DÖNEM: 23                            CİLT: 36                    YASAMA YILI: 3

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

37’nci Birleşim

25 Aralık 2008 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

IV.-   KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/656) (S. Sayısı:312)

2.- 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu ( 1/622, 3/521) (S. Sayısı: 313)

3.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

4.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/537) (S. Sayısı: 236)

5.- Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre ve Avrupa Birliği Uyum ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/597) (S. Sayısı: 268)

6.- Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut’un; Dernekler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 22 milletvekilinin; 23.11.2004 Tarihli ve 5253 Sayılı Dernekler Kanununun 27. Maddesinde Kızılay ile İlgili Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile İçişleri Komisyonu Raporu (2/290, 2/286)  (S. Sayısı: 283)

 

V.- OYLAMALAR

1.- 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 13’üncü maddesinin oylaması

 

VI.-  YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak’ın, Diyarbakır Lice ilçesinde bir kişinin öldürülmesine ilişkin  sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/5533)

2.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, cinsel istismara uğrayan çocuklara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/5571)

3.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Başbakanlık Basın Merkezinin bir açıklamasına ilişkin Başbakandan  sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/5572)

4.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, bazı gazetecilerin Başbakanlık akreditasyon kartlarının yenilenmemesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/5759)

5.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, bazı Başbakanlık muhabirlerine akreditasyon kartı verilmemesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/5760)

6.- Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, Başbakanlığın bazı gazetecilere yasak getirdiği haberlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/5762)

7.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, kadın istihdamına ilişkin  Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/5765)

8.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, kadınların mağdur olduğu bazı sosyal sorunlara yönelik çalışmalara,

Bir davanın SHÇEK tarafından takibine,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun  cevabı (7/5780), (7/5781)

9.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, bazı gazetecilerin akreditasyonlarının yenilenmemesine ilişkin Başbakandan sorusu ve  Devlet  Bakanı  Mehmet Aydın’ın cevabı (7/5843)

10.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, kadın haklarına yönelik çalışmalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/5847)

11.- İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter’in, evlat edinme ve koruyucu aile düzenlemelerindeki yaş şartlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/5881)

12.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Başbakanlık akreditasyonu verilen ve iptal edilen gazetecilere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/5892)

13.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, akredite edilmeyen gazetecilere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı  (7/6010)

14.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, TBMM'de çalışan sözleşmeli ve geçici personelin özlük haklarının iyileştirilmesine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/6147)

15.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, siyasi parti grup danışmanlarının özlük haklarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/6148)

16.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, İş Bankası promosyonunun personele ödenmeyen kısmına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/6191)

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 11.00’de açılarak altı oturum yaptı.

 

2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/656) (S. Sayısı: 312) ve 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi’nin (1/622, 3/521) (S. Sayısı: 313) görüşmelerine devam edilerek;

Maliye Bakanlığı,

Gelir İdaresi Başkanlığı,

Özelleştirme İdaresi Başkanlığı,

Kamu İhale Kurumu,

2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçeleri ve 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesapları;

Gelir Bütçesi üzerindeki görüşmeler tamamlanarak, 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı 9’uncu maddesine kadar;

Kabul edildi.

 

Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak’ın, konuşmasında partisine sataştığı iddiasıyla bir açıklamada bulundu.

 

Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, iktidar partisinin, her eleştiriye cevap vermek gibi bir hakkı olmamasına rağmen buna fırsat verdiği iddiasıyla, Başkanın tutumu hakkında usul tartışması yapıldı.

 

Genel Kurulun 24 Aralık 2008 Çarşamba günkü (bugün) ve 25 Aralık 2008 Perşembe günkü birleşimlerinde 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın günlük programlarının tamamlanmasından sonra kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; Genel Kurulun 24 Aralık 2008 Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde 314 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar, 25 Aralık 2008 Perşembe günkü birleşiminde ise 283 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

2’nci sırasında bulunan, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (1/537) (S.Sayısı: 236),

Görüşmeleri Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

 

Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü’nün; Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (2/21) (S.Sayısı: 314) görüşmeleri tamamlanarak, kabul edildi.

 

25 Aralık 2008 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere, birleşime 23.00’te son verildi.

 

 

 

Eyyüp Cenap GÜLPINAR

 

 

 

TBMM Başkanı Vekili

 

 

Yaşar TÜZÜN

 

Yusuf COŞKUN

 

Bilecik

 

Bingöl

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

Harun TÜFEKCİ

 

 

 

Konya

 

 

 

Kâtip Üye

 

 

                                                                                                                                                 No.:  40

II.- GELEN KÂĞITLAR

25 Aralık 2008 Perşembe

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, BOTAŞ’ın limit içi teminat mektubu istemesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1135) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2008)

2.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, TRT’deki bazı personel hareketlerine ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) sözlü soru önergesi (6/1136) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2008)

3.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, branş öğretmenliklerine yapılan bazı atamalara ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1137) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2008)

4.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, doğalgaz satışında taksit yapılıp yapılmayacağına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/1138) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/12/2008)

5.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, TOKİ’nin “Yoksula Konut” Projesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1139) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/12/2008)

6.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, Ankara Büyükşehir Belediyesinin bazı harcamalarına ve BOTAŞ’a borcuna ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1140) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/12/2008)

7.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, Bakırköy ve Bahçelievler’deki asayiş olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1141) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/12/2008)

8.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, öğrenim ve harç kredilerinin geri ödemesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1142) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/12/2008)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, seçmen kütüklerindeki sorunlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6151) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/12/2008)

2.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, işten çıkarılanlara ve kapanan işyerlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6152) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/12/2008)

3.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın, Rusya’dan kaçak kömür sokulduğu iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6153) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2008)

4.- Ankara Milletvekili Nesrin Baytok’un, Ankara’ya Kesikköprü Barajından sağlanan suyun iletimindeki elektrik maliyetine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6154) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2008)

5.- Ankara Milletvekili Nesrin Baytok’un, Kızılırmaktaki hidroelektrik santrallerinde üretimde kullanılamayan suya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6155) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2008)

6.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, emeklilerin durumlarının iyileştirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6156) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/12/2008)

7.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, araç muayenesindeki sorunlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6157) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/12/2008)

8.- Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’ın, tsunami felaketinden zarar gören Güney Asya ülkelerine yapılan yardımlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6158) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/12/2008)

9.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, sabit gelirlilerin maaşlarının iyileştirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6159) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/12/2008)

10.- Ankara Milletvekili Zekeriya Akıncı’nın BOTAŞ’ın bazı araçlarının bedelsiz devredildiği iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6160) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/12/2008)

11.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, Eurovision Şarkı Yarışmasına Ermenistan adına katılacak gruba ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6161) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/12/2008)

12.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın, TCK’nın 301’inci maddesine göre verilen yargılama izinlerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6162) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/12/2008)

13.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, Türkiye Adalet Akademisi Başkanının istifasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6163) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2008)

14.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, cezaevi personelinin özlük haklarına ve af söylentilerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6164) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/12/2008)

15.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya E Tipi Cezaevinin personel ve fiziki yetersizliklerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6165) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/12/2008)

16.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, engellilere verilen akülü tekerlekli sandalyelere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6166) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/12/2008)

17.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, gazilerin özel sağlık kuruluşlarına başvurusundaki sevk zorunluluğuna ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6167) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/12/2008)

18.- Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, 5. Dünya Su Forumu organizasyonuna ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/6168) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2008)

19.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’daki hava kirliliğine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/6169) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/12/2008)

20.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, bor madeniyle ilgili bazı gelişmelere ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6170) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2008)

21.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, enerji geçişi projeleriyle ilgili bazı iddialara ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6171) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2008)

22.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, petrol fiyatlarındaki düşüşün akaryakıt pompa fiyatlarına yansıtılmamasına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6172) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2008)

23.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı hakkındaki inceleme ve soruşturmalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6173) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/12/2008)

24.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe’nin, ABD’de görevli bir Emniyet Teşkilatı mensubunun aldığı sağlık raporlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6174) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/12/2008)

25.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, Keşan’daki orman vasfını yitirmiş bir arazinin tahsisine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6175) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/12/2008)

26.- Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın, yurt dışına gönderilen bir Emniyet Teşkilatı mensubuyla ilgili iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6176) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/12/2008)

27.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, mülteci, sığınmacı ve kaçaklara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6177) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/12/2008)

28.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Antalya Toptancı Hal Derneğine yönelik bazı uygulamalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6178) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/12/2008)

29.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, bazı Hazine arazilerinin tasarrufuna ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6179) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/12/2008)

30.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, engellilere verilen akülü tekerlekli sandalyelere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6180) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/12/2008)

31.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa Bilim ve Sanat Merkezi inşaatına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6181) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/12/2008)

32.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa’daki derslik ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6182) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/12/2008)

33.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa’ya Fen Lisesi açılmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6183) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/12/2008)

34.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, ilköğretim müfettişlerinin özlük haklarına ve eğitimdeki teftiş sistemine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6184) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/12/2008)

35.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, bazı üniversitelerde öğrencilere ayrımcılık, baskı ve şiddet uygulandığı iddialarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6185) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/12/2008)

36.- Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, aşı üretimi ve ithalatına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6186) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2008)

37.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, IMF ile yapılacak anlaşmaya ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Şimşek) yazılı soru önergesi (7/6187) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/12/2008)

38.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, kadına yönelik şiddetle mücadeleye ve bir sığınağın desteklenmesine ilişkin Devlet Bakanından (Nimet Çubukçu) yazılı soru önergesi (7/6188) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/12/2008)

39.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin,  Fransa’daki bir toplantıya ülkemizin davet edilmemesine ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6189) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/12/2008)

40.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, kuru üzüm üreticilerinin desteklenmesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/6190) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/12/2008)

41.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, İş Bankası promosyonunun personele ödenmeyen kısmına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/6191) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/11/2008)

 

25 Aralık 2008 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak salonda hazır bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 11.06

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.39

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Yapılan ilk yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi, tekrar elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

Görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, şimdi programa göre 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/656) (S.Sayısı:312) (x)

2.- 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu ( 1/622, 3/521) (S.Sayısı: 313) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada

Hükûmet? Burada.

Geçen birleşimde 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 8’inci maddesi kabul edilmişti.

Şimdi, 9’uncu maddeyi okutuyorum:

Resmi taşıtlara ilişkin hususlar

MADDE 9 – (1) Bu Kanuna ekli (T) işaretli cetvelde yer alan taşıtlar, ancak çok acil ve zorunlu hallere münhasır olmak kaydıyla ilgili bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile edinilebilir.

                           

(x) 312, 313 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 16/12/2008 tarihli 28’inci Birleşim Tutanağına eklidir.

(2) Vakıf, dernek, sandık, banka, birlik, firma, şahıs ve benzeri kuruluş veya kişilere ait olup 237 sayılı Kanun kapsamında bulunan kurumlar ile özel kanunla kurulmuş diğer kamu kurum, kurul, üst kurul ve kuruluşlarınca kullanılan taşıtların giderleri için (güvenlik hizmetlerinde kullanılan taşıtlar hariç) kurum bütçelerinden hiçbir şekilde ödeme yapılamaz.

(3) Türk Silahlı Kuvvetleri (Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı dahil), Emniyet Genel Müdürlüğü ile Gümrük Müsteşarlığı Gümrükler Muhafaza Genel Müdürlüğüne kurum, kuruluş, dernek ve vakıflarca hibe edilecek taşıtlar, (T) işaretli cetvelde gösterilmesine gerek bulunmaksızın Bakanlar Kurulu kararı ile edinilebilir.

(4) Emniyet Genel Müdürlüğüne ait taşıtlar, 12/4/2001 tarihli ve 4645 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde (T) işaretli cetvelde gösterilmesine gerek bulunmaksızın, cinsi ve adedi İçişleri Bakanının talebi ve Maliye Bakanlığının teklifi üzerine alınacak Bakanlar Kurulu kararında belirlenmek kaydıyla 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanununa tâbi olmaksızın mübadele yoluyla yenileri ile değiştirilebilir. Aradaki fiyat farkı, döner sermaye gelirleri, sosyal tesis veya kantin gelirleri ile Türk Polis Teşkilatını Güçlendirme Vakfı gelirlerinden karşılanır.

(5) Türk Silahlı Kuvvetlerine (Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı dahil) ait taşıtlar, 30/5/1985 tarihli ve 3212 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde (T) işaretli cetvelde gösterilmesine gerek bulunmaksızın, cinsi ve adedi Milli Savunma Bakanlığının (Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı için ise İçişleri Bakanlığının) talebi ve Maliye Bakanlığının teklifi üzerine alınacak Bakanlar Kurulu kararında belirlenmek kaydıyla 4734 sayılı Kanuna tâbi olmaksızın mübadele yoluyla yenileriyle değiştirilebilir. Aradaki fiyat farkı, sosyal tesis gelirlerinden, kantin gelirlerinden, döner sermaye gelirlerinden veya bağış yoluyla (Jandarma Genel Komutanlığı için Jandarma Asayiş Vakfı gelirlerinden) karşılanır.

(6) Türk Silahlı Kuvvetlerine (Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı dahil) ait taşıtlardan, trafiğe tescil tarihi itibarıyla en az 10 yaşını doldurmuş olanlar, (T) işaretli cetvelde gösterilmesine gerek bulunmaksızın, cinsi ve adedi, ilgisine göre Milli Savunma Bakanlığı veya İçişleri Bakanlığının kararıyla, 4734 sayılı Kanuna tâbi olmaksızın ve satılacak taşıt sayısı satın alınacak taşıt sayısından az olmamak ve satın alınacak taşıt sayısı Milli Savunma Bakanlığı için 40 adedi, Jandarma Genel Komutanlığı için 10 adedi ve Sahil Güvenlik Komutanlığı için 5 adedi geçmemek üzere mübadele yoluyla yenileriyle değiştirilebilir ve aradaki fiyat farkı, bütçeden karşılanabilir. Bu fıkrada yer almayan hususlar hakkında 3212 sayılı Kanun hükümleri uygulanır.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Sayın Gökhan Durgun, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Muharrem Varlı, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili Sayın İbrahim Binici söz istemişlerdir.

İlk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Sayın Gökhan Durgun’da.

Buyurun Sayın Durgun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA GÖKHAN DURGUN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 9’uncu maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun düşüncelerini ifade etmek üzere huzurunuzdayım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce dün şehit olan 3 askerimiz için Tanrı’dan rahmet diliyorum. Başta aileleri olmak üzere milletimize başsağlığı diliyorum. Yaralı askerlerimize de acil şifalar diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, 2009 yılında alınacak araçlarla ilgili bir maddeyi konuşuyoruz, bunu düzenleyen bir madde. Önümüzdeki yıl alınması öngörülen araçların sayısı (T) işaretli cetvelde gösterilmiş. Toplam sayı 4.945, bunların 4.488 tanesi genel bütçeli kuruluşlarca, 457 tanesi de özel bütçeli idarelerce kullanılacak. Bunların içine baktığımızda, değeri 80-90 bin YTL olan binek tipi lüks araçlar da var, 108 tane bisiklet de var Millî Savunma Bakanlığı tarafından kullanılmak üzere, arazi tipi araçlar, lüks araçlar, otobüsler, minibüsler var. Geçen yıllardaki araç alımlarına baktığımızda, bu seneki rakamların çok daha altında araç alınmış geçen yıllarda. Yani bir kriz söylemi yokken, bir kriz tehdidi yokken, bir tasarruf problemi söz konusu değilken daha az araç alınması söz konusuyken, bugün bu kriz ortamında, tasarruf yapılması gereken bir ortamda, ne yazık ki, çok daha yüklü miktarda araç alındığını görüyoruz.

108 tane bisikletten bahsettim Millî Savunma Bakanlığında kullanılacak. Ben merak ediyorum, Millî Savunma Bakanlığının hangi ünitesinde, hangi biriminde bu bisikletler kullanılacak? Değerine baktığım zaman da 1.500 YTL olduğunu görüyorum. Biraz inceledim, en iyi bisikletin fiyatı 700-800 YTL civarında. Yaklaşık 2 kat bir fiyatla bir bisiklet, 108 tane bisiklet alımı var. Bunu gerçekten merak ediyorum. Yoksa bisiklet şampiyonasına mı katılacağız, yarışma mı yapacağız orasını anlamak mümkün değil.

Yaşamakta olduğumuz ekonomik krizden çıkmak için tasarruf yapmanın şart olduğu bir dönemde 4.945 araç almak tam bir israf örneğidir. Dünden bu yana iki tane önemli açıklama var; birisi IMF’nin yaptığı açıklama. İMF dün uyardı, dedi ki: “Gelecek aylar daha kötü olacak. Yıl- başından sonra yeni dalga yolda.” Türkiye için söylüyor İMF bunu. Sayın Başbakan da bir açıklama yaptı, “Bu yaşanan kriz psikolojiktir.” dedi. Sayın Başbakan daha önce bunu “teğet geçen” bir kriz olarak nitelendirmişti, dün de bunun bir psikolojik kriz olduğunu söyledi. Dünyada yüzden fazla ülke var. Hangi ülke -ekonomisi güçlü olan var, ekonomisi zayıf olan var, sıkıntılı olan var, iyi olan var- hangisi bu krizi psikolojik olarak nitelendirip geçiştirmeye çalışıyor?

Değerli arkadaşlarım, daha dün 2 tane iş adamı intihar etti borcunu ödeyemediği için, biri Ankara’da, biri İstanbul’da. Bunlar da bu psikolojik krizden etkilenerek mi intihar etti? Kapanan işyerlerine bakalım, psikolojik mi, değil mi? Oradaki rakamlar bize ne gösteriyor?

Ekonomik durumun en önemli göstergesi iş yerlerindeki kapanma oranı, işsizlik oranı ve yoksul insan sayısıdır. Son dönemde yirmi beş yılın en yüksek seviyesine ulaşmıştır iş yerlerinin kapanma oranı. 2008 yılının ocak-mayıs döneminde, her açılan 100 iş yerine karşılık 54 iş yeri kapanmıştır, yani açılanın yarısı kadar kapanıyor. Açılan her 100 tane ticari küçük işletme, iş yerine karşılık 148 tane kapanıyor, daha fazlası kapanıyor. Şirket ve kooperatifler dışında kalan küçük işletmelerde, ocak-mayıs döneminde 22 bin iş yeri açılırken 21 bin iş yeri kapanıyor, yani yüzde 94 seviyesinde bir kapanma var.

Kapanan bu küçük işletmelerin faaliyet gösterdikleri ekonomik alanlara baktığımızda, bunların toptan ve perakende ticaretle uğraşan iş yerleri olduğunu görüyoruz. Toptan ve perakende ticaretle uğraşan iş yerlerinde kapanma oranının yüzde 148’e fırladığını görmek mümkün. Bu alanda, 2008 yılının ocak-mayıs döneminde 11.271 firma açılırken, kapanan ticari firma sayısı 16.694 olmuştur, yani 5 bin daha fazla firma kapanmıştır.

Ekonomik bozulmadan ikinci sırada etkilenen küçük işletmeler tarım sektöründe de faaliyet göstermektedir. 2008 yılının beş aylık döneminde firma hâline gelebilmiş tarım işletmelerinden yüzde 137’ye varan bir kapanma vardır.

Değerli arkadaşlarım, piyasada inanılmaz bir durgunluk yaşanıyor. Tüccarımız, esnafımız, deyim yerindeyse sinek avlayarak dükkânını kapatmak durumunda. Hâl böyle olunca da vergisini ödeyemiyor, kredisini ödeyemiyor, SSK primini ödeyemiyor, çareyi iş yerine kilit vurmakta buluyor.

Dün, Sayın Maliye Bakanı “Hep şikâyet ediyorsunuz, biraz da çözüm söyleyin.” dedi. Buyurun size çözüm Sayın Bakan… Buna karşı nasıl önlem almak gerekir? Ben -çok basit- söylüyorum: İş yerlerinin kapanmaması, işçi çıkarmalarını önlemek için üç beş ay süresince asgari ücretten vergi almayın. İş yerlerinin ödemekle yükümlü olduğu SSK primini almayın. Enerji girdilerinde, enerji fiyatlarında indirime gidin. Eğer bunun kamuya bir yük olacağını düşünüyorsanız, yük olmayacaktır çünkü bu iş yerleri kapanmayacaktır, çalışacaktır, çalıştıkça gelir artacaktır, gelir artınca vergi artacaktır, bu açık oradan otomatik olarak kapanacaktır; istihdam devam edecektir, piyasa canlanacaktır. Eğer bu ekonomik tedbirler bir an önce alınmazsa, ülkemiz girdiği bu kısır döngünün içinden çıkamayacaktır.

Kapısına kilit vuran işletmelerin işsizlik oranına da olumsuz bir etkisi yansımaktadır. Bugün Türkiye'nin toplam iş gücü 26 milyondur, ne yazık ki, bunun 5 milyonu işsiz durumdadır yani toplam işsizlik oranı yüzde 15’in üzerine çıkmıştır.  Bu rakamlar, her geçen gün yaşanan bu ekonomik krizden dolayı daha da artmaya devam etmektedir. 

Toplumun temel taşı ailedir, hanedir. Peki, Türkiye’de ailelerin durumu nedir? Bugün, Türk ailesinin borcu  dört yılda 7 kat artmıştır, geliri ise sadece 2 kat artmıştır. Ailelerin bankalara ve tüketici finans şirketlerine 2003 yılında 13,4 milyar YTL borcu varken 2007 yılında bu 100,6 milyar YTL’yi bulmuştur.  Borçlarla birlikte ailelerin ödediği faiz miktarı da 4 kat yükselmiştir. Aileler sadece 2007 yılında 15,6 milyar YTL faiz ödemiştir.  Aileler,  giderek daha fazla tüketip daha az tasarruf yapmaktadır. Son üç yılda, ailelerin parasal varlıkları yüzde 64,5 artarken borçları da yüzde 258 oranında büyümüştür.  Aileler çocuklarının okul masraflarını bile borçla karşılar durumdadır. Yiyeceği borçla alıyor, faturalarını ve kirasını kredi kartıyla ödüyor, kredi kartı borcunu da ödeyemeyince başka bir kredi kartıyla o borcu ödüyor ya da tüketici kredisi çekerek bu borçları ödemeye çalışıyor. Bu durum, Türkiye’de zengin ve yoksul arasındaki uçurumu keskinleştirmektedir, toplumun sosyal ve psikolojik dengesi bozulmaktadır. Sayın Başbakan, psikolojik denge burada bozuluyor, ekonomik krizin sonucunda bozuluyor.

Son dönemde, ailelerin borcu millî gelirin yüzde 12’sine ulaşmıştır. Son beş yılda, ailelerin borcu Türkiye'nin millî gelirinden daha yüksek oranda artmıştır. Bu nedenle, 2002 yılında 1,9 olan ailelerin borcunun millî gelire oranı son beş yılda 11,7’ye yükselmiştir. Vatandaş borç içinde yüzüyor, cinnet denizinde boğuluyor. Her gün gazetelerde intihar edenlerin haberlerini izliyoruz. Borcunu ödemek için böbreğini satmak üzere ilan verenler var.

Bankalarda durum nedir? Bankaların da artık kimliği, ismi değişti. Kimisi “hacizbank” oldu, kimisi “fabrikabank.” Vatandaş, işçi, çiftçi, tüccar kredi borçlarını ödeyemeyince bankalara gitti, bankalardan kredi kullandı. O borçları da ödeyemeyince tarlasını, fabrikasını, dükkânını, taşıtını bankalara haciz yoluyla vermek durumunda kaldı. Bugün sadece İş Bankasının satışa çıkarttığı gayrimenkullerin tahmini bedeli 232 milyon YTL’yi bulmuştur. Vakıfbank’ın elinde çok sayıda fabrika bulunmaktadır. Şu andaki tahmini rakam 160 milyon YTL civarındadır. Yani Vakıfbank da artık bir fabrikabank olmuştur.

Ayrıyeten, bankalar emlâkçı dükkânına dönmüştür. Elindeki gayrimenkulleri satabilmek için kelepir fiyatla onları almak isteyen insanların kuyruğa girdiği bir döneme gelinmiştir. Çok ilginç, Albaraka Türk’ün elinde kümes bile vardır, satılık kümes bile Albaraka Türk’ün elinde satışa çıkmış durumdadır.

Değerli arkadaşlarım, son olarak, çok ciddi bir konuyu anlatmak istiyorum, 4/C personeli. Özelleştirme adı altında babalar gibi sattığınız iş yerlerinden binlerce işçi çıkarttınız. Bunları 4/C statüsünde işçi olarak tekrar işe başlattınız. Bunlar şu anda on ay çalışıyor, iki ay işten çıkartılıyor. Aldıkları maaş, lise mezunu 630 milyon, ilkokul mezunu 600 milyon civarında. İzin hakları yok, sendika hakları yok, hatta emeklilik hakları yok, hatta ayda iki günden daha fazla hastalanma hakları yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

GÖKHAN DURGUN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, sizden bir ricamız var Sayın Bakan: Babalar gibi sattığınız bu kuruluşlarda mağdur ettiğiniz bu çalışanlara bir babalık daha yapın, bunlarla ilgili bir yasal düzenleme çıkartın ve bu insanlarımız da bu çektiği mağduriyetten, yaşadığı bu sıkıntıdan kurtulmuş olsun.

Bu duygu ve düşüncelerle sevgi ve saygılarımı sunuyorum, iyi günler diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Durgun.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Muharrem Varlı.

Buyurun Sayın Varlı. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 312 sıra sayılı kanunun 9’uncu maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, dün hain bir saldırı sonucunda şehit olan 3 askerimize Allah’tan rahmet, ailelerine de başsağlığı diliyorum. Bir taraftan bu kurşunu sıkanlara gizli görüşmelerle af arayanlar, öbür tarafta da kurşun sıkmaya devam edenler… Bu af çalışmasını yapanları da milletimizin huzurunda kınadığımı belirtmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bu maddede devletin resmî taşıt alımlarıyla ilgili konuda, burada, baktığımız zaman yüzlerce yeni taşıt alımı yapılacak ve bu taşıtların fiyatları 86 bin YTL ile yani 86 milyar ile 95 milyar arasında rakamlar. Yine efendim, motorlu bisiklet, bisiklet türü araçlar 1.500 YTL ile 6.500 YTL arasında değişen fiyatlar. Tabii, işte, kriz, kriz; ekonomik sıkıntı… İnsanlarımız her gün sokaklarda aç sefil dolaşırken, çöplüklerde ekmek ararken, her gün yeni yeni fabrikalar kapanıp binlerce insan işsiz kalırken acaba böyle bir israfa, böyle bir yeni alıma neden gerek görüldü? Bunu da anlamak mümkün değil. Baktığımız zaman, işte “Bakanlık hizmetinde kullanılmak için…” Yani şu ana kadar Bakanlık hizmetinde kullanılacak otomobil, taşıt, araç yok muydu da acaba yenisini satın alıyorsunuz? Baktığımız zaman, yine değişik birimlerde, değişik bürokrasi kademesinde kullanılacak otomobil alınıyor. Yani şu ana kadar bu otomobiller yok muydu, bunlar hizmet vermiyor muydu da yeni otomobiller almaya gerek görüyorsunuz? Hele hele böyle sıkıntılı kriz ortamında, insanlarımız aç sefil dolaşırken böyle bir karar almak ne kadar doğru? Onu da yüce milletimizin vicdanına bırakıyorum, takdirine bırakıyorum.

Şimdi, Türkiye zaten, bir, gerek siyasetçilerin gerekse bürokratların otomobil ve israf cenneti hâline gelmiş durumda. Bunu engellenmek açısından yeni çözümler üretmek gerekirken yenisini katmak da ne kadar doğrudur? Bunu da yine milletimizin takdirine bırakıyorum.

Şimdi, dün gazetenin bir tanesinde bir haber gördüm. Baktığımız zaman, Türkiye resmî araç sayısında dünya altıncısı, dünya altıncısı. Dünyada Japonya’yı, İspanya gibi dünyadaki ekonomik devleri araç sayısında geçmişiz. Acaba, neden ekonomide dünya devi değiliz,  dünya altıncısı değiliz; bilimde, teknolojide, kültürde neden dünya devi değiliz, dünya altıncısı değiliz? Herhâlde bu noktada, AKP İktidarıyla birlikte Türkiye, araç sayısında dünyada birinci olmaya karar vermiş. İnşallah birinci olduğu zaman da madalyasını en iyi şekilde takdim etmek lazım, kendilerini kutlamak lazım.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Bakana bir ödül daha verecekler.

MUHARREM VARLI (Devamla) – Biz, ekonomide birinci olmamız, bilimde, teknolojide birinci olmamız lazımken, dünyaya bu manada kendimizi ispat etmemiz lazımken araç sayısında dünyada altıncı oluyoruz. Çok büyük başarı, tebrik ediyorum!

Yine, haktan hukuktan, adaletten bahsedip devletin uçağıyla, Başbakanlığın uçağıyla Sayın Başbakanın il ve ilçe kongrelerine katıldığını görüyoruz. Bu da ne kadar doğrudur? Şimdi, size tahsis edilen, resmî ziyaretlerde kullanmanız için veya dünyadaki ekonomik ve ticari anlaşmalarda kullanmanız için, gitmeniz için tahsis edilen uçağı il ve ilçe kongrelerinde, efendim, o gezilerde kullanmak ne kadar doğrudur? Bunu da yine sizlerin ve milletimizin takdirine bırakıyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bravo!

MUHARREM VARLI (Devamla) - Şimdi, her gün gazetelerde yeni haberler görüyoruz. Efendim, adam okul açmış, ekonomik sebeplerden dolayı okulun masraflarını karşılayamaz, okulu işletemez hâle gelmiş ve en sonunda da kafasına bir kurşun sıkarak intihar etmiş. Yine, çocuklarına bakamadığı için, onların eğitim masraflarını, onların ihtiyaçlarını karşılayamadığı için cinnet geçiren bir anne çocuklarını katletmiş. Şimdi bu ortamda böyle israflı, insanların ekonomik yaşantısını dikkate almadan böyle hunharca israf içerisinde olmanın ne manası var? Bunu da anlamak mümkün değil.

Sayın milletvekilleri, şimdi yine baktığımız zaman, çiftçinin durumu çok kötü, çok sıkıntıda. İnsanlar, traktörlerine mazot koyup tarlalarını ekmekten aciz hâle gelmiş, gübre alıp tarlalarına atmaktan aciz hâle gelmiş. Biz, bunları desteklememiz, bunları kollamamız, bunlara maddi kaynak aktarmamız gerekirken devletin milyonlarca dolar parasını yeni araç alımlarına yatırıyoruz. İşte eğer iyi bir şey yapacaksak gelin Ziraat Bankasındaki çiftçilerin kredilerini dört yıllığına uzatalım, en azından bir yıl faizsiz erteleyelim. Biz “Paralarını affedin, anaparalarını kaldırın, anaparalarını almayın.” demiyoruz, ama en azından bir yıllığına faizsiz erteleyelim ve dört yıla uzatalım bu kredilerin vadelerini. Çünkü, insanlar bu krizle birlikte, zaten geçmişte çok büyük sıkıntı içerisindeydiler, ne yazık ki borçlarını ödeyemez hâle geldiler. Her gün yeni yeni hacizlerle karşı karşıya kalıyorlar. Eğer iyi bir şey yapmak istiyorsanız, güzel bir şey yapmak istiyorsanız gelin bu kesimi kurtaralım. Çünkü çiftçiler, üreten, üretime katkı sağlayan insanlar. Eğer bugün buğdayı üretemez isek -biliyorsunuz buğday çok stratejik bir üründür- dünyaya bırakın maddi bağımlılığı, manen de bağlanmak zorunda kalmış oluruz. Onun için çiftçilerimizi ve esnafımızı korumak mecburiyetindeyiz.

Emeklinin durumu ortada, işçinin durumu ortada, memurun durumu ortada; Sayın Bakan memura zam verirken yüzde 2’lerde seyrediyor, ama bakıyorsunuz araç alımında 96 bin YTL’lerden bahsediliyor, işte efendim, bilmem hangi birimin hizmetinde kullanmak açısından. Yok mu bu birimde araçlar? Görüyoruz, sivil plakalı bir sürü bürokrat aracı görüyoruz, sivil plakalı bir sürü –bakanlık makamında- dolaşan araçlar görüyoruz. Var. Ama, ne hikmetse, esnafımız, çiftçimiz, memurumuz, işçimiz kollanması gerekirken, onların maddi durumları düzeltilmesi gerekirken, şu kriz ortamında onlara destek çıkılması gerekirken, biz, yeni araç alımlarıyla, Başbakanlık hizmetinde, bakanlık hizmetinde, bilmem hangi birimin hizmetinde kullanılması için bir sürü, yüzlerce araç alıyoruz.

Sayın Bakan buradayken bir konuya daha temas etmek istiyorum: Vergi daireleri esnafın üzerine çok aşırı derecede gidiyor Sayın Bakan, çok fena sıkıştırıyor esnafı. Zaten insanlar sıkıntı içerisinde, kendi günlük yaşantılarını nasıl kurtarabilirimin düşüncesi içerisinde, vergi daireleri de çok aşırı baskı uyguluyor. Lütfen bu konuda da biraz çare bulunuz. Adamın bir tek araç taksiti, temmuz taksiti veya ocak taksiti yatmamış diye aracı bağlanıyor. İnsanların şerefiyle, haysiyetiyle oynanmasın lütfen bir tek taksit yatmamış diye. Ama, öbür tarafta, milyarlarca lira veya milyonlarca dolar borcu olan insanlara da göz yumuluyor. Lütfen bu konuda da bir tedbir alırsanız sizlere teşekkürlerimizi bildiririz.

Ben, bu duygu ve düşüncelerle bütçenin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Varlı.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili Sayın İbrahim Binici. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

DTP GRUBU ADINA İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 9’uncu maddesi hakkında söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hazırlanan 2009 yılı mali bütçesi hakkında bu kürsüden bütün arkadaşlarımız görüşlerini açıkladılar. Bütün bu açıklamalarda şöyle bir sonuç ortaya çıkmaktadır: Bu bütçenin emekçileri, köylüleri, memurları ve yaşanan ekonomik krizi düşünerek hazırlanmış olabileceğinden halkımızın kuşkusu büyüktür. 2009 bütçesi egemenlerin bütçesi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Sayın bakanlarımız bu kürsüde ekonomik göstergelerle ilgili birtakım rakamlar açıkladılar. Doğrusu, bu rakamları hangi Türkiye’den aldıklarını merak ediyorum. Halkın yaşadığı Türkiye’den mi, yoksa kendilerinin yaşadığı Türkiye’den mi? Doğrusu, bu, merak konusudur. Sanki gübre fiyatları bu ülkede 400 yeni kuruştan 1,500 YTL’ye kadar yükselmemiş, mazot fiyatı yüzde 150 oranında artmamış, doğal gaz yüzde 82 oranında zam almamış, sanki elektrik fiyatları neredeyse 2 katına çıkmamış, sanki tekstil sektörü çöküşe geçmemiş, sanki fabrika işçileri alacaklarını almak için kendilerini fabrikalara kapatmamış. Bu verileri çoğaltmak da mümkündür değerli arkadaşlar. Bakanlar bizim yaşadığımız ülkeden farklı ülkeden olsa gerek değerli arkadaşlarım. Bu verileri uydurmuyoruz, reel sektörün verileridir bunlar.

Ekonomik yapımızın göstergelerini kısaca ifade ettikten sonra, biraz da AKP Hükûmetinin hizmet anlayışına bakalım. Kendi yandaşlarına getirim sağlama konusunda tescil olmuş bu partinin yolsuzluklarına kısaca ana başlıklarıyla bakalım. Örneğin, Deniz Feneri olayı gibi kamu vicdanında yargılanıp mahkûm olan bu yolsuzlukların baş aktörleri herkesçe bilinmektedir. Bu verileri uzatmak ve çoğaltmak da mümkündür değerli arkadaşlarım.

Adı “adalet ve kalkınma” olan bu partinin iki sıfatla anılması elzemdir. Değerli arkadaşlarım, “adalet” sıfatına baktığımızda, AKP’nin adaleti 21 Mart ve 1 Mayısta bütün dünya kamuoyunda mahkûm edildi. Sokak ortasında vurulan gençleri söylemeye gerek yok sanırım. Baran Tursun, Engin Ceber ve diğerleri bu ülkede yaşanmamış galiba. Biz kötü bir rüya mı görüyoruz acaba değerli arkadaşlar?

“Kalkınma” sıfatının durumu daha da vahimdir. AKP Hükûmeti, köylere su götürürken ve köy yollarını yaparken bir kıstasa bakıyor değerli arkadaşlarım. Peki, bu kıstas nedir? Bu kıstas, AKP’ye oy verme kıstasıdır değerli arkadaşlarım. Heyecanlanmayın, somutlaştırarak örneklendiriyorum: Kendi seçim bölgem Şanlıurfa’da, özellikle Suruç ve Siverek ilçelerine, KÖYDES ve BELDES projelerine bir göz atalım. Örneğin, AKP’yle yakınlığı bilinen köyün 5 kilometrelik yolunu asfalt yaptılar; ben defalarca söylememe rağmen, kendi köyüme 2,5 kilometre kalan yolu yapmadılar. Kış ayında traktörle bile kendi köyüme gidemiyorum. Bu ayrımcılık değil de nedir? Köylerin ismini vereyim değerli arkadaşlarım: Büyüksergen, Küçüksergen, Zeytin, Atyolu, Yalpı, Sallıkuyu, Mermer ve daha da sayabilirim. Diğer tarafta, Siverek ilçemizde 2 tane sayın vekilimiz var iktidar partisinden -inanmak istemeyenleri davet ediyorum, götürüp gezdireceğim- özellikle 2 vekilimin bağlı bulunduğu aşiret köylerinin tek birinde asfaltsız yol yok, suları tamam ama Karacadağ bölgesinde -isim veriyorum yine- Gedik, Böğürtlen, Koptepe, İleri, Eğriçay, Kamışlı, Ekili, Kıyıcık köylerine bu kış mevsiminde ulaşmak mümkün değil. Nedeni ise AKP’ye oy vermemektir. Evet, AKP İktidarı şunu söylüyor: “Biz vatandaşlarla aynı mesafedeyiz.”

Değerli arkadaşlarım, bugünün yarını da var, işte 29 Mart; göreceğiz, bire bir çalıştığınız yerler dışında sizi göreceğiz, alamayacaksınız.

Yine, değerli arkadaşlarım, GAP’ta enerji üretiminin yüzde 90’ı bitmiş, sulamanın ise sadece yüzde 16’sı bitmiştir. Başta Suruç olmak üzere, Hilvan, Ceylanpınar, Viranşehir ilçelerinin sulama kanallarının süratle bitirilmesi gerekiyor. AKP Hükûmeti yine bütün vatandaşlara eşit mesafede olduğunu zaman zaman bu kürsüden ifade etmektedir.

Yine sürgünlerle ilgili… Değerli arkadaşlarım, bu ülke cumhuriyetle idare edilen bir ülkedir ve insanlar demokratik çerçevede haklarını aramak durumundalar ama ne hikmetse AKP karşıtı duran, sendika üyesi olan, özellikle kamu görevlisi memurların nerelerden nereye sürgün edildikleri ortadadır.

Yine açık ve bariz örnek vereyim: Öz yeğenim olan, sadece seçim sürecinde bir gün büroma gelen öğretmen Server Binici, Hükûmetin kurulmasından bir hafta sonra derhâl sürgün edilmiştir. Ama diğer tarafta AKP adaylarının çantalarını taşıyan, peşlerinde koşanlar şu anda il millî eğitim müdürlüklerinde müdür olarak onore edilmişlerdir. Bundan vazgeçmeniz gerekiyor, insanları kutuplaştırmaktan vazgeçmeniz gerekiyor. Yoksa ülkeyi çatışmalı ortama çekme, insanları birbirine düşman etme niteliğini geliştiriyorsunuz. Vicdanen ne kadar rahatsız olduğunuzu tahmin etmekte fayda var. Vicdanınızı yoklamaya davet ediyorum sizleri.

Değerli arkadaşlarım, yine bir başka olay: Biliyorsunuz, iki Kıbrıs büyüklüğünde olan Suriye sınırında mayın temizleme işlemi yakın tarihte başlıyor. Evet değerli arkadaşlar, iki Kıbrıs büyüklüğünde. O mayınlı arazilerde topuklarını kaybeden, ölen, mağduriyetini çeken insanlar yine devre dışı bırakılıyor. Hatta hatta daha acı bir olay, vatandaşın arazisinin yüzde 50’sine zamanında el koyulmuş, mayın döşenmiş, yüzde 50’si de vatandaşın elinde ama bu mayın temizleme yöntemiyle kırk dokuz yıllığına temizleyene peşkeş çekilecektir. Hem de Türkiye Cumhuriyeti şirketleri değillerdir. Bu daha acı bir olay. İsrail ve İngiltere firmalarına peşkeş çekilecektir. Yazık değerli arkadaşlar, yazık!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

İBRAHİM BİNİCİ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkan.

Yazık değerli arkadaşlar. Orada babasını, atasını kaybeden, yıllarca orada, yoksul köylüye, çiftçiye bu topraklar verilmeliydi. O topraklar İsrail’e ve İngiltere’ye peşkeş çekilmemeli.

Yine, AKP’nin vicdanen, AKP milletvekillerinin özellikle kendilerini sorgulamak durumunda kalmalarını ve düşünmelerini tavsiye ediyorum. Yazık oluyor; insanlar orada can vermiş, arazileri ellerinden alınmış ama sözüm ona organik tarımı İngiltere ve İsrail yapacak diye de İngiltere ve İsrail’e peşkeş çekilecek.

Değerli arkadaşlarım, bu halk sizden hesap soracaktır. Gün, bugünkü AKP İktidarıyla sonlanmayacaktır, ileriki süreçlerde, her bölgede haksızlığa uğrayan işçisi, köylüsü, memuru, çiftçisi AKP’ye hesap sorma gününü kendilerinde sorumluluk bileceklerdir.

Bu duygu ve düşüncelerle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Zamanınız doldu Sayın Binici.

İBRAHİM BİNİCİ (Devamla) -  Bitiriyorum Sayın Başkan.

Söylenecek daha çok şey var ancak zamanım bu kadar elveriyor. 2009 yılı bütçesinin ne krizi ne de yoksul halkı dikkate almadığı açık seçik ortadayken bu yasa tasarısını gönül rahatlığıyla onaylayacağımız beklenmemelidir.

Bu nedenle, 2009 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nı reddettiğimizi bir kez daha ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Binici.

Madde üzerinde şahıslar adına ilk söz Erzurum Milletvekili Sayın Muzaffer Gülyurt’a aittir.

Buyurun Sayın Gülyurt. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

MUZAFFER GÜLYURT (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 9’uncu maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, dün Cizre’de hain bir saldırı sonucu şehit olan 3 askerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Ailelerine ve ülkemize başsağlığı diliyorum. Yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Hain saldırıyı yapanları ve onlara destek olanları da nefretle kınadığımı burada ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bu maddeyle ilgili konuşacağım. Ancak, biraz önce konuşan hatibin söylediklerine de bazı şeyleri burada ifade etmek gerekliliğini hissetmiş bulunmaktayım.

Ben Erzurum Milletvekiliyim. Erzurum, güney ilçeleri etnik olarak Kürt kökenli vatandaşlarımızdan, kardeşlerimizden oluşan bir ildir. Burada yaşayan insanlarımıza, bizler hiçbir ayrım yapmadan -çünkü AK PARTİ Hükûmeti, AK PARTİ felsefesinde hiçbir insanı ayırmaz, herkesi, 70 milyon insanı bir kardeş olarak görür ve oralara hizmetler götürür- biz buralara hizmet götürdük. KÖYDES ve BELDES projeleriyle bu köylerimizin yollarını yaptık, bu köylerimize su götürdük ve bu insanlar 2002 seçimlerinde bir başka partiye oy verirken 2007’de 22 Temmuz seçimlerinde AK PARTİ’ye oy vermişlerdir.

Bakın, ben size oradan bir hatıramızı anlatmak istiyorum. Bu köylerden, Kürt kökenli vatandaşlarımızın, kardeşlerimizin yaşadığı köylere seçim gezisine gittiğimizde bir yaşlı nine aynen şunu anlattı. Daha önce kendisinden Kürt kökenli bir aday oy istemeye gitmiş, DTP’li olan bir aday. O nine kendisine şunu söylüyor, diyor ki: “Bana bak bana! Şu evin karşısında duran şu su deposu olduğu müddetçe, yollarımız bu şekilde yapıldığı müddetçe bizden size oy yok. Ben bugüne kadar sırtımda su taşıdım, arkamda su taşıdım, elimde su taşıdım bu ihtiyar hâlimle. Ama, AK PARTİ benim evime suyu getirdi, akıttı.” diyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – DTP kaç defa iktidara geldi? Yapacaksın tabii. Görevin bu. Yapmayacaksın da ne yapacaksın? O köylü vergi vermiyor mu? Hak etmiyor mu yol, su? Su deposunu hak etmiyor mu? Fazla bir şey mi yapmışsın?

BAŞKAN – Sayın Demirtaş… Sayın Demirtaş

 MUZAFFER GÜLYURT (Devamla) – Bakınız ben size şunu söyleyeyim: 3 Kasımda 35 bin oy alanlar 15 bin oy almışlardır 22 Temmuzda.

Değerli arkadaşlar, AK PARTİ hiç kimseye ayırım yapmadan, herkese hizmet götürmüştür ve bunun karşılığını da her vatandaşımız, Kürt’üyle Türk’üyle takdir etmektedir.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Onun için iktidara geliyorsun.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Oy vermeyen de cezasını bulmuştur.

MUZAFFER GÜLYURT (Devamla) – Değerli arkadaşlar, 2002 yılında iktidara gelen partimiz, sağladığı istikrar, birlik ve beraberlik sonucunda ülkemizi dünyanın on yedinci büyük ekonomisine sahip bir ülke seviyesine çıkarmıştır.

Ekonomide büyüklük açısından baktığımız zaman şunları görebiliyoruz: İktidara geldiğimizde 230 milyar dolar olan ekonomik büyüklük beş yılda 657 milyar dolara yükselmiştir. 2009 yılında da 788,4 milyar dolar olacağı beklenmektedir. Böylece altı yıl içerisinde yüzde 6,8 oranında bir ekonomik büyüme sağlanmış bulunmaktadır. Bütçe açığının gayrisafi yurt içi hasıla içerisindeki payı 11,5’tan 1,6’ya getirilmiş, 2009’da da bu oran 1,2 olarak tahmin edilmektedir. Kişi başına düşen gelir biz geldiğimizde 2.500 dolar civarındayken 2007 yılında 9.305 dolar olmuş, inşallah 2009’da da 10.913 dolar olacağı düşünülmektedir.

Ekonomideki bütün bu düzelme ve iyileşmeler, Hükûmetimizin göreve geldiğinden beri uyguladığı gelir artırıcı ve gideri azaltıcı politikalar ve gerçekleştirilen yapısal reformlar sonucu olmuştur. Görüşmekte olduğumuz bütçe kanununun 9’uncu maddesinde de “Resmî taşıtlara ilişkin hususlar” başlığı altında, aynı bakış açısı ve aynı politikayla hareket edilmiştir. (T) cetvelinde yer alan taşıtların alımı ancak çok acil ve zorunlu hâllere münhasır kılınmış, ilgili bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararıyla temin edilmesi sağlanmıştır. Kanunun bu maddesinde, 237 sayılı Kanun kapsamında bulunan vakıf, dernek ve banka gibi kurumlar ile özel kanunla kurulmuş üst kurul ve kuruluşların kullandığı taşıtların giderleri için kurumun bütçesinden hiçbir şekilde ödeme yapılamayacağı hükmü getirilmiştir. Bu hüküm hem tasarruf etme açısından önem taşımaktadır hem de…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MUZAFFER GÜLYURT (Devamla) - …amacı dışında kullanmanın önüne geçilmiş bulunmaktadır. Tabii, güvenlik hizmetlerinde kullanılan taşıtlar bu kısıtlamanın dışında tutulmuşlardır.

Yine, Türk Silahlı Kuvvetlerimiz ile Emniyet Genel Müdürlüğümüzün ihtiyaç duyduğu taşıtların gerek hibe gerekse satın alma yoluyla temin edilmesinde kolaylık getirilmiş, (T) cetvelinde gösterilmesine gerek bulunmaksızın ilgili bakanlığın teklifi ve Bakanlar Kurulunun kararı ile alınabileceği hükme bağlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iktidar ve muhalefetin yoğun ve yorucu çalışması sonucu çıkartılmakta olan 2009 yılı bütçemizin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisimizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gülyurt.

Şahıslar adına ikinci söz İstanbul Milletvekili Sayın Özlem Piltanoğlu Türköne’ye aittir.

Buyurun Sayın Türköne. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

ÖZLEM PİLTANOĞLU TÜRKÖNE (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 mali yılı bütçesinin “Mali Politikaya İlişkin Hükümler” başlıklı bölümünün 9’uncu maddesi hakkında söz almış bulunmaktayım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, üzerinde görüşmekte olduğumuz bütçelerin asıl fonksiyonları nelerdir? Bir ekonomide üretilen, aslında, hasılanın israf edilmeden ve tasarruf hassasiyetiyle harcamaya, aslında, dönüştürülmesinden bahsediyoruz biz bütçeden bahsederken fakat bu süreç ne derece şeffaf işliyor burası çok mühim ve kontrol edilebilirliğin ve hesap verilebilirliğin ne derece temini mümkün bu da çok mühim. Bu açıdan bakıldığında bütçe bizim açımızdan büyük çaplı bir tasarruf, aslında, tedbiridir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğimiz üzere dünya giderek küreselleşiyor ve bu üretim kaynaklarına da ister istemez yansıyor ve üretim kaynakları her geçen gün hırpalanıyor. Bugün bütün dünya ekonomilerinin yöneldiği ana kaynak israf ekonomisi olmayı sürdürmekte. Bu noktada israf ve tasarrufun ben tanımlarının yeniden yapılmasını çok önemsiyorum. İsraf, malı boşa harcamak, faydasız hâle getirmek ya da faydalı olamayacak bir biçimde sarf etmek ama tasarruf ne diye baktığımızda, görüyoruz ki bugünün iktisat teorilerinde de bir sorun olarak kabul edilen ciddi bir aslında çözümlenmeyi bekleyen bir husus.

Nedir tasarruf? Sınırlı ekonomik kaynakların tam ve etkin kullanımıyla ekonomik büyüme ve kalkınma sorunlarına karşı kullanılabilecek en etkin aslında çözüm yöntemi ve etkin kullanım meselesi de bu bakımdan çok önemli. Çünkü etkin kullanılan kaynaklar, toplumun ve onu oluşturan bireylerin refahını artırırken, israftan kaynaklanan kanaatsizlik ve geçim sıkıntısı şikâyetleri de kaybolmaya aslında başlayacaktır.

Günümüz toplumlarının eğilimlerine de baktığımızda bunları aslında görüyoruz hep birlikte. İnsanlar her geçen gün kredi, Mortgage ve benzeri yollardan finans kuruluşlarına aslında borçlanıyorlar ve bireyler olarak daha çok çalışmalarına rağmen her geçen gün daha zor geçinebiliyorlar. Bu noktada israf konusunun sadece bireylerin meselesi olmadığını, bu konuda devletin de önem arz etmesi ve hassasiyet göstermesi gerektiğini ben bir kez daha vurgulamak isterim.

Biraz önce burada konuşan hatipler AK PARTİ hükûmetlerini bu bakımdan eleştiriyorlar ama bence haksızlık ediyorlar bizlere; çünkü rakamlar bunları söylemiyor, rakamlar tam tersini gösteriyor. Bizlerin yoksulların hakkını korumadığımız iddiası tamamıyla içi boş bir iddiadan öteye gitmiyor.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Göreceğiz… Göreceğiz…

ÖZLEM PİLTANOĞLU TÜRKÖNE (Devamla) – Elbette bir ülke vatandaşının idarecilerden, hükûmetlerden beklediği, söz konusu kaynakların doğru şekilde, etkin, verimli kullanılmasıdır ve israf edilmeden kullanılmasıdır. Öyleyse, eski bütçelerle, geçtiğimiz yılların bütçeleriyle, geçtiğimiz hükûmetlerin bütçeleriyle AK PARTİ hükûmetlerinin bütçelerinin yaklaşımını karşılaştırmamızda ben bir fayda mülahaza ediyorum.

Örneğin, 2002 yılına döndüğümüzde, 2002 yılı bütçesine baktığımızda faiz ödemelerine epeyce bir pay ayrıldığını görüyoruz. Hepinizin bildiği üzere, faiz ödemeleri nedir? Faiz ödemeleri, toplumun üst gelir kısmının üst gelir grubuna, sermaye sahiplerine, bütçe yoluyla aslında bir nevi para aktarılmasıdır. 2002 yılı bütçesinde faiz ödemelerinin bütçenin yüzde 45’ine tekabül ettiğini görüyoruz ve biliyoruz ki böyle bir bütçe algılamasıyla sosyal politika araçlarının kullanılması neredeyse imkânsızdır. AK PARTİ hükûmetleri ise bu tabloyu tamamıyla tersine çevirmiştir ve bu rakamlar sırasıyla 2007, 2008 yıllarında yüzde 45’lerden yüzde 25’lere indirilmiştir.

Sayın milletvekilleri, lütfen bir göz atalım. O zaman eminim soruyorsunuz, diyorsunuz ki: “Madem bu rakamları düşürdünüz, tasarruf ettiniz, bu tasarrufları nerede değerlendirdiniz?” Söyleyeyim size: Bu tasarrufları biz, bakın, örneğin personel harcamalarında kullanmışız yani memurumuzu korumuşuz, daha fazla, daha iyi imkânlar sağlamışız. Örneğin, 2002 yılında tarım sektörüne bütçeden verdiğimiz pay yüzde 1,56 civarında iken bugün ise bu rakam yüzde 2,6’lara çıkmıştır, 2009 yılı mali bütçesinde. Bakıyoruz sağlık harcamalarına, aynı şekilde, yüzde 1,85’ten biz bunu yüzde 3,20’ye çıkarmışız. Aynı şekilde, sosyal güvenlik harcamalarına da bakıyoruz, bütçeden aldığı paya bakıyoruz, burada da artışların görüldüğünü söyleyebiliriz. Ve bir başka örnekle daha devam edelim: Örneğin eski hükûmetler döneminde emeklilik yaşı 38-40 aralığındaydı ve dünya ülkeleri ortalamasına baktığımızda bunun 60-65 yaş…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ÖZLEM PİLTANOĞLU TÜRKÖNE (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ve israftan ve tasarruftan bahsediyoruz. Erken emeklilik dolayısıyla bu ülkede kaybedilen toplam paraya baktığımızda 37 katrilyon yani 37 milyar yeni Türk lirası olduğunu görürüz. Demek ki, yapılan düzenlemeler, tasarrufu sağlayan, israftan kaçınan, kaynakların doğru, etkin ve verimli bir şekilde kullanılmasını sağlayan bir yapıdır.

Ben bu vesileyle, 2009 mali yılı bütçesinin hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum ve yüce heyetimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Türköne.

Madde üzerinde soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Akcan…

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım; aracılığınızla, Sayın Bakana sormak istiyorum.

Sayın Bakanım, teşviklerde etkinlik, teşvikin miktarı kadar vaat edilen teşvikin zamanında ödenmesine de bağlıdır. 2008 yılı bütçesi içerisinde bütçelendirilmiş olup teşvik olarak vaat edilen tarım sektöründeki makine teçhizata dayalı hak edişler, teşvik hak edişleri bugüne kadar ödenmemiştir ve bunun ödenmeme nedeni de Maliye Bakanlığından gerekli kaynağın aktarılmamasına bağlıdır. Dün Sayın Ferit Aslanoğlu da ifade etti. Gerçekten bu para aktarılmadığı için ödenemiyor. Çiftçilerimiz bu açıdan mağdur, sanayicimiz de mağdur. Durumla ilgili ne değerlendirme yaparsınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum: Ankara, İstanbul, İzmir il emniyet müdürleri dışındaki il emniyet müdürlerimizin araçları makam araçları değildir. Bu eşitsizliği gidermek için diğer il emniyet müdürlerinin araçlarını da makam aracı yapmayı düşünüyor musunuz?

İkinci sorum: Hükûmetin enflasyon artışına gerekçe yaptığı enerji fiyatları bazı diğer girdi fiyatlarını düşürmektedir. Diğer taraftan talepte de önemli bir daralma vardır. Enflasyon düşme sürecine girmişken enflasyon hedeflemesi politikasını uygulamak doğru mudur? Bu durumda ekonomiyi nasıl rahatlatacaksınız? Maliye Bakanı olarak bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Güvel

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, Hükûmet üyelerindeki olumlu gelişmeleri takdirle izliyoruz. Sayın Adalet Bakanımız, Engin Ceber’in cezaevinde işkenceden ölümü nedeniyle özür dilemiştir. Sayın Kültür Bakanımız yaptığı bir konuşmasında “Geçmişte yapılan bütün yanlışlar adına devletin şu anda bir görevlisi sıfatıyla özür diliyorum.” dedi. Sayın Bakan, siz de altı yıllık bir Maliye Bakanı olarak ülkede vergi reformu yapamadığınızdan, kayıt dışını önleyemediğinizden dolayı başarısız olduğunuzu söyleyip özür dileyecek misiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Yeni…

AHMET YENİ (Samsun) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, Doğu ve Güneydoğu’ya KÖYDES ve BELDES için ne kadar yatırım yaptınız? 2009 yılı içerisinde bu bölgemize ne kadar kaynak ayırdınız? Bugüne kadar o bölgede yapmış olduğunuz çalışmalardan dolayı da sizleri tebrik ediyorum, size teşekkür ediyorum.

Bir de GAP bölgesi için ayırmış olduğunuz kaynağı bu 2008, 2009 ve 2010 yıllarında kullanabilecek misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Taner…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Beş gündür aynı soruyu soruyorsun, cevabını alamadın mı?

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan…

BAŞKAN – Sayın Ağyüz, lütfen… Soru anlaşılmıyor.

Sayın Ağyüz, siz şimdi birazdan soru soracaksınız, aynı şey yapılsa, nasıl, hoşunuza gider mi?

Buyurun Sayın Taner.

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, resmî araçların kullanımına ilişkin hükümler belli iken, Ulaştırma Bakanlığı makamına, şahsına, Telekom’a ait 06 BE 4312, 2007 Audi A8; 06 AP 8702, 2006 Mercedes Vito; 06 AR 3750, Honda Accord vesaire devam ediyor, 9 araç. 3 tanesi Bakanın şahsına, 2 tanesi Bakanın evine, 1 tanesi şoförüne tahsis edilmiş olan bu araçların kullanılması yasal ve ahlaki midir? Milletin vergileriyle alınıp emirlerine verilen bunca araç varken Telekom’un bunca aracının Sayın Bakana ayrıca tahsis edilmesini nasıl  karşılıyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Ağyüz

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, küresel finans krizinin ülkemizi etkilediğini artık Sayın Başbakan ve zatıalinizin telaffuz etmesinden çok mutluluk duydum. Alınacak tedbirleri de bölük pörçük açıklıyorsunuz.

İki kesim çok sıkıntılı: Çiftçilerin sulama, elektrik borçları yeniden yapılandırılacak mı? Öğrenimi sırasında kredi alan üniversite öğrencileri mezun olduktan sonra bu kredi borçlarını ödemediler. Şimdi hacizle karşı karşıyalar. Bunlar için yeniden bir yapılandırma düşünüyor musunuz?

Zam yapmakla ünlü Enerji Bakanımızın doğal gazda indirim yapacağı düşüncesine ve önerisine katılıyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

Beş dakika süreniz var.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Daha vaktimiz vardı Sayın Başkan, bir soru daha sorabilirdik.

BAŞKAN – Sekiz saniyeniz var, sekiz saniyede sorabilecek misiniz?

ALİM IŞIK (Kütahya) – Efendim, vakit bitinceye kadar…

BAŞKAN – Artırırsak sordururum, tamam.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Akcan tarım teşvikleriyle ilgili olarak ödeme yapılmadığını söyledi. Biz bu AK PARTİ Hükûmeti döneminde tarıma, çiftçilere en büyük teşvikleri veren hükûmetteniz. Biz geldiğimizde tarıma verilen para, çiftçilere verilen para 1 milyar 800 milyon küsurdu, şimdi 5,5 milyar YTL’yi aştı bu rakamlar. Yani, bu sene itibarıyla, şu anda ödediğimiz 5 milyar 800 milyon. Dolayısıyla, biz bu ödenekleri, hatta zaman zaman ödeneklerin biraz da üstünde paraları Tarım Bakanlığına aktarıyoruz ama hangi teşvikleri verip hangilerini veremedi, onu da bilemiyorum tabii. Fakat bütün hepsini verdiğini ben tahmin ediyorum ama bu konuda bir şey varsa yine Tarım Bakanıyla gerekli görüşmeleri yapıp, gerekli incelemeleri yaptırırız.

Sayın Özdemir “Emniyet müdürlerinin araçları makam aracı olacak mı…” diyor. Tabii, Emniyet Genel Müdürlüğünün bir tasarrufu olsa gerek bu. Çünkü emniyetin istedikleri araçları, Devlet Planlama Teşkilatının da onayıyla biz  gerekli isteklerini yerine getirmeye gayret ediyoruz, bütçe ölçüleri çerçevesinde. Ondan sonraki uygulamalar ilgili kuruluşlara aittir.

Yine, enflasyon hedeflemesiyle ilgili olarak, bildiğiniz gibi, enflasyonla ilgili bizim kuruluşumuz, bağımsız kuruluş olan Merkez Bankasının bir politikasıdır. Merkez Bankası, kendi politikalarını da hükûmetin, ekonominin politikalarına uygun olarak kendisi tayin eder.

Yine, Sayın Güvel diyor ki: “Vergi reformu yapamadığınız için özür dileyecek misiniz?” Şimdi, değerli arkadaşlar, burada en fazla geçen kanunlar Maliye Bakanlığına ait kanunlardır. Dikkat edin, Adalet Bakanlığına ve Maliye Bakanlığına ait kanunlar. Çünkü vergi meselesi, ekonomi meselesi dinamik bir hadisedir. Bu dinamik değişimlere uygun olarak biz sürekli değişimler yaparız. Kaldı ki Kurumlar Vergisi Kanunu’nu yeni baştan yaptık biz, daha yakında bu Meclisten geçti. Bu kurumlar vergisi başlı başına bir reform. Muhasebei Umumiye Kanunu vardı, 5018 sayılı Kanun’u getirdik.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Maliye teşkilatını berbat ettiniz.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Efendim!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Berbat ettiniz maliye teşkilatını.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Maliyeden anlayanlar bunu konuşursa iyi olur diye düşünüyorum!

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Evet, ben de aynen katılıyorum.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Anlayan anlamayan herkes konuşursa işte böyle oluyor.

Değerli arkadaşlar…

KAMER GENÇ (Tunceli) – 5018 sayılı Kanun…

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi, Sayın Yeni “KÖYDES projelerine, BELDES projelerine ne kadar harcadınız?” diyor.

Değerli arkadaşlar, biz bildiğiniz gibi 4,7 milyar harcadık bunlara, bu sene de 500 milyon koyduk. Ayrıca köylerin elektrifikasyonu için de 1 milyarın üzerinde yatırım yapıyoruz.

Yine BELDES için 10 binin altındaki belediyelere her sene 300 milyon ayırıyoruz; onlar içme sularını getirsinler, yollarını yapsınlar yani altyapılarına harcasınlar diye bunları ayırıyoruz. Nitekim bu KÖYDES olsun, BELDES olsun bu projelerin ne kadar başarılı olduğunu bütün ülkemiz gördü.

Şimdi “GAP için ne kadar?” diyor. Onu da kısaca bildireyim, fazla anlatmayayım çünkü “İktidar partisi milletvekilinin sorularına çok cevap veriyorsunuz.” diyorlar bana, az vereyim. 14,5 milyar harcayacağız bunun için de, 2013 yılına kadar 14,5 milyar harcayacağız.

Sayın Taner “Ulaştırma Bakanlığına Telekom dokuz tane araç vermiş.” diyor.

Verdi mi vermedi mi ben bunu bilmiyorum. Bir de plakalarını verdi, bir bakalım.

RECEP TANER (Aydın) – Belgesi burada.

OKTAY VURAL (İzmir) – Plakalara bakın, plakalar burada.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi çok güzel de, burada Ulaştırma Bakanı da oturdu, bütçesini gördünüz, ona sormadınız mı?

OKTAY VURAL (İzmir) – Taşıt Kanunu ile ilgili Sayın Bakan bu, Taşıt Kanunu’yla ilgili. Taşıtlarla ilgilidir, resmî makamların kullanacağı taşıtlarla ilgilidir, cevabı sizin vermeniz gerekir.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi bakın Sayın Vural, sen tecrübeli bir milletvekilisin, bakanlık da yaptın. Şimdi Telekom’un taşıtı bizim bu Taşıt Kanunu’na giriyor mu?

OKTAY VURAL (İzmir) – Girmiyor. Nasıl kullandırıyorsunuz?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Yani onu Ulaştırma Bakanına niye sormadınız?

OKTAY VURAL (İzmir) – Siz soracaksınız!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Öyle mi! İyi, peki.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Burada Hükûmet temsilcisi siz değil misiniz? Siz soracaksınız!

OKTAY VURAL (İzmir) – Kamu görevlilerinin özel taşıtlarına bu şekilde nüfuz kullanması konusunda takibi yapmanız gerekiyor.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Öyle mi!

OKTAY VURAL (İzmir) – Siz Maliye Bakanısınız, değil misiniz?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Peki.

BAŞKAN - Süreniz doldu.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bizim bütçeye etkisi var mı bunun?

OKTAY VURAL (İzmir) – Değil misiniz?

BAŞKAN – Sayın Bakan…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bütçeye değil tabii ya…

OKTAY VURAL (İzmir) – Değil misiniz?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ee tabii ya… Siz bakanlık yaptınız yani bunu bilirsiniz.

BAŞKAN – Sayın Bakan, süreniz doldu.

OKTAY VURAL (İzmir) – Etkisi var tabii. Milletin vermediğini özel sektörden niye alıyorlar?

BAŞKAN – Süreniz doldu. Diğerlerini…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum. (AK PARTİ sıralarından gülüşmeler)

BAŞKAN – Tabii, daha henüz bir şeye geçmedik.

Şimdi, Sayın Işık beni uyarmıştı sekiz saniye kaldı diye. Sayın Öztürk’e sekiz saniye borçluyum. Kendisinden özür diliyorum. Sırada o vardı, onu da…

ALİM IŞIK (Kütahya) – On sekiz saniye vardı Sayın Başkan.

BAŞKAN – O zaman on sekiz saniye için Sayın Öztürk’ten özür diliyorum, bir dahaki sefere ekleyeceğim. Size de teşekkür ederim uyardığınız için. Adaletli bakış açınıza özel teşekkür ediyorum.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Maliye Bakanına bir dakika ilave yaptınız.

BAŞKAN – Şimdi, 9’uncu maddeyi oylarınıza sunacağım fakat karar yeter sayısı arayacağım.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, burada 139 kişi yok. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Genç, bir muhalefet…

KAMER GENÇ (Tunceli) – 139 kişi yok. Kâtipler AKP’li…

BAŞKAN – Hayır, 2’si AKP’li değil, buradaki MHP’li.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, bakın, burada 139 kişi yok. Vallahi yok, billahi yok!

BAŞKAN – 10’uncu maddeyi okutuyorum…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani, böyle bir şey olabilir mi! Bu kadar da AKP’yi korumayın!

BAŞKAN – Şimdi, bir muhalefet, bir de iktidar kâtip üyelerinin sözleriyle karar verdim.

10’uncu maddeyi okutuyorum:

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Bütçe Uygulamasına İlişkin Hükümler

Aktarma ve ekleme işlemleri

MADDE 10 – (1) a) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idarelerin bütçelerinin "Personel Giderleri" ile "Sosyal Güvenlik Kurumlarına Devlet Primi Giderleri" tertiplerinde yer alan ödenekleri, Maliye Bakanlığı bütçesinin "Personel Giderlerini Karşılama Ödeneği" ile gerektiğinde "Yedek Ödenek" tertibine; diğer ekonomik kodlara ilişkin tertiplerde yer alan ödenekleri ise 5018 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan sınırlamalara tâbi olmaksızın Maliye Bakanlığı bütçesinin "Yedek Ödenek" tertibine aktarmaya,

b) Genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinden, hizmeti yaptıracak olan kamu idaresinin isteği üzerine bütçesinden yıl içinde hizmeti yürütecek olan idarenin bütçesine, fonksiyonel sınıflandırma ayrımına bakılmaksızın ödenek aktarmaya ve bu konuda gerekli işlemleri yapmaya,

c) Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçelerinde yer alan Silahlı Kuvvetlerin tek merkezden yönetilmesi gereken ikmal ve tedarik hizmetleri ile bir fonksiyona ait bir hizmetin diğer bir fonksiyon tarafından yürütülmesi halinde ilgili ödeneği, fonksiyonlar arasında karşılıklı olarak aktarmaya,

ç) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri için 2009 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karara uygun olarak yılı yatırım programında değişiklik yapılması halinde, değişiklik konusu projelere ait ödeneklerle ilgili kurumlar arası aktarmaya,

d) Kamu idarelerinin yeniden teşkilatlanması sonucu, bütçe kanunlarının uygulanması ve kesin hesapların hazırlanması ile ilgili olarak gerekli görülen her türlü bütçe ve muhasebe işlemleri için gerekli düzenlemeleri yapmaya,

Maliye Bakanı yetkilidir.

(2) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idareler, aktarma yapılacak tertipteki ödeneğin yüzde yirmisine kadar kendi bütçeleri içinde ödenek aktarması yapabilirler. Bu idarelerin yüzde yirmiyi geçen diğer her türlü kurum içi aktarmalarını yapmaya Maliye Bakanı yetkilidir.

(3) Genel bütçeli idareler, 13/12/1983 tarihli ve 180 sayılı Bayındırlık ve İskan Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname kapsamında Bayındırlık ve İskan Bakanlığına yaptıracağı işlere ilişkin ödeneklerini Bayındırlık ve İskan Bakanlığı bütçesine aktarmaya yetkilidir.

(4) Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı; cari yıl içinde aralarında yapılan hizmetlerin bedellerini karşılamak amacıyla varılacak mutabakat üzerine, bütçeleri arasında karşılıklı aktarma yapmaya yetkilidir.

(5) Özel bütçeli idareler ile düzenleyici ve denetleyici kurumların (B) işaretli cetvellerinde belirtilen tahmini tutarlar üzerinde gerçekleşen gelirler ile (F) işaretli cetvellerinde belirtilen ödenekleştirilmeyen finansman karşılıklarını ve gerçekleşen finansman fazlalarını, idare ve kurumların bütçelerinin mevcut veya yeni açılacak tertiplerine ödenek olarak eklemeye Maliye Bakanlığınca belirlenecek esas ve usuller çerçevesinde kamu idareleri yetkilidir. Sermaye ödenekleri, 2009 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar Esaslarına göre yılı yatırım programıyla ilişkilendirilir.

(6) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri arasındaki kaynak transferleri ödenek aktarma suretiyle yapılır. Merkezi yönetim bütçesi kapsamındaki idareler ve kurumlar arasındaki diğer kaynak transferleri tahakkuk işlemleriyle gerçekleştirilir. Bu işlemler karşılığı tahsil edilen tutarlar, bir yandan (B) işaretli cetvellere gelir, diğer yandan (A) işaretli cetvellere ödenek olarak kaydedilir.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Sayın Fehmi Murat Sönmez’e aittir.

Buyurun Sayın Sönmez. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA FEHMİ MURAT SÖNMEZ (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 10’uncu maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Ben de şehit olan askerlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum.

2009 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 10’uncu maddesi, bütçede belirli bir tertibe tahsis edilmiş olan ödeneğin bir tertipten düşülerek başka bir tertibe eklenmesini düzenlemektedir. Geçtiğimiz yıllarda yapılan bütçe görüşmelerinde, bu konu yani aktarma ve işlemini düzenleyen maddenin içeriği bakımından Maliye Bakanına verilen yetkilerin genişliğinin, bütçenin şeffaflık ilkesine ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçeyi yapma iradesine aykırı olduğu, konuyla ilgili konuşan sayın milletvekilleri tarafından eleştirilmişti. Eleştiriye konu olan düzenlemenin aynı şekilde, görüşmekte olduğumuz 2009 Bütçe Kanunu Tasarısı’nda da tekrarlandığını görüyoruz. Bu yüzden ben de buradan tekrar etmek istiyorum: Bütçe kanunları yapılırken şeffaflık ilkesine ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçeyi yapma iradesine gerekli özenin gösterilmesi gerekmektedir. Ne yazık ki bu maddede bu özeni göremiyoruz. Örneğin 1’inci maddenin (b) bendinde, genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinden, hizmeti yaptıracak olan kamu idaresinin isteği üzerine, bütçesinden, yıl içinde hizmeti yürütecek olan idarenin bütçesine fonksiyonel sınıflandırma ayrımına bakılmaksızın ödenek aktarmaya ve bu konuda gerekli işlemleri yapmaya Maliye Bakanı yani yürütme yetkili kılınmaktadır. Bunun çok açık şekilde Parlamentonun iradesine ve bütçe yapma hakkına bir müdahale niteliği taşıdığını düşünmekteyiz. Aktarmaya konu olan ödeneğin, Parlamentonun uygun gördüğü fonksiyonla ilgili bir hizmete aktarılması gerekmektedir. Aksi hâlde Parlamentonun ödenek tahsis etmesi suretiyle kurumun sunduğu hizmet yerine başka bir hizmete ödeneğin aktarılması söz konusu olabilecektir. Örneğin sağlık için veya eğitim için kurumun bütçesine aktarılan kaynak, yol yapımı için ekonomik hizmetler sektörüne kaydırılabilecektir. Bu yüzden bu konuda yürütmeye devredilen yetki, Parlamentonun bütçe yapma iradesini aşmayacak şekilde sınırlanmalıydı.

Tabii, bütçeler hükûmetlerin tercihlerini de ortaya koyan belgelerdir. Örneğin hazırlanan bütçenin gelir dağılımına etkisi nasıldır? İşsizler, yoksullar ve dar gelirliler için neler getiriyor? Ya da varlık sahipleri için neler sağlıyor? Uzmanlar genellikle bütçenin bu yönlerini inceliyor.

Türk-İş’in yaptığı açıklamaya göre, yoksulluk sınırının 2.404 YTL, açlık sınırının 738 YTL olduğu bir ortamda iktidarın çıkıp da “Altı yıl içinde ben asgari ücreti 503 YTL’ye çıkardım.” diye övünmesi hiç de anlamlı değildir. Sayın Başbakan 2009 bütçesinin görüşmelerinde yaptığı konuşmada “Göreve geldim, yüzde 10,3 işsizlik vardı, şu anda da yüzde 10,3 işsizlik var.” diyerek altı yıldır bu konuda bir arpa boyu bile yol alınmadığını itiraf etmiştir.

Artma eğilimini sürdüren işsizlik, ülkemizi teğet geçtiği iddia edilen krizin etkileri ortaya çıktıkça daha da artmaktadır. Önümüzdeki günlerde daha açık şekilde anlaşılacaktır ki kriz teğet geçmemiş, tam merkezden geçmiştir. Her gün gazeteler ülkemizin şehirlerindeki işten çıkarmaları yazmaktadır, kapanan iş yerlerini yazmaktadır. Seçim bölgelerimizdeki işletmelerin ne durumda olduklarını üzülerek görüyoruz. Örneğin Eskişehir’de Toprak Grubuna bağlı iş yerlerinde çalışan binlerce işçi aylardır ücretlerini alamıyorlar, aileleri perişan haldedir. Bozüyük’te iki fabrika, Eskişehir’de bir fabrika üretimini tamamen durdurmuş, diğer devam eden fabrikalar da kapanma, üretimini durdurma riskiyle karşı karşıyadır. Buradaki işçiler sekiz maaş tutarındaki maaş alacaklarını, ihbar ve kıdem tazminatı alacaklarını alamamışlardır. Hükûmet ise aylardır bu sıkıntıları yaşayan işçiler ve aileleri için kılını bile kıpırdatmamaktadır. Daha yeni İnönü’de Otosan’da 300 kişi işten çıkarılmıştır.

Türk insanının en büyük özelliği sıkıntıdaki komşusunun o sıkıntısını gidermek için çaba sarf etmesi, çözüm bulmasıdır. Fakat siz kurtarmak yerine günü idare edecek yardım yapmayı ve onları kendinize bağımlı hâle getirmeyi sağlayan bir özelliği Türk milletine kabul ettirmek istemektesiniz. Fakat insanımız bu gerçeği görecek, iktidarın, sadece yardım yapması değil, aynı zamanda kendilerini bu sıkıntıdan kurtaracak çözümler bulması gerektiğini de 29 Martta AKP’ye hatırlatacaktır.

Bakın, geçtiğimiz günlerde basın-yayın organlarında da yer aldı. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı ekim ayında “OECD Ülkelerinde Gelir Dağılımı ve Yoksulluk” başlıklı kapsamlı bir rapor yayımladı. Bu raporda gelir dağılımı eşitsizliğinde OECD ülkeleri arasında Türkiye Meksika’dan sonra ikinci sırada yer almaktadır. Yani diğer bir deyişle, OECD ülkeleri arasında Türkiye gelir dağılımı adaletsizliğinde en önde gelen ülkelerden biridir.

Şimdi, Sayın Maliye Bakanı, bütçe sunuş konuşmasında 2002 yılında 3.517 dolar olan kişi başına millî gelirin yıl sonunda 10 bin doları aşacağını belirtmiştir. Yani millî gelirde aradan geçen sürede yaklaşık yüzde 300’lük bir artış olduğunu söylemiştir. Bakmak lazım, toplumun tüm kesimi bu millî gelirdeki artıştan eşit olarak paylarını almışlar mıdır?

Sayın Bakan aynı konuşmasında artan bu millî gelirin nasıl dağıtıldığını da esasında söylemiştir. Bakana göre, aynı dönem içerisinde asgari ücretli yüzde 300’lük millî gelir artışının sadece yüzde 147’sini alabilmiştir; işçi emeklileri yüzde 132’sini, memur emeklisi yüzde 105’ini alabilmiştir. Sormak gerekir, Sayın Bakanın rakamlarıyla arz ettiğim bu tabloya göre millî gelirdeki artışın adaletli olarak dağıtıldığını söylemeye imkân var mıdır? Daha da önemlisi, artan bu millî gelirden hangi kesimler yüksek oranda yararlanmıştır? Sayın Bakan bunları da açıklarsa mutlu oluruz.

AKP hükûmetleri döneminde bırakın artan millî gelirden pay almayı, bulunduğu noktadan daha da geriye giden bir kesim vardır, bu da tarım kesimi. Örneğin, bir buğday üreticisi 2008 yılında 2000 yılının maliyet fiyatlarının daha da altında ürününü satmak zorunda kalmaktadır. Hâlbuki bu dönemde gübrede -aynı dönemde- anormal fiyat artışları olmuştur. Örnek olarak DAP gübresini ele alacak olursak da, bu gübrenin fiyatı 2008 yılına gelindiğinde 2000 yılına oranla yüzde 400’e varan oranda artmıştır.

İktidar sürekli başarıdan söz ederken hangi meslek kolunda acaba büyük  bir ilerleme sağlanmıştır? İşte, eczacılarımız ortadadır. Eczacılarımız mesleki açıdan yüksek ve çok büyük sorunlar yaşanan günler geçirmektedir. Sağlıkta Dönüşüm Programı, eczacılık mesleğini yapılamaz hâle getirmiştir. Devlet muayene ücretlerini bile “para almıyorum” diyebilmek için eczacıların üstüne yüklemiştir. Taleplerine karşılık alamayan eczacılarımız pazar günü 30 bin kişiyle miting yaparak seslerini Hükûmete duyurmaya çalışmışlardır.

İktidarın unutmaya çalıştığı bir olay da 99 depremidir. İktidara geldikleri 2002 yılından beri mevcut risk altındaki binalarda nasıl bir iyileştirme çalışması yapılmıştır? Hangi ödeneği ayırıp da acaba, hiç olmazsa bir şehrimizde, eski binalarında insanlarımız daha güvenli oturabilir hâle gelmişler midir? Hâlâ inşaatlarda düzgün bir kontrol sistemi mevcut değildir. Komik bir şekilde müteahhit, kendi denetim firmasını, kendi parasıyla, kendi istediği şekilde seçmekte ve istediği gibi denetletmektedir. Bu şekilde sağlıklı bir denetim yapılması mümkün müdür?

İnşaat denilince, TOKİ’nin artık yoksulu ev sahibi yapmak faaliyetleri yerine, şehirlerin en güzel yerlerindeki arsaları yandaş müteahhitlere verme çabası içine girdiğini de görmekteyiz. Örneğin Eskişehir’de -ki, Bakanımız aynı şehirden olduğu için bu şehirden örnek vermek istiyorum- stadyumun şehrin dışına taşınması ve buraya bir rezidans yapılması projesi açıkça söylenmekte, gündemde dolaşmaktadır. Bir ay evvel bunu soru önergesi olarak gündeme getirdik, ilgili Bakana sordum. Sorduğum soru çok basit: Böyle bir proje var mı, yok mu? Bir aydır böyle bir projenin olup olmadığına dair bilgi sahibi bile olamadık.

Gene Ulaştırma Bakanımız da konuşmasında “Biz sözümüzün eriyiz.” deyince biraz kendisini hayretle ve üzüntüyle dinledim. Çünkü Sayın Ulaştırma Bakanımız da 2006 yılında Eskişehir-Ankara arası hızlı trenin biteceğini, 2008 yılında İstanbul-Ankara arasının faaliyete gireceğini söylemişti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

FEHMİ MURAT SÖNMEZ (Devamla) - Fakat bu sözleri veren, “Sözümüzün eriyiz.” diyen Bakan tam iki yıl üstünden geçmesine rağmen hem bu faaliyetlere geçmemiştir; şimdi de daha fazla gecikmeler de olabileceğini, fakat bunların kendisinden kaynaklanmadığını, yeni geçitler yapılması gerektiğini, bu geçitlerin de Cumhuriyet Halk Partili belediyelerin alanlarında olduğu için bundan sonraki gecikmelere de Cumhuriyet Halk Partisinin neden olabileceğini komik bir şekilde burada belirtmiştir. Geçitler -kaç yıldır- şimdi mi aklınıza geldi? AKP’nin İktidarının her işi ellerine yüzlerine bulaştırdıkları ortadadır. İşte seçmen kütükleri, işte önce kapatılan şimdi seçime girmesine izin verilen belediyeler, yolsuzluğa karışanları koruma altına alacak olan kanunlar.

Nasıl olur da Almanya’ya girmesine bile izin verilmeyen, başka hiçbir görev almaması gerekirken şirketlerde ortak olduğu ortaya çıkan, boyunca yolsuzluğa battığı ortadayken böyle bir şahsın dokunulmazlık altına alınmasını, bütçe görüşmelerinde kurumunu temsilen Meclis çatısı altında bulunmasını içinize sindirebiliyorsunuz!

Hepinize saygılar sunuyorum.(CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sönmez.

Birleşime saat 14.00’te toplanmak üzere ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 13.00

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 14.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet burada.

Şimdi söz sırası Demokratik Toplum Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Sebahat Tuncel’de.

Buyurun Sayın Tuncel. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

DTP GRUBU ADINA SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bütçe görüşmelerinin sonuna geliyoruz. Milletvekillerinin çoğu bütçenin ülkemize hayırlı uğurlu olması temennisinde bulundu. Bu bütçenin halkımıza hayırlı olmayacağı başından itibaren belli aslında. 2009 bütçesinin ve daha öncekilerin de toplumsal cinsiyet eşitliğine göre oluşturulmaması bunun en temel nedenidir. Kadınlar ve erkekler toplumda birlikte yaşasalar da yaşamın yükü ne yazık ki kadınların omzunda kalmaktadır.

Sayın milletvekilleri, bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum: Başbakan, İspanya ile medeniyetler arası diyaloğu geliştirmek için temaslarda bulunuyor. İspanya’nın 15 bakanından 8’i kadın, bizim ise sadece 1 bakanımız var, o da kadından ve aileden sorumlu.

Yine birçok Avrupa ülkesinde eşitlik bakanları var. Bizde, bırakalım eşitlik bakanlığını, eşitlik komisyonu için verdiğimiz kanun teklifi dahi gündeme alınmıyor.

Önümüzdeki yıl ve yıllarda umuyoruz bütçe oluşturulurken genel politik düzlemde cinsiyetler arası eşitlik perspektifi benimsenir ve eşitsizliklerin giderilmesi yönünde sadece kadınlar için ayrı bir bütçe değil her alanda bütçe belirlenirken toplumsal cinsiyet eşitliği esas alınır. Çünkü mevcut bütçe eşitsizliklerin aracı olarak karşımızda durmaktadır.

Türkiye'nin Avrupa Birliği standartlarına ulaşabilmesinin yolu da  kadınların siyaset yaşamına daha etkin ve güçlü katılmasından geçer.

Önümüzde yerel seçimler var. Ka-Der’in hazırlığı afişte olduğu gibi umarız daha çok kadın aday gösterilmesi konusunda bütün liderler hemfikirdirler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünyanın en çok tartıştığı ve geleceğimizi doğrudan ilgilendiren ve bugünden tedbir almamızı gerektiren iki noktaya daha dikkatinizi çekmek istiyoruz: Birisi, hepimizin gündeminde olan ancak AKP Hükûmetinin bu sorunla daha az hasarla nasıl çıkabiliriz, bu konuda muhalefet partilerinin uyarılarını dikkate almak yerine yokmuş gibi davranmayı politik bir hat olarak belirlemiş olduğu ekonomik kriz. İşçilerin, emekçilerin, kadınların ve ezilen tüm toplum kesimlerinin kalbinin orta yerine isabet eden ekonomik krizi nasıl bertaraf edebileceğimizi tartışmak ve tedbirler almak yerine Başbakanın bunun psikolojik bir durum olduğunu vurgulaması ise trajikomik bir durumdur. Eğer sorun psikolojikse Sayın Başbakan, o zaman Türkiye'nin acil bir psikoloğa ihtiyacı var demektir. AKP İktidarı, her geçen gün yoksullar ordusuna yeni yoksullar eklendiği ülkemizde toplu terapilerle sorunu çözer umarız.

İkinci nokta ise küresel ısınmadan kaynaklı yaşanacak ekolojik sorunlar. Bütçe görüşmeleri sırasında bu konuya neredeyse hiç değinilmedi. Bu tehlike de kapımızda. Yaşanılabilir bir çevre ve yenilenebilir enerji kaynakları konusunda AKP’nin programını öğrenemedik Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanının “Birbirimizi yemeyelim fındık yiyelim.” önerisi dışında. Oysa küresel ısınmadan kaynaklı yaşayabileceğimiz sorunlar da öncelikli gündemlerimizden birisi olmak durumunda. Bu yıl Türkiye’ye etkisini kuraklıkla gösterdiğini çok yakıcı olarak gördük. Bu da halkımızın daha yoksullaşmasına neden oldu. Tedbir almazsak olmaya da devam edecek.

Sayın milletvekilleri, Bursa’da Cavit Çağlar’a bağlı Nergis ve Şifa Tekstil işyerlerinde 1.250 işçi sendikaya rağmen, hiçbir sosyal hakları verilmeden işten çıkarıldılar; Malatya Organize Sanayisinde bulunan Çalık’a bağlı İpaş, Anateks, Mert İplikte çalışan toplam 3 bin işçi işten atıldı; Grundig Elektronik iç ve dış piyasalardaki durgunluk sebebiyle 20 Aralık itibarıyla 432 işçiyi işten çıkardı; Bursa’da kurulan Sönmez Filament işçisi 229 kişi geçtiğimiz hafta kriz nedeniyle işten çıkarıldı; İstanbul’da Mervem Tekstilden 40 işçi ücret, kıdem ve ihbar tazminatı verilmeden işten çıkarıldı; yine bir iki gün önce Ümraniye Dudullu’da Sinter Metal İş’ten 379 işçi hiçbir gerekçe gösterilmeden işten çıkarıldı. Bunlar, yaşanan ekonomik krizin sadece son birkaç hafta içerisinde emekçi ve işçilerin dünyasını nasıl etkilediğini anlatan kısa bilgilerdi. Bu bilgiler dahi, yaşanan küresel ekonomik krizin Türkiye'yi ne düzeyde etkilediğini çarpıcı bir şekilde göstermektedir. İşten çıkarmalarla, işsizliğin yarattığı sorunlarla savaşırken, hâlâ bir işe sahip olanlar ise her gün “İşten çıkarılacak mıyım?” korkusuyla yaşamaktadırlar. Bugüne kadar 50 bin esnaf kepenk kapattı, 300 bin işçi işten çıkartıldı. Kriz nedeniyle başta metal ve gemi inşası, tekstil olmak üzere pek çok sektörde işçi kıyımları, ücretsiz izin, esnek çalışma işçilere dayatılıyor. Tekstil sektöründe son iki yılda 200 bin işçi işten çıkartılırken, ekim ayından bu yana ise binlerce tekstil işçisi işçi kıyımına maruz kaldı. AKP Hükûmeti ise maalesef patronlara yeni rant alanları açmak için IMF’yle anlaşma peşinde. AKP’nin bu yaklaşımından cesaret alan tekstil patronları, ekonomik krizi de bahane ederek işten çıkarmaları, sigortasız çalışmayı yaygınlaştırıyor. Düşük ücret dayatmaları ve sıfır zam uygulamaları sürüyor. Ücretsiz izinler, işten atmalar, işçilerin ödenmeyen maaşları gibi hak gaspları artarak devam ediyor.

Türk-İş tarafından her ay düzenli yapılan açlık ve yoksulluk sınırını belirleme araştırmasına göre, geçen yılın aralık ayında 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 688 YTL’dir. 2008 yılı Aralık ayı açlık sınırı ise 740 YTL olarak hesaplandı. Araştırmaya göre Aralık 2008 için hesaplanan yoksulluk sınırı ise 2.409 YTL oldu. Bu durumun göz önünde bulundurularak asgari ücretin belirlenmesini isteyen Türk-İş’in “Yaşanan ekonomik kriz gerekçe yapılarak ve 2009 yılı enflasyon hedefi öngörülerek belirlenecek asgari ücret, çalışanların içinde bulunduğu olumsuz geçim koşullarını daha da bozacak ve ülkemizdeki yoksulluğu daha da yaygınlaştıracaktır.” açıklamasında bulunması son derece önemlidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP Hükûmetinin başa geldiği 2002 yılında 337 YTL olan açlık sınırı, 2,29 kat artarak 2008 yılı ortalaması için 721 YTL olmuştur. Yine, 2002 yılında 1.025 YTL olan yoksulluk sınırı ise 2 kattan fazla artarak 2008 yılı ortalaması için 2.347 YTL’ye ulaşmıştır.

Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü, geçtiğimiz günlerde 80’ler ve 90’ların iktisat politikalarının sosyal plandaki yıkıcı etkilerini çarpıcı biçimde gözler önüne seren bir rapor yayımladı. Bu rapora göre, Türkiye, gelir dağılımı eşitsizliğinde Meksika’nın ardından ikinci sırada yer alıyor. Yoksulluk ise, Türkiye’de son yıllarda iyice gözle görülür hâle gelmiştir.

Burada çarpıcı bir başka durum ise artık çalışıyor olmanın yoksul olmamak anlamına gelmediğidir. OECD ülkelerinde yoksulların yarıdan fazlası düşük gelirle çalışan hanelerde yaşıyor. Düşük gelirin nedeni ya yıllık çalışma süresinin emekçinin isteği göz önünde bulundurulmaksızın az olması ya da saat ücretinin düşük olması.

Yaşanan bu kriz, “neoliberal” diye adlandırılan ve ücretleri düşüren, kamusal harcamaları azaltan, zenginlerin vergilerini düşürüp yoksul sınıfların doğrudan veya dolaylı vergilerini artıran, tüm kamu hizmetlerini paralı hâle getiren ve kamuyu üretim alanından çekip her şeyin özelleştirilmesini savunan ekonomik ve siyasi politikaların sonucudur. Kriz, sosyal devletin tahribi sonucu ortaya çıkmıştır. Çözüm de sosyal devletin yeniden ve daha güçlü uygulanmasıdır.

Sosyal devlet yaklaşımı, çağdaş bir hak ve anayasal gerekliliktir. Anayasa’mızda iktisaden güçsüz durumda olanları korumak üzere sosyal adalet ve toplumsal dengeyi sağlamakla görevli olan sosyal devlet anlayışı birlikte düzenlenmiş bulunmaktadır.

Artık yoksulluk ve eşitsizlikle mücadele eden, sosyal adaletin ön planda olduğu politikalar önem kazanmaktadır. Eğer bu yapılmazsa temeli ekonomik olan etnik ve dinsel çatışmalar ön plana çıkabilir, faşizm tırmanabilir. Türkiye de bu süreçte nerede olacağına karar vermeli ve artık partiler ekonomiyi gündemlerine almalıdır. Çünkü, halkın öncelikleri değişecektir. Küreselleşme ve dünya ekonomisini düzenleme anlamında yeni bir dönem başlıyor. Bu krizden çıkıldığında, kurumsal olarak düzenlenmiş, üretime önem veren, ağırlıkla işsizlik, bölgesel eşitsizlik gibi adaletsizliklere çözüm arayan bir küreselleşmeye doğru gideceğiz.

Yaşanan ekonomik kriz boyutlarını aza indirebilmek ve emekçilerin omuzlarındaki yükü daha fazla artırmamak için birkaç naçizane önerimizi sunarak konuşmamı sonlandırmak istiyorum.

İşten çıkarmaların kaçınılmaz olduğu durumlarda işçiye alacaklarının hemen ve kesintisiz olarak ödenmesi ön koşul olmalıdır. Kamu eliyle kullanılmakta olan tüm yardım fonları Sosyal Güvenlik Kurumuna devredilmeli ve aile yardımları şeklinde sürdürülmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

SEBAHAT TUNCEL (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Asgari ücret bir ailenin geçimini sağlayacak şekilde tüm ülke için tek rakam olarak belirlenmeli ve her şeyden önce vergi dışı bırakılmalıdır. Bölgesel asgari ücret, gençler için düşük ücret gibi düşünceler ise gündeme bile alınmamalıdır. Ağırlıklı olarak dar ve sabit gelirli kesimlerin tükettiği zorunlu temel ihtiyaç maddeleri üzerindeki dolaylı vergiler kaldırılmalıdır. İşsizlik sigortası kapsamında olmayan işten çıkarılan işçilerin zorunlu giderlerini karşılamaya yönelik olarak dayanışma geliri uygulanmalı; ayrıca elektrik, su, doğal gaz, yakacak, kira gibi ödemeleri belirli bir süre kamu bütçesinden sağlanmalıdır. Elektrik ve doğal gaza yapılan zamlar hem üreticiyi hem de tüketiciyi olumsuz etkilediğinden doğal gaz zammı geri alınmalı, elektrik ve doğal gaza yeni zamlar yapılmamalıdır.

Kamu kesiminde oluşan memur ve sözleşmeli personelin maaşları gerçekleşen enflasyon oranını yansıtacak biçimde belirlenmelidir. İşçi ücretlerinin satın alma gücü istihdam kaybına yol açmadan artırılmalıdır. Bir bütün olarak aynı ekonomik ve sosyal uygulamaların etkisinde bulunan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SEBAHAT TUNCEL (Devamla) - … işçi ve memur kamu çalışanları arasında fark ayrımı yapılmamalıdır.

Bu temelde eşit ve adaletli sosyal ve ekonomik politikaların pratikleşmesi ümidiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tuncel.

Şahıslar adına madde üzerinde ilk söz İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Sekmen’e aittir.

Buyurun Sayın Sekmen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

MEHMET SEKMEN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin aktarma ve eklemelere ilişkin 10’uncu maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

AK PARTİ Hükûmeti olarak 2002 yılından bu yana kamu mali yönetimiyle ilgiyle birçok düzenlemeler yapıldı. Kamu gelir, harcama ve borçlanma politikalarında birbiriyle uyumlu bir bütünlük sağlanması ve mali disipline titizlikle riayet edilmesi için gereken çaba gösterildi. Bütün bunların hedefi, harcamaların daha etkin ve verimli yapılmasıdır. Bu amaçla kamu idarelerine önemli mali yetkiler verildi. Bütçenin uygulanmasında merkezî yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin inisiyatiflerinin artırılması amacıyla idarelerin aktarma yapılacak tertipteki ödeneğin yüzde 20’sine kadar kendi bütçeleri içinde ödenek aktarması yapabilmelerine imkân tanınmaktadır. Bu da kurumlara mali yönetimde bir esneklik getirerek hizmeti daha etkin, daha verimli üretmelerini sağlayacaktır. 5018 sayılı Kanun’un 21’inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan sınırlamalar ortadan kaldırılarak personel giderleri tertiplerinden aktarma yapılmış tertiplerden ve yedek ödenekten aktarma yapılmış tertiplerden aktarma yapılmasına imkân verilmektedir. Ayrıca gene bütçe kapsamındaki kamu idarelerinden hizmeti yaptıracak olan kamu idaresinin isteği üzerine bütçesinden yıl içinde hizmeti yürütecek olan idarenin bütçesine ödenek aktarma yetkisi verilmektedir. Millî Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığının kendi aralarında bütçelerinde yer alan ikmal ve tedarik hizmetlerinin karşılıklı olarak aktarılmasına imkân verilmektedir. Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri için yatırım programında değişiklik yapılması hâlinde değişiklik konusu projelere ait ödeneklerle ilgili kurumlar arası aktarma sağlanmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 10’uncu madde bütçe uygulamasına ilişkin aktarma ve ekleme işlemlerini düzenlemektedir. Bu düzenlemeyle yapılacak olan projelerden başlayarak sunulan tüm hizmetlerin hızlı, etkin, verimli olması amaçlanmaktadır.

Görüşmekte olduğumuz 2009 yılı bütçesi, temel hedefi olan milletimizin refahını artırmak dışında dünyada yaşanan küresel finans krizini Türkiye için fırsata dönüştürmeyi de hedeflemektedir, sağlanan güven ortamının devam ettirilmesine çalışılmaktadır. Hükûmetimizin çalışmaları sayesinde gerek bankacılık sektörü gerekse diğer sektörler istikrarlı gidişatlarına devam etmektedirler. Yaşanan küresel kriz, bu yüzyılın en büyük krizidir. Küresel mali kriz dünya piyasalarında kısa sürede reel ekonomiyi etkisi altına aldı. Önümüzdeki dönemde dünyada krediler daralacak, borçlanma maliyetleri artacak ve ekonomik büyümeler eskisi gibi olmayacak.

Huzurlarımıza getirilen 2009 yılı bütçesi AK PARTİ hükûmetlerinin 7’nci bütçesi olup yeni kamu mali yönetim sistemine uygun hazırlanan 4’üncü bütçesidir. Bütçeler, hükümetlerin bir yıl içerisinde vatandaşlara sunacağı hizmetleri, izleyeceği ekonomik ve sosyal politikaları ortaya koyar. Bütçeler, devletin nerelere ne kadar kaynak aktaracağını ve nerelerden ne kadar kaynak toplayacağını gösterirler. Bir ülkenin ekonomik faaliyet düzeyi bütçesiyle şekillenir. Bugün dünyamızı sarsan küresel mali krizden asgari şekilde etkileniyorsak bu, altı yıldır uygulanan akılcı bütçe politikalarının, mali disiplinin, yapısal reformların, güçlü bankacılık sisteminin, özelleştirmeler ve mali sistemin sonucudur.

2009 yılı bütçesi, dünyamızı sarsan büyük krizlere, sıkıntılara rağmen, titiz bir çalışmanızın sonucu hazırlanarak huzurlarımıza getirilmiş bulunmaktadır. Bütçenin hazırlanmasında emeği geçen herkese teşekkür ediyor, ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sekmen.

Madde üzerinde konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Genç… Yok.

Sayın Akcan…

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Biraz önceki maddede Sayın Bakana sorduğumda, hak edişlerin, teşvik anlamında hak edişlerin ödenmemesinin nedeni olarak ödeneği transfer etmemenize bağlanmıştı. Biz sizin ne kadar teşvik verdiğinizi sormamıştık Sayın Bakan. O verdiğiniz teşvik 5,8 milyar YTL olabilir ama unutmayınız ki 2002 ile karşılaştırmanızda mazotun litresi 1.100 iken şimdi 3 binden çiftçi aldı ve ÖTV’si olarak 5 milyar YTL’yi siz ÖTV olarak tahsil ettiniz. Bu nedenle, bu noktaya açıklık getirmek istiyorum.

İkinci sorum: Geçen 2008 yılı bütçe görüşmelerinde, Tarım Bakanlığının çalışanlarından veteriner hekimlerin maaşlarının düzeltilmesini unuttuğunuzu ifade etmiştiniz, bunu telafi edeceğinizi söylemiştiniz ve telafi ettiniz. Ancak edilen telafi emeklilik müktesebine yansımıyor Sayın Bakan. Bunu nasıl düzelteceksiniz?

BAŞKAN – Sayın Ağyüz… Yok.

Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, dünkü konuşmanızda 2008 yılındaki yatırım artışlarından bahsederken kamu ve özel sektör yatırımlarını birlikte değerlendirdiniz ve yatırımların artığını söylediniz. Kamu borç stokuna geldiğinizde ise özel sektörün dış borçlarını borç olarak görmüyorsunuz. Yatırımlarda devletin tamamlayıcısı olan özel sektörün borçlara geldiğinde dışlanmasının gerekçesi nedir? Özel sektör borçları devleti hiç mi ilgilendirmemektedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum: Geçen yıl, Maliye Bakanı olarak, özel sektörün dış borçlarının Hükûmetinizi ilgilendirmediğini söylemiştiniz. Bu yıl da aynı düşüncede misiniz?

İkinci sorum: Emniyet teşkilatının bilhassa motorize ekip otoları eski ve yakıtları da yeterli değildir. Emniyet teşkilatı için araç son derece önemlidir ve araçların yenilenmesi ve yakıt istihkaklarını diğer fasıllardan aktararak artırmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, Bakanlığınız bütçesi ve faaliyetleriyle ilgili renkli baskı, oldukça lüks dokümanlar için öncelikle teşekkür ediyorum. Ancak içinde bulunduğumuz bu kriz döneminde, acaba bu kadar lüks baskıya neden ihtiyaç duyulmuştur?

Diğer yandan, Bakanlığınızın 2009 Performans Esaslı Bütçesi ve Stratejik Planı kitapçıkları da 2007 faaliyet raporunu hazırlayan firma tarafından mı tasarlanıp bastırılmıştır? Bu dokümanlardan kaçar adet bastırılmış, hangi fasıldan toplam kaç para bu amaçla ödenmiştir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Çalış…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, teşekkürler.

Sayın Bakanım, iktidarınızda, il özel idareleri ve belediyelere kaynak transferi ve yasal yetkiler vererek yatırım yetkisinin yerelleştirilmesi yolu tercih edilmiştir. Hizmetin yerelleştirilmesi ve hızlandırılması gibi kolaylıklar getirmek yanında, kamuoyuna çok fazla yolsuzluk ve suistimal iddiaları yansımıştır. Bu iddiaların yanında, iktidar yandaşlarının korunup, kollandığı yönünde de iddialar yansımıştır. Bu nedenle, bu iddialarla ilgili, yolsuzluk iddialarıyla ilgili kaç adet teftiş yapılmıştır? Mahkemeye ne kadarı intikal etmiştir, neticeleri nelerdir?

Bir diğer sorum, emisyonda çok miktarda yeni para basıldığı iddiaları vardır. Son üç ayda ne kadar yeni para basılmıştır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Çelik…

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakana benim sorum, “gep.gov.tr” İnternet sitesinde yayınlanan verilere göre, 2008 yılı Ocak-Kasım döneminde vergi gelirlerinde tahsilat/tahakkuk oranında 2006-2007 yılının aynı dönemine göre düşüş göstermiştir. Bu oran düşüklüğünün sebebi nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Güvel

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Sayın Bakan, Hükûmetinizce ekonomik krize teşhis konuldu: Kriz psikolojik. Peki, psikolojik krizin etkisiyle 1 Eylülden bu yana Adana’da üretime ara veren, iş yerini kapatan, kapasitesini düşüren kaç mükellefiniz vardır? Bu kuruluşlardan ne kadar işçi çıkarılmıştır? Bunların ekonomiye negatif etkisi ne olmuştur? Bakanlığınızca ne gibi önlemler alınmaktadır?

İkinci sorum Sayın Bakanım, biraz önceki soruma verdiğiniz cevapta, en fazla reformun vergi yasalarında olduğunu söylediniz. Bu nasıl reform Sayın Bakanım, kayıt dışı devamlı büyümektedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, ben, aslında buradaydım.

BAŞKAN – Siz yoktunuz, ilk sizindi; söyledim, yoktunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben gitmemiştim.

BAŞKAN – O zaman yetmemişti.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben gelmiştim…

BAŞKAN – Anladım Sayın Genç, tamam…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Dün akşam da ben söz istedim, oradaki Başkan Vekili diyor ki “burada yanmıyor.” Bunları bir kontrol ettirin.

BAŞKAN – Olur, hayhay, hemen kontrol ettireyim Sayın Genç. Hayhay, hemen kontrol ettireyim. Çünkü bir ara şöyle bir şey oldu: Sayın Öztürk ve size sıra kalmamıştı. Sayın Öztürk’ünkü gitti, sizinki de gitti. Sonra sizinki tekrar geldi. Ben de yeniden girdiniz zannettim. Ama şimdi arkadaşlara söyleyeceğim…

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Genel Kurulda yoktu Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hayır hayır, o faslı demiyorum ben. O başka bir şey söyledi. Dolayısıyla, izah ettim, arkadaşlara da söyleyeceğim, baktıracağım.

Buyurun Sayın Bakan.

Bir dakika ekleyeceğim bir dakikanız gittiği için.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Akcan, tarım teşvikleriyle ilgili olarak ben anlamakta mı güçlük çekiyorum, bilemiyorum. Tarım teşviklerinin ödenip ödenmemesini mi bana soruyorsunuz? Yoksa bir daha tekrar edersen daha net cevap vereyim.

Şimdi, mesela mazot desteği… Biz biliyorsunuz -mazotla ilgili olarak o zaman şu kadardı mı ama şimdi bu kadar diyorsunuz- çiftçiye belli bir mazot desteği veriyoruz; mesela 2008 yılında 492 milyon, 2009’da da 584 milyon vereceğiz toplam olarak. Gübre desteği aynı şekilde veriyoruz. Bir de biliyorsunuz, son zamanlarda genel olarak dünyadaki bazı malların fiyatları düşmeye başladı, mazotun da düşmeye başladı biliyorsunuz.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Makine, teçhizat desteğiyle ilgili ödemeler Sayın Bakan.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Efendim, alet desteği, alet… Alet, edevat desteği…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Şimdi tabii, tarım ve alet desteği diyelim, bununla ilgili olarak da biz aynı şekilde Tarım Bakanlığının bütün ödeneklerini ödediğimiz için, Tarım Bakanlığı eğer ödeyemediyse bunu da herhâlde 2009’un başlarında öder diye düşünüyorum. Onu da Tarım Bakanlığıyla bizim bir görüşmemiz lazım. Ona göre de size gerekli cevabı verelim.

Arkadaşlar o teşviklere de baktılar, onun da ödeneklerinin tamamını ödemişiz ama yine Tarım Bakanıyla bir görüşelim.

Sayın Taner, “Özel ve kamu yatırımlarını birlikte söylediniz, özel ve kamu borçlarını niye ayırıyorsunuz?” diyor. Şimdi, ilk bakışta sanki hepsi birmiş gibi ama ekonomideki yatırımları tespit edebilmek için, yani Türkiye’ye yapılan yatırımları tespit edebilmek için kamunun ve özel sektörün yaptıkları yatırımların tamamı ekonomi için geçerlidir. Fakat borçlarda, kamunun borçları kamuya ait. Özel sektörün borçlarında, biliyorsunuz, biz kimseye bir kefalet vermiyoruz, hazine garantisi de vermiyoruz. Dolayısıyla, özel sektörün borçları, hazine garantisi olmayan veyahut da devletin kefaleti olmayan borçlar. Özel sektör kendi gücüne göre borç aldı. Bunun karşılığında kimisinde teminat gösterdi, kimisinde göstermedi, şahsi kefalet verdi, kimisinde başka banka garantisi verdi ama özel sektör hiçbir zaman devletin garantisini almadı, devlet de vermedi zaten, böyle bir garantiyi vermedi. Son zamanlarda, dikkat ederseniz, hazinenin borçlanmalarının dışında, çok nadir yerlere garanti verilmiştir. O da altyapı yatırım projeleridir ve belediyeye aittir, kamuya aittir yani, o da çok cüzi miktarda. Onun dışında, hazine, sadece kendi borçlanmalarının garantisi oluyor, başka garanti vermiyor.

Şimdi, özel sektörün borcu o ülke için borç mu? Evet, o ülke için borçtur. Ama kimin borcudur? Özel sektörün kendi borcudur. Peki, o özel sektörün kendi borçlarında çok büyük sıkıntılar olursa bundan Türkiye için problem çıkar mı, sıkıntı olur mu? Evet, olur. Yani, burada özel sektörün borçları, onun için, kamudan ayrı borçlardır. Önce bunlara karşı özel sektör mesuldür. Falanca şirket borcunu ödemedi, devlet onun borcunu, ödesin mi? Hayır. Niye ödesin ki devlet onun borcunu. Alacaklı olan da zaten teminatını özel sektörün kendisinden almıştır.

RECEP TANER (Aydın) – Bankalar vermiş.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Hiç merak etmeyin, oralarda da bir problem çıkmaz. Özel sektör kendi borcunu herkesten daha iyi kendisi düşünür, hiç merak etmeyin.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Özel sektörün parası kimin parası?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Biz devlet olarak kendi borcumuzu da biliyoruz, ona göre de rahatız yani.

Şimdi “Emniyet araçları çok önemli.” diyor Sayın Özdemir. Evet, emniyet araçları çok önemli. Bakın, ben Maliye Bakanı olduğumdan beri bu araç konusunda en fazla emniyete önem veririz. Neden? Sabah akşam, yirmi dört saat aranır, oraya buraya giderler gelirler bu güvenliği sağlamak için. Onun için, onların isteklerini en önde tutarız ve en çok da oraya veririz. Aracı en çok oraya veririz.

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Bakanım, bilhassa motorize ekipler, yani devriye gezen ekipler.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Şimdi, bakın, Hasan Bey, hiç ileri-geri gitmeyin, bu yılki taşıt cetveline bir bakın, en fazla kim alıyor? Emniyet, en fazla emniyet alıyor. Hakları da var. Biz de onlara mümkün mertebe… Hani, çok fazla da yıpranmış arabalarla devam etmemesi için değiştiririz, kısa vadede değiştiririz.

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Bir de benzin sıkıntıları var  Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Yıpranma katsayısı orada daha fazla. Sizin hassasiyetinizi biliyorum ama biz de buna hassasız.

Sayın Işık kitaplardan bahsediyor. Biz kitapları böyle gıdımla yaparız, öyle doldur, herkese dağıt falan… Burada milletvekillerine dağıtırız, çok önemli vereceğimiz kimselere veririz, onun dışında biz gram fazla yapmayız. Bizim Maliye Bakanlığının huyundan mı, suyundan mı, hepsi israfa karşıdırlar. Bakın, ben size bir şey anlatayım…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan, bitti.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Hemen şunu söyleyeyim.

BAŞKAN – İki dakika eklemiştim. Şimdi, öbürlerine vermedik, ayıp olur.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Peki o zaman.

BAŞKAN – Teşekkür ederim, sağ olun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısının aranmasını istiyorum.

BAŞKAN – Madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı”nın 10 uncu maddesinin 2 nci fıkrasının sonuna aşağıdaki cümlelerin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Sadullah Ergin

Murat Yıldırım

Özlem P. Türköne

 

Hatay

Çorum

İstanbul

 

Mehmet Ocakden

Nusret Bayraktar

Mehmet Sekmen

 

Bursa

İstanbul

İstanbul

 “2009 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karara uygun olarak 2009 Yılı Yatırım Programına ek yatırım cetvellerinde yer alan projeler arasında aktarma yapılması halinde bu aktarmanın gerektirdiği tertipler arası ödenek aktarması işlemleri 5018 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan sınırlamalara tabi olmaksızın bu fıkra hükümlerine göre yapılır. Söz konusu işlemlerle sınırlı olmak üzere bu fıkrada yer alan yüzde yirmi oranı yüzde yüz olarak uygulanır.”

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Olumlu görüşle Genel Kurulun takdirine bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, katılıyoruz ama müsaade eder misiniz, bir cümleyle bunun şeyini de söylemek istiyorum bütün arkadaşlara.

BAŞKAN – Tek bir cümle.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Evet.

Bu değişiklik tamamen bürokratik muameleleri kısaltmak için yapılan bir değişikliktir, teknik bir değişikliktir; hiçbir zaman, başka bir şeyi de yoktur bunun. Onu arz etmek istiyorum.

BAŞKAN – Tamam. Teşekkür ederim.

Anayasa’nın…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, eğer bu konuda gerçekten bürokratik işlemleri artıran bir 5018 sayılı temel Kanun’da bir sorun var ise gelin, yapısal olarak çözümü konusunda bir öneri getirin, bütçe kanununda yapmak yerine, 5018 sayılı Kanun’dan kaynaklanan bu bürokratik şeyi… Yani uygulamanın kaldırılması konusunda bir şey yaparsak daha uygun olur diye düşünüyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural.

Anayasa’nın bütçe görüşmelerini düzenleyen 162’nci maddesinin “…değişiklik önergeleri, üzerinde ayrıca görüşme yapılmaksızın okunur ve oylanır.” hükmü gereğince önergenin gerekçesini okutuyorum:

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, “Müzakere yapılmaz.” demek “Gerekçe de okunmaz.” demektir.

Gerekçe: 2009 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karara uygun olarak 2009 Yılı Yatırım Programında değişiklik yapılması halinde değişiklik konusu projelere ait ödeneklerle ilgili ihtiyaç duyulan ödenek aktarmalarının, 5018 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan sınırlamalara tabi olmaksızın yapılabilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Ne diyeceksiniz Sayın Genç? Bir şey dediniz, ben duymadım. Önergeyi oylatacağım da.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, şimdi önergenin gerekçesini okuttunuz. “Müzakere yapılmaz.” demek, “Gerekçesi de okunmaz.” demektir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Önergeler gerekçesiz verilmez kardeşim. Önerge gerekçesiz olur mu? Önerge bir bütündür gerekçeyle.

BAŞKAN – Bakın, Anayasa’nın bütçe görüşmelerini düzenleyen 162’nci maddesinin “…değişiklik önergeleri, üzerinde ayrıca görüşme yapılmaksızın okunur ve oylanır.” hükmü gereğince… Dolayısıyla…

OKTAY VURAL (İzmir) – Uygulamanız doğrudur Sayın Başkanım. Önergeler gerekçeleriyle birlikte okunur. Gerekçesiz önerge olmaz ki.

BAŞKAN – Dolayısıyla, Sayın Genç, yani aynen Anayasa maddesine göre konuştuk. Anladım, dinledim. Bakın ben…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, müzakere edilmemesi lazım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Müzakere değil. Önerge gerekçesiz olur mu ya?

BAŞKAN – Müzakere etmiyoruz zaten.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

11’inci maddeyi okutuyorum:

Geçici hizmet karşılığı yapılacak ödemeler

MADDE 11 – (1) 5018 sayılı Kanuna ekli (I) ve (II) sayılı cetvellerde yer alan kamu idareleri;

a) Arızi nitelikteki işleriyle sınırlı kalmak koşuluyla yıl içinde bir ayı aşmayan sürelerle hizmet satın alınacak veya çalıştırılacak kişilere yapılacak ödemeleri,

b) İlgili mevzuatı uyarınca kısmi zamanlı hizmet satın alınan kişilere yapılacak ödemeleri,

c) 5/6/1986 tarihli ve 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanununun 25 inci maddesi gereğince aday, çırak ve işletmelerde meslek eğitimi gören öğrencilere yapılacak ödemeleri,

ç) 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4 üncü maddesinin (C) fıkrası gereğince çalıştırılan geçici personele yapılacak ödemeleri,

bütçelerinin (01.4) ekonomik sınıflandırma kodunda yer alan ödenekleri aşmayacak şekilde yaparlar. Söz konusu ekonomik koda, bütçelerin başka tertiplerinden (bu ekonomik koda ilişkin tertiplerin kendi arasındaki aktarmalar ile bu Kanunun 10 uncu maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında yapılan aktarmalar hariç) ödenek aktarılamaz ve ödenek üstü harcama yapılamaz. Ancak, özelleştirme uygulamaları nedeniyle iş akitleri feshedilenlerden 657 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin (C) fıkrası hükmü çerçevesinde 5018 sayılı Kanuna ekli (I) ve (II)  sayılı cetvellerde yer alan kamu idarelerinde istihdam edilecek personel için gerekli olan tutarları ilgili tertiplere aktarmaya Maliye Bakanı yetkilidir.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Balıkesir Milletvekili Sayın Ergün Aydoğan’a aittir.

Buyurun Sayın Aydoğan. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 11’inci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum ve dün kaybettiğimiz şehitlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına da başsağlığı diliyorum.

Devletin ekonomiden elini çekmesini, her şeyin özel sektöre devredilmesini isteyen küresel güçler Türkiye’de hedeflerine ulaştılar. Dünyanın en liberal ekonomik politikalarını uygulayan ABD’de bile devletin ekonomideki payı yüzde 32 iken, ülkemizde bu oran yüzde 25’lere kadar düşmüştür. En son bankacılık sektöründe yaşadığımız bu satışlardan da anlaşılmaktadır.

“Ver kurtul, sat kurtul.” mantığıyla cumhuriyetimizin tüm birikimlerini pazarlayan Hükûmet, geride, kaybedilen millî varlıkların yanında binlerce özelleştirme mağduru bırakmıştır. Satılan fabrikalardan ve iş yerlerinden binlerce işçi çıkarılmıştır. Bu işçilerin bir bölümü 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4/C maddesiyle “geçici işçi” olarak işe tekrar alınmışlar, işe alınanların tamamına yakını kendi meslekleriyle ilgili işlerden ziyade “getir, götür” işlerinde çalışmaktadırlar.

Özelleştirilen 194 kurum ve kuruluştan 70 ayrı vilayete gönderilen 21.193 kişi bulunmaktadır. Bu uygulamayla aile bütünlüğünün de ortadan kalktığını üzülerek görüyoruz.

Özelleştirme mağdurlarının önce ellerinden işleri alındı, daha sonra da meslekleri. Bununla da yetinilmedi. İşçi iken aldıkları ücretin bir bölümü ücrete talim etmek zorunda kaldılar. 4/C’li çalışanlar 2007 yılı Şubat ayında büyük umutlarla Başbakana ulaştıklarında Başbakanın buna yaklaşımı “Siz bu şartları bilerek kabul ettiniz. Sizin için bir şey yapmamız mümkün değil. İşinize gelmeyeni de zorla tutmuyoruz, bırakır gidersiniz.” demiştir. Buradan “Siz benim çalışanım değilsiniz.” diye anlıyoruz. “Sayın Başbakan, belediyelerde 220 bin geçici işçi aynı şartları bilerek işe girdiler. Neden kadroya aldınız?” diye de buradan Sayın Başbakana soruyoruz.

4/C kapsamındaki insanlarımız birlikte çalıştıkları 4/A kapsamında olan emsalleriyle aynı işi yapmalarına rağmen onların yarısı kadar maaş alabiliyorlar. Mesai mefhumu olmadan çalıştırılıyorlar. Memur gibi sorumlulukları var  ama özlük hakları memurlar gibi değil. Geçici personelin çalışma saat ve sürelerinin de… Devlet memurları için uygulanan çalışma koşullarının dışında çalışma saat ve süreleri dikkate alınırken burada geçici personel kendisine verilen görevleri çalışma saatlerine bağlı kalmaksızın sonuçlandırmak zorundadırlar. Geçici personelin hizmet sözleşmesinin feshinde ihbar, kıdem veya sair adlar altında herhangi bir tazminat da ödenmez.

Sonuç olarak 4/C kapsamındakiler “Biz ülkemizde insan olduğumuzu bilmek ve insan gibi yaşamak istiyoruz.” diyorlar. Haksız değiller.

Değerli arkadaşlar, klasik devlet düşüncesinde ekonomi yönetimi, devlet yönetimi bir alt ilintisi olarak görülür. Türkiye’de hâlen yaygın görüş de budur. Oysa yeni bir dünyanın yapılanmasında, yeni devlet anlayışında ekonomi yönetimi devlet etmenin, yönetmenin ta kendisi olarak yorumlanmaya başlanmıştır. Şayet ekonomi yönetiminde başarısızsanız insan yaşamı ve kalitesini koruyamazsınız, asayişi koruyamazsınız, standartlarınızı koruyamazsınız. Şayet iyi bir ekonomi yönetiminiz yoksa, iyi bir diplomasiniz de olmaz. Ekonominiz kötüye gidiyorsa, caydırıcılığınız azalır. Neticede, güvenliğini sağlamakta sıkıntılar yaşanır. Eğitimden sağlığa, adaletten güvenliğe, bayındırlıktan dış politikaya kadar her devlet faaliyetinde yeterli bir ekonomik alt yapıya ihtiyaç vardır. Alt yapının sürdürülebilmesi için de her devlet faaliyetinin aynı zamanda bir ekonomik vizyon olması gerekir. Oysa bugün içinde bulunduğumuz küresel ekonomik kriz dalgasında, ne yazık ki, bırakın iyi bir ekonomi yönetimini, mevcut AKP İktidarı Türkiye’yi her alanda büyük bir bilinmezliğin ve yozlaşmanın içine sokmuştur.

“Kriz yok.”,  “Kriz teğet geçecek.”, “Krizi fırsata çevireceğiz.” dediklerini yaşıyoruz. Evet, krizin fırsata çevrildiği doğrudur. Krizi fırsata çeviren güçler vardır, bunlar iktidara yakın gruplardır. Dağıtılan yardımların AKP İktidarına yakınlar tarafından, bir bölüm iktidarın yakınlarını zenginleştirdiğini üzülerek görüyoruz. İktidarın başındaki insan “krize karşı nasıl tedbir alırız” diye düşünmek yerine, yüce Mecliste geometri dersi verdiğini de gördük.

Yine, değerli arkadaşlar, doktor Sayın Başbakanımız teşhisi koydu: “Kriz psikolojiktir.” dedi. Yani kapanan işyerleri, işsizliğin hızla artması, ödenmeyen çek ve senetler ve yaşanan sıkıntılar nedeniyle kendisini intihar etmek durumunda bırakan koşulların nedeni acaba psikolojik midir diye buradan, doktor Sayın Başbakanımıza soruyoruz? Evet, doktor Sayın Başbakanımızın ekonomiyle ilgili yapmış olduğu teşhis ne yazık ki yanlıştır. Yanlış teşhiste tedavinin sonuçları yanlış olur.

Doğal gaz ve elektrik zamları tekstilciyi kömür kullanmaya mecbur bıraktı. Tekstilcilerin bu doğal gaz zammından kurtulmak için, 500 avro verip doğal gaz kazanını kömüre döndürdüğü, kazancılarda sıra oluşturulduğu görülmektedir. Hükûmetin popülizm anlayışı ile doğal gazlı evlere kömür dağıttığını, kömür alanların kömürleri sattıklarını… 16 milyon aileden 2 milyon aileye kömür dağıtıyoruz, demek ki yoksuluz. Demek ki kâğıt üzerinde millî gelirin 10 bin dolar olduğunu söylemekle ekonominin iyi olmadığını yaşıyoruz. Denizli’de fabrikalar kapanıyor, 10 bin kişi işsiz kalıyor. 2008’de büyüme hedefi yüzde 4 iken büyümenin yüzde 2 olduğu ve de 2009 yılında büyümenin daha da gerileyeceğini bugünkü koşullarda yaşıyoruz.

İMKB şirketleri, İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında işlem gören şirketlerin, borsada işlem gören 314 şirketin 255’inin piyasa değeri defter değerinin yüzde 25 altına düştüğünü, yirmi günde 30 bin işsizin… 31 Ekimden 19 Kasıma kadar 29.600 kişinin işsizlik sigortası almak için İŞKUR’a başvurduğunu görüyoruz. 42 milyon 663 bin kişiye AKP döneminde yardım yapıldığını görüyoruz.

Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; eğer Türkiye ekonomisi Başbakanımızın ve ekonomiyi yönetenlerin ifade ettiği gibi bu kadar iyiyse, millî gelirimiz 10 bin dolar ise bu tabloyu yaşamamamız gerekiyor. Borsanın 50 bin seviyesine çıktığında Başbakanın “Göreceksiniz borsa 60 bin olacak.” dediğini birlikte gördük. Oysa bugün 24 bin endeksinde olduğunu görüyoruz. Eğer borsa 50 bin endeksindeyken başarılı isek 24 bine indiğinde bu neyi gösteriyor? Bu da ekonominin başarısızlığını gösteriyor.

Yine, insanların umut aradığı, ekmek aradığı, nafaka aradığı iş kapılarında, Kastamonu’da orman geçici işçisi olabilmek için insanların cambazlıklara tabi tutulduğunu, şınav çektirildiğini, mekik çektirildiğini, zıplattırıldığını, ülke insanının onuruyla oynandığını görüyoruz. Zonguldak’taki yer altı madeninde çalışabilmek için üniversite mezunlarının tomruk taşıdığını görüyoruz. Ülkemizde satılacak yer kalmayınca taşınmaz kamu binalarının Arap sermayesine satış hazırlıklarının yapıldığını, bir süre sonra kendi binalarımızda kiracı durumuna düşmek üzere olduğumuzu görüyoruz.

Sayın Başbakan, fakir fukarayı siz bulmadınız, siz fakirleştirdiniz. TOKİ’nin dağıttığı anahtarları tören sonunda geri topladınız. Dün haberlerde gördük. Balıkesir’de ikinci etap toplu konutlarına doğal gaz bağlanmadığını, asansör boşluklarının olduğunu, çatıların düşmek üzere olduğunu görüyoruz.

Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; dün İstanbul Sanayi Odası Başkanı Sayın Tanıl Küçük’ün ifade ettiği gibi… Diyor ki İstanbul Sanayi Odası Başkanı Tanıl Küçük: “Bugün sanayimiz âdeta yatağa düşmüştür ve bazı sektörlerimizin hayati fonksiyonları neredeyse durmak üzeredir.” Bir taraftan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Tabii, içinde bulunduğumuz ekonomik koşulların bu kadar ağır olduğu bir ortamda Türkiye’nin içinde bulunduğu sorunları on dakikada özetlemek elbette mümkün değil. Bu nedenle, iddia edildiği gibi, krizin teğet geçmediği, krizin yaşanmadığı, ekonomide sorunların olmadığını hiç kimse söyleyemez çünkü biz ekonomideki sorunları, halkımızın yaşadığı sorunları her gün yaşıyor ve görüyoruz. Bu bütçenin bir yatırım bütçesi, sorunları çözmek üzere kurulan bir bütçe olmadığını, faizleri ödemek ve borç bütçesi olduğunu biliyoruz.

O nedenle, bu bütçenin bugün yaşadığımız sorunları çözemeyeceğini, halkımıza, emekliye, işçiye, memura, köylüye, çiftçiye… Çiftçinin sorunlarını çözemeyeceğini üzülerek görüyoruz.

O nedenle, bu bütçenin sorunları çözmeyeceğini bildiğimiz için, Cumhuriyet Halk  Partisi olarak katılmıyoruz.

Bütün bu olumsuzluklara rağmen, 2009 bütçesinin ulusumuza hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydoğan.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Selahattin Demirtaş, buyurun. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

DTP GRUBU ADINA SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

2009 yılı bütçe kanunu tasarısı 11’inci maddesi üzerinde DTP Grubunun görüşlerini paylaşmak üzere söz aldım.

Değerli arkadaşlar, bütçe görüşmelerinin sonuna yaklaştığımız bugünlerde bizleri izleyen değerli halkımız da, maalesef ki, 2009 yılına dair kendisini umutlandıracak tek bir gelişmeye dahi tanıklık etmemiştir bu görüşmeler esnasında. Yıllardır açlığın ve yoksulluğun pençesinde kıvranan vatandaşların derdine derman olması beklenen 2009 bütçesi de, yaşanan tartışmalarla ortaya çıkmıştır ki, aslında bir hüsran bütçesidir.

Ekonomik krizin ülkemizi teğet geçmediği artık iyice anlaşılmış, ancak bu bütçenin yoksulları, emekçileri teğet geçtiği de bariz bir şekilde ortaya çıkmıştır. Savunma bütçesine aslan payının ayrıldığı, eğitimde yatırım kaleminin komik düzeylerde tutulduğu, kamu yatırımlarından önemli ölçüde vazgeçildiği, gelir dağılımı ve bölgeler arası gelişmişlik farklarının gözetilmediği bir bütçenin, Türkiye’nin temel sorunlarına çözüm getirmeyeceği bu görüşmeler sırasında da açığa çıkmıştır.

Hükûmetin bölgeler arası gelişmişlik farkını ortadan kaldıracağı iddiasıyla yeniden ısıtarak kamuoyunun gündemine sunduğu GAP projesinin geldiği aşamayla ilgili de kısaca, birkaç başlıkta bilgi vermek istiyorum değerli milletvekilleri. Örneğin GAP’ın sulanabilir toplam 1 milyon 820 bin hektarlık arazisinin 680.964 hektarı, yani toplamın yüzde 37’si seçim bölgem olan Diyarbakır il sınırları içerisinde bulunmaktadır. Buna rağmen, 2007 yılı itibarıyla Diyarbakır’da sulanabilen arazi toplam arazinin sadece yüzde 7’sidir, yani GAP projesinde arazinin yüzde 37’si Diyarbakır’da ama bu arazinin sadece yüzde 7’si hâlen sulanabilir durumdadır.

Ayrıca, GAP kapsamında bugüne kadar sulamaya açılan alanlarda drenaj kanalları yapılmadığından bu alanların yüzde 90’ında çoraklaşma başlamış durumdadır. Toplam tarım arazisinin yüzde 57’sinin sulanabilir olduğu düşünüldüğünde 663.333 hektarlık alan yani yüzde 93’lük gibi bir kısım sulama yatırımı beklemektedir hâlen. Bununla birlikte 18.290 hektar sulanabilir arazi varlığına sahip olan örneğin Kocaeli’de bu sulamanın yüzde 41,50’si devlet imkânlarıyla yapılmaya devam edilmektedir. 914.381 hektar tarım alanı ve 813.943 adet hayvan varlığına sahip olan Diyarbakır, 2002-2007 yılları arasında GAP projesi kapsamında yer almasına rağmen, toplam 170.197 hektar tarım alanı ve 209.061 adet hayvan varlığına sahip olan Kocaeli’yle yine karşılaştırıldığında, 2002-2007 yılları arasında ülke genelinde yaşanan ekonomik büyümeden hiç etkilenmemiş, tarım yatırımlarında herhangi bir artış kaydetmemiştir.

Değerli milletvekilleri, Hükûmetin, yatırımları dengelemek gibi bir politikasının olmadığı, yıllar itibarıyla Türkiye’de toplam kamu yatırımlarının yüzde 30’unu teşkil eden ulaştırma yatırımları grafiklerinde çok net bir şekilde gözlemlenmektedir. Özel sektör açısından yatırım cazibesi oluşturan ulaşım ve haberleşme altyapısı, 2002-2007 yılları arasında ayrılan kaynaklar itibarıyla bölgesel gelişmişlik farkını gidermek bir yana bu farkı artırmaya hizmet edecek bir dağılım göstermektedir. Zira, cumhuriyet tarihi boyunca sürekli bir gerileme yaşayan Diyarbakır’a “daha gelişmiş olana daha fazla kaynak aktarma” politikaları ile kamu yatırımları yapılmamıştır. Bu da yetersiz altyapı nedeniyle özel sektör yatırımlarının da çok kısıtlı düzeyde kalmasına neden olmuştur. Ulaştırma altyapısı 2002 yılından önce büyük oranda tamamlanmış olan Mersin hariç tutulduğunda, ülke genelinde Diyarbakır’a göre daha gelişmiş illere daha fazla kaynak aktarılması nedeniyle bölgeler arası gelişmişlik farkı daha da derinleşmiştir.

Yaşanan yoğun zorunlu göç nedeniyle en yüksek işsizlik oranına sahip illerden biri olan Diyarbakır’da istihdam yaratacak en önemli yatırım alanlarından biri olan imalat sanayisine dönük yatırımlar konusunda, diğer birçok yatırım kaleminde olduğu gibi yine Diyarbakır’dan daha gelişmiş illere daha çok kaynak aktarılması, Hükûmetin politik tutumunu göstermektedir.

Bir tarih ve kültür kenti olma özelliğine sahip olan Diyarbakır, Mardin, Şanlıurfa, Adıyaman, Van gibi kentler, otuza yakın uygarlığın izleri, zengin tarihî ve kültürel kimliği ile önemli birer bölge merkezi durumundadırlar. Her yeni gelen medeniyetin kendi kültürünü önceki kültürlerle kaynaştırıp daha zengin bir kültür yaratmadaki incelikleri bu şehirlerin “açık hava yazıtlar müzesi” olarak anılmasını sağlamıştır. Bu nedenle, bölge tarih, kültür ve inanç turizmi bakımından çok önemli bir potansiyele sahiptir.

Turizmin çok önemli bir kalkınma dinamiği olduğu günümüzde kamu yatırımları açısından 2002-2007 yılları arasında Diyarbakır’a turizm yatırımları olarak neredeyse sıfıra yakın kaynak aktarılmıştır. Ama buna karşılık, sanayi kentlerine turizm yatırımı yapıldığı ve bütçeden kaynak aktarıldığı gözlemlenmekte, turizm kenti, tarih kenti olan Diyarbakır, Van, Mardin, Adıyaman, Urfa gibi kentlere maalesef ki turizm yatırımları hâlen, kamusal anlamda en azından, yapılmamaktadır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de yüzde 88,3 olan okur-yazarlık oranı doğu-güneydoğuda yüzde 70 ortalamasındadır. Bu oran kadınlarda yüzde 56’ya kadar düşmektedir. Örneğin ortaöğretimde okullaşma oranı Türkiye genelinde yüzde 87 iken, bu oran Diyarbakır’da yüzde 50’ye kadar gerilemektedir. Türkiye’de yatırımların planlanmasında ve illere kaynak aktarılmasında gelişmişlik farklarının dikkate alınmadığının en somut göstergelerinden birini de eğitim yatırımları oluşturmaktadır. Yaklaşık 1,5 milyon nüfusa sahip olan ve bunun 522.260’ı beş-on dokuz yaşları arasında bulunan Diyarbakır’da, yani çok genç, hatta çocuk nüfusa sahip olan -neredeyse yarısından fazlası- Diyarbakır’da düşük okullaşma oranı nedeniyle ancak 389 bin öğrenci bulunmaktadır. Diğer bir ifadeyle, öğrenim çağında bulunan nüfusun yüzde 26’sı eğitim olanaklarından hâlen yoksundur. Eğitim çağında olan bu nüfusa karşılık, aynı nüfusa sahip ve tüm eğitim göstergelerinde Türkiye ortalamalarının da üzerinde bulunan Kocaeli’ye Diyarbakır’ın yaklaşık 3 katı eğitim yatırımı yapıldığı gözlemlenmektedir.

Yukarıda derslik başına düşen öğrenci sayılarına bakıldığında, Diyarbakır’da hem ilköğretimde hem de ortaöğretimde sınıfların daha kalabalık olmasına, dolayısıyla çok daha fazla yatırıma ihtiyaç duyulmasına rağmen, 2002-2007 yılları arasında -yine kıyaslama yapmak açısından ifade ediyorum- Mersin ve Kocaeli’ye daha fazla yatırım yapıldığı gözlemlenmektedir. Elbette ki buradan kastım diğer illere yatırım yapılmaması değildir. Mersin’in de, Kocaeli’nin de şu anda yapılan yatırımlardan bile daha fazlasına ihtiyacı olduğu muhakkaktır. Ancak düşünün ki bu kadar yüksek yatırım almasına rağmen hâlen kaynak ihtiyacı duyan illere karşılık, geri kalmış bölgelere ve illere ısrarla daha düşük kaynaklar ayrılması hususudur eleştirdiğimiz konu.

Doğrudan halkın yaşam standardını ve refah düzeyini etkileyen yatırımların yer aldığı diğer kamu hizmetleri yatırımlarında gerek geri kalmış bölgelere ayrılan kaynağın yetersizliği gerekse de bu kaynağın yıllara göre azalma trendine girmesi çarpıcı sonuçlar doğurmaktadır. Zaten gelir ve istihdam yaratacak kamu yatırımlarından yoksun olan geri kalmış bölgelerin bir de gündelik yaşamı kolaylaştıracak hizmetlerin gerçekleşmesi için gereken kamu yatırımlarından yeterince pay alamaması, gelişmiş illerle arasında olan uçurumu derinleştirmekte, kent halkının yaşadığı sosyal ve ekonomik sorunları daha da ağır yaşamasına neden olmaktadır.

2009 yılı bütçesinin de bu sorunları çözmek yerine, özellikle bölgeler ve iller arasındaki gelişmişlik farkını ve gelir dağılımındaki adaletsizliği derinleştirdiği hem rakamlarla hem yatırımların dağıtımıyla çok net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Bu nedenle DTP olarak halkın temel hiçbir sorununa kalıcı çözüm getirmeyen popülist bir yaklaşımla hazırlanmış bu bütçeyi onaylamamız elbette ki beklenmemelidir.

Bu vesileyle bir kez daha sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyor, teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demirtaş.

Madde üzerinde şahıslar adına ilk söz Manisa Milletvekili Sayın Mehmet Çerçi’ye aittir.

Buyurun Sayın Çerçi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı gelir bütçesinin 11’inci maddesi üzerinde görüşlerimi aktarmak üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum ve bu bütçenin ülkemize, milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyorum.

Değerli arkadaşlar, 2002 sonundan itibaren yaklaşık altı yıldır AK PARTİ İktidarı bütçesini hazırlıyor ve bu yüce Meclise sunuyor. Her seferinde yine değerli muhalefet sözcülerinin, muhalefet üyelerinin bütçe hakkındaki…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Muhalefete bakma, konuşma muhalefeti. Ayıptır ya! Kendi görüşlerini anlat, ne ilgin var muhalefetle?

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) – Siz her gün konuşuyorsunuz burada. Her gün konuşuyorsun ya! Beş dakika sabredemiyorsun ya!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ne ilgin var muhalefetle, kendi görüşünü söyle Allah aşkına ya!

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) – Siz kendi görüşünüzü söylüyorsunuz, iktidara ne diyorsunuz…

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu… Sayın Aslanoğlu

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) – İki dakika sabredemiyorsunuz, ne bu tahammülsüzlük?

BAŞKAN – Sayın Çerçi, siz de lütfen Genel Kurula hitap edin.

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Sayın Çerçi, siz bize konuşun, bize.

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) – Ben size övgüler düzecektim, bir şey de söylemeyecektim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Haa!

BAŞKAN – Sayın Çerçi, Genel Kurula hitap edin lütfen.

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) – Hayır, ben Sayın Milletvekilinin tahammülsüzlüğüne… İsmini anmaya bile tahammül edemiyor, “Muhalefet.” denmesine tahammül edemiyor.

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Sayın Çerçi, onlar millete de tahammül edemiyor!

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) – Ne diyelim size, iktidar mı diyelim? Az kaldı, 2058 yılında falan siz de geleceksiniz iktidara! (AK PARTİ sıralarından gülüşmeler) 2058’i bekleyin, fazla kalmadı!

Şimdi siz görüşlerinizi serbestçe ifade edeceksiniz, biz de edeceğiz, bırakın da biz de edelim. Şurada beş dakikayı çok mu gördünüz?

GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Siz zamanınızı iyi değerlendirin, topu topu bir iki senelik ömrünüz kaldı zaten.

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) – Şimdi değerli arkadaşlar, bakınız, ben muhalefetin görüşlerine saygı duyuyorum.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Hah, öyle söyle!

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) – Onu söylüyordum zaten müsaade etmedin ki, cümlemi tamamlayamadım.

Şimdi bakın, sabote etmeyin lütfen, şu süremi bir kullanayım.

Şimdi, değerli arkadaşlar, her seferinde sizler dediniz ki: “Bu bütçe yama bütçesidir, bu bütçe sakat bütçedir, bu bütçeyle bir şey olmaz.”

Her seferinde, biz de buraya altı senedir getirdik ve Türkiye de biliyor. Arada seçimler de yaşadık, en son 2007 seçimlerini yaşadık. O bütçelerle ülkeye ne hizmetler gittiğini milletimiz en büyük hakem olarak takdir etti, sizin burada böyle konuşmanızın bir anlamı yok. Siz gereğini yapacaksınız, biz de iktidar olarak gereğini yapıyoruz. En büyük hakem milletimiz.

Bütçe açıklarına bakın, bütçe rakamlarına bakın, faiz rakamlarına bakın, enflasyon rakamlarına bakın, büyüme rakamlarına bakın… Gelip de, 2008 yılında dünyayı sarsan… Bakın, Türkiye’nin en büyük ekonomistleri diyor ki: “Bu, 1929 buhranından daha büyük bir ekonomik buhrandır. Türkiye’yi de bu mutlaka etkileyecektir.”

OKTAY VURAL (İzmir) – Psikolojik!

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Doktor öyle demiyor, doktor!

YILMAZ TANKUT (Adana) – Başbakan “Psikolojik.” diyor, Başbakan!

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Doktor böyle diyor, bak doktorun dediğine!

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) – Boş konuşma, boş!

BAŞKAN – Sayın Ağyüz

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Doktor öyle demiyor!

BAŞKAN – Sayın Ağyüz

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) – Şimdi, bakın, Türkiye’de kriz tellalları var. Krizden nemalanmak isteyenler var. Bir de krizi sanki “Kriz gelsin de Hükûmet gitsin.” gibi isteyen bir zihniyet var, bunu anlamak mümkün değil.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Başbakan “Psikolojik.” diyor, Başbakan!

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) – Bu kriz sizi de etkileyecek, bizi de etkileyecek, bütün insanlarımızı etkileyecek.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Ya doktora bak, doktora!

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) – Gayret edelim, destek olun. Olumlu yönleriyle katkıda bulunun da şu krizi hep beraber nasıl atlatırız diye birlik olalım, beraber olalım. Bu ülke hepimizin.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Ya baş doktor ne diyor bak! Baş doktor!

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) – Hükûmeti eleştirinize, iktidarı eleştirinize saygı duyuyorum değerli arkadaşlar. Bakın, her alanda  -eğitimden sağlığa bakın, altyapıdan ulaşıma bakın- bu ülke…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Ekonomiye bak, ekonomiye!

BAŞKAN – Sayın Ağyüz, lütfen...

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) – Ekonomiye bakıyoruz, bir de siz bakın!

Şimdi, bu ülkede…

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Buradan bir şey göremiyoruz, boş sayfa görüyoruz.

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) – Evet, değerli arkadaşlar, biz, hepimiz bu ülkede yaşıyoruz. Bu ülke hepimizin.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Bak…

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) – Otur, otur…

Bu ülkenin ileri gitmesi sizin de menfaatinize, bizim de menfaatimize. Siz de biraz sabırlı olun Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarım, biraz sabırlı olun.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Ya arkadaşım, buna cevap ver.

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) – Size de gelecek sıra, az kaldı, az! Size de iktidar yakında, 2058’de falan tahmin ediyorum gözüküyor bu ülkede.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Allah sizin durumunuza düşürmesin!

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) – Bu bütçenin ben tekrar milletimize, memleketimize, ülkemize hayırlar getirmesini diliyorum ve önümüzdeki en büyük mücadelenin de dünyayı sarsan, dünyayı saran bu krizde, iktidarıyla, muhalefetiyle, bizim de birlik, beraberlik içerisinde, herhangi bir siyasi oportünizme başvurmadan ülkemiz adına neler yapabiliriz bunun mücadelesi içerisinde… Bugün birlik zamanıdır. Bugün bir araya gelme zamanıdır. Bugün siyasi oportünizm zamanı değildir. Ben tekrar bunları sizlere hatırlatıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) – Bu bütçenin ülkemiz için, milletimiz için hayırlı olmasını temenni ediyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çerçi.

Şahıslar adına ikinci söz Muş Milletvekili Sayın Medeni Yılmaz’a aittir.

Buyurun Sayın Yılmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

MEDENİ YILMAZ (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 11’inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, dün kaybettiğimiz 3 tane şehidimize Allah’tan rahmet diliyorum, yakınlarına ve milletimize başsağlığı diliyorum.

Değerli arkadaşlar, madde teknik bazı düzenlemeler içeriyor ancak bundan önce bütçedeki harcama kalemlerini incelediğimizde, önceliklerin, tercihlerin ağırlıklı olarak nerelerde kullanıldığına baktığımızda 58, 59 ve 60’ıncı AK PARTİ hükûmetlerinin programlarında açıkça belirtildiği gibi, insanı önceleyen bir temel felsefeyi görmek mümkündür. Burada, süremizin izin verdiği ölçüde birkaç örnekle bunu sizlerle paylaşmak isterim.

Mesela, Sağlık Bakanlığının bütçesine baktığımızda, 2002 yılı bütçesi 2,3 katrilyon iken bu rakam 2009 yılında 12,7 katrilyon olmuş. Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinde, 2002 bütçesi 3,9 katrilyon iken 2009 yılında 27,8 katrilyon. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğünün bütçesine baktığımızda, 2002 yılı 121,6 trilyon iken 2009 yılı bütçesi 1,5 katrilyon. Adalet Bakanlığı bütçesinde durum yine aynı, 2002 yılında 808 trilyon, 2009 yılında 3,5 katrilyon. Karayolları Genel Müdürlüğü bütçesine baktığımızda, 2002 yılı bütçesi 1,7 katrilyon, 2009 yılı bütçesine baktığımızda bu rakam 4,7 katrilyon. Bu rakamın 2008 yılı içerisinde aktarılan ek ödeneklerle gerçekleşme oranının yaklaşık 8 katrilyonun üzerinde olduğunu düşünürsek 2009 yılında, benzer şekilde, yaklaşık 10 katrilyonun üzerinde gerçekleşmesi tahmin ediliyor. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü bütçesinin 2002 yılında 2,1 katrilyon, 2009 yılında 5,9 katrilyon olduğunu görüyoruz. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Bu örneklerle izah etmeye çalıştığım konu, elbette insana yönelik yatırım ve hizmetlerle, eğitimde, sağlıkta, ulaşımda ve sosyal devlet olmanın gereklerini yerine getirmede AK PARTİ hükûmetlerinin öncelikleri ve bireye verdiği değerdir; çağdaş bir devlet, yaşanabilir bir ülke olmanın gerekleridir. KÖYDES projesiyle, üç yıl gibi kısa bir sürede, 4,5 katrilyonluk bir bütçeyle, köylerimizin yaklaşık yüzde 90-95’inin içme suyu ve yol problemlerinin, üstelik yıllarca çözülmeyen bu problemlerin çözümü demektir.

Biraz önce, değerli bir milletvekili arkadaşımız, bütçede yatırımın olmadığını söyledi. Şimdi, bunlara yatırım demiyorsak bunlara başka bir isim koymak gerekir. O ismi de sizlere bırakıyorum.

Değerli arkadaşlar, yıllardır kaplumbağa hızıyla, köylerimizin ortasına bir çeşme kondurabilmek için muhtarlarımız uğraşır dururlardı. İşte, bu KÖYDES projesiyle artık, köylerin ortasında bir çeşme değil her evde akan musluklarla, şebekeli içme sularıyla insanımızın yaşam standardının düzeltilmesi, köy yollarının asfaltlanmasıyla ulaşım imkânlarının artırılması, çağdaş devlet olmanın, bu çağdaş ülkenin uygar insanları olmanın gerekleri, yine AK PARTİ İktidarı döneminde yapılan yatırımlarla gerçekleşti.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Hangi köyden bahsediyorsunuz?

MEDENİ YILMAZ (Devamla) - Köy okullarında derslik, öğretmen ihtiyaçlarının karşılanmasının yanında bilgisayar ve İnternet kullanılmasıdır.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Gelin götürelim sizi köylere!

MEDENİ YILMAZ (Devamla) - Çocuklarımızın ve gençlerimizin en ücra yerlerde bilişim teknolojisiyle tanışmasıdır.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sayın Hatip, gelin sizi götürelim köylere!

MEDENİ YILMAZ (Devamla) - Değerli arkadaşım, benim ilimde, 2002 yılında, birçok köy okulu kapalıydı, öğretmen yoktu, okullarda derslik ihtiyaçları had safhadaydı, 70, 80, 90 öğrencili sınıflar, derslikler vardı. Şu anda bu ortalama yüzde 30’lara çekildi. Bunları eğer görmüyorsak…

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Buyurun Balıkesir’e, sizi davet ediyoruz.

MEDENİ YILMAZ (Devamla) - Bunları görmüyorsak…

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Buyurun, misafir etmek istiyoruz sizi.

OKTAY VURAL (İzmir) – Davet ediyor, gidin beraber.

MEDENİ YILMAZ (Devamla) - …o zaman, biraz gözlerimizi kontrol ettirmeye ihtiyacımız var demektir.

Yeni ve modern hastanelerin, sağlık ocaklarının yapılması…

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Balıkesir Türkiye'nin en batısında.

BAŞKAN – Sayın Aydoğan

MEDENİ YILMAZ (Devamla) - …sağlık personelinin temini, doktor temini demektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Olur mu efendim öyle şey! Batının en ucuna, Balıkesir’e buyurun, sizi misafir edelim.

BAŞKAN - Sayın Aydoğan, lütfen.

MEDENİ YILMAZ (Devamla) – Bu, bakış tarzıyla çok yakından ilgilidir değerli arkadaşlar. Neden ilgilidir, onu da söyleyeyim: Benim ilimde 2002 yılında 20’ye yakın uzman doktor vardı.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sizi misafir etmek istiyorum.

MEDENİ YILMAZ (Devamla) – Şu anda 100’e yakın uzman doktor var. Lütfeder misafir olursanız…

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Ben misafir edeceğim sizi, ben!

MEDENİ YILMAZ (Devamla) – …benim ilimde sağlıkta, eğitimde, ulaşımda, duble yollarda, KÖYDES projeleriyle köylerin içme sularında, köy yollarında nelerin yapıldığını beraberce gezip sizlerle paylaşmaktan büyük mutluluk duyacağım.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Ben davet ediyorum sizi, ben.

BAŞKAN – Sayın Aydoğan, neyse, karşılıklı olarak birbirinizin illerine gidersiniz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Isparta’ya gelin.

MEDENİ YILMAZ (Devamla) – 1991 yılında çok iyi bir düşünceyle yeşil kart verilmişti vatandaşımıza, ama ancak muayene olabiliyordu sağlık ocaklarında. Reçetesi eline veriliyordu, eczaneye gönderiliyordu. Hani bu insanımız dar gelirliydi, hani bu insanımız yoksuldu? Sadece muayene etmekle onun sağlık hizmetlerini yerine getirmiş oluyor muyduk? Ama iyi bir başlangıçtı, onlara teşekkür ediyorum. Ama AK PARTİ Hükûmeti bu yarım yamalak hizmeti tamamına erdirdi.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.

MEDENİ YILMAZ (Devamla) – Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sekiz bin tane köyde ebe yok, sekiz bin.

BAŞKAN – Soru-cevap işlemine geçeceğim.

Sayın Aslanoğlu

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, kamu sosyal devlet anlayışıyla, bir baba anlayışıyla insan çalıştırır. Geçen dönem yaklaşık 200 bin geçici işçiyi kadroya aldık, ama beş ay yirmi dokuz gün çalışan insanları kapı dışarı ettik. Bunlar da bizim insanımız. Burada 28 bin kişi kaldı dışarıda. Hepsi 228 bin kişiydi, 200 bin kişiyi aldık, 28 bin kişiye “Seni almıyoruz.” dedik. Bunlar bizim insanlarımız. Bu 28 bin kişinin de sorununu sosyal devlet anlayışıyla bu yıl çözecek misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Güvel

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Sayın Bakan, Türkiye’de üretilen benzinin yarısını 45 yeni kuruştan ihraç ediyoruz. Kendi tüketicilerimize, yurttaşlarımıza pompa fiyatı 2,74 YTL’ye satıyoruz. 8 Temmuzda benzinden alınan verginin rafineri çıkış fiyatına oranı yüzde 180 idi. Bu oran 17 Aralık itibarıyla yüzde 409’a fırlamıştır.

Sayın Bakan, kayıt dışını önleyemediniz. Artık yurttaşlarımız bu dolaylı vergi yükünü kaldıramaz olmuştur. Hem size göre ekonomi de artık rayında olduğundan bu dolaylı vergileri uygar ülkeler düzeyine indirmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, il özel idarelerine aktarılan paylarda yörelerin kalkınmışlığı dikkate alınıyor mu? Siz, yolu ve suyu olan ülkenin batısındaki bir köy ile Adıyaman veya doğudaki herhangi bir köye aynı oranda ödenek veriyorsunuz, doğrudur. Onun için Doğu ve Güneydoğu bölgeleri yıllardır hizmet alamamıştır, hâlâ da alamıyor. Adıyaman İl Özel İdaresine verilecek payın artırılmasını talep ediyorum. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Çalış…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, gerçekten devlet kadrolarımızda aynı hizmeti normal devlet memuru olarak, 4/B, 4/C, sözleşmeli, hatta hizmet satın alma yöntemiyle yürütmekteyiz. Mesela, hemşire örneğini vereyim size. Normal memur olan var, 4/B kadrosuyla çalışan var, 4/C kadrosuyla çalışan var, sağlık kurumlarındaki temizlik hizmetlerini yapan firmalarda çalışanlar var. Böyle bir kadro abesliğinden dolayı devletin aynı işini yapan kişilere aynı kadroyu verme ve eşit ücret ödeme gibi bir çalışmanız olacak mı önümüzdeki dönem?

Bir diğer sorum da: Piyasada dolanan para miktarıyla ilgili son günlerde tartışmalar var. Son üç ayda ne kadar para basılmıştır YTL olarak? Çünkü bankamatiklerde bugünlerde hiç kullanılmamış, sıfır YTL’lerle çok sık karşılaşıyoruz. Bu soruma daha önce de cevap alamadım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, yaptığınız açıklamalarda cari açığın çok önemli olmadığını, önemli olanın büyüme olduğunu söylüyordunuz. Son çeyrek büyüme de yüzde 0,5 çıktığına göre ve bu da son yılların en düşük seviyesi olduğuna göre şimdi cari açık için ne diyeceksiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Aydoğan

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İç ve dış talebin kesildiği, başka bir deyişle, müşterinin yok olduğu bu koşullarda sanayimiz için nasıl bir çıkış yaratacağız? Üretimi, ihracatı nasıl devam ettireceğiz? İstihdamı nasıl koruyacağız? Büyümeyi nasıl sürdüreceğiz? Türkiye ekonomisinin bu yılın üçüncü çeyreğinde sadece yüzde 0,5 büyüdüğünü ve imalat sanayi katma değerinin üçüncü çeyrekte yüzde 1,1 azaldığını görüyoruz. Bu koşullarda istihdam ve işsizlik konusunda ne yapacağız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Özdemir.

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, bugün Gaziantep ilimizin kurtuluşunun 87’nci yıldönümü. Engin ve ebedî Türk tarihinin şanlı sayfalarında eşsiz bir yeri olan Gaziantep savunmasını -bu arada- kutluyorum. Bütün bu duygu ve düşüncelerimle, Türk milletinin bağımsızlık ateşini yakan, Antep’in gazi olmasını sağlayan ve Antep savunmasındaki 6.317 şehide bir kez daha Allah’tan rahmet diliyor ve gazilerimize uzun ömürler diliyorum ve Gaziantepli hemşehrilerime saygı ve selamlarımı arz ediyorum.

Teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN – Sorunuz yok muydu?

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Yok efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum sorular için Sayın Başkan.

Şimdi, bu geçici işçilerle ilgili olarak tabii devlet baba anlayışıyla yaklaşıyor mu yaklaşmıyor mu bilmiyorum ama Türkiye’de yaklaşık olarak 50,1 milyon çalışma çağında nüfus var, bunun yaklaşık 2 milyonu kamuda çalışıyor.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakanım, devlet adam kandırmaz, onları almışsın zamanında.

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Müsaade edin cevap vereyim.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Şimdi, geçici işçiler…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ama, devlet…

BAŞKAN – Sonuçta beş dakika sonra mikrofonu kapatacağım ben, dolayısıyla hiçbir soruya cevap verilmemiş olacak müdahale ettiğiniz takdirde.

Buyurun Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Geçici işçiler, yılın en fazla altı aylık bir süresi için çalıştırılan işçi grubudur. Örneğin, orman yangınlarıyla mücadele yılın beş aylık bir dönemi için geçerli; TÜİK istatistik anketi yaptırıyor, bunun için birkaç ay çalıştırıyor. Bunun benzeri birçok geçici işçi var. Dolayısıyla, bunların on iki aylık bir süreyle çalıştırılmalarına hem devletin ihtiyacı yok hem de dediğim gibi, yani eğer gerçekten bir babalık anlayışı içerisinde olacaksak, o zaman çalışma çağındaki bütün nüfusu kamuya almamız lazım.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Altı ay aldın, beş ay yirmi dokuz gün… Sayın Bakan vicdanın rahat mı senin?

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Şimdi, değerli arkadaşlar, diğer bir soru, il özel idarelerine genel bütçeden verilen paylarda gelişmişlik farklarının dikkate alınıp alınmadığı sorusuydu. Evet, bu 5779 sayılı Kanun’la 1 Ağustos 2008 tarihinden itibaren illerin gelişmişlik endeksine göre belirlenen katsayıları dikkate alınıyor, dolayısıyla o bahsettiğiniz konu bu geçtiğimiz dönem içerisinde yasaya dercedilmiş durumda.

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Benzinden bahset.

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Şimdi, benzine ilişkin soruya gelince… Doğrudur, Türkiye’de bazı ürünlerde dolaylı vergiler yüksektir. Benzine uygulanan vergiler maktu vergilerdir. Bu fiyatlar, yani petrol ve diğer ürünlerin fiyatları yükselirken maktu vergi aslında bir avantajdı tüketici açısından ama tabii fiyatların düştüğü bir ortamda bir dezavantaja dönüşmüş durumda.

Burada şöyle bir konu var: Türkiye’de kurumların ve çalışanların verdikleri, yani gelir ve kurumlar vergisinin tümünün toplamının millî gelire oranı yaklaşık yüzde 6,3, ama yüzde 6,3’le Türkiye'nin…

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Kayıt dışılığı önleyin o zaman efendim.

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Müsaade edin arkadaşlar, müsaade edin. Soruyu sordunuz, müsaade edin yani, lütfen…

Şimdi, yüzde 6,3’le Türkiye'nin kamu ihtiyaçlarını bizim karşılamamızın imkânı olmadığı da ortada. Dolayısıyla, Türkiye belli ürünlerde dolaylı vergileri… Ve bu yeni bir dönem de değil, bizim getirdiğimiz yeni bir dolaylı vergi yok. Biz yeni bir ciddi dolaylı vergi düzenlemesi yapmadık. Ama şu anki fiilî  durumda Türkiye, gelirlerinin önemli bir kısmını dolaylı vergilerden elde ediyor. Türkiye’de toplam vergi gelirlerinin millî gelire oranı yüzde 20 civarında. Bu oran birçok Avrupa ülkesinin çok altında ve özellikle de kurumlar vergisi ve gelirler vergisini yine Avrupa’yla karşılaştırdığımızda -AB on beş ile AB yirmi yedi ile karşılaştırdığınız zaman- yarısı kadar bile değil, yani millî gelire, oran olarak. Onun için, tabii ki bu sıkıntılar var. Verginin daha fazla tabana yayılması lazım ve vergi oranlarının daha makul düzeye çekilmesi lazım, doğrusu da bu. Bu da kayıt dışıyla mücadeleyi gerektiriyor.

Geçtiğimiz dönemde gerek istihdam yasasında gerek sosyal güvenlik reformunda kayıt dışılıkla mücadelede çok önemli adımlar atıldı. Mesela, istihdam üzerindeki birtakım maliyetler -hem idari hem mali birtakım maliyetler- aşağıya çekildi.

Son üç ayda ne kadar para basıldığı konusu: Tabii, biz bankalarımıza likidite desteği verdik, o anlamda bir genişleme söz konusu olabilir. Ama şu anda rakam tam olarak… Yani ben yanlış bir rakam vermeyeyim diye, isterseniz ona yazılı olarak cevap verebiliriz.

Ben hiçbir dönemde “Türkiye’de cari açık problem değildir.” demedim. Hiçbir dönemde benim ağzımdan böyle bir ifade çıkmamıştır. Cari açık Türkiye'nin yapısal bir problemidir ve cari açığın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Zamanımız doldu, diğerlerine yazılı cevap verirsiniz.

11’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

12’nci maddeyi okutuyorum:

Ödenek devir ve iptal işlemleri

MADDE 12 – (1) a) Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçelerinin (özel ödenekler ve “03.9 Tedavi ve Cenaze Giderleri” ekonomik kodunda yer alan tertipler hariç) mal ve hizmet alım giderleri ile ilgili tertiplerinde yer alan ödeneklerden yılı içinde harcanmayan kısımları, hizmetin devamlılığını sağlamak amacıyla ödeneklerinin yüzde otuzunu aşmamak üzere ertesi yıl bütçesine devren ödenek kaydetmeye,

b) Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesinin tanıtmaya ilişkin 21.01.36.00 ve 21.01.36.63 kurumsal kodu altında bulunan (03) ekonomik koduna ilişkin tertiplerinde yer alan ödeneklerden harcanmayan kısımları ertesi yıl bütçesinin aynı tertiplerine devren ödenek kaydetmeye,

c) Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu bütçesinin 40.08.33.00-01.4.1.00-2-07.1 tertibinde yer alan ödenekten harcanmayan kısımları ertesi yıl bütçesinin aynı tertibine devren ödenek kaydetmeye,

ç) Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçesinin 19.01.31.00-04.8.1.02-1-07.1 tertibinde yer alan ödeneklerden harcanmayan kısımları ertesi yıl bütçesinin aynı tertibine devren ödenek kaydetmeye,

d) İlgili mevzuatı gereğince özel gelir kaydedilmek üzere tahsil edilen tutarları, idare bütçelerinde söz konusu mevzuatta belirtilen amaçlar için tertiplenen ödenekten kullandırmak üzere genel bütçenin (B) işaretli cetveline gelir kaydetmeye ve bütçelenen ödenekten gelir gerçekleşmesine göre ilgili tertiplere aktarma yapmaya, yılı içinde harcanmayan ödenekleri (2008 yılından devredenler de dahil) ertesi yıl bütçesine devren gelir ve ödenek kaydetmeye, bu hükümler çerçevesinde yapılacak işlemlere ilişkin esas ve usulleri belirlemeye,

Maliye Bakanı yetkilidir.

(2) Sermaye ödenekleri, 2009 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar esaslarına göre yılı yatırım programıyla ilişkilendirilir

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Burdur Milletvekili Sayın Ramazan Kerim Özkan’a aittir.

Buyurun Sayın Özkan. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 12’nci maddesinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimi belirtmek üzere söz aldım. Yüce heyeti ve televizyonları başında bizleri izleyen vatandaşlarımızı  saygıyla selamlıyorum.

Her ne kadar bakanlık sıraları, vekil sıraları, millet sıraları, resmî erkân sıraları, kordiplomat sıraları boş olsa da bazı sorunları televizyonları başında bizleri izleyen vatandaşlarımızla paylaşmak istiyorum.

Bu maddeyle, bakanlık ve kuruluşlarda ait olduğu yıl içinde harcanmayan ödeneklerin ertesi yıl bütçesine devredilmesi istenmektedir. Yerinde bir karardır, fuzuliye kaçmamak koşuluyla aynı yıl içinde kullanılmasında sakınca yoktur.

Ekonomiyi konuşuyoruz, yani parayı konuşuyoruz. Napolyon’un dediği gibi: Para, para, para.

Paranın kaynaklarını sizlerle paylaşmak istiyorum. Paradan para kazanma zamanı geçti. Üretime yönelik teşvikler sağlanmalı. Üreterek gelişmek gerekiyor. Şu an üreticide nakit para yok ve bankalara yığınla borçları var, bu nedenle üretmekte sıkıntı çekiyor. Birçok şirket bu ekonomik sıkıntıdan dolayı tarım ve hayvancılığı terk ediyor. Devletin sıcak ve şefkatli eli isteniyor. Teşvikler kesildi, birlikler sudan çıkmış balığa döndü. Bu nedenle ucuz gübre, ucuz mazot, ucuz yem desteği sağlanmalıdır. Üretici, tüketici kooperatifleri birleştirilmelidir.

Bakın, değerli arkadaşlarım, koyunun popülasyonu, şu anda… Bu koç oğluyla beraber.

AHMET YENİ (Samsun) – Düştü!

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Düşmez!

Bunu ihmal ettik. Bunun popülasyonu 50 milyon civarındaydı, şu anda 25 milyonlara düştü. Sütü para etmiyor, eti para etmiyor, derisi para etmiyor. Bu şekilde yaşamayı sürdürmek istiyor. Bu meraları kullanıyordu    -sizden para pul da istemiyordu- meraları paralı hâle getirdik, şu anda, vatandaş, 5 milyar gibi, 10 milyar gibi mera parasını nasıl ödeyeceğim diye tir tir titriyor.

Yine, değerli arkadaşlarım, keçi… Bunu iktidarınız döneminde terörist ilan ettiniz; o olayla beraber, hâlbuki doğal gıdaydı bu, ormanda yaşıyordu, ormanın içinde, fundalıklara girmiyordu. Yetişmiş ormanlarda yıllarca bu popülasyon 100 milyonlardan 50 milyonlara düştü. Bunu da ihmal ettiniz. Orman köylüsü bunun sayesinde köyünü terk etmiyordu, şu anda köyünü terk ediyor, kentin varoşlarında sorun olmaya devam ediyor.

Yine, aynı şekilde, inek… Bunun şu anda sütü para etmiyor değerli arkadaşlarım, sütü 40 kuruşa düştü, sütü 40 kuruşa düştü, sütüne bakan yok.

O dokuz günlük Kurban Bayramı’nda insanlarımızı kurban ettik, biliyorsunuz, 156 insanımızı trafik kazalarında kaybettik, 850 insanımız da hastane köşelerinde şu anda şifa bekliyor. Ölenlere rahmet diliyorum. O dokuz günlük tatilde… Önlem almıyoruz değerli arkadaşlarım, can kaybı oluyor, savaş gibi. 156 insanımızı kaybettik, canlarımızı kaybettik. Günahtır.

Bakın…

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – 1,5 milyar destek verdik biz buna.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Destek verdiniz ama destekle… Şu anda, bununla ilgili olarak Sayın Bakanımız diyor ki: “100 başın üzerinde işletmeler 47’ydi, 697’ye çıktı.” Şu anda, o 650 işletmeye gidin, bir konuşun. Vatandaş bundan nasıl kurtulacağım diye… Çünkü, Kurban Bayramı’nda -sütünü de para ettirmedik- o dokuz gün sütler sokağa döküldü.

Bakın, Ankara’nın suyu kullanılmıyor, çok şey var. Ankara’nın suyu kullanılmıyor. Bundan böyle, bu Ankara’da çocuklarımıza süt ikram etmemiz gerekiyor değerli arkadaşlarım.

Bu süt, doğal gıda…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Döküyorsun!

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Dökülsün. O, bereket, bereket.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Cihazları bozacaksın.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Dökülsün, bereket. Onda sorun olmaz.

Bu sütü ihmal ettik değerli arkadaşlarım. Şu anda üreticinin elinde 41 kuruş. Buna 4 kuruş destek veriyoruz, 4 kuruş. Defalarca söyledim burada, buna hiç olmazsa 20 kuruş destek verelim, bu damızlık ineklerimiz kesime gitmesin diye defalarca yalvardık. Onu da ihmal ettiniz.

Değerli arkadaşlarım, bu deve… Apronlarda… Bu pehlivan… Bu pehlivan…. Türkiye'nin pehlivanı. Kültür bu. Kültür Bakanlığı bütçesi buna destek veriyor güreşlerde, ama develeri kesmeyin. Bunlar pehlivan, Ppehlivanlar kesilmez. Bu, Türkiye'nin Denizli’sinde güreşiyor, Manisa’da güreşiyor, Aydın’da güreşiyor, Nazilli’de güreşiyor, Balıkesir’de güreşiyor, Çanakkale’de güreşiyor. Bunu ihmal etmeyin. Antalya’da, Kumluca’da güreşiyor. Bu pehlivanı kurban etmeyin değerli arkadaşlarım. Bunu apronlarda kestiniz. Yazıktır, günahtır. Bunun popülasyonu Türkiye’de 2 bin idi, şu anda 1.057 tane deve kaldı. 1.057, sayı bu. Müzelik. Bunu Kültür Bakanlığı destekliyor, önümüzdeki dönemde güreşlerimize desteklerinize devam edin. Bunda, bir haftalık sürede bunun güreştiği bölgelerde ekonomi düzeliyor, insanlar o güreş haftasını bekliyor, orada pazarlar kuruluyor, panayırlar kuruluyor. O beldenin, o köyün çehresi değişiyor. Bunun adına camiler yapılıyor, bunun adına okullar yapılıyor, bunun adına çeşmeler yapılıyor, havuzlar yapılıyor, köy konakları yapılıyor bu güreşlerden elde edilen gelir ve getiri ile.

Değerli arkadaşlarım, mandayı da zaten tarih unutmayacak. Mandamız da perişan. O da artık müzelik oldu. Durum bu şekilde.

Bu deve “Boynumun eğri büğrü olduğuna bakmayın, ben düz yolu severim.” diyor. Bazen kendi kendinize haksızlık yapıyorsunuz “9 bin kilometre yol yaptık” diye.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Devenin havudunu da göster AKP’lilere. Havuduyla götürdüler…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, 9 bin kilometre değil o; o, 45 bin kilometre. Çünkü yaptığınız yollar en az beş kere söküldü, kazıldı, sürüldü, tekrar yapıldı. Müteahhit zengin ettiniz, müteahhit zengin ettiniz. Yapılanlara hasetlik yok bizde, teşekkür ediyoruz, ama düzgün yapın, doğru yapın.

Bakın, akşamleyin Balıkesir’de TOKİ inşaatları konuşuldu. Aynı sorun Burdur’da da var. TOKİ inşaatları dökülüyor arkadaşlarım. İzleyin. Bu bizim paramız, sizin paranız, hepimizin parası.

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) – Burası hayvanat bahçesi mi?

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Hayvanat bahçesi değil, bunlar benim grafiklerim. Ben veteriner hekimim. Ben bunlarla yirmi yıl uğraştım. Bu vatandaşın sorunlarını sizlerle paylaşmak istiyorum. Bunlar açmazda, bunların sorunları, bunlar ekonominin gelir ve getiri kaynakları. Geçiyorum.

Değerli arkadaşlarım, tarımsal ürünlere gelince, onlar mantardan başlıyor, haşhaşta sorun var. Mantarın girdisinde saman var, at gübresi var, tavuk gübresi var; bunlar kullanılıyor. Dönüşümlü, suyu dahi dönüşümlü. Hiçbir ürün atılmıyor. Bunda “Gelin, KDV’yi düşürün.” dedik mantarda, altı yıldır söylüyoruz bu kompozedeki yüzde 18’lik KDV’yi düşürmediniz. Şu anda mantar üreticisi de perişan.

Haşhaş: Bakın arkadaşlar, şu bizim yerli tohumumuz, şu da sertifikalı tohum, verdiğiniz tohum. Bundan ürün çıkmıyor. Şunu ektiğimiz zaman tarla alabildiğine yemyeşil; ama bunu ektiğimiz anda biri orada, biri orada, biri orada çıkıyor. Kılçık gibi; büyümüyor. Üretim burada, bizim kendi ürünümüzde ama sertifikalı tohum yasası çıkardık, tohum yasasıyla vatandaşı mağdur ettik.

Kuş gribiyle tavuklarımızın, bunların genlerini kaybettik; Denizli horozunu bulmanız mümkün değil şu anda.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Onun suçunu da mı bize yüklüyorsun?

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Bunun suçunu size yüklemiyorum. Nerede şimdi o göçmen kuşlar, nerede kuş gribi şimdi? Kuş gribiyle milyonlarca hayvanı katlettik bu memlekette. Denizli horozu “Ötemiyorum.” diye feryat ediyor artık. Bunun yumurtasını da memleketten aforoz ettik likit yumurtayla. Ben geçen dönem de söyledim: Bundan böyle sizler de bizler de bu yumurtayı kırmadan veya kendimiz soymadan yersek günah işlemiş oluruz değerli arkadaşlarım çünkü bu yumurtayı…

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Aman düşürme!

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Düşsün, kaynattım geldim Değerli Arkadaşım, tedbiri alındı onların, hiç merak etme, sütte bir hatamız oldu.

Bunu da korumamız gerekiyor, bu da açmazda şu anda. Bunlar üretimin materyalleri Türkiye'deki. Artık adamlar, Japonya uçak yapıyor, uçak, 1 liraya satıyor uçağı. Çin oyuncak yapıyor, oyuncakları gayet güzel, 1 milyona, 1 YTL’ye oyuncak veriyor. Onlarla bizim mücadele etmemiz mümkün değil. Türkiye'nin kurtuluşu üretimde, tarım ve hayvancılıkta.

Bakın, bu sene elma para etmedi. Soğuk hava depoları elmayla dolu. Şu anda 75 kuruş. Kent varoşlarında 2 liraya elma alamıyorsunuz ama depolar dolu. Üretici ve tüketici kooperatiflerini birleştirin -size akıl veriyoruz- belediyeleri birleştirin, halktan halka üretimi sağlayın.

Bu yıl domatesimiz tarlalarda kaldı, gelincik tarlası gibiydi tarlalarımız.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Hani “domates” deyince göstermedin!

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Para etmedi, Burdur’un Gölhisar’ında, Yusufça’sında, Çamlık’ında perişan oldu, şu an da öyle.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Ben domates bölgesinden geliyorum, ayıp ediyorsun, Fethiye domatesi 2 liraya çıktı!

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Fasulye, bizim Burdur İnsuyu’nda, Çatağıl’ımızda bu sene 20 kuruşla 50 kuruş arasında fiyat buldu. Sertifikalı tohum aldı, tohumda sorunlar yaşandı, bunları ilgililere yansıttık fakat üreticinin mağduriyeti giderilmedi.

Havuç, soğan, iskelen… Bizim Burdur’un Gölhisar, Karamanlı ve Yusufça bölgelerimiz soğan üretir ama soğanda da patateste de aynı mağduriyeti yaşıyoruz değerli arkadaşlarım. Bunlar üretim kaynakları. Teknolojiyle hareket etmeniz mümkün değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayın.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Bir dakikada oyuncaklarını ancak toplar zaten!

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Patlıcan… Hal Yasası’yla vatandaş mağdur edildi; o yüzde 16, yüzde 12, yüzde 15, Hal Yasası’yla vatandaşımız mağdur edildi. Ne olur birbirimizi anlayalım değerli arkadaşlarım. Birbirimizi anlamamız gerekiyor, anlayalım. Şu milleti, mutluluğa, bakın mutluluğa, sevgiye…

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sevgi mi bu?

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) -  …dostluğa, üretime, insanca yaşamaya beraber ulaştıralım; bütün dileğimiz bu, bunun için uğraşıyoruz.

Siyaseti niçin yapıyoruz? Siyaset, sorun çözme sanatı. Bu sorunları çözmediğimiz sürece bu koltuklarda niçin oturuyoruz? Biz buraya niye geldik? Hepimizin meslekleri vardı, hepimiz bölgelerinde birer kahramandı, kimimiz doktordu, kimimiz veteriner hekimdi, kimimiz iktisatçıydı, kimimiz yöneticiydi, çalışıyorduk ama bu ülkenin sorunlarına çözüm koymak gerekiyor. Bunun için çabamız, konuşmamız, sizlerle bu şekilde karşılıklı anlatımlarımız bu toplumu refah içinde yaşatmak içindir.

Bu duygularla, tekrar yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum, bütçemizin hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum. Bunları lütfen unutmayalım.

Çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özkan.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Sütü iç, sütü…

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Ankara suyundan ucuz.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Bundan sonra süt koysunlar oraya.

AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, beş dakika ara verin de toparlasınlar…

BAŞKAN – İlkokulda, ilkokul öğretmenlerine önce şu söylenir: Yaparak, yaşayarak öğretme. Sayın Özkan da yaparak yaşayarak öğretme metodolojisine uygun bir tavır sergiledi ama bundan sonraki bütçede ve daha sonra konuşma yapacak arkadaşlardan ricam, bu çok bölüyor, dolayısıyla…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.

BAŞKAN - Anladım da ben sizi, bakın, kesmedim sözünüzü. Şimdi ortalık toparlanırken… Dolayısıyla…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Ankara’da su çok pahalı biliyorsunuz.

BAŞKAN - Öğrendik, bilgilendik fakat…

Gruplar adına ikinci söz hakkı Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili Sayın Nezir Karabaş’ta.

Buyurun Sayın Karabaş. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

DTP GRUBU ADINA MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bütçenin 12’nci maddesi üzerine Demokratik Toplum Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

On gündür 2009 yılı bütçesini tartışıyoruz burada. Tabii, birçok şey dile getirildi ancak ben, Sayın Başbakanımızın sürekli dile getirmeyi sevdiği, sürekli tekrarladığı, bazen de bazı sayın bakanlarımızın ve milletvekillerimizin tekrar ettiği bir sözden başlamak istiyorum. Hep şunu söylüyor: “İstanbul’la Diyarbakır arasında, Hakkâri’yle İzmir arasında, Antalya’yla Şemdinli arasında hiç fark yok. İstanbul’da ne varsa Van’da da o vardır, Ankara’da ne varsa Bitlis’te de vardır.” diyor. Ben de Bitlis Milletvekili olarak Bitlis’te neyin olduğunu biraz dile getirmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, Sanayi Bakanlığı bütçesinde çok kısa dile getirmiştim ama şimdi biraz açacağım. Bitlis Valiliğinin İl Planlama ve Koordinasyon Müdürlüğünün 2006 yılı raporu var. Şimdi, bu raporda önce şöyle bir belirleme yapıyor, diyor ki: ”İlimizde sosyal güvence kapsamında olan kişi yoktur. Buna rağmen, sosyal güvence kapsamında değerlendirdiğimiz yeşil kartlı ve 2022 sayılı Yasa’dan yararlanan kişilerin muhtaç ve yoksulluk sınırında olduğunu söyleyebiliriz. “

Şimdi, bu rakamları verelim: SSK’lı 12.299 kişi, BAĞ-KUR’lu 18.365 kişi, Emekli Sandığı 5.384 kişi, bunların toplamı 36.048 kişi. Bunları beş kişilik aileyle birlikte hesapladığımız zaman 180.240 kişi. 2006 yılındaki nüfus sayımına göre Bitlis’in nüfusu 388 bin. Şimdi bunları çıkardığımız zaman, nüfusun yüzde 46’sı olan bu kısmını çıkardığımız zaman, yeşil kartlı ve 2022 sayılı Yasa’ya tabi olanların sayısı 210 bini ve oranı Bitlis nüfusunun yüzde 54’ünü buluyor. Yani, Bitlis halkının yüzde 54’ü, Valilik İl Planlama ve Koordinasyon Müdürlüğünün raporuna göre muhtaç ve yoksulluk sınırındadır.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Genel sağlık sigortası var.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Şimdi, İstanbul’da ne varsa, İzmir’de ne varsa, Antalya’da ne varsa Bitlis’te o mu vardır? Elbette, Türkiye’nin birçok yerinde işsizlik sorunu, Türkiye’nin birçok yerinde ekonomik zorluklar, sıkıntılar var, ama bu oranın yüzde 54 olduğu, yeşil kartlının nüfusun yüzde 50’den yukarısını oluşturduğu, nüfusun yüzde 54’ünün muhtaç ve yoksulluk sınırında olduğu başka bir il var mıdır? Yine, “Bitlis’te ne varsa İstanbul’da da o var.” deniliyor.

Sayın milletvekilleri, Bitlis’in merkez nüfusu 45 bindir ve Bitlis’in merkezinde dört tane dere akmaktadır. Bu derelerin en uzak olanının il merkezine uzaklığı 7-8 kilometredir, diğerleri 3-4 kilometredir. Bitlis’in mevcut siyasilerinin, 2002 seçimlerinden bu yana dört milletvekilinin üçü ve yedi ilçe, on beş belde belediye başkanlarının, bir ilçe ve bir belde başkanının dışında, 2004 yılından bu yana tüm belediye başkanları AKP’lidir.

Şimdi, Ankara’da üç gün sular kesildi, kıyamet koptu. Tabii ki doğaldır. Üçüncü bin yılda bir kentte suyun kesilmesi kabul edilemezdir, ilkeldir, toplum da buna tepki gösterecek.

Ancak Bitlis’te -dört tane derenin aktığı- derelerin aktığı kaynakta hiçbir işlem yapılmadan, hiçbir arıtmaya ihtiyaç olmadan rahatlıkla içilebilecek bu sular, yıllardır borulara devredilip insanların musluğuna getirilmiyor. Üç dört senedir AKP Belediyesi döneminde olur olmaz zamanlarda su kesiliyor. Şimdi bir belediye veya Elektrik Kurumu elektriği herhangi bir nedenle belli süre kesecekse, suyu akıtmayacaksa, vatandaşa “Falan saatler arasında şu gerekçeyle su akmayacak, su kesilecek.” denilir ancak Bitlis’te bu da yoktur. Hangi saatte suyun akacağı, hangi saatte kesileceği belli değildir. Bitlis’e gittiğimde, Bitlis Sayın Valisinin, Belediye Başkanının, AKP Bitlis İl Başkanının, İl Emniyet Müdürünün olduğu ortamda dile getirdim, bunları aktardım, Bitlis’in milletvekillerine aktardım ancak bugüne kadar bu konuda hiçbir adım atılmış değil.

Yine AKP’li milletvekillerinin yaptığı konuşmalarda tütünle ilgili belli açıklamalar yapıldı, denildi ki: “Yüz kırk yıldır Türkiye’de sigara, alkol ve benzeri maddeler Tekelin denetimi altındadır ancak 4733 sayılı Yasa ile Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurulu kurulmuştur. Bu Kurul, Tütün üreticisi ile tüccarı buluşturup üreticinin ürününü değerlendirmesi ve satmasına yardımcı olmuştur.”

Şimdi soruyorum, Bitlis üreticisine soruyorum, Muş üreticisine soruyorum, Adıyaman üreticisine soruyorum: Bugüne kadar sizin tütününüzü üretirken, bu konuda, tütün değerlendirme konusunda, tüccarla buluşma konusunda ne zaman size yardımcı olundu? Bunu dile getiren AKP’li milletvekillerine de soruyorum, Bitlis milletvekilleri de var: Tütün üreticisi ile tüccarı ne zaman buluşturdunuz? Bitlis’te -bölgenin birçok ilinde öyledir- daha önce 18 bin tütün üreticisi vardı; şimdi, merkezde 1.923, Yolalan’da 1.332, Hizan’da 1.275, Mutki’de 1.411, Kavakbaşı’nda 1.904, Güroymak’ta 2.478, Gölbaşı’nda 1.771 olmak üzere toplam 12.094 tütün üreticisi vardır. Bunu aile nüfuslarıyla, 5’le de çarptığımız zaman, Bitlis’te şu anda da 50-60 bin kişi geçimini tütünle sağlıyor.

Tütünün üretildiği alanlar alternatif bir tarım ürünü üretmeye de uygun değil. Bitlis’teki tütün üretim alanlarının birçoğu 4-5 dönümü veya en fazla 5-6 dönümü geçmemektedir. Tarım Bakanlığı birçok zaman bazı rakamlar vermekte. Sayın Tarım Bakanımız alternatif ürünlerden bahsetmektedir. Ancak Tütün Üreticileri Birliği son dönemde kuruldu. Tarım İl Müdürlüğüyle yaptıkları her görüşmede, Bitlis Tarım İl Müdürlüğünün alternatif ürünle ilgili bir çalışmasının olmadığı söyleniyor.

Şimdi, Sanayi Bakanlığının Bitlis iline yönelik 2008 yılında yapılan faaliyetleri var burada. Şimdi bu faaliyetlere baktığımız zaman -işte, tartı aletleri, oradaki sanayicinin, esnafın envanteri- belli şeylerden bahsediliyor. Onun dışında, daha önce başlanan, 2004 yılında biten ve yarı yarıya boş olan Ahlat Küçük Sanayi Sitesinin bitirildiği söyleniyor; doğru, bitirildi ama yarı yarıya boş. Güroymak’ta küçük sanayi sitesi projesi var, hâlâ başlanmadı, ihalesi yapıldı, başlanmadı; organize sanayi bölgesi yıllardır gündemde olmasına rağmen, hâlâ bitirilmedi. Onun için –buradan Sanayi Bakanına da ilettim- bir an önce bunlara el atılması gerekiyor.

Ancak, Bitlis’te yapılması gereken tarım ve hayvancılığa bir an önce destek verilmesidir. Şimdi, Sayın Maliye Bakanımız dün “Hayvancılıkta bayağı gelişme sağladık.” dedi. Ancak, Türkiye’deki rakamlara göre, Türkiye’de son yıllarda hem küçükbaş hem büyükbaş hayvanda büyük oranda düşme olmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Özellikle küçükbaş hayvan anlamında bölgenin deposu olan bölge illerinde hayvancılık bitme noktasına gelmiştir. Bitlis yaylaları ve diğer illerin yaylaları yasaklanmış, küçükbaş hayvancılık bitme noktasına gelmiş. Son dönemde arıcılıkta gelişme var. Bir birlik kuruldu Bitlis’te. Bu birlikle ilgili, birliğin başkanı ve yetkilileri geldi, tüm bakanlıklarla görüştü. Bir an önce onlara destek sunulması gerekiyor.

Son bir konuyu dile getireceğim, önemlidir. Valiliğe Ahlat’ın Ovakışla beldesinden verilen bir dilekçe var. Ahlat’ın Ovakışla’sı, yıllardır, Türkiye’deki, bölgedeki çatışma ve şiddet ortamına rağmen, hiçbir sorunun yaşanmadığı bir beldedir. Son dönemde, kaymakam, koruculuğu dayatmaktadır. Beldenin belediye başkan yardımcısı, 5 tane muhtar ve yüzlerce dilekçeli bir başvuru var, valiliğe başvuru. Bu tür, koruculuk gibi uygulamaları, Ovakışla’yı

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karabaş.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bir dakika ekledim ya…

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) - Şu cümlemi tamamlayayım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hiç yapmadım, bir dakika veriyorum, ama çok hızlı toplayın.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bitlis Valiliğine verilen Ovakışla Belediye Başkanının, 5 tane muhtarın ve yüzlerce Ovakışlalının imzasının bulunduğu bu dilekçeyi İçişleri Bakanlığına aktaracağım, mutlaka bir an önce üzerinde durulmasını, Ovakışla’da Ahlat Kaymakamının koruculuğu dayatmasının gerekçesinin de açıklanmasını istiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karabaş.

Şahıslar adına Hatay Milletvekili Sayın Orhan Karasayar.

Buyurun Sayın Karasayar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 12’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Hükûmetler ekonomik ve sosyal amaç ve önceliklerini maliye politikaları aracılığıyla yerine getirirler. Maliye politikalarının en önemli uygulama araçları ise bütçeleridir. Hükûmetlerimiz döneminde gelir artırıcı, harcama azaltıcı politikalar ile birlikte gerçekleştirilen reformlarla bütçe disiplini sağlanmıştır. 2009 yılı bütçesinde eğitim, sağlık, sosyal nitelikli ve bölgesel gelişmişlik farklılıklarının azaltılmasına yönelik harcamalara öncelik verilmiştir.

Bu bütçeyle küresel mali krize karşı ekonomimizin dayanıklılığının artırılmasını, vatandaşlarımızın hayat kalitesinin yükseltilmesini amaçlıyoruz. Bugüne kadar uyguladığımız bütçe politikaları ile mali disiplin, yapısal reformlar ve özelleştirmeler temel politikalarımız olmuştur. İktidarımız döneminde uygulanan güçlü maliye politikaları sayesinde bütçe, sağlam, öngörülebilir, saydam ve güvenilir bir yapıya kavuşmuştur. Böylece, bütçe disiplini sağlanmış, kamu borçlarının çevrilebilme endişesi ortadan kaldırılmıştır.

Bu bütçeyle, insanımızın en temel eğitim ve sağlık ihtiyacını karşılamaya devam ediyoruz, yoksullukla mücadelemizi hız kesmeden sürdürüyoruz. Devletimizin imkânları ölçüsünde çiftçimizin ekip biçtiği mahsulün hakkını veren; köylümüzü, yol, su ve diğer altyapı hizmetlerine kavuşturan; işçinin, memurun alın terini karşılıksız bırakmayan; emeklinin geçimini ön planda tutan, öğrencinin eğitim, barınma, yiyecek ihtiyaçlarını karşılayan, özürlü ve bakıma muhtaç vatandaşlarımıza destek olan anlayışımızı muhafaza ediyoruz. Ülkemizin dört bir tarafına ihtiyaç duyduğu yatırımları götürüyor, reel kesimleri destekliyor, bilime, araştırmaya, geliştirmeye yine önemli payı ayırıyor, mahallî idarelerimize destek oluyoruz.

Türkiye'nin seksen bir vilayetinde altyapı yatırımlarından tutun da üstyapı yatırımlarına varıncaya kadar hizmetler götürülmektedir. Bu yatırımlar, önceki bütçelerde olduğu gibi, 2009 bütçesinde de ekonomik kalkınmaya odaklanmış, bireysel ve toplumsal refahı gözeten sosyal yönlü güçlü bir bütçedir.

Son yıllarda vergi gelirlerinde gösterilen yüksek performans sayesinde bütçe açığının azaltılması yönünde önemli bir başarı yakalanmıştır. 2009 yılı bütçe ödenekleri de, uygulanan ekonomik programın ilke ve hedeflerine uygun olarak kamu kesimi açıkları ile enflasyonun düşürülmesi ve reel ekonomideki büyümenin sürdürülmesini, dışsal şoklara karşı ekonomimizin direncini artırmaya katkıda bulunmasını sağlayacak şekilde belirlenmiş ve kamu idarelerinin hizmet öncelikleri dikkate alınarak tahsis edilmiştir.

Küresel ekonomilerde dalgalanmalar her zaman olabilir. Önemli olan, önümüze çıkan her zorluğu kolayca bertaraf edebilecek şekilde hazırlıklı olmaktır. Bu doğrultuda yapısal reformlara devam etmek suretiyle Türkiye'nin dış şoklara karşı dayanıklılığını artırabilir ve kalıcı başarılar elde edebiliriz. Nitekim, dışımızda gelişen dünya krizi sürecinde Türkiye cari açığa ve enflasyona kalıcı çareler bulduğu ölçüde bu krizi fırsata dönüştürmüş olacaktır.

Türkiye'nin, genç nüfusuyla önümüzdeki yıllarda üretimi, verimliliği ve refahı daha da güçlendiren, hızlı büyüyen ve ihracatı daha da artan bölgesel ekonomik güç olacağından hiç kimsenin kuşkusu olmasın. AK PARTİ hükûmetlerimiz döneminde sağladığımız ekonomik ve siyasi istikrar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ORHAN KARASAYAR (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkan.

…iyi yönetim, beşerî sermaye gelişimi ve teknoloji kullanımı dâhil birçok sosyoekonomik gösterge bakımından hem eski yıllara ve hem de birçok ülkeye göre çok daha iyi bir konuma gelmiştir. 2009 bütçesi küresel kriz dikkate alınarak ülke ihtiyaçlarına uygun olarak hazırlanmıştır.

Bu duygu ve düşüncelerle 2009 yılı bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını diliyor ve yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karasayar.

Şahıslar adına son söz Bursa Milletvekili Sayın Canan Candemir Çelik.

Buyurun Sayın Çelik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

CANAN CANDEMİR ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 yılı gelir bütçesinin 12’nci maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Grubum ve şahsım adına yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi dünya 1929 buhranından sonra en büyük krizi yaşıyor. Kısa zamanda etkisini hissettiren kriz reel ekonomiyi tehdit eden boyutlara ulaştı. Açıklanan önlem paketleri bile krizin derinleşmesini ve diğer ülkelere sıçramasını engelleyemedi. Küresel ekonomileri etkisi altına alan bu gelişmelerden ülkemiz çok da fazla etkilenmedi. İşte bugün bütün dünyayı sarsan küresel mali krizden asgari şekilde etkileniyorsak, bu, son altı yıldır AK PARTİ İktidarı tarafından kararlılıkla uygulanan mali disiplinin, sağlam bankacılık sisteminin sayesindedir. 2002 yılından itibaren kararlılıkla uygulanan makroekonomik politikalar ve yapısal reformlarla ekonomimiz sağlam temellere oturtuldu. 2002-2007 arasında ortalama yüzde 6,8 oranında büyüyen ekonomimiz çarpıcı bir performans sergiledi. 230 milyar dolar olan ekonomi beş yılda 657 milyar dolara ulaştı.  2009 yılı hedefi ise 788 milyar dolardır. Kamu kesimi borçlanma gereği uzun bir süreden sonra ilk kez negatife dönüşmüştür. 2002 yılında yüzde 10 olan bu oran 2007 yılında binde 10’a gerilemiştir. Bu rakamlar, ülkemizin yıllardır belini büken borç sarmalından kurtulduğunu çok açık bir şekilde göstermektedir. Bu göstergelerden yola çıkarak, AK PARTİ İktidarı bugün bütün sözlerini yerine getirmiş, alışkanlıkları değiştirmiştir. AK PARTİ İktidarı Türkiye’yi kriz ve bunalımların adresi olmaktan kurtarmıştır. Borçlarını ödeyemez hâlde devraldığımız idare bugün tarihinin en sağlam bütçesini yapmaktadır.

Değerli milletvekilleri, ekonomide de başarının kilit noktası güvendir ve son altı yıllık çalışmalarımıza bakıldığında sadece yurt içinde değil, uluslararası boyutta da güvenin yeniden tesis edildiği belirgin bir şekilde fark edilmektedir. Toplumun her kesimi, oy versin ya da vermesin, desteklesin ya da desteklemesin AK PARTİ İktidarına güvenmekte ve ekonomi politikalarında başarılı olacağına inanmaktadır. Bu da hem yerli hem de yabancıların önlerini görebilmelerini, buna göre yatırım yapmalarını sağlamaktadır. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” felsefesiyle ilerleyen AK PARTİ, insanı merkezine alan, insanın refahını gözeten bir ekonomi anlayışı sergilemiştir. Bu anlayışla ekonomideki olumlu göstergelerin daha da çok sokağa yansımasını, üretimin, özellikle de istihdamın artması partimizin temel amacıdır. AK PARTİ’nin yalnızca ekonomide değil, tüm alanlarda başlattığı yeniden yapılanma mücadelesi her kesimin destek ve güvenini almaktadır. Türkiye’nin aydınlık yarınlarına ulaşmak için heyecanımız ortaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle, titizlikle hazırlanan 2009 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelik.

Soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Sayın Aydoğan

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, emniyet teşkilatımızda trafik tescil bürosunda dış görev yapması gereken 4.200 personel idari hizmetli olarak çalışmakta. Bunların trafik hizmetlerinde çalışması daha doğru. Bunların yerine sözleşmeli 2.500 personel alınarak bu hizmet yerine getirilebilir. Devlet Personel Başkanlığı olumlu görüş bildirdiği hâlde henüz kadro tahsisi yapılmadı. Kadro tahsisi yapmayı düşünüyor musunuz? Çünkü bu kadro tahsisi yapıldığında, trafikte dışarıda görev yapması gereken 4.200 çalışan yerine 2.500 kişiyle bu hizmetler yapılabilir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, biraz önceki açıklamanızdaki dolaylı vergilerle ilgili. Toplam vergi gelirleri içindeki direkt ve dolaylı vergilerin 2002 yılındaki oranları nedir, 2008 yılındaki oranları nedir?

Bir de direkt vergilerin içindeki stopaj vergilerin 2002 ve 2008 oranlarını alabilir miyiz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bulut…

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakanım, Balıkesir’den muhasebeci Uğur Erol diyor ki: “Bunu Sayın Bakana sorun. Benim mükelleflerim vergi borçlarını ödeyemiyorlar. On sekiz ay taksitlendirildi ancak bunu da ödeyemedikleri için tekrar borçları katlanıyor. Bu taksit oranını otuz altı aya çevirmek mümkün müdür?” Ayrıca, “KOSGEB için müracaat eden 7 müşterimin sadece 1 tanesine Halkbank’tan yedeklerdesiniz diye cevap geldi.” diyor. KOSGEB’ten sadece üretim yapan firmalara kredi verildiğini ifade etmekte. Bu krediyi genelleştirmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Ekici…

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Anadolu’da tam bağımsızlık mücadelesinin meşalesini yakan Antep, seksen yedi yıl önce bugün emperyalist işgalden 14 bin nüfusunun 6.317’sini şehit vererek kurtulmuştur. Tüm şehitlerimize rahmet diliyor, Gaziantepli hemşehrilerimin kurtuluş gününü kutluyorum.

Sayın Bakana sorum: Sayın Bakan, Bakanlık binalarını körfez sermayesine satmayı planlıyorsunuz, basından edindiğimiz bilgilere göre. Bakanlıkları kiracı yapmayı hedefliyorsunuz. 6.317 insanımız canını kanını vererek şehit olmuştur. Bu şehitlerin kemiklerinin sızlayacağını düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

1) Sayın Bakan, kapatılan belde belediyeleriyle ilgili olarak Yüksek Seçim Kurulu, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi karar ve açıklamalarıyla bu belediyelerin durumları iyice belirsizleşmiştir. Bu belediyelerimiz 29 Mart seçimlerine girebilecekler midir? Eğer giremeyerek köye dönüştürülecek olurlarsa şimdi belediyelere göre düzenlediğiniz bu bütçeyle ödeneklerini nasıl kullandırmayı düşünüyorsunuz?

2) Bugünkü bazı gazetelerde IMF’yle tedbir büyüklüğü konusunda beş aşağı beş yukarı anlaşıldığını ifade ettiğiniz yazılmaktadır. Buna göre, ne kadarlık bir miktarda anlaştınız? Yüzde kaç faizle bu krediyi kullandıracaksınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Çalış…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, bu soruma daha önceki maddede cevap alamadığım için tekrar ediyorum.

Sayın Bakanım, İktidarınızda il özel idareleri ve belediyelere kaynak transfer ederek ve yasal yetkiler vererek hizmetleri yerelleştirme yolu tercih edilmiştir. Bu uygulama hizmetin süratinde ve hızında olumlu yansımalara sebep olurken gerçekten çok ciddi yolsuzluk ve iktidar yandaşlarının korunduğuna dair iddiaları da gündeme getirmiştir. Bu konudaki teftiş raporları ve mahkeme sonuçlarıyla ilgili kamuoyunu aydınlatmak adına bilgi verebilir misiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Güvel

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, merkezi Adana’da bulunan ÇUKOBİRLİK ve bağlı otuz dört tarım satış kooperatifinin 140 milyon YTL kredi borçlarını yeniden yapılandırmayı düşünüyor musunuz? Kredilerinin faizlerinin silinmesi söz konusu mudur?

İkinci sorum: Türkiye’de faaliyet gösteren on altı tarım birliğinden birçoğu aldıkları kredileri yıllardır ödeyemiyor. Borçları, Yeniden Yapılandırma Kurulu aracılığıyla erteleniyordu. Kurul bu yılın sonunda tasfiye edilecek. Birliklerin destekleme fonundan aldıkları krediler de kesilecek. Bu borçların ertelenmesi ya da silinmesi söz konusu mudur? Yeni dönemde tarım birliklerinin borçları konusunda ne yapılması planlanıyor?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Ağyüz

Sayın Ağyüz yok mu?

Sayın Köse, çok az bir vaktimiz kaldı, hızlıca sorun lütfen.

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, küresel mali krizle birlikte tüm gelişmiş ülkeler stratejik öneme sahip kurumları özelleştirmenin yanlışlığını anlamışlardır hatta özelleştirilen bazı kurumların kamulaştırılması yapılmaktadır. Bu süreçte siz hâlâ satmaya devam edecek misiniz? 2003-2008 yılları arasında yapılan ihaleler nelerdir? Bu ihalelerden toplam ne kadar gelir elde edilmiştir? Elde edilen gelir tatmin edici midir, ulusal çıkarlarımıza uygun mudur?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Son sorudan başlayayım.

Tabii, özelleştirme aslında bir reformdur, sadece bir gelir kaynağı olarak bakılmaması lazım. Eğer özelleştirme serbestleşmeye, rekabete ve tüketici için, bütün ülke için daha kaliteli bir hizmete, inovasyona ve  verimliliğe yol açıyorsa -ki genelde açıyor- o açıdan Türkiye’nin menfaatlerinedir. Benim bildiğim kadarıyla, 2002 sonu-2008, bugüne kadar TMSF’nin yaptığı satışları da dâhil ederseniz yaklaşık 41,5 milyar dolar civarında bir varlık satışı veya özelleştirmesi söz konusu. Bu dönemde, bunun, özellikle dediğim gibi, verimliliğe katkısı olduğu ortada.

Bakın, 1990’lı yıllarda birçok ülke telekomünikasyon şirketlerini özelleştirdi ve bugün Avrupa’da mesela geniş bant İnternet son derece yaygın, telefon ücretleri son derece ucuz, rekabet var ve dolayısıyla bu ülke için de sonunda tüketici için de son derece büyük faydalar yarattı. Türkiye bu konuda mesela bir miktar gecikti ama bu yeni yapılan özelleştirmeyle birlikte -ki bunun bir sonraki aşaması daha çok serbestleşmedir- o beraberinde bence çok büyük bir fayda getirecektir.

Emniyet Genel Müdürlüğünün 4/B talebi Maliye Bakanlığı tarafından incelenmektedir, değerlendirilecektir.

Mükellefin vergi borçlarını, bildiğiniz gibi, on sekiz aya yaydık ve burada aslında yüzde 3 gibi çok düşük bir faiz oranı uygulanıyor. Dolayısıyla, yani bu borçların katlanması gibi birtakım yorumlar pek makul bir yorum değil ama yüce Meclisimiz uygun görürse ve bunu otuz altı aya yayarsa… Yayabilir ama ben ilke olarak, şahsen, bu vergi aflarını, prim aflarını doğru bulmadığımı bir daha ifade etmek istiyorum bu vesileyle.

ÜMİT ŞAFAK (İstanbul) – Ama çıkarıyorsunuz.

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Belediyelere genel bütçe vergi gelirlerinden aktarılan paylar kanunla belirlenmiş. Her ay toplanan vergiler belediyelere bu oranda aktarılmaktadır. Bu uygulamaya 2009 yılında da devam edilecektir. Burada herhangi bir belediye ayrımı da söz konusu değildir.

Şimdi, değerli arkadaşlar…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Bakan, köy olursa ne olacak?

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Müsaade edin bir cevap vereyim.

Köy olursa, bu karmaşık bir konu. İsterseniz onu biraz düşünüp…

OKTAY VURAL (İzmir) – Yazılı cevap verin.

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – …tekrar size yazılı cevap vereyim.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Öğrendik Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bu dolaylı vergilerin toplam vergilere oranı 2008 yılında yüzde 65,02, bu oran 2002 yılında yüzde 59,45’ti. Dolaysız vergilere baktığınız zaman 2002 yılında yüzde 40,55’ti, 2008 yılında yüzde 34,98’e düşmüş durumdadır. Bunda sigorta primi hariç. Sigorta primi koyarsanız, o zaman, aslında, dolaylı vergilerin payı yüzde 48,3’e iniyor, dolaysız vergilerin payı da yüzde 51,65’e o şekilde düşüyor. Dolayısıyla, burada, aslında, eğer sosyal güvenlik primlerini dâhil ederseniz Avrupa Birliğinden de çok farklı değiliz. Yani tabii, birtakım ülkelere göre farklılıklar arz edebilir.

Diğer bir sorunuz vardı. Bu ücret ve ücret sayılarını ödemeler üzerinden tahakkuk edilen gelir vergisinin toplam vergi gelirleri içerisindeki payı 2007 yılında yüzde 11,9; bu oran 2001 yılında yüzde 11,1; 2002 yılında yüzde 10,5 civarında idi.

ÜMİT ŞAFAK (İstanbul) – Beyan yoluyla kaç Sayın Bakanım?

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Şimdi, diğer sorulara bir bakayım.

BAŞKAN – Yazılı cevap verebilirsiniz çünkü hiç vaktiniz kalmadı.

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Yazılı cevap vereyim arkadaşlar, ona yazılı cevap vereyim.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Hiç müzakere yapmayalım.

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bir kere, birtakım bakanlıkların binalarının oraya buraya satılması, bunlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet, bitti.

Teşekkür ederim.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Sayın Bakanım, öyle bir şey yok ya.

BAŞKAN – Madde üzerinde iki önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Var mı, yok mu? Bir tek kelime.

BAŞKAN – Sayın Ekici…

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Efendim, sorumuza cevap istiyoruz.

BAŞKAN – Yazılı verecek. Bitti vakit.

Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum, daha sonra ikinci önergeyi okutup işleme alacağım.

Buyurun.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2009 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Yasa Tasarısının 12. maddesinin (2.) fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Şevket Köse

Kemal Kılıçdaroğlu

Akif Ekici

 

Adıyaman

İstanbul

Gaziantep

 

Tansel Barış

Hulusi Güvel

 

 

Kırklareli

Adana

 

(2) Sermaye ödenekleri 2009 Yılı Programının Uygulanması, Eşgüdümü ve İzlenmesine Dair Karar esaslarına göre yılı yatırım programlarıyla ilişkilendirilmesinde Maliye Bakanı yetkilidir.

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 12 nci maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Sadullah Ergin

Akif Gülle

Ahmet Yeni

 

Hatay

Amasya

Samsun

 

Lütfi Çırakoğlu

Ahmet Koca

 

 

Rize

Afyonkarahisar

 

"(3) Genel bütçeli idarelerin bu Kanuna ekli (A) İşaretli Cetvellerinin; 03- Mal ve Hizmet Alım Giderleri tertiplerinde yer alan ödeneklerin (03.9- Tedavi ve Cenaze Giderleri tertiplerinde yer alan ödenekler, Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü bütçelerinin 03- Mal ve Hizmet Alım Giderleri tertiplerinde yer alan ödenekler ile Hazine Müsteşarlığı bütçesinin 07.82.30.00-01.5.0.00-1-03.5 tertibinde yer alan ödenek hariç) yüzde 10'u, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Bütçesinin 17.01.30.00-04.2.1.01-1-05.4, 17.01.30.00-04.2.1.03-1-05.4, 17.01.33.00-04.2.1.03-1-05.4, 17.01.31.00-04.2.1.03-1-05.4, 17.01.32.00-04.2.1.04-7-05.4, 17.01.30.00-04.2.1.04-7-05.4, 17.01.30.00-04.2.1.12-1-05.4, 17.01.30.00-04.2.1.13-1-05.4, 17.01.31.00-04.2.1.13-1-05.4, 17.01.30.00-04.2.1.22-1-05.4, 17.01.32.00-04.2.1.22-1-05.4, 17.01.33.00-04.2.1.22-1-05.4, 17.01.00.23-04.2.1.22-1-05.4, 17.01.32.00-04.2.1.23-1-05.4, 17.01.00.23-04.2.1.23-1-05.4, 17.01.30.00-04.2.1.24-1-05.4 tertiplerinde           yer alan ödeneklerin yüzde 10'unu ve Adalet Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Karayolları Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü bütçelerinin 06- Sermaye Giderleri tertipleri ile Ulaştırma Bakanlığı bütçesinin 16.01.30.00 kurumsal kodundaki 06- Sermaye Giderleri tertiplerinde yer alan ödeneklerin yüzde 16,5'i iptal edilmiştir. Bu fıkra hükümleri gereğince yapılan iptaller sonucunda ilgili tertiplerde kalan ödeneklerin Kuruş tutarları dikkate alınmaz. Bu konuda çıkacak tereddütleri gidermeye, gerekli işlem ve düzenlemeleri yapmaya Maliye Bakanı yetkilidir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ KEREM ALTUN (Van) – Uygun görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılıyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Müsaadenizle bu konuyla ilgili bir bilgi arz etmek istiyorum.

Sayın Başkanım, bu bütçe, Türkiye Büyük Millet Meclisinde siyasi iktidarın önümüzdeki yıl işlemleriyle ilgili ortaya koyduğu, gerçekçi ve samimi olmak durumunda olan bir bütçe. Bugün bu bütçenin samimiliği ve gerçekliği yoksa bütçe de yok demektir.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, önerge üzerinde konuşma hakkı yok. Sayın Başkan Vekili ne amaçla konuşuyor?

BAŞKAN – Bir bilgi vereceğini söyledi, önergeyle ilgili bir şey demiyor daha.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bugün buradaki bu bütçedeki ödeneklerin gerçekçi olmadığını ortaya koyuyor, samimi değil. Samimi olmayan, gerçekçi olmayan bütçeyi nasıl bu makro dengelerle birlikte oylayabiliriz ve bunu müzakere edebiliriz?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, biraz önce bir önerge sahibine ilettiniz, “Gerekçesinden başka okunmaz.” dediniz. Sayın Grup Başkan Vekili öbür maddede konuşsun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bu yönüyle bakıldığı zaman bu, milletin ve devletin ümüğünü sıkma projesidir ve bütçeyi azaltma ile ilgili bir projedir.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri ) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Bir saniye…

OKTAY VURAL (İzmir) – Bu konuda Maliye Bakanlığının Türkiye Büyük Millet Meclisine sunduğu makroekonomik bütün göstergelerin hepsini de bozacak bir teklifle karşı karşıyayız.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri ) – Sayın Başkanım, önerge üzerinde hiçbir milletvekilinin açıklama hakkı yoktur. Anayasa’nın 162’nci maddesini okudunuz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Diğer yönden de bu numaraların da ne anlama geldiğinin bir bilgisini versinler. Hangi fasılda, hangi ödenekte, nedir bunlar?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural.

ÜMİT ŞAFAK (İstanbul) – Müzakere edecek efendim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri ) – Olur mu, önerge müzakere edilir mi?

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Hayır, büyümeyi ne kadar etkileyecek? Bu önemli.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani nedir bu ya! IMF’nin talimatlarını Meclise onaylattırıyorsunuz, ümüğünü sıktırıyorsunuz milletin! Nedir bu! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Karar yeter sayısı istiyoruz Sayın Başkan.

AHMET YENİ (Samsun) – Ha, onu yapabilirsin, karar yeter sayısı.

BAŞKAN – Anayasa’nın bütçe görüşmelerini düzenleyen 162’nci maddesinin “Değişiklik önergeleri, üzerinde ayrıca görüşme yapılmaksızın okunur ve oylanır.” hükmü gereğince önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Uygulanmakta olan ekonomik program çerçevesinde sözkonusu ödeneklerin iptal edilmesine ihtiyaç duyulmuştur.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza...

RECEP TANER (Aydın) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 16.20

 

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.39

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız devam edeceğiz.

Komisyon burada.

Hükûmet burada.

Tasarının 12’nci maddesi üzerinde verilen Hatay Milletvekili Sayın Sadullah Ergin ve arkadaşlarının önergesinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım: Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, daha önce okunan İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ve arkadaşlarının önergesi geri çekilmiştir.

Şimdi, maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

13’üncü maddeyi okutuyorum:

Mahalli idarelere yapılacak Hazine yardımları

MADDE 13- (1) Maliye Bakanlığı bütçesinin;

a) 12.01.31.00-06.1.0.07-1-05.2 tertibinde yer alan ödenek, 13/1/2005 tarihli ve 5286 sayılı Kanunun geçici 7 nci maddesi çerçevesinde, il özel idarelerine veya büyükşehir belediyelerine devredilen personelin aylık ve diğer her türlü mali ve sosyal haklarına ilişkin ödemelerini karşılamak üzere 2/7/2008 tarihli ve 5779 sayılı İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanunun geçici 1 inci maddesi çerçevesinde il özel idarelerine veya büyükşehir belediyelerine,

b) 12.01.31.00-06.1.0.08-1-07.1 tertibinde yer alan ödenek, Köylerin Altyapısının Desteklenmesi Projesi (KÖYDES) kapsamında köylerin altyapı ihtiyaçları için il özel idareleri ve/veya köylere hizmet götürme birliklerine, tahakkuk ettirilmek suretiyle kullandırılır. Bu fıkra kapsamında ilgili idarelere yapılan Hazine yardımları haczedilemez ve üzerine ihtiyati tedbir konulamaz.

(2) Birinci fıkranın (b) bendinde yer alan ödeneğin, 2009 Yılı Yatırım Programında belirlenmesini müteakip il bazında dağılımı, kullandırılması, izlenmesi ve denetimine ilişkin esas ve usuller Yüksek Planlama Kurulu tarafından karara bağlanır.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünyanın yaşadığı bir ekonomik kriz var ve Türkiye de bu ekonomik krizi yaşıyor. Biz ana muhalefet partisi olarak ısrarla Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin bu konuda sağlıklı ve tutarlı bir politika izlemediğini, izlemek istemediğini, olayı sağlıklı görmediğini, göremediğini de ısrarla dile getirdik ama her seferinde iktidara mensup arkadaşlar, bu kürsüye çıktıklarında ısrarla ana muhalefet partisinin bu konuda sağlıklı bir söylemde bulunmadığını da ifade ettiler. Hatta, her kürsüye çıkan arkadaş, 2009 bütçesinin ne kadar önemli olduğunu, bu bütçenin Türk halkına büyük yararlar sağlayacağını da ifade ettiler.

Sayın Başbakan, hatırlarsanız, bundan bir süre önce “Biz istersek IMF’nin parasını son kuruşuna kadar öderiz. Biz IMF’ye mahkûm değiliz.” diye bir açıklamada bulunmuştu. Bu yaza doğru yapmıştı bu açıklamayı. Daha sonra, ortaya ekonomik kriz çıkınca Sayın Başbakan yine bir açıklama yaptı, dedi ki: “Ekonomik kriz bizi teğet geçecek. Dolayısıyla, biz çok fazla etkilenmeyeceğiz.”

Arkasından, bir süre sonra ekonomik kriz kapıya dayandı, politika üretilemedi, İktidar bu konuda sağlıklı bir duruş sergileyemedi ve ekonomik kriz geldi, bütün sektörleri vurdu ve gerçekten, reel ekonomi dediğimiz ekonomi çok ciddi sorunlarla karşı karşıya: Pek çok işçi şu anda sokakta, işçiler işlerinden oldular, işverenler fabrikalarını kapattılar, bazı işverenler üretimlerini bir miktar kıstılar, bir kısmı da fabrikada zorunlu izne tabi tuttular işçileri.

Arkasından, Sayın Başbakan dün bir açıklama daha yaptı ve krizin “Psikolojik” olduğunu ifade etti. Yani aslında Türkiye’de bir kriz yok ama kriz “Psikolojik!” Herhâlde dünyada ilk teşhisi bu şekliyle koyan bir başbakan Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı. Bu krizin bizzat yurttaşlar tarafından yaşandığını, alışveriş merkezlerine gittiğimizde bunun görüldüğünü, sanayi merkezlerine gittiğimizde bunu gördüğümüzü hepimiz biliyoruz.

Şimdi, Sayın Başbakan çok önemli bir açıklama daha yaptı, IMF’yle pazarlıkların gündeme geldiği bir dönemde Sayın Başbakan yine söz alıp konuştu ve “Ben yurttaşımın ümüğünü IMF’ye sıktırmam.” dedi. Biz de sevindik “Herhâlde Sayın Başbakan artık kararlı bir tutum sergiledi, IMF’ye mahkûm olmayacak.” dedik. Çünkü IMF’ye ekonomik kriz dolayısıyla mahkûm olan tek bir ülke var, o da Türkiye Cumhuriyeti.

Şimdi, bakın, az önce bir önergeyi oyladık. Ben eminim, önergeye “Evet” oyu kullanan Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerinin büyük bir kısmı bu önergeye niçin el kaldırdığının farkında bile değil.

Bu önergeyle, değerli milletvekilleri, genel bütçeye ait…

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Hangi önerge?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Bakın, Değerli Milletvekilim, genel bütçeye ait mal ve hizmet alımlarının yüzde 10’unu kesiyorsunuz bu önergeyle. Yine, bu önergeyle, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının ödenekleri sayılmış burada numaralar itibarıyla, o ödeneklerin yüzde 10’unu kesiyorsunuz. Adalet Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Karayolları Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün 2009’daki yatırımlarının yüzde 16,5’unu iptal ediyorsunuz, kesiyorsunuz. Ulaştırma Bakanlığının yine yatırımlarının yüzde 16,5’unu iptal ediyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, kriz döneminde mademki biz Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının ümüğünü sıkmayacaksak, yatırım ödeneklerinin kesilmesi değil tam tersine artırılması lazım, harcamaların artırılması lazım ki sanayi canlanabilsin, sanayi gelişebilsin. Eğer siz…

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Kaynak nerede, kaynak?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Kaynak, efendim, bu bütçe gelirken kaynağı yok muydu? Vardı. Bu bütçe gelirken var mıydı? Vardı.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Yoktu, şişirilmişti gelirler.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Peki, o zaman, buraya çıkan Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli milletvekilleri söylemediler mi “Bu bütçe samimidir, bu bütçe doğrudur, bu bütçe doğru dürüst hesaplandı buraya geldi.” O zaman ne oldu da, nerede ne oldu da bu yatırım ödeneklerinin önemli bir kısmı birdenbire bir önergeyle iptal ediliyor.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Biz IMF’den borç alalım, yüzde 10’unu da ilave edelim diyorsunuz.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Demek ki ortaya çıkan gerçek şu: Bu bütçe samimi değil. Bu bütçe, IMF’nin direktifleri üzerine, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerinin oylarıyla geçen bir bütçedir. Bu bütçe, işsizlik yaratacak bir bütçedir. Bu bütçe, yatırımları kısıtlayan bir bütçedir. Siz istihdamı nasıl artıracaksınız? Yatırımları iptal ediyorsunuz, nasıl artıracaksınız istihdamı?

Değerli arkadaşlarım, siyasal iktidarların parlamentoya bütçe getirirlerken samimi olmaları lazım. Baştan kesip buraya getirselerdi derdik ki ön görüşmeleri vardır, samimi olarak hazırlanmıştır, bütçe buraya gelmiştir. Ama, bütçenin şu son günlerinde önemli miktardaki yatırımları kesiyorsanız, o zaman, bu Hükûmet, ekonomik kararları bağımsız alabilecek bir hükûmet değildir. Bu Hükûmet, IMF’nin talimatları çerçevesinde Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosundan bütçe geçirmeye çalışan bir hükûmettir, bütçeyi kaçırmaya çalışan bir hükûmettir. O nedenledir ki ben İktidar kanadındaki değerli milletvekillerimi uyarmak istiyorum. Önergelere el kaldırırken mesela Sayın Bakan çıkıp şunu söyleyebilirdi: Buradan ne kadarlık yatırım kesiliyor? Harcamaların ne kadarı kesilecek? Siz biliyor musunuz arkadaşlar? Bilen arkadaş lütfen el kaldırıp bunu söyleyebilir mi? 2009 bütçesi ne kadar kesildi efendim?

TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Her şeyi sen mi biliyorsun?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Ne kadar kesildi efendim? Söyleyin efendim.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Ne kadar kesildiğini Maliye Bakanlığı bilir.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Hayır, hayır. Ne kadar kesildi efendim, söyleyin, biz öğrenelim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

Sayın Kılıçdaroğlu, Genel Kurula lütfen…

OKTAY VURAL (İzmir) – Milletvekillerine haksızlık yaptınız.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Ben mesela öğrenemedim. Sayın Bakan eğer bu önergeyi sunarken… Önergedeki bir arkadaşımız çıkıp diyebilirdi “Şu kadar oldu.” diye.

RECEP KORAL (İstanbul) – Sen niye öğrenmedin?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Evet, yeri geldiğinde insanların bilgi sahibi olmaları, bilgi öğrenmeleri kadar yüce bir şey yoktur.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sen mi öğreteceksin?

BAŞKAN – Sayın Hıdır…

RECEP KORAL (İstanbul) – Sayın Başkan, devamlı bilmeden konuşuyor.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Bilmemek ayıp değildir, öğrenmemek ayıptır. Ben size bu dersi de vermek zorunda değilim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Siz, mutlaka, el kaldırırken, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarına felaket getirecek olan bir bütçeye el kaldırıyorsunuz.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Felaket filan gelmez, merak etme. Felaketi sizin gibi tellallar getirir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bu önergenin milletvekillerine onaylattırılmasına yazıktır. Günahı yok milletvekillerinin.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Parlamentonun görevi ekonomik krizi bu kadar ağır atlatmak değildir. Bu bütçenin eğer gerçekten yurttaşlara, gerçekten halkımıza, gerçekten Türkiye Cumhuriyeti’ne yararlı olması isteniyorsa IMF’den talimat alan bir hükûmeti sizin mutlaka indirmeniz gerekiyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Felaket tellallığı yapıyorsunuz, tellallık!

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – IMF’den talimat alıyor bu Hükûmet.

OKTAY VURAL (İzmir) – Size onaylattırmasınlar. Hükûmete verin yetkiyi.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Siz bu Hükûmeti savunmayın. Siz yasama organı üyesisiniz. Siz Hükûmetin

ASIM AYKAN (Trabzon) – “IMF ile anlaşın.” diyenler kimdi?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Kim anlaşamıyor diyorsunuz?

ASIM AYKAN (Trabzon) –  Kim söylüyordu?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Ben söylüyorum. Bakın…

OKTAY VURAL (İzmir) – Neden milletvekillerine onaylattırıyorsunuz?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – …şu önerge IMF’nin isteği üzerine verilmiş bir önergedir.

RECEP KORAL (İstanbul) – Kıvırdın gene bak.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Bakın, yakında göreceksiniz, IMF ile uzlaşma sağlanacak. Bu önerge nedir biliyor musunuz? Bu önergenin bir ayıbı daha var değerli arkadaşlar. Bu önergeye göre aslında Hükûmet isterse -Bakanlar Kurulu- bu yatırımı yapmayabilir, yatırım ödeneklerini harcamayabilir, böyle bir yetkisi var ama IMF güvenmiyor. IMF diyor ki: “Kanun çıkaracaksın, bu ödenekleri iptal edeceksin, ben göreceğim bunu.”

OKTAY VURAL (İzmir) – Belki de Başbakan “Ne yapalım, Meclis karar aldı.” diyecek.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – …ve siz iptal ediyorsunuz bu ödenekleri. Sorun buradan kaynaklanıyor değerli arkadaşlar. Ben sizin sinirlendiğinizi biliyorum, ama ben doğruları söylemek zorundayım.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Biz sakiniz.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Sayın Bakan çıksın, benim söylediklerimi yalanlasın. “Hayır, biz yatırım ödeneklerini iptal etmedik, genel bütçeye dâhil idarelerin mal ve hizmet alımlarını yüzde 10 oranında iptal etmedik. Buradan herhangi bir tasarruf da söz konusu değil. Vergi gelirlerimizi de biz zaten buna göre hesaplamıştık.” desin, ben de diyeyim ki Sayın Bakan doğruları söylüyor.

Ben hepinize saygılar sunuyorum değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kılıçdaroğlu.

Madde üzerinde gruplar adına ikinci söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Sayın Emin Haluk Ayhan’da.

Buyurun Sayın Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 13’üncü maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, 5286 sayılı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün Kaldırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un geçici 7’nci maddesi: “İl özel idareleri ve büyükşehir belediyelerinin gelirlerine ilişkin yeni bir kanuni düzenleme yapılıncaya kadar bu idarelere devredilen personelin aylık ve diğer her türlü mali ve sosyal haklarına ilişkin ödemeler Devlet bütçesinden il özel idarelerine veya büyükşehir belediyelerine kaynak aktarmak suretiyle yapılır.” şeklinde bir düzenlemeydi.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Denizli büyükşehir belediyesine… Denizli, büyükşehir belediyesi oldu değil mi?

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Denizli’deki Sayın Başkan Nihat Bey’e 168 lira, Kocaeli’deki Sayın Nihat Bey’in belediyesine ne kadar? 562 lira. “Adalet” AK PARTİ’nin adında var, adil değil.

Değerli kardeşlerim, burada, bakın -görüldüğü üzere- Köy Hizmetleri personelinin devri sonrası ortaya çıkan yükün önemli bir bölümü il özel idarelerinin üzerinde kalmıştır. İl özel idareleri bir yandan sınırlı bütçeyle il genelinde birçok hizmeti yerine getirmeye çalışırken diğer taraftan bütçe etkinliğini de bozacak böyle bir yükün altında kalmıştır. Uygulamanın beş yılı aşan süreyle sınırlanması il özel idarelerinin üzerinde ileriye dönük mali riski daha da artırmaktadır.

KÖYDES projesi kapsamında harcanan toplam tutar tam olarak ne kadardır? İçişleri Bakanlığının İnternet  sayfasında yer alan bilgilere göre: 2007 yılında bitirilen iş sayısı 17.387 ve toplam proje sayısı 23.747 iken, 2008 yılında bu tutarlar sırasıyla 57.983 ve 61.649’a yükselmiştir. 2008 yılında sadece 500 milyon YTL kaynak ayrılmasına rağmen proje sayılarındaki bu hızlı artışın nedeni nedir? KÖYDES projesinin kaç yıl daha devam etmesi planlanmaktadır? Bu kadar kaynakla, bu ödemelerin, bu projelerin gerçekleştirilmesi mümkün müdür? AKP maalesef getirdiği tasarılarda, getirdiği hususlarda samimi değildir.

Değerli kardeşlerim, sayın milletvekilleri; bakın, geçen yıl, yılbaşında gelen bir  tasarı var, il özel idarelerine ve belediyelere genel bütçeden pay verilmesiyle ilgili. Bu kanunun muhtevasında haddizatında ne vardı? Doğrudan mahallî idarelerin vatandaşlardan alacakları vergiler vardı. Hükûmet ne yaptı? Getirdi, alt komisyon kurdu. Alt komisyonun üyesi olduk. Sonra baktık ki alt komisyon çalışmadı. Defalarca sorduk. Baktık, Hükûmet tasarıyı Türkiye Büyük Millet Meclisinden çekmiş. Daha sonra  tasarı ne olarak geldi? Tasarı teklif olarak geldi, AKP milletvekillerinin teklifi olarak geldi. Peki, sonunda ne oldu? Teklifte tasarının gerekçesi aynı, 2000’li yıllara dayanıyor, 2000 yılının başına dayanıyor. Yeni bir rakam yok, düzenleme yok. Peki, ne oldu sonunda? Adaletsiz bir sonuç ortaya çıktı.

Değerli milletvekilleri, bakın, Denizli Belediyesine 168 lira kişi başına, Malatya Belediyesine 168 lira…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Haşa, haşa!

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – …Kocaeli Belediyesine 562 lira. Biz bunların rakamlarını uzun süre elde edemedik maalesef, yok.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bu konu üzerinde daha fazla durmak isterdim ancak bugünkü gelişmeler bizleri başka hususlarda konuşmaya zorunlu kıldı.

Değerli milletvekilleri, bakın, bugün kriz bir sosyal travmaya dönüşüyor, Türkiye'nin ekonomik ve toplumsal depresyonun eşiğine geldiğini görüyoruz, intiharlar var, işten çıkanlar patronlarını öldürüyorlar, her tarafta problemler oluyor, hiç kimse Hükûmetin bu konularda gerekli tedbirleri aldığını maalesef görmüyor, sonuç alınamıyor.

Şimdi, biz, bu bütçe Komisyonda görüşülürken söyledik: Bu bütçe samimi değil. Yüzde 4’lük büyüme gerek Türkiye'nin kendi ülke şartları ile ekonomik şartlarını gerek küresel krizin Türkiye’ye dayattığı şartları karşılayacak muhtevada, güçte, yapıda değil, makroekonomik hedeflerde problem var, bize “Değil.” dediler. Daha sonra, daha bütçe görüşülürken, ihracatın yüzde 8’den fazla artacağını, ithalatın yüzde 6’dan fazla artacağını söyleyen sayın bakanlar, daha bütçe burada görüşülmeden, tamamlanmadan, bize bütçenin, ihracatın yüzde 17, ithalatın yüzde 25 düşeceğini söylediler. Burada samimi olmadılar. Samimi olmadıklarını biz söyledik. Sayın Maliye Bakanı dedi ki: “Bunlar birer hedeftir.” Bakın, bunlar birer hedeftir ama bu Parlamentoda maliye geleneğinden, ekonomi geleneğinden gelen arkadaşlar var. Gerek bürokratlar gerekse siyasiler buna çok üzülürdü. Yabancı ülkelerde de bu konu çok hassas takip ediliyor. Bu konularda memleketine zarar veren bürokratlar, zarar veren siyasiler çok kötü davranış biçimi içine giriyorlar -ifade etmek istemiyorum, Allah korusun- fakat gerçekten söylediğim gibi bu bütçe ekonomik gerçeklerle paralel değil. Gerek ülke gerek küresel ekonominin gerçekleşmelerini karşılayamaz dedik.

Peki, vergi gelirleri… Yüzde 15 düşüyor ithalde alınan KDV. Hedef olarak yüzde 22 artacağını söylüyorsunuz, cevap alamadık “Bunu nasıl hesapladınız?” dediğimizde. İlave olarak soru önergesi verdik, hâlâ cevap alamadık.

Bu bütçenin gelirleri de gerçekçi değil. Dolayısıyla, size IMF tarafından dayatılan bu önergeler, maalesef Hükûmetin değil, bizzat siz sayın milletvekillerine onaylattırılıyor ki ne oluyor? Sorumluluğu sizlerin üzerine bu Hükûmet atıyor.

Maliye Bakanlığı bütçesinde, daha bütçe görüşülürken Maliye Bakanı yok. Biz ona samimi olmadığını yukarıda söyledik, Komisyonda söyledik. Yüzde 10, yüzde 16,5 kesiliyor baktığınız zaman. 16 katrilyonluk bütçe yatırım ödeneklerinde kaçını kesiyorsunuz Sayın Bakan? Hiç olmasın, “Şu kadar miktar kesiyoruz.” diye, şunun altına, gerekçesine bir satır, iki satır bir şey ilave edin. Ancak sorarak öğreniliyor, bürokratlara sorarak öğrenmeye çalışıyoruz. Onlar çekiniyorlar, açıklamak istemiyorlar. Sayın Bakan, bunların bu millete izah edilmesi lazım.

Bununla yatırımları yapmıyorsunuz. Yatırımların olmaması demek, işsizliğin artması demek.

Bununla çiftçileri girdaba sokuyorsunuz. Zaten çiftçiler problemli. Büyük problemler içinde yaşıyorlar.

Ulaştırmada, vesairede burada baktığınız zaman, Karayolları Genel Müdürlüğünün, Devlet Su İşlerinin ödeneklerinin kesildiğini görüyorsunuz. Yaklaşık, kabaca baktık -doğruları siz test edin- yüzde 20’ye yakın yatırım ödenekleri kesiliyor burada. Bunu, niye, bize, yukarıda Komisyonda veya kamuoyuna samimi olarak söylemediniz, son günlerde, Parlamentoda geçerken, kimsenin anlamayacağı bir şekilde, gerekçesinde bile detayı olmayan bir şeyi milletin önüne koyuyorsunuz? Biz, burada, bütçe hakkını millet adına kullanıyoruz, millet için kullanıyoruz. Ama siz ne yapıyorsunuz? Bizim bunu görmemizi, okumamızı, millete anlatmamızı engelliyorsunuz. Ne oldu? Bir ay öncesinden beri ne değişti de bunu yapıyorsunuz? Size kim yaptırıyor? Bunları milletle çok net bir şekilde paylaşın. Bunun böyle olacağı belliydi. Biz söylerken, siz bana “hedeftir” dediniz. 

Bakın, cari işlemler açığına bakıyorsunuz, programa koyamadınız nasıl finansmanını koyacağınızı. Onu da soru önergesi olarak getireceğim. Nasıl finanse edeceksiniz? Merkez Bankası bize yukarıda sunum yaptı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum. Tamamlayın lütfen.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Çeşitli alternatiflere göre cari açığın düşeceği yeri söyledi. Siz bunları onlarla paylaşmıyor musunuz?

Şimdi, burada ifade etmek istediğim bir husus var. Bunu size kimin yaptırdığını, neden yaptırdığını, neden bu durumda olduğunuzu, neden bunu yapmak zorunluluğu hissettiğinizi  bu millete anlatmanız lazım. Şeffaflık bunu gerektirir. Yok teğet geçecekti, yok aşağı inecekti, inmeye başlamıştı, psikolojikti… Vatandaşın gerçekten psikolojisi bozuldu. Krizin kendi psikolojisi değil, krizin yarattığı travmanın psikolojisi milleti mahvetti. Siz insan içine çıkmıyor musunuz? Anadolu’yu gezmiyor musunuz? Biz de geziyoruz. Vatandaşları görüyoruz, vatandaşların çektiği ıstırabı biliyoruz.

Denizli’den işsiz vatandaşlar bana iş bulmak için geliyor da Sayın Mehmet Yüksel’e, Aliye Hanım’a gelmiyorlar mı? Geliyorlar. Bu ıstırabı sizler duymuyor musunuz? 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Sizin kapılarınıza gelmiyor mu? Gelin, bu millete bu yaptığınızı gayet net ve açık bir şekilde izah edin.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Bütçenin hayırlı olması ümidiyle saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

Madde üzerinde gruplar adına üçüncü söz, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Siirt Milletvekili Sayın Osman Özçelik’e aittir.

Buyurun Sayın Özçelik. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

DTP GRUBU ADINA OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarının 13’üncü maddesi üzerinde grubum Demokratik Toplum Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz aldım. Saygılar sunuyorum.

Bütçe Meclisimizde görüşülüyor, daha önce görüştüğümüz birçok yasa gibi. Ancak, muhalefet olarak bizim buradaki görüşlerimizin gerek bütçenin gerekse daha önce görüştüğümüz yasaların reddi veya kabulü konusunda herhangi bir etkisi olmadığını biliyoruz. AK PARTİ sayısal çoğunluğuna dayanarak, kimi zaman gerekli sayıyı da bulundurmadan Mecliste, bu yasa tasarılarını geçirdiği gibi bütçeyi de geçirmektedir. Ama biz, halkımıza karşı olan sorumluluğumuz gereği, kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi açısından ve tarihe not düşmek bakımından, gerek bütçe gerekse diğer yasalarla ilgili görüşlerimizi sunmaya ve yapıcı eleştirilerimizi kamuoyuyla paylaşmaya ve sizlerle paylaşmaya devam edeceğiz.

Sayın milletvekilleri, şu anda Türkiye’nin önünde tarihsel olarak ve yaşamsal olarak çok önemli bir konu var. Bu konu da ekonomik kriz konusudur. Dünyada ekonomik krizin ortaya çıkmasıyla birlikte Sayın Başbakan bu krizden Türkiye’den etkilenmeyeceğini söyledi, krizi “hamdolsun”la karşıladı. “Kriz teğet geçecek.” dedi. Keşke öyle olsaydı. Oysa bütçe görüşmelerimiz sırasında Maliye Bakanımızın, Sayın Unakıtan’ın sunuş konuşmasında bir krizden söz ettiğini gördük. Diyor ki Sayın Bakan: “Parasal önlemlerle krizden çıkmanın mümkün olmadığını, sistemin kökten değiştirilmesini” bizzat kendisi söylüyor. Yani zannedildiği gibi kriz teğet geçmiyor, bir krizin içindeyiz. İkincisi: Bu krizi parasal önlemlerle aşabilmemiz mümkün değil, sistemde köklü değişiklik yapmamız gerekiyor. Bu ikinci bir itiraf. Yani sistemde köklü değişikliğin gereği ne zaman ortaya çıkar? Yaptığınız uygulamaların yanlışlığı ortaya çıktığında kökten bir değişiklik yapma ihtiyacını hissedersiniz. Yani burada ikili bir itiraf var: “Yok.” denen kriz “Var.” diyor Sayın Maliye Bakanı; ikincisi, uygulanan ekonomik politikaların yanlış olduğunu, kökten bir değişikliğe ihtiyaç olduğunu söylüyor.

Yine Sayın Bakan “Üretmeden, verimliliği artırmadan bir ekonominin dönmesi, refahın, sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması çok güçtür.” diyor, yani “Üretim yapacağız, verimliliği artıracağız, refahı ve sürdürülebilir kalkınmayı bu şekilde sağlayabileceğiz, yoksa işimiz zor.” diyor.

Krizin teğet geçeceğini söyleyen Başbakan burada derin geometri bilgisiyle bize geometri dersi vererek teğetin anlamını söyledi. Yani “teğet” dokunmakmış, sadece dokunmakmış. Dokunurken de tabii biraz da zedeleyebileceğini söyledi. Peki, kriz gerçekten teğet mi geçiyor? Teğet mi geçiyor, yoksa merkezden delip mi geçiyor, önümüzdeki günlerde göreceğiz.

Daha şimdiden Türkiye'ye sermaye girişi durdu. Piyasalardan yabancı sermaye, 5,5-6 milyar dolarlık dış sermaye piyasadan çekildi. Sermaye girişinin durması ve mevcudun çekilmesi iç talebi doğal olarak daraltır. İç talep daralması ekonomik büyümeye negatif, olumsuz bir etki yaratır. Hazine dış borç bulmada da zorlanıyor. Dış borçlar iç borçlarla karşılanmak durumunda. İç borç stoku artacak bu şekilde, böyle görünüyor. İç borç stokunun artması nominal ve reel faizlerin yükselmesine işaret ediyor. Faiz oranlarının yükselmesi kamu açıklarını artırıyor, kamu açıklarının kontrolü güçleşince enflasyonla mücadele zorlaşıyor. Bunlar, temel ekonomi kuralları. Ekonomist değilim, uzmanların görüşlerini sunuyorum size. Dış ticaret açığının –uzmanların bu çerçevedeki değerlendirmelerine göre- 20 milyar dolar olacağı, enflasyonun da 2009 yılı itibarıyla yüzde 50 ve 60’ları bulacağı söyleniyor.

Sayın milletvekilleri, ekonomik büyüme yüzde 6’lar, yüzde 7’lerden yüzde 1,5-2’lere… Önümüzdeki yıl için de öngörülen yüzde 4’tür… Gerçi, özel bir görüşmede Sayın Başbakanın “Yüzde 4 hedefledik ama yüzde sıfır gerçekleşmesi olasılığına karşı uyaranlara, bunu söyleyemeyiz, sene sonunda, ne yapalım, 4 bekliyorduk ama olmadı diyebiliriz; sakın bunu kamuoyuyla paylaşmayın.” uyarısı yaptığını basından duyduk.

Sayın Unakıtan, “Ticaret daralacak, büyüme düşecek, işsizlik artacak.”  diyor. Daha şimdiden işten çıkarmalar başladı. Grundig’te 432 kişi… Brisa’da üretim durduruldu. Doğuş Gayrimenkul Yatırım Ortaklığında personel çıkarıldı. Demisaş Döküm Emayede, bazı bölümlerinde üretime ara verildi, işçi çıkarma kararları alındı. Ceytaş Madencilik Tekstilde 198 çalışandan 170 kişi çıkarıldı. Aksu İplik Dokuma ve Boyada 250-300 kişi çıkarıldı. Bisaş Tekstilde üretime ara verildi. Kütahya Porselen Sanayisi dört fabrikasından 1’ini kapattı, 250 kişi işten çıkarıldı. Deniz Ticaret Odası, 52 gemi yapımının iptal edildiğini, 61 gemi siparişinin dondurulduğunu… Bilişim sektöründe yüzde 10-15 oranında çalışanın işsiz kaldığını, Tuzla deniz sanayisinde işçilerin işten çıkarıldığını, otomotiv sanayisinde üretimin yüzde 30, yüzde 40 düştüğünü, dolayısıyla ÖTV ve KDV gelirlerinin azalacağını görüyoruz. Ereğli tersanelerinde 200 işçi çıkarıldı. Metal İş Sendikası Genel Sekreteri, bugüne kadar 100 binden fazla işçinin işten çıkarıldığını ve sadece Bursa’da şimdiden 5 bin kişinin işten çıkarıldığını söylüyor. İşten çıkarmalar devam ediyor ve basına yansıyanlar bunlarla da sınırlı değil. Önümüzde çok sarsıntılar yaşayacağımız bir tablo var.

Sayın Başbakan, analizlerin, yorumların sağduyudan uzak ve pervasızca olduğunu söylüyor, ekonomi uzmanlarını, eleştirmenleri felaket tellalı olarak niteliyor ve “Millet bu numaraları yutmaz.” diyor.

Sayın Başbakan, ekonomik kriz teğet geçmiyor. Yoksul halkı, emekçileri, emeklileri, köylüleri, esnafı, kalbinden, cebinden vuruyor. Teğet geçmiyor kriz ama sizin teğet geçtiğiniz şeyler var. Avrupa Birliği üyeliği konusundaki çalışmalarınız bu konuda teğet geçtiğinizi gösteriyor. “Kürt sorununa demokratik çözüm bulacağım, devletin yanlışlıklarını düzelteceğim.” dediniz, bu soruna teğet geçiyorsunuz. İnsan hakları ihlalleri konusunda her geçen gün grafik yükseliyor, çok daha fazla sayıda insan hakları ihlalleri var, teğet geçiyorsunuz. Sokakta polis uyarıya uymadı diye insanları öldürüyor, buna teğet geçiyorsunuz. “İşkenceye sıfır tolerans” dediniz, işkence her gün gazetelere, basına yansıyor. Kendimiz yaşıyoruz. İşkence konusundaki önlemlere teğet geçiyorsunuz. Yolsuzluklara teğet geçiyorsunuz. “Bölgeler arası kalkınmışlık farklarını azaltacağız, eşitlik sağlayacağız.” dediniz, teğet geçiyorsunuz. Yani demokrasi adına, insan hakları adına, barış adına ortaya koyduğunuz programın neredeyse tamamına teğet geçiyorsunuz ama teğet geçmediğiniz şeyler var. Teğet geçmediniz şeyler: Devletin bütün kurumlarında kadrolaşma konusuna teğet geçmiyorsunuz. Teğet geçmediğiniz başka şeyler de var. Sayın Başbakanın, büyük bir minnet duygusu içinde, kendisinin Başbakan olmasına yol açan tutumu nedeniyle Siirt Belediye Başkanının onlarca basına sürmanşet olmuş yolsuzlukları konusunda kılı kıpırdamadı. Bu konuda çok kararlı bir şekilde o Belediye Başkanını son güne kadar görevde tuttu. Bu konuda büyük bir vefa örneği gösterdi, bu da teğet geçmek olmadı.

Evet, bu halkın seksen beş yılık acıyla, emekle biriktirdiği malların “özelleştirme” adı altında satışını sağladınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum. Tamamlayın lütfen.

OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) – Teşekkür ederim Başkan.

50 milyar dolar kazanç sağladığınızı söylediniz, har vurup harman savurdunuz, bir mirasyedi gibi tükettiniz. Ülkenin dış borçları 2 katına çıktı. Şimdi, mirasyediler önce eldeki nakit parayı harcarlar, sonra mal mülk satmaya başlarlar; dükkân, tarla, arsa, ne varsa. Mirasyediler daha sonra ne yaparlar? Eşinin, kardeşinin, anasının elindeki bilezikleri, ziynet eşyalarını, değerli eşyaları satmaya başlarlar. Sıra ona geldi. Siz de halkın yastık altında zuladaki ziynet eşyalarına el koydunuz. Yani, bu, sizin tükenişinizin ifadesidir. Bu teğet geçmeler, önümüzdeki ilk genel seçimde ortaya çıkacak. Siz iktidara, iktidar size teğet geçecek. Buna inanıyorum.

Saygılarımla. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özçelik.

Hükûmet adına Devlet Bakanı Sayın Mehmet Şimşek.

Buyurun Sayın Şimşek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her şeyden önce sizleri saygıyla selamlıyorum.

Bir önceki maddeyle ilişkili önergenin detaylarını vereceğim size. Ayrıca, bu maddeyle ilgili de bir önerge var, onunla ilgili olarak da sizleri bilgilendirmek istiyorum.

Bu aldığımız tedbirlerin temelinde şu var: 12 Eylülden bu yana, dünya çok hızlı bir şekilde derinleşen bir krizle karşı karşıya. Bu, Türkiye’ye özgü değil, sadece Türkiye’de…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – 12 değil, 11 Eylül!

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Müsaade edin arkadaşlar, bir açıklayayım, tedbirleri açıklayacağım.

Sadece Türkiye’ye özgü bir olay değil. Bütün dünyada üretim azalıyor, istihdam azalıyor, ihracat azalıyor. Sizleri rakamlara boğmak istemiyorum ama Japonya’nın ihracatı yüzde 27 düştü, Tayvan’ın yüzde 29 düştü, Türkiye'nin yüzde 20 düştü. Ukrayna’nın sanayi üretimi yüzde 29 düştü, Rusya’nın sanayi üretimi yüzde 9’a yakın düştü, Türkiye'nin yüzde 8,5 düştü. Yani bütün dünya çok ciddi, hatta yüz yıldan bu yana en büyük bir krizle karşı karşıya.

Şimdi, bu önlemler niye gerekti? Bu önlemler, tabii ki bütçeyi daha gerçekçi bir hâle, bu yeni şartları yansıtacak şekle getirmek için yapıldı. Biz, gelirlerimizi kontrol edemeyiz ama giderlerimizi kontrol edebiliriz. Bu ilke bütün hane halkları için, bütün şirketler için ve bütün ülkeler için geçerlidir.

Şimdi, aldığımız tedbirleri ben açıklayayım: Diğer mal ve hizmet alım giderlerinde yüzde 10’luk bir kesinti yaptık. Bu kesinti yaklaşık olarak 705,3 milyon YTL’ye denk geliyor. Yatırım harcamalarında yaklaşık olarak 1,8 milyar YTL’lik bir kesinti yaptık. “Hangi birimlerden kesinti yaptınız?” diye sorarsanız: Türkiye Cumhuriyeti Karayollarından yaklaşık 485,5 milyon YTL kestik, DSİ’den yaklaşık 761,7 milyon YTL kestik, Millî Eğitim Bakanlığının yatırım bütçesinden yaklaşık 248,2 milyon YTL kestik, Ulaştırma Bakanlığı, DLH’dan yaklaşık 138 milyon YTL kestik, sağlık yatırımlarından yaklaşık 132,6 milyon YTL kestik, adaletten yaklaşık 41,8 milyon YTL kestik ve bunları topladığınız zaman… (MHP sıralarından “Tarım” sesleri) Geleceğim arkadaşlar, müsaade edin, bundan sonrakileri de açıklayacağım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Keşke 12’nci maddede açıklasaydınız Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Ya arkadaşlar, bakın, zamanım…

OKTAY VURAL (İzmir) - Önerge sırasında yapsaydınız daha iyi olurdu. Onaylandıktan sonra artık…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Şimdi, tarım destekleme ödeneklerinden de yaklaşık yüzde 10’luk bir kesinti yapıyoruz. Bu da 548,7 milyon YTL’ye denk geliyor.

Bütün bu az önce saydığım önlemlerin miktarı yaklaşık olarak 3 milyar 61 milyon 932 bin YTL’ye denk geliyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bu küresel kriz, tabii ki 12 Eylülden bu yana derinleşti. Türkiye, IMF’yle program yapan tek ülke değil. Bakın, bugüne kadar Macaristan, Latvia, Ukrayna, İzlanda, Pakistan, Sırbistan ve benzeri bir sürü ülke, 12 Eylülden bu yana IMF’yle program yapıp tamamlamış ülkelerdir. IMF’yle program yapılacaksa, tabii ki, ben her zaman söyledim, ülkemizin menfaatlerine yaparız. Neden? Çünkü, 2009 yılına baktığınız zaman, Türkiye’de özel sektörün en büyük kaygısı ne? Dış finansman imkânları bulabilecek miyiz bulamayacak mıyız? Çünkü, Türkiye, tabii ki dışa açık bir ekonomi. Türkiye, tasarruf açığı olan bir ülkedir. Bakın, istediğiniz yıla gidin, Türkiye’nin küçülme dönemleri hariç, her zaman cari açık, tasarruf açığı olmuştur. Bu yeni bir dönemde değil, bu, her dönemde var olan bir durum. Ha, bunu gelin beraber düzeltelim, daha sağlam bir sosyal güvenlik reformu yapalım. Gelin hep beraber yapalım. Tasarrufları artıralım. Doğrudur. ARGE Yasası’nı yaptık, inşallah katma değeri yüksek ürünlere geçeceğiz; bu, katkıda bulunacak. Enerji piyasası reformu yapıldı, istihdam reformu yapıldı. Onun için, bakın, 2000 yılında Bütçe Kanunu’nda benzer değişiklikler yapılmış. Bakın, 2001 yılında Bütçe Kanunu’nda benzer değişiklikler yapılmış. Şimdi, bundan önce sürekli burada tartışıldı ve haklı bir şekilde dediniz ki “Bütçe hakkı.” Bakın, işte, Meclisimizde bütçe geçmeden bu konuları getirdik. Bütçe geçtikten sonra Hükûmet kararıyla da yapılabilirdi bunların bir kısmı ama yapılmadı. Sizin bilginize ve Meclisimize bu konu getirilmiştir ve dolayısıyla, bütçe hakkı konusu tartışılıyordu, bütçe hakkını yüce Meclisimize vermişizdir. Bu, çok daha gerçekçi, tabii ki, bir noktaya getirecektir.

Burada IMF, hiçbir şekilde bize şu, şu, şu kalemlerden şu, şu kesintileri yapacaksınız diye bir şey dikte edemez. Onlar şunu söyler: Bizim sizinle bir program yapmamız için şu ölçekte bir tedbir lazım der ki bu her zaman olan bir şeydir ve göreceksiniz, bu dönemin sonunda, bu tedbirlerin miktarı, şu ana kadar yapılmış hiçbir programla karşılaştırılamayacak kadar düşük bir tedbir miktarıdır. Miktar olarak da, millî gelire oran olarak da göreceksiniz son derece düşük rakamlar.

Bakın, bundan sonraki maddede de bir değişiklik yapacağız. Onu da şimdiden size açıklayayım, hem içeriğini hem miktarını.

Biz Köy Hizmetlerinden il özel idareleri ve belediyelere transfer edilen memur ve işçilerin ücretlerinin üçte 1’inin idareler tarafından karşılanması tedbirini de getiriyoruz bir önergeyle. Bu önergenin karşılığı yaklaşık 500 milyon YTL’dir. Bunu da tabii ki takdirlerinize sunacağız.

Değerli arkadaşlar, burada eğer Türkiye 2009 yılına ilişkin dış finansman kaygılarını giderebilirse muhtemelen bu, ekonomimizdeki küresel krizin yansımalarını sınırlar, muhtemelen istihdamdaki muhtemel azalışı sınırlar ama hiçbir ülke, buna Türkiye de dâhil, bu krizin etkilerine bağışık değildir. Eğer ihracat azalıyorsa, talep dışarıda daralıyorsa üretim de azalır, tabii ki istihdam da azalır. Bütün mesele hep birlikte bunun sınırlı bir hâlde Türkiye’ye yansımasını sağlamaktır. Bunun için…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Onun için yatırımı azaltıyorsunuz!

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Bir saniye arkadaşlar…

Şimdi, bakın, şu tedbirleri bugüne kadar aldık: Kamu harcamaları -üçüncü çeyrekte zaten belli oluyor millî gelir hesaplarında- artmasaydı belki muhtemelen Türkiye eksi büyüyecekti üçüncü çeyrekte ama küçük de olsa miktarda artı büyüdüğü… Bu neden kaynaklanıyor? Kamu harcamaları arttığı için. KEY ödemelerini yaptık, 3 milyar YTL. Ek denge tazminatı şeklinde 1,6 milyon memurumuza 2,5 milyar YTL’lik bir taahhütte bulunduk, ödemeleri başlattık. GAP, DAP gibi, KOP gibi birtakım projelere biz ekstra para aktardık. Mahallî idarelere ekstra kaynak aktardık. Bunların ötesinde işveren üzerindeki sosyal güvenlik primini 5 puan indirdik ve bu yaklaşık 5 milyar YTL’lik bir desteğe denk geliyor.

Sadece onunla da durmadık, birtakım idari yükleri de aşağı çektik. Merkez Bankamız vasıtasıyla özellikle TL likiditesi olsun, döviz likiditesi… Örneğin bankalarımızın döviz borçlarının rollover rasyosu, yani bu sene sendikasyon olarak geri ödedikleri miktar yaklaşık 8,6 milyar dolar; geri aldıkları para yaklaşık 7,2 milyar dolar. Yani rollover rasyosu yüzde 83. Biz ne yaptık? Bankalara verdiğimiz döviz desteğinin, döviz kredisinin faizini indirdik, vadesini uzattık ve miktarını da ikiye katladık ve 10,8 milyar dolara çıkarttık. Niye yapıyoruz bunu? Çünkü bankalarımız reel sektöre destek olsun diye yaptık bunu.

Yine, bu döviz mevduatlarının karşılıklarını da indirdik ve 2,5 milyar dolarlık ek imkânı bankalarımıza verdik. Neden? Çünkü geleceğe ilişkin bankalarımızın kaygıları azalsın, bankalarımız reel sektörü daha fazla desteklesin diye.

Bundan sonra da gerekli önlemleri tabii ki almaya devam edeceğiz. Çünkü, Hükûmet olarak bizim görevimiz, tabii ki krizin yansımalarını mümkün olduğunca, kaynaklarımızın elverdiğince sınırlamak.

Ama şunu da kabul etmek lazım: Türkiye'nin para birimi bir rezerv para birimi niteliğinde değildir. Yani, biz istediğimiz kadar harcayıp istediğimiz kadar dış talebi telafi edemeyiz. Amerika yapıyor bunu. Federal Reserve’in, yani Amerikan Merkez Bankasının bilançosu son üç ayda 1,5 trilyon dolar arttı, yani resmen 1,5 trilyon dolarlık para bastılar ama Türkiye'nin böyle bir lüksü yok. Çünkü bizim para birimimiz bir rezerv para birimi değildir.

Aynı şekilde, biz, çok rezerv zengini bir ülke değiliz. Bakın, komşumuz Rusya’nın, bu krize girerken, ağustos ayında 597 milyar dolarlık rezervi vardı. Bugün o rezerv neredeyse 170 milyar dolar azalmış durumda. Ona rağmen, Rusya’daki, ekonomideki, daha doğrusu, sanayi üretimindeki küçülme bizden daha fazla, borsadaki düşüş bizden daha fazla. Onun için, gerçekçi olmak lazım.

Bu kriz dünyanın krizi, herkesi etkiliyor, bizi de etkiliyor. Bu etkileri sınırlamak için elimizden geleni yapıyoruz, bundan sonra da yapacağız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu program da eğer yapılırsa, belki bir miktar, dediğim gibi, dış kaynak kaygılarını azaltır. Bu anlamda istihdama ve yatırımlara, özellikle de özel sektör yatırımlarına destek olur.

Biz, bu önlemler konusunda tabii ki sizleri daha önce bilgilendirseydik belki daha yararlı olurdu ama bu fırsat çıktı, bu şekilde sizi bilgilendirmiş oldum.

Saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Madde üzerinde şahıslar adına ilk söz Malatya Milletvekili Sayın Ömer Faruk Öz’e aittir.

Buyurun Sayın Öz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Yılı Bütçe Kanunu’nun 13’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bütçeler, bir ülkenin gelecek için yaptığı plan ve hazırlıkların en önemli yol haritalarıdır. O yüzden, bugün üzerinde konuştuğumuz 2009 yılı bütçesi, ülkemiz ve milletimiz için büyük önem arz etmektedir.

Yeni bin yılın temel dinamiği hiç şüphesiz yerel yönetimlerdir. Yerel yönetimleri güçlü olan ülkelerde demokrasinin de, insan haklarının da, evrensel hukuk normlarının da iyi işlediğine şahit olmaktayız.

Çağımızda önemi ve işlevi giderek artan yerel yönetimlerin, önümüzdeki süreçlerde daha da belirleyici olacağı aşikârdır.

Demokratik ülkelerde, yerel yönetimler, geleneksel ilkelerin, anlayışların ve modellerin değiştiği bir dönemin öne çıkan kurumlarıdır. Yerel yönetimler demokrasinin beşiğidir, demokrasinin kılcal damarlarıdır.

Farklı bir tespit olarak söylemek istiyorum ki, küreselleşme, aynı zamanda yerelleşmenin de motoru olmuştur.

Ülkemizde son çeyrek yüzyılda yerel yönetimler alanında çok önemli gelişmeler olmuştur. Özellikle büyük kentlerde yaşanan göç ve nüfus artışı sonucu hizmetlerin aksaması ve gecikmesi, bu alanda yaşanan sorunların yerinde çözümü için yeni bir perspektif gerektiği ortaya çıkmıştır.

Değişimi fark eden, değişimin gereklerini yerine getiren toplumlar çağa uyum sağlamada güçlük çekmemektedir. Çünkü yeni sorunlara klasik yöntemlerle değil, yeni sorunlara yeni çözümler getirecek teknikleri geliştirip, uygulayarak sorunları aşmak mümkün olacaktır.

Bir ülkede, eğer, kalkınmayı, gelişmişliği, demokrasiyi, refahı, toplumsal huzuru ölçmek istiyorsanız, yerel yönetimlerini incelemek yeterli olacaktır. Bunun bilincinde olan partimiz, en küçük biriminden büyükşehir belediye başkanlıklarına kadar tüm yerel yönetim birimlerine gerekli önemi vermektedir. Parti Programı’mızda yer alan “Katılımcı ve temsil gücü yüksek bir demokrasinin temelinde yerel yönetimler yatar.” anlayışı temel ilkemizdir. AK PARTİ Hükûmeti ile birlikte yaşanan dönüşüm süreci, şüphesiz ki Türkiye'nin yapısal birçok meselesinin çözümü için ciddi bir dinamik oluşturmaktadır. Türkiye'nin çözüm bekleyen pratik, hayati meseleleri var, bunu hepimiz biliyoruz ve hiçbir zaman “İş bitti.” demedik. 22 Temmuz sonrasında da “Yolun başındayız.” dedik ve sorunları tek tek, çöze çöze gelişmiş ve müreffeh bir Türkiye hedefine doğru koşmaktayız. Aslolan, siyasetin çözüm zemini olarak varlığını güçlü bir şekilde koruması ve ülkeyi sahiplenmesidir. İşte biz bunu yapıyoruz. Zira, demokratik siyaset çözümlerinin tek ve gerçek zemini budur, bunu biliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, sizlerin de yakından takip ettiği gibi, ülkemizde son yirmi beş yıl içinde gelen bütün siyasetçiler, bütün iktidarlar, koalisyonlar, hükûmetler, yerel yönetimlerin güçlendirilmesinden, yerel demokrasinin yerleştirilmesinden bahsetti ancak ne yazık ki bu, sözden öteye gidemedi. AK PARTİ yerel yönetimlere verdiği önemi açıkça göstermiş, merkezî yönetimde olan birçok imkân ve kaynak yerel yönetimlere, yerel birimlere devredilmiştir. Yerel yönetimlerle ilgili olarak, 22’nci ve 23’üncü Dönem çalışmalarında, Yerel Yönetimler Reformu çerçevesinde Büyükşehir Belediyesi Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunu, Mahallî İdare Birlikleri Kanunu, Belediye Kanunu, Büyükşehir Belediye Sınırları İçerisinde İlçe Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, bir diğeri de İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun bizim dönemimizde çıkarılmıştır.

Kaynakların Ankara’dan dağıtıldığı, imkân ve yetkilerin merkezde olduğu bir yönetim biçiminde, yerel yönetimlerin, il özel idarelerinin etkin ve verimli bir hizmet ortaya koymasını beklemek hayalidir. Bu yeni kanunla modern yönetişim ilkelerine, hemşehrilerinin yönetime katılımlarına, kadın ve çocuk sorunlarına önem verilmiştir. Stratejik plan, performans planlaması, kent konseyi gibi kurumlar yerel yönetimlere yeni bir soluk getirmiştir. Yeni bir yerel yönetim ve yöneticilik kültürü oluşmasının zamanı çoktan gelmişti ve geçmişti yani bu bir zorunluluktu. Bunu yaparken de olaya asla dar parti çıkarları açısından yaklaşmadık, katılımcılığı biçime indirgemedik. Aksi takdirde hem demokrasimize hem de kentlerimize ve halkımıza zarar vermiş olurduk.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Peki Sayın Başkanım.

Biz insanımıza daha iyi hizmet sunmanın derdindeyiz. Biz milletimizin ve devletimizin lehine olan düzenlemeleri siyasi olarak ne getirir ne götürür hesabıyla değil, yarınlar için, yarının aydınlık ve kalkınmış Türkiye’si için yapıyoruz, yapmaya devam edeceğiz.

Değerli arkadaşlarım, yerel seçimlere doksan iki gün kala bütün siyasi partilerdeki hareketlilik giderek artmaktadır. Seçim sürecinin ülkemiz ve milletimiz için şimdiden hayırlı olmasını diliyorum. Biz her yerde barış içinde, demokratik bir yarış olsun istiyoruz. Gerginlik üreten taraf asla olmayacağız.

Ben bu duygu ve düşüncelerle 2009 bütçesinin milletimize hayırlı olması temennisiyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öz.

Şahıslar adına son söz Samsun Milletvekili Sayın Cemal Yılmaz Demir’e aittir.

Buyurun Sayın Demir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

CEMAL YILMAZ DEMİR (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 13’üncü maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Şu an görüştüğümüz tasarının 13’üncü maddesi mahallî idarelere yapılacak hazine yardımlarını düzenlemektedir. Bu maddeyle, Köylerin Altyapısını Destekleme Projesi kapsamında köylerin ihtiyaçları için ödeneğin, il özel idareleri veya köylere hizmet götürme birlikleri tarafından kullanılması sağlanmaktadır. Bu vesileyle KÖYDES projesi hakkında bazı bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, KÖYDES projesi, AK PARTİ iktidarı döneminde 2005 yılından itibaren, içme suyu ve yolu bulunmayan veya yetersiz olan köy ve bağlılarının yeterli ve sağlıklı içme suyuna kavuşturulması ve köy yollarının standardının yükseltilmesi amacıyla başlatılan bir projedir.

Projenin amacı, yıllardır ihmal edilen ya da hak ettiği hizmeti tam olarak alamayan köylerimizin mağduriyetinin giderilmesi, köylerde yaşam kalitesinin artırılması, köylerin ekonomik ve sosyal gelişiminin sağlanmasıdır.

Hükûmetimizin yüz akı projeleri arasında yer alan KÖYDES projesine yıllara göre ayrılan ödenekleri de huzurlarınızda dile getirmek istiyorum: 2005 yılında 200 milyon YTL, 2006 yılında 2 milyar YTL, 2007 yılında 2 milyar YTL, 2008 yılında ise 500 milyon YTL. Toplam 4,7 milyar YTL bu önemli proje için tahsis edilmiş bir rakamdır.

Değerli milletvekilleri, Hükûmetimizin KÖYDES projesiyle en büyük hedeflerinden birisi, iller ve bölgeler arasındaki gelişmişlik farkını en aza indirmektir. Geçmişteki iktidarlar köyün ve köylünün sorunlarının giderilmesi için sadece laf üretirken AK PARTİ İktidarı sorunlara çözüm getirici projeler ortaya koymuştur. Bu projelerin en önemlilerinden birisi de işte bu KÖYDES projesidir. Bu, AK PARTİ’nin bir farkıdır.

Ödenek tahsisinde esas alınan kriterler az gelişmiş il ve bölgelerimize daha fazla ödenek tahsisine imkân verecek şekilde seçilmiştir. Bizim için ülkemiz coğrafyasının her köşesi aynıdır, Doğu’su da Güneydoğu’su da Karadeniz’i de birdir. Bu bakışımızın yansıması ise KÖYDES projeleri kapsamında dağıtılan ödeneklerin istatistiksel rakamlarıdır. 2005-2008 yılları arasında coğrafi bölgelere göre dağıtılan ödenek rakamlarını sizlere açıklama istiyorum: KÖYDES projesine tahsis edilen ödeneklerin yüzde 27,3’lük bölümü Karadeniz Bölgesi’nde, yüzde 20,8’lik bölümü Doğu Anadolu’da, yüzde 14’lük bölümü Güneydoğu Anadolu’da; İç Anadolu Bölgesi’nde yüzde 12,7, Akdeniz Bölgesi’nde yüzde 10, Ege Bölgesi’nde yüzde 8,5 ve Marmara Bölgesi’nde ise yüzde 6,8’dir.

Bu oranlara bakınca, içme suyu ve yol bakımından ihtiyacın daha fazla olduğu bölgelerimize daha fazla kaynak aktarmak suretiyle gelişmişlik farkları önemli oranda azaltılmıştır.

Sayın milletvekilleri, KÖYDES kapsamında illere tahsis edilen ödenekler, illerin ihtiyaçları ve kapasiteleri göz önünde bulundurularak çok sayıda değişkenin kullanıldığı, en önemlisi, dışarıdan herhangi bir müdahalenin mümkün olmadığı, bilimsel ve objektif bir dağıtım yöntemiyle belirlenmektedir.

Peki, tahsis edilen 4,7 milyar YTL’lik ödenekle KÖYDES kapsamında neler yapılmıştır? Köy yollarında 50.623 kilometre stabilize yol, 63.161 kilometre asfalt yol, 1.626 kilometre beton yol, 1.324 kilometre ham yol, 5.063 kilometre tesviye, 11.848 kilometre onarım, 20.402 kilometre menfez ve 764 köprü tamamlanmıştır. İçme sularında ise yolu bulunmayan 3.527 adet köy ve bağlısına şebekeli içme suyu tesisi yapılmış, içme suyu yetersiz 23.445 köyün de içme suyu tesisleri yenilenmiştir. İçme suyu getirilen veya şebekesi yenilenen köy ve bağlısında toplam 7 milyon 491 bin 234 vatandaşımız yaşamaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerek KÖYDES projesinde gerekse ülkemizin kalkınması için hazırladığımız bütün projelerde yaptıklarımız, yapacaklarımızın teminatıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

CEMAL YILMAZ DEMİR (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bu duygu ve düşüncelerle 2009 yılı bütçemizin hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demir.

Madde üzerinde soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, 12’nci maddede yüzde 10 ile yüzde 16,5 indirim yapılması yönündeki önerge Hükûmetinizin öngörüsüzlüğü müdür, IMF’in dayatması mıdır? Bu önergeyle 548 milyon lira tarım desteklerinin düşürülmesi, Hükûmetinizin tarıma ve çiftçiye bakış açısının tescili midir?

Son olarak, Sayın Başbakanın tabiriyle, milletin ümüğünü Hükûmet mi yoksa IMF mi sıkmaktadır?

Bir de merak ettim, bütçe görüşmelerinde Maliye Bakanı varken siz geldiniz, oturdunuz. Bu acaba IMF’nin önergeleri için midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Paksoy

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Bakan, bırakıp gitmeyin, yanlış işler yapıyor Şimşek.

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Bakan, Hükûmetiniz döneminde en çok zarar gören kesim çiftçilerimiz olmuştur. Çiftçi, bırakınız kâr edip de geçimini temin etmeyi; çiftçi, mahsul sonunu zararla kapatır hâle gelmiştir; tarlasını, alet ve makinesini satar duruma gelmiştir. 2002 yılında tarımı desteklemek için millî gelirin binde 65’i ayrılırken, 2009’da bu oran binde 49’a düşmüştür. Bir de üstüne üstlük, bütçe teklifinizle 100 milyon YTL artırmayı düşündüğünüz tarım bütçesini 12’nci maddeyle yüzde 10 kesinti yaparak 550 milyon YTL daha düşürdünüz. Bunu yapmakla, can çekişen çiftçiyi öldürdünüz. Sanki IMF talimatıyla yapılmış gibi geliyor, ne dersiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Işık.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, biraz önce de sorduğum gibi, IMF ile beş aşağı beş yukarı anlaştığınızı ifade ettiğiniz kredi büyüklüğü, kullanım şartları ve faiz oranları nedir?

İki; dün Sayın Maliye Bakanımıza sordum, cevabını alamadım. Net soruyorum: Asgari ücreti vergi dışı bırakacak mısınız?

Üç; takipteki tarım kredileri son aylarda kriz nedeniyle giderek artmış ve birçok çiftçimizin traktörü ve tarlası hacizlik duruma düşmüştür. 2009 yılı için çiftçi borçlarının nasıl yapılandırılacağını söyleyebilir misiniz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Eczacılara “katılım payı” adı altında, hastanelerde muayene olan hastalardan para aldırılmaktadır. Eczacının görevi olmayan bu durumu Hükûmet olarak düzeltmeyi düşünüyor musunuz?

Ülkemizin her yerinde olduğu gibi, Tokat ili Kazova ve Kelkit çiftçileri devlet kurumları yanında özel sektöre de borçlanmış, borçlarını ödeyemez duruma gelmişlerdir, icralar gelmeye başlamıştır. Bu insanlarımızın durumuyla ilgili neler söyleyeceksiniz?

Kredi kartları vatandaşların borçlarını ödeyememekten dolayı büyük sıkıntılara sebep olmuştur. Vatandaşı bu borç batağından, bankaların elinden kurtarmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Uslu…

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Başlangıçta Hükûmet IMF ile anlaşmaya boş verip sanal bir 2009 bütçesi yaptı. Vergi gelirlerini yüzde 4 büyüme varsayımına göre oluşturdu, gelire göre de harcama düzeyini belirledi. Görünümde sıkı bir bütçe vardı. Bütçe büyüklükleri açıklandığı gün gelir düzeyinin gerçekçi olmadığı ortaya çıktı. IMF ile anlaşmayı hâlâ yapamadığınıza göre ekonomi öngörüleriniz gerçekçi değil. AKP Grubunun verdiği önergeler, harcamayı kısıtlayan önergeler, IMF’in isteklerini mi yansıtıyor? O hâlde bu bütçe IMF gölgesinde kalmayacak mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Öztürk

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Büyümenin negatife gittiği, iç talebin daraldığı, özel sektör yatırımlarının azaldığı bir ortamda kamu harcamalarının kısılmasının ekonomi biliminde yerini Sayın Bakan Türkiye Büyük Millet Meclisine açıklayamamıştır. Sayın Bakan, size bu öneriyi dayatanların, krizde kullanacağınız bütçe aracını elinizden almak istediğinin, borçların ödenmesini garanti altına almaya çalıştığının farkında değil misiniz? Acaba faiz ödeneklerinden niye kesinti yaptırmıyorlar dersiniz? Ekonomik önlemler alma konusunda silahsızlandırılmak istediğinizin ne zaman farkına varacaksınız? Birileri “Silahlarınızı bırakın, teslim olun.” diyor lütfen bu gaflet uykusundan uyanın.

BAŞKAN – Sayın Aydoğan

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

KÖYDES uygulamasının köylerin tüm sorunlarını çözdüğü iktidar tarafından ifade edilirken ilimiz Balıkesir’de yolu olmayan, içme suyu olmayan, kanalizasyonu olmayan, elektrikleri sık sık kesilen, ebesi olmayan köylerimizin sorunları devam ederken makyaj olarak köy meydanlarına kilitli taş döşeniyor. Bu sorunların çözümü için yeni tedbirleriniz nelerdir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Köse, hızlıca sorun zaman doluyor.

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Devlet Bakanı Mehmet Şimşek tarafına… Sayın Bakanım size soruyorum: Körfez sermayesini çekmek için bir yasa taslağı hazırlamıştınız. Buna göre “Körfez” tabiri çıkarılarak, kamu binalarımızı, otoyollarımızı, köprülerimizi Arap sermayesine teslim etmeyi düşünüyor musunuz? Bu çalışma ne aşamadadır? Bu çalışma ile ne hedeflenmektedir? Devletin kendi binasında Arap sermayesinin kiracısı olmayı nasıl karşılıyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Arkadaşlar, sorular için teşekkür ediyorum.

Burada bütçenin gerçekçi olmadığına dair birçok eleştiri duyduk.  Takdir edersiniz ki bütçe yaz aylarından başlanarak hazırlanıyor ve siz de takdir edersiniz ki Eylül ayına kadar sadece Türkiye’de değil bütün dünyada aslında öngörüler makuldü; yani 2009 yılında büyümenin devam edeceği, bir miktar yumuşayacağı, bir miktar yavaşlayacağı ama büyümenin devam edeceği şeklindeydi. Gerek IMF’ye gerek OECD’ye, nereye bakarsanız bakın, yani Eylül ayı başında bizim öngörülerimizle bu öngörüler arasında çok büyük bir fark yoktu. Ama takdir edersiniz ki son aylarda, son haftalarda kriz statik olarak kalmadı ve çok derinleşti, bunun yansımaları var. Onun için, bu eleştirileri kabul etmekle birlikte bu… Tabii ki bütçe her gün değişen tahminlere göre yapılamaz. Bütçe bir kez yapılır, sonra gerektiğinde tedbir alınır ve daha gerçekçi bir hâle getirilir. Bence, bunu, bu çerçevede değerlendirmekte de büyük fayda var.

 “IMF önergeleri.” diye Kemal Bey’in yerine ben oturmuyorum. Maliye Bakanımız tabii yorulmuştu, biraz da geç geldi. Aslında, bir iki mesaj da gönderdim yani “Gelseniz.” diye. Onun için…

OKTAY VURAL (İzmir) – Tesadüfün böylesi!

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Şimdi, değerli arkadaşlar, çiftçilerimize biz büyük bir destek sağladık ve çiftçilerimize verdiğimiz desteği…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Parasını vermiyorsun, parasını; iki yıldır.

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Müsaade edin… Müsaade edin… (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) – Ne oluyor yahu?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Sayın milletvekilleri…

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Arkadaşlar… Arkadaşlar, bakın, bu çiftçilerimize verdiğimiz destek sadece ve sadece bütçedekiyle sınırlı değil. Bakın, size bir rakam vereyim: Bu sene bizim fındık için, fındık alımı için yapacağımız destek miktarını biliyor musunuz?

AHMET YENİ (Samsun) – Bilmezler!

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Bizim, yine, kuraklık nedeniyle verdiğimiz desteği biliyor musunuz? Miktarları toplayın, yüzde 1’den o kadar da hiç aşağı değil. Bir de dolaylı destek diye dikkate alırsanız. Tarım Bakanımız söyledi, yüzde 2,5…

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Bakan, siz gübrenin fiyatının ne kadar olduğunu biliyor musunuz?

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Devlet Su İşlerinin verdiği desteği biliyor musunuz arkadaşlar? Onun için…

MUHARREM VARLI (Adana) – Ne alakası var?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Şimdi, DFİF’ten destek veriyoruz, Devlet Su İşlerinden destek veriyoruz, fındık alımında destek veriyoruz, kuraklık kararnamesinde destek veriyoruz. Bunların hepsini toplayın, millî gelirin yüzde 2,5’unun altında bir destek söz konusu değildir.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Bakan, su birlikleri hep icrada.

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Şimdi değerli arkadaşlar, IMF’yle müzakereler devam ettiği için henüz size kredinin büyüklüğü ve tabii ki süresi konusunda -henüz bu aşamada değilim yani- o bilgileri vermek isterdim ama veremem. Yalnız şöyle bir şey var: Şu anda IMF kredilerinin faizleri en son Kasım ayı itibarıyla yüzde 2,6’ya düşmüştü. Ben bakmadım yakın bir dönemde. Muhtemelen faizler yüzde 2’nin altına düşmüştür; “muhtemelen” diyorum. Yani, burada, aslında, IMF’den alınacak kredi, Türkiye’nin o anlamda menfaatine. Ucuz bir kredi ve Türkiye’de 2009 yılında dış finansmana ilişkin kaygıları azaltarak ekonomiye destek sağlayacağına ben inanıyorum.

Değerli arkadaşlar, şimdi…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Bakan, libor+2 değil mi?

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Yok, yok arkadaşlar, sadece 2. Libor yok burada. Bu arada libor faizi de yüzde 1,5’un altına düştü değerli arkadaşlar.

Şimdi, IMF borçlarını garantiye mi alıyor, siz niye faiz ödeneklerini düşürmüyorsunuz? Arkadaşlar, faizler piyasada belirleniyor. Keşke bu memleketin borcu olmasa ve keşke biz borçlanmak zorunda kalmasak ve faiz ödemesi yapmasak ama bir gerçek var. Türkiye’de zamanında büyük bütçe açıkları verilmiş, bu bütçe açıkları borca dönüşmüş, bu borçlar tabii ki bir şekilde idame edilmek zorunda ve bunun piyasası var. Piyasa tarafından belirlenir. Bunlar bir gerçek. Yani bu kürsüde ben otursam, siz otursanız hiçbir şey fark etmez. Bu faizler piyasa tarafından belirleniyor. Dolayısıyla, başka da bir seçenek olduğunu sanmıyorum.

Şimdi, Körfez sermayesine gelince. Bizim bir yasa taslağımız var. Bu yasa taslağında biz hazinenin finansman enstrümanlarını çeşitlendirmek istiyoruz. Birçok bölgede birçok değişik enstrümana ilgi olabilir. Onun için, yani, Körfez’e yönelik eğer, yine, bu Türkiye’nin sıkıntılarını, Türkiye’deki yatırımı artıracak sadece kamu sektörü diye bakmamanız lazım. Bugün Türkiye’de şu anda katılım bankaları var. Adamlar kendi imkânlarını belli enstrümanlarda değerlendirmek istiyorlar. Onun için, şu çerçevede bakıyoruz. Henüz son hâline getirmedik. Son hâline getirdiğimizde zaten yüce Meclisimiz bunu tartışacak, uygun bulursa kabul edecek. Dolayısıyla benim kamu binalarını bilmem oraya buraya peşkeş çektiğim… Böyle bir şey söz konusu değil. Bir gelsin, bir görün. Yani hangi varlıklar kiralama usulüyle işte gelir yaratmada kullanılacak bir bakalım arkadaşlar. Egemenlik tabii ki Türkiye’nindir ve burada onun için olaya o şekilde bakmakta ben çok fayda görüyorum.

Asgari ücret üzerindeki vergi yükü arkadaşlar, evli ve dört çocuklu bir aile için yani yüzde 11,5’tan yaklaşık yüzde 6,2’ye düşürülmüştür. Biz zaten bu senenin başında asgari geçim indirimini getirdik ve asgari geçim indirimi çerçevesi içerisinde asgari ücretin çok büyük bir kısmını vergi dışı bıraktık. Tabii, bununla ilişkili ileride biz vergi tabanını yaydıkça vergileri daha fazla düşürmeyi imkânımız olursa daha fazla da düşüreceğiz. Yani asgari ücret bu seviyelerde, tabii ki Türkiye için belki geçim anlamında çok iyi bir düzeyde olmayabilir ama asgari ücreti belirlerken tabii ki Türkiye’nin rekabet gücünü de dikkate alması lazım. Bizim firmalarımız Çin’le, Hindistan’la, Mısır’la, Brezilya’yla, Meksika’yla rekabet ediyor. Bunlara da dikkat etmezlik edemeyiz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 13 üncü maddesine (1) inci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini ve diğer fıkranın buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Sadullah Ergin

Ayhan Sefer Üstün

Öznur Çalık

 

Hatay

Sakarya

Malatya

 

Vahit Kiler

Cemal Taşar

 

 

Bitlis

Bitlis

 

“(2) Birinci fıkranın (a) bendinde yer alan ödeneği, il özel idareleri ve belediyelerin gelir ve gider durumları ile aynı fıkra kapsamında belirtilen personelin sayısını ve bu personele yapılacak aylık ve diğer her türlü mali ve sosyal haklara ilişkin ödemelerin tutarını dikkate alarak ilgili tertipteki ödeneğin 1/3 üne kadar daha az tahakkuk ettirtmek suretiyle kullandırmaya Maliye Bakanı yetkilidir. İl özel idaresi veya belediyece sözkonusu personele yapılacak ödemelerin tutarlarının Maliye Bakanlığınca tahakkuk ettirilerek aktarılacak tutarlardan fazla olması halinde aradaki fark ilgili il özel idaresi veya belediye bütçesinden karşılanır.”

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MALİYE BAKANI KEMAL UNATIKAN (Eskişehir) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Anayasa’nın bütçe görüşmelerini düzenleyen 162’nci maddesinin “Değişiklik önergeleri, üzerinde ayrıca görüşme yapılmaksızın okunur ve oya konur.” hükmü gereğince önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe: Uygulanmakta olan ekonomik program çerçevesinde bu düzenlemenin yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Bari bilgi versinler, gerekçede hiçbir şey yok Başkanım.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının 13’üncü maddesinin oylamasının açık oylama şeklinde yapılmasına dair bir önerge vardır, önergeyi okutup imza sahiplerini arayacağım:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 312 sıra sayılı Tasarı’nın 13’üncü maddesinin açık oylama ile oylanmasını arz ederiz.

BAŞKAN – Sayın Işık? Burada.

Sayın Uslu? Burada.

Sayın Taner? Burada.

Sayın Varlı? Burada.

Sayın Günal? Burada

Sayın Özensoy? Burada.

Sayın Ayhan?

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Takabbül ediyorum.

BAŞKAN – Yerine Sayın Çalış.

Sayın Kumcuoğlu? Burada.

Sayın Paksoy? Burada.

Sayın Kutluata? Burada.

Sayın Büyükataman? Burada.

Sayın Yıldız? Burada.

Sayın Doğru? Burada.

Sayın Akkuş? Burada.

Sayın Sipahi? Burada.

Sayın Homriş? Burada.

Sayın Ertugay? Burada.

Sayın Uzunırmak? Burada.

Sayın Çelik?

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Takabbül ediyorum.

BAŞKAN – Yerine Sayın Akcan.

Sayın Ural? Burada.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince açık oylama elektronik cihazla yapılacaktır.

Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için öngörülen üç dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını yine oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Tasarının 13’üncü maddesinin açık oylama sonucu:

Kullanılan oy sayısı

:

264

Kabul

:

224

Ret

:

38

Geçersiz

:

2 (x)

Böylece 13’üncü madde kabul edilmiştir.

BAŞKAN – 14’üncü maddeyi okutuyorum:

                                

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

Yükseköğretim kurumları ile ilgili işlemler

MADDE 14 – (1) Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı bütçesinin 38.01.02.00-09.9.9.00-2-05.3 (Öğretim Üyesi Yetiştirme Projesi) tertibinde yer alan ödenek, bu proje kapsamında lisansüstü eğitim veren yükseköğretim kurumlarına, mal ve hizmet alımlarında kullanılmak üzere, görevlendirilen öğrencilerin sayıları ve öğrenim alanları dikkate alınarak tahakkuk ettirilmek suretiyle ödenir. Ödenen bu tutar karşılığını bir yandan ilgili yükseköğretim kurumunun (B) işaretli cetveline öz gelir, diğer yandan (A) işaretli cetveline ödenek kaydetmeye ilgili yükseköğretim kurumu yetkilidir.

(2) 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 43 üncü maddesinin (d) bendi, 46, 58, ek 25, ek 26 ve ek 27 nci maddeleri ile 19/11/1992 tarihli ve 3843 sayılı Kanunun 7 nci maddesi uyarınca tahsil edilen tutarlar ve diğer gelirler, ilgili yükseköğretim kurumu bütçesine öz gelir olarak kaydedilir. Kaydedilen bu tutarlar karşılığı olarak ilgili yükseköğretim kurumu bütçesine konulan ödenekler, gelir gerçekleşmelerine göre kullandırılır. (B) işaretli cetvelde gelir kodları itibarıyla tahmin edilen gelirleri aşan öz gelir tahsilâtları karşılığı kadar (A) işaretli cetveline ödenek eklemeye Maliye Bakanlığınca belirlenecek esas ve usuller çerçevesinde yükseköğretim kurumları yetkilidir.

(3) Yükseköğretim kurumu bütçelerinde öz gelir karşılığı olarak ilgili yükseköğretim kurumu bütçesinin (A) işaretli cetvelinde fonksiyonel sınıflandırmanın dördüncü düzeyinde tertiplenen ödenekler arasında (Sağlık Kültür ve Spor Dairesi Başkanlıkları altında öz gelir karşılığı tefrik edilen ödenekler arasında yapılacak aktarmalar hariç) aktarma yapılamaz. 

(4) Yıl içinde eklenen sermaye ödenekleri, 2009 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar esaslarına göre yılı yatırım programıyla ilişkilendirilir.

(5) Yükseköğretim kurumlarının bütçe ödeneklerinin kullanılması, tertipler arasında aktarma yapılması ve diğer bütçe işlemlerinin gerçekleştirilmesi konusunda esas ve usuller belirlemeye Maliye Bakanı yetkilidir.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, demin bir önerge kabul ettiniz. Bu önergede belediyeler ve özel idarelerden 500 milyon geri aldınız. Değerli arkadaşlarım, yönetim ve hükûmet etmek adil davranmaktır. Bu ülkede yaşayan her vatandaşın hakkını en adil şekilde vermektir. Bizim anladığımız yönetim anlayışı budur arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, Türkiye’de bir Büyükşehir Kanunu var. Altı yıldır söylüyoruz. Vicdanlarınıza bırakıyorum. Dikkatle rakamları söylüyorum size: 368 bin nüfuslu bir büyükşehir -368 bin nüfusu var- bir başkasının 450 bin, bir başkasının 470 bin. Hangisini sayayım? Bunlara, bu belediyelere, her birine siz yılda 160 trilyon -TL olarak konuşayım- ödenek veriyorsunuz yani en düşük, 360 bin nüfusu olana 160 trilyon veriyorsunuz. Bir sonraki, bir üstteki belediyeye ise 200 trilyon, bir üsttekine de 220 trilyon veriyorsunuz. Peki, değerli arkadaşlarım, 650 bin nüfuslu Şanlıurfa halkının hakkını burada yiyor muyuz, yemiyor muyuz?

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Yiyorlar, yiyorlar!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Ben burada Şanlıurfa milletvekillerini Şanlıurfa’nın halkının hakkını kimseye yedirmemeye davet ediyorum. Van milletvekillerini göreve davet ediyorum. Van’ın nüfusu nedir? 368 bin nüfuslu bir başka şehir 168 trilyon alıyor arkadaşlar! Bu şehir… Nüfusu 368 bin… Van’ın nüfusu nedir arkadaşlar?

NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Yavaş konuş!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Hakkını yersen…

SADIK BADAK (Antalya) – Sayın Aslanoğlu

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Antalya’da eğer bu hakkı yenseydi, burada sen de gelip bağırırdın.

AHMET YENİ (Samsun) – Bağırmaya gerek yok.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Bağırırım arkadaş, altı senedir bağırıyorum. Hükûmet etmek ülkedeki her insanın hakkını vermektir. Peki, 650 bin nüfuslu Şanlıurfa’nın hakkı… Arkadaşlar, bakın, 650 bin nüfus, 368 bin nüfus… Senede, aldığı fark 100 trilyon arkadaşlar! Yani, hükûmet etmek adaletli olmaktır, adaletli olmaktır arkadaşlar.

Van, Şanlıurfa, Malatya, Kahramanmaraş, Denizli, Balıkesir, Trabzon, Manisa. Bu illerin tümü, Türkiye’deki mevcut büyükşehirlerden daha büyüktür arkadaşlar.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Malatya’yı saymadın.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, ben, bu konuyu sonuna kadar bağıracağım çünkü Malatya halkının hakkını yiyorsunuz.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Ferit Bey, sadece nüfus değil kriter.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Arkadaşlar… Sen de 368 bin nüfuslu bir şehre senede 100 trilyon fazla verirsen… Ben paramı istiyorum. Beni büyükşehir yapma, ismimi “büyükşehir” koyma. Paramı istiyorum. Ben, o 100 trilyon parayla Malatya’ya her şeyi yaptırırım, belediye başkanı kim olursa olsun arkadaşlar. Paran varsa yaparsın, paran yoksa yapamazsın.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Adalet yok bu işte!

SUAT KILIÇ (Samsun) – Her şeyini biz yapıyoruz zaten Malatya’nın.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Arkadaşlar, hiçbir şeyini yapmıyorsunuz, hiçbir şeyini yapmıyorsunuz.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Toplu konutunu, hastanesini, yollarını, duble yollarını, köy yollarını, içme sularını…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Ben paramı istiyorum arkadaşlar, hakkımızı istiyoruz, hakkımızı. Malatya belediye sınırları içerisinde yaşayan insanların hakkını istiyoruz.

AHMET YENİ (Samsun) – Üniversiteye kadroyu verdik…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Şanlıurfa’da yaşayan 650 bin kişinin hakkını istiyoruz ama Kocaeli’ye gelince kişi başı 700 lira arkadaşlar!

SUAT KILIÇ (Samsun) – Kocaeli’de… Malatya’da yok mu?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Samsun… Tabii çok rahatsın, 450 bin nüfuslu Samsun, senede benden 120 trilyon fazla para alacak.

SUAT KILIÇ (Samsun) – 530 bin nüfuslu…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Onun için, ben de olsam rahat konuşurum.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Samsun’un nüfusu 530 bin, 450 bin değil.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Beyefendi, ben de olsam rahat konuşurum.

Beni büyükşehir yapmayın, bu şehirleri büyükşehir yapmayın ama hakkını verin.

AHMET YENİ (Samsun) – Samsun’un hakkını koruyoruz biz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Samsun’un hakkını… Ben de Malatya halkının hakkını korumak, Denizli halkının hakkını korumak… Ben burada, sayın Van milletvekillerini, Şanlıurfa milletvekillerini, Kahramanmaraş milletvekillerini, Malatya milletvekillerini, Balıkesir milletvekillerini, Denizli milletvekillerini, Trabzon milletvekillerini, Manisa milletvekillerini göreve davet ediyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) İllerinin hakkını korumak adına göreve davet ediyorum. Eğer ilin hakkını ben korumazsam o ilden milletvekili olmak bana haram olsun!

Hepinize saygılar sunarım. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.

Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Akif Akkuş.

Buyurun Sayın Akkuş. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 312 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın “Yükseköğretim kurumları ile ilgili işlemler” başlığını taşıyan 14’üncü maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz yıl yaptığım bir konuşmada, üniversitelerin nasıl kurumlar olduğunu, dünya medeniyetinin bugünkü hâline gelmesinde katkılarının ne olduğunu ve Türkiye üniversitelerinin gösterdiği gelişmeleri belirtmiş, üniversitelerin neleri yapması gerektiğini de ortaya koymuştum. Bu yüzden, onlar üzerinde fazla durmayacağım. Ancak, geçen süre içerisinde, üniversitelerimizin sıkıntılarından kurtulamadıkları, gerek öğretim üyesi kadro kanundaki sıkıntılar gerekse özlük haklarının korunması ve teminindeki güçlüklerin hâlen devam ettiği, ayrıca fiziki imkânsızlıkların da sürdüğü gözlenmektedir.

Üniversiteler, toplumu hür ve bilimsel düşünme gücüne sahip, insan haklarına saygılı, yapıcı, yaratıcı ve verimli kişiler hâline getirmekle yükümlüdür. Ancak üniversitelerimiz açılırken bu kriterlere ulaşmak gayesinden uzak bir şekilde olduğumuz dikkati çekmektedir. Çünkü üniversitelerimiz, vatandaşa hür ve bilimsel düşünme ve değerlendirme, insan haklarına saygılı olma gibi özellik kazandırmaktan ziyade o ilde, o ilin ekonomisine nasıl katkıda bulunur anlayışıyla hareket edilerek açılmaktadır. Bu, bilimsel bir yaklaşım değil, popülist bir yaklaşımdır. Böylece, üniversitelerin kurulmasını düzenleyen Anayasa’nın 130’uncu maddesine de aykırı hareket ettiğimiz anlaşılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bütçe kanununun 14’üncü maddesiyle, Yükseköğretim Kurulu Başkanlığıyla ilgili 14’üncü maddesiyle “Öğretim Üyesi Yetiştirme Projesi kapsamında yer alan ödenek, lisansüstü eğitim veren yükseköğretim kurumlarına, mal ve hizmet alımlarında kullanılmak üzere, öğrenci sayıları ve kullanım alanları dikkate alınarak tahakkuk ettirilmek suretiyle ödenir.” denmektedir. Ayrıca bu ödeneğin (B) cetveline kaydı “öz gelir” olarak, (A) cetveline ise “ödenek” kaydedilmesi, ilgili yükseköğretim kurumuna verilmektedir. Yani burada yükseköğretim kurumuna bir avantaj, bir tolerans sağlanmış durumda. Yükseköğretim kurumu, yani bir üniversite bunu istediği gibi değiştirme hakkına sahiptir diye belirtiyoruz.

Değerli milletvekilleri, üniversitelerimiz bütçeden aldıkları ve bütçe dışı kaynaklardan elde ettikleri gelirlerle kendilerinden beklenen çalışmaları yapacak durumda değiller ve bunlar Türkiye’yi dünya medeniyetine katkıda bulunacak bilimsel kurumlar hâline gelemezler. Bu ödenekler, üniversitelerimizin her kesimi için, yeni açılanı için de, eski üniversitelerimiz için de hazır. Biz bu ödeneklerle üniversitelerden beklediğimiz hizmeti kesinlikle alamayız diye belirtiyorum.

Üniversitelerimize ayrılan bütçe ödenekleri, ancak akademik, idari ve yardımcı personel ihtiyacı ile fiziki alanların mevcut durumlarını sürdürmelerine karşılık gelebilecek kadardır. Dolayısıyla üniversitelerimize daha fazla kaynak ayrılmalı ve bu kaynaklar da yerli yerinde kullanılmalıdır. Özellikle akademik personele daha fazla ücret verilmesi mutlaka sağlanmalıdır. Bugün öğretim elemanları, yoksulluk sınırına yakın bir seviyede yaşamaktadır; çalışmalarında kullanacağı araç ve gereci kolayca temin edemez durumdadırlar ve bunları kolayca temin edecek hâle getirilmelidir diyorum.

Bugün doksan dört adet devlet üniversitemiz bulunmaktadır. Bunların dokuz adedi geçtiğimiz yasama döneminde açılmış yeni üniversitelerimizdir. Bu üniversitelerimize ayrılan ödeneklere baktığımızda, bunların bu ödeneklerle kısa zamanda gelişmelerini sağlamalarının mümkün olmadığı görülmektedir. Bu yüzden bu üniversitelerimizin altyapıları kısmen de olsa sağlanıncaya kadar gelişmiş üniversitelere daha fazla öğrenci alınmasının uygun olacağı açıktır. Yani biz bu yeni açılan üniversitelere gönderdiğimiz öğrencileri üniversiteden beklediğimiz gayelere hizmet edecek şekilde yetiştiremeyiz değerli arkadaşlar. Bu yüzden diyorum ki gelişmiş üniversitelerin kontenjanını biraz daha artıralım ve bunların altyapıları kısmen temin edilinceye kadar… Çünkü -geçen konuşmamda belirttim- bir üniversitemize tayin olan rektör, yanına aldığı rektör yardımcısı ve üniversite sekreteri sadece bir odaya birer masa koyarak yerleşmişler. Dolayısıyla, bunların burada hizmet vermeleri mümkün olmaz diye belirtiyorum.

Değerli milletvekilleri, bir üniversiteden istenilen sonuçların alınabilmesi için şüphesiz sadece fiziki şartlar yeterli değildir; yetişmiş öğretim elemanlarının, kaliteli, vatanına  ve milletine sevdalı, insanları seven ve onların sıkıntılarını gidermeyi ülkü hâline getirmiş olmaları da gerekiyor. Böyle öğretim elemanları yetiştirmek ana hedeflerden biri olmalıydı. Yurt dışına gönderilen yüksek lisans ve doktora öğrencileri, yarın döndüklerinde fiziki imkânlardan yoksun mekânlarda ve şehirlerde çalışmak istemezler. Bunlar da dikkate alınmalı ve ödenekler o ölçüde ayarlanmalıdır.

Bu maddeyle üniversitelerimizin bütçe dışı gelir elde etmeleri sağlanmaktadır. Bu da bazı olumsuzluklara meydan vermektedir. Mesela bakıyoruz şimdi, her üniversite, hemen hemen her üniversite birer beden eğitimi yüksek okulu; bir resim, müzik bölümü, bir de özel yetenekle öğrenci alacak programlar açıyor. Bunlara gerçekten ülkemizin bu kadar çok ihtiyacı mı var da bunun her biri bunu açıyor? Hayır. Biraz da gelir elde etmeye bakıyorlar. Çünkü bir programa 60 öğrenci girecektir, ama bu programa başvuran öğrenci sayısı 1.500-2.000’dir, bunların arasından seçilecek bu 60 kişi. Seçimin tabii adil yapılıp yapılmaması bir başka özellik ama bu 1.500-2.000 kişinin her biri buraya -aşağı yukarı geçen yılki rakamlar- 200 milyon TL ödeyerek kayıt yaptırıyordu. Üniversiteler de böylece gelir elde etmeye çalışıyorlardı. Peki, ne yapsın üniversiteler? Yani, böyle bir gelir elde etmesinler mi? Yok… Bütçeden ayırdığımız ödeneklerle üniversitelerimizin  başarı şansı yakalamaları söz konusu bile olamaz. Bu yüzden böyle bir yola yöneliyorlar.

Değerli milletvekilleri, bu bütçeyle güzelliklerin yakalanması ve başarılması mümkün değil. Bütçe yatırımları oldukça yetersiz. Yatırım olmayınca da ülkenin kalkınıp yükselmesi söz konusu olamaz.

Tabii birtakım şeyler daha söylemek gerekirse…

Şimdi şöyle düşünelim, bütçemize bakıyoruz -biraz da buna değinmekte fayda var kanaatindeyim- bütçemiz, 262 trilyon gideri, 248 trilyon da geliri olan bir bütçe. Arada 14 trilyonluk bir açık var.

MEHMET CEYLAN (Karabük) – Milyar… Milyar…

AKİF AKKUŞ (Devamla) – Neyse… Biz eski şeyle konuşuyoruz. Biz biraz eski adamız. Teşekkür ederim. “Milyar” diyoruz, hadi milyar olsun.

MEHMET CEYLAN (Karabük) – O zaman katrilyon olur.

AKİF AKKUŞ (Devamla) - Dolayısıyla arkadaşlar, düşünün, her biriniz aile reisisiniz, evinizde gelirinizden çok harcıyorsunuz; ne olur o ailenin yapısı? Yani, Sayın Bakanım bize gerçekten Avrupa’nın ve dünyanın en iyi bakanlarından birisi olduğunu kendi söylediği için, ben de öyle olmasını umut ediyorum, dolayısıyla “Ne olur?” diyorum. Bu aile bir gün gelir yıkılır. Ülkemiz de bu tür bütçelerle yıkıma doğru hızla gider Allah göstermesin. Bu yüzden tedbir alınsın diye söylüyoruz bunları.

Tabii burada, değerli milletvekilleri, biz Meclise geldiğimiz günden beri arkadaşlarımız, muhalefet, iktidar konuşmalar yapıyoruz milletvekilleri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

AKİF AKKUŞ (Devamla) – Teşekkür ederim efendim.

Elbette ki iktidar yaptıklarını söyleyecek ama yapamadıklarını da bizden duyacak, muhalefetten duyacak. Ama, bakıyoruz, çıkan milletvekili arkadaşlarımız muhalefete muhalefet etmeyi bir başarı olarak görüyorlar galiba, her çıkan arkadaşımız “Şunu yaptık da bunu yaptık da siz bunu değerlendirmiyorsunuz, bunu gündeme getirmiyorsunuz. Bizim üstümüze geliyorsunuz.” diyorlar.

Biz birçok şeye teşekkür ederiz. Yani, köylerimizi güzelleştiriyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Ama, milletimizin psikolojisini bozuyorlar.

AKİF AKKUŞ (Devamla) – Gerçi köylerde de nüfus kalmadı ama. Yani nüfus da kalmadı köylerde ama bunun yanında size bir şey belirtmek isterim, diyorsunuz ki: “Her okulu bilgisayarla donattık.” Arkadaşlar, dünya gelişiyor, teknoloji gelişiyor. Dün cep telefonu diye bir şey var mıydı? Yoktu. Nereden alacaktık?

Ben size -müsaade ederse Sayın Başkan- bilgisayar olayını anlatmak istiyorum. 1975 yahut 1976’da idi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Çok hızlıca lütfen…

AKİF AKKUŞ (Devamla) – Tamam, efendim.

…Karadeniz Teknik Üniversitesine bir bilgisayar geldi. Bilgisayarın kart delicisi bir kamyonet kadar, kart okuyucusu bir kamyonet kadar. Onları değerlendirmek de yine bir kamyonet kadar aletle yapılıyordu. Biz bunları şimdi bütün okullara yayabilir miydik? Ayrıca bunlar da binlerce dolarla gelmiş idi.

Dolayısıyla, şunu kabul edin: Yani bizler artık bu gelişmelere ayak uyduracağız.

BAŞKAN – Selam verin lütfen.

AKİF AKKUŞ (Devamla) – Millet bizi bunun için gönderiyor.

BAŞKAN – Bilgisayarı anlattınız, selam verin.

AKİF AKKUŞ (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Siz de millete ayak uydurun.

AKİF AKKUŞ (Devamla) – Biz ayak uyduruyoruz, bizim ayaklarımız uyumludur.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akkuş.

AKİF AKKUŞ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Sevahir Bayındır.

Buyurun Sayın Bayındır. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

DTP GRUBU ADINA SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de 14’üncü madde üzerine Demokratik Toplum Partisi adına görüşlerimi ifade etmek üzere huzurlarınızda bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, bütçe görüşmeleri daha yapılıyorken bu bütçenin yazboz tahtasına dönmesi gerçekten içimizi acıttı. Zaten adil olmayan bütçe dağılımı ile yeniden, yoksulun aleyhine düzenlemelerle toplumun sağlığından, eğitiminden, üretiminden, yemeğinden kısmaya başladınız. Tebrik ediyoruz sizi bu başarılarınızdan dolayı.

Tabii, Hükûmetinizin  temel düşüncesi şuydu, Sayın Başbakan 2002’de Moskova’ya gitmişti bir seçim sonrası, orada ona bir soru sormuşlardı: “Kürt sorunu var mı? Kürt sorununa nasıl bakıyorsunuz?” Cevabı çok önemliydi,  “Bir şeyi düşünmezseniz yoktur.” demişti. Yani aslında Başbakanı yeni keşfetmiyoruz. Sadece krize, ekonomik krize karşı bir yaklaşım değildir bugün sergilediği, yok saydığı “Değdi değmedi.” tartışmasına… O nedenle bu fikrin ezelden beri sahibiydi ve buna devam etmeye çalışıyor istikrarlı bir şekilde. Ancak bu kriz bizim açımızdan değerlendirildiğinde bir demagojiyi aşmalıdır. Neden? Çünkü biz ekonomik olarak hem finans boyutuyla hem pazar boyutuyla hem üretim boyutuyla her açıdan Avrupa Birliğine ve Amerika’ya bağımlı hâle gelmişiz. Şimdi bu kadar bağımlı olacaksınız; ABD ve Avrupa Birliği, milyar dolarlar, trilyon dolarlar ve milyar eurolar harcayacaklar kendi iç krizlerini gidermeye dönük ve siz bu kadar bağımlıyken “Bize değip geçecek.” diyorsunuz. Kusura bakmayın, değmesine gerek yok, rüzgârı bile yeter Türkiye ekonomisinin sarsılması için, rüzgârı bile yeter diyoruz, değmesine gerek yok yani ve bunun sarsıntılarının sonuçlarını görüyoruz.

Ben aslında bugün bu madde üzerine, ağırlıklı olarak, işte, çocuk hakları, çocuk işçiliği, çocuk emeği, göç eden çocukların şehirlerde yaşadığı işsizlik durumu, yine tarım işçisi olarak çalıştırılan çocukların durumu, eğitim hakkını elde edemeyen çocukların durumu vesaire bu konularda.. Tabii görüşlerimi yine ifade etmek istiyorum ama tam da bu konuda Sayın Bakanın bu alanlara, bu problemli sosyal alanlara, çocuklara, geleceğe, yani yaşamın çekirdeğine katkı sunması, bütçeden pay ayırması gerektiği üzerine taleplerde bulunmaya çalışırken ve ne yazık ki daha konuşmama başlamadan, konuşma sırası gelmeden, işte, “Tarım alanındaki yatırımlardan şu kadar kıstık, eğitime şu kadar kıstık, işte, sağlıktan şu kadar kıstık…” Peki, siz toplum adına, toplum hizmetleri ve sosyal hizmetler, en temel hakları boyutuna bu kadar cimri davranma hakkını nereden buluyorsunuz ve toplumu yoksulluğa reva görmenin cömertliğini, hakkını kim size veriyor? Bu haksızlığı, bu adaletsizlik hakkını kim size veriyor? Niye kendinize cimri davranmıyorsunuz? Buyurun, servetinizi getirin koyun ortalara. Yatlarınızı, katlarınızı, gemilerinizi, daha bilmediğimiz nice servetinizi, holding sahibi çocuklarınızı korurken, onlar konusunda asla bir tasarrufa gitmeden, siz, bu toplumun sağlığından, eğitiminden, emeğinden, boğazından geçecek iki lokma ekmekten nasıl tasarruf hakkını elde ediyorsunuz? Bu hangi vicdana sığar? Bu hangi adalette vardır, söyler misiniz lütfen?

Yani, tabii, burada, muhalefet partileri olarak bütçe üzerine görüşlerimizi ifade ettiğimizde, her şekilde karşı çıkışlarla karşı karşıya kalıyoruz. Ama unutmayın ki biz sizin söylemleriniz ve taleplerinizi onaylamak için burada değiliz; biz halkın ihtiyaçlarını burada ifade etmek ve bu ihtiyaçların giderilmesi için gerekli kaynağın, ödeneğin, istihdamın, altyapı hizmetinin sunulmasını sağlamak üzere buradayız.

O nedenle, elimdeki verileri söyleyeyim. Sayın Millî Eğitim Bakanımız, geçen, gerçekten övgüyle çalışmalarını anlatmaya çalıştı. Neydi? Diyelim Türkiye nüfusunun 16 milyonu çocuk, 2006 TÜİK verilerine göre. Bu 16 milyon çocuğun 958 bini, yani yaklaşık 1 milyonu tarım işçisi ve bu tarım işçisi çocukların büyük çoğunluğu Kürt illerinden; Diyarbakır’dan, Van’dan, Batman’dan, Şırnak’tan, Siirt’ten, Urfa’dan Çukurova’ya pamuk toplamaya, Karadeniz’e fındık toplamaya gidiyor. Ne zaman gidiyor biliyor musunuz? Nisan ayında gidiyorlar, yani daha eğitimin sonuna gelmeden, iki ay kala ve yeniden ne zaman dönüyorlar? Hasat bittikten sonra, kasım ayında dönüyorlar. Yani bu çocuklar, bu 1 milyon Kürt çocuğu tarım işçiliği nedeniyle okullarından oluyorlar ve yine, Sayın Bakan “İşte, şu dönem arasında şu kadar öğrenci eğitime başladı.” Evet, başladı da ne kadarı devam etti diye sormak lazım size, takip ediyor musunuz? Başlatıyorsunuz da sürdürebiliyor musunuz? Böyle rakamlar üzerinden, sadece sonu gelmeyen başlangıçlar üzerinden, şu hizmeti yaptık, şu kadar iş yaptık niye takdir etmiyorsunuz demek gaflettir bize göre. Bizim görevimiz, burada, gerçekleri halkın lehine topluma sunabilmektir.

O nedenle, biz, çocuk işçiliği… En kötü şartların önlenmesi için sözleşmeler var. Anayasa’da 50’nci maddede, yine 90’ıncı maddede… Türkiye’de, Anayasa elvermese de uluslararası sözleşmeler ve haklar geçerlidir, bağlayıcıdır. İmzalamışsınız sözleşmeleri, neden buna aykırı davranıyorsunuz?

Ana dil hakkı yine… Birleşmiş Milletler Çocuk Sözleşmesinde ana dilde eğitim hakkını vermişsiniz. Peki, sürekli kıtalar arası medeniyetler buluşmasından bahsediyorsunuz. Medeniyetler buluşması kıtalar arası paraya bağlı inanç buluşması değildir. Gelin burada, kıtalarda değil bu çatının altında medeniyette buluşalım. Kürt dili, Mezopotamya medeniyetinde Kürt halkının dili değil midir? Peki, neden Anadolu ve Mezopotamya  uygarlığını buluşturmuyoruz? Gülerler insana. Sen önce kendi çatının altında doğru konuş, doğru yap ki… Gerçekten uygarlıkları buluşturuyor musun? Uygarlıkları ayrıştırıyor musun? Dışlıyor musun? Tüketiyor musun? Bu soruların cevabının öncelikle verilmesi gerekiyor. Benim içimi acıtıyor şu anda şu Mecliste şu tutanaklara “bilinmeyen bir dil” olarak geçmesi Kürtçenin. O çocuklar ana dillerini istiyorlar. Biz ana dilimizi istiyoruz. Burada da yazılacak. Öyle, hamasi söylemlerle çıkıp “Ben yirmi dört saat televizyonda Kürtçe yayın yapıyorum.” diyerek oy avcılığına çıkacaksınız ama şurada, şu Mecliste o halkın iradesiyle seçilmiş, zor koşullar altında seçilmiş milletvekilleri halkımızın taleplerini burada dile getirirken kendi diliyle konuşmaya çalışırken “bilinmeyen bir dil” diyeceksiniz! Bilmeyebilirsiz Kürtçeyi, bilmiyorsunuz zaten. Ama bilmediğimiz şey bilinmeyen bir şey değildir. Yok sayarsanız yok olmaz, vardır. Kürtçe de vardır, Kürt dili vardır, Kürt dili kadim bir dildir, Hint-Avrupa dil grubundandır ve bu dili… Uluslararası sözleşmelerde çekince koyduğunuz şartları kaldırın, bir an önce okullarda ana dil eğitimlerine başlayınız çocuk haklarını korumak açısından.

Şimdi, 14’üncü madde üniversiteler üzerineydi. Üniversitelerin şartları uygun değil ama ben daha çok üniversiteye gidemeyenler, o hakkı hiç kullanamayan Kürt çocukları, yoksul çocuklar için konuşmak istedim burada, bu çelişkiyi ifade etmek istedim. Var olanın eksikliği bir yana, ama yoksun olan, yoksulluğun kendisi ayrı bir sorun olarak durmakta.

Yine Sayın Bakan dedi ki: “Biz adaletten kıstık.” Çok doğru söyledi. Hakikaten adaletten kısarak bu kadar adaletsizlik olabilir. Şimdi siz, adaleti mülkün temeli yaparsanız, en hakiki öge olarak ele almak isterseniz, tabii ki, kısmaya gitmezsiniz, adaleti kesmezsiniz, adalete cimri davranmazsınız o zaman. Adaleti keserseniz tabii, adaletin kestiği parmak kanıyor çünkü adalet değil bu yani. Bu antidemokratik hukukun kestiği parmak, yürek, dil kanıyor. Buna son vermek gerekiyor. Dolayısıyla, çocuklar her ne şart altında olursa olsun, işlediği fiil ne olursa olsun yaşı on sekizin altındaysa o hâlâ çocuktur. Sayın Adalet Bakanı burada mıdır bilmiyorum ama, yani bu nasıl bir adalet ki, senin kendi kanunlarında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

SEVAHİR BAYINDIR (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

hem uluslararası sözleşmelere imza atacaksınız çocuk haklarını korumaya dönük, çocuk mahkemesini oluşturmaya dönük, ama kendi ülkendeki on sekiz yaşın altındaki çocuğa suçlu muamelesi yapacaksın, bir erişkin gibi ağır ceza mahkemelerinde yargılayacaksın! Cizre’de 15 Şubat’ta eylem yapan çocuklar hâlâ cezaevinde. Onlar çok kamuoyuna girmedi. Daha çok panzerin altında kalan çocuk belki bir şekilde ifade edildi. Ama şimdi, işte dün, bugün Adana’da, dün Diyarbakır’da, daha önceki Van’da, her yerde çocuklar hukuksuz bir şekilde, adaletsiz bir şekilde özgürlüklerinden, haklarından yoksun bırakılıyorlar. Babası gözaltına alınan bir çocuk Silopi’den, iki buçuk yaşında, babasının ziyaretine gitti, depresyona girdi. Bu çocuklara bunu reva gören sizsiniz. Hakkını arayan çocuklara da bu haksızlığa lütfen son verin, bu hukuksal ayıbı ortadan kaldırın diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bayındır.

Şahıslar adına ilk söz İstanbul Milletvekili Sayın Necat Birinci’ye aittir.

Buyurun Sayın Birinci. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bütçe kanununun 14’üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygı ile selamlarken dün Cizre’de kanı vatan toprağına düşen fidanlarımıza rahmet, yakınlarına ve milletimize başsağlığı diliyorum.

Değerli Başkan, konusu yükseköğretim olan madde etrafında Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi sırasında pek çok şey söylendi, tenkitler yapıldı, ilaveler yapıldı, tartışıldı; bunlardan söz açmak istemiyorum. Devlet üniversitelerinin 53’ten 94’e, vakıf üniversitelerinin 23’ten 36’ya, 81 ilimize üniversite açılmış olduğundan söz etmek istemiyorum. Üniversite ARGE ödemelerinin yüzde 600, TÜBİTAK ARGE bütçesinin yüzde 700, YÖK ödeneğinin yüzde 400, araştırıcı sayısının yüzde 35, öğrenci kredilerinin yüzde 500, YÖK’ün bütün baskılarına rağmen üniversitelerimizin projelerinin birlikte çalışmalarının sayısının yüzde 50, bazı üniversitelerimizde yüzde 200’e… Ama iki üniversitemizde, Erzurum ve Ankara Üniversitesinde bir düşüş olduğundan söz etmek istemiyorum. Ayrıca 2005 yılından itibaren her yıl bin öğrencinin dünyanın en önemli üniversitelerinde öğretim üyesi ve araştırıcı olarak yetiştirilmesi için yapılan çalışmalardan ve bugüne kadar da 1.600 öğrencinin gönderilmiş olmalarından da söz açmak istemiyorum.

Benim asıl üzerinde durmak istediğim, bir zihniyet değişikliğinin sancılarını Türkiye'nin yaşamasıdır. Hâlen, şunu iyi bilmeliyiz ki 19’uncu yüzyılın ortasında Avrupa’da gelişen pozitivist ve materyalist felsefenin, 19’uncu yüzyılın üçüncü çeyreğinde Hausner tarafından ve arkadaşları tarafından geliştirilen ve döneminde küçük burjuva materyalizmi, hatta bir dönemde de materyalist milliyetçilik anlayışının hâlen üniversitelerimizde ve sosyal hayatımızda hâkim kılınmak istenen bir zihniyet olduğu üzerinde durmak istiyorum. Bunun, İttihat Terakkinin dünya görüşüne esas kabul ettiği ve ne yazık ki ilk cumhuriyet yıllarına da aktardığı ve yakın zamana kadar da getirdiği bir anlayış olarak önümüzde durduğunu görüyoruz.

Bunun canlı bir iki örneğini size vermek isterim: Değerli milletvekilleri, birkaç gün önce, İslam Konferansı Örgütünün Başkanlığına yeniden seçilen Profesör Doktor Ekmeleddin İhsanoğlu’nun, birkaç gün önce yine merkezi Paris’te bulunan Bilim Tarihi Akademisi tarafından kendisine tevdi edilen Koyre Bilim Ödülünü birlikte duyduk ve alkışladık. Bunu niye söylüyorum? Değerli arkadaşlar, Ekmeleddin İhsanoğlu, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinin Osmanlı Bilim Tarihi Ana Bilim Dalının Başkanı idi. 2000 yılının rektörü, bu bölümün kapatılmasını YÖK’e teklif etti. YÖK, dört gün içinde Osmanlı Bilim Tarihi Bölümünü kapattı; zihniyet budur. Çünkü bu zihniyet, bu anlayış, Osmanlı bilim tarihini incelemek, vülgermateryalizme veya materyalist milliyetçiliğe ve bugünkü moda adıyla ulusalcılığa uymuyordu.

Bunun bir başka örneği: Esefle hatırladığımız Danıştay baskınının, orada ölenlerin arkasından, 17 Mayıs günü YÖK Başkanının, hiçbir araştırmaya ilgi duymadan “Bu, laikliğe doğrudan saldırıdır.” demesi, arkasından Üniversitelerarası Kurulun beyanı ve aynı gün yine dönemin Cumhurbaşkanının aynı mahiyette beyanda bulunması. Bu da materyalist, Vülgermateryalizmin veya milliyetçi materyalizmin veya bugünkü adıyla ulusal milliyetçiliğin en güzel ifadesidir. İşte bu zihniyetin değişmesini üniversitelerimiz kırmak üzeredir. İttihat veTerakkinin mirası ve ne yazık ki cumhuriyet döneminde yaşayan bu anlayış, artık 21’inci yüzyıla taşımanın utancını millet olarak bu Meclisin de taşımaması gerekir ve bu anlayışla üniversite bütçesini ona göre genişletmesi ve o çalışmaları bu konuda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum tamamlayın lütfen.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) - Koskoca profesör “ulusal milliyetçilik” diye Türkçe olmayan bir tabir kullanır mı?

NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Hayır, ulusal milliyetçilik değil, materyalist milliyetçilik.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Hayır, öyle dediniz.

NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Hayır, diğer adıyla ulusalcılık, bugünkü moda adıyla ulusalcılık, dedim. Ben ne dediğimi biliyorum. (MHP sıralarından gürültüler)

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Sizden daha fazla materyalist olan var mı?

NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Öyleyse değiştiriyorum. Yanlış anladınız arka arka

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Siz de materyalist muhafazakârsınız.

NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Müsaade eder misiniz söyleyeyim.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Materyalist muhafazakârsın!

NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Lütfen oturun ve dinleyin.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Materyalistsin!

NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Lütfen oturun ve dinleyin.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Sayın Birinci…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hocam, materyalist milliyetçilik diye bir şey yok.

NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Ben, materyalist milliyetçilik…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Olur mu öyle bir şey?

NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Var.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Nerede var?

NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Kitapları okuyun.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Hangi kitap?

NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Size bir kitap… Büchner’in “Varlık ve Kuvvet” bunları okuyun.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Size kim profesörlük unvanı verdi?

NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Cumhuriyet İdeolojisi’ni, Celal Nuri’yi okuyun

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Ayıp! Ayıp!

NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Kılıçzade İsmail Hakkı’yı okuyun, Abdullah Cevdet’i okuyun. Lütfen… Lütfen…

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Bu milletin ekmeğini yiyip, profesör olmuşsun.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yani milliyetçiliği mi mahkûm etmeye çalışıyorsunuz?

NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Hayır, katiyen öyle bir şeyim yok.

BAŞKAN – Sayın Birinci, Genel Kurula hitap edin.

Sayın milletvekillerimiz…

NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Ama materyalist milliyetçiliği ve ulusalcılığı mahkûm ediyorum.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Materyalist milliyetçilik diye bir şey yok Hocam, doğru konuşun. Öyle bir şey yok!

KADİR URAL (Mersin) – Siz de materyalist muhafazakârsınız!

NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Ve arkadaşlar, seksen bir ilde üniversite açılması bu kürsüden…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NECAT BİRİNCİ (Devamla) – …o bölümlerin, o yörelerin, ki esefle karşılıyorum, “Kürt illeri” denilen, ki böyle bir şey yoktur…

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Ne demek yok? Kürtlerin varlığını inkâr edemezsiniz!

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Ben de sizi esefle karşılıyorum, Kürt coğrafyası…

GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Meclisin tutanaklarında “Kürdistan” kelimesi bile var.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Ne demek yok?

NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Türkiye Cumhuriyeti’nin illeridir onlar, Kürt illeri değildir. Orada Türk de yaşıyor, Çerkez de yaşıyor, Boşnak da yaşıyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Hayret bir şey!

NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Bölemezsiniz…

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Kürtleri de Kürt coğrafyasını da inkâr edemezsiniz!

NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Kendi illerine kurulan üniversitelerin büyük bir mirası tevarüs edecek üniversiteleri alkışlamak gerekirken …

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) - Kendini kanıtlamaya çalışıyorsun!

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Saçından utan, saçından!

NECAT BİRİNCİ (Devamla) - …onların açılmasına engel olabilmek, yöreyi yine yokluğa, 13, 14, 15’inci yüzyılın o aydınlık döneminin yörelerinin, Türkiye Cumhuriyeti’nin bugün önemli parçalarının, Osmanlı Devleti’nin de birer kültür şehri olan bu illerin yeniden aydınlığa, üniversitelerine kavuşacağını belirtir, bu duygularla hepinize sevgiler, saygılar sunarım.

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Osmanlı yokken de vardı orası!

NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Sayın Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun da materyalist milliyetçiliğinin kendilerinin savunduğu milliyetçilikle ilgisi olmayabilir.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yanlış konuşuyorsun, hayır! Materyalist milliyetçilik yoktur!

NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Ama kendileriyle her platformda bu konuyu tartışmayı hazır olduğumu bildirir, hepinize sevgiler, saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP ve DTP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Birinci.

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sayın Başkan, sataşma var.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Başına Atatürk kadar taş düşsün!

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Biraz da şu azalan millî eğitim bütçesini savunsaydın!

BAŞKAN – Sırayla konuşalım. Herkes bir ağızdan bağırırsa kimi duyacağım ben? (Gürültüler)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hocam, bunları bir başkası söyleseydi neyse ama size yakışmadı!

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Müsaade buyurun… Şu anda Meclisin yarısı ayakta.

Sayın Bayındır, bir dakika, dinleyeceğim sırayla.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Materyalizm ile milliyetçiliği…

BAŞKAN – Sayın Şandır, buyurun ne diyorsunuz?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, kürsüde…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Ermeni açılımına da imza atsaydın!

BAŞKAN – Sayın Yıldız…

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – İndir elini!

KADİR URAL (Mersin) – Grup Başkanı konuşuyor, az dinle!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hocam, milletvekilini azarlayamazsınız!

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Size değil, arkanızdakine diyorum.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Böyle bir şey yok!

BAŞKAN – Sayın Yıldız… Sayın Şandır…

KADİR URAL (Mersin) – Okul mu zannediyorsun Hocam burayı ya, üniversite mi burası? Ayıp Hocam ya! Sen bari yapma Hocam ya!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hocam, yanlış tabirler kullanıyor. Materyalizm ile milliyetçiliği bir araya getirmek masum olamaz. Kimi suçlamaya çalışıyoruz? Materyalizm ile milliyetçiliği bir araya getirmek bazı şeyleri masum gösterme niyeti ortaya koyar ki bu gerçekten bölücülüğe, bu Türkiye'nin, Türk milletinin… “Milliyetçilik” bu millete mensubiyet duymaktır. Bunun neresi materyalizm oluyor? Doğru değil Hocam!

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Burası üniversite kürsüsü değil, burada…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Galiba siz paradan başka bir şey düşünmüyorsunuz Hocam!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Materyalizm size yakışır da bize yakışmaz!

KADİR URAL (Mersin) – Yani herkese yakışır da Hocam size yakışmaz!

BAŞKAN – Sayın Bayındır…

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Hatip benim konuşmama atıfta bulunarak “Esefle kınıyorum.” dedi.

BAŞKAN – Sayın Bayındır, siz konuşmanızın içinde “Kürt illeri” dediniz...

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Evet, yanlış değil. Ben kürsüden cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Bayındır, Sayın Bayındır, beraber konuşuyoruz.

“Kürt illeri” dediniz. Şimdi, cari kanunlarımıza göre… Kürt illeri, Türk illeri, Çerkez illeri, işte sayılıyor ya, son dönemde otuz dokuz etnik grup olduğuna dair rivayetler var Türkiye’de. Dolayısıyla “şu iller, bu iller” yok, cari hukukumuza, kanunlarımıza göre yok, ama ben…

SIRRI SAKIK (Muş) – Hepimiz Tayyip Erdoğan’ın illeriyiz!

BAŞKAN – Sayın Sakık, bir dakika…

…bana not gelmesine rağmen, yani sözünüzü düzelttirmem için not gönderilmesine rağmen, ben, sizin insicamınızı bozmamak amaçlı, herhangi bir şekilde sözünüzü kesmedim. Ama, hukuki kurallara göre, cari kanunlarımıza göre -Sayın Özçelik de mülki idareden geliyor, bu konuyu benden daha iyi bilir- bu manada bir tarifimiz yok bizim.

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Şimdi tamam da…

BAŞKAN – Bir saniye…

Dolayısıyla  Sayın Birinci bu konuda ayrı bir tarif yaptığınız için sizin konuşmanızla ilgili “esefle kınıyorum.” dedi.

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Dedim.

BAŞKAN – Dediniz biliyorum, ben de duydum.

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Hâlâ da arkasındaysa yine derim.

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Arkasındayım ve cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Şimdi, sonuç itibarıyla…

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) - Söz hakkımı kullanmak istiyorum.

BAŞKAN – Müsaade buyurun, konuşuyoruz.

Dolayısıyla burada bir cevap hakkı sadece “esefle kınama” kısmına vardır.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – 63’e göre usul hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN - Yani “esefle kınama” kısmına vardır. Onunla ilgili olarak çıkıp düzeltebilirsiniz. Ama yeniden…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Usul hakkında söz istiyorum. Başkanlık Divanının bu uygulamasıyla ilgili usul hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN – Hayır, ben daha sözlerimi bitirmedim Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Usul hakkında söz istiyorum, bu uygulamanız hakkında…

BAŞKAN – Daha herhangi bir uygulama başlatmadım ki.

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sayın Başkan, söz hakkımı kullanmak istiyorum.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hatibin söylediğinin tekrarlanması açısından, elimde Meclis tutanakları var. Meclis tutanaklarından teker teker okuyorum:  Meclisin kuruluş günlerinde “Kürdistan mebusları”, “Kürdistan coğrafyası”… (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Şimdi bakın, iş buraya… Sayın Kaplan…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Siz okumak istemiyorsanız…

BAŞKAN – Sayın Kaplan…Sayın Kaplan…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) –Sayın Başkan, herkes bu Anayasa’ya sadık olmak mecburiyetindedir. Bu, Anayasa’nın neresinde var? Var mı böyle bir şey? (DTP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Anayasa’ya sadık olacaksınız!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yok böyle bir şey. Bu Meclisin hoşgörüsünü istismar etmeye hiç kimsenin hakkı yok!

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Usulen söz hakkı istiyorum.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bu, Anayasa’nın neresinde yazıyor Sayın Başkanım?

BAŞKAN – Evet, hepinizi dinledim. Şimdi ara veririm, zaten ortadan kalkar. Bakın, ben sizi…

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bayındır…

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) - Bu Anayasa’ya uymayacak olan çıkar gider.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, efendim…

BAŞKAN – Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.43

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 19.05

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Şimdi 14’üncü madde üzerinde söz sırası şahsı adına Sinop Milletvekili Sayın Abdurrahman Dodurgalı’ya aittir.

Fakat Sayın Dodurgalı, bir saniye…

Yüce Meclisimize, milletvekillerimize şunu hatırlatmayı uygun gördüm: Her birimiz milletimizden yetki aldık, geldik ve bu kürsüde bir yemin ettik, Anayasa’ya sadık kalacağımıza dair bir yemin ettik. Bütün milletvekillerimizin bu yeminimize sadık kalacağına inancımla şimdi Sayın Dodurgalı’yı davet ediyorum.

Buyurun Sayın Dodurgalı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

ABDURRAHMAN DODURGALI (Sinop) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 14’üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmaya başlamadan önce 12’nci maddeyle ilgili olarak burada muhalefet milletvekili arkadaşlarımızın sözlerine hem bize göre büyük bir dirayetle hem de çok güzel bir üslupla cevap vererek buradaki havayı daha da yumuşatan Sayın Bakanımız Mehmet Şimşek Bey’e hem teşekkür ediyorum hem de tebrik ediyorum.

Biz bu bütçenin 12’nci maddesinde getirilen değişikliğin de bir anlamda muhalefetin bütçe hakkındaki yapmış olduğu tespitlere uygun bir davranış olduğunu da düşünüyoruz. Çünkü konuşmasında Sayın Bakanımız dedi ki: “Bunun daha gerçekçi rakamlara ulaşması için bunu yaptık biz, çünkü önümüzdeki süreçte böyle bir gelir noksanlığı olabilecek.” O zaman hayalî bütçe yapma gibi bir ithamla karşı karşıya kaldık ama daha gerçekçi rakamlara oturtma erdemini de biz gene göstermiş oluyoruz burada. Bundan niye rahatsız olunur, doğrusu, ben kendi adıma anlamakta güçlük çekiyorum.

Gelirlerin az olduğu iddia edildiği bu bütçenin, biz, insanımızın refah seviyesini yükselteceğine, insanımızın sofrasına daha fazla ekmek taşıyacağına, insanımızın hayatına daha modern açılımlar getireceğine; ona, ulaşımda, emniyette, eğitimde, sağlıkta yapmış olduğumuz hizmetleri daha da ileriye götüreceğine emin bulunuyoruz. Bütçemize güveniyoruz ve bu son yapılan değişikliğin, önergeyle yapılan bu değişikliğin bütçemizi daha da sağlam bir yapıya kavuşturduğunu düşünüyoruz.

Benden önce konuşan arkadaşım, üniversitelerimize, yükseköğrenimimize getirmiş olduğumuz imkânlardan rakamsal olarak bahsetmeyeceğini söyledi. Ben bu rakamları bir daha hatırlatmak istiyorum: 2002 yılında yükseköğretimin gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı binde 71 iken 2009 yılında bu oran binde 79’a yükseltilmiştir. 2008 yılına göre de 2009 yılındaki artış oranı yüzde 19 civarındadır. 2002 yılında 2,5 milyar YTL olan yükseköğretim bütçesi 2009 yılında 8,8 milyar YTL’ye yükseltilerek tam yüzde 252’lik bir artış sağlanmıştır. Ayrıca, ARGE çalışmaları için de ayrılan kaynak 86 milyon 623 bin liradan, yüzde 330 artışla, 373 milyon 77 bin 613 YTL olmuştur.

Ayrıca şunu da hatırlatalım: Özel bütçeli kamu idarelerinde en çok ödenek Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuna ayrılmış, ikinci sırada da Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumuna ödenek verilmiştir. Bütün bunlar bizim yükseköğretime ne kadar önem verdiğimizi gösteriyor. Ben, üniversite açılım çalışmaları içinde 81 vilayette açılan ve 81 vilayeti üniversiteye kavuşturan çalışmamızın burada yeteri kadar değerlendirilmediğini düşünüyorum. Bir üniversitenin bir kent için neler ifade ettiğini, o kente öncülük edeceğini, o kente sadece bilimsel açıdan değil, ekonomik açıdan, sosyal yaşam açısından, hayatı anlama, algılama açısından çok büyük yenilikler getireceğini düşünüyorum. Onun için, bu 81 vilayette açılan üniversitelerle, hem medeniyetler buluşturmasına -ki bu terimi inanarak, güvenerek kullanıyoruz- hem de Avrupa Birliğine ülkemizi, ülkemizin gençlerini, ülkemizin yarınlarını hazırladığımızı düşünüyoruz. Bu hazırlığı kolaylaştırmak için de, bakın, bugün müracaat eden her yükseköğretim öğrencisine burs vermeyi taahhüt ediyor bu bütçe, bu Hükûmet, 2005 yılından itibaren başvuru yapan tüm öğrencilere burs vereceğini taahhüt ediyor.

Birçok konuda yük altına giren, özürlülerimize, yaşlılarımıza imkânlar getiren, şimdi işsizlerimize yeni imkânlar getiren Hükûmetimizin bu konuda da çok önemli bir açılım yaptığını düşünüyorum. Bir bursun, bir kredinin, verilen kredinin bir yükseköğretim genci için ne demek olduğunu hepimiz gayet iyi biliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ABDURRAHMAN DODURGALI (Devamla) - Bunun yanında, yine çok büyük bir atılımla, 5 bin kişilik bir, uzman personel yetiştirmek üzere, yüksek lisans yapmak üzere her sene 1.000 kişiyi yurt dışına göndermeyi taahhüt ediyor.

Ben, yükseköğretim konusunda yapılan bu açılımlardan, inşallah, çok güzel bir üniversite kenti olacağını düşündüğümüz Sinop’un çok yararlanacağını düşünüyorum. Birçok konuda “En” olan Sinop, asayişin en güzel olduğu yer, trafik ışıklarının hiç olmadığı yer, insanların bu kadar saygılı davrandığı bir yer; insanların, kültür, tarih, turizm konusunda son derece hassas olduğu bir yer; inşallah, üniversite konusunda da Hükûmetimizin bunun önünü açacağını düşünüyorum. Yakında ilan edilmesini umduğum üç küçük Anadolu kentinden birinin Sinop olacağını düşünüyorum ve bu imkânın da öğrencilerimize ve civara çok önemli getiriler sağlayacağını düşünüyorum. Bir an önce Boyabat iktisat ve işletmecilik fakültesinin de ödeneğe kavuşturularak açılmasını temenni ediyorum.

Bütün bu duygular içinde bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Madde üzerinde soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ülkemizdeki bütün çiftçiler 2008 yılında ürünlerinin para etmemesi dolayısıyla zarar ettiler. Paralarının olmadığı bu kış aylarında bankalar tarafından icralar ile karşı karşıya kalmış durumdadırlar. 2009 yılı bütçesinde de -geçmiş olduğumuz maddelerde- 580 milyon, çiftçi destek primini, düşürdünüz. Önümüzdeki yıl için üretime başlayacak olan bu insanlara ne tavsiye ediyorsunuz?

Ayrıca, 2022 sayılı Kanun gereği 87 YTL aylık alan yaşlı insanlar bu parayla geçinemiyorlar. İnsan onuruna yakışmayan bu durumu düzeltmeyi düşünüp bu insanların aylıklarını artırmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yıldız…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum: Sayın Bakan, aylarca sizin de katılımınızla Plan ve Bütçe Komisyonunda çalışmalar yaptınız. 2009 bütçesini Türkiye Büyük Millet Meclisine siz sundunuz. Bu bütçenin ülke şartları için yapılabilecek en iyi bütçe olduğunu size özgü üslubunuzla anlattınız, arada bir de muhalefeti anlayamamakla suçladınız. Ancak siz yokken Sayın Bakan Mehmet Şimşek, Plan ve Bütçe Komisyonuna getiremediği yatırımlardan kesintileri değişiklik önergeleriyle kesintiler yaptırdı. Bilginiz var mı? Sizin yokluğunuzdan mı istifade ettiler? Açıklamanızı istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Kamu İhale Kanunu’nda yapılan değişiklik uyarınca Kuruma gelen yolsuzluk ihbarlarını ve medyada yer alan yolsuzluk iddialarını Kurumun incelemeyeceğini açıklamıştır. Oysa yapılan yolsuzlukların açığa çıkarılmasında şikâyetler ve ihbarlar önemli rol oynamaktadır. Bu değişiklik hangi amaçla yapılmıştır? Yolsuzlukların belirlenmesinde ve ortaya çıkarılmasında nasıl bir yöntem izlenecektir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Çalış…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, benim sorularım 14’üncü maddenin YÖK’le ilgili olması nedeniyle bununla ilgili olacak.

Dokuz Eylül Üniversitesinde rektör atamalarıyla ilgili olarak bir mahkeme kararı ortaya çıktı. Görülüyor ki, pek çok üniversiteyle ilgili benzer mahkeme kararları olacaktır. Bu mahkeme kararları konusunda Sayın Hükûmetinizin tutumu ne olacaktır?

Bir diğer sorum: Malum olduğu gibi, yeni üniversiteler kurduk. Fakat bu üniversitelerimizin en büyük sıkıntısı öğretim üyesi. Bu öğretim üyesi ve teknik altyapı ihtiyacını karşılayabilmek için yeni kurulan üniversiteler ile gelişmiş üniversiteler arasında “kardeş üniversite” uygulamasıyla karşılıklı yardımlaşmayı ve iş birliğini geliştirecek bir projeye Hükûmetiniz nasıl bakar?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakana sormak istiyorum: Dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinde ceza infaz personeli ile polisler aynı mali haklara sahip olarak görev yapmaktadırlar. Ülkemizde ise ceza infaz personelinin aleyhine yüzde 60’lara varan olumsuz bir durum mevcuttur. Örneğin 7’nci derecede bir polis memuru 1.559 YTL alırken, aynı derecede infaz koruma memuru 1.124 YTL, cezaevi kâtibi ise 918 YTL almaktadır. Bu rakamlardan da anlaşılacağı üzere, ceza infaz personeli ve çalışanları yani Adalet Bakanlığı mensupları adaletsiz bir uygulamayla karşı karşıya bulunmaktadırlar. Ceza infaz personelinin bu mağduriyetlerini gidermek için Hükûmet olarak herhangi bir çalışma yapmakta mısınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, sizden önceki Bakanımız konuşması sırasında dolaylı vergilerde yani 70 milyonun aynı miktarda ödediği KDV’den ÖTV’ye kadar vergilerde Hükûmetiniz döneminde yüzde 6 artış olduğunu söyledi. Bu, kazananın kazancı üzerinden yeterli vergiyi toplayamadığınız için fakir fukarayı ezme manasına gelmiyor mu?

Bir de, biraz önceki konuşmada bütçedeki üniversitelerin aldığı payın bu dönem artırıldığını söyledi. Geçen yıl ile bu yıl arasında üniversiteler ne kadar artmıştır? Yaptığınız bu artışın yeterli olduğu kanaatinde misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Aracılığınızla Sayın Bakana soruyorum: Şimdiye kadar Millî Eğitim Bakanlığı ve YÖK kanalıyla yurt dışına gönderilen gençlerimizden kaç kişi yurda geri dönüş yapmamıştır? Bunların tazminatlarının ne kadarı geri tahsil edilebilmiştir? 2009 yılında yurt dışına hangi alanlarda, kaç gencimiz yüksek lisans ve doktora için gönderilecek? Bunların geri dönmelerini sağlamak için hangi tedbirler alınmıştır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Ağyüz… Yok.

Sayın Bakan…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Sayın Doğru’nun sorusunu tam anlayamadım. Onun için, cevaplandırmak için bir daha, izninizle rica edebilir miyim acaba?

GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Cevap süresi…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Efendim?

GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Cevap süresinin hep bir dakikaları soru tekrarıyla gidiyor.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Uzatırım, merak etmeyin, cevapta şeyim yok benim.

O zaman müsaadenizle…

Sayın Yıldız “Bir önerge geçirildi, bu önergeden sizin bilginiz var mı yoksa sizin yokluğunuzda Bakan bundan istifade etti mi?” diyor.

Hükûmet olarak oturuluyor burada biliyorsunuz. Dolayısıyla, bizim hem bilgimiz var hem de bir arkadaşımızın ”diğerinin yokluğunda” diye bir şeyi söz konusu olmaz, ondan istifade ederek hiç kimsenin beklemediği bir şeyi çıkarmaz. Buradaki verilen kararlar da Hükûmetle danışılarak yapılan önergelerdir. O bakımdan, öyle bir şey asla söz konusu olamaz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Üç gün devam etti Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Efendim?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Üç gün sonra sizin söylediğinizin tersine…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – O zaman bütçeyi niye sundunuz burada?

BAŞKAN – Sayın Yıldız… Sayın Yıldız…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bana bir soru sordunuz, o soruyu cevaplandırıyorum. Başka bir soru soracaksanız bir daha söz alın, onu bana sorun.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Yine sorarım, merak etmeyin!

BAŞKAN – Sayın Yıldız, lütfen…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Köse diyor ki Kamu İhale Kurumuyla ilgili olarak… Kamu İhale Kurumunun Başkanı, “Efendim, ben onlara bakmam.” diye, yani “Bana yolsuzlukla ilgili bir şey söylenirse bakmam.” diye söylerken “Kanunlar çerçevesinde kendine düşen vazifeyi yaparım ben.” diyor. Şimdi, Kamu İhale Kurulunun vazifesi ihale sürecinde çıkan çözümsüzlükleri çözmeye çalışmaktır, problemleri çözmeye çalışmaktır. Eğer illa bir yolsuzluk varsa, bu ihaleye çıkan ilgili kuruluş neyse ona bildirilir, bakanlık kimse ona bildirilir. Denilir ki “Bunun hakkında soruşturma yap.” diye. Eskiden de böyleydi, yeni değil bu iş. Yani kendisi soruşturma açtım da şudur budur… İlgili bakanlığa diyor ki: “Sen, böyle böyle bir problem var burada, şüpheli bir durum var, bunun hakkında soruşturma aç.” Şimdi, daha da ileri bir şey olursa cumhuriyet savcılarına gidiyor bu iş.

Ama, İhale Kurulunun yapması gereken nedir? İhale Kurulunun yapması gereken de ihaleleri şeffaf bir şekilde bütün kamuoyuna duyurmaktır. Nitekim onu da yapıyor. Ayrıca, teknolojik altyapılarını geliştirmek suretiyle, diğer ileri ülkelerin yaptığı gibi, bunları bilgisayar ortamında yapmaktır, ihaleleri; kimsenin kimseden haberi olmadan o bilgisayar ortamında hemen bunları yapabilmek. Şimdi onun için de altyapıları müsait hâle getirildi. Bunları mesela çok ileri ülkeler yıllar önce yapıyordu, yıllar önce. Hatta ihaleye girmek için kimsenin kimseden haberi olmadığı gibi, Washington’da açılan ihaleye taa bilmem neredeki, en güneydeki, en kuzeydeki, en doğudaki, batıdaki bir insan oturduğu yerden ihaleye girebiliyor ve ihale de bir iki saat sonunda da neticelendirilip yine bilgisayar ortamında herkese kim niçin kazandığından dolayı da bildiriliyordu. Şimdi o ortamlara Türkiye’nin de geçmesi lazım artık. Onunla ilgili de gerekli çalışmaları tamamlamış durumda Kamu İhale Kurulu.

Yine, Sayın Çalış “Üniversiteye yapılan atamalarla ilgili olarak mahkeme kararları karşısında Hükûmetinizin tutumu ne olacak?” Oturulur, Hükûmet ile konuşulur. Mahkemeler, biliyorsunuz, bağımsızdır. Bağımsız yargı kararlarına herkes de saygı gösterir. Şimdiye kadar Hükûmetimiz yargının bağımsızlığı üzerine fevkalade hassasiyet gösterdi, bundan sonra da göstermeye devam edecektir. Bağımsız yargı kararlarına her zaman saygılı olmuşuzdur ve onları uygulamışızdır.

Sayın Tankut “Ceza infaz personeli mağdur durumda.” dedi, “Onu bir iyileştirme yapacak mısınız?”

Biz şimdi, tabii, devlette çalışanları, yalnız ceza infaz memuru, yalnız şu memuru bu memuru diye ele almıyoruz. Daha yakında, biz bütün memurlarımıza ilave bir zam yaptık. Şimdi, bugün en düşük devlet memuru 1.118 lira net maaş alıyor, net eline geçeni, en düşüğü.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Yeter de artar bile!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Siftah, bismillah, girdim, hadi bakalım, al sen 1.118 dönüyor. Yani böyle bir durum var.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Açlık sınırı da 1.100 lira.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bütün devlet memurlarına bir şey yapılırsa ki, yıldan yıla yapılıyor, zaman zaman da aralarda yapıyoruz. Elimizden gelen, bütçe imkânları dahilinde yapabileceğimiz ne varsa, azamisini yapıyoruz değerli arkadaşlar, bunu bilmemiz lazım.

Sayın Taner “Dolaylı vergiler, işte, herkesten alınan vergiler.” diyor. Doğrudur. Yalnız, dolaylı vergiler mal üzerinden alınan vergiler veya hizmet üzerinden alınan vergiler olduğu için, o malı alanlar, o hizmetten istifade edenler bunu kullanıyor. Mesela, akaryakıtı kim kullanıyorsa vergisini o veriyor, köprüden kim geçiyorsa vergisini de o veriyor, ücretini o veriyor; şekeri kim tüketiyorsa veyahut da herhangi bir malı kim tüketiyorsa KDV’sini o veriyor. Bunun gibi…

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Pırlanta… Sayın Bakan, pırlanta tüketen de veriyor mu?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Evet, pırlantanın üzerinde de… En yüksek vergiyi biz pırlantadan alıyoruz.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – KDV var mı, KDV?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Hayır, KDV yok ama ÖTV diye bir vergi var, 20’nin üstünde vergi alıyoruz biz, yüzde 20’nin üstünde vergi alıyoruz. Bütün pırlantacılar bizim kapımızın önünde, “Bu kadar yüksek vergiyle biz iş yapamıyoruz.” diyorlar ama biz de o vergiyi almaya devam ediyoruz. Onun için “pırlanta” deyip onu istismar etmeyin, üzerindeki vergiyi bir hesap edin.

Şimdi, dolaylı vergiler… Eskiden beri denir ki: “Efendim, dolaylı vergiler azalsın, dolaysız vergiler çoğalsın.” Ama bunun belli bir oranı da vardır. Şimdi, vergi literatüründe artık değişiklikler olmaya başladı. Mesela katma değer vergisi bir dolaylı vergidir. Fakat en fazla alınan dolaylı vergiler Avrupa Birliğindedir -yani KDV olarak söylüyorum- en fazla, KDV olarak, Avrupa Birliğindedir. Bizim birçok KDV’lerimiz Avrupa Birliğinin çok çok altındadır, bunu özellikle hatırlatmak istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan, yavaş yavaş toparlayın, süremizi geçtik.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Peki, o zaman yavaş yavaş hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

Özellikle teşekkür ediyorum.

14’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Saat 20.00’de toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 19.26

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 20.05

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Tasarının 15’inci maddesini okutuyorum:

Fonlara ilişkin işlemler

MADDE 15 - (1) Türk Silahlı Kuvvetlerine stratejik hedef planı uyarınca temini gerekli modern silah, araç ve gereçler ile gerçekleştirilecek savunma ve NATO altyapı yatırımları için yıl içinde yapılacak harcamalar, 7/11/1985 tarihli ve 3238 sayılı Kanunla kurulan Savunma Sanayii Destekleme Fonunun kaynakları, bu amaçla bütçeye konulan ödenekler ve diğer ayni ve nakdi imkanlar birlikte değerlendirilmek suretiyle Savunma Sanayii İcra Komitesince tespit edilecek esaslar çerçevesinde karşılanır.

(2) Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığına bütçe ile tahsis edilen mevcut ödeneklerden birinci fıkra hükümleri gereğince tespit edilecek tutarları; Emniyet Genel Müdürlüğüne bütçe ile tahsis edilen mevcut ödeneklerden helikopter, uçak alımları ile revizyonlarına, hava araçlarına füze önleme, tespit sistemlerinin takılmasına ve Helikopter Elektronik Harp (HEWS) projesine ilişkin tutarları; Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğüne bütçe ile tahsis edilen mevcut ödenekler ile bu Genel Müdürlük bütçesine kaydedilen ödeneklerden motorbot alımına yönelik tutarları;  Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğüne bütçe ile tahsis edilen mevcut ödeneklerden araştırma gemisi alımına yönelik tutarları; Gümrük Müsteşarlığına (Gümrükler Muhafaza Genel Müdürlüğü) bütçe ile tahsis edilen mevcut ödeneklerden motorbot alımına yönelik tutarları; ilgili hizmetleri gerçekleştirmek üzere Savunma Sanayii Destekleme Fonuna ödemeye ilgisine göre Milli Savunma, İçişleri, Sağlık, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı veya Gümrük Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir.

(3) Savunma Sanayii Destekleme Fonundan Hazineye yatırılacak paraları bir yandan genel bütçeye gelir, diğer yandan Milli Savunma Bakanlığı bütçesinin ilgili tertiplerine ödenek kaydetmeye ve geçen yıllar ödenek bakiyelerini devretmeye Maliye Bakanı yetkilidir.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Selçuk Ayhan’a aittir.

Buyurun Sayın Ayhan. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA SELÇUK AYHAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 2009 yılı bütçesinin fonlara ilişkin 15’inci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, hepinizin bildiği gibi, Türkiye içinde bulunduğu coğrafya, stratejik konumu, yer altı yer üstü zenginlikleri, Türkiye ve Orta Doğu üzerinde hesabı olan güçlerin bölgedeki oyunları, bazı iş birlikçilerin bu oyunlara alet olması nedeniyle 1985 yılında kurulan Savunma Sanayii Destekleme Fonu büyük bir önem arz ediyor. Geçtiğimiz yıl bu fona bütçeden aktarılan kaynak 847 milyon dolar ve bugüne değin teröre harcanan para Türkiye’de 100 milyar doların üzerinde. Doğal olarak bu sağlık gibi, eğitim gibi, altyapı gibi birçok konuda Türkiye’nin kendi illerine, ilçelerine, köylerine, kendi insanlarına yeterince yatırım yapmasını şu veya bu şekilde olumsuz olarak etkilemektedir. O nedenle, bir yandan Türkiye’de stratejik önem arz eden bu konularda teknolojik yatırımları desteklerken bir yandan da ulusal birliğimizi, bütünlüğümüzü ve dayanışmamızı geliştirmek durumundayız.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; şimdi 2009 yılı bütçesini görüşüyoruz. Bu bütçe sanki hayal dünyasında hazırlanmış, gerçeklerden uzak, krizin “k” harfini bile taşımayan bir bütçe. Vergi gelirleri, giderler, büyüme oranı, özelleştirme gelirleri, ithalat, ihracat… Her anlamda hayalî rakamlar içeren bir bütçe. Birkaç örnek vermek gerekirse, dolar şu an 1,5 lira mertebesinde. 2009 yılında hedeflenen dolar 1,28 YTL. Bu kriz koşullarında bunun gerçekleşmesi mümkün değil. Özelleştirmede 2008 yılı hedefi olan 11 milyar doların bile 8 milyarını bu yıl gerçekleştirebilmiş durumdayken önümüzdeki yıl için yüzde 51 mertebesinde bir artışı öngörüyoruz. Tüm dünya, dünyanın en gelişmiş ülkeleri para krizine girmişken, para kaynağı arama peşinde koşarken bunun gerçekleşmesi nasıl mümkün olacak? Bu, ancak hacizli malların icra dairelerinde yok pahasına satılması gibi fiyat belirlemeleriyle mümkün olabilir. Bu da ulusal değerlerimizin boşa ve bedavaya gitmesi anlamına gelir.

Öngörülen yüzde 4’lük büyüme hedefine, yine bu kriz koşullarında ulaşmamız mümkün değil. Zaten 2008 yılında şu ana değin yüzde 2’nin altında kalmışız, büyüme hedefine ulaşma noktasında. Kaldı ki Sayın Maliye Bakanımızın demeçlerinde de bu hedeflere ulaşamayacağımız görülüyor. Ayrıca IMF’yle yapılan görüşmeler sonunda ümüğümüz sıkıldığında da bu hedeflere ulaşamayacağımızı bir kez daha göreceğiz.

Öngörülen 249 miyar liralık gelirin 202 milyar lirasının vergi gelirlerinden oluşmasının sağlanmasını düşünüyoruz.

Sanayi çökmüş, birçok iş yeri kapanmış, ithalatta ciddi bir daralma var. Bu koşullarda bu gelirlerin gerçekleşmesi mümkün mü değerli arkadaşlarım? Anlaşılan bu bütçeyi gerçekleştirmek adına önümüzdeki mevcut vergileri artıracağız, belki insanlardan nefes alma vergisi alacağız.

Bir öneri de ben sunayım: İlden ile giderken sınırlara bir teşkilat kuralım, ilden ile ayak bastı vergisi alalım. Yani Türkiye’nin gittiği süreç bu. Bu komedi gibi gelen, komik gibi gelen şeyler yarın karşımıza gerçek olarak çıkmasın.

Özetle, hazırlanan bütçeye göre Türkiye’de kriz yok, her şey güllük gülistanlık. Kendi tabiriyle, milletin Ergenekon’da savcısı olan, şimdi ekonomide de doktoru olan Sayın Başbakan da krizi “psikolojik” olarak açıkladı, bu krizin psikolojik olduğunu söyledi. Eğer krize böyle yaklaşırsak bunun tedavisini de Söke Bağarası’ndaki hocanın yazacağı muskaya havale etmek zorunda kalırız.

Aslında global kriz olmasa bile Türkiye’de bir krizin kaçınılmaz olduğunun hepimiz bilincindeydik. Hızla yükselen cari açık, Türkiye’den yüksek faiz alarak giden aşırı sıcak para, Türkiye’de ihracatın dinamiğini oluşturan reel sektörlerdeki daralma, 2002-2008 yılları arasında tarım kesiminde 2 milyon 350 bin kişinin iş bırakması bunun bazı göstergeleri.

Ama Sayın Başbakan kriz için “Hamdolsun bize bir şey olmaz.”, “Kriz bizi teğet geçer.” dedi. Daha geçtiğimiz günlerde otomotiv sektöründeki kapatma kararlarını hepiniz biliyorsunuz. Bu sektörler birer fabrikadan ibaret değil. Bunlara iş yapan, mal satan, yan sanayi olarak çalışan, bayilik yapan, bayilere mal satan, hizmet satan birçok sektörü bir araya getirdiğinizde durumun vahametini çok daha açık görebilirsiniz.

Değerli arkadaşlarım, inşaat sektöründeki durgunluğu biliyoruz. İnşaat sektörüne bağlı yetmiş ayrı sektörün bundan etkilenmemesi mümkün mü? İzmir Atatürk Organize Sanayisi’nde 10 bin işçi işsiz kaldı bir günde. Bu firmalara iş yapan yan sanayiyi, hizmet sektörünü, taşeronları düşünün. Olayın vahameti büyüktür.

Demek ki kriz bazılarına teğet geçiyor olabilir ancak kriz iş adamını, sanayiciyi, esnafı, işçiyi, taşeronu, vatandaşı, herkesi vurmuştur. Kriz aldığı emekli maaşıyla evinin temel ihtiyaçlarını bile karşılayamayan emekliye teğet geçmemiştir, kriz evindeki bebeğine süt alamayan anneyi teğet geçmemiştir ama kriz Mehmetçik Vakfına bile tanınmayan bazı muafiyetlerin tanındığı bazı dernekleri, kurumları teğet geçmiş olabilir. Daha iki gün önce 2 iş adamımızın intihar haberlerini okuduk. Demek ki kriz herkesi teğet geçmiyor.

2009 yılı için daha bugünden halkımızı yeni vergi ve harçların beklediğini biliyoruz. Bu oranlarda yeniden değerlendirme oranlarına bağlı olarak zaten yüzde 12 bir artış olacak; bu, taşıt vergisinden pasaport harcına kadar her alanda yansıyacak. Bu bütçeyi tutturmak için yerel seçimlerden sonra başlamak üzere yeni vergi yükleri getirmek zorunda kalınacak ve bu bütçe yerel seçimler için yapılacak popülist harcamalar nedeniyle daha da delinecek, daha da açılacak; telafisi, onarımı mümkün olmayan bir hâle gelecek.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; gördüğünüz gibi teşhis yanlış, tedavi yanlış, bütçe hayalî. Vay halkımızın hâline! Fazla bir şey söylemeye gerek yok.

Ekonomik kriz konusunda TÜSİAD’tan, Borsalar Birliğinden, esnaf odalarından, sivil toplum kuruluşlarından, sendikalardan ses çıktığı zaman posta koymakla krize çözüm bulamayız. Ciddi bir kriz değerlendirme yapılanmasına gitmek zorundayız. Krizle mücadele hacı hoca işi değildir, krizle mücadele psikoloji işi  değildir. Değerli arkadaşlar, bu, ciddi bir devlet sorumluluğu gerektiren iştir. Yoksa Türkiye’de ne devlet kalır ne millet kalır.

Böyle bir bütçeye nasıl evet diyelim? Lütfen bir an önce savcılığı, doktorluğu bırakalım, gerçeklere dönelim, gerçeklerle yüzleşelim, Türkiye için gereken doğru şeyleri yapmaya çalışalım.

Her şeye rağmen bu bütçenin ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Günal.

Buyurun Sayın Günal. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; şahsım ve grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle dünkü terör saldırısında hayatını kaybeden şehitlerimize Allah’tan rahmet, başta yakınlarına ve tüm Türk milletine başsağlığı diliyor, yaralılara da acil şifalar diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, burada maalesef bütçe görüşmüyoruz. Burada bir tiyatro oyunu sergileniyor, bugün bu iyice ispatlandı. Ben size kaç gündür konuşuyorum, Komisyonda konuşuyorum ama… Gerçi  “tiyatro oyunu” demekle tiyatroculara haksızlık olacak çünkü orada belli bir mizansen var, belli bir çalışmanın ürünü var, ortaya konulan çabalar var ama bütçe olmadığını anlatmak için kullanıyorum. Böyle bir alınganlık olacaksa baştan sanatçılardan özür diliyorum

Yukarıda konuşurken Sayın Bakana sormuştuk: Bu kimin bütçesi, neyin bütçesidir? Bu doğru mudur? Bu hedefler -dün de konuştuk- ne kadar gerçekçidir? Sizlere de “İnanıyor musunuz?” diye sormuştum ama bir gün geçmeden durum değişti. Yani siz zaten kendi kendinize burada söylediklerinizi yalanlamış oldunuz. Biz “Evet, bu bütçe doğru değildir.” derken daha fazla ödeme ayrılması gerekir, daha çok harcama yapılması gerekir, zaten krize de girdik diye düşünüyorduk. Siz onu galiba gene yanlış anladınız, bu sefer ödenek kesme yoluna gittiniz.

Değerli arkadaşlar, burada bütçeyi kim yapıyor, Plan ve Bütçe Komisyonu ne işe yarıyor, ben merak ediyorum. Daha önce de birçok kanunları bizden habersiz, yangından mal kaçırır gibi, ilgili komisyonlara göndererek tali komisyonlardan geçirmiştiniz. Tek fonksiyonumuz bütçe çıkarmaktı, şimdi onun da bir esprisi kalmadı. E bir bakıyoruz… Bir de sizlere de yazık yani. Baktım, Plan ve Bütçe Komisyonundan hiç kimsenin o önergelerde oyu yok, AKP’li arkadaşlarımın…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Günal, yalnız, Plan ve Bütçe Komisyonu üyeleri burada önergeye imza atamazlar İç Tüzük gereği, bunu bilmeniz lazım; imza atamazsınız, İç Tüzük gereği imza atamazsınız.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Tabii, tabii, tabii... İşte, diyorum… Şimdi şunu söylüyorum: Bizim bir şeyimiz yok. Bizim çıkardıklarımız nereye gitti?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – İç Tüzük gereği imza atamazsınız siz.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – İşte, onu söylüyorum. Şimdi, yok, olmuyor zaten. Teşekkür ediyorum İç Tüzük’ü hatırlattığınız için. Ben de onu söylüyorum. Yukarıda görüştüğümüz şey, bizim imza hakkımız olmadığı gibi görüşme hakkımız da yok; Genel Kurulda bu konuda konuşulmuyor zaten, yani hemen oylanıp geçiliyor. Onu anlatmaya çalışıyorum.

Şimdi, bakın, kıstığınız…

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Öğreneceksin sen de.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Siz zaten günah keçisi hâline geldiniz, ben size acıdığım için onu söylüyorum. Hükûmetin getirip onu yapması gerekiyordu ve yukarıda yapması gerekiyordu. Hükûmetin bunu getirmediği için de size burada Genel Kurulda imzayla yaptırıyorlar. Onu anlatmaya çalışıyorum. Size de yazık. Çünkü burada neleri kesiyoruz değerli arkadaşlarım, Devletin verdiği temel hizmetlerden kesinti yapıyoruz; adaletten, güvenlik, savunmadan, sağlıktan ve eğitimden. Şimdi, bütün devletler önlem alırken krizden çıkmak için harcamalarını artırma yoluna gidiyorlar, biz, zaten reel olarak azalan kamu yatırımlarımız vardı, buradaki diğer giderlerden, mal ve hizmetlerden de kısıntıya gidiyoruz. Bu arada, bir anda Sayın Bakan kaşla göz arasında geldi, IMF’nin isteklerini yaptırdı. Az önce Sayın Unakıtan “Benim haberim var.” dedi ama nedense o madde oylanırken Sayın Şimşek geldi ve sonra gitti, IMF’nin istediklerini aldı gitti.

Şimdi, bakın, Sayın Şimşek’in dün açıklaması var gazetelerde, “IMF’yle uzlaşma noktasına geldik, beş aşağı beş yukarı uzlaşıyoruz.” diyor.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Yani aynı yerdeyiz!

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Hayır, beş aşağı değilmiş yüzde 16,5 aşağıymış. Yani rakamlarda da bir şey olmadı. Şu andaki azalışımız yüzde 16,5 oranında.

Şimdi, bakın, değerli arkadaşlar…

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Bakanlar Kurulundan çıktı o karar, IMF’den değil!

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Hangisi? Hangisi Bakanlar Kurulundan çıktı efendim?

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Bütün kararlar oradan çıkıyor!

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Bu şey kararı mı? Önerge mi?

Gazetelerde açıklaması var “beş aşağı beş yukarı” diyor, ben de diyorum ki yüzde 16,5 aşağı olmuş. Orayla bir alakası yok.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Aydın Doğan’ın gazetelerine güvenme! Geç onları sen!

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Sizin gazeteden baktım, Yeni Şafak’tan baktım. Aynen burada ne diyor okuyayım size: “Hazırlıksız değiliz, anlaşma sağladık, beş aşağı beş yukarı anlaşıyoruz.”

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Ne var bunda?

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Bir şey yok işte, oradan okudum diyorum yani. Beş aşağı beş yukarı değilmiş yüzde 16,5 aşağıymış, beş değilmiş daha aşağıymış anlaştığınıza göre, onu anlatıyorum.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bir de önergenin gerekçesinde bir yazım yanlışlığı olmuş galiba, onu da belki… Bazen alıyorsunuz ya düzeltme yetkisiyle beraber redaksiyon yetkisi… Gerekçede diyor ki: “Uygulanmakta olan ekonomik program çerçevesinde.” Bence, galiba sehven yazılmış. “Uygulanmakta olan” yerine, “IMF’yle yapılacak anlaşma gereğince uygulanacak olan…” demeniz gerekirdi diye düşünüyorum. Sizin takdirinize bırakıyorum Sayın Bakan, eğer arkadaşlar uygun görürse redaksiyon yetkisiyle bunu düzeltmenizi öneriyorum. “IMF’yle yapılacak olan anlaşma uyarınca uygulanacak olan ekonomik program gereği.” Evet.

Şimdi, değerli arkadaşlar, burada, Sayın Unakıtan -demin dediğimiz gibi- hemen gitti, o arada Sayın Şimşek geldi, verilen talimatları sizlere onaylattırdı ve gitti.

Sayın Unakıtan’ın geçen günden kalan birkaç söyledikleri vardı, tekrar dün aynı konuya girdi. Ben o konuya girmeyecektim ama size özelleştirmeyle ilgili çok fazla hararetli şeyler söylediği için… Bir iki tane tablomuz kalmıştı, girmeyi de düşünmüyordum ama yeniden ısrarla Sayın Unakıtan özelleştirme meselesine girdi. Bakınız, hem de vergileri konuştuk dün. Kasım ayı itibarıyla yüzde 6 oranında, geçen yılın Kasım ayına göre vergi gelirlerinde azalış olduğunu söylemiştik.

Ben, şimdi, size Sayın Unakıtan’ın yaptığı işten dolayı vergi kaybımızı…Türk Telekom’un vergi beyanlarını, 2005, 2006, 2007… Görüyorsunuz, değerli arkadaşlar, 1 milyon 323 eski rakam; 764, 2006; 820, 2007.  Yani, Türkiye'nin ne kadar vergi kaybı olduğunu… Bir kalemde sağa sola veriyoruz, ondan sonra yeni vergilerle toplayacağız diye uğraşıyoruz.

Yine, burada, değerli arkadaşlarım, Türk Telekom’un aşağı yukarı yüzde 55’ini, yirmi bir yıl süreyle, 6,5 milyara özelleştirmişti. Yirmi bir yılda yaklaşık 7 milyar dolarlık bir vergi indirimi avantajı doğuyor. 4 milyarını da zaten Öger Telekom’a iade etmiş oluyoruz. Burada da mutlak rakamlarını merak ediyordum. Verilen vergilerin matrahlarını sizlere de takdim edebilirim. 

Öte yandan, yine Sayın Bakanın özelleştirmeyle ilgili övünerek söylediği TÜPRAŞ ihalesi vardı, çokça söyledi. Aslında, ben Sayın Bakanın oraya girmeyeceğini düşünüyordum çünkü zeki bir insan olarak sıkıntılı arazilere girmemesi gerekir. Şimdi, neyini övünerek anlatıyor, ben anlamıyorum. Rakamları size ben söyleyeyim yeniden: Yüzde 65,76’sını 1,3 milyara satmıştı, mahkeme iptal etti. Bunun toplam değeri nereye geliyordu? 1,979. İptalden sonraki satışımız kaç? Yüzde 51’ini 4,1 milyar dolara sattık. Toplam değeri 8,2 milyar.  Şimdi, 2 milyarı bile bulmayan bir değere sattığınız şeyi, sonra 8 milyara satıyorsunuz. Ya onu mahkeme iptal etmemiş olsaydı bunun hesabını kim verecekti? Bunun nesiyle övünüyorsunuz? Yani, 4 misline değil dörtte 1’ine satmış olduğunuz şeyi mahkeme bozmuş. Ya bozmasaydı ne olacaktı? 2 milyardan daha az bir fiyata gitmiş olacaktı.

Yine, Sayın Bakan, Ofer’e satışla ilgili de yine aynı konuya değiniyor. Çok net bir şey var burada değerli arkadaşlarım. Yüzde 14,76’sını 446 milyona satmışız 3 Martta  ama sonra bakıyorsunuz, nereye çıkmış değeri? Yaklaşık 1,1 milyara çıkmış hemen operasyondan sonra. Yine bununla ilgili en son yapılan halka arzda da… Telekom ile ilgili de halka arz yapıldı. Biz 13 milyar değer üzerinden halka arz ettik. O hisseyi elinde bulunduranlar 20 milyar dolar değer üzerinden gitti, yaklaşık 7 milyar dolarlık bir vurgun da orada var. Şimdi, bunlarda çok savunulacak bir şey yok değerli arkadaşlarım.

Size son bir şeyden daha bahsetmek istiyorum: Şimdi, Sayın Başbakanın bugünkü açıklamaları dikkatimi çekti ve Sayın Bekir Coşkun köşesinde yazıyor “Doktor diyor ki” diye.

Şimdi arkadaşlar, burada, daha önce ekonomi konusunda bize ders verdi “geometri, teğet” diye. Ben size hep söylüyordum “Sayın Başbakan ekonomi konusunda yanlış bilgilendiriliyor galiba.” diye. Şimdi, bugün kesin kanaat getirdim neden yanlış bilgilendirildiği konusunda. Daha önce teğeti anlattı. Yani matematikçilere danışıyormuş. Sonra “Ben bir doktorum.” dedi. Efendim “Doktor, hastanın durumu ne kadar kötü olursa olsun ‘Durumun çok kötü, gidiyorsun.’ demez.” diyor. Yani “Durum kötü ama ben gidiyorsun diyemem.” diyor doktor olarak. Aslında tersinden baktığınız zaman durumun kötü olduğunu kendisi kabul ediyor Sayın Başbakan.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Tersinden bakma o zaman.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Ama diyor ki “Ölüm sinyali vermeyen hastaya kefen mi biçeceksiniz?” Öbür taraftan, bugün geldi “Kriz psikolojiktir.” diye. Yani Sayın Başbakan matematikçilere, doktorlara, psikologlara danışıyor. Hangi konuda? Ekonomi konusunda. Yanlışın kaynağı böylece belli olmuş oldu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Teşekkür ederim.

Şimdi, burada, değerli arkadaşlar, psikolojik olarak en son kapattık ama psikolojik değilmiş. Bugün bunu, sizin burada kabul etmiş olduğunuz önergeyle yüzde 16,5, temel hizmetlerde, devletin sosyal yükümlülüklerini yerine getirdiği hizmetlerde yüzde 16,5’luk kesinti yaparak bunların zaten böyle olmadığını, IMF ile anlaşmak zorunda kaldığınızı, IMF’nin de bizim ümüğümüzü sıktığını, ümük sıkma sonucunda da bazılarında yüzde 10, bazılarında da yüzde 16,5’luk bir bütçe indirimine gitmek zorunda kaldığınızı maalesef görmüş olduk.

Allah Türk milletinin yâr ve yardımcısı olsun. Bu şartlarda bu teşhislerle, psikolojik tahlillerle, tıbbi tahlillerle bu işin olmadığı daha bu bütçe bitmeden görüldü. Biz size söylemiştik, “Bu bütçenin hiçbir tarafı doğrul değil, hiçbir gerekçesi doğru değil, hiçbir ekonomik hedefleri tutarlı değil.” demiştik. Maalesef bugün burada bu tiyatroyu daha fazla sürdürmek istemiyoruz.

Gerçeklerle, vicdanınızla sizleri baş başa bırakıyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Günal.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Tunceli Milletvekili Sayın Şerafettin Halis.

Buyurun Sayın Halis. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

DTP GRUBU ADINA ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Demokratik Toplum Partisi Grubu adına sizleri selamlıyorum.

Tabii, bu bütçe görüşmelerinde öğrendik ki Tunceli de ihracat yapan iller arasında; yalnız Tunceli değil, Muş, Hakkâri de dâhil. Şimdi, biz merak ettik acaba ne ihraç ediyormuşuz, bu ihraçtan nasıl milletvekili olarak bizim haberimiz yok? Hakkâri ve Muş milletvekilimizin ihracat kalemlerini sorduğunda verilen cevap: Hakkâri’de pamuk, Muş’ta ise mısır.

AHMET YENİ (Samsun) – İhracat…

ŞERAFETTİN HALİS (Devamla) – İhracat.

Tabii ben sorma gereği duymadım. Bize de mandalina ve muz ihracatı düşüyor. Tabii, bir Hükûmet kendi bütçesini yaparken bu kadar açık ve bariz bir hatayı yapar mı? Yapmaması gerekiyor, yapmaz da. Düşündük taşındık, küresel ısınmadan dolayı yirmi yıl sonrasına yönelik bir öngörü sunmuş olacaklar ki iklim değişiklikleri ya da iklimlerin alan değişiklikleri Tunceli’ne mandalina, muz; Hakkâri’ye pamuk, Muş’a da mısır ihraç ettirecek.

Tabii, değerli milletvekilleri, ihracat yapan Tunceli ilinin 1.584 dolarlık kişi başına düşen millî geliri var. Tabii bu, Türkiye ortalamasının altında olsa da Kürtlerin yoğunluklu yaşadığı illerde yani Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerinde üst sıralarda bir yerde. Tabii, ihracat noktasında ne kadar gerçekçilik varsa bu rakamın da o denli gerçekçi olabileceğini düşünüyoruz.

Tabii, millî gelirden payı böyle olan Tunceli’nin ne olduğuna bir bakmakta yarar var diye düşünüyorum. Sanayi ve ticaret alanında, iş ve istihdam alanında bu bütçede Tunceli’ne bir şey yok. Hizmetler alanında, KÖYDES yatırımları dâhilinde Tunceli’ne düşen pay yüzde 0,85. Tabii, buna da razı olmak durumundayız ancak bu KÖYDES hizmetleri dâhilinde bile gelen yatırımlar, yine etnik ve inanç kimliklerine göre, adaletsiz ve eşitsiz bir şekilde dağıtılıyor. Şimdi, Hükûmetin ya da devletin adaletsiz ve eşitsiz yaptığı bir hizmetten sonra oradaki insanların birbirine karşı çok dostça kalabileceklerini düşünüyor musunuz? Ama yine de orada insanlarımız dost; düşman olma gibi bir niyetleri yok ama bundan da rahatsızlar; bunun bilinmesinde yarar var.

Yapılan yollar ne yazık ki üzerinden bir kış geçtikten hemen sonra kullanılamaz hâle geliyorlar. İşte, bunun niye böyle olduğunu sorduğumuzda, “Altyapısı yoktu, sıkıştırılmamıştı, zemin iyi değildi, biz asfaltı döktük ama olmadı.” Şimdi, siz gider, sıkıştırılmamış zemin üzerine ya da ön çalışmaları yapılmamış zemin üzerine asfaltı döker, çeker giderseniz, bu, müteahhide para kazandırmak anlamına gelir ki Tunceli’de bugüne kadar yapılmış yolların ömrü  ancak bir kış kadar, bir kışlık oldu.

Tabii, bütçelerin amacı, karnı tok sırtı pek bir toplum yaratmaktır. Karnı tok olsa bile sırtı pek değilse o toplumun huzurundan bahsedilemez çünkü biz sırtı peklikten, o ülkede insanların düşünceleriyle, düşündüklerini ifade etmeleriyle özgürce bir şekilde yaşamalarını anlıyoruz. Tabii, Tunceli’ne bakıyoruz: Tunceli’deki insanlar, karnı tok olsa bile ne kadar sırtı pek? Tunceli’ye hangi noktadan girerseniz girin, il sınırları içinde, mutlaka sizi bekleyen bir gümrük duvarı var. Orada, kim olursanız olun, sivil olarak, mutlaka sizin kimliğiniz, künyeniz sorulur. Nereden geldiğiniz, nereye gideceğiniz sorulur; hatta, nerede, kimde, nasıl misafir olacağınız sorulur. Öyle ki bu sorgu, dönem dönem, bizim il ve ilçe belediye başkanlarımıza da yapılır. Tabii, bir ülkede, düşünün, bir ülkenin belediye başkanlarının dahi arabaları aranıyorsa, kimlikleri soruluyorsa, oradaki insanların huzurunun ne olduğunu da iyi hesaplamak lazım.

Tabii, yalnız bunlar değil, ulaşımda ciddi sıkıntılar var. Ulaşımda gösterilen sıkıntılar yine iletişim alanında da var. Şehir merkezinde yine gezen jammer’ler yani frekans kırıcılar iletişimi çekilmez hâle getirmiştir. Bu, ister istemez bir yandan insanların iletişiminde sıkıntı yaratırken diğer taraftan da zaman açısından, harcanan kontörlerin de vatandaşın cebinden gittiğini herkesin bilmesi gerekiyor.

Tabii, ekonomik durum Tunceli’de sıfır noktasında. İşsizlik had safhada. Bundandır ki, ilimizde zaten çatışmalardan dolayı yaşamı olumsuz kılan bütün olanaklara bir de işsizlik eklenince, göç son derece yoğun şekilde kendisini göstermiş ve bu anlamda da kala kala orada yaşayan insanların hayvancılık yapma gibi bir seçeneği kalmıştır.

Tabii, hayvancılık deyince de koyunculuk ve arıcılık akla geliyor. Koyunculuk yapan insanlarımız da, bu insanlarımız da çok ciddi sıkıntılar yaşıyor. Yine meralar belli alanlarda güvenlik gerekçesiyle yasaklanıyor ve meralardan yararlanmak için, izin almak için daha doğrusu, izin veren merciyle koyun sahipleri arasında, üreticiler arasında bir simsarlar zinciri oluşuyor. Tabii, bir hukuk devletinin kendi meralarını kendi halkına yasaklaması bir yana, bir de simsarlar zincirinin oluşması çok daha kötü bir durum. Yine arıcılık ha keza. Arıcılığa olanak sunan bölgeler arıcılara kapatılıyor. Böyle olunca da arıcıların da bu üretiminde çok ciddi bir verimsizlik görünüyor.

Tabii, sorunların biri de köylerine yeni baştan dönmek isteyenlere, istemiş oldukları olanakları devletin sunmamasıdır. Sunulmuş olanakların da, bugüne kadar kıt kanaat olanakların da hem Maliye Bakanlığına hem İçişleri Bakanlığına takıldığını ve kısmi gelen paraların da yine valilikler aracılığıyla -bu bölge sadece Tunceli değil, bölge illeri için geçerli bir durumdur- bekletildiği ya da istedikleri köylere verdirtme gibi bir keyfiyeti gösterdiklerini görüyoruz. Bunun mutlaka önüne geçilmesi ve gerçekten mağdur olan bu insanlarımıza zarar, ziyanlarının mutlaka geri verilmesi gerekmektedir.

Şimdi böyle olunca, tabii on dakikada, eğitimden sağlığa kadar bir yığın sorunları olan böyle bir yerin sorunların tümünü anlatmanın olanağı yok. Ancak, ben eğitim bütçesinde okulların eğitim durumunu anlatmıştım, ama sağlık konusunda da çok ciddi zaaflar yaşanmaktadır. 92 sağlıkevi kapatılmış, bugün 15 sağlık ocağı bulunmaktadır ve 15 sağlık ocağında da kadrolu elemandan ziyade vekil ebe, hemşire bulundurulmaktadır. Yine 22 sağlık ocağından 14’ü çalışıyor. Şimdi, Sayın Başbakan, sağlık hizmetlerinde jet ambulans projesini burada sundu. Biz jet ambulans projesinden önce, sağlıkevlerimize ebe ve hemşire, sağlık ocaklarımıza mutlaka doktor ve bir arabanın verilmesi bölge ihtiyacına kısmen de olsa cevap olacaktır diye düşünüyoruz.

Sevgili milletvekilleri, tabii, bir bölge insanını sevmeyenin o bölgenin doğasını da çok sevebileceğini kimse iddia edemez. Bölgede dünya harikalarından biri sayılan, üzerinde 43 tane sadece o bölgede olan endemik bitki türünün bulunduğu, resmiyette millî park olarak da kabul gören Munzur Vadisi sulara boğdurulmak isteniyor. Şimdi böyle dünya harikası bir yerde Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’na göre de bir tek çivinin bile çakılmaması, oradaki yabani hayatı bozan, doğayı bozan herhangi bir faaliyetin mutlaka yapılmaması noktasındaki bir maddeye rağmen, orada sekiz baraj yapılmak isteniyor. Şimdi, düşünün Nil Nehri üzerinde bir tek baraj var. Siz tutuyorsunuz Tunceli’nin can damarı küçücük bir nehrin üzerine sekiz tane baraj inşa ediyorsunuz. Tabii uzmanlara soruyoruz, bu barajın ekonomik manada bir getirisi yok. Olsa olsa elli yıllık bir ömrü olur, elli yıllık bir ömür için böyle bir doğa parçası feda edilemez. Ama bu, böyle olmakla beraber Hükûmete… Bundan önceki hükûmetler döneminde de alınmış kararlar bu Hükûmet döneminde de devam etti. Yine keza, Ilısu Barajı noktasında da aynı zihniyet mevcut. Biz bu konuda da gerçekten, Hükûmetin duyarlı olmasını ve Munzur Vadisi’nin mutlaka kurtarılmasını istiyoruz.

Ayrıca, ormanları yakma sorunu var. Şimdi, “Bu vatanın her karış toprağı kutsaldır.” mantığı eğer gerçekten bir samimiyetin ifadesi olarak söyleniyorsa, doğudan batıya kadar, bu kutsallık aynı derecede önem arz etmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ŞERAFETTİN HALİS (Devamla) - Şimdi bakıyoruz, batıda orman yangınları var. Bu bizim içimizi sızlatıyor. Bu konuda ne çalışmalar var? Helikopter filolarının yaratılması, yine ekipman çalışmalarının çoğaltılması, yararlı böcek üretme, kuş yuvası asma, karınca yuvaları nakli yönünde ödenekler ayrılıyor. Şimdi, biz buna karşı değiliz ama doğuda yanan ormanların, yakılan ormanların da bizim ormanlarımız olduğunun bilinciyle, herkesin, başta Hükûmet olmak üzere herkesin bu konuda bir duyarlılık göstermesi gerekmektedir.

Ben, bundan böyle bir duyarlılık gösterileceği inancıyla hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Halis.

Madde üzerinde şahıslar adına ilk söz Burdur Milletvekili Sayın Bayram Özçelik’e aittir.

Buyurun Sayın Özçelik. (AK PARTİ  sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 15’inci maddesiyle ilgili olarak söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

İktidarımız döneminde uygulanan güçlü maliye politikaları sayesinde bütçe güvenilir bir yapıya kavuşmuştur. Böylece bütçe disiplini sağlanmış, kamu borçlarının çevrilebilme endişesi ortadan kaldırılmış, diğer bir ifadeyle, bütçe milletimize daha kaliteli hizmetler sunmamıza fırsat veren bir araç hâline getirilmiştir.

Kuşkusuz, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kamu mali yönetim sistemi dinamik olmak durumundadır. Bu nedenle, bugüne kadar yürüttüğümüz çalışmalar bundan böyle de aynı kararlılıkla devam edecektir. Temel hedefimiz, kamu kaynaklarının elde edilmesinde ve kullanılmasında etkinliği ve verimliliği sağlamak ve nihayetinde vatandaşlarımıza sunulan kamu hizmetlerinin kalitesini artırmaktır.

Yaşanan son küresel ekonomik kriz bir daha göstermiştir ki, ülkelerin mali sistemlerinin çok güçlü olmaması hâlinde vatandaşların refah düzeyleri bir gün içinde önemli seviyelerde değer kaybedebilmektedir. Mali politikaların ekonomik istikrar üzerindeki bilinen bu önemli etkilerinden dolayı birçok ülke, hem makro hedeflere dayalı bir mali yönetim hem de mikro düzeyde rasyonel kaynak dağılımını sağlayacağı düşünülen harcama anlayışını geliştirmeye yönelmektedir.

Kamu harcamalarında kalitenin artırılması, çağdaş bir devletin en önemli sorumluluklarından biri olarak görülmektedir. Geleneksel bütçeleme süreci ve harcama yönetimi anlayışı ise, söz konusu sorumluluğun yerine getirilmesinde yetersiz kalmaktadır.

Lütfen, sizi düşünmeye davet ediyorum. Küresel mali kriz, haftalarca bakanlar kurulunu toplayamayan ve ekonomi bakanları ayrı ayrı partilerin üyesi olan bir koalisyon hükûmeti dönemine gelmiş olsaydı, enflasyonu yüzde 30, yüzde 40’larda olan, faiz oranları yüksek, al takke ver külah ekonomisiyle işlerin gittiği bir ülkede olsaydı, herhâlde geçmişteki krizlerin birkaç misliyle karşılaşmış olurduk. Şimdiye kadar Hükûmetimizin aldığı tedbirleri Başbakanımızın bütçe sunuş konuşmasından öğrenmek mümkün. Hiçbir şey yapılmadı imajı vermeye çalışmak politik olsa gerek, ekonomik gerçeklerle örtüşmemektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 15’inci maddesinin birinci fıkrasında, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Stratejik Hedef Planı uyarınca çalışmalar yapılmaktadır. Türk şirketlerinin iş payının 1,2 milyar dolar olduğu Atak Projesi bunlardan biridir. Bir diğer proje ise Altay Projesi’dir. Başlatılan bu projeyle de, fikrî mülkiyet ve ihracat haklarına tümüyle ülkemizin sahip olacağı bir millî tasarım tank prototipi gerçekleştirilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün burada bu kürsüde 12’nci madde üzerinde, çok değerli, iki dönemdir milletvekilliği yaptığımız Ramazan Kerim Özkan burayı hayvanat bahçesine çevirdi ve konuşmasının birçok yerinde de…

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Ramazan Bey yok burada şimdi.

BAYRAM ÖZÇELİK (Devamla) – Keşke olsaydı. Bekledim, çok bekledim.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Ramazan burada olduğu zaman konuş.

BAYRAM ÖZÇELİK (Devamla) – Zaten vaktim az kaldı, o kadar şey yapmayın canım.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Görsel bir konuşma yaptı, görsel.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Ben yapamadım diye kıskanma!

BAYRAM ÖZÇELİK (Devamla) – Şimdi, konuşmasının yaklaşık dört beş tane yerinde… Ramazan Kerim’in özelliği odur, bir milletvekili, teşkilatlarına, benim partililerime mesaj çekip “Ben kürsüye çıkacağım, beni iyi takip edin, ben orada güzel bir şov yapacağım.” diyorsa bu doğru bir şey değildir.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Ne alakası var ama yani?

BAYRAM ÖZÇELİK (Devamla) – Şimdi diyor ki: “Bayramda dokuz gün süt toplanmadı.” Yalan!

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Bir milletvekili arkadaşına şu söylediğin hiç doğru değil.

BAYRAM ÖZÇELİK (Devamla) – “Bayramda dokuz gün süt toplanmadı.” Yalan!

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Senin yaptığın da şov. Ayıp!

BAYRAM ÖZÇELİK (Devamla) – “Burdur’da TOKİ konutları dökülüyor.” dedi, yalan!

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Ramazan Beyi kıskanıyorsun diye bakacak Burdur.

BAYRAM ÖZÇELİK (Devamla) – 1.008 tane merkezde, 264 tane Bucak’ta, 92 tane Çavdır’da

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Kıskanma diyecek sana.

BAYRAM ÖZÇELİK (Devamla) – Daha ikinci etaplarımız var.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Ramazan Bey’i kıskanma diyecekler.

BAYRAM ÖZÇELİK (Devamla) – Şimdi, o insanlar bunu dinledikten sonra bu milletvekili hakkında nasıl yorum yapar? Zaten biz biliyoruz da, şu Meclis biraz bilsin diye ben tanıtmaya çalışıyorum.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Et üstüne et koymuyorsun!

BAYRAM ÖZÇELİK (Devamla) – Ah keşke burada olsaydı, güzel şeyler de söyleyecektim.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Kendisi yok, kendisi yok.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Manda bitti, deve bitti, koyun bitti, hayvancılık bitti, Ramazan Bey onu söylüyor.

BAYRAM ÖZÇELİK (Devamla) – Bakın, Burdur’da 700-800 ton günlük süt toplanıyor, yüzde 85’ini başka illere gönderiyoruz. Keşke bizim de imalathanelerimiz olsaydı.

Aynı zamanda, işte “Meralar para karşılığı otlatılıyor.” Ya Mera Kanunu çıktığından beri bu memlekette otlatma için para ödeniyor. O paralar da hiçbir zaman 5 milyar – 10 milyar olmamıştır.

Ah keşke olsaydı, bir şey söyleyecektim ama, yok.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – O zaman konuşma arkadaş!

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Yarın, yarın…

BAYRAM ÖZÇELİK (Devamla) – Ben Burdur’daki kürsüde kendisine çok şey söyledim.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Yarın gelecek, yarın yüzüne karşı söylersin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Ramazan, ne kadar büyükmüşsün!

BAYRAM ÖZÇELİK (Devamla) – Şimdi, Burdur’umuzda günlük 700-800 ton sütümüz var ve samimiyetle söylüyorum, şu anda bakteri sayısı 100 binin altında yaklaşık 10’un üzerinde köyümüz var. Müthiş bir şekilde hayvancılık yapıyor. 100x2’de, 50x4’te altı yıl içerisinde yaklaşık yirmi dört tane kooperatifimize destek sağladık. Yani 5 bin tane damızlık düve Burdur’un dört bir tarafında tanıtıldı. Şimdi, amacımız, toplu hayvancılık bölgeleri oluşturabilir miyiz, süt akredite laboratuvarını Burdur’da kurabilir miyiz? Bunları konuşmak lazım gelirken, tabii, arkadaşımız biraz daha farklı boyutlara geçiyor.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Süt kaç para biliyor musun?

BAYRAM ÖZÇELİK (Devamla) – Değerli milletvekilleri, 2009 yılı merkezî bütçemizin hayırlı olmasını diler, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahısları adına son söz Konya Milletvekili Sayın Abdullah Çetinkaya’ya attir.

Buyurun Sayın Çetinkaya. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

ABDULLAH ÇETİNKAYA (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 15’inci maddesiyle ilgili olarak söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, 2009 yılı bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyorum.

Hükûmetlerimiz döneminde, kararlılıkla uygulanan para ve maliye politikaları sonucunda makroekonomik istikrarın sağlanmasında büyük başarılar elde edilmiştir. 2009 yılı merkezî yönetim bütçesi hazırlanırken, uygulamakta olduğumuz bu ekonomi politikalarının temel hedef ve öncelikleri göz önünde bulundurulmuş, bu hedef ve öncelikler çerçevesinde, ödenekler, kamu açıkları ile enflasyonun düşürülmesini, reel ekonomideki büyümenin devam ettirilmesini, dış şoklara karşı ekonomimizin direncinin artırılmasını sağlayacak şekilde kamu idarelerinin öncelikleri dikkate alınarak belirlenmiştir.

2009 yılı bütçesi, küresel finans krizini Türkiye için fırsata dönüştürme bütçesidir. Tıpkı önceki altı bütçemizde olduğu gibi, yedinci bütçemiz de, Türkiye'nin potansiyelini açığa çıkaran, Türkiye'nin zenginliğini, dinamizmini, imkânlarını, kaynaklarını, fırsatlarını yine Türkiye’ye kazandıracak bir bütçe olmuştur.

Bu bütçeyle, milletimizin en temel ekonomik ihtiyaçlarını, eğitim ve sağlık ihtiyacını takip etmeye ve karşılamaya devam ediyoruz. Yoksullukla mücadelemizi hız kesmeden sürdürüyoruz.

Devletimizin imkânları ölçüsünde, çiftçinin ekip biçtiği mahsulün hakkını veren; köylümüzü yol, su ve diğer altyapı hizmetlerine kavuşturan; işçinin, memurun alın terini karşılıksız bırakmayan, emeklinin geçimini ön planda tutan…

EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Nerede o nerede?

ABDULLAH ÇETİNKAYA (Devamla) - …öğrencinin eğitim, barınma, kitap, yiyecek ihtiyaçlarını karşılayan, özürlü ve bakıma muhtaç vatandaşlarımıza destek olan anlayışımızı sürdürüyoruz.

Ülkemizin dört bir tarafına ihtiyaç duyduğu yatırımları KÖYDES’le köylerimize, BELDES’le beldelerimize götürüyor, reel kesimi destekliyor, bilime, araştırmaya, geliştirmeye yine önemli pay ayırıyor, mahallî idarelerimize destek oluyoruz.

Önceki bütçelerimizde olduğu gibi 2009 bütçemizde de ekonomik kalkınmaya odaklanmış, bireysel ve toplumsal refahı gözeten, sosyal yönü güçlü bir bütçeyi Türkiye’ye kazandırıyoruz.

Değerli milletvekilleri, günümüzde uluslararası alanda artan rekabet, ulusal savunma sanayilerinin korunması yönünde bazı uygulamaları da beraberinde getirmiştir. Birçok devlet, kendi iç pazarlarında ulusal sanayilerini koruyarak, firmalarını uluslararası rekabet ortamına hazır hâle getirme yönünde politikalar benimsemişlerdir. AK PARTİ Hükûmetimiz de, aynı amaç çerçevesinde, yerli savunma sanayisi imkânlarını artırarak, yurt dışı bağımlılığının azaltılmasını, bu sayede yurt dışına kaynak akışını önlemeyi hedeflemektedir. Bu hedef kapsamında, Türk Silahlı Kuvvetlerinin savunma altyapı yatırımları içinde kullanılmakta olan Savunma Sanayii Destekleme Fonu kaynaklarından, ihtiyaç hâlinde, yerli savunma sanayisi firmalarımızın finansman desteği sağlanacaktır.

Cumhuriyet tarihimizde ilk defa, tankımızı, savaş gemimizi, insansız uçağımızı, elektronik sistemlerimizi kendi firmalarımız tasarlıyor, üretimlerini de kendi firmalarımız gerçekleştireceklerdir.

Savunma sanayimizin cirosu ilk defa 2 milyar doları, ihracatı ise ilk defa 400 milyon doları geçmiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri modernizasyon ihtiyaçlarının millî sanayimiz eliyle karşılanma oranını önümüzdeki dönemde yüzde 50’lerin üzerine çıkarmayı hedeflemekteyiz. Bu seviye 2003 yılına göre 2 misli bir artışı ifade etmektedir. Yine, savunma sektörümüzün ihracat rakamını önümüzdeki dönemde 1 milyar dolara çıkarmayı hedeflemekteyiz. 2003-2008 yılları arasında çok önemli projelerin altına imza attık, Türkiye'nin ilk millî tasarım savaş gemisi (MİLGEM) projesini başarıyla sürdürüyoruz. Bu kapsamda üretilen, bir ilk olma niteliği taşıyan Heybeliada gemisini, Preveze Deniz Zaferi’nin yıl dönümü olan 27 Eylül 2008 tarihinde denize indirdik.

Değerli milletvekilleri, şunu gururla ifade edebilirim ki, Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, Hükûmetimizin yaptığı yatırımlar neticesinde her geçen gün çok daha güçlü, hareket kabiliyeti çok daha yüksek bir ordu konumuna ulaşıyor. Özellikle havacılık alanında Türk sanayisi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ABDULLAH ÇETİNKAYA (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

…bugün dünyanın önde gelen şirketleriyle iş birliği yapabilecek bir seviyeye gelmiştir. Uluslararası fuarlarda Türk savunma sanayisi şirketleri kendi tasarımları olan ileri teknoloji savunma sistemleriyle dikkati çekmeye başlamıştır. Bu arada, ülkemizde savunma sanayisinin tedarik ihtiyacını karşılama noktasında pek çok önemli unsuru bünyesinde barındıran Konya ilimizin bu sektörde üretim ve ihracat yapabilecek her türlü altyapıya sahip olduğunu belirtmek isterim.

2009 yılı bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diler, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Madde üzerinde soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Sayın Güvel

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Sayın Bakan, Adana’da kurulu bulunan Çukurova Elektrik AŞ’nin hisselerini elinde bulunduran küçük hisse sahibi 22.500 yurttaşımız şirkete el konulması nedeniyle uzun zamandan beri mağdur edilmiştir. Bu insanların hiçbir günahı yoktur. Hisseleri küçük olan yurttaşlarımızın durumu konusunda Hükûmetiniz herhangi bir şey yapıyor mu? El konulan şirket gelirlerinden küçük hissedarlara pay vermeyi düşünüyor musunuz?

İkinci sorum: Bildiğiniz gibi bu sene ocak ayında Adana’da narenciye alanlarında bir don olayı gerçekleşmişti, üreticimiz büyük zararlar görmüştü. Çiftçilerimizin meyve ve bağ alanlarında iklime bağlı olarak oluşacak don zararlarını önleyebilecek rüzgâr makinesi alabilmeleri için bu ekipmanlarda KDV indirimi yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Aydoğan

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biraz önce Sayın Bakanımız “Beş aşağı beş yukarı IMF ile anlaştık.” diyor. Peki o zaman üzerinde görüştüğümüz bütçe anlamsız hâle gelmeyecek mi? Ne yiyip ne içeceğimize, neyi ne zaman, nasıl, neden yapacağımıza Hükûmet değil IMF karar vermeyecek mi? Bu, millî iradeye saygısızlık değil mi?

Bugün açıklanan asgari ücret 527,13 YTL oldu. Oysa yoksulluk sınırının 750 YTL olduğu araştırmalar sonrasında biliniyor. Bu çalışanlarımızı yoksulluk sınırının üzerine nasıl çıkaracaksınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Yıldız…

SACİD YILDIZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sorum bir önceki maddeyle ilgiliydi. Önemli olduğu için şimdi soruyorum: 1 Ekimde yürürlüğe giren Sosyal Güvenlik Yasası’na göre… Üniversitelerde parttaym çalışan öğrenciler 300-500 lira para alıyorlardı. Bu, sosyal sorumluluk projesi içindeydi. Bunlara yüzde 2 yapılan kesinti yüzde 33,5’a çıktı. Bunlar üniversitelerin sosyal alanlarında -kütüphane, yemekhane gibi- çalışıyorlar ve üniversite için de çok gerekli olan elemanlardı ve Türkiye’de 20 bin kadar civarında. Acaba bunların vergileri, bu kesintileri için yeni düzenleme düşünüyor mu Sayın Maliye Bakanım?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Sakık

SIRRI SAKIK (Muş) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben de bugün açıklanan o asgari ücretle ilgili Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Yani sosyal bir devletten bahsediyoruz. Geçen yıl doğal gaza yüzde 82 dolayında bir zam yapıldı. Bugün bu yoksullara yapılan 20 liralık zammı içine sindiriyor mu? Gerçekten bu konuda çok dostça bir soru sordum. Sayın Bakanım içine sindirebiliyor mu bunu?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, alternatif ürün yetiştirmeyi tercih eden ve yaprak tütün alım ve işletme müdürlükleriyle 2008 yılında sözleşme imzalamış olan başta Adıyaman ve diğer illerdeki tütün üreticilerine “Yılda bir defaya mahsus olmak üzere 2009, 2010 ve 2011 yıllarında destekleme ödemesi yapılacaktır.” deniliyor. Bu konuda bir açıklama yapar mısınız? Miktarı ne kadardır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Özçelik

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Sayın Bakan, Sayın Başbakanımız bütçe üzerine yaptığı konuşmada “Doğu ve Güneydoğu illerimize altı yılda toplam 11,6 milyar YTL’lik yatırım yaptık.” dedi. Buna göre, yılda ortalama 2 milyar YTL yatırım yapılmış. Yirmi iki-yirmi üç il söz konusu olduğuna göre  her il için yılda yaklaşık 100 milyonluk yatırım söz konusu.

Seksen beş yıldır doğru dürüst devlet hizmeti almamış kentlerimizin bu şekilde geri kalmışlıktan kurtarılamayacağı açıktır. Üstelik, yapılan bu yatırımların önemli bir bölümünün de güvenlik harcamaları olduğunu biliyoruz. 11,6 milyar YTL içinde güvenlik amaçlı yatırım miktarı nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bayındır…

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Başbakan ve Hükûmetimiz bütçe görüşmeleri yapılırken her fırsatta 1 Ocak itibarıyla yirmi dört saat Kürtçe TV yayını başlayacağı ile övünürken, daha iki gün önce Denizli Devlet Hastanesi ve Pamukkale Üniversitesi Hastanesine sağlık raporu almak için başvuran Safiye Özdemir ve kızı Makbule Timurtaş’a Kürtçe konuştukları için rapor verilmemiştir.

Hipokrat yemini ile bağdaşmayan bu ayrılıkçı tutum, söylenen ve uygulanan arasındaki farkın, ayrımcılığın göstergesi değil midir? Sağlık hizmetlerinde Kürtçe bilen yeminli tercüman tutmayı düşünüyor musunuz? Bir de bu uygulamayı yapanlar hakkında herhangi bir soruşturmanız olacak mı?

Yine, geçen defa Sağlık Bakanına sormuştum, acil olduğu için tekrarlamak istiyorum: Şırnak Devlet Hastanesi yıkılmak üzere. Daha iki ay olduğu faaliyete geçeli. Bu konuda acil bir tedbir yapmayı düşünüyor musunuz?

Ve yine bahar gelecek, Kürtler yollara düşecek göçmen kuşlar gibi, Çukurova’ya pamuk, Karadeniz’e fındık toplamaya gidecekler…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Güvel’in, küçük hissedarlarla, devlet tarafından el konulmasıyla  ilgili sorusu.

Şimdi, bu küçük hissedarlar için daha önce birtakım çalışmalar yapıldı. Sermaye Piyasası da yaptı, diğerleri de yaptı. Ama kanuna göre, eldeki mevzuata göre küçük hissedarlarla ilgili olarak herhangi bir şey yapılamadı maalesef; bu bir.

İkincisi “KDV indirimi düşünüyor musunuz?” diyor narenciye için? Narenciye için sadece…

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Narenciye için değil.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Hayır, bir KDV indirimi düşünmüyoruz. Çünkü zaten indirildi o KDV’ler. Yani gıdadaki bütün KDV’ler indirildi. Ama bundan daha da düşük imkânı yok. Yani onu düşünmüyoruz şu anda.

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Sayın Bakanım, narenciyede değil, ekipmandaydı efendim.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Sayın Aydoğan, bu bütçe… Tabii, ikide bir muhalefetin söylediği bu bütçe IMF bütçesi, bu bütçe şu bütçesi, bu bütçe bu bütçesi… Yahu, bu bütçe Türkiye Cumhuriyeti devletinin bütçesi. Bunu artık bilin yani. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yani birtakım kondurmalarla, yakıştırmalarla gerçekleri önleyemezsiniz. Haa dersiniz ki Türkiye Cumhuriyeti…

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – IMF ile anlaştıktan sonra değiştirmeyecek misiniz?

BAŞKAN – Sayın Aydoğan, lütfen…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Bakın, ben size anlatayım değerli arkadaşlar. Şimdi, Türkiye, ekonomi olarak çeşitli safhalardan geldi buralara. Türkiye, ikide bir, on yılı bulmaz bir krizin içerisine girerdi. Öyle mi? Hepiniz biliyorsunuz.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Yedi yıldan beri siz yönetiyorsunuz, şu anda da kriz içindeyiz.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Kendi içinden kaynaklanan krizdi. Yani, şimdiki gibi küresel kriz değil. Kendi içinden kaynaklanan kriz ve Türkiye’de bir gecede doların fiyatı iki misli çıkardı.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Şu anda da faizler çıkıyor.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Şimdi, değerli arkadaşlar, eskiden Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı krizler kendi içinden kaynaklanan, küçük olmasına rağmen yönetilemediği için Türkiye’nin başına çok badireler açan krizler oldu.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – 16 Kasımda IMF uyarmadı mı sizi?

BAŞKAN – Sayın Aydoğan, lütfen…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bakın, bir gecede faizler yüzde 7 bin-8 bin oldu. Onları çabucak unuttunuz. Şimdi, geliyorsunuz, bütün dünya toz duman gidiyor; Türkiye’de, bakın şimdi, Merkez Bankasındaki döviz 74 milyara çıkmış yine mevduat artmış.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Karnımızı doyurmuyor Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Senin karnın doyuyor, iyi doyuyor. Ya bak, iyi doyuyor. Memleketi de, halkı da iyi analiz edin. Burada karnınız doymuş, boyuna, muhalefet olsun diye söylüyorsunuz.

Şimdi, IMF dediğiniz zaman, hatırlayın, Kemal Derviş’in geldiği günleri hatırlayın canım. Yani o kadar ülkenin gündemini almıştı ki, bütün gazeteciler toplanmış, Ankara’nın kameraları Kemal Derviş’in arkasındaydı çünkü Türkiye ölüm kalım savaşı veriyordu.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Aynı programı sürdürüyorsunuz.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Gitti Kemal, geldi Kemal, bir şey değişmedi ki.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ekonomi iyi yönetilemediği için… Bunları unutmayın. IMF’nin kapısına gittiniz o zamanlar, ayaklarınız titriyordu ayaklarınız, bacaklarınız böyle titriyordu.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Şimdi niye gidiyoruz?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – 10 milyar, 20 milyar alabilmek için ve Türkiye’yi de borçlandırdınız IMF’e, biz ödedik onları da. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Şimdi siz borçlandırdınız, biz ödeyeceğiz. Ne kadar aldınız borcu?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Yalan mı kardeşim ya! Doğruyu konuşun.

Haa, şimdi dünyada kriz var. Bakın, sağa sola bakın; Rusya’ya bakın, Avrupa’ya bakın, Amerika’ya bakın, Japonya’ya bakın, Hindistan’a bakın, nereye bakarsanız bakın, dünya kaynıyor krizle, krizle kaynıyor.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – 16 Kasımda IMF uyarmadı mı?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Türkiye, buna rağmen… Bakın, dolar bir gecede, iki misli mi yükseldi? Yüzde 100 mü arttı? Faizler yüzde 8 bine mi çıktı?

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Borsa ne oldu?

BAŞKAN – Sayın Aydoğan, lütfen… Bir sürü soru var daha cevap verilecek.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ne oldu borsa? 10 binden aldık, 10 binden borsayı. Biz geldiğimizde 10 binin altındaydı borsa, 9 bindi.

Faizler  düşüyor değerli arkadaşlar. Bankalardaki mevduat artıyor. Merkez Bankasında paranız kalmadı. Bir gecede götürdünüz, bütün paralar gitti.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Nereye götürdük?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sattınız, piyasalara… Ya, götürdünüz dediğimiz zaman, Merkez Bankasındaki rezervleri tükettiniz, rezervleri.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Siz nereye götürdünüz? Biz fabrika yaptık.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Onun için, değerli arkadaşlar, sırf muhalefet yapacağız diye, böyle, olur olmaz konuşmayın. Bir dengeye getirin de, ne konuşuyoruz, nereye gidiyor…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Bütçe dengesi mi?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi efendim, kalkıyorsunuz, burada, efendim, bunu yüzde 4… Bakınız, ben size söyleyeyim: “Yüzde 4 büyüme gösterdiniz, bu olur mu, buna inanıyor musun?” Sayın Günal da çıkmış “Sayın Bakan, inanıyor musun?”

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Buradayım Sayın Bakan.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Şu anda kaç büyüyoruz?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Evet inanıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet, teşekkür ederim Sayın Bakan, süreniz doldu.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – 2000’de MHP olarak iktidardaydınız.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Şu anda kaç büyüyoruz, şu anda?

BAŞKAN – Sayın Bakan, diğer soruları yazılı cevaplandırın.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Büyümeyi yüzde 4,5 gösterdiler…

BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ederim.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – …eksi yüzde 9 oldu birader ya! Bunları unutmayın. Ben size karşı saygı gösteriyorum ama siz de yapın. Ağzınıza geleni söylüyorsunuz.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Yedi yıldan beri siz yönetiyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Aydoğan

Evet, teşekkür ederim.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ben de teşekkür ederim.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 21.06

 

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.19

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Tasarının 15’inci maddesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

16’ncı maddeyi okutuyorum:

Yabancı ülkelere yapılacak hizmet karşılıkları

MADDE 16 – (1) Maliye Bakanı;

a) Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığınca yabancı ülkelere ve uluslararası kuruluşlara kiraya verilen veya bir hizmetin yerine getirilmesinde kullanılan kara, deniz ve hava taşıtlarından alınan kira veya ücret tutarlarını,

b) Türk Silahlı Kuvvetlerinin öğrenim ve eğitim müesseselerinde okutulan ve eğitim gören yabancı uyruklu subay, astsubay veya erlere yapılan giderler karşılığında ilgili devletlerce ödenen tutarları,

c) NATO makamlarınca yapılan anlaşma gereğince yedek havaalanlarının bakım ve onarımları için ödenecek tutarları,

aynı amaçla kullanılmak üzere bir yandan genel bütçeye gelir, diğer yandan yukarıda yazılı idare bütçelerinde açılacak özel tertiplere ödenek kaydetmeye ve bu suretle ödenek kaydedilen tutarlardan yılı içinde harcanmayan kısımları ertesi yıla devretmeye yetkilidir.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Vahap Seçer’e aittir.

Buyurun Sayın Seçer. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 16’ncı maddesi hakkında grubum Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, krizle ilgili ne zaman Sayın Maliye Bakanına bir eleştiri gelse hemen 2001 yılına dönüyor ve o 2001 yılıyla bu yılların, 2008 küresel krizin karşılaştırmasını yapıyor. Tabii, takdir edersiniz ki, her olayı kendi ortamında, kendi mekânında, kendi tarihinde değerlendirmek lazımdır. O günün şartlarında gelişen kriz ile bugünün şartlarında gelişen kriz farklı boyutlarda krizler.

Dolayısıyla, bakınız, eylül ayının ortasından bu yana dünya küresel krizi konuşuyor, biz küresel krizi konuşuyoruz, Mecliste bu konuda sürekli müzakereler yapılıyor, sürekli eleştiriler yapılıyor, Hükûmet bu konuda çıkıyor kendini savunuyor, muhalefet suçlamalarda bulunuyor ama tabii, yurttaşlar da ağzını açmış, gözlerini açmış, sanayici, iş adamı, tüccar, esnaf, herkes bizden çözüm bekliyor. Ama bugün gelinen noktada bakıyorsunuz ki, herhangi bir somut adım atılmamış. Bu krizi yönetecek, derli toplu bir somut çözüm önerileri içeren bir paket, bir tedbir paketi henüz Hükûmet tarafından kamuoyuna aktarılmış değil.

Bu süreç boyunca, küresel krizin ortaya çıktığı süreç boyunca, burada da aslında Hükûmet yetkilileri bu krizi üzerlerine almak pek istemediler, bunu pek kabullenmek istemediler. Bu konuda da Sayın Başbakanın çok beyanatı oldu, bu kürsüde de defaatle bu belirtiliyor: “Teğet geçer; olur, olmaz; bizi etkilemez.” Ama öyle görülüyor ki bu böğrümüzü delip öbür taraftan çıkacak bu kriz.

Az önce Sayın Bakan Şimşek buradan birtakım açıklamalarda bulundu. Benim oradan edindiğim intiba, hissiyat, bu krizin ciddi olduğuna artık bakanlar da kanaat getirmiş. Bize, küresel krizin şu anda diğer ülkelerdeki tahribatlarından bahsetti ve önümüzdeki dönemin, 2009 yılının da bu anlamda, krizin etkileri anlamında ve sonuçları anlamında kolay bir yıl olmayacağını bize anlatmaya çalıştı ve bu savunmalardan sonra da zaten bir önergeyle bütçeyi yüzde 10 civarında bir rötuşlama, bir tıraşla bazı kurumlarda, bazı bakanlıklarda ödeneklerde iskontoya gitti, kesintiye gitti.

Ben, bugün konuşmamı hazırlarken, tarım konusunda 2009 yılı bütçesinin, üç aşağı beş yukarı 5,5 milyar YTL’lik tarıma ayrılan destek bütçesinin yetersizliğinden bahsedecektim ama bugün konuşma sıramı beklerken, sanıyorum, 12’nci maddede verilen bir önergeyle yapılan değişiklikle Tarım ve Köyişleri Bakanlığının da bütçesi, yüzde 10 ödenekleri kısıntıya gitti. Ayrıca, Devlet Su İşlerinin bütçesinde de 761 milyon YTL’lik bir ödenek kısıntısına gidiliyor. Tabii, DSİ ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığını birbirlerine bağlantı kurmamın sebebi, ikisinin de netice itibarıyla direkt olarak tarımı ilgilendiren, Türkiye’deki tarımsal üretimi ilgilendiren, üreticileri ilgilendiren kurumlar. Zaten, takdir edersiniz, DSİ, son beş altı yıldır tıraş ede ede kuşa çevrildi, artık dumura uğramış bir kurum hâline getirildi, işlevselliği ortadan kaldırıldı, hareket alanı daraltıldı, hantal bir kurum yapısına büründürüldü. Oysaki DSİ’nin hizmetlerini yıllardır, elli yıldan, altmış yıldan bu yana tarımsal üretime, Türkiye ziraatına yaptığı katkıları burada anlatmakla bitiremeyiz. Tarla içi hizmetleri, sulama hizmetleri, baraj hizmetleri, köy yolları hizmetleri, vesaire vesaire.

Tarıma gelince: Değerli arkadaşlarım, her zaman tarımdan konuşurken tarımın hep sosyal yönünden bahsediyoruz, istihdama katkılarından bahsediyoruz. İstihdamda Türkiye’deki, ülkemizdeki tarımın yüksek oranından bahsediyoruz. Tarımdan geçinen nüfusun oldukça yoğun olduğundan, yüzde 30’lar civarında bu nüfusun tarımdan geçindiğinden bahsediyoruz. Dolayısıyla tarım her zaman için bu ülkenin başat bir sektörü olmalı. Elbette gelişmiş bir ülke olmak için nüfusumuzun tarımda yüzde 30, yüzde 40 seviyeleri çok yüksek oranlar ama, tabii ki bizde arzu ediyoruz bu oranları yüzde 10 seviyelerine çekelim, ama Türkiye’nin burada zamana ihtiyacı var. Avrupa Birliğinin dayatmalarıyla bunu damdan düşer gibi yaparsanız, bu ülkede ciddi meselelerle karşı karşıya gelirsiniz, sosyal sorunları, sosyal boyutları büyütürsünüz.

Bakın, hep söylüyoruz: 2002’den bu yana öngörülen Avrupa Birliği kaynaklı tarım politikaları neticesinde 1,5 milyon insanın köylerden kentlere göç etmek zorunda kaldığından bahsediyoruz. İlgimi çeken, hem Tarım Bakanı hem Sayın Maliye Bakanımız tarım konusu gündeme geldiği zaman “Biz tarıma yeterli destek veriyoruz.” derler ve sürekli kullandıkları bir rakam vardır: “2002’de 1,8 milyar YTL tarıma destek verilirken, bugün 5,5 milyar YTL tarıma destek verdik.” diyorlar ama, eğer tarıma bu kadar büyük boyutlu destek veriliyorsa, tarımda son yıllarda meydana gelen bu kopuş, bu nüfus boşalması neden diye kendilerine sormak lazım.

Gerçekten son yıllarda tarımda büyük tahribatlar yapıldı değerli arkadaşlarım. Bakın, kendi seçim bölgelerinize gittiğiniz zaman, kırsal alanları dolaştığınız zaman üreticiler hâlinden memnun değil. Bugün rakamlar da bize bunu gösteriyor. Son verilere göre üçüncü çeyrekte tarım 2,2 büyümesine rağmen ilk dokuz aylık döneme baktığınız zaman ancak yüzde 0,7 gibi bir büyüme oranına sahip. 2007 yılına baktığınız zaman bu oranın eksi yüzde 7,3 olduğunu görürsünüz. Eğer yeterli destek veriyorsanız, üretimi artırıcı yönde tarımsal politikalarınız varsa, tarım sektöründe 2007 yılında sektör niçin eksi 7,3 civarında küçüldü, bunu sorgulamamız gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, bu kriz sürecinde, krizden etkilenecek en büyük sektörlerin başında tarım sektörü geliyor. Bunları görüyoruz. Dolayısıyla, bu sektörde bugünlerden ciddi tedbirler almamız gerektiğini düşünüyorum.

Üreticilerin sürekli bizden arzu ettikleri… Mevcut Ziraat Bankası borçları, tarım kredi borçları, özellikle ve özellikle elektrik borçlarının, geriye dönük bu borçların yapılandırılması yönünde, faizlerinin affedilmesi, kendilerine bir şans tanınması yönünde bizden sürekli istekte, talepte bulunuyorlar. Biz de bunu buradan Hükûmet yetkililerine ulaştırmaya çalışıyoruz ama bu kriz önünde hâlâ alınmış bir tedbir yok. Bakınız, bu gerçekten 2009 yılında -önümüzdeki yıl-  Türkiye'nin tarımsal üretimini ciddi anlamda vurur, tarımsal üretimde daralmaya gider.

Bakın, geçtiğimiz sonbahar döneminde Türkiye'nin önemli bir üretim kaynağı olan -ki 20 milyon ton- Türkiye'nin bugün tarım yapılabilir arazisinin yüzde 50’sinde ürettiğimiz tahılda insanlar ekimlerini gübresiz yapmak zorunda kaldı. Elbette bu üreticilerin imkânları var olsa böyle bir ekim sistemine giderler mi? Gübrelerini atarlar, elbette ki onlar daha ileride, hasat döneminde daha iyi bir ürün alma, istihsalde daha yüksek üretim yapma arzusu içerisinde olurlardı. Ama bir gün bakıyorsunuz imkânsızlıklar insanları gübresiz üretim yapmak zorunda bırakmış.

Geçenlerde seçim bölgemde bir dağ köyünü ziyaret etmiştim. Bir haber kanalında da ana haber bültenine konu olmuştu “satılık köy” diye. Buradan Sayın Maliye Bakanından köylüler adına yardım istiyorum. Buradan bu köylülere bir babalık yapmasını kendisinden talep ediyorum. Bu insanlar orman köylüsü. Dağlık bir arazi, bu insanların oradan, ormanlık alandan, dağlık alandan elde ettikleri defne yaprağından başka bir gelirleri yok.

2002 yılında bir kooperatifleşmeye gidiyorlar ve orada bir kooperatif kuruyorlar, bu alandan topladıkları defne yapraklarını orada paketleyip, ilgili yerlere, kimya sanayisine, kozmetik sanayine pazarlama amacıyla. Bunların başında, 3-5 tane köy muhtarı dâhil, bunlara önderlik eden birkaç tane arkadaşımız 165 üyeli bu kooperatifi kurduruyorlar.

Şimdi, ben üreticilerle görüştüm. Bu insanların yaklaşık olarak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum tamamlayın lütfen.

VAHAP SEÇER (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

…her birinin anapara 6 milyar lira borcu var, yeni para 6 bin YTL. Bu, faizleriyle beraber -bu para ödenmemiş- 10 bin YTL’yi buluyor toplamda 165 kişinin borcu. Bir köyün tamamını, aşağı yukarı tamamını ilgilendiriyor. Bu insanların bu parayı ödeyecek gücü yok. Bu insanlar dağlık bir arazide yaşıyorlar, bu insanların ciddi gelirleri yok, karınlarını zor doyuruyorlar. Dolayısıyla, demokrasilerde çareler  tükenmez. Burada belki hukuksal bir çözüm bulamayız ama siyasi bir çözüm bulabilir Bakanlık. Hazine bu insanlara haciz göndermiş, tebligatları da burada. Lütfen Sayın Bakan, bu konuda bu mağdur vatandaşlarımıza yardımcı olmanın cihetine gidelim diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Seçer.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Gültan Kışanak.

Buyurun Sayın Kışanak. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

DTP GRUBU ADINA GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Demokratik Toplum Partisi adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün burada yaptığımız görüşmeler sırasında bütçenin 12’nci ve 13’üncü maddelerinde verilen değişiklik önergesi aslında bize bu bütçenin karakteri konusunda gerçekten çok önemli ipuçları verdi ve AKP Hükûmetinin ekonomiyi nasıl yönettiğine dair de ciddi ipuçları verdi. Bunlardan en önemlisi öngörüsüzlüktü çünkü bu kriz öyle birden ortaya çıkmadı, ani olarak gelmedi hatta bir iki yıl öncesinden bunun ipuçları vardı -Türkiye’de Mortgage Yasası tartışılırken Amerika’daki Mortgage sisteminin çöktüğü ve bunun bir kriz yaratacağı biliniyordu, bu yaklaşık iki yıllık bir tartışma- ve son yedi sekiz ay içerisinde de bütün emareleriyle ortaya çıkmış bir krizdi. Bunu öngörmeyen ve bütçesini buna göre hazırlamayan bir hükûmetle karşı karşıyayız. Bugün yapılan değişiklikler bize AKP Hükûmetinin ne kadar öngörüsüz olduğunu gösterdi.

İkincisi; aslında AKP Hükûmetinin kamuoyunu yanıltmaya dönük bir politikası olduğunu kanıtladı bu değişikler; çünkü daha bir ay sürmedi, Başbakan çıkıp “Ümüğümüzü sıktırmayız.” dedi ve bunun üzerine politika yapılmaya çalışıldı ama bugün görüyoruz ki aslında ümük de sıkılmış, kemer de sıkılıyor!

Üçüncüsü; aslında bu yapılan değişiklikler AKP Hükûmetinin bir yatırım düşmanı Hükûmet olduğunu da ortaya çıkardı ve özellikle burada çokça bahsedilen özgürlük, güvenlik, huzur, refah denkleminde her zaman özgürlüğün yerine güvenliği, huzurun yerine de refahı tercih etmediğini ortaya koyan bir yaklaşımla karşı karşıya olduğunu görüyoruz çünkü öncelikle hemen getirilen, “Nereden kısıtlama yaparız?” sorusuna karşılık ilk akla gelen şey yatırım hizmetlerinden kısıtlama yapmak, öncelikle de millî eğitimde, ulaştırmada, sağlıkta, adalette kısıtlama yapmak ama Millî Savunma Bakanlığında, Jandarma Genel Komutanlığının ve Emniyet Genel Müdürlüğünün bütçelerine hiçbir şekilde dokunmamak. Bu ülkede, bu sorun, gerçekten herkesin senelerdir dile getirdiği, kaynaklarımızı heba eden sorunları çözerek krizi atlatabileceğimiz başka kısıtlamalara gitmemiz gerekirken gene güvenlikle ilgili hiçbir kaleme dokunulmayan ama hizmet ve yatırımla ilgili bütün kalemleri kısıtlayan bir yaklaşımla karşı karşıyayız.

Dördüncü olarak da; aslında AKP Hükûmetinin dışa bağımlı olduğunu ortaya çıkaran bir değişiklikti bu önerge. Burada her ne kadar bunun politikası yapılmaya çalışılsa da “Bu, devletin bütçesidir; kimse karışmamıştır.” denilse de yapılan değişiklikler, aslında bu işin dışarıyla, IMF’yle, Dünya Bankasıyla ne kadar bağlantılı olduğunu çok açık ve net olarak ortaya koyuyor.

Ayrıca, ben, burada şu konuya değinmek istiyorum: Biz, geçen yıl bütçe burada değerlendirilirken, hep likidite bolluğundan, sıcak para girişinden, dünyadaki ekonomik duruma ilişkin göstergelerin iyiliğinden, dünya genelindeki kalkınma trendinden bahsedip bunun Türkiye'ye yansımalarından bahsettiğimiz zaman, AKP Hükûmeti “Hayır, bu bizim başarımızdır, Türkiye'deki durum dışarıyla ilgili değildir.” diyor, ama bugün görüyoruz ki aslında yavaş yavaş AKP Hükûmeti ortaya çıkacak faturanın tüm yükünü de dışarıya havale etme eğilimi içerisine girecektir, biz buna da müsaade etmeyeceğiz. Aslında iyi bir yönetimle bu krizin ülkemize olan faturası önlenebilirdi. Bu konuda, biz her ne kadar dünya sistemindeki krizin etkilerinden bahsediyorsak da AKP Hükûmetinin buradan kaçmaya ve kendisine kaçacak yol aramaya hakkı olmadığını ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün bir konuya daha değinmek istiyorum bu görüşmemizde, çünkü AKP Hükûmetinin gerçekten özgürlüklere ne kadar düşman bir hükûmet olduğunu ifade edecek en temel göstergelerden birisi, 2006 yılı Haziran ayında bu Meclisten bir yasa tasarısı geçirildi. Terörle Mücadele Yasası’nda değişiklik yapılmasını öngören bir yasa tasarısıydı ve bu yasa geçtikten sonra, Terörle Mücadele Yasası’nın 6’ncı maddesine dayanarak, bu ülkede durmaksızın anında hukuksuzluk işlenerek 50’den fazla gazeteye kapatma cezası verilmiştir, kapatma kararı verilmiştir. Bu süreç nasıl işliyor? Neden hukuksuzdur?

Birincisi şöyle işliyor: Gazeteler matbaadan çıkar çıkmaz savcıya gidiyor ve savcı, hemen nöbetçi mahkeme yargıcından Terörle Mücadele Yasası’nın 6’ncı maddesi gereğince kapatma kararı verilmesini istiyor ve genellikle de en üst sınır olan bir ay kapatma cezası verilerek, daha gazetenin ömrü bir günlükken gazeteye kapatma cezası veriliyor.

Bunun hukuksuz olduğu, yasa Köşk’e gittiğinde dönemin Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer tarafından çok açık bir şekilde görülmüş ve konu Anayasa Mahkemesine götürülmüştür, bu maddenin iptal edilmesi istenmiştir, gerekçelerde çok açık ve net olarak ortaya konulmuştur. Bunlardan birincisi: “Yayın sahiplerine ve yazı işleri sorumlularına verilen ağır hapis  cezaları ve para cezalarıdır. Suça iştirakleri olmasa dahi ceza verilmesini öngören bir düzenlemelidir. Bu da Anayasa’mızın suçların şahsiliğiyle ilgili 12’nci maddesine aykırıdır. Ayrıca, düşünce özgürlüğünü ve basın özgürlüğünü ifade eden 26’ncı ve 28’inci maddelere de aykırıdır. Bu maddenin iptal edilmesi gerekiyor.” dedi.

Bir başka gerekçesi de şuydu ve esas önemli olan, bugün burada anlatmaya çalıştığım kapatma cezalarıyla ilgili olan madde de şuydu: “Anayasa’mızın 28’inci maddesinde basın özgürlüğünün hangi şekillerde kısıtlanacağı çok açık ve net olarak tarif edilmiş, bunlardan dağıtımın engellenmesi, yayın yasağı, toplatma ve geçici kapatma kararlarıdır ve bunlar bir yargı süreci işletildikten sonra verilebilecek, özellikle kapatma cezası yargı süreci işletildikten sonra verilebilecek bir cezadır.”

Ancak, getirilen yeni hükümle Terörle Mücadele Yasası’nın 6’ncı maddesi gereğince yeni bir ceza türü ihdas edilmiştir, geçici olarak yayın durdurma bahanesiyle, çünkü yargılama kapatma cezası verildikten sonra devam ediyor. Bu, tıpkı şuna benziyor: Bir kişiye en ağır ceza olan idam cezasını verip idam etmek, arkasından da yargılamayı devam ettirmek gibi bir şey. Bir yayın açısından verilebilecek en ağır ceza kapatma cezasıdır. Bunu, bir yargı süreci yaşanmadan, mahkeme yapılmadan, savcının takdirine bırakarak, göstermelik bir hâkim kararıyla anında uygulayan, arkasından da yargılamaları devam ettiren bir uygulama söz konusu. Bunun, gerçekten ne hukuka ne adalete ne düşünce ve ifade özgürlüğüne, hiçbir şeye sığan bir tarafı yoktur. Bu yasanın acil olarak değiştirilmesi ve tamamen ortadan kaldırılması gerekmektedir. Ne yazık ki, Anayasa Mahkemesi de iki yıldır kendisine yapılan bu başvuruyu gündemine dahi almamış, bu konuyu görüşme ihtiyacı bile duymamıştır.

Bu konuyla ilgili önümüzde Türkiye’yi gerçekten büyük para cezaları beklemektedir ve bunun işaretleri vardır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bu gazete kapatmalarıyla ilgili 40’ın üzerinde başvuru yapılmıştır; bunlardan 2’si şu anda sonuçlandı, 2’sinde de Türkiye mahkûm edildi bu maddelerin düşünce ve ifade özgürlüğüne, basın özgürlüğüne aykırı olduğu gerekçesiyle.

Bunlardan birisi, bu ülkede Kürtçe yayın yapan tek gazete olan “Azadiya Velat” gazetesine verilen kapatma kararıydı ve gerekçe olarak da Abdullah Öcalan’ın fotoğrafı ve 1 Eylül Dünya Barış Günü nedeniyle çeşitli kesimlerden yapılan açıklamalara yer verilmiş olmasıydı. Bundan AİHM’de mahkûm edildi.

Son olarak da geçtiğimiz Kasım ayında, 29 Kasımda haftalık Yedinci Gündem gazetesine verilen kapatma cezası nedeniyle Türkiye AİHM’de mahkûm oldu. Daha sırada 40’ın üzerinde dava var. Bunlar peş peşe gelecek. Üstelik de AİHM, ilk kez düşünce ve ifade özgürlüğüyle ilgili davaları öncelikli olarak görüşmek ve Hükûmetten öncelikli olarak savunma isteme kararı aldı. Bu konuyu ciddi bir şekilde gündemine aldığını görüyoruz. Ama ne yazık ki, bu konudaki uygulamaları AKP Hükûmeti ısrarla sürdürüyor ve İstanbul’da bu kapatma kararlarının verildiği merkezde davaları takip eden hukukçulardan aldığımız bilgilere göre, şifahen, bu kararı uygulayan kişiler “Ankara’dan bize talimat geldi. Siz boş verin cezaları. Ne kadar ceza gelirse gelsin biz öderiz, yeter ki siz bu gazetelerin yayınlanmasına izin vermeyin.” talimatının geldiğini ve bu talimat doğrultusunda hukukun hiçe sayılarak bu uygulamanın ısrarla sürdürüldüğüne dair hukukçuların edindiği bilgiler vardır. Bu ülkede bu yaklaşımlar çok görüldü. Bu yaklaşım fiili bir sansür uygulamasıdır. Zaten Sayın Necdet Sezer de Anayasa Mahkemesine yaptığı başvuruda sansürle ilgili konuya atıfta bulunmuştur. Bir yayın, henüz tasarlanmadan, basılmadan, yayınlanmadan yasaklanamaz. Sizin “geçici kapatma kararı” dediğiniz hikâye, yayınlanacak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkan.

olası yayınlara dönük bir karardır. Açıkça sansürdür. Bu ülkede sansürü hortlatmaya kimsenin haddi olmaması gerekir. AKP Hükûmetinin de bu uygulamadan acilen vazgeçmesi, bu konuyu Anayasa Mahkemesinin öncelikli olarak gündemine alıp bu utanç verici yasadan bu ülkeyi kurtarması gerekiyor.

Hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Saygıdeğer hazırun, merkezî hükûmet bütçemizin 16’ncı maddesi üzerinde söz aldım. Hepinize en derin saygılarımı sunarak konuşmama başlıyorum.

Değerli arkadaşlar, karar alıcılar ve yöneticiler için en sakıncalı durum taassupla hareket edilmesidir. Eğer taassupla hareket edilirse bunun neticelerinde, o kararlardan ve uygulamalardan etkilenenler çok büyük zararlar görür.

Kıymetli arkadaşlar, eğer bana deseler ki: “Demokrasi nedir, bir cümleyle tarif et.” Tabii ki hepimiz diyebiliriz ki: “Seçme ve seçilme özgürlüğüdür.” Eğer bunun arkasına ikinci bir cümle eklenmesi gerekirse ne gibi bir cümle ekleriz? “Azda kalanların da hak ve hukukunun teminat altına alındığı çoğunluğun yönetimidir.” deriz. Peki, acaba üçüncü bir cümle eklersek bunun arkasına, demokrasiyi daha sıralayabileceğimiz başka cümlelerle, neyi eklememiz gerekir? “Eğer seçileni tercih etmemiş olsak bile seçileni denetleyebilme özgürlüğüdür.” olmalıdır. Eğer seçileni denetleyemiyorsanız o zaman o seçilmenin, o çoğunluk yönetiminin demokraside hiçbir anlamı olmaz; orası “çoğulcu” olmaktan “çoğunlukçu” olmaya geçmiş, karar alıcıların dikte ettirildiği bir yönetim şekline dönmüştür.

Dolayısıyla bugün yüce Meclisimizde  -Cumhuriyet Hükûmeti hepimizin hükûmetidir ama- ben kıymetli milletvekillerimizle ve halkımızla şunu paylaşmak istiyorum: Acaba, iktidarın en geniş yetki alanı olan bütçeyi, 2007’nin, 2008’in kesin hesaplarıyla, yerindelik, etkinlik, verimlilik açısından kim denetledi, kim denetleyebildi? Şimdi, birçok hizmetten bahsediliyor, çok teşekkür ediyoruz; elbette ki en yanlış saat bile günde yirmi dört saatte iki defa doğruyu gösterir. KÖYDES projesidir, BELDES projesidir, başka başka alanlardır. İktidar milletvekillerine sorsam, bu bütçeye “evet”, “hayır”, neticesinde bir taassupla hareket eden arkadaşlarıma sorsam: Acaba, KÖYDES projelerinde, bu ülke kaynaklarında, ortalama, hizmetlerde yüzde kaç kırımla ihaleler gerçekleşmiştir; dolayısıyla, kamu kaynağı, yerinde, etkin, verimli kullanılmış mıdır? Bu yatırımlar, köylerdeki hizmetlerde, yerindelik, öncelikli hizmet, etkinlik, verimlilik açısından ne kadar gerçekçi olmuştur desem, kaç tane milletvekili arkadaşım bana, kendi bölgesindeki projelerle ilgili bile bu rakamlara hükmedebildiğini söyleyebilir? Değerli arkadaşlar, bu, mesuliyetli bir iştir. İşte, taassup burada karşımıza çıkmaktadır.

Değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti bütçesi, 2002’li yıllardan bugünlere kadar, verimlilik, etkinlik, yerindelik ve üretkenlik açısından çok değişmiştir. Değişmenin sebebi nedir? 2002’den bugüne kadar Türkiye Cumhuriyeti bütçesindeki, yerindelik, etkinlik, üretkenlik ve verimlilik açısından değişikliği neyle izah etmemiz gerekir? Kıymetli arkadaşlar, 2002’li yıllara gelinceye kadar, Türkiye Cumhuriyeti âdeta devasa bir ekonomik şirketti, KİT’ler dolayısıyla, her alanda ama her alanda, ayakkabıdan, bezden, enerjiden havalimanına varıncaya kadar her alanda yatırım yapar ve buralara finans desteği sağlardı; dolayısıyla, yatırım bütçeleri çok geniş olurdu ama 2002’li yıllardan sonra, yap-işlet, yap-işlet-devret gibi, birtakım çıkan yasalarla, artık Türkiye Cumhuriyeti stratejik alanların dışında ekonomiden çekildi, buraları yap-işlet, yap-işlet-devret modelleriyle yatırım ve finansman yükümlüğünden kurtuldu. Bunun yanında, dünyada bollaşan likidite, dünyadaki artan kaynaklar ve Türkiye’ye akan sermayeyle de özel şirketler dolayısıyla bütçe yatırımlardan rahatlamıştır, daha başka alanlara harcayabilir duruma gelmiştir. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin 2002’den sonraki bütçeleri araştırılırken, eleştirilirken, yerinde, etkin ve üretkenlik açısından eleştirilmeli ve değerlendirilmelidir.

Kıymetli arkadaşlar, bugün Türkiye birçok şeyi tartışıyor. Tartıştığı en önemli konu, elbette ki küresel krizdir. Ama bu küresel krizi tartışırken, Türkiye, alışageldiği bir krizin olmadığını öncelikle kabullenmelidir, öncelikle bunu kabullenebilmesi için geçmişte yaşanan olayları yaşandığı şartlar içerisinde analiz etmelidir.

Kıymetli arkadaşlar, 2001 yılında kriz yaşanırken şunu açık yüreklilikle ifade etmek istiyorum: Bunu bir iktidar-muhalefet çekişmesi içerisinde görmesinler arkadaşlarımız. Hepimiz bu ülkenin sahipleriyiz ve hepimiz sorumluyuz kıymetli arkadaşlar. Dolayısıyla, 2001’li yıllardaki kriz yaşanırken, açık yüreklilikle şunu ifade ediyorum: Birtakım YPK kararlarına baktığınızda ve birtakım o gün “battı” denilen bakan dâhil birçok arkadaşımızın eleştirdiği banka batış hadiselerinde, daha önce AKP Hükûmetinde görev yapan ama önce başka parti isimleri altında hükûmetlerde görev yapan birçok bakan arkadaşımızın YPK kararlarında yetersiz kredilerde, yetersiz banka kuruluşları izinlerinde imzalarının olduğunu göreceksiniz. Öyle imzalarla o izinleri vererek, yetersiz kredileri öteleyerek 57’nci Hükûmetin kucağına bıraktığınız birçok ekonomik birikimin neticesinde yaşanan bir kriz vardır ve kıymetli arkadaşlar, 2001’li yıllarda yaşanan kriz Türkiye istihsalinin, sanayi üretiminin aşağı yukarı üçte 2’sini temin eden, Türkiye nüfusunun aşağı yukarı üçte 2’sini istihdam eden, oturan bir bölgede bir deprem meydana gelmiştir. Bu depremin yaraları, o günkü Hükûmetin şartları içerisinde yüklediği birtakım yükümlülükler inkâr edilemez bir gerçektir. Bütün bunlardan sıyrılarak, haksızca eleştirerek çıkan arkadaşlarımız yazmadan kâtip, okumadan âlim... Ellerine tutuşturuluyor birtakım kâğıtlar ve birtakım sözler buralarda ifade ediyorlar. Onlar onları söylerse, bizim de birtakım şeyleri söyleme hakkımız olur. Eğer siz, bu YPK kararlarını araştırmadan, depremi dikkate almadan “Bankalar battı.” dendiğinde… Biz buradan Sayın Bakana sorduk: O gün bankalara konulan nedir? 21 milyar dolar. Peki, bu Hükûmetin dünden bugüne gelirken, 2002’li yıllardan sonra bankaların lisanslarından, satışından elde ettiği gelir nedir? 17,5 milyar dolar hazineye gelen para var. Ee, şimdi, sen konan paraya “Battı.” diyeceksin, vatandaşı 17,5 milyar dolar hazineye girdiğinden bilgilendirmeyeceksin; elinde tertemiz Ziraat Bankası, Halk Bankası, başka başka birtakım bankalar kalacak, bütün her şeyi 57’nci Hükûmetin sırtına yıkacaksın. Ben, bu Hükûmetin mantığını şöyle anlarım: Eğer, Fatih Sultan Mehmet gemileri karadan denize, Haliç’e indirmeyip de eğer İstanbul’u uçakla fethetseydi, Türkiye'nin bütçesi, Türk milletinin sırtına bu kadar yük olmazdı da diyebiliriz kıymetli arkadaşlar. Dolayısıyla…

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Ne alakası var?

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Tabii ki sen alakayı kuramadığın için zaten o taassubun içerisindesin. O taassubun içerisinde olduğunuz için bunları anlayamıyorsunuz.

Kıymetli arkadaşlar, ben, görme özürlü vatandaşlarımızdan özür dileyerek bir şeyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Görme özürlü insanlar görmese de güneş doğar, fonksiyonlarını yerine getirir ve batar. İşte gören insanlar, görmeyen insanları güneşin fonksiyonlarıyla doğup battığıyla ilgili uyarırlar. Sayın Başbakan, dünyada meydana gelen kriz ve Türkiye’de alınması gereken tedbirlerle ilgili uyaran herkese “Bunlar kriz tellalı.” diyor. Bizim tellallık gibi bir niyetimiz yok, ama Türkiye'yi uyarmak da bizim görevimizdir kıymetli arkadaşlar.

Aslında, sizlerle paylaşmak istediğim şudur: Kıymetli arkadaşlar, halkın içine indiğinizde, Türkiye, alışılmadık bir krizle zaten iki senedir baş başaydı. Türkiye'de bugüne kadar yaşanan alışılmış krizler kamu finansmanından kaynaklanan krizlerdi. Ama bugün, iki senedir vatandaşın yaşadığı kriz fakirlik krizidir, fakirleştirilmenin krizidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Türkiye'de bu krizden etkilenmeyecek olanlar kimlerdir? Bu krizden etkilenmeyecek olanlar Türkiye'de, yukarıda siyasetin etrafında çöreklenmiş belli sayıda, sayısı aşağı yukarı bini bulan bir aile var ve bu bin ailenin eteklerinden tutunmuş 1 milyona yakın da bir nüfus var. Türkiye'de krizden etkilenmeyen, bu gemiciklerle, başka başka alanlarla bu ailelerin eteklerinden tutunmuş 1 milyon insandır. Onun dışındaki herkes zaten krizi yaşayagelmektedir, yaşamaktadır krizi kıymetli arkadaşlar.

Dolayısıyla, işte burada da ne yapmıştır? Hemen gider bütçesinden birtakım kısıtlamalar yapılmıştır; bu kolaydır. Yani, kıymetli arkadaşlar, fındıkçı geldi. Şimdi, acaba, gelir artırma bütçesinden, yarınlarda Hükûmet ne yapacaktır? Arkadan kabakçı gelecek. O kabakçı, bu millete, herhâlde çok farklı bir şekilde bu krizi yaşatacak.

Hayırlı uğurlu olmasını diliyorum, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa Elitaş.

Buyurun Sayın Elitaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, on günü aşkın bir süredir bütçe görüşmelerini yapıyoruz. Yaklaşık bir ay süreyle Plan ve Bütçe Komisyonunda bütçe görüşmeleri üzerinde, Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi arkadaşlarımız bütçeye fikirleriyle, önerileriyle, önergeleriyle destek verdiler.

Bildiğiniz gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin İç Tüzüğü’ne göre kanun tasarı ve teklifleri komisyonlarda uzman olan milletvekillerinin ve komisyon uzmanlarının, Hükûmetin nezaretinde yapılırlar ve burada da Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyelerinin bilgilerine sunulur, değerli milletvekilleri de bu konuda, konuşmacı, siyasi partilerin temsilcilerinin konuşmaları çerçevesinde oylarını aynı paralelde verirler.

Şimdi, buraya çıkan konuşmacı arkadaşlarımız, iktidar milletvekillerinin konuyu bilmeden ifade ettiklerini açıkçası yadırgıyorum. Nasıl ki iktidar partisi milletvekili arkadaşlar, Plan ve Bütçe Komisyonunda ve diğer komisyonlarda, kendi grubuna mensup milletvekillerinin fikirleri doğrultusunda o mutfakta yoğrulmuş, yapılmış bütçeye, kendi arkadaşlarına güvenleri doğrultusunda oylarıyla destek verirken, muhalefet partisi milletvekili arkadaşlarımız da bütçeyle ilgili, diğer kanun tasarı ve teklifleriyle ilgili kendi komisyonundaki arkadaşların söylemleri doğrultusunda “evet” veya “hayır” oyunu veriyorlar. Burada yaptığımız görüşmelerde, yaptığımız kanun tasarı ve tekliflerinin değerlendirmelerinde, çoğunda, bir kısmında, muhalefet milletvekili arkadaşlarımızın veya muhalefet partisine mensup grubun önergelerini de, uygun bulduğumuz önergeyle, gruplar arasındaki yaptığımız ittifak sonucunda beraber desteklediğimiz de oluyor. Yani, açıkça “parti taassubu” diye ifade etmenin ben anlamsız olduğunu düşünüyorum, çünkü komisyon üyesi arkadaşlarımız o konuda gerekli çalışmaları yapıyorlar. Yani şunu diyebilir misiniz: Adalet ve Kalkınma Partisinin buraya getirdiği bir kanuna hangi muhalefet partisi milletvekili “evet” oyu vermiş şimdiye kadar? Parti taassubu sizde yok mudur? Ha, bunu parti taassubu diye açıklamanın hiçbir faydası olmadığı kanaatindeyim.

Bakın değerli arkadaşlar, bütçeler önemli bir belgedir. Bütçelerin önemli belge olmasının en önemli unsuru, bundan faydalanan yediden yetmiş yediye herkesin, sıfır yaşındaki yeni doğan çocukla en ileri yaştaki insanımızı etkileyecek bir belgedir, bir kaynaktır. Bu kaynakla ilgili, vatandaşlar, sivil toplum örgütleri, bankalar, şirketler, herkes, bundan sonraki yapılacak bütçede hükûmetin ve ekonomik kararların ne yönde olacağıyla ilgili kanaatlerini oluştururlar. İşte, buradan, bütçeler idare edenlerin, o bütçeyi uygulayıcılara olan güvenin en önemli unsurlarından ortaya çıkar. Arkadaşlarımız şimdi diyorlar ki: “Niye Fatih Sultan Mehmet’ten bu tarafa bunları almıyorsunuz? Fatih Sultan Mehmet uçakla gidip de İstanbul’u fethetmiş olsaydı, onu karadan gemileri yürütmenin verdiği masraflarla birlikte bugün çıkan herhâlde açıkları -kapatmaktan dolayı- olmazdı.” diye ifade ediyorlar.

Arkadaşlar, bütçeler ciddi bir kavramdır. Bütçeyle ilgili açıkçası böyle ta beş yüz sene önceye, altı yüz sene önceye giderek kendi dönemizde yapılan eksiklikleri ifade etmenin bir anlamı yok. Kendinizi aklamayla ilgili bir söylem olmadığını da ifade etmek istiyorum.

Biz niye 2002 yılından bu tarafa bütçeyi değerlendirmeye çalışıyoruz? Biz, bizim dönemimizle ilgili yapılan işlerin bir fotoğrafını çektik. 3 Kasım 2002 tarihinde “Türkiye'nin fotoğrafı bu” dedik ve ondan sonra, bu fotoğraf çerçevesinde geçmişle 2002 tarihinden bu tarafa Türkiye ekonomisinde yapılan iyileşme ve güzellikleri ortaya koyup halkımızla bunu paylaşmak istedik ve o günden bu tarafa 2004 yılında… 2007 yılında da bir seçim oldu, halkımız bizim yaptığımız icraatlarımıza ibra verdi, güvenoyu verdi ve her seferinde de yükselterek “Buyurun, durmak yok, yola devam.” dedi. İnşallah 29 Mart 2009 seçimlerinde de yine yaptığımız icraatlarla birlikte halkımız bize bu güvenini tazeleyecektir diye ümit ediyoruz.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – İnşallah tazelemeyecektir. İnşallah buradan gidenlerin yerine siz de gidersiniz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bakın, bütçeler, konulan hedefler ve gerçekleşmeleriyle ölçülür. Nasıl? Eğer konulan hedef ve gerçekleşmeler birbirine çok yakınsa o bütçeyi idare eden o bütçeyle ilgili uygulama makamına, icra makamına güven duyar ve programını da ona göre yapar. 2000 yılında konsolide bütçe harcamaları hedef 46.713, gerçekleşme 46.705; yani gerçekleşmeyle hedef arasında çok minimum seviyede bir farklılık var. 2002 yılında da 48.360, gerçekleşme 80.579, yani 2 misline yakın bir farklılık ortaya çıkmış. Yani hangi hükûmete güven duyulur? Nitekim güven duymayan vatandaş 3 Kasım 2002 tarihinde “Sen bu memleketi idare etmeye ehliyetli, liyakatli değilsin, çekil kenara.” demiş, kırmızı kartı göstermiş.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Sizin sonunuz da aynı olacak.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - 2002 yılında hedef 98.131, gerçekleşme 115.682: 2003 yılında AK PARTİ iktidara gelmiş, demiş ki: “Ben bütçe hedefini 145.949 olarak koyuyorum.” Gerçekleşme 140.455. 2007 yılına kadar konulan hedef ile gerçekleşme arasında yüzde 1’lerle, 2’lerle ifade edilen bir fark var.

Faiz ödemelerine bakalım: 2000 yılında faiz ödemesi 21.133, gerçekleşme 20.440; 2001 yılında faiz ödemeleri hedefi 16.677, gerçekleşme 41.062. AK PARTİ İktidarı döneminde ne olmuş? 2003 yılında hedef 65.450, gerçekleşme 58.609, yani 7 milyar YTL’lik bir eksilmeyle birlikte. Bu neyi gösteriyor? Halkın, iktidarına güvenin bir unsuru, bir tezahürü olarak ortaya çıkıyor. İşte, bu, altı yıllık iktidarımız döneminde milletimizin bize gösterdiği güvenin en önemli unsurudur.

Bakınız değerli milletvekilleri, Türkiye’de çeşitli zamanlarda krizler oldu. Bunu elli yıllık dönem içerisinde de değerlendirebiliriz, altmış yıllık dönem içerisinde de değerlendirebiliriz. Ama serbest piyasa ekonomisine geçtiğimiz 1980 yılından bu tarafa -ki 1980 yılına geldiğimizde 24 Ocak kararları oldu. 24 Ocak kararlarında, Türkiye 70 sente muhtaç hâle getirilmişti. O günlerde IMF’nin kapısına da gidemiyorduk, o günden bu tarafa geldiğimizde, özellikle 1994 yılında, kendi iç dinamiklerini idare edemeyen bir iktidarın sonucunda 5 Nisan kararlarına geldik. 1993 yılının sonunda 14 bin lira civarında olan döviz, 5 Nisan tarihinde 42 bin liraya çıktı, dövizde 3 misli civarında bir artış ortaya çıktı.

Yine, Türkiye, kendi dinamiklerini idare edemediği bir dönemle karşılaştı. 2000 yılının Eylül ayında Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı’yla ilgili ortaya sunulan, 1998 yılındaki iktidarın hazırladığı ve 1999 yılında bu olmazsa olmaz diye ortaklığın ön şartlarından biri olan IMF’nin yaptığı programı kabul eden üçlü hükûmet, 2000 yılının eylül ayında, o zaman Türkiye Masası Şefi’nin uyarılarını hiç dikkate almadan… “Türkiye ekonomisinde büyük bir ısınma var, bunları soğutmamız gerekir, mali sistem büyük bir sıkıntıya gidiyor” denilmesine rağmen, hiç ciddiye alınmadı, dikkate alınmadı. Nitekim, kasım ayının 15’inde, 16’sında mali sistem çatırdamaya başladı ve 28 Kasım tarihinde mali sistem çatırdadı, 1 Aralıktan itibaren 5-6 tane bankaya el konulmak zorunda kalındı ve o gün mevduata yüzde 100 güvence verildi; bu milletin alın teri, emeği, birikmiş kazançları olduğu gibi birilerine transfer edilmeye çalışıldı. Onların bankalarını hortumlayarak, onların bankalarının içinin boşaltılmasına zamanında göz yumulduğundan dolayı… Eski Bankalar Kanunu’nun 64’üncü maddesi kapsamında olan on sekiz tane banka vardı. 64’üncü madde kapsamında olan bankalar, halk arasında, piyasada en güvenli banka olarak görülürdü. Niye? Çünkü o bankalara yatırılan mevduat devlet güvencesi altındaydı. O bankalar arasında müthiş bir faiz yarışı vardı. Hatta, 2000 yılının Kasım ayında geceliği yüzde 1.000’e, yüzde 2.000’e çıkan faiz yarışı ortaya çıktı. Nitekim, 2001 yılı Şubat ayında geceliği yüzde 7.500 olan faiz yarışıyla karşı karşıya kaldık.

Şimdi, bu kriz, dünya ekonomisinin içinde bulunduğu bir kriz. Eğer Amerikan ekonomisi, eylül ayında başlayan, 12 Eylül tarihinde patlayan, ondan önceki iki yıllık süreç içerisinde “Mortgage” diye ifade edilen balonu daha önce görmüş olsaydı, ekonomik tedbirlerini almış olsaydı, Türkiye ekonomisinin yaşadığı problemlerden ders çıkarmış olsaydı, açıkçası, kapitalist sisteminin, “bırakınız yapsınlar” sisteminin hafif bir ekonomiyi yönlendirme, ekonomiyi düzeltme yönündeki müdahalelerine imkân vermiş olsalardı, o tarihte, 12 Eylül tarihinde büyük bir bankanın batmasına imkân vermemiş olacaklardı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bugün, dünya ekonomisi de bu krizden etkilenmemiş olacaktı.

Bakın, değerli milletvekilleri, bundan iki yıl önce, üç yıl önce cirosu Türkiye'nin gayrisafi millî hasılasından yüksek olan bir şirketin borsa değeri 1 milyar 700 milyon dolar. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki General Motors’un borsa değeri, üç gün önceki itibarıyla değeri 1 milyar 700 milyar dolar. Bundan üç yıl önce biz bir beyaz eşya fabrikamızı 760 milyon dolarlık bir değere sattık. Şu anda dünya ekonomisindeki krizden Türkiye ekonomisinin minimum seviyede etkilenebilmesi için gayret gösteriyoruz. Buna hepimiz katkı sağlamak zorundayız. Ekonomiyi, eğer idare ederseniz, anlatırsanız tıbbi terimlerle de anlatmak mümkün.

Şu anda açık ve net ifade ediyorum: Sorumluluk sahibi olan herkesin psikolojik etkiyle olumsuzluğu kat kat üstüne alan ekonomik faaliyetlerde katkı sağlamak amacıyla… Açıkçası, psikolojik etkiyi azaltıp milletimize moral motivasyon etmenin tam zamanıdır diye düşünüyorum. Önümüzdeki 29 Mart seçimleri gelip geçer ama Türkiye'nin küresel…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - …krizden minimum seviyede etkilenmesini sağlamak hepimizin boynunun borcudur diye düşünüyorum.

Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Madde üzerinde şahıslar adına ilk söz Karabük Milletvekili Sayın Mehmet Ceylan’a aittir.

Buyurun Sayın Ceylan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

MEHMET CEYLAN (Karabük) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2009 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 16’ncı maddesine ilişkin şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlarken, dün kaybettiğimiz şehitlerimize de Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu madde, özellikle Millî Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı gibi kuruluşlar tarafından yabancı ülkelere ve yabancı kuruluşlara verilen hizmet karşılıklarıyla ilgilidir. Maddeyle kısaca bu yabancı ülkelere ve yabancı kuruluşlara verilen hizmetler karşılığı elde edilen gelirlerin ilgili kuruluşların bütçelerine ilave edilmesi, ödenek kaydetme yetkisi Maliye Bakanına verilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, Genel Kurulda on bir gündür 2009 mali yılı bütçesini görüşmekteyiz. Bu bütçe AK PARTİ hükûmetlerinin yedinci bütçesidir. Bütçe görüşmelerinde iktidar partisi temsilcileri bütçeyi ve hükûmet icraatlarını savunurken muhalefet üyeleri de eleştirmektedir. Bu doğaldır, normaldir. Ancak, altı yıldır olduğu gibi bu yılki bütçe görüşmelerinde de bir konu özellikle dikkatimi çekiyor. Bakıyorum ki birçok muhalefet temsilcisi arkadaşımız, hemen her yıl benzer konuşmaları yaparak Hükûmetimizin hazırlamış olduğu bütçelere “samimi olmayan, gerçekçi olmayan, hayalî” gibi gerçeği yansıtmayan haksız eleştiriler yöneltmektedirler. Bunun doğru olmadığını, gerçeği yansıtmadığını sizlere vaktimin elverdiği ölçüde ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, elimdeki şu tablo 2000 ile 2009 yılları arasındaki bütçelerin hedef ve gerçekleştirmelerini yansıtmaktadır kalemler itibarıyla.

Değerli arkadaşlarım, demin Grup Başkan Vekilimiz Mustafa Bey de ifade etti: AK PARTİ iktidarları döneminde, 2003 yılından itibaren yapılan bütçelerde görüyoruz ki gerçekten hem gelir kalemleri açısından hem de harcamalar açısından hedefler tam manasıyla tutturulmuş, hatta harcamalar açısından hedefin gerisinde kalınmış, tasarrufa gidilmiş. Gelirler açısından baktığınızda da hedefin çok üstünde gelirler elde ettiğini görüyoruz. Hatta gelirlerde 2003 ile 2008 yılları arasındaki gelirleri kıyasladığımızda –hedefi- yüzde 10’ları aşan bir gelirle karşı karşıya bulunmaktayız.

Değerli arkadaşlarım, bütçe kalemlerinde hem gelirleri hem de harcamaları kümülatif olarak birlikte değerlendiren bütçe açığı dengelerine birlikte bakalım isterseniz.

Şu grafik pek açık göstermektedir ki bütçe açıkları 2001 ve 2002 yıllarında maksimum düzeyde olmuş, pik yapmış.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Mehmet Bey, cari açık rakamı da var mı orada?

MEHMET CEYLAN (Devamla) - Ondan sonraki dönemlerde, 2003’ten itibaren bütçe açıkları giderek azalmış.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Onları dinledik. Başka bir şey söylemiyorsunuz, hep aynı şeyleri söylüyorsunuz.

MEHMET CEYLAN (Devamla) - Bakın değerli arkadaşlarım, 2003 yılında AK PARTİ İktidarının ilk bütçesinde bütçe açığı 45 milyar YTL iken gerçekleşme 40 milyar olmuş.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Cari açığı da söyleyin Mehmet Bey, cari açığı!

MEHMET CEYLAN (Devamla) - 2004’te yine 46 milyar YTL iken 30 milyar olmuş yani 15 milyar YTL daha az gerçekleşmiş. 2005’te  21 milyar YTL daha az gerçekleşmiş bütçe açığı. 2006’da öyle, 9 milyar YTL, 2007’de 3 milyar YTL, 2008’de de krizin olduğu yılda bile 4 milyar YTL daha az olacaktır bütçe açıkları.

Değerli arkadaşlarım…

KADİR URAL (Mersin) – Cari açık yazıyor mu orada, cari açık?

MEHMET CEYLAN (Devamla) – Yazıyor, yazıyor, hepsi yazıyor.

KADİR URAL (Mersin) – O bilgiyi vermediler herhâlde size. Sayın Bakanım, O bilgiyi de verin de onu da açıklasın arkadaşım.

MEHMET CEYLAN (Devamla) – Yine, bakın, bütçe açığının gayrisafi millî hasılaya olan grafiğini göstermektedir.

KADİR URAL (Mersin) – Cari açıkları da, ithalat-ihracat açıklarını da açıkla kardeş!

BAŞKAN – Sayın Ural…

MEHMET CEYLAN (Devamla) – 2001 ve 2002 yıllarında pik yapmış, maksimum düzeyde yapmış.

KADİR URAL (Mersin) – Cari açıklar…

BAŞKAN – Sayın Ural…

MEHMET CEYLAN (Devamla) – 2001 yılında yüzde 12,1 bütçe açığının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı. 2002’de yüzde 11,4 ve giderek azalıyor ve son dört yılda da Maastricht Kriterleri’nin de altında, yani yüzde 3’ün, değerinin altında. Son dört yılda bütçe açığının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 1’ler seviyesinde, değerli arkadaşlar, yüzde 1’ler!

KADİR URAL (Mersin) – Yüzde 1 mi cari açık?

MEHMET CEYLAN (Devamla) - Bunlar göstermektedir ki değerli arkadaşlarım, AK PARTİ hükûmetlerinin yapmış olduğu tüm bütçeler samimidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MEHMET CEYLAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Tüm bu veriler gösteriyor ki AK PARTİ İktidarları döneminde her alanda olduğu gibi bütçelerde de istikrar ve disiplin sağlanmış bulunmaktadır. Bütçeler, geçmişte olduğu gibi delik deşik olmaktan, halk tabiriyle “kevgir” olmaktan kurtuldu. Onun için diyoruz ki: Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır. 2009 bütçesi de, geçmiş bütçeler gibi samimi ve gerçekçi olacaktır.

Bütçenin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını, halkımıza refah ve mutluluk getirmesini diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahıslar adına ikinci söz Kütahya Milletvekili Sayın Hüseyin Tuğcu’ya aittir.

Buyurun Sayın Tuğcu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

HÜSEYİN TUĞCU (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 16’ncı maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. 

İktidarı devraldığımızdan itibaren sağlanan siyasi ve ekonomik istikrar, kararlılıkla uygulanan ekonomik ve mali politikalar ve piyasalarda sağlanan güven sayesinde hem makroekonomik göstergelerde hem de bütçe uygulamalarında hızla iyileşme sağlamış, en önemli bütçe performans göstergelerinden olan bütçe açığı açısından önemli başarılar elde edilmiştir. Uzun yıllar, yüksek seviyelerde seyreden bütçe açığı sorunuyla karşı karşıya kalan ülkemiz, son yıllarda gelir ve gider politikaları arasında gerçekleştirilen uyum, bütçe giderlerinde sağlanan etkinlik ve tasarruf ile vergi gelirlerinde gösterilen yüksek performans sayesinde bütçe açığının azaltılması yönünde önemli bir başarı yakalanmıştır. Bu başarının ardında, kararlılıkla sürdürülen maliye politikaları ve gerçekleştirilen yapısal reformlar yer almaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2002 yılında iktidara geldiğimizde bütçe açığı 40 milyar YTL ve bu açığın gayri safi yurt içi hasılaya oranı yüzde 11,5 idi. 2003 yılından itibaren sağladığımız siyasi ve ekonomik istikrar ve uygulamaya koyduğumuz makroekonomik politikalar ve yapısal reformlar ile taviz vermeden uyguladığımız maliye politikaları neticesinde 2007 yılında bütçe açığının gayri safi yurt içi hasılaya oranı yüzde 1,6’ya inmiştir. 2002 yılında faiz giderlerinin gayri safi yurt içi hasılaya oranı yüzde 14,8 iken 2008 yılı sonunda bu oranın yüzde 5,5 seviyesine inmesi beklenmektedir. 2009 yılında ise bu oranın yüzde 5,2’ye inmesi hedeflenmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, bütçe açıklarının azaltılması bakımından gösterdiği büyük başarı sayesinde örnek gösterilen bir ülke hâline gelmiştir. Bildiğiniz gibi, Avrupa Birliği üye ülkelerinde ekonomik istikrarın ve malî performansın bir göstergesi olarak Maastricht Kriterleri’ni oluşturmuştur. Bu kriterlerden birisi de bütçe açıklarının gayri safi yurt içi hâsılaya oranının yüzde 3’ün altında olmasıdır. Türkiye 2005, 2006 ve 2007 yıllarında bütçe açığı bakımından Maastricht Kriterleri’ni karşılamıştır. 2008 yılında ve 2009, 2011 bütçe döneminde de bu kriteri karşılamaya devam edecektir. Bu da yürüttüğümüz malî politikaların başarısının açık bir göstergesidir.

2009 yılında merkezî yönetim bütçe rakamlarına bakıldığında, bütçe ödeneklerinin 262,2 milyar, bütçe gelirlerinin 248,8 milyar, bütçe açığının 13,5 milyar, faiz dışı fazlanın ise 44 milyar TL olarak öngörüldüğü görülmektedir. Bütçe büyüklükleri dikkate alındığında, bütçe açığının gayri safi yurt içi hâsılaya oranının yüzde 1,2; faiz dışı fazlanın ise yüzde 4 olması öngörülmektedir. Bu oranlara bakıldığında, malî disipline, geçmiş yıllarda olduğu gibi aynı kararlılıkla 2009 yılında da devam edilecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önceki bütçelerimizde olduğu gibi, 2009 bütçemizde de ekonomik kalkınmaya odaklanmış, bireysel ve toplumsal refahı gözeten, sosyal yönü güçlü bir bütçeyi ülkemize kazandırıyoruz. Bunun için de geleceğe umutla bakıyoruz. Yaptıklarımızı sadece birer başlangıç olarak görüyor, ülkemizi daha ileri noktalara taşımanın inancını ve gayretini gösteriyoruz.

Demokrasiyi, insan haklarını, istikrarı ve güveni güçlendirdik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

HÜSEYİN TUĞCU (Devamla) – Teşekkür ederim efendim.

Son derece dirençli, son derece sağlam, sağlıklı, geleceğe güvenle bakan, umutla bakan, gelecek güzel günlere inanan bir Türkiye’yi inşa etmenin mücadelesini verdik, vermeye de devam edeceğiz. Sadece bir örnek vermek gerekirse: Batı Anadolu’da, en uçta bir teşvik bölgesi olan Kütahya’da bile son birkaç yılda yerli-yabancı onlarca hatta yüzün üzerinde yatırımcı iş adamı yatırım için kolları sıvadılar.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Nerede, nerede? Bir tane var mı?

HÜSEYİN TUĞCU (Devamla) - Bunda Kütahya, Uşak, Afyon arasında kurulacak olan Altıntaş’taki uluslararası Zafer Havalimanının payı çok büyüktür. Bunu değerli arkadaşımız, Alim Işık kardeşimiz de çok iyi bilir. Bölgesinde dünyaya, güçlü, itibarlı, saygın bir Türkiye’yi hayal olarak görmüyoruz. Biz bu hedeflere inanıyoruz. Bu hedefleri gerçeğe dönüştürmek için mücadele veriyoruz.

Konuşmama bu duygularla burada son verirken bütçenin hazırlanmasında emeği geçen başta Maliye Bakanlığı çalışanları olmak üzere herkese teşekkür eder, 2009 yılı bütçesinin ülkemize ve devletimize hayırlı olmasını diler, yüce heyetinizi saygılarla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Madde üzerinde soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Aydoğan

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Maliye Bakanımız yok ama sorumuzu soruyorum. Sayın Bakan biraz önce, yaşanan krizin bizden kaynaklanmadığını söyledi. IMF 16 Kasım 2007’de Hükûmete verdiği raporda ülkemizin dünyanın en kırılgan ekonomisi olduğu uyarısını yaptı. Ayrıca, Sayın Bakana somut olarak soruyorum: Küresel krizin yaşandığı bu dönemde kaç ülke IMF ile anlaşmıştır. Yedi yıl sonra neden IMF ile anlaşmak zorunda kalıyoruz? Eğer IMF’le anlaşmanın kötü olduğunu, biraz önce Bakanımız, daha önceki dönemlerde ayaklarımızın titrediğini söylemişti. Yedi yıldan beri yönettiğiniz bir ülkede tekrar IMF’le neden anlaşmak zorunda kaldık? Burada, IMF’in raporunda cari açığın millî gelire oranı, kısa vadeli borçların millî gelire oranı, kamu borçlarının millî gelire…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Güvel

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Sayın Bakanım, Adana ilinde 527 bin hektar sulanabilir alan bulunmaktadır. Bunun 217 bin hektarı sulanabilmekte, 310 bin hektarı ise su beklemektedir. Bu bölgeler sulamaya açılsa yılda iki, hatta üç ürün alma imkânı doğacak, verim 4-5 kat artacaktır. Hükûmetinizden önce başlanılan sulama ve yenileme projeleri yetersiz ödenekler yüzünden ilerleme gösterememiştir. Bu sene ayrılan ödeneğin bu yatırımlara yeteceğini düşünüyor musunuz yoksa sulanamayan Adana çiftçisinin toprakları daha uzun yıllar susuz mu kalacaktır? Hükûmetinizin tarım alanlarının sulama projelerine bakış açısı nasıldır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Aracılığınızla Sayın Bakanıma soruyorum.

Biraz önce, yaklaşık iki buçuk saat önceki yemek arasında Kütahyalı bir iş adamı hemşehrimin telefonla arayıp bana ilettiklerini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Kendisi 40’a yakın işçi çalıştırdığını, bunları işten çıkarmamak için direndiğini, ancak bugün TEDAŞ’a olan 40 bin YTL elektrik borcunu kesmek için fabrikasına TEDAŞ yetkililerinin geldiğini, elinde 85 bin YTL çeki olmasına rağmen bu çekini hiçbir bankada bozduramadığını ifade etmiş; Hükûmetimizin bu ve benzeri durumda birçok iş adamının bu sıkıntıdan kurtulması konusunda yapabileceklerini iletmem için sizlerle bunu paylaşmamı ifade etti. Ben de hemşehrim adına size soruyorum: Hükûmetiniz, bu ve benzeri durumda çok sıkıntılar içinde olan iş adamlarımızın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Paksoy

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, dün Maliye Bakanına sormuştum, cevap alamamıştım, tekraren soruyorum:

Reel sektörü desteklemek amacıyla reel sektörün önemli finans kaynaklarından olan kredi maliyetlerini düşürmek için banka sigorta muameleleri vergisinde ve Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu’nda oran indirimi yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Özçelik

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Teşekkür ederim.

Sayın Devlet Bakanı Mehmet Şimşek, oturumların birinde bir soru üzerine, bütçenin yaz aylarında hazırlanmaya başlandığını, yeni yıl bütçesinin o günün ekonomik verileri ve öngörülerine göre hazırlandığını, ancak krizin iki üç ay önce ortaya çıktığını ifade ederek, bu bütçenin ekonomik krize karşı bir önleminin olmadığını zımnen de olsa kabul etmiş oldu. Yeniden bir bütçe yapmanın zorlukları ortada. Hükûmet ve AKP Grubu bütçede bir düzenleme yapmak amacıyla yerel yönetim kaynaklarını kısma yolunda bir önerge verdi ve kabul edildi. Henüz yol yakınken savunma harcamalarından da bir kesinti yapmanın mümkün olup olmadığını sormak istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Kışanak… Sayın Bayındır…

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sayın Başkanım, sorum yarım kalmıştı devam etmek istiyorum.

Tarım işçileri çalışacakları yerlere göç ederken yollarda trafik kazaları geçirmekte, gittiği yerlerde sağlıklı olmayan koşullarda yaşamakta ve barınmadan yoksun kalmaktadır. Bu sorunların giderilmesi için bütçeden herhangi bir pay ayrılmış mıdır? Bu yaşam koşullarının düzeltilmesi ve hayat standartlarının yükseltilmesine dönük bir yaklaşımınız var mı?

Ayrıca, okulunu okuyamayan öğrencilerin gittiği yerlerde okullarına devam edebilmeleri için ne tür bir katkı sunmayı düşünüyorsunuz?

Yine, Avrupa Sosyal Şartı gereği asgari yardım şartı uygulamayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kışanak, lütfen çok kısa olsun; geçtik…

GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Efendim, çok kısa soracağım.

Bir buçuk yıldır buradan soruyoruz kürsüden her fırsatta, bir kez daha soruyorum: Millî gelirin illere göre dağılımına ilişkin üretilen en son veri 2001 yılına ait. Neden bu bölgeler arası bir eşitsizliği gösteren en önemli gösterge konusunda yeni veriler üretilmiyor? Millî gelirin illere ve bölgelere göre dağılımı konusunda bir veri üretilecek mi önümüzdeki günlerde? Biz AKP Hükûmeti döneminde bölgeler arası gelişmişlik farkının daha da arttığını görecek miyiz?

İkinci sorum da şu: Ben biraz önce konuşmamda da söyledim. Hükûmetin bu kadar öngörüsüz davrandığını gene de düşünmek istemiyorum krizle ilgili. Acaba şunu mu hesapladılar: Hani biraz daha yavaş gelir, iki üç ay atlatırız, yerel seçimlerden sonra ister tufan olsun diye mi düşünüyor merak ediyorum?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Evet, teşekkür ediyorum.

Efendim, şimdi, Sayın Işık’ın, Sayın Paksoy’un sualini yazılı olarak cevaplandıracağız.

Şimdi, özellikle Sayın Özçelik, Sayın Bakanın yaz aylarında bütçenin hazırlanmaya başladığını, krizin sonradan çıktığını, dolayısıyla bütçenin bir nevi geçerli olup olmadığını ifade ettiğinden bahsetti. Esasen, hakikaten Maliye Bakanlığımız bütçe hazırlama konusunda son derece hassas. Yedi yıldan beri bütçe çok iyi bir şekilde işliyor, yani hedefler yakalanıyor. Dolayısıyla ben de bu bütçenin de uygun bir bütçe olduğu ve -zaman içinde göreceğiz- çok iyi bir şekilde işleyeceği kanaatindeyim.

Şimdi, Sayın Bayındır, tarım işçilerinden bahsetti. Tabii tarım işçilerinin hayat seviyesi, tabii gelir arttıkça, özellikle… Kışanak da aynı soruyu sordu, yani Doğu Anadolu’daki bazı illerde gelir dağılımında büyük bir farklılık olduğunu söyledi. Ama biliyorsunuz, Hükûmetimiz, gerek GAP gerek DAP projeleriyle, aynı zamanda KOP projeleriyle Doğu Anadolu’daki yatırımları çok hızlandırmıştır. Siz de biliyorsunuz bunu ve bugün müteahhitler, gerek sulama gerek içme suyu gerek baraj, gölet inşaatlarında gece gündüz çalışmaktadır. Duble yollar devam ediyor. Yani bu aradaki gelir farkını azaltmak için Hükûmetimiz çok büyük bir gayret gösteriyor. Bunun da siz de farkındasınız.

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sayın Bakan, mevsimlik göç işçileriyle ilgili alınan özel tedbirler nelerdir diye sordum.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Şimdi, Sayın Aydoğan’ın sorusunu yazılı olarak cevaplandıracağız.

Sayın Güvel Adana’daki sulama yatırımlarından bahsetti. Şimdi, özellikle şunu ifade edeyim: Sayın Güvel, Adana’daki sulama yatırımlarına çok büyük önem veriyoruz ve onu da bölgesel kalkınma projeleri içerisinde, Adana’daki sulama projelerini dikkate aldık, bilhassa aşağı Seyhan Ovası sulamalarını hızlandırdık. Bunun dışında, biliyorsunuz, orada çok önemli bir alan var, 70 bin hektar büyüklüğündeki İmamoğlu Ovası. Bunun için Yedigöze Barajı şu anda yapılıyor. Onunla ilgili sulamaların projelerinin bir an önce tamamlanması talimatı verdim. Yedigöze Barajı’yla paralel olarak 75 bin hektarlık alanda sulama çalışmaları başlayacaktır. Adana’yı hakikaten son zamanlarda büyük miktarda ödeneklerle takviye ediyoruz. Özellikle bunu belirtmek istiyorum.

Ayrıca Adana’yla ilgili başka, diğer projelerimiz var. Drenaj problemleri var biliyorsunuz Aşağı Seyhan Ovası’nda. Bu konuda da Genel Müdürlüğümüz çalışma yapıyor.

Ayrıca, şunu da belirtmemde fayda var: Şimdi, geçmiş dönemlerdeki projeler maalesef açık sulama sistemine göre yapılmış ama biz bunu terk ettik 2003 yılından bu yana. Artık bütün projeleri, misal olarak az önce ifade ettiğim 75 bin hektar büyüklükte bu meşhur İmamoğlu sulamasını biz en modern, en ileri kapalı basınçlı dediğimiz sulama sistemine göre projelendiriyoruz. Bunu da sizlere bilgi olarak sunmuş olayım.

Bunun dışında, özellikle Doğu Anadolu’dan bahsettiniz, özellikle sayın milletvekilleri. Doğu Anadolu’daki yatırımlara bakarsak, bakın, pek çok ilimizde su yoktu; Mardin’de, Kızıltepe’de su yoktu; elli yıldan beri beyaz suyun hasretini çekiyordu. Buraya bu suyu biz getirdik biliyorsunuz.

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Yapılanları değil yapılmayanları eleştiriyoruz, yapılmayanları soruyoruz; yapılmayanlara ilişkin cevap istiyoruz Sayın Bakanım.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –  Şu anda Şırnak’ta su yok. Yıldırım hızıyla Şırnak’taki içme suyu projesi devam ediyor. Bakın bu bölgelere -Şemdinli de su yoktu- buralara biz su getiriyoruz. Yani buraya suyu getiren biziz, yolu yapan biziz, elektriği getiren biziz. Dolayısıyla, bunları takdir etmek lazım diye düşünüyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Ankara’da musluklardan zehir akıyor Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Biz, velhasıl, o bölgedeki insanları seviyoruz, hiçbir ayrım yapmıyoruz. Ben de bizzat defalarca gidiyorum o bölgenin insanına ve Şanlıurfa’dan tutunuz da Adıyaman’a, Erzurum’a varıncaya kadar bütün bölgelerin ne ihtiyacı varsa, gerek ağaçlandırma gerek sulama, yol, elektrik, her türlü sıkıntısını gidermek için elimizden gelen gayreti sarf ediyoruz.

Teşekkür ediyorum.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sayın Bakanım “Hangi Avrupa ülkeleri IMF’le anlaşma yapmamıştır?” diye sormuştum.

BAŞKAN – Yazılı cevap vereceğini söyledi Sayın Aydoğan.

GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) - Sayın Bakan, iki tane temel gösterge var millî gelirin iller arası dağılımıyla ilgili. Sosyoekonomik gelişmişlik göstergesini istiyoruz, bunu verin. Biz de görelim AKP döneminde ne kadar düzelme olmuştur.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – TÜİK yayınlayacak.

BAŞKAN – Evet, bitti mi?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Evet, teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

KADİR URAL (Mersin) – Karar yeter sayısı istiyoruz Başkanım. (AK PARTİ sıralarından “Geçti, geçti” sesleri)

BAŞKAN – Ona bakacağım.

Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

17’nci maddeyi okutuyorum:

Bağış, hibe ve yardımlara ilişkin işlemler

MADDE 17 – (1) Maliye Bakanı;

a) Yurt içi ve yurt dışı kaynaklardan hibe olarak yıl içinde elde edilecek imkânların Türk Lirası karşılıklarını Hazine Müsteşarlığının teklifi üzerine gereğine göre bütçeye gelir veya gelir-ödenek-gider kaydetmeye,

b) Dış kaynaklardan veya uluslararası antlaşmalarla bağış ve kredi yoluyla gelecek her çeşit malzemenin navlun ve dışalımla ilgili vergi ve resimlerinin ödenmesi amacı ile bunların karşılığını, ilgili bütçelerinde mevcut veya yeni açılacak tertiplere ödenek kaydetmeye ve gereken işlemleri yapmaya,

c) 2009 yılı içinde Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı ihtiyaçları için yabancı devletlerden askeri yardım yoluyla veya diğer yollardan fiilen sağlanacak malzeme ve eşya bedellerini, bağlı (B) işaretli cetvelde açılacak tertiplere gelir ve karşılıklarını da bu bütçelerde açılacak özel tertiplere ödenek ve gider kaydetmeye,

yetkilidir.

(2) Türkiye-Avrupa Birliği mali işbirliği kapsamında sağlanacak mali imkânların karşılığı olarak ilgili idare bütçelerinde (05), (06) ve (07) ekonomik sınıflandırma kodlarında yer alan tutarların Ulusal Fona ödenmesine ilgili bakanlar yetkilidir. Bu ödenekler başka bir hizmet veya faaliyete tahsis edilemez. Ancak, bu tutarlardan ödeme esnasında kur farkı nedeniyle oluşan fazlalıklar ve ilgili projeler için harcanamayan kısımlar, Ulusal Fon hesaplarında tutulmaya devam edilir ve gerektiğinde bu Kanun kapsamındaki diğer idarelere ait projelerin eş finansmanı için kullanılabilir. Ulusal Fona ödeme işlemi Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın talebi üzerine ve projelerin finansman planlamasına uygun olarak en geç otuz gün içinde gerçekleştirilir.

(3) İkinci fıkra uyarınca Ulusal Fona ödenen bu tutarlar, 30/1/2003 tarihli ve 4802 sayılı Kanun kapsamında onaylanan Mutabakat Zabıtlarında yer alan hükümler çerçevesinde kullanılır.

(4) Mali işbirliği kapsamındaki projelerin yürütülmesine ilişkin çerçeve anlaşmada öngörülen nedenlerle Avrupa Komisyonuna iadesi gereken hibe, kur farkları ve benzeri türden doğabilecek ilave ödenek ihtiyacı, Maliye Bakanlığı bütçesinde yer alan 12.01.31.00-01.1.2.00-1-09.6 tertibinden aktarma yapılmak suretiyle karşılanabilir.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğüt’e aittir.

Buyurun Sayın Öğüt. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA ENSAR ÖGÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; merkezî hükûmet bütçesinin 17’nci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına  söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, bu kanunda yurt içi ve yurt dışı kaynaklardan hibe olarak bütçeye gelir kaydedilen paranın harcama yetkisinin Maliye Bakanlığına verilmesi var. Bu doğal, olabilir. Ama şunu söyleyeyim: Yurt içi, yurt dışından gelen fonlar var, bir de diğer fonlar var. O fonların paraları nereye gidiyor onu bilemiyoruz. Ama bu diğer fonların özellikle Türkiye’deki kalkınmakta öncelikli olan illere ve oradaki sağlık, eğitim, altyapı ve diğer harcamalara gitmesi lazım.

Şimdi örnek vereceğim:  Doğu ve Güneydoğu’da eğitim oranı çok düşük. Üniversiteye girmede Doğu ve Güneydoğu Anadolu en sonuncu, üniversiteye giremiyor, bebek ölümlerinde 1’inci. İller bazında Ardahan 1’inci, Erzurum 2’inci, Kars 3’üncü. Sağlık Bakanımız da Erzurumlu çok şükür! Kadın doğumlarındaki ölüm oranında yine Doğu ve Güneydoğu 1’inci. Göç ve yoksulluk, okuma yazma oranı, buna benzer diğer sorunlar.

Değerli arkadaşlar, bir de orada yaşayan insanlar var. Doğu ve Güneydoğu olmasa sizin sofranıza kimse et getirmez. Hayvancılık bitti çok şükür! Hamdolsun hayvancılıkta teğet geçmedi, hayvancılığı bitirdik. Nasıl bitirdik? 2010 yılında 98 bin ton kırmızı et açığı var -yani iki yıl sonra Sayın Bakanım- 2025 yılında 371 bin ton et açığı olacak. Bu sene Kurban Bayramı’nda insanlar hayvan getirdiler, dikkat ederseniz, hayvan çok çabuk bitti. Niye bitti? Çünkü eskiden adam 10 tane hayvan getiriyordu, şimdi 5 tane getiriyor. Yani hayvan kalmadı efendim, hayvan üreticisi kalmadı. Şimdi, böyle olunca…

Değerli arkadaşlar, niye böyle oldu? Şimdi, Hükûmet geçen dönem tarım için çok az para koydu, bu sene de 5,5 katrilyon koydu, onun da yüzde 10’unu bir önergeyle geri çekti bu sene -yani 500 trilyonu daha aldı- ama mesela çiftçiye ödenecek yem bitkisi parası var, hâlen ödenmedi. Şu anda kara kış Doğu ve Güneydoğu’da. İnsan parasını alacak ki yem alsın, hayvanına yedirsin, bahara çıkarsın. Şimdi parayı vermezseniz insanlar hayvanını bahara nasıl çıkaracak? Mazot parası ödenmedi, gübre parası ödenmedi.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sütte de ödenmedi.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Değerli arkadaşlar, yani çiftçiyi destekleme… Demin Sayın Şimşek söyledi, yani biz İngiltere’de yaşamıyoruz, Türkiye’de yaşıyoruz. Yani Doğu Anadolu’ya gidin, erkekseniz orada bir hafta kalın bir köyde bakayım.

AHMET YENİ (Samsun) – Sen hiç kaldın mı?

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Bakın, ben bir araştırma yaptım değerli arkadaşlar bizim eski milletvekilimiz Sayın Ersin Arıoğlu’yla beraber, 16 ilde -Sayın Ahmet Bey, iyi dinle- 6 milyon 300 bin insan yaşıyor, 6 milyon 300 bin insandan 2,5 milyon insanın banyosu ve tuvaleti yok, 1 milyon 800 bin insanın suyu yok. Hani temizlik imandan geliyordu? 1950’den beri sağ hükûmetler insanların inanç yapısını sömürdü, “Allah”, “Müslüman”, “Peygamber” dedi -biz hepimiz ona inanıyoruz- ama “Temizlik imandan gelir.” cümlesini kullanıp o insanlara su götürmedi, o insanlara banyo yapacak imkân verilmedi.

Değerli arkadaşlar, bakın, ben geçen gün de dedim, şimdi yine diyorum, bizim canımız yanıyor. Ardahan Esnaf Kefalet Kooperatifinin 508 tane ortağı var, 300 milyar lira kredi istediler, Hükûmetten, devletten. Bana geldiler, iktidar milletvekiline gittiler, Bakana gittik, efendim, herkese gittik. Diğer bakanlar Ardahan’a geldiler, orada anlattık. 300 milyar kredi istediler. 300’ü 508’e bölerseniz 590 bin lira adam başı. Kredi alamadılar, bakın.

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Niye alamadılar?

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Halk Bankasından alamadılar. Ama aynı Halk Bankası Çalık Grubu’na bir kalemde 375 milyon dolar verdi, 500 trilyon…

Niye alamadığını, kardeşim, araştırın, burada tutanakları al, oku! Kooperatif kapanmış…

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Temcit pilavı gibi karıştırma!

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Daha önceden borcu vardır.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Yahu, tamam da bu vatandaş sınırda…

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Bırak demagoji yapmayı!

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Değerli kardeşim, demagoji değil, sen demagoji yapıyorsun. Sen desene, çık burada erkeksen de ki: “Çalık Grubu’na nasıl 500 trilyon veriyorsun da 1 kişiye 500 bin lira para vermiyorsun?”

Bırakın bunları ya! Ayıptır! Konuştukça batarsınız, batıyorsunuz! Olmaz böyle şey! Haklıya haklı, haksıza haksız deyin!

AHMET YENİ (Samsun) – Ensar Bey, karıştırma o işi.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Şimdi vatandaş, şu anda eksi 30 derecede kar kış içerisinde orada hayvanıyla beraber baş başa ahırda yaşıyor, ona 590 bin lira kredi vermiyorsunuz, Başbakanın damadı Çalık Grubu’na 500 trilyon birden para veriyorsunuz. Bir kişiye! Bakın, 500 kişi mi fazla, 1 kişi mi fazla? Bunun matematiğini bilin, gelin…

AHMET YENİ (Samsun) – Karıştırma o işi, karıştırma!

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Ha, tabii, karıştırma.

Şimdi, bakın, başka bir şey söyleyeceğim. Şimdi, burada şu gazeteyi okuyun lütfen. Ne yazıyor burada biliyor musun? “Satılık köy” diyor. Bu AKP’nin ayıbıdır!

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Kimin gazetesi?

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Son Vilayet gazetesi, Ardahan’da çıkıyor. Ardahan’da çıkıyor. Bu gazetenin sahibi de DTP’lidir

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sen mi çıkarıyorsun?

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Bakın, müsaade eder misiniz. Lütfen… 

DTP’lidir, DTP’li Fakir Yılmaz diye bir arkadaşın gazetesidir. “Satılık köy.” Niye satılık köy?

AHMET YENİ (Samsun) – Alsana o köyü o zaman, zengin adamsın, alsana.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Sana satayım…

BAŞKAN – Sayın Yeni… Sayın milletvekilleri…

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Hakkı benim müşteri. Hakkı benim müşteri, ama daha fazla para verirsen sana satarım.

Bakın değerli arkadaşlar, polemik yapmayalım.

Bakın, Göle’nin Ağılyolu köyünde kadastro geçerken -Sayın Bakanım, lütfen bu tutanakları alın- köyün bütün mal varlığını tutmuş devlete yazmışlar. Devlet vatandaşın elindeki bütün zilyetlik hakkını almış. Hâlbuki, Medeni Kanun’a göre, hilesiz hurdasız, çekişmesiz yirmi yıl zilyetliğinde bulunan gayrimenkul  kişinindir. O kişiye değil, köylülere değil, almışlar devlete vermişler, vatandaşın elinden alınmış. Adamlar da kalkmış diyorlar ki: “Artık madem devlet bizim elimizden arazimizi aldı, köyümüzü de satılığa çıkarıyoruz, köyü de alan varsa gelsin alsın.” Burada belgeyle konuşuyorum değerli arkadaşlar.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Şahidin DTP mi oldu?

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Bu belgedir.

AHMET YENİ (Samsun) – Gazete senin mi?

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – “DTP’li bir arkadaş çıkarıyor.” dedim.

Durun şimdi…

Bakın, Ziyaddin Gültekin ve Recep Atalay’ın köyü, işte belgeler de burada, tutanakları burada, Göle Kaymakamlığı Mal Müdürlüğü tutanakları. Değerli arkadaşlar, işte resmî belge bu. Kaymakamlığa inanıyor musun sen? İşte belge.

Şimdi, dur bakalım, bizim orada “Eşeğin büyüğü ahırdadır.” derler ya. Gel buraya…

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Estağfurullah.

HASAN KARA (Kilis) – Bir daha söyler misin.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – “Eşeğin büyüğü ahırdadır.” diye bizde bir atasözü var.

Şimdi, bu resmî belge. Değerli dostum, iyi dinle, fotokopisini vereceğim.

Hayvan haciz tutanağı… Hayvan haciz tutanağı…

AHMET YENİ (Samsun) – Doğru, ödememişse ne yapsın?

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Bir dakika kardeşim, resmî belgeden bahsetmiyor muyuz?

Erzurum-Pasinler’de, bakın, adamın 10 tane hayvanını haczetmişler. Ne zaman?

AHMET YENİ (Samsun) – Ödemeyince ne yapsın, ödemeyince?

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Bir dakika arkadaşlar.

Bakın, tarihini de söyleyeyim, on birinci ayın 17’sinde, yani 17 Kasım 2008’de. Jandarmayla beraber gitmiş, jandarmayla…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Alacaklı kim?

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Alacaklı Ziraat Bankası.

AHMET YENİ (Samsun) – Niye alsın banka?

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Bravo, aferin. Tarım kredi kooperatifi, Ziraat Bankası.

FİKRİ IŞIK (Kocaeli)- Siz iktidara gelin, geri almayın.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Müsaade eder misiniz. Bakın, diyorsunuz ki…

AHMET YENİ (Samsun) – Polemik yapma!

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Ya bir dakika arkadaşlar, demagoji yapmayın.

AHMET YENİ (Samsun) – Parayı verip geri almasın mı?

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Demagoji yapmayın. Diyorsunuz ya “Biz tarıma bu kadar kredi verdik. Çiftçiyi böyle kalkındırdık, geliştirdik.” Gerçekleri konuşalım, birbirimizi karalamayalım ya! Ben sizi karalamıyorum.

AHMET YENİ (Samsun) – Ensar, karalamadığın şey yok!

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Elimde belgeyle konuşuyorum Ahmetçiğim. Bir dakika ya!.. Elimde ben size belgeyle konuşuyorum.

Bakın, adam ne yapmış biliyor musunuz arkadaşlar: 300, 300 daha, 200, 600, 800 bin lira daha nakliye parası ödemiş. 10 tane hayvanını kamyona yükletmiş, kamyon için de ayrıca nakliye parası almışlar.

Ya bakın değerli arkadaşlar, siz köylüyü, çiftçiyi öldürüyorsunuz. Haciz varakasını gösteriyorum, gülüyorsunuz. Ama inanıyorum 29 Mart’ta…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Millet kan ağlıyor, onlar gülüyor. Sen devam et.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - … 29 Mart’ta bu halk size ders verecektir değerli arkadaşlar.

AHMET YENİ (Samsun) – Parayı ver, geri alma değil mi?

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Bakın, değerli arkadaşlar, birbirimizi karalamayalım. Birbirimizi kötülemeyelim. Ben şimdi bu belgeyi göstermeden “Ya nerede belge? Nerede haciz? Herkes rahat, huzur, refah içerisinde.” diyecektiniz. İşte belgeyi gösterdim, fotokopi burada. Haciz tutanağı burada.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Kaç tane var bunlardan?

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Erzurum 4. İcra Müdürlüğü Beyefendi, Erzurum 4. İcra Müdürlüğünden –ismini de söylemek istemiyorum- Ziraat Bankası Erzurum Şubesi haczetmiş Beyefendi.  Ziraat Bankası Erzurum Şubesi… Bakın, bir tane daha gösteriyorum: Bunda sıkı dur, dinle, Konyalı var mı burada? İyi dinle.

AHMET YENİ (Samsun) – Parayı geri almasın mı?

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Konya’dan 5. İcra Dairesi Ceza şeyinden 27 milyar lira anapara varmış, 139 milyar olmuş. 139 milyar lirayı kaç milletvekili ödeyebilir şimdi borcunuzun? Ödeyebilir misiniz? Köylü ne ödeyecek? Köylü değil hayvanını, kendisini satsa ödeyemez değerli arkadaşlar. Bu gerçekleri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öğüt.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Sayın Başkan, teşekkür edebilir miyim?

BAŞKAN – Edemezsiniz, çünkü süre  verdim.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Değerli arkadaşlar, birbirimizi karalamayalım. Ben belgeleri getirdim, bu belgelerin fotokopilerini sizlere dağıtacağım. Lütfen tedbirinizi ona göre alın. 

Teşekkür ederim. (CHP ve DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Mithat Melen.

Buyurun Sayın Melen. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA MİTHAT MELEN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi adına bütçe kanununun 17’nci maddesi üzerinde konuşmak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, önce çok önemli bir şeyden söz etmek lazım, o da şu: Elimizde şu anda Türkiye İstatistik Kurumunun değerli bir belgesi var. Burada, satın alma gücü paritesine göre 27 ülke içerisinde gayrisafi yurt içi hasıla mukayesesi yapılmış, karşılaştırması yapılmış; bu karşılaştırmada toplamın 100 olduğunu kabul ederek, yani 27 ülkenin 100 olduğu kabul edildiği zaman, mesela burada Türkiye 44 değer almış, Lüksemburg 267, İrlanda 156, Hollanda ise 131. Mesela, bize en yakın ülkelerden Arnavutluk 24, çok ilginçtir daha yeni devlet olmaya çalışan Sırbistan Karadağ bile 43 civarında.

Şimdi bakın, çok önemli bir şeyi tartışıyoruz, Türkiye'nin 2009 yılını ve geleceğini tartışıyoruz. Aslında, gerçekten bütçe önemli bir siyaset belgesi, geleceğe dönük önemli bir yapılanmanın imzalanması ve burada, Parlamentoda bunun altının çizilmesiyle ilgili ve ben çok dikkat ediyorum, dikkatimi çekiyor, hiç o konularda tartışmıyoruz, Türkiye'nin geleceğiyle ilgili tartışmıyoruz. Geçmişiyle ilgili de kesin hesap kanunu var, kesin hesap kanununu da tartışmıyoruz. Şimdi burada bazı itiraz ettiğimiz, hatta “O Hükûmet, bu Hükûmet; şu yılda bu yapıldı, bu yapıldı.” diye eleştirdiğimiz… E, niye peki o zaman o kesin hesap kanunlarına ret oyu vermediniz? O kesin hesap kanunları elinize geldi. Şimdi tekrar öyle. Mesela, 2007 yılındaki kesin hesap kanununu tartışıyoruz, hiç konuşulmuyor; o da bir seçim yılıydı. Hele bu 17’nci madde önemli mesela; burada, çok ciddi kaynakların, hibelerin aktarılması meselesi var. Aşağı yukarı buna benzer maddeler 2007 yasasında da var. Onlarla ilgili hiçbir şey tartışmadık çünkü gerçekten bütçeye karşı, nedense, her geçen gün bu Mecliste bir ilgi azalması var. Bu, burada katılımdan daha önemli bir şey, yani sadece katılmak değil; bakın, medyanın koltukları da boş, Türkiye'nin geleceğe dönük yapılanmasını gerektiren orta ve uzun vadeli planları da içerisinde  olan bütçeyle ilgili çok az ilgi var Türkiye’de. Sadece iktidar partisinde değil, muhalefet partilerinde de var. Ama arada sırada birbirimizi yemekle uğraşıyoruz; o da çok önemli değil. Yani Türk ekonomisini bütün bunlar hakikaten kurtaramaz çünkü zor bir de 2009 yılı bizi bekliyor, zor bir 2010 yılı bizi bekliyor. Onun için…

Hele bu 44 puan almak çok ciddi bir mesele yani biz, sözüm ona ortak üye olacağımız veya yakında işte, müzakere ettiğimiz, edeceğimiz Avrupa Birliğinin yarısından daha az bir düzeydeyiz demek bu. Peki, biz nasıl o düzeyi yakalayacağız? Bence, benim anladığım anlamda, dünya gayrisafi millî hasılasından yüzde yarıma yakın pay alan Türkiye'nin nüfusu yüzde 1; yüzde 1 pay alması gerekiyor önce, her şeyden önce. Benim anladığım gerçek milliyetçilik de bu, Türkiye’yi sevmek de bu, Türkiye'nin bu bölgedeki önemini kavramak da bu, önce ekonomik olarak güçlü olmak da bu ama görünüyor ki kamu hazinesi ve kamu maliyesinde bu zaaf, hâlâ daha gücü göstermiyor.

Mesela, bu maddeyle ilgili birkaç şeyi de söylemek istiyorum. Önce hibeler, biz hep hibeler aldık. Bunun YTL karşılıklarını, işte navlunların, vergilerin, Savunma Bakanlığının tümünün karşılıklarını yazdık bütçeye ve bu güvenlik için genellikle olan şeylerin mesela yetkisi Sayın Maliye Bakanında, yine bu maddede var aynı şey. Ama Avrupa Birliğinden aldığımız fonların, ulusal fonların ve onları kullandığımız, ki ona bir o kadar daha bizim katkıda bulunmamız lazım, onlar karşılıklı değil, onlar da ilgili bakanlıklarda… Yani bir kere, o bütçe disiplininde kimin ne yaptığı da çok önemli bir biçimde belli değil. Yani özellikle finansman ve kamu maliyesi açısından, kamu hukuku açısından ciddi bir eksiklik var. Yani bir taraftan Maliye Bakanı imzalıyor, öbür taraftan ilgili bakanlıklar imzalıyor, ilgili bakanlar imzalıyor. Efendim, işte Avrupa’yla ilgili bir bakan onun imzası veya hazineden sorumlu bakan… Bir kere, önce, gelin hep birlikte, bu ekonominin kaosa girdiği bir dönemde ekonomi hukukuyla ilgili ciddi önlemler alalım. Piyasayı düzeltmekten önce, gelin bir kere de şu kamu hukukunu, özellikle ekonomi hukukunu kamu için yeni baştan düzenleyelim. Aksi hâlde bu işlerin içinden çıkamayız. Bir kere, kimin ne yaptığı şu yasada bile çok açık değil. Ayrıca bu yasayı yazan 5-10 kişinin de anladığı bir şey bu, onu da arz etmekte yarar var. Yani birçoğumuz -ne kadar çok üzerinde dursak da- şurada yazanı çok fazla da anlamadığımıza ben inanıyorum. Ben çok anladığımı iddia etmiyorum. Ama oradaki bürokratlar… Zaten bakıyorum, bazen orada oturan bürokratların sayısı bizden daha fazla oluyor burada. O daha da ilginç. Hep el yordamıyla yaptığımız için pek de biz işi ciddiye almıyoruz herhâlde o konuda.

Şimdi, mesela ekonominin genel hâli o kadar önemli bir şey ki ekonominin genel hâli bu bütçeye hiçbir şekilde yansımıyor. Yani biz oturup gelecek altı aylık dönemde, aman kimse yanlış anlamasın “Bir krize girelim, takla atalım.” falan da diyen yok ama gelecek bu altı ayda bu ekonominin hâlinin bunları yansıtmadığını biraz önce Sayın Bakan açıkladı, “Biz, üç ay önceki verilere göre yaptık.” dedi. Ee peki, bu kadar ciddi bir şey varsa ekonominin hâlini yansıtmayan bir bütçeyi sunmak bir parça yanlış değil mi?

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Ne yapalım?

MİTHAT MELEN (Devamla) – Bu bütçeyi değiştireceğiz, değiştireceğiz. Yapacağımız o, şimdiden değiştirmek, şimdiden revize etmek lazımdı, çıktıktan sonra değil.

Yapılacak şey açık, Çek Kanunu yetki vermiş zaten. Ama, ileride bunları tekrar burada konuşmak zorunda kalacağız. Bence şimdiden yapmak lazımdı.

Mesela bakın, bu senenin sonunda Türkiye’de çok ciddi bir toplantı var, IMF ve Dünya Bankasının uluslararası toplantısı var. O, önemli bir toplantı. Niye? Türkiye’ye geliyor, öyle bir dönemde geliyor ki dünya altüst olduğu zaman geliyor. Ona bile bir hazırlık yapmış değiliz, orada bir şey üretmemiz lazım. Belki bir İstanbul deklarasyonu önemli olur dünya ekonomisi için. Onun için bile bir hazırlık yapmıyoruz. Yani dünya ekonomisi öyle yeni bir hâl alıyor ki, ben ona katılıyorum, sadece Türkiye değil bu işin içinde. Ama ne bütçe ne o, hiç bu konuda… Yani bizim etkilendiğimiz ve etkileyeceğimiz sektörler için ciddi bir hazırlığımız yok, ileride zamanı gelince bunları yaparız diye.

Belki eski teorilere, maalesef, yani çok da fazla iştirak etmememe rağmen, ama o eski yapıya, daha kısılma, kapanma yapısına dönmek zorunda kalacağız 2009 yılında. Bunu da Türkiye için tehlikeli görüyorum. Gerçekten, özellikle İstanbul’da sıkıntıların büyük olduğunu da söylemek istiyorum. İstanbul’daki sıkıntıların, piyasada yanan ateşin büyük olduğunu söylemek de bence hoş bir şey değil. Anadolu’ya da yeni sirayet ediyor, Anadolu da yavaş yavaş bu ateşle yanmaya başlıyor. Onun için, şimdiden fazla tartışmadan, gelin, hep birlikte bu altyapıyla ilgili, ekonominin altyapısıyla ilgili yasaları çıkarmaya çalışalım; en azından ocak ayında başlayalım buna, ilgili konulara.

İki tane yasa çıkardık ekonominin altyapısıyla ilgili: Bir tanesi araştırma-geliştirmeydi, öbürü de sosyal güvenlikti; ikisi de tam değildi. Onun için, hep birlikte bunu düşünelim. Sadece bütçe içinde ekonomiyi konuşmayalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MİTHAT MELEN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bu Parlamentonun yeni yapılanması içerisinde gerçekten yeni bir ekonomik komisyona ihtiyaç var ve bu ekonomik komisyona da mümkün olduğu kadar bütün kurumların hesap vermesini sağlamak lazım, yani raporlamayı sağlamak lazım. Bu bütçeyi çıkardıktan sonra da hiçbir konuda izlemiyoruz, taa bir sene sonraya kadar. Çünkü geçen sene de ben aynı sözleri söyledim. Aradan geçen dönemde hiçbir şey değişmedi, yine aynı şeyleri söylüyorum. Bir sene sonra yine aynı şeyler olacak. Ama bir sene sonra, inşallah, Türkiye'nin krizde olduğunu söylememek lazım, söylememeye çalışmalıyız. O görev de sanıyorum bu Parlamentoya düşüyor.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Melen.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Iğdır Milletvekili Sayın Pervin Buldan.

Buyurun Sayın Buldan. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

DTP GRUBU ADINA PERVİN BULDAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Demokratik Toplum Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, burada bütçe görüşmeleri yapılıyor ama maalesef, Maliye Bakanımız Sayın Unakıtan burada yok. Gerçi burada olsa bile muhalefetin hiçbir sorusuna doğru düzgün cevap vermedi, bütün soruları geçiştirdi. Bu açıdan, ben farklı bir konuya değinmek istiyorum, aslında hem İçişleri Bakanlığını hem de Adalet Bakanlığını ilgilendiren bir konu.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz üzere ülkemizin yakın tarihinde binlerce insanın katledildiği, kaybedildiği, köylerin boşaltıldığı bir insanlık felaketi yaşandı. 1992 yılında Vedat Aydın cinayetiyle start alan faili meçhul bırakılmış cinayetler süreci ve yine eş zamanlı olarak binlerce insanımızın kaybedilmesiyle karanlık bir ülke tarihi yaşanmıştır. Bu süreçte, analar, babalar, kızlar, oğullar, eşler, her biri can parçası olan binlerce insan yitirilmiştir. Genç, yaşlı, çocuk gözetmeksizin, özellikle birçoğu Kürt kökenli olan binlerce yurttaşımız kaybedilmiş, birçoğunun kaybedilişinin ardından cesetlerine ulaşılmış ve binlercesinin de akıbetinden hâlâ haber alınmış değildir. Bu karanlık dönemin payına düşen en acı deneyimlerden birini yaşamış olmama rağmen, kaybettiği yakınının bedenine, sesine, varlığına veya sadece herhangi bir zerresine ilişkin hiçbir şeye ulaşamayan kişilere kıyasla kendimi şanslı hissetmenin daha da ağırlaşan acısını taşımaktayım. Bu konuda yaşanan gelişmelerse, bu ülkenin bir yurttaşı olarak yaşadığımız acılara bir de utancı eklemektedir.

Siyasi cinayetlerin ilk kurbanı olan değerli siyasetçi Vedat Aydın’a o ilk kurşunu sıkan bulunamadı ve sonrasında her yıl ve hatta her gün daha da artarak binlerce insanımıza aynı kurşun sıkıldı. Aynı kurşun, insan hakları savunucularına, aydınlara, gazetecilere, iş adamlarına, köylülere, gazete dağıtımcısı çocuklara ve nihayetinde evinin kapısının önünde beklemekten başka hiçbir suçu ve edimi bulunmayan on iki yaşında bir yürek olan Uğur Kaymaz’a sıkıldı. Aynı kurşunun sahipleri, binlerce insanımızı da kaçırıp kaybettiler. Görgü tanıkları hep aynı noktada birleşti; kaçıranların resmî kimlikleri ve silahları vardı. Aynı eller tarafından işlenen cinayetlerden geriye kalan bedenler üzerinde bırakılan aynı işkencelerin izleriydi. Kafataslarından ve göğüsten sıkılan kurşunlar, beden üzerinde eritilmiş naylonlar ve söndürülen sigaralar.

Tüm bunlar yaşanırken Susurluk’ta patlayan gerçeklik bu insanlık trajedisinin organizatörlerine ilişkin bilgiler ortaya koydu ancak derin devlet ya da kontrgerilla olarak kabul edilen sorumlular bizzat devlet tarafından alenen korumaya alındı. Meclis bünyesinde kurulan Susurluk Araştırma Komisyonu da hiçbir sonuca vardırılmadı. Susurluk Komisyonu hazırlamış olduğu raporunda cinayetlerin faillerinin yer aldığı bölümü sansürleyerek kamuoyundan gizledi.

Dönemin Başbakanı Tansu Çiller 1993 yılında İstanbul Holiday Inn Oteli’nde yaptığı basın toplantısında “Örgütlere yardım eden Kürt iş adamlarının listesi elimizde, bunlardan hesap soracağız.” diyerek Kürt iş adamlarını hedef tahtasına koymuş ve arkasından Kürt kökenli iş adamlarına yönelik faili meçhul tutulan cinayetler serisi başlatılmıştır. Kürt kökenli iş adamları olan Savaş Buldan ve arkadaşlarının kaçırılarak katledilmesi olayı tam da bu beyandan sonra gerçekleştirilmiştir.

Bu cinayetlere ilişkin birçok delil ve beyan olmasına rağmen resmî merciler hiçbir girişimde bulunmamıştır. “Savaş Buldan’ın öldürülmesi devlet açısından yararlı bir olaydır.” diyerek olaydaki suçunu sahiplenen kişilerin beyanlarına rağmen, Mehmet Ağar’ın “Bin operasyon düzenledim.” demesine rağmen, hâlâ bu bin operasyonun ne olduğu ve kimlere yönelik olduğu öğrenilmedi. Bu bin operasyonda kaç cinayetin olduğu ve kaç insanın kaybedildiği gerekli soruşturmalar yapılmadığından kimse tarafından bilinemedi.

İşte bu nedenledir ki aynı güçler varlıklarını sürdürmeye, insanlara korku ve dehşet salmaya devam ettiler. Yüksekova, Hakkâri ve Şemdinli’de aylarca devam eden bombalamaların failleri Şemdinli olayı ile gün yüzüne çıktı. Halk kendi katillerini bizzat kendisi yakaladı ve devlete teslim etti. Sivil mahkemede otuz dokuz yıl ceza alan sanıklar askerî mahkemede tahliye edildiler ve yeni tayinlerle ödüllendirildiler. Bazılarının bu iyi çocukları gittikleri yerde de boş durmadılar. Şemdinli sanıklarından uzman çavuş olan Tanju Çavuş, Isparta’da Van ili nüfusuna kayıtlı olan müteahhidin öldürülmesinden dolayı zanlı olarak tutuklandı. Şemdinli olayı yaşandığı zaman “Sonuna kadar gideceğiz.” diyen Başbakan, kendisine çözüm talebiyle giden Şemdinli halkına “Benden su isteyin, okul isteyin, yol isteyin ama başka hiçbir şey istemeyin.” diyebildi. Başbakan, adaletin, can güvenliğinin olmadığı bölgeye yapabileceği tek şeyin bina olabileceğini söyleyerek Şemdinli dosyasını kendisi açısından kapattı.

Değerli milletvekilleri, bugüne kadar faili meçhul bırakılan cinayetler ve kayıp sayısı konusunda sayısal bir veriye ulaşmak ne yazık ki mümkün olmamıştır. Resmî makamların da bu konuda herhangi bir çalışması bulunamamaktadır. Sadece bizim bildiklerimizin sayısı on binleri bulmaktadır.

Yaşanan bunca kayıp ve cinayet, çoğu kez sorumluların adreslerini ele vererek deliller ve görgü tanıklarını bıraktı geride. JİTEM itirafçısı olan Abdülkadir Aygan’ın itirafları, JİTEM eliyle kaybedilen insanların ve faili meçhul olarak bırakılan cinayetlerin tanıklığını anlatıyordu. Vedat Aydın cinayeti de bunlardan birisiydi. Ancak, ülkemiz adaletine, her zaman olduğu gibi, tanıklar ve deliller yeterli gelmedi.

Biz, bugüne kadar, kayıp yakınları ve faili meçhul bırakılan cinayetlerde yakınlarını yitirenler olarak birçok alanda taleplerimizi dile getirdik. Davalarımızın birçoğu, Türkiye’de iç hukuk yolları tıkanıklığından…

ABDULKADİR AKGÜL (Yozgat) – Sayın Başkan, bunlar bütçe maddeleri mi?

GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Bu bütçe, İçişleri Bakanlığının bütçesi bu insanların öldürülmesine gitti.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sen niye rahatsız oluyorsun?

GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Sen pompalını alda gel, pompalını!

PERVİN BULDAN (Devamla) – İçişleri ve Adalet Bakanlığını ilgilendiren bir konu. Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından cezalandırıldığı zaman, bizlere, ceza olarak, para vermiştir ve bu bütçeden gittiği için beni ilgilendiriyor, sizi çok fazla ilgilendirmeyebilir.

BAŞKAN – Sayın Buldan, Genel Kurula hitap edin lütfen.

PERVİN BULDAN (Devamla) – Kayıplar geçmişe ait bir gerçeklik değildir. Bu gerçeklik, hâlâ, bizim ülke gerçekliğimizdir ve zaman ilerledikçe daha da ağırlaşan bir gerçekliğe dönüşmektedir.

Birleşmiş Milletlerin bildirisinde de yayınlandığı üzere, zorla kayıp etme eylemi, gerçek açıklığa kavuşmadıkça devam eden bir suç olarak kabul edilmektedir. Gelinen aşamada Türkiye daha fazla bu suçun taşıyıcısı olmamalıdır ve biz de artık bu suçun tanıklığını yapmak istemiyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her ne kadar İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay “Türkiye faili meçhul cinayetler ülkesi olmaktan çıkmıştır.” dese de, Türkiye hâlâ bir kayıplar ve faili meçhuller ülkesidir. Ülkemizde aydınlatılmamış bunca cinayet dosyası varken ve hâlâ bulunamamış binlerce kayıp insanımız varken, bu ülke hiçbir zaman Sayın Bakanın ifade ettiği gibi, faili meçhul cinayetler ülkesi olmaktan çıkamayacaktır. Demokratik bir hukuk devleti olmak Sayın Bakanın algıladığı kadar basit değildir. Bizzat devlet eliyle cinayetler işlenmiş ve bu cinayetlerin hesabı görülmemişse ve hâlâ açılmayı bekleyen onlarca toplu mezar varken, bu Hükûmet, maalesef, aklanamaz.

Bu ülkede işlenen cinayetler aslında faili meçhul değildir. Her cinayetin bir faili vardır kuşkusuz. Fakat bu failler saklanarak, cinayetler faili meçhul bırakılmıştır. Derin devlet gibi, çete gibi tanımlamalar havada uçuşarak, aslında, bizzat devletin kendisinin bu kirli işleri sakladığı görülmüştür.

Şimdi, hepimizin bildiği gibi Ergenekon Davası görülmektedir. Belki de Türkiye'nin karanlık tarihinin aydınlatılmasına olanak sağlayacak nitelikte sayılabilecek bir dava olan Ergenekon Davası, maalesef ki, daha başlamadan çok ciddiyetsiz bir mahiyete büründü. Davanın sadece birkaç kişi üzerinden yürütülmeye çalışılması ve hâlâ JİTEM gibi bazı oluşumların kabul edilmemesi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

PERVİN BULDAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

…Genelkurmayın temiz tutulması çabası bu davayı gölgelemiştir.

Demokratikleşmeye, toplumsal barışa ve kardeşçe yaşama şiddetle ihtiyaç duyduğumuz şu dönemde, ülke tarihinde hâlâ sayısı on binleri bulan cinayetlerin aydınlatılmamış olması, kardeşçe yaşamı, demokratikleşmeyi ve toplumsal huzuru imkânsız kılmaktadır.

Biz özür dilenmesini beklemiyoruz. Biz, her yurttaşın devletinden temel beklentisi olan adaleti, bir an önce ertelemeden ve saptırmadan sağlamasını istiyoruz. Bu bağlamda, özellikle faili meçhul cinayetlerin en yoğun işlendiği dönem olan 1991-1995 savaş konseptinin sorumlusu olan dönemin Başbakanı Tansu Çiller’in, dönemin Emniyet Genel Müdürü ve İçişleri Bakanlığı görevinde bulunan Mehmet Ağar’ın bir an önce yargılanmasını talep ediyoruz.

Teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Madde üzerinde şahıslar adına ilk söz Konya Milletvekili Sayın Hüsnü Tuna’ya aittir.

Buyurun Sayın Tuna. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

HÜSNÜ TUNA (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezî Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 17’nci maddesi bölümünde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bütçe, Türkiye Cumhuriyeti devleti sınırları içerisinde yaşayan 70 milyon vatandaşımızın hakkını, hukukunu ilgilendiren bir husustur. Bu nedenle, insanlarımızın arasındaki ilişkileri ilgilendirecek bazı konulara temas etmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, bir kısım zevatın “Ermenilerden özür dilemeliyiz.” diyerek başlattığı imza kampanyalarına karşılık, kimileri de “Özür dilemeyeceğiz.” kampanyaları başlatarak yeni bir gerilim kaynağı oluşturulmaktadır. Kim kimden ve niçin özür dileyecek ve ne nasıl unutulacak? Ortada yüz yıl öncelerde meydana gelen büyük sosyal travmaların olduğu ve korkunç trajedilerin yaşandığı bir durumun olduğu gerçek. Osmanlı çökerken yaşanan büyük sosyal travmadan zarar görmeyen bir halk kesimi kalmış mıdır ki sadece Ermenilerin başına gelenler için üzülelim? Savaş sonunda asırlarca yaşadıkları Anadolu’dan zorla sökülüp götürülen binlerce Hristiyan Rum’un ve Yunanistan’dan Anadolu’ya getirilen binlerce Müslüman Türk’ün acıları sanki daha mı az idi? Bu dönemde büyük bir sosyal travma ve trajedi topluca yaşanmıştır.

Çeşitli etnik yapılardan oluşan bir toplumsal yapıya sahip ülkede ve atmosferde özür dilemek veya dilememenin tarafları yeniden ve daha da hınçlı bir şekilde saflaşmaya sürükleyeceği ortadadır.

Bu özür dileme tartışması sürerken, bir milletvekili, 17 Aralık günü yaptığı ve daha sonra da devam ettirdiği açıklamalarında Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül’ü Ermenistan’la münasebetleri düzeltme yolunda atılan adımlar dolayısıyla eleştirmiş, sonra eleştirilerini akıl ötesi noktalara kadar vardırıp, annesinin etnik kökeninin araştırılması, hatta daha da ileri giderek “DNA testi yapılmalı.” gibi son derece kaba, şovenist bir kavmiyetçilik sergilemesine şahit olduk. Söz konusu milletvekili bu açıklamalarıyla o eli öpülecek annenin etnik kökeninde Ermenilik olduğu intibaı vererek aşağılamaya çalışıyordu. Bu milletvekilinin daha önce de Kürtlerin çok fazla çoğalmasından da yakınarak ve buna karşı tedbir alınmasını önerecek kadar ırkçı ve faşist bir görüntü sergilediği henüz unutulmadı. Bir kişi niçin bu densiz söz ve tavır karşısında asırlarca öncesinden beri ailesinin köklerinin Müslüman ve Türk olduğunu açıklamak zorunda kalsın!

Bu ırkçı, kafatasçı ve faşist anlayış nedeniyle, Anadolu gibi tarih devirleri içerisindeki büyük çalkantılardan geçen bir coğrafyada insanların hangi kavimden olduğu, hangi etnik kökenden geldiğinin tartışılması yerine soy ve kan bağının indi yorumlardan ibaret olduğunu ve kimsenin maddi hamurunun diğerinkinden daha üstün olmadığını, insanlar arasındaki tek ayrım ölçüsünün insani faziletler olduğunun ifade edilmesinin daha anlamlı olduğunu düşünüyorum.

Uğrunda emek vermediği, doğuştan edindiği bir özelliğe dayanarak kendini üstün, başkasını aşağı görme geleneğini İblis başlatmıştı. “Ben ateştenim, Adem’se topraktan.” diyordu. İlk etnik köken davası, böylece, İblis’in küfrüyle başlamış oldu. Etnik kökeniniz itibarıyla beş yüz yıl, hatta bin yıl gerilere gittiğinizde ne olacak, hem bu neyi ispatlayacak? Sonrası bir karanlık zaman tüneli değil mi?

Bütün insanların Hazreti Adem’le Havva’nın çocukları olduğunu düşündüğünüzde geçmişlerinizin hangi din veya kavimden, etnik kökenden olmalarını nasıl önemli, hayati bir ölçü olarak alabiliriz? Hem, kimin etnik kökeni birkaç yüzyıl geriye doğru gidildiğinde çeşitli kavimlerle karışmaz ki? Kaldı ki bir imparatorluktan geride kalan bir halkta her kavimden ve her dinden insanların bulunmasından daha tabii ne olabilir?

Binlerce yıldır Türk, Kürt, Rum, Ermeni, vesaire Anadolu’da birlikte yaşamış bir toplumun kendi içlerinden çıkan bazı kesimlerin suç veya mücadeleleri yüzünden bütünüyle suçlu sayılması hak ve insaf ölçüleriyle bağdaşmaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

HÜSNÜ TUNA (Devamla) – İttihat ve Terakkinin resmî ideolojisinin Türkçülük temeline dayandığı ve bugün hâlâ da sürdüğü bilinen bir şeydir. “İçinde bulunan bütün tebaayı Allah’ın bir emaneti” olarak algılayan bir devlet anlayışı yerine, sadece, “Filan veya falan kavimden olmak ya da olmamak.” gibi ölçüler getirilince böyle bir kısım kanlı tabloların olması kaçınılmazdır. Bu topraklarda yaşayan herkes, etnik ve dinî kökeni ne olursa olsun barış ve huzur içinde yaşamalıdır.

Faili meçhul cinayetlerin ortaya çıkmasını isteyenler, Ergenekon soruşturmasında AK PARTİ’nin iradesine destek vermelidir. Bugün son günlerde ortaya çıkan faili meçhul cinayetlerin faillerinin ortaya çıkması AK PARTİ İktidarının iradesiyledir. Ergenekon soruşturması sulandırılırsa Ergenekon savcısının kademe ilerlemesini durduran kişilerden hesabını sormakla ancak bunun sulandırılması önlenebilir. Aksi takdirde, o faili meçhulleri işleyen güçler…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSNÜ TUNA (Devamla) …bugün Ergenekon’u devam ettirmek isteyen savcıları da baskı altına almaya çalışıyorlar.

Onun için, burada herkes Ergenekon soruşturmasına, AK PARTİ iradesine destek verirse faili meçhuller bundan sonra kalmayacak ve üstelik hepsi açığa çıkacak demektir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Yargıyla Hükûmet birbirine karıştı galiba.

BAŞKAN - Şahsı adına Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet Aydın.

Buyurun Sayın Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 17’nci maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi, görüştüğümüz bu bütçe AK PARTİ İktidarının yedinci bütçesidir. Bundan önce kabul edilen bütün bütçeler gibi yine bu bütçemiz de milletimize hizmet anlamına en uygun hizmetin verilebileceği bir bütçe olacaktır ve bunu da AK PARTİ bugüne kadar başarıyla getirdi. AK PARTİ İktidarı bütçe disiplininden hiçbir zaman taviz de vermemiştir.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ bütçelerinin millet için hazırlanan sosyal bütçeler olduğu hiçbir zaman unutulmamalıdır. Geçmişteki AK PARTİ bütçelerinde olduğu gibi, 2009 yılında da maliye politika hedeflerimiz aynı şekilde devam edecektir. Hükûmetimiz döneminde tesis edilen mali disiplin devam edecektir.

Bir konudan da kısaca bahsetmeden geçemeyeceğim. Şu an dünyayı saran ekonomik kriz malumunuz. Söz konusu küresel mali krizden ülkemiz asgari şekilde etkileniyorsa, bu, altı yıldır AK PARTİ tarafından uygulanan piyasa önlemlerinin, uygulanan bütçe politikalarının ve mali disiplinin bir sonucudur. Değerli arkadaşlar, işte bu politikalarladır ki AK PARTİ ile Türkiye çağ atlıyor, büyüyor ve gelişiyor. 2002’den bu yana –ki ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz- bizler bu bütçeyi ne şekilde, nasıl kullandığımızı halkımız çok çok iyi biliyor. “Hafızai beşer nisyan ile maluldür” hesabı uyarınca ben çok kısa ve öz olarak, değerli arkadaşlar, 2002’deki tablo ile bugünkü tabloyu şöyle nereden nereye geldiğimizi ispat açısından, halkımızın bunları biraz daha böyle başını iki elinin arasına alarak, düşünerek hakikaten AK PARTİ İktidarının nelere kadir olduğunu görmesi açısından ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, az önce muhalefetten bir arkadaşımız burada bir gazete kupürünü gösterdi. Şimdi ben eğer 2002’den önceki gazete kupürlerini getirseydim, emin olun, o kupürlerde neler olurdu. Bütün sayfalarında birtakım canavarlar olurdu. Neydi bu canavarlar, hatırlayın şöyle bir: Zam canavarı var mıydı? Enflasyon canavarı var mıydı? Trafik canavarı var mıydı? Faiz canavarı var mıydı? Evet, bunların hepsi o tarihlerde vardı.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Şimdi yok mu?

AHMET AYDIN (Devamla) – O günün iktidarları o canavarları maalesef yenemediler.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Trafik canavarı yok mu şimdi mesela?

AHMET AYDIN (Devamla) - O canavarlar büyüdü, gelişti, o canavarlar o günkü iktidarları yedi.  O karanlık tabloların yerine bugün, çok daha geleceğine güvenle bakan bir hükûmet ve beraberinde büyüyen bir ülke söz konusu.

Gayri safi millî hâsılamız, değerli arkadaşlar, cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, yani 2002’ye kadar, seksen beş yıllık süreçte 230 milyar dolar idi.

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Borçlarımız ne kadar, borçlarımız?

AHMET AYDIN (Devamla) - Biz bunları altı yılda 3’e katladık. Bakın, seksen beş yıldaki birikimi biz altı yılda 3’e katladık ve 650 milyar dolarlara getirdik. Hakeza, kişi başı millî gelir de aynı oranda artmış bulunmaktadır.

Enflasyonumuz, işte, kocamandı, canavarlaşmıştı, ortalama yüzde 70’lerdeydi biz iktidarı devraldığımızda, tek haneli rakamlara düştük, şu anda yine yüzde 11’lere falan çıktı bu malum kriz nedeniyle.

Değerli arkadaşlar, ihracatımız 36 milyar dolar idi, şu anda 130 milyar dolarlar sınırında, yine 3 kat artmış durumda.

SÜLEYMAN LATİF YUNUSOĞLU (Trabzon) – İthalatımız ne kadar?

AHMET AYDIN (Devamla) - Yani seksen beş yıllık Türkiye’nin geldiği nokta ile bizim altı yılda yapmış olduklarımız çok açık ortada.

Buna karşın bütçe açığını ne yapmışız? Daha önceki iktidarlar döneminde, 2002 yılında yüzde 11,5’lardaymış, biz bunu yüzde 1,2’lere kadar düşürdük.

Bir taraftan, değerli arkadaşlar, hatırlayın, böyle işte, her tarafta toplu konutlar… Cumhuriyet tarihi boyunca 48 bin toplu konut yapılmışken, biz şu anda 340 bin, 350 bin civarında toplu konut yapmış bulunmaktayız. KÖYDES, BELDES hakeza…

Bölünmüş yol, değerli arkadaşlar, trafik canavarları… İşte, şu anda bölünmüş yollardaki hem trafik kaza oranları düştü hem de kazalardaki ölüm oranları düştü. Toplam, Türkiye’nin bölünmüş yol uzunluğu 6.101 kilometre iken, biz altı yılda 9 bin kilometre ilave ettik. Bunlar küçümsenecek rakamlar değil değerli arkadaşlar.

Millî eğitimde hakeza, 81 ilimize üniversite kuruldu. Bütün okul kitapları ücretsiz dağıtıldı, yine aynı şekilde okullara bilgisayar sınıfları kuruldu. Sağlık alanında Sağlıkta Dönüşüm Projesi çerçevesinde birçok yeni yatırımlar, birçok yeni gelişmeler oldu. Her alanda; sosyal alanda, ekonomik alanda, sağlıkta, eğitimde, emniyette, adalette… Gezin işte adalet saraylarını her yerde görüyorsunuz, yeni kurulan hastaneleri her yerde görüyorsunuz. Bunları ifade etmeye gerek yok ama halkımız zaten bunların bilincinde.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre verdim, tamamlayın lütfen.

AHMET AYDIN (Devamla) – Halkımız bunları görüyor ama arzu ediyoruz ki sizler de gerçekten… Böyle yerimizde rahat oturabiliriz ama bu kürsüye çıktığımızda doğruları konuşalım arzu ediyoruz.

Bu manada ben bu bütçenin hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Madde üzerinde soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan… Gerçi Sayın Bakanımız cevap verecek mi bilmiyorum da… 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Tasarısı’na göre kâr amacı gütmeyen kuruluşlara yapılan transferler babında yardım alan dernek, birlik, kurum ve kuruluşlara, sandıklara ayrılan 152 milyon 551 bin liralık transfer kaleminin ayrıntılarını öğrenebilir miyiz? Mesela bu derneklerin içinde Deniz Feneri Derneği var mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, TÜİK’in yaptırdığı adrese dayalı nüfus bağlamında, Adıyaman’ın Besni ilçesi Suvarlı beldesinde yapılan sayımda 2.120 seçmen kayıtlı görülmektedir. Yapılan tespitlere göre 425 kişi beldede oturmadıkları hâlde kayıtlarda gözükmektedir. Tüm bu itirazlara rağmen yanlışlıklar giderilmemiştir. Mağduriyet nasıl giderilecektir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Güvel

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Sayın Bakan, özel poliklinikler ve hastanelerdeki çalışan hekim kadroları zaman içinde yetersiz kalmaktadır. 15 Şubat’ta çıkardığınız bir genelge ile “Bu kurumlar ilk açıldıkları kadrolar ile çalışabilir, yeni bir uzman doktor ancak boşalacak yere alınabilir.” hükmünü getirmiştiniz. Ancak Danıştay bu uygulamayı iptal etti ama uygulamıyorsunuz. Kararın uygulanmaması nedeniyle bu kurumlarda sıkıntılar yaşanmakta, kalite düşmekte, hizmet yeterince yerine getirilememektedir. Danıştay kararını uygulamayı düşünüyor musunuz? Ne zaman?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Sakık

SIRRI SAKIK (Muş) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben, Sayın Maliye Bakanımız yok ama ısrarla şeyi sordum. Bugün bu asgari ücretle ilgili soruyu hep yeniledim, cevap da alamadım. 23 liralık şeyi içlerine sindirebiliyorlar mı? Eğer sindiriyorlarsa, afiyet olsun.

BAŞKAN – Sayın Bayındır…

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Sağlık Bakanımıza sormak istiyorum.  O gün soramamıştım, bir önceki oturumlarda sordum ama kendileri burada Şırnak Devlet Hastanesiyle çok övündüler. Her seferinde “Şırnak ve hastaneler.” dendi ama hastane yıkılmak üzere. Bu konuda ne tür acil tedbirler almayı düşünüyorlar?

Yine, kadınların doğum yapmak için yeterli hastane koşulları yok, kadın-doğum hastaneleri fazlaca yok. Şırnak’ta bir kadın-doğum hastanesi kurma projeleri var mı 2009 yılında?

Yine, bölgede yanıklı hastalar ya Çukurova’ya ya da başka yerlere gitmek zorunda kalıyorlar. Bölgede bir yanık üniteleri açmayı düşünüyorlar mı?

Bu soruları sormak istedim. Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Çelik…

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Gerçi bundan önce Sayın Maliye Bakanına birçok kez soru sordum ama hiçbirine cevap alamadım. Şimdiki sorum: 2008 yılı bütçe verileri açıklanırken tahmin edilen makro verilerden büyüme oranı, enflasyon oranı, döviz kuru beklentisi, deflatör hedeflerinin tutmadığı görülmektedir. 2009 yılı makro hedefleri tutacak mı?

Ayrıca, gelir hedefi tutması için bütçede öngörülmeyen hangi kamu mallarının satışı düşünülmektedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Geylani

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, Sayın Hükûmet Sözcüsüne çok kısa bir sorum var.

Bugün açıklanan asgari ücretteki komik artışa eş zamanlı olarak açıklanan 1 Ocak 2009 tarihinden geçerli olmak üzere elektriğe de konutlarda yüzde 1,8, sanayide 1,57 oranında zam yapıldı. Asgari ücretteki artış sadece bu zamları karşılayabilecek mi? Bu bir çelişki değil mi? Yanıtlarsa memnun olurum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Cengiz…

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Bakanım, dün akşam Maliye Bakanımız vardı. Çanakkale’de de 4/C’liler toplanmış. Bu akşam yine Maliye Bakanımızı burada görünce yine toplanmışlar, beni aradılar. Özellikle sağlıkları bozulmuş bu arkadaşların. Gerçekten 450-500 YTL para alıyorlar. Hem eğitimde hem sağlıkta hem de ev geçindirmede ve kira ödemede çok büyük mağduriyetleri olduğunu, geçinememe zorluklarını acı bir mektupla da bana iletmişler. Bu konuda yıl başında, bu yeni yılda acaba bir müjde var mı? 4/C’lilerle ilgili bir çalışmamız var mı? Ve bu 4/C’li arkadaşlar Türkiye’de bir müjde bekliyorlar, bir haber bekliyorlar. Acaba sağlıklı bir haberi Sağlık Bakanımızdan alabilir miyiz diye de soruyorlar?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Değerli Başkanım, teşekkür ediyorum.

Maliye Bakanlığınca, ismi biraz önce değerli milletvekili tarafından zikredilen derneğe herhangi bir yardım yapılmamıştır. Herhâlde sorunun net bir cevabı olmuş oluyor.

Şimdi, özel poliklinik ve hastanelerle ve bunların istihdam edeceği sağlık personeliyle ilgili bir soru geldi. 15 Şubattan itibaren Türkiye’de tıpkı kamuda olduğu gibi özel hastanelerin de kaynak kullanımıyla ilgili planlama kuralları getirdik.

Değerli Milletvekilim, Türkiye’nin sağlık sisteminin hakkaniyetli bir biçimde vatandaşlara hizmet sunabilmesi için bu gereklidir. Bugün bize göre insan kaynakları çok daha zengin olan, sayıca zengin olan Batı Avrupa ülkelerinde bu türden planlamalar yapılmaktadır. Son olarak 2008 yılında Dünya Sağlık Örgütünün on iki ülkede yaptığı bir incelemede Almanya, Danimarka, İngiltere, Fransa, Finlandiya gibi bugün dünyanın sağlığa en çok para ayıran ve insan kaynakları da en zengin olan ülkelerinde bile hem özel sektör için hem kamu sektörü için bu çeşitten planlamalar vardır. Siz, bugün, bir hekim olarak Almanya’da belli bir eyalette çalışmak isteseniz, size, orada çalışamayacağınız, çünkü orada çalışma kotalarının dolu olduğu söylenebilir, başka bir eyalette çalışmak zorunda kalabilirsiniz. Bu husustaki uygulamalarımız ülkenin seksen bir ilinde ve her köşesinde kamu tarafından sağlık hizmetlerinin sağlıklı olarak yürütülebilmesi için, dengeli hizmetin verilebilmesi için ortaya konmuş kurallardır ve gerçekten ülkenin şartları açısından geçerlidir. Bakınız, bugün, birinci, ikinci bölge illeri ile beşinci, altıncı bölge illeri arasında uzman hekim oranları açısından kamuda çok az fark kalmıştır, ciddi bir denge sağladık. Ama özel sektörde hâlâ ciddi bir dengesizlik var. Türkiye’nin sayıca az olan sağlık insan kaynaklarını, sadece özel sektörün arzu ettiği büyük şehirlere veya para getirebilecek yerlere yığamayız. Onun için, vatandaşımızın sağlık hizmetini alabilmesi açısından bu kurallar geçerlidir. Özel sektörümüzle bu kuralların şekli hususunda da sürekli bir irtibat içerisindeyiz.

Asgari ücretle ilgili farklı sorular soruldu. Şunu rahatlıkla ifade edebiliriz: Hükûmetlerimiz döneminde asgari ücretin artırılmasıyla ilgili oranlar, sürekli olarak vatandaşın reel alım gücünü artıracak biçimde olmuştur. Hem nominal artışlar açısından hem de reel artışlar açısından dönemimizde asgari ücret önemli ölçüde artmıştır. Bunu, vatandaşlarımıza asgari ücret belirlemek açısından daha yüksek noktalarda olsun istemez miyiz? Elbette isteriz. Ama ülkenin gerek özel sektörünün rekabet gücü açısından gerek istihdamın kolay gerçekleşmesi açısından gerek kayıt dışı istihdamın önlenmesi açısından bu rakamların ülke gerçekleriyle örtüştüğünü de ifade etmek gerekir. Yani ülkenin gerçekleriyle asgari ücret arasında bir dengeyi de kurmak gerekiyor değerli arkadaşlar. Bu husustaki kanaatimi böylece ifade etmiş oluyorum.

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Eş zamanlı zammı nasıl izah ediyorsunuz Sayın Bakan?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Şimdi, o bahsettiğiniz zamla asgari ücrete gelen ilaveyi kıyaslarsanız ikisinin arasında çok büyük fark var.

Şırnak’ta yapılan mükemmel hastanenin yıkılmak üzere olduğuna dair bizde herhangi bir bilgi yok ama Değerli Milletvekilimiz bir önceki sefer de böyle bir soru sordular. Şimdi ben bunu bir ihbar kabul ederek bu meseleyi müfettiş ve bilirkişiler tarafından değerlendireceğim. Eğer müteahhit yanlış bir iş yapmışsa tabii ki gereken yapılır. Ama Değerli Milletvekilimiz hem Şırnak’ta hem Cizre’de yaptığımız hastanelerin gerek planlama itibarıyla, yani vatandaşımıza verilecek modern sağlık hizmetleri açısından gerekse donanımları itibarıyla ne kadar modern hastaneler olduğunu zannediyorum kendisi de bilmektedir ama eğer buranın yapımıyla ilgili bir kusur varsa şimdi bunu bir ihbar kabul ederek ben soruşturma yaptıracağım.

Bir kadın doğum hastanesine Şırnak’ta ihtiyaç olduğu kanaatinde değilim. Çünkü nüfusları itibarıyla büyük nüfusu olmayan şehirlerde ikinci, üçüncü hastaneler kurmak sadece insan kaynağımızı dağıtmak anlamına geliyor ve bunun yararı olmuyor. Yani şu anda Şırnak’ta ve Cizre’de biliyorsunuz iki tane çok modern, yüz ellişer yataklı büyük hastane yaptık. Bu hastanelerin yatak sayıları şu anda Şırnak halkına yetecek ölçüdedir. Yani hiçbir zaman doluluk oranları bu hastanelerde yüksek değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet, zamanımız doldu.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Tamamlıyorum, bir cümle müsaade ederseniz.

BAŞKAN – Bir dakikalık bir süre veriyorum.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Hükûmetimizin bütçe yaparken, bütçe dengelerini oluştururken, makro verilerle, tasarlanan makro verilerle gelirler arasında geçtiğimiz bütçelerde büyük bir dengeyi tutturduğu aşikârdır. Bu bütçede de bu dengenin ben tutturulacağına inanıyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 23.32

SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 23.44

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Tasarının 18’inci maddesini okutuyorum:

Muhtelif gelirlere ilişkin hususlar

MADDE 18 – (1) Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün yabancı ülkelere verdiği meteorolojik ürünlerin bedeli ve yabancı ülkelerden aldığı meteorolojik ürünlerinin diğer yabancı ülkelere veya yurt içindeki kişi ve kurumlara, yabancı ülkelerin de anılan Genel Müdürlüğün meteorolojik ürünlerinin diğer ülke ve kişilere satışından yıl içinde elde edilecek döviz cinsinden tutarlar, T.C. Merkez Bankası nezdinde açılacak özel hesaba yatırılır. Bu tutarlardan ilgili anlaşmalar gereğince yurt dışı kuruluşlara ödenmesi gereken tutarlar, bu özel hesaptan Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün talimatıyla T.C. Merkez Bankasınca transfer edilir. Geri kalan tutarlar, ilgili Genel Müdürlüğün talimatıyla T.C. Merkez Bankasınca döviz alış kuru üzerinden Türk Lirasına çevrilerek Genel Müdürlüğün ödemelerini yapan muhasebe birimi hesabına aktarılır. Muhasebe birimi hesabına aktarılan bu tutarlar, genel bütçeye gelir kaydedilir.

(2) 2006 yılından önce katma bütçeli olan idarelerden 5018 sayılı Kanunla genel bütçe kapsamına alınanların ilgili mevzuatında belirtilen kurum gelirleri, genel bütçe geliri olarak tahsil edilir.

(3) 4/12/1984 tarihli ve 3096 sayılı Türkiye Elektrik Kurumu Dışındaki Kuruluşların Elektrik Üretimi, İletimi, Dağıtımı ve Ticareti ile Görevlendirilmesi Hakkında Kanun kapsamındaki tabii kaynakların ve tesislerin işletme haklarının devrinden elde edilen gelirlerin tamamı genel bütçeye gelir kaydedilir.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’de.

Buyurun Sayın Köse. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 18’inci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlarım.

18’inci madde genel bütçeye kaydedilen gelirler üzerine düzenleme yapmaktadır. İlgili maddenin üçüncü ve son fıkrası elektrik üretimine ilişkindir.

Bu noktada hemen belirtmekte yarar görüyorum: Sayın milletvekilleri, tarımsal sulamada kullanılan elektrik fiyatlarının düzenlenmesi amacıyla bir yasa teklifi vermiştim. Teklife göre, 2005 yılı rakamlarına göre Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından sulama hizmeti götürülen çiftçilerimizden dönüm başına 8 YTL sulama bedeli tahsil edilmektedir. Buna karşın yatırımı kendi olanaklarıyla gerçekleştiren çiftçilerimizden dönüm başına alınan enerji bedeli ortalama olarak 80 YTL’dir. Bu durum aynı anda sulama yapan çiftçilerimiz arasında ciddi bir eşitsizlik ve haksızlık yaratmaktadır. Bu haksız uygulama çiftçilerimizin sulama borçlarını ödeyememesini beraberinde getirmekte ve birçok çiftçimiz borçları nedeniyle icralık duruma düşmektedir ve yaşanan bu sorun tarımsal verimi de aynı zamanda düşürmektedir. Açıkçası her açıdan toplumsal bir maliyeti olan bu sorundan kurtulmak için sunduğum yasa teklifinin yeni yılda kabul edilmesini diliyorum.

Değerli üyeler, 5648 sayılı Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un 1’inci maddesi bağlamında Tarım ve Köyişleri Bakanımıza bir soru yöneltmiştim. Aldığım yanıt ise yalnız beni değil, tüm Adıyaman kamuoyunu şaşırttı çünkü Adıyaman -çok zengin bir ilmiş gibi- desteklenecek iller kapsamında sayılmamıştı.

Oysaki sayın milletvekilleri, Doğu ve Güneydoğu’da, özellikle de Adıyaman’ın çiftçisi, esnafı, iş adamı, işçisi, sanayicisi, müteahhidi, velhasıl halkın çoğu geçim sıkıntısı içerisinde can çekişiyor, âdeta psikolojik depresyon geçiriyor. Bunun tek sorumlusu ise ülkeyi altı yıldır tek başına yöneten AKP yönetimi ve zihniyetidir.

Açıkçası bunu dile getirirken şu belgeyi de göstermeyi gerekli görüyorum. 12/6/2008 yılında Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’ye gelen bir faksa göre -Adıyaman Sanayi ve Ticaret Odası Başkanlığının göndermiş olduğu resmî belgedir, bu belge Cumhuriyet Halk Partisinin bir örgütüne gelmiş değildir, bu belge Adıyaman’da sanayi ve iş adamlarının kayıtlı olduğu bir kurumdan geliyor- otuz beş fabrika şu veya bu nedenlerle kapatılmıştır, SANKO Holding 1.050 işçiyle fabrikasını kapatmıştır, 4 bin insan işsizdir ve bu tablo da Adıyaman’ın ne durumda olduğunu göstermektedir.

Değerli arkadaşlar, alternatif ürün projesinin gerçekleşmemesi nedeniyle maalesef çiftçimiz zor durumda kalmıştır. Bakın, Resmî Gazete’de 14 Kasım 2008 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren Bakanlar Kurulunun, Tütün Üretiminden Vazgeçip Alternatif Ürün Yetiştiren Üreticilerin Desteklenmesine Dair Kararı’nın 1’inci maddesine göre “Alternatif ürün yetiştirmeyi tercih eden ve yaprak tütün alım ve işletme müdürlükleriyle 2008 yılında sözleşme imzalamış olan Adıyaman, Batman, Bitlis, Burdur, Diyarbakır, Hatay, Mardin, Muş ve Trabzon illerindeki tütün üreticilerine, yılda bir defaya mahsus olmak üzere 2009, 2010, 2011 yıllarında destekleme ödemesi yapılır.” diyor. Bu ödemenin şekli nasıl olacaktır, bunun bir an önce açıklanmasını diliyorum.

Değerli üyeler, bütçe görüşmeleri esnasında kürsüye gelen AKP milletvekilleri ya da Hükûmet yetkilileri, ekonominin ne kadar iyi gittiğini, ne kadar güzel bütçe hazırladıklarını anlattılar. Ben kendilerini dinlerken doğrusunu isterseniz konuşmacıların farklı bir ülkede yaşadığı duygusuna kapıldım. Ekonomide iyi bir gelişme olunca Hükûmet kendi başarısı olduğunu söylüyor, ekonomi kötüye gittiğinde uluslararası piyasaları suçlu ilan ediyor. Hükûmet her konuda aynı taktiği izlemektedir ve izlemeye de devam ediyor. “Yağmur yağarken sesi çıkmaz.”, “Su bitince Allah’ın işine karışılmaz.”, “Yağmurun yağmasını biz mi engelliyoruz?” der. Oysa diyoruz ki “Yağmur yağarken neden önlem almıyorsunuz?” Tamam, yağmur yağdıramazsınız ama yağarken de önlem alabilirsiniz. Ekonomi de aynı yağmur gibidir. Ekonomi elbette uluslararası gelişmelerden etkilenir fakat ne kadar önlem alır, ne kadar ekonomiyi güçlendirirsek krizin etkisini o kadar az görürüz.

Sayın milletvekilleri, işsizler ordusu her gün yüzlerce yeni üye kazanıyor, her çocuk borçlu doğuyor. Her türlü tüketim ürününün fiyatı ateş pahası. Sayın Genel Başkanımızın sık sık yaptığı ve dile getirdiği görüşmelerden birkaç şey aktarmak istiyorum.

Sayın milletvekilleri, Türkiye'de inşaat sektörü durmuştur. Otomotiv sektörü yüzde 50 oranında üretimini kısıtlamaya gidiyor. Tarım ve hayvancılık can çekişiyor. Ülke genelinde istihdam azalmıştır. İhracat sıkıntıdadır. Geleceğimizin teminatı olan gençlerimiz iş bulamıyor.

Değerli arkadaşlar, işçi, memur, emekli zorda. Esnaf iflasta ve şaşkın, ayakta zor duruyor. Kısacası, toplumun her kesimi vurgun yemişe benziyor.

Değerli milletvekillerim, manzara bu. Kriz teğet geçmiyor. Kriz yiğit ve namuslu vatandaşlarımızı kalbinden de beyninden de vurmuştur.

Değerli milletvekilleri, söylemiştim: İşçiyi, emekliyi, memuru, dar gelirliyi elektriğe zam yaparak mı bu sıkıntıdan kurtaracaksınız? Sadece elektrik değil, sorun aynı zamanda doğal gazda da yaşanmaktadır.

Değerli arkadaşlar, iki gün önce Rusya lideri Putin dünyaya ne dedi biliyor musunuz? “Artık ucuz doğal gaz devri bitti.” Peki, size soruyorum: Dünyada en çok hangi ülke etkilenir bu durumdan? Tabii ki şüphesiz Türkiye en çok etkilenen ülkelerin başında gelmektedir. Yani, başka bir deyişle, daha kriz henüz Türkiye’ye gelmedi. Umarım olmaz ama daha krizin bedelini ödemedi Türkiye. Hükûmet önlem almakta gecikmiştir. Yine de zararın neresinden dönülürse kârdır, şimdiden itibaren önlemler alınmalıdır.

Sayın milletvekilleri, krizi önlemek için kamu hortumlarının, kamu kaynaklarının peşkeş çektirilmesini önlemeliyiz. Reel sektör ile finans sektörü ilişkisinde devletin garantisi şarttır, bunu sağlamalıyız. KOBİ’lere kredi vermek yetmez, aynı zamanda pazarda talep oluşturmalıyız. KDV’yi daha da düşürmeliyiz.  Ekonomi taraflarını buluşturup krizi aşan projeler üretmeliyiz.

Değerli arkadaşlarım, her şeye rağmen ben umudumu yitirmiş değilim. Biraz önce açıkladığım gibi, ekonominin tüm taraflarının bir araya gelmesiyle gerçekten krizler önlenebilir.

Ülkemizin en çok bu krizden  etkilenen kesimi de hiç şüphesiz Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleridir. Ben, burada bir ayrımcılık içerisine girmek istemiyorum ama kendi ilimden örnek vereceğim. Örneği de son kez vermek istiyorum. Adıyaman’ın nüfusu 700 bindir, bu 700 binin 340 bin kişisi  yaşamını, hayatını, geçimini tütüncülükle geçirmekteydi. Maalesef iktidarınız zamanında, her ne şekilde olursa olsun alternatif ürün sunmadan, elektrik şalterini indirir gibi bu tütün üretimini piyasadan kaldırdınız.

Peki, 700 bin nüfusu olan ve 340 bini bu tütünden geçimini sağlayan insanların geçimini neyle sağlayacaksınız? Buna cevap verebilecek misiniz? Ben bir Adıyaman Milletvekili olarak Sayın Başbakanımdan, Sayın Maliye Bakanımdan, diğer Hükûmet yetkililerinden rica ediyorum. Beni de yanlarına alsınlar, gidelim Adıyaman’da, Adıyaman Hükûmet Meydanı’nda bu durumu Adıyamanlılara anlatalım. Ben Adıyaman’daki insanlarımın gülmesini istiyorum, mutlu ve huzurlu olmasını istiyorum. Gerçek budur. Bunlar hayal değildir.

Tabii ki bu durum sadece Adıyaman’da değildir. Urfa’da, Diyarbakır’da, Şırnak’ta, Muş’ta, Siirt’te, ülkenin dört bir yanında mevcuttur. Biraz önce Şırnak Milletvekilimiz anlattı. Gerçekten mayıs, nisan ayı geldiği zaman, Adıyaman nüfusunun yüzde 50’ye yakını ırgatlık yapmak için, batıya gelmek için yollara düşüyor. Bunların bir kısmı trafik kazalarında can veriyor. Bu, Adıyamanlıların kaderi olmamalıdır; Türkiye’de yaşayan, doğuda ve güneydoğuda yaşayan herkesin kaderi olmamalı diye düşünüyorum.

Adıyaman’da, yine söylüyorum, 700 bin nüfusun 242 bin insanı yeşil kartlıdır arkadaşlar. Siz burada bir refah düzeyinden bahsedebilir misiniz? Tabii ki sizler de mutlu değilsiniz, tahmin ediyorum ama gelin, herkes elini vicdanına koysun, tüm insanlarımız için bir şeyler üretelim, projeler üretelim. Ülkemizin insanları en güzel yaşantıya layıktır. Hep birlikte el ele verirsek bu Mecliste güzel şeyler çıkarabiliriz.

Ben bu duygularla hepinize teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum tekrar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köse.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Sırrı Sakık.

Buyurun Sayın Sakık. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

DTP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK (Muş) – İyi akşamlar hepinize. Saatin bu kadar ilerlediği bir zamanda çok da fazla zamanınızı almayacağım.

Değerli arkadaşlar, Sayın Sağlık Bakanım burada. İhbarcılık kötü bir şey ama ben bu akşam bir miktar ihbarcılık rolüne soyunacağım. Daha önce Sayın Bakanımızla da bir iki kez sohbet etme şansımız oldu. İnönü Üniversitesinde, Malatya’da sürekli karaciğer nakli yapılıyor ve burada, özellikle Ege’de ve Ankara’da doktorlar karaciğer nakli yapılıyor ve burada özellikle Ege’de ve Ankara’da doktorlar “Karaciğer nakli yapılamaz.” raporuna rağmen orada sürekli karaciğer nakli… Bir hafta içerisinde yatırılıyor hastalar ve tetkikler bir hafta içerisinde… Oysaki bu konuda uzman olan arkadaşlarımızdan aldığımız bilgiler, yani bu tetkikler için kırk beş günlük bir süre gerekli ve bu olaydan dolayı 2 insan yaşamını yitirdi ve 2 insan da sakat kaldı. Sayın Bakanıma bu konuda ihbarda bulunuyorum. Diliyorum kendisi bu konuyla ilgilenir.

İkinci bir ihbar konumuz: Ben dün burada konuşurken bu ceset kuyularıyla ilgili, o kuyularda olup bitenlerle ilgili konuşurken AKP’den duyarlı birkaç arkadaşımız bana geldiler, dediler ki: “Bu Ergenekon’da olup biten iddialar mı yoksa sizin elinizde önemli belgeler, bilgiler var mı?” “Var” dedik. “Eğer bunu getirirseniz Parlamentoya, bize sunarsanız biz de bir yerden tutar, bir katkı sunarız.” ve ben bu noktada…

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Aynen katılıyoruz Sayın Sakık, teşekkür ediyoruz.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Ben de teşekkür ediyorum.

Eğer birbirimize kulak verebilirsek aslında çözemeyeceğimiz hiçbir sorunumuz yok. Önyargılarımız var. Önyargılarımızı bir tarafa bırakabilirsek, eminim ki hepimiz Türkiye’nin demokratikleşmesi, bu faili meçhul cinayetlerin aydınlığa kavuşması için epeyce çaba sarf edebiliriz.

Değerli arkadaşlar, bu, Silopi’ye bağlı Doruklu köyünde 1996’da olmuş, 7-8 tane ceset bir kuyudan çıkarılmış. Bu, bir itirafçının yani JİTEM elemanı olan bir itirafçının beyanından sonra… Asıl önemli olan konu -zaman çok fazla yok, onun için- 2008 yılında dönemin Kızıltepe İlçe Jandarma Komutanı Emekli Albay Hasan Atilla Uğur -şu an Ergenekon’dan tutuklu- 1993 yılında Katarlı köyünü güvenlik gerekçesini göstererek boşaltıyorlar. Sonra köylüler köye dönüyorlar, geliyorlar. Onların içme suyu olarak kullandıkları o kuyuların kapalı olduğunu, üstlerinin kapatıldığını ve üstlerine beton döküldüğünü… Ve köylüler kuşkulanıyor, şüpheleniyor ve bir sürü de kayıp insanlar var. Sonra Mardin İHD’ye başvuruyorlar. İHD savcılığa başvuruyor. Savcılık bu kuyuyu açıyor 2008 yılı Ekim ayında, içinde iki tane ceset ve hâlen kuyuların tam o derinliklerine inilmedi, bir sürü kemik ve giysiler… Şimdi, buradan tekrar Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları Komisyonunu göreve davet ediyorum. Yani biz bunları araştırmayıp da neyi araştıracağız? Burada bir insan hakları ihlali var ve herkes bu noktada üzerine düşen sorumluluğu yerine getirirse, eminin ki çözemeyeceğimiz hiçbir sorunumuz kalmaz diye düşünüyorum.

Şimdi, çok kısa hemen değineceğim. Bugün asgari ücretle ilgili bir tespit yapıldı. Şimdi, bu tespit yapılırken yani ne ölçülere göre yapılıyor, ben Sayın Bakanıma sordum, dedi ki: “2002” Ama 2002’de kira neydi, akaryakıt neydi, elektrik neydi? Biz hâlen 2002’nin ruhunu taşımıyoruz ki. Onun için mağdurlara yönelik bu insafsız politikalardan vazgeçeceğiz.

Bakın, Futbol Federasyonu, bir zatın maaşını 100 milyardan, 260 milyara çıkarıyor. E, onlara var, onun aldığı bir yıllık ücret 600 küsur asgari ücretlinin aldığı maaşla eş değerde. Yani onlara gücünüz yetmiyor, sonra mağdurlara dönüyorsunuz “Biz sosyal devletiz. Fakir fukaranın hakkını, hukukunu yerli yerine oturtuyoruz.” diyorsunuz. Biz buradaydık, görüşmeleri izleyen Bulanık ilçesinden bir kardeşimiz aradı, dedi ki: “Seçimlerde de bizim bu eğitim ve süt parasıyla ilgili paraları biriktirdiler, seçimlere birkaç gün kala ödeme yaptılar. Şimdi de paralarımızı vermiyorlar. Acaba seçime kadar vermeyecekler mi?” Sayın Bakanım, tekrar soruyorum. Zaten verdiğiniz 20 milyon liralık bir para, onları da seçimlerde böyle üst üste verince 200-300 milyon, bölge yoksul ya, epeyce de işe yarıyor. Bu tür şeylerden hepimiz vazgeçersek çok iyi olur.

Ama bir şey daha söyleyeyim ama kızmayın. Şimdi, buralarda arkadaşımız…

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Kızılacak bir şey söylemezseniz kızmayız.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Yok, yok, kızmayacağız birbirimize. Kürtler diyor: “… …”(*)  yani sessiz sedasız birbirimize soracağız. Şimdi, bazı arkadaşlarımız buraya çıkıyor, yani Irak’taki Kürt liderlerle ilgili aşağılayıcı sözler, tepeden bakan, buyurgan... Bunun hiç kimseye bir yararı yok. Orada o insanlar, Türkmen’iyle, Kürt’üyle, Arap’ıyla çok mutlu bir hayat sürdürüyorlar, kendi aralarında iyi ilişkileri var. Yani bizim orada bu ilişkiyi daha da çok ete kemiğe büründürme şansımız varken neden bunu tırmandırıyoruz? Şimdi, oradaki Türkmenlere sahip çıkarken oradaki Kürt’ü aşağılarsak, buradaki Kürt kardeşimizin şeyi kalmaz mı? Yani o da insan.

Yahu kardeşlerim, bizi dinleyin, bize inanın, bizim (A) projemizin dışında (B) projemiz yok. Biz, bu ülkede birlikte yaşamak istiyoruz. Evet, bizim güneyli Kürtlerle kan bağı ve gen bağımız var, ama sizlerle daha kutsal bir bağımız var: Duygu bağıdır. Ona inanın. Bu duygu bağını daha da çoğaltmalıyız. Onun için, oradaki insanları rencide edecek, buradaki Kürtleri rencide edecek söylemlerden uzak durun. Bazı arkadaşlarımız “Kürt coğrafyası…” Kıyametler kopuyor. 1920’de Muş Milletvekili, çıkıyor kürsüde diyor ki: “……………” (**) Türkçesi de şu: “Türk kardeşlerim, bizden korkmayın. Bizim dilimizle sizin diliniz kardeştir.” İki kardeş dili yan yana getirirsek sorunlarımız çözülür. Bu ülkeyi bölmemiş, tam tersine kardeşlik duygularını eğer pekiştirebilirsek birliği daha da çok yakalayabiliriz. O vesileyle, yani birbirimizden korkarak…

Şimdi, bir hatip buradan konuşuyor, MHP Grubundan ona bir sataşma olunca, ee, ırmaklar toprağın zayıf noktasında halka yapar, zayıf halka DTP, hemen saldırıyor, “Siz hainler!” Bunlar doğru değil. Yani oraya cevap vereceğinize bize saldırmaya gerek yok. Birbirimizi dinleyebilirsek bence sorunlarımızı çözebiliriz.

Biraz zamanı fazla kullandım, arkadaşlara da sözümüz vardı. Ben hepinize iyi yıllar diliyorum, görüşmek üzere. (DTP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahısları adına Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Emin Tutan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Beş dakika süreniz var.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Teşekkür ederim.

                                  

(*) Bu bölümde Hatip tarafından, bilinmeyen bir dille, birtakım kelimeler ifade edildi.

(**) Bu bölümde Hatip tarafından, bilinmeyen bir dille, birtakım kelimeler ifade edildi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gecenin bu ilerlemiş saatinde fazla vaktinizi almayacağım. Ben, burada çok Değerli Maliye Bakanımdan Bursa halkı adına bir ricada bulunmak istiyorum.

Sayın Bakanım, Bursa’yı çok iyi biliyorsunuz. Bizim bölgemiz lodosu çok fazla alan bir bölge. TEDAŞ da size bağlı. Bursa’da yaklaşık üç dört yıldır hatları yer altına alıyoruz ancak maalesef, daha tamamlayamadık. Özellikle geçtiğimiz ay içerisinde Bursa’da hatlar yer altına alınmadığı için elektrikler üç gün, beş gün kadar kesildi. İnşallah, bu bütçe döneminde -tabii, Çanakkale’yi de burada söylemem lazım, o da çok lodos alıyor, Balıkesir de var- Balıkesir, Çanakkale ve Bursa’ya özellikle iletim hatlarının yer altına alınmasında umuyorum ki gereken desteği vereceksiniz.

Bütçemizin hayırlı olması dileğiyle hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahısları adına diğer söz Ağrı Milletvekili Sayın Abdulkerim Aydemir’e ait.

Buyurun Sayın Aydemir.  (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

 ABDULKERİM AYDEMİR (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 18’inci maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisimizi saygılarla selamlıyorum.

Bildiğiniz gibi bütçe, belli bir dönem içinde toplanacak gelirlerin ve yapılacak harcamaların tahmini ve karşılaştırmalı cetveli olup yetkili organlar tarafından bu giderlerin yapılması ve gelirlerin toplanması için verilen bir izindir. Hükûmetler bunun için parlamentoda yetki almaktadırlar.

İktidarımız döneminde uygulanan basiretli politikalar sayesinde bütçe sağlam, öngörülebilir, güvenilir bir yapıya kavuşmuştur. Milletin sırtında yük olmaktan çıkarılıp hizmet eder hâle getirilmiştir. Böylece bütçe disiplini sağlanmış, kamu borçlarının çevrilebilme endişesi böylelikle tarihe karışmış bulunmaktadır.

Ben zamanınızı fazla kullanmak istemiyorum. 2009 yılı bütçemizin istikrar bütçesi olduğu, refah bütçesi olduğu ve sosyal devlet gereklerine uygun olarak hazırlandığı bir gerçektir.

Bütçemizin, milletimize, devletimize ve halkımıza hayırlı olmasını diliyor, yüce Parlamentomuzu bir kez daha en derin saygılarımla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Madde üzerinde soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sabah saat 11.00’den beri oturuyoruz, tabii bize bir söz hakkı gelmiyor.

Sayın Başkan, biraz önce burada konuşan bir arkadaşımız “Kürtlere hakaret ediliyor.” dedi. Bu salonda değil Kürtlere, hiçbir ırka hakaret edilmiyor. Böyle bir hakaret yapılsa en başta ben karşısında duracağım. Lütfen, insanları, böyle bir kitleyi üzerine alacak şekilde… Siyaseti daha uygun zeminde yapalım, iftiralarla dolu zeminde siyaset yapmayalım. Bu devlet bizim devletimiz, bu millet bizim milletimizdir. Bu topraklar içinde yaşayan herkes kardeştir. Kimsenin, kimseye hakaret ediliyor iddiasını öne sürerek bunun üzerinden siyaset yapmasını özellikle şiddetle reddediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Bravo Kamer Bey, bravo (!)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi efendim, bu terörden zarar gören insanlarımız var Tunceli’de. Bu paralar ödenmiyor, ne zaman ödenecek? Özellikle onu sormak istiyorum.

Bir de bu resmî plakalı arabalar -o zaman soracaktım sıra gelmedi- maalesef özel plaka takıyor…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sisteme tekrar girebilir misiniz.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – …bu, tabii, Taşıt Kanunu’na aykırı bir davranış. Şimdi eskiye nazaran çok resmî plakalı araba olmasına rağmen, maalesef sokaklarda hep özel plakayla geziyor, bu, Taşıt Kanunu’na aykırı.

Ayrıca öğrenmek istiyorum, Çankaya’da kaç tane resmî plakalı araba var, kaç tane uçak var? Başbakanlıkta kaç tane devlete ait araba var, kaç uçak var, kaç helikopter var? Bunları özellikle öğrenmek istiyorum.

Sayın Başkan, tabii, aslında bu bütçeyi bu kadar geciktiren AKP Grubudur. Şimdi, iktidar partisi konuşmaz iş yapar. Burada muhalefet partisinin yol gösterici konuşma yapması lazım. Geçmişte biz bir günde, yani bütçenin bu son gününde yüz maddelik kanunlar geçiriyorduk ama maalesef burada olay rayından çıkıyor. Yani, bizde hep aynı kişiler konuşuyorlar. Bence iktidar partisinin burada söyleyecek şeyleri varsa gider bakanlarına söyler. Yani burada yapılan bazı konuşmaların bizi rahatsız ettiğini de belirtmek istiyorum ama maalesef söz hakkımız olmadığı için bunları burada dile getirmiyoruz.

Teşekkür ederim efendim.

BAŞKAN – Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, biraz önceki konuşmanızda Merkez Bankasının 74 milyar dolar döviz rezervi olduğunu söylediniz. Şimdi soruyorum:

1) Bu para nerelerde tutulmaktadır?

2) Küresel finans krizinin ülkemiz döviz rezervi üzerinde ne kadar etkisi olmuştur?

3) Tedbir olarak tutulan bu rezervin getirisi ne kadardır, götürüsü ne kadardır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yunusoğlu

SÜLEYMAN LÂTİF YUNUSOĞLU (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, daha önce “köstebek skandalı” olarak adlandırılan ve bazı önemli devlet görevlileri ile siyasilerin mal varlığı ve vergi bilgilerini sorguladığı ortaya çıkartılan kişiler hakkında herhangi bir işlem yapılmış mıdır?

İkinci sorum: Yurt dışındaki Türklere ait paraların yurt içine getirilmesi amacıyla Maliye Bakanlığının Meclise sevk ettiği yasa tasarısı örtülü af içermektedir. Tasarıda düzenleme kişi veya kurumların 2003 sonundan 2008 yılı başına kadar olan dönemdeki vergi kaçaklarına örtülü af getiriyor. Tasarı paranın yurt dışından getirildiğine dair geçiş mekanizmalarında boşluk bıraktığı için mükelleflerin yurt içindeki parasını yurt dışından getirmiş gibi işlem yapmasına da imkân tanıyacak. Sizin bahsettiğiniz bütçe anlayışı ve disiplinine bu durum aykırı değil midir?

BAŞKAN – Sayın Cengiz…

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Bakanım, dün akşam da sormuştum, Sağlık Bakanımızdan da sağlıklı cevap alamadık zamanı yetmediği için, özellikle son günlerde 4/C’li arkadaşlardan çok çok sık telefon ve mektup alıyoruz. Bu arkadaşlarımızın özellikle satacak ve satarak da geçinecek hâlleri kalmadığı ve özellikle 450-500 YTL maaşla da geçinemedikleri, çocuklarına sağlıklı eğitim veremedikleri ve sağlıklı bir aile kuramadıkları noktasında acıklı mektuplarını da alıyoruz. “Acaba, Maliye Bakanımız bizim durumumuzdaki arkadaşlarımıza ve bizlere bir yılbaşı hediyesi veya müjdesi verir mi, veremez mi?” diye sık sık soruyorlar. Benim de bu üçüncü sorum, sizden de bir cevap bekliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Sayın Genç, “Resmî araçlara özel plaka takıyorlar, bu da Taşıt Kanunu’na aykırı.” diye soru sordu ve bir de “Başbakanlıkta, Çankaya’da, diğer yerlerde ne kadar böyle özel plaka takılıyor?” diye sordu.

Şimdi, ben, tabii, bu konuda, özel plakayı kimler takıyor, kimler takmıyor, bilemiyorum ama bazen güvenlik gerekçeleriyle bu yola başvurulabiliyor. Yani, buna bir imkân var. Ama…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sadece güvenlik değil, arabalarını özel işlerinde kullanıyorlar.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bunun dışında, o makamın sahibi istedi diye normal resmî plakada böyle değişiklikleri yaptıklarına pek inanmıyorum ama bu konuda ben de bir araştırma yapacağım, Sayın Genç’e de bir bilgi veririm diye düşünüyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Terör paraları…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bir de terör parası vardı. 19 milyon YTL, sırf Tunceli için, terörden zarar görenlere yardım yapıldı. Yani, biz, bu terörden zarar görenlerin paralarını her ay İçişleri Bakanlığına ödüyoruz, İçişleri Bakanlığı da kendi elindeki isteklere göre bunu dağıtıyor. Değerli arkadaşlar, bugüne kadar -bütçede en büyük kalemlerden birisidir- 730 milyon YTL oldu ödemelerimiz ve bu çıkıyor, milyarlara çıkacak bu.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Bakanım, iç barışı sağlayalım, paraları çarçur etmeyelim.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ama bundan dolayı da biz, ödemeyelim, etmeyelim demiyoruz ve her ay ödeniyor. Bu, bütçede de önemli kalemleri tutuyor, bunu da arz etmek istiyorum. Yani, burada, efendim, ödenmiyor, işte, bize gelmiyor falan… Hayır. Herkese gidiyor, oradaki müracaatlara göre, hak ediş sıralarına göre, adaletli bir şekilde…

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Bakan, benim köyüm 1993 yılında yakıldı. Ben de hak sahiplerinden biriyim ama Allah adına bugüne kadar bir kuruş almadım.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – O zaman İçişleri Bakanlığına soralım Sayın Sakık. Vardır bir şey, ya davayı kazanamadın ya bir şey, onlar da olabiliyor bazen. Müracaatına…

SIRRI SAKIK (Muş) – Valiler durumdan vazife çıkarıyorlar.

GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Daha başvuruların sadece yüzde 20’si sonuçlandı, daha yüzde 80’i duruyor.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Düşünün “sadece yüzde 20’si” diyor, ben onu araştırırım ama…

GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Bunun da sadece yüzde 46’sı ödenmiş.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - 730 milyon -730 trilyon eski parayla- parayı dağıttık yani. Şahıs şahıs dağıtıyoruz, daha ne yapalım yani. Ama bizim de tabii bir ödeme gücümüz var. Yani, sonsuz bir kaynağımız yok, onu da biliyorsunuz.

Evet, Sayın Taner “Merkez Bankası rezervleri nerede tutuluyor?” diyor. Onu ben de merak ettim ilk geldiğimde, ya bu paraları nerede tutuyorsunuz dedim. Şimdi bu paraları… Merkez Bankasının özel bir politikası var, yani, bazılarını nakit, hemen ihtiyacı olacak gibi, bazılarını belli yerlerde tutuyorlar, onların o politikalarını Merkez Bankası tayin ediyor. Ama bugüne kadar da, hiçbir zaman, “Merkez Bankası rezervini kötü bir yerde tuttu, yanlış bir yerde tuttu.” diye kimse söyleyememiştir. Yani, şimdiki de, daha önceki de dâhil bunlara. O bakımdan, Merkez Bankasının, bu konuda hakikaten özel bir şeyi var, politikası var.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Bakan, siz de mi çözemediniz?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - O bakımdan hiç merak etmeyin, Merkez Bankası rezervlerine bakın. Ha altınlar nerede derseniz, onlar depolarda, böyle kalıp kalıp duruyorlar. Girip bakmadık ama duruyor.

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, Merkez Bankası rezervi…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Şimdi ben bir cevap vereyim. Bir daha sefere sorun siz, ben size anlatayım.

RECEP TANER (Aydın) – Merkez Bankası rezervi şu anda 74 milyar dolar. Ülkemiz şu anda dışarıdan daha yüksek faizle borç alıyor. O paralar İsviçre bankalarında, ABD bankalarında blokajda. Bizim aldığımız faiz ile ödediğimiz faiz arasında… Yani Merkez Bankasının blokajının bize getirisi, götürüsü nedir?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bakın, şimdi o soru yanlış bir soru. Neden derseniz, Merkez Bankası, bağımsız ve rezervleri de ona ait. Merkez Bankası, ben hazine olarak borç alıyorum, ondan almayayım da Merkez Bankası kaynaklarını kullanayım dediğiniz an ülkenin riski fevkalade yükselir ve bizim faizlerimiz de yükselir çok fazla.

Şimdi, bütün şeyler, sanayici-banka-şirket ilişkisi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet, yavaş yavaş değil, hızlı bir biçimde kestik, zaman doldu.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkana ben hak veriyorum.

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Bakanım, on dakika doldu sorulara cevap alamadık.

BAŞKAN - Yazılı cevap olarak verilebilecek Sayın Cengiz.

Teşekkür ederim.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bir dahaki sefer size özel anlatacağım.

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) - 4/C’liler cevap bekliyorlar.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

19’uncu maddeyi okutuyorum:

İKİNCİ KISIM

Devlet Borçları ve Kamu İktisadi Teşebbüslerine İlişkin Hükümler

Hazine garantili imkân ve dış borcun ikrazı limiti ve borçlanmaya ilişkin işlemler

MADDE 19 – (1) 2009 yılında, 28/3/2002 tarihli ve 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanuna göre sağlanacak;

a) Garantili imkan ve dış borcun ikrazı limiti 4 milyar ABD Dolarını,

b) Hazine Müsteşarlığınca belirlenecek koşullar çerçevesinde ve elde edilecek kaynaklar Hazineye aktarılacak şekilde kamu kurum ve kuruluşlarınca ihraç edilecek sertifika, senet ve benzeri finansman enstrümanlarına sağlanacak garanti tutarı 2 milyar ABD Dolarını,

aşamaz.

(2) Birinci fıkranın (b) bendinde yer alan tutarı bir katına kadar artırmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir.

(3) Bu Kanunun 1 inci maddesi ile belirlenen başlangıç ödeneklerinin yüzde birine kadar ikrazen özel tertip Devlet iç borçlanma senedi ihraç edilebilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Yılmaz Ateş’te.

Buyurun Sayın Ateş. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakan, kamu finansmanı ve borç yönetimi düzenlemeniz her geçen yıl bozulmaktadır. Garanti imkânı ve dış borcun ikraz limitini 2 milyar dolardan 4 milyar dolara çıkarıyorsunuz. Gerekçeniz de yaşanmakta olan mali kriz nedeniyle daralan kredi imkânlarını genişletmek. Büyüme ve istihdam açısından ihracatçıların ve KOBİ’lerin kredi ihtiyaçlarını karşılamak istiyorsunuz. Peki uygulamanız böyle mi? Hayır, uygulamanız tam tersine. KOBİ’lerin, gerçek üreticilerin onuruyla oynuyorsunuz. “Can suyu kredisi vereceğiz.” dediniz, çek-senet borçlarını ödedikleri hâlde Merkez Bankasının kara listesinden şirketleri çıkarmıyorsunuz. “Ödenmiş ama fi tarihinde çekiniz karşılıksız çıkmış, senediniz protesto olmuş.” deyip tek kuruş kredi vermiyorsunuz. Bu hangi ahlaka, hangi yasaya sığmaktadır? Sanayi Bakanı Sayın Çağlayan dahi isyan ediyor. Ya elinden gerçekten bir şey gelmiyor ya da o da timsah gözyaşı döküyor. Bana bir tek şirket, bir tek kuruluş, firma gösterin ki, bir tek çeki karşılıksız, bir tek senedi de ödenmemiş olsun. Vermiyorsanız “vermiyoruz” deyin, bu kuruluşlarla da, bu kuruluşların onuruyla da oynamayın. Ama KOBİ’lere bunu yaparken Sayın Başbakanın damadının firmasına bu kuralı uygulamıyorsunuz. 750 milyon dolarlık krediyi kamu bankalarından alıp damadın yönettiği holdinge vermekte sakınca görmüyorsunuz. Devletin parasıyla, damadı, devletin televizyon ve gazete grubunun patronu yapıyorsunuz. Bu da yetmiyormuş gibi üstüne hediye olarak da bedelsiz, Bursa’da 10 milyon dolarlık gayrimenkulü de hediye ediyorsunuz.

Denizli’de falçatayla boğazını keserek intihar eden tekstilci Mehmet Ağcabay, Sayın Bakan, sizin bu yanlış politikalarınızın kurbanıdır.

Otuz beş yıllık onurlu eğitimci Yücel Kalınyazgan’ın onur intiharı, sizin bu yanlış politikalarınızın eseridir.

Florya’da poligonda intihar eden Levent Yener yanlış politikalarınızın kurbanıdır.

Hele bir de sorumluların büyük bir pişkinlikle başsağlığı dileyip “Nasıl vefat ettiği hiç önemli değil, niçin vefat ettiği şu an sorgulanacak bir şey değil.” deme pişkinliğini göstermek de herhâlde ayrı bir yetenek sahibi olmak gerektirir.

Sayın Bakan, politikalarınız yanlış, uygulamalarınız yanlış oğlu yanlış. Bakınız, 2002-2004 döneminde yüzde 6,9 büyüme hızı ve yüzde 2,2 cari işlemler açığı oranına karşılık olarak 2008 yılı ilk dokuz aylık döneminde Türkiye'nin büyüme hızı yüzde 3’e düşmüş, cari işlemler açığının millî gelir içindeki payı yüzde 7,5’a yükselmiştir.

İhracatı, yüksek ithalat bağımlısı yaptınız. 1996 yılında ihraç edilen her 100 liralık üründe 57 liralık ithal mal kullanılırken 2008 yılında bu oran 74 lira olarak gerçekleşmiştir. Yani devri iktidarınızda ihracatı yapılan her 100 liralık üründe ülke içinde kalan kısmı sadece 26 lira olmuştur.

Sayın Bakan, başta siz olmak üzere iktidar mensuplarınız büyük bir fiyakayla, büyük bir cakayla hep “70 milyar döviz rezervimiz var.” diyorsunuz. İktidara geldiğiniz 2002 yılında ülkemizin dış borcu 130 milyar dolar iken 2008’in ikinci çeyreğinde yani aradan geçen altı yıllık süre sonunda 284 milyar dolara yükselmiştir. Bunun yüzde 67’si özel sektöründür. Bu, özel sektörün, KOBİ’lerin nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya olduğunun da işaretidir. 2002 yılında Türkiye’nin toplam borcu 220 milyar dolar iken bugün 500 milyar dolar olmuştur. Büyüme düşmüş; işsizlik, yoksulluk, açlık artmıştır. Siz bu 4 milyar doları gerçekten KOBİ’lere mi, yoksa hazineyi yağmalattığınız yandaş belediyelere ve bütçe açıklarınız için mi kullanacaksınız, bunu hep birlikte göreceğiz. Yalnız, yönetme yönteminiz yanlış.

Bakınız, hazinenin vadesi geçmiş ve gelecek alacaklarının toplamı 25 milyar 218 milyon yeni Türk lirasıdır. Bunun 13 milyar 984 milyon Türk lirası mahallî idarelerindir. Mahallî idareler içinde 4 milyar 526 milyon yeni Türk lirası ise tek başına Ankara Büyükşehir Belediyesinindir. Yani toplam hazine alacaklarının yüzde 18’ini bu kalem oluşturmaktadır. Hazinenin vadesi geçmiş alacaklarının toplamı 8 milyar 127 milyon yeni Türk lirası. Ama bunun 4 milyar 86 milyon yeni Türk lirası tek başına Ankara Büyükşehir Belediyesinindir. Yani yüzde 50,3’ünü oluşturmaktadır bu rakam. Kapatmaya çalıştıklarınızla beraber Türkiye’de 3.225 belediye var. Bütün belediyelerin hazineye vadesi geçmiş, yani ödenmemiş borçlarının toplamı 6 milyar 620 milyon YTL’dir. Bunun 4 milyar 86 milyon Türk lirası sadece tek başına yine Ankara Büyükşehir Belediyesinin. Yani toplam borcun, ödenmemiş toplam borcun yüzde 61,7’sini oluşturmaktadır.

Sayın Bakan, şimdi soruyorum: Bu devletin hazinesi Ankara Büyükşehir Belediyesinin kasası mıdır? Hazine belediye başkanının gizli kasası mıdır? Böyle bir devlet yönetimi olur mu? Fiyaka atıp duruyorsunuz, bütçede disiplini sağladık diye. Peşkeşleriniz, kıyaklarınız bununla da bitmiyor Sayın Bakan. Bakın, 16/11/2007 tarihi itibarıyla BOTAŞ’ın kurumlardan tahsil edemediği alacaklarının anapara ve faizlerinin toplamı 12 milyar 304 milyon yeni Türk lirası iken bunun tek başına 1 milyar 176 milyon yeni Türk lirası Ankara Büyükşehir Belediyesine bağlı EGO Genel Müdürlüğünündür.

Sayın Gökçek’in ricasıyla özel kanun çıkardınız, 236 milyon yeni Türk liralık faizini sildiniz ama buna rağmen ana parayı dahi hâlen tahsil edebilmiş değilsiniz. Bu kıyakları çektiniz de ne oldu? Ankara Türkiye’nin en borçlu belediyesi oldu. İkinci kalite suyu, dünyanın en pahalı suyu olarak Ankaralılara satıyorsunuz, Türkiye’nin en pahalı doğal gazını Ankaralılara tükettiriyorsunuz, Türkiye’nin en pahalı toplu taşım araçlarından Ankaralıları yararlandırıyorsunuz.

Sayın Bakan, bu nasıl bütçe disiplinidir? BOTAŞ’ın tahsil edilemeyen ve takibe geçilmiş alacakları toplam varlıklarının yüzde 45’ini oluşturmaktadır. BOTAŞ’ın 2005 yılı hesaplarının KİT Komisyonunda incelenmesi ve denetlenmesi, yönetiminin büyük bir bölümünün tutuklu olması nedeniyle 2006 yılında yapılamamıştı. Alacaklarını tahsil edemeyen BOTAŞ yüksek faizli iç borçlanmayla yeni bir kamu zararı oluşturmuştur. Kamu zararı nedeniyle KİT Komisyonunun Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunması gerekirdi. Suç duyurusunda bulundu mu, size sormak gerekir Sayın Bakan.

Özetle, ne kalkınmayı sağladınız ne adaleti, ne yoksulluğu ortadan kaldırdınız ne de yasakları. Türkiye’yi sadece yolsuzluklar cennetine çevirdiniz.

Yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ateş.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Mithat Melen. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Melen.

MHP GRUBU ADINA MİTHAT MELEN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. Bütçe kanununun 19’uncu maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına.

Bu konuda önemli bir şeyden bahsetmek istiyorum. Bir kere, her şeyden önce burada “Amerika Birleşik Devletleri doları” lafı var; garantiler. Acaba Amerikan bütçesinde “Türk lirası” lafı var mı, sözü var mı? Niye ısrarla Amerika Birleşik Devletleri doları üzerinden yapıyoruz Türkiye bütçesini? Geçen sene de böyleydi bu, ondan önceki yıla da baktım, böyle. Bu önemli bir nokta. Şu anda Amerika Birleşik Devletleri doları çok istikrarlı da değil ayrıca. Biz niye onu… Yani, rakamlar üzerinde falan tartışmadan önce, önce gerçekten niye bu Türk bütçesi içerisinde dolar var, niye bu dolarla bu garantileri vermeyi düşündük, onun önemli bir izahı olması lazım, herhâlde burada Sayın Bakan veya hazine yetkilileri verecek. Ben onu geçen yıl da sormuştum, ona ciddi bir cevap alamamıştım.

Gene bu noktadan hareketle garantili imkân ve dış borcun ikraz limiti 4 milyar Amerika Birleşik Devletleri dolarına çıkarılmış. Yani, belki 1 misli artıyor geçen yıla nazaran. Bu yıl “Daha mı iyi borçlanacağız?” demek, “Daha çok mu borçlanacağız?” demek, yoksa “Daha fazla garanti mi vereceğiz?” demek. Bakın, çok fazla incelersek, biraz daha derinine inersek zaten verdiğimiz garanti üç tane kamu kurumuna ve bir iki belediyeye; o da yüzde 80’i buluyor. Orada da bir tehlikeli risk var. Yani hazine gereksiz risk almış durumda oluyor bu limitleri arttırdıkça. Hâlbuki bu limitleri arttırmak yani hazinenin daha iyi borçlanır bir hâle gelmesi için mi yoksa bir borç idaresinden proje yönetimine dönmesi gereksinimi için mi? Gerçekten artık hazine Türkiye’de borç yönetmekten proje yönetmeye dönüştürmesi lazım kendi yapısını çünkü gelecek yıl, 2009 yılı içerisinde 100 milyar dolar borç çevirmemiz lazım. Bunun için de bu borcu şu veya bu şekilde bulmamız lazım. Bu günde yaklaşık 1 milyar dolara eşit. Bir de kamu açıklarının gelişmesi, KDV ve ÖTV’nin düşmesi Türk lirası cinsinden tekrar piyasalardan yabancı cinsten para almayı gerektiriyor, bu borçları ödemek için. O zaman, bir o kadar daha parayı eklerseniz 2009 yılı için günde 1 milyar dolardan  bahsetmek gerekiyor. Bu, önemli. Beraberinde sadece bütçe kanunlarına borçlanma limitini artırarak değil hazinenin yeni proje üretmesiyle mümkün. Yani nedir yeni proje? Belki Türkiye’ye çekilecek yeni fonlardır, yeni yapılanmalarla ilgilidir. Mesela, hem kurumlar vergisi düşük Türkiye’de şu anda hem de reel faiz yüksek ama bunlarla yeni fonları çekmek, yeni projeleri desteklemek gerekiyor. Aksi hâlde, seneye bu limitleri artırarak da bu işleri yapmakta zorlanabiliriz.

Bir de tabii önemli bir ikinci madde var. İkinci maddede ilginç bir biçimde 2 milyar dolar bir garantiden bahsediyor ve bunun artırılmasını, 2 misli artırılmasını yani 4 milyar dolara çıkarılmasını sadece Bakanlar Kurulu kararına bırakıyor. Burada da bir tehlike beraberinde var. Yani, devamlı olarak bütçeyi zorlayarak, yasaları zorlayarak, bir yerden icraatı rahatlatmak için uğraşırken öbür taraftan dengeleri bozuyoruz. Borçlanma limitlerini artırdıkça enflasyonu da bir yerde tetiklediğinizi unutmamakta yarar var. İşte, onun için belki Merkez Bankasının ciddi sıkıntısı buradan ileri geliyor. Merkez Bankası yapabileceğini yapıyor. Başta da neyle uğraşıyor? Enflasyon hedeflemesiyle uğraşıyor. Enflasyon hedeflemesiyle uğraşırken para arzındaki genişlemeyi borçlanarak önleyemez durumda. İşte, burada, belki özellikle bu 19’uncu maddeyi çok dikkatli kullanmak lazım ama geçmiş yıllarda çok dikkatli kullanamadık. Benden önceki hatip de söyledi, birdenbire borçların bir yerde toparlanması kamuyu da sıkıntıya sokan bir olay. Onları ödemek için gerçekten kamu sıkıntıya düşüyor ve tekrar borç almak zorunda kalıyor. Yani, öyle bir kısır döngü içerisine düşüyorsunuz ki, borcu borçla ödemek zorunda kalıyorsunuz, sonunda sistem zorlanıyor.

Onun için, bu maddeleri hep oynayarak biz gerçekten zorladık. Mesela Sayın Bakan kesintilerden bahsetti. Biz nelerden kesinti yapmışız bütçelerden, biliyor musunuz? Yatırımdan kesinti yapmışız ve eğitimden yapmışız. Bir taraftan çok iddialı olarak Türkiye’nin kalkınma hızını artırmak, büyümesini çoğaltmakla uğraşıyoruz, öbür taraftan da Sayın Bakan tasarrufun yatırım ve eğitimden olduğunu söylüyor. Türkiye’nin iki tane önemli sorunu, yani Türkiye’de tüm bu… Hatta sayın grup başkan vekili de aynı şeyi söyledi, psikolojik etkiden bahsetti. Psikolojik etkiyi nasıl artıracaksınız? Hükûmet olarak biraz kesenin ağzını açarak artıracaksınız. Enflasyondan korkuyorsunuz onun için. Enflasyondan korkunca da yatırımları durduruyorsunuz ve eğitimden kesinti yapıyorsunuz. Ee, nasıl halk psikolojik olarak rahatlayacak?

Bugün dünyada öyle bir hâle geldi ki para çok bollaştı. Çünkü mecburen herkes elini cebine attı, piyasaları parayla doldurdu. Bakın, gelecek dokuz ay içerisinde hem Avrupa Birliği hem Amerika Birleşik Devletleri toparlanacak, toparlandığı zaman bizim elimize de o paralardan yararlanma fırsatı geçecek ama biz gelecek dokuz ay için, Sayın Bakanın ağzından, yatırımları kıstığımızı ve eğitimden de tasarruf ettiğimizi söylüyoruz. Bir taraftan da Türkiye’nin en önemli sorununun “eğitim şart” diye… Hatta bir anekdotu var eğitim şart… Peki, eğitimi artırmazsak, katma değeri yüksek mal ve hizmet üretmezsek nasıl Türkiye’de yatırımları artıracağız? İnsan kaynaklarına nasıl yatırım yapmadan Türkiye’yi 21’inci yüzyıla taşıyacağız?

Tabii, bu saatte belki zor konular bunlar. Hele on ikiden sonra taksilerin bile çift tarife aldığı yerde, bizim de artık yapımız yavaşlıyor. Onun için, belki zor ama… Yine, Türkiye İstatistik Kurumunun ilginç bir rakamı var. Avrupa Birliği içerisinde 27 ülke arasında, 44 endeks numarasıyla biz gayrisafi millî hasıla sıralamasındayız, tüketim sıralamasında da 46, yani yüzde 46. Yani Avrupa’nın yarısı kadar bile üretmeyip yarısı kadar bile tüketmiyoruz, özetle. Buradaki tüketimden kaçmak, tüketimden korkmak değil ki amaç; tam aksine daha fazla yatırım yapıp daha fazla üretim yapıp ama daha fazla değil az borçlanıp, borcu borçla ödeyip değil, borcu üreterek ödemek meselesi var. O da sadece ve sadece 19’uncu madde üzerine ağırlıkla değil. Türkiye, gerçekten, bütçelerini değil, nakit akışını döndürmekte zorluk çeken bir ülke hâline geldi. Her yıl nakit akışında ciddi problem var. Aynı problem bugün piyasa içinde var. Türkiye’de nakit dengesini çözemeyen –piyasada- bir yapı var. Ama önce kamu yönetiminin nakit dengesini ciddi biçimde çözmesi gerekiyor. Eğer en kısa zamanda bunu çözemezsek seneyi zor geçireceğiz, 2010’u da zor geçireceğiz, toparlanamayacağız. İşte, bence, esas psikolojik mesele burada. Esas psikolojik mesele, Türkiye’de yatırımların önünü açmakta, borçlanmanın dozunu da azaltmakta. Çünkü tasarruf eğilimini de yükseltmenin yolu üretmekten geçiyor.

Fazla vaktinizi almadan, bu duygu ve düşüncelerle, bu bütçenin hayırlı olmasını ve borçsuz bir yıl geçirmek dileğiyle saygılarımı sunuyorum. (MHP, AKP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Melen.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili Sayın Hamit Geylani.

Buyurun Sayın Geylani. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

DTP GRUBU ADINA HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sevgili arkadaşlar, biz her konuda sözümüzün arkasındayız. Bu akşam bu saatte zaman ekonomisinden de kısıntı yapacağımızın sözünü verdik, onun için konuşmamı kısa tutacağım.

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – Hadi bakalım, görelim.

HAMİT GEYLANİ (Devamla) – Göreceğiz.

Değerli arkadaşlar, 2009 bütçesinde en büyük payın borçlanma faizlerine gideceği bütçe görüşmelerinde ortaya çıkmıştır. Türkiye son yirmi beş yılda 433 milyar dolar faiz ödemiş. Bu da her yıl bütçenin dörtte 1’inin faize harcandığı anlamına geliyor. 2007 yılı sonu itibarıyla yaklaşık 256 milyar YTL olan iç borç stoku 2008 yılı Ekim sonu itibarıyla 272 milyar YTL’ye çıkmıştır. Yine 2007 yılı sonunda 247 milyar dolar olan dış borç stoku ise yüzde 15 artışla bu yıl haziran sonu itibarıyla yaklaşık 285 milyar dolara çıkmıştır. Bu da her yıl Türkiye’nin borç yükünün arttığının ve bütçenin büyük bir kısmının sırf borçlanma faizlerine gittiğinin belirgin bir ifadesidir. Tüm bu göstergeler çalışandan, emekçiden ve yoksuldan alınan vergilerin borç faizlerine harcandığını göstermektedir.

Sayın milletvekilleri, 2009 yılı bütçesini bir bütün olarak değerlendirdiğimizde, topluma hiçbir yaşamsal alanda özgür vatandaş olma sevincini sunmuyor. Çünkü böylesi bir sunum, gerçek sosyal devlet anlayışıyla olanaklıdır. Sosyal devlet düzeninde ekonomik refahla birlikte siyasal haklar da tüm baskılardan uzak, herkes için eşit, halkın özgür iradesini yansıtacak bir şekilde olmalıdır. Ne yazık ki tekçi ve inkârcı bir siyasetin ürünü olan bu bütçe de özlem duyulan iradeyi yansıtmaktan oldukça uzaktır. Özgür irade demokratik bir ortamda anlam bulur. Gerek insan hakları gerekse temel vatandaşlık hakları arasında yer alan kimlik, dil, kültür ve diğer haklar iç ve evrensel hukuk normlarıyla korunması doğal bir hak ve demokrasinin vazgeçilmez kazanımıdır.

Değerli arkadaşlar, ekonomik kriz, siyasi kriz, yargı krizi ve ağır borç yükü tüm toplumsal dokuları kirletirken, Sayın Başbakan da bir şey olmamış gibi çıkıp grafiklerle pembe tablolar çiziyor, millete ve Parlamentoya geometri dersi veriyor ve ortalıkta bir yerlere ok gibi saplanacak “teğet” hayaleti dolaşıyor. Bu, bütçenin sanırım belirgin sözcüğü oldu.

İddia edildiği gibi sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel kriz kirlenmesi ülkeyi teğet geçmiyor, ne yazık ki yurttaşın tam yüreğine saplanıyor. Bakınız, halkın beslenme, ısınma, giyim, eğitim, sağlık ve diğer konulardaki taleplerini sokağın sesinden dinlemek gerekiyor. AKP Hükûmeti 2009 bütçesiyle, plan ve programlarıyla, atama kadrolarıyla partinin arka bahçesi durumuna getirdiği devlet kurumlarıyla ve kaymakam, valileriyle yerel seçimlere kilitlenmiştir değerli arkadaşlar. Tek cümleyle bu bütçe de bir seçim bütçesi olacaktır.

Ekonomik büyümenin durma noktasına geldiği, cari açığın hızla büyüdüğü, yoksulluk ve açlık sınırının giderek yükseldiği bir dönemde bu abartılı rakamlar hiç de gerçeği ifade etmiyor. Yüzde 10 civarında belirlenen işsizlik oranı doğru değil, kendileri de inanmıyorlar. Gerçek işsizlik rakamları sokakta, kahvelerde, amele pazarlarında ve kapanan iş yerlerinde ortaya çıkmaktadır.

Hükûmet enflasyonun tek haneli rakamlara düşmesiyle övünüyor ancak gerçek enflasyon yoksul halkın cüzdanında ve filesinde bulunmaktadır.

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Hamit Bey, hani kısa konuşacaktınız?

HAMİT GEYLANİ (Devamla) – Peki, kısıtlayayım.

Değerli arkadaşlar, korkular ülkesinin yasaklar bölgesinde hâlen fiilen OHAL rejiminin baskı ve uygulamaları devam etmektedir. Yıllardır süren bu ezberler sonucunda ve bastırma politikalarıyla hadiseye yaklaşan AKP, çözümü güvenlik güçlerine havale etmiştir. Yani hakkını yememek lazım, seçmenlerine verdiği sözü bile tutmayarak başörtü ve diğer vazgeçilmezlerinden de vazgeçerek sistemin derinine teslim olan bir hükûmetten başka bir şey beklenemez.

Onun içindir ki biz diyoruz: Yüzde 47 oyla hükûmet olmuş AKP ama ne yazık ki iktidar olamamış, iktidar başka güçlerde. Halkın gerçek iktidarında buluşma ve ortaklaşma dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Geylani.

Şahıslar adına ilk söz Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Fatih Arıkan’a aittir.

Buyurun Sayın Arıkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 19’uncu maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, 19’uncu madde özü itibarıyla devlet kurum ve kuruluşlarının yatırımları için ihtiyaç duyacağı dış kredileri daha uygun koşullarda alabilmesi veya çıkaracakları borçlanma senetlerine verilecek hazine garantilerinin üst limitini belirlemektedir.

Ben bu vesileyle Sayın Bakanımdan, Kahramanmaraş’ın da istifade ettiği 5084 sayılı Teşvik Yasası’nın süresinin en az bir yıl daha uzatılmasını talep ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İstanbul Milletvekili Sayın Ünal Kacır.

Buyurun Sayın Kacır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 19 uncu maddesi üzerine bir yanlışı düzeltmek için söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bütçe konuşmaları sırasında bazı konuşmacı arkadaşlar “Geçen yıl yolsuzluklar nedeniyle KİT Komisyonu BOTAŞ’ı görüşememişti.” şeklinde ifadeler kullanmaktadırlar. Bu sözler gerçeği yansıtmamaktadır. Bilindiği üzere, KİT Komisyonu toplantılarında, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu raporları, alt komisyonlar tarafından hazırlanan raporlar, kuruluşlar tarafından alt komisyonlarımıza gönderilen cevaplar dikkate alınarak denetim yapılmaktadır. Bu belgelerle ilgili eksiklikler olduğunda veya Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul çalışmalarındaki önemli görüşmeler ya da yoğunluklar nedeniyle zaman zaman komisyon programlarında ertelemeler söz konusu olabilmektedir. Herhangi bir kuruluşla ilgili yolsuzluk söylentileri Komisyon çalışmalarının ertelenmesine gerekçe oluşturmamıştır, oluşturamaz.

Yine bilindiği gibi, bu dönem KİT Komisyonumuz çalışmalarını 20 Kasım 2008 tarihinde denetim kapsamına giren tüm kuruluşların 2006 ve önceki yıllara ait denetimleri Komisyonumuzca eksiksiz tamamlanmıştır. Denetimi yapılacak hiçbir kurum ve kuruluş kalmamıştır. Herhangi bir kuruluşla ilgili KİT Komisyonu toplantısının erteleme gerekçesi yolsuzluk söylentileriyle ilişkilendirilecek olursa, bu mantıkla bakıldığında, denetimi yapılacak hiçbir kuruluşun kalmamış olması, denetimlerin eksiksiz tamamlanmış olmasının ne manaya geldiği hususunu yüce heyetinizin ve milletimizin takdirlerinize sunuyorum.

Hepinize hayırlı akşamlar diliyorum.

Sevgiler, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 00.51

 

 

DOKUZUNCU OTURUM

Açılma Saati: 01.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.

2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

19’uncu madde üzerinde soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Sayın Cengiz… Yok.

Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakanım, benzinin TÜPRAŞ rafineri çıkış fiyatı 45 kuruş. Üzerine yüzde 425 oranında vergi yükü bindirilerek vatandaşa 2 lira 70 kuruştan benzin satılıyor. Temmuz ayında akaryakıttaki, benzindeki dolaylı vergilerin oranı yüzde 180 iken, şimdi yüzde 425’e yükselmiş durumda. Sizce bu adil midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Sakık… Yok.

Sayın Şandır…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan bu soruyu daha önce sordum, cevabını da aslında biliyorum. Ama ola ki, şu gecenin güzelliğinin hayrına bir güzellik yaparsınız umudundayım.

Siz de biliyorsunuz efendim. Yani kayan arabanın frenine basılmaz, gazına basılır. Şimdi “Kriz var” deniliyor. Krizden çıkış yolu da -siz ifade ettiniz- üretime destek vermek, üretmek ve tasarruf etmek. Üreten kesimlere destek verilmesi için can suyu kredisi çıkarttınız, teşekkür ediyoruz muhalefet olarak. Ama bu can suyu kredisini kullanmak isteyen esnaf ve sanatkârlar, KOBİ’ler, maalesef, işte zamanında ödeyemediği bir çekinden, bir senedinden dolayı siciline nokta düşülmüş; bankalar da zaten bahane arıyorlar, bunu ileri sürerek bu kredinin kullanılmasına engel oluyorlar.

Esnaflarımız adına, siyaset adına, toplum adına istirham ediyorum. Lütfen, bu sicil affını çıkartınız. Zaten var, ama uygulanması yönünde bir talimat veriniz. Bu yönde bir merhamete gelir misiniz diye soruyorum.

Teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN – Sayın Çelik…

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Ben IMF ile ilişkiler konusunu sormak istiyorum. IMF ile muhtemelen ocak sonunda bir anlaşma imzalanacağı basında yer almaktadır. Hükûmet olarak IMF’ye hangi taahhütlerde bulundunuz? Bütçe rakamları ile IMF öngörüleri uyuşuyor mu? Örneğin IMF büyüme tahminini yüzde sıfır ila 1 aralığında öngörüyor, bu da vergi tahminlerinin daha düşük gerçekleşeceği anlamına geliyor. Hangi gerekçeyle 2009 yılı bütçesinde büyüme hedefi bu anlamda yüzde 4 alınmıştır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Cengiz…

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Bakanım -yine biz önden girdik ama arkaya kaldık- iki akşamdır sorularıma cevap alamıyorum. Şimdi, dışarıda on beş dakika verilen arada yine bütün herkes, 4/C’liler televizyonun başında, sizden acaba yılbaşı müjdesi alır mıyız diye “Tekrar Bakanıma hatırlat.” dediler. Gerçekten 4/C’lilerin özellikle anlattıkları olay şu: Çocuklarımıza eğitim veremiyoruz, ailemizi geçindiremiyoruz, kömür dahi alamadık, gerçekten çok mağduruz, mutlaka bunun bir… “Bakanımız tarafından bizi böyle rahatlatacak herhangi bir söz olabilir mi, bir müjdesi olabilir mi; ne olursunuz.” diye iki akşamdır televizyonda sizi burada gördükçe hemen telefona sarılıyorlar, özellikle bizi tanıyanlar. Tabii elçiye zeval olmaz, ben 4/C’liler adına bunu iletiyorum. Gerçekten hepsi şu anda televizyonun başında Sayın Bakanımızdan böyle müjdeli bir şey alır mıyız diye heyecanla bekliyorlar. Ben bunu tekrar soruyorum. Mutlaka da bir cevap almak dileğiyle… Sağlık Bakanımız şey yapamadı, zaman yetişmedi; sağlıklı bir cevap alacaktık Sağlık Bakanımızdan ama olmadı. İnşallah Maliye Bakanımızdan alacağız.

Teşekkür ediyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Siz, daha sağlıklı olması için yazılı verin Sayın Bakanım.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Gecenin bu saatindeki bu görüşmeler, bu atmosfer hakikaten beni de çok etkiledi Sayın Başkan. Bundan sonraki bütçe görüşmelerini on ikiden sonra yapabilir miyiz acaba?

BAŞKAN – Sayın Bakan, çorbayı bana ısmarlatıyorsunuz!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Maliye olarak veririz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Ben de olsam on ikiden sonra yaparım, yani maliyecilerden tık yok!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Yarın da ikrama devam ederiz. Daha güzel ikramlara devam ederiz.

Şimdi, müsaade ederseniz bir konu vardı. Bir konuşmacı arkadaş… Ben konuşmacı arkadaşları saygıyla dinliyorum burada, bazen de notlar da alıyorum, benim için de faydalı oluyor. Ancak kamuoyunu aydınlatma bakımından, şimdi, Ankara Büyükşehirden en fazla kesintiyi yapan Bakan benim. Şimdiye kadar Melih Bey’den kimse o kadar kesinti yapmamış.

Şimdi, bu madde, hazine garantisiyle ilgili bir madde. Ankara Belediyesine ilk hazine garantisi Sayın Karayalçın’a verilmiş, onun zamanından geliyor bu borçların çoğu.

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Nerede onun zamanından geliyor Sayın Bakan?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Evet, bakın, şimdi, ASKİ…

ABDULLAH ÖZER (Bursa) – BOTAŞ’ın borçlarını söyle!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Yani ben sadece bilgi veriyorum. Yani hiç öyle şey için söylemiyorum bunu; bilgi olarak söylüyorum.

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Olur mu öyle şey!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - ASKİ, EGO’nun borçları ödenemediği için de o zaman hazine garantisi verilmiş.

ABDULLAH ÖZER (Bursa) – Bu kadar da olmaz yani. Bu kadar pişkinlik olmaz!

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Karayalçın sizi ne kadar korkuttu Sayın Bakan!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Yok, yok niye korkayım ben.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Hiç ağzınızdan düşürmüyorsunuz.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Hiç, hiç… Rasim Bey, sen bilirsin; o bizim eniştemiz, yani korkmam ben o kadar!

Şimdi, değerli arkadaşlar, bir de Sayın Cengiz, çok güzel ifadelerle “4/C’yle ilgili yani bir iyileştirme istiyorum…” Şimdi, Sayın Cengiz geçen dönemde burada yoktu.

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Hep söylüyoruz Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Ama bu Meclisin kapılarında bir özelleştirme yapılmış, her şey bitmiş, bütün tazminatları ödenmiş. Bakın, bir şirkette çıkacak adamlara tazminatları ödenir; hakkı neyse ona ödenir. Biz normalinden daha fazla bir ödeme yaparak özelleştirmelerde bu arkadaşlarımızın bütün tazminatlarını ödedik ve şöyle bir şey oldu: Dediler ki o arkadaşlar o gün, geldiler “Evet, biz alacaklarımızı aldık. Ama bizim emekli olmamız için ne olur bizi tekrar kadrolarda gösterin.” O kadrolar için bu AK PARTİ hükûmetleri hiç kimsenin yapmadığı bir işi yaptı, kadroya tekrar aldılar,

4/C’ye alındı. Yani, onların emekliliklerine az kalmış, emekli olsunlar diye, birtakım haklarını kazansınlar diye. Yoksa normalde verilmişti, bütün hakları verildi.

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Bakanım…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ve bizi o zaman bu Meclis kapısından… Ben biliyorum, o kararları aldık diye alkışlar, alkışlar içerisinde geçti. Şimdi, oturduk bir konuşma yaptık, “Buna razıyız biz, aman olalım. Hepsine razıyız. “ Onlara beklemediği kadar şeyler yaptık. Aldık, işte belli bir müddet çalıştırıyoruz, şu oluyor, bu oluyor. Ee, şimdi onlar unutuldu. Şimdi, acaba yılbaşı hediyesi olarak bir şey var mı diye…

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Bakanım, unuttuğunuz bir şey var orada.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) –  Ee, şimdi bu bütçede saçı bitmedik yetimin hakkı var, bunları bizim gıdım gıdım harcamamız lazım. Yani orayı, burayı, falan falan

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Özelleştirme dışında 4/C’liler var.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ona bir hediye, buna bir şey… Bunları yapmamız mümkün değil. Biraz da bunlar popülist yaklaşımlar.

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Bakanım, orada da sizin atladığınız bir şey var.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sizin şahsınıza bir şey söylemiyorum.

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Bakın, ben kendileriyle toplantı da yaptım. Şimdi 4/C olayında arkadaşlar yedi yıl önce kapsama girmişler; 5 milyar, 6 milyar, 10 milyar, 12 milyar civarında tazminat almışlar.

AHMET YENİ (Samsun) – 20-25 milyar aldılar.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – O tarihte neyse, onu fazlasıyla verdik yani.

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Bu arkadaşlar, 450-500 YTL para alıyorlar.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Yani, başkasının alamadığı parayı verdik.

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Bunlar iki ay çalışmıyorlar.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – İsterseniz yüce Meclisi şey yapmayalım, çünkü benim sürem hemen bitecek.

BAŞKAN – Zaten süre doluyor.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bir arkadaşa daha cevap verelim. Ben sizi…

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Hayır, iki ay çalışmıyorlar ve gerçekten geçinme zorluğu var, satacak bir şeyleri de kalmadı.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Cengiz, Maliye Bakanlığına davet edeyim ben sizi.

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Bakanım geliriz tabii, ifade ederiz ama…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Beraber… Hem size… İşte şey edelim, konuşalım.

Sayın Şandır’ın bir şeyi…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Özelleştirme dışında 4/C’liler var, özelleştirme kapsamı dışında da 4/C’liler var. Mesela Türkiye Büyük Millet Meclisinde çalışan ve 4/C’den maaş alan memurlar var, işçiler var. Ama çok ciddi de bir adaletsizlik var.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ama onların bir sorunu yok Sayın Şandır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Var Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Yok onların sorunu.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim, biri 2 lira alıyorsa 4/C’li 1 lira alıyor.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Getirin bana, ben bakayım; ne sorunu varsa getirin dinleyeyim, olur.

Bir de Sayın Şandır sicil affından bahsetti.

Değerli arkadaşlar, biz bundan önceki dönemde sicil affı yaptık. Sayın Ali Coşkun Sanayi Bakanıydı ve o sicil affını biz çıkardık. Orada da bazı bankalar bunu tuttu, bazıları tutmadı. Özel bankadır, biz de bir şey de yapamıyoruz, bir şey diyemedik. Ama şimdi çok büyük bir şey varsa biz buna da varız; yani yok değil, buna da varız. Ama, şimdi sicil affı ne getirecek, ne götürecek? Yani ikide bir Meclise sicil affını getireceğiz! Eğer bir faydası olacaksa reel sektöre biz reel sektörün yanındayız, üreticinin yanındayız.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sanayi Bakanı da savunuyor Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi, onu zaten kendi aramızda biz konuşuruz, Sanayi Bakanıyla da görüşürüz. Ondan sonra, illa hemen bir kanunla… Eğer birçok kimselere faydalı olacaksa hayhay… Biz, ülkenin problemlerini çözmek için varız burada hepimiz, muhalefetiyle iktidarıyla hepimiz. Millet bizi onun için seçti, yani onların problemlerine gelelim diye. Biz buna varız. Bir bakalım, inceleyelim, olursa yaparız.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Peki, çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

 20’nci maddeyi okutuyorum:

Görev zararları

MADDE 20 – (1) Kamu iktisadi teşebbüslerinin 8/6/1984 tarihli ve 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 35 inci maddesi uyarınca doğmuş ve doğacak görev zararı alacakları ile 12/12/2001 tarihli ve 2001/3372 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile önceki yıllar kararları kapsamında üretilen şekerin, Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.’nin özelleştirme programına alındığı tarih itibarıyla sözleşmesi ve bağlantısı yapılmış olan dahilde işleme rejimi kapsamındaki satışlarıyla ihracatından doğan ve/veya doğacak görev zararları ile muhtelif Bakanlar Kurulu kararları uyarınca doğmuş ve/veya doğacak görev zararı alacakları ve Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünün ilgili mevzuatında belirtilen esas ve usullere göre doğmuş ve doğacak görev zararı alacakları, (anılan Genel Müdürlüğün 2004-2005 kampanya döneminde dahilde işleme rejimi kapsamında doğan ve/veya doğacak görev zararları hariç) avans olarak Hazine Müsteşarlığı bütçesinde bu amaçla öngörülen ödeneklerden karşılanır.

(2) Hazinenin pay sahibi olduğu ve 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamı dışındaki şirketlerin Hazineye tekabül eden temettü tutarlarının (geçmiş yıllarda gelir kaydı yapılmış, ancak gider kaydı yapılmamış olanlar da dahil olmak üzere) tamamı veya bir kısmı, şirketlerin ödenmemiş sermayesine ve/veya görev zararı alacaklarına mahsup edilebilir. Söz konusu mahsup işlemlerine Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan; mahsup işlemlerini Hazine Müsteşarlığının teklifi üzerine bütçenin gelir ve gider hesaplarıyla ilişkilendirilmeksizin mahiyetlerine göre ilgili Devlet hesaplarına kaydettirmeye Maliye Bakanı yetkilidir.

  (3) Türkiye İhracat Kredi Bankası Anonim Şirketinin politik risk kapsamında yapacağı tahsilâtın ve Bankanın faaliyet karlarından Hazineye tekabül eden temettü tutarlarının ve olağanüstü yedek akçelerinin tamamı veya bir kısmı, Bankanın politik risk alacağına ve/veya ödenmemiş sermayesine mahsup edilebilir. Söz konusu mahsup işlemlerine Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan; mahsup işlemlerini Hazine Müsteşarlığının teklifi üzerine bütçenin gelir ve gider hesaplarıyla ilişkilendirilmeksizin mahiyetlerine göre ilgili Devlet hesaplarına kaydettirmeye Maliye Bakanı yetkilidir.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Abdullah Özer.

Buyurun Sayın Özer. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA ABDULLAH ÖZER (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın birinci kısmın görev zararlarıyla ilgili 20’nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bu maddede yer alan Türkiye Şeker Fabrikaları, Toprak Mahsulleri Ofisi ve Eximbank ile ilgili görev zararları konusunda görüşlerimi aktarmaya çalışacağım.

Değerli milletvekilleri, Sayın Başbakan bir konuşmasında “Görev zararı diye bir şey bizim kitabımızda yazmıyor, inşallah da olmayacaktır” diyordu. Şimdi bakalım görev zararı var mı yok mu? Türkiye Büyük Millet Meclisi adına inceleme ve denetim görevi yapan Sayıştayın 2005 yılı raporlarına baktığımız zaman Toprak Mahsulleri Ofisi ve Türkiye Şeker Fabrikalarının hazineye olan borçları bu kurumların görev zararı alacaklarına ve sermaye paylarına mahsup edilmiş, mahsup edilen bu tutarlar karşılığında ise bütçe gideri kaydı yapılmamıştır. Yani gerçek görev zararları kamufle ediliyor, bütçenin şeffaflık ilkesi çiğneniyor. Toprak Mahsulleri Ofisi için 610 trilyon, Şeker Fabrikaları için 360 trilyon, toplam 970 trilyon; ödenmemiş sermaye alacaklarının mahsup edilenlerle birlikte 1 katrilyon 368 trilyon. Bu kadar tutar bütçe gideri yazılmadan silinen alacağa karşı mahsup ediliyor. 2006 yılı için hazırlanan Sayıştay raporlarında da bu rakam 1 katrilyon 500 trilyon.

Değerli arkadaşlarım, burada bir AKP mantığı var. Bu bütçe açıklarını olduğundan az gösteren, bütçe giderlerini tam olarak yansıtmayan, şeffaflığı tamamen ortadan kaldıran bir uygulama. Gerçekler Meclisten gizleniyor ve Sayın Maliye Bakanı çıkıp “Biz bütçe açıklarını ilan ettiğimiz rakamın altında gerçekleştiriyoruz.” diyor. Sayıştayın tespit ettiği rakamlar bütçede gider gösterilse, açığın ilan edilenden çok daha fazla olduğu ortaya çıkacaktır.

Değerli milletvekilleri, size Şeker Fabrikalarının ve Eximbank’ın faaliyetleriyle ilgili birkaç konudan da bahsetmek istiyorum.

Pancar üretimine kota uygulaması Türkiye Şeker Fabrikalarında işlenen pancar miktarının azalmasına, kampanya döneminin kısalmasına sebep olmuştur. Türkiye’deki şeker fabrikaları kapasitelerinin altında çalıştırılmaktadır. Acaba bunun sebebi Cargill’in ürettiği nişasta bazlı şekerin Türkiye’de daha fazla satılmasını sağlamak mıdır? Yani, Cargill’e ve diğer nişasta bazlı şeker üreten firmalara avantaj mı yaratmak isteniyor?

Bütün dünyadaki eğilim pancar ve kamış şekeri üretiminin artırılması yönünde olmasına rağmen, bizde tam tersi bir uygulamayla karşı karşıyayız. Dünyada pancar şekeri üretimini desteklemeyen tek ülke durumundayız. Pancar şekerine alternatif olarak nişasta bazlı şeker üretimi âdeta teşvik edilmektedir. Avrupa Birliği ülkeleri ve Amerika Birleşik Devletleri’nde nişasta bazlı şeker kullanımı ortalama yüzde 3 olarak müsaade edilmesine rağmen, ülkemizde yüzde 15’lere dayanmıştır.

Çocuklarda şeker, büyüklerde kanser riski taşıdığı Dünya Sağlık Örgütü ve halk sağlığı kuruluşları tarafından açıklanan nişasta bazlı şeker kullanımının ülkemizde dünya standartlarından 6-7 kat fazla olması, AKP Hükûmetinin, çocuklarımızın ve halkımızın sağlığına ne kadar önem verdiğinin açık bir göstergesidir.

Amerikan menşeli nişasta bazlı şeker üreten bir şirketin bu üretimini iç piyasada satması için pancar üretimine kota koyan ve nişasta bazlı şeker kullanımını yüzde 15’lere çıkartan bu Hükûmet, resmen halkımızın sağlığıyla oynamaktadır.

Eğer insanlarımızın sağlığını düşünüyorsanız, nişasta bazlı şeker kullanımını, önce kendi halkının sağlığını düşünen Avrupa Birliği ülkelerinin düzeyine, yani yüzde 15’lerden yüzde 3’lere indirmeyi ne zaman uygulamaya koyacaksınız? Ne zaman bu Hükûmet halkının sağlığını düşünecek, doğrusu, merak ediyorum.

Değerli milletvekilleri, şimdi de sizlere Türkiye İhracat Kredi Bankası, yani Eximbank’la ilgili bazı önemli konuları aktarmak istiyorum. Başbakanlık oluruyla BDDK Bankalar Yeminli Murakıplar Kurulu Başkanlığının İzmir’de faaliyet gösteren ve giyim ihracatı yapan bir firmaya kullandırılan kredilerle ilgili hazırlamış olduğu raporda, adı geçen firmaya, temerrüde düştüğü kredilerini geri ödediği miktarda kredi tutarına ilave olarak yaklaşık 11 trilyon lira tutarında ilave kredi kullandırılmış, ayrıca, teminat indirim şartlarını ihlal etmiş bulunan firmadan yüzde 35 eksik teminat alınmak suretiyle, bankanın zararının artmasına neden teşkil eden işlemlerin de bankanın o günkü görevli ve sorumlu yöneticilerince gerçekleştirildiği ifade edilmektedir. Eximbank’tan kredi kullanan bu şirketin kredi riski 59 trilyona ulaşmış, daha sonra İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 27/10/2003 tarihinde firmanın iflasına karar vermiştir. Temerrüt ve taahhüt açığı cezası dâhil toplam 64 trilyon 823 milyar lira Eximbank’ın alacağı olarak iflas masasına bildirilmiştir. Dolayısıyla, banka, o günkü yöneticilerin ihmali ve görevi kötüye kullanma nedeniyle, yeterli teminat almamaları sebebiyle 64 trilyon 823 milyar lira zarara uğratılmıştır. O tarihte Eximbank Yönetim Kurulu Başkanı, bugün, Hükûmette bakan olarak görev yapmaktadır.

Sizlere kısaca anlatmaya çalıştığım ve Başbakanlık oluru ile BDDK, Bankalar Yeminli Murakıplar Kurulu Başkanlığının hazırlamış olduğu bu rapor hasır altı edilmiş, beylerin işine gelmediği için bu raporu hazırlayan Kurul Başkanlığından yeni bir rapor hazırlanması istenmiş ve bu ikinci raporla o günkü yöneticiler aklanmıştır. Aynı kurul tarafından hazırlanan, birbirine tamamen zıt bu iki raporu sizlerin ve kamuoyunun dikkatine sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, kendi yandaşlarının yaptığı yolsuzlukları örtmekte ve görmezlikten gelmede çok mahir olan AKP Hükûmetinin artık sonu yaklaşmıştır. Şimdi sayacağım konular tüm ülke kamuoyu tarafından bilinmesine rağmen, hâlâ görevinin başında olan ve işi pişkinliğe vuran bir bakanımızla ilgilidir.

Bakan olmadan önce Albaraka Türk’te Yönetim Kurulu Üyesi iken naylon fatura düzenlemek ve hayalî ihracattan yargılanan ve bu davadan aklanmak için af kanunu çıkaran ve hâlâ görevine devam eden bir bakan dünyanın başka bir ülkesinde var mıdır?

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – Hâlâ takıldınız oraya ya!

ABDULLAH ÖZER (Devamla) – 2/B orman arazisinde 53 dönümlük bir alanı muhtar senediyle satın alan ve yaptırdığı villası kaçak olan bir bakan dünyanın hangi ülkesinde görevine devam etmektedir?

Gece yarısı Ofer ve Kutman’la görüşüp ertesi günü bir onayla TÜPRAŞ hisselerinin yüzde 14,76’lık kısmını Oferlere satan ve bu satış dolayısıyla hazineyi 750 milyon dolar zarara uğratan bir bakan dünyanın hangi ülkesinde görevine devam etmektedir?

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – Yapmayın ya!

ABDULLAH ÖZER (Devamla) – Tekelin 2004’te İspanya’dan 13 milyon 800 bin euroya aldığı makinelerin ithalatındaki yolsuzluk konusunda Başbakanlık raporunda oğlu hakkında suç duyurusunda bulunan bir bakan dünyanın hangi ülkesinde görevine devam etmektedir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ABDULLAH ÖZER (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İzmir Foça’da bir arsayı 15 milyar 600 milyon liraya kendi şirketi adına satın alan ve bu arsayı on sekiz ay sonra özel bir finans kuruluşuna 1 trilyon 260 milyar liraya satan bir bakan dünyanın hangi ülkesinde görevine devam edebilir?

2001 yılında bir bakanın çocukları ve eşi tarafından kurulan şirket Mersin Limanı işletim sistemi ihalesini 2 milyon dolara alıyor, bir bakanın eşi ve çocuklarının kurduğu şirketin devletten ihale aldığı ve o bakanın hâlâ görevinde olduğu dünyada başka bir ülke var mıdır?

Yine, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir bakanının üstün zekâlı çocukları tarafından kurulan bir şirket ülkesindeki kuş gribi sırasında pastörize yumurta işine giriyor…

AHMET YENİ (Samsun) – Geçmişi var onun.

 ABDULLAH ÖZER (Devamla) - …ve ne hikmetse pastörize yumurtadaki yüzde 18’lik KDV oranı bir anda yüzde 8’e düşürülüyor. O bakanın hâlâ görevde olduğu dünyada başka bir ülke var mıdır?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özer.

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – Hangi bütçeyi konuşuyoruz biz?

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Senin gibi geçen dönem konuşanlar gitti!

ABDULLAH ÖZER (Devamla) – Bütün yolsuzlukları tekrar Meclisimizin ve kamuoyunun dikkatine sunuyorum, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Behiç Çelik. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 2009 yılı bütçesinin 20’nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bütçe kanunu tasarısının 20’nci maddesi, KİT’lerin, diğer kamusal özellikli şirketlerin, Türkiye İhracat Kredi Bankasının görev zararlarının karşılanmasının esas ve usullerinin düzenlenmesi üzerine bina edilmiştir.

Arkadaşlar, bütçe görüşmeleri bir hükûmetin karnesini ifade eder. Eğer hükûmet, ciddi, tutarlı, halkın çıkar ve beklentilerini önceleyen bir bütçe iradesi ortaya koyabilseydi karnesi yüksek notlarla dolardı. 2008 bütçe gerçekleşmeleri ve 2009 beklentileri karnenin zayıflarla dolu olduğunun en önemli kanıtıdır.

2009 yılı bütçe hedeflerini burada görüşürken, 2008 yılı boyunca neler olmuş, isterseniz ona bir göz atalım. 2008 yılı yani geçen yılki bütçe gerekçesinin 18’inci sayfasında 2006 ve 2007 gerçekleşmeleri ile 2008, 2009, 2010 tahminleri yer almaktadır. Şimdi, buna göre, bakınız, AKP’nin 2008 temel ekonomik büyüklüklerinin hedeflerini hatırlatmakta yarar var:

Büyüme oranı hedefi yüzde 5,5; TÜFE enflasyonu yüzde 4, ithalat hedefi 182 milyar dolar, deflatör yüzde 5.

Peki, “Bu rakamlar muvacehesinde gerçekleşme nedir?” diye baktığımızda, enflasyon yıl sonu beklentisi itibarıyla yüzde 12’ye yakın, büyüme oranı yüzde 2, on aylık ithalat 178 milyar dolar -ki on iki aylık beklenti bağlamında 190 milyar doların üzerine çıkacağı ifade edilmekte- ve şimdi bu iki tablodan hareketle enflasyonda sapma oranı yüzde 200, büyümede sapma oranı yüzde 64 daha düşük. Deflatör ise baz değişikliği nedeniyle ne yazık ki kıyaslanamamaktadır. Yani 2008 yılı tahminlerinde tutan hiçbir şey yok. Tutan ne var? Sayın Maliye Bakanının her zaman övündüğü bütçe açığı var.

Peki, bütçe açığı nasıl tutuyor? Sene başında sermaye gelirleri, yani kamu mallarının satışı tahminî olarak belirtiliyor. Nedir bu rakam? 4 milyar 306 milyon YTL. On bir aylık gerçekleşme 8 milyar 286 milyon YTL olmuş. Planlanandan daha fazla kamusal kıymetler satılmış. Ayrıca, işçilerimizin alın teri olan ve kazançlarından kesilen kaynaklardan meydana gelen İşsizlik Fonu’ndan el konulan ve bütçeye aktarılan meblağı da bu arada mütalaa etmemiz gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, bakınız, başka ne olmuş? Bankaların kârları artmış, kurumlar vergisi tahsilatı artmış.

Peki, bankalar kârı nereden elde ediyor? Kredi kartı sahiplerinin borçlarından. İşçi, memur, esnaf, çiftçi, emekli, tüm geçim sıkıntısı çeken toplum kesimlerinin kredi kartına yüklenmeleri sonucunda ödeyememe durumuyla karşı karşıya kalmalarından dolayı, bunların sonucunda gelirlerinin büyük bir kısmını enflasyonun 5-6 katı oranında faiz olarak bankalara ödemek zorunda bırakılmış olmalarından kaynaklanmaktadır.  Böylece bankaların kârlılığı artarken kurumlar vergisi de tahsilat itibarıyla fahiş bir şekilde artıyor.

Değerli arkadaşlarım, burada kurumlar vergisi demişken bir hususu özellikle vurgulamak istiyorum: Kurumlar vergisi mükellefi, en büyük yüz mükellefin 2006 yılında ödediği kurumlar vergisi oranının toplam kurumlar vergisi tahsilatı içindeki payı yüzde 44. Kalan yüzde 56 diğer kurumlar vergisi mükelleflerini teşkil ediyor. 2007 yılında bu oran yüzde 49’a çıkıyor. Demek ki burada ilk büyük yüz kurumlar vergisi mükellefinin gittikçe arttığını gösteriyor. Bu şu demektir: Soyuluyoruz, yani sonuç itibarıyla soyuluyoruz. Halk, geniş kitleler gittikçe fakirleşmekte; zengin, daha zengin olmaktadır. Böylece, kurumlar vergisi tahsilatında hedefin üzerine çıkılırken yüksek vergi oranları ve enflasyona rağmen tüketim azalmış; özel tüketim vergisi tahsilatı, KDV tahsilatı, gelir vergisi tahsilatı hedefin altında kalmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; başka neler olmuş, o rakamlara bakalım: Verilerine inanmaya mecbur bırakıldığımız TÜİK rakamlarına göre konuşuyorum. Tüketici güven endeksi yüzde 68,88. Kurulan şirket sayısı yüzde 37 azalmış. Tüketici güven endeksi de tabii yüzde 68,88’e düşmüş. İşsizlik oranı yüzde 10,3’e çıkmış. Üretim durmuş fakat ithalat fırlamış. Kapasite kullanım oranı yüzde 72’ye düşmüş. Motorlu taşıt satışları bıçak gibi kesilmiş. Otomotiv sanayisi üretimi durdurarak işçi çıkarmaları başlatmış. Böyle bir tabloyla karşı karşıyayız.

Saygıdeğer milletvekilleri, 2009 yılı bütçe gerekçesinin on sekizinci sayfasında yer alan temel ekonomik göstergelere bir göz gezdirirsek: Büyüme hedefi yüzde 4 ama IMF ve uluslararası kuruluşlara göre bu sıfır ya da 1 aralığında. Enflasyon hedefi yüzde 7,5 ama yine IMF ve uluslararası kuruluşlara göre enflasyon 2009 yılında yüzde 15. İthalat hedefi 218 milyar dolar deniyor ama dış ticaretten sorumlu Bakana göre bu yüzde 25 düşecek. Bütün bunlar ne demek oluyor? Hükûmetin bütçeyi hazırlarken almış olduğu tüm temel göstergeler gerçeği yansıtmıyor. Görüşülen bütçe, kâğıt üzerinde bir bütçe. IMF ile ocak ayında imzalanacak metin millî iradenin üzerinde olacağa benziyor.

Devam edelim. Büyüme oranında meydana gelen düşüş, vergi tahsilatını da mutlaka düşürecektir. İthalat azalınca yüzde 26’ya varan artış, beklenen ithalattaki KDV rakamı hedefinin altında kalacaktır. Enflasyonda meydana gelen artış ise kamu harcamalarını artıracaktır. Bu durumda, bütçe açığının AKP yönetimince azaltılması için daha fazla kamu malı satışa çıkarılacaktır. Nitekim, sermaye gelirlerinde 2008 yılı bütçesine kıyasla 2009 bütçesinde yüzde 200’ün üzerinde kamu malları satışlarından elde edilecek bir gelir öngörülmüştür ama yüzde 200 artış bile kâfi gelmeyecek, tüm devlet emvalinin tasfiyesi dahi gündeme getirilecektir. Kamu tesisleri ve binalarının tümünün satışı için bu yüce çatıya kanun tasarısı getirilirse şaşırmayalım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ocak-Eylül 2008 aralığında KİT’lerin görev zararlarının 1 milyar 371 milyon YTL’ye ulaştığı anlaşılmaktadır. Bu zararın Toprak Mahsulleri Ofisi ve Şeker Fabrikalarından özellikle kaynaklandığı ortadadır. KİT’ler iyi yönetildiği takdirde, devlete yük olma bir tarafa, aksine, gelir kaynağı olabilir. İlgili KİT kuruluşu tarafından talep edilen görev zararının rapor ile kesinleşmesi beklenmeden nakit ihtiyacı görev zararı ödemesi yapılabilir. Bir fark ortaya çıkarsa taraflar ödeme yükümlülüklerini yerine getirirler.

Sonuç olarak, değerli arkadaşlarım, bu bütçe bir teslimiyet bütçesidir. Biz, Türkiye’nin ve Türk milletinin selameti, esenliği, refahı ve mutluluğunu düşünerek iktisadi zaferlerle taçlanacak bir bütçe iradesini görmek isterdik, ne yazık ki bunu göremedik. Düyun-u Umumiye’yi, ekonomik ve mali esareti yaşamış bir millet olarak ağır bir bedel ödememek için zararın neresinden dönersek kârdır diyorum. Bu düşüncelerle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre; tamamlayın lütfen.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Bu arada Sayın Bakana yöneltmiş olduğum soruların… Bu ithalat ve KDV ilişkileri, yine tahsilat, tahakkukla ilgili konu ve IMF’yle ilişkiler, özellikle bunlara cevap vermediler, onları da hatırlatmak istiyorum ve bu düşüncelerle, 2009 bütçesine karşı olduğumu özellikle ifade etmek istiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum… Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz. 1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.  

3.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok?

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

4.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/537) (S.Sayısı: 236)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre ve Avrupa Birliği Uyum ile Dışişleri Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

5.- Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre ve Avrupa Birliği Uyum ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/597) (S. Sayısı: 268)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan, Tekirdağ Milletvekili Sayın Tevfik Ziyaeddin Akbulut’un Dernekler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğüt ve 22 milletvekilinin 23.11.2004 tarihli ve 5253 sayılı Dernekler Kanununun 27’nci Maddesinde Kızılay’la İlgili Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile İçişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

6.- Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut’un; Dernekler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 22 milletvekilinin; 23.11.2004 Tarihli ve 5253 Sayılı Dernekler Kanununun 27. Maddesinde Kızılay ile İlgili Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile İçişleri Komisyonu Raporu (2/290, 2/286) (S. Sayısı: 283)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Programa göre, 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2007 Mali Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarılarının oylanmamış maddelerinin görüşmelerini ve oylamalarını yapmak için, 26 Aralık 2008 Cuma günü saat 11.00’de toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 01.43

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.