DÖNEM: 23 CİLT: 36 YASAMA YILI: 3 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 37’nci
Birleşim 25 Aralık 2008 Perşembe İ Ç İ N D E K İ L
E R I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III.
- YOKLAMALAR IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ 1.- 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/656) (S. Sayısı:312) 2.- 2007 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu ( 1/622, 3/521) (S.
Sayısı: 313) 3.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96) 4.- Sanayi ve
Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları
Kanunu ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/537) (S.
Sayısı: 236) 5.- Birleşmiş
Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre ve Avrupa Birliği
Uyum ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/597) (S. Sayısı: 268) 6.- Tekirdağ
Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut’un; Dernekler
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 22 milletvekilinin; 23.11.2004 Tarihli ve
5253 Sayılı Dernekler Kanununun 27. Maddesinde Kızılay ile İlgili Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile İçişleri Komisyonu Raporu (2/290, 2/286) (S. Sayısı: 283) V.-
OYLAMALAR 1.- 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 13’üncü maddesinin oylaması VI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Diyarbakır
Milletvekili Gültan Kışanak’ın,
Diyarbakır Lice ilçesinde bir kişinin öldürülmesine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir
Atalay’ın cevabı (7/5533) 2.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, cinsel istismara
uğrayan çocuklara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/5571) 3.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, Başbakanlık Basın Merkezinin bir açıklamasına
ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in
cevabı (7/5572) 4.- Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın, bazı gazetecilerin
Başbakanlık akreditasyon kartlarının yenilenmemesine ilişkin Başbakandan sorusu
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/5759) 5.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, bazı Başbakanlık
muhabirlerine akreditasyon kartı verilmemesine ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/5760) 6.- Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, Başbakanlığın bazı gazetecilere yasak getirdiği
haberlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Cemil Çiçek’in cevabı (7/5762) 7.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un,
kadın istihdamına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun
cevabı (7/5765) 8.- Adana Milletvekili
Nevingaye Erbatur’un,
kadınların mağdur olduğu bazı sosyal sorunlara yönelik çalışmalara, Bir davanın SHÇEK
tarafından takibine, İlişkin soruları
ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/5780),
(7/5781) 9.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, bazı gazetecilerin akreditasyonlarının
yenilenmemesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı
(7/5843) 10.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un,
kadın haklarına yönelik çalışmalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı
Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/5847) 11.- İstanbul
Milletvekili Fatma Nur Serter’in, evlat edinme ve
koruyucu aile düzenlemelerindeki yaş şartlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/5881) 12.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Başbakanlık akreditasyonu verilen
ve iptal edilen gazetecilere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/5892) 13.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, akredite
edilmeyen gazetecilere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
(7/6010) 14.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, TBMM'de çalışan
sözleşmeli ve geçici personelin özlük haklarının iyileştirilmesine ilişkin
sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in
cevabı (7/6147) 15.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, siyasi parti
grup danışmanlarının özlük haklarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı
(7/6148) 16.- Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın, İş Bankası promosyonunun personele ödenmeyen kısmına ilişkin sorusu ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in
cevabı (7/6191) I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 11.00’de açılarak altı oturum yaptı. 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/656) (S.
Sayısı: 312) ve 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi’nin (1/622, 3/521) (S. Sayısı: 313)
görüşmelerine devam edilerek; Maliye Bakanlığı, Gelir İdaresi
Başkanlığı, Özelleştirme
İdaresi Başkanlığı, Kamu İhale
Kurumu, 2009 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçeleri ve 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesapları; Gelir Bütçesi
üzerindeki görüşmeler tamamlanarak, 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı 9’uncu maddesine kadar; Kabul edildi. Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak’ın, konuşmasında
partisine sataştığı iddiasıyla bir açıklamada bulundu. Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, iktidar
partisinin, her eleştiriye cevap vermek gibi bir hakkı olmamasına rağmen buna
fırsat verdiği iddiasıyla, Başkanın tutumu hakkında usul tartışması yapıldı. Genel Kurulun 24 Aralık 2008 Çarşamba günkü (bugün) ve 25 Aralık
2008 Perşembe günkü birleşimlerinde 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın günlük programlarının tamamlanmasından sonra kanun tasarı ve
tekliflerinin görüşülmesine; Genel Kurulun 24 Aralık 2008 Çarşamba günkü
(bugün) birleşiminde 314 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar, 25 Aralık 2008 Perşembe günkü birleşiminde ise 283 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin
uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi. Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının: 1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96), 2’nci sırasında
bulunan, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun,
Devlet Memurları Kanunu ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu’nun (1/537) (S.Sayısı: 236), Görüşmeleri
Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi. Kastamonu
Milletvekili Hakkı Köylü’nün; Türk Parasının
Kıymetini Koruma Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
Adalet Komisyonu Raporu’nun (2/21) (S.Sayısı: 314) görüşmeleri tamamlanarak,
kabul edildi. 25 Aralık 2008
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere, birleşime
23.00’te son verildi.
No.: 40 II.- GELEN KÂĞITLAR 25 Aralık 2008 Perşembe Sözlü Soru Önergeleri 1.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, BOTAŞ’ın limit içi
teminat mektubu istemesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1135)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2008) 2.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, TRT’deki bazı personel
hareketlerine ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) sözlü soru önergesi
(6/1136) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2008) 3.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, branş
öğretmenliklerine yapılan bazı atamalara ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü
soru önergesi (6/1137) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2008) 4.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, doğalgaz satışında
taksit yapılıp yapılmayacağına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
sözlü soru önergesi (6/1138) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/12/2008) 5.- Karaman Milletvekili
Hasan Çalış’ın, TOKİ’nin
“Yoksula Konut” Projesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1139)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/12/2008) 6.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, Ankara Büyükşehir
Belediyesinin bazı harcamalarına ve BOTAŞ’a borcuna ilişkin İçişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/1140) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/12/2008) 7.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun,
Bakırköy ve Bahçelievler’deki asayiş olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/1141) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/12/2008) 8.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, öğrenim ve harç
kredilerinin geri ödemesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1142) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/12/2008) Yazılı Soru Önergeleri 1.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekici’nin, seçmen kütüklerindeki
sorunlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6151) (Başkanlığa geliş
tarihi: 5/12/2008) 2.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, işten çıkarılanlara ve
kapanan işyerlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6152)
(Başkanlığa geliş tarihi: 5/12/2008) 3.- Zonguldak
Milletvekili Ali Koçal’ın, Rusya’dan kaçak kömür
sokulduğu iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6153)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2008) 4.- Ankara
Milletvekili Nesrin Baytok’un, Ankara’ya Kesikköprü Barajından sağlanan suyun iletimindeki elektrik
maliyetine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6154) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15/12/2008) 5.- Ankara
Milletvekili Nesrin Baytok’un, Kızılırmaktaki
hidroelektrik santrallerinde üretimde kullanılamayan suya ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/6155) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2008) 6.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, emeklilerin durumlarının
iyileştirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6156) (Başkanlığa
geliş tarihi: 16/12/2008) 7.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, araç muayenesindeki
sorunlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6157) (Başkanlığa geliş
tarihi: 17/12/2008) 8.- Isparta
Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’ın, tsunami felaketinden zarar gören Güney Asya ülkelerine
yapılan yardımlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6158)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17/12/2008) 9.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, sabit
gelirlilerin maaşlarının iyileştirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/6159) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/12/2008) 10.- Ankara
Milletvekili Zekeriya Akıncı’nın BOTAŞ’ın bazı
araçlarının bedelsiz devredildiği iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/6160) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/12/2008) 11.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekici’nin, Eurovision Şarkı
Yarışmasına Ermenistan adına katılacak gruba ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/6161) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/12/2008) 12.- Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal’ın, TCK’nın
301’inci maddesine göre verilen yargılama izinlerine ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6162) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/12/2008) 13.- Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, Türkiye Adalet Akademisi Başkanının istifasına ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6163) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2008) 14.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, cezaevi personelinin özlük
haklarına ve af söylentilerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6164) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/12/2008) 15.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya E Tipi Cezaevinin
personel ve fiziki yetersizliklerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6165) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/12/2008) 16.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, engellilere verilen
akülü tekerlekli sandalyelere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6166) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/12/2008) 17.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, gazilerin özel sağlık kuruluşlarına
başvurusundaki sevk zorunluluğuna ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6167) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/12/2008) 18.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, 5. Dünya Su Forumu
organizasyonuna ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/6168)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2008) 19.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’daki hava kirliliğine ilişkin Çevre ve
Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/6169) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/12/2008) 20.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, bor madeniyle ilgili
bazı gelişmelere ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6170) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2008) 21.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, enerji geçişi
projeleriyle ilgili bazı iddialara ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6171) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2008) 22.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, petrol
fiyatlarındaki düşüşün akaryakıt pompa fiyatlarına yansıtılmamasına ilişkin
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6172) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15/12/2008) 23.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı hakkındaki
inceleme ve soruşturmalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6173) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/12/2008) 24.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe’nin,
ABD’de görevli bir Emniyet Teşkilatı mensubunun aldığı sağlık raporlarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6174) (Başkanlığa geliş
tarihi: 5/12/2008) 25.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’in, Keşan’daki orman vasfını yitirmiş bir arazinin
tahsisine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6175) (Başkanlığa
geliş tarihi: 16/12/2008) 26.- Samsun
Milletvekili Osman Çakır’ın, yurt dışına gönderilen bir Emniyet Teşkilatı mensubuyla
ilgili iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6176)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17/12/2008) 27.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, mülteci, sığınmacı ve kaçaklara ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6177) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/12/2008) 28.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, Antalya Toptancı Hal
Derneğine yönelik bazı uygulamalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6178) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/12/2008) 29.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, bazı Hazine
arazilerinin tasarrufuna ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6179) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/12/2008) 30.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, engellilere verilen
akülü tekerlekli sandalyelere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6180) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/12/2008) 31.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa Bilim ve Sanat Merkezi inşaatına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6181) (Başkanlığa geliş tarihi:
17/12/2008) 32.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa’daki derslik ihtiyacına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6182) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/12/2008) 33.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa’ya Fen Lisesi açılmasına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6183) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/12/2008) 34.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, ilköğretim
müfettişlerinin özlük haklarına ve eğitimdeki teftiş sistemine ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6184) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/12/2008) 35.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in, bazı üniversitelerde
öğrencilere ayrımcılık, baskı ve şiddet uygulandığı iddialarına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6185) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/12/2008) 36.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, aşı üretimi ve
ithalatına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6186) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15/12/2008) 37.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, IMF ile yapılacak anlaşmaya ilişkin Devlet
Bakanından (Mehmet Şimşek) yazılı soru önergesi (7/6187) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16/12/2008) 38.- Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, kadına yönelik
şiddetle mücadeleye ve bir sığınağın desteklenmesine ilişkin Devlet Bakanından
(Nimet Çubukçu) yazılı soru önergesi (7/6188) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/12/2008) 39.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin,
Fransa’daki bir toplantıya ülkemizin davet edilmemesine ilişkin
Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6189) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/12/2008) 40.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, kuru üzüm üreticilerinin desteklenmesine ilişkin
Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/6190) (Başkanlığa geliş
tarihi: 17/12/2008) 41.- Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın, İş Bankası promosyonunun
personele ödenmeyen kısmına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından
yazılı soru önergesi (7/6191) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/11/2008) 25 Aralık 2008 Perşembe BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 11.00 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Canan CANDEMİR ÇELİK
(Bursa) BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşimini açıyorum. III.- YOKLAMA BAŞKAN –
Elektronik cihazla yoklama yapacağız. Yoklama için üç
dakika süre vereceğim. Sayın
milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak salonda hazır bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını
görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum. Yoklama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik
cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur. Birleşime on beş
dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 11.06 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 11.39 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Canan CANDEMİR ÇELİK
(Bursa) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. III.- YOKLAMA BAŞKAN – Yapılan
ilk yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi, tekrar elektronik
cihazla yoklama yapacağız. Yoklama için üç
dakika süre vereceğim. Yoklama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik
cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır. Görüşmelere
başlıyoruz. Sayın
milletvekilleri, şimdi programa göre 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz. IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri 1.- 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/656) (S.Sayısı:312) (x) 2.- 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı
Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu ( 1/622, 3/521)
(S.Sayısı: 313) (x) BAŞKAN –
Komisyon? Burada Hükûmet? Burada. Geçen birleşimde
2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 8’inci maddesi kabul
edilmişti. Şimdi, 9’uncu
maddeyi okutuyorum: Resmi taşıtlara
ilişkin hususlar MADDE 9 – (1) Bu
Kanuna ekli (T) işaretli cetvelde yer alan taşıtlar, ancak çok acil ve zorunlu
hallere münhasır olmak kaydıyla ilgili bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar
Kurulu kararı ile edinilebilir. (x)
312, 313 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 16/12/2008 tarihli 28’inci Birleşim Tutanağına eklidir. (2) Vakıf,
dernek, sandık, banka, birlik, firma, şahıs ve benzeri kuruluş veya kişilere
ait olup 237 sayılı Kanun kapsamında bulunan kurumlar ile özel kanunla kurulmuş
diğer kamu kurum, kurul, üst kurul ve kuruluşlarınca kullanılan taşıtların
giderleri için (güvenlik hizmetlerinde kullanılan taşıtlar hariç) kurum
bütçelerinden hiçbir şekilde ödeme yapılamaz. (3) Türk Silahlı
Kuvvetleri (Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı dahil), Emniyet Genel Müdürlüğü ile Gümrük Müsteşarlığı
Gümrükler Muhafaza Genel Müdürlüğüne kurum, kuruluş, dernek ve vakıflarca hibe
edilecek taşıtlar, (T) işaretli cetvelde gösterilmesine gerek bulunmaksızın
Bakanlar Kurulu kararı ile edinilebilir. (4) Emniyet Genel
Müdürlüğüne ait taşıtlar, 12/4/2001 tarihli ve 4645
sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde (T) işaretli cetvelde gösterilmesine gerek
bulunmaksızın, cinsi ve adedi İçişleri Bakanının talebi ve Maliye Bakanlığının
teklifi üzerine alınacak Bakanlar Kurulu kararında belirlenmek kaydıyla
4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanununa tâbi olmaksızın mübadele
yoluyla yenileri ile değiştirilebilir. Aradaki fiyat farkı, döner sermaye
gelirleri, sosyal tesis veya kantin gelirleri ile Türk Polis Teşkilatını
Güçlendirme Vakfı gelirlerinden karşılanır. (5) Türk Silahlı
Kuvvetlerine (Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı dahil) ait taşıtlar, 30/5/1985 tarihli ve 3212 sayılı Kanun
hükümleri çerçevesinde (T) işaretli cetvelde gösterilmesine gerek
bulunmaksızın, cinsi ve adedi Milli Savunma Bakanlığının (Jandarma Genel
Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı için ise İçişleri Bakanlığının)
talebi ve Maliye Bakanlığının teklifi üzerine alınacak Bakanlar Kurulu
kararında belirlenmek kaydıyla 4734 sayılı Kanuna tâbi olmaksızın mübadele
yoluyla yenileriyle değiştirilebilir. Aradaki fiyat farkı, sosyal tesis
gelirlerinden, kantin gelirlerinden, döner sermaye gelirlerinden veya bağış
yoluyla (Jandarma Genel Komutanlığı için Jandarma Asayiş Vakfı gelirlerinden)
karşılanır. (6) Türk Silahlı
Kuvvetlerine (Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı dahil) ait taşıtlardan, trafiğe tescil tarihi itibarıyla en
az 10 yaşını doldurmuş olanlar, (T) işaretli cetvelde gösterilmesine gerek
bulunmaksızın, cinsi ve adedi, ilgisine göre Milli Savunma Bakanlığı veya
İçişleri Bakanlığının kararıyla, 4734 sayılı Kanuna tâbi olmaksızın ve
satılacak taşıt sayısı satın alınacak taşıt sayısından az olmamak ve satın
alınacak taşıt sayısı Milli Savunma Bakanlığı için 40 adedi, Jandarma Genel
Komutanlığı için 10 adedi ve Sahil Güvenlik Komutanlığı için 5 adedi geçmemek
üzere mübadele yoluyla yenileriyle değiştirilebilir ve aradaki fiyat farkı,
bütçeden karşılanabilir. Bu fıkrada yer almayan hususlar hakkında 3212 sayılı
Kanun hükümleri uygulanır. BAŞKAN – Madde
üzerinde gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili
Sayın Gökhan Durgun, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili
Sayın Muharrem Varlı, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şanlıurfa
Milletvekili Sayın İbrahim Binici söz istemişlerdir. İlk söz
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Sayın Gökhan Durgun’da. Buyurun Sayın
Durgun. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. CHP GRUBU ADINA
GÖKHAN DURGUN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 9’uncu maddesi üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun düşüncelerini ifade etmek üzere huzurunuzdayım. Sizleri
saygıyla selamlıyorum. Konuşmama
başlamadan önce dün şehit olan 3 askerimiz için Tanrı’dan rahmet diliyorum.
Başta aileleri olmak üzere milletimize başsağlığı diliyorum. Yaralı
askerlerimize de acil şifalar diliyorum. Değerli
arkadaşlarım, 2009 yılında alınacak araçlarla ilgili bir maddeyi konuşuyoruz,
bunu düzenleyen bir madde. Önümüzdeki yıl alınması öngörülen araçların sayısı
(T) işaretli cetvelde gösterilmiş. Toplam sayı 4.945, bunların 4.488 tanesi
genel bütçeli kuruluşlarca, 457 tanesi de özel bütçeli idarelerce kullanılacak.
Bunların içine baktığımızda, değeri 80-90 bin YTL olan binek tipi lüks araçlar
da var, 108 tane bisiklet de var Millî Savunma Bakanlığı tarafından kullanılmak
üzere, arazi tipi araçlar, lüks araçlar, otobüsler, minibüsler var. Geçen
yıllardaki araç alımlarına baktığımızda, bu seneki rakamların çok daha altında
araç alınmış geçen yıllarda. Yani bir kriz söylemi yokken, bir kriz tehdidi
yokken, bir tasarruf problemi söz konusu değilken daha az araç alınması söz
konusuyken, bugün bu kriz ortamında, tasarruf yapılması gereken bir ortamda, ne
yazık ki, çok daha yüklü miktarda araç alındığını görüyoruz. 108 tane
bisikletten bahsettim Millî Savunma Bakanlığında kullanılacak. Ben merak
ediyorum, Millî Savunma Bakanlığının hangi ünitesinde, hangi biriminde bu
bisikletler kullanılacak? Değerine baktığım zaman da 1.500 YTL olduğunu
görüyorum. Biraz inceledim, en iyi bisikletin fiyatı 700-800 YTL civarında.
Yaklaşık 2 kat bir fiyatla bir bisiklet, 108 tane bisiklet alımı var. Bunu
gerçekten merak ediyorum. Yoksa bisiklet şampiyonasına mı katılacağız, yarışma
mı yapacağız orasını anlamak mümkün değil. Yaşamakta
olduğumuz ekonomik krizden çıkmak için tasarruf yapmanın şart olduğu bir
dönemde 4.945 araç almak tam bir israf örneğidir. Dünden bu yana iki tane önemli
açıklama var; birisi IMF’nin yaptığı açıklama. İMF dün uyardı, dedi ki:
“Gelecek aylar daha kötü olacak. Yıl- başından sonra yeni dalga yolda.” Türkiye
için söylüyor İMF bunu. Sayın Başbakan da bir açıklama yaptı, “Bu yaşanan kriz
psikolojiktir.” dedi. Sayın Başbakan daha önce bunu “teğet geçen” bir kriz
olarak nitelendirmişti, dün de bunun bir psikolojik kriz olduğunu söyledi.
Dünyada yüzden fazla ülke var. Hangi ülke -ekonomisi güçlü olan var, ekonomisi
zayıf olan var, sıkıntılı olan var, iyi olan var- hangisi bu krizi psikolojik
olarak nitelendirip geçiştirmeye çalışıyor? Değerli
arkadaşlarım, daha dün 2 tane iş adamı intihar etti borcunu ödeyemediği için,
biri Ankara’da, biri İstanbul’da. Bunlar da bu psikolojik krizden etkilenerek
mi intihar etti? Kapanan işyerlerine bakalım, psikolojik mi, değil mi? Oradaki
rakamlar bize ne gösteriyor? Ekonomik durumun
en önemli göstergesi iş yerlerindeki kapanma oranı, işsizlik oranı ve yoksul
insan sayısıdır. Son dönemde yirmi beş yılın en yüksek seviyesine ulaşmıştır iş
yerlerinin kapanma oranı. 2008 yılının ocak-mayıs döneminde, her açılan 100 iş
yerine karşılık 54 iş yeri kapanmıştır, yani açılanın yarısı kadar kapanıyor.
Açılan her 100 tane ticari küçük işletme, iş yerine karşılık 148 tane
kapanıyor, daha fazlası kapanıyor. Şirket ve kooperatifler dışında kalan küçük
işletmelerde, ocak-mayıs döneminde 22 bin iş yeri açılırken 21 bin iş yeri
kapanıyor, yani yüzde 94 seviyesinde bir kapanma var. Kapanan bu küçük
işletmelerin faaliyet gösterdikleri ekonomik alanlara baktığımızda, bunların
toptan ve perakende ticaretle uğraşan iş yerleri olduğunu görüyoruz. Toptan ve
perakende ticaretle uğraşan iş yerlerinde kapanma oranının yüzde 148’e
fırladığını görmek mümkün. Bu alanda, 2008 yılının ocak-mayıs döneminde 11.271
firma açılırken, kapanan ticari firma sayısı 16.694 olmuştur, yani 5 bin daha
fazla firma kapanmıştır. Ekonomik
bozulmadan ikinci sırada etkilenen küçük işletmeler tarım sektöründe de
faaliyet göstermektedir. 2008 yılının beş aylık döneminde firma hâline
gelebilmiş tarım işletmelerinden yüzde 137’ye varan bir kapanma vardır. Değerli
arkadaşlarım, piyasada inanılmaz bir durgunluk yaşanıyor. Tüccarımız,
esnafımız, deyim yerindeyse sinek avlayarak dükkânını kapatmak durumunda. Hâl
böyle olunca da vergisini ödeyemiyor, kredisini ödeyemiyor, SSK primini
ödeyemiyor, çareyi iş yerine kilit vurmakta buluyor. Dün, Sayın Maliye
Bakanı “Hep şikâyet ediyorsunuz, biraz da çözüm söyleyin.” dedi. Buyurun size
çözüm Sayın Bakan… Buna karşı nasıl önlem almak gerekir? Ben -çok basit-
söylüyorum: İş yerlerinin kapanmaması, işçi çıkarmalarını önlemek için üç beş
ay süresince asgari ücretten vergi almayın. İş yerlerinin ödemekle yükümlü
olduğu SSK primini almayın. Enerji girdilerinde, enerji fiyatlarında indirime
gidin. Eğer bunun kamuya bir yük olacağını düşünüyorsanız, yük olmayacaktır
çünkü bu iş yerleri kapanmayacaktır, çalışacaktır, çalıştıkça gelir artacaktır,
gelir artınca vergi artacaktır, bu açık oradan otomatik olarak kapanacaktır;
istihdam devam edecektir, piyasa canlanacaktır. Eğer bu ekonomik tedbirler bir
an önce alınmazsa, ülkemiz girdiği bu kısır döngünün içinden çıkamayacaktır. Kapısına kilit
vuran işletmelerin işsizlik oranına da olumsuz bir etkisi yansımaktadır. Bugün
Türkiye'nin toplam iş gücü 26 milyondur, ne yazık ki, bunun 5 milyonu işsiz
durumdadır yani toplam işsizlik oranı yüzde 15’in üzerine çıkmıştır. Bu rakamlar, her geçen gün yaşanan bu
ekonomik krizden dolayı daha da artmaya devam etmektedir. Toplumun temel
taşı ailedir, hanedir. Peki, Türkiye’de ailelerin durumu nedir? Bugün, Türk
ailesinin borcu dört
yılda 7 kat artmıştır, geliri ise sadece 2 kat artmıştır. Ailelerin bankalara
ve tüketici finans şirketlerine 2003 yılında 13,4 milyar YTL borcu varken 2007
yılında bu 100,6 milyar YTL’yi bulmuştur.
Borçlarla birlikte ailelerin ödediği faiz miktarı da 4 kat yükselmiştir.
Aileler sadece 2007 yılında 15,6 milyar YTL faiz ödemiştir. Aileler,
giderek daha fazla tüketip daha az tasarruf yapmaktadır. Son üç yılda,
ailelerin parasal varlıkları yüzde 64,5 artarken borçları da yüzde 258 oranında
büyümüştür. Aileler çocuklarının okul
masraflarını bile borçla karşılar durumdadır. Yiyeceği borçla alıyor,
faturalarını ve kirasını kredi kartıyla ödüyor, kredi kartı borcunu da
ödeyemeyince başka bir kredi kartıyla o borcu ödüyor ya da tüketici kredisi
çekerek bu borçları ödemeye çalışıyor. Bu durum, Türkiye’de zengin ve yoksul arasındaki
uçurumu keskinleştirmektedir, toplumun sosyal ve psikolojik dengesi
bozulmaktadır. Sayın Başbakan, psikolojik denge burada bozuluyor, ekonomik
krizin sonucunda bozuluyor. Son dönemde,
ailelerin borcu millî gelirin yüzde 12’sine ulaşmıştır. Son beş yılda,
ailelerin borcu Türkiye'nin millî gelirinden daha yüksek oranda artmıştır. Bu
nedenle, 2002 yılında 1,9 olan ailelerin borcunun millî gelire oranı son beş
yılda 11,7’ye yükselmiştir. Vatandaş borç içinde yüzüyor, cinnet denizinde
boğuluyor. Her gün gazetelerde intihar edenlerin haberlerini izliyoruz. Borcunu
ödemek için böbreğini satmak üzere ilan verenler var. Bankalarda durum
nedir? Bankaların da artık kimliği, ismi değişti. Kimisi “hacizbank”
oldu, kimisi “fabrikabank.” Vatandaş, işçi, çiftçi,
tüccar kredi borçlarını ödeyemeyince bankalara gitti, bankalardan kredi
kullandı. O borçları da ödeyemeyince tarlasını, fabrikasını, dükkânını,
taşıtını bankalara haciz yoluyla vermek durumunda kaldı. Bugün sadece İş
Bankasının satışa çıkarttığı gayrimenkullerin tahmini bedeli 232 milyon YTL’yi
bulmuştur. Vakıfbank’ın elinde çok sayıda fabrika bulunmaktadır. Şu andaki
tahmini rakam 160 milyon YTL civarındadır. Yani Vakıfbank da artık bir fabrikabank olmuştur. Ayrıyeten, bankalar emlâkçı dükkânına dönmüştür. Elindeki gayrimenkulleri
satabilmek için kelepir fiyatla onları almak isteyen insanların kuyruğa girdiği
bir döneme gelinmiştir. Çok ilginç, Albaraka Türk’ün
elinde kümes bile vardır, satılık kümes bile Albaraka
Türk’ün elinde satışa çıkmış durumdadır. Değerli
arkadaşlarım, son olarak, çok ciddi bir konuyu anlatmak istiyorum, 4/C
personeli. Özelleştirme adı altında babalar gibi sattığınız iş yerlerinden
binlerce işçi çıkarttınız. Bunları 4/C statüsünde işçi olarak tekrar işe
başlattınız. Bunlar şu anda on ay çalışıyor, iki ay işten çıkartılıyor.
Aldıkları maaş, lise mezunu 630 milyon, ilkokul mezunu 600 milyon civarında.
İzin hakları yok, sendika hakları yok, hatta emeklilik hakları yok, hatta ayda
iki günden daha fazla hastalanma hakları yok. (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. GÖKHAN DURGUN
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Şimdi, sizden bir
ricamız var Sayın Bakan: Babalar gibi sattığınız bu kuruluşlarda mağdur
ettiğiniz bu çalışanlara bir babalık daha yapın, bunlarla ilgili bir yasal
düzenleme çıkartın ve bu insanlarımız da bu çektiği mağduriyetten, yaşadığı bu
sıkıntıdan kurtulmuş olsun. Bu duygu ve
düşüncelerle sevgi ve saygılarımı sunuyorum, iyi günler diliyorum. (CHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Durgun. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Muharrem Varlı. Buyurun Sayın
Varlı. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. MHP GRUBU ADINA
MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 312 sıra sayılı kanunun 9’uncu maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sözlerime
başlamadan önce, dün hain bir saldırı sonucunda şehit olan 3 askerimize
Allah’tan rahmet, ailelerine de başsağlığı diliyorum. Bir taraftan bu kurşunu
sıkanlara gizli görüşmelerle af arayanlar, öbür tarafta da kurşun sıkmaya devam
edenler… Bu af çalışmasını yapanları da milletimizin huzurunda kınadığımı
belirtmek istiyorum. Değerli
milletvekilleri, bu maddede devletin resmî taşıt alımlarıyla ilgili konuda,
burada, baktığımız zaman yüzlerce yeni taşıt alımı yapılacak ve bu taşıtların
fiyatları 86 bin YTL ile yani 86 milyar ile 95 milyar arasında rakamlar. Yine
efendim, motorlu bisiklet, bisiklet türü araçlar 1.500 YTL ile 6.500 YTL
arasında değişen fiyatlar. Tabii, işte, kriz, kriz; ekonomik sıkıntı…
İnsanlarımız her gün sokaklarda aç sefil dolaşırken, çöplüklerde ekmek ararken,
her gün yeni yeni fabrikalar kapanıp binlerce insan
işsiz kalırken acaba böyle bir israfa, böyle bir yeni alıma neden gerek
görüldü? Bunu da anlamak mümkün değil. Baktığımız zaman, işte “Bakanlık
hizmetinde kullanılmak için…” Yani şu ana kadar Bakanlık hizmetinde
kullanılacak otomobil, taşıt, araç yok muydu da acaba yenisini satın
alıyorsunuz? Baktığımız zaman, yine değişik birimlerde, değişik bürokrasi
kademesinde kullanılacak otomobil alınıyor. Yani şu ana kadar bu otomobiller
yok muydu, bunlar hizmet vermiyor muydu da yeni otomobiller almaya gerek
görüyorsunuz? Hele hele böyle sıkıntılı kriz
ortamında, insanlarımız aç sefil dolaşırken böyle bir karar almak ne kadar
doğru? Onu da yüce milletimizin vicdanına bırakıyorum, takdirine bırakıyorum. Şimdi, Türkiye
zaten, bir, gerek siyasetçilerin gerekse bürokratların otomobil ve israf
cenneti hâline gelmiş durumda. Bunu engellenmek açısından yeni çözümler üretmek
gerekirken yenisini katmak da ne kadar doğrudur? Bunu da yine milletimizin
takdirine bırakıyorum. Şimdi, dün
gazetenin bir tanesinde bir haber gördüm. Baktığımız zaman, Türkiye resmî araç
sayısında dünya altıncısı, dünya altıncısı. Dünyada Japonya’yı, İspanya gibi
dünyadaki ekonomik devleri araç sayısında geçmişiz. Acaba, neden ekonomide
dünya devi değiliz, dünya altıncısı
değiliz; bilimde, teknolojide, kültürde neden dünya devi değiliz, dünya
altıncısı değiliz? Herhâlde bu noktada, AKP İktidarıyla birlikte Türkiye, araç
sayısında dünyada birinci olmaya karar vermiş. İnşallah
birinci olduğu zaman da madalyasını en iyi şekilde takdim etmek lazım,
kendilerini kutlamak lazım. S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Bakana bir ödül daha verecekler. MUHARREM VARLI
(Devamla) – Biz, ekonomide birinci olmamız, bilimde, teknolojide birinci
olmamız lazımken, dünyaya bu manada kendimizi ispat etmemiz lazımken araç
sayısında dünyada altıncı oluyoruz. Çok büyük başarı, tebrik ediyorum! Yine, haktan
hukuktan, adaletten bahsedip devletin uçağıyla, Başbakanlığın uçağıyla Sayın
Başbakanın il ve ilçe kongrelerine katıldığını görüyoruz. Bu da ne kadar
doğrudur? Şimdi, size tahsis edilen, resmî ziyaretlerde kullanmanız için veya
dünyadaki ekonomik ve ticari anlaşmalarda kullanmanız için, gitmeniz için
tahsis edilen uçağı il ve ilçe kongrelerinde, efendim, o gezilerde kullanmak ne
kadar doğrudur? Bunu da yine sizlerin ve milletimizin takdirine bırakıyorum. OKTAY VURAL
(İzmir) – Bravo! MUHARREM VARLI
(Devamla) - Şimdi, her gün gazetelerde yeni haberler görüyoruz. Efendim, adam
okul açmış, ekonomik sebeplerden dolayı okulun masraflarını karşılayamaz, okulu
işletemez hâle gelmiş ve en sonunda da kafasına bir kurşun sıkarak intihar
etmiş. Yine, çocuklarına bakamadığı için, onların eğitim masraflarını, onların
ihtiyaçlarını karşılayamadığı için cinnet geçiren bir anne çocuklarını katletmiş.
Şimdi bu ortamda böyle israflı, insanların ekonomik yaşantısını dikkate almadan
böyle hunharca israf içerisinde olmanın ne manası var? Bunu da anlamak mümkün
değil. Sayın
milletvekilleri, şimdi yine baktığımız zaman, çiftçinin durumu çok kötü, çok
sıkıntıda. İnsanlar, traktörlerine mazot koyup tarlalarını ekmekten aciz hâle
gelmiş, gübre alıp tarlalarına atmaktan aciz hâle gelmiş. Biz, bunları
desteklememiz, bunları kollamamız, bunlara maddi kaynak aktarmamız gerekirken
devletin milyonlarca dolar parasını yeni araç alımlarına yatırıyoruz. İşte eğer
iyi bir şey yapacaksak gelin Ziraat Bankasındaki çiftçilerin kredilerini dört
yıllığına uzatalım, en azından bir yıl faizsiz erteleyelim. Biz “Paralarını
affedin, anaparalarını kaldırın, anaparalarını almayın.” demiyoruz, ama en
azından bir yıllığına faizsiz erteleyelim ve dört yıla uzatalım bu kredilerin
vadelerini. Çünkü, insanlar bu krizle birlikte, zaten
geçmişte çok büyük sıkıntı içerisindeydiler, ne yazık ki borçlarını ödeyemez
hâle geldiler. Her gün yeni yeni hacizlerle karşı
karşıya kalıyorlar. Eğer iyi bir şey yapmak istiyorsanız, güzel bir şey yapmak
istiyorsanız gelin bu kesimi kurtaralım. Çünkü çiftçiler, üreten, üretime katkı
sağlayan insanlar. Eğer bugün buğdayı üretemez isek -biliyorsunuz buğday çok
stratejik bir üründür- dünyaya bırakın maddi bağımlılığı, manen de bağlanmak
zorunda kalmış oluruz. Onun için çiftçilerimizi ve esnafımızı korumak
mecburiyetindeyiz. Emeklinin durumu
ortada, işçinin durumu ortada, memurun durumu ortada; Sayın Bakan memura zam
verirken yüzde 2’lerde seyrediyor, ama bakıyorsunuz araç alımında 96 bin
YTL’lerden bahsediliyor, işte efendim, bilmem hangi birimin hizmetinde
kullanmak açısından. Yok mu bu birimde araçlar?
Görüyoruz, sivil plakalı bir sürü bürokrat aracı görüyoruz, sivil plakalı bir
sürü –bakanlık makamında- dolaşan araçlar görüyoruz. Var. Ama,
ne hikmetse, esnafımız, çiftçimiz, memurumuz, işçimiz kollanması gerekirken,
onların maddi durumları düzeltilmesi gerekirken, şu kriz ortamında onlara
destek çıkılması gerekirken, biz, yeni araç alımlarıyla, Başbakanlık
hizmetinde, bakanlık hizmetinde, bilmem hangi birimin hizmetinde kullanılması
için bir sürü, yüzlerce araç alıyoruz. Sayın Bakan
buradayken bir konuya daha temas etmek istiyorum: Vergi daireleri esnafın
üzerine çok aşırı derecede gidiyor Sayın Bakan, çok fena sıkıştırıyor esnafı.
Zaten insanlar sıkıntı içerisinde, kendi günlük yaşantılarını nasıl
kurtarabilirimin düşüncesi içerisinde, vergi daireleri de çok aşırı baskı
uyguluyor. Lütfen bu konuda da biraz çare bulunuz. Adamın bir tek araç taksiti,
temmuz taksiti veya ocak taksiti yatmamış diye aracı bağlanıyor. İnsanların
şerefiyle, haysiyetiyle oynanmasın lütfen bir tek taksit yatmamış diye. Ama, öbür tarafta, milyarlarca lira veya milyonlarca dolar
borcu olan insanlara da göz yumuluyor. Lütfen bu konuda da bir tedbir alırsanız
sizlere teşekkürlerimizi bildiririz. Ben, bu duygu ve
düşüncelerle bütçenin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Varlı. Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili Sayın İbrahim Binici. (DTP
sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. DTP GRUBU ADINA
İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 9’uncu maddesi hakkında söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Hazırlanan 2009
yılı mali bütçesi hakkında bu kürsüden bütün arkadaşlarımız görüşlerini
açıkladılar. Bütün bu açıklamalarda şöyle bir sonuç ortaya çıkmaktadır: Bu
bütçenin emekçileri, köylüleri, memurları ve yaşanan ekonomik krizi düşünerek
hazırlanmış olabileceğinden halkımızın kuşkusu büyüktür. 2009 bütçesi
egemenlerin bütçesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Sayın
bakanlarımız bu kürsüde ekonomik göstergelerle ilgili birtakım rakamlar
açıkladılar. Doğrusu, bu rakamları hangi Türkiye’den aldıklarını merak
ediyorum. Halkın yaşadığı Türkiye’den mi, yoksa kendilerinin yaşadığı
Türkiye’den mi? Doğrusu, bu, merak konusudur. Sanki gübre fiyatları bu ülkede
400 yeni kuruştan 1,500 YTL’ye kadar yükselmemiş, mazot fiyatı yüzde 150
oranında artmamış, doğal gaz yüzde 82 oranında zam almamış, sanki elektrik
fiyatları neredeyse 2 katına çıkmamış, sanki tekstil sektörü çöküşe geçmemiş,
sanki fabrika işçileri alacaklarını almak için kendilerini fabrikalara
kapatmamış. Bu verileri çoğaltmak da mümkündür değerli arkadaşlar. Bakanlar
bizim yaşadığımız ülkeden farklı ülkeden olsa gerek değerli arkadaşlarım. Bu
verileri uydurmuyoruz, reel sektörün verileridir bunlar. Ekonomik
yapımızın göstergelerini kısaca ifade ettikten sonra, biraz da AKP Hükûmetinin hizmet anlayışına bakalım. Kendi yandaşlarına
getirim sağlama konusunda tescil olmuş bu partinin yolsuzluklarına kısaca ana
başlıklarıyla bakalım. Örneğin, Deniz Feneri olayı gibi kamu vicdanında
yargılanıp mahkûm olan bu yolsuzlukların baş aktörleri herkesçe bilinmektedir.
Bu verileri uzatmak ve çoğaltmak da mümkündür değerli arkadaşlarım. Adı “adalet ve
kalkınma” olan bu partinin iki sıfatla anılması elzemdir. Değerli arkadaşlarım,
“adalet” sıfatına baktığımızda, AKP’nin adaleti 21 Mart ve 1 Mayısta bütün
dünya kamuoyunda mahkûm edildi. Sokak ortasında vurulan gençleri söylemeye
gerek yok sanırım. Baran Tursun, Engin Ceber ve
diğerleri bu ülkede yaşanmamış galiba. Biz kötü bir rüya mı görüyoruz acaba
değerli arkadaşlar? “Kalkınma”
sıfatının durumu daha da vahimdir. AKP Hükûmeti,
köylere su götürürken ve köy yollarını yaparken bir kıstasa bakıyor değerli
arkadaşlarım. Peki, bu kıstas nedir? Bu kıstas, AKP’ye oy verme kıstasıdır
değerli arkadaşlarım. Heyecanlanmayın, somutlaştırarak örneklendiriyorum: Kendi
seçim bölgem Şanlıurfa’da, özellikle Suruç ve Siverek ilçelerine, KÖYDES ve
BELDES projelerine bir göz atalım. Örneğin, AKP’yle yakınlığı bilinen köyün 5
kilometrelik yolunu asfalt yaptılar; ben defalarca söylememe rağmen, kendi
köyüme Değerli
arkadaşlarım, bugünün yarını da var, işte 29 Mart; göreceğiz, bire bir
çalıştığınız yerler dışında sizi göreceğiz, alamayacaksınız. Yine, değerli
arkadaşlarım, GAP’ta enerji üretiminin yüzde 90’ı bitmiş, sulamanın ise sadece
yüzde 16’sı bitmiştir. Başta Suruç olmak üzere, Hilvan, Ceylanpınar, Viranşehir
ilçelerinin sulama kanallarının süratle bitirilmesi gerekiyor. AKP Hükûmeti yine bütün vatandaşlara eşit mesafede olduğunu
zaman zaman bu kürsüden ifade etmektedir. Yine sürgünlerle
ilgili… Değerli arkadaşlarım, bu ülke cumhuriyetle idare edilen bir ülkedir ve
insanlar demokratik çerçevede haklarını aramak durumundalar ama ne hikmetse AKP
karşıtı duran, sendika üyesi olan, özellikle kamu görevlisi memurların
nerelerden nereye sürgün edildikleri ortadadır. Yine açık ve
bariz örnek vereyim: Öz yeğenim olan, sadece seçim sürecinde bir gün büroma
gelen öğretmen Server Binici, Hükûmetin kurulmasından
bir hafta sonra derhâl sürgün edilmiştir. Ama diğer tarafta AKP adaylarının
çantalarını taşıyan, peşlerinde koşanlar şu anda il millî eğitim
müdürlüklerinde müdür olarak onore edilmişlerdir.
Bundan vazgeçmeniz gerekiyor, insanları kutuplaştırmaktan vazgeçmeniz
gerekiyor. Yoksa ülkeyi çatışmalı ortama çekme, insanları birbirine düşman etme
niteliğini geliştiriyorsunuz. Vicdanen ne kadar rahatsız olduğunuzu tahmin
etmekte fayda var. Vicdanınızı yoklamaya davet ediyorum sizleri. Değerli
arkadaşlarım, yine bir başka olay: Biliyorsunuz, iki Kıbrıs büyüklüğünde olan
Suriye sınırında mayın temizleme işlemi yakın tarihte başlıyor. Evet değerli
arkadaşlar, iki Kıbrıs büyüklüğünde. O mayınlı arazilerde topuklarını kaybeden,
ölen, mağduriyetini çeken insanlar yine devre dışı bırakılıyor. Hatta hatta daha acı bir olay, vatandaşın arazisinin yüzde
50’sine zamanında el koyulmuş, mayın döşenmiş, yüzde 50’si de vatandaşın elinde
ama bu mayın temizleme yöntemiyle kırk dokuz yıllığına temizleyene peşkeş
çekilecektir. Hem de Türkiye Cumhuriyeti şirketleri değillerdir. Bu daha acı
bir olay. İsrail ve İngiltere firmalarına peşkeş çekilecektir. Yazık değerli
arkadaşlar, yazık! (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. İBRAHİM BİNİCİ
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkan. Yazık değerli
arkadaşlar. Orada babasını, atasını kaybeden, yıllarca orada, yoksul köylüye,
çiftçiye bu topraklar verilmeliydi. O topraklar İsrail’e ve İngiltere’ye peşkeş
çekilmemeli. Yine, AKP’nin
vicdanen, AKP milletvekillerinin özellikle kendilerini sorgulamak durumunda
kalmalarını ve düşünmelerini tavsiye ediyorum. Yazık oluyor; insanlar orada can
vermiş, arazileri ellerinden alınmış ama sözüm ona organik tarımı İngiltere ve
İsrail yapacak diye de İngiltere ve İsrail’e peşkeş çekilecek. Değerli
arkadaşlarım, bu halk sizden hesap soracaktır. Gün, bugünkü AKP İktidarıyla
sonlanmayacaktır, ileriki süreçlerde, her bölgede haksızlığa uğrayan işçisi,
köylüsü, memuru, çiftçisi AKP’ye hesap sorma gününü kendilerinde sorumluluk
bileceklerdir. Bu duygu ve
düşüncelerle… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Zamanınız doldu Sayın Binici. İBRAHİM BİNİCİ
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan. Söylenecek daha
çok şey var ancak zamanım bu kadar elveriyor. 2009 yılı bütçesinin ne krizi ne
de yoksul halkı dikkate almadığı açık seçik ortadayken bu yasa tasarısını gönül
rahatlığıyla onaylayacağımız beklenmemelidir. Bu nedenle, 2009
Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nı reddettiğimizi bir kez daha ifade ediyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Binici. Madde üzerinde
şahıslar adına ilk söz Erzurum Milletvekili Sayın Muzaffer Gülyurt’a
aittir. Buyurun Sayın Gülyurt. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika. MUZAFFER GÜLYURT
(Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 9’uncu maddesi üzerine şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. Konuşmama
başlamadan önce, dün Cizre’de hain bir saldırı sonucu şehit olan 3 askerimize
Allah’tan rahmet diliyorum. Ailelerine ve ülkemize başsağlığı diliyorum.
Yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Hain saldırıyı yapanları ve onlara
destek olanları da nefretle kınadığımı burada ifade etmek istiyorum. Değerli
arkadaşlar, bu maddeyle ilgili konuşacağım. Ancak, biraz önce konuşan hatibin
söylediklerine de bazı şeyleri burada ifade etmek gerekliliğini hissetmiş
bulunmaktayım. Ben Erzurum
Milletvekiliyim. Erzurum, güney ilçeleri etnik olarak Kürt kökenli vatandaşlarımızdan,
kardeşlerimizden oluşan bir ildir. Burada yaşayan insanlarımıza, bizler hiçbir
ayrım yapmadan -çünkü AK PARTİ Hükûmeti, AK PARTİ
felsefesinde hiçbir insanı ayırmaz, herkesi, 70 milyon insanı bir kardeş olarak
görür ve oralara hizmetler götürür- biz buralara hizmet götürdük. KÖYDES ve
BELDES projeleriyle bu köylerimizin yollarını yaptık, bu köylerimize su
götürdük ve bu insanlar 2002 seçimlerinde bir başka partiye oy verirken 2007’de
22 Temmuz seçimlerinde AK PARTİ’ye oy vermişlerdir. Bakın, ben size
oradan bir hatıramızı anlatmak istiyorum. Bu köylerden, Kürt kökenli
vatandaşlarımızın, kardeşlerimizin yaşadığı köylere seçim gezisine gittiğimizde
bir yaşlı nine aynen şunu anlattı. Daha önce kendisinden Kürt kökenli bir aday
oy istemeye gitmiş, DTP’li olan bir aday. O nine
kendisine şunu söylüyor, diyor ki: “Bana bak bana! Şu evin karşısında duran şu
su deposu olduğu müddetçe, yollarımız bu şekilde yapıldığı müddetçe bizden size
oy yok. Ben bugüne kadar sırtımda su taşıdım, arkamda su taşıdım, elimde su
taşıdım bu ihtiyar hâlimle. Ama, AK PARTİ benim evime
suyu getirdi, akıttı.” diyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – DTP kaç defa iktidara geldi? Yapacaksın tabii. Görevin
bu. Yapmayacaksın da ne yapacaksın? O köylü vergi vermiyor mu? Hak etmiyor mu
yol, su? Su deposunu hak etmiyor mu? Fazla bir şey mi yapmışsın? BAŞKAN – Sayın Demirtaş… Sayın Demirtaş… MUZAFFER GÜLYURT (Devamla) – Bakınız ben size
şunu söyleyeyim: 3 Kasımda 35 bin oy alanlar 15 bin oy almışlardır 22 Temmuzda.
Değerli
arkadaşlar, AK PARTİ hiç kimseye ayırım yapmadan, herkese hizmet götürmüştür ve
bunun karşılığını da her vatandaşımız, Kürt’üyle Türk’üyle takdir etmektedir. SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Onun için iktidara geliyorsun. MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Oy vermeyen de cezasını bulmuştur. MUZAFFER GÜLYURT
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, 2002 yılında iktidara gelen partimiz, sağladığı
istikrar, birlik ve beraberlik sonucunda ülkemizi dünyanın on yedinci büyük
ekonomisine sahip bir ülke seviyesine çıkarmıştır. Ekonomide
büyüklük açısından baktığımız zaman şunları görebiliyoruz: İktidara
geldiğimizde 230 milyar dolar olan ekonomik büyüklük beş yılda 657 milyar
dolara yükselmiştir. 2009 yılında da 788,4 milyar dolar olacağı beklenmektedir.
Böylece altı yıl içerisinde yüzde 6,8 oranında bir ekonomik büyüme sağlanmış
bulunmaktadır. Bütçe açığının gayrisafi yurt içi hasıla
içerisindeki payı 11,5’tan 1,6’ya getirilmiş, 2009’da da bu oran 1,2 olarak
tahmin edilmektedir. Kişi başına düşen gelir biz geldiğimizde 2.500 dolar
civarındayken 2007 yılında 9.305 dolar olmuş, inşallah 2009’da da 10.913 dolar
olacağı düşünülmektedir. Ekonomideki bütün
bu düzelme ve iyileşmeler, Hükûmetimizin göreve
geldiğinden beri uyguladığı gelir artırıcı ve gideri azaltıcı politikalar ve
gerçekleştirilen yapısal reformlar sonucu olmuştur. Görüşmekte olduğumuz bütçe
kanununun 9’uncu maddesinde de “Resmî taşıtlara ilişkin hususlar” başlığı
altında, aynı bakış açısı ve aynı politikayla hareket edilmiştir. (T) cetvelinde
yer alan taşıtların alımı ancak çok acil ve zorunlu hâllere münhasır kılınmış,
ilgili bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararıyla temin edilmesi
sağlanmıştır. Kanunun bu maddesinde, 237 sayılı Kanun kapsamında bulunan vakıf,
dernek ve banka gibi kurumlar ile özel kanunla kurulmuş üst kurul ve
kuruluşların kullandığı taşıtların giderleri için kurumun bütçesinden hiçbir
şekilde ödeme yapılamayacağı hükmü getirilmiştir. Bu hüküm hem tasarruf etme
açısından önem taşımaktadır hem de… (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. MUZAFFER GÜLYURT
(Devamla) - …amacı dışında kullanmanın önüne geçilmiş bulunmaktadır. Tabii,
güvenlik hizmetlerinde kullanılan taşıtlar bu kısıtlamanın dışında tutulmuşlardır.
Yine, Türk
Silahlı Kuvvetlerimiz ile Emniyet Genel Müdürlüğümüzün ihtiyaç duyduğu
taşıtların gerek hibe gerekse satın alma yoluyla temin edilmesinde kolaylık
getirilmiş, (T) cetvelinde gösterilmesine gerek bulunmaksızın ilgili bakanlığın
teklifi ve Bakanlar Kurulunun kararı ile alınabileceği hükme bağlanmıştır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; iktidar ve muhalefetin yoğun ve yorucu çalışması
sonucu çıkartılmakta olan 2009 yılı bütçemizin ülkemize ve milletimize hayırlı
olmasını diliyor, yüce Meclisimizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Gülyurt. Şahıslar adına
ikinci söz İstanbul Milletvekili Sayın Özlem Piltanoğlu
Türköne’ye aittir. Buyurun Sayın Türköne. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika. ÖZLEM PİLTANOĞLU
TÜRKÖNE (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 mali yılı
bütçesinin “Mali Politikaya İlişkin Hükümler” başlıklı bölümünün 9’uncu maddesi
hakkında söz almış bulunmaktayım, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, üzerinde görüşmekte olduğumuz bütçelerin asıl fonksiyonları
nelerdir? Bir ekonomide üretilen, aslında, hasılanın
israf edilmeden ve tasarruf hassasiyetiyle harcamaya, aslında,
dönüştürülmesinden bahsediyoruz biz bütçeden bahsederken fakat bu süreç ne
derece şeffaf işliyor burası çok mühim ve kontrol edilebilirliğin ve hesap
verilebilirliğin ne derece temini mümkün bu da çok mühim. Bu açıdan
bakıldığında bütçe bizim açımızdan büyük çaplı bir tasarruf, aslında, tedbiridir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bildiğimiz üzere dünya giderek küreselleşiyor ve bu
üretim kaynaklarına da ister istemez yansıyor ve üretim kaynakları her geçen
gün hırpalanıyor. Bugün bütün dünya ekonomilerinin yöneldiği ana kaynak israf ekonomisi
olmayı sürdürmekte. Bu noktada israf ve tasarrufun ben tanımlarının yeniden
yapılmasını çok önemsiyorum. İsraf, malı boşa harcamak, faydasız hâle getirmek
ya da faydalı olamayacak bir biçimde sarf etmek ama tasarruf ne diye
baktığımızda, görüyoruz ki bugünün iktisat teorilerinde de bir sorun olarak
kabul edilen ciddi bir aslında çözümlenmeyi bekleyen bir husus. Nedir tasarruf?
Sınırlı ekonomik kaynakların tam ve etkin kullanımıyla ekonomik büyüme ve
kalkınma sorunlarına karşı kullanılabilecek en etkin aslında çözüm yöntemi ve
etkin kullanım meselesi de bu bakımdan çok önemli. Çünkü etkin kullanılan
kaynaklar, toplumun ve onu oluşturan bireylerin refahını artırırken, israftan
kaynaklanan kanaatsizlik ve geçim sıkıntısı şikâyetleri de kaybolmaya aslında
başlayacaktır. Günümüz
toplumlarının eğilimlerine de baktığımızda bunları aslında görüyoruz hep
birlikte. İnsanlar her geçen gün kredi, Mortgage ve
benzeri yollardan finans kuruluşlarına aslında borçlanıyorlar ve bireyler
olarak daha çok çalışmalarına rağmen her geçen gün daha zor geçinebiliyorlar.
Bu noktada israf konusunun sadece bireylerin meselesi olmadığını, bu konuda
devletin de önem arz etmesi ve hassasiyet göstermesi gerektiğini ben bir kez
daha vurgulamak isterim. Biraz önce burada
konuşan hatipler AK PARTİ hükûmetlerini bu bakımdan
eleştiriyorlar ama bence haksızlık ediyorlar bizlere; çünkü rakamlar bunları
söylemiyor, rakamlar tam tersini gösteriyor. Bizlerin yoksulların hakkını
korumadığımız iddiası tamamıyla içi boş bir iddiadan öteye gitmiyor. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Göreceğiz… Göreceğiz… ÖZLEM PİLTANOĞLU
TÜRKÖNE (Devamla) – Elbette bir ülke vatandaşının idarecilerden, hükûmetlerden beklediği, söz konusu kaynakların doğru
şekilde, etkin, verimli kullanılmasıdır ve israf edilmeden kullanılmasıdır.
Öyleyse, eski bütçelerle, geçtiğimiz yılların bütçeleriyle, geçtiğimiz hükûmetlerin bütçeleriyle AK PARTİ hükûmetlerinin
bütçelerinin yaklaşımını karşılaştırmamızda ben bir fayda mülahaza ediyorum. Örneğin, 2002
yılına döndüğümüzde, 2002 yılı bütçesine baktığımızda faiz ödemelerine epeyce
bir pay ayrıldığını görüyoruz. Hepinizin bildiği üzere, faiz ödemeleri nedir?
Faiz ödemeleri, toplumun üst gelir kısmının üst gelir grubuna, sermaye
sahiplerine, bütçe yoluyla aslında bir nevi para aktarılmasıdır. 2002 yılı
bütçesinde faiz ödemelerinin bütçenin yüzde 45’ine tekabül ettiğini görüyoruz
ve biliyoruz ki böyle bir bütçe algılamasıyla sosyal politika araçlarının
kullanılması neredeyse imkânsızdır. AK PARTİ hükûmetleri
ise bu tabloyu tamamıyla tersine çevirmiştir ve bu rakamlar sırasıyla 2007,
2008 yıllarında yüzde 45’lerden yüzde 25’lere indirilmiştir. Sayın
milletvekilleri, lütfen bir göz atalım. O zaman eminim soruyorsunuz, diyorsunuz
ki: “Madem bu rakamları düşürdünüz, tasarruf ettiniz, bu tasarrufları nerede
değerlendirdiniz?” Söyleyeyim size: Bu tasarrufları biz, bakın, örneğin
personel harcamalarında kullanmışız yani memurumuzu korumuşuz, daha fazla, daha
iyi imkânlar sağlamışız. Örneğin, 2002 yılında tarım sektörüne bütçeden
verdiğimiz pay yüzde 1,56 civarında iken bugün ise bu rakam yüzde 2,6’lara
çıkmıştır, 2009 yılı mali bütçesinde. Bakıyoruz sağlık harcamalarına, aynı
şekilde, yüzde 1,85’ten biz bunu yüzde 3,20’ye çıkarmışız. Aynı şekilde, sosyal
güvenlik harcamalarına da bakıyoruz, bütçeden aldığı paya bakıyoruz, burada da
artışların görüldüğünü söyleyebiliriz. Ve bir başka örnekle daha devam edelim:
Örneğin eski hükûmetler döneminde emeklilik yaşı
38-40 aralığındaydı ve dünya ülkeleri ortalamasına
baktığımızda bunun 60-65 yaş… (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. ÖZLEM PİLTANOĞLU
TÜRKÖNE (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Ve israftan ve
tasarruftan bahsediyoruz. Erken emeklilik dolayısıyla bu ülkede kaybedilen
toplam paraya baktığımızda 37 katrilyon yani 37 milyar yeni Türk lirası
olduğunu görürüz. Demek ki, yapılan düzenlemeler, tasarrufu sağlayan, israftan
kaçınan, kaynakların doğru, etkin ve verimli bir şekilde kullanılmasını
sağlayan bir yapıdır. Ben bu vesileyle,
2009 mali yılı bütçesinin hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum ve yüce
heyetimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Teşekkürler. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Türköne. Madde üzerinde
soru-cevap işlemine geçiyorum. Sayın Akcan… ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım;
aracılığınızla, Sayın Bakana sormak istiyorum. Sayın Bakanım,
teşviklerde etkinlik, teşvikin miktarı kadar vaat edilen teşvikin zamanında
ödenmesine de bağlıdır. 2008 yılı bütçesi içerisinde bütçelendirilmiş olup
teşvik olarak vaat edilen tarım sektöründeki makine teçhizata dayalı hak
edişler, teşvik hak edişleri bugüne kadar ödenmemiştir ve bunun ödenmeme nedeni
de Maliye Bakanlığından gerekli kaynağın aktarılmamasına bağlıdır. Dün Sayın Ferit
Aslanoğlu da ifade etti. Gerçekten bu para
aktarılmadığı için ödenemiyor. Çiftçilerimiz bu açıdan mağdur, sanayicimiz de
mağdur. Durumla ilgili ne değerlendirme yaparsınız? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın
Özdemir… HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum: Ankara, İstanbul, İzmir il
emniyet müdürleri dışındaki il emniyet müdürlerimizin araçları makam araçları
değildir. Bu eşitsizliği gidermek için diğer il emniyet müdürlerinin araçlarını
da makam aracı yapmayı düşünüyor musunuz? İkinci sorum: Hükûmetin enflasyon artışına gerekçe yaptığı enerji
fiyatları bazı diğer girdi fiyatlarını düşürmektedir. Diğer taraftan talepte de
önemli bir daralma vardır. Enflasyon düşme sürecine girmişken enflasyon
hedeflemesi politikasını uygulamak doğru mudur? Bu durumda ekonomiyi nasıl
rahatlatacaksınız? Maliye Bakanı olarak bu konuda ne düşünüyorsunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Güvel… HULUSİ GÜVEL
(Adana) – Teşekkür ediyorum. Sayın Bakan, Hükûmet üyelerindeki olumlu gelişmeleri takdirle izliyoruz.
Sayın Adalet Bakanımız, Engin Ceber’in cezaevinde
işkenceden ölümü nedeniyle özür dilemiştir. Sayın Kültür Bakanımız yaptığı bir
konuşmasında “Geçmişte yapılan bütün yanlışlar adına devletin şu anda bir
görevlisi sıfatıyla özür diliyorum.” dedi. Sayın Bakan, siz de altı yıllık bir
Maliye Bakanı olarak ülkede vergi reformu yapamadığınızdan, kayıt dışını
önleyemediğinizden dolayı başarısız olduğunuzu söyleyip özür dileyecek misiniz?
Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın
Yeni… AHMET YENİ
(Samsun) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
Doğu ve Güneydoğu’ya KÖYDES ve BELDES için ne kadar yatırım yaptınız? 2009 yılı
içerisinde bu bölgemize ne kadar kaynak ayırdınız? Bugüne kadar o bölgede
yapmış olduğunuz çalışmalardan dolayı da sizleri tebrik ediyorum, size teşekkür
ediyorum. Bir de GAP
bölgesi için ayırmış olduğunuz kaynağı bu 2008, 2009 ve 2010 yıllarında
kullanabilecek misiniz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Taner… YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Beş gündür aynı soruyu soruyorsun, cevabını alamadın mı? RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakan… BAŞKAN – Sayın Ağyüz, lütfen… Soru anlaşılmıyor. Sayın Ağyüz, siz şimdi birazdan soru soracaksınız, aynı şey
yapılsa, nasıl, hoşunuza gider mi? Buyurun Sayın
Taner. RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakan, resmî araçların kullanımına ilişkin hükümler belli iken,
Ulaştırma Bakanlığı makamına, şahsına, Telekom’a ait 06 BE 4312, 2007 Audi A8;
06 AP 8702, 2006 Mercedes Vito; 06 AR 3750, Honda Accord vesaire devam ediyor, 9 araç. 3 tanesi Bakanın
şahsına, 2 tanesi Bakanın evine, 1 tanesi şoförüne tahsis edilmiş olan bu
araçların kullanılması yasal ve ahlaki midir? Milletin vergileriyle alınıp
emirlerine verilen bunca araç varken Telekom’un bunca aracının Sayın Bakana
ayrıca tahsis edilmesini nasıl karşılıyorsunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Ağyüz… YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Teşekkür ederim. Sayın Bakan,
küresel finans krizinin ülkemizi etkilediğini artık Sayın Başbakan ve zatıalinizin telaffuz etmesinden çok mutluluk duydum.
Alınacak tedbirleri de bölük pörçük açıklıyorsunuz. İki kesim çok
sıkıntılı: Çiftçilerin sulama, elektrik borçları yeniden yapılandırılacak mı?
Öğrenimi sırasında kredi alan üniversite öğrencileri mezun olduktan sonra bu
kredi borçlarını ödemediler. Şimdi hacizle karşı karşıyalar. Bunlar için
yeniden bir yapılandırma düşünüyor musunuz? Zam yapmakla ünlü
Enerji Bakanımızın doğal gazda indirim yapacağı düşüncesine ve önerisine
katılıyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Bakan… Beş dakika
süreniz var. ALİM IŞIK (Kütahya) –
Daha vaktimiz vardı Sayın Başkan, bir soru daha sorabilirdik. BAŞKAN – Sekiz
saniyeniz var, sekiz saniyede sorabilecek misiniz? ALİM IŞIK (Kütahya) –
Efendim, vakit bitinceye kadar… BAŞKAN –
Artırırsak sordururum, tamam. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Sayın Akcan tarım
teşvikleriyle ilgili olarak ödeme yapılmadığını söyledi. Biz bu AK PARTİ Hükûmeti döneminde tarıma, çiftçilere en büyük teşvikleri
veren hükûmetteniz. Biz geldiğimizde tarıma verilen
para, çiftçilere verilen para 1 milyar 800 milyon küsurdu, şimdi 5,5 milyar
YTL’yi aştı bu rakamlar. Yani, bu sene itibarıyla, şu anda ödediğimiz 5 milyar
800 milyon. Dolayısıyla, biz bu ödenekleri, hatta zaman zaman
ödeneklerin biraz da üstünde paraları Tarım Bakanlığına aktarıyoruz ama hangi
teşvikleri verip hangilerini veremedi, onu da bilemiyorum tabii. Fakat bütün
hepsini verdiğini ben tahmin ediyorum ama bu konuda bir şey varsa yine Tarım
Bakanıyla gerekli görüşmeleri yapıp, gerekli incelemeleri yaptırırız. Sayın Özdemir
“Emniyet müdürlerinin araçları makam aracı olacak mı…” diyor. Tabii, Emniyet
Genel Müdürlüğünün bir tasarrufu olsa gerek bu. Çünkü emniyetin istedikleri
araçları, Devlet Planlama Teşkilatının da onayıyla biz gerekli isteklerini yerine getirmeye
gayret ediyoruz, bütçe ölçüleri çerçevesinde. Ondan sonraki uygulamalar ilgili
kuruluşlara aittir. Yine, enflasyon
hedeflemesiyle ilgili olarak, bildiğiniz gibi, enflasyonla ilgili bizim
kuruluşumuz, bağımsız kuruluş olan Merkez Bankasının bir politikasıdır. Merkez
Bankası, kendi politikalarını da hükûmetin, ekonominin
politikalarına uygun olarak kendisi tayin eder. Yine, Sayın Güvel diyor ki: “Vergi reformu yapamadığınız için özür
dileyecek misiniz?” Şimdi, değerli arkadaşlar, burada en fazla geçen kanunlar
Maliye Bakanlığına ait kanunlardır. Dikkat edin, Adalet Bakanlığına ve Maliye
Bakanlığına ait kanunlar. Çünkü vergi meselesi, ekonomi meselesi dinamik bir
hadisedir. Bu dinamik değişimlere uygun olarak biz sürekli değişimler yaparız.
Kaldı ki Kurumlar Vergisi Kanunu’nu yeni baştan yaptık biz, daha yakında bu
Meclisten geçti. Bu kurumlar vergisi başlı başına bir reform. Muhasebei Umumiye Kanunu vardı, 5018 sayılı Kanun’u
getirdik. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Maliye teşkilatını berbat ettiniz. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Efendim! KAMER GENÇ
(Tunceli) – Berbat ettiniz maliye teşkilatını. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Maliyeden anlayanlar bunu konuşursa iyi olur diye
düşünüyorum! HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Evet, ben de aynen katılıyorum. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Anlayan anlamayan herkes konuşursa işte böyle
oluyor. Değerli
arkadaşlar… KAMER GENÇ
(Tunceli) – 5018 sayılı Kanun… BAŞKAN – Sayın
Genç, lütfen… MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi, Sayın Yeni “KÖYDES projelerine, BELDES
projelerine ne kadar harcadınız?” diyor. Değerli
arkadaşlar, biz bildiğiniz gibi 4,7 milyar harcadık bunlara, bu sene de 500
milyon koyduk. Ayrıca köylerin elektrifikasyonu için de 1 milyarın üzerinde
yatırım yapıyoruz. Yine BELDES için
10 binin altındaki belediyelere her sene 300 milyon ayırıyoruz; onlar içme
sularını getirsinler, yollarını yapsınlar yani altyapılarına harcasınlar diye
bunları ayırıyoruz. Nitekim bu KÖYDES olsun, BELDES olsun bu projelerin ne
kadar başarılı olduğunu bütün ülkemiz gördü. Şimdi “GAP için
ne kadar?” diyor. Onu da kısaca bildireyim, fazla anlatmayayım çünkü “İktidar
partisi milletvekilinin sorularına çok cevap veriyorsunuz.” diyorlar bana, az
vereyim. 14,5 milyar harcayacağız bunun için de, 2013 yılına kadar 14,5 milyar
harcayacağız. Sayın Taner
“Ulaştırma Bakanlığına Telekom dokuz tane araç vermiş.” diyor. Verdi mi vermedi
mi ben bunu bilmiyorum. Bir de plakalarını verdi, bir bakalım. RECEP TANER
(Aydın) – Belgesi burada. OKTAY VURAL
(İzmir) – Plakalara bakın, plakalar burada. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi çok güzel de, burada Ulaştırma Bakanı da
oturdu, bütçesini gördünüz, ona sormadınız mı? OKTAY VURAL
(İzmir) – Taşıt Kanunu ile ilgili Sayın Bakan bu, Taşıt Kanunu’yla ilgili.
Taşıtlarla ilgilidir, resmî makamların kullanacağı taşıtlarla ilgilidir, cevabı
sizin vermeniz gerekir. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi bakın Sayın Vural, sen tecrübeli bir
milletvekilisin, bakanlık da yaptın. Şimdi Telekom’un taşıtı bizim bu Taşıt
Kanunu’na giriyor mu? OKTAY VURAL
(İzmir) – Girmiyor. Nasıl kullandırıyorsunuz? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Yani onu Ulaştırma Bakanına niye sormadınız? OKTAY VURAL
(İzmir) – Siz soracaksınız! MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Öyle mi! İyi, peki. S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Burada Hükûmet temsilcisi siz değil
misiniz? Siz soracaksınız! OKTAY VURAL
(İzmir) – Kamu görevlilerinin özel taşıtlarına bu şekilde nüfuz kullanması
konusunda takibi yapmanız gerekiyor. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Öyle mi! OKTAY VURAL
(İzmir) – Siz Maliye Bakanısınız, değil misiniz? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Peki. BAŞKAN - Süreniz
doldu. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bizim bütçeye etkisi var mı bunun? OKTAY VURAL
(İzmir) – Değil misiniz? BAŞKAN – Sayın
Bakan… MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bütçeye değil tabii ya… OKTAY VURAL
(İzmir) – Değil misiniz? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ee tabii ya… Siz
bakanlık yaptınız yani bunu bilirsiniz. BAŞKAN – Sayın
Bakan, süreniz doldu. OKTAY VURAL
(İzmir) – Etkisi var tabii. Milletin vermediğini özel sektörden niye alıyorlar? BAŞKAN – Süreniz
doldu. Diğerlerini… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum. (AK PARTİ sıralarından
gülüşmeler) BAŞKAN – Tabii,
daha henüz bir şeye geçmedik. Şimdi, Sayın Işık
beni uyarmıştı sekiz saniye kaldı diye. Sayın Öztürk’e
sekiz saniye borçluyum. Kendisinden özür diliyorum. Sırada o vardı, onu da… ALİM IŞIK (Kütahya) –
On sekiz saniye vardı Sayın Başkan. BAŞKAN – O zaman
on sekiz saniye için Sayın Öztürk’ten özür diliyorum,
bir dahaki sefere ekleyeceğim. Size de teşekkür ederim uyardığınız için.
Adaletli bakış açınıza özel teşekkür ediyorum. ALİM IŞIK (Kütahya) –
Sayın Maliye Bakanına bir dakika ilave yaptınız. BAŞKAN – Şimdi,
9’uncu maddeyi oylarınıza sunacağım fakat karar yeter sayısı arayacağım. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir,
karar yeter sayısı vardır. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, burada 139 kişi yok. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Sayın
Genç, bir muhalefet… KAMER GENÇ
(Tunceli) – 139 kişi yok. Kâtipler AKP’li… BAŞKAN – Hayır,
2’si AKP’li değil, buradaki MHP’li. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkanım, bakın, burada 139 kişi yok. Vallahi yok, billahi
yok! BAŞKAN – 10’uncu
maddeyi okutuyorum… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Yani, böyle bir şey olabilir mi! Bu kadar da AKP’yi korumayın! BAŞKAN – Şimdi,
bir muhalefet, bir de iktidar kâtip üyelerinin sözleriyle karar verdim. 10’uncu maddeyi
okutuyorum: DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Bütçe
Uygulamasına İlişkin Hükümler Aktarma ve ekleme
işlemleri MADDE 10 – (1) a) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli
idarelerin bütçelerinin "Personel Giderleri" ile "Sosyal
Güvenlik Kurumlarına Devlet Primi Giderleri" tertiplerinde yer alan
ödenekleri, Maliye Bakanlığı bütçesinin "Personel Giderlerini Karşılama
Ödeneği" ile gerektiğinde "Yedek Ödenek" tertibine; diğer
ekonomik kodlara ilişkin tertiplerde yer alan ödenekleri ise 5018 sayılı
Kanunun 21 inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan sınırlamalara tâbi
olmaksızın Maliye Bakanlığı bütçesinin "Yedek Ödenek" tertibine
aktarmaya, b) Genel bütçe
kapsamındaki kamu idarelerinden, hizmeti yaptıracak olan kamu idaresinin isteği
üzerine bütçesinden yıl içinde hizmeti yürütecek olan idarenin bütçesine,
fonksiyonel sınıflandırma ayrımına bakılmaksızın ödenek aktarmaya ve bu konuda
gerekli işlemleri yapmaya, c) Milli Savunma
Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı
bütçelerinde yer alan Silahlı Kuvvetlerin tek merkezden yönetilmesi gereken
ikmal ve tedarik hizmetleri ile bir fonksiyona ait bir hizmetin diğer bir fonksiyon
tarafından yürütülmesi halinde ilgili ödeneği, fonksiyonlar arasında karşılıklı
olarak aktarmaya, ç) Genel bütçe
kapsamındaki kamu idareleri için 2009 Yılı Programının Uygulanması,
Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karara uygun olarak yılı yatırım programında
değişiklik yapılması halinde, değişiklik konusu projelere ait ödeneklerle
ilgili kurumlar arası aktarmaya, d) Kamu
idarelerinin yeniden teşkilatlanması sonucu, bütçe kanunlarının uygulanması ve
kesin hesapların hazırlanması ile ilgili olarak gerekli görülen her türlü bütçe
ve muhasebe işlemleri için gerekli düzenlemeleri yapmaya, Maliye Bakanı
yetkilidir. (2) Genel bütçe
kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idareler, aktarma yapılacak
tertipteki ödeneğin yüzde yirmisine kadar kendi bütçeleri içinde ödenek
aktarması yapabilirler. Bu idarelerin yüzde yirmiyi geçen diğer her türlü kurum
içi aktarmalarını yapmaya Maliye Bakanı yetkilidir. (3) Genel bütçeli
idareler, 13/12/1983 tarihli ve 180 sayılı Bayındırlık
ve İskan Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname
kapsamında Bayındırlık ve İskan Bakanlığına yaptıracağı işlere ilişkin
ödeneklerini Bayındırlık ve İskan Bakanlığı bütçesine aktarmaya yetkilidir. (4) Milli Savunma
Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı; cari yıl
içinde aralarında yapılan hizmetlerin bedellerini karşılamak amacıyla varılacak
mutabakat üzerine, bütçeleri arasında karşılıklı aktarma yapmaya yetkilidir. (5) Özel bütçeli idareler ile düzenleyici ve denetleyici kurumların
(B) işaretli cetvellerinde belirtilen tahmini tutarlar üzerinde gerçekleşen
gelirler ile (F) işaretli cetvellerinde belirtilen ödenekleştirilmeyen
finansman karşılıklarını ve gerçekleşen finansman fazlalarını, idare ve
kurumların bütçelerinin mevcut veya yeni açılacak tertiplerine ödenek olarak
eklemeye Maliye Bakanlığınca belirlenecek esas ve usuller çerçevesinde kamu
idareleri yetkilidir. Sermaye
ödenekleri, 2009 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine
Dair Karar Esaslarına göre yılı yatırım programıyla ilişkilendirilir. (6) Genel bütçe
kapsamındaki kamu idareleri arasındaki kaynak transferleri ödenek aktarma
suretiyle yapılır. Merkezi yönetim bütçesi kapsamındaki idareler ve kurumlar
arasındaki diğer kaynak transferleri tahakkuk işlemleriyle gerçekleştirilir. Bu
işlemler karşılığı tahsil edilen tutarlar, bir yandan (B) işaretli cetvellere
gelir, diğer yandan (A) işaretli cetvellere ödenek olarak kaydedilir. BAŞKAN – Madde
üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Eskişehir
Milletvekili Sayın Fehmi Murat Sönmez’e aittir. Buyurun Sayın
Sönmez. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. CHP GRUBU ADINA
FEHMİ MURAT SÖNMEZ (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 10’uncu maddesi hakkında
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. Ben de şehit olan
askerlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum. 2009 Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısı’nın 10’uncu maddesi, bütçede belirli bir tertibe tahsis edilmiş
olan ödeneğin bir tertipten düşülerek başka bir tertibe eklenmesini
düzenlemektedir. Geçtiğimiz yıllarda yapılan bütçe görüşmelerinde, bu konu yani
aktarma ve işlemini düzenleyen maddenin içeriği bakımından Maliye Bakanına
verilen yetkilerin genişliğinin, bütçenin şeffaflık ilkesine ve Türkiye Büyük
Millet Meclisinin bütçeyi yapma iradesine aykırı olduğu, konuyla ilgili konuşan
sayın milletvekilleri tarafından eleştirilmişti. Eleştiriye konu olan
düzenlemenin aynı şekilde, görüşmekte olduğumuz 2009 Bütçe Kanunu Tasarısı’nda
da tekrarlandığını görüyoruz. Bu yüzden ben de buradan tekrar etmek istiyorum:
Bütçe kanunları yapılırken şeffaflık ilkesine ve Türkiye Büyük Millet
Meclisinin bütçeyi yapma iradesine gerekli özenin gösterilmesi gerekmektedir.
Ne yazık ki bu maddede bu özeni göremiyoruz. Örneğin 1’inci maddenin (b)
bendinde, genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinden, hizmeti yaptıracak olan
kamu idaresinin isteği üzerine, bütçesinden, yıl içinde hizmeti yürütecek olan
idarenin bütçesine fonksiyonel sınıflandırma ayrımına bakılmaksızın ödenek
aktarmaya ve bu konuda gerekli işlemleri yapmaya Maliye Bakanı yani yürütme
yetkili kılınmaktadır. Bunun çok açık şekilde Parlamentonun iradesine ve bütçe
yapma hakkına bir müdahale niteliği taşıdığını düşünmekteyiz. Aktarmaya konu
olan ödeneğin, Parlamentonun uygun gördüğü fonksiyonla ilgili bir hizmete
aktarılması gerekmektedir. Aksi hâlde Parlamentonun ödenek tahsis etmesi
suretiyle kurumun sunduğu hizmet yerine başka bir hizmete ödeneğin aktarılması
söz konusu olabilecektir. Örneğin sağlık için veya eğitim için kurumun bütçesine
aktarılan kaynak, yol yapımı için ekonomik hizmetler sektörüne
kaydırılabilecektir. Bu yüzden bu konuda yürütmeye devredilen yetki,
Parlamentonun bütçe yapma iradesini aşmayacak şekilde sınırlanmalıydı. Tabii, bütçeler hükûmetlerin tercihlerini de ortaya koyan belgelerdir.
Örneğin hazırlanan bütçenin gelir dağılımına etkisi nasıldır? İşsizler,
yoksullar ve dar gelirliler için neler getiriyor? Ya da varlık sahipleri için
neler sağlıyor? Uzmanlar genellikle bütçenin bu yönlerini inceliyor. Türk-İş’in
yaptığı açıklamaya göre, yoksulluk sınırının 2.404 YTL, açlık sınırının 738 YTL
olduğu bir ortamda iktidarın çıkıp da “Altı yıl içinde ben asgari ücreti 503
YTL’ye çıkardım.” diye övünmesi hiç de anlamlı değildir. Sayın Başbakan 2009
bütçesinin görüşmelerinde yaptığı konuşmada “Göreve geldim, yüzde 10,3 işsizlik
vardı, şu anda da yüzde 10,3 işsizlik var.” diyerek altı yıldır bu konuda bir
arpa boyu bile yol alınmadığını itiraf etmiştir. Artma eğilimini
sürdüren işsizlik, ülkemizi teğet geçtiği iddia edilen krizin etkileri ortaya
çıktıkça daha da artmaktadır. Önümüzdeki günlerde daha açık şekilde
anlaşılacaktır ki kriz teğet geçmemiş, tam merkezden geçmiştir. Her gün
gazeteler ülkemizin şehirlerindeki işten çıkarmaları yazmaktadır, kapanan iş yerlerini
yazmaktadır. Seçim bölgelerimizdeki işletmelerin ne durumda olduklarını
üzülerek görüyoruz. Örneğin Eskişehir’de Toprak Grubuna bağlı iş yerlerinde
çalışan binlerce işçi aylardır ücretlerini alamıyorlar, aileleri perişan
haldedir. Bozüyük’te iki fabrika, Eskişehir’de bir fabrika üretimini tamamen
durdurmuş, diğer devam eden fabrikalar da kapanma, üretimini durdurma riskiyle
karşı karşıyadır. Buradaki işçiler sekiz maaş tutarındaki maaş alacaklarını,
ihbar ve kıdem tazminatı alacaklarını alamamışlardır. Hükûmet
ise aylardır bu sıkıntıları yaşayan işçiler ve aileleri için kılını bile
kıpırdatmamaktadır. Daha yeni İnönü’de Otosan’da 300
kişi işten çıkarılmıştır. Türk insanının en
büyük özelliği sıkıntıdaki komşusunun o sıkıntısını gidermek için çaba sarf
etmesi, çözüm bulmasıdır. Fakat siz kurtarmak yerine günü idare edecek yardım
yapmayı ve onları kendinize bağımlı hâle getirmeyi sağlayan bir özelliği Türk
milletine kabul ettirmek istemektesiniz. Fakat insanımız bu gerçeği görecek,
iktidarın, sadece yardım yapması değil, aynı zamanda kendilerini bu sıkıntıdan
kurtaracak çözümler bulması gerektiğini de 29 Martta AKP’ye hatırlatacaktır. Bakın, geçtiğimiz
günlerde basın-yayın organlarında da yer aldı. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma
Teşkilatı ekim ayında “OECD Ülkelerinde Gelir Dağılımı ve Yoksulluk” başlıklı
kapsamlı bir rapor yayımladı. Bu raporda gelir dağılımı eşitsizliğinde OECD
ülkeleri arasında Türkiye Meksika’dan sonra ikinci sırada yer almaktadır. Yani
diğer bir deyişle, OECD ülkeleri arasında Türkiye gelir dağılımı
adaletsizliğinde en önde gelen ülkelerden biridir. Şimdi, Sayın
Maliye Bakanı, bütçe sunuş konuşmasında 2002 yılında 3.517 dolar olan kişi
başına millî gelirin yıl sonunda 10 bin doları
aşacağını belirtmiştir. Yani millî gelirde aradan geçen sürede yaklaşık yüzde
300’lük bir artış olduğunu söylemiştir. Bakmak lazım, toplumun tüm kesimi bu
millî gelirdeki artıştan eşit olarak paylarını almışlar mıdır? Sayın Bakan aynı
konuşmasında artan bu millî gelirin nasıl dağıtıldığını da esasında söylemiştir.
Bakana göre, aynı dönem içerisinde asgari ücretli yüzde 300’lük millî gelir
artışının sadece yüzde 147’sini alabilmiştir; işçi emeklileri yüzde 132’sini,
memur emeklisi yüzde 105’ini alabilmiştir. Sormak gerekir, Sayın Bakanın
rakamlarıyla arz ettiğim bu tabloya göre millî gelirdeki artışın adaletli
olarak dağıtıldığını söylemeye imkân var mıdır? Daha da önemlisi, artan bu
millî gelirden hangi kesimler yüksek oranda yararlanmıştır? Sayın Bakan bunları
da açıklarsa mutlu oluruz. AKP hükûmetleri döneminde bırakın artan millî gelirden pay
almayı, bulunduğu noktadan daha da geriye giden bir kesim vardır, bu da tarım
kesimi. Örneğin, bir buğday üreticisi 2008 yılında 2000 yılının maliyet
fiyatlarının daha da altında ürününü satmak zorunda kalmaktadır. Hâlbuki bu
dönemde gübrede -aynı dönemde- anormal fiyat artışları olmuştur. Örnek olarak
DAP gübresini ele alacak olursak da, bu gübrenin fiyatı 2008 yılına
gelindiğinde 2000 yılına oranla yüzde 400’e varan oranda artmıştır. İktidar sürekli
başarıdan söz ederken hangi meslek kolunda acaba büyük bir ilerleme sağlanmıştır? İşte,
eczacılarımız ortadadır. Eczacılarımız mesleki açıdan yüksek ve çok büyük
sorunlar yaşanan günler geçirmektedir. Sağlıkta Dönüşüm Programı, eczacılık
mesleğini yapılamaz hâle getirmiştir. Devlet muayene ücretlerini bile “para
almıyorum” diyebilmek için eczacıların üstüne yüklemiştir. Taleplerine karşılık
alamayan eczacılarımız pazar günü 30 bin kişiyle miting yaparak seslerini Hükûmete duyurmaya çalışmışlardır. İktidarın
unutmaya çalıştığı bir olay da 99 depremidir. İktidara geldikleri 2002 yılından
beri mevcut risk altındaki binalarda nasıl bir iyileştirme çalışması
yapılmıştır? Hangi ödeneği ayırıp da acaba, hiç olmazsa bir şehrimizde, eski
binalarında insanlarımız daha güvenli oturabilir hâle gelmişler midir? Hâlâ
inşaatlarda düzgün bir kontrol sistemi mevcut değildir. Komik bir şekilde müteahhit, kendi denetim firmasını, kendi parasıyla, kendi
istediği şekilde seçmekte ve istediği gibi denetletmektedir. Bu şekilde
sağlıklı bir denetim yapılması mümkün müdür? İnşaat denilince,
TOKİ’nin artık yoksulu ev sahibi yapmak faaliyetleri
yerine, şehirlerin en güzel yerlerindeki arsaları yandaş müteahhitlere
verme çabası içine girdiğini de görmekteyiz. Örneğin Eskişehir’de -ki,
Bakanımız aynı şehirden olduğu için bu şehirden örnek vermek istiyorum-
stadyumun şehrin dışına taşınması ve buraya bir rezidans
yapılması projesi açıkça söylenmekte, gündemde dolaşmaktadır. Bir ay evvel bunu
soru önergesi olarak gündeme getirdik, ilgili Bakana sordum. Sorduğum soru çok
basit: Böyle bir proje var mı, yok mu? Bir aydır böyle bir projenin olup
olmadığına dair bilgi sahibi bile olamadık. Gene Ulaştırma
Bakanımız da konuşmasında “Biz sözümüzün eriyiz.” deyince biraz kendisini
hayretle ve üzüntüyle dinledim. Çünkü Sayın Ulaştırma Bakanımız da 2006 yılında
Eskişehir-Ankara arası hızlı trenin biteceğini, 2008 yılında İstanbul-Ankara
arasının faaliyete gireceğini söylemişti. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. FEHMİ MURAT SÖNMEZ (Devamla) - Fakat bu sözleri veren, “Sözümüzün
eriyiz.” diyen Bakan tam iki yıl üstünden geçmesine rağmen hem bu faaliyetlere
geçmemiştir; şimdi de daha fazla gecikmeler de olabileceğini, fakat bunların
kendisinden kaynaklanmadığını, yeni geçitler yapılması gerektiğini, bu
geçitlerin de Cumhuriyet Halk Partili belediyelerin alanlarında olduğu için
bundan sonraki gecikmelere de Cumhuriyet Halk Partisinin neden olabileceğini
komik bir şekilde burada belirtmiştir. Geçitler -kaç yıldır- şimdi mi aklınıza geldi? AKP’nin İktidarının
her işi ellerine yüzlerine bulaştırdıkları ortadadır. İşte seçmen kütükleri,
işte önce kapatılan şimdi seçime girmesine izin verilen belediyeler, yolsuzluğa
karışanları koruma altına alacak olan kanunlar. Nasıl olur da
Almanya’ya girmesine bile izin verilmeyen, başka hiçbir görev almaması
gerekirken şirketlerde ortak olduğu ortaya çıkan, boyunca yolsuzluğa battığı
ortadayken böyle bir şahsın dokunulmazlık altına alınmasını, bütçe
görüşmelerinde kurumunu temsilen Meclis çatısı altında bulunmasını içinize
sindirebiliyorsunuz! Hepinize saygılar
sunuyorum.(CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Sönmez. Birleşime saat
14.00’te toplanmak üzere ara veriyorum. Kapanma Saati: 13.00 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 14.04 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Canan CANDEMİR ÇELİK
(Bursa) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum. 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet burada. Şimdi söz sırası
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Sebahat Tuncel’de. Buyurun Sayın Tuncel. (DTP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. DTP GRUBU ADINA
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Bütçe
görüşmelerinin sonuna geliyoruz. Milletvekillerinin çoğu bütçenin ülkemize
hayırlı uğurlu olması temennisinde bulundu. Bu bütçenin halkımıza
hayırlı olmayacağı başından itibaren belli aslında. 2009 bütçesinin ve
daha öncekilerin de toplumsal cinsiyet eşitliğine göre oluşturulmaması bunun en
temel nedenidir. Kadınlar ve erkekler toplumda birlikte yaşasalar da yaşamın
yükü ne yazık ki kadınların omzunda kalmaktadır. Sayın
milletvekilleri, bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum: Başbakan, İspanya ile
medeniyetler arası diyaloğu geliştirmek için
temaslarda bulunuyor. İspanya’nın 15 bakanından 8’i kadın, bizim ise sadece 1
bakanımız var, o da kadından ve aileden sorumlu. Yine birçok
Avrupa ülkesinde eşitlik bakanları var. Bizde, bırakalım eşitlik bakanlığını,
eşitlik komisyonu için verdiğimiz kanun teklifi dahi gündeme alınmıyor. Önümüzdeki yıl ve
yıllarda umuyoruz bütçe oluşturulurken genel politik düzlemde cinsiyetler arası
eşitlik perspektifi benimsenir ve eşitsizliklerin giderilmesi yönünde sadece
kadınlar için ayrı bir bütçe değil her alanda bütçe belirlenirken toplumsal
cinsiyet eşitliği esas alınır. Çünkü mevcut bütçe eşitsizliklerin aracı olarak
karşımızda durmaktadır. Türkiye'nin
Avrupa Birliği standartlarına ulaşabilmesinin yolu da kadınların siyaset yaşamına daha etkin
ve güçlü katılmasından geçer. Önümüzde yerel
seçimler var. Ka-Der’in
hazırlığı afişte olduğu gibi umarız daha çok kadın aday gösterilmesi konusunda
bütün liderler hemfikirdirler. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünyanın en çok tartıştığı
ve geleceğimizi doğrudan ilgilendiren ve bugünden tedbir almamızı gerektiren
iki noktaya daha dikkatinizi çekmek istiyoruz: Birisi, hepimizin gündeminde
olan ancak AKP Hükûmetinin bu sorunla daha az hasarla
nasıl çıkabiliriz, bu konuda muhalefet partilerinin uyarılarını dikkate almak
yerine yokmuş gibi davranmayı politik bir hat olarak belirlemiş olduğu ekonomik
kriz. İşçilerin, emekçilerin, kadınların ve
ezilen tüm toplum kesimlerinin kalbinin orta yerine isabet eden ekonomik krizi
nasıl bertaraf edebileceğimizi tartışmak ve tedbirler almak yerine Başbakanın
bunun psikolojik bir durum olduğunu vurgulaması ise trajikomik bir durumdur.
Eğer sorun psikolojikse Sayın Başbakan, o zaman Türkiye'nin acil bir psikoloğa ihtiyacı var demektir. AKP İktidarı, her geçen
gün yoksullar ordusuna yeni yoksullar eklendiği ülkemizde toplu terapilerle sorunu çözer umarız. İkinci nokta ise
küresel ısınmadan kaynaklı yaşanacak ekolojik
sorunlar. Bütçe görüşmeleri sırasında bu konuya neredeyse hiç değinilmedi. Bu
tehlike de kapımızda. Yaşanılabilir bir çevre ve yenilenebilir enerji
kaynakları konusunda AKP’nin programını öğrenemedik Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanının “Birbirimizi yemeyelim fındık yiyelim.” önerisi dışında. Oysa küresel
ısınmadan kaynaklı yaşayabileceğimiz sorunlar da öncelikli gündemlerimizden
birisi olmak durumunda. Bu yıl Türkiye’ye etkisini kuraklıkla gösterdiğini çok
yakıcı olarak gördük. Bu da halkımızın daha yoksullaşmasına neden oldu. Tedbir
almazsak olmaya da devam edecek. Sayın milletvekilleri, Bursa’da Cavit Çağlar’a bağlı Nergis ve
Şifa Tekstil işyerlerinde 1.250 işçi sendikaya rağmen, hiçbir sosyal hakları
verilmeden işten çıkarıldılar; Malatya Organize Sanayisinde bulunan Çalık’a
bağlı İpaş, Anateks, Mert
İplikte çalışan toplam 3 bin işçi işten atıldı; Grundig
Elektronik iç ve dış piyasalardaki durgunluk sebebiyle 20 Aralık itibarıyla 432
işçiyi işten çıkardı; Bursa’da kurulan Sönmez Filament
işçisi 229 kişi geçtiğimiz hafta kriz nedeniyle işten çıkarıldı; İstanbul’da Mervem Tekstilden 40 işçi ücret, kıdem ve ihbar tazminatı
verilmeden işten çıkarıldı; yine bir iki gün önce Ümraniye Dudullu’da
Sinter Metal İş’ten 379 işçi hiçbir gerekçe
gösterilmeden işten çıkarıldı. Bunlar, yaşanan
ekonomik krizin sadece son birkaç hafta içerisinde emekçi ve işçilerin
dünyasını nasıl etkilediğini anlatan kısa bilgilerdi. Bu bilgiler dahi, yaşanan
küresel ekonomik krizin Türkiye'yi ne düzeyde etkilediğini çarpıcı bir şekilde
göstermektedir. İşten çıkarmalarla, işsizliğin yarattığı sorunlarla savaşırken,
hâlâ bir işe sahip olanlar ise her gün “İşten çıkarılacak mıyım?” korkusuyla
yaşamaktadırlar. Bugüne kadar 50 bin esnaf kepenk kapattı, 300 bin işçi işten
çıkartıldı. Kriz nedeniyle başta metal ve gemi inşası, tekstil olmak üzere pek
çok sektörde işçi kıyımları, ücretsiz izin, esnek çalışma işçilere dayatılıyor.
Tekstil sektöründe son iki yılda 200 bin işçi işten çıkartılırken, ekim ayından
bu yana ise binlerce tekstil işçisi işçi kıyımına maruz kaldı. AKP Hükûmeti ise maalesef patronlara yeni rant
alanları açmak için IMF’yle anlaşma peşinde. AKP’nin bu yaklaşımından cesaret
alan tekstil patronları, ekonomik krizi de bahane ederek işten çıkarmaları,
sigortasız çalışmayı yaygınlaştırıyor. Düşük ücret dayatmaları ve sıfır zam
uygulamaları sürüyor. Ücretsiz izinler, işten atmalar, işçilerin ödenmeyen
maaşları gibi hak gaspları artarak devam ediyor. Türk-İş
tarafından her ay düzenli yapılan açlık ve yoksulluk sınırını belirleme araştırmasına
göre, geçen yılın aralık ayında 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 688 YTL’dir.
2008 yılı Aralık ayı açlık sınırı ise 740 YTL olarak hesaplandı. Araştırmaya
göre Aralık 2008 için hesaplanan yoksulluk sınırı ise 2.409 YTL oldu. Bu
durumun göz önünde bulundurularak asgari ücretin belirlenmesini isteyen
Türk-İş’in “Yaşanan ekonomik kriz gerekçe yapılarak ve 2009 yılı enflasyon
hedefi öngörülerek belirlenecek asgari ücret, çalışanların içinde bulunduğu
olumsuz geçim koşullarını daha da bozacak ve ülkemizdeki yoksulluğu daha da
yaygınlaştıracaktır.” açıklamasında bulunması son derece önemlidir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AKP Hükûmetinin başa geldiği
2002 yılında 337 YTL olan açlık sınırı, 2,29 kat artarak 2008 yılı ortalaması
için 721 YTL olmuştur. Yine, 2002 yılında 1.025 YTL olan yoksulluk sınırı ise 2
kattan fazla artarak 2008 yılı ortalaması için 2.347 YTL’ye ulaşmıştır. Ekonomik Kalkınma
ve İşbirliği Örgütü, geçtiğimiz günlerde 80’ler ve 90’ların iktisat
politikalarının sosyal plandaki yıkıcı etkilerini çarpıcı biçimde gözler önüne
seren bir rapor yayımladı. Bu rapora göre, Türkiye, gelir dağılımı
eşitsizliğinde Meksika’nın ardından ikinci sırada yer alıyor. Yoksulluk ise,
Türkiye’de son yıllarda iyice gözle görülür hâle gelmiştir. Burada çarpıcı
bir başka durum ise artık çalışıyor olmanın yoksul olmamak anlamına
gelmediğidir. OECD ülkelerinde yoksulların yarıdan fazlası düşük gelirle
çalışan hanelerde yaşıyor. Düşük gelirin nedeni ya yıllık çalışma süresinin
emekçinin isteği göz önünde bulundurulmaksızın az olması ya da saat ücretinin
düşük olması. Yaşanan bu kriz,
“neoliberal” diye adlandırılan ve ücretleri düşüren,
kamusal harcamaları azaltan, zenginlerin vergilerini düşürüp yoksul sınıfların
doğrudan veya dolaylı vergilerini artıran, tüm kamu hizmetlerini paralı hâle
getiren ve kamuyu üretim alanından çekip her şeyin özelleştirilmesini savunan
ekonomik ve siyasi politikaların sonucudur. Kriz, sosyal devletin tahribi
sonucu ortaya çıkmıştır. Çözüm de sosyal devletin yeniden ve daha güçlü
uygulanmasıdır. Sosyal devlet
yaklaşımı, çağdaş bir hak ve anayasal gerekliliktir. Anayasa’mızda iktisaden
güçsüz durumda olanları korumak üzere sosyal adalet ve toplumsal dengeyi
sağlamakla görevli olan sosyal devlet anlayışı birlikte düzenlenmiş
bulunmaktadır. Artık yoksulluk
ve eşitsizlikle mücadele eden, sosyal adaletin ön planda olduğu politikalar
önem kazanmaktadır. Eğer bu yapılmazsa temeli ekonomik olan etnik ve dinsel
çatışmalar ön plana çıkabilir, faşizm tırmanabilir. Türkiye de bu süreçte
nerede olacağına karar vermeli ve artık partiler ekonomiyi gündemlerine
almalıdır. Çünkü, halkın öncelikleri değişecektir.
Küreselleşme ve dünya ekonomisini düzenleme anlamında yeni bir dönem başlıyor.
Bu krizden çıkıldığında, kurumsal olarak düzenlenmiş, üretime önem veren,
ağırlıkla işsizlik, bölgesel eşitsizlik gibi adaletsizliklere çözüm arayan bir
küreselleşmeye doğru gideceğiz. Yaşanan ekonomik
kriz boyutlarını aza indirebilmek ve emekçilerin omuzlarındaki yükü daha fazla
artırmamak için birkaç naçizane önerimizi sunarak konuşmamı sonlandırmak
istiyorum. İşten
çıkarmaların kaçınılmaz olduğu durumlarda işçiye alacaklarının hemen ve
kesintisiz olarak ödenmesi ön koşul olmalıdır. Kamu eliyle kullanılmakta olan
tüm yardım fonları Sosyal Güvenlik Kurumuna devredilmeli ve aile yardımları
şeklinde sürdürülmelidir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) – Teşekkür ediyorum. Asgari ücret bir
ailenin geçimini sağlayacak şekilde tüm ülke için tek rakam olarak belirlenmeli
ve her şeyden önce vergi dışı bırakılmalıdır. Bölgesel asgari ücret, gençler
için düşük ücret gibi düşünceler ise gündeme bile alınmamalıdır. Ağırlıklı
olarak dar ve sabit gelirli kesimlerin tükettiği zorunlu temel ihtiyaç
maddeleri üzerindeki dolaylı vergiler kaldırılmalıdır. İşsizlik sigortası
kapsamında olmayan işten çıkarılan işçilerin zorunlu giderlerini karşılamaya
yönelik olarak dayanışma geliri uygulanmalı; ayrıca elektrik, su, doğal gaz,
yakacak, kira gibi ödemeleri belirli bir süre kamu bütçesinden sağlanmalıdır.
Elektrik ve doğal gaza yapılan zamlar hem üreticiyi hem de tüketiciyi olumsuz
etkilediğinden doğal gaz zammı geri alınmalı, elektrik ve doğal gaza yeni
zamlar yapılmamalıdır. Kamu kesiminde
oluşan memur ve sözleşmeli personelin maaşları gerçekleşen enflasyon oranını
yansıtacak biçimde belirlenmelidir. İşçi ücretlerinin satın alma gücü istihdam
kaybına yol açmadan artırılmalıdır. Bir bütün olarak aynı ekonomik ve sosyal
uygulamaların etkisinde bulunan… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) - … işçi ve memur kamu çalışanları arasında
fark ayrımı yapılmamalıdır. Bu temelde eşit
ve adaletli sosyal ve ekonomik politikaların pratikleşmesi ümidiyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tuncel. Şahıslar adına
madde üzerinde ilk söz İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Sekmen’e aittir. Buyurun Sayın
Sekmen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika. MEHMET SEKMEN
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 yılı merkezî yönetim
bütçesinin aktarma ve eklemelere ilişkin 10’uncu maddesi üzerinde söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. AK PARTİ Hükûmeti olarak 2002 yılından bu yana kamu mali yönetimiyle
ilgiyle birçok düzenlemeler yapıldı. Kamu gelir, harcama ve borçlanma
politikalarında birbiriyle uyumlu bir bütünlük sağlanması ve mali disipline
titizlikle riayet edilmesi için gereken çaba gösterildi. Bütün bunların hedefi,
harcamaların daha etkin ve verimli yapılmasıdır. Bu amaçla kamu idarelerine
önemli mali yetkiler verildi. Bütçenin uygulanmasında merkezî yönetim
kapsamındaki kamu idarelerinin inisiyatiflerinin
artırılması amacıyla idarelerin aktarma yapılacak tertipteki ödeneğin yüzde
20’sine kadar kendi bütçeleri içinde ödenek aktarması yapabilmelerine imkân
tanınmaktadır. Bu da kurumlara mali yönetimde bir esneklik getirerek hizmeti
daha etkin, daha verimli üretmelerini sağlayacaktır. 5018 sayılı Kanun’un
21’inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan sınırlamalar ortadan kaldırılarak
personel giderleri tertiplerinden aktarma yapılmış tertiplerden ve yedek
ödenekten aktarma yapılmış tertiplerden aktarma yapılmasına imkân
verilmektedir. Ayrıca gene bütçe kapsamındaki kamu idarelerinden hizmeti
yaptıracak olan kamu idaresinin isteği üzerine bütçesinden yıl içinde hizmeti
yürütecek olan idarenin bütçesine ödenek aktarma yetkisi verilmektedir. Millî
Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığının
kendi aralarında bütçelerinde yer alan ikmal ve tedarik hizmetlerinin
karşılıklı olarak aktarılmasına imkân verilmektedir. Genel bütçe kapsamındaki
kamu idareleri için yatırım programında değişiklik yapılması hâlinde değişiklik
konusu projelere ait ödeneklerle ilgili kurumlar arası aktarma sağlanmaktadır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 10’uncu madde bütçe uygulamasına
ilişkin aktarma ve ekleme işlemlerini düzenlemektedir. Bu düzenlemeyle
yapılacak olan projelerden başlayarak sunulan tüm hizmetlerin hızlı, etkin,
verimli olması amaçlanmaktadır. Görüşmekte
olduğumuz 2009 yılı bütçesi, temel hedefi olan milletimizin refahını artırmak
dışında dünyada yaşanan küresel finans krizini Türkiye için fırsata
dönüştürmeyi de hedeflemektedir, sağlanan güven ortamının devam ettirilmesine
çalışılmaktadır. Hükûmetimizin çalışmaları sayesinde
gerek bankacılık sektörü gerekse diğer sektörler istikrarlı gidişatlarına devam
etmektedirler. Yaşanan küresel kriz, bu yüzyılın en büyük krizidir. Küresel
mali kriz dünya piyasalarında kısa sürede reel ekonomiyi etkisi altına aldı.
Önümüzdeki dönemde dünyada krediler daralacak, borçlanma maliyetleri artacak ve
ekonomik büyümeler eskisi gibi olmayacak. Huzurlarımıza
getirilen 2009 yılı bütçesi AK PARTİ hükûmetlerinin
7’nci bütçesi olup yeni kamu mali yönetim sistemine uygun hazırlanan 4’üncü
bütçesidir. Bütçeler, hükümetlerin bir yıl içerisinde vatandaşlara sunacağı
hizmetleri, izleyeceği ekonomik ve sosyal politikaları ortaya koyar. Bütçeler,
devletin nerelere ne kadar kaynak aktaracağını ve nerelerden ne kadar kaynak
toplayacağını gösterirler. Bir ülkenin ekonomik faaliyet düzeyi bütçesiyle
şekillenir. Bugün dünyamızı sarsan küresel mali krizden asgari şekilde
etkileniyorsak bu, altı yıldır uygulanan akılcı bütçe politikalarının, mali
disiplinin, yapısal reformların, güçlü bankacılık sisteminin, özelleştirmeler
ve mali sistemin sonucudur. 2009 yılı
bütçesi, dünyamızı sarsan büyük krizlere, sıkıntılara rağmen, titiz bir
çalışmanızın sonucu hazırlanarak huzurlarımıza getirilmiş bulunmaktadır.
Bütçenin hazırlanmasında emeği geçen herkese teşekkür ediyor, ülkemize,
milletimize hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Sekmen. Madde üzerinde
konuşmalar tamamlanmıştır. Şimdi soru-cevap
işlemine geçiyorum. Sayın Genç… Yok. Sayın Akcan… ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Biraz önceki
maddede Sayın Bakana sorduğumda, hak edişlerin, teşvik anlamında hak edişlerin
ödenmemesinin nedeni olarak ödeneği transfer etmemenize bağlanmıştı. Biz sizin
ne kadar teşvik verdiğinizi sormamıştık Sayın Bakan. O verdiğiniz teşvik 5,8
milyar YTL olabilir ama unutmayınız ki 2002 ile karşılaştırmanızda mazotun
litresi 1.100 iken şimdi 3 binden çiftçi aldı ve ÖTV’si
olarak 5 milyar YTL’yi siz ÖTV olarak tahsil ettiniz. Bu nedenle, bu noktaya
açıklık getirmek istiyorum. İkinci sorum:
Geçen 2008 yılı bütçe görüşmelerinde, Tarım Bakanlığının çalışanlarından
veteriner hekimlerin maaşlarının düzeltilmesini unuttuğunuzu ifade etmiştiniz,
bunu telafi edeceğinizi söylemiştiniz ve telafi ettiniz. Ancak edilen telafi emeklilik
müktesebine yansımıyor Sayın Bakan. Bunu nasıl düzelteceksiniz? BAŞKAN – Sayın Ağyüz… Yok. Sayın Taner… RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakan, dünkü konuşmanızda 2008 yılındaki yatırım artışlarından
bahsederken kamu ve özel sektör yatırımlarını birlikte değerlendirdiniz ve
yatırımların artığını söylediniz. Kamu borç stokuna geldiğinizde ise özel
sektörün dış borçlarını borç olarak görmüyorsunuz. Yatırımlarda devletin
tamamlayıcısı olan özel sektörün borçlara geldiğinde dışlanmasının gerekçesi
nedir? Özel sektör borçları devleti hiç mi ilgilendirmemektedir? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Özdemir… HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum: Geçen yıl, Maliye Bakanı
olarak, özel sektörün dış borçlarının Hükûmetinizi
ilgilendirmediğini söylemiştiniz. Bu yıl da aynı düşüncede misiniz? İkinci sorum:
Emniyet teşkilatının bilhassa motorize ekip otoları eski ve yakıtları da
yeterli değildir. Emniyet teşkilatı için araç son derece önemlidir ve araçların
yenilenmesi ve yakıt istihkaklarını diğer fasıllardan aktararak artırmayı
düşünüyor musunuz? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın
Işık… ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
Bakanlığınız bütçesi ve faaliyetleriyle ilgili renkli baskı, oldukça lüks
dokümanlar için öncelikle teşekkür ediyorum. Ancak içinde bulunduğumuz bu kriz
döneminde, acaba bu kadar lüks baskıya neden ihtiyaç duyulmuştur? Diğer yandan,
Bakanlığınızın 2009 Performans Esaslı Bütçesi ve Stratejik Planı kitapçıkları
da 2007 faaliyet raporunu hazırlayan firma tarafından mı tasarlanıp
bastırılmıştır? Bu dokümanlardan kaçar adet bastırılmış, hangi fasıldan toplam
kaç para bu amaçla ödenmiştir? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın
Çalış… HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Sayın Başkan, teşekkürler. Sayın Bakanım,
iktidarınızda, il özel idareleri ve belediyelere kaynak transferi ve yasal
yetkiler vererek yatırım yetkisinin yerelleştirilmesi yolu tercih edilmiştir.
Hizmetin yerelleştirilmesi ve hızlandırılması gibi kolaylıklar getirmek
yanında, kamuoyuna çok fazla yolsuzluk ve suistimal
iddiaları yansımıştır. Bu iddiaların yanında, iktidar yandaşlarının korunup,
kollandığı yönünde de iddialar yansımıştır. Bu nedenle, bu iddialarla ilgili,
yolsuzluk iddialarıyla ilgili kaç adet teftiş yapılmıştır? Mahkemeye ne kadarı
intikal etmiştir, neticeleri nelerdir? Bir diğer sorum, emisyonda çok miktarda yeni para basıldığı iddiaları vardır.
Son üç ayda ne kadar yeni para basılmıştır? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın
Çelik… BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Sayın Bakana
benim sorum, “gep.gov.tr” İnternet sitesinde yayınlanan
verilere göre, 2008 yılı Ocak-Kasım döneminde vergi gelirlerinde tahsilat/tahakkuk oranında 2006-2007 yılının aynı dönemine
göre düşüş göstermiştir. Bu oran düşüklüğünün sebebi nedir? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Güvel… HULUSİ GÜVEL
(Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım. Sayın Bakan, Hükûmetinizce ekonomik krize teşhis konuldu: Kriz
psikolojik. Peki, psikolojik krizin etkisiyle 1 Eylülden bu yana Adana’da
üretime ara veren, iş yerini kapatan, kapasitesini düşüren kaç mükellefiniz
vardır? Bu kuruluşlardan ne kadar işçi çıkarılmıştır? Bunların ekonomiye
negatif etkisi ne olmuştur? Bakanlığınızca ne gibi önlemler alınmaktadır? İkinci sorum
Sayın Bakanım, biraz önceki soruma verdiğiniz cevapta, en fazla reformun vergi
yasalarında olduğunu söylediniz. Bu nasıl reform Sayın Bakanım, kayıt dışı
devamlı büyümektedir? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın
Bakan… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkanım, ben, aslında buradaydım. BAŞKAN – Siz
yoktunuz, ilk sizindi; söyledim, yoktunuz. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ben gitmemiştim. BAŞKAN – O zaman
yetmemişti. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ben gelmiştim… BAŞKAN – Anladım
Sayın Genç, tamam… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Dün akşam da ben söz istedim, oradaki Başkan Vekili diyor ki
“burada yanmıyor.” Bunları bir kontrol ettirin. BAŞKAN – Olur,
hayhay, hemen kontrol ettireyim Sayın Genç. Hayhay, hemen kontrol ettireyim.
Çünkü bir ara şöyle bir şey oldu: Sayın Öztürk ve
size sıra kalmamıştı. Sayın Öztürk’ünkü gitti,
sizinki de gitti. Sonra sizinki tekrar geldi. Ben de yeniden girdiniz zannettim.
Ama şimdi arkadaşlara söyleyeceğim… PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Genel Kurulda yoktu Sayın
Başkan. BAŞKAN – Hayır hayır, o faslı demiyorum ben. O başka bir şey söyledi.
Dolayısıyla, izah ettim, arkadaşlara da söyleyeceğim, baktıracağım. Buyurun Sayın
Bakan. Bir dakika
ekleyeceğim bir dakikanız gittiği için. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Akcan,
tarım teşvikleriyle ilgili olarak ben anlamakta mı güçlük çekiyorum, bilemiyorum.
Tarım teşviklerinin ödenip ödenmemesini mi bana soruyorsunuz? Yoksa bir daha
tekrar edersen daha net cevap vereyim. Şimdi, mesela
mazot desteği… Biz biliyorsunuz -mazotla ilgili olarak o zaman şu kadardı mı
ama şimdi bu kadar diyorsunuz- çiftçiye belli bir mazot desteği veriyoruz;
mesela 2008 yılında 492 milyon, 2009’da da 584 milyon vereceğiz toplam olarak.
Gübre desteği aynı şekilde veriyoruz. Bir de biliyorsunuz, son zamanlarda genel
olarak dünyadaki bazı malların fiyatları düşmeye başladı, mazotun da düşmeye
başladı biliyorsunuz. ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Makine, teçhizat desteğiyle ilgili
ödemeler Sayın Bakan. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Efendim, alet desteği, alet… Alet, edevat desteği… MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Şimdi tabii, tarım ve alet desteği diyelim,
bununla ilgili olarak da biz aynı şekilde Tarım Bakanlığının bütün ödeneklerini
ödediğimiz için, Tarım Bakanlığı eğer ödeyemediyse bunu da herhâlde 2009’un
başlarında öder diye düşünüyorum. Onu da Tarım Bakanlığıyla bizim bir
görüşmemiz lazım. Ona göre de size gerekli cevabı verelim. Arkadaşlar o
teşviklere de baktılar, onun da ödeneklerinin tamamını ödemişiz ama yine Tarım
Bakanıyla bir görüşelim. Sayın Taner,
“Özel ve kamu yatırımlarını birlikte söylediniz, özel ve kamu borçlarını niye
ayırıyorsunuz?” diyor. Şimdi, ilk bakışta sanki hepsi birmiş gibi ama
ekonomideki yatırımları tespit edebilmek için, yani Türkiye’ye yapılan
yatırımları tespit edebilmek için kamunun ve özel sektörün yaptıkları
yatırımların tamamı ekonomi için geçerlidir. Fakat borçlarda,
kamunun borçları kamuya ait. Özel sektörün borçlarında, biliyorsunuz,
biz kimseye bir kefalet vermiyoruz, hazine garantisi de vermiyoruz.
Dolayısıyla, özel sektörün borçları, hazine garantisi olmayan veyahut da
devletin kefaleti olmayan borçlar. Özel sektör kendi gücüne göre borç aldı.
Bunun karşılığında kimisinde teminat gösterdi, kimisinde göstermedi, şahsi
kefalet verdi, kimisinde başka banka garantisi verdi ama özel sektör hiçbir
zaman devletin garantisini almadı, devlet de vermedi zaten, böyle bir garantiyi
vermedi. Son zamanlarda, dikkat ederseniz, hazinenin borçlanmalarının dışında,
çok nadir yerlere garanti verilmiştir. O da altyapı yatırım projeleridir ve
belediyeye aittir, kamuya aittir yani, o da çok cüzi miktarda. Onun dışında,
hazine, sadece kendi borçlanmalarının garantisi oluyor, başka garanti vermiyor. Şimdi, özel
sektörün borcu o ülke için borç mu? Evet, o ülke için borçtur. Ama kimin
borcudur? Özel sektörün kendi borcudur. Peki, o özel sektörün kendi borçlarında
çok büyük sıkıntılar olursa bundan Türkiye için problem çıkar mı, sıkıntı olur
mu? Evet, olur. Yani, burada özel sektörün borçları, onun için, kamudan ayrı
borçlardır. Önce bunlara karşı özel sektör mesuldür. Falanca şirket borcunu
ödemedi, devlet onun borcunu, ödesin mi? Hayır. Niye ödesin ki devlet onun
borcunu. Alacaklı olan da zaten teminatını özel sektörün kendisinden almıştır. RECEP TANER
(Aydın) – Bankalar vermiş. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Hiç merak etmeyin, oralarda da bir problem çıkmaz.
Özel sektör kendi borcunu herkesten daha iyi kendisi düşünür, hiç merak
etmeyin. NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Özel sektörün parası kimin parası? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Biz devlet olarak kendi borcumuzu da biliyoruz,
ona göre de rahatız yani. Şimdi “Emniyet
araçları çok önemli.” diyor Sayın Özdemir. Evet, emniyet
araçları çok önemli. Bakın, ben Maliye Bakanı olduğumdan beri bu araç
konusunda en fazla emniyete önem veririz. Neden? Sabah akşam, yirmi dört saat
aranır, oraya buraya giderler gelirler bu güvenliği sağlamak için. Onun için,
onların isteklerini en önde tutarız ve en çok da oraya veririz. Aracı en çok
oraya veririz. HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Sayın Bakanım, bilhassa motorize ekipler, yani devriye gezen
ekipler. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Şimdi, bakın, Hasan Bey, hiç ileri-geri gitmeyin,
bu yılki taşıt cetveline bir bakın, en fazla kim alıyor? Emniyet, en fazla
emniyet alıyor. Hakları da var. Biz de onlara mümkün mertebe… Hani, çok fazla
da yıpranmış arabalarla devam etmemesi için değiştiririz, kısa vadede
değiştiririz. HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Bir de benzin sıkıntıları var Sayın Bakan. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Yıpranma katsayısı orada daha fazla. Sizin
hassasiyetinizi biliyorum ama biz de buna hassasız. Sayın Işık
kitaplardan bahsediyor. Biz kitapları böyle gıdımla
yaparız, öyle doldur, herkese dağıt falan… Burada milletvekillerine dağıtırız,
çok önemli vereceğimiz kimselere veririz, onun dışında biz gram fazla yapmayız.
Bizim Maliye Bakanlığının huyundan mı, suyundan mı, hepsi israfa karşıdırlar.
Bakın, ben size bir şey anlatayım… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan, bitti. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Hemen şunu söyleyeyim. BAŞKAN – İki
dakika eklemiştim. Şimdi, öbürlerine vermedik, ayıp olur. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Peki o zaman. BAŞKAN – Teşekkür
ederim, sağ olun. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısının aranmasını istiyorum. BAŞKAN – Madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan “2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı”nın 10 uncu maddesinin 2 nci fıkrasının sonuna
aşağıdaki cümlelerin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
“2009
Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karara uygun
olarak 2009 Yılı Yatırım Programına ek yatırım cetvellerinde yer alan projeler
arasında aktarma yapılması halinde bu aktarmanın gerektirdiği tertipler arası
ödenek aktarması işlemleri 5018 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin üçüncü
fıkrasında yer alan sınırlamalara tabi olmaksızın bu fıkra hükümlerine göre
yapılır. Söz konusu işlemlerle sınırlı olmak üzere bu fıkrada yer alan
yüzde yirmi oranı yüzde yüz olarak uygulanır.” BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) –
Olumlu görüşle Genel Kurulun takdirine bırakıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan,
katılıyoruz ama müsaade eder misiniz, bir cümleyle bunun şeyini de söylemek
istiyorum bütün arkadaşlara. BAŞKAN – Tek bir cümle. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Evet. Bu değişiklik tamamen bürokratik muameleleri kısaltmak için yapılan
bir değişikliktir, teknik bir değişikliktir; hiçbir zaman, başka bir şeyi de
yoktur bunun. Onu arz etmek istiyorum. BAŞKAN – Tamam. Teşekkür ederim. Anayasa’nın… OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, eğer bu konuda gerçekten
bürokratik işlemleri artıran bir 5018 sayılı temel Kanun’da bir sorun var ise
gelin, yapısal olarak çözümü konusunda bir öneri getirin, bütçe kanununda
yapmak yerine, 5018 sayılı Kanun’dan kaynaklanan bu bürokratik şeyi… Yani
uygulamanın kaldırılması konusunda bir şey yaparsak daha uygun olur diye
düşünüyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural. Anayasa’nın bütçe görüşmelerini düzenleyen 162’nci maddesinin
“…değişiklik önergeleri, üzerinde ayrıca görüşme yapılmaksızın okunur ve
oylanır.” hükmü gereğince önergenin gerekçesini okutuyorum: KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, “Müzakere yapılmaz.” demek
“Gerekçe de okunmaz.” demektir. Gerekçe: 2009 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve
İzlenmesine Dair Karara uygun olarak 2009 Yılı Yatırım Programında değişiklik
yapılması halinde değişiklik konusu projelere ait ödeneklerle ilgili ihtiyaç
duyulan ödenek aktarmalarının, 5018 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin üçüncü
fıkrasında yer alan sınırlamalara tabi olmaksızın yapılabilmesi amaçlanmıştır. BAŞKAN – Ne diyeceksiniz Sayın Genç? Bir şey dediniz, ben
duymadım. Önergeyi oylatacağım da. KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, şimdi önergenin gerekçesini
okuttunuz. “Müzakere yapılmaz.” demek, “Gerekçesi de okunmaz.” demektir. OKTAY VURAL (İzmir) – Önergeler gerekçesiz verilmez kardeşim.
Önerge gerekçesiz olur mu? Önerge bir bütündür gerekçeyle. BAŞKAN – Bakın, Anayasa’nın bütçe görüşmelerini düzenleyen 162’nci
maddesinin “…değişiklik önergeleri, üzerinde ayrıca görüşme yapılmaksızın
okunur ve oylanır.” hükmü gereğince… Dolayısıyla… OKTAY VURAL (İzmir) – Uygulamanız doğrudur Sayın Başkanım.
Önergeler gerekçeleriyle birlikte okunur. Gerekçesiz önerge olmaz ki. BAŞKAN – Dolayısıyla, Sayın Genç, yani aynen Anayasa maddesine
göre konuştuk. Anladım, dinledim. Bakın ben… KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, müzakere edilmemesi lazım. OKTAY VURAL (İzmir) – Müzakere değil. Önerge gerekçesiz olur mu
ya? BAŞKAN – Müzakere etmiyoruz zaten. Önergeyi oylarınıza sunuyorum ve karar yeter sayısı arayacağım:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir, karar yeter sayısı
vardır. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 11’inci maddeyi okutuyorum: Geçici hizmet karşılığı yapılacak ödemeler MADDE 11 – (1) 5018 sayılı Kanuna ekli (I) ve (II) sayılı
cetvellerde yer alan kamu idareleri; a) Arızi nitelikteki
işleriyle sınırlı kalmak koşuluyla yıl içinde bir ayı aşmayan sürelerle hizmet
satın alınacak veya çalıştırılacak kişilere yapılacak ödemeleri, b) İlgili mevzuatı uyarınca
kısmi zamanlı hizmet satın alınan kişilere yapılacak ödemeleri, c) 5/6/1986
tarihli ve 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanununun 25 inci maddesi gereğince aday,
çırak ve işletmelerde meslek eğitimi gören öğrencilere yapılacak ödemeleri, ç) 14/7/1965
tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4 üncü maddesinin (C) fıkrası
gereğince çalıştırılan geçici personele yapılacak ödemeleri, bütçelerinin
(01.4) ekonomik sınıflandırma kodunda yer alan ödenekleri aşmayacak şekilde
yaparlar. Söz konusu ekonomik koda, bütçelerin başka tertiplerinden (bu
ekonomik koda ilişkin tertiplerin kendi arasındaki aktarmalar ile bu Kanunun 10
uncu maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında yapılan aktarmalar
hariç) ödenek aktarılamaz ve ödenek üstü harcama yapılamaz. Ancak, özelleştirme
uygulamaları nedeniyle iş akitleri feshedilenlerden 657 sayılı Kanunun 4 üncü
maddesinin (C) fıkrası hükmü çerçevesinde 5018 sayılı Kanuna ekli (I) ve
(II) sayılı cetvellerde yer alan kamu
idarelerinde istihdam edilecek personel için gerekli olan tutarları ilgili
tertiplere aktarmaya Maliye Bakanı yetkilidir. BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Balıkesir Milletvekili Sayın Ergün Aydoğan’a
aittir. Buyurun Sayın Aydoğan. (CHP sıralarından
alkışlar) Süreniz on dakika. CHP GRUBU ADINA ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşülmekte olan 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın 11’inci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum ve dün kaybettiğimiz
şehitlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına da başsağlığı diliyorum. Devletin ekonomiden elini çekmesini, her şeyin özel sektöre
devredilmesini isteyen küresel güçler Türkiye’de hedeflerine ulaştılar.
Dünyanın en liberal ekonomik politikalarını uygulayan ABD’de bile devletin
ekonomideki payı yüzde 32 iken, ülkemizde bu oran yüzde 25’lere kadar
düşmüştür. En son bankacılık sektöründe yaşadığımız bu satışlardan da
anlaşılmaktadır. “Ver kurtul, sat kurtul.” mantığıyla cumhuriyetimizin tüm
birikimlerini pazarlayan Hükûmet, geride, kaybedilen
millî varlıkların yanında binlerce özelleştirme mağduru bırakmıştır. Satılan
fabrikalardan ve iş yerlerinden binlerce işçi çıkarılmıştır. Bu işçilerin bir
bölümü 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4/C maddesiyle “geçici işçi”
olarak işe tekrar alınmışlar, işe alınanların tamamına yakını kendi
meslekleriyle ilgili işlerden ziyade “getir, götür” işlerinde çalışmaktadırlar.
Özelleştirilen 194 kurum ve kuruluştan 70 ayrı vilayete gönderilen
21.193 kişi bulunmaktadır. Bu uygulamayla aile bütünlüğünün de ortadan
kalktığını üzülerek görüyoruz. Özelleştirme mağdurlarının önce ellerinden işleri alındı, daha
sonra da meslekleri. Bununla da yetinilmedi. İşçi iken aldıkları ücretin bir
bölümü ücrete talim etmek zorunda kaldılar. 4/C’li
çalışanlar 2007 yılı Şubat ayında büyük umutlarla Başbakana ulaştıklarında
Başbakanın buna yaklaşımı “Siz bu şartları bilerek kabul ettiniz. Sizin için
bir şey yapmamız mümkün değil. İşinize gelmeyeni de zorla tutmuyoruz, bırakır
gidersiniz.” demiştir. Buradan “Siz benim çalışanım değilsiniz.” diye
anlıyoruz. “Sayın Başbakan, belediyelerde 220 bin geçici işçi aynı şartları
bilerek işe girdiler. Neden kadroya aldınız?” diye de buradan Sayın Başbakana
soruyoruz. 4/C kapsamındaki insanlarımız birlikte çalıştıkları 4/A kapsamında
olan emsalleriyle aynı işi yapmalarına rağmen onların yarısı kadar maaş
alabiliyorlar. Mesai mefhumu olmadan çalıştırılıyorlar. Memur gibi
sorumlulukları var ama
özlük hakları memurlar gibi değil. Geçici personelin çalışma saat ve
sürelerinin de… Devlet memurları için uygulanan çalışma koşullarının dışında
çalışma saat ve süreleri dikkate alınırken burada geçici personel kendisine
verilen görevleri çalışma saatlerine bağlı kalmaksızın sonuçlandırmak
zorundadırlar. Geçici personelin hizmet sözleşmesinin feshinde ihbar, kıdem
veya sair adlar altında herhangi bir tazminat da ödenmez. Sonuç olarak 4/C kapsamındakiler “Biz ülkemizde insan olduğumuzu
bilmek ve insan gibi yaşamak istiyoruz.” diyorlar. Haksız değiller. Değerli arkadaşlar, klasik devlet düşüncesinde ekonomi yönetimi,
devlet yönetimi bir alt ilintisi olarak görülür. Türkiye’de hâlen yaygın görüş
de budur. Oysa yeni bir dünyanın yapılanmasında, yeni devlet anlayışında
ekonomi yönetimi devlet etmenin, yönetmenin ta kendisi olarak yorumlanmaya
başlanmıştır. Şayet ekonomi yönetiminde başarısızsanız insan yaşamı ve
kalitesini koruyamazsınız, asayişi koruyamazsınız, standartlarınızı
koruyamazsınız. Şayet iyi bir ekonomi yönetiminiz yoksa,
iyi bir diplomasiniz de olmaz. Ekonominiz kötüye gidiyorsa, caydırıcılığınız
azalır. Neticede, güvenliğini sağlamakta sıkıntılar yaşanır. Eğitimden sağlığa,
adaletten güvenliğe, bayındırlıktan dış politikaya kadar her devlet
faaliyetinde yeterli bir ekonomik alt yapıya ihtiyaç vardır. Alt yapının
sürdürülebilmesi için de her devlet faaliyetinin aynı zamanda bir ekonomik vizyon olması gerekir. Oysa bugün içinde bulunduğumuz
küresel ekonomik kriz dalgasında, ne yazık ki, bırakın iyi bir ekonomi
yönetimini, mevcut AKP İktidarı Türkiye’yi her alanda büyük bir bilinmezliğin
ve yozlaşmanın içine sokmuştur. “Kriz yok.”, “Kriz teğet
geçecek.”, “Krizi fırsata çevireceğiz.” dediklerini yaşıyoruz. Evet, krizin
fırsata çevrildiği doğrudur. Krizi fırsata çeviren güçler vardır, bunlar
iktidara yakın gruplardır. Dağıtılan yardımların AKP İktidarına yakınlar
tarafından, bir bölüm iktidarın yakınlarını zenginleştirdiğini üzülerek
görüyoruz. İktidarın başındaki insan “krize karşı nasıl tedbir alırız” diye
düşünmek yerine, yüce Mecliste geometri dersi verdiğini de gördük. Yine, değerli arkadaşlar, doktor Sayın
Başbakanımız teşhisi koydu: “Kriz psikolojiktir.” dedi. Yani kapanan işyerleri,
işsizliğin hızla artması, ödenmeyen çek ve senetler ve yaşanan sıkıntılar
nedeniyle kendisini intihar etmek durumunda bırakan koşulların nedeni acaba
psikolojik midir diye buradan, doktor Sayın
Başbakanımıza soruyoruz? Evet, doktor Sayın
Başbakanımızın ekonomiyle ilgili yapmış olduğu teşhis ne yazık ki yanlıştır.
Yanlış teşhiste tedavinin sonuçları yanlış olur. Doğal gaz ve elektrik zamları tekstilciyi kömür kullanmaya mecbur
bıraktı. Tekstilcilerin bu doğal gaz zammından kurtulmak için, 500 avro verip
doğal gaz kazanını kömüre döndürdüğü, kazancılarda sıra oluşturulduğu
görülmektedir. Hükûmetin popülizm
anlayışı ile doğal gazlı evlere kömür dağıttığını, kömür alanların kömürleri
sattıklarını… 16 milyon aileden 2 milyon aileye kömür dağıtıyoruz, demek ki
yoksuluz. Demek ki kâğıt üzerinde millî gelirin 10 bin dolar olduğunu
söylemekle ekonominin iyi olmadığını yaşıyoruz. Denizli’de fabrikalar
kapanıyor, 10 bin kişi işsiz kalıyor. 2008’de büyüme hedefi yüzde 4 iken
büyümenin yüzde 2 olduğu ve de 2009 yılında büyümenin daha da gerileyeceğini
bugünkü koşullarda yaşıyoruz. İMKB şirketleri, İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında işlem gören
şirketlerin, borsada işlem gören 314 şirketin 255’inin piyasa değeri defter
değerinin yüzde 25 altına düştüğünü, yirmi günde 30 bin işsizin… 31 Ekimden 19
Kasıma kadar 29.600 kişinin işsizlik sigortası almak için İŞKUR’a
başvurduğunu görüyoruz. 42 milyon 663 bin kişiye AKP döneminde yardım
yapıldığını görüyoruz. Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; eğer Türkiye
ekonomisi Başbakanımızın ve ekonomiyi yönetenlerin ifade ettiği gibi bu kadar
iyiyse, millî gelirimiz 10 bin dolar ise bu tabloyu yaşamamamız gerekiyor.
Borsanın 50 bin seviyesine çıktığında Başbakanın “Göreceksiniz borsa 60 bin
olacak.” dediğini birlikte gördük. Oysa bugün 24 bin endeksinde olduğunu
görüyoruz. Eğer borsa 50 bin endeksindeyken başarılı isek 24 bine indiğinde bu
neyi gösteriyor? Bu da ekonominin başarısızlığını gösteriyor. Yine, insanların umut aradığı, ekmek aradığı, nafaka aradığı iş
kapılarında, Kastamonu’da orman geçici işçisi olabilmek için insanların
cambazlıklara tabi tutulduğunu, şınav çektirildiğini,
mekik çektirildiğini, zıplattırıldığını, ülke insanının onuruyla oynandığını
görüyoruz. Zonguldak’taki yer altı madeninde çalışabilmek için üniversite
mezunlarının tomruk taşıdığını görüyoruz. Ülkemizde satılacak yer kalmayınca
taşınmaz kamu binalarının Arap sermayesine satış hazırlıklarının yapıldığını,
bir süre sonra kendi binalarımızda kiracı durumuna düşmek üzere olduğumuzu
görüyoruz. Sayın Başbakan, fakir fukarayı siz bulmadınız, siz
fakirleştirdiniz. TOKİ’nin dağıttığı anahtarları
tören sonunda geri topladınız. Dün haberlerde gördük. Balıkesir’de ikinci etap
toplu konutlarına doğal gaz bağlanmadığını, asansör boşluklarının olduğunu,
çatıların düşmek üzere olduğunu görüyoruz. Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; dün İstanbul Sanayi
Odası Başkanı Sayın Tanıl Küçük’ün ifade ettiği gibi…
Diyor ki İstanbul Sanayi Odası Başkanı Tanıl Küçük: “Bugün sanayimiz âdeta
yatağa düşmüştür ve bazı sektörlerimizin hayati fonksiyonları neredeyse durmak
üzeredir.” Bir taraftan… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Tabii, içinde bulunduğumuz ekonomik koşulların bu kadar ağır
olduğu bir ortamda Türkiye’nin içinde bulunduğu sorunları on dakikada özetlemek
elbette mümkün değil. Bu nedenle, iddia edildiği gibi, krizin teğet geçmediği,
krizin yaşanmadığı, ekonomide sorunların olmadığını hiç kimse söyleyemez çünkü
biz ekonomideki sorunları, halkımızın yaşadığı sorunları her gün yaşıyor ve
görüyoruz. Bu bütçenin bir yatırım bütçesi, sorunları çözmek üzere kurulan bir
bütçe olmadığını, faizleri ödemek ve borç bütçesi olduğunu biliyoruz. O nedenle, bu bütçenin bugün yaşadığımız sorunları çözemeyeceğini,
halkımıza, emekliye, işçiye, memura, köylüye, çiftçiye… Çiftçinin sorunlarını
çözemeyeceğini üzülerek görüyoruz. O nedenle, bu bütçenin sorunları çözmeyeceğini bildiğimiz için,
Cumhuriyet Halk
Partisi olarak katılmıyoruz. Bütün bu olumsuzluklara rağmen, 2009 bütçesinin ulusumuza hayırlı
olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydoğan. Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili
Sayın Selahattin Demirtaş, buyurun. (DTP sıralarından
alkışlar) Süreniz on dakika. DTP GRUBU ADINA SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Teşekkürler
Sayın Başkan. Değerli arkadaşlar, hepinizi saygıyla selamlıyorum. 2009 yılı bütçe kanunu tasarısı 11’inci maddesi üzerinde DTP
Grubunun görüşlerini paylaşmak üzere söz aldım. Değerli arkadaşlar, bütçe görüşmelerinin sonuna yaklaştığımız
bugünlerde bizleri izleyen değerli halkımız da, maalesef ki, 2009 yılına dair
kendisini umutlandıracak tek bir gelişmeye dahi tanıklık etmemiştir bu
görüşmeler esnasında. Yıllardır açlığın ve yoksulluğun pençesinde kıvranan
vatandaşların derdine derman olması beklenen 2009 bütçesi de, yaşanan
tartışmalarla ortaya çıkmıştır ki, aslında bir hüsran bütçesidir. Ekonomik krizin ülkemizi teğet geçmediği artık iyice anlaşılmış,
ancak bu bütçenin yoksulları, emekçileri teğet geçtiği de bariz bir şekilde
ortaya çıkmıştır. Savunma bütçesine aslan payının ayrıldığı, eğitimde yatırım
kaleminin komik düzeylerde tutulduğu, kamu yatırımlarından önemli ölçüde
vazgeçildiği, gelir dağılımı ve bölgeler arası gelişmişlik farklarının gözetilmediği
bir bütçenin, Türkiye’nin temel sorunlarına çözüm getirmeyeceği bu görüşmeler
sırasında da açığa çıkmıştır. Hükûmetin bölgeler arası
gelişmişlik farkını ortadan kaldıracağı iddiasıyla yeniden ısıtarak kamuoyunun
gündemine sunduğu GAP projesinin geldiği aşamayla ilgili de kısaca, birkaç
başlıkta bilgi vermek istiyorum değerli milletvekilleri. Örneğin GAP’ın
sulanabilir toplam 1 milyon 820 bin hektarlık arazisinin 680.964 hektarı, yani
toplamın yüzde 37’si seçim bölgem olan Diyarbakır il sınırları içerisinde
bulunmaktadır. Buna rağmen, 2007 yılı itibarıyla Diyarbakır’da sulanabilen
arazi toplam arazinin sadece yüzde 7’sidir, yani GAP projesinde arazinin yüzde
37’si Diyarbakır’da ama bu arazinin sadece yüzde 7’si hâlen sulanabilir
durumdadır. Ayrıca, GAP kapsamında bugüne kadar sulamaya açılan alanlarda
drenaj kanalları yapılmadığından bu alanların yüzde 90’ında çoraklaşma başlamış
durumdadır. Toplam tarım arazisinin yüzde 57’sinin sulanabilir olduğu
düşünüldüğünde 663.333 hektarlık alan yani yüzde 93’lük gibi bir kısım sulama
yatırımı beklemektedir hâlen. Bununla birlikte Değerli milletvekilleri, Hükûmetin,
yatırımları dengelemek gibi bir politikasının olmadığı, yıllar itibarıyla
Türkiye’de toplam kamu yatırımlarının yüzde 30’unu teşkil eden ulaştırma
yatırımları grafiklerinde çok net bir şekilde gözlemlenmektedir. Özel sektör
açısından yatırım cazibesi oluşturan ulaşım ve haberleşme altyapısı, 2002-2007
yılları arasında ayrılan kaynaklar itibarıyla bölgesel gelişmişlik farkını
gidermek bir yana bu farkı artırmaya hizmet edecek bir dağılım göstermektedir. Zira, cumhuriyet tarihi boyunca sürekli bir gerileme yaşayan
Diyarbakır’a “daha gelişmiş olana daha fazla kaynak aktarma” politikaları ile
kamu yatırımları yapılmamıştır. Bu da yetersiz altyapı nedeniyle özel sektör
yatırımlarının da çok kısıtlı düzeyde kalmasına neden olmuştur. Ulaştırma
altyapısı 2002 yılından önce büyük oranda tamamlanmış olan Mersin hariç
tutulduğunda, ülke genelinde Diyarbakır’a göre daha gelişmiş illere daha fazla
kaynak aktarılması nedeniyle bölgeler arası gelişmişlik farkı daha da
derinleşmiştir. Yaşanan yoğun zorunlu göç nedeniyle en yüksek işsizlik oranına
sahip illerden biri olan Diyarbakır’da istihdam yaratacak en önemli yatırım
alanlarından biri olan imalat sanayisine dönük yatırımlar konusunda, diğer
birçok yatırım kaleminde olduğu gibi yine Diyarbakır’dan daha gelişmiş illere
daha çok kaynak aktarılması, Hükûmetin politik
tutumunu göstermektedir. Bir tarih ve kültür kenti olma özelliğine sahip olan Diyarbakır,
Mardin, Şanlıurfa, Adıyaman, Van gibi kentler, otuza yakın uygarlığın izleri,
zengin tarihî ve kültürel kimliği ile önemli birer bölge merkezi
durumundadırlar. Her yeni gelen medeniyetin kendi kültürünü önceki kültürlerle
kaynaştırıp daha zengin bir kültür yaratmadaki incelikleri bu şehirlerin “açık
hava yazıtlar müzesi” olarak anılmasını sağlamıştır. Bu nedenle, bölge tarih,
kültür ve inanç turizmi bakımından çok önemli bir potansiyele sahiptir. Turizmin çok önemli bir kalkınma dinamiği olduğu günümüzde kamu
yatırımları açısından 2002-2007 yılları arasında Diyarbakır’a turizm
yatırımları olarak neredeyse sıfıra yakın kaynak aktarılmıştır. Ama buna
karşılık, sanayi kentlerine turizm yatırımı yapıldığı ve bütçeden kaynak
aktarıldığı gözlemlenmekte, turizm kenti, tarih kenti olan Diyarbakır, Van,
Mardin, Adıyaman, Urfa gibi kentlere maalesef ki turizm yatırımları hâlen,
kamusal anlamda en azından, yapılmamaktadır. Değerli milletvekilleri, Türkiye’de yüzde 88,3 olan okur-yazarlık
oranı doğu-güneydoğuda yüzde 70 ortalamasındadır. Bu oran kadınlarda yüzde
56’ya kadar düşmektedir. Örneğin ortaöğretimde okullaşma oranı Türkiye
genelinde yüzde 87 iken, bu oran Diyarbakır’da yüzde 50’ye kadar gerilemektedir.
Türkiye’de yatırımların planlanmasında ve illere kaynak aktarılmasında
gelişmişlik farklarının dikkate alınmadığının en somut göstergelerinden birini
de eğitim yatırımları oluşturmaktadır. Yaklaşık 1,5 milyon nüfusa sahip olan ve
bunun 522.260’ı beş-on dokuz yaşları arasında bulunan Diyarbakır’da, yani çok
genç, hatta çocuk nüfusa sahip olan -neredeyse yarısından fazlası-
Diyarbakır’da düşük okullaşma oranı nedeniyle ancak 389 bin öğrenci
bulunmaktadır. Diğer bir ifadeyle, öğrenim çağında bulunan nüfusun yüzde 26’sı
eğitim olanaklarından hâlen yoksundur. Eğitim çağında olan bu nüfusa karşılık,
aynı nüfusa sahip ve tüm eğitim göstergelerinde Türkiye ortalamalarının da
üzerinde bulunan Kocaeli’ye Diyarbakır’ın yaklaşık 3
katı eğitim yatırımı yapıldığı gözlemlenmektedir. Yukarıda derslik başına düşen öğrenci sayılarına bakıldığında,
Diyarbakır’da hem ilköğretimde hem de ortaöğretimde sınıfların daha kalabalık
olmasına, dolayısıyla çok daha fazla yatırıma ihtiyaç duyulmasına rağmen,
2002-2007 yılları arasında -yine kıyaslama yapmak açısından ifade ediyorum-
Mersin ve Kocaeli’ye daha fazla yatırım yapıldığı
gözlemlenmektedir. Elbette ki buradan kastım diğer illere yatırım yapılmaması
değildir. Mersin’in de, Kocaeli’nin de şu anda yapılan yatırımlardan bile daha
fazlasına ihtiyacı olduğu muhakkaktır. Ancak düşünün ki bu kadar yüksek yatırım
almasına rağmen hâlen kaynak ihtiyacı duyan illere karşılık, geri kalmış
bölgelere ve illere ısrarla daha düşük kaynaklar ayrılması hususudur
eleştirdiğimiz konu. Doğrudan halkın yaşam standardını ve refah düzeyini etkileyen
yatırımların yer aldığı diğer kamu hizmetleri yatırımlarında gerek geri kalmış
bölgelere ayrılan kaynağın yetersizliği gerekse de bu kaynağın yıllara göre
azalma trendine girmesi çarpıcı sonuçlar
doğurmaktadır. Zaten gelir ve istihdam yaratacak kamu yatırımlarından yoksun
olan geri kalmış bölgelerin bir de gündelik yaşamı kolaylaştıracak hizmetlerin
gerçekleşmesi için gereken kamu yatırımlarından yeterince pay alamaması,
gelişmiş illerle arasında olan uçurumu derinleştirmekte, kent halkının yaşadığı
sosyal ve ekonomik sorunları daha da ağır yaşamasına neden olmaktadır. 2009 yılı bütçesinin de bu sorunları çözmek yerine, özellikle
bölgeler ve iller arasındaki gelişmişlik farkını ve gelir dağılımındaki
adaletsizliği derinleştirdiği hem rakamlarla hem yatırımların dağıtımıyla çok
net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Bu nedenle DTP olarak halkın temel hiçbir
sorununa kalıcı çözüm getirmeyen popülist bir
yaklaşımla hazırlanmış bu bütçeyi onaylamamız elbette ki beklenmemelidir. Bu vesileyle bir kez daha sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyor,
teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demirtaş.
Madde üzerinde şahıslar adına ilk söz Manisa Milletvekili Sayın
Mehmet Çerçi’ye aittir. Buyurun Sayın Çerçi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakika. MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı gelir bütçesinin
11’inci maddesi üzerinde görüşlerimi aktarmak üzere söz aldım. Bu vesileyle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum ve bu bütçenin ülkemize, milletimize
hayırlar getirmesini temenni ediyorum. Değerli arkadaşlar, 2002 sonundan itibaren yaklaşık altı yıldır AK
PARTİ İktidarı bütçesini hazırlıyor ve bu yüce Meclise sunuyor. Her seferinde
yine değerli muhalefet sözcülerinin, muhalefet üyelerinin bütçe hakkındaki… FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Muhalefete bakma, konuşma
muhalefeti. Ayıptır ya! Kendi görüşlerini anlat, ne ilgin var muhalefetle? MEHMET ÇERÇİ (Devamla) – Siz her gün konuşuyorsunuz burada. Her
gün konuşuyorsun ya! Beş dakika sabredemiyorsun ya! FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ne ilgin var muhalefetle, kendi
görüşünü söyle Allah aşkına ya! MEHMET ÇERÇİ (Devamla) – Siz kendi görüşünüzü söylüyorsunuz,
iktidara ne diyorsunuz… BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu… Sayın Aslanoğlu… MEHMET ÇERÇİ (Devamla) – İki dakika sabredemiyorsunuz, ne bu
tahammülsüzlük? BAŞKAN – Sayın Çerçi, siz de lütfen Genel Kurula hitap edin. LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Sayın Çerçi, siz bize konuşun, bize. MEHMET ÇERÇİ (Devamla) – Ben size övgüler düzecektim, bir şey de
söylemeyecektim. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Haa! BAŞKAN – Sayın Çerçi, Genel Kurula hitap edin lütfen. MEHMET ÇERÇİ (Devamla) – Hayır, ben Sayın Milletvekilinin tahammülsüzlüğüne…
İsmini anmaya bile tahammül edemiyor, “Muhalefet.” denmesine tahammül edemiyor.
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Sayın Çerçi, onlar millete de tahammül
edemiyor! MEHMET ÇERÇİ (Devamla) – Ne diyelim size, iktidar mı diyelim? Az
kaldı, 2058 yılında falan siz de geleceksiniz iktidara! (AK PARTİ sıralarından
gülüşmeler) 2058’i bekleyin, fazla kalmadı! Şimdi siz görüşlerinizi serbestçe ifade edeceksiniz, biz de
edeceğiz, bırakın da biz de edelim. Şurada beş dakikayı çok mu gördünüz? GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Siz zamanınızı iyi değerlendirin,
topu topu bir iki senelik ömrünüz kaldı zaten. MEHMET ÇERÇİ (Devamla) – Şimdi değerli arkadaşlar, bakınız, ben
muhalefetin görüşlerine saygı duyuyorum. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Hah, öyle söyle! MEHMET ÇERÇİ (Devamla) – Onu söylüyordum zaten müsaade etmedin ki,
cümlemi tamamlayamadım. Şimdi bakın, sabote etmeyin lütfen, şu süremi bir kullanayım. Şimdi, değerli arkadaşlar, her seferinde sizler dediniz ki: “Bu
bütçe yama bütçesidir, bu bütçe sakat bütçedir, bu bütçeyle bir şey olmaz.” Her seferinde, biz de buraya altı senedir getirdik ve Türkiye de
biliyor. Arada seçimler de yaşadık, en son 2007 seçimlerini yaşadık. O
bütçelerle ülkeye ne hizmetler gittiğini milletimiz en büyük hakem olarak
takdir etti, sizin burada böyle konuşmanızın bir anlamı yok. Siz gereğini
yapacaksınız, biz de iktidar olarak gereğini yapıyoruz. En büyük hakem
milletimiz. Bütçe açıklarına bakın, bütçe rakamlarına bakın, faiz rakamlarına
bakın, enflasyon rakamlarına bakın, büyüme rakamlarına bakın… Gelip de, 2008
yılında dünyayı sarsan… Bakın, Türkiye’nin en büyük ekonomistleri diyor ki:
“Bu, 1929 buhranından daha büyük bir ekonomik buhrandır. Türkiye’yi de bu
mutlaka etkileyecektir.” OKTAY VURAL (İzmir) – Psikolojik! YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Doktor öyle demiyor, doktor! YILMAZ TANKUT (Adana) – Başbakan “Psikolojik.” diyor, Başbakan! YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Doktor böyle diyor, bak doktorun
dediğine! MEHMET ÇERÇİ (Devamla) – Boş konuşma, boş! BAŞKAN – Sayın Ağyüz… YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Doktor öyle demiyor! BAŞKAN – Sayın Ağyüz… MEHMET ÇERÇİ (Devamla) – Şimdi, bakın, Türkiye’de kriz tellalları
var. Krizden nemalanmak isteyenler var. Bir de krizi sanki “Kriz gelsin de Hükûmet gitsin.” gibi isteyen bir zihniyet var, bunu
anlamak mümkün değil. YILMAZ TANKUT (Adana) – Başbakan “Psikolojik.” diyor, Başbakan! MEHMET ÇERÇİ (Devamla) – Bu kriz sizi de etkileyecek, bizi de
etkileyecek, bütün insanlarımızı etkileyecek. YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Ya doktora bak, doktora! MEHMET ÇERÇİ (Devamla) – Gayret edelim, destek olun. Olumlu
yönleriyle katkıda bulunun da şu krizi hep beraber nasıl atlatırız diye birlik
olalım, beraber olalım. Bu ülke hepimizin. YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Ya baş doktor ne diyor bak! Baş doktor! MEHMET ÇERÇİ (Devamla) – Hükûmeti
eleştirinize, iktidarı eleştirinize saygı duyuyorum değerli arkadaşlar. Bakın,
her alanda -eğitimden sağlığa bakın,
altyapıdan ulaşıma bakın- bu ülke… YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Ekonomiye bak, ekonomiye! BAŞKAN – Sayın Ağyüz, lütfen... MEHMET ÇERÇİ (Devamla) – Ekonomiye bakıyoruz, bir de siz bakın! Şimdi, bu ülkede… AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Buradan bir şey göremiyoruz, boş sayfa
görüyoruz. MEHMET ÇERÇİ (Devamla) – Evet, değerli arkadaşlar, biz, hepimiz bu
ülkede yaşıyoruz. Bu ülke hepimizin. YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Bak… MEHMET ÇERÇİ (Devamla) – Otur, otur… Bu ülkenin ileri gitmesi sizin de menfaatinize, bizim de
menfaatimize. Siz de biraz sabırlı olun Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarım,
biraz sabırlı olun. YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Ya arkadaşım, buna cevap ver. MEHMET ÇERÇİ (Devamla) – Size de gelecek sıra, az kaldı, az! Size
de iktidar yakında, 2058’de falan tahmin ediyorum gözüküyor bu ülkede. YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Allah sizin durumunuza düşürmesin! MEHMET ÇERÇİ (Devamla) – Bu bütçenin ben tekrar milletimize,
memleketimize, ülkemize hayırlar getirmesini diliyorum ve önümüzdeki en büyük mücadelenin
de dünyayı sarsan, dünyayı saran bu krizde, iktidarıyla, muhalefetiyle, bizim
de birlik, beraberlik içerisinde, herhangi bir siyasi oportünizme
başvurmadan ülkemiz adına neler yapabiliriz bunun mücadelesi içerisinde… Bugün
birlik zamanıdır. Bugün bir araya gelme zamanıdır. Bugün siyasi oportünizm zamanı değildir. Ben tekrar bunları sizlere
hatırlatıyorum. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen. MEHMET ÇERÇİ (Devamla) – Bu bütçenin ülkemiz için, milletimiz için
hayırlı olmasını temenni ediyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çerçi. Şahıslar adına ikinci söz Muş Milletvekili Sayın Medeni Yılmaz’a
aittir. Buyurun Sayın Yılmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakika. MEDENİ YILMAZ (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 11’inci
maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Sözlerimin başında, dün kaybettiğimiz 3 tane şehidimize Allah’tan
rahmet diliyorum, yakınlarına ve milletimize başsağlığı diliyorum. Değerli arkadaşlar, madde teknik bazı düzenlemeler içeriyor ancak
bundan önce bütçedeki harcama kalemlerini incelediğimizde, önceliklerin,
tercihlerin ağırlıklı olarak nerelerde kullanıldığına baktığımızda 58, 59 ve
60’ıncı AK PARTİ hükûmetlerinin programlarında açıkça
belirtildiği gibi, insanı önceleyen bir temel felsefeyi görmek mümkündür. Burada,
süremizin izin verdiği ölçüde birkaç örnekle bunu sizlerle paylaşmak isterim. Mesela, Sağlık Bakanlığının bütçesine baktığımızda, 2002 yılı
bütçesi 2,3 katrilyon iken bu rakam 2009 yılında 12,7 katrilyon olmuş. Millî
Eğitim Bakanlığı bütçesinde, 2002 bütçesi 3,9 katrilyon iken 2009 yılında 27,8
katrilyon. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğünün
bütçesine baktığımızda, 2002 yılı 121,6 trilyon iken 2009 yılı bütçesi 1,5
katrilyon. Adalet Bakanlığı bütçesinde durum yine aynı, 2002 yılında 808
trilyon, 2009 yılında 3,5 katrilyon. Karayolları Genel Müdürlüğü bütçesine
baktığımızda, 2002 yılı bütçesi 1,7 katrilyon, 2009 yılı bütçesine baktığımızda
bu rakam 4,7 katrilyon. Bu rakamın 2008 yılı içerisinde aktarılan ek
ödeneklerle gerçekleşme oranının yaklaşık 8 katrilyonun üzerinde olduğunu
düşünürsek 2009 yılında, benzer şekilde, yaklaşık 10 katrilyonun üzerinde
gerçekleşmesi tahmin ediliyor. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü bütçesinin 2002
yılında 2,1 katrilyon, 2009 yılında 5,9 katrilyon olduğunu görüyoruz. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Bu örneklerle izah etmeye
çalıştığım konu, elbette insana yönelik yatırım ve hizmetlerle, eğitimde,
sağlıkta, ulaşımda ve sosyal devlet olmanın gereklerini yerine getirmede AK
PARTİ hükûmetlerinin öncelikleri ve bireye verdiği
değerdir; çağdaş bir devlet, yaşanabilir bir ülke olmanın gerekleridir. KÖYDES
projesiyle, üç yıl gibi kısa bir sürede, 4,5 katrilyonluk bir bütçeyle,
köylerimizin yaklaşık yüzde 90-95’inin içme suyu ve yol problemlerinin, üstelik
yıllarca çözülmeyen bu problemlerin çözümü demektir. Biraz önce, değerli bir milletvekili arkadaşımız, bütçede
yatırımın olmadığını söyledi. Şimdi, bunlara yatırım demiyorsak bunlara başka
bir isim koymak gerekir. O ismi de sizlere bırakıyorum. Değerli arkadaşlar, yıllardır kaplumbağa hızıyla, köylerimizin
ortasına bir çeşme kondurabilmek için muhtarlarımız uğraşır dururlardı. İşte,
bu KÖYDES projesiyle artık, köylerin ortasında bir çeşme değil her evde akan
musluklarla, şebekeli içme sularıyla insanımızın yaşam standardının
düzeltilmesi, köy yollarının asfaltlanmasıyla ulaşım imkânlarının artırılması,
çağdaş devlet olmanın, bu çağdaş ülkenin uygar insanları olmanın gerekleri,
yine AK PARTİ İktidarı döneminde yapılan yatırımlarla gerçekleşti. ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Hangi köyden bahsediyorsunuz? MEDENİ YILMAZ (Devamla) - Köy okullarında derslik, öğretmen
ihtiyaçlarının karşılanmasının yanında bilgisayar ve İnternet kullanılmasıdır. ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Gelin götürelim sizi köylere! MEDENİ YILMAZ (Devamla) - Çocuklarımızın ve gençlerimizin en ücra
yerlerde bilişim teknolojisiyle tanışmasıdır. ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sayın Hatip, gelin sizi götürelim
köylere! MEDENİ YILMAZ (Devamla) - Değerli arkadaşım, benim ilimde, 2002
yılında, birçok köy okulu kapalıydı, öğretmen yoktu, okullarda derslik
ihtiyaçları had safhadaydı, 70, 80, 90 öğrencili sınıflar, derslikler vardı. Şu
anda bu ortalama yüzde 30’lara çekildi. Bunları eğer görmüyorsak… ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Buyurun Balıkesir’e, sizi davet
ediyoruz. MEDENİ YILMAZ (Devamla) - Bunları görmüyorsak… ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Buyurun, misafir etmek istiyoruz sizi. OKTAY VURAL (İzmir) – Davet ediyor, gidin beraber. MEDENİ YILMAZ (Devamla) - …o zaman, biraz gözlerimizi kontrol
ettirmeye ihtiyacımız var demektir. Yeni ve modern hastanelerin, sağlık ocaklarının yapılması… ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Balıkesir Türkiye'nin en batısında. BAŞKAN – Sayın Aydoğan… MEDENİ YILMAZ (Devamla) - …sağlık personelinin temini, doktor
temini demektir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Olur mu efendim öyle şey! Batının en
ucuna, Balıkesir’e buyurun, sizi misafir edelim. BAŞKAN - Sayın Aydoğan, lütfen. MEDENİ YILMAZ (Devamla) – Bu, bakış tarzıyla çok yakından
ilgilidir değerli arkadaşlar. Neden ilgilidir, onu da söyleyeyim: Benim ilimde
2002 yılında 20’ye yakın uzman doktor vardı. ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sizi misafir etmek istiyorum. MEDENİ YILMAZ (Devamla) – Şu anda 100’e yakın uzman doktor var.
Lütfeder misafir olursanız… ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Ben misafir edeceğim sizi, ben! MEDENİ YILMAZ (Devamla) – …benim ilimde sağlıkta, eğitimde,
ulaşımda, duble yollarda, KÖYDES projeleriyle köylerin
içme sularında, köy yollarında nelerin yapıldığını beraberce gezip sizlerle
paylaşmaktan büyük mutluluk duyacağım. ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Ben davet ediyorum sizi, ben. BAŞKAN – Sayın Aydoğan, neyse,
karşılıklı olarak birbirinizin illerine gidersiniz. S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Isparta’ya gelin. MEDENİ YILMAZ (Devamla) – 1991 yılında çok iyi bir düşünceyle
yeşil kart verilmişti vatandaşımıza, ama ancak muayene olabiliyordu sağlık
ocaklarında. Reçetesi eline veriliyordu, eczaneye gönderiliyordu. Hani bu
insanımız dar gelirliydi, hani bu insanımız yoksuldu? Sadece muayene etmekle
onun sağlık hizmetlerini yerine getirmiş oluyor muyduk? Ama iyi bir
başlangıçtı, onlara teşekkür ediyorum. Ama AK PARTİ Hükûmeti
bu yarım yamalak hizmeti tamamına erdirdi. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz. MEDENİ YILMAZ (Devamla) – Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sekiz bin tane köyde ebe yok, sekiz
bin. BAŞKAN – Soru-cevap işlemine geçeceğim. Sayın Aslanoğlu… FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, kamu sosyal devlet
anlayışıyla, bir baba anlayışıyla insan çalıştırır. Geçen dönem yaklaşık 200
bin geçici işçiyi kadroya aldık, ama beş ay yirmi dokuz gün çalışan insanları
kapı dışarı ettik. Bunlar da bizim insanımız. Burada 28 bin kişi kaldı dışarıda.
Hepsi 228 bin kişiydi, 200 bin kişiyi aldık, 28 bin kişiye “Seni almıyoruz.”
dedik. Bunlar bizim insanlarımız. Bu 28 bin kişinin de sorununu sosyal devlet
anlayışıyla bu yıl çözecek misiniz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Güvel… HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım. Sayın Bakan, Türkiye’de üretilen benzinin yarısını 45 yeni
kuruştan ihraç ediyoruz. Kendi tüketicilerimize, yurttaşlarımıza pompa fiyatı
2,74 YTL’ye satıyoruz. 8 Temmuzda benzinden alınan verginin rafineri çıkış
fiyatına oranı yüzde 180 idi. Bu oran 17 Aralık itibarıyla yüzde 409’a
fırlamıştır. Sayın Bakan, kayıt dışını önleyemediniz. Artık yurttaşlarımız bu
dolaylı vergi yükünü kaldıramaz olmuştur. Hem size göre ekonomi de artık
rayında olduğundan bu dolaylı vergileri uygar ülkeler düzeyine indirmeyi
düşünüyor musunuz? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Sayın Köse… ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakan, il özel idarelerine aktarılan paylarda yörelerin
kalkınmışlığı dikkate alınıyor mu? Siz, yolu ve suyu olan ülkenin batısındaki
bir köy ile Adıyaman veya doğudaki herhangi bir köye aynı oranda ödenek
veriyorsunuz, doğrudur. Onun için Doğu ve Güneydoğu bölgeleri yıllardır hizmet
alamamıştır, hâlâ da alamıyor. Adıyaman İl Özel İdaresine verilecek payın
artırılmasını talep ediyorum. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Çalış… HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım, gerçekten devlet kadrolarımızda aynı hizmeti normal
devlet memuru olarak, 4/B, 4/C, sözleşmeli, hatta hizmet satın alma yöntemiyle
yürütmekteyiz. Mesela, hemşire örneğini vereyim size. Normal memur olan var,
4/B kadrosuyla çalışan var, 4/C kadrosuyla çalışan var, sağlık kurumlarındaki
temizlik hizmetlerini yapan firmalarda çalışanlar var. Böyle bir kadro
abesliğinden dolayı devletin aynı işini yapan kişilere aynı kadroyu verme ve
eşit ücret ödeme gibi bir çalışmanız olacak mı önümüzdeki dönem? Bir diğer sorum da: Piyasada dolanan para miktarıyla ilgili son
günlerde tartışmalar var. Son üç ayda ne kadar para basılmıştır YTL olarak?
Çünkü bankamatiklerde bugünlerde hiç kullanılmamış, sıfır YTL’lerle çok sık
karşılaşıyoruz. Bu soruma daha önce de cevap alamadım. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Sayın Taner… RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, yaptığınız açıklamalarda cari
açığın çok önemli olmadığını, önemli olanın büyüme olduğunu söylüyordunuz. Son
çeyrek büyüme de yüzde 0,5 çıktığına göre ve bu da son yılların en düşük
seviyesi olduğuna göre şimdi cari açık için ne diyeceksiniz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Aydoğan… ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. İç ve dış talebin kesildiği, başka bir deyişle, müşterinin yok
olduğu bu koşullarda sanayimiz için nasıl bir çıkış yaratacağız? Üretimi,
ihracatı nasıl devam ettireceğiz? İstihdamı nasıl koruyacağız? Büyümeyi nasıl
sürdüreceğiz? Türkiye ekonomisinin bu yılın üçüncü çeyreğinde sadece yüzde 0,5
büyüdüğünü ve imalat sanayi katma değerinin üçüncü çeyrekte yüzde 1,1
azaldığını görüyoruz. Bu koşullarda istihdam ve işsizlik konusunda ne
yapacağız? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Sayın Özdemir. HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, bugün Gaziantep ilimizin
kurtuluşunun 87’nci yıldönümü. Engin ve ebedî Türk tarihinin şanlı sayfalarında
eşsiz bir yeri olan Gaziantep savunmasını -bu arada- kutluyorum. Bütün bu duygu
ve düşüncelerimle, Türk milletinin bağımsızlık ateşini yakan, Antep’in gazi
olmasını sağlayan ve Antep savunmasındaki 6.317 şehide bir kez daha Allah’tan
rahmet diliyor ve gazilerimize uzun ömürler diliyorum ve Gaziantepli hemşehrilerime saygı ve selamlarımı arz ediyorum. Teşekkür ediyorum efendim. BAŞKAN – Sorunuz yok muydu? HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Yok efendim. BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan. DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum sorular
için Sayın Başkan. Şimdi, bu geçici işçilerle ilgili olarak tabii devlet baba
anlayışıyla yaklaşıyor mu yaklaşmıyor mu bilmiyorum ama Türkiye’de yaklaşık
olarak 50,1 milyon çalışma çağında nüfus var, bunun yaklaşık 2 milyonu kamuda
çalışıyor. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakanım, devlet adam
kandırmaz, onları almışsın zamanında. DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Müsaade edin cevap
vereyim. BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu… DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Şimdi, geçici işçiler… FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ama,
devlet… BAŞKAN – Sonuçta beş dakika sonra mikrofonu kapatacağım ben,
dolayısıyla hiçbir soruya cevap verilmemiş olacak müdahale ettiğiniz takdirde. Buyurun Sayın Bakanım. DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın
Başkanım. Geçici işçiler, yılın en fazla altı aylık bir süresi için
çalıştırılan işçi grubudur. Örneğin, orman yangınlarıyla mücadele yılın beş
aylık bir dönemi için geçerli; TÜİK istatistik anketi yaptırıyor, bunun için
birkaç ay çalıştırıyor. Bunun benzeri birçok geçici işçi var. Dolayısıyla,
bunların on iki aylık bir süreyle çalıştırılmalarına hem devletin ihtiyacı yok
hem de dediğim gibi, yani eğer gerçekten bir babalık anlayışı içerisinde
olacaksak, o zaman çalışma çağındaki bütün nüfusu kamuya almamız lazım. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Altı ay aldın, beş ay yirmi
dokuz gün… Sayın Bakan vicdanın rahat mı senin? DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Şimdi, değerli
arkadaşlar, diğer bir soru, il özel idarelerine genel bütçeden verilen paylarda
gelişmişlik farklarının dikkate alınıp alınmadığı sorusuydu. Evet, bu 5779
sayılı Kanun’la 1 Ağustos 2008 tarihinden itibaren illerin gelişmişlik
endeksine göre belirlenen katsayıları dikkate alınıyor, dolayısıyla o
bahsettiğiniz konu bu geçtiğimiz dönem içerisinde yasaya dercedilmiş
durumda. HULUSİ GÜVEL (Adana) – Benzinden bahset. DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Şimdi, benzine ilişkin
soruya gelince… Doğrudur, Türkiye’de bazı ürünlerde dolaylı vergiler yüksektir.
Benzine uygulanan vergiler maktu vergilerdir. Bu fiyatlar, yani petrol ve diğer
ürünlerin fiyatları yükselirken maktu vergi aslında bir avantajdı tüketici
açısından ama tabii fiyatların düştüğü bir ortamda bir dezavantaja dönüşmüş
durumda. Burada şöyle bir konu var: Türkiye’de kurumların ve çalışanların
verdikleri, yani gelir ve kurumlar vergisinin tümünün toplamının millî gelire
oranı yaklaşık yüzde 6,3, ama yüzde 6,3’le Türkiye'nin… HULUSİ GÜVEL (Adana) – Kayıt dışılığı önleyin o zaman efendim. DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Müsaade edin arkadaşlar,
müsaade edin. Soruyu sordunuz, müsaade edin yani, lütfen… Şimdi, yüzde 6,3’le Türkiye'nin kamu ihtiyaçlarını bizim
karşılamamızın imkânı olmadığı da ortada. Dolayısıyla, Türkiye belli ürünlerde
dolaylı vergileri… Ve bu yeni bir dönem de değil, bizim getirdiğimiz yeni bir
dolaylı vergi yok. Biz yeni bir ciddi dolaylı vergi düzenlemesi yapmadık. Ama
şu anki fiilî durumda
Türkiye, gelirlerinin önemli bir kısmını dolaylı vergilerden elde ediyor.
Türkiye’de toplam vergi gelirlerinin millî gelire oranı yüzde 20 civarında. Bu
oran birçok Avrupa ülkesinin çok altında ve özellikle de kurumlar vergisi ve
gelirler vergisini yine Avrupa’yla karşılaştırdığımızda -AB on beş ile AB yirmi
yedi ile karşılaştırdığınız zaman- yarısı kadar bile değil, yani millî gelire,
oran olarak. Onun için, tabii ki bu sıkıntılar var. Verginin daha fazla tabana
yayılması lazım ve vergi oranlarının daha makul düzeye çekilmesi lazım, doğrusu
da bu. Bu da kayıt dışıyla mücadeleyi gerektiriyor. Geçtiğimiz dönemde gerek istihdam yasasında gerek sosyal güvenlik
reformunda kayıt dışılıkla mücadelede çok önemli adımlar atıldı. Mesela,
istihdam üzerindeki birtakım maliyetler -hem idari hem mali birtakım
maliyetler- aşağıya çekildi. Son üç ayda ne kadar para basıldığı konusu: Tabii, biz
bankalarımıza likidite desteği verdik, o anlamda bir genişleme söz konusu
olabilir. Ama şu anda rakam tam olarak… Yani ben yanlış bir rakam vermeyeyim
diye, isterseniz ona yazılı olarak cevap verebiliriz. Ben hiçbir dönemde “Türkiye’de cari açık problem değildir.”
demedim. Hiçbir dönemde benim ağzımdan böyle bir ifade çıkmamıştır. Cari açık
Türkiye'nin yapısal bir problemidir ve cari açığın… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan. Zamanımız doldu, diğerlerine yazılı cevap verirsiniz. 11’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. 12’nci maddeyi okutuyorum: Ödenek devir ve iptal işlemleri MADDE 12 – (1) a) Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel
Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçelerinin (özel ödenekler ve “03.9 Tedavi ve Cenaze Giderleri” ekonomik kodunda yer alan
tertipler hariç) mal ve hizmet alım giderleri ile ilgili tertiplerinde yer alan
ödeneklerden yılı içinde harcanmayan kısımları, hizmetin devamlılığını sağlamak
amacıyla ödeneklerinin yüzde otuzunu aşmamak üzere ertesi yıl bütçesine devren
ödenek kaydetmeye, b) Kültür ve Turizm
Bakanlığı bütçesinin tanıtmaya ilişkin 21.01.36.00 ve 21.01.36.63 kurumsal kodu
altında bulunan (03) ekonomik koduna ilişkin tertiplerinde yer alan
ödeneklerden harcanmayan kısımları ertesi yıl bütçesinin aynı tertiplerine
devren ödenek kaydetmeye, c) Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu bütçesinin
40.08.33.00-01.4.1.00-2-07.1 tertibinde yer alan
ödenekten harcanmayan kısımları ertesi yıl bütçesinin aynı tertibine devren
ödenek kaydetmeye, ç) Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçesinin 19.01.31.00-04.8.1.02-1-07.1 tertibinde yer alan ödeneklerden harcanmayan kısımları
ertesi yıl bütçesinin aynı tertibine devren ödenek kaydetmeye, d) İlgili mevzuatı gereğince özel gelir kaydedilmek üzere tahsil
edilen tutarları, idare bütçelerinde söz konusu mevzuatta belirtilen amaçlar
için tertiplenen ödenekten kullandırmak üzere genel bütçenin (B) işaretli
cetveline gelir kaydetmeye ve bütçelenen ödenekten gelir gerçekleşmesine göre
ilgili tertiplere aktarma yapmaya, yılı içinde harcanmayan ödenekleri (2008 yılından
devredenler de dahil) ertesi yıl bütçesine devren
gelir ve ödenek kaydetmeye, bu hükümler çerçevesinde yapılacak işlemlere
ilişkin esas ve usulleri belirlemeye, Maliye Bakanı yetkilidir. (2) Sermaye ödenekleri, 2009 Yılı Programının Uygulanması,
Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar esaslarına göre yılı yatırım
programıyla ilişkilendirilir BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Burdur Milletvekili Sayın Ramazan Kerim Özkan’a aittir. Buyurun Sayın Özkan. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on dakika. CHP GRUBU ADINA RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın
12’nci maddesinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimi belirtmek
üzere söz aldım. Yüce heyeti ve televizyonları başında bizleri izleyen vatandaşlarımızı saygıyla
selamlıyorum. Her ne kadar bakanlık sıraları, vekil sıraları, millet sıraları,
resmî erkân sıraları, kordiplomat sıraları boş olsa
da bazı sorunları televizyonları başında bizleri izleyen vatandaşlarımızla
paylaşmak istiyorum. Bu maddeyle, bakanlık ve kuruluşlarda ait olduğu yıl içinde
harcanmayan ödeneklerin ertesi yıl bütçesine devredilmesi istenmektedir.
Yerinde bir karardır, fuzuliye kaçmamak koşuluyla
aynı yıl içinde kullanılmasında sakınca yoktur. Ekonomiyi konuşuyoruz, yani parayı konuşuyoruz. Napolyon’un
dediği gibi: Para, para, para. Paranın kaynaklarını sizlerle paylaşmak istiyorum. Paradan para
kazanma zamanı geçti. Üretime yönelik teşvikler sağlanmalı. Üreterek gelişmek
gerekiyor. Şu an üreticide nakit para yok ve bankalara yığınla borçları var, bu
nedenle üretmekte sıkıntı çekiyor. Birçok şirket bu ekonomik sıkıntıdan dolayı
tarım ve hayvancılığı terk ediyor. Devletin sıcak ve şefkatli eli isteniyor.
Teşvikler kesildi, birlikler sudan çıkmış balığa döndü. Bu nedenle ucuz gübre,
ucuz mazot, ucuz yem desteği sağlanmalıdır. Üretici, tüketici kooperatifleri
birleştirilmelidir. Bakın, değerli arkadaşlarım, koyunun popülasyonu,
şu anda… Bu koç oğluyla beraber. AHMET YENİ (Samsun) – Düştü! RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Düşmez! Bunu ihmal ettik. Bunun popülasyonu 50
milyon civarındaydı, şu anda 25 milyonlara düştü. Sütü para etmiyor, eti para
etmiyor, derisi para etmiyor. Bu şekilde yaşamayı sürdürmek istiyor. Bu
meraları kullanıyordu -sizden para pul
da istemiyordu- meraları paralı hâle getirdik, şu anda, vatandaş, 5 milyar
gibi, 10 milyar gibi mera parasını nasıl ödeyeceğim diye tir tir titriyor. Yine, değerli arkadaşlarım, keçi… Bunu iktidarınız döneminde
terörist ilan ettiniz; o olayla beraber, hâlbuki doğal gıdaydı bu, ormanda
yaşıyordu, ormanın içinde, fundalıklara girmiyordu. Yetişmiş ormanlarda
yıllarca bu popülasyon 100 milyonlardan 50 milyonlara
düştü. Bunu da ihmal ettiniz. Orman köylüsü bunun sayesinde köyünü terk
etmiyordu, şu anda köyünü terk ediyor, kentin varoşlarında sorun olmaya devam
ediyor. Yine, aynı şekilde, inek… Bunun şu anda sütü para etmiyor değerli
arkadaşlarım, sütü 40 kuruşa düştü, sütü 40 kuruşa düştü, sütüne bakan yok. O dokuz günlük Kurban Bayramı’nda insanlarımızı kurban ettik,
biliyorsunuz, 156 insanımızı trafik kazalarında kaybettik, 850 insanımız da
hastane köşelerinde şu anda şifa bekliyor. Ölenlere rahmet diliyorum. O dokuz
günlük tatilde… Önlem almıyoruz değerli arkadaşlarım, can kaybı oluyor, savaş
gibi. 156 insanımızı kaybettik, canlarımızı kaybettik. Günahtır. Bakın… KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – 1,5 milyar destek verdik biz buna. RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Destek verdiniz ama destekle… Şu
anda, bununla ilgili olarak Sayın Bakanımız diyor ki: “100 başın üzerinde
işletmeler 47’ydi, 697’ye çıktı.” Şu anda, o 650 işletmeye gidin, bir konuşun.
Vatandaş bundan nasıl kurtulacağım diye… Çünkü, Kurban
Bayramı’nda -sütünü de para ettirmedik- o dokuz gün sütler sokağa döküldü. Bakın, Ankara’nın suyu kullanılmıyor, çok şey var. Ankara’nın suyu
kullanılmıyor. Bundan böyle, bu Ankara’da çocuklarımıza süt ikram etmemiz
gerekiyor değerli arkadaşlarım. Bu süt, doğal gıda… ÜNAL KACIR (İstanbul) – Döküyorsun! RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Dökülsün. O, bereket, bereket. ÜNAL KACIR (İstanbul) – Cihazları bozacaksın. RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Dökülsün, bereket. Onda sorun
olmaz. Bu sütü ihmal ettik değerli arkadaşlarım. Şu anda üreticinin
elinde 41 kuruş. Buna 4 kuruş destek veriyoruz, 4 kuruş. Defalarca söyledim
burada, buna hiç olmazsa 20 kuruş destek verelim, bu damızlık ineklerimiz
kesime gitmesin diye defalarca yalvardık. Onu da ihmal ettiniz. Değerli arkadaşlarım, bu deve… Apronlarda…
Bu pehlivan… Bu pehlivan…. Türkiye'nin pehlivanı.
Kültür bu. Kültür Bakanlığı bütçesi buna destek veriyor güreşlerde, ama
develeri kesmeyin. Bunlar pehlivan, Ppehlivanlar
kesilmez. Bu, Türkiye'nin Denizli’sinde güreşiyor, Manisa’da güreşiyor,
Aydın’da güreşiyor, Nazilli’de güreşiyor, Balıkesir’de güreşiyor, Çanakkale’de
güreşiyor. Bunu ihmal etmeyin. Antalya’da, Kumluca’da
güreşiyor. Bu pehlivanı kurban etmeyin değerli arkadaşlarım. Bunu apronlarda kestiniz. Yazıktır, günahtır. Bunun popülasyonu Türkiye’de 2 bin idi, şu anda 1.057 tane deve
kaldı. 1.057, sayı bu. Müzelik. Bunu Kültür Bakanlığı destekliyor, önümüzdeki
dönemde güreşlerimize desteklerinize devam edin. Bunda, bir haftalık sürede
bunun güreştiği bölgelerde ekonomi düzeliyor, insanlar o güreş haftasını
bekliyor, orada pazarlar kuruluyor, panayırlar kuruluyor. O beldenin, o köyün
çehresi değişiyor. Bunun adına camiler yapılıyor, bunun adına okullar
yapılıyor, bunun adına çeşmeler yapılıyor, havuzlar yapılıyor, köy konakları
yapılıyor bu güreşlerden elde edilen gelir ve getiri ile. Değerli arkadaşlarım, mandayı da zaten tarih unutmayacak. Mandamız
da perişan. O da artık müzelik oldu. Durum bu şekilde. Bu deve “Boynumun eğri büğrü olduğuna bakmayın, ben düz yolu
severim.” diyor. Bazen kendi kendinize haksızlık yapıyorsunuz “9 bin kilometre
yol yaptık” diye. SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Devenin havudunu da göster
AKP’lilere. Havuduyla götürdüler… RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, 9 bin
kilometre değil o; o, 45 bin kilometre. Çünkü yaptığınız yollar en az beş kere
söküldü, kazıldı, sürüldü, tekrar yapıldı. Müteahhit zengin ettiniz, müteahhit zengin ettiniz. Yapılanlara hasetlik yok bizde,
teşekkür ediyoruz, ama düzgün yapın, doğru yapın. Bakın, akşamleyin Balıkesir’de TOKİ inşaatları konuşuldu. Aynı
sorun Burdur’da da var. TOKİ inşaatları dökülüyor arkadaşlarım. İzleyin. Bu
bizim paramız, sizin paranız, hepimizin parası. MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) – Burası hayvanat bahçesi mi? RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Hayvanat bahçesi değil, bunlar
benim grafiklerim. Ben veteriner hekimim. Ben bunlarla yirmi yıl uğraştım. Bu
vatandaşın sorunlarını sizlerle paylaşmak istiyorum. Bunlar açmazda, bunların
sorunları, bunlar ekonominin gelir ve getiri kaynakları. Geçiyorum. Değerli arkadaşlarım, tarımsal ürünlere gelince, onlar mantardan
başlıyor, haşhaşta sorun var. Mantarın girdisinde saman var, at gübresi var,
tavuk gübresi var; bunlar kullanılıyor. Dönüşümlü, suyu dahi
dönüşümlü. Hiçbir ürün atılmıyor. Bunda “Gelin, KDV’yi düşürün.” dedik
mantarda, altı yıldır söylüyoruz bu kompozedeki yüzde 18’lik KDV’yi
düşürmediniz. Şu anda mantar üreticisi de perişan. Haşhaş: Bakın arkadaşlar, şu bizim yerli tohumumuz, şu da
sertifikalı tohum, verdiğiniz tohum. Bundan ürün çıkmıyor. Şunu ektiğimiz zaman
tarla alabildiğine yemyeşil; ama bunu ektiğimiz anda biri orada, biri orada,
biri orada çıkıyor. Kılçık gibi; büyümüyor. Üretim burada, bizim kendi
ürünümüzde ama sertifikalı tohum yasası çıkardık, tohum yasasıyla vatandaşı
mağdur ettik. Kuş gribiyle tavuklarımızın, bunların genlerini kaybettik; Denizli
horozunu bulmanız mümkün değil şu anda. MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Onun suçunu da mı bize yüklüyorsun? RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Bunun suçunu size yüklemiyorum.
Nerede şimdi o göçmen kuşlar, nerede kuş gribi şimdi? Kuş gribiyle milyonlarca
hayvanı katlettik bu memlekette. Denizli horozu “Ötemiyorum.” diye feryat
ediyor artık. Bunun yumurtasını da memleketten aforoz ettik likit
yumurtayla. Ben geçen dönem de söyledim: Bundan böyle sizler de bizler de bu
yumurtayı kırmadan veya kendimiz soymadan yersek günah işlemiş oluruz değerli
arkadaşlarım çünkü bu yumurtayı… MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Aman düşürme! RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Düşsün, kaynattım geldim Değerli
Arkadaşım, tedbiri alındı onların, hiç merak etme, sütte bir hatamız oldu. Bunu da korumamız gerekiyor, bu da açmazda şu anda. Bunlar
üretimin materyalleri Türkiye'deki. Artık adamlar, Japonya uçak yapıyor, uçak,
1 liraya satıyor uçağı. Çin oyuncak yapıyor, oyuncakları gayet güzel, 1
milyona, 1 YTL’ye oyuncak veriyor. Onlarla bizim mücadele etmemiz mümkün değil.
Türkiye'nin kurtuluşu üretimde, tarım ve hayvancılıkta. Bakın, bu sene elma para etmedi. Soğuk hava
depoları elmayla dolu. Şu anda 75 kuruş. Kent varoşlarında 2 liraya elma
alamıyorsunuz ama depolar dolu. Üretici ve tüketici kooperatiflerini
birleştirin -size akıl veriyoruz- belediyeleri birleştirin, halktan halka
üretimi sağlayın. Bu yıl domatesimiz tarlalarda kaldı, gelincik tarlası gibiydi
tarlalarımız. ÜNAL KACIR (İstanbul) – Hani “domates” deyince göstermedin! RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Para etmedi, Burdur’un
Gölhisar’ında, Yusufça’sında, Çamlık’ında
perişan oldu, şu an da öyle. MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Ben domates bölgesinden geliyorum, ayıp
ediyorsun, Fethiye domatesi 2 liraya çıktı! RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Fasulye, bizim Burdur İnsuyu’nda, Çatağıl’ımızda bu
sene 20 kuruşla 50 kuruş arasında fiyat buldu. Sertifikalı tohum aldı, tohumda
sorunlar yaşandı, bunları ilgililere yansıttık fakat üreticinin mağduriyeti
giderilmedi. Havuç, soğan, iskelen… Bizim Burdur’un Gölhisar, Karamanlı ve Yusufça bölgelerimiz soğan üretir ama soğanda da patateste
de aynı mağduriyeti yaşıyoruz değerli arkadaşlarım. Bunlar üretim kaynakları.
Teknolojiyle hareket etmeniz mümkün değil. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayın. ÜNAL KACIR (İstanbul) – Bir dakikada oyuncaklarını ancak toplar
zaten! RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Patlıcan… Hal Yasası’yla vatandaş
mağdur edildi; o yüzde 16, yüzde 12, yüzde 15, Hal Yasası’yla vatandaşımız
mağdur edildi. Ne olur birbirimizi anlayalım değerli arkadaşlarım. Birbirimizi
anlamamız gerekiyor, anlayalım. Şu milleti, mutluluğa, bakın mutluluğa, sevgiye… MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sevgi mi bu? RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) -
…dostluğa, üretime, insanca yaşamaya beraber ulaştıralım; bütün
dileğimiz bu, bunun için uğraşıyoruz. Siyaseti niçin yapıyoruz? Siyaset, sorun çözme sanatı. Bu
sorunları çözmediğimiz sürece bu koltuklarda niçin oturuyoruz? Biz buraya niye
geldik? Hepimizin meslekleri vardı, hepimiz bölgelerinde birer kahramandı,
kimimiz doktordu, kimimiz veteriner hekimdi, kimimiz iktisatçıydı, kimimiz
yöneticiydi, çalışıyorduk ama bu ülkenin sorunlarına çözüm koymak gerekiyor.
Bunun için çabamız, konuşmamız, sizlerle bu şekilde karşılıklı anlatımlarımız
bu toplumu refah içinde yaşatmak içindir. Bu duygularla, tekrar yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum,
bütçemizin hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum. Bunları lütfen
unutmayalım. Çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özkan. AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Sütü iç, sütü… ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Ankara suyundan ucuz. AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Bundan sonra süt koysunlar oraya. AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Sayın
Başkan, beş dakika ara verin de toparlasınlar… BAŞKAN – İlkokulda, ilkokul öğretmenlerine önce şu söylenir:
Yaparak, yaşayarak öğretme. Sayın Özkan da yaparak yaşayarak öğretme metodolojisine uygun bir tavır sergiledi ama bundan sonraki
bütçede ve daha sonra konuşma yapacak arkadaşlardan ricam, bu çok bölüyor,
dolayısıyla… RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, çok teşekkür ederim. BAŞKAN - Anladım da ben sizi, bakın, kesmedim sözünüzü. Şimdi
ortalık toparlanırken… Dolayısıyla… RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Ankara’da su çok pahalı
biliyorsunuz. BAŞKAN - Öğrendik, bilgilendik fakat… Gruplar adına ikinci söz hakkı Demokratik Toplum Partisi Grubu
adına Bitlis Milletvekili Sayın Nezir Karabaş’ta. Buyurun Sayın Karabaş. (DTP sıralarından alkışlar) Süreniz on dakika. DTP GRUBU ADINA MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; bütçenin 12’nci maddesi üzerine Demokratik Toplum
Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. On gündür 2009 yılı bütçesini tartışıyoruz burada. Tabii, birçok
şey dile getirildi ancak ben, Sayın Başbakanımızın sürekli dile getirmeyi
sevdiği, sürekli tekrarladığı, bazen de bazı sayın bakanlarımızın ve
milletvekillerimizin tekrar ettiği bir sözden başlamak istiyorum. Hep şunu
söylüyor: “İstanbul’ Sayın milletvekilleri, Sanayi Bakanlığı bütçesinde çok kısa dile
getirmiştim ama şimdi biraz açacağım. Bitlis Valiliğinin İl Planlama ve
Koordinasyon Müdürlüğünün 2006 yılı raporu var. Şimdi, bu raporda önce şöyle
bir belirleme yapıyor, diyor ki: ”İlimizde sosyal güvence kapsamında olan kişi
yoktur. Buna rağmen, sosyal güvence kapsamında değerlendirdiğimiz yeşil kartlı
ve 2022 sayılı Yasa’dan yararlanan kişilerin muhtaç ve yoksulluk sınırında
olduğunu söyleyebiliriz. “ Şimdi, bu rakamları verelim: SSK’lı 12.299 kişi, BAĞ-KUR’lu 18.365 kişi, Emekli Sandığı 5.384 kişi, bunların
toplamı 36.048 kişi. Bunları beş kişilik aileyle birlikte hesapladığımız zaman
180.240 kişi. 2006 yılındaki nüfus sayımına göre Bitlis’in nüfusu 388 bin.
Şimdi bunları çıkardığımız zaman, nüfusun yüzde 46’sı olan bu kısmını
çıkardığımız zaman, yeşil kartlı ve 2022 sayılı Yasa’ya tabi olanların sayısı
210 bini ve oranı Bitlis nüfusunun yüzde 54’ünü buluyor. Yani, Bitlis halkının
yüzde 54’ü, Valilik İl Planlama ve Koordinasyon Müdürlüğünün raporuna göre
muhtaç ve yoksulluk sınırındadır. MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Genel sağlık sigortası var. MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Şimdi, İstanbul’da ne varsa,
İzmir’de ne varsa, Antalya’da ne varsa Bitlis’te o mu vardır? Elbette, Türkiye’nin
birçok yerinde işsizlik sorunu, Türkiye’nin birçok yerinde ekonomik zorluklar,
sıkıntılar var, ama bu oranın yüzde 54 olduğu, yeşil kartlının nüfusun yüzde
50’den yukarısını oluşturduğu, nüfusun yüzde 54’ünün muhtaç ve yoksulluk
sınırında olduğu başka bir il var mıdır? Yine, “Bitlis’te ne varsa İstanbul’da
da o var.” deniliyor. Sayın milletvekilleri, Bitlis’in merkez nüfusu 45 bindir ve
Bitlis’in merkezinde dört tane dere akmaktadır. Bu derelerin en uzak olanının
il merkezine uzaklığı 7-8 kilometredir, diğerleri 3-4 kilometredir. Bitlis’in
mevcut siyasilerinin, 2002 seçimlerinden bu yana dört milletvekilinin üçü ve
yedi ilçe, on beş belde belediye başkanlarının, bir ilçe ve bir belde
başkanının dışında, 2004 yılından bu yana tüm belediye başkanları AKP’lidir. Şimdi, Ankara’da üç gün sular kesildi, kıyamet koptu. Tabii ki
doğaldır. Üçüncü bin yılda bir kentte suyun kesilmesi kabul edilemezdir,
ilkeldir, toplum da buna tepki gösterecek. Ancak Bitlis’te -dört tane derenin aktığı- derelerin aktığı kaynakta
hiçbir işlem yapılmadan, hiçbir arıtmaya ihtiyaç olmadan rahatlıkla
içilebilecek bu sular, yıllardır borulara devredilip insanların musluğuna
getirilmiyor. Üç dört senedir AKP Belediyesi döneminde olur olmaz zamanlarda su
kesiliyor. Şimdi bir belediye veya Elektrik Kurumu elektriği herhangi bir
nedenle belli süre kesecekse, suyu akıtmayacaksa, vatandaşa “Falan saatler
arasında şu gerekçeyle su akmayacak, su kesilecek.” denilir ancak Bitlis’te bu
da yoktur. Hangi saatte suyun akacağı, hangi saatte kesileceği belli değildir.
Bitlis’e gittiğimde, Bitlis Sayın Valisinin, Belediye Başkanının, AKP Bitlis İl
Başkanının, İl Emniyet Müdürünün olduğu ortamda dile getirdim, bunları
aktardım, Bitlis’in milletvekillerine aktardım ancak bugüne kadar bu konuda hiçbir
adım atılmış değil. Yine AKP’li milletvekillerinin yaptığı konuşmalarda tütünle ilgili
belli açıklamalar yapıldı, denildi ki: “Yüz kırk yıldır Türkiye’de sigara,
alkol ve benzeri maddeler Tekelin denetimi altındadır ancak 4733 sayılı Yasa
ile Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurulu kurulmuştur. Bu Kurul, Tütün
üreticisi ile tüccarı buluşturup üreticinin ürününü değerlendirmesi ve
satmasına yardımcı olmuştur.” Şimdi soruyorum, Bitlis üreticisine soruyorum, Muş üreticisine
soruyorum, Adıyaman üreticisine soruyorum: Bugüne kadar sizin tütününüzü
üretirken, bu konuda, tütün değerlendirme konusunda, tüccarla buluşma konusunda
ne zaman size yardımcı olundu? Bunu dile getiren AKP’li milletvekillerine de
soruyorum, Bitlis milletvekilleri de var: Tütün üreticisi ile tüccarı ne zaman
buluşturdunuz? Bitlis’te -bölgenin birçok ilinde öyledir- daha önce 18 bin
tütün üreticisi vardı; şimdi, merkezde 1.923, Yolalan’da
1.332, Hizan’da 1.275, Mutki’de 1.411, Kavakbaşı’nda
1.904, Güroymak’ta 2.478, Gölbaşı’nda 1.771 olmak üzere toplam 12.094 tütün
üreticisi vardır. Bunu aile nüfuslarıyla, 5’le de çarptığımız zaman, Bitlis’te
şu anda da 50-60 bin kişi geçimini tütünle sağlıyor. Tütünün üretildiği alanlar alternatif bir tarım ürünü üretmeye de
uygun değil. Bitlis’teki tütün üretim alanlarının birçoğu 4-5 dönümü veya en
fazla 5-6 dönümü geçmemektedir. Tarım Bakanlığı birçok zaman bazı rakamlar
vermekte. Sayın Tarım Bakanımız alternatif ürünlerden bahsetmektedir. Ancak
Tütün Üreticileri Birliği son dönemde kuruldu. Tarım İl Müdürlüğüyle yaptıkları
her görüşmede, Bitlis Tarım İl Müdürlüğünün alternatif ürünle ilgili bir
çalışmasının olmadığı söyleniyor. Şimdi, Sanayi Bakanlığının Bitlis iline yönelik 2008 yılında
yapılan faaliyetleri var burada. Şimdi bu faaliyetlere baktığımız zaman -işte,
tartı aletleri, oradaki sanayicinin, esnafın envanteri-
belli şeylerden bahsediliyor. Onun dışında, daha önce başlanan, 2004 yılında
biten ve yarı yarıya boş olan Ahlat Küçük Sanayi
Sitesinin bitirildiği söyleniyor; doğru, bitirildi ama yarı yarıya boş.
Güroymak’ta küçük sanayi sitesi projesi var, hâlâ başlanmadı, ihalesi yapıldı,
başlanmadı; organize sanayi bölgesi yıllardır gündemde olmasına rağmen, hâlâ
bitirilmedi. Onun için –buradan Sanayi Bakanına da ilettim- bir an önce bunlara
el atılması gerekiyor. Ancak, Bitlis’te yapılması gereken tarım ve hayvancılığa bir an
önce destek verilmesidir. Şimdi, Sayın Maliye Bakanımız dün “Hayvancılıkta
bayağı gelişme sağladık.” dedi. Ancak, Türkiye’deki rakamlara göre, Türkiye’de
son yıllarda hem küçükbaş hem büyükbaş hayvanda büyük oranda düşme olmuştur. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Özellikle küçükbaş hayvan anlamında bölgenin deposu olan bölge
illerinde hayvancılık bitme noktasına gelmiştir. Bitlis yaylaları ve diğer
illerin yaylaları yasaklanmış, küçükbaş hayvancılık bitme noktasına gelmiş. Son
dönemde arıcılıkta gelişme var. Bir birlik kuruldu Bitlis’te. Bu birlikle
ilgili, birliğin başkanı ve yetkilileri geldi, tüm bakanlıklarla görüştü. Bir
an önce onlara destek sunulması gerekiyor. Son bir konuyu dile getireceğim, önemlidir. Valiliğe Ahlat’ın Ovakışla beldesinden
verilen bir dilekçe var. Ahlat’ın Ovakışla’sı,
yıllardır, Türkiye’deki, bölgedeki çatışma ve şiddet ortamına rağmen, hiçbir
sorunun yaşanmadığı bir beldedir. Son dönemde, kaymakam, koruculuğu
dayatmaktadır. Beldenin belediye başkan yardımcısı, 5 tane muhtar ve yüzlerce
dilekçeli bir başvuru var, valiliğe başvuru. Bu tür, koruculuk gibi
uygulamaları, Ovakışla’yı… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karabaş. MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan. BAŞKAN – Bir dakika ekledim ya… MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) - Şu cümlemi tamamlayayım Sayın
Başkan. BAŞKAN – Hiç yapmadım, bir dakika veriyorum, ama çok hızlı
toplayın. MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Bitlis Valiliğine verilen Ovakışla
Belediye Başkanının, 5 tane muhtarın ve yüzlerce Ovakışlalının
imzasının bulunduğu bu dilekçeyi İçişleri Bakanlığına aktaracağım, mutlaka bir
an önce üzerinde durulmasını, Ovakışla’da Ahlat Kaymakamının koruculuğu dayatmasının gerekçesinin de
açıklanmasını istiyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karabaş. Şahıslar adına Hatay Milletvekili Sayın Orhan Karasayar. Buyurun Sayın Karasayar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakika. ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 12’nci maddesi üzerinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Hükûmetler ekonomik ve
sosyal amaç ve önceliklerini maliye politikaları aracılığıyla yerine
getirirler. Maliye politikalarının en önemli uygulama araçları ise
bütçeleridir. Hükûmetlerimiz döneminde gelir
artırıcı, harcama azaltıcı politikalar ile birlikte gerçekleştirilen
reformlarla bütçe disiplini sağlanmıştır. 2009 yılı bütçesinde eğitim, sağlık,
sosyal nitelikli ve bölgesel gelişmişlik farklılıklarının azaltılmasına yönelik
harcamalara öncelik verilmiştir. Bu bütçeyle küresel mali krize karşı ekonomimizin dayanıklılığının
artırılmasını, vatandaşlarımızın hayat kalitesinin yükseltilmesini amaçlıyoruz.
Bugüne kadar uyguladığımız bütçe politikaları ile mali disiplin, yapısal
reformlar ve özelleştirmeler temel politikalarımız olmuştur. İktidarımız
döneminde uygulanan güçlü maliye politikaları sayesinde bütçe, sağlam,
öngörülebilir, saydam ve güvenilir bir yapıya kavuşmuştur. Böylece, bütçe disiplini
sağlanmış, kamu borçlarının çevrilebilme endişesi ortadan kaldırılmıştır. Bu bütçeyle, insanımızın en temel eğitim ve sağlık ihtiyacını
karşılamaya devam ediyoruz, yoksullukla mücadelemizi hız kesmeden sürdürüyoruz.
Devletimizin imkânları ölçüsünde çiftçimizin ekip biçtiği mahsulün hakkını
veren; köylümüzü, yol, su ve diğer altyapı hizmetlerine kavuşturan; işçinin,
memurun alın terini karşılıksız bırakmayan; emeklinin geçimini ön planda tutan,
öğrencinin eğitim, barınma, yiyecek ihtiyaçlarını karşılayan, özürlü ve bakıma
muhtaç vatandaşlarımıza destek olan anlayışımızı muhafaza ediyoruz. Ülkemizin
dört bir tarafına ihtiyaç duyduğu yatırımları götürüyor, reel kesimleri
destekliyor, bilime, araştırmaya, geliştirmeye yine önemli payı ayırıyor,
mahallî idarelerimize destek oluyoruz. Türkiye'nin seksen bir vilayetinde altyapı yatırımlarından tutun
da üstyapı yatırımlarına varıncaya kadar hizmetler götürülmektedir. Bu
yatırımlar, önceki bütçelerde olduğu gibi, 2009 bütçesinde de ekonomik
kalkınmaya odaklanmış, bireysel ve toplumsal refahı gözeten sosyal yönlü güçlü
bir bütçedir. Son yıllarda vergi gelirlerinde gösterilen yüksek performans
sayesinde bütçe açığının azaltılması yönünde önemli bir başarı yakalanmıştır.
2009 yılı bütçe ödenekleri de, uygulanan ekonomik programın ilke ve hedeflerine
uygun olarak kamu kesimi açıkları ile enflasyonun düşürülmesi ve reel
ekonomideki büyümenin sürdürülmesini, dışsal şoklara karşı ekonomimizin
direncini artırmaya katkıda bulunmasını sağlayacak şekilde belirlenmiş ve kamu
idarelerinin hizmet öncelikleri dikkate alınarak tahsis edilmiştir. Küresel ekonomilerde dalgalanmalar her zaman olabilir. Önemli
olan, önümüze çıkan her zorluğu kolayca bertaraf edebilecek şekilde hazırlıklı
olmaktır. Bu doğrultuda yapısal reformlara devam etmek suretiyle Türkiye'nin
dış şoklara karşı dayanıklılığını artırabilir ve kalıcı başarılar elde
edebiliriz. Nitekim, dışımızda gelişen dünya krizi
sürecinde Türkiye cari açığa ve enflasyona kalıcı çareler bulduğu ölçüde bu
krizi fırsata dönüştürmüş olacaktır. Türkiye'nin, genç nüfusuyla önümüzdeki yıllarda üretimi, verimliliği
ve refahı daha da güçlendiren, hızlı büyüyen ve ihracatı daha da artan bölgesel
ekonomik güç olacağından hiç kimsenin kuşkusu olmasın. AK PARTİ hükûmetlerimiz döneminde sağladığımız ekonomik ve siyasi
istikrar… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. ORHAN KARASAYAR (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkan. …iyi yönetim, beşerî sermaye gelişimi ve teknoloji kullanımı dâhil
birçok sosyoekonomik gösterge bakımından hem eski yıllara ve hem de birçok
ülkeye göre çok daha iyi bir konuma gelmiştir. 2009 bütçesi küresel kriz
dikkate alınarak ülke ihtiyaçlarına uygun olarak hazırlanmıştır. Bu duygu ve düşüncelerle 2009 yılı bütçesinin ülkemize hayırlı
olmasını diliyor ve yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karasayar. Şahıslar adına son söz Bursa Milletvekili Sayın Canan Candemir Çelik. Buyurun Sayın Çelik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakika. CANAN CANDEMİR ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2009 yılı gelir bütçesinin 12’nci maddesi üzerine söz almış
bulunuyorum. Grubum ve şahsım adına yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi dünya 1929 buhranından
sonra en büyük krizi yaşıyor. Kısa zamanda etkisini hissettiren kriz reel
ekonomiyi tehdit eden boyutlara ulaştı. Açıklanan önlem paketleri bile krizin
derinleşmesini ve diğer ülkelere sıçramasını engelleyemedi. Küresel ekonomileri
etkisi altına alan bu gelişmelerden ülkemiz çok da fazla etkilenmedi. İşte
bugün bütün dünyayı sarsan küresel mali krizden asgari şekilde etkileniyorsak,
bu, son altı yıldır AK PARTİ İktidarı tarafından kararlılıkla uygulanan mali
disiplinin, sağlam bankacılık sisteminin sayesindedir. 2002 yılından itibaren
kararlılıkla uygulanan makroekonomik politikalar ve yapısal reformlarla
ekonomimiz sağlam temellere oturtuldu. 2002-2007 arasında ortalama yüzde 6,8
oranında büyüyen ekonomimiz çarpıcı bir performans sergiledi. 230 milyar dolar
olan ekonomi beş yılda 657 milyar dolara ulaştı. 2009 yılı hedefi ise 788 milyar dolardır.
Kamu kesimi borçlanma gereği uzun bir süreden sonra ilk kez negatife
dönüşmüştür. 2002 yılında yüzde 10 olan bu oran 2007 yılında binde 10’a
gerilemiştir. Bu rakamlar, ülkemizin yıllardır belini büken borç sarmalından
kurtulduğunu çok açık bir şekilde göstermektedir. Bu göstergelerden yola
çıkarak, AK PARTİ İktidarı bugün bütün sözlerini yerine getirmiş,
alışkanlıkları değiştirmiştir. AK PARTİ İktidarı Türkiye’yi kriz ve bunalımların
adresi olmaktan kurtarmıştır. Borçlarını ödeyemez hâlde devraldığımız idare
bugün tarihinin en sağlam bütçesini yapmaktadır. Değerli milletvekilleri, ekonomide de başarının kilit noktası
güvendir ve son altı yıllık çalışmalarımıza bakıldığında sadece yurt içinde
değil, uluslararası boyutta da güvenin yeniden tesis edildiği belirgin bir
şekilde fark edilmektedir. Toplumun her kesimi, oy versin ya da vermesin,
desteklesin ya da desteklemesin AK PARTİ İktidarına güvenmekte ve ekonomi
politikalarında başarılı olacağına inanmaktadır. Bu da hem yerli hem de
yabancıların önlerini görebilmelerini, buna göre yatırım yapmalarını sağlamaktadır.
“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” felsefesiyle ilerleyen AK PARTİ, insanı
merkezine alan, insanın refahını gözeten bir ekonomi anlayışı sergilemiştir. Bu
anlayışla ekonomideki olumlu göstergelerin daha da çok sokağa yansımasını,
üretimin, özellikle de istihdamın artması partimizin temel amacıdır. AK PARTİ’nin yalnızca ekonomide değil, tüm alanlarda
başlattığı yeniden yapılanma mücadelesi her kesimin destek ve güvenini
almaktadır. Türkiye’nin aydınlık yarınlarına ulaşmak için heyecanımız ortaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle, titizlikle hazırlanan 2009 yılı
bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini diliyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelik. Soru-cevap işlemine geçiyoruz. Sayın Aydoğan… ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Bakan, emniyet teşkilatımızda trafik tescil bürosunda dış
görev yapması gereken 4.200 personel idari hizmetli olarak çalışmakta. Bunların trafik hizmetlerinde çalışması daha doğru. Bunların
yerine sözleşmeli 2.500 personel alınarak bu hizmet yerine getirilebilir.
Devlet Personel Başkanlığı olumlu görüş bildirdiği hâlde henüz kadro tahsisi
yapılmadı. Kadro tahsisi yapmayı düşünüyor musunuz? Çünkü bu kadro tahsisi
yapıldığında, trafikte dışarıda görev yapması gereken 4.200 çalışan yerine
2.500 kişiyle bu hizmetler yapılabilir. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Sayın Taner… RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, biraz önceki açıklamanızdaki
dolaylı vergilerle ilgili. Toplam vergi gelirleri içindeki direkt ve dolaylı
vergilerin 2002 yılındaki oranları nedir, 2008 yılındaki oranları nedir? Bir de direkt vergilerin içindeki stopaj vergilerin 2002 ve 2008
oranlarını alabilir miyiz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Bulut… AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakanım, Balıkesir’den
muhasebeci Uğur Erol diyor ki: “Bunu Sayın Bakana sorun. Benim mükelleflerim
vergi borçlarını ödeyemiyorlar. On sekiz ay taksitlendirildi ancak bunu da
ödeyemedikleri için tekrar borçları katlanıyor. Bu taksit oranını otuz altı aya
çevirmek mümkün müdür?” Ayrıca, “KOSGEB için müracaat eden 7 müşterimin sadece
1 tanesine Halkbank’tan yedeklerdesiniz diye cevap
geldi.” diyor. KOSGEB’ten sadece üretim yapan
firmalara kredi verildiğini ifade etmekte. Bu krediyi genelleştirmeyi düşünüyor
musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Ekici… AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Anadolu’da tam bağımsızlık mücadelesinin meşalesini yakan Antep,
seksen yedi yıl önce bugün emperyalist işgalden 14 bin nüfusunun 6.317’sini
şehit vererek kurtulmuştur. Tüm şehitlerimize rahmet diliyor, Gaziantepli hemşehrilerimin kurtuluş gününü kutluyorum. Sayın Bakana sorum: Sayın Bakan, Bakanlık binalarını körfez
sermayesine satmayı planlıyorsunuz, basından edindiğimiz bilgilere göre.
Bakanlıkları kiracı yapmayı hedefliyorsunuz. 6.317 insanımız canını kanını
vererek şehit olmuştur. Bu şehitlerin kemiklerinin sızlayacağını düşünüyor
musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Işık… ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım. 1) Sayın Bakan, kapatılan belde belediyeleriyle ilgili olarak
Yüksek Seçim Kurulu, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi karar ve açıklamalarıyla bu
belediyelerin durumları iyice belirsizleşmiştir. Bu belediyelerimiz 29 Mart
seçimlerine girebilecekler midir? Eğer giremeyerek köye dönüştürülecek
olurlarsa şimdi belediyelere göre düzenlediğiniz bu bütçeyle ödeneklerini nasıl
kullandırmayı düşünüyorsunuz? 2) Bugünkü bazı gazetelerde IMF’yle tedbir büyüklüğü konusunda beş
aşağı beş yukarı anlaşıldığını ifade ettiğiniz yazılmaktadır. Buna göre, ne kadarlık bir miktarda anlaştınız? Yüzde kaç faizle bu
krediyi kullandıracaksınız? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Sayın Çalış… HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, bu soruma daha önceki
maddede cevap alamadığım için tekrar ediyorum. Sayın Bakanım, İktidarınızda il özel idareleri ve belediyelere
kaynak transfer ederek ve yasal yetkiler vererek hizmetleri yerelleştirme yolu
tercih edilmiştir. Bu uygulama hizmetin süratinde ve hızında olumlu yansımalara
sebep olurken gerçekten çok ciddi yolsuzluk ve iktidar yandaşlarının
korunduğuna dair iddiaları da gündeme getirmiştir. Bu konudaki teftiş raporları
ve mahkeme sonuçlarıyla ilgili kamuoyunu aydınlatmak adına bilgi verebilir
misiniz? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Sayın Güvel… HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum. Sayın Bakan, merkezi Adana’da bulunan ÇUKOBİRLİK ve bağlı otuz
dört tarım satış kooperatifinin 140 milyon YTL kredi borçlarını yeniden
yapılandırmayı düşünüyor musunuz? Kredilerinin faizlerinin silinmesi söz konusu
mudur? İkinci sorum: Türkiye’de faaliyet gösteren on altı tarım
birliğinden birçoğu aldıkları kredileri yıllardır ödeyemiyor. Borçları, Yeniden
Yapılandırma Kurulu aracılığıyla erteleniyordu. Kurul bu yılın sonunda tasfiye
edilecek. Birliklerin destekleme fonundan aldıkları krediler de kesilecek. Bu
borçların ertelenmesi ya da silinmesi söz konusu mudur? Yeni dönemde tarım
birliklerinin borçları konusunda ne yapılması planlanıyor? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Sayın Ağyüz… Sayın Ağyüz yok mu? Sayın Köse, çok az bir vaktimiz kaldı, hızlıca sorun lütfen. ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakan, küresel mali krizle birlikte tüm gelişmiş ülkeler
stratejik öneme sahip kurumları özelleştirmenin yanlışlığını anlamışlardır
hatta özelleştirilen bazı kurumların kamulaştırılması yapılmaktadır. Bu süreçte
siz hâlâ satmaya devam edecek misiniz? 2003-2008 yılları arasında yapılan
ihaleler nelerdir? Bu ihalelerden toplam ne kadar gelir elde edilmiştir? Elde
edilen gelir tatmin edici midir, ulusal çıkarlarımıza uygun mudur? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Bakan… DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan. Son sorudan başlayayım. Tabii, özelleştirme aslında bir reformdur, sadece bir gelir
kaynağı olarak bakılmaması lazım. Eğer özelleştirme serbestleşmeye, rekabete ve
tüketici için, bütün ülke için daha kaliteli bir hizmete, inovasyona
ve verimliliğe
yol açıyorsa -ki genelde açıyor- o açıdan Türkiye’nin menfaatlerinedir. Benim
bildiğim kadarıyla, 2002 sonu-2008, bugüne kadar TMSF’nin
yaptığı satışları da dâhil ederseniz yaklaşık 41,5 milyar dolar civarında bir
varlık satışı veya özelleştirmesi söz konusu. Bu dönemde, bunun, özellikle
dediğim gibi, verimliliğe katkısı olduğu ortada. Bakın, 1990’lı yıllarda birçok ülke telekomünikasyon şirketlerini
özelleştirdi ve bugün Avrupa’da mesela geniş bant İnternet son derece yaygın,
telefon ücretleri son derece ucuz, rekabet var ve dolayısıyla bu ülke için de
sonunda tüketici için de son derece büyük faydalar yarattı. Türkiye bu konuda
mesela bir miktar gecikti ama bu yeni yapılan özelleştirmeyle birlikte -ki
bunun bir sonraki aşaması daha çok serbestleşmedir- o beraberinde bence çok
büyük bir fayda getirecektir. Emniyet Genel Müdürlüğünün 4/B talebi Maliye Bakanlığı tarafından
incelenmektedir, değerlendirilecektir. Mükellefin vergi borçlarını, bildiğiniz gibi, on sekiz aya yaydık
ve burada aslında yüzde 3 gibi çok düşük bir faiz oranı uygulanıyor.
Dolayısıyla, yani bu borçların katlanması gibi birtakım yorumlar pek makul bir
yorum değil ama yüce Meclisimiz uygun görürse ve bunu otuz altı aya yayarsa…
Yayabilir ama ben ilke olarak, şahsen, bu vergi aflarını, prim aflarını doğru bulmadığımı
bir daha ifade etmek istiyorum bu vesileyle. ÜMİT ŞAFAK (İstanbul) – Ama çıkarıyorsunuz. DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Belediyelere genel bütçe
vergi gelirlerinden aktarılan paylar kanunla belirlenmiş. Her ay toplanan
vergiler belediyelere bu oranda aktarılmaktadır. Bu uygulamaya 2009 yılında da
devam edilecektir. Burada herhangi bir belediye ayrımı da söz konusu değildir. Şimdi, değerli arkadaşlar… ALİM IŞIK (Kütahya) –
Sayın Bakan, köy olursa ne olacak? DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Müsaade edin bir cevap
vereyim. Köy olursa, bu karmaşık bir konu. İsterseniz onu biraz düşünüp… OKTAY VURAL (İzmir) – Yazılı cevap verin. DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – …tekrar size yazılı
cevap vereyim. EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Öğrendik Sayın Bakanım. DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Şimdi, değerli
arkadaşlar, bu dolaylı vergilerin toplam vergilere oranı 2008 yılında yüzde
65,02, bu oran 2002 yılında yüzde 59,45’ti. Dolaysız vergilere baktığınız zaman
2002 yılında yüzde 40,55’ti, 2008 yılında yüzde 34,98’e düşmüş durumdadır. Bunda sigorta primi hariç. Sigorta primi koyarsanız, o
zaman, aslında, dolaylı vergilerin payı yüzde 48,3’e iniyor, dolaysız
vergilerin payı da yüzde 51,65’e o şekilde düşüyor. Dolayısıyla, burada, aslında,
eğer sosyal güvenlik primlerini dâhil ederseniz Avrupa Birliğinden de çok
farklı değiliz. Yani tabii, birtakım ülkelere göre farklılıklar arz edebilir. Diğer bir sorunuz vardı. Bu ücret ve ücret sayılarını ödemeler
üzerinden tahakkuk edilen gelir vergisinin toplam vergi gelirleri içerisindeki
payı 2007 yılında yüzde 11,9; bu oran 2001 yılında yüzde 11,1; 2002 yılında
yüzde 10,5 civarında idi. ÜMİT ŞAFAK (İstanbul) – Beyan yoluyla kaç Sayın Bakanım? DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Şimdi, diğer sorulara
bir bakayım. BAŞKAN – Yazılı cevap verebilirsiniz çünkü hiç vaktiniz kalmadı. DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Yazılı cevap vereyim
arkadaşlar, ona yazılı cevap vereyim. EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Hiç müzakere yapmayalım. DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Şimdi, değerli
arkadaşlar, bir kere, birtakım bakanlıkların binalarının oraya buraya
satılması, bunlar… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Evet, bitti. Teşekkür ederim. AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Sayın Bakanım, öyle bir şey yok ya. BAŞKAN – Madde üzerinde iki önerge vardır. Önergeleri önce geliş
sırasına göre okutacağım. AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Var mı, yok mu? Bir tek
kelime. BAŞKAN – Sayın Ekici… AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Efendim, sorumuza cevap istiyoruz. BAŞKAN – Yazılı verecek. Bitti vakit. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık
sırasına göre işleme alacağım. İlk önergeyi okutuyorum, daha sonra ikinci önergeyi okutup işleme
alacağım. Buyurun. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 2009 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Yasa Tasarısının 12. maddesinin
(2.) fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
(2) Sermaye ödenekleri 2009 Yılı Programının Uygulanması, Eşgüdümü
ve İzlenmesine Dair Karar esaslarına göre yılı yatırım programlarıyla
ilişkilendirilmesinde Maliye Bakanı yetkilidir. BAŞKAN – Diğer önergeyi okutup işleme alıyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının 12 nci maddesine aşağıdaki fıkranın
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"(3) Genel bütçeli idarelerin bu Kanuna ekli (A) İşaretli
Cetvellerinin; 03- Mal ve Hizmet Alım Giderleri tertiplerinde yer alan
ödeneklerin (03.9- Tedavi ve Cenaze Giderleri
tertiplerinde yer alan ödenekler, Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel
Komutanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü bütçelerinin 03- Mal ve Hizmet Alım
Giderleri tertiplerinde yer alan ödenekler ile Hazine Müsteşarlığı bütçesinin
07.82.30.00-01.5.0.00-1-03.5 tertibinde yer alan ödenek hariç) yüzde 10'u,
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Bütçesinin
17.01.30.00-04.2.1.01-1-05.4, 17.01.30.00-04.2.1.03-1-05.4,
17.01.33.00-04.2.1.03-1-05.4, 17.01.31.00-04.2.1.03-1-05.4,
17.01.32.00-04.2.1.04-7-05.4, 17.01.30.00-04.2.1.04-7-05.4,
17.01.30.00-04.2.1.12-1-05.4, 17.01.30.00-04.2.1.13-1-05.4, 17.01.31.00-04.2.1.13-1-05.4,
17.01.30.00-04.2.1.22-1-05.4, 17.01.32.00-04.2.1.22-1-05.4,
17.01.33.00-04.2.1.22-1-05.4, 17.01.00.23-04.2.1.22-1-05.4,
17.01.32.00-04.2.1.23-1-05.4, 17.01.00.23-04.2.1.23-1-05.4,
17.01.30.00-04.2.1.24-1-05.4 tertiplerinde yer
alan ödeneklerin yüzde 10'unu ve Adalet Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı,
Sağlık Bakanlığı, Karayolları Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
bütçelerinin 06- Sermaye Giderleri tertipleri ile Ulaştırma Bakanlığı
bütçesinin 16.01.30.00 kurumsal kodundaki 06- Sermaye Giderleri tertiplerinde
yer alan ödeneklerin yüzde 16,5'i iptal edilmiştir. Bu fıkra hükümleri
gereğince yapılan iptaller sonucunda ilgili tertiplerde kalan ödeneklerin Kuruş
tutarları dikkate alınmaz. Bu konuda çıkacak tereddütleri gidermeye, gerekli
işlem ve düzenlemeleri yapmaya Maliye Bakanı yetkilidir." BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ KEREM ALTUN (Van) – Uygun görüşle
takdire bırakıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılıyoruz. OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım… BAŞKAN – Buyurun. OKTAY VURAL (İzmir) – Müsaadenizle bu konuyla ilgili bir bilgi arz
etmek istiyorum. Sayın Başkanım, bu bütçe, Türkiye Büyük Millet Meclisinde siyasi
iktidarın önümüzdeki yıl işlemleriyle ilgili ortaya koyduğu, gerçekçi ve samimi
olmak durumunda olan bir bütçe. Bugün bu bütçenin samimiliği ve gerçekliği
yoksa bütçe de yok demektir. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, önerge üzerinde konuşma
hakkı yok. Sayın Başkan Vekili ne amaçla konuşuyor? BAŞKAN – Bir bilgi vereceğini söyledi, önergeyle ilgili bir şey
demiyor daha. OKTAY VURAL (İzmir) – Bugün buradaki bu bütçedeki ödeneklerin
gerçekçi olmadığını ortaya koyuyor, samimi değil. Samimi olmayan, gerçekçi
olmayan bütçeyi nasıl bu makro dengelerle birlikte oylayabiliriz ve bunu
müzakere edebiliriz? MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, biraz önce bir önerge
sahibine ilettiniz, “Gerekçesinden başka okunmaz.” dediniz. Sayın Grup Başkan
Vekili öbür maddede konuşsun. OKTAY VURAL (İzmir) – Bu yönüyle bakıldığı zaman bu, milletin ve
devletin ümüğünü sıkma projesidir ve bütçeyi azaltma ile ilgili bir projedir. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri ) – Sayın Başkanım… BAŞKAN – Bir saniye… OKTAY VURAL (İzmir) – Bu konuda Maliye Bakanlığının Türkiye Büyük
Millet Meclisine sunduğu makroekonomik bütün göstergelerin hepsini de bozacak
bir teklifle karşı karşıyayız. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri ) – Sayın Başkanım, önerge üzerinde hiçbir
milletvekilinin açıklama hakkı yoktur. Anayasa’nın 162’nci maddesini okudunuz. OKTAY VURAL (İzmir) – Diğer yönden de bu numaraların da ne anlama
geldiğinin bir bilgisini versinler. Hangi fasılda, hangi ödenekte, nedir
bunlar? BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural. ÜMİT ŞAFAK (İstanbul) – Müzakere edecek efendim. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri ) – Olur mu, önerge müzakere edilir mi? EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Hayır, büyümeyi ne kadar etkileyecek?
Bu önemli. OKTAY VURAL (İzmir) – Yani nedir bu ya! IMF’nin talimatlarını
Meclise onaylattırıyorsunuz, ümüğünü sıktırıyorsunuz milletin! Nedir bu! (AK
PARTİ sıralarından gürültüler) Karar yeter sayısı istiyoruz Sayın Başkan. AHMET YENİ (Samsun) – Ha, onu yapabilirsin, karar yeter sayısı. BAŞKAN – Anayasa’nın bütçe görüşmelerini düzenleyen 162’nci
maddesinin “Değişiklik önergeleri, üzerinde ayrıca görüşme yapılmaksızın okunur
ve oylanır.” hükmü gereğince önergenin gerekçesini okutuyorum: Gerekçe: Uygulanmakta olan ekonomik program çerçevesinde sözkonusu ödeneklerin iptal edilmesine ihtiyaç duyulmuştur. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza... RECEP TANER (Aydın) – Karar yeter sayısı istiyoruz. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur. Birleşime on beş dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 16.20 DÖRDÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 16.39 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN
(Giresun), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
37’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum. 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine
kaldığımız devam edeceğiz. Komisyon burada. Hükûmet burada. Tasarının 12’nci maddesi üzerinde verilen Hatay Milletvekili Sayın
Sadullah Ergin ve arkadaşlarının önergesinin
oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını
arayacağım: Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı
vardır, önerge kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, daha önce okunan İstanbul Milletvekili
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ve arkadaşlarının önergesi
geri çekilmiştir. Şimdi, maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 13’üncü maddeyi okutuyorum: Mahalli idarelere yapılacak Hazine yardımları MADDE 13- (1) Maliye Bakanlığı bütçesinin; a) 12.01.31.00-06.1.0.07-1-05.2
tertibinde yer alan ödenek, 13/1/2005 tarihli ve 5286 sayılı Kanunun geçici 7 nci maddesi çerçevesinde, il özel idarelerine veya
büyükşehir belediyelerine devredilen personelin aylık ve diğer her türlü mali
ve sosyal haklarına ilişkin ödemelerini karşılamak üzere 2/7/2008 tarihli ve
5779 sayılı İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden
Pay Verilmesi Hakkında Kanunun geçici 1 inci maddesi çerçevesinde il özel
idarelerine veya büyükşehir belediyelerine, b) 12.01.31.00-06.1.0.08-1-07.1
tertibinde yer alan ödenek, Köylerin Altyapısının Desteklenmesi Projesi
(KÖYDES) kapsamında köylerin altyapı ihtiyaçları için il özel idareleri ve/veya
köylere hizmet götürme birliklerine, tahakkuk ettirilmek suretiyle kullandırılır.
Bu fıkra kapsamında ilgili idarelere yapılan Hazine yardımları haczedilemez ve
üzerine ihtiyati tedbir konulamaz. (2) Birinci fıkranın (b) bendinde yer alan ödeneğin, 2009 Yılı
Yatırım Programında belirlenmesini müteakip il bazında dağılımı, kullandırılması,
izlenmesi ve denetimine ilişkin esas ve usuller Yüksek Planlama Kurulu
tarafından karara bağlanır. BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na
aittir. Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu. (CHP
sıralarından alkışlar) Süreniz on dakika. CHP GRUBU ADINA KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Teşekkür ediyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünyanın yaşadığı bir
ekonomik kriz var ve Türkiye de bu ekonomik krizi yaşıyor. Biz
ana muhalefet partisi olarak ısrarla Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin bu konuda sağlıklı ve tutarlı bir politika
izlemediğini, izlemek istemediğini, olayı sağlıklı görmediğini, göremediğini de
ısrarla dile getirdik ama her seferinde iktidara mensup arkadaşlar, bu kürsüye
çıktıklarında ısrarla ana muhalefet partisinin bu konuda sağlıklı bir söylemde
bulunmadığını da ifade ettiler. Hatta, her kürsüye çıkan arkadaş, 2009
bütçesinin ne kadar önemli olduğunu, bu bütçenin Türk halkına büyük yararlar
sağlayacağını da ifade ettiler. Sayın Başbakan, hatırlarsanız, bundan bir süre önce “Biz istersek
IMF’nin parasını son kuruşuna kadar öderiz. Biz IMF’ye mahkûm değiliz.” diye
bir açıklamada bulunmuştu. Bu yaza doğru yapmıştı bu açıklamayı. Daha sonra,
ortaya ekonomik kriz çıkınca Sayın Başbakan yine bir açıklama yaptı, dedi ki:
“Ekonomik kriz bizi teğet geçecek. Dolayısıyla, biz çok fazla
etkilenmeyeceğiz.” Arkasından, bir süre sonra ekonomik kriz kapıya dayandı,
politika üretilemedi, İktidar bu konuda sağlıklı bir duruş sergileyemedi ve
ekonomik kriz geldi, bütün sektörleri vurdu ve gerçekten, reel ekonomi
dediğimiz ekonomi çok ciddi sorunlarla karşı karşıya: Pek çok işçi şu anda
sokakta, işçiler işlerinden oldular, işverenler fabrikalarını kapattılar, bazı
işverenler üretimlerini bir miktar kıstılar, bir kısmı da fabrikada zorunlu
izne tabi tuttular işçileri. Arkasından, Sayın Başbakan dün bir açıklama daha yaptı ve krizin
“Psikolojik” olduğunu ifade etti. Yani aslında Türkiye’de bir kriz yok ama kriz
“Psikolojik!” Herhâlde dünyada ilk teşhisi bu şekliyle koyan
bir başbakan Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı. Bu krizin bizzat
yurttaşlar tarafından yaşandığını, alışveriş merkezlerine gittiğimizde bunun
görüldüğünü, sanayi merkezlerine gittiğimizde bunu gördüğümüzü hepimiz
biliyoruz. Şimdi, Sayın Başbakan çok önemli bir açıklama daha yaptı, IMF’yle
pazarlıkların gündeme geldiği bir dönemde Sayın Başbakan yine söz alıp konuştu
ve “Ben yurttaşımın ümüğünü IMF’ye sıktırmam.” dedi. Biz de sevindik “Herhâlde
Sayın Başbakan artık kararlı bir tutum sergiledi, IMF’ye mahkûm olmayacak.” dedik.
Çünkü IMF’ye ekonomik kriz dolayısıyla mahkûm olan tek bir ülke var, o da
Türkiye Cumhuriyeti. Şimdi, bakın, az önce bir önergeyi oyladık. Ben eminim, önergeye
“Evet” oyu kullanan Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerinin büyük bir
kısmı bu önergeye niçin el kaldırdığının farkında bile değil. Bu önergeyle, değerli milletvekilleri, genel bütçeye ait… HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Hangi
önerge? KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Bakın, Değerli Milletvekilim, genel
bütçeye ait mal ve hizmet alımlarının yüzde 10’unu kesiyorsunuz bu önergeyle.
Yine, bu önergeyle, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının
ödenekleri sayılmış burada numaralar itibarıyla, o ödeneklerin yüzde 10’unu
kesiyorsunuz. Adalet Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı,
Karayolları Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün 2009’daki
yatırımlarının yüzde 16,5’unu iptal ediyorsunuz, kesiyorsunuz. Ulaştırma
Bakanlığının yine yatırımlarının yüzde 16,5’unu iptal ediyorsunuz. Değerli arkadaşlarım, kriz döneminde mademki biz Türkiye
Cumhuriyeti yurttaşlarının ümüğünü sıkmayacaksak, yatırım ödeneklerinin
kesilmesi değil tam tersine artırılması lazım, harcamaların artırılması lazım
ki sanayi canlanabilsin, sanayi gelişebilsin. Eğer siz… MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Kaynak nerede, kaynak? KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Kaynak, efendim, bu bütçe gelirken
kaynağı yok muydu? Vardı. Bu bütçe gelirken var mıydı? Vardı. EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Yoktu, şişirilmişti gelirler. KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Peki, o zaman, buraya çıkan Adalet
ve Kalkınma Partisinin değerli milletvekilleri söylemediler mi “Bu bütçe
samimidir, bu bütçe doğrudur, bu bütçe doğru dürüst hesaplandı buraya geldi.” O
zaman ne oldu da, nerede ne oldu da bu yatırım ödeneklerinin önemli bir kısmı
birdenbire bir önergeyle iptal ediliyor. MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Biz IMF’den borç alalım, yüzde 10’unu
da ilave edelim diyorsunuz. KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Demek ki ortaya çıkan gerçek şu: Bu
bütçe samimi değil. Bu bütçe, IMF’nin direktifleri üzerine, Adalet ve Kalkınma
Partisi milletvekillerinin oylarıyla geçen bir bütçedir. Bu bütçe, işsizlik
yaratacak bir bütçedir. Bu bütçe, yatırımları kısıtlayan bir bütçedir. Siz
istihdamı nasıl artıracaksınız? Yatırımları iptal ediyorsunuz, nasıl
artıracaksınız istihdamı? Değerli arkadaşlarım, siyasal iktidarların parlamentoya bütçe
getirirlerken samimi olmaları lazım. Baştan kesip buraya getirselerdi derdik ki
ön görüşmeleri vardır, samimi olarak hazırlanmıştır, bütçe buraya gelmiştir. Ama, bütçenin şu son günlerinde önemli miktardaki
yatırımları kesiyorsanız, o zaman, bu Hükûmet,
ekonomik kararları bağımsız alabilecek bir hükûmet
değildir. Bu Hükûmet, IMF’nin talimatları
çerçevesinde Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosundan bütçe geçirmeye çalışan bir hükûmettir, bütçeyi kaçırmaya çalışan bir hükûmettir. O nedenledir ki ben İktidar kanadındaki değerli
milletvekillerimi uyarmak istiyorum. Önergelere el kaldırırken mesela Sayın
Bakan çıkıp şunu söyleyebilirdi: Buradan ne kadarlık
yatırım kesiliyor? Harcamaların ne kadarı kesilecek? Siz biliyor musunuz
arkadaşlar? Bilen arkadaş lütfen el kaldırıp bunu söyleyebilir mi? 2009 bütçesi
ne kadar kesildi efendim? TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Her şeyi sen mi biliyorsun? KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Ne kadar kesildi efendim? Söyleyin
efendim. MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Ne kadar kesildiğini Maliye Bakanlığı
bilir. KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Hayır, hayır. Ne kadar kesildi
efendim, söyleyin, biz öğrenelim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Sayın Kılıçdaroğlu, Genel Kurula lütfen… OKTAY VURAL (İzmir) – Milletvekillerine haksızlık yaptınız. KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Ben mesela öğrenemedim. Sayın Bakan
eğer bu önergeyi sunarken… Önergedeki bir arkadaşımız çıkıp diyebilirdi “Şu
kadar oldu.” diye. RECEP KORAL (İstanbul) – Sen niye öğrenmedin? KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Evet, yeri geldiğinde insanların
bilgi sahibi olmaları, bilgi öğrenmeleri kadar yüce bir şey yoktur. MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sen mi öğreteceksin? BAŞKAN – Sayın Hıdır… RECEP KORAL (İstanbul) – Sayın Başkan, devamlı bilmeden konuşuyor.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Bilmemek ayıp değildir, öğrenmemek
ayıptır. Ben size bu dersi de vermek zorunda değilim. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Siz, mutlaka, el kaldırırken,
Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarına felaket getirecek olan bir bütçeye el kaldırıyorsunuz.
MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Felaket filan gelmez, merak etme.
Felaketi sizin gibi tellallar getirir. OKTAY VURAL (İzmir) – Bu önergenin milletvekillerine
onaylattırılmasına yazıktır. Günahı yok milletvekillerinin. KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Parlamentonun görevi ekonomik krizi
bu kadar ağır atlatmak değildir. Bu bütçenin eğer gerçekten yurttaşlara,
gerçekten halkımıza, gerçekten Türkiye Cumhuriyeti’ne yararlı olması
isteniyorsa IMF’den talimat alan bir hükûmeti sizin
mutlaka indirmeniz gerekiyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Felaket tellallığı yapıyorsunuz,
tellallık! KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – IMF’den talimat alıyor bu Hükûmet. OKTAY VURAL (İzmir) – Size onaylattırmasınlar. Hükûmete
verin yetkiyi. KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Siz bu Hükûmeti
savunmayın. Siz yasama organı üyesisiniz. Siz Hükûmetin…
ASIM AYKAN (Trabzon) – “IMF ile anlaşın.” diyenler kimdi? KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Kim anlaşamıyor diyorsunuz? ASIM AYKAN (Trabzon) – Kim
söylüyordu? KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Ben söylüyorum. Bakın… OKTAY VURAL (İzmir) – Neden milletvekillerine onaylattırıyorsunuz? KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – …şu önerge IMF’nin isteği üzerine
verilmiş bir önergedir. RECEP KORAL (İstanbul) – Kıvırdın gene bak. KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Bakın, yakında göreceksiniz, IMF
ile uzlaşma sağlanacak. Bu önerge nedir biliyor musunuz? Bu önergenin bir ayıbı
daha var değerli arkadaşlar. Bu önergeye göre aslında Hükûmet
isterse -Bakanlar Kurulu- bu yatırımı yapmayabilir, yatırım ödeneklerini
harcamayabilir, böyle bir yetkisi var ama IMF güvenmiyor. IMF diyor ki: “Kanun
çıkaracaksın, bu ödenekleri iptal edeceksin, ben göreceğim bunu.” OKTAY VURAL (İzmir) – Belki de Başbakan “Ne yapalım, Meclis karar
aldı.” diyecek. KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – …ve siz iptal ediyorsunuz bu
ödenekleri. Sorun buradan kaynaklanıyor değerli arkadaşlar. Ben sizin
sinirlendiğinizi biliyorum, ama ben doğruları söylemek zorundayım. HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Biz
sakiniz. KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Sayın Bakan çıksın, benim
söylediklerimi yalanlasın. “Hayır, biz yatırım ödeneklerini iptal etmedik,
genel bütçeye dâhil idarelerin mal ve hizmet alımlarını yüzde 10 oranında iptal
etmedik. Buradan herhangi bir tasarruf da söz konusu değil. Vergi gelirlerimizi
de biz zaten buna göre hesaplamıştık.” desin, ben de diyeyim ki Sayın Bakan
doğruları söylüyor. Ben hepinize saygılar sunuyorum değerli arkadaşlar. (CHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kılıçdaroğlu. Madde üzerinde gruplar adına ikinci söz, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Sayın Emin Haluk Ayhan’da. Buyurun Sayın Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on dakika. MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 13’üncü maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi
Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın milletvekilleri, 5286 sayılı Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğünün Kaldırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun’un geçici 7’nci maddesi: “İl özel idareleri ve büyükşehir belediyelerinin
gelirlerine ilişkin yeni bir kanuni düzenleme yapılıncaya kadar bu idarelere
devredilen personelin aylık ve diğer her türlü mali ve sosyal haklarına ilişkin
ödemeler Devlet bütçesinden il özel idarelerine veya büyükşehir belediyelerine
kaynak aktarmak suretiyle yapılır.” şeklinde bir düzenlemeydi. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Denizli büyükşehir
belediyesine… Denizli, büyükşehir belediyesi oldu değil mi? EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Denizli’deki Sayın Başkan Nihat Bey’e
168 lira, Kocaeli’deki Sayın Nihat Bey’in
belediyesine ne kadar? 562 lira. “Adalet” AK PARTİ’nin
adında var, adil değil. Değerli kardeşlerim, burada, bakın -görüldüğü üzere- Köy
Hizmetleri personelinin devri sonrası ortaya çıkan yükün önemli bir bölümü il
özel idarelerinin üzerinde kalmıştır. İl özel idareleri bir yandan sınırlı
bütçeyle il genelinde birçok hizmeti yerine getirmeye çalışırken diğer taraftan
bütçe etkinliğini de bozacak böyle bir yükün altında kalmıştır. Uygulamanın beş
yılı aşan süreyle sınırlanması il özel idarelerinin üzerinde ileriye dönük mali
riski daha da artırmaktadır. KÖYDES projesi kapsamında harcanan toplam tutar tam olarak ne
kadardır? İçişleri Bakanlığının İnternet sayfasında yer alan bilgilere göre:
2007 yılında bitirilen iş sayısı 17.387 ve toplam proje sayısı 23.747 iken,
2008 yılında bu tutarlar sırasıyla 57.983 ve 61.649’a yükselmiştir. 2008
yılında sadece 500 milyon YTL kaynak ayrılmasına rağmen proje sayılarındaki bu
hızlı artışın nedeni nedir? KÖYDES projesinin kaç yıl daha devam etmesi
planlanmaktadır? Bu kadar kaynakla, bu ödemelerin, bu projelerin
gerçekleştirilmesi mümkün müdür? AKP maalesef getirdiği tasarılarda, getirdiği
hususlarda samimi değildir. Değerli kardeşlerim, sayın milletvekilleri; bakın, geçen yıl,
yılbaşında gelen bir
tasarı var, il özel idarelerine ve belediyelere genel bütçeden
pay verilmesiyle ilgili. Bu kanunun muhtevasında haddizatında ne vardı?
Doğrudan mahallî idarelerin vatandaşlardan alacakları vergiler vardı. Hükûmet ne yaptı? Getirdi, alt komisyon kurdu. Alt
komisyonun üyesi olduk. Sonra baktık ki alt komisyon çalışmadı. Defalarca
sorduk. Baktık, Hükûmet tasarıyı Türkiye Büyük Millet
Meclisinden çekmiş. Daha sonra tasarı ne olarak geldi? Tasarı teklif
olarak geldi, AKP milletvekillerinin teklifi olarak geldi. Peki, sonunda ne
oldu? Teklifte tasarının gerekçesi aynı, 2000’li yıllara dayanıyor, 2000
yılının başına dayanıyor. Yeni bir rakam yok, düzenleme yok. Peki, ne oldu sonunda?
Adaletsiz bir sonuç ortaya çıktı. Değerli milletvekilleri, bakın, Denizli Belediyesine 168 lira kişi
başına, Malatya Belediyesine 168 lira… FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Haşa,
haşa! EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – …Kocaeli Belediyesine 562 lira. Biz
bunların rakamlarını uzun süre elde edemedik maalesef, yok. Şimdi, değerli milletvekilleri, bu konu üzerinde daha fazla durmak
isterdim ancak bugünkü gelişmeler bizleri başka hususlarda konuşmaya zorunlu
kıldı. Değerli milletvekilleri, bakın, bugün kriz bir sosyal travmaya dönüşüyor, Türkiye'nin ekonomik ve toplumsal
depresyonun eşiğine geldiğini görüyoruz, intiharlar var, işten çıkanlar
patronlarını öldürüyorlar, her tarafta problemler oluyor, hiç kimse Hükûmetin bu konularda gerekli tedbirleri aldığını maalesef
görmüyor, sonuç alınamıyor. Şimdi, biz, bu bütçe Komisyonda görüşülürken söyledik: Bu bütçe
samimi değil. Yüzde 4’lük büyüme gerek Türkiye'nin kendi ülke şartları ile
ekonomik şartlarını gerek küresel krizin Türkiye’ye dayattığı şartları
karşılayacak muhtevada, güçte, yapıda değil, makroekonomik hedeflerde problem
var, bize “Değil.” dediler. Daha sonra, daha bütçe görüşülürken, ihracatın
yüzde 8’den fazla artacağını, ithalatın yüzde 6’dan fazla artacağını söyleyen
sayın bakanlar, daha bütçe burada görüşülmeden, tamamlanmadan, bize bütçenin,
ihracatın yüzde 17, ithalatın yüzde 25 düşeceğini söylediler. Burada samimi
olmadılar. Samimi olmadıklarını biz söyledik. Sayın Maliye Bakanı dedi ki:
“Bunlar birer hedeftir.” Bakın, bunlar birer hedeftir ama bu Parlamentoda
maliye geleneğinden, ekonomi geleneğinden gelen arkadaşlar var. Gerek
bürokratlar gerekse siyasiler buna çok üzülürdü. Yabancı ülkelerde de bu konu
çok hassas takip ediliyor. Bu konularda memleketine zarar veren bürokratlar,
zarar veren siyasiler çok kötü davranış biçimi içine giriyorlar -ifade etmek
istemiyorum, Allah korusun- fakat gerçekten söylediğim gibi bu bütçe ekonomik
gerçeklerle paralel değil. Gerek ülke gerek küresel ekonominin
gerçekleşmelerini karşılayamaz dedik. Peki, vergi gelirleri… Yüzde 15 düşüyor ithalde alınan KDV. Hedef
olarak yüzde 22 artacağını söylüyorsunuz, cevap alamadık “Bunu nasıl
hesapladınız?” dediğimizde. İlave olarak soru önergesi verdik, hâlâ cevap
alamadık. Bu bütçenin gelirleri de gerçekçi değil. Dolayısıyla, size IMF
tarafından dayatılan bu önergeler, maalesef Hükûmetin
değil, bizzat siz sayın milletvekillerine onaylattırılıyor ki ne oluyor?
Sorumluluğu sizlerin üzerine bu Hükûmet atıyor. Maliye Bakanlığı bütçesinde, daha bütçe görüşülürken Maliye Bakanı
yok. Biz ona samimi olmadığını yukarıda söyledik, Komisyonda söyledik. Yüzde
10, yüzde 16,5 kesiliyor baktığınız zaman. 16 katrilyonluk bütçe yatırım
ödeneklerinde kaçını kesiyorsunuz Sayın Bakan? Hiç olmasın, “Şu kadar miktar
kesiyoruz.” diye, şunun altına, gerekçesine bir satır, iki satır bir şey ilave
edin. Ancak sorarak öğreniliyor, bürokratlara sorarak öğrenmeye çalışıyoruz.
Onlar çekiniyorlar, açıklamak istemiyorlar. Sayın Bakan, bunların bu millete
izah edilmesi lazım. Bununla yatırımları yapmıyorsunuz. Yatırımların
olmaması demek, işsizliğin artması demek. Bununla çiftçileri girdaba sokuyorsunuz. Zaten çiftçiler
problemli. Büyük problemler içinde yaşıyorlar. Ulaştırmada, vesairede burada baktığınız
zaman, Karayolları Genel Müdürlüğünün, Devlet Su İşlerinin ödeneklerinin
kesildiğini görüyorsunuz. Yaklaşık, kabaca baktık -doğruları siz test edin-
yüzde 20’ye yakın yatırım ödenekleri kesiliyor burada. Bunu, niye, bize,
yukarıda Komisyonda veya kamuoyuna samimi olarak söylemediniz, son günlerde,
Parlamentoda geçerken, kimsenin anlamayacağı bir şekilde, gerekçesinde bile
detayı olmayan bir şeyi milletin önüne koyuyorsunuz? Biz, burada, bütçe hakkını
millet adına kullanıyoruz, millet için kullanıyoruz. Ama siz ne yapıyorsunuz?
Bizim bunu görmemizi, okumamızı, millete anlatmamızı engelliyorsunuz. Ne oldu?
Bir ay öncesinden beri ne değişti de bunu yapıyorsunuz? Size kim yaptırıyor?
Bunları milletle çok net bir şekilde paylaşın. Bunun böyle olacağı belliydi.
Biz söylerken, siz bana “hedeftir” dediniz.
Bakın, cari işlemler açığına bakıyorsunuz, programa koyamadınız
nasıl finansmanını koyacağınızı. Onu da soru önergesi olarak getireceğim. Nasıl
finanse edeceksiniz? Merkez Bankası bize yukarıda sunum yaptı. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum. Tamamlayın lütfen. EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Çeşitli alternatiflere göre cari açığın düşeceği yeri söyledi. Siz
bunları onlarla paylaşmıyor musunuz? Şimdi, burada ifade etmek istediğim bir husus var. Bunu size kimin
yaptırdığını, neden yaptırdığını, neden bu durumda olduğunuzu, neden bunu
yapmak zorunluluğu hissettiğinizi bu millete anlatmanız lazım. Şeffaflık
bunu gerektirir. Yok teğet geçecekti, yok aşağı
inecekti, inmeye başlamıştı, psikolojikti… Vatandaşın gerçekten psikolojisi
bozuldu. Krizin kendi psikolojisi değil, krizin yarattığı travmanın
psikolojisi milleti mahvetti. Siz insan içine çıkmıyor musunuz? Anadolu’yu
gezmiyor musunuz? Biz de geziyoruz. Vatandaşları görüyoruz, vatandaşların
çektiği ıstırabı biliyoruz. Denizli’den işsiz vatandaşlar bana iş bulmak için geliyor da Sayın
Mehmet Yüksel’e, Aliye Hanım’a gelmiyorlar mı? Geliyorlar. Bu ıstırabı sizler
duymuyor musunuz? (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Sizin kapılarınıza gelmiyor mu?
Gelin, bu millete bu yaptığınızı gayet net ve açık bir şekilde izah edin. Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Bütçenin hayırlı olması ümidiyle saygılar sunuyor, teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan. Madde üzerinde gruplar adına üçüncü söz, Demokratik Toplum Partisi
Grubu adına Siirt Milletvekili Sayın Osman Özçelik’e
aittir. Buyurun Sayın Özçelik. (DTP sıralarından
alkışlar) Süreniz on dakika. DTP GRUBU ADINA OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarının 13’üncü maddesi üzerinde
grubum Demokratik Toplum Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz aldım.
Saygılar sunuyorum. Bütçe Meclisimizde görüşülüyor, daha önce görüştüğümüz birçok yasa
gibi. Ancak, muhalefet olarak bizim buradaki görüşlerimizin gerek bütçenin
gerekse daha önce görüştüğümüz yasaların reddi veya kabulü konusunda herhangi
bir etkisi olmadığını biliyoruz. AK PARTİ sayısal çoğunluğuna dayanarak, kimi
zaman gerekli sayıyı da bulundurmadan Mecliste, bu yasa tasarılarını geçirdiği
gibi bütçeyi de geçirmektedir. Ama biz, halkımıza karşı olan sorumluluğumuz
gereği, kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi açısından ve tarihe not düşmek
bakımından, gerek bütçe gerekse diğer yasalarla ilgili görüşlerimizi sunmaya ve
yapıcı eleştirilerimizi kamuoyuyla paylaşmaya ve sizlerle paylaşmaya devam
edeceğiz. Sayın milletvekilleri, şu anda Türkiye’nin önünde tarihsel olarak
ve yaşamsal olarak çok önemli bir konu var. Bu konu da ekonomik kriz konusudur.
Dünyada ekonomik krizin ortaya çıkmasıyla birlikte Sayın Başbakan bu krizden
Türkiye’den etkilenmeyeceğini söyledi, krizi “hamdolsun”la
karşıladı. “Kriz teğet geçecek.” dedi. Keşke öyle olsaydı. Oysa bütçe görüşmelerimiz
sırasında Maliye Bakanımızın, Sayın Unakıtan’ın sunuş
konuşmasında bir krizden söz ettiğini gördük. Diyor ki Sayın Bakan: “Parasal
önlemlerle krizden çıkmanın mümkün olmadığını, sistemin kökten
değiştirilmesini” bizzat kendisi söylüyor. Yani zannedildiği gibi kriz teğet
geçmiyor, bir krizin içindeyiz. İkincisi: Bu krizi parasal önlemlerle
aşabilmemiz mümkün değil, sistemde köklü değişiklik yapmamız gerekiyor. Bu ikinci bir itiraf. Yani sistemde köklü değişikliğin
gereği ne zaman ortaya çıkar? Yaptığınız uygulamaların yanlışlığı ortaya
çıktığında kökten bir değişiklik yapma ihtiyacını hissedersiniz. Yani burada
ikili bir itiraf var: “Yok.” denen kriz “Var.” diyor Sayın Maliye Bakanı;
ikincisi, uygulanan ekonomik politikaların yanlış olduğunu, kökten bir
değişikliğe ihtiyaç olduğunu söylüyor. Yine Sayın Bakan “Üretmeden, verimliliği artırmadan bir ekonominin
dönmesi, refahın, sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması çok güçtür.” diyor,
yani “Üretim yapacağız, verimliliği artıracağız, refahı ve sürdürülebilir
kalkınmayı bu şekilde sağlayabileceğiz, yoksa işimiz zor.” diyor. Krizin teğet geçeceğini söyleyen Başbakan burada derin geometri
bilgisiyle bize geometri dersi vererek teğetin anlamını söyledi. Yani “teğet”
dokunmakmış, sadece dokunmakmış. Dokunurken de tabii biraz da
zedeleyebileceğini söyledi. Peki, kriz gerçekten teğet mi geçiyor? Teğet mi
geçiyor, yoksa merkezden delip mi geçiyor, önümüzdeki günlerde göreceğiz. Daha şimdiden Türkiye'ye sermaye girişi durdu. Piyasalardan
yabancı sermaye, 5,5-6 milyar dolarlık dış sermaye piyasadan çekildi. Sermaye
girişinin durması ve mevcudun çekilmesi iç talebi doğal olarak daraltır. İç
talep daralması ekonomik büyümeye negatif, olumsuz bir etki yaratır. Hazine dış
borç bulmada da zorlanıyor. Dış borçlar iç borçlarla karşılanmak durumunda. İç
borç stoku artacak bu şekilde, böyle görünüyor. İç borç stokunun artması nominal ve reel faizlerin yükselmesine işaret ediyor. Faiz
oranlarının yükselmesi kamu açıklarını artırıyor, kamu açıklarının kontrolü
güçleşince enflasyonla mücadele zorlaşıyor. Bunlar, temel ekonomi kuralları.
Ekonomist değilim, uzmanların görüşlerini sunuyorum size. Dış ticaret açığının
–uzmanların bu çerçevedeki değerlendirmelerine göre- 20 milyar dolar olacağı,
enflasyonun da 2009 yılı itibarıyla yüzde 50 ve 60’ları bulacağı söyleniyor. Sayın milletvekilleri, ekonomik büyüme yüzde 6’lar, yüzde 7’lerden
yüzde 1,5-2’lere… Önümüzdeki yıl için de öngörülen yüzde 4’tür… Gerçi, özel bir
görüşmede Sayın Başbakanın “Yüzde 4 hedefledik ama yüzde sıfır gerçekleşmesi
olasılığına karşı uyaranlara, bunu söyleyemeyiz, sene sonunda, ne yapalım, 4
bekliyorduk ama olmadı diyebiliriz; sakın bunu kamuoyuyla paylaşmayın.” uyarısı
yaptığını basından duyduk. Sayın Unakıtan, “Ticaret daralacak,
büyüme düşecek, işsizlik artacak.”
diyor. Daha şimdiden işten çıkarmalar başladı. Grundig’te
432 kişi… Brisa’da üretim durduruldu. Doğuş
Gayrimenkul Yatırım Ortaklığında personel çıkarıldı. Demisaş
Döküm Emayede, bazı bölümlerinde üretime ara verildi, işçi çıkarma kararları
alındı. Ceytaş Madencilik Tekstilde 198 çalışandan
170 kişi çıkarıldı. Aksu İplik Dokuma ve Boyada 250-300 kişi çıkarıldı. Bisaş Tekstilde üretime ara verildi. Kütahya Porselen
Sanayisi dört fabrikasından 1’ini kapattı, 250 kişi işten çıkarıldı. Deniz
Ticaret Odası, 52 gemi yapımının iptal edildiğini, 61 gemi siparişinin
dondurulduğunu… Bilişim sektöründe yüzde 10-15 oranında çalışanın işsiz
kaldığını, Tuzla deniz sanayisinde işçilerin işten çıkarıldığını, otomotiv
sanayisinde üretimin yüzde 30, yüzde 40 düştüğünü, dolayısıyla ÖTV ve KDV
gelirlerinin azalacağını görüyoruz. Ereğli tersanelerinde 200 işçi çıkarıldı.
Metal İş Sendikası Genel Sekreteri, bugüne kadar 100 binden fazla işçinin işten
çıkarıldığını ve sadece Bursa’da şimdiden 5 bin kişinin işten çıkarıldığını söylüyor.
İşten çıkarmalar devam ediyor ve basına yansıyanlar bunlarla da sınırlı değil.
Önümüzde çok sarsıntılar yaşayacağımız bir tablo var. Sayın Başbakan, analizlerin, yorumların sağduyudan uzak ve
pervasızca olduğunu söylüyor, ekonomi uzmanlarını, eleştirmenleri felaket
tellalı olarak niteliyor ve “Millet bu numaraları yutmaz.” diyor. Sayın Başbakan, ekonomik kriz teğet geçmiyor. Yoksul halkı,
emekçileri, emeklileri, köylüleri, esnafı, kalbinden, cebinden vuruyor. Teğet
geçmiyor kriz ama sizin teğet geçtiğiniz şeyler var. Avrupa Birliği üyeliği
konusundaki çalışmalarınız bu konuda teğet geçtiğinizi gösteriyor. “Kürt
sorununa demokratik çözüm bulacağım, devletin yanlışlıklarını düzelteceğim.”
dediniz, bu soruna teğet geçiyorsunuz. İnsan hakları ihlalleri konusunda her
geçen gün grafik yükseliyor, çok daha fazla sayıda insan hakları ihlalleri var,
teğet geçiyorsunuz. Sokakta polis uyarıya uymadı diye insanları öldürüyor, buna
teğet geçiyorsunuz. “İşkenceye sıfır tolerans” dediniz, işkence her gün
gazetelere, basına yansıyor. Kendimiz yaşıyoruz. İşkence konusundaki önlemlere
teğet geçiyorsunuz. Yolsuzluklara teğet geçiyorsunuz. “Bölgeler arası
kalkınmışlık farklarını azaltacağız, eşitlik sağlayacağız.” dediniz, teğet
geçiyorsunuz. Yani demokrasi adına, insan hakları adına, barış adına ortaya
koyduğunuz programın neredeyse tamamına teğet geçiyorsunuz ama teğet
geçmediğiniz şeyler var. Teğet geçmediniz şeyler: Devletin bütün kurumlarında
kadrolaşma konusuna teğet geçmiyorsunuz. Teğet geçmediğiniz başka şeyler de
var. Sayın Başbakanın, büyük bir minnet duygusu içinde, kendisinin Başbakan
olmasına yol açan tutumu nedeniyle Siirt Belediye Başkanının onlarca basına
sürmanşet olmuş yolsuzlukları konusunda kılı kıpırdamadı. Bu konuda çok kararlı
bir şekilde o Belediye Başkanını son güne kadar görevde tuttu. Bu konuda büyük
bir vefa örneği gösterdi, bu da teğet geçmek olmadı. Evet, bu halkın seksen beş yılık acıyla, emekle biriktirdiği
malların “özelleştirme” adı altında satışını sağladınız. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum. Tamamlayın lütfen. OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) – Teşekkür ederim Başkan. 50 milyar dolar kazanç sağladığınızı söylediniz, har vurup harman
savurdunuz, bir mirasyedi gibi tükettiniz. Ülkenin dış borçları 2 katına çıktı.
Şimdi, mirasyediler önce eldeki nakit parayı harcarlar, sonra mal mülk satmaya
başlarlar; dükkân, tarla, arsa, ne varsa. Mirasyediler daha sonra ne yaparlar?
Eşinin, kardeşinin, anasının elindeki bilezikleri, ziynet eşyalarını, değerli
eşyaları satmaya başlarlar. Sıra ona geldi. Siz de halkın yastık altında zuladaki ziynet eşyalarına el koydunuz. Yani, bu, sizin
tükenişinizin ifadesidir. Bu teğet geçmeler, önümüzdeki ilk genel seçimde
ortaya çıkacak. Siz iktidara, iktidar size teğet geçecek. Buna inanıyorum. Saygılarımla. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özçelik. Hükûmet adına Devlet
Bakanı Sayın Mehmet Şimşek. Buyurun Sayın Şimşek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz on dakika. DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; her şeyden önce sizleri saygıyla selamlıyorum. Bir önceki maddeyle ilişkili önergenin detaylarını vereceğim size.
Ayrıca, bu maddeyle ilgili de bir önerge var, onunla ilgili olarak da sizleri
bilgilendirmek istiyorum. Bu aldığımız tedbirlerin temelinde şu var: 12 Eylülden bu yana,
dünya çok hızlı bir şekilde derinleşen bir krizle karşı karşıya. Bu, Türkiye’ye
özgü değil, sadece Türkiye’de… ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – 12 değil, 11 Eylül! DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Müsaade edin arkadaşlar,
bir açıklayayım, tedbirleri açıklayacağım. Sadece Türkiye’ye özgü bir olay değil. Bütün dünyada üretim
azalıyor, istihdam azalıyor, ihracat azalıyor. Sizleri rakamlara boğmak
istemiyorum ama Japonya’nın ihracatı yüzde 27 düştü, Tayvan’ın yüzde 29 düştü,
Türkiye'nin yüzde 20 düştü. Ukrayna’nın sanayi üretimi yüzde 29 düştü,
Rusya’nın sanayi üretimi yüzde 9’a yakın düştü, Türkiye'nin yüzde 8,5 düştü.
Yani bütün dünya çok ciddi, hatta yüz yıldan bu yana en büyük bir krizle karşı
karşıya. Şimdi, bu önlemler niye gerekti? Bu önlemler, tabii ki bütçeyi
daha gerçekçi bir hâle, bu yeni şartları yansıtacak şekle getirmek için
yapıldı. Biz, gelirlerimizi kontrol edemeyiz ama giderlerimizi kontrol edebiliriz.
Bu ilke bütün hane halkları için, bütün şirketler için ve bütün ülkeler için
geçerlidir. Şimdi, aldığımız tedbirleri ben açıklayayım: Diğer mal ve hizmet
alım giderlerinde yüzde 10’luk bir kesinti yaptık. Bu kesinti yaklaşık olarak
705,3 milyon YTL’ye denk geliyor. Yatırım harcamalarında yaklaşık olarak 1,8
milyar YTL’lik bir kesinti yaptık. “Hangi birimlerden kesinti
yaptınız?” diye sorarsanız: Türkiye Cumhuriyeti Karayollarından yaklaşık 485,5
milyon YTL kestik, DSİ’den yaklaşık 761,7 milyon YTL
kestik, Millî Eğitim Bakanlığının yatırım bütçesinden yaklaşık 248,2 milyon YTL
kestik, Ulaştırma Bakanlığı, DLH’dan yaklaşık 138
milyon YTL kestik, sağlık yatırımlarından yaklaşık 132,6 milyon YTL kestik,
adaletten yaklaşık 41,8 milyon YTL kestik ve bunları topladığınız zaman… (MHP
sıralarından “Tarım” sesleri) Geleceğim arkadaşlar, müsaade edin, bundan
sonrakileri de açıklayacağım. OKTAY VURAL (İzmir) – Keşke 12’nci maddede açıklasaydınız Sayın
Bakan. DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Ya arkadaşlar, bakın,
zamanım… OKTAY VURAL (İzmir) - Önerge sırasında yapsaydınız daha iyi
olurdu. Onaylandıktan sonra artık… BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Şimdi, tarım destekleme
ödeneklerinden de yaklaşık yüzde 10’luk bir kesinti yapıyoruz. Bu da 548,7
milyon YTL’ye denk geliyor. Bütün bu az önce saydığım önlemlerin miktarı yaklaşık olarak 3
milyar 61 milyon 932 bin YTL’ye denk geliyor. Şimdi, değerli arkadaşlar, bu küresel kriz, tabii ki 12 Eylülden
bu yana derinleşti. Türkiye, IMF’yle program yapan tek ülke değil. Bakın,
bugüne kadar Macaristan, Latvia, Ukrayna, İzlanda,
Pakistan, Sırbistan ve benzeri bir sürü ülke, 12 Eylülden bu yana IMF’yle
program yapıp tamamlamış ülkelerdir. IMF’yle program yapılacaksa, tabii ki, ben
her zaman söyledim, ülkemizin menfaatlerine yaparız. Neden? Çünkü,
2009 yılına baktığınız zaman, Türkiye’de özel sektörün en büyük kaygısı ne? Dış
finansman imkânları bulabilecek miyiz bulamayacak mıyız? Çünkü,
Türkiye, tabii ki dışa açık bir ekonomi. Türkiye, tasarruf açığı olan bir
ülkedir. Bakın, istediğiniz yıla gidin, Türkiye’nin küçülme dönemleri hariç,
her zaman cari açık, tasarruf açığı olmuştur. Bu yeni bir dönemde değil, bu,
her dönemde var olan bir durum. Ha, bunu gelin beraber düzeltelim, daha sağlam
bir sosyal güvenlik reformu yapalım. Gelin hep beraber yapalım. Tasarrufları
artıralım. Doğrudur. ARGE Yasası’nı yaptık, inşallah katma değeri yüksek
ürünlere geçeceğiz; bu, katkıda bulunacak. Enerji piyasası reformu yapıldı,
istihdam reformu yapıldı. Onun için, bakın, 2000 yılında Bütçe Kanunu’nda
benzer değişiklikler yapılmış. Bakın, 2001 yılında Bütçe Kanunu’nda benzer
değişiklikler yapılmış. Şimdi, bundan önce sürekli burada tartışıldı ve haklı
bir şekilde dediniz ki “Bütçe hakkı.” Bakın, işte, Meclisimizde bütçe geçmeden
bu konuları getirdik. Bütçe geçtikten sonra Hükûmet
kararıyla da yapılabilirdi bunların bir kısmı ama yapılmadı. Sizin bilginize ve
Meclisimize bu konu getirilmiştir ve dolayısıyla, bütçe hakkı konusu
tartışılıyordu, bütçe hakkını yüce Meclisimize vermişizdir. Bu, çok daha
gerçekçi, tabii ki, bir noktaya getirecektir. Burada IMF, hiçbir şekilde bize şu, şu, şu kalemlerden şu, şu
kesintileri yapacaksınız diye bir şey dikte edemez. Onlar şunu söyler: Bizim
sizinle bir program yapmamız için şu ölçekte bir tedbir lazım der ki bu her
zaman olan bir şeydir ve göreceksiniz, bu dönemin sonunda, bu tedbirlerin
miktarı, şu ana kadar yapılmış hiçbir programla karşılaştırılamayacak kadar
düşük bir tedbir miktarıdır. Miktar olarak da, millî gelire oran olarak da
göreceksiniz son derece düşük rakamlar. Bakın, bundan sonraki maddede de bir değişiklik yapacağız. Onu da
şimdiden size açıklayayım, hem içeriğini hem miktarını. Biz Köy Hizmetlerinden il özel idareleri ve belediyelere transfer
edilen memur ve işçilerin ücretlerinin üçte 1’inin idareler tarafından
karşılanması tedbirini de getiriyoruz bir önergeyle. Bu önergenin karşılığı
yaklaşık 500 milyon YTL’dir. Bunu da tabii ki takdirlerinize sunacağız. Değerli arkadaşlar, burada eğer Türkiye 2009 yılına ilişkin dış
finansman kaygılarını giderebilirse muhtemelen bu, ekonomimizdeki küresel
krizin yansımalarını sınırlar, muhtemelen istihdamdaki muhtemel azalışı
sınırlar ama hiçbir ülke, buna Türkiye de dâhil, bu krizin etkilerine bağışık
değildir. Eğer ihracat azalıyorsa, talep dışarıda daralıyorsa üretim de azalır,
tabii ki istihdam da azalır. Bütün mesele hep birlikte bunun sınırlı bir hâlde
Türkiye’ye yansımasını sağlamaktır. Bunun için… MEHMET GÜNAL (Antalya) – Onun için yatırımı azaltıyorsunuz! DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Bir saniye arkadaşlar… Şimdi, bakın, şu tedbirleri bugüne kadar aldık: Kamu harcamaları
-üçüncü çeyrekte zaten belli oluyor millî gelir hesaplarında- artmasaydı belki
muhtemelen Türkiye eksi büyüyecekti üçüncü çeyrekte ama küçük de olsa miktarda
artı büyüdüğü… Bu neden kaynaklanıyor? Kamu harcamaları arttığı için. KEY
ödemelerini yaptık, 3 milyar YTL. Ek denge tazminatı şeklinde 1,6 milyon
memurumuza 2,5 milyar YTL’lik bir taahhütte bulunduk, ödemeleri başlattık. GAP,
DAP gibi, KOP gibi birtakım projelere biz ekstra para aktardık. Mahallî
idarelere ekstra kaynak aktardık. Bunların ötesinde işveren üzerindeki sosyal
güvenlik primini 5 puan indirdik ve bu yaklaşık 5 milyar YTL’lik bir desteğe
denk geliyor. Sadece onunla da durmadık, birtakım idari yükleri de aşağı çektik.
Merkez Bankamız vasıtasıyla özellikle TL likiditesi olsun, döviz likiditesi…
Örneğin bankalarımızın döviz borçlarının rollover rasyosu, yani bu sene sendikasyon
olarak geri ödedikleri miktar yaklaşık 8,6 milyar dolar; geri aldıkları para
yaklaşık 7,2 milyar dolar. Yani rollover rasyosu yüzde 83. Biz ne yaptık? Bankalara verdiğimiz döviz
desteğinin, döviz kredisinin faizini indirdik, vadesini uzattık ve miktarını da
ikiye katladık ve 10,8 milyar dolara çıkarttık. Niye yapıyoruz bunu? Çünkü
bankalarımız reel sektöre destek olsun diye yaptık bunu. Yine, bu döviz mevduatlarının karşılıklarını da indirdik ve 2,5
milyar dolarlık ek imkânı bankalarımıza verdik. Neden? Çünkü geleceğe ilişkin
bankalarımızın kaygıları azalsın, bankalarımız reel sektörü daha fazla
desteklesin diye. Bundan sonra da gerekli önlemleri tabii ki almaya devam edeceğiz. Çünkü, Hükûmet olarak bizim
görevimiz, tabii ki krizin yansımalarını mümkün olduğunca, kaynaklarımızın
elverdiğince sınırlamak. Ama şunu da kabul etmek lazım: Türkiye'nin para birimi bir rezerv
para birimi niteliğinde değildir. Yani, biz istediğimiz kadar harcayıp
istediğimiz kadar dış talebi telafi edemeyiz. Amerika yapıyor bunu. Federal Reserve’in, yani Amerikan Merkez Bankasının bilançosu son
üç ayda 1,5 trilyon dolar arttı, yani resmen 1,5 trilyon dolarlık para bastılar
ama Türkiye'nin böyle bir lüksü yok. Çünkü bizim para birimimiz bir rezerv para
birimi değildir. Aynı şekilde, biz, çok rezerv zengini bir ülke değiliz. Bakın,
komşumuz Rusya’nın, bu krize girerken, ağustos ayında 597 milyar dolarlık
rezervi vardı. Bugün o rezerv neredeyse 170 milyar dolar azalmış durumda. Ona
rağmen, Rusya’daki, ekonomideki, daha doğrusu, sanayi üretimindeki küçülme
bizden daha fazla, borsadaki düşüş bizden daha fazla. Onun için, gerçekçi olmak
lazım. Bu kriz dünyanın krizi, herkesi etkiliyor, bizi de etkiliyor. Bu
etkileri sınırlamak için elimizden geleni yapıyoruz, bundan sonra da yapacağız. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın
Başkan. Bu program da eğer yapılırsa, belki bir miktar, dediğim gibi, dış
kaynak kaygılarını azaltır. Bu anlamda istihdama ve yatırımlara, özellikle de
özel sektör yatırımlarına destek olur. Biz, bu önlemler konusunda tabii ki sizleri daha önce
bilgilendirseydik belki daha yararlı olurdu ama bu fırsat çıktı, bu şekilde
sizi bilgilendirmiş oldum. Saygılarımı sunuyorum. Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan. Madde üzerinde şahıslar adına ilk söz Malatya Milletvekili Sayın
Ömer Faruk Öz’e aittir. Buyurun Sayın Öz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakika. ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2009 Yılı Bütçe Kanunu’nun 13’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bütçeler, bir ülkenin gelecek için yaptığı plan ve hazırlıkların
en önemli yol haritalarıdır. O yüzden, bugün üzerinde konuştuğumuz 2009 yılı
bütçesi, ülkemiz ve milletimiz için büyük önem arz etmektedir. Yeni bin yılın temel dinamiği hiç şüphesiz yerel yönetimlerdir.
Yerel yönetimleri güçlü olan ülkelerde demokrasinin de, insan haklarının da,
evrensel hukuk normlarının da iyi işlediğine şahit olmaktayız. Çağımızda önemi ve işlevi giderek artan yerel yönetimlerin,
önümüzdeki süreçlerde daha da belirleyici olacağı aşikârdır. Demokratik ülkelerde, yerel yönetimler, geleneksel ilkelerin,
anlayışların ve modellerin değiştiği bir dönemin öne çıkan kurumlarıdır. Yerel
yönetimler demokrasinin beşiğidir, demokrasinin kılcal damarlarıdır. Farklı bir tespit olarak söylemek istiyorum ki, küreselleşme, aynı
zamanda yerelleşmenin de motoru olmuştur. Ülkemizde son çeyrek yüzyılda yerel yönetimler alanında çok önemli
gelişmeler olmuştur. Özellikle büyük kentlerde yaşanan göç ve nüfus artışı
sonucu hizmetlerin aksaması ve gecikmesi, bu alanda yaşanan sorunların yerinde
çözümü için yeni bir perspektif gerektiği ortaya çıkmıştır. Değişimi fark eden, değişimin gereklerini yerine getiren toplumlar
çağa uyum sağlamada güçlük çekmemektedir. Çünkü yeni sorunlara klasik
yöntemlerle değil, yeni sorunlara yeni çözümler getirecek teknikleri
geliştirip, uygulayarak sorunları aşmak mümkün olacaktır. Bir ülkede, eğer, kalkınmayı, gelişmişliği, demokrasiyi, refahı,
toplumsal huzuru ölçmek istiyorsanız, yerel yönetimlerini incelemek yeterli
olacaktır. Bunun bilincinde olan partimiz, en küçük biriminden büyükşehir
belediye başkanlıklarına kadar tüm yerel yönetim birimlerine gerekli önemi vermektedir.
Parti Programı’mızda yer alan “Katılımcı ve temsil
gücü yüksek bir demokrasinin temelinde yerel yönetimler yatar.” anlayışı temel
ilkemizdir. AK PARTİ Hükûmeti ile birlikte yaşanan
dönüşüm süreci, şüphesiz ki Türkiye'nin yapısal birçok meselesinin çözümü için
ciddi bir dinamik oluşturmaktadır. Türkiye'nin çözüm bekleyen pratik, hayati
meseleleri var, bunu hepimiz biliyoruz ve hiçbir zaman “İş bitti.” demedik. 22
Temmuz sonrasında da “Yolun başındayız.” dedik ve sorunları tek tek, çöze çöze gelişmiş ve
müreffeh bir Türkiye hedefine doğru koşmaktayız. Aslolan,
siyasetin çözüm zemini olarak varlığını güçlü bir şekilde koruması ve ülkeyi
sahiplenmesidir. İşte biz bunu yapıyoruz. Zira,
demokratik siyaset çözümlerinin tek ve gerçek zemini budur, bunu biliyoruz. Değerli arkadaşlarım, sizlerin de yakından takip ettiği gibi,
ülkemizde son yirmi beş yıl içinde gelen bütün siyasetçiler, bütün iktidarlar,
koalisyonlar, hükûmetler, yerel yönetimlerin
güçlendirilmesinden, yerel demokrasinin yerleştirilmesinden bahsetti ancak ne
yazık ki bu, sözden öteye gidemedi. AK PARTİ yerel yönetimlere verdiği önemi
açıkça göstermiş, merkezî yönetimde olan birçok imkân ve kaynak yerel
yönetimlere, yerel birimlere devredilmiştir. Yerel
yönetimlerle ilgili olarak, 22’nci ve 23’üncü Dönem çalışmalarında, Yerel
Yönetimler Reformu çerçevesinde Büyükşehir Belediyesi Kanunu, İl Özel İdaresi
Kanunu, Mahallî İdare Birlikleri Kanunu, Belediye Kanunu, Büyükşehir Belediye
Sınırları İçerisinde İlçe Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun, bir diğeri de İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi
Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun bizim dönemimizde çıkarılmıştır. Kaynakların Ankara’dan dağıtıldığı, imkân ve yetkilerin merkezde
olduğu bir yönetim biçiminde, yerel yönetimlerin, il özel idarelerinin etkin ve
verimli bir hizmet ortaya koymasını beklemek hayalidir. Bu yeni kanunla modern
yönetişim ilkelerine, hemşehrilerinin yönetime
katılımlarına, kadın ve çocuk sorunlarına önem verilmiştir. Stratejik plan,
performans planlaması, kent konseyi gibi kurumlar yerel yönetimlere yeni bir
soluk getirmiştir. Yeni bir yerel yönetim ve yöneticilik kültürü oluşmasının
zamanı çoktan gelmişti ve geçmişti yani bu bir zorunluluktu. Bunu yaparken de
olaya asla dar parti çıkarları açısından yaklaşmadık, katılımcılığı biçime
indirgemedik. Aksi takdirde hem demokrasimize hem de kentlerimize ve halkımıza
zarar vermiş olurduk. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Peki Sayın Başkanım. Biz insanımıza daha iyi hizmet sunmanın derdindeyiz. Biz
milletimizin ve devletimizin lehine olan düzenlemeleri siyasi olarak ne getirir
ne götürür hesabıyla değil, yarınlar için, yarının aydınlık ve kalkınmış
Türkiye’si için yapıyoruz, yapmaya devam edeceğiz. Değerli arkadaşlarım, yerel seçimlere doksan iki gün kala bütün
siyasi partilerdeki hareketlilik giderek artmaktadır. Seçim sürecinin ülkemiz
ve milletimiz için şimdiden hayırlı olmasını diliyorum. Biz her yerde barış
içinde, demokratik bir yarış olsun istiyoruz. Gerginlik üreten taraf asla
olmayacağız. Ben bu duygu ve düşüncelerle 2009 bütçesinin milletimize hayırlı
olması temennisiyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öz. Şahıslar adına son söz Samsun Milletvekili Sayın Cemal Yılmaz Demir’e
aittir. Buyurun Sayın Demir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakika. CEMAL YILMAZ DEMİR (Samsun) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 13’üncü
maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Şu an görüştüğümüz tasarının 13’üncü maddesi mahallî idarelere
yapılacak hazine yardımlarını düzenlemektedir. Bu maddeyle, Köylerin
Altyapısını Destekleme Projesi kapsamında köylerin ihtiyaçları için ödeneğin,
il özel idareleri veya köylere hizmet götürme birlikleri tarafından
kullanılması sağlanmaktadır. Bu vesileyle KÖYDES projesi hakkında bazı
bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum. Değerli milletvekilleri, KÖYDES projesi, AK PARTİ iktidarı
döneminde 2005 yılından itibaren, içme suyu ve yolu bulunmayan veya yetersiz
olan köy ve bağlılarının yeterli ve sağlıklı içme suyuna kavuşturulması ve köy
yollarının standardının yükseltilmesi amacıyla başlatılan bir projedir. Projenin amacı, yıllardır ihmal edilen ya da hak ettiği hizmeti
tam olarak alamayan köylerimizin mağduriyetinin giderilmesi, köylerde yaşam
kalitesinin artırılması, köylerin ekonomik ve sosyal gelişiminin sağlanmasıdır.
Hükûmetimizin yüz akı
projeleri arasında yer alan KÖYDES projesine yıllara göre ayrılan ödenekleri de
huzurlarınızda dile getirmek istiyorum: 2005 yılında 200 milyon YTL, 2006
yılında 2 milyar YTL, 2007 yılında 2 milyar YTL, 2008 yılında ise 500 milyon
YTL. Toplam 4,7 milyar YTL bu önemli proje için tahsis edilmiş bir rakamdır. Değerli milletvekilleri, Hükûmetimizin
KÖYDES projesiyle en büyük hedeflerinden birisi, iller ve bölgeler arasındaki
gelişmişlik farkını en aza indirmektir. Geçmişteki iktidarlar köyün ve köylünün
sorunlarının giderilmesi için sadece laf üretirken AK PARTİ İktidarı sorunlara
çözüm getirici projeler ortaya koymuştur. Bu projelerin en önemlilerinden
birisi de işte bu KÖYDES projesidir. Bu, AK PARTİ’nin
bir farkıdır. Ödenek tahsisinde esas alınan kriterler
az gelişmiş il ve bölgelerimize daha fazla ödenek tahsisine imkân verecek
şekilde seçilmiştir. Bizim için ülkemiz coğrafyasının her köşesi aynıdır,
Doğu’su da Güneydoğu’su da Karadeniz’i de birdir. Bu bakışımızın yansıması ise
KÖYDES projeleri kapsamında dağıtılan ödeneklerin istatistiksel rakamlarıdır. 2005-2008 yılları arasında coğrafi bölgelere göre dağıtılan ödenek
rakamlarını sizlere açıklama istiyorum: KÖYDES projesine tahsis edilen
ödeneklerin yüzde 27,3’lük bölümü Karadeniz Bölgesi’nde, yüzde 20,8’lik bölümü
Doğu Anadolu’da, yüzde 14’lük bölümü Güneydoğu Anadolu’da; İç Anadolu
Bölgesi’nde yüzde 12,7, Akdeniz Bölgesi’nde yüzde 10, Ege Bölgesi’nde yüzde 8,5
ve Marmara Bölgesi’nde ise yüzde 6,8’dir. Bu oranlara bakınca, içme suyu ve yol bakımından ihtiyacın daha
fazla olduğu bölgelerimize daha fazla kaynak aktarmak suretiyle gelişmişlik
farkları önemli oranda azaltılmıştır. Sayın milletvekilleri, KÖYDES kapsamında illere tahsis edilen
ödenekler, illerin ihtiyaçları ve kapasiteleri göz önünde bulundurularak çok
sayıda değişkenin kullanıldığı, en önemlisi, dışarıdan herhangi bir müdahalenin
mümkün olmadığı, bilimsel ve objektif bir dağıtım yöntemiyle belirlenmektedir. Peki, tahsis edilen 4,7 milyar YTL’lik ödenekle KÖYDES kapsamında
neler yapılmıştır? Köy yollarında Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerek KÖYDES projesinde
gerekse ülkemizin kalkınması için hazırladığımız bütün projelerde
yaptıklarımız, yapacaklarımızın teminatıdır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. CEMAL YILMAZ DEMİR (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Bu duygu ve düşüncelerle 2009 yılı bütçemizin hayırlı olmasını
temenni ediyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demir. Madde üzerinde soru-cevap işlemine geçiyorum. Sayın Taner… RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, 12’nci maddede yüzde 10 ile
yüzde 16,5 indirim yapılması yönündeki önerge Hükûmetinizin
öngörüsüzlüğü müdür, IMF’in dayatması mıdır? Bu
önergeyle 548 milyon lira tarım desteklerinin düşürülmesi, Hükûmetinizin
tarıma ve çiftçiye bakış açısının tescili midir? Son olarak, Sayın Başbakanın tabiriyle, milletin ümüğünü Hükûmet mi yoksa IMF mi sıkmaktadır? Bir de merak ettim, bütçe görüşmelerinde Maliye Bakanı varken siz
geldiniz, oturdunuz. Bu acaba IMF’nin önergeleri için midir? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Paksoy… HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Bakan, bırakıp gitmeyin, yanlış
işler yapıyor Şimşek. MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Bakan, Hükûmetiniz döneminde en çok zarar gören kesim
çiftçilerimiz olmuştur. Çiftçi, bırakınız kâr edip de geçimini temin etmeyi;
çiftçi, mahsul sonunu zararla kapatır hâle gelmiştir; tarlasını, alet ve
makinesini satar duruma gelmiştir. 2002 yılında tarımı desteklemek için millî
gelirin binde 65’i ayrılırken, 2009’da bu oran binde 49’a düşmüştür. Bir de
üstüne üstlük, bütçe teklifinizle 100 milyon YTL artırmayı düşündüğünüz tarım
bütçesini 12’nci maddeyle yüzde 10 kesinti yaparak 550 milyon YTL daha
düşürdünüz. Bunu yapmakla, can çekişen çiftçiyi öldürdünüz. Sanki IMF
talimatıyla yapılmış gibi geliyor, ne dersiniz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Işık. ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakan, biraz önce de sorduğum gibi, IMF ile beş aşağı beş
yukarı anlaştığınızı ifade ettiğiniz kredi büyüklüğü, kullanım şartları ve faiz
oranları nedir? İki; dün Sayın Maliye Bakanımıza sordum, cevabını alamadım. Net
soruyorum: Asgari ücreti vergi dışı bırakacak mısınız? Üç; takipteki tarım kredileri son aylarda kriz nedeniyle giderek
artmış ve birçok çiftçimizin traktörü ve tarlası hacizlik duruma düşmüştür. 2009 yılı için çiftçi borçlarının nasıl yapılandırılacağını
söyleyebilir misiniz. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Doğru… REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Eczacılara “katılım payı” adı altında, hastanelerde muayene olan
hastalardan para aldırılmaktadır. Eczacının görevi olmayan bu durumu Hükûmet olarak düzeltmeyi düşünüyor musunuz? Ülkemizin her yerinde olduğu gibi, Tokat ili Kazova
ve Kelkit çiftçileri devlet kurumları yanında özel sektöre de borçlanmış,
borçlarını ödeyemez duruma gelmişlerdir, icralar gelmeye başlamıştır. Bu
insanlarımızın durumuyla ilgili neler söyleyeceksiniz? Kredi kartları vatandaşların borçlarını ödeyememekten dolayı büyük
sıkıntılara sebep olmuştur. Vatandaşı bu borç batağından, bankaların elinden
kurtarmayı düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Uslu… CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Başlangıçta Hükûmet IMF ile anlaşmaya
boş verip sanal bir 2009 bütçesi yaptı. Vergi gelirlerini yüzde 4 büyüme
varsayımına göre oluşturdu, gelire göre de harcama düzeyini belirledi.
Görünümde sıkı bir bütçe vardı. Bütçe büyüklükleri açıklandığı gün gelir
düzeyinin gerçekçi olmadığı ortaya çıktı. IMF ile anlaşmayı hâlâ yapamadığınıza
göre ekonomi öngörüleriniz gerçekçi değil. AKP Grubunun verdiği önergeler,
harcamayı kısıtlayan önergeler, IMF’in isteklerini mi
yansıtıyor? O hâlde bu bütçe IMF gölgesinde kalmayacak mı? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Öztürk… HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Büyümenin negatife gittiği, iç talebin daraldığı, özel sektör
yatırımlarının azaldığı bir ortamda kamu harcamalarının kısılmasının ekonomi
biliminde yerini Sayın Bakan Türkiye Büyük Millet Meclisine açıklayamamıştır.
Sayın Bakan, size bu öneriyi dayatanların, krizde kullanacağınız bütçe aracını
elinizden almak istediğinin, borçların ödenmesini garanti altına almaya
çalıştığının farkında değil misiniz? Acaba faiz ödeneklerinden niye kesinti
yaptırmıyorlar dersiniz? Ekonomik önlemler alma konusunda silahsızlandırılmak
istediğinizin ne zaman farkına varacaksınız? Birileri “Silahlarınızı bırakın,
teslim olun.” diyor lütfen bu gaflet uykusundan uyanın. BAŞKAN – Sayın Aydoğan… ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. KÖYDES uygulamasının köylerin tüm sorunlarını çözdüğü iktidar
tarafından ifade edilirken ilimiz Balıkesir’de yolu olmayan, içme suyu olmayan,
kanalizasyonu olmayan, elektrikleri sık sık kesilen,
ebesi olmayan köylerimizin sorunları devam ederken makyaj olarak köy
meydanlarına kilitli taş döşeniyor. Bu sorunların çözümü için yeni
tedbirleriniz nelerdir? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Sayın Köse, hızlıca sorun zaman doluyor. ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Devlet Bakanı Mehmet Şimşek tarafına… Sayın Bakanım size
soruyorum: Körfez sermayesini çekmek için bir yasa taslağı hazırlamıştınız.
Buna göre “Körfez” tabiri çıkarılarak, kamu binalarımızı, otoyollarımızı,
köprülerimizi Arap sermayesine teslim etmeyi düşünüyor musunuz? Bu çalışma ne
aşamadadır? Bu çalışma ile ne hedeflenmektedir? Devletin kendi binasında Arap
sermayesinin kiracısı olmayı nasıl karşılıyorsunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Bakan… DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Arkadaşlar, sorular için
teşekkür ediyorum. Burada bütçenin gerçekçi olmadığına dair birçok eleştiri
duyduk. Takdir edersiniz ki bütçe yaz
aylarından başlanarak hazırlanıyor ve siz de takdir edersiniz ki Eylül ayına
kadar sadece Türkiye’de değil bütün dünyada aslında öngörüler makuldü; yani
2009 yılında büyümenin devam edeceği, bir miktar yumuşayacağı, bir miktar
yavaşlayacağı ama büyümenin devam edeceği şeklindeydi. Gerek IMF’ye gerek
OECD’ye, nereye bakarsanız bakın, yani Eylül ayı başında bizim öngörülerimizle
bu öngörüler arasında çok büyük bir fark yoktu. Ama takdir edersiniz ki son
aylarda, son haftalarda kriz statik olarak kalmadı ve çok derinleşti, bunun
yansımaları var. Onun için, bu eleştirileri kabul etmekle birlikte bu… Tabii ki
bütçe her gün değişen tahminlere göre yapılamaz. Bütçe bir kez yapılır, sonra
gerektiğinde tedbir alınır ve daha gerçekçi bir hâle getirilir. Bence, bunu, bu
çerçevede değerlendirmekte de büyük fayda var. “IMF önergeleri.” diye
Kemal Bey’in yerine ben oturmuyorum. Maliye Bakanımız tabii yorulmuştu, biraz
da geç geldi. Aslında, bir iki mesaj da gönderdim yani “Gelseniz.” diye. Onun
için… OKTAY VURAL (İzmir) – Tesadüfün böylesi! DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Şimdi, değerli
arkadaşlar, çiftçilerimize biz büyük bir destek sağladık ve çiftçilerimize
verdiğimiz desteği… FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Parasını vermiyorsun, parasını;
iki yıldır. DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Müsaade edin… Müsaade
edin… (CHP ve MHP sıralarından gürültüler) AHMET YENİ (Samsun) – Ne oluyor yahu? BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Sayın milletvekilleri… DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Arkadaşlar… Arkadaşlar,
bakın, bu çiftçilerimize verdiğimiz destek sadece ve sadece bütçedekiyle
sınırlı değil. Bakın, size bir rakam vereyim: Bu sene bizim fındık için, fındık
alımı için yapacağımız destek miktarını biliyor musunuz? AHMET YENİ (Samsun) – Bilmezler! DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Bizim, yine, kuraklık
nedeniyle verdiğimiz desteği biliyor musunuz? Miktarları toplayın, yüzde 1’den
o kadar da hiç aşağı değil. Bir de dolaylı destek diye dikkate alırsanız. Tarım
Bakanımız söyledi, yüzde 2,5… MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Bakan, siz gübrenin fiyatının ne
kadar olduğunu biliyor musunuz? DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Devlet Su İşlerinin
verdiği desteği biliyor musunuz arkadaşlar? Onun için… MUHARREM VARLI (Adana) – Ne alakası var? BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Şimdi, DFİF’ten destek veriyoruz, Devlet Su İşlerinden destek
veriyoruz, fındık alımında destek veriyoruz, kuraklık kararnamesinde destek
veriyoruz. Bunların hepsini toplayın, millî gelirin yüzde 2,5’unun altında bir
destek söz konusu değildir. AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Bakan, su birlikleri hep icrada. DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Şimdi değerli
arkadaşlar, IMF’yle müzakereler devam ettiği için henüz size kredinin büyüklüğü
ve tabii ki süresi konusunda -henüz bu aşamada değilim yani- o bilgileri vermek
isterdim ama veremem. Yalnız şöyle bir şey var: Şu anda IMF kredilerinin
faizleri en son Kasım ayı itibarıyla yüzde 2,6’ya düşmüştü. Ben bakmadım yakın
bir dönemde. Muhtemelen faizler yüzde 2’nin altına düşmüştür; “muhtemelen”
diyorum. Yani, burada, aslında, IMF’den alınacak kredi, Türkiye’nin o anlamda
menfaatine. Ucuz bir kredi ve Türkiye’de 2009 yılında dış finansmana ilişkin
kaygıları azaltarak ekonomiye destek sağlayacağına ben inanıyorum. Değerli arkadaşlar, şimdi… ALİM IŞIK (Kütahya) –
Sayın Bakan, libor+2 değil mi? DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Yok, yok arkadaşlar,
sadece 2. Libor yok burada. Bu arada libor faizi de yüzde 1,5’un altına düştü değerli
arkadaşlar. Şimdi, IMF borçlarını garantiye mi alıyor, siz niye faiz
ödeneklerini düşürmüyorsunuz? Arkadaşlar, faizler piyasada belirleniyor. Keşke
bu memleketin borcu olmasa ve keşke biz borçlanmak zorunda kalmasak ve faiz
ödemesi yapmasak ama bir gerçek var. Türkiye’de zamanında büyük bütçe açıkları
verilmiş, bu bütçe açıkları borca dönüşmüş, bu borçlar tabii ki bir şekilde
idame edilmek zorunda ve bunun piyasası var. Piyasa tarafından belirlenir.
Bunlar bir gerçek. Yani bu kürsüde ben otursam, siz otursanız hiçbir şey fark
etmez. Bu faizler piyasa tarafından belirleniyor. Dolayısıyla, başka da bir
seçenek olduğunu sanmıyorum. Şimdi, Körfez sermayesine gelince. Bizim bir yasa taslağımız var. Bu yasa taslağında biz hazinenin
finansman enstrümanlarını çeşitlendirmek istiyoruz.
Birçok bölgede birçok değişik enstrümana ilgi
olabilir. Onun için, yani, Körfez’e yönelik eğer, yine, bu Türkiye’nin
sıkıntılarını, Türkiye’deki yatırımı artıracak sadece kamu sektörü diye
bakmamanız lazım. Bugün Türkiye’de şu anda katılım bankaları var. Adamlar kendi
imkânlarını belli enstrümanlarda değerlendirmek
istiyorlar. Onun için, şu çerçevede bakıyoruz. Henüz son hâline getirmedik. Son
hâline getirdiğimizde zaten yüce Meclisimiz bunu tartışacak, uygun bulursa
kabul edecek. Dolayısıyla benim kamu binalarını bilmem oraya buraya peşkeş
çektiğim… Böyle bir şey söz konusu değil. Bir gelsin, bir görün. Yani hangi
varlıklar kiralama usulüyle işte gelir yaratmada kullanılacak bir bakalım
arkadaşlar. Egemenlik tabii ki Türkiye’nindir ve burada onun için olaya o
şekilde bakmakta ben çok fayda görüyorum. Asgari ücret üzerindeki vergi yükü arkadaşlar, evli ve dört
çocuklu bir aile için yani yüzde 11,5’tan yaklaşık yüzde 6,2’ye düşürülmüştür.
Biz zaten bu senenin başında asgari geçim indirimini getirdik ve asgari geçim
indirimi çerçevesi içerisinde asgari ücretin çok büyük bir kısmını vergi dışı
bıraktık. Tabii, bununla ilişkili ileride biz vergi tabanını yaydıkça vergileri
daha fazla düşürmeyi imkânımız olursa daha fazla da düşüreceğiz. Yani asgari
ücret bu seviyelerde, tabii ki Türkiye için belki geçim anlamında çok iyi bir
düzeyde olmayabilir ama asgari ücreti belirlerken tabii ki Türkiye’nin rekabet
gücünü de dikkate alması lazım. Bizim firmalarımız Çin’le, Hindistan’la,
Mısır’la, Brezilya’yla, Meksika’yla rekabet ediyor. Bunlara da dikkat etmezlik
edemeyiz. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan. Madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının 13 üncü maddesine (1) inci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki
fıkranın eklenmesini ve diğer fıkranın buna göre teselsül ettirilmesini arz ve
teklif ederiz.
“(2) Birinci fıkranın (a) bendinde yer alan ödeneği, il
özel idareleri ve belediyelerin gelir ve gider durumları ile aynı fıkra
kapsamında belirtilen personelin sayısını ve bu personele yapılacak aylık ve
diğer her türlü mali ve sosyal haklara ilişkin ödemelerin tutarını dikkate
alarak ilgili tertipteki ödeneğin 1/3 üne kadar daha az tahakkuk ettirtmek
suretiyle kullandırmaya Maliye Bakanı yetkilidir. İl özel idaresi veya belediyece sözkonusu
personele yapılacak ödemelerin tutarlarının Maliye Bakanlığınca tahakkuk
ettirilerek aktarılacak tutarlardan fazla olması halinde aradaki fark ilgili il
özel idaresi veya belediye bütçesinden karşılanır.” BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) –
Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? MALİYE BAKANI KEMAL UNATIKAN (Eskişehir) – Katılıyoruz Sayın
Başkan. BAŞKAN – Anayasa’nın bütçe görüşmelerini düzenleyen 162’nci
maddesinin “Değişiklik önergeleri, üzerinde ayrıca görüşme yapılmaksızın okunur
ve oya konur.” hükmü gereğince önergenin gerekçesini okutuyorum: Gerekçe: Uygulanmakta olan ekonomik program çerçevesinde bu
düzenlemenin yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur. MEHMET GÜNAL (Antalya) – Bari bilgi versinler, gerekçede hiçbir
şey yok Başkanım. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, tasarının 13’üncü maddesinin oylamasının
açık oylama şeklinde yapılmasına dair bir önerge vardır, önergeyi okutup imza
sahiplerini arayacağım: TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan 312 sıra sayılı Tasarı’nın 13’üncü maddesinin
açık oylama ile oylanmasını arz ederiz. BAŞKAN – Sayın Işık? Burada. Sayın Uslu? Burada. Sayın Taner? Burada. Sayın Varlı? Burada. Sayın Günal? Burada Sayın Özensoy? Burada. Sayın Ayhan? HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Takabbül
ediyorum. BAŞKAN – Yerine Sayın Çalış. Sayın Kumcuoğlu? Burada. Sayın Paksoy? Burada. Sayın Kutluata? Burada. Sayın Büyükataman? Burada. Sayın Yıldız? Burada. Sayın Doğru? Burada. Sayın Akkuş? Burada. Sayın Sipahi? Burada. Sayın Homriş? Burada. Sayın Ertugay? Burada. Sayın Uzunırmak? Burada. Sayın Çelik? ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Takabbül ediyorum. BAŞKAN – Yerine Sayın Akcan. Sayın Ural? Burada. Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım. Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Alınan karar gereğince açık oylama elektronik cihazla
yapılacaktır. Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme
giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de
sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için öngörülen üç dakikalık
süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi
bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile
imzasını da taşıyan oy pusulasını yine oylama için öngörülen üç dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. Oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN – Tasarının 13’üncü maddesinin açık oylama sonucu:
Böylece 13’üncü madde kabul edilmiştir. BAŞKAN – 14’üncü maddeyi okutuyorum: (x) Açık oylama kesin sonuçlarını
gösteren tablo tutanağa eklidir. Yükseköğretim kurumları ile ilgili işlemler MADDE 14 – (1) Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı bütçesinin
38.01.02.00-09.9.9.00-2-05.3 (Öğretim Üyesi Yetiştirme
Projesi) tertibinde yer alan ödenek, bu proje kapsamında lisansüstü eğitim
veren yükseköğretim kurumlarına, mal ve hizmet alımlarında kullanılmak üzere,
görevlendirilen öğrencilerin sayıları ve öğrenim alanları dikkate alınarak
tahakkuk ettirilmek suretiyle ödenir. Ödenen bu tutar karşılığını bir yandan
ilgili yükseköğretim kurumunun (B) işaretli cetveline öz gelir, diğer yandan
(A) işaretli cetveline ödenek kaydetmeye ilgili yükseköğretim kurumu
yetkilidir. (2) 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı
Yükseköğretim Kanununun 43 üncü maddesinin (d) bendi, 46, 58, ek 25, ek 26 ve
ek 27 nci maddeleri ile 19/11/1992 tarihli ve 3843
sayılı Kanunun 7 nci maddesi uyarınca tahsil edilen
tutarlar ve diğer gelirler, ilgili yükseköğretim kurumu bütçesine öz gelir
olarak kaydedilir. Kaydedilen bu tutarlar karşılığı olarak ilgili yükseköğretim
kurumu bütçesine konulan ödenekler, gelir gerçekleşmelerine göre kullandırılır.
(B) işaretli cetvelde gelir kodları itibarıyla tahmin edilen gelirleri aşan öz
gelir tahsilâtları karşılığı kadar (A) işaretli cetveline ödenek eklemeye
Maliye Bakanlığınca belirlenecek esas ve usuller çerçevesinde yükseköğretim
kurumları yetkilidir. (3) Yükseköğretim
kurumu bütçelerinde öz gelir karşılığı olarak ilgili yükseköğretim
kurumu bütçesinin (A) işaretli cetvelinde fonksiyonel sınıflandırmanın dördüncü
düzeyinde tertiplenen ödenekler arasında (Sağlık Kültür ve Spor Dairesi
Başkanlıkları altında öz gelir karşılığı tefrik edilen ödenekler arasında
yapılacak aktarmalar hariç) aktarma yapılamaz.
(4) Yıl içinde eklenen
sermaye ödenekleri, 2009 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve
İzlenmesine Dair Karar esaslarına göre yılı yatırım programıyla
ilişkilendirilir. (5) Yükseköğretim
kurumlarının bütçe ödeneklerinin kullanılması, tertipler arasında aktarma
yapılması ve diğer bütçe işlemlerinin gerçekleştirilmesi konusunda esas ve
usuller belirlemeye Maliye Bakanı yetkilidir. BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt
Aslanoğlu’na aittir. Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP
sıralarından alkışlar) Süreniz on dakika. CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan,
çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum. Değerli milletvekilleri, demin bir önerge kabul ettiniz. Bu
önergede belediyeler ve özel idarelerden 500 milyon geri aldınız. Değerli
arkadaşlarım, yönetim ve hükûmet etmek adil
davranmaktır. Bu ülkede yaşayan her vatandaşın hakkını en adil şekilde
vermektir. Bizim anladığımız yönetim anlayışı budur arkadaşlar. Değerli arkadaşlar, Türkiye’de bir Büyükşehir Kanunu var. Altı
yıldır söylüyoruz. Vicdanlarınıza bırakıyorum. Dikkatle rakamları söylüyorum
size: 368 bin nüfuslu bir büyükşehir -368 bin nüfusu var- bir başkasının 450
bin, bir başkasının 470 bin. Hangisini sayayım? Bunlara, bu belediyelere, her
birine siz yılda 160 trilyon -TL olarak konuşayım- ödenek veriyorsunuz yani en
düşük, 360 bin nüfusu olana 160 trilyon veriyorsunuz. Bir sonraki, bir üstteki
belediyeye ise 200 trilyon, bir üsttekine de 220 trilyon veriyorsunuz. Peki,
değerli arkadaşlarım, 650 bin nüfuslu Şanlıurfa halkının hakkını burada yiyor
muyuz, yemiyor muyuz? EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Yiyorlar, yiyorlar! FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Ben burada Şanlıurfa
milletvekillerini Şanlıurfa’nın halkının hakkını kimseye yedirmemeye davet
ediyorum. Van milletvekillerini göreve davet ediyorum. Van’ın nüfusu nedir? 368
bin nüfuslu bir başka şehir 168 trilyon alıyor arkadaşlar! Bu şehir… Nüfusu 368
bin… Van’ın nüfusu nedir arkadaşlar? NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Yavaş konuş! FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Hakkını yersen… SADIK BADAK (Antalya) – Sayın Aslanoğlu… FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Antalya’da eğer bu hakkı
yenseydi, burada sen de gelip bağırırdın. AHMET YENİ (Samsun) – Bağırmaya gerek yok. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Bağırırım arkadaş, altı senedir
bağırıyorum. Hükûmet etmek ülkedeki her insanın
hakkını vermektir. Peki, 650 bin nüfuslu Şanlıurfa’nın hakkı… Arkadaşlar,
bakın, 650 bin nüfus, 368 bin nüfus… Senede, aldığı fark 100 trilyon
arkadaşlar! Yani, hükûmet etmek adaletli olmaktır,
adaletli olmaktır arkadaşlar. Van, Şanlıurfa, Malatya, Kahramanmaraş, Denizli, Balıkesir,
Trabzon, Manisa. Bu illerin tümü,
Türkiye’deki mevcut büyükşehirlerden daha büyüktür arkadaşlar. EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Malatya’yı saymadın. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, ben, bu
konuyu sonuna kadar bağıracağım çünkü Malatya halkının hakkını yiyorsunuz. BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Ferit Bey, sadece nüfus değil kriter. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Arkadaşlar… Sen de 368 bin
nüfuslu bir şehre senede 100 trilyon fazla verirsen… Ben paramı istiyorum. Beni
büyükşehir yapma, ismimi “büyükşehir” koyma. Paramı istiyorum. Ben, o 100
trilyon parayla Malatya’ya her şeyi yaptırırım, belediye başkanı kim olursa
olsun arkadaşlar. Paran varsa yaparsın, paran yoksa yapamazsın. EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Adalet yok bu işte! SUAT KILIÇ (Samsun) – Her şeyini biz yapıyoruz zaten Malatya’nın. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Arkadaşlar, hiçbir şeyini
yapmıyorsunuz, hiçbir şeyini yapmıyorsunuz. SUAT KILIÇ (Samsun) – Toplu konutunu, hastanesini, yollarını, duble yollarını, köy yollarını, içme sularını… FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Ben paramı istiyorum
arkadaşlar, hakkımızı istiyoruz, hakkımızı. Malatya belediye sınırları
içerisinde yaşayan insanların hakkını istiyoruz. AHMET YENİ (Samsun) – Üniversiteye kadroyu verdik… FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Şanlıurfa’da yaşayan 650 bin
kişinin hakkını istiyoruz ama Kocaeli’ye gelince kişi
başı 700 lira arkadaşlar! SUAT KILIÇ (Samsun) – Kocaeli’de…
Malatya’da yok mu? FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Samsun… Tabii çok rahatsın, 450
bin nüfuslu Samsun, senede benden 120 trilyon fazla para alacak. SUAT KILIÇ (Samsun) – 530 bin nüfuslu… FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Onun için, ben de olsam rahat
konuşurum. SUAT KILIÇ (Samsun) – Samsun’un nüfusu 530 bin, 450 bin değil. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Beyefendi, ben de olsam rahat
konuşurum. Beni büyükşehir yapmayın, bu şehirleri büyükşehir yapmayın ama
hakkını verin. AHMET YENİ (Samsun) – Samsun’un hakkını koruyoruz biz. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Samsun’un hakkını… Ben de
Malatya halkının hakkını korumak, Denizli halkının hakkını korumak… Ben burada,
sayın Van milletvekillerini, Şanlıurfa
milletvekillerini, Kahramanmaraş milletvekillerini, Malatya milletvekillerini,
Balıkesir milletvekillerini, Denizli milletvekillerini, Trabzon
milletvekillerini, Manisa milletvekillerini göreve davet ediyorum. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar) İllerinin hakkını korumak adına göreve davet ediyorum.
Eğer ilin hakkını ben korumazsam o ilden milletvekili olmak bana haram olsun! Hepinize saygılar sunarım. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu. Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin
Milletvekili Sayın Akif Akkuş. Buyurun Sayın Akkuş. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on dakika. MHP GRUBU ADINA AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 312 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın “Yükseköğretim
kurumları ile ilgili işlemler” başlığını taşıyan 14’üncü maddesi üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz yıl yaptığım bir konuşmada,
üniversitelerin nasıl kurumlar olduğunu, dünya medeniyetinin bugünkü hâline
gelmesinde katkılarının ne olduğunu ve Türkiye üniversitelerinin gösterdiği
gelişmeleri belirtmiş, üniversitelerin neleri yapması gerektiğini de ortaya
koymuştum. Bu yüzden, onlar üzerinde fazla durmayacağım. Ancak, geçen süre
içerisinde, üniversitelerimizin sıkıntılarından kurtulamadıkları, gerek öğretim
üyesi kadro kanundaki sıkıntılar gerekse özlük haklarının korunması ve
teminindeki güçlüklerin hâlen devam ettiği, ayrıca fiziki imkânsızlıkların da
sürdüğü gözlenmektedir. Üniversiteler, toplumu hür ve bilimsel düşünme gücüne sahip, insan
haklarına saygılı, yapıcı, yaratıcı ve verimli kişiler hâline getirmekle
yükümlüdür. Ancak üniversitelerimiz açılırken bu kriterlere
ulaşmak gayesinden uzak bir şekilde olduğumuz dikkati çekmektedir. Çünkü
üniversitelerimiz, vatandaşa hür ve bilimsel düşünme ve değerlendirme, insan
haklarına saygılı olma gibi özellik kazandırmaktan ziyade o ilde, o ilin
ekonomisine nasıl katkıda bulunur anlayışıyla hareket edilerek açılmaktadır.
Bu, bilimsel bir yaklaşım değil, popülist bir
yaklaşımdır. Böylece, üniversitelerin kurulmasını düzenleyen Anayasa’nın
130’uncu maddesine de aykırı hareket ettiğimiz anlaşılmaktadır. Değerli milletvekilleri, bütçe kanununun 14’üncü maddesiyle,
Yükseköğretim Kurulu Başkanlığıyla ilgili 14’üncü maddesiyle “Öğretim Üyesi
Yetiştirme Projesi kapsamında yer alan ödenek, lisansüstü eğitim veren
yükseköğretim kurumlarına, mal ve hizmet alımlarında kullanılmak üzere, öğrenci
sayıları ve kullanım alanları dikkate alınarak tahakkuk ettirilmek suretiyle
ödenir.” denmektedir. Ayrıca bu ödeneğin (B) cetveline kaydı “öz gelir” olarak,
(A) cetveline ise “ödenek” kaydedilmesi, ilgili yükseköğretim kurumuna
verilmektedir. Yani burada yükseköğretim kurumuna bir avantaj, bir tolerans
sağlanmış durumda. Yükseköğretim kurumu, yani bir üniversite bunu istediği gibi
değiştirme hakkına sahiptir diye belirtiyoruz. Değerli milletvekilleri, üniversitelerimiz bütçeden aldıkları ve
bütçe dışı kaynaklardan elde ettikleri gelirlerle kendilerinden beklenen
çalışmaları yapacak durumda değiller ve bunlar Türkiye’yi dünya medeniyetine
katkıda bulunacak bilimsel kurumlar hâline gelemezler. Bu ödenekler,
üniversitelerimizin her kesimi için, yeni açılanı için de, eski
üniversitelerimiz için de hazır. Biz bu ödeneklerle üniversitelerden
beklediğimiz hizmeti kesinlikle alamayız diye belirtiyorum. Üniversitelerimize ayrılan bütçe ödenekleri, ancak akademik, idari
ve yardımcı personel ihtiyacı ile fiziki alanların mevcut durumlarını
sürdürmelerine karşılık gelebilecek kadardır. Dolayısıyla üniversitelerimize
daha fazla kaynak ayrılmalı ve bu kaynaklar da yerli yerinde kullanılmalıdır.
Özellikle akademik personele daha fazla ücret verilmesi mutlaka sağlanmalıdır.
Bugün öğretim elemanları, yoksulluk sınırına yakın bir seviyede yaşamaktadır;
çalışmalarında kullanacağı araç ve gereci kolayca temin edemez durumdadırlar ve
bunları kolayca temin edecek hâle getirilmelidir diyorum. Bugün doksan dört adet devlet üniversitemiz bulunmaktadır.
Bunların dokuz adedi geçtiğimiz yasama döneminde açılmış yeni
üniversitelerimizdir. Bu üniversitelerimize ayrılan ödeneklere baktığımızda,
bunların bu ödeneklerle kısa zamanda gelişmelerini sağlamalarının mümkün
olmadığı görülmektedir. Bu yüzden bu üniversitelerimizin altyapıları kısmen de
olsa sağlanıncaya kadar gelişmiş üniversitelere daha fazla öğrenci alınmasının
uygun olacağı açıktır. Yani biz bu yeni açılan üniversitelere gönderdiğimiz
öğrencileri üniversiteden beklediğimiz gayelere hizmet edecek şekilde
yetiştiremeyiz değerli arkadaşlar. Bu yüzden diyorum ki gelişmiş
üniversitelerin kontenjanını biraz daha artıralım ve bunların altyapıları
kısmen temin edilinceye kadar… Çünkü -geçen konuşmamda belirttim- bir
üniversitemize tayin olan rektör, yanına aldığı rektör yardımcısı ve üniversite
sekreteri sadece bir odaya birer masa koyarak yerleşmişler. Dolayısıyla,
bunların burada hizmet vermeleri mümkün olmaz diye belirtiyorum. Değerli milletvekilleri, bir üniversiteden istenilen sonuçların
alınabilmesi için şüphesiz sadece fiziki şartlar yeterli değildir; yetişmiş
öğretim elemanlarının, kaliteli, vatanına ve milletine sevdalı, insanları seven
ve onların sıkıntılarını gidermeyi ülkü hâline getirmiş olmaları da gerekiyor.
Böyle öğretim elemanları yetiştirmek ana hedeflerden biri olmalıydı. Yurt
dışına gönderilen yüksek lisans ve doktora öğrencileri, yarın döndüklerinde
fiziki imkânlardan yoksun mekânlarda ve şehirlerde çalışmak istemezler. Bunlar
da dikkate alınmalı ve ödenekler o ölçüde ayarlanmalıdır. Bu maddeyle üniversitelerimizin bütçe dışı gelir elde etmeleri
sağlanmaktadır. Bu da bazı olumsuzluklara meydan vermektedir. Mesela bakıyoruz
şimdi, her üniversite, hemen hemen her üniversite
birer beden eğitimi yüksek okulu; bir resim, müzik bölümü, bir de özel
yetenekle öğrenci alacak programlar açıyor. Bunlara gerçekten ülkemizin bu
kadar çok ihtiyacı mı var da bunun her biri bunu açıyor? Hayır. Biraz da gelir
elde etmeye bakıyorlar. Çünkü bir programa 60 öğrenci girecektir, ama bu
programa başvuran öğrenci sayısı 1.500-2.000’dir, bunların arasından seçilecek
bu 60 kişi. Seçimin tabii adil yapılıp yapılmaması bir başka özellik ama bu
1.500-2.000 kişinin her biri buraya -aşağı yukarı geçen yılki rakamlar- 200
milyon TL ödeyerek kayıt yaptırıyordu. Üniversiteler de böylece gelir elde
etmeye çalışıyorlardı. Peki, ne yapsın üniversiteler? Yani, böyle bir gelir
elde etmesinler mi? Yok… Bütçeden ayırdığımız ödeneklerle üniversitelerimizin başarı şansı yakalamaları söz konusu
bile olamaz. Bu yüzden böyle bir yola yöneliyorlar. Değerli milletvekilleri, bu bütçeyle güzelliklerin yakalanması ve
başarılması mümkün değil. Bütçe yatırımları oldukça yetersiz.
Yatırım olmayınca da ülkenin kalkınıp yükselmesi söz konusu olamaz. Tabii birtakım şeyler daha söylemek gerekirse… Şimdi şöyle düşünelim, bütçemize bakıyoruz -biraz da buna
değinmekte fayda var kanaatindeyim- bütçemiz, 262 trilyon gideri, 248 trilyon
da geliri olan bir bütçe. Arada 14 trilyonluk bir açık var. MEHMET CEYLAN (Karabük) – Milyar… Milyar… AKİF AKKUŞ (Devamla) – Neyse… Biz eski şeyle konuşuyoruz. Biz
biraz eski adamız. Teşekkür ederim. “Milyar” diyoruz, hadi milyar olsun. MEHMET CEYLAN (Karabük) – O zaman katrilyon olur. AKİF AKKUŞ (Devamla) - Dolayısıyla arkadaşlar, düşünün, her
biriniz aile reisisiniz, evinizde gelirinizden çok harcıyorsunuz; ne olur o
ailenin yapısı? Yani, Sayın Bakanım bize gerçekten Avrupa’nın ve dünyanın en
iyi bakanlarından birisi olduğunu kendi söylediği için, ben de öyle olmasını
umut ediyorum, dolayısıyla “Ne olur?” diyorum. Bu aile bir gün gelir yıkılır.
Ülkemiz de bu tür bütçelerle yıkıma doğru hızla gider Allah göstermesin. Bu
yüzden tedbir alınsın diye söylüyoruz bunları. Tabii burada, değerli milletvekilleri, biz Meclise geldiğimiz
günden beri arkadaşlarımız, muhalefet, iktidar konuşmalar yapıyoruz
milletvekilleri… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. AKİF AKKUŞ (Devamla) – Teşekkür ederim efendim. Elbette ki iktidar yaptıklarını söyleyecek ama yapamadıklarını da
bizden duyacak, muhalefetten duyacak. Ama, bakıyoruz,
çıkan milletvekili arkadaşlarımız muhalefete muhalefet etmeyi bir başarı olarak
görüyorlar galiba, her çıkan arkadaşımız “Şunu yaptık da bunu yaptık da siz
bunu değerlendirmiyorsunuz, bunu gündeme getirmiyorsunuz. Bizim üstümüze
geliyorsunuz.” diyorlar. Biz birçok şeye teşekkür ederiz. Yani, köylerimizi
güzelleştiriyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) OKTAY VURAL (İzmir) – Ama, milletimizin
psikolojisini bozuyorlar. AKİF AKKUŞ (Devamla) – Gerçi köylerde de nüfus kalmadı ama. Yani
nüfus da kalmadı köylerde ama bunun yanında size bir şey belirtmek isterim,
diyorsunuz ki: “Her okulu bilgisayarla donattık.” Arkadaşlar, dünya gelişiyor,
teknoloji gelişiyor. Dün cep telefonu diye bir şey var mıydı? Yoktu. Nereden
alacaktık? Ben size -müsaade ederse Sayın Başkan- bilgisayar olayını anlatmak
istiyorum. 1975 yahut 1976’da idi… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Çok hızlıca lütfen… AKİF AKKUŞ (Devamla) – Tamam, efendim. …Karadeniz Teknik Üniversitesine bir bilgisayar geldi. Bilgisayarın kart delicisi bir kamyonet kadar, kart okuyucusu bir
kamyonet kadar. Onları değerlendirmek de yine bir kamyonet kadar aletle
yapılıyordu. Biz bunları şimdi bütün okullara yayabilir miydik? Ayrıca bunlar
da binlerce dolarla gelmiş idi. Dolayısıyla, şunu kabul edin: Yani bizler artık bu gelişmelere
ayak uyduracağız. BAŞKAN – Selam verin lütfen. AKİF AKKUŞ (Devamla) – Millet bizi bunun için gönderiyor. BAŞKAN – Bilgisayarı anlattınız, selam verin. AKİF AKKUŞ (Devamla) – Teşekkür ediyorum. LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Siz de millete ayak uydurun. AKİF AKKUŞ (Devamla) – Biz ayak uyduruyoruz, bizim ayaklarımız
uyumludur. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akkuş. AKİF AKKUŞ (Devamla) – Teşekkür ederim. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum efendim. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili
Sayın Sevahir Bayındır. Buyurun Sayın Bayındır. (DTP sıralarından alkışlar) Süreniz on dakika. DTP GRUBU ADINA SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben de 14’üncü madde üzerine Demokratik Toplum Partisi adına
görüşlerimi ifade etmek üzere huzurlarınızda bulunuyorum. Sözlerime başlamadan
önce hepinizi saygıyla selamlıyorum. Tabii, bütçe görüşmeleri daha yapılıyorken bu bütçenin yazboz
tahtasına dönmesi gerçekten içimizi acıttı. Zaten adil olmayan bütçe dağılımı
ile yeniden, yoksulun aleyhine düzenlemelerle toplumun sağlığından,
eğitiminden, üretiminden, yemeğinden kısmaya başladınız. Tebrik ediyoruz sizi
bu başarılarınızdan dolayı. Tabii, Hükûmetinizin temel düşüncesi
şuydu, Sayın Başbakan 2002’de Moskova’ya gitmişti bir seçim sonrası, orada ona
bir soru sormuşlardı: “Kürt sorunu var mı? Kürt sorununa nasıl bakıyorsunuz?”
Cevabı çok önemliydi, “Bir şeyi
düşünmezseniz yoktur.” demişti. Yani aslında Başbakanı yeni keşfetmiyoruz.
Sadece krize, ekonomik krize karşı bir yaklaşım değildir bugün sergilediği, yok
saydığı “Değdi değmedi.” tartışmasına… O nedenle bu fikrin ezelden beri
sahibiydi ve buna devam etmeye çalışıyor istikrarlı bir şekilde. Ancak bu kriz
bizim açımızdan değerlendirildiğinde bir demagojiyi
aşmalıdır. Neden? Çünkü biz ekonomik olarak hem finans boyutuyla hem pazar
boyutuyla hem üretim boyutuyla her açıdan Avrupa Birliğine ve Amerika’ya
bağımlı hâle gelmişiz. Şimdi bu kadar bağımlı olacaksınız; ABD ve Avrupa
Birliği, milyar dolarlar, trilyon dolarlar ve milyar eurolar
harcayacaklar kendi iç krizlerini gidermeye dönük ve siz bu kadar bağımlıyken
“Bize değip geçecek.” diyorsunuz. Kusura bakmayın, değmesine gerek yok, rüzgârı
bile yeter Türkiye ekonomisinin sarsılması için, rüzgârı bile yeter diyoruz,
değmesine gerek yok yani ve bunun sarsıntılarının sonuçlarını görüyoruz. Ben aslında bugün bu madde üzerine, ağırlıklı olarak, işte, çocuk
hakları, çocuk işçiliği, çocuk emeği, göç eden çocukların şehirlerde yaşadığı
işsizlik durumu, yine tarım işçisi olarak çalıştırılan çocukların durumu,
eğitim hakkını elde edemeyen çocukların durumu vesaire bu konularda.. Tabii görüşlerimi yine ifade etmek
istiyorum ama tam da bu konuda Sayın Bakanın bu alanlara, bu problemli sosyal
alanlara, çocuklara, geleceğe, yani yaşamın çekirdeğine katkı sunması, bütçeden
pay ayırması gerektiği üzerine taleplerde bulunmaya çalışırken ve ne yazık ki
daha konuşmama başlamadan, konuşma sırası gelmeden, işte, “Tarım alanındaki
yatırımlardan şu kadar kıstık, eğitime şu kadar kıstık, işte, sağlıktan şu
kadar kıstık…” Peki, siz toplum adına, toplum hizmetleri ve sosyal
hizmetler, en temel hakları boyutuna bu kadar cimri davranma hakkını nereden
buluyorsunuz ve toplumu yoksulluğa reva görmenin cömertliğini, hakkını kim size
veriyor? Bu haksızlığı, bu adaletsizlik hakkını kim size veriyor? Niye
kendinize cimri davranmıyorsunuz? Buyurun, servetinizi getirin koyun ortalara.
Yatlarınızı, katlarınızı, gemilerinizi, daha bilmediğimiz nice servetinizi,
holding sahibi çocuklarınızı korurken, onlar konusunda asla bir tasarrufa
gitmeden, siz, bu toplumun sağlığından, eğitiminden, emeğinden, boğazından
geçecek iki lokma ekmekten nasıl tasarruf hakkını elde ediyorsunuz? Bu hangi
vicdana sığar? Bu hangi adalette vardır, söyler misiniz lütfen? Yani, tabii, burada, muhalefet partileri olarak bütçe üzerine
görüşlerimizi ifade ettiğimizde, her şekilde karşı çıkışlarla karşı karşıya
kalıyoruz. Ama unutmayın ki biz sizin söylemleriniz ve taleplerinizi onaylamak
için burada değiliz; biz halkın ihtiyaçlarını burada ifade etmek ve bu
ihtiyaçların giderilmesi için gerekli kaynağın, ödeneğin, istihdamın, altyapı
hizmetinin sunulmasını sağlamak üzere buradayız. O nedenle, elimdeki verileri söyleyeyim. Sayın Millî Eğitim
Bakanımız, geçen, gerçekten övgüyle çalışmalarını anlatmaya çalıştı. Neydi?
Diyelim Türkiye nüfusunun 16 milyonu çocuk, 2006 TÜİK verilerine göre. Bu 16
milyon çocuğun 958 bini, yani yaklaşık 1 milyonu tarım işçisi ve bu tarım
işçisi çocukların büyük çoğunluğu Kürt illerinden; Diyarbakır’dan, Van’dan,
Batman’dan, Şırnak’tan, Siirt’ten, Urfa’dan Çukurova’ya pamuk toplamaya, Karadeniz’e
fındık toplamaya gidiyor. Ne zaman gidiyor biliyor musunuz? Nisan ayında
gidiyorlar, yani daha eğitimin sonuna gelmeden, iki ay kala ve yeniden ne zaman
dönüyorlar? Hasat bittikten sonra, kasım ayında dönüyorlar. Yani bu çocuklar,
bu 1 milyon Kürt çocuğu tarım işçiliği nedeniyle okullarından oluyorlar ve
yine, Sayın Bakan “İşte, şu dönem arasında şu kadar öğrenci eğitime başladı.”
Evet, başladı da ne kadarı devam etti diye sormak lazım size, takip ediyor
musunuz? Başlatıyorsunuz da sürdürebiliyor musunuz? Böyle rakamlar üzerinden,
sadece sonu gelmeyen başlangıçlar üzerinden, şu hizmeti yaptık, şu kadar iş
yaptık niye takdir etmiyorsunuz demek gaflettir bize göre. Bizim görevimiz,
burada, gerçekleri halkın lehine topluma sunabilmektir. O nedenle, biz, çocuk işçiliği… En kötü şartların önlenmesi için
sözleşmeler var. Anayasa’da 50’nci maddede, yine 90’ıncı maddede… Türkiye’de,
Anayasa elvermese de uluslararası sözleşmeler ve haklar geçerlidir,
bağlayıcıdır. İmzalamışsınız sözleşmeleri, neden buna aykırı davranıyorsunuz? Ana dil hakkı yine… Birleşmiş Milletler Çocuk Sözleşmesinde ana
dilde eğitim hakkını vermişsiniz. Peki, sürekli kıtalar arası medeniyetler
buluşmasından bahsediyorsunuz. Medeniyetler buluşması kıtalar arası paraya
bağlı inanç buluşması değildir. Gelin burada, kıtalarda değil bu çatının
altında medeniyette buluşalım. Kürt dili, Mezopotamya medeniyetinde Kürt
halkının dili değil midir? Peki, neden Anadolu ve Mezopotamya uygarlığını buluşturmuyoruz? Gülerler
insana. Sen önce kendi çatının altında doğru konuş, doğru yap ki… Gerçekten
uygarlıkları buluşturuyor musun? Uygarlıkları ayrıştırıyor musun? Dışlıyor
musun? Tüketiyor musun? Bu soruların cevabının öncelikle verilmesi gerekiyor.
Benim içimi acıtıyor şu anda şu Mecliste şu tutanaklara “bilinmeyen bir dil” olarak
geçmesi Kürtçenin. O çocuklar ana dillerini istiyorlar. Biz ana dilimizi
istiyoruz. Burada da yazılacak. Öyle, hamasi söylemlerle çıkıp “Ben yirmi dört
saat televizyonda Kürtçe yayın yapıyorum.” diyerek oy avcılığına çıkacaksınız
ama şurada, şu Mecliste o halkın iradesiyle seçilmiş, zor koşullar altında
seçilmiş milletvekilleri halkımızın taleplerini burada dile getirirken kendi
diliyle konuşmaya çalışırken “bilinmeyen bir dil” diyeceksiniz! Bilmeyebilirsiz
Kürtçeyi, bilmiyorsunuz zaten. Ama bilmediğimiz şey bilinmeyen bir şey
değildir. Yok sayarsanız yok olmaz, vardır. Kürtçe de
vardır, Kürt dili vardır, Kürt dili kadim bir dildir, Hint-Avrupa dil
grubundandır ve bu dili… Uluslararası sözleşmelerde çekince koyduğunuz şartları
kaldırın, bir an önce okullarda ana dil eğitimlerine başlayınız çocuk haklarını
korumak açısından. Şimdi, 14’üncü madde üniversiteler üzerineydi. Üniversitelerin
şartları uygun değil ama ben daha çok üniversiteye gidemeyenler, o hakkı hiç
kullanamayan Kürt çocukları, yoksul çocuklar için konuşmak istedim burada, bu
çelişkiyi ifade etmek istedim. Var olanın eksikliği bir yana, ama yoksun olan,
yoksulluğun kendisi ayrı bir sorun olarak durmakta. Yine Sayın Bakan dedi ki: “Biz adaletten kıstık.” Çok doğru
söyledi. Hakikaten adaletten kısarak bu kadar adaletsizlik olabilir. Şimdi siz,
adaleti mülkün temeli yaparsanız, en hakiki öge
olarak ele almak isterseniz, tabii ki, kısmaya gitmezsiniz, adaleti
kesmezsiniz, adalete cimri davranmazsınız o zaman. Adaleti keserseniz tabii,
adaletin kestiği parmak kanıyor çünkü adalet değil bu yani. Bu antidemokratik
hukukun kestiği parmak, yürek, dil kanıyor. Buna son vermek gerekiyor.
Dolayısıyla, çocuklar her ne şart altında olursa olsun, işlediği fiil ne olursa
olsun yaşı on sekizin altındaysa o hâlâ çocuktur. Sayın Adalet Bakanı burada
mıdır bilmiyorum ama, yani bu nasıl bir adalet ki,
senin kendi kanunlarında… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. SEVAHİR BAYINDIR (Devamla) – Teşekkür ediyorum. … hem uluslararası sözleşmelere imza
atacaksınız çocuk haklarını korumaya dönük, çocuk mahkemesini oluşturmaya
dönük, ama kendi ülkendeki on sekiz yaşın altındaki çocuğa suçlu muamelesi
yapacaksın, bir erişkin gibi ağır ceza mahkemelerinde yargılayacaksın! Cizre’de
15 Şubat’ta eylem yapan çocuklar hâlâ cezaevinde. Onlar çok kamuoyuna girmedi.
Daha çok panzerin altında kalan çocuk belki bir şekilde ifade edildi. Ama
şimdi, işte dün, bugün Adana’da, dün Diyarbakır’da, daha önceki Van’da, her yerde
çocuklar hukuksuz bir şekilde, adaletsiz bir şekilde özgürlüklerinden,
haklarından yoksun bırakılıyorlar. Babası gözaltına alınan bir çocuk
Silopi’den, iki buçuk yaşında, babasının ziyaretine gitti, depresyona girdi. Bu
çocuklara bunu reva gören sizsiniz. Hakkını arayan çocuklara da bu haksızlığa
lütfen son verin, bu hukuksal ayıbı ortadan kaldırın diyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bayındır. Şahıslar adına ilk söz İstanbul Milletvekili Sayın Necat Birinci’ye aittir. Buyurun Sayın Birinci. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakika. NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; bütçe kanununun 14’üncü maddesi üzerinde söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygı ile selamlarken dün Cizre’de kanı vatan toprağına
düşen fidanlarımıza rahmet, yakınlarına ve milletimize başsağlığı diliyorum. Değerli Başkan, konusu yükseköğretim olan madde etrafında Millî
Eğitim Bakanlığı bütçesi sırasında pek çok şey söylendi, tenkitler yapıldı,
ilaveler yapıldı, tartışıldı; bunlardan söz açmak istemiyorum. Devlet
üniversitelerinin 53’ten 94’e, vakıf üniversitelerinin 23’ten 36’ya, 81 ilimize
üniversite açılmış olduğundan söz etmek istemiyorum. Üniversite
ARGE ödemelerinin yüzde 600, TÜBİTAK ARGE bütçesinin yüzde 700, YÖK ödeneğinin
yüzde 400, araştırıcı sayısının yüzde 35, öğrenci kredilerinin yüzde 500,
YÖK’ün bütün baskılarına rağmen üniversitelerimizin projelerinin birlikte
çalışmalarının sayısının yüzde 50, bazı üniversitelerimizde yüzde 200’e… Ama
iki üniversitemizde, Erzurum ve Ankara Üniversitesinde bir düşüş olduğundan söz
etmek istemiyorum. Ayrıca 2005 yılından itibaren her yıl bin öğrencinin
dünyanın en önemli üniversitelerinde öğretim üyesi ve araştırıcı olarak
yetiştirilmesi için yapılan çalışmalardan ve bugüne kadar da 1.600 öğrencinin
gönderilmiş olmalarından da söz açmak istemiyorum. Benim asıl üzerinde durmak istediğim, bir zihniyet değişikliğinin
sancılarını Türkiye'nin yaşamasıdır. Hâlen, şunu iyi
bilmeliyiz ki 19’uncu yüzyılın ortasında Avrupa’da gelişen pozitivist ve
materyalist felsefenin, 19’uncu yüzyılın üçüncü çeyreğinde Hausner
tarafından ve arkadaşları tarafından geliştirilen ve döneminde küçük burjuva
materyalizmi, hatta bir dönemde de materyalist milliyetçilik anlayışının hâlen
üniversitelerimizde ve sosyal hayatımızda hâkim kılınmak istenen bir zihniyet
olduğu üzerinde durmak istiyorum. Bunun, İttihat Terakkinin dünya
görüşüne esas kabul ettiği ve ne yazık ki ilk cumhuriyet yıllarına da aktardığı
ve yakın zamana kadar da getirdiği bir anlayış olarak önümüzde durduğunu
görüyoruz. Bunun canlı bir iki örneğini size vermek isterim: Değerli
milletvekilleri, birkaç gün önce, İslam Konferansı Örgütünün Başkanlığına
yeniden seçilen Profesör Doktor Ekmeleddin İhsanoğlu’nun, birkaç gün önce yine merkezi Paris’te
bulunan Bilim Tarihi Akademisi tarafından kendisine tevdi edilen Koyre Bilim Ödülünü birlikte duyduk ve alkışladık. Bunu
niye söylüyorum? Değerli arkadaşlar, Ekmeleddin İhsanoğlu, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinin
Osmanlı Bilim Tarihi Ana Bilim Dalının Başkanı idi. 2000 yılının rektörü, bu
bölümün kapatılmasını YÖK’e teklif etti. YÖK, dört gün içinde Osmanlı Bilim
Tarihi Bölümünü kapattı; zihniyet budur. Çünkü bu zihniyet, bu anlayış, Osmanlı
bilim tarihini incelemek, vülgermateryalizme veya
materyalist milliyetçiliğe ve bugünkü moda adıyla ulusalcılığa uymuyordu. Bunun bir başka örneği: Esefle hatırladığımız Danıştay baskınının,
orada ölenlerin arkasından, 17 Mayıs günü YÖK Başkanının, hiçbir araştırmaya ilgi
duymadan “Bu, laikliğe doğrudan saldırıdır.” demesi, arkasından
Üniversitelerarası Kurulun beyanı ve aynı gün yine dönemin Cumhurbaşkanının
aynı mahiyette beyanda bulunması. Bu da materyalist, Vülgermateryalizmin
veya milliyetçi materyalizmin veya bugünkü adıyla ulusal milliyetçiliğin en
güzel ifadesidir. İşte bu zihniyetin değişmesini üniversitelerimiz kırmak
üzeredir. İttihat veTerakkinin mirası ve ne yazık ki
cumhuriyet döneminde yaşayan bu anlayış, artık 21’inci yüzyıla taşımanın
utancını millet olarak bu Meclisin de taşımaması gerekir ve bu anlayışla
üniversite bütçesini ona göre genişletmesi ve o çalışmaları bu konuda… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum tamamlayın lütfen. ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) - Koskoca profesör “ulusal
milliyetçilik” diye Türkçe olmayan bir tabir kullanır mı? NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Hayır, ulusal milliyetçilik değil,
materyalist milliyetçilik. ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Hayır, öyle dediniz. NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Hayır, diğer adıyla ulusalcılık, bugünkü
moda adıyla ulusalcılık, dedim. Ben ne dediğimi biliyorum. (MHP sıralarından
gürültüler) ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Sizden daha fazla materyalist olan
var mı? NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Öyleyse değiştiriyorum. Yanlış anladınız
arka arka… ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Siz de materyalist muhafazakârsınız. NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Müsaade eder misiniz söyleyeyim. ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Materyalist muhafazakârsın! NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Lütfen oturun ve dinleyin. ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Materyalistsin! NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Lütfen oturun ve dinleyin. BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Sayın Birinci… MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hocam, materyalist milliyetçilik diye bir
şey yok. NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Ben, materyalist milliyetçilik… MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Olur mu öyle bir şey? NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Var. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Nerede var? NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Kitapları okuyun. ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Hangi kitap? NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Size bir kitap… Büchner’in
“Varlık ve Kuvvet” bunları okuyun. ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Size kim profesörlük unvanı verdi? NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Cumhuriyet İdeolojisi’ni, Celal Nuri’yi
okuyun ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Ayıp! Ayıp! NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Kılıçzade
İsmail Hakkı’yı okuyun, Abdullah Cevdet’i okuyun. Lütfen… Lütfen… ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Bu milletin ekmeğini yiyip, profesör
olmuşsun. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yani milliyetçiliği mi mahkûm etmeye
çalışıyorsunuz? NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Hayır, katiyen öyle bir şeyim yok. BAŞKAN – Sayın Birinci, Genel Kurula hitap edin. Sayın milletvekillerimiz… NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Ama materyalist milliyetçiliği ve
ulusalcılığı mahkûm ediyorum. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Materyalist milliyetçilik diye bir şey
yok Hocam, doğru konuşun. Öyle bir şey yok! KADİR URAL (Mersin) – Siz de materyalist muhafazakârsınız! NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Ve arkadaşlar, seksen bir ilde
üniversite açılması bu kürsüden… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) NECAT BİRİNCİ (Devamla) – …o bölümlerin, o yörelerin,
ki esefle karşılıyorum, “Kürt illeri” denilen, ki böyle bir şey yoktur… PERVİN BULDAN (Iğdır) – Ne demek yok? Kürtlerin varlığını inkâr
edemezsiniz! SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Ben de sizi esefle karşılıyorum, Kürt
coğrafyası… GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Meclisin tutanaklarında “Kürdistan”
kelimesi bile var. PERVİN BULDAN (Iğdır) – Ne demek yok? NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Türkiye Cumhuriyeti’nin illeridir onlar,
Kürt illeri değildir. Orada Türk de yaşıyor, Çerkez de yaşıyor, Boşnak da
yaşıyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Hayret bir şey! NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Bölemezsiniz… PERVİN BULDAN (Iğdır) – Kürtleri de Kürt coğrafyasını da inkâr
edemezsiniz! NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Kendi illerine kurulan üniversitelerin
büyük bir mirası tevarüs edecek üniversiteleri alkışlamak gerekirken
… OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) - Kendini kanıtlamaya çalışıyorsun! PERVİN BULDAN (Iğdır) – Saçından utan, saçından! NECAT BİRİNCİ (Devamla) - …onların açılmasına engel olabilmek,
yöreyi yine yokluğa, 13, 14, 15’inci yüzyılın o aydınlık döneminin yörelerinin,
Türkiye Cumhuriyeti’nin bugün önemli parçalarının, Osmanlı Devleti’nin de birer
kültür şehri olan bu illerin yeniden aydınlığa, üniversitelerine kavuşacağını
belirtir, bu duygularla hepinize sevgiler, saygılar sunarım. SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Osmanlı yokken de vardı orası! NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Sayın Milliyetçi Hareket Partisi
Grubunun da materyalist milliyetçiliğinin kendilerinin savunduğu
milliyetçilikle ilgisi olmayabilir. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yanlış konuşuyorsun, hayır! Materyalist
milliyetçilik yoktur! NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Ama kendileriyle her platformda bu
konuyu tartışmayı hazır olduğumu bildirir, hepinize sevgiler, saygılar sunarım.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP ve DTP sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Birinci. SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sayın Başkan, sataşma var. ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Başına Atatürk kadar taş düşsün! MEHMET GÜNAL (Antalya) – Biraz da şu azalan millî eğitim bütçesini
savunsaydın! BAŞKAN – Sırayla konuşalım. Herkes bir ağızdan bağırırsa kimi duyacağım
ben? (Gürültüler) MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hocam, bunları bir başkası söyleseydi
neyse ama size yakışmadı! SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Müsaade buyurun… Şu anda Meclisin
yarısı ayakta. Sayın Bayındır, bir dakika, dinleyeceğim sırayla. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Materyalizm ile milliyetçiliği… BAŞKAN – Sayın Şandır, buyurun ne diyorsunuz? MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, kürsüde… HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Ermeni açılımına da imza atsaydın! BAŞKAN – Sayın Yıldız… NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – İndir elini! KADİR URAL (Mersin) – Grup Başkanı konuşuyor, az dinle! MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hocam, milletvekilini azarlayamazsınız! NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Size değil, arkanızdakine diyorum. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Böyle bir şey yok! BAŞKAN – Sayın Yıldız… Sayın Şandır… KADİR URAL (Mersin) – Okul mu zannediyorsun Hocam burayı ya,
üniversite mi burası? Ayıp Hocam ya! Sen bari yapma Hocam ya! MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hocam, yanlış tabirler kullanıyor.
Materyalizm ile milliyetçiliği bir araya getirmek masum olamaz. Kimi suçlamaya
çalışıyoruz? Materyalizm ile milliyetçiliği bir araya getirmek bazı şeyleri
masum gösterme niyeti ortaya koyar ki bu gerçekten bölücülüğe, bu Türkiye'nin,
Türk milletinin… “Milliyetçilik” bu millete mensubiyet duymaktır. Bunun neresi
materyalizm oluyor? Doğru değil Hocam! BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Burası üniversite kürsüsü değil, burada… AKİF AKKUŞ (Mersin) – Galiba siz paradan başka bir şey
düşünmüyorsunuz Hocam! MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Materyalizm size yakışır da bize
yakışmaz! KADİR URAL (Mersin) – Yani herkese yakışır da Hocam size yakışmaz! BAŞKAN – Sayın Bayındır… SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Hatip benim konuşmama atıfta bulunarak
“Esefle kınıyorum.” dedi. BAŞKAN – Sayın Bayındır, siz konuşmanızın içinde “Kürt illeri”
dediniz... SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Evet, yanlış değil. Ben kürsüden cevap
vermek istiyorum. BAŞKAN – Sayın Bayındır, Sayın Bayındır, beraber konuşuyoruz. “Kürt illeri” dediniz. Şimdi, cari kanunlarımıza göre… Kürt
illeri, Türk illeri, Çerkez illeri, işte sayılıyor ya, son dönemde otuz dokuz
etnik grup olduğuna dair rivayetler var Türkiye’de. Dolayısıyla “şu iller, bu
iller” yok, cari hukukumuza, kanunlarımıza göre yok, ama ben… SIRRI SAKIK (Muş) – Hepimiz Tayyip Erdoğan’ın illeriyiz! BAŞKAN – Sayın Sakık, bir dakika… …bana not gelmesine rağmen, yani sözünüzü düzelttirmem için not
gönderilmesine rağmen, ben, sizin insicamınızı bozmamak amaçlı, herhangi bir
şekilde sözünüzü kesmedim. Ama, hukuki kurallara göre,
cari kanunlarımıza göre -Sayın Özçelik de mülki
idareden geliyor, bu konuyu benden daha iyi bilir- bu manada bir tarifimiz yok
bizim. SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Şimdi tamam da… BAŞKAN – Bir saniye… Dolayısıyla Sayın Birinci bu konuda ayrı bir tarif yaptığınız için sizin
konuşmanızla ilgili “esefle kınıyorum.” dedi. NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Dedim. BAŞKAN – Dediniz biliyorum, ben de duydum. NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Hâlâ da arkasındaysa yine derim. SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Arkasındayım ve cevap vermek
istiyorum. BAŞKAN – Şimdi, sonuç itibarıyla… SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) - Söz hakkımı kullanmak istiyorum. BAŞKAN – Müsaade buyurun, konuşuyoruz. Dolayısıyla burada bir cevap hakkı sadece “esefle kınama” kısmına
vardır. HASİP KAPLAN (Şırnak) – 63’e göre usul hakkında söz istiyorum. BAŞKAN - Yani “esefle kınama” kısmına vardır. Onunla ilgili olarak
çıkıp düzeltebilirsiniz. Ama yeniden… HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Efendim… HASİP KAPLAN (Şırnak) – Usul hakkında söz istiyorum. Başkanlık
Divanının bu uygulamasıyla ilgili usul hakkında söz istiyorum. BAŞKAN – Hayır, ben daha sözlerimi bitirmedim Sayın Kaplan. HASİP KAPLAN (Şırnak) – Usul hakkında söz istiyorum, bu
uygulamanız hakkında… BAŞKAN – Daha herhangi bir uygulama başlatmadım ki. SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sayın Başkan, söz hakkımı kullanmak
istiyorum. HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hatibin söylediğinin tekrarlanması
açısından, elimde Meclis tutanakları var. Meclis tutanaklarından teker teker okuyorum:
Meclisin kuruluş günlerinde “Kürdistan mebusları”, “Kürdistan
coğrafyası”… (MHP sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Şimdi bakın, iş buraya… Sayın Kaplan… HASİP KAPLAN (Şırnak) – Siz okumak istemiyorsanız… BAŞKAN – Sayın Kaplan…Sayın Kaplan… MEHMET ŞANDIR (Mersin) –Sayın Başkan, herkes bu Anayasa’ya sadık
olmak mecburiyetindedir. Bu, Anayasa’nın neresinde var? Var mı böyle bir şey?
(DTP sıralarından gürültüler) MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Anayasa’ya sadık olacaksınız! MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yok böyle bir şey. Bu Meclisin
hoşgörüsünü istismar etmeye hiç kimsenin hakkı yok! SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Usulen söz hakkı istiyorum. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bu, Anayasa’nın neresinde yazıyor Sayın
Başkanım? BAŞKAN – Evet, hepinizi dinledim. Şimdi ara veririm, zaten ortadan
kalkar. Bakın, ben sizi… SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Sayın Bayındır… MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) - Bu Anayasa’ya uymayacak olan
çıkar gider. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, efendim… BAŞKAN – Birleşime on beş dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 18.43 BEŞİNCİ OTURUM Açılma Saati: 19.05 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN
(Giresun), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
37’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum. 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Şimdi 14’üncü madde üzerinde söz sırası şahsı adına Sinop
Milletvekili Sayın Abdurrahman Dodurgalı’ya
aittir. Fakat Sayın Dodurgalı, bir saniye… Yüce Meclisimize, milletvekillerimize şunu hatırlatmayı uygun
gördüm: Her birimiz milletimizden yetki aldık, geldik ve bu kürsüde bir yemin
ettik, Anayasa’ya sadık kalacağımıza dair bir yemin ettik. Bütün
milletvekillerimizin bu yeminimize sadık kalacağına inancımla şimdi Sayın Dodurgalı’yı davet ediyorum. Buyurun Sayın Dodurgalı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakika. ABDURRAHMAN DODURGALI (Sinop) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 14’üncü
maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Konuşmaya başlamadan önce 12’nci maddeyle ilgili olarak burada
muhalefet milletvekili arkadaşlarımızın sözlerine hem bize göre büyük bir
dirayetle hem de çok güzel bir üslupla cevap vererek buradaki havayı daha da
yumuşatan Sayın Bakanımız Mehmet Şimşek Bey’e hem teşekkür ediyorum hem de
tebrik ediyorum. Biz bu bütçenin 12’nci maddesinde getirilen değişikliğin de bir
anlamda muhalefetin bütçe hakkındaki yapmış olduğu tespitlere uygun bir
davranış olduğunu da düşünüyoruz. Çünkü konuşmasında Sayın Bakanımız dedi ki:
“Bunun daha gerçekçi rakamlara ulaşması için bunu yaptık biz, çünkü önümüzdeki
süreçte böyle bir gelir noksanlığı olabilecek.” O zaman hayalî bütçe yapma gibi
bir ithamla karşı karşıya kaldık ama daha gerçekçi rakamlara oturtma erdemini
de biz gene göstermiş oluyoruz burada. Bundan niye rahatsız olunur, doğrusu,
ben kendi adıma anlamakta güçlük çekiyorum. Gelirlerin az olduğu iddia edildiği bu bütçenin, biz, insanımızın
refah seviyesini yükselteceğine, insanımızın sofrasına daha fazla ekmek
taşıyacağına, insanımızın hayatına daha modern açılımlar getireceğine; ona,
ulaşımda, emniyette, eğitimde, sağlıkta yapmış olduğumuz hizmetleri daha da
ileriye götüreceğine emin bulunuyoruz. Bütçemize güveniyoruz ve bu son yapılan
değişikliğin, önergeyle yapılan bu değişikliğin bütçemizi daha da sağlam bir
yapıya kavuşturduğunu düşünüyoruz. Benden önce konuşan arkadaşım, üniversitelerimize,
yükseköğrenimimize getirmiş olduğumuz imkânlardan rakamsal olarak
bahsetmeyeceğini söyledi. Ben bu rakamları bir daha hatırlatmak istiyorum: 2002
yılında yükseköğretimin gayrisafi yurt içi hasıla
içindeki payı binde 71 iken 2009 yılında bu oran binde 79’a yükseltilmiştir.
2008 yılına göre de 2009 yılındaki artış oranı yüzde 19 civarındadır. 2002
yılında 2,5 milyar YTL olan yükseköğretim bütçesi 2009 yılında 8,8 milyar
YTL’ye yükseltilerek tam yüzde 252’lik bir artış sağlanmıştır. Ayrıca, ARGE
çalışmaları için de ayrılan kaynak 86 milyon 623 bin liradan, yüzde 330
artışla, 373 milyon 77 bin 613 YTL olmuştur. Ayrıca şunu da hatırlatalım: Özel bütçeli kamu idarelerinde en çok
ödenek Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuna ayrılmış, ikinci sırada da
Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumuna ödenek verilmiştir. Bütün bunlar bizim
yükseköğretime ne kadar önem verdiğimizi gösteriyor. Ben, üniversite açılım
çalışmaları içinde 81 vilayette açılan ve 81 vilayeti üniversiteye kavuşturan
çalışmamızın burada yeteri kadar değerlendirilmediğini düşünüyorum. Bir
üniversitenin bir kent için neler ifade ettiğini, o kente öncülük edeceğini, o
kente sadece bilimsel açıdan değil, ekonomik açıdan, sosyal yaşam açısından,
hayatı anlama, algılama açısından çok büyük yenilikler getireceğini
düşünüyorum. Onun için, bu 81 vilayette açılan üniversitelerle, hem
medeniyetler buluşturmasına -ki bu terimi inanarak, güvenerek kullanıyoruz- hem
de Avrupa Birliğine ülkemizi, ülkemizin gençlerini, ülkemizin yarınlarını
hazırladığımızı düşünüyoruz. Bu hazırlığı kolaylaştırmak için de, bakın, bugün
müracaat eden her yükseköğretim öğrencisine burs vermeyi taahhüt ediyor bu
bütçe, bu Hükûmet, 2005 yılından itibaren başvuru
yapan tüm öğrencilere burs vereceğini taahhüt ediyor. Birçok konuda yük altına giren, özürlülerimize, yaşlılarımıza
imkânlar getiren, şimdi işsizlerimize yeni imkânlar getiren Hükûmetimizin
bu konuda da çok önemli bir açılım yaptığını düşünüyorum. Bir bursun, bir
kredinin, verilen kredinin bir yükseköğretim genci için ne demek olduğunu
hepimiz gayet iyi biliyoruz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. ABDURRAHMAN DODURGALI (Devamla) - Bunun yanında, yine çok büyük
bir atılımla, 5 bin kişilik bir, uzman personel yetiştirmek üzere, yüksek
lisans yapmak üzere her sene 1.000 kişiyi yurt dışına göndermeyi taahhüt
ediyor. Ben, yükseköğretim konusunda yapılan bu açılımlardan, inşallah,
çok güzel bir üniversite kenti olacağını düşündüğümüz Sinop’un çok
yararlanacağını düşünüyorum. Birçok konuda “En” olan Sinop, asayişin en güzel
olduğu yer, trafik ışıklarının hiç olmadığı yer, insanların bu kadar saygılı
davrandığı bir yer; insanların, kültür, tarih, turizm konusunda son derece
hassas olduğu bir yer; inşallah, üniversite konusunda da Hükûmetimizin
bunun önünü açacağını düşünüyorum. Yakında ilan edilmesini umduğum üç küçük
Anadolu kentinden birinin Sinop olacağını düşünüyorum ve bu imkânın da
öğrencilerimize ve civara çok önemli getiriler sağlayacağını düşünüyorum. Bir
an önce Boyabat iktisat ve işletmecilik fakültesinin de ödeneğe kavuşturularak
açılmasını temenni ediyorum. Bütün bu duygular içinde bütçemizin hayırlı olmasını diliyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. Madde üzerinde soru-cevap işlemine geçiyoruz. Sayın Doğru… REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Ülkemizdeki bütün çiftçiler 2008 yılında ürünlerinin para etmemesi
dolayısıyla zarar ettiler. Paralarının olmadığı bu kış aylarında bankalar
tarafından icralar ile karşı karşıya kalmış durumdadırlar. 2009 yılı bütçesinde
de -geçmiş olduğumuz maddelerde- 580 milyon, çiftçi destek primini, düşürdünüz.
Önümüzdeki yıl için üretime başlayacak olan bu insanlara ne tavsiye
ediyorsunuz? Ayrıca, 2022 sayılı Kanun gereği 87 YTL aylık alan yaşlı insanlar
bu parayla geçinemiyorlar. İnsan onuruna yakışmayan bu durumu düzeltmeyi
düşünüp bu insanların aylıklarını artırmayı düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Yıldız… HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum: Sayın Bakan, aylarca
sizin de katılımınızla Plan ve Bütçe Komisyonunda çalışmalar yaptınız. 2009
bütçesini Türkiye Büyük Millet Meclisine siz sundunuz. Bu bütçenin ülke
şartları için yapılabilecek en iyi bütçe olduğunu size özgü üslubunuzla
anlattınız, arada bir de muhalefeti anlayamamakla suçladınız. Ancak siz yokken
Sayın Bakan Mehmet Şimşek, Plan ve Bütçe Komisyonuna getiremediği yatırımlardan
kesintileri değişiklik önergeleriyle kesintiler yaptırdı. Bilginiz var mı?
Sizin yokluğunuzdan mı istifade ettiler? Açıklamanızı istiyorum. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Sayın Köse… ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakan, Kamu İhale Kanunu’nda yapılan değişiklik uyarınca
Kuruma gelen yolsuzluk ihbarlarını ve medyada yer alan yolsuzluk iddialarını
Kurumun incelemeyeceğini açıklamıştır. Oysa yapılan yolsuzlukların açığa
çıkarılmasında şikâyetler ve ihbarlar önemli rol oynamaktadır. Bu değişiklik
hangi amaçla yapılmıştır? Yolsuzlukların belirlenmesinde ve ortaya
çıkarılmasında nasıl bir yöntem izlenecektir? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Çalış… HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım, benim sorularım 14’üncü maddenin YÖK’le ilgili
olması nedeniyle bununla ilgili olacak. Dokuz Eylül Üniversitesinde rektör atamalarıyla ilgili olarak bir
mahkeme kararı ortaya çıktı. Görülüyor ki, pek çok üniversiteyle ilgili benzer
mahkeme kararları olacaktır. Bu mahkeme kararları konusunda Sayın Hükûmetinizin tutumu ne olacaktır? Bir diğer sorum: Malum olduğu gibi, yeni üniversiteler kurduk. Fakat bu üniversitelerimizin en büyük sıkıntısı öğretim üyesi. Bu
öğretim üyesi ve teknik altyapı ihtiyacını karşılayabilmek için yeni kurulan
üniversiteler ile gelişmiş üniversiteler arasında “kardeş üniversite”
uygulamasıyla karşılıklı yardımlaşmayı ve iş birliğini geliştirecek bir projeye
Hükûmetiniz nasıl bakar? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Sayın Tankut… YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Bakana sormak istiyorum: Dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinde
ceza infaz personeli ile polisler aynı mali haklara sahip olarak görev
yapmaktadırlar. Ülkemizde ise ceza infaz personelinin aleyhine yüzde 60’lara
varan olumsuz bir durum mevcuttur. Örneğin 7’nci derecede bir polis memuru
1.559 YTL alırken, aynı derecede infaz koruma memuru 1.124 YTL, cezaevi kâtibi
ise 918 YTL almaktadır. Bu rakamlardan da anlaşılacağı üzere, ceza infaz
personeli ve çalışanları yani Adalet Bakanlığı mensupları adaletsiz bir
uygulamayla karşı karşıya bulunmaktadırlar. Ceza infaz personelinin bu
mağduriyetlerini gidermek için Hükûmet olarak
herhangi bir çalışma yapmakta mısınız? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Sayın Taner… RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, sizden önceki Bakanımız
konuşması sırasında dolaylı vergilerde yani 70 milyonun aynı miktarda ödediği
KDV’den ÖTV’ye kadar vergilerde Hükûmetiniz
döneminde yüzde 6 artış olduğunu söyledi. Bu, kazananın kazancı üzerinden
yeterli vergiyi toplayamadığınız için fakir fukarayı ezme manasına gelmiyor mu? Bir de, biraz önceki konuşmada bütçedeki üniversitelerin aldığı
payın bu dönem artırıldığını söyledi. Geçen yıl ile bu yıl arasında
üniversiteler ne kadar artmıştır? Yaptığınız bu artışın yeterli olduğu
kanaatinde misiniz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Işık… ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Aracılığınızla Sayın Bakana soruyorum: Şimdiye kadar Millî Eğitim
Bakanlığı ve YÖK kanalıyla yurt dışına gönderilen gençlerimizden kaç kişi yurda
geri dönüş yapmamıştır? Bunların tazminatlarının ne kadarı geri tahsil
edilebilmiştir? 2009 yılında yurt dışına hangi alanlarda, kaç gencimiz yüksek
lisans ve doktora için gönderilecek? Bunların geri dönmelerini sağlamak için
hangi tedbirler alınmıştır? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Ağyüz… Yok. Sayın Bakan… MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, çok
teşekkür ediyorum. Sayın Doğru’nun sorusunu tam anlayamadım. Onun için, cevaplandırmak
için bir daha, izninizle rica edebilir miyim acaba? GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Cevap süresi… MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Efendim? GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Cevap süresinin hep bir dakikaları
soru tekrarıyla gidiyor. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Uzatırım, merak
etmeyin, cevapta şeyim yok benim. O zaman müsaadenizle… Sayın Yıldız “Bir önerge geçirildi, bu önergeden sizin bilginiz
var mı yoksa sizin yokluğunuzda Bakan bundan istifade etti mi?” diyor. Hükûmet olarak
oturuluyor burada biliyorsunuz. Dolayısıyla, bizim hem bilgimiz var hem de bir
arkadaşımızın ”diğerinin yokluğunda” diye bir şeyi söz konusu olmaz, ondan
istifade ederek hiç kimsenin beklemediği bir şeyi çıkarmaz. Buradaki verilen
kararlar da Hükûmetle danışılarak yapılan
önergelerdir. O bakımdan, öyle bir şey asla söz konusu olamaz. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Üç gün devam etti Sayın Bakan. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Efendim? MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Üç gün sonra sizin söylediğinizin
tersine… HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – O zaman bütçeyi niye sundunuz burada? BAŞKAN – Sayın Yıldız… Sayın Yıldız… MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bana bir soru sordunuz,
o soruyu cevaplandırıyorum. Başka bir soru soracaksanız bir daha söz alın, onu
bana sorun. HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Yine sorarım, merak etmeyin! BAŞKAN – Sayın Yıldız, lütfen… MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Köse diyor ki
Kamu İhale Kurumuyla ilgili olarak… Kamu İhale Kurumunun Başkanı, “Efendim, ben
onlara bakmam.” diye, yani “Bana yolsuzlukla ilgili bir şey söylenirse bakmam.”
diye söylerken “Kanunlar çerçevesinde kendine düşen vazifeyi yaparım ben.”
diyor. Şimdi, Kamu İhale Kurulunun vazifesi ihale sürecinde çıkan
çözümsüzlükleri çözmeye çalışmaktır, problemleri çözmeye çalışmaktır. Eğer illa
bir yolsuzluk varsa, bu ihaleye çıkan ilgili kuruluş neyse ona bildirilir,
bakanlık kimse ona bildirilir. Denilir ki “Bunun hakkında soruşturma yap.”
diye. Eskiden de böyleydi, yeni değil bu iş. Yani kendisi soruşturma açtım da şudur
budur… İlgili bakanlığa diyor ki: “Sen, böyle böyle
bir problem var burada, şüpheli bir durum var, bunun hakkında soruşturma aç.”
Şimdi, daha da ileri bir şey olursa cumhuriyet savcılarına gidiyor bu iş. Ama, İhale Kurulunun
yapması gereken nedir? İhale Kurulunun yapması gereken de ihaleleri şeffaf bir
şekilde bütün kamuoyuna duyurmaktır. Nitekim onu da yapıyor. Ayrıca, teknolojik
altyapılarını geliştirmek suretiyle, diğer ileri ülkelerin yaptığı gibi, bunları
bilgisayar ortamında yapmaktır, ihaleleri; kimsenin kimseden haberi olmadan o
bilgisayar ortamında hemen bunları yapabilmek. Şimdi onun için de altyapıları
müsait hâle getirildi. Bunları mesela çok ileri ülkeler yıllar önce yapıyordu,
yıllar önce. Hatta ihaleye girmek için kimsenin kimseden haberi olmadığı gibi,
Washington’da açılan ihaleye taa bilmem neredeki, en
güneydeki, en kuzeydeki, en doğudaki, batıdaki bir insan oturduğu yerden
ihaleye girebiliyor ve ihale de bir iki saat sonunda da neticelendirilip yine
bilgisayar ortamında herkese kim niçin kazandığından dolayı da bildiriliyordu.
Şimdi o ortamlara Türkiye’nin de geçmesi lazım artık. Onunla ilgili de gerekli
çalışmaları tamamlamış durumda Kamu İhale Kurulu. Yine, Sayın Çalış “Üniversiteye yapılan atamalarla ilgili olarak
mahkeme kararları karşısında Hükûmetinizin tutumu ne
olacak?” Oturulur, Hükûmet ile konuşulur. Mahkemeler,
biliyorsunuz, bağımsızdır. Bağımsız yargı kararlarına herkes de saygı gösterir.
Şimdiye kadar Hükûmetimiz yargının bağımsızlığı
üzerine fevkalade hassasiyet gösterdi, bundan sonra da göstermeye devam
edecektir. Bağımsız yargı kararlarına her zaman saygılı olmuşuzdur ve onları
uygulamışızdır. Sayın Tankut “Ceza infaz personeli
mağdur durumda.” dedi, “Onu bir iyileştirme yapacak mısınız?” Biz şimdi, tabii, devlette çalışanları, yalnız ceza infaz memuru,
yalnız şu memuru bu memuru diye ele almıyoruz. Daha yakında, biz bütün
memurlarımıza ilave bir zam yaptık. Şimdi, bugün en düşük devlet memuru 1.118
lira net maaş alıyor, net eline geçeni, en düşüğü. AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Yeter de artar bile! MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Siftah, bismillah,
girdim, hadi bakalım, al sen 1.118 dönüyor. Yani böyle bir durum var. SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Açlık sınırı da 1.100 lira. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bütün devlet
memurlarına bir şey yapılırsa ki, yıldan yıla yapılıyor, zaman zaman da aralarda yapıyoruz. Elimizden gelen, bütçe
imkânları dahilinde yapabileceğimiz ne varsa,
azamisini yapıyoruz değerli arkadaşlar, bunu bilmemiz lazım. Sayın Taner “Dolaylı vergiler, işte, herkesten alınan vergiler.”
diyor. Doğrudur. Yalnız, dolaylı vergiler mal üzerinden alınan vergiler veya
hizmet üzerinden alınan vergiler olduğu için, o malı alanlar, o hizmetten
istifade edenler bunu kullanıyor. Mesela, akaryakıtı kim kullanıyorsa vergisini
o veriyor, köprüden kim geçiyorsa vergisini de o veriyor, ücretini o veriyor;
şekeri kim tüketiyorsa veyahut da herhangi bir malı kim tüketiyorsa KDV’sini o
veriyor. Bunun gibi… SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Pırlanta… Sayın Bakan, pırlanta
tüketen de veriyor mu? MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Evet, pırlantanın
üzerinde de… En yüksek vergiyi biz pırlantadan alıyoruz. SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – KDV var mı, KDV? MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Hayır, KDV yok ama ÖTV
diye bir vergi var, 20’nin üstünde vergi alıyoruz biz, yüzde 20’nin üstünde
vergi alıyoruz. Bütün pırlantacılar bizim kapımızın önünde, “Bu kadar yüksek
vergiyle biz iş yapamıyoruz.” diyorlar ama biz de o vergiyi almaya devam
ediyoruz. Onun için “pırlanta” deyip onu istismar etmeyin, üzerindeki vergiyi
bir hesap edin. Şimdi, dolaylı vergiler… Eskiden beri denir ki: “Efendim, dolaylı
vergiler azalsın, dolaysız vergiler çoğalsın.” Ama bunun belli bir oranı da
vardır. Şimdi, vergi literatüründe artık değişiklikler
olmaya başladı. Mesela katma değer vergisi bir dolaylı vergidir. Fakat en fazla
alınan dolaylı vergiler Avrupa Birliğindedir -yani KDV olarak söylüyorum- en
fazla, KDV olarak, Avrupa Birliğindedir. Bizim birçok KDV’lerimiz Avrupa
Birliğinin çok çok altındadır, bunu özellikle
hatırlatmak istiyorum. BAŞKAN – Sayın Bakan, yavaş yavaş
toparlayın, süremizi geçtik. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Peki, o zaman yavaş yavaş hepinize saygılar sunuyorum. Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim. Özellikle teşekkür ediyorum. 14’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. Saat 20.00’de toplanmak üzere birleşime ara veriyorum. Kapanma Saati: 19.26 ALTINCI OTURUM Açılma Saati: 20.05 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK
(Bursa), Murat ÖZKAN (Giresun) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
37’nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum. 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Tasarının 15’inci maddesini okutuyorum: Fonlara ilişkin işlemler MADDE 15 - (1) Türk Silahlı Kuvvetlerine stratejik hedef planı
uyarınca temini gerekli modern silah, araç ve gereçler ile gerçekleştirilecek
savunma ve NATO altyapı yatırımları için yıl içinde yapılacak harcamalar, 7/11/1985 tarihli ve 3238 sayılı Kanunla kurulan Savunma Sanayii Destekleme Fonunun kaynakları, bu amaçla bütçeye
konulan ödenekler ve diğer ayni ve nakdi imkanlar birlikte değerlendirilmek
suretiyle Savunma Sanayii İcra Komitesince tespit
edilecek esaslar çerçevesinde karşılanır. (2) Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil
Güvenlik Komutanlığına bütçe ile tahsis edilen mevcut ödeneklerden birinci
fıkra hükümleri gereğince tespit edilecek tutarları; Emniyet Genel Müdürlüğüne
bütçe ile tahsis edilen mevcut ödeneklerden helikopter, uçak alımları ile revizyonlarına, hava araçlarına füze önleme, tespit
sistemlerinin takılmasına ve Helikopter Elektronik Harp (HEWS) projesine
ilişkin tutarları; Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğüne bütçe ile tahsis
edilen mevcut ödenekler ile bu Genel Müdürlük bütçesine kaydedilen ödeneklerden
motorbot alımına yönelik tutarları;
Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğüne bütçe ile tahsis edilen mevcut
ödeneklerden araştırma gemisi alımına yönelik tutarları; Gümrük Müsteşarlığına
(Gümrükler Muhafaza Genel Müdürlüğü) bütçe ile tahsis edilen mevcut
ödeneklerden motorbot alımına yönelik tutarları; ilgili hizmetleri
gerçekleştirmek üzere Savunma Sanayii Destekleme
Fonuna ödemeye ilgisine göre Milli Savunma, İçişleri, Sağlık, Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı veya Gümrük Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir. (3) Savunma Sanayii Destekleme Fonundan
Hazineye yatırılacak paraları bir yandan genel bütçeye gelir, diğer yandan
Milli Savunma Bakanlığı bütçesinin ilgili tertiplerine ödenek kaydetmeye ve
geçen yıllar ödenek bakiyelerini devretmeye Maliye Bakanı yetkilidir. BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Selçuk Ayhan’a aittir. Buyurun Sayın Ayhan. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on dakika. CHP GRUBU ADINA SELÇUK AYHAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; 2009 yılı bütçesinin fonlara ilişkin 15’inci maddesi üzerine
Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, hepinizin bildiği gibi, Türkiye içinde
bulunduğu coğrafya, stratejik konumu, yer altı yer üstü zenginlikleri, Türkiye
ve Orta Doğu üzerinde hesabı olan güçlerin bölgedeki oyunları, bazı iş
birlikçilerin bu oyunlara alet olması nedeniyle 1985 yılında kurulan Savunma Sanayii Destekleme Fonu büyük bir önem arz ediyor.
Geçtiğimiz yıl bu fona bütçeden aktarılan kaynak 847 milyon dolar ve bugüne
değin teröre harcanan para Türkiye’de 100 milyar doların üzerinde. Doğal olarak
bu sağlık gibi, eğitim gibi, altyapı gibi birçok konuda Türkiye’nin kendi
illerine, ilçelerine, köylerine, kendi insanlarına yeterince yatırım yapmasını
şu veya bu şekilde olumsuz olarak etkilemektedir. O nedenle, bir yandan
Türkiye’de stratejik önem arz eden bu konularda teknolojik yatırımları
desteklerken bir yandan da ulusal birliğimizi, bütünlüğümüzü ve dayanışmamızı
geliştirmek durumundayız. Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; şimdi 2009 yılı bütçesini
görüşüyoruz. Bu bütçe sanki hayal dünyasında hazırlanmış, gerçeklerden uzak,
krizin “k” harfini bile taşımayan bir bütçe. Vergi gelirleri, giderler, büyüme
oranı, özelleştirme gelirleri, ithalat, ihracat… Her anlamda hayalî rakamlar
içeren bir bütçe. Birkaç örnek vermek gerekirse, dolar şu an 1,5 lira
mertebesinde. 2009 yılında hedeflenen dolar 1,28 YTL. Bu kriz koşullarında
bunun gerçekleşmesi mümkün değil. Özelleştirmede 2008 yılı hedefi olan 11
milyar doların bile 8 milyarını bu yıl gerçekleştirebilmiş durumdayken
önümüzdeki yıl için yüzde 51 mertebesinde bir artışı öngörüyoruz. Tüm dünya,
dünyanın en gelişmiş ülkeleri para krizine girmişken, para kaynağı arama
peşinde koşarken bunun gerçekleşmesi nasıl mümkün olacak? Bu, ancak hacizli
malların icra dairelerinde yok pahasına satılması gibi fiyat belirlemeleriyle mümkün
olabilir. Bu da ulusal değerlerimizin boşa ve bedavaya gitmesi anlamına gelir. Öngörülen yüzde 4’lük büyüme hedefine, yine bu kriz koşullarında
ulaşmamız mümkün değil. Zaten 2008 yılında şu ana değin yüzde 2’nin altında
kalmışız, büyüme hedefine ulaşma noktasında. Kaldı ki Sayın Maliye Bakanımızın
demeçlerinde de bu hedeflere ulaşamayacağımız görülüyor. Ayrıca IMF’yle yapılan
görüşmeler sonunda ümüğümüz sıkıldığında da bu hedeflere ulaşamayacağımızı bir
kez daha göreceğiz. Öngörülen 249 miyar liralık gelirin 202 milyar lirasının vergi
gelirlerinden oluşmasının sağlanmasını düşünüyoruz. Sanayi çökmüş, birçok iş yeri kapanmış, ithalatta ciddi bir
daralma var. Bu koşullarda bu gelirlerin gerçekleşmesi mümkün mü değerli
arkadaşlarım? Anlaşılan bu bütçeyi gerçekleştirmek adına önümüzdeki mevcut
vergileri artıracağız, belki insanlardan nefes alma vergisi alacağız. Bir öneri de ben sunayım: İlden ile giderken sınırlara bir
teşkilat kuralım, ilden ile ayak bastı vergisi alalım.
Yani Türkiye’nin gittiği süreç bu. Bu komedi gibi
gelen, komik gibi gelen şeyler yarın karşımıza gerçek olarak çıkmasın. Özetle, hazırlanan bütçeye göre Türkiye’de kriz yok, her şey
güllük gülistanlık. Kendi tabiriyle, milletin Ergenekon’da savcısı olan, şimdi
ekonomide de doktoru olan Sayın Başbakan da krizi “psikolojik” olarak açıkladı,
bu krizin psikolojik olduğunu söyledi. Eğer krize böyle yaklaşırsak bunun
tedavisini de Söke Bağarası’ndaki hocanın yazacağı
muskaya havale etmek zorunda kalırız. Aslında global kriz olmasa bile Türkiye’de
bir krizin kaçınılmaz olduğunun hepimiz bilincindeydik. Hızla yükselen cari
açık, Türkiye’den yüksek faiz alarak giden aşırı sıcak para, Türkiye’de
ihracatın dinamiğini oluşturan reel sektörlerdeki daralma, 2002-2008 yılları
arasında tarım kesiminde 2 milyon 350 bin kişinin iş bırakması bunun bazı
göstergeleri. Ama Sayın Başbakan kriz için “Hamdolsun bize bir şey olmaz.”,
“Kriz bizi teğet geçer.” dedi. Daha geçtiğimiz günlerde otomotiv sektöründeki
kapatma kararlarını hepiniz biliyorsunuz. Bu sektörler birer fabrikadan ibaret
değil. Bunlara iş yapan, mal satan, yan sanayi olarak çalışan, bayilik yapan,
bayilere mal satan, hizmet satan birçok sektörü bir araya getirdiğinizde
durumun vahametini çok daha açık görebilirsiniz. Değerli arkadaşlarım, inşaat sektöründeki durgunluğu biliyoruz.
İnşaat sektörüne bağlı yetmiş ayrı sektörün bundan etkilenmemesi mümkün mü?
İzmir Atatürk Organize Sanayisi’nde 10 bin işçi işsiz kaldı bir günde. Bu
firmalara iş yapan yan sanayiyi, hizmet sektörünü, taşeronları düşünün. Olayın
vahameti büyüktür. Demek ki kriz bazılarına teğet geçiyor olabilir ancak kriz iş
adamını, sanayiciyi, esnafı, işçiyi, taşeronu, vatandaşı, herkesi vurmuştur.
Kriz aldığı emekli maaşıyla evinin temel ihtiyaçlarını bile karşılayamayan
emekliye teğet geçmemiştir, kriz evindeki bebeğine süt alamayan anneyi teğet
geçmemiştir ama kriz Mehmetçik Vakfına bile tanınmayan bazı muafiyetlerin
tanındığı bazı dernekleri, kurumları teğet geçmiş olabilir. Daha iki gün önce 2
iş adamımızın intihar haberlerini okuduk. Demek ki kriz herkesi teğet geçmiyor. 2009 yılı için daha bugünden halkımızı yeni vergi ve harçların
beklediğini biliyoruz. Bu oranlarda yeniden değerlendirme oranlarına bağlı
olarak zaten yüzde 12 bir artış olacak; bu, taşıt vergisinden pasaport harcına
kadar her alanda yansıyacak. Bu bütçeyi tutturmak için yerel seçimlerden sonra
başlamak üzere yeni vergi yükleri getirmek zorunda kalınacak ve bu bütçe yerel
seçimler için yapılacak popülist harcamalar nedeniyle
daha da delinecek, daha da açılacak; telafisi, onarımı mümkün olmayan bir hâle
gelecek. Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; gördüğünüz gibi teşhis yanlış,
tedavi yanlış, bütçe hayalî. Vay halkımızın hâline! Fazla bir şey söylemeye
gerek yok. Ekonomik kriz konusunda TÜSİAD’tan,
Borsalar Birliğinden, esnaf odalarından, sivil toplum kuruluşlarından,
sendikalardan ses çıktığı zaman posta koymakla krize çözüm bulamayız. Ciddi bir
kriz değerlendirme yapılanmasına gitmek zorundayız. Krizle mücadele hacı hoca
işi değildir, krizle mücadele psikoloji işi değildir. Değerli arkadaşlar, bu,
ciddi bir devlet sorumluluğu gerektiren iştir. Yoksa Türkiye’de ne devlet kalır
ne millet kalır. Böyle bir bütçeye nasıl evet diyelim? Lütfen bir an önce
savcılığı, doktorluğu bırakalım, gerçeklere dönelim, gerçeklerle yüzleşelim,
Türkiye için gereken doğru şeyleri yapmaya çalışalım. Her şeye rağmen bu bütçenin ülkemize hayırlı olmasını diliyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın
Mehmet Günal. Buyurun Sayın Günal. (MHP sıralarından
alkışlar) Süreniz on dakika. MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; şahsım ve grubum
adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Öncelikle dünkü terör saldırısında hayatını kaybeden şehitlerimize
Allah’tan rahmet, başta yakınlarına ve tüm Türk milletine başsağlığı diliyor,
yaralılara da acil şifalar diliyorum. Değerli arkadaşlarım, burada maalesef bütçe görüşmüyoruz. Burada
bir tiyatro oyunu sergileniyor, bugün bu iyice ispatlandı. Ben size kaç gündür
konuşuyorum, Komisyonda konuşuyorum ama… Gerçi
“tiyatro oyunu” demekle tiyatroculara haksızlık olacak çünkü orada belli
bir mizansen var, belli bir çalışmanın ürünü var, ortaya konulan çabalar var
ama bütçe olmadığını anlatmak için kullanıyorum. Böyle bir alınganlık olacaksa
baştan sanatçılardan özür diliyorum Yukarıda konuşurken Sayın Bakana sormuştuk: Bu kimin bütçesi,
neyin bütçesidir? Bu doğru mudur? Bu hedefler -dün de konuştuk- ne kadar
gerçekçidir? Sizlere de “İnanıyor musunuz?” diye sormuştum ama bir gün geçmeden
durum değişti. Yani siz zaten kendi kendinize burada söylediklerinizi
yalanlamış oldunuz. Biz “Evet, bu bütçe doğru değildir.” derken daha fazla
ödeme ayrılması gerekir, daha çok harcama yapılması gerekir, zaten krize de
girdik diye düşünüyorduk. Siz onu galiba gene yanlış anladınız, bu sefer ödenek
kesme yoluna gittiniz. Değerli arkadaşlar, burada bütçeyi kim yapıyor, Plan ve Bütçe
Komisyonu ne işe yarıyor, ben merak ediyorum. Daha önce de birçok kanunları
bizden habersiz, yangından mal kaçırır gibi, ilgili komisyonlara göndererek
tali komisyonlardan geçirmiştiniz. Tek fonksiyonumuz bütçe çıkarmaktı, şimdi
onun da bir esprisi kalmadı. E bir bakıyoruz… Bir de sizlere de yazık yani.
Baktım, Plan ve Bütçe Komisyonundan hiç kimsenin o önergelerde oyu yok, AKP’li
arkadaşlarımın… MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Günal,
yalnız, Plan ve Bütçe Komisyonu üyeleri burada önergeye imza atamazlar İç Tüzük
gereği, bunu bilmeniz lazım; imza atamazsınız, İç Tüzük gereği imza
atamazsınız. MEHMET GÜNAL (Devamla) – Tabii, tabii, tabii... İşte, diyorum…
Şimdi şunu söylüyorum: Bizim bir şeyimiz yok. Bizim çıkardıklarımız nereye
gitti? MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – İç Tüzük gereği imza atamazsınız siz. MEHMET GÜNAL (Devamla) – İşte, onu söylüyorum. Şimdi, yok, olmuyor
zaten. Teşekkür ediyorum İç Tüzük’ü hatırlattığınız için. Ben de onu
söylüyorum. Yukarıda görüştüğümüz şey, bizim imza hakkımız olmadığı gibi
görüşme hakkımız da yok; Genel Kurulda bu konuda konuşulmuyor zaten, yani hemen
oylanıp geçiliyor. Onu anlatmaya çalışıyorum. Şimdi, bakın, kıstığınız… ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Öğreneceksin sen de. MEHMET GÜNAL (Devamla) – Siz zaten günah keçisi hâline geldiniz,
ben size acıdığım için onu söylüyorum. Hükûmetin
getirip onu yapması gerekiyordu ve yukarıda yapması gerekiyordu. Hükûmetin bunu getirmediği için de size burada Genel
Kurulda imzayla yaptırıyorlar. Onu anlatmaya çalışıyorum. Size de yazık. Çünkü
burada neleri kesiyoruz değerli arkadaşlarım, Devletin verdiği temel
hizmetlerden kesinti yapıyoruz; adaletten, güvenlik, savunmadan, sağlıktan ve
eğitimden. Şimdi, bütün devletler önlem alırken krizden çıkmak için
harcamalarını artırma yoluna gidiyorlar, biz, zaten reel olarak azalan kamu
yatırımlarımız vardı, buradaki diğer giderlerden, mal ve hizmetlerden de
kısıntıya gidiyoruz. Bu arada, bir anda Sayın Bakan kaşla göz arasında geldi,
IMF’nin isteklerini yaptırdı. Az önce Sayın Unakıtan
“Benim haberim var.” dedi ama nedense o madde oylanırken Sayın Şimşek geldi ve
sonra gitti, IMF’nin istediklerini aldı gitti. Şimdi, bakın, Sayın Şimşek’in dün açıklaması var gazetelerde,
“IMF’yle uzlaşma noktasına geldik, beş aşağı beş yukarı uzlaşıyoruz.” diyor. ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Yani aynı yerdeyiz! MEHMET GÜNAL (Devamla) – Hayır, beş aşağı değilmiş yüzde 16,5
aşağıymış. Yani rakamlarda da bir şey olmadı. Şu andaki azalışımız yüzde 16,5
oranında. Şimdi, bakın, değerli arkadaşlar… MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Bakanlar Kurulundan çıktı o karar,
IMF’den değil! MEHMET GÜNAL (Devamla) – Hangisi? Hangisi Bakanlar Kurulundan
çıktı efendim? MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Bütün kararlar oradan çıkıyor! MEHMET GÜNAL (Devamla) – Bu şey kararı mı? Önerge mi? Gazetelerde açıklaması var “beş aşağı beş yukarı” diyor, ben de
diyorum ki yüzde 16,5 aşağı olmuş. Orayla bir alakası yok. MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Aydın Doğan’ın gazetelerine güvenme!
Geç onları sen! MEHMET GÜNAL (Devamla) – Sizin gazeteden baktım, Yeni Şafak’tan
baktım. Aynen burada ne diyor okuyayım size: “Hazırlıksız değiliz, anlaşma
sağladık, beş aşağı beş yukarı anlaşıyoruz.” ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Ne var bunda? MEHMET GÜNAL (Devamla) – Bir şey yok işte, oradan okudum diyorum
yani. Beş aşağı beş yukarı değilmiş yüzde 16,5 aşağıymış, beş değilmiş daha
aşağıymış anlaştığınıza göre, onu anlatıyorum. Değerli arkadaşlarım, şimdi, bir de önergenin gerekçesinde bir
yazım yanlışlığı olmuş galiba, onu da belki… Bazen alıyorsunuz ya düzeltme
yetkisiyle beraber redaksiyon yetkisi… Gerekçede diyor ki: “Uygulanmakta olan
ekonomik program çerçevesinde.” Bence, galiba sehven yazılmış. “Uygulanmakta
olan” yerine, “IMF’yle yapılacak anlaşma gereğince uygulanacak olan…” demeniz
gerekirdi diye düşünüyorum. Sizin takdirinize bırakıyorum Sayın Bakan, eğer
arkadaşlar uygun görürse redaksiyon yetkisiyle bunu düzeltmenizi öneriyorum.
“IMF’yle yapılacak olan anlaşma uyarınca uygulanacak olan ekonomik program
gereği.” Evet. Şimdi, değerli arkadaşlar, burada, Sayın Unakıtan
-demin dediğimiz gibi- hemen gitti, o arada Sayın Şimşek geldi, verilen
talimatları sizlere onaylattırdı ve gitti. Sayın Unakıtan’ın geçen günden kalan
birkaç söyledikleri vardı, tekrar dün aynı konuya girdi. Ben o konuya
girmeyecektim ama size özelleştirmeyle ilgili çok fazla hararetli şeyler
söylediği için… Bir iki tane tablomuz kalmıştı, girmeyi de düşünmüyordum ama
yeniden ısrarla Sayın Unakıtan özelleştirme
meselesine girdi. Bakınız, hem de vergileri konuştuk dün. Kasım ayı itibarıyla
yüzde 6 oranında, geçen yılın Kasım ayına göre vergi gelirlerinde azalış
olduğunu söylemiştik. Ben, şimdi, size Sayın Unakıtan’ın
yaptığı işten dolayı vergi kaybımızı…Türk Telekom’un
vergi beyanlarını, 2005, 2006, 2007… Görüyorsunuz, değerli arkadaşlar, 1 milyon
323 eski rakam; 764, 2006; 820, 2007.
Yani, Türkiye'nin ne kadar vergi kaybı olduğunu… Bir kalemde sağa sola veriyoruz,
ondan sonra yeni vergilerle toplayacağız diye uğraşıyoruz. Yine, burada, değerli arkadaşlarım, Türk Telekom’un aşağı yukarı
yüzde 55’ini, yirmi bir yıl süreyle, 6,5 milyara özelleştirmişti. Yirmi bir
yılda yaklaşık 7 milyar dolarlık bir vergi indirimi avantajı doğuyor. 4
milyarını da zaten Öger Telekom’a iade etmiş
oluyoruz. Burada da mutlak rakamlarını merak ediyordum. Verilen vergilerin
matrahlarını sizlere de takdim edebilirim.
Öte yandan, yine Sayın Bakanın özelleştirmeyle ilgili övünerek söylediği
TÜPRAŞ ihalesi vardı, çokça söyledi. Aslında, ben Sayın Bakanın oraya
girmeyeceğini düşünüyordum çünkü zeki bir insan olarak sıkıntılı arazilere
girmemesi gerekir. Şimdi, neyini övünerek anlatıyor, ben anlamıyorum. Rakamları
size ben söyleyeyim yeniden: Yüzde 65,76’sını 1,3 milyara satmıştı, mahkeme
iptal etti. Bunun toplam değeri nereye geliyordu? 1,979. İptalden sonraki
satışımız kaç? Yüzde 51’ini 4,1 milyar dolara sattık. Toplam değeri 8,2
milyar. Şimdi, 2 milyarı bile bulmayan
bir değere sattığınız şeyi, sonra 8 milyara satıyorsunuz. Ya onu mahkeme iptal
etmemiş olsaydı bunun hesabını kim verecekti? Bunun nesiyle övünüyorsunuz?
Yani, 4 misline değil dörtte 1’ine satmış olduğunuz şeyi mahkeme bozmuş. Ya
bozmasaydı ne olacaktı? 2 milyardan daha az bir fiyata gitmiş olacaktı. Yine, Sayın Bakan, Ofer’e satışla ilgili
de yine aynı konuya değiniyor. Çok net bir şey var burada değerli arkadaşlarım.
Yüzde 14,76’sını 446 milyona satmışız 3 Martta ama sonra bakıyorsunuz, nereye çıkmış
değeri? Yaklaşık 1,1 milyara çıkmış hemen operasyondan sonra. Yine bununla
ilgili en son yapılan halka arzda da… Telekom ile ilgili de halka arz yapıldı.
Biz 13 milyar değer üzerinden halka arz ettik. O hisseyi elinde bulunduranlar
20 milyar dolar değer üzerinden gitti, yaklaşık 7 milyar dolarlık bir vurgun da
orada var. Şimdi, bunlarda çok savunulacak bir şey yok değerli arkadaşlarım. Size son bir şeyden daha bahsetmek istiyorum: Şimdi, Sayın
Başbakanın bugünkü açıklamaları dikkatimi çekti ve Sayın Bekir Coşkun köşesinde
yazıyor “Doktor diyor ki” diye. Şimdi arkadaşlar, burada, daha önce ekonomi konusunda bize ders
verdi “geometri, teğet” diye. Ben size hep söylüyordum “Sayın Başbakan ekonomi
konusunda yanlış bilgilendiriliyor galiba.” diye. Şimdi, bugün kesin kanaat
getirdim neden yanlış bilgilendirildiği konusunda. Daha önce teğeti anlattı.
Yani matematikçilere danışıyormuş. Sonra “Ben bir doktorum.” dedi. Efendim
“Doktor, hastanın durumu ne kadar kötü olursa olsun ‘Durumun çok kötü,
gidiyorsun.’ demez.” diyor. Yani “Durum kötü ama ben gidiyorsun diyemem.” diyor
doktor olarak. Aslında tersinden baktığınız zaman durumun kötü olduğunu kendisi
kabul ediyor Sayın Başbakan. MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Tersinden bakma o zaman. MEHMET GÜNAL (Devamla) – Ama diyor ki “Ölüm sinyali vermeyen
hastaya kefen mi biçeceksiniz?” Öbür taraftan, bugün geldi “Kriz
psikolojiktir.” diye. Yani Sayın Başbakan matematikçilere, doktorlara,
psikologlara danışıyor. Hangi konuda? Ekonomi konusunda. Yanlışın kaynağı
böylece belli olmuş oldu. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. MEHMET GÜNAL (Devamla) – Teşekkür ederim. Şimdi, burada, değerli arkadaşlar, psikolojik olarak en son
kapattık ama psikolojik değilmiş. Bugün bunu, sizin burada
kabul etmiş olduğunuz önergeyle yüzde 16,5, temel hizmetlerde, devletin sosyal
yükümlülüklerini yerine getirdiği hizmetlerde yüzde 16,5’luk kesinti yaparak
bunların zaten böyle olmadığını, IMF ile anlaşmak zorunda kaldığınızı, IMF’nin
de bizim ümüğümüzü sıktığını, ümük sıkma sonucunda da bazılarında yüzde 10,
bazılarında da yüzde 16,5’luk bir bütçe indirimine gitmek zorunda kaldığınızı
maalesef görmüş olduk. Allah Türk milletinin yâr ve yardımcısı olsun. Bu şartlarda bu
teşhislerle, psikolojik tahlillerle, tıbbi tahlillerle bu işin olmadığı daha bu
bütçe bitmeden görüldü. Biz size söylemiştik, “Bu bütçenin hiçbir tarafı doğrul
değil, hiçbir gerekçesi doğru değil, hiçbir ekonomik hedefleri tutarlı değil.”
demiştik. Maalesef bugün burada bu tiyatroyu daha fazla sürdürmek istemiyoruz. Gerçeklerle, vicdanınızla sizleri baş başa bırakıyor, saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Günal. Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Tunceli Milletvekili Sayın
Şerafettin Halis. Buyurun Sayın Halis. (DTP sıralarından alkışlar) Süreniz on dakika. DTP GRUBU ADINA ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben de Demokratik Toplum Partisi Grubu adına sizleri
selamlıyorum. Tabii, bu bütçe görüşmelerinde öğrendik ki Tunceli de ihracat
yapan iller arasında; yalnız Tunceli değil, Muş, Hakkâri de dâhil. Şimdi, biz
merak ettik acaba ne ihraç ediyormuşuz, bu ihraçtan nasıl milletvekili olarak
bizim haberimiz yok? Hakkâri ve Muş milletvekilimizin ihracat kalemlerini
sorduğunda verilen cevap: Hakkâri’de pamuk, Muş’ta ise mısır. AHMET YENİ (Samsun) – İhracat… ŞERAFETTİN HALİS (Devamla) – İhracat. Tabii ben sorma gereği duymadım. Bize de mandalina ve muz ihracatı
düşüyor. Tabii, bir Hükûmet kendi bütçesini yaparken
bu kadar açık ve bariz bir hatayı yapar mı? Yapmaması gerekiyor, yapmaz da.
Düşündük taşındık, küresel ısınmadan dolayı yirmi yıl sonrasına yönelik bir
öngörü sunmuş olacaklar ki iklim değişiklikleri ya da iklimlerin alan
değişiklikleri Tunceli’ne mandalina, muz; Hakkâri’ye pamuk, Muş’a da mısır
ihraç ettirecek. Tabii, değerli milletvekilleri, ihracat yapan Tunceli ilinin 1.584
dolarlık kişi başına düşen millî geliri var. Tabii bu,
Türkiye ortalamasının altında olsa da Kürtlerin yoğunluklu yaşadığı illerde
yani Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerinde üst sıralarda bir yerde. Tabii,
ihracat noktasında ne kadar gerçekçilik varsa bu rakamın da o denli gerçekçi
olabileceğini düşünüyoruz. Tabii, millî gelirden payı böyle olan Tunceli’nin ne olduğuna bir
bakmakta yarar var diye düşünüyorum. Sanayi ve ticaret alanında, iş ve istihdam
alanında bu bütçede Tunceli’ne bir şey yok. Hizmetler alanında, KÖYDES
yatırımları dâhilinde Tunceli’ne düşen pay yüzde 0,85. Tabii, buna da razı
olmak durumundayız ancak bu KÖYDES hizmetleri dâhilinde bile gelen yatırımlar,
yine etnik ve inanç kimliklerine göre, adaletsiz ve eşitsiz bir şekilde
dağıtılıyor. Şimdi, Hükûmetin ya da devletin
adaletsiz ve eşitsiz yaptığı bir hizmetten sonra oradaki insanların birbirine
karşı çok dostça kalabileceklerini düşünüyor musunuz? Ama yine de orada
insanlarımız dost; düşman olma gibi bir niyetleri yok ama bundan da
rahatsızlar; bunun bilinmesinde yarar var. Yapılan yollar ne yazık ki üzerinden bir kış geçtikten hemen sonra
kullanılamaz hâle geliyorlar. İşte, bunun niye böyle olduğunu sorduğumuzda,
“Altyapısı yoktu, sıkıştırılmamıştı, zemin iyi değildi, biz asfaltı döktük ama
olmadı.” Şimdi, siz gider, sıkıştırılmamış zemin üzerine ya da ön çalışmaları
yapılmamış zemin üzerine asfaltı döker, çeker giderseniz, bu, müteahhide para
kazandırmak anlamına gelir ki Tunceli’de bugüne kadar yapılmış yolların ömrü ancak bir kış
kadar, bir kışlık oldu. Tabii, bütçelerin amacı, karnı tok sırtı pek bir toplum
yaratmaktır. Karnı tok olsa bile sırtı pek değilse o toplumun huzurundan
bahsedilemez çünkü biz sırtı peklikten, o ülkede insanların düşünceleriyle,
düşündüklerini ifade etmeleriyle özgürce bir şekilde yaşamalarını anlıyoruz.
Tabii, Tunceli’ne bakıyoruz: Tunceli’deki insanlar, karnı tok olsa bile ne
kadar sırtı pek? Tunceli’ye hangi noktadan girerseniz girin, il sınırları
içinde, mutlaka sizi bekleyen bir gümrük duvarı var. Orada, kim olursanız olun,
sivil olarak, mutlaka sizin kimliğiniz, künyeniz sorulur. Nereden geldiğiniz,
nereye gideceğiniz sorulur; hatta, nerede, kimde,
nasıl misafir olacağınız sorulur. Öyle ki bu sorgu, dönem dönem,
bizim il ve ilçe belediye başkanlarımıza da yapılır. Tabii, bir ülkede,
düşünün, bir ülkenin belediye başkanlarının dahi arabaları aranıyorsa,
kimlikleri soruluyorsa, oradaki insanların huzurunun ne olduğunu da iyi
hesaplamak lazım. Tabii, yalnız bunlar değil, ulaşımda ciddi sıkıntılar var.
Ulaşımda gösterilen sıkıntılar yine iletişim alanında da var. Şehir merkezinde
yine gezen jammer’ler yani frekans kırıcılar
iletişimi çekilmez hâle getirmiştir. Bu, ister istemez bir yandan insanların
iletişiminde sıkıntı yaratırken diğer taraftan da zaman açısından, harcanan
kontörlerin de vatandaşın cebinden gittiğini herkesin bilmesi gerekiyor. Tabii, ekonomik durum Tunceli’de sıfır noktasında. İşsizlik
had safhada. Bundandır ki, ilimizde zaten
çatışmalardan dolayı yaşamı olumsuz kılan bütün olanaklara bir de işsizlik
eklenince, göç son derece yoğun şekilde kendisini göstermiş ve bu anlamda da
kala kala orada yaşayan insanların hayvancılık yapma
gibi bir seçeneği kalmıştır. Tabii, hayvancılık deyince de koyunculuk ve arıcılık akla geliyor.
Koyunculuk yapan insanlarımız da, bu insanlarımız da çok ciddi sıkıntılar
yaşıyor. Yine meralar belli alanlarda güvenlik gerekçesiyle yasaklanıyor ve
meralardan yararlanmak için, izin almak için daha doğrusu, izin veren merciyle koyun sahipleri arasında, üreticiler arasında bir
simsarlar zinciri oluşuyor. Tabii, bir hukuk devletinin kendi meralarını kendi
halkına yasaklaması bir yana, bir de simsarlar zincirinin oluşması çok daha
kötü bir durum. Yine arıcılık ha keza. Arıcılığa
olanak sunan bölgeler arıcılara kapatılıyor. Böyle olunca da arıcıların da bu
üretiminde çok ciddi bir verimsizlik görünüyor. Tabii, sorunların biri de köylerine yeni baştan dönmek
isteyenlere, istemiş oldukları olanakları devletin sunmamasıdır. Sunulmuş
olanakların da, bugüne kadar kıt kanaat olanakların da hem Maliye Bakanlığına
hem İçişleri Bakanlığına takıldığını ve kısmi gelen paraların da yine
valilikler aracılığıyla -bu bölge sadece Tunceli değil, bölge illeri için
geçerli bir durumdur- bekletildiği ya da istedikleri köylere verdirtme gibi bir
keyfiyeti gösterdiklerini görüyoruz. Bunun mutlaka önüne geçilmesi ve gerçekten
mağdur olan bu insanlarımıza zarar, ziyanlarının mutlaka geri verilmesi
gerekmektedir. Şimdi böyle olunca, tabii on dakikada, eğitimden sağlığa kadar bir
yığın sorunları olan böyle bir yerin sorunların tümünü anlatmanın olanağı yok.
Ancak, ben eğitim bütçesinde okulların eğitim durumunu anlatmıştım, ama sağlık
konusunda da çok ciddi zaaflar yaşanmaktadır. 92 sağlıkevi
kapatılmış, bugün 15 sağlık ocağı bulunmaktadır ve 15 sağlık ocağında da
kadrolu elemandan ziyade vekil ebe, hemşire bulundurulmaktadır. Yine 22 sağlık ocağından 14’ü çalışıyor. Şimdi, Sayın Başbakan, sağlık
hizmetlerinde jet ambulans projesini burada sundu. Biz jet ambulans projesinden
önce, sağlıkevlerimize ebe ve hemşire, sağlık
ocaklarımıza mutlaka doktor ve bir arabanın verilmesi bölge ihtiyacına kısmen
de olsa cevap olacaktır diye düşünüyoruz. Sevgili milletvekilleri, tabii, bir bölge insanını sevmeyenin o
bölgenin doğasını da çok sevebileceğini kimse iddia edemez. Bölgede dünya
harikalarından biri sayılan, üzerinde 43 tane sadece o bölgede olan endemik
bitki türünün bulunduğu, resmiyette millî park olarak da kabul gören Munzur
Vadisi sulara boğdurulmak isteniyor. Şimdi böyle dünya harikası bir yerde
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’na göre de bir tek çivinin bile
çakılmaması, oradaki yabani hayatı bozan, doğayı bozan herhangi bir faaliyetin
mutlaka yapılmaması noktasındaki bir maddeye rağmen, orada sekiz baraj yapılmak
isteniyor. Şimdi, düşünün Nil Nehri üzerinde bir tek baraj var. Siz
tutuyorsunuz Tunceli’nin can damarı küçücük bir nehrin üzerine sekiz tane baraj
inşa ediyorsunuz. Tabii uzmanlara soruyoruz, bu barajın ekonomik manada bir
getirisi yok. Olsa olsa elli yıllık bir ömrü olur,
elli yıllık bir ömür için böyle bir doğa parçası feda edilemez. Ama bu, böyle
olmakla beraber Hükûmete… Bundan önceki hükûmetler döneminde de alınmış kararlar bu Hükûmet döneminde de devam etti. Yine keza, Ilısu Barajı noktasında da aynı zihniyet mevcut. Biz bu
konuda da gerçekten, Hükûmetin duyarlı olmasını ve
Munzur Vadisi’nin mutlaka kurtarılmasını istiyoruz. Ayrıca, ormanları yakma sorunu var. Şimdi, “Bu vatanın her karış
toprağı kutsaldır.” mantığı eğer gerçekten bir samimiyetin ifadesi olarak
söyleniyorsa, doğudan batıya kadar, bu kutsallık aynı derecede önem arz
etmelidir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. ŞERAFETTİN HALİS (Devamla) - Şimdi bakıyoruz, batıda orman
yangınları var. Bu bizim içimizi sızlatıyor. Bu konuda ne çalışmalar var?
Helikopter filolarının yaratılması, yine ekipman
çalışmalarının çoğaltılması, yararlı böcek üretme, kuş yuvası asma, karınca
yuvaları nakli yönünde ödenekler ayrılıyor. Şimdi, biz buna karşı değiliz ama
doğuda yanan ormanların, yakılan ormanların da bizim ormanlarımız olduğunun
bilinciyle, herkesin, başta Hükûmet olmak üzere
herkesin bu konuda bir duyarlılık göstermesi gerekmektedir. Ben, bundan böyle bir duyarlılık gösterileceği inancıyla hepinizi
tekrar saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Halis. Madde üzerinde şahıslar adına ilk söz Burdur Milletvekili Sayın
Bayram Özçelik’e aittir. Buyurun Sayın Özçelik. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Süreniz beş dakika. BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 15’inci maddesiyle ilgili
olarak söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. İktidarımız döneminde uygulanan güçlü maliye politikaları
sayesinde bütçe güvenilir bir yapıya kavuşmuştur. Böylece bütçe disiplini
sağlanmış, kamu borçlarının çevrilebilme endişesi ortadan kaldırılmış, diğer
bir ifadeyle, bütçe milletimize daha kaliteli hizmetler sunmamıza fırsat veren
bir araç hâline getirilmiştir. Kuşkusuz, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kamu mali yönetim
sistemi dinamik olmak durumundadır. Bu nedenle, bugüne kadar yürüttüğümüz
çalışmalar bundan böyle de aynı kararlılıkla devam edecektir. Temel hedefimiz,
kamu kaynaklarının elde edilmesinde ve kullanılmasında etkinliği ve verimliliği
sağlamak ve nihayetinde vatandaşlarımıza sunulan kamu hizmetlerinin kalitesini
artırmaktır. Yaşanan son küresel ekonomik kriz bir daha göstermiştir ki,
ülkelerin mali sistemlerinin çok güçlü olmaması hâlinde vatandaşların refah
düzeyleri bir gün içinde önemli seviyelerde değer kaybedebilmektedir. Mali
politikaların ekonomik istikrar üzerindeki bilinen bu önemli etkilerinden
dolayı birçok ülke, hem makro hedeflere dayalı bir mali yönetim hem de mikro
düzeyde rasyonel kaynak dağılımını sağlayacağı düşünülen harcama anlayışını
geliştirmeye yönelmektedir. Kamu harcamalarında kalitenin artırılması, çağdaş bir devletin en
önemli sorumluluklarından biri olarak görülmektedir. Geleneksel bütçeleme
süreci ve harcama yönetimi anlayışı ise, söz konusu sorumluluğun yerine
getirilmesinde yetersiz kalmaktadır. Lütfen, sizi düşünmeye davet ediyorum. Küresel mali kriz,
haftalarca bakanlar kurulunu toplayamayan ve ekonomi bakanları ayrı ayrı partilerin üyesi olan bir koalisyon hükûmeti dönemine gelmiş olsaydı, enflasyonu yüzde 30,
yüzde 40’larda olan, faiz oranları yüksek, al takke ver külah ekonomisiyle
işlerin gittiği bir ülkede olsaydı, herhâlde geçmişteki krizlerin birkaç
misliyle karşılaşmış olurduk. Şimdiye kadar Hükûmetimizin
aldığı tedbirleri Başbakanımızın bütçe sunuş konuşmasından öğrenmek mümkün.
Hiçbir şey yapılmadı imajı vermeye çalışmak politik olsa gerek, ekonomik
gerçeklerle örtüşmemektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 15’inci
maddesinin birinci fıkrasında, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Stratejik Hedef Planı
uyarınca çalışmalar yapılmaktadır. Türk şirketlerinin iş payının 1,2 milyar
dolar olduğu Atak Projesi bunlardan biridir. Bir diğer proje ise Altay
Projesi’dir. Başlatılan bu projeyle de, fikrî mülkiyet ve ihracat haklarına
tümüyle ülkemizin sahip olacağı bir millî tasarım tank prototipi
gerçekleştirilmiştir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün burada bu kürsüde
12’nci madde üzerinde, çok değerli, iki dönemdir milletvekilliği yaptığımız
Ramazan Kerim Özkan burayı hayvanat bahçesine çevirdi ve konuşmasının birçok
yerinde de… ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Ramazan Bey yok burada şimdi. BAYRAM ÖZÇELİK (Devamla) – Keşke olsaydı. Bekledim, çok bekledim. ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Ramazan burada olduğu zaman konuş. BAYRAM ÖZÇELİK (Devamla) – Zaten vaktim az kaldı, o kadar şey
yapmayın canım. HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Görsel bir konuşma yaptı, görsel. RASİM ÇAKIR (Edirne) – Ben yapamadım diye kıskanma! BAYRAM ÖZÇELİK (Devamla) – Şimdi, konuşmasının yaklaşık dört beş
tane yerinde… Ramazan Kerim’in özelliği odur, bir milletvekili, teşkilatlarına,
benim partililerime mesaj çekip “Ben kürsüye çıkacağım, beni iyi takip edin,
ben orada güzel bir şov yapacağım.” diyorsa bu doğru bir şey değildir. RASİM ÇAKIR (Edirne) – Ne alakası var ama yani? BAYRAM ÖZÇELİK (Devamla) – Şimdi diyor ki: “Bayramda dokuz gün süt
toplanmadı.” Yalan! HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Bir milletvekili arkadaşına şu
söylediğin hiç doğru değil. BAYRAM ÖZÇELİK (Devamla) – “Bayramda dokuz gün süt toplanmadı.”
Yalan! HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Senin yaptığın da şov. Ayıp! BAYRAM ÖZÇELİK (Devamla) – “Burdur’da TOKİ konutları dökülüyor.”
dedi, yalan! HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Ramazan Beyi kıskanıyorsun diye bakacak
Burdur. BAYRAM ÖZÇELİK (Devamla) – 1.008 tane merkezde, 264 tane Bucak’ta,
92 tane Çavdır’da… HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Kıskanma diyecek sana. BAYRAM ÖZÇELİK (Devamla) – Daha ikinci etaplarımız var. HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Ramazan Bey’i kıskanma diyecekler. BAYRAM ÖZÇELİK (Devamla) – Şimdi, o insanlar bunu dinledikten
sonra bu milletvekili hakkında nasıl yorum yapar? Zaten biz biliyoruz da, şu
Meclis biraz bilsin diye ben tanıtmaya çalışıyorum. RASİM ÇAKIR (Edirne) – Et üstüne et koymuyorsun! BAYRAM ÖZÇELİK (Devamla) – Ah keşke burada olsaydı, güzel şeyler
de söyleyecektim. HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Kendisi yok, kendisi yok. ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Manda bitti, deve bitti, koyun bitti,
hayvancılık bitti, Ramazan Bey onu söylüyor. BAYRAM ÖZÇELİK (Devamla) – Bakın, Burdur’da 700-800 ton günlük süt
toplanıyor, yüzde 85’ini başka illere gönderiyoruz. Keşke bizim de
imalathanelerimiz olsaydı. Aynı zamanda, işte “Meralar para karşılığı otlatılıyor.” Ya Mera
Kanunu çıktığından beri bu memlekette otlatma için para ödeniyor. O paralar da
hiçbir zaman 5 milyar – 10 milyar olmamıştır. Ah keşke olsaydı, bir şey söyleyecektim ama,
yok. ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – O zaman konuşma arkadaş! HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Yarın, yarın… BAYRAM ÖZÇELİK (Devamla) – Ben Burdur’daki kürsüde kendisine çok
şey söyledim. HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Yarın gelecek, yarın yüzüne karşı
söylersin. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. RASİM ÇAKIR (Edirne) – Ramazan, ne kadar büyükmüşsün! BAYRAM ÖZÇELİK (Devamla) – Şimdi, Burdur’umuzda günlük 700-800 ton
sütümüz var ve samimiyetle söylüyorum, şu anda bakteri sayısı 100 binin altında
yaklaşık 10’un üzerinde köyümüz var. Müthiş bir şekilde hayvancılık yapıyor.
100x2’de, 50x4’te altı yıl içerisinde yaklaşık yirmi dört tane kooperatifimize
destek sağladık. Yani 5 bin tane damızlık düve Burdur’un dört bir tarafında
tanıtıldı. Şimdi, amacımız, toplu hayvancılık bölgeleri oluşturabilir miyiz,
süt akredite laboratuvarını Burdur’da kurabilir
miyiz? Bunları konuşmak lazım gelirken, tabii, arkadaşımız biraz daha farklı
boyutlara geçiyor. RASİM ÇAKIR (Edirne) – Süt kaç para biliyor musun? BAYRAM ÖZÇELİK (Devamla) – Değerli milletvekilleri, 2009 yılı
merkezî bütçemizin hayırlı olmasını diler, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. Şahısları adına son söz Konya Milletvekili Sayın Abdullah Çetinkaya’ya attir. Buyurun Sayın Çetinkaya. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakika. ABDULLAH ÇETİNKAYA (Konya) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 15’inci
maddesiyle ilgili olarak söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Öncelikle, 2009 yılı bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlar
getirmesini temenni ediyorum. Hükûmetlerimiz döneminde, kararlılıkla
uygulanan para ve maliye politikaları sonucunda makroekonomik istikrarın
sağlanmasında büyük başarılar elde edilmiştir. 2009 yılı merkezî yönetim
bütçesi hazırlanırken, uygulamakta olduğumuz bu ekonomi politikalarının temel
hedef ve öncelikleri göz önünde bulundurulmuş, bu hedef ve öncelikler
çerçevesinde, ödenekler, kamu açıkları ile enflasyonun düşürülmesini, reel
ekonomideki büyümenin devam ettirilmesini, dış şoklara karşı ekonomimizin
direncinin artırılmasını sağlayacak şekilde kamu idarelerinin öncelikleri
dikkate alınarak belirlenmiştir. 2009 yılı bütçesi, küresel finans krizini Türkiye için fırsata
dönüştürme bütçesidir. Tıpkı önceki altı bütçemizde olduğu gibi, yedinci
bütçemiz de, Türkiye'nin potansiyelini açığa çıkaran, Türkiye'nin zenginliğini,
dinamizmini, imkânlarını, kaynaklarını, fırsatlarını yine Türkiye’ye
kazandıracak bir bütçe olmuştur. Bu bütçeyle, milletimizin en temel ekonomik ihtiyaçlarını, eğitim
ve sağlık ihtiyacını takip etmeye ve karşılamaya devam ediyoruz. Yoksullukla
mücadelemizi hız kesmeden sürdürüyoruz. Devletimizin imkânları ölçüsünde, çiftçinin ekip biçtiği mahsulün
hakkını veren; köylümüzü yol, su ve diğer altyapı hizmetlerine kavuşturan;
işçinin, memurun alın terini karşılıksız bırakmayan, emeklinin geçimini ön
planda tutan… EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Nerede o nerede? ABDULLAH ÇETİNKAYA (Devamla) - …öğrencinin eğitim, barınma, kitap,
yiyecek ihtiyaçlarını karşılayan, özürlü ve bakıma muhtaç vatandaşlarımıza
destek olan anlayışımızı sürdürüyoruz. Ülkemizin dört bir tarafına ihtiyaç duyduğu yatırımları KÖYDES’le köylerimize, BELDES’le
beldelerimize götürüyor, reel kesimi destekliyor, bilime, araştırmaya,
geliştirmeye yine önemli pay ayırıyor, mahallî idarelerimize destek oluyoruz. Önceki bütçelerimizde olduğu gibi 2009 bütçemizde de ekonomik
kalkınmaya odaklanmış, bireysel ve toplumsal refahı gözeten, sosyal yönü güçlü
bir bütçeyi Türkiye’ye kazandırıyoruz. Değerli milletvekilleri, günümüzde uluslararası alanda artan
rekabet, ulusal savunma sanayilerinin korunması yönünde bazı uygulamaları da
beraberinde getirmiştir. Birçok devlet, kendi iç pazarlarında ulusal
sanayilerini koruyarak, firmalarını uluslararası rekabet ortamına hazır hâle
getirme yönünde politikalar benimsemişlerdir. AK PARTİ Hükûmetimiz
de, aynı amaç çerçevesinde, yerli savunma sanayisi imkânlarını artırarak, yurt
dışı bağımlılığının azaltılmasını, bu sayede yurt dışına kaynak akışını
önlemeyi hedeflemektedir. Bu hedef kapsamında, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
savunma altyapı yatırımları içinde kullanılmakta olan Savunma Sanayii Destekleme Fonu kaynaklarından, ihtiyaç hâlinde,
yerli savunma sanayisi firmalarımızın finansman desteği sağlanacaktır. Cumhuriyet tarihimizde ilk defa, tankımızı, savaş gemimizi,
insansız uçağımızı, elektronik sistemlerimizi kendi firmalarımız tasarlıyor,
üretimlerini de kendi firmalarımız gerçekleştireceklerdir. Savunma sanayimizin cirosu ilk defa 2 milyar doları, ihracatı ise
ilk defa 400 milyon doları geçmiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri modernizasyon
ihtiyaçlarının millî sanayimiz eliyle karşılanma oranını önümüzdeki dönemde
yüzde 50’lerin üzerine çıkarmayı hedeflemekteyiz. Bu seviye 2003 yılına göre 2
misli bir artışı ifade etmektedir. Yine, savunma sektörümüzün ihracat rakamını
önümüzdeki dönemde 1 milyar dolara çıkarmayı hedeflemekteyiz. 2003-2008 yılları
arasında çok önemli projelerin altına imza attık, Türkiye'nin ilk millî tasarım
savaş gemisi (MİLGEM) projesini başarıyla sürdürüyoruz. Bu kapsamda üretilen,
bir ilk olma niteliği taşıyan Heybeliada gemisini, Preveze
Deniz Zaferi’nin yıl dönümü olan 27 Eylül 2008 tarihinde denize indirdik. Değerli milletvekilleri, şunu gururla ifade edebilirim ki, Türk
Silahlı Kuvvetlerimiz, Hükûmetimizin yaptığı
yatırımlar neticesinde her geçen gün çok daha güçlü, hareket kabiliyeti çok
daha yüksek bir ordu konumuna ulaşıyor. Özellikle havacılık alanında Türk
sanayisi… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. ABDULLAH ÇETİNKAYA (Devamla) – Teşekkür ediyorum. …bugün dünyanın önde gelen şirketleriyle iş birliği yapabilecek
bir seviyeye gelmiştir. Uluslararası fuarlarda Türk savunma sanayisi şirketleri
kendi tasarımları olan ileri teknoloji savunma sistemleriyle dikkati çekmeye
başlamıştır. Bu arada, ülkemizde savunma sanayisinin tedarik ihtiyacını
karşılama noktasında pek çok önemli unsuru bünyesinde barındıran Konya ilimizin
bu sektörde üretim ve ihracat yapabilecek her türlü altyapıya sahip olduğunu
belirtmek isterim. 2009 yılı bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diler,
hepinizi saygı ve sevgiyle selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. Madde üzerinde soru-cevap işlemine geçiyoruz. Sayın Güvel… HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım. Sayın Bakan, Adana’da kurulu bulunan Çukurova Elektrik AŞ’nin
hisselerini elinde bulunduran küçük hisse sahibi 22.500 yurttaşımız şirkete el
konulması nedeniyle uzun zamandan beri mağdur edilmiştir. Bu insanların hiçbir
günahı yoktur. Hisseleri küçük olan yurttaşlarımızın durumu konusunda Hükûmetiniz herhangi bir şey yapıyor mu? El konulan şirket
gelirlerinden küçük hissedarlara pay vermeyi düşünüyor musunuz? İkinci sorum: Bildiğiniz gibi bu sene ocak ayında Adana’da
narenciye alanlarında bir don olayı gerçekleşmişti, üreticimiz büyük zararlar
görmüştü. Çiftçilerimizin meyve ve bağ alanlarında iklime bağlı olarak oluşacak
don zararlarını önleyebilecek rüzgâr makinesi alabilmeleri için bu ekipmanlarda KDV indirimi yapmayı düşünüyor musunuz? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Sayın Aydoğan… ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Biraz önce Sayın Bakanımız “Beş aşağı beş yukarı IMF ile
anlaştık.” diyor. Peki o zaman üzerinde görüştüğümüz
bütçe anlamsız hâle gelmeyecek mi? Ne yiyip ne içeceğimize, neyi ne zaman,
nasıl, neden yapacağımıza Hükûmet değil IMF karar
vermeyecek mi? Bu, millî iradeye saygısızlık değil mi? Bugün açıklanan asgari ücret 527,13 YTL oldu. Oysa yoksulluk
sınırının 750 YTL olduğu araştırmalar sonrasında biliniyor. Bu çalışanlarımızı
yoksulluk sınırının üzerine nasıl çıkaracaksınız? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Sayın Yıldız… SACİD YILDIZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sorum bir önceki maddeyle ilgiliydi. Önemli olduğu için şimdi
soruyorum: 1 Ekimde yürürlüğe giren Sosyal Güvenlik Yasası’na göre…
Üniversitelerde parttaym çalışan öğrenciler 300-500
lira para alıyorlardı. Bu, sosyal sorumluluk projesi içindeydi. Bunlara yüzde 2
yapılan kesinti yüzde 33,5’a çıktı. Bunlar üniversitelerin sosyal alanlarında
-kütüphane, yemekhane gibi- çalışıyorlar ve üniversite için de çok gerekli olan
elemanlardı ve Türkiye’de 20 bin kadar civarında. Acaba bunların vergileri, bu
kesintileri için yeni düzenleme düşünüyor mu Sayın Maliye Bakanım? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Sakık… SIRRI SAKIK (Muş) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Ben de bugün açıklanan o asgari ücretle ilgili Sayın Bakanıma
sormak istiyorum: Yani sosyal bir devletten bahsediyoruz. Geçen yıl doğal gaza
yüzde 82 dolayında bir zam yapıldı. Bugün bu yoksullara yapılan 20 liralık
zammı içine sindiriyor mu? Gerçekten bu konuda çok dostça bir soru sordum.
Sayın Bakanım içine sindirebiliyor mu bunu? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Sayın Köse… ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım, alternatif ürün yetiştirmeyi tercih eden ve yaprak
tütün alım ve işletme müdürlükleriyle 2008 yılında sözleşme imzalamış olan
başta Adıyaman ve diğer illerdeki tütün üreticilerine “Yılda bir defaya mahsus
olmak üzere 2009, 2010 ve 2011 yıllarında destekleme ödemesi yapılacaktır.”
deniliyor. Bu konuda bir açıklama yapar mısınız? Miktarı ne kadardır? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Özçelik… OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Sayın Bakan, Sayın Başbakanımız bütçe
üzerine yaptığı konuşmada “Doğu ve Güneydoğu illerimize altı yılda toplam 11,6
milyar YTL’lik yatırım yaptık.” dedi. Buna göre, yılda ortalama 2 milyar YTL
yatırım yapılmış. Yirmi iki-yirmi üç il söz konusu olduğuna göre her il için yılda yaklaşık 100
milyonluk yatırım söz konusu. Seksen beş yıldır doğru dürüst devlet hizmeti almamış
kentlerimizin bu şekilde geri kalmışlıktan kurtarılamayacağı açıktır. Üstelik, yapılan bu yatırımların önemli bir bölümünün de
güvenlik harcamaları olduğunu biliyoruz. 11,6 milyar YTL içinde güvenlik amaçlı
yatırım miktarı nedir? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Bayındır… SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Başbakan ve Hükûmetimiz bütçe
görüşmeleri yapılırken her fırsatta 1 Ocak itibarıyla yirmi dört saat Kürtçe TV
yayını başlayacağı ile övünürken, daha iki gün önce Denizli Devlet Hastanesi ve
Pamukkale Üniversitesi Hastanesine sağlık raporu almak için başvuran Safiye
Özdemir ve kızı Makbule Timurtaş’a Kürtçe
konuştukları için rapor verilmemiştir. Hipokrat yemini ile bağdaşmayan bu ayrılıkçı tutum, söylenen ve
uygulanan arasındaki farkın, ayrımcılığın göstergesi değil midir? Sağlık
hizmetlerinde Kürtçe bilen yeminli tercüman tutmayı düşünüyor musunuz? Bir de
bu uygulamayı yapanlar hakkında herhangi bir soruşturmanız olacak mı? Yine, geçen defa Sağlık Bakanına sormuştum, acil olduğu için
tekrarlamak istiyorum: Şırnak Devlet Hastanesi yıkılmak üzere. Daha iki ay
olduğu faaliyete geçeli. Bu konuda acil bir tedbir yapmayı düşünüyor musunuz? Ve yine bahar gelecek, Kürtler yollara düşecek göçmen kuşlar gibi,
Çukurova’ya pamuk, Karadeniz’e fındık toplamaya gidecekler… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür ederim. Sayın Bakan… MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum. Sayın Güvel’in, küçük hissedarlarla,
devlet tarafından el konulmasıyla ilgili sorusu. Şimdi, bu küçük hissedarlar için daha önce birtakım çalışmalar
yapıldı. Sermaye Piyasası da yaptı, diğerleri de yaptı. Ama kanuna göre, eldeki
mevzuata göre küçük hissedarlarla ilgili olarak herhangi bir şey yapılamadı
maalesef; bu bir. İkincisi “KDV indirimi düşünüyor musunuz?” diyor narenciye için?
Narenciye için sadece… HULUSİ GÜVEL (Adana) – Narenciye için değil. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Hayır, bir KDV indirimi
düşünmüyoruz. Çünkü zaten indirildi o KDV’ler. Yani gıdadaki bütün KDV’ler
indirildi. Ama bundan daha da düşük imkânı yok. Yani onu düşünmüyoruz şu anda. HULUSİ GÜVEL (Adana) – Sayın Bakanım, narenciyede değil, ekipmandaydı efendim. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Sayın Aydoğan, bu bütçe… Tabii, ikide bir muhalefetin söylediği
bu bütçe IMF bütçesi, bu bütçe şu bütçesi, bu bütçe bu bütçesi… Yahu, bu bütçe Türkiye Cumhuriyeti devletinin bütçesi. Bunu
artık bilin yani. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yani birtakım kondurmalarla,
yakıştırmalarla gerçekleri önleyemezsiniz. Haa
dersiniz ki Türkiye Cumhuriyeti… ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – IMF ile anlaştıktan sonra
değiştirmeyecek misiniz? BAŞKAN – Sayın Aydoğan, lütfen… MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Bakın, ben size
anlatayım değerli arkadaşlar. Şimdi, Türkiye, ekonomi olarak çeşitli
safhalardan geldi buralara. Türkiye, ikide bir, on yılı bulmaz bir krizin
içerisine girerdi. Öyle mi? Hepiniz biliyorsunuz. ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Yedi yıldan beri siz yönetiyorsunuz,
şu anda da kriz içindeyiz. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Kendi içinden
kaynaklanan krizdi. Yani, şimdiki gibi küresel kriz değil. Kendi içinden
kaynaklanan kriz ve Türkiye’de bir gecede doların fiyatı iki misli çıkardı. ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Şu anda da faizler çıkıyor. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Şimdi, değerli
arkadaşlar, eskiden Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı krizler kendi içinden
kaynaklanan, küçük olmasına rağmen yönetilemediği için Türkiye’nin başına çok
badireler açan krizler oldu. ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – 16 Kasımda IMF uyarmadı mı sizi? BAŞKAN – Sayın Aydoğan, lütfen… MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bakın, bir gecede
faizler yüzde 7 bin-8 bin oldu. Onları çabucak unuttunuz. Şimdi, geliyorsunuz,
bütün dünya toz duman gidiyor; Türkiye’de, bakın şimdi, Merkez Bankasındaki
döviz 74 milyara çıkmış yine mevduat artmış. ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Karnımızı doyurmuyor Sayın Bakan. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Senin karnın doyuyor,
iyi doyuyor. Ya bak, iyi doyuyor. Memleketi de, halkı da iyi analiz edin.
Burada karnınız doymuş, boyuna, muhalefet olsun diye söylüyorsunuz. Şimdi, IMF dediğiniz zaman, hatırlayın, Kemal Derviş’in geldiği
günleri hatırlayın canım. Yani o kadar ülkenin gündemini almıştı ki, bütün
gazeteciler toplanmış, Ankara’nın kameraları Kemal Derviş’in arkasındaydı çünkü
Türkiye ölüm kalım savaşı veriyordu. ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Aynı programı sürdürüyorsunuz. HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Gitti Kemal, geldi Kemal, bir şey
değişmedi ki. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ekonomi iyi
yönetilemediği için… Bunları unutmayın. IMF’nin kapısına gittiniz o zamanlar,
ayaklarınız titriyordu ayaklarınız, bacaklarınız böyle titriyordu. ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Şimdi niye gidiyoruz? MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – 10 milyar, 20 milyar
alabilmek için ve Türkiye’yi de borçlandırdınız IMF’e,
biz ödedik onları da. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Şimdi siz borçlandırdınız, biz
ödeyeceğiz. Ne kadar aldınız borcu? MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Yalan mı kardeşim ya!
Doğruyu konuşun. Haa, şimdi dünyada
kriz var. Bakın, sağa sola bakın; Rusya’ya bakın, Avrupa’ya bakın, Amerika’ya
bakın, Japonya’ya bakın, Hindistan’a bakın, nereye bakarsanız bakın, dünya
kaynıyor krizle, krizle kaynıyor. ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – 16 Kasımda IMF uyarmadı mı? MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Türkiye, buna rağmen…
Bakın, dolar bir gecede, iki misli mi yükseldi? Yüzde 100 mü arttı? Faizler
yüzde 8 bine mi çıktı? ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Borsa ne oldu? BAŞKAN – Sayın Aydoğan, lütfen… Bir sürü
soru var daha cevap verilecek. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ne oldu borsa? 10
binden aldık, 10 binden borsayı. Biz geldiğimizde 10 binin altındaydı borsa, 9
bindi. Faizler düşüyor değerli arkadaşlar. Bankalardaki mevduat artıyor. Merkez Bankasında
paranız kalmadı. Bir gecede götürdünüz, bütün paralar gitti. HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Nereye götürdük? MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sattınız, piyasalara…
Ya, götürdünüz dediğimiz zaman, Merkez Bankasındaki rezervleri tükettiniz,
rezervleri. HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Siz nereye götürdünüz? Biz fabrika
yaptık. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Onun için, değerli
arkadaşlar, sırf muhalefet yapacağız diye, böyle, olur olmaz konuşmayın. Bir
dengeye getirin de, ne konuşuyoruz, nereye gidiyor… MEHMET GÜNAL (Antalya) – Bütçe dengesi mi? MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi efendim,
kalkıyorsunuz, burada, efendim, bunu yüzde 4… Bakınız, ben size söyleyeyim:
“Yüzde 4 büyüme gösterdiniz, bu olur mu, buna inanıyor musun?” Sayın Günal da çıkmış “Sayın Bakan, inanıyor musun?” MEHMET GÜNAL (Antalya) – Buradayım Sayın Bakan. ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Şu anda kaç büyüyoruz? MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Evet inanıyorum. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Evet, teşekkür ederim Sayın Bakan, süreniz doldu. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – 2000’de MHP olarak
iktidardaydınız. ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Şu anda kaç büyüyoruz, şu anda? BAŞKAN – Sayın Bakan, diğer soruları yazılı cevaplandırın. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Büyümeyi yüzde 4,5
gösterdiler… BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ederim. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – …eksi yüzde 9 oldu
birader ya! Bunları unutmayın. Ben size karşı saygı gösteriyorum ama siz de yapın.
Ağzınıza geleni söylüyorsunuz. ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Yedi yıldan beri siz yönetiyorsunuz. BAŞKAN – Sayın Aydoğan… Evet, teşekkür ederim. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ben de teşekkür ederim. BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum. HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Karar yeter sayısı istiyorum. BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım. Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur. Birleşime on dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 21.06 YEDİNCİ OTURUM Açılma Saati: 21.19 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK
(Bursa), Murat ÖZKAN (Giresun) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
37’nci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum. 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Tasarının 15’inci maddesinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi, maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını
arayacağım. Maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar
yeter sayısı vardır. 16’ncı maddeyi okutuyorum: Yabancı ülkelere yapılacak hizmet karşılıkları MADDE 16 – (1) Maliye Bakanı; a) Milli Savunma Bakanlığı,
Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığınca yabancı ülkelere ve
uluslararası kuruluşlara kiraya verilen veya bir hizmetin yerine getirilmesinde
kullanılan kara, deniz ve hava taşıtlarından alınan kira veya ücret
tutarlarını, b) Türk Silahlı
Kuvvetlerinin öğrenim ve eğitim müesseselerinde okutulan ve eğitim gören
yabancı uyruklu subay, astsubay veya erlere yapılan giderler karşılığında
ilgili devletlerce ödenen tutarları, c) NATO makamlarınca yapılan
anlaşma gereğince yedek havaalanlarının bakım ve onarımları için ödenecek
tutarları, aynı
amaçla kullanılmak üzere bir yandan genel bütçeye gelir, diğer yandan yukarıda
yazılı idare bütçelerinde açılacak özel tertiplere ödenek kaydetmeye ve bu
suretle ödenek kaydedilen tutarlardan yılı içinde harcanmayan kısımları ertesi
yıla devretmeye yetkilidir. BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Vahap Seçer’e aittir. Buyurun Sayın Seçer. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on dakika. CHP GRUBU ADINA VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 16’ncı
maddesi hakkında grubum Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, krizle ilgili ne zaman Sayın Maliye Bakanına
bir eleştiri gelse hemen 2001 yılına dönüyor ve o 2001 yılıyla bu yılların,
2008 küresel krizin karşılaştırmasını yapıyor. Tabii, takdir edersiniz ki, her
olayı kendi ortamında, kendi mekânında, kendi tarihinde değerlendirmek
lazımdır. O günün şartlarında gelişen kriz ile bugünün şartlarında gelişen kriz
farklı boyutlarda krizler. Dolayısıyla, bakınız, eylül ayının ortasından bu yana dünya
küresel krizi konuşuyor, biz küresel krizi konuşuyoruz, Mecliste bu konuda
sürekli müzakereler yapılıyor, sürekli eleştiriler yapılıyor, Hükûmet bu konuda çıkıyor kendini savunuyor, muhalefet suçlamalarda
bulunuyor ama tabii, yurttaşlar da ağzını açmış, gözlerini açmış, sanayici, iş
adamı, tüccar, esnaf, herkes bizden çözüm bekliyor. Ama bugün gelinen noktada bakıyorsunuz ki, herhangi bir somut adım
atılmamış. Bu krizi yönetecek, derli toplu bir somut çözüm önerileri içeren bir
paket, bir tedbir paketi henüz Hükûmet tarafından
kamuoyuna aktarılmış değil. Bu süreç boyunca, küresel krizin ortaya çıktığı süreç boyunca,
burada da aslında Hükûmet yetkilileri bu krizi
üzerlerine almak pek istemediler, bunu pek kabullenmek istemediler. Bu konuda
da Sayın Başbakanın çok beyanatı oldu, bu kürsüde de defaatle
bu belirtiliyor: “Teğet geçer; olur, olmaz; bizi etkilemez.” Ama öyle görülüyor
ki bu böğrümüzü delip öbür taraftan çıkacak bu kriz. Az önce Sayın Bakan Şimşek buradan birtakım açıklamalarda bulundu.
Benim oradan edindiğim intiba, hissiyat, bu krizin ciddi olduğuna artık
bakanlar da kanaat getirmiş. Bize, küresel krizin şu anda
diğer ülkelerdeki tahribatlarından bahsetti ve önümüzdeki dönemin, 2009 yılının
da bu anlamda, krizin etkileri anlamında ve sonuçları anlamında kolay bir yıl
olmayacağını bize anlatmaya çalıştı ve bu savunmalardan sonra da zaten bir
önergeyle bütçeyi yüzde 10 civarında bir rötuşlama, bir tıraşla bazı
kurumlarda, bazı bakanlıklarda ödeneklerde iskontoya
gitti, kesintiye gitti. Ben, bugün konuşmamı hazırlarken, tarım konusunda 2009 yılı
bütçesinin, üç aşağı beş yukarı 5,5 milyar YTL’lik tarıma ayrılan destek
bütçesinin yetersizliğinden bahsedecektim ama bugün konuşma sıramı beklerken,
sanıyorum, 12’nci maddede verilen bir önergeyle yapılan değişiklikle Tarım ve Köyişleri Bakanlığının da bütçesi, yüzde 10 ödenekleri
kısıntıya gitti. Ayrıca, Devlet Su İşlerinin bütçesinde de 761 milyon YTL’lik
bir ödenek kısıntısına gidiliyor. Tabii, DSİ ile Tarım ve Köyişleri
Bakanlığını birbirlerine bağlantı kurmamın sebebi, ikisinin de netice
itibarıyla direkt olarak tarımı ilgilendiren, Türkiye’deki tarımsal üretimi
ilgilendiren, üreticileri ilgilendiren kurumlar. Zaten, takdir edersiniz, DSİ,
son beş altı yıldır tıraş ede ede kuşa çevrildi,
artık dumura uğramış bir kurum hâline getirildi,
işlevselliği ortadan kaldırıldı, hareket alanı daraltıldı, hantal bir kurum
yapısına büründürüldü. Oysaki DSİ’nin hizmetlerini
yıllardır, elli yıldan, altmış yıldan bu yana tarımsal üretime, Türkiye
ziraatına yaptığı katkıları burada anlatmakla bitiremeyiz. Tarla içi
hizmetleri, sulama hizmetleri, baraj hizmetleri, köy yolları hizmetleri,
vesaire vesaire. Tarıma gelince: Değerli arkadaşlarım, her zaman tarımdan konuşurken
tarımın hep sosyal yönünden bahsediyoruz, istihdama katkılarından bahsediyoruz.
İstihdamda Türkiye’deki, ülkemizdeki tarımın yüksek oranından bahsediyoruz.
Tarımdan geçinen nüfusun oldukça yoğun olduğundan, yüzde 30’lar civarında bu
nüfusun tarımdan geçindiğinden bahsediyoruz. Dolayısıyla tarım her zaman için
bu ülkenin başat bir sektörü olmalı. Elbette gelişmiş bir ülke olmak için
nüfusumuzun tarımda yüzde 30, yüzde 40 seviyeleri çok yüksek oranlar ama, tabii ki bizde arzu ediyoruz bu oranları yüzde 10
seviyelerine çekelim, ama Türkiye’nin burada zamana ihtiyacı var. Avrupa
Birliğinin dayatmalarıyla bunu damdan düşer gibi yaparsanız, bu ülkede ciddi
meselelerle karşı karşıya gelirsiniz, sosyal sorunları, sosyal boyutları
büyütürsünüz. Bakın, hep söylüyoruz: 2002’den bu yana öngörülen Avrupa Birliği
kaynaklı tarım politikaları neticesinde 1,5 milyon insanın köylerden kentlere
göç etmek zorunda kaldığından bahsediyoruz. İlgimi çeken, hem Tarım Bakanı hem
Sayın Maliye Bakanımız tarım konusu gündeme geldiği zaman “Biz tarıma yeterli
destek veriyoruz.” derler ve sürekli kullandıkları bir rakam vardır: “2002’de
1,8 milyar YTL tarıma destek verilirken, bugün 5,5 milyar YTL tarıma destek
verdik.” diyorlar ama, eğer tarıma bu kadar büyük
boyutlu destek veriliyorsa, tarımda son yıllarda meydana gelen bu kopuş, bu
nüfus boşalması neden diye kendilerine sormak lazım. Gerçekten son yıllarda tarımda büyük tahribatlar yapıldı değerli
arkadaşlarım. Bakın, kendi seçim bölgelerinize gittiğiniz zaman, kırsal
alanları dolaştığınız zaman üreticiler hâlinden memnun değil. Bugün rakamlar da
bize bunu gösteriyor. Son verilere göre üçüncü çeyrekte tarım 2,2 büyümesine
rağmen ilk dokuz aylık döneme baktığınız zaman ancak yüzde 0,7 gibi bir büyüme
oranına sahip. 2007 yılına baktığınız zaman bu oranın eksi yüzde 7,3 olduğunu
görürsünüz. Eğer yeterli destek veriyorsanız, üretimi artırıcı yönde tarımsal
politikalarınız varsa, tarım sektöründe 2007 yılında sektör niçin eksi 7,3
civarında küçüldü, bunu sorgulamamız gerekiyor. Değerli arkadaşlarım, bu kriz sürecinde, krizden etkilenecek en
büyük sektörlerin başında tarım sektörü geliyor. Bunları görüyoruz.
Dolayısıyla, bu sektörde bugünlerden ciddi tedbirler almamız gerektiğini
düşünüyorum. Üreticilerin sürekli bizden arzu ettikleri… Mevcut Ziraat Bankası
borçları, tarım kredi borçları, özellikle ve özellikle elektrik borçlarının,
geriye dönük bu borçların yapılandırılması yönünde, faizlerinin affedilmesi,
kendilerine bir şans tanınması yönünde bizden sürekli istekte, talepte
bulunuyorlar. Biz de bunu buradan Hükûmet
yetkililerine ulaştırmaya çalışıyoruz ama bu kriz önünde hâlâ alınmış bir
tedbir yok. Bakınız, bu gerçekten 2009 yılında -önümüzdeki yıl- Türkiye'nin tarımsal üretimini ciddi anlamda
vurur, tarımsal üretimde daralmaya gider. Bakın, geçtiğimiz sonbahar döneminde Türkiye'nin önemli bir üretim
kaynağı olan -ki 20 milyon ton- Türkiye'nin bugün tarım yapılabilir arazisinin
yüzde 50’sinde ürettiğimiz tahılda insanlar ekimlerini gübresiz yapmak zorunda
kaldı. Elbette bu üreticilerin imkânları var olsa böyle bir ekim sistemine
giderler mi? Gübrelerini atarlar, elbette ki onlar daha ileride, hasat
döneminde daha iyi bir ürün alma, istihsalde daha yüksek üretim yapma arzusu
içerisinde olurlardı. Ama bir gün bakıyorsunuz imkânsızlıklar insanları
gübresiz üretim yapmak zorunda bırakmış. Geçenlerde seçim bölgemde bir dağ köyünü ziyaret etmiştim. Bir
haber kanalında da ana haber bültenine konu olmuştu “satılık köy” diye. Buradan
Sayın Maliye Bakanından köylüler adına yardım istiyorum. Buradan bu köylülere
bir babalık yapmasını kendisinden talep ediyorum. Bu insanlar orman köylüsü.
Dağlık bir arazi, bu insanların oradan, ormanlık alandan, dağlık alandan elde
ettikleri defne yaprağından başka bir gelirleri yok. 2002 yılında bir kooperatifleşmeye gidiyorlar ve orada bir
kooperatif kuruyorlar, bu alandan topladıkları defne
yapraklarını orada paketleyip, ilgili yerlere, kimya sanayisine,
kozmetik sanayine pazarlama amacıyla. Bunların başında, 3-5 tane köy muhtarı
dâhil, bunlara önderlik eden birkaç tane arkadaşımız 165 üyeli bu kooperatifi
kurduruyorlar. Şimdi, ben üreticilerle görüştüm. Bu insanların yaklaşık olarak… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum tamamlayın lütfen. VAHAP SEÇER (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. …her birinin anapara 6 milyar lira borcu var, yeni para 6 bin YTL.
Bu, faizleriyle beraber -bu para ödenmemiş- 10 bin YTL’yi buluyor toplamda 165
kişinin borcu. Bir köyün tamamını, aşağı yukarı tamamını ilgilendiriyor. Bu
insanların bu parayı ödeyecek gücü yok. Bu insanlar dağlık bir arazide
yaşıyorlar, bu insanların ciddi gelirleri yok, karınlarını zor doyuruyorlar.
Dolayısıyla, demokrasilerde çareler tükenmez. Burada belki hukuksal bir
çözüm bulamayız ama siyasi bir çözüm bulabilir Bakanlık. Hazine bu insanlara
haciz göndermiş, tebligatları da burada. Lütfen Sayın Bakan, bu konuda bu
mağdur vatandaşlarımıza yardımcı olmanın cihetine gidelim diyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Seçer. Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili
Sayın Gültan Kışanak. Buyurun Sayın Kışanak. (DTP sıralarından
alkışlar) Süreniz on dakika. DTP GRUBU ADINA GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ben de Demokratik Toplum Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bugün burada yaptığımız görüşmeler sırasında bütçenin 12’nci ve
13’üncü maddelerinde verilen değişiklik önergesi aslında bize bu bütçenin
karakteri konusunda gerçekten çok önemli ipuçları verdi ve AKP Hükûmetinin ekonomiyi nasıl yönettiğine dair de ciddi
ipuçları verdi. Bunlardan en önemlisi öngörüsüzlüktü çünkü bu
kriz öyle birden ortaya çıkmadı, ani olarak gelmedi hatta bir iki yıl
öncesinden bunun ipuçları vardı -Türkiye’de Mortgage
Yasası tartışılırken Amerika’daki Mortgage sisteminin
çöktüğü ve bunun bir kriz yaratacağı biliniyordu, bu yaklaşık iki yıllık bir
tartışma- ve son yedi sekiz ay içerisinde de bütün emareleriyle ortaya çıkmış
bir krizdi. Bunu öngörmeyen ve bütçesini buna göre hazırlamayan bir hükûmetle karşı karşıyayız. Bugün yapılan değişiklikler
bize AKP Hükûmetinin ne kadar öngörüsüz olduğunu
gösterdi. İkincisi; aslında AKP Hükûmetinin
kamuoyunu yanıltmaya dönük bir politikası olduğunu kanıtladı bu değişikler;
çünkü daha bir ay sürmedi, Başbakan çıkıp “Ümüğümüzü sıktırmayız.” dedi ve
bunun üzerine politika yapılmaya çalışıldı ama bugün görüyoruz ki aslında ümük
de sıkılmış, kemer de sıkılıyor! Üçüncüsü; aslında bu yapılan değişiklikler AKP Hükûmetinin bir yatırım düşmanı Hükûmet
olduğunu da ortaya çıkardı ve özellikle burada çokça bahsedilen özgürlük,
güvenlik, huzur, refah denkleminde her zaman özgürlüğün yerine güvenliği,
huzurun yerine de refahı tercih etmediğini ortaya koyan bir yaklaşımla karşı
karşıya olduğunu görüyoruz çünkü öncelikle hemen getirilen, “Nereden kısıtlama
yaparız?” sorusuna karşılık ilk akla gelen şey yatırım hizmetlerinden kısıtlama
yapmak, öncelikle de millî eğitimde, ulaştırmada, sağlıkta, adalette kısıtlama
yapmak ama Millî Savunma Bakanlığında, Jandarma Genel Komutanlığının ve Emniyet
Genel Müdürlüğünün bütçelerine hiçbir şekilde dokunmamak. Bu ülkede, bu sorun, gerçekten herkesin senelerdir dile getirdiği,
kaynaklarımızı heba eden sorunları çözerek krizi atlatabileceğimiz başka
kısıtlamalara gitmemiz gerekirken gene güvenlikle ilgili hiçbir kaleme
dokunulmayan ama hizmet ve yatırımla ilgili bütün kalemleri kısıtlayan bir
yaklaşımla karşı karşıyayız. Dördüncü olarak da; aslında AKP Hükûmetinin
dışa bağımlı olduğunu ortaya çıkaran bir değişiklikti bu önerge. Burada her ne
kadar bunun politikası yapılmaya çalışılsa da “Bu, devletin bütçesidir; kimse
karışmamıştır.” denilse de yapılan değişiklikler, aslında bu işin dışarıyla,
IMF’yle, Dünya Bankasıyla ne kadar bağlantılı olduğunu çok açık ve net olarak
ortaya koyuyor. Ayrıca, ben, burada şu konuya değinmek istiyorum: Biz, geçen yıl
bütçe burada değerlendirilirken, hep likidite bolluğundan, sıcak para
girişinden, dünyadaki ekonomik duruma ilişkin göstergelerin iyiliğinden, dünya
genelindeki kalkınma trendinden bahsedip bunun
Türkiye'ye yansımalarından bahsettiğimiz zaman, AKP Hükûmeti
“Hayır, bu bizim başarımızdır, Türkiye'deki durum dışarıyla ilgili değildir.”
diyor, ama bugün görüyoruz ki aslında yavaş yavaş AKP
Hükûmeti ortaya çıkacak faturanın tüm yükünü de
dışarıya havale etme eğilimi içerisine girecektir, biz buna da müsaade
etmeyeceğiz. Aslında iyi bir yönetimle bu krizin ülkemize olan faturası
önlenebilirdi. Bu konuda, biz her ne kadar dünya sistemindeki krizin
etkilerinden bahsediyorsak da AKP Hükûmetinin buradan
kaçmaya ve kendisine kaçacak yol aramaya hakkı olmadığını ifade etmek
istiyorum. Değerli milletvekilleri, bugün bir konuya daha değinmek istiyorum
bu görüşmemizde, çünkü AKP Hükûmetinin gerçekten
özgürlüklere ne kadar düşman bir hükûmet olduğunu
ifade edecek en temel göstergelerden birisi, 2006 yılı Haziran ayında bu
Meclisten bir yasa tasarısı geçirildi. Terörle Mücadele Yasası’nda değişiklik
yapılmasını öngören bir yasa tasarısıydı ve bu yasa geçtikten sonra, Terörle
Mücadele Yasası’nın 6’ncı maddesine dayanarak, bu ülkede durmaksızın anında
hukuksuzluk işlenerek 50’den fazla gazeteye kapatma cezası verilmiştir, kapatma
kararı verilmiştir. Bu süreç nasıl işliyor? Neden hukuksuzdur? Birincisi şöyle işliyor: Gazeteler matbaadan çıkar çıkmaz savcıya
gidiyor ve savcı, hemen nöbetçi mahkeme yargıcından Terörle Mücadele Yasası’nın
6’ncı maddesi gereğince kapatma kararı verilmesini istiyor ve genellikle de en
üst sınır olan bir ay kapatma cezası verilerek, daha gazetenin ömrü bir
günlükken gazeteye kapatma cezası veriliyor. Bunun hukuksuz olduğu, yasa Köşk’e gittiğinde dönemin
Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer tarafından çok açık bir şekilde görülmüş
ve konu Anayasa Mahkemesine götürülmüştür, bu maddenin iptal edilmesi
istenmiştir, gerekçelerde çok açık ve net olarak ortaya konulmuştur. Bunlardan
birincisi: “Yayın sahiplerine ve yazı işleri sorumlularına verilen ağır hapis cezaları ve
para cezalarıdır. Suça iştirakleri olmasa dahi ceza verilmesini öngören bir
düzenlemelidir. Bu da Anayasa’mızın suçların şahsiliğiyle ilgili 12’nci
maddesine aykırıdır. Ayrıca, düşünce özgürlüğünü ve basın özgürlüğünü ifade
eden 26’ncı ve 28’inci maddelere de aykırıdır. Bu maddenin iptal edilmesi
gerekiyor.” dedi. Bir başka gerekçesi de şuydu ve esas önemli olan, bugün
burada anlatmaya çalıştığım kapatma cezalarıyla ilgili olan madde de şuydu:
“Anayasa’mızın 28’inci maddesinde basın özgürlüğünün hangi şekillerde
kısıtlanacağı çok açık ve net olarak tarif edilmiş, bunlardan dağıtımın
engellenmesi, yayın yasağı, toplatma ve geçici kapatma kararlarıdır ve bunlar
bir yargı süreci işletildikten sonra verilebilecek, özellikle kapatma cezası
yargı süreci işletildikten sonra verilebilecek bir cezadır.” Ancak, getirilen yeni hükümle Terörle Mücadele Yasası’nın 6’ncı
maddesi gereğince yeni bir ceza türü ihdas edilmiştir, geçici olarak yayın
durdurma bahanesiyle, çünkü yargılama kapatma cezası verildikten sonra devam
ediyor. Bu, tıpkı şuna benziyor: Bir kişiye en ağır ceza olan idam cezasını
verip idam etmek, arkasından da yargılamayı devam ettirmek gibi bir şey. Bir
yayın açısından verilebilecek en ağır ceza kapatma cezasıdır. Bunu, bir yargı
süreci yaşanmadan, mahkeme yapılmadan, savcının takdirine bırakarak,
göstermelik bir hâkim kararıyla anında uygulayan, arkasından da yargılamaları
devam ettiren bir uygulama söz konusu. Bunun, gerçekten ne hukuka ne adalete ne
düşünce ve ifade özgürlüğüne, hiçbir şeye sığan bir tarafı yoktur. Bu yasanın
acil olarak değiştirilmesi ve tamamen ortadan kaldırılması gerekmektedir. Ne
yazık ki, Anayasa Mahkemesi de iki yıldır kendisine yapılan bu başvuruyu
gündemine dahi almamış, bu konuyu görüşme ihtiyacı bile duymamıştır. Bu konuyla ilgili önümüzde Türkiye’yi gerçekten büyük para
cezaları beklemektedir ve bunun işaretleri vardır. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine bu gazete kapatmalarıyla ilgili 40’ın üzerinde başvuru yapılmıştır;
bunlardan 2’si şu anda sonuçlandı, 2’sinde de Türkiye mahkûm edildi bu
maddelerin düşünce ve ifade özgürlüğüne, basın özgürlüğüne aykırı olduğu
gerekçesiyle. Bunlardan birisi, bu ülkede Kürtçe yayın yapan tek gazete olan “Azadiya Velat” gazetesine verilen
kapatma kararıydı ve gerekçe olarak da Abdullah Öcalan’ın fotoğrafı ve 1 Eylül
Dünya Barış Günü nedeniyle çeşitli kesimlerden yapılan açıklamalara yer
verilmiş olmasıydı. Bundan AİHM’de mahkûm edildi. Son olarak da geçtiğimiz Kasım ayında, 29 Kasımda haftalık Yedinci
Gündem gazetesine verilen kapatma cezası nedeniyle Türkiye AİHM’de
mahkûm oldu. Daha sırada 40’ın üzerinde dava var. Bunlar peş peşe gelecek.
Üstelik de AİHM, ilk kez düşünce ve ifade özgürlüğüyle ilgili davaları
öncelikli olarak görüşmek ve Hükûmetten öncelikli
olarak savunma isteme kararı aldı. Bu konuyu ciddi bir şekilde gündemine
aldığını görüyoruz. Ama ne yazık ki, bu konudaki uygulamaları AKP Hükûmeti ısrarla sürdürüyor ve İstanbul’da bu kapatma
kararlarının verildiği merkezde davaları takip eden hukukçulardan aldığımız
bilgilere göre, şifahen, bu kararı uygulayan kişiler “Ankara’dan bize talimat
geldi. Siz boş verin cezaları. Ne kadar ceza gelirse gelsin biz öderiz, yeter
ki siz bu gazetelerin yayınlanmasına izin vermeyin.” talimatının geldiğini ve
bu talimat doğrultusunda hukukun hiçe sayılarak bu uygulamanın ısrarla
sürdürüldüğüne dair hukukçuların edindiği bilgiler vardır. Bu ülkede bu
yaklaşımlar çok görüldü. Bu yaklaşım fiili bir sansür uygulamasıdır. Zaten
Sayın Necdet Sezer de Anayasa Mahkemesine yaptığı başvuruda sansürle ilgili
konuya atıfta bulunmuştur. Bir yayın, henüz tasarlanmadan, basılmadan,
yayınlanmadan yasaklanamaz. Sizin “geçici kapatma kararı” dediğiniz hikâye,
yayınlanacak… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkan. … olası yayınlara dönük bir karardır.
Açıkça sansürdür. Bu ülkede sansürü hortlatmaya kimsenin haddi olmaması
gerekir. AKP Hükûmetinin de bu uygulamadan acilen
vazgeçmesi, bu konuyu Anayasa Mahkemesinin öncelikli olarak gündemine alıp bu
utanç verici yasadan bu ülkeyi kurtarması gerekiyor. Hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (DTP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Sayın
Ali Uzunırmak. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Saygıdeğer hazırun, merkezî hükûmet
bütçemizin 16’ncı maddesi üzerinde söz aldım. Hepinize en derin saygılarımı
sunarak konuşmama başlıyorum. Değerli arkadaşlar, karar alıcılar ve yöneticiler için en
sakıncalı durum taassupla hareket edilmesidir. Eğer taassupla hareket edilirse
bunun neticelerinde, o kararlardan ve uygulamalardan etkilenenler çok büyük
zararlar görür. Kıymetli arkadaşlar, eğer bana deseler ki: “Demokrasi nedir, bir
cümleyle tarif et.” Tabii ki hepimiz diyebiliriz ki: “Seçme ve seçilme
özgürlüğüdür.” Eğer bunun arkasına ikinci bir cümle eklenmesi gerekirse ne gibi
bir cümle ekleriz? “Azda kalanların da hak ve hukukunun teminat altına alındığı
çoğunluğun yönetimidir.” deriz. Peki, acaba üçüncü bir cümle eklersek bunun
arkasına, demokrasiyi daha sıralayabileceğimiz başka cümlelerle, neyi eklememiz
gerekir? “Eğer seçileni tercih etmemiş olsak bile seçileni denetleyebilme
özgürlüğüdür.” olmalıdır. Eğer seçileni denetleyemiyorsanız o zaman o
seçilmenin, o çoğunluk yönetiminin demokraside hiçbir anlamı olmaz; orası
“çoğulcu” olmaktan “çoğunlukçu” olmaya geçmiş, karar alıcıların dikte
ettirildiği bir yönetim şekline dönmüştür. Dolayısıyla bugün yüce Meclisimizde -Cumhuriyet Hükûmeti
hepimizin hükûmetidir ama- ben kıymetli
milletvekillerimizle ve halkımızla şunu paylaşmak istiyorum: Acaba, iktidarın
en geniş yetki alanı olan bütçeyi, 2007’nin, 2008’in kesin hesaplarıyla,
yerindelik, etkinlik, verimlilik açısından kim denetledi, kim denetleyebildi?
Şimdi, birçok hizmetten bahsediliyor, çok teşekkür ediyoruz; elbette ki en
yanlış saat bile günde yirmi dört saatte iki defa doğruyu gösterir. KÖYDES
projesidir, BELDES projesidir, başka başka
alanlardır. İktidar milletvekillerine sorsam, bu bütçeye “evet”, “hayır”,
neticesinde bir taassupla hareket eden arkadaşlarıma sorsam: Acaba, KÖYDES
projelerinde, bu ülke kaynaklarında, ortalama, hizmetlerde yüzde kaç kırımla
ihaleler gerçekleşmiştir; dolayısıyla, kamu kaynağı, yerinde, etkin, verimli
kullanılmış mıdır? Bu yatırımlar, köylerdeki hizmetlerde, yerindelik, öncelikli
hizmet, etkinlik, verimlilik açısından ne kadar gerçekçi olmuştur desem, kaç
tane milletvekili arkadaşım bana, kendi bölgesindeki projelerle ilgili bile bu
rakamlara hükmedebildiğini söyleyebilir? Değerli arkadaşlar, bu, mesuliyetli
bir iştir. İşte, taassup burada karşımıza çıkmaktadır. Değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti bütçesi, 2002’li yıllardan
bugünlere kadar, verimlilik, etkinlik, yerindelik ve üretkenlik açısından çok
değişmiştir. Değişmenin sebebi nedir? 2002’den bugüne kadar Türkiye Cumhuriyeti
bütçesindeki, yerindelik, etkinlik, üretkenlik ve verimlilik açısından
değişikliği neyle izah etmemiz gerekir? Kıymetli arkadaşlar,
2002’li yıllara gelinceye kadar, Türkiye Cumhuriyeti âdeta devasa bir ekonomik
şirketti, KİT’ler dolayısıyla, her alanda ama her alanda, ayakkabıdan, bezden,
enerjiden havalimanına varıncaya kadar her alanda yatırım yapar ve buralara
finans desteği sağlardı; dolayısıyla, yatırım bütçeleri çok geniş olurdu ama
2002’li yıllardan sonra, yap-işlet, yap-işlet-devret gibi, birtakım çıkan
yasalarla, artık Türkiye Cumhuriyeti stratejik alanların dışında ekonomiden
çekildi, buraları yap-işlet, yap-işlet-devret modelleriyle yatırım ve finansman
yükümlüğünden kurtuldu. Bunun yanında, dünyada bollaşan likidite,
dünyadaki artan kaynaklar ve Türkiye’ye akan sermayeyle de özel şirketler
dolayısıyla bütçe yatırımlardan rahatlamıştır, daha başka alanlara harcayabilir
duruma gelmiştir. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin 2002’den sonraki
bütçeleri araştırılırken, eleştirilirken, yerinde, etkin ve üretkenlik
açısından eleştirilmeli ve değerlendirilmelidir. Kıymetli arkadaşlar, bugün Türkiye birçok şeyi tartışıyor.
Tartıştığı en önemli konu, elbette ki küresel krizdir. Ama bu küresel krizi
tartışırken, Türkiye, alışageldiği bir krizin olmadığını öncelikle
kabullenmelidir, öncelikle bunu kabullenebilmesi için geçmişte yaşanan olayları
yaşandığı şartlar içerisinde analiz etmelidir. Kıymetli arkadaşlar, 2001 yılında kriz yaşanırken şunu açık
yüreklilikle ifade etmek istiyorum: Bunu bir iktidar-muhalefet çekişmesi
içerisinde görmesinler arkadaşlarımız. Hepimiz bu ülkenin sahipleriyiz ve
hepimiz sorumluyuz kıymetli arkadaşlar. Dolayısıyla, 2001’li
yıllardaki kriz yaşanırken, açık yüreklilikle şunu ifade ediyorum: Birtakım YPK
kararlarına baktığınızda ve birtakım o gün “battı” denilen bakan dâhil birçok
arkadaşımızın eleştirdiği banka batış hadiselerinde, daha önce AKP Hükûmetinde görev yapan ama önce başka parti isimleri
altında hükûmetlerde görev yapan birçok bakan
arkadaşımızın YPK kararlarında yetersiz kredilerde, yetersiz banka kuruluşları
izinlerinde imzalarının olduğunu göreceksiniz. Öyle imzalarla o izinleri
vererek, yetersiz kredileri öteleyerek 57’nci Hükûmetin
kucağına bıraktığınız birçok ekonomik birikimin neticesinde yaşanan bir kriz
vardır ve kıymetli arkadaşlar, 2001’li yıllarda yaşanan kriz Türkiye istihsalinin,
sanayi üretiminin aşağı yukarı üçte 2’sini temin eden, Türkiye nüfusunun aşağı
yukarı üçte 2’sini istihdam eden, oturan bir bölgede bir deprem meydana
gelmiştir. Bu depremin yaraları, o günkü Hükûmetin
şartları içerisinde yüklediği birtakım yükümlülükler inkâr edilemez bir
gerçektir. Bütün bunlardan sıyrılarak, haksızca eleştirerek çıkan
arkadaşlarımız yazmadan kâtip, okumadan âlim... Ellerine tutuşturuluyor
birtakım kâğıtlar ve birtakım sözler buralarda ifade ediyorlar. Onlar onları
söylerse, bizim de birtakım şeyleri söyleme hakkımız olur. Eğer siz, bu YPK
kararlarını araştırmadan, depremi dikkate almadan “Bankalar battı.” dendiğinde…
Biz buradan Sayın Bakana sorduk: O gün bankalara konulan nedir? 21 milyar
dolar. Peki, bu Hükûmetin dünden bugüne gelirken,
2002’li yıllardan sonra bankaların lisanslarından, satışından elde ettiği gelir
nedir? 17,5 milyar dolar hazineye gelen para var. Ee,
şimdi, sen konan paraya “Battı.” diyeceksin, vatandaşı 17,5 milyar dolar
hazineye girdiğinden bilgilendirmeyeceksin; elinde tertemiz Ziraat Bankası,
Halk Bankası, başka başka birtakım bankalar kalacak,
bütün her şeyi 57’nci Hükûmetin sırtına yıkacaksın.
Ben, bu Hükûmetin mantığını şöyle anlarım: Eğer,
Fatih Sultan Mehmet gemileri karadan denize, Haliç’e indirmeyip de eğer
İstanbul’u uçakla fethetseydi, Türkiye'nin bütçesi, Türk milletinin sırtına bu
kadar yük olmazdı da diyebiliriz kıymetli arkadaşlar. Dolayısıyla… FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Ne alakası var? ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Tabii ki sen alakayı kuramadığın için
zaten o taassubun içerisindesin. O taassubun içerisinde olduğunuz için bunları
anlayamıyorsunuz. Kıymetli arkadaşlar, ben, görme özürlü vatandaşlarımızdan özür
dileyerek bir şeyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Görme özürlü insanlar görmese
de güneş doğar, fonksiyonlarını yerine getirir ve batar. İşte gören insanlar,
görmeyen insanları güneşin fonksiyonlarıyla doğup battığıyla ilgili uyarırlar.
Sayın Başbakan, dünyada meydana gelen kriz ve Türkiye’de alınması gereken
tedbirlerle ilgili uyaran herkese “Bunlar kriz tellalı.” diyor. Bizim tellallık
gibi bir niyetimiz yok, ama Türkiye'yi uyarmak da bizim görevimizdir kıymetli
arkadaşlar. Aslında, sizlerle paylaşmak istediğim şudur: Kıymetli arkadaşlar,
halkın içine indiğinizde, Türkiye, alışılmadık bir krizle zaten iki senedir baş
başaydı. Türkiye'de bugüne kadar yaşanan alışılmış krizler kamu finansmanından
kaynaklanan krizlerdi. Ama bugün, iki senedir vatandaşın yaşadığı kriz fakirlik
krizidir, fakirleştirilmenin krizidir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Türkiye'de bu krizden etkilenmeyecek
olanlar kimlerdir? Bu krizden etkilenmeyecek olanlar Türkiye'de, yukarıda
siyasetin etrafında çöreklenmiş belli sayıda, sayısı aşağı yukarı bini bulan
bir aile var ve bu bin ailenin eteklerinden tutunmuş 1 milyona yakın da bir
nüfus var. Türkiye'de krizden etkilenmeyen, bu gemiciklerle, başka başka alanlarla bu ailelerin eteklerinden tutunmuş 1 milyon
insandır. Onun dışındaki herkes zaten krizi yaşayagelmektedir,
yaşamaktadır krizi kıymetli arkadaşlar. Dolayısıyla, işte burada da ne yapmıştır? Hemen gider bütçesinden
birtakım kısıtlamalar yapılmıştır; bu kolaydır. Yani, kıymetli arkadaşlar,
fındıkçı geldi. Şimdi, acaba, gelir artırma bütçesinden, yarınlarda Hükûmet ne yapacaktır? Arkadan kabakçı gelecek. O kabakçı,
bu millete, herhâlde çok farklı bir şekilde bu krizi yaşatacak. Hayırlı uğurlu olmasını diliyorum, teşekkür ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kayseri
Milletvekili Sayın Mustafa Elitaş. Buyurun Sayın Elitaş. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Süreniz on dakika. AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyelerini
saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, on günü aşkın bir süredir bütçe
görüşmelerini yapıyoruz. Yaklaşık bir ay süreyle Plan ve Bütçe Komisyonunda
bütçe görüşmeleri üzerinde, Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi arkadaşlarımız
bütçeye fikirleriyle, önerileriyle, önergeleriyle destek verdiler. Bildiğiniz gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin İç Tüzüğü’ne göre
kanun tasarı ve teklifleri komisyonlarda uzman olan milletvekillerinin ve
komisyon uzmanlarının, Hükûmetin nezaretinde
yapılırlar ve burada da Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyelerinin
bilgilerine sunulur, değerli milletvekilleri de bu konuda, konuşmacı, siyasi
partilerin temsilcilerinin konuşmaları çerçevesinde oylarını aynı paralelde
verirler. Şimdi, buraya çıkan konuşmacı arkadaşlarımız, iktidar
milletvekillerinin konuyu bilmeden ifade ettiklerini açıkçası yadırgıyorum. Nasıl ki iktidar partisi milletvekili arkadaşlar, Plan ve Bütçe
Komisyonunda ve diğer komisyonlarda, kendi grubuna mensup milletvekillerinin
fikirleri doğrultusunda o mutfakta yoğrulmuş, yapılmış bütçeye, kendi arkadaşlarına
güvenleri doğrultusunda oylarıyla destek verirken, muhalefet partisi
milletvekili arkadaşlarımız da bütçeyle ilgili, diğer kanun tasarı ve
teklifleriyle ilgili kendi komisyonundaki arkadaşların söylemleri doğrultusunda
“evet” veya “hayır” oyunu veriyorlar. Burada yaptığımız görüşmelerde,
yaptığımız kanun tasarı ve tekliflerinin değerlendirmelerinde, çoğunda, bir
kısmında, muhalefet milletvekili arkadaşlarımızın veya muhalefet partisine
mensup grubun önergelerini de, uygun bulduğumuz önergeyle, gruplar arasındaki
yaptığımız ittifak sonucunda beraber desteklediğimiz de oluyor. Yani, açıkça
“parti taassubu” diye ifade etmenin ben anlamsız olduğunu düşünüyorum, çünkü
komisyon üyesi arkadaşlarımız o konuda gerekli çalışmaları yapıyorlar. Yani
şunu diyebilir misiniz: Adalet ve Kalkınma Partisinin buraya getirdiği bir
kanuna hangi muhalefet partisi milletvekili “evet” oyu vermiş şimdiye kadar?
Parti taassubu sizde yok mudur? Ha, bunu parti taassubu diye açıklamanın hiçbir
faydası olmadığı kanaatindeyim. Bakın değerli arkadaşlar, bütçeler önemli bir belgedir. Bütçelerin
önemli belge olmasının en önemli unsuru, bundan faydalanan yediden yetmiş
yediye herkesin, sıfır yaşındaki yeni doğan çocukla en ileri yaştaki insanımızı
etkileyecek bir belgedir, bir kaynaktır. Bu kaynakla ilgili, vatandaşlar, sivil
toplum örgütleri, bankalar, şirketler, herkes, bundan sonraki yapılacak bütçede
hükûmetin ve ekonomik kararların ne yönde olacağıyla
ilgili kanaatlerini oluştururlar. İşte, buradan, bütçeler idare edenlerin, o bütçeyi
uygulayıcılara olan güvenin en önemli unsurlarından ortaya çıkar.
Arkadaşlarımız şimdi diyorlar ki: “Niye Fatih Sultan Mehmet’ten bu tarafa
bunları almıyorsunuz? Fatih Sultan Mehmet uçakla gidip de İstanbul’u fethetmiş
olsaydı, onu karadan gemileri yürütmenin verdiği masraflarla birlikte bugün
çıkan herhâlde açıkları -kapatmaktan dolayı- olmazdı.” diye ifade ediyorlar. Arkadaşlar, bütçeler ciddi bir kavramdır. Bütçeyle ilgili açıkçası
böyle ta beş yüz sene önceye, altı yüz sene önceye giderek kendi dönemizde
yapılan eksiklikleri ifade etmenin bir anlamı yok. Kendinizi aklamayla ilgili
bir söylem olmadığını da ifade etmek istiyorum. Biz niye 2002 yılından bu tarafa bütçeyi değerlendirmeye
çalışıyoruz? Biz, bizim dönemimizle ilgili yapılan işlerin bir fotoğrafını
çektik. 3 Kasım 2002 tarihinde “Türkiye'nin fotoğrafı bu” dedik ve ondan sonra,
bu fotoğraf çerçevesinde geçmişle 2002 tarihinden bu tarafa Türkiye
ekonomisinde yapılan iyileşme ve güzellikleri ortaya koyup halkımızla bunu
paylaşmak istedik ve o günden bu tarafa 2004 yılında… 2007 yılında da bir seçim
oldu, halkımız bizim yaptığımız icraatlarımıza ibra verdi, güvenoyu verdi ve her
seferinde de yükselterek “Buyurun, durmak yok, yola devam.” dedi. İnşallah 29
Mart 2009 seçimlerinde de yine yaptığımız icraatlarla birlikte halkımız bize bu
güvenini tazeleyecektir diye ümit ediyoruz. HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – İnşallah tazelemeyecektir. İnşallah
buradan gidenlerin yerine siz de gidersiniz. MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bakın,
bütçeler, konulan hedefler ve gerçekleşmeleriyle ölçülür. Nasıl? Eğer konulan
hedef ve gerçekleşmeler birbirine çok yakınsa o bütçeyi idare eden o bütçeyle
ilgili uygulama makamına, icra makamına güven duyar ve programını da ona göre
yapar. 2000 yılında konsolide bütçe harcamaları hedef
46.713, gerçekleşme 46.705; yani gerçekleşmeyle hedef arasında çok minimum
seviyede bir farklılık var. 2002 yılında da 48.360, gerçekleşme 80.579, yani 2
misline yakın bir farklılık ortaya çıkmış. Yani hangi hükûmete
güven duyulur? Nitekim güven duymayan vatandaş 3 Kasım 2002 tarihinde “Sen bu
memleketi idare etmeye ehliyetli, liyakatli değilsin, çekil kenara.” demiş,
kırmızı kartı göstermiş. ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Sizin sonunuz da aynı olacak. MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - 2002 yılında hedef 98.131, gerçekleşme
115.682: 2003 yılında AK PARTİ iktidara gelmiş, demiş ki: “Ben bütçe hedefini
145.949 olarak koyuyorum.” Gerçekleşme 140.455. 2007 yılına kadar konulan hedef
ile gerçekleşme arasında yüzde 1’lerle, 2’lerle ifade edilen bir fark var. Faiz ödemelerine bakalım: 2000 yılında faiz ödemesi 21.133,
gerçekleşme 20.440; 2001 yılında faiz ödemeleri hedefi 16.677, gerçekleşme
41.062. AK PARTİ İktidarı döneminde ne olmuş? 2003 yılında hedef 65.450,
gerçekleşme 58.609, yani 7 milyar YTL’lik bir eksilmeyle birlikte. Bu neyi
gösteriyor? Halkın, iktidarına güvenin bir unsuru, bir tezahürü olarak ortaya
çıkıyor. İşte, bu, altı yıllık iktidarımız döneminde milletimizin bize
gösterdiği güvenin en önemli unsurudur. Bakınız değerli milletvekilleri, Türkiye’de çeşitli zamanlarda
krizler oldu. Bunu elli yıllık dönem içerisinde de değerlendirebiliriz, altmış
yıllık dönem içerisinde de değerlendirebiliriz. Ama serbest piyasa ekonomisine
geçtiğimiz 1980 yılından bu tarafa -ki 1980 yılına geldiğimizde 24 Ocak
kararları oldu. 24 Ocak kararlarında, Türkiye 70 sente muhtaç hâle
getirilmişti. O günlerde IMF’nin kapısına da gidemiyorduk, o günden bu tarafa
geldiğimizde, özellikle 1994 yılında, kendi iç dinamiklerini idare edemeyen bir
iktidarın sonucunda 5 Nisan kararlarına geldik. 1993 yılının sonunda 14 bin
lira civarında olan döviz, 5 Nisan tarihinde 42 bin liraya çıktı, dövizde 3 misli
civarında bir artış ortaya çıktı. Yine, Türkiye, kendi dinamiklerini idare edemediği bir dönemle
karşılaştı. 2000 yılının Eylül ayında Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı’yla ilgili
ortaya sunulan, 1998 yılındaki iktidarın hazırladığı ve 1999 yılında bu olmazsa
olmaz diye ortaklığın ön şartlarından biri olan IMF’nin yaptığı programı kabul
eden üçlü hükûmet, 2000 yılının eylül ayında, o zaman
Türkiye Masası Şefi’nin uyarılarını hiç dikkate almadan… “Türkiye ekonomisinde
büyük bir ısınma var, bunları soğutmamız gerekir, mali sistem büyük bir
sıkıntıya gidiyor” denilmesine rağmen, hiç ciddiye alınmadı, dikkate alınmadı. Nitekim, kasım ayının 15’inde, 16’sında mali sistem
çatırdamaya başladı ve 28 Kasım tarihinde mali sistem çatırdadı, 1 Aralıktan
itibaren 5-6 tane bankaya el konulmak zorunda kalındı ve o gün mevduata yüzde
100 güvence verildi; bu milletin alın teri, emeği, birikmiş kazançları olduğu
gibi birilerine transfer edilmeye çalışıldı. Onların bankalarını hortumlayarak,
onların bankalarının içinin boşaltılmasına zamanında göz yumulduğundan dolayı…
Eski Bankalar Kanunu’nun 64’üncü maddesi kapsamında olan on sekiz tane banka
vardı. 64’üncü madde kapsamında olan bankalar, halk arasında, piyasada en
güvenli banka olarak görülürdü. Niye? Çünkü o bankalara yatırılan mevduat
devlet güvencesi altındaydı. O bankalar arasında müthiş bir faiz yarışı vardı. Hatta, 2000 yılının Kasım ayında geceliği yüzde 1.000’e,
yüzde 2.000’e çıkan faiz yarışı ortaya çıktı. Nitekim,
2001 yılı Şubat ayında geceliği yüzde 7.500 olan faiz yarışıyla karşı karşıya
kaldık. Şimdi, bu kriz, dünya ekonomisinin içinde bulunduğu bir
kriz. Eğer Amerikan ekonomisi, eylül ayında başlayan, 12 Eylül tarihinde
patlayan, ondan önceki iki yıllık süreç içerisinde “Mortgage”
diye ifade edilen balonu daha önce görmüş olsaydı, ekonomik tedbirlerini almış
olsaydı, Türkiye ekonomisinin yaşadığı problemlerden ders çıkarmış olsaydı,
açıkçası, kapitalist sisteminin, “bırakınız yapsınlar” sisteminin hafif bir
ekonomiyi yönlendirme, ekonomiyi düzeltme yönündeki müdahalelerine imkân vermiş
olsalardı, o tarihte, 12 Eylül tarihinde büyük bir bankanın batmasına imkân
vermemiş olacaklardı. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bugün, dünya ekonomisi de bu krizden
etkilenmemiş olacaktı. Bakın, değerli milletvekilleri, bundan iki yıl önce, üç yıl önce
cirosu Türkiye'nin gayrisafi millî hasılasından yüksek
olan bir şirketin borsa değeri 1 milyar 700 milyon dolar. Amerika Birleşik
Devletleri’ndeki General Motors’un borsa değeri, üç
gün önceki itibarıyla değeri 1 milyar 700 milyar dolar. Bundan üç yıl önce biz
bir beyaz eşya fabrikamızı 760 milyon dolarlık bir değere sattık. Şu anda dünya
ekonomisindeki krizden Türkiye ekonomisinin minimum seviyede etkilenebilmesi
için gayret gösteriyoruz. Buna hepimiz katkı sağlamak zorundayız. Ekonomiyi,
eğer idare ederseniz, anlatırsanız tıbbi terimlerle de anlatmak mümkün. Şu anda açık ve net ifade ediyorum: Sorumluluk sahibi olan
herkesin psikolojik etkiyle olumsuzluğu kat kat
üstüne alan ekonomik faaliyetlerde katkı sağlamak amacıyla… Açıkçası,
psikolojik etkiyi azaltıp milletimize moral motivasyon
etmenin tam zamanıdır diye düşünüyorum. Önümüzdeki 29 Mart seçimleri gelip
geçer ama Türkiye'nin küresel… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - …krizden minimum seviyede etkilenmesini
sağlamak hepimizin boynunun borcudur diye düşünüyorum. Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. Madde üzerinde şahıslar adına ilk söz Karabük Milletvekili Sayın
Mehmet Ceylan’a aittir. Buyurun Sayın Ceylan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakika. MEHMET CEYLAN (Karabük) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 2009 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 16’ncı maddesine ilişkin
şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlarken, dün kaybettiğimiz şehitlerimize de Allah’tan rahmet, yaralılara
acil şifalar diliyorum. Değerli arkadaşlarım, bu madde, özellikle Millî Savunma Bakanlığı,
Jandarma Genel Komutanlığı gibi kuruluşlar tarafından yabancı ülkelere ve
yabancı kuruluşlara verilen hizmet karşılıklarıyla ilgilidir. Maddeyle kısaca
bu yabancı ülkelere ve yabancı kuruluşlara verilen hizmetler karşılığı elde
edilen gelirlerin ilgili kuruluşların bütçelerine ilave edilmesi, ödenek
kaydetme yetkisi Maliye Bakanına verilmektedir. Değerli arkadaşlarım, Genel Kurulda on bir gündür 2009 mali yılı
bütçesini görüşmekteyiz. Bu bütçe AK PARTİ hükûmetlerinin
yedinci bütçesidir. Bütçe görüşmelerinde iktidar partisi temsilcileri bütçeyi
ve hükûmet icraatlarını savunurken muhalefet üyeleri
de eleştirmektedir. Bu doğaldır, normaldir. Ancak, altı yıldır olduğu gibi bu
yılki bütçe görüşmelerinde de bir konu özellikle dikkatimi çekiyor. Bakıyorum
ki birçok muhalefet temsilcisi arkadaşımız, hemen her yıl benzer konuşmaları
yaparak Hükûmetimizin hazırlamış olduğu bütçelere
“samimi olmayan, gerçekçi olmayan, hayalî” gibi gerçeği yansıtmayan haksız
eleştiriler yöneltmektedirler. Bunun doğru olmadığını, gerçeği yansıtmadığını
sizlere vaktimin elverdiği ölçüde ifade etmek istiyorum. Değerli arkadaşlarım, elimdeki şu tablo 2000 ile 2009 yılları
arasındaki bütçelerin hedef ve gerçekleştirmelerini yansıtmaktadır kalemler
itibarıyla. Değerli arkadaşlarım, demin Grup Başkan Vekilimiz Mustafa Bey de
ifade etti: AK PARTİ iktidarları döneminde, 2003 yılından itibaren yapılan
bütçelerde görüyoruz ki gerçekten hem gelir kalemleri açısından hem de
harcamalar açısından hedefler tam manasıyla tutturulmuş, hatta harcamalar
açısından hedefin gerisinde kalınmış, tasarrufa gidilmiş. Gelirler açısından
baktığınızda da hedefin çok üstünde gelirler elde ettiğini görüyoruz. Hatta
gelirlerde 2003 ile 2008 yılları arasındaki gelirleri kıyasladığımızda –hedefi-
yüzde 10’ları aşan bir gelirle karşı karşıya bulunmaktayız. Değerli arkadaşlarım, bütçe kalemlerinde hem gelirleri hem de
harcamaları kümülatif olarak birlikte değerlendiren
bütçe açığı dengelerine birlikte bakalım isterseniz. Şu grafik pek açık göstermektedir ki bütçe açıkları 2001 ve 2002
yıllarında maksimum düzeyde olmuş, pik yapmış. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Mehmet Bey, cari açık rakamı da var mı
orada? MEHMET CEYLAN (Devamla) - Ondan sonraki dönemlerde, 2003’ten
itibaren bütçe açıkları giderek azalmış. HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Onları dinledik. Başka bir şey
söylemiyorsunuz, hep aynı şeyleri söylüyorsunuz. MEHMET CEYLAN (Devamla) - Bakın değerli arkadaşlarım, 2003 yılında
AK PARTİ İktidarının ilk bütçesinde bütçe açığı 45 milyar YTL iken gerçekleşme
40 milyar olmuş. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Cari açığı da söyleyin Mehmet Bey, cari
açığı! MEHMET CEYLAN (Devamla) - 2004’te yine 46 milyar YTL iken 30
milyar olmuş yani 15 milyar YTL daha az gerçekleşmiş. 2005’te 21 milyar YTL daha az gerçekleşmiş
bütçe açığı. 2006’da öyle, 9 milyar YTL, 2007’de 3 milyar YTL, 2008’de de
krizin olduğu yılda bile 4 milyar YTL daha az olacaktır bütçe açıkları. Değerli arkadaşlarım… KADİR URAL (Mersin) – Cari açık yazıyor mu orada, cari açık? MEHMET CEYLAN (Devamla) – Yazıyor, yazıyor, hepsi yazıyor. KADİR URAL (Mersin) – O bilgiyi vermediler herhâlde size. Sayın
Bakanım, O bilgiyi de verin de onu da açıklasın arkadaşım. MEHMET CEYLAN (Devamla) – Yine, bakın, bütçe açığının gayrisafi
millî hasılaya olan grafiğini göstermektedir. KADİR URAL (Mersin) – Cari açıkları da, ithalat-ihracat açıklarını
da açıkla kardeş! BAŞKAN – Sayın Ural… MEHMET CEYLAN (Devamla) – 2001 ve 2002 yıllarında pik yapmış,
maksimum düzeyde yapmış. KADİR URAL (Mersin) – Cari açıklar… BAŞKAN – Sayın Ural… MEHMET CEYLAN (Devamla) – 2001 yılında yüzde 12,1 bütçe açığının
gayrisafi yurt içi hasılaya oranı. 2002’de yüzde 11,4
ve giderek azalıyor ve son dört yılda da Maastricht
Kriterleri’nin de altında, yani yüzde 3’ün, değerinin altında. Son dört yılda
bütçe açığının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde
1’ler seviyesinde, değerli arkadaşlar, yüzde 1’ler! KADİR URAL (Mersin) – Yüzde MEHMET CEYLAN (Devamla) - Bunlar göstermektedir ki değerli
arkadaşlarım, AK PARTİ hükûmetlerinin yapmış olduğu
tüm bütçeler samimidir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. MEHMET CEYLAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Tüm bu veriler gösteriyor ki AK PARTİ İktidarları döneminde her
alanda olduğu gibi bütçelerde de istikrar ve disiplin sağlanmış bulunmaktadır.
Bütçeler, geçmişte olduğu gibi delik deşik olmaktan, halk tabiriyle “kevgir”
olmaktan kurtuldu. Onun için diyoruz ki: Yaptıklarımız yapacaklarımızın
teminatıdır. 2009 bütçesi de, geçmiş bütçeler gibi samimi ve gerçekçi
olacaktır. Bütçenin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını, halkımıza refah
ve mutluluk getirmesini diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Şahıslar adına ikinci söz Kütahya Milletvekili Sayın
Hüseyin Tuğcu’ya aittir. Buyurun Sayın Tuğcu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakika. HÜSEYİN TUĞCU (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 16’ncı maddesi üzerinde
şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. İktidarı devraldığımızdan itibaren sağlanan siyasi ve ekonomik
istikrar, kararlılıkla uygulanan ekonomik ve mali politikalar ve piyasalarda
sağlanan güven sayesinde hem makroekonomik göstergelerde hem de bütçe
uygulamalarında hızla iyileşme sağlamış, en önemli bütçe performans
göstergelerinden olan bütçe açığı açısından önemli başarılar elde edilmiştir.
Uzun yıllar, yüksek seviyelerde seyreden bütçe açığı sorunuyla karşı karşıya
kalan ülkemiz, son yıllarda gelir ve gider politikaları arasında
gerçekleştirilen uyum, bütçe giderlerinde sağlanan etkinlik ve tasarruf ile
vergi gelirlerinde gösterilen yüksek performans sayesinde bütçe açığının
azaltılması yönünde önemli bir başarı yakalanmıştır. Bu başarının ardında,
kararlılıkla sürdürülen maliye politikaları ve gerçekleştirilen yapısal
reformlar yer almaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2002 yılında iktidara
geldiğimizde bütçe açığı 40 milyar YTL ve bu açığın gayri safi yurt içi hasılaya oranı yüzde 11,5 idi. 2003 yılından itibaren
sağladığımız siyasi ve ekonomik istikrar ve uygulamaya koyduğumuz makroekonomik
politikalar ve yapısal reformlar ile taviz vermeden uyguladığımız maliye
politikaları neticesinde 2007 yılında bütçe açığının gayri safi yurt içi
hasılaya oranı yüzde 1,6’ya inmiştir. 2002 yılında faiz giderlerinin gayri safi
yurt içi hasılaya oranı yüzde 14,8 iken 2008 yılı
sonunda bu oranın yüzde 5,5 seviyesine inmesi beklenmektedir. 2009 yılında ise
bu oranın yüzde 5,2’ye inmesi hedeflenmektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, bütçe açıklarının
azaltılması bakımından gösterdiği büyük başarı sayesinde örnek gösterilen bir
ülke hâline gelmiştir. Bildiğiniz gibi, Avrupa Birliği üye ülkelerinde ekonomik
istikrarın ve malî performansın bir göstergesi olarak Maastricht
Kriterleri’ni oluşturmuştur. Bu kriterlerden birisi de
bütçe açıklarının gayri safi yurt içi hâsılaya oranının yüzde 3’ün altında
olmasıdır. Türkiye 2005, 2006 ve 2007 yıllarında bütçe açığı bakımından Maastricht Kriterleri’ni karşılamıştır. 2008 yılında ve
2009, 2011 bütçe döneminde de bu kriteri karşılamaya
devam edecektir. Bu da yürüttüğümüz malî politikaların başarısının açık bir
göstergesidir. 2009 yılında merkezî yönetim bütçe rakamlarına bakıldığında, bütçe
ödeneklerinin 262,2 milyar, bütçe gelirlerinin 248,8 milyar, bütçe açığının
13,5 milyar, faiz dışı fazlanın ise 44 milyar TL olarak öngörüldüğü
görülmektedir. Bütçe büyüklükleri dikkate alındığında, bütçe açığının gayri
safi yurt içi hâsılaya oranının yüzde 1,2; faiz dışı fazlanın ise yüzde 4
olması öngörülmektedir. Bu oranlara bakıldığında, malî disipline, geçmiş
yıllarda olduğu gibi aynı kararlılıkla 2009 yılında da devam edilecektir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önceki bütçelerimizde
olduğu gibi, 2009 bütçemizde de ekonomik kalkınmaya odaklanmış, bireysel ve
toplumsal refahı gözeten, sosyal yönü güçlü bir bütçeyi ülkemize
kazandırıyoruz. Bunun için de geleceğe umutla bakıyoruz. Yaptıklarımızı sadece
birer başlangıç olarak görüyor, ülkemizi daha ileri noktalara taşımanın
inancını ve gayretini gösteriyoruz. Demokrasiyi, insan haklarını, istikrarı ve güveni güçlendirdik. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. HÜSEYİN TUĞCU (Devamla) – Teşekkür ederim efendim. Son derece dirençli, son derece sağlam, sağlıklı, geleceğe güvenle
bakan, umutla bakan, gelecek güzel günlere inanan bir Türkiye’yi inşa etmenin
mücadelesini verdik, vermeye de devam edeceğiz. Sadece bir örnek vermek
gerekirse: Batı Anadolu’da, en uçta bir teşvik bölgesi olan Kütahya’da bile son
birkaç yılda yerli-yabancı onlarca hatta yüzün üzerinde yatırımcı iş adamı
yatırım için kolları sıvadılar. ALİM IŞIK (Kütahya) –
Nerede, nerede? Bir tane var mı? HÜSEYİN TUĞCU (Devamla) - Bunda Kütahya, Uşak, Afyon arasında
kurulacak olan Altıntaş’taki uluslararası Zafer Havalimanının payı çok
büyüktür. Bunu değerli arkadaşımız, Alim Işık
kardeşimiz de çok iyi bilir. Bölgesinde dünyaya, güçlü, itibarlı, saygın bir
Türkiye’yi hayal olarak görmüyoruz. Biz bu hedeflere inanıyoruz. Bu hedefleri
gerçeğe dönüştürmek için mücadele veriyoruz. Konuşmama bu duygularla burada son verirken bütçenin
hazırlanmasında emeği geçen başta Maliye Bakanlığı çalışanları olmak üzere
herkese teşekkür eder, 2009 yılı bütçesinin ülkemize ve devletimize hayırlı
olmasını diler, yüce heyetinizi saygılarla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Madde üzerinde soru-cevap işlemine geçiyorum. Sayın Aydoğan… ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Maliye Bakanımız yok ama sorumuzu soruyorum. Sayın Bakan biraz
önce, yaşanan krizin bizden kaynaklanmadığını söyledi. IMF 16 Kasım 2007’de Hükûmete verdiği raporda ülkemizin dünyanın en kırılgan
ekonomisi olduğu uyarısını yaptı. Ayrıca, Sayın Bakana somut olarak soruyorum:
Küresel krizin yaşandığı bu dönemde kaç ülke IMF ile anlaşmıştır. Yedi yıl
sonra neden IMF ile anlaşmak zorunda kalıyoruz? Eğer IMF’le
anlaşmanın kötü olduğunu, biraz önce Bakanımız, daha önceki dönemlerde
ayaklarımızın titrediğini söylemişti. Yedi yıldan beri yönettiğiniz bir ülkede
tekrar IMF’le neden anlaşmak zorunda kaldık? Burada, IMF’in raporunda cari açığın millî gelire oranı, kısa
vadeli borçların millî gelire oranı, kamu borçlarının millî gelire… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Güvel… HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım. Sayın Bakanım, Adana ilinde 527 bin hektar sulanabilir alan
bulunmaktadır. Bunun 217 bin hektarı sulanabilmekte, 310 bin hektarı ise su
beklemektedir. Bu bölgeler sulamaya açılsa yılda iki, hatta üç ürün alma imkânı
doğacak, verim 4-5 kat artacaktır. Hükûmetinizden
önce başlanılan sulama ve yenileme projeleri yetersiz ödenekler yüzünden
ilerleme gösterememiştir. Bu sene ayrılan ödeneğin bu yatırımlara yeteceğini
düşünüyor musunuz yoksa sulanamayan Adana çiftçisinin toprakları daha uzun
yıllar susuz mu kalacaktır? Hükûmetinizin tarım
alanlarının sulama projelerine bakış açısı nasıldır? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Sayın Işık… ALİM IŞIK (Kütahya) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Aracılığınızla Sayın Bakanıma soruyorum. Biraz önce, yaklaşık iki buçuk saat önceki yemek arasında
Kütahyalı bir iş adamı hemşehrimin telefonla arayıp
bana ilettiklerini sizlerle paylaşmak istiyorum. Kendisi 40’a yakın işçi çalıştırdığını, bunları işten
çıkarmamak için direndiğini, ancak bugün TEDAŞ’a olan
40 bin YTL elektrik borcunu kesmek için fabrikasına TEDAŞ yetkililerinin
geldiğini, elinde 85 bin YTL çeki olmasına rağmen bu çekini hiçbir bankada
bozduramadığını ifade etmiş; Hükûmetimizin bu ve
benzeri durumda birçok iş adamının bu sıkıntıdan kurtulması konusunda
yapabileceklerini iletmem için sizlerle bunu paylaşmamı ifade etti. Ben de hemşehrim adına size soruyorum: Hükûmetiniz, bu ve benzeri durumda çok sıkıntılar içinde
olan iş adamlarımızın… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Paksoy… MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim. Sayın Bakan, dün Maliye Bakanına sormuştum, cevap alamamıştım,
tekraren soruyorum: Reel sektörü desteklemek amacıyla reel sektörün önemli finans
kaynaklarından olan kredi maliyetlerini düşürmek için banka sigorta muameleleri
vergisinde ve Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu’nda oran indirimi yapmayı
düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Özçelik… OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Teşekkür ederim. Sayın Devlet Bakanı Mehmet Şimşek, oturumların birinde bir
soru üzerine, bütçenin yaz aylarında hazırlanmaya başlandığını, yeni yıl
bütçesinin o günün ekonomik verileri ve öngörülerine göre hazırlandığını, ancak
krizin iki üç ay önce ortaya çıktığını ifade ederek, bu bütçenin ekonomik krize
karşı bir önleminin olmadığını zımnen de olsa kabul etmiş oldu. Yeniden bir
bütçe yapmanın zorlukları ortada. Hükûmet ve AKP Grubu
bütçede bir düzenleme yapmak amacıyla yerel yönetim kaynaklarını kısma yolunda
bir önerge verdi ve kabul edildi. Henüz yol yakınken savunma harcamalarından da
bir kesinti yapmanın mümkün olup olmadığını sormak istiyorum. BAŞKAN – Sayın Kışanak… Sayın Bayındır… SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sayın Başkanım, sorum yarım kalmıştı
devam etmek istiyorum. Tarım işçileri çalışacakları yerlere göç ederken yollarda trafik
kazaları geçirmekte, gittiği yerlerde sağlıklı olmayan koşullarda yaşamakta ve
barınmadan yoksun kalmaktadır. Bu sorunların giderilmesi için bütçeden herhangi
bir pay ayrılmış mıdır? Bu yaşam koşullarının düzeltilmesi ve hayat
standartlarının yükseltilmesine dönük bir yaklaşımınız var mı? Ayrıca, okulunu okuyamayan öğrencilerin gittiği yerlerde
okullarına devam edebilmeleri için ne tür bir katkı sunmayı düşünüyorsunuz? Yine, Avrupa Sosyal Şartı gereği asgari yardım şartı uygulamayı
düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Kışanak, lütfen çok kısa
olsun; geçtik… GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Efendim, çok kısa soracağım. Bir buçuk yıldır buradan soruyoruz kürsüden her fırsatta, bir kez
daha soruyorum: Millî gelirin illere göre dağılımına ilişkin üretilen en son
veri 2001 yılına ait. Neden bu bölgeler arası bir eşitsizliği gösteren en
önemli gösterge konusunda yeni veriler üretilmiyor? Millî gelirin illere ve
bölgelere göre dağılımı konusunda bir veri üretilecek mi önümüzdeki günlerde?
Biz AKP Hükûmeti döneminde bölgeler arası gelişmişlik
farkının daha da arttığını görecek miyiz? İkinci sorum da şu: Ben biraz önce konuşmamda da söyledim. Hükûmetin bu kadar öngörüsüz davrandığını gene de düşünmek
istemiyorum krizle ilgili. Acaba şunu mu hesapladılar: Hani biraz daha yavaş
gelir, iki üç ay atlatırız, yerel seçimlerden sonra ister tufan olsun diye mi
düşünüyor merak ediyorum? (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Bakan… ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
– Evet, teşekkür ediyorum. Efendim, şimdi, Sayın Işık’ın, Sayın Paksoy’un
sualini yazılı olarak cevaplandıracağız. Şimdi, özellikle Sayın Özçelik, Sayın
Bakanın yaz aylarında bütçenin hazırlanmaya başladığını, krizin sonradan
çıktığını, dolayısıyla bütçenin bir nevi geçerli olup olmadığını ifade
ettiğinden bahsetti. Esasen, hakikaten Maliye Bakanlığımız bütçe hazırlama
konusunda son derece hassas. Yedi yıldan beri bütçe çok iyi bir şekilde
işliyor, yani hedefler yakalanıyor. Dolayısıyla ben de bu bütçenin de uygun bir
bütçe olduğu ve -zaman içinde göreceğiz- çok iyi bir şekilde işleyeceği
kanaatindeyim. Şimdi, Sayın Bayındır, tarım işçilerinden bahsetti. Tabii tarım
işçilerinin hayat seviyesi, tabii gelir arttıkça, özellikle… Kışanak da aynı soruyu sordu, yani Doğu Anadolu’daki bazı
illerde gelir dağılımında büyük bir farklılık olduğunu söyledi. Ama biliyorsunuz,
Hükûmetimiz, gerek GAP gerek DAP projeleriyle, aynı
zamanda KOP projeleriyle Doğu Anadolu’daki yatırımları çok hızlandırmıştır. Siz
de biliyorsunuz bunu ve bugün müteahhitler, gerek
sulama gerek içme suyu gerek baraj, gölet inşaatlarında gece gündüz
çalışmaktadır. Duble yollar devam ediyor. Yani bu aradaki gelir farkını
azaltmak için Hükûmetimiz çok büyük bir gayret
gösteriyor. Bunun da siz de farkındasınız. SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sayın Bakan, mevsimlik göç işçileriyle
ilgili alınan özel tedbirler nelerdir diye sordum. ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
– Şimdi, Sayın Aydoğan’ın sorusunu yazılı olarak
cevaplandıracağız. Sayın Güvel Adana’daki sulama
yatırımlarından bahsetti. Şimdi, özellikle şunu ifade edeyim: Sayın Güvel, Adana’daki sulama yatırımlarına çok büyük önem
veriyoruz ve onu da bölgesel kalkınma projeleri içerisinde, Adana’daki sulama
projelerini dikkate aldık, bilhassa aşağı Seyhan Ovası sulamalarını
hızlandırdık. Bunun dışında, biliyorsunuz, orada çok önemli bir alan var, 70
bin hektar büyüklüğündeki İmamoğlu Ovası. Bunun için Yedigöze
Barajı şu anda yapılıyor. Onunla ilgili sulamaların projelerinin bir an önce
tamamlanması talimatı verdim. Yedigöze Barajı’yla
paralel olarak 75 bin hektarlık alanda sulama çalışmaları başlayacaktır.
Adana’yı hakikaten son zamanlarda büyük miktarda ödeneklerle takviye ediyoruz.
Özellikle bunu belirtmek istiyorum. Ayrıca Adana’yla ilgili başka, diğer projelerimiz var. Drenaj
problemleri var biliyorsunuz Aşağı Seyhan Ovası’nda. Bu konuda da Genel
Müdürlüğümüz çalışma yapıyor. Ayrıca, şunu da belirtmemde fayda var: Şimdi, geçmiş dönemlerdeki
projeler maalesef açık sulama sistemine göre yapılmış ama biz bunu terk ettik
2003 yılından bu yana. Artık bütün projeleri, misal olarak az önce ifade
ettiğim 75 bin hektar büyüklükte bu meşhur İmamoğlu sulamasını biz en modern,
en ileri kapalı basınçlı dediğimiz sulama sistemine göre projelendiriyoruz.
Bunu da sizlere bilgi olarak sunmuş olayım. Bunun dışında, özellikle Doğu Anadolu’dan bahsettiniz, özellikle
sayın milletvekilleri. Doğu Anadolu’daki yatırımlara bakarsak, bakın, pek çok
ilimizde su yoktu; Mardin’de, Kızıltepe’de su yoktu; elli yıldan beri beyaz
suyun hasretini çekiyordu. Buraya bu suyu biz getirdik biliyorsunuz. SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Yapılanları değil yapılmayanları
eleştiriyoruz, yapılmayanları soruyoruz; yapılmayanlara ilişkin cevap istiyoruz
Sayın Bakanım. ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
– Şu anda Şırnak’ta su yok. Yıldırım
hızıyla Şırnak’taki içme suyu projesi devam ediyor. Bakın bu bölgelere
-Şemdinli de su yoktu- buralara biz su getiriyoruz. Yani buraya suyu getiren
biziz, yolu yapan biziz, elektriği getiren biziz. Dolayısıyla, bunları takdir
etmek lazım diye düşünüyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) PERVİN BULDAN (Iğdır) – Ankara’da musluklardan zehir akıyor Sayın
Bakan. ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
– Biz, velhasıl, o bölgedeki insanları seviyoruz, hiçbir ayrım yapmıyoruz. Ben
de bizzat defalarca gidiyorum o bölgenin insanına ve Şanlıurfa’dan tutunuz da
Adıyaman’a, Erzurum’a varıncaya kadar bütün bölgelerin ne ihtiyacı varsa, gerek
ağaçlandırma gerek sulama, yol, elektrik, her türlü sıkıntısını gidermek için
elimizden gelen gayreti sarf ediyoruz. Teşekkür ediyorum. ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sayın Bakanım “Hangi Avrupa ülkeleri IMF’le anlaşma yapmamıştır?” diye sormuştum. BAŞKAN – Yazılı cevap vereceğini söyledi Sayın Aydoğan. GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) - Sayın Bakan, iki tane temel gösterge
var millî gelirin iller arası dağılımıyla ilgili. Sosyoekonomik gelişmişlik
göstergesini istiyoruz, bunu verin. Biz de görelim AKP döneminde ne kadar
düzelme olmuştur. ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
– TÜİK yayınlayacak. BAŞKAN – Evet, bitti mi? ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
– Evet, teşekkür ediyorum efendim. BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… KADİR URAL (Mersin) – Karar yeter sayısı istiyoruz Başkanım. (AK
PARTİ sıralarından “Geçti, geçti” sesleri) BAŞKAN – Ona bakacağım. Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır. 17’nci maddeyi okutuyorum: Bağış, hibe ve yardımlara ilişkin işlemler MADDE 17 – (1) Maliye Bakanı; a) Yurt içi ve yurt dışı kaynaklardan hibe olarak yıl içinde elde
edilecek imkânların Türk Lirası karşılıklarını Hazine Müsteşarlığının teklifi
üzerine gereğine göre bütçeye gelir veya gelir-ödenek-gider kaydetmeye, b) Dış kaynaklardan veya uluslararası antlaşmalarla bağış ve kredi
yoluyla gelecek her çeşit malzemenin navlun ve dışalımla ilgili vergi ve
resimlerinin ödenmesi amacı ile bunların karşılığını, ilgili bütçelerinde
mevcut veya yeni açılacak tertiplere ödenek kaydetmeye ve gereken işlemleri
yapmaya, c) 2009 yılı içinde Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel
Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı ihtiyaçları için yabancı devletlerden
askeri yardım yoluyla veya diğer yollardan fiilen sağlanacak malzeme ve eşya
bedellerini, bağlı (B) işaretli cetvelde açılacak tertiplere gelir ve
karşılıklarını da bu bütçelerde açılacak özel tertiplere ödenek ve gider
kaydetmeye, yetkilidir. (2) Türkiye-Avrupa Birliği mali işbirliği kapsamında sağlanacak
mali imkânların karşılığı olarak ilgili idare bütçelerinde (05), (06) ve (07)
ekonomik sınıflandırma kodlarında yer alan tutarların Ulusal Fona ödenmesine
ilgili bakanlar yetkilidir. Bu ödenekler başka bir hizmet veya faaliyete tahsis
edilemez. Ancak, bu tutarlardan ödeme esnasında kur farkı nedeniyle oluşan
fazlalıklar ve ilgili projeler için harcanamayan kısımlar, Ulusal Fon
hesaplarında tutulmaya devam edilir ve gerektiğinde bu Kanun kapsamındaki diğer
idarelere ait projelerin eş finansmanı için kullanılabilir. Ulusal Fona ödeme
işlemi Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın talebi üzerine ve projelerin
finansman planlamasına uygun olarak en geç otuz gün içinde gerçekleştirilir. (3) İkinci fıkra uyarınca Ulusal Fona ödenen bu tutarlar, 30/1/2003 tarihli ve 4802 sayılı Kanun kapsamında onaylanan
Mutabakat Zabıtlarında yer alan hükümler çerçevesinde kullanılır. (4) Mali işbirliği kapsamındaki projelerin yürütülmesine ilişkin
çerçeve anlaşmada öngörülen nedenlerle Avrupa Komisyonuna iadesi gereken hibe,
kur farkları ve benzeri türden doğabilecek ilave ödenek ihtiyacı, Maliye
Bakanlığı bütçesinde yer alan 12.01.31.00-01.1.2.00-1-09.6
tertibinden aktarma yapılmak suretiyle karşılanabilir. BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Ardahan Milletvekili Sayın Ensar
Öğüt’e aittir. Buyurun Sayın Öğüt. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on dakika. CHP GRUBU ADINA ENSAR ÖGÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; merkezî hükûmet bütçesinin 17’nci maddesi
üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygılarımla selamlarım. Değerli arkadaşlar, bu kanunda yurt içi ve yurt dışı kaynaklardan
hibe olarak bütçeye gelir kaydedilen paranın harcama yetkisinin Maliye
Bakanlığına verilmesi var. Bu doğal, olabilir. Ama şunu söyleyeyim: Yurt içi,
yurt dışından gelen fonlar var, bir de diğer fonlar var. O fonların paraları nereye
gidiyor onu bilemiyoruz. Ama bu diğer fonların özellikle Türkiye’deki
kalkınmakta öncelikli olan illere ve oradaki sağlık, eğitim, altyapı ve diğer
harcamalara gitmesi lazım. Şimdi örnek vereceğim: Doğu
ve Güneydoğu’da eğitim oranı çok düşük. Üniversiteye girmede Doğu ve Güneydoğu
Anadolu en sonuncu, üniversiteye giremiyor, bebek ölümlerinde 1’inci. İller
bazında Ardahan 1’inci, Erzurum 2’inci, Kars 3’üncü. Sağlık Bakanımız da
Erzurumlu çok şükür! Kadın doğumlarındaki ölüm oranında yine
Doğu ve Güneydoğu 1’inci. Göç ve yoksulluk, okuma yazma oranı, buna
benzer diğer sorunlar. Değerli arkadaşlar, bir de orada yaşayan insanlar var. Doğu ve
Güneydoğu olmasa sizin sofranıza kimse et getirmez. Hayvancılık bitti çok
şükür! Hamdolsun hayvancılıkta teğet geçmedi, hayvancılığı bitirdik. Nasıl
bitirdik? 2010 yılında 98 bin ton kırmızı et açığı var -yani iki yıl sonra
Sayın Bakanım- 2025 yılında 371 bin ton et açığı olacak. Bu sene Kurban
Bayramı’nda insanlar hayvan getirdiler, dikkat ederseniz, hayvan çok çabuk bitti.
Niye bitti? Çünkü eskiden adam 10 tane hayvan getiriyordu, şimdi 5 tane
getiriyor. Yani hayvan kalmadı efendim, hayvan üreticisi kalmadı. Şimdi, böyle
olunca… Değerli arkadaşlar, niye böyle oldu? Şimdi, Hükûmet
geçen dönem tarım için çok az para koydu, bu sene de 5,5 katrilyon koydu, onun
da yüzde 10’unu bir önergeyle geri çekti bu sene -yani 500 trilyonu daha aldı-
ama mesela çiftçiye ödenecek yem bitkisi parası var, hâlen ödenmedi. Şu anda
kara kış Doğu ve Güneydoğu’da. İnsan parasını alacak ki yem alsın, hayvanına
yedirsin, bahara çıkarsın. Şimdi parayı vermezseniz insanlar hayvanını bahara
nasıl çıkaracak? Mazot parası ödenmedi, gübre parası ödenmedi. RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sütte de ödenmedi. ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Değerli arkadaşlar, yani çiftçiyi
destekleme… Demin Sayın Şimşek söyledi, yani biz İngiltere’de yaşamıyoruz,
Türkiye’de yaşıyoruz. Yani Doğu Anadolu’ya gidin, erkekseniz orada bir hafta
kalın bir köyde bakayım. AHMET YENİ (Samsun) – Sen hiç kaldın mı? ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Bakın, ben bir araştırma yaptım
değerli arkadaşlar bizim eski milletvekilimiz Sayın Ersin Arıoğlu’yla
beraber, 16 ilde -Sayın Ahmet Bey, iyi dinle- 6 milyon 300 bin insan yaşıyor, 6
milyon 300 bin insandan 2,5 milyon insanın banyosu ve tuvaleti yok, 1 milyon
800 bin insanın suyu yok. Hani temizlik
imandan geliyordu? 1950’den beri sağ hükûmetler
insanların inanç yapısını sömürdü, “Allah”, “Müslüman”, “Peygamber” dedi -biz
hepimiz ona inanıyoruz- ama “Temizlik imandan gelir.” cümlesini kullanıp o
insanlara su götürmedi, o insanlara banyo yapacak imkân verilmedi. Değerli arkadaşlar, bakın, ben geçen gün de dedim, şimdi yine
diyorum, bizim canımız yanıyor. Ardahan Esnaf Kefalet Kooperatifinin 508 tane
ortağı var, 300 milyar lira kredi istediler, Hükûmetten,
devletten. Bana geldiler, iktidar milletvekiline gittiler, Bakana gittik,
efendim, herkese gittik. Diğer bakanlar Ardahan’a geldiler, orada anlattık. 300
milyar kredi istediler. 300’ü 508’e bölerseniz 590 bin lira adam başı. Kredi
alamadılar, bakın. FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Niye alamadılar? ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Halk Bankasından alamadılar. Ama aynı Halk
Bankası Çalık Grubu’na bir kalemde 375 milyon dolar verdi, 500 trilyon… Niye alamadığını, kardeşim, araştırın, burada tutanakları al, oku!
Kooperatif kapanmış… ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Temcit pilavı gibi karıştırma! FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Daha önceden borcu vardır. ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Yahu, tamam da bu vatandaş sınırda… FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Bırak demagoji
yapmayı! ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Değerli kardeşim, demagoji
değil, sen demagoji yapıyorsun. Sen desene, çık burada erkeksen de ki: “Çalık
Grubu’na nasıl 500 trilyon veriyorsun da 1 kişiye 500 bin lira para vermiyorsun?”
Bırakın bunları ya! Ayıptır! Konuştukça batarsınız, batıyorsunuz!
Olmaz böyle şey! Haklıya haklı, haksıza haksız deyin! AHMET YENİ (Samsun) – Ensar Bey,
karıştırma o işi. ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Şimdi vatandaş, şu anda eksi 30 derecede
kar kış içerisinde orada hayvanıyla beraber baş başa ahırda yaşıyor, ona 590
bin lira kredi vermiyorsunuz, Başbakanın damadı Çalık Grubu’na 500 trilyon
birden para veriyorsunuz. Bir kişiye! Bakın, 500 kişi mi fazla, 1 kişi mi
fazla? Bunun matematiğini bilin, gelin… AHMET YENİ (Samsun) – Karıştırma o işi, karıştırma! ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Ha, tabii, karıştırma. Şimdi, bakın, başka bir şey söyleyeceğim. Şimdi, burada şu
gazeteyi okuyun lütfen. Ne yazıyor burada biliyor musun? “Satılık köy” diyor.
Bu AKP’nin ayıbıdır! YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Kimin gazetesi? ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Son Vilayet gazetesi, Ardahan’da çıkıyor.
Ardahan’da çıkıyor. Bu gazetenin sahibi de DTP’lidir… YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sen mi çıkarıyorsun? ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Bakın, müsaade eder misiniz. Lütfen… DTP’lidir, DTP’li Fakir Yılmaz diye bir arkadaşın gazetesidir.
“Satılık köy.” Niye satılık köy? AHMET YENİ (Samsun) – Alsana o köyü o zaman, zengin adamsın,
alsana. ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Sana satayım… BAŞKAN – Sayın Yeni… Sayın milletvekilleri… ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Hakkı benim müşteri. Hakkı benim müşteri,
ama daha fazla para verirsen sana satarım. Bakın değerli arkadaşlar, polemik
yapmayalım. Bakın, Göle’nin Ağılyolu köyünde
kadastro geçerken -Sayın Bakanım, lütfen bu tutanakları alın- köyün bütün mal
varlığını tutmuş devlete yazmışlar. Devlet vatandaşın elindeki bütün zilyetlik
hakkını almış. Hâlbuki, Medeni Kanun’a göre, hilesiz hurdasız, çekişmesiz yirmi
yıl zilyetliğinde bulunan gayrimenkul kişinindir. O kişiye değil, köylülere
değil, almışlar devlete vermişler, vatandaşın elinden alınmış. Adamlar da
kalkmış diyorlar ki: “Artık madem devlet bizim elimizden arazimizi aldı,
köyümüzü de satılığa çıkarıyoruz, köyü de alan varsa gelsin alsın.” Burada
belgeyle konuşuyorum değerli arkadaşlar. YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Şahidin DTP mi oldu? ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Bu belgedir. AHMET YENİ (Samsun) – Gazete senin mi? ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – “DTP’li bir
arkadaş çıkarıyor.” dedim. Durun şimdi… Bakın, Ziyaddin Gültekin
ve Recep Atalay’ın köyü, işte belgeler de burada, tutanakları burada, Göle
Kaymakamlığı Mal Müdürlüğü tutanakları. Değerli arkadaşlar, işte resmî belge
bu. Kaymakamlığa inanıyor musun sen? İşte belge. Şimdi, dur bakalım, bizim orada “Eşeğin büyüğü ahırdadır.” derler
ya. Gel buraya… MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Estağfurullah. HASAN KARA (Kilis) – Bir daha söyler misin. ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – “Eşeğin büyüğü ahırdadır.” diye bizde bir
atasözü var. Şimdi, bu resmî belge. Değerli dostum, iyi dinle, fotokopisini vereceğim. Hayvan haciz tutanağı… Hayvan haciz tutanağı… AHMET YENİ (Samsun) – Doğru, ödememişse ne yapsın? ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Bir dakika kardeşim, resmî belgeden
bahsetmiyor muyuz? Erzurum-Pasinler’de, bakın, adamın 10 tane hayvanını haczetmişler.
Ne zaman? AHMET YENİ (Samsun) – Ödemeyince ne yapsın, ödemeyince? ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Bir dakika arkadaşlar. Bakın, tarihini de söyleyeyim, on birinci ayın 17’sinde, yani 17
Kasım 2008’de. Jandarmayla beraber gitmiş, jandarmayla… YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Alacaklı kim? ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Alacaklı Ziraat Bankası. AHMET YENİ (Samsun) – Niye alsın banka? ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Bravo, aferin. Tarım kredi kooperatifi,
Ziraat Bankası. FİKRİ IŞIK (Kocaeli)- Siz iktidara gelin, geri almayın. ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Müsaade eder misiniz. Bakın, diyorsunuz ki… AHMET YENİ (Samsun) – Polemik yapma! ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Ya bir dakika arkadaşlar, demagoji yapmayın. AHMET YENİ (Samsun) – Parayı verip geri almasın mı? ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Demagoji yapmayın. Diyorsunuz ya “Biz
tarıma bu kadar kredi verdik. Çiftçiyi böyle kalkındırdık, geliştirdik.”
Gerçekleri konuşalım, birbirimizi karalamayalım ya! Ben sizi karalamıyorum. AHMET YENİ (Samsun) – Ensar,
karalamadığın şey yok! ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Elimde belgeyle konuşuyorum Ahmetçiğim. Bir
dakika ya!.. Elimde ben size belgeyle konuşuyorum. Bakın, adam ne yapmış biliyor musunuz arkadaşlar: 300, 300 daha,
200, 600, 800 bin lira daha nakliye parası ödemiş. 10 tane hayvanını kamyona
yükletmiş, kamyon için de ayrıca nakliye parası almışlar. Ya bakın değerli arkadaşlar, siz köylüyü, çiftçiyi öldürüyorsunuz.
Haciz varakasını gösteriyorum, gülüyorsunuz. Ama inanıyorum 29 Mart’ta… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Millet kan ağlıyor, onlar gülüyor.
Sen devam et. ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - … 29 Mart’ta bu halk size ders verecektir
değerli arkadaşlar. AHMET YENİ (Samsun) – Parayı ver, geri alma değil mi? ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Bakın, değerli arkadaşlar, birbirimizi
karalamayalım. Birbirimizi kötülemeyelim. Ben şimdi bu belgeyi göstermeden “Ya
nerede belge? Nerede haciz? Herkes rahat, huzur, refah içerisinde.”
diyecektiniz. İşte belgeyi gösterdim, fotokopi burada. Haciz
tutanağı burada. YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Kaç tane var bunlardan? ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Erzurum 4. İcra Müdürlüğü Beyefendi,
Erzurum 4. İcra Müdürlüğünden –ismini de söylemek istemiyorum- Ziraat Bankası
Erzurum Şubesi haczetmiş Beyefendi.
Ziraat Bankası Erzurum Şubesi… Bakın, bir tane daha gösteriyorum: Bunda
sıkı dur, dinle, Konyalı var mı burada? İyi dinle. AHMET YENİ (Samsun) – Parayı geri almasın mı? ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Konya’dan 5. İcra Dairesi Ceza şeyinden 27
milyar lira anapara varmış, 139 milyar olmuş. 139 milyar lirayı kaç
milletvekili ödeyebilir şimdi borcunuzun? Ödeyebilir misiniz? Köylü ne
ödeyecek? Köylü değil hayvanını, kendisini satsa ödeyemez değerli arkadaşlar.
Bu gerçekleri… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öğüt. ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Sayın Başkan, teşekkür edebilir miyim? BAŞKAN – Edemezsiniz, çünkü süre verdim. ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Değerli arkadaşlar, birbirimizi
karalamayalım. Ben belgeleri getirdim, bu belgelerin fotokopilerini sizlere
dağıtacağım. Lütfen tedbirinizi ona göre alın.
Teşekkür ederim. (CHP ve DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Sayın Mithat Melen. Buyurun Sayın Melen. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on dakika. MHP GRUBU ADINA MİTHAT MELEN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi adına bütçe kanununun 17’nci
maddesi üzerinde konuşmak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, önce çok önemli bir şeyden söz etmek
lazım, o da şu: Elimizde şu anda Türkiye İstatistik Kurumunun değerli bir
belgesi var. Burada, satın alma gücü paritesine göre 27 ülke içerisinde
gayrisafi yurt içi hasıla mukayesesi yapılmış,
karşılaştırması yapılmış; bu karşılaştırmada toplamın 100 olduğunu kabul
ederek, yani 27 ülkenin 100 olduğu kabul edildiği zaman, mesela burada Türkiye
44 değer almış, Lüksemburg 267, İrlanda 156, Hollanda ise 131. Mesela, bize en
yakın ülkelerden Arnavutluk 24, çok ilginçtir daha yeni devlet olmaya çalışan
Sırbistan Karadağ bile 43 civarında. Şimdi bakın, çok önemli bir şeyi tartışıyoruz, Türkiye'nin 2009
yılını ve geleceğini tartışıyoruz. Aslında, gerçekten bütçe önemli bir siyaset
belgesi, geleceğe dönük önemli bir yapılanmanın imzalanması ve burada,
Parlamentoda bunun altının çizilmesiyle ilgili ve ben çok dikkat ediyorum,
dikkatimi çekiyor, hiç o konularda tartışmıyoruz, Türkiye'nin geleceğiyle
ilgili tartışmıyoruz. Geçmişiyle ilgili de kesin hesap kanunu var, kesin hesap
kanununu da tartışmıyoruz. Şimdi burada bazı itiraz ettiğimiz, hatta “O Hükûmet, bu Hükûmet; şu yılda bu
yapıldı, bu yapıldı.” diye eleştirdiğimiz… E, niye peki o zaman o kesin hesap
kanunlarına ret oyu vermediniz? O kesin hesap kanunları elinize geldi. Şimdi tekrar öyle. Mesela, 2007 yılındaki kesin hesap
kanununu tartışıyoruz, hiç konuşulmuyor; o da bir seçim yılıydı. Hele bu 17’nci
madde önemli mesela; burada, çok ciddi kaynakların, hibelerin aktarılması
meselesi var. Aşağı yukarı buna benzer maddeler 2007 yasasında da var. Onlarla
ilgili hiçbir şey tartışmadık çünkü gerçekten bütçeye karşı, nedense, her geçen
gün bu Mecliste bir ilgi azalması var. Bu, burada katılımdan daha önemli bir
şey, yani sadece katılmak değil; bakın, medyanın koltukları da boş, Türkiye'nin
geleceğe dönük yapılanmasını gerektiren orta ve uzun vadeli planları da içerisinde olan
bütçeyle ilgili çok az ilgi var Türkiye’de. Sadece iktidar partisinde değil,
muhalefet partilerinde de var. Ama arada sırada birbirimizi yemekle
uğraşıyoruz; o da çok önemli değil. Yani Türk ekonomisini bütün bunlar
hakikaten kurtaramaz çünkü zor bir de 2009 yılı bizi bekliyor, zor bir 2010
yılı bizi bekliyor. Onun için… Hele bu 44 puan almak çok ciddi bir mesele yani biz, sözüm ona
ortak üye olacağımız veya yakında işte, müzakere ettiğimiz, edeceğimiz Avrupa
Birliğinin yarısından daha az bir düzeydeyiz demek bu. Peki, biz nasıl o düzeyi
yakalayacağız? Bence, benim anladığım anlamda, dünya gayrisafi millî hasılasından yüzde yarıma yakın pay alan Türkiye'nin nüfusu
yüzde 1; yüzde 1 pay alması gerekiyor önce, her şeyden önce. Benim anladığım
gerçek milliyetçilik de bu, Türkiye’yi sevmek de bu, Türkiye'nin bu bölgedeki
önemini kavramak da bu, önce ekonomik olarak güçlü olmak da bu ama görünüyor ki
kamu hazinesi ve kamu maliyesinde bu zaaf, hâlâ daha gücü göstermiyor. Mesela, bu maddeyle ilgili birkaç şeyi de söylemek istiyorum. Önce
hibeler, biz hep hibeler aldık. Bunun YTL karşılıklarını, işte navlunların,
vergilerin, Savunma Bakanlığının tümünün karşılıklarını yazdık bütçeye ve bu
güvenlik için genellikle olan şeylerin mesela yetkisi Sayın Maliye Bakanında,
yine bu maddede var aynı şey. Ama Avrupa Birliğinden aldığımız fonların, ulusal
fonların ve onları kullandığımız, ki ona bir o kadar
daha bizim katkıda bulunmamız lazım, onlar karşılıklı değil, onlar da ilgili
bakanlıklarda… Yani bir kere, o bütçe disiplininde kimin ne yaptığı da çok
önemli bir biçimde belli değil. Yani özellikle finansman ve kamu maliyesi
açısından, kamu hukuku açısından ciddi bir eksiklik var. Yani bir taraftan
Maliye Bakanı imzalıyor, öbür taraftan ilgili bakanlıklar imzalıyor, ilgili
bakanlar imzalıyor. Efendim, işte Avrupa’yla ilgili bir bakan onun imzası veya
hazineden sorumlu bakan… Bir kere, önce, gelin hep birlikte, bu ekonominin kaosa girdiği bir dönemde ekonomi hukukuyla ilgili ciddi
önlemler alalım. Piyasayı düzeltmekten önce, gelin bir kere de şu kamu
hukukunu, özellikle ekonomi hukukunu kamu için yeni baştan düzenleyelim. Aksi
hâlde bu işlerin içinden çıkamayız. Bir kere, kimin ne yaptığı şu yasada bile
çok açık değil. Ayrıca bu yasayı yazan 5-10 kişinin de anladığı bir şey bu, onu
da arz etmekte yarar var. Yani birçoğumuz -ne kadar çok üzerinde dursak da-
şurada yazanı çok fazla da anlamadığımıza ben inanıyorum. Ben çok anladığımı
iddia etmiyorum. Ama oradaki bürokratlar… Zaten bakıyorum, bazen orada oturan
bürokratların sayısı bizden daha fazla oluyor burada. O daha da ilginç. Hep el
yordamıyla yaptığımız için pek de biz işi ciddiye almıyoruz herhâlde o konuda. Şimdi, mesela ekonominin genel hâli o kadar önemli bir şey ki
ekonominin genel hâli bu bütçeye hiçbir şekilde yansımıyor. Yani biz oturup
gelecek altı aylık dönemde, aman kimse yanlış anlamasın “Bir krize girelim,
takla atalım.” falan da diyen yok ama gelecek bu altı ayda bu ekonominin
hâlinin bunları yansıtmadığını biraz önce Sayın Bakan açıkladı, “Biz, üç ay
önceki verilere göre yaptık.” dedi. Ee peki, bu kadar
ciddi bir şey varsa ekonominin hâlini yansıtmayan bir bütçeyi sunmak bir parça
yanlış değil mi? MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Ne yapalım? MİTHAT MELEN (Devamla) – Bu bütçeyi değiştireceğiz,
değiştireceğiz. Yapacağımız o, şimdiden değiştirmek, şimdiden revize etmek
lazımdı, çıktıktan sonra değil. Yapılacak şey açık, Çek Kanunu yetki vermiş zaten. Ama, ileride bunları tekrar burada konuşmak zorunda
kalacağız. Bence şimdiden yapmak lazımdı. Mesela bakın, bu senenin sonunda Türkiye’de çok ciddi bir toplantı
var, IMF ve Dünya Bankasının uluslararası toplantısı var. O, önemli bir
toplantı. Niye? Türkiye’ye geliyor, öyle bir dönemde geliyor ki dünya altüst
olduğu zaman geliyor. Ona bile bir hazırlık yapmış değiliz, orada bir şey
üretmemiz lazım. Belki bir İstanbul deklarasyonu
önemli olur dünya ekonomisi için. Onun için bile bir hazırlık yapmıyoruz. Yani
dünya ekonomisi öyle yeni bir hâl alıyor ki, ben ona katılıyorum, sadece
Türkiye değil bu işin içinde. Ama ne bütçe ne o, hiç bu konuda… Yani bizim
etkilendiğimiz ve etkileyeceğimiz sektörler için ciddi bir hazırlığımız yok,
ileride zamanı gelince bunları yaparız diye. Belki eski teorilere, maalesef, yani çok da fazla iştirak etmememe
rağmen, ama o eski yapıya, daha kısılma, kapanma yapısına dönmek zorunda
kalacağız 2009 yılında. Bunu da Türkiye için tehlikeli görüyorum. Gerçekten,
özellikle İstanbul’da sıkıntıların büyük olduğunu da söylemek istiyorum.
İstanbul’daki sıkıntıların, piyasada yanan ateşin büyük olduğunu söylemek de
bence hoş bir şey değil. Anadolu’ya da yeni sirayet ediyor, Anadolu da yavaş yavaş bu ateşle yanmaya başlıyor. Onun için, şimdiden fazla
tartışmadan, gelin, hep birlikte bu altyapıyla ilgili, ekonominin altyapısıyla
ilgili yasaları çıkarmaya çalışalım; en azından ocak ayında başlayalım buna,
ilgili konulara. İki tane yasa çıkardık ekonominin altyapısıyla ilgili: Bir tanesi
araştırma-geliştirmeydi, öbürü de sosyal güvenlikti; ikisi de tam değildi. Onun
için, hep birlikte bunu düşünelim. Sadece bütçe içinde ekonomiyi konuşmayalım. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. MİTHAT MELEN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Bu Parlamentonun yeni yapılanması içerisinde gerçekten yeni bir
ekonomik komisyona ihtiyaç var ve bu ekonomik komisyona da mümkün olduğu kadar
bütün kurumların hesap vermesini sağlamak lazım, yani raporlamayı sağlamak
lazım. Bu bütçeyi çıkardıktan sonra da hiçbir konuda izlemiyoruz, taa bir sene sonraya kadar. Çünkü geçen sene de ben aynı
sözleri söyledim. Aradan geçen dönemde hiçbir şey değişmedi, yine aynı şeyleri
söylüyorum. Bir sene sonra yine aynı şeyler olacak. Ama bir sene sonra,
inşallah, Türkiye'nin krizde olduğunu söylememek lazım, söylememeye
çalışmalıyız. O görev de sanıyorum bu Parlamentoya düşüyor. Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Melen. Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Iğdır Milletvekili Sayın
Pervin Buldan. Buyurun Sayın Buldan. (DTP sıralarından alkışlar) Süreniz on dakika. DTP GRUBU ADINA PERVİN BULDAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan. Demokratik Toplum Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, burada bütçe görüşmeleri yapılıyor ama
maalesef, Maliye Bakanımız Sayın Unakıtan burada yok.
Gerçi burada olsa bile muhalefetin hiçbir sorusuna doğru düzgün cevap vermedi,
bütün soruları geçiştirdi. Bu açıdan, ben farklı bir konuya değinmek istiyorum,
aslında hem İçişleri Bakanlığını hem de Adalet Bakanlığını ilgilendiren bir konu.
Değerli milletvekilleri, bildiğiniz üzere ülkemizin yakın
tarihinde binlerce insanın katledildiği, kaybedildiği, köylerin boşaltıldığı
bir insanlık felaketi yaşandı. 1992 yılında Vedat Aydın cinayetiyle start alan faili meçhul bırakılmış cinayetler süreci ve yine
eş zamanlı olarak binlerce insanımızın kaybedilmesiyle karanlık bir ülke tarihi
yaşanmıştır. Bu süreçte, analar, babalar, kızlar, oğullar, eşler, her biri can
parçası olan binlerce insan yitirilmiştir. Genç, yaşlı, çocuk gözetmeksizin,
özellikle birçoğu Kürt kökenli olan binlerce yurttaşımız kaybedilmiş,
birçoğunun kaybedilişinin ardından cesetlerine ulaşılmış ve binlercesinin de
akıbetinden hâlâ haber alınmış değildir. Bu karanlık dönemin payına düşen en
acı deneyimlerden birini yaşamış olmama rağmen, kaybettiği yakınının bedenine,
sesine, varlığına veya sadece herhangi bir zerresine ilişkin hiçbir şeye
ulaşamayan kişilere kıyasla kendimi şanslı hissetmenin daha da ağırlaşan
acısını taşımaktayım. Bu konuda yaşanan gelişmelerse, bu ülkenin bir yurttaşı
olarak yaşadığımız acılara bir de utancı eklemektedir. Siyasi cinayetlerin ilk kurbanı olan değerli siyasetçi Vedat
Aydın’a o ilk kurşunu sıkan bulunamadı ve sonrasında her yıl ve hatta her gün
daha da artarak binlerce insanımıza aynı kurşun sıkıldı. Aynı kurşun, insan
hakları savunucularına, aydınlara, gazetecilere, iş adamlarına, köylülere,
gazete dağıtımcısı çocuklara ve nihayetinde evinin kapısının önünde beklemekten
başka hiçbir suçu ve edimi bulunmayan on iki yaşında bir yürek olan Uğur Kaymaz’a sıkıldı. Aynı kurşunun sahipleri, binlerce
insanımızı da kaçırıp kaybettiler. Görgü tanıkları hep aynı noktada birleşti;
kaçıranların resmî kimlikleri ve silahları vardı. Aynı eller tarafından işlenen
cinayetlerden geriye kalan bedenler üzerinde bırakılan aynı işkencelerin
izleriydi. Kafataslarından ve göğüsten sıkılan kurşunlar, beden üzerinde
eritilmiş naylonlar ve söndürülen sigaralar. Tüm bunlar yaşanırken Susurluk’ta patlayan gerçeklik bu insanlık
trajedisinin organizatörlerine ilişkin bilgiler ortaya koydu ancak derin devlet
ya da kontrgerilla olarak kabul edilen sorumlular bizzat devlet tarafından
alenen korumaya alındı. Meclis bünyesinde kurulan Susurluk Araştırma Komisyonu
da hiçbir sonuca vardırılmadı. Susurluk Komisyonu hazırlamış olduğu raporunda
cinayetlerin faillerinin yer aldığı bölümü sansürleyerek kamuoyundan gizledi. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller 1993 yılında İstanbul Holiday Inn Oteli’nde yaptığı
basın toplantısında “Örgütlere yardım eden Kürt iş adamlarının listesi
elimizde, bunlardan hesap soracağız.” diyerek Kürt iş adamlarını hedef
tahtasına koymuş ve arkasından Kürt kökenli iş adamlarına yönelik faili meçhul
tutulan cinayetler serisi başlatılmıştır. Kürt kökenli iş adamları olan Savaş
Buldan ve arkadaşlarının kaçırılarak katledilmesi olayı tam da bu beyandan
sonra gerçekleştirilmiştir. Bu cinayetlere ilişkin birçok delil ve beyan olmasına rağmen resmî
merciler hiçbir girişimde bulunmamıştır. “Savaş Buldan’ın öldürülmesi devlet
açısından yararlı bir olaydır.” diyerek olaydaki suçunu sahiplenen kişilerin
beyanlarına rağmen, Mehmet Ağar’ın “Bin operasyon
düzenledim.” demesine rağmen, hâlâ bu bin operasyonun ne olduğu ve kimlere
yönelik olduğu öğrenilmedi. Bu bin operasyonda kaç cinayetin olduğu ve kaç
insanın kaybedildiği gerekli soruşturmalar yapılmadığından kimse tarafından
bilinemedi. İşte bu nedenledir ki aynı güçler varlıklarını sürdürmeye,
insanlara korku ve dehşet salmaya devam ettiler. Yüksekova, Hakkâri ve
Şemdinli’de aylarca devam eden bombalamaların failleri Şemdinli olayı ile gün
yüzüne çıktı. Halk kendi katillerini bizzat kendisi yakaladı ve devlete teslim
etti. Sivil mahkemede otuz dokuz yıl ceza alan sanıklar askerî mahkemede
tahliye edildiler ve yeni tayinlerle ödüllendirildiler. Bazılarının bu iyi
çocukları gittikleri yerde de boş durmadılar. Şemdinli sanıklarından uzman
çavuş olan Tanju Çavuş, Isparta’da Van ili nüfusuna kayıtlı olan müteahhidin
öldürülmesinden dolayı zanlı olarak tutuklandı. Şemdinli olayı yaşandığı zaman
“Sonuna kadar gideceğiz.” diyen Başbakan, kendisine çözüm talebiyle giden
Şemdinli halkına “Benden su isteyin, okul isteyin, yol isteyin ama başka hiçbir
şey istemeyin.” diyebildi. Başbakan, adaletin, can güvenliğinin olmadığı
bölgeye yapabileceği tek şeyin bina olabileceğini söyleyerek Şemdinli dosyasını
kendisi açısından kapattı. Değerli milletvekilleri, bugüne kadar faili meçhul bırakılan
cinayetler ve kayıp sayısı konusunda sayısal bir veriye ulaşmak ne yazık ki
mümkün olmamıştır. Resmî makamların da bu konuda herhangi bir çalışması
bulunamamaktadır. Sadece bizim bildiklerimizin sayısı on binleri bulmaktadır. Yaşanan bunca kayıp ve cinayet, çoğu kez sorumluların adreslerini
ele vererek deliller ve görgü tanıklarını bıraktı geride. JİTEM itirafçısı olan
Abdülkadir Aygan’ın
itirafları, JİTEM eliyle kaybedilen insanların ve faili meçhul olarak bırakılan
cinayetlerin tanıklığını anlatıyordu. Vedat Aydın cinayeti de bunlardan
birisiydi. Ancak, ülkemiz adaletine, her zaman olduğu gibi, tanıklar ve
deliller yeterli gelmedi. Biz, bugüne kadar, kayıp yakınları ve faili meçhul bırakılan cinayetlerde
yakınlarını yitirenler olarak birçok alanda taleplerimizi dile getirdik.
Davalarımızın birçoğu, Türkiye’de iç hukuk yolları tıkanıklığından… ABDULKADİR AKGÜL (Yozgat) – Sayın Başkan, bunlar bütçe maddeleri
mi? GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Bu bütçe, İçişleri Bakanlığının
bütçesi bu insanların öldürülmesine gitti. SIRRI SAKIK (Muş) – Sen niye rahatsız oluyorsun? GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Sen pompalını alda gel, pompalını! PERVİN BULDAN (Devamla) – İçişleri ve Adalet Bakanlığını
ilgilendiren bir konu. Türkiye, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi tarafından cezalandırıldığı zaman, bizlere, ceza
olarak, para vermiştir ve bu bütçeden gittiği için beni ilgilendiriyor, sizi
çok fazla ilgilendirmeyebilir. BAŞKAN – Sayın Buldan, Genel Kurula hitap edin lütfen. PERVİN BULDAN (Devamla) – Kayıplar geçmişe ait bir gerçeklik
değildir. Bu gerçeklik, hâlâ, bizim ülke gerçekliğimizdir ve zaman ilerledikçe
daha da ağırlaşan bir gerçekliğe dönüşmektedir. Birleşmiş Milletlerin bildirisinde de yayınlandığı üzere, zorla
kayıp etme eylemi, gerçek açıklığa kavuşmadıkça devam eden bir suç olarak kabul
edilmektedir. Gelinen aşamada Türkiye daha fazla bu suçun taşıyıcısı
olmamalıdır ve biz de artık bu suçun tanıklığını yapmak istemiyoruz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her ne kadar İçişleri
Bakanı Sayın Beşir Atalay “Türkiye faili meçhul cinayetler ülkesi olmaktan
çıkmıştır.” dese de, Türkiye hâlâ bir kayıplar ve faili meçhuller ülkesidir.
Ülkemizde aydınlatılmamış bunca cinayet dosyası varken ve hâlâ bulunamamış
binlerce kayıp insanımız varken, bu ülke hiçbir zaman Sayın Bakanın ifade
ettiği gibi, faili meçhul cinayetler ülkesi olmaktan çıkamayacaktır. Demokratik
bir hukuk devleti olmak Sayın Bakanın algıladığı kadar basit değildir. Bizzat
devlet eliyle cinayetler işlenmiş ve bu cinayetlerin hesabı görülmemişse ve
hâlâ açılmayı bekleyen onlarca toplu mezar varken, bu Hükûmet,
maalesef, aklanamaz. Bu ülkede işlenen cinayetler aslında faili meçhul değildir. Her
cinayetin bir faili vardır kuşkusuz. Fakat bu failler saklanarak, cinayetler
faili meçhul bırakılmıştır. Derin devlet gibi, çete gibi tanımlamalar havada
uçuşarak, aslında, bizzat devletin kendisinin bu kirli işleri sakladığı
görülmüştür. Şimdi, hepimizin bildiği gibi Ergenekon Davası görülmektedir.
Belki de Türkiye'nin karanlık tarihinin aydınlatılmasına olanak sağlayacak
nitelikte sayılabilecek bir dava olan Ergenekon Davası, maalesef ki, daha
başlamadan çok ciddiyetsiz bir mahiyete büründü. Davanın sadece birkaç kişi
üzerinden yürütülmeye çalışılması ve hâlâ JİTEM gibi bazı oluşumların kabul
edilmemesi… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. PERVİN BULDAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. …Genelkurmayın temiz tutulması çabası bu davayı gölgelemiştir. Demokratikleşmeye, toplumsal barışa ve kardeşçe yaşama şiddetle
ihtiyaç duyduğumuz şu dönemde, ülke tarihinde hâlâ sayısı on binleri bulan
cinayetlerin aydınlatılmamış olması, kardeşçe yaşamı, demokratikleşmeyi ve
toplumsal huzuru imkânsız kılmaktadır. Biz özür dilenmesini beklemiyoruz. Biz, her yurttaşın devletinden
temel beklentisi olan adaleti, bir an önce ertelemeden ve saptırmadan
sağlamasını istiyoruz. Bu bağlamda, özellikle faili meçhul cinayetlerin en
yoğun işlendiği dönem olan 1991-1995 savaş konseptinin
sorumlusu olan dönemin Başbakanı Tansu Çiller’in, dönemin Emniyet Genel Müdürü
ve İçişleri Bakanlığı görevinde bulunan Mehmet Ağar’ın
bir an önce yargılanmasını talep ediyoruz. Teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Madde üzerinde şahıslar adına ilk söz Konya Milletvekili
Sayın Hüsnü Tuna’ya aittir. Buyurun Sayın Tuna. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakika. HÜSNÜ TUNA (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009
Yılı Merkezî Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 17’nci maddesi bölümünde şahsım adına
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bütçe, Türkiye Cumhuriyeti devleti sınırları içerisinde yaşayan 70
milyon vatandaşımızın hakkını, hukukunu ilgilendiren bir husustur. Bu nedenle,
insanlarımızın arasındaki ilişkileri ilgilendirecek bazı konulara temas etmek
istiyorum. Sayın milletvekilleri, bir kısım zevatın “Ermenilerden özür
dilemeliyiz.” diyerek başlattığı imza kampanyalarına karşılık, kimileri de
“Özür dilemeyeceğiz.” kampanyaları başlatarak yeni bir gerilim kaynağı
oluşturulmaktadır. Kim kimden ve niçin özür dileyecek ve ne nasıl unutulacak?
Ortada yüz yıl öncelerde meydana gelen büyük sosyal travmaların
olduğu ve korkunç trajedilerin yaşandığı bir durumun olduğu gerçek. Osmanlı
çökerken yaşanan büyük sosyal travmadan zarar görmeyen
bir halk kesimi kalmış mıdır ki sadece Ermenilerin başına gelenler için
üzülelim? Savaş sonunda asırlarca yaşadıkları Anadolu’dan zorla sökülüp
götürülen binlerce Hristiyan Rum’un ve Yunanistan’dan
Anadolu’ya getirilen binlerce Müslüman Türk’ün acıları sanki daha mı az idi? Bu
dönemde büyük bir sosyal travma ve trajedi topluca
yaşanmıştır. Çeşitli etnik yapılardan oluşan bir toplumsal yapıya sahip ülkede
ve atmosferde özür dilemek veya dilememenin tarafları yeniden ve daha da hınçlı
bir şekilde saflaşmaya sürükleyeceği ortadadır. Bu özür dileme tartışması sürerken, bir milletvekili, 17
Aralık günü yaptığı ve daha sonra da devam ettirdiği açıklamalarında
Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül’ü Ermenistan’la münasebetleri düzeltme
yolunda atılan adımlar dolayısıyla eleştirmiş, sonra eleştirilerini akıl ötesi
noktalara kadar vardırıp, annesinin etnik kökeninin araştırılması, hatta daha
da ileri giderek “DNA testi yapılmalı.” gibi son derece kaba, şovenist bir kavmiyetçilik sergilemesine şahit olduk. Söz konusu milletvekili bu açıklamalarıyla o eli öpülecek annenin
etnik kökeninde Ermenilik olduğu intibaı vererek aşağılamaya çalışıyordu. Bu
milletvekilinin daha önce de Kürtlerin çok fazla çoğalmasından da yakınarak ve
buna karşı tedbir alınmasını önerecek kadar ırkçı ve faşist bir görüntü sergilediği
henüz unutulmadı. Bir kişi niçin bu densiz söz ve tavır karşısında asırlarca
öncesinden beri ailesinin köklerinin Müslüman ve Türk olduğunu açıklamak
zorunda kalsın! Bu ırkçı, kafatasçı ve faşist anlayış nedeniyle, Anadolu
gibi tarih devirleri içerisindeki büyük çalkantılardan geçen bir coğrafyada
insanların hangi kavimden olduğu, hangi etnik kökenden geldiğinin tartışılması
yerine soy ve kan bağının indi yorumlardan ibaret olduğunu ve kimsenin maddi
hamurunun diğerinkinden daha üstün olmadığını, insanlar arasındaki tek ayrım
ölçüsünün insani faziletler olduğunun ifade edilmesinin daha anlamlı olduğunu
düşünüyorum. Uğrunda emek vermediği, doğuştan edindiği bir özelliğe dayanarak
kendini üstün, başkasını aşağı görme geleneğini İblis başlatmıştı. “Ben
ateştenim, Adem’se topraktan.” diyordu. İlk etnik
köken davası, böylece, İblis’in küfrüyle başlamış oldu. Etnik kökeniniz
itibarıyla beş yüz yıl, hatta bin yıl gerilere gittiğinizde ne olacak, hem bu
neyi ispatlayacak? Sonrası bir karanlık zaman tüneli değil mi? Bütün insanların Hazreti Adem’le
Havva’nın çocukları olduğunu düşündüğünüzde geçmişlerinizin hangi din veya
kavimden, etnik kökenden olmalarını nasıl önemli, hayati bir ölçü olarak
alabiliriz? Hem, kimin etnik kökeni birkaç yüzyıl geriye doğru gidildiğinde
çeşitli kavimlerle karışmaz ki? Kaldı ki bir imparatorluktan geride kalan bir
halkta her kavimden ve her dinden insanların bulunmasından daha tabii ne
olabilir? Binlerce yıldır Türk, Kürt, Rum, Ermeni, vesaire Anadolu’da
birlikte yaşamış bir toplumun kendi içlerinden çıkan bazı kesimlerin suç veya
mücadeleleri yüzünden bütünüyle suçlu sayılması hak ve insaf ölçüleriyle
bağdaşmaz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. HÜSNÜ TUNA (Devamla) – İttihat ve Terakkinin resmî ideolojisinin
Türkçülük temeline dayandığı ve bugün hâlâ da sürdüğü bilinen bir şeydir.
“İçinde bulunan bütün tebaayı Allah’ın bir emaneti” olarak algılayan bir devlet
anlayışı yerine, sadece, “Filan veya falan kavimden olmak ya da olmamak.” gibi
ölçüler getirilince böyle bir kısım kanlı tabloların olması kaçınılmazdır. Bu
topraklarda yaşayan herkes, etnik ve dinî kökeni ne olursa olsun barış ve huzur
içinde yaşamalıdır. Faili meçhul cinayetlerin ortaya çıkmasını isteyenler, Ergenekon
soruşturmasında AK PARTİ’nin iradesine destek
vermelidir. Bugün son günlerde ortaya çıkan faili meçhul cinayetlerin
faillerinin ortaya çıkması AK PARTİ İktidarının iradesiyledir. Ergenekon
soruşturması sulandırılırsa Ergenekon savcısının kademe ilerlemesini durduran
kişilerden hesabını sormakla ancak bunun sulandırılması önlenebilir. Aksi
takdirde, o faili meçhulleri işleyen güçler… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) HÜSNÜ TUNA (Devamla) …bugün Ergenekon’u devam ettirmek isteyen
savcıları da baskı altına almaya çalışıyorlar. Onun için, burada herkes Ergenekon soruşturmasına, AK PARTİ
iradesine destek verirse faili meçhuller bundan sonra kalmayacak ve üstelik
hepsi açığa çıkacak demektir. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Yargıyla Hükûmet
birbirine karıştı galiba. BAŞKAN - Şahsı adına Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet Aydın. Buyurun Sayın Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2009 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 17’nci maddesi üzerine
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi, görüştüğümüz bu bütçe AK
PARTİ İktidarının yedinci bütçesidir. Bundan önce kabul edilen bütün bütçeler
gibi yine bu bütçemiz de milletimize hizmet anlamına en uygun hizmetin
verilebileceği bir bütçe olacaktır ve bunu da AK PARTİ bugüne kadar başarıyla
getirdi. AK PARTİ İktidarı bütçe disiplininden hiçbir zaman taviz de
vermemiştir. Değerli milletvekilleri, AK PARTİ bütçelerinin millet için
hazırlanan sosyal bütçeler olduğu hiçbir zaman unutulmamalıdır. Geçmişteki AK
PARTİ bütçelerinde olduğu gibi, 2009 yılında da maliye politika hedeflerimiz aynı
şekilde devam edecektir. Hükûmetimiz döneminde tesis
edilen mali disiplin devam edecektir. Bir konudan da kısaca bahsetmeden geçemeyeceğim. Şu an dünyayı
saran ekonomik kriz malumunuz. Söz konusu küresel mali krizden ülkemiz asgari
şekilde etkileniyorsa, bu, altı yıldır AK PARTİ tarafından uygulanan piyasa
önlemlerinin, uygulanan bütçe politikalarının ve mali disiplinin bir sonucudur.
Değerli arkadaşlar, işte bu politikalarladır ki AK PARTİ ile Türkiye çağ
atlıyor, büyüyor ve gelişiyor. 2002’den bu yana –ki ayinesi
iştir kişinin, lafa bakılmaz- bizler bu bütçeyi ne şekilde, nasıl
kullandığımızı halkımız çok çok iyi biliyor. “Hafızai beşer nisyan ile maluldür” hesabı uyarınca ben çok
kısa ve öz olarak, değerli arkadaşlar, 2002’deki tablo ile bugünkü tabloyu
şöyle nereden nereye geldiğimizi ispat açısından, halkımızın bunları biraz daha
böyle başını iki elinin arasına alarak, düşünerek hakikaten AK PARTİ
İktidarının nelere kadir olduğunu görmesi açısından ifade etmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, az önce muhalefetten bir arkadaşımız burada
bir gazete kupürünü gösterdi. Şimdi ben eğer 2002’den
önceki gazete kupürlerini getirseydim, emin olun, o
kupürlerde neler olurdu. Bütün sayfalarında birtakım canavarlar olurdu. Neydi
bu canavarlar, hatırlayın şöyle bir: Zam canavarı var mıydı? Enflasyon canavarı
var mıydı? Trafik canavarı var mıydı? Faiz canavarı var mıydı? Evet, bunların
hepsi o tarihlerde vardı. S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Şimdi yok mu? AHMET AYDIN (Devamla) – O günün iktidarları o canavarları maalesef
yenemediler. S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Trafik canavarı yok mu şimdi mesela? AHMET AYDIN (Devamla) - O canavarlar büyüdü, gelişti, o canavarlar
o günkü iktidarları yedi. O karanlık
tabloların yerine bugün, çok daha geleceğine güvenle bakan bir hükûmet ve beraberinde büyüyen bir ülke söz konusu. Gayri safi millî hâsılamız, değerli arkadaşlar, cumhuriyetin
kuruluşundan bu yana, yani 2002’ye kadar, seksen beş yıllık süreçte 230 milyar
dolar idi. HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Borçlarımız ne kadar, borçlarımız? AHMET AYDIN (Devamla) - Biz bunları altı yılda 3’e katladık.
Bakın, seksen beş yıldaki birikimi biz altı yılda 3’e katladık ve 650 milyar
dolarlara getirdik. Hakeza, kişi başı millî gelir de aynı oranda artmış
bulunmaktadır. Enflasyonumuz, işte, kocamandı, canavarlaşmıştı, ortalama yüzde
70’lerdeydi biz iktidarı devraldığımızda, tek haneli rakamlara düştük, şu anda
yine yüzde 11’lere falan çıktı bu malum kriz nedeniyle. Değerli arkadaşlar, ihracatımız 36 milyar dolar idi, şu anda 130
milyar dolarlar sınırında, yine 3 kat artmış durumda. SÜLEYMAN LATİF YUNUSOĞLU (Trabzon) – İthalatımız ne kadar? AHMET AYDIN (Devamla) - Yani seksen beş yıllık Türkiye’nin geldiği
nokta ile bizim altı yılda yapmış olduklarımız çok açık ortada. Buna karşın bütçe açığını ne yapmışız? Daha önceki iktidarlar
döneminde, 2002 yılında yüzde 11,5’lardaymış, biz bunu yüzde 1,2’lere kadar
düşürdük. Bir taraftan, değerli arkadaşlar, hatırlayın, böyle işte, her
tarafta toplu konutlar… Cumhuriyet tarihi boyunca 48 bin toplu konut
yapılmışken, biz şu anda 340 bin, 350 bin civarında toplu konut yapmış
bulunmaktayız. KÖYDES, BELDES hakeza… Bölünmüş yol, değerli arkadaşlar, trafik canavarları… İşte, şu
anda bölünmüş yollardaki hem trafik kaza oranları düştü hem de kazalardaki ölüm
oranları düştü. Toplam, Türkiye’nin bölünmüş yol uzunluğu Millî eğitimde hakeza, 81 ilimize üniversite kuruldu. Bütün okul
kitapları ücretsiz dağıtıldı, yine aynı şekilde okullara bilgisayar sınıfları
kuruldu. Sağlık alanında Sağlıkta Dönüşüm Projesi çerçevesinde birçok yeni
yatırımlar, birçok yeni gelişmeler oldu. Her alanda; sosyal alanda, ekonomik
alanda, sağlıkta, eğitimde, emniyette, adalette… Gezin işte adalet saraylarını
her yerde görüyorsunuz, yeni kurulan hastaneleri her yerde görüyorsunuz.
Bunları ifade etmeye gerek yok ama halkımız zaten bunların bilincinde. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre verdim, tamamlayın lütfen. AHMET AYDIN (Devamla) – Halkımız bunları görüyor ama arzu ediyoruz
ki sizler de gerçekten… Böyle yerimizde rahat oturabiliriz ama bu kürsüye
çıktığımızda doğruları konuşalım arzu ediyoruz. Bu manada ben bu bütçenin hayırlara vesile olmasını diliyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Madde üzerinde soru-cevap işlemine geçiyorum. Sayın Taner… RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan… Gerçi Sayın Bakanımız cevap
verecek mi bilmiyorum da… 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Tasarısı’na göre kâr
amacı gütmeyen kuruluşlara yapılan transferler babında yardım alan dernek,
birlik, kurum ve kuruluşlara, sandıklara ayrılan 152 milyon 551 bin liralık
transfer kaleminin ayrıntılarını öğrenebilir miyiz? Mesela bu derneklerin
içinde Deniz Feneri Derneği var mı? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Köse… ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakanım, TÜİK’in yaptırdığı adrese
dayalı nüfus bağlamında, Adıyaman’ın Besni ilçesi Suvarlı
beldesinde yapılan sayımda 2.120 seçmen kayıtlı görülmektedir. Yapılan
tespitlere göre 425 kişi beldede oturmadıkları hâlde kayıtlarda gözükmektedir.
Tüm bu itirazlara rağmen yanlışlıklar giderilmemiştir. Mağduriyet nasıl
giderilecektir? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Güvel… HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım. Sayın Bakan, özel poliklinikler ve hastanelerdeki çalışan hekim
kadroları zaman içinde yetersiz kalmaktadır. 15 Şubat’ta çıkardığınız bir
genelge ile “Bu kurumlar ilk açıldıkları kadrolar ile çalışabilir, yeni bir
uzman doktor ancak boşalacak yere alınabilir.” hükmünü getirmiştiniz. Ancak
Danıştay bu uygulamayı iptal etti ama uygulamıyorsunuz. Kararın uygulanmaması
nedeniyle bu kurumlarda sıkıntılar yaşanmakta, kalite düşmekte, hizmet
yeterince yerine getirilememektedir. Danıştay kararını uygulamayı düşünüyor
musunuz? Ne zaman? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Sayın Sakık… SIRRI SAKIK (Muş) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Ben, Sayın Maliye Bakanımız yok ama ısrarla şeyi sordum. Bugün bu
asgari ücretle ilgili soruyu hep yeniledim, cevap da alamadım. 23 liralık şeyi
içlerine sindirebiliyorlar mı? Eğer sindiriyorlarsa, afiyet olsun. BAŞKAN – Sayın Bayındır… SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Sağlık Bakanımıza sormak istiyorum. O gün soramamıştım, bir önceki oturumlarda
sordum ama kendileri burada Şırnak Devlet Hastanesiyle çok övündüler. Her
seferinde “Şırnak ve hastaneler.” dendi ama hastane yıkılmak üzere. Bu konuda
ne tür acil tedbirler almayı düşünüyorlar? Yine, kadınların doğum yapmak için yeterli hastane koşulları yok,
kadın-doğum hastaneleri fazlaca yok. Şırnak’ta bir kadın-doğum hastanesi kurma
projeleri var mı 2009 yılında? Yine, bölgede yanıklı hastalar ya Çukurova’ya ya da başka yerlere
gitmek zorunda kalıyorlar. Bölgede bir yanık üniteleri açmayı düşünüyorlar mı? Bu soruları sormak istedim. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ederim. Sayın Çelik… BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Gerçi bundan önce Sayın Maliye Bakanına birçok kez soru sordum ama
hiçbirine cevap alamadım. Şimdiki sorum: 2008 yılı bütçe verileri açıklanırken
tahmin edilen makro verilerden büyüme oranı, enflasyon oranı, döviz kuru
beklentisi, deflatör hedeflerinin tutmadığı
görülmektedir. 2009 yılı makro hedefleri tutacak mı? Ayrıca, gelir hedefi tutması için bütçede öngörülmeyen hangi kamu
mallarının satışı düşünülmektedir? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Geylani… HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, Sayın Hükûmet
Sözcüsüne çok kısa bir sorum var. Bugün açıklanan asgari ücretteki komik artışa eş zamanlı olarak
açıklanan 1 Ocak 2009 tarihinden geçerli olmak üzere elektriğe de konutlarda
yüzde 1,8, sanayide 1,57 oranında zam yapıldı. Asgari ücretteki artış sadece bu
zamları karşılayabilecek mi? Bu bir çelişki değil mi? Yanıtlarsa memnun olurum. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Cengiz… MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Bakanım, dün akşam Maliye
Bakanımız vardı. Çanakkale’de de 4/C’liler toplanmış.
Bu akşam yine Maliye Bakanımızı burada görünce yine toplanmışlar, beni
aradılar. Özellikle sağlıkları bozulmuş bu arkadaşların. Gerçekten 450-500 YTL
para alıyorlar. Hem eğitimde hem sağlıkta hem de ev geçindirmede ve kira
ödemede çok büyük mağduriyetleri olduğunu, geçinememe zorluklarını acı bir
mektupla da bana iletmişler. Bu konuda yıl başında, bu
yeni yılda acaba bir müjde var mı? 4/C’lilerle ilgili
bir çalışmamız var mı? Ve bu 4/C’li arkadaşlar
Türkiye’de bir müjde bekliyorlar, bir haber bekliyorlar. Acaba sağlıklı bir
haberi Sağlık Bakanımızdan alabilir miyiz diye de soruyorlar? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Sayın Bakan… SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Değerli Başkanım, teşekkür
ediyorum. Maliye Bakanlığınca, ismi biraz önce değerli milletvekili
tarafından zikredilen derneğe herhangi bir yardım yapılmamıştır. Herhâlde
sorunun net bir cevabı olmuş oluyor. Şimdi, özel poliklinik ve hastanelerle ve bunların istihdam
edeceği sağlık personeliyle ilgili bir soru geldi. 15 Şubattan itibaren
Türkiye’de tıpkı kamuda olduğu gibi özel hastanelerin de kaynak kullanımıyla
ilgili planlama kuralları getirdik. Değerli Milletvekilim, Türkiye’nin sağlık sisteminin hakkaniyetli
bir biçimde vatandaşlara hizmet sunabilmesi için bu gereklidir. Bugün bize göre
insan kaynakları çok daha zengin olan, sayıca zengin olan Batı Avrupa
ülkelerinde bu türden planlamalar yapılmaktadır. Son olarak 2008 yılında Dünya
Sağlık Örgütünün on iki ülkede yaptığı bir incelemede Almanya, Danimarka,
İngiltere, Fransa, Finlandiya gibi bugün dünyanın sağlığa en çok para ayıran ve
insan kaynakları da en zengin olan ülkelerinde bile hem özel sektör için hem
kamu sektörü için bu çeşitten planlamalar vardır. Siz, bugün, bir hekim olarak
Almanya’da belli bir eyalette çalışmak isteseniz, size, orada
çalışamayacağınız, çünkü orada çalışma kotalarının dolu olduğu söylenebilir,
başka bir eyalette çalışmak zorunda kalabilirsiniz. Bu husustaki
uygulamalarımız ülkenin seksen bir ilinde ve her köşesinde kamu tarafından
sağlık hizmetlerinin sağlıklı olarak yürütülebilmesi için, dengeli hizmetin
verilebilmesi için ortaya konmuş kurallardır ve gerçekten ülkenin şartları
açısından geçerlidir. Bakınız, bugün, birinci, ikinci bölge illeri ile beşinci,
altıncı bölge illeri arasında uzman hekim oranları açısından kamuda çok az fark
kalmıştır, ciddi bir denge sağladık. Ama özel sektörde hâlâ ciddi bir
dengesizlik var. Türkiye’nin sayıca az olan sağlık insan kaynaklarını, sadece
özel sektörün arzu ettiği büyük şehirlere veya para getirebilecek yerlere
yığamayız. Onun için, vatandaşımızın sağlık hizmetini alabilmesi açısından bu
kurallar geçerlidir. Özel sektörümüzle bu kuralların şekli hususunda da sürekli
bir irtibat içerisindeyiz. Asgari ücretle ilgili farklı sorular soruldu. Şunu rahatlıkla
ifade edebiliriz: Hükûmetlerimiz döneminde asgari
ücretin artırılmasıyla ilgili oranlar, sürekli olarak vatandaşın reel alım
gücünü artıracak biçimde olmuştur. Hem nominal
artışlar açısından hem de reel artışlar açısından dönemimizde asgari ücret
önemli ölçüde artmıştır. Bunu, vatandaşlarımıza asgari ücret belirlemek
açısından daha yüksek noktalarda olsun istemez miyiz? Elbette isteriz. Ama
ülkenin gerek özel sektörünün rekabet gücü açısından gerek istihdamın kolay
gerçekleşmesi açısından gerek kayıt dışı istihdamın önlenmesi açısından bu
rakamların ülke gerçekleriyle örtüştüğünü de ifade etmek gerekir. Yani ülkenin
gerçekleriyle asgari ücret arasında bir dengeyi de kurmak gerekiyor değerli
arkadaşlar. Bu husustaki kanaatimi böylece ifade etmiş oluyorum. HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Eş zamanlı zammı nasıl izah ediyorsunuz
Sayın Bakan? SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Şimdi, o bahsettiğiniz zamla
asgari ücrete gelen ilaveyi kıyaslarsanız ikisinin arasında çok büyük fark var.
Şırnak’ta yapılan mükemmel hastanenin yıkılmak üzere olduğuna dair
bizde herhangi bir bilgi yok ama Değerli Milletvekilimiz bir önceki sefer de
böyle bir soru sordular. Şimdi ben bunu bir ihbar kabul ederek bu meseleyi
müfettiş ve bilirkişiler tarafından değerlendireceğim. Eğer müteahhit
yanlış bir iş yapmışsa tabii ki gereken yapılır. Ama Değerli Milletvekilimiz
hem Şırnak’ta hem Cizre’de yaptığımız hastanelerin gerek planlama itibarıyla,
yani vatandaşımıza verilecek modern sağlık hizmetleri açısından gerekse
donanımları itibarıyla ne kadar modern hastaneler olduğunu zannediyorum kendisi
de bilmektedir ama eğer buranın yapımıyla ilgili bir kusur varsa şimdi bunu bir
ihbar kabul ederek ben soruşturma yaptıracağım. Bir kadın doğum hastanesine Şırnak’ta ihtiyaç olduğu kanaatinde
değilim. Çünkü nüfusları itibarıyla büyük nüfusu olmayan şehirlerde ikinci,
üçüncü hastaneler kurmak sadece insan kaynağımızı dağıtmak anlamına geliyor ve
bunun yararı olmuyor. Yani şu anda Şırnak’ta ve Cizre’de biliyorsunuz iki tane
çok modern, yüz ellişer yataklı büyük hastane yaptık. Bu hastanelerin yatak
sayıları şu anda Şırnak halkına yetecek ölçüdedir. Yani hiçbir zaman doluluk
oranları bu hastanelerde yüksek değil. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Evet, zamanımız doldu. SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Tamamlıyorum, bir cümle
müsaade ederseniz. BAŞKAN – Bir dakikalık bir süre veriyorum. SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Hükûmetimizin
bütçe yaparken, bütçe dengelerini oluştururken, makro verilerle, tasarlanan
makro verilerle gelirler arasında geçtiğimiz bütçelerde büyük bir dengeyi
tutturduğu aşikârdır. Bu bütçede de bu dengenin ben tutturulacağına inanıyorum. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederim. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. Birleşime on dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 23.32 SEKİZİNCİ OTURUM Açılma Saati: 23.44 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK
(Bursa), Murat ÖZKAN (Giresun) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
37’nci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum. 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Tasarının 18’inci maddesini okutuyorum: Muhtelif gelirlere ilişkin hususlar MADDE 18 – (1) Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün
yabancı ülkelere verdiği meteorolojik ürünlerin bedeli ve yabancı ülkelerden
aldığı meteorolojik ürünlerinin diğer yabancı ülkelere veya yurt içindeki kişi
ve kurumlara, yabancı ülkelerin de anılan Genel Müdürlüğün meteorolojik
ürünlerinin diğer ülke ve kişilere satışından yıl içinde elde edilecek döviz
cinsinden tutarlar, T.C. Merkez Bankası nezdinde açılacak özel hesaba yatırılır.
Bu tutarlardan ilgili anlaşmalar
gereğince yurt dışı kuruluşlara ödenmesi gereken tutarlar, bu özel hesaptan
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün talimatıyla T.C. Merkez Bankasınca
transfer edilir. Geri kalan tutarlar, ilgili Genel Müdürlüğün talimatıyla T.C.
Merkez Bankasınca döviz alış kuru üzerinden Türk Lirasına çevrilerek Genel
Müdürlüğün ödemelerini yapan muhasebe birimi hesabına aktarılır. Muhasebe
birimi hesabına aktarılan bu tutarlar, genel bütçeye gelir kaydedilir. (2) 2006 yılından önce katma bütçeli olan idarelerden 5018 sayılı
Kanunla genel bütçe kapsamına alınanların ilgili mevzuatında belirtilen kurum
gelirleri, genel bütçe geliri olarak tahsil edilir. (3) 4/12/1984 tarihli ve 3096 sayılı
Türkiye Elektrik Kurumu Dışındaki Kuruluşların Elektrik Üretimi, İletimi,
Dağıtımı ve Ticareti ile Görevlendirilmesi Hakkında Kanun kapsamındaki tabii
kaynakların ve tesislerin işletme haklarının devrinden elde edilen gelirlerin
tamamı genel bütçeye gelir kaydedilir. BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’de. Buyurun Sayın Köse. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on dakika. CHP GRUBU ADINA ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 18’inci
maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlarım. 18’inci madde genel bütçeye kaydedilen gelirler üzerine düzenleme
yapmaktadır. İlgili maddenin üçüncü ve son fıkrası elektrik üretimine
ilişkindir. Bu noktada hemen belirtmekte yarar görüyorum: Sayın
milletvekilleri, tarımsal sulamada kullanılan elektrik fiyatlarının
düzenlenmesi amacıyla bir yasa teklifi vermiştim. Teklife göre, 2005 yılı
rakamlarına göre Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından sulama hizmeti
götürülen çiftçilerimizden dönüm başına 8 YTL sulama bedeli tahsil
edilmektedir. Buna karşın yatırımı kendi olanaklarıyla gerçekleştiren
çiftçilerimizden dönüm başına alınan enerji bedeli ortalama olarak 80 YTL’dir.
Bu durum aynı anda sulama yapan çiftçilerimiz arasında ciddi bir eşitsizlik ve
haksızlık yaratmaktadır. Bu haksız uygulama çiftçilerimizin sulama borçlarını
ödeyememesini beraberinde getirmekte ve birçok çiftçimiz borçları nedeniyle
icralık duruma düşmektedir ve yaşanan bu sorun tarımsal verimi de aynı zamanda
düşürmektedir. Açıkçası her açıdan toplumsal bir maliyeti olan bu sorundan
kurtulmak için sunduğum yasa teklifinin yeni yılda kabul edilmesini diliyorum. Değerli üyeler, 5648 sayılı Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme
Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un 1’inci maddesi bağlamında Tarım
ve Köyişleri Bakanımıza bir soru yöneltmiştim.
Aldığım yanıt ise yalnız beni değil, tüm Adıyaman kamuoyunu şaşırttı çünkü
Adıyaman -çok zengin bir ilmiş gibi- desteklenecek iller kapsamında
sayılmamıştı. Oysaki sayın milletvekilleri, Doğu ve Güneydoğu’da, özellikle de
Adıyaman’ın çiftçisi, esnafı, iş adamı, işçisi, sanayicisi, müteahhidi,
velhasıl halkın çoğu geçim sıkıntısı içerisinde can çekişiyor, âdeta psikolojik
depresyon geçiriyor. Bunun tek sorumlusu ise ülkeyi altı yıldır tek başına
yöneten AKP yönetimi ve zihniyetidir. Açıkçası bunu dile getirirken şu belgeyi de göstermeyi gerekli
görüyorum. 12/6/2008 yılında Adıyaman Milletvekili
Şevket Köse’ye gelen bir faksa göre -Adıyaman Sanayi ve Ticaret Odası
Başkanlığının göndermiş olduğu resmî belgedir, bu belge Cumhuriyet Halk Partisinin
bir örgütüne gelmiş değildir, bu belge Adıyaman’da sanayi ve iş adamlarının
kayıtlı olduğu bir kurumdan geliyor- otuz beş fabrika şu veya bu nedenlerle
kapatılmıştır, SANKO Holding 1.050 işçiyle fabrikasını kapatmıştır, 4 bin insan
işsizdir ve bu tablo da Adıyaman’ın ne durumda olduğunu göstermektedir. Değerli arkadaşlar, alternatif ürün projesinin gerçekleşmemesi
nedeniyle maalesef çiftçimiz zor durumda kalmıştır. Bakın,
Resmî Gazete’de 14 Kasım 2008 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren Bakanlar
Kurulunun, Tütün Üretiminden Vazgeçip Alternatif Ürün Yetiştiren Üreticilerin
Desteklenmesine Dair Kararı’nın 1’inci maddesine göre “Alternatif ürün
yetiştirmeyi tercih eden ve yaprak tütün alım ve işletme müdürlükleriyle 2008
yılında sözleşme imzalamış olan Adıyaman, Batman, Bitlis, Burdur, Diyarbakır,
Hatay, Mardin, Muş ve Trabzon illerindeki tütün üreticilerine, yılda bir defaya
mahsus olmak üzere 2009, 2010, 2011 yıllarında destekleme ödemesi yapılır.”
diyor. Bu ödemenin şekli nasıl olacaktır, bunun bir an önce
açıklanmasını diliyorum. Değerli üyeler, bütçe görüşmeleri esnasında kürsüye gelen AKP
milletvekilleri ya da Hükûmet yetkilileri, ekonominin
ne kadar iyi gittiğini, ne kadar güzel bütçe hazırladıklarını anlattılar. Ben
kendilerini dinlerken doğrusunu isterseniz konuşmacıların farklı bir ülkede
yaşadığı duygusuna kapıldım. Ekonomide iyi bir gelişme olunca Hükûmet kendi başarısı olduğunu söylüyor, ekonomi kötüye
gittiğinde uluslararası piyasaları suçlu ilan ediyor. Hükûmet
her konuda aynı taktiği izlemektedir ve izlemeye de devam ediyor. “Yağmur
yağarken sesi çıkmaz.”, “Su bitince Allah’ın işine karışılmaz.”, “Yağmurun
yağmasını biz mi engelliyoruz?” der. Oysa diyoruz ki “Yağmur yağarken neden
önlem almıyorsunuz?” Tamam, yağmur yağdıramazsınız ama yağarken de önlem
alabilirsiniz. Ekonomi de aynı yağmur gibidir. Ekonomi elbette uluslararası
gelişmelerden etkilenir fakat ne kadar önlem alır, ne kadar ekonomiyi
güçlendirirsek krizin etkisini o kadar az görürüz. Sayın milletvekilleri, işsizler ordusu her gün yüzlerce yeni üye
kazanıyor, her çocuk borçlu doğuyor. Her türlü tüketim
ürününün fiyatı ateş pahası. Sayın Genel Başkanımızın sık sık yaptığı ve dile getirdiği görüşmelerden birkaç şey
aktarmak istiyorum. Sayın milletvekilleri, Türkiye'de inşaat sektörü durmuştur.
Otomotiv sektörü yüzde 50 oranında üretimini kısıtlamaya gidiyor. Tarım ve
hayvancılık can çekişiyor. Ülke genelinde istihdam azalmıştır. İhracat
sıkıntıdadır. Geleceğimizin teminatı olan gençlerimiz iş bulamıyor. Değerli arkadaşlar, işçi, memur, emekli zorda. Esnaf iflasta ve
şaşkın, ayakta zor duruyor. Kısacası, toplumun her kesimi vurgun yemişe
benziyor. Değerli milletvekillerim, manzara bu. Kriz teğet geçmiyor. Kriz yiğit ve namuslu vatandaşlarımızı
kalbinden de beyninden de vurmuştur. Değerli milletvekilleri, söylemiştim: İşçiyi, emekliyi, memuru,
dar gelirliyi elektriğe zam yaparak mı bu sıkıntıdan kurtaracaksınız? Sadece
elektrik değil, sorun aynı zamanda doğal gazda da yaşanmaktadır. Değerli arkadaşlar, iki gün önce Rusya lideri Putin
dünyaya ne dedi biliyor musunuz? “Artık ucuz doğal gaz devri bitti.” Peki, size
soruyorum: Dünyada en çok hangi ülke etkilenir bu durumdan? Tabii ki şüphesiz
Türkiye en çok etkilenen ülkelerin başında gelmektedir. Yani, başka bir
deyişle, daha kriz henüz Türkiye’ye gelmedi. Umarım olmaz ama daha krizin
bedelini ödemedi Türkiye. Hükûmet önlem almakta
gecikmiştir. Yine de zararın neresinden dönülürse kârdır, şimdiden itibaren
önlemler alınmalıdır. Sayın milletvekilleri, krizi önlemek için kamu hortumlarının, kamu
kaynaklarının peşkeş çektirilmesini önlemeliyiz. Reel sektör ile finans sektörü
ilişkisinde devletin garantisi şarttır, bunu sağlamalıyız. KOBİ’lere kredi
vermek yetmez, aynı zamanda pazarda talep oluşturmalıyız. KDV’yi daha da
düşürmeliyiz. Ekonomi taraflarını
buluşturup krizi aşan projeler üretmeliyiz. Değerli arkadaşlarım, her şeye rağmen ben umudumu yitirmiş
değilim. Biraz önce açıkladığım gibi, ekonominin tüm taraflarının bir araya gelmesiyle
gerçekten krizler önlenebilir. Ülkemizin en çok bu krizden etkilenen kesimi de hiç şüphesiz Doğu
ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleridir. Ben, burada bir ayrımcılık içerisine girmek
istemiyorum ama kendi ilimden örnek vereceğim. Örneği de son kez vermek
istiyorum. Adıyaman’ın nüfusu 700 bindir, bu 700 binin 340 bin kişisi yaşamını,
hayatını, geçimini tütüncülükle geçirmekteydi. Maalesef iktidarınız zamanında,
her ne şekilde olursa olsun alternatif ürün sunmadan, elektrik şalterini
indirir gibi bu tütün üretimini piyasadan kaldırdınız. Peki, 700 bin nüfusu olan ve 340 bini bu tütünden geçimini
sağlayan insanların geçimini neyle sağlayacaksınız? Buna cevap verebilecek
misiniz? Ben bir Adıyaman Milletvekili olarak Sayın Başbakanımdan, Sayın Maliye
Bakanımdan, diğer Hükûmet yetkililerinden rica
ediyorum. Beni de yanlarına alsınlar, gidelim Adıyaman’da, Adıyaman Hükûmet Meydanı’nda bu durumu Adıyamanlılara anlatalım. Ben
Adıyaman’daki insanlarımın gülmesini istiyorum, mutlu ve huzurlu olmasını
istiyorum. Gerçek budur. Bunlar hayal değildir. Tabii ki bu durum sadece Adıyaman’da değildir. Urfa’da,
Diyarbakır’da, Şırnak’ta, Muş’ta, Siirt’te, ülkenin dört bir yanında mevcuttur.
Biraz önce Şırnak Milletvekilimiz anlattı. Gerçekten mayıs, nisan ayı geldiği
zaman, Adıyaman nüfusunun yüzde 50’ye yakını ırgatlık yapmak için, batıya
gelmek için yollara düşüyor. Bunların bir kısmı trafik kazalarında can veriyor.
Bu, Adıyamanlıların kaderi olmamalıdır; Türkiye’de yaşayan, doğuda ve
güneydoğuda yaşayan herkesin kaderi olmamalı diye düşünüyorum. Adıyaman’da, yine söylüyorum, 700 bin nüfusun 242 bin insanı yeşil
kartlıdır arkadaşlar. Siz burada bir refah düzeyinden bahsedebilir misiniz?
Tabii ki sizler de mutlu değilsiniz, tahmin ediyorum ama gelin, herkes elini
vicdanına koysun, tüm insanlarımız için bir şeyler üretelim, projeler üretelim.
Ülkemizin insanları en güzel yaşantıya layıktır. Hep birlikte el ele verirsek
bu Mecliste güzel şeyler çıkarabiliriz. Ben bu duygularla hepinize teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum
tekrar. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köse. Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Sırrı
Sakık. Buyurun Sayın Sakık. (DTP sıralarından
alkışlar) Süreniz on dakika. DTP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK (Muş) – İyi akşamlar hepinize. Saatin
bu kadar ilerlediği bir zamanda çok da fazla zamanınızı almayacağım. Değerli arkadaşlar, Sayın Sağlık Bakanım burada. İhbarcılık kötü
bir şey ama ben bu akşam bir miktar ihbarcılık rolüne soyunacağım. Daha önce
Sayın Bakanımızla da bir iki kez sohbet etme şansımız oldu. İnönü
Üniversitesinde, Malatya’da sürekli karaciğer nakli yapılıyor ve burada,
özellikle Ege’de ve Ankara’da doktorlar karaciğer nakli yapılıyor ve burada
özellikle Ege’de ve Ankara’da doktorlar “Karaciğer nakli yapılamaz.” raporuna
rağmen orada sürekli karaciğer nakli… Bir hafta içerisinde yatırılıyor hastalar
ve tetkikler bir hafta içerisinde… Oysaki bu konuda uzman olan
arkadaşlarımızdan aldığımız bilgiler, yani bu tetkikler için kırk beş günlük
bir süre gerekli ve bu olaydan dolayı 2 insan yaşamını yitirdi ve 2 insan da
sakat kaldı. Sayın Bakanıma bu konuda ihbarda bulunuyorum. Diliyorum kendisi bu
konuyla ilgilenir. İkinci bir ihbar konumuz: Ben dün burada konuşurken bu ceset
kuyularıyla ilgili, o kuyularda olup bitenlerle ilgili konuşurken AKP’den
duyarlı birkaç arkadaşımız bana geldiler, dediler ki: “Bu Ergenekon’da olup
biten iddialar mı yoksa sizin elinizde önemli belgeler, bilgiler var mı?” “Var”
dedik. “Eğer bunu getirirseniz Parlamentoya, bize sunarsanız biz de bir yerden
tutar, bir katkı sunarız.” ve ben bu noktada… MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Aynen katılıyoruz Sayın Sakık, teşekkür ediyoruz. SIRRI SAKIK (Devamla) – Ben de teşekkür ediyorum. Eğer birbirimize kulak verebilirsek aslında çözemeyeceğimiz hiçbir
sorunumuz yok. Önyargılarımız var. Önyargılarımızı bir tarafa bırakabilirsek,
eminim ki hepimiz Türkiye’nin demokratikleşmesi, bu faili meçhul cinayetlerin
aydınlığa kavuşması için epeyce çaba sarf edebiliriz. Değerli arkadaşlar, bu, Silopi’ye bağlı Doruklu köyünde 1996’da
olmuş, 7-8 tane ceset bir kuyudan çıkarılmış. Bu, bir itirafçının yani JİTEM
elemanı olan bir itirafçının beyanından sonra… Asıl önemli olan konu -zaman çok
fazla yok, onun için- 2008 yılında dönemin Kızıltepe İlçe Jandarma Komutanı
Emekli Albay Hasan Atilla Uğur -şu an Ergenekon’dan tutuklu- 1993 yılında
Katarlı köyünü güvenlik gerekçesini göstererek boşaltıyorlar. Sonra köylüler
köye dönüyorlar, geliyorlar. Onların içme suyu olarak kullandıkları o kuyuların
kapalı olduğunu, üstlerinin kapatıldığını ve üstlerine beton döküldüğünü… Ve
köylüler kuşkulanıyor, şüpheleniyor ve bir sürü de kayıp insanlar var. Sonra
Mardin İHD’ye başvuruyorlar. İHD savcılığa
başvuruyor. Savcılık bu kuyuyu açıyor 2008 yılı Ekim ayında, içinde iki tane
ceset ve hâlen kuyuların tam o derinliklerine inilmedi, bir sürü kemik ve
giysiler… Şimdi, buradan tekrar Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları
Komisyonunu göreve davet ediyorum. Yani biz bunları araştırmayıp da neyi araştıracağız?
Burada bir insan hakları ihlali var ve herkes bu noktada üzerine düşen
sorumluluğu yerine getirirse, eminin ki çözemeyeceğimiz hiçbir sorunumuz kalmaz
diye düşünüyorum. Şimdi, çok kısa hemen değineceğim. Bugün asgari ücretle ilgili bir
tespit yapıldı. Şimdi, bu tespit yapılırken yani ne ölçülere göre yapılıyor,
ben Sayın Bakanıma sordum, dedi ki: “ Bakın, Futbol Federasyonu, bir zatın maaşını 100 milyardan, 260
milyara çıkarıyor. E, onlara var, onun aldığı bir yıllık ücret 600 küsur asgari
ücretlinin aldığı maaşla eş değerde. Yani onlara gücünüz yetmiyor, sonra
mağdurlara dönüyorsunuz “Biz sosyal devletiz. Fakir fukaranın hakkını, hukukunu
yerli yerine oturtuyoruz.” diyorsunuz. Biz buradaydık, görüşmeleri izleyen
Bulanık ilçesinden bir kardeşimiz aradı, dedi ki: “Seçimlerde de bizim bu
eğitim ve süt parasıyla ilgili paraları biriktirdiler, seçimlere birkaç gün
kala ödeme yaptılar. Şimdi de paralarımızı vermiyorlar. Acaba seçime kadar
vermeyecekler mi?” Sayın Bakanım, tekrar soruyorum. Zaten verdiğiniz 20 milyon
liralık bir para, onları da seçimlerde böyle üst üste verince 200-300 milyon,
bölge yoksul ya, epeyce de işe yarıyor. Bu tür şeylerden hepimiz vazgeçersek
çok iyi olur. Ama bir şey daha söyleyeyim ama kızmayın. Şimdi, buralarda
arkadaşımız… HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) -
Kızılacak bir şey söylemezseniz kızmayız. SIRRI SAKIK (Devamla) – Yok, yok, kızmayacağız birbirimize.
Kürtler diyor: “… …”(*) yani sessiz
sedasız birbirimize soracağız. Şimdi, bazı arkadaşlarımız buraya çıkıyor, yani
Irak’taki Kürt liderlerle ilgili aşağılayıcı sözler, tepeden bakan, buyurgan...
Bunun hiç kimseye bir yararı yok. Orada o insanlar, Türkmen’iyle, Kürt’üyle,
Arap’ıyla çok mutlu bir hayat sürdürüyorlar, kendi aralarında iyi ilişkileri
var. Yani bizim orada bu ilişkiyi daha da çok ete kemiğe büründürme şansımız
varken neden bunu tırmandırıyoruz? Şimdi, oradaki Türkmenlere sahip çıkarken
oradaki Kürt’ü aşağılarsak, buradaki Kürt kardeşimizin şeyi kalmaz mı? Yani o
da insan. Yahu kardeşlerim, bizi dinleyin, bize inanın, bizim (A) projemizin
dışında (B) projemiz yok. Biz, bu ülkede birlikte yaşamak istiyoruz. Evet,
bizim güneyli Kürtlerle kan bağı ve gen bağımız var, ama sizlerle daha kutsal
bir bağımız var: Duygu bağıdır. Ona inanın. Bu duygu bağını daha da
çoğaltmalıyız. Onun için, oradaki insanları rencide edecek, buradaki Kürtleri
rencide edecek söylemlerden uzak durun. Bazı arkadaşlarımız “Kürt coğrafyası…”
Kıyametler kopuyor. 1920’de Muş Milletvekili, çıkıyor kürsüde diyor ki: “……………” (**) Türkçesi de şu: “Türk kardeşlerim, bizden
korkmayın. Bizim dilimizle sizin diliniz kardeştir.” İki kardeş dili yan yana
getirirsek sorunlarımız çözülür. Bu ülkeyi bölmemiş, tam tersine kardeşlik
duygularını eğer pekiştirebilirsek birliği daha da çok yakalayabiliriz. O
vesileyle, yani birbirimizden korkarak… Şimdi, bir hatip buradan konuşuyor, MHP Grubundan ona bir sataşma
olunca, ee, ırmaklar toprağın zayıf noktasında halka
yapar, zayıf halka DTP, hemen saldırıyor, “Siz hainler!” Bunlar doğru değil.
Yani oraya cevap vereceğinize bize saldırmaya gerek yok. Birbirimizi
dinleyebilirsek bence sorunlarımızı çözebiliriz. Biraz zamanı fazla kullandım, arkadaşlara da sözümüz vardı. Ben
hepinize iyi yıllar diliyorum, görüşmek üzere. (DTP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. Şahısları adına Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Emin Tutan. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Beş dakika süreniz var. MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Teşekkür ederim. (*) Bu bölümde Hatip tarafından,
bilinmeyen bir dille, birtakım kelimeler ifade edildi. (**) Bu bölümde Hatip tarafından,
bilinmeyen bir dille, birtakım kelimeler ifade edildi. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gecenin bu ilerlemiş
saatinde fazla vaktinizi almayacağım. Ben, burada çok Değerli Maliye Bakanımdan
Bursa halkı adına bir ricada bulunmak istiyorum. Sayın Bakanım, Bursa’yı çok iyi biliyorsunuz. Bizim bölgemiz
lodosu çok fazla alan bir bölge. TEDAŞ da size bağlı. Bursa’da yaklaşık üç dört
yıldır hatları yer altına alıyoruz ancak maalesef, daha tamamlayamadık.
Özellikle geçtiğimiz ay içerisinde Bursa’da hatlar yer altına alınmadığı için
elektrikler üç gün, beş gün kadar kesildi. İnşallah, bu bütçe döneminde -tabii,
Çanakkale’yi de burada söylemem lazım, o da çok lodos alıyor, Balıkesir de var-
Balıkesir, Çanakkale ve Bursa’ya özellikle iletim hatlarının yer altına
alınmasında umuyorum ki gereken desteği vereceksiniz. Bütçemizin hayırlı olması dileğiyle hepinize saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Şahısları adına diğer söz Ağrı Milletvekili Sayın Abdulkerim Aydemir’e ait. Buyurun Sayın Aydemir. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakika. ABDULKERİM AYDEMİR (Ağrı) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın
18’inci maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisimizi saygılarla
selamlıyorum. Bildiğiniz gibi bütçe, belli bir dönem içinde toplanacak
gelirlerin ve yapılacak harcamaların tahmini ve karşılaştırmalı cetveli olup
yetkili organlar tarafından bu giderlerin yapılması ve gelirlerin toplanması
için verilen bir izindir. Hükûmetler bunun için
parlamentoda yetki almaktadırlar. İktidarımız döneminde uygulanan basiretli politikalar sayesinde
bütçe sağlam, öngörülebilir, güvenilir bir yapıya kavuşmuştur. Milletin
sırtında yük olmaktan çıkarılıp hizmet eder hâle getirilmiştir. Böylece bütçe
disiplini sağlanmış, kamu borçlarının çevrilebilme endişesi böylelikle tarihe
karışmış bulunmaktadır. Ben zamanınızı fazla kullanmak istemiyorum. 2009 yılı bütçemizin
istikrar bütçesi olduğu, refah bütçesi olduğu ve sosyal devlet gereklerine
uygun olarak hazırlandığı bir gerçektir. Bütçemizin, milletimize, devletimize ve halkımıza hayırlı olmasını
diliyor, yüce Parlamentomuzu bir kez daha en derin saygılarımla selamlıyorum. Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Madde üzerinde soru-cevap işlemine geçiyoruz. Sayın Genç… KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sabah saat 11.00’den beri oturuyoruz, tabii bize bir söz hakkı
gelmiyor. Sayın Başkan, biraz önce burada konuşan bir arkadaşımız “Kürtlere
hakaret ediliyor.” dedi. Bu salonda değil Kürtlere, hiçbir ırka hakaret
edilmiyor. Böyle bir hakaret yapılsa en başta ben karşısında duracağım. Lütfen,
insanları, böyle bir kitleyi üzerine alacak şekilde… Siyaseti daha uygun
zeminde yapalım, iftiralarla dolu zeminde siyaset yapmayalım. Bu devlet bizim
devletimiz, bu millet bizim milletimizdir. Bu topraklar içinde yaşayan herkes
kardeştir. Kimsenin, kimseye hakaret ediliyor iddiasını öne sürerek bunun
üzerinden siyaset yapmasını özellikle şiddetle reddediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Bravo Kamer Bey, bravo (!) KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi efendim, bu terörden zarar gören
insanlarımız var Tunceli’de. Bu paralar ödenmiyor, ne zaman ödenecek? Özellikle
onu sormak istiyorum. Bir de bu resmî plakalı arabalar -o zaman soracaktım sıra gelmedi-
maalesef özel plaka takıyor… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sisteme tekrar girebilir misiniz. Buyurun. KAMER GENÇ (Tunceli) – …bu, tabii, Taşıt Kanunu’na aykırı bir
davranış. Şimdi eskiye nazaran çok resmî plakalı araba olmasına rağmen,
maalesef sokaklarda hep özel plakayla geziyor, bu, Taşıt Kanunu’na aykırı. Ayrıca öğrenmek istiyorum, Çankaya’da kaç tane resmî plakalı araba
var, kaç tane uçak var? Başbakanlıkta kaç tane devlete ait araba var, kaç uçak
var, kaç helikopter var? Bunları özellikle öğrenmek istiyorum. Sayın Başkan, tabii, aslında bu bütçeyi bu kadar geciktiren AKP
Grubudur. Şimdi, iktidar partisi konuşmaz iş yapar. Burada muhalefet partisinin
yol gösterici konuşma yapması lazım. Geçmişte biz bir günde, yani bütçenin bu
son gününde yüz maddelik kanunlar geçiriyorduk ama maalesef burada olay
rayından çıkıyor. Yani, bizde hep aynı kişiler konuşuyorlar. Bence iktidar
partisinin burada söyleyecek şeyleri varsa gider bakanlarına söyler. Yani
burada yapılan bazı konuşmaların bizi rahatsız ettiğini de belirtmek istiyorum
ama maalesef söz hakkımız olmadığı için bunları burada dile getirmiyoruz. Teşekkür ederim efendim. BAŞKAN – Sayın Taner… RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, biraz önceki konuşmanızda
Merkez Bankasının 74 milyar dolar döviz rezervi olduğunu söylediniz. Şimdi
soruyorum: 1) Bu para nerelerde tutulmaktadır? 2) Küresel finans krizinin ülkemiz döviz rezervi üzerinde ne kadar
etkisi olmuştur? 3) Tedbir olarak tutulan bu rezervin getirisi ne kadardır, götürüsü ne kadardır? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Yunusoğlu… SÜLEYMAN LÂTİF YUNUSOĞLU (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakan, daha önce “köstebek skandalı” olarak adlandırılan ve
bazı önemli devlet görevlileri ile siyasilerin mal varlığı ve vergi bilgilerini
sorguladığı ortaya çıkartılan kişiler hakkında herhangi bir işlem yapılmış
mıdır? İkinci sorum: Yurt dışındaki Türklere ait paraların yurt içine
getirilmesi amacıyla Maliye Bakanlığının Meclise sevk ettiği yasa tasarısı
örtülü af içermektedir. Tasarıda düzenleme kişi veya kurumların 2003 sonundan
2008 yılı başına kadar olan dönemdeki vergi kaçaklarına örtülü af getiriyor. Tasarı
paranın yurt dışından getirildiğine dair geçiş mekanizmalarında boşluk
bıraktığı için mükelleflerin yurt içindeki parasını yurt dışından getirmiş gibi
işlem yapmasına da imkân tanıyacak. Sizin bahsettiğiniz bütçe anlayışı ve
disiplinine bu durum aykırı değil midir? BAŞKAN – Sayın Cengiz… MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Bakanım, dün akşam da
sormuştum, Sağlık Bakanımızdan da sağlıklı cevap alamadık zamanı yetmediği
için, özellikle son günlerde 4/C’li arkadaşlardan çok
çok sık telefon ve mektup alıyoruz. Bu
arkadaşlarımızın özellikle satacak ve satarak da geçinecek hâlleri kalmadığı ve
özellikle 450-500 YTL maaşla da geçinemedikleri, çocuklarına sağlıklı eğitim
veremedikleri ve sağlıklı bir aile kuramadıkları noktasında acıklı mektuplarını
da alıyoruz. “Acaba, Maliye Bakanımız bizim durumumuzdaki arkadaşlarımıza ve
bizlere bir yılbaşı hediyesi veya müjdesi verir mi, veremez mi?” diye sık sık soruyorlar. Benim de bu üçüncü sorum, sizden de bir
cevap bekliyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Bakan… MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, çok
teşekkür ediyorum. Sayın Genç, “Resmî araçlara özel plaka takıyorlar, bu da Taşıt
Kanunu’na aykırı.” diye soru sordu ve bir de “Başbakanlıkta, Çankaya’da, diğer
yerlerde ne kadar böyle özel plaka takılıyor?” diye sordu. Şimdi, ben, tabii, bu konuda, özel plakayı kimler takıyor, kimler
takmıyor, bilemiyorum ama bazen güvenlik gerekçeleriyle bu yola
başvurulabiliyor. Yani, buna bir imkân var. Ama… KAMER GENÇ (Tunceli) – Sadece güvenlik değil, arabalarını özel
işlerinde kullanıyorlar. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bunun dışında, o
makamın sahibi istedi diye normal resmî plakada böyle değişiklikleri
yaptıklarına pek inanmıyorum ama bu konuda ben de bir araştırma yapacağım,
Sayın Genç’e de bir bilgi veririm diye düşünüyorum. KAMER GENÇ (Tunceli) – Terör paraları… MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bir de terör parası
vardı. 19 milyon YTL, sırf Tunceli için, terörden zarar görenlere yardım
yapıldı. Yani, biz, bu terörden zarar görenlerin paralarını her ay İçişleri
Bakanlığına ödüyoruz, İçişleri Bakanlığı da kendi elindeki isteklere göre bunu
dağıtıyor. Değerli arkadaşlar, bugüne kadar -bütçede en büyük kalemlerden
birisidir- 730 milyon YTL oldu ödemelerimiz ve bu çıkıyor, milyarlara çıkacak
bu. SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Bakanım, iç barışı sağlayalım, paraları
çarçur etmeyelim. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ama bundan dolayı da
biz, ödemeyelim, etmeyelim demiyoruz ve her ay ödeniyor. Bu, bütçede de önemli
kalemleri tutuyor, bunu da arz etmek istiyorum. Yani, burada, efendim,
ödenmiyor, işte, bize gelmiyor falan… Hayır. Herkese gidiyor, oradaki
müracaatlara göre, hak ediş sıralarına göre, adaletli bir şekilde… SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Bakan, benim köyüm 1993 yılında yakıldı.
Ben de hak sahiplerinden biriyim ama Allah adına bugüne kadar bir kuruş
almadım. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – O zaman İçişleri
Bakanlığına soralım Sayın Sakık. Vardır bir şey, ya
davayı kazanamadın ya bir şey, onlar da olabiliyor bazen. Müracaatına… SIRRI SAKIK (Muş) – Valiler durumdan vazife çıkarıyorlar. GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır)
– Daha başvuruların sadece yüzde 20’si sonuçlandı, daha yüzde 80’i duruyor. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Düşünün “sadece yüzde
20’si” diyor, ben onu araştırırım ama… GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Bunun da sadece yüzde 46’sı ödenmiş.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - 730 milyon -730 trilyon
eski parayla- parayı dağıttık yani. Şahıs şahıs
dağıtıyoruz, daha ne yapalım yani. Ama bizim de tabii bir ödeme gücümüz var.
Yani, sonsuz bir kaynağımız yok, onu da biliyorsunuz. Evet, Sayın Taner “Merkez Bankası rezervleri nerede tutuluyor?”
diyor. Onu ben de merak ettim ilk geldiğimde, ya bu paraları nerede
tutuyorsunuz dedim. Şimdi bu paraları… Merkez Bankasının özel bir politikası
var, yani, bazılarını nakit, hemen ihtiyacı olacak gibi, bazılarını belli
yerlerde tutuyorlar, onların o politikalarını Merkez Bankası tayin ediyor. Ama
bugüne kadar da, hiçbir zaman, “Merkez Bankası rezervini kötü bir yerde tuttu,
yanlış bir yerde tuttu.” diye kimse söyleyememiştir. Yani, şimdiki de, daha
önceki de dâhil bunlara. O bakımdan, Merkez Bankasının, bu konuda hakikaten
özel bir şeyi var, politikası var. S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Bakan, siz de mi çözemediniz? MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - O bakımdan hiç merak
etmeyin, Merkez Bankası rezervlerine bakın. Ha altınlar nerede derseniz, onlar
depolarda, böyle kalıp kalıp duruyorlar. Girip
bakmadık ama duruyor. RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, Merkez Bankası rezervi… MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Şimdi ben bir cevap
vereyim. Bir daha sefere sorun siz, ben size anlatayım. RECEP TANER (Aydın) – Merkez Bankası rezervi şu anda 74 milyar
dolar. Ülkemiz şu anda dışarıdan daha yüksek faizle borç alıyor. O paralar
İsviçre bankalarında, ABD bankalarında blokajda. Bizim
aldığımız faiz ile ödediğimiz faiz arasında… Yani Merkez Bankasının blokajının bize getirisi, götürüsü
nedir? MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bakın, şimdi o soru
yanlış bir soru. Neden derseniz, Merkez Bankası, bağımsız ve rezervleri de ona
ait. Merkez Bankası, ben hazine olarak borç alıyorum, ondan almayayım da Merkez
Bankası kaynaklarını kullanayım dediğiniz an ülkenin riski fevkalade yükselir
ve bizim faizlerimiz de yükselir çok fazla. Şimdi, bütün şeyler, sanayici-banka-şirket ilişkisi… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Evet, yavaş yavaş değil, hızlı
bir biçimde kestik, zaman doldu. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkana ben hak
veriyorum. MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Bakanım, on dakika doldu
sorulara cevap alamadık. BAŞKAN - Yazılı cevap olarak verilebilecek Sayın Cengiz. Teşekkür ederim. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bir dahaki sefer size
özel anlatacağım. MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) - 4/C’liler
cevap bekliyorlar. BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 19’uncu maddeyi okutuyorum: İKİNCİ KISIM Devlet Borçları ve Kamu İktisadi Teşebbüslerine İlişkin Hükümler Hazine garantili imkân ve dış borcun ikrazı limiti ve borçlanmaya
ilişkin işlemler MADDE 19 – (1) 2009 yılında, 28/3/2002
tarihli ve 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi
Hakkında Kanuna göre sağlanacak; a) Garantili imkan ve dış borcun ikrazı
limiti 4 milyar ABD Dolarını, b) Hazine Müsteşarlığınca belirlenecek koşullar çerçevesinde ve
elde edilecek kaynaklar Hazineye aktarılacak şekilde kamu kurum ve
kuruluşlarınca ihraç edilecek sertifika, senet ve benzeri finansman enstrümanlarına sağlanacak garanti tutarı 2 milyar ABD
Dolarını, aşamaz. (2) Birinci fıkranın (b) bendinde yer alan tutarı bir katına kadar
artırmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir. (3) Bu Kanunun 1 inci maddesi ile belirlenen başlangıç
ödeneklerinin yüzde birine kadar ikrazen özel tertip
Devlet iç borçlanma senedi ihraç edilebilir. BAŞKAN - Madde üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Yılmaz Ateş’te. Buyurun Sayın Ateş. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on dakika. CHP GRUBU ADINA YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Sayın Bakan, kamu finansmanı ve borç yönetimi düzenlemeniz her
geçen yıl bozulmaktadır. Garanti imkânı ve dış borcun ikraz limitini 2 milyar
dolardan 4 milyar dolara çıkarıyorsunuz. Gerekçeniz de yaşanmakta olan mali
kriz nedeniyle daralan kredi imkânlarını genişletmek. Büyüme ve istihdam
açısından ihracatçıların ve KOBİ’lerin kredi ihtiyaçlarını karşılamak
istiyorsunuz. Peki uygulamanız böyle mi? Hayır,
uygulamanız tam tersine. KOBİ’lerin, gerçek üreticilerin onuruyla oynuyorsunuz.
“Can suyu kredisi vereceğiz.” dediniz, çek-senet borçlarını ödedikleri hâlde
Merkez Bankasının kara listesinden şirketleri çıkarmıyorsunuz. “Ödenmiş ama fi
tarihinde çekiniz karşılıksız çıkmış, senediniz protesto olmuş.” deyip tek
kuruş kredi vermiyorsunuz. Bu hangi ahlaka, hangi yasaya sığmaktadır? Sanayi
Bakanı Sayın Çağlayan dahi isyan ediyor. Ya elinden gerçekten bir şey gelmiyor
ya da o da timsah gözyaşı döküyor. Bana bir tek şirket, bir tek kuruluş, firma
gösterin ki, bir tek çeki karşılıksız, bir tek senedi de ödenmemiş olsun.
Vermiyorsanız “vermiyoruz” deyin, bu kuruluşlarla da, bu kuruluşların onuruyla
da oynamayın. Ama KOBİ’lere bunu yaparken Sayın Başbakanın damadının firmasına
bu kuralı uygulamıyorsunuz. 750 milyon dolarlık krediyi kamu bankalarından alıp
damadın yönettiği holdinge vermekte sakınca görmüyorsunuz. Devletin parasıyla,
damadı, devletin televizyon ve gazete grubunun patronu yapıyorsunuz. Bu da yetmiyormuş
gibi üstüne hediye olarak da bedelsiz, Bursa’da 10 milyon dolarlık gayrimenkulü
de hediye ediyorsunuz. Denizli’de falçatayla boğazını keserek
intihar eden tekstilci Mehmet Ağcabay, Sayın Bakan,
sizin bu yanlış politikalarınızın kurbanıdır. Otuz beş yıllık onurlu eğitimci Yücel Kalınyazgan’ın
onur intiharı, sizin bu yanlış politikalarınızın eseridir. Florya’da poligonda intihar eden Levent Yener yanlış
politikalarınızın kurbanıdır. Hele bir de sorumluların büyük bir pişkinlikle başsağlığı dileyip
“Nasıl vefat ettiği hiç önemli değil, niçin vefat ettiği şu an sorgulanacak bir
şey değil.” deme pişkinliğini göstermek de herhâlde ayrı bir yetenek sahibi
olmak gerektirir. Sayın Bakan, politikalarınız yanlış, uygulamalarınız yanlış oğlu
yanlış. Bakınız, 2002-2004 döneminde yüzde 6,9 büyüme hızı ve yüzde 2,2 cari
işlemler açığı oranına karşılık olarak 2008 yılı ilk dokuz aylık döneminde
Türkiye'nin büyüme hızı yüzde 3’e düşmüş, cari işlemler açığının millî gelir
içindeki payı yüzde 7,5’a yükselmiştir. İhracatı, yüksek ithalat bağımlısı yaptınız. 1996 yılında ihraç
edilen her 100 liralık üründe 57 liralık ithal mal kullanılırken 2008 yılında
bu oran 74 lira olarak gerçekleşmiştir. Yani devri iktidarınızda ihracatı
yapılan her 100 liralık üründe ülke içinde kalan kısmı sadece 26 lira olmuştur.
Sayın Bakan, başta siz olmak üzere iktidar mensuplarınız büyük bir
fiyakayla, büyük bir cakayla hep “70 milyar döviz
rezervimiz var.” diyorsunuz. İktidara geldiğiniz 2002 yılında ülkemizin dış
borcu 130 milyar dolar iken 2008’in ikinci çeyreğinde yani aradan geçen altı
yıllık süre sonunda 284 milyar dolara yükselmiştir. Bunun yüzde 67’si özel
sektöründür. Bu, özel sektörün, KOBİ’lerin nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya
olduğunun da işaretidir. 2002 yılında Türkiye’nin toplam borcu 220 milyar dolar
iken bugün 500 milyar dolar olmuştur. Büyüme düşmüş; işsizlik, yoksulluk, açlık
artmıştır. Siz bu 4 milyar doları gerçekten KOBİ’lere mi, yoksa hazineyi
yağmalattığınız yandaş belediyelere ve bütçe açıklarınız için mi
kullanacaksınız, bunu hep birlikte göreceğiz. Yalnız, yönetme yönteminiz
yanlış. Bakınız, hazinenin vadesi geçmiş ve gelecek alacaklarının toplamı
25 milyar 218 milyon yeni Türk lirasıdır. Bunun 13 milyar 984 milyon Türk
lirası mahallî idarelerindir. Mahallî idareler içinde 4 milyar 526 milyon yeni
Türk lirası ise tek başına Ankara Büyükşehir Belediyesinindir. Yani toplam
hazine alacaklarının yüzde 18’ini bu kalem oluşturmaktadır. Hazinenin vadesi
geçmiş alacaklarının toplamı 8 milyar 127 milyon yeni Türk lirası. Ama bunun 4
milyar 86 milyon yeni Türk lirası tek başına Ankara Büyükşehir
Belediyesinindir. Yani yüzde 50,3’ünü oluşturmaktadır bu rakam. Kapatmaya
çalıştıklarınızla beraber Türkiye’de 3.225 belediye var. Bütün belediyelerin
hazineye vadesi geçmiş, yani ödenmemiş borçlarının toplamı 6 milyar 620 milyon
YTL’dir. Bunun 4 milyar 86 milyon Türk lirası sadece tek başına yine Ankara
Büyükşehir Belediyesinin. Yani toplam borcun, ödenmemiş toplam borcun yüzde
61,7’sini oluşturmaktadır. Sayın Bakan, şimdi soruyorum: Bu devletin hazinesi Ankara
Büyükşehir Belediyesinin kasası mıdır? Hazine belediye başkanının gizli kasası
mıdır? Böyle bir devlet yönetimi olur mu? Fiyaka atıp duruyorsunuz, bütçede
disiplini sağladık diye. Peşkeşleriniz, kıyaklarınız
bununla da bitmiyor Sayın Bakan. Bakın, 16/11/2007
tarihi itibarıyla BOTAŞ’ın kurumlardan tahsil edemediği alacaklarının anapara
ve faizlerinin toplamı 12 milyar 304 milyon yeni Türk lirası iken bunun tek
başına 1 milyar 176 milyon yeni Türk lirası Ankara Büyükşehir Belediyesine
bağlı EGO Genel Müdürlüğünündür. Sayın Gökçek’in ricasıyla özel kanun çıkardınız, 236 milyon yeni
Türk liralık faizini sildiniz ama buna rağmen ana parayı
dahi hâlen tahsil edebilmiş değilsiniz. Bu kıyakları
çektiniz de ne oldu? Ankara Türkiye’nin en borçlu belediyesi oldu. İkinci
kalite suyu, dünyanın en pahalı suyu olarak Ankaralılara satıyorsunuz,
Türkiye’nin en pahalı doğal gazını Ankaralılara tükettiriyorsunuz, Türkiye’nin
en pahalı toplu taşım araçlarından Ankaralıları yararlandırıyorsunuz. Sayın Bakan, bu nasıl bütçe disiplinidir? BOTAŞ’ın tahsil
edilemeyen ve takibe geçilmiş alacakları toplam varlıklarının yüzde 45’ini
oluşturmaktadır. BOTAŞ’ın 2005 yılı hesaplarının KİT Komisyonunda incelenmesi
ve denetlenmesi, yönetiminin büyük bir bölümünün tutuklu olması nedeniyle 2006
yılında yapılamamıştı. Alacaklarını tahsil edemeyen BOTAŞ yüksek faizli iç
borçlanmayla yeni bir kamu zararı oluşturmuştur. Kamu zararı nedeniyle KİT
Komisyonunun Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunması gerekirdi. Suç
duyurusunda bulundu mu, size sormak gerekir Sayın Bakan. Özetle, ne kalkınmayı sağladınız ne adaleti, ne yoksulluğu ortadan
kaldırdınız ne de yasakları. Türkiye’yi sadece yolsuzluklar cennetine
çevirdiniz. Yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ateş. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın
Mithat Melen. (MHP sıralarından alkışlar) Buyurun Sayın Melen. MHP GRUBU ADINA MİTHAT MELEN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. Bütçe kanununun 19’uncu
maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına. Bu konuda önemli bir şeyden bahsetmek istiyorum. Bir kere, her
şeyden önce burada “Amerika Birleşik Devletleri doları” lafı var; garantiler.
Acaba Amerikan bütçesinde “Türk lirası” lafı var mı, sözü var mı? Niye ısrarla
Amerika Birleşik Devletleri doları üzerinden yapıyoruz Türkiye bütçesini? Geçen
sene de böyleydi bu, ondan önceki yıla da baktım, böyle. Bu
önemli bir nokta. Şu anda Amerika Birleşik Devletleri doları çok
istikrarlı da değil ayrıca. Biz niye onu… Yani, rakamlar üzerinde falan
tartışmadan önce, önce gerçekten niye bu Türk bütçesi içerisinde dolar var,
niye bu dolarla bu garantileri vermeyi düşündük, onun önemli bir izahı olması
lazım, herhâlde burada Sayın Bakan veya hazine yetkilileri verecek. Ben onu
geçen yıl da sormuştum, ona ciddi bir cevap alamamıştım. Gene bu noktadan hareketle garantili imkân ve dış borcun ikraz
limiti 4 milyar Amerika Birleşik Devletleri dolarına çıkarılmış. Yani, belki 1
misli artıyor geçen yıla nazaran. Bu yıl “Daha mı iyi borçlanacağız?” demek,
“Daha çok mu borçlanacağız?” demek, yoksa “Daha fazla garanti mi vereceğiz?”
demek. Bakın, çok fazla incelersek, biraz daha derinine inersek zaten
verdiğimiz garanti üç tane kamu kurumuna ve bir iki belediyeye; o da yüzde 80’i
buluyor. Orada da bir tehlikeli risk var. Yani hazine gereksiz risk almış
durumda oluyor bu limitleri arttırdıkça. Hâlbuki bu limitleri arttırmak yani
hazinenin daha iyi borçlanır bir hâle gelmesi için mi yoksa bir borç
idaresinden proje yönetimine dönmesi gereksinimi için mi? Gerçekten artık
hazine Türkiye’de borç yönetmekten proje yönetmeye dönüştürmesi lazım kendi
yapısını çünkü gelecek yıl, 2009 yılı içerisinde 100 milyar dolar borç
çevirmemiz lazım. Bunun için de bu borcu şu veya bu şekilde bulmamız lazım. Bu
günde yaklaşık 1 milyar dolara eşit. Bir de kamu açıklarının gelişmesi, KDV ve ÖTV’nin düşmesi Türk lirası cinsinden tekrar piyasalardan
yabancı cinsten para almayı gerektiriyor, bu borçları ödemek için. O zaman, bir
o kadar daha parayı eklerseniz 2009 yılı için günde 1 milyar dolardan bahsetmek gerekiyor. Bu, önemli.
Beraberinde sadece bütçe kanunlarına borçlanma limitini artırarak değil
hazinenin yeni proje üretmesiyle mümkün. Yani nedir yeni proje? Belki
Türkiye’ye çekilecek yeni fonlardır, yeni yapılanmalarla ilgilidir. Mesela, hem
kurumlar vergisi düşük Türkiye’de şu anda hem de reel faiz yüksek ama bunlarla
yeni fonları çekmek, yeni projeleri desteklemek gerekiyor. Aksi hâlde, seneye
bu limitleri artırarak da bu işleri yapmakta zorlanabiliriz. Bir de tabii önemli bir ikinci madde var. İkinci maddede ilginç bir
biçimde 2 milyar dolar bir garantiden bahsediyor ve bunun artırılmasını, 2
misli artırılmasını yani 4 milyar dolara çıkarılmasını sadece Bakanlar Kurulu
kararına bırakıyor. Burada da bir tehlike beraberinde var. Yani, devamlı olarak
bütçeyi zorlayarak, yasaları zorlayarak, bir yerden icraatı rahatlatmak için
uğraşırken öbür taraftan dengeleri bozuyoruz. Borçlanma limitlerini artırdıkça
enflasyonu da bir yerde tetiklediğinizi unutmamakta yarar var. İşte, onun için
belki Merkez Bankasının ciddi sıkıntısı buradan ileri geliyor. Merkez Bankası
yapabileceğini yapıyor. Başta da neyle uğraşıyor? Enflasyon hedeflemesiyle
uğraşıyor. Enflasyon hedeflemesiyle uğraşırken para arzındaki genişlemeyi
borçlanarak önleyemez durumda. İşte, burada, belki özellikle bu 19’uncu maddeyi
çok dikkatli kullanmak lazım ama geçmiş yıllarda çok dikkatli kullanamadık.
Benden önceki hatip de söyledi, birdenbire borçların bir yerde toparlanması
kamuyu da sıkıntıya sokan bir olay. Onları ödemek için gerçekten kamu sıkıntıya
düşüyor ve tekrar borç almak zorunda kalıyor. Yani, öyle bir kısır döngü
içerisine düşüyorsunuz ki, borcu borçla ödemek zorunda kalıyorsunuz, sonunda
sistem zorlanıyor. Onun için, bu maddeleri hep oynayarak biz gerçekten zorladık.
Mesela Sayın Bakan kesintilerden bahsetti. Biz nelerden kesinti yapmışız
bütçelerden, biliyor musunuz? Yatırımdan kesinti yapmışız ve eğitimden
yapmışız. Bir taraftan çok iddialı olarak Türkiye’nin kalkınma hızını artırmak,
büyümesini çoğaltmakla uğraşıyoruz, öbür taraftan da Sayın Bakan tasarrufun
yatırım ve eğitimden olduğunu söylüyor. Türkiye’nin iki tane önemli sorunu,
yani Türkiye’de tüm bu… Hatta sayın grup başkan vekili de aynı şeyi söyledi,
psikolojik etkiden bahsetti. Psikolojik etkiyi nasıl artıracaksınız? Hükûmet olarak biraz kesenin ağzını açarak artıracaksınız.
Enflasyondan korkuyorsunuz onun için. Enflasyondan korkunca da yatırımları
durduruyorsunuz ve eğitimden kesinti yapıyorsunuz. Ee,
nasıl halk psikolojik olarak rahatlayacak? Bugün dünyada öyle bir hâle geldi ki para çok bollaştı. Çünkü
mecburen herkes elini cebine attı, piyasaları parayla doldurdu. Bakın, gelecek
dokuz ay içerisinde hem Avrupa Birliği hem Amerika Birleşik Devletleri
toparlanacak, toparlandığı zaman bizim elimize de o paralardan yararlanma
fırsatı geçecek ama biz gelecek dokuz ay için, Sayın Bakanın ağzından,
yatırımları kıstığımızı ve eğitimden de tasarruf ettiğimizi söylüyoruz. Bir
taraftan da Türkiye’nin en önemli sorununun “eğitim şart” diye… Hatta bir anekdotu var eğitim şart… Peki, eğitimi artırmazsak, katma
değeri yüksek mal ve hizmet üretmezsek nasıl Türkiye’de yatırımları
artıracağız? İnsan kaynaklarına nasıl yatırım yapmadan Türkiye’yi 21’inci
yüzyıla taşıyacağız? Tabii, bu saatte belki zor konular bunlar. Hele on ikiden sonra
taksilerin bile çift tarife aldığı yerde, bizim de artık yapımız yavaşlıyor.
Onun için, belki zor ama… Yine, Türkiye İstatistik Kurumunun ilginç bir rakamı
var. Avrupa Birliği içerisinde 27 ülke arasında, 44 endeks numarasıyla biz
gayrisafi millî hasıla sıralamasındayız, tüketim sıralamasında
da 46, yani yüzde 46. Yani Avrupa’nın yarısı kadar bile üretmeyip yarısı kadar
bile tüketmiyoruz, özetle. Buradaki tüketimden kaçmak, tüketimden korkmak değil
ki amaç; tam aksine daha fazla yatırım yapıp daha fazla üretim yapıp ama daha
fazla değil az borçlanıp, borcu borçla ödeyip değil, borcu üreterek ödemek
meselesi var. O da sadece ve sadece 19’uncu madde üzerine ağırlıkla değil.
Türkiye, gerçekten, bütçelerini değil, nakit akışını döndürmekte zorluk çeken
bir ülke hâline geldi. Her yıl nakit akışında ciddi problem var. Aynı problem
bugün piyasa içinde var. Türkiye’de nakit dengesini çözemeyen –piyasada- bir
yapı var. Ama önce kamu yönetiminin nakit dengesini ciddi biçimde çözmesi
gerekiyor. Eğer en kısa zamanda bunu çözemezsek seneyi zor geçireceğiz, 2010’u
da zor geçireceğiz, toparlanamayacağız. İşte, bence, esas
psikolojik mesele burada. Esas psikolojik mesele, Türkiye’de yatırımların önünü
açmakta, borçlanmanın dozunu da azaltmakta. Çünkü tasarruf eğilimini de
yükseltmenin yolu üretmekten geçiyor. Fazla vaktinizi almadan, bu duygu ve düşüncelerle, bu bütçenin
hayırlı olmasını ve borçsuz bir yıl geçirmek dileğiyle saygılarımı sunuyorum.
(MHP, AKP ve CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Melen. Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili Sayın
Hamit Geylani. Buyurun Sayın Geylani. (DTP sıralarından
alkışlar) Süreniz on dakika. DTP GRUBU ADINA HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sevgili arkadaşlar, biz her konuda sözümüzün arkasındayız. Bu
akşam bu saatte zaman ekonomisinden de kısıntı yapacağımızın sözünü verdik,
onun için konuşmamı kısa tutacağım. NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – Hadi bakalım, görelim. HAMİT GEYLANİ (Devamla) – Göreceğiz. Değerli arkadaşlar, 2009 bütçesinde en büyük payın borçlanma
faizlerine gideceği bütçe görüşmelerinde ortaya çıkmıştır. Türkiye son yirmi beş
yılda 433 milyar dolar faiz ödemiş. Bu da her yıl bütçenin dörtte 1’inin faize
harcandığı anlamına geliyor. 2007 yılı sonu itibarıyla yaklaşık 256 milyar YTL
olan iç borç stoku 2008 yılı Ekim sonu itibarıyla 272 milyar YTL’ye çıkmıştır.
Yine 2007 yılı sonunda 247 milyar dolar olan dış borç stoku ise yüzde 15
artışla bu yıl haziran sonu itibarıyla yaklaşık 285 milyar dolara çıkmıştır. Bu
da her yıl Türkiye’nin borç yükünün arttığının ve bütçenin büyük bir kısmının
sırf borçlanma faizlerine gittiğinin belirgin bir ifadesidir. Tüm bu
göstergeler çalışandan, emekçiden ve yoksuldan alınan vergilerin borç
faizlerine harcandığını göstermektedir. Sayın milletvekilleri, 2009 yılı bütçesini bir bütün olarak
değerlendirdiğimizde, topluma hiçbir yaşamsal alanda özgür vatandaş olma
sevincini sunmuyor. Çünkü böylesi bir sunum, gerçek sosyal devlet anlayışıyla
olanaklıdır. Sosyal devlet düzeninde ekonomik refahla birlikte siyasal haklar
da tüm baskılardan uzak, herkes için eşit, halkın özgür iradesini yansıtacak
bir şekilde olmalıdır. Ne yazık ki tekçi ve inkârcı bir siyasetin ürünü olan bu
bütçe de özlem duyulan iradeyi yansıtmaktan oldukça uzaktır. Özgür irade
demokratik bir ortamda anlam bulur. Gerek insan hakları gerekse temel
vatandaşlık hakları arasında yer alan kimlik, dil, kültür ve diğer haklar iç ve
evrensel hukuk normlarıyla korunması doğal bir hak ve demokrasinin vazgeçilmez
kazanımıdır. Değerli arkadaşlar, ekonomik kriz, siyasi kriz, yargı krizi ve
ağır borç yükü tüm toplumsal dokuları kirletirken, Sayın Başbakan da bir şey
olmamış gibi çıkıp grafiklerle pembe tablolar çiziyor, millete ve Parlamentoya
geometri dersi veriyor ve ortalıkta bir yerlere ok gibi saplanacak “teğet”
hayaleti dolaşıyor. Bu, bütçenin sanırım belirgin sözcüğü oldu. İddia edildiği gibi sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel kriz
kirlenmesi ülkeyi teğet geçmiyor, ne yazık ki yurttaşın tam yüreğine
saplanıyor. Bakınız, halkın beslenme, ısınma, giyim, eğitim, sağlık ve diğer
konulardaki taleplerini sokağın sesinden dinlemek gerekiyor. AKP Hükûmeti 2009 bütçesiyle, plan ve programlarıyla, atama
kadrolarıyla partinin arka bahçesi durumuna getirdiği devlet kurumlarıyla ve
kaymakam, valileriyle yerel seçimlere kilitlenmiştir değerli arkadaşlar. Tek
cümleyle bu bütçe de bir seçim bütçesi olacaktır. Ekonomik büyümenin durma noktasına geldiği, cari açığın hızla
büyüdüğü, yoksulluk ve açlık sınırının giderek yükseldiği bir dönemde bu
abartılı rakamlar hiç de gerçeği ifade etmiyor. Yüzde 10 civarında belirlenen
işsizlik oranı doğru değil, kendileri de inanmıyorlar. Gerçek işsizlik
rakamları sokakta, kahvelerde, amele pazarlarında ve kapanan iş yerlerinde
ortaya çıkmaktadır. Hükûmet enflasyonun tek
haneli rakamlara düşmesiyle övünüyor ancak gerçek enflasyon yoksul halkın
cüzdanında ve filesinde bulunmaktadır. MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Hamit Bey, hani kısa konuşacaktınız? HAMİT GEYLANİ (Devamla) – Peki, kısıtlayayım. Değerli arkadaşlar, korkular ülkesinin yasaklar bölgesinde hâlen
fiilen OHAL rejiminin baskı ve uygulamaları devam etmektedir. Yıllardır süren
bu ezberler sonucunda ve bastırma politikalarıyla hadiseye yaklaşan AKP, çözümü
güvenlik güçlerine havale etmiştir. Yani hakkını yememek lazım, seçmenlerine
verdiği sözü bile tutmayarak başörtü ve diğer vazgeçilmezlerinden de vazgeçerek
sistemin derinine teslim olan bir hükûmetten başka
bir şey beklenemez. Onun içindir ki biz diyoruz: Yüzde 47 oyla hükûmet
olmuş AKP ama ne yazık ki iktidar olamamış, iktidar başka güçlerde. Halkın
gerçek iktidarında buluşma ve ortaklaşma dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Geylani. Şahıslar adına ilk söz Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Fatih Arıkan’a aittir. Buyurun Sayın Arıkan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakika. FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2009 Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 19’uncu maddesi
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. Değerli milletvekilleri, 19’uncu madde özü itibarıyla devlet kurum
ve kuruluşlarının yatırımları için ihtiyaç duyacağı dış kredileri daha uygun
koşullarda alabilmesi veya çıkaracakları borçlanma senetlerine verilecek hazine
garantilerinin üst limitini belirlemektedir. Ben bu vesileyle Sayın Bakanımdan, Kahramanmaraş’ın da istifade
ettiği 5084 sayılı Teşvik Yasası’nın süresinin en az bir yıl daha uzatılmasını
talep ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – İstanbul Milletvekili Sayın Ünal Kacır.
Buyurun Sayın Kacır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakika. ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bütçe
Kanunu Tasarısı’nın 19 uncu maddesi üzerine bir yanlışı düzeltmek için söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, bütçe konuşmaları sırasında bazı konuşmacı
arkadaşlar “Geçen yıl yolsuzluklar nedeniyle KİT Komisyonu BOTAŞ’ı
görüşememişti.” şeklinde ifadeler kullanmaktadırlar. Bu sözler gerçeği
yansıtmamaktadır. Bilindiği üzere, KİT Komisyonu toplantılarında, Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu raporları, alt komisyonlar tarafından hazırlanan
raporlar, kuruluşlar tarafından alt komisyonlarımıza gönderilen cevaplar
dikkate alınarak denetim yapılmaktadır. Bu belgelerle ilgili eksiklikler
olduğunda veya Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul çalışmalarındaki önemli
görüşmeler ya da yoğunluklar nedeniyle zaman zaman
komisyon programlarında ertelemeler söz konusu olabilmektedir. Herhangi bir
kuruluşla ilgili yolsuzluk söylentileri Komisyon çalışmalarının ertelenmesine
gerekçe oluşturmamıştır, oluşturamaz. Yine bilindiği gibi, bu dönem KİT Komisyonumuz çalışmalarını 20
Kasım 2008 tarihinde denetim kapsamına giren tüm kuruluşların 2006 ve önceki
yıllara ait denetimleri Komisyonumuzca eksiksiz tamamlanmıştır. Denetimi
yapılacak hiçbir kurum ve kuruluş kalmamıştır. Herhangi bir kuruluşla ilgili
KİT Komisyonu toplantısının erteleme gerekçesi yolsuzluk söylentileriyle
ilişkilendirilecek olursa, bu mantıkla bakıldığında, denetimi yapılacak hiçbir
kuruluşun kalmamış olması, denetimlerin eksiksiz tamamlanmış olmasının ne
manaya geldiği hususunu yüce heyetinizin ve milletimizin takdirlerinize
sunuyorum. Hepinize hayırlı akşamlar diliyorum. Sevgiler, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Birleşime on beş dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 00.51 DOKUZUNCU OTURUM Açılma Saati: 01.04 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK
(Bursa), Murat ÖZKAN (Giresun) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
37’nci Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum. 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. 19’uncu madde üzerinde soru-cevap işlemine geçiyoruz. Sayın Cengiz… Yok. Sayın Taner… RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakanım, benzinin TÜPRAŞ rafineri
çıkış fiyatı 45 kuruş. Üzerine yüzde 425 oranında vergi yükü bindirilerek
vatandaşa 2 lira 70 kuruştan benzin satılıyor. Temmuz ayında akaryakıttaki,
benzindeki dolaylı vergilerin oranı yüzde 180 iken, şimdi yüzde 425’e yükselmiş
durumda. Sizce bu adil midir? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Sakık… Yok. Sayın Şandır… MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ediyorum. Sayın Bakan bu soruyu daha önce sordum, cevabını da aslında
biliyorum. Ama ola ki, şu gecenin güzelliğinin hayrına bir güzellik yaparsınız
umudundayım. Siz de biliyorsunuz efendim. Yani kayan arabanın frenine basılmaz,
gazına basılır. Şimdi “Kriz var” deniliyor. Krizden çıkış yolu da -siz ifade
ettiniz- üretime destek vermek, üretmek ve tasarruf etmek. Üreten kesimlere
destek verilmesi için can suyu kredisi çıkarttınız, teşekkür ediyoruz muhalefet
olarak. Ama bu can suyu kredisini kullanmak isteyen esnaf ve sanatkârlar,
KOBİ’ler, maalesef, işte zamanında ödeyemediği bir çekinden, bir senedinden
dolayı siciline nokta düşülmüş; bankalar da zaten bahane arıyorlar, bunu ileri
sürerek bu kredinin kullanılmasına engel oluyorlar. Esnaflarımız adına, siyaset adına, toplum adına istirham ediyorum.
Lütfen, bu sicil affını çıkartınız. Zaten var, ama uygulanması yönünde bir
talimat veriniz. Bu yönde bir merhamete gelir misiniz diye soruyorum. Teşekkür ediyorum efendim. BAŞKAN – Sayın Çelik… BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, teşekkür ederim. Ben IMF ile ilişkiler konusunu sormak istiyorum. IMF ile
muhtemelen ocak sonunda bir anlaşma imzalanacağı basında yer almaktadır. Hükûmet olarak IMF’ye hangi taahhütlerde bulundunuz? Bütçe
rakamları ile IMF öngörüleri uyuşuyor mu? Örneğin IMF büyüme tahminini yüzde
sıfır ila 1 aralığında öngörüyor, bu da vergi
tahminlerinin daha düşük gerçekleşeceği anlamına geliyor. Hangi gerekçeyle 2009
yılı bütçesinde büyüme hedefi bu anlamda yüzde 4 alınmıştır? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Cengiz… MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Bakanım -yine biz önden
girdik ama arkaya kaldık- iki akşamdır sorularıma cevap alamıyorum. Şimdi,
dışarıda on beş dakika verilen arada yine bütün herkes, 4/C’liler
televizyonun başında, sizden acaba yılbaşı müjdesi alır mıyız diye “Tekrar
Bakanıma hatırlat.” dediler. Gerçekten 4/C’lilerin
özellikle anlattıkları olay şu: Çocuklarımıza eğitim veremiyoruz, ailemizi
geçindiremiyoruz, kömür dahi alamadık, gerçekten çok mağduruz, mutlaka bunun
bir… “Bakanımız tarafından bizi böyle rahatlatacak herhangi bir söz olabilir
mi, bir müjdesi olabilir mi; ne olursunuz.” diye iki akşamdır televizyonda sizi
burada gördükçe hemen telefona sarılıyorlar, özellikle bizi tanıyanlar. Tabii
elçiye zeval olmaz, ben 4/C’liler adına bunu
iletiyorum. Gerçekten hepsi şu anda televizyonun başında Sayın Bakanımızdan
böyle müjdeli bir şey alır mıyız diye heyecanla bekliyorlar. Ben bunu tekrar
soruyorum. Mutlaka da bir cevap almak dileğiyle… Sağlık Bakanımız şey yapamadı,
zaman yetişmedi; sağlıklı bir cevap alacaktık Sağlık Bakanımızdan ama olmadı.
İnşallah Maliye Bakanımızdan alacağız. Teşekkür ediyorum. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Siz, daha sağlıklı olması için yazılı
verin Sayın Bakanım. BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, çok
teşekkür ediyorum. Gecenin bu saatindeki bu görüşmeler, bu atmosfer hakikaten beni de
çok etkiledi Sayın Başkan. Bundan sonraki bütçe görüşmelerini on ikiden sonra
yapabilir miyiz acaba? BAŞKAN – Sayın Bakan, çorbayı bana ısmarlatıyorsunuz! MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Maliye olarak veririz
Sayın Başkanım. BAŞKAN – Ben de olsam on ikiden sonra yaparım, yani maliyecilerden
tık yok! MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Yarın da ikrama devam
ederiz. Daha güzel ikramlara devam ederiz. Şimdi, müsaade ederseniz bir konu vardı. Bir konuşmacı arkadaş…
Ben konuşmacı arkadaşları saygıyla dinliyorum burada, bazen de notlar da
alıyorum, benim için de faydalı oluyor. Ancak kamuoyunu aydınlatma bakımından,
şimdi, Ankara Büyükşehirden en fazla kesintiyi yapan Bakan benim. Şimdiye kadar
Melih Bey’den kimse o kadar kesinti yapmamış. Şimdi, bu madde, hazine garantisiyle ilgili bir madde. Ankara Belediyesine ilk hazine garantisi Sayın Karayalçın’a
verilmiş, onun zamanından geliyor bu borçların çoğu. RASİM ÇAKIR (Edirne) - Nerede onun zamanından geliyor Sayın Bakan? MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Evet, bakın, şimdi,
ASKİ… ABDULLAH ÖZER (Bursa) – BOTAŞ’ın borçlarını söyle! MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Yani ben sadece bilgi
veriyorum. Yani hiç öyle şey için söylemiyorum bunu; bilgi olarak söylüyorum. RASİM ÇAKIR (Edirne) - Olur mu öyle şey! MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - ASKİ, EGO’nun borçları
ödenemediği için de o zaman hazine garantisi verilmiş. ABDULLAH ÖZER (Bursa) – Bu kadar da olmaz yani. Bu kadar pişkinlik
olmaz! RASİM ÇAKIR (Edirne) – Karayalçın sizi
ne kadar korkuttu Sayın Bakan! MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Yok, yok niye korkayım
ben. RASİM ÇAKIR (Edirne) – Hiç ağzınızdan düşürmüyorsunuz. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Hiç, hiç… Rasim Bey,
sen bilirsin; o bizim eniştemiz, yani korkmam ben o kadar! Şimdi, değerli arkadaşlar, bir de Sayın Cengiz, çok güzel
ifadelerle “4/C’yle ilgili yani bir iyileştirme
istiyorum…” Şimdi, Sayın Cengiz geçen dönemde burada yoktu. MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Hep söylüyoruz Sayın Bakan. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Ama bu Meclisin
kapılarında bir özelleştirme yapılmış, her şey bitmiş, bütün tazminatları
ödenmiş. Bakın, bir şirkette çıkacak adamlara tazminatları ödenir; hakkı neyse
ona ödenir. Biz normalinden daha fazla bir ödeme yaparak özelleştirmelerde bu
arkadaşlarımızın bütün tazminatlarını ödedik ve şöyle bir şey oldu: Dediler ki
o arkadaşlar o gün, geldiler “Evet, biz alacaklarımızı aldık. Ama bizim emekli
olmamız için ne olur bizi tekrar kadrolarda gösterin.” O kadrolar için bu AK
PARTİ hükûmetleri hiç kimsenin yapmadığı bir işi
yaptı, kadroya tekrar aldılar, 4/C’ye alındı. Yani, onların emekliliklerine
az kalmış, emekli olsunlar diye, birtakım haklarını kazansınlar diye. Yoksa
normalde verilmişti, bütün hakları verildi. MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Bakanım… MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ve bizi o zaman bu
Meclis kapısından… Ben biliyorum, o kararları aldık diye alkışlar, alkışlar
içerisinde geçti. Şimdi, oturduk bir konuşma yaptık, “Buna razıyız biz, aman
olalım. Hepsine razıyız. “ Onlara beklemediği kadar şeyler yaptık. Aldık, işte
belli bir müddet çalıştırıyoruz, şu oluyor, bu oluyor. Ee,
şimdi onlar unutuldu. Şimdi, acaba yılbaşı hediyesi olarak bir şey var mı diye… MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Bakanım, unuttuğunuz bir
şey var orada. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ee, şimdi bu
bütçede saçı bitmedik yetimin hakkı var, bunları bizim gıdım
gıdım harcamamız lazım. Yani orayı, burayı, falan falan… MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Özelleştirme dışında 4/C’liler var. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ona bir hediye, buna
bir şey… Bunları yapmamız mümkün değil. Biraz da bunlar popülist
yaklaşımlar. MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Bakanım, orada da sizin
atladığınız bir şey var. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sizin şahsınıza bir şey
söylemiyorum. MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Bakın, ben kendileriyle
toplantı da yaptım. Şimdi 4/C olayında arkadaşlar yedi yıl önce kapsama
girmişler; 5 milyar, 6 milyar, 10 milyar, 12 milyar civarında tazminat
almışlar. AHMET YENİ (Samsun) – 20-25 milyar aldılar. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – O tarihte neyse, onu
fazlasıyla verdik yani. MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Bu arkadaşlar, 450-500 YTL para
alıyorlar. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Yani, başkasının
alamadığı parayı verdik. MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Bunlar iki ay çalışmıyorlar. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – İsterseniz yüce Meclisi
şey yapmayalım, çünkü benim sürem hemen bitecek. BAŞKAN – Zaten süre doluyor. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bir arkadaşa daha cevap
verelim. Ben sizi… MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Hayır, iki ay çalışmıyorlar ve
gerçekten geçinme zorluğu var, satacak bir şeyleri de kalmadı. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Cengiz, Maliye
Bakanlığına davet edeyim ben sizi. MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Bakanım geliriz tabii,
ifade ederiz ama… MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Beraber… Hem size… İşte
şey edelim, konuşalım. Sayın Şandır’ın bir şeyi… MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Özelleştirme dışında 4/C’liler var, özelleştirme kapsamı dışında da 4/C’liler var. Mesela Türkiye Büyük Millet Meclisinde çalışan
ve 4/C’den maaş alan memurlar var, işçiler var. Ama
çok ciddi de bir adaletsizlik var. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ama onların bir sorunu
yok Sayın Şandır. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Var Sayın Bakan. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Yok onların sorunu. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim, biri 2 lira alıyorsa 4/C’li 1 lira alıyor. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Getirin bana, ben
bakayım; ne sorunu varsa getirin dinleyeyim, olur. Bir de Sayın Şandır sicil affından bahsetti. Değerli arkadaşlar, biz bundan önceki dönemde sicil affı yaptık.
Sayın Ali Coşkun Sanayi Bakanıydı ve o sicil affını biz çıkardık. Orada da bazı
bankalar bunu tuttu, bazıları tutmadı. Özel bankadır, biz de bir şey de
yapamıyoruz, bir şey diyemedik. Ama şimdi çok büyük bir şey varsa biz buna da
varız; yani yok değil, buna da varız. Ama, şimdi sicil
affı ne getirecek, ne götürecek? Yani ikide bir Meclise sicil affını getireceğiz!
Eğer bir faydası olacaksa reel sektöre biz reel sektörün yanındayız, üreticinin
yanındayız. ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) –
Sanayi Bakanı da savunuyor Sayın Bakan. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi, onu zaten kendi
aramızda biz konuşuruz, Sanayi Bakanıyla da görüşürüz. Ondan sonra, illa hemen
bir kanunla… Eğer birçok kimselere faydalı olacaksa hayhay… Biz, ülkenin
problemlerini çözmek için varız burada hepimiz, muhalefetiyle iktidarıyla
hepimiz. Millet bizi onun için seçti, yani onların problemlerine gelelim diye.
Biz buna varız. Bir bakalım, inceleyelim, olursa yaparız. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Peki, çok teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 20’nci maddeyi okutuyorum: Görev zararları MADDE 20 – (1) Kamu iktisadi teşebbüslerinin 8/6/1984 tarihli ve
233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 35
inci maddesi uyarınca doğmuş ve doğacak görev zararı alacakları ile 12/12/2001
tarihli ve 2001/3372 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile önceki yıllar kararları
kapsamında üretilen şekerin, Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.’nin
özelleştirme programına alındığı tarih itibarıyla sözleşmesi ve bağlantısı
yapılmış olan dahilde işleme rejimi kapsamındaki
satışlarıyla ihracatından doğan ve/veya doğacak görev zararları ile muhtelif
Bakanlar Kurulu kararları uyarınca doğmuş ve/veya doğacak görev zararı
alacakları ve Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünün ilgili mevzuatında
belirtilen esas ve usullere göre doğmuş ve doğacak görev zararı alacakları,
(anılan Genel Müdürlüğün 2004-2005 kampanya döneminde dahilde işleme rejimi
kapsamında doğan ve/veya doğacak görev zararları hariç) avans olarak Hazine
Müsteşarlığı bütçesinde bu amaçla öngörülen ödeneklerden karşılanır. (2) Hazinenin pay sahibi
olduğu ve 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamı dışındaki şirketlerin
Hazineye tekabül eden temettü tutarlarının (geçmiş yıllarda gelir kaydı
yapılmış, ancak gider kaydı yapılmamış olanlar da dahil
olmak üzere) tamamı veya bir kısmı, şirketlerin ödenmemiş sermayesine ve/veya
görev zararı alacaklarına mahsup edilebilir. Söz konusu mahsup işlemlerine
Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan; mahsup işlemlerini Hazine
Müsteşarlığının teklifi üzerine bütçenin gelir ve gider hesaplarıyla
ilişkilendirilmeksizin mahiyetlerine göre ilgili Devlet hesaplarına
kaydettirmeye Maliye Bakanı yetkilidir. (3) Türkiye İhracat Kredi Bankası Anonim Şirketinin politik risk
kapsamında yapacağı tahsilâtın ve Bankanın faaliyet karlarından Hazineye
tekabül eden temettü tutarlarının ve olağanüstü yedek akçelerinin tamamı veya
bir kısmı, Bankanın politik risk alacağına ve/veya ödenmemiş sermayesine mahsup
edilebilir. Söz konusu mahsup işlemlerine Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu
Bakan; mahsup işlemlerini Hazine Müsteşarlığının teklifi üzerine bütçenin gelir
ve gider hesaplarıyla ilişkilendirilmeksizin mahiyetlerine göre ilgili Devlet
hesaplarına kaydettirmeye Maliye Bakanı yetkilidir. BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa
Milletvekili Sayın Abdullah Özer. Buyurun Sayın Özer. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on dakika. CHP GRUBU ADINA ABDULLAH ÖZER (Bursa) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın birinci
kısmın görev zararlarıyla ilgili 20’nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Bu maddede yer alan Türkiye Şeker Fabrikaları, Toprak Mahsulleri
Ofisi ve Eximbank ile ilgili görev zararları
konusunda görüşlerimi aktarmaya çalışacağım. Değerli milletvekilleri, Sayın Başbakan bir konuşmasında “Görev zararı
diye bir şey bizim kitabımızda yazmıyor, inşallah da olmayacaktır” diyordu.
Şimdi bakalım görev zararı var mı yok mu? Türkiye Büyük Millet Meclisi adına
inceleme ve denetim görevi yapan Sayıştayın 2005 yılı
raporlarına baktığımız zaman Toprak Mahsulleri Ofisi ve Türkiye Şeker
Fabrikalarının hazineye olan borçları bu kurumların görev zararı alacaklarına
ve sermaye paylarına mahsup edilmiş, mahsup edilen bu tutarlar karşılığında ise
bütçe gideri kaydı yapılmamıştır. Yani gerçek görev zararları kamufle ediliyor, bütçenin şeffaflık ilkesi çiğneniyor.
Toprak Mahsulleri Ofisi için 610 trilyon, Şeker Fabrikaları için 360 trilyon,
toplam 970 trilyon; ödenmemiş sermaye alacaklarının mahsup edilenlerle birlikte
1 katrilyon 368 trilyon. Bu kadar tutar bütçe gideri yazılmadan silinen alacağa
karşı mahsup ediliyor. 2006 yılı için hazırlanan Sayıştay raporlarında da bu
rakam 1 katrilyon 500 trilyon. Değerli arkadaşlarım, burada bir AKP mantığı var. Bu bütçe
açıklarını olduğundan az gösteren, bütçe giderlerini tam olarak yansıtmayan,
şeffaflığı tamamen ortadan kaldıran bir uygulama. Gerçekler Meclisten
gizleniyor ve Sayın Maliye Bakanı çıkıp “Biz bütçe açıklarını ilan ettiğimiz
rakamın altında gerçekleştiriyoruz.” diyor. Sayıştayın
tespit ettiği rakamlar bütçede gider gösterilse, açığın ilan edilenden çok daha
fazla olduğu ortaya çıkacaktır. Değerli milletvekilleri, size Şeker Fabrikalarının ve Eximbank’ın faaliyetleriyle ilgili birkaç konudan da
bahsetmek istiyorum. Pancar üretimine kota uygulaması Türkiye Şeker Fabrikalarında
işlenen pancar miktarının azalmasına, kampanya döneminin kısalmasına sebep
olmuştur. Türkiye’deki şeker fabrikaları kapasitelerinin altında
çalıştırılmaktadır. Acaba bunun sebebi Cargill’in
ürettiği nişasta bazlı şekerin Türkiye’de daha fazla satılmasını
sağlamak mıdır? Yani, Cargill’e ve diğer nişasta bazlı şeker üreten firmalara avantaj mı yaratmak isteniyor? Bütün dünyadaki eğilim pancar ve kamış şekeri üretiminin
artırılması yönünde olmasına rağmen, bizde tam tersi bir uygulamayla karşı karşıyayız.
Dünyada pancar şekeri üretimini desteklemeyen tek ülke durumundayız. Pancar
şekerine alternatif olarak nişasta bazlı şeker üretimi
âdeta teşvik edilmektedir. Avrupa Birliği ülkeleri ve Amerika Birleşik
Devletleri’nde nişasta bazlı şeker kullanımı ortalama
yüzde 3 olarak müsaade edilmesine rağmen, ülkemizde yüzde 15’lere dayanmıştır. Çocuklarda şeker, büyüklerde kanser riski taşıdığı Dünya Sağlık
Örgütü ve halk sağlığı kuruluşları tarafından açıklanan nişasta bazlı şeker kullanımının ülkemizde dünya standartlarından
6-7 kat fazla olması, AKP Hükûmetinin, çocuklarımızın
ve halkımızın sağlığına ne kadar önem verdiğinin açık bir göstergesidir. Amerikan menşeli nişasta bazlı şeker
üreten bir şirketin bu üretimini iç piyasada satması için pancar üretimine kota
koyan ve nişasta bazlı şeker kullanımını yüzde 15’lere çıkartan bu Hükûmet, resmen halkımızın sağlığıyla oynamaktadır. Eğer insanlarımızın sağlığını düşünüyorsanız, nişasta bazlı şeker kullanımını, önce kendi halkının sağlığını
düşünen Avrupa Birliği ülkelerinin düzeyine, yani yüzde 15’lerden yüzde 3’lere
indirmeyi ne zaman uygulamaya koyacaksınız? Ne zaman bu Hükûmet
halkının sağlığını düşünecek, doğrusu, merak ediyorum. Değerli milletvekilleri, şimdi de sizlere Türkiye İhracat Kredi
Bankası, yani Eximbank’la ilgili bazı önemli konuları
aktarmak istiyorum. Başbakanlık oluruyla BDDK Bankalar
Yeminli Murakıplar Kurulu Başkanlığının İzmir’de faaliyet gösteren ve giyim
ihracatı yapan bir firmaya kullandırılan kredilerle ilgili hazırlamış olduğu
raporda, adı geçen firmaya, temerrüde düştüğü kredilerini geri ödediği miktarda
kredi tutarına ilave olarak yaklaşık 11 trilyon lira tutarında ilave kredi
kullandırılmış, ayrıca, teminat indirim şartlarını ihlal etmiş bulunan firmadan
yüzde 35 eksik teminat alınmak suretiyle, bankanın zararının artmasına neden
teşkil eden işlemlerin de bankanın o günkü görevli ve sorumlu yöneticilerince
gerçekleştirildiği ifade edilmektedir. Eximbank’tan
kredi kullanan bu şirketin kredi riski 59 trilyona ulaşmış, daha sonra İzmir 3.
Asliye Ticaret Mahkemesi 27/10/2003 tarihinde firmanın
iflasına karar vermiştir. Temerrüt ve taahhüt açığı cezası dâhil toplam 64
trilyon 823 milyar lira Eximbank’ın alacağı olarak
iflas masasına bildirilmiştir. Dolayısıyla, banka, o günkü yöneticilerin ihmali
ve görevi kötüye kullanma nedeniyle, yeterli teminat almamaları sebebiyle 64
trilyon 823 milyar lira zarara uğratılmıştır. O tarihte Eximbank
Yönetim Kurulu Başkanı, bugün, Hükûmette bakan olarak
görev yapmaktadır. Sizlere kısaca anlatmaya çalıştığım ve Başbakanlık oluru ile BDDK,
Bankalar Yeminli Murakıplar Kurulu Başkanlığının hazırlamış olduğu bu rapor hasır altı edilmiş, beylerin işine gelmediği için bu raporu
hazırlayan Kurul Başkanlığından yeni bir rapor hazırlanması istenmiş ve bu
ikinci raporla o günkü yöneticiler aklanmıştır. Aynı kurul tarafından
hazırlanan, birbirine tamamen zıt bu iki raporu sizlerin ve kamuoyunun
dikkatine sunuyorum. Değerli milletvekilleri, kendi yandaşlarının yaptığı yolsuzlukları
örtmekte ve görmezlikten gelmede çok mahir olan AKP Hükûmetinin
artık sonu yaklaşmıştır. Şimdi sayacağım konular tüm ülke kamuoyu tarafından
bilinmesine rağmen, hâlâ görevinin başında olan ve işi pişkinliğe vuran bir
bakanımızla ilgilidir. Bakan olmadan önce Albaraka Türk’te
Yönetim Kurulu Üyesi iken naylon fatura düzenlemek ve hayalî ihracattan
yargılanan ve bu davadan aklanmak için af kanunu çıkaran ve hâlâ görevine devam
eden bir bakan dünyanın başka bir ülkesinde var mıdır? NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – Hâlâ takıldınız oraya ya! ABDULLAH ÖZER (Devamla) – 2/B orman arazisinde 53 dönümlük bir
alanı muhtar senediyle satın alan ve yaptırdığı villası kaçak olan bir bakan
dünyanın hangi ülkesinde görevine devam etmektedir? Gece yarısı Ofer ve Kutman’la
görüşüp ertesi günü bir onayla TÜPRAŞ hisselerinin yüzde 14,76’lık kısmını Oferlere satan ve bu satış dolayısıyla hazineyi 750 milyon
dolar zarara uğratan bir bakan dünyanın hangi ülkesinde görevine devam
etmektedir? NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – Yapmayın ya! ABDULLAH ÖZER (Devamla) – Tekelin 2004’te İspanya’dan 13 milyon
800 bin euroya aldığı makinelerin ithalatındaki
yolsuzluk konusunda Başbakanlık raporunda oğlu hakkında suç duyurusunda bulunan
bir bakan dünyanın hangi ülkesinde görevine devam etmektedir? (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. ABDULLAH ÖZER (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. İzmir Foça’da bir arsayı 15 milyar 600 milyon liraya kendi şirketi
adına satın alan ve bu arsayı on sekiz ay sonra özel bir finans kuruluşuna 1
trilyon 260 milyar liraya satan bir bakan dünyanın hangi ülkesinde görevine
devam edebilir? 2001 yılında bir bakanın çocukları ve eşi tarafından kurulan
şirket Mersin Limanı işletim sistemi ihalesini 2 milyon dolara alıyor, bir
bakanın eşi ve çocuklarının kurduğu şirketin devletten ihale aldığı ve o
bakanın hâlâ görevinde olduğu dünyada başka bir ülke var mıdır? Yine, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir bakanının üstün zekâlı çocukları
tarafından kurulan bir şirket ülkesindeki kuş gribi sırasında pastörize yumurta
işine giriyor… AHMET YENİ (Samsun) – Geçmişi var onun. ABDULLAH ÖZER (Devamla) -
…ve ne hikmetse pastörize yumurtadaki yüzde 18’lik KDV oranı bir anda yüzde 8’e
düşürülüyor. O bakanın hâlâ görevde olduğu dünyada başka bir ülke var mıdır? (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özer. NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – Hangi bütçeyi konuşuyoruz biz? BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Senin gibi geçen dönem konuşanlar gitti! ABDULLAH ÖZER (Devamla) – Bütün yolsuzlukları tekrar Meclisimizin
ve kamuoyunun dikkatine sunuyorum, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin
Milletvekili Sayın Behiç Çelik. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on dakika. MHP GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; 2009 yılı bütçesinin 20’nci maddesi üzerinde söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bütçe kanunu tasarısının 20’nci maddesi, KİT’lerin, diğer kamusal
özellikli şirketlerin, Türkiye İhracat Kredi Bankasının görev zararlarının
karşılanmasının esas ve usullerinin düzenlenmesi üzerine bina edilmiştir. Arkadaşlar, bütçe görüşmeleri bir hükûmetin
karnesini ifade eder. Eğer hükûmet, ciddi, tutarlı,
halkın çıkar ve beklentilerini önceleyen bir bütçe iradesi ortaya koyabilseydi
karnesi yüksek notlarla dolardı. 2008 bütçe gerçekleşmeleri ve 2009
beklentileri karnenin zayıflarla dolu olduğunun en önemli kanıtıdır. 2009 yılı bütçe hedeflerini burada görüşürken, 2008 yılı boyunca
neler olmuş, isterseniz ona bir göz atalım. 2008 yılı yani geçen yılki bütçe
gerekçesinin 18’inci sayfasında 2006 ve 2007 gerçekleşmeleri ile 2008, 2009,
2010 tahminleri yer almaktadır. Şimdi, buna göre, bakınız, AKP’nin 2008 temel
ekonomik büyüklüklerinin hedeflerini hatırlatmakta yarar var: Büyüme oranı hedefi yüzde 5,5; TÜFE enflasyonu yüzde 4, ithalat
hedefi 182 milyar dolar, deflatör yüzde 5. Peki, “Bu rakamlar muvacehesinde gerçekleşme nedir?” diye
baktığımızda, enflasyon yıl sonu beklentisi itibarıyla
yüzde 12’ye yakın, büyüme oranı yüzde 2, on aylık ithalat 178 milyar dolar -ki
on iki aylık beklenti bağlamında 190 milyar doların üzerine çıkacağı ifade
edilmekte- ve şimdi bu iki tablodan hareketle enflasyonda sapma oranı yüzde
200, büyümede sapma oranı yüzde 64 daha düşük. Deflatör ise baz
değişikliği nedeniyle ne yazık ki kıyaslanamamaktadır. Yani 2008 yılı
tahminlerinde tutan hiçbir şey yok. Tutan ne var? Sayın Maliye Bakanının her
zaman övündüğü bütçe açığı var. Peki, bütçe açığı nasıl tutuyor? Sene başında sermaye gelirleri,
yani kamu mallarının satışı tahminî olarak belirtiliyor. Nedir bu rakam? 4
milyar 306 milyon YTL. On bir aylık gerçekleşme 8 milyar 286 milyon YTL olmuş.
Planlanandan daha fazla kamusal kıymetler satılmış. Ayrıca, işçilerimizin alın
teri olan ve kazançlarından kesilen kaynaklardan meydana gelen İşsizlik
Fonu’ndan el konulan ve bütçeye aktarılan meblağı da bu arada mütalaa etmemiz
gerekiyor. Değerli milletvekilleri, bakınız, başka ne olmuş? Bankaların
kârları artmış, kurumlar vergisi tahsilatı artmış. Peki, bankalar kârı nereden elde ediyor? Kredi
kartı sahiplerinin borçlarından. İşçi, memur, esnaf, çiftçi, emekli, tüm
geçim sıkıntısı çeken toplum kesimlerinin kredi kartına yüklenmeleri sonucunda
ödeyememe durumuyla karşı karşıya kalmalarından dolayı, bunların sonucunda
gelirlerinin büyük bir kısmını enflasyonun 5-6 katı oranında faiz olarak
bankalara ödemek zorunda bırakılmış olmalarından kaynaklanmaktadır. Böylece bankaların kârlılığı artarken
kurumlar vergisi de tahsilat itibarıyla fahiş bir
şekilde artıyor. Değerli arkadaşlarım, burada kurumlar vergisi demişken bir hususu
özellikle vurgulamak istiyorum: Kurumlar vergisi mükellefi, en büyük yüz mükellefin
2006 yılında ödediği kurumlar vergisi oranının toplam kurumlar vergisi tahsilatı içindeki payı yüzde 44. Kalan yüzde 56 diğer
kurumlar vergisi mükelleflerini teşkil ediyor. 2007 yılında bu oran yüzde 49’a
çıkıyor. Demek ki burada ilk büyük yüz kurumlar vergisi mükellefinin gittikçe
arttığını gösteriyor. Bu şu demektir: Soyuluyoruz, yani sonuç itibarıyla
soyuluyoruz. Halk, geniş kitleler gittikçe fakirleşmekte; zengin, daha zengin
olmaktadır. Böylece, kurumlar vergisi tahsilatında
hedefin üzerine çıkılırken yüksek vergi oranları ve enflasyona rağmen tüketim
azalmış; özel tüketim vergisi tahsilatı, KDV tahsilatı, gelir vergisi tahsilatı
hedefin altında kalmıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; başka neler olmuş, o
rakamlara bakalım: Verilerine inanmaya mecbur bırakıldığımız TÜİK rakamlarına
göre konuşuyorum. Tüketici güven endeksi yüzde 68,88. Kurulan şirket sayısı
yüzde 37 azalmış. Tüketici güven endeksi de tabii yüzde 68,88’e düşmüş.
İşsizlik oranı yüzde 10,3’e çıkmış. Üretim durmuş fakat ithalat fırlamış.
Kapasite kullanım oranı yüzde 72’ye düşmüş. Motorlu taşıt satışları bıçak gibi
kesilmiş. Otomotiv sanayisi üretimi durdurarak işçi çıkarmaları başlatmış.
Böyle bir tabloyla karşı karşıyayız. Saygıdeğer milletvekilleri, 2009 yılı bütçe gerekçesinin on
sekizinci sayfasında yer alan temel ekonomik göstergelere bir göz gezdirirsek:
Büyüme hedefi yüzde 4 ama IMF ve uluslararası kuruluşlara göre bu sıfır ya da 1
aralığında. Enflasyon hedefi yüzde 7,5 ama yine IMF ve
uluslararası kuruluşlara göre enflasyon 2009 yılında yüzde 15. İthalat hedefi
218 milyar dolar deniyor ama dış ticaretten sorumlu Bakana göre bu yüzde 25
düşecek. Bütün bunlar ne demek oluyor? Hükûmetin
bütçeyi hazırlarken almış olduğu tüm temel göstergeler gerçeği yansıtmıyor. Görüşülen bütçe, kâğıt üzerinde bir bütçe. IMF ile ocak
ayında imzalanacak metin millî iradenin üzerinde olacağa benziyor. Devam edelim. Büyüme oranında meydana gelen düşüş, vergi tahsilatını da mutlaka düşürecektir. İthalat azalınca yüzde
26’ya varan artış, beklenen ithalattaki KDV rakamı hedefinin altında
kalacaktır. Enflasyonda meydana gelen artış ise kamu harcamalarını
artıracaktır. Bu durumda, bütçe açığının AKP yönetimince azaltılması için daha
fazla kamu malı satışa çıkarılacaktır. Nitekim,
sermaye gelirlerinde 2008 yılı bütçesine kıyasla 2009 bütçesinde yüzde 200’ün
üzerinde kamu malları satışlarından elde edilecek bir gelir öngörülmüştür ama
yüzde 200 artış bile kâfi gelmeyecek, tüm devlet emvalinin tasfiyesi dahi
gündeme getirilecektir. Kamu tesisleri ve binalarının tümünün satışı için bu
yüce çatıya kanun tasarısı getirilirse şaşırmayalım. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ocak-Eylül 2008 aralığında KİT’lerin görev zararlarının 1 milyar 371 milyon
YTL’ye ulaştığı anlaşılmaktadır. Bu zararın Toprak Mahsulleri Ofisi ve Şeker
Fabrikalarından özellikle kaynaklandığı ortadadır. KİT’ler iyi yönetildiği
takdirde, devlete yük olma bir tarafa, aksine, gelir kaynağı olabilir. İlgili
KİT kuruluşu tarafından talep edilen görev zararının rapor ile kesinleşmesi beklenmeden
nakit ihtiyacı görev zararı ödemesi yapılabilir. Bir fark ortaya çıkarsa taraflar
ödeme yükümlülüklerini yerine getirirler. Sonuç olarak, değerli arkadaşlarım, bu bütçe bir teslimiyet
bütçesidir. Biz, Türkiye’nin ve Türk milletinin selameti, esenliği, refahı ve
mutluluğunu düşünerek iktisadi zaferlerle taçlanacak bir bütçe iradesini görmek
isterdik, ne yazık ki bunu göremedik. Düyun-u Umumiye’yi,
ekonomik ve mali esareti yaşamış bir millet olarak ağır bir bedel ödememek için
zararın neresinden dönersek kârdır diyorum. Bu düşüncelerle… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre; tamamlayın lütfen. BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Sayın Başkan, teşekkür ederim. Bu arada Sayın Bakana yöneltmiş olduğum soruların… Bu ithalat ve
KDV ilişkileri, yine tahsilat, tahakkukla ilgili konu
ve IMF’yle ilişkiler, özellikle bunlara cevap vermediler, onları da hatırlatmak
istiyorum ve bu düşüncelerle, 2009 bütçesine karşı olduğumu özellikle ifade
etmek istiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) Teşekkür ederim. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum… Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. Alınan karar gereğince gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz. 1’inci sırada yer alan,
Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz. 3.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96) BAŞKAN – Komisyon? Yok? Ertelenmiştir. 2’nci sırada yer alan, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Genel Kadro ve Usulü
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz. 4.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Genel Kadro ve
Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/537) (S.Sayısı: 236) BAŞKAN – Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 3’üncü sırada yer alan, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği
Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ile Çevre ve Avrupa Birliği Uyum ile Dışişleri Komisyonları
raporlarının görüşmelerine başlayacağız. 5.- Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre ve Avrupa Birliği Uyum ile Dışişleri
Komisyonları Raporları (1/597) (S. Sayısı: 268) BAŞKAN – Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 4’üncü sırada yer alan, Tekirdağ Milletvekili Sayın Tevfik Ziyaeddin Akbulut’un Dernekler Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğüt ve 22 milletvekilinin 23.11.2004 tarihli ve 5253
sayılı Dernekler Kanununun 27’nci Maddesinde Kızılay’la İlgili Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile İçişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız. 6.- Tekirdağ
Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut’un; Dernekler
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 22 milletvekilinin; 23.11.2004 Tarihli ve
5253 Sayılı Dernekler Kanununun 27. Maddesinde Kızılay ile İlgili Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile İçişleri Komisyonu Raporu (2/290, 2/286) (S.
Sayısı: 283) BAŞKAN - Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. Programa göre, 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
2007 Mali Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarılarının oylanmamış
maddelerinin görüşmelerini ve oylamalarını yapmak için, 26 Aralık 2008 Cuma
günü saat 11.00’de toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati: 01.43 |
|