DÖNEM: 23 CİLT: 37 YASAMA YILI: 3 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 42’nci
Birleşim 8 Ocak 2009 Perşembe İ Ç İ N D E K İ L
E R I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III.
- YOKLAMA IV. - GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları 1.- Ankara
Milletvekili Zeynep Dağı’nın, Nazım Hikmet Ran’ın
Türk vatandaşlığına geri dönmesine imkân veren Bakanlar Kurulu kararına ilişkin
gündem dışı konuşması 2.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Ankara’da doğal gaz zehirlenmesi sonucu yaşamını
yitiren 7 gencimize ilişkin gündem dışı konuşması 3.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, İzmir’in çevre ve su sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı V.-
AÇIKLAMALAR 1.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, Çamlı Barajı’yla ilgili açıklaması VI.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI 1.- TBMM Başkan
Vekili Meral Akşener’in, tüm milletvekillerinin İç
Tüzük’ün ve Anayasa’nın koyduğu kurallara uymak zorunda olduğuna, kendisinin de
Riyasette olduğu zaman son derece adil ve tarafsız olmaya gayret ettiğine;
milletvekillerinin nezaket kuralları dışına çıkmadan, iyi niyetle görüşmeleri
sürdürmesi gerektiğine ilişkin konuşması VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 19 milletvekilinin, Bandırma açıklarında batan
gemi olayının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/297) 2.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış ve 23 milletvekilinin, öğretmen atamalarındaki
haksızlık ve usülsüzlük iddialarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/298) 3.- Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolat ve 24 milletvekilinin,
Maraş olaylarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/299) B) Tezkereler 1.- Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan’ın, Hindistan’a yaptığı resmî ziyarete iştirak eden
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/653) 2.- Kültür ve
Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın, İngiltere’ye yaptığı
resmî ziyarete iştirak eden milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi
(3/654) 3.- Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan’ın, Amerika Birleşik Devletleri’ne yaptığı resmî ziyarete
iştirak eden milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/655) 4.- Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan’ın, İsviçre’ye yaptığı resmî ziyarete iştirak eden
milletvekiline ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/656) VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96) 2.- Tapu Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman
ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/526) (S. Sayısı: 218) IX.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, çok ortaklı
şirketlerin oluşturdukları mağduriyetlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet
Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/4760) (Ek Cevap) 2.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, turunçgillere ihracatta
teşvik primi verilmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’in
cevabı (7/4914) 3.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in, cezaevlerindeki hukuk
dışı ve keyfi uygulama iddialarına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali
Şahin’in cevabı (7/5371) 4.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, ticaretteki olumsuz gelişmelere ve krize karşı
alınacak önlemlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı
Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/5839) 5.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, sanayi ve ticaretteki gelişmelere ilişkin
Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı
(7/5841) 6.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Ankara’daki istihdama ve işsizlik sorununa ilişkin
Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı
(7/5849) 7.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, ödenek üstü harcamalara
ve menkul varlıklar hesabına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/5902) 8.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, ekonomik krize yönelik
tedbirlere ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın
cevabı (7/5928) 9.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen’in, soru önergelerine
ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/5965) 10.- Diyarbakır
Milletvekili Gültan Kışanak’ın,
TOKİ’nin Diyarbakır’daki faaliyetlerine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in
cevabı (7/6009) 11.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, İstanbul-Hadımköy’deki
arsa spekülasyonu iddialarına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/6015) 12.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Konya İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü yetkilileriyle
ilgili bir iddiaya ilişkin Başbakandan sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/6029) 13.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, SGK’nın
Kütahya teşkilatındaki yetersizliklere ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/6051) 14.- Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, kadına yönelik
şiddetle mücadeleye ve bir sığınağın desteklenmesine ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/6188) I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak beş oturum yaptı. Kars Milletvekili Zeki Karabayır,
Sarıkamış Harekâtı’nın 94’üncü yıl dönümüne, İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz,
10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’ne, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, Osmaniye’nin düşman işgalinden
kurtuluş gününe, İsrail’in Filistin’e yaptığı saldırıyı kınadığına ve
Milliyetçi Hareket Partisinin, Meclis çalışmalarına muhalefet olarak verdiği
yapıcı katkıyı bundan sonra da devam ettireceğine, İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar. Adana Milletvekili Kürşat Atılgan, Osmaniye’nin düşman işgalinden
kurtuluşuyla ilgili bir açıklamada bulundu. Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/1020, 6/1101), Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun
(6/1116), Esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergeleri
okundu; sözlü soruların geri verildiği bildirildi. Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya
ve 20 milletvekilinin, taksici esnafının sorunlarının (10/294), İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 19 milletvekilinin, sendikal
örgütlenmedeki sorunların (10/295), Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 20 milletvekilinin, kara
mayınları konusunun (10/296), Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı. Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın,
Suriye’ye, Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun, Almanya’ya, Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın, Bosna-Hersek’e, Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’in,
Polonya’ya, Yaptıkları resmî ziyarete iştirak eden milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkereleri kabul edildi. Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının; 1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen,
Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı:
96) görüşmeleri Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından
ertelendi. 2’nci sırasında bulunan, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat
ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Genel Kadro ve Usulü
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (1/537) (S. Sayısı: 236) görüşmeleri
tamamlanarak kabul edildi. İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam, Sanayi ve Ticaret Bakanı
Mehmet Zafer Çağlayan’ın, sözlerini çarpıttığı iddiasıyla bir konuşma yaptı. 8 Ocak 2009 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te
toplanmak üzere, birleşime 20.00’de son verildi.
No.: 45 II.- GELEN KÂĞITLAR 8 Ocak 2009 Perşembe Meclis Araştırması Önergeleri 1.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 19 Milletvekilinin, Bandırma açıklarında batan
gemi olayının araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105
inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/297) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.12.2008) 2.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış ve 23 Milletvekilinin, öğretmen atamalarındaki
haksızlık ve usülsüzlük iddialarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün
104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/298) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.12.2008) 3.- Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolat ve 24 Milletvekilinin,
Maraş olaylarının araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/299) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.12.2008) 8 Ocak 2009 Perşembe BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 14.00 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ
(Konya), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 42’nci Birleşimini
açıyorum. III.- Y O K L A M A BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız. Yoklama için üç dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda
bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını
görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum. Yoklama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim. Gündem dışı ilk söz Nazım Hikmet Ran’ın
Türk vatandaşlığına geri dönmesine imkân veren Bakanlar Kurulu kararı üzerine
söz isteyen Ankara Milletvekili Sayın Zeynep Dağı’ya
aittir. Buyurun Sayın Dağı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakika. IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları 1.- Ankara Milletvekili Zeynep
Dağı’nın, Nazım Hikmet Ran’ın Türk vatandaşlığına
geri dönmesine imkân veren Bakanlar Kurulu kararına ilişkin gündem dışı
konuşması ZEYNEP DAĞI (Ankara) – Büyük Türk şairi Nazım Hikmet’in elli sekiz
yıl sonra yeniden Türk vatandaşlığına kabul edilmesi vesilesiyle söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bakanlar Kurulunun almış olduğu bu karar, Nazım’ı ideolojinin
zincirlerinden kurtararak özgürleştirilmesine, Anadolu’nun bütününe ve
zenginliğine dâhil edilmesine de imkân tanıması açısından oldukça
sevindiricidir. 1902 yılında doğan Nazım, Osmanlı ve cumhuriyet kültürünün de
önemli bir sentezidir.
Nazım’ın devraldığı emperyal miras ve sonradan
benimsediği enternasyonal sosyalist kimlik onu besleyen ana kaynaklardandır. Nazım ile birlikte gerçekte bu ülkenin siyasal tarihindeki
sancılarına, soğuk savaş siyasetinin ideolojik kurbanlarına, ideolojik
kıskacına tanıklık etmek de mümkün. Nazım özelinde sistemle ters düşen
insanların acısını ve bu ülkenin yakın tarihine damgasını vuran sorunlu
devlet-toplum-birey ilişkisini de görmek mümkün. Türkiye'nin yirminci yüzyılda yetiştirdiği en önemli global şahsiyetlerden olan Nazım sisteme ters düşerek, vatan
hainliği de dâhil olmak üzere, pek çok suçlamayı hiç hak etmediği hâlde taşımak
zorunda kaldı. Vatan hainliği damgasının ağırlığını memleketine olan hasretiyle
dindirmeye çalıştı. Orta Asya’dan gelip Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan
memleket Nazım’ın dizelerinde ete ve kemiğe büründü. Karşı kıyıdan, Varna’dan
“Memleket, memleket” diye seslenişi, o ulaşıldıkça ulaşılmaz olan hasreti
muhalif olmanın somut diyetiydi aslında. Nazım memleketinin artık kendisine bir
yıldızlar kadar uzak olduğunu bilerek, muhalif kimliğini ölünceye kadar taşıdı. “Mademki bu kerre mağlubuz Netsek, neylesek zaid … Mademki bu fetva bize ait Verin ki basak bağrımıza mührümüzü.” Nazım “Şeyh Bedreddin Destanı”ndaki bu
dizelerle aydının muhalif kimliğine de vurgu yapar ve gerektiğinde
mağlubiyetini de öne çıkarır. Onun için gerçek yenilgi aydının muhalif
kimliğini terk etmesidir, yoksa sistem tarafından yenik gözükmesi değil. Vasiyetinde dile getirdiği, öldüğünde Anadolu’suna kavuşma özlemi
ise hâlâ devam ediyor. Mezarlar gelmeli mi ya da ne zaman gelmeli bu da bir
başka tartışma konusu aslında. Muhalif kimliklerinden ötürü, düşüncelerinden ötürü memleketlerinden
koparılan, gurbete müebbeten mahkûm edilen insanların
acılarını dindirecek olan bedenlerinin geri dönüşümüdür. Nazım özelinde,
sürgünlerimizin mezarlarını ülkemize getirmek ancak bu ülke her kesimden
insanıyla barıştığında anlamlı olacaktır. Diğer türlü, o mezarlar dışarıda otoriteryenizme kafa tutan sembollerimiz olarak kalmaya devam
etmeli bence. Pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmış ve “Ne olursan ol yine
gel.” diyen Mevlevi geleneğinden beslenmiş bu toprakların kendi insanını ve
farklılıklarını kucakladığında gerçekleşmeli bu düş. Son olarak bir yanılgının da önüne geçmek gerektiğine inanıyorum.
Biz Bakanlar Kurulu kararı ile Nazım’a iadeyi itibar kazandırmadık, onun ulusal
ve uluslararası ölçekteki itibarı zaten tartışılmaz bir gerçekliktir ama biz bu
kararla demokrasimize iadeyi itibar kazandırmaya devam ediyoruz. Devlet ile
vatandaşını barıştıran TRT 6, TRT Şeş gibi, Alevi vatandaşlarımızı kucaklama
açılımlarına, demokrasilerimizin sağlamlaştırılması yönünde iadeyi itibara da
devam edeceğiz. Nazım’ın bu topraklara ve güneşine olan özlemine, oğlunun adı Memet’le birlikte bu toprağın bütün insanlarını kucaklayan
yüreğine bugün de ihtiyacımız var. Nazım ve Nazım gibi yaşayan veya yaşamayan
tüm sürgünlerimiz bu topraklara ve Memetlerine
seslenmeye devam ediyor. Bu seslenişte, kimse düşüncelerinden dolayı
topraklarından koparılmasın isteniyor. Yaşadığı tüm acılara rağmen bu özgürlük ve aşk sevdalısı adamın
dizelerinde öne çıkardığı iyimserlik gibi, “Güzel günler göreceğiz.” ve ben bu,
güzel günler göreceğiz umudunu taşıyarak hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dağı. Gündem dışı ikinci söz Ankara’da doğal gaz zehirlenmesi sonucu
yaşamını yitiren 7 gencimizle ilgili söz isteyen Ankara Milletvekili Sayın
Yılmaz Ateş’e aittir. Buyurun Sayın Ateş. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakika. 2.- Ankara Milletvekili Yılmaz
Ateş’in, Ankara’da doğal gaz zehirlenmesi sonucu yaşamını yitiren 7 gencimize
ilişkin gündem dışı konuşması YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. Sayın milletvekilleri, bütün Türkiye, Filistin’de İsrail bombaları
altında can veren Müslüman kardeşlerimizin dramıyla yeni yıla girerken, biz
Ankaralılar da Çankaya’da 7 üniversite öğrencisinin gaz zehirlenmesinin
acısıyla girdik; biz Ankaralılar ve bütün Türkiye çifte bir acıyla yeni bir
yıla girdik. Başta, hayatını kaybeden bu öğrencilerimize Allah’tan rahmet
diliyorum, ailelerine de başsağlığı diliyorum. Sayın milletvekilleri, bu olayı duyar duymaz olay yerine gittim.
Savcıdan önce olay yerine intikal ettiğimde gördüğüm manzara içler acısıydı. Orada gerek Başkent Gaz yetkililerinden gerekse Ankara Emniyet
Müdürlüğü yetkililerinden aldığım bilgiye göre, ihbar yapılmış saat 04.30’da,
emniyet görevlileri ve gaz yetkilileri saat 05.00’te gelmişler, ilk müdahale
saat 05.09’da yapılmış, o gaz yetkilileri gelmişler, sadece o dairenin gazını
kesmişler, diğer apartman dairelerine hiç dokunmadan o olay yerini terk etmişler.
Hatta bizzat yaşayanların bana anlattığına göre, sağlık görevlileri uyarılmış,
“Bu alt dairelerde de var, bunlara da bakılsın.” denmiş, “Ya bir gidelim, sonra
başka ekip de onlara bakar.” denmiş; Başkent Gaz yetkililerine o hastaneye
kaldırılan ailenin çocuğu “Ya alt dairelerde de insanlar var, onlara da
bakalım.” dediğinde, “Yarın gelen ekip de onlara da bakar” denmiş ve Genel
Müdür, her ne hikmetse... Değerli arkadaşlar, bu ihmalkârlık sonucu bu 7 tane gencimiz
hayatını kaybetti. Yine yetkililerden aldığım bilgiye göre, eğer saat 05.09’da
buna müdahale edilmiş olsaydı bu gençlerimizin kurtulacağı yönündedir çünkü
ölüm olayının takriben saat 06.30 dolaylarında gerçekleştiğidir. Şimdi, Genel Müdür bu görev ihmali üzerine yaptığı basın
toplantısında bu öğrencilere iftira etmiştir, “Yarı bellerine kadar
çıplaktılar.” iftirasını atmıştır; bu, görev ihmali nedeniyle o ailelerin ve
vicdan sahibi her vatandaşımızın vicdanını yeniden kanatmıştır. İstifa gerekçesi de çok ilginç, istifa gerekçesi “Efendim, ben
Sayın Belediye Başkanını korumak için, ona uzanmasın diye istifa ediyorum.” Sayın milletvekilleri, bunlar bizim çocuklarımız da olabilirdi.
İstifa, sorumluluğu olan, ihmali olan herkesten hesap sorulmasına engel bir
durum değildir. Bunun hesabının mutlaka sorulması gerekir. Değerli arkadaşlar, Genel Müdür Türkiye kamuoyunu da yanıltmıştır.
Önce demiştir ki: “Bütün binanın gazı kesilmiştir.” Ama iki gün sonra, bütün
binanın gazının kesilmediğinin belgelerini Sabah gazetesi kendi sayfalarında,
Türkiye baskısında yer verdi. Yine, Sayın Genel Müdür “Belediye Başkanını koruyorum.” diyor.
Hangi Belediye Başkanını koruyor değerli arkadaşlar? Son yirmi yılda Ankara’da
doğal gaz zehirlenmesinden 20 tane vatandaşımız hayatını kaybetmiş, sanki bu
yetmiyor gibi Belediye Başkanı, doğal gaz boru hattının üzerinde, 70 metrede
olan güvenlik şeridini 20 metreye indirmiştir, o doğal gaz borusunun üzerine 70
bin metrekare kapalı alanı olan bir iş merkezini kurmuştur. Şimdi, bu Belediye
Başkanı korunuyor. Bu Belediye Başkanı başka ne yapıyor? Değerli arkadaşlar, Adalet ve Kalkınma Partisinin kapatılma davası
Anayasa Mahkemesinde görüşülürken, yine bu Belediye Başkanı, Anayasa Mahkemesi
Başkanının damadına çok kıyak bir ihale vererek ihya
etmiştir. Bununla yetinmemiştir, yine Anayasa Mahkemesi üyelerinden birinin
çocuğuna 30 trilyonluk bir ihale vererek davayı etkileme yoluna gitmiştir. Tabii, bütün bu Belediye Başkanı ve sorumsuz yetkililerin tavrı
kadar üzücü olan bir başka nokta da iktidar partisinin tavrıdır. İktidar
partisinin Ankara’da 15 tane milletvekili vardır, o cenaze törenine bir tek
kişi adımını atmamıştır. Bu ülkenin Başbakanı vardır, bakanı vardır, belediye
başkanı vardır, bir tanesi başsağlığı dileğinde dahi bulunmamıştır. Bununla şu
mu denilmek isteniyor: “Yılbaşını kutlayan herkesin sonu böyledir, biz de
bunu…” (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. YILMAZ ATEŞ (Devamla) – “Biz de buna seyirci mi kalırız.” denmek
istenmiştir? Böyle bir vicdan sahibi
olunabilir mi? Yetkili, Türkiye Cumhuriyeti’ni yöneten iktidarın bu 7 gencin
ailesine bir başsağlığı dileme nezaketi yok mudur? Bu vicdanlarınızı
sızlatmıyor mu değerli arkadaşlarım? RECEP KORAL (İstanbul) – Bu nasıl bir mantık ya! YILMAZ ATEŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, o nedenle, bu
gençlerin ölümünde ihmali olan herkesin üzerine gidip hesap sormak bizden önce
iktidar partisine düşer. Bu sorumluluğunuzu yerine getirmenizi diliyoruz. Değerli arkadaşlar, son saniyemi de şöyle değerlendirmek
istiyorum: İsrail’in o Müslüman
Filistinlilerin katliamına vize veren iktidar demokratik yöntemlerle geldi.
Yolsuzluğa, işsizliğe, hırsızlığa batan iktidarını faşist yöntemlerle
sürdürerek, Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı, ulusal bütünlüğü için
çalışan, ömrünü veren insanları da Gazze katliamı
gibi tutuklatmıştır; bunu da kınıyorum bu kürsüde. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ateş. Gündem dışı üçüncü söz İzmir’in çevre ve su sorunlarıyla ilgili
söz isteyen İzmir Milletvekili Sayın Kamil Erdal Sipahi’ye aittir. Buyurun Sayın Sipahi. Süreniz beş dakika. 3.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal
Sipahi’nin, İzmir’in çevre ve su sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, sizi ve yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. Sözlerime başlarken, on üç gündür Gazze
Şeridi’nde masum insanlara, Filistinli kardeşlerimize karşı, kadın, çocuk,
hedef gözetmeden yaşanan insanlık dramını, katliam ve facia boyutlarına varan
hayâsızca saldırıları nefretle kınıyorum. İstanbul’da, Diyarbakır’da toplanan
on binlerin başlatıp Türk milletinin ortak üzüntü, öfke ve nefretine dönüşen
davranışlarının ciddiye alınmasını ve Hükûmetimizin
sıradan sözler yerine daha ciddi tepki ve eylemlere başvurmasını bekliyoruz.
Bizler Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının kapılarda bekletilmesini hazmedemiyoruz
ve aşiretler seviyesine indirgenen dış politikamızın artık kendine gelmesini ve
bir ağırlık kazanmasını diliyoruz. Çevre konusuna İzmir Kozak Yaylası ile başlayacağım. Sayın
Bakanımız da buradalar, ben Kozak Yaylası ile ilgili olarak Sayın Bakana bir
yazılı soru önergesi vermiştim. Ancak, sanıyorum cevap gözlerinden kaçtı.
Sorulan hiçbir soruya cevap verilmediği gibi, Orman Kanunu’nun numarası veya
ÇED raporunun nasıl alındığı gibi konuyla ilgisiz cevaplar maalesef
Bakanlığımıza yakışmamıştır. İzmir Bergama İlçesi sınırları içerisinde bulunan Kozak Yaylası,
66.500 dekarlık bir alanda Türkiye’nin çam ağacı potansiyelinin yüzde 27’sini,
çam fıstığı üretiminin ise yüzde 77’sini sağlamaktadır. Bu bölgedeki 17 köyde
yaşayan on bin civarındaki insanımızın hemen tek geçim kaynağı çam fıstığıdır.
Yıllık üretim 50-60 milyon dolarlık bir ekonomik değer olup, bunun 35-40 milyon
doları ihracat kalemidir. Ayrıca, yöre bir doğal hazine ve turizm merkezi durumundadır. Yöre
halkı elde ettikleri gelirle devlete yük olmak bir yana bu bölgedeki tüm devlet
kuruluş ve tesislerine destek olmaktadır. Kozak Yaylası’ndaki mevcut altın arama işletme tesisi yeteri kadar
tepki çekerken, şimdi yeni altın arama ruhsatlarıyla daha büyük bir tehlike
altına itilmektedir; örnek Madra Dağı. Bu yöredeki madencilik faaliyetlerinin devamı hâlinde çam
ağaçlarının yer altı sularından yararlanamayacağı ve ekosistemin tümüyle zarar
göreceği yönünde bilimsel çalışmalar mevcuttur. Ayrıca, su havzaları da zarar
görecektir. Yöre halkı tepkilidir. Sadece ekonomik geleceğinden değil, bu doğal
cennetin geleceğinden de endişelidir. Yörenin başka bir ile,
Balıkesir’e bağlanması dâhil çare aramaktadırlar. Bölgede yöre milletvekili bir
Sayın Bakan ve diğer yetkililer tarafından toplantılar yapıldığı ve yöre
halkının sorunlarının dinlendiği malumlarımızdır ancak bu toplantılardan somut
bir sonuç çıkmadığı gibi somut bir vaatte de bulunulmamıştır. Yöre halkı bu
konuda Hükûmetten öylesine ümit kesmişlerdir ki
Temmuz 2008 başında yöredeki on iki köyün kadınları konuyu Allah’a havale edip
hatim indirmek durumunda kalmışlar, ertesi gün de merkez camisinde altın
madenciliğine karşı mevlit okutma umutsuzluğuna düşmüşlerdir Bir yetkilinin yöredeki Kaplan köyünde “Altın madeninden 20 milyon
dolar kazanacaksınız.” şeklindeki ifadesi ise “Tercih halktan mı yoksa vahşi
sermayeden mi?” sorusunun acı bir ifadesidir. Her yıl 50-60 milyon dolar gelir
getiren bir doğa ve 10 bin insan yerine bir defalığına 20 milyon dolar teklif
edilmesi yetkililerin yetkilerini ve tercihlerini kimden yana kullandıklarının
vahim bir ifadesidir. Geçen ay bölgede, Ovacık köyünde yapılan bir ÇED toplantısında
yöre halkı ve TEMA temsilcileri altın şirketinin adamlarınca hakaret ve
saldırılara uğramışlardır. 14 Ocakta yani sekiz on gün sonra yine Ovacık
köyünde yeni bir ÇED toplantısı yapılacaktır. Bu toplantıdan çevre halkı
tedirgindir, can güvenlikleri dâhil tehdit ve baskılara maruz kalacaklarından
endişelidir. Sayın Bakan, bu konuda size uyarıda bulunuyorum: Bu toplantıyı
güvenliğin sağlanabileceği bir yere, örneğin Bergama ilçe merkezine alın, aksi
hâlde çıkacak olaylardan siz sorumlu olursunuz. Diğer taraftan Danıştay 6. Dairesi Ovacık altın madeniyle ilgili
yürütmeyi durdurma kararı vermiştir. Bu durumda madenin 29 Ocak 2009 tarihine
kadar kapatılması gerekmektedir. Maden şirketi ise bu kararı ciddiye almamakta,
tam aksine, kapasite artırım çalışmaları yapmaktadır. Bu konuyu bilgilerinize
sunuyor ve Danıştay kararının bir hukuk devleti olarak uygulanmasını
bekliyoruz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum. KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – Sayın Bakan, bir yanda 10 bin bölge
insanı, bir doğal hazine ve Danıştay kararı, öte yanda maden şirketinin
menfaati; sizden tercihinizi doğru yönde kullanmanızı bekliyoruz. Diğer konulara gelince: Kuzeyde Bergama, Kınık ovalarını sulayacak
Yortanlı Barajı bitti ancak “Havzasında tarihî bir şehir vardır.” diye su
verilemiyor. Bir bakanlık “Böyle bir tarihî şehir var.” diyor, öbür bakanlık
“Yok.” diyor; Kınıklılar, Bergama Ovası ise su bekliyor. Gediz Nehri Menemen Ovası’na
mikrop, hastalık ve pislik taşımakta, yetkililer toplantı üzerine toplantı
yapıyorlar; Menemen ise temiz su bekliyor ve pislikten kurtulmayı bekliyor.
İzmir’de ciddi su sıkıntısı gündemde, yağacak her damla yağmurun tutulması
gerekli, Çamlı Barajı yağmur suyunu tutsun diye İzmirli bekliyor, “En az 50 bin
kişiye su sağlansın.” diyor; Bakanlık bu baraj havzasına altın ruhsatı veriyor,
Gördes Barajı’nı bahane olarak öne sürüyor. Küçük Menderes havzası insanları su
beklemekte… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sipahi. KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan. Sayın Bakan, İzmir çiftçisi “Kuraklık var, mecburen yer altı
suyunu kullanamıyorum, zor durumdayım.” diyor; Hükûmet
“Bu suyun elektrik borcunu ödeyemedin, elektrik ve suyunu kestim.” diyor.
Örnek: Bayındır ilçesinin 1.800 nüfuslu Pınarlı köyü bayramı susuz ve
elektriksiz geçirmiştir. Sözlerime son veriyor, İzmirliler adına Sayın Bakandan somut
cevaplar bekliyoruz. Yüce Meclise saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sipahi. Hükûmet adına Çevre
Bakanı Sayın Veysel Eroğlu, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi dakika. ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
– Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ben, Milliyetçi Hareket Partisi İzmir Milletvekili Sayın Kamil
Erdal Sipahi Beyefendi’nin İzmir ilinin gerek maden gerek su ve diğer, Gediz
Nehri’nin kirlenmesiyle alakalı yaptığı gündem dışı konuşmaya cevap vermek
üzere söz almış bulunuyorum. Şimdi, evvela şunu ifade edeyim: Çevre ve Orman Bakanlığı maden
ruhsatı veren bir kurum değildir. Bilindiği üzere, bu Meclisten çıkarılan Maden
Kanunu’na göre yani yüce Meclisin çıkardığı Maden Kanunu’na göre işlem
yapılmaktadır. Özellikle eğer maden sahası ormanlık bir
alansa, üzerinde orman varlığı varsa bu takdirde maden ruhsatına istinaden
Bakanlığımıza müracaat etmekte, Orman Genel Müdürlüğü tarafından yörede
incelemeler yapılmakta, evvela herhangi bir mahzur olup olmadığı -su kaynakları
açısından, orman varlığı açısından- incelenmekte, daha sonra, bütün bunlar
tamamlandıktan sonra ÇED yani çevre etkileri değerlendirmesi çalışması yapmak
üzere ÇED ve Planlama Genel Müdürlüğüne gönderilmektedir. Yani burada da
bütün kurumların görüşleri alınmak suretiyle, aynı zamanda bölgede toplantılar
yapılmak suretiyle böyle bir faaliyete izin verilip verilemeyeceği tespit
edilmektedir. Yani buna ben karar vermiyorum, tamamen, gerek mahallî idareler
gerek devlete ait birimlerin görüşleri alınarak buna göre izin veriliyor. Bunu
özellikle, hassaten belirtmek istiyorum. Kaldı ki ben şahsen vahşi madenciliğe karşıyım. Ama sağlıklı bir
şekilde madencilik yapılacaksa, çevreyle ilgili, uyumlu, çevreyi kirletmeden,
tahrip etmeden madencilik yapılacaksa bu madenciliğin desteklenmesi gerektiği
kanaatindeyim. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – O sizin kanaatiniz, yapıyorlar mı? OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Çevreye saygı duyuyorlar mı? ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Dolayısıyla burada
dikkat çekici bir çizgi var. Vahşi madenciliğe “hayır”, fakat çevreyle uyumlu
madenciliğe “evet” diyorum. Dolayısıyla, özellikle şunu ifade edeyim: Malum
olduğu üzere biz, 1 Ocak 2008 tarihinden itibaren bütün -tebliğ yayınlamak
suretiyle- madencilere şu talimatı verdik: Bundan sonra her türlü müracaatta,
eğer orman sahasıysa -bundan sonra yapılacak- maden çıkarıldıktan sonra rehabilitasyonla ilgili uygulama projelerini bize
gösterecek, tasdik edilecek ondan sonra izin verilecek şeklinde bir tamim
yayınladık, bir genelge yayınladık. İnanır mısınız, o tarihten sonra madenciler
de kendi aralarında toplanarak “Bundan sonra rehabilitasyon
olmadan, rehabilitasyon planları, ıslah planları hazırlanmadan madencilik
yapılamaz.” diye karar aldılar ve birlikte mutabakata vardık, buna göre işlem
yapılıyor, onu özellikle belirtmek isterim. Altın madenine gelince: Tabii, yörede toplantılar yapılıyor. Ama
Sayın Milletvekilimizin dediği gibi eğer bir baskı, vesaire varsa onu da ben
dikkate alacağım. Burada tavsiye ettiği başka herhangi bir husus varsa onları
da dikkate alacağım, takip edeceğim. Şu anda zaten o süreç işliyor, henüz
müsaade edilmiş değil, sadece müracaat edildi, ÇED süreci işliyor. Onu
özellikle belirtmek isterim. Diğer bir husus da özellikle Ovacık altın madeni aramasıyla
alakalı Danıştayın bir kararı var. Elbette Danıştay
kararlarına uyacağız, onu özellikle belirtmek istiyorum. Onunla ilgili karar
geldi, bu konuda Danıştayın kararı neyse ona
uyacağımızı belirtmek istiyorum. Yalnız Sayın Milletvekili, İzmir’in su meselesinden, Çamlı
barajından bahsetti. Bakın, Çamlı barajıyla ilgili konuyu ben defalarca
belirttim burada. Çamlı barajı konusunda yazımız da var, bakın kendisine de
verebilirim. Biz Çamlı barajının yapılmasına karşı değiliz. Ancak daha önce
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı İZSU Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşlerine
müracaat ederek bu barajın kendileri tarafından yapılmasını istemişti. Fakat
zaman içinde, daha sonra bu barajın yapımından vazgeçtiklerini ifade ettiler,
tekrar talep ettiler. Ancak biz bunu reddetmedik, dedik ki: “Bunun planlaması
çok eski, dolayısıyla aradan geçen zaman zarfında iklim değişikliği, küresel
ısınma var. Bunu su kaynakları açısından, Çamlı barajından alınacak yıllık su
miktarı açısından yeniden inceleyin, planlama çalışmaları yapın, buna göre
değerlendirilecek.” diye kendilerine de resmen bir yazıyla durumu bildirdik,
reddetmiş değiliz. Planlama çalışmaları geldiği zaman değerlendirilecek, ona
göre karar verilecektir. Yalnız, özellikle şunu ifade etmek istiyorum: Değerli
milletvekilleri, İzmir de elbette çok önem verdiğimiz, Ege’nin yıldızı bir
şehir. Dolayısıyla, buradaki vatandaşlarımızın susuzluk çekmesini istemiyoruz.
Ancak bunun akıllıca yönetilmesi ve gerçekten mahallî idareler, yani Büyükşehir
Belediyesi, İZSU, DSİ ve diğer, bakanlıkla ilgili koordinasyon ve iş birliğiyle
bu işin yürütülmesi gerektiği kanaatindeyim. Şöyle ki: Bakın, ben İzmir’le
ilgili su ihtiyaçlarını belirledim. Adrese dayalı nüfus sayımına göre bunları
belirledik. Hatta, bizim 2040 yılına kadar
hazırladığımız İçme Suyu Eylem Planı kitapçığında İzmir’in su ihtiyaçları,
gelecekteki nüfusları, bunlar bire bir Bakanlığımız tarafından belirlendi. Çamlı barajının İzmir için yıllık verim açısından fevkalade düşük
bir baraj olduğu, dolayısıyla bunun için köklü bir çözüm gayesiyle Gördes
Barajı’nın yapılması gerektiği ve buradan yılda 59 milyon metreküp suyun verilmesi
gerektiği ortaya çıktı açık bir şekilde. Çünkü Çamlı barajından alınacak su
miktarı çok cüzi. Geçmiş yıllarda yapılan planlamaya göre, kuraklığa göre,
yılda alınacak su miktarı da neredeyse yarı yarıya azalmış; İzmir’in birkaç
günlük su ihtiyacını karşılamaktan öteye geçmiyor. Ama barajın yapımı zaman
alacak, planlaması zaman alacak. Dolayısıyla, bunu dikkate alarak, Sayın
Başbakanımızın talimatıyla, 2011 yılında tamamlanacak olan Gördes Barajı’nı,
talimat verdik, ilave ödenek gönderdik, gece gündüz çalışmak suretiyle 2008
yılı sonunda tamamladık. Hatta bu barajın açılışı da 17 Ocak 2009 tarihinde
Sayın Başbakanımız tarafından İzmir’de yapılacak. Tabii, bu baraj hem içme suyu hem de sulama suyu maksatlı. Esasen,
isale hatlarının projesini İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapacaktı.
Bizden müsaade istedi ve Devlet Su İşleriyle İZSU yani İzmir Su ve Kanalizasyon
İdaresi arasında yapılan bir protokol gereğince isale hattı, yani Gördes’ten
İzmir’e su getirecek olan isale hattının projelerinin İZSU tarafından bir an
önce yapılması talebi uygun görüldü, yani bunu dahi uygun gördük. Ama İZSU bu
barajdan getirilecek olan boru hattının, yani isale hattının projelerini
hazırlamakta gecikti. Bunun üzerine geçen yılın sonlarında Sayın İzmir
Büyükşehir Belediye Başkanı ve İZSU Genel Müdürü beni makamımda ziyaret
ettikleri zaman ben kendilerine aynen şunu söyledim: İzmir için ne yapılması
gerekiyorsa onu yapmaya hazırız. Yani, bunun için gerekirse isale hattını biz
yapalım, projeyi geciktirmeyin, bir an önce tamamlayın diye kendilerine
söyledim. Onlar da en azından otuz dört kilometrelik bir boru hattı yapılırsa
Gördes’ten bir an önce mevcut isale hattına su bağlanabilir dediler. Bunun
yapımı konusunda yardım istediler. Hatta, ben bizzat
DSİ Genel Müdürüne talimat verdim, bu isale hattının projesinin bir an önce
tamamlatılması konusunda siz de gayret edin, ben de Bakan olarak değil de bir
teknisyen olarak, bir mühendis olarak yardım edeyim dedim. Neticede proje takip
edildi, birtakım eksiklikler var, herhâlde proje bu ay içinde tamamlanacak
–isale hattı projesini kastediyorum- ve neticede, hepimiz, bunun İZSU
tarafından geciktirileceği kanaatiyle Sayın Başbakanımızın talimatıyla, isale
hattının da Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından yapılması konusunda
talimat verdim. Esas itibarıyla İzmir’in su meselesini çözecek olan Gördes
Barajı’dır. Ayrıca Gördes Barajı’ndan başka diğer barajların yapımı da söz
konusudur Gördes’le bağlantılı. Bunların hepsinin planlaması yapılmıştır,
inşallah 2009 yılında Gördes isale hattının hem platform inşaatına hem de isale
hattı inşaatına hızla başlanacak ve oradan yılda 59 milyon metreküp su İzmir’e
verilecektir. Bu, gerçekten benim için de büyük bir mutluluk kaynağıdır, çünkü
iki yıl sonra bitecek olan barajı iki yıl önce bitirmenin mutluluğunu
yaşıyorum. Yani, biz, İzmir için yapılması gereken her şeyi yapacağız, buna
söz veriyorum. Biz, esasen, bu hizmetlerde asla ve kata hiçbir şekilde parti
ayırımı yapmıyoruz, yapmamız da doğru değildir. Bu sudur, oradaki insanlar da
bizim insanlarımız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Değerli milletvekilleri, Kars’a su vermişsek, Mardin’e su vermişsek,
Kızıltepe’ye su vermişsek, Mersin’e su götürmüşsek isale hatlarıyla, elbette
İzmir’e de elimizden gelen her türlü desteği vereceğiz, onu özellikle
vurgulamak istiyorum. Bir diğer husus da… OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Ankara’ya Gerede suyunu getirin. Ölüyoruz,
ölüyoruz… ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Onu da getiririz
merak etmeyin, onu da getiririz. Ankara’nın suyunu da konuşuruz. GÜROL ERGİN (Muğla) – Sayın Başbakanın ifadesi var… BAŞKAN – Sayın Ergin, lütfen… ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) –Saygıdeğer
milletvekilleri, bir diğer husus da tabii, İzmir’deki kirlilik. Gediz’le
alakalı. GÜROL ERGİN (Muğla) – Her işiniz takiye,
her işiniz takiye! ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Özellikle Sayın
Milletvekilimiz Gediz’le alakalı kirlilikten bahsetti. Gediz’le ilgili master plan öncelikli havza olarak ele alınmıştır. Sadece
Gediz’de birkaç tane şehir veya ilçenin atık su arıtma tesisinin yapılması
değil, bütün havzanın ele alınmak suretiyle master
plan hazırlıkları yapılıyor. Biliyorsunuz bununla ilgili atık su arıtma
tesislerini yapmakla mükellef belediyeler ama belediyeler bunu yapamaz diye
netice olarak biz de Bakanlık olarak maddi-manevi her türlü desteği verelim
diye karar aldık. Hatta atık su arıtma tesislerinin üçte 1’i maliyetinin Çevre
ve Orman Bakanlığı kaynaklarından sağlanması konusunu da ben İzmir’e gittiğimde
ilan ettim. Dolayısıyla belediyeler bir adım yaklaştığı zaman biz de onu
kucaklamaya hazırız. Ama Gediz’le ilgili problemin de zaten planlamamıza göre
2012 yılı sonuna kadar bütünüyle çözüleceğini ben burada müjdelemek istiyorum. Bu güzel duygularla hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum,
teşekkürlerimi sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan. Sayın Sipahi, sisteme girmişsiniz… KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Evet efendim. BAŞKAN – Önce ben sizi bir dinleyeyim, ondan sonra söz vereceğim. KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Bakan bazı konulara cevap
vermedi veya yanlış bir bilgilendirme var herhâlde… BAŞKAN – 60’ncı maddeye göre söz istiyorsunuz. Ben size pek kısa
bir söz vereceğim, buyurun. KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Bakanım, cevaplarınız için
teşekkür ederim ancak bu Çamlı barajı ile ilgili olarak İzmir Belediyesi
projeden vazgeçmemiştir, “Ben yapamayacağım, bu bir DSİ projesidir, o yapsın.”
demiştir. İkincisi: 50 bin kişiye yetecek bir su projesini
küçümseyemezsiniz. Üçüncüsü: Bu baraj havzasına altın ruhsatı verilmesiyle ilgili
olarak gerçekten net cevaba ihtiyacımız var. Yortanlı Barajı konusuna ise hiç değinilmedi. Bu konudaki sizin
tavrınızı biliyorum ancak Bergama Ovası da su beklemekte, Kınıklılar da sulama
kanallarını beklemekte. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ederim. ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
– Sayın Başkan, müsaade ederseniz, bu konuyla ilgili bir açıklamada bulunmak
istiyorum. BAŞKAN – Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
– Efendim, tekrar Sayın Başkanımızı ve değerli milletvekillerimizi saygıyla
selamlıyorum. Sayın Milletvekilim, evvela Yortanlı ile ilgili sizlere cevap
vereyim: Yortanlı Barajı benden çok önce başlamış ama çok cüzi ödenekler
veriliyormuş, ben o bölgedeki insanların su ihtiyacını bildiğim için
hızlandırdım. Ancak kazı yapılırken, baraj inşaatına başlanırken… Orada Paşa
Ilıcası adıyla anılan bir kaplıca var. Bu kaplıcada tarihî eserler olabilir
diye Bergama Müze Müdürlüğü ile Devlet Su İşleri arasında bir protokol
imzalanmış ve kazı başkanı olarak da bir yardımcı doçent eleman orada
görevlendirilmiş. Ancak 2005 yılına gelindiğinde, bu barajın niye bitmediğini
bizzat yerinde görerek, bir de arkeolojik kazıların ne derece yavaş gittiğini
görerek bunların hızlandırılmasını ben rica ettim. Ama kazı başkanı, sadece bu
Paşa Ilıcası’nda kazı yapılacağı yerde, bunu genişletti ve hatta orada, hiçbir
belge olmadığı hâlde, –bakın, bunu ben her yerde açıkladım- Allianoi
adıyla tarihî bir kaplıca şehri bulduğunu iddia etti. Ama ben bunun belgesini
istedim. Tarihî kayıtlara baktık. Hatta, TRT’ye
belgesel hazırlatmış, TRT’ye yazı yazdım, mademki bu belgesel, bu belgeselin de
bana belgesini gönderin diye. Hiçbir belge göndermediler. Bakın, ben de yıllarca baraj inşaatında bulunmuş, pek çok tesis
açmış ve tarihî kazılarla yüz yüze gelmiş bir kişiyim. Bizzat yerine giderek,
orada geçmiş dönemlerde… Evet, orada bir sıcak su var, Romalılar zamanında bir
tesis yapılmış fakat Bizanslılar zamanında bu tesisler harap olmuş. Daha sonra
Osmanlılar zamanında Paşa Ilıcası adıyla orada, her yerde olan bir hamam inşa
edilmiş. Biz kazılara baktığımızda sadece orada sütunlar çıktı, herhangi bir
mahzur yok, kil altında kalmış zaten onlar, dere yatağı içinde olduğu için
kille örtülmüş üzeri ve mille örtülmüş. Sadece, orada, adına “peri kızı”
dedikleri bir heykel çıktı, onu da belgeli olarak müze müdürlüğüne teslim
ettik. Bir de mozaik ortaya çıktı. Onun için de dediler ki: “Bu mozaikler her
yerde bulunacak basit mozaikler.” İsterseniz kaldırın bunu da götürün dedik. Kaplıcaya gelince, bu kaplıca, geçmişte bir İzmir valisi
tarafından restore edilmiş. Orada baktık, mermerler, betonlar sonradan yapılmış
zaten, hatta, o kadar iptidai bir çatı yapılmış ki,
dolayısıyla, bu ılıca, herhangi bir özelliği yok. Koruma Kuruluna müracaat
ettik, ne istiyorsunuz dedik. Onlar da dediler ki: “Bunun üzerini yeniden kille
örtelim, nasıl olsa barajın ömrü var.” Bunlara karar veriyoruz. Birkaç defa
projeyi göndermemize rağmen, maalesef, Koruma Kurulu tam olarak karar veremedi,
projede tadilat istedi. Ne istiyorsa yapacağız dedik; tarihî eserlere saygımız
var, bunların korunmasını istiyoruz. Neticede, tahmin ediyorum, Sayın Kültür ve
Turizm Bakanımızla da görüştük, o da konuyu takip ediyor, muhtemelen ocak ayı
sonunda veya şubat ayı sonunda karara bağlanacak. Ne isterlerse biz onu
yapacağız ve böylece orada su tutmamız lazım. Bunu sizlere sunuyorum. Diğer hususa gelince, Çamlı barajına gelince, evet, geçmişte
barajın yapılmasını istemiş, sonra –tarihleri var, ben size tarihlerini de
ileteceğim- 1999 yılında bu barajın kendileri tarafından yapılmasını
istemediklerini, DSİ tarafından yapılmasını talep etmişler… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Müsaade ederseniz
hemen özetleyeceğim. Ancak DSİ de “Bu barajın yeniden planlamasının yapılması
gerekiyor, çünkü, geçmişte, yılda alınacak su
miktarında büyük bir azalma var, dolayısıyla, bunun yerine, Çağlayan ve bu
Gördes Barajlarından alınması daha uygun olur.” diye yazı yazmış. Bunun üzerine
Büyükşehir Belediyesi tekrar yazı yazdı “Biz bunu yapalım.” diye, ÇED’e müracaat etti. Biz de dedik ki, planlamasını yeniden
yap, istiyorsan Çamlı barajını yapabilirsin, çünkü altın madeni uzak koruma
alanında. Mevcut, Su Kirliliği Yönetmeliği’ne göre mutlak kıyı veya yakın, kısa
koruma alanında olmadığı için herhangi bir mahzuru yok, Su Kirliliği Kontrolü
Yönetmeliği’ne göre buna cevaz verilebilir. O bakımdan, altınla ilgili de
müracaatlar çok önce yapıldığı için durum bundan ibarettir. Aynen ifade ediyorum: İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı bu
Çamlı barajını yapacaksa biz hazırız, planlama çalışması için yazı yazdık, bir
sene oldu neredeyse, onu getirdiği zaman gerekli izinler verilecektir. Teşekkür ediyorum efendim. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan. Sayın Genç, sisteme girdiniz… KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz Çamlı
barajıyla ilgili bir cümle söyleyeceğim. BAŞKAN – Buyurun. V.- AÇIKLAMALAR 1.- Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in, Çamlı Barajı’yla ilgili açıklaması KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, çok teşekkür ediyorum. Sayın Başkanım, daha önce Tayyip Erdoğan Bey’in “Ben Çamlı
barajını yapayım ki İzmirliler suya kavuşsun. İzmir’deki belediye, CHP bunun
sayesinde itibar mı kazansın?” şeklinde basına intikal eden bir beyanatı var.
Ben o sırada İzmir’de de bir toplantıya katılmıştım, İzmir Belediye Başkanı
Sayın Aziz Bey’le konuştum, dedi ki: “Biz bu barajı kendimiz yapmak istiyoruz
fakat Hükûmet müsaade etmiyor.” Şimdi, Bakan burada yanlış bilgi veriyor. Varsa bu konuda açık
delilleri, getirsin Meclise yazıları bildirsin yani çıkıp da burada, burada
olmayan bir belediye başkanının beyanatını çürütecek beyanatlarda
bulunmasınlar. Esas olan şudur: İzmir Ana Kent Belediye Başkanlığı İzmir’deki
Çamlı barajını yapmak istiyor İzmir suyunun daha kaliteli olması için ama bu Hükûmet engelliyor efendim, gerçek bu. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Gündeme geçiyoruz. ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
– Sayın Başkanım… BAŞKAN – Açıkladınız siz onu. ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
– Hayır ama belgesini istedi. BAŞKAN – Şimdi, bakın, usul yok. Sizin yedi dakikanız kalmıştı
deminden… ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
– Yerimden sadece bir cümleyle… AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, cevaplamasını istiyoruz. BAŞKAN – Sayın Bakan, yani oradan da olmuyor işte, usul yok. Şimdi, ben sizin konuşmalarınızı dikkatle izledim, çok teknik
açıklamalar yaptınız. Milletimizin, İzmir’in de onları dinlemesi gerektiği
için, yarıda bıraktığınız yedi dakikayı tamamlamanız için, bu usul olmamasına
rağmen yeniden söz verdim. O açıdan, yazılı olarak bildirirsiniz arkadaşlara.
Ayrıca da açıkladınız, teşekkür ederim. ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
– Başbakanımız öyle bir söz söylememiştir. RECEP KORAL (İstanbul) – Diğerlerine niye söz verdiniz? BAŞKAN – 60’ıncı maddeye göre pek kısa söz talebi verdim, birer
dakika verdim. RECEP KORAL (İstanbul) – Hepimiz konuşalım beş yüz dakika eder o
zaman. Öyle şey olur mu, kahveye döndü burası! NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Birer dakika hepimiz isteyelim! BAŞKAN – Sayın Birinci… NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Birer dakika hepimiz isteyelim! BAŞKAN – Buyurun isteyin. NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Hayır, benim ihtiyacım yok ama o teamül
ona dönerse işin içinden çıkamayız. BAŞKAN – Şimdi bakın, ben dünden beri… KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Siz mi yönetiyorsunuz, Başkan mı
yönetiyor ya! NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Siz susun! KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Ne diyorsun? NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Başkanla konuşuyorum. BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, azıcık susarsanız bir konuda bir
bilgi vermek istiyorum. RECEP KORAL (İstanbul) – Siz de 60’ıncı maddeye göre söz verdiniz.
Sayın Bakanın da söz hakkı olur efendim. BAŞKAN – Olur! Buyurun siz gelin yönetin! RECEP KORAL (İstanbul) – Olur! BAŞKAN – Peki, kalkıyorum, buyurun gelin! VI.- OTURUM BAŞKANLARININ
KONUŞMALARI 1.- TBMM Başkan Vekili Meral Akşener’in, tüm milletvekillerinin İç Tüzük’ün ve Anayasa’nın
koyduğu kurallara uymak zorunda olduğuna, kendisinin de Riyasette olduğu zaman
son derece adil ve tarafsız olmaya gayret ettiğine; milletvekillerinin nezaket
kuralları dışına çıkmadan, iyi niyetle görüşmeleri sürdürmesi gerektiğine
ilişkin konuşması BAŞKAN – Şimdi, bakın, İç Tüzük’ümüze göre, Meclis başkan vekili
görevini yürüten insanlar; 1) Tarafsız olmak zorunda. 2) Adil olmak zorunda. 3) Biz burada 546 milletvekiliyiz. Her birimiz farklı görüşlerden,
farklı siyasi partilerden; kimimiz başka partilere mensup, kimimiz bağımsız
seçildik, milletimiz bize oy verdi, geldik. İki görevimiz var. Biri: Kimse bize
zorla “Seçilin” demedi, kendimiz talep ettik, seçildik, vatandaşımız,
milletimiz oy verdi, geldik. Bir, geldiğimiz gün burada bir yemin ettik.
Birincisi, bu yemine uymaktır. İkincisi, İç Tüzük’e uymaktır. Bir Anayasa var,
bir İç Tüzük var. Ben de sizler de ona uymak zorundasınız. İkinci konu: Anayasa’yı beğenmeyen arkadaşlarımız olabilir. Bunu
değiştirmek için yollar bellidir. Bu çatının altında bu değişiklik canı
istenirse, uygun görülürse yapılır. İç Tüzük’ü de bu Meclis yapmıştır. Eksiği vardır gediği vardır,
şusu vardır busu vardır, eleştirilecek tarafları vardır ama sonuç itibarıyla
cari olan kurallar, bugün itibarıyla geçerli olan İç Tüzük’tür. İç Tüzük’te de
beğenmediğimiz, doğru bulmadığımız yerler varsa bir çalışma yapar bu yüce
Meclis, o İç Tüzük’ü de değiştirebilir. Ayrıca, bizlerin görevleri ile sizlerin davranışları bu İç Tüzük’e
göre ayarlanmıştır. Sataşmalar için bir İç Tüzük maddesine göre söz verilir.
Efendim, “Pek kısa söz talebi” diye bir 60’ıncı madde var, bir dakikayı
geçmemek üzere bu uygulamayı yaparsınız. Bunu kötüye kullanmak, istismar etmek
isteyebilirsiniz, onu siz bilirsiniz ama bizlerin görevi ise adil olmaktır,
tarafsız olmaktır. Ben Milliyetçi Hareket Partisi Milletvekiliyim, oradan seçildim
geldim. Ama, dün Sayın Genç -ondan evvel de birkaç
kere- sizin grubunuzu, Adalet ve Kalkınma Partisini koruduğumu söyleyerek, bana
göre “adalet” kavramına, adil olma görevime –bu, benim için çok önemli bir
kavramdır- büyük bir hakaret etmiştir. Ama ben, ne Milliyetçi Hareket Partisini
ne Cumhuriyet Halk Partisini ne Demokratik Toplum Partisini ne Adalet ve
Kalkınma Partisini korumak ya da tam tersi davranmak gibi bir görevle görevli
değilim. Burada konuşma yapan pek çok arkadaşımız oluyor. Bazılarına,
bireysel olarak bazı görüşlerin tek bir noktasına dahi katılmıyorum ama bugüne
kadar tek bir milletvekiline “sen” diye hitap etmedim, tek bir milletvekilini
“sayın” demeden buraya davet etmedim, teşekkür etmeden oturtmadım,
sürelerinizin hiçbirini kısıtlamadım, ne burasının ne burasının ne burasının ne
bağımsızların ve milletvekillerinin mümkün olduğunca konuşmasını sağlamaya
çalıştım. Şimdi, bakın, biraz evvel, diyelim ki muhalefet partilerinin de
eleştireceği bir iş yaptım ben. Neyi yaptım? Sayın Bakanımız konuşmasını yapıp
oturmuştu, yedi dakikası kalmıştı. Böyle bir usul de yoktu ama Sayın Erdal
Sipahi dedi ki: “İşte, şu şu konularda biz cevap
alamadık, yani İzmirliler bekliyor, teknik konularda...” Ve bu konuların daha
iyi anlaşılabilmesi için ben Sayın Bakanımıza tekrar söz verdim. Bunun üzerine… ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
– Ondan dolayı teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekküre gerek yok, bir şeyi anlatmaya, bir mantığı, bir
bakış açısını anlatmaya çalışıyorum. …Sayın Genç de 60’ıncı maddeye göre söz istedi, kendisine de o
sözü verdim. Sayın Birinci, siz de isteyebilirsiniz, sizin arkadaşlarınızdan da
isteyenler oldu bugüne kadar. Ben, milletvekilleri mümkün olduğunca
konuşabilsinler diye İç Tüzük’ün bana verdiği yetkileri, son derece adil olmaya
gayret ederek ve tarafsız olmaya gayret ederek kullanmaya çalışıyorum, ama, yani, birbirimize nezaketle… Sizin şahıslarınız için
konuşmuyorum bunu, dünden itibaren gelişen hadiselerle ilgili söylüyorum,
Meclisi germemek için bu konuşmayı dün yapmamıştım. Milletvekillerimiz laf
atabilir, çeşitli konularda itiraz edebilir. Ama konuları nezaket ve üslup
noktasından taşırırsak o zaman karşılıklılık ilkesi devreye girer. Benim milletvekilliğinde üçüncü dönemim, üslup konusunda hiçbir
sorunum olmamıştır, yani üsluba üslupla karşılık verme konusunda hiçbir sorunum
olmamıştır. Ama bu sandalye, bu kürsü, tarafsız, dürüst ve adil olmamı
emrettiği için kolları bağlı bir şekilde burada durmak durumundayım. Yüzüme
karşı dışarıda konuşulabilirse ben hazırım, arkadaşlarımıza duyuruyorum. Ama
bugünden itibaren nezaket kurallarının dışına çıkmamamız, iyi niyetin dışına
çıkmamız gerekiyor. Milletimiz bizden kendilerinin sorunlarının giderilmesi
için gayret bekliyor. Şimdi, biraz sonra bir kanun geçireceğiz, orada çeşitli görüşler
açıklanacak. Zaten bütün grup başkan vekilleri partilerine yapılan herhangi bir
yanlışlığı cevaplamakla, onun hakkını, hukukunu korumakla yükümlüdür. O açıdan,
birbirimizin sabrını sınamazsak iyi olur, nezaket çerçevesinden çıkmazsak da
iyi olur. Bunu çok samimiyetle söylüyorum. Teşekkür ederim. (Alkışlar) Gündeme geçiyoruz. Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır. Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, önergeleri
okutuyorum: VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI A) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- İstanbul Milletvekili Çetin
Soysal ve 19 milletvekilinin, Bandırma açıklarında batan gemi olayının
araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/297) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 14.09.2008 tarihinde Bandırma - Ambarlı Seferini yapmak üzere yola
çıkan Marmara N Denizcilik Anonim Şirketi’ne ait Hayat N Gemisi limandan
ayrılmasından kısa bir süre sonra batmıştır. 1 kişinin hayatını kaybettiği, 4
kişinin de kaybolduğu kaza ile ilgili olarak pek çok basın yayın organında
çeşitli haberler yer almıştır. Bu haberlerde; batan geminin sahibi olan
şirketin ortaklarından Mehmet Koç’un Deniz Feneri iddianamesinde adının geçtiği
ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ile eskiye
dayanan iş ve arkadaşlık ilişkilerinin olduğu ifade edilmiştir. Ulaştırma
Bakanı ise konuyla ilgili olarak çıkan haberleri yalanlamıştır. Hayat N
Gemisi’nin sahipleriyle hiçbir ilgisinin olmadığını ve batan gemiye imtiyaz
tanınmadığını belirtmiştir. Ancak, Denizcilik Müsteşarlığı tarafından 24.08.2007 tarihinde
çıkarılan 28210 sayılı Gemilerin Teknik Niteliklerine Yönelik Uygulama
Kuralları Yönergesi’nin 10. maddesindeki düzenleme şöyledir; “15/4/1948 tarihli ve 6884 sayılı Resmî
Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Ticaret Gemilerinin Teknik Durumları
Hakkında Tüzük'te tanımlanan tekne, makine kazan vesair
teferruat, can kurtarma tesisleri, yangından korunma ve yangın söndürme
tesisleri, yolcu sayısının tayini ve yolcu ve gemi adamları yerleri, yolcu ve
gemi adamları yerlerinin durumu ve yolcu taşıma şartları ve diğer çeşitli
donanımlara ilişkin hükümlere uygun olmak kaydıyla ve bu durumun Bölge
Müdürlükleri tarafından kurulacak komisyon marifetiyle uygun görülmesi
durumunda, Bölge Müdürlüklerince bu maddenin 1 inci fıkrasında belirtilen haz
iznine sahip olan ve düzenli hat taşımacılığı yapan ro-ro yük gemilerinin sadece taşıdıkları tırların
ve kamyonların şoförlerini taşımalarına izin verilebilir.” Bu düzenleme ile Hayat N Gemisi’ne açık bir imtiyaz sağlanmıştır.
Çünkü 14.08.2006 tarihinde Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe giren Yolcu
Gemilerinin Emniyetine ve Gemilerdeki Yolcuların Kayıt Altına Alınmasına
İlişkin Yönetmelik, 24.08.2007 tarihinde çıkarılan yönergenin 10. maddesi ile düzenlenen
konunun tam aksi düzenlemeler içermektedir. Bu yönerge ile 14.08.2006 tarihli
yönetmelik ihlal edilmiş olmaktadır. Birleşmiş Milletler Uluslararası
Denizcilik Örgütü kurallarına göre mürettebat dışında 12'den fazla yolcu
taşıyan her ticaret gemisi yolcu gemisi sayılır. İşte ulusal ve uluslararası düzenlemelere rağmen 24.08.2007 tarih
ve 28120 sayılı Denizcilik Müsteşarlığı Yönergesi'nin 10. maddesi ile tır ve
kamyon sürücüleri yolcu kabul edilmemiş olmakta ve yolcu gemilerinin sahip
olması gereken güvenlik koşullarının önemli bir bölümünden muaf hâle
gelmektedir. Hayat N Gemisi’nin alınmasından sadece 3 ay sonra çıkarılan bu
yönerge, âdeta bu gemiye özel olarak çıkarılmış bir yönergedir. Hayat N
Gemisi’ne imtiyaz sağlanmıştır. Fransız Loydu’nda yük
gemisi olarak görünen Hayat N Gemisi'nin hiçbir şekilde tır sürücüleri dahil yolcu taşıma şansı yoktur. Ancak bu, çıkarılan yönerge
ile değiştirilmiştir. Ulusal ve uluslararası tüm yasal düzenlemelere aykırı
olan bu yönerge ölümle sonuçlanan bir kazaya neden olmuştur. Ortaya çıkan bu durum batan Hayat N Gemisi ile ilgili pek çok
soruyu da gündeme getirmiştir. 24.08.2007 tarih ve 28210 sayılı Denizcilik
Müsteşarlığı Yönergesi’nin Hayat N Gemisi'nin alınmasından 3 ay sonra
çıkarılarak yük gemilerinin yolcu gemilerinin sahip olması gereken güvenlik
koşullarının önemli bir bölümünden muaf hâle getirilmesi ve bu yönergeden kaç
geminin faydalandığı araştırılmalıdır. Batan Hayat N Gemisi'nin batma nedeni, 28210 sayılı
Denizcilik Müsteşarlığı Yönergesi ile tanınan ayrıcalığın nedenlerinin ve bu
yönergedeki düzenleme nedeni ile yaşanabilecek diğer kazaların önlenmesi için
alınacak tedbirlerin tespiti amacıyla, Anayasa’nın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz
ve teklif ederiz.
02.12.2008 1) Çetin Soysal (İstanbul)
2) Abdullah Özer (Bursa)
3) Ali Rıza Öztürk (Mersin) 4) Fevzi Topuz (Muğla)
5) Ahmet Ersin (İzmir)
6) Ferit Mevlüt Aslanoğlu
(Malatya) 7) Tekin Bingöl (Ankara)
8) Mevlüt Coşkuner
(Isparta) 9) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul) 10) Ali Rıza Ertemür (Denizli) 11) Atila Emek (Antalya) 12) Hüseyin Ünsal (Amasya)
13) Şevket Köse (Adıyaman)
14) Rasim Çakır (Edirne)
15) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
16) Tayfur Süner (Antalya) 17) Osman Kaptan (Antalya)
18) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş) 19) Sacid Yıldız (İstanbul) 20) Selçuk Ayhan (İzmir)
2.- Karaman Milletvekili Hasan
Çalış ve 23 milletvekilinin, öğretmen atamalarındaki haksızlık ve usülsüzlük iddialarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/298) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Öğretmen atamalarında ortaya çıkan haksız ve usulsüzlüklerin araştırı!arak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasa'nın 98. ve TBMM içtüzüğünün 104 ve 105. maddesi uyarınca
araştırma açılmasını saygılarımla arz ve talep ederiz. 1) Hasan Çalış (Karaman) 2) Kamil Erdal Sipahi (İzmir) 3) Oktay Vural (İzmir) 4) Ali Uzunırmak (Aydın) 5) Cemaleddin Uslu (Edirne) 6) Necati Özensoy (Bursa) 7) Süleyman Latif Yunusoğlu (Trabzon) 8) Recep Taner (Aydın) 9) Hasan Özdemir (Gaziantep) 11) Alim Işık (Kütahya) 10) Mehmet Şandır (Mersin) 12) Kadir Ural (Mersin) 13) S. Nevzat Korkmaz (Isparta) 14) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş) 15) Beytullah Asil (Eskişehir) 16) Abdülkadir Akcan (Afyonkarahisar) 17) Mustafa Kemal Cengiz (Çanakkale) 18) Mustafa Enöz (Manisa) 19) Ahmet Bukan (Çankırı) 20) İzzettin Yılmaz (Hatay) 21) Reşat Doğru (Tokat) 22) Osman Ertuğrul (Aksaray) 23) Behiç Çelik (Mersin) 24) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir) Gerekçe: Bir ülkenin kalkınması ve çağdaş ülkeler seviyesine yükselmesi
ancak çok iyi yetişmiş insan gücü ile gerçekleştirilebilir. İyi yetişmiş insan
gücü bakımından eğitim-öğretimin önemi her geçen gün artmaktadır. Dünden bugüne
tüm mesleklerin temelinde öğretmenlik vardır. Öğretmenlerimiz, ülkemizde
sayısız meslek mensuplarını yetiştirmenin ve ülke kalkınmasına destek
sağlamanın yanı sıra çağdaşlaşma yolunda da büyük hizmetler sunmaktadır. Bugün maalesef üzülerek belirtmeliyiz ki eğitimin temel
sorunlarına köklü çözümler üretilememiştir. Geçim sıkıntısı öğretmenlerimizi ek
iş yapmaya zorlamıştır. Yapılan araştırmalar, öğretmenlerimizin yüzde 72'sinin
ek iş yaptığını ortaya koymaktadır. Ne yazık ki ülkemizde öğretmen açıkları
kapatılamamış ve derslik sayısındaki yetersizlik bir türlü giderilememiştir.
Okulların ödenek ve personel ihtiyacı artmış, çoğu okul velilerden toplanan
paralarla ihtiyaçlarını karşılar hâle gelmiştir. Ortalama 30-40 kişilik
sınıflarda ders güçleşmiştir. Kalabalık sınıf mevcutları ve yetersiz öğretmen
maaşları gibi sorunlar, gençlerimize yeni ufuklar açılmasını etkilemiştir. Bütün bu olumsuzluklara rağmen gönlü ulus ve insan sevgisiyle dolu
olan öğretmenlerimiz, ülkemizin her köşesinde zor şartlarda görevlerini en iyi
şekilde yerine getirme konusunda büyük çaba harcamaktadır. Bir tarafta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 60. Hükümet programını
sunuş konuşmasında öğretmen atamaları, terfi ve tayinlerde adam kayırma
uygulamasına son verildiğini belirtirken, diğer tarafta Milli Eğitim Bakanı
Hüseyin Çelik, "Benden torpil istemeyin. Sistem Elektronik çalışıyor. Her
türlü iş ve idari işlemleri kamuoyu ile paylaşılarak, bilgilendirmeye açık, net
ve şeffaf bir yöntem anlayışı içerisinde sergiliyoruz. Dış müdahale yok. Atama
ve yer değiştirme süreçlerinde dış müdahale olmadan, ilk atamalarda Kamu
Personeli Seçme Sınavı (KPSS) puanı, açıktan atamalarda hizmet süresi ve yer
değiştirmelerde de hizmet puanlan esas alınarak atama ve yer değiştirmeler
gerçekleştirilmektedir" şeklinde açıklama yapmaktadır. Bakanlıkta yapılan ve basına da intikal eden son öğretmen ataması,
Milli Eğitim Bakanlığı'nda atamaların Sayın Başbakan ve Sayın Bakanın
sözlerinin tam tersi bir şekilde gerçekleştirildiğini göstermektedir. 2007
yılında yapılan Kamu Personeli Seçme Sınavı'nda (KPSS) 57.172 puan alan Beytullah Yağız, Milli Eğitim Bakanlığı’nın taban puanı
"90" olarak belirlediği Aralık-2007 döneminde, "sözleşmeli
matematik öğretmeni” olarak Van'ın Saray İlçesi'nde Ahmet Nacar
Lisesi’ne atanmıştır. Bu atama, elektronik ortamda KPSS puanına göre yapılan öğretmen
atamalarına olan güveni tamamen sarsmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı'ndaki haksız
ve usulsüz öğretmen atamaları bir yandan atama sistemine olan güveni sarsarken
diğer yandan da, gönlü insan ve vatan sevgisi ile dolu olarak görev bekleyen
öğretmenlerimizi üzmüştür. Bu atama, "bakanlıkta "torpilli atama
yapılıyor" söylentilerinin artmasına neden olmuştur. Ayrıca bakanlık tarafından yapılan İller arası atamalarda da, bir
takım haksız ve usulsüzlüklere gidildiği belirtilmektedir. Elektronik ortamda
bazı İllerde ihtiyaç duyulmasına rağmen branş
öğretmeni için kadro açılmıyor. Dolayısıyla bu İller ilgili branş
öğretmenlerine kapalı bir İl konumunda görünüyor. Buralara tayin için müracaat
alınmıyor. Ancak tayinlerden sonra bir bakıyorsunuz, elektronik ortamda kapalı
görünen bu İlimize el altından branş öğretmeni ataması
yapılıyor. Bu nedenle, KPSS puanı "90" olan atama bekleyen öğretmen
adaylarının yerine, KPSS puanı "57.172" olan Beytullah
Yağız'ın hangi gerekçeyle Van'ın Saray İlçesi'nde Ahmet Nacar
Lisesi'ne matematik öğretmeni olarak göreve başlatıldığının, buna benzer başka
hangi İllere kaç atama yapıldığının ve elektronik ortamda branş
öğretmeni kadrosu açılmayan İllere tayin sonrası nasıl ve ne şekilde atama
yapıldığının araştırılması konuda Yüce Meclisimize büyük görevler düşmektedir.
Yüce Meclisimizin bu görevi yerine getirmesi için Anayasa'nın 98. ve TBMM
içtüzüğünün 104 ve 105. maddesi uyarınca bir Meclis Araştırma Komisyonu
kurulması gerekmektedir. 3.- Kahramanmaraş Milletvekili
Durdu Özbolat ve 24 milletvekilinin, Maraş
olaylarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/299) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Kahramanmaraş'ta yaşanılan vahşetin 30. yılında, ortaya
çıkarılmamış, hâlâ gizli kalan yönleriyle, kamu vicdanını yaralayan, karanlık
olay ve ilişkilerin aydınlatılması için, Anayasanın 98 inci, Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 üncü ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis
araştırması açılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz. 1) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş) 2) Ahmet Ersin (İzmir)
3) Hulusi Güvel (Adana) 4) Şevket Köse (Adıyaman)
5) Erol Tınastepe (Erzincan) 6) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul) 7) Kamer Genç (Tunceli)
8) Osman Kaptan (Antalya)
9) Yaşar Ağyüz (Gaziantep) 10) Vahap Seçer (Mersin) 11) Ahmet Küçük (Çanakkale)
12) Fehmi Murat Sönmez (Eskişehir)
13) Ali Koçal (Zonguldak)
14) Esfender Korkmaz (İstanbul) 15) İsa Gök (Mersin)
16) Ali Rıza Öztürk (Mersin) 17) Turgut Dibek (Kırklareli)
18) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar) 19) Rahmi Güner (Ordu) 20) Malik Ecder Özdemir (Sivas) 21) Ensar Öğüt (Ardahan) 22) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
23) Ali Oksal (Mersin) 24) Mevlüt Coşkuner
(Isparta) 25) Abdulaziz Yazar (Hatay) Gerekçe: Başlangıç tarihi olarak, her ne kadar 24 Aralık 1978 belirtilse
de, dönemin sanık, tanık, yargı makamı, savcı, hükümet görevlilerinin
açıklamaları, tutanaklar, Kahramanmaraş'ta "planlı bir kalkışmanın"
çok önceden hazırlanmış olduğu yönünde, yoğun şüpheler içermektedir. Bu gün, her isteyenin rahatlıkla, internet ortamında, o günlere
ilişkin yaşanılanlar hakkında, kabaca bilgi sahibi olabilmeleri mümkündür.
Örnek olsun diye bunlardan bazı alıntılar yapacak olursak; "...Küçük çocukların ve yaşlı adamların üzerine gaz dökülerek
yakılmış, insanlık dışı olaylar işlenmiştir. Toplu katliam olayları, toplu
halde ceset bulunmasıyla doğrulanmaktadır. Ölü sayısının resmi miktarı aşarak
iki yüzü aşacağını tahmin ediyorum." (Dündar Saner/ Dönemin Maraş Davası
Savcısı) ... Hastaneye getirilen ölülerden elli ikisini inceledim. Bunlardan üç
tanesi sopayla öldürülmüş, diğer ölüler mermilerle... Boğularak öldürülenlerin
olduğunu söylediler. Yetmişlik yaşlıları, üç yaşında bebekleri vurmuşlardı. Bir
cehennem aleminden geldim. (Mete Tan/ Dönemin Ecevit
Hükümeti Sağlık Bakanı) ... Karşımızda oturan ve bir gözü görmeyen 80
yaşındaki, yaşlı Cennet Çimen'in evine gittiler. Bu kadını, 'Gel nene, gel'
diyerek elinden tutup dışarıya çıkardılar. Cennet Kadın, gözleri görmediği ve
yaşlı olduğu için öldürülenlerden ve yakılanlardan habersizdi. Sanıklardan Cuma
Yalçın ve Nuri Boğa tornavida ile onun gözlerini oydular, sonra silah sıkarak
öldürdüler. Yakınında bulunan helanın çukuruna baş
üzeri atıp, üzerine at arabasını devirdiler... (Maviş Toklu/ Katliam mağduru ve
tanığı). İfadeler, o günlerde yaşanılanların, basında işlendiği gibi Maraş
"olayları" değil, "katliamı, vahşeti, kıyamı" olarak
adlandırılabilecek tanımlara uygun olduğunu göstermektedir. Katliamın faili olarak 804 kişi yargılandı. Katliamda birinci
dereceden rol oynayan 68 kişi hiç yakalanmadı. 379 kişi beraat etti. 1 ila 15
yıl arasında mahkûmiyet cezası ile yargılanan 314 kişinin cezalarında önce 1/6
oranında indirim yapıldı, sonra hepsi mahkeme sürecinde salıverildi. 29 kişi
hakkında verilen idam ve yedi kişi hakkında verilen müebbet hapis cezası
Yargıtay tarafından bozuldu. 1991'de çıkan Terörle Mücadele Yasası'nda yapılan
değişiklikle katliam sorumlularının hepsi salıverildi. Böylece Maraş Katliamı
dava dosyası sessiz sedasız kapatılmış oldu. Bundan sonra da bu dosya hiç
açılmadı. Dünyanın hiçbir yerinde toplumlar, yaşam biçimi, inanç, ırk, dil
farklılıkları gerekçesiyle, birbirlerine 'kendiliğinden gelişen' nedenlerle,
plansız ve hazırlıksız saldırı yapmazlar. Yaşanılanlar sadece sonuçtur... 2 Temmuz 1993'de Sivas'ta yaşanılan ve 35 yurttaşımızın yakılarak
öldürüldüğü, katliamın, 'içerik olarak' bir benzerinin yaşandığı Maraş’ta,
yapılan yargılamada aynı şekilde ‘güruh’ niteliği taşıyan unsurların
yargılandığı görülmektedir. Ama dönemin Başbakanı Sayın Bülent Ecevit’in evinde çıkan belgeler
ve onun işaret ettiği açıklamalar daha detaylandırılarak ve üzerine gidilerek,
örtülmüş gerçeklere ulaşmak mümkün olabilir. Maraş Katliamı öncesi, şehre gelerek otellerde kalan yerli,
yabancı unsurların tespit ve ilişki ağının ortaya çıkarılması, gerçek suçlulara
ulaşmak için önemli bir adım olacaktır. Bu nedenle bu sorunun Yüce Meclisimiz tarafından oluşturulacak bir
komisyon tarafından incelenmesini Anayasa’nın 98, içtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince arz ve teklif ederiz. BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur. Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır. Başbakanlığın Anayasa’nın 82’nci maddesine göre verilmiş dört
tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutup oylarınıza
sunacağım: B) Tezkereler 1.- Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan’ın, Hindistan’a yaptığı resmî ziyarete iştirak eden milletvekillerine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/653) 31/12/2008 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşmelerde bulunmak üzere, bir heyetle birlikte 20-24 Kasım 2008
tarihlerinde Hindistan’a yaptığım resmi ziyarete, ekli listede yer alan
milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar
Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir. Anayasanın 82 nci maddesine göre
gereğini arz ederim. Recep
Tayyip Erdoğan Başbakan Liste: Ömer Çelik Adana
Milletvekili Şevket Gürsoy Adıyaman Miletvekili M. Hanifi Alır Ağrı Milletvekili Abdulmuttalip Özbek Hakkâri Milletvekili Sadullah Ergin Hatay
Milletvekili Egemen Bağış İstanbul
Milletvekili Nursuna Memecan İstanbul Milletvekili Mehmet Serdaroğlu Kastamonu
Milletvekili BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Diğer tezkereyi okutuyorum: 2.- Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günay’ın, İngiltere’ye yaptığı resmî
ziyarete iştirak eden milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/654) 31/12/2008 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın,
Londra’da düzenlenen “World Travel
Market” isimli turizm ihtisas fuarına katılmak ve görüşmelerde bulunmak üzere
bir heyetle birlikte, 9-11 Kasım 2008 tarihleri arasında İngiltere’ye yaptığı
resmi ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi
uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte
gönderilmiştir. Anayasanın 82 nci maddesine göre
gereğini arz ederim. Recep
Tayyip Erdoğan Başbakan Liste: İsmet Büyükataman Bursa Milletvekili Öznur Çalık Malatya
Milletvekili Engin Altay Sinop
Milletvekili Gülşen Orhan Van
Milletvekili BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Diğer tezkereyi okutuyorum: 3.- Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan’ın, Amerika Birleşik Devletleri’ne yaptığı resmî ziyarete iştirak eden
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/655) 31/12/2008 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına G-20 Zirvesi’ne katılmak ve görüşmelerde bulunmak üzere, bir
heyetle birlikte 12-17 Kasım 2008 tarihlerinde Amerika Birleşik Devletleri’ne
yaptığım resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak
etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte
gönderilmiştir. Anayasanın 82 nci maddesine göre
gereğini arz ederim. Recep
Tayyip Erdoğan Başbakan Liste: Ömer Çelik Adana
Milletvekili Suat Kınıklıoğlu Çankırı Milletvekili Egemen Bağış İstanbul
Milletvekili Nihat Ergün Kocaeli
Milletvekili Dr. Cüneyt Yüksel Mardin
Milletvekili KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum. BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım. KAMER GENÇ (Tunceli) – Bakın Sayın Başkanım, yani burada
oyladığınız milletvekili sayısı yani bütün… Çünkü,
demin de… NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, konuyla ne alakası var? BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım. NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Neye göre konuşuyor? KAMER GENÇ (Tunceli) – Milletvekili görevli gidiyor, devletin
kesesinden harcırah alıyor. BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur. Birleşime on dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 15.08 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 15.23 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ
(Konya), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
42’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. Başbakanlık tezkeresinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi tezkereyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter
sayısı vardır. Diğer tezkereyi okutuyorum: 4.- Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan’ın, İsviçre’ye yaptığı resmî ziyarete iştirak eden milletvekiline
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/656) 5/1/2009 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşmelerde bulunmak üzere, bir heyetle birlikte 17-18 Kasım 2008
tarihlerinde İsviçre’ye yaptığım resmi ziyarete, İstanbul Milletvekili Egemen
Bağış’ın da iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu
Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir. Anayasanın 82 nci maddesine göre
gereğini arz ederim. Recep
Tayyip Erdoğan Başbakan BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmına geçiyoruz. 1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96) BAŞKAN - Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 2’nci sırada yer alan Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 2.- Tapu Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/526) (S. Sayısı: 218) (x) BAŞKAN - Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Komisyon raporu 218 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
isteyen Mersin Milletvekili Sayın İsa Gök. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi dakika. Buyurun Sayın Gök. CHP GRUBU ADINA İSA GÖK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 218 sıra sayılı Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Arkadaşlar, önünüzdeki sıra sayısını kontrol ederseniz, dört tane
kanun görürsünüz: Tapu Kanunu -ilk sırada o var-, Orman ve Kadastro Kanunu ve
Harçlar Kanunu. Tapu Kanunu’ndaki değişikliğin teknik bir yanı olduğunu fark
edersiniz. Harçlar Kanunu’ndaki değişikliğe de bir şey demiyoruz, zira teknik
bir düzenlemedir. Kadastro Kanunu’nun harcırahla ilgili maddesinin yani asıl
görevli olduğu müdürlüğün yetki alanı dışında geçici görevle gönderilen
personele arazi tazminatı yerine Harcırah Kanunu gereği ödeme yapılmasına bir
itirazımız yok. Teknik düzenlemelerden oluşuyormuş gibi gelen bu Hükûmet tasarısının aslında içinde iki tane son derece
önemli kanun var ve iki tane kanunda o kadar önemli değişiklikler yapılıyor ki
bu tasarının içerisine sıradan teknik düzenleme gibi sokulmuştur. İlk kanun, arkadaşlar, 6831 sayılı Orman Kanunu. Orman Kanunu’na
karşı zaten AKP İktidarının olumsuz tavrını biliyoruz. Bu Kanun’la çok fazla
uğraştığını biliyoruz ve hatta katıldığım bir komisyon toplantısında, AKP’li
kimi arkadaşların ormanlara karşı düşmanca bir yaklaşımı olduğunu biliyoruz,
bunu ben bizzat görmüştüm. Öyle ki, hatta hatırlarsınız, 2003 yılında bir
değişiklik yapmıştınız. Bu değişiklikle, arkadaşlar, fıstık çamlıkları ve
palamut meşelikleri kanunla orman dışına çıkarılmıştı ama asıl önemlisi
kızılağaçlıklar ile aşılı kestanelikleri orman dışına çıkartmıştınız. Neyse ki Anayasa Mahkemesi bunu gördü ve bu sözcüklerin
uygulanmasından doğacak, sonradan giderilmesi güç veya olanaksız durum ve
zararların önlenmesi ve iptal kararının sonuçsuz kalmaması için yürürlüğü
durdurdu arkadaşlar ve Türkiye’nin kızılağaçlıklar ve aşılı kestaneliklerden
oluşan ormanları kurtarılmış oldu ama aynı Kanun’la siz fıstık çamlıkları ve
palamut meşeliklerini perişan ettiniz. Bu Orman Kanunu’na karşı hasmane tutum, şu anda gelen bu tasarı içerisinde de var. Hepiniz mutlaka biliyorsunuz ama ben size izah edeyim: Arkadaşlar,
iki tür kadastro vardır. Bir tanesi orman kadastrosu. Bu,
yerini 6831 sayılı Orman Kanunu’ndan alır. Bir de arazi kadastrosu deriz, genel
kadastro denebilir buna. Bunun da yeri 3402 sayılı Kadastro Kanunu’ndan gelir.
Türkiye’nin kadastrol sistemi bu tasarıyla hiç de
fark ettirilmeden değiştirilmek isteniyor. Aslında, Meclis
Başkanlığının doğrudan kusuru var çünkü bu tasarının, Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonuna gittiği gibi, mutlaka, hukukla
alakası sebebiyle Adalet Komisyonuna gelme zorunluluğu vardır ama siz bu
tasarıyı, hiç adaletle, hukukla alakası yokmuş, teknik düzenlemeymiş gibi o
komisyondan geçirerek, sessiz sedasız, doğrudan Genel Kurul gündemine taşıdınız
ama Türkiye'nin temelinden bir sistemini değiştiriyorsunuz. Arkadaşlar, Türkiye’de aslolan orman
kadastrosudur. Arkadaşlar bilirler, bu konuda 19 ve 20. Hukuk Dairesinin başta
olmak üzere Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun o kadar çok kararı vardır ki. Ben
size 20. Hukukun kararından bir tanesini okuyayım arkadaşlar, diyor ki: “Genel
kadastro ile -yani o
arazi kadastrosu ile- orman kadastrosu birbirleri için ikinci kadastro
sayılamaz. Genel kadastro yapılıp kesinleşen yerlerde her zaman orman
kadastrosu yapılabilir.” Yani aslolan özel kadastro,
orman kadastrosudur diyor. Bizim hukuk sistemimiz, bizim davalar sistemimiz
tümüyle bunun üzerine kurulmuştur. Günlük yaşamdan bilirsiniz, arazi kadastrosu
gider, falanca yerdeki araziyi ada, pafta, parseline böler, amir üstünü yazar,
geçer, gider; derken, buranın aslında orman arazisi olduğu ortaya çıkar, bu
tapular iptal olur. Neden? Çünkü orman kadastrosu asıldır. Buradan şuna gelmek
istiyorum: Arkadaşlar, bakın, 2/B’ler konusunda, yani
1981 tarihinden önce orman vasfını yitiren yerlerin sorununun giderilmesi
konusunda, vatandaşların Antalya Kepez’de olduğu gibi bu sorunlarının giderilmesi
konusunda dürüstçe, iyi niyetle teklifi getirin, konuşalım. Bu
vatandaşlarımızın mağduriyetini, satarak değil, Genel Başkanımız Sayın Deniz
Baykal’ın söylediği gibi bu insanlara atadan, babadan gelen arazi kadastrosu
veya Osmanlıdan gelen tapulara istinaden bu tapuların verilmesi konusunda
yardımcı olalım. Genel Başkanımızın bu konuda müteaddit beyanları vardır ama
siz bunu yapmıyorsunuz. Siz bu kanunla enteresan bir şey yapıyorsunuz
arkadaşlar, bakın ne yapıyorsunuz. Bu iki kadastroyu anlattıktan sonra ve
farkını anlattıktan sonra, arkadaşlar, bu Orman Kanunu’ndaki eski hükümle, yeni
tasarıdaki yeni hükümleri size anlatmak istiyorum, iki kadastro farklıdır.
Arkadaşlar, Orman Kanunu 7’nci madde diyor ki -hataları falan, işlemleri
saymış- “… fennî hataların düzeltilmesi işleri orman
kadastro komisyonları tarafından yapılır.” Orman kadastro komisyonları, yani
6831 sayılı Kanun’a göre kurulan orman kadastro komisyonunca yapılır diyor.
Yeni tasarıda, Hükûmet aynı maddeye, 7’nci maddeye
bir fıkra ilave ediyor ve diyor ki: “Ancak, henüz orman kadastrosuna
başlanılmamış yerlerde, 3402 sayılı Kadastro Kanunu hükümlerine göre…” Bakın,
arazi kadastrosu yapılan kanuna göre belirlenen orman sınırı, orman kadastro
komisyonunca belirlenen orman sınırı niteliğini kazanır yani arazi
kadastrosunun belirlediği orman çalışmasını orman kadastro komisyonu yapmış
gibi sayılır diyor. Orman kadastro komisyonu yapmamasına rağmen, arazi
kadastrosu çalışmasını orman kadastrosu olarak kabul ettiriyorsunuz; hukuk
dışılık. Diğer maddeye geliyorum. Arkadaşlar, Orman Kanunu’nun 9’uncu
maddesi yedi fıkradan oluşuyor. Yedinci fıkra orman tahditleriyle
alakalıdır arkadaşlar. Bu maddede -ilgili kısımları atlıyorum- “…bu hatalar
Orman Genel Müdürlüğünün bilgisi ve denetimi altında orman kadastro
komisyonlarınca düzeltilir.” diyor. Özellik arz eden bir durum, orman kadastro
komisyonlarını yetkili kılıyor. Arkadaşlar, tasarıda diyor ki -aynı yerin değiştirilme
tasarısında- “…hataları 3402 sayılı Kanunun 4’üncü maddesine göre -yani
Kadastro Kanunu’na göre- oluşan kadastro ekibince düzeltilir.” diyor. Bunu izah
edeyim size: Kadastro Kanunu’na göre bir kadastro ekibi vardır, bir de kadastro
komisyonu vardır. Kadastro ekibi ayrıdır, komisyon ayrıdır ama Orman Kanunu’nda
doğrudan bir kadastro komisyonu vardır. Devam ediyoruz arkadaşlar, bununla bitmiyor. Orman Kanunu’nun
45’inci maddesi var arkadaşlar; diyor ki: “Amme müesseselerine -bu Orman
Kanunu’nun hâlihazırda uyguladığımız maddeleri arkadaşlar- ait ormanların tahdit işini de 7’nci maddede yazılı orman kadastro
komisyonları yapar.” Bunu değiştiriyorsunuz, diyorsunuz ki: “Amme
müesseselerine ait ormanların kadastrosu da bu Kanunun 7’nci maddesi
hükümlerine göre yapılır.” Bakın ama, buradaki
değişiklik şu: 7’nci madde değişikliği yaptınız bir, orman kadastro komisyonunu
kaldırdınız, arazi kadastro komisyonunu, arazi kadastro ekibini kurdunuz. Orman
Kanunu’nun 45’nci maddesinde bunu değiştiriyorsunuz. Arkadaşlar, devam ediyor: Orman Kanunu’ndaki bu kadar orman
kadastro komisyonunun yetkisini kaldıran değişiklikler yetmiyor gibi 3402
sayılı Kadastro Kanunu’nun geçici bir maddesi var arkadaşlar, geçici 7’nci
madde. O diyor ki: “Bu Kanuna göre yapılacak çalışmalardan önce 6831 sayılı
Orman Kanununa göre başlanan orman kadastrosu, orman kadastro komisyonlarınca
sonuçlandırılır.” Yeni tasarıda arkadaşlar ne diyor biliyor musunuz: “Bu Kanuna
göre yapılacak çalışmalardan önce 6831 sayılı Orman Kanununa göre başlanan
orman kadastrosu, bu Kanunun 4 üncü maddesine göre sonuçlandırılır.” Orman
kadastrosu kaldırılmış. 4’üncü madde ne? Arazi kadastrosu,
arazi kadastro komisyonu, arazi kadastro ekibi. Şimdi geleceğim arkadaşlar. Hem Orman Kanunu’nda hem Kadastro
Kanunu’nda, orman kadastro komisyonlarının yetkileri, arazi kadastro ekiplerine
niye veriliyor? Bunun çözümünü öğrenmek aynı kanunda var. Kadastro Kanunu’nun,
arkadaşlar, 3’üncü maddesi, Orman Kanunu’nun da 7’nci maddesi, bu komisyonların
teşekkülünü izah eder. Orman kadastro komisyonları özel ve önemli
komisyonlardır. Bu yüzden de Orman Kanunu yani 6831 sayılı Kanun’un 7’nci
maddesi bu orman kadastro komisyonlarının teşekkülünü şöyle arz eder, der ki: 1) Komisyon Başkanı orman yüksek mühendisi veya orman mühendisi
olacak. Bu konuyu Sayın Şandır bilirler. 2) Komisyonun ikinci üyesi orman yüksek mühendisi olacak. 3) Ziraat yüksek mühendisi bir üye daha olacak, yoksa ziraat
mühendisi. 4) Ziraat odası temsilcisi olacak. Ziraat odası temsilcisi de,
malum, ziraat mühendisi. 5) Belediyede encümen, köylerde muhtarlıkça bildirilecek bir
kişilik üye daha var. Arkadaşlar, ne oldu? Orman kadastro komisyonu 5 kişiden
müteşekkil. Belediye ve muhtarlıktaki 1 kişiyi saymazsanız, 4 kişiden 2’si
ziraat yüksek mühendisi, ziraat mühendisi; 2’si orman yüksek mühendisi. Başkanı
var, bu komisyonda başkanlık vardır. Orman yüksek mühendisi de komisyon
başkanı. Gelelim Kadastro Kanunu’na yani arazi kadastrosu ekibine. Ekip
ayrı, komisyon ayrıydı burada hatırlarsanız. Bu ekipte ise, arkadaşlar, 6 kişi
vardır. Arazi kadastrosu, genel kadastro ekibi 6 kişiliktir. Bir: Kadastro
teknisyeni, başkanlık yoktur. İki: Yine bir kadastro
teknisyeni. Üç: Mahalle veya köy muhtarı. Dört, beş, altı: Mahallî bilirkişi
yani eşraftan Ahmet, Mehmet, Osman amca. Kadastro ekibi 6 kişidir,
bunlardan oluşur arkadaşlar. Kadastro komisyonu ayrıdır, itirazları inceler.
Burada ise kadastro müdürü, kadastro üyesi, kontrol mühendisi veya kontrol
memuru vardır. Şimdi, bakınız, orman gibi bir yerin kadastrosunu yapıyorsunuz.
Tüm dünya mevzuatlarında orman kadastrosunu orman mühendisleri yapar çünkü
ağaçların niteliği, toprağın vasfı, hava fotoğraflarının okunması, ağaçların
geçmişi, her şey orman mühendisliğinin ve özellikle yüksek mühendisliğinin
bilgisi ve uzmanlığı dâhilindedir. Değil mi Mehmet Bey? MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Evet. İSA GÖK (Devamla) – Uzmanlık budur. Tüm dünyanın -Rusya’dan Amerika’ya
kadar gidin arkadaşlar- orman kadastrolarını orman mühendisleri yapar. Orman
ayrı bir bilimdir. Arazi kadastrosunu kadastro teknisyeni yapar. Ada, pafta, takeometrik ölçüm… Bunu yapar. Ormanla alakası yoktur. Bu
yüzden de Türkiye’de arazi kadastrosunu yapanların -bütün arazi kadastrosu
yapanlar- hepsi de orman arazilerini anlamazlar, orman görmezler, tapu
keserler. Daha sonra sorunlar çıkar. Arkadaşlar, bu kanunla varılacak olan yer nedir biliyor musunuz?
Sakın ha sakın bize 1981 öncesi ormanlık yere yer yapanların, arazi yapanların,
ev yapanların, babadan kalan yerlerin, mağdur olan insanların kurtarılması
değil… Biz bunların kurtarılmasına taraftarız, yardımcı oluruz biz size bu
konuda, olacağız. Bu kanun, bu tarihten sonra orman kadastrosu yapma işini
arazi kadastrolarının teknik ekibine, ormancı olmayanlara vererek ormanların
yeniden ve bu tarihten sonra talanının önünü açmaktadır, talanının önünü
açmaktadır. Bakın arkadaşlar, AKP sıralarında oturan arkadaşlar bunların
farkına varsalar bu tasarı buraya kadar gelmez. Teknik bir olaymış gibi buraya
kadar geliyor ama aslında, arka tarafında, planın arkasında son derece
tehlikeli bir yapılanma var. Türkiye’de ormanların bu tasarının yasalaşmasından
sonra, 2009 yılından sonra talanı var. Sayın Hükûmet tarafı
da diyecektir ki şimdi bana: “Ama Kadastro Kanunu’nun 4’üncü maddesinde bir
değişiklik yapıldı.” Niye? “Arazi kadastro ekibine biz orman mühendisi
ilavesini koyduk.” diyecekler. Doğrudur arkadaşlar çünkü bu kafayla 2005
yılında zaten Kadastro Kanunu’na, “Nasıl yaparız da bu tarihten sonraki orman
talanının önünü açarız” diye 5304 sayılı Kanun’la bu getirilmeye çalışılmıştı.
Ama nasıl getirildi? İş öyle biliniyor ki, öyle uzmanları var ki bu işin… 6
kişilik arazi kadastrosu teknik ekibine -3’ü mahallî bilirkişi, 1’i
muhtar, 2 tanesi kadastro teknisyeni-
ilaveten 1 ormancı, yoksa orman teknikeri, 1 de ziraat teknisyeni kondu. Sayı
8’e çıkıyor. Ama arkadaşlar, son kadastro çalışmalarında -Genel Müdür
açıklasın- bu 4’üncü maddeye göre yapılan kadastro çalışmalarında dahi 8’deki o
orman mühendisi muhalefet şerhi koyuyor ama çoğunluk oyu “hayır” oluyor. Hep
muhalefet şerhli ama çoğunluk oyunun muhalefet şerhine itibar etmemesi
sebebiyle mahallî bilirkişi ve teknisyenlerin laflarıyla, çoğunluk oylarıyla arkadaşlar
koca koca orman arazilerinin tapuları kesilmeye
çalışılıyor. Şu anda buna başlandı ve bu tapular arkadaşlar -bakın tekrar
ediyorum- 2/B’yle alakası yok bunun, şu anda mağdur
olan insanlara tapularının verilmesiyle alakası yok. Bütün tehlike, 2009
yılından sonra yeni yapılacak olan orman talanının önünü açıyorsunuz, bilerek
veya bilmeyerek. MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Hiç ilgisi yok. İSA GÖK (Devamla) – Bilmeyerek yapıyorsanız düzeltin. KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Bilerek… Bilerek… İSA GÖK (Devamla) – Bilerekse bunun adı, bunun adı bu topraklara
ihanettir. Bakın arkadaşlar, ihanet kısmı hassas bir kısım. Geçenlerde Meclisin kapısının önüne 2 tane muhterem insan geldi
arkadaşlar. 1 tanesi TEMA Vakfı Onursal Başkanı Sayın Hayrettin Karaca, diğeri
de Sümerolog Doktor -hocamız- Sayın Muazzez İlmiye Çığ. İkisinin önünde
saygıyla eğiliyorum. Bu insanlar birkaç pankartla gelmişlerdi. Ne demişlerdi:
“Tarım alanları satılamaz!” Ne demişlerdi arkadaşlar: “Şehit kanlarıyla
sulanmış vatan toprağını satamazsınız!” “Çılgın ihtiyarlar.” demişlerdi
kendilerine. Birinin yaşı seksen yedi, diğerinin doksan dört. Eğer bu tasarıyı, 2009 yılından sonra ormanları talana açma
tasarısını bilerek getiriyorsanız, bu 2 tane çılgın ihtiyardan vatan sevgisi
konusunda kesinlikle bir feyzalmanız lazım, ders
almanız lazım. Polis arkadaşlar, o 2 tane çılgın ihtiyarın pankartlarını dahi
aldılar. Dizlerine battaniye örtüp sessiz protestoda bulundular. Bu insanların
vatanseverliğinin bu Meclise yansıma zorunluluğu vardır. Arkadaşlar, bu sebeple bu kanunun, Orman Kanunu ve Kadastro
Kanunu’ndaki yapılan değişikliklerin mutlaka ve mutlaka geri çekilme
zorunluluğu vardır. Biliriz ki Türkiye’de zengin olmanın yolu devlet mallarını gasbetmekten, devletin hazinesini gasbetmekten
geçiyor. Yeni bir rant alanı yaratmayınız. Bu
topraklar, bu vatan evlatlarının hepsinindir. O iki tane çılgın ihtiyarın dediği gibi, ormanlarınıza sahip
çıkma, bu vatan topraklarına sahip çıkma konusunda sizleri hassasiyete ve bu
tasarıdaki Orman Kanunu ve Kadastro Kanunu’nun
-harcırah kısmı hariç- o maddelerinin geri çekilmesine davet ediyorum. Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök. Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Batman Milletvekili Sayın
Ayla Akat Ata. Buyurun Sayın Ata. (DTP sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi dakika. DTP GRUBU ADINA AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 218 sıra sayılı Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’yla ilgili Demokratik Toplum Partisinin
görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Konuşmama başlamadan önce, İsrail’in Filistin topraklarına
gerçekleştirdiği hava ve kara saldırısı sonucunda Gazze’de
yaşamını yitiren masum insanların anısı önünde saygıyla eğiliyorum. Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi, insanın tarihini,
kimliğini, kültürünü yansıtan ögelerden biri ve en
önemlisi yaşadığı coğrafya ve toprak parçasıdır. İnsan yaşamını kolaylaştıran
ve kalitesini artıran başta bayındırlık ve iskân olmak üzere kamulaştırma,
ulaşım, tarım reformu, belediye hizmetleri gibi taşınmazlara ait bütün
yatırımların temelini ise Anayasa’nın teminatı altındaki mülkiyet hakkının
tespiti ve kullanılmasına ilişkin devletin sorumluluğu altında yürütülen tapu
ve kadastro hizmetleri oluşturmaktadır. Tasarıyla, tapu ve kadastro hizmetlerinde etkinliğin sağlanması,
ülkemiz kadastrosunun en kısa sürede bitirilmesi ve orman kadastrosuna ilişkin
karşılaşılan aksaklıkların giderilerek uyumun sağlanması amacıyla tapu ve
kadastro mevzuatında bazı teknik değişikliklerin yapıldığı öngörülmektedir. İnsanoğlu ihtiyaçlarına çözüm ararken, üzerinde yaşadığı doğanın
doğal dengesine aykırı düşünce ve kararlara imza atmamalıdır. Hele ki sosyal ve
ekonomik yaşamımızın bir parçası olan toprak ve kullanımına ilişkin kararlar
söz konusu olduğunda imtina edilmelidir ve bu alanda hizmet veren tapu kadastro
çalışmaları için gereken çaba ve özen her zaman gösterilmelidir. Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de büyük gelişme ve
değişmeler yaşanmış, küreselleşmenin etkisi başta haberleşmede olmak üzere
birçok sektörde kurumsal bazda hissedilmiştir. Harita,
kadastro sektöründeki uygulamalı teknolojiyi kullanım üretimde verimliliği ve
inceliği artırmıştır. Ancak kamu kurum ve kuruluşlarımızın verimsiz çalışmaya
müsait yapılanması yanında, bilişim teknolojilerini ve yazılım üreten ve
geliştiren kadrolar oluşturulmadan her kurumun kendince sistem kurması, kurmak
istemesi ve bu bağlamda kimi zaman gereksiz teknoloji ürünlerinin alımı ülkede
veri karmaşası ve demirbaş ürün çöplüklerinin oluşmasına, korkulan
olumsuzlukların derinleşmesine de neden olmuştur. Bu durumda, özellikle kamu
kurumlarında verimli, düzenli, disiplinli bir çalışma ve hizmet üretimi için
-üniversiteler- uygulayıcı iş birliğini geliştiren alternatifli işletme
şartlarının oluşmasına gerek vardır. Kadastronun temel görevi, araziler üzerindeki fiilî kullanım
durumunu hukuki kurallara dayandırmaktır, çalışmaları ise hizmet üretilen
faaliyetlerdir. Ancak Türkiye’de kadastro çalışmalarının yavaş ilerlemesinin,
idari uygulamalar, sosyoekonomik yapı, orman, mülkiyet anlaşmazlıklarının
ortaya çıkması gibi bir çok nedeni bulunmaktadır. Türkiye kadastrosu, çıkışı itibarıyla çağının ötesinde bir sistem
olmayı amaçlamış, ancak bugüne kadar kadastronun ülke genelinde inşası günümüz
teknolojisine uygun bir seyir izlememiştir. Tapu sicil müdürlükleri de gerek bilgi sistemlerinin kurulması açısından
gerekse de artan iş yükünü taşıyabilecek fiziki mekânlar ve yeterli sayıda
nitelikli elemana kavuşturulması yönünden istenen düzeyi yakalayamamıştır. Bilgi ve verinin etkin bir biçimde kullanılması, geliştirilmesi,
insanlığın hizmetine sunulması öncelikli konular arasında yer almaktadır.
Mekânsal, konumsal bilginin yönetiminde ve kullanımında coğrafi bilgilerin
etkin bir şekilde kullanılmasının önemi ortaya çıkmaktadır. Kadastro çalışmaları doğa-insan ilişkilerinin düzenlenmesi
noktasında temel bir nitelik taşımaktadır. Bu alanda yapılması planlanan
çalışmaların mevcut eksiklikleri gideren ve bu çalışmalara bir an önce işlerlik
kazandıran özelliğe sahip olması gerekmektedir. Bu nedenle Türkiye, kadastro
çalışmalarında dünyadaki gelişmeleri takip ederek kadastrosunu gereken
ihtiyaçlar doğrultusunda yenilemeli, ortaya çıkabilecek sorunları günümüzün
gereklerine uygun olarak çözme anlayışını esas almalıdır. Devlet dairelerinde gereksiz şekilde uzayan bürokratik işlemler
yaşanan en önemli sorunlardandır. Ancak buradan hareketle kırtasiyecilik
işlemlerini azaltmak amacıyla yapılan çalışmalar, çalışanların güvencesiz
olarak çalıştırılmalarına ilişkin kaygıları da getirmektedir. Bu durum sosyal
devlet anlayışından uzak, özel teşebbüs anlayışına yakın bir yaklaşımın parçası
olmanın ötesine gidilmediğini de göstermektedir. Sorunun çözümüne ilişkin
çabalar bütünlüklü bir plan dâhilinde yapılmalıdır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu zamana kadar orman
olarak nitelenecek alanların belirlenmesi, sınırlanabilmesi ve mekânsal
düzenlemelere ilişkin çeşitli kanun ve yönetmeliklerle orman kadastrosu
çalışmaları yürütülmüştür. Ülkemizde orman kadastro alanlarıyla ilgili olarak
1937 yılında çıkarılan 3116 sayılı Orman Kanunu’na göre orman sınırlarını
belirleme çalışmalarının beş yıl içinde bitirileceği belirtilmiştir ancak 20
milyon 703 bin hektar orman alanımızın beşte 1’inin tapu işlemlerinin tamamlandığı
bilinmektedir. Geçmişte yapılan orman mülkiyet haritalarının tescile esas
nitelikte olmayışı, orman mülkiyet kadastrosunda ortaya çıkan farklılıklar ve
sınırlandırmalara ilişkin yapılan itirazlar gibi faktörler de söz konusu
durumlarda etkili olmuştur. Yine 1973 yılında 6831 sayılı Orman Kanunu’nda yapılan
değişikliklerle, orman vasfını kaybeden alanların orman rejimi dışına
çıkarılması gerçekleşmiştir. 2/B olarak bilinen bu uygulamalar ilerleyen
senelerde yapılan değişikliklerle bugüne kadar gelmiştir. İlk olarak 1973
yılından itibaren on yıllık bir zaman için öngörülmüş olan orman sınırı dışına
çıkarılması işlemi daha sonra yapılan değişikliklerle süresiz hâle
getirilmiştir. Orman köylülerine yerleşim ve tarımsal etkinlikler için yer
sağlamak amacıyla belirlenen 2/B uygulamaları günümüzde ise bütçeye önemli bir
girdi olarak görülmektedir. Bu alanda kamuoyuna yansıyan tartışmaların devam
ediyor olması konunun güncelliğini yitirmemesine imkân sağlamaktadır, yapılan
uygulamaların hangi çıkarlara hizmet ettiği ve hangi geçerli ölçütlere
dayandırıldığı noktasında tartışmaları ve şüpheleri de beraberinde
getirmektedir. Mülkiyet kavramı insanlık tarihinde insanlığın üretime geçtiği
andan itibaren gündeme gelen bir konudur. Ülkemizde mülkiyetin temel yasal
dayanağı, Anayasa’mızın 35’inci maddesinde yer alan, “Herkes, mülkiyet ve miras
haklarına sahiptir.” hükmüyle tanımlanmıştır. Ancak bugün 2/B alanlarının
herkese satılabilir hâle getirilmesi çalışmaları sürdürülürken özellikle başta
Karadeniz Bölgesi olmak üzere yüzlerce köyde yapılmakta olan kadastro
çalışmalarında yaşanılan ciddi sorunlardan birisi de orman alanları ile tarım
ve kültür arazileri arasındaki sınırın belirlenmesinde yaşanmaktadır. Çay bahçelerinin, mısır tarlalarının ve çayır alanlarının orman sınırı
olarak çevrildiği, yüzyıllık evlerin bile orman sınırı içinde kaldığı, orman
köylüsünün üretimden koparılacağı ve neredeyse kendi topraklarında kiracı
konumuna düşürüleceği, orman köylüsünün yüzlerce yıldır yaşadıkları bu
topraklardan sürgün konumuna itilecekleri, orman sınırının belirlenmesinde
kullanılan harita ve paftalar ile amenajman planlarının gerçeği yansıtmadığı,
orman sınırlamasıyla ilgili mevcut kanunların orman köylüsünün aleyhine
kullanıldığı, gözlemsel değerlendirmelerin yapıldığı, 25.000 ölçekli
haritaların askerî amaçlı ve nitelikte olduğu, dolayısıyla mülkiyete esas veri
olarak kullanılamayacağı tartışmalarına uygulamada köklü bir çözüm
getirilmelidir. Yine, 2/B arazisi olarak nitelendirilmemesi gereken
alanların bir şekilde orman dışına çıkarılmasına ilişkin yanlışlıkların
yapıldığı da bilinmektedir. Bu olumsuzlukların önünü alabilmek için bilim ve
fen olarak orman vasfını yitirme durumuna net bir açıklık getirilmelidir. Bunun
en önemli ölçütü ise yapılan uygulamaların doğa ve insan aleyhine
gerçekleşmemesi olmalıdır. Yabancılara toprak satışı konusunda 1954’ten 2008’e kadar değişik
zamanlarda birtakım süreçler işletilmiştir. 2003 yılından itibaren ise Tapu
Kanunu, Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu, Turizmi Teşvik Kanunu gibi birçok
yasada yabancıların taşınmaz edinimi yönündeki engeller kaldırılmıştır. Bir
yandan ise Anayasa Mahkemesi bu değişiklikleri Anayasa’ya aykırı bularak iptal
etmektedir. Yine Anayasa Mahkemesinin verdiği iptal kararı
dikkate alınarak hazırlanan tasarıda, kendi ülkelerinin kurallarına göre
kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketleri ile yabancı uyruklu gerçek
kişilerin enerji, sulama, maden, sit ve kültürel özellikleri sebebiyle
korunması gereken alanlar, özel koruma alanları ve stratejik yerlerde, kamu yararı
ve ülke güvenliği bakımından taşınmaz ile bağımsız ve sürekli nitelikteki
sınırlı ayni hak edinemeyecekleri alanları belirleme yetkisi de Bakanlar
Kuruluna ait olacaktır. Hazine Müsteşarlığının 2003-2007 verilerine bakıldığı zaman,
yabancıların almış oldukları gayrimenkullerin toplamının 10 milyar dolar gibi
değere ulaştığı görülmektedir. Yapılan bu toprak satışlarından sağlanan gelirle
bütçe açığının kapatılmaya çalışılması da ne kadar akılcı bir politikadır?
Kendi ülkenizdeki insanların yaşam yerlerini “kentsel dönüşüm projeleri” adı
altında yok edeceksiniz ancak yabancılara toprak satışını ise bütçe açıklarını
kapatmak için gelir aracı hâline getireceksiniz. Sermayenin hizmeti ve birtakım
çevrelere arsa rantı sağlamak için vatandaşlarını
sokakta yaşamaya mahkûm eden bir anlayışla hareket edilmektedir. Yine, Turizmi Teşvik Kanunu’yla birçok orman alanı turistik tesis
olarak kullanılmak amacıyla yabancılara tahsis edilmektedir. Yabancılara
çeşitli kullanım imkânları sağlanan ülke toprakları, öncelikle kendi insanımız
için, toprak paylaşımındaki adaletsizliğin giderilmesi ve arazi
düzenlemeleriyle vatandaşlarımız için gelir getirici bir duruma getirilmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; orman alanlarımız Karadeniz
Bölgesi hariç ülkenin diğer bölgelerinde giderek azalmaktadır. Bir yandan tarım
ve hayvancılık politikalarından uzaklaşılması, köylerin hızla kentlere doğru
kayması, orman köylüsünün bu kimliğinden uzaklaşması yaşanırken diğer yandan bu
alanlara yönelik kullanım dışı uygulamaların gündeme geldiği görülmektedir.
Orman alanlarımızın bakım ve geliştirilmesi, gençleştirilmesi ve gelişen bilim
ve teknolojiyle daha verimli hâle getirilmesi kaçınılmaz bir görev iken bu
yönde çalışmalarımızın başarılı bir şekilde yürütüldüğü ne kadar söylenebilir? Yetmiş yılda orman alanlarımızın sınırları
belirlenerek tapuya tescil işlemleri bitirilememiş, mekânsal bilgi sistemi
çerçevesinde ormanlarla ilgili envanter bilgileri
toplanarak belirli bir standart ve erişim çerçevesinde sürekli güncellenen bir
şekilde kayıt altında tutulması bitirilememiştir. Daha önemlisi, ulusal
konumsal veri altyapısı oluşturularak orman alanlarımızla ilgili her türlü doğa
olayı, afet ve felaketlere yönelik acil durum yönetimi oluşturulamamıştır.
Toprak, insan ve orman ilişkisi ve yönetimi kurulamamıştır. Kısaca, bilim ve
teknolojinin gerisine düşülmüştür. Çevre, insanın işgalci anlayışına karşı yeni bir anlayış
yaratılarak korunmalıdır. Doğal yapıyı tahrip eden karar ve eylemlerden özenle
kaçınılması gerekmektedir. Ne yazık ki Kürt sorununun demokratik ve barışçıl
çözümü yerine çözümsüzlük politikalarında ısrar, telafisi zor ve hatta imkânsız
birtakım sonuçlar doğurmuştur. Yıllardır süren savaşın en ağır etkileri insan
ve çevre üzerinde olmuştur. Dağa taşa bırakılan her bomba havayı, toprağı ve
insanlarımızı zehirlemektedir. Millî servetimiz dediğimiz ormanlarımız güvenlik
gerekçesiyle, başta Anayasa olmak üzere hukuk kuralları hiçe sayılarak yok
edilmektedir. Bu, doğal bir yok oluş değildir, bizzat insanın tarafı olduğu bir
yok oluştur. Ülkenin batı illerinde yaşanan orman yangınlarına karşı gösterilen
duyarlılık, sıra bölge illerinde bilerek ve istenerek yakılan ormanlara
geldiğinde, “Görmedik, duymadık, bilmiyoruz.” anlayışına dönüşebilmektedir. Bu
anlayış, güvenlik söz konusu olunca ülkemizin bir tarafındaki ormanlar ve
yerleşim alanları teferruattan ibarettir mantığıyla işlerlik kazanmaktadır.
Öyle ki bu durumun gündeme getirilmesi ve bu yönlü girişimlerde bulunulması
dahi engellenmektedir. Kamuoyunun bilinci bulandırılarak insanlık tarihinin
ortak değeri olan Hasankeyf başta olmak üzere Munzur Vadisi ve Fırtına
Vadisi’ne yapılmak istenen barajlar da doğa katliamının bir parçası hâline
dönüştürülmektedir. Bu da Hükûmetin ülkemizin doğal
ve tarihî varlıklarını koruma noktasında en ufak bir kaygısı olmadığını ve
kaygı taşımadığını göstermektedir. Bu topraklarda yaşamış halkların ortak
mirası olan yerlerin korunması tarihe, doğaya ve insana duyarlılığın ve çevre
bilincinin geliştirilmesiyle aşılabilir. Doğal kaynaklarımız ve kültürel zenginliklerimizin
rant hâline dönüştürülmesinin ve güvenlik
gerekçeleriyle yok edilmesinin önüne geçmek gerekmektedir. Bu konuda en büyük
sorumluluk da biz yasa koyuculara düşmektedir. Değerli milletvekilleri, bilimin ve teknolojinin hızla geliştiği
bir yüzyılda doğal afetler, deprem, erozyon, kuraklık, orman yangınları ve
benzeri konularda çağdaş ve tutarlı bir politikanın olmayışı her geçen gün
ülkemizi çölleşmeye bir adım daha yaklaştırmaktadır. 2007 ve 2008 yıllarında
ülkemizin doğusunda ve batısında yaşanan büyük kuraklık karşısında Hükûmet, umursamaz politikalarıyla en verimli tarım
alanlarını çölleşmeye mahkûm etmektedir. Sorunun çözümüne dönük ciddi çabaların
olmaması da gelinen aşamada önemli bir etkiye sahiptir. Çölleşme, erozyon, aşırı otlatma, iklim değişikliği, ormanların
tahribi, toprağın aşırı kullanımı ve yanlış sulama yöntemleri kullanılması
nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Kurak, yarı kurak ve az yağışlı alanlarda iklim
değişimleri, insan aktivitelerinin de dâhil olduğu çeşitli etmenlerin sonucunda
oluşan arazi bozulum süreci olarak tanımlanan çölleşme, kıtlık, yoksulluk,
sağlıksız beslenme, sel, taşkın felaketleri, göçler, toprak anlaşmazlıkları ile
savaşlara bile neden olabilmektedir. Doğal çöl şartlarının mevcut olmadığı ülkemizde belirli bölgelerdeki
düşük yağış oranları, tarım alanlarındaki çoraklaşma, verimliliğin azalması,
ormanlar, meralardaki tür ve çeşitliliğin ve doğal yapının bozulması, yanlış
arazi kullanımı uygulamalarından kaynaklanan betonlaşma, toprak kirliliğiyle
ülke topraklarının yüzde 86’lara varan kısımlarında erozyon, toprak kaybının
yaşanması çölleşme riski göstergeleri olarak kabul edilmektedir. Çölleşme ile mücadele için, arazi sınıflandırılması,
sürdürülebilir arazi yönetimi, erozyon kontrolü, çölleşme hakkında bilinçlenme,
halkın katılımcılığı, ormanların korunması gibi çalışmalar yapılması
gerekmektedir. Ekolojik toplum anlayışının benimsenip geliştirildiği bir
anlayıştan hareketle, öncelikle, çevremize karşı yapılan bu amansız
politikaların terk edilmesi gerekmektedir. Yine üzerinde yaşadığımız toprak
parçasının ticari bir metaya dönüştürülerek satılması
anlayışından vazgeçilmelidir. Kendi ülkesinin insanının en temel sorunu olan
barınma ihtiyacına çözüm bulması gereken devletin “kentsel dönüşüm projeleri”
adı altında “kentsel bölüşüm projeleri”ni hayata
geçirdiği görülmektedir. Çevreye ilişkin tüm sorunların ortaklaştırılması yolu
ve üretilen politikaların yetersizlikleri deşifre edilerek çözüm bulunabilir.
Bu çerçevede demokratik, ekolojik, katılımcı bir
anlayışla toplumun tüm kesimlerinin görüşleri ve ihtiyaçlarını esas alan bir
örgütlülük yaşama geçirilmelidir. Bugün çevreye ilişkin atılan her adım geleceğe doğru atılmış
adımlardır. Şimdi uygulanan çevre politikalarının önüne geçilmez ise önü
alınamayacak yıkımlara ve tahribatlara yol açılması kaçınılmazdır. Buradan bir
kez daha diyoruz ki: Yaşadığımız topraklara karşı düşmanca politikalar
geliştirmek yerine, koruyucu ve önleyici çabalar için ortak mücadele etmemiz
gerekmektedir. Saygılarımı sunuyorum. Teşekkürler. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ata. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın
Faruk Bal. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi dakika. MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Tapu Kanunu ve bazı kanunlarda değişiklik içeren kanun
tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini sunmak için
huzurunuzdayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. Sözlerimin başında, yılbaşı gecesi 7 gencimizin hayatına mal olan
facia dolayısıyla üzüntülerimi ifade ediyorum ve bu 7 gencimize Cenabı
Allah’tan rahmet diliyorum, kederli ailesine ve milletimize başsağlığı
diliyorum. Bir başka faciayı daha yaşamaktayız. Gazze’de
kaçma, kurtulma şansı bulunmayan Filistin halkına karşı girişilen katliamı
telin ediyor, bu katliamda canlarını kaybeden gencecik evlatlarımızı,
çocukları, anneleri, babaları huzurunuzda yâd ediyorum, onlara Cenabı Allah’tan
rahmet diliyorum ve milletimize “Başınız sağ olsun.” diyorum. Değerli arkadaşlarım, görüştüğümüz tasarı, Tapu ve Orman Kanunu
ile Harçlar Kanunu’nda
değişiklik yapılmasını içeren bir tasarıdır. “Tapu” dediğimiz
zaman aklımıza da mülkiyet hakkı gelmektedir. Mülkiyet hakkı, gerçek kişiler
ile eşyalar arasındaki ilişkiyi düzenleyen hukuki bir değerdir ve mülkiyet
hakkı, insanlık tarihi boyunca da mukaddes olarak anılmıştır; bütün evrensel
hukuk değerlerinde, uluslararası anlaşmalarda, anayasalarda ve kanunlarda aynı
değer ile itibar görmektedir. Gayrimenkul hukukunda ise mülkiyet hakkı ile gerçek ve tüzel
kişiler arasındaki ilişkiyi “tapu senedi” dediğimiz belge düzenlemektedir. Bu
belgelerin oluşturulmasında ve gayrimenkullerin devir ve ferağında ülkemizde
çok ciddi sıkıntılar yaşandığını hep beraber bilmekteyiz. Bir türlü,
Türkiye'nin gayrimenkul hukukunu düzenleyen tapu kayıtlarının oluşturulması
yani kadastro işlemi tamamlanamamıştır. Bunun tamamlanamamış
olmasında, siyasi iradenin tam olarak bu sorunun arkasında yer almamış olması
bir sebeptir, yeterli ödeneklerin ayrılmamış olması bir başka sebeptir, bu işle
görevli kişilerin hizmet heyecanından yoksun olacak bir hayat standardının
altında yaşıyor olmaları bir sebeptir, mevzuat kargaşası bir sebeptir, velhasıl
bu sebepleri saymak mümkündür ve uzatmak mümkündür ancak oluşturulmuş olan tapu
kayıtlarının mülkiyetin devri sırasında kullanılmasında da çok ciddi sorunlar
bulunmaktadır. Bu sorunları çözebilecek yasal düzenlemeler, görev ve
yetkileri bir araya getirip önemli bir konuyu Meclisimizin çözmesi gerekirken
maalesef bu konularda Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarından herhangi bir
teşebbüs görmemekteyiz. Temennimiz odur ki, tapu kayıtlarının
oluşturulması sırasında mahallî bilirkişi sıfatı ile dinlenen kişilerce
mülkiyetin orada bulunan kişinin namı ile ifade edilmesi sonucunda, malikin
ismindeki küçücük bir hata, örneğin “Ali” yerine “Hacı Ali” yazılması, “Mehmet”
yerine, “Mehmet Ali” yazılması mahkemelere kadar taşınmakta, mahkemeler keşfe
kadar gitmekte ve neticede bu masraflı yolu vatandaşlarımız tercih
etmemektedir. Yine tapu kayıtlarındaki harçların yüksekliği ve gereksiz
harçların alınmış olması tapu kayıtlarındaki intikalleri geciktirmektedir ve
bundan dolayı da gerçek malik ile tapudaki malik diye karşımıza çıkan kayıt
dışı bir mülkiyet durumu ortaya çıkmaktadır. Siyasetin kayıt dışılığını
anladık, ekonominin kayıt dışılığını anladık ama tapu kaydının kayıt dışılığını
anlamak mümkün değildir. Bunu düzeltmek için gerekli tedbirleri almamız
gerekmektedir. İşte bu tedbirler cümlesinde, önümüzdeki kanun tasarısında da
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bunlara kısmi çözüm getirebilecek
önergeleri sunduk. Temenni ederiz ki, yüce Meclisin değerli üyelerinin bunları,
ülkemizin her sorununa olduğu gibi bu sorununa da Milliyetçi Hareket Partisinin
ortak akla dayanarak yapmış olduğu bir çözüm önerisidir, şeklinde
değerlendirmesini beklemekteyiz. Değerli arkadaşlarım, bu kanunun 1’inci maddesiyle ilgili olarak
düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Kanunun 1’inci maddesinde “tapu
memuru” yerine, “tapu görevlileri” şeklinde bir yeni tanımlama getirilmektedir.
Tapu memuru, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na tabi, tapu sicil
müdürlüğünde çalışan tapu sicil memuru, tapu sicil kâtibi ve veri hazırlama ve
kontrol işletmeni diye tanımladığımız üç kalem memurdan müteşekkildir. “Tapu
görevlileri” dediğimiz zaman, bu üç kalemin içerisine, arşiv memuru -ki meslek
memuru değildir- müstahdem -ki meslek memuru değildir- 657 sayılı Kanun’un 4/B
maddesine göre çalışan kişiler -devlet memuru niteliğinde değildir- ve işçi
statüsündeki kişiler de -devlet memuru niteliğinde değildir- girmektedir.
“Oluversin” demek mümkün değildir, çünkü Anayasa’mızın 128’inci maddesi,
mukaddes nitelikteki mülkiyet hakkının oluşmasında ve devrinde kullanılan kamu
hizmetinin, asli ve devamlı görev ifa eden memurlar marifetiyle yapılması
gerektiğini ifade etmektedir. Bu mülkiyet hakkıyla ilgili gerek bu mülkiyet
hakkının kayden oluşturulması ve gerek devir ve
ferağıyla ilgili olmak üzere asli ve daimî olmayan kişilerin çalıştırılması,
Medeni Kanun’un 1007’nci maddesindeki “rücuen tahsil”
dediğimiz, oluşan zararlara karşı “rücuen tazmin”
dediğimiz sorunu karşımıza çıkaracaktır. Dolayısıyla, meseleyi önemine uygun
bir şekilde kamu görevlileri marifetiyle yapmak gerekmektedir. Milliyetçi
Hareket Partisi olarak biz “tapu memurları” yerine “tapu görevlileri”nin
ikame edilmesine muhalefet etmekte ve bunun madde metninden çıkarılması
gerektiğini düşünmekteyiz. Değerli arkadaşlarım, tabii ki böyle önemli bir hakkın tesisiyle
ilgili bir kanun geldiğinde bu kanunun gereken özenle hazırlanması icap etmekte
ve hazırlanış şekli itibarıyla da içinde mevcut bulunan aksaklıkların
giderilmesine çalışılması gerekmektedir. İşte bunlardan 1’inci maddenin beşinci
fıkrasında vergi kimlik numarasından bahsedilmektedir. Madem bir değişiklik
yapılacak, artık vergi kimlik numarası uygulaması geçmiştir, onun yerine
Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarasının, vatandaş kimlik numarasının burada
değişikliğe ilave edilmesi gerekirdi; böyle bir değişiklik bulunmamaktadır. Yine atıflar bulunmaktadır bu Kanun’da. Elbette ki Tatbikat Kanunu’nun
21’inci maddesine göre oradaki atıflar yeni Medeni Kanun’a yapılmış sayılır
falan da ama bu Kanun içerisinde madem bir değişiklik yapıyoruz, eski Medeni
Kanun’un maddesine yapılmış olan atfı da burada düzeltmek gerekir. Yine 11 Ocak 1926 gün ve 711 sayılı Kanun’dan bahsedilmektedir bu
değiştirilmesi istenen metin içerisinde. Hâlbuki bu Kanun 1988 yılında
kaldırılmıştır ve yürürlükten kalkan bu maddenin de yürürlükten kaldırılmış
olduğu genelgelerle vesairelerle teşkilata duyurulmuştur.
O zaman, özenle bu yasalar hazırlanır iken ya da yeterli özen gösterilirken bu
eksikliklerin de giderilmesi gerekirdi; maalesef, böyle bir özeni
görememekteyiz. Değerli arkadaşlarım, bu Kanun’un orman kadastrosuyla ilgili
hükümleri de bulunmaktadır. Orman kadastrosu ve özellikle 2/B diye bilinen
Orman Kanunu’nun 2’nci maddesinin B maddesi çerçevesi içerisinde orman dışına
çıkarılan arazilerle ilgili, Hükûmetin gerek kanun
çalışmaları gerek Anayasa değişikliği çalışmaları bir güvensizlik yaratmıştır,
kamuoyunda ormanların peşkeş çekileceğine dair bir kaygı yaratmıştır.
Genelleşmiş olan bu kaygıyı biz de paylaşmaktayız. Dolayısıyla, buraya
getirilen hükümler içerisinde kapıyı arkadan dolanabilecek ve iyi niyetinizden
şüphe edilebilecek hâlleri getirmemeniz gerekirdi. Şimdi, tasarının 2’nci maddesinde bir hüküm sevk ediyorsunuz. Bu
hükme göre, eğer orman kadastrosu yapılmamış olan yerlerde arazi kadastrosu
yapılıyor ise arazi kadastrosunun belirlediği sınır orman sınırı sayılır. Nasıl
sayılır, neye göre sayılır? Siz dediğiniz için sayılır mı? Karşınızda Anayasa
var, karşınızda Orman Kanunu var. Bu iki temel kanun ve bunlara uygun yüzlerce
oluşmuş Yargıtay içtihadı dururken, bunu buradan çıkarırsanız ne olur?
Çoğunlukla çıkar, gider Anayasa Mahkemesinden bir daha döner gelir eskiden
döndüğü gibi. Bu, ciddi ve vahim bir durumdur, bu ciddi ve vahim duruma uygun
bir tarzda bu kanun görüşülmeli ve 2’nci madde tasarı metninden çıkarılmalıdır.
Değerli arkadaşlarım, bir başka husus ise, orman kadastro
çalışmalarını ihale yöntemiyle de yapmak üzere bir yetki aldınız ve bu ihale
yöntemiyle özel şirketlere arazi kadastrosu yaptırılması çerçevesi içerisinde
görevler, yetkiler verdiniz. Bugün, Bergama’da, Bolu’da, Kastamonu’da,
Mardin’de bu heyetler çalışmaktadır. Anayasa’nın belirttiği
devlet memurlarının asli ve daimî kamu hizmeti sunma özelliği dışındaki kişiler
tarafından, yani özel şirketler tarafından bunlar yapıldığı içindir ki -bugün
burada bulunan milletvekili arkadaşlarımız bunları inceleyebilir- özel
şirketler, kamu hizmeti niteliği değil, kâr hizmeti veya kâr elde etme amacıyla
bu işi yaptıklarından, olabildiğince masrafları minimize ederek, ancak kârı
maksimize ederek bu hizmeti yürütme anlayışı içerisinde olduğundan, buralarda
orman sınırlarının belirlenmesi konusunda çok ciddi kaygılar ve kuşkular
bulunmaktadır. Bize gelen bilgiler doğruysa, her ne kadar 5304 sayılı Yasa gereği
orman mühendislerinin bu heyetlerin içerisine dâhil edilmesi gerekiyorsa da,
orman mühendisleri ya davet edilmemekte ya da şeklen davet edilmiş gibi
görünmekte ya da elden yapılmış olan tutanakları araziyi görmeden imzaladıkları
iddiaları bulunmaktadır. Böyle bir durum varsa, bu, Anayasa’nın orman
sınırlarını koruyan hükmünü, Orman Kanunu’nun ormanın devamını sağlayabilecek
olan hükümlerini ihlal etmektedir ve -ileride- çok ciddi sorunları da
içermektedir. Değerli arkadaşlarım, bir teknik düzenleme var, bu teknik
düzenlemeye biz de katılıyoruz. Yani teknoloji gelişmiştir, sınırların
belirlenmesinde teknolojinin verdiği imkânlardan yararlanılması gerekir ancak
burada maddi hataların düzeltilmesi sırasında orman sınırının düzeltilmesine
sıra geldiğinde tasarıya bir hususun eklenmesi gerekmektedir, o da: “Orman
miktarının azaltılmaması kaydıyla.” İşte bu çerçeve içerisinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak bir önerge verdik, yüce Meclisin bilgisine o önergeyi
de takdim etmekteyim. Değerli arkadaşlarım, Harçlar Kanunu ile ilgili düzenleme vardır.
Harçlar Kanunu’nun 1/b fıkrasının düzenlenmesi, imar parselizasyonu,
pay sahiplerinin tekrar paylarının giderilmesi, şüyulandırılması
işlemiyle ilgili harcı ortaya koymaktadır. Görünürde palyatif
bir tedbir gibi getirilmiştir ancak ben bunu sizin biraz daha geniş bir şekilde
bilginize sunmak istiyorum. İmar parselizasyonu dediğimiz hadise,
İmar Kanunu’nun 18’inci maddesine göre belediyelerin yetkisi dâhilinde olup
gayrimenkul sahiplerinin mülkiyet hakkından yüzde 35-40 civarında düzenleme
ortaklık payı alındıktan sonra bakiye kalan parseldeki hissenin başka bir
parsel ile birleştirilmesidir. Bu, vatandaşın rızası dışında yapılan bir
işlemdir. Vatandaşın rızası dışında bu işlemin yapılmış olması, düzenli
kentleşme çerçevesinde, şehirleşme çerçevesi içerisinde makuldür ve doğrudur.
Burada mülkiyet hakkı sınırlandırılmaktadır, hatta mülkiyet hakkı bedelsiz
olarak belediye lehine devredilmektedir. Ancak vatandaşın bakiye kalmış olan
gayrimenkul üzerindeki hakkının başka bir parsele götürülerek orada paydaş
kılınması ve paydaş kılındıktan sonra bu imar parselinden ayrılması işleminden
harç alınması ancak Deli Dumrul hikâyesine
benzemektedir; gelenden 1, geçenden 2 harç alınması ya da baç alınması gibi bir
meseledir. Dolayısıyla, biz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, imar
parselasyonunun pay sahiplerinden binde 9 oranında, taksim, rızai
veya hükmi bir taksim sırasında binde 9 oranında harç alınması hususunu makul
ve adil bulmuyoruz. Dolayısıyla bunun madde metninden çıkarılmasını talep
etmekteyiz. Bir diğer husus ise: Yine Harçlar Kanunu’yla ilgili olmak üzere,
6’ncı maddede, mirasen intikallerde harcın
alınmayacağına dair bir hüküm sevk edilmiştir. Değerli arkadaşlarım, harçlar, kanunla alınır. Kanunda yazılı
olmayan harç zaten tahsil edilemez, dolayısıyla buraya bir istisna koymanın
anlamı bulunmamaktadır. Dolayısıyla da “intikalinde alınmak kaydıyla”
ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arzu etmekteyiz. Toparladığımız zaman, gayrimenkulle ilgili yüksek miktardaki harç,
gayrimenkullerdeki mevzuat kargaşası, görev ve yetki kargaşası hep birlikte
değerlendirildiğinde, bizim tapu kayıtlarımız, tertemiz olması gereken,
mülkiyet hakkını ortaya koyan bu belgeler net ve gerçek maliki göstermesi
gerekirken tam bir arapsaçı hâlindedir. Dolayısıyla gerek tapu kayıtlarının
oluşturulması gerek oluşmuş tapu kayıtlarının devir ve ferağı, vatandaşın tapu
dairesine gitmesini engelleyecek pek çok engelle karşı karşıya bulunmaktadır.
Vatandaş gitmemektedir. Anasından, babasından, dedesinden, ebesinden kalan
gayrimenkullerinin intikalini üzerine yaptıramamaktadır. İntikaller üzerine
yapılamadığı için gerçek malik ile tapu kaydındaki malik çelişmektedir ve
buradan daha büyük sorunlar çıkmaktadır. Bunların ortadan kaldırılması için
Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarının tam bir sorumluluk duygusu içerisinde
hareket etmesi ve -bu bağlam için ifade ediyorum, diğerlerini bir kenara
bırakıyorum- harçlar ve vergilerle ilgili ciddi kolaylıkları getirmesi
gerekmektedir. Yaşadığımız kriz üzerine küresel krizi ilave ettiğimizde
vatandaşın üzerindeki yükü indirmemiz gerekir. Tabii ki 2002-2005 tarihleri arasında vergi yükü altında boğulmuş
olan vatandaşlarımızın, tapu harçlarıyla ilgili ayrıca bir sıkıntı içerisinde
kalması hepimizi rahatsız etmektedir. 2002 yılında vatandaş başına düşen vergi
payı 857 lira iken, 2007 yılına geldiğimizde, değerli arkadaşlarım, bu, 2.425
liraya çıkmıştır. Yani, her Türk vatandaşının 2002 yılında 857 lira vergi
öderken şimdi ödemek zorunda olduğu vergi 2.425 lira, 3 katına artmıştır. Bu
tapu harçlarını da kapsamaktadır. Zamanım kalmadığı için diğer bilgileri veremeyeceğim, ama birkaç
tanesini söylemekle iktifa edeceğim. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, buyurun. FARUK BAL (Devamla) – Sağ olun. Değerli arkadaşlarım, vergi ve harçlardaki bu 3 katı aşan
mükellefiyet genişler iken vergi mükelleflerinin sayıları azalmıştır.
Vergilerin çeşitlerinde artış olmuş, dolaylı vergilerle birlikte doğrudan
vergilerde artış olmuş. İşte, bu harç dediğimiz, tapu harcı dediğimiz hadise de
bu kapsam içerisinde ciddi bir külfet getirmektedir. Buna ilişkin
önergelerimizin yüce heyetinizce değerlendirilerek olumlu bir şekilde sonuçlandırılmasını
ümit ve temenni etmekteyiz ve yüce heyeti bu duygularla saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal. Tasarı üzerinde AK PARTİ Grubu adına Adıyaman Milletvekili Sayın
Mehmet Erdoğan. Buyurun Sayın Erdoğan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 218 sıra sayılı Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerine AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün Hazreti Hüseyin’in şehadetinin 1369’uncu yıl dönümüydü. 10 muharrem bir matem
günüdür, 10 muharrem Kerbela günüdür. Kerbela’yı anlamak, mazlumu ve zalimi anlamaktır. Kerbela, mazlumların ve mağdurların sembolüdür. Hazreti
Hüseyin, zulme başkaldırının bayrağıdır. 10 muharrem aşure günüdür. Acı
hepimizindir, feryat hepimizindir, Hazreti Hüseyin hepimizindir. Gözyaşlarımız
bir daha Kerbela olmaması içindir. Hazreti Hüseyin’in
bize öğrettiği şey her zaman adil olmaktır, onurlu olmaktır, asil olmaktır,
asla zulme boyun eğmemektir. Onun için, Hazreti Hüseyin ve şehit olan ehlibeyt
mazlumlarını yâd ederiz. Endonezya’dan Bosna’ya, Kırım’dan Sudan’a kadar her coğrafyada
gözyaşı dökülür, ağıtlar yakılır, mersiyeler yakılır. Bizler Caferi’siyle,
Alevi’siyle, Sünni’siyle bir arada yaşar, ehlibeyt için ağlar, mazlumları
savunuruz ama bugün İslam coğrafyasında her yer Kerbela,
her gün aşuredir neredeyse. Bugün Kerbela’ya çevrilen
Filistin’in, mazlum ve mağdur Filistin halkının yanında olduğumuzu, zalim
İsrail terörünü kınadığımızı, lanetlediğimizi tekrar haykırmak isterim. Değerli arkadaşlar, Anayasa’da teminat altına alınan mülkiyet
hakkının tespiti ve kullanılmasına ilişkin devletin sorumluluğu altında
yapılmakta olan tapu ve kadastro hizmetleri, başta bayındırlık ve iskân,
kamulaştırma, ulaşım, tarım reformu, belediye hizmetleri gibi taşınmazlara dair
bütün yatırımların temel unsurunu oluşturmaktadır. Ülkemizde kadastro çalışmaları sırasında özellikle çalışma
alanında bulunan ormanların kadastrosuna ilişkin karşılaşılan sorunların
çözümlenmesi ve 6831 sayılı Orman Kanunu hükümlerinin Kadastro Kanunu’nda
yapılan değişikliklerle uyumlu hâle getirilmesi zorunlu bir hâle gelmişti. Orman kadastrosuyla ormanların içinde ve bitişiğinde bulunan her
türlü taşınmaz mallar ile müşterek sınırları tespit edilmektedir. Orman
sınırları içerisindeyken 31/12/1981 tarihinden önce
bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş yerlerin tarım
arazisi, yerleşim yeri ve hayvancılıkta kullanılan otlak, yaylak ve kışlak
hâline dönüştüğünün orman kadastro komisyonlarınca tespit edilerek, uygulama
yapılan alanın, devlet ormanı ise hazine adına, gerçek kişilere veya tüzel kişiliklere
ait orman alanı ise bunlar adına orman sınırları dışına çıkarılması uygulaması,
6831 sayılı Orman Kanunu’nun 2’nci maddesinin (B) bendi hükümlerine göre
yapılmaktadır. Devlet ormanlarının tahdit/kadastro
edilmesine, 1937 yılında yürürlüğe giren 3116 sayılı Orman Kanunu kapsamında
başlanmıştır. 1945 yılında yürürlüğe giren 4785 sayılı Kanun sonrasında ise
gerek devlet ormanları gerekse hususi ormanların tahdit
işlemleri orman tahdit komisyonları tarafından yürütülmüştür. Değerli milletvekilleri, Hükûmetimiz
tarafından 2003 yılından itibaren orman kadastrosuna gereken önem verilerek en
kısa sürede orman kadastrosunun bitirilmesi planlanmıştır. 2003 yılına
gelindiğinde ülkemiz ormanlarının ancak yüzde 75’inin kadastrosu
yapılabilmiştir. Orman kadastrosunun önemi gereği orman kadastro komisyon
sayısı artırılmış, teknik donanım ve eleman eksiklikleri giderilerek geçmiş
yıllardaki gerçekleşmelerin 3 katına çıkarılmıştır. Orman kadastrosunun Orman
Genel Müdürlüğü ile Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce müşterek yapılmasını
sağlayan kanun değişikliği gerçekleştirilmiştir. Bu düzenlemeler sonucu, altmış altı yılda yüzde 75’i yapılabilmiş
olan orman kadastrosunun son beş yılda yüzde 20’si daha yapılarak yüzde 95
seviyesine çıkarılmıştır. Ormanlarımızın yüzde 95’inde kadastro çalışmaları
yapılmış olmasına rağmen, içinde 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 2’nci maddesinin
(B) bendi sahalarının da bulunduğu orman kadastrosunun yüzde 75’i tescil
ettirilememiştir. Bunun sebebi, tescilde yetkili Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü
mevzuatının orman kadastrosu mevzuatıyla uyumsuz olmasıdır. 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 2/B alanlarında, kamu kurum ve
kuruluşlarına ait bina ve tesisler, tarım alanları, otlak, yaylak, kışlak,
mera, mezarlık ve yerleşim yerleri bulunmaktadır. Hazine adına orman sınırları
dışına çıkarılan bu araziler sahipsiz kalmış, hiçbir bedel ödenmeden
kullanılmakta, alım ve satıma konu edilmektedir. Orman Kanunu’nun 2’nci
maddesinin (B) bendi uygulamasına, 1961 Anayasası’nın 131’inci maddesinin
değişikliği ve 1974 yılında, 15/10/1961 tarihinden
önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş alanların
orman sınırları dışına çıkarılmasıyla başlanmıştır. 82 Anayasası’yla orman
vasfını kaybetme tarihi 31/12/1981 tarihine
çekilmiştir. Bu uygulamalar, orman kadastrosunun bitirilmesi sonucu gündemden
kalkmış olacaktır. İlk uygulamanın başladığı 74 yılından 2007 yılı sonuna kadar
473 bin hektar alan orman sınırları dışına çıkarılmıştır. 6831 sayılı Orman
Kanunu’nun 2/B sahalarının nitelikleri doğrultusunda değerlendirilmesi
durumunda neler olacak? Orman halk ilişkilerini olumsuz yönde etkileyen birçok
mülkiyet sorunu bir kere çözülmüş olacak. Hâlen bu alanları
,fiilen kullanmakta olanlar hak sahipliği konumunu elde edecekler ve
usulsüz olarak kendi tasarruflarında bulunan yerlerin kanuni sahipleri
olacaklar. Hak sahipliğiyle ilgili iş ve işlem süreçleri başlayacak ve bu durum
ekonomiye bir canlanma getirecektir. En önemlisi de, mevcut haliyle kesinlikle
orman vasfını kazanamayacak olan bu yerler orman köylüsünün sosyoekonomik
yönden kalkınmasında büyük bir katkı sağlayacaktır. Elde edilecek kaynaklar,
öncelikle ağaçlandırma, orman köylülerinin kalkınmalarının desteklenmesi,
yerinde kalkındırılmaları mümkün olmayan orman köylülerinin naklinde kullanılacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülke nüfusunun artışı ve kırsal kesimden
kentlere göç sebebiyle kentsel alanların genişlemesi sonucu ortaya çıkan
zorunlu imar hizmetleri ile tarımsal alanlardaki arazi düzenleme, sulama, yol,
turizm ve diğer bayındırlık hizmetleri için zorunlu altyapı durumundaki
kadastro ve harita hizmetleri ile tapu işlemlerine yönelik talep ve ihtiyaç gün
geçtikçe artmaktadır. Bu nedenle,
Başbakanlık bünyesinde kamu yönetiminde bürokrasinin ve kırtasiyeciliğin
azaltılması çalışmaları kapsamında “Tapu ve Kadastro Hizmetlerinde Etkinlik
Raporu” düzenlenmiştir. Hazırlanan bu tasarı ile Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü hizmet
süreçlerinin gözden geçirilmesi, hizmet kalitesinin ölçülmesi ve
geliştirilmesi, bürokrasiyi ve kırtasiyeciliği artıran gereksiz süreç ve
işlemlerin ayıklanması, hizmetlerin, etkili, verimli, süratli, vatandaşların
ihtiyaç ve taleplerine uygun şekilde sunulmasını sağlayacak şekilde
çalışmaların yapılması ve alınacak tedbirlerin belirlenmesi amaçlarının
gerçekleşmesi hedeflenmiştir. Ayrıca, Hükûmet
programı ve Acil Eylem Planı’nda da ülkemiz genelinde tesis kadastrosunun
süratle bitirilmesi hedeflenmiştir. Bu hedef doğrultusunda 3402 sayılı Kadastro
Kanunu’nun günümüz şartlarına uyarlanması amacıyla hazırlanan 5304 sayılı
Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun 03/03/2005
tarihinde yürürlüğe girmiş. Tapu ve kadastro hizmetlerinde etkinliğin
sağlanması, ülkemiz kadastrosunun en kısa sürede bitirilebilmesi ve orman
kadastrosuna ilişkin karşılaşılan aksaklıkların giderilerek uyumun sağlanması
amacıyla tapu ve kadastro mevzuatında bazı değişiklikler yapılması zorunlu
olduğundan bu kanun tasarısı hazırlanmıştır. Hazırlanan bu tasarıyla, özetle ifade etmek gerekirse, tapu
hizmetlerinin işleyişinde karşılaşılan yoğunluğun ve yığılmaların önlenmesi
amacıyla, personel istihdamında güçlük çekilen, işlem hacmi az tapu sicil
müdürlüklerinde akitli ve akitsiz işlem yapma yetkisinin Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğünce yakın il veya ilçe tapu sicil müdürlüklerinde çalışan personele
verilmesi, konut kredisi işlemlerinde uygulamada birlik sağlanması, bu
işlemlerin daha kısa sürede sonuçlandırılması suretiyle vatandaşlarımızın
yakınmalarını ortadan kaldırmış olacağız. Ayrıca, iş yoğunluğunun fazla olduğu tapu sicil müdürlüklerinde
işlemlerin gecikmeksizin tamamlanması amacıyla 2644 sayılı Kanun uyarınca resmî
senet tanzimiyle görevli kılınan görev unvanlarının güncelleştirilmesi ve resmî
senetlerin düzenlenmesine ilişkin usul ve esasların belirlenmesi sağlanacaktır.
Ormanların kısa sürede tapuya tescil edilmelerinin sağlanması amacıyla Tapu ve
Kadastro Genel Müdürlüğü ile Orman Genel Müdürlüğü arasında yürütülen
çalışmalarda ortaya çıkan aksaklıklar giderilecek, kadastro çalışmaları süratle
tamamlanacaktır. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 5304 sayılı Kanun’la değişik
4’üncü maddesinin üçüncü fıkrasıyla, çalışma alanında orman bulunması ve Orman
Kanunu’na göre orman kadastrosuna başlanılmamış olması hâlinde, çalışma
alanındaki ormanların bu maddede belirtilen kadastro ekibince sınırlandırma ve
tespitlerinin yapılması sağlanacaktır. Bu amaçla henüz orman kadastrosuna
başlanılmamış yerlerde 3402 sayılı Kadastro Kanunu hükümlerine göre belirlenen
orman sınırının, orman kadastro komisyonunca belirlenen orman sınırı niteliği
kazanacağına yönelik olarak Kadastro Kanunu’nda yer alan hükme uygun bir
düzenleme yapılmıştır. Kadastro Kanunu uyarınca yapılmakta olan kadastro
çalışmalarının aksatılmadan ve süratle tamamlanması değişik kurumlarca
birbirinden farklı yapılan uygulamalar ile mükerrer çalışmalara neden olunarak
gereksiz maddi kayıpların ve emek israfının önlenmesi amaçlanmıştır. Ayrıca,
vasıf ve mülkiyet değişikliği dışında kalan diğer aplikasyon, ölçüm ve çizimden
kaynaklanan yüz ölçümü ve fenni hataların kısa sürede giderilmesinin sağlanması
ve kadastro çalışmalarının bitirilmesi gerçekleşmiş olacaktır. Çalışma alanında orman bulunması ve 6831 sayılı Orman
Kanunu’na göre orman kadastrosuna başlanılmamış olması hâlinde orman kadastrosu
ve bu ormanların içinde ve bitişiğinde her çeşit taşınmaz malların ormanlarla
müşterek sınırlarının tayini ve tespitinin kadastro ekibi tarafından yapılacağı
hüküm altına alındığından, amme müesseselerine ait ormanların da Kadastro
Kanunu’nda yapılan değişiklik kapsamında kadastrolarının yapılabilmesi için bu
değişiklik yapılmaktadır. 6831 sayılı Orman
Kanunu’nun 2/B kapsamında orman dışına çıkarılan alanların işgalcilerine
zilyetlik gerekçesiyle tescile yönelik dava açılarak hazine zararına sebebiyet
verilmesi de önlenmiş olacaktır. Anayasa’nın 170’inci maddesi de orman sınırları dışına çıkarılan
yerlerin değerlendirilmesinin kanunla düzenleneceği hükmünü getirerek bu
taşınmazların devletin hüküm ve tasarrufu altında diğer taşınmazlardan farklı
bir statüye tabi olmasını benimsemiştir. Devletin hüküm ve
tasarrufu altında bulunan taşınmazların, Türk Medeni Kanunu’nun 713’üncü maddesi
uyarınca kazandırıcı zaman aşımı ile mülk edinilmesi mümkün iken Anayasa’nın
170’inci maddesi hükmü gereği özel kanunla düzenlenmesi öngörülen 2’nci madde
alanlarının bu niteliği gereği kazandırıcı zaman aşımı ile mülkiyetinin elde
edilmesi mümkün olmayacağı hâlde, Türk Medeni Kanunu’nun ilgili hükümlerine
dayanarak tescil talebiyle davaların açıldığı bilinmektedir. Orman
sınırları dışına çıkarılan bu yerlerin hazine adına tescil edilmesi yasal
zorunluluk olmakla beraber, teknik ve mali zorluklar nedeniyle kısmen tescili
sağlanmıştır. Ayrıca bu alanlarda orman kadastrosundan önce oluşmuş tapular da
bulunduğundan, bu tapuların iptali üzerine ancak tescil sağlanabileceğinden
tescil işlemleri tamamen ikmal edilememiştir. Bu nedenle, 74 yılından beri orman
dışına çıkarılan bu alanlarda, çıkarma tarihinden itibaren Türk Medeni
Kanunu’ndaki kazandırıcı zaman aşımı süreleri dolan yerler için mahkemelerce
zilyedi adına tescile dair kararlar verilmektedir. Bu alanların, Anayasa ve
6831 sayılı Kanun’a uygun değerlendirilebilmesini sağlamak, ayrıca ormanların
işgalinin önlenmesi sağlanmış olacaktır. Taşınmazların mirasçılara intikalinde tapu harcı alınmamak
suretiyle bu işlemlerin yapılmasının teşvik edilerek, hâlen ölü malikler adına
kayıtlı olup taşınmazların hâlihazırdaki maliklerini yansıtmayan tapu
sicillerinin güncel olarak tutulması sağlanacaktır. Ülkemiz kadastrosunun en kısa sürede tamamlanması amacıyla, 3402
sayılı Kadastro Kanunu’na göre yapılacak çalışmalardan önce 6831 sayılı Orman
Kanunu’na göre başlanan orman kadastrosunun 3402 sayılı Kanun’un 4’üncü maddesi
hükümlerine göre sonuçlandırılması sağlanacaktır. Değerli arkadaşlar, tasarılar komisyonlarda görüşülürken ihtiyaç
hâlinde tabii alt komisyonlara da sevk ediliyor. Bu noktada birbirinden değerli
olan milletvekili arkadaşlarımız, gerek komisyonlarda gerekse alt komisyonlarda
görev alarak çalışmalarını tamamladılar. Az evvel vatana ihanet suçlaması yapan
milletvekili arkadaşımız, burada kendisinin partisine de mensup milletvekili
arkadaşlarımız da alt komisyonda bulunmuşlar, komisyonda bulunmuşlar; onların
da herhangi bir şekilde ne muhalefet şerhleri var ne de karşı oy yazıları var.
Keşke bunları bilerek konuşmuş olsaydı. Bu ihanet suçlamasını kendisine iade
ediyorum. Bu çatı altında herkes Anayasa’ya yaptığı sadakat yemini ölçüsünde bu
vatan, bu millet, bu bayrak, bu devlet için gerektiğinde canını feda etmekten
çekinmeyecek niteliktedir, şereftedir. Bu şeref, bu onur bizim gururumuzdur,
mutluluğumuzdur. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu duygu ve düşüncelerle
katkılarından ve desteklerinden dolayı bütün milletvekili arkadaşlarımıza ve
Genel Kurulumuza teşekkür ediyor; tasarının ülkemiz ve milletimiz için
hayırlara vesile olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdoğan. Şahıslar adına ilk söz Uşak Milletvekili Sayın Nuri Uslu’ya aittir. Buyurun Sayın Uslu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz on dakika. NURİ USLU (Uşak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Öncelikle, konuşmama başlamadan önce on üç gündür Filistin’de, Gazze’de Filistinli kardeşlerimizi hunharca bir saldırı
altında tutan İsrail’i şiddetle kınıyorum ve Filistinli kardeşlerimize
Allah’tan yardım diliyorum. Değerli milletvekilleri, Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu kanun tasarısında yer alan üç tane önemli kanun vardır: Birisi
Tapu Kanunu, bir diğeri Orman Kanunu, bir diğeri de Harcırahlar Kanunu. Şimdi,
bu üç önemli kanun, bakınız, birisi 1934 tarihli, Orman Kanunu 1956 tarihli ve
bu her iki kanun da, şu anda, ülkemizde, devletle millet arasındaki mülkiyet
kavgasını bitirebilecek ve bitirmesi gereken ve bu kanunda değişiklikler
yapılarak ancak bu mülkiyet kavgasını ortadan kaldırabilirsek devletle millet
arasındaki bu hısımlığı sağlayabiliriz. Şimdi, Orman Kanunu 1956 yılında çıkmış, ta 1937 yılından bu
tarafa o zamanın hükûmetleri orman kadastrosunu beş
yılda bitirmeye karar vermiş ama gel gör ki sene 2009, hâlâ daha ormanların
kadastrosu bitirilememiş. Siyasi malzemeler yapılmış, bazı yerlerde, bazı
bölgelerde birkaç kere kadastro çalışmaları yapılmış. Bu, artık, günümüzde,
teknolojinin, bilimin son derece kullanıldığı ve çok önemli teknolojik alet ve
araçların, gereçlerin olduğu günümüzde, bu alet ve araçlardan, metotlardan
istifade etmek suretiyle orman kadastrosunu mutlaka bitirmeliyiz diye o zaman
karar vermiştik, 2003 yılında. 2003 yılında geriye baktığımızda, 20 milyon
hektar orman alanının 12 milyonunda orman kadastrosu yapılmış ancak sadece 3
milyon hektarı tapuya tescil edilebilmiş, 9 milyon hektarı, maalesef, o zaman
kullanılan metotlardan, o zaman kullanılan alet ve araçların geri olmasından
dolayı tescil edilememiştir. Biz, bu sorunu çözmek için, arazi kadastrosunun,
orman kadastrosunun tek elden, birlikte yapılması… Onların yaptığına, arazi
kadastrosuna, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün çalışmalarına Orman Genel
Müdürlüğü itiraz ediyor, Orman Genel Müdürlüğünün yaptığı çalışmalara Tapu
Kadastro Genel Müdürlüğü itiraz ediyor, tapuya kaydetmiyor, bu böyle sürüp
gitmiş. 2005 yılında çıkarılan bir kanunla, orman kadastrosu, genel kadastro
tek elden yapılmak suretiyle orman sınırları, arazi sınırları, meraların
sınırları, mülkiyetler, bugünün teknolojisini kullanmak suretiyle yapılıyor ve
tescilleri de tek elden devam ettiriliyor. Değerli milletvekilleri, bu kanunun esas amacı, kadastro
hizmetlerini, tapulama hizmetlerini süratle tamamlamak, etkinliğini artırmak ve
kısa sürede de bunu bitirmek için yapılmıştır. Bu kanunun 1’inci maddesinde
“tapu sicil muhafızı ve memurları” yerine “tapu sicil müdürü ve görevlileri”
değişikliği yapılmıştır. Aynı zamanda, tapuda yapılan akitli işlemlerin
tamamlanabilmesi için… Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünde çalışan normal 657
sayılı devlet memurlarının yanında bir de sözleşmeli memurlar çalışıyor; işte
bu sözleşmeli memurların da akitli işlemleri yapabilmesi için “tapu sicil
müdürlüğü ve görevlileri” diye değişiklik yapılarak böylece o kolaylık
sağlanmıştır. Şimdi, 2’nci maddede, orman kadastrosu başlamış alanlarda, 3402
sayılı Kanun’un 4’üncü maddesine göre kurulan komisyon marifetiyle buraların
kadastrosu tamamlanıyor. Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü arkadaşımızın şöyle
bir beyanı oldu: Arazi kadastrosunun içerisinde 6 eleman var. 7’nci ve 8’inci personelin birisi ziraat mühendisi, birisi orman
mühendisi. Orman alanlarında, kesinlikle orman teşkilatının ve orman
mühendisinin sözleri doğrultusunda, onun işareti doğrultusunda; onlar sadece
ölçme ve biçme yapmaktadır ama vasıf tayini, orman sınırlarının belirlenmesi ve
bunun tescil edilmesi kesinlikle orman mühendisi arkadaşımızın, orman
mühendisinin yetkisindedir. MEHMET ŞANDİR (Mersin) – Kanunda böyle bir hüküm yok. NURİ USLU (Devamla) – Sayın Şandır, siz de orman mühendisisiniz, biliyorum,
değerli ve saygı duyduğum bir insansınız. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – İyi niyetle olmaz bu iş. NURİ USLU (Devamla) – Ancak, bu orman kadastro tutanakları
biliyorsunuz ki ilan ediliyor. İlan edildikten sonra her bölge müdürlüğünde
kurulu olan komisyonlar bu kadastroyu incelemek suretiyle, eğer bir yanlışlık
varsa hemen bunu mahkemeye götürüyor ve bundan dolayı da, inanın, şu anda orman
teşkilatı çok sıkıntılı durumda. Bir kadastro geçen bölgede yüzlerce, iki yüz
tane, üç yüz tane, mahkemeye bu şekilde konu taşınabiliyor. Yani,
arkadaşımızın, değerli milletvekilimizin belirttiği gibi, orman mühendisi
olmadan, sadece orada kadastro teknikerinin ve oradaki mali bilirkişilerin
gösterdiğiyle bu iş olmuyor, onu belirtmek istiyorum. 3’üncü maddesinde ise: Bir de orman teşkilatının bugüne kadar
tamamlayamadığı veya kadastrosunu tamamlamış olduğu orman kadastro
haritalarında hatalar var. Bu hatalardan dolayı tapu daireleri bunları tescil
etmiyor. Bu tescil işleminin yapılabilmesi için bu haritalardaki ölçüm, çizim
hatalarının giderilmesi… Ama şunun altını çizerek belirtiyorum: Buradaki vasıf
tayini, orman sınırının belirlenmesi, 2/B alanlarının belirlenmesi kesinlikle
tekrar orman teşkilatına gönderiliyor ve orman komisyonları tarafından
düzeltiliyor. Buradaki bu yanlış bilgiyi de düzeltmek istiyorum. BİRGEN KELEŞ (İstanbul) – Tam tersi! Yanlış konuşuyorsun! NURİ USLU (Devamla) – Benim çok iyi bildiğim konular bunlar
Hanımefendi. METİN ÇOBANOĞLU (Kırşehir) – Nerede yazıyor bunlar? Kanunun
neresinde yazıyor? MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Kanunun neresinde yazıyor söylediklerin?
3402’de mi yazıyor, 5304’de mi yazıyor, nerede yazıyor bu dediklerin? NURİ USLU (Devamla) – Sayın milletvekilleri, 4’üncü maddede de çok
önemli bir değişiklik getirildi. O da şu: Kadastro tutanakları mahallinde ilan
ediliyor. Orman teşkilatının, orman kadastro komisyonlarının yapmış olduğu
kadastro sınırlamaları, haritaları altı ay ilan ediliyor, Tapu Kadastro Genel
Müdürlüğünün yapmış olduğu ilanlar bir ay. Bu değişiklikle biz, bu altı aylık
ilan süresini bir aya ve bir de valilik onayını da kaldırmak suretiyle…
Kadastronun ne olduğunu, nasıl yapıldığını, kadastro haritasının ne olduğunu
bilmeden, nasıl oluyorsa valiliğin onayına veriliyor! Bu valilik onayı da
kaldırılmak suretiyle… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. NURİ USLU (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Bir de bu 2/B ile ilgili bir konuyu gündeme getirmek istiyorum.
Sayın milletvekilleri, bu kanunla 2/B alanlarının nasıl değerlendirileceği
filan gündeme gelmiyor. Bu kanunla bir kere orman alanlarımızı, mera
alanlarımızı, arazi alanlarımızı sınırlandırmak suretiyle, önümüzde bu 2/B
denilen şey nedir, ne kadarı vardır, hangi ilde ne kadardır, vasfı nedir, kim
kullanıyor, ne durumdadır; bütün bunları tespit etmeden 2/B’nin
üzerinde de konuşmamız biraz beyhude oluyor. İşte, bu envanter
çalışmalarının neticesinden sonra 2/B’yle ilgili
görüşlerimizi serdedebiliriz. Efendim, gruplar bu konuda görüşlerini
bildirebilirler ancak 2/B’yle ilgili envanter çalışması, işte bu çalışmalar, bu kanun neticesinde
tamamlanacak. Ben, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünde ve Orman Genel
Müdürlüğünde çalışan arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Kanunun hayırlı olmasını
diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Uslu. Şahıslar adına ikinci söz, Rize Milletvekili Sayın Bayram Ali Bayramoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ne kadar kafiyeli bir isim! BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Bayram mı? BAŞKAN - Evet. Buyurun. Süreniz on dakika. BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 218 sıra sayılı kanun hakkında şahsım adına tümü
üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Benden önce gerek muhalefet milletvekilleri gerekse bizim milletvekillerimiz,
Tapu Kanunu’nun resmî boyutu üzerinde bu kanunla ilgili konuları uzun uzadıya
gündeme getirdiler. Ben teknik olarak kanun hakkındaki bazı içerikleri
konuşmamın son bölümünde belirtmekle beraber, biraz da olayın ekonomik boyutuna
değinmekte, olayın Türkiye’nin ekonomisine ne şekilde yansıyacağı konusunun
üzerinde durmakta fayda görüyorum. Şimdi, Türkiye’nin en çok istihdam oluşturan, gayrisafi millî hasılasının içerisinde en önemli payı oluşturan
sektörlerimizin başında gayrimenkul sektörü gelmektedir. Özellikle 2002’den bu
yana başta TOKİ ile başlayan gayrimenkul yatırımlarıyla ilgili hızlanmış olan
yatırımlar, birçok şehrimizdeki özel sektörlerin de buna katılımıyla yıl
bazında ortalama 120 ile 130 bin konutun üretimine vesile olmuş, bunun yaklaşık
500 bine yakınını… 330 binini TOKİ, diğerlerini de özel sektör firmaları
yapmıştır. Genelde, Türkiye’nin batı bölgesi dediğimiz ve özellikle
yabancıların çok ilgi gösterdiği, hatta ekonomik olarak çok büyük katkı da
sağlayacağına inandığımız bölgelerimizde ise başta imarla ilgili problemler
olmak üzere, tapu, orman arazileri gibi, kadastroyla ilgili yapılan
çalışmaların yetersizliğinden kaynaklanan sıkıntılar, maalesef, ülkedeki
ekonomik gelişmişliğimizi ve büyümemizi engeller niteliğe doğru gelmiştir. Bundan yaklaşık beş altı ay kadar önce, burada yine bir Tapu
Kanunu değişikliğinde, yabancıların mülk edinmesi konusuyla ilgili konuştuğum
sırada aynı rakamları vermiştim, bir daha hatırlatmakta fayda görüyorum.
Genellikle bürokratik işlerini tamamıyla bitirmiş, özellikle başta Avrupa
ülkelerinin insanlarına gayrimenkul satan İspanya, İtalya, Fransa gibi
ülkelerin en başında gelen İspanya, yılda ortalama 150 bin gayrimenkulünü
yabancılara satmaktadır, 150 bin gayrimenkul, yılda. Bu 150 bin gayrimenkulün ortalama
rakamsal değeri 250 bin euro bazında
değerlendirildiğinde, her yıllık içerisine giren euro
bazlı rakamın yanında, bu mekânların içerisinde ikamet eden insanların ortalama
olarak her yıl içerisinde İspanya ekonomisinin gayri safi hasılasına
yaptığı destek de kişi başına 15 euro ile 50 bin euro arasında değişmektedir. Yani sadece satmıyorsunuz,
sattığınız gayrimenkulün içerisini kullanan insanlar, aynı zamanda, ekonomik
katkılarını o ikamet ettikleri alandan sonra ülkenize vermeye ve o kaynaklarını
sizin ülkenizde harcamaya devam etmekteler. Ama dünya cenneti olan, güneşiyle,
kumsalıyla, tarihsel değerleriyle, dağıyla, ormanıyla, tarihî ve otantik
bölgeleriyle son derece önemli olan ülkemiz, turizmde göstermiş olduğu başarılı
atağını ve gelen milyonlarca insan sayısını maalesef ekonomik olarak
gayrimenkul sektörüne aynı oranda yansıtamamıştır. 2008 senesinin haziran ayı
itibarıyla Türkiye Cumhuriyeti devletinde yabancıların mülk edinme toplam adedi
İspanya’nın bir yılda sattığının yarısı kadardır, toplamı 74.900 küsur adettir.
Hâlbuki bizim ekonomik olarak bunların önünü açmamız, gayrimenkul sektöründeki
bürokratik problemleri ortadan kaldırmamız, tapu, hazine, maliye, orman,
kadastro gibi meselelerin tamamını ortadan kaldırmamız lazım ki insanların bize
bakışları ve geldikleri zaman bu mülkleri edinmenin kendileri açısından ne
kadar rahat olduğunu gözlemlemiş ve yaşamış olmaları lazım. AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Kolaysa tabii. BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) - Bugün ekonomik olarak özellikle
Ege Bölgesi’ndeki yabancılara sattığımız mülklerin birçoğu maalesef şu anda
mahkemelik konumdadır, hem tapu probleminden dolayı hem orman probleminden
dolayı hem de kadastro probleminden dolayı. Bir de bunun yanına belde ve ilçe
belediyelerinin imar yanlışlıkları da eklendiği zaman, maalesef uluslararası
arenada ciddi bir imaj problemini de beraberinde yaşamayla karşı karşıya kalmış
oluyoruz. KADİR URAL (Mersin) – Satmayalım o zaman! BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Yani o zaman kendi başımıza
oturalım, ne satalım ne alalım. FEVZİ TOPUZ (Muğla) – “Almayın” demedik ki “satmayın” dedik. BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) - Eğer uluslararası arenada
ekonomik olarak gelişmeyi düşünüyorsak, Türkiye'nin hem ekonomik olarak
kalkınmasını hem de kültürel turizm elçiliğini bazı insanlara yaptırtmak
istiyor isek o zaman bu insanlarla olan iletişimimizi, bu insanlarla olan
dostluğumuzu mutlak ve mutlak bir yerlere bağlamak zorundayız. Sadece benim ona
selam göndermem, onun bana selam göndermesiyle bu işler olmuyor. Özellikle
ekonomik bir temele bir şeyi oturtmadan maalesef birçok şeyi de başaramıyoruz. Şimdi yeri gelmişken bu kanunla ilgili birkaç tane de faydaları
konusunda birkaç tane maddeye de değinmek istiyorum. Bunun bir tanesi hepimizin
en çok tenkit ettiği kurumlardan bir tanesi tapu idareleridir; zaman açısından,
bekleme açısından, süre açısından, yoğunluk açısından ve insanlarımız maalesef
tapu dairesine giderler, sabahtan akşama kadar otururlar, koskoca bir günlerini
imha ederler. Neden? Çünkü bazı bölgelerde çok yoğun işlem vardır, bazı
bölgelerde çok az işlem vardır. İşte, bu kanunla özellikle bu
yoğunluğu azaltabilecek işlemlerde tapu daireleri arasında sanki bir yerde
transfer yapılabilirmiş gibi, uzman heyetlerin birbirini desteklemesinin önü
açılmıştır ve böylece, yoğunluğu olan yerlerde özellikle insanların işlemlerini
mümkün olduğu kadar hızlıca yaparak bürokratik engelleri ortadan kaldırmak
birinci derecedeki asli iş olarak görev içerilmiştir
bu kanun içerisinde. İkinci önemli konu -bu rakamların altını kalın kalemle çiziyorum,
lütfen, bu rakamları hepimizin bilmesinde fayda var diye söylüyorum- bakın,
2005’ten önceki orman kadastrosuyla ilgili yapılmış olan toplam kadastro
işlemlerinde Türkiye'nin bilinen ve literatüre geçmiş
toplam orman arazisi 207 bin kilometrekaredir. Yani Türkiye'nin toplam yüz
ölçümünün üç buçukta 1’i orman arazisidir. 2005’ten önce yapılmış olan bütün kadastrol çalışmalarla bunların yüzde 90’ına yakını, yani
yaklaşık 184 bin kilometrekaresi kadastro alanı olarak paftalara işlenmiştir
ancak bunların sadece ve sadece yüzde 20’si tescil işlemlerine tabi
tutulabilmiştir. Yani bugün itibarıyla, 2009 yılı itibarıyla orman arazilerinin
toplam 140 bin kilometrekaresi daha tescil edilememiştir. Dolayısıyla, bu
tescil işlemlerinin teknoloji ve hız içerisinde yapılabilmesi için bir
planlamaya ihtiyaç vardır. İşte, kanun, en önemli amir hüküm olarak bu
görevleri kendisine vazife edinmiştir. Böylece 140 bin kilometrekarelik alan
tapu ve kadastro idaresinin orman idaresiyle bütünleşerek yapacak olduğu
çalışmalarla tescil edilecek ve resmileştirilecektir. Bunun yanında, toplam 475
bin hektar alanın, 2/B statüsünde diye düşünülen arazinin de maalesef tescil
işlemleri doğru dürüst yapılmamıştır. Dolayısıyla, bugün 2/B’yle
ilgili yapılacak çalışmaları da nazarıitibara aldığımızda, bunların bir
tescili, bir tapu muamelesi aşamasına gelindiği takdirde bunların hukuki
işlemlerinin rahatça yürütülebilmesi için de ciddi bir tescil işleminin rehabilite edilmesi ve aynı zamanda, bu tescil işlemleri
yapılırken bütün o arazilerdeki istimlak edilen veya o
arazilerdeki işgallerin de tamamı bu işlem içerisinde aradan çıkartılmış
olacaktır. Yani sadece ezbere konuşmak değil, hangi alan 2/B alanıdır, bu 2/B
alanının içerisinde kim nereyi işgal etmiştir, buraya neyi imal etmiştir; bu
kadastro işlemleriyle, yapılacak bu işlemlerle bunların tamamı bundan sonraki
süre içerisinde tescil alanı içerisine alınmış olacaktır. Bir diğer konu da özellikle miras konusunun, veraset ve intikal
konusunun yine tescil edilememesinin böylece önünün açılmış olmasıdır.
Türkiye’deki şu ana kadar yapılmış olan veraset ve intikal uygulamalarında… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. …iki kademeli bir sistem uygulanmaktaydı. Birinci kademede,
veraset ve intikalle intikal etmiş olan arazi, mülk, gayrimenkul neyse binde
9’luk yani yüzde 0,9’luk oranı yatırmak suretiyle birinci aşamada tescil
ettiriyordunuz, ondan sonra eğer diğer vârisler varsa -3, 5, 10 neyse- ikinci
aşamada ikinci bir binde 9’u yatırmak suretiyle ancak onlara intikal
yapabiliyordunuz. İşte, vatandaşlar bu birinci binde 9’luk dilimi ödememek için
onlarca yıl, beşlerce yıl veraset ve intikali üzerine geçirmiyordu. Şimdi,
birinci aşama intikallerde tamamen veraset ve intikal vergisi kaldırılmıştır.
Ondan sonraki aşamada bir tescil işlemi için müracaat edildiği takdirde
uygulama yüzde 1,8. Yani iki tane binde 9’un birleşimini ondan sonraki tescil
aşamasında yaptırtmak suretiyle resmî belgelerin de düzenlenmesine vesile
olacaktır. Dolayısıyla, bu kadar önemli bir kanunun en kısa zamanda hayata
geçmesi ve bu konuda son derece önemli görev düşen Tapu ve Kadastro Müdürlüğündeki
yetkililere teşekkür ediyor, hayırlı olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bayramoğlu
Tasarı üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Soru-cevap işlemine geçiyorum. Sayın Süner… TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Başkanım, birinci sorum: Antalya Çıplaklı’da yapılan TOKİ konutları inşası iki buçuk sene
önce başlamasına rağmen hâlâ bitirilememiştir. TOKİ Basın ve Halkla
İlişkilerden alınan bilgilere göre konutların yapımı çok ağır bir şekilde devam
etmektedir. Ancak, tarafımıza ulaşan duyumlar, ilgili inşaatın müteahhidinin
iflas ettiği yönündedir. İnşaat ne zaman bitecek ve ev sahiplerine hangi
tarihte teslim edilecektir? Ev sahiplerinin mağduriyeti nasıl karşılanacaktır?
Güvenilir bir kurum olarak gözüken TOKİ’nin anlaştığı
müteahhidin bu durumda olması sizce kurumun güvenliğini sarsmamakta mıdır? Bu
müteahhidin yaptığı evler ne kadar güvenilirdir? Eğer sorular müsaitse ikinci sorumu sorabilir miyim Başkanım? BAŞKAN – 5 kişi var soru soran, dolayısıyla on dakikalık süreyi
ikiye böldüm yani ikişer dakika olarak konuşabilirsiniz. TAYFUR SÜNER (Antalya) – İkinci sorum: Antalya Büyükşehir
Belediyesinin 15/12/2008 tarihli Meclis toplantısında,
Karayolları Bölge Müdürlüğünün karşısında yer alan 20 bin metrekare yüz ölçümlü
ve 1173 parsel bir araziye iş, alışveriş ve eğlence merkezi yapılması için bir
imar planı değişikliği yapılmıştır. Bu değişiklikle birlikte parsele komşu olan
pazar yeri, ilköğretim okulu ve yeşil alan da düzenleme görmüştür. Pazar yeri,
aynı emsalde, eş değer bir yer gösterilmeden ortadan kaldırılmış, yeşil alan ve
okul, tabiri caizse kuşa çevrilmiştir. İmar planı değişikliği yapılan arazinin
mimarı kimdir? Acaba, bu kadar imtiyazlı, tamamen ranta
dönük imar hakkı verilen kişi kimdir? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Sayın Öztürk… HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum: Sayın Bakan, tasarının
2’nci maddesinde: “…henüz orman kadastrosuna başlanılmamış yerlerde, 3402
sayılı Kadastro Kanunu hükümlerine göre belirlenen orman sınırı, orman kadastro
komisyonunca belirlenen orman sınırı niteliğini kazanır.” denilmektedir. Bu
hüküm, henüz orman kadastrosu yapılmayan yerler için Orman Genel Müdürlüğünün
orman kadastrosu yapma yetkisini tümüyle ortadan kaldırmak mıdır? Yani, her iki
komisyon, bu değişiklikten sonra, çalışma yapılmayan farklı yerlerde ayrı ayrı orman kadastrosu çalışması yapabilecekler midir? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Sayın Genç… KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Birinci sorum şu Sayın Başkanım: 2003 ile 2009 arasında yapılan
orman ve arazi kadastro miktarı ne kadardır? İkinci sorum: Tapulu bir arazinin yapılan kadastro çalışması
sonucunda -kadastronun yanlış değerlendirmesi sonucunda- vatandaşın arazisi
tapulu olmasına rağmen kadastroda bunun tapusunun başka birisine geçirilmesi
hâlinde -Kanun’da da hüküm var- “Bu şekilde kadastroda kazanılan tapular
üzerinden on yıl geçtikten sonra dava açılamaz.” diyor. Bu doğru mudur?
Doğruysa, haksız bir davranıştır. Bugün, özellikle ülkemizde, yurt dışında
çalışan birçok insan var. Kendi arazisinin olduğu yerde, tapulu bir arazi
üzerinde bir kadastro yapılıyor. Kadastroda da yanlışlıkla o tapulu arazinin
bir kısmı başka birisine geçiyor. Kanun’daki bu hüküm gereği on yıl geçince
tapu kadastro üzerinde dava açılmıyor. Bence bu, eğer doğruysa, çok adaletsiz
bir şeydir. Tapulu vatandaşın hakkı gasp edilmektedir. İkincisi, bugüne kadar, şu anda 2/B niteliğini kazanmış ne kadar
arazi vardır? Bu araziyi Hükûmet devamlı spekülasyon konusu yapmaktadır. “Efendim, işte, bunu
satarsak 25 milyar dolar elde edeceğiz, hazineye büyük kazanç sağlayacağız.”
diyor. Bu 2/B ile ilgili Hükûmet ne düşünüyor, nasıl
bir işlem yapmayı düşünüyor? Teşekkür ederim efendim. BAŞKAN – Sayın Güvel… HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım. Sayın Bakanım, TOKİ tarafından Adana Yüreğir ilçesinde yaptırılan
ve 2007 yılında hak sahiplerine teslim edilecek olan konutların büyük bir
bölümü Adanalı gazete çalışanları tarafından satın alınmıştı. Hâlâ taksitlerini
ödeyen ve 2009 yılına girilmesine rağmen evleri teslim edilemeyen gazeteci
arkadaşların bu konutlarını ne zaman bitirmeyi düşünüyorsunuz? Bu
mağduriyetlerini nasıl telafi edeceksiniz? İkinci sorum, Sayın Bakanım: TOKİ tarafından yaptırılan konutlar müteahhitlere her şey dâhil -altyapı, okul, cami, yeşil alan
gibi- metrekaresi 350 ile 430 YTL arasında ihale edilmekte. Oysa bu konutlar
vatandaşa peşin bedelle metrekaresi 1.500 ile 2.500 aralığında
satılmaktadır. Örneğin, 2008 yılında Yenimahalle’de yapılan ve
milletvekillerine de teklif getirilen brüt Sayın Bakanım, bunu yapan müteahhit bu
konutların metrekaresini 380 liraya yaptı, yani bir daireyi yaklaşık 56 bin
liraya TOKİ’ye -her şey dâhil- teslim etti. Bu
aradaki bu kadar büyük farkı nasıl izah edeceksiniz? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Sayın Kaplan… HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Benim ilk sorum: Sayın Bakan, neden 2/B, 2/A yasasıyla bu yasayı
-aynı konuda- birleştirip getirmediniz? İkinci sorum: Özellikle bu kadastro çalışmaları ihtilafları
önlemek için ama basına yansıdığı kadarıyla Deyrulumur
Manastırı -397 yıllarında kuruldu- bin altı yüz yıllık tarihi olan bu manastır
bugün orman kadastrosu nedeniyle ihtilaflı bir duruma düştü. Buna uluslararası
kamuoyunun ilgisi var, milletvekilleri geliyor yakın zamanda -epey çok oldu-
ama sınır ihtilafı gibi gözüken bu olay aslında orman alanı gibi gözüken bir
ihtilaf. Bu konuda -sorunun çözümü konusunda- Bakanlığınızın bir çalışması var
mıdır? Üçüncü sorum: Hasankeyf çalışma alanı içinde tapu ve kadastro
çalışması yapılmayan köyler var. Eski Osmanlı tapuları var zaten onların veya
zilyetlikle vergi ödemeleri var. Örneğin, Çavuşlu köyü. Bunlardan
kaç köyün kamulaştırması yapılamadı? Bu köylülere neden bugüne kadar hiç sular
altında kalacakları biline biline para ödenmedi? Bu
konuda Bakanlığınızın bir çalışması var mıdır? Son olarak: Bu orman kadastrosuna bağlı Orman Kanunu’na göre olan
süreler ile normal kadastroya bağlı süreler farklı. Arkasından,
Osmanlı tapuları ve zilyetlik durumları farklı. Bu yasal düzenlemeyle
bunun giderilmesi mümkün değildir. Bu, yeni ihtilaflar doğurmayacak mı? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun. On iki dakika süreniz var. BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Teşekkür
ederim Sayın Başkanım. Özellikle şunu söylemek istiyorum, bugüne kadar tespit edilen 2/B
alanlarının toplamı -biraz evvel arkadaşlarımız da ifade etti- 475 bin
hektardır. Kadastro çalışmaları tamamlandıktan sonra bir ayda ilan ediliyor,
bundan sonra da on yıllık bir dava açma süresi var. Bundan sonra artık tapular
kesinleşiyor Sayın Genç’in ifadesiyle ilgili. TOKİ’yle ilgili sorulara…
Tabii ki TOKİ Başbakanlığa bağlı bir kuruluş ama özellikle Antalya’yla ilgili
iki tane konu var; bir tanesi, değerli milletvekillerimizin söylediği: “İki
buçuk sene evvel başlamış, bitirilmedi müteahhidimizin iflas etmesi nedeniyle…”
Diğeri yine, basın mensuplarına verilecek olanlar. Bunlarla ilgili bilgiyi ben takdim
edebilirim ancak fiyatlarla ilgili şunu söyleyeyim: Genellikle TOKİ’den “ucuz bina yapıp satıyor” diye bir şikâyet var.
Sayın Milletvekilimizin söylediği: “Metrekareye 300-350-400 YTL’lik bir maliyet
var, neden bu kadar fazlaya satılıyor?” Tabii arsa payını
koymak lazım, bir. İkincisi, peşin satmıyor, vadeli satıyor, bunu koymak
lazım. TOKİ iki tip veya üç tip konut yapıp satabiliyor. Bir tanesi sosyal
konut, arsayı devletten alıyor belki sübvanse ediyor, uzun vadeli ve ucuz
fiyatla satıyor. Çok çok ucuz fiyatlarla 60 bin tane
yaptı sattı. Bir tanesi, hasılat paylaşımıyla yapıp
satıyor. Buradan kazandığı paralarla işte hastane yapıyor, okul yapıyor, sosyal
donatı yapıyor ve sosyal konutları sübvanse ediyor, hasılat
paylaşımından da para kazanarak bunları yapabiliyor. Tabii o iki tane konuyu
özellikle ben TOKİ’den isteyip arkadaşlarımıza bilgi
verebilirim. Şimdi, 2/B ile 2/A’yı niye birlikte
getirmediniz… Bugün getirdiğimiz yasa bizim 2/B yasası değildir. Biraz evvel
yine arkadaşlarımız çok güzel ifade ettiler, kendilerine teşekkür ederim. Şu
anda bizim bilmediğimiz konu şudur: Ne kadar metrekare 2/B arazisi olduğunu
bilebiliyoruz ama bunun sınırlarının kadastrosu yapılmamış. Burada işgalci
kimdir? Bunları bilmiyoruz. Envanteri belli değildir. Bunları tespit etmeye
çalışıyoruz. Aslında bunları geciktirmek gerçekten ülkeye zarar vermektir. Biraz evvel çok ağır ifadeler kullanıldı, “ihanet.” Ben, bunu bu
Meclis çatısı altına hiç yakıştırmadım. Arkadaşlar cevap da verdiler. Aslında
eğer ihanet varsa, bunu geciktirmek olarak ben niteliyorum çünkü AK Parti
İktidarı döneminde 1 metrekarelik orman işgali olmamıştır değerli arkadaşlar.
Bunu ben huzurlarınızda söylemek istiyorum. Yine tabii ki bu şeylere cevap vermemiz gerekiyor. Özellikle
manastırla ilgili ona tabii ki bakmam gerekiyor. Kiliseyle ilgili inceleme
devam ediyor. Kadastro çalışmaları sorunsuz olan alanlarda tamamlandı, sorunlu
alanlarda sorunu çözdükçe kadastrosu yapılacak. Biraz evvel de söyledik, cumhuriyet kurulduğundan bugüne kadar,
2002’ye kadar seksen yılda yapılan yüzde 70’ti, beş buçuk-altı yılda bunun
yüzde 29,5’unu tamamladık. Aslında bu da özel sektörden özellikle hizmet alarak
yapıldı. Faruk Bey’in bir ifadesi var, ona da cevap vermek lazım belki.
Özellikle kadastro çalışması yasa metninde de kadastro ekibince yapılıyor. Özel
sektör sadece teknik ölçü, taşıma, iaşe, ibate işleri yapmakta. Kadastro
tutanaklarının tutulması, kontrol ve tescili yine yasada olduğu gibi kadastro
ekibince yani kamu görevlilerince yerine getirilmektedir. Neden, biz, bu biraz evvel söylenen, bu 4’üncü maddede söylenen
orman kadastrosuyla ilgili, 3402’yle ilgili bunu ilişkilendiriyoruz? Yapılanın
yüzde 80’i tescil edilememiş değerli arkadaşlar. Biraz evvel Ali Bayramoğlu Bey de söyledi, diğerleri de söyledi, özellikle
yapılan çalışmaları tescil edemiyoruz. Neden edemiyoruz? Çünkü hatalar var.
Hatalar olduğu için tescil edilemiyor. Şimdi yapılan işler birlikte çalışarak,
yine orman mühendisini, ziraat mühendisini kullanarak… Biraz evvel ilk
konuşmacı arkadaşımız söyledi “orman teknikeri” diye, hayır, orman mühendisi ve
ziraat mühendisini de komisyona alarak bunları yapmaya çalışıyoruz. Özellikle
2005 yılından önce orman kadastrosu gerçekleştirilen alanların yüzde 80’i
maalesef tescil edilemedi hatalı olduğu için. Biz bunları beraber çalışarak,
hızlı yaparak ve birlikte yaparak bu işi tamamlayamaya çalışıyoruz. Çünkü
burada tamamladığımız zaman -biraz evvel de anlatıldı-devletin, milletin işgal
edilen alanı var, talan var, bu talanın önüne geçmeye çalışıyoruz. Başka sorumuz “Bu, orman kadastro yetkisini ortadan kaldırıyor
mu?” Orman kadastro yetkisi eğer devam ediyorsa zaten var, devam etmiyorsa biz
bunu yapıyoruz. Yine müştereken bunun kararı verilebiliyor, onların itiraz
hakkı da devam ediyor. “2003-2009 yılları arasında yapılan orman arazisi kadastrosu ne
kadardır?” Onu hemen söyleyeyim: 207 bin kilometrekare orman alanımız var,
biraz evvel söylendi. Bunların yüzde 95’inin tahditleri
yapıldığı hâlde yüzde 80’i tescil edildi. Bizim dönemde, yani 2003-2008 döneminde
45 bin kilometrekare daha evvel yapılmıştı. Bunun yarısı kadar alan bizim
dönemde yapılabildi. Yani orman alanının, cumhuriyet döneminde yapılan tescilli
orman alanının yarısı kadarını yaptık beş yılda. 45 bin kilometrekarelik alan seksen
yılda yapıldı, 22.500 kilometrekarelik alan da beş yılda yapılabildi. Bunu kim
yaptı? Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü yaptı. Bu, şunu gösteriyor: İşi ehline
teslim ediniz, destekleyiniz, bu iş yapılabilecektir. Bunu yaparken biz de
elimizden gelen gayreti göstermeye çalışıyoruz. “Hizmet alımında nasıl aldınız?”ı da biraz evvel söyledim.
Unuttuğum konular varsa onları da daha sonra cevaplandırırım. Teşekkür ederim. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı… BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım. Sayın Bulut, buyurun. AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Vatandaşın kullandığı zeytinlik
alanı var. Bu alanın kendisinde tapusu var ancak Orman gelmiş “Burası
hazinenin, devletin.” demiş ve elinden almışlar. Şimdi, zeytinlik alanın altı sürülemiyor; zeytin oluyor, zeytini
toplanmıyor; budanması gerekiyor, budanamıyor; millî servet orada heba olup
gidiyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? BAŞKAN – Sayın Bakan… BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Bu,
sanırım 2/B’yle çözebileceğimiz bir konudur. Bu tip
problemleri ülkemizde, sayısı az da olsa, yaşıyoruz. Karadeniz Bölgesi’nde de
böyle problemlerimiz var, bazı bölgelerde de var. 2/B’yle
ilgili bunları çözebileceğimizi ben düşünüyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı
arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur. Birleşime on beş dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 17.23 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 17.49 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Fatoş
GÜRKAN (Adana), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
42’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum. 218 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz. Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Tasarının maddelerine geçilmesinin oylanmasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi, tasarının maddelerine geçilmesini tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım. Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter
sayısı vardır. 1’inci maddeyi okutuyorum: TAPU KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1- 22/12/1934 tarihli ve 2644
sayılı Tapu Kanununun 26 ncı maddesinin birinci
fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkralar eklenmiş, mevcut birinci
fıkrasındaki “tapu sicil muhafızları veya memurları” ibareleri “tapu sicil
müdürü veya tapu sicil görevlileri”
olarak, mevcut üçüncü fıkrasında yer alan “memur ve tapu sicil muhafızı
imzalar” ibaresi “Tapu Sicil Müdürlüğü görevlileri imzalar, tapu sicil müdürü
veya görevlendirilen yetkili memur onaylar” olarak, mevcut altıncı fıkrasındaki
“tapu sicil muhafızı veya memuru” ibareleri “tapu sicil müdürü veya tapu sicil
görevlileri” olarak, mevcut yedinci fıkrasındaki “tapu sicil muhafızlarınca”
ibareleri “tapu sicil müdürlerince” olarak değiştirilmiş ve mevcut beşinci
fıkrasında yer alan “sözleşmeleri” ibaresinden sonra gelmek üzere “ile arsa
payı karşılığı inşaat sözleşmeleri” ibaresi ile mevcut son fıkrasının başına
“Konut kredisi ve” ibaresi eklenmiştir. “İllerde bulunan tapu sicil müdürlükleri dışındaki müdürlüklerden
akitli ve akitsiz işlemleri yıllık 500’ün altında olan yerlerde işleri yapmak
üzere, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce yakın il veya ilçelerde görevli tapu
sicil müdürü ile görevlendirilen yetkili memura belirli günlerde yetki
verilebilir. Resmi senetlerin düzenlenmesine ilişkin usul ve esaslar
yönetmelikle belirlenir.” BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Ardahan Milletvekili Sayın Ensar
Öğüt’e aittir. Buyurun Sayın Öğüt. Süreniz on dakika. CHP GRUBU ADINA ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; Tapu Kanunu’nda değişiklikle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, 1’inci maddede bizim de katılacağımız ve
onayladığımız hususlar vardır. Buradaki değişiklik: “Tapu muhafızı” yerine “tapu müdürü”, “tapu
memuru” yerine “tapu sicil görevlisi” olarak değiştiriliyor. Bunlar gayet
normaldir. “Muhafız” ismi zaten eski bir tabirdi, onun yerine “müdür” olması daha
uygun. Zaten “müdür” olarak geçiyordu ama tapunun üzerinde “muhafız” yazılması
insanları tedirgin ediyordu, acaba ne muhafızı burada? Bunlar gayet normal. Ancak orman kadastrosu ile tapu kadastrosu arasındaki
çelişkilerden dolayı, hem orman köylüleri hem normal kadastro çalışmasındaki
köylerimiz korkunç derecede zarar gördü Sayın Bakanım. Bunu ben açıklayacağım,
ama ondan önce Ardahan-Ardanuç yolu var, Doğu Anadolu’yu Karadeniz’e bağlayan
yol. Onu ben istirham ediyorum -siz bizim başkanlığımızı yaptınız, ben
Trabzonsporluyum, siz de başkanlığımızı yaptınız- inşallah, umarım 2009 yılında
bitireceğiz… Evet, Sayın Bakanımdan sözü aldık. Şimdi, değerli arkadaşlar, Ardahan’ın köylerinden kadastro geçti.
Örneğin Posof. Posof’un bütün köylerinde, çoğunluğu ormana yazılmış ve
başkasının üzerine yazılmış. Göle’nin bütün köylerinde, çoğunluğu, bir kısmı
ormana yazılmış, bir kısmı hazinenin adına yazılmış, bir kısmı yanlış
insanların adına yazılmış. Çıldır’da aynen, Hanak’ta aynen, Damal’da aynen,
Ardahan merkez, Düz Ardahan, Hoçvan bölgesinde aynen.
Şimdi, bu yanlışlıklarla ilgili ben çok sayıda soru önergesi
verdim. Örnek vereceğim. Şimdi, Ardahan merkez Ölçek köyü var Sayın Bakanım.
Bunu lütfen not alın. 200 hanelik köyde 810 kişi mahkemelik. Bakın, örnek veriyorum,
Ölçek Köyü’nde -200 haneliktir- 810 kişi mahkemelik. Bütün köyler böyle; eksik
yazılmış, başkasının üzerine yazılmış. Bakın şimdi, hak sahiplerini tespit eden kadastro bilirkişileri
var. Hak sahiplerini tespit eden kadastro bilirkişilerini kimse dinlemiyor.
Özel firmalara ihale yapılıyor. Özel firmalar ne yapıyor? İş bir an evvel
bitsin, diye yalan yanlış milletin üzerine yazıyor. Bütün millet birbirine
girmişti. İnanın, ben Göle’ye gittim, Göle’de Muhtarlar Derneği bütün köylüleri
toplamış, kadastrocular gelmiş, yığılmış, millet birbirine girmiş. Neredeyse
kavga edeceklerdi. Bunların
mutlak surette düzeltilmesi lazım. “Göle” demişken Sayın
Bakanım, şu dosyalar Göle Kaymakamlığı Mal Müdürlüğü tarafından ecrimisil ihbarnamesi olarak gönderilmiş Dereyolu köyüne. Bakın, burada isimleri var, ben
fotokopisini çektirdim, vereceğim zatıalinize. Bir de
Göle’nin Durançam köyünde var. 1985 yılında buradan
kadastro geçmiş. Orada, bütün gayrimenkulü, tarlaları, köylünün arazisini
hazineye yazmışlar, hazinenin adına, Maliye hazinesine yazmışlar. Bunlara da
demişler ki: “Halledeceğiz, merak etmeyin.” Köylü de inanmış, asliye hukuka on
yıllık itiraz süresini de geçirmiş; o on yıllık itiraz süresi de geçince,
şimdi, köylülere ecrimisil ihbarnamesi geliyor.
Bakın, bu ecrimisil ihbarnamesinde sadece Dereyolu köyünde, burada -ben geçen hafta Ardahan’daydım-
on yıllığına kira 3,5 trilyon istiyorlar, 3 milyon 500 bin YTL. Yani bunu
köylünün ödemesi mümkün değil. Nasıl yapmak lazım? Bunlar yüz elli-iki yüz
yıllık, dedesinden kalan yerler. Zilyetlik hakkı… Yani Medeni Kanun’da
biliyorsunuz, hilafsız, ihtilafsız, çekişmesiz yirmi yıl bir kişi bir yeri
kullandığı zaman kendi mülküdür çünkü orayı kullanma hakkı yapıyor, zimmetine
geçiriyor. Şimdi, siz, burada köylüye 3,5 trilyon ecrimisil,
işgaliye parası çıkarıyorsunuz. Bunu köylünün ödemesi mümkün değil. Köylü ne
yapıyor? İşte, yerel basında, burada, köyü satılığa çıkarmış, ben geçen hafta
da konuştum, köy satılık. Bakın, enteresan bir şey söyleyeyim, Muhtar Ekrem Işık’la
konuştum, burada söylüyorum, ben geçen hafta kendisinden teyit ettim: İsrailli bir iş adamı
arıyor köyü, muhtarı “Köyü satar mısın bana?” diyor. “Siz kimsiniz?” “Ben
İsrailli bir iş adamıyım.” diyor. Evet, bu konuşmalarım tutanağa geçtiği için
konuşuyorum. Ekrem Işık belki elli kişinin içerisinde bana bunu konuştu. Köyün muhtarı Ekrem Işık. Değerli arkadaşlar, yani öyle bir duruma geldik ki, kadastro
çalışmaları öyle bir duruma geldi ki, inanın, köylünün köyünü satmaktan başka
çaresi kalmadı. Şimdi, ben inanıyorum -burada fotokopileri vereceğim- Sayın
Bakanım iyi niyetlidir, benim de eski başkanımdır, Sayın Genel Müdürüm de çok gayretlidir,
bunları halledecekler. Dereyolu Köyü ve eski ismi Hımıskar, yeni ismi Durançam
köyü. Değerli arkadaşlar, burada bir de 2/B var. Bu 2/B, biliyorsunuz
Anayasa’nın 170’inci maddesine göre 31/12/1981’den
önce orman vasfını kaybetmiş yerlerdir. Şimdi, geçen dönem bu 2/B yasası geldi,
geçmedi. Niye? Çünkü, iyi hazırlık yapmamışlardı, envanter
yoktu. Nerede ne kadar var, bunlar yoktu. Şu anda Bakan açıkladı, 475 bin
hektar 2/B alanı var. Şimdi, bu 2/B alanı büyük bir kangren. Bundan
kurtarmak lazım. Şimdi, burada üç tane husus var, 2/B’de;
buraya lütfen dikkat edin: Bir: Orman köylüsünün, orman içi olan köylerin sorunları var. Bu
2/B alanlarını mutlak surette köylüye bedava vermemiz lazım. Çünkü, TÜİK’e göre araştırmalarda orman köylüsünün yıllık 500 dolar
geliri var. Yani onun için, ikinci bir bahara ödeyemez. İkinci olarak: 2/B, belediye sınırları içerisinde imarı olan
yerler. Bunlar değerlendirilebilir. Üçüncüsü: Bir felaket! Nedir o felaket? İnsanların kendi parasıyla
almış olduğu mülkünün üzerinde 2/B şerhi var, tapusunun üzerinde. Yüz elli
yıldır el değiştirmiş, belki üç yüz sene el değiştirmiş; siz gitmişsiniz tapu
dairesine, parayı vermiş almışsınız ve 1996’da geçen orman kadastrosu “Burası
benimdir.” demiş, tapulu mülke şerh koymuş. İnşaat yapamıyor vatandaş,
satamıyor, alamıyor. Düşünebiliyor musunuz, adam emekli parasını getirmiş,
yatırmış bir arsa almış ve ameliyat olacak arsasını satıp ameliyat olamıyor…
Ben bunları yaşadım değerli arkadaşlar. Bu, bu devletin ayıbıdır. Lütfen, mülkü tapulu olan, şahısların üzerindeki, gayrimenkullerin
üzerindeki şerhler derhâl kalksın. Böyle bir devlet olabilir mi? Yani sen
vatandaşın malını gasbetmişsin yahu! Tapulu mülkünü
kim kimin gasbedebilir? Şu anda, diyelim sizin bir
tapulu bahçenize bir vatandaş girerse ne yaparsınız? Adamı vursanız bile haklı
çıkarsınız çünkü mülkünüze girmiş ama devlet vatandaşın elindeki mala şerh
koymuş, orman şerhini koymuş, on yıldır ne kaldırıyor ne indiriyor ne de
bindiriyor. Onun için sizden istirham ediyorum, bu orman şerhlerini kaldırın,
tapulu mülkü olan yerlerden Değerli Bakanım. Değerli arkadaşlar, burada çok şey konuşmak lazım. Biz birbirimizi
kandırıyoruz. Şimdi, herkesin gayrimenkulü var, malı var, mülkü var, dairesi
var. Tapuda kaçar para gösteriyorsunuz? Aldığı fiyatı gösteren var mı, bana el
kaldırsın, “Ben kardeşim, 500 bin YTL’ye almış olduğum daireyi 500 bin YTL gösteriyorum tapuda.”
diyen var mı? Hayır. Yahu, böyle bir zulüm olabilir mi arkadaşlar? Biz
kaçakçılık yapıyoruz resmen yahu! 500 bin YTL’ye almış olduğumuz daireyi 50 bin
YTL gösteriyoruz. Yahu, biz kendi kendimizi aldatıyoruz. Bakın, burası Büyük Millet Meclisi arkadaşlar. Gelin, bu kanunu
çıkartalım. Sayın Bakanım, getirin, vergileri düşürün, herkes kaça alıyorsa
aynı fiyattan koysun. Bu, Türkiye'nin ayıbıdır, bizim ayıbımızdır. Büyük Millet
Meclisinde biz yasamayı yapıyorsak bu kanunları çıkartalım Sayın Bakanım, bu da
sizin şerefiniz olsun. İnanın üzülüyorum ben. Şimdi soruyorum: “Arkadaşım, ben 300 bin liraya
aldığım gayrimenkulümü 300 bin lira gösterdim, 100 bin liraya aldığımı 100 bin
lira gösterdim.” diyen bir adam varsa kardeşim, elini kaldırsın; ben özür
dileyeceğim. Yok. Türkiye böyle. Ben bir mülk satıyordum Bayramoğlu’nda
-eskiden milletvekiliydi; inanın, samimi söylüyorum, bu anımı anlatacağım, öyle
bitireceğim- tapuya gittik, kendi kendimize diyoruz: “Yahu, bu adam
milletvekili, tapuda şimdi tam değer göstermemiz lazım, ayıp olur. Yani adam
der ki: Yahu, siz kaçakçılık mı yapıyorsunuz, vergi mi kaçırıyorsunuz?” Gittik
“Şu fiyata almışsınız tapuyu bu fiyattan göstereceğiz bu kadar harç olur.” dedik,
“aman yahu, öyle bir şey yapmayın.” dedi. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, buyurun tamamlayın. ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – “Aman, öyle bir şey yapmayın kardeşim,
düşük gösterin, bu kadar vergiyi ben nasıl ödeyeceğim.” dedi. Şimdi, değerli
arkadaşlar, vergiyi düşürdüğümüz an herkes almış olduğu fiyatı gösterir ve
Türkiye de bu ayıptan kurtulur. Değerli arkadaşlar, şunu söyleyeyim: Birbirimizi karalamakla
hiçbir yere gidemeyiz. Çözümleri üreteceğiz, Hükûmete
ve sayın bakanlara ileteceğiz; onlar da olayları, sorunları çözecek. Bu şekilde
davranır, bu şekilde yaparsak hem Büyük Millet Meclisinin halk nezdinde saygın
bir yeri olur hem devlet ayakta durur hem de sorunlar çözülmüş olur. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öğüt. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Karaman Milletvekili Sayın
Hasan Çalış, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on dakika. MHP GRUBU ADINA HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, kıymetli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunun kabul ettiği metnin 1’inci maddesi
üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, gerçekten, günlerdir televizyonlarımızda,
öncelikle, Filistin’de aç bırakılan, yoksul bırakılan, yetim bırakılan
kadınların, çocukların, yaşlıların, silahsız masum insanların hunharca
katledildiğini görüyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve şahsım adına, bu
katliamı işleyen İsrail’i kınıyorum. İsrail’in, geçmişte kendine reva görmediği
bu davranışı masum insanlara yıllardır uygulamış olduğunu, bir insanlık ayıbı
olarak gördüğümü belirtmek istiyorum. Kıymetli arkadaşlar, tasarının 1’inci maddesine baktığımız zaman,
Yasa’ya yeni bir anlayış getirilmeye çalışılıyor. Nedir bu anlayış? “Tapu sicil
muhafızları ve memurları” kavramı yerine “tapu sicil müdürü ve tapu sicil
görevlileri” ibaresi getiriliyor. Uygulamada “tapu sicil müdürleri” ibaresinin
karşılığı açık ama “görevli” tabiri, ilk bakışta bazı önemli sıkıntıları
çözüyormuş gibi görünse de gelecekte gerçekten önemli tartışmaların, önemli
hukuki karşılıklı mahkeme yoluna gidecek olayların sebebi olacaktır. Çünkü tapu
sicil müdürlüklerimizde 657 sayılı Yasa’ya tabi devlet memurlarımız
çalışmaktadır. Yine 657 sayılı Yasa’ya göre çalışan, 4/B grubunda çalışan
vardır, geçici işçi kadrosunda çalışanlar vardır. Tabii ki bazı kurumlarımızda,
artık giderek yaygınlaşan, biraz daha geniş kadroyla çalışan kurumlarda
temizlik hizmetlerinin, vesair hizmetlerin satın
alındığını görüyoruz. İleride, eleman sıkıntısı olan yerlerde temizlik
firmasından satın alınan hizmetli görevlilerinin içerisinden de bu kadrolarda
insanların çalıştırıldığını göreceğiz. Bunlardan dolayı da yasalarla karşı
karşıya gelmiş insanları göreceğiz. Bu, ileride ciddi tartışmalara neden
olacaktır. Bunun için biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak -biraz önce Değerli
Sözcümüzün de belirttiği gibi- bu “görevliler” tabiri yerine açık olarak
“memur” tabirinin konulmasını istiyoruz. Çünkü bu yolla, ileride çıkabilecek
pek çok tartışmanın şimdiden önünü kapatmış olacağız. Bir diğer husus değerli arkadaşlar, yıllık yaptığı işlem miktarı
olarak beş yüzün altında olan tapu sicil memurluklarına “tapu sicil müdürü ve
tapu sicil görevlileri” tabiri getirilmektedir. Gerçekten bu tür kurumları
sürekli çalıştırmayıp da bir müdür ve yanına memur görevlendireceksek tamam, bu
bunu karşılar. Ama niyetimiz -orada kurulu bir sistem var- zaman zaman yetkili görevlendirmekse buradaki tabiri “veya”
olarak değiştirip, buraya açıklık getirmek gerekiyor. Değerli arkadaşlar, benden önceki konuşmacılarımız da belirttiler,
gerçekten bu tasarının getirdiği düzenlemeler derdime derman olsun diye
bekleyen Anadolu’nun her köşesinde insanlarımız var. Bunların sıkıntılarını
çözmemiz gerekiyor. En önemli sıkıntımız, değerli arkadaşlar, orman
sınırlarının tespitiyle ilgilidir. Gerçekten orman sınırlarının tespitindeki
anlaşmazlıklardan dolayı, babasının kullandığı, oğlunun kullandığı, torununa
bırakmaya hazırlandığı araziler, bahçeler bugün sahipleri tarafından
kullanılamaz hâle gelmiştir. İnanın, öyle yerlerimiz var, öyle köylerimiz var
ki babasından oğluna miras kalmış evlerinin üzerinden bugün mahkeme kararı
geçmiştir, hazineye kaydedilmiştir ve boşaltılması istenilmektedir. Benim seçim
bölgem olan Karaman’ın Bozkandak köyünde, Çukurbağ köyünde, Kızılca köyünde böyle canlı örnekler
vardır. Hepimizin seçim bölgesinde buna benzer örnekler vardır. Benim
Sarıveliler ilçemin Dumlugöze köyünde, inanın, orman
dairesiyle mahkemelik olmayan insan neredeyse yoktur. Mahkemelik olmayanlar da,
inanın, mahkeme masrafını karşılayamayacak durumdadır veya avukat tutamayacak
durumdadır, hakkını aramaktan vazgeçmiştir değerli arkadaşlar. Bir diğer husus: Meralarımızdaki sıkıntı, hazine arazilerindeki
sıkıntı ve özellikle ferman tapularından ve geçmişe yönelik belgelerin
ibrazıyla ilgili anlaşmazlıklardan dolayı, bugün gerçek anlamda vatandaşlarımız
mağdur edilmiştir. Bu mağduriyetlerin giderilmesi lazım. Değerli arkadaşlar, ormanlarımız, orman varlıklarımız,
meralarımız, yaylalarımız çok önemlidir; korumak gerekiyor. Ama bunu korumak
için oralarda yaşayan insanların ormanın değerini, ormanın kıymetini, meranın
kıymetini, yaylanın kıymetini bilmesi lazım, bunu severek koruması lazım. Biz
bu sevgiyi aşılayamazsak her ağacın yanı başına bir orman görevlisi bırakalım,
inanın koruyamayız değerli arkadaşlar. İnsanların sevgisini kazanabilmek için,
o zaman -biz Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak yasaları düzenlemekle
görevliyiz değerli arkadaşlar, problemleri çözmekle görevliyiz- bu
insanlarımızdan irade isterken ne diyoruz? “Biz sizin her türlü sıkıntınızı
çözmek üzere vekâlet istiyoruz.” Değerli arkadaşlarım, şimdi ben soruyorum: Bu tasarıyla, gerçekten,
gerçekten mağdur edilmiş Anadolu’nun kırsalında yaşayan insanlarımızın
sıkıntılarını çözebiliyor muyuz? Sayın Bakanım, çözebiliyorsak bu müjdeyi
televizyonları başında bizleri izleyen veya izleyemeyen mağdur edilmiş
insanlara verebiliyorsanız sizlere minnettar kalacağız. Değerli arkadaşlar, gerçekten, tapulama çok önemli.
Ormanlarımızın, meralarımızın, yaylalarımızın hudutlarının belli olması,
mirastan kaynaklanan problemlerin halledilmesi için çok önemli, büyük
şehirlerimizin mücavir alanlarındaki problemlerin çözülmesi için önemli, ama bu
önemli problemi çözerken bazı şeyleri birbirinden ayırmamız lazım. Öncelikle,
Anadolu kırsalını bekleyerek o topraklara sahip olmamızı sağlayan mağdur
insanların problemlerini, İstanbul gibi, Ankara gibi, İzmir gibi şehirlerin
gelişim alanı içerisinde olup çok büyük rant
getirebilecek yerlerle, Muğla gibi, Antalya gibi bölgelerimizdeki turizm
alanlarındaki çok önemli rant alanlarındaki sıkıntılarla kırsal kesimin
sıkıntılarını, yaylalarımızın, meralarımızın sıkıntılarını, hazine
arazilerimizin sıkıntılarını ayrı tutmamız gerekiyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. HASAN ÇALIŞ (Devamla) – Ayrıca değerli arkadaşlar, ormanlarımızın,
gerçekten ekonomik değeri olan vasıflı, vasıfsız, ormana elverişli arazilerimiz
ve orman vasfını kaybetmiş arazilerimizin ciddi bir envanterini yapıp, buna
göre çözüm yollarını da ortaya koyup, bu sıkıntılar üzerinden rant elde etmek isteyenlerle bu sıkıntıların mağdurlarını
ayırıp, mağdurların dertlerine derman olmak gibi hepimizin bir görevi var
değerli arkadaşlar. İnşallah 23’üncü Dönem Parlamentosu -hiçbir parti ayırmadan
söylüyorum- bu vatandaşlarımızın derdine derman olmanın şerefine sahip olur. Bütün bu duygu ve düşüncelerle, çözmeyeceğini bile bile, bu tasarının sıkıntılarımızı çözmesini temenni
ediyorum, hayırlı olmasını diliyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çalış. Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan. Buyurun Sayın Kaplan. (DTP sıralarından alkışlar) Süreniz on dakika. DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; doğrusu, mülkiyet hukuku çok önemli, boşuna da “Adalet mülkün
temelidir.” denilmemiştir. Anayasa’nın teminatı altında olan mülkiyet hakkı,
bunun tespit ve kullanılması çok önemli çünkü Türkiye uluslararası
sözleşmelerin de artık tarafı. Mülkiyet hakkı davaları Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin Ek 1 Protokolü’ne bağlı 1’inci madde de artık Türkiye'nin en
önemli davaları olarak geçiyor. Zaten geçmişte koalisyon hükûmetleri
döneminde kamulaştırma davalarının çoğalması sonucu da Anayasa değişikliği
yapılmıştı. Tabii, bugünkü bu tasarıyla ilgili birkaç söz söylemek istiyoruz.
Biz kamuda çalışmalarda bürokrasinin, kırtasiyenin, zamanın azaltılması,
verimli kullanılması gerektiğini, hele hele
Türkiye’de elli yıl, altmış yıl süren köy davalarının ne denli kan davalarına,
husumetlere, ihtilaflara yol açtığını çok yakından biliyoruz. Bu nedenle tapu
ve kadastro hizmetlerinde etkinlik sağlanmasına yol açabilecek, verimli
çalışmayı sağlayabilecek düzenlemelerin partiler üstü olarak ele alınması
gerektiğinin ve bu şekilde kamuya yararlı bir çalışma yapılması gerektiğinin
üzerinde duruyoruz. Çok açık ifade etmek istiyoruz ki: Ormanlar söz konusu olduğunda
biz, hepimiz, bütün Türkiye çok hassaslaşırız; Marmaris’te ormanlar yanar
saçlarımız tutuşur, Antalya’da ormanlar yanar yüzümüz yanar, Mersin’de ormanlar
yanar deriz ki “Ciğerimiz yandı”, Cudi’de ormanlar
yanar, deriz ki “Yüreğimiz yandı” ama hepsi de korkunç acılar demek. Ormanlarımızı bir yandan korumak ama bir yandan mülkiyet hakkı
ihlallerinin de önüne geçmek, bir yandan suistimallerin,
rantiyenin de önüne geçmek çok, çok, çok önemlidir.
Çünkü bunu yapabildiğimiz sürece ülkemizde birçok suistimali
de önlemiş olacağız. Evet, İstiklal Savaşı’nı kazandık, cumhuriyeti kurduk; seksen beş
yıldır ülkemizin yarısının tapusu hâlâ yok. Yani bu ülkede, yurttaşlar,
tapularını alıp güvenle yarınlarına bakamadılar. Osmanlıdan kalma ferman
tapularını biliriz. O dönemin beyleri, ağaları veya tarhiyat kâtiplerine kadar,
beş köyü üstlerine nasıl tapuladıklarını çok iyi biliriz. Daha sonra zilyetlik,
cumhuriyetin kuruluşuyla beraber mübadelenin getirdiği çok ciddi gayrimenkul
sorunları yaşamış bir ülkede yaşıyoruz. Bu gayrimenkul el değiştirmeleri apayrı bir olay. Ama geçmişte, kadastro çalışmalarında yargı boyutunu da göz ardı
edemeyiz. Çok yanlış kadastro tespitlerinin, parsellemelerin, paftaların
davaları kırk yıl, elli yıl hâlâ sürdürdüğünü de çok iyi biliyoruz. Bunun için, elbette ki 1’inci maddede belirtilen değişiklikler
olumlu. Müdürlüğün adının, personelin işlevinin ihtiyaca göre düzenlenmesi son
derece önemli. Ancak sorunları çözücü yanına dikkat çekmemiz gerekiyor.
Örneğin, orman kadastrosu ile normal kadastronun birleştirilmesi söz konusu
olduğunda hemen 1950’lerde 1/250.000 ölçekli fotoğrafla orman haritası akla
geliyor, mahkemeler buna bakıyor. Yukarıdan çekilen fotoğraflarda yeşil
alanların hepsi orman gözüküyor. Evet, ona bakarsanız, İzmit’ten Bursa’ya,
Bursa’dan İstanbul’a, İstanbul’dan Tekirdağ’a her taraf yeşildi. Şimdi de bir
fotoğraf çekin bakayım, bu ölçeklere göre kaçta kaç yeşil kaldı, bunu da görmek
gerekiyor. Bu nedenle, kadastro hizmetlerinin etkinleştirilmesi,
yetkinleştirilmesi, zaman kazanılması konusunda bu çabayı birleştirmek
gerekirdi diye düşünüyorum, çünkü 2/B yasası arkasından gelecek, orman
alanlarıyla ilgili, Türkiye’de ortalama olarak bir Kıbrıs büyüklüğü söz konusu
olacak orman alanları… Yine, işgalci durumu var, rantiye
durumu var, turistik, tarihî yerler durumu var. Yani şöyle, şu haritadaki şu
fotoğraf bile, bir yandan evet, ihtilafları giderelim 2/B konusunda, bir
taraftan hakları teslim edelim ama bir taraftan da ne edersek edelim, suistimallerin de önüne geçelim imkânını sağlayacak
şekilde, köylülerden devredilecek alanların, orman köylülerinin durumunu,
hepsini birlikte düşünmemiz gerekiyor. Hâlâ dava açan köylüler -Karadeniz kıyılarında görüyoruz
özellikle- bu ölçek haritalarına göre geçmişler, zamanında iki yüz sene önce köylerini
kurmuşlar. Fındık, özellikle Karadeniz yöresinde fındık bahçeleri var,
yukarıdan haritası çekilmiş fındık bahçeleri de yeşil gözüküyor, orman
gözüküyor. Şimdi, dava açınca vatandaş soruyor: İyi de bu yasa değişecek, Orman
Kanunu’nu mu uygulayacaksınız, Kadastro Kanunu’nu mu? Çünkü Orman Kanunu’nda on
yıllık süre zaman aşımı var, diğerinde farklı bir uygulama var. Bunu
düşündüğümüz zaman bu yasa belki şu aşamada çok kısa bir nefes aldırabilir
kadastro çalışmalarında ancak köklü, temelli bir Türkiye'nin haritasının
çıkartılması gerekiyor artık. Teknoloji değişti, haritalar, fotoğraflar artık
uydudan... İnternet’ten girebiliyoruz, İnternet’teki en ufak noktayı beş
yaşındaki çocuklarımız görebiliyor, tespit edebiliyor ama bu teknik gelişme
karşısında, babasından kalan bir gayrimenkulü mirasçılar veraset intikal
vergisini yatırmadan, ilamını almadan, harcını yatırmadan tescilini yapamıyor.
Zaman zaman bırakılan 4, 5, 10 kişi mirasçı, birisi
yurt dışında oluyor, birisi başka yerde oluyor, bunları bir araya getirmek
mümkün olmuyor ve maalesef bu tür durumlarda genellikle iştirak hâlinde kalan
mülkiyet ciddi husumet ve ihtilaf nedenlerine yol açıyor. Bunların mutlaka bir
kolayının bulunması gerekiyor. Gerçi yasanın ileri maddelerinde “Harçlar şu
kadar yatırılır…” Ama bunu yatırmadan intikalini yapıp zaten gayrimenkul
üzerinde borç varsa borç olarak gayrimenkulün ipoteği gibi üzerine derç
edilebilir ve istediği zaman satsın vatandaş, satınca peşin alır vergisini,
olay çözülür. Ama herhâlde kadastro çalışmalarında bir elli-altmış yıldır süren
davaları bitirmeden bu çalışmaların da çok fazla faydası olduğunu düşünmüyorum.
Yine ben, bürokratlarla da demin görüştüm, Midyat’ta Deyrül Umur Manastırı ile ilgili bir davalık konu, belki
ileride gereksiz yerlere çekilebilir, haksız bir konu olarak önümüze çıkabilir.
Aşılmayacak bir konu değil çünkü Midyat Kaymakamlığının da çabasıyla bir futbol
sahasının yapılmasını Hıristiyan-Müslüman problemine çevirip uluslararası diasporanın dikkatinin çekildiği bir davaya çevirmenin… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. HASİP KAPLAN (Devamla) – Bitiriyorum efendim. Bunun da bir problem olarak gösterilmesinin hiçbir anlamı yok.
Bunun çok rahatlıkla Orman Genel Müdürlüğünün ilgisi, teftişi sonucu
çözüleceğine inanıyorum. Çünkü sonuçta burada Midyat Kaymakamının bilgi, destek
ve dâhillerinde yapılan bir futbol sahasının bir orman ihlali olmadığını, bin
altı yüz yıllık tarihî bir mirasın, aksine, çok da güzelleştirilmiş… İlk
çamların o bölgede bu manastırda ekildiği, büyüdüğü dikkate alındığında -bir
sonra Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı gelecek- böyle bir tarihî, kültürel varlığın ülkemizde
turizme, medeniyetlerin ittifakına, inançların özgürlüğüne büyük katkı
sunacağına inanıyorum. Bu konuda çalışmalara olumlu bulduğumuz sürece destek
sunacağız. 1’inci madde de öyle gördüğümüz bir maddedir. Saygılarımla teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan. Birleşime on dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 18.26 DÖRDÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 18.41 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat
PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ
(Konya), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 42’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum. 218 sıra sayılı Tasarı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. 1’inci madde üzerine şahısları adına ilk söz Aydın Milletvekili
Ahmet Ertürk’e aittir. Sayın Ertürk, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) AHMET ERTÜRK (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz Tapu Kanunu üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Anayasa’mızın teminatı altında olan mülkiyet hakkının en belirgin
örneği olan tapu konusunda Hükûmetimizin yaptığı
düzenleme Tarım Komisyonumuzda yapılan çalışmalarla olgunlaştırıldı ve
Parlamentomuzun önüne getirildi. Tabii, “Dünyada mekân ahrette iman.” duygularıyla Anadolu
insanının çok önemsediği tapu konusunda insanlarımızın beklentilerini
çözebilmek için ve devletle vatandaşımızın saç saça baş başa kavgalı olan
durumlarını da düzeltip onların, bir an evvel, hem zamanlarının iyi
değerlendirilmesi hem de uyum ve bütünlük konusunda ortaya güzel çalışmaların
sunulması bakımından bu tasarı gerçekten çok önemli. Pratiklik kazandıran,
uygulayıcılara kolaylık kazandıran ve insanlarımızın da çok değerli olan zamanlarını
kullanabilmeleri konusunda onlara fırsatlar yaratan ve bir kurallar, kaideler
ülkesi olan ülkemizde de tapu konusunun netleşmesi bakımından güzel bir tasarı
olduğunu ben de yapılan gerek Komisyondaki çalışmalarda gerekse Parlamentoda
konuşan değerli milletvekillerimizin çalışmalarında ve katkı sağlayan muhalefet
partilerimizin de duruşlarıyla bunu görüyorum. Tabii bu birliktelikle, inşallah, geçen Parlamento döneminde
çıkarılan 2/B yasasının Anayasa Mahkemesinden geri dönmesiyle insanlarımızın
beklentilerinin çözülmesi yönünde, merayla ilgili, mera vasfını kaybetmiş
yerlerin düzeltilmesiyle, hatta, gene, geçen dönem
yasalaştırılan aşırı kestanelikler ve Karadeniz Bölgesi’ndeki kızılağaçların da
yasal düzenlemelerinin yapılmasıyla ve gene Anadolu’da Bakanlığımızın yaptığı
çalışmalarla yoğun bir şekilde dikimi sürdürülen fıstık çamlıklarının da
mülkiyet durumlarının netleştirilmesiyle güzel bir çalışma ortamı
sergilenebilecek gibi görünüyor. Tabii, siyasi partilerimizin 2007’deki seçim beyannamelerine baktığımız
zaman da, orada, bu kanuni düzenlemelerin yapılabileceği, devleti ile
insanlarının kavgalı olmadığı daha güzel bir Türkiye'nin bütün partilerimizin
özlemi olduğunu da görüyoruz. Tapu çalışmaları yapmamız lazım. Şu anda yapılan çalışmalarla
bunları daha da geliştirerek fıstık çamlıkları konusunda, orman mevzuatı
konusunda, mera vasfını kaybetmiş yerlerin değerlendirilmesi konusunda, orman
vasfını kaybetmiş kültür arazisi olmuş veya yerleşim yeri olmuş yerlerin
değerlendirilmesi konusunda ve bilhassa kestaneliklerin, fıstık çamlıklarının
da değerlendirilmesi konusunda güzel bir çalışma ortamı görülüyor. İnşallah
bunları yasalaştırmak ve vatandaşlarımızın beklentilerini, özlemlerini,
arzularını yerine getirmek, 23’üncü Dönem Parlamentosunun da önemli görevlerinden
olur diye düşünüyorum. Tabii, 1’inci madde üzerinde de… Tapuda görev yapan değerli
çalışanlarımızın, memurlarımızın statüleri, unvanları değiştiriliyor. Bununla, tabii, bir uyum sağlanıyor
Türkçemizin daha etkili bir şekilde kullanılmasında. Daha önce “muhafız” gibi
statü verilen görevlilerimizin daha derli toplu, güncel Türkçemizin
güzellikleriyle onlara kamuda çalışan memurlarımızın diğerleriyle uyumlu bir
çalışma fırsatı ve ortamı da sağlanmış oluyor. Tabii, bütün bunların yanında gene bir değişik çalışma ortamı
sergilendi. Ben aynı zamanda zeytin ve zeytinyağıyla ilgili gene Büyük Millet
Meclisimizde kurulan bir araştırma komisyonunun da üyesiydim. Orada
milletvekillerimizle beraber bir güzel çalışma yaptık. Böyle pırnatlık, hayıtlık, çalılık gibi tarımda olmayan, tarımda
kullanılamayan, ancak hazineye ait de olmayan, bozuk, baltalık orman alanı gibi
görülen yerlerin de tarıma kazandırılması, ülkemiz insanlarının burada meyveli,
zeytin gibi, keçiboynuzu gibi muhtelif ürünlerin yetiştirilebildiği,
ağaçlıkların, dikilebildiği veya aşılanabildiği ortamların da yapılabileceği
yönünde gene bir müşterek çalışma ortamı sergilemiştik. Bunları, inşallah, Hükûmetimiz çalışıyor, bakanlarımız çalışıyor ve parti
gruplarımızın da çalışmalarıyla bu çalışmaların insanlarımızın beklentilerini
karşılayabilecek olgunluğa ben kısa zamanda oluşturulmasını diliyorum. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Ertürk,
konuşmanızı tamamlayınız. AHMET ERTÜRK (Devamla) – Bu dileklerimle beraber bu yasal
çalışmanın da, öncelikle tapu konusundaki mevzuat çalışmalarının
güncelleştirilmesini, insanlarımıza yeni fırsatlar ve gelişimler sağlamasını ve
tapuda çalışan değerli arkadaşlarımızın da özlük haklarının iyileştirilmesi,
pratikleştirilmesi yönünde faydalar ve imkânlar sağlamasını diliyorum, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ertürk. Şahsı adına ikinci konuşmacı Bolu Milletvekili Sayın Fatih Metin. Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) FATİH METİN (Bolu) – Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri;
Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın
1’inci maddesiyle ilgili olarak şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, Anayasa’nın teminatı altındaki mülkiyet
hakkının tespiti ve kullanılmasına ilişkin devletin sorumluluğu altında
yapılmakta olan tapu ve kadastro hizmetleri, başta bayındırlık ve iskân,
kamulaştırma, ulaşım, tarım reformu, belediye hizmetleri gibi, taşınmazlara
dair bütün yatırımların temel unsurunu oluşturmaktadır. Diğer taraftan, ülke nüfusunun artışı ve kırsal kesimden
kentlere göç sebebiyle kentsel alanların genişlemesi sonucu ortaya çıkan
zorunlu imar hizmetleri ile tarımsal alanlardaki arazi düzenleme, sulama, yol,
turizm ve diğer bayındırlık hizmetleri için zorunlu altyapı durumundaki
kadastro ve harita hizmetleri ile tapu işlemlerine yönelik talep ve gereksinim
gün geçtikçe yoğunlaşmaktadır. Bu nedenle, Başbakanlık
bünyesinde, kamu yönetiminde bürokrasinin ve kırtasiyeciliğin azaltılması
çalışmaları kapsamında, Tapu ve Kadastro Hizmetlerinde Etkinlik Raporu
düzenlenmiştir. Bu çalışmayla Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü hizmet
süreçlerinin gözden geçirilmesi, hizmet kalitesinin ölçülmesi ve
geliştirilmesi, bürokrasiyi ve kırtasiyeciliği artıran gereksiz süreç ve
işlemlerin ayıklanması, hizmetlerin etkili, verimli, süratli, vatandaşların
ihtiyaç ve taleplerine uygun şekilde sunulmasını sağlayacak çalışmaların
yapılması ve alınacak tedbirlerin belirlenmesi amaçlarının gerçekleşmesi
hedeflenmiştir. Tasarının 1’inci maddesiyle, personel istihdamında güçlük
çekilen, işlem hacmi az tapu sicil müdürlüklerindeki akitli ve akitsiz işlem
yapma yetkisinin Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce yakın il veya ilçe tapu
sicil müdürlüklerinde çalışan personele verilmesi, konut kredisi işlemlerinde
uygulamada birlik sağlanarak bu işlemlerin daha kısa sürede sonuçlandırılması
suretiyle vatandaş yakınmalarının da ortadan kaldırılması öngörülmüştür. Ayrıca iş yoğunluğunun fazla olduğu tapu sicil müdürlüklerinde
işlemlerin gecikmeksizin tamamlanması amacıyla, 2644 sayılı Kanun uyarınca
resmî senet tanzimiyle görevli kılınan görev unvanlarının güncelleştirilmesi ve
resmî senetlerin düzenlenmesine ilişkin usul ve esasların yönetmelikle
belirlenmesinin sağlanması amaçlanmıştır. Bu itibarla, tapu işlemlerine kolaylık getiren bu kanun
tasarısının ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini temenni eder, saygıyla
selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın Metin, teşekkür ediyorum. Saygıdeğer milletvekilleri, madde üzerinde soru-cevap işlemi
gerçekleştireceğiz. Sayın Taner… Yok. Sayın Orhan… AHMET ORHAN (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakanım, tapu ve kadastro hizmetlerinin yeterli süratte
karşılanmasında personel konusu hemen ön plana çıkmaktadır. Tapu ve kadastro
hizmetlerinin yürütülmesinde personel donanımına sahip olunması mutlaka
istenmektedir. Bu konuda Tapu ve Kadastro Meslek Yüksekokulu, bir adet,
bulunduğunu biliyorum ben. Bunun dışında eleman ihtiyacının karşılanmasında
profesyonel bir yapılanma düşünüyor musunuz, düşünüyorsanız nasıl bir tedbir
öngörüyorsunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Orhan. Sayın Paksoy… Yok. Sayın Akkuş… AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakanım; Gülnar’da uzun
zamandır vatandaş tarafından kullanılan ve emlak vergisi ödenen arsa ve
araziler 2006’da geçen orman kadastrosu ile hazineye yazılmış, vatandaş mağdur
edilmiştir. Bu mağduriyetlerin ülkenin her yerinde yaşandığı kanaatindeyim.
Dolayısıyla birçok vatandaşımız sıkıntı içindedir. Bu konuda bir çalışma var
mı? Acilen bir çalışma başlatabilir misiniz? İki: 18’inci madde adı altında yaygın olarak bilinen imar
uygulaması ile yola yakın değerli bir yere sahip olan kişinin arsası daha
değersiz olan yerle değiştirilmektedir. Bu konuda açılmış dava sayısı nedir,
nasıl bir çözüm düşünüyorsunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akkuş. Sayın Köse… ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakan, Bakanlığınızla ilgili Adıyaman ve Şırnak illerimize
2009 yılında yapılacak olan yatırımlar nelerdir? Bunlar için ne kadar ödenek
ayrılmıştır? Genel bütçeden aldığı pay oranı olarak nasıldır? Türkiye genelinde
kaçıncı sırada bulunmaktadırlar? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Köse. Sayın Doğru… Yok. Sayın Asil… Yok. Sayın Şandır, buyurun efendim. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakan, gerçekten bana göre çok iddialı bir sözünüz oldu: “AK
PARTİ İktidarı döneminde 1 metrekarelik orman işgali olmamıştır.” dediniz. Bu,
tabii sizin konunuz değil, Orman Bakanına sormam lazım soruyu ama bir açıklık
getirmek açısından soruyorum. İktidarınız döneminde ormandan açma davası hiç mi
açılmadı? Benim bildiğim kadarıyla her yıl Orman Bakanlığıyla orman içi köylüsü
arasında 50 bine ulaşan dava açılmaktadır. Bunların da büyük kısmı veya bir
kısmı ormandan açma davasıdır. “1 metrekarelik orman işgali olmamıştır.” sözü
doğru mudur? Açılan dava miktarı ne kadardır? Kayıtlara düşmek açısından
istirham ediyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır. Sayın Özdemir… HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum. 6831 sayılı Orman Kanunu’na göre başlatılan ve orman kadastro
komisyonları tarafından yürütülen orman kadastro çalışmalarının bile kadastro
ekipleri tarafından sonuçlandırılması öngörülmektedir. Tasarı
öngörüldüğü gibi yasalaştığında orman kadastro komisyonları üzerinde baskılar
daha da yoğunlaşacak, böylece orman sayılan herhangi bir yerin 6831 sayılı
Orman Kanunu’nun yukarıda da yer verilen 2/A ve 2/B maddeleriyle orman
sayılmamasına yönelik iş ve işlemler çok daha kısa sürede ancak kesinlikle
orman sayılan yerlerin daralmasına yol açabilecek doğrultuda sonuçlanacaktır. Soru: Yine bu konuda da bir denetim mekanizması öngörmekte
misiniz? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özdemir. Sayın Bakanım, buyurun. BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Sayın
Başkanım, yeterli surette personel donanımına sahip olmayla ilgili Gazi
Üniversitesiyle yapmış olduğumuz görüşmede yüksekokul kontenjanlarını
artırıyoruz. Ayrıca, dört yıllık bölüm açılması için bir karar alındı. Ayrıca,
biz, hizmet içi eğitimle bu konudaki açığımızı kapatmaya çalışıyoruz. Özellikle Gülnar’daki konu doğrudur. Ülkemizin muhtelif yerlerinde
böyle problemlerle karşılaşıyoruz. Biraz evvel de bu konuda, zeytinlikle
ilgili, bir arkadaşımızın söylemiş olduğu konuyla aşağı yukarı aynı bu. Bu 2/B’yle ilgili, bunun çözümünün olacağını biz düşünüyoruz. Adıyaman, Şırnak’la ilgili, müsaade ederse Milletvekilimiz Sayın Köse, buna
yazılı cevap verelim çünkü şu anda hepsini bir anda koymamız çok zor.
Türkiye’de kaçıncı sıradadır, bizim iktidarımız döneminde ne yapılmıştır?
Bunları, müsaade ederlerse, kendilerine biz yazılı olarak verelim. Şimdi, Sayın Şandır Beyefendi’nin konusunu cevaplayayım. Biraz
evvel ilk konuşmacımız, Cumhuriyet Halk Partili milletvekili çıktığında şunu
söylemişti: “Orman düşmanlığı var AK PARTİ İktidarı döneminde, işte talan var.”
Birtakım daha aşırı iddialar oldu, burada söylemekten ben biraz da utanıyorum
yani ihanetle suçlandık. O arada, ben, Sayın Bakanımızdan not aldım, Sayın
Bakanımızın notunu size aynen ilettim. Tabii ki, işgal var ama mahkemelik,
mahkemelik bunlar ama. Hiç
İkincisi, orman varlığını artıran nadir ülkelerden birisi
olduğumuzu, Sayın Bakanımızın notunda, sizinle paylaşmak istiyorum. Ayrıca,
2008-2012 yılları arasında 2 milyon 300 bin hektarlık da alanda ağaçlandırma ve
orman ıslahı yapılacağını da sizinle paylaşmak istiyorum. Sayın Özdemir’in konusuna cevap vermek istiyorum. Bu, Orman
Bakanlığınca başlanan kadastro çalışmalarının Kadastro Kanunu’na göre
sonuçlandırılmasının denetimi Orman Kanunu’ndaki ilan, itiraz ve benzeri
mekanizmaların tamamı bu çalışmada da geçerli olacaktır. Birlikte çalışmayı
orman idaresi talep ediyor. 2005’ten bu yana hiçbir sorun yoktur. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım. Saygıdeğer milletvekilleri, madde üzerinde üç adet önerge vardır,
önergeleri okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 218 sıra sayılı Tasarının 1’inci maddesiyle
değiştirilmesi öngörülen 2644 Sayılı Tapu Kanunu’nun 26. maddesinin 5.
fıkrasında geçen “vergi kimlik numaraları” ibaresinin kaldırılarak yerine “TC.
Kimlik numaraları” ibaresinin yazılmasını saygı ile arz ederiz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 218 Sıra Sayılı Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1. maddesi ile değiştirilen 2644
Sayılı Tapu Kanununun 26. maddesinin 1., 5. ve 8.
fıkralarında yer alan “görevlileri” kelimesinin çıkarılarak yerine “memurları”
kelimesinin yazılmasını, Tasarı ile madde metnine eklenen 2. fıkrasında geçen “sicil müdürü
ile görevlendirilen” ibaresi içinde yer alan “ile” kelimesinin metinden
çıkarılarak yerine “veya” kelimesinin yazılmasını saygı ile arz ederiz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 218 sıra sayılı Tapu Kanunu ile bazı kanunlarda
değişiklik yapılması hakkında kanun tasarısının 1. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Madde 1- 22/12/1934 tarihli 2644 sayılı
Tapu Kanununun 26 ncı maddesinin birinci fıkrasından
sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkralar eklenmiş, mevcut birinci fıkrasındaki
"tapu sicil muhafızları veya memurları" ibareleri "tapu sicil
müdürü veya tapu sicil görevlileri" olarak, mevcut üçüncü fıkrasında yer
alan "memur ve tapu sicil muhafızı imzalar" ibaresi "tapu sicil
müdürlüğü görevlileri imzalar, tapu sicil müdürü veya görevlendirilen memur
onaylar" olarak, mevcut altıncı fıkrasındaki “tapu sicil muhafızı veya
memuru" ibareleri "tapu sicil müdürü veya tapu sicil
görevlileri" olarak ve mevcut beşinci fıkrasında yer alan
"sözleşmeleri" ibaresinden sonra gelmek üzere "ile arsa payı
karşılığı inşaat sözleşmeleri" ibaresi eklenmiş, mevcut yedinci fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve son fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır. "İllerde bulunan tapu sicil müdürlükleri dışındaki
müdürlüklerden akitli ve akitsiz işlemleri yıllık 500'ün altında olan yerlerde
işleri yapmak üzere, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce yakın il veya
ilçelerde görevli tapu sicil müdürü veya görevlendirilen yetkili memura belirli
günlerde yetki verilebilir. Resmi senetlerin düzenlenmesine ilişkin usul ve esaslar
yönetmelikle belirlenir." "Kamu kurum ve kuruluşları (Ordu Yardımlaşma Kurumu dahil), bankalar, Esnaf ve Sanatkarlar Kredi ve Kefalet
Kooperatiflerince açılacak tüm kredilere karşılık teminat gösterilen
gayrimenkullerin ipotek işlemleri, tarafların istemi halinde resmi senet tanzim
edilmeksizin alacaklı ile borçlu ve varsa kefilleri arasında yapılan kredi veya
borç sözleşmelerine istinaden, tapu sicil müdürlüklerince tapuya tescil
edilir." BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana)
– Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Birinci
mi, ikinci mi, üçüncü mü? BAŞKAN – Üçüncü önerge efendim, son okuduğum önerge. BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Üçüncü
önergeye katılıyoruz. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Madde ile, personel istihdamında güçlük
çekilen işlem hacmi az tapu sicil müdürlüklerinde akitli ve akitsiz işlem yapma
yetkisinin, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce yakın il veya ilçe tapu sicil
müdürlüklerinde çalışan personele verilmesi, konut kredisi işlemlerinde
uygulamada birlik sağlanarak, bu işlemlerin daha kısa sürede sonuçlandırılması
suretiyle vatandaş yakınmalarının ortadan kaldırılması öngörülmüştür. Ayrıca, iş yoğunluğunun fazla olduğu tapu sicil müdürlüklerinde
işlemlerin gecikmeksizin tamamlanması amacıyla 2644 sayılı Kanun uyarınca resmi
senet tanzimi ile görevli kılınan görev unvanlarının güncelleştirilmesi ve
resmi senetlerin düzenlenmesine ilişkin usul ve esasların yönetmelikle
belirlenmesinin sağlanması amaçlanmıştır. Tapu ve kadastro hizmetlerinde etkinliğin sağlanması, bürokrasinin
ve kırtasiyeciliğin azaltılması çerçevesinde bankalar, Esnaf ve Sanatkarlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri veya kamu kurum
ve kuruluşlarınca yapılacak sözleşmelere göre malik ya da kanuni temsilcisi
tarafından tescil talebinde bulunulması halinde süreçte hızlılık ve tasarruf
sağlanacaktır. BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükûmetin katıldığı önergeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir. Saygıdeğer milletvekilleri, kabul etmiş olduğunuz… KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN – Hayır, oyladım. KAMER GENÇ (Tunceli) – Maddede… BAŞKAN – Maddeye geçerken… Kabul etmiş olduğumuz bu önergeyle madde bütünüyle değişmiş
olduğundan diğer iki önergeyi işleme koyma imkânı kalmamıştır, dolayısıyla
işlemden kaldırıyorum. Şimdi maddeyi kabul edilen önerge istikametinde oylarınıza
sunuyorum, karar yeter sayısını arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Karar yeter sayısı yoktur. Birleşime beş dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 19.03 BEŞİNCİ OTURUM Açılma Saati: 19.14 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat
PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ
(Konya), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
42’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum. 218 sıra sayılı Tasarı’nın görüşmelerine devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. 1’inci maddenin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi, maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını
arayacağım. Kabul edilen önergeyle birlikte maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, madde kabul
edilmiştir. 2’nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2- 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman
Kanununun 7 nci
maddesinin birinci fıkrasının sonuna aşağıdaki cümle eklenmiştir. "Ancak, henüz orman kadastrosuna başlanılmamış yerlerde, 3402
sayılı Kadastro Kanunu hükümlerine göre belirlenen orman sınırı, orman kadastro
komisyonunca belirlenen orman sınırı niteliğini kazanır." BAŞKAN – Madde üzerinde ilk konuşmacı Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Gaziantep Milletvekili Sayın Yaşar Ağyüz.
Sayın Ağyüz, buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 218 sıra sayılı Yasa Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, tapu ve kadastro, Tapu ve Kadastro
teşkilatı, tapulama, kadastro ülkemizde yıllardır kamuoyunu, Türkiye Büyük
Millet Meclisini her bütçe döneminde meşgul eden ve üzerinde uzun süre
tartışılan konulardır. Biliyorsunuz, 657-658 sayılı yasalarla birlikle Kadastro Kanunu
1925’te başlamış, sonra belirli aşamalarla, değişe değişe
günümüze gelmiştir. Esas temeli de 5602 sayılı Tapulama Kanunu’dur, 1950’de
yürürlüğe girmiştir. Ondan sonraki yasalarla da, 3402 sayılı Kadastro Kanunu ve
onu değiştiren yasalarla bugüne gelinmiştir. Ayrıca, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün de ülkemiz için çok
yararlı, ülke genelinde kadastro ve tapulama hizmetleri yapan bir kurum olarak
da kuruluşu 1936 yılına rastlamaktadır. Kadastroyu bugüne kadar hep bütçe
dönemlerinde, bir süre verilerek tartışmışızdır. “Ülkenin kadastrosu yirmi
yılda bitecek.” sözü, Birinci Beş Yıllık Plan’dan başlayarak 90’lı yıllara
kadar gelmiştir. 90’lı yıllardan sonra da gerek Tapu ve
Kadastro teşkilatının özverili çalışmaları gerek 90’lı yıllarda işbaşında
bulunan bakanlarımızın ve devam eden bakanlık görevinde bulunanların
katkılarıyla, bugün Türkiye'de kadastro sorunu büyük çapta bitirilmiştir ama ne
yazık ki cumhuriyet döneminin her aşamasında Tapu ve Kadastro kurumu ve Tapu ve
Kadastro bütçesi, gerektiği ölçüde layık olduğu bütçeye kavuşmamıştır. Tapu
ve Kadastronun ve teşkilatının layık olduğu vizyon ve
misyon, maalesef görmezden gelinmiştir. Oysa bilinmelidir ki kadastrosuzluk,
sosyal, toplumsal bir yaradır ve gelişmekte olan ülkelerde her şeyin altlığı
olan kadastroya büyük önem vermemiz gerektiği de açık ve seçik bir gerçektir. Tabii, Türkiye'de kadastro bugüne kadar niye sürüncemede kalmış,
başarılı olamamıştır? Kadastro gereken ilgiyi hükûmetlerden
görememiştir. Elemanlar, sayı olarak da nitelik olarak da eğitim olarak da
yetersizdir. Metotlar günü gelmiş yetersiz kalmıştır, kurumlar arası eş güdüm
sağlanamamıştır, fotogrametriye ilgi çok uzun süre
bekledikten sonra gösterilmiştir ve ayrıca da TÜBİTAK’la birlikte 1985 yılında
yapılan protokolle yürürlüğe giren HAKAR Projesi maalesef kadük
kalmıştır, ağır aksak yürümüştür. O nedenlerle, kadastro, beklenen görevini
belli sürelerde aksatarak gelmiştir. Şimdi asıl sorun Türkiye'de orman kadastrosu meselesidir. Orman
kadastrosu hakikaten 1937 yılında çıkarılan 3116 sayılı Yasa’yla bugüne gelmiş
ama yeterli başarıyı gösterememiştir. Orman kadastrosunun yapılmasında da yine
“Beş yıl içerisinde orman kadastrosu bitirilecektir.” iddiaları, her zaman, her
oturumda, her toplantıda, her bütçe döneminde söylenmiştir. Bundan önce yapılan değişiklikle, orman kadastrosuna da Tapu ve
Kadastro Genel Müdürlüğünün, gerek ihale yöntemiyle gerek elemanlarıyla katkıda
bulunması ve yapması büyük ölçüde yasal işlerliğe kavuşturulmuştur. Şimdi ise
bunun gerek 6831 sayılı Yasa’yla uyumunu sağlamak gerekse de 3402 sayılı
Yasa’ya uyum sağlamak amacıyla yeni bir düzenleme yapılmaktadır. Yeni bir düzenleme yapılması olumludur işlerlik kazandırılması
açısından, ama -demin bir yanlış bilgim vardı- orman vasfının kazandırılmasına
önem gösteren orman teşkilatı elemanlarının bu komisyonlarda bulunmasında büyük
zorunluluk vardır. Buna özen gösteriliyorsa, buna dikkat gösteriliyorsa özellikle
orman vasfının tayininde bu komisyonlarda Orman Genel Müdürlüğünün taşra
teşkilatı temsilcilerinin veya Genel Müdürlük temsilcilerinin bulunmasında ben
şahsen büyük yarar görüyorum. Tabii, değerli arkadaşlarım, bu teşkilatın bu kadastro
çalışmalarına hız kazandırırken önemli olan elemanlarının da özlük haklarıdır.
Maalesef, Tapu ve Kadastro teşkilatında çalışan arkadaşlarımız devlet bütçesine
çok büyük katkıda bulunmalarına rağmen, örneğin kendilerine tahsis edilen
bütçedeki pay 200 trilyonsa, kendileri, günü gelmiş 700-800 trilyon, bugün de
herhâlde 1,5 milyar YTL’yi bulan rakamlarla katkı sağlamaktadırlar. O nedenle,
bu insanların da özlük haklarına özen göstermek gerekmektedir değerli
arkadaşlarım. Tabii, orman kadastrosu bizim açımızdan, gerçekten orman köylüsü
açısından önemli ama son günlerde gazetelerde yeniden yeşeren bir tartışma,
maalesef, siyasetçi olarak ve sivil toplum örgütlerinde, etkin kesimlerde ve
TEMA Vakfında büyük ölçüde tartışılır hâle gelmiştir. Ben bu yasanın onunla
ilintisi olduğu düşüncesinde değilim ama ne yazık ki bugünlerde birtakım
çevrelerden servis yapılan “2/B arazilerinin yeniden satılması için taslak
hazır.” şeklindeki haberler, maalesef bu yasaya da büyük ölçüde bununla
bağlantılı olarak büyük gölge düşürmüştür. Tabii, bunun giderilmesi, özellikle
Sayın Bakanımızın açıklamalarıyla, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün
açıklamalarıyla mümkündür. 2/B Türkiye’de kanayan bir yaradır ama bunun çözümü
bir konsensüsle mümkündür, siyasi partilerle, sivil
toplum örgütleriyle, TEMA Vakfıyla bir konsensüsle mümkündür ve işin sosyal
boyutu, özellikle kentleşme boyutu, planlama boyutu düşünülmeden yapılacak olan
bir 2/B düzenlemesini, sırf kaynak gelsin diye, Maliye Bakanlığına girdi
sağlansın diye yapılacak olan bir 2/B düzenlemesini ben büyük ölçüde uygun
görmem değerli arkadaşlarım. Ayrıca da hepimizin bildiği gibi, bugüne dek gerek
özelleştirmelerle, gerek hazine arazilerini satarak altı yıldır geçen bir
dönemi yaşıyoruz -yaklaşık altı yıldır-
ama dünyanın hiçbir yerinde altı yıldır satarak, özelleştirerek borcunu artıran
bir ülke görülmemiştir. Bu ülke de ne yazık ki Türkiye’dir. OECD raporlarında
da dünyada örnek gösterilen, yolsuzluk iddialarının da en çok arttığına örnek
gösterilen ülke, maalesef Türkiye’dir. Biz bunları taşıyamayız. Yani bu kaynak
israfını taşıyamayız, bu yolsuzluk iddialarını taşıyamayız. Bunu çözmesi
gereken Hükûmetin kendisidir. Hükûmet
eğer yolsuzlukları gülerek geçiştirmek düşüncesinde ise, bu, ileride de bizim
ülkemize büyük sakıncalar, büyük olumsuzluklar getirecek bir özelliktir değerli
arkadaşlarım. Her siyasetçinin en büyük özelliği yolsuzluğa bulaşmamış, pırıl pırıl bir siyasi yaşamını tamamlamak olmalıdır. Aramızda
çok değerli, bu işle ilişkisi olmayan arkadaşlarımız var, çokça sayıda
arkadaşlarımız var ama maalesef yolsuzluk göstergesi dünya kamuoyunda
Türkiye’yi hak ettiği noktanın çok çok üstünde, ön
sıralara getirmiş, oturtmuştur değerli arkadaşlarım. Ayrıca, günümüzde tabii ekonomik krizle birlikte, ekonomik
dalgayla, olumsuz dalgayla birlikte bir Ergenekon dalgası da yaşanmaktadır.
İddianamesi bomboş, ucunun nereye değeceği belli olmayan bu olayın siyasi bir
anlayışla değerlendirilmesi kaygısı da toplumu rahatsız etmektedir. Özellikle,
geçtiğimiz bu nazik dönemde iktidar partisi grup başkan vekillerinin bugün
yaptığı toplantıyı bir siyasetçi olarak çok esefle karşılıyorum. Hele hele ana muhalefet partisi liderini bu olayla bağlantılı
olarak göstermelerini ben siyasi nezaketsizlik olarak kabul ediyorum. Önce, bunların dönüp kendilerine bakmaları lazım. BOP Eş Başkanı
olan Başbakanlarınız dururken, kendi kendini arabulucu ilan edip, barışsever
ilan edip hiçbir şey elde edemeyen Başbakanınız dururken siz bu olayın
içerisinde hiç ilişkisi olmayan, sadece cumhuriyeti, demokrasiyi savunmak adına
bu olaya girmiş olan, savunan Sayın Deniz Baykal’a Türkiye kamuoyu içerisinde
bu suçlamalarda bulunamazsınız, bulunmamanız da gerekir değerli arkadaşlarım. Ben
beklerdim ki sayın grup başkan vekilleri o anlamsız ve yersiz suçlamalarından
geri adım atsınlar ve özür dilesinler diye beklerdim değerli arkadaşlarım. Tabii, 2008 yılını bitirdik, 2009’un başındayız. Hepimizin dileği
ülkemizin daha iyi noktaya varması ama göstergelere baktığımız zaman da bu tür
umutları göremiyoruz. İş yeri kapanma sayısı artıyor, işsizlik sayısı artıyor.
Bugün hepiniz televizyonda görmüşsünüzdür, sanayi üretimi yüzde 14 düştü ama
maalesef Hükûmetten beklenen çaba, beklenen efor yok. Dün Sanayi Bakanımızı izledik. Dört dörtlük bir
paket açılımından ziyade parça parça açılımlarla
idare eden, ekonomik krizi aşmaya çalışan bir uygulamanın içerisindesiniz
değerli arkadaşlarım. Hâlen gündemimizde bulunan Ergenekon’la beraber Deniz Feneri
dosyası kapanmış değil değerli arkadaşlarım. Yolsuzluk dosyaları, Hüseyin Üzmez
davası… Bunlar hep Türkiye'nin gündemini 2008 yılında işgal etmiştir ve Hükûmet ekonomiye ayıracak zaman bulamamıştır. Ekonomiye
ayıracak zaman bulamadığınız için de ekonomik yapısal değişimleri sağlayacak,
köklü değişiklikler sağlayacak zamanı ayıramadığınız için de maalesef türbanla
uğraşan, yargıyla kavga eden, kurumlarla kavga eden ve üniversitelerdeki
kadrolaşmayı tamamlayan bir anlayışla geçirdiniz değerli arkadaşlarım. AHMET YENİ (Samsun) – Çarşafla devam eden… YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – O nedenle ben 2009 yılının da bu
duygularla, bu boş işlerle heba edilmemesi gerektiğine inanıyorum. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Ağyüz, birkaç saniyenizi rica
ediyorum. Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız. YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) –
Ayrıca da dünyada ve Orta Doğu’da barışı sağlamaya çalışan Sayın
Başbakan önce toplumla barışık olmalıdır, sivil toplum örgütleriyle barışık
olmalıdır, yargıyla barışık olmalıdır, ana muhalefet partisiyle barışık
olmalıdır, TÜSİAD’la barışık olmalıdır, sanayi ve iş
çevreleriyle barışık olmalıdır. Kendi ülkesinde barışı sağlamayan, başka
ülkelerde barışın teminine soyunamaz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) AHMET YENİ (Samsun) – Milletle barışığız biz milletle! BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kırşehir Milletvekili Sayın
Metin Çobanoğlu. Buyurun Sayın Çobanoğlu. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA METİN ÇOBANOĞLU (Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 218 sıra sayılı Tapu Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, bugün bu görüşmekte olduğumuz tasarının
2’nci maddesiyle, 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 7’nci maddesinin birinci
fıkrasından sonra gelmek üzere şöyle bir fıkra eklenmektedir, “Ancak, henüz
orman kadastrosuna başlanmamış yerlerde, 3402 sayılı Kadastro Kanunu
hükümlerine göre belirlenen orman sınırı, orman kadastro komisyonunca
belirlenmiş orman sınırı sayılır.” denmektedir. Niye böyle bir fıkra eklenmesine
ihtiyaç duyuldu? Tabii, bunun nedeni, 2005 yılında yapılan 3402 sayılı Yasa’da
değişiklik yapan 5304 sayılı Kanun’la değişiklik yapılması neticesinde ortaya
çıkan ve 6831 sayılı Yasa’yla da bunu uyumlu hâle getirmek için bu düzenleme
yapılmaktadır. 5304 sayılı Yasa’yla yapılan değişikliklerde, 3402 sayılı
Yasa’ya göre yapılan kadastro çalışmalarında, bu çalışmalar esnasında eğer
ormana rastlanırsa -bu yapılan çalışmalar sırasında- bu belirlenen orman
sınırı, orman kadastro komisyonlarınca belirlenen orman sınırı sayılır
denmektedir. Şimdi bu iki yasayla birlikte, bu yapılan değişiklikle de uyum
sağlanmış olacaktır. Değerli milletvekilleri, böyle bir değişikliğe ihtiyaç var mı?
Biz, parti grubu olarak da şahsım olarak da böyle bir değişikliğe ihtiyaç olduğu
kanaatinde değiliz. Tabii ki kanunun gerekçesine bakıldığında ve burada iktidar
partisinden konuşan arkadaşlarımızın sözlerine bakıldığında şöyle bir şeye
dayanılıyor: “İşte, uzun yıllardan beri orman kadastrosu tamamlanamamıştır.
Tamamlanamadığından dolayı, bu 3402’yle çalışan kadastro heyetlerinin yaptığı
çalışmalarda da orman sınırlarının bir an önce belirlenmesi noktasında sonuç
alınacak.” denmiştir. Değerli arkadaşlarım, bugüne kadar orman sınırlarının
yani orman kadastro çalışmalarıyla orman sınırlarının tam olarak belirlenmediği
fiilî bir durumdur, bir vakıadır. Tabii ki biz de orman sınırlarının bir an
önce belirlenmesi gerektiğine inanıyoruz. Fakat keşke böyle değil de bu konuda
ihtisas sahibi olmuş orman kadastro komisyonlarının eğer eksiklikleri varsa
onlar giderilseydi, sayısal olarak artırılması gerekiyorsa sayısal olarak bu
orman kadastro komisyonlarının sayısı artırılsaydı, teknik birtakım
yetersizlikleri söz konusuysa teknik imkânlar sağlansaydı, teknik eleman
eksikliğinden dolayı bazı aksaklıklar varsa teknik eleman takviyesinde
bulunulsaydı. Şimdi, niye itiraz ediyoruz? 1937’den beri orman kadastro
çalışmalarını yürüten, Orman Genel Müdürlüğüne bağlı orman kadastro
komisyonlarıdır. Şimdi, bundan vazgeçiyoruz, 3402’yle çalışan kadastro komisyonlarına
bu tespiti yapma hakkını veriyoruz. Tabii, burada şu söylenebilir: Bu tespitler
yapılırken 3402’ye göre tespitleri yapan, çalışmaları yapan kadastro
komisyonlarına 1 ormancı üye, orman bölge müdürlükleri, işletme müdürlükleri
tarafından bir hafta içerisinde verilecek, yine ziraat müdürlükleri tarafından
ziraatçı üye verilecek, ama bunun yeterli olacağı kanaatinde değilim. Bakın,
toplam 6 kişilik olan bir heyete 2 tane ilave bir teknik eleman veriyorsunuz ve
sonuç itibarıyla bunların yaptıkları tespitleri siz orman kadastrosunun yaptığı
tespit olarak kabul ediyorsunuz yani bugünkü yaptığımız şey. Şimdi, buradaki
itirazımız niye? Yıllardan beri belli bir birikime sahip olmuş bu komisyonları
bir anlamda yok sayarak yeni komisyonlara bu komisyonların birer üyesini
vererek sonuç almaya çalışıyoruz. Şimdi, biraz önce de ifade ettim, şuna hiçbir itirazımız yok:
Ormanlarımızın sınırı bir an önce belirlenmeli. Bakın, hepimiz için hayati
öneme sahip ormanların mülküne sahip olabilmek için sınırlarını bilmemiz lazım,
tapusuna bunu tescil ettirmemiz lazım. Buna hiçbir itirazım yok ama bu tescili
yapacak, bu sınırlamayı belirleyecek noktada ormancıların, orman kadastro
komisyonlarının devre dışı kalmasını doğru bulmuyoruz. Bu konunun bir kere daha
düşünülmesinde fayda olacağı kanaatindeyim. Bakın, Anayasa’mızın 169’uncu maddesinde, “Orman sınırları
daraltılamaz.” denmektedir. Yine bunun tek bir istisnası olarak da 2/B yani
orman vasfını kaybetmiş alanları, o da 31/12/1981
tarihinden önce orman vasfını kaybetmiş alanları ayrı tutmaktadır. Şimdi bu
yapılacak çalışmalarla, orman sınırlarının tespiti konusunda endişeler ve
ihtilaflar doğacağını düşünüyorum ve açılacak birçok dava bu süreci tekrar
uzatır hâle gelecektir. Şimdi, 1937’den bugüne kadar sonuçlandırılamamasının en büyük
nedeni… Bakın 1937’den günümüze kadar tam on tane kanun çıkarmışız. Kadastro
komisyonları ne yapsın? Gitmişler, bir köyde çalışmışlar, orman sınırını
belirlemişler. Biz burada toplanmışız, bir kanun çıkarmışız, tekrar sil baştan
olmuş. O kadastro komisyonu tekrar gitmiş o köye, o çıkarılan kanuna göre bir
kere daha çalışma yapmış, orman sınırlarını belirlemiş. Tescil edilmeden bir
kanun daha çıkarılmış, o çalışma tekrar sıfırlanmış. 1937-2009 arasında tam on
ayrı kanunla bu noktaya gelmişiz. Peki, burada acaba bu kanunları çıkaranların
hiç mi kabahati yok? Tabii ki iyi niyetle çıkarılmış ama sonuç itibarıyla
geldiğimiz noktada orman kadastrosunu ülke olarak bitiremedik. Hepimiz için
hayati ve stratejik öneme sahip Türkiye’deki ormanların bırakın bizimle ilgili
kısmını, dünyayı ilgilendiren bu konuda biz üzerimize düşeni yapamadık ama
getirilen bu tasarıyla da doğru çözümler, doğru sonuçlar elde edeceğimiz
kanaatinde değiliz. Yine şunu ısrarla belirtmek istiyorum: Orman kadastro
komisyonlarının sayılarını arttıralım, imkânlarını arttıralım, teknik güçlerini
arttıralım, teçhizatla donatalım ama gelin, bu orman sınırlarının tespitini
yapmak konusunda yıllardan beri bu konuda çok ciddi birikimi olan orman
kadastro komisyonlarını tekrar görevlendirelim. Değerli milletvekilleri, bakın, Fransızlar Hatay’ı işgal
ettiklerinde ilk yaptıkları, Hatay’ın kadastro meselesini halletmek olmuş ama
bakın, biz hâlâ ne 3402’yle ilgili kadastro meselemizi ne 6831 sayılı Yasa’yla
ilgili orman sınırlarını bugüne kadar belirleyebilmiş değiliz. Bu da gerçekten,
bizim için düşündürücü
bir konudur. Değerli arkadaşlarım, yine, Anayasa’mızın 169’uncu maddesine göre
orman sınırlarının daraltılmasının tek bir istisnası olan 2/B’yle
ilgili de ciddi endişeler taşımaktayız. İşte basından hep beraber takip ediyoruz,
Maliye Bakanlığı ve Orman Bakanlığımız bir çalışma yürütüyor. Bu çalışma da
işte 2/B’yle ilgili bir sonuç almak, bir değişiklik
yapmak üzerine. Şimdi, buradan şunun da özellikle altını çizmek istiyorum:
Eğer Maliye Bakanlığı ve Orman Bakanlığı bu konuya, 500 bin hektar orman dışına
çıkarılmış 2/B’lik alanı, buraları satıp “Biz
devletin maliyesine 25 milyar dolar para kazandıracağız.” gözüyle bakıyorlarsa,
biz parti grubu olarak peşinen böyle bir anlayışın da karşısındayız; ekonomik
olarak değerini hiçbir veri tabanıyla ölçemeyeceğiniz ormanlarımızı bir arsa
gibi görmek şansına ve hakkına sahip değildir. Bunun için, bakış açımız, 2/B’lik
alanlarda, özellikle Sultanbeyli gibi üzerinde yerleşim olmuş, artık, orman
olarak geri döndüremeyeceğimiz yerleri ayrı tutarak bir çözüm üretebiliriz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Çobanoğlu, buyurun konuşmanızı tamamlayınız. METİN ÇOBANOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim. Ama bu 500 bin hektara yakın bir alanda, buraları satıp “Biz
devlet hazinesine gelir kaydedeceğiz.” yaklaşımıyla bu 2/B’ye
yaklaşılırsa sonuna kadar da karşısındayız. Ayrıca, buradan elde edilecek gelirin, mutlak orman köylülerine ve
orman alanlarının ağaçlandırılmasına harcanması noktasında da bu Mecliste bir
karar alarak bunun da istismarı mutlaka önlenmelidir diye düşünüyorum. Değerli milletvekilleri, tabii, bu konuda bir şeye de teşekkür
etmek istiyorum. 6831 sayılı Yasa’ya eklenen bir maddeyle de zilyetlikle orman
alanlarının şahıslar adına tapuya tescili önlenmiştir, gerçekten bu da son
derece olumlu olmuştur, burada kanunda bir boşluk vardı. 2/B’lik
alanlar orman dışına çıkarılmış, tapuya hazine adına tescil edilmemişlerse
yirmi yıl geçmesi hâlinde zilyetleri adına tapuya tescil edilebiliyordu, bu
geçici maddeyle de önlenmiştir. Bu konuda da teşekkür ediyor, hepinize
saygılarımı sunuyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Şahsı adına Konya Milletvekili Özkan Öksüz. Sayın Öksüz, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
maddeyle "…henüz orman kadastrosuna başlanılmamış yerlerde, 3402 sayılı
Kadastro Kanunu hükümlerine göre belirlenen orman sınırı, orman kadastro
komisyonunca belirlenen orman sınırı niteliğini kazanır." Bu şekilde bir
şey eklenmiştir. Arkadaşlar, kadastro bölgesindeki her köy ile belediye sınırları
içinde bulunan mahallelerin her biri kadastro çalışmaları alanını teşkil eder.
Kadastro müdürü, kadastro başlanacak mahalleye veya köye en az on beş gün önce,
bölge merkeziyle çalışma alanı ve komşu köy, mahalle ve belediyelerde alışılmış
vasıtalarla duyurur. Bu duyuruda, çalışma sınırlarının tespitine hangi gün ve
saatte başlanacağı belirtilir. Çalışma alanında orman bulunması ve 6831 sayılı
Orman Kanunu’na göre orman kadastrosuna başlanılmamış olması hâlinde orman
kadastrosu ve bu ormanların içinde ve bitişiğinde her çeşit taşınmaz malların
ormanlarla müşterek sınırlarının tayini ve tespiti kadastro ekibi tarafından
yapılır. Ancak bu çalışmalarda kadastro ekibine Orman Genel Müdürlüğü taşra
teşkilatınca görevlendirilecek en az 1 orman yüksek mühendisi veya orman
mühendisi ile tarım müdürlüklerince görevlendirilecek 1 ziraat yüksek mühendisi
veya ziraat mühendisinin bildirimden itibaren yedi gün içerisinde iştirak
ettirilmesi zorunludur. Bu çalışmalara muhtar ve bilirkişilerin katılmaması
hâlinde çalışmalar resen devam ettirilir. Ormanla ilgili yapılan itirazların incelenmesinde kadastro
komisyonunda itiraza konu tespitlerde görev almayan Orman Genel Müdürlüğü taşra
teşkilatınca görevlendirilecek 1 orman yüksek mühendisi veya orman mühendisi
ile tarım müdürlüklerince görevlendirilecek 1 ziraat yüksek mühendisi veya
ziraat mühendisi iştirak ettirilmesi ise zorunludur. Çalışma alanındaki ormanlar bu ekipçe sınırlandırılma ve
tespitleri yapılarak otuz günlük kısmi ilana alınır. Bu alanlarda orman
kadastrosu yapılmış sayılır. Orman kadastrosu kesinleşmiş yerlerde bu sınırlara
aynen uyulur. Kadastro ekibi kadastro çalışma alanı sınırının tespitinde il ve
ilçelerin belediye sınırları ile köy sınırlarını dikkate alır. Bu sınırlar
mahalle, belediye, köy idare sınırları sayılmaz. Sınır tespitinde komşu mahalle
veya köyün bilgi ve belgelerinden de istifade edilir. Tespit edilen sınır,
harita veya ölçü krokisinde gösterilir. Kadastro teknisyenlerince tespit edilen
sınıra yedi gün içerisinde kadastro müdürlüğü nezdinde itiraz edilebilir.
Kadastro müdürü bu itirazı inceleyerek yedi gün içerisinde karara bağlar.
İlgililer hazırsa tefhim, değilse derhâl tebliğ edilen bu karara karşı yedi gün
içerisinde kadastro mahkemesine itiraz edilebilir. Bu itiraz, duruşmasız ve
gerektiğinde mahallinde inceleme yapılarak on beş gün içinde kesin karara
bağlanır ancak tespit edilen bu sınıra karşı kesinleşmiş mahkeme kararı var ise
aynı konuda itirazda bulunulmaz. Arkadaşlar, bununla, henüz orman kadastrosuna başlanılmamış
yerlerde, 3402 sayılı Kadastro Kanunu hükümlerine göre belirlenen orman sınırı,
orman kadastro komisyonunca belirlenen orman sınırı niteliğini kazanacağına
yönelik olarak, Kadastro Kanunu’nda yer alan hükme uygun bir düzenleme
yapılmıştır. Bu duygularla, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öksüz. Şahsı adına Hatay Milletvekili Sayın Orhan Karasayar. Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
218 sıra sayılı Tapu Kanunu’nun 2’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğümüz, ülkemizin tesis kadastrosunu
yaparak hazinenin sorumluluğu altındaki tapu sicilini oluşturmak, taşınmaz
mallarla ilgili her türlü alım, satım ve tescil işlemlerini yürütmek gibi çok
temel görevleri bulunan bir kuruluştur. Kadastro çalışmalarına 1925 yılında başlanmış olup bu çalışmalar,
hâlen 22 bölge müdürlüğü, 1.018 tapu sicil müdürlüğü ve 325 kadastro müdürlüğü
bünyesinde 16.747 personelle sürdürülmekte ve yılda yaklaşık 20 milyon
vatandaşımıza hizmet verilmektedir. Kadastro çalışmaları sırasında özellikle çalışma alanında bulunan
ormanların kadastrosuna ilişkin karşılaşılan sorunların çözümlenmesi ve 6831
sayılı Orman Kanunu hükümlerinin Kadastro Kanunu’nda yapılan değişiklikler ile
uyumlu hâle getirilmesi zorunluluğu doğmuştur. Bu itibarla, tapu ve kadastro hizmetlerinde etkinliğin sağlanması,
ülkemiz kadastrosunun en kısa sürede bitirilebilmesi ve orman kadastrosuna
ilişkin karşılaşılan aksaklıkların giderilerek uyumun sağlanması amacıyla Tapu
ve Kadastro Mevzuatında bazı değişiklikler yapılması zorunluluğu doğduğundan bu
kanun tasarısı hazırlanmıştır. Bu madde ile henüz orman kadastrosuna başlanılmamış yerlerde 3402
sayılı Kadastro Kanunu hükümlerine göre belirlenen orman sınırının, orman
kadastro komisyonunca belirlenen orman sınırı niteliğini kazanacağına yönelik
olarak, Kadastro Kanunu’nda yer alan hükme uygun bir düzenleme yapılmıştır. Ülke nüfusunun artışı ve kırsal kesimden kentlere göç sebebiyle
kentsel alanların genişlemesi sonucu ortaya çıkan zorunlu imar hizmetleri ile
tarımsal alanlardaki arazi düzenleme, sulama, yol, turizm ve diğer bayındırlık
hizmetleri için zorunlu altyapı durumundaki kadastro ve harita hizmetleri ile
tapu işlemlerine yönelik talep ve gereksinim gün geçtikçe yoğunlaşmaktadır. Başbakanlık İdareyi Geliştirme Başkanlığı ve Tapu ve Kadastro
Genel Müdürlüğünce müştereken yürütülen çalışmalar sonucu, tapu ve kadastro
hizmet süreçlerinin gözden geçirilerek bürokrasiyi ve kırtasiyeciliği artıran
gereksiz süreç ve işlemlerin ayıklanması, hizmetlerin, etkili, verimli,
süratli, vatandaşların ihtiyaç ve taleplerine uygun şekilde sunulmasını
sağlayacak çalışmaların yapılması hedeflenmiştir. Ayrıca, Hükûmet Programı ve Acil Eylem
Planı’nda ülkemiz genelinde tesis kadastrosunun süratle bitirilmesi hedeflenmiştir.
Tapu hizmetlerinin işleyişinde karşılaşılan yoğunluğun ve
yığılmaların önlenmesi amacıyla personel istihdamındaki güçlük çekilen işlem
hacmi az tapu sicil müdürlüklerinde çalışan personelce yapılabilmesinin
sağlanması ve görev unvanları güncelleştirilerek yetki devri ve verimliliğin
sağlanması ve bazı işlemlerin basitleştirilmesi, ormanların kısa sürede tapuya
tescil edilmelerinin sağlanması amacıyla Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü ile
Orman Genel Müdürlüğü arasında yürütülen çalışmalarda ortaya çıkan
aksaklıkların giderilerek kadastro çalışmalarının süratle bitirilebilmesi, 6831
sayılı Orman Kanunu’nun 2/B maddesi kapsamında orman dışına çıkartılan
alanların işgalcilerince zilyetlik gerekçesiyle tescile yönelik dava açılarak
hazine zararına sebebiyet verilmesinin önlenmesi, taşınmazların mirasçılara
intikalinde tapu harcı alınmamak suretiyle bu işlemlerin yapılmasının teşvik
edilerek… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun konuşmanızı tamamlayınız. ORHAN KARASAYAR (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım. …hâlen ölü maliklerin adlarına kayıtlı olup taşınmazların
hâlihazırdaki maliklerini yansıtamayan tapu sicillerinin güncel olarak
tutulmasının sağlanması, geçici görev ile görevlendirilen personele harcırah
ödenmesine ilişkin uygulamada görülen aksaklıkların giderilmesi
amaçlanmaktadır. Bu duygu ve düşüncelerle 218 sıra sayılı Tapu Kanunu Tasarısı’nın
ülkemize hayırlı olmasını diliyor ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karasayar. Saygıdeğer milletvekilleri, madde üzerinde soru-cevap işlemi
gerçekleştireceğiz. Sayın Taner… RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, Aydın ili Koçarlı Mazon bölgesi ve civarı ülkemizin en önemli çam fıstığı
yani künar merkezlerinin başında gelmektedir. Bölgede
yaşayan orman köylüleri, bir yandan meyveli ağaç olarak kabul edilmeyen künar çamlarının üretimi ve bakımı sırasında yaşadıkları
Orman Kanunu sıkıntılarıyla, diğer yandan da sağlıklı verilerle desteklenmeyen
kadastro çalışmalarıyla yıllardır yaşadıkları topraklarda hayatlarını
sürdüremez hâle gelmişlerdir. Orman köylülerinin yetmiş yıldır devam eden bu
sorunlarının bu yapılan düzenlemeyle ortadan kaldırılacağına inanıyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Taner. Sayın Tankut… YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Sayın Bakan, Adana Akçatekir beldesinde
Maliye Bakanlığının açtığı davalar sonucu yaklaşık 18 bin tapu iptal edilmiş ve
hâlen tapu sahiplerinin karşı davalar açması sonucu tapu iptal davaları devam
etmektedir. Komisyon Başkanımız Sayın Kirişci’nin
de yakinen vâkıf olduğu ve Millî Emlak denetmenlerince
bir kısmı 2/B, bir kısmı orman ve bir kısmı da hazineye ait olduğu bildirilen
söz konusu tapuların iptalinin gündeme gelmesi ve davaların hâlen devam
etmesinden dolayı otuz kırk hatta elli altmış yıldır tapu sahibi olarak bölgede
yaşayan vatandaşlarımız büyük bir sıkıntı içerisinde mağduriyetlerinin
giderilmesini beklemektedirler. Bu konuyla ilgili olarak Hükûmetinizin kısa zamanda Akçatekir’de
yaşayan vatandaşlarımızın mağduriyetini önleyebilecek herhangi bir somut
çalışması var mıdır? Şu anda televizyonları başında Akçatekir’de
yaşayan vatandaşlarımız sizden müjdeli ve net bir haber beklemektedirler. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tankut. Sayın Ural… KADİR URAL (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Türkiye'nin birçok yerinde
olduğuna inandığım Mersin ili Silifke ilçesi Narlıkuyu
beldesinde olan bir sorunu iletmek ve çözümü konusunda ne yapılacağını öğrenmek
istiyorum. Narlıkuyu beldesi sınırlarında 70’li yıllarda kadastro sınırı
belirlenmiş, hemen hemen beldenin tümü kadastro ölçüm
sınırı içine alınmasına rağmen, ölçülen ve kadastrosu yapılan, vatandaş üzerine
tapulaması yapılan alan çok dar bir alan olarak tutulmuş, diğer yerler
ölçülmeyerek tapulama harici yer yapılarak vatandaşın yıllarca kullandığı
yerler hazine arazisi hâline getirilmiş ve vatandaş mağdur edilmiştir. Bu konunun çözümü konusunda tekrar bir kadastro çalışması
yapılması gerekmektedir. Bu konunun çözümü ne olacaktır? İkinci konum, yine biraz önce Gülnar ilçesiyle alakalı olarak
sorulmuştu fakat tam olarak cevabını alamadık. 83 yılında orman kadastrosu… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Sayın Asil… BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Tapu personeli taşrada fiziki bakımdan yetersiz binalarda görev
yapmakta, çok yerde evden, dükkândan bozma kiralık yerlerde görev yapmaya
çalışmakta, hiçbiri zaman aşımına tabi olmayan evraklarını saklamak için arşiv
sıkıntısı çekmektedir. Her ilçenin veya ilin nüfusuna, işlem yoğunluğuna göre
hazırlanacak tip projelere uygun lojman, arşiv ve sosyal tesisleriyle bir bütün
tapu ve kadastro hizmet binaları inşa edilmesiyle ilgili Bakanlığınızın bir
çalışması var mıdır? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Asil. Sayın Köse… ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakan, Adıyaman’daki Tapu ve Kadastro Müdürlüğü binasının
zemin etüdü ve deprem testi yapılmadan inşa edildiğine dair haber çıkmıştır. Bu
doğru mu? Doğruysa harabe durumdaki bu bina için ne gibi işlemler yapmayı
düşünüyorsunuz? Üçüncü kuşak deprem bölgesi olan şehrimizde yeterli etüt
yapılmadan inşa edilmiş olan binada onlarca insanımız görev yapmaktadır. Olası
bir doğal felaket durumla ilgili herhangi bir tedbir var mıdır? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Sayın Genç… KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Tunceli’nin hangi ilçelerinde orman kadastrosu ve arazi kadastrosu
yapılmıştır, hangi ilçelerinde yapılmamıştır? Bu yapılmayan orman ve arazi kadastroları
ne zaman yapılacaktır? Çünkü uzun zamandan beri maalesef burada ciddi bir
çalışma yok, büyük de ihtilaflar var bu arazilerden dolayı. Ayrıca, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın
çocuklarının Karacabey’de 50 bin dönümlük bir köy merasını taş ocakları için
kiraladıkları söylenmektedir. Yine, Taşlık köyünde de 630 dönümlük bir araziyi
aldıkları doğru mudur? Bunlar yasalara uygun bir tahsis midir? Teşekkür ederim efendim. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım, buyurun efendim. BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Sayın
Mersin Milletvekillerimiz birinci sorusunda yüzde yüz haklıdır. O konuda Sayın
Zafer Üskül Beyin vermiş olduğu bir önerge var.
Yeniden bir kadastro yapacağız. Biraz sonra veya önümüzdeki günlerde -salı
günü- önergeyi burada oylayacağız. Bu, tabii ki Adıyaman’daki Tapu Kadastro Müdürlüğü binası çok eski
bir binadır yani bizden evvel yapılmıştır ama biz her yerde binalarımızla
ilgili “depreme dayanıklıdır-değildir” diye araştırma yapıyoruz, zemin etüdü
yapıyoruz. Bu da o binalarımızdan biridir, yaptığımız binalarımızdan biridir. O
konuda çok hassas olduğumuzu bilmenizi istiyorum. Özellikle Değerli Adana
Milletvekilimizin sorusu: Mera Kanunu’nda bir değişiklik gerekmişti, bunu
yapmıştık biz. Üst mahkemenin devamlı vatandaşların lehine karar vermesi
sevindirici bir gelişme, ama bu değişiklik zaten yapıldı Mera Kanunu’nda. Sayın Taner’in, Aydın Koçarlı orman köylülerinin çam fıstığıyla
ilgili sorusu: Bu bölgede ormanla yaşanan sıkıntıdan dolayı vatandaşların
mağdur olmaması için biz kadastro çalışmalarını durdurduk. Durdurduk, mağdur
olmasın diye. Bu konuda 2/B yasasının çıkmasıyla çözülebileceğini biz
düşünüyoruz çünkü burada vatandaş mağdur oluyor, bunu biliyoruz, siz de şey
yaptınız. Sayın Kamer Genç’in sorusunu cevaplandırayım: Tunceli’de toplam 41
mahalle, 376 köy var. Sadece 42 köy sorunlu olduğu için yapılamamış, gerisi
tamamlanmış. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sorunları ne zaman çözeceksiniz Sayın
Bakan, onu söyleyin. BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Bunları,
biliyorsunuz, biraz evvel de söyledik konuşmamızın başında. Türkiye’de çok
şükür 602 tane köy ve mahalleye kadar inebildik yani yüzde 99,5’unu çözdük.
Oralarda birtakım sorunlar var, birlikte çözmeye çalışıyoruz. Yalnız Tunceli’de
değil, Güneydoğu’da değil, Karadeniz’de de var böyle sorunlar. 602 tane köye
inebildik, Sayın Genç. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Bakanım. Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, madde üzerinde önerge de
vardır ama vaktin tamamlanmasına birkaç dakikamız var onu da dikkate alarak
bugünkü çalışmamızı sonlandırmak istiyorum. Sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla
görüşmek için, 13 Ocak 2009 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyorum. Sizlere ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar
diliyorum. Kapanma Saati: 19.58 |
|