DÖNEM: 23                                                                YASAMA YILI: 3

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 37

38’inci Birleşim

26 Aralık 2008 Cuma

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/656) (S.Sayısı: 312)

2.- 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/622, 3/521) (S.Sayısı: 313)

 

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Açıklamalar

1.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’na yumruk atması olayı ile ilgili Oturum Başkanı ve TBMM Başkan Vekili Meral Akşener’in, bütün grup Başkan Vekillerince yapılan değerlendirmede kınanmış olduğuna ilişkin açıklaması ve DTP Grubu Başkan Vekili Selahattin Demirtaş, CHP Grubu Başkan Vekili Hakkı Suha Okay, AK PARTİ Grubu Başkan Vekili Nihat Ergün ve MHP Grubu Başkan Vekili Mehmet Şandır’ın aynı konuda açıklamaları

 

V.- ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Genel Kurulun 30 Aralık 2008 Salı ve 31 Aralık 2008 Çarşamba günleri çalışmamasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

 

VI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, F klavyenin zorunlu standart olarak uygulanmasına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/5554)

2.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, kamu kurum ve kuruluşlarınca yapılan ihalelere ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/5575)

3.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, bazı rüşvet iddialarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/5601)

4.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, emeklilere ek ödeme yapılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/5630)

5.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, KOSGEB’in kredi faizi desteğine ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/5639)

6.- Hatay Milletvekili Gökhan Durgun’un, Türk Patent Enstitüsü eski başkanı hakkındaki iddialara ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/5744)

7.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün, Turgutlu Organize Sanayi Bölgesi arıtma tesisine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/5745)

8.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün, Salihli Organize Sanayi Bölgesine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/5746)

9.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün, Akhisar Organize Sanayi Bölgesine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/5747)

10.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, bir baraj projesine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/5771)

11.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, bir fabrikanın çevreye etkilerine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/5772)

12.- Bursa Milletvekili Onur Öymen’in, AB Komisyonu ilerleme raporundaki bazı hususlara ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın cevabı (7/5782)

13.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, GAP kapsamındaki illerde yapılan gençlik ve spor tesislerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/5833)

14.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Kırklareli’de kurulması planlanan sanayi atıkları bertaraf tesisine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/5856)

15.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Gedikler Göleti Projesi’ne ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/5882)

16.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Boğazköy Barajı Projesi’ne ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/5883)

17.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Babasultan Barajı Projesi’ne ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/5884)

18.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Göynükbelen Göleti Projesi’ne ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/5885)

19.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Kınık Göleti Projesi’ne ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/5886)

20.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Cumhurbaşkanı ile bir evde görüşmesine ilişkin sorusu ve Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/6017)

21.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Ulusa Sesleniş konuşmasındaki bir ifadesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/6019)

22.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, tutanaklarda yer alan bir ifadeye ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan’ın cevabı (7/6239)

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 11.00’de açılarak dokuz oturum yaptı.

 

2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/656) (S. Sayısı: 312) ve 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi’nin (1/622, 3/521) (S. Sayısı: 313) görüşmelerine devam edilerek;

2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı 21’inci maddesine kadar kabul edildi.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

2’nci sırasında bulunan, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (1/537) (S. Sayısı: 236),

3’üncü sırasında bulunan, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre ve Avrupa Birliği Uyum ile Dışişleri Komisyonları Raporları’nın (1/597) (S. Sayısı: 268),

4’üncü sırasında bulunan, Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut’un; Dernekler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 22 Milletvekilinin; 23.11.2004 Tarihli ve 5253 Sayılı Dernekler Kanununun 27. Maddesinde Kızılay ile İlgili Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile İçişleri Komisyonu Raporu’nun (2/290, 2/286) (S. Sayısı: 283),

Görüşmeleri Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

 

Alınan karar gereğince, 26 Aralık 2008 Cuma günü saat 11.00’de toplanmak üzere, birleşime 01.43’te son verildi.

 

 

 

Meral AKŞENER

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Murat ÖZKAN

 

Canan CANDEMİR ÇELİK

 

Giresun

 

Bursa

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

 

                                                                                                                                                 No.:  41

 

II.- GELEN KÂĞITLAR

26 Aralık 2008 Cuma

Tezkereler

1.- Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/631) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.12.2008)

2.- Malatya Milletvekili Mehmet Şahin’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/632) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.12.2008)

3.- Diyarbakır Milletvekilleri Selahattin Demirtaş ve Aysel Tuğluk’un Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/633) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.12.2008)

4.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/634) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.12.2008)

5.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/635) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.12.2008)

6.- Batman Milletvekili Bengi Yıldız ve Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/636) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.12.2008)

7.- Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk’un Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/637) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.12.2008)

8.- Konya Milletvekili Hüsnü Tuna’nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/638) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.12.2008)

Sözlü Soru Önergesi

1.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, bir firmanın rüşvet dağıttığı iddialarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1143) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/12/2008)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Beypazarı’ndaki bir su kaynağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6192) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/12/2008)

2.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Türk Telekom yemekhanelerine et alımıyla ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6193) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/12/2008)

3.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, BOTAŞ’ın devredildiği iddia edilen bir arazisine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6194) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/12/2008)

4.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, BOTAŞ’ın sanayicilerden teminat mektubu istemesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6195) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/12/2008)

5.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, kadın sığınma evlerinin desteklenmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6196) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/12/2008)

6.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, rüşvet dağıttığı iddia edilen bir şirketin incelenmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6197) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/12/2008)

7.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, hava kirliliğindeki artışa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6198) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/12/2008)

8.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, ekonomik krizle ilgili bir açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6199) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/12/2008)

9.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, yabancı sermaye çekilmesine yönelik tahvil hazırlığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6200) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/12/2008)

10.- Ordu Milletvekili Rahmi Güner’in, don afeti mağduru fındık üreticilerine yapılacak ödemelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6201) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/12/2008)

11.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın, yardım kömürü dağıtımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6202) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/12/2008)

12.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Konya Ovaları Projelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6203) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/12/2008)

13.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, TOKİ’ye geçen bir arazideki plaja ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6204) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/12/2008)

14.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, Cansuyu Projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6205) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/12/2008)

15.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Antalya Büyükşehir Belediyesinin mali yönetimine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6206) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/12/2008)

16.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, işkence ve kötü muamele olaylarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6207) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/12/2008)

17.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, Erzurum Cezaevinde yapıldığı iddia edilen uygulamalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6208) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/12/2008)

18.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Muş E Tipi Cezaevinde yapıldığı iddia edilen uygulamalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6209) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/12/2008)

19.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, İGDAŞ davasındaki sürece ve bazı önlemlere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6210) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/12/2008)

20.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, petrol fiyatlarındaki düşüşün pompa fiyatlarına yansıtılmamasına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6211) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/12/2008)

21.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, enerji borçlarının yapılandırılmasına ve vadeli kömür satışına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6212) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/12/2008)

22.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, bir taciz olayında polisin takındığı iddia edilen tutuma ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6213) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2008)

23.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, polis kıyafetiyle suç işlenmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6214) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/12/2008)

24.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli’deki hava kirliliğine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6215) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/12/2008)

25.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa’daki trafik kazalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6216) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/12/2008)

26.- Kocaeli Milletvekili Hikmet Erenkaya’nın, Düzce’deki bir çöp toplama ve uygulama projesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6217) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/12/2008)

27.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, trafik kazalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6218) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/12/2008)

28.- Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, milli gelirdeki artışa ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6219) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/12/2008)

29.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, yatırımlara bedelsiz tahsis edilen arsa ve arazilere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6220) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/12/2008)

30.- Hakkari Milletvekili Hamit Geylani’nin, Hakkari’de görevine son verilen öğretmenlere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6221) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/12/2008)

31.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, stajyerlikte eş durumundan tayine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6222) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/12/2008)

32.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Van’daki bir öğretmen atamasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6223) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/12/2008)

33.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, bazı atamalarla ilgili iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6224) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/12/2008)

34.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, e-devlet uygulamasında köy öğretmenlerinin durumuna ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6225) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/12/2008)

35.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa’da depreme karşı güçlendirilmesi gereken okul binalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6226) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/12/2008)

36.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, bir Devlet hastanesinin ihtiyaçlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6227) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/12/2008)

37.- Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in, sevk zinciri uygulamasındaki sorunlara ve bir ölüm vakasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6228) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/12/2008)

38.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Hazineye ve bağışçılara devredilen taşınmazlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6229) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/12/2008)

39.- Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun, ziraat mühendisi ve veteriner hekim alımına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6230) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/12/2008)

40.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün, çiftçilerin kredi borçlarının yeniden yapılandırılmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6231) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/12/2008)

41.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, çiftçilerin sorunlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6232) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/12/2008)

42.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, süt sektöründeki sorunlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6233) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/12/2008)

43.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, bir yönetmeliğin uygulanmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6234) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/12/2008)

44.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Devlet Demiryollarının taşınmazlarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6235) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/12/2008)

45.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, demiryollarının işletilmesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6236) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/12/2008)

46.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Konya Havaalanının etkin kullanılamamasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6237) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/12/2008)

47.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, el konulan kaçak şekere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi (7/6238) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/12/2008)

48.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, tutanaklarda yeralan bir ifadeye ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/6239) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/12/2008)

 

26 Aralık 2008 Cuma

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Harun TÜFEKCİ (Konya)

 

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, şimdi programa göre, 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/656) (S.Sayısı:312) (x)

2.- 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/622, 3/521) (S.Sayısı: 313) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada

Hükûmet? Burada.

Geçen birleşimde 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 20 maddesi kabul edilmişti.

Şimdi, 21’inci maddeyi okutuyorum:

ÜÇÜNCÜ KISIM

Kamu Personeline İlişkin Hükümler

Katsayılar, yurt dışı aylıkları, ücret ve sözleşme ücreti

 MADDE 21- (1) 657 sayılı Kanunun 154 üncü maddesi uyarınca, 1/1/2009-30/6/2009 döneminde aylık gösterge tablosunda yer alan rakamlar ile ek gösterge rakamlarının aylık tutarlara çevrilmesinde uygulanacak aylık katsayısı (0,053505), memuriyet taban aylığı göstergesine uygulanacak taban aylığı katsayısı (0,7084), yan ödeme katsayısı (0,016965) olarak; 1/7/2009-31/12/2009 döneminde ise aylık katsayısı (0,05592), taban aylığı katsayısı (0,74348), yan ödeme katsayısı (0,01773) olarak uygulanır.

(2) 22/1/1990 tarihli ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 3 üncü maddesinin (c) bendi uyarınca çalıştırılan sözleşmeli personelin ücret tavanı; 1/1/2009-30/6/2009 döneminde 2.809 Türk Lirası, 1/7/2009-31/12/2009 döneminde ise 2.935 Türk Lirası olarak uygulanır.

(3) Türkiye İstatistik Kurumu tarafından 2008 yılı Aralık ayına ilişkin olarak açıklanan 2003=100 Temel Yıllı Tüketici Fiyatları Endeksinin 2008 yılı Haziran ayı endeksine göre değişim oranının yüzde dördü aşması halinde, aşan kısmı telafi edecek şekilde birinci ve ikinci fıkralarda yer alan ve 2009 yılının birinci altı aylık dönemine ait katsayılar ile ücret tavanını yeniden belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir.

                      

(x) 312, 313 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 16/12/2008 tarihli 28’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

(4) İdarelerin yurt dışı kuruluşlarına dahil kadrolarında görev yapan Devlet memurlarının yurt dışı aylıkları, yeni kurlar ve yeni emsaller tespit edilinceye kadar, 2/4/2004 tarihli ve 2004/7356 sayılı Bakanlar Kurulu Kararına göre ödenir.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kırklareli Milletvekili Sayın Tansel Barış’a aittir.

Buyurun Sayın Barış. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 21’inci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu madde kamuda çalışan personelin aylıklarının kat sayılarını ve harcırahlarını ilgilendiren bir maddedir. Bu maddeye göre, 2009 yılında devlet memurlarına ve kamuda sözleşmeli çalışanların maaşlarına Ocak 2009’da yüzde 4, Temmuz 2009’da ise yüzde 4,5 zam yapılacağı öngörülmektedir. Sözleşmeli personelin ücretlerinde tavan 1 Ocak 2009-30 Haziran 2009 döneminde 2.809 TL, 1 Temmuz 2009-31 Aralık 2009 döneminde ise 2.935 TL öngörülmektedir.

Değerli arkadaşlar, ülkemizde her gelen iktidar, kamuda çalışan personelin sayısının çok olduğu, bu hantal yapının, kamu personelinin bu hantal yapısının sayısının daha da azaltılarak daha verimli olması gerektiği üzerinde birtakım sözler söylemektedirler, ancak her gelen iktidar da maalesef, bu kamu alanında kadrolaşmak için yoğun çaba harcamaktadır aynı zamanda. Örnek olarak, son zamanlarda, son günlerde İstanbul Üniversitesinde bir rektörlük seçimi yapılmıştır. 11 sayın üye burada aday olmuş, 2 binin üzerinde öğretim üyesi oy kullanmıştır. Sonuçta 6 profesör arkadaşımız sıralamaya girmiş ve bundan sonra, buraya kadar da her şey gayet güzel gitmiştir ancak bu 6 arkadaşımız YÖK’e ulaştıktan sonra burada, maalesef, YÖK Başkanı devreye girerek sıralamayı değiştirmiştir ve bu değişimle beraber 3 sayın profesörümüz Cumhurbaşkanlığına gönderilmiştir.

AHMET YENİ (Samsun) – Eskiden nasıl oluyordu? İlk defa mı oldu?

RECEP KORAL (İstanbul) – 1 oy alanı gönderiyordunuz be!

TANSEL BARIŞ (Devamla) – Elbette burada YÖK Başkanının görevini kötüye kullanması söz konusudur. Umarım, Sayın Cumhurbaşkanımız bu yanlışı düzeltecektir ve gereği yapılacaktır.

RECEP KORAL (İstanbul) – 1 oy alanı 1’inci yapıp gönderiyordunuz daha önce.

AHMET YENİ (Samsun) – İlk defa mı olmuş bu iş Sayın Vekilim?

TANSEL BARIŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, hantal yapı dediğiniz bu yüksek sayı diğer ülkelerde nasıl bir bakalım, gerçekten hantal bir yapı mı diye: Finlandiya’da nüfusun yüzde 10,4’ü kamu personeli, Kanada’da nüfusun yüzde 8,1’i kamu personeli, Amerika Birleşik Devletleri’nde nüfusun yüzde 7,5’i kamu personeli… Yani sanıldığı gibi hantal bir yapı söz konusu değildir.

Değerli arkadaşlarım, genel, katma ve özel bütçeli kamu kurum ve kuruluşlar ile KİT’lerde yaklaşık 2,5 milyon çalışanın olduğu ülkemizde bu çalışanların yüzde 75’inin maaşı 1.065 YTL’nin altında ve ancak yüzde 2,9’unun maaşı 1.579 YTL’nin üzerindedir.

Türk-İş’in yaptığı araştırmaya bakacak olursak 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 740 YTL, yoksulluk sınırı ise 2.404 YTL. Bu şu demektir: Kamuda çalışan personel çok büyük bir oranda yoksulluk sınırı altında yaşamaktadır.

Kamu emekçilerinin durumu böyle de özel sektörde çalışanlar nasıl acaba? Orada durum çok daha kötü. Gerçekten özel sektörde çalışanların hâli perişan. Daha dün asgari ücret açıklandı, 503 YTL’den 527 YTL’ye. Değerli arkadaşlarım, bu maaşla nasıl geçinileceğini siz sayın milletvekillerime bırakıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye İstatistik Kurumu 2008 yılında 4 kişilik bir ailenin açlık sınırını 255 lira olarak açıklamıştır. Bu nasıl bir hesap, nasıl bir kitap? Buradaki ölüm sınırının ne olduğunu TÜİK’in nasıl açıkladığını ve alınan kalori değerinin nasıl hesaplandığını gerçekten merak ediyorum. Ben şöyle küçük bir hesap yaptım: Çay ve simit alarak 4 kişilik bir aile 360 lira harcıyor. Demek ki 255 lirayla da geçinilebilir diyor TÜİK’imiz. Bunu gerçekten burada dile getirmek bile benim için büyük bir utanç vesilesidir.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizde işsizlik ayrı bir sorun, 9,3’le başladığımız 2002 yılını bugün 10,3’le sonlandırmış bulunuyoruz. Yani “Altı yılda çok iyi ekonomik göstergeler var.” diyen Sayın Bakanımız acaba yüzde 1 olarak artan işsizliği nasıl değerlendirecektir?

Tabii ki ülkemizde 2,5 milyon işsiz söz konusu değildir, umudunu yitiren insanlarımızın yani İşçi Bulma Kurumuna müracaat etmeyenlerin sayısı 1 milyon 720 bin arkadaşlar; bu arada, mevsimlik işçilerin sayısı 797 bin; bu arada kayıt dışıların sayısı 600 bin küsur yani 5 milyonun üzerinde işsiz vatandaşımız söz konusudur.

Bütün bunlar ortadayken ve ekonomik kriz gelmiş dayanmışken gerçekten insanlarımızı nasıl bir gelecek bekliyor merak ediyorum. Hükûmet ekonomik krize çözüm üretmiyor değildir, elbette ki birtakım işler yapıyordur, ama değerli arkadaşlarım, Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği, Rusya, Japonya mevduata garanti verirken vergi oranlarını düşürürken bankalara destek vererek bu işin altından kalkmaya çalışırken maaşları artırırken bizim ülkemizde Hükûmet ne yapıyor? Bizim Hükûmet de çuvalla para gelmesi için yasa çıkartıyor, “Yastık altı paralarınız nerede?” diye halka soruyor. Ancak bütün bunlar da çare olmayınca Hükûmet çözümü elbette IMF’de buluyor ve IMF’yi çağırıyor.

Sayın Başbakan bugün ekonomideki sorunları psikolojik olarak değerlendiriyor.

Eğer ekonominin bu göstergeleri, yani büyüme hızla sıfıra gidiyorsa, ihracat hızla düşüyorsa, fabrikalar, iş yerleri, şirketler peş peşe kapanıyorsa, aç insanların ve yoksulların sayısı hızla artıyorsa, halkın enflasyonu yüzde 20’lere ulaşmışsa ve arkadaşlar, acı olan, insanlar ekonomik kriz nedeniyle intihar etmeye başlıyorlarsa bu nasıl psikoloji arkadaşlar? Bunun psikoloji neresinde? Eğer Sayın Başbakanımız gerçekten “Bu, psikolojik bir sorun.” ve “Ben bu ülkenin doktoruyum.” diyorsa, o zaman bir an önce hemen bu insanların psikolojisini düzeltmesi lazım. Yoksa arkadaşlar, 2009 yılında bu yaşadıklarımız devede kulak kalacaktır. Ona göre, Sayın Başbakanımızın bir an önce bu işe el atması gerekiyor ve bu ülkedeki yaşanan ekonomik krize çare olması gerekiyor. Ergenekon davasında avukat olan Sayın Başbakanımız, “Ben bu ülkenin doktoruyum.” diyorsa, o zaman buna bir çare bulması gerekiyor. Konuşmakla, laf üretmekle ekonomi düzelmez değerli arkadaşlarım.

Cumhuriyet Halk Partisi bütçeye kırmızı oy verecektir. Ben hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Barış.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçay.

Buyurun Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 21’inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Muhterem heyetinize saygılarımı sunarım.

Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 21’inci maddesi kat sayıları, ücret ve sözleşme ücreti hükümlerini düzenlemektedir. Değerli milletvekilleri, ülkemizde yaşayan milyonlarca memur, işçi, sözleşmeli personel ve emeklimiz bu bütçeyle büyük bir haksızlığa maruz kalmaktadır. Bu haksızlık nereden kaynaklanmaktadır? Bu haksızlık güvenilir, gerçekçi ve samimi bir bütçe yapamayan AKP Hükûmetinin memura, işçiye, emekliye, çiftçiye ve esnafa hatalı bakışından kaynaklanmaktadır.

Bütçenin gelir bölümüne baktığımızda, 2008 Bütçe Kanunu’nda 204 milyar YTL olarak öngörülen bütçe geliri, 2009 yılı bütçesinde yüzde 21,5 artışla 248 milyar YTL’ye bağlanacaktır. Bütçe geliri yüzde 21,5 nispetinde artırılmıştır. Harcama bölümünde baktığımızda, 2009 yılındaki harcamalar 2008’e göre yüzde 18 nispetinde artırılmaktadır. Bütçede meydana gelen artışlar memurun, işçinin, emeklinin maaşına ve refahına yansımamaktadır. Büyüme hedefinin yüzde 4, enflasyon hedefinin yüzde 7,5 olduğu bir bütçeyle bu gelirleri nasıl artıracağınız merak edilmekle beraber, enflasyonun yüzde 7,5 hedefinin çok üzerinde gerçekleşeceği şimdiden görülmektedir. 2009 ekonomi ve bütçe hedeflerinin gerçekleşmeyeceği şimdiden belli olduğundan, 2009 bütçesi daha çıkmadan iflas etmiştir.

2008 yılında, gelişmekte olan ülkelerde enflasyon beklentisi ortalama yüzde 6,9’dur. Brezilya’da 4,8; Çin’de 5,9; Hindistan’da 5,2; Meksika’da 3,8; Malezya’da 2,4 ve Polonya’da yüzde 4,1’dir.

Son üç yıldır enflasyonla mücadelede ciddi sorunlar ve tıkanıklıklar yaşanmaktadır. Enflasyon oranı 2006 bütçesinde yüzde 5 öngörülmüş, yüzde 9,6 gerçekleşmiştir. 2007’de yüzde 4 öngörülmüş, yüzde 6,5 revize edilmiş ancak yıl sonunda yüzde 8,4 gerçekleşmiştir. 2008 için öngörülen yüzde 4’lük hedefin de tutmayacağı şimdiden ortaya çıkmıştır. 2008 yılı sonu gerçekleşme tahmini yüzde 10 olarak belirlenen enflasyon rakamının yüzde 12-13 civarında sonuçlanması bizler için sürpriz olmayacaktır. Aynı şekilde 2009 hedefi olan yüzde 7,5 oranının da gerçeklerden çok uzak olduğu açıktır. Bu gidişle 2009 yılı enflasyon gerçekleşmesinin yüzde 15 civarında sonuçlanacağını iyimser bir tahmin olarak öne sürebiliriz.

Hedef enflasyon 2007’de yüzde 4 dediniz, yüzde 8,4 gerçekleşti; 2008’de hedef yüzde 4 dediniz, şimdi de yüzde 12 diyorsunuz; 2009 için de yüzde 7,5 öngörüyorsunuz. Bu hesapların yanlış olduğu ortadadır. Bu yanlış rakamlara dayanarak ücretliler ve emekliler için maaş artışı belirlemenin hak ve adalete uygun olmadığı açıktır. Gerçek enflasyon karşısında her geçen gün daha büyük sıkıntılara düçar olan ücretlilere ve emeklilere bu yapılanlar zulümdür. TÜİK rakamlarına dayanılarak Kamu-Sen ’in yapmış olduğu asgari geçim endeksi sonucuna göre, çalışan tek kişinin yoksulluk sınırı 1.372 YTL olarak hesaplanmıştır. 4 kişilik bir ailenin asgari geçim haddi ise 2.724 YTL olarak tespit edilmiştir. Çalışan tek kişinin açlık sınırı 1.031 YTL’dir. 4 kişilik bir ailenin sağlıklı beslenebilmesi için de gerekli olan günlük harcama tutarı 20 YTL’dir. Toplam tüketim harcamaları içinde gıda harcamalarının payı yüzde 22 ve ailenin aylık gıda harcaması tutarı 590 YTL’dir. Bir memur, ortalama maaşının yüzde 86’sını yalnızca gıda ve barınma harcamalarına ayırmak zorundadır. Diğer ihtiyaçları olan ulaşım, sağlık, eğitim, haberleşme ve giyim gibi zorunlu ihtiyaçlarını karşılaması için maaşının yüzde 14’ü olan 168 YTL kalmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu maaşlarla çalışanın mutlu ve huzurlu olması, geleceğe umut ve güvenle bakması mümkün değildir. İnsanlarımızın refah seviyesi her geçen gün azalmakta, gelir dağılımı her geçen gün daha da bozulmaktadır. Çalışanlara ve emeklilere hedef enflasyon kadar zam yapılmakta, gerçekleşen enflasyon ise her zaman çok daha yüksek çıkmaktadır. Enflasyon farkı bir yıl sonra verildiği için de enflasyonun etkisi telafi edilememektedir. Bu çerçevede, ücretlilere yapılan yüzde 4 artı 4,5 maaş artışı son derece düşük kalmaktadır.

Değerli milletvekilleri, ciddi bir durgunluk içinde bulunan ekonominin canlandırılması için iç talebin canlı tutulması ve krizin etkilerinin azaltılması için dar ve sabit gelirlilere yönelik ücret artışlarının yapılması gerekmektedir. Özellikle bazı özel tüketim vergisi ve katma değer vergisi kalemlerinde indirimler yapılmalıdır. Tüm dünya, ekonomik krizi gündeminin odağına oturtmuş, çıkış yollarını aramakta ve çözüm üretmektedir. Ekonomik krizin Türkiye’ye etkilerinin boyutunu iç talep belirleyecektir. İç talebin daralmaması için özellikle dar ve sabit gelirlilerin desteklenmesi şarttır. İç talebi canlandırmak için yatırımların, özellikle kamu altyapı yatırımlarının artırılmasında büyük yarar vardır. Ancak Hükûmette bu tür önlemleri alma inisiyatifini ve niyetini göremiyoruz, aksine IMF talepleri doğrultusunda ücretlerin, yatırımların ve çiftçiye desteklerin kısılması eğilimlerini görüyoruz.

2009 bütçesinde harcama kalemlerine bakıldığında, iç talep ve üretim kapasitesindeki daralmayı giderebilecek bir harcama yapısının bütçede yer almadığını görüyoruz. 2009 bütçesindeki kamu çalışanlarına ayrılan pay bir kere daha hayal kırıklığı yaratmaktadır. Bütçeden kamu çalışanlarına ayrılan ödeneklerin gayrisafi yurt içi hasılaya oranı 2002’deki yüzde 6,3 seviyesinden yüzde 5,1’e gerilemiştir. Bütçedeki personel giderlerine ayrılan pay da 2008 yılındaki yüzde 21,9’dan yüzde 21,8’e düşmüştür. AKP Hükûmeti, altı yıllık iktidarı döneminde, yoksulluk sınırının altında ücret alan çalışanları ve emeklileri insanca yaşayabileceği bir ücret düzeyine kavuşturamamıştır. Bütçedeki rakamlar herhangi bir iyileştirme hedefinin olmadığını göstermektedir. Hükûmet, ücretli ve emeklilere daha düşük maaş artışı yapmak için enflasyon hedefini sürekli düşük tutmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Gelir Vergisi Kanunu’nun 103’üncü maddesindeki gelir vergisi tarifesinde yer alan dilimler, her yıl belirlenen yeniden değerleme oranları nispetinde Bakanlar Kurulunca artırılmaktadır ancak son birkaç yıldır, Hükûmet bu vergi dilimlerini yeniden değerleme oranlarının yarısı nispetinde artırmaktadır. Bu durum kamuoyunun, vergi mükelleflerinin ve ücretlilerin pek dikkatini çekmeyen gizli bir vergilemedir. Vergi dilimlerinin yeniden değerleme oranının yarısı nispetinde yapılan bir artışla vergi mükellefleri ve ücretliler daha fazla vergilendirilmektedir.

2007 yılı sonunda yeniden değerleme oranı yüzde 7,2 iken, tarifeler 2008 yılı için yüzde 4 oranında artırılmıştır. Yine, bir önceki yılda da yeniden değerleme oranı yüzde 7,8 iken, tarifeler yüzde 7,1 oranında artırılmıştır. En son yeniden değerleme oranı yüzde 12 olduğuna göre, 2009 için de yine benzer bir uygulama yapacak mısınız, yoksa yüzde 12 nispetindeki yeniden değerleme oranını tam olarak uygulayacak mısınız sorusuna Hükûmet yetkilileri cevap vermek durumundadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime burada son veriyor, 2009 bütçesinin hayırlı olması dileğiyle hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

Şahısları adına ilk söz, Kırklareli Milletvekili Sayın Ahmet Gökhan Sarıçam’da.

Buyurun Sayın Sarıçam. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

AHMET GÖKHAN SARIÇAM (Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 21’inci maddesi hakkında grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, bu 21’inci madde kamu çalışanlarının katsayılarını ve sözleşmelerini düzenleyen teknik bir madde. Bu maddenin içinde özellikle dikkat edilmesi gereken, AK PARTİ’nin ekonomi ve maliye politikalarını, ücret politikalarını çok net bir şekilde ifade eden bir üçüncü fıkra var. Bu üçüncü fıkra, 2008 yılı Aralık ayı tüketici fiyat endeksinin 2008 yılı Haziran ayı tüketici fiyat endeksinden 4 puan yukarı olması hâlinde gerekli yükseltmenin Bakanlar Kurulu tarafından yapılmasına müsaade eden bir fıkra. 2002 yılında, AK PARTİ iktidara talip olup seçim meydanlarına indiğinde tüm çalışanlara, tüm toplum kesimlerine halkımızı enflasyon karşısında ezdirmeme, aynı zamanda da sanal ücret artışları değil alım gücünü artıracak olan ekonomi politikaları uygulayarak bu ücret artışlarının vatandaşın cebine yansıması sözünü vermişti. İşte, bu madde ve bugüne kadar uygulanan ekonomi politikaları ve ücret politikaları göstermektedir ki AK PARTİ Hükûmeti 3 Kasım 2002-22 Temmuz 2007, 22 Temmuz 2007 ve bugüne kadar bu sözünün arkasında durmakta, 2009 yılı bütçesini hazırlarken de aynı mantıkla ve vatandaşlarına vermiş olduğu aynı taahhüde bağlı kalarak yoluna devam etmektedir. Bununla ilgili bazı verileri burada size vererek, bunun açıkça karşılaştırmasını yapmak istiyorum.

Devletin resmî rakamlarıyla 2003 yılbaşı ile bu yılki kasım ayı sonu arasında kısa bir karşılaştırma yaptığımızda, çalışanlara ve emeklilere verdiğimiz mali imkânlar şöyle gözükmekte: Bu dönemde TÜFE’deki kümülatif büyüme yüzde 83,1 olmuştur. Bu büyümeye, yani tüketici fiyat endeksindeki bu artışa rağmen, 2003 yılının yılbaşıyla 2008’in Kasım ayı arasında en düşük memur maaşındaki artışsa tam yüzde 185 olmuştur. Yine net asgari ücrette artış 184 liradan 503 liraya çıkarak yüzde 173 olmuştur. En düşük SSK emekli aylığı 257 YTL’den 598 YTL’ye çıkarak artış yüzde 132,68 olmuştur.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) - Bütçe artışı ne kadar?

AHMET GÖKHAN SARIÇAM (Devamla) – Yine en düşük BAĞ-KUR esnaf emekli aylığı 149 YTL iken 468 YTL olarak artış yüzde 214 olmuştur. Yine hiç gündemde olmayan, adı dahi anılmayan, ne olduğu bilinmeyen bir de bizim çiftçi BAĞ-KUR emeklilerimiz vardı.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Seni de memur yapalım. Durumları iyiyse seni de memur yapalım.

AHMET GÖKHAN SARIÇAM (Devamla) – 2002 yılında iktidara geldiğimizde onları unutulmuş bulduk.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – 24 liralık artış var, insaf.

AHMET GÖKHAN SARIÇAM (Devamla) – Ellerine geçen aylık ücret 2002 Aralık ayında 66 YTL iken AK PARTİ’nin uyguladığı sosyal içerikli ekonomik politikalar ve mali bütçeler sayesinde…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Mesela, doğal gaza zam.

AHMET GÖKHAN SARIÇAM (Devamla) – …bu 66 YTL’lik çiftçi BAĞ-KUR ücreti bugün 2008 Kasım ayında tam 312 YTL olmuş, TÜFE’deki yüzde 83’lük değişime göre artış tam tamına yüzde 372,72 olmuştur.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Bunları vatandaş dinliyor ama. 24 liralık, asgari ücrete, zam yaptınız, insaf yahu!

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Dinleyelim beyler, dinleyelim.

AHMET GÖKHAN SARIÇAM (Devamla) – Şimdi, ayrıca, uygulanan ekonomik politikalar ve sosyal güvenlik reformu alanında yapılan reformlarla… (CHP sıralarından gürültüler)

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Doğal gaza zam…

BAŞKAN – Sayın Ağyüz

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Dinleyelim.

BAŞKAN – Hiçbir şey duymuyorum.

AHMET GÖKHAN SARIÇAM (Devamla) – …gelinen noktada, ayrıca o günlerde bilmiyorum siyaset yapıp köyleri geziyor muydunuz ama biz o günlerde köylerdeydik. “Bu köyde bir emekli var mı?” diye sorduğumuzda, bizim oralarda şöyle tabir ederler “Kiraz beni gibi” tek tük insan el kaldırırken bugün köylerinizi gezdiğinizde “Çiftçi BAĞ-KUR’undan emekli insanınız var.” Dediğinde, belli bir yaşın üzerine gelmiş herkes AK PARTİ Hükûmeti tarafından, çıkarılan yasalarla bu sosyal güvenlik şemsiyesinin altına geldiğini ve o kahvehanelerde yüzlerce insanın çiftçi BAĞ-KUR’undan emekli olup bugün önemli bir miktar ücreti kullanabildiğini görmekteyiz. Bunlar bizi gerçekten fazlasıyla mutlu etti. Bunlar tabii, kendi kendine olmadı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

AHMET GÖKHAN SARIÇAM (Devamla) – Çok teşekkür ederim.

Tabii ki bunlar kendi kendine olmadı. Bunlar AK Parti hükûmetlerinin ekonomi politikasını yöneten, maliye politikasını yöneten bakanlarının ve bürokratlarının gerçekten üstün gayretleriyle oldu.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Başbakanı da söyle.

AHMET GÖKHAN SARIÇAM (Devamla) – Bu sayede Türkiye tam altı yıl üst üste yirmi üç çeyrek büyüdü. Tüm dünyada ekonomik krizle dünyanın en büyük ekonomisine sahip Japonya gibi devletlerin resesyon yaşadığı, yani iki çeyrek üst üste küçüldüğü bir dönemde -belki bizi tatmin etmese de- yüzde 3 bir büyümeyi göstermesiyle oldu. Mali bütçedeki disiplinin sağlanmasıyla, sosyal güvenlik alanında önemli yapısal reformların yapılmasıyla bunlar sağlandı.

Ben buradan, bugüne kadarki bütçelerimizi hazırlayan, içinden geçtiğimiz dünyadaki krizi dikkate alarak gerçekçi bir bütçe yapan tüm maliye bürokratlarına ve başlarında bulunan Sayın Bakana teşekkürlerimi sunuyor, 2009 yılında da Türkiye'nin önünün açık olduğunu, bu krizden el ele vererek siyasi istikrarımızın devam etmesiyle çıkacağımıza inancımı belirtiyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahıslar adına son söz Çanakkale Milletvekili Sayın Mehmet Daniş’e aittir.

Buyurun Sayın Daniş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

MEHMET DANİŞ (Çanakkale) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı gelir bütçesinin 21’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. 2009 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyorum.

Ben de az önce arkadaşımın yaptığı teşekkürü konuşmamın başında yapmak istiyorum. Bu bütçenin hazırlanmasında emeği geçen başta Maliye Bakanımıza, ilgili bakanlarımıza, değerli bürokratlarına, Plan Bütçe Komisyonu Başkanı ve üyelerine ve uzmanlarımıza ben de huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Sayın Başbakanı unutuyorsunuz, Başbakana da bir şey söyleyin.

MEHMET DANİŞ (Devamla) – Özür dilerim, Sayın Başbakanımıza da teşekkürlerimi sunuyorum.

Şimdi, gerçekten az önce Kırklareli Milletvekilimiz Ahmet Gökhan Sarıçam’ın yapmış olduğu konuşmadan sonra da çok fazla söylenecek bir şey olmadığını düşünüyorum. Arkadaşımın dediğinden özetle girecek olursak gerçekten de 2002 yılında nasıl bir Türkiye vardı? Köylerde, kentlerde esnafın arasındaki tepkiler, talepler neydi? Bugüne geldiğimizde bunların birçoğunun artık kalmadığını ama yeni sorunların olduğunu dünyadaki ekonomik krizle beraber, hepimiz müşahede ediyoruz.

Bence önemli olan konu şudur: AK PARTİ hükûmetleri, yapmış olduğu bütün iyileştirmeleri toplumun her kesimiyle yani dertlilerin dertleriyle dertlenerek bu politik, ekonomik gelişmeler sağlanmıştır, çözümler bulunmuştur. Eğer siz halktan koparsanız, kulağınızı tıkarsanız, bunları çözmeniz, gelişim sağlamanız mümkün değildir diye düşünüyorum. Bugün dünyadaki ekonomik gelişmelere bakıldığında, mali anlamda eğer Türkiye son altı yıldır mali dengelerini toparlamamış olsaydı, herhâlde bugün hiçbirimiz, böyle sizler de gülümseyerek bu bütçe görüşmelerini yapamaz hâle gelirdik. Buna bütün kalbimle inanıyorum.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Biz sizin konuşmalarınıza gülüyoruz.

MEHMET DANİŞ (Devamla) – Bakın, hani zaman zaman eleştiriyorsunuz “Köylere gitmiyor musunuz, halkın arasına çıkmıyor musunuz?” İddia ediyorum, en fazla gidenler yine bizim milletvekillerimizdir. Hiçbir zaman kulaklarımızı problemlere, sıkıntılara tıkamıyoruz. Eğer siz bu dertlerle, insanların problemleriyle dertlenmezseniz, çözüm üretemezsiniz. Öyle zannediyorum ki AK PARTİ iktidarlarının şimdiye kadar başarısı da halkın teveccühü de her seçimdeki artan oy oranı da bundan kaynaklanmaktadır diye düşünüyorum.

Benden önceki konuşmacılar teknik olarak birçok konuya değindi, şahsı adına söz alan arkadaşım da değindi. Gerçekten de bakıldığında 2002 yılında 230 milyar dolar büyüklüğünde bir ekonomiye sahip olduğumuz hâlde bugüne geldiğimizde artık 788 milyar-790 milyar dolarlık bir ekonomik büyüklüğe erişmiş bulunuyoruz. Sizler bunu gülümseyerek karşılasanız da 2007 yılında millî gelirimiz 9 bin doları aşmış, 2009 yılında da 10 bin doların üzerine çıkacaktır.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Maşallah maşallah! “Kemal Abi”nize teşekkür edin!

MEHMET DANİŞ (Devamla) – Bakın, her zaman itiraz ediyorsunuz ya, özellikle doğal gaz diyorsunuz. Dışa bağımlı olduğumuz bir konu.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – “Kemal Abi”niz yapıyor, teşekkür edin.

MEHMET DANİŞ (Devamla) – Ben kendi ilimden bir örnek vermek istiyorum: 2002 yılındaki kira ücretleriyle, Çanakkale’deki bugün kira ücretleri aynı, bunu biliyor musunuz? Kira demek, bir asgari ücretli, o gün maaşının 2 katıyla ortalama bir ev tutabiliyordu, iki asgari ücretle bir ev kiralayabiliyordu. Bugüne geldiğinizde asgari ücretin altında, kaloriferli ev tutabiliyorsunuz. Niçin? İnşaat sektöründeki gelişmeler, TOKİ’nin geliştirmiş olduğu projeler sonucunda.

RECEP TANER (Aydın) – Asgari ücretin ne olduğunun farkında mısın?

MEHMET DANİŞ (Devamla) – Oysa, bir ücretlinin en büyük gider kalemi kiradır, maaşının büyük bir kısmını kiraya harcamaktadır. Ama, Çanakkale’de -söylüyorum, bu objektif bir şeydir- kira gelirleri aynı kalmıştır…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Maaşın tamamını kiraya verse yine yetmiyor.

MEHMET DANİŞ (Devamla) – …ve bunun sebebi herhâlde sadece altı buçuk yıllık AK PARTİ İktidarı değildir. Her zaman söylüyoruz, bakanlarımız da ifade ediyor: Biz, Türkiye'nin bütün problemlerini, herkesin istediği gibi Avrupa Birliği seviyesinde, 20 bin dolar, 25 bin dolar seviyelerinde çözdüğümüzü iddia etmiyoruz ama huzur, istikrar ve güven sayesinde Türkiye, belki kurulduğu Atatürk’ün döneminden sonraki en büyük ekonomik büyümeyi ve ekonomik istikrarı yakalamıştır. Bu da sadece bizim İktidarımızın ifade ettiği değil, bütün ekonomik toplantılarda, hani ekonomi koordinasyon kurulları var, gelemediğiniz, gelmediğiniz, sadece zaman zaman Sayın Diren’in falan katıldığı toplantılara gelseniz, işte oda temsilcileri de bunları orada çok güzel ifade ediyorlar.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Çanakkale’ye gel, Çanakkale’ye!

MEHMET DANİŞ (Devamla) – Siz buyurun gelin Çanakkale’ye, çok şey değişti Çanakkale’de.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Çanakkale’de ne yaptın, onu anlat!

MEHMET DANİŞ (Devamla) – Belediyecilik hizmetleri haricinde, çok şey değişti. Bugün Çanakkale’de, Belediye Başkanının bastırmış olduğu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MEHMET DANİŞ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bakın, Belediye Başkanının bastırmış olduğu hizmet kitabının yarısı, AK PARTİ iktidarlarının, zaman zaman da onların bazılarında da, çoğunda da Sayın Maliye Bakanımız Kemal Unakıtan’ın desteği olan projelerdir.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Belediye Başkanlığını niye kazanamıyorsunuz?

MEHMET DANİŞ (Devamla) – Genel, iktidardan yapılan projelerdir. Ama, Çanakkale çok misafirperver bir ildir, davet ediyoruz, her zaman kapımız açık, sizleri Çanakkale’ye bekliyoruz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Yerel seçimleri niye kazanamadınız?

MEHMET DANİŞ (Devamla) – Olan gelişmeleri hep beraber görelim.

Bakın, şu anda yine, TOKİ’nin geliştirmiş olduğu bir artı bir küçük dairelerden 600 tane başlıyoruz. İsterseniz beraber temel atmaları biz yapalım, açılışları Başbakanımız yapıyor çünkü.

Ben bu duygu ve düşüncelerle 2009 yılı bütçemizin tüm milletimize, ülkemize hayırlar getirmesini temenni ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Madde üzerinde soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Sayın Öztürk

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bütçeyi sunarken kamu harcamalarının kalitesini artırmayı hedeflediğinizi söylemiştiniz. Son olarak bütçe ödeneklerinde yaptığınız kesintiyle tarımsal destekleri ve yatırım harcamalarını 2008 yılı düzeyinin altına çektiniz. Yaptığınız son kesintilerle bütçe içindeki faiz ödemelerinin payı artmış oldu. Kamu harcamalarının kalitesini artırma hedefiyle tarımsal destekleri azaltmayı, kamu yatırımlarından vazgeçmeyi, faiz ödemelerinin payını artırmayı mı kastetmiştiniz?

Sayın Bakan, bir yanlış yaptınız, bu yanlışı bir doğruyla düzeltebilirsiniz. Yaptığınız kesintiyi memur ve emekli maaşlarına artış şeklinde yansıtabilirsiniz. Bunu Genel Kurulda yapmanıza yasal bir engel yoktur.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Kaptan…

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, devlet hastanelerinin ve diğer kamu kuruluşlarının temizlik işi ve bazı diğer işler taşeronlar aracılığıyla yapılmaktadır.

Bir: Bu işçilerin sayısı ne kadardır?

İki: Bu işçileri asgari ücrete mahkûm etmemek için kadroya alacak mısınız?

Üçüncü soru: 4/B’ye göre çalıştırılan öğretmenleri ve diğer kamu çalışanlarını kadroya almayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Enöz

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Tasarının 22’nci maddesinde 2009 yılında kamuda istihdam edilecek personel sayısının, 2008 yılında ölüm, nakil, istifa ve emeklilik sonucu ayrılan memur sayısının yüzde 25’ini geçemeyeceği hükme bağlanmaktadır. Buna göre, ekonomide yaşanan krizin en acı sonucunun işsizlik olacağı düşünüldüğünde, bu yüzde 25 oranının artırılmasını düşünüyor musunuz?

İki: Özellikle üniversite mezunu gençlerimizin işsiz kaldığı bir dönemde bu sınırlama neden yapılmaktadır? İşsiz gençlerimizin ümüğünü sıkan madde bu mudur? Bu konuda bir IMF talimatı var mıdır?

Üç: Kamu çalışanlarında toplamda bayan ve erkek çalışanın oranı nedir?

Dört: Kamu çalışanının grevli, toplu sözleşmeli sendikal hakları ne zaman verilecektir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Ağyüz

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, asgari ücrete 24 milyon zam yapıldı. Her zaman Hükûmetin dediği olduğuna göre, Asgari Ücret Tespit Komisyonunu kaldırmayı düşünüyor musunuz?

Dün verilen önergeyle DSİ bütçelerinde azalma oldu. DSİ, işlevsiz kalmasının yanı sıra, bu bütçe eksikliğinden 2009 yılında olumsuz etkilenmeyecek midir?

Krizin olumsuz etkilerini azaltması için kredi kullanmak isteyen -can suyu ve diğer krediler- esnafımızın sicil affı sorunu var. Sicil affı düşünüyor musunuz?

Çiftçilerimizin sulama suyu, elektrik borcu had safhada. Seçim bölgem Gaziantep’te pamuk ekilmiyor. Bunun için yeni yapılanmaya ihtiyaç var. Bunu düşünüyor musunuz?

İş bulamayan üniversite mezunları Kredi ve Yurtlar Kurumundaki kredi borcunu ödeyemediği için hacizle karşı karşıya. Bunun için diğer yaptığınız uygulamalarda olduğu gibi yeniden bir ödeme yapılandırması düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yunusoğlu

SÜLEYMAN LATİF YUNUSOĞLU (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 647 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na göre… Sözleşmeli ve kadrolu çalışan kimyagerler ve kimya mühendisleri 1954 yılında çıkan Kimyagerlik ve Kimya Mühendisliği Hakkında Kanun’a göre aynı görev ve sorumlulukları paylaşmaktadırlar. Her iki grup da dört yıllık fakülte mezunu olmalarına rağmen özlük haklarında büyük farklılıklar bulunmaktadır. Kimyagerleri bu durum rahatsız etmekte, motivasyonlarını bozmakta ve iş verimini de olumsuz yönde etkilemektedir. Kimyagerlerin özlük haklarını iyileştirme yönünde Hükûmetinizin bir çalışması var mıdır?

BAŞKAN – Sayın Güvel

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Sayın Bakanım, Adana’nın Pozantı ilçesi, güneyi Orta Anadolu’ya bağlayan, vadi içinden geçen yol üzerine kurulmuş şirin bir ilçemizdir. Bu ilçede yaşayan yurttaşlarımız geçimlerini yol üzerinde kurdukları hizmet sektörüne yönelik otel, lokanta, oto tamirciliği, lastik tamirciliği, petrol gibi sektörlerde hizmet vererek sağlamaktadır. Bu güzergâhtan geçecek otoban nedeniyle bu ilçemizdeki yurttaşlarımızın çok ciddi anlamda mağdur olacağı aşikârdır. Hükûmetinizin burada yaşayan yurttaşlarımızın geçimine yönelik bir projesi var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, kamu kurumlarından emekli olup da yaşamaya çalışan ya da vefat edenlerin eşleri ve çocuklarına bağlanan emekli aylıkları ne yazık ki onurlu bir yaşam için oldukça yetersiz kalmaktadır. 2009’da emekli aylıklarında iyileştirme için bir düzenlemeyi düşünüyor musunuz veya yapıyor musunuz?

İki: 2008 yılı son değerleriyle ilk yüzde 20’lik dilimle son yüzde 20’lik dilimin millî gelirden aldıkları paylar arasında ne kadar fark vardır? Kamu çalışanlarının yüzde kaçı son yüzde 20’lik dilim içerisinde yer almaktadır? Maaş artışlarını buna göre düzenlemeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Sayın Öztürk bütçedeki harcamaları kıstığımızdan dolayı “Bu harcamalardan kıstığınız kadar kısmı memurlara ücret zammı olarak verecek misiniz?” diyor.

Değerli arkadaşlar, biz geldiğimiz günden itibaren hesabımıza kitabımıza çok dikkat eden bir hükûmetiz. Çünkü hesabına kitabına dikkat etmeyen sonunda duvara tosluyor. Bunu 2002’den önceki politikalarda gördük. Yani ne hesap vardı ne kitap vardı, ondan sonra, hadi bakalım, bütün memleketin ekonomisi gidip batağa saplanıyor.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Bakan, yeni şeyler söyleyin.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi, iki sektör çok önemli ekonomide: Kamu ve özel. Zaten ikisinin toplamı ekonomi demek.

Şimdi, biz tabii kamu maliyesini hesaplayıp kamu maliyesini idare ediyoruz ve bu idarenin sonucunda da bütçemizde disiplini sağladık. Bütçemizde disiplini sağladık. Nasıl oldu? Bütçe açıklarını azalttık. Öyle azalttık ki bugün bütçe açıkları yönünden birçok Avrupa ülkesinden çok daha iyi bir duruma geldik. Bunu bütün otoriteler teslim ediyor. Bizim Hükûmetimizin en başarılı politikalarından bir tanesi mali konuda, mali disiplin konusunda gerçekleşmiştir. Bunun sonucu olarak enflasyon düşük hâle gelmiştir, bunun sonucu olarak ekonomik istikrar ortaya çıkmıştır, bunun sonucu olarak… Bugün bütün dünyada fırtınalar kopuyor ve bu fırtınaların koptuğu ülkeler dünyanın en gelişmiş ülkeleri. Bugün OECD ülkelerinde işsiz sayısı 10 milyonu aşmıştır değerli arkadaşlar. Kafamızı kaldırıp biraz dünyaya bakalım “Ne oluyor?” diye.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Bakan, bu bütçe tekniklerinden gelmiyor, küresel finans krizinden geliyor.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ondan gelir, ondan… Ondan…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Bütçe tekniğini sormuyoruz.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – İşte, farkında değilsiniz. Hâlâ farkında değilsiniz, ben ona üzülüyorum.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Biz çok farkındayız da siz cevap vermiyorsunuz.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bak, burada bu kadar anlatıyorum, başka zaman anlatmam bunları. İyi dinleyin diyorum size, iyi dinleyin. Ders çıkarın… Ders çıkarın…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Tespitini iyi yap.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Hesabınızı kitabınızı bilirseniz, ayağınızı yorganınıza göre uzatırsanız kolay kolay sıkıntı görmezsiniz.

Bugün dünyada fırtınalar kopuyor, Türkiye’ye bakın, Merkez Bankasının rezervleri artıyor değerli arkadaşlar. Faizler düşüyor.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Hangi faiz düşüyor?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Evet, bakın işte ya...

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Enflasyon kaç, faiz kaç?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bugün, bakın bakalım, şu televizyonlara bakın.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sayın Bakan, enflasyon kaç, faiz kaç?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ekonomi televizyonları, haber televizyonları var, her gün, her saat, her dakika veriyor bunları. Her dakika veriyor. Onun için, değerli arkadaşlar…

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Sayın Başkan, bir sorunun cevabı kaç dakika sürüyor?

BAŞKAN – Devamlı müdahale edilirse soruların cevaplanıp cevaplanmadığı anlaşılmaz. Yapmayın… Yapmayın…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sorulara cevap gelmiyor.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – İkincisi: Biz bunları yaptığımız için, bu hesaplamaları iyi yaptığımız için bugünlere geldik değerli arkadaşlar.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Belli oluyor, belli oluyor…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Geldiğimizde ekonomiyi uçurumun kenarından aldık. Yapmayın bunu… Herkes biliyor bu sıkıntıları.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Şu anda neredeyiz?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Değerli arkadaşlar, burada yaptığımız: Bu milletin hayrına olan işleri yapıyoruz. Onun için, bu şekilde değerlendirmenizi rica ediyorum.

Şimdi, personel alımı için yüzde 25 dedik.

Değerli arkadaşlar, devlet kapısı iş bulma kapısı değildir. Onlar eskiden kaldı. Şimdi, gelirsiniz, seçilirsiniz… Devlet kapısını her iktidar, bizden önce, iş bulma kapısı hâline değil, seçim kapısı, seçim kazanma kapısı hâline getirmişti. “Hadi şu KİT’e şu kadar adam alalım, şuralara bu adamı alalım, şuralara şu adamı alalım…” Binlerce adam alındı, bu milletin sırtına bir yük olarak getirildi. Nasıl yük olarak? Şimdi, lüzumlu lüzumsuz her yere siz işçi doldurursanız, memur doldurursanız bunun neticesinde nereden ödüyoruz bunu? Bunu sizlerden, herkesten, 70 milyondan topladığımız vergilerle ödüyoruz. Peki, bu vergileri topladığımız adamların paralarına yazık değil mi ya? Yazık değil mi? Neler yaptık?

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – İşçiye vermeyip, hepsini işverene verdiniz.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Yakılan tütünleri aldık -efendime söyleyeyim- işe yaramayan bir sürü malları aldık devletin kapısına trilyonlarca yük bindirdik, ondan sonra tekrar “Bunu hâlâ niye yapmıyorsunuz?” diyorlar bize. Ya, onları yapa yapa zaten devleti o hâle getirdiniz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Öyle denmiyor, “Yatırımı niye artırmıyorsunuz?” deniyor.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Biraz hesabını kitabını bilin.

Devlete ne kadar adam lazım? Bakın şimdi e-devlet diyoruz. E-devlet ne demek? Artık bütün işlerimizi İnternet üzerinden görüyoruz ki yazıya, kâğıda bile gerek kalmıyor. 10 tane adamın işini yapacak yerde artık İnternet üzerinden bütün işlemler en kolay bir şekilde yapılıyor. Tekrar ne diye adam alalım fazla? Neymiş? Bir yerde işsiz varmış. Tamam onlara işyeri açılsın, yatırımları artıralım, onlara çalışalım deyin.

SÜLEYMAN LATİF YUNUSOĞLU (Trabzon) – Amaç o zaten Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ama gelin, en kolay en popülist iş, devlete niye almıyorsun efendim? Olmaz böyle şey. Devleti adam gibi idare etmemiz lazım, adam gibi.

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Belli oluyor, belli oluyor.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Maliye Bakanı gibi.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Onu gösterdik biz bu yıl da. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Belli oluyor, belli oluyor.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Evet, hesabı bileceksin, hesabı. Hesabı bilmezsen işte sizin gibi al bakalım şuraya şu kadar adamı. Bundan önce böyle yaptınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, soru sorulmasının kaldırılmasını öneriyorum efendim. Madem Sayın Bakan bildiğini okuyor, icraatın içinden anlatıyor. Somut sorular soruyoruz. Yapacaksınız, yapmayacaksınız…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Hiçbir soruya cevap vermiyor Sayın Bakan.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Ama icraatın içinden anlatıyor. 2008’e gel, 2002 hikâyesi bitti. Yaptığınızı söyleyeceksiniz. Soru sormayı o zaman kaldıralım efendim. Bildiğini okuyor. Hiç de bilmiyor zaten.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ağyüz.

21’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

22’nci maddeyi okutuyorum:

Kadroların kullanımına ilişkin esaslar

MADDE 22 – (1) 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesinde belirtilen kamu idare, kurum ve kuruluşları; serbest memur kadrolarına 2008 yılında emeklilik, ölüm, istifa veya nakil sonucu ayrılan memur sayısının yüzde yirmibeşini geçmeyecek şekilde açıktan veya diğer kamu idare, kurum ve kuruluşlarından nakil suretiyle atama yapabilir. Bu sınırlar içinde memur ihtiyacını karşılayamayacak söz konusu idare, kurum ve kuruluşlardan yükseköğretim kurumları için ilave 4.000 adet, diğerleri için ilave 21.000 adet atama izni verilebilir.

(2) Hakimlik ve savcılık meslekleri ile bu meslekten sayılan görevlere ve Tıpta Uzmanlık Tüzüğü uyarınca asistan kadrolarına yapılacak atamalar, 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu kapsamında veya diğer ilgili mevzuata göre yapılacak askeri personel atamaları, emniyet hizmetleri sınıfında bulunan kadrolara yapılacak atamalar, 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun ek 1 inci maddesi ve 24/5/1983 tarihli ve 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanununun ek 1 inci maddesi uyarınca yapılacak atamalar ile 24/11/1994 tarihli ve 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanunun 22 nci maddesi ve 4/2/1924 tarihli ve 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanununun ek 29 uncu maddesi uyarınca yapılacak personel nakilleri birinci fıkrada yer alan sınırlamalara tâbi değildir.

(3) İkinci fıkrada sınırlamalara tâbi olmaksızın atama yapılabileceği belirtilen kadrolardan ayrılanlar ile 22/5/2008 tarihli ve 5765 sayılı Kanunla kurulan üniversitelere devredilen memur sayıları birinci fıkrada öngörülen yüzde elli sınırının hesabında dikkate alınmaz.

(4) Birinci fıkra kapsamında 657 sayılı Kanunun 59 ve 92 nci maddeleri uyarınca yapılacak açıktan atamalar için Devlet Personel Başkanlığından izin alınması zorunludur.

(5) 2/9/1983 tarihli ve 78 sayılı Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname eki cetvelde kadroları yer alan yükseköğretim kurumları; öğretim üyesi dışındaki boş öğretim elemanı kadrolarına, 2008 yılında emeklilik, ölüm, istifa, nakil, eğitimin tamamlanması veya başarısızlık sonucu kurumlarından ayrılan öğretim elemanı sayısının yüzde yirmibeşini (araştırma görevlisi kadroları için yüzde yüzünü) geçmeyecek şekilde açıktan veya yükseköğretim kurumları ile diğer kamu idare, kurum ve kuruluşlarından naklen atama yapabilir. Bu sınırlar içinde öğretim elemanı ihtiyacını karşılayamayacak söz konusu yükseköğretim kurumları için ilave 5.000 adet atama izni verilebilir. Ancak, 1/3/2006 tarihli ve 5467 sayılı Kanun, 17/5/2007 tarihli ve 5662 sayılı Kanun ile 22/5/2008 tarihli ve 5765 sayılı Kanunla kurulan üniversitelere verilen ilave atama izninin 500 adedi, bu üniversitelerin 2547 sayılı Kanunun 35 inci maddesine göre yurtiçinde öğretim elemanı yetiştirmek amacıyla araştırma görevlisi kadrolarına yapacakları atamalarda kullanılır.

(6) Tıpta Uzmanlık Tüzüğü uyarınca araştırma görevlisi kadrolarına yapılacak atamalar ile 8/4/1929 tarihli ve 1416 sayılı Ecnebi Memleketlere Gönderilecek Talebe Hakkında Kanun uyarınca yurt dışına eğitim amacıyla gönderilenlerden öğretim elemanı kadrolarına yapılacak atamalar, beşinci fıkrada öngörülen sınırlamalara tâbi değildir.

(7) Öğretim üyesi kadrolarından ayrılan personel sayısı, Tıpta Uzmanlık Tüzüğü uyarınca atanmış oldukları araştırma görevlisi kadrolarından ayrılan personel sayısı ile 5765 sayılı Kanunla kurulan üniversitelere devredilen öğretim elemanı sayısı beşinci fıkrada öngörülen yüzde elli veya yüzde yüz sınırının hesabında dikkate alınmaz.

(8) 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesinde belirtilen kamu idare, kurum ve kuruluşları ile 5018 sayılı Kanuna ekli (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumlar, kadroları ile pozisyonlarının dolu ve boş durumu ile bunlarda meydana gelen değişiklikleri gösterir cetvelleri Mart, Haziran, Eylül ve Aralık aylarının son günü itibarıyla düzenleyerek anılan ayları izleyen ayın yirmisine kadar e-bütçe sisteminde Maliye Bakanlığına bildirirler. Aynı bilgileri içeren cetvelleri Devlet Personel Başkanlığına gönderirler.

(9) 1/1/2009 tarihi itibarıyla, 3/7/2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanununun 49 uncu maddesinde belirtilen oranları aşmış olan belediyeler ve bunların kurdukları müessese ve işletmeler ile 26/5/2005 tarihli ve 5355 sayılı Mahalli İdare Birlikleri Kanununun 18 inci maddesinde belirtilen oranı aşmış olan mahalli idare birliklerinin boş memur ve sürekli işçi kadrolarına yapılacak atamalar hakkında 5393 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesi hükümleri uygulanır.

BAŞKAN – Madde üzerinde grupları adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Sayın Ali Arslan’a aittir.

Buyurun Sayın Arslan. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA ALİ ARSLAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 22’nci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu madde kadroların kullanımına ilişkin esasları düzenleyen bir madde. Aslında her bütçe kanununda olan bir madde. Yıllardan beri var, bazen rakamları değişiyor; bir şablon aslında.

Geçtiğimiz yıl, 2008 yılı bütçesinde bu emeklilik, ölüm, istifa ve nakil sonucu ayrılan memurların yüzde 50’sini geçmeyecek şekilde açıktan atama ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarından nakil öneren bir maddeydi. Geçtiğimiz yıl yüzde 50’ydi sınır. Bu yıl bir farkı var, yüzde 25. Yani boşalma hâlinde -ölüm, emeklilik, istifa, nakille boşalma hâlinde- yüzde 50’si kadar değil, yüzde 25’i kadar kamu personeli alma hakkı tanıyor kamu kurumlarına. Aslında, bu sene bu, Komisyona gelmeden önce yüzde 50’ydi, aynı 2008 yılı bütçesindeki gibi yüzde 50’ydi. Komisyonda AKP milletvekillerinin bir önerisiyle yüzde 25’e düşürüldü.

Değerli arkadaşlarım, işte Mecliste tartışmalar oluyor “Efendim, bu bütçe IMF görüşmelerinin gölgesi altında yapılıyor.” diye. Dün Sayın Kemal Kılıçdaroğlu böyle bir iddiada bulundu, sizler de kızdınız “Yok öyle bir şey!” diye. Belki bir yerde haklısınız, IMF müdahalesi bu bütçe görüşmeleri Genel Kurul salonunda yapılırken olmadı, IMF müdahalesi -bu maddeden anlaşılıyor ki- daha bütçe Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken başladı. O nedenle kanunun kendisinde yüzde 50 iken, şimdi Genel Kurula yüzde 25 olarak indi.

Değerli arkadaşlarım, ne zaman indi? Bakın Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın bir raporu var. Dünyada 177 ülke arasında genç işsizlik oranında en kötü 10’uncu sıradayız, sondan 10’uncuyuz. İşsizlik sayısı giderek artıyor. Her ne kadar siz kabul etmiyorsunuz da Türkiye’de müthiş bir kriz var. Krizin olacağı da kaçınılmaz. Siz ne kadar iyi olursanız olun, mal sattığınız ülkelerde büyük krizler var. Turizmde büyük bir kriz olacak, bu bekleniyor çünkü o ülkelerde kriz var. Siz ne kadar iyi olursanız olun -iyi olsanız bile- bu krizin Türkiye’yi etkileyeceği kaçınılmaz. İşsizlik rekor kırıyor, rekor üstüne rekor kırıyor. Böyle bir dönemde siz kamuya personel alımlarında kısıtlamaya gidiyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, dediğim gibi her yıl yüzde 50 civarında, böyle geçiyor kanun. Ne olmuş biliyor musunuz? 2002’den beri 320 bin civarında kamu personeli, memurumuz emekli olmuş. Ne kadar almışsınız geriye? Bu maddeler çıktığı hâlde, yüzde 50, yüzde 50, yüzde 50 çıktığı hâlde 320 bin kişi emekli olmuş -320 bini biraz geçiyor- 72 bin kamu personeli almışsınız. Yani devleti küçültmeye çalışıyorsunuz. İşte küçültmek için zaten elinizden ne gelirse yaptınız. Fabrikaları, büyük büyük kurumlarımızı sattınız. Yetmiyor, şimdi de kamu personelini azaltıyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, işsizlik gerçekten müthiş tırmanıyor, büyük bir sıkıntı var. Bakın, çok da ihtiyaç var aslında.

Muğla Üniversitesinden birtakım rakamlar vermek istiyorum size: 2002 yılında 13 bin öğrenci varmış -13 bin civarında, 13.095- öğretim üyesi sayısı 641, idari personel sayısı 520. 2008’de ikiye katlanmış öğrenci sayısı, 25.251 öğrencisi var. Personel sayısıyla akademik personel sayısı neredeyse aynı kalmış 2002’ye göre, 799 akademik personeli var, idari personel sayısı da 562. Bu üniversiteler sizlere yalvarıyor “Bize kadro verin.” diye, vermiyorsunuz, kıvranıyorlar. Gençlerimiz üniversiteyi bitiriyor, iş yok. İş bulanların derdi büyük. Son dönemde, bildiğiniz gibi, krizle ilgili aman işimi kaybedersem korkuları var. Onun ötesinde başka sıkıntıları da var.

Bakın, öğretmenlerin çeşitleri, çeşit çeşit öğretmen var, çeşit çeşit sağlık çalışanları var.

1) 657’ye bağlı kadrolu öğretmenler.

2) 4/B’li öğretmenler.

Sanıyorum… 4/B’liler sözleşmeli mi oluyor?

3) 4/C’li öğretmenler, geçici görevli.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Bilmeden konuşuyorsun, 4/C’li öğretmen yok.

ALİ ARSLAN (Devamla) – Yani ezberlemesi bile zor, kendileri de karıştırdı herhâlde.

4) Vekil öğretmenler.

5) Ücretli öğretmenler.

Say say bitmiyor. Hepsinin maaşları ayrı, statüleri ayrı, sosyal hakları ayrı. Müthiş sıkıntı çekiyorlar. Özellikle sağlık alanında da var bu. Çakılı personel diye bir kanun çıkardık, on yıl tayin isteyemiyor. Eşi İzmir’de kendisi Van’da, çoluğuyla çocuğuyla ayrı, herkes ağlıyor. Sizlere de mail geliyordur, elektronik posta geliyordur, “Kurtarın bizi, ben çocuğumu özledim, sinirlerim bozuldu, psikolojim bozuldu. Ne olur beni tayin hakkıyla ödüllendirin!” diye yalvaran elektronik postaları siz de alıyorsunuz. Gerçekten büyük sıkıntı çekiliyor değerli arkadaşlarım. Kamu personel rejimimiz maalesef böyle, karman çorman.

Peki, bunlar işi olanlar. İşsizler? Bildiğiniz gibi, bir KPSS’lilerimiz var bizim, KPSS sınavına girip iş bekleyen çocuklarımız. Geçtiğimiz gün, onların bir forumu var İnternet’te, oraya girdim. İnanır mısınız, yarım saat kadar okudum, ağlayacaktım. Bakın neler yazmışlar değerli arkadaşlarım? Yani işsizliğin hangi boyutlarda olduğunu görün diye okuyorum. Bir gencimiz yazmış, “81 puan aldım, yerleşebilir miyim acaba?” diye diğer arkadaşlarına soruyor. “Gerçi 2006’da 82 puanla yerleşemediğime göre bu sene de hiç yerleşemem zaten. Torpil olmasa şimdiye yerleşirdik ama ne yapalım. Bu devlette ne zaman adalet oldu ki şimdi olsun” Gencimizin yazdığına bakın. “Hani, Adalet ve Kalkınma Partisinin adaleti nerede?” diye soruyor, size soruyor. Vicdanınızı sızlatmıyor mu bunlar, bunları çözmeyecek miyiz?

Bir genç kızımız yazmış değerli arkadaşlarım: “Dört yıldır atama bekliyorum. Söyleyecek çok şey var aslında. Yazmaktan ve konuşmaktan yoruldum artık. Psikolojim bozuldu, hayattan zevk almıyorum.” diyor gencecik kız. “Bizi bu hâle düşürenlerin…” Bir sinkafı, var orayı okumayayım. Lanet okuyor değerli arkadaşlarım.

Şimdi, Türkiye’de bu gençlerimizin sorununu aslında Başbakan da biliyor, Başbakan çözümü başka yerde arıyor. Ne diyor Odalar ve Borsalar Birliği Başkanına? “Ya kardeşim, o kadar üyen var, alsana birer tane genç, işsizliğe çözüm olsana ya.” diyor. E senin o kadar boş memur kadron var, sen niye almıyorsun, elinden tutan mı var? IMF mi tutuyor elinden? Bakın, gençlerimiz KPSS sınavlarına girmiş, yıllardan beri iş bekliyor.

Değerli arkadaşlarım, hakikaten çok büyük problemler yaşıyoruz, çok büyük krizler yaşıyoruz, insanlarımızın, gençlerimizin psikolojileri bozuldu. İş istediğiniz iş adamları bırakın işe almayı, işten adam çıkarıyor. Onu da bırakın, haciz kapılarına gelmiş, intihar ediyorlar değerli arkadaşlarım, bu hâldeyiz.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Psikolojik!

ALİ ARSLAN (Devamla) – Görev devlete düşüyor. Başbakan diyor ki: “Psikolojik, psikolojik.”

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Kriz zaten psikolojik.

ALİ ARSLAN (Devamla) – Başbakan son dönemlerde doktorluğa özendi. Mesela diyor ki: “Hangi doktor hastasına, işte, kefen al der? Böyle bir şey mi olur?”

Değerli arkadaşlar, ben doktorum. Bir doktorun yapabileceği en büyük hata şudur: Hastaya “Sen sağlamsın.” demek. Hastayı öldürürsünüz. Hastaya moral verirsiniz, hasta morallice ölür, başka bir işe yaramaz. Bir doktorun, hastaya “sağlamsın” demesinin başka bir şeyi yoktur, çok tehlikeli bir iştir. Ha, ne olabilir? Başbakan bu hâliyle reçete yazma hakkı yok gibi görünüyor, doktorluğu beceremeyecek gibi görünüyor; Başbakan muska yazabilir sadece, zaten o da onu yapıyor, moral vermeye çalışıyor.

Değerli arkadaşlarım, bakın, Obama seçimleri kazandı, bir ekonomik program açıkladı. Ne diyor?

1) İşsizliği çözeceğim.

En büyük problem. Türkiye'nin de en büyük problemi. Herkesin, gençlerimizin psikolojisi bozuk.

2) Ekonomiyi güçlendireceğim.

3) Aileleri güçlendireceğim, orta direği güçlendireceğim.

E, bizde orta direk kalmadı zaten.

Yapılması gereken ne? Bakın, bize inanmıyorsunuz, Cafer Tayyar Sadıklar, eski Merkez Bankası Başkanı. Yıllardan beri krizlerin içinde Merkez Bankası başkanlığı yapmış bir arkadaşımız. Diyor ki: “Yapılması gereken, acilen öğretmen kadrolarına, sağlık memuru kadrolarına eleman almaktır. Piyasaya likidite yaratmanız gerekiyor.”

E, bize inanmıyorsunuz, bakın, Cafer Tayyar Sadıklar aynı şeyi söylüyor. Obama da aynı şeyi yapıyor ama size birileri “Yapmayın.” diyor. Kim diyor? IMF. “Yapmayın.” Türkiye'nin gerçekleri IMF’nin bize söyledikleri değil değerli arkadaşlarım. E, şimdi, siz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ALİ ARSLAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, bu bütçe IMF’nin gölgesinde hazırlanan, Türkiye'nin gerçekleriyle uyuşmayan bir bütçe. Türkiye'nin büyümesine, istihdamına katkıda bulunacak bir bütçe değil. Ha, işinize geliyor belki, “Aman, ne lüzumu var, işsizliğe niye çözüm bulalım? Veririz kömürü, veririz makarnayı, alırız oyunu, çok da sorun değil.”

Değerli arkadaşlarım, odun, kömür vereceğinize, makarna, bulgur vereceğinize, o insanların, 80 puan almış, 82 puan almış KPSS sınavlarından, iş bekleyen erkek çocuklarına, kız çocuklarına iş verseniz daha iyi değil mi? Neden bunu yapmıyor bu Meclis? Gerçekten insanın vicdanı sızlıyor. Bunu yapmak zorundayız değerli arkadaşlarım. Bırakın oy avcılığını, bu gencecik çocuklarımıza iş verelim, işsizliğe çözüm bulalım.

Değerli arkadaşlarım, yeni yıl önümüzde, yaklaşıyor. Keşke, bu yeni yıl öncesinde çok daha mutlu, pembe bir konuşmayı buradan yapabilme şansımız olsaydı ama maalesef tablo pembe değil.

Bu duygularla, hepinizin yeni yılını kutluyorum, bu bütçenin -bakalım, inşallah, hayırlı olur- hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Arslan.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 12.08

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 12.25

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Harun TÜFEKCİ (Konya)

 

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Burada

Hükûmet? Burada.

Şimdi 22’nci madde üzerinde söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Mustafa Enöz’de. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Enöz, geçen defa da olduğu gibi yine milletimiz sizi izliyor, buyurun.

Süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Şansımıza…

Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 22’nci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de kamu kesiminde istihdam edilen sivil personel toplamı yaklaşık 2 milyon 750 bin çalışandan oluşmaktadır. Kamu personeli toplam nüfusun yüzde 4’üne, ekonomik etkin nüfusun da yüzde 7’sine tekabül etmektedir. Sermaye ve çıkar grupları kendi çıkarları doğrultusunda her alanda kuralsızlığı yani ihtiyacına göre değişken kuralları dayatmaktadır. Devletin ekonomiden elini çekmesini, her şeyin özel sektöre devredilmesini isteyen küresel güçler AKP Hükûmeti ile maalesef Türkiye'de hedeflerine ulaşmaktadırlar.

AKP hükûmetlerinin özellikle iş güvencisinin ortadan kaldırılmasına yönelik uygulamaları ile son yıllarda kadrolu eleman istihdamı yapılmamış, sözleşmeli ve iş güvencesiz istihdam modelleri başta eğitim ve sağlık kurumları olmak üzere bütün kurumlarda uygulamaya sokulmuştur. Üniversitelerde, okullarda ve hastanelerde temizlik ve güvenlik hizmetlerinin özelleştirilmesiyle başlayan bu süreç öğretmenlerin, öğretim elemanlarının, hemşirelerin ve doktorların da sözleşmeli statüyle istihdam edilmesine kadar devam etmiştir.

Dünyanın en liberal ekonomik politikalarını uygulayan ABD’ de bile devletin ekonomideki payı yüzde 32 iken ülkemizde bu oran yüzde 25’lere kadar düşmüştür. “Ver kurtul, sat kurtul!” mantığıyla cumhuriyetimizin tüm birikimlerini pazarlayan… Geride kaybedilen millî varlıkların yanında binlerce özelleştirme mağduru da bırakmıştır. Özelleştirme sürecinde özelleştirme mantığının aksine, olumsuzluklar yaşanmış ve süreç çalışanların iş güvencesi ve ücret düzeylerini korumanın ötesinde sonuçlara neden olmuştur.

Değerli milletvekilleri, bu bütçe ile üniversiteler ve diğer kamu kurumları için yapılacak atamada kullanılacak olan kadro sayısı sınırlandırılmaktadır. 2009 yılı Bütçe Tasarısı’nda, “2008 yılında, kamu idare, kurum ve kuruluşları; serbest memur kadrolarına 2008 yılında emeklilik, ölüm, istifa veya nakil sonucu ayrılan memur sayısının yüzde 50’sini geçmeyecek şekilde açıktan veya naklen atama yapılabilir. 2009 yılında bunun yeterli olmaması hâlinde ilave 21 bin atama izni verilebilir.” ifadesi yer almaktadır. Yükseköğretim kurumları için 4 bin adet, diğer kurumlar için 21 bin adet yeni yani toplam 25 bin adet kadrodan bahsedilmektedir. Kamuoyu genellikle 25 bin adet personelin atanacağı kavramıyla meşgul olmaktadır. Aslında bilmemiz gereken 2008 yılında, emeklilik, istifa, ölüm veya nakil sonucu ayrılan personel sayısı ne kadardır?

Değerli milletvekilleri, satılan fabrikalardan ve iş yerlerinden binlerce işçi çıkartılmıştır. Bu işçilerin bir bölümü 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4/C maddesiyle geçici işçi olarak işe tekrar alınmışlardır. İşe alınanların tamamına yakını kendi meslekleriyle ilgili işlerden ziyade başka işlerde çalıştırılmaktadırlar. Kamuda iş güvencesi olmayan, ne işçi ne de memur sayılmadıkları için görevi sona erdiğinde işçiler gibi kıdem tazminatı alamadıkları gibi memurlar gibi de toptan ödeme ya da emekli ikramiyesinden yararlanamayan, emeğin sömürülmesine yol açan ve giderek yaygınlaştırılan 657 sayılı Kanun’un 4/C maddesine göre yapılan istihdam şekli ve özlük hakları mutlaka gözden geçirilmelidir.

AKP iktidarları döneminde kamu kurumlarında bazı işler özel şirketler eliyle yaptırılmaktadır. Bu personel, çok düşük ücretle, iş güvencesi olmadan, kamu görevlisi gibi çalıştırılmaktadırlar. Hiçbir güvencesi olmayan şirket çalışanları, daha iyi bir iş bulduklarında zaten bu görevi bırakmaktadırlar. Dolayısıyla, iş verimi açısından da bu durum son derece sağlıksızdır. AKP Hükûmetinin uygulamaya koymuş olduğu bu işçi çalıştırma metodunun tekrar gözden geçirilmesi, uygulamanın çalışanlar lehine iyileştirilmesi gerekmektedir. Hükûmet maalesef kamu kuruluşları personel açıklarını bu şekilde giderme yolunu seçmiştir. Ancak Anayasa’mızdaki “Kamu görevi kamu görevlisi eliyle yürütülür.” ifadesine baktığımızda, uygulanan bu personel politikasının yanlış bir politika olduğunu görmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, AKP iktidarları yıllardır devletimizin en üst kademelerinde görev yapan, deneyimli, liyakat sahibi yöneticilerin tamamını görevden alarak değiştirmiştir. Bu dönemde bütün kamu kurumları, il ve ilçe müdürlükleri, müdür ve müdür yardımcılarına kadar binlerce devlet memuru görevden alınmış, görevden alınan ve sürgüne gönderilen memur sayısı binlerin üzerindedir ve bu sayı kamuda bir rekordur. Hükûmetçe böyle bir uygulamanın tek gayesi siyasi kadrolaşmadır. Bunu da iktidar en acımasız bir şekilde yaparak hem liyakat sahibi devlet yöneticilerini kamudan uzaklaştırmış hem de sadece siyasi görüşüne bakılarak yapılan atamalarla devlet hizmeti verimsiz hâle getirilmiştir.

Danıştay içtihatlarını ve aleyhine verilen kararları görmezden gelen Hükûmet, mahkemeleri de gereksiz yere meşgul etmiştir. Bunun yanında yargı kararıyla görevine dönme hakkı kazanan kamu çalışanlarını görevine iade etmeyen veya iade ettikten sonra zaman geçirmeden tekrar görevden alan Hükûmetin hukuk tanımaz bir tutum içinde olduğu bilinmektedir. Mevzuattan kaynaklanan kısıtlamalar nedeniyle dava açamayan, açtığı davayı idarenin takdir yetkisine dayalı olarak kaybeden çalışanlar, adil olmayan uygulamalar karşısında çaresiz kalarak yargı yoluna başvurmaktan Hükûmetin kin politikası nedeniyle vazgeçmektedirler. Çünkü mahkeme kararı ile hukuksuz işlemler iptal edilse dahi memurlar sırf yasal hakkını kullandığı için idarenin ağır yaptırımlarına maruz kalmaktadırlar.

Değerli milletvekilleri, Hükûmet tarafından açıklanan enflasyon rakamlarının, vatandaşın altında ezildiği enflasyonla hiçbir alakası bulunmamaktadır. AKP iktidarları döneminde ekonomi gerileyerek ülkenin borcu ikiye katlandı, açlık ve yoksulluk arttı. Hükûmetin enflasyon sepetiyle halkın enflasyon sepeti arasında büyük bir fark bulunmaktadır. Resmî enflasyon hesap edilirken konut ve kira harcamalarının etkisi yüzde 43,23 olarak dikkate alınırken aynı harcama kalemlerinin, en düşük düzeyde, yüzde 20’lik gelir grubu için harcamalarındaki ağırlığı yüzde 63,5’tir.

2008 yılında elektriğe, doğal gaza ve ulaşıma yapılan zamlar ile artan kira artışları karşısında açıklanan enflasyon hedefi, asla gerçeği yansıtmamaktadır. 2009 yılı için Hükûmetin öngördüğü yüzde 7,5 oranında enflasyon hedefine göre memur, emekli, dul ve yetimlerin maaşına yapılması düşünülen artış, enflasyonun çok gerisindedir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde, çoğunluğu geçen yıl olmak üzere, her ile bir üniversite, bilindiği gibi, açılmıştır. Ancak bu üniversitelerimizde büyük bir personel eksikliği bulunmaktadır. Hizmetin daha iyi yürütülebilmesi için, üniversitelerimiz için gerekli olan kadroların bir an önce verilmesi gerekmektedir. Yeni kurulan üniversitelerimiz bu sorunlarla uğraşırken diğer üniversitelerimiz de kendi sorunlarıyla uğraşmaktan bilim yapamaz hâle gelmişlerdir.

Üniversite çalışanlarımızın sorunlarının çözümündeki önerilerimizi de sizinle kısaca paylaşmak istiyorum.

Üniversitelerde öğretim elemanı kadrosuna yapılacak atamalarla ilgili çok sayıda farklı kısıtlamalar yer almaktadır. Üniversitelerin öğretim elemanı sıkıntısını gidermede daha serbest hareket etmelerine imkân verecek şekilde sınırlamanın öğretim elemanları için kaldırılması uygun olacaktır.

YÖK Kanunu ihtiyaçlara cevap veremez durumda olduğundan, yeniden yapılanması için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

Araştırma görevlilerinin görev tanımı ayrıntılı olarak yeniden belirlenmeli, araştırma görevlilerinin keyfî uygulamaya muhatap olmaları engellenmelidir.

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na göre, sadece yardımcı hizmetler kadrosundaki personel tarafından yapılacak işler taşeron firmalardan hizmet satın alma suretiyle gördürülecekken, bugün üniversitelerin tamamında devlet memurları eliyle görülmesi gerekli olan işler taşeron firma çalışanları tarafından yapılmaktadır. Taşeron firma çalışanları göreceli olarak devlet memurundan üst görevde çalıştırılmaktadırlar. Taşeron firma çalışanı memur anlayışına derhâl son verilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MUSTAFA ENÖZ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Okutman, öğretim görevlisi ve yardımcı doçentler daimî kadroya atanarak kadro güvencesi sağlanmalıdır. Yardımcı doçentlik kadrosunun on iki yılla sınırlandırılmasına son verilmeli, yardımcı doçentlerin önündeki derece, kademe sınırlaması kaldırılmalıdır. Yardımcı doçentlik kadrosu sözleşmeli olmaktan çıkarılıp sürekli hâle getirilmelidir. “Doçent” unvanı alan öğretim elemanları kadro şartı aranmaksızın ve zaman geçirilmeksizin “doçent” kadrosuna atanmalıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Enöz.

Gruplar adına, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Sevahir Bayındır.

Buyurun Sayın Bayındır.

Süreniz on dakika.

DTP GRUBU ADINA SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 22’nci madde üzerine Demokratik Toplum Partisi adına söz hakkı almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bütçeyi görüştüğümüz şu anda, saat on iki buçuk, meslek örgütleri, sendikalar, bütçeye karşı ve özellikle bütçe görüşmeleri esnasında Sayın Başbakanın “Bu kriz psikolojiktir.” söylemine karşı bu krizin psikolojik olmadığı ve hayatta şu anda açığa çıkan göstergeleri olduğunu ifade etmek ve bildirmek üzere Meclis Dikmen Kapısı’ndalar. Kamu emekçileri adına KESK, diğer emek örgütleri adına DİSK, yine meslek örgütleri adına TTB, TMMOB ve benzeri diğer kurumlar eylem yapmak üzereler ve şunu belirtmek istiyorlar: Bu bütçede emekçiler adına yüzde 4 pay belirlenirken kiminle görüştüler? Bizimle görüşmediler diyorlar. Bizim adımıza karar veriyorsanız neden bizimle görüşmüyorsunuz ya da görüşmeler neden usulen bir düzeyde tutuluyor ki onun üzerine Türk-İş de zaten görüşmelerden çekilmiş bulunuyordu.

Şimdi görüştüğümüz konu kadrolar, bir sonraki madde geçici işçiler, şunlar bunlar… Ama, bu kürsüde, özellikle Maliye Bakanımızın biraz önce sorulara cevap verirken, yöneltilen sorulara karşı bunlar lüzumsuz işler… Yani, bir insanın çalışma hakkı lüzumsuz oluyor! Bir insanın insanca yaşaması için burada hak talep etmek lüzumsuz oluyor! Peki siz hangi lüzum üzerine oradasınız diye sormak istiyor insan. Yani, biz hangi lüzum üzerine buradayız? Bu yüce Meclis olarak tanımlıyorsak, en yüce değer insandır ve emektir diyorsak, insan ve insan hakları diyorsak, biz hangi lüzum üzerine buradayız? IMF’in noterliğini yapma lüzumu üzerine mi buradayız yoksa insanların insanca yaşadığı, özgür yaşadığı, demokratik haklarını icra ettiği ve bu icraatın icracıları olarak mı buradayız? Ama, ne yazık ki bugün de açığa çıktığı gibi, bu bütçede de görüldüğü gibi, bütçe tartışmalarında da açığa çıktığı gibi, biz, planlarımızı IMF’e göre yapıyoruz. Yani, parayı veren düdüğü de çalıyor. Bir örnek vermek istiyorum bu konuda: İstihdam kurulları tartışılırken, yine bir iki yasa ya da SGK Yasası tartışılırken, biz, süt izinlerinin ebeveyn izni olarak düzenlenmesini istiyorduk, reddedildi. Ama, 2008 İlerleme Raporunda görüyoruz ki Hükûmetimiz taahhüt etmiş, süt izinleri ebeveyn izni olacak. Kimin sözü üzerine bu noktaya geldi? Kimin sözü para ediyor? Parayı verenin sözü para ediyor. Biz, burada, halk adına, halkın temsilcileri, halkın oyu, halkın iradesi olarak seçilmiş gelmişiz buraya. Halkın, hak ettiği demokratik eşitlikçi bir sistemde yaşayabilmesi ve bu sisteme uygun kuralların düzenlenmesi için görüş ifade ettiğimizde, görüşlerimiz lüzumsuz görülüyor, itibar görmüyor ama parayı veren IMF ne diyorsa anında, hazır ol vaziyette, tamam deniliyor.

Şimdi, geçici işçilik, lüzumsuz, insanlar hâline getirilmiş yani. Her insan gelecek, geçici olarak girecek işe, geçinemeyeceği bir işe, ekonomiye razı olacak ve bir yıl geçmeden acaba ben her gün yeniden işimi kaybedebilir miyim kaygısını yaşayacak ve bu kaygı içinde bu insanlar psikolojik sorun yaşamış olacak. Tabii ki psikolojik sorun da yaşar çünkü sağlık tanımı, insanın, ekonomik, sosyal, psikolojik -ben buna ekolojiyi de dâhil ediyorum- ekolojik olarak iyilik hâlinde olması. Şimdi, ekonomisini bozduğun, gelirini engellediğin, yemesini engellediğin, çocuğuna bakımını engellediğin, hayatını idame ettirmeyi engellediğin, açlığa, sefalete mahkûm ettiğin bir toplumun psikolojisi de tabii ki bozuk olacak yani. Burada iyi bir psikoloji mümkün olabilir mi? Polyannacılık mı oynayacak insanlar burada. Siz intihar eden insanın malını aldınız, en son bir tek canı kalmıştı o insanın, o da canına kıyıyor çünkü sorumlu olduğu işçinin, sorumlu olduğu ailesinin hayatını sürdüremeyecek, sorumluluklarını yerine getiremeyecek düzeydedir. O nedenle lüzumsuz olan, insana insanca yaşam hakkını layık görmemektir. Lüzumsuzluk varsa bu lüzumsuzdur. Bu sözler geri alınmalı, burada halka bu sözler ifade edilmemelidir.

Yine, 22 bin geçici kadroyla çalışan işçi var, şu Meclisin çatısı altında da çalışıyor bu işçiler. Sağlık alanında da çalışıyor. Eğitimde de çalışıyor. Yani kamu alanlarının hepsinde artık herkes geçicidir. Hizmet satın alınan şirket, ihtiyacı üzerine alıyor işe, yeniden sorumlulukları artmasın, canı istediği zaman çok rahatlıkla alıp çıkarabiliyor. Ne söz hakkı var ne örgütlenme hakkı var. Eş durumunda dahi tayin edilme hakkı bile yok. Yani, bu işçilerin, geçici işçilerin yaşamda yaşadığı stres bu düzeyde.

Yine, asgari ücret belirlendi dün. TÜİK, verilerine göre, TÜİK dahi -devletin bir kurumudur- bir kişinin asgari geçim standardının 720 YTL olması gerektiğini söylüyor. Peki, Sayın Bakan, niye dinlemediniz, devletin bir kurumu değil miydi? İşte, bilimsel olarak veriler hazırlamak için ve… Oradan görüş alarak, ona göre hayat endeksini belirlemek istemiyor musunuz? Yani, devletin kurumlarını bile bu kadar işlevsizleştirerek, IMF’nin insanlarımıza uygun gördüğü hayat standartlarını reva görmek, bu hangi adalete sığar, bu hangi vicdana sığar? Yani, 527 YTL’yle siz geçinebilir misiniz?

Artı, asgari ücret, bir kişinin geçimi için belirlenendir. Ama Türkiye’de 1 kişi 10 kişiye bakmak durumunda kalıyor. Çocuk sayısını düşünürseniz, anne babasını düşünürseniz, iş güvencesiz… Yani, 1 kişi 5-6 kişiye bakmak zorunda kalıyor. Dolayısıyla, sizin belirlediğiniz ya da TÜİK’in belirlediği 720 YTL de bir kişiye göre belirlenmiştir.

Yani, burada, yoksulluktan bahsetmeyelim, açlıktan bahsedelim, dünyanın en ağır işkencesi olarak tanımlanan açlıktan bahsedelim. Bakın, KESK’in asgari ücret belirleme verilerine göre, bir kişinin açlık sınırından kurtulabilmesi için -açlık sınırı diyorum- 1.250 YTL alması gerekiyor. Yoksulluk sınırı 2 bin YTL’lerin üzerinde olması gerekiyor. Ama biz, sözle söylüyoruz, rakamları yan yana diziyoruz ve çok rahatlıkla bunu halka reva görebiliyoruz yani.

Bu nedenle, bu asgari ücret belirlenmesinin bağımsız bir kurul tarafından gerçekleştirilmesi gerekiyor. Siz gidip asgari ücreti işveren ve devlet üzerinden belirlemeye çalışırsanız, burada, zaten, işçi hayatını nasıl geçindiririn derdine düşmezsiniz, işveren daha çok ne kadar kazanırın hesabını yapmış olursunuz; siz de toplumdan aldığınız vergileri halka nasıl vermeyeceğimin, kısacağımın, ümüğünü sıkacağımın hesabını yapmış olursunuz. Lütfen bu hesaplardan vazgeçin. İnsan sağlığı, insan hayatı, insanın gelişmişlik endeksi, insanın onurluca yaşamı en temel kriter olmak durumundadır bizler açısından.

Yine, çalışma yaşamında, geçici işçilikle birlikte, yani bu standartları reva gördüğünüz insanlarınızın çalışma yaşamındaki barışını da bozmuş oluyorsunuz. “A, B, C, D…” Alfabenin bütün harflerini sıralayarak, insanları, çalıştığı yerde aynı işi yapanları kategorize ederek ayrımcılık yapmış olmuyor musunuz? Aynı işi yapan… Eşit işe eşit ücret hakkı, daha 1800’lü yıllarda hak edilmiş, kazanılmış bir haktır. Siz yüz yıl sonra, iki yüz yıl sonra bu hakkı, ne hakla gasbedebiliyorsunuz? Bu haklar kolay kolay elde edilmedi. Bu haklar, binlerce işçinin, emekçinin canı, malı pahasına elde edilmiş haklardır ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış haklardır. Siz, ne hakla, bu emekle, bu bedelle elde edilmiş bu hakları bu kadar rahatlıkla yok sayabiliyorsunuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

SEVAHİR BAYINDIR (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yine, Çalışma Bakanımız, sendikalarda sendika görevi yapan kişilerin tayinlerinin rahat yapılması için bir görüşe sahip olmasına rağmen, ama ne yazık ki sendikalılar sendikalı diye cezalandırılıyor, tayinleri yapılmıyor. Bakanlıklar arasındaki bu eş güdümsüzlük lütfen hızlı bir şekilde giderilsin.

Yine, SES Genel Başkanı Bedriye Yorgun görevinden alındı, yani, görevden atıldı. Şimdi soruyoruz: SES çocuk ölümlerini kamuoyuna duyurduğu için mi bu cezayı veriyorsunuz? Yani, toplumu susturarak, yöneticiyi susturarak, halkın temsilcisini susturarak, halkın yaşadığı gerçekleri kamuoyuna yansıtacak olan örgütleri, kişileri, temsilcileri susturarak nereye varacaksınız? Unutmayın “Sultan Süleyman’a da kalmadı bu dünya.” dediler, size de kalmaz,

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Madde üzerinde şahıslar adına ilk söz Malatya Milletvekili Sayın Mehmet Şahin’e aittir.

Buyurun Sayın Şahin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

MEHMET ŞAHİN (Malatya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 22’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, hepimiz, bir Türkiye rüyası için, milletimize ait olan bu kutsal çatı altında yine milletimize hizmet için buradayız ve hepimiz biliyoruz ki “Büyük Türkiye” rüyasını gerçekleştirmenin biricik yolu, her gün duvarda gördüğümüz “Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir.” ilkesini eksiksiz bir şekilde hayata geçirmektir. Bu temel ilke hayata geçtiği takdirde adaletsizlikler yerini adalete, umutsuzluklar yerini umuda ve karanlıklar yerini aydınlığa bırakıyor. Hiç şüphesiz AK PARTİ iktidarları, umut, adalet ve demokrasi çıtasını her zamankinden daha yükseğe çıkarmıştır. Bugün bu süreci büyük bir mutlulukla hep beraber Türkiye yaşıyor.

Evet, bugün dünden daha aydınlık ve yarın bugünden daha aydınlık olacaktır. Zira, bugün, Türkiye’yi yöneten siyasi iradeye ve siyasi kadroya yüce milletimiz en üst düzeyde bir güven duymaktadır. Büyüyen Türkiye’yle beraber toplum vicdanındaki istikrar ve güven duygusunun büyümesi en az ülkemizin ekonomik büyümesi kadar önemlidir. Zira, bütün sorunların, bütün meselelerin çözüm yeri bize göre milletin vicdanıdır. Umuyor ve inanıyorum ki eşiğinde olduğumuz, bütçesini hazırladığımız 2009 yılı çok daha hayırlı, çok daha bereketli bir yıl olacaktır. Evet, bütün derdimiz, bütün meselemiz, yegâne davamız, 70 milyon insanımızın mutluluğudur. Vatandaşlarımızı bir bütün olarak kucaklayan, ülkenin bütçesini adalet ve hakkaniyet ölçülerine göre hazırlayan ve ona göre harcayan Hükûmetimizin toplumsal desteğinin günden güne artmasının sebebi de budur. Siyasi güven ortamı vatandaşlarımızın öz güvenini de sağlamıştır. Bunun içindir ki bugünü yorumlarken, geçmişi konuşurken ve geleceğe bakarken de AK PARTİ’ye duyulan emniyet duygusu gün geçtikçe artmaktadır, azalmamaktadır.

Siyasi istikrarın pamuk ipliğine bağlı olduğu eski istikrarsız günler bir daha geri gelmeyecek şekilde artık tarihe karışmıştır. Herhâlde bu ülkede zayıf koalisyon dönemlerini özleyen bir tek vatandaşımız yoktur. Bakın, bugün Türkiye’de konuşulan meselelerin herhangi bir tanesini eski koalisyon dönemlerinde konuşmuş olsaydık çok büyük krizlere sebep olmaz mıydı, siyasette mutlaka şiddetli depremler yaşanmaz mıydı ve dolayısıyla bunun faturası da millete ödettirilmez miydi? Evet, işte 3 Kasım 2002’de bu milletin eliyle tesis edilen, 22 Temmuz 2007’de güçlendirilen siyasi güven ve istikrar sayesinde oluşan demokratik iklim, sadece birbirine muhalif partiler arasındaki farkı değil, aynı zamanda partilerin iç bünyesini, iç yapısını görmemizi de sağlamıştır.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; siyasi üslup değişimiyle ilgili son günlerde yaşanan çarpıcı bir örneği dikkatlerinize arz etmek istiyorum: Ana muhalefet partisine mensup bir hanımefendi devlet ve siyaset geleneğimizde eşi görülmemiş bir yanlış beyanla hem kendi partisini büyük bunalımlara soktu hem de kamu vicdanını en ağır bir şekilde yaraladı. 2008 Türkiye’sinde bu üslubun Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında kendine yer bulması, herhâlde, vicdan sahibi her insanı üzdü, aynı zamanda utandırdı.

Ama bakınız, aynı partiden Sayın Şükrü Elekdağ, o Hanımefendi’nin bütün seviyeleri yok eden beyanından ve üslubundan hicap duydu ve kamuoyu önünde özür diledi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sen CHP’yi ne yapacaksın, sen bütçeye gel, bütçeye! CHP senin sorunun değil. Sen bütçeye gel, bütçeye!

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MEHMET ŞAHİN (Devamla) – Benim de işaret etmek istediğim nokta budur.

Türkiye, doğal bir seleksiyonla artık bütün yanlış üslupları tasfiye ediyor ve tasfiye edecektir. Evet, Türkiye’deki büyük değişim artık muhalefeti de değiştirmeye zorluyor. İşte, hiç şüphesiz, “Büyük Türkiye” rüyasını bu değişimle gerçekleştiriyoruz. Aksi hâlde, diyalog köprülerini yıkarak, farklı olanı dışlayarak kendi ezberimizde ısrar ederek kaba, katı, ideolojik, eski ezberleri tekrar ederek Türkiye bir yere varamayacaktır.

Ankara bugün Washington’dan sonra ne düşündüğü merak edilen ve dünyanın en önemli bir merkezi hâline gelmişse işte AK PARTİ’nin bu değişimi yakalamasındandır.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Washington’dan önce canım, Washington’dan sonra…

AHMET ORHAN (Manisa) – Washington’dan önce!

MEHMET ŞAHİN (Devamla) - Bakınız, bu hafta pazartesi günü İsrail Başbakanı, salı günü Gürcistan Başbakanı, çarşamba günü Irak Başbakanı neredeydi? Ankara’daydı. Neden?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şahin.

MEHMET ŞAHİN (Devamla) – Artık Ankara, Orta Doğu’nun ve bir yönüyle dünyanın kalbi hâline geldi.

Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyor, bütçenin hayırlı olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Van Milletvekili Sayın İkram Dinçer.

Buyurun Sayın Dinçer. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

İKRAM DİNÇER (Van) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bütçenin 22’nci maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, bütçe görüşmeleri üzerinde konuşmak üzere bu kürsüye birçok arkadaşımız çıktı. Herkes kendi bakış açısına göre çeşitli eleştirilerde bulundu. Gönül isterdi ki sapla samanı birbirine karıştırmadan, daha çok konular üzerinde ve meseleleri saptırmadan konuşmaların yapılmasıydı.

Değerli arkadaşlarım, özellikle doğudaki sorunlar ve terörle mücadele konusunda kullanılan ifadeler gerçekten çok üzücü ve hayret verici. İfrat ve tefrit üzerine kurulan cümleler beni bu konuşmayı yapmaya mecbur etti.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – “İfrat ve tefrit” ne? Bilinmeyen bir dil mi?

İKRAM DİNÇER (Devamla) – Dinlersen bilirsin, eğer dinlersen öğrenirsin.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Bilinen dilde konuşalım, biz de anlayalım, o yüzden.

İKRAM DİNÇER (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, ülkemizi uzun yıllardır meşgul eden, gerek sosyal bünyemiz üzerinde hem fiziki ve hem de psikolojik tahribatı gerekse de ekonomik yapımız üzerinde mali tahribatı çok büyük, ama hepsinden acısı binlerce insanımızı kaybetmemize sebep olan ülkemizin doğusundaki sorunlar ve terörle mücadele sıcak bir konu olarak maalesef bugün karşımızda durmaktadır. Hiçbir sosyolojik gelişmeyi tarihte geri giderek çözmek mümkün değildir, değerli arkadaşlarım. Aklın ve bilimin bize binlerce yıllık tecrübeyle öğrettiği de budur. Türkiye, 1930’ların, 1940’ların Türkiye’si değildir. 1940’ların, 1950’lerin fotoğraflarına bakarak “Eskiden yoktu böyle şeyler.” diye söylenmenin hiçbir çözüm gücü de yoktur.

Türkiye son yarım yüzyılda büyük bir sosyolojik değişim yaşadı. Anadolu coğrafyası tarihin en büyük göçlerinden birine sahne oldu. Elli yıl önce bu ülke nüfusunun yüzde 80’i köylerde yaşıyordu. Bugün yüzde 80’i şehirlerde yaşıyor. Türkiye bu göçle bütün gerçeğiyle gün yüzüne çıktı. Bugün nüfusumuzun yüzde 80’i şehirlerde yaşıyor. Türkiye bu göçle, değerli arkadaşlarım, bütün gerçeğiyle artık görülmeye başladı. Şehirlerde, taşınmaya başlayınca, görünür hâle geldi. “Bu Aleviler nereden çıktı? Bu Kürtler nereden çıktı? Bu başörtülüler nereden çıktı? Eskiden yoktu bunlar.” demek, Türkiye hakkındaki cehaletin itirafıdır. Bunların hepsi bu toprakların yüzlerce yıllık gerçeğidir değerli arkadaşlarım.

Reformları ve düzenlemeleri halkımız, milletimiz hak ettiği için yapıyoruz. Sayın Başbakanımız defalarca, hukuksal ve ekonomik reformları Avrupa Birliği kriterlerine uymak için değil, insanımız hak ettiği için yaptığımızı deklare etti. Bu, çok önemli bir devlet adamı tavrıdır. İşte bakın, TRT’de dün Kürtçe yayın başladı. Alevi açılımını da aynı perspektifte değerlendirmeliyiz. Alevi yurttaşlarımızın inançları ve yaşam tarzları hürmete layık olduğu ve bu onların en tabii hakkı olduğu için bu açılımı yaptık.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Günaydın, günaydın!

İKRAM DİNÇER (Devamla) – Ancak, kendilerini Kürt halkının temsilcileri olarak ilan eden ama hiçbir zaman bu temsil yetki ve yetkinliğinde olmayan bir grup, terörü hak arama yolu olarak görmekten, bir türlü vazgeçmeyerek milletimizin çıkarlarına aykırı davranmaktadır. Bu arkadaşlarımız ne yazık ki, yapılan reformları görmezden gelmekte, halkımızın barış ve huzur içinde yaşaması için yapılan girişimleri sekteye uğratmaya çalışmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

İKRAM DİNÇER (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlarım, bizler, seçim bölgemiz Van’a gittiğimizde, yaptığımız hizmetlerle, alnımızın akıyla gidiyoruz, bunun onur ve mutluluğunu halkımızla birlikte yaşıyoruz. Cam kırarak, araba yakarak tahribat yapan ve hizmet değil laf üretenleri halkımızın sandığa gömeceğini de çok iyi biliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, hepimiz aynı gemideyiz. Bu gemide açılacak bir oyuktan dolacak su hepimizi götürür. Batarsak hep beraber batarız. Türk, Kürt, Çerkez, Laz, Alevi, Sünni ya da gayrimüslim; bu ülkede yaşayan hiçbir kesimin tek başına mutluluğu ve huzuru bulmasına imkân yoktur. Kaderimiz, uğruna hep beraber canlar verdiğimiz mukaddes bir iple birbirine bağlıdır. Bu ülkenin bir kesimi mutlu değilse diğeri de mutlu olmayacaktır.

Ben burada “Yaşasın birliğimiz, yaşasın kardeşliğimiz, yaşasın Meclisimiz, yaşasın Türkiye’miz.” diyerek hepinizi saygıyla selamlıyor, bütçemizin milletimize hayırlı olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Evet, Sayın Demirtaş, buyurun.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Sayın Başkan, Sayın Hatip konuşmasında işte “Van’da araba yakanları, cam kıranları sandığa gömeceğiz.” dedi.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sizinle ne ilgisi var?

İKRAM DİNÇER (Van) – Yarası olan gocunur.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Araba yakanlar, cam kıranlar seçime giriyorlar kastıyla ifade etti. Müsaade ederseniz ben bu konuda kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Niye üzerinize alınıyorsunuz? Siz öyle bir şey yapmazsınız.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Van’da iki partinin milletvekili var, DTP ve AKP. Dolayısıyla zımni olarak bizi kastetti.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Siz öyle bir şey yapıyor musunuz?

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Van) – Müsaade ederseniz bu hususta bir açıklama yapmak istiyorum.

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Cam mı kırıyorsunuz? Cam kıran siz misiniz? Araba yakan siz mi varsınız?

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Sayın Başkan, kimi kastettiğini açıklasın.

BAŞKAN –İkram Bey, DTP’yi mi kastettiniz?

İKRAM DİNÇER (Van) – Hayır Başkanım. Benim konuşmam gayet açık.

BAŞKAN – Biliyorum, herhangi bir…

İKRAM DİNÇER (Van) – Ben orada, cam kıran, araba yakanlardan bahsettim.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Onlar seçime mi giriyor? Cam kıranlar partisi mi var, araba yakanlar partisi mi var?

AHMET YENİ (Samsun) – Ya, niye üzerinize alıyorsunuz bunları?

BAŞKAN – Bakın, Sayın Demirtaş… Sayın Demirtaş… Sizi kastetmediğini söyledi.

AHMET YENİ (Samsun) – Siz alınmayın. Sizi kastetmiyor.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Sayın Başkanım, müsaade ederseniz…

BAŞKAN – Ama kayıtlara girdi. Sizi kastetmediğini, parti olarak sizi kastetmediğini söyledi.

EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, “Yarası olan gocunur.” da kayıtlara girsin.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Cam kırma, araba yakma olaylarıyla zımni olarak partimizi kastetti.

AHMET YENİ (Samsun) – Yahu, niye üzerinize alıyorsunuz bu işleri?

BAŞKAN – Ama söyledi. Yani sizi… Şimdi, hatibi zorla “Böyle dedi.” diye dedirtebilir miyiz? Diyor ki: “Hayır, ben DTP’yi…” (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İKRAM DİNÇER (Van) – Sayın Başkan kendisi “Ben mi cam kırdım, arabayı yaktım?” demek istiyor. Ne demek istiyor? Onu bir açıklığa kavuşturun Sayın Başkan.

AHMET YENİ (Samsun) – Yani siz mi yaptırdınız bu işi?

İKRAM DİNÇER (Van) – Yani siz mi yaptınız?

BAŞKAN – Bir saniye… Bu Mecliste ha bire, niyet okunmasına dair birbirinizi suçluyorsunuz -bütün milletvekilleri için konuşuyorum- herkes birbirinin niyetini okuduğuna dair.

Şimdi, sizi, bakın, ben dinledim, herkes de dinledi, kayıtlara da geçti. Şimdi, beyefendiye de sordum: Demokratik Toplum Partisini mi kastettiniz? “Hayır.” dedi. Dolayısıyla sizi kastetmediğini ikrar etti. Daha bunun ötesinde ne yaptırabiliriz? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Kimi kastettiğini açıklasın.

AHMET YENİ (Samsun) – Siz de camları kırmadığınızı söyleyin.

BAŞKAN – Evet, 14.00’te toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 13.06

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 14.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

 

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet burada.

22’nci madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştı.

Şimdi, madde üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Orhan… Yok.

Sayın Ağyüz

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkanım, bütçe dönemlerinde her toplum kesimi bütçede kendisini görmek ister. Bizler de milletvekili olarak toplumun beklentilerini soru-cevapla gündeme getiriyoruz. Ama ne yazık ki Sayın Maliye Bakanı hem cevap vermeme alışkanlığını hem siyasi üslubunun tersliğini sürdürüyor: “Sen bilmezsin”, “Sen anlamazsın”, “2002 şöyle.” Biz 2002’yi sormuyoruz. 2002’nin mirası olmasa siz şimdi burada olmazdınız Beyefendi.

“Asgari ücretlinin sorunu ne olacak?..” “Sulama elektrik borcu, sicil affı gelecek mi?” “Doğal gaz bağlatamayan emekli ne olacak?,” “Özürlülerin durumu nedir?” “Öğrenci kredisini ödemeyen insanlara haciz gidiyor; bunları çözecek misiniz?” sorularının cevabı “çözeceğim” veya “çözmeyeceğim”dir. Ama görüyoruz ki cevap vermeme alışkanlığını hâlen sürdürüyor ve siyasi üslubu da çok saygısızca; Sayın Maliye Bakanı milletvekillerini alaya alıyor.

Bu bütçenin, ben faydalı olacağına inanmıyorum. Bu sorularıma cevap alamadığım için de bu bütçeyle ve Sayın Maliye Bakanının önderliğinde ülkemizin geleceğini Allah hayırlara vesile etsin diyorum. Ama bu üslubun da Parlamentoya faydası olmayacağını tekrar tekrar belirtiyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Enöz

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Enöz yok efendim.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakanım, sorum direkt size değil. Dün bu kürsüden bir hatip, Malatya İnönü Üniversitesi ve Turgut Özal Tıp Merkezi ile ilgili bilimsel olmayan bir açıklama yapmış ve ihbar etmiş size. Lütfen, sizden ricam, Hükûmetten ricam, Malatya İnönü Üniversitesinin ve Turgut Özal Tıp Merkezinin bilimsel yönünü ağzına alma kimsenin haddi değildir. Eğer bir ihbar yapıyorsa, Türkiye hukuk devletidir, sayın milletvekili gitsin, oraya ihbar etsin. Lütfen, sayın milletvekilinin ihbarını bilimsel olarak Sağlık Bakanlığında değerlendirip sayın milletvekiline cevabını verecek misiniz? Ve Malatya İnönü Üniversitesi ve Turgut Özal Tıp Merkezinin kurumsal kimliğine hakaret etmek kimsenin haddi değildir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yunusoğlu

SÜLEYMAN LÂTİF YUNUSOĞLU (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, Türkiye’de ATM memurluğunun ortadan kaldırılmasına yönelik bütçede herhangi bir önlem alınmamıştır. Bu memurların ülke ekonomisi üzerinde oluşturduğu kambur nasıl giderilecektir?

BAŞKAN – Sayın Öztürk

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, önergelerle yaptığınız yaklaşık 3,6 milyar YTL tutarındaki kesintiyi memur ve emeklilere maaş artışı şeklinde aynen yansıtıp yansıtmamayı düşünüp düşünmediğinizi sormuş, düşünmeniz hâlinde buna yasal bir engel olmadığını belirtmiştim. Tarımsal destek ve yatırım harcamalarını mali disiplin amacıyla azalttığınızı ifade ederek memur ve emeklilerin maaşlarına yansıtamayacağınızı zımnen ifade ettiniz. Sayın Bakan, millet bizi dinliyor, daha yirmi gün önce bu bütçe Komisyonda görüşüldü, mali disiplin yirmi gün önce aklınıza gelmedi de bugün mü geldi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Aydoğan

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum.

Ben de Sayın Bakanımızdan saygı çerçevesinde cevap bekliyorum.

Sayın Bakan, yaşanan krizin bizden kaynaklanmadığını söylüyor. IMF, 16 Kasım 2007’de Hükûmete verdiği raporda ülkemizin dünyanın en kırılgan ekonomisi olduğu uyarısını yaptı. Ayrıca, Sayın Bakana da somut olarak soruyorum: Küresel krizin yaşandığı bu dönemde kaç ülke IMF’le anlaşmıştır? G-20 ülkeleri içerisinde Türkiye’den başka IMF’le anlaşan ülke var mıdır? Yedi yıl sonra neden IMF ile anlaşmak zorunda kalıyoruz? Israrla 2002 öncesini suçlarken, 2002’den bugüne, 2008’in Mayıs ayına kadar IMF’le birlikte olduğumuz bir gerçek. 2008’in Mayısından bu yana IMF’siz devam ediyoruz. Biz yedi yıl sonra neden IMF’le masaya oturmak zorunda kaldık? G-20 ülkeleri içerisinde Türkiye’den başka IMF’le anlaşan ülke var mı? Lütfen cevaplayın.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, bütçeyi sunuş konuşmanızda “Halkımız tasarruf etmesini bilmiyor.” dediniz. Aynı konuşmanızda kullandığınız “Yastık altında halkımız altın biriktiriyor.” ifadesi yurttaşlarımız arasında gerçekten derin bir infiale sebep oldu. Dün açıkladığınız asgari ücrette 24 liralık zamla halkımızın, bırakın altın biriktirmeyi, ekmek parası götürecek gücü var mı? Bu konuda samimi misiniz? Siz yakın çevrenizdeki türedi zenginlerle vatandaş çoğunluğunu karıştırıyorsunuz.

Sayın Bakan, biraz önce Sivas Gürün Ziraat Odası Başkanı aradı. Çiftçilere ödenmesi gereken 2007 yılı makine ve ekipman parası Sivas’ta ödenmedi. Bu parayı ne zaman ödemeyi düşünüyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Sayın Ağyüz asgari ücretin durumundan bahsetti, yalnız benim tutumumla ilgili maalesef “Saygısızca.” diye ifadede bulundu. Bunu bir defa reddediyorum, kendisinin de bunu geri almasını istiyorum. Benim tutumum hakkında “Saygısızca.” ifadesini kullandı, bunu geri almasını istiyorum Sayın Başkanım.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Kimden geri alacak, onu anlamadım?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Aslanoğlu

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Ben saygı duymaya davet ediyorum.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Başkan, Sayın Bakan kimden davette bulunuyor, anlayamadım?

BAŞKAN – Şimdi, bakın, her soru-cevapta bu sistem sürdüğü zaman kimse kimseyi dinleyemiyor, kimse kimseyi anlamıyor.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ama Sayın Bakanı anlayamadık Sayın Başkanım, kimden özür bekliyor?

BAŞKAN – Anladım… Şimdi bakın…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Toplumdan özür dilemesi gereken Sayın Bakanın kendisi.

BAŞKAN – Tamam o zaman, böyle devam edelim, beş dakika dolsun, benim için mahzuru yok; Sayın Özdemir, hiçbir mahzuru yok.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – 24 YTL ile altın biriktirmeyi vatandaştan nasıl bekliyorsunuz? Asıl siz vatandaştan özür dilemelisiniz!

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Yahu bir dinleyin ya! Bir dinleyin Allah aşkına!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ben herkesi burada saygıyla dinliyorum, herkese saygıyla cevap vermeye gayret ediyorum. Benim cevaplarımı beğenirsiniz beğenmezsiniz, ben herkesin beğeneceği cevabı vermek mecburiyetinde de değilim, ben gerçekleri burada ifade etmek mecburiyetindeyim.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Biz de sizi beğenmek zorunda değiliz!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ama bu tutumunuzla bana karşı “Saygısızca.” derseniz, o zaman soru sormayın bana.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Önce siz saygıyı hak edeceksiniz Sayın Bakan.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Hayır, öyle bir şey hiç yok.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ama soru soracaksanız bir saygı çerçevesi içerisinde yapalım bunu, bir anlayış içerisinde…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – 24 liralık asgari ücrete yaptığınız zamla, dönüp vatandaşla alay edercesine…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) –…bir hoşgörü içerisinde, bir saygı…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) –…“Tasarruf bilmiyorsunuz, altın biriktiriyorsunuz.” derseniz, bu, vatandaşa saygısızlık olur.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Lütfen… Şimdi…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, soru sormaya devam ediyorlar!

BAŞKAN – Sayın Elitaş, biraz evvel konuştum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Anlaması lazım herhâlde sayın milletvekillerinin!

BAŞKAN – Arkadaşlarımız hem soru sordular hem tercihleri bu yönde, ne yapabilirim Sayın Elitaş?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Anlamak istemiyorlar Sayın Bakanı!

BAŞKAN – Yani, olmadığı zaman ne yapabilirim? Öneriniz nedir? Kayıtlara giriyor.

RECEP KORAL (İstanbul) – Bir kere daha uyarın.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Biraz daha duyarlı olmasını herhâlde ikaz edebiliriz.

BAŞKAN – Uyarmaya devam edelim. Aynı şeyi burada da yapanlar oluyor. Yani, yapacak bir şey yok. Şimdi, soru sorulduğu zaman cevabı dinlenir. Demin de dediğim gibi beğenirsiniz beğenmezsiniz, onu tekrar konuşursunuz, o başka bir şey ama hiçbir sorunun cevabı bu şekilde karşılıklı konuşmayla alınamıyor. İşte, bakın üç dakika kaldı.

Buyurun.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Aslanoğlu İnönü Üniversitesinin bilimsel olduğundan bahsettiler. Burada bir milletvekili arkadaşımızın bir konuşmasından bahsederek, direkt beni muhatap almayan bu ilgili milletvekili arkadaşımızla ilgili sözlerini ben de kaydettim ama o ilgili arkadaşımızla da görüşürse veya biz de görüşürüz, söyleriz, daha açıklığa kavuşur. Burada, herhâlde bir yanlış anlama söz konusudur.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Dün size ihbar etmiş efendim!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ben, tam kesin olarak bilmediğim bir konu hakkında da konuşmak istemiyorum.

Evet, Sayın Yunusoğlu, “ATM memurluğu”ndan bahsetti. Evet, yani bazı memurlar, eğer vazifesine gelmiyorsa bunlara gerekli cezalar verilebilmeli, gerekli işlemler de yapılabilmeli ama bazen öyle işlemler yapıyoruz ki değerli arkadaşlar, gelmemiş, etmemiş bir kimseye herhangi bir şey söylediğimiz zaman veyahut da “Sen burayı, yerini doldurmuyorsun, sen buranın gereği vazifeyi yapmıyorsun.” deyip de herhangi bir idari işlemde bulunduğumuz zaman karşımıza Danıştayın kararı geliveriyor. Yani her şeyden önce, daha biz oradan tayinini çıkarmadan neredeyse Danıştay kararı geliyor, diyor ki: “Tekrar yerine verilmiştir, tekrar şu olmuştur, tekrar bu olmuştur.” Bunları bir kökten ele almak lazım. Devletteki bu etkinliği sağlayabilmek için, bu yarayı diyeyim ben, kökten ele alıp çözmek lazımdır. Bu konuda belli adımlar atılmıştır, belli gelişmeler sağlanmıştır ama bana göre de yeterli değildir. Bu konuda hakikaten ben de doğrusu bu problemin halledilmesini istiyorum ama sadece Hükûmete düşen bir konu değildir.

Bu sorularda ve bundan sonraki sorularda da bu asgari ücret meselesi çok gündeme geliyor ve gelecek.

Değerli arkadaşlar, şimdi, bize muhalefet partisinden arkadaşlarımız kızıyor “2002 geride kaldı, ondan niye bahsediyorsun?” diyorlar. Nasıl mukayese yapacağım ben?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum Sayın Bakan.

Buyurun.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi, bakınız, asgari ücret 2002 yılında 184 lira idi, şimdi 527 lira. Yani bu 3 katından fazla artmış neredeyse.

MUHARREM VARLI (Adana) – Aradan altı sene geçti Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Enflasyona bakıyoruz, bu kadar… Kaç senede dediniz ya, doğru, altı senede diyelim ama enflasyon yüzde 84 artmış, asgari ücret yüzde 300 artmış, kümülatif olarak. Şimdi, yani bu mukayeseyi yapmayacağız da ne yapacağız değerli arkadaşlar? Ne yapacağız yani?

Şimdi, bu mukayeseyi yapmadan, yani salt olarak bir rakam verdiğiniz zaman o bir şey ifade etmiyor. Bundan dolayı kızmayalım. Bundan dolayı bir hazımsızlık da göstermeyin. Dinleyin, ben burada rakamları söylüyorum.

Bu refah seviyesini yahut da asgari ücreti bu kadar artırmış olan bir Hükûmetin herhâlde takdir edilmesi lazım. Bırakın, muhalefetten takdir falan beklemiyoruz ama hiç olmadı doğruları söyleyelim.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, maddeyle ilgili bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 22 nci maddesinin (3) üncü ve (7) nci fıkralarında yer alan “yüzde elli” ibarelerinin “yüzde yirmibeş” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Nihat Ergün

Egemen Bağış

Fatih Arıkan

 

Kocaeli

İstanbul

Kahramanmaraş

 

Ahmet Yeni

Orhan Karasayar

Birnur Şahinoğlu

 

Samsun

Hatay

Samsun

 

 

Durdu Mehmet Kastal

 

 

 

Osmaniye

 

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Uygun görüşle takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Büyümeye devam edin, büyümeye!

BAŞKAN – Anayasa’nın bütçe görüşmelerini düzenleyen 162’nci maddesinin “Değişiklik önergeleri, üzerinde ayrıca görüşme yapılmaksızın okunur ve oylanır.” hükmü gereğince önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Kanun Tasarısının 22 nci maddesinin, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmesi aşamasında (1) inci ve (5) inci fıkralarında yer alan “yüzde ellisini” ibarelerinin “yüzde yirmibeşini” şeklinde değiştirilmesi nedeniyle (3) üncü ve (7) nci fıkralarının da değiştirilen fıkralara uyumunun sağlanması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

23’üncü maddeyi okutuyorum:

Sözleşmeli personele ilişkin esaslar

MADDE 23 – (1) 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesinde belirtilen kamu idare, kurum ve kuruluşlarında, ilgili mevzuatı uyarınca kadro karşılıksız, 657 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin (B) fıkrası ve ek geçici 16 ncı maddesi ile yükseköğretim mevzuatı uyarınca kullanılacak sözleşmeli personel pozisyonlarına ilişkin, unvan, sayı ve ücretler ile tip sözleşme örneği Maliye Bakanlığının vizesine tâbidir. Kadro karşılığı çalıştırılan sözleşmeli personel için sadece tip sözleşme örneği vizesi yapılır. Anılan idare, kurum ve kuruluşların 2008 yılındaki vizeli mevcut pozisyon ve tip sözleşme örnekleri yeni bir vize yapılmasına gerek kalmaksızın 2009 yılında kullanılmaya devam olunur. Bu pozisyonlarda 2008 yılında istihdam edilen personelden, 2009 yılında görevlerine devam etmeleri uygun görülenlerle, mevcut sözleşme ücretlerine 2009 yılı için mevzuat uyarınca yapılacak artışlar ilave edilmek suretiyle yeni sözleşme yapılır.

(2) Birinci fıkrada belirtilen idare, kurum ve kuruluşlarda ilgili mevzuat hükümlerine dayanılarak istihdam edilecek yeni sözleşmeli personelin belirlenmesine yönelik herhangi bir işlem yapılmadan önce, personel sayısı ve nitelikleri hususunda Maliye Bakanlığından izin alınması şarttır.

(3) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile 5018 sayılı Kanuna ekli (II) ve (IV) sayılı cetvellerde yer alan kamu idareleri, döner sermayeler, belediyeler, il özel idareleri ve mahalli idare birlikleri ile bunların müessese ve işletmelerinde (Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre kurulmuş olanlar hariç) ve 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamı dışında kalan kuruluşlarda, sözleşmeyle çalıştırılacak personel hakkında 6/6/1978 tarihli ve 7/15754 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının uygulanmasına devam olunur.

(4) Yukarıdaki fıkralar kapsamında vize edilmiş pozisyonlarda, birim, nitelik, unvan, isim, tip sözleşme değişiklikleri ile mevzuat uyarınca yapılması gerekenler dışındaki ücret değişiklikleri Maliye Bakanlığına vize ettirilir.

(5) Kanun, uluslararası anlaşma, Bakanlar Kurulu kararı veya yılı programıyla kurulması veya genişletilmesi öngörülen birimler ile hizmetin gerektirdiği zorunlu haller için ve yılı ödeneğini aşmamak kaydıyla yapılacak yeni vizeler dışında, 2008 yılı sözleşmeli personel pozisyon sayıları hiçbir şekilde aşılamaz.

(6) 5393 sayılı Kanunun 49 uncu maddesi çerçevesinde sözleşmeli personel çalıştırılması konusunda birinci, ikinci, dördüncü ve beşinci fıkra hükümleri uygulanmaz. Belediyeler, il özel idareleri ve mahalli idare birlikleri ile bunların müessese ve işletmelerinde, anılan Kanunun 49 uncu maddesi çerçevesinde sözleşmeli personel istihdamı mümkün olan hizmetlerde (anılan maddenin dördüncü fıkrasında sayılan unvanların dışında olmak ve o hizmet için ihdas edilmiş kadro bulunmamak kaydıyla kısmi süreli olarak çalıştırılacak sözleşmeli personel hariç) 657 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin (B) fıkrasına göre ayrıca sözleşmeli personel istihdam edilemez.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Burdur Milletvekili Sayın Ramazan Kerim Özkan’a aittir. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 23’üncü maddesinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz üzere, dün partimizin parti meclisi toplantısı vardı. Bu nedenle birkaç kez genel merkeze gidip gelmek zorunda kaldım. Mecliste bulunmadığım sırada Sayın Bayram Özçelik, eksik olmasın, bayağı kulaklarımı çınlatmış. Bu konuşmayı benim de oturumda bulunduğum sırada yapmış olmasının çok daha etik olabileceğini düşündüm. Ancak, Sayın Özçelik’in benim konuşmamdan bir hayli gocunmuş olacağı belli ki bu tarz bir üslup sergilemiş. Oysa Sayın Özçelik, herkesten daha iyi bilir ki, benim konuşma tarzımda belleklere girme, iz bırakma ve halkın konuşma dili vardır.

Adalet ve Kalkınma Partisi sözcülerinin yaptığı gibi, konuşmalarımda, izleyicileri birtakım rakam karmaşaları içine sokarak kafalarını karıştırmam. Bir sürü boş vaatlerle, gerçekleri yansıtmayan konularla gündemi meşgul etmem. Bunun yerine, görsel olarak konuşup, konunun izleyiciler ve sizlerce daha anlaşılır olmasını isterim.

Sayın Özçelik konuşmasında, kürsüye hayvanat bahçesi kurduğumu söylüyor. Oysa, kendisi de çok iyi bilir ki, Burdur’umuz bir tarım ve hayvancılık bölgesidir ve yine üreticilerimize kürsüde gösterdiğim koyunun, keçinin, ineğin Burdur yetiştiricisine büyük çapta ekonomik getiri sağladığını ve yine yetiştiricilerin bu konularda büyük mağduriyetler yaşadığını çok iyi bilmektedir. Benim burada şov yapmadığımı, kimseyi ve hiçbir kesimi suçlamadığımı herkes çok iyi biliyor. Ben bu konulardaki ihmalleri dile getirerek, bu hayvanlarımızın sayılarının her geçen gün azaldığını, yok olmaya yüz tuttuğunu ve bunun da millî ekonomimize zarar verdiğini belirttim.

BAŞKAN – Sayın Özkan, artık, konuya dönebilir misiniz.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Geçiyorum Sayın Başkan.

Ancak, Sayın Özçelik’in benim yokluğumda şov yaparak beni yalancılıkla suçlamış olmasını kendisine hiç yakıştıramadığımı buradan belirtmek isterim. Bayramda süt toplanmadığını söyledim. Buna “yalan” diyor Sayın Özçelik. Oysa, bu gerçektir değerli arkadaşlarım. Burdur’da bu toplanmadı, memurlarımız, amirlerimiz gittiler o sütleri köylülerden -ücretsiz takdim ettiler- aldılar, kimisi peynir yaptı, kimisi yoğurt yaptı.

Ayrıca, Sayın Özçelik, kendi partililerime mesaj çekip, “Ben kürsüye çıkacağım, orada güzel bir şov yapacağım.” dediğimi belirtiyor. Oysa mesajım cep telefonumda hâlen kayıtlı. Mesajda: “Meclis TV’de bir konuşma yapacağım. Bilgilerinize.” diyorum ve yeni yıllarını kutluyorum. Burada ne “Şov yapacağım.” kelimesi var ne de “Beni iyi takip edin.” kelimeleri.

Sayın arkadaşım Bayram Özçelik diş hekimidir. Ahırı, ağılı, kümesi, hasta olan bir buzağının başında ağlaşan insanları, doğum yapmış bir ineğin başında insanların sevincini, tavukları, kazları, ördekleri gözlerinin önünde diri diri yakılan, toprağa gömülen köylülerimizin feryadını bilmez.

BAŞKAN – Sayın Özkan, verdiniz cevapları.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Geçiyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Artık bütçe konusuna geçin.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…

TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Geldi Bayram Özçelik.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Geldim… Geldim…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Geldi…

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Sayın Başkan, müdahale etmeyin, rahat konuşsun.

BAŞKAN – Dün anlattı, cevabını da verdi; tamam.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Tamam Başkanım, geçiyorum.

Değerli arkadaşlarım, dün de belirttiğim gibi bizim tüm çabamız mevcut sorunları dile getirmek, çözüm getirmek. Siyaset, çözüm bulma sanatı, sorun çözme sanatı. Bizim mücadelemiz işçimizin, memurumuzun, esnafımızın, köylümüzün, emeklimizin, yetiştiricimizin refah seviyelerini yükseltmektir; mutlu ve insanca yaşamalarını sağlamaktır. Tüm çabamız bunun içindir. Burada birbirimizi suçlamakla, eleştirmekle kimseye faydamız dokunmaz. Mesele bizlerin kendi arasındaki sorunlar değil, görevimiz ve sorumluluğumuz da ülkenin sorunlarını, bunları çözümlemektir.

Görüşülmekte olan 23’üncü madde sözleşmeli personele ilişkin esasları düzenleyen bir maddedir. Burada 657 sayılı Kanun’un 4’üncü maddesi ile yükseköğretim mevzuatı uyarınca kullanılacak sözleşmeli personel pozisyonlarına ilişkin unvan, sayı ve ücretler ile tip sözleşme örneğinin Maliye Bakanlığının vizesine tabi olduğundan söz edilmektedir. “2008 yılındaki vizeli mevcut pozisyon ve tip sözleşme örnekleri yeni bir vize yapılmasına gerek duyulmaksızın 2009 yılında kullanılmaya devam olunur.” Bu maddede sözleşmeli personelle ilgili düzenlemeler yapılmaktadır ve bu bir prosedür gereğidir. Bu nedenle maddeye katılıyoruz ve destekliyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu arada geçici işçilerimizin sorunlarını geçen dönem sizlerle paylaştık. Geçici işçilere 2006 yılında bir kadro verdik. Ancak, 2006 yılını bir milat gibi algıladık. O yıl ormanda, şeker fabrikalarında ve kamuda çalışan, o yıl içerisinde girmiş olsa bile altı ayını tamamlamış geçici çalışanlara kadro verildi. Hâlbuki bu fabrikalarda ve kamunun değişik birimlerinde on yıldır, on beş yıldır, yirmi yıldır çalışan, o yıl içerisinde yalnız altı ay çalışma süresini dolduramayan binlerce insanımız vardı, onlar bu kadro işinde mahrum oldular.

Bunlar, bu taleplerini yetkililere iletmek isteyen işçiler; ki, bu işçilerimiz gerçekten çalıştılar, yoruldular, ürettiler, şeker fabrikalarında imalat yaptılar. Yüce Önder Atatürk diyor ya: “Çalışmadan, yorulmadan, üretmeden rahat yaşamak isteyen toplumlar önce haysiyetlerini, daha sonra istiklal ve istikballerini kaybetmeye mahkûmdurlar.” Bu işçilerimiz gerçekten çalıştılar, ürettiler, yoruldular. Haysiyetlerini korudular, istiklal ve istikballerini korudular ama biz bunların istiklal ve istikballerini koruyamadık. Kanunla koruyamadık. On beş yıl çalışmış, yirmi yıl çalışmış bu işçilerimize altı ay çalışma koşulunu getirerek, 2006 yılında altı ay çalışma koşulunu getirerek, kadro vermedik. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu konuyla ilgili, Anayasa Mahkemesine gittik, sürecin tamamlanmasını dört gözle bekliyoruz.

Bu insanlar o Sıhhiye’de feryat ediyordu: “Ben on beş yıl çalıştım, yirmi yıl çalıştım. Üniversitede iki çocuk okutuyorum. Ancak, üç ay, dört ay bu şeker fabrikasında çalışıyorum. Elim hamur, karnım aç. Onun dışındaki süreçlerde kimimiz fırında çalışıyor, kimimiz taksi şoförlüğü yapıyor, kimimiz sıvacılık yapıyor, kimimiz boyacılık yapıyor. Biz mağduruz. Sağlık güvencemiz bu yeni Sosyal Güvenlik Yasası’yla verildi ama maaş alamadığımız için mağduruz.” diyorlardı. Bu işçiler gerçekten bu ülkeye katma değer yarattılar. Bunlara, burada, Millet Meclisinde bir çözüm bulup -bu işçilerimiz yaklaşık 2.500 civarında- mutlaka ve mutlaka bir kadro vermemiz gerekiyor. Bu kadro Maliye Bakanlığından beklenmektedir.

Gelen mesajlara göre, sözleşmeli personelin çoğu ailesinden ayrı yaşamak zorunda kalıyor. Boşananlar var, evlenemeyenler var. Sözleşmeli personel eğitimlere devam edemiyor. İş güvencesinden yoksun. Hizmet veremiyor. Sözleşmeli personelin sendika üyesi olmasına imkân tanınmıyor, hakkını araması, sıkıntılarını aktarması ve sorunlarının çözümü için birlikte hareket etmesi önleniyor. Sözleşmeli personel bugün eş durumu tayini ve becayiş hakkı verilmemesi nedeniyle işi ile ailesi arasında bir tercihe zorlanmaktadır.

Mağdur edilen ve sorunları görmezden gelinen sözleşmeli personelin güçlü ve gür sesini Hükûmete duyurmak için -biraz önce de söylediğim gibi- Sıhhiye’de mitinglerinde aralarında bulundum. Gerçekten 12 araçla gelmişler, 2 minibüsle gelmişler, 12 otobüs. Diyorlar ki: “Yani komşudan, eşten, dosttan para bularak bu yolculuğu gerçekleştirdik. Biz burada sizlerden görev almak istiyoruz.” Hatta 13 tanesini temsilci olarak belirlediler. Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Merkezi’nde Şükrü Ayalan Bey’le görüşmeye gittiler. Bunlar bu görüşmenin sonucunda ne yapıldığı öğrenmek istiyorlar. Çünkü bunlar Türkiye'nin Van’ından vardı, Burdur’undan vardı, Eskişehir’inden vardı, Alpullu’sundan, Afşin’den, Konya’dan, Elbistan’dan yani şeker fabrikalarının olduğu bölgelerden gelen insanlar. Bu insanların sorunlarına çözüm bulmamız gerekiyor çünkü -demin de bahsettim- gerçekten sorunları çok büyük.

Sağlık Bakanlığında çakılı sözleşmeli statüyle çalışan sağlık personeli tayin hakkı olmadığı için sıkıntılı günler yaşıyor. Görev yaptıkları illerden ayrılma şansları olmayan kimi personele aileler kız vermek istemiyor, kimi yuva kuramıyor, kimi eğitimden mahrum kalıyor. Sözleşmeli personel eş durumundan tayinlerin açılmasını ve uygulamanın gözden geçirilmesini istiyor. Sözleşmeli personel bugün eş durumu tayini ve becayiş hakkı verilmemesi nedeniyle işi ile ailesi arasında bir tercihe zorlanmaktadır. Birçok sözleşmeli personelin aile bütünlüğü zarar görmekte, yuvaları dağılmaktadır. Askerlik dönüşü işe başlamakta sıkıntı yaşamaktadırlar.

Aynı iş yerinde farklı mali ve sosyal haklara sahip personel olması çalışma barışını zedelemektedir. Bunların dışında daha birçok sorunlarla sözleşmeli personel çalışma hayatını sürdürmeye devam etmektedir. Bu sorunlar Meclis çatısı altında çözüme ulaştırılmalı, sorun ortadan kaldırılmalıdır.

Bakın, siz ilim ve hikmet sahibisiniz. Biliminizden bu insanlar yararlanmak istiyor. Biz burada ne söylüyoruz? Biz şunu söylüyoruz:

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum tamamlayın lütfen.

Buyurun.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - “Biz söylüyoruz ilmi hikmetten, siz söylüyorsunuz kilimi kim çaldı mektepten.” Biz burada sorunun çözülmesini istiyoruz. Soruların gerçek cevabının halk adına, vatandaşlarımız adına, millet adına düzgün olarak cevap verilmesini talep ediyoruz. Artık, yok “kadrolu”, yok “sözleşmeli”, yok “ders ücretli”, yok “4/B’li”, yok “4/C’li”, yok “sınıf öğretmeni”, yok “branş öğretmeni”, yok “Her köye bir tarım gönüllüsü” ibarelerini bitirelim, tek tip bir memur, tek tip bir işçi statüsüne geçelim dileklerimle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mehmet Akif Paksoy. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözleşmeli personele ilişkin esasları düzenleyen 23’üncü madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepimizin malumu olduğu üzere Anayasa’mız Türkiye Cumhuriyeti’nin sosyal bir hukuk devleti olduğunu hükme bağlamış, aileyi de toplumun temeli saymıştır. 657 sayılı Yasa ise önemli projelerin hazırlanması, gerçekleştirilmesi, işletilmesi ve işlerliği için şart olan zaruri ve istisnai hâllere münhasır olmak üzere, özel bir meslek bilgisine ve ihtisasına ihtiyaç gösteren geçici işlerde sözleşmeli personel çalıştırılmasına müsaade etmiştir. Ancak Anayasa ve 657 sayılı Yasa’ya rağmen, Hükûmetiniz, kamu personelini hukuk devletine yakışmayacak şekilde sözleşmeli ve kadrolu olarak ayırmakta, yasada istisnai ve geçici olmak şartıyla izin verilen bu uygulamayı genelleştirerek sürekli kılmaktadır. Özellikle Millî Eğitim ve Sağlık Bakanlığının başını çektiği bu uygulama, tüm kamu kurum ve kuruluşlarında hızla yayılmaktadır.

Sözleşmeli personel istihdamına bir göz attığımızda birden fazla pozisyon görmekteyiz, hatta Hükûmetinize sözleşmeli uygulaması da yeterli gelmemekte, ücretli öğretmen, vekil ebe, hemşire istihdamı yoluna gidilmektedir. Özlük ve mali hakları birbirinden farklı çok çeşitli pozisyonlarda personel istihdamı, neticede kamu yönetiminde karmaşaya sebep olmaktadır.

Bizce Hükûmetin bu işte bir tek amacı var: Kamu görevlilerini terbiye etmek, tepelerinde Demoklesin kılıcı gibi durmak, hiçbir hak iddia edemeyecek memur köleler oluşturmak. Neden dersiniz? İzah edeyim: Bir defa, sözleşmeli personele tayin hakkı verilmemekte, özellikle eş durumu tayin hakkından mahrum edilen personelin aile bütünlükleri parçalanmakta, evli olup farklı illerde çalışan personel eşi veya işi arasında tercihe zorlanmaktadır. Bekâr personel ise bu şartlarda evlenmeye dahi cesaret edememekte, hiçbir iş gücü kaybına ve maliyet artışına sebep olmayan becayiş hakkı dahi sözleşmeli personele tanınmamaktadır. Siz, anayasal bir zorunluluk olan askerlik hizmeti için görevinden ayrılan personeli askerlik görevi dönüşü görevine tekrar başlatmayarak dava açmaya zorluyorsunuz. Dava açıldığı zaman göreve iade edileceğini bildiğiniz hâlde, bu konuda bir düzenleme yapmıyorsunuz. Neticede, mahkeme süresince personel mağdur oluyor, hem hizmet aksıyor hem benzer yüzlerce karara rağmen mahkemeleri meşgul ediyor, yani yargı kararlarını etkisizleştiriyor hem de maddi ve manevi yönden devletin hak kaybına sebep olarak görev suçu işliyorsunuz.

Başka ne yapıyorsunuz? Sözleşmeli personel arasında farklı ücret uyguluyorsunuz. Aynı statüde, aynı görevi yapan personel arasındaki ücret farklılıkları iş barışını zedelemekte, Anayasa’mızın eşitlik ilkesine aykırılık teşkil etmektedir. Bu personele kadro ve terfi imkânı vermeyerek görevde yükselme hakkını gasbediyorsunuz. Mesela, sözleşmeli öğretmenlerin idareci veya müfettiş olma hakkı yok, hizmet puanları yok, eş, çocuk, doğum yardımları yok, ücretleri her ilde farklılıklar gösteriyor, sözleşmeleri yıllık olarak yenilenmek zorunda.

Millî Eğitim Bakanlığında 50 bini, Sağlık Bakanlığında 60 bini aşkın sözleşmeli personel, yukarıda belirttiğim sıkıntılarla boğuşarak, büyük bir özveriyle görev yapmaya gayret ediyor.

Son olarak, sizlere sözleşmeli personelin sorunlarını içeren ve Türkiye Kamu-Sen’e bağlı Türk Sağlık-Sen yönetimi tarafından toplu görüşmelerde Sayın Bakana, birçok milletvekiline ve şahsıma da sorulan Sağlık Bakanlığında sözleşmeli olarak görev yapan personelin şikâyetlerinden birkaç tanesini okumak istiyorum:

Muş’tan bir bayan: “Eşim 4/B statüsünde çalışıyor. Dört aylık bebeğimiz var. Ben Muş’tayım, eşim İstanbul’da, bebeğimiz Malatya’da. Bu duruma hangi anne, hangi baba dayanır? Bu durumda istifa etmekten başka çarem yok. Biz ne yapalım? Bekleyelim mi? Umut var mı? Eşimin durumu çok kötü. Emeğine mi yansın, çocuğuna mı, bana mı?” Bu mail’i Bakanın okumasını isterim. Bu mu sosyal hukuk devleti?

İstanbul’dan bir bayan: “Ben evlenmek istiyorum. Eşim olacak kişi asker ve haziranda doğuya tayinci. Ben 4/B’li olduğum için ayrılmak durumundayım. İstifayı bile göze aldım. Ancak sevdiğim bunu kabul etmiyor. Beklemekle olmuyor. Becayiş hakkım yok. Tayin hakkım zaten yok. Özelde çalışayım diyorum, doğuda pek özel yok. Söyleyin, şimdi ben ne yapayım? Hayatımın en güzel kararını nasıl vereyim? Üstelik onu severken elim kolum bağlı. Ne olur yardım edin, gerçekten çok zor durumdayım.”

Yine İzmit’ten bir erkek; “Benim sorunum bütün 4/B’liler gibi askerlik. Ben askere gitme hazırlığındayım ve döndüğümde ne olacak bilemiyorum. Bana yardımcı olursanız sevinirim.”

Böyle yüzlerce, binlerce mail, sızlanma, şikâyet var. Bu kürsülerden sürekli muhalefetin bir çözüm, öneri getirmediğini, yapıcı muhalefet yapmadığını söylüyorsunuz. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, tespit ettiğimiz eksikliklerin ve yanlışlıkların düzeltilmesi için yapıcı önerilerimizi defaatle bu kürsüden dile getirdik, getirmeye de devam edeceğiz. Ancak siz, muhalefetin bu zamana kadar “ak” dediği hangi şeye “kara” demediniz? Hangi öneri ve teklifimizi kabul ettiniz? İşinize öyle geldiği için Türkiye'yi vekâlet cennetine çevirdiniz. Yetmedi, sözleşmeli personele azap çektiriyorsunuz. Hatırlarsanız millî geliri 10 bin dolara çıkarmıştınız, bununla çok övünüyordunuz ancak 10 bin dolar gelire rağmen nüfusun yaklaşık yüzde 20’sini nasıl yoksullaştırıp yardıma muhtaç ettiğinizi bir türlü açıklayamadınız. Yardım fakir vatandaşlarımızın en doğal hakkı ancak ben ülkesinin fakirliğiyle övünen başka bir hükûmet görmedim.

Maliyeden kadro mu alıyorsunuz, personel reformu mu yapıyorsunuz ne yaparsanız yapın, bizden de katkı ve destek isterseniz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına size söz veriyoruz, her türlü katkı ve desteğe hazırız. Hiçbir hukuk ve hakkaniyet ilkesiyle bağdaşmayan, sözleşmeli personelin sorunlarını çözelim.

Bu duygularla yüce heyetinizi saygıyla selamlıyor, beni sabırla dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Paksoy.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili Sayın İbrahim Binici.

Buyurun Sayın Binici. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – 2009 Yılı Bütçe Kanun Tasarısı’nın görüşülmekte olan maddesi üzerine Demokratik Toplum Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ekonomik politikaların toplumda yol açtığı en derin etkilerinden biri de kişiler arasındaki gelir dağılımındaki uçurumdur. 2007’deki bölüşüm ilişkilerine bakıldığında önceki yıllara göre bir olumlu gelişmeden söz etmek olası değildir. TÜİK’in şaibeli gelir ve tüketim anketleri, yoksulluk analizi gibi araştırmaları bölüşüm ile ilgili güvenli bilgileri vermemektedir. Ancak işsizlik, reel ücret ve tarımsal verilerinden bir bölüşüm fotoğrafı çıkarmak da mümkündür. Resmî açık işsizliğin büyüme iddialarına karşın yüzde 10’da katılaşması 2007’de de sürdü. Resmî verilere göre işsiz sayısı 2,5 milyonun altına düşmedi. TÜİK’in iş gücü arzını düşük göstererek sakladığı gerçek işsizlik ise yüzde 20’leri, mutlak rakam olarak da 5 milyonu bulmaktadır. Dolayısıyla gerilemeyen işsizlik hanelerine yeni gelirler getirmemiştir. TÜİK, 2007 tüketici enflasyonunu yıllık yüzde 8,7 olarak açıklamıştır. Ancak, alt ve orta kesimlerin tüketim sepetine daha uygun 130 madde üstünden yaptığımız araştırma, gerçek tüketici enflasyonunun yüzde 20’nin üstünde olduğuna dair önemli bulgular içermektedir. İki temel gösterge de ekmekteki yıllık fiyat artışı yüzde 18, kiradaki fiyat artışı da yüzde 20’dir. İmalat sanayisi reel ücretlerindeki gerileme eğilimi 2007’de de sürmüştür. Hükûmetin seçimler nedeniyle sulandırdığı kamu maliyesiyle hanelere dolaylı bir gelir damlamışsa da akmamıştır değerli arkadaşlar.

Tarımda büyümenin negatife dönmesi ve göçler, köylü kesiminde de önemli bir gelir erozyonu olduğunu göstermektedir.

2007’deki seçim ekonomisinin enflasyonun tırmanmasında etkisi bahane edilerek yeni zam ve vergiler ise 2008’in ilk aylarından itibaren yürürlüğe sokulmuştur. Ertelenen elektrik, doğal gaz zamlarının yanında vergi ve harçlarda artışlar da 2008’de yine devreye sokulup milletimize yük olmaya devam etmiştir. Mali disiplinin yeniden tesisi adına kamuda kemerler hızla sıkılmakta, eğitim ve sağlık başta olmak üzere sosyal harcamalar budanmakta, kamu yatırımları kısılıp özelleştirmeye daha da ağırlık verilmektedir. Türkiye ekonomisine tarihin en derin krizi olan 2001 daralmasının ardından üst üste yaşadığı büyüme başarısı öyküleriyle yerli yersiz övgüler düzülürken ve bu dönemin en önemli kısmında iktidar olan AKP’nin bu başarının da en önemli payını kendilerine çıkarırken, 400 milyar dolara çıktığı ve kişi başına 5.500 dolara yükseldiği iddia edilen gelir pastasının gerçekten sınıflara ve bölgelere göre nasıl paylaştırıldığından hiç dem vurmamaktadırlar. Bu çarpık büyümenin getirdiği katılaşan yüksek işsizlik, azalmayan iç borç yükü, büyüyen özel sektör borç yükü, askıya alınan sosyal devlet hizmetlerinden ve daha bir dizi çarpıklıktan hiç de bahsedilmemektedir. Aşırı değerlenmiş döviz kuru ile abartılı tarzda ölçülen millî gelir pastasının 2002’deki 181 milyar dolarlık büyüklüğünden, 2006’da 400 milyar dolarlık büyüklüğe ulaştığından söz edilmektedir. Ancak yaklaşık yüzde 80’i kullanılabilir gelir olarak hanelere giren bu gelirin, haneler arasında nasıl paylaştırıldığı araştırıldığında, dünyanın en adaletsiz gelir dağılımına sahip ülkelerden Türkiye'nin bu makûs tarihinde bir değişim görülmemektedir. AKP iktidarının ilk icraat yılı olan 2003’te toplam nüfusta yüzde 17,8’lik payı olan kâr, faiz, rant gelir sahiplerinin gelir pastasından aldığı pay yüzde 53,1 iken, 2006’da bu pay yüzde 56,1’e çıkmıştır. Yani büyüyen gelir pastasından esas olarak bu kesimin faydalanmış olduğu ortadadır. Buna karşılık, nüfustaki payı yüzde 33’ü geçen tarım kesiminin payı, aynı dönemde 12,7’den yüzde 9,5’a gerilemiştir değerli arkadaşlar. Pastayı büyüten ücretli kesimin ise büyüyen pastadan aldığı payda iyileşme olmamıştır. Gelir dağılımı, aileler arasında bu adaletsizlikle, bu çarpıklıkla da sürmektedir.

Değerli milletvekilleri, yaşanan ekonomik kriz ortamında tartıştığımız 2009 yılı bütçesinin sokakta, evde, mutfakta yaratacağı etkileri düşündüğümüzde, gerçekten halkın huzurunun iyiden iyiye kaçacağı anlaşılıyor. Bu kriz ortamında ekonomik durgunluğun had safhada olduğu, esnafın siftah dahi yapamadığı bir durumda eğer piyasayı canlandıramazsak korkarım ki 2009 yılı esnaf açısından, çiftçi açısından, memur açısından, işçi açısından, emekli açısından tam bir hüsran yılı olacaktır. Ekonomiyi canlandırmak için, hızla vergilerde indirim yaparak maaş ve asgari ücrette artışa giderek alışverişi artırmak gerekmektedir. Kredi kullandırma olanaklarının kolaylaştırılması, birikmiş ve ödenmesi neredeyse imkânsız hâle gelmiş kredi borçlarının hafifletilmesi ve gerekirse bir kısmının bankalar ve kamu arasında paylaştırılarak hafifletilmesi gerekiyor. Ortalık güllük gülistanlıkken tatlı kârların keyfini süren bankalar ve büyük işverenler krizden çıkış için de elini taşın altına koymalıdırlar. Yoksa krizin faturasının tamamının emekçi, yoksul halka çıkarılması daha büyük ve ciddi krizlere, sosyal patlamalara yol açacaktır. Buradan AKP Hükûmetini bir kez daha uyarıyoruz değerli arkadaşlar. Bu gidişle, sokaklar patlamaya hazır birer bombaya dönüşecektir. Yoksulluğun yarattığı travmanın boyutları bütün toplumu yakacak düzeylere ulaşmıştır. Örneğin, dün açıklanan asgari ücret aylık sadece 24 YTL artışla gerçekleşmiştir.

Değerli arkadaşlar, bu asgari ücret, bu toplumla âdeta alay etmektir. 24 YTL günlük 1 YTL’ye bile tekabül etmiyor! Asgari ücretlinin nasıl geçineceğini Sayın Bakana soruyorum. Vicdanlı olmak lazım. Ankara gibi yerde en ucuz kira 300 YTL’dir. Bu insan açlıkla baş başa kalacaktır. Evet, sosyal arayışlara girecektir. Çocuğu farklı yerlere girecektir, kapkaç yapacaktır, hırsızlık yapacaktır değerli arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

İBRAHİM BİNİCİ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

2009 yılı bütçesinin ne krizi ne de yoksul halkı dikkate almadığı açık ve seçik ortadayken bu yasa tasarısını gönül rahatlığıyla onaylamanız beklenmemelidir.

Bu nedenle, 2009 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nı reddettiğimizi bu vesileyle bir kez daha ifade ediyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Binici.

Madde üzerinde şahıslar adına ilk söz Mersin Milletvekili Sayın Ömer İnan’a aittir.

Sayın İnan… Yok.

Malatya Milletvekili Sayın Öznur Çalık.

Buyurun Sayın Çalık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, ikinci olarak ben söz istiyorum.

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 23’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

AK PARTİ İktidarı döneminde uygulanan sağlam bütçe politikaları ve mali disiplin sayesinde bütçe giderlerinde tasarruf sağlanırken, bütçe gelirleri sürekli olarak artırılmış ve böylece bütçe açığının azaltılması yönünde önemli başarılar elde edilmiştir.

2009 yılı merkezî yönetim bütçesi, enflasyonun düşürülmesi, bütçe açıklarının azaltılması ve büyümenin sürdürülmesini, uluslararası piyasalarda oluşan dalgalanmalara karşı ekonomimizin direncini artırmaya katkıda bulunulmasını sağlayacak şekilde hazırlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında bugünkü söz talebimizi, biz, dün akşam 20’nci maddede istemiştik ve ekonomik verileri ve bilgileri sizlerle rakamları paylaşacaktık, fakat 18’inci maddede DTP Milletvekili Sırrı Sakık’ın yapmış olduğu konuşmada, İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezinde yapılan karaciğer nakilleriyle ilgili vatandaşlarımızın hayatını kaybettiği ve sakat kaldıklarıyla ilgili ihbarda bulunduğunu söyledi. Bu vesileyle, dün, hemen, hem Sağlık Bakanımız hem de İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezindeki konuyla ilgili yetkililerimizle görüştük. Sayın Bakanımız bu konuda gerekli incelemeleri ve araştırmaları hemen başlatacak, fakat bunun ötesinde, karaciğer nakilleri, Malatya’da, İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezinde dünyada sadece iki merkezden biri olarak yapılıyor ve bir yıl içerisinde 150 karaciğer nakli yapılmış ve bu 150 karaciğerin 120’si canlıdan canlıya yapılmış ve hem ülkemizde hem Avrupa’da hem de Amerika’da olmayan bir sistem sadece Turgut Özal Tıp Merkezinde varken, münferit bir hadisenin sadece Turgut Özal Tıp Merkezinde böyle bir vakanın yaşanılıyormuşçasına anlatılması bizleri derinden üzmüştür.

BAŞKAN – Sayın Çalık, açıklamanızı yaptınız, şimdi bütçe konusuna dönün lütfen.

ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – Sayın Başkan, bu vesileyle biz Değerli Hocamız Sezai Yılmaz’la yapmış olduğumuz görüşmeleri burada paylaşmak istiyorum.

Sağlıktaki dönüşüm bizim çok önemli projelerimizden bir tanesiydi ve bunu da çok büyük bir hizmetle bütün vatandaşlarımıza sunduk. Bunlardan bir tanesi de ambulans helikopterlerimizdi. Yine Muş’ta yaşayan Maşallah isimli bir vatandaşımız kanamalı hâldeyken, koma hâlindeyken Muş’tan alınarak Turgut Özal Tıp Merkezine ambulanslı helikopterle getiriliyor ve kardeşinden canlı karaciğer nakli yapılıyor ve on gün sonra da yeniden memleketine, Muş’a gönderiliyor.

Bu vesileyle ben hem hastalarımıza geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum ve oradaki hocalarımıza da çok teşekkür ediyorum.

Biz sağlıkta dönüşümü tüm Türkiye’de gerçekleştiriyoruz; doğuda, güneydoğuda, batıda, her yerde. Ülkemizdeki bütün vatandaşlarımız bizim için çok kıymetlidir.

Bu vesileyle ben bundan sonraki bütçemizin de hayırlar getirmesini temenni ederek hepinize saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Mersin Milletvekili Sayın Ömer İnan…

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, şahsıma karşı bir suçlama var…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Beyefendi ihbarcılık yaptınız, nasıl suçlama? Dün akşam, burada…

SIRRI SAKIK (Muş) – Terbiyesizlik etme!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Terbiyesizlik yapmıyorum.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sen terbiyesizlik ediyorsun!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Yapmıyorum, burada. burada. Burada…

SIRRI SAKIK (Muş) – Soytarı!..

(Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun bulunduğu yere giderek yumruk atması)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Bir dakika… Bir dakika…(CHP ve DTP sıralarından gürültüler; ayakta toplanmalar)

SIRRI SAKIK (Muş)– Sen nasıl “ihbarcı” diyorsun bana! (CHP ve DTP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma saati: 14.57

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.30

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

 

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Sayın Başkan, görüşmelere geçmeden önce…

BAŞKAN – Bir saniye…

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULU SUNUŞLARI

A) Açıklamalar

1.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’na yumruk atması olayı ile ilgili Oturum Başkanı ve TBMM Başkan Vekili Meral Akşener’in, bütün grup başkan vekillerince yapılan değerlendirmede kınanmış olduğuna ilişkin açıklaması ve DTP Grubu Başkan Vekili Selahattin Demirtaş, CHP Grubu Başkan Vekili Hakkı Suha Okay, AK PARTİ Grubu Başkan Vekili Nihat Ergün ve MHP Grubu Başkan Vekili Mehmet Şandır’ın aynı konuda açıklamaları

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bundan önceki oturumda meydana gelen olayı Başkanlık Di-vanı olarak tasvip etmemiz mümkün değildir. Bu olay, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımız Sayın Köksal Toptan’ın da katılımıyla, bütün grup başkan vekillerimizle değerlendirilmiş ve kınanmıştır. Bu toplantıda, bu tür olayların Parlamentomuzda bir daha tekrarlanmaması için, konu hakkında, önce Demokratik Toplum Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Selahattin Demirtaş’a, sonra da isterlerse diğer grup başkan vekillerimize söz vereceğim.

Buyurun Sayın Demirtaş.

Üç dakika süre veriyorum.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Doğrusu, geçen oturumda yaşanan bu tatsız olaydan dolayı, her şeyden önce, çok üzgün oldu-ğumuzu ifade etmek istiyorum. Gönül isterdi ki grubumuz adına savunabileceğim bir konuyla ilgili karşınızda olsaydım. Ama on bir gündür yoğun bir tempoyla gece yarılarına kadar çalışan sayın vekillerimizin yorgunluğuna mı bağlarız bu gerilimi, bilemiyorum ama hiçbir gerekçe, yaşanan bu olayı elbette ki haklı çıkarmaz. Her şeyden önce, burada topluma örnek bir çalışma, barış içerisinde bir yasama faaliyeti yürütme göreviyle karşı karşıyayız.

TRT -3’ten canlı olarak bütün çalışmalarımız anı anına Türkiye'nin dört bir köşesinden izleniyor. Dolayısıyla, hem söylemlerimizle hem de pratiğimizle halkımıza örnek olmak durumundayız. Çünkü, en nihayetinde, vekiliz, asil olanlar tarafından sürekli izleniyoruz, denetime tabi tutuluyoruz. Hiçbirimizin, hiçbir an, burada veya sokakta, yaşamın hiçbir alanında bunu unutmaması gerekir diye düşünüyorum. Bir daha da asla böylesi bir olayın yaşanmamasını temenni ediyorum.

Sayın Aslanoğlu başta olmak üzere, CHP Grubundan, Genel Kuruldan ve bizleri izleyen değerli halkımızdan grubum adına özür diliyor, hepinize bir kez daha saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demirtaş.

Sayın Okay

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bir önceki oturumda, maalesef, hiç de arzu etmediğimiz, bu Parlamento çatısı altında görmek istemediğimiz müessif bir olay yaşandı. Tabii, bunun kamuoyuna yansımasında “Mecliste yine kavga!” gibi bir intiba uyanacaktır.

Açıkçası, çok kısaca, niçin olduğunu bir kelimeyle ifade etmek istiyorum. Sayın Aslanoğlu, Sayın Sakık’ın dün akşam Genel Kurulda yapmış olduğu konuşmasından bir paragrafı okumuştur. Sayın Sakık diyor ki: “İhbarcılık kötü bir şey ama ben burada, bu akşam bir miktar ihbarcılık rolüne soyunacağım.” Sayın Aslanoğlu’nun söylediği, sadece, Sayın Sakık’ın dün akşam burada söylediğinin aynen tekrarıdır. Bunun üzerine, grupta oturduğu yere Sayın Sakık gelip bir yumruk sallamıştır. Bu yumruk Sayın Aslanoğlu’na değmemiştir de. Ancak değse de değmese de bu çatı altında bir saldırı gerçekleşmiştir.

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) – Teğet mi geçti?

HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – Pek şık olmadı bu espri bugün, şu ortamda.

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) – Biraz yumuşatmak lazım havayı.

HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – Pek şık olmadı.

Ancak Sayın Meclis Başkanımız lütfetmişlerdir, Sayın Başkan Vekilimiz ve tüm grubu bulunan siyasi partilerin grup başkan vekilleriyle birlikte bir toplantı yapmıştır. Bu konuda her birimizin değerlendirmelerini almıştır ve bu değerlendirme sonucunda Demokratik Toplum Partisinin Değerli Grup Başkan Vekili de hem şahsen hem grubundaki diğer arkadaşların bundan ne kadar üzüntü duyduklarını ifade etmiştir. Yine, o toplantıda Değerli Grup Başkan Vekillerimiz Sayın Elitaş, Sayın Şandır da bu düşüncelerini ifade etmiştir. Bunun İç Tüzük’ümüzde bir de müeyyidesi vardır fakat Sayın Aslanoğlu öyle bir müeyyide talebinde de bulunmamıştır. Ben, bu çerçevede, bu çatı altında böylesine olayların bundan sonra bir kez daha yaşanmaması dileğiyle, her birimizin… Evet, politikada söz vardır, sataşma vardır ama bunu bu çatı altında fiilî noktaya taşımanın doğru olmadığını ve bunun geçmişte çok acı örneklerinin de bu çatı altında yaşandığını bilen kişileriz.

Bundan sonraki süreçte böyle bir şeyin yaşanmaması dileğiyle, her birimizin üzerine çok ciddi görev düştüğüne inanıyorum. Bu konuda özür dileyen Değerli Demokratik Toplum Partisinin Grup Başkan Vekiline ve grup üyelerine de ayrıca teşekkür ediyorum ve yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Ergün, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Gerçekten biraz önce Türkiye Büyük Millet Meclisinde hiç olmasını istemediğimiz bir tabloyla karşı karşıya kaldık. Bu nedenle hepimiz son derece üzgünüz ve böyle bir olayı teessüfle karşıladık ve hepimiz kınadık. İnşallah bundan sonraki görüşmelerimizde bu tür olayların olmamasını temenni ediyoruz. Bütün milletvekili arkadaşlarımızın, bütün gruplarımızın Parlamentodaki yasama faaliyetlerini, Parlamentonun milletin gözündeki değerine uygun bir şekilde sürdürmelerini, bu değeri düşürecek en küçük bir davranış içerisinde bulunmamalarını temenni ediyoruz ve istiyoruz.

İnsan duygusal bir varlık, hepimizin duyguları var; iyi duygular var, kötü duygular var. Hep istiyoruz iyi duygularımız öne çıksın. Ama ne yazık ki öfke gibi kötü bir duygumuz var. Bazen öfkemize yeniliyoruz. Aklımızı öfkenin rehin almasına izin vermemeliyiz. Öfke aklımızı ve bilincimizi rehin aldığı zaman inanın sözlerimiz ve davranışlarımız çok kabul edilemez bir düzeye çıkıyor. İşte bugün öfkenin aklımızı ve bilincimizi rehin aldığı bir tabloyla karşı karşıya kaldık. Eminim, bu tabloyu televizyonlardan defalarca izleyen arkadaşlar bir baksınlar, o hareketlerin içerisinde akıl göremeyecekler, bilinç göremeyecekler. Tamamen, öfke gibi kötü bir duygunun bizi rehin almış olmasını göreceklerdir. Bu nedenle -her zaman söylüyoruz- Parlamento kürsüsünde kabul etmediğimiz görüş ve düşünceler ifade edilebilir, en sert bir şekilde ifade edilebilir. Bunlara tahammül etmemiz, gerekirse uygun şekilde cevap vermemiz gerekmektedir ve veriyoruz da. Ama aklımızı ve bilincimizi ortadan kaldıran öfkeli tavırlarla, öfkeli hareketlerle ve öfkeli cümlelerle yaklaştığımız zaman inanın canlı yayında da çok gülünç hâllere düşebiliyoruz, çok vatandaşımızı üzen hâllere düşebiliyoruz. O nedenle, hiç olmazsa bugün bunu bir vesile sayalım, bugün olan son olsun Parlamentoda.

Burada bir arkadaşımız geçmiş yıllarda hayatını kaybetti. Bu tür öfkeli davranışlar sebebiyle hayatını kaybetti. Bunlar Parlamentoya hiçbir şey kazandırmıyor, yasama faaliyetlerine bir şey kazandırmıyor.

Tekrar, bu olaydan dolayı grup olarak üzüntümüzü ifade ediyoruz. Bu müessif olayı kınıyoruz. İnşallah bundan sonra böyle bir olay olmaması için bütün gruplardaki milletvekili arkadaşlarımızı sağduyulu ve öfkeye yenilmeden yasama faaliyetlerini sürdürmeye davet ediyoruz.

Hepinize teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Şandır…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ben de sizleri saygıyla selamlıyorum.

Gerçekten hepimizi üzen, tüm grupların ortak cümlelerle, kelimelerle ifade ettiği bir müessif hadise yaşanmıştır, bir fiilî saldırı olayı yaşanmıştır. Bu olay karşısında grupların, özellikle de DTP Grubunun ortaya koyduğu tavrı Meclisimiz adına bir kazanç olarak görüyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi, büyük Türk milletinin Meclisi; burada yapacağımız her çalışma, her konuşma, her davranış bu millete layık olmaya, yakışır olmaya mecburdur.

Dolayısıyla, gerçekten ağır bir iş yapıyoruz, kabul edelim ki çok yoğun bir mesai harcanıyor. Burada yanlış anlamalar oluyor veya yorgunluğun getirdiği stresler oluyor, öfkeler oluyor, birbirimize sert sözler söyleyebiliriz; oluyor bunlar, olmasa daha iyi olur. Tabii ki Türkiye’yi yönetecek hukuk oluşturmak, karşı görüşleri, farklı görüşleri bir araya getirip bir müzakere zemini oluşturmak çok da kolay değil. Olmasını istemiyoruz ama olması hâlini böyle bir müessif hadiseye, bir fiilî saldırıya dönüştürmek hakkı hiç kimsede yok. Bu, mutlaka karşılığını bulmalı. Bugün bir karşılık ortaya koyduk; tüm Türkiye Büyük Millet Meclisi, başta bu saldırı olayını yaşayan, yaşatan milletvekilinin grubu, onun sözcüsü, yöneticisi arkadaşımız üzüntülerini ve tasvip etmediğini ifade etti. Bizler de buna yürekten katılıyoruz. Gerçekten, Meclisimizde daha geçmiş dönemlerde çok daha ağır olaylar yaşandı, bir sayın milletvekilimiz hayatını kaybetti. Bu, yani istenmeden olan bir olaydı, bir sonuçtu ama oraya ulaşmasını asla tasvip etmeyeceğimiz bu küçük küçük olaylara zamanında, yeterli tedbiri almadığımız, zamanında gerekli tepkiyi koymadığımız takdirde, Allah korusun, sonuçta oluyor.

Onun için, ben, tüm grup yöneticilerine, özellikle tüm sayın milletvekillerimize, konuşmalarında ve davranışlarında biraz daha özenli olmalarını, karşılıklı saygılı olmalarını, çünkü milletin vekili olarak milletin huzurunda, milletin sorunları için hukuk oluşturma, onun adına görev yapmanın bilincinde biraz daha dikkatli olmalarını tavsiye ediyorum.

Ayrıca, Başkanlık Divanına da bir sözüm var: Bu türlü olaylarda bu İç Tüzük’ün gereğini uygulamak mecburiyetindeyiz. Bu kürsüde yanlış sözler söyleniyor; Başkanlığın bunu hoşgörüyle karşılama hakkı yok. O sözü İç Tüzük’ün gereği kesmesi gerekiyor veya bu türlü bir tartışmada oturumu tatil etmesi gerekiyor. Çünkü, sonunun nereye ulaşacağını bilmediğimiz bir sürecin başlangıcında hoşgörü bu işe en büyük menfi katkıyı veriyor.

Onun için, bir daha bu tür olayların yaşanmaması temennisiyle Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bu müessif hadiseyi biz de kınıyoruz, yaşanmamasını tekrar temenni ediyoruz.

Değerli Mevlüt Aslanoğlu arkadaşımıza -kendisi olgunluk gösterdi- üzüntülerimi de ifade ediyorum.

Hepinize çok teşekkür ediyorum arkadaşlar, sağ olasınız. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.

Sayın milletvekilleri, ben de sorumlu ve Parlamentoya yakışan bir tavır içerisinde konunun çözümüne katkı yapan değerli grup başkan vekillerine teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

Bu arada, şu andan itibaren bütçenin diğer maddelerini, görüşmeye devam ettiğimiz maddelerini görüşmeye başlayacağız.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/656) (S. Sayısı:312) (Devam)

2.- 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/622, 3/521) (S. Sayısı: 313) (Devam)

BAŞKAN – Milletvekillerimizden rica ediyorum. Özellikle konuşmalarında, hangi konu hakkında konuşacaklarsa şu andan itibaren onların üzerinde konuşmalarını özellikle rica ediyorum ve 23’üncü madde üzerinde şahsı adına ikinci konuşmacı olan Mersin Milletvekili Sayın Ömer İnan.

Buyurun Sayın İnan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

ÖMER İNAN (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 23’üncü maddesiyle ilgili görüşlerimi arz etmek üzere huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu Bütçe Kanun Tasarısı her yıl bu Meclise gelir ve Meclisin yaklaşık iki ayını alır ve bu iki ay süresi içerisinde bütün milletvekilleri yorgunluk emareleri gösterir; yorulduklarını, maratonda bulunduklarını ifade ederler. Doğrudur. Ama neticede bir şey yapmışlar mıdır? Bana göre hayır. Yani milletvekillerinden hiçbirisi çıkıp da “Ben bu bütçe kanun tasarısında şöyle bir katkıda bulundum.” deme durumunda değildir.

Rakam verecek olursak, 260 katrilyonluk bir bütçe. Ne kadar bir teklifle değiştirildi bu? İki binde 1; 120 trilyon bir ilave, gider de artırıcı yönde bir şey. Peki, bunu kim yaptı? Komisyon yaptı. Bu Genel Kurulda bir tane milletvekili arkadaşımız, bir tane önergeyle herhangi bir katkıda bulunmuş değil. Bütçe Komisyonu üyeleri arkadaşlarımız da ciddi katkılarda bulunmuyorlar. Bu kanun tasarısı Devlet Planlama Teşkilatı, Maliye Bakanlığı gibi kuruluşlarda hazırlanıyor ama olgunlaşma yeri Maliye Bakanlığı. Orada hazırlanan tasarı buraya geliyor ve aynıyla geçiyor. Peki, niye biz uğraşıyoruz arkadaşlar? Bunu tekrar tekrar, bütün grupların, muhalefetiyle iktidarıyla düşünüp bir çözüm yolu bulması lazım. Bu kadar milletvekilinin vaktini israf etmeye hakkı yoktur diyorum böyle bir çalışmanın, düzeltilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Mesela, bu 23’üncü madde, üzerinde şu anda söz aldığım madde, 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’de tadat edilen kurumlarda sözleşmeli nasıl çalıştırılacağını ifade eden, sözleşmeli çalıştırılmasıyla ilgili bir hüküm. Nasıl sözleşmeli çalıştırılacak, kim çalıştıracak, ne kadar çalıştıracak, bunu düzenleyen bir madde. Bu madde geçen sene de vardı Bütçe Kanunu’nda, evvelki sene de vardı, on sene evvel de vardı. Hep aynı maddeyi, biz buraya çıkıyoruz, her yıl tartışıyoruz, görüşüyoruz. Bu manalı mı arkadaşlar? Bunun da düzeltilmesi lazım, düzenlenmesi lazım.

Sadece 23’üncü madde değil, birçok madde, açın, bakın, kıyaslayın, bütçe kanunlarındaki birçok madde, bir önceki senenin aynısıdır, sadece değişen yıldır. 2009 yazmışız, geçen sene 2008 idi, öbür sene 2007 idi. Bundan başka bir değişiklik yok ki. Yani bu Meclisi daha verimli çalıştırmak hepimizin görevi.

Şöyle söylüyorlar: “Bütün ülkelerde bu böyle.” Ee o zaman Türkiye olarak biz bir ilk yapalım, düzgün bir iş yapalım, diğer ülkeler de “Bak Türkiye bunu değiştirdi, biz de değiştirelim.” desin. Yani Maliye Bakanı… Veya şöyle bir şey yapalım: Yetkiyi Maliye Bakanına verelim arkadaşlar. Hazırladığı tasarı, “kanun” da demeyelim adına “bütçe” diyelim, öylece geçsin.

SONER AKSOY (Kütahya) – Plan Bütçeden geçmeden olmaz.

ÖMER İNAN (Devamla) – Niye olmasın? Değiştirdiğimiz zaman, ne değiştirmemiz gerekiyorsa, Anayasa, kanun, tüzük, İç Tüzük, ne değiştireceksek değiştirelim, aklın yolu, doğru olan ne ise onu yapalım. Buradaki arkadaşları fuzuli çalıştırmaya hiç kimsenin hakkı yok.

Teşekkür ediyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İnan.

Madde üzerinde soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana sormak istiyorum:

Tokat ilinde sigara fabrikasında çalışan işçiler, fabrikanın yabancı firmalara satılmasıyla beraber 4/C kapsamında Yaprak Tütün İşletmelerine aktarılmışlardır. Ancak, burada tütün üretiminde düşüş dolayısıyla iş yoktur. İşçiler çalışarak aldıkları parayı hak etmek istiyorlar. Bundan dolayı da başka kurumlara geçmek istiyorlar. Bunların acısını kabul edip başka kurumlara geçirmeyi düşünüyor musunuz?

İkinci soru olarak: Kamu çalışanları, memurlar toplu sözleşmeli sendika istiyorlar. Hükûmet olarak bunu yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Aracılığınızla Sayın Bakana soruyorum:

1) İl özel idaresi sekreterlerinin özlük haklarının iyileştirilmesi ve il genel meclisi üyelerine oturum başına ücret ödeme yerine aylık düzenli bir ücret ödenmesi konusunda bir çalışmanız var mıdır?

2) 5018 sayılı Yasa gereğince oluşturulan iç denetim birimlerine atanan iç denetçiler hangi kriterlere göre atanmaktadır? Atamalarda kul hakkı yendiği iddialarına ve siyasi davranıldığı iddialarına katılıyor musunuz, bu konudaki düşünceniz nedir? Bu iç denetçiler hangi işleri yapmaktadırlar? 2008 yılında toplam kaç denetçi kaç adet denetim yapmıştır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Tütüncü…

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Benim iki sorum var:

Birincisi: AKP Hükûmetinin açıktan atama yöntemini Sayın Bakan açıklayabilir mi? Bu yöntemin daha iyiye götürülmesi için acaba düşünülen herhangi bir önlem var mı ya da bir düşünce var mı açıktan atama yönteminin daha iyiye götürülmesi açısından? Bu yöntemi açıklamanızı burada rica ediyorum.

İkincisi: Bütçe gelirlerine baktığımızda, birinci olarak dolaylı vergilerden alınıyor, ikinci olarak da işçi ve memurlardan alınan vergilerden karşılanıyor. Avrupa Birliğinde bütçe gelirlerinin böylesine adaletsiz şekilde karşılandığı başka bir ülke var mı, Türkiye’den başka?

Anlatabildim mi Sayın Başkan?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bir daha söyler misiniz?

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Şöyle: Bütçe gelirleri başlıca iki kaynaktan geliyor. Bir tanesi dolaylı vergiler, yani KDV, ÖTV, iletişim, şans oyunları…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaptan…

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, iki sorum var: Emeklilere refahtan pay verilmemesi için kanun çıkardınız, buna da “sosyal güvenlik reformu” dediniz.

Soru 1) Dünyanın hangi ülkesinde emeklilere refahtan pay verilmiyor?

Soru 2) Türkiye’deki emeklileri ikinci sınıf vatandaş konumuna getiren bu yasayı değiştirmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, Türkiye genelinde taşımalı eğitim için millî eğitim müdürlükleri ile anlaşmalı olarak servis araç sahipleri sezonluk iş yapmaktadırlar. Bu servis araç sahipleri ücretlerini düzenli olarak alamamaktadırlar. Örneğin, Adıyaman, başta merkez ilçe olmak üzere, Kâhta ve özellikle Gerger ilçesinde üç aydır ücretlerini alamıyorlar. Bu konuda yardımcı olmanızı rica ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Güvel

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Sayın Bakanım, bu kürsüde konuşan iktidar mensubu sayın milletvekilleri her vesileyle yaptıkları yolları övünerek anlatıyorlar. Şimdi soruyorum: Adana’nın ilçelerini birbirine bağlayan Kozan-Feke, Feke-Saimbeyli, Saimbeyli-Tufanbeyli ilçe yollarının altı yıllık iktidarınız döneminde kaç kilometresi yapılmıştır? Bu ilçelerimizin yollarının yapılması için bütçeden pay ayrılmış mıdır? Ne zaman bitirilmesi planlanmıştır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Aydoğan

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben dünden bu yana sormaya devam ediyorum. IMF, Türkiye’nin dünyanın en kırılgan ülkesi olduğu, cari açığın millî gelire oranı, kısa vadeli borçların millî gelire oranı, kamu borçlarının millî gelire oranı, özel sektöre açılmış olan kredilerin değişim nispetlerinin millî gelire oranıyla ilgili 16 Kasım 2007’de Hükûmete raporunu vermiştir.

Şimdi ben soruyorum: G-20 ülkeleri arasında Türkiye’den başka IMF ile anlaşan ülke var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, harçlara, çevre temizlik vergisine, motorlu taşıt vergisine, yeniden değerlendirme oranında yüzde 12 zam yaptığınız ortamda 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 720 lira iken asgari ücreti 503 liradan 530 liraya çıkardınız. İşçilere layık gördüğünüz asgari ücretteki artış, vatandaşın anladığı şekliyle, eline geçen ücretin yıllık ortalaması yüzde 6,4; yani aylık 33 lira, sizin hesaplamanızla kümülatif 8,58 artırdınız.

Şimdi soruyorum: Sizin asgari ücrette yaptığınız artış, vergilere ve harçlara yaptığınız artışlarla kıyaslandığında adil midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Doğru, Tokat fabrikasında çalışan işçilerin başka kurumlara geçmek istediğini söylediler. Bununla ilgili olarak biliyorsunuz özelleştirmede Tokat fabrikamız çalışmaya devam ediyor oradaki işçilerle beraber. Ama isteklerinin neler olduğunu ben de müsaade ederseniz bir inceleyeyim, ona göre karar vereyim.

Sayın Işık, “İl özel idareleri genel sekterleriyle ilgili olarak bir iyileştirme düşünüp düşünmediğimizi.” söyledi. Öyle bir çalışmamız şu anda yok.

İç denetçilerle ilgili “Neye, hangi kanuna göre atanıyorlar?” dedi. İç denetçiler 5018 sayılı Kanun’a dayanarak atanıyorlar. Neler yapıyor iç denetçiler diye sorusuna…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Ben, hangi kriterlere göre dedim, kanuna göre değil.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bu Kanun’da, kendi kanununda, burada hangi kriterlere göre hareket ediyorlar, görevleri nelerdir, onların hepsi tek tek yazıyor. İç denetçiler de biliyorsunuz çalışmalarına başladı, raporlarını da sunmaya başladılar.

Sayın Tütüncü “Açıktan atamalara daha iyi bir yol nasıl olur?” diyor. Yani açıktan atamalara daha iyi bir yol, herhâlde… Bütün hepsi bu KPSS sınavı var, o sınavdan geçenler alınıyor, ona göre bütün atamalar yapılıyor. Onlar da o mealde atanırsa tamamen objektif esaslara göre bir bağımsız kurul tarafından yapılan imtihan neticesinde en iyi notu alanların önce atamaları yapıyor. Ona göre yapılırsa çok daha iyi olur diye düşünürüm ben de.

Bir de “Bu bütçedeki gelirlerin, vergi gelirlerinin büyük bir kısmını dolaylı vergilerden, diğerlerini de işçilerden alınan vergilerden” diyor Sayın Tütüncü. Hâlbuki öyle de değil. Bunun içerisinde kurumlar vergisi var bizim, bunun içerisinde gelir vergisi var, bunun yanında motorlu taşıt vergileri var, bunlar hepsi direkt vergiler, dolaysız vergi dediğimiz vergiler. Bunlar da önemli rakamlar da tutuyorlar. Ancak işçilerden alınan vergileri Batı bütçeleri dolaylı değil, dolaysız vergi olarak alıyor. Biz de onları dolaysız vergi aldığımızda ona katmamız lazım. O zaman Türkiye’deki dolaylı, dolaysız vergilerin oranları, yani bizim ifade ettiğimiz gibi, kamuoyunun ifade ettiği gibi değil, çok daha dolaylı vergilerin artışı lehine bir durum arz ediyor. Onu da belirtmek istiyorum.

Sayın Kaptan “Emeklilere refahtan pay verilmiyor.” diyor. Hâlbuki ben bütçe sunumumda, emeklilere ne kadar artış olduğunu -efendime söyleyeyim, BAĞ-KUR’u var bunun içerisinde, memur emeklisi var, sigorta emeklisi var- en az alan, en fazla alan, ortalama alan, hepsini açıkladım ve artış oranlarıyla da enflasyon artışını karşılaştırdığımda, enflasyonun çok üzerinde artışlar olduğunu, yani reel artışlar söz konusu olduğunu açık açık ifade ettim. Reel artışlar demek, refah payından pay vermek demektir. Onun için “Refah payından hiç pay verilmedi, refahtan pay verilmedi.” demek yanlış bir yorumlama olur diye düşünüyorum.

Sayın Köse, taşımacıların, taşımalı eğitimde bu taşımayı yapanların paralarının ödenip ödenmediğini sordu. Ekim ayı sonu itibarıyla tamamen ödedik. Kasım ayını şimdi ödeyeceğiz ve onu da ödedikten sonra… Yani çok yakından takip ediyoruz ve tahakkukları bitip hesapları yapıldığında da ödemeleri yapıyoruz.

Sayın Güvel, Adana’nın yollarını sordu. Adana’nın yollarını şimdi KÖYDES olarak biz yapıyoruz, bir.

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Köy değil efendim, ilçe yolları, ilçelerimizi birbirine bağlayan yollar.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Onun dışında, biliyorsunuz otoyollardan nasibini alıyor Adana’mız ve diğer yol çalışmalarında da gerekli yatırımları orada hızla yapıyoruz ama miktar olarak ne yollar yapıldı, kaç kilometre yapıldı, ne kadar para harcandı, bunları -bir çalışma yapayım- yazılı olarak kendisine bildireyim.

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Zamanımız doldu, teşekkür ederim.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ben teşekkür ederim.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

24’üncü maddeyi okutuyorum:

İşçi istihdamı ve ödeneklerine ilişkin esaslar

MADDE 24- (1) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile 5018 sayılı Kanuna ekli (II) sayılı cetvelde yer alan kamu idareleri, sürekli işçileri ile 4/4/2007 tarihli ve 5620 sayılı Kanuna göre çalıştıracakları geçici işçileri, bütçelerinin (01.3) ile (02.3) ekonomik kodlarında yer alan ödenekleri aşmayacak sayı ve/veya süreyle istihdam edebilirler.

(2) Toplu iş sözleşmelerinden doğacak yükümlülükler, ihbar ve kıdem tazminatı ödemeleri, asgari ücret ve sigorta prim artışı nedeniyle meydana gelecek ödenek noksanlıkları Maliye Bakanlığı bütçesinin “Personel Giderlerini Karşılama Ödeneği” ile “Yedek Ödenek” tertiplerinde yer alan ödeneklerden aktarma yapılmak suretiyle karşılanabilir. Birinci fıkrada belirtilen ekonomik kodlara bu durumlar dışında (söz konusu ekonomik kodlar arasındaki aktarmalar ile bu kodlar için birimler arası aktarmalar hariç) hiçbir şekilde ödenek aktarması yapılamayacağı gibi bütçenin başka tertiplerinden işçi ücreti ve fazla süreli çalışma ve/veya fazla çalışma ücreti de ödenemez. Bu fıkradaki kısıtlamalar, kendi bütçe tertiplerinden aktarma yapılması koşuluyla TÜBİTAK için uygulanmaz.

(3) Birinci fıkrada belirtilen kamu idarelerinin harcama yetkilileri, fazla çalışma için öngörülen ödeneğe göre iş programlarını yapmak, bu ödeneği aşacak şekilde fazla süreli çalışma ve/veya fazla çalışma yaptırmamak ve ertesi yıla fazla süreli çalışma ve/veya fazla çalışmadan dolayı borç bıraktırmamakla yükümlüdürler. Deprem, yangın, su baskını, yer kayması, kaya düşmesi, çığ ve benzeri afetler nedeniyle yürürlüğe konulacak Bakanlar Kurulu kararları uyarınca yaptırılacak fazla çalışmalar ile fazla çalışma ücret ödemelerine ilişkin ilama bağlı borçlar için yapılacak aktarmalar hariç fazla süreli çalışma ve/veya fazla çalışma ücret ödemeleri için hiçbir şekilde ödenek aktarması yapılamaz.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Edirne Milletvekili Sayın Bilgin Paçarız’da.

Buyurun Sayın Paçarız. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 24’üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçen yılki bütçe kanununda olduğu gibi noktasına kadar değiştirilmeyen 24’üncü madde metninde işçi istihdamı ve ödeneklerine ilişkin esaslar açıklanmaktadır. Deyim yerindeyse, bütçe tasarısının demirbaş maddelerinden bir tanesidir. Bundan dolayı ki, sizlere daha geniş bir düşünceyle değerlendirmelerde bulunmak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe, devletin nerelere ne kadar kaynak ayıracağını ve nerelerden ne kadar kaynak toplayacağını gösterir, ekonomideki ağırlıkları ölçüsünde ekonominin gidişatını belirler. Bir ülkedeki ekonomik faaliyet düzeyi bütçeyle şekillenir. Ekonominin canlı olduğu dönemlerde vergi toplamak, bütçenin gelir hedeflerini tutturmak mümkün olabilirken ekonominin faaliyetlerinin kısıtlı olduğu dönemlerde gelir hedeflerini gerçekleştirmek gayet zordur.

Sayın Başbakan, sürekli olarak “Gözü var ama göremiyor.” ifadesini sıkça kullanıyor. Ben, şimdi sormak istiyorum: Peki Sayın Başbakanım, siz acaba görebiliyor musunuz? Bütün dünyayı dolaşıyor, bununla da övünüyorsunuz. Düne kadar “Kriz yok, bizi etkilemez, teğet geçer.” derken, bütün dünya bu krizle kavrulurken, yurttaşlarımız, işsizlik, yoksulluk ve hayat pahalılığıyla karşı karşıya kalırken, maşallah, siz bizlere teğeti öğretmeye kalktınız. Sormak istiyorum: Yurt dışında dolaştığınız yerlerde gören gözlerinizle krize dair hiçbir şey görmedik mi? Hadi görmedik de, duymadık mı? Peki, bizleri pek dinlemezsiniz de, yurt içinden her türlü kesimden bu konuda çok açık tespitler size yapıldığı hâlde yine mi görmek ve duymak istemediniz? 2008 yılının hem dünyada hem de ülkemizde sancılı bir şekilde geçeceğinin işaretleri 2007 sonlarına doğru açık bir şekilde ortaya çıkmıştı. ABD ekonomisindeki krizin olası bir derinleşmesinin Türkiye ekonomisi üzerindeki olası etkilerinin göz ardı edilmesini nasıl açıklayabileceksiniz? Düşünmek bile istemiyorum; “At binenin, kılıç kuşananın.” şeklinde olurdu herhâlde.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şunu unutmamak gerekir: Bütçeler ne kadar öngörülebilir veya güvenilir ise küresel dünyanın etkin bir üyesi olan ülkemizin küresel ekonomi içindeki yeri de o derece güçlü ve sağlam olacaktır. Bizim bütçemizin tam olarak böyle olduğunu söyleyebilmek mümkün müdür? 2009 yılı bütçe ödeneklerinin uygulanan ekonomik programın ilke ve hedeflerine ne kadar uygun olduğunu hep beraber bilmekteyiz. Bu bütçe ödeneklerinin kamu kesimi açıkları ile enflasyonun düşürülmesi ve reel ekonomideki sorunların çözümü olup canlanmayı sağlayacak şekilde belirlendiğini söyleyebilir miyiz? Bütçe dengesinin bir defalık özelleştirme gelirleriyle tutturulduğunu son birkaç yıldan beri görüyoruz. Orta vadeli mali plana göre, 2009 ve 2010 yıllarında bütçeye girecek yüklü bir özelleştirme gelirleri gözükmemektedir. Sağlıksız bir durum olan bir seferlik gelirlere dayanan finansmanın bu yılki bütçe dengesinde etkili olamayacağını sizlere hatırlatmak istiyorum ama siz bu bütçede, özelleştirme gelirlerinde 2009 yılında yüzde 42’lik bir artış bekliyorsunuz. Görünen o ki herhâlde, 2009 yılında 2/B orman yasasını çıkararak buradan bir 25 milyar dolar bütçeye gelir sağlamak istiyorsunuz. Tabii, bu ekonomik krizde satabilirsek, bu parayı sağlayabilirsek. 2009 yılı makro büyüklük hedeflerinin gerçekçi olmadığı ve yüzde 4 büyüme beklemenin zor olduğu açıktır. Bugüne kadar sağlanan büyümenin ithalata, sıcak para girişine ve doğrudan yabancı sermaye yatırımına bağlı olarak sağlandığı da bir gerçektir. Yaşanan büyümenin, istihdam yaratmayan ve işsizliği azaltmayan bir büyüme olması ise büyümenin, tamamen yeni kapasite yaratmadan atıl kapasiteye dayalı ve suni olduğunu ortaya koymaktadır. Bundan dolayıdır ki sizin İktidarınız döneminde işsizlik ülkemizin en büyük sorunu olmuştur. İktidar olduğunuz dönemlerde, kayda değer yatırımlar yapmadığınız ve istihdam artırıcı yeterli tedbirler almadığınız için -üzülerek ifade ediyorum değerli arkadaşlar- 2008 yılının üçüncü çeyreğinde işsizlik 10,3’e yükselmiştir. Bundan sonra daha da yükseleceği bir gerçektir.

Sizler de hatırlarsınız, Sayın Maliye Bakanımız, Sayın Hemşehrim “Büyüme hızımızın düşmesiyle birlikte işsizlik de artabilir.”demişti ve aynen gerçek oldu. Büyüme hızı artsa da büyüme hızı düşse de fark etmiyor, işsizlik sürekli artıyor, hep artıyor. Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Bu bütçede, 2009 yılında acaba işsizlik nasıl çözülebilecek? Ayrıca, Hükûmetin sayesinde, tarım kesimini de ellerinizle bitirmekte son derece kararlı olduğunuzu görmekteyiz. 2009 bütçesinde, bir kez daha, üreten, size rağmen üretmekten vazgeçmeyen, alnının teriyle ekmeğini kazanmaya çalışan Türk çiftçisini ve tarımı cezalandırmakta olduğunuzu bilmekte misiniz? 2009 yılına ait tarımsal destek bütçesi, geçen yıla göre yüzde 1,9 artışla 5,5 katrilyon yani 5,5 milyar YTL olarak gerçekleşti. Buna karşılık, 2009 yılı bütçesinde neler öngörülüyor biliyor musunuz: Beklenen vergi gelirlerinde yüzde 16 artış, ithalde alınan KDV’den yaklaşık yüzde 22 artış, dâhilde alınan KDV’den yaklaşık yüzde 12 artış bekler iken, çiftçiye desteklemede vereceğiniz rakam yüzde 1,9. Oldu mu şimdi değerli arkadaşlar? Bu, çiftçimizi cezalandırmak anlamına gelmiyor mu? Bu artış ile tarımın ihtiyacının karşılanması ve çiftçilerin diğer ülkelerin çiftçileri düzeyinde desteklenmesi mümkün olabilir mi?

Değerli arkadaşlar, son iki yıl bütçelerinde olduğu gibi, 2009 yılı bütçesinde de Hükûmet, Tarım Kanunu’nda yer alan tarımsal destekleme programlarının finansmanı bütçe kaynaklarından ve dış kaynaklardan sağlanırken, “Bütçeden ayrılacak kaynak, gayrisafi millî hasılanın yüzde 1’inden az olamaz.” der. Ama sizler bunu görmemezliğe devam ediyorsunuz. Yerine getiremeyeceğiniz herhangi bir şeyi neden kanun maddesi olarak yazıyorsunuz Sayın Hükûmet?

2002 yılında tarımı desteklemek için millî gelirin 0,53’ü ayrılırken, 2009 yılında bu oran 0,49’a neden düşürülmüştür? Tarımsal destek yasalarla belirtilmiş iken, neden Hükûmet 5,5 milyar YTL destekleme almıştır?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

BİLGİN PAÇARIZ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Zaten bunun da yarısını, yani bu 5,5 milyar YTL’nin yarısını da ÖTV ve KDV ile alıyorsunuz.

Aslında -süre az geldi- konuşmak isterdim. Fakat Sayın Bakanıma ve sayın hemşehrime, Maliye Bakanıma bir konuda teşekkür etmek istiyorum. Altı yıllık iktidarları boyunca Edirne’mizde ilk defa olarak camilerimize, köprülerimize, medreselerimize ve kültür mirasımıza, Osmanlı kültürüne sahip çıkılmıştır ve yeterli ödenekler misli misli verilmiştir ama ben -aynı ödenekleri, aynı yatırımları- Trakya’mızın, Edirne’mizin GAP’ı olan Hamzadere, Koyuntepe barajları, Çakmakköyü Barajı ve yirmi beş yıldan beri gündemde olan Suakacağı Barajı’nın da gündemden düşmemesini rica ediyorum.

2008 yılında barajlarımıza yeterli ödenek çıktı. Zaman zaman da Maliye Bakanlığımızın bütçesinden ek ödenekler ayrıldı ama inanın değerli arkadaşlar, Edirne’mizin yatırıma ihtiyacı vardır. Edirne’miz elli yıldan beri yatırım almamıştır. Umarım, Sayın Hemşehrimiz, Sayın Maliye Bakanımız bizi, biz milletvekillerini göz ardı etmez ve bu barajların yapılmasına yardımcı olur. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Paçarız.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Mustafa Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 24’üncü maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Tasarının bu maddesinde, genel bütçeli ve özel bütçeli idarelerin istihdam edeceği sürekli işçiler ile çalıştıracakları geçici işçilerin bütçelerinde yer alan ödeneklerle sınırlı olarak çalıştırılması hükme bağlanmaktadır. Ayrıca sadece toplu iş sözleşmelerinden doğacak yükümlülükler, ihbar ve kıdem tazminatı ödemeleri, asgari ücret ve sigorta prim artışı nedeniyle meydana gelecek ödenek noksanlıkları için "Personel Giderlerini Karşılama Ödeneği" ile "Yedek Ödenek" tertiplerinden ödenek aktarması yapılabileceği, diğer taraftan da afetler ve ilama bağlı borçlar dışında fazla çalışma ücret ödemeleri için ödenek aktarması yapılamayacağı hususu düzenlenmektedir.

Kısacası, kamuya sürekli ve geçici işçi alımlarına ve fazla çalışma sürelerine katı bir sınırlandırma getirilmektedir. Bu düzenleme, AKP hükûmetlerince IMF’ye verilen niyet mektuplarında sürekli yapısal kriter olarak taahhüt edilen ve önümüzdeki bütçe kanunlarında da aynen yer alan kemer sıkmadan öte ümük sıkma tedbirlerinden biridir! Kamu idarelerince, hizmetin gereği bile olsa -ki birçok kamu idaresinde personel sıkıntısı had safhadadır- bütçesinde öngörülenden fazla personel alımını ve çalışanlara fazla mesai yaptırılmasını engelleyen bir hükümdür. Hâl böyle olunca, kamu idarelerinin personel ihtiyaçları çoğunluğu asgari ücretle çalıştırılan müteahhit personeli aracılığıyla giderilmektedir. Üniversite mezunları bile çok düşük ücretlerle çalıştırılmaktadır. İdareciler ise çok ucuz iş gücü temin etmekle övünebilmektedir. Esasen çalışma hayatımızda âdeta Orta Çağda köle ticaretini andıran bir sistem oluşturulmuştur. İnsanlarımızın çaresizliğinden, iş bulma zorluğundan istifade edilmektedir. Asgari ücretin bile altında ücretle çalışmaya razı insanlarımız bulunmakta ve bu şekilde kayıt dışı çalışanların olduğu da acı bir gerçektir.

Dün, 2009 yılında uygulanacak asgari ücret açıklandı. Ocak zammı yüzde 4,3; temmuz zammı yüzde 4,1 düzeyindedir. Yani memurlara, emeklilere, dul ve yetimlere verilecek zamla yaklaşık aynı oranlarda.

Bugünlerde soğuk kış aylarını yaşamaktayız. Acaba kömürün fiyatından haberiniz var mı? Ardı ardına yapılan zamlarla 1 milyar lirayı bulmuş durumda. Bir aile 3 ton kömürle kışı çıkarırsa 3 milyar lira kömüre vermek zorunda. Yani asgari ücretle çalışan vatandaşlarımızın altı aylık ücreti sadece kömür giderlerini karşılıyor. Bu asgari ücretli ayrıca kirayı nasıl ödeyecek? Evinin, çocuklarının asgari ihtiyaçlarını nasıl sağlayacak hiç düşünüyor musunuz?

Sayın Maliye Bakanı da burada “Asgari ücreti, memur ve emekli aylıklarını şu kadar artırdık. Enflasyonun üzerinde artış var, reel olarak arttı.” diye açıklamalarda bulunuyor. Sayın Maliye Bakanı, 2002 yılında enflasyonda düşme olduğu zaman Sayın Tayyip Erdoğan ne diyordu biliyor musun, aynen kendi ifadelerini söylüyorum: “Enflasyon düşmüyor. Hâlâ, düştü diye rakamlarla halkı maalesef aldatıyorlar. Bu rakamlarla sofranın ortaya koyduğu rakamlar aynı değil. Çarşıda, pazarda vatandaşa gidin sorun, bakalım ne diyor.”

Evet Sayın Bakan, ben de size soruyorum: Halkın enflasyonuyla sizin enflasyonunuz aynı mı? Gidin asgari ücretliye, memura, emekliye “Maaşlarınızı reel olarak artırdım.” deyin bakalım ne diyor. Sadece kira, yakacak, temel gıda ve tüketim maddelerindeki fiyat artışlarına göre bir hesap yapın bakalım enflasyona ezdirmiş misiniz ezdirmemiş misiniz bir görün. Şu asgari ücretle, 400 - 500 lira emekli aylığıyla bir ay geçinmeye çalışın bakalım kaç gün dayanabilirsiniz. O zaman görürsünüz enflasyonun ne olduğunu, dünyanın kaç bucak olduğunu!

Temel gıda maddelerine, tüp gaza, doğal gaza, elektriğe, kömüre, mazota, daha birçok ürüne bir yılda yüzde 70-80’i aşan zam yapın, buna karşılık asgari ücrete, memur, işçi, dul ve yetim aylıklarına yıllık ortalama yüzde 6 düzeyinde zam yapın, ondan sonra “Enflasyona ezdirmedim.” deyin bu millet de size inansın!

Aslında AKP ümük sıkmanın da daniskasını yapmaktadır. Siz biliyor musunuz, kirada oturan birçok dar ve sabit gelirli vatandaşımız, yaptığınız zamlardan dolayı kaloriferli dairelerin yakıt aidatlarının yüksek oranda artması nedeniyle bu aidatları ödeyemeyecek duruma geldiklerinden sobalı evlere taşınmak zorunda kalmıştır.

Şimdi diyorsunuz ki: “Dışa bağımlı olduğumuz ürünlerde zammı yaparız.” Zaten her şeyimizi dışa bağımlı hâle getirmediniz mi? Doğal gaz, elektrik, petrol ürünlerine yapılan yüksek oranlı zamları böyle savunuyorsunuz, ama Sayın Erdoğan Hükûmete gelmeden önce böyle demiyordu, Ocak 2002’de yaptığı basın toplantısında “Hem merkezî kurumlar hem de belediyeler su, elektrik, doğal gaz gibi temel ihtiyaç maddelerini vatandaşa kâr etmeyi düşünmeden götürmelidir. Örneğin, devlet ithal ettiği doğal gaza sınırda kaç para ödediğini, belediyelere teslim edinceye kadar metreküp başına ne kadar masraf ettiğini kamuoyuna açıklamalıdır. Belediyelerin gazı vatandaşa kadar götürebilmesi için yapacağı yatırım maliyetini ve işletme giderlerini belirleyerek bir satış fiyatı oluşturulmalıdır. Ben eminim ki böyle bir hesaplama sonunda doğal gazın fiyatı en az yarı yarıya azalacaktır.” diyerek hükûmete sesleniyordu: “Gelin, bu vatandaşın ahını daha fazla almayın, gelin insanlarımıza daha fazla zulmetmeyin.”

Evet, Sayın Maliye Bakanı, Sayın AKP Hükûmeti, kamuoyuna açıklayın bakalım, doğal gaza, petrole sınırda kaç para ödüyorsunuz? Masraf ne? Vatandaşa kaça satıyorsunuz?

2008 yılının on bir ayında petrol ve doğal gaz ürünlerine ait sadece özel iletişim vergisi gelirlerinizi ben söyleyeyim: Tam 22 katrilyon lira. Sadece ÖTV olarak bu kadar gelir elde ediyorsunuz. Ekonomi iyi diyorsunuz ya, neden bu vergileri indirmediniz? Neden sözünüzün arkasında değilsiniz? Neden vatandaşın sırtından bu derece yüksek gelir elde ediyorsunuz? “Vatandaşın ahını almaktan, insanlarımıza zulmetmekten zevk mi alıyorsunuz?” Bu ifadeler benim değil Sayın Başbakanın geçmişte söylediği ifadeler.

Kriz dışarıdan geldi, zamlar dışarıdan geldi öyle mi? Siz işin kolayını bulmuşsunuz. Peki, siz altı yıldır ne yapıyorsunuz? Siz değil miydiniz, Sayın Başbakan değil miydi “Bizden bir yılda bir şey beklemeyin ama üç yılın sonunda cebiniz dolacak. Rahatlamaya başladığınızı göreceksiniz.” diyen? Bir yıl değil, üç yıl değil, dile kolay tam altı yıl geçti. Soruyorum: Vatandaşın cebi doldu mu? Vatandaş kendini rahat mı hissediyor?

Kendinizin, çocuklarınızın, etrafınızın, ihale verdiğiniz, kamu kaynaklarını peşkeş çektiğiniz yandaşlarınızın cebi doldu da onu mu kastediyorsunuz bilmiyorum, ama asgari ücretlinin, memurun, emeklinin, dul ve yetimlerin, işçinin, çiftçinin, köylünün, esnafın velhasıl kahir ekseriyette olan vatandaşlarımızın kredi kartı limitleri doldu, banka kredisi limitleri doldu, boğazına kadar borç doldu. Sadece kredi kartı ve tüketici kredisi borçları 120 katrilyon lirayı aştı. Bu borçları ödeyemeyecek duruma düşenlerin sayısı da 1 milyonu aştı. Siz ne rahatlamasından bahsediyorsunuz? Ülkemizi, milletimizi içine soktuğunuz ekonomik tablo bu, eseriniz bu.

Daha önce birçok yerde ve en son Konya’da, Sayın Başbakan; “Yeşil kartlı sayısı geldiğimizde 15 milyon iken 9 milyona düşürdük.” diyor. Bu bilgiler doğru değil. Sağlık Bakanlığının verileri ortada, lütfen Sayın Başbakana da doğru bilgileri verin. Şu elimdeki Sayın Sağlık Bakanımızın hem Plan ve Bütçe Komisyonuna hem de Genel Kurula yaptığı sunumlarla ilgili kitapçık. Burada, Sayın Başbakanın dediği gibi, 2002’de 15 milyon değil 13 milyon. Kaldı ki 2004 yılında otokopili sağlık karnesi sistemine geçilmiş, 6,7 milyon 2004 yılındaki yeşil kartlı sayısı; 2007’ye geliyoruz, 14,5 milyon ekim ayı, 2008’de 15,5 milyon. Şimdi, geçen yıl aktif durumda olan 9 milyon, bu yıl 9,5 milyon; dolayısıyla 6,7 milyondan 9,5 milyona çıkmış aktif sayısı. Bir de 2002’de aktif-pasif ayrımı yapılmadığı için 2002’yle bir kıyas yapmak da mümkün değil ayrım olmadığı için. Dolayısıyla yalan yanlış bilgilerle bir yere varamayız.

Şimdi de kalkmış vatandaşa yapılan kömür ve gıda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MUSTAFA KALAYCI (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

…yardımlarını istismar ediyorsunuz, bir siyasi rant aracı olarak kullanıyorsunuz. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu rahmetli Özal döneminde kurulmuş olup, otuz yılı aşkın bir süredir yoksul vatandaşlarımıza bu Fondan yardımlar yapılmaktadır, ama bugüne kadar iktidara gelen AKP’den başka hiçbir siyasi parti, bu yardımları bir siyasi rant amacıyla kullanmamıştır, sözünü bile etmemiştir, Fon’u kuranlar bile bununla övünmemiştir. Size, muhtaç durumdaki vatandaşlarımıza neden kömür dağıtıyorsunuz diyen mi var? Konuyu saptırıyorsunuz. Tek amacınız var, siyasi rant elde etmek.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizler, muhtaç durumdaki vatandaşlarımıza gerekli sosyal yardımların yapılmasını her zaman için savunagelmişizdir. Ayrıca, muhtaç durumdaki işsiz aile reislerine iş sağlanması, iş sağlanana kadar asgari ücretin yarısı kadar işsizlik yardımı ödeme programı başlatılmasını programında, beyannamesinde öngörmüştür, vadetmiştir.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.

Madde üzerinde şahısları adına ilk söz Siirt Milletvekili Sayın Mehmet Yılmaz Helvacıoğlu’na aittir.

Sayın Helvacıoğlu burada mı?

Van Milletvekili Sayın İkram Dinçer?

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

İKRAM DİNÇER (Van) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bütçenin 24’üncü maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, AK PARTİ Hükûmeti olarak Meclis çatısı altında tartıştığımız yedinci bütçemiz büyük bir titizlik sonucu hazırlanarak gündeme alınmaktadır. Hükûmetimiz bütçeyi hazırlarken, bunun yönetilebilir olmasına, şeffaf olmasına ve en önemlisi de kaynakların önem derecesine göre ihtiyaç duyulan alanlara aktarılmasına özen göstermiştir.

Geçmişteki bütçelere baktığımızda, hükûmetlerin bütçe tahminlerinde hep sapmalar meydana geldiğini göreceksiniz. Mesela, 1990 yılında  yüzde 6; 1991 bütçesinde yüzde 31; 1994 yılında yüzde 10; 2002 yılında ise yüzde 18 oranında bir yanılma meydana gelmiştir. Hükûmetimizin ilk bütçesi olan 2003 yılındaki bütçede ise 146 katrilyon liranın harcanacağı açıklanmış, ancak 140,4 katrilyon lira harcanmıştır. Burada, bütçe aşılmadığı gibi tam tersi altında kalınmıştır. Daha sonraki bütçelere de bakıldığında aynı durumu göreceksiniz. Burada AK PARTİ hükûmetlerinin ne kadar hassas davrandığı ortaya çıkmaktadır.

Değerli arkadaşlar, Türkiye, bütçesini en uygun ve verimli alanlarda kullanmayı bilen bir iktidara, bir hükûmete sahiptir. Göreve geldiğimizde 230 milyar dolar büyüklüğünde olan bir ekonomiyi beş yılda 657 milyar dolar büyüklüğe taşıyan bir iktidarız ve 2002 yılında 7,5 milyar TL olan Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi 2009 yılında 27,9 milyar TL büyüklüğe ulaşmıştır. Halkımızın refahı için, sağlık başta olmak üzere ulaşım, tarım ve diğer alanlarda da önemli kaynaklar aktararak tarihî başarılara imza atılmıştır.

Bakınız, 2002 yılında 14 milyon TL olan aşı bütçesi 2008 yılında 201 milyon TL’ye çıkmış, yine 2002 yılında kamu kesimi tarafından yapılan toplam sağlık harcaması 9,9 milyar TL iken, bu rakam 2008 yılında 33 milyar TL’ye ulaşmıştır.

Şimdiye kadar 106 bin bakıma muhtaç özürlümüze evde bakım ücretinden yararlanma imkânı sağlanmış, bunun yanında 2003-2007 yılları arasında toplam 8,1 milyon aileye 5,8 milyon ton kömür dağıtılarak yoksulun, mağdurun, ezilmişin ve kimsesizin yanında olunmuştur.

Değerli arkadaşlarım, şimdi soruyorum: Hangi alanlarda 2002’den daha gerideyiz? Tarımda mı, eğitimde mi, sağlıkta mı, ekonomide mi, dış politikada mı? İnsaf ve vicdan ile lütfedip bir rakamlara bakarsanız eğer icraatlarımızın büyüklüğünü kendiliğinden görürsünüz.

Bir partimizin değerli sözcüsü, değerli arkadaşlarım, kömür ocaklarının kimsenin babasının malı olmadığını söyledi. Evet doğrudur. Yer altı zenginlikleri hepimizin ortak malıdır. İyi de sormazlar mı 2002’ye kadar iktidar olan hükûmetler neden bu zenginlikleri halkımıza sunmadılar? Şimdi biz bu kaynakları ihtiyaç sahiplerine verdiğimiz için mi bu kadar sesiniz yükseliyor?

YILMAZ TANKUT (Adana) – 2002’ye kadar bütün millet dondu! Siz olmasaydınız yani…

İKRAM DİNÇER (Devamla) – Değerli milletvekilleri, toplumun her kesimini kucaklayan bir yaklaşım ile siyaseti bir hizmet aracı olarak gören bir partiyiz. Burada bazı partilerimizin sözcüleri zaman zaman “Sizinle 29 Martta hesaplaşırız.” gibi ifadeler kullanıyorlar. Demokratik toplumlarda hesaplaşma anı sandığın kurulduğu andır.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sayın Başkanım, gündeme gelemedik, bizi uyarıyordunuz ama.

BAŞKAN – Uyarma işlemini sıraya dizmem lazım.

İKRAM DİNÇER (Devamla) – Elbette o gün hesaplaşacağız.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Az kaldı az!

İKRAM DİNÇER (Devamla) – Bakınız değerli arkadaşlarım, milletimiz kadirşinastır; kolay kolay bundan önceki dönemlerde yaşanan sıkıntıları unutmaz. Bakınız, bırakın ayları, yıllardır çalıştırdığı işçinin ve memurun maaşını ödemeyen, şehir merkezlerinde biriken çöpleri toplamayan belediyeleri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, lütfen, derhâl tamamlayın.

İKRAM DİNÇER (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım, tamamlıyorum.

BAŞKAN – Konunun üzerinden ayrılmayın diye o gerginlikten dolayı özel olarak rica ettim, dönüp dolaşıp lütfen germeyin.

İKRAM DİNÇER (Devamla) – Ama ben hiç sapmadım Sayın Başkanım, bütçe üzerinde konuşuyorum. Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Ben biliyorum da yani…

İKRAM DİNÇER (Devamla) – Evet, değerli arkadaşlarımız, Hükûmetimiz memurlarımızın, işçilerimizin ve emeklilerimizin de maaşlarında iyileştirmeler yaparak yaşam kalitelerini yükseltmiştir. İstihdam politikalarına da önem vererek bugün Türkiye'nin en önemli sorunlarından birini teşkil eden işsizliği en aza indirmek için büyük gayretler sarf edilmiştir. Dönemimizde, geçici çalışan personel daimî ve sözleşmeli kadroya alınmış, yine 92 yılından bugüne kadar özelleştirme uygulamaları nedeniyle istihdam fazlası personel de uygun kurumlara yerleştirilerek bu vatandaşlarımızın da iş ve aş sahibi olması sağlanmıştır.

Bu duygu ve düşüncelerle bütçemizin milletimize ve ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dinçer.

Siirt Milletvekili Mehmet Yılmaz Helvacıoğlu.

Buyurun Sayın Helvacıoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

M. YILMAZ HELVACIOĞLU (Siirt) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin istihdam edeceği daimî işçilerle ilgili bilgi vermek üzere, şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu nedenle hepinize saygılar sunuyorum.

İşsizlik, bugün, tüm dünya ülkelerini ilgilendiren başlıca sorunlardan biridir. Bütün uluslararası raporlar göstermektedir ki gelişmişlik seviyesi ne olursa olsun bütün ülkeler bu ciddi sosyoekonomik sorunla karşı karşıyadır. Uluslararası Çalışma Örgütünün Küresel İstihdam Eğilimleri Raporu’na göre, 2007 yılında dünya genelinde toplam işsiz sayısı 189,9 milyondur; 2008 yılı için bu rakama en az 5 milyon kişinin daha ilave edileceği öngörülmektedir.

İşsizliği azaltmak ve istihdamı artırmak için en etkili politika, sürdürülebilir ve yüksek bir ekonomik büyüme oranı sağlamaktır. Hükûmetimizce uygulanan sıkı ekonomik politikalar ile piyasalara verilen güven ve siyasi istikrar sayesinde ülkemiz, yaklaşık 2002 yılından beri, uzun süreli, istikrarlı ve yüksek bir büyüme hızı yakalamıştır. 2002-2007 yıllarını kapsayan beş yıllık süreçte ortalama büyüme hızı yüzde 6,9 olarak gerçekleşmiştir.

Güneydoğu Anadolu Projesi kapsamındaki yatırımlara öncelik vermek kaydıyla, ekonomik kalkınma ve sosyal gelişmeye yönelik yatırımlarda kullanılmak üzere, İşsizlik Sigortası Fonu’nun mevcut nema gelirlerinden 1 milyar 300 milyon YTL’si hazineye aktarılmıştır. 2009-2012 yıllarında Fon tarafından tahsil edilecek nema gelirlerinin dörtte 1’i hazineye aktarılmıştır. Böylelikle, bölgede ekonomik ve sosyal kalkınma sağlanacak, istihdam olanakları artacak, işsizlik oranı azalacaktır.

İstihdam üzerindeki yüklerin azaltılması amacıyla, özel sektörde, 50 veya daha fazla işçi çalıştıran işverenlerin eski hükümlü ve terör mağduru çalıştırma yükümlülüğü kaldırılarak kamudaki kontenjanlar arttırılmıştır. Zorunlu özürlü istihdamında işveren sigorta primi tutarının hazine tarafından ödenmesi öngörülmüştür. Zorunlu olmadığı hâlde özürlü çalıştırılması hâlinde işveren sigorta priminin yarısının hazine tarafından ödenmesi öngörülmektedir. Özürlü istihdamında sağlanan prim teşvikinden 1/11/2008 tarihine kadar 6.029 iş yerinde 24.246 özürlü vatandaşımız yararlanmıştır. İşsizlik Sigortası Fonu’ndan sigortalı işsizlere ödenen işsizlik ödeneği miktarı yüzde 11 artırılarak işsizlik ödeneğinin başvurulan ay içerisinde bağlanması sağlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 yılı Ocak - Ekim döneminde İŞKUR’a 855.356 kişi iş isteğiyle başvurmuş, 80.747 kişiye iş imkânı sağlanmıştır. Dönem içinde 49.035 kişi İŞKUR aracılığıyla yurt dışına gönderilmiştir. İŞKUR tarafından 26.522 kişinin katıldığı 1.539 kurs düzenlenmiştir. Düzenlenen bu kurslara katılan 2.555 kursiyere istihdam olanağı sağlanmıştır. İstihdamın geliştirilmesi ve işsizlikle mücadelede çok önemli görevler üstlenen İŞKUR’un kurumsal kapasitesini güçlendirerek etkin ve süratli hizmet sunan, çağdaş bir kurum kimliğine kavuşturulması amacıyla kuruma mali kaynak ve teknik destek sağlayan projeler uygulanmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aralık 2002 döneminde brüt 250,88 YTL olan asgari ücret, bugün itibarıyla brüt 638,70 YTL’ye yükseltilmiştir. Beş buçuk yıllık dönem içerisinde artış oranı yüzde 155,5 olmuştur. TÜİK verilerine göre beş buçuk yıllık kümülatif enflasyon oranı yüzde 75,60’tır. 2008 yılında uygulanan asgari ücret uzun bir aradan sonra işçi ve işveren temsilcilerinin uzlaşmasıyla belirlenmiş, ocak ayında yüzde 4, temmuz ayında yüzde 5 oranında artırılmıştır. Kamuoyunda istihdam paketi olarak bilinen 5763 sayılı İş Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile çalışma hayatına ilişkin olarak işveren ve alt işveren arasındaki sözleşmenin yazılı yapılması şartı getirilmiş, böylece muvazaalı durumların önüne geçilebilmesi öngörülmüştür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

M. YILMAZ HELVACIOĞLU (Devamla) – İşletmelerin faaliyete geçmeden önce Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızdan alması gereken kurma izni yükümlülüğü kaldırılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; istihdam paketi ile 5510 sayılı Yasa’da yapılan değişiklikler neticesinde, özel sektör işverenlerinin prim borçlarının bulunmaması, kayıt dışı işçi çalıştırmaması ve cari primlerini süresinde ödemeleri kaydıyla, uzun vadeli sigorta primlerinden işveren hissesinin 5 puanlık kısmı hazinece karşılanmaktadır.

Gelir vergisi muafiyetinden yararlanan ve el sanatlarıyla uğraşan kadınların on beş gün üzerinden prim ödeyerek otuz gün sigortalı gösterilmesi olanağı sağlanmıştır.

Önceki kanunlara göre borçları yeniden yapılandırıldığı hâlde yapılandırma haklarını kaybedenlerin bozulmuş olan yapılandırma anlaşmalarının ihyası sağlanmıştır.

50’den fazla işçi çalıştıran iş yerinde iş yeri sağlık ve güvenlik birimi kurma, iş yeri hekimi çalıştırma, iş güvenliğinden sorumlu teknik eleman görevlendirme yükümlülüklerinin, gerekli şartları taşıyan personelin görevlendirilmesi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

M. YILMAZ HELVACIOĞLU (Devamla) – …hizmet alımıyla karşılanabilmesi, birden fazla iş yerinin ortak birim kurabilmesi şeklinde de yerine getirilmesine imkân sağlanmıştır.

Sözlerime burada son verirken 2009 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diler, saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Madde üzerinde soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Yunusoğlu

SÜLEYMAN LATİF YUNUSOĞLU (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Daha önceki soru-cevap kısmında çok değerli milletvekili arkadaşlarımız gerek kamuda gerekse özelleştirmeden dolayı veya kapanan iş yerlerinden çıkartılan işçilerin istihdamı konusunda Sayın Maliye Bakanımıza “Bir tedbir alacak mısınız?” diye sorulan sorulara Maliye Bakanımız geçmiş iktidarlar zamanında siyaseten kadroların çok fazla şişirildiğini, devletin de herkese iş bulma mecburiyetinin olmadığını söylemişti. Acaba Hükûmetinizin sosyal devlet anlayışı, insanlarımızı işten çıkartıp, işsizleştirip onlara yakacak, makarna, bulgur gibi gıda yardımı yapmak mıdır, yoksa yeni yatırımlar açmak suretiyle istihdam sahaları açarak onlara iş bulmak mıdır?

BAŞKAN – Sayın Orhan…

AHMET ORHAN (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Her ne kadar Sayın Başbakan tarafından psikolojik olduğu iddia edilse bile ülkemizde şiddetini her geçen gün artıran bir ekonomik kriz söz konusudur. Bu süreçte yetersiz olsa bile KOBİ’ler için can suyu projeleri uygulamaya konmuştur. Toplumumuzun en alt ve yetersiz gelir grubunu oluşturan çiftçilerimiz için de içinde bulundukları zor durumu dikkate alarak bir can suyu projesi düşünülmekte midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana sormak istiyorum:

Eczacılar, hasta muayene katılım payının kendileri tarafından tahsil edilmesini istemiyorlar. Bunu kaldırmayı düşünüyor musunuz?

Sözleşmeli personel olarak çalışanlar askerlik dönüşü göreve başlamak ve tayin, nakil istiyorlar. Bu konuda bu insanların beklentilerini karşılamak için bazı mesleklerde buna izin verilebilir mi?

Emniyet teşkilatı, adalet teşkilatı personeli, sağlık personeli gibi bazı kurumlarda memur olarak çalışan insanlar birinci dereceye kadar inememekten dolayı mağduriyet içerisindedirler. Bu manada, senesi dolan, olumlu sicil alan bu memurlara birinci dereceye kadar inip bu yönde bir hak verilebilir mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Çalış…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, son üç ayda çalışırken işsiz kalmış olan işçi sayısı ne kadardır? Bir önceki üç aya göre bu son üç aydaki artış ne kadardır?

İşsizlik Sigortası Fonu’ndan işsiz kalan kişilere ödenen ücret malumunuz olduğu gibi düşük. Bunu artırmayla ilgili bir çalışmanız var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Paksoy

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, Türkiye Şeker Fabrikalarına bağlı fabrikalarda çalışan işçilerden altı ay ve üzerinde çalışan işçiler kadroya alınmış, altı aydan az çalışan işçilerimiz kadroya alınmamıştır. Şeker fabrikalarımızda yılda altı aydan daha az çalışan işçilerimizin de kadroya alınması konusunda bir çalışmanız var mıdır? Söz konusu işçilere bir yeni yıl müjdesi verebilir misiniz? Kadro fazlası diyorsanız, bu işçilerimiz kadroya alınıp başka kurumlarda da değerlendirilebilir kanaatindeyim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Aydoğan

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, düzeldiği iddia edilen ekonomide, işsizliğin azalması gerekirken arttığını üzülerek görüyoruz. Bu noktada, çalışanlarla ilgili, çalışanların, örgütlenme ve sendikal haklarını kullandıkları için işlerinden oldukları… Bu konuda önlem ve tedbirleriniz var mıdır? Sendikal ve örgütlenme haklarını kullanan işçilerimizin iş kayıpları noktasında bu konuya maruz kalan iş yerleriyle ilgili bir tedbirleriniz var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, siz ve değerli AKP hatiplerinin çoğu, konuşmalarınızda sürekli 2002’ye atıfta bulunuyorsunuz. Bu bütçe, altı yıllık icraatın içinden bütçesi olmayıp yedinci yıllık bütçedir. Doğru olanı, bir önceki yıla göre farkları ortaya koyarak geleceği planlamaktır. Bu bütçeyle, enflasyon, iç ve dış borç, dış ticaret açığı, cari açık ve işsizlik değerleri geçen yıla göre yüzde kaç oranında artacaktır? Aynı verilere göre Hükûmetinizin 2008 yılı performansını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Bakan, dün bazı önergelerle 2009 yılı bütçesinde yüzde 10 ve yüzde 15,5 gibi önemli kesintiler yaptınız. Bu karar, 2009 yılında Türk ekonomisinin aynı ölçüde daralacağı anlamına geliyor mu?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Öncelikle özelleştirme neticesinde işsiz kalan çalışanlarımızla ilgili bir soru var. Bildiğiniz gibi, bunlar 4/C kapsamında olan çalışanlarımız. Bunlar, iktidara geldiğimizde 8.373 kişinin mağduriyeti söz konusuydu. Daha sonra bizim İktidarımız döneminde de özelleştirme neticesinde aynı konuma gelen toplam 18.360 “özelleştirme mağduru” diye ifade ettiğiniz vatandaşlarımız, tazminatlarını, gerekli tüm mali haklarını almış bulunuyorlar ve yeni bir işte de çalışma imkânı bulmuş bulunmaktadırlar. Burada sıkıntı bunların on – on bir ay çalışmaları durumudur. Bununla ilgili mali haklarını aldıkları için şu an itibarıyla bir iyileşme gündemimizde yok ama önümüzdeki süre içerisinde hep beraber değerlendireceğimiz konulardan bir tanesidir.

Diğer konulara gelince, işsizlik konusu yoğun bir şekilde değerlendiriliyor. Şuna katılmak mümkün değil: Bakınız altı yıllık İktidarımız döneminde “İstihdam yaratmayan bir büyüme” gibi bir ifadeye kesinlikle katılmamız söz konusu değil. Tarım dışı istihdam 3 milyon, beş yıl içerisinde gerçekleşen rakam 3 milyon. Ayrıca bu süre içerisinde 1,5 milyon vatandaşımız kırsaldan kente göç etmiş, yani ücretsiz aile işçiliğinden kente göç ettiği için işsiz kavramıyla, işsizlikle yüz yüze kalmış; bunların da meslek edinmesi ve iş edinmesi süreci yaşanmış. Yani tarım dışı 3 milyon vatandaşımızın istihdam edildiği bir süreci geride bıraktığımızı bilmemizde yarar var diye düşünüyorum.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Rakamlar hiç öyle söylemiyor Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) –Kriz döneminde çiftçiler için bir “Can Suyu Projesi” dediniz. Tabii bu konularla ilgili tarımsal destekleme çerçevesinde yine de geçmişle mukayese edilmeyecek oranda destekleri hepimiz biliyoruz. Bu konularda 2002’yle mukayeseden rahatsız olmamak lazım. İktidarlar…

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Bu sene 5 milyonun altına düştü.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Önümüzdeki sene bu seneden daha kötü olacak Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Hayır, 2002’yi gündeme getirmekten rahatsız olmamak lazım çünkü AK PARTİ İktidarı 2002’den bugüne devam ediyor ve icraatlarını mukayesede baz alacağı nokta da 2002’dir. Bu anlamda rahatsız edici bir durum olduğu kanaatinde değilim. Makro kriz dönemi… Bakınız, küresel krizin, küresel mali krizin hepimiz farkındayız, hepimiz biliyoruz, bunu da bir istismar konusu yapmanın doğru olmadığı düşüncesindeyim ama bu krizin ötesinde öncesine baktığınız zaman makro düzeyde ne gibi iyileşmelerin olduğunu burada rakamlarıyla zaman yeterli olmadığı için ifade edemiyorum.

Eczanelerde… Özel hastanelerle ilgili katılım payının hastanelerde alınma durumuyla ilgili çalışmamızı sürdürüyoruz ama kamu hastanelerinde şu anda yapısal olarak bunun mümkün olmadığını kendilerine de biz ifade ettik ama onunla ilgili de bir çalışmayı yapabileceğimizi eczacı arkadaşlarımıza ifade ettik.

“Askerlik neticesinde, sözleşmeli personelin askerlik dönüşüyle ilgili, ne gibi bir çalışma var tekrar işe başlamayla ilgili?” Buna olumlu baktığımızı ifade edeyim. Bununla ilgili olumlu bir değerlendirme içerisinde olduğumuzu bilmenizi istiyorum.

İşsizlik sigortasından işsizlik ödeneğini alan işçilerimizin, işini kaybetmiş işçilerimizin rakamı, ekim sonu itibarıyla, 165 bin kişidir. Bu ödeneklerin 255 ile 510 YTL arasında bir ödenek olduğunu ifade etmek istiyorum.

Mevsimlik işçilerle, altı aydan daha az çalışan işçilerle ilgili olarak, bildiğiniz gibi, geçtiğimiz dönem içerisinde hep beraber onların sosyal güvenlikle ilgili, sağlıkla ilgili sorunlarını halletmiştik ama yasal düzenleme altı ay çalışma zorunluluğunu getirdiği için, altı ayın altında bir çalışma süresinde… Yani, mevsimlik işçi diye adlandırdığımız işçilerin sağlık açısından, sağlık güvenliği açısından bir problemi yoktur. Fakat yasa altı ay olarak düzenlendiği için, bu anlamda, tümden, bir yıl itibarıyla, güvence söz konusu değildir.

Sendikal haklardan dolayı iş akdi feshedilen işçilerden sürekli bahsedilir, medyada da yer alır. Bu konuyla ilgili Bakanlığımızın görevi, gelen şikâyetleri müfettişlerimiz vasıtasıyla tespit etmek ve eğer gerçekten haklılık payı varsa ve müfettişlerimizin tespiti işletme açısından bir şey ifade ediyorsa, yani bu diyalog bir şey ifade ediyorsa işe başlatmak; eğer değilse, müfettişin de raporunu delil kabul ederek yargı yoluna başvurabilirler. Ama ağırlıklı olarak, bu konuların, bu konudaki değerlendirmelerin yüzeysel olduğu kanaatindeyim. Bize bu konuda gelen şikâyetlerin, yani sendikal haklardan mahrumiyetten veya sendikalı olduğundan dolayı iş akdi feshedildiğini ifade eden işçi sayısının çok çok az olduğunu burada ifade etmek istiyorum. Ama bakınız, bunun çözümünü de söylüyorum. Bunun çözümü: Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine hep beraber, bütün grupların ittifakıyla taşıdığımız sendikal mevzuat var. O çıktığı zaman tüm bu sıkıntılar da ortadan kalkmış olacak.

Bilemiyorum, cevapsız bir soru kaldı mı?

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Cevaplanan soru yok ki Sayın Bakanım!

BAŞKAN – Zamanımız da doldu.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım, sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 16.50

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.59

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Bütçe Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

25’inci maddeyi okutuyorum:

DÖRDÜNCÜ KISIM

Çeşitli Hükümler

Uluslararası kuruluşlara üyelik

MADDE 25 – (1) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idareler tarafından, kanun, kararname ve uluslararası anlaşmalar gereği üye olunan uluslararası kuruluşlar dışındaki uluslararası kuruluşlara, gerekli ödeneğin temini hususunda Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınmadan üye olunamaz ve katılma payı ile üyelik aidatı adı altında herhangi bir ödeme yapılamaz.

(2) Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlıklarının uluslararası anlaşmalar, kanun ve kararnamelerle Türkiye Cumhuriyeti adına üye olduğu uluslararası kuruluşlara ilişkin işlemlerine (katılma payı ödemeleri dahil) bu madde hükmü uygulanmaz.

BAŞKAN – Madde üzerinde ilk konuşmacı Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Kemal Demirel.

Sayın Demirel, buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA KEMAL DEMİREL (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 yılı bütçe görüşmelerinde Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 25’inci maddesi hakkında grubum adına söz almış bulunuyorum. Herkesi en içten sevgi ve saygılarla selamlıyorum.

Madde, içeriğinde olduğu gibi, anlaşmalarla ilgili. Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşundan itibaren kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanımız sevgili Mustafa Kemal Atatürk tarafından “Yurtta barış, dünyada barış.” ilkesi doğrultusunda uluslararası barışı hedefleyen bir dış politikayı bugüne kadar sürdürmüş ve bundan sonra da sonsuza kadar sürdürmeye devam edecektir.

Yenilik hareketleri doğrultusunda Türkiye, siyasal ve hukuksal sistemlerini modern, çağdaş, laik devlet modellerini örnek alarak oluşturmayı bugüne kadar benimsemiş ve sürdürmüştür. Güvenliğini artırabilmek ve uluslararası toplumda modern bir devlet olarak yer almak için 1932 yılında uluslararası anlaşmalar ve bağlantılarla uluslararası kuruluşlara üyeliklerine başladı ve bu süreç günümüze kadar devam etti.

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilkeleri arasında başta komşuları olmak üzere bütün ülkelerle dostane ve uyumlu ilişkiler kurmak, her alandaki uluslararası iş birliği çalışmalarına katılmak, anlaşmazlıkları barışçı yollarla çözümlemek, bölgesel ve uluslararası barış, istikrar, güvenlik ve refaha katkıda bulunmak yer almaktadır. Coğrafi yapısı gereği kıtalar arasında köprü oluşturması ülkemize sunulmuş büyük bir nimettir.

Yine, sahip olduğu iklimler ve doğal yapısı ülkemizin en önemli zenginlikleri arasındadır. Bu özellikleri en iyi şekilde kullanmak için çok daha dikkatli olmak zorundayız. Bu bağlamda, değerlerimizi kazanca dönüştürecek kuruluşlara üyelikler olması noktasında tercihlerimizi kullanmalıyız.

Bu noktada özellikle vurgulamak istediğim, geçtiğimiz aylarda raporu tamamlanmış ve Meclis gündemine gelmiş olan zeytin, zeytinyağı ve diğer yağlarla ilgili araştırma komisyonunun Meclise sunduğu raporda dikkatimi çeken bir konuyu dikkate sunmak istiyorum.

Şimdi biz, 1998 yılında Uluslararası Zeytinyağı ve Zeytin Komisyonundan kendi isteğimizle çıkmışız. Şimdi, zeytin, bizim uluslararası alanda en iddialı olduğumuz ürünlerden bir tanesi. Yani ilk üç arasına girebileceğimiz bir ürünle ilgili bu Uluslararası Zeytinyağı ve Zeytin Komisyonundan ayrılmışız ve şimdi tekrar girmek için müracaatlarımızı yapmışız ve komisyon raporunda bu konuda acilen girişimlerde bulunulması gerektiği ve bu sorunun çözümlenmesi gerektiği vurgulanmış ve bize verilen bilgilerde de -çok ilginçtir- diyor ki “Ülkemizin yeniden UZK’ya, yani Uluslararası Zeytin ve Zeytinyağı Komisyonuna üyeliği için başvurumuzu yaptık.” Kaç yılında yaptık? 2004 yılında. Fakat, o günden bugüne kadar ne yazık ki süreç tamamlanmadı. Sürecin tamamlanmamasının sebeplerinden bir tanesi, resmî üyelik sıfatının kazanılabilmesi için gerekli iç hukuk onay sürecinin bir an önce tamamlanması.

Şimdi, ben bu konuda tekrar arkadaşlarımıza sorduğum zaman, “Bu iç hukuk nedir, hangi süreçtedir?” deyince -bilgilerimizin ne kadar doğru olduğunu ben öğrenmek istiyorum Sayın Bakanımdan bu konuda- efendim, bu üyelik için başvurumuzda istenen meblağın 200 bin dolar civarında olduğunu söylediler. Acaba, bu meblağ, gerçekten bu rakam doğru mudur değil midir, bunu da öğrenmek istiyorum. Çünkü, biz uluslararası alanda eğer gerçekten bu ürünle ilgili iddialı olabileceksek ve biz iddialı bir konumda isek mutlaka o komisyonun içerisinde yer almamız gerektiğini vurgulamak istiyorum. Bunun da bu konuyla ilgili olarak açıklanmasını istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün ülkemizde bu bütçe görüşmeleri yapılırken bütün dünyada olduğu gibi bizde de ekonomik krizin her alanda etkilerini izliyoruz. Bugün bir Bursa milletvekili olarak krizden en büyük etkilenen illerin içerisindeyiz ve ne yazık ki, Bursa, Türkiye ekonomisine en büyük katma değer veren illerin ilk üçünde, dördünde olmasına rağmen hak ettiğini alamamanın ötesinde bu krizin de en ağır faturalarını yaşayan illerin başında gelmeye başladı. Buna örnek olarak verebilirsek tekstilde çok büyük sıkıntılar içerisinde yaşadığımızı vurgulamak istiyorum. Âdeta, can çekişme demek doğru olmaz, can çıktı gibi noktasına geldi.

Onun ötesinde, otomotiv sektörüyle ilgili ben geçenlerde yine bir kanun teklifi vermiştim, o kanun teklifinin Mecliste kabul edilmesini istemiştim, ama ne yazık ki o kanun teklifi kabul edilmedi. O kanun teklifi, yaklaşan krizi de görerek taksicilerin, dolmuşçuların araçlarının yenilenmesinde bir kereye mahsus olmak üzere ÖTV-KDV’nin alınmaması ve aynı zamanda otomotiv sektöründeki bu krizden kurtulması ve krizin otomotiv sektörünü etkilememesi, işsizliğin önlenmesi noktasında önemli olabileceğini vurgulamıştım, ama ne yazık ki bu teklifimiz de kabul edilmedi. Eğer o teklifimiz kabul edilmiş olsaydı veya o konuda ÖTV-KDV içerisinde birtakım iyileştirmeler yapılmış olsaydı, yerli otomobil sanayisi, bu 100 bin yenilenebilecek olan araçla ilgili olarak faaliyetlerini çok daha rahat sürdürme noktasında olacaklardı. Çünkü, bugün Bursa’da Türkiye’de en iddialı olabilecek olan otomobil fabrikalarından bir tanesi OYAK Renault’dur ve onun yan sanayileri vardır. Yine aldığımız bilgilerde otomobil piyasası hem iç hem dış yüzde 50 daralma gösteriyor. Bu gerçekten çok korkunç bir boyutta. Onun ötesinde, şu anda otomobil fabrikası ocağın ilk haftasına kadar işçilere izin vermiş bulunuyor ve aynı zamanda, yan sanayicilerine göndermiş olduğu üretim planlamasında -bunu özellikle vurgulamak istiyorum Sayın Bakanım ve Sayın Hükûmet- diyor ki: “Ocak ayı içerisinde otomotiv fabrikası olarak bir günde üreteceğimiz olan 280 otomobili bir ayda üreteceğiz.” şeklinde bir planlama yaptıklarını söylüyorlar. Yani düşünebiliyor musunuz, ayda üretecekleri araç sayısı 280. Günde 280 üretecekken 280’i bir gününe ki, aradaki farkı da çok açıkça vurgulamış oluyor. Yani otomotiv sektörü neredeyse günde üç beş araçla gününü geçirecek noktaya gelmiştir.

Şimdi, zaten bu krizden payını almamış hiçbir kesim yok. Çiftçilik derseniz, köylü, çiftçi bu konuda büyük sıkıntılar içerisinde. Bu sıkıntıları aşma noktasında gerekli destekleri bekliyorlar ama ne yazık ki çiftçilerimizin ve köylülerimizin çok sıkıntı içerisinde olduğunu vurgulamamıza rağmen, çiftçilerimizin ve köylülerimizin iyi olduğunu söylüyorlar. Bu anlamda, Karacabey Ziraat Odası Başkanı Nuri Karaca diyor ki: “Çiftçilerimiz gübre tarlalara dökmeden, şimdiden, tarlalar gübresiz bir şekilde üretime geçecektir. Bu da üretimde büyük kayıplara yol açacaktır.” Bilhassa buğdayda çok büyük kayıplar yaşayacağımızı ve bu anlamda da 5 milyon ton açık vereceğimizi şimdiden vurguladılar. Onun için, çiftçilerimizin de bu konuda desteklenmesinin, bu kriz ortamından etkilenmemesi için gerekli olduğunu vurgulamak istiyorum.

Şimdi, bu kadar kriz ortamında, bir de vergilerimize yüzde 12 zam geliyor. Yani hem kriz herkesi vuruyor ama vergilerimizi yine alma noktasında da yüzde 12 zam geliyor. Bu çelişkinin de ortadan kaldırılmasının gerekli olduğunu vurgulamak istiyorum.

Sayın Bakanın yine geçenlerde bir açıklaması vardı: Cari açıkta bu sene azalma olacak çünkü petrolle ilgili düşüşün olduğunu söyledi. Evet, petrol 150 dolarlardan 40 dolarlara kadar geldi ama bu kadar, yüzde 300’lere varan bir indirim olmasına rağmen, benzinde, mazotta, diğerlerinde indirim olduğunu görebiliyor muyuz? Sadece göstermelik birkaç kuruşla günler geçiştiriliyor. Hâlbuki aynı oranda bu indirimler gerçekleştirilmiş olsaydı, gerçekten benzin ve mazot bugün çok daha ucuz bir noktada olmuş olacaktı.

İşsizliği zaten vurguladık. Onun dışında, bugün bu ülkenin en büyük sıkıntısını çektiği trafik teröründen kısaca bahsetmek istiyorum sözlerimin sonuna doğru. Kısa söylemek istiyorum sadece, 1900’le 2002 yılları arasında depremde ölen insan sayısı 100 bin değerli arkadaşlarım…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

KEMAL DEMİREL (Devamla) – …ama 1980 ile 2002 yılı arasında ise trafik teröründen ölen insan sayısı 125 bin. Yani siz yüz iki yıl içerisinde 100 bin kişiyi depremde kaybediyorsunuz ama ne yazık ki yirmi yıl içerisinde 125 bin insanımız trafik kazalarında hayatını kaybediyor. Bu noktada da demir yollarına gereken önemin verilmesini bir kez daha burada vurgulamak istiyorum. Bunun için de bu seneki bütçelerde demir yolları noktasında yine Bursa’nın göz ardı edildiğini, Bursa’nın yine üvey evlat muamelesi gördüğünü bir kez daha buradan vurgulamak istiyorum. Yani Türkiye’ye Bursa her türlü katma değerini veriyor ama ne yazık ki hizmetleri alma noktasında da gereğini alamadığını, hak ettiğini alamadığını vurgulamak istiyor, tekrar hepinizi en içten sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Tokat Milletvekili Sayın Reşat Doğru. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2009 Yılı Bütçe Kanun Tasarısı’nın Dördüncü Kısım “Çeşitli Hükümler” bölümü 25’inci madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce Cizre’deki hain saldırıda şehit düşen askerlerimize Cenabıhak’tan rahmet, yaralı askerlerimize acil şifa, milletimize sabır ve başsağlığı diliyorum.

Türkiye’nin üye olduğu uluslararası kuruluşlara bakınca, Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliğinden tutun da İslam Kalkınma Örgütü, Dünya Ticaret Örgütü, Karadeniz Ülkeleri Ekonomik İşbirliği Teşkilatı gibi ekonomik ve siyasal örgütler yanında, NATO gibi askerî örgütler, UEFA, FIFA gibi spor alanındaki örgütlenmeler olmak üzere dünyadaki bir çok kuruluşu görürüz.

Ülkemizin bu tür kuruluşlara üye olması, dünya üzerindeki konumumuz açısından önemli bir göstergedir. Tabii bu kuruluşlara üye olduğumuz için bir çoğuna da ciddi oranda para ödüyor ve üyeliğimizi devam ettiriyoruz.

Ülkemiz 1 Temmuz 1875 yılında Dünya Posta Birliğine, 1911 yılında Uluslararası Olimpiyat Komitesine, 24 Ekim 1945'te Bileşmiş Milletlere üye olmuştur.

Devletlerin üye olduğu kuruluşlar yanında belediyeler de çeşitli uluslararası kuruluşlara üye olmuşlardır. Bazılarının üyelikleri de onlarcadır. Bunların yanında bazı genel müdürlükler de uluslararası kuruluşlara üye olmuşlardır. Mesela, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, Avrupa Orta Vadeli Hava Tahminleri Merkezine üyedir.

Kurulan kuruluşların hepsinin bir kuruluş hikâyesi ve hedefi vardır. Örneğin, Birleşmiş Milletler Teşkilatı, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra 20’nci yüzyılın ilk yarısında yaşanan ve insanlığa acılar yaşatan savaşların tekrarını önlemek ve uluslararası güvenliği koruma amacı ile kurulmuştur. Ülkemiz de 191 üyeli bu kuruluşa 1948 yılında üye olmuştur.

Bu kuruluşların devletler arasında iş birliğinden tutun da barışın korunmasına kadar görevler yapması tüzüklerinde yazılmıştır. Ancak şu anda Irak yanıyor. 1,5 milyon insan Amerika Birleşik Devletleri işgalinden dolayı ölmüş durumdadır. Bunların içerisinde Türkler de yoğunluk içerisindedir. Afganistan yıkılıyor. Kafkaslar, Balkanlar, Orta Doğu’da yangın var. Acaba bu kuruluşun görevlerini tam olarak yaptığını söyleyebilir miyiz?

Tarihte bir kaç devletin kontrolünde, istedikleri kararları çıkartan, istedikleri ülkelere saldırtan, istedikleri yaptırımları yapan durumdan kurtulduklarını, tarafsızlık içerisinde olduklarını söylemek mümkün müdür?

Bugün, dünyanın birçok yerinde kan akıyor, haksızlıklar almış başını gidiyor. Bunlar ne yapıyorlar? Özellikle konu Türkler olunca hiçbir devletin kılı kıpırdamıyor. Azerbaycan’da Hocalı’da 1990’lı yıllarda katliam yapıldı. Türklerin bir günde yüzlercesi öldürüldü, 1 milyon insan kaçkın duruma geldi. Evini barkını, tarlasını bırakıp zorla göç ettirildiler. Şu anda Azerbaycan’ın birçok yerinde bu insanlar maalesef perişan bir şekilde yaşam mücadelesi veriyorlar. Ancak bir de bakıyorsunuz ki Birleşmiş Milletler Teşkilatı olsun veyahut da çeşitli sivil toplum kuruluşları olsun bu insanlara ne gözlerle bakıyorlar ne de onlarla ilgili çeşitli kararların alınması noktasında bir girişimde bulunuyorlar.

Tarihe bakmış olduğumuz zaman, tarihte Kırım’daki, Ahıska’daki durum da bunlardan farklı değildir. Doğu Türkistan’da yaşananları ise artık dünyada bilmeyen kalmamıştır. Çin, nükleer denemeleri Türkler üzerinde yapmıştır. Sakat doğumlar her gün farklı bir şekilde karşımıza çıkıyor ve bir noktada da Türklerin soyuna da bir saldırı olmuş olduğunu burada görüyoruz. Konu Türkler olduğu zaman hiçbir uluslararası kuruluştan ses çıkmıyor ve seyirci kalınıyor, bazen sadece bir kınamayla geçiştirilmiş olduğunu da görüyoruz.

İkinci olarak, NATO Teşkilatı İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kuruldu. Bu esnada dünyada var olan iki kutuptan birinde yer almak gerekiyordu, ülkemiz de Batı’yı, NATO’yu seçti. Bu kuruluşun amacı, üye devletleri silahlı bir saldırı karşısında korumaktır. Bunun için de NATO devletleri arasında ortak bir savunma anlayışı geliştirmiş, her ülke de ciddi manada buna katılım payı olarak para ödemiştir. Yani biz üzerimize düşen görevi fazlasıyla yapıyoruz. Ülkemiz Büyük Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh.” sözüne sadık kalarak barışın yanında yer almış ve taahhüdünü yerine getirmek için gerekirse Kore’ye asker göndermiş, Afganistan’a, Kosova’ya, Lübnan’a da barış için asker ve para göndermiştir.

Peki, bizim ülke olarak sormamız gerekmiyor mu? Türkiye’ye bir komşu ülkeden PKK terör örgütü tarafından saldırı yapılıyor. Neden bütün üye devletler buraya ülkemizi korumak için asker göndermiyor, yardım yapmıyor? Yardımı bırakın, PKK örgütünü, katilleri destekliyor, maddi ve manevi yardım yapmış olduklarını da görüyoruz. Hatta bazı ülkelerin de koruma içerisine almış olduklarını da görüyoruz.

Artık ülke olarak bu kuruluşları sorgulayıp bize ne kadar faydası oluyor diye düşünmemiz gerekmiyor mu? Daha neyi bekleyeceğiz? Ülkemizin birliğine, dirliğine, kardeşliğine “demokraside gelişim” adı altında saldırıyorlar, saldıranları himaye etmiyorlar mı?

Yine üçüncü olarak, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü’nden bahsedeceğim. Bu örgüt, Karadeniz’de kıyısı bulunan ve denizlerden ekonomik olarak yararlanan ülkeler arasında, Türkiye’nin girişimi ile iş birliğini geliştirmek için kurulmuştur. Türkiye, Arnavutluk, Azerbaycan, Bulgaristan, Ermenistan, Gürcistan, Moldova ve Rusya kuruluşta yer aldıktan sonra Yunanistan da bu birliğe katılmıştır.

Yunanistan, Karadeniz ile bir bağlantısının olmamasına rağmen Batı’nın baskısıyla bu birliğe katıldı. Şimdi, sormak gerekmez mi, neden bu birliğe katıldı ve bu birlikte neredeyiz? Ne tür hizmetler yapılıyor? Daha nasıl iyi bir şekilde iş birliği yapabiliriz? Bunları tartışmamız gerekmiyor mu?

Sayın milletvekilleri, ülkemiz, 17 Temmuz 1998’de Uluslararası Ceza Mahkemesine üye olmuştur. “Uluslararası toplumu yakından ilgilendiren soykırım suçları, insanlığa karşı işlenen suçlar, savaş suçları ve saldırı suçlarını işleyen kişiler üzerinde yargı yetkisine sahiptir. Bu ceza mahkemesi yetkisi içerisinde taraf devlet veya özel bir anlaşma ile başka bir devlet toprakları üzerinde yerine getirir.” deniliyor. Acaba bu yetkiler, Türkiye Cumhuriyeti ve Türkler için ne kadar kullanıldı ve kullanılmaktadır? Ülkeler birbirleriyle ticari ve ekonomik ilişkileri artırdıkça bu tür uluslararası örgütlenmeler de hızla artmaktadır. Türkiye’miz, özellikle 1980’li yıllarda girdiği dışa açılma politikasının sonucu olarak bu tür kuruluşlara üye olma girişimini de artırmış bulunuyor, ancak bu kuruluşlara hazine olarak ve üye olan kuruluşlarımız olarak ne kadar para ödüyoruz, bunun da açıklanması gerekiyor. Buradan Hükûmet yetkililerine soruyorum: Hepsini bilmeyebilirler ancak şu anda, bazı önemli, üye olduğumuz kuruluşlara ne kadar para ödüyoruz? Kamuoyu olarak bunu öğrenmek istiyoruz.

Görüştüğümüz bu 25’inci madde genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçe idareleri tarafından üye olunan uluslararası kuruluşlar ile ilgilidir. Maliye Bakanlığı tarafından izne tabi olması, üyelik aidatı olarak verilen miktarın tespitinde faydası olacağı kanaatindeyim.

Sayın milletvekilleri, dünyadaki etkinliği hızla artan sivil toplum kuruluşları, Türkiye’nin Avrupa Birliğine tam üyeliği yolunda geldiği müzakere aşamasında ülkemiz için daha büyük bir önem kazanmıştır. Bu süreçte sivil toplum kuruluşlarının bir araya gelerek şemsiye kuruluşlar oluşturma yoluyla etkinliklerini artırma girişimleri yoğunlaşmıştır. Ülkemizdeki kuruluşlar dış ülkelerdeki benzer kuruluşlarla iş birliği içerisindedir. Özellikle son yıllarda bunu açık bir şekilde görüyoruz. Ülkemizdeki birtakım vakıflar ve dernekler yurt dışındaki ülkemizin lehinde veyahut aleyhinde bulunan birtakım kuruluşlarla iş birliği içerisindedir. Bunların açık bir şekilde bir “şemsiye” adı altında toplanmakta olduğunun da görüntüsü içerisindeyiz.

Avrupa ve Amerika’dan sonra ülkemizde somut bir güç hâline gelen, yasama, yürütme, yargı ve medyadan sonra beşinci güç olarak toplumsal yapıdaki yerini alan sivil toplum kuruluşları, devlet ve ekonomi sektörünün yanında üçüncü bir sektör olarak meşruiyet kazanmaya başlamıştır. Bu durumda, İslam dünyasında, Avrupa Birliği şemsiyesi altındaki kuruluşlar dikkatle takip edilmesi gerekir duruma da gelmiş durumdadırlar. Yani, onların çalışmalarını yakinen takip etmek ve gerektiği zaman da onlara gerekli cevabı vermek mecburiyetinde olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Sivil toplum kuruluşlarının önemi küçümsenemez ama hiçbir kimsenin, hiçbir kuruluşun bu milletin değerlerine, birlik ve beraberliğine karşı faaliyetlerde bulunması da kabul edilemez. Bu ülkenin 21’inci yüzyılda lider ülke olması tarihî sorumluluk olarak mutlaka gerçekleşmelidir.

Teslimiyetçi politikalarla, “sat kurtul, ver kurtul” politikalarıyla büyük devlet olunmaz. Büyük devlet, kararlı duruş sergileyerek kendi öz değerlerimize sahip çıkarak olunacaktır. Balkanlar, Orta Doğu, Orta Asya, Kafkaslar lider ülke Türkiye’yi bekliyor. Bu da Türk milliyetçilerinin hedefi ve beklentisidir. Bu hedefin mutlaka gerçekleşmesi gerekir çünkü Balkanlarda barışın olması, Orta Asya’da barışın olması, Orta Doğu’da barışın olması, Kafkaslarda barışın olması güçlü bir Türkiye Cumhuriyeti devletinin, lider ülke Türkiye'nin olmasından geçmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

REŞAT DOĞRU (Devamla) – Bunu da zaten dış güçler anlamış olduğu için Türkiye’mizde oyun üzerine oyun tezgâhlıyorlar. Oyunlar öyle bir duruma geliyor ki Türk milletinin millî birlik ve beraberliğinin bozulmasından tutun da her türlü değerlerine saldırı şeklindedir. Bu çatı altında da bazen bunlarla karşılaşıyoruz ama şurası unutulmamalıdır ki 70 milyonun hepsi kardeştir. 70 milyon insanımız kimlerin kendisine ihanet ettiğini, kimlerin millî birlik ve beraberliğini bozduğunu yakından takip ediyor ama ben inanıyorum ki 70 milyonumuz geçmişte de -tarihin her döneminde olduğu gibi- zor dönemlerden çıkmasını bilmiş ve bilecektir. İnanıyorum ki lider ülke Türkiye mutlaka kurulacaktır.

Bu bütçenin ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyor, yüce Meclisimizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şahsı adına İstanbul Milletvekili Sayın Canan Kalsın.

Sayın Kalsın, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

CANAN KALSIN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 25’inci maddesiyle ilgili söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bildiğiniz gibi, 25’inci madde uluslararası kuruluşlara üyelikle ilgili maddedir. Sizlerle Türkiye'nin uluslararası kuruluşlara üyeliği ile ilgili görüşlerimi paylaşmak istiyorum.

Üye olduğumuz kuruluşlardan biri Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğidir. Türkiye, Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine adaylığını 21 Temmuz 2003 tarihinde açıklamıştır. Bildiğiniz gibi, ülkemiz Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde kırk yedi yıldır temsil edilmiyordu. Türkiye, Batı Avrupa bölgesinden aday olduğu 2009-2010 Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine grubunda en fazla oyu alarak seçilmiştir. Bu başarının ardında beş yıllık çalışma ile bölge ve dünya barışı için yaptığımız çabaların katkısı olduğunu düşünüyorum. Türkiye'nin iki yıl sürecek görevini layıkıyla yerine getireceğine inanıyorum.

Türkiye'nin dış politikasındaki temel direklerinden biri de NATO’ya olan üyeliğidir. Askerlerimiz Bosna-Hersek’ten Somali’ye, dünyanın birçok bölgesinde NATO askerleriyle birlikte görev yapmaktadır. Afganistan’da iki dönem komutayı elinde bulunduran askerlerimiz bu görevi başarıyla yerine getirmiştir ve hiçbir kayıp vermemiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi, Türkiye'nin üye olduğu diğer bir kuruluştur ve ülkemiz, kurucularından biridir. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi raporu ve taslak raporunda 2001 yılından bu yana gerçekleştirilen reformlar ışığında Türkiye’nin denetim mekanizmasına tutulmasına gerek kalmadığı ifade edilmektedir. Bu, Türkiye’nin Avrupa Birliğine tam üyeliği yolunda atılmış ciddi bir adımdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İslam Konferansı Örgütünde Genel Sekreterliğe bir Türk’ün büyük oy çokluğuyla seçilmiş olduğunu biliyoruz ve hâlen görevdedir.

Diğer üyesi olduğumuz kuruluş Karadeniz Ekonomik İşbirliği. İktidarımızda önemi artan Karadeniz Ekonomik İşbirliğine Amerika Birleşik Devletleri gözlemci üye olma kararı almış ve başvuruda bulunmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ Hükûmetiyle ülkemiz, bölgeye barış ve istikrarı getirmek için uğraşan, komşularıyla ticaret hacmi büyüyen, gelişmelere yön veren ve gündem belirleyen bölgesel aktör hâline gelmiştir. Türkiye’nin dış politikadaki bu başarısı, tabiidir ki iç politikadaki başarısı, ekonomik alanlardaki başarıları ve dünya gitgide kendi içerisine kapanırken, özgürlük mü güvenlik mi dengesinde özgürlüklerinden vazgeçerken Türkiye’nin özgürlük ve güvenlik dengesini sağlayabilmiş olmasındaki başarılarıdır.

Türkiye’nin attığı en önemli adım, Avrupa Birliği ile 2005 tarihli çerçeve metnin kabulüyle başlayan üyelik müzakereleri sürecidir. Ancak ülkemiz, sadece bölgesiyle sınırlı kalmamış, Avrupa ülkelerinden Orta Doğu’ya, Orta Doğu’dan Afrika’ya açılımlar gerçekleştirmiştir ve bu açılımlara devam etmektedir, Karadeniz İşbirliği, İslam Kalkınma Teşkilatı, D-8, İstikrar Paktı gibi bölgesel oluşumlarda da aktif olarak yer almaktadır. Bugün dünya Orta Doğu bilmecesini Türkiye olmaksızın çözemeyeceğinin farkındadır.

Sayın milletvekilleri, Hükûmetimiz, bu bütçeyle, dünyada birçok ülkenin üst üste açıklanan rakamlarla büyümesinin yavaşladığı bu dönemde söz verdiği yatırımları sekteye uğratmadan, yoksullukla mücadelede hız kesmeden, halkın ihtiyaçlarını kısmadan krizi fırsata çevirebilmek için çalışmaktadır. 2001 krizi sonrası güçlendirilmiş, önlemlerini almış, sağlam bir finansal sistemi olan Türkiye için bu dönem inşallah bir fırsat olacaktır. Kriz geldi, geliyor.” söylentileri daha fazla tesir etmekte, krizin kendisinden daha çok etkili olmaktadır. Bir örnekle basitçe açıklamak gerekirse, araba alma konusunda talebini erteleyen bir bakkal, bu konuda fabrikada çalışan işçinin de işini kaybetmesine sebebiyet vermekte ve o işçi de bakkaldan alışveriş yapmadığı zaman da krize temel hazırlamaktadır.

Türkiye artık kırılgan ve rüzgârla savrulan bir ülke değildir. AK PARTİ İktidarıyla güçlü, bölgesel bir aktördür. Halkımızın desteği her zaman yanımızdadır. Bu istikrar ve güvenle Amerika’da açıklanan Next 11’in raporunda da belirttiği gibi bu güven ve istikrarla yolumuza devam edersek, Türkiye 2020’lerde kişi başına 20 bin doların üstünde gelire sahip olan bir ülke olacaktır. Bunun bilinciyle, uluslararası kuruluşlarda ülkemizi hak ettiği şekilde temsil etmeye devam ediyoruz.

Bu vesileyle, 2009 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kalsın.

İkinci konuşmacı Hatay Milletvekili Sayın Fevzi Şanverdi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 25’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Uluslararası anlaşmalar ve kuruluşlar ülkelerin entegrasyonunu, prestijini ve zenginliğini ifade eder. Türkiye, batı ile doğu arasında olduğu gibi güney ile kuzey arasında da stratejik bir kesişme noktasında. Bu yüzden uluslararası kurumlarda üyeliği son derece önemli olan bir ülkedir. Ancak, AK PARTİ İktidarından evvel maalesef bu önem yeteri kadar idrak edilmemiş ve değerlendirilmemişti.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uluslararası kuruluşların başında Birleşmiş Milletler teşkilatı gelmektedir. 63’üncü dönem Birleşmiş Milletler Genel Kurul toplantısında Güvenlik Konseyinin 2009-2010 dönemi geçici üyelerinin seçimleri yapılmış, Türkiye bu seçimlerden kırk sekiz yıl aradan sonra Teşkilata üye 192 ülkenin 151’inin oyunu alarak ilk turda seçilen beş ülkeden birisi olmuştur. Birleşmiş Milletler bünyesindeki medeniyetler arası ittifak kurma çalışmaları için İspanya Başbakanı Sayın Zapatero ile Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan birlikte görev almışlardır. Ayrıca ekonomik alanda Türkiye'nin gelmiş olduğu nokta G-20 teşkilatı üyeliğimizle bir kez daha teyit edilmiştir. Türkiye, G-20 grubunda dünyanın ekonomik sisteminde karar verici konumuna gelmiştir.

Diğer bir konu, Birleşmiş Milletler reform ihtiyacı içerisinde olan bir kuruluştur. Genel Sekreter reform çalışmalarına katkıda bulunmak üzere on dört ülkeden destek istemiştir. Bu on dört ülkenin içerisinde yine Türkiye Cumhuriyeti vardır, bu da hepimiz için bir gurur vesilesidir.

Bir başka uluslararası kuruluş da NATO organizasyonudur. Az önce arkadaşınız bu konudan bahsetti, ben bu konuyu geçeceğim. Ayrıca NATO Parlamenter Asamblesi gibi çok önemli bir kuruluşta hem ülkemiz hem de Meclisimiz temsil edilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üyesi olduğumuz diğer bir uluslararası kuruluş da Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT)’dır. Bu kuruluş, Orta Asya’dan Kafkasya’ya kadar geniş bir üyelik yapısına sahip olan kitle imha silahlarıyla mücadelede çok önemli, çok etkin kuruluşlardan biridir.

Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi, Türkiye'nin üyesi olduğu diğer bir kuruluştur, kurucularından birisidir.

Yine, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumunda da Türkiye kurucu bir üye olarak çok önemli bir görev yerine getirmektedir. İslam Konferansı Örgütünde ilk defa zirvede seçim gerçekleştirilmiş ve belki de İslam dünyasında demokratik bir süreç olarak genel sekreterliğe seçimle bir Türk aday büyük bir oy çokluğuyla ikinci defa seçilmiştir.

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatında (OECD) Türkiye'nin aktif katılımı çok önemlidir ve Türkiye bu Teşkilatta da ekonomisi en hızlı büyüyen ülke seçilmiştir. OECD’nin özel sektörü geliştirme merkezi İstanbul’da bulunmaktadır. Türkiye'nin kurucusu olduğu ve sekretaryası da İstanbul’da bulunan Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatının önemi İktidarımız döneminde daha da artmıştır. Amerika Birleşik Devletleri de bu kuruluşta gözlemci üye olma kararı almış ve başvuruda da bulunmuştur.

Avrupa Birliği tabii bu kuruluşlar içerisinde en önemlisi. AB’yle kırk beş yıllık tarihine rağmen, Türkiye müzakerelere AK PARTİ İktidarı zamanında başlamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin ortak ve üye olduğu Akdeniz Ticaret ve Sanayi Odaları Birliği, Asya Kalkınma Bankası, Avrupa Kalkınma Fonu, Avrupa Konseyi gibi daha birçok uluslararası kuruluş bulunmaktadır.

Dünyadaki sağlık sorunlarını incelemek ve bu konuda gerekli çalışmaları yapmak ve önerilerde bulunmak üzere Dünya Sağlık Örgütü, yine ticaretin ve mevzuatın geliştirilmesi konusunda destek vermek üzere Dünya Ticaret Örgütü, Ekonomik İşbirliği Örgütü, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı, Uluslararası Çalışma Örgütü, Uluslararası Para Fonu gibi daha birçok kuruluşun hepsinde Türkiye üyedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimi tamamlarken 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın ülkemize ve milletimize hayır getirmesini temenni ediyor, yüce heyeti tekrar saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şanverdi.

Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, üretime destek kapsamında KOBİ’ler aracılığıyla verdiğiniz sıfır faizli can suyu kredisine şu an en fazla ihtiyacı olan sektörlerin başında bütçenize en yüksek katma değeri yaratan ve KOBİ’ler gibi üretici olan tarım kesimi gelmekte. Tarım kesimine de bir can suyu vermeyi düşünüyor musunuz?

Bir de çiftçilerin tarım kredi kooperatiflerine, Ziraat Bankasına ve diğer bankalara olan tarımsal kredi borçlarının faizsiz olarak ertelenmesine yönelik bütçe ayırdığınız yönünde gazetelerde haber var. Bu konuda bütçede bir fon ayırdınız mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Taner.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakana sormak istiyorum: Kamu çalışanları çok büyük geçim sıkıntı içerisindedir. Geçim sıkıntılarından dolayı da zaman zaman özellikle kart faizleriyle de karşı karşıya kalıp icra takibine uğramaktadırlar. Bundan dolayı da kendi haklarının savunulması noktasında toplu sözleşmeli sendikalar istiyorlar. Hükûmet olarak toplu sözleşmeli sendika hakkı vermeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Doğru.

Sayın Çalış…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, Hükûmetiniz uluslararası kuruluşlardan yardım alan sivil toplum kuruluşlarıyla ilgili bir kayıt tutuyor mu? Kayıt tutuyorsa 2008 yılı içerisinde hangi sivil toplum kuruluşları, hangi uluslararası kuruluştan ne kadar yardım almıştır ve bu yardımları nerelerde kullanmıştır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çalış.

Sayın Öztürk, buyurun efendim.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı 2002’de yapılan tarımsal destekten daha çok destek yaptıklarını söyledi ve nöbeti size devretti. Sayın Bakan, siz de arkadaşlarınıza lütfen hesaplattırınız. 2002’de tarımsal desteğe ayrılan kaynak gayrisafi yurt içi hasılanın binde 5,1’i idi. Son kesintilerden sonra 2009 yılında tarımsal destek için ayrılan kaynağın gayrisafi yurt içi hasılaya oranı binde 4,5’tir. 5,1; 4,5’ten büyüktür. Milletin ve Genel Kurulun doğru bilgilendirilmesi açısından bu açıklamayı gerekli gördüm.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.

Sayın Tütüncü…

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben bundan önceki maddede sormuş olduğum soruyu -Sayın Bakandan özür diliyorum- kesilme nedeniyle yeterince açık soramadım, şimdi bu vesileyle sormak istiyorum.

Ben, Türkiye’deki vergi adaletsizliğinin boyutu hakkında soru sormak istemiştim. Yineliyorum:

1) Dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki oranı Türkiye’de nedir, Avrupa Birliğinde nedir?

2) İşçi ve memurların ortalama maaşlarından yüzde kaçı kaynakta tevkifan vergi olarak kesilmektedir Türkiye’de ve Avrupa’da yüzde kaçı kesilmektedir?

Ve bu iki gösterge açısından Türkiye’deki vergi adaletsizliğinin nispi olarak Avrupa Birliğiyle karşılaştırılması konusunda bilgi istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Akkuş…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, Bakanıma sormak istiyorum: Mersin ve Diyarbakır Belediyeleri, yurt dışı bağlantılı olarak kaç kuruluşa üyedirler? Bu kuruluşların çalışma alanları nedir? Bunlara ne kadar para ödemektedirler ve hangi kalemden ödemektedirler? Yahut bunlardan ne kadar yardım almaktadırlar?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bal…

ŞENOL BAL (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakana sormak istiyorum: Sayın Bakan, daha önce de size sormuştum ama yazılı olarak açıklayacağınızı ifade etmiştiniz ama cevap gelmedi. Uluslararası kuruluşlara üyelik için katkı payı olarak ödenen meblağların bir dökümü var mı? Bu ödeme katkı paylarına karşılık Türkiye maddi, manevi ne kazanmıştır, bir analiz yapabilecek durumda mısınız?

İkinci sorum: Merkez Bankası döviz rezervinin 74 milyar dolar olduğunu söylüyorsunuz. Bu dövizi elde tutma maliyeti yıllık nedir? Niçin bu rezerv veya bir kısmı, dış borçların ödenmesi ve IMF’ten alacağınız kredi yerine kullanılmamaktadır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, buyurun.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Taner “Can suyu kredisini tarım kesimine de düşünüyor musunuz?” dedi. Yani, ”Tarım kesimine de kredi verecek misiniz?” Sayın Taner herhâlde iyi biliyorlar. Tarım kesimine biz düşük faizli krediyi her zaman veriyoruz ve şu anda da bu krediler gayet iyi çalışıyor. Ziraat Bankası da trilyonlarla Türk lirası kredi veriyor her hafta ve faiz farkını da bütçeden ödüyoruz. Yani onların daha düşük faizle kredi kullanmasını sağlamak için bunu da eskiden beri yapıyoruz, geldiğimizden beri yapıyoruz ve ayrıca da bu kredileri hacim olarak çok artırdık.

Sayın Doğru’nun kamu çalışanlarının kart faizleriyle ilgili sorduğu soruyu tam anlayamadım. Yani, “Sendika” falan da dedi fakat tam bağdaştıramadım, anlayamadım. Sayın Doğru’dan bir daha rica edebilir miyim?

MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Şu anda yok.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Peki.

Sayın Çalış, “Sivil toplum kuruluşlarını kim takip ediyor, kim denetliyor? Öyle bir şeyiniz var mı? Ne kadar yardım alıyorlar, nerelere harcıyorlar?” gibi… Biliyorsunuz, vakıflarla, daha doğrusu derneklerle İçişleri Bakanlığımız ilgileniyor. Dernekler Masası diye masa da var. O bakımdan ilgili bakanımızdan bu soruları sorarsak herhâlde kendisinden daha belirgin cevaplar alırız.

Sayın Öztürk, “Tarımsal desteklerde, gayrisafi yurt içi hasılaya oranına göre nedir bunlar?” diye söyledi. Değerli arkadaşlar, biz devamlı söylüyoruz. 2002 yılında, Sayın Öztürk’ün partisi de iktidardı o zaman, herhâlde ondan dolayı bir alınganlık göstermiş ama… Gayrisafi yurt içi hasıla o zaman çok düşük. Kişi başına düşen millî gelir de biliyorsunuz 3.500 dolar civarlarında falan. Şimdi, tabii bugünkü gayrisafi yurt içi hasıla 2008 yılının -bu yılın- sonunda 10 bin doları aşacak. O zaman toplam 1 milyar 800 milyon. Benim aklımda olanı ben şimdi söyleyeyim, 1 milyar 850 milyon. Şimdi 5,5 milyar bu sene 5 milyar 900 milyon olmuş. Ama nispet olarak söyleyip de “Biz yurt içi hasılaya nispet olarak daha fazlayız.” dedirtebilmek için herhâlde, bilmiyorum… Bakalım. Ben bakayım onlara da yazılı olarak kendisine cevap vereyim.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sabit fiyatlarla ne kadar Sayın Bakan?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – “O mu büyük, bu mu büyük?” derken, 1 milyar 850 milyon mu büyük, 5 milyar 900 milyon mu büyük? İkisinin arasında fark var tabii. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RECEP TANER (Aydın) – Oranı sordu Sayın Bakan, oranı…

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Tarımda destekleme 5’in altına düştü.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Siz gerçekleşmelere bakın. Ben size gerçekleşen rakamı söylüyorum, 2008’de gerçekleşen. Bilfiil gerçekleşmiş, parayı ödemiş.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Siz borçları da böyle ölçüyorsunuz, borçları millî gelire oranlıyorsunuz.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi, Sayın Tütüncü Türkiye’deki vergilerin toplamını ve Avrupa memleketlerine göre de dolaylı-dolaysız vergileri… Yani o memleketlerde ne kadar, bu memlekette ne kadar, onları soruyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Tütüncü, benim elimde liste var, yazılı olarak vereyim ben bunu size.

Yine Sayın Akkuş’a yazılı olarak cevap vereceğim.

Sayın Bal da “Merkez Bankasının döviz rezervlerini niye kullanmıyorsunuz da dışarıdan borç alıyorsunuz, IMF’den borç alıyorsunuz?” diyor. Ona da cevabım biraz uzun. Ama kısaca şunu söylemek istiyorum: Merkez Bankasının rezervlerini bir ülke kullanmaya başladığı an o ülkeye her türlü kötülük gelir. Bir defa ülkenin riski fevkalade yükselir, faizler fevkalade yükselir, faizler fevkalade yükselir, enflasyon yükselir ve ekonomi süratle kötüleşmeye başlar değerli arkadaşlar. Bir ülke, merkez bankasının rezervini kendi hazine imkânlarına kullanamaz, bu mümkün değildir. Zaten, Merkez Bankasının bağımsızlığı da bunun için getirilmiştir. O bağımsızlık da, o kanunların ilk çıkışı da gene MHP’nin de koalisyon ortağı olduğu yıllarda olmuştur. Bunu, bu tehlikeyi o koalisyon görmüştür, Merkez Bankası bağımsız olsun diye ilk adımı atmışlardır.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Doğru… Doğru…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür edin sizden önceki hükûmetlere, bir teşekkür edin.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Evet…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Bir teşekkür etmediniz Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bu memlekete hizmeti geçenlerden Allah razı olsun.

Bakın, şimdi bunları da söylüyoruz ama başka söylediklerime de kızmayın. Sakın benimle arayı bozmayın.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

25’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

26’ncı maddeyi okutuyorum:

Kamu idarelerince işletilen sosyal tesisler

MADDE 26 – (1) Merkezi yönetim kapsamındaki kamu idarelerince işletilen eğitim ve dinlenme tesisi, misafirhane, çocuk bakımevi, kreş, spor tesisi ve benzeri sosyal tesislerin giderleri, münhasıran bu tesislerin işletilmesinden elde edilen gelirlerden karşılanır. Bu yerlerde, merkezi yönetim bütçesi ile döner sermaye ve fonlardan ücret ödenmek üzere 2009 yılında ilk defa istihdam edilecek yeni personel görevlendirilmez.

BAŞKAN – Madde üzerinde ilk konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Isparta Mil-letvekili Sayın Mevlüt Coşkuner.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 26’ncı madde hakkında konuşmak üzere grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bunun yanında bütün ulusumuzun ve ulusumuzda yaşayan insanların yılbaşını kutluyorum. Ta-bii ki bu kış gecelerinde de herkese kükürt oranı fazla sohbetler diliyorum(!)

Ülkemizde kamu personeli eğitim, dinlenme, spor ve benzeri sosyal tesislerden bugün maalesef yeterince yararlanamamaktadır. Yıllardır sanki satılması zorunla hâle getirilmek istenircesine, ödeneği olmasına karşın bu tesislere bakım ve yatırım yapılmamıştır. Sonunda da iş istenen şekilde olmuştur, ya buralar satılmıştır yahut da çürümeye yüz bırakılmıştır.

Kamu personelinin kendi emeğiyle oluşan bu tesislerden uygun şartlarda faydalanması en doğal hakkıdır insanların. Bu sadece tatil ya da eğlence için gerekli değil, aynı zamanda çalışan annelerin çocuklarına kreş gibi zaruri ihtiyaçlarda da son derece önemlidir. Kamu personelinin bu tesislerden yararlanmaya gerek sosyal gerekse ekonomik açıdan ihtiyacı vardır. Kamu personelinin aldığı maaş ve yaşam tarzı da ortadadır.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, yaklaşık 2,5 milyon kamu personeline sahip bir ülkeyiz. Ancak bu sayı “En az 3 çocuk doğurun.” diyen Sayın Başbakanın tavsiyesine göre bir aileyi 5 kişi olarak hesaplar isek 2,5 milyon x 5 = 12,5 milyon yurttaşımızın ortada olduğu görülür. Ekonomik anlamda da bu insanların durumu ortadadır.

Türkiye Kamu-Sen tarafından yapılan araştırmada, 2007 Aralık ayı açlık sınırı olan 895 YTL’nin altında ücret alan kamu personeli sayısı 693 bin iken, bu rakam Mayıs 2008 sonu itibarıyla 344 bin artışla 1 milyon 37 bine ulaşmıştır.

Yurttaşlarımızın belini büken zamlar hayat şartlarını gittikçe zorlaştırmaktadır. Doğal gaza yüzde 82, elektriğe yüzde 43, mazota yüzde 30, tüpe yüzde 27, una yüzde 25, ekmeğe yüzde 30, pirince yüzde 60, domatese yüzde 40 zam bunun sadece birkaç örneğidir. Bunun yanında da halkımızın ve vatandaşımızın borcu 7 kat artmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ne gariptir ki krizin bize teğet geçtiği söylenmesine rağmen, vatandaşlarımızın bugün borç batağında yüzdüğü görülmektedir. Gelir ve gider arasındaki uçurum sebebiyle geçinmek için insanlar kredi kartı ve tüketici kredilerine yönelince kendilerini büyük bir girdabın içinde buldukları görülmektedir. Öyle bir girdap ki daha üç gün önce özel okullarımızdan birinin sahibi kriz nedeniyle girdiği borçlar yüzünden intihar etmiştir; kendisine rahmet, ailesine sabır ve başsağlığı dilerim.

Yaşanan krizin sonuçlarını görmemizi sağlayan maalesef üzücü bir olay da 2008’in yılının on ayında ferdî kredi ve kredi kartları borçlarını ödememiş kişilerin sayısı 1 milyon 109 bin olarak belirlenirken, bunun 853 bini kredi kartı borcunu ödememiş kişilerden, 257 bini de ferdî kredi borcunu ödememiş kişilerden oluşmaktadır. İşsizlik ve alım gücünün düşmesi sonucu kredi kartı sorunu bu Hükûmetin ikinci yarısında hayata geçirilmiştir.

Bu dönemde kredi kartı borç bakiyesi 4 milyar 526 milyon YTL iken, 2005’te 13 milyar 524 milyon YTL’ye ulaşmıştır. Neydi bu artışı tetikleyen sebepler? Tabii ki Hükûmetin kredi kartı konusunda yeterli düzenlemeleri yapmaması, yüksek faiz uygulaması ve gerekli tedbirleri zamanında almaması. 2008’e geldiğimizde ise kredi kartı borç bakiyesi 27 milyar 279 milyona ulaşmıştır.

Yüce Meclisin değerli üyeleri, ekonomide yaşanan sıkıntıları anlattım. Ekonomik durumun en önemli göstergelerinden birisi olan iş yerlerinin kapanma oranı son yirmi beş yılın en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Kapatılan iş yerleri sebebiyle düşen istihdam gücünün son hâli ise düşündürücüdür. Bugün 71 milyon insanımızın sadece 21 milyonu çalışmaktadır. Ülkemizde işsizlik oranı haziranda yüzde 9’a, işsiz sayısı 96 bin artışla 2,2 milyon kişiye ulaşmıştır. Bunu Isparta il müdürlüklerinde de görüyoruz. İŞKUR Isparta İl Müdürlüğüne başvuru sayısı bu yıl 5.550 kişidir. AKP döneminde Isparta’da kapatılan iş yerleri de bunu göstermektedir. Bakınız AKP döneminde Isparta’da kapatılan yerler, Devlet Malzeme Ofisi, Sümer Halı, Tekel satış yeri, Aksu Adliyesi, Şarkikaraağaç ve Yalvaç Toprak Mahsulleri Ofisi ajansları, Şarkikaraağaç Orman İşletme Müdürlüğü, Şarkikaraağaç Veterinerlik Okulu ve Senirkent Cezaevi gibi daha niceleri.

Üretmeyen bir toplum hâline getirildik sayın milletvekilleri. Oysa bu kriz ortamında üretimin devamlılığı için finans sektörünün kredi imkânlarını sanayi sektörüne aktarabilmesi ve onları destekleyebilmesi, sanayi kuruluşlarımızın daralan bu kârlılık ortamında iş yükünü sürdürebilmeleri için gerekli önlemlerin alınması, vergilere kolaylık getirilmesi ve sağlanması ve sanayi çarkının dönmesini sağlamaktan geçer.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; düşük alım gücünün yanında sağlık sektöründe yaşanılan sıkıntılar da son derece önemlidir ve çözüm bekleyen konulardır. Isparta’nın da içinde bulunduğu Sosyal Güvenlik Kurumu tebliği ile sağlık ocaklarından sevk alma zorunluluğunun uygulanmasından dolayı mağduriyetler başlamış ve kuyruklarda insanlar beklemektedir. Özellikle kanser hastaları maalesef çok daha zor durumdadır. Bunlar için uygulanan bu uygulama bana göre yanlıştır.

21’inci yüzyılda, yaşadığımız bu dönemde, kasım ayında Isparta Yenişarbademli’de yaşanan üzücü bir olaysa hastanelerdeki sıkıntıyı gözler önüne sermektedir. Devletin temsilcisi ve koruyucusu güçlerinden bir polis memurumuzun eşi otuz iki haftalık hamileyken gece aniden rahatsızlanınca üç buçuk saat süren ve sonu acıyla biten bir sağlık skandalıyla karşı karşıya kalmıştır. Yenişarbademli’den ambulansla başlayan 180 kilometrelik merkeze olan yolculuk, ambulansta son derece güç şartlarda sıkıntı ve sağlık durumu riskli doğan bebeğe yol boyunca uğranılan Şarkikaraağaç, Gelendost, Eğirdir’de kuvöz ve yeterli teçhizat bulunmaması sebebiyle tüm müdahalelere rağmen bebeğin vefatıyla sonuçlanmıştır.

Geçen 22’nci dönem ve bu dönem Sayın Bakana önergeler aracılığıyla sunduğum özellikle Şarkikaraağaç ve Yalvaç’taki hastane yetersizliklerinden ise ne bir çözüm ne de tatmin edici bir haber almamıştım. Biraz önceki aldığım habere göre, Isparta’mıza, Isparta Gülkent Hastanesine bir doktor, Isparta Devlet Hastanesine bir doktor, Isparta Yenişarbademli Hastanemize 2 doktor, Şarkikarağaç’a da 3 doktor gönderilmiştir. Bunlar için de Bakanın kendisine teşekkür ediyorum.

Yüce Meclisin değerli üyeleri, bu gerçeklerden bir tane daha örnek vermek istiyorum: Keçiborlu ilçemizin çıkışında kalan Afyon-Isparta ve Afyon-Burdur kara yolu kısmı özellikle yaz aylarında son derece yoğundur. Fazlasıyla mesken bulunan bölgede bu yol yayalarca da sık kullanılmaktadır. Bu devlet karayolunun yapımı yıllardır sürmektedir. Yol yapımı tamamlanmadığı için de ne bir ışıklandırma ne bir üst geçit ne de bir hız sınırını gösteren levha vardır. Hemen her yıl 3 - 5 vatandaşımızın yaşamını yitirdiği bu yolda sadece Kurban Bayramı’nda 6 can verdik. Can, diyorum sevgili dostlar, can! Yani geri dönüşümü olmayan bir can. Buraya da acil çözüm bulunmasını temenni ediyorum.

Değerli milletvekilleri, sizlerle paylaşmak istediğim bir diğer önemli konu da eğitimle ilgili. Yine Isparta Yenişarbademli ilçesinde 178 tane ilköğretim öğrencisi bulunmaktadır. İnanması çok güç ama maalesef evlatlarımız derslerini okul binalarında değil, Hükûmet binasının birinci katında görmektedirler. Şaşırtıcı ama gerçek bu. Çünkü okulun arsası belediye imar planında ayrılmış olmasına rağmen, Millî Eğitim Bakanlığının yirmi bir derslik tip okul projesi kapsamında olmasına rağmen yıllardır okul yapılmamıştır ve çocuklarımızın gerçek eğitim görebilmesi için bunun da acil çözülmesi gerekir çünkü Yenişarbademli bugün keşfedilmeyen bir cennet olarak söylense de…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MEVLÜT COŞKUNER (Devamla) – …buralarda insanlar taş üstüne taş koyamıyorlar ve buradaki insanlarımızın arazileri çok küçük olduğu için babadan oğla intikal ederek ve evlatları arasında bölüşülerek bunlar muattal hâle gelmiştir. Ve Yenişarbademli’de arazi toplulaştırması için karar alınmasına rağmen, maalesef bu da iptal edilmiştir. Yenişarbademli çok mağdur ediliyor ve bu konuda da Hükûmetimizin gereken ilgiyi göstereceğine inanıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizlerle paylaştığım bu önemli sorunları çözmek adına, konuları önümüzdeki günlerde ilgili makamlara ulaştıracağım ve sizlerden de bu konularda destek bekliyorum, çünkü anlattığım bu ölüm vakası ve okul vakası ve yine bunun ötesinde Keçiborlu’da yaşanan trafik kazaları gerçekten Isparta’yı üzmektedir. Isparta milletvekillerine de sesleniyorum, mutlaka Yenişarbademli’nin o kaymakamlık binası veyahut da…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MEVLÜT COŞKUNER (Devamla) – …Hükûmet binasında okuyan çocuklarımızın orada okumaları engellenmeli ve çocuklarımız okula kavuşturulmalı, Keçiborlu olayı çözülmeli ve buradaki insanlarımıza devletimizin eli uzatılmalı, ama maalesef bugüne kadar bunları görmedik.

Bunların yapılması dileğiyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Korkmaz, buyurun efendim.

MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk kamu yönetiminin mütemmim cüzü kabul edilen sosyal tesisler, kamu lojmanları hakkında söz almış bulunuyorum. Şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, yönetimde bilişim ve iletişim imkânları ne kadar gelişirse gelişsin -Sayın Başbakanın birkaç gün önce açtığı fakat hâlâ bir türlü çalıştırılamayan e-Devlet Projesinden bahsetmiyorum tabii ki- elektronik ortam ve cihazlar ne kadar yönetimin emrine verilirse verilsin değişmeyen gerçek, bu imkânları kullananların insan olduğu gerçeğidir. Etkin ve verimli bir idarenin değişmez aktörü dingin, bilgili, motive olmuş kamu personelidir. Bu yüzden, çağdaş yönetimler personelin niteliklerini, kapasitelerini geliştirme, artırma hususunda da yatırım yapan yönetimlerdir. Aynı mantıkla, fakat herhangi bir felsefesi olmadan, Türk kamu yönetimi de bugüne kadar bu alana yatırım yapmış, sosyal tesisler, lojmanlar, lokaller, öğrenci yurtları, tüketim kooperatifleri gibi bir dizi tesis sahibi olmuştur. Bu sahipliğin bazen bölgeler arası gelişmişlik farkları gibi haklı, bazen de kurumsal taassup ve siyasi güç gösterisi gibi haksız nedenleri vardır. Proje üretemeyen, istihdam ve üretim amaçlı ekonomik yatırım yapamayan hükûmetler ya da bakanlar seçim bölgelerine ya da seçmenlerine selam gönderme saikiyle “Hiç olmazsa bir sosyal tesis yapalım, üç beş lojman yapalım.” demiş ve eldeki tesisler itibarıyla zengin, ama bir o kadar da müsrif bir yönetimin ortaya çıkmasına yardımcı olmuşlardır. Burada, maalesef, insanımız da “Benim paramla ne yapıyorsun, bu ülke bu kadar zengin mi?” diye sorgulamamış, sosyal tesisler, moral eğitim merkezi gibi süslü isimlerle yapılan bu popülist yatırımlara âdeta müsaade vermiştir.

Mesleğimden biliyorum. Anadolu’da öyle tesislerle karşılaşırsınız ki, tüm ilçeyi sosyal tesisin içine doldursanız yine de boşluk kalır. Öyle tesisler vardır ki, belki parasıyla üç beş okul, üç beş hastane yaparsınız. Ancak, terk edilmiş, kullanılamaz durumda sosyal tesisler, âdeta halkın parasını o tesise gömmüş siyasetçinin mezar taşı gibi dururlar. Etrafınıza bakarsınız, bütün ilçe, köyleriyle birlikte dökülüyor, sağlıklı içme suyu problemini, kanalizasyon problemini dahi çözememiş, sokaklar çamur içinde, ancak eski komünist ülkelerde görülebilen beton yığını, çirkin, devasa binalar, etrafında fukaralık, insanımızda adalet duygusunu paramparça eden bir görüntü. Öte yandan, hakikaten lojman ve sosyal tesis ihtiyacı olan yerlerde de bunlardan eser yok.

Bir diğer sıkıntı ise, sosyal tesis var, lojman var, ihtiyacı olan kullansın ya; hayır, âdeta kurum üst yöneticileri kendilerine özel mekânlar yapmışlar, alt düzeydeki memurlar bu tesislerden içeri dahi giremiyor. Bu memurların ne zaman ihtiyacı olup tesislere yolu düşse aldığı cevap aynı “Dolu, yer yok.” Hani bu tesislerin adı moral tesisleri idi. Bırakın moral düzeltmeyi, moral bozucu, kişinin kurumuna bağlılığını zedeleyici bir durum.

Değerli arkadaşlar, illerinizdeki kaç tesisin, doğrusu, bu maksada hizmet ettiğini takdirlerinize bırakıyorum. Kamu görevlisinin özellikle deniz kenarındaki tatil yörelerinde bulunan kamu sosyal tesislerine gitme gibi bir eğilimi var. Tabii ki, bu böyle olacak. Neredeyse açlık sınırının altındaki maaşı ile nereye gidecek, beş yıldızlı, yedi yıldızlı otellere mi, tatil köylerine mi? Onlar Başbakan mı da beş yıldızlı, yedi yıldızlı otellerde tatil yapacaklar?

Hakikaten, sırası gelmişken Sayın Başbakanımıza da bir tavsiyem olacak: Bir sonraki tatilini daha mütevazı bir öğretmenevinde, bir polisevinde falan yapsın, hem kamu görevlileriyle kaynaşma imkânı bulur hem de birazcık mütevazı görüntü çizmiş olur. Memurun gidebilmek için âdeta kuyruğa girdiği, sıra beklediği sosyal tesisleri acaba kendisine mi, yoksa kendisini mi oralara uygun görmüyor merak ediyorum.

AKP “Ücretliyi ezdirmeyeceğiz.” diye ortaya çıkmıştır. Zorunlu ihtiyaç maddelerindeki aşırı zamlara, kira artışlarına baktığımızda neredeyse yüzde 100’ü aşan enflasyon ve ücretlere yansıtılan sembolik, komik ücret artışları ile maalesef ücretlinin ezilmedik bir yeri kalmamıştır. Ülkemiz sizin tabirinizle “Güllük gülistanlık olmuştur.” Ama kadife gül yaprakları etrafınızdaki mutlu AKP’li azınlığa, bakanlar ve oğullarına, dikeni ise vatandaşlara düşmüştür. Ama her ne hikmetse vatandaşın bir türlü günlük hayatında göremediği, sofrasında bulamadığı refah ile övünüyorsunuz. Bu sanal müreffeh toplum gerçeğiyle çok değil 29 Martta karşılaşacaksınız.

Bölgeler arası ekonomik gelişmişlik farkları vardır. Nüfus hareketleriyle boşalan, nüfusu azalan yerleşim birimleri vardır. Ekonomik olmaması dolayısıyla buralara özel sektör de sosyal ve kültürel tesis yatırımı yapmamaktadır. Ayrıca bazı bölgelerde terör, güvenlik sorunu vardır. Buralarda kamu görevlilerinin görev yapmasını teşvik etmek gerekmektedir. Kastettiğimiz yörelerde sosyal tesis ve lojmanların önemi ortadadır. Diğer iller ile bu illeri ayrı değerlendirmek lazımdır. Yine öyle il ve ilçeler vardır ki lojmanların kirası Ankara’da masa başında belirlendiği için piyasa fiyatlarından daha yüksek olabilmektedir. Bu belirlemeyi yerel makamlara bırakmanın daha doğru olduğunu düşünüyorum.

Bu tespitleri yaptıktan sonra bir hususu da kamuoyuna hatırlatmak istiyorum: AKP’nin hükûmete gelmeden önce kamuoyuna ilan etmiş olduğu Acil Eylem Planı ve parti programlarında “Lojmanları, sosyal tesisleri satacağız.” iddiasının üzerinden altı sene geçmiştir. Gelinen noktaya baktığımızda bu taahhüdün de AKP’nin kamuoyuna vermiş olduğu sözler kervanına katıldığını, bu sözden sonra da lüzumsuz yüzlerce lojman ve lüks hizmet aracı satın aldığını tespit etmek durumundayız. Örneğin 2002’de yaklaşık 225 bin olan lojman, bugün itibarıyla 250 bine; 2.649 olan sosyal tesis de 3 bine yaklaşmıştır. Yine gazetelere baktığımızda 2009 için 5 bin civarında makam aracı satın almayı planladığını görüyoruz.

Merak ediyorum, iktidar olunca baktınız ki sosyal tesisler siyasi yandaşlarınıza hizmet sunma yerleridir, az da olsa istihdam ve rant yerleridir, acaba bu mudur size sözünüzü unutturan? Yoksa ülke gerçekleri ile vaatleriniz arasındaki uçurumu yeni mi fark ettiniz? Bu meseleye Milliyetçi Hareket Partisi nasıl bakmaktadır? Hani diyorsunuz ya: ”Hiçbir öneriniz yok.” Kulağınızı muhalefete tıkamışsanız suç bizim mi değerli arkadaşlar? Allah aşkına, söylediğimiz her şey mi yanlış?

Her konuda olduğu gibi işte size bu konudaki önerilerimiz:

Devlet nispi olarak gelişmiş bölgelere lojman ve sosyal tesis yapıp kamu kaynaklarını heba etmekten kaçınmalıdır.

Az gelişmiş yörelerimizde hele eğer bir de güvenlik problemi var ise güvenlikli lojman ve aileleriyle birlikte istifade edebileceği sosyal tesisler yapılmaya devam olunmalıdır.

İlkesel olarak, evet, kamu konutlarının bakım ve onarımı ile sosyal tesislerin işletilmesi, bu tesislerin işletme gelirleri ve kira gelirlerinden karşılanmalıdır. Bütçeden sübvanse edilmesi yanlıştır. Diğer kamu görevlilerine karşı adaletsizliktir. Hele hele şu kriz döneminde takdir edersiniz ki vatana kötülüktür.

Yapılması zaruri olan lojman ve tesisler de sosyal barış ve uzlaşma açısından tevazu sınırlarını aşmamalıdır. Bu işaret ettiğimiz husus, hizmet binalarının inşaatı için de geçerlidir.

Lojman ve sosyal tesisler öncelikle kurum personelinin istifadesine sunulmalıdır. Eğer kullanımda bir boşluk var ise diğer kamu görevlilerine yine hâlâ boşluk olmaya devam ediyor ise de yöre insanına yani halkımıza açılmalıdır.

Desteklenmesi gereken sosyal kesimlerin hizmetine sunulacak kreş, öğrenci yurtları gibi tesislerin yapımına öncelik verilmelidir.

Lojman kiraları ve sosyal tesis ücret tarifeleri, piyasa fiyatları dikkate alınarak personel maaşları ve işletme maliyeti arasında dengeli tayin edilmelidir.

Bu tesislerde aşırı istihdamı dayı-yeğen ilişkilerini hatırlatacak personel alımı ve görevlendirmelere son verilmelidir.

Özellikle gelişmiş yörelerdeki sosyal tesislerin piyasa şartlarına göre satılması ya da kiralanması sonunda elde edilen gelirlerin kamu personeline il dışı konaklama ve tatil ödeneği şeklinde aktarılması düşünülmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.

Bu düşüncelerle sizlere arz ettiğim önerilere birazcık ilgi göstermenizi rica ediyor, 2009 bütçesinin bütün eksiklikleriyle birlikte ülkemize ve aziz milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Iğdır Milletvekili Sayın Pervin Buldan. (DTP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

DTP GRUBU ADINA PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 yılı merkezî bütçesinin 26’ncı maddesi üzerinde Demokratik Toplum Partisi adına konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 yılı mali bütçe görüşmeleri hemen hemen tamamlanmak üzere. Dünyanın çok önemli sorunlarla boğuştuğu bu hassas dönemde ülkemiz bütçesi görüşülürken, bu sorunların çözümü amacıyla nasıl bir mali düzenleme yapılacağı ya da yapıldığı net olarak ortaya konmadı. İnsanlarımızı daha şimdiden sarsıcı bir şekilde etkileyen ekonomik kriz şöyle dursun, ekolojik krizin etkilerinin de ağır bir ekonomik maliyet getireceği ortada ve dünyadaki bütün kesimler içerisinde bu durumun aksini düşünen yok. İklim değişikliğiyle ilgili gerekli dönüşümler yapılmadığı takdirde küresel ısınmanın dünya ekonomisine yıllık maliyetinin 2002 fiyatları ile 20 trilyon dolar, 2100 yılına kadarki birikimli maliyetinin ise 2 katrilyon dolar civarında olacağı öngörülmektedir. Bu büyüklükler, dünya üretiminde yıllık yüzde 6 ile 8 oranında bir küçülmeye işaret etmektedir. Ortalama 4 derecelik bir ısı artışının yiyecek sektöründe 9,9 milyar euro, akaryakıt sektöründe 5,9 milyar euro ve bankacılık sektöründe 8,9 milyar euro yatırımları riske atacağı tahmin edilmektedir. Ortalama sıcaklıkta meydana gelecek 2 derecelik bir artışın, afetlerle birlikte, dünya toplam üretimini yılda yüzde 1,9 oranında olumsuz etkileyeceği öngörülmektedir. Dünya ülkeleri, sera gazı salınımını en azından bugünkü mevcut düzeninde sabitlemeyi planlıyor. OECD, bu amaçla, karbondioksit tonu başına 25 dolar fiyat koymayı hedefliyor. Bu şu anlama geliyor: Bugün için 230 milyon ton karbondioksit salınımı olan Türkiye için bunun maliyeti 5,7 milyar dolar olacak.

Tabii, iklim değişiminin getirdiği maliyet sadece sera gazı salınımından alınan vergi boyutunda olmayacak. Diğer yandan, birçok bilim adamının beyan ettiği ve OECD raporunda da belirtildiği üzere büyük kuraklıklar, tropikal kasırgalar, seller, orman yangınları, doğal yaşam kadar ekonomiyi de ciddi anlamda sarsacak.

Türkiye ise daha önce de ifade ettiğimiz gibi iklim değişiminden birinci derecede etkilenecek ülkeler arasında ve ülkemiz, daha şimdiden küresel iklim değişiminden dolayı zarara uğramıştır.

Küresel ısınma Türkiye'de en fazla tarım ürünleri üzerinde olumsuz etki yaratmıştır. Özellikle tahıllarda rekolte düşüşüne neden olan kuraklık, gıda sektöründe de ham madde sıkıntısıyla karşı karşıya bırakacaktır. Buğday, arpa, mısır ve pamuk gibi önemli tarımsal ürünlerdeki ciddi üretim kayıpları ithalat ile karşılanma mecburiyetini doğuracaktır.

Kuraklığın etkisiyle yem fiyatları yükselmiştir. Yem fiyatlarındaki bu yükselmenin önümüzdeki süreçte et, süt ve yumurta fiyatlarına yansıması beklenmektedir.

Yağışların azalması sonucu Türkiye'de kişi başına düşen su miktarı 4 bin metrekareden 1.400 metrekare civarına düşmüştür. Bu durum, Türkiye'nin su ihtiyacı potansiyelini tehdit etmektedir.

Küresel ısınmanın yirmi otuz yıl içinde Akdeniz sahillerini olumsuz etkileyeceği, 40 dereceyi aşan aşırı sıcaklar yüzünden bölgedeki deniz turizminin cazibesini yitireceği ve bölgedeki ülkelerin ekonomilerini etkileyeceği tahmin edilebilmektedir. Ayrıca kış turizmi de küresel ısınma sonucu geciken ve azalan kar yağışları nedeniyle zarar görmektedir.

Geçirdiğimiz yaz Güneydoğu Bölgemiz kuraklıktan kırıldı. Yaşanan kuraklık nedeniyle Mardin, Şanlıurfa, Diyarbakır, Batman, Hakkâri, Muş, Siirt, Şırnak, Gaziantep ve Elâzığ’da buğday ve arpada zarar oranları yüzde 90’a, kırmızı mercimekte yüzde 60’a ulaştı. Türkiye, son yirmi yılda baklagil ekim alanlarının neredeyse yarısını kaybetti, baklagil ekilen 2 milyon hektar alan 1,2 milyon hektara geriledi. Üretim miktarı ise 2,2 milyon tondan 1,6 milyon düzeyine düştü.

Ama Hükûmetin icraatlarının yanı sıra bütçe görüşmelerinden de Türkiye'nin bu önemli konu ile ilgili bir programı yok. Programın olmaması bir yana dursun, sera gazı salınımında dünya birincisi olacak kadar karbondioksitten sorumlu olan Türkiye, Kyoto'yu imzalamak üzere ve mevzu konusunda o kadar çevreci bir Çevre Bakanımız var ki “Kyoto'yu imzalıyoruz ama bize bir maliyeti yok.” demektedir.

Sayın milletvekilleri, Polonya'nın Ponzan kentinde 2 Aralıkta Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı düzenlendi. İki hafta süren konferansta iklim değişiminde dünyanın geldiği durum gibi önemli bir konu masaya yatırıldı.

Avrupa ülkeleri arasında konferansta bakanlık düzeyinde temsil edilmeyen tek ülke Türkiye'ydi. Düşünün ki Türkiye Kyoto'yu imzalama arifesindeyken ve çevrecinin âlâsı olduğunu iddia eden bir Başbakanımız varken bu önemli konferansta sadece müsteşarlık düzeyinde temsil edilebildik.

Bu kadar sera gazı salınımından sorumlu olan ülkemizin alternatif enerji kaynaklarına yönelmesi hayati bir önem arz etmektedir. Neo liberal politikalar içerisinde boğulmak üzere olan Hükûmet konunun getirileri ile ilgili öngörü sahibi değildir, mevcut dünya politikaları içerisinde bir pozisyon sahibi değildir. Hükûmetin gündemi hâlâ kirli enerji politikaları ile meşguldür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi kısa bir süre önce Türkiye Atom Enerjisi Kurumu nükleer santral ihalesine tek teklifi veren Rus grubun projesini teknolojik açıdan güvenlik kriterlerine uygun bulduğunu açıkladı. Nükleer santral yapımı ile ilgili ihaleye tek şirket teklif vermiş olmasına rağmen, ihalenin hukuksuz bir şekilde devam ettirildiği anlaşılmaktadır.

Teknolojik açıdan güvenli bulunan Rus grubun sahibi olduğu, seçim bölgem olan Iğdır'a sadece 16 kilometre uzaklıkta bulunan Metsamor Nükleer Santrali yıllarca bölge insanlarına dehşet verdi.

1978 yılında bu Rus grup tarafından kurulan Metsamor Nükleer Santrali, daha kurulma aşamasındayken sismik değerlendirmeleri yanlış yapılmış ve bu yanlışlık ancak 1988 yılında yaşanan Spika depremi sonucu ortaya çıkmıştır.

TAEK'in teknolojik açıdan güvenli bulduğu Metsamor 1 ve 2 nükleer santralleri Uluslararası Atom Enerji Ajansı standartlarına göre, dünyadaki yüz kırk altı nükleer santral arasında, güvenlik açısından en son iki sırayı alıyor. Bu santral her an patlama tehlikesiyle karşı karşıya.

Santralden insan sağlığını ciddi şekilde tehdit eden birçok radyoaktif madde sızıyor. Buna ek olarak, Arpaçay ve Aras nehirlerinden çekilen su santralin soğutulmasında kullanılarak, yeniden nehirlere geri verilerek su kaynakları da kirletiliyor.

Iğdır Tarım İl Müdürlüğünün verilerine göre, son yıllarda hayvanların sakat doğumları artmış durumda. Ayrıca, bölgedeki kanser vakalarında da büyük artış olduğu belirtilmiştir.

Nükleer santrallerin yerleşim birimlerine en az 90 kilometre uzakta olması gerekirken, Metsamor Nükleer Santrali Iğdır'a 20, Erivan'a 50 kilometre mesafededir.

Bazı Sovyet bilim adamları, Metsamor Nükleer Santrali’nin Ağrı Dağı fay hattı üzerinde olduğunu ve bölgenin su kaynaklarına radyasyon karışımı tehlikesinin yüksek olduğunu bildirerek, hayata geçmesine karşı çıkmışlardı.

Metsamor Nükleer Santrali’nin etkilerinden Iğdır halkı yıllardır olumsuz olarak etkilenmişlerdir. Fakat aynı zamanda, bu santral, hâlâ, yanı başımızda duran her an patlamaya hazır bir bomba durumundadır. Bilim adamlarının verilerine göre, Metsamor Nükleer Santrali’nde olası bir patlama sonucunda, Türkiye'nin tüm doğusu bundan etkilenecek, üstelik bu sadece birkaç saat içinde gerçekleşecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; nükleerin ne menem bir felaket olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz.

Çernobil faciası bunu en acı deyimle insanlığa yaşatmıştır. Ülkemizin böyle bir riske sürüklenmesi enerji, para ya da başka hiçbir şeyle izah edilemez. Çünkü söz konusu yaşam hakkı olduğunda, kirli bir enerji yöntemi olan nükleerin ihtiyaç olmadığı ortadadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

PERVİN BULDAN (Devamla) - Enerjiye ihtiyacımız var bu konuda hemfikiriz, fakat bu ülkenin kendisine yetecek olanın fazlasıyla temiz enerji kaynakları bulunmaktadır. Bu nedenle, devlet bütçesinin bu tür kazanımcı, temiz yatırımlarda kullanılması gerekmektedir. Bu yönde bir an önce adım atılması ümidiyle hepinizi saygıyla selamlarım. (DTP sıralarından alkışlar.)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şahsı adına, Ağrı Milletvekili Mehmet Hanifi Alır.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET HANİFİ ALIR (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Merkezi Yönetim Bütçe Tasarısı’nın 26’ncı maddesi üstünde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, altı sene önceye kadar ülkemizde sosyal tesisler, tesisler, lojmanlar, âdeta ülkemizin ekonomisi üstünde bir kambur idi. Sebebine gelince, teknolojinin gelişmesiyle bazı genel müdürlüklerin, bazı kurumların, bazı kuruluşların fonksiyonsuz hâle gelmesiyle, âdeta bu sosyal tesisler, bu lojmanlar ya birilerinin çiftliği hâline gelmişti ya da rant merkezî hâline gelmişti. Aslında, bunu herkes çözmek istiyordu fakat çözebilmek için kendine güvenmek ve cesaret gerekiyordu. AK PARTİ bu kendine güveni ve cesareti gösterdi, bunların çoğunu çözdü, geri kalanı da kullanılabilir hâlde; onarılması gerekenler onarılıyor, değerlendirilmesi gerekenler değerlendiriliyor.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Milletvekili lojmanları kime verildi biliyor musun sen? Kaça verildi biliyor musun?

MEHMET HANİFİ ALIR (Devamla) – Değerli milletvekilleri, 2009 yılına dört gün sonra gireceğiz. Ben, Ağrılılardan Sayın Kültür Bakanıma ve Sayın Maliye Bakanıma bir mesaj getirdim.

ALİM IŞIK (Kütahya) – İkisi de yok burada.

MEHMET HANİFİ ALIR (Devamla) – Ağrılılar 2009’da sayın bakanlarımdan bir sürpriz istiyorlar, bir sürpriz bekliyorlar. Yani aslında yıllarca gecikmiş olan bir şey. Ağrı Dağı’nın eteğinde İshak Paşa Sarayı’nın yakınında bir tane Nuh’un Gemisi müzesi istiyorlar.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – İş iste, iş iste!

MEHMET HANİFİ ALIR (Devamla) – Hepimizin de malumu olduğu gibi, Ağrı Dağı, dik ve heybetli duruşuyla bütün dünyanın, bütün insanlığın takdirini ve hayranlığını kazanmıştır ve aynı zamanda bütün kutsal kitaplara ve bütün literatürlere ve bilimsel araştırmalara göre Nuh’un Gemisi’nin olduğu yer de gene Ağrı Dağı’dır. Dolayısıyla Ağrı Dağı bir dünya inanç merkezidir ve bu bizim için, ülkemiz için, coğrafyamız için büyük bir avantajdır. Maalesef biz bu büyük inanç merkezini bugüne kadar değerlendirememişiz. Yani bir yerde bütün insanlığın ikinci doğum yeri Ağrı diye sayılabilir. Eğer Nuh’un Gemisi Ağrı Dağı’ndaysa -ki, bütün veriler onu gösteriyor- insanlık ikinci sefer bu mekânda bir daha dünyaya gelmiştir. Bizim elimizde bu kadar güzel bir avantaj varken, maalesef biz şimdiye kadar bunu gerektiği şekilde değerlendirmemişiz ve hakeza, yine aynı yörede Urartu’dan Selçuklulara kadar onlarca medeniyetin geçtiği yerin maalesef bir müzesi yoktur şimdiye kadar. Sayın Kültür Bakanımızla görüştük, söz verdiler. Sayın Maliye Bakanlığımıza da -bütün Ağrılılar beni aradılar- istirham ediyorlar, böyle bir talepleri var, 2009’un sürprizi olarak Ağrı Dağı’nın eteğinde bir müze. Bu çok teferruatlı bir şey değildir. Sadece Tevrat’ın tarif ettiği şekilde 130 metre uzunluğunda, 22 metre genişliğinde, 13 metre yüksekliğinde, sadece 6 bin metrekare olan bir şey, 3-4 trilyonluk bir şey.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SÜLEYMAN LÂTİF YUNUSOĞLU (Trabzon) – Trabzon’ da yapılmasını istiyor bizim bölgemiz de.

MEHMET HANİFİ ALIR (Devamla) – Onlar da yararlanır.

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET HANİFİ ALIR (Devamla) – Değerli arkadaşlar, 2009 yılına dört gün sonra gireceğiz. Gelin, 2009 yılına bir ad bulalım. Nasıl Anneler Günü var, nasıl Babalar Günü var, Sevgililer Günü var ve nasıl 2000 yılı “milenyum yılı” diye bir adla adlandırılıyorsa, gelin, 2009 yılına da ülkemiz adına bir isim bulalım, “demokrasi yılı” diyelim buna. 2009 yılı Türkiye'nin demokrasi yılı olsun. (Alkışlar)

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Toplumsal barış…

MEHMET HANİFİ ALIR (Devamla) – Demokrasimiz adına, insanlarımız adına, aksayan, yürümeyen, tam oturmayan hangi taraflarımız varsa, el ele verelim, geleceğimiz için, çocuklarımızın geleceği için, insanlarımızın geleceği için, daha müreffeh bir ülke için, daha barışık bir ülke için, daha kardeşçe yaşanır bir ülke için, biz 2009 yılına “demokrasi yılı” diyelim ve buna sahip çıkalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Alır…

MEHMET HANİFİ ALIR (Devamla) – Değerli milletvekilleri, 2009 yılının ülkemizde yaşayan bütün insanlara, aziz milletimize hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Yeni bütçemizin hayırlı ve bereketli olmasını diler, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şahsı adına Şanlıurfa Milletvekili Zülfükar İzol.

Sayın İzol, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın İzol, bu defa ek süreniz bir dakikadır, konuşmayı ona göre ayarlayalım.

Buyurun.

ZÜLFÜKAR İZOL (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 26’ncı maddesi hakkında şahsım ve AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu’nun 26’ncı maddesine göre, merkezî yönetim kapsamındaki kamu idarelerince işletilen eğitim ve dinlenme tesisi, misafirhane, çocuk bakımevi, kreş, spor tesisi ve benzeri sosyal tesislerin giderleri, münhasıran bu tesislerin işletmesinden elde edilen gelirlerden karşılanır. Bu yerlerde merkezî yönetim bütçesi ile döner sermaye ve fonlardan ücret ödenmek üzere 2009 yılında ilk defa istihdam edilecek yeni personel görevlendirilemez.

Genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerine ait lojman ve sosyal tesislerin sayısı 231.927’dir. Bunun 228.827’sini lojmanlar oluşturuyor. Özel bütçeli idarelerde 13.963 lojman ve 686 tesis vardır. En fazla lojmana sahip kuruluş 46.085 ile Emniyet Genel Müdürlüğü olarak belirlendi. Onu takip eden Millî Eğitim Bakanlığının 44.096, Millî Savunma Bakanlığının 41.701, Sağlık Bakanlığının 21.153, Jandarma Genel Komutanlığının 115.209, Adalet Bakanlığının 13.114, Orman Genel Müdürlüğünün 9.622 lojmanı bulunuyor. Kamunun toplam 3.100 sosyal tesisinin de 843’ü Millî Eğitim Bakanlığı, 381’i Orman Genel Müdürlüğü, 327’si Millî Savunma Bakanlığı, 185’i Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, 163’ü İçişleri Bakanlığı, 122’si Maliye Bakanlığı, 110’u DSİ tarafından kullanılıyor. Üniversitelerin de 318 sosyal tesisi bulunuyor. Ortadoğu Teknik Üniversitesi 100, İstanbul Üniversitesi de 66 sosyal tesis ile en çok sosyal tesisi olan yükseköğretim kurumları arasında yer alıyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her hükûmet döneminde hazineye ait taşınmazlar ve kamuya ait lojman ve sosyal tesislerin satışları ile ilgili tartışmalar oluyor ve olacaktır. Hükûmetimiz, devlete ait taşınmazların, lojman ve sosyal tesislerin ekonomiye kazandırılması ve kamuda savurganlığı azaltması için birçok idari ve yasal düzenlemeler yapmıştır. Yapılan yasal düzenlemelerle, devlete ait taşınmazların satın alınması yatırımcı açısından cazip hâle getirilmiştir. Hükûmetimiz lojman ve sosyal tesislerin bir kısmının satışını gerçekleştirmiştir. Sosyal tesislerin tümünün satılması söz konusu değildir. Her kamu çalışanının hak, adalet ve eşitlik noktasında lojman ve tesislerden yararlandırılması gerekir. Yapılan özelleştirme uygulamalarında temel yaklaşım, elde edilen özelleştirme bedelinin yüksekliği veya özelleştirilen kuruluşların sayısı ile sınırlı olmayan bir anlayışla üretim maliyetlerini düşürerek verimliliği yükseltmek ve bu sayede de rekabet gücünü ve istihdamı artırmak olmuştur.

Hâlen özelleştirme kapsamında 2, kapsam ve programda da 15 olmak üzere toplam 17 kuruluş bulunmaktadır. Bu kuruluşların 13’ündeki kamu payları ise yüzde 50’nin üzerindedir. Ayrıca özelleştirme kapsam ve programında 62 taşınmaz, 77 tesis yer almaktadır. Bundan sonraki dönemlerde de rekabet gücünü artıran, yeni pazarlara açılım sağlayan ve en önemlisi istihdam artıran özelleştirme uygulamalarına kararlılıkla devam edilecektir.

Değerli arkadaşlar, bütçeler, hükûmetlerin bir yıl içerisinde halka sunacağı hizmet ve yatırımları, izleyeceği ekonomik ve sosyal politikaları ortaya koyarlar. Bütçeler devletin nerelere ne kadar kaynak ayıracağını ve nerelerden ne kadar kaynak toplayacağını gösterirler. Hükûmetimiz tarafından yapılan hizmet ve yatırımlardan her ilimiz gibi Şanlıurfa ilimiz de kendisine düşen payı almıştır. Bunları kısaca arz etmek isterim: Sağlık ocağı sayısı 2002’de 66 iken 2008’de 81’e çıkarılmıştır, artış oranı yüzde 23’tür. Yatak kapasitesi 2002’de 1.333 iken 2008’de 1.912’ye çıkarılmıştır, artış oranı yüzde 43’tür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZÜLFÜKAR İZOL (Devamla) – Yatak başına düşen nüfus 2002’de 922 iken, 2008’de 684’e çıkarılmıştır. Doktor sayısı 2002’de 397 iken 2008’de 798’e çıkarılmıştır, artış oranı yüzde 100’dür. Diğer sağlık personeli 2002’de 1.003 iken 2008’de 2.662’ye çıkarılmıştır, artış oranı yüzde 243’tür. 400 yataklı Kadın Hastalıkları Hastanesi, 200 yataklı Siverek Devlet Hastanesi, 200 yataklı Viranşehir Devlet Hastanesi, Şanlıurfa Merkez Karşıyaka Sağlık Ocağı Araştırma Uygulama Hastanelerinin inşaat yapımı devam etmektedir. 2005 yılı sonunda 13 olan 112 istasyon sayımız 22’ye çıkarılmıştır. Yeni çalışmalarla bütün ilçelerimizde 112 acil sağlık hizmetleri verilmektedir. 112 acil sağlık hizmetlerinde ambulans sayısı 2007 yılında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZÜLFÜKAR İZOL (Devamla) – Sağ ol Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2002 yılında derslik sayımız 4.713 iken 2008 yılında derslik sayımız 8.416’ya çıkarılmıştır. Bu büyük bir başarıdır gerçekten. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Şanlıurfa’da inşa edilen GAP Uluslararası Havaalanı 2007 yılında hizmete açılmıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yaylak Ovası Sulama Projesi 18.322 hektar, yine GAP Eylem Planı kapsamında olan Suruç Pompaj Sulaması İkinci ve Üçüncü Kısım Projesi’nin inşaat ihalesi 25 Aralık 2008’de -yani dün- yapılmıştır. Hilvan, Siverek, Viranşehir ve Derik ilçe merkezleri ve bağlı 127 köye ait 156.373 hektar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZÜLFÜKAR İZOL (Devamla) – …sahayı da sulayacak GAP Hilvan-Siverek Pompaj Sulaması Projesi’nin inşaat ihalesi de yapılmaktadır.

Bu bütçemizin bütün kuruluşlarımıza, devletimize, Hükûmetimize, bütün vatandaşlarımıza hayırlı uğurlu olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakana sormak istiyorum: Daha önce de diğer milletvekili arkadaşlarımız tarafından müteaddit defalar ifade edildiği gibi, Türkiye narenciye üretiminin yaklaşık üçte 1’ini gerçekleştiren Adana merkezi Çukurova’da narenciye üreticilerimiz büyük bir sıkıntı içerisindedir. Son yıllarda bahçesini söküp başka alanlar tercih eden üreticilerimiz bu sene de umduğunu bulamamıştır. Geçen yıl meydana gelen don afetinden dolayı bu yıl da verim sıkıntısı yaşayan üreticilerimiz ne yazık ki bugün ürünlerini de satamamaktadırlar. Portakal 20, mandalina 20, limon 40 yeni kuruşa kadar düşmüş ve maliyeti kesinlikle kurtaramaz olmuştur. İç piyasanın yeterli gelmediği narenciyede zamanında da yeterli ihracat teşvik primleriyle dış pazarlara açılmak da kaçınılmaz olmuştur. Hükûmet olarak narenciye üreticilerimizin bu sıkıntısından haberdar mısınız? Bu sıkıntıları çözme konusunda bir çalışmanız var mıdır veya olacak mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Uslu…

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana tarım sektörüyle ilgili bir soru yöneltmek istiyorum:

Ülkemizde tarımdaki yıllık üretim artışı yüzde 0,8 iken nüfus artışı yüzde 1,2’dir. Dolayısıyla tarım üretimi nüfusun ihtiyacını karşılayacak durumda değildir. İçinde bulunduğumuz finansal krizin olumsuz etkileri sonucu ortaya çıkan ekonomik durgunluk karşısında alınması gereken bir tedbir olarak tarım sektöründe üretimin artırılması için planlı ve spesifik müdahaleler yapılmalı, tarımsal destekler artırılarak sürdürülmelidir. Bu düşüncelere katılır mısınız? Eğer katılır iseniz dünkü oturumlarda verilen önergelerle Tarım Bakanlığı bütçesinin yüzde 10 daraltılmasını nasıl yorumlarsınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Uslu.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, bu yıl temmuz ayında çıkarılan bir yasayla yabancılara imar planlarının yüzde 10’una kadar gayrimenkul edinme hakkının verilmesinden sonra ülkemiz genelinde yabancılar ne kadar gayrimenkul satın almışlardır? Bu satışlardan ülkemiz ne kadar gelir elde etmiştir? Bu konudaki 2009 yılı hedefiniz nedir?

Üniversitelerimizde önemli sorumlulukları yüklenmiş olan genel sekreter yardımcıları, daire başkanları ve hukuk müşavirlerinin eş değerlerine göre olan mağduriyetlerini ne zaman gidermeyi düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Enöz

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

İki sorum var:

1) Kamunun elinde bulunan sosyal tesislerden yüzde ne kadarı özelleştirilmiştir ve hazineye ne kadar gelir kaydedilmiştir?

2) Milletvekili eski lojmanlarının bulunduğu arsa hangi şartlarda ihale edilmiştir? Hazinenin geliri ne olmuştur?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Başkanım.

Sayın Bakan, tarımsal sulama amaçlı elektrik fiyatlarında bir düzenleme yapılması amacıyla yasa teklifi vermiştim. Bu konuda özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu köylüsü mağdur olmaktadır. Bu mağduriyet çiftçilerimiz arasında ciddi bir eşitsizlik ve haksızlığa neden olmaktadır. Neticede tarımsal verimlilik düşmekte ve ülke ekonomisi bundan zarar görmektedir. Bu anlamda tarımsal amaçlı elektrik kullanımı konusunda herhangi bir fiyat düzenlemesi yapılacak mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Köse.

Sayın Özçelik

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, Siirt’i bilirsiniz, Pervari’yi de bilirsiniz. Orada bir köy var uzakta. Hani gitsek de gitmesek de o köy bizim köyümüzdür dediğimiz köylerden biri. Bilinmeyen dille adı “Hoşvan” olan köy, bilinen dille de adı “Doğanköy.” Doğanköy size sanıyorum bir şeyler hatırlattı. 2002 seçimlerinde, köylerine devletçe hizmet getirilmediği gerekçesiyle seçimleri boykot edip hiç oy kullanmayan köy ve böylece, Siirt seçimlerinin iptal edilmesine neden olan köy ve Sayın Başbakanımızın, Başbakan olmasına bir şekilde neden olan köy. O köy hâlâ olduğu gibi duruyor. Geçtiğim Ramazan Bayramı’nda onları ziyarete gittim. Beş altı saatlik belalı bir yolculuktan sonra…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet, Sayın Bakanım, buyurun.

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sorular için teşekkür ediyorum.

Köyle ilgili olarak isterseniz davet edeyim, gelin, görüşelim, elimizden geleni yapalım. Yani randevuyu ne zaman isterseniz veriyorum, gelin.

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Çok sevinirim.

AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) – Her şey yapıldı o köye Sayın Bakanım. Siz öyle cevap verin.

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Asayiş berkemal.

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Her şey yapıldı mı, bilmiyorum.

Narenciye üreticilerinin sıkıntılarının farkındayız. Şimdi, bu tabii ki, bir teşvik kararnamesi yolda. DFİF’ten bir destek söz konusu. Dolayısıyla sıkıntıların da farkındayız. Yalnız, burada, tabii, uzun dönemde bu sıkıntıları aşmak için… Bu mevsimsel üretim artınca fiyatlar düşebiliyor. Onun için mutlaka bizim tarım sanayisini geliştirmemiz lazım ve bunu daha farklı, daha yüksek katma değerli ürünlere dönüştürüp zamanla başka taraflara satabilmemiz lazım. İşin bir boyutu bu.

İşin diğer bir boyutu, tabii don konusunu gündeme getirdiniz. Aslında, biz, bu tarım sigortalıları kapsamına bunu da almıştık ama ilgi de fazla yok. O nedenle biz bir ek adım daha attık.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Bakanım, primleri yatıramıyorlar.

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Primlerin yarısını biz ödüyoruz.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Ama yine de yatıramıyor çiftçi.

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Evet, yani ama yine de bakın şöyle yapacağız. Muhtemelen o konuda da varsa bir esneklik onu da yapmaya çalışacağız.

Şimdi, tarımda yıllık üretim şu kadar, nüfus artışı bu kadar… Değerli arkadaşlar, gelişmiş ülkelere baktığınız zaman, mesela Amerika’ya bakın, tarımda çalışan nüfus son derece düşük ama ölçek çok büyük. Mesela Amerika’da ortalama bir tarım işletmesinin büyüklüğü 1.800 dekar. Türkiye’de ne kadar? Yanlış hatırlamıyorsam 60 dekar. Ve tarımda çalışan nüfus son derece düşük Amerika’da, yüzde 1,2 yanlış hatırlamıyorsam. Ama ona rağmen en büyük ihracatçı ülkelerden bir tanesi. Yani bizim tarımımızın sorunları var. Hatta önümüzdeki en önemli yapısal problemlerden bir tanesi de bu. Onun için, bu, sadece desteklerle olacak bir şey değil. Mutlaka temelden bir reform yapmamız lazım. Toprakları, yani özellikle toplulaştırıp, özellikle de daha verimli, daha bilgi yoğun ürünlere geçmemiz gerekiyor. Yalnız şunu da kabul etmek lazım: Son iki yıldır tarım üretiminde bir yavaşlama varsa, o anlamda varsa da o bir nebze kuraklıktan kaynaklanıyor. Yani kuraklık tabii ki her sene olmaz. Muhtemelen önümüzdeki yıllarda tarım üretiminin normal gayrisafi yurt içi hasılanın büyümesine paralel olarak gideceğini ve dolayısıyla bu anlamda bir sıkıntı olmayacağını öngörmek lazım. Daha önemlisi, sizin söylediğiniz bir şeye katılıyorum. Mesela, o nedenle de GAP projesini şu anda hızlandırıyoruz. Özellikle sulama boyutu çok önemli, özellikle de dediğim gibi eğitim çok önemli. Onun için, aslında, burada farklı bir düşünce yok.

Dünkü kesinti… Birçok bakanlık bütçesinden kesinti oldu, dolayısıyla onun da bir parçası olarak görmek lazım: Bir sürü yatırımlar yüzde 16,5 kesilirken mesela tarım yüzde 10 kesildi.

Yabancılara konut satışı veya gayrimenkul satışı: Tabii o rakamları tam olarak bilmiyorum ama şunu da kabul etmek lazım: Burada korkulacak bir şey yok. Egemenlik bizimdir ama oranın işletme hakkını satın alabilirler. Bakın, burada hiç kimse… Havaalanında siz, dairesini sırtına yüklemiş, arazisini sırtına yüklemiş götüren birisini göremezsiniz. Burada önemli olan, buradaki korkuları bir kenara bırakmak. İspanya bundan muazzam kazandı, birçok ülke bundan kazanıyor. Bunu Körfez’de bile yapıyorlar. Yanlış hatırlamıyorsam Dubai’de 965 bin kişiye konut satılmış, yabancıya.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Bakan, biz de “Ne kadar kazandık?” diyoruz.

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – O rakamları tam olarak bilmiyorum. Yani orada kaygılanmaya gerek yok.

Şimdi, tarımsal sulamada elektrik konusu. Burada iki tane sorun var.

Bir: Tabii ki ödenmeyen elektrik paraları var. Bu bir stok meselesi. Yeni bir düzenlemeye gidilerek, yani bu iş daha sağlama bağlanarak belki o stok konusu çözülebilir. Ama ondan önce şunu da vurgulamakta fayda var: Bazı illerimiz 1998’den beri mesela bu ödemeleri yapmıyorlar. Burada, aslında, elektrik kullanan ve dolayısıyla kullandığı elektrik sayesinde daha yüksek verim sağlayan işletmelerimizin de tabii ki bu ödemeleri yapmaları gerekiyor. Ama dediğim gibi, bu şu anda bir sorun ve sadece belli bir yörede değil birçok yerde bu bir sorun. Önümüzdeki dönemde ona da eğilmemiz lazım. Bu, mikro düzeyde başka bir yapısal problem, devam eden bir problem. Onun için belki önümüzdeki dönemde böyle bir düzenlemeyi de düşünebiliriz. Ama bunu, dediğim gibi, önce temelden çözmek lazım, arkasından belki o birikmiş elektrik borçlarına ilişkin stokun çözümlenmesi lazım.

Yanlış hatırlamıyorsam, bir de sosyal tesislerle ilgili bir soru var. O konudaki rakamları bilmiyorum, size yazılı olarak arkadaşlarımız iletecekler.

Milletvekili lojmanlarına ilişkin soruya da benzer şekilde size yazılı olarak cevap vereceğim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutuyorum:

V.- ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1.- genel Kurulun 30 Aralık 2008 Salı ve 31 Aralık 2008 Çarşamba günleri çalışmamasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

Danışma Kurulunun 26.12.2008 Cuma günü yaptığı toplantıda, aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

 

 

Köksal Toptan

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

 

Başkanı

 

 

Mustafa Elitaş

Hakkı Suha Okay

 

 

Adalet ve Kalkınma Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi

 

 

Grubu Başkanvekili

Grubu Başkanvekili

 

 

Mehmet Şandır

Selahattin Demirtaş

 

 

Milliyetçi Hareket Partisi

Demokratik Toplum Partisi

 

 

Grubu Başkanvekili

Grubu Başkanvekili

 

Öneriler:

Genel Kurulun 30 Aralık 2008 Salı ve 31 Aralık 2008 Çarşamba günleri çalışmamasının Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

BAŞKAN – Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

III.- Kanun tasarı ve Teklifleri ile komisyonlardan

gelen diğer işler (Devam)

A) Kanun tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/656) (S. Sayısı: 312) (Devam)

2.- 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/622, 3/521) (S. Sayısı: 313) (Devam)

BAŞKAN – 27’nci maddeyi okutuyorum:

Muhasebe kayıtlarından çıkarılacak tutarlar ve tahsil edilmeyecek alacaklar

MADDE 27 – (1) 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun kapsamında izlenen alacakların dışında kalan ve muhasebe kayıtlarında bulunan Devlet alacaklarından tutarı 15 Türk Lirasına kadar olanların tahsili için yapılacak takibat giderlerinin asıl alacak tutarından fazla olacağının anlaşılması halinde, bu tutarların muhasebe kayıtlarından çıkarılmasına genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinde Maliye Bakanı, diğer kamu idarelerinde üst yöneticiler yetkilidir.

(2) 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu, 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu, 2/9/1971 tarihli ve 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu ile 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunundan herhangi biri kapsamında sağlık yardımı alması gerekirken, aynı dönemde diğer bir sosyal güvenlik kanunu kapsamında hak etmediği halde sağlık yardımı almış kişilerden, yersiz olarak sağlık ödemeleri yapan sosyal güvenlik kurumu tarafından tahakkuk ettirilmiş veya ettirilecek borçlar, varsa ilgililerin bu nedenle açtıkları davadan vazgeçmeleri halinde, tahsil edilmez. Bu borçlara ilişkin açılmış olan dava ve icra takiplerinden sosyal güvenlik kurumlarınca da vazgeçilir.

BAŞKAN – Madde üzerinde ilk konuşmacı Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Abdulaziz Yazar.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ABDULAZİZ YAZAR (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Maliye Bakanlığı bütçe tasarısının 27’nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubum adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe tasarısının bu maddesinde genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinde Maliye Bakanı, diğer kamu idarelerinde üst yöneticiler, 15 YTL’ye kadar olan kamu alacaklarının tahsili için yapılacak takibat giderlerinin bu tutardan fazla olacağının anlaşılması hâlinde bu tutarların muhasebe kayıtlarından çıkarılmasına yetkili kılınmaktadır. Yani devlet 15 YTL’ye kadar olan alacağından vazgeçmektedir.

Daha önceki yıllardaki bütçe uygulamalarında bu tutar 10, 12 ve 25 YTL gibi değişik miktarlarda uygulanmış, 2006 yılından beri 15 YTL olarak devam etmiştir. Son birkaç yılın bütçesinde 15 YTL olan bu tutarların hangi kriterlere göre belirlendiği, bu tutarların bir standardının olup olmadığı, devletin alacağından vazgeçerken neleri dikkate aldığı konusunun açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.

Ayrıca, muhasebe kayıtlarından çıkarılacak, tahsil edilmeyecek alacakların silinme etkisini düzenleyen konular çeşitli kanunlarımızda dağınık bir şekilde yer almaktadır. Silinecek alacaklarla ilgili bu yetki düzenlemelerinin derli toplu bir hâle getirilmesi ihtiyacının var olduğu açıkça görülmektedir.

Bu kanunla bir başka soru daha ortaya çıkmaktadır: Devlet, alacaklarının 15 YTL’ye kadar olan borçlarını yazıyor, sonra siliyor. Bu durumda devletin kamu gücü zayıflamakta, devlete olan parasal borcunu tam ve zamanında yerine getiren vatandaşların adalet duygusu da zedelenmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe tasarısının bu maddesindeki teknik sorunların yanında ekonomide yaşadığımız sorunların da bir an önce giderilmesi gerekmektedir. Ülkemiz ekonomisinin içinde bulunduğu durum hiçbir şekilde dünyada şu anda yaşanmakta olan krizle doğrudan ilgili değildir. Dünyada yaşanan ekonomik kriz Hükûmetin bahanesi olmuştur. Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu sıkıntının nedeni Hükûmetin eline geçen fırsatları iyi kullanamamış olmasıdır.

Ülkemizin her yerinde olduğu gibi seçim bölgem olan Hatay’da da işsizlik her geçen gün çığ gibi büyümektedir. Sanayi bölgelerinde binlerce kişi işinden oldu. Türkiye, 2001 yılındaki işsizlik düzeyinin üzerinde bir işsizlik rakamıyla bugün karşı karşıyadır. Bugün, işsizliğin 10 milyona ulaştığı belirtilmektedir. Esnaf ve ticaret erbabı ciddi sıkıntı içindedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; resmî devlet verilerine göre, bu yılın ocak-ekim ayları arasında kapanan ticaret unvanlı iş yeri sayısı çok yüksek sayılara ulaşmıştır. Geçen yılın ocak-ekim döneminde toplamda 19 bin iş yeri kapanmış, bu sayı bu yılın aynı döneminde yüzde 72 artarak 33 bin düzeyine çıkmıştır. Aynı dönemde açılan şirket sayısında da gerileme söz konusudur. Esnaf siftah yapmadan kepenk kapatmak zorunda kalmıştır.

Hükûmetin yanlış ekonomik politikalarıyla çökerttiği bir başka kesim de eczacıdır. Değerli milletvekilleri, 2006’da 484, 2007’de 597, bu yıl ise şu ana kadar 800’ün üzerinde eczane ekonomik zorluklar nedeniyle kapanmıştır.

Bozulan ekonomik düzenin yanı sıra eczacıların işlerini yapmaları yine Hükûmetin getirdiği düzenlemelerle ayrıca zorlaştırılmaktadır. Hükûmet tarafından sürekli olarak “Sağlık hizmeti ücretsiz oldu.” denilmektedir. Fakat devlet hastanesine gittiğinizde 3 YTL, araştırma hastanesi için 4 YTL, üniversite hastanesi için 6 YTL, özel hastane için 10 YTL muayene ücreti isteniyor. Hükûmetin bunu halktan istemeye yüzü olmadığı için eczacıya “Bunu sen iste.” diyor. Hasta, eczaneye geldiğinde ilaç parasının yanında muayene ücreti kendisinden istendiği zaman eczacıya “Ben hastanede muayene oldum, sana niye para vereyim?” diyor. Böylelikle Hükûmet hasta ile eczacıyı kavga ettiriyor. Eczacı her gün bu ücreti ödemeyen binlerce insanla karşı karşıya geliyor.

Eczacılar yirmi dört saat kesintisiz sağlık hizmeti veriyor ama Sosyal Güvenlik Kurumunun reçete onay sistemi ayda on gün çalışmıyor. Sonuç: Hastalar mağdur, sorumlu yine haksız yere eczacı oluyor. Dahası, eczacı kaynaklı olmayan hataların bedelini yine eczacılar ödüyor. Artık, Hükûmetin sağlığa bakış açısı “parası olanın sağlığı olsun, olmayanın ise Allah yardımcısı olsun” şekline gelmiştir.

Eczanelere bakış açısı ise çok daha vahimdir. Eczanelerin Sosyal Güvenlik Kurumu reçetelerini karşılayabilmeleri için sözleşme yapmaları gerekir. Sözleşme hükümleri ise hiçbir zaman eczaneden yana değildir. Örneğin, şu anda eczaneler Sosyal Güvenlik Kurumundan alacakları ilaç paralarını ilaçları verdikten yaklaşık -en erken- doksan gün sonra almaktadırlar. Bu durumun doğurduğu sonuç çok bellidir. Küçük çaplı eczaneler iflas edip kapanıyor, büyük ölçekli olanlar ise zayıflıyor. Şu anda on bine yakın eczane iflasın eşiğindedir. Eczanelerin bir bir kapanmasını, zincir eczaneler kuracak dev şirketlerin önünün açılmasını birileri istiyor.

Yeni eczacılık kanun tasarısındaki “Eczacı eczacıyla ortak olup eczane açabilir.” şeklindeki bir madde masum gibi görünmektedir. Fakat bu çözüm zinciri eczanelerin önünü açmak için atılacak ilk adımdan başka bir şey değildir. Önce diyecekler ki: “Eczane sayısı bazı yerleşimlerde çok fazla, eczaneler maddi sıkıntılar da çekiyor, 2 eczacı bir araya gelip eczane açarsa hem eczane sayısı orantılı artar hem de güçlü bir maddi yapıda olurlar.” Bu söylemler tamamen kandırmacadır. Zincir eczane sistemine geçilen bazı ülkelerde aynı adımların atıldığı görülmüştür. İleride  “Eczacı-eczacı ortaklığı olmasa da olur, varsın, ortaklardan biri eczacı olmasın.” diyecekler ve artık ilaç pazarı şahısların eline geçecek. “Öyle olsa ne fark eder?” demeyin. İlaç pazarı eczacıların kontrolünden çıktığında tüccarların elinde olacaktır, insanların sağlığını değil, sadece maddi kazancı düşünenlerin elinde olacaktır.

Değerli milletvekilleri, bu ekonomik krizden çıkılması ve krizin bitmesi, ekonominin rayına oturması için bir an önce işçi, memur ve tüm emekçilerin ücretleri mutlaka artırılmalıdır, KDV ve ÖTV oranları düşürülmelidir. Ekonomik krizden kalıcı bir şekilde kurtulmanın bir yolu da yolsuzlukla mücadeleden ve bunun başarılmasından geçmektedir. Mutlak bir şekilde yolsuzlukla mücadelede başarı gerekir. Ülkemizde vergi yükü de, halkın ödeme gücü dikkate alınmadan, toplumun geniş kesimlerinin üzerine yıkılmaktadır. Hükûmet vergide hak ve adaleti rafa kaldırmış, gücü yettiğinden vergi alır hâle gelmiştir. Kayıt dışı ekonominin hacmi alabildiğine genişlemiştir. Devlet vergi mükelleflerinin sayısını artırmak yerine, vergiyi mevcut mükelleflerin sırtına yüklemektedir. Vergi yükü de diğer gelişmiş demokratik ülkelerin seviyesinin kat kat üzerindedir.

Değerli milletvekilleri, bir başka yıkımın yaşandığı sektör tarımdır. Ülkemizde, son yıllarda narenciyede üretim kaybı rekor seviyelere ulaşmıştır. Mazotta, sulamada, gübredeki artışlar çiftçiyi iflas ettirdi. Hükûmetin görevde olduğu 2002-2008 döneminde, traktör fiyatlarında yüzde 70’lere, mazotta ve yemde yüzde 130’lara, sulamada yüzde 75’e, gübrede yüzde 400’lere yakın fiyat artışları ortaya çıkmıştır. Mali krizin devam etmesi hâlinde bir yandan banka kredileri üzerinde baskı yaratacak, diğer yandan dış talebi daraltacak üretici fiyatları üzerinde de ağırlık kuracaktır. Bu kapsamda döviz kurunun yükselmesiyle birlikte dışa bağımlı tarımsal girdilerde, örneğin mazot, gübre, ilaç, yem, ham madde fiyatları giderek daha da artacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ABDULAZİZ YAZAR (Devamla) – Sıkı para politikası nedeniyle aslında küçük ve orta ölçekli işletmeler için yetersiz olan doğrudan desteklemeler daha da azalacaktır. Girdilerin pahalı, desteklemelerin de yetersiz olması üretimi giderek daha da düşürecektir. Üretimin düşmesiyle gerek üreticilerin gerekse tüketicilerin yeterli örgütlenmeden mahrum olması nedeniyle üreticiler daha az kazanacaklar, tüketiciler ise daha yüksek fiyattan gıda bulacaklardır. Bu durum, kayıt dışı ekonominin büyümesini de körüklemektedir. Vergi sistemindeki bozulma her alanda, özellikle ahlaki alanda yozlaşmaya, toplum vicdanında adaletsizliklere, devletin zayıflamasına, demokrasinin güdük kalmasına neden olmaktadır.

Bütün bu sıkıntıların ülkemizde bir an önce çözüme kavuşması dileğiyle yüce Meclise saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yazar.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, saat 20.00’de toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 19.01

 

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 20.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38’inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, 27’nci madde üzerinde söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’a aittir.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 27’nci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, on bir gündür, 2009 yılı bütçesiyle ilgili görüşmeler yapıyoruz. Maliye Bakanımız, diğer bakanlarımız, bütçelerini sundular, Adalet ve Kalkınma Partisi sıralarındaki arkadaşlarımız da büyük bir coşkuyla alkışladılar. Bu bütçenin denk bir bütçe olduğunu, 2009 yılında Türkiye’deki sektörleri iyi yöneteceğini ve gider bütçesi noktasında da doğru bir bütçe olduğu noktasında fikirlerini beyan ettiler. Yine, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri, bu bütçe üzerinde söz alarak bu bütçenin ne doğru bir bütçe olduğunu, denk bütçe olduğunu ve ülkemizin tüm ihtiyaçlarına cevap vereceğini ifade ettiler ve AKP sıralarından da böyle yüksek tonda alkışlar aldılar.

Tabii ki hem bakanlar bütçe sunumlarında hem de milletvekillerimiz kendi açıklamalarını yaparken mevcut AKP Hükûmetinin 2009 yılı bütçesinden rakamlarla, istatistiklerle övgüyle bahsederken, 2002 yılı Hükûmetinin ne kadar kötü bir bütçe yaptığını ve ülkeyi iyi yönetemediğini, Türkiye’yi uçuruma götürdüğünü de ifade etmekten hiçbir zaman için kaçınmadılar.

Değerli arkadaşlar, istatistikler bir önceki yılla, beş yıllık, on yıllık, yirmi yıllık ya da konunun tümüyle yapılırlar. Ama Adalet ve Kalkınma Partisinin yapmış olduğu karşılaştırma ve istatistikler, her ne hikmetse, hem komisyonlarda hem kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi sırasında hem de bütçe görüşmeleri sırasında takılmışlar 2002’ye ve 57’nci Hükûmete.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Siz de yirmi yıllık getirin!

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Değerli Milletvekilim, Türkiye’de -58, 59, 60- siz üç dönemdir Hükûmetsiniz; 57’de de Milliyetçi Hareket Partisi, Demokratik Sol Parti ve Anavatan Partisi ile beraber üç buçuk yıllık bir iktidarda kaldık biz. Bunun dışında iktidarımız da bildiğiniz gibi yok. Bundan önce de 56 tane hükûmet vardı, 56 hükûmete hiç takılmıyorsunuz, 57’nci Hükûmete takılıp kalıyorsunuz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – 57 değil.

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Ama çok haklısınız, burada çok haklısınız. Niye haklısınız? Çünkü biz size… Şimdi, “Çok iyi işler yaptık. Duble yollar yapıyoruz, ekonomiyi kalkındırdık.”, işte, hastaneleri, sağlığı, millî eğitimi vesaire anlatıyorsunuz ya, işte onların temelleri 2002 Hükûmeti döneminde, yani 57’nci Hükûmet döneminde atıldı. Size biz sıfır terör bıraktık -Tabii ki ben buradan bir kez daha, dün şehit olan askerlerimizin yakınlarına, Türk milletine başsağlığı diliyorum ve orada yaralanan askerlerimize, güvenlik görevlilerimize de acil şifalar diliyorum- yolsuzluğu sıfıra indirdik, yoksulluğu azalttık. Artık hükûmetler ayaklarının üzerinde işleri yapar duruma geldi. Siz de sağlamlaştırılmış temelin üstüne bina yapmaya çalışıyorsunuz.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Keşke yapsalar!

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Onu bile beceremezken durup dönüp 2002’deki 57’nci Hükûmete takılmanızı gayet normal buluyorum, ancak bu huyunuzdan vazgeçmediğiniz sürece kazanabileceğiniz bir şey olacağını da düşünmüyorum.

Değerli milletvekilleri, dün Sayın Devlet Bakanımız Şimşek burada o bakanlarımızın ve AKP sıralarında oturan milletvekillerimizin övgüyle bahsetmiş olduğu ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul etmiş olduğu rakamlar noktasında 12’nci ve 13’üncü maddeye gelerek… Karayollarında 485,5 trilyon, DSİ’de 761, Millî Eğitimde 248, DLH’da 138, Sağlıkta 132, Adalette 42, Tarımda 550 trilyon civarında, yüzde 16,5’ları bulan indirimler yaptınız. Niçin yaptınız? IMF’le yapmış olduğunuz görüşmelerde sizden bu 3 milyar civarındaki yatırımların yapılmaması noktasında talepte bulundu, siz de bu istekleri kabul ettiniz. Ancak bakanlarınız, bütçe konuşmalarını yaparken, o sunum kitapçıklarında bulunan değerler üzerinden yapmıştı. Bunun da çok etik olmadığını tekraren ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Hükûmetinizin başarısından oldukça bahsettiniz bu on bir günlük süreç içerisinde ancak Türk milleti bunu da çok fazla yaşamıyor. Hemen her sektörde bu sıkıntıları hep beraber yaşıyoruz. Sayın Başbakanımız özellikle bu küresel krizle ilgili “Ağıt yakmak yok, yatırıma devam, bu fırsatı değerlendirmemiz gerekiyor.” diyor. Elbette krizler psikolojiktir, hem muhalefetin hem iktidarın bunda yılgınlık göstermemesi gerekir ve kamuoyuna ciddi bir güveni, istikrarı pompalaması gerekir. Ancak, görüyoruz, Hükûmet kendisi bunu gerçekleştiremiyor değerli milletvekilleri.

Şimdi, küresel kriz nedeniyle ülkemizde bazı sıkıntılar çekildiğini AKP milletvekilleri ve bakanları ifade ediyorlar, 2002’deki 57’nci Hükûmeti kötülerken de o dönemde yaşanan krizi ifade ediyorlar. Yani kriz AKP iktidardayken gelirse küresel oluyor, AKP’lilerin bu işte hiçbir dahli, katkısı olmuyor ancak bir daha yaşamak istemediğimiz, Allah tarafından gelen bir deprem neticesinde Türkiye’de çok ciddi rakamları harcamak zorunda kalan 57’nci hükûmeti ve o dönemdeki, halkına hiçbir sıkıntı çektirmeyen o Hükûmeti kötülemekten, Allah’tan geleni bile inkâr etmekten maalesef kaçınmıyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, tabii ki 2009 yılı bütçesiyle ilgili söylenecek elbette çok şey var ancak bundan önce Türkiye Büyük Millet Meclisinde yasalar görüşülürken, özellikle yerel yönetimlerle ilgili yasada sizleri uyarmıştık, demiştik ki: “Bu çıkaracağınız yasayla Türkiye’de bir kaos yaratırsınız. Bu kaosun da altında kalırsınız.” 22 Mart 2008’de yürürlüğe giren kanunla nüfusu 2 binin altına düşen belediyeleri kapattınız sizlerin çıkardığı yasalarla. Anayasa Mahkemesi, belediyeleri kapattıran bu maddeyi, beldelerin nüfusu 2 binin altında olmasına itiraz yolunu kapattığı için kısmen iptal etti. Ancak, Anayasa Mahkemesi kararında, beldelerin nüfuslarının düşmediğini ve bu kanunun yayımlandığı tarihe kadar bilmediğinden hareketle, bu tarih itibarıyla itiraz eden belediyeler noktasında statüsünün devam edeceğine ilişkin bir karar verdi.

Değerli milletvekilleri, bu kararın Resmî Gazete’de yayımlanması 6 Aralık 2008’i bulmuştur. Yani bazı beldeler bir itiraz imkânı olduğunu öğrendiklerinde idare mahkemesine gitme süresi çoktan dolmuştu. Çünkü bu çeşit itirazların idarenin son kararından altmış gün içinde verilmesi gerekiyordu. Ancak Danıştay, kendisine başvuran bir belde belediyesinin durumunu görüşürken Anayasa Mahkemesinin kararını tartıştı ve itiraz süresinin 22 Mart 2008’de değil, Anayasa Mahkemesi kararının yayımlandığı 6 Aralık 2008’de başlayacağına hükmetti. Danıştayın bu kararı sonrası toplanan Yüksek Seçim Kurulu da itiraz süresinin 6 Aralık 2008’de başlayacağını kabul ederek dava açan belde belediyelerinin yapılacak olan 29 Mart seçimlerine katılabileceğini ifade ettiler. Yani, 862 belediye 29 Martta yapılacak olan seçimlere katılabilecekler.

Değerli milletvekilleri, yine AKP milletvekillerinin bu kürsüden özelleştirmeyle ilgili, özellikle Sayın Maliye Bakanımızın yapmış olduğu konuşmalarda o özelleştirmeyi öyle anlatıyorsunuz ki biz de hakikaten oradan dinliyoruz. Yapmış olduğunuz bir tek tesisi sattınız mı burada? Sizden önce o beğenmediğiniz, borçlardan, faizlerden bahsettiğiniz o hükûmetler o borçları, o faizleri niçin ödemişti biliyor musunuz? Sizin özelleştirmeyle satmış olduğunuz tesisleri yapmak üzere ödemişlerdi. Yaklaşık 40 milyar dolara yakın sizden önceki hükûmetlerin yapmış olduğu tesisleri satarak, sizler de -kilometresi belli olmayan- eğer özellikle Konya-Ankara yolunda giderseniz, önünüzde de bir dorse varsa, o dorsenin nasıl sallandığını göreceğiniz bir kısım duble yolları yaptınız. Siz, sizden sonra gelecek hükûmetlere satabilecekleri bir tesis bırakabiliyor musunuz? Altı yıllık Hükûmetiniz döneminde bir tek tesis yapabildiniz mi? İşte o hükûmetler, beğenmediğiniz hükûmetler sizin şimdi o övünerek özelleştirdiğinizi söylediğiniz tesisleri yapmak üzere çalışıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yıldız.

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, elbette sizin bu yapmış olduğunuz yanlış uygulamaları arkadaşlarımız konuşmalarında ifade ediyorlar, bizler de fırsat buldukça söyleyeceğiz bunu ancak son günlerde kışın gelmesiyle elbette fakir, ekonomik durumları düşük olan insanlarımızın evlerinin ısıtılması noktasında ihtiyaç, dağıttığınız kömür, buna karşı değiliz; o kömürlerin daha kalitelisini dağıtmalısınız ki çevre kirliliğine, doğa kirliliğine muhatap olmasın insanlarımız. Gidiniz, bütün yerleşim birimlerinde gerçekten hava çok kötü, kirlilik değerleri çok yüksek değerli milletvekilleri, bunun da bir an önce önüne geçmenizi tavsiye ediyorum.

2009 yılı bütçesinin hayırlı olmasını ve 2009 yılının da AKP’den kurtuluş yılı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – O duaları çok söylediler ama hepsi kendi gitti.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Benim duam tutar.

BAŞKAN – Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk.

Buyurun efendim.

DTP GRUBU ADINA AYSEL TUĞLUK (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Yılı Bütçe Kanunu’nun 27’nci maddesi üzerinde görüşlerimizi sunmak üzere DTP Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, dünyanın esas gündeminin ekonomik kriz olduğu kuşku götürmezdir. Küresel ölçekte yaşanan sarsıntıların ülkemizde de etkili olduğu, olacağı hem hazırlanan bütçeden hem de hayatın içinden okunabilmektedir.

Kriz, yapısaldır ve geçmiştekilerden çok yönlü farklılıklar içermektedir, ulus devletler sistemini derinden etkileyecektir. Takımadalar modeli artık dünyanın gündemindedir. Bu nedenle, olayı, kapitalizmin nihai krizi veya devlet müdahalesinin kaçınılmazlığı uçlarından değerlendirmek, işin esasını kaçırmak olacaktır. Olup biteni, merkezî ülkelerin yeni bir sürece geçişi olarak değerlendirmek daha isabetli olur kanısındayım.

Çok uzun yıllara dayanan klasik ekonomilerin metabilgi ağırlıklı ekonomilere geçişinin sancıları yaşanmaktadır. Özellikle merkez bankalarının eş güdümlü hareketinin bu yönü kesinlikle gözden kaçırılmamalıdır. Belki erken olabilir ancak kapitalist dünyada sözü edilen, dünyanın ebedî serbest piyasa dönemi pratik bir iptal yaşamıştır. Avrupa Birliği modeli dâhil, birbiriyle daha sıkı ya da daha gevşek ulus devlet gruplarının bölgesel hâkimiyet alanları oluşturduğu bir döneme çoktan girdik. İşte, böylesi bir döneme uyum ve etkinlik sorunu özellikle Amerika ekonomisinde ciddi gerilimler doğurdu. Bu krizin Türkiye gibi ülkelerdeki etkisi beklenenden de şiddetli olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; böylesi bir ortamda hazırlanan 2009 bütçesinin öngörü ve çözümden ziyade, halının altına süpürme mantığını içermesi; ekonomik veri, finans ve kaynakların ne denli daralan düzeyde olduğunu da göstermektedir. Türkiye, yüksek cari açığı ile küresel etki ve krizlerden en fazla etkilenen ve etkilenecek ülkelerden biri konumundadır. Dolayısıyla, küresel ölçekte yaşanacak en küçük bir kriz dahi… (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler.)

Sayın milletvekillerim, çok yüksek sesle konuşuluyor.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, Hatibi dinleyelim.

Buyurun Sayın Tuğluk.

AYSEL TUĞLUK (Devamla) – …Türkiye ekonomisinde bütçe dengelerini ve hedeflerini büyük oranda sarsacaktır.

AKP Hükûmeti tarafından başarı olarak sunulan ve kamuoyu tarafından sürekli sorgulanan değerlendirmelerin risk olgusu karşısında fazla bir direnci yoktur, olamaz.

IMF direktifleriyle hazırlanan 2009 bütçesi, faiz ödemelerine verdiği öncelikle, geçmiş bütçelerin kötü bir kopyası durumundadır. Başka bir ifadeyle, halkın üzerine yüklenen ağır vergiler, özel sektöre kaynak transferi ve vergi indirimleri, sosyal güvenlik sisteminin tasfiyesi, sosyal devlet yerine kömür ve makarnayla yurttaşını dilenci konumuna getiren ve bundan siyasi rant uman bir zihniyetin ürünü olmaktadır.

Bakınız, 2002-2007 yılları arasında ödenen faiz miktarı toplamı 300 milyar YTL’yi aşmış durumdadır. Bu da, kişi başına, son altı yılda 4 bin YTL’yi aşan miktarda faiz ödediğimizi göstermektedir. Yatırımlar için aynı dönemde yapılan harcamalar ise, sadece 48 milyar 21 milyon YTL’dir. Yani, faize yapılan ödemeler ile son altı yılda yatırımların altı katından fazlasını gerçekleştirmek mümkündü.

Kabul edin ya da etmeyin Türkiye bu kadar büyük bir dış borçla daha fazla yürüyemez, bağımsız siyaset yapamaz. Bu kadar bağlı, bağımlı, borçlu olursanız, Afganistan’a da asker göndermek zorunda kalırsınız, Irak batağına da çekilirsiniz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçede belirlenmiş kamu kaynakları iç ve dış borç faiz ödemelerini karşılayamaz durumdadır. Faiz harcamalarının bütçe içindeki ağırlığı an be an artmaktadır. Nitekim 2008 yılı ile birlikte son üç yıllık faiz ödemesinin tutarı 151 milyar YTL’yi bulmaktadır. İç borç faizinden faydalananlar kimler diye bakıldığında yüzde 88,5’lik kısmının bankalar olduğu görülmektedir. Yani ülke kaynaklarının büyük bir kısmı iç borç faizleri yolu ile bankalara aktarılmaktadır. Bugün için faizden beslenen çok önemli bir kesimin varlığı söz konusudur. Tefecilik modern hayatımızın güzide mesleği olarak vitrine çıkarılmıştır. Bu bütçenin de farklı bir durum yaratmayacağı ortadadır.

Çeşitli bankaların bütçesinde yüzde 10 gibi kısıtlama ve tedbirlere gidilirken bütçeden ayrıcalıklı payını her zaman almış güvenlik kurumlarının bunun dışında bırakılıyor olması apayrı bir polemik konusudur. Açlık ve yoksulluk koşullarında, 2009 yılı bütçesi genel harcamaları içerisinde savunma ve güvenlik harcamalarına ayrılan pay -26,8 trilyon YTL- bir başına apayrı bir kriz olmaktadır. Dikkat edin, bu rakam genel bütçe harcamalarının yüzde 10,4’üne denk gelmektedir. Yaşadığımız ekonomik kriz nedeniyle milyonlarca yurttaşımız işsizlik, yoksulluk ve hayat pahalılığıyla karşı karşıyayken bütçenin yüzde 10’undan fazlasının askerî harcamalara ayrılması kabul edilemezdir.

“Kaynak yok.” diyerek yoksula ve emekçilere kaynak ayırmayan Hükûmet, her açıdan samimiyetini ve inandırıcılığını yitirmiştir. Zaten bütçenin hazırlanışında halkın ve emek örgütlerinin katılım kanallarının yaratılmamış olması, iktidarın sınıfsal bir tercihi olarak değerlendirmeye de açıktır. Bu sebeple 2009 bütçesinin kabul edilebilir bir tarafı yoktur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yaşadığımız ekonomik kriz ve sorunların küresel bağlantıları bir yana, ülkemizin dünya standartlarıyla çelişkili hâlde yaşamasıyla da ilgili olmaktadır. Güvenliğin, özgürlüğün ve demokrasinin olmadığı ortamda sosyal, siyasal ve ekonomik başarıyı yakalamak mümkün olmamaktadır.

Sayın Başbakan yaşadığımız krize “Psikolojiktir.” diyor. Kürt sorunu için de aynı şeyi söylemişti: “Düşünmezseniz yoktur.” Düşünmezsek, hissetmezsek, algılamazsak elbette ki sorun olmazdı. Ama bu ülkenin onurlu ve düşünen insanları olarak “kral çıplak” diyecek kadar akla ve cesarete sahibiz. Bu ülke ve toplum yol ayrımına gelmiştir. Geleceğini ya da denetimi altına alacak ya da hazin kaybedecektir. Birbirimizi oyalamanın manası ve zemini kalmamıştır. Tıpkı seksen yıl önce olduğu ve yapıldığı gibi, ortak geleceğimiz ve birlikteliğimiz adına tarihî bir karar vermek durumundayız. Bu koşullar ekonomik açıdan da, sosyal ve siyasal açıdan da artık sürdürülebilir değildir. Herkes, en başta Kürtler “artık yeter” demektedir. Toplumsal uzlaşmayı demokratik cumhuriyet ekseninde eşit ve özgür bir hukukla yaratabiliriz. Bu zor değil, imkânsız değildir. Bunu başaramazsak, emin olun ki, altından kalkamayacağımız kadar sorun ve dayatmalarla yüz yüze kalacağız. Artık geçiştirecek, erteleyecek, görmezden gelecek zaman ve koşullara sahip değiliz.

Hepimiz biliyoruz ki, “sürdürülebilir çatışma” denilen ve nispeten daha az kanlı ve siyaset üzerindeki vesayeti de sürdürebilen konsept iflas etmiştir. Türkiye’deki vesayet rejimi ve derin iktidarcı güçler bu nedenledir ki soruna ciddi bir iç hazırlık süreciyle başlamış bulunmaktadırlar. Herkes çok şiddetli bir kapışmaya göre hazırlıklarını yapmaktadır. Bölgede son yaşanılan olaylar ve Başbakanın tehditkâr söylemleri bunu doğrulamaktadır. Bu koşullarda hiçbir şey artık tesadüf değildir, olmayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yeni yıl vesilesiyle umut ve temennileri kuru sözcüklerle dile getirmek yerine rolümüz ve misyonumuz her ne ise bu doğrultuda söz söylemek ve davranmak sorumluluğuna her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Başka bir dünya hepimiz için mümkündür. Uluslararası sermayenin toz dumanında kanlarımızın hiçbir değer taşımadığını ve kurguladıkları bu oyunda olası gelecekleri bu kanla hazırlamaya karar verdikleri bir ortamda birlikteliğimizi eşit ve özgür hukukla güçlendirmek durumundayız. Aksi hâlde, dökeceğimiz gözyaşının, koparacağımız çığlığın ve acılı ağıtlarımızın anlamsal değeri pek de kalmayacaktır.

Yeni yılda onurlu ve adil barışımızı ülkemize ve halklarımıza armağan edeceğimiz inancıyla, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahsı adına İzmir Milletvekili Harun Öztürk.

Sayın Öztürk, buyurun efendim.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve Demokratik Sol Parti adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu maddede söz alışımın nedeni, 29’uncu maddeyle ilgili olarak iktidar grubuna mensup milletvekili arkadaşlarımızın vermiş olduğu bir önergeyle ilgili olarak testi kırılmadan uyarılarımızı dikkatlerinize sunmak istedim, o nedenle söz aldım.

Öncelikle, eklenmesi öngörülen altıncı fıkranın, Anayasa’mızın 161’inci maddesindeki bütçe kanunlarına bütçeyle ilgisi olmayan hükümlerin konulamayacağına dair hükmüne aykırı olduğunu tekrar hatırlamamızı istiyorum.

Düzenleme şunu içeriyor önergede: Bizler birlikte 4 Haziran 2008 tarih ve 5766 sayılı bir Yasa’yla… Katma Değer Vergisi Kanunu’nda sigorta aracılarıyla ilgili, Gider Vergisi Kanunu’nda banka ve sigorta muameleleri vergisiyle ilgili, bir de ayrıca Trafik Kanunu’nda araçların tescil işlemleri için notere gitme mecburiyetinin kaldırılması ve trafik şube müdürlüklerinde bu işlemlerin tamamlanmasına izin veren düzenlemeydi.

Bu düzenlemeyi 4 Haziran 2008 tarihinde yaptık ve yürürlüğünü Ağustos 2008 olarak belirledik. Ancak, Ağustos ayı gelmeden, yine birlikte, 30 Temmuz 2008 tarih ve 5795 sayılı Kanun ile yürürlüğünü Ağustos ayından 1/1/2009 tarihine çektik. Şimdi bu Bütçe Kanunu’na eklenmesi düşünülen hüküm ile söz konusu düzenlemelerin yürürlüğe girişini 31/12/2009 tarihine erteliyoruz.

Değerli milletvekilleri, burada ilk ertelemeyle ilgili olarak şunu düşünebilirdik: Trafik şube müdürlükleri bu işe hazır değil, otomasyona ihtiyacı olabilir, zamana ihtiyacı vardır. Birinci ertelemeyi belki bu şekilde haklı görebilirdik. Ancak, bu tekrar bir yıllık erteleme, bizim yaptığımız ilk düzenlemede hâlâ kararlı olmadığımızı gösteriyor. Yani, yapmış olduğumuz düzenleme eğer içimize sinmiyor ise bunun bir şekilde eski hâline dönmesi için yasal düzenlemeyi yapmamız gerekiyor ve bu şekilde bütçe kanunlarına hüküm koyarak yürürlüğünü ertelememizin doğru olmadığını düşünüyorum.

Önerim, 31/12/2009 yerine -yani çok kısa bir süre kaldığı için 1/1/2009 tarihine- eğer bu değişiklik içimize sinmiş ise, bir aylık bir uyum süresi vererek 31 Ocak 2009’a kadar ertelenebilir ve bu süre içerisinde Hükûmet ve iktidar grubu kararını verir. Eski düzenlemenin daha uygun olacağını düşünüyor ise bir maddelik bir düzenlemeyle bu değişikliği ocak ayı içerisinde yapabilir. Bir de kaldı ki bu düzenleme sırf araçların tescil işlemleriyle ilgili yasanın yürürlüğünü ötelemekle, biz Katma Değer Vergisi Kanunu ve Gider Vergisi Kanunu’ndaki yaptığımız düzenlemeleri de erteliyoruz. Yani bunun ertelenmesi doğru mu değil mi, onu da Maliye Bakanlığının ayrıca değerlendirmesi gerekiyor.

Bu söylediğim çerçevede bir tedbir alınırsa Parlamentonun itibarını bir ölçüde koruyacağımız düşüncesiyle, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (DSP, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Öztürk, teşekkür ediyorum.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

28’inci maddeyi okutuyorum:

Tedavi hizmetleri için katılım payı uygulaması

MADDE 28 – (1) Kamu idarelerinde 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında sigortalı olarak istihdam edilenler (bunlardan aylıksız izinli olup, ilgili mevzuatı gereğince tedavi yardımı hakkı devam edenler dâhil) ile bunların bakmakla yükümlü olduğu aile fertlerinin, 18/6/1992 tarihli ve 3816 sayılı Kanun kapsamındaki yeşil kart sahiplerinin ve ilgili mevzuatında 3816 sayılı Kanun hükümlerine göre tedavilerinin sağlanması hükme bağlanmış olanların; 2009 yılında, ayakta tedavilerinde hekim ve diş hekimi muayenelerinden 2 TL katılım payı alınır. Katılım payı tutarını; birinci basamak sağlık kuruluşlarında yapılan muayenelerde almamaya ya da daha düşük tutarlarda belirlemeye veya tekrar aynı tutarlara getirmeye, ikinci ve üçüncü basamak sağlık kurumlarında yapılan muayenelerde önceki basamaklardan sevkli olarak başvurulup başvurulmadığı dikkate alınmak suretiyle yarısına kadar indirmeye veya beş katına kadar artırmaya, gerektiğinde bu tutarları kanuni tutarlarına getirmeye veya indirmeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.

(2) Birinci fıkra kapsamına girenlerin 2009 yılında, tedavileri nedeniyle kullanmalarına gerek görülen ortez, protez, iyileştirme araç ve gereçlerinin bedelleri üzerinden, gereksiz kullanımı azaltma, sağlık hizmetlerinin niteliği açısından hayati önemi haiz olup olmaması, kişilerin gelir ve aylıklarının tutarı ve benzeri ölçütler dikkate alınarak yüzde 10 ilâ yüzde 20 arasında Maliye Bakanlığınca belirlenen oranlarda katılım payı alınır. Ancak, bu şekilde alınacak katılım payının tutarı, sağlık hizmetinin alındığı tarihteki asgari ücretin yüzde 75’ini geçemez.

(3) 3816 sayılı Kanun kapsamındaki yeşil kart sahiplerinin ve ilgili mevzuatında 3816 sayılı Kanun hükümlerine göre tedavilerinin sağlanması hükme bağlanmış olanların, ikinci fıkra uyarınca ödemiş oldukları katılım payları, 2009 yılında, talepleri halinde 29/5/1986 tarihli ve 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu hükümlerine göre kendilerine geri ödenir.

(4) Bir hastalığın tedavisinin başka tıbbî bir yöntemle tedavisinin mümkün olmaması nedeniyle yapılacak yardımcı üreme yöntemi tedavisi dışındaki, yardımcı üreme yöntemi tedavisinde, 2009 yılında, birinci fıkra kapsamına girenler için ilk denemede yüzde 30, ikinci denemede yüzde 25 oranında katılım payı alınır. Bu fıkra gereğince alınacak katılım payının hesabında, ikinci fıkrada belirtilen üst limit dikkate alınmaz.

(5) Katılım payının tahsiline ilişkin esas ve usulleri belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.

(6) Sağlık kurum ve kuruluşları, kamu idarelerinde 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında sigortalı olarak istihdam edilenler (bunlardan aylıksız izinli olup, ilgili mevzuatı gereğince tedavi yardımı hakkı devam edenler dahil) ile bunların bakmakla yükümlü olduğu aile fertlerinden, vermiş oldukları sağlık hizmetleri için anılan Kanunun 73 üncü maddesi gereğince genel sağlık sigortalısı hak sahiplerinden alabilecekleri ilave ücretlerin dışında ilave ücret talep edemez. Maliye Bakanlığı ilave ücret alınamayacak sağlık hizmetlerini yeniden tespit etmeye yetkilidir.

(7) 5510 sayılı Kanunun geçici 12 nci maddesinin ikinci fıkrası gereğince ilgili kayıt ve işlemlerin Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından devralınması halinde, devir tarihinden sonra anılan Kanunun ilgili hükümleri uygulanır.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA SACİD YILDIZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 312 sıra sayılı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Tasarısı ve bağlı cetvellerin 28’inci maddesinde yer alan tedavi hizmetleri için katılım payı uygulaması üzerine söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, sağlıklı bir ortamda yaşamak tüm toplum fertlerinin doğuştan kazanılmış en temel insan hakkıdır. Bu hak Anayasa’mızın 56’ncı maddesinde de “Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.” şeklinde yer almaktadır. Bu nedenle, sosyal güvenlik hizmeti devletin bir lütfu değildir. Yurttaşlarımız bu hakka sahip olabilmek için yeterince vergi ödemektedirler.

Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmeti tarafından çıkarılan yasalar “sağlıkta dönüşüm” adı altında sağlığı bir hak olmaktan çıkarmış, sigortalılara yeni haklar getirmek yerine var olan haklarını da gasbetmeyi amaçlamış ve yeni yükümlülükler getirmiştir. Üzerinde konuşmak için söz almış olduğum maddede tedavi hizmetleri için katılım payı uygulamasına yer verilmektedir. Maddeye göre, 5510 sayılı Kanun’un 4’üncü maddesi kapsamındaki sigortalılardan ve yeşil kartlılardan 2009 yılında ayakta tedavilerinde hekim ve diş hekimi muayenelerinden 2 TL katılım payı alınacaktır. Bildiğim kadarıyla daha evvel bu katılım payları yoktu. Bu, birinci kademeden alınacak, şimdi gene konuşmamda geleceğim.

Bilindiği gibi, Cumhuriyet Halk Partisi 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun geneli için Anayasa Mahkemesine başvurmuştur. Bu başvuru sonrasında Anayasa Mahkemesi de Kanun içerisinden memurlar ile ilgili olan kısımları memurlar ile diğer sigortalıların statü hukuku bakımından aynı kanunda yer alamayacağı gerekçesiyle Kanun’dan çıkarmıştır. Bugün 28’inci maddenin 2009 yılı Bütçe Kanun Tasarısı’na konulma nedeni ise yukarıda belirtilen sigortalılardan tekrar 2 TL katılım payı almayı amaçlamaktadır. Ayrıca, bununla kalmayıp maddede bu katılım payının tutarını artırmaya, yani birinci basamak sağlık kuruluşlarında yapılan muayenelerde -ki birinci basamak genellikle koruyucu sağlık hizmetlerini de içermektedir, bu diğer basamaklardan farklı bir basamak- almamaya veya düşük tutarlarda almaya veya 5 katına kadar artırmaya Maliye Bakanlığı yetkili kılınmıştır. Yani ücretsiz sağlık hizmeti veren birinci basamak resmî sağlık kurumlarında yapılan muayenelerde alınacak katılım payı oranı istenildiği gibi azaltılacak veya 5 katına çıkartılabilecektir.

Sayın Bakanımız da burada bir şans olarak, bunlara herhâlde açıklama getirir daha sonra. Birinci basamakta bir katılım ücreti, 2 TL geliyor. Yetkinin Maliye Bakanlığına verilmesiyle de katılım payı sınırları iktidarın insafına bırakılacaktır. Sağlık hizmetlerine en çok ihtiyaç duyan düşük gelirli vatandaşımız ise parasızlık nedeniyle bu hizmetten dışlanacak, belki de kendisi ve yakınları için hayati önem taşıyan muayene ve ilaçlardan yararlanamayacaktır.

Değerli arkadaşlar, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından açıklanan 2008 yılı Sağlık Uygulama Tebliği’nde ikinci basamak resmî sağlık kurumlarında 3 YTL, eğitim ve araştırma hastanelerinde 4 YTL, üniversite hastanelerinde 6 YTL, özel sağlık kurum ve kuruluşlarında 10 YTL katılım payı ödeneceği açıkça belirtilmekteydi. Bu 2 TL yeni gelmekte.

Yine, aynı tebliğde, ayakta tedavide hekim ve diş hekimi muayenesi katılım payı tahsilinin reçete ile ilaç temini için başvurulan kurumla sözleşmeli eczaneler tarafından tahsil edileceği belirtilmektedir. Eczacılar ise muayene katkı payının eczaneler tarafından tahsil edilmesinin kendilerini tahsilatçı durumuna düşürdüğünü defalarca, her zeminde ifade etmişlerdir. Altı gün evvel Ankara’da, bütün Türkiye’den gelen 10 binlerce eczacının katıldığı miting gerçekleşmiştir. 27’nci maddede bu konuda konuşan eczacı arkadaşımız Abdulaziz Yazar daha ayrıntılı bilgi vermişti.

2005 yılında yine AKP İktidarı döneminde SSK’lıların Sağlık Bakanlığına devredilmesiyle bu süreç başlamıştır. O dönemde sigortalıların güvencesine göre muayene ücretleri de değiştiğinden insanlar uygulamanın gerçek yüzünü ancak anlayabilmişlerdir. 1 Ekimden itibaren muayene ücretleri kademeli olarak artmış, muayene ücreti alınan kişilerin kapsamı genişletilmiştir. Uygulama bir yandan tedavinin ücretsiz gibi görünmesi yanılsamasını doğurmakta, bu da hastalarla eczacıların karşı karşıya gelmesine neden olmaktadır.

Tedavi hizmetleri için alınan katkı payları konusunda hâlâ insanların kafası netleşmemiştir. Üstelik hastaların çoğu ilaç alınmadığı takdirde katkı payını vermedikleri düşüncesini taşımaktadırlar fakat yurttaşlarımız bu şekilde katkı payından kurtulamamaktadırlar çünkü borç provizyon sistemine işlendiğinden, eczaneye gidildiğinde bu kez ödenmeyen katkı payları da karşısına çıkmaktadır. Yani hasta reçetesine yazılan ilacı alsa da almasa da veya muayenede reçete yazılmasa da katkı payı hesabına yazılmaktadır. Eczacılar, alınan katkı paylarının kendi kasalarına girdiğini zanneden vatandaşa uygulamayı anlatmak açısından ciddi sıkıntı yaşamaktadırlar. Öyle ki gün içerisinde bunu defalarca anlattıklarını düşündüğümüzde eczacıların işinin ne kadar zorlaştırıldığı ve kendi asli görevlerinden, yani sağlık danışmanlığından nasıl uzaklaştırıldıkları açıkça ortaya çıkmaktadır. Çünkü o sürede, belki verdikleri ilacın etkilerini, yan etkilerini, kullanma şeklini anlatacağına, bu katılım paylarını anlatmak durumunda kalmaktadırlar.

Halkımız hastaneye gidip muayene ücreti ödemediğinde, o an için, Hükûmetin gerçekten hastaneleri ücretsiz hâle getirdiğine inanabilir. Fakat eczaneye gittiğinde sistemde üzerine çıkan borcu gördüğünde ne yazık ki Hükûmete olan inancını tamamen yitirmektedir.

Değerli milletvekilleri, 7 Aralık 2006 tarihli Resmî Gazete’de Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından sigortalıların tıbbi işlemlerini elektronik ortamda takip edebilmek amacıyla “Medula” adı verilen bir uygulama başlatılmıştır. “Medikal ulak” anlamına geliyor. Bilindiği gibi, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından ödemesi yapılan her hastaya hastaneye başvurusunda bir takip numarası verilmektedir. Bu takip numarasına bağlı olarak hastaya yapılan her işlem Medula’ya gönderilerek faturalandırılmaktadır. Fakat Medula sistemi, takip numarası verirken herhangi bir kontrol veya kısıtlama olmaksızın, yazılımdan kaynaklanan nedenlerden dolayı, hastanın birden fazla takip numarası almasına izin vermektedir. Alınan her takip numarası da eczanelerde hastadan kesilecek olan katılım payına eklenmektedir. Sistem, muayene ve kontrol diye bir ayrım yapmadığından kontrole giden hastalar da katılım payı ödemek zorunda kalmaktadırlar. Katılım payı, rahatsızlıklarından dolayı ayda en az üç beş kez reçete yazdırmak zorunda olan diyaliz hastalarını da mağdur etmektedir. Bazı ilaçları yalnızca uzman hekim tarafından yazılan bu hastalar, sağlık ocağı dışında bir kurumda, genellikle de diyalize girdikleri merkezlerde bu ilaçları yazdırarak 3 ila 10 YTL arasında katılım payı ödemek zorundadırlar.

Değerli arkadaşlar, ayrıca kişi için hayati önem taşıyan ve tedavileri nedeniyle kullanmalarına gerek görülen ortez, protez iyileştirme araç ve gereçleri hakkında da şikâyetler alıyoruz. Bizi arayan kolostomiye bağlı yaşayan bir vatandaşımız, üç aydır malzemelerini alamadığından şikâyet etmektedir. Devlet tarafından tedavi edilmesi gereken bir hasta olduğuna dair elinde raporları olan kişi, ağustos ayından bu yana malzemelerinin karşılığının ödenmediğini, devlet tarafından kuruma ödenmediğini, bunun için malzemesini alamadığını ve mağdur edildiğini dile getirmektedir. İstenirse adreslerini verebilirim. Ülkemizde bu şekilde yaşayan ve yine aynı şekilde mağdur olan yüzlerce hasta bulunmaktadır. Yaşanan sıkıntılar göz önünde bulundurulduğunda, kişi için hayati olan ortez, protez, iyileştirme araç ve gereçlerinin ne yazık ki AKP İktidarı için hayati önemde olmadığını görmekteyiz.

Ayrıca, ortez ve protezlerde Maliye Bakanlığı tarafından yüzde 10 ile 20 arasında katılım payı alınmaktadır, asgari ücretin yüzde 75’ini geçmemek üzere. Bunun da bir adilane şekle getirilmesi, daha azaltılması gerekmekte, belki yüzde 50’ye çekilmesi lazımdır.

Bir de, gene 28’inci maddenin dördüncü fıkrasında “…yardımcı üreme yöntemi tedavisinde, -yani tüp bebek yönteminde- 2009 yılında… İlk denemede yüzde 30, ikinci denemede yüzde 25 oranında katılım payı alınır.” ifadesi yer almaktadır.

Değerli arkadaşlar, hiç çocuğu olmayan vatandaştan katkı paylarını normalde ilaçlardan veya diğerlerinden yüzde 10-20 şeklinde alıyoruz ama burada yüzde 30-25 şeklinde. Burada Başbakanın “En az 3 çocuk yapın.” söylemi var. Sayın Bakanımız da buna katılıyor. Hiç çocuğu olmayan vatandaştan yüzde 30, yüzde 25 alınırsa bu nasıl bağdaşıyor Başbakanın söylemiyle? Yani üçüncü, dördüncü, beşinci çocuk olmasın ama çocuk sahibi olamayana yardımcı olalım. Bu yüzde 30-25’leri belki diğerleri gibi yüzde 10’a çekmemiz lazım. Yani çok çocuk söylemiyle bağdaşmıyor bu yüksek orandaki katılım ücreti. Bunu dikkatlerinize sunarım. Hiç çocuk sahibi olamayan vatandaşlarımızdan katılım payının alınmaması veya daha az alınması inancında olduğumu bildiririm.

Bir de son zamanlarda… Ben hekim olarak karşınıza çıktım, bir üroloji hekimiyim. Başbakanın söylemine değinmek istiyorum, işte doktorluk konusunda. Önce “Kriz var.” dendi, sonra “Yok.” dendi, “Kriz teğet geçti, geçmedi...” Sonra “Psikolojik.” dendi. Krizin psikolojik olup olmadığını, algılanmanın psikolojik olup olmadığını ben bilmiyorum fakat şu gerçek ki bu kriz nedeniyle herkesin psikolojisi bozuldu değerli arkadaşlar. İntiharları görüyorsunuz zaten. Bugün ülkenin en ünlü psikiyatristleri kendilerine gelen hastaların son zamanlarda çok sayıda arttığını belirtmektedirler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yıldız.

SACİD YILDIZ (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.

Gene ben bir ürolog olarak üreme sağlığıyla da ilgileniyorum, cinsel fonksiyon bozukluklarıyla da ilgileniyorum. Burada gene cinsel işlev bozukluklarıyla uğraşan merkez, kendilerine son zamanlarda gelen, başvuran hastaların yüzde 30 oranında arttığını ifade etmişlerdir. Gene ünlü bir iş adamımız bu krizin cinsel fonksiyonları da bozduğunu ifade etmiştir. Ben ürolog olarak söylüyorum: Bu gidişle, yani psikolojileri bozulduğu için bu kişilerin -gene korkarım ki Başbakanın çok çocuk söylemiyle bağdaşmayacak, zıtlaşacak- hiç çocuğu olamayacak bu strese giren vatandaşların. Belki psikiyatristlerin… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, dinleyelim.

SACİD YILDIZ (Devamla) – Buna da dikkatlerinizi çekerim. Çünkü sizin grubunuzda da ürolog arkadaşlar var, psikiyatristler var. Bunların, üreme sağlığını, cinsel fonksiyonları bozduğunu biliyoruz ve Türkiye’de bu cinsel fonksiyon bozukluğu nedeniyle başvuran hastaların yaş ortalaması yirmi dokuz; üretken çağda, çalışma çağında; yurt dışından daha yüksek oranda. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) – Hocam, bu son cümleler olmadı.

SACİD YILDIZ (Devamla) – Bu duygu ve düşüncelerle teşekkür eder, hepinizin yeni yılını kutlar, yüce heyetinizi selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldız.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Erkan Akçay.

Buyurun Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe kanunu tasarısının 28’inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Muhterem heyetinize saygılarımı sunarım.

Değerli milletvekilleri, bütçe kanunu tasarısının 28’inci maddesi tedavi hizmetleri için katılım payına ilişkin hükümleri düzenlemektedir. Sağlık hizmeti bir kamu hizmetidir. Bir hizmetin kamu hizmeti olmasının en önemli ölçütü ücretsiz, ulaşılabilir ve nitelikli olmasıdır. Sağlık hizmeti almak tüm vatandaşlarımızın en temel hak ve ihtiyaçlarından birisidir. Nitekim, Anayasa’mızın 56’ncı maddesine göre devlet, herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak, insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak iş birliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenlemekle görevlidir.

Sosyal devlet anlayışı kapsamında her bireyin kaliteli bir sağlık hizmeti almasını ve sağlık hizmetlerine kolay bir şekilde ulaşmasını sağlamak devletin görevidir. Bugün adım adım uygulanan sağlıkta dönüşüm programı, sağlık hizmetlerinin gittikçe kamusal hizmetin dışına çıkarılarak piyasa koşullarına ve insafına bırakılmasını hedefleyen bir program olarak karşımıza çıkmaktadır.

AKP Hükûmeti tarafından uygulanmakta olan sağlıkta dönüşüm programı Türkiye’de sağlık sisteminde yaşanan sorunlara çözüm getirmediği gibi vatandaşların sağlık hakkına ulaşmasını güçleştirmektedir.

Sağlıkta dönüşüm programı çerçevesinde sağlık harcamalarındaki artışın önüne geçmek amacıyla muayene katılım payı uygulamasına geçildiği anlaşılmaktadır. Bu amaç doğrultusunda Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından çıkarılan Sağlık Uyguluma Tebliği’yle 1 Ekim 2008 tarihinden itibaren Sosyal Güvenlik Kurumuna tabi sigortalılardan muayene katılım payı alınması uygulamasına başlanmıştır. Bu uygulamaya göre, ikinci basamak resmî sağlık kurumlarında 3 YTL, eğitim ve araştırma hastanelerinde 4 YTL, üniversite hastanelerinde 6 YTL ve özel sağlık kurum ve kuruluşlarında 10 YTL muayene katılım payı alınmaktadır.

Hastalardan 1 Ekimden itibaren alınmaya başlanan ve muayene oldukları sağlık kuruluşuna göre 3 ila 10 YTL arasında değişen muayene katılım payı vatandaşların aklını ziyadesiyle karıştırmaktadır. Muayene olan vatandaşlarımız reçetelerine yazılan ilaçlarını almaya gittiklerinde hasta ve eczacılar arasında büyük sıkıntılar yaşanmakta, bu parayı tahsille görevlendirilen eczacılar ise haklı olarak “Muayene ücretini tahsil etmek bizim işimiz değil.” diyerek uygulamaya itiraz etmektedirler.

Değerli milletvekilleri, altı yıllık AKP İktidarının sağlık reformu adı altında yaptığı düzenlemeler ile genel sağlık sigortası sisteminin 1 Ekim 2008 tarihinde değişmesiyle birlikte hastane-hasta, eczane-hasta münasebetleri sorunlu hâle gelmiş ve özünde devlet-vatandaş ilişkileri zedelenmeye başlamıştır.

AKP İktidarının neden olduğu uygulamalar neticesinde eczacılar büyük sorunlar yaşamaktadır. Eczaneler dertlere derman alınan yerler olmaktan çıkmış, bizatihi eczanelerin kendisi dert yumağına dönüşmüştür. Muayene ücretlerinin eczanelerce tahsil edilmesi uygulaması, eczaneleri ve hastayı zor durumda bırakmış ve karşı karşıya getirmiştir.

Değerli milletvekilleri, eczaneler tahsil dairesi veya mutemetlik değildir. Bu uygulamaya derhâl son verilmelidir. Vatandaşlar sözde sağlık reformuyla artık istediği hastane veya doktora gidememektedir. Türkiye’de bir sağlık devrimi yaptığınızdan bahsederken, sosyal devlet anlayışının gereklerini yerine getirdiğinizi ifade ederken tedavi hizmetlerinde katılım payı alınmasını izah edemezsiniz.

Devlet memurları ve yeşil kartlı hastalar için de katılım payı uygulaması 2009 bütçe kanunuyla getirilmektedir. Bütçe kanunundaki söz konusu düzenlemeye göre ayakta yapılan tedavilerde ve diş hekimi muayenelerinde 2 TL katılım payı alınacaktır. Ayrıca, katılım payı tutarını birinci basamak sağlık kuruluşlarında yapılan muayenelerde almamaya ya da daha düşük tutarlarda belirlemeye veya tekrar aynı tutarlara getirmeye ve bu konuda çeşitli düzenlemeler yapmaya Maliye Bakanlığı yetkili kılınmaktadır. Bu hüküm de şunu göstermektedir: 2 TL olarak belirlenen katılım payı tutarı, Sosyal Güvenlik Kurumu uygulamasına paralel olarak 3, 4, 6 ve 10 TL olarak uygulanacaktır.

Katılım payının tahsilatının da nasıl yapılacağı belli değildir. Katılım payı tahsilatı Sosyal Güvenlik Kurumundaki uygulamaya paralel olarak eczaneler vasıtasıyla mı yapılacaktır? Eğer hasta, hastanede muayene olduktan sonra eczaneye gitmezse bu kişiden katılım payı alınmayacak mıdır? Ya da kişi eczanede muayene için ödeyeceği katılım payı tutarı kadar parası yoksa yazılmış olan ilaçları alamayacak mıdır? Bu soruların cevapları boşlukta kalmaktadır.

SSK’nın serbest eczanelere açılmasıyla birlikte muayene ücretleri de eczaneler tarafından tahsil edilmektedir. Ancak genel sağlık sigortası sisteminin 1 Ekim 2008 tarihinde değişmesiyle birlikte muayene ücretleri kademeli olarak artmış ve muayene ücreti alınan kişilerin kapsamı genişletilmiştir. Tedavinin ücretsiz gibi görünmesini sağlamaya yönelik bu yanlış uygulama hasta ve eczacıyı karşı karşıya getirmektedir.

Aynı şekilde, Sağlıkta Dönüşüm Projesi kapsamında sosyal güvenlik kurumlarının tek çatı altında toplanmasıyla birlikte eczacıların üzerindeki ağır yük kaldırılmamış, aksine her geçen gün yeni yükler getirmiştir. Bunların başında düzgün çalışmayan provizyon sistemi gelmektedir. İlaç hizmeti verilirken hastanın hak sahibi olup olmadığı, ilacın kurum tarafından ödenebilir olup olmadığı, ilacın ne kadarının kurum tarafından, ne kadarının hasta tarafından ödeneceği gibi birçok bilgi devlet tarafından yaptırılmış bulunan ve kontrolü de hâlen devlet yetkilileri tarafından yapılan bir sistem olan provizyon sistemi tarafından sürdürülmektedir. Ancak provizyon sisteminin doğru ve verimli bir şekilde çalışmaması nedeniyle eczacılar ve hastalar büyük sıkıntı yaşamaktadırlar.

Provizyon sisteminin yeterli kapasitede çalışabilmesi, hasta ve eczacıların mağdur olmamaları için bir düzenleme yapılıp yapılmayacağı merak konusudur. Yeşil kart sahiplerinin ödemiş oldukları katılım paylarının, 2009 yılında talepleri hâlinde, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu’nun hükümlerine göre kendilerine geri ödenebileceği belirtilmektedir. Bu amaçla Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Kurumunun 2009 yılı bütçesinde herhangi bir ödenek öngörülmüş müdür? Sosyal Güvenlik Kurumu sigortalıları, memur ve yeşil kartlılarda bu uygulama sonucu elde edilecek gelirin hem Sosyal Güvenlik Kurumu bütçesine hem de merkezî yönetim bütçesine toplam katkısı ne kadar öngörülmektedir? Aynı şekilde, vatandaşlar tarafından sağlık kurumlarının gereksiz kullanımının önlenmesi sonucunda bütçeye ne kadar katkı sağlanacaktır? Bu hususların hesaplamaları yapılmış mıdır? Bu sorduğumuz hususların Hükûmet yetkilileri tarafından açıklanması gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime burada son veriyor, 2009 bütçesinin hayırlı olması dileğiyle hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Akçay, teşekkür ederim.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Siirt Milletvekili Osman Özçelik.

Buyurun.

DTP GRUBU ADINA OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz yasa tasarısı üzerinde söz aldım. Hepinize iyi akşamlar diliyorum.

Tedavi giderlerine katılım payı olarak belirlenen miktarların -daha önce de çok ifade ettik- eczaneler üzerinden tahsilinin son derece yanlış olduğunun, bunun mutlaka düzeltilmesi gerektiğinin, eczaneleri iflasa sürüklediğinin bilinmesi gerekir. Buna tekrar vurgu yapıyorum.

Yine, Sağlıkta Dönüşüm Programının hastalar açısından ortaya koyduğu kimi sakıncaları da daha önceki konuşmalarımızda ifade etmiştik, umarım düzenli bir hâle gelir.

Bugünlerde, yine sağlıkla ilgili ciddi bir sorundan bahsetmek istiyorum. Siirt ilimiz, benim seçim çevrem, kışın gelmesi ve sobaların yakılması, kaloriferlerin yakılmasıyla geçen yıl Türkiye'nin en kirli havasına sahip il olarak belirlenmişti. Bu sene aynı hava kirliliği devam ediyor Siirt’te. Bunun temel bir nedeni var: Çok ucuz, kalitesiz kömür yakılıyor. Buna müsaade edilmemesi lazım, kaliteli kömür kullanımı için gerekli denetimlerin yapılması lazım. Halkın çok fakir, çok yoksul olduğunu biliyoruz ancak kentin sağlığı bir bütün olarak tehdit altında; solunum hastalıkları, astım gibi hastalıklar baş göstermeye başladı. Ayrıca, bedava dağıtılan kömürlerin de kalitesiz olduğu konusunda, özellikle Rusya’dan ithal edilen kömürlerin çok kalitesiz olduğu konusunda basında birçok haber yer aldı. Bu varsa, gerçekten öyleyse buna da bir son verilmesi gerekir. Halka eğer kömür vereceksek, bari, hiç değilse kaliteli, sağlığa zararlı olmayan kömürden vermenin doğru olacağına inanıyorum. Asıl olarak da tabii, insanların kömür alabilecek bir işe sahip olmalarını sağlamak lazım. İlimiz, Türkiye'nin en yoksul illerinden biri, işsizlik oranının en çok olduğu illerden biri. Hiçbir şekilde sanayiden söz edilemez, küçük, orta ölçekli çok sınırlı sayıdaki işletme dışında sanayi yok. Kentimiz tarım ve hayvancılığa dayalı. Tarımda, biliyorsunuz geçen sene ciddi bir kuraklık yaşandı, üretici gerçekten çok mağdur oldu. Hayvancılık, temel geçim kaynaklarından biri ama güvenlik gerçeksiyle, yayla yasağı nedeniyle insanlarımız hayvancılık da yapamaz hâle geldiler, hayvanlarını yaylaya çıkaramıyorlar. “Koçerler” dediğimiz çok ciddi bir nüfustur, açlıkla karşı karşıya, bunların sorunlarına bir çare bulmak lazım.

Siirt kentimizin maden bakımından zengin kaynaklara sahip olduğunu düşünüyoruz. Petrol olma ihtimalinin çok yüksek olduğu bir il. Hiç değilse bu konuda araştırmaların yapılması, sanayi getiremiyorsak hiç değilse doğal kaynakların ortaya çıkarılmasında Hükûmetin biraz daha yardımcı olmasını, hassas davranmasını istiyoruz.

Yazın toz içindeydi, yazın susuzluk çekti bütün Siirt kenti, Siirt kent merkezi özellikle, şimdi de kışın kirli havasıyla karşı karşıya. Bizi sevindiren bir şey var, mevcut Belediye Başkanının bir daha aday gösterilmeyeceği. Her ne kadar başarısız bir belediye başkanının tekrar aday gösterilmesi bizim açımızdan bir avantaj gibi kabul edilebilir olsa da ama başarısız insanların tekrar aday gösterilmemesi geleneğinin yerleşmesi bakımından olumlu buluyoruz. Aynı şekilde Bingöl ve Muş belediyelerinin de başarısızlığı üzerine yeniden aday gösterilmeyeceklerini basından duyduk, bunun da sevindirici olduğunu düşünüyoruz. Van’da da aynı başarısızlık var, umarım Van’da da daha başarılı olabilecek bir belediye başkanının gösterilmesi…

Önemli olan kente hizmettir. DTP kazansın, başka bir parti kazansın önemli olan o kente, kentin vatandaşlarına, kent oturanlarına kim daha iyi hizmet verecekse onların seçilmesidir. Biz burada kıskançlık yapmayız, önemli olan hizmetin getirilmesidir.

Fazla uzatmak istemiyorum ama bir iki noktaya da değinmek istiyorum. Baykan Atabağ beldemiz var, Siirt’in Baykan Atabağ beldesi. 3.500 nüfuslu bir belde burası, şebeke suyu yok, kuyulardan su çekiliyor. 3.500 nüfuslu bir belde, hâlâ kuyu suyuyla ihtiyaçlarını karşılıyor. Ama sık sık elektrik kesilmeleri oluyor, son on beş gündür bu beldemiz karanlıkta, dolayısıyla su da temin edemiyor. Su ve elektrik ihtiyaçlarının bir an önce karşılanması konusunda sayın Hükûmet yetkililerini uyarıyorum, dikkatlerini çekmek istiyorum.

Baykan’ın, biliyorsunuz, Veysel Karani ziyaret beldesi var, Veysel Karani Hazretlerinin türbesinin bulunduğu bir beldemiz. Burada sanayi yok, tarım gerçekten çok zor koşullarda ama inanç turizmine çok uygun bir yer. Bütün beldeyi çok rahatlıkla inanç turizmi ile besleyebilecek bir potansiyele sahip. Buraya el atılması ve Veysel Karani Hazretlerinin türbesinin ve çevresinin modern bir anlayışla düzenlenmesi, gelecek turistlerin, gerek yerli gerek dışarıdan gelecek turistlerin konaklayabilecekleri, hizmet alabilecekleri alanların yapılması çok pahalı işler değil, devletin yapabileceği şeyler.

Pervari’de Beğendik beldemiz, gerçekten hiçbir hizmet almamış bir belde. Beldeyi ben gezdim birkaç defa. Belediye Başkanı imamlıktan gelen bir arkadaş, kendisiyle konuştum, gerçekten zor durumda olduğunu ve yerel yönetimle ilgili çok fazla deneyimi olmadığını, kaynakların da yetersiz olduğunu ve bu beldemizde hemen hemen hiçbir hizmetin üretilemediğini kendisi de yakınarak söyledi. Bunları da dikkatlerinize sunmak istiyorum.

Evet, genellikle biz eleştiriler yapıyoruz ve iktidar partisi üyesi arkadaşlarımız “Siz sadece eleştiriyorsunuz.” diyor. Hayır, biz doğru bulduğumuz şeyleri de destekliyoruz, tabii ki eleştirilecek yanları da eleştiriyoruz. Mesela, KÖYDES ve BELDES çerçevesi içinde, maalesef, 21’inci yüzyılda hâlâ, bir köyümüze, bir beldemize yol ve su getirildi diye seviniyoruz. KÖYDES ve BELDES çerçevesinde suyu ve yolu sağlanan köylerimiz -hepsinin değil- var. Bunun için teşekkür ediyoruz, teşekkür etmesini de biliyoruz. Bu 21’inci yüzyılda hâlâ biz Hükûmete, bir köye su götürüldü, yol götürüldü diye teşekkür etmek zorunda kalıyorsak gerçekten üzücü bir olay. Yine de yapılan çalışmaları takdirle karşılıyoruz. Eksikleri de tabii ki söyleyeceğiz.

Birkaç gün sonra yeni yıla gireceğiz. Bütün Türkiye'nin yeni yılı hayırlı olsun. Bir de söylemek istiyorum: “… …” (*)

                      

(*) Bu bölümde Hatip tarafından, bilinmeyen bir dille, birtakım kelimeler ifade edildi.

İyi akşamlar. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Özçelik, ne dediğinizi ben sadece tahmin ettim. Mutlaka anlayan arkadaşlarımız vardır.

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Yeni yılınızı kutladım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sizin de yeni yılınız kutlu olsun.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 28 inci maddesinin (5) inci fıkrasının “Katılım payının gerektiğinde ilgililerin aylık ve ücretlerinden kesilmesine veya eczaneler ile diğer kurum ve kuruluşlar aracılığı ile tahsiline ilişkin esas ve usulleri belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Elitaş

B. Ali Bayramoğlu

Abdulkerim Aydemir

 

Kayseri

Rize

Ağrı

 

Yüksel Coşkunyürek

Ahmet Öksüzkaya

Mehmet Ceylan

 

Bolu

Kayseri

Karabük

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılıyoruz Değerli Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Anayasa’nın bütçe görüşmelerini düzenleyen 162’nci maddesinin “…değişiklik önergeleri, üzerinde ayrıca görüşme yapılmaksızın okunur ve oylanır.” hükmü gereğince önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Katılım payının doğrudan hak sahiplerinin kendilerinden, aylık ve ücretlerinden kesinti yoluyla veya eczaneler ile diğer kurum ve kuruluşlar aracılığıyla tahsiline imkân sağlanarak, katılım payının tahsiline ilişkin esas ve usullere açıklık kazandırılması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge istikametinde 28’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 29’u okutuyorum:

Kısmen veya tamamen uygulanmayacak hükümler

MADDE 29 – (1) a) 2547 sayılı Kanunun 46, 58, ek 25, ek 26, ek 27 nci maddelerinin ve 3843 sayılı Kanunun 7 nci maddesinin özel gelir ve özel ödenek uygulaması ile devrine ilişkin hükümleri ve 2547 sayılı Kanunun 46 ncı maddesinin yedinci fıkrası,

b) 12/3/1982 tarihli ve 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanununun 21 inci maddesinin ikinci fıkrası,

c) 2828 sayılı Kanunun 31 inci maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi,

ç) 24/11/1994 tarihli ve 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanunun 10 uncu maddesinin üçüncü fıkrası,

d) 5/4/1983 tarihli ve 2813 sayılı Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunun Kuruluşuna İlişkin Kanunun değişik 5 inci maddesinin birinci fıkrasında geçen “özel bütçeli” ibaresi,

2009 yılında uygulanmaz.

(2) 13/12/1983 tarihli ve 178 sayılı Maliye Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkına Kanun Hükmünde Kararnamenin 13 üncü maddesinin (j) bendinde yer alan “Bakanlık hizmet binaları ve İçişleri Bakanlığının görüşünü almak suretiyle, hükümet konaklarının yapımını programlamak, satınalma işlemlerini yürütmek ve bunların onarımlarını yapmak,” hükmü “Bakanlık hizmet binalarının yapımını programlamak, satınalma işlemlerini yürütmek ve bunların onarımlarını yapmak,” şeklinde uygulanır.

(3) 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 4 üncü maddesinde yer alan “her ay için 5 YTL tutarında sendika ödeneği verilir.” ibaresi, 15/1/2009 tarihinden geçerli olmak üzere “her ay için 10 TL tutarında toplu görüşme primi verilir.” şeklinde uygulanır.

(4) 23/7/1995 tarihli ve 4123 sayılı Tabii Afet Nedeniyle Meydana Gelen Hasar ve Tahribata İlişkin Hizmetlerin Yürütülmesine Dair Kanunun 6 ncı maddesinin üçüncü fıkrasına göre, 30/9/2008 tarihinden önceki dönemlere ilişkin başvurulardan Maliye Bakanlığınca uygun görüş verilmemiş olanlar hakkında herhangi bir işlem yapılmaz.

(5) 25/4/2001 tarihli ve 4652 sayılı Polis Yüksek Öğretim Kanununun geçici 4 üncü maddesinde yer alan “31 Aralık 2008” ibaresi “31 Aralık 2009” şeklinde uygulanır.

(6) 13/8/1993 tarihli ve 497 sayılı Türkiye Bilimler Akademisinin Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 13 üncü maddesinde yer alan “Devlet Memurları Kanununa göre en yüksek devlet memuru brüt aylığının yıllık tutarı kadar araştırma desteği sağlanabilir.” ibaresi, “Devlet Memurları Kanununa göre en yüksek devlet memuru brüt aylığının yıllık tutarının üç katına kadar araştırma desteği sağlanabilir.” şeklinde uygulanır.

(7) 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun geçici 35 inci maddesinde yer alan “2006, 2007 ve 2008” ibaresi “2006, 2007, 2008 ve 2009” şeklinde, “31.12.2008 tarihi itibarıyla kalan avukatlık vekâlet ücretlerinin tamamı ise anılan tarihte gelir kaydedilir.” ibaresi ise “31.12.2008 tarihi itibarıyla kalan vekâlet ücretlerinin tamamı anılan tarihte gelir kaydedilir. 2009 yılına ilişkin ödenecek vekalet ücretleri ise kurumların bütçelerinin ilgili tertiplerinden tazminat olarak ödenir.” şeklinde uygulanır.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Oğuz Oyan.

Sayın Oyan burada mı?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, öyle bir önerge veriyorlar ki…

BAŞKAN – Önergeyi mi müzakere ediyordunuz?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hayır. Önerge üzerinde konuşma yetkimiz yok ama önerge Türkiye'nin tasvip etmediği, onaylamadığı bir önerge ama maalesef geçiyor. O yüzden, Sayın Hocamıza bilgi veriyordum.

BAŞKAN – Anladım.

Sayın Oyan, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; efendim, şimdi görüştüğümüz 29’uncu maddeden daha önemli şeyler var ama 29’uncu maddeyle ilgili bir önerge de ben verdim, onunla ilgili de konuşacağım.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, burada ben evvelsi gün konuştum, çarşamba günü, 2 kez. Burada şunu söylemiştim: “Bir ay sonra IMF’nin müdahalesiyle değişecek bir bütçeyi görüşüyoruz. Kaldı ki bu bütçe ekonomik krizi, hedefleri içine almıyor. Burada âdeta konu mankenleri gibiyiz.” Demiş idim.

Şimdi Hükûmet beni doğrulamak için elinden geleni esirgemiyor. Ne yapıyor? IMF’nin görünmez elini Meclisin içine sokuyor. Ne yapıldı dün burada? Bütçe ödeneklerinden 3,8 milyar YTL ya da eski parayla 3,8 katrilyon lira ödenek indirimi yapıldı.

Değerli arkadaşlarım, hangi indirimler yapıldı? Neleri indirdik? Ayrıntıya girmeyeceğim, birazdan değerli bir başka arkadaşım size ayrıntı verecek ama ben size sadece birkaç kalem vereyim: 674 trilyon liralık bir tarımsal destek indirimi yapıldı. Düşünün ki Türkiye’de tarıma verdiğimiz destek yaklaşık, millî gelirin, yüzde yarımı civarında, millî gelirin yüzde yarımı. Kanun çıkarıldı 2006’da “yüzde 1’den aşağı olamaz” diye, ne 2006’da ne 2007’de ne 2008’de yüzde 1 destek verilmedi. Bu sizin kanununuzdu, kendi kanununuz size ayak bağı oluyor. Şimdi 2009 bütçesinde bunu da kısıyorsunuz. Millî gelirin yüzde yarımı kadar…

O tarım ki millî gelire katkısı yüzde 9 dolayında, siz bunun on sekizde 1’ini tarıma layık görüyorsunuz. Gelişmiş ülkelerde tarım kesimine verilen destek, tarımın millî gelir payının yaklaşık yarısı kadardır. Eğer tarım millî gelire yüzde 4 destek veriyorsa yüzde 2 civarında tarıma destek verilir. Türkiye’de millî gelirin yüzde 1’ini bile veremiyorsunuz. Bunu çiftçiye uygun görmüyorsunuz. Çiftçiye verdiğiniz para zaten çok düşük. Bunun adını çeşitlendiriyorsunuz, doğrudan gelir desteği azalıyor, onun ucundan bir mazot desteği kırpılıyor, ucundan başka bir şey kırpılıyor. Hepsini topladığınızda, sürekli azalan paylar ve burada bunu şimdi tekrar indiriyorsunuz. Hangi maksatla bütçeye şimdi, dün bu müdahale yapılıyor? IMF efendiniz geliyor size bu talimatı veriyor ve bunu getiriyorsunuz. Bu, Türkiye Cumhuriyeti’ne, bağımsızlık savaşıyla kurulmuş, bir yasama organının nezaretinde verilmiş, bir bağımsızlık savaşıyla kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti’ne hakarettir değerli arkadaşlarım. Biz burada konu mankeni olmak istemiyoruz.

Bakınız, dünyanın bütün ülkelerinde, bütün aklı başında ülkelerinde, IMF ile anlaşma yapmayan ülkelerinde genişletici politikalar uygulanırken, yani yatırımlar artırılırken, yani kamu harcamaları üzerinden ekonomi canlandırılmaya çalışılırken, burada yapılan nedir? Zaten, aslında, hiçbir şekilde uyulmayacağı belli olan, hedefleri ve dayanakları tutmayacak olan bir bütçede bari bunu yapmayın. Getirip IMF’yi gözünüzün içine sokuyorsunuz. Yatırımları 1,8 katrilyon azaltıyorsunuz. Yani çiftçiye 674 trilyonluk bir destek azalması, yatırımlarda 1,8 katrilyonluk bir yatırım azalması… Yani, gelişmiş ülkelerin tam aksini yapıyorsunuz. Yani diyorsunuz ki âdeta haykırarak: “Biz az gelişmiş ülkeyiz, biz gelişmiş ülke değiliz, biz IMF ile ancak, onun talimatlarıyla yol alabiliriz.”

Bakınız Başbakan ne diyordu: “IMF ile -önce hayır, bilmem ne- bu mayıstan sonra anlaşma yapmayacağız.” Şimdi, en son ne dedi, en son inci nedir? “IMF bir akreditasyon kurumudur.” yani bir saygınlık, bir güvenilirlik kurumudur. Peki, o zaman, mayıstan itibaren aklın neredeydi? O zaman yapsaydın; yapmadın. Peki, şimdi, niye bize benzer ülkelerin hiçbir tanesi IMF ile anlaşma yapmıyor, onların saygınlığa ihtiyacı yok mu? Krizi bizden daha erken gören Portekiz’i, İspanya’sı, Yunanistan’ı, bunların IMF’nin saygınlığına, IMF’nin güvenilirliğine ihtiyaçları yok mu? Sizin varsa eğer, saygın olduğunuzdan değil, kendi saygınlığınızı sadece ve sadece IMF sayesinde doğrultmayı düşündüğünüzden. O ülkeler açısından IMF ile anlaşma yapmak bir saygı yitimi meselesidir, bir saygı kaybetmedir, bir dünya kamuoyunun güvenini kaybetmedir. Oysa siz öyle bir noktaya düşmüşsünüz ki, IMF ile ancak, IMF’nin koltuk değnekleriyle kendinize bir yer edinmeye çalışıyorsunuz.

Bir başka şeyi daha azaltıyorsunuz. Mal ve hizmet alımlarını kamunun 1,3 katrilyon lira azaltıyorsunuz. Değerli arkadaşlarım, toplam olarak baktığınızda 3,8 katrilyonluk bir budama yapıyorsunuz bütçede. Şimdi, bu budama, toplumda genel olarak talebi daha da azaltacak bir budamadır. Böyle bir budamayla, Türkiye’de işsizliği daha da körükleyeceksiniz, istihdam azalışını daha da körükleyeceksiniz.

Bu arada, biraz önce -önergeler üzerine konuşulamıyor- eczacılarla ilgili bir şey yaptınız, burada bir önerge geçirdiniz, katkı payları… Değerli arkadaşlarım, eczacılar on binlerce kişi geldiler burada yürüdüler, Ankara’da toplandılar. Sizin, hiç mi demokratik toplum tepkisine saygınız yoktur? Hiç mi yoktur? On binlerce eczacı bu ülkenin evladı değil mi? Onlar tepkilerini dile getiriyorlar. Siz ne yapıyorsunuz? Onlarla alay edercesine bir de bunu bütçe kanunu metnine ekliyorsunuz, katkı paylarını kanunlaştırıyorsunuz; hem de bütçe kanunuyla. Bütçe kanununda böyle bir şey olur mu? Değerli arkadaşlarım, bu, gerçekten sizin demokratik tepkilere zerre kadar, toplumdan gelen gerçek demokratik tepkilere değer vermediğinizin yeni bir kanıtıdır.

Şimdi burada size bir öneride bulunacağım. Birazdan önergem görüşülecek, daha doğrusu görüşülmeyecek, oylanacak, dolayısıyla da reddedilecek ama ben size önergemi söyleyeyim: Bu önergeyi, kamu taşıt alımlarının Türkiye’de üretilen ve montajı yapılan taşıtlardan yapılması için verdim. Çünkü bu konuştuğumuz 29’uncu madde 237 sayılı Taşıt Kanunu da kapsanmaktadır. Dolayısıyla ben, 237 sayılı Taşıt Kanunu çerçevesinde geçen şu hükme bir ilave yapıyorum. 7’nci maddesi, ikinci fıkrasında hüküm şudur: “Kullanılacak taşıtların muayyen ve standart tipte lüks ve gösterişten uzak, memleket yollarına elverişli, ucuz, ekonomik…” ve ekliyorum: “Üretimi veya montajı Türkiye’de yapılanlardan temin olması şarttır.” Üretimi veya montajı Türkiye’de yapılanlardan. Yani değerli arkadaşlarım, Meclis grup başkan vekilleri, Meclis Amiri, bilmem buradaki diğer değerli arkadaşlarımız, Kâtipler, vesaire, yerli araba kullansalar bir şeyleri mi eksilir? Türkiye’de üretilen bir araba kullansalar bir şeyler mi eksilir? Türkiye’deki kamu yöneticileri yerli araba kullansalar ne kaybederler?

Ama bakın ne kazanırız: Otomotiv Sanayii Derneğinden aldığım veriler şunu söylüyor: Her 100 ilave araç 25 kişilik bir istihdam demek ana sanayide ve yan sanayide. Her 100 araç için… 10 bin tane araçsa 2.500 kişi. 10 bin diyorum, aslında “Kamu 4.900 alacak.” falan deniyor ama bu resmî bütçe ödeneklerinden alınan rakam. Eğer siz derneklerden, vakıflardan, sandıklardan alınan hibeleri düşünürseniz ki bunlara müdahale mümkündür ve… Başbakanlık talimatıyla yayınlayın bir genelge ve yönlendirin insanları, deyin ki: “Kamu taşıtlarını hibe bile olsa yerli araçlardan alma önceliği verin.” O zaman binlerce işçi ailesi, mühendis, bütün bunların yan destek hizmetlerinde çalışanlar istihdam olanağı bulacaklar.

Dünyanın her tarafında yerli üretim teşvik edilirken, siz, eğer bunu burada reddederek yapmazsanız benim artık söyleyecek hiçbir şeyim yok. Siz, bu ülkenin halkı için, bu ülkenin istihdamı için, bu ülkenin işsizleri için, bu ülkenin istihdamını korumak için eğer burada bütçenin bir bölümünde bir düzeltme imkânını kullanacaksanız gelin bunu kullanın ama böyle bir niyetiniz yoksa benim diyecek gerçekten bir şeyim yok.

Değerli arkadaşlarım, bakın size şu bilgiyi de vereyim: Türkiye’de ekim ve kasım aylarında iç araç talebinde yüzde 37 ve yüzde 58’lik azalışlar olmuştur. Sadece kasım ayında, geçen yılın kasım ayına kıyasla tam yüzde 58’lik bir, satışta, azalma söz konusu, dolayısıyla stoklar giderek büyüyor. İhracatta on bir ayda hâlâ pozitifte gözükmesine rağmen, pozitif yüzde 2,9. Aralık rakamları geldiğinde göreceksiniz ki Türkiye'deki -ki üretimi yüzde 80 ihraç ediyoruz- üretimin toplamında bir gerileme olduğu gibi ihracatta da bir gerileme olacak. 2009 daha da kötü bir yıl olarak karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla, eğer, tabii bu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Oyan, konuşmanızı tamamlayınız.

OĞUZ OYAN (Devamla) – …burada dün alınan kararla çok çelişkili. Ben burada diyorum ki size: Kamu taşıt alımlarını yaparken yerli araç alın, böylece destek olun istihdama. Ama burada dün alınan kararla, tam tersine, yatırımları azaltarak, daha IMF’yle anlaşma yapılmadan IMF’nin görünmez elini Meclisin içine sokarak, âdeta Meclisle alay ederek bunun tam tersi kararlar alıyorsunuz. Umarım, hiç olmazsa bir nebze olsun bu konuda doğru bir karara imza atılır.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Oyan.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 29’uncu maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Maddenin başlığı “Kısmen veya tamamen uygulanmayacak hükümler.” Bu madde her zaman vardı. Bazen zorunluluk olarak, teknik nedenlerden dolayı kısmen veya tamamen geçici olarak bazı hükümlerin uygulanmayabileceğiyle ilgilidir. Ancak, problem bu değildir. Bu sene bir farklılık var. Gerek makroekonomik hedefler gerek bütçe hedefleri gerçekten birer ucube. Bu yıl bu maddeye yazılması gereken “2009 yılında bu bütçe uygulanamaz.” denmesiydi! Allah ne verdiyse gelir toplardınız, canınızın istediği gibi de harcardınız, bir sene sonra da kesin hesabı getirir Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne bırakırdınız!

Değerli milletvekilleri, 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın “Kısmen veya tamamen uygulanmayacak hükümler” başlıklı 29’uncu maddesinin 1/ç bendinde, 24/11/1994 tarih ve 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun’un 10’uncu maddesinin üçüncü fıkrasının 2009 yılında uygulanmayacağı hükmü yer almaktadır.

4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun’un 10’uncu maddesinin üçüncü fıkrasında ise “Özelleştirme Fonunun nakit fazlası, Hazinenin iç ve dış borç ödemelerinde kullanılmak üzere Hazine hesaplarına intikal ettirilir. Özelleştirme Fonundan diğer herhangi bir fona aktarma yapılmaz.” denilmektedir. Bu hükmün 2009 yılında uygulanması kaldırılarak Özelleştirme Fonu’nun nakit fazlasının iç ve dış borç ödemelerinde kullanılması yerine, bütçeye gelir olarak aktarılmasını amaçlıyorsunuz. Böylece, sürekli bir geliri olmayan özelleştirme gelirini bütçeye alarak günü kurtarıyorsunuz. “Bütçe açığımız azalıyor.” diyorsunuz. Doğrusu, bu gelirlerin hazinenin iç ve dış borç ödemelerinde kullanılmasıdır; yapılan yanlıştır.

Bir diğer husus ise hükûmet konaklarının İçişleri Bakanlığınca yapılması anlaşılabilir gibi değildir. Bayındırlık Bakanlığı ne yapıyor? Bayındırlık Bakanlığının yaptığı bütün işleri başka devlet kurumlarına yaptırmaya başladınız. Onların tecrübesini bir yana atıyorsunuz; Toplu Konut İdaresini ayrı bir yere, Afet İşlerini ayrı bir yere, İller Bankası hazırlığı ayrı bir yere… Bu kurumun yıllardır olan birikimini kullanmıyorsunuz.

Okulu, Millî Eğitim Bakanlığı Toplu Konut İdaresine yaptırıyor. Sağlık Bakanlığı hastaneyi Toplu Konut İdaresine yaptırıyor. Bakın, IMF Toplu Konut İdaresiyle görüşmeye gitti. Sizlerden ve kamu görevlilerinden birtakım açıklamalar geldi. Nedir bu açıklamalar? “Biz IMF’ye, başka ülkelere örnek olsun diye katkı sağlayacağız.” dediler.

Bakın, bütçeyle ilgili söylediklerinizin sonunda bizim söylediklerimize geldiniz. Dün ödenekleri, yatırım ödeneklerini kesmek zorunda kaldınız. IMF Toplu Konut İdaresine öğrenmek için gitmedi. Sizin ne yapıp ne yapmadığınızı, Türk milletinin bilmediğini onlar öğrenmeye gitti. Bunu yarın bir gün çok rahat göreceksiniz.

900 milyon YTL’lik anlaşma yapıyor TOKİ ile Sağlık Bakanlığı. 200’ünü ödemişsiniz; geri kalan 700’ü ne oluyor, ne olacak? Hastanelerin arsalarını satacaksınız, hem de bu ortamda satacaksınız. Ondan sonra ne olacak? Bu ödenecek TOKİ’ye. O kadar kolay değil Sayın Bakanım. Orada Bayındırlık Bakanlığı duruyor. O kurum yüz elli yıllık bir kurum. O kurum Türkiye’de iki kere kapanmış. Kapandığı zaman Türkiye’de çok büyük sorunlar olmuş. Nitekim bu iş oraya gidiyor.

Bir diğer husus: Polis Yükseköğretim Kanunu’nun 25/c maddesinde yapılmak istenen değişiklik yedi yıldır uygulanmıyor. Şimdi bir yıl daha erteliyorsunuz, uygulanmayacaksa kaldırın. Böyle şey olmaz.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan bütçenin kendisinin tahmin olduğunu söylüyor. Tamam bir tahmin var, bir de izan var, bir de mizan var. Değerli milletvekilleri, şu vergi gelirleri tahmini resmen ucube. Yukarıda sorduk, cevap alamadık. Soru önergesi verdik, cevap alamadık. Gerçekten bu tahminin bir tahmin metodunu istiyoruz. Ne olduğunu öğrenmek istiyoruz.

Niye bütçe hesabı yapıyorsunuz? Kesin hesabı yıl sonunda, biraz önce söylediğim gibi, getirin. Daha başlangıçta bu kadar ucube, bu kadar problemlere maruz kalan bir bütçe olur mu? Sayın Bakan bize, Komisyonda “Bir yıl içinde bütçenin millete sunacağı hizmetleri izleyeceği ekonomik ve sosyal politikaları ortaya koyarlar.” diye söyledi. 2009 yılının titizlikle hazırlandığını söyledi. Hükûmetlerin bütçe hakkının gereği olarak Parlamentodan yetki aldığını söyledi. Sayın milletvekilleri, Hükûmetin hedefleri kartondan kaleler gibi. Buradan, daha bütçe kanunlaşmadan bizzat Hükûmet tarafından tahrip edilmeye başlandı. Dünkü, bugünkü önergeler bunların en somut delilleridir. Bunlar milletin gözünün önünde cereyan etmektedir.

Mahallî idareler konusunda, bakın, Ocak-Kasımda vergi gelirleri yüzde 11 artıyor, kasımda yüzde 6 düşüyor. Ocak-Kasım bültenine bakıyorsunuz, bütçede mahallî idare payları yüzde 21 artıyor, 14,2 milyar YTL’ye yükseliyor. Bu 2008 yılında, programda 10,3 milyar mahallî idare payları, yıl sonunda 15 milyar YTL’yi aşacak. Fark yüzde 50. Bunun samimiyet neresinde, bu bütçenin samimiyet neresinde?

2009’da mahallî idareler gelirlerini yüzde 20-24 artırıyorsunuz. Yani vergi gelirlerini 24, diğer gelirlerini 20 artırıyorsunuz. Bütçede vergi gelirlerini kaç artırıyorsunuz? Tamamen seçimlere yönelik, tamamen popülizme yönelik bir harcama artışıdır. Kesintiler nereden? Dün gördük, yatırımdan. Mahallî idarelerde seçimleri geçirinceye kadar istismar etmek için her şey var.

2008 programına konulan, 2009 programında gerçekleşme tahmini olarak, 2008 için mahallî idareler dengesi hesabında vergiler arttı, faktör gelirleri azaldı, kendi istedikleri gelir, kendi elde ettikleri gelirler azaldı. Harcanabilir gelirleri de azaldı. 1,4 milyar YTL borçları da arttı. Kimden kestiniz? Çiftçiden, yatırımlardan, Karayollarından, DSİ’den kestiniz. Ne olacak? İşsizlik artacak, tarımsal üretim azalacak, çiftçiden de kestiniz.

Değerli kardeşlerim, bugün gazetelere baktım, “Krizin yüzde kaçı psikolojik?” demeye başladılar. Bakın, kişi başına gelir, dolar bazında, 2009 hedef olarak düşüyor, resmî rakamlarda, sizin bize sunduğunuz rakamlarda düşüyor ama Sayın Bakan Komisyonda 2007 kişi başına doları söyledi, 2009’u söyledi; 2008 kişi başına millî geliri söylemedi. Neden? 2008’den 2009’a kişi başına millî gelir düşüyor. Gerçekleri vatandaştan niye saklıyorsunuz?

Şimdi, şu verilere baktığımızda, yüzde 4’lük millî gelir artışının gerçekçi olduğunu söyleyebilir misiniz? Bu vergi artışlarının gerçekçi olduğunu söyleyebilir misiniz? Vatandaşı aydınlatmamız lazım, ortak akılda birleşmemiz lazım değerli milletvekilleri, Sayın Bakan. Ortak aklın buluşması lazım ama bu sizin aklınız değil. Şimdiye kadar olanlar bu.

Bir diğer husus, bir diğer husus ifade etmek istediğim, dünkü gerekçelerde şunlar söyleniyor: “Uygulanmakta olan ekonomik program çerçevesinde söz konusu ödeneklerin iptal edilmesine ihtiyaç duyulmuştur.” Neden ihtiyaç duyulmuştur? Bunu milletin bilmesi gerekmektedir.

Bakın, verdiğiniz, bugünkü, bir diğer önergede eczacılara angarya yaptıracaksınız, bu Anayasa’ya da aykırı. Bakın, Sayın Bakanım, biraz önce Sayın Sağlık Bakanı buradaydı, Denizli milletvekili arkadaşlarım buradaysa yüzlerce, isimli, imzalı fakslar geliyor, aile hekimliği, aile hekimlerinin önünde devlet hastanelerine sevk için vatandaşlardan kuyrukları görüyoruz. Yaptığınız her iş vatandaşa sıkıntı vermeye başladı. Bir programı uygulayabilirsiniz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – …iyi de olabilir ama bu programın bir pilot uygulamasını yaparken bile başarılı olma şansınız olmuyor. Millete ıstırap veriyorsunuz. Dolayısıyla bunların üzerinde çok iyi düşünülmesi gerekirdi.

Bir diğer husus, uygulanmakta olan ekonomik program çerçevesinde yine söylüyorsunuz: “Bu düzenlemenin yapılmasına ihtiyaç var.” Gerekçelerde, iki satırda, bu gerekçelerin neler olduğunu lütfen söyleyin.

Dün Sayın Bakanın açıklamaları… Burada, şimdi, dün verilen önergelerle ilgili söylediklerini ifade etmek istiyorum: “Bu önlemler niye gerekliydi? Bu önlemler tabii ki bütçeyi daha gerçekçi bir hâle ve yeni şartları yansıtacak şekle getirmek için yapıldı.” Demek ki buraya getirdiğiniz, görüşmekte olduğumuz bütçe sizin daha önce bizim söylediğimiz, sizin kabul etmediğiniz gibi ve şimdi bizim istediğimize yönelik değişiklikleri yapmaya yönelik birtakım şeyler istiyorsunuz ama biz bunları istemedik, biz yatırımları artırın dedik, işsizlik azalsın gelecek sene dedik. Siz bunların tam tersini yapıyorsunuz. Neden IMF’in eline düştünüz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ayhan, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bir diğer husus: Burada biraz önce ifade ettiğim gibi -biraz önce, benden önce konuşan konuşmacı arkadaşım söyledi- kanun çıkardınız. Millî gelirin yüzde 1’i kadar çiftçiye vereceksiniz, veremiyorsunuz. Bütçeye koyduğunuzu da daha bütçe çıkmadan burada kesmeye başladınız. Kesilmedi mi?

Kim rahatsız?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Kime bağırıyorsun?

RECEP KORAL (İstanbul) – Sakin ol, sakin.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Ne oluyor yani?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bir defa, ne bağırıyorsun?

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Söylüyorum, konuşuyorum… Ne oluyor?

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Kimse sana bir şey söylemedi.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Ne oluyor yani? Söylüyorum…

Sayın Başkan, konuşmamı engelliyor bunlar benim.

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, süresi bitti zaten.

RECEP KORAL (İstanbul) – Sakin sakin dinliyoruz. Sen bağırıyorsun.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

Sayın Ayhan, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

Buyurun.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Faizlerden kesemiyorsunuz, tefecilerden kesemiyorsunuz; çiftçiden kesiyorsunuz, yatırımlardan, istihdamdan kesiyorsunuz. Bunun sonu ne olacak? Bakın, 2009, böyle giderse, bu milleti çok daha büyük sıkıntılara gark edecek. İkazları anlamak istemiyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – “Teğet geçecek.” diyorsunuz, “Dümdüz aşağıya doğru inecek.” diyorsunuz. Sonra, geliyorsunuz, o tedbirleri almaya başlıyorsunuz.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Ayhan, sağ olun. Bilmukabele…

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili Sayın Hamit Geylani.

Buyurun Sayın Geylani. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; madde üzerinde Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ekonomik krizin ağır etkisini hissettireceği 2009 yılı için geçerli olacak asgari ücret zammı açıklandı. Buna göre, on altı yaşından büyükler için 1 Ocak 2009 tarihinden itibaren net 527,13 YTL, on altı yaşını doldurmuş işçiler için ise net 456,21 YTL olarak belirlendi. Bunlar AKP Hükûmetinin rekor rakamları!

Değerli arkadaşlar, bakınız, Türk-İş’in aralık ayı için yaptırdığı hesaplamalara göre dört kişilik bir aile için açlık sınırını yaklaşık 740, yoksulluk sınırını ise 2.409 YTL olarak hesapladı. Demek ki, şu an tespit edilen asgari ücret açlık sınırına yirmi, yoksulluk sınırına ise sadece altı gün yetebilecektir. Yine, en düşük emekli aylığı açlık sınırını on dokuz, yoksulluk sınırını da altı gün karşılayabilir.

Şimdi, sosyal devlet emeklinin, işçinin, emekçinin, köylünün onurunu böyle ağır bir şekilde incitecek bir yapı mı olmalı? Öte yandan, vergi artırımlarıyla gizliden elektriğe zam yaparak, önergelerle bütçe yasa tasarısında bulunan yatırımları kısarak bir yere varılamayacağı da ortadadır.

Değerli arkadaşlar, şimdi de kısaca bir konuya bir kez daha değinmeden geçemeyeceğimi belirtmek istiyorum. Sayın Kürşad Tüzmen birtakım hayalî ihraç rakamlarını burada huzurunuzda açıkladı. Tabii ki, bunun detayına girmiyorum ama seçim bölgem olan Hakkâri’yle ilgili 2007 yılında 178 milyon dolar, 2008 için ise 115 milyon dolar ihracat yapıldığını söylüyor. 30 kalem içinde çok ilginç maddeler de var; birkaç tanesini söyleyelim: Demir, çelik, nükleer reaktör, elektrikli makine, traktör ve pamuk gibi malları saymıştır. Ayrıca Sanayi ve Ticaret Bakanlığının da 2008 yılına ait “Hakkâri İline Yönelik Faaliyetlerimiz” adı altında bir kitapçıkta sadece düdüklü tencereden bahsediyor. Bu da ayrı bir komedya. Şimdi, Sayın Tüzmen’e tekrar soruyoruz: Bu işin arkasında -belki sizin de bilginiz dâhilinde- hangi paravan şirketler vardır, bu hayali ihracatın rantından kimler nemalanıyor?

Değerli arkadaşlar, izin verirseniz, şimdi de bütçesi olacak ve yılbaşında da yayına girecek, AKP’nin övündüğü ve bize göre yerel seçimde bir siyasi ranta dönüştürmek istediği TRT Kürtçe TV’den kısaca söz etmek istiyorum. Kürtçe TV yayınının, büyük bir demokrasi reformu ve giderek Kürtlere bir lütuf gibi sunulması kabul edilecek bir şey değildir. Hadiseyi, bugüne kadar tabu olan bir tarihî gerçekliğin gündeme gelmesi ve tartışılıyor olması, çok ağır bedeller sonucunda demokrasi ve barış mücadelesinin yarattığı bir gündem ve tartışma olarak algılamak gerekir her şeyden önce. Bu anlamda, gündeme gelmesi ve tartışılıyor olması ayrı bir olay. Ama devletin çizdiği sınırlar, sistemin bakış açısı, öngörülen kadro, bunların niteliği ve aranacak koşullar, tahmin edilen programların içeriği ve olası konulacak yasakların, hiç de bu mücadelenin ve olumlu niyetlerin yanıtı olamayacağı endişesini taşıyoruz.

MEHMET ZAFER ÜSKÜL (Mersin) – Biraz bekleyin de görürüz.

HAMİT GEYLANİ (Devamla) – Onu da söyleyeceğiz Sayın Hocam, onu da belirteceğim. Bize göre, insanın kendi diliyle insana haksızlık edilmesi ve kutsal değerlerin politikaya alet edilmesi, dil yasağından da daha ağır bir hadisedir. Ama umarız ve dileriz, otuz yıla yakındır ülkemizde yaşanan şiddet ve çatışma kültürünü ortadan kaldıracak bir ses olsun. Kuşkusuz öyle bir durumda kutlamak gerekir ve tavrımız da olumlu olacaktır, hiç kuşkunuz olmasın. Zaten yayına başladıktan sonra kamuoyunun bakış, görüş ve değerlendirmeleri niyetin ne olduğunu tam olarak ortaya çıkaracaktır.

Sayın milletvekilleri, ayrıca -önemli olan burası bence- bu yayınla istenilen düzeyde yayın yapılsa bile, bu, tek başına ana dil özgürlüğünün ifadesini, yazılı yayın, eğitim, öğretim ve örgütlenme serbestisini sağlamayacaktır. Çünkü, bu alanda yasaklanan, ana kaynağını 82 darbe Anayasası’ndan alan nice yasalar var.

Birkaç tanesi: Anayasa’nın başta 3, 42/9 ve 60/1’inci maddeleri Türk dilinden başka diğer dillerin eğitim, öğretim ve benzeri kültürel haklarını baştan yasaklıyor zaten. Anayasa’dan kaynağını alan ve aynı yasakları koruyan Siyasi Partiler Yasası, Yabancı Dil Eğitim ve Öğretim Yasası, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Yasa, Dernekler Yasası, Nüfus Yasası, İl Özel İdaresi Yasası, Türkiye Radyo ve Televizyon Yasası, Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Yasa, Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Yasa’nın çokça maddesi, ayrıca yüzlerce düzenleme, binlerce yasaklı uygulamalar. Bugüne kadar acılı deneyimleri hep birlikte yaşadık.

Değerli arkadaşlar, oysaki Türkiye devleti kültür mozaiğini Mezopotamya ve Anadolu coğrafyasından almaktadır. Bu miras ve geleneğe sahip çıkılmaması nedeniyle günümüzde yaşanan sosyoekonomik ve siyasal acılar sistemin tek dil, tek kültür, tek din, tek mezhep ve kadın özgürlüğünü dışlama ezberinden kaynaklanmaktadır. Ama bireyin kimliğini belirleyen olgular bir ülkede yaşayan farklı etnik kimliklere ait ortak bir mirastır. Bu hakların yaşam bulması ancak kolektif bir anlayışla mümkündür. Buna karşın bireysel olduğunu savunmak, bu hakkı toplumsal yaşam alanından çıkarıp yok sayma anlamına gelir. Kısaca özetlediğimiz bu doğal, hukuksal, evrensel ve meşru hak talepleri karşısında uygulanan yasaklar 21’inci yüzyılda çağın gereklerine, bilime, demokratik hukuk devletine ve bunun gereklerine, uluslararası sözleşmelere ve Türkiye'nin toplumsal dokusuna aykırıdır.

Sözlerime son verirken, ülkemizin demokrasi ve toplumsal barış dokusunun yaratılması dileğiyle yeni yılınızı kutlar, hepinize saygılar sunarım. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Geylani.

Madde üzerinde üç adet önerge vardır.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2009 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 29 uncu maddesine aşağıdaki (6) numaralı fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Sadullah Ergin

Ayhan Sefer Üstün

Turan Kıratlı

 

Hatay

Sakarya

Kırıkkale

 

Mehmet Nil Hıdır

Ayşe Türkmenoğlu

Canan Kalsın

 

Muğla

Konya

İstanbul

 

Ahmet Yeni

 

 

 

Samsun

 

 

(6) 30/7/2008 tarihli ve 5795 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun, 1 inci maddesinde yer alan “1/1/2009 tarihinde” ibaresi, “31/12/2009 tarihinde” olarak uygulanır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Tasarının 29 uncu maddesine (3) numaralı fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki (4) nolu bendin eklenmesi ve müteakip bent numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

 

Oğuz Oyan

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Hulusi Güvel

 

 

 

İzmir

Malatya

Adana

 

 

Sacid Yıldız

Tansel Barış

 

 

İstanbul

Kırklareli

 

“(4) 237 sayılı Taşıt Kanununun 7 nci maddesinin ikinci fıkrası: “Kullanılacak bu taşıtların (1 Sayılı Cetveldekiler hariç) muayyen ve standart tipte, lüks ve gösterişten uzak, memleket yollarına elverişli, ucuz, ekonomik ve üretimi veya montajı Türkiye’de yapılanlardan temin olunması şarttır.” şeklinde uygulanır.”

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Oylamaya geçince. Sayın Dibek, sırası geldiğinde karar yeter sayısı isteğinizi dikkate alacağım.

Evet, en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 29 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan (ç) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini, aynı fıkraya aşağıdaki bendin eklenmesini ve yedinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkraların eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Elitaş

Bayram Ali Bayramoğlu

Veysi Kaynak

 

Kayseri

Rize

Kahramanmaraş

 

Mehmet Ceylan

Yüksel Coşkunyürek

 

 

Karabük

Bolu

 

"ç) 24/11/1994 tarihli ve 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanunun 10 uncu maddesinin üçüncü fıkrası, Geçici 23 üncü maddesinin ikinci fıkrasının ikinci ve üçüncü cümlesi, Geçici 24 üncü maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesi ile üçüncü fıkrası, 20/2/2001 tarihli ve 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanununun 14 üncü maddesinin beşinci fıkrasının üçüncü, dördüncü ve beşinci cümleleri,"

"e) 22/2/2005 tarihli ve 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanununun 51 inci maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi ile 3/7/2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanununun 68 inci maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi,"

"(8) 1/1/2009 tarihinden sonra verilmesi gereken elektrik ve havagazı tüketim vergisi beyannamelerine uygulanmak üzere, 26/5/1981 tarihli ve 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanununun; 35 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "ilgili belediyeye" ibaresi "kurumlar vergisi yönünden bağlı bulundukları vergi dairesine" şeklinde, 39 uncu maddesinde yer alan "belediyeye bir beyanname ile bildirmeye ve vergiyi aynı sürede ödemeye mecburdurlar." ibaresi "kurumlar vergisi yönünden bağlı bulundukları vergi dairesine, Maliye Bakanlığınca belirlenecek usul ve esaslara göre bir beyannameyle bildirmeye ve vergiyi aynı sürede, Genel Bütçenin (B) işaretli cetveline gelir kaydedilmek üzere, ödemeye mecburdurlar. Verginin tarh, tahakkuk ve tahsiline ilgili vergi daireleri yetkilidir." şeklinde uygulanır. "

"(9) 22/5/2007 tarihli ve 5664 sayılı Konut Edindirme Yardımı Hak Sahiplerine Ödeme Yapılmasına Dair Kanunun 5 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "2 aylık süre" ibaresi "8 aylık süre" şeklinde uygulanır."

"(10) 24/11/1994 tarihli ve 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanunun Geçici 24 üncü maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi ile 20/2/2001 tarihli ve 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanununun 14 üncü maddesinin beşinci fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan "özel gelir" ibareleri "gelir" şeklinde uygulanır."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Uygun görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Verilen önerge ile yeniden düzenlenen (ç) bendi ve maddeye yeni eklenen 10 uncu fıkra ile 4046 sayılı Kanun ve 4628 sayılı Kanunda öngörülen özelleştirme gelirlerinden bütçeye aktarılanların karşılığında ödenek eklenmesini düzenleyen hükümlerin 2009 yılında uygulanmaması sağlanmaktadır. Maddeye eklenen (e) bendi ile mahalli idarelerin ileri teknoloji ve büyük tutarda maddi kaynak gerektiren alt yapı projelerinin finansmanı için yapacakları borçlanmaların daha iyi takip edilmesi ve belirli bir limit ölçüsünde gerçekleştirilmesi amaçlanmaktadır. Maddeye eklenen 8 inci fıkra ile 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu uyarınca belediyeler tarafından alınmakta olan elektrik ve havagazı tüketim vergisinin 2009 yılında genel bütçeye gelir kaydedilmesi öngörülmektedir. Maddeye eklenen 9 uncu fıkra ile 5664 sayılı Kanun uyarınca Konut Edindirme Yardımı ödemelerine ilişkin listelerde yer almayan kişilerin başvuruların incelenmesi ve sonuçlandırılabilmesi amacıyla Kanunun 5 inci maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen 2 aylık süre 8 aya çıkartılmaktadır.

BAŞKAN – Komisyonun takdire bıraktığı, Hükûmetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Tasarının 29 uncu maddesine (3) numaralı fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki (4) nolu bendin eklenmesi ve müteakip bent numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                Oğuz Oyan (İzmir) ve arkadaşları

 “(4) 237 sayılı Taşıt Kanununun 7 nci maddesinin ikinci fıkrası: “Kullanılacak bu taşıtların (1 Sayılı Cetveldekiler hariç) muayyen ve standart tipte, lüks ve gösterişten uzak, memleket yollarına elverişli, ucuz, ekonomik ve üretimi veya montajı Türkiye’de yapılanlardan temin olunması şarttır.” şeklinde uygulanır.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz çünkü Türkiye'nin yaptığı uluslararası anlaşmalara da aykırı bu.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Büyük bir ekonomik krizden geçildiği dönemde Türkiye’de önemli bir üretim ve istihdam düzeyine erişmiş olan otomotiv sanayinin de önemli üretim ve istihdam kayıpları yaşadığı ve bunun daha da büyüyeceği görülmektedir. Bu olumsuz koşulları bir nebze olsun hafifletecek önlemlerden biri de gelişmiş ülkelerde dahi örnekleri görüldüğü gibi yerli malı kullanma kampanyalarıdır. Türkiye’de otomotiv sanayi için böyle bir kampanyaya gereksinim olduğu ve kamu kesiminin buna öncülük yapması gerektiği düşünülmektedir. Bu amaçla eğer bir özveri gerekiyorsa öncelikle kamu taşıt alımlarından başlamanın en doğru yol olduğu kanısıyla bu değişiklik önergesi hazırlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2009 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 29 uncu maddesine aşağıdaki (6) numaralı fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                          Sadullah Ergin (Hatay) ve arkadaşları

(6) 30/7/2008 tarihli ve 5795 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun, 1 inci maddesinde yer alan “1/1/2009 tarihinde ibaresi, “31/12/2009 tarihinde” olarak uygulanır.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Uygun görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Katılıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

5766 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 18 inci maddesinin (a) bendinin yürürlük tarihinin 31/12/2009 olarak değiştirilmesi amacıyla önerge verilmiştir.

BAŞKAN – Komisyonun takdire bıraktığı, Hükûmetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Öztürk, ben sisteme girdiğinizi yeni gördüm. Bir sonraki maddede mi sorarsınız veya oyladıktan sonra kısa açıklama yapmak için ben size söz mü vereyim? Uygun mudur?

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Olur Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tamam.

Kabul edilen önergeler istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın Öztürk’ün yerinden kısa bir açıklama için söz talebi vardır, ona söz vereceğim.

Buyurun Sayın Öztürk.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bir önergeyle sağlık hizmetlerinde katkı paylarının eczacılar aracılığıyla tahsil edilmesine imkân tanıdınız. Yani bir kamu hizmetini yerine getirmek üzere, eczacılara görev verdiniz. Bir eczacının topladığı katkı paylarını kamuya aktarmadığını düşünün. Bu durumda eczacı zimmet suçunu mu, yoksa emniyeti suistimal suçunu mu işleyecektir?

Bir diğer konu Sayın Başkan: Kabul edilen son önergeyi ve tartışma usulünü Plan ve Bütçe Komisyonuna ve Parlamentoya yapılmış büyük bir haksızlık olarak değerlendiriyorum. Eğer bu şekilde yasama faaliyeti yürütülecek ise Hükûmetin kanun gücünde kararname çıkarma yetkisi almasını öneriyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

30’uncu maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 30 – (1) Bu Kanun 1/1/2009 tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Tütüncü.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, aslında bu madde üzerine, öyle sanıyorum ki AKP Grubunun da dikkat edeceği ve belki de belirli ölçüde, burada AKP’lilerin haberi olmadan neler yapılmakta olduğunu göstereceğimiz bir konuşma yapmak istiyordum ancak az önce 29’uncu maddedeki önergelerle ilgili yaşanan hadiseleri gördükten sonra bu önergeler üzerinde konuşma ihtiyacını hissetim.

AHMET YENİ (Samsun) – Biz her maddeye dikkat ederiz.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Şimdi, bir kere, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına 29’uncu madde üzerinde burada konuşan İzmir Milletvekilimiz Sayın Oğuz Oyan madde üzerinde konuşurken 29’uncu madde üzerinde değişiklik önergesi veriliyor. Böyle bir şey olabilir mi, doğru mu değerli arkadaşlar? Yani bu, bu kadar ucuz mu, bu kadar basit mi? Yani burada ana muhalefetin ya da diğer muhalefetin milletvekillerinin önerge üzerinde bir bilgi sahibi olması neden istenmiyor? Yani bunun doğrusu şudur: Bir gün önceden veriniz değişiklik önergelerini. Bizler de o önergeleri inceleyelim ve yasama işlevine daha fazla katkıda bulunalım. Bunu bizden esirgiyorsunuz ve dolayısıyla, bu kutsal çatının işlevinden esirgiyorsunuz. Bunu dikkatlerinize sunmak istiyorum. Yani yapmayınız böyle. Hadi bir gün önceden vermediniz ama en azından konuşmadan bir on dakika önce veriniz değerli arkadaşlarım, inceleyelim. Bütçe kanununda önergeler üzerinde de konuşma hakkı olmadığına göre ve o madde üzerinde grup sözcüsü konuşurken önergeyle ilgili hiçbir şey söyleyemiyor, önergeyle ilgili de hiçbir şekilde bilgilendirilmiş değil. Bir kere bu yanlışı dikkatlerinize sunmak istiyorum.

İkincisi, 29’uncu maddeyle ilgili verilen bir başka önerge, değerli milletvekilleri, geçti buradan. Noterlerin ikinci el araç alım - satımına aracılık etme ile ilgili işlemler geçen yıl yapılan bir yasal düzenlemeyle doğrudan trafik şube müdürlüklerine verilmiş idi ve böyle bir yasa çıkarılmıştı. Şimdi bu yasanın uygulamasını bir yıl erteliyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım ve bu önergeyle, ikinci el araç alım - satımıyla ilgili işlemler bir yıl daha noterlerde yapılacak. Yapılır yapılmaz, ama burada vurgulanması gereken konu şudur: Bir yıl önce bir yasa çıkarıyorsunuz ve bir yıl sonra, o yasanın uygulamasını erteliyorsunuz. Gerekçe nedir? Gerekçe bulunur, yığınla gerekçe bulunur. Efendim, teknik altyapısı işte trafik şube müdürlüğünün, yeterli değildir, işte noterler birdenbire sıkıntıyla karşılaşacak vesaire. Bunları neden daha önceden düşünmüyordunuz? Burada vurgulanması gereken nokta şudur Sayın Başkan, değerli milletvekilleri: AKP altı yıllık bir iktidar deneyimine sahiptir ancak bir yıl önce yaptığı bir yasal düzenlemeyi yaşama geçirebilme becerisine ve iradesine hâlâ sahip olamamıştır ve bu erteleme, yani bir yıl önce yapmış olduğunuz yasayı yürürlüğe girme noktasında bir yıl daha erteleme durumunda kalmanız, işte bu iradesizliğin en canlı örneğidir. Bunu dikkatlerinize sunmak istiyorum ve zabıtlara geçiriyorum.

Şimdi, başka bir şey. Yine, 29’uncu maddede, kabul edilen bir önergeyle, altı yasada değişiklik yapıyorsunuz. Şimdi, böyle bir şey olabilir mi! Yıllardan bu yana, hemen hemen her yıl, geçen dönem ben Plan ve Bütçe Komisyonundaydım, hemen hemen her Plan ve Bütçe Komisyonunda, bütçelerde söyledik, burada, Cumhuriyet Halk Partisi sözcüleri defalarca söyledi: “Yapmayınız, Anayasa’nın 162’nci maddesi var.” Anayasa’nın 162’nci maddesine hep aykırı hareket ediyorsunuz. Bakınız ne diyor Anayasa’nın 162’nci maddesi: “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, bütçe kanunu tasarılarının Genel Kurulda görüşülmesi sırasında, gider artırıcı veya gelirleri azaltıcı önerilerde bulunamazlar.” Anayasa, bütçenin görüşülmesiyle ilgili 162’nci madde.

E şimdi burada, bakınız, 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun, 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu, 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu, 5393 sayılı Belediye Kanunu, 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu ve 5664 sayılı Konut Edindirme Yardımı Kanunu’nda bütçe tasarısı görüşülürken verilen önergelerle değişiklik yapıyorsunuz. Böyle bir şey olabilir mi? E ne olacak? Buradan hemen şunu da izninizle sormak istiyorum: Değerli AKP milletvekillerinden acaba bu değişikliklerden haberi olan ya da bu değişiklikleri bilen kim var? Var mı?

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Ben varım.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Eğer içinizde herhangi birisi varsa gelsin, burada bu değişiklikleri bize anlatsın, biz de öğrenelim ama burada bu değişikliklerin anlatılması ve bizim bilgilendirilmemiz, bu işlevin, daha doğrusu bu tavrın Anayasa’ya aykırılığını ortadan kaldırmaz. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak Anayasa Mahkemesine gideceğiz. Hukukun üstünlüğünü savunan, hukukun üstünlüğünün her şeyden önce bu Parlamento çatısı altında savunulmasını her zaman ön planda tutan Cumhuriyet Halk Partisi olarak buradan ifade ediyoruz ki Anayasa Mahkemesine gideceğiz ve Anayasa Mahkemesi de bunları iptal edecektir.

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Nereden biliyorsunuz?

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Orayı da mı ele geçirdiniz?

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – “Nereden biliyorsunuz?” diyorlar arkadaşlar. Değerli arkadaşlarım, bundan önce onlarca, belki de yüzlerce örnekleri var. Ne yazık ki değerli arkadaşlarım, AKP bu alışkanlıktan vazgeçmek mecburiyetindedir. Yani elinizi tutan mı var? Tek başına iktidardasınız, üçte 2 çoğunluğa yakın bir çoğunluğunuz var. Niye getirmiyorsunuz bu yasalardaki değişikliklerle ilgili yasa teklifi ya da tasarılarını ve bu yasama organının doğal süreci içinde neden tartışma ve katkı yapma fırsatını bize vermiyorsunuz ve Anayasa’yı da ihlal ediyorsunuz?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok yazıktır. Yani bu bütçenin son görüşmelerinde ya da görüşmelerinin sonunda böyle bir konuşmayı yapmış olmanın gerçekten üzüntüsünü ve sıkıntısını taşıyorum ama biz gereğini yapacağız. Aslında bu maddeyle ilgili konuşmamı bir sonraki maddede yapma durumunda kaldığımı da ifade etmek istiyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle bu maddenin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. Hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tütüncü.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Mehmet Şandır.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten gecenin bu saatinde konuşmanın bir anlamı yok. Ben bu kanaatle konuşma talep etmemiştim ama Cumhuriyet Halk Partisi Sözcüsünün beyanları, hassasiyeti, aynı şekilde benim ve grubumun da hassasiyeti. Sizinle de paylaşmak istiyorum, bu sebeple söz aldım. Hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, şimdi, bu söylediğim ilk değil tabii, hemen her kanunda aynı şeyi yaşıyoruz. Kanunun, tasarı olarak Bakanlar Kurulundan Türkiye Büyük Millet Meclisine geldiği şeklin çok fazla değişikliğe uğrayarak, değiştirilerek bu Genel Kuruldan çıkışına birçok defa şahit olduk. On beş maddelik kanunun buradan kırk altı madde hâlinde çıktığını hepimiz biliyoruz. Hatta, Meclis Başkanının uyarısını alan komisyon başkanları olduğunu da biliyorsunuz. Hükûmetten gelen tasarının dışındaki kanunlarda değişiklik yapılan kanun tasarılarını da biliyoruz. Bundan dolayı Meclis Başkanından tenkit alan komisyon başkanları olduğunu da biliyoruz. Bunu her defasında yapıyorsunuz. Son anda -tabii şunu söylemek istemiyorum- yani bir yerlerden emir mi alıyorsunuz? Siz uyarı mı alıyorsunuz da aklınız başınıza son anda geliyor? Bunu söylemeyi yakışık bulmuyorum ama niye böyle bu?

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Söyleyin Sayın Başkan, doğru…

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Şimdi, Sayın Bakanımızın hem sunuş konuşmasını dinledim hem komisyondaki sunuş konuşmasını dinledim, kitapçığını okudum hem de -kapanışta söylediği- burada bütçeyi sunarkenki son konuşması -kitabı da burada- 24 Aralık konuşması da elimde. Her defasında kendinden emin, iddialı, kararlı bir şekilde bu bütçe kanununun titizlikle hazırlandığını, güzel hazırlandığını, doğru olduğunu, gerçekçi olduğunu, samimi olduğunu iddia etti, ifade etti. İnanmak durumundayız, devletin bakanı konuşuyor. Şimdi bu önergelerin anlamı ne? Bütçe kanunu bu Genel Kurulda ilk defa çıkmıyor, geçen sene de çıktı, önceki seneler de çıktı. Niye bu değişikler son dakikada? Ne anlamı var?

Getirdiğiniz önergenin gerekçesini okudunuz mu Sayın Bakanım? Yani ne getirdiğinizi de anlamak mümkün değil. Kanunun maddesi görüşüldükten sonra önergeler dağıtılıyor. Okumak mümkün değil, yani anlamak mümkün değil, kanunlarını bulup nerede ne değişiklik yaptırdığınızı anlamak mümkün değil. Komisyon üyelerimi çağırıyorum, burada ne değişiklik yapılıyor diye soruyorum, onların ifade etmesi mümkün değil. Gerekçeyi okuyoruz, bir anlamı yok.

Sayın Bakanım, niye? Şimdi, burada diyorsunuz… Yani birtakım iddialarda bulunmak mı gerekiyor? Ne oluyor yani? Bütçenizin sonucundan emin değilsiniz de birtakım gelirleri bütçeye dâhil etmek için hukuki bir zemin mi hazırlamaya çalışıyorsunuz? Burada söylüyorsunuz: “Belediye Gelirleri Kanunu uyarınca belediyeler tarafından alınmakta olan elektrik ve havagazı tüketim vergisinin 2009 yılında genel bütçeye gelir kaydedilmesi öngörülmektedir.”

Değerli arkadaşlar, böyle bir şey olur mu? Bir yandan yerel yönetimleri güçlendireceğiz diyorsunuz, yerel yönetimler kanunları çıkartıyorsunuz, bir yandan da gecenin son saatinde, bütçenin son maddesinde böyle bir önergeyle bir değişiklik yapıyorsunuz. Ne oluyor, yani ne oluyor Türkiye’de arkadaşlar?

Değerli milletvekilleri, milletin vekilleri, büyük Türk milletinin asil vekilleri; size soruyorum: Ne oluyor? Allah aşkına ya! Bunu anlamakta gerçekten zorlanıyoruz.

Yani, bakınız, el kaldırıp indirerek bu sorumluluğa katıldığımızın idrakinde olalım. Lütfen… Sayın Bakan anlatsın, kalksın desin ki, şu sebepten şunu yapıyoruz desin.

Bir önerge getirdiniz, sordum AKP milletvekili arkadaşımıza, eczacı arkadaşımıza: Ne oluyor dedim ya. Yani bu önergeyle eczacılara yüklenen bu yüke siz nasıl razı oluyorsunuz? Bu bir angarya değil mi? İşte çok açık, net diyor: “Eczaneler ile diğer kurum ve kuruluşlar aracılığıyla tahsiline ilişkin esas ve usulleri belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.” Yani, Maliye Bakanlığı oturacak, eczacılara “Siz, şu şekilde, şu miktarda parayı keseceksiniz.” diye talimat verecek. Bu bir angarya değil mi arkadaşlar? Memurunuz mudur sizin eczane? Kanuna aykırı değil mi, Anayasa’ya aykırı değil mi, genel hukuk kurallarına aykırı değil mi bu? Şimdi, ben bunu anlamakta zorlanıyorum.

Değerli arkadaşlar, yalnız bu defa değil, her defasında da böyle oluyor bu. Bir önerge getiriyorsunuz, önergede, sayılırsa, beş altı tane kanunun bilmem hangi maddesinde değişiklik yapıyorsunuz. Dolayısıyla, bundan büyük rahatsızlık duyuyoruz. Demokrasilerde, kanun yapma hukukunda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin teamüllerinde vazgeçmememiz gereken, hepimizin hassasiyetle üzerinde durması gereken “yasama kalitesi” diye bir hadise var. Milletin gözünün önünde, bana göre, gülünç duruma düşüyoruz arkadaşlar. Bu olmaz. Buna ne siz layıksınız, müstahaksınız ne de bizler böyle bir şeye mecburuz. Buna itiraz ediyorum. Yoksa, gecenin bu saatinde konuşmak, tenkit etmek falan değil meselemiz. Konuşmak gibi bir arzumuz da yoktu ama bakın, işte, Cumhuriyet Halk Partisi Sözcüsü de aynı endişelerle, sizlerin hassasiyetinize, dikkatinize sunmak için söz aldı, biz de öyle. Gerçekten nelerin olduğunu Sayın Hükûmet burada bize anlatmalı bu bütçeyle ilgili.

Değerli dostlar, değerli milletvekilleri; bütçeler, milletin adına milletin kaynaklarının nasıl kullanılacağının hukukunu belirleyen metinlerdir. Siz bu konuda, işte, bütçe görüşmelerinde kuralı belirlersiniz. Acaba, bir tereddüt mü var, bir sıkıntı mı var, bir endişe mi var, böyle gecenin son saatinde “Anayasa Mahkemesine müracaat edeceğiz.” diyorlar? İncelendiğinde, biz de şu kısa sürede yaptığımız incelemelerde aynı sıkıntıları duyduk. Böyle Anayasa Mahkemelik bir kanunu çıkartmaya niye mecbur kalıyorsunuz? Niye bu son saatte böyle bir değişiklik yapıyorsunuz?

Biraz sonra bir başka Danışma Kurulu kararıyla tekriri müzakere önergesi vererek yeni bir değişikliği daha yapacağız. Bunlara mecbur değilsiniz. Düşünerek, taşınarak… Çok yapıcı, çok uzlaşmacı bir muhalefetiniz var. Bundan faydalanmanız gerekir. Ama, siz, her defasında, “Endişem şudur, tepkimin kaynağı budur, muhalefete gol atmak…” Muhalefetin bu uzlaşmacı tavrını istismar etmek noktasına gelen bu tavrınız bizi çok rahatsız etmektedir ve biraz önce yaşadığımız gibi, sinirler ayağa kalkmakta, buraya yakışmaz, millete yakışmaz olaylara sahne olunmaktadır.

Onun için, değerli milletvekilleri, bu önergelerle yapılan bu değişikliklerin sebebinin öğrenilmesine zaruri ihtiyaç vardır. Bu sebeple, yürütmeden sorumlu Hükûmetin Sayın Bakanının nelerin olduğunu bize anlatmasını istiyorum.

Hepinize gecenin bu saatinde saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şandır.

Hükûmet adına Maliye Bakanı Sayın Kemal Unakıtan.

Şimdi mi konuşacaksınız, bir sonraki maddede mi?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi söylenilenlerle ilgili olarak konuşacağım.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, bir açıklama yapacaksanız buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu bütçe görüşmeleri, tabii uzun, vakit alıyor, hem Komisyonda geniş, enine boyuna tartışılıyor hem de Genel Kurulda tartışılıyor ve bu bütçenin kanunu gereği, özel olması gereği bununla ilgili Anayasa’mızda da, İç Tüzük’te de bazı hükümler getirilmiş. Şimdi, Anayasa’mıza göre bütçe kanunu Genel Kurula geldiği zaman gelir azaltıcı, masrafları, giderleri artırıcı bir önerge getirilemiyor, değişiklik yapılamıyor. Neden? Devletin menfaati korunsun. Yani Komisyonda konuşulur, ondan sonra orada ne karar alındıysa alınır, buraya geldiği zaman tekrar artık yeni bir önergelerle bütçe bozulmasın, esas bu ve bununla ilgili olarak… Bir defa bu kaide. Yani biz, burada, hiçbir zaman giderleri çoğaltalım, gelirleri azaltalım, böyle bir şey veremeyiz, hiç kimse de veremez.

İkincisi, bütçe müzakereleri uzun sürdüğü için, verilen önergeler, diğer zamanlarda, işte önergeyi verenler gelirler, fikirlerini söylerler, her türlü tartışma yapılır ama bütçe kanununda önergeler tekrar müzakere edilmez, okunur, gerekçesi okunur, ondan sonra da oylanır ve geliri azaltmayan, gideri çoğaltmayan önergeler her zaman verilebilir.

Şimdi, burada yapılan… Bu devletin idaresinde, değerli arkadaşlar, dinamik bir yapı olduğu için, ekonomik durum dinamik bir yapı olduğu için her zaman yeni yeni önergeler Genel Kurulda da verilir, Plan ve Bütçede de verilir. Buna mâni bir hüküm yok ama ne olduğunu söylemiş. Ayrıca “Bunlar hakkında müzakere yapılmaz.” diyor, o derece önemli ama şimdi bizde kanun maddesi geçmiş, ondan sonra gelmişiz 2’nci maddeye… 30’uncu maddeyi konuşuyoruz şu anda. 30’uncu madde diyor ki: “Bu Kanun 1/1/2009 tarihinde yürürlüğe girer.” Şimdi biz bunu bırakıyoruz, bir önceki maddeye tekrar dönüyoruz. Bu bir defa usulen yanlış. Bir defa İç Tüzük’ümüz bunun müzakeresine fazla şey vermiyor yani “Yapamazsınız bunu.” diyor ama Genel Kurulda sanki hiç önerge verilmez gibi, muhalefet partisi “Bundan benim haberim yok.” diyor, “Bundan niye benim haberim yok, niye daha önce söylemedin?” Hangi önergeyi burada iki gün önce veriyoruz, hangi önergeyi bir gün önce veriyoruz? Bize, buraya geliniyor, biz her türlü açıklamayı gelen değerli bütün milletvekillerine anlatmaya gayret ediyoruz parti farkı gözetmeksizin, bu şunun için verildi, bunun için verildi, anlatmaya çalışıyoruz. Ayrıca burada gerekçede de var. Ama derlerse ki bana “Maliye Bakanı, sen bunu verdin, biz de bunu anlamadık, bununla ilgili bir konuşma yap”, hayhay, ben geleyim anlatayım. Yani sanki gümrükten mal kaçırıyoruz gibi böyle bir havaya sokmanın âlemi yok. Ne yapıyorsak burada açık açık veriyoruz.

Bir de sayın milletvekillerim “Sizin bundan haberiniz var mı, sizin bundan haberiniz var mı…” Var tabii, burada grup başkan vekili var, buna imza atan milletvekillerimiz var. Bunlar gözlerini kapayıp imzalamıyor ki bunu.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Maalesef öyle Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Hayır efendim, hayır efendim, hayır efendim...

BAŞKAN – Sayın Bakan…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Herkes geliyor bana, grup başkan vekilleri başta olmak üzere, tek tek izah ediyoruz. Hatta sizin gruptan da arkadaşlarımız geliyor, onlara da izah ediyoruz.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – İmza atanlardan birisi çıkıp konuşsaydı Sayın Bakan.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – İmza atanlardan birisi çıksın anlatsın bakalım, ne varmış önergede, bir duyalım.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Sayın Milliyetçi Hareket Partisinin değerli milletvekilleri geliyor, ona da anlatıyoruz. Ama deyin ki bana “Gel bir de kürsüde anlat”, kürsüde anlatayım.

Yani bu şekilde böyle bizi nitelemenin âlemi yok. Yaptığımız, Anayasa’ya da uygun, İç Tüzük’e de uygun.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hayır efendim.

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Angarya yok Anayasa’da ama Bakan, angarya eczacılara.

BAŞKAN – Sayın Özçelik

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Angarya değil değerli arkadaşlar. Okumuyorsunuz tam şimdi, tam okusanız... Bakın şimdi, orada eczacılar, diğer kurum ve kuruluşlar, bilahare biz karar vereceğiz. Eczacıları çağıracağız, “Gel kardeşim bakalım. Yeşil kartlı… Ben maaş alanları maaştan kesiyorum.” Yeşil kartlılar maaş almıyor ki. Onları da bir şeye bağlayacağım. Şu anda yüzde 20 ilaç katılım payını zaten yıllardan beri eczacılar kesiyor, yeni kesmiyor ki bunu.

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Biz kesemiyoruz maalesef.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Yeni yapılmıyor ki bu. Al, Sosyal Güvenlik Kurumunun katılım payları için eczacılar yeni alıyor ama bir problem varsa oturulur, konuşulur, halledilir bunlar. Orada da zaten “illa eczacı” demiyor, “diğer kurum ve kuruluşlar” diyor. Oturulacak, bunlar konuşulacak değerli arkadaşlar. Maliye Bakanlığı olarak her zaman yaptığımız iş, Çalışma Bakanlığının her zaman yaptığı iş. Oturulur, konuşulur, anlaşılır… Ha, bazı yerde ihtilaf da çıkabilir ama mühim olan devletin hizmetlerinin görülmesidir. Devletin hizmetlerini nasıl göreceğiz biz?

Burada bütün işimiz, devletin menfaatlerine bir halel gelmesin, aman, vatandaşlarımızın problemlerini çözelim, bunlar için uğraşıyoruz.

Şimdi, burada özelleştirme… Bakın şimdi, bir değişiklik yapmışız, birkaç tane söylüyoruz, “Buralardan elde edilen gelirleri tahsisen bir yere vermeyeceğiz, yalnız bütçeye gelir yazacağız.” diyoruz. Ne var bunda, ne var yani?

RECEP TANER (Aydın) – Bütçe açığını kapatmak.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Komisyonda getirseydiniz burada getireceğinize.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Efendime söyleyeyim, şu anda…

Değerli arkadaşlar, bakın, belediyeler daha önce bütün aydınlatma giderlerini ödüyorlardı. Şimdi, bunu bütçeden ödüyoruz, sokak aydınlatmalarını bütçeden ödüyoruz, bütçeye de bununla ilgili madde konuldu. Belediyelerin sokak aydınlatmaları devlet tarafından ödeniyor, buradan, bütçeden ödüyoruz. Belediyeler de “aydınlatma vergisi” diye bir vergi alıyorlar. Madem öyle, biz ödüyoruz, o verginin de bütçeye ait olması lazım. Bundan daha tabii bir şey yok. Sanki bunu üç gün önce size söylesek ne çıkacak yani bundan? Ne getireceksiniz bununla ilgili? Gayet tabii olan şeyler bunlar. Yani bir şey varmış gibi -30’uncu madde yürürlük maddesi- dön geriye... Esas o İç Tüzük’e aykırı. Nerede görülmüş? Bir madde konuşulurken bir madde gerisini anlatmanın âlemi yok ki. O madde geçerken konuşalım. Ama geçmişiz artık. İç Tüzük’e aykırılıksa budur.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Siz de aynı şeyi yapıyorsunuz, Sayın Bakanım. Siz de geçmişi konuşuyorsunuz şimdi.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, biz her şeyimizi açık yapıyoruz.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Anayasa’ya aykırı.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Evet, muhalefetin yapıcılığına teşekkür ederiz, anlayışına da teşekkür ederiz ama bu konularda bizi lütfen suçlamayın. Yani, yanlış bir iş yapıyormuşuz gibi, gecenin bu saatinde efendim hiç kimsenin haberi olmadan bir şeyler yapıyoruz… Bu intiba yanlış.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Öyle yapıyorsunuz.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Yapmayın Allah aşkına, yapmayın!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakan, belediyelerin gelirlerinin bütçeye gelir kaydedileceği hususu çok önemli bir husus. Bunu Komisyonda görüşmüyorsunuz.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Görüştük efendim, görüştük Sayın Şandır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Niye orada kabul edilmedi Sayın Bakan?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Görüştüyseniz orada önerge verseydiniz Sayın Bakanım.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlayınız efendim, lütfen.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Orada kabul edilmedi de son anda böyle bir önergeyle getiriyorsunuz buraya.

BAŞKAN – Sayın Şandır, lütfen.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Sayın Şandır, görüştük. Yani, bütçeden ödenecek belediyelerin şeyleri diye görüştük. Aydınlatmalar bütçeden ödenecek. Hatta bununla ilgili ödenek var. Rica edeceğim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bunu Komisyonda niye yapmıyorsunuz da böyle son saatte önergeyle geçiyor bu?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Efendim, bakınız, şimdi, İç Tüzük’e göre Komisyonda illa her türlü değişiklik yapılır, Genel Kurulda yapılmaz diye bir hüküm mü var Allah aşkına? Var mı böyle bir şey?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim, söz konusu olan İç Tüzük değil.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Genel Kurulda yapılmaz diye bir şey var mı?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Anayasa’ya aykırı.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Ben orada da yaparım, burada da gerekli görülürse yaparız. Bunu yapamazsınız diye bizi bağlayamazsınız siz. O zaman Anayasa’ya aykırı hareket edersiniz. Genel Kurulda efendim hiçbir önerge verilmez, hiçbir değişiklik yapılmaz! Yapın bakalım öyle bir kanun.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, konu vuzuha kavuştu galiba. Teşekkürünüzü alayım ve bitireyim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim, işte bütün itiraz ettiğimiz bu. Burada titizlikle hazırlandığını söyleyen sizsiniz.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Sayın arkadaşlar, mesele vuzuha kavuşmuştur. Hepinize saygılar sunuyorum. Teşekkür ediyorum, sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Madde üzerinde Sayın Dibek’in bir sorusu var.

Sayın Dibek, buyurun efendim.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, gerçi, sanıyorum gruplar soru sormamak ve kişisel görüşlerde konuşmamak üzere anlaşmışlar ama Sayın Bakanımızın bu konuşmasından sonra konuşmamak ya da soru sormamak mümkün değil.

Şimdi, Sayın Bakanımız çıktı, kürsüde… Çok güzel… Ben çok farklı bir şey söylediğini de pek düşünmüyorum ama kalkıp da “30’uncu maddede konuşurken, niçin 29’uncu maddedeki önergelerle arkadaşlarımız gelip konuşuyor?” demek bana göre bu Meclise yapılan bir saygısızlıktır çünkü bizim 30’uncu maddeyle ilgili konuşabilmemiz için, öncelikle 29’uncu maddedeki o önergelerin daha önceden bizim önümüze gelmesi lazım. Buradaki sözcümüz Sayın Oyan oraya çıktığında o önergelerden haberi yok. 29’uncu maddeye geçiyor, önergeler konuşma sırasında geliyor. Sayın Bakanın burada, bunu bilerek bu konuşmayı yapması çok üzücü.

Ben şunu sormak istiyorum: Sayın Bakanım, bütçe bir yıllık bir kanun. Az önce burada Sayın Tütüncü de altı tane kanundan bahsetti. Bunlar sürekli kanunlar, bunlarda değişiklikler yapıyorsunuz. Bunun Anayasa’ya aykırı olduğuna dair yüzlerce karar varken bunlar niye yapılıyor?

Diyorsunuz ki “Gecenin bu saatinde, biz burada, yangından mal mı kaçırıyoruz?” Evet, yani bu tavrınız, buradaki yaşadığımız bu süreç, maalesef, yangından mal kaçırdığınızı bizlere gösteriyor. Yani bu değişiklikler IMF’nin talimatı mıdır da gecenin bu saatinde bunlar geliyor?

Şimdi, belediye gelirlerini azaltıyorsunuz, işte alıyorsunuz, bütçeye burada dâhil ediyorsunuz. Seneye ne yapacaksınız? Önümüzdeki yıl, bir yıl sonra ne olacak? Yani siz Maliye Bakanısınız, bunların hepsini biliyorsunuz ama buradaki arkadaşlarımız ve bizler, en azından, asgari ölçülerde o önergelerden, bizlere olan saygınız gereği daha önceden haberdar olmamız gerekir diye düşünüyorum ve saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Tütüncü…

Ama o zaman ben sınırlama yapacağım çünkü başka giren arkadaşlar da var, mecburen…

Buyurun efendim.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aslında Sayın Bakanımızın açıklamalarını büyük bir dikkatle izledik. Ben şunu sormak isterim Sayın Bakanımıza: Anayasa hükümleri mi daha üsttedir yoksa İç Tüzük hükümleri mi? Biz burada Anayasa’ya aykırılıktan söz ederken ve Sayın Bakanımızın, Anayasa’da gerçekten, Genel Kurulda gelir azaltıcı, gider arttırıcı birtakım önergelerin verilmeyeceğini de söylemesine rağmen, böyle bir konuşmayı nasıl yapmış olduğunu bir daha düşünüp bize açıklamasını rica ediyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Ayhan…

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakana şunu sormak istiyorum: Sayın Bakanım, ben madde 29’da söz aldım. Konuşmam bittikten sonra bu önergeyi gördüm. Bu sizce uygun mu? Söylemek istediğimiz bu.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Uygun uygun, hiçbir mahzuru yok!

BAŞKAN – Sayın Bakanım, buyurun efendim.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi, Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; birinci konuşmacı Sayın Milletvekilinin, böyle, benim hakkımda “saygısızca” işte “saygı dışı” gibi nitelemelerine doğrusu üzüldüm. Yani ben herkesi hem dinlemede hem Genel Kurula karşı çok saygılı bir bakanım. Saygılı bir bakanım ama kalkıp da her benim konuşmamı beğenmeyen, kabul etmeyen, iştirak etmeyen kimse beni saygısızlıkla nitelendirmesi doğrusu çok yanlış bir tutum. Benim görüşüme katılmayabilirsiniz, beni tenkit edebilirsiniz ama ikide bir “saygısızca” lafını kullanmanız… Doğrusu ben bunu reddediyorum. Yani bunu söyleyen arkadaşa reddediyorum ben bunu. Burada Hükûmetin bir bakanı oturuyor. Haa, siz söylersiniz fikrinizi, ben de söylerim fikrimi. Sizin fikrinizi ben beğenmeyebilirim, sizin tekliflerinize iştirak etmeyebilirim, benim fikirlerimi siz beğenmeyebilirsiniz. Zaten çok beğenseniz bizim fikrimizi muhalefet olmazsınız. Şimdiye kadar hangi fikrimizi beğendiniz?

O bakımdan, değerli arkadaşlar, birbirimize saygı çerçevesi içinde, konuşmalarımıza, hareketlerimize dikkat edersek, herhâlde daha iyi olur.

Şimdi, bugün yaşanan hadiseyi hepimiz gördük. Bir kelimeden çıktı: “İhbarcısın…” “Değilsin…” Şimdi, yani zaman zaman siz sinirlerinize hâkim olamayabilirsiniz, ben olamayabilirim. Bunlara fırsat vermeyelim. Bize yakışmaz bunlar.

İkincisi, Sayın Tütüncü… Sayın Tütüncü çok eski milletvekili bir arkadaşımız, benim de hemşehrim; saygı duyduğum, sevdiğim bir arkadaşım. Kendisi de zaten konuşmalarında fevkalade beyefendi bir şekilde konuşur. Sayın Tütüncü diyor ki: “Ya, bu verdiğiniz, Anayasa’ya aykırı.” Bugüne kadar ben yüzlerce defa muhalefetten bu şeyi dinledim: “Anayasa’ya aykırı…” Ne yapılıyor o zaman? Anayasa’ya aykırı… O zaman Anayasa Mahkemesine gidiliyor, kararı Anayasa Mahkemesi veriyor.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Biz de onu diyoruz.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Anayasa Mahkemesi de muhalefetin “Aykırı.” dediği birçok şeye “Hayır, aykırı değil.” diyor, kararını veriyor. O zaman ne oluyor bu iş? Hiçbir şey olmuyor. “Aykırı.” deyip “Hakikaten haklısınız.” diyor, iptal ediyor. O zaman da gerekli kanunlara taşınıyor bu. Şimdi, onlarca bunun misali var, ben gördüm bugüne kadar. Gene, şimdi, siz diyorsunuz “Anayasa’ya aykırı.” biz diyoruz “Hayır, değil efendim.” O zaman hep beraber gideceğiz Anayasa’ya, Anayasa Mahkemesi de kararını verecek. Bu kadar.

TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Ne gerek var Sayın Bakanım oraya kadar?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Yani prosedürler belli. Onun için, birbirimizi kırmanın âlemi yok. Herkes prosedüre göre hareket etsin, ondan sonra da hiç, ne kavga çıkar ne gürültü çıkar ne şey çıkar. Ama değerli arkadaşlar, ne olur birbirimizin fikrine hürmet edelim. Biz sizleri sayıyoruz, bir meclisin muhalefetsiz olmayacağına inanıyoruz ve katkılarınızdan dolayı teşekkür ediyorum ve zaten konular anlaşılmıştır. Bundan sonra… Biz geldik bunları oyladık, kabul edildi. Bundan sonra yapılacak neyse ona göre hareket edelim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Çelik, siz de sormak istemişsiniz, vaktimiz de var.

Buyurun.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanı dikkatle dinliyoruz. Şimdi, biliyorsunuz 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu aşağı yukarı Türkiye’de otuz yıla yakın uygulanan bir yasa ve bu Yasa’nın içindeki mahallî vergilerin oranlarının altı yıllık AKP Hükûmeti döneminde tedricen modernize edilmesi, günümüz şartlarına uydurulması gerekirken, bu yola gidilmemekte ve önergelerle bütçe kanunlarına eklenen bazı hükümlerle bunlar ya etkisizleştirilmekte ve yerel yönetimlerin gerçek anlamda kurumsallaşmasının da bu şekilde önüne geçilmekte, mahallî idarelerin mali disiplini ortadan kalkmakta, her yıl bütçe kanunlarıyla getirilen hükümlerle ilgili tertipten belediyelere ve özel idarelere paralar gönderilmektedir.

Şimdi, burada ben şunu soruyorum: Bu elektrik…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkanım, son sözümü tamamlayabilir miyim.

BAŞKAN – Efendim, otomatik kesiyor. Benim bir şeyim yok.

Muhterem arkadaşlarım, şunu söylemek istiyorum: Bir dakikalık zaman az bir zaman değildir. Eğer yorumsuz sorulursa çok net sorular sorulabilir.

Siz tekrar girerseniz ben açarım. Otomatik kesiyor çünkü. Sistemi ayarlıyorum.

Buyurun Sayın Çelik.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Teşekkür ediyorum.

Son olarak şöyle bağlamak istiyorum: Şimdi, doğal gazın özellikle bu şekilde bir uygulamayla belediyeyle ilişkilerinin yeniden düzenlenmesi anlamına gelen bu uygulamadan sonra acaba elektrikte ve doğal gazda yeni bir ÖTV getirilmesinin zemini mi, altyapısı mı hazırlanıyor? Bunu sormak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Evet, Sayın Bakanım…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Hayır, böyle bir şey düşünülmüyor hiçbir zaman. Onu yaparken altta acaba şu mu var, bu mu var diye hiç öyle şüpheye de kapılmayın. Öyle bir şey söz konusu değil. Zaten biz bir şeyi yapmak istediğimiz zaman onu açık açık söylüyoruz, yani şudur, budur deriz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

31’inci maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 31 – (1) Bu Kanunun;

a) Türkiye Büyük Millet Meclisi ile ilgili hükümlerini Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı,

b) Cumhurbaşkanlığı ile ilgili hükümlerini Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri,

c) Sayıştay Başkanlığı ile ilgili hükümlerini Sayıştay Birinci Başkanı,

ç) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile ilgili hükümlerini ilgili bakanlar ve Maliye Bakanı,

d) Özel bütçeli idarelere ilişkin hükümlerini idarelerin bağlı veya ilgili olduğu bakanlar ve Maliye Bakanı,

e) Düzenleyici ve denetleyici kurumlara ilişkin hükümlerini kendi kurulları ve/veya kurum başkanları,

f) Diğer hükümlerini Maliye Bakanı,

yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü.

Buyurun Sayın Tütüncü. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, aslında Sayın Maliye Bakanımızı incitmek ve üzmek gibi bir düşüncemiz kesinlikle olmadı, olamaz da. Burada tabii ki İç Tüzük’ü biliyoruz, yani İç Tüzük’e göre geçen bir madde üzerinde, bir sonraki maddede konuşmak doğru değil. Ama benim konuşmama başladığımda, anımsayacaksınız, vurgulamak istediğim nokta da burasıydı. Ben demiştim ki, Cumhuriyet Halk Partisi Sözcüsü kürsüde konuşurken ve kürsüden indikten sonra o önerge veriliyor. Eğer Cumhuriyet Halk Partisi Sözcüsü çıkmadan önce o önergeler verilmiş olsaydı tabii ki o madde üzerinde, yani 29’uncu madde üzerinde konuşacaktık, o önergelerle ilgili düşüncelerimizi o madde üzerinde ifade edecektik ve böylece daha sonraki maddede konuşma ihtiyacını hissetmeyecektik. Konu Anayasa’ya aykırılık açısından önemli olduğu için, bu çerçevede biz bir sonraki maddede konuşma ihtiyacını hissettik. Bunun da açıklanması gerekiyordu. Kusura bakmayın bu konuyu tekrar dile getirdiğim için.

Şimdi, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün akşam burada Hükûmetin verdiği bir önergeyle bir oylama yapıldı. Sonuçta ne oldu? Önümüzdeki bu tasarıdan toplam 3,8 milyar YTL’lik bir ödenek kesintisi yapıldı. Yani eski, önceki parayla yaklaşık 4 katrilyonluk bir kesinti yapıldı önümüzdeki bu gördüğümüz bütçede. Yani, bu bütçe buraya gelirken kaynağı olduğu, bizzat Sayın Maliye Bakanı ve bizzat Sayın Başbakan tarafından iddia edilen ödeneklerden yaklaşık 4 katrilyon lira kesildi. Neden kesildi? Kimin isteğiyle kesildi? Tabii ki IMF’nin isteğiyle kesildi. Tabii ki IMF’nin isteğiyle kesildi ve böylece biz, dün akşam, o önergeyle birlikte, IMF’nin önünde diz çöken -bu kriz ortamında- dördüncü ülke olduk. Sırbistan, Macaristan ve İzlanda’dan sonra Türkiye, dün akşamki o oylamayla zımnen IMF’nin önünde diz çökmüştür. Hani IMF’ye halkımızın ümüğünü sıktırmayacaktık?

Bakınız nasıl sıktırmışız ve nerelerden kesinti yapılmış? İzmir Milletvekilimiz Sayın Oyan kısa geçtiler ama konu o kadar önemli ki, burada, bu bütçenin son maddesinde ayrıntıya girmek zorunluluğunu hissediyorum.

Tarım teşviklerinden, tarımsal teşviklerden kesinti yapılmış. Hepimiz anımsayacağız ki “Millî gelirin yüzde 1’i düzeyinde tarımsal teşvikler olacak.” diye siz yasa çıkardınız. Hiçbir zaman böyle bir destek vermediniz tarım ve hayvancılığa ve şimdi dün akşamki kesintiyle de millî gelirin yüzde 0,55’ine ya da 0,6’sına yakın bir desteği ancak veriyorsunuz. 674,5 milyon YTL’yi tarımsal teşviklerden kestiniz. Sizi buradan çiftçilere şikâyet ediyorum. Can suyu vermeniz gereken bir kesime -son anda IMF’nin direktifiyle- can suyu vermek bir yana…

TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Can alıyorlar.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – …canını alacak bir tavır içine girdiniz.

İkincisi, nerelerden kesinti yaptınız? Yatırım harcamalarından, Millî Eğitim Bakanlığı yatırımlarından kesinti yaptınız; Sağlık Bakanlığının yatırımlarından kesinti yaptınız; Karayolları Genel Müdürlüğünün yatırımlarından kesinti yaptınız; Devlet Su İşleri yatırımlarından kesinti yaptınız -o Devlet Su İşlerinin yatırımları ki projenin ortalama bitiriliş süresi on beş yıldır, daha da uzattınız- ulaştırmadan -DLH’dan- kesinti yaptınız ve Adalet Bakanlığı yatırımlarından da kesinti yaptınız ve toplam kesinti 1 katrilyon 808 milyar lira.

TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – 3 katrilyon.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Bu, sadece yatırımlardan yapılan. Yatırımlardan yüzde 16,5; yani toplam yatırım ödeneklerinden böylece yüzde 16,5 oranında kesinti yaptınız. Az önce söylediğim tarım teşviklerinden yapmış olduğunuz kesinti oranı yüzde 10 idi, yatırım harcamalarından -daha mürekkebi kurumamış, önümüzde, görüştüğümüz bu bütçede- yüzde 16,5 kesinti yaptınız. Bunu nasıl yaparsınız değerli milletvekilleri? Böyle bir şey olabilir mi? Taşı sıksa suyunu çıkaracak o genç insanlarımız işsizlik bunalımı altında inim inim inlerken, kendi geleceklerini, kendi kişiliklerini kendi elleriyle oluşturma hakkından giderek yoksun kalırken siz nasıl olur ki yatırımlardan böylesine kesinti yaparsınız?

Ve üçüncüsü de mal ve hizmet alımlarından yüzde 10’luk kesinti yapıldı, 1 katrilyon 323 milyar lira.

Evet, toplam 3,8 milyar YTL IMF’nin direktifiyle bütçeden kesildi.

Hani kriz Türkiye’ye dokunmuyordu, teğet geçiyordu? Şimdi ne oldu?

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Psikolojisi bozuldu!

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Kriz devlet bütçesine de girdi. Devlet bütçesine de girdi. Dün akşam yapmış olduğunuz o oylama krizin Hükûmet tarafından da tescilidir, tescil edildi.

Şimdi, birçok atasözümüz var. Bir tanesini bu içinde yaşadığımız olayla ilişkilendirelim, söyleyelim. Demiş ki atalarımız: “Büyük lokma ye, büyük söz etme!” “Büyük lokma ye, büyük söz etme!”

Evet, AKP büyük lokma yiyor. Anlaşılıyor ki o büyük lokmaları yemeye devam edecek ama hiç olmazsa büyük söz söylemeyin bundan sonra.

CEMAL TAŞAR (Bitlis) – Büyük parti büyük söz söyler, millet adına söyler.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Büyük söz söylemeyin, ayıp oluyor!

Biz bu filmi, yani yatırımlardan kesinti yapılması filmini eskiden de görmüştük. Türkiye, ne yazık ki, ekmek kadar, su kadar, hava kadar muhtaç olduğu kamu sabit sermaye yatırımlarının yapılamamasının ağır faturasını çekiyor ve yakın gelecekte de çok ağır bir şekilde çekecek. Öyle ki, Türkiye, gelişmiş Avrupa Birliği ülkelerinin her yıl yapmakta olduğu kamu sabit sermaye yatırımlarının -Devlet Planlama bütçesinde konuşurken de belirtmiştim- ancak ve ancak yüzde 15’ini, yüzde 20’sini yapabilmektedir değerli milletvekilleri. Bu ne anlama geliyor: Avrupa Birliği ülkeleriyle arayı kapatacağımıza, ülkemizin sosyal ve fiziksel altyapısı açısından arayı kapatacağımıza daha da geriye düşüyoruz. Böylece ülkemizin geleceğini gizli ama son derece ağır bir borç yükü altına sokuyoruz.

Değerli milletvekilleri, bu durum bize yurt içi tasarruf açığının yaşamsal önemini bir daha vurgulama sorumluluğunu yüklüyor. Bu bütçe görüşmelerinde altının önemle çizilmesi gereken nokta bu. Çünkü Türkiye’nin temeldeki sorunu, yurt içi tasarrufların yetersizliğidir. Yatırımların az yapılmasının altında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tütüncü, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Yatırımların yetersiz yapılmasının altında bu sorun vardır ve Türkiye’nin kronikleşmiş en büyük sorunlarından biri olan cari işlemler açığının temelinde de yurt içi tasarruf yetersizliği sorunu vardır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, yurt içi tasarruf oranını, tabii ki bu kriz ortamının içinde olmaz ama en kısa zamanda öncelikle yüzde 20’lere, sonra da yüzde 25’lerin üzerine çıkarmayı hedef almalıdır ve bunun için de Avrupa Birliği standartlarında, yine kriz ortamında zordur ama en uygun zamanda ciddi bir vergi reformu ve bunu destekleyecek bir harcama reformu yapmalıdır. Türkiye'nin yurt içi tasarruflarının millî gelire oranı yüzde 15’e düşmüştür. Değerli milletvekilleri, yüzde 15’e düşmüştür. Değerli Maliye Bakanımız, bütçe tasarısında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tütüncü, istirham edeyim efendim. Bu vakitte, bakınız…

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim, “toparlama” diye bir şey yok. Ben “toparlama” kelimesini Türkçe olarak zaten fazla sağlıklı bulmuyorum da…

Konuşmanızı tamamlayınız.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Yeni yıllarını kutlayayım o zaman.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Evet, Sayın Maliye Bakanımız bütçe konuşmasında yıllardan sonra ilk defa bu konuya bir bütçe mantığı çerçevesinde değinmiştir, bu sevindirici bir olaydır.

Bu duygu ve düşüncelerle yeni yılınızı içtenlikle kutluyorum. Yüce Tanrı’dan daha nice yeni yıllara daha sağlıklı, daha mutlu ve daha iddialı bir Türkiye içinde ulaşmamızı diliyorum. En iyi dileklerimle sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gecenin bu saatinde sizleri fazla yormak niyetinde değilim. Bütçe müzakerelerinin sonuna geldik. Yorucu bir maratonu tamamlamak üzereyiz. Hepimiz siyasetçiyiz. Zaman zaman burada iktidar kanadından arkadaşlar bütçeyi savunmak için, biz muhalefet kanadından arkadaşlar bütçeyi eleştirmek için söz aldık. Ben öyle tahmin ediyorum ki bütçede konuşmak isteyip de konuşamadım diyen bir tek milletvekili arkadaşımız yoktur. Biz siyasetçiyiz, zaman zaman polemik yaptık belki de, belki de sınırları zorladık, demagoji diye adlandırılabilecek noktalara da taşıdık müzakereleri. Bugün yaşadığımız gibi bazı tatsız olaylara da şahit olduk ama bu memleket bizim. Biz, bu kriz döneminde bu memleket için en doğruyu yapmak zorundayız.

Evvelsi gün, burada yaptığım konuşmada dünkü önergeyi öngördüğümü ifade etmiştim. Dün buraya bir önerge geldi, bütçeden kesinti yaptık. Bu önergeyi hazırlamanın Maliye Bakanı için kolay olmadığını biliyorum. Siz milletvekilleri için de bu önergelere “Evet” demenin kolay olmadığını biliyorum ancak bu tür kriz dönemlerinde bütçe yapmanın, bütçe uygulamanın da son derece zor olduğunun farkındayım çünkü ben Türkiye'nin 70 sente muhtaç olduğu bir dönemde Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğüne getirildim.

Şimdi, arkadaşlar, bu kesinti önergesiyle bu bütçe ıslah edilemez çünkü bu, böyle, bir tırpanı vurma olayıdır ama gerçek bütçecilikte durum olur ki bir projeyi bütünüyle sistemden ayıklarsınız, gerekirse bir başka projeye birkaç kuruş, birkaç lira daha ilave edersiniz. Bu bütçe yapma işi sadece bir nicelik meselesi değildir, rakamları alt alta, üst üste koyma, ondan sonra onları bir demet hâline getirip Meclisin huzuruna getirme olayı değildir; nitelikler vardır. Bu gibi kriz dönemlerinde her bir projeyi ayrıca krize karşı en doğru proje, en haklı, en yerinde proje olduğuna inanarak getirmeniz lazım. Bu durumda, bu bütçe kanunlaştığı anda maalesef “depase” olacaktır, yani geçerliliğini yitirecektir. Peki, bu noktada ne yapılmalıdır?

Sayın Bakanım, değerli milletvekilleri; gelin, aklın gereğini yapalım. Bakın, önümüzde daha beş gün var. Sayın Bakan gitsin, Kabinede durumu anlatsın. Pazartesi sabah buraya bir daha gelelim ve bir geçici bütçe yapalım, Hükûmete üç aylık süre verelim. Hükûmet, ocak ayı sonunda veyahut da şubat ayının 15’inde bize yeni bir bütçe getirsin, onu süratle tartışalım ve 1 Nisandan itibaren bu yeni bütçe uygulamaya girsin. Biz bunu mazide denedik, çalıştı. Bakın, böyle bir şey yaptığınız takdirde ne olur: Bir kere, böyle tek kalemde kesme olayının getirdiği çarpıklıkları önlersiniz. İkincisi, daha sağlıklı bir bütçe yapma imkânınız olur. Üçüncüsü, burada IMF edebiyatı yapacak değilim ama IMF tarafını da tatmin edersiniz çünkü onların en büyük korkusu “29 Mart dolayısıyla popülist politikalar izler mi bu Hükûmet? Bütçe zıvanadan çıkar mı?” korkusudur, böylece bu korku geçer. Ondan sonra, hiçbir şeyden de kesinti yapmamış olursunuz çünkü 2008 bütçesi yürümeye devam eder, hiçbir kesinti yapmamış olursunuz, memur maaşları dışında bütçeniz de ciddi ölçüde küçülmüş olur. Onun dışında, 1 Marttan itibaren hem de 2008 yılı geride kalmış olur, Amerika’da, Avrupa’da, dünyanın çeşitli yerlerinde çeşitli finans kurumlarının, şirketlerin bütçeleri vesaire ortaya çıkmış olur. Ondan sonra kalkarız 1 Marttan itibaren doğru dürüst bir bütçemiz olur ve 2009’u bununla çıkarırız. Aksi takdirde, ben size söyleyeyim, bunu yapın veya yapmayın, zaten bu Hükûmet, ocak, değilse şubat, değilse nisan ayında bizim önümüze yeni bir revizyon bütçesi getirmek, yani ek bütçe getirmek durumunda kalacaktır. Gelin, bunu üç ay geciktirmeyelim, geçici bütçe yapma işi üç dört maddelik bir iştir ve iki günlük bir iştir. Bunu yılbaşından önce tamamlarız, hepimiz rahat içinde evimize gider, 1 Nisandan itibaren de krizi göğüsleyecek bir bütçeyle bu işin içinden çıkarız.

Benim söyleyeceğim budur, ister itibara alınır ister alınmaz ama ben kendim ve grubum adına, grubumun da müsaadesiyle bu tarihî görevi yerine getirmek istedim. Hepinize saygılar sunuyorum, iyi geceler, iyi yıllar diliyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kumcuoğlu.

Son olarak şahsı adına Mehmet Emin Ekmen, Batman Milletvekili.

Buyurun Sayın Ekmen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Son konuşmacı olmanın verdiği zorluk duygusu içerisinde iki hayırlı olsun dileğimi sizinle paylaşmak istiyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, 2009 bütçesi, Avrupa Birliği Maastricht Kriterlerini yakalayan, yer yer daha ileri hedefleri ortaya koyan, bütçe açığını neredeyse sıfırlayan, borç dengemizi makul seviyelere çeken, dış ticaret temelli büyüme ile uluslararası marka ve imajımızın oluşmasına katkı sağlayan bir bütçedir. Özellikle eğitim, sağlık ve sosyal harcamalar ile toplumun farklı kesimlerini gözeten, bu yönü ile de sosyal devleti, sosyal adaleti hayata geçiren ve model üreten bu bütçenin hayırlı olmasını diliyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, 2009 yılı, tıpkı bu bütçe gibi farklı ve hayırlı birçok yeniliğe sahne olacaktır. Bu yeniliklerin en önemlilerinden biri de TRT’nin farklı dil ve lehçelerde yayın yapması olacaktır. Dünden itibaren deneme yayınlarına başlayan ve halkımızın deyişiyle “Şeş TV”nin tüm Türkiye’de bir heyecan dalgası yarattığını gözlemlemek mümkündür. Bu yayın, şüphesiz devrim niteliğinde bir yayındır. Bu yayın, Türkiye’de devlet ve milletin buluşmasını, birlik ve beraberliğin güçlenmesini, kardeşlik ve eşitlik duygusunun bireylerde zirveye ulaşmasını sağlayacak bir yayındır. Kürtçe yayın, bu topraklarda binlerce yıldır yaşayan Anadolu ve Mezopotamya medeniyetlerinin oluşumuna diğer milletlerle birlikte katkı yapan Kürtlerin dil, kültür ve örflerini izleme, yaşatma ve tüm dünyaya gösterme imkânı sağlayacaktır.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Bunu dinledik kulaklarımızla, oradan söylediler.

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – Kürtçe TV bir haktır, lütuf değildir. Her etnik unsurun kendi dilini yaşama ve yaşatma hakkına sahip olduğuna inanan bu Hükûmet, sadece Kürtlere değil Türkiye’de yaşayan tüm etnik gruplara bu hakkı vererek önemli bir tabuyu yıkmıştır.

RECEP TANER (Aydın) – Bütçeyle ne alakası var?

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Bütçeyle ne ilgisi var?

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – Şeş TV, Hükûmetimizin farklılıkları zenginlik gören demokrasi ve insan hakları eksenli anlayışının bir yansımasıdır. Bu yayın, hükûmetlerimizin altı yıl boyunca toplumun tüm kesimlerini kucaklayan, hangi etnik, dinî kökenden gelirse gelsin…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Bütçe üzerine konuş, bütçe!

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – …tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını eşit ve onurlu vatandaş olarak gören uygulamalarının önemli bir halkası olacaktır.

Değerli arkadaşlar, bilinmelidir ki bu ve benzeri uygulamalar, Türkiye Cumhuriyeti’nde vatandaşlarımızın aidiyet duygusunu güçlendirerek iç gerilimlerini aşmış bir ülke olarak bizi lider devletler ligine taşıyacaktır. Bölünme korkusuyla verilmeyen haklar sadece toplumsal ayrışmaları derinleştirir, geleceğimize bir katkı yapmaz.

Ben birliğimize, kardeşliğimize büyük katkı sağlayacak bu yayının ve yeni yılın milletimize hayırlı olmasını diliyor, herkese hayırlı geceler diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ekmen.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, kanun tasarısının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylama yarınki birleşimde son konuşmalardan sonra yapılacaktır.

Şimdi 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 1’inci maddesini tekrar okuttuktan sonra oylarınıza arz edeceğim:

2007 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI

Gider bütçesi

MADDE 1- (1) Merkezi yönetim kesin hesap gider cetvellerinde gösterildiği üzere 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli;

a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin 2007 yılı bütçe giderleri toplamı 200.206.449.414,00 Yeni Türk Lirası,

b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin 2007 yılı bütçe giderleri toplamı 12.661.479.001,26 Yeni Türk Lirası,

c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların 2007 yılı bütçe giderleri toplamı 1.473.982.406,01 Yeni Türk Lirası,

olarak gerçekleşmiştir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 1’inci maddeyi daha evvel kabul edilen cetvellerle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

Gelir bütçesi

MADDE 2- (1) Merkezi yönetim kesin hesap gelir cetvellerinde gösterildiği üzere 5018 sayılı Kanuna ekli;

a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin 2007 yılı bütçe gelirleri toplamı 185.715.244.477,55 Yeni Türk Lirası,

b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin 2007 yılı bütçe gelirleri toplamı 13.043.253.100,84 Yeni Türk Lirası,

c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların 2007 yılı bütçe gelirleri toplamı 1.585.185.634,47 Yeni Türk Lirası,

olarak gerçekleşmiştir.

BAŞKAN – Şimdi (B) cetvelinin genel toplamlarını okutup oylarınıza sunacağım.

(B) cetvelini okutuyorum:

B - CETVELİ

                                                  Bütçe Tahmini                        2007 Yılı Net Tahsilâtı

                                                          YTL                                               YTL                  

GENEL TOPLAM:              200.131.515.000,00                      185.715.244.477,55      

RED VE İADELER ( - ):       15.889.000.000,00                                                             

                                             184.242.515.000,00                      185.715.244.477,55

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi (B) işaretli cetvelle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 2’nci madde (B) işaretli cetvelle birlikte kabul edilmiştir.

 3’üncü maddeyi okutuyorum:

Denge

MADDE 3- (1) 1 inci maddede yazılı bütçe giderleri ile 2 nci maddede yazılı bütçe gelirleri toplamı arasında, 5018 sayılı Kanuna ekli;

a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin 2007 yılında 14.491.204.936,45 Yeni Türk Lirası bütçe gider fazlası,

b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin 2007 yılında 381.774.099,58 Yeni Türk Lirası bütçe gelir fazlası,

c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların 2007 yılında 111.203.228,46 Yeni Türk Lirası bütçe gelir fazlası,

gerçekleşmiştir.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

Nazım gelir ve gider

MADDE 4- (1) Merkezi yönetim kesin hesap gider ve gelir cetvellerinde gösterildiği üzere 2007 yılında 385.849.604,69 Yeni Türk Lirası nazım gelir tahsil edilmiş ve aynı miktar gider gerçekleşmiştir.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

5’inci maddeyi okutuyorum:

Tamamlayıcı ödenek

MADDE 5- (1) Merkezi yönetim kesin hesap gider cetvellerinde gösterildiği üzere, kamu idarelerinin 2007 yılında ödenek üstü giderlerini karşılamak için 5018 sayılı Kanuna ekli;

a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri için toplam 5.100.135.217,15 Yeni Türk Lirası,

b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idareler için toplam 4.755.805,44 Yeni Türk Lirası,

c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumlar için toplam 23.963.990,00 Yeni Türk Lirası,

tamamlayıcı ödenek kabul edilmiştir.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

6’ncı maddeyi okutuyorum:

Devredilen ödenek

MADDE 6- (1) Merkezi Yönetim kesin hesap gider cetvellerinde gösterildiği üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli;

a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin toplam 114.525.923,87 Yeni Türk Lirası,

b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin toplam 9.989.787,07 Yeni Türk Lirası,

2007 yılı içinde harcanmayan ve özel kanunlarla bir sonraki yıla devrine izin verilen ödeneği ertesi yıla devredilmiştir.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

7’nci maddeyi okutuyorum:

İptal edilen ödenek

MADDE 7- (1) Merkezi Yönetim kesin hesap gider cetvellerinde gösterildiği üzere, 2007 yılı içinde kullanılan ve ertesi yıla devredilen özel ödenekler dışında kalan ödeneklerden, 5018 sayılı Kanuna ekli;

a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin toplam 13.870.171.925,09 Yeni Türk Lirası,

b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin toplam 2.099.931.183,91 Yeni Türk Lirası,

c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların toplam 220.312.502,85 Yeni Türk Lirası,

ödeneği iptal edilmiştir.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

8’inci maddeyi okutuyorum:

Devlet borçları

MADDE 8- (1) Devlet borçlarına ilişkin cetvellerde gösterildiği üzere 2007 yılı sonu itibariyle;

a) 6.134.000.001,04 Yeni Türk Lirası kısa vadeli Devlet iç borcu ve 249.175.982.305,36 Yeni Türk Lirası orta ve uzun vadeli Devlet iç borcu olmak üzere, toplam 255.309.982.306,40 Yeni Türk Lirası Devlet iç borcu,

b) 78.569.590.754,59 Yeni Türk Lirası Devlet dış borcu,

c) 9.831.562.987,21 Yeni Türk Lirası Hazine garantili borç,

mevcuttur.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

9’uncu maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 9- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 10’u okutuyorum:

Yürütme

MADDE 10- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylama yarınki birleşimde son konuşmalardan sonra yapılacaktır.

Böylece, 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın maddeleri kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, programa göre, bütçenin tümü üzerindeki son konuşmalar ve 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2007 yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın açık oylamalarını yapmak için, 27 Aralık 2008 Cumartesi günü saat 10.00’da toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum; katkılarınız için hepinize teşekkür ediyorum; sizlerin ve bizi izleyen aziz milletimizin yeni yılını kutluyor, hayırlar getirmesini diliyor, hepinize hayırlı geceler diliyorum.

 

Kapanma Saati: 23.07

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.