DÖNEM: 23                            CİLT: 37                                                   

 

YASAMA YILI: 3

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

42’nci Birleşim

8 Ocak 2009 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

 IV. - GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Ankara Milletvekili Zeynep Dağı’nın, Nazım Hikmet Ran’ın Türk vatandaşlığına geri dönmesine imkân veren Bakanlar Kurulu kararına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Ankara’da doğal gaz zehirlenmesi sonucu yaşamını yitiren 7 gencimize ilişkin gündem dışı konuşması

3.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, İzmir’in çevre ve su sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve  Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Çamlı Barajı’yla ilgili açıklaması

VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- TBMM Başkan Vekili Meral Akşener’in, tüm milletvekillerinin İç Tüzük’ün ve Anayasa’nın koyduğu kurallara uymak zorunda olduğuna, kendisinin de Riyasette olduğu zaman son derece adil ve tarafsız olmaya gayret ettiğine; milletvekillerinin nezaket kuralları dışına çıkmadan, iyi niyetle görüşmeleri sürdürmesi gerektiğine ilişkin konuşması

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 19 milletvekilinin, Bandırma açıklarında batan gemi olayının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/297)

2.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış ve 23 milletvekilinin, öğretmen atamalarındaki haksızlık ve usülsüzlük iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/298)

3.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat ve 24 milletvekilinin, Maraş olaylarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/299)

B) Tezkereler

1.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Hindistan’a yaptığı resmî ziyarete iştirak eden milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/653)

2.- Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın, İngiltere’ye yaptığı resmî ziyarete iştirak eden milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/654)

3.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Amerika Birleşik Devletleri’ne yaptığı resmî ziyarete iştirak eden milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/655)

4.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, İsviçre’ye yaptığı resmî ziyarete iştirak eden milletvekiline ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/656)

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/526)  (S. Sayısı: 218)

IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, çok ortaklı şirketlerin oluşturdukları mağduriyetlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/4760) (Ek Cevap)

2.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, turunçgillere ihracatta teşvik primi verilmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’in cevabı (7/4914)

3.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, cezaevlerindeki hukuk dışı ve keyfi uygulama iddialarına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/5371)

4.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, ticaretteki olumsuz gelişmelere ve krize karşı alınacak önlemlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/5839)

5.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, sanayi ve ticaretteki gelişmelere ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/5841)

6.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Ankara’daki istihdama ve işsizlik sorununa ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/5849)

7.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, ödenek üstü harcamalara ve menkul varlıklar hesabına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/5902)

8.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, ekonomik krize yönelik tedbirlere ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/5928)

9.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, soru önergelerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/5965)

10.- Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak’ın, TOKİ’nin Diyarbakır’daki faaliyetlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/6009)

11.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, İstanbul-Hadımköy’deki arsa spekülasyonu iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/6015)

12.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Konya İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü yetkilileriyle ilgili bir iddiaya ilişkin Başbakandan sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/6029)

13.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, SGK’nın Kütahya teşkilatındaki yetersizliklere ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/6051)

14.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, kadına yönelik şiddetle mücadeleye ve bir sığınağın desteklenmesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/6188)

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak beş oturum yaptı.

 

Kars Milletvekili Zeki Karabayır, Sarıkamış Harekâtı’nın 94’üncü yıl dönümüne,

İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’ne,

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, Osmaniye’nin düşman işgalinden kurtuluş gününe, İsrail’in Filistin’e yaptığı saldırıyı kınadığına ve Milliyetçi Hareket Partisinin, Meclis çalışmalarına muhalefet olarak verdiği yapıcı katkıyı bundan sonra da devam ettireceğine,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

 

Adana Milletvekili Kürşat Atılgan, Osmaniye’nin düşman işgalinden kurtuluşuyla ilgili bir açıklamada bulundu.

 

Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/1020, 6/1101),

Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun (6/1116),

Esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergeleri okundu; sözlü soruların geri verildiği bildirildi.

 

Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 20 milletvekilinin, taksici esnafının sorunlarının (10/294),

İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 19 milletvekilinin, sendikal örgütlenmedeki sorunların (10/295),

Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 20 milletvekilinin, kara mayınları konusunun (10/296),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın, Suriye’ye,

Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun, Almanya’ya,

Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın, Bosna-Hersek’e,

Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’in, Polonya’ya,

Yaptıkları resmî ziyarete iştirak eden milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkereleri kabul edildi.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının;

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96) görüşmeleri Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

2’nci sırasında bulunan, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (1/537) (S. Sayısı: 236) görüşmeleri tamamlanarak kabul edildi.

 

İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam, Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın, sözlerini çarpıttığı iddiasıyla bir konuşma yaptı.

 

8 Ocak 2009 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere, birleşime 20.00’de son verildi.

 

 

 

Meral AKŞENER

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

 

 

 

 

Harun TÜFEKCİ

 

Fatma SALMAN KOTAN

 

Konya

 

Ağrı

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

 

 

 

 

Yaşar TÜZÜN

 

 

 

Bilecik

 

 

 

Kâtip Üye

 

No.: 45

II.- GELEN KÂĞITLAR

8 Ocak 2009 Perşembe

 

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 19 Milletvekilinin, Bandırma açıklarında batan gemi olayının araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/297) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.12.2008)

2.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış ve 23 Milletvekilinin, öğretmen atamalarındaki haksızlık ve usülsüzlük iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/298) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.12.2008)

3.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat ve 24 Milletvekilinin, Maraş olaylarının araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/299) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.12.2008)

 

8 Ocak 2009 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 42’nci Birleşimini açıyorum.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz Nazım Hikmet Ran’ın Türk vatandaşlığına geri dönmesine imkân veren Bakanlar Kurulu kararı üzerine söz isteyen Ankara Milletvekili Sayın Zeynep Dağı’ya aittir.

Buyurun Sayın Dağı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Ankara Milletvekili Zeynep Dağı’nın, Nazım Hikmet Ran’ın Türk vatandaşlığına geri dönmesine imkân veren Bakanlar Kurulu kararına ilişkin gündem dışı konuşması

ZEYNEP DAĞI (Ankara) – Büyük Türk şairi Nazım Hikmet’in elli sekiz yıl sonra yeniden Türk vatandaşlığına kabul edilmesi vesilesiyle söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bakanlar Kurulunun almış olduğu bu karar, Nazım’ı ideolojinin zincirlerinden kurtararak özgürleştirilmesine, Anadolu’nun bütününe ve zenginliğine dâhil edilmesine de imkân tanıması açısından oldukça sevindiricidir.

1902 yılında doğan Nazım, Osmanlı ve cumhuriyet kültürünün de önemli bir sentezidir.            Nazım’ın devraldığı emperyal miras ve sonradan benimsediği enternasyonal sosyalist kimlik onu besleyen ana kaynaklardandır.

Nazım ile birlikte gerçekte bu ülkenin siyasal tarihindeki sancılarına, soğuk savaş siyasetinin ideolojik kurbanlarına, ideolojik kıskacına tanıklık etmek de mümkün. Nazım özelinde sistemle ters düşen insanların acısını ve bu ülkenin yakın tarihine damgasını vuran sorunlu devlet-toplum-birey ilişkisini de görmek mümkün.

Türkiye'nin yirminci yüzyılda yetiştirdiği en önemli global şahsiyetlerden olan Nazım sisteme ters düşerek, vatan hainliği de dâhil olmak üzere, pek çok suçlamayı hiç hak etmediği hâlde taşımak zorunda kaldı. Vatan hainliği damgasının ağırlığını memleketine olan hasretiyle dindirmeye çalıştı. Orta Asya’dan gelip Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan memleket Nazım’ın dizelerinde ete ve kemiğe büründü. Karşı kıyıdan, Varna’dan “Memleket, memleket” diye seslenişi, o ulaşıldıkça ulaşılmaz olan hasreti muhalif olmanın somut diyetiydi aslında. Nazım memleketinin artık kendisine bir yıldızlar kadar uzak olduğunu bilerek, muhalif kimliğini ölünceye kadar taşıdı.

“Mademki bu kerre mağlubuz

Netsek, neylesek zaid

Mademki bu fetva bize ait

Verin ki basak bağrımıza mührümüzü.”

Nazım “Şeyh Bedreddin Destanı”ndaki bu dizelerle aydının muhalif kimliğine de vurgu yapar ve gerektiğinde mağlubiyetini de öne çıkarır. Onun için gerçek yenilgi aydının muhalif kimliğini terk etmesidir, yoksa sistem tarafından yenik gözükmesi değil.

Vasiyetinde dile getirdiği, öldüğünde Anadolu’suna kavuşma özlemi ise hâlâ devam ediyor. Mezarlar gelmeli mi ya da ne zaman gelmeli bu da bir başka tartışma konusu aslında. Muhalif kimliklerinden ötürü,  düşüncelerinden ötürü memleketlerinden koparılan, gurbete müebbeten mahkûm edilen insanların acılarını dindirecek olan bedenlerinin geri dönüşümüdür. Nazım özelinde, sürgünlerimizin mezarlarını ülkemize getirmek ancak bu ülke her kesimden insanıyla barıştığında anlamlı olacaktır. Diğer türlü, o mezarlar dışarıda otoriteryenizme kafa tutan sembollerimiz olarak kalmaya devam etmeli bence. Pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmış ve “Ne olursan ol yine gel.” diyen Mevlevi geleneğinden beslenmiş bu toprakların kendi insanını ve farklılıklarını kucakladığında gerçekleşmeli bu düş.

Son olarak bir yanılgının da önüne geçmek gerektiğine inanıyorum. Biz Bakanlar Kurulu kararı ile Nazım’a iadeyi itibar kazandırmadık, onun ulusal ve uluslararası ölçekteki itibarı zaten tartışılmaz bir gerçekliktir ama biz bu kararla demokrasimize iadeyi itibar kazandırmaya devam ediyoruz. Devlet ile vatandaşını barıştıran TRT 6, TRT Şeş gibi, Alevi vatandaşlarımızı kucaklama açılımlarına, demokrasilerimizin sağlamlaştırılması yönünde iadeyi itibara da devam edeceğiz.

Nazım’ın bu topraklara ve güneşine olan özlemine, oğlunun adı Memet’le birlikte bu toprağın bütün insanlarını kucaklayan yüreğine bugün de ihtiyacımız var. Nazım ve Nazım gibi yaşayan veya yaşamayan tüm sürgünlerimiz bu topraklara ve Memetlerine seslenmeye devam ediyor. Bu seslenişte, kimse düşüncelerinden dolayı topraklarından koparılmasın isteniyor.

Yaşadığı tüm acılara rağmen bu özgürlük ve aşk sevdalısı adamın dizelerinde öne çıkardığı iyimserlik gibi, “Güzel günler göreceğiz.” ve ben bu, güzel günler göreceğiz umudunu taşıyarak hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dağı.

Gündem dışı ikinci söz Ankara’da doğal gaz zehirlenmesi sonucu yaşamını yitiren 7 gencimizle ilgili söz isteyen Ankara Milletvekili Sayın Yılmaz Ateş’e aittir.

Buyurun Sayın Ateş. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

2.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Ankara’da doğal gaz zehirlenmesi sonucu yaşamını yitiren 7 gencimize ilişkin gündem dışı konuşması

YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, bütün Türkiye, Filistin’de İsrail bombaları altında can veren Müslüman kardeşlerimizin dramıyla yeni yıla girerken, biz Ankaralılar da Çankaya’da 7 üniversite öğrencisinin gaz zehirlenmesinin acısıyla girdik; biz Ankaralılar ve bütün Türkiye çifte bir acıyla yeni bir yıla girdik. Başta, hayatını kaybeden bu öğrencilerimize Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerine de başsağlığı diliyorum.

Sayın milletvekilleri, bu olayı duyar duymaz olay yerine gittim. Savcıdan önce olay yerine intikal ettiğimde gördüğüm manzara içler acısıydı. Orada gerek Başkent Gaz yetkililerinden gerekse Ankara Emniyet Müdürlüğü yetkililerinden aldığım bilgiye göre, ihbar yapılmış saat 04.30’da, emniyet görevlileri ve gaz yetkilileri saat 05.00’te gelmişler, ilk müdahale saat 05.09’da yapılmış, o gaz yetkilileri gelmişler, sadece o dairenin gazını kesmişler, diğer apartman dairelerine hiç dokunmadan o olay yerini terk etmişler. Hatta bizzat yaşayanların bana anlattığına göre, sağlık görevlileri uyarılmış, “Bu alt dairelerde de var, bunlara da bakılsın.” denmiş, “Ya bir gidelim, sonra başka ekip de onlara bakar.” denmiş; Başkent Gaz yetkililerine o hastaneye kaldırılan ailenin çocuğu “Ya alt dairelerde de insanlar var, onlara da bakalım.” dediğinde, “Yarın gelen ekip de onlara da bakar” denmiş ve Genel Müdür, her ne hikmetse...

Değerli arkadaşlar, bu ihmalkârlık sonucu bu 7 tane gencimiz hayatını kaybetti. Yine yetkililerden aldığım bilgiye göre, eğer saat 05.09’da buna müdahale edilmiş olsaydı bu gençlerimizin kurtulacağı yönündedir çünkü ölüm olayının takriben saat 06.30 dolaylarında gerçekleştiğidir.

Şimdi, Genel Müdür bu görev ihmali üzerine yaptığı basın toplantısında bu öğrencilere iftira etmiştir, “Yarı bellerine kadar çıplaktılar.” iftirasını atmıştır; bu, görev ihmali nedeniyle o ailelerin ve vicdan sahibi her vatandaşımızın vicdanını yeniden kanatmıştır.

İstifa gerekçesi de çok ilginç, istifa gerekçesi “Efendim, ben Sayın Belediye Başkanını korumak için, ona uzanmasın diye istifa ediyorum.”

Sayın milletvekilleri, bunlar bizim çocuklarımız da olabilirdi. İstifa, sorumluluğu olan, ihmali olan herkesten hesap sorulmasına engel bir durum değildir. Bunun hesabının mutlaka sorulması gerekir.

Değerli arkadaşlar, Genel Müdür Türkiye kamuoyunu da yanıltmıştır. Önce demiştir ki: “Bütün binanın gazı kesilmiştir.” Ama iki gün sonra, bütün binanın gazının kesilmediğinin belgelerini Sabah gazetesi kendi sayfalarında, Türkiye baskısında yer verdi.

Yine, Sayın Genel Müdür “Belediye Başkanını koruyorum.” diyor. Hangi Belediye Başkanını koruyor değerli arkadaşlar? Son yirmi yılda Ankara’da doğal gaz zehirlenmesinden 20 tane vatandaşımız hayatını kaybetmiş, sanki bu yetmiyor gibi Belediye Başkanı, doğal gaz boru hattının üzerinde, 70 metrede olan güvenlik şeridini 20 metreye indirmiştir, o doğal gaz borusunun üzerine          70 bin metrekare kapalı alanı olan bir iş merkezini kurmuştur. Şimdi, bu Belediye Başkanı korunuyor. Bu Belediye Başkanı başka ne yapıyor?

Değerli arkadaşlar, Adalet ve Kalkınma Partisinin kapatılma davası Anayasa Mahkemesinde görüşülürken, yine bu Belediye Başkanı, Anayasa Mahkemesi Başkanının damadına çok kıyak bir ihale vererek ihya etmiştir. Bununla yetinmemiştir, yine Anayasa Mahkemesi üyelerinden birinin çocuğuna 30 trilyonluk bir ihale vererek davayı etkileme yoluna gitmiştir.

Tabii, bütün bu Belediye Başkanı ve sorumsuz yetkililerin tavrı kadar üzücü olan bir başka nokta da iktidar partisinin tavrıdır. İktidar partisinin Ankara’da 15 tane milletvekili vardır, o cenaze törenine bir tek kişi adımını atmamıştır. Bu ülkenin Başbakanı vardır, bakanı vardır, belediye başkanı vardır, bir tanesi başsağlığı dileğinde dahi bulunmamıştır. Bununla şu mu denilmek isteniyor: “Yılbaşını kutlayan herkesin sonu böyledir, biz de bunu…”         

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – “Biz de buna seyirci mi kalırız.” denmek istenmiştir?  Böyle bir vicdan sahibi olunabilir mi? Yetkili, Türkiye Cumhuriyeti’ni yöneten iktidarın bu 7 gencin ailesine bir başsağlığı dileme nezaketi yok mudur? Bu vicdanlarınızı sızlatmıyor mu değerli arkadaşlarım?

RECEP KORAL (İstanbul) – Bu nasıl bir mantık ya!

YILMAZ ATEŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, o nedenle, bu gençlerin ölümünde ihmali olan herkesin üzerine gidip hesap sormak bizden önce iktidar partisine düşer. Bu sorumluluğunuzu yerine getirmenizi diliyoruz.

Değerli arkadaşlar, son saniyemi de şöyle değerlendirmek istiyorum:  İsrail’in o Müslüman Filistinlilerin katliamına vize veren iktidar demokratik yöntemlerle geldi. Yolsuzluğa, işsizliğe, hırsızlığa batan iktidarını faşist yöntemlerle sürdürerek, Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı, ulusal bütünlüğü için çalışan, ömrünü veren insanları da Gazze katliamı gibi tutuklatmıştır; bunu da kınıyorum bu kürsüde.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ateş.

Gündem dışı üçüncü söz İzmir’in çevre ve su sorunlarıyla ilgili söz isteyen İzmir Milletvekili Sayın Kamil Erdal Sipahi’ye aittir.

Buyurun Sayın Sipahi.

Süreniz beş dakika.

3.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, İzmir’in çevre ve su sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve  Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, sizi ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlarken, on üç gündür Gazze Şeridi’nde masum insanlara, Filistinli kardeşlerimize karşı, kadın, çocuk, hedef gözetmeden yaşanan insanlık dramını, katliam ve facia boyutlarına varan hayâsızca saldırıları nefretle kınıyorum. İstanbul’da, Diyarbakır’da toplanan on binlerin başlatıp Türk milletinin ortak üzüntü, öfke ve nefretine dönüşen davranışlarının ciddiye alınmasını ve Hükûmetimizin sıradan sözler yerine daha ciddi tepki ve eylemlere başvurmasını bekliyoruz. Bizler Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının kapılarda bekletilmesini hazmedemiyoruz ve aşiretler seviyesine indirgenen dış politikamızın artık kendine gelmesini ve bir ağırlık kazanmasını diliyoruz.

Çevre konusuna İzmir Kozak Yaylası ile başlayacağım. Sayın Bakanımız da buradalar, ben Kozak Yaylası ile ilgili olarak Sayın Bakana bir yazılı soru önergesi vermiştim. Ancak, sanıyorum cevap gözlerinden kaçtı. Sorulan hiçbir soruya cevap verilmediği gibi, Orman Kanunu’nun numarası veya ÇED raporunun nasıl alındığı gibi konuyla ilgisiz cevaplar maalesef Bakanlığımıza yakışmamıştır.

İzmir Bergama İlçesi sınırları içerisinde bulunan Kozak Yaylası, 66.500 dekarlık bir alanda Türkiye’nin çam ağacı potansiyelinin yüzde 27’sini, çam fıstığı üretiminin ise yüzde 77’sini sağlamaktadır. Bu bölgedeki 17 köyde yaşayan on bin civarındaki insanımızın hemen tek geçim kaynağı çam fıstığıdır. Yıllık üretim 50-60 milyon dolarlık bir ekonomik değer olup, bunun 35-40 milyon doları ihracat kalemidir.

Ayrıca, yöre bir doğal hazine ve turizm merkezi durumundadır. Yöre halkı elde ettikleri gelirle devlete yük olmak bir yana bu bölgedeki tüm devlet kuruluş ve tesislerine destek olmaktadır.

Kozak Yaylası’ndaki mevcut altın arama işletme tesisi yeteri kadar tepki çekerken, şimdi yeni altın arama ruhsatlarıyla daha büyük bir tehlike altına itilmektedir; örnek Madra Dağı.

Bu yöredeki madencilik faaliyetlerinin devamı hâlinde çam ağaçlarının yer altı sularından yararlanamayacağı ve ekosistemin tümüyle zarar göreceği yönünde bilimsel çalışmalar mevcuttur. Ayrıca, su havzaları da zarar görecektir. Yöre halkı tepkilidir. Sadece ekonomik geleceğinden değil, bu doğal cennetin geleceğinden de endişelidir. Yörenin başka bir ile, Balıkesir’e bağlanması dâhil çare aramaktadırlar. Bölgede yöre milletvekili bir Sayın Bakan ve diğer yetkililer tarafından toplantılar yapıldığı ve yöre halkının sorunlarının dinlendiği malumlarımızdır ancak bu toplantılardan somut bir sonuç çıkmadığı gibi somut bir vaatte de bulunulmamıştır. Yöre halkı bu konuda Hükûmetten öylesine ümit kesmişlerdir ki Temmuz 2008 başında yöredeki on iki köyün kadınları konuyu Allah’a havale edip hatim indirmek durumunda kalmışlar, ertesi gün de merkez camisinde altın madenciliğine karşı mevlit okutma umutsuzluğuna düşmüşlerdir

Bir yetkilinin yöredeki Kaplan köyünde “Altın madeninden 20 milyon dolar kazanacaksınız.” şeklindeki ifadesi ise “Tercih halktan mı yoksa vahşi sermayeden mi?” sorusunun acı bir ifadesidir. Her yıl 50-60 milyon dolar gelir getiren bir doğa ve 10 bin insan yerine bir defalığına 20 milyon dolar teklif edilmesi yetkililerin yetkilerini ve tercihlerini kimden yana kullandıklarının vahim bir ifadesidir.

Geçen ay bölgede, Ovacık köyünde yapılan bir ÇED toplantısında yöre halkı ve TEMA temsilcileri altın şirketinin adamlarınca hakaret ve saldırılara uğramışlardır. 14 Ocakta yani sekiz on gün sonra yine Ovacık köyünde yeni bir ÇED toplantısı yapılacaktır. Bu toplantıdan çevre halkı tedirgindir, can güvenlikleri dâhil tehdit ve baskılara maruz kalacaklarından endişelidir. Sayın Bakan, bu konuda size uyarıda bulunuyorum: Bu toplantıyı güvenliğin sağlanabileceği bir yere, örneğin Bergama ilçe merkezine alın, aksi hâlde çıkacak olaylardan siz sorumlu olursunuz.

Diğer taraftan Danıştay 6. Dairesi Ovacık altın madeniyle ilgili yürütmeyi durdurma kararı vermiştir. Bu durumda madenin 29 Ocak 2009 tarihine kadar kapatılması gerekmektedir. Maden şirketi ise bu kararı ciddiye almamakta, tam aksine, kapasite artırım çalışmaları yapmaktadır. Bu konuyu bilgilerinize sunuyor ve Danıştay kararının bir hukuk devleti olarak uygulanmasını bekliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – Sayın Bakan, bir yanda 10 bin bölge insanı, bir doğal hazine ve Danıştay kararı, öte yanda maden şirketinin menfaati; sizden tercihinizi doğru yönde kullanmanızı bekliyoruz.

Diğer konulara gelince: Kuzeyde Bergama, Kınık ovalarını sulayacak Yortanlı Barajı bitti ancak “Havzasında tarihî bir şehir vardır.” diye su verilemiyor. Bir bakanlık “Böyle bir tarihî şehir var.” diyor, öbür bakanlık “Yok.” diyor; Kınıklılar, Bergama Ovası ise su bekliyor. Gediz Nehri Menemen Ovası’na mikrop, hastalık ve pislik taşımakta, yetkililer toplantı üzerine toplantı yapıyorlar; Menemen ise temiz su bekliyor ve pislikten kurtulmayı bekliyor. İzmir’de ciddi su sıkıntısı gündemde, yağacak her damla yağmurun tutulması gerekli, Çamlı Barajı yağmur suyunu tutsun diye İzmirli bekliyor, “En az 50 bin kişiye su sağlansın.” diyor; Bakanlık bu baraj havzasına altın ruhsatı veriyor, Gördes Barajı’nı bahane olarak öne sürüyor. Küçük Menderes havzası insanları su beklemekte…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sipahi.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, İzmir çiftçisi “Kuraklık var, mecburen yer altı suyunu kullanamıyorum, zor durumdayım.” diyor; Hükûmet “Bu suyun elektrik borcunu ödeyemedin, elektrik ve suyunu kestim.” diyor. Örnek: Bayındır ilçesinin 1.800 nüfuslu Pınarlı köyü bayramı susuz ve elektriksiz geçirmiştir.

Sözlerime son veriyor, İzmirliler adına Sayın Bakandan somut cevaplar bekliyoruz.

Yüce Meclise saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sipahi.

Hükûmet adına Çevre Bakanı Sayın Veysel Eroğlu, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben, Milliyetçi Hareket Partisi İzmir Milletvekili Sayın Kamil Erdal Sipahi Beyefendi’nin İzmir ilinin gerek maden gerek su ve diğer, Gediz Nehri’nin kirlenmesiyle alakalı yaptığı gündem dışı konuşmaya cevap vermek üzere söz almış bulunuyorum.

Şimdi, evvela şunu ifade edeyim: Çevre ve Orman Bakanlığı maden ruhsatı veren bir kurum değildir. Bilindiği üzere, bu Meclisten çıkarılan Maden Kanunu’na göre yani yüce Meclisin çıkardığı Maden Kanunu’na göre işlem yapılmaktadır. Özellikle eğer maden sahası ormanlık bir alansa, üzerinde orman varlığı varsa bu takdirde maden ruhsatına istinaden Bakanlığımıza müracaat etmekte, Orman Genel Müdürlüğü tarafından yörede incelemeler yapılmakta, evvela herhangi bir mahzur olup olmadığı -su kaynakları açısından, orman varlığı açısından- incelenmekte, daha sonra, bütün bunlar tamamlandıktan sonra ÇED yani çevre etkileri değerlendirmesi çalışması yapmak üzere ÇED ve Planlama Genel Müdürlüğüne gönderilmektedir. Yani burada da bütün kurumların görüşleri alınmak suretiyle, aynı zamanda bölgede toplantılar yapılmak suretiyle böyle bir faaliyete izin verilip verilemeyeceği tespit edilmektedir. Yani buna ben karar vermiyorum, tamamen, gerek mahallî idareler gerek devlete ait birimlerin görüşleri alınarak buna göre izin veriliyor. Bunu özellikle, hassaten belirtmek istiyorum.

Kaldı ki ben şahsen vahşi madenciliğe karşıyım. Ama sağlıklı bir şekilde madencilik yapılacaksa, çevreyle ilgili, uyumlu, çevreyi kirletmeden, tahrip etmeden madencilik yapılacaksa bu madenciliğin desteklenmesi gerektiği kanaatindeyim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – O sizin kanaatiniz, yapıyorlar mı?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Çevreye saygı duyuyorlar mı?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Dolayısıyla burada dikkat çekici bir çizgi var. Vahşi madenciliğe “hayır”, fakat çevreyle uyumlu madenciliğe “evet” diyorum. Dolayısıyla, özellikle şunu ifade edeyim: Malum olduğu üzere biz, 1 Ocak 2008 tarihinden itibaren bütün -tebliğ yayınlamak suretiyle- madencilere şu talimatı verdik: Bundan sonra her türlü müracaatta, eğer orman sahasıysa -bundan sonra yapılacak- maden çıkarıldıktan sonra rehabilitasyonla ilgili uygulama projelerini bize gösterecek, tasdik edilecek ondan sonra izin verilecek şeklinde bir tamim yayınladık, bir genelge yayınladık. İnanır mısınız, o tarihten sonra madenciler de kendi aralarında toplanarak “Bundan sonra rehabilitasyon olmadan, rehabilitasyon planları, ıslah planları hazırlanmadan madencilik yapılamaz.” diye karar aldılar ve birlikte mutabakata vardık, buna göre işlem yapılıyor, onu özellikle belirtmek isterim.

Altın madenine gelince: Tabii, yörede toplantılar yapılıyor. Ama Sayın Milletvekilimizin dediği gibi eğer bir baskı, vesaire varsa onu da ben dikkate alacağım. Burada tavsiye ettiği başka herhangi bir husus varsa onları da dikkate alacağım, takip edeceğim. Şu anda zaten o süreç işliyor, henüz müsaade edilmiş değil, sadece müracaat edildi, ÇED süreci işliyor. Onu özellikle belirtmek isterim.

Diğer bir husus da özellikle Ovacık altın madeni aramasıyla alakalı Danıştayın bir kararı var. Elbette Danıştay kararlarına uyacağız, onu özellikle belirtmek istiyorum. Onunla ilgili karar geldi, bu konuda Danıştayın kararı neyse ona uyacağımızı belirtmek istiyorum.

Yalnız Sayın Milletvekili, İzmir’in su meselesinden, Çamlı barajından bahsetti. Bakın, Çamlı barajıyla ilgili konuyu ben defalarca belirttim burada. Çamlı barajı konusunda yazımız da var, bakın kendisine de verebilirim. Biz Çamlı barajının yapılmasına karşı değiliz. Ancak daha önce İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı İZSU Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşlerine müracaat ederek bu barajın kendileri tarafından yapılmasını istemişti. Fakat zaman içinde, daha sonra bu barajın yapımından vazgeçtiklerini ifade ettiler, tekrar talep ettiler. Ancak biz bunu reddetmedik, dedik ki: “Bunun planlaması çok eski, dolayısıyla aradan geçen zaman zarfında iklim değişikliği, küresel ısınma var. Bunu su kaynakları açısından, Çamlı barajından alınacak yıllık su miktarı açısından yeniden inceleyin, planlama çalışmaları yapın, buna göre değerlendirilecek.” diye kendilerine de resmen bir yazıyla durumu bildirdik, reddetmiş değiliz. Planlama çalışmaları geldiği zaman değerlendirilecek, ona göre karar verilecektir.

Yalnız, özellikle şunu ifade etmek istiyorum: Değerli milletvekilleri, İzmir de elbette çok önem verdiğimiz, Ege’nin yıldızı bir şehir. Dolayısıyla, buradaki vatandaşlarımızın susuzluk çekmesini istemiyoruz. Ancak bunun akıllıca yönetilmesi ve gerçekten mahallî idareler, yani Büyükşehir Belediyesi, İZSU, DSİ ve diğer, bakanlıkla ilgili koordinasyon ve iş birliğiyle bu işin yürütülmesi gerektiği kanaatindeyim. Şöyle ki: Bakın, ben İzmir’le ilgili su ihtiyaçlarını belirledim. Adrese dayalı nüfus sayımına göre bunları belirledik. Hatta, bizim 2040 yılına kadar hazırladığımız İçme Suyu Eylem Planı kitapçığında İzmir’in su ihtiyaçları, gelecekteki nüfusları, bunlar bire bir Bakanlığımız tarafından belirlendi.

Çamlı barajının İzmir için yıllık verim açısından fevkalade düşük bir baraj olduğu, dolayısıyla bunun için köklü bir çözüm gayesiyle Gördes Barajı’nın yapılması gerektiği ve buradan yılda  59 milyon metreküp suyun verilmesi gerektiği ortaya çıktı açık bir şekilde. Çünkü Çamlı barajından alınacak su miktarı çok cüzi. Geçmiş yıllarda yapılan planlamaya göre, kuraklığa göre, yılda alınacak su miktarı da neredeyse yarı yarıya azalmış; İzmir’in birkaç günlük su ihtiyacını karşılamaktan öteye geçmiyor. Ama barajın yapımı zaman alacak, planlaması zaman alacak. Dolayısıyla, bunu dikkate alarak, Sayın Başbakanımızın talimatıyla, 2011 yılında tamamlanacak olan Gördes Barajı’nı, talimat verdik, ilave ödenek gönderdik, gece gündüz çalışmak suretiyle 2008 yılı sonunda tamamladık. Hatta bu barajın açılışı da 17 Ocak 2009 tarihinde Sayın Başbakanımız tarafından İzmir’de yapılacak.

Tabii, bu baraj hem içme suyu hem de sulama suyu maksatlı. Esasen, isale hatlarının projesini İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapacaktı. Bizden müsaade istedi ve Devlet Su İşleriyle İZSU yani İzmir Su ve Kanalizasyon İdaresi arasında yapılan bir protokol gereğince isale hattı, yani Gördes’ten İzmir’e su getirecek olan isale hattının projelerinin İZSU tarafından bir an önce yapılması talebi uygun görüldü, yani bunu dahi uygun gördük. Ama İZSU bu barajdan getirilecek olan boru hattının, yani isale hattının projelerini hazırlamakta gecikti. Bunun üzerine geçen yılın sonlarında Sayın İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı ve İZSU Genel Müdürü beni makamımda ziyaret ettikleri zaman ben kendilerine aynen şunu söyledim: İzmir için ne yapılması gerekiyorsa onu yapmaya hazırız. Yani, bunun için gerekirse isale hattını biz yapalım, projeyi geciktirmeyin, bir an önce tamamlayın diye kendilerine söyledim. Onlar da en azından otuz dört kilometrelik bir boru hattı yapılırsa Gördes’ten bir an önce mevcut isale hattına su bağlanabilir dediler. Bunun yapımı konusunda yardım istediler. Hatta, ben bizzat DSİ Genel Müdürüne talimat verdim, bu isale hattının projesinin bir an önce tamamlatılması konusunda siz de gayret edin, ben de Bakan olarak değil de bir teknisyen olarak, bir mühendis olarak yardım edeyim dedim. Neticede proje takip edildi, birtakım eksiklikler var, herhâlde proje bu ay içinde tamamlanacak –isale hattı projesini kastediyorum- ve neticede, hepimiz, bunun İZSU tarafından geciktirileceği kanaatiyle Sayın Başbakanımızın talimatıyla, isale hattının da Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından yapılması konusunda talimat verdim.

Esas itibarıyla İzmir’in su meselesini çözecek olan Gördes Barajı’dır. Ayrıca Gördes Barajı’ndan başka diğer barajların yapımı da söz konusudur Gördes’le bağlantılı. Bunların hepsinin planlaması yapılmıştır, inşallah 2009 yılında Gördes isale hattının hem platform inşaatına hem de isale hattı inşaatına hızla başlanacak ve oradan yılda 59 milyon metreküp su İzmir’e verilecektir. Bu, gerçekten benim için de büyük bir mutluluk kaynağıdır, çünkü iki yıl sonra bitecek olan barajı iki yıl önce bitirmenin mutluluğunu yaşıyorum.

Yani, biz, İzmir için yapılması gereken her şeyi yapacağız, buna söz veriyorum. Biz, esasen, bu hizmetlerde asla ve kata hiçbir şekilde parti ayırımı yapmıyoruz, yapmamız da doğru değildir. Bu sudur, oradaki insanlar da bizim insanlarımız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, Kars’a su vermişsek, Mardin’e su vermişsek, Kızıltepe’ye su vermişsek, Mersin’e su götürmüşsek isale hatlarıyla, elbette İzmir’e de elimizden gelen her türlü desteği vereceğiz, onu özellikle vurgulamak istiyorum.

Bir diğer husus da…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Ankara’ya Gerede suyunu getirin. Ölüyoruz, ölüyoruz…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Onu da getiririz merak etmeyin, onu da getiririz. Ankara’nın suyunu da konuşuruz.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Sayın Başbakanın ifadesi var…

BAŞKAN – Sayın Ergin, lütfen…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) –Saygıdeğer milletvekilleri, bir diğer husus da tabii, İzmir’deki kirlilik. Gediz’le alakalı.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Her işiniz takiye, her işiniz takiye!

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Özellikle Sayın Milletvekilimiz Gediz’le alakalı kirlilikten bahsetti. Gediz’le ilgili master plan öncelikli havza olarak ele alınmıştır. Sadece Gediz’de birkaç tane şehir veya ilçenin atık su arıtma tesisinin yapılması değil, bütün havzanın ele alınmak suretiyle master plan hazırlıkları yapılıyor. Biliyorsunuz bununla ilgili atık su arıtma tesislerini yapmakla mükellef belediyeler ama belediyeler bunu yapamaz diye netice olarak biz de Bakanlık olarak maddi-manevi her türlü desteği verelim diye karar aldık. Hatta atık su arıtma tesislerinin üçte 1’i maliyetinin Çevre ve Orman Bakanlığı kaynaklarından sağlanması konusunu da ben İzmir’e gittiğimde ilan ettim. Dolayısıyla belediyeler bir adım yaklaştığı zaman biz de onu kucaklamaya hazırız. Ama Gediz’le ilgili problemin de zaten planlamamıza göre 2012 yılı sonuna kadar bütünüyle çözüleceğini ben burada müjdelemek istiyorum.

Bu güzel duygularla hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum, teşekkürlerimi sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın Sipahi, sisteme girmişsiniz…

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Evet efendim.

BAŞKAN – Önce ben sizi bir dinleyeyim, ondan sonra söz vereceğim.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Bakan bazı konulara cevap vermedi veya yanlış bir bilgilendirme var herhâlde…

BAŞKAN – 60’ncı maddeye göre söz istiyorsunuz. Ben size pek kısa bir söz vereceğim, buyurun.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Bakanım, cevaplarınız için teşekkür ederim ancak bu Çamlı barajı ile ilgili olarak İzmir Belediyesi projeden vazgeçmemiştir, “Ben yapamayacağım, bu bir DSİ projesidir, o yapsın.” demiştir.

İkincisi: 50 bin kişiye yetecek bir su projesini küçümseyemezsiniz.

Üçüncüsü: Bu baraj havzasına altın ruhsatı verilmesiyle ilgili olarak gerçekten net cevaba ihtiyacımız var.

Yortanlı Barajı konusuna ise hiç değinilmedi. Bu konudaki sizin tavrınızı biliyorum ancak Bergama Ovası da su beklemekte, Kınıklılar da sulama kanallarını beklemekte.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz, bu konuyla ilgili bir açıklamada bulunmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Efendim, tekrar Sayın Başkanımızı ve değerli milletvekillerimizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Milletvekilim, evvela Yortanlı ile ilgili sizlere cevap vereyim: Yortanlı Barajı benden çok önce başlamış ama çok cüzi ödenekler veriliyormuş, ben o bölgedeki insanların su ihtiyacını bildiğim için hızlandırdım. Ancak kazı yapılırken, baraj inşaatına başlanırken… Orada Paşa Ilıcası adıyla anılan bir kaplıca var. Bu kaplıcada tarihî eserler olabilir diye Bergama Müze Müdürlüğü ile Devlet Su İşleri arasında bir protokol imzalanmış ve kazı başkanı olarak da bir yardımcı doçent eleman orada görevlendirilmiş. Ancak 2005 yılına gelindiğinde, bu barajın niye bitmediğini bizzat yerinde görerek, bir de arkeolojik kazıların ne derece yavaş gittiğini görerek bunların hızlandırılmasını ben rica ettim. Ama kazı başkanı, sadece bu Paşa Ilıcası’nda kazı yapılacağı yerde, bunu genişletti ve hatta orada, hiçbir belge olmadığı hâlde, –bakın, bunu ben her yerde açıkladım- Allianoi adıyla tarihî bir kaplıca şehri bulduğunu iddia etti. Ama ben bunun belgesini istedim. Tarihî kayıtlara baktık. Hatta, TRT’ye belgesel hazırlatmış, TRT’ye yazı yazdım, mademki bu belgesel, bu belgeselin de bana belgesini gönderin diye. Hiçbir belge göndermediler.

Bakın, ben de yıllarca baraj inşaatında bulunmuş, pek çok tesis açmış ve tarihî kazılarla yüz yüze gelmiş bir kişiyim. Bizzat yerine giderek, orada geçmiş dönemlerde… Evet, orada bir sıcak su var, Romalılar zamanında bir tesis yapılmış fakat Bizanslılar zamanında bu tesisler harap olmuş. Daha sonra Osmanlılar zamanında Paşa Ilıcası adıyla orada, her yerde olan bir hamam inşa edilmiş. Biz kazılara baktığımızda sadece orada sütunlar çıktı, herhangi bir mahzur yok, kil altında kalmış zaten onlar, dere yatağı içinde olduğu için kille örtülmüş üzeri ve mille örtülmüş. Sadece, orada, adına “peri kızı” dedikleri bir heykel çıktı, onu da belgeli olarak müze müdürlüğüne teslim ettik. Bir de mozaik ortaya çıktı. Onun için de dediler ki: “Bu mozaikler her yerde bulunacak basit mozaikler.” İsterseniz kaldırın bunu da götürün dedik.

Kaplıcaya gelince, bu kaplıca, geçmişte bir İzmir valisi tarafından restore edilmiş. Orada baktık, mermerler, betonlar sonradan yapılmış zaten, hatta, o kadar iptidai bir çatı yapılmış ki, dolayısıyla, bu ılıca, herhangi bir özelliği yok. Koruma Kuruluna müracaat ettik, ne istiyorsunuz dedik. Onlar da dediler ki: “Bunun üzerini yeniden kille örtelim, nasıl olsa barajın ömrü var.” Bunlara karar veriyoruz. Birkaç defa projeyi göndermemize rağmen, maalesef, Koruma Kurulu tam olarak karar veremedi, projede tadilat istedi. Ne istiyorsa yapacağız dedik; tarihî eserlere saygımız var, bunların korunmasını istiyoruz. Neticede, tahmin ediyorum, Sayın Kültür ve Turizm Bakanımızla da görüştük, o da konuyu takip ediyor, muhtemelen ocak ayı sonunda veya şubat ayı sonunda karara bağlanacak. Ne isterlerse biz onu yapacağız ve böylece orada su tutmamız lazım. Bunu sizlere sunuyorum.

Diğer hususa gelince, Çamlı barajına gelince, evet, geçmişte barajın yapılmasını istemiş, sonra –tarihleri var, ben size tarihlerini de ileteceğim- 1999 yılında bu barajın kendileri tarafından yapılmasını istemediklerini, DSİ tarafından yapılmasını talep etmişler…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Müsaade ederseniz hemen özetleyeceğim.

Ancak DSİ de “Bu barajın yeniden planlamasının yapılması gerekiyor, çünkü, geçmişte, yılda alınacak su miktarında büyük bir azalma var, dolayısıyla, bunun yerine, Çağlayan ve bu Gördes Barajlarından alınması daha uygun olur.” diye yazı yazmış. Bunun üzerine Büyükşehir Belediyesi tekrar yazı yazdı “Biz bunu yapalım.” diye, ÇED’e müracaat etti. Biz de dedik ki, planlamasını yeniden yap, istiyorsan Çamlı barajını yapabilirsin, çünkü altın madeni uzak koruma alanında. Mevcut, Su Kirliliği Yönetmeliği’ne göre mutlak kıyı veya yakın, kısa koruma alanında olmadığı için herhangi bir mahzuru yok, Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği’ne göre buna cevaz verilebilir. O bakımdan, altınla ilgili de müracaatlar çok önce yapıldığı için durum bundan ibarettir.

Aynen ifade ediyorum: İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı bu Çamlı barajını yapacaksa biz hazırız, planlama çalışması için yazı yazdık, bir sene oldu neredeyse, onu getirdiği zaman gerekli izinler verilecektir.

Teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın Genç, sisteme girdiniz…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz Çamlı barajıyla ilgili bir cümle söyleyeceğim.

BAŞKAN – Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Çamlı Barajı’yla ilgili açıklaması

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, çok teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, daha önce Tayyip Erdoğan Bey’in “Ben Çamlı barajını yapayım ki İzmirliler suya kavuşsun. İzmir’deki belediye, CHP bunun sayesinde itibar mı kazansın?” şeklinde basına intikal eden bir beyanatı var. Ben o sırada İzmir’de de bir toplantıya katılmıştım, İzmir Belediye Başkanı Sayın Aziz Bey’le konuştum, dedi ki: “Biz bu barajı kendimiz yapmak istiyoruz fakat Hükûmet müsaade etmiyor.”

Şimdi, Bakan burada yanlış bilgi veriyor. Varsa bu konuda açık delilleri, getirsin Meclise yazıları bildirsin yani çıkıp da burada, burada olmayan bir belediye başkanının beyanatını çürütecek beyanatlarda bulunmasınlar.

Esas olan şudur: İzmir Ana Kent Belediye Başkanlığı İzmir’deki Çamlı barajını yapmak istiyor İzmir suyunun daha kaliteli olması için ama bu Hükûmet engelliyor efendim, gerçek bu.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Gündeme geçiyoruz.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Açıkladınız siz onu.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Hayır ama belgesini istedi.

BAŞKAN – Şimdi, bakın, usul yok. Sizin yedi dakikanız kalmıştı deminden…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Yerimden sadece bir cümleyle…

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, cevaplamasını istiyoruz.

BAŞKAN – Sayın Bakan, yani oradan da olmuyor işte, usul yok.

Şimdi, ben sizin konuşmalarınızı dikkatle izledim, çok teknik açıklamalar yaptınız. Milletimizin, İzmir’in de onları dinlemesi gerektiği için, yarıda bıraktığınız yedi dakikayı tamamlamanız için, bu usul olmamasına rağmen yeniden söz verdim. O açıdan, yazılı olarak bildirirsiniz arkadaşlara. Ayrıca da açıkladınız, teşekkür ederim.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Başbakanımız öyle bir söz söylememiştir.

RECEP KORAL (İstanbul) – Diğerlerine niye söz verdiniz?

BAŞKAN – 60’ıncı maddeye göre pek kısa söz talebi verdim, birer dakika verdim.

RECEP KORAL (İstanbul) – Hepimiz konuşalım beş yüz dakika eder o zaman. Öyle şey olur mu, kahveye döndü burası!

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Birer dakika hepimiz isteyelim!

BAŞKAN – Sayın Birinci…

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Birer dakika hepimiz isteyelim!

BAŞKAN – Buyurun isteyin.

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Hayır, benim ihtiyacım yok ama o teamül ona dönerse işin içinden çıkamayız.

BAŞKAN – Şimdi bakın, ben dünden beri…

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Siz mi yönetiyorsunuz, Başkan mı yönetiyor ya!

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Siz susun!

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Ne diyorsun?

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Başkanla konuşuyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, azıcık susarsanız bir konuda bir bilgi vermek istiyorum.

RECEP KORAL (İstanbul) – Siz de 60’ıncı maddeye göre söz verdiniz. Sayın Bakanın da söz hakkı olur efendim.

BAŞKAN – Olur! Buyurun siz gelin yönetin!

RECEP KORAL (İstanbul) – Olur!

BAŞKAN – Peki, kalkıyorum, buyurun gelin!

VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- TBMM Başkan Vekili Meral Akşener’in, tüm milletvekillerinin İç Tüzük’ün ve Anayasa’nın koyduğu kurallara uymak zorunda olduğuna, kendisinin de Riyasette olduğu zaman son derece adil ve tarafsız olmaya gayret ettiğine; milletvekillerinin nezaket kuralları dışına çıkmadan, iyi niyetle görüşmeleri sürdürmesi gerektiğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Şimdi, bakın, İç Tüzük’ümüze göre, Meclis başkan vekili görevini yürüten insanlar;

1) Tarafsız olmak zorunda.

2) Adil olmak zorunda.

3) Biz burada 546 milletvekiliyiz. Her birimiz farklı görüşlerden, farklı siyasi partilerden; kimimiz başka partilere mensup, kimimiz bağımsız seçildik, milletimiz bize oy verdi, geldik. İki görevimiz var. Biri: Kimse bize zorla “Seçilin” demedi, kendimiz talep ettik, seçildik, vatandaşımız, milletimiz oy verdi, geldik. Bir, geldiğimiz gün burada bir yemin ettik. Birincisi, bu yemine uymaktır. İkincisi, İç Tüzük’e uymaktır. Bir Anayasa var, bir İç Tüzük var. Ben de sizler de ona uymak zorundasınız.

İkinci konu: Anayasa’yı beğenmeyen arkadaşlarımız olabilir. Bunu değiştirmek için yollar bellidir. Bu çatının altında bu değişiklik canı istenirse, uygun görülürse yapılır.

İç Tüzük’ü de bu Meclis yapmıştır. Eksiği vardır gediği vardır, şusu vardır busu vardır, eleştirilecek tarafları vardır ama sonuç itibarıyla cari olan kurallar, bugün itibarıyla geçerli olan İç Tüzük’tür. İç Tüzük’te de beğenmediğimiz, doğru bulmadığımız yerler varsa bir çalışma yapar bu yüce Meclis, o İç Tüzük’ü de değiştirebilir.

Ayrıca, bizlerin görevleri ile sizlerin davranışları bu İç Tüzük’e göre ayarlanmıştır. Sataşmalar için bir İç Tüzük maddesine göre söz verilir. Efendim, “Pek kısa söz talebi” diye bir 60’ıncı madde var, bir dakikayı geçmemek üzere bu uygulamayı yaparsınız. Bunu kötüye kullanmak, istismar etmek isteyebilirsiniz, onu siz bilirsiniz ama bizlerin görevi ise adil olmaktır, tarafsız olmaktır.

Ben Milliyetçi Hareket Partisi Milletvekiliyim, oradan seçildim geldim. Ama, dün Sayın Genç -ondan evvel de birkaç kere- sizin grubunuzu, Adalet ve Kalkınma Partisini koruduğumu söyleyerek, bana göre “adalet” kavramına, adil olma görevime –bu, benim için çok önemli bir kavramdır- büyük bir hakaret etmiştir. Ama ben, ne Milliyetçi Hareket Partisini ne Cumhuriyet Halk Partisini ne Demokratik Toplum Partisini ne Adalet ve Kalkınma Partisini korumak ya da tam tersi davranmak gibi bir görevle görevli değilim.

Burada konuşma yapan pek çok arkadaşımız oluyor. Bazılarına, bireysel olarak bazı görüşlerin tek bir noktasına dahi katılmıyorum ama bugüne kadar tek bir milletvekiline “sen” diye hitap etmedim, tek bir milletvekilini “sayın” demeden buraya davet etmedim, teşekkür etmeden oturtmadım, sürelerinizin hiçbirini kısıtlamadım, ne burasının ne burasının ne burasının ne bağımsızların ve milletvekillerinin mümkün olduğunca konuşmasını sağlamaya çalıştım.

Şimdi, bakın, biraz evvel, diyelim ki muhalefet partilerinin de eleştireceği bir iş yaptım ben. Neyi yaptım? Sayın Bakanımız konuşmasını yapıp oturmuştu, yedi dakikası kalmıştı. Böyle bir usul de yoktu ama Sayın Erdal Sipahi dedi ki: “İşte, şu şu konularda biz cevap alamadık, yani İzmirliler bekliyor, teknik konularda...” Ve bu konuların daha iyi anlaşılabilmesi için ben Sayın Bakanımıza tekrar söz verdim. Bunun üzerine…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Ondan dolayı teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekküre gerek yok, bir şeyi anlatmaya, bir mantığı, bir bakış açısını anlatmaya çalışıyorum.

…Sayın Genç de 60’ıncı maddeye göre söz istedi, kendisine de o sözü verdim.

Sayın Birinci, siz de isteyebilirsiniz, sizin arkadaşlarınızdan da isteyenler oldu bugüne kadar. Ben, milletvekilleri mümkün olduğunca konuşabilsinler diye İç Tüzük’ün bana verdiği yetkileri, son derece adil olmaya gayret ederek ve tarafsız olmaya gayret ederek kullanmaya çalışıyorum, ama, yani, birbirimize nezaketle… Sizin şahıslarınız için konuşmuyorum bunu, dünden itibaren gelişen hadiselerle ilgili söylüyorum, Meclisi germemek için bu konuşmayı dün yapmamıştım. Milletvekillerimiz laf atabilir, çeşitli konularda itiraz edebilir. Ama konuları nezaket ve üslup noktasından taşırırsak o zaman karşılıklılık ilkesi devreye girer.

Benim milletvekilliğinde üçüncü dönemim, üslup konusunda hiçbir sorunum olmamıştır, yani üsluba üslupla karşılık verme konusunda hiçbir sorunum olmamıştır. Ama bu sandalye, bu kürsü, tarafsız, dürüst ve adil olmamı emrettiği için kolları bağlı bir şekilde burada durmak durumundayım. Yüzüme karşı dışarıda konuşulabilirse ben hazırım, arkadaşlarımıza duyuruyorum. Ama bugünden itibaren nezaket kurallarının dışına çıkmamamız, iyi niyetin dışına çıkmamız gerekiyor. Milletimiz bizden kendilerinin sorunlarının giderilmesi için gayret bekliyor.

Şimdi, biraz sonra bir kanun geçireceğiz, orada çeşitli görüşler açıklanacak. Zaten bütün grup başkan vekilleri partilerine yapılan herhangi bir yanlışlığı cevaplamakla, onun hakkını, hukukunu korumakla yükümlüdür. O açıdan, birbirimizin sabrını sınamazsak iyi olur, nezaket çerçevesinden çıkmazsak da iyi olur. Bunu çok samimiyetle söylüyorum.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 19 milletvekilinin, Bandırma açıklarında batan gemi olayının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/297)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

14.09.2008 tarihinde Bandırma - Ambarlı Seferini yapmak üzere yola çıkan Marmara N Denizcilik Anonim Şirketi’ne ait Hayat N Gemisi limandan ayrılmasından kısa bir süre sonra batmıştır. 1 kişinin hayatını kaybettiği, 4 kişinin de kaybolduğu kaza ile ilgili olarak pek çok basın yayın organında çeşitli haberler yer almıştır. Bu haberlerde; batan geminin sahibi olan şirketin ortaklarından Mehmet Koç’un Deniz Feneri iddianamesinde adının geçtiği ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ile eskiye dayanan iş ve arkadaşlık ilişkilerinin olduğu ifade edilmiştir. Ulaştırma Bakanı ise konuyla ilgili olarak çıkan haberleri yalanlamıştır. Hayat N Gemisi’nin sahipleriyle hiçbir ilgisinin olmadığını ve batan gemiye imtiyaz tanınmadığını belirtmiştir.

Ancak, Denizcilik Müsteşarlığı tarafından 24.08.2007 tarihinde çıkarılan 28210 sayılı Gemilerin Teknik Niteliklerine Yönelik Uygulama Kuralları Yönergesi’nin 10. maddesindeki düzenleme şöyledir;

15/4/1948 tarihli ve 6884 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Ticaret Gemilerinin Teknik Durumları Hakkında Tüzük'te tanımlanan tekne, makine kazan vesair teferruat, can kurtarma tesisleri, yangından korunma ve yangın söndürme tesisleri, yolcu sayısının tayini ve yolcu ve gemi adamları yerleri, yolcu ve gemi adamları yerlerinin durumu ve yolcu taşıma şartları ve diğer çeşitli donanımlara ilişkin hükümlere uygun olmak kaydıyla ve bu durumun Bölge Müdürlükleri tarafından kurulacak komisyon marifetiyle uygun görülmesi durumunda, Bölge Müdürlüklerince bu maddenin 1 inci fıkrasında belirtilen haz iznine sahip olan ve düzenli hat taşımacılığı yapan ro-ro yük gemilerinin sadece taşıdıkları tırların ve kamyonların şoförlerini taşımalarına izin verilebilir.”

Bu düzenleme ile Hayat N Gemisi’ne açık bir imtiyaz sağlanmıştır. Çünkü 14.08.2006 tarihinde Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe giren Yolcu Gemilerinin Emniyetine ve Gemilerdeki Yolcuların Kayıt Altına Alınmasına İlişkin Yönetmelik, 24.08.2007 tarihinde çıkarılan yönergenin         10. maddesi ile düzenlenen konunun tam aksi düzenlemeler içermektedir. Bu yönerge ile 14.08.2006 tarihli yönetmelik ihlal edilmiş olmaktadır. Birleşmiş Milletler Uluslararası Denizcilik Örgütü kurallarına göre mürettebat dışında 12'den fazla yolcu taşıyan her ticaret gemisi yolcu gemisi sayılır.

İşte ulusal ve uluslararası düzenlemelere rağmen 24.08.2007 tarih ve 28120 sayılı Denizcilik Müsteşarlığı Yönergesi'nin 10. maddesi ile tır ve kamyon sürücüleri yolcu kabul edilmemiş olmakta ve yolcu gemilerinin sahip olması gereken güvenlik koşullarının önemli bir bölümünden muaf hâle gelmektedir. Hayat N Gemisi’nin alınmasından sadece 3 ay sonra çıkarılan bu yönerge, âdeta bu gemiye özel olarak çıkarılmış bir yönergedir. Hayat N Gemisi’ne imtiyaz sağlanmıştır. Fransız Loydu’nda yük gemisi olarak görünen Hayat N Gemisi'nin hiçbir şekilde tır sürücüleri dahil yolcu taşıma şansı yoktur. Ancak bu, çıkarılan yönerge ile değiştirilmiştir. Ulusal ve uluslararası tüm yasal düzenlemelere aykırı olan bu yönerge ölümle sonuçlanan bir kazaya neden olmuştur.

Ortaya çıkan bu durum batan Hayat N Gemisi ile ilgili pek çok soruyu da gündeme getirmiştir. 24.08.2007 tarih ve 28210 sayılı Denizcilik Müsteşarlığı Yönergesi’nin Hayat N Gemisi'nin alınmasından 3 ay sonra çıkarılarak yük gemilerinin yolcu gemilerinin sahip olması gereken güvenlik koşullarının önemli bir bölümünden muaf hâle getirilmesi ve bu yönergeden kaç geminin faydalandığı araştırılmalıdır.

Batan Hayat N Gemisi'nin batma nedeni, 28210 sayılı Denizcilik Müsteşarlığı Yönergesi ile tanınan ayrıcalığın nedenlerinin ve bu yönergedeki düzenleme nedeni ile yaşanabilecek diğer kazaların önlenmesi için alınacak tedbirlerin tespiti amacıyla, Anayasa’nın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.                                               02.12.2008

1) Çetin Soysal                                    (İstanbul)

2) Abdullah Özer                                (Bursa)

3) Ali Rıza Öztürk                               (Mersin)

4) Fevzi Topuz                                    (Muğla)

5) Ahmet Ersin                                    (İzmir)

6) Ferit Mevlüt Aslanoğlu                   (Malatya)

7) Tekin Bingöl                                   (Ankara)

8) Mevlüt Coşkuner                            (Isparta)

9) Mehmet Ali Özpolat                       (İstanbul)

10) Ali Rıza Ertemür                           (Denizli)

11) Atila Emek                                    (Antalya)

12) Hüseyin Ünsal                              (Amasya)

13) Şevket Köse                                  (Adıyaman)

14) Rasim Çakır                                  (Edirne)

15) Ali İhsan Köktürk                         (Zonguldak)

16) Tayfur Süner                                 (Antalya)

17) Osman Kaptan                              (Antalya)

18) Durdu Özbolat                              (Kahramanmaraş)

19) Sacid Yıldız                                  (İstanbul)

20) Selçuk Ayhan                               (İzmir)

2.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış ve 23 milletvekilinin, öğretmen atamalarındaki haksızlık ve usülsüzlük iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/298)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Öğretmen atamalarında ortaya çıkan haksız ve usulsüzlüklerin araştırı!arak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98. ve TBMM içtüzüğünün 104 ve 105. maddesi uyarınca araştırma açılmasını saygılarımla arz ve talep ederiz.

1) Hasan Çalış                                                                                        (Karaman)

2) Kamil Erdal Sipahi                             (İzmir)

3) Oktay Vural                                        (İzmir)

4) Ali Uzunırmak                                    (Aydın)

5) Cemaleddin Uslu                                (Edirne)

6) Necati Özensoy                                  (Bursa)

7) Süleyman Latif Yunusoğlu                 (Trabzon)

8) Recep Taner                                        (Aydın)

9) Hasan Özdemir                                   (Gaziantep)

11) Alim Işık                                          (Kütahya)

10) Mehmet Şandır                                 (Mersin)

12) Kadir Ural                                                                                         (Mersin)

13) S. Nevzat Korkmaz                          (Isparta)

14) Mehmet Akif Paksoy                       (Kahramanmaraş)

15) Beytullah Asil                                   (Eskişehir)

16) Abdülkadir Akcan                            (Afyonkarahisar)

17) Mustafa Kemal Cengiz                     (Çanakkale)

18) Mustafa Enöz                                   (Manisa)

19) Ahmet Bukan                                   (Çankırı)

20) İzzettin Yılmaz                                  (Hatay)

21) Reşat Doğru                                     (Tokat)

22) Osman Ertuğrul                                (Aksaray)

23) Behiç Çelik                                       (Mersin)

24) Ahmet Duran Bulut                          (Balıkesir)

Gerekçe:

Bir ülkenin kalkınması ve çağdaş ülkeler seviyesine yükselmesi ancak çok iyi yetişmiş insan gücü ile gerçekleştirilebilir. İyi yetişmiş insan gücü bakımından eğitim-öğretimin önemi her geçen gün artmaktadır. Dünden bugüne tüm mesleklerin temelinde öğretmenlik vardır. Öğretmenlerimiz, ülkemizde sayısız meslek mensuplarını yetiştirmenin ve ülke kalkınmasına destek sağlamanın yanı sıra çağdaşlaşma yolunda da büyük hizmetler sunmaktadır.

Bugün maalesef üzülerek belirtmeliyiz ki eğitimin temel sorunlarına köklü çözümler üretilememiştir. Geçim sıkıntısı öğretmenlerimizi ek iş yapmaya zorlamıştır. Yapılan araştırmalar, öğretmenlerimizin yüzde 72'sinin ek iş yaptığını ortaya koymaktadır. Ne yazık ki ülkemizde öğretmen açıkları kapatılamamış ve derslik sayısındaki yetersizlik bir türlü giderilememiştir. Okulların ödenek ve personel ihtiyacı artmış, çoğu okul velilerden toplanan paralarla ihtiyaçlarını karşılar hâle gelmiştir. Ortalama 30-40 kişilik sınıflarda ders güçleşmiştir. Kalabalık sınıf mevcutları ve yetersiz öğretmen maaşları gibi sorunlar, gençlerimize yeni ufuklar açılmasını etkilemiştir.

Bütün bu olumsuzluklara rağmen gönlü ulus ve insan sevgisiyle dolu olan öğretmenlerimiz, ülkemizin her köşesinde zor şartlarda görevlerini en iyi şekilde yerine getirme konusunda büyük çaba harcamaktadır.

Bir tarafta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 60. Hükümet programını sunuş konuşmasında öğretmen atamaları, terfi ve tayinlerde adam kayırma uygulamasına son verildiğini belirtirken, diğer tarafta Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, "Benden torpil istemeyin. Sistem Elektronik çalışıyor. Her türlü iş ve idari işlemleri kamuoyu ile paylaşılarak, bilgilendirmeye açık, net ve şeffaf bir yöntem anlayışı içerisinde sergiliyoruz. Dış müdahale yok. Atama ve yer değiştirme süreçlerinde dış müdahale olmadan, ilk atamalarda Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) puanı, açıktan atamalarda hizmet süresi ve yer değiştirmelerde de hizmet puanlan esas alınarak atama ve yer değiştirmeler gerçekleştirilmektedir" şeklinde açıklama yapmaktadır.

Bakanlıkta yapılan ve basına da intikal eden son öğretmen ataması, Milli Eğitim Bakanlığı'nda atamaların Sayın Başbakan ve Sayın Bakanın sözlerinin tam tersi bir şekilde gerçekleştirildiğini göstermektedir. 2007 yılında yapılan Kamu Personeli Seçme Sınavı'nda (KPSS) 57.172 puan alan Beytullah Yağız, Milli Eğitim Bakanlığı’nın taban puanı "90" olarak belirlediği Aralık-2007 döneminde, "sözleşmeli matematik öğretmeni” olarak Van'ın Saray İlçesi'nde Ahmet Nacar Lisesi’ne atanmıştır.

Bu atama, elektronik ortamda KPSS puanına göre yapılan öğretmen atamalarına olan güveni tamamen sarsmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı'ndaki haksız ve usulsüz öğretmen atamaları bir yandan atama sistemine olan güveni sarsarken diğer yandan da, gönlü insan ve vatan sevgisi ile dolu olarak görev bekleyen öğretmenlerimizi üzmüştür. Bu atama, "bakanlıkta "torpilli atama yapılıyor" söylentilerinin artmasına neden olmuştur.

Ayrıca bakanlık tarafından yapılan İller arası atamalarda da, bir takım haksız ve usulsüzlüklere gidildiği belirtilmektedir. Elektronik ortamda bazı İllerde ihtiyaç duyulmasına rağmen branş öğretmeni için kadro açılmıyor. Dolayısıyla bu İller ilgili branş öğretmenlerine kapalı bir İl konumunda görünüyor. Buralara tayin için müracaat alınmıyor. Ancak tayinlerden sonra bir bakıyorsunuz, elektronik ortamda kapalı görünen bu İlimize el altından branş öğretmeni ataması yapılıyor.

Bu nedenle, KPSS puanı "90" olan atama bekleyen öğretmen adaylarının yerine, KPSS puanı "57.172" olan Beytullah Yağız'ın hangi gerekçeyle Van'ın Saray İlçesi'nde Ahmet Nacar Lisesi'ne matematik öğretmeni olarak göreve başlatıldığının, buna benzer başka hangi İllere kaç atama yapıldığının ve elektronik ortamda branş öğretmeni kadrosu açılmayan İllere tayin sonrası nasıl ve ne şekilde atama yapıldığının araştırılması konuda Yüce Meclisimize büyük görevler düşmektedir. Yüce Meclisimizin bu görevi yerine getirmesi için Anayasa'nın 98. ve TBMM içtüzüğünün 104 ve 105. maddesi uyarınca bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulması gerekmektedir.

3.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat ve 24 milletvekilinin, Maraş olaylarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/299)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kahramanmaraş'ta yaşanılan vahşetin 30. yılında, ortaya çıkarılmamış, hâlâ gizli kalan yönleriyle, kamu vicdanını yaralayan, karanlık olay ve ilişkilerin aydınlatılması için, Anayasanın 98 inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 üncü ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz.

1) Durdu Özbolat                                  (Kahramanmaraş)

2) Ahmet Ersin                                      (İzmir)

3) Hulusi Güvel                                    (Adana)

4) Şevket Köse                                      (Adıyaman)

5) Erol Tınastepe                                   (Erzincan)

6) Mehmet Ali Özpolat                         (İstanbul)

7) Kamer Genç                                      (Tunceli)

8) Osman Kaptan                                  (Antalya)

9) Yaşar Ağyüz                                     (Gaziantep)

10) Vahap Seçer                                    (Mersin)

11) Ahmet Küçük                                 (Çanakkale)

12) Fehmi Murat Sönmez                     (Eskişehir)

13) Ali Koçal                                       (Zonguldak)

14) Esfender Korkmaz                          (İstanbul)

15) İsa Gök                                           (Mersin)

16) Ali Rıza Öztürk                               (Mersin)

17) Turgut Dibek                                  (Kırklareli)

18) Halil Ünlütepe                                 (Afyonkarahisar)

19) Rahmi Güner                                  (Ordu)

20) Malik Ecder Özdemir                      (Sivas)

21) Ensar Öğüt                                      (Ardahan)

22) Ramazan Kerim Özkan                   (Burdur)

23) Ali Oksal                                       (Mersin)

24) Mevlüt Coşkuner                            (Isparta)

25) Abdulaziz Yazar                             (Hatay)

Gerekçe:

Başlangıç tarihi olarak, her ne kadar 24 Aralık 1978 belirtilse de, dönemin sanık, tanık, yargı makamı, savcı, hükümet görevlilerinin açıklamaları, tutanaklar, Kahramanmaraş'ta "planlı bir kalkışmanın" çok önceden hazırlanmış olduğu yönünde, yoğun şüpheler içermektedir.

Bu gün, her isteyenin rahatlıkla, internet ortamında, o günlere ilişkin yaşanılanlar hakkında, kabaca bilgi sahibi olabilmeleri mümkündür. Örnek olsun diye bunlardan bazı alıntılar yapacak olursak;

"...Küçük çocukların ve yaşlı adamların üzerine gaz dökülerek yakılmış, insanlık dışı olaylar işlenmiştir. Toplu katliam olayları, toplu halde ceset bulunmasıyla doğrulanmaktadır. Ölü sayısının resmi miktarı aşarak iki yüzü aşacağını tahmin ediyorum." (Dündar Saner/ Dönemin Maraş Davası Savcısı) ... Hastaneye getirilen ölülerden elli ikisini inceledim. Bunlardan üç tanesi sopayla öldürülmüş, diğer ölüler mermilerle... Boğularak öldürülenlerin olduğunu söylediler. Yetmişlik yaşlıları, üç yaşında bebekleri vurmuşlardı. Bir cehennem aleminden geldim. (Mete Tan/ Dönemin Ecevit Hükümeti Sağlık Bakanı) ... Karşımızda oturan ve bir gözü görmeyen 80 yaşındaki, yaşlı Cennet Çimen'in evine gittiler. Bu kadını, 'Gel nene, gel' diyerek elinden tutup dışarıya çıkardılar. Cennet Kadın, gözleri görmediği ve yaşlı olduğu için öldürülenlerden ve yakılanlardan habersizdi. Sanıklardan Cuma Yalçın ve Nuri Boğa tornavida ile onun gözlerini oydular, sonra silah sıkarak öldürdüler. Yakınında bulunan helanın çukuruna baş üzeri atıp, üzerine at arabasını devirdiler... (Maviş Toklu/ Katliam mağduru ve tanığı).

İfadeler, o günlerde yaşanılanların, basında işlendiği gibi Maraş "olayları" değil, "katliamı, vahşeti, kıyamı" olarak adlandırılabilecek tanımlara uygun olduğunu göstermektedir.

Katliamın faili olarak 804 kişi yargılandı. Katliamda birinci dereceden rol oynayan 68 kişi hiç yakalanmadı. 379 kişi beraat etti. 1 ila 15 yıl arasında mahkûmiyet cezası ile yargılanan 314 kişinin cezalarında önce 1/6 oranında indirim yapıldı, sonra hepsi mahkeme sürecinde salıverildi. 29 kişi hakkında verilen idam ve yedi kişi hakkında verilen müebbet hapis cezası Yargıtay tarafından bozuldu. 1991'de çıkan Terörle Mücadele Yasası'nda yapılan değişiklikle katliam sorumlularının hepsi salıverildi. Böylece Maraş Katliamı dava dosyası sessiz sedasız kapatılmış oldu. Bundan sonra da bu dosya hiç açılmadı.

Dünyanın hiçbir yerinde toplumlar, yaşam biçimi, inanç, ırk, dil farklılıkları gerekçesiyle, birbirlerine 'kendiliğinden gelişen' nedenlerle, plansız ve hazırlıksız saldırı yapmazlar. Yaşanılanlar sadece sonuçtur...

2 Temmuz 1993'de Sivas'ta yaşanılan ve 35 yurttaşımızın yakılarak öldürüldüğü, katliamın, 'içerik olarak' bir benzerinin yaşandığı Maraş’ta, yapılan yargılamada aynı şekilde ‘güruh’ niteliği taşıyan unsurların yargılandığı görülmektedir.

Ama dönemin Başbakanı Sayın Bülent Ecevit’in evinde çıkan belgeler ve onun işaret ettiği açıklamalar daha detaylandırılarak ve üzerine gidilerek, örtülmüş gerçeklere ulaşmak mümkün olabilir.

Maraş Katliamı öncesi, şehre gelerek otellerde kalan yerli, yabancı unsurların tespit ve ilişki ağının ortaya çıkarılması, gerçek suçlulara ulaşmak için önemli bir adım olacaktır.

Bu nedenle bu sorunun Yüce Meclisimiz tarafından oluşturulacak bir komisyon tarafından incelenmesini Anayasa’nın 98, içtüzüğün 104 ve 105.  maddeleri gereğince arz ve teklif ederiz.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Başbakanlığın Anayasa’nın 82’nci maddesine göre verilmiş dört tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım:

B) Tezkereler

1.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Hindistan’a yaptığı resmî ziyarete iştirak eden milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/653)

                                                                                                               31/12/2008

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, bir heyetle birlikte 20-24 Kasım 2008 tarihlerinde Hindistan’a yaptığım resmi ziyarete, ekli listede yer alan milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                                                                                                      Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                                Başbakan

Liste:

Ömer Çelik                                            Adana Milletvekili

Şevket Gürsoy                                      Adıyaman Miletvekili

M. Hanifi Alır                                       Ağrı Milletvekili

Abdulmuttalip Özbek                            Hakkâri Milletvekili

Sadullah Ergin                                       Hatay Milletvekili

Egemen Bağış                                       İstanbul Milletvekili

Nursuna Memecan                                İstanbul Milletvekili

Mehmet Serdaroğlu                               Kastamonu Milletvekili

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

2.- Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın, İngiltere’ye yaptığı resmî ziyarete iştirak eden milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/654)

                                                                                                               31/12/2008

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın, Londra’da düzenlenen “World Travel Market” isimli turizm ihtisas fuarına katılmak ve görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte, 9-11 Kasım 2008 tarihleri arasında İngiltere’ye yaptığı resmi ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                                                                                                      Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                                Başbakan

Liste:

İsmet Büyükataman                               Bursa Milletvekili

Öznur Çalık                                           Malatya Milletvekili

Engin Altay                                           Sinop Milletvekili

Gülşen Orhan                                        Van Milletvekili

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

3.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Amerika Birleşik Devletleri’ne yaptığı resmî ziyarete iştirak eden milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/655)

                                                                                                               31/12/2008

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

G-20 Zirvesi’ne katılmak ve görüşmelerde bulunmak üzere, bir heyetle birlikte 12-17 Kasım 2008 tarihlerinde Amerika Birleşik Devletleri’ne yaptığım resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                                                                                                      Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                                Başbakan

Liste:

Ömer Çelik                                     Adana Milletvekili

Suat Kınıklıoğlu                              Çankırı Milletvekili

Egemen Bağış                                 İstanbul Milletvekili

Nihat Ergün                                    Kocaeli Milletvekili

Dr. Cüneyt Yüksel                          Mardin Milletvekili

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bakın Sayın Başkanım, yani burada oyladığınız milletvekili sayısı yani bütün… Çünkü, demin de…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, konuyla ne alakası var?

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Neye göre konuşuyor?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Milletvekili görevli gidiyor, devletin kesesinden harcırah alıyor.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.08

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.23

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 42’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Başbakanlık tezkeresinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi tezkereyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

4.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, İsviçre’ye yaptığı resmî ziyarete iştirak eden milletvekiline ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/656)

                                                                                                                 5/1/2009

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, bir heyetle birlikte 17-18 Kasım 2008 tarihlerinde İsviçre’ye yaptığım resmi ziyarete, İstanbul Milletvekili Egemen Bağış’ın da iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                                                                                                      Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                                Başbakan

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

2.- Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/526) (S. Sayısı: 218) (x)

BAŞKAN -  Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon raporu 218 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Mersin Milletvekili Sayın İsa Gök. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

Buyurun Sayın Gök.

CHP GRUBU ADINA İSA GÖK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 218 sıra sayılı  Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Arkadaşlar, önünüzdeki sıra sayısını kontrol ederseniz, dört tane kanun görürsünüz: Tapu Kanunu -ilk sırada o var-, Orman ve Kadastro Kanunu ve Harçlar Kanunu. Tapu Kanunu’ndaki değişikliğin teknik bir yanı olduğunu fark edersiniz. Harçlar Kanunu’ndaki değişikliğe de bir şey demiyoruz, zira teknik bir düzenlemedir. Kadastro Kanunu’nun harcırahla ilgili maddesinin yani asıl görevli olduğu müdürlüğün yetki alanı dışında geçici görevle gönderilen personele arazi tazminatı yerine Harcırah Kanunu gereği ödeme yapılmasına bir itirazımız yok. Teknik düzenlemelerden oluşuyormuş gibi gelen bu Hükûmet tasarısının aslında içinde iki tane son derece önemli kanun var ve iki tane kanunda o kadar önemli değişiklikler yapılıyor ki bu tasarının içerisine sıradan teknik düzenleme gibi sokulmuştur.

İlk kanun, arkadaşlar, 6831 sayılı Orman Kanunu. Orman Kanunu’na karşı zaten AKP İktidarının olumsuz tavrını biliyoruz. Bu Kanun’la çok fazla uğraştığını biliyoruz ve hatta katıldığım bir komisyon toplantısında, AKP’li kimi arkadaşların ormanlara karşı düşmanca bir yaklaşımı olduğunu biliyoruz, bunu ben bizzat görmüştüm. Öyle ki, hatta hatırlarsınız, 2003 yılında bir değişiklik yapmıştınız. Bu değişiklikle, arkadaşlar, fıstık çamlıkları ve palamut meşelikleri kanunla orman dışına çıkarılmıştı ama asıl önemlisi kızılağaçlıklar ile aşılı kestanelikleri orman dışına çıkartmıştınız. Neyse ki Anayasa Mahkemesi bunu gördü ve bu sözcüklerin uygulanmasından doğacak, sonradan giderilmesi güç veya olanaksız durum ve zararların önlenmesi ve iptal kararının sonuçsuz kalmaması için yürürlüğü durdurdu arkadaşlar ve Türkiye’nin kızılağaçlıklar ve aşılı kestaneliklerden oluşan ormanları kurtarılmış oldu ama aynı Kanun’la siz fıstık çamlıkları ve palamut meşeliklerini perişan ettiniz. Bu Orman Kanunu’na karşı hasmane tutum, şu anda gelen bu tasarı içerisinde de var.

Hepiniz mutlaka biliyorsunuz ama ben size izah edeyim: Arkadaşlar, iki tür kadastro vardır. Bir tanesi orman kadastrosu. Bu, yerini 6831 sayılı Orman Kanunu’ndan alır. Bir de arazi kadastrosu deriz, genel kadastro denebilir buna. Bunun da yeri 3402 sayılı Kadastro Kanunu’ndan gelir. Türkiye’nin kadastrol sistemi bu tasarıyla hiç de fark ettirilmeden değiştirilmek isteniyor. Aslında, Meclis Başkanlığının doğrudan kusuru var çünkü bu tasarının, Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonuna gittiği gibi, mutlaka, hukukla alakası sebebiyle Adalet Komisyonuna gelme zorunluluğu vardır ama siz bu tasarıyı, hiç adaletle, hukukla alakası yokmuş, teknik düzenlemeymiş gibi o komisyondan geçirerek, sessiz sedasız, doğrudan Genel Kurul gündemine taşıdınız ama Türkiye'nin temelinden bir sistemini değiştiriyorsunuz.

Arkadaşlar, Türkiye’de aslolan orman kadastrosudur. Arkadaşlar bilirler, bu konuda 19 ve 20. Hukuk Dairesinin başta olmak üzere Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun o kadar çok kararı vardır ki. Ben size 20. Hukukun kararından bir tanesini okuyayım arkadaşlar, diyor ki: “Genel kadastro ile                    -yani o arazi kadastrosu ile- orman kadastrosu birbirleri için ikinci kadastro sayılamaz. Genel kadastro yapılıp kesinleşen yerlerde her zaman orman kadastrosu yapılabilir.” Yani aslolan özel kadastro, orman kadastrosudur diyor. Bizim hukuk sistemimiz, bizim davalar sistemimiz tümüyle bunun üzerine kurulmuştur. Günlük yaşamdan bilirsiniz, arazi kadastrosu gider, falanca yerdeki araziyi ada, pafta, parseline böler, amir üstünü yazar, geçer, gider; derken, buranın aslında orman arazisi olduğu ortaya çıkar, bu tapular iptal olur. Neden? Çünkü orman kadastrosu asıldır. Buradan şuna gelmek istiyorum: Arkadaşlar, bakın, 2/B’ler konusunda, yani 1981 tarihinden önce orman vasfını yitiren yerlerin sorununun giderilmesi konusunda, vatandaşların Antalya Kepez’de olduğu gibi bu sorunlarının giderilmesi konusunda dürüstçe, iyi niyetle teklifi getirin, konuşalım. Bu vatandaşlarımızın mağduriyetini, satarak değil, Genel Başkanımız Sayın Deniz Baykal’ın söylediği gibi bu insanlara atadan, babadan gelen arazi kadastrosu veya Osmanlıdan gelen tapulara istinaden bu tapuların verilmesi konusunda yardımcı olalım. Genel Başkanımızın bu konuda müteaddit beyanları vardır ama siz bunu yapmıyorsunuz. Siz bu kanunla enteresan bir şey yapıyorsunuz arkadaşlar, bakın ne yapıyorsunuz. Bu iki kadastroyu anlattıktan sonra ve farkını anlattıktan sonra, arkadaşlar, bu Orman Kanunu’ndaki eski hükümle, yeni tasarıdaki yeni hükümleri size anlatmak istiyorum, iki kadastro farklıdır. Arkadaşlar, Orman Kanunu 7’nci madde diyor ki -hataları falan, işlemleri saymış- “… fennî hataların düzeltilmesi işleri orman kadastro komisyonları tarafından yapılır.” Orman kadastro komisyonları, yani 6831 sayılı Kanun’a göre kurulan orman kadastro komisyonunca yapılır diyor. Yeni tasarıda, Hükûmet aynı maddeye, 7’nci maddeye bir fıkra ilave ediyor ve diyor ki: “Ancak, henüz orman kadastrosuna başlanılmamış yerlerde, 3402 sayılı Kadastro Kanunu hükümlerine göre…” Bakın, arazi kadastrosu yapılan kanuna göre belirlenen orman sınırı, orman kadastro komisyonunca belirlenen orman sınırı niteliğini kazanır yani arazi kadastrosunun belirlediği orman çalışmasını orman kadastro komisyonu yapmış gibi sayılır diyor. Orman kadastro komisyonu yapmamasına rağmen, arazi kadastrosu çalışmasını orman kadastrosu olarak kabul ettiriyorsunuz; hukuk dışılık.

Diğer maddeye geliyorum. Arkadaşlar, Orman Kanunu’nun 9’uncu maddesi yedi fıkradan oluşuyor. Yedinci fıkra orman tahditleriyle alakalıdır arkadaşlar. Bu maddede -ilgili kısımları atlıyorum- “…bu hatalar Orman Genel Müdürlüğünün bilgisi ve denetimi altında orman kadastro komisyonlarınca düzeltilir.” diyor. Özellik arz eden bir durum, orman kadastro komisyonlarını yetkili kılıyor.

Arkadaşlar, tasarıda diyor ki -aynı yerin değiştirilme tasarısında- “…hataları 3402 sayılı Kanunun 4’üncü maddesine göre -yani Kadastro Kanunu’na göre- oluşan kadastro ekibince düzeltilir.” diyor. Bunu izah edeyim size: Kadastro Kanunu’na göre bir kadastro ekibi vardır, bir de kadastro komisyonu vardır. Kadastro ekibi ayrıdır, komisyon ayrıdır ama Orman Kanunu’nda doğrudan bir kadastro komisyonu vardır.

Devam ediyoruz arkadaşlar, bununla bitmiyor. Orman Kanunu’nun 45’inci maddesi var arkadaşlar; diyor ki: “Amme müesseselerine -bu Orman Kanunu’nun hâlihazırda uyguladığımız maddeleri arkadaşlar- ait ormanların tahdit işini de 7’nci maddede yazılı orman kadastro komisyonları yapar.” Bunu değiştiriyorsunuz, diyorsunuz ki: “Amme müesseselerine ait ormanların kadastrosu da bu Kanunun 7’nci maddesi hükümlerine göre yapılır.” Bakın ama, buradaki değişiklik şu: 7’nci madde değişikliği yaptınız bir, orman kadastro komisyonunu kaldırdınız, arazi kadastro komisyonunu, arazi kadastro ekibini kurdunuz. Orman Kanunu’nun 45’nci maddesinde bunu değiştiriyorsunuz.

Arkadaşlar, devam ediyor: Orman Kanunu’ndaki bu kadar orman kadastro komisyonunun yetkisini kaldıran değişiklikler yetmiyor gibi 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun geçici bir maddesi var arkadaşlar, geçici 7’nci madde. O diyor ki: “Bu Kanuna göre yapılacak çalışmalardan önce 6831 sayılı Orman Kanununa göre başlanan orman kadastrosu, orman kadastro komisyonlarınca sonuçlandırılır.” Yeni tasarıda arkadaşlar ne diyor biliyor musunuz: “Bu Kanuna göre yapılacak çalışmalardan önce 6831 sayılı Orman Kanununa göre başlanan orman kadastrosu, bu Kanunun 4 üncü maddesine göre sonuçlandırılır.” Orman kadastrosu kaldırılmış. 4’üncü madde ne? Arazi kadastrosu, arazi kadastro komisyonu, arazi kadastro ekibi.

Şimdi geleceğim arkadaşlar. Hem Orman Kanunu’nda hem Kadastro Kanunu’nda, orman kadastro komisyonlarının yetkileri, arazi kadastro ekiplerine niye veriliyor? Bunun çözümünü öğrenmek aynı kanunda var. Kadastro Kanunu’nun, arkadaşlar, 3’üncü maddesi, Orman Kanunu’nun da 7’nci maddesi, bu komisyonların teşekkülünü izah eder. Orman kadastro komisyonları özel ve önemli komisyonlardır. Bu yüzden de Orman Kanunu yani 6831 sayılı Kanun’un 7’nci maddesi bu orman kadastro komisyonlarının teşekkülünü şöyle arz eder, der ki:

1) Komisyon Başkanı orman yüksek mühendisi veya orman mühendisi olacak.

Bu konuyu Sayın Şandır bilirler.

2) Komisyonun ikinci üyesi orman yüksek mühendisi olacak.

3) Ziraat yüksek mühendisi bir üye daha olacak, yoksa ziraat mühendisi.

4) Ziraat odası temsilcisi olacak. Ziraat odası temsilcisi de, malum, ziraat mühendisi.

5) Belediyede encümen, köylerde muhtarlıkça bildirilecek bir kişilik üye daha var.

Arkadaşlar, ne oldu? Orman kadastro komisyonu 5 kişiden müteşekkil. Belediye ve muhtarlıktaki 1 kişiyi saymazsanız, 4 kişiden 2’si ziraat yüksek mühendisi, ziraat mühendisi; 2’si orman yüksek mühendisi. Başkanı var, bu komisyonda başkanlık vardır. Orman yüksek mühendisi de komisyon başkanı.

Gelelim Kadastro Kanunu’na yani arazi kadastrosu ekibine. Ekip ayrı, komisyon ayrıydı burada hatırlarsanız. Bu ekipte ise, arkadaşlar, 6 kişi vardır. Arazi kadastrosu, genel kadastro ekibi 6 kişiliktir. Bir: Kadastro teknisyeni, başkanlık yoktur. İki: Yine bir kadastro teknisyeni. Üç: Mahalle veya köy muhtarı. Dört, beş, altı: Mahallî bilirkişi yani eşraftan Ahmet, Mehmet, Osman amca. Kadastro ekibi 6 kişidir, bunlardan oluşur arkadaşlar. Kadastro komisyonu ayrıdır, itirazları inceler. Burada ise kadastro müdürü, kadastro üyesi, kontrol mühendisi veya kontrol memuru vardır.

Şimdi, bakınız, orman gibi bir yerin kadastrosunu yapıyorsunuz. Tüm dünya mevzuatlarında orman kadastrosunu orman mühendisleri yapar çünkü ağaçların niteliği, toprağın vasfı, hava fotoğraflarının okunması, ağaçların geçmişi, her şey orman mühendisliğinin ve özellikle yüksek mühendisliğinin bilgisi ve uzmanlığı dâhilindedir. Değil mi Mehmet Bey?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Evet.

İSA GÖK (Devamla) – Uzmanlık budur. Tüm dünyanın -Rusya’dan Amerika’ya kadar gidin arkadaşlar- orman kadastrolarını orman mühendisleri yapar. Orman ayrı bir bilimdir. Arazi kadastrosunu kadastro teknisyeni yapar. Ada, pafta, takeometrik ölçüm… Bunu yapar. Ormanla alakası yoktur. Bu yüzden de Türkiye’de arazi kadastrosunu yapanların -bütün arazi kadastrosu yapanlar- hepsi de orman arazilerini anlamazlar, orman görmezler, tapu keserler. Daha sonra sorunlar çıkar.

Arkadaşlar, bu kanunla varılacak olan yer nedir biliyor musunuz? Sakın ha sakın bize 1981 öncesi ormanlık yere yer yapanların, arazi yapanların, ev yapanların, babadan kalan yerlerin, mağdur olan insanların kurtarılması değil… Biz bunların kurtarılmasına taraftarız, yardımcı oluruz biz size bu konuda, olacağız. Bu kanun, bu tarihten sonra orman kadastrosu yapma işini arazi kadastrolarının teknik ekibine, ormancı olmayanlara vererek ormanların yeniden ve bu tarihten sonra talanının önünü açmaktadır, talanının önünü açmaktadır.

Bakın arkadaşlar, AKP sıralarında oturan arkadaşlar bunların farkına varsalar bu tasarı buraya kadar gelmez. Teknik bir olaymış gibi buraya kadar geliyor ama aslında, arka tarafında, planın arkasında son derece tehlikeli bir yapılanma var. Türkiye’de ormanların bu tasarının yasalaşmasından sonra, 2009 yılından sonra talanı var. Sayın Hükûmet tarafı da diyecektir ki şimdi bana: “Ama Kadastro Kanunu’nun 4’üncü maddesinde bir değişiklik yapıldı.” Niye? “Arazi kadastro ekibine biz orman mühendisi ilavesini koyduk.” diyecekler. Doğrudur arkadaşlar çünkü bu kafayla 2005 yılında zaten Kadastro Kanunu’na, “Nasıl yaparız da bu tarihten sonraki orman talanının önünü açarız” diye 5304 sayılı Kanun’la bu getirilmeye çalışılmıştı. Ama nasıl getirildi? İş öyle biliniyor ki, öyle uzmanları var ki bu işin… 6 kişilik arazi kadastrosu teknik ekibine -3’ü mahallî bilirkişi, 1’i muhtar,   2 tanesi kadastro teknisyeni- ilaveten 1 ormancı, yoksa orman teknikeri, 1 de ziraat teknisyeni kondu. Sayı 8’e çıkıyor.

Ama arkadaşlar, son kadastro çalışmalarında -Genel Müdür açıklasın- bu 4’üncü maddeye göre yapılan kadastro çalışmalarında dahi 8’deki o orman mühendisi muhalefet şerhi koyuyor ama çoğunluk oyu “hayır” oluyor. Hep muhalefet şerhli ama çoğunluk oyunun muhalefet şerhine itibar etmemesi sebebiyle mahallî bilirkişi ve teknisyenlerin laflarıyla, çoğunluk oylarıyla  arkadaşlar koca koca orman arazilerinin tapuları kesilmeye çalışılıyor. Şu anda buna başlandı ve bu tapular arkadaşlar -bakın tekrar ediyorum- 2/B’yle alakası yok bunun, şu anda mağdur olan insanlara tapularının verilmesiyle alakası yok. Bütün tehlike, 2009 yılından sonra yeni yapılacak olan orman talanının önünü açıyorsunuz, bilerek veya bilmeyerek.

MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Hiç ilgisi yok.

İSA GÖK (Devamla) – Bilmeyerek yapıyorsanız düzeltin.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Bilerek… Bilerek…

İSA GÖK (Devamla) – Bilerekse bunun adı, bunun adı bu topraklara ihanettir. Bakın arkadaşlar, ihanet kısmı hassas bir kısım.

Geçenlerde Meclisin kapısının önüne 2 tane muhterem insan geldi arkadaşlar. 1 tanesi TEMA Vakfı Onursal Başkanı Sayın Hayrettin Karaca, diğeri de Sümerolog Doktor -hocamız- Sayın Muazzez İlmiye Çığ. İkisinin önünde saygıyla eğiliyorum. Bu insanlar birkaç pankartla gelmişlerdi. Ne demişlerdi: “Tarım alanları satılamaz!” Ne demişlerdi arkadaşlar: “Şehit kanlarıyla sulanmış vatan toprağını satamazsınız!” “Çılgın ihtiyarlar.” demişlerdi kendilerine. Birinin yaşı seksen yedi, diğerinin doksan dört.

Eğer bu tasarıyı, 2009 yılından sonra ormanları talana açma tasarısını bilerek getiriyorsanız, bu 2 tane çılgın ihtiyardan vatan sevgisi konusunda kesinlikle bir feyzalmanız lazım, ders almanız lazım. Polis arkadaşlar, o 2 tane çılgın ihtiyarın pankartlarını dahi aldılar. Dizlerine battaniye örtüp sessiz protestoda bulundular. Bu insanların vatanseverliğinin bu Meclise yansıma zorunluluğu vardır.

Arkadaşlar, bu sebeple bu kanunun, Orman Kanunu ve Kadastro Kanunu’ndaki yapılan değişikliklerin mutlaka ve mutlaka geri çekilme zorunluluğu vardır. Biliriz ki Türkiye’de zengin olmanın yolu devlet mallarını gasbetmekten, devletin hazinesini gasbetmekten geçiyor. Yeni bir rant alanı yaratmayınız. Bu topraklar, bu vatan evlatlarının hepsinindir.

O iki tane çılgın ihtiyarın dediği gibi, ormanlarınıza sahip çıkma, bu vatan topraklarına sahip çıkma konusunda sizleri hassasiyete ve bu tasarıdaki Orman Kanunu ve Kadastro Kanunu’nun  -harcırah kısmı hariç- o maddelerinin geri çekilmesine davet ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Batman Milletvekili Sayın Ayla Akat Ata.

Buyurun Sayın Ata. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

DTP GRUBU ADINA AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 218 sıra sayılı Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’yla ilgili Demokratik Toplum Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, İsrail’in Filistin topraklarına gerçekleştirdiği hava ve kara saldırısı sonucunda Gazze’de yaşamını yitiren masum insanların anısı önünde saygıyla eğiliyorum.

Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi, insanın tarihini, kimliğini, kültürünü yansıtan ögelerden biri ve en önemlisi yaşadığı coğrafya ve toprak parçasıdır. İnsan yaşamını kolaylaştıran ve kalitesini artıran başta bayındırlık ve iskân olmak üzere kamulaştırma, ulaşım, tarım reformu, belediye hizmetleri gibi taşınmazlara ait bütün yatırımların temelini ise Anayasa’nın teminatı altındaki mülkiyet hakkının tespiti ve kullanılmasına ilişkin devletin sorumluluğu altında yürütülen tapu ve kadastro hizmetleri oluşturmaktadır.

Tasarıyla, tapu ve kadastro hizmetlerinde etkinliğin sağlanması, ülkemiz kadastrosunun en kısa sürede bitirilmesi ve orman kadastrosuna ilişkin karşılaşılan aksaklıkların giderilerek uyumun sağlanması amacıyla tapu ve kadastro mevzuatında bazı teknik değişikliklerin yapıldığı öngörülmektedir.

İnsanoğlu ihtiyaçlarına çözüm ararken, üzerinde yaşadığı doğanın doğal dengesine aykırı düşünce ve kararlara imza atmamalıdır. Hele ki sosyal ve ekonomik yaşamımızın bir parçası olan toprak ve kullanımına ilişkin kararlar söz konusu olduğunda imtina edilmelidir ve bu alanda hizmet veren tapu kadastro çalışmaları için gereken çaba ve özen her zaman gösterilmelidir.

Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de büyük gelişme ve değişmeler yaşanmış, küreselleşmenin etkisi başta haberleşmede olmak üzere birçok sektörde kurumsal bazda hissedilmiştir. Harita, kadastro sektöründeki uygulamalı teknolojiyi kullanım üretimde verimliliği ve inceliği artırmıştır. Ancak kamu kurum ve kuruluşlarımızın verimsiz çalışmaya müsait yapılanması yanında, bilişim teknolojilerini ve yazılım üreten ve geliştiren kadrolar oluşturulmadan her kurumun kendince sistem kurması, kurmak istemesi ve bu bağlamda kimi zaman gereksiz teknoloji ürünlerinin alımı ülkede veri karmaşası ve demirbaş ürün çöplüklerinin oluşmasına, korkulan olumsuzlukların derinleşmesine de neden olmuştur. Bu durumda, özellikle kamu kurumlarında verimli, düzenli, disiplinli bir çalışma ve hizmet üretimi için -üniversiteler- uygulayıcı iş birliğini geliştiren alternatifli işletme şartlarının oluşmasına gerek vardır.

Kadastronun temel görevi, araziler üzerindeki fiilî kullanım durumunu hukuki kurallara dayandırmaktır, çalışmaları ise hizmet üretilen faaliyetlerdir. Ancak Türkiye’de kadastro çalışmalarının yavaş ilerlemesinin, idari uygulamalar, sosyoekonomik yapı, orman, mülkiyet anlaşmazlıklarının ortaya çıkması gibi bir çok nedeni bulunmaktadır.

Türkiye kadastrosu, çıkışı itibarıyla çağının ötesinde bir sistem olmayı amaçlamış, ancak bugüne kadar kadastronun ülke genelinde inşası günümüz teknolojisine uygun bir seyir izlememiştir. Tapu sicil müdürlükleri de  gerek  bilgi sistemlerinin kurulması açısından gerekse de artan iş yükünü taşıyabilecek fiziki mekânlar ve yeterli sayıda nitelikli elemana kavuşturulması yönünden istenen düzeyi yakalayamamıştır.

Bilgi ve verinin etkin bir biçimde kullanılması, geliştirilmesi, insanlığın hizmetine sunulması öncelikli konular arasında yer almaktadır. Mekânsal, konumsal bilginin yönetiminde ve kullanımında coğrafi bilgilerin etkin bir şekilde kullanılmasının önemi ortaya çıkmaktadır.

Kadastro çalışmaları doğa-insan ilişkilerinin düzenlenmesi noktasında temel bir nitelik taşımaktadır. Bu alanda yapılması planlanan çalışmaların mevcut eksiklikleri gideren ve bu çalışmalara bir an önce işlerlik kazandıran özelliğe sahip olması gerekmektedir. Bu nedenle Türkiye, kadastro çalışmalarında dünyadaki gelişmeleri takip ederek kadastrosunu gereken ihtiyaçlar doğrultusunda yenilemeli, ortaya çıkabilecek sorunları günümüzün gereklerine uygun olarak çözme anlayışını esas almalıdır.

Devlet dairelerinde gereksiz şekilde uzayan bürokratik işlemler yaşanan en önemli sorunlardandır. Ancak buradan hareketle kırtasiyecilik işlemlerini azaltmak amacıyla yapılan çalışmalar, çalışanların güvencesiz olarak çalıştırılmalarına ilişkin kaygıları da getirmektedir. Bu durum sosyal devlet anlayışından uzak, özel teşebbüs anlayışına yakın bir yaklaşımın parçası olmanın ötesine gidilmediğini de göstermektedir. Sorunun çözümüne ilişkin çabalar bütünlüklü bir plan dâhilinde yapılmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu zamana kadar orman olarak nitelenecek alanların belirlenmesi, sınırlanabilmesi ve mekânsal düzenlemelere ilişkin çeşitli kanun ve yönetmeliklerle orman kadastrosu çalışmaları yürütülmüştür. Ülkemizde orman kadastro alanlarıyla ilgili olarak 1937 yılında çıkarılan 3116 sayılı Orman Kanunu’na göre orman sınırlarını belirleme çalışmalarının beş yıl içinde bitirileceği belirtilmiştir ancak 20 milyon 703 bin hektar orman alanımızın beşte 1’inin tapu işlemlerinin tamamlandığı bilinmektedir. Geçmişte yapılan orman mülkiyet haritalarının tescile esas nitelikte olmayışı, orman mülkiyet kadastrosunda ortaya çıkan farklılıklar ve sınırlandırmalara ilişkin yapılan itirazlar gibi faktörler de söz konusu durumlarda etkili olmuştur.

Yine 1973 yılında 6831 sayılı Orman Kanunu’nda yapılan değişikliklerle, orman vasfını kaybeden alanların orman rejimi dışına çıkarılması gerçekleşmiştir. 2/B olarak bilinen bu uygulamalar ilerleyen senelerde yapılan değişikliklerle bugüne kadar gelmiştir. İlk olarak 1973 yılından itibaren on yıllık bir zaman için öngörülmüş olan orman sınırı dışına çıkarılması işlemi daha sonra yapılan değişikliklerle süresiz hâle getirilmiştir. Orman köylülerine yerleşim ve tarımsal etkinlikler için yer sağlamak amacıyla belirlenen 2/B uygulamaları günümüzde ise bütçeye önemli bir girdi olarak görülmektedir. Bu alanda kamuoyuna yansıyan tartışmaların devam ediyor olması konunun güncelliğini yitirmemesine imkân sağlamaktadır, yapılan uygulamaların hangi çıkarlara hizmet ettiği ve hangi geçerli ölçütlere dayandırıldığı noktasında tartışmaları ve şüpheleri de beraberinde getirmektedir.

Mülkiyet kavramı insanlık tarihinde insanlığın üretime geçtiği andan itibaren gündeme gelen bir konudur. Ülkemizde mülkiyetin temel yasal dayanağı, Anayasa’mızın 35’inci maddesinde yer alan, “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.” hükmüyle tanımlanmıştır. Ancak bugün 2/B alanlarının herkese satılabilir hâle getirilmesi çalışmaları sürdürülürken özellikle başta Karadeniz Bölgesi olmak üzere yüzlerce köyde yapılmakta olan kadastro çalışmalarında yaşanılan ciddi sorunlardan birisi de orman alanları ile tarım ve kültür arazileri arasındaki sınırın belirlenmesinde yaşanmaktadır. Çay bahçelerinin, mısır tarlalarının ve çayır alanlarının orman sınırı olarak çevrildiği, yüzyıllık evlerin bile orman sınırı içinde kaldığı, orman köylüsünün üretimden koparılacağı ve neredeyse kendi topraklarında kiracı konumuna düşürüleceği, orman köylüsünün yüzlerce yıldır yaşadıkları bu topraklardan sürgün konumuna itilecekleri, orman sınırının belirlenmesinde kullanılan harita ve paftalar ile amenajman planlarının gerçeği yansıtmadığı, orman sınırlamasıyla ilgili mevcut kanunların orman köylüsünün aleyhine kullanıldığı, gözlemsel değerlendirmelerin yapıldığı, 25.000 ölçekli haritaların askerî amaçlı ve nitelikte olduğu, dolayısıyla mülkiyete esas veri olarak kullanılamayacağı tartışmalarına uygulamada köklü bir çözüm getirilmelidir. Yine, 2/B arazisi olarak nitelendirilmemesi gereken alanların bir şekilde orman dışına çıkarılmasına ilişkin yanlışlıkların yapıldığı da bilinmektedir. Bu olumsuzlukların önünü alabilmek için bilim ve fen olarak orman vasfını yitirme durumuna net bir açıklık getirilmelidir. Bunun en önemli ölçütü ise yapılan uygulamaların doğa ve insan aleyhine gerçekleşmemesi olmalıdır.

Yabancılara toprak satışı konusunda 1954’ten 2008’e kadar değişik zamanlarda birtakım süreçler işletilmiştir. 2003 yılından itibaren ise Tapu Kanunu, Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu, Turizmi Teşvik Kanunu gibi birçok yasada yabancıların taşınmaz edinimi yönündeki engeller kaldırılmıştır. Bir yandan ise Anayasa Mahkemesi bu değişiklikleri Anayasa’ya aykırı bularak iptal etmektedir. Yine Anayasa Mahkemesinin verdiği iptal kararı dikkate alınarak hazırlanan tasarıda, kendi ülkelerinin kurallarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketleri ile yabancı uyruklu gerçek kişilerin enerji, sulama, maden, sit ve kültürel özellikleri sebebiyle korunması gereken alanlar, özel koruma alanları ve stratejik yerlerde, kamu yararı ve ülke güvenliği bakımından taşınmaz ile bağımsız ve sürekli nitelikteki sınırlı ayni hak edinemeyecekleri alanları belirleme yetkisi de Bakanlar Kuruluna ait olacaktır.

Hazine Müsteşarlığının 2003-2007 verilerine bakıldığı zaman, yabancıların almış oldukları gayrimenkullerin toplamının 10 milyar dolar gibi değere ulaştığı görülmektedir. Yapılan bu toprak satışlarından sağlanan gelirle bütçe açığının kapatılmaya çalışılması da ne kadar akılcı bir politikadır? Kendi ülkenizdeki insanların yaşam yerlerini “kentsel dönüşüm projeleri” adı altında yok edeceksiniz ancak yabancılara toprak satışını ise bütçe açıklarını kapatmak için gelir aracı hâline getireceksiniz. Sermayenin hizmeti ve birtakım çevrelere arsa rantı sağlamak için vatandaşlarını sokakta yaşamaya mahkûm eden bir anlayışla hareket edilmektedir.

Yine, Turizmi Teşvik Kanunu’yla birçok orman alanı turistik tesis olarak kullanılmak amacıyla yabancılara tahsis edilmektedir. Yabancılara çeşitli kullanım imkânları sağlanan ülke toprakları, öncelikle kendi insanımız için, toprak paylaşımındaki adaletsizliğin giderilmesi ve arazi düzenlemeleriyle vatandaşlarımız için gelir getirici bir duruma getirilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; orman alanlarımız Karadeniz Bölgesi hariç ülkenin diğer bölgelerinde giderek azalmaktadır. Bir yandan tarım ve hayvancılık politikalarından uzaklaşılması, köylerin hızla kentlere doğru kayması, orman köylüsünün bu kimliğinden uzaklaşması yaşanırken diğer yandan bu alanlara yönelik kullanım dışı uygulamaların gündeme geldiği görülmektedir. Orman alanlarımızın bakım ve geliştirilmesi, gençleştirilmesi ve gelişen bilim ve teknolojiyle daha verimli hâle getirilmesi kaçınılmaz bir görev iken bu yönde çalışmalarımızın başarılı bir şekilde yürütüldüğü ne kadar söylenebilir?  Yetmiş yılda orman alanlarımızın sınırları belirlenerek tapuya tescil işlemleri bitirilememiş, mekânsal bilgi sistemi çerçevesinde ormanlarla ilgili envanter bilgileri toplanarak belirli bir standart ve erişim çerçevesinde sürekli güncellenen bir şekilde kayıt altında tutulması bitirilememiştir. Daha önemlisi, ulusal konumsal veri altyapısı oluşturularak orman alanlarımızla ilgili her türlü doğa olayı, afet ve felaketlere yönelik acil durum yönetimi oluşturulamamıştır. Toprak, insan ve orman ilişkisi ve yönetimi kurulamamıştır. Kısaca, bilim ve teknolojinin gerisine düşülmüştür.

Çevre, insanın işgalci anlayışına karşı yeni bir anlayış yaratılarak korunmalıdır. Doğal yapıyı tahrip eden karar ve eylemlerden özenle kaçınılması gerekmektedir. Ne yazık ki Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü yerine çözümsüzlük politikalarında ısrar, telafisi zor ve hatta imkânsız birtakım sonuçlar doğurmuştur. Yıllardır süren savaşın en ağır etkileri insan ve çevre üzerinde olmuştur. Dağa taşa bırakılan her bomba havayı, toprağı ve insanlarımızı zehirlemektedir. Millî servetimiz dediğimiz ormanlarımız güvenlik gerekçesiyle, başta Anayasa olmak üzere hukuk kuralları hiçe sayılarak yok edilmektedir. Bu, doğal bir yok oluş değildir, bizzat insanın tarafı olduğu bir yok oluştur.

Ülkenin batı illerinde yaşanan orman yangınlarına karşı gösterilen duyarlılık, sıra bölge illerinde bilerek ve istenerek yakılan ormanlara geldiğinde, “Görmedik, duymadık, bilmiyoruz.” anlayışına dönüşebilmektedir. Bu anlayış, güvenlik söz konusu olunca ülkemizin bir tarafındaki ormanlar ve yerleşim alanları teferruattan ibarettir mantığıyla işlerlik kazanmaktadır. Öyle ki bu durumun gündeme getirilmesi ve bu yönlü girişimlerde bulunulması dahi engellenmektedir. Kamuoyunun bilinci bulandırılarak insanlık tarihinin ortak değeri olan Hasankeyf başta olmak üzere Munzur Vadisi ve Fırtına Vadisi’ne yapılmak istenen barajlar da doğa katliamının bir parçası hâline dönüştürülmektedir. Bu da Hükûmetin ülkemizin doğal ve tarihî varlıklarını koruma noktasında en ufak bir kaygısı olmadığını ve kaygı taşımadığını göstermektedir. Bu topraklarda yaşamış halkların ortak mirası olan yerlerin korunması tarihe, doğaya ve insana duyarlılığın ve çevre bilincinin geliştirilmesiyle aşılabilir. Doğal kaynaklarımız ve kültürel zenginliklerimizin rant hâline dönüştürülmesinin ve güvenlik gerekçeleriyle yok edilmesinin önüne geçmek gerekmektedir. Bu konuda en büyük sorumluluk da biz yasa koyuculara düşmektedir.

Değerli milletvekilleri, bilimin ve teknolojinin hızla geliştiği bir yüzyılda doğal afetler, deprem, erozyon, kuraklık, orman yangınları ve benzeri konularda çağdaş ve tutarlı bir politikanın olmayışı her geçen gün ülkemizi çölleşmeye bir adım daha yaklaştırmaktadır. 2007 ve 2008 yıllarında ülkemizin doğusunda ve batısında yaşanan büyük kuraklık karşısında Hükûmet, umursamaz politikalarıyla en verimli tarım alanlarını çölleşmeye mahkûm etmektedir. Sorunun çözümüne dönük ciddi çabaların olmaması da gelinen aşamada önemli bir etkiye sahiptir.

Çölleşme, erozyon, aşırı otlatma, iklim değişikliği, ormanların tahribi, toprağın aşırı kullanımı ve yanlış sulama yöntemleri kullanılması nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Kurak, yarı kurak ve az yağışlı alanlarda iklim değişimleri, insan aktivitelerinin de dâhil olduğu çeşitli etmenlerin sonucunda oluşan arazi bozulum süreci olarak tanımlanan çölleşme, kıtlık, yoksulluk, sağlıksız beslenme, sel, taşkın felaketleri, göçler, toprak anlaşmazlıkları ile savaşlara bile neden olabilmektedir.

Doğal çöl şartlarının mevcut olmadığı ülkemizde belirli bölgelerdeki düşük yağış oranları, tarım alanlarındaki çoraklaşma, verimliliğin azalması, ormanlar, meralardaki tür ve çeşitliliğin ve doğal yapının bozulması, yanlış arazi kullanımı uygulamalarından kaynaklanan betonlaşma, toprak kirliliğiyle ülke topraklarının yüzde 86’lara varan kısımlarında erozyon, toprak kaybının yaşanması çölleşme riski göstergeleri olarak kabul edilmektedir.

Çölleşme ile mücadele için, arazi sınıflandırılması, sürdürülebilir arazi yönetimi, erozyon kontrolü, çölleşme hakkında bilinçlenme, halkın katılımcılığı, ormanların korunması gibi çalışmalar yapılması gerekmektedir.

Ekolojik toplum anlayışının benimsenip geliştirildiği bir anlayıştan hareketle, öncelikle, çevremize karşı yapılan bu amansız politikaların terk edilmesi gerekmektedir. Yine üzerinde yaşadığımız toprak parçasının ticari bir metaya dönüştürülerek satılması anlayışından vazgeçilmelidir. Kendi ülkesinin insanının en temel sorunu olan barınma ihtiyacına çözüm bulması gereken devletin “kentsel dönüşüm projeleri” adı altında “kentsel bölüşüm projeleri”ni hayata geçirdiği görülmektedir. Çevreye ilişkin tüm sorunların ortaklaştırılması yolu ve üretilen politikaların yetersizlikleri deşifre edilerek çözüm bulunabilir. Bu çerçevede demokratik, ekolojik, katılımcı bir anlayışla toplumun tüm kesimlerinin görüşleri ve ihtiyaçlarını esas alan bir örgütlülük yaşama geçirilmelidir.

Bugün çevreye ilişkin atılan her adım geleceğe doğru atılmış adımlardır. Şimdi uygulanan çevre politikalarının önüne geçilmez ise önü alınamayacak yıkımlara ve tahribatlara yol açılması kaçınılmazdır. Buradan bir kez daha diyoruz ki: Yaşadığımız topraklara karşı düşmanca politikalar geliştirmek yerine, koruyucu ve önleyici çabalar için ortak mücadele etmemiz gerekmektedir.

Saygılarımı sunuyorum. Teşekkürler. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ata.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Faruk Bal. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tapu Kanunu ve bazı kanunlarda değişiklik içeren kanun tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini sunmak için huzurunuzdayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, yılbaşı gecesi 7 gencimizin hayatına mal olan facia dolayısıyla üzüntülerimi ifade ediyorum ve bu 7 gencimize Cenabı Allah’tan rahmet diliyorum, kederli ailesine ve milletimize başsağlığı diliyorum.

Bir başka faciayı daha yaşamaktayız. Gazze’de kaçma, kurtulma şansı bulunmayan Filistin halkına karşı girişilen katliamı telin ediyor, bu katliamda canlarını kaybeden gencecik evlatlarımızı, çocukları, anneleri, babaları huzurunuzda yâd ediyorum, onlara Cenabı Allah’tan rahmet diliyorum ve milletimize “Başınız sağ olsun.” diyorum.

Değerli arkadaşlarım, görüştüğümüz tasarı, Tapu ve Orman Kanunu ile Harçlar Kanunu’nda  değişiklik yapılmasını içeren bir tasarıdır. “Tapu” dediğimiz zaman aklımıza da mülkiyet hakkı gelmektedir. Mülkiyet hakkı, gerçek kişiler ile eşyalar arasındaki ilişkiyi düzenleyen hukuki bir değerdir ve mülkiyet hakkı, insanlık tarihi boyunca da mukaddes olarak anılmıştır; bütün evrensel hukuk değerlerinde, uluslararası anlaşmalarda, anayasalarda ve kanunlarda aynı değer ile itibar görmektedir.

Gayrimenkul hukukunda ise mülkiyet hakkı ile gerçek ve tüzel kişiler arasındaki ilişkiyi “tapu senedi” dediğimiz belge düzenlemektedir. Bu belgelerin oluşturulmasında ve gayrimenkullerin devir ve ferağında ülkemizde çok ciddi sıkıntılar yaşandığını hep beraber bilmekteyiz. Bir türlü, Türkiye'nin gayrimenkul hukukunu düzenleyen tapu kayıtlarının oluşturulması yani kadastro işlemi tamamlanamamıştır. Bunun tamamlanamamış olmasında, siyasi iradenin tam olarak bu sorunun arkasında yer almamış olması bir sebeptir, yeterli ödeneklerin ayrılmamış olması bir başka sebeptir, bu işle görevli kişilerin hizmet heyecanından yoksun olacak bir hayat standardının altında yaşıyor olmaları bir sebeptir, mevzuat kargaşası bir sebeptir, velhasıl bu sebepleri saymak mümkündür ve uzatmak mümkündür ancak oluşturulmuş olan tapu kayıtlarının mülkiyetin devri sırasında kullanılmasında da çok ciddi sorunlar bulunmaktadır. Bu sorunları çözebilecek yasal düzenlemeler, görev ve yetkileri bir araya getirip önemli bir konuyu Meclisimizin çözmesi gerekirken maalesef bu konularda Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarından herhangi bir teşebbüs görmemekteyiz. Temennimiz odur ki, tapu kayıtlarının oluşturulması sırasında mahallî bilirkişi sıfatı ile dinlenen kişilerce mülkiyetin orada bulunan kişinin namı ile ifade edilmesi sonucunda, malikin ismindeki küçücük bir hata, örneğin “Ali” yerine “Hacı Ali” yazılması, “Mehmet” yerine, “Mehmet Ali” yazılması mahkemelere kadar taşınmakta, mahkemeler keşfe kadar gitmekte ve neticede bu masraflı yolu vatandaşlarımız tercih etmemektedir.

Yine tapu kayıtlarındaki harçların yüksekliği ve gereksiz harçların alınmış olması tapu kayıtlarındaki intikalleri geciktirmektedir ve bundan dolayı da gerçek malik ile tapudaki malik diye karşımıza çıkan kayıt dışı bir mülkiyet durumu ortaya çıkmaktadır. Siyasetin kayıt dışılığını anladık, ekonominin kayıt dışılığını anladık ama tapu kaydının kayıt dışılığını anlamak mümkün değildir. Bunu düzeltmek için gerekli tedbirleri almamız gerekmektedir. İşte bu tedbirler cümlesinde, önümüzdeki kanun tasarısında da Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bunlara kısmi çözüm getirebilecek önergeleri sunduk. Temenni ederiz ki, yüce Meclisin değerli üyelerinin bunları, ülkemizin her sorununa olduğu gibi bu sorununa da Milliyetçi Hareket Partisinin ortak akla dayanarak yapmış olduğu bir çözüm önerisidir, şeklinde değerlendirmesini beklemekteyiz.

Değerli arkadaşlarım, bu kanunun 1’inci maddesiyle ilgili olarak düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Kanunun 1’inci maddesinde “tapu memuru” yerine, “tapu görevlileri” şeklinde bir yeni tanımlama getirilmektedir. Tapu memuru, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na tabi, tapu sicil müdürlüğünde çalışan tapu sicil memuru, tapu sicil kâtibi ve veri hazırlama ve kontrol işletmeni diye tanımladığımız üç kalem memurdan müteşekkildir. “Tapu görevlileri” dediğimiz zaman, bu üç kalemin içerisine, arşiv memuru -ki meslek memuru değildir- müstahdem -ki meslek memuru değildir- 657 sayılı Kanun’un 4/B maddesine göre çalışan kişiler -devlet memuru niteliğinde değildir- ve işçi statüsündeki kişiler de -devlet memuru niteliğinde değildir- girmektedir. “Oluversin” demek mümkün değildir, çünkü Anayasa’mızın 128’inci maddesi, mukaddes nitelikteki mülkiyet hakkının oluşmasında ve devrinde kullanılan kamu hizmetinin, asli ve devamlı görev ifa eden memurlar marifetiyle yapılması gerektiğini ifade etmektedir. Bu mülkiyet hakkıyla ilgili gerek bu mülkiyet hakkının kayden oluşturulması ve gerek devir ve ferağıyla ilgili olmak üzere asli ve daimî olmayan kişilerin çalıştırılması, Medeni Kanun’un 1007’nci maddesindeki “rücuen tahsil” dediğimiz, oluşan zararlara karşı “rücuen tazmin” dediğimiz sorunu karşımıza çıkaracaktır. Dolayısıyla, meseleyi önemine uygun bir şekilde kamu görevlileri marifetiyle yapmak gerekmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz “tapu memurları” yerine “tapu görevlileri”nin ikame edilmesine muhalefet etmekte ve bunun madde metninden çıkarılması gerektiğini düşünmekteyiz.

Değerli arkadaşlarım, tabii ki böyle önemli bir hakkın tesisiyle ilgili bir kanun geldiğinde bu kanunun gereken özenle hazırlanması icap etmekte ve hazırlanış şekli itibarıyla da içinde mevcut bulunan aksaklıkların giderilmesine çalışılması gerekmektedir. İşte bunlardan 1’inci maddenin beşinci fıkrasında vergi kimlik numarasından bahsedilmektedir. Madem bir değişiklik yapılacak, artık vergi kimlik numarası uygulaması geçmiştir, onun yerine Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarasının, vatandaş kimlik numarasının burada değişikliğe ilave edilmesi gerekirdi; böyle bir değişiklik bulunmamaktadır.

Yine atıflar bulunmaktadır bu Kanun’da. Elbette ki Tatbikat Kanunu’nun 21’inci maddesine göre oradaki atıflar yeni Medeni Kanun’a yapılmış sayılır falan da ama bu Kanun içerisinde madem bir değişiklik yapıyoruz, eski Medeni Kanun’un maddesine yapılmış olan atfı da burada düzeltmek gerekir.

Yine 11 Ocak 1926 gün ve 711 sayılı Kanun’dan bahsedilmektedir bu değiştirilmesi istenen metin içerisinde. Hâlbuki bu Kanun 1988 yılında kaldırılmıştır ve yürürlükten kalkan bu maddenin de yürürlükten kaldırılmış olduğu genelgelerle vesairelerle teşkilata duyurulmuştur. O zaman, özenle bu yasalar hazırlanır iken ya da yeterli özen gösterilirken bu eksikliklerin de giderilmesi gerekirdi; maalesef, böyle bir özeni görememekteyiz.

Değerli arkadaşlarım, bu Kanun’un orman kadastrosuyla ilgili hükümleri de bulunmaktadır. Orman kadastrosu ve özellikle 2/B diye bilinen Orman Kanunu’nun 2’nci maddesinin B maddesi çerçevesi içerisinde orman dışına çıkarılan arazilerle ilgili, Hükûmetin gerek kanun çalışmaları gerek Anayasa değişikliği çalışmaları bir güvensizlik yaratmıştır, kamuoyunda ormanların peşkeş çekileceğine dair bir kaygı yaratmıştır. Genelleşmiş olan bu kaygıyı biz de paylaşmaktayız. Dolayısıyla, buraya getirilen hükümler içerisinde kapıyı arkadan dolanabilecek ve iyi niyetinizden şüphe edilebilecek hâlleri getirmemeniz gerekirdi.

Şimdi, tasarının 2’nci maddesinde bir hüküm sevk ediyorsunuz. Bu hükme göre, eğer orman kadastrosu yapılmamış olan yerlerde arazi kadastrosu yapılıyor ise arazi kadastrosunun belirlediği sınır orman sınırı sayılır. Nasıl sayılır, neye göre sayılır? Siz dediğiniz için sayılır mı? Karşınızda Anayasa var, karşınızda Orman Kanunu var. Bu iki temel kanun ve bunlara uygun yüzlerce oluşmuş Yargıtay içtihadı dururken, bunu buradan çıkarırsanız ne olur? Çoğunlukla çıkar, gider Anayasa Mahkemesinden bir daha döner gelir eskiden döndüğü gibi. Bu, ciddi ve vahim bir durumdur, bu ciddi ve vahim duruma uygun bir tarzda bu kanun görüşülmeli ve 2’nci madde tasarı metninden çıkarılmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, bir başka husus ise, orman kadastro çalışmalarını ihale yöntemiyle de yapmak üzere bir yetki aldınız ve bu ihale yöntemiyle özel şirketlere arazi kadastrosu yaptırılması çerçevesi içerisinde görevler, yetkiler verdiniz. Bugün, Bergama’da, Bolu’da, Kastamonu’da, Mardin’de bu heyetler çalışmaktadır. Anayasa’nın belirttiği devlet memurlarının asli ve daimî kamu hizmeti sunma özelliği dışındaki kişiler tarafından, yani özel şirketler tarafından bunlar yapıldığı içindir ki -bugün burada bulunan milletvekili arkadaşlarımız bunları inceleyebilir- özel şirketler, kamu hizmeti niteliği değil, kâr hizmeti veya kâr elde etme amacıyla bu işi yaptıklarından, olabildiğince masrafları minimize ederek, ancak kârı maksimize ederek bu hizmeti yürütme anlayışı içerisinde olduğundan, buralarda orman sınırlarının belirlenmesi konusunda çok ciddi kaygılar ve kuşkular bulunmaktadır.

Bize gelen bilgiler doğruysa, her ne kadar 5304 sayılı Yasa gereği orman mühendislerinin bu heyetlerin içerisine dâhil edilmesi gerekiyorsa da, orman mühendisleri ya davet edilmemekte ya da şeklen davet edilmiş gibi görünmekte ya da elden yapılmış olan tutanakları araziyi görmeden imzaladıkları iddiaları bulunmaktadır. Böyle bir durum varsa, bu, Anayasa’nın orman sınırlarını koruyan hükmünü, Orman Kanunu’nun ormanın devamını sağlayabilecek olan hükümlerini ihlal etmektedir ve -ileride- çok ciddi sorunları da içermektedir.

Değerli arkadaşlarım, bir teknik düzenleme var, bu teknik düzenlemeye biz de katılıyoruz. Yani teknoloji gelişmiştir, sınırların belirlenmesinde teknolojinin verdiği imkânlardan yararlanılması gerekir ancak burada maddi hataların düzeltilmesi sırasında orman sınırının düzeltilmesine sıra geldiğinde tasarıya bir hususun eklenmesi gerekmektedir, o da: “Orman miktarının azaltılmaması kaydıyla.” İşte bu çerçeve içerisinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bir önerge verdik, yüce Meclisin bilgisine o önergeyi de takdim etmekteyim.

Değerli arkadaşlarım, Harçlar Kanunu ile ilgili düzenleme vardır. Harçlar Kanunu’nun 1/b fıkrasının düzenlenmesi, imar parselizasyonu, pay sahiplerinin tekrar paylarının giderilmesi, şüyulandırılması işlemiyle ilgili harcı ortaya koymaktadır. Görünürde palyatif bir tedbir gibi getirilmiştir ancak ben bunu sizin biraz daha geniş bir şekilde bilginize sunmak istiyorum.

İmar parselizasyonu dediğimiz hadise, İmar Kanunu’nun 18’inci maddesine göre belediyelerin yetkisi dâhilinde olup gayrimenkul sahiplerinin mülkiyet hakkından yüzde 35-40 civarında düzenleme ortaklık payı alındıktan sonra bakiye kalan parseldeki hissenin başka bir parsel ile birleştirilmesidir. Bu, vatandaşın rızası dışında yapılan bir işlemdir. Vatandaşın rızası dışında bu işlemin yapılmış olması, düzenli kentleşme çerçevesinde, şehirleşme çerçevesi içerisinde makuldür ve doğrudur. Burada mülkiyet hakkı sınırlandırılmaktadır, hatta mülkiyet hakkı bedelsiz olarak belediye lehine devredilmektedir. Ancak vatandaşın bakiye kalmış olan gayrimenkul üzerindeki hakkının başka bir parsele götürülerek orada paydaş kılınması ve paydaş kılındıktan sonra bu imar parselinden ayrılması işleminden harç alınması ancak Deli Dumrul hikâyesine benzemektedir; gelenden 1, geçenden 2 harç alınması ya da baç alınması gibi bir meseledir. Dolayısıyla, biz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, imar parselasyonunun pay sahiplerinden binde 9 oranında, taksim, rızai veya hükmi bir taksim sırasında binde 9 oranında harç alınması hususunu makul ve adil bulmuyoruz. Dolayısıyla bunun madde metninden çıkarılmasını talep etmekteyiz.

Bir diğer husus ise: Yine Harçlar Kanunu’yla ilgili olmak üzere, 6’ncı maddede, mirasen intikallerde harcın alınmayacağına dair bir hüküm sevk edilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, harçlar, kanunla alınır. Kanunda yazılı olmayan harç zaten tahsil edilemez, dolayısıyla buraya bir istisna koymanın anlamı bulunmamaktadır. Dolayısıyla da “intikalinde alınmak kaydıyla” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arzu etmekteyiz.

Toparladığımız zaman, gayrimenkulle ilgili yüksek miktardaki harç, gayrimenkullerdeki mevzuat kargaşası, görev ve yetki kargaşası hep birlikte değerlendirildiğinde, bizim tapu kayıtlarımız, tertemiz olması gereken, mülkiyet hakkını ortaya koyan bu belgeler net ve gerçek maliki göstermesi gerekirken tam bir arapsaçı hâlindedir. Dolayısıyla gerek tapu kayıtlarının oluşturulması gerek oluşmuş tapu kayıtlarının devir ve ferağı, vatandaşın tapu dairesine gitmesini engelleyecek pek çok engelle karşı karşıya bulunmaktadır. Vatandaş gitmemektedir. Anasından, babasından, dedesinden, ebesinden kalan gayrimenkullerinin intikalini üzerine yaptıramamaktadır. İntikaller üzerine yapılamadığı için gerçek malik ile tapu kaydındaki malik çelişmektedir ve buradan daha büyük sorunlar çıkmaktadır. Bunların ortadan kaldırılması için Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarının tam bir sorumluluk duygusu içerisinde hareket etmesi ve -bu bağlam için ifade ediyorum, diğerlerini bir kenara bırakıyorum- harçlar ve vergilerle ilgili ciddi kolaylıkları getirmesi gerekmektedir. Yaşadığımız kriz üzerine küresel krizi ilave ettiğimizde vatandaşın üzerindeki yükü indirmemiz gerekir.

Tabii ki 2002-2005 tarihleri arasında vergi yükü altında boğulmuş olan vatandaşlarımızın, tapu harçlarıyla ilgili ayrıca bir sıkıntı içerisinde kalması hepimizi rahatsız etmektedir. 2002 yılında vatandaş başına düşen vergi payı 857 lira iken, 2007 yılına geldiğimizde, değerli arkadaşlarım, bu, 2.425 liraya çıkmıştır. Yani, her Türk vatandaşının 2002 yılında 857 lira vergi öderken şimdi ödemek zorunda olduğu vergi 2.425 lira, 3 katına artmıştır. Bu tapu harçlarını da kapsamaktadır.

Zamanım kalmadığı için diğer bilgileri veremeyeceğim, ama birkaç tanesini söylemekle iktifa edeceğim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, buyurun.

FARUK BAL (Devamla) – Sağ olun.

Değerli arkadaşlarım, vergi ve harçlardaki bu 3 katı aşan mükellefiyet genişler iken vergi mükelleflerinin sayıları azalmıştır. Vergilerin çeşitlerinde artış olmuş, dolaylı vergilerle birlikte doğrudan vergilerde artış olmuş. İşte, bu harç dediğimiz, tapu harcı dediğimiz hadise de bu kapsam içerisinde ciddi bir külfet getirmektedir. Buna ilişkin önergelerimizin yüce heyetinizce değerlendirilerek olumlu bir şekilde sonuçlandırılmasını ümit ve temenni etmekteyiz ve yüce heyeti bu duygularla saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

Tasarı üzerinde AK PARTİ Grubu adına Adıyaman Milletvekili Sayın Mehmet Erdoğan.

Buyurun Sayın Erdoğan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 218 sıra sayılı Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün Hazreti Hüseyin’in şehadetinin 1369’uncu yıl dönümüydü. 10 muharrem bir matem günüdür, 10 muharrem Kerbela günüdür. Kerbela’yı anlamak, mazlumu ve zalimi anlamaktır. Kerbela, mazlumların ve mağdurların sembolüdür. Hazreti Hüseyin, zulme başkaldırının bayrağıdır. 10 muharrem aşure günüdür. Acı hepimizindir, feryat hepimizindir, Hazreti Hüseyin hepimizindir. Gözyaşlarımız bir daha Kerbela olmaması içindir. Hazreti Hüseyin’in bize öğrettiği şey her zaman adil olmaktır, onurlu olmaktır, asil olmaktır, asla zulme boyun eğmemektir. Onun için, Hazreti Hüseyin ve şehit olan ehlibeyt mazlumlarını yâd ederiz.

Endonezya’dan Bosna’ya, Kırım’dan Sudan’a kadar her coğrafyada gözyaşı dökülür, ağıtlar yakılır, mersiyeler yakılır. Bizler Caferi’siyle, Alevi’siyle, Sünni’siyle bir arada yaşar, ehlibeyt için ağlar, mazlumları savunuruz ama bugün İslam coğrafyasında her yer Kerbela, her gün aşuredir neredeyse. Bugün Kerbela’ya çevrilen Filistin’in, mazlum ve mağdur Filistin halkının yanında olduğumuzu, zalim İsrail terörünü kınadığımızı, lanetlediğimizi tekrar haykırmak isterim.

Değerli arkadaşlar, Anayasa’da teminat altına alınan mülkiyet hakkının tespiti ve kullanılmasına ilişkin devletin sorumluluğu altında yapılmakta olan tapu ve kadastro hizmetleri, başta bayındırlık ve iskân, kamulaştırma, ulaşım, tarım reformu, belediye hizmetleri gibi taşınmazlara dair bütün yatırımların temel unsurunu oluşturmaktadır.

Ülkemizde kadastro çalışmaları sırasında özellikle çalışma alanında bulunan ormanların kadastrosuna ilişkin karşılaşılan sorunların çözümlenmesi ve 6831 sayılı Orman Kanunu hükümlerinin Kadastro Kanunu’nda yapılan değişikliklerle uyumlu hâle getirilmesi zorunlu bir hâle gelmişti.

Orman kadastrosuyla ormanların içinde ve bitişiğinde bulunan her türlü taşınmaz mallar ile müşterek sınırları tespit edilmektedir. Orman sınırları içerisindeyken 31/12/1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş yerlerin tarım arazisi, yerleşim yeri ve hayvancılıkta kullanılan otlak, yaylak ve kışlak hâline dönüştüğünün orman kadastro komisyonlarınca tespit edilerek, uygulama yapılan alanın, devlet ormanı ise hazine adına, gerçek kişilere veya tüzel kişiliklere ait orman alanı ise bunlar adına orman sınırları dışına çıkarılması uygulaması, 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 2’nci maddesinin (B) bendi hükümlerine göre yapılmaktadır.

Devlet ormanlarının tahdit/kadastro edilmesine, 1937 yılında yürürlüğe giren 3116 sayılı Orman Kanunu kapsamında başlanmıştır. 1945 yılında yürürlüğe giren 4785 sayılı Kanun sonrasında ise gerek devlet ormanları gerekse hususi ormanların tahdit işlemleri orman tahdit komisyonları tarafından yürütülmüştür.

Değerli milletvekilleri, Hükûmetimiz tarafından 2003 yılından itibaren orman kadastrosuna gereken önem verilerek en kısa sürede orman kadastrosunun bitirilmesi planlanmıştır. 2003 yılına gelindiğinde ülkemiz ormanlarının ancak yüzde 75’inin kadastrosu yapılabilmiştir. Orman kadastrosunun önemi gereği orman kadastro komisyon sayısı artırılmış, teknik donanım ve eleman eksiklikleri giderilerek geçmiş yıllardaki gerçekleşmelerin 3 katına çıkarılmıştır. Orman kadastrosunun Orman Genel Müdürlüğü ile Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce müşterek yapılmasını sağlayan kanun değişikliği gerçekleştirilmiştir.

Bu düzenlemeler sonucu, altmış altı yılda yüzde 75’i yapılabilmiş olan orman kadastrosunun son beş yılda yüzde 20’si daha yapılarak yüzde 95 seviyesine çıkarılmıştır. Ormanlarımızın yüzde 95’inde kadastro çalışmaları yapılmış olmasına rağmen, içinde 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 2’nci maddesinin (B) bendi sahalarının da bulunduğu orman kadastrosunun yüzde 75’i tescil ettirilememiştir. Bunun sebebi, tescilde yetkili Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü mevzuatının orman kadastrosu mevzuatıyla uyumsuz olmasıdır.

6831 sayılı Orman Kanunu’nun 2/B alanlarında, kamu kurum ve kuruluşlarına ait bina ve tesisler, tarım alanları, otlak, yaylak, kışlak, mera, mezarlık ve yerleşim yerleri bulunmaktadır. Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan bu araziler sahipsiz kalmış, hiçbir bedel ödenmeden kullanılmakta, alım ve satıma konu edilmektedir. Orman Kanunu’nun 2’nci maddesinin (B) bendi uygulamasına, 1961 Anayasası’nın 131’inci maddesinin değişikliği ve 1974 yılında, 15/10/1961 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş alanların orman sınırları dışına çıkarılmasıyla başlanmıştır. 82 Anayasası’yla orman vasfını kaybetme tarihi 31/12/1981 tarihine çekilmiştir. Bu uygulamalar, orman kadastrosunun bitirilmesi sonucu gündemden kalkmış olacaktır. İlk uygulamanın başladığı 74 yılından 2007 yılı sonuna kadar 473 bin hektar alan orman sınırları dışına çıkarılmıştır. 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 2/B sahalarının nitelikleri doğrultusunda değerlendirilmesi durumunda neler olacak? Orman halk ilişkilerini olumsuz yönde etkileyen birçok mülkiyet sorunu bir kere çözülmüş olacak. Hâlen bu alanları ,fiilen kullanmakta olanlar hak sahipliği konumunu elde edecekler ve usulsüz olarak kendi tasarruflarında bulunan yerlerin kanuni sahipleri olacaklar. Hak sahipliğiyle ilgili iş ve işlem süreçleri başlayacak ve bu durum ekonomiye bir canlanma getirecektir. En önemlisi de, mevcut haliyle kesinlikle orman vasfını kazanamayacak olan bu yerler orman köylüsünün sosyoekonomik yönden kalkınmasında büyük bir katkı sağlayacaktır. Elde edilecek kaynaklar, öncelikle ağaçlandırma, orman köylülerinin kalkınmalarının desteklenmesi, yerinde kalkındırılmaları mümkün olmayan orman köylülerinin naklinde kullanılacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;  ülke nüfusunun artışı ve kırsal kesimden kentlere göç sebebiyle kentsel alanların genişlemesi sonucu ortaya çıkan zorunlu imar hizmetleri ile tarımsal alanlardaki arazi düzenleme, sulama, yol, turizm ve diğer bayındırlık hizmetleri için zorunlu altyapı durumundaki kadastro ve harita hizmetleri ile tapu işlemlerine yönelik talep ve ihtiyaç gün geçtikçe artmaktadır. Bu nedenle, Başbakanlık bünyesinde kamu yönetiminde bürokrasinin ve kırtasiyeciliğin azaltılması çalışmaları kapsamında “Tapu ve Kadastro Hizmetlerinde Etkinlik Raporu” düzenlenmiştir.

Hazırlanan bu tasarı ile Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü hizmet süreçlerinin gözden geçirilmesi, hizmet kalitesinin ölçülmesi ve geliştirilmesi, bürokrasiyi ve kırtasiyeciliği artıran gereksiz süreç ve işlemlerin ayıklanması, hizmetlerin, etkili, verimli, süratli, vatandaşların ihtiyaç ve taleplerine uygun şekilde sunulmasını sağlayacak şekilde çalışmaların yapılması ve alınacak tedbirlerin belirlenmesi amaçlarının gerçekleşmesi hedeflenmiştir. Ayrıca, Hükûmet programı ve Acil Eylem Planı’nda da ülkemiz genelinde tesis kadastrosunun süratle bitirilmesi hedeflenmiştir. Bu hedef doğrultusunda 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun günümüz şartlarına uyarlanması amacıyla hazırlanan 5304 sayılı Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun 03/03/2005 tarihinde yürürlüğe girmiş. Tapu ve kadastro hizmetlerinde etkinliğin sağlanması, ülkemiz kadastrosunun en kısa sürede bitirilebilmesi ve orman kadastrosuna ilişkin karşılaşılan aksaklıkların giderilerek uyumun sağlanması amacıyla tapu ve kadastro mevzuatında bazı değişiklikler yapılması zorunlu olduğundan bu kanun tasarısı hazırlanmıştır.

Hazırlanan bu tasarıyla, özetle ifade etmek gerekirse, tapu hizmetlerinin işleyişinde karşılaşılan yoğunluğun ve yığılmaların önlenmesi amacıyla, personel istihdamında güçlük çekilen, işlem hacmi az tapu sicil müdürlüklerinde akitli ve akitsiz işlem yapma yetkisinin Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce yakın il veya ilçe tapu sicil müdürlüklerinde çalışan personele verilmesi, konut kredisi işlemlerinde uygulamada birlik sağlanması, bu işlemlerin daha kısa sürede sonuçlandırılması suretiyle vatandaşlarımızın yakınmalarını ortadan kaldırmış olacağız. Ayrıca, iş yoğunluğunun fazla olduğu tapu sicil müdürlüklerinde işlemlerin gecikmeksizin tamamlanması amacıyla 2644 sayılı Kanun uyarınca resmî senet tanzimiyle görevli kılınan görev unvanlarının güncelleştirilmesi ve resmî senetlerin düzenlenmesine ilişkin usul ve esasların belirlenmesi sağlanacaktır. Ormanların kısa sürede tapuya tescil edilmelerinin sağlanması amacıyla Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü ile Orman Genel Müdürlüğü arasında yürütülen çalışmalarda ortaya çıkan aksaklıklar giderilecek, kadastro çalışmaları süratle tamamlanacaktır.

3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 5304 sayılı Kanun’la değişik 4’üncü maddesinin üçüncü fıkrasıyla, çalışma alanında orman bulunması ve Orman Kanunu’na göre orman kadastrosuna başlanılmamış olması hâlinde, çalışma alanındaki ormanların bu maddede belirtilen kadastro ekibince sınırlandırma ve tespitlerinin yapılması sağlanacaktır. Bu amaçla henüz orman kadastrosuna başlanılmamış yerlerde 3402 sayılı Kadastro Kanunu hükümlerine göre belirlenen orman sınırının, orman kadastro komisyonunca belirlenen orman sınırı niteliği kazanacağına yönelik olarak Kadastro Kanunu’nda yer alan hükme uygun bir düzenleme yapılmıştır. Kadastro Kanunu uyarınca yapılmakta olan kadastro çalışmalarının aksatılmadan ve süratle tamamlanması değişik kurumlarca birbirinden farklı yapılan uygulamalar ile mükerrer çalışmalara neden olunarak gereksiz maddi kayıpların ve emek israfının önlenmesi amaçlanmıştır. Ayrıca, vasıf ve mülkiyet değişikliği dışında kalan diğer aplikasyon, ölçüm ve çizimden kaynaklanan yüz ölçümü ve fenni hataların kısa sürede giderilmesinin sağlanması ve kadastro çalışmalarının bitirilmesi gerçekleşmiş olacaktır.

Çalışma alanında orman bulunması ve 6831 sayılı Orman Kanunu’na göre orman kadastrosuna başlanılmamış olması hâlinde orman kadastrosu ve bu ormanların içinde ve bitişiğinde her çeşit taşınmaz malların ormanlarla müşterek sınırlarının tayini ve tespitinin kadastro ekibi tarafından yapılacağı hüküm altına alındığından, amme müesseselerine ait ormanların da Kadastro Kanunu’nda yapılan değişiklik kapsamında kadastrolarının yapılabilmesi için bu değişiklik yapılmaktadır. 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 2/B kapsamında orman dışına çıkarılan alanların işgalcilerine zilyetlik gerekçesiyle tescile yönelik dava açılarak hazine zararına sebebiyet verilmesi de önlenmiş olacaktır.

Anayasa’nın 170’inci maddesi de orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin değerlendirilmesinin kanunla düzenleneceği hükmünü getirerek bu taşınmazların devletin hüküm ve tasarrufu altında diğer taşınmazlardan farklı bir statüye tabi olmasını benimsemiştir. Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan taşınmazların, Türk Medeni Kanunu’nun 713’üncü maddesi uyarınca kazandırıcı zaman aşımı ile mülk edinilmesi mümkün iken Anayasa’nın 170’inci maddesi hükmü gereği özel kanunla düzenlenmesi öngörülen 2’nci madde alanlarının bu niteliği gereği kazandırıcı zaman aşımı ile mülkiyetinin elde edilmesi mümkün olmayacağı hâlde, Türk Medeni Kanunu’nun ilgili hükümlerine dayanarak tescil talebiyle davaların açıldığı bilinmektedir. Orman sınırları dışına çıkarılan bu yerlerin hazine adına tescil edilmesi yasal zorunluluk olmakla beraber, teknik ve mali zorluklar nedeniyle kısmen tescili sağlanmıştır. Ayrıca bu alanlarda orman kadastrosundan önce oluşmuş tapular da bulunduğundan, bu tapuların iptali üzerine ancak tescil sağlanabileceğinden tescil işlemleri tamamen ikmal edilememiştir. Bu nedenle, 74 yılından beri orman dışına çıkarılan bu alanlarda, çıkarma tarihinden itibaren Türk Medeni Kanunu’ndaki kazandırıcı zaman aşımı süreleri dolan yerler için mahkemelerce zilyedi adına tescile dair kararlar verilmektedir. Bu alanların, Anayasa ve 6831 sayılı Kanun’a uygun değerlendirilebilmesini sağlamak, ayrıca ormanların işgalinin önlenmesi sağlanmış olacaktır.

Taşınmazların mirasçılara intikalinde tapu harcı alınmamak suretiyle bu işlemlerin yapılmasının teşvik edilerek, hâlen ölü malikler adına kayıtlı olup taşınmazların hâlihazırdaki maliklerini yansıtmayan tapu sicillerinin güncel olarak tutulması sağlanacaktır.

Ülkemiz kadastrosunun en kısa sürede tamamlanması amacıyla, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’na göre yapılacak çalışmalardan önce 6831 sayılı Orman Kanunu’na göre başlanan orman kadastrosunun 3402 sayılı Kanun’un 4’üncü maddesi hükümlerine göre sonuçlandırılması sağlanacaktır.

Değerli arkadaşlar, tasarılar komisyonlarda görüşülürken ihtiyaç hâlinde tabii alt komisyonlara da sevk ediliyor. Bu noktada birbirinden değerli olan milletvekili arkadaşlarımız, gerek komisyonlarda gerekse alt komisyonlarda görev alarak çalışmalarını tamamladılar. Az  evvel vatana ihanet suçlaması yapan milletvekili arkadaşımız, burada kendisinin partisine de mensup milletvekili arkadaşlarımız da alt komisyonda bulunmuşlar, komisyonda bulunmuşlar; onların da herhangi bir şekilde ne muhalefet şerhleri var ne de karşı oy yazıları var. Keşke bunları bilerek konuşmuş olsaydı. Bu ihanet suçlamasını kendisine iade ediyorum. Bu çatı altında herkes Anayasa’ya yaptığı sadakat yemini ölçüsünde bu vatan, bu millet, bu bayrak, bu devlet için gerektiğinde canını feda etmekten çekinmeyecek niteliktedir, şereftedir. Bu şeref, bu onur bizim gururumuzdur, mutluluğumuzdur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu duygu ve düşüncelerle katkılarından ve desteklerinden dolayı bütün milletvekili arkadaşlarımıza ve Genel Kurulumuza teşekkür ediyor; tasarının ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdoğan.

Şahıslar adına ilk söz Uşak Milletvekili Sayın Nuri Uslu’ya aittir.

Buyurun Sayın Uslu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

NURİ USLU (Uşak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, konuşmama başlamadan önce on üç gündür Filistin’de, Gazze’de Filistinli kardeşlerimizi hunharca bir saldırı altında tutan İsrail’i şiddetle kınıyorum ve Filistinli kardeşlerimize Allah’tan yardım diliyorum.

Değerli milletvekilleri, Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum.

Bu kanun tasarısında yer alan üç tane önemli kanun vardır: Birisi Tapu Kanunu, bir diğeri Orman Kanunu, bir diğeri de Harcırahlar Kanunu. Şimdi, bu üç önemli kanun, bakınız, birisi 1934 tarihli, Orman Kanunu 1956 tarihli ve bu her iki kanun da, şu anda, ülkemizde, devletle millet arasındaki mülkiyet kavgasını bitirebilecek ve bitirmesi gereken ve bu kanunda değişiklikler yapılarak ancak bu mülkiyet kavgasını ortadan kaldırabilirsek devletle millet arasındaki bu hısımlığı sağlayabiliriz.

Şimdi, Orman Kanunu 1956 yılında çıkmış, ta 1937 yılından bu tarafa o zamanın hükûmetleri orman kadastrosunu beş yılda bitirmeye karar vermiş ama gel gör ki sene 2009, hâlâ daha ormanların kadastrosu bitirilememiş. Siyasi malzemeler yapılmış, bazı yerlerde, bazı bölgelerde birkaç kere kadastro çalışmaları yapılmış. Bu, artık, günümüzde, teknolojinin, bilimin son derece kullanıldığı ve çok önemli teknolojik alet ve araçların, gereçlerin olduğu günümüzde, bu alet ve araçlardan, metotlardan istifade etmek suretiyle orman kadastrosunu mutlaka bitirmeliyiz diye o zaman karar vermiştik, 2003 yılında. 2003 yılında geriye baktığımızda, 20 milyon hektar orman alanının 12 milyonunda orman kadastrosu yapılmış ancak sadece 3 milyon hektarı tapuya tescil edilebilmiş, 9 milyon hektarı, maalesef, o zaman kullanılan metotlardan, o zaman kullanılan alet ve araçların geri olmasından dolayı tescil edilememiştir. Biz, bu sorunu çözmek için, arazi kadastrosunun, orman kadastrosunun tek elden, birlikte yapılması… Onların yaptığına, arazi kadastrosuna, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün çalışmalarına Orman Genel Müdürlüğü itiraz ediyor, Orman Genel Müdürlüğünün yaptığı çalışmalara Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü itiraz ediyor, tapuya kaydetmiyor, bu böyle sürüp gitmiş. 2005 yılında çıkarılan bir kanunla, orman kadastrosu, genel kadastro tek elden yapılmak suretiyle orman sınırları, arazi sınırları, meraların sınırları, mülkiyetler, bugünün teknolojisini kullanmak suretiyle yapılıyor ve tescilleri de tek elden devam ettiriliyor.

Değerli milletvekilleri, bu kanunun esas amacı, kadastro hizmetlerini, tapulama hizmetlerini süratle tamamlamak, etkinliğini artırmak ve kısa sürede de bunu bitirmek için yapılmıştır. Bu kanunun 1’inci maddesinde “tapu sicil muhafızı ve memurları” yerine “tapu sicil müdürü ve görevlileri” değişikliği yapılmıştır. Aynı zamanda, tapuda yapılan akitli işlemlerin tamamlanabilmesi için… Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünde çalışan normal 657 sayılı devlet memurlarının yanında bir de sözleşmeli memurlar çalışıyor; işte bu sözleşmeli memurların da akitli işlemleri yapabilmesi için “tapu sicil müdürlüğü ve görevlileri” diye değişiklik yapılarak böylece o kolaylık sağlanmıştır.

Şimdi, 2’nci maddede, orman kadastrosu başlamış alanlarda, 3402 sayılı Kanun’un 4’üncü maddesine göre kurulan komisyon marifetiyle buraların kadastrosu tamamlanıyor. Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü arkadaşımızın şöyle bir beyanı oldu: Arazi kadastrosunun içerisinde 6 eleman var. 7’nci ve 8’inci personelin birisi ziraat mühendisi, birisi orman mühendisi. Orman alanlarında, kesinlikle orman teşkilatının ve orman mühendisinin sözleri doğrultusunda, onun işareti doğrultusunda; onlar sadece ölçme ve biçme yapmaktadır ama vasıf tayini, orman sınırlarının belirlenmesi ve bunun tescil edilmesi kesinlikle orman mühendisi arkadaşımızın, orman mühendisinin yetkisindedir.

MEHMET ŞANDİR (Mersin) – Kanunda böyle bir hüküm yok.

NURİ USLU (Devamla) – Sayın Şandır,  siz de orman mühendisisiniz, biliyorum, değerli ve saygı duyduğum bir insansınız.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – İyi niyetle olmaz bu iş.

NURİ USLU (Devamla) – Ancak, bu orman kadastro tutanakları biliyorsunuz ki ilan ediliyor. İlan edildikten sonra her bölge müdürlüğünde kurulu olan komisyonlar bu kadastroyu incelemek suretiyle, eğer bir yanlışlık varsa hemen bunu mahkemeye götürüyor ve bundan dolayı da, inanın, şu anda orman teşkilatı çok sıkıntılı durumda. Bir kadastro geçen bölgede yüzlerce, iki yüz tane, üç yüz tane, mahkemeye bu şekilde konu taşınabiliyor. Yani, arkadaşımızın, değerli milletvekilimizin belirttiği gibi, orman mühendisi olmadan, sadece orada kadastro teknikerinin ve oradaki mali bilirkişilerin gösterdiğiyle bu iş olmuyor, onu belirtmek istiyorum.

3’üncü maddesinde ise: Bir de orman teşkilatının bugüne kadar tamamlayamadığı veya kadastrosunu tamamlamış olduğu orman kadastro haritalarında hatalar var. Bu hatalardan dolayı tapu daireleri bunları tescil etmiyor. Bu tescil işleminin yapılabilmesi için bu haritalardaki ölçüm, çizim hatalarının giderilmesi… Ama şunun altını çizerek belirtiyorum: Buradaki vasıf tayini, orman sınırının belirlenmesi, 2/B alanlarının belirlenmesi kesinlikle tekrar orman teşkilatına gönderiliyor ve orman komisyonları tarafından düzeltiliyor. Buradaki bu yanlış bilgiyi de düzeltmek istiyorum.

BİRGEN KELEŞ (İstanbul) – Tam tersi! Yanlış konuşuyorsun!

NURİ USLU (Devamla) – Benim çok iyi bildiğim konular bunlar Hanımefendi.

METİN ÇOBANOĞLU (Kırşehir) – Nerede yazıyor bunlar? Kanunun neresinde yazıyor?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Kanunun neresinde yazıyor söylediklerin? 3402’de mi yazıyor, 5304’de mi yazıyor, nerede yazıyor bu dediklerin?

NURİ USLU (Devamla) – Sayın milletvekilleri, 4’üncü maddede de çok önemli bir değişiklik getirildi. O da şu: Kadastro tutanakları mahallinde ilan ediliyor. Orman teşkilatının, orman kadastro komisyonlarının yapmış olduğu kadastro sınırlamaları, haritaları altı ay ilan ediliyor, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün yapmış olduğu ilanlar bir ay. Bu değişiklikle biz, bu altı aylık ilan süresini bir aya ve bir de valilik onayını da kaldırmak suretiyle… Kadastronun ne olduğunu, nasıl yapıldığını, kadastro haritasının ne olduğunu bilmeden, nasıl oluyorsa valiliğin onayına veriliyor! Bu valilik onayı da kaldırılmak suretiyle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

NURİ USLU (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Bir de bu 2/B ile ilgili bir konuyu gündeme getirmek istiyorum. Sayın milletvekilleri, bu kanunla 2/B alanlarının nasıl değerlendirileceği filan gündeme gelmiyor. Bu kanunla bir kere orman alanlarımızı, mera alanlarımızı, arazi alanlarımızı sınırlandırmak suretiyle, önümüzde bu 2/B denilen şey nedir, ne kadarı vardır, hangi ilde ne kadardır, vasfı nedir, kim kullanıyor, ne durumdadır; bütün bunları tespit etmeden 2/B’nin üzerinde de konuşmamız biraz beyhude oluyor. İşte, bu envanter çalışmalarının neticesinden sonra 2/B’yle ilgili görüşlerimizi serdedebiliriz. Efendim, gruplar bu konuda görüşlerini bildirebilirler ancak 2/B’yle ilgili envanter çalışması, işte bu çalışmalar, bu kanun neticesinde tamamlanacak.

Ben, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünde ve Orman Genel Müdürlüğünde çalışan arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Kanunun hayırlı olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ederim Sayın Uslu.

Şahıslar adına ikinci söz, Rize Milletvekili Sayın Bayram Ali Bayramoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Ne kadar kafiyeli bir isim!

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Bayram mı?

BAŞKAN -  Evet.

Buyurun.

Süreniz on dakika.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 218 sıra sayılı  kanun hakkında şahsım adına tümü üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Benden önce gerek muhalefet milletvekilleri gerekse bizim milletvekillerimiz, Tapu Kanunu’nun resmî boyutu üzerinde bu kanunla ilgili konuları uzun uzadıya gündeme getirdiler. Ben teknik olarak kanun hakkındaki bazı içerikleri konuşmamın son bölümünde belirtmekle beraber, biraz da olayın ekonomik boyutuna değinmekte, olayın Türkiye’nin ekonomisine ne şekilde yansıyacağı konusunun üzerinde durmakta fayda görüyorum.

Şimdi, Türkiye’nin en çok istihdam oluşturan, gayrisafi millî hasılasının içerisinde en önemli payı oluşturan sektörlerimizin başında gayrimenkul sektörü gelmektedir. Özellikle 2002’den bu yana başta TOKİ ile başlayan gayrimenkul yatırımlarıyla ilgili hızlanmış olan yatırımlar, birçok şehrimizdeki özel sektörlerin de buna katılımıyla yıl bazında ortalama 120 ile 130 bin konutun üretimine vesile olmuş, bunun yaklaşık 500 bine yakınını… 330 binini TOKİ, diğerlerini de özel sektör firmaları yapmıştır. Genelde, Türkiye’nin batı bölgesi dediğimiz ve özellikle yabancıların çok ilgi gösterdiği, hatta ekonomik olarak çok büyük katkı da sağlayacağına inandığımız bölgelerimizde ise başta imarla ilgili problemler olmak üzere, tapu, orman arazileri gibi, kadastroyla ilgili yapılan çalışmaların yetersizliğinden kaynaklanan sıkıntılar, maalesef, ülkedeki ekonomik gelişmişliğimizi ve büyümemizi engeller niteliğe doğru gelmiştir.

Bundan yaklaşık beş altı ay kadar önce, burada yine bir Tapu Kanunu değişikliğinde, yabancıların mülk edinmesi konusuyla ilgili konuştuğum sırada aynı rakamları vermiştim, bir daha hatırlatmakta fayda görüyorum. Genellikle bürokratik işlerini tamamıyla bitirmiş, özellikle başta Avrupa ülkelerinin insanlarına gayrimenkul satan İspanya, İtalya, Fransa gibi ülkelerin en başında gelen İspanya, yılda ortalama 150 bin gayrimenkulünü yabancılara satmaktadır, 150 bin gayrimenkul, yılda. Bu 150 bin gayrimenkulün ortalama rakamsal değeri 250 bin euro bazında değerlendirildiğinde, her yıllık içerisine giren euro bazlı rakamın yanında, bu mekânların içerisinde ikamet eden insanların ortalama olarak her yıl içerisinde İspanya ekonomisinin gayri safi hasılasına yaptığı destek de kişi başına 15 euro ile 50 bin euro arasında değişmektedir. Yani sadece satmıyorsunuz, sattığınız gayrimenkulün içerisini kullanan insanlar, aynı zamanda, ekonomik katkılarını o ikamet ettikleri alandan sonra ülkenize vermeye ve o kaynaklarını sizin ülkenizde harcamaya devam etmekteler. Ama dünya cenneti olan, güneşiyle, kumsalıyla, tarihsel değerleriyle, dağıyla, ormanıyla, tarihî ve otantik bölgeleriyle son derece önemli olan ülkemiz, turizmde göstermiş olduğu başarılı atağını ve gelen milyonlarca insan sayısını maalesef ekonomik olarak gayrimenkul sektörüne aynı oranda yansıtamamıştır. 2008 senesinin haziran ayı itibarıyla Türkiye Cumhuriyeti devletinde yabancıların mülk edinme toplam adedi İspanya’nın bir yılda sattığının yarısı kadardır, toplamı 74.900 küsur adettir. Hâlbuki bizim ekonomik olarak bunların önünü açmamız, gayrimenkul sektöründeki bürokratik problemleri ortadan kaldırmamız, tapu, hazine, maliye, orman, kadastro gibi meselelerin tamamını ortadan kaldırmamız lazım ki insanların bize bakışları ve geldikleri zaman bu mülkleri edinmenin kendileri açısından ne kadar rahat olduğunu gözlemlemiş ve yaşamış olmaları lazım.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Kolaysa tabii.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) - Bugün ekonomik olarak özellikle Ege Bölgesi’ndeki yabancılara sattığımız mülklerin birçoğu maalesef şu anda mahkemelik konumdadır, hem tapu probleminden dolayı hem orman probleminden dolayı hem de kadastro probleminden dolayı. Bir de bunun yanına belde ve ilçe belediyelerinin imar yanlışlıkları da eklendiği zaman, maalesef uluslararası arenada ciddi bir imaj problemini de beraberinde yaşamayla karşı karşıya kalmış oluyoruz.

KADİR URAL (Mersin) – Satmayalım o zaman!

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Yani o zaman kendi başımıza oturalım, ne satalım ne alalım.

FEVZİ TOPUZ (Muğla) – “Almayın” demedik ki “satmayın” dedik.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) - Eğer uluslararası arenada ekonomik olarak gelişmeyi düşünüyorsak, Türkiye'nin hem ekonomik olarak kalkınmasını hem de kültürel turizm elçiliğini bazı insanlara yaptırtmak istiyor isek o zaman bu insanlarla olan iletişimimizi, bu insanlarla olan dostluğumuzu mutlak ve mutlak bir yerlere bağlamak zorundayız. Sadece benim ona selam göndermem, onun bana selam göndermesiyle bu işler olmuyor. Özellikle ekonomik bir temele bir şeyi oturtmadan maalesef birçok şeyi de başaramıyoruz.

Şimdi yeri gelmişken bu kanunla ilgili birkaç tane de faydaları konusunda birkaç tane maddeye de değinmek istiyorum. Bunun bir tanesi hepimizin en çok tenkit ettiği kurumlardan bir tanesi tapu idareleridir; zaman açısından, bekleme açısından, süre açısından, yoğunluk açısından ve insanlarımız maalesef tapu dairesine giderler, sabahtan akşama kadar otururlar, koskoca bir günlerini imha ederler. Neden? Çünkü bazı bölgelerde çok yoğun işlem vardır, bazı bölgelerde çok az işlem vardır. İşte, bu kanunla özellikle bu yoğunluğu azaltabilecek işlemlerde tapu daireleri arasında sanki bir yerde transfer yapılabilirmiş gibi, uzman heyetlerin birbirini desteklemesinin önü açılmıştır ve böylece, yoğunluğu olan yerlerde özellikle insanların işlemlerini mümkün olduğu kadar hızlıca yaparak bürokratik engelleri ortadan kaldırmak birinci derecedeki asli iş olarak görev içerilmiştir bu kanun içerisinde.

İkinci önemli konu -bu rakamların altını kalın kalemle çiziyorum, lütfen, bu rakamları hepimizin bilmesinde fayda var diye söylüyorum- bakın, 2005’ten önceki orman kadastrosuyla ilgili yapılmış olan toplam kadastro işlemlerinde Türkiye'nin bilinen ve literatüre geçmiş toplam orman arazisi 207 bin kilometrekaredir. Yani Türkiye'nin toplam yüz ölçümünün üç buçukta 1’i orman arazisidir. 2005’ten önce yapılmış olan bütün kadastrol çalışmalarla bunların yüzde 90’ına yakını, yani yaklaşık 184 bin kilometrekaresi kadastro alanı olarak paftalara işlenmiştir ancak bunların sadece ve sadece yüzde 20’si tescil işlemlerine tabi tutulabilmiştir. Yani bugün itibarıyla, 2009 yılı itibarıyla orman arazilerinin toplam 140 bin kilometrekaresi daha tescil edilememiştir. Dolayısıyla, bu tescil işlemlerinin teknoloji ve hız içerisinde yapılabilmesi için bir planlamaya ihtiyaç vardır. İşte, kanun, en önemli amir hüküm olarak bu görevleri kendisine vazife edinmiştir. Böylece 140 bin kilometrekarelik alan tapu ve kadastro idaresinin orman idaresiyle bütünleşerek yapacak olduğu çalışmalarla tescil edilecek ve resmileştirilecektir. Bunun yanında, toplam 475 bin hektar alanın, 2/B statüsünde diye düşünülen arazinin de maalesef tescil işlemleri doğru dürüst yapılmamıştır. Dolayısıyla, bugün 2/B’yle ilgili yapılacak çalışmaları da nazarıitibara aldığımızda, bunların bir tescili, bir tapu muamelesi aşamasına gelindiği takdirde bunların hukuki işlemlerinin rahatça yürütülebilmesi için de ciddi bir tescil işleminin rehabilite edilmesi ve aynı zamanda, bu tescil işlemleri yapılırken bütün o arazilerdeki istimlak edilen veya o arazilerdeki işgallerin de tamamı bu işlem içerisinde aradan çıkartılmış olacaktır. Yani sadece ezbere konuşmak değil, hangi alan 2/B alanıdır, bu 2/B alanının içerisinde kim nereyi işgal etmiştir, buraya neyi imal etmiştir; bu kadastro işlemleriyle, yapılacak bu işlemlerle bunların tamamı bundan sonraki süre içerisinde tescil alanı içerisine alınmış olacaktır.

Bir diğer konu da özellikle miras konusunun, veraset ve intikal konusunun yine tescil edilememesinin böylece önünün açılmış olmasıdır. Türkiye’deki şu ana kadar yapılmış olan veraset ve intikal uygulamalarında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

…iki kademeli bir sistem uygulanmaktaydı. Birinci kademede, veraset ve intikalle intikal etmiş olan arazi, mülk, gayrimenkul neyse binde 9’luk yani yüzde 0,9’luk oranı yatırmak suretiyle birinci aşamada tescil ettiriyordunuz, ondan sonra eğer diğer vârisler varsa -3, 5, 10 neyse- ikinci aşamada ikinci bir binde 9’u yatırmak suretiyle ancak onlara intikal yapabiliyordunuz. İşte, vatandaşlar bu birinci binde 9’luk dilimi ödememek için onlarca yıl, beşlerce yıl veraset ve intikali üzerine geçirmiyordu. Şimdi, birinci aşama intikallerde tamamen veraset ve intikal vergisi kaldırılmıştır. Ondan sonraki aşamada bir tescil işlemi için müracaat edildiği takdirde uygulama yüzde 1,8. Yani iki tane binde 9’un birleşimini ondan sonraki tescil aşamasında yaptırtmak suretiyle resmî belgelerin de düzenlenmesine vesile olacaktır.

Dolayısıyla, bu kadar önemli bir kanunun en kısa zamanda hayata geçmesi ve bu konuda son derece önemli görev düşen Tapu ve Kadastro Müdürlüğündeki yetkililere teşekkür ediyor, hayırlı olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bayramoğlu

Tasarı üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Süner

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Başkanım, birinci sorum: Antalya Çıplaklı’da yapılan TOKİ konutları inşası iki buçuk sene önce başlamasına rağmen hâlâ bitirilememiştir. TOKİ Basın ve Halkla İlişkilerden alınan bilgilere göre konutların yapımı çok ağır bir şekilde devam etmektedir. Ancak, tarafımıza ulaşan duyumlar, ilgili inşaatın müteahhidinin iflas ettiği yönündedir. İnşaat ne zaman bitecek ve ev sahiplerine hangi tarihte teslim edilecektir? Ev sahiplerinin mağduriyeti nasıl karşılanacaktır? Güvenilir bir kurum olarak gözüken TOKİ’nin anlaştığı müteahhidin bu durumda olması sizce kurumun güvenliğini sarsmamakta mıdır? Bu müteahhidin yaptığı evler ne kadar güvenilirdir?

Eğer sorular müsaitse ikinci sorumu sorabilir miyim Başkanım?

BAŞKAN – 5 kişi var soru soran, dolayısıyla on dakikalık süreyi ikiye böldüm yani ikişer dakika olarak konuşabilirsiniz.

TAYFUR SÜNER (Antalya) – İkinci sorum: Antalya Büyükşehir Belediyesinin 15/12/2008 tarihli Meclis toplantısında, Karayolları Bölge Müdürlüğünün karşısında yer alan 20 bin metrekare yüz ölçümlü ve 1173 parsel bir araziye iş, alışveriş ve eğlence merkezi yapılması için bir imar planı değişikliği yapılmıştır. Bu değişiklikle birlikte parsele komşu olan pazar yeri, ilköğretim okulu ve yeşil alan da düzenleme görmüştür. Pazar yeri, aynı emsalde, eş değer bir yer gösterilmeden ortadan kaldırılmış, yeşil alan ve okul, tabiri caizse kuşa çevrilmiştir. İmar planı değişikliği yapılan arazinin mimarı kimdir? Acaba, bu kadar imtiyazlı, tamamen ranta dönük imar hakkı verilen kişi kimdir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Öztürk

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum: Sayın Bakan, tasarının 2’nci maddesinde: “…henüz orman kadastrosuna başlanılmamış yerlerde, 3402 sayılı Kadastro Kanunu hükümlerine göre belirlenen orman sınırı, orman kadastro komisyonunca belirlenen orman sınırı niteliğini kazanır.” denilmektedir. Bu hüküm, henüz orman kadastrosu yapılmayan yerler için Orman Genel Müdürlüğünün orman kadastrosu yapma yetkisini tümüyle ortadan kaldırmak mıdır? Yani, her iki komisyon, bu değişiklikten sonra, çalışma yapılmayan farklı yerlerde ayrı ayrı orman kadastrosu çalışması yapabilecekler midir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Birinci sorum şu Sayın Başkanım: 2003 ile 2009 arasında yapılan orman ve arazi kadastro miktarı ne kadardır?

İkinci sorum: Tapulu bir arazinin yapılan kadastro çalışması sonucunda -kadastronun yanlış değerlendirmesi sonucunda- vatandaşın arazisi tapulu olmasına rağmen kadastroda bunun tapusunun başka birisine geçirilmesi hâlinde -Kanun’da da hüküm var- “Bu şekilde kadastroda kazanılan tapular üzerinden on yıl geçtikten sonra dava açılamaz.” diyor. Bu doğru mudur? Doğruysa, haksız bir davranıştır. Bugün, özellikle ülkemizde, yurt dışında çalışan birçok insan var. Kendi arazisinin olduğu yerde, tapulu bir arazi üzerinde bir kadastro yapılıyor. Kadastroda da yanlışlıkla o tapulu arazinin bir kısmı başka birisine geçiyor. Kanun’daki bu hüküm gereği on yıl geçince tapu kadastro üzerinde dava açılmıyor. Bence bu, eğer doğruysa, çok adaletsiz bir şeydir. Tapulu vatandaşın hakkı gasp edilmektedir.

İkincisi, bugüne kadar, şu anda 2/B niteliğini kazanmış ne kadar arazi vardır? Bu araziyi Hükûmet devamlı spekülasyon konusu yapmaktadır. “Efendim, işte, bunu satarsak 25 milyar dolar elde edeceğiz, hazineye büyük kazanç sağlayacağız.” diyor. Bu 2/B ile ilgili Hükûmet ne düşünüyor, nasıl bir işlem yapmayı düşünüyor?

Teşekkür ederim efendim.

BAŞKAN – Sayın Güvel

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Sayın Bakanım, TOKİ tarafından Adana Yüreğir ilçesinde yaptırılan ve 2007 yılında hak sahiplerine teslim edilecek olan konutların büyük bir bölümü Adanalı gazete çalışanları tarafından satın alınmıştı. Hâlâ taksitlerini ödeyen ve 2009 yılına girilmesine rağmen evleri teslim edilemeyen gazeteci arkadaşların bu konutlarını ne zaman bitirmeyi düşünüyorsunuz? Bu mağduriyetlerini nasıl telafi edeceksiniz?

İkinci sorum, Sayın Bakanım: TOKİ tarafından yaptırılan konutlar müteahhitlere her şey dâhil -altyapı, okul, cami, yeşil alan gibi- metrekaresi 350 ile 430 YTL arasında ihale edilmekte. Oysa bu konutlar vatandaşa peşin bedelle metrekaresi 1.500 ile 2.500 aralığında satılmaktadır. Örneğin, 2008 yılında Yenimahalle’de yapılan ve milletvekillerine de teklif getirilen brüt 143 metrekare konutların peşin fiyatı 190 bin ile 210 bin YTL arasında idi.

Sayın Bakanım, bunu yapan müteahhit bu konutların metrekaresini 380 liraya yaptı, yani bir daireyi yaklaşık 56 bin liraya TOKİ’ye -her şey dâhil- teslim etti. Bu aradaki bu kadar büyük farkı nasıl izah edeceksiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Kaplan…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Benim ilk sorum: Sayın Bakan, neden 2/B, 2/A yasasıyla bu yasayı -aynı konuda- birleştirip getirmediniz?

İkinci sorum: Özellikle bu kadastro çalışmaları ihtilafları önlemek için ama basına yansıdığı kadarıyla Deyrulumur Manastırı -397 yıllarında kuruldu- bin altı yüz yıllık tarihi olan bu manastır bugün orman kadastrosu nedeniyle ihtilaflı bir duruma düştü. Buna uluslararası kamuoyunun ilgisi var, milletvekilleri geliyor yakın zamanda -epey çok oldu- ama sınır ihtilafı gibi gözüken bu olay aslında orman alanı gibi gözüken bir ihtilaf. Bu konuda -sorunun çözümü konusunda- Bakanlığınızın bir çalışması var mıdır?

Üçüncü sorum: Hasankeyf çalışma alanı içinde tapu ve kadastro çalışması yapılmayan köyler var. Eski Osmanlı tapuları var zaten onların veya zilyetlikle vergi ödemeleri var. Örneğin, Çavuşlu köyü. Bunlardan kaç köyün kamulaştırması yapılamadı? Bu köylülere neden bugüne kadar hiç sular altında kalacakları biline biline para ödenmedi? Bu konuda Bakanlığınızın bir çalışması var mıdır?

Son olarak: Bu orman kadastrosuna bağlı Orman Kanunu’na göre olan süreler ile normal kadastroya bağlı süreler farklı. Arkasından, Osmanlı tapuları ve zilyetlik durumları farklı. Bu yasal düzenlemeyle bunun giderilmesi mümkün değildir. Bu, yeni ihtilaflar doğurmayacak mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

On iki dakika süreniz var.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Özellikle şunu söylemek istiyorum, bugüne kadar tespit edilen 2/B alanlarının toplamı -biraz evvel arkadaşlarımız da ifade etti- 475 bin hektardır. Kadastro çalışmaları tamamlandıktan sonra bir ayda ilan ediliyor, bundan sonra da on yıllık bir dava açma süresi var. Bundan sonra artık tapular kesinleşiyor Sayın Genç’in ifadesiyle ilgili.

TOKİ’yle ilgili sorulara… Tabii ki TOKİ Başbakanlığa bağlı bir kuruluş ama özellikle Antalya’yla ilgili iki tane konu var; bir tanesi, değerli milletvekillerimizin söylediği: “İki buçuk sene evvel başlamış, bitirilmedi müteahhidimizin iflas etmesi nedeniyle…” Diğeri yine, basın mensuplarına verilecek olanlar. Bunlarla ilgili bilgiyi ben takdim edebilirim ancak fiyatlarla ilgili şunu söyleyeyim: Genellikle TOKİ’den “ucuz bina yapıp satıyor” diye bir şikâyet var. Sayın Milletvekilimizin söylediği: “Metrekareye 300-350-400 YTL’lik bir maliyet var, neden bu kadar fazlaya satılıyor?” Tabii arsa payını koymak lazım, bir. İkincisi, peşin satmıyor, vadeli satıyor, bunu koymak lazım. TOKİ iki tip veya üç tip konut yapıp satabiliyor. Bir tanesi sosyal konut, arsayı devletten alıyor belki sübvanse ediyor, uzun vadeli ve ucuz fiyatla satıyor. Çok çok ucuz fiyatlarla 60 bin tane yaptı sattı. Bir tanesi, hasılat paylaşımıyla yapıp satıyor. Buradan kazandığı paralarla işte hastane yapıyor, okul yapıyor, sosyal donatı yapıyor ve sosyal konutları sübvanse ediyor, hasılat paylaşımından da para kazanarak bunları yapabiliyor. Tabii o iki tane konuyu özellikle ben TOKİ’den isteyip arkadaşlarımıza bilgi verebilirim.

Şimdi, 2/B ile 2/A’yı niye birlikte getirmediniz… Bugün getirdiğimiz yasa bizim 2/B yasası değildir. Biraz evvel yine arkadaşlarımız çok güzel ifade ettiler, kendilerine teşekkür ederim. Şu anda bizim bilmediğimiz konu şudur: Ne kadar metrekare 2/B arazisi olduğunu bilebiliyoruz ama bunun sınırlarının kadastrosu yapılmamış. Burada işgalci kimdir? Bunları bilmiyoruz. Envanteri belli değildir. Bunları tespit etmeye çalışıyoruz. Aslında bunları geciktirmek gerçekten ülkeye zarar vermektir.

Biraz evvel çok ağır ifadeler kullanıldı, “ihanet.” Ben, bunu bu Meclis çatısı altına hiç yakıştırmadım. Arkadaşlar cevap da verdiler. Aslında eğer ihanet varsa, bunu geciktirmek olarak ben niteliyorum çünkü AK Parti İktidarı döneminde 1 metrekarelik orman işgali olmamıştır değerli arkadaşlar. Bunu ben huzurlarınızda söylemek istiyorum.

Yine tabii ki bu şeylere cevap vermemiz gerekiyor. Özellikle manastırla ilgili ona tabii ki bakmam gerekiyor. Kiliseyle ilgili inceleme devam ediyor. Kadastro çalışmaları sorunsuz olan alanlarda tamamlandı, sorunlu alanlarda sorunu çözdükçe kadastrosu yapılacak.

Biraz evvel de söyledik, cumhuriyet kurulduğundan bugüne kadar, 2002’ye kadar seksen yılda yapılan yüzde 70’ti, beş buçuk-altı yılda bunun yüzde 29,5’unu tamamladık. Aslında bu da özel sektörden özellikle hizmet alarak yapıldı.

Faruk Bey’in bir ifadesi var, ona da cevap vermek lazım belki. Özellikle kadastro çalışması yasa metninde de kadastro ekibince yapılıyor. Özel sektör sadece teknik ölçü, taşıma, iaşe, ibate işleri yapmakta. Kadastro tutanaklarının tutulması, kontrol ve tescili yine yasada olduğu gibi kadastro ekibince yani kamu görevlilerince yerine getirilmektedir.

Neden, biz, bu biraz evvel söylenen, bu 4’üncü maddede söylenen orman kadastrosuyla ilgili, 3402’yle ilgili bunu ilişkilendiriyoruz? Yapılanın yüzde 80’i tescil edilememiş değerli arkadaşlar. Biraz evvel Ali Bayramoğlu Bey de söyledi, diğerleri de söyledi, özellikle yapılan çalışmaları tescil edemiyoruz. Neden edemiyoruz? Çünkü hatalar var. Hatalar olduğu için tescil edilemiyor. Şimdi yapılan işler birlikte çalışarak, yine orman mühendisini, ziraat mühendisini kullanarak… Biraz evvel ilk konuşmacı arkadaşımız söyledi “orman teknikeri” diye, hayır, orman mühendisi ve ziraat mühendisini de komisyona alarak bunları yapmaya çalışıyoruz. Özellikle 2005 yılından önce orman kadastrosu gerçekleştirilen alanların yüzde 80’i maalesef tescil edilemedi hatalı olduğu için. Biz bunları beraber çalışarak, hızlı yaparak ve birlikte yaparak bu işi tamamlayamaya çalışıyoruz. Çünkü burada tamamladığımız zaman -biraz evvel de anlatıldı-devletin, milletin işgal edilen alanı var, talan var, bu talanın önüne geçmeye çalışıyoruz.

Başka sorumuz “Bu, orman kadastro yetkisini ortadan kaldırıyor mu?” Orman kadastro yetkisi eğer devam ediyorsa zaten var, devam etmiyorsa biz bunu yapıyoruz. Yine müştereken bunun kararı verilebiliyor, onların itiraz hakkı da devam ediyor.

“2003-2009 yılları arasında yapılan orman arazisi kadastrosu ne kadardır?” Onu hemen söyleyeyim: 207 bin kilometrekare orman alanımız var, biraz evvel söylendi. Bunların yüzde 95’inin tahditleri yapıldığı hâlde yüzde 80’i tescil edildi. Bizim dönemde, yani 2003-2008 döneminde 45 bin kilometrekare daha evvel yapılmıştı. Bunun yarısı kadar alan bizim dönemde yapılabildi. Yani orman alanının, cumhuriyet döneminde yapılan tescilli orman alanının yarısı kadarını yaptık beş yılda.         45 bin kilometrekarelik alan seksen yılda yapıldı, 22.500 kilometrekarelik alan da beş yılda yapılabildi. Bunu kim yaptı? Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü yaptı. Bu, şunu gösteriyor: İşi ehline teslim ediniz, destekleyiniz, bu iş yapılabilecektir. Bunu yaparken biz de elimizden gelen gayreti göstermeye çalışıyoruz.

“Hizmet alımında nasıl aldınız?”ı da biraz evvel söyledim. Unuttuğum konular varsa onları da daha sonra cevaplandırırım.

Teşekkür ederim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Sayın Bulut, buyurun.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Vatandaşın kullandığı zeytinlik alanı var. Bu alanın kendisinde tapusu var ancak Orman gelmiş “Burası hazinenin, devletin.” demiş ve elinden almışlar.

Şimdi, zeytinlik alanın altı sürülemiyor; zeytin oluyor, zeytini toplanmıyor; budanması gerekiyor, budanamıyor; millî servet orada heba olup gidiyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Bakan…

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Bu, sanırım 2/B’yle çözebileceğimiz bir konudur. Bu tip problemleri ülkemizde, sayısı az da olsa, yaşıyoruz. Karadeniz Bölgesi’nde de böyle problemlerimiz var, bazı bölgelerde de var. 2/B’yle ilgili bunları çözebileceğimizi ben düşünüyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.23

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.49

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 42’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

218 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Tasarının maddelerine geçilmesinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, tasarının maddelerine geçilmesini tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TAPU KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR 

KANUN TASARISI

MADDE 1- 22/12/1934 tarihli ve 2644 sayılı Tapu Kanununun 26 ncı maddesinin birinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkralar eklenmiş, mevcut birinci fıkrasındaki “tapu sicil muhafızları veya memurları” ibareleri “tapu sicil müdürü veya tapu sicil görevlileri”  olarak, mevcut üçüncü fıkrasında yer alan “memur ve tapu sicil muhafızı imzalar” ibaresi “Tapu Sicil Müdürlüğü görevlileri imzalar, tapu sicil müdürü veya görevlendirilen yetkili memur onaylar” olarak, mevcut altıncı fıkrasındaki “tapu sicil muhafızı veya memuru” ibareleri “tapu sicil müdürü veya tapu sicil görevlileri” olarak, mevcut yedinci fıkrasındaki “tapu sicil muhafızlarınca” ibareleri “tapu sicil müdürlerince” olarak değiştirilmiş ve mevcut beşinci fıkrasında yer alan “sözleşmeleri” ibaresinden sonra gelmek üzere “ile arsa payı karşılığı inşaat sözleşmeleri” ibaresi ile mevcut son fıkrasının başına “Konut kredisi ve” ibaresi eklenmiştir.

“İllerde bulunan tapu sicil müdürlükleri dışındaki müdürlüklerden akitli ve akitsiz işlemleri yıllık 500’ün altında olan yerlerde işleri yapmak üzere, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce yakın il veya ilçelerde görevli tapu sicil müdürü ile görevlendirilen yetkili memura belirli günlerde yetki verilebilir.

Resmi senetlerin düzenlenmesine ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir.”

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğüt’e aittir.

Buyurun Sayın Öğüt.

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Tapu Kanunu’nda değişiklikle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 1’inci maddede bizim de katılacağımız ve onayladığımız hususlar vardır.

Buradaki değişiklik: “Tapu muhafızı” yerine “tapu müdürü”, “tapu memuru” yerine “tapu sicil görevlisi” olarak değiştiriliyor. Bunlar gayet normaldir. “Muhafız” ismi zaten eski bir tabirdi, onun yerine “müdür” olması daha uygun. Zaten “müdür” olarak geçiyordu ama tapunun üzerinde “muhafız” yazılması insanları tedirgin ediyordu, acaba ne muhafızı burada? Bunlar gayet normal.

Ancak orman kadastrosu ile tapu kadastrosu arasındaki çelişkilerden dolayı, hem orman köylüleri hem normal kadastro çalışmasındaki köylerimiz korkunç derecede zarar gördü Sayın Bakanım. Bunu ben açıklayacağım, ama ondan önce Ardahan-Ardanuç yolu var, Doğu Anadolu’yu Karadeniz’e bağlayan yol. Onu ben istirham ediyorum -siz bizim başkanlığımızı yaptınız, ben Trabzonsporluyum, siz de başkanlığımızı yaptınız- inşallah, umarım 2009 yılında bitireceğiz…

Evet, Sayın Bakanımdan sözü aldık.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Ardahan’ın köylerinden kadastro geçti. Örneğin Posof. Posof’un bütün köylerinde, çoğunluğu ormana yazılmış ve başkasının üzerine yazılmış. Göle’nin bütün köylerinde, çoğunluğu, bir kısmı ormana yazılmış, bir kısmı hazinenin adına yazılmış, bir kısmı yanlış insanların adına yazılmış. Çıldır’da aynen, Hanak’ta aynen, Damal’da aynen, Ardahan merkez, Düz Ardahan, Hoçvan bölgesinde aynen.

Şimdi, bu yanlışlıklarla ilgili ben çok sayıda soru önergesi verdim. Örnek vereceğim. Şimdi, Ardahan merkez Ölçek köyü var Sayın Bakanım. Bunu lütfen not alın. 200 hanelik köyde 810 kişi mahkemelik. Bakın, örnek veriyorum, Ölçek Köyü’nde -200 haneliktir- 810 kişi mahkemelik. Bütün köyler böyle; eksik yazılmış, başkasının üzerine yazılmış.

Bakın şimdi, hak sahiplerini tespit eden kadastro bilirkişileri var. Hak sahiplerini tespit eden kadastro bilirkişilerini kimse dinlemiyor. Özel firmalara ihale yapılıyor. Özel firmalar ne yapıyor? İş bir an evvel bitsin, diye yalan yanlış milletin üzerine yazıyor. Bütün millet birbirine girmişti. İnanın, ben Göle’ye gittim, Göle’de Muhtarlar Derneği bütün köylüleri toplamış, kadastrocular gelmiş, yığılmış, millet birbirine girmiş. Neredeyse kavga edeceklerdi.  Bunların mutlak surette düzeltilmesi lazım.

 “Göle” demişken Sayın Bakanım, şu dosyalar Göle Kaymakamlığı Mal Müdürlüğü tarafından ecrimisil ihbarnamesi olarak gönderilmiş Dereyolu köyüne. Bakın, burada isimleri var, ben fotokopisini çektirdim, vereceğim zatıalinize. Bir de Göle’nin Durançam köyünde var. 1985 yılında buradan kadastro geçmiş. Orada, bütün gayrimenkulü, tarlaları, köylünün arazisini hazineye yazmışlar, hazinenin adına, Maliye hazinesine yazmışlar. Bunlara da demişler ki: “Halledeceğiz, merak etmeyin.” Köylü de inanmış, asliye hukuka on yıllık itiraz süresini de geçirmiş; o on yıllık itiraz süresi de geçince, şimdi, köylülere ecrimisil ihbarnamesi geliyor. Bakın, bu ecrimisil ihbarnamesinde sadece Dereyolu köyünde, burada -ben geçen hafta Ardahan’daydım- on yıllığına kira 3,5 trilyon istiyorlar, 3 milyon 500 bin YTL. Yani bunu köylünün ödemesi mümkün değil. Nasıl yapmak lazım? Bunlar yüz elli-iki yüz yıllık, dedesinden kalan yerler. Zilyetlik hakkı… Yani Medeni Kanun’da biliyorsunuz, hilafsız, ihtilafsız, çekişmesiz yirmi yıl bir kişi bir yeri kullandığı zaman kendi mülküdür çünkü orayı kullanma hakkı yapıyor, zimmetine geçiriyor. Şimdi, siz, burada köylüye 3,5 trilyon ecrimisil, işgaliye parası çıkarıyorsunuz. Bunu köylünün ödemesi mümkün değil. Köylü ne yapıyor? İşte, yerel basında, burada, köyü satılığa çıkarmış, ben geçen hafta da konuştum, köy satılık.

Bakın, enteresan bir şey söyleyeyim, Muhtar Ekrem Işık’la konuştum, burada söylüyorum, ben geçen hafta kendisinden  teyit ettim: İsrailli bir iş adamı arıyor köyü, muhtarı “Köyü satar mısın bana?” diyor. “Siz kimsiniz?” “Ben İsrailli bir iş adamıyım.” diyor. Evet, bu konuşmalarım tutanağa geçtiği için konuşuyorum. Ekrem Işık belki elli kişinin içerisinde bana bunu konuştu. Köyün muhtarı Ekrem Işık.

Değerli arkadaşlar, yani öyle bir duruma geldik ki, kadastro çalışmaları öyle bir duruma geldi ki, inanın, köylünün köyünü satmaktan başka çaresi kalmadı. Şimdi, ben inanıyorum -burada fotokopileri vereceğim- Sayın Bakanım iyi niyetlidir, benim de eski başkanımdır, Sayın Genel Müdürüm de çok gayretlidir, bunları halledecekler. Dereyolu Köyü ve eski ismi Hımıskar, yeni ismi Durançam köyü.

Değerli arkadaşlar, burada bir de 2/B var. Bu 2/B, biliyorsunuz Anayasa’nın 170’inci maddesine göre 31/12/1981’den önce orman vasfını kaybetmiş yerlerdir. Şimdi, geçen dönem bu 2/B yasası geldi, geçmedi. Niye? Çünkü, iyi hazırlık yapmamışlardı, envanter yoktu. Nerede ne kadar var, bunlar yoktu. Şu anda Bakan açıkladı, 475 bin hektar 2/B alanı var. Şimdi, bu 2/B alanı büyük bir kangren. Bundan kurtarmak lazım.

Şimdi, burada üç tane husus var, 2/B’de; buraya lütfen dikkat edin:

Bir: Orman köylüsünün, orman içi olan köylerin sorunları var. Bu 2/B alanlarını mutlak surette köylüye bedava vermemiz lazım. Çünkü, TÜİK’e göre araştırmalarda orman köylüsünün yıllık       500 dolar geliri var. Yani onun için, ikinci bir bahara ödeyemez.

İkinci olarak: 2/B, belediye sınırları içerisinde imarı olan yerler. Bunlar değerlendirilebilir.

Üçüncüsü: Bir felaket! Nedir o felaket? İnsanların kendi parasıyla almış olduğu mülkünün üzerinde 2/B şerhi var, tapusunun üzerinde. Yüz elli yıldır el değiştirmiş, belki üç yüz sene el değiştirmiş; siz gitmişsiniz tapu dairesine, parayı vermiş almışsınız ve 1996’da geçen orman kadastrosu “Burası benimdir.” demiş, tapulu mülke şerh koymuş. İnşaat yapamıyor vatandaş, satamıyor, alamıyor. Düşünebiliyor musunuz, adam emekli parasını getirmiş, yatırmış bir arsa almış ve ameliyat olacak arsasını satıp ameliyat olamıyor… Ben bunları yaşadım değerli arkadaşlar. Bu, bu devletin ayıbıdır.

Lütfen, mülkü tapulu olan, şahısların üzerindeki, gayrimenkullerin üzerindeki şerhler derhâl kalksın. Böyle bir devlet olabilir mi? Yani sen vatandaşın malını gasbetmişsin yahu! Tapulu mülkünü kim kimin gasbedebilir? Şu anda, diyelim sizin bir tapulu bahçenize bir vatandaş girerse ne yaparsınız? Adamı vursanız bile haklı çıkarsınız çünkü mülkünüze girmiş ama devlet vatandaşın elindeki mala şerh koymuş, orman şerhini koymuş, on yıldır ne kaldırıyor ne indiriyor ne de bindiriyor. Onun için sizden istirham ediyorum, bu orman şerhlerini kaldırın, tapulu mülkü olan yerlerden Değerli Bakanım.

Değerli arkadaşlar, burada çok şey konuşmak lazım. Biz birbirimizi kandırıyoruz. Şimdi, herkesin gayrimenkulü var, malı var, mülkü var, dairesi var. Tapuda kaçar para gösteriyorsunuz? Aldığı fiyatı gösteren var mı, bana el kaldırsın, “Ben kardeşim, 500 bin YTL’ye almış olduğum daireyi    500 bin YTL gösteriyorum tapuda.” diyen var mı? Hayır. Yahu, böyle bir zulüm olabilir mi arkadaşlar? Biz kaçakçılık yapıyoruz resmen yahu! 500 bin YTL’ye almış olduğumuz daireyi 50 bin YTL gösteriyoruz. Yahu, biz kendi kendimizi aldatıyoruz.

Bakın, burası Büyük Millet Meclisi arkadaşlar. Gelin, bu kanunu çıkartalım. Sayın Bakanım, getirin, vergileri düşürün, herkes kaça alıyorsa aynı fiyattan koysun. Bu, Türkiye'nin ayıbıdır, bizim ayıbımızdır. Büyük Millet Meclisinde biz yasamayı yapıyorsak bu kanunları çıkartalım Sayın Bakanım, bu da sizin şerefiniz olsun. İnanın üzülüyorum ben. Şimdi soruyorum: “Arkadaşım, ben  300 bin liraya aldığım gayrimenkulümü 300 bin lira gösterdim, 100 bin liraya aldığımı 100 bin lira gösterdim.” diyen bir adam varsa kardeşim, elini kaldırsın; ben özür dileyeceğim. Yok. Türkiye böyle.

Ben bir mülk satıyordum Bayramoğlu’nda -eskiden milletvekiliydi; inanın, samimi söylüyorum, bu anımı anlatacağım, öyle bitireceğim- tapuya gittik, kendi kendimize diyoruz: “Yahu, bu adam milletvekili, tapuda şimdi tam değer göstermemiz lazım, ayıp olur. Yani adam der ki: Yahu, siz kaçakçılık mı yapıyorsunuz, vergi mi kaçırıyorsunuz?” Gittik “Şu fiyata almışsınız tapuyu bu fiyattan göstereceğiz bu kadar harç olur.” dedik, “aman yahu, öyle bir şey yapmayın.” dedi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, buyurun tamamlayın.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – “Aman, öyle bir şey yapmayın kardeşim, düşük gösterin, bu kadar vergiyi ben nasıl ödeyeceğim.” dedi. Şimdi, değerli arkadaşlar, vergiyi düşürdüğümüz an herkes almış olduğu fiyatı gösterir ve Türkiye de bu ayıptan kurtulur.

Değerli arkadaşlar, şunu söyleyeyim: Birbirimizi karalamakla hiçbir yere gidemeyiz. Çözümleri üreteceğiz, Hükûmete ve sayın bakanlara ileteceğiz; onlar da olayları, sorunları çözecek. Bu şekilde davranır, bu şekilde yaparsak hem Büyük Millet Meclisinin halk nezdinde saygın bir yeri olur hem devlet ayakta durur hem de sorunlar çözülmüş olur.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öğüt.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Karaman Milletvekili Sayın Hasan Çalış, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunun kabul ettiği metnin 1’inci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, gerçekten, günlerdir televizyonlarımızda, öncelikle, Filistin’de aç bırakılan, yoksul bırakılan, yetim bırakılan kadınların, çocukların, yaşlıların, silahsız masum insanların hunharca katledildiğini görüyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve şahsım adına, bu katliamı işleyen İsrail’i kınıyorum. İsrail’in, geçmişte kendine reva görmediği bu davranışı masum insanlara yıllardır uygulamış olduğunu, bir insanlık ayıbı olarak gördüğümü belirtmek istiyorum.

Kıymetli arkadaşlar, tasarının 1’inci maddesine baktığımız zaman, Yasa’ya yeni bir anlayış getirilmeye çalışılıyor. Nedir bu anlayış? “Tapu sicil muhafızları ve memurları” kavramı yerine “tapu sicil müdürü ve tapu sicil görevlileri” ibaresi getiriliyor. Uygulamada “tapu sicil müdürleri” ibaresinin karşılığı açık ama “görevli” tabiri, ilk bakışta bazı önemli sıkıntıları çözüyormuş gibi görünse de gelecekte gerçekten önemli tartışmaların, önemli hukuki karşılıklı mahkeme yoluna gidecek olayların sebebi olacaktır. Çünkü tapu sicil müdürlüklerimizde 657 sayılı Yasa’ya tabi devlet memurlarımız çalışmaktadır. Yine 657 sayılı Yasa’ya göre çalışan, 4/B grubunda çalışan vardır, geçici işçi kadrosunda çalışanlar vardır. Tabii ki bazı kurumlarımızda, artık giderek yaygınlaşan, biraz daha geniş kadroyla çalışan kurumlarda temizlik hizmetlerinin, vesair hizmetlerin satın alındığını görüyoruz. İleride, eleman sıkıntısı olan yerlerde temizlik firmasından satın alınan hizmetli görevlilerinin içerisinden de bu kadrolarda insanların çalıştırıldığını göreceğiz. Bunlardan dolayı da yasalarla karşı karşıya gelmiş insanları göreceğiz. Bu, ileride ciddi tartışmalara neden olacaktır. Bunun için biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak -biraz önce Değerli Sözcümüzün de belirttiği gibi- bu “görevliler” tabiri yerine açık olarak “memur” tabirinin konulmasını istiyoruz. Çünkü bu yolla, ileride çıkabilecek pek çok tartışmanın şimdiden önünü kapatmış olacağız.

Bir diğer husus değerli arkadaşlar, yıllık yaptığı işlem miktarı olarak beş yüzün altında olan tapu sicil memurluklarına “tapu sicil müdürü ve tapu sicil görevlileri” tabiri getirilmektedir. Gerçekten bu tür kurumları sürekli çalıştırmayıp da bir müdür ve yanına memur görevlendireceksek tamam, bu bunu karşılar. Ama niyetimiz -orada kurulu bir sistem var- zaman zaman yetkili görevlendirmekse buradaki tabiri “veya” olarak değiştirip, buraya açıklık getirmek gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, benden önceki konuşmacılarımız da belirttiler, gerçekten bu tasarının getirdiği düzenlemeler derdime derman olsun diye bekleyen Anadolu’nun her köşesinde insanlarımız var. Bunların sıkıntılarını çözmemiz gerekiyor. En önemli sıkıntımız, değerli arkadaşlar, orman sınırlarının tespitiyle ilgilidir. Gerçekten orman sınırlarının tespitindeki anlaşmazlıklardan dolayı, babasının kullandığı, oğlunun kullandığı, torununa bırakmaya hazırlandığı araziler, bahçeler bugün sahipleri tarafından kullanılamaz hâle gelmiştir. İnanın, öyle yerlerimiz var, öyle köylerimiz var ki babasından oğluna miras kalmış evlerinin üzerinden bugün mahkeme kararı geçmiştir, hazineye kaydedilmiştir ve boşaltılması istenilmektedir. Benim seçim bölgem olan Karaman’ın Bozkandak köyünde, Çukurbağ köyünde, Kızılca köyünde böyle canlı örnekler vardır. Hepimizin seçim bölgesinde buna benzer örnekler vardır. Benim Sarıveliler ilçemin Dumlugöze köyünde, inanın, orman dairesiyle mahkemelik olmayan insan neredeyse yoktur. Mahkemelik olmayanlar da, inanın, mahkeme masrafını karşılayamayacak durumdadır veya avukat tutamayacak durumdadır, hakkını aramaktan vazgeçmiştir değerli arkadaşlar.

Bir diğer husus: Meralarımızdaki sıkıntı, hazine arazilerindeki sıkıntı ve özellikle ferman tapularından ve geçmişe yönelik belgelerin ibrazıyla ilgili anlaşmazlıklardan dolayı, bugün gerçek anlamda vatandaşlarımız mağdur edilmiştir. Bu mağduriyetlerin giderilmesi lazım.

Değerli arkadaşlar, ormanlarımız, orman varlıklarımız, meralarımız, yaylalarımız çok önemlidir; korumak gerekiyor. Ama bunu korumak için oralarda yaşayan insanların ormanın değerini, ormanın kıymetini, meranın kıymetini, yaylanın kıymetini bilmesi lazım, bunu severek koruması lazım. Biz bu sevgiyi aşılayamazsak her ağacın yanı başına bir orman görevlisi bırakalım, inanın koruyamayız değerli arkadaşlar. İnsanların sevgisini kazanabilmek için, o zaman -biz Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak yasaları düzenlemekle görevliyiz değerli arkadaşlar, problemleri çözmekle görevliyiz- bu insanlarımızdan irade isterken ne diyoruz? “Biz sizin her türlü sıkıntınızı çözmek üzere vekâlet istiyoruz.”

Değerli arkadaşlarım, şimdi ben soruyorum: Bu tasarıyla, gerçekten, gerçekten mağdur edilmiş Anadolu’nun kırsalında yaşayan insanlarımızın sıkıntılarını çözebiliyor muyuz? Sayın Bakanım, çözebiliyorsak bu müjdeyi televizyonları başında bizleri izleyen veya izleyemeyen mağdur edilmiş insanlara verebiliyorsanız sizlere minnettar kalacağız.

Değerli arkadaşlar, gerçekten, tapulama çok önemli. Ormanlarımızın, meralarımızın, yaylalarımızın hudutlarının belli olması, mirastan kaynaklanan problemlerin halledilmesi için çok önemli, büyük şehirlerimizin mücavir alanlarındaki problemlerin çözülmesi için önemli, ama bu önemli problemi çözerken bazı şeyleri birbirinden ayırmamız lazım. Öncelikle, Anadolu kırsalını bekleyerek o topraklara sahip olmamızı sağlayan mağdur insanların problemlerini, İstanbul gibi, Ankara gibi, İzmir gibi şehirlerin gelişim alanı içerisinde olup çok büyük rant getirebilecek yerlerle, Muğla gibi, Antalya gibi bölgelerimizdeki turizm alanlarındaki çok önemli rant alanlarındaki sıkıntılarla kırsal kesimin sıkıntılarını, yaylalarımızın, meralarımızın sıkıntılarını, hazine arazilerimizin sıkıntılarını ayrı tutmamız gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

HASAN ÇALIŞ (Devamla) – Ayrıca değerli arkadaşlar, ormanlarımızın, gerçekten ekonomik değeri olan vasıflı, vasıfsız, ormana elverişli arazilerimiz ve orman vasfını kaybetmiş arazilerimizin ciddi bir envanterini yapıp, buna göre çözüm yollarını da ortaya koyup, bu sıkıntılar üzerinden rant elde etmek isteyenlerle bu sıkıntıların mağdurlarını ayırıp, mağdurların dertlerine derman olmak gibi hepimizin bir görevi var değerli arkadaşlar. İnşallah 23’üncü Dönem Parlamentosu -hiçbir parti ayırmadan söylüyorum- bu vatandaşlarımızın derdine derman olmanın şerefine sahip olur.

Bütün bu duygu ve düşüncelerle, çözmeyeceğini bile bile, bu tasarının sıkıntılarımızı çözmesini temenni ediyorum, hayırlı olmasını diliyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çalış.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan.

Buyurun Sayın Kaplan. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; doğrusu, mülkiyet hukuku çok önemli, boşuna da “Adalet mülkün temelidir.” denilmemiştir. Anayasa’nın teminatı altında olan mülkiyet hakkı, bunun tespit ve kullanılması çok önemli çünkü Türkiye uluslararası sözleşmelerin de artık tarafı. Mülkiyet hakkı davaları Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin Ek 1 Protokolü’ne bağlı 1’inci madde de artık Türkiye'nin en önemli davaları olarak geçiyor. Zaten geçmişte koalisyon hükûmetleri döneminde kamulaştırma davalarının çoğalması sonucu da Anayasa değişikliği yapılmıştı.

Tabii, bugünkü bu tasarıyla ilgili birkaç söz söylemek istiyoruz. Biz kamuda çalışmalarda bürokrasinin, kırtasiyenin, zamanın azaltılması, verimli kullanılması gerektiğini, hele hele Türkiye’de elli yıl, altmış yıl süren köy davalarının ne denli kan davalarına, husumetlere, ihtilaflara yol açtığını çok yakından biliyoruz. Bu nedenle tapu ve kadastro hizmetlerinde etkinlik sağlanmasına yol açabilecek, verimli çalışmayı sağlayabilecek düzenlemelerin partiler üstü olarak ele alınması gerektiğinin ve bu şekilde kamuya yararlı bir çalışma yapılması gerektiğinin üzerinde duruyoruz.

Çok açık ifade etmek istiyoruz ki: Ormanlar söz konusu olduğunda biz, hepimiz, bütün Türkiye çok hassaslaşırız; Marmaris’te ormanlar yanar saçlarımız tutuşur, Antalya’da ormanlar yanar yüzümüz yanar, Mersin’de ormanlar yanar deriz ki “Ciğerimiz yandı”, Cudi’de ormanlar yanar, deriz ki “Yüreğimiz yandı” ama hepsi de korkunç acılar demek.

Ormanlarımızı bir yandan korumak ama bir yandan mülkiyet hakkı ihlallerinin de önüne geçmek, bir yandan suistimallerin, rantiyenin de önüne geçmek çok, çok, çok önemlidir. Çünkü bunu yapabildiğimiz sürece ülkemizde birçok suistimali de önlemiş olacağız.

Evet, İstiklal Savaşı’nı kazandık, cumhuriyeti kurduk; seksen beş yıldır ülkemizin yarısının tapusu hâlâ yok. Yani bu ülkede, yurttaşlar, tapularını alıp güvenle yarınlarına bakamadılar. Osmanlıdan kalma ferman tapularını biliriz. O dönemin beyleri, ağaları veya tarhiyat kâtiplerine kadar, beş köyü üstlerine nasıl tapuladıklarını çok iyi biliriz. Daha sonra zilyetlik, cumhuriyetin kuruluşuyla beraber mübadelenin getirdiği çok ciddi gayrimenkul sorunları yaşamış bir ülkede yaşıyoruz.

Bu gayrimenkul el değiştirmeleri apayrı bir olay. Ama geçmişte, kadastro çalışmalarında yargı boyutunu da göz ardı edemeyiz. Çok yanlış kadastro tespitlerinin, parsellemelerin, paftaların davaları kırk yıl, elli yıl hâlâ sürdürdüğünü de çok iyi biliyoruz.

Bunun için, elbette ki 1’inci maddede belirtilen değişiklikler olumlu. Müdürlüğün adının, personelin işlevinin ihtiyaca göre düzenlenmesi son derece önemli. Ancak sorunları çözücü yanına dikkat çekmemiz gerekiyor. Örneğin, orman kadastrosu ile normal kadastronun birleştirilmesi söz konusu olduğunda hemen 1950’lerde 1/250.000 ölçekli fotoğrafla orman haritası akla geliyor, mahkemeler buna bakıyor. Yukarıdan çekilen fotoğraflarda yeşil alanların hepsi orman gözüküyor. Evet, ona bakarsanız, İzmit’ten Bursa’ya, Bursa’dan İstanbul’a, İstanbul’dan Tekirdağ’a her taraf yeşildi. Şimdi de bir fotoğraf çekin bakayım, bu ölçeklere göre kaçta kaç yeşil kaldı, bunu da görmek gerekiyor.

Bu nedenle, kadastro hizmetlerinin etkinleştirilmesi, yetkinleştirilmesi, zaman kazanılması konusunda bu çabayı birleştirmek gerekirdi diye düşünüyorum, çünkü 2/B yasası arkasından gelecek, orman alanlarıyla ilgili, Türkiye’de ortalama olarak bir Kıbrıs büyüklüğü söz konusu olacak orman alanları… Yine, işgalci durumu var, rantiye durumu var, turistik, tarihî yerler durumu var. Yani şöyle, şu haritadaki şu fotoğraf bile, bir yandan evet, ihtilafları giderelim 2/B konusunda, bir taraftan hakları teslim edelim ama bir taraftan da ne edersek edelim, suistimallerin de önüne geçelim imkânını sağlayacak şekilde, köylülerden devredilecek alanların, orman köylülerinin durumunu, hepsini birlikte düşünmemiz gerekiyor.

Hâlâ dava açan köylüler -Karadeniz kıyılarında görüyoruz özellikle- bu ölçek haritalarına göre geçmişler, zamanında iki yüz sene önce köylerini kurmuşlar. Fındık, özellikle Karadeniz yöresinde fındık bahçeleri var, yukarıdan haritası çekilmiş fındık bahçeleri de yeşil gözüküyor, orman gözüküyor. Şimdi, dava açınca vatandaş soruyor: İyi de bu yasa değişecek, Orman Kanunu’nu mu uygulayacaksınız, Kadastro Kanunu’nu mu? Çünkü Orman Kanunu’nda on yıllık süre zaman aşımı var, diğerinde farklı bir uygulama var. Bunu düşündüğümüz zaman bu yasa belki şu aşamada çok kısa bir nefes aldırabilir kadastro çalışmalarında ancak köklü, temelli bir Türkiye'nin haritasının çıkartılması gerekiyor artık. Teknoloji değişti, haritalar, fotoğraflar artık uydudan... İnternet’ten girebiliyoruz, İnternet’teki en ufak noktayı beş yaşındaki çocuklarımız görebiliyor, tespit edebiliyor ama bu teknik gelişme karşısında, babasından kalan bir gayrimenkulü mirasçılar veraset intikal vergisini yatırmadan, ilamını almadan, harcını yatırmadan tescilini yapamıyor. Zaman zaman bırakılan 4, 5, 10 kişi mirasçı, birisi yurt dışında oluyor, birisi başka yerde oluyor, bunları bir araya getirmek mümkün olmuyor ve maalesef bu tür durumlarda genellikle iştirak hâlinde kalan mülkiyet ciddi husumet ve ihtilaf nedenlerine yol açıyor. Bunların mutlaka bir kolayının bulunması gerekiyor. Gerçi yasanın ileri maddelerinde “Harçlar şu kadar yatırılır…” Ama bunu yatırmadan intikalini yapıp zaten gayrimenkul üzerinde borç varsa borç olarak gayrimenkulün ipoteği gibi üzerine derç edilebilir ve istediği zaman satsın vatandaş, satınca peşin alır vergisini, olay çözülür. Ama herhâlde kadastro çalışmalarında bir elli-altmış yıldır süren davaları bitirmeden bu çalışmaların da çok fazla faydası olduğunu düşünmüyorum.

Yine ben, bürokratlarla da demin görüştüm, Midyat’ta Deyrül Umur Manastırı ile ilgili bir davalık konu, belki ileride gereksiz yerlere çekilebilir, haksız bir konu olarak önümüze çıkabilir. Aşılmayacak bir konu değil çünkü Midyat Kaymakamlığının da çabasıyla bir futbol sahasının yapılmasını Hıristiyan-Müslüman problemine çevirip uluslararası diasporanın dikkatinin çekildiği bir davaya çevirmenin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bitiriyorum efendim.

Bunun da bir problem olarak gösterilmesinin hiçbir anlamı yok. Bunun çok rahatlıkla Orman Genel Müdürlüğünün ilgisi, teftişi sonucu çözüleceğine inanıyorum. Çünkü sonuçta burada Midyat Kaymakamının bilgi, destek ve dâhillerinde yapılan bir futbol sahasının bir orman ihlali olmadığını, bin altı yüz yıllık tarihî bir mirasın, aksine, çok da güzelleştirilmiş… İlk çamların o bölgede bu manastırda ekildiği, büyüdüğü dikkate alındığında -bir sonra Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı gelecek- böyle bir tarihî, kültürel varlığın ülkemizde turizme, medeniyetlerin ittifakına, inançların özgürlüğüne büyük katkı sunacağına inanıyorum. Bu konuda çalışmalara olumlu bulduğumuz sürece destek sunacağız. 1’inci madde de öyle gördüğümüz bir maddedir.

Saygılarımla teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.26

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.41

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 42’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

218 sıra sayılı Tasarı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

1’inci madde üzerine şahısları adına ilk söz Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk’e aittir.

Sayın Ertürk, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET ERTÜRK (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Tapu Kanunu üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Anayasa’mızın teminatı altında olan mülkiyet hakkının en belirgin örneği olan tapu konusunda Hükûmetimizin yaptığı düzenleme Tarım Komisyonumuzda yapılan çalışmalarla olgunlaştırıldı ve Parlamentomuzun önüne getirildi.

Tabii, “Dünyada mekân ahrette iman.” duygularıyla Anadolu insanının çok önemsediği tapu konusunda insanlarımızın beklentilerini çözebilmek için ve devletle vatandaşımızın saç saça baş başa kavgalı olan durumlarını da düzeltip onların, bir an evvel, hem zamanlarının iyi değerlendirilmesi hem de uyum ve bütünlük konusunda ortaya güzel çalışmaların sunulması bakımından bu tasarı gerçekten çok önemli. Pratiklik kazandıran, uygulayıcılara kolaylık kazandıran ve insanlarımızın da çok değerli olan zamanlarını kullanabilmeleri konusunda onlara fırsatlar yaratan ve bir kurallar, kaideler ülkesi olan ülkemizde de tapu konusunun netleşmesi bakımından güzel bir tasarı olduğunu ben de yapılan gerek Komisyondaki çalışmalarda gerekse Parlamentoda konuşan değerli milletvekillerimizin çalışmalarında ve katkı sağlayan muhalefet partilerimizin de duruşlarıyla bunu görüyorum. Tabii bu birliktelikle, inşallah, geçen Parlamento döneminde çıkarılan 2/B yasasının Anayasa Mahkemesinden geri dönmesiyle insanlarımızın beklentilerinin çözülmesi yönünde, merayla ilgili, mera vasfını kaybetmiş yerlerin düzeltilmesiyle, hatta, gene, geçen dönem yasalaştırılan aşırı kestanelikler ve Karadeniz Bölgesi’ndeki kızılağaçların da yasal düzenlemelerinin yapılmasıyla ve gene Anadolu’da Bakanlığımızın yaptığı çalışmalarla yoğun bir şekilde dikimi sürdürülen fıstık çamlıklarının da mülkiyet durumlarının netleştirilmesiyle güzel bir çalışma ortamı sergilenebilecek gibi görünüyor.

Tabii, siyasi partilerimizin 2007’deki seçim beyannamelerine baktığımız zaman da, orada, bu kanuni düzenlemelerin yapılabileceği, devleti ile insanlarının kavgalı olmadığı daha güzel bir Türkiye'nin bütün partilerimizin özlemi olduğunu da görüyoruz.

Tapu çalışmaları yapmamız lazım. Şu anda yapılan çalışmalarla bunları daha da geliştirerek fıstık çamlıkları konusunda, orman mevzuatı konusunda, mera vasfını kaybetmiş yerlerin değerlendirilmesi konusunda, orman vasfını kaybetmiş kültür arazisi olmuş veya yerleşim yeri olmuş yerlerin değerlendirilmesi konusunda ve bilhassa kestaneliklerin, fıstık çamlıklarının da değerlendirilmesi konusunda güzel bir çalışma ortamı görülüyor. İnşallah bunları yasalaştırmak ve vatandaşlarımızın beklentilerini, özlemlerini, arzularını yerine getirmek, 23’üncü Dönem Parlamentosunun da önemli görevlerinden olur diye düşünüyorum.

Tabii, 1’inci madde üzerinde de… Tapuda görev yapan değerli çalışanlarımızın, memurlarımızın statüleri, unvanları değiştiriliyor.  Bununla, tabii, bir uyum sağlanıyor Türkçemizin daha etkili bir şekilde kullanılmasında. Daha önce “muhafız” gibi statü verilen görevlilerimizin daha derli toplu, güncel Türkçemizin güzellikleriyle onlara kamuda çalışan memurlarımızın diğerleriyle uyumlu bir çalışma fırsatı ve ortamı da sağlanmış oluyor.

Tabii, bütün bunların yanında gene bir değişik çalışma ortamı sergilendi. Ben aynı zamanda zeytin ve zeytinyağıyla ilgili gene Büyük Millet Meclisimizde kurulan bir araştırma komisyonunun da üyesiydim. Orada milletvekillerimizle beraber bir güzel çalışma yaptık. Böyle pırnatlık, hayıtlık, çalılık gibi tarımda olmayan, tarımda kullanılamayan, ancak hazineye ait de olmayan, bozuk, baltalık orman alanı gibi görülen yerlerin de tarıma kazandırılması, ülkemiz insanlarının burada meyveli, zeytin gibi, keçiboynuzu gibi muhtelif ürünlerin yetiştirilebildiği, ağaçlıkların, dikilebildiği veya aşılanabildiği ortamların da yapılabileceği yönünde gene bir müşterek çalışma ortamı sergilemiştik. Bunları, inşallah, Hükûmetimiz çalışıyor, bakanlarımız çalışıyor ve parti gruplarımızın da çalışmalarıyla bu çalışmaların insanlarımızın beklentilerini karşılayabilecek olgunluğa ben kısa zamanda oluşturulmasını diliyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ertürk, konuşmanızı tamamlayınız.

AHMET ERTÜRK (Devamla) – Bu dileklerimle beraber bu yasal çalışmanın da, öncelikle tapu konusundaki mevzuat çalışmalarının güncelleştirilmesini, insanlarımıza yeni fırsatlar ve gelişimler sağlamasını ve tapuda çalışan değerli arkadaşlarımızın da özlük haklarının iyileştirilmesi, pratikleştirilmesi yönünde faydalar ve imkânlar sağlamasını diliyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ertürk.

Şahsı adına ikinci konuşmacı Bolu Milletvekili Sayın Fatih Metin.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FATİH METİN (Bolu) – Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesiyle ilgili olarak şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Anayasa’nın teminatı altındaki mülkiyet hakkının tespiti ve kullanılmasına ilişkin devletin sorumluluğu altında yapılmakta olan tapu ve kadastro hizmetleri, başta bayındırlık ve iskân, kamulaştırma, ulaşım, tarım reformu, belediye hizmetleri gibi, taşınmazlara dair bütün yatırımların temel unsurunu oluşturmaktadır.

Diğer taraftan, ülke nüfusunun artışı ve kırsal kesimden kentlere göç sebebiyle kentsel alanların genişlemesi sonucu ortaya çıkan zorunlu imar hizmetleri ile tarımsal alanlardaki arazi düzenleme, sulama, yol, turizm ve diğer bayındırlık hizmetleri için zorunlu altyapı durumundaki kadastro ve harita hizmetleri ile tapu işlemlerine yönelik talep ve gereksinim gün geçtikçe yoğunlaşmaktadır. Bu nedenle, Başbakanlık bünyesinde, kamu yönetiminde bürokrasinin ve kırtasiyeciliğin azaltılması çalışmaları kapsamında, Tapu ve Kadastro Hizmetlerinde Etkinlik Raporu düzenlenmiştir. Bu çalışmayla Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü hizmet süreçlerinin gözden geçirilmesi, hizmet kalitesinin ölçülmesi ve geliştirilmesi, bürokrasiyi ve kırtasiyeciliği artıran gereksiz süreç ve işlemlerin ayıklanması, hizmetlerin etkili, verimli, süratli, vatandaşların ihtiyaç ve taleplerine uygun şekilde sunulmasını sağlayacak çalışmaların yapılması ve alınacak tedbirlerin belirlenmesi amaçlarının gerçekleşmesi hedeflenmiştir.

Tasarının 1’inci maddesiyle, personel istihdamında güçlük çekilen, işlem hacmi az tapu sicil müdürlüklerindeki akitli ve akitsiz işlem yapma yetkisinin Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce yakın il veya ilçe tapu sicil müdürlüklerinde çalışan personele verilmesi, konut kredisi işlemlerinde uygulamada birlik sağlanarak bu işlemlerin daha kısa sürede sonuçlandırılması suretiyle vatandaş yakınmalarının da ortadan kaldırılması öngörülmüştür. Ayrıca iş yoğunluğunun fazla olduğu tapu sicil müdürlüklerinde işlemlerin gecikmeksizin tamamlanması amacıyla, 2644 sayılı Kanun uyarınca resmî senet tanzimiyle görevli kılınan görev unvanlarının güncelleştirilmesi ve resmî senetlerin düzenlenmesine ilişkin usul ve esasların yönetmelikle belirlenmesinin sağlanması amaçlanmıştır.

Bu itibarla, tapu işlemlerine kolaylık getiren bu kanun tasarısının ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini temenni eder, saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Metin, teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, madde üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Taner… Yok.

Sayın Orhan…

AHMET ORHAN (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, tapu ve kadastro hizmetlerinin yeterli süratte karşılanmasında personel konusu hemen ön plana çıkmaktadır. Tapu ve kadastro hizmetlerinin yürütülmesinde personel donanımına sahip olunması mutlaka istenmektedir. Bu konuda Tapu ve Kadastro Meslek Yüksekokulu, bir adet, bulunduğunu biliyorum ben. Bunun dışında eleman ihtiyacının karşılanmasında profesyonel bir yapılanma düşünüyor musunuz, düşünüyorsanız nasıl bir tedbir öngörüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Orhan.

Sayın Paksoy… Yok.

Sayın Akkuş…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakanım; Gülnar’da uzun zamandır vatandaş tarafından kullanılan ve emlak vergisi ödenen arsa ve araziler 2006’da geçen orman kadastrosu ile hazineye yazılmış, vatandaş mağdur edilmiştir. Bu mağduriyetlerin ülkenin her yerinde yaşandığı kanaatindeyim. Dolayısıyla birçok vatandaşımız sıkıntı içindedir. Bu konuda bir çalışma var mı? Acilen bir çalışma başlatabilir misiniz?

İki: 18’inci madde adı altında yaygın olarak bilinen imar uygulaması ile yola yakın değerli bir yere sahip olan kişinin arsası daha değersiz olan yerle değiştirilmektedir. Bu konuda açılmış dava sayısı nedir, nasıl bir çözüm düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akkuş.

Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, Bakanlığınızla ilgili Adıyaman ve Şırnak illerimize 2009 yılında yapılacak olan yatırımlar nelerdir? Bunlar için ne kadar ödenek ayrılmıştır? Genel bütçeden aldığı pay oranı olarak nasıldır? Türkiye genelinde kaçıncı sırada bulunmaktadırlar?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Köse.

Sayın Doğru… Yok.

Sayın Asil… Yok.

Sayın Şandır, buyurun efendim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, gerçekten bana göre çok iddialı bir sözünüz oldu: “AK PARTİ İktidarı döneminde 1 metrekarelik orman işgali olmamıştır.” dediniz. Bu, tabii sizin konunuz değil, Orman Bakanına sormam lazım soruyu ama bir açıklık getirmek açısından soruyorum. İktidarınız döneminde ormandan açma davası hiç mi açılmadı? Benim bildiğim kadarıyla her yıl Orman Bakanlığıyla orman içi köylüsü arasında 50 bine ulaşan dava açılmaktadır. Bunların da büyük kısmı veya bir kısmı ormandan açma davasıdır. “1 metrekarelik orman işgali olmamıştır.” sözü doğru mudur? Açılan dava miktarı ne kadardır? Kayıtlara düşmek açısından istirham ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.

Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum.

6831 sayılı Orman Kanunu’na göre başlatılan ve orman kadastro komisyonları tarafından yürütülen orman kadastro çalışmalarının bile kadastro ekipleri tarafından sonuçlandırılması öngörülmektedir. Tasarı öngörüldüğü gibi yasalaştığında orman kadastro komisyonları üzerinde baskılar daha da yoğunlaşacak, böylece orman sayılan herhangi bir yerin 6831 sayılı Orman Kanunu’nun yukarıda da yer verilen 2/A ve 2/B maddeleriyle orman sayılmamasına yönelik iş ve işlemler çok daha kısa sürede ancak kesinlikle orman sayılan yerlerin daralmasına yol açabilecek doğrultuda sonuçlanacaktır.

Soru: Yine bu konuda da bir denetim mekanizması öngörmekte misiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özdemir.

Sayın Bakanım, buyurun.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Sayın Başkanım, yeterli surette personel donanımına sahip olmayla ilgili Gazi Üniversitesiyle yapmış olduğumuz görüşmede yüksekokul kontenjanlarını artırıyoruz. Ayrıca, dört yıllık bölüm açılması için bir karar alındı. Ayrıca, biz, hizmet içi eğitimle bu konudaki açığımızı kapatmaya çalışıyoruz.

Özellikle Gülnar’daki konu doğrudur. Ülkemizin muhtelif yerlerinde böyle problemlerle karşılaşıyoruz. Biraz evvel de bu konuda, zeytinlikle ilgili, bir arkadaşımızın söylemiş olduğu konuyla aşağı yukarı aynı bu. Bu 2/B’yle ilgili, bunun çözümünün olacağını biz düşünüyoruz.

Adıyaman, Şırnak’la ilgili, müsaade ederse  Milletvekilimiz Sayın Köse, buna yazılı cevap verelim çünkü şu anda hepsini bir anda koymamız çok zor. Türkiye’de kaçıncı sıradadır, bizim iktidarımız döneminde ne yapılmıştır? Bunları, müsaade ederlerse, kendilerine biz yazılı olarak verelim.

Şimdi, Sayın Şandır Beyefendi’nin konusunu cevaplayayım. Biraz evvel ilk konuşmacımız, Cumhuriyet Halk Partili milletvekili çıktığında şunu söylemişti: “Orman düşmanlığı var AK PARTİ İktidarı döneminde, işte talan var.” Birtakım daha aşırı iddialar oldu, burada söylemekten ben biraz da utanıyorum yani ihanetle suçlandık. O arada, ben, Sayın Bakanımızdan not aldım, Sayın Bakanımızın notunu size aynen ilettim. Tabii ki, işgal var ama mahkemelik, mahkemelik bunlar ama. Hiç  1 metrekare yer gitmez ki, mahkemenin, yüzde 99’unu, yüzde 100’ünü orman lehine sonuçlandırdığını siz bizden iyi biliyorsunuz. O anlamda bunu söylemiştik.

İkincisi, orman varlığını artıran nadir ülkelerden birisi olduğumuzu, Sayın Bakanımızın notunda, sizinle paylaşmak istiyorum. Ayrıca, 2008-2012 yılları arasında 2 milyon 300 bin hektarlık da alanda ağaçlandırma ve orman ıslahı yapılacağını da sizinle paylaşmak istiyorum.

Sayın Özdemir’in konusuna cevap vermek istiyorum. Bu, Orman Bakanlığınca başlanan kadastro çalışmalarının Kadastro Kanunu’na göre sonuçlandırılmasının denetimi Orman Kanunu’ndaki ilan, itiraz ve benzeri mekanizmaların tamamı bu çalışmada da geçerli olacaktır. Birlikte çalışmayı orman idaresi talep ediyor. 2005’ten bu yana hiçbir sorun yoktur.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Saygıdeğer milletvekilleri, madde üzerinde üç adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 218 sıra sayılı Tasarının 1’inci maddesiyle değiştirilmesi öngörülen 2644 Sayılı Tapu Kanunu’nun 26. maddesinin 5. fıkrasında geçen “vergi kimlik numaraları” ibaresinin kaldırılarak yerine “TC. Kimlik numaraları” ibaresinin yazılmasını saygı ile arz ederiz.

 

Faruk Bal

Hasan Çalış

Alim Işık

 

Konya

Karaman

Kütahya

 

Kürşat Atılgan

D. Ali Torlak

 

 

Adana

İstanbul

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 218 Sıra Sayılı Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1. maddesi ile değiştirilen 2644 Sayılı Tapu Kanununun 26. maddesinin 1., 5. ve 8. fıkralarında yer alan “görevlileri” kelimesinin çıkarılarak yerine “memurları” kelimesinin yazılmasını,

Tasarı ile madde metnine eklenen 2. fıkrasında geçen “sicil müdürü ile görevlendirilen” ibaresi içinde yer alan “ile” kelimesinin metinden çıkarılarak yerine “veya” kelimesinin yazılmasını saygı ile arz ederiz.

 

Faruk Bal

Hasan Çalış

Alim Işık

 

Konya

Karaman

Kütahya

 

K. Erdal Sipahi

Yılmaz Tankut

Ahmet Orhan

 

İzmir

Adana

Manisa

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 218 sıra sayılı Tapu Kanunu ile bazı kanunlarda değişiklik yapılması hakkında kanun tasarısının 1. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Nurettin Canikli

Ahmet Yeni

Ünal Kacır

 

Giresun

Samsun

İstanbul

 

Mehmet Nil Hıdır

Kayhan Türkmenoğlu

 

 

Muğla

Van

 

Madde 1- 22/12/1934 tarihli 2644 sayılı Tapu Kanununun 26 ncı maddesinin birinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkralar eklenmiş, mevcut birinci fıkrasındaki "tapu sicil muhafızları veya memurları" ibareleri "tapu sicil müdürü veya tapu sicil görevlileri" olarak, mevcut üçüncü fıkrasında yer alan "memur ve tapu sicil muhafızı imzalar" ibaresi "tapu sicil müdürlüğü görevlileri imzalar, tapu sicil müdürü veya görevlendirilen memur onaylar" olarak, mevcut altıncı fıkrasındaki “tapu sicil muhafızı veya memuru" ibareleri "tapu sicil müdürü veya tapu sicil görevlileri" olarak ve mevcut beşinci fıkrasında yer alan "sözleşmeleri" ibaresinden sonra gelmek üzere "ile arsa payı karşılığı inşaat sözleşmeleri" ibaresi eklenmiş, mevcut yedinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve son fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.

"İllerde bulunan tapu sicil müdürlükleri dışındaki müdürlüklerden akitli ve akitsiz işlemleri yıllık 500'ün altında olan yerlerde işleri yapmak üzere, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce yakın il veya ilçelerde görevli tapu sicil müdürü veya görevlendirilen yetkili memura belirli günlerde yetki verilebilir.  

Resmi senetlerin düzenlenmesine ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir."

"Kamu kurum ve kuruluşları (Ordu Yardımlaşma Kurumu dahil), bankalar, Esnaf ve Sanatkarlar Kredi ve Kefalet Kooperatiflerince açılacak tüm kredilere karşılık teminat gösterilen gayrimenkullerin ipotek işlemleri, tarafların istemi halinde resmi senet tanzim edilmeksizin alacaklı ile borçlu ve varsa kefilleri arasında yapılan kredi veya borç sözleşmelerine istinaden, tapu sicil müdürlüklerince tapuya tescil edilir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Birinci mi, ikinci mi, üçüncü mü?

BAŞKAN – Üçüncü önerge efendim, son okuduğum önerge.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Üçüncü önergeye katılıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Madde ile, personel istihdamında güçlük çekilen işlem hacmi az tapu sicil müdürlüklerinde akitli ve akitsiz işlem yapma yetkisinin, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce yakın il veya ilçe tapu sicil müdürlüklerinde çalışan personele verilmesi, konut kredisi işlemlerinde uygulamada birlik sağlanarak, bu işlemlerin daha kısa sürede sonuçlandırılması suretiyle vatandaş yakınmalarının ortadan kaldırılması öngörülmüştür.

Ayrıca, iş yoğunluğunun fazla olduğu tapu sicil müdürlüklerinde işlemlerin gecikmeksizin tamamlanması amacıyla 2644 sayılı Kanun uyarınca resmi senet tanzimi ile görevli kılınan görev unvanlarının güncelleştirilmesi ve resmi senetlerin düzenlenmesine ilişkin usul ve esasların yönetmelikle belirlenmesinin sağlanması amaçlanmıştır.

Tapu ve kadastro hizmetlerinde etkinliğin sağlanması, bürokrasinin ve kırtasiyeciliğin azaltılması çerçevesinde bankalar, Esnaf ve Sanatkarlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri veya kamu kurum ve kuruluşlarınca yapılacak sözleşmelere göre malik ya da kanuni temsilcisi tarafından tescil talebinde bulunulması halinde süreçte hızlılık ve tasarruf sağlanacaktır.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükûmetin katıldığı önergeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, kabul etmiş olduğunuz…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hayır, oyladım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Maddede…

BAŞKAN – Maddeye geçerken…

Kabul etmiş olduğumuz bu önergeyle madde bütünüyle değişmiş olduğundan diğer iki önergeyi işleme koyma imkânı kalmamıştır, dolayısıyla işlemden kaldırıyorum.

Şimdi maddeyi kabul edilen önerge istikametinde oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısını arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.03

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 19.14

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 42’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

218 sıra sayılı Tasarı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

1’inci maddenin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Kabul edilen önergeyle birlikte maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı  Orman  Kanununun  7 nci maddesinin birinci fıkrasının sonuna aşağıdaki cümle eklenmiştir.

"Ancak, henüz orman kadastrosuna başlanılmamış yerlerde, 3402 sayılı Kadastro Kanunu hükümlerine göre belirlenen orman sınırı, orman kadastro komisyonunca belirlenen orman sınırı niteliğini kazanır."

BAŞKAN – Madde üzerinde ilk konuşmacı Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Sayın Yaşar Ağyüz.

Sayın Ağyüz, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 218 sıra sayılı Yasa Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, tapu ve kadastro, Tapu ve Kadastro teşkilatı, tapulama, kadastro ülkemizde yıllardır kamuoyunu, Türkiye Büyük Millet Meclisini her bütçe döneminde meşgul eden ve üzerinde uzun süre tartışılan konulardır.

Biliyorsunuz, 657-658 sayılı yasalarla birlikle Kadastro Kanunu 1925’te başlamış, sonra belirli aşamalarla, değişe değişe günümüze gelmiştir. Esas temeli de 5602 sayılı Tapulama Kanunu’dur, 1950’de yürürlüğe girmiştir. Ondan sonraki yasalarla da, 3402 sayılı Kadastro Kanunu ve onu değiştiren yasalarla bugüne gelinmiştir.

Ayrıca, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün de ülkemiz için çok yararlı, ülke genelinde kadastro ve tapulama hizmetleri yapan bir kurum olarak da kuruluşu 1936 yılına rastlamaktadır. Kadastroyu bugüne kadar hep bütçe dönemlerinde, bir süre verilerek tartışmışızdır. “Ülkenin kadastrosu yirmi yılda bitecek.” sözü, Birinci Beş Yıllık Plan’dan başlayarak 90’lı yıllara kadar gelmiştir. 90’lı yıllardan sonra da gerek Tapu ve Kadastro teşkilatının özverili çalışmaları gerek 90’lı yıllarda işbaşında bulunan bakanlarımızın ve devam eden bakanlık görevinde bulunanların katkılarıyla, bugün Türkiye'de kadastro sorunu büyük çapta bitirilmiştir ama ne yazık ki cumhuriyet döneminin her aşamasında Tapu ve Kadastro kurumu ve Tapu ve Kadastro bütçesi, gerektiği ölçüde layık olduğu bütçeye kavuşmamıştır. Tapu ve Kadastronun ve teşkilatının layık olduğu vizyon ve misyon, maalesef görmezden gelinmiştir. Oysa bilinmelidir ki kadastrosuzluk, sosyal, toplumsal bir yaradır ve gelişmekte olan ülkelerde her şeyin altlığı olan kadastroya büyük önem vermemiz gerektiği de açık ve seçik bir gerçektir.

Tabii, Türkiye'de kadastro bugüne kadar niye sürüncemede kalmış, başarılı olamamıştır? Kadastro gereken ilgiyi hükûmetlerden görememiştir. Elemanlar, sayı olarak da nitelik olarak da eğitim olarak da yetersizdir. Metotlar günü gelmiş yetersiz kalmıştır, kurumlar arası eş güdüm sağlanamamıştır, fotogrametriye ilgi çok uzun süre bekledikten sonra gösterilmiştir ve ayrıca da TÜBİTAK’la birlikte 1985 yılında yapılan protokolle yürürlüğe giren HAKAR Projesi maalesef kadük kalmıştır, ağır aksak yürümüştür. O nedenlerle, kadastro, beklenen görevini belli sürelerde aksatarak gelmiştir.

Şimdi asıl sorun Türkiye'de orman kadastrosu meselesidir. Orman kadastrosu hakikaten 1937 yılında çıkarılan 3116 sayılı Yasa’yla bugüne gelmiş ama yeterli başarıyı gösterememiştir. Orman kadastrosunun yapılmasında da yine “Beş yıl içerisinde orman kadastrosu bitirilecektir.” iddiaları, her zaman, her oturumda, her toplantıda, her bütçe döneminde söylenmiştir.

Bundan önce yapılan değişiklikle, orman kadastrosuna da Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün, gerek ihale yöntemiyle gerek elemanlarıyla katkıda bulunması ve yapması büyük ölçüde yasal işlerliğe kavuşturulmuştur. Şimdi ise bunun gerek 6831 sayılı Yasa’yla uyumunu sağlamak gerekse de 3402 sayılı Yasa’ya uyum sağlamak amacıyla yeni bir düzenleme yapılmaktadır.

Yeni bir düzenleme yapılması olumludur işlerlik kazandırılması açısından, ama -demin bir yanlış bilgim vardı- orman vasfının kazandırılmasına önem gösteren orman teşkilatı elemanlarının bu komisyonlarda bulunmasında büyük zorunluluk vardır. Buna özen gösteriliyorsa, buna dikkat gösteriliyorsa özellikle orman vasfının tayininde bu komisyonlarda Orman Genel Müdürlüğünün taşra teşkilatı temsilcilerinin veya Genel Müdürlük temsilcilerinin bulunmasında ben şahsen büyük yarar görüyorum.

Tabii, değerli arkadaşlarım, bu teşkilatın bu kadastro çalışmalarına hız kazandırırken önemli olan elemanlarının da özlük haklarıdır. Maalesef, Tapu ve Kadastro teşkilatında çalışan arkadaşlarımız devlet bütçesine çok büyük katkıda bulunmalarına rağmen, örneğin kendilerine tahsis edilen bütçedeki pay 200 trilyonsa, kendileri, günü gelmiş 700-800 trilyon, bugün de herhâlde 1,5 milyar YTL’yi bulan rakamlarla katkı sağlamaktadırlar. O nedenle, bu insanların da özlük haklarına özen göstermek gerekmektedir değerli arkadaşlarım.

Tabii, orman kadastrosu bizim açımızdan, gerçekten orman köylüsü açısından önemli ama son günlerde gazetelerde yeniden yeşeren bir tartışma, maalesef, siyasetçi olarak ve sivil toplum örgütlerinde, etkin kesimlerde ve TEMA Vakfında büyük ölçüde tartışılır hâle gelmiştir. Ben bu yasanın onunla ilintisi olduğu düşüncesinde değilim ama ne yazık ki bugünlerde birtakım çevrelerden servis yapılan “2/B arazilerinin yeniden satılması için taslak hazır.” şeklindeki haberler, maalesef bu yasaya da büyük ölçüde bununla bağlantılı olarak büyük gölge düşürmüştür. Tabii, bunun giderilmesi, özellikle Sayın Bakanımızın açıklamalarıyla, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün açıklamalarıyla mümkündür. 2/B Türkiye’de kanayan bir yaradır ama bunun çözümü bir konsensüsle mümkündür, siyasi partilerle, sivil toplum örgütleriyle, TEMA Vakfıyla bir konsensüsle mümkündür ve işin sosyal boyutu, özellikle kentleşme boyutu, planlama boyutu düşünülmeden yapılacak olan bir 2/B düzenlemesini, sırf kaynak gelsin diye, Maliye Bakanlığına girdi sağlansın diye yapılacak olan bir 2/B düzenlemesini ben büyük ölçüde uygun görmem değerli arkadaşlarım.

Ayrıca da hepimizin bildiği gibi, bugüne dek gerek özelleştirmelerle, gerek hazine arazilerini satarak altı yıldır geçen bir dönemi yaşıyoruz  -yaklaşık altı yıldır- ama dünyanın hiçbir yerinde altı yıldır satarak, özelleştirerek borcunu artıran bir ülke görülmemiştir. Bu ülke de ne yazık ki Türkiye’dir. OECD raporlarında da dünyada örnek gösterilen, yolsuzluk iddialarının da en çok arttığına örnek gösterilen ülke, maalesef Türkiye’dir. Biz bunları taşıyamayız. Yani bu kaynak israfını taşıyamayız, bu yolsuzluk iddialarını taşıyamayız. Bunu çözmesi gereken Hükûmetin kendisidir. Hükûmet eğer yolsuzlukları gülerek geçiştirmek düşüncesinde ise, bu, ileride de bizim ülkemize büyük sakıncalar, büyük olumsuzluklar getirecek bir özelliktir değerli arkadaşlarım. Her siyasetçinin en büyük özelliği yolsuzluğa bulaşmamış, pırıl pırıl bir siyasi yaşamını tamamlamak olmalıdır. Aramızda çok değerli, bu işle ilişkisi olmayan arkadaşlarımız var, çokça sayıda arkadaşlarımız var ama maalesef yolsuzluk göstergesi dünya kamuoyunda Türkiye’yi hak ettiği noktanın çok çok üstünde, ön sıralara getirmiş, oturtmuştur değerli arkadaşlarım.

Ayrıca, günümüzde tabii ekonomik krizle birlikte, ekonomik dalgayla, olumsuz dalgayla birlikte bir Ergenekon dalgası da yaşanmaktadır. İddianamesi bomboş, ucunun nereye değeceği belli olmayan bu olayın siyasi bir anlayışla değerlendirilmesi kaygısı da toplumu rahatsız etmektedir. Özellikle, geçtiğimiz bu nazik dönemde iktidar partisi grup başkan vekillerinin bugün yaptığı toplantıyı bir siyasetçi olarak çok esefle karşılıyorum. Hele hele ana muhalefet partisi liderini bu olayla bağlantılı olarak göstermelerini ben siyasi nezaketsizlik olarak kabul ediyorum. Önce, bunların dönüp kendilerine bakmaları lazım. BOP Eş Başkanı olan Başbakanlarınız dururken, kendi kendini arabulucu ilan edip, barışsever ilan edip hiçbir şey elde edemeyen Başbakanınız dururken siz bu olayın içerisinde hiç ilişkisi olmayan, sadece cumhuriyeti, demokrasiyi savunmak adına bu olaya girmiş olan, savunan Sayın Deniz Baykal’a Türkiye kamuoyu içerisinde bu suçlamalarda bulunamazsınız, bulunmamanız da gerekir değerli arkadaşlarım. Ben beklerdim ki sayın grup başkan vekilleri o anlamsız ve yersiz suçlamalarından geri adım atsınlar ve özür dilesinler diye beklerdim değerli arkadaşlarım.

Tabii, 2008 yılını bitirdik, 2009’un başındayız. Hepimizin dileği ülkemizin daha iyi noktaya varması ama göstergelere baktığımız zaman da bu tür umutları göremiyoruz. İş yeri kapanma sayısı artıyor, işsizlik sayısı artıyor. Bugün hepiniz televizyonda görmüşsünüzdür, sanayi üretimi yüzde 14 düştü ama maalesef Hükûmetten beklenen çaba, beklenen efor yok. Dün Sanayi Bakanımızı izledik. Dört dörtlük bir paket açılımından ziyade parça parça açılımlarla idare eden, ekonomik krizi aşmaya çalışan bir uygulamanın içerisindesiniz değerli arkadaşlarım.

Hâlen gündemimizde bulunan Ergenekon’la beraber Deniz Feneri dosyası kapanmış değil değerli arkadaşlarım. Yolsuzluk dosyaları, Hüseyin Üzmez davası… Bunlar hep Türkiye'nin gündemini 2008 yılında işgal etmiştir ve Hükûmet ekonomiye ayıracak zaman bulamamıştır. Ekonomiye ayıracak zaman bulamadığınız için de ekonomik yapısal değişimleri sağlayacak, köklü değişiklikler sağlayacak zamanı ayıramadığınız için de maalesef türbanla uğraşan, yargıyla kavga eden, kurumlarla kavga eden ve üniversitelerdeki kadrolaşmayı tamamlayan bir anlayışla geçirdiniz değerli arkadaşlarım.

AHMET YENİ (Samsun) – Çarşafla devam eden…

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – O nedenle ben 2009 yılının da bu duygularla, bu boş işlerle heba edilmemesi gerektiğine inanıyorum.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ağyüz, birkaç saniyenizi rica ediyorum.

Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) –  Ayrıca da dünyada ve Orta Doğu’da barışı sağlamaya çalışan Sayın Başbakan önce toplumla barışık olmalıdır, sivil toplum örgütleriyle barışık olmalıdır, yargıyla barışık olmalıdır, ana muhalefet partisiyle barışık olmalıdır, TÜSİAD’la barışık olmalıdır, sanayi ve iş çevreleriyle barışık olmalıdır. Kendi ülkesinde barışı sağlamayan, başka ülkelerde barışın teminine soyunamaz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) – Milletle barışığız biz milletle!

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kırşehir Milletvekili Sayın Metin Çobanoğlu.

Buyurun Sayın Çobanoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA METİN ÇOBANOĞLU (Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 218 sıra sayılı Tapu Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün bu görüşmekte olduğumuz tasarının 2’nci maddesiyle, 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 7’nci maddesinin birinci fıkrasından sonra gelmek üzere şöyle bir fıkra eklenmektedir, “Ancak, henüz orman kadastrosuna başlanmamış yerlerde, 3402 sayılı Kadastro Kanunu hükümlerine göre belirlenen orman sınırı, orman kadastro komisyonunca belirlenmiş orman sınırı sayılır.” denmektedir. Niye böyle bir fıkra eklenmesine ihtiyaç duyuldu? Tabii, bunun nedeni, 2005 yılında yapılan 3402 sayılı Yasa’da değişiklik yapan 5304 sayılı Kanun’la değişiklik yapılması neticesinde ortaya çıkan ve 6831 sayılı Yasa’yla da bunu uyumlu hâle getirmek için bu düzenleme yapılmaktadır. 5304 sayılı Yasa’yla yapılan değişikliklerde, 3402 sayılı Yasa’ya göre yapılan kadastro çalışmalarında, bu çalışmalar esnasında eğer ormana rastlanırsa -bu yapılan çalışmalar sırasında- bu belirlenen orman sınırı, orman kadastro komisyonlarınca belirlenen orman sınırı sayılır denmektedir. Şimdi bu iki yasayla birlikte, bu yapılan değişiklikle de uyum sağlanmış olacaktır.

Değerli milletvekilleri, böyle bir değişikliğe ihtiyaç var mı? Biz, parti grubu olarak da şahsım olarak da böyle bir değişikliğe ihtiyaç olduğu kanaatinde değiliz. Tabii ki kanunun gerekçesine bakıldığında ve burada iktidar partisinden konuşan arkadaşlarımızın sözlerine bakıldığında şöyle bir şeye dayanılıyor: “İşte, uzun yıllardan beri orman kadastrosu tamamlanamamıştır. Tamamlanamadığından dolayı, bu 3402’yle çalışan kadastro heyetlerinin yaptığı çalışmalarda da orman sınırlarının bir an önce belirlenmesi noktasında sonuç alınacak.” denmiştir. Değerli arkadaşlarım, bugüne kadar orman sınırlarının yani orman kadastro çalışmalarıyla orman sınırlarının tam olarak belirlenmediği fiilî bir durumdur, bir vakıadır. Tabii ki biz de orman sınırlarının bir an önce belirlenmesi gerektiğine inanıyoruz. Fakat keşke böyle değil de bu konuda ihtisas sahibi olmuş orman kadastro komisyonlarının eğer eksiklikleri varsa onlar giderilseydi, sayısal olarak artırılması gerekiyorsa sayısal olarak bu orman kadastro komisyonlarının sayısı artırılsaydı, teknik birtakım yetersizlikleri söz konusuysa teknik imkânlar sağlansaydı, teknik eleman eksikliğinden dolayı bazı aksaklıklar varsa teknik eleman takviyesinde bulunulsaydı. Şimdi, niye itiraz ediyoruz? 1937’den beri orman kadastro çalışmalarını yürüten, Orman Genel Müdürlüğüne bağlı orman kadastro komisyonlarıdır. Şimdi, bundan vazgeçiyoruz, 3402’yle çalışan kadastro komisyonlarına bu tespiti yapma hakkını veriyoruz. Tabii, burada şu söylenebilir: Bu tespitler yapılırken 3402’ye göre tespitleri yapan, çalışmaları yapan kadastro komisyonlarına 1 ormancı üye, orman bölge müdürlükleri, işletme müdürlükleri tarafından bir hafta içerisinde verilecek, yine ziraat müdürlükleri tarafından ziraatçı üye verilecek, ama bunun yeterli olacağı kanaatinde değilim. Bakın, toplam 6 kişilik olan bir heyete 2 tane ilave bir teknik eleman veriyorsunuz ve sonuç itibarıyla bunların yaptıkları tespitleri siz orman kadastrosunun yaptığı tespit olarak kabul ediyorsunuz yani bugünkü yaptığımız şey. Şimdi, buradaki itirazımız niye? Yıllardan beri belli bir birikime sahip olmuş bu komisyonları bir anlamda yok sayarak yeni komisyonlara bu komisyonların birer üyesini vererek sonuç almaya çalışıyoruz.

Şimdi, biraz önce de ifade ettim, şuna hiçbir itirazımız yok: Ormanlarımızın sınırı bir an önce belirlenmeli. Bakın, hepimiz için hayati öneme sahip ormanların mülküne sahip olabilmek için sınırlarını bilmemiz lazım, tapusuna bunu tescil ettirmemiz lazım. Buna hiçbir itirazım yok ama bu tescili yapacak, bu sınırlamayı belirleyecek noktada ormancıların, orman kadastro komisyonlarının devre dışı kalmasını doğru bulmuyoruz. Bu konunun bir kere daha düşünülmesinde fayda olacağı kanaatindeyim.

Bakın, Anayasa’mızın 169’uncu maddesinde, “Orman sınırları daraltılamaz.” denmektedir. Yine bunun tek bir istisnası olarak da 2/B yani orman vasfını kaybetmiş alanları, o da 31/12/1981 tarihinden önce orman vasfını kaybetmiş alanları ayrı tutmaktadır. Şimdi bu yapılacak çalışmalarla, orman sınırlarının tespiti konusunda endişeler ve ihtilaflar doğacağını düşünüyorum ve açılacak birçok dava bu süreci tekrar uzatır hâle gelecektir.

Şimdi, 1937’den bugüne kadar sonuçlandırılamamasının en büyük nedeni… Bakın 1937’den günümüze kadar tam on tane kanun çıkarmışız. Kadastro komisyonları ne yapsın? Gitmişler, bir köyde çalışmışlar, orman sınırını belirlemişler. Biz burada toplanmışız, bir kanun çıkarmışız, tekrar sil baştan olmuş. O kadastro komisyonu tekrar gitmiş o köye, o çıkarılan kanuna göre bir kere daha çalışma yapmış, orman sınırlarını belirlemiş. Tescil edilmeden bir kanun daha çıkarılmış, o çalışma tekrar sıfırlanmış. 1937-2009 arasında tam on ayrı kanunla bu noktaya gelmişiz. Peki, burada acaba bu kanunları çıkaranların hiç mi kabahati yok? Tabii ki iyi niyetle çıkarılmış ama sonuç itibarıyla geldiğimiz noktada orman kadastrosunu ülke olarak bitiremedik. Hepimiz için hayati ve stratejik öneme sahip Türkiye’deki ormanların bırakın bizimle ilgili kısmını, dünyayı ilgilendiren bu konuda biz üzerimize düşeni yapamadık ama getirilen bu tasarıyla da doğru çözümler, doğru sonuçlar elde edeceğimiz kanaatinde değiliz.

Yine şunu ısrarla belirtmek istiyorum: Orman kadastro komisyonlarının sayılarını arttıralım, imkânlarını arttıralım, teknik güçlerini arttıralım, teçhizatla donatalım ama gelin, bu orman sınırlarının tespitini yapmak konusunda yıllardan beri bu konuda çok ciddi birikimi olan orman kadastro komisyonlarını tekrar görevlendirelim.

Değerli milletvekilleri, bakın, Fransızlar Hatay’ı işgal ettiklerinde ilk yaptıkları, Hatay’ın kadastro meselesini halletmek olmuş ama bakın, biz hâlâ ne 3402’yle ilgili kadastro meselemizi ne 6831 sayılı Yasa’yla ilgili orman sınırlarını bugüne kadar belirleyebilmiş değiliz. Bu da gerçekten, bizim için düşündürücü  bir konudur.

Değerli arkadaşlarım, yine, Anayasa’mızın 169’uncu maddesine göre orman sınırlarının daraltılmasının tek bir istisnası olan 2/B’yle ilgili de ciddi endişeler taşımaktayız. İşte basından hep beraber takip ediyoruz, Maliye Bakanlığı ve Orman Bakanlığımız bir çalışma yürütüyor. Bu çalışma da işte 2/B’yle ilgili bir sonuç almak, bir değişiklik yapmak üzerine.

Şimdi, buradan şunun da özellikle altını çizmek istiyorum: Eğer Maliye Bakanlığı ve Orman Bakanlığı bu konuya, 500 bin hektar orman dışına çıkarılmış 2/B’lik alanı, buraları satıp “Biz devletin maliyesine 25 milyar dolar para kazandıracağız.” gözüyle bakıyorlarsa, biz parti grubu olarak peşinen böyle bir anlayışın da karşısındayız; ekonomik olarak değerini hiçbir veri tabanıyla ölçemeyeceğiniz ormanlarımızı bir arsa gibi görmek şansına ve hakkına sahip değildir.

Bunun için, bakış açımız, 2/B’lik alanlarda, özellikle Sultanbeyli gibi üzerinde yerleşim olmuş, artık, orman olarak geri döndüremeyeceğimiz yerleri ayrı tutarak bir çözüm üretebiliriz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çobanoğlu, buyurun konuşmanızı tamamlayınız.

METİN ÇOBANOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim.

Ama bu 500 bin hektara yakın bir alanda, buraları satıp “Biz devlet hazinesine gelir kaydedeceğiz.” yaklaşımıyla bu 2/B’ye yaklaşılırsa sonuna kadar da karşısındayız.

Ayrıca, buradan elde edilecek gelirin, mutlak orman köylülerine ve orman alanlarının ağaçlandırılmasına harcanması noktasında da bu Mecliste bir karar alarak bunun da istismarı mutlaka önlenmelidir diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, tabii, bu konuda bir şeye de teşekkür etmek istiyorum. 6831 sayılı Yasa’ya eklenen bir maddeyle de zilyetlikle orman alanlarının şahıslar adına tapuya tescili önlenmiştir, gerçekten bu da son derece olumlu olmuştur, burada kanunda bir boşluk vardı. 2/B’lik alanlar orman dışına çıkarılmış, tapuya hazine adına tescil edilmemişlerse yirmi yıl geçmesi hâlinde zilyetleri adına tapuya tescil edilebiliyordu, bu geçici maddeyle de önlenmiştir. Bu konuda da teşekkür ediyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şahsı adına Konya Milletvekili Özkan Öksüz.

Sayın Öksüz, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu maddeyle "…henüz orman kadastrosuna başlanılmamış yerlerde, 3402 sayılı Kadastro Kanunu hükümlerine göre belirlenen orman sınırı, orman kadastro komisyonunca belirlenen orman sınırı niteliğini kazanır." Bu şekilde bir şey eklenmiştir.

Arkadaşlar, kadastro bölgesindeki her köy ile belediye sınırları içinde bulunan mahallelerin her biri kadastro çalışmaları alanını teşkil eder. Kadastro müdürü, kadastro başlanacak mahalleye veya köye en az on beş gün önce, bölge merkeziyle çalışma alanı ve komşu köy, mahalle ve belediyelerde alışılmış vasıtalarla duyurur. Bu duyuruda, çalışma sınırlarının tespitine hangi gün ve saatte başlanacağı belirtilir. Çalışma alanında orman bulunması ve 6831 sayılı Orman Kanunu’na göre orman kadastrosuna başlanılmamış olması hâlinde orman kadastrosu ve bu ormanların içinde ve bitişiğinde her çeşit taşınmaz malların ormanlarla müşterek sınırlarının tayini ve tespiti kadastro ekibi tarafından yapılır. Ancak bu çalışmalarda kadastro ekibine Orman Genel Müdürlüğü taşra teşkilatınca görevlendirilecek en az 1 orman yüksek mühendisi veya orman mühendisi ile tarım müdürlüklerince görevlendirilecek 1 ziraat yüksek mühendisi veya ziraat mühendisinin bildirimden itibaren yedi gün içerisinde iştirak ettirilmesi zorunludur. Bu çalışmalara muhtar ve bilirkişilerin katılmaması hâlinde çalışmalar resen devam ettirilir.

Ormanla ilgili yapılan itirazların incelenmesinde kadastro komisyonunda itiraza konu tespitlerde görev almayan Orman Genel Müdürlüğü taşra teşkilatınca görevlendirilecek 1 orman yüksek mühendisi veya orman mühendisi ile tarım müdürlüklerince görevlendirilecek 1 ziraat yüksek mühendisi veya ziraat mühendisi iştirak ettirilmesi ise zorunludur.

Çalışma alanındaki ormanlar bu ekipçe sınırlandırılma ve tespitleri yapılarak otuz günlük kısmi ilana alınır. Bu alanlarda orman kadastrosu yapılmış sayılır. Orman kadastrosu kesinleşmiş yerlerde bu sınırlara aynen uyulur. Kadastro ekibi kadastro çalışma alanı sınırının tespitinde il ve ilçelerin belediye sınırları ile köy sınırlarını dikkate alır. Bu sınırlar mahalle, belediye, köy idare sınırları sayılmaz. Sınır tespitinde komşu mahalle veya köyün bilgi ve belgelerinden de istifade edilir. Tespit edilen sınır, harita veya ölçü krokisinde gösterilir. Kadastro teknisyenlerince tespit edilen sınıra yedi gün içerisinde kadastro müdürlüğü nezdinde itiraz edilebilir. Kadastro müdürü bu itirazı inceleyerek yedi gün içerisinde karara bağlar. İlgililer hazırsa tefhim, değilse derhâl tebliğ edilen bu karara karşı yedi gün içerisinde kadastro mahkemesine itiraz edilebilir. Bu itiraz, duruşmasız ve gerektiğinde mahallinde inceleme yapılarak on beş gün içinde kesin karara bağlanır ancak tespit edilen bu sınıra karşı kesinleşmiş mahkeme kararı var ise aynı konuda itirazda bulunulmaz.

Arkadaşlar, bununla, henüz orman kadastrosuna başlanılmamış yerlerde, 3402 sayılı Kadastro Kanunu hükümlerine göre belirlenen orman sınırı, orman kadastro komisyonunca belirlenen orman sınırı niteliğini kazanacağına yönelik olarak, Kadastro Kanunu’nda yer alan hükme uygun bir düzenleme yapılmıştır.

Bu duygularla, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öksüz.

Şahsı adına Hatay Milletvekili Sayın Orhan Karasayar.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 218 sıra sayılı Tapu Kanunu’nun 2’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğümüz, ülkemizin tesis kadastrosunu yaparak hazinenin sorumluluğu altındaki tapu sicilini oluşturmak, taşınmaz mallarla ilgili her türlü alım, satım ve tescil işlemlerini yürütmek gibi çok temel görevleri bulunan bir kuruluştur.

Kadastro çalışmalarına 1925 yılında başlanmış olup bu çalışmalar, hâlen 22 bölge müdürlüğü, 1.018 tapu sicil müdürlüğü ve 325 kadastro müdürlüğü bünyesinde 16.747 personelle sürdürülmekte ve yılda yaklaşık 20 milyon vatandaşımıza hizmet verilmektedir.

Kadastro çalışmaları sırasında özellikle çalışma alanında bulunan ormanların kadastrosuna ilişkin karşılaşılan sorunların çözümlenmesi ve 6831 sayılı Orman Kanunu hükümlerinin Kadastro Kanunu’nda yapılan değişiklikler ile uyumlu hâle getirilmesi zorunluluğu doğmuştur.

Bu itibarla, tapu ve kadastro hizmetlerinde etkinliğin sağlanması, ülkemiz kadastrosunun en kısa sürede bitirilebilmesi ve orman kadastrosuna ilişkin karşılaşılan aksaklıkların giderilerek uyumun sağlanması amacıyla Tapu ve Kadastro Mevzuatında bazı değişiklikler yapılması zorunluluğu doğduğundan bu kanun tasarısı hazırlanmıştır.

Bu madde ile henüz orman kadastrosuna başlanılmamış yerlerde 3402 sayılı Kadastro Kanunu hükümlerine göre belirlenen orman sınırının, orman kadastro komisyonunca belirlenen orman sınırı niteliğini kazanacağına yönelik olarak, Kadastro Kanunu’nda yer alan hükme uygun bir düzenleme yapılmıştır.

Ülke nüfusunun artışı ve kırsal kesimden kentlere göç sebebiyle kentsel alanların genişlemesi sonucu ortaya çıkan zorunlu imar hizmetleri ile tarımsal alanlardaki arazi düzenleme, sulama, yol, turizm ve diğer bayındırlık hizmetleri için zorunlu altyapı durumundaki kadastro ve harita hizmetleri ile tapu işlemlerine yönelik talep ve gereksinim gün geçtikçe yoğunlaşmaktadır.

Başbakanlık İdareyi Geliştirme Başkanlığı ve Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce müştereken yürütülen çalışmalar sonucu, tapu ve kadastro hizmet süreçlerinin gözden geçirilerek bürokrasiyi ve kırtasiyeciliği artıran gereksiz süreç ve işlemlerin ayıklanması, hizmetlerin, etkili, verimli, süratli, vatandaşların ihtiyaç ve taleplerine uygun şekilde sunulmasını sağlayacak çalışmaların yapılması hedeflenmiştir.

Ayrıca, Hükûmet Programı ve Acil Eylem Planı’nda ülkemiz genelinde tesis kadastrosunun süratle bitirilmesi hedeflenmiştir.

Tapu hizmetlerinin işleyişinde karşılaşılan yoğunluğun ve yığılmaların önlenmesi amacıyla personel istihdamındaki güçlük çekilen işlem hacmi az tapu sicil müdürlüklerinde çalışan personelce yapılabilmesinin sağlanması ve görev unvanları güncelleştirilerek yetki devri ve verimliliğin sağlanması ve bazı işlemlerin basitleştirilmesi, ormanların kısa sürede tapuya tescil edilmelerinin sağlanması amacıyla Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü ile Orman Genel Müdürlüğü arasında yürütülen çalışmalarda ortaya çıkan aksaklıkların giderilerek kadastro çalışmalarının süratle bitirilebilmesi, 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 2/B maddesi kapsamında orman dışına çıkartılan alanların işgalcilerince zilyetlik gerekçesiyle tescile yönelik dava açılarak hazine zararına sebebiyet verilmesinin önlenmesi, taşınmazların mirasçılara intikalinde tapu harcı alınmamak suretiyle bu işlemlerin yapılmasının teşvik edilerek…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun konuşmanızı tamamlayınız.

ORHAN KARASAYAR (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

…hâlen ölü maliklerin adlarına kayıtlı olup taşınmazların hâlihazırdaki maliklerini yansıtamayan tapu sicillerinin güncel olarak tutulmasının sağlanması, geçici görev ile görevlendirilen personele harcırah ödenmesine ilişkin uygulamada görülen aksaklıkların giderilmesi amaçlanmaktadır.

Bu duygu ve düşüncelerle 218 sıra sayılı Tapu Kanunu Tasarısı’nın ülkemize hayırlı olmasını diliyor ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karasayar.

Saygıdeğer milletvekilleri, madde üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, Aydın ili Koçarlı Mazon bölgesi ve civarı ülkemizin en önemli çam fıstığı yani künar merkezlerinin başında gelmektedir. Bölgede yaşayan orman köylüleri, bir yandan meyveli ağaç olarak kabul edilmeyen künar çamlarının üretimi ve bakımı sırasında yaşadıkları Orman Kanunu sıkıntılarıyla, diğer yandan da sağlıklı verilerle desteklenmeyen kadastro çalışmalarıyla yıllardır yaşadıkları topraklarda hayatlarını sürdüremez hâle gelmişlerdir. Orman köylülerinin yetmiş yıldır devam eden bu sorunlarının bu yapılan düzenlemeyle ortadan kaldırılacağına inanıyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Taner.

Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, Adana Akçatekir beldesinde Maliye Bakanlığının açtığı davalar sonucu yaklaşık 18 bin tapu iptal edilmiş ve hâlen tapu sahiplerinin karşı davalar açması sonucu tapu iptal davaları devam etmektedir. Komisyon Başkanımız Sayın Kirişci’nin de yakinen vâkıf olduğu ve Millî Emlak denetmenlerince bir kısmı 2/B, bir kısmı orman ve bir kısmı da hazineye ait olduğu bildirilen söz konusu tapuların iptalinin gündeme gelmesi ve davaların hâlen devam etmesinden dolayı otuz kırk hatta elli altmış yıldır tapu sahibi olarak bölgede yaşayan vatandaşlarımız büyük bir sıkıntı içerisinde mağduriyetlerinin giderilmesini beklemektedirler. Bu konuyla ilgili olarak Hükûmetinizin kısa zamanda Akçatekir’de yaşayan vatandaşlarımızın mağduriyetini önleyebilecek herhangi bir somut çalışması var mıdır? Şu anda televizyonları başında Akçatekir’de yaşayan vatandaşlarımız sizden müjdeli ve net bir haber beklemektedirler.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tankut.

Sayın Ural…

KADİR URAL (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Türkiye'nin birçok yerinde olduğuna inandığım Mersin ili Silifke ilçesi Narlıkuyu beldesinde olan bir sorunu iletmek ve çözümü konusunda ne yapılacağını öğrenmek istiyorum.

Narlıkuyu beldesi sınırlarında 70’li yıllarda kadastro sınırı belirlenmiş, hemen hemen beldenin tümü kadastro ölçüm sınırı içine alınmasına rağmen, ölçülen ve kadastrosu yapılan, vatandaş üzerine tapulaması yapılan alan çok dar bir alan olarak tutulmuş, diğer yerler ölçülmeyerek tapulama harici yer yapılarak vatandaşın yıllarca kullandığı yerler hazine arazisi hâline getirilmiş ve vatandaş mağdur edilmiştir. Bu konunun çözümü konusunda tekrar bir kadastro çalışması yapılması gerekmektedir. Bu konunun çözümü ne olacaktır?

İkinci konum, yine biraz önce Gülnar ilçesiyle alakalı olarak sorulmuştu fakat tam olarak cevabını alamadık. 83 yılında orman kadastrosu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Asil…

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tapu personeli taşrada fiziki bakımdan yetersiz binalarda görev yapmakta, çok yerde evden, dükkândan bozma kiralık yerlerde görev yapmaya çalışmakta, hiçbiri zaman aşımına tabi olmayan evraklarını saklamak için arşiv sıkıntısı çekmektedir. Her ilçenin veya ilin nüfusuna, işlem yoğunluğuna göre hazırlanacak tip projelere uygun lojman, arşiv ve sosyal tesisleriyle bir bütün tapu ve kadastro hizmet binaları inşa edilmesiyle ilgili Bakanlığınızın bir çalışması var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Asil.

Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Adıyaman’daki Tapu ve Kadastro Müdürlüğü binasının zemin etüdü ve deprem testi yapılmadan inşa edildiğine dair haber çıkmıştır. Bu doğru mu? Doğruysa harabe durumdaki bu bina için ne gibi işlemler yapmayı düşünüyorsunuz?

Üçüncü kuşak deprem bölgesi olan şehrimizde yeterli etüt yapılmadan inşa edilmiş olan binada onlarca insanımız görev yapmaktadır. Olası bir doğal felaket durumla ilgili herhangi bir tedbir var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tunceli’nin hangi ilçelerinde orman kadastrosu ve arazi kadastrosu yapılmıştır, hangi ilçelerinde yapılmamıştır? Bu yapılmayan orman ve arazi kadastroları ne zaman yapılacaktır? Çünkü uzun zamandan beri maalesef burada ciddi bir çalışma yok, büyük de ihtilaflar var bu arazilerden dolayı.

Ayrıca, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın çocuklarının Karacabey’de 50 bin dönümlük bir köy merasını taş ocakları için kiraladıkları söylenmektedir. Yine, Taşlık köyünde de 630 dönümlük bir araziyi aldıkları doğru mudur? Bunlar yasalara uygun bir tahsis midir?

Teşekkür ederim efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, buyurun efendim.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Sayın Mersin Milletvekillerimiz birinci sorusunda yüzde yüz haklıdır. O konuda Sayın Zafer Üskül Beyin vermiş olduğu bir önerge var. Yeniden bir kadastro yapacağız. Biraz sonra veya önümüzdeki günlerde -salı günü- önergeyi burada oylayacağız.

Bu, tabii ki Adıyaman’daki Tapu Kadastro Müdürlüğü binası çok eski bir binadır yani bizden evvel yapılmıştır ama biz her yerde binalarımızla ilgili “depreme dayanıklıdır-değildir” diye araştırma yapıyoruz, zemin etüdü yapıyoruz. Bu da o binalarımızdan biridir, yaptığımız binalarımızdan biridir. O konuda çok hassas olduğumuzu bilmenizi istiyorum.

 Özellikle Değerli Adana Milletvekilimizin sorusu: Mera Kanunu’nda bir değişiklik gerekmişti, bunu yapmıştık biz. Üst mahkemenin devamlı vatandaşların lehine karar vermesi sevindirici bir gelişme, ama bu değişiklik zaten yapıldı Mera Kanunu’nda.

Sayın Taner’in, Aydın Koçarlı orman köylülerinin çam fıstığıyla ilgili sorusu: Bu bölgede ormanla yaşanan sıkıntıdan dolayı vatandaşların mağdur olmaması için biz kadastro çalışmalarını durdurduk. Durdurduk, mağdur olmasın diye. Bu konuda 2/B yasasının çıkmasıyla çözülebileceğini biz düşünüyoruz çünkü burada vatandaş mağdur oluyor, bunu biliyoruz, siz de şey yaptınız.

Sayın Kamer Genç’in sorusunu cevaplandırayım: Tunceli’de toplam 41 mahalle, 376 köy var. Sadece 42 köy sorunlu olduğu için yapılamamış, gerisi tamamlanmış.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sorunları ne zaman çözeceksiniz Sayın Bakan, onu söyleyin.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Bunları, biliyorsunuz, biraz evvel de söyledik konuşmamızın başında. Türkiye’de çok şükür 602 tane köy ve mahalleye kadar inebildik yani yüzde 99,5’unu çözdük. Oralarda birtakım sorunlar var, birlikte çözmeye çalışıyoruz. Yalnız Tunceli’de değil, Güneydoğu’da değil, Karadeniz’de de var böyle sorunlar. 602 tane köye inebildik, Sayın Genç.

Teşekkür ederim.

 BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, madde üzerinde önerge de vardır ama vaktin tamamlanmasına birkaç dakikamız var onu da dikkate alarak bugünkü çalışmamızı sonlandırmak istiyorum.

Sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 13 Ocak 2009 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Sizlere ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum.

 

Kapanma Saati: 19.58

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.