DÖNEM: 23                            CİLT: 36                                                   

 

YASAMA YILI: 3

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

35’inci Birleşim

23 Aralık 2008 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- 12009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/656) (S. Sayısı:312)

2.- 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu ( 1/622, 3/521) (S. Sayısı: 313)

A) ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR  BAKANLIĞI

1.- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

B) ENERJİ  PİYASASI DÜZENLEME KURUMU

1.- Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

C) ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ

1.- Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

D) ELEKTRİK İŞLERİ ETÜT İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Elektrik İşleri Etüd İdaresi Genel Müdürlüğü  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Elektrik İşleri Etüd İdaresi Genel Müdürlüğü  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

E) TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU

1.- Türkiye Atom Enerjisi Kurumu  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Türkiye Atom Enerjisi Kurumu  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

F) MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

G) PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

H) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI

1.- Dışişleri Bakanlığı  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Dışişleri Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

I) AVRUPA BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ

1.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

 

2.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği  2007 Yılı Merkezi

Yönetim Kesin Hesabı

İ) ADALET BAKANLIĞI

1.- Adalet Bakanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Adalet Bakanlığı2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

J) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ

İŞ YURTLARI KURUMU

1.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları

Kurumu 2009 Yılı Merkezi Yönetim  Bütçesi

2.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları

Kurumu 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

K) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI

1.- Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2009 Yılı

Merkezi Yönetim Bütçesi

 2.- Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı  2007 Yılı

Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

L) YARGITAY

1.- Yargıtay 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Yargıtay 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

M) DANIŞTAY

1.- Danıştay 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Danıştay  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

III.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler’in, konuşmasında partisine sataştığı iddiasıyla konuşması

2.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut’un, konuşmasında şahsına sataştığı iddiasıyla konuşması

3.- Konya Milletvekili Faruk Bal’ın, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in, konuşmasında partisine sataştığı iddiasıyla konuşması

4.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in, konuşmasında şahsına sataştığı iddiasıyla konuşması

5.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, konuşmasında partisine sataştığı iddiasıyla konuşması

6.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, konuşmasında, CHP Grubu adına konuşan Mersin Milletvekili İsa Gök’e sataştığı iddiasıyla konuşması

7.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, konuşmasında partisine sataştığı iddiasıyla konuşması

IV.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, Türk Ceza Kanununun bir maddesinin uygulamasına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı  (7/4988)

2.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, KİT’lerde çalışan ve ek ödemeden yararlanamayan personele ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı  (7/5578)

3.- Mersin Milletvekili Akif Akkuş’un, sebze ve meyve ihracatındaki ilaç kalıntısı analizine ilişkin sorusu ve  Devlet Bakanı  Kürşad Tüzmen’in cevabı (7/5703)

4.- Bursa Milletvekili Onur Öymen’in, Avrupa Birliği Komisyonunun ilerleme raporuna ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın cevabı  (7/5716)

I- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 11.00’de açılarak altı oturum yaptı.

 

Birinci, İkinci Oturum

2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/656) (S. Sayısı: 312) ve 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi’nin (1/622, 3/521) (S. Sayısı: 313) görüşmelerine devam edilerek;

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı,

Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı,

Ulaştırma Bakanlığı,

Karayolları Genel Müdürlüğü,

Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu,

Denizcilik Müsteşarlığı,

Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü,

2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçeleri ve 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesapları üzerinde bir süre görüşüldü.

 

Genel Kurulu ziyaret eden Suriye-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu heyetine Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denildi.

 

 

 

Nevzat PAKDİL

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Canan CANDEMİR ÇELİK

 

Harun TÜFEKCİ

 

Bursa

 

Konya

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

Üçüncü, Dördüncü Oturum

2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/656) (S. Sayısı: 312) ve 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi’nin (1/622, 3/521) (S. Sayısı: 313) görüşmelerine devam edilerek;

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı,

Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı,

Ulaştırma Bakanlığı,

Karayolları Genel Müdürlüğü,

Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu,

Denizcilik Müsteşarlığı,

Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü,

2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçeleri ve 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesapları kabul edildi.

 

Sağlık Bakanlığı,

Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü,

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı,

Rekabet Kurumu,

Millî Prodüktivite Merkezi,

Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı,

Türk Akreditasyon Kurumu,

Türk Standartları Enstitüsü,

Türk Patent Enstitüsü,

2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçeleri ve 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesapları üzerinde bir süre görüşüldü.

 

Adana Milletvekili Kürşat Atılgan, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın, sözlerini çarpıttığı iddiasına,

Muş Milletvekili Sırrı Sakık, son günlerde TOKİ inşaatlarında meydana gelen işçi ölümlerine,

İzmir Milletvekili Oktay Vural, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın, konuşmasında şahsına sataştığı iddiasıyla ve Başkanın tutumuna,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

 

 

Eyyüp Cenap GÜLPINAR

 

 

 

TBMM Başkanı Vekili

 

 

Canan CANDEMİR ÇELİK

 

Harun TÜFEKCİ

 

Bursa

 

Konya

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

Beşinci, Altıncı Oturum

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan 314 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin bu kısmın 3’üncü sırasına alınmasına, diğer işlerin sırasının ise buna göre teselsül ettirilmesine, Genel Kurulun 22 Aralık 2008 Pazartesi günkü (bugün) birleşiminde 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın günlük turlarının tamamlanmasından sonra, kanun tasarı ve tekliflerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/656) (S. Sayısı: 312) ve 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi’nin (1/622, 3/521) (S. Sayısı: 313) görüşmelerine devam edilerek;

Sağlık Bakanlığı,

Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü,

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı,

Rekabet Kurumu,

Millî Prodüktivite Merkezi,

Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı,

Türk Akreditasyon Kurumu,

Türk Standartları Enstitüsü,

Türk Patent Enstitüsü,

2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçeleri ve 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesapları kabul edildi.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

2’nci sırasında bulunan, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (1/537) (S.Sayısı: 236),

Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü’nün; Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (2/21) (S.Sayısı: 314),

Görüşmeleri Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

 

23 Aralık 2008 Salı günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere, birleşime 00.26’da son verildi.

 

 

 

Nevzat PAKDİL

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Canan CANDEMİR ÇELİK

 

Harun TÜFEKCİ

 

Bursa

 

Konya

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

23 Aralık 2008 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35’inci Birleşimini açıyorum.

Görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, gündemimize göre 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2007 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

Program uyarınca bugün iki tur görüşme yapacağız. On ikinci turda, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü, Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü,  Petrol İşleri Genel Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır.

II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/656) (S. Sayısı: 312) (X)

2.- 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu ( 1/622, 3/521) (S. Sayısı: 313) (X)

A) ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR  BAKANLIĞI

1.- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

B) ENERJİ  PİYASASI DÜZENLEME KURUMU

1.- Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

C) ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ

1.- Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

D) ELEKTRİK İŞLERİ ETÜT İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Elektrik İşleri Etüd İdaresi Genel Müdürlüğü  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Elektrik İşleri Etüd İdaresi Genel Müdürlüğü  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

E) TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU

1.- Türkiye Atom Enerjisi Kurumu  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Türkiye Atom Enerjisi Kurumu  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

F) MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

G) PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerindedir.

26/11/2008 tarihli 22’nci Birleşimde bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin yirmi dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili soru sormak isteyen milletvekillerinin, konuşmaların bitimine kadar şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır. Tur üzerindeki konuşmalar bittikten sonra soru sahipleri ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi on dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de on dakika süre verilecektir. Cevap işlemi on dakikadan önce bitirildiği takdirde geri kalan süre içinde sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.

Bilgilerinize sunulur.

On ikinci turda gruplar ve şahıslar adına söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum:

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Nesrin Baytok, Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk, Adana Milletvekili Tacidar Seyhan; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Necati Özensoy, Hatay Milletvekili Turan Çirkin, Kütahya Milletvekili Alim Işık, Adana Milletvekili Muharrem Varlı, Aksaray Milletvekili Osman Ertuğrul; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kırıkkale Milletvekili Vahit Erdem, Çanakkale Milletvekili Müjdat Kuşku, Rize Milletvekili Bayram Ali Bayramoğlu, İzmir Milletvekili İsmail Katmerci, Yozgat Milletvekili Osman Coşkun, Muş Milletvekili Seracettin Karayağız, Kayseri Milletvekili Taner Yıldız, Siirt Milletvekili Afif Demirkıran; Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili Nezir Karabaş, Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal; şahıslar adına, lehinde Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan, aleyhinde İstanbul Milletvekili Ufuk Uras.

Şimdi ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Nesrin Baytok’a aittir.

Buyurunuz Sayın Baytok. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

CHP GRUBU ADINA NESRİN BAYTOK (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Enerji Bakanlığı bütçesini görüşmeye başlıyoruz. Aslında, Bakanlık uygulamalarında ele alınması gereken o kadar çok konu var ki sadece bir liste bile yapılsa konuşma süresi dolar diye düşünüyorum.

Sayın milletvekilleri, yolsuzluklarıyla anılan bir Bakanlığı konuşuyoruz; beyaz enerji yolsuzluğundan başlayınız BOTAŞ’taki yolsuzluklara kadar. Geçen yıl yolsuzluklar nedeniyle Meclis KİT Komisyonu BOTAŞ’ı görüşememişti. Böyle bir Bakanlığın bütçesini görüşüyoruz.

Sayın milletvekilleri, asıl işi enerji olan Bakanlığın enerji kuruluşlarını ne hâle getirdiğine bir göz atalım: Son altı yıldır aynı iktidarın yönetimindeki bir enerji politikasında geldiğimiz noktada doğal gaza bağlı bir enerji politikası görüyoruz. Doğal gazda nereye bağlıyız? Dışarıya. Dışarıda da büyük bir çoğunlukla tek bir ülkeye bağımlıyız.

Doğal gaz tüketimi bu İktidar iş başına geldiği günden bu yana 2 katına çıkmıştır. Elektrik üretimimizin yarısını doğal gazdan karşılıyoruz. Öylesine doğal gaza bağımlıyız ki gören de Türkiye'nin her yerinden doğal gaz fışkırıyor zannedecek. Rusya bile kaynak çeşitliliği yapmış. Sanki sudan ucuz bir enerji kaynağı da o nedenle bütün şehirleri doğal gaza bağladık. Doğal gaz var mı? Var. Nerede? Rusya’da, biraz da İran, Azerbaycan, Cezayir ve Kuveyt’te var.

Doğal gazı temin etmekle görevli BOTAŞ’ın hâli de ortada. Sadece BOTAŞ değil bütün enerji KİT’leri perişan hâldedir. BOTAŞ’ın alacakları toplam 15 milyar yeni Türk lirasını aşmıştır. Elektrik Üretim AŞ’den 4,5 milyar ve Hamitabat Elektrik Santralinden yaklaşık 6,5 milyar yeni Türk lirası alacağı vardır. Faizleri silinen, borcu dondurulan Ankara Büyükşehir Belediyesini bu listede saymıyorum.

Ekim ayı sonu itibarıyla TEDAŞ’ın (Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketinin) TETAŞ’a (Türkiye Elektrik Ticaret Anonim Şirketine) olan borcu 9 milyar yeni Türk lirasıdır. Yine aynı şekilde, TETAŞ’ın EÜAŞ’a (Elektrik Üretim AŞ) olan borcu 6 milyar yeni Türk lirasıdır. KİT’lerin finansman dengesi bozulmuş, borç yükü sürdürülemeyecek bir noktaya gelmiştir. Borç sarmalında boğulmuş KİT’lerden bahsediyoruz, yani kilitlenmiş KİT’lerden bahsediyoruz.

Ankara Büyükşehir Belediyesine gelince, geçen hafta Sayın Kemal Kılıçdaroğlu Sayın Gökçek’le çıktığı televizyon ekranında doğal gaz sayaçları üzerinden Ankara halkının nasıl soyulduğunu bütün Türkiye’ye anlattı. Doğal gaz alamayan, doğal gazlı evlerinde soba kuran, kömür bulursa kömür yakan, odun bulursa odun yakan mazlumların ahını alıyorsunuz. Daha nereye kadar?

Bir gazetemiz önceki gün manşet attı: “Doğal Gazı Kıstık Seçim Kömürüne Yüklendik, Bedava Zehir.” diye. Başbakan Erdoğan, hemen o medya kuruluşuna gözdağı verdi, gazetesini kapatmaktan bahsetti. Elbette gazete de ertesi gün bölgeye gidip röportajlar yaptı, vatandaşa sordu, o bölgeyi anlattı. İstanbul’da Kâğıthane ve Alibeyköy Belediyelerinin ortasında kalan Nurtepe’de gözlemler yaptı. Sonrasını gazeteden okuyalım: “Mehmet Akif Caddesi’nin devamında bir bakkala girdik, doğal gazı var ama soba yakıyor, kırk yıllık Nurtepeli. Komşu apartmanda bir ailenin evine de girdik, doğal gazlı, petekler var ama bugüne kadar hiç yakamamışlar. ‘Nasıl yakalım, doğal gaz ateş pahası. Buralarda pek kimse yakmaz.’ diyor evin genç oğlu.” Gazete yalan yazmadığını ispatladı. Sayın Başbakan ne yapacak?

Öbür medya kuruluşunu da tehdit etmişti, “Gazetelerini okumayın.” demişti. Deniz Feneri haberlerinin yazılmasına kızmıştı Sayın Başbakan. O sırada şu sorular cevaplanmadı: Medya sahibi iş adamı, Sayın Başbakanın “Sana rafineri izni vermem, bizim Çalık var.” dediğini söylemişti, Sayın Başbakan bunu cevaplamadı. Yine soruyoruz: Sayın Başbakan, dediniz mi? “İşin içinde Berlusconi var, Putin var” da dediniz mi?

Ey Başbakan, demokrasiden nasibini almamışsın. Diktatörleri en iyi Sayın Başbakan anlıyordur. Gazete kapatmaktan bahseden Başbakana bakın. Sayın Başbakan, gazetecileri tehdit etmeyi bırakın. Medyaya hükmetmeyi bırakın. Yandaş medya, yayın organı medya arayışını bırakın. Ey AKP, daha ne zamana kadar bu anlayışa destek olmaya devam edeceksiniz!

AHMET YENİ (Samsun) – Tüzük değişikliğiyle ne yaptınız?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, kadrolular oturuyor yine. Kadrolu laf atıcılar var orada. Her oturumda kadrolu laf atıcılar var.

NESRİN BAYTOK (Devamla) – Sayın milletvekilleri, zaten gazetelerde okumadan da kendi gözlerimizle Ankara’dan, hayatın içinden hava kirliliğini görüyoruz. Nasıl kömürün kirli hava yaratan bir unsur hâline dönüştüğünü görüyoruz. Soluduğumuz havadan anlıyoruz ve hoş geldin hava kirliliği.

Enerji Bakanı bu durumdaki ülkemizde şu yüce Meclisin çatısı altında bakın geçenlerde neler söylüyor: “Millet doğal gaza geçmek için birbiriyle yarışıyor. Dokuz vilayetle başladık, kırk dokuz vilayete ulaştık. Pahalı olan bir şeye… Halk bizden daha akıllıdır.” Halk elbette sizden akıllıdır. Akıllı olduğu için doğal gaz zamlarınız nedeniyle kömür kullanmaya başladı. “Kriz teğet geçer.” dediniz. Milleti delip geçiyor bu kriz. Tam da bu ortamda işsizler ordusuna her gün ordu hâlinde yeni işsizler katılırken yılbaşından bu yana doğal gaza, elektriğe zam üzerine zam yaptınız.

Sayın milletvekilleri, bir de Sayın Başbakan ölümden, kefenden bahsediyor. “Durumun çok kötü, gidiyorsun, hazırlıklarını yap, denilemez ya.” diyor. “Biz doktorluk yapıyoruz.” diyor. Bu konuşmayı duyunca doğrusu “Hamdolsun iyiyiz. Bize teğet geçer. Kriz zirveden inişe geçti.” sözlerini hatırlıyoruz. Şimdi hasta ölümcül yatağında, kefen hazırlanıyor ya da henüz kefen bile hazırlanmıyor. “Durumu hastaya söyleyemeyiz.” deniliyor. Asıl hasta olan Adalet ve Kalkınma Partisidir. Vatandaşlarımız da bu durumu görmekte gecikmeyecektir.

Sayın milletvekilleri, öyle bir İktidarla yönetiliyoruz ki evlere şenlik. Bakınız, bir Maliye Bakanı var, bir de onun çocukları var. Mısır işi, yumurta işi derken çocuklar şimdi de enerji işine girmeye karar verdi. Balıkesir Bandırma’da ithal kömüre dayalı 600 megavatlık bir santral kurmaya karar verdiler. Şimdi ben Sayın Bakana soruyorum: Neden ithal kömüre dayalı bir santral kuruluyor? Enerji Bakanımızın şu sözleri, bu girişimle eş zamanlı süreç içinde sarf edildi, Plan Bütçe Komisyonunda yaptığı konuşmada: “Kömür sahalarından ilave olarak 600 milyon tonluk yeni bir kaynağı da bulmak üzereyiz. 28 milyar dolarlık bir kaynak demektir bu.” diyor Sayın Bakan. Bu sözlere birileri güler herhalde. Sanki dışarıdan enerji temin eden bir enerji politikası kurmamış gibiyiz. Sanki Maliye Bakanımızın oğlu da ithal kömüre dayalı -oğlu ve kızı galiba- 600 megavatlık bir santral kurma hazırlığında değil gibi. Bir de şu soru ortada: O santralin kurulacağı arazide, acaba Balıkesir Valiliğinden, bölgenin birinci sınıf tarım arazisi olduğuna dair bir yazı geldi mi ve toprak koruma kurullarından bir izin bekleniyor mu? Bu soruların da cevabını Sayın Bakandan alırız zannediyorum.

Sayın Bakan, bir an önce, bir zahmet, yaptığınız bu 28 milyarlık hesabı Sayın Maliye Bakanına da anlatırsanız yararlı olur diye düşünüyorum.

Sayın milletvekilleri, bu değerlendirmelerle sizleri bu konular üzerinde düşünmeye davet ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Baytok.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu.

Buyurunuz Sayın Coşkunoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, sadece Türkiye’de değil, dünyada da çok ciddi bir konu olan enerji konusunda, Enerji Bakanlığına bağlı Elektrik İşleri Etüt İdaresi ve Türkiye Atom Enerjisi Kurumu bütçeleri ve faaliyetleri üzerine grubum adına sizlere görüşlerimizi bildireceğiz.

EİE ve TAEK’i, faaliyetlerini ve bütçesiyle ilgili konuşmadan önce elbette ki Bakanlığın yani siyasi iradenin enerji konusuna yaklaşımına çok kısa bir bakış gerekli oluyor. Özellikle dikkati çeken üç nitelik görüyorum ben enerji konusunda, siyasi iradede üç çok önemli eksik görüyorum:

Birincisi, stratejik plan ve somut hedef yokluğu. Bu sabah her ihtimale karşı, gelmeden önce, tekrar Enerji Bakanlığının web sayfasına baktım “strateji” kelimesiyle bir araştırma yaptım, sadece şununla karşılaştım: Sektörün reformu ve Özelleştirme Stratejisi Belgesi. Yani var olan Bakanlık web sayfasında stratejiyle ilgili tek belge Özelleştirme Strateji Belgesi ama bir enerji stratejisi ve bir yol haritasına rastlamadım ve beni şaşırtmayan da bir bilgi gördüm orada: Şimdiye kadar Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı sayfasının ziyaretçi sayısı sadece 20.732. Bu da bilgi kaynağı olarak pek fazla önemsenmemiş olduğunun bir diğer belirtisi. Stratejik plan ve somut hedef yok, bir.

İki, teslimiyetçilik var yani ulusal kaynaklarımız ve ulusal önceliklerimiz, dışa bağımlılık gibi konularda bir duyarlılık yok. Oysa biliyorsunuz Avrupa Birliği bile güçlü kaynakları ve teknolojileri olmasına karşın bir kaynağa olan bağımlılıktan büyük bir kaygı, endişe duyuyor ve bu yönde somut birtakım hedefler içeren stratejiler ve politikalar geliştirmiştir. Ama Türkiye’de biz bunu görmüyoruz. Dolayısıyla ikinci özelliği bir teslimiyetçilik olarak görüyorum.

Üçüncüsü, bu teslimiyetçilik sadece dışa bağımlılık olarak değil, bu teknolojinin gidişatı konusunda da bir teslimiyetçilik; yani bir yönlendirememe, bir öncülük yapamama gibi bir teslimiyetçilik.

Üçüncü özellik de, yine bu teslimiyetçilik içerisindeki dışa bağımlılık.

Şimdi, ilk eleştirimi, yani somut hedef olmaması eleştirimi somut bir örnekle göstermek gerekirse şöyle bir somut hedefi ben görmek isterdim: Yarıdan fazlası dışa bağımlı olan enerji kaynaklarımızın dışa bağımlılığını önümüzdeki şu kadar yıl içerisinde -ki zannedersem beş ila on yıl makul bir süredir- yüzde 20 düşüreceğiz. Bu, bakın, somut bir hedeftir. Bu somut hedefi koyduktan sonra işte o zaman biz anlamlı bir politika ve stratejiden bahsedebiliriz. Oysa şimdi gördüğümüz daha çok cılız ve bölük pörçük politikalardır.

Şimdi, Elektrik İşleri Etüt İdaresinin Genel Müdürlüğüne gelecek olursam, bu siyasi irade içerisinde bu Genel Müdürlüğün de somut hedefler ve stratejileri olmamış olmasını tabii sürpriz olarak görmedim. Şimdi, burada görmek istediğimiz, örneğin… Şimdi, “ENVER” diye, “Enerji verimliliği” diye çok önemli bir proje girişimi var. Bunun yasası da çıktı fakat bunu somut hedeflerle “Şu kadar yılda bu kadar enerji tasarruf edeceğiz.” diye bir hedef görmeyince bölük pörçük ve cılız birtakım faaliyetler görüyoruz. Yüzde 20 -verimlilik artışı veya tasarruf da diyebiliriz buna, kayıp kaçakların dışında- yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması... Bu gibi somut hedefleri görmek isterdik, bunları görmüyoruz. Her ne kadar 2009-2013 Stratejik Planı’nda -Elektrik İşleri, onların bir stratejik planı var- orada böyle somut hedefler görmemekle birlikte, Elektrik İşleri Etüt İdaresinden, önemli gördüğüm bir somut hedef bilgisi geldi bana.

Şimdi, önemli bir kavramı sizinle paylaşmak istiyorum. Bu da, enerji yoğunluğu yani kişi başına tüketilen enerjiden farklı olarak birim hizmet ve ürün üretiminde ne kadar enerji harcadığımız da çok önemli. Bu enerji verimliliğini gösteriyor bir birim hizmet veya ürün. Tabii, bu ürün, çelik kompleksleri çok yoğun enerji harcar yani onun kombinezonuyla da ilgili bir konu ama, yine de, genel olarak fikir verebilecek çok önemli bir kavram.

Bu konuda size bazı bilgiler vereyim. Türkiye’de bin dolarlık millî hasılayı üretmek için yaklaşık 400 litre petrol eş değer enerji harcıyoruz, 400 litre petrol eş değeri enerji harcıyoruz. OECD ortalaması nedir? 200 litre. Japonya, Danimarka’da 100 litre. Nasıl oldu bunlar? Somut hedefler koyarak ve bu somut hedeflerin adımlarını atarak elde edildi. Burada bir somut hedef görüyorum. Zaman içerisinde, 2020 yılına kadar, Elektrik İşleri Etüt İdaresi en az yüzde 15 azaltmayı hedeflemiş. Her ne kadar Stratejik Belge’de bunu görmediysem de bu bilgi geldi. Güzel bir hedef.

TAEK, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu. Şimdi, atom enerjisi dediğimiz zaman ilk akla gelen, Hükûmetin yine icraatı: Nükleer enerji için kime, neyi, nasıl ihaleye çıkacağız, ne yapacağız, ne edeceğiz… Bu olaya çok daha ciddi ve çok daha kapsamlı bakmamız gerekiyor atom enerjisi konusuna; atom enerjisi, nükleer enerji konusuna; nükleer teknoloji konusuna daha da doğrusu çok daha ciddi ve kapsamlı bakmamız gerekir. Neden? Çünkü nükleer enerjinin dışında da nükleer teknolojinin çok önemli kullanımı var. Bugün bir hastane, modern bir hastane göremezsiniz ki nükleer tıp bölümünden yoksun olsun. Biz bu nükleer teknoloji konusunda dünyada, belli nişlerinde dünyada iddialı olabilmemiz için veya olabilmemizi önleyen ne engel vardır, ben görebilmiş değilim. Önem vermek ve siyasi iradenin vizyonu dışında başka engel göremiyorum.

Bakın, çok kısaca, bu konuda ele alınması gerektiğini düşündüğüm birkaç noktaya değineceğim zaman sınırı içerisinde.

Nükleer tıp, son derece önemli bir konu, geleceğimizi ilgilendiren, dünyanın geleceğini ilgilendiren, talebin hazır olduğu ve insancıl, barışçıl bir kullanım alanı. Bu alana mutlaka öncelik verilmesi gerekir. Kaynak aktarılması ve hedefler konulması gerekir.

İki: Nükleer enerji konusunda sadece dünya piyasalarında santral satmak için dolaşanlarla ilişki kurup ihaleye çıkmanın ötesinde yapacak işlerimiz çok. Türkiye -bakın, dışa bağımlılıktan söz ediyoruz- dünya toryum rezervlerinin yüzde 20-25’ine sahiptir. Toryuma dayalı nükleer enerji konusunda 1990’lı yıllarda Nobel ödülü almış bir fizikçinin geliştirdiği yeni bir nükleer santral kavramı, teknolojisi vardır. Bu konuda bir çalışma içerisinde, yoğun bir çalışma içerisinde ve belli bir hedef içerisinde bu çalışmayı bitirme çabası içerisinde olmamız gerekmez mi? Ama böyle bir vizyonu da göremiyorum maalesef. Bu vizyonu görememek konusunda TAEK’i suçlamıyorum. Bu vizyonu ortaya koyacak, bu iddiayı gerçekleştirecek kaynakları ortaya koyamayan siyasi iradedir burada eleştirimin hedefi.

Diğer bir önemli konu da yine nükleer enerjide -çok çeşitli yönleri var ama iki önde geleni- atomu parçalayarak (“fisyon” dediğimiz) enerji elde etmek, bir de atomları birleştirerek, ağır hidrojen atomlarını birleştirerek, kaynaştırarak enerji üretmek, “füzyon” denilen. İşte bu füzyonun da önümüzdeki yirmi yıl içerisinde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – Bu füzyon teknolojisinin de önümüzdeki yirmi yıl içerisinde gerçekleşeceğine ve çok daha hem ucuz hem atık konusunda şimdiki nükleer santraller nedeniyle karşılaştığımız sorunları ortaya koymayacak, çok daha güvenli ve önemli bir teknoloji olarak toryumu kullanan nükleer santrallerin… Bu, önümüzde bir gerçek ama dünyanın yüzde 20-25 toryum kaynaklarına sahip bir ülke olarak bu gerçeği, yararlanmak gibi bir siyasi irade, vizyon ve hedefi görmüyorum. Bunlar da, tabii bizim Enerji Bakanlığıyla ilgili genel, Elektrik İşleri Etüt İdaresi ve TAEK’le ilgili somut kaygılarımızdır. Bunları sizlerle paylaştım.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Coşkunoğlu.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk.

Buyurunuz Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına bağlı MTA Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimizi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, konuya girmeden önce, Antalya’da tarım arazisine doğal gaz çevrim santrali istasyonu kurulması hangi akıllının işidir Sayın Bakan? Bu firmanın makinelerinin getirilmesi konusunda sizin özel bir kefaletiniz var mıdır? Varsa bu kefaletin nedeni nedir? Bu sorunun cevabını öğrenmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, kendi kaynaklarını yok sayan ve kaynaklarını kullanmasını bilmeyen bir ülkenin kalkınması mümkün değildir. Gerçek sahibi halkımız olan, yenilenebilir özelliği olmayan, tükenen madenlerimiz üzerinde sadece bugünkü nesiller olarak bizler değil, bu tükenme özelliğinden dolayı gelecek nesillerimiz de hak sahibidir. O nedenle madenlerimizin kamu yararına kullanılması ve sanayimizin temel, ucuz, güvenilir ham madde girdisini sağlayacak şekilde planlanması ve üretilmesi gereği vardır. Madenler ülkemizin kalkınmasının temel nedenlerinden biridir. Ülkelerin gelişmişliklerinin ve kalkınmalarının belirleyicisi olarak kullanılan sanayi, tarım ve enerji sektörlerinin temellerini de madenler oluşturmaktadır.

Ulusal temele dayanan, sürdürülebilir kalkınma ilkelerine uygun, insan ve çevre odaklı madencilik ve enerji politikalarının geliştirilmesi ve uygulanması gerekliliği vardır. Madenlerimizin kaynak kaybına neden olmadan etkin ve verimli şekilde değerlendirilmesi, bunun için de havza madenciliğinin uygulanması gereği vardır. Böylece maden rezervlerinin tamamı verimli ve etkin bir şekilde değerlendirilecektir.

Bu madencilik sektörü denilince MTA’nın çok önemli yeri vardır. MTA ülkemizin karmaşık jeolojik yapısının belirlenmesi ve incelenmesi, jeolojik yapıya uygun olarak oluşan maden yataklarının açığa çıkarılması, bunların bulunması ve ülke ekonomisinin hizmetine sunulması, olası doğal afet potansiyelinin belirlenmesi, faaliyet konularına ilişkin teknolojik çalışmaların yapılması, madencilikle ilgili her türlü bilimsel altyapı hizmetlerinin sunulması ve sektöre eleman yetiştirilmesi amacıyla 1935 yılında kurulmuştur.

Kuruluşundan bugüne kadar geçen yetmiş üç yıllık süre içerisinde MTA, kuruluş amaçlarına uygun olarak gerçekten önemli çalışmalar yapmıştır. Bugün ülkemizin hakikaten jeolojik yapısını belirlemiştir. Ortaya çıkan ekonomik rezervlerin etkin bir şekilde değerlendirilmesi ve ülke ekonomisine katılım sağlanması için önemli görevleri olmuştur. Bugün ülkemizdeki yer bilimleri alanında gerçekten konunun uzmanı olan teknik elemanların çoğu MTA kökenlidir. MTA’nın çalıştığı alanlarda kurulan özel kuruluşların kurulmasında ve bunların işletilmesinde MTA kökenli teknik elemanlarımızın gerçekten çok faydaları vardır. Demir-çelik, ferrokrom, kurşun, çimento gibi madenciliğe dayalı sanayinin gelişmesinde gerçekten MTA’nın, birikimlerini ekonominin hizmetine sunmasının çok önemli seviyeleri vardır. Yer bilimlerinin bugünkü ulaştığı seviye MTA sayesinde ve MTA’da yetişen teknik elemanlar sayesinde olmuştur. Ancak geçmişteki MTA’daki bu araştırma disiplinlerinin ürettiği bilgiler madencilik için sağlam bir alt veri oluşturmuştur.

Ancak daha sonra özellikle 1980’den sonra hayalî rezervler, hayalî projeler ve hayalî projeler üzerine hayalî işletmeler kurulur olmuştur. Son altı yıllık AKP İktidarı döneminde bu hayalî proje, hayalî rezerv daha çok gündeme gelmiştir. Dünyadaki bilimsel teknik ve teknolojik gelişmeler iyi ve doğru kavranmamıştır. Madenciliğin ekonomideki ve istihdam yaratmadaki önemi ikincil sıraya indirgenmiştir. Bütçe ve kaynak olanakları iyice kısıtlanmış, bütçesi personel ve idame giderlerine ancak yetecek hâle gelmiştir. Böylece MTA sektörün ihtiyaçlarına cevap veremez duruma getirilmiştir. Bugün dünyada değişen arz ve talep dengesi dolayısıyla maden fiyatlarındaki artışa paralel olarak daha önceden ekonomik olmayan maden yatakları ekonomik hâle gelmekte ve arz talep dengesinin karşılanabilmesi için tüm dünyada aramalara yoğunluk verilmektedir ancak MTA bunun gerisinde kalmaktadır.

Bugün yer altı kaynaklarının yüksek katma değer sağlayacak şekilde ve ülkemizin temel ham madde ihtiyacını gerçekleştirecek şekilde ekonomiye kazandırılması, enerji ve sanayi ham madde talebinin güvenli ve ekonomik olarak karşılanması, arz kaynaklarının çeşitlendirilmesi ve geliştirilmesi, üretilen ham maddelerin yurt içerisinde işlenerek nihai ürünlere dönüştürülmesini içeren programa hedeflenmesi zorunludur. Madencilik politikalarımız sanayimize ham madde temin edecek uç ürüne yönelik katma değeri yüksek ürünlerin üretilmesini teşvik edecek şekilde yeniden yapılandırılmalıdır.

Madencilik sektörü büyük riskler taşıyan bir sektördür. Bu riskler daha arama aşamasında kendisini göstermektedir çünkü arama sonucunda bulunan maden yatağının boyutlarının, niteliklerinin gerçeğe yakın olarak tahmin edilmesinde gerçekten çok ciddi zorluklar vardır. Madenciliğin ilk yatırım tutarı çok yüksek, geri dönme süresi uzundur. Arama aşamasında da geçerli olan bu risklerin azaltılması ve kabul edilebilir düzeylere düşürülmesinin yolu bilimsel temele dayanan arama yöntemlerinin kullanılmasıyla mümkündür. Ülkemizin içinde bulunduğu coğrafyadaki jeolojinin bize sunduğu imkânlar ekonomimiz ve dünya madenciliğindeki gelişmeleri de dikkate alarak öncelikle belirlenmeli ve belirlenen bu öncelikler çerçevesinde maden arama projeleri oluşturulmalı ve uygulanmalıdır. Bu planlamada ve uygulamada MTA Genel Müdürlüğüne çok ciddi görevler düşmektedir. Mostra madenciliği döneminin bittiği, daha da derinlerde bulunması olası madenlerin yer üzerine çıkarılmasının zorunlu olduğu bir süreçte maden arama faaliyetlerine bilimsel temelde önem verilmelidir. Bu durumda, sonuç olarak, yeni yatakların bulunması daha fazla bilgi, daha fazla teknoloji gerektirmektedir. Teknolojik yatırımlara hız verilmelidir.

MTA Genel Müdürlüğünün son yıllarda artan bütçesinde yatırımlara ayrılan kaynak yetersizdir. Bütçe kalemleri içerisinde personel ve idame giderlerinin payı hâlâ yüzde 86’lar seviyesindedir. Eğer sanayileşmek istiyorsak, eğer işsizliği azaltmak, istihdamı artırmak istiyorsak, eğer köylerden kentlere göçü önlemek istiyorsak, eğer gelişmiş ve sanayileşmiş ilk büyük sekiz ekonominin arasına girmek istiyorsak mutlaka ve mutlaka madenciliğimizi istenilen seviyeye çıkarmalıyız. Bunun için de madenciliğimize gerekli destek verilmeli, yapısal reformlar gerçekleştirilmelidir. Madenciliğin desteklenmesi ise arama çalışmalarına hız vermekten ve teknolojik gelişmeleri takip etmek ve uygulamaktan geçer.

Değerli milletvekilleri, 3213 sayılı Maden Kanunu değişik 5177 sayılı Kanun ile madenciliğimizin büyük bir atılım yapacağını söyleyen Sayın Bakanımız Hilmi Güler’in bugünkü madenciliğin geldiği gerçekler karşısında ne düşündüğünü gerçekten ben bir madenci olarak merak etmekteyim.

MTA Genel Müdürlüğünün son yıllardaki projeleri sayısal olarak artmış görünebilir. Bu projelerin çoğunluğu, daha önce varlığı ortaya konulmuş projelerdir. Yeni bir saha, yeni bir maden yatağı bulunarak ekonomiye kazandırılmış tek bir proje yoktur. Projelerde eleman yapısı, görevlendirme siyasi aidiyetler üzerinden yapılmaktadır. Kayırmacılık ve kollamacılık yapılmaktadır. Arazi görevleri için ödenen harcırahın 2 katı uygulaması isabetli bir uygulamadır ancak arazi görevlendirmesi bir baskı ya da ödüllendirme amaçlı olmaktadır. Yani işe uygun eleman değil, elemana uygun görevlendirmeler yapılmaktadır sayın arkadaşlarım.

Başka bir uygulama, araziden toplanan numunelerin analizlerinin yapılması olayıdır. Alınan numunelerin en kısa zamanda güvenilir cihazlar kullanılarak yapılması gereklidir. MTA projelerinin genellikle beş yıllık projeler olduğu düşünüldüğünde, bu projelerde toplanan verilerin hızlı ve zamanında değerlendirilerek kısa zamanda sonuçlandırılması projelerin devamlılığı ve sağlıklı yürütülmesi açısından son derece önemlidir. Hâl böyle olması gerekirken, analiz neticeleri bir yıl geriden gelmektedir, projeyi takip etmesi bilimsel gerçeklerle mümkün olamamaktadır. Kurumun Genel Müdürünün bu konu sorulduğunda verdiği cevap genellikle şu olmaktadır: “Maden analizlerinin sayısını yılda 120 binden 220 binlere çıkardık. Artış yüzde 100” demektedir. Bu söylem de bilimsel gerçeklerle ne kadar bağdaşmaktadır? Burada sayısal rakamlar önemli değildir. Önemli olan, verilerin ne kadar sağlıklı ve güvenilir olduğudur. Eskiden madenciler MTA’nın ürettiği bilgilere ve sayısal verilere güvenirlerdi, madenciler MTA laboratuvarlarında numunelerini analiz yaptırırlardı ama şimdi ülkemizdeki özel sektör madencilerinin hiçbirisi MTA laboratuvarının verdiği bilgilere güvenmemektedir, analizlerini yurt dışında yaptırmaktadırlar. Bu, madencilik cemiyetinde bilinen bir gerçektir. Bu, MTA Genel Müdürünün de bildiği bir gerçektir, MTA’da çalışanların da bildiği bir gerçektir. Ülke madenciliğinin bu konuda MTA Genel Müdürlüğünden beklediği, konusunun uzmanı, yetkin, yeterli teknik personelin çalıştığı, akredite olmuş hakem laboratuvarlar nezdinde hizmet üretmesidir.

Başka bir konu, arazi çalışmasında maden yatağını üç boyutlu olarak ortaya çıkaran sondaj çalışmalarıdır. Sondaj çalışmalarıyla gömülü maden yatağının varlığı, boyutları, kalınlığı, derinliği ve tenörü gibi temel parametreler ortaya çıkmaktadır. “Karot” diye ifade edilen numuneler laboratuvarlarda

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - …analize tabi tutulmakta, madenlerin varlığı ve ekonomik değerlendirmesi yapılmaktadır. Ancak bugün MTA Genel Müdürlüğü laboratuvarlarında ve arazilerde elde edilen karotlar buna uygun değildir. Esas işi sondajcılık olan MTA Genel Müdürlüğü, bu sondajları genellikle uygulamada özel kişilere yaptırmakta ve daha önce yüzde 90 karot uygulamasını kendisi bile kabul etmezken bugün bu uygulamayı, oranı yüzde 40’lara kadar düşürmüştür. Bunu da anlamak çok mümkün değildir. Kendi esas işi sondajcılık olan bir kuruluşun bu işi başkalarına havale etmesini de anlamak mümkün değildir değerli arkadaşlarım. MTA Genel Müdürlüğünde insanları sayılarla boğmak, sadece bir sondajın bir noktada kestiği değerleri gerçek değerlermiş diye sunmak doğru değildir. Madencilik sektöründe üç boyutu görmek önemlidir. Muhtemel rezervleri değil, görünür, hesaplanan, bilinen rezervleri ortaya çıkarmak önemlidir. Bakın, son zamanlarda bir özel petrol firması Denizli’de günde 20 milyon varil petrol bulduğunu söyledi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bitiriniz.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - …oysa horst grabenlerde petrol olmaz değerli arkadaşlarım. Bu yalandır, doğru değildir. Madencilikte söylenilen rakamların ciddi olması lazım. Sizin söylediklerinizin değil yer kabuğunun, arzın bize verdiklerini bizim halka söylememiz lazım.

MTA Genel Müdürlüğünde bugüne kadar çalışan tüm teknik elemanlarımızı, MTA’nın buraya gelmesinde emeği, katkısı olan, alın teri döken herkesi kutluyorum, çalışmalarında başarılar diliyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Tacidar Seyhan.

Buyurunuz Sayın Seyhan. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Bakan, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji Bakanlığı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, tabii, bütçe onaylayacağız, önceki yılların bütçesine bakarak buna karar vermek lazım. Elbette, kurumlarımızın bütçeleri, Enerji Bakanlığının yönetimi için ciddi bir göstergedir. Her ne kadar Sayın Bakan, burada, kürsüden daha önce yapılan tüm beyanları gerçek dışı, dürüstlükten uzak, hakkaniyetten uzak ilan etse de elimizdeki raporlar pek öyle göstermiyor. 2008 tamamlanmadığı için 2007 Başbakanlık Hazine Müsteşarlığının raporundan örnekler vereceğim size. Bakalım, Sayın Bakanım buna ne diyecek?

Hani “Çok, BOTAŞ’ıma dokunmayın.” diyordu ya, hani kendisinin yüzde 80’ini kontrat devriyle yandaş şirketlere devrettiği BOTAŞ vardı ya “Ona dokunmayın.” diyordu, BOTAŞ’ı yüzde 20’ye çekti ya, o BOTAŞ’ın durumuna bir bakalım, Enerji Bakanlığının yönetiminde ne olmuş?

Hiç katkı koymadan rapordan okuyorum: “Yıl içinde EÜAŞ ve HEAŞ’tan olan alacaklarının zamanında tahsil edilememesi, yap-işlet, yap-işlet-devret santrallerinin TETAŞ’ın kendilerine ödeme yapmamalarını gerekçe göstererek BOTAŞ’a olan gaz borçlarını zamanında ödememeleri, yurt dışı doğal gaz ödemelerini geciktirmeden yapmak zorunda olan BOTAŞ’ın nakit sıkıntısı içerisine girmesine neden olmuştur. Kuruluş, nakit ihtiyacını ticari banka kredisi kullanarak yapmıştır. Vergi borçlarını ödeyemeyerek gidermeye çalışmışlardır. Krediler için 2007 yılı içerisinde 401 milyon YTL faiz ödenmiştir. Kuruluşun 2007 yılı KDV borcu 2,2 milyar YTL’dir, 328 milyon YTL ÖTV borcu bulunmaktadır.” Bu, Başbakanlık raporu.

Aynı rapor yine diyor ki: “Ankara Büyükşehir Belediyesinin 677 milyon YTL’lik EGO borcunu kuruluşa ödememesi sonucu, hâlâ bu ödemeyi yapması beklenmektedir.” O da ödenmemiş. Burası BOTAŞ. Sayın Bakan, bu müdürlüklerin Bakanı.

Yine aynı BOTAŞ için, raporda, Başbakanlık diyor ki: “Kuruluşun doğal gaz alımlarında 2006-2007 yılı analiz edildiğinde, 2007 yılında döviz fiyatlarında 2006 yılına göre artış olmamış, düşüş olmuştur. Petrolün de fiyatı bir önceki yıla göre çok yüksek oranda artmamıştır. Bu nedenle 2007 yılında BOTAŞ’ın doğal gaz alım fiyatları aşağıda kalmıştır.”

Sayın Bakan, madem 2007 yılında BOTAŞ’ın alacakları aşağıda kalmış, alım maliyetleri düşmüş, bu halkı aynı Melih Gökçek gibi siz niye soydunuz? 2007 yılında niye hiç doğal gaz fiyatlarında düşüş yapmadınız? (CHP sıralarından alkışlar) Bunu ben söylemiyorum, rapor söylüyor. Hani konuşmanızda diyordunuz ya: “Söylediklerinizden bir tanesi doğruysa ben gereğini yaparım.”

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Mümkün değil, yapmazlar.

TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Herkese dürüstlük gerek Sayın Bakan. Yapmak lazım.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Bu rapor kimin raporuydu Tacidar Bey?

TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı Raporu.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Yani iyi anlasın millet.

TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Aynı rapor diyor ki: “TETAŞ’ın kârı yüzde 51 azalarak 24 milyon YTL’ye düşmüştür.” 2007 yılı, TETAŞ’ta bir azalma var.

Aynı rapor diyor ki: “TTK’da satışlar yüzde 21 artmış, finans gideri yüzde 631 çoğalmıştır.” Hem satış artıyor hem finans gideri artıyor. “Kârlar kalemi de yüzde 57 azaldı.” diyor. Buyurun size bütçe! Bizden onay istiyorsunuz.

Aynı rapor diyor ki: “TTK’nın üretimi yüzde 13 artmış, dönem zararında da yüzde 18 artış olmuştur.” Dürüstlük herkese lazım Sayın Bakan. Şimdi, dürüst olunca, sadece bir bakan kendini “Ben rüşvet yemedim, ben temizim.” diye savunabilir mi? Bütün kurumlarınız zarar edecek, EÜAŞ’ın, TEİAŞ’ın, TETAŞ’ın birbirine borcu olacak, 5 milyar YTL alacağı olan BOTAŞ alacaklarını alamayacak, gidecek yurt dışından kredi alacak…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Faizle…

TACİDAR SEYHAN (Devamla) - …faiz ödeyecek, düştüğü zor durumdan dolayı vatandaşa doğal gazda indirim yapması gerekirken indirim yapamayacak, bu yönetime seyirci kalacaksın, sen dürüst olacaksın, biz dürüst olamayacağız! Bu mu hakkaniyetli davranış biçimi Sayın Bakan? (CHP sıralarından alkışlar)

Yine, Sayın Bakan konuşmalarında çok fazla şey söylüyor, bu, yanındakilere de yansıyor. Ben burada TAEK’i eleştirdiğimde “Soruşturma açmışsınız on altı tane.” diye, TAEK’in Başkanı dışarıda bana “O soruşturma değil, ben ifadesini aldım.” diyor. Sanki bu az şeymiş gibi, eylül ayında sekiz tane ifade almak soruşturma açmaktan farklı bir şeymiş gibi!

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Teftiş soruşturması idari soruşturmadır.

TACİDAR SEYHAN (Devamla) - Şimdi işi bitirdi, o -soruşturma değil- ifadesini aldığı Başkan Yardımcısını görevden aldı benim konuşmamdan sonra. O Başkan Yardımcısının personel alımlarında muhalefet şerhi olduğunu da biliyoruz, anlaşamadığını da biliyoruz ama bu, Kurumun kendi uygulaması. Görevden aldınız, işinizi yaptınız siz -şimdi ona da geleceğiz- ama Bakan böyle konuşursa, bu TAEK Başkanı da dışarıda, siyasi terbiye sınırlarını zorlayarak, bir milletvekiline “Sizin kılavuzunuz karga.” der, “karga!”

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – İmam öyle yaparsa cemaat ne yapmaz!

TACİDAR SEYHAN (Devamla) -  “Sizin kılavuzunuz karga.” der!

O TAEK Başkanına sesleniyorum: Sen önce, bir milletvekiline “kılavuzunuz karga” diyeceğine, 5710 sayılı Kanun iptal edildi, aldığın personelin hesabını ver, Anayasa’ya göre iptal edilen.

Başbakanlıktan teknik ve ücret konusunda izin aldın mı almadın mı, almadan personel alımı yaptın mı yapmadın mı, onun hesabını ver. Yapmadım diyorsan personele gönderdiğin yazılar burada.

Sayın Bakan, ya size yanlış bilgi veriyorlar ya içine düştüğünüz durum gittikçe kötüye gidiyor. Bakın, yine ben bu konuları açmak istiyorum, konuşmanızdan gelmek istiyorum. Diyorsunuz ki: “Biz hep geliştik. 100 vardı elektrikte, üzerine 60 koyduk.” Güzel. Yine sizin döneminizde yüzde 50 yedeği yok muydu bu ülkenin? Yüzde 50 yedek kapasitesi vardı. Yüzde 50 yedek kapasiteyi yüzde sıfıra düşürdük arkadaşlar. Düşmedi mi? Sizin Bakanlığınız döneminde, altı yıllık süre içerisinde doğal gazda veya başka birinde ithal enerji kaynağı düştü mü arkadaşlar? Hani, altı ay görev yaparsınız, bana zaman tanımadınız, ithal enerji kaynağını düşüremedim, elektrikteki payı dengeleyemedim der… Altı yıldır görevdesiniz. Sürekli bu kürsüden yaptıklarınızı, yapacaklarınızı anlatıyorsunuz. Niye bu denge değişmiyor? Koalisyon iktidarı değil, tek başına hükûmetsiniz iki dönemdir. Niye değişmiyor? Bu da mı yalan Sayın Bakan?

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Hükûmet başka, iktidar başka.

TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Afşin-Elbistan’da bilmem kaç ton kömür bulduk diyorsunuz. Hâlâ, oradaki üretim için Elbistan’dan taşıma yapıyor musunuz yapmıyor musunuz? Elbistan’a taşıma yapıyor musunuz yapmıyor musunuz? Taşıma yapılırken beş tane aracı firma kullanarak maliyeti yükseltiyor musunuz yükseltmiyor musunuz? Belgeler burada.

Yapmayın ne olur, bulduk demek yetmiyor, biraz da iyi yönetim lazım, biraz da vicdan lazım. Ben sıkıntı duyuyorum hiçbir şey yokken. Tam altı yıl oldu. Daha ben Enerji Bakanlığının, şurada da eksik yaptık, bunun için de şu çalışmaları yapıyoruz dediğini duymadım. Her şeyi doğru yapıyorsun da bu kurumlar niye zarar ediyor Sayın Bakan?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Hangi kuruluş zarar ediyor? Bir tane zarar eden kuruluş söyle bana.

TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Arkadaşlar, bütün basın mensuplarına Sayın Bakan diyor ki: “Zarar eden kuruluşu söyleyin.” Bütün basın mensubu arkadaşlara, iktidar milletvekillerine de 2007 yılı kamu işletmeleri raporunu okumalarını teklif ediyorum, başka hiçbir şeyi değil. Sayın Bakan okumamış, okuyun, beni bu konuda tenkit edin.

Geliyorum, hangisi yanlış? Bulgaristan’dan elektrik alıyorduk, kestik. Tamam, orada Bulgaristan’dan elektrik anlaşması yapıldı, doğru yapıldı, kestiniz ama yüzde 50 yedek kapasiteyi kullanarak kestiniz; doğru. Ama üretime bir şey koymadınız, yedek kapasiteyi harekete geçirdiniz. Zamanında doğal gazda tedbir almadınız, suları yüzde 60 fazla kullandınız iki yıl üst üste, planlanandan yüzde 60 fazla kullandınız. Doğru mu yanlış mı, onu söyleyin bana. AGDAŞ’ın

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Bakın, diyor ki: “Doğru söylemiyorsunuz, AGDAŞ konusunda 22’yi 1,7 YTL’ye düşürdük.”

Arkadaşlar “Ben daha az zarar ettirdim.” diye bir bakan beyanı olabilir mi? 22 değil, 1,7; ne fark eder? Göz göre göre zarar ettirdin. Göz göre göre bor konusunda Avrupa karar aldı, zehirli atık, zararlı maddeler içerisine soktu. Zamanında işlem yapmadın, bu da sizin sorumluluğunuzdur Sayın Bakan, daha yeni yapıyorsunuz.

Diyorsunuz ki: “Muhafazanallah bunlardan biri yönetime gelirse, vay gele ülkenin hâline!” Hayyam’ın önüne iki bardak şarap koymuşlar “Bak bakalım hangisi kötü?” demişler. Birinciyi içmiş “Bu,” demiş. “İkinciye bakmadın ki.” demişler. “Bundan kötüsü olmaz.” demiş.

Bundan kötüsü olmaz Sayın Bakan, bundan kötüsü olmaz.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Seyhan.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Necati Özensoy.

Buyurunuz Sayın Özensoy. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on iki dakikadır.

MHP GRUBU ADINA NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bütçesiyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

“Enerji, aslında günümüzde enerjiden çok daha fazla bir şey.” Bu söz Sayın Bakana ait. “Bundan dolayı enerji meselesinin dar bir bant aralığında değerlendirilmemesi gerekir.” demiş Sayın Bakan. Bu sözlere biz de biraz katkı sağlayalım. Yarın dünyadaki bütün enerji kaynaklarının kuruduğunu, hiç enerji üretilmediğini bir hayal edin. Dünyanın hâli ne olur, düşünebiliyor musunuz? Enerji olmazsa hiçbir teknoloji işe yaramaz. Son iki asırda enerji sayesinde medeniyetlerin yönü değişmiştir. Baharat yolunun baypas edilmesiyle birlikte kömür ve demir sıkıntısı çeken Osmanlı cihan devleti giderek zayıflamış, kömür ve demir cevheri sayesinde sanayi devrimini gerçekleştiren Avrupa’nın işgaline uğramış, Osmanlının küllerinden Türkiye Cumhuriyeti devleti kurulmuş ve yine Kömür ve Çelik Birliği sayesinde AB gibi dünya ekonomisinin büyük bölümüne hâkim küresel güç oluşmuştur.

Amerika’nın Büyük Orta Doğu Projesi’nin adı bence “büyük enerji projesi”dir. Dünyadaki ve Türkiye’deki terör hareketlerinin temelinde enerji problemlerini arayabiliriz. Son beş yılda milyonlarca Müslüman bu yüzden katledildi. Enerjinin önemi ve bu yüzden olanları anlatmak için yüzlerce kitap yazıldı ve daha da yazılabilir.

Bugün Türkiye’nin geleceğini şekillendirmede en önemli bakanlık olan Enerji Bakanlığının bütçesini görüşüyoruz. Ancak, genel bütçeye baktığımızda bütçe sıralamasında sonuncu olan Bakanlık, 467 milyon ile bütçeden tam binde 1,8 pay almaktadır. Sayın Bakanın hakkını yemeyelim. 2007 yılı bütçesi 381 milyonla binde 1,9 iken, 2008 bütçesi 365 milyona, bütçenin binde 1,7’sine düşmüş, bu yıl Sayın Bakan çok gayret göstermiş olacak ki, 467 milyonla bütçenin binde 1,8’ine ulaşmış. Bunun için Sayın Bakanı tebrik ediyoruz.

Bütçede yapılan görüşmelerde cari açık sebebi olarak ve enerjide zamların sebebi olarak petrol fiyatları ve fiyatların 160 dolara yükseldiği, başta Başbakan olmak üzere vatandaşa da sebep olarak gösteriliyor.

Maliye Bakanlığının 2008 yılı Ekonomik Raporu’nun 180’inci sayfasından aktarıyorum: “2004 34,5; 2005 50,1; 2006 61; 2007 68,1; 2008 Ocak-Haziran 103.” Bu yılın ortalaması düşeceği için petrol varil alım fiyatları hiçbir zaman 100 doların üzerine çıkmamıştır.

Yine, 178’inci sayfada enerji fiyatları ve cari açığa etkisi ortaya konulurken sadece enerji ithalatı ve ihracatı baz alınmış, ihracat fiyatlarındaki enerjinin katkıları göz önünde bulundurulmamasına rağmen cari açığın yine de 2002’den 2007’ye 35 katına çıktığının itirafını yapmışlardır. Yani cari açığın büyümesi enerji fiyatlarından değil, beceriksizlikten ve yüksek faiz-düşük kur sarmalından gerçekleştiği bir gerçektir.

Son bir yılda elektriğe yüzde 62, doğal gaza yüzde 82 yapılan zamlar yine Enerji Bakanlığının yanlış politikalarından kaynaklanmaktadır. 2001 yılında kapsamlı bir şekilde Elektrik Piyasası Kanunu çıkarılmış, bu Kanun’un ruhunu ve amacını anlayamayan AKP hükûmetleri bugüne kadar geçmişin mirasını yemekten başka bir icraat yapmamışlardır.

TEİAŞ’ın verilerine göre 2003 yılında kurulu güç 35.502 megavat olup, 1999-2003 arasındaki güç artışı yüzde 8,8; 2003-2008 arasındaki güç artışı ortalama 3,6 olup, 2008 itibarıyla 42.359 megavattır. Sayın Bakan 2003’teki kurulu gücün 2002’de tamamlandığını da unutmamalıdır.

Elektrik ihtiyacı her yıl yüzde 8 artmaktadır. 2003 yılına kadar yüzde 20 yedekli çalışan santraller artık ihtiyacı karşılamada bıçak sırtı hâline gelmiştir. TEİAŞ’ın projeksiyonlarına göre lisans almış ve inşaat hâlinde olan bütün projeler hayata geçse bile 2012 yılında 51 milyar kilovat saat, 2016 yılında 150 milyar kilovat saat elektrik açığımız görülmektedir. Bu açıkların nasıl kapanacağının cevabını Sayın Bakan vermelidir.

Türkiye Taşkömürü Kurumu her yıl 400 milyon civarında zarar etmektedir. Yeni işe alınan personel ile üretimde verim sağlanarak, zararın bir an önce azalması için daha kapsamlı tedbirler geliştirilmelidir.

Vatandaşa dağıtılan kömür TKİ’den tedarik edilmektedir. Kömürler sadece ambalaja girdiği için kalitesi artarak kükürt oranları düşmemektedir. Bu kömürlerin parası hazine tarafından bir yıl gecikmeyle ödendiği için Türkiye Kömür İşletmelerinin finansman giderleri artmaktadır.

Redevansla verilen kömür sahaları daha sağlıklı kontrol edilmelidir.

Elektrik üretimi yapan KİT’lerde emre amadelikler ve kapasite kullanım oranları artmasına rağmen, yakıt sarfiyatlarındaki verimlilik düşmektedir.

2009 Yılı Programı Resmî Gazete sayfa 68-69’dan aktarıyorum:

“TEDAŞ tarafından elektrik satış fiyatlarına 2008 yılının Ocak, Temmuz ve Ekim aylarında artış yapılmıştır. Bu fiyat artışlarına rağmen, enerji girdi maliyetlerindeki yükseliş nedeniyle kuruluşun 2008 yılını 750 milyon YTL dönem zararıyla kapatacağı tahmin edilmektedir.

Fiyat artışlarının ardından elektrik talebinin artış hızında azalma gözlenmekle birlikte, mevcut talebin EÜAŞ ve TETAŞ’tan karşılanamayan kısmının Piyasa Mali Uzlaştırma Merkezinden yapılan spot alımlarla ortalama 16,7 kuruş kilovat saatten karşılanması 2008 yılında TEDAŞ’ın zararını büyüten diğer bir faktördür.

TEDAŞ kayıp kaçak nedeniyle satın aldığı elektriğin ancak yüzde 86 oranındaki kısmını faturalandırabilmiştir. Bu faturaların tahsilinde yaşanan sorunlar nedeniyle kuruluş, gerekli nakit birikimine ulaşamamakta, böylelikle EÜAŞ ve TETAŞ’a taahhütlerini yerine getirememektedir.

2008 yılında enerji kuruluşlarının ham madde tedarikçileri TKİ ve BOTAŞ’ın alacaklarını tahsil edememeleri kredi borçlarında belirgin bir artışa yol açmıştır. BOTAŞ’ın EGO’dan olan alacaklarının 5669 sayılı Kanun uyarınca Ankara Büyükşehir Belediyesince ödenmesi beklenmektedir.”

Borç hâlen ödenmemiştir.

BOTAŞ’ın durumunu raporlardan yine özetlersek, 16/11/2007 itibarıyla alacakları 12,3 milyar, 31/10/2007 itibarıyla kredileri 1,9 milyar, bu kredilere ait 590,6 milyon faiz gideri bulunmaktadır. Ankara Tır Gümrükleme Müdürlüğüne olan 2,1 milyar vergi borcu ertelenmiş, 16/11/2007 tarihi itibarıyla tecil faiz tutarı 500 milyon hesaplanmıştır. “Kâr-zarar başka, finansman başkadır.” diyen Sayın Bakana ithaf olunur. BOTAŞ, 2009 yılına kadar doğal gaz alım mevcut kontratları yüzde 20’ye inene kadar devredilmesi öngörülmekte ve hiçbir alım anlaşması kanun gereği yapılamamaktadır.

Elektrik sektöründe ise, Bakanlığımız koordinasyonunda Enerji İşleri Genel Müdürlüğü ve ilgili kuruluşların ortaklaşa hazırladıkları uzun dönem elektrik enerjisi planlama çalışması sonuçları dikkate alınarak talep tahmin projeksiyonu yapılmaktadır. Söz konusu çalışmanın sonuçlarına göre, doğal gaz talebinin 2010 yılında 44,5 milyar metreküp, 2015 yılında 56,9 milyar metreküp, 2020 yılında 66,6 milyar metreküp olacağı tahmin edilmektedir. Bu açığı nasıl kapatmayı düşünüyorsunuz?

Ayrıca, İzmir Milletvekilimiz Sayın Kenan Tanrıkulu’nun yazılı soru önergesindeki,

1) 6 milyar dolarlık Nabucco Projesi’yle ilgili olarak Avrupa ülkeleri tarafından Hükûmete ve Bakanlığa “Karar mekanizmalarında yer almayacaksınız.” yönünde bir baskı var mıdır? Bu baskıya karşılık ne gibi cevaplar, hangi tarihteki belgeyle verilmiştir?

2) “Nabucco Projesi’ndeki inşa edilecek münhasır boru hattının en büyük bölümü Türkiye’den geçecek olmasına rağmen Avrupa ülkelerinden gelen bu baskının sebebi nedir?” diye devam eden sekiz soru cevap beklemektedir.

Ayrıca, deposunda 30 milyon dolar gübreyle 83 milyon dolara satılan, sadece arsa değeri 200 milyon dolar olan Gemlik Gübre Fabrikasında üretim durdurulmuştur. Bugünlerde buraya kömüre dayalı, ithal kömüre dayalı 500 megavat gücünde termik santral yapılacağı iddia edilmektedir. Bu iddialar doğru mudur? Doğruysa, Gemlik Körfezi ve deniz kenarında olan bu yere kömür termik santrali yapmak doğru mudur? Ayrıca, benim de verdiğim iki yazılı soru önergesine hâlen cevap gelmemiştir.

Sayın Bakan, Türkiye'deki enerji fiyatlarının OECD ülkelerinden düşük olduğunu iddia etmektedir. Yine, 2009 Yılı Programı Resmî Gazete’nin 158’inci sayfasına bakılırsa, Türkiye'nin elektriğinin 2003 yılında 9,9; 2004’te 10 sent, 2005’te 10,6; 2006’da 10; 2007’de 10,9; 2008’de 13,2 sent olduğu görülmekte, OECD sıralaması, sırasıyla 6,8; 7,3; 7,9; 8,8 sent olduğu görülecektir.

Doğal gaz fiyatları ise 2006-2007 yılları arasında kilokalori başına Türkiye'de 352,7; 440,8 olup, OECD ortalaması 335,9 ve 321 olduğu görülecektir. Bu rakamlar gösteriyor ki Türkiye'de enerji fiyatları OECD fiyatlarının üzerindedir.

Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı da bir an önce -hedeflediği 2023 yılında- Türkiye'nin hidrokarbon ihtiyacını tamamen öz kaynaklardan karşılama hedefine uygun hâle getirilmelidir.

Günlük 597 bin varil petrole ihtiyaç varken, yılda 10,4 milyon varil…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

NECATİ ÖZENSOY (Devamla) – …yirmi günlük ihtiyacımızı karşılamaktadır.

YDK raporlarındaki yönlendirmelerde görüldüğü gibi, TPAO, Çalık Grubu’nun partner olma çabaları bir kenara bırakılarak gerçek hedefe yönlendirilmelidir.

Rüzgâr Enerjisi Santrali Projesi bir karmaşa içerisindedir. Lisans alma çalışmalarında sıkıntılar vardır. Mevcut hatlara bağlanacak güç miktarları sınırlıdır. RES’leri bu karmaşadan bir an önce kurtarmamız gerekiyor.

Türkiye'nin geleceği güneş enerjisi ve hidrojen teknolojisindedir. Bu konuyla ilgili iyi niyetli çalışmalar olmasına rağmen, dünyanın çok gerisinden gitmekteyiz. Türkiye'nin güneş haritaları daha sağlıklı çıkarılarak, güneş enerjisiyle ilgili kanun ve yönetmelikler  bir an önce çıkarılmalıdır. Hidrojen teknolojisiyle ilgili ARGE çalışmaları yoğunlaştırılmalı, bütçe artırılmalıdır. Türkiye'nin acilen ulusal enerji  politikalarına ihtiyacı vardır. Verilen araştırma önergeleri, gensoru dikkate alınarak yüce Meclisin bu konuya katkı sağlaması bir an önce gerçekleşmeli, Türkiye'nin geleceği daha güvenli bir şekilde oluşturulmalıdır.

Bütçenin hayırlı olmasını diler, saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özensoy.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Turan Çirkin.

Buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yedi dakikadır.

MHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN TURAN ÇİRKİN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Yılı Bütçe Kanunu’nun Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu bütçesi hakkında görüşlerimi bildirmek üzere Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

EPDK, petrol, LPG, doğal gaz ve elektrik piyasalarını düzenlemek, bu piyasalarda rekabeti tesis etmek, hâkim durumu önlemek, hâkim durumun kötüye kullanılmasını bertaraf etmek, piyasaları denetlemek ve tekellerin önüne geçmek için Milliyetçi Hareket Partisinin de ortağı olduğu 57’nci Hükûmet tarafından kurulmuş bir kurumdur. Ancak EPDK, AKP Hükûmeti tarafından maalesef bu görevlerini yerine getiremeyen, sadece bürokratik işlemler sonucu lisans veren ve verilen lisansların pazarını yaratarak lisans ticaretini ortaya çıkaran bir kurum hâline dönüşmüştür. Bağımsız ve özerk olması gereken, bunun için hukuki düzenlemelerin sağlandığı EPDK, yoğun siyasi kadrolaşma neticesinde âdeta Enerji Bakanlığı ile Hükûmetin bir dairesi olmuştur. Atanmış bulunan üyelerin bir kısmı ile Kurumda çalışan bazı bürokratların, maalesef enerjiyle ilgili tecrübelerinin bulunmaması bunun göstergesidir.

Değerli milletvekilleri, kuruluş amacına bakıldığında, Kanun yerinde çıkarılmış bir kanun, Kurum yerinde kurulmuş bir kurum, ancak işleyiş böyle mi? Daha geçtiğimiz Kasım ayında Sayın Başbakanın yaptığı bir konuşma ülkemizin ne kadar hazin ve vahamet arz eder bir duruma geldiğini gösterdi.

Elektriğin, doğal gazın, petrolün düşük maliyetli bir şekilde tüketicilere sunulması için kanunla kurulmuş bir kurum olduğunu unutan Sayın Başbakan akaryakıt firmalarında indirime gitmeyen dağıtım şirketleri için “Gerekirse mahkemeye gideriz.” dedi. Evet, Türkiye’de akaryakıtın dünya fiyat ortalamasının çok üzerinde olmasında akaryakıt dağıtıcılarının rolü olabilir. Ancak, 7 Ekim 2008 tarihinde verdiğim bir soru önergesine Maliye Bakanımızın verdiği cevabı sizinle paylaşmak istiyorum. Sorumun muhatabı Başbakandı, ancak cevaplayan Maliye Bakanımız oldu. Sorumu burada uzun uzun paylaşmayacağım. Özetle, uluslararası piyasalarda petrol fiyatları hızla düşerken bu düşüşün bize neden yansımadığını ve ayrıca, akaryakıt fiyatlarının bizde çok yüksek olmasına neden olan vergi oranlarını indirmeyi düşünüp düşünmediklerini sormuştum. Size, verdikleri cevabı söyleyeyim: “5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu ile 1/1/2005 tarihinden itibaren akaryakıt ürünlerinin fiyatlandırılmaları serbest piyasa koşullarına bırakılmış olup, piyasa koşulları içerisinde oluşan fiyata Bakanlığımızın bir müdahalesi söz konusu olmamaktadır. Ayrıca, akaryakıt ürünlerine uygulanan vergi tutarlarının indirilmesi uygulanmakta olan ekonomik program ve bütçe politikaları açısından kamu gelirlerinde önemli azalmaya yol açacağından, şu an bu ürünlerde uygulanan KDV ve ÖTV tutarlarında herhangi bir indirim yapılması düşünülmemektedir.”

Şimdi, Sayın Başbakana soruyorum: Siz akaryakıt fiyatlarında indirime gitmeyen kimi mahkemeye vereceksiniz? 2005 yılında akaryakıt ürünlerinin fiyatlandırılmasını serbest piyasa koşullarına bırakacak kanunu çıkaran Meclisi mi, yoksa akaryakıt ürünlerinin bu kadar yüksek olmasına neden olan vergileri “IMF’ye söz verdik” diye kaldırmamakta direnen Maliye Bakanınızı mı mahkemeye vereceksiniz? (MHP sıralarından alkışlar) Bunlar ortada iken siyasi popülist konuşmalar yaparak, siz vatandaşı mı, yoksa kendinizi mi kandırıyorsunuz?

Değerli  milletvekilleri, Sayın Başbakanımızın zaman zaman yaptığı açıklamalarda suçu başkalarına atmakta pek mahir olduğu görülüyor. Yine, size, yakın geçmişte bir tarihten örnek vermek istiyorum: 6 Mart 2007 tarihinde yaptığı açıklamada Sayın Başbakanımız, 1990’dan bugüne araç sayısının 4 kat arttığını, akaryakıt tüketiminin ise on yedi yıl önceki seviyesinde durduğunu söylemiştir. Hatta bununla da yetinmeyerek Dış Ticaret Müsteşarlığının petrol ithal ettiğimiz kırk sekiz ülkeden istediği kayıtlara göre 18,7 milyar dolarlık bir açık olduğunu, buna ÖTV, KDV ve EPDK payı eklendiği zaman bu farkın 38 milyar dolar seviyesine çıktığını açıklamıştır. Bu 38 milyar dolarlık fark Başbakanımızın deyimiyle son iki buçuk senede gerçekleşmiştir, yani AKP Hükûmeti iktidardayken. O zaman sormazlar mı 38 milyar dolarlık akaryakıt kaçağı varken siz ne yapıyordunuz? Hırsızın suçu yok mu? Var ama ev sahibi önlem almıyorsa, kapı açık veya anahtarı üzerindeyse hırsıza davetiye çıkarılmıyor mu? Kanun çıkarıyorsunuz kanundan yararlanmıyorsunuz, kurum kuruyorsunuz görevi yaptırmıyorsunuz; gümrüklerde rüşvet iddiaları alıp başını gidiyor doğru dürüst teftiş yapmıyorsunuz. Bu durumda, kusura bakmayın ama, kaçağa da kaçakçılığa da suç ortaklığı yapmıyor musunuz?

Değerli milletvekilleri, gelelim doğal gaz meselesine. AKP Hükûmetinin son bir yılda doğal gaza yaptığı zamların birikimli değeri yüzde 82’dir. Bu, kabul edilemez bir orandır. 4646 sayılı Doğal Gaz Piyasası Kanunu’na göre doğal gaz fiyatları için EPDK’nın bir üst sınır belirlemesi gerekmiyor mu? EPDK neden bu görevini yerine getirmiyor? Doğal gaza yaptığınız en  son yüzde 22’lik zamda altı ile dokuz aylık petrol fiyatlarının baz alındığını söylüyorsunuz. Son altı ile dokuz aylık süreçte petrol fiyatları sürekli iniş trendi göstermiştir. Aynı zamanda dolardaki yükseliş ve düşüşleri baz aldığımızı düşünürsek, sizin ibrenizin sürekli yükseliş trendine endeksli olduğu görülmektedir. O zaman, EPDK ne işe yarıyor? EPDK’nın kuruluş amacı -bir daha hatırlatmakta yarar var- elektriğin, doğal gazın, petrolün ve LPG’nin yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve çevreye uyumlu bir şekilde tüketicilerin kullanımına sunulması değil mi? Düşük maliyet nerede kaldı? Ne akaryakıtta düşük maliyet sağlanabilmiş ne doğal gazda.

Elektrikte durum farklı mı? Bakıyorsunuz, çiftçimiz elektrik borcunu ödeyemediği için icraya verilmiş, sanayicimiz yüksek elektrik fiyatları yüzünden üretimini durdurmuş. Nerede kaldı rekabet, nerede kaldı düşük maliyet? Şimdi Başbakan akaryakıt fiyatlarından rahatsız, mahkemeye verecek adam arıyor. Maliye Bakanlığı, Enerji Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı rahatsız ama çözüm yok. Aslında çözüm yok değil, var. Çözüm, kanunla kurulan kurumları çalıştıracak dirayetli bir hükûmetten geçiyor. EPDK, bugün, sadece lisans veren bir kurum hâline geldi; noter gibi işlem yapmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

SÜLEYMAN TURAN ÇİRKİN (Devamla) – Peki, Sayın Başkanım.

EPDK, yasayla kendine verilen izleme, denetim görevini yerine getirmelidir. Rekabet Kurumunun raporu ile belgelendiği şekilde, rekabet ortamını engelleyen firmalar hakkında EPDK tarafından gerekli işlemler yapılmalıdır. Petrol üzerindeki dolaylı vergilerin, yaşanan küresel kriz ortamı da dikkate alınarak makul oranlara çekilmesi sağlanmalıdır.

Konuşmamı tamamlarken yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum, 2009 yılı merkezî bütçe kanununun ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çirkin.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili Alim Işık.

Buyurunuz Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yedi dakika.

MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; kamuoyunda kısaca “BOREN” olarak bilinen Ulusal Bor Araştırma Enstitüsünün 2009 mali yılı bütçesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, öncelikle bor madeninin ve dolayısıyla da bu madenden sorumlu Enstitünün önemi konusundaki görüşümü ifade ettikten sonra, bütçeyle ilgili kısa değerlendirmemi yapmak istiyorum. Ülkemizde fiilen 1950’li yıllarda başlayan bor madenciliği faaliyetleri -birçoğumuzun da bildiği gibi- 1970’li yıllarda hızlanmaya başlamıştır. Bu kapsamda, 1975’te Bandırma Sodyum Perborat, 1984’te Kırka I. Bor Türevleri, 1987’de Bandırma II. Borik Asit, 1996’da Kırka II. Boraks Pentahidrat, 2001’de Kırka III. Boraks Pentahidrat, 2004’te de Emet Borik Asit tesislerinin işletmeye alınması faaliyetleri gerçekleştirilmiştir. Ne yazık ki bunlara ek olarak AKP iktidarları döneminde keşke ilave edilebilmiş yeni tesislerimiz olsaydı, maalesef bununla ilgili bir çalışma o günden bugüne olmamıştır.

Bor mineralleri ve bunlardan elde edilen ticari ürünlerin gruplandırılması konusunda kesin bir sınıflandırma bulunmamakla beraber, genellikle rezervler söz konusu ise bor mineralleri, konsantre cevher ürünleri söz konusu ise ham bor ürünleri, konsantre cevherlerden elde edilen ürünler söz konusu ise rafine bor ürünleri, rafine bor ürünlerinden üretilen ürünler söz konusu ise özel bor ürünleri, tekstil veya izolasyon tipi fiberglas ve benzeri gibi ürünler söz konusu ise bor kullanılan sanayi ürünleri ya da bora dayalı sanayi ürünleri terminolojisi yaygın olarak kullanılmaktadır.

Bor ve ürünlerinin uzay ve hava araçlarından, seramik, polimerik malzemeler, nanoteknolojiler ve otomotiv sanayisine kadar birçok alanda, yaklaşık beş yüze yakın alanda kullanıldığı bilinmektedir. Ancak tüketilen bor ürünlerinin yaklaşık yüzde 80’ine yakını cam, seramik frit, tarım ve deterjan sektöründe yoğunlaşmıştır.

Dünyadaki önemli bor yatakları Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya’da yer almaktadır. Dünya toplam bor rezervi sıralamasında Türkiye'nin yeri birinci sıra olup, yaklaşık rezervin yüzde 72’sine sahiptir.

Dünyadaki en önemli bor üreticileri Türkiye’deki Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü ile Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Rio Tinto’dur. Bu iki kuruluş dünya bor üretiminin yaklaşık yüzde 70’ini karşılamaktadır.

Ülkemizde başlıca bor yatakları Kütahya, Balıkesir, Bursa ve Eskişehir’de bulunmaktadır. Bor minerallerini işlemek için bu illerde sırasıyla Emet, Bigadiç, Kestelek ve Kırka’da tesislerimiz kurulmuştur. Emet’te yıllık yaklaşık 1 milyon 200 bin ton, Kırka’da 1 milyon 150 bin ton, Bigadiç’te 600 bin ton, Kestelek’te de 200 bin ton kapasiteli cevher zenginleştirme ve değerlendirme tesislerimiz yer almaktadır. Günümüzde bor madenlerinin işletilmesi görevi Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir.

Bor ve bilgi teknolojilerinin üretildiği ve dünyaya aktarıldığı bir merkez olma vizyonunu benimsemiş olan BOREN, Türkiye ve dünyada bor ürün ve teknolojilerinin kullanımı ve bor konularında değişik bilimsel araştırmaların yapılması, yaptırılması, koordine edilmesi ve bu araştırmalara katkı sağlanması amacıyla 4865 sayılı Kanun’la 2003 yılında Ankara’da kurulmuştur. Mali özerkliğe sahip olup Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının ilgili kuruluşu niteliğindedir. Bor konusunda çok önemli bir görevi üstlenen Enstitü bor madeni rezervlerine ne yazık ki 300 ila 500 kilometre gibi bir uzaklıkta kurulmuştur. Dünyada ham madde kaynağı veya rezerve bu kadar uzakta kurulmuş bir enstitü örneğini bulmak herhâlde mümkün değildir. Bu Enstitünün yeri Bursa, Balıkesir ve Eskişehir illerinin tam ortasında bulunan ve Türkiye bor rezervinin yaklaşık yüzde 50’sine sahip olan Kütahya ili olmalıydı. AKP İktidarı, her konuda olduğu gibi ne yazık ki bu konuda da Kütahya’nın hakkını bile bile yemiştir. Umarım bor ürünlerinin işlenmesi ve kullanımı amacıyla gelecekte yapılacak sanayi yatırımlarının ağırlıklı olarak Kütahya’ya kaydırılmasıyla bu haksızlık bir nebze de olsa telafi edilebilir.

BOREN, önceleri ODTÜ Kampüsü Merkezi Laboratuvarı bünyesinde göreve başlamış ve en son Ağustos 2007’de Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü ile yapılan bir protokol çerçevesinde bu Müdürlüğün onuncu katındaki biri toplantı salonu olmak üzere toplam on beş odadan oluşan 650 metrekarelik şimdiki yerine taşınmıştır. Enstitüde 1 başkan, 3 grup koordinatörü, 13 uzman, 11 de yardımcı personel olmak üzere toplam 28 personel çalışmaktadır. Personelin 7’si sürekli, 9’u süreli, 7’si de maalesef, proje kapsamında sigortalı olarak çalıştırılmaktadır. Özetle, Enstitüde oda başına 2 kişi düşmektedir.

Böyle bir enstitüde bu manzara hiçbir şekilde Türkiye'ye yakışmıyor. Dolayısıyla, BOREN’in en kısa sürede kendisine ait bağımsız bir binada en az 50’si uzman 100’ü aşkın personele sahip bir enstitüye dönüştürülmesi gerçekleştirilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; böyle bir enstitü için ise 2009 mali yılı bütçesi olarak belirlenen yaklaşık 8,6 milyon YTL’lik bütçe ile 2010-2012 yılları için hedeflenen yaklaşık yüzde 10’luk artışlara sahip bütçeler oldukça yetersizdir. Bu bütçelerin mutlaka revize edilerek yükseltilmesinde yarar görülmektedir.

Kısıtlı imkânlara rağmen kısa sürede önemli projelere destek veren Enstitü çalışanlarına ve bu projeleri yürüten değerli araştırmacılara huzurunuzda teşekkür etmek istiyorum.

19 Aralık 2008 tarihinde grubumuz Sanayi Komisyonu üyeleriyle birlikte ziyaret ettiğimiz ve çalışmaları hakkında değerli bilgiler aldığımız Enstitü Başkanı Sayın Erk İnger’i ve çalışma arkadaşlarını kutluyor, başarılarının devamını diliyorum.

Enstitü yetkililerinden alınan bilgilere göre, kuruluşundan bu yana toplam 220 proje başvurusunun yapıldığı Enstitüde, bu başvuruların 31’inin TÜBİTAK kaynaklarından desteklenmesi sağlanmış, 88 projeye BOREN kaynaklarından toplam 16,9 milyon YTL’lik destek sağlanmış ve bu projelerden 28’i tamamlanmış durumdadır. Hâlen 18 proje de değerlendirme aşamasındadır.

Geç de olsa 15 Eylül 2008 tarihinde bor etkisi altında kalanların üreme fonksiyonlarının değerlendirilmesine yönelik bir araştırmayı başlatmış olması nedeniyle de Enstitüyü ve bu projede çalışacakları kutluyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ALİM IŞIK (Devamla) - Çünkü Avrupa Birliği, 2000 yılından beri yürüttüğü çalışmaları ve direktifleri çerçevesinde bor ve türevlerinin “Kategori 2” altında “üremeye olumsuz etkili toksik madde olarak sınıflandırılması” kararını insanların maruz kalamayacağı limit değerler baz alınarak yürütülen hayvan deneylerine dayandırılarak almıştır. Ülkemiz, bor ihracatını olumsuz yönde etkileyecek olan bu tür gelişmelere karşı tedbirini zamanında alabilmeliydi. Keşke yukarıda belirttiğim türdeki çalışmaları Sayın Bakan güdümlü projeler olarak hiç olmazsa üç beş yıl önce başlatabilmiş olsaydı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin sonunda, kurumun stratejik planının GZFT analizi bölümünde de bir kısım ifadelerin yer aldığı ve buna dayalı önerilerimizle sözlerimi bitirmek istiyorum.

Kurumun fiziki altyapı ve personel yetersizliği acilen giderilmelidir.

Bilimsel doğrular ışığında Enstitü ya ham madde ve rezerv kaynaklarına daha yakın olan Kütahya’ya taşınmalı ya da Kütahya’da bir şubesi acilen açılarak güçlendirilmelidir.

Faaliyet alanı için oldukça yetersiz olan kurum bütçesi artırılmalı, personel seçim ölçüleri net olarak tanımlanarak eksik personelin bu kriterler ışığında istihdamı sağlanmalıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle 2009 bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, tekrar saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Muharrem Varlı.

Buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yedi dakikadır.

MHP GRUBU ADINA MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Elektrik İşleri Etüt İdaresi ve Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2009 bütçesi hakkında söz aldım. Yalnız, zaman kısıtlaması nedeniyle Türkiye Atom Enerjisi Kurumu hakkında sözlerimi sürdüreceğim, grubum adına konuşma yapacağım. Hepinizi saygılarla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, dünyada faal olarak çalışan 439 adet nükleer santral bulunmaktadır. Bunların 104 adedi ABD’de, 59 adedi Fransa’da, 55 adedi de Japonya’da bulunmaktadır. Ülkemizde 1976 yılında lisansı verilen Mersin Akkuyu bölgesinde yapılması planlanan ilk nükleer santral yapımı, aradan otuz üç yıl geçmesine rağmen hâlâ gerçekleşememiştir.

Altı yıldır ülkeyi tek başına ve büyük çoğunlukla idare eden AKP İktidarının Bakanı ve Bakana bağlı olan TAEK, 24 Eylül 2008 tarihinde sessiz sedasız gerçekleştirilen 4.800 megavatlık nükleer santral yapım yarışmasının sonucunu aradan üç ay geçtikten sonra ancak 19 Aralık 2008’de açıklayabilmiştir.

Sinop’un ne jeolojik ne de ekolojik etüdü tamamlanmadan altı yıldır Sinop’a yapılacağı belirtilen nükleer santralin altıncı yıldan sonra yeniden Mersin Akkuyu’da ihaleye açılması, AKP İktidarının ne derece istikrarlı (!) çalıştığının bir göstergesidir. (MHP sıralarından alkışlar)  Bunun bütün sorumlusu, altı yıldır ülkemizi enerji darboğazına sokan Enerji Bakanı ile daha önce nükleer konularda çalışan bir Amerikan firmasının Türkiye müdürü olduğu iddia edilen ve beş yıldır TAEK’i yöneten Kurum Başkanıdır. İşte, adı geçen Kurumun Başkanının Harza firmasının Genel Müdürü olduğunu gösteren kartvizit burada.

Bakanlıkça açılan nükleer yarışma ihalesi sürecini siz değerli milletvekillerinin takip ettiğini ve bu süreçte sadece bir Rus firmasının teklif verdiğini kamuoyu yakından bilmektedir. Böylece, AKP İktidarı sayesinde enerjide yüzde 72 oranında dışa, yüzde 60 oranında da Rusya’ya bağımlı olan ülkemiz nükleer santralde de aynı ülkeye bağlı kalacaktır. Reaktörü yapacak Rus firmasının ortağının aynı zamanda Rus gazının genel satıcısı olan Gazprom şirketi olduğu da 4 Kasım 2008 tarihinde Milliyet gazetesinde dile getirilmiştir. Bu firmanın, hem yakıt temincisi hem de işletici olması ayrı bir sıkıntıdır.

Hani AKP Hükûmeti enerjide Ruslara bağımlılığı azaltmanın yollarını arıyordu? Sayın Bakan nükleer santrali hararetle savunurken, enerji kaynaklarını çeşitlendirmenin öneminden ve doğal gazda Ruslara bağımlılığın sakıncalarından her fırsatta söz ederken, şimdi ise Rus enerji tekeli Gazprom, yüzde 50 ortağı olduğu firmaya nükleer santral de vererek ülkemizi Rusya’ya göbekten bağlamıyor mu?

Santral ihalesine katılan firmalardan sadece birisi olumlu teklif verirken, diğerleri sadece teşekkür ederek ihaleden acaba neden çekilmişlerdir?

TAEK, Rusya’da prototip durumda olan nükleer santrale olur vererek kendi verdiği ölçütleri yok saymamış mıdır?

Rusya’da kullanılan ve denenmiş olan VVER-1000 tipi reaktöre rağmen, denenmemiş VVER-1200 tipini kabul ederek kendisiyle çelişkiye düşmemiş midir?

Böylesine önemli bir ihaleden sonra TAEK Başkanının istifa ettiği haberleri gazetelerde yazıldığı hâlde, neden istifanın üstü kapatılmıştır? Acaba, TAEK Başkanı Sayın Bakana blöf mü yapmıştır? Sayın Bakan da bu blöfe karşı ne zaman rest çekebilecektir? TAEK Başkanı hakkında dört adet teftiş ve soruşturma raporu olduğu ve istifanın ana sebebinin bu olabileceği iddiaları doğru mudur?

Boş bulunan iki Kurum Başkan Yardımcılığına rağmen, en son 6 Aralık 2008’de asil kadrolu başkan yardımcısı otuz yıllık nükleer uzmanı olan bir bürokratı da görevden alarak Kurum Başkanının bu sürece tek başına karar vermesi ne kadar sağlıklı, şaibesiz ve doğru olabilir?

57’nci Hükûmet döneminde -burayı özellikle dinlemenizi istirham ediyorum- 4 Haziran 2001’de TAEK’te 8 milyon dolara ihalesi yapılıp pahalı olduğu gerekçesiyle iptal edilen hızlandırıcı ihalesi, İktidarınız döneminde 23 Aralık 2002’de tekrar yapılıp ihalenin bedeli bu sefer inşaat dâhil 15 milyon dolara çıkarılmıştır. 25 Aralık 2002 tarihinde ihale komisyonu tarafından onaylanıp TAEK Başkanı tarafından da onaylandıktan sonra, her ne hikmetse, TAEK Başkanı, beş gün sonra, onayladığı ihaleyi 31 Aralık 2002 tarihinde tekrar iptal etmiştir. Aynı ihale -bakın burası çok önemli- “inşaat”, “proje” ve “sistem” olmak üzere üçe bölünüp ayrı ayrı ihale edilmiş, bunların toplamı 16 milyon avroya ihale edilmiştir; 16 milyon avro, yani 21 milyon dolara. Bakınız, aradaki farka bakınız ve bu ihalelerin tamamı da ne yazık ki aynı firmaya, İBA firmasına verilmiş. Aradaki çelişkiyi görmeniz açısından söyledim ve bunu yüce milletimizin ve sizlerin takdirine bırakıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 9 Kasım 2007 tarihinde çıkarılan ve 6 Mart 2008 tarihinde Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen 5710 sayılı Nükleer Kanun’un geçici 1’inci maddesi iptal edilmesine rağmen, Kurum yönetimi, güya Kurumun nükleer uzman açığını kapatmak için Kuruma nükleer ile ilgisi olmayan personel alımı yapmış mıdır? Bu personel alımı işlemleri yapılırken neden herhangi bir gazetede veya İnternet sitesinde resmî ilan yapılmamıştır? Personel alımının KPSS’siz veya merkezî yazılı sınavsız, sadece mülakatla yapıldığı ve bu kapsamda yaklaşık 100 kişinin işe başlatıldığı iddiaları doğru mudur? Komisyon tarafından belirlenen esaslar dokümanı Başbakan tarafından onaylanmadan 1.900 YTL ile 5.750 YTL arasında değişen personel maaşları nasıl belirlenmektedir Sayın Bakanım? (MHP sıralarından alkışlar) Kuruma 3 trilyon TL’ye son model baskı makinesi alındığı doğru mudur? Doğruysa bu durumda dışarıda özel matbaalarda hâlâ kitapçıklar veya broşürler bastırdığınız doğru mu?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MUHARREM VARLI (Devamla) – Çok elzem olmadığı hâlde Kuruma yaklaşık 3 trilyon TL’ye iki adet elektron mikroskobu alındığı doğru mudur? Doğruysa bu mikroskoplar kaç kez kullanılmıştır?

Sayın Bakan, sizin atamış bulunduğunuz 50’ye yakın üst bürokrat şu anda cezaevlerinde. Bu bürokratların yapmış olduğu suçlardan kendinizin sorumluluğunuzun olmadığını söyleyebilir misiniz?

Tüyü bitmemiş yetimin de hakkı bulunan ve kamuoyu vicdanını rahatsız eden bu uygulamaların bir gün mutlaka hesabının sorulacağı da unutulmamalıdır.

Şimdi, biraz sonra Sayın Bakan konuşmaların bitiminde çıkıp, bizim konuşmalarımıza cevap verecek buradan ve bizim konuşmalarımızı, bizim sorularımızı çürütmek adına da sizlerin hoşuna giden birkaç siyasi şovla sizlerin alkışını toplayacak. Unutmayın ki, sizler, halkın seçtiği, milletin seçtiği milletvekillerisiniz. Mutlaka bunları sorgulamalı ve doğruluk payını ölçmek durumundasınız. Sadece Bakan istiyor diye alkışlamak size yakışmaz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Varlı.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Aksaray Milletvekili Osman Ertuğrul.

Buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yedi dakikadır Sayın Ertuğrul.

MHP GRUBU ADINA OSMAN ERTUĞRUL (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğü ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğünün 2009 bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Maden Tetkik Arama Kurumu 1935 yılında kurulmuş, ülkemizin geleceğinin planlanmasına yönelik bilimsel ve stratejik çalışmalar yapan bir kuruluştur. Ülkemizin ham madde ihtiyaçlarının yerli kaynaklarımızdan karşılanması ve dışa bağımlılığın azaltılması amacıyla sondaj çalışmalarına önem verildiği bir kurumdur. Yalnız, bu sondaj çalışmalarını MTA’nın kendi bünyesinde yaptığı ve bir kısmını ihale ettiğini de biliyoruz. İhale edilen bu sondaj çalışmalarının kontrolünü, Sondaj Dairesindeki uzman elemanlardan ziyade teknikerler, teknisyenler ve yeni memurların bu işin kontrolünü yaptığı yönünde duyumlar ve bunların yaptığı kontrolün neticesinde de maalesef yapılan sondajlardan gerekli netice ve verimin alınmadığı bugün bir gerçek olarak önümüze çıkmıştır.

Bu uygulamaların bir başka boyutunu da ben, çok konuşmalarımda ve sorularımda belirttiğim gibi, AKP İktidarının üzerinde önemle durduğu ve her zaman övündüğü duble yollardan da bahsetmiştim. Bu duble yollardan da ilki Aksaray-Koçhisar-Kulu arasındaydı. O günün şartlarında belediye başkanı olarak görev yapıyordum, Karayolları elemanlarına buradaki bu uygulamanın tekniğine uygun olmadığını, tekniğine uygun yapılmadığını ifade ettiğimde ve önceden tanıdığım başmühendislere, bu şikâyetimi, bu dilek ve temennimi bildirdiğimde aynen oradaki elemanların ifadesi şuydu, bugün bunu MTA’da Sondaj Dairesinde de yaşıyoruz maalesef ve çok kurumlarda aynı hadiseyi gene yaşıyoruz: “Biz, Sayın Başkanım, bu iş bu şekilde olmaz, tekniğine uygun değil, stabilizesi bu değil, dediğimizde ‘Siz bizim hizmetimizi engelliyorsunuz. Bizim yaptığımız hizmetten rahatsız oluyorsunuz, önümüze set çekiyorsunuz.’ diye bizi geri plana aldılar ve bunların her dediğine ‘tamam’ diyecek teknikerlere ve yeni elemanlara bu görevi vererek bu yolları yaptırıyorlar ve yapılan yollar…” Bugün, Adana tarafına herkes şahit oluyordur, en az dört defa söküldü yapıldı hâlâ da sökülüp yapılıyor. Bu mantıkla gidilirse, tümü, yeniden sıfırdan sökülüp yenilenmedikten sonra kırk yıl daha oranın tamir ve tadilatı maalesef bitmeyecektir ve 5 trilyona mal olacak bir yol, bir maliyet bugün 20 trilyonu geçmiştir. Bu da milletin parasıdır; yazık, günahtır! Yapılacak işlerin işin uzmanlarına yaptırılması, kontrolünü uzmanların yapması ülkemizin de hayrınadır, devletimizin de hayrınadır ve şu anda Hükûmetin de hayrınadır bunları en iyi şekilde yapması.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, jeotermal potansiyelinde dünya 7’ncisi, Avrupa 1’incisidir. Enerji üretmek maksadıyla yüksek sıcaklığa sahip altı sahayı 97 milyon dolara ihale ettiniz Sayın Bakan. İhale ettikten sonra şu ana kadar bunlarla bir sözleşme yapılmadı. Acaba, bu ihale edilen firmalara -bugün yarın son günleri doluyor- bir ek süre verdiniz, bir daha ek süre verecek misiniz? Yoksa, bu firmalar bu ihaleden vaz mı geçtiler? “Bu, Türkiye için önemli olan ve enerji üretecek olan bir işti ve bunu, tamam, sattık, verdik.” dediniz ama şu güne kadar maalesef bir netice alınamadı. Yarın tekrar ek süre verecek misiniz?

Bir de, MTA’nın kömür aramalarına yönelik “2007 yılı sonuna kadar 220 bin metretul bir sondajla 2,3 milyar ton linyit rezervi tespit edilmiştir.” diyorsunuz. Türkiye’nin şu anda tespitli toplam kömür rezervi 8 milyar ton olarak biliniyor. Bu, 2,3 milyar ton rezerv çok büyük bir rezervdir, büyük bir değerdir. Bu kadar büyük bir değeri acaba 220 bin metretulle nasıl buldunuz, nasıl tespit ettiniz? Bu hesaplar veya bu sonuçlar doğru mudur acaba veya bulduğunuz bu kömürle kaç santral kurdunuz? Nasıl bir çalışma yaptınız? Bu santrallerin kurulu güçleri ne kadar enerji üretiyor? Bunları açıklarsanız, hem biz hem Türk milleti öğrenmiş olur.

Metalik aramayla ilgili Türkiye’nin her tarafından çalışma yaptığınızı söylüyorsunuz. Bunlardan biri de Aksaray. Aksaray’da acaba bu aramayı, bu çalışmayı ne zaman, nerede yaptınız?

Aksaray’da altı yıllık İktidarınızda yaptığınız bir jeotermal sondaj çalışması vardı. Yaklaşık 2 trilyona mal olan bu jeotermal çalışmasını ise Sayın Bakanın da katıldığı, milletvekillerinin de olduğu bir şölenle kutladınız ama iki yıl geçti, üstü kapandı, hâlâ bir şey yok. Ne suyu var ne jeotermalle ilgili bir şey var ve bugün oraya yaptığınız, o kasabanın, ilçenin belediye başkanı, Güzelyurt Belediye Başkanı “Maalesef 40-50 milyar bu şova ben de para harcamıştım -çünkü onun bölgesindeydi- o parayı harcadık.” dedi. O paraya da yazık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

OSMAN ERTUĞRUL (Devamla) - Yani yapılan bu şovların, yapılan gösterilerin bir de maliyeti var. Neticesini almadığınız ve sonucuna ulaşmadığınız şeyin şovunu, gösterisini yapmanın hiçbir gereği yoktur.

Madencilerin on yıllık, yirmi yıllık, otuz yıllık ruhsatları olmasına rağmen, Maden Kanunu ve yönetmeliklerine uygun ruhsatları da olmasına rağmen, fakat çoğu yerde, bilhassa İstanbul ve bu yörelerde çalışma izni maalesef verilmiyor ya kamu kuruluşlarına havale ediliyor veya valilik vasıtalarıyla bu insanların çalışmasına müsaade edilmiyor.

Tüm devlet memurlarında olduğu gibi MTA çalışanlarının da maalesef bir sıkıntıları var. Stratejik bir kurum olan bu Kurumdaki insanlar özlük haklarından çok mağdurlar ve Hükûmetin yaptığı bir uygulama da… Maalesef, şu anda Kamu-Sen seslendiriyor: “Maaşı verdiniz, ocağın 15’ine kadar bu insanlar nasıl geçinecek?” Bir ricaları…

Kamu-Senin teklifini kabul etmeniz ve bunları ikramiye olarak kabul etmenizi diliyor; bu kanunun, bu bütçenin Türkiye’ye hayırlı uğurlu olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ertuğrul.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kırıkkale Milletvekili Vahit Erdem. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Osman, sıcak su yerin altında duruyor. Bakan da burada duruyor. Soğumasın diye çıkartmıyor. Çıkartırsa soğuyacak. Su altta duruyor, kaybolmuyor ki.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Öyle bir şey yok.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Üste mi çıkardınız? Suyu çıkardınız mı?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Belki dönemleri karıştırıyorsunuz.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Ben altta duruyor biliyorum. Üste mi çıkardınız?

BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri…

Sayın Erdem, buyurunuz.

Süreniz beş dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA VAHİT ERDEM (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ Grubu adına, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Bu vesileyle, müsaadelerinizle çok kısa iki konuya değinmek istiyorum:

Birincisi; Osmanlının son döneminde, 1915’te cereyan eden ve pek çok insanın ölümüne sebep olan trajik olaylar dolayısıyla Türkiye’ye yöneltilen haksız suçlamalara katkıda bulunan bir grup aydınların imza toplamasına değineceğim. Ermeni lobileri dünyada kamuoyu oluşturarak -bilhassa Batı dünyasını- üzerimizde diplomatik baskı yaparak, üzerimizde bir baskı unsuru oluşturarak bu konuyu bir soykırım olarak Türkiye Cumhuriyeti’ne kabul ettirmek istiyorlar. Mesnedi olmayan, Ermeni isyanlarıyla başlayan -Van’da- ve çok sayıda Türk ve Kürt vatandaşın katline sebep olan, Ziya Gökalp’in dediği gibi mukatele, yani karşılıklı ölüme dönüşen bu olayın soykırım olması mümkün değil. Ben bu vesileyle, bu olaylarda öldürülen Türk ve Kürt vatandaşlarımızdan, Osmanlı vatandaşlarından özür diliyorum, bu imzacıların, tarihî şuurdan, millî şuurdan yoksun bu imzacıların bu oyuna geldiğinden dolayı. Birinci husus bu. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından alkışlar) Tekrar ediyorum, tekrar ediyorum: Bu olay karşılıklı bir olaydır, Ermeniler tarafından başlatılmıştır.

İkinci husus: 22 Aralık Pazar günü Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi üzerinde görüşürken DTP adına konuşan Osman Özçelik’in, bu çatı altında, tarihimize ve milletimize hakareti marifet sayan bir konuşmayla yine ecdadımıza, tarihimize maalesef çok ağır suçlamalarda bulunduğunu müşahede ettim. Suçlamalarda bulunduğu…

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Ne alakası var?

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Var.

VAHİT ERDEM (Devamla) – Onun konuşmasının da alakası yoktu.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Ne alakası var?

VAHİT ERDEM (Devamla) – Suçlamalarda bulunduğu ortak tarihimiz, ortak milletimiz…

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Düşüncelerini dile getirmiş olması sizin tarafınızdan nasıl hakaret olarak algılanıyor anlamadım!

SONER AKSOY (Kütahya) – O da düşüncelerini açıklıyor.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Kimseye hakaret etmiyordu o konuşmalarında.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Dinle, dinle!

VAHİT ERDEM (Devamla) - Onun için, arkadaşın o sözünden dolayı da yine Türk ve Kürt vatandaşlarımdan, o tarihte ölen Türk ve Kürt vatandaşlarımızdan özür diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, kendi tarihimize, kendi milletimize ve devletimize hakaret etmekten ve zarar vermekten ne menfaat umulduğunu da anlamakta zorluk çekiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, DTP sıralarından gürültüler)

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – O sizin yanılgılı düşünceniz Sayın Erdem, o sizin yanılgılı düşünceniz!

VAHİT ERDEM (Devamla) – Dünyanın hiçbir parlamentosunda, en demokratik parlamentolarda bile bir parlamenterin kendi tarihine, kendi milletine, kendi geçmişine hakaret etmesine müsaade edilemez, konuşamaz ve konuşturulmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Tarihten söz ediyorsunuz ama daha iki yıl öncesine kadar “Kürt” demek yasaktı bu Parlamentoda.

VAHİT ERDEM (Devamla) – Değerli arkadaşlar, şimdi, enerji konusunda birkaç…

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Tarihse ortak tarih! En büyük hakareti de siz yapıyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen sakin olunuz.

VAHİT ERDEM (Devamla) – Ben hakaret etmiyorum, ben müştereklikten bahsediyorum. Burada hakaret yok, zabıtları al oku. Ben müştereklikten ve sizin de bizim de ecdadımıza yaptığınız haksızlıktan bahsediyorum.

SIRRI SAKIK (Muş) – Vallahi, bizim ecdadımızın kökünü kazıdınız, kökünü!

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Siz yanlış okumuşsunuz, siz yanlış anlamışsınız!

SIRRI SAKIK (Muş) – Daha düne kadar Cemal Gürsel diyordu ki: “Nerede bir Kürt görürseniz yüzüne tükürün.” Mustafa Muğlalı olayını unuttunuz mu?

BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri, karşılıklı konuşmayalım.

VAHİT ERDEM (Devamla) – Değerli arkadaşlar, sürdürülebilir ve rekabet edebilir bir ekonomi için enerji vazgeçilmez bir unsurdur. Küresel enerji pazarı son yıllarda büyük değişiklikler gösteriyor. Özellikle kalkınan ekonomiler, Çin ve Hindistan ekonomileri enerji talebi üzerinde büyük baskı yapmakta ve yapılan tahminlere göre 2030 yılına kadar dünya enerji talebi yüzde 55 daha artacağa benziyor. Dünyadaki bu değişime uygun olarak ülkeler ekonomik ve sosyal politikalarını, enerji politikalarını ciddi şekilde gözden geçiriyorlar ve savunma ve güvenlik politikasında enerji güvenliği ön sıralara geçmiş durumda. Bu gelişmeler çerçevesinde Avrupa Birliği önemli kararlar aldı.

Burada zaman kalmadığı için çok kısa geçiyorum. Enerji kullanımında verimliliği artırmak, yenilenebilir enerjinin payını yüzde 20’ye çıkarmak gibi çok ciddi, iddialı tedbirler aldık. Tabii, Türkiye bütün bu dalgalı enerji piyasasına rağmen, bir enerji kısıntısı, kesintisi ile karşı karşıya kalmadı. Bundan dolayı da Hükûmetin çalışmalarına ve Sayın Bakanımızın gayretlerine teşekkür ediyorum.

Ancak 1990’lı yılların sonu ve 2000’li yılların başlarındaki ekonomik krizler olmasaydı muhtemelen Türkiye bir enerji kriziyle de karşı karşıya kalabilirdi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

VAHİT ERDEM (Devamla) – Bu hususu göz önünde tutarak Türkiye’nin enerji politikalarını çok ciddi şekilde gözden geçirmesinin ve uzun vadede enerji güvenliğinin sağlanması için uzun vadeli bir stratejik plan geliştirmesinin uygun olacağını düşünüyorum.

Bu çerçevede yenilenebilir enerjiye ağırlık verilmesi… Elimde tablolar var. Bakıyorum, yerli kaynakların birincil enerji içerisindeki ve elektrik enerjisi içerisindeki payları gittikçe düşüyor. Bu, doğaldır. Enerji bağımlılığından bahsetmiyorum, gayet tabii bağımlı olacağız, Türkiye enerji zengini bir ülke değil. Ama hidroelektrik santrallerimizin sonuna kadar geliştirilmesinin, yenilenebilir enerji bakımından Türkiye’de ciddi potansiyel var -rüzgâr, güneş ve diğer- bunların geliştirilmesinin önem taşıdığını söylemek istiyorum.

Memnuniyetle ifade edeyim ki konvansiyonel enerjilere nazaran yenilenebilir enerjilerin altyapısı, hukuki mevzuatı ve finansal yapısı yetersizdi, Hükûmetimiz döneminde bu mevzuatlar oluşturuldu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

VAHİT ERDEM (Devamla) – Önümüzdeki dönemde yenilenebilir enerjiye büyük önem verileceği, rüzgâr enerjisinin gücünün 20 bin megavata çıkarılacağı gibi hedefler var. Bunları da memnuniyetle karşılıyorum.

Nükleer enerji gecikmiştir, süratle uygulamaya konulmalıdır. Özelleştirilen ve devletin elinde olan elektrik üretim ve dağıtım tesislerinin esnek ve etkin bir yapıya kavuşturulması için mutlaka, gerekli kesin normlar Avrupa standardına uygun bir biçimde geliştirilmeli ve bunlar çok ciddi şekilde denetlenmelidir. Makul bir süre içerisinde enerji fiyatları da düşürülmelidir.

Ben bu duygularla hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. Sayın Başkana da müsamahasından dolayı teşekkür ediyorum.

Sağ olun, var olun. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Erdem.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Çanakkale Milletvekili Müjdat Kuşku. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA MÜJDAT KUŞKU (Çanakkale) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 yılı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına görüşlerimi açıklamak için söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmamda ülkemizin enerji politikalarındaki temel hedeflerden ve gerçekleşme düzeylerinden bahsedeceğim. Bu çerçevede Türkiye’nin küresel enerji arz güvenliğinde rol alacak şekilde yeni vizyon planı olan enerji koridoru programı, enerji terminali programı ve çok bölgeli enerji arz güvenliği programından bahsederek konuşmama başlıyorum.

Bu kapsamda Bakü-Tiflis-Ceyhan ham petrol boru hattı ve Bakü-Tiflis-Erzurum doğal gaz boru hattı devreye alınmıştır. Türkiye-Yunanistan doğal gaz boru hattı devreye alınarak Yunanistan’a doğal gaz ihracatı başlamıştır. İran’la elektrik enerjisinde iş birliği çerçevesinde anlaşmalar imzalanmış olup Türkiye ile İran arasındaki elektrik bağlantısı güçlendirilmektedir. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının, Irak’ta petrol arama ve işletme hakkı alınarak Irak’ta çalışabilmesi sağlanmıştır. Gürcistan, Suriye, Yunanistan ve Irak’a elektrik ihracatına başlanmıştır. Arz güvenliğinde kaynak çeşitliliği sağlamak için nükleer santralden elektrik üretimi için ihale süreci devam etmektedir. Bu arada yerli kaynakları da ekonomiye kazandırma programı çerçevesinde kamunun elindeki kömür sahaları redevansla özel sektör işletmeciliğine açılarak buradaki üretim artışı ve istihdam artışı ileri bir seviyeye getirilmeye çalışılmaktadır.

Elektrik Üretim AŞ termik santrallerindeki kapasite kullanım oranı 2003’te yüzde 35 iken bugün 2007’de yüzde 72 mertebesine çıkarılmıştır. 2002’de TPAO’nun tamamlandığı toplam kuyu sayısı   24 iken 74’e getirilmiştir. DSİ toplam kurulu gücü 2.250 megavat olan 17 HES santralin yapımına devam etmektedir. Yenilenebilir Enerji Kanunu kapsamında EPDK tarafından toplam 347 yeni lisans verilmiş ve bu çerçevede çalışmalar hızla devam ettirilmiştir. Türkiye’de rüzgâr enerjisi potansiyeli atlası da yatırımcılarımızın hizmetine sunulmuştur. Toplam 333 megavatlık rüzgâr kurulu gücü işletmededir. Rüzgâr kurulu gücümüzün 2008 sonu itibarıyla 475 megavat, 2020 itibarıyla da en az      12 bin megavat olması planlanmaktadır.

MTA yaptığı çalışmalar sonucunda 2 milyar 300 milyon ton yeni kömür rezervi bularak ülkemizin ve milletimizin hizmetine sunmuştur. Son yıllarda jeotermal enerji kaynaklarının ekonomiye kazandırılmasına büyük önem verilmiş ve 2005 yılı öncesinde ortalama 5 megavat termal ısı enerjisi açığa çıkarılmışken 2003-2007 arasında bu 840 megavat termal enerjiye kadar getirilmiştir.

Altyapı yatırımlarının tamamlanması amacıyla yapılan çalışmalarda, Türkiye'nin elektrik kurulu gücü 31 bin megavattan 42 bin megavata çıkarılmış, 2002’de 43 bin kilometre olan elektrik iletim hattı, 2007’de yaklaşık 46 bin kilometreye çıkarılmıştır.

Termik santrallerde yapılan büyük rehabilitasyonlar sonucu yıllık 5,3 milyar kilovat saat üretim artışı sağlanmıştır. İlk doğal gaz deposu Trakya Doğal Gaz Depolama Tesisinde işlemeye alınmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2002 yılı sonunda 9 ile gaz arzı sağlanmış iken 2002-2008 döneminde ilave 54 ile daha doğal gaz arzı sağlanmış ve bugün itibarıyla 63 ilde doğal gaz kullanımı devam etmektedir.

Yenilenebilir enerji, gücünü güneşten alan ve hiç tükenmeyecek olarak düşünülen, çevreye emisyon yaymayan enerji çeşitleridir. Bu kapsamda Türkiye özellikle hidrolik, rüzgâr, güneş, jeotermal olmak üzere önemli miktarda yenilenebilir enerji kaynaklarına sahiptir ve yenilenebilir enerji kullanılmasını teşvik etmeye devam edilmektedir. Bu, ülkemiz için çok ve çevre için son derece önemli bir hassasiyettir.

Enerji-çevre etkileşimi dikkate alınarak, enerjiye yönelik tüm faaliyetlerin çevre üzerinden etkileşimini en aza indirerek, ekolojik dengeyi bozmadan sürdürülebilir kalkınma çerçevesinde politikaları uygulamaya devam etmekteyiz. En önemli önceliğimiz, kaynaklar tüketilmeden, çevre tahrip edilmeden kalkınma ve sanayileşme sürecinin devamı sağlanarak gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmaktır. Bu anlamda Bakanlığımızın başta karbondioksit olmak üzere sera gazlarının azaltılması için önlemler aldığı gibi, hidrolik ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının artırılması ve mümkün olduğu kadar fosil yakıt kullanımının azaltılması yönünde önemli uygulamaları vardır.

Ülkemiz, bilimsel araştırmalara dayanarak çevreyi korumaya yönelik standartlar, yönetmelikler, yasal düzenlemeler ışığında yolunda kararlılıkla devam etmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

MÜJDAT KUŞKU (Devamla) – Bu nedenle, santral yatırımları da başta olmak üzere, enerji yatırımlarında enerji verimliliği ve çevresel hassasiyet en üst düzeyde ele alınmaktadır.

Bu arada, son günlerde petrol fiyatlarının düşmesinden kaynaklanan bir avantajla, inşallah, Sayın Bakanımızın da açıkladığı gibi, doğal gaz fiyatlarında çok yakın zamanda bir indirim beklediğimizi belirtir, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2009 yılı bütçesinin milletimize, ülkemize hayırlar getirmesini diler, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kuşku.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Rize Milletvekili Bayram Ali Bayramoğlu.

Süreniz on dakikadır.

Buyurunuz Sayın Bayramoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu ile Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü bütçeleri üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, kamuoyu nezdinde, genelde “enerji” kelimesini kullandığımızda, aklımıza hemen öncelikle elektrik gelir. Hâlbuki enerji demek sadece elektrikle kaim olan bir şey değildir. Enerji dediğimizde petrol, doğal gaz ve sıvılaştırılmış petrol gazı dediğimiz LPG gibi dört tane ana unsuru nazarıitibara almamız lazım -tabii, bunun içerisinde fosillerden, kömürden vesaireden- hepsini nazarıitibara da alma şansımız var. Dolayısıyla, enerji konusunda rakamsal büyüklüklerine baktığımız zaman, elektriğin yatırım olarak çok büyük bir potansiyel içerdiğini görmekle beraber, petrolün -2007 rakamlarıyla söylüyorum- yıllık potansiyelinin 47,6 milyar YTL, doğal gazın 27,6 milyar YTL, elektriğin 18 milyar YTL, LPG’nin de 7 milyar YTL olduğundan yaklaşık 100 milyar YTL’lik bir potansiyeli içerdiğini görürüz. İşte, şu anda gündemimizde bütçesini görüştüğümüz Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, yaklaşık 100 milyar YTL’yi  -ki genel gayrisafi millî hasılamızın yüzde 12’sine tekabül etmektedir-düzenlemekte ve denetlemektedir. Bu düzenleme ve denetlemeyi yaparken -kendisinin şube çalışması olmadığından- birçok diğer kurumla birlikte ortak hareket etmeyi de ve bir kurumsal yapı olarak bu ortaklığı da güzel bir örnekleme olarak yapmaktadır. Şöyle ki: Emniyet Genel Müdürlüğü, Sahil Güvenlik Komutanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı, TÜBİTAK ve buna benzer birçok kurumla ortak çalışma yapmak suretiyle denetlemelerini devam ettirmektedir. Hatta bu denetlemelerinin içerisinde, kendisinin yıllık bütçesinin üçte 1’lik bölümünü de bu kurumlara, yapmış olduğu hizmeti karşılığında ödemektedir.

Bunun yanında, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, çeşitli lisans alma ve ruhsatlama çalışmalarından dolayı kendi gelirini temin edebilen kurumlarımızdan bir tanesidir. Hatta, bu sene içerisinde ekim ayı sonu itibarıyla EPDK, Maliye Bakanlığına toplam 355 milyon YTL kaynak transferi yapmak suretiyle hem kendi yağıyla kavrulabilme özelliğine sahip hâle getirilmiş hem de almış olduğu, piyasalardan temin etmiş olduğu kaynakları aynı zamanda genel bütçemize ilave kaynak olarak aktarım yapmaktadır. Dünya genelinde devam etmekte olan kriz ve sıkıntılara rağmen, Türkiye’de çıkartılan enerjiyle ilgili kanunlar ve yıllık ortalama yüzde 8 civarındaki büyüme potansiyelimiz bize şunu net bir şekilde göstermektedir ki Türkiye’deki enerji yatırımlarının önü açıktır ve bundan sonraki süre içerisinde de aynı hızla devam edecektir. Kurum, bugüne kadar petrol piyasasında 15.210, elektrik piyasasında 1.070, doğal gaz piyasasında 169 ve LPG piyasasında 7.631 olmak üzere toplam 24.080 şirketi lisanslandırmıştır. Bugün itibarıyla EPDK tarafından lisans verilen özel sektör yatırımlarının adedi ise 758, kurulu gücü de 28.810 megavata ulaşmıştır. Sadece son beş yılda yaklaşık 3.500 megavat kurulu gücünde özel sektör yatırımı tamamlanarak devreye alınmıştır. Bunların yanında inşa hâlinde devam eden 474 proje, bu projelerin toplam kurulu gücü 22.637 megavat, toplam yıllık elektrik üretimleri 112 milyar kilovat saat ve toplam yatırım tutarı ise 33 milyar YTL’ye ulaşmıştır. Bu kapsamda sürmekte olan projelerin yaklaşık 10 bin megavatı -ki yatırım tutarı 16 milyar YTL’dir- sadece hidroelektrik kaynaklara yöneliktir.

Ben aynı zamanda maden konusuna da gireceğim için biraz daha hızlı teknik konuları geçmek istiyorum. Bu çerçevede özellikle arkadaşlarımız da bahsettiler, yenilenebilirle ilgili de birkaç konuya değinmekte fayda görüyorum.

Bundan üç dört sene öncesine kadar, sadece rüzgâr enerjisiyle ilgili toplam kurulu gücümüz 20 megavattı. Geçtiğimiz yıl sonu itibarıyla yapılan yatırımlarla bu güç 333 megavata ulaştırılmıştır sadece rüzgârda. Şu anda devam eden ve yirmi iki tane lisanslandırılmış projenin de yatırım olarak bitmesiyle birlikte 2010 yılında rüzgâr santrallerinden üretimimiz 1.550 megavata ulaşacaktır. Bunun yanında, lisansı verilmiş ve yatırımları devam eden yaklaşık 5,8 milyar YTL’lik yatırımlar da devreye girdiğinde, yenilenebilir potansiyelinden beklediğimizden çok daha fazlasını sadece rüzgârdan elde etme imkânımız olacaktır.

Ancak, genel olarak gerek CHP gerekse MHP Grubundan gelen bilgiler doğrultusunda beni sevindiren en önemli işlerin başında da güneş enerjisine gösterilen hassasiyettir. Şu anda benim de içinde bulunduğum Sanayi, Enerji Komisyonunda bir çalışma yapılmakta, Elektrik İşleri Etüt İdaresi ve Enerji Bakanlığının da yapmış olduğu çalışmayla, muhtemelen ocak ayı içerisinde huzurlarınıza getirecek olduğumuz yenilenebilir kaynakların ekonomiye kazandırılmasına yönelik kanun değişikliğiyle güneş enerjisinin de önü açılacak ve böylece, ta bundan üç dört sene önce 49 eurosentlerle başlayan ama bugün 25-26 sentlere kadar inmiş olan güneş enerjisi yatırımları -potansiyel olarak da yaklaşık 380 milyar kilovat saate yakın güneş enerjisi potansiyelimiz- inşallah en kısa zamanda devreye alınacaktır.

Bundan iki ay kadar önce Avrupa’da Enerji Bakanlığı heyeti olarak Elektrik İşleri Etüt İdaresiyle birlikte gezdiğimiz güneş santrallerinde şunu gördük ki: Avrupa çok yoğun bir şekilde güneş enerjisi yatırımlarını teşvik etmekte ve desteklemektedir. Bırakın Avrupa’yı, sadece Cezayir ve Fas’ta, birinde 380 megavat, bir tanesinde 475 megavatlık güneş enerjisi santralleri kurulmaktadır. Bizim de bunun kuruluş gücünün yanında teknik, sanayi desteğini vereceğimiz ve özellikle de altyapı yatırımlarını, tüp ve ayna yatırımlarını da Türkiye’de yapabilecek girişimleri de teşvik ederek önümüzdeki süre içerisinde çok önemli bir katma değeri oluşturmayı da planladığımızı söylemekte fayda görüyorum.

Kısaca, doğal gaz konusuyla ilgili şu ana kadar geldiğimiz noktada on iki vilayetimiz haricinde bütün vilayetlerimize doğal gaz altyapı tesisleri çekilmiş, on iki vilayetle ilgili çalışmalar da devam etmektedir. Bugüne kadar yapılan yatırımlarla 40 milyon insan, 10 milyona yakın aile doğal gaz kullanabilir, doğal gazla ısınabilir ve mutfaklarında doğal gazı kullanabilir boyuta gelmiştir.

LPG konusunda ise 2008 yılı itibarıyla toplam 3 milyon 200 bin ton LPG’nin tüketildiğini ve bunun yaklaşık yüzde 60’lık bölümünün otomotiv sektöründe, geriye kalan kısmının ise tüp ve dökme bölümlerinde olduğunu söylemekte fayda görüyorum.

Kısaca madenciliğe de -sürem çerçevesinde- değinerek sözlerimi tamamlamak istiyorum. Bakın, dünyada gelişmiş olan ülkelerin hepsi yer altı kaynaklarını düzenli ve sistemli olarak kullanmış olan ülkelerdir. Bugün sanayinin temelini zaten madencilik sektörü oluşturmaktadır. Madencilik, tarım, turizm gibi, kendi ülke bedellerinizle üreterek, dünyaya ihraç ederek döviz girdisi sağladığınız sektörler özel önemi haiz sektörlerdir. İşte bu doğrultuda Türkiye’de yapılan birçok çalışmayla madencilik sektörünün önü açılmış ve özellikle madencilik politikası yeniden gündeme alınmıştır. Ancak bu yeterli midir? Değildir. Çünkü özellikle önümüzdeki süreç içerisinde Türkiye’deki mevcut yer altı kaynaklarının ekonomimize direkt kazandırılabilmesine yönelik çalışmalar ve teşvik sistemleri yeniden masaya yatırılıp mümkün olduğu kadar teşviklerle yatırımların önünün açılması kaçınılmaz hâle gelmiştir. Neden? Yatırımların madenciliğe yoğunlaştırılmasının üç önemli fonksiyonu vardır. Bunun bir tanesi az evvel söylediğim konudur. Yani TL’yle üretirsiniz ve TL’yle ürettiğinizi dövizle satarsınız. Hele hele uç ürünlerini üretirseniz, uç ürünleriyle katma değer oluşturmanız demek, çok ciddi bir istihdam politikası oluşturmanız demektir.

İkinci önemli konu nedir? Madenler genelde kırsal kesimdedir. Kırsal kesimlerdeki özellikle gelişmişlik kat sayısının farklılıklarını ortadan kaldırmak, sosyalleşme boyutunu geliştirmek, oralara kaynak aktararak ekonomik gelişmişliklerini sağlamak ve insanlara yerinde istihdam kapısı oluşturmak demek, Türkiye'nin en önemli problemlerinden bir tanesini de, yani göç problemini de çözmek, eğitim ve altyapısını çözmek anlamına gelir. Dolayısıyla üretilenin oluşturduğu istihdamın yanında taşımaya getirdiği katkıyı, limanlara getirdiği katkıyı, ülkeye getirdiği katkıyı da nazarıitibara alırsak son derece önemli bir katma değer oluşturduğu muhakkaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Bunun yanında yine altını kalın kalemle çizmek istediğim bir başka konu daha vardır. Bakın, 2000’li yıllarda bankalara gittiğinizde iki tane sektör “Black List” dedikleri “kara liste”dedir. Bunun bir tanesi gemicilikti, bir tanesi de madencilik sektörüydü. Ama 2003 yılından sonra yapılan politikalarla ve dünya genelindeki talebin de artmasıyla, şu anda bankacılık sektörüne gittiğinizde, ekonomik krizlere ve finansal krizlere rağmen, en çok kredi verilmesi düşünülen sektörlerin başında madencilik gelmektedir. Bunun altında AK PARTİ İktidarının madenciliğe vermiş olduğu -yeterli olmasa bile vermiş olduğu- önemin sektörü ne kadar faydalı noktaya getirdiğini söylemekte fayda mülahaza ediyorum.

Aslında madencilikle ilgili söyleyeceğim çok daha fazla şeyler var ama umuyorum ki -inşallah- fazla vaktinizi almadan bir başka zaman içerisinde bu bilgilerimi de sizinle paylaşmış olurum.

Bütçede emeği geçen bütün arkadaşlara teşekkür ediyorum ve bütçenin hem ülkemize hem de sektörümüze hayırlı olmasını diler, saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bayramoğlu.

Sayın milletvekilleri, saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 13.03

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi on ikinci tur üzerinde konuşma sırası Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili İsmail Katmerci’de idi.

Buyurunuz Sayın Katmerci. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır. 

AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL KATMERCİ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü  2009 mali yılı bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yer altı ve yer üstü kaynakları, ülkelerin kalkınmasında önemli bir belirleyici unsur olmuştur. Yer altı kaynaklarına ulaşıp bu kaynakları işletip değerlendirecek bilgi ve teknolojiye sahip olan ülkelerin refah düzeyinin arttığı ve bunun sonucu olarak ekonomide, siyasette, dış politikada güçlü ve etkin oldukları görülmektedir.

Ülkemiz jeolojik yapısı gereği önemli sayıda maden çeşitliliğine sahip, başta bor olmak üzere mermer, toryum, zeolit, krom, manyezit, feldispat, barit, kil, kömür, altın ve gümüş rezervleri bakımından dünya sıralamasında önde gelen ülkelerdendir.

Millî Bor Araştırma Enstitümüz yani “BOREN”,Türkiye’de ve dünyada bor teknolojilerinin geniş şekilde kullanımını sağlamak ve geliştirmek için bilimsel araştırmalar yapmak üzere kurulmuştur. Bununla da AK PARTİ olarak biz iftihar ediyoruz.

Kurulduktan sonra geçen beş yıl içerisinde BOREN’in yaptıklarına kısaca değinmek istiyorum: Bor ve bor ürünlerinin tanıtılması, bor kullanım alanlarının araştırılması, yeni istihdam ve katma değeri yüksek yeni bor ürünlerinin üretim ve uygulama alanlarının değerlendirilmesi konusunda önemli çalışmalar yapmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’de güzel şeyler de oluyor diyebilmek adına, Bor Araştırma Enstitüsü yani BOREN’in gurur veren çalışmaları hakkında sizlere önemli bilgiler vermek istiyorum.

Madencilik alanında artık bu sayede yepyeni bir konsept geliştiriyoruz. Maden cevherimiz eskisi gibi taş, toprak pahasına tamamen yurt dışına satılmıyor, çünkü Türkiye artık madencilikten kimyasallara geçiyor. ARGE çalışmalarıyla bor oksit, çinko boraks gibi katma değeri daha yüksek bor ürünleriyle çok daha önemli, çok daha stratejik çalışmalar yapılıyor. Mesela neler mi yapılıyor? Tankların, helikopterlerin zırhları yapılıyor. Sodyum bor hidrür gibi geleceğin enerjisi olan hidrojen üretilmesindeki en önemli bileşenler üretilip bunun sanayi üretimine geçirilmesine çalışılıyor.

Ayrıca zirai alanda bor kullanılıyor. Borca eksik olan sahalarda kullanılan bor gübresiyle, mesela buğday üretiminde yüzde 35’e varan artışlar sağlanabilmekte. Bu konuda artık endüstriyel üretime geçme aşamasına gelinmiştir. Bor zenginliğimizi ekonominin hizmetine sunmak istiyoruz.

Bir başka önemli çalışma da Türk tipi çimento. Enstitümüz bu ürünün standardını almış, örneklerini üretmiş bulunmaktadır. Nedir bu Türk tipi çimento diyecek olursanız, bor katkılı bir kimyasal olan bu çimento türü normal çimentoya göre yüzde 70 daha dayanıklı bir malzemedir ve üretimde ise yüzde 15 enerji tasarrufu sağlamaktadır. Ayrıca, ülkemizin deprem kuşağında olduğu hatırlanırsa ve bu ürünün depreme karşı daha dayanıklı olduğu dikkate alınırsa önemli bir gelişme diye düşünebiliriz. Yolları asfalt yerine bu çimentoyla betonladığımız takdirde iki senede bakım gereken normal yollar yerine, yirmi yıl dayanacak yolları yapabiliriz. Bunun da standardını aldık ve iş, çimento fabrikalarının seri üretimine kaldı.

Ayrıca, üreteceğimiz bir başka madde deterjan sektöründe bir devrim oluşturacak, belki dünya deterjan piyasasını altüst edecektir.

Yüce Meclisin değerli üyeleri, bor madeni, cam, nükleer, seramik, elektrik, elektronik, bilgisayar, otomobil, ilaç, kozmetik, kimya, iletişim, metalürji alanlarında ve tıp biliminde çokça yararlanılan bir mineral hâline gelmiştir. Türkiye bugün bunun farkındadır, gerekli çalışmalar da yapılmaktadır.

Bir başka sevindirici husus -hepimizin övündüğü, her yerde konuştuğumuz- dünya bor rezervlerinde Türkiye'nin birinci sırayı işgal etmesidir. Bor rezervleri olarak dünyadaki borun yüzde 72,2’si bizde bulunmaktadır. İşletime geldiğimiz zaman, bor üretiminin yüzde 32’sini de biz yapmaktayız. Bununla da gurur duyabiliriz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

İSMAİL KATMERCİ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bor üretiminin, rezervlerin bu kadar büyük olmasına rağmen -şunu da belirtmeden geçemeyeceğim- dünyadaki borun ticari hacmi geçen yıllara bakıldığı zaman yaklaşık 1,5 milyar dolar seviyesinde olduğunu da unutmayalım. Ama borun istikbaldeki ticari hacminin çok büyük olacağı bizler için de bir övünç ve gurur kaynağıdır.

Sonuç olarak, Hükûmetimiz, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da ülkemizin küreselleşen dünyada söz sahibi ülke pozisyonunu kuvvetlendirmesi için, gerekli bütün adımları kararlılıkla atmaktadır.

Bu cümleden hareket ederek ben, Sayın Bakanımıza ve Bakanlığımızda çalışan bürokratlarımıza, emeği geçen herkese milletimin huzurunda teşekkür ediyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle Bor Araştırma Enstitümüzün 2009 bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarında alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Katmerci.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Yozgat Milletvekili Osman Coşkun.

Buyurunuz Sayın Coşkun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA OSMAN COŞKUN (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji Bakanlığı Elektrik İşleri Etüt İdaresi 2009 bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Enerji, insanoğlunun önemli medeni ihtiyaçlarının başında gelmektedir. Her bireyin enerjiye olan ihtiyacı enerjiye küresel boyutta önem kazandırmıştır. Nüfus artışı, sanayileşme ve şehirleşmeyle birlikte küreselleşme sonucu artan ticaret ve üretim imkânlarına bağlı olarak doğal kaynaklara ve enerjiye olan talep giderek artmaktadır. Her şey için enerjiye ihtiyaç vardır.

Ülkemizde 2007 yılı itibarıyla enerji, yüzde 75 civarında yurt dışından gelmiştir. Yüzde 33’ü sanayiye, yüzde 24’ü binalara ve yüzde 16’sı ulaşıma harcanmıştır.

Kalkınmasını sürdürmeye çalışan ülkemizde artan nüfus ve refah düzeyi, sanayileşme gibi nedenlerden dolayı enerji kullanımındaki yıllık ortalama artış yüzde 5’tir. 2020 yılına gelindiğinde enerji tüketimimiz 2 katın üzerinde artacaktır.

Günümüzde, bütün dünyada yenilenebilir enerjinin önemi algılanmış olup yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının artırılması için birçok önlem alınmaktadır. Ben burada özellikle, Bakanlığımızın yenilenebilir enerji kaynakları bakımından rüzgâr ve güneş haritasını -atlasını- hazırlamasından dolayı teşekkürlerimi sunuyorum ve burada yapılan çalışma dikkatle incelenecek olursa, güneş bakımından ülkemizin son derece zengin olduğunu görmek mümkün ve bütün Avrupa ülkeleri ve Güneydoğu Avrupa ülkeleri göz önüne alındığında, güneş bakımından ülkemizin bu avantajını çok daha iyi kullanması kanaatini ben taşıyorum.

Bilindiği üzere, güneş enerjisi konusundaki yatırım maliyetlerinin yüksek olması sebebiyle şu anda istenen seviyede değildir. Bunun için Bakanlığımız bütçesinden çok ciddi miktarda ARGE’ye bu anlamda pay ayırıp güneş konusunda yeni teknolojilerle, çok ucuz maliyetle güneşi biz elektrik enerjisine dönüştürüp tüm dünyaya güneşi satmalıyız. Yani bunun bizim geleceğimiz için çok çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu anlamda, eğer bunu başardığımızda, inanıyorum ki bundan sonra gelecek çağ “güneş çağı” olacaktır. Bu vesileyle, özellikle rüzgâr konusunda yapılan çalışmaların da önemli olduğunu ifade etmek isterim.

Hedef, güvenli enerji arzıyla, çevreye zarar vermeden -amaç- ekonomiyi geliştirmektir. Bu konuda yapılması gereken çok önemli çalışmalardan bir tanesi de hidrolik kaynaklarımızın uygun şekilde kullanılmasıdır. Özellikle Bakanlığımızın yenilenebilir enerji kaynaklarının etkin bir şekilde değerlendirilmesi hususundaki çalışmaları ve bu anlamda çıkarılan kanunların önemli olduğunu belirtiyor, bu anlamda çalışmaların şu açıdan önem arz ettiğini ifade etmek istiyorum: Yenilenebilir Enerji Kanunu, alım garantisi, fiyat destek mekanizması, yatırım indirimi, vergi muafiyeti gibi teşvikler içermektedir fakat tüm Avrupa ülkelerinde önemsenen ikinci önemli husus da enerjinin tasarrufudur ve 2020 yılı itibarıyla enerji konusunda yüzde 20 tasarrufun sağlanması hedeflenmektedir.

Buradan bizi izleyen tüm sevgili seyircilerimize de bir mesaj ben vermek istiyorum: Özellikle televizyonlarımızın veya elektrikli ev aletlerimizin stand-by konumunda yanan ışıklarının sürekli açık olması, damlayan musluk gibi sürekli bir enerji tüketimine neden olmaktadır. Özellikle bizim en büyük avantajımız, bu enerji verimliliği bakımından kendi elimizdeki enerjiyi uygun şekilde kullanmak diye düşünüyorum ve tasarruf edenin de kesinlikle yokluk görmeyeceği kanaatini taşıyorum.

Özellikle ülkemiz, Avrupa Birliği müktesebatı çerçevesinde Avrupa Birliğiyle uyumlu enerji politikaları yürütmektedir ve Avrupa’nın, Güneydoğu Avrupa ülkelerinin enerji Merkezi konumundadır. Özellikle petrol ve doğal gaz kaynakları bakımından dünyanın dörtte 3’ünün bulunduğu bölgede olan ülkemizin, bir enerji santrali, bir enerji Merkezi, bir enerji koridoru gibi önem arz ettiğini hepimiz bilmekteyiz. Bu anlamda, Hazar havzasına yönelik Nabucco ve benzeri boru hattı projelerinde iş birliğini en etkili biçimde gerçekleştirmek durumundayız. Türkiye'nin Avrupa Birliği enerji standartlarına ve politikalarına hızlı uyumu, Türkiye'nin bir enerji Merkezi olma yönündeki güçlü potansiyelini gerçekleştirmesine önemli katkı sağlayacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

OSMAN COŞKUN (Devamla) – Peki, Sayın Başkan.

Sayın milletvekillerimizin de enerji kültürü ve enerji verimliliği bilincini yakın çevresine yayması arzusunu özellikle rica ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Coşkun.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Seracettin Karayağız.

Buyurunuz Sayın Karayağız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kısa adı TAEK olan Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun 2009 yılı bütçesi üzerine söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce sizleri ve televizyonları başında bizi izleyen tüm vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Dün gece karar yeter sayısı istendiğinde, Meclis kapanmasın diye aracıyla gelirken kaza geçiren Mardin Milletvekilimiz Sayın Süleyman Çelebi’ye de Allah’tan acil şifalar diliyorum.

İnsanlık, var oluşundan bu yana enerji kullanımına ihtiyaç duymuştur. Makine ve teknolojinin gelişmesiyle doğru orantılı olarak artan enerji ihtiyacı günümüzün temel ihtiyaçlarından birisi hâline gelmiştir. Türkiye'nin gelişmekte olan bir ülke olması ve nüfusunun hızla artması nedeniyle enerji ihtiyacı da hızla artmaktadır. Ülkemiz, enerji kaynakları bakımından maalesef sınırlı rezerve sahiptir. Kömür, petrol, doğal gaz gibi enerji ham maddesinin çoğunu dışarıdan ithal etmekteyiz. Enerji ham maddesi, ithalatımızın ana kalemlerinden birini oluşturmakta ve önemli cari açığa neden olmaktadır. Küresel ticarette sanayicimizin rekabet gücünü artırmak ona ucuz enerji temin etmekle mümkündür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılında 58, 2020 yılında 90 milyar metreküp doğal gaz ithalatına ihtiyaç duyacağımız hesap edilmektedir. Bu durum, üzerinde ciddiyetle düşünülmesi gerektiğini ve enerjide öz kaynaklarımıza yönelmenin önemini açıkça anlatmaktadır. Bu enerji kaynaklarının başında nükleer enerji gelmektedir ve ülkemizde yeteri kadar uranyum madeni bulunmaktadır.

 Sanayinin temel ihtiyacı olan enerji üretiminde fosil kaynaklı yakıtların kullanımı karbondioksit yayımına, dolayısıyla sera gazı oluşumuna neden olmaktadır. Ana enerji kaynağı olarak fosil yakıtlara uzun süre bağımlılığın sürmesi durumunda, atmosferdeki karbondioksit birikiminin ürkütücü boyutlara ulaşacağı ve dünyamızın doğal felaketlerle karşı karşıya kalacağı açıktır.

Ülkemizde, 1956 yılında Atom Enerjisi Komisyonunun kurulmasıyla başlayan çalışmalar, 1982 yılında yerini Atom Enerjisi Kurumuna bırakmıştır.

Değerli milletvekilleri, nükleer enerjinin dünyadaki yerini dikkatlerinize sunmak istiyorum: Nükleer enerji kullanan ülkelerde elektrik üretiminde nükleer enerjinin payına bir göz atacak olursak, en düşük oran yüzde 1,9 ile Çin’e aittir. Yani Çin, ürettiği elektrik enerjisinin yüzde 1,9’unu nükleer enerjiden karşılamaktadır. Yüzde 2,3 ile Pakistan en alt sıralardaki ikinci ülke iken, yüzde 54,1 ile Belçika, yüzde 54,3 ile Slovakya, yüzde 64,4 ile Litvanya ve yüzde 76,9 ile Fransa en yüksek düzeyde nükleer enerjiyi kullanan ülkeler arasında yer almaktadır.

Dünyadaki 34 ülkede nükleer enerji ünite sayısı bakımından ABD ilk sıralarda yer almaktadır. ABD’de 104, Fransa’da 59, Japonya’da 55, Rusya’da 31, Kore Cumhuriyeti’nde 20, İngiltere’de 19, Kanada’da 18, Hindistan’da 17, Almanya’da 17, Ukrayna’da 15, İsveç’te 10, Çek Cumhuriyeti’nde 6, Tayvan’da 6, Macaristan’da 4, Pakistan’da 2 olmak üzere diğer ülkelerle birlikte faal 439 tesis; 34’ü inşa aşamasında, 119’u tekrar çalıştırılmak üzere gayrifaal olarak ve 5’i uzun süredir kapalı olmak üzere, dünyada 594 nükleer tesis bulunmaktadır ve nükleer enerji dünya elektrik talebinin yüzde 16’sını karşılamaktadır. Ülkemizdeki tesis sayısı ise sıfırdır.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ İktidarına gelinceye kadar bu konuda hiçbir ciddi adım atılmaz iken, 59’uncu Hükûmet döneminde Sinop’ta kurulması planlanan Nükleer Enerji Santrali Yasası’nın görüşüldüğü sıralarda gösterilen sert muhalefeti hayret ve ibretle izlemiştik.

Altın madenlerimizin işletilmesinde de aynı tavır sergilenmişti. Türkiye’de kullanılan siyanürün yüzde 2’si altın madenlerimizde kullanıldığı hâlde kıyametler koparılmıştı. Altın madenleri işletmelerimize yıllarca engel olundu, altın üreticisi yabancıların ekmeğine de bol bol yağ sürüldü.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

SERACETTİN KARAYAĞIZ (Devamla) – Türkiye Atom Enerjisi Kurumu ve çalışanlarını bugüne kadar gerçekleştirdikleri başarılı çalışmalarından dolayı kutluyor, önümüzdeki dönemlerde bu başarının artarak devam edeceğini umuyor, bu duygu ve düşüncelerle 2009 yılı mali bütçesinin ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Karayağız.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Siirt Milletvekili Afif Demirkıran.

Buyurunuz Sayın Demirkıran. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Petrol İşleri Genel Müdürlüğünün 2009 yılı mali bütçesi üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bilindiği gibi petrol zengini, petrol ve doğal gaz, hidrokarbon zengini ülkeler ile petrol ve doğal gaz tüketicisi ülkeler arasında köprü konumunda olan ülkemiz bir petrol terminali ve pazarı olma yolunda ciddi ve hızlı bir şekilde ilerleme kaydetmektedir. Ancak maalesef Türkiye gerek doğal gaz gerek petrol açısından dışa bağımlı, sadece yılda tükettiğimiz petrolün yüzde 7’sini ülkemizde üretebilmekteyiz yani bir başka ifadeyle hidrokarbon fakiri bir ülke konumundayız.

Değerli arkadaşlar, 1945 yılında Raman Dağı’nda ilk petrol sahası tespit edildikten sonra Türkiye'de doğal gaz ve petrolün varlığı kanıtlanmıştır ve o günden itibaren bugüne kadar 143 adet sahada -ki bunun 107 tanesi petrol, 30 küsur tanesi doğal gaz sahasıdır- yapılan çalışmalar sonucunda Kilis’ten Siirt’e, Adıyaman, Diyarbakır ve Batman’ı da içine alan Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde ağırlıklı olarak ve Trakya’da petrol ve doğal gaz rezervlerine rastlanmıştır. Doğal gaz daha çok Trakya’da, petrol ise Güneydoğu’da…

AHMET YENİ (Samsun) – Karadeniz’i unutma.

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) - Tabii ki Karadeniz’le ilgili çalışmalara biraz sonra geleceğim.

Değerli arkadaşlar, 1954 yılında Petrol Kanunu çıktıktan sonra, Türkiye’de, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, Shell ve Mobil tarafından çok ciddi arama çalışmaları yapılmaktadır ve bu çalışmalar sonucunda, 1991 yılına geldiğimiz zaman, üretim rekor bir seviyeye kadar ulaşıyor, 4,5 milyon tona kadar çıkıyor ama o tarihten itibaren, her gün biraz daha yatırım bütçesinin azalması sonucunda, aramalar ve üretimde düşüşler oluyor. Peki, ne zamana kadar? AK PARTİ İktidarına kadar. AK PARTİ iktidara geldikten sonra, bütün sektörlerde olduğu gibi, petrol sektöründe de çok ciddi bir yatırım hamlesine başladık bildiğiniz gibi ve son altı yıl içinde petrol aramalarına ayrılan pay 9 misli arttı. Bir başka ifadeyle, 2000’lerin başında yılda 50 milyon dolar kadar bir arama bütçesi var iken Türkiye Petrollerinin, 2009 bütçesi 460 milyon dolar seviyesindedir. Türkiye’de yatırımcıların önündeki engeller kalktıkça, yatırımcıların yatırım yapmaları kolaylaştırıldıkça, diğer bütün sektörlerde olduğu gibi, petrol sektöründe de çok ciddi şirketleşmeler -arama ve üretim için- yapılmaktadır. 2003 yılında sadece 29 adet petrol arama ve üretim şirketi var iken bugün 24’ü yerli, 24’ü yabancı olmak üzere 48 adet petrol arama ve üretim şirketi mevcuttur.

“İlk günden bugüne kadar ne kadar petrol bulunmuştur.” diye merak edecek olursanız değerli arkadaşlar, Türkiye’de tespit edilmiş olan petrol rezervi 1 milyar tondur ancak bunun yüzde 15’i üretilebilir petroldür, ki bu da 140-150 milyon ton eder ve başlangıcından bugüne kadar, yerli petrolümüzün, hâlen 110-120 milyon ton kadarı kullanılmış bulunuyor, geride 40 milyon ton civarında bir petrol rezervimiz mevcuttur. Bu da Türkiye'nin bir buçuk yıllık bir tüketimine denk gelmektedir. Dünyada kırk yıllık bir petrol rezervi kalmıştır. Mukayese edildiği zaman çok düşük bir değerdir. Ama ümidimiz odur ki, Karadeniz’de özellikle yapılan çalışmalar sonucunda… Malumunuz olduğu gibi Batı Karadeniz’de, Akçakoca’da doğal gaz tespit edildi ve üretime de geçildi. Batı Karadeniz’de, özellikle yabancı şirketlerle, Brezilya Petrogras, Amerika Birleşik Devletleri’nden Exxon Mobile ile çok ciddi anlaşmalar yapılmış bulunuyor. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Toparlayayım efendim.

…ve bu anlaşmalar ile 400-450 milyon dolar her birisi için bir harcamayla oradaki hidrokarbon kaynaklarımız tespit edilmeye çalışılacak.

Değerli arkadaşlar, yeri gelmişken, sabahleyin Cumhuriyet Halk Partisinin Sözcüsü Nesrin Baytok Hanımefendi, Sayın Bakanın ifadesiyle 600 milyon ton bir kömür artışını ifade ettiler. O günden bugüne –Nesrin Hanım burada değiller şu anda- rakam çok geri kalmış, 2,3 milyar ton kömür artışı söz konusu oldu Türkiye’de yani yüzde 28. Yani 8,2 milyar tondan -linyitten bahsediyorum- 10,5 milyar tona çıktı. Hep iddia ettik, iddia etmeye devam edeceğiz, Türkiye’de 20-25 milyar ton bir kömür vardır. Dolayısıyla Türkiye Petrolleri de biraz önce ifade ettiğim rezervleri somut olarak artırıp kamuoyuyla paylaştığı zaman, Maden Tetkik Arama Enstitüsüne yapmış olduğumuz teşekkür gibi kendilerine de teşekkürü bir borç bileceğiz.

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi bitiriniz.

Buyurunuz.

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Petrol İşleri Genel Müdürlüğü bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Demirkıran.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili Nezir Karabaş. (DTP sıralarından alkışlar)

Sayın Karabaş, süreniz yirmi dakikadır.

Buyurunuz.

DTP GRUBU ADINA MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Demokratik Toplum Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, bugün, Enerji Bakanlığının ve bağlı kuruluşların bütçesi görüşülüyor. Tabii, enerjiyle ilgili daha önce de hep dile getirildi ve hem Türkiye'de hem Parlamentoda hem dünyada enerjiden bahsedildiği zaman, her ülke için, dünyanın tüm ülkeleri için, istisnasız her ülkenin en stratejik girdisi kabul edilen, bugün yaşamın sürdürülmesi, sanayileşmenin sürdürülmesi, ülke gelişmesinin sürdürülmesi için ciddi bir enerji politikası ve gelişmeye, ülkenin mevcut durumuna ve geleceğine katkı sunabilecek, geleceğine yön verebilecek bir politikanın belirlenmesinden bahsedilir. Yine herkes biliyor ki bugün hem bölgesel hem genel çatışmaların, savaşların, ülkeler arası çekişmelerin birçoğu enerji üzerinden yaşanmaktadır ve yine herkesin bildiği gibi, ABD’nin şu anda Orta Doğu’da bulunması, Irak’ta bulunması, komşumuz olması, Afganistan’a yönelik politikaları, bir halkı, bir devlette yaşanan sorunları ve onların geleceklerini, demokratikleşmelerini sağlamak için değil, enerji politikasını belirleme, enerji üretim alanlarına sahip olma ve enerji denetimini süreklileştirmektir.

Tabii, Türkiye'nin hem coğrafi olarak bulunduğu alan hem tarihten gelen sorunları hem Avrupa ve Amerika’yla ilişkilenmesi, ticari anlamda, siyasi anlamda, kültürel anlamda ve son dönemde de AB’yle ortaklık ilişkilenmeleri de bu politikaların tümünü ilgilendiriyor. Türkiye devleti, Türkiye devletini yöneten hükûmetler ve Enerji Bakanlığının başında bulunan bakan, tüm bunlara göre politika belirleme durumundadır.

Yine, enerjide, belki son on-on beş yıla kadar, yirmi yıla kadar çok tartışılmayan ama bugün tüm dünyanın en önemli gündemi olan enerjinin çevreyle birlikte ele alınması, enerjinin doğayla birlikte ele alınması, enerjinin insanla birlikte ele alınması ve enerji, hem üretiliyorken hem tüketiliyorken, dünyanın, toplumun, çevrenin bugünü ve geleceğinin hesaplanması en fazla tartışılan konudur.

Ne yazık ki, Türkiye’de enerjiyle ilgili konuşuluyorken, Türkiye’de enerji politikaları belirleniyorken en az dikkate alınan, en az üzerinde durulan konu budur. Gerçi, Sayın Bakanın, hem komisyonlarda hem basındaki konuşmalarında hem de bütçeyle ilgili sunduğu sunumuna baktığımız zaman teorik olarak bunlar belirtiliyor. Mesela, ülkemizin ana enerji politika ve stratejileri bölümünde; yerli ve yenilenebilir kaynakların kullanımı ve geliştirilmesine öncelik verilmesi; farklı teknolojilerin kullanımı, geliştirilmesi ve yerli üretimin artırılması; stratejik petrol ve doğal gaz depolama kapasitesinin artırılması; yakıt esnekliğinin artırılması; her aşamada çevresel etkileri göz önünde bulundurmak şeklinde özetlenebilir.

Ancak hem daha önceki hükûmetler dönemindeki uygulamalara ve enerji politikasına baktığımız zaman hem bugün yedinci yılına giren AKP Hükûmetinin enerji politikalarına, enerji üretimine ağırlık verdiği alanlara baktığımız zaman, bunun dikkate alındığı, bu teorik olarak sunulan sunumda bunun öne alındığı pek söylenemez.

Şimdi, yerli ve yenilenebilir kaynak deniliyor. Türkiye'nin yerli kaynakları hidroliktir, linyit ve kömürdür. Son dönemde herkes için çok önemli olan, dünyanın da üzerinde durduğu, Avrupa Birliğinin önemli bir üretim aşamasına getirdiği ve 1920’li, 1930’lu hedeflerinde enerji üretiminin ve tüketiminin yüzde 20’sinin üzerinde bir hedef koyduğu yerli, yenilenebilir kaynaklarla ilgili Hükûmetin ciddi politikaları olmadığı, ciddi bir üretimin de olmadığı görülüyor.

Şimdi bazı rakamlar veriliyor rüzgârla ilgili ve diğer jeotermalle ilgili; yüzde binler civarında bir artıştan bahsediliyor. Şimdi, zaten hiç olmayan, daha önceki hükûmetler döneminde gündeme alınmayan, daha önceki hükûmetler döneminde üretimiyle ilgili bir çaba sarf edilmeyen, sizin hükûmetleriniz döneminde ele alınan ve çok önemli olan, sizin de önemli dediğiniz, dünyanın önemli dediği bir enerji üretiminde çok cüzi rakamları -2001, 2000- 1900’lerle kıyaslayıp “Yüzde bin artırdım.” demek çok anlam ifade etmiyor.

Bugün çok önemli bir potansiyeli olduğu herkes tarafından kabul edilmesine rağmen, güneş enerjisi, rüzgâr enerjisi, jeotermalde -Bakanın kendisinin- resmî rakamları incelediğimizde teorik olarak söylenenlerin, çok önemlidir denilenlerin çok anlam ifade etmediği, bu konuda ciddi bir planlamanın olmadığı yönündedir. Şimdi, bu alanda, özellikle jeotermal ve rüzgârla ilgili yapılan başvurular ve verilen ruhsatlar var. Bu rakamlar verilerek bunun üzerinden övünülüyor: “İşte, bu kadar başvuru yapıldı, bu kadar ruhsat verildi.” Bunlar, Türkiye'nin enerji politikasındaki başarısı şeklinde dile getiriliyor. Ancak, geçmişte, bu tür başvuruların, hem hidrolikte hem linyit ve kömürde, diğer alanlarda hem de doğal gazda yapılan başvuruların birçoğunun kâğıt üzerinde kaldığı, hatta yapılan başvuruların ve verilen ruhsatların sonradan başa bela olduğu çok iyi biliniyor.

Şimdi, enerji konusundaki bu sıkıntılar bugünkü Hükûmetin sorunu değil elbette. Ta on beş-yirmi yıldır, Türkiye’de en önemli sorun olan, en önemli stratejik olan enerji ve bu konudaki uygulamalar her zaman Türkiye gündeminin en başında yer almıştır. Bu ülkede, enerji bakanlarından tutun enerji alanındaki en üstten en alta kadar tüm bürokratlarla, o alanda çalışanlarla ilgili davalar açılmıştır, yargılamalar yapılmıştır, cezalar verilmiştir. Ancak bunlar sonuç vermiyor. Çünkü, yapılan uygulamalardan, yapılan sözleşmelerden ve bunlardan doğan haklardan bugüne kadar milyonlarca dolar tazminat ödenmiştir ve milyarlarca dolar tazminat talepleri vardır ve bu davalar devam ediyor. Bakan, sunumunda, bunların birçoğunun çok haklı, hukuki gerekçeleri olmadığını, büyük olasılıkla birçoğunu aşacağımızı, davaları kazanacağımızı söylüyor. Ancak geçmişe baktığımız zaman -doğrudur, bu konuda bir temeli olmayan ve sonuçta kazanılan davaların yanında- Türkiye’de, hepimizin bildiği, topluma da, basına da birçok zaman yansıdığı gibi, bunların birçoğunun da temeli vardır ve Türkiye önümüzdeki dönemde bu konuda mahkûm olacaktır, hazineden bu alana tazminat ödemek zorunda kalacaktır.

Şimdi, yine ilginç bir konu: Bir taraftan, işte hem yenilenebilir, çevre dostu, insanı ve çevreyi öne alan politikalardan bahsediyoruz, bir taraftan uluslararası ve Avrupa’yla bütünleşme çerçevesinde önümüzdeki süreçte yapılması gereken politikalarla ilgili Enerji Bakanlığının çok ilginç bir açıklaması var: “Elektrik enerjisinde kaynak çeşitliliğine ve arz güvenliğine katkı sağlayacak olan nükleer güç santrallerinin hayata geçirilmesini teminen başlatılan çalışmalar titizlikle sürdürülecek, ithal bir kaynak olan doğal gaza aşırı bağımlılığı azaltmak üzere yerli ve yenilenebilir kaynakların elektrik enerjisi üretimi amaçlı kullanımına hız verilecektir.”

Ha, bunun gerekçelerini neye bağlıyor? Nükleer enerji yatırımları yanında sınırlı kömür ve hidrolik kaynaklarımızın Avrupa Birliğine katılım öncesi ilave çevresel yükümlülük ve zorlamalar ile karşı karşıya kalmadan bir an önce ekonomik olarak kullanılmasını söylüyor. Yani bu ne anlama geliyor? Bu, Ilısu Barajı’nın bir an önce… Daha Avrupa Birliğiyle bütünleşme, bu konuda çevreyle ilgili atılması gereken adımlar zorunlu olmadan, Avrupa Birliğiyle uyum çerçevesinde, çevreye zarar veren, insana, topluma zarar veren konularda Avrupa Birliğinin zorlaması olmadan biz bir an önce bunları harekete geçirip enerjiye dönüştürelim deniliyor. Bu mantık, ülke için gerekli olan -elbette ki her ülke için enerji gereklidir- enerjinin üretilmesi, üretiminin artırılması ve ihtiyaçlarının karşılanması gerekiyor fakat bu, ihtiyaçları, insanı, çevreyi, doğayı dikkate almadan bir an önce yapma mantığıdır. Şimdi, böyle bir mantığın teorik olarak söylenmesi anlamında bile, bırakın pratiğe geçilmesi, teorik olarak bir bakan tarafından söylenmesi bile tehlikelidir, korkunçtur. Yani siz yarın öbür gün Avrupa Birliğiyle gireceğiniz uyum ilişkileri ve zorunluluklar çerçevesinde insan anlamında, çevre anlamında zorunlu adım atacaksınız Avrupa zorladığı için, ama bugün bu zorunluluklar yokken bir an önce bunları hayata geçirelim diyorsunuz.

Şimdi sürekli -başta da belirttik- dışa bağımlılığın azaltılmasından bahsediliyor. Ancak, bugün hem petrolde hem doğal gazda dışa bağımlılık yüzde 100’lere yakın. Ancak, enerji üretimi ve tüketiminde önde olan yine bu kaynaklar. Hâlbuki Türkiye’de hidrolik, Türkiye’de rüzgâr, güneş, jeotermal, bu alanların bir an önce hayata geçirilmesi gerekiyor ama devletin, kamunun bu konuda ciddi bir yatırımı yok, ciddi bir çalışması da yok. Her seferinde dile getirilen “Biz kamu olarak bunun önünü açtık, bu yatırımı yapacağız.” denilmiyor, “Biz kamu olarak özel kesimlerin, özel sektörün, özel sermayenin bu alanda yatırım yapmasının önünü açtık; bu konuda yasa çıkardık, bu konuda kendilerine kolaylık sağladık.” deniliyor. Siz bu alanda ne kadar kolaylık sağlarsanız sağlayın, bu konuda ne kadar teşvik verirseniz verin, ülkenin bugünü ve geleceği, çevre ve insanla ilgili konularda ve kazancın değil geleceğin göz önüne alınması gereken bir durumda özel sektöre, sermayeye adım attıramazsınız. Bunu yapması gereken kamudur. Bu konuda siz yatırım yapmadığınız zaman, kamuya bıraktığınız zaman, kamu en erken şekilde, yatırdığı sermayeyi paraya çevirebileceği ve en çok kazancı sağlayabileceği alana yatırım yapacaktır. Bu alan da neresidir? Doğal gazdır, doğal gaz çevrim santralleridir. Nitekim, doğal gaz çevrim santrallerinin elektrik üretimi içindeki payı yüzde 50’lere yaklaşmıştır. Yani siz bunu, özel sektörü bu alanlara kaydırıp Türkiye'nin geleceğini, Türkiye insanının geleceğini, Türkiye'nin doğasını ve çevresini sağlayamazsınız, bunu özel sektöre yaptıramazsınız. Nasıl ki diğer konularda belirttiğimiz gibi, diğer yatırım alanlarında dezavantajlı konuları düzeltme anlamında, gelişmişlik farklarını kaldırma anlamında özel sektörle bu işi yapamazsanız, elektrik üretiminde de enerji üretiminde de yerli kaynakları, yenilenebilir kaynakları, çevre dostu kaynakları, kamunun eli, kamunun gücü ve onun yönlendirmesiyle olmadığı sürece bu konuda gelişme sağlamanız, gelişme elde etmeniz mümkün değil.

Şimdi, her şeyi paraya endeksliyoruz. O zaman Hasankeyf’te yapılması düşünülen Ilısu Barajı’nı da paraya endeksleyelim, onun üzerinden konuşalım. Şimdi, Hasankeyf’te yapılacak barajın getirisini hesaplayın ve oraya, eğer o baraj gerçekleşirse muhtemel 3 milyar doları bulacak yatırımı siz Hasankeyf’in turizme açılmasına, Hasankeyf’in tanıtılmasına ve Hasankeyf’le birlikte Diyarbakır’ın, Mardin’in, onun tarihinin, onun kültürünün, oradaki turizmin gelişmesine sağlayın, ekonomik olarak bunun kat kat üzerinde bir gelir elde edersiniz, artı, doğayı da korumuş olursunuz, tarihi de korumuş olursunuz.

Onun için, bazen bu politikaların, Hasankeyf’te baraj yapma politikasının, bazen Tunceli’de Munzur üzerinde baraj yapmanın sadece enerjiyle, sadece parayla alakalı olmadığını, tarihsel ve geleceğe yönelik bir zihniyetin iz düşümü olduğunu birilerinin düşünmesini sağlarsınız.

Şimdi, Türkiye’nin hidrolik kaynaklarına bakalım. Bugün Türkiye’nin birçok alanında hidrolik yatırımı, hidrolikten enerji, elektriği yükseltme, geliştirme koşulları vardır. Ancak, yıllardır belli çevresel etkenler o barajın yapılması durumunda doğada yaratacağı tahribat ve yaratacağı etkenler düşünülmeden Doğu ve Güneydoğu’ya hidrolik santraller yapılmıştır, barajlar yapılmıştır. Peki, birçok alanda Doğu ve Güneydoğu’dan çok daha geniş ve verimli su kaynaklarına sahip olan bölgelerde neden bunlar yapılmamıştır? Çünkü orada toplumun, orada sivil toplum örgütlerinin baskısıyla karşılaşacaksınız. Uzun bir süre bölgede tüm bu etkenlerden bağımsız, insanı, doğayı, kentsel yapıyı ve geleceği düşünmeden bu tür yatırımlar yapıldı.

Şimdi, her zaman belirtiyoruz. Özellikle “bölge” dediğimiz zaman birileri fırlıyor, “bölgeye bakış” dediğimiz zaman birileri “Hep ‘bölge’ diyorsunuz.” diyor bizlere. Şimdi doğal gazın önemli bir kısmı İran üzerinden ithal edilmekte ve Van’dan, Ağrı’dan, Bitlis’ten ve diğer bölge illerinden geçip batıya gelmektedir. Doğrudur, daha önce birçok alanda doğal gazın olmadığı kentlere, konutlara doğal gaz verildi AKP Hükûmeti zamanında. Peki, doğal gazın geldiği ve bu ülke sınırları içinde olan, bu ülkenin illerinden olan, içinden doğal gazın geçtiği illere önceliği neden tanımadınız? Şimdi, bunları daha önce batıya getirtip burada doğal gaz tüm kentlere verildikten sonra önümüzdeki yılların programına koymanızın nedenini ve gerekçesini açıklayabilir misiniz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Teşekkür ederim Başkan.

Sayın milletvekilleri, bu konuda enerjiyle ilgili politikalarda ülkenin bugün ve yarınını düşünerek genel ülke politikaları düşünülmüyor. Enerji politikaları belirlenirken, daha önceki hükûmetler döneminde de bugün özellikle AKP Hükûmeti döneminde de uzun vadeli, çevreyi, toplumu, insanı düşünen politikalar geliştiriliyor değil. Biz elektriğin, biz enerjinin dünyanın en stratejik ürünü olduğunu, enerjinin üretiminin ve tüketiminin,  toplumların, insanlığın bugününü ve geleceğini belirlediğini söylüyoruz. Bu konuda Hükûmetin bir an önce, hem toplumun enerji ihtiyacını karşılaması yönünde politikalar belirlemesi gerekiyor hem de her ürettiği enerjide insanı öne alan, doğanın geleceğini, toplumun geleceğini öne alan bir politika belirlemesini istiyoruz.

Hepinize saygılar sunarım. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Karabaş.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal.

Buyurunuz Sayın Birdal. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

DTP GRUBU ADINA AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Teşekkürler.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Petrol İşleri Genel Müdürlüğü ve Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü bütçesi üzerine Demokratik Toplum Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Bu konu başlıklarına değinmeden, bütçenin genel, özü üzerinde bazı saptamaları izninizle yapmak istiyorum.

Şimdi, bu bütçe öncelikle kimin için hazırlanmıştır ve hazırlanırken duyulan kaygı nedir? Gerçekten, insan için mi, halklar için mi, yoksa devletin güvenliği ve bekası için mi? Bakıldığı zaman, bu bütçe, ikincisini esas aldığını gösteriyor. İşte bizim temel farklılığımız bu. Biz de gerçekten devlete karşı insanın hak ve özgürlüklerini, onun onurunu, onun özgürlüğünü esas alan ve onun güvenliğini devlete karşı korumayı esas alan bir dünya görüşünü burada savunuyoruz. Ama bunun karşıtı da ne yazık ki egemen güçlerin iktidarı ve devletin bekası için, halkların ve ezilen emekçilerin zararına ve onların çıkarına olmayan ekonomik politikalar yürütülüyor, sorun bu.

Şimdi, örneğin burada bir bütçe hazırlıyoruz. Bakın, daha önce teğet meğet geçecektir diye, bir de Sayın Başbakan, alıştırdım diye de böyle hafife alan, gayriciddi bir politikanın ifadesini burada, Genel Kurulda, yüce çatı altında yansıtıyor. Şimdi, bir yandan da IMF’in kapısı önünde bekleniyor. Bakın, ocak ayında IMF’le yapılacak politikalar bu bütçeyi altüst edecektir, bunu anlamak gerekiyor ve kabul etmek gerekiyor. O nedenle, bugün bürokrasinin hazırladığı IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütünün neoliberal politikalar doğrultusundaki bu bütçenin çok fazla bir karşılığı yok. O nedenle “Kabul edenler… Etmeyenler…”in de iradesinin ne yazık ki karşılığının olmadığını burada üzülerek görüyoruz.

İkincisi, bu bütçe bir ekonomi, seçim ekonomisi olacak. Bakın, şimdi 29 Mart’a kadar bir dizi, seçimlere, yerel seçimlere yönelik önlemler alınacak, frene basılacak ve 29 Mart’tan sonra gerçekten freni patlamış kamyon gibi halkımızın üzerine gelecek ve bu 1 Nisan şakası olmayacak. Şimdiden biz de halkımızı buna karşı uyarıyoruz.

Değerli arkadaşlar, şimdi, sorun gerçekten bir ülkenin -ki bu Virginia Bildirgesi’nin özünü teşkil eder- korkudan ve yoksulluktan kurtulma özgürlüğüdür. Bu sistem korku üretiyor ve yoksulluk üretiyor. O nedenle bu sistem demokratik bir sistem değil. Zaten, bu sistemin tercihi 1923’te İktisat Kongresi’nde, İzmir’deki İktisat Kongresi’nde belirlenmiştir. O nedenle “Yığınakta yapılan hata savaşın sonuna kadar sürer.” diye askerî stratejik bir söz de bugün ne yazık ki doğruluğunu ortaya koyuyor. O nedenle, bugün gerçekten emekten mi yana, sermayeden mi yana tercihlerin sonucudur bu yapılan bütçe; neoliberal sistemin “Soy, sömür, kazan.” politikaları üzerine inşa edilmiştir bu ve bu işsizlik, yoksulluk getirecektir; kamu kaynaklarının yok pahasına harcanmasına neden olacaktır; üretimin yetersizliğine, üretimin niteliğinin ve niceliğinin düşmesine neden olacaktır. Şimdi, bunun sonuçlarına karşı ekonomik ve sosyal hakları isteyen ve bunun mücadelesini veren emekçiler üzerine de baskılar ve saldırılar kaçınılmaz olacaktır.

Bakın, bugün daha yeni bir haber… Şimdi, şurada, birkaç gündür, on gündür müreffeh bir Türkiye’nin bize tablosu sunuluyor ama gerçek o değil. Gerçek, bakın, nedir? Örneğin, bugün, Ümraniye’de Sinter’de, bir fabrikada, Sinter Metal Fabrikasının patronu… 37 emekçi, bu ekonomik krize karşı kendilerini korumak isteyerek sendikalaşmak istiyorlar ve 37 işçi işten atılıyor. Bunun üzerine 400 Sinter çalışanı bugün fabrikayı işgal ediyorlar arkadaşlarının işlerine son verilmesi üzerine ve gerçekten bir sınıf dayanışmasını ortaya koyuyorlar ve kardeşleriyle beraber oluyorlar ve bugün fabrikaya fiilî bir durum yaratıyorlar ve şu anda fabrika polislerce kuşatılmış durumda. İşte, mesele bu. Yarın, zaten sınırlı olan temel haklar ve özgürlükler, kişisel ve siyasal haklar ve özgürlükler, bu bütçeyle ekonomik, sosyal hakların da baskı altına alınması, kuşatılması sonucu insanların gerçekten kazanılmış haklarını koruması yolundaki direnişi polis baskısıyla karşı karşıya kalacak.

Şimdi, tabii, işte sorun yine burada başka bir şeyi karşımıza çıkarıyor. Burada sürekli yineliyoruz: “Türkiye hukuk devleti mi olacak polis devleti mi olacak?” diye.

Şimdi, örneğin, gerçekten hak arama kanallarını kapatacaksınız, açlığa ve yoksulluğa sürükleyeceksiniz insanları, sonra hak arama mücadelesini de şiddetle, korkuyla bastıracaksınız ama ne yazık ki insanlığın mücadele tarihi isyanların ve direnişlerin tarihidir. O nedenle, bu haksızlıklar, baskılar da bu direnişin sonucunda elbette ki yok edilecektir.

Yine, bakın, bir haber, bugün, İzmir Büyükşehir Belediyesinde peyzaj düzenlemesine ilişkin bir şirkete vermişler. Ne o şirketin adı? Vira ve Kürşat Şirketi. Şimdi, bu şirket 31 Aralık itibarıyla kriz bahanesiyle, 1.250 işçinin işine son vereceğini duyurmuş. Bugün işçiler basın toplantısı düzenlediler ve bu haksız, antidemokratik kararı durdurmazlarsa ölüm orucuna yatacaklarını söylüyorlar. Nerede emekçiler ve çalışanlar için müreffeh bir Türkiye, kalkınan, gelişen bir Türkiye? İşte bunlar gerçek. Bunları konuşalım.

Şimdi, yine, bakın, örneğin gazetelerde bugün çok ilginç yine somut şeyler var. Ne diyor? İmaret meselesi. Belki bu sözcükle de birçoklarımız yeni karşılaşıyoruz. Gerçekten yardıma gereksinenlere vakıflar aracılığıyla sıcak yemek vermek. Örneğin on yıl önce 10 bin aile imaret için başvururken, şimdi, 2009 yılında 100 bin aile imaret başvurusu yapıyor. İşte yoksul Türkiye. Gerçekten bu, yoksulluğun açık bir ifadesi, aynası değil de nedir? O nedenle, bu da böyle bir gerçekliği ortaya koymaktadır. Ve şimdi, tabii, biz bütün bunlara karşı…

Örneğin, yine, başka bir şey var. Bakın, yine, bir gazetemizde başlayan röportajda, dizi yazısında, 1,5 milyon yaklaşık… Bölge içindeki, örneğin bölgede göç son beş yılda öne çıkmış. Kürtlerin yüzde 13,4’ü hemen -ki, 1,5 milyona tekabül ediyor- diğer yüzde 33,1’i de şartlara bağlı olarak bulundukları yerden göç etmek istemektedirler. Bu da 3,6 milyon. Şimdi, kim, gerçekten, doğduğu topraklardan kendi iradesiyle, hem de kendi ülkesinde, köyünden, ilçesinden, beldesinden göç etmek ister? İşte, bu da yine bir, insanlığa karşı işlenen ayıptır. Zaten insanlığa karşı tarihimizin sabıkalı ayıpları vardır. Neden, şimdi, özür dileme konusunu, örneğin, biz bugün getirmeyecektik ama, yine sayın bir konuşmacının üzerine getirmek durumunda kaldık. Bakın, uygar ülkelerde insanların en çok kullandığı üç sözcük var: Günaydın ya da merhaba. Tanımasa bile, sabah apartman giriş ve çıkışında ya da bir sokağın başında karşılaşmışsa günaydın. İkincisi teşekkür etmek, üçüncüsü de özür dilemek. Şimdi, özür dilemek çok erdemlik bir şeydir yani. Hem insana özgü hem de gerçekten özgür ülkelere, demokratik ülkelere özgü bir şey. Neden özür dilemekten bu kadar korkuyor ve kaygı duyuyoruz? Ayrıca ben yeterli bulmuyorum. Ayrıca, sadece, ben, Ermenilerden özür dilemeyi de yeterli bulmuyorum. Kimden özür dileyeceğiz? Mustafa Suphilerden mi, Sabahattin Alilerden mi, Ermenilerden mi, Rumlardan mı, Süryanilerden mi, Yahudilerden mi, Kürtlerden mi, kadınlardan mı? Özür dileyin.

NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Niye özür diliyoruz?

AKIN BİRDAL (Devamla) – Özür dilemek erdemliliğin bir sonucudur. Niye korkuyorsunuz öyle? O nedenle eğer demokratik bir toplum, barışçıl bir toplumun inşasına beraber karar vereceksek özür dileyerek başlayalım. O nedenle hiç bundan kaygı duymayın.

Yani, şimdi, 1955... Sizler tarihi de reddediyorsunuz arkadaşlar, resmî belgeleri de reddediyorsunuz. Yine bu devletin resmî belgelerini... Bakın, şimdi, 1942, varlık vergisi. Değil mi, şimdi, varlık vergisinde gerçekten azınlıkların sermayesini Türk ticaret sermayesine aktarmak için varlık vergisinin ne kadar utanç verici bir yasa olduğunu anımsamıyor muyuz? Gidenler gerçekten ya dönemediler, dönenler bıraktıklarını bulamadılar. 6-7 Eylül 1955, Selanik meselesi. Bunlar resmî açıklamalardır. Niye bundan özür dilemiyoruz şimdi? O nedenle özür dileyelim. Yani, şimdi, arkadaşımızın birinin dediği gibi gerçekten -Mustafa Muğlalı’yı- hem otuz üç kurşunla masum Kürt köylülerini öldür, ondan sonra da Van Jandarma Alay Komutanlığının adını “Mustafa Muğlalı” koy. Bu ne kadar ayıp bir şey? Yani bu utanç verici bir şey. Sonra da Genelkurmay Başkanlığının girişine Mustafa Muğlalı’nın anıtını dik. İşte bunlar hep özür dilemeyi gerektiren durumlar. Şimdi…

NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Kuvvet komutanlığı yapmış bir isim efendim.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Ne yaparsa yapsın. Biz bu ülkede, biz bu coğrafyada İttihat ve Terakkide paşalık yapmış ve insanlığa karşı da çok suç işlemişlerin belgesini de tarihini de size sunarız isterseniz. O nedenle itiraz etmeyin. Paşalık, komutanlık yaptı… Alın işte, paşalar şimdi, yine devletin yasalarıyla, terör suçlusu olarak yargılanıyorlar. Yani sizde paşalık, üniformalar onun suçsuz olduğunun belgesi midir? Nasıl hukuk anlayışı bu? O nedenle…

NURETTİN AKMAN (Çankırı) – O da yargılandı.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Yargılanacak da.

Kim bu ülkede insanlığa karşı suç işlemişse, kim savaş suçu işlemişse, kim soykırım suçu işlemişse elbette ki yargılanacak ve insanlığın önünde mahkûm edilecektir.

Şimdi, değerli arkadaşlar, 20’nci yüzyılda emperyalistlerin yayılmacı istekleri savaşların gerekçesi olmaktadır. Nitekim, yeni yüzyılımızda da gerçekten, enerji kaynakları ve enerji hatlarının denetimini ellerine alabilmek amacıyla emperyalist ülkelerin Orta Doğu’da yarattığı insan trajedilerini biliyoruz ve önümüzdeki en yakın örnek de ABD’nin Afganistan ve Irak işgalleridir. ABD istediği kadar Afganistan’a özgürlük getirdiğini ilan etsin ya da Irak’a demokrasi ve özgürlük getirdiğini ilan etsin, ABD emperyalizminin ve ortaklarının Orta Doğu’da bıraktığı kan, gözyaşı ve sürgündür ve bir suçtur. O nedenle, az önce söylediğim gibi, gerçekten, şu geçtiğimiz hafta İnsan Hakları Haftası’nı yine kan, gözyaşı, acı, işkence, zindanların öyküleriyle, göçlerin, açlığın, yoksulluğun öyküleriyle yaşadık ama çok şükür ki insanlık onurunun, insanlık evladının direniş ve isyan moralleri de yaşandı. İşte, bir ayakkabı bugün bir sembol oldu ve Yunanistan halkının da gerçekten direnişi ve itirazı... Yoksa insanlık kendi kendiliğinden iki ayağının üstüne kalkmadı. İşte insanlığın tarihi acılarla, böyle direnişlerle, isyanlarla yazıldı ve yazılmaya da devam edecek.

Arkadaşlar, şimdi, birkaç gün önce gazetelerde, Mersin Akkuyu’ya inşa edilecek nükleer santral için Atomstoryexport-Inter Rao-Park Teknik Konsorsiyumunun -Rusya-Türkiye- teklifinin Atom Enerjisi Kurumu tarafından yeterli bulunduğu yönünde bir haber yer aldı.

Şimdi, ülkemizde elektrik enerjisinin yetmediği, bunun için nükleer santrale gereksinim olduğu yönünde sık sık haberler çıkar. Hatta kimi zaman iş daha ciddi boyutlarda ele alınır, nükleer santral yerleri tespit edilir. Kimi zaman Sinop, kimi zaman Mersin bu yerlerdendir. Yedi sekiz yıl önce bu konuda dönemin hükûmetince girişimlerde bulunulmuş ancak oluşan kamuoyu baskısı nedeniyle vazgeçilmiştir ki Sinop ve Mersin’de yurtsever, emekçi, ilerici gençlik, çevre kirlenmesine karşı ve gerçekten ekolojik bir çevrede yaşamayı yine insanlığın bir hakkı olduğunu kabul ederek çok önemli direnişler de göstermişlerdir ama işte, çocuklar gözaltına alınmıştır, coplanmıştır ve tutuklanmışlardır.

Şimdi, Batman’da, örneğin, iki kuyu açılmaktadır. Gerçekten, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı atıkları açık bir kanala bırakılmaktadır ve biliyorsunuz, 2006 yılında petrol sızmaktadır, benzin. İnsanlar Batman’da evlerinin altını kazarak benzin çıkarmaya başlamışlar ve sonra biliyorsunuz bir patlamaya neden olmuştur, birçok kişinin yaralanmasına ve evlerin yıkılmasına neden olmuştur. Yani şimdi, insan sağlığı, insanın sağlıklı yaşam hakkı mı, yoksa gerçekten kâr hırsıyla devletin çıkarlarını gözetmek mi? O nedenle bu da…

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – AKP benzini evlere kadar götürmüştü!

AKIN BİRDAL (Devamla) – Evet, oraya kadar da götürmüştü.

Şimdi öğreniyoruz ki TAEK, açılan ihaleye tek firma olarak giren Rusya-Türkiye Konsorsiyumunun teklifinin teknik olarak yeterli olduğu yönünde karar vermiş. Peki, daha önce bu işten hangi gerekçelerle vazgeçilmişti? O gerekçeler şimdi ortadan mı kalktı da buna olur veriliyor? Akkuyu halkı, biliyorsunuz, çiftçiler, üreticiler feryat ettiler, “Biz domates yetiştirmek istiyoruz. Domates kafalı çocuklarımız olmasın istiyoruz.” dediler ama bu haklı karşı çıkış bugün hâlâ geçerlidir.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bütün dünyanın terk ettiği, güvenliksiz, çok tehlikeli nükleer santral kurma konusunda bu ısrarı anlaşılmazdır Hükûmetin. TAEK’in bu konuda verdiği gerekçeye sığınılabilinir ama bu, ne inandırıcı ne de yeterlidir.

TAEK’in siyasi değerlendirmelerden uzak olmadığını Çernobil acısıyla öğrendik. Zaten Kurumun yapısına bakıldığında siyasi iktidarla uyum içinde bir yönetim görülmektedir. Kurum Başkanını Başbakan atıyor, Danışma Kurulu üyelerini Başbakan TAEK önerisi üzerine seçiyor, Atom Enerjisi Komisyonu üyelerini Başbakan seçiyor. O nedenle bu Kurumun siyasi etkilerden uzak kalacağı düşünülemez. Başta bilim insanları, çevre örgütleri olmak üzere kamuoyunda ciddi bir karşı çıkış olmasına karşın burada, yine aynı yolda ısrar güdülmektedir.

Nükleer, ölüm demektir, nükleer, hastalık ve çevre kirliliği demektir. Özetle nükleer, hayatın yaşanılmaz kılınışıdır.

Şimdi, Kurum 2009-2013 yılları için hazırladığı stratejik planda güçlü yanlarını sayarken “Konusunda uzman, eğitim düzeyi yüksek personele sahip olmak.” demektedir. Oysa birkaç satır aşağıda zayıf yanlarından söz edilirken kalifiye elemanların bulunamadığından yakınıyor.

Şimdi, kurumların içinin boşaltılmasının, işlevsizleştirilmesinin iyi örneklerinden biri de Petrol İşleri Genel Müdürlüğüdür. 1978’de, 6326 sayılı Petrol Yasası’yla “…petrol kaynaklarının ulusal çıkarlara uygun olarak hızla, sürekli ve etkili bir şekilde aranmasını, geliştirilmesini ve değerlendirilmesini sağlamaktır.” diye tanımlanan amacını yerine getirmekle, bu yasağı uygulamakla Petrol İşleri Genel Müdürlüğü görevlendirilmiştir.

Şimdi, 6326 sayılı Petrol Yasası’nı, ilişkili diğer mevzuatı ve Bakanlar Kurulu kararlarını uygulamak amacıyla kurulan Petrol İşleri Genel Müdürlüğü, kuruluş amacına uygun olarak petrol ve doğal gazda dışa bağımlılığın azaltılması, enerji arz güvenliğine sürdürülebilir katkı sağlanması yönünde gerekli önlemleri alarak endüstrinin gereklerine uygun şekilde sektöre etkin ve kaliteli hizmet sunmakla yükümlüdür. Bakın, şimdi, burada bir şeye dikkatinizi çekmeye çalışacağım. Bugüne değin Petrol Yasası ve diğer bazı yasalarda yapılan değişikliklerle arama, üretim, taşıma, rafinaj ve dağıtım bütünlüğünün aynı yapı içinde Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığına ve yan kuruluşları eliyle birbirini tamamlayarak yürütülmesi anlayışı terk edilmiş ve Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı bünyesindeki rafineri kuruluşu TÜPRAŞ, boru hatları taşımacılığı kuruluşu BOTAŞ, akaryakıt dağıtım kuruluşu POAŞ, -Petrol Ofisi- bilinçli olarak parçalanmıştır ve BOTAŞ dışındaki bütün kuruluşlar...      Ki BOTAŞ’ın da büyük bir yüzdesi özelleştirilmiştir, bir kısmı özelleştirilmemiştir. Acaba şimdi neden özelleştirilmemiş diye insanın aklına soru geliyordu. Biz bunun yanıtını bulduk. Şimdi, yıllardır, son on-on beş yılda bölgede insanlar kaybediliyordu ki insan hakları Diyarbakır bölgemizin ve şubemizin raporlarına göre, resmî açıklamalara göre 385 kayıp ama bizim arkadaşların yine verilerine göre  2 bini aşkın kayıp var. Şimdi bu kayıplar nerelerden çıkıyor biliyor musunuz arkadaşlar? BOTAŞ’ın tesisleri içerisindeki kuyulardan çıkıyor, insan cesetleri çıkıyor. Şimdi, ben, örneğin -Sayın İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanımız karşımda oturuyor- geçtiğimiz günlerde Mardin Kızıltepe’de bir kadın… Ki biliyorsunuz itiraflar oluyor. Hayatın da itirafları olacak, herkes itiraf edecek ve gerçekler açığa çıkacak. Bir itirafçı itiraf ediyor ve gerçekten onun itirafları üzerine…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen sözlerinizi tamamlayız.

Buyurunuz.

AKIN BİRDAL (Devamla) -  Teşekkürler Sayın Başkan.

…eşini yitirmiş bir kadın, Kızıltepe Cumhuriyet Savcılığına başvuruyor ve savcı “Bu ülkede hukuk adamları da var!” dedirtircesine bu başvuruyu dikkate alıyor ve gerçekten kuyuyu açtırıyor, iki ceset çıkıyor ve ben Sayın Başbakana on beş gün önce bu yapılan başvurunun, burada olmamızın gereği açığa çıkarılması için başvurdum ve bunların ne demek olduğunu sordum ama Sayın Başbakandan henüz daha bir yanıt alamadık. Şimdi, arkadaşlar, BOTAŞ tesislerinden -ki Silopi-Cizre arasında BOTAŞ tesisleri var, o tesislerden- şimdi insan cesetleri çıkıyor. Şimdi, bunu açığa çıkaracak olan kimdir? Hakkâri Valisi ve Emniyet Müdürü mü? Bakın, şimdi, yeni kararnameyle Hakkâri Valisi ve Emniyet Müdürü görevden alındı. Neden alındı bunlar? “Nevroz”daki 2 kişinin ölümüne, 90’ı aşkın kişinin yaralanmasına, 100’ü aşkın insanın gözaltına alınmasına ve tutuklanmasına neden olan ve hukuk dışı bu davranışlarından değil, sadece Sayın Başbakanı Hakkâri’de karşılamadıkları…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bitiriniz.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Bir dakikanızı daha rica ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurunuz.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Sayın Başbakanı Hakkâri’de böyle taşlı sopalı çocuklar karşıladı diye Vali ve Emniyet Müdürünü Ankara’ya çekiyorlar. Biz “Bu sayın valiler ve emniyet müdürleri AKP’nin valisi mi, emniyet müdürü mü?” diyorduk. Alın, işte Sayın Başbakan bunu doğruluyor. “Ya bana bağlı olacaksın ya da senin yaşam hakkın yok.” diyor, ne liyakate izin veriyor ne de birikime izin veriyor.

Arkadaşlar… Ve yine 4 kişi tabii... Az önce yine geldi bana. İşte bu petrol kuyularında… 2 tane genç çocuğu Diyarbakır Cezaevinden yakınları almaya gidiyorlar -ki birisi nüfus müdürü, biri mali işlere bakıyor- cezaevinden alıyorlar, dönerken 4’ü de kayboluyor. Onlar da o kuyulardan çıkacak. O nedenle tarihimizi kaybetmeyelim. Gerçekten Türkiye geleceğini kaybetmesin. O gelecekler bizim bugünümüzle ve yarınımızla özgür, demokratik ve bir arada yaşamaya evrilebilir.

Bu umutla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Birdal.

Sayın milletvekilleri, şimdi şahsı adına lehinde Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Erdoğan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

FAZLI ERDOĞAN (Zonguldak) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının 2009 yılı mali bütçesi üzerinde şahsım adına lehte söz almış bulunuyorum. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bütçesi üzerine birçok milletvekili arkadaşımız görüşlerini belirttiler, konuşmalar yaptılar. Hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

Enerji yaşamın kendisi, varlığın kendisidir ve en önemli belirtisidir. Bugün yaşadığımız dünyada teknolojik ilerlemelerin, en temel ihtiyaçların başında enerji gelmektedir. O yüzden, gelişmenin özünde enerji varlığını ifade etmemiz bir gerçekçiliktir. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımız, 2009 mali yılı bütçesi konuşmalarında da ifade edildiği gibi, çok önemle üzerinde durulması gereken bir konudur.

Her yıl artan enerji talebini karşılamak için enerji kaynaklarına ve yatırımlarına ihtiyaç vardır. Ortalama yıllık elektrik enerjisi üretimi artış oranı yüzde 8’dir. Bu artan elektrik ihtiyacını karşılamak üzere yeni enerji yatırımlarının devreye girdiğini görmek hepimiz için memnuniyet vericidir. Ülkemizin enerji çeşitliliği yönüyle var olan eksikliğini gidermek üzere, bugüne kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda birçok kanun görüşülmüş ve kabul edilmiştir. Nükleer Enerji Santralleri Yasası, Jeotermal Yasası, Yenilenebilir Enerji Yasası bunlardan sadece üç tanesidir. Küçük hidroelektrik santralleri ile rüzgâr enerjisi santralleri ve her türlü yenilenebilir enerji kaynakları ülkemiz için önemli bir ihtiyaçtır. Kurulu gücü ve kapasitesi küçük olmasına rağmen, yenilenebilir her enerji santrali ülkemiz enerjisini karşılamak anlamında çok önemlidir ve bu konuda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı başvuruları hızla değerlendirmektedir.

Biyoyakıtlar için de kapsamlı çalışmalara ve teşviklere ihtiyaç olduğu aşikârdır. Bu konuda atılan adımlar olumlu gelişmelerdir.

Bakanlığın rüzgâr, güneş ve benzeri yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik yaptığı çalışmalar takdirle karşılanmalıdır.

Elektrik Piyasası Kanunu, Petrol Piyasası Kanunu ve Doğalgaz Piyasası Kanunu yine dikkat çeken kanunlardır. Enerji Verimliliği Yasası ise enerjinin daha verimli kullanılmasını teşvik eden birtakım tedbir ve düzenlemeleri sağlamaktadır. Aynı işi daha az enerji kullanarak daha gelişmiş araç gereç ve makinelerle yapmak, enerji ekonomisini hayatın her safhasına yaymak Yasa’daki temel anlayıştır. Geniş bir kabulle Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçmiş olan bu Yasa’nın ülkemize önemli enerji ekonomisi katkısı sağlayacağı takdire şayandır.

Madencilik faaliyetleri yönüyle de gerek yasa çıkarmak suretiyle gerekse uygulamaların ortaya koyduğu gelişmeler, ülkemizin yerli kaynaklarının kalkınma ve gelişmesinde kullanılmasını sağlayacak önemli bir faaliyettir. Maden ihracatının her geçen gün artıyor olması, uç ürünlere yönelik teknolojik araştırma ve geliştirme çabaları memnuniyet verici çalışmalardandır. Yer altı kaynaklarımızın petrol, doğal gaz, kömür ve benzeri arama faaliyetleri, sondaj faaliyetleri başarılı sonuçları ile kendini göstermektedir. Bunların daha da artması, kaynaklarımızın verimli bir şekilde ülke ekonomisine kazandırılması dışa bağımlılığımızın giderilmesi bakımından üzerinde durulması gereken çalışmalardır.

Bütün bu çalışmalar 2009 mali yılı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bütçesinin önemini bir kez daha ortaya koymaktadır. Ülkemizin gelişmeye, kalkınmaya ihtiyacı vardır. Hükûmetimiz bu konuda gerekli her türlü çabayı ortaya koymaktadır. Bakanlığın bu konudaki çalışmalarından dolayı teşekkür ediyor ve bu konuda katkısı olan Parlamentoda çalışan bütün arkadaşlarımızı kutluyoruz.

2009 yılı bütçesinin hayırlı olmasını dilerken bizden önceki konuşanların hedeflediği bir Türkiye, bu Hükûmetin de hedeflediği bir Türkiye var. Dünden daha geride değiliz, her şey bitmiş değil. Daha iyisini yapmayı hedefleyen bir hükûmet anlayışıyla enerjiye bakıyoruz, insanımıza bakıyoruz, toplumumuzun en ücra noktasında yaşayanla en lüks noktasında yaşayana aynı gözlükle bakıyoruz. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” felsefesi ile Hakkâri’deki Valiyi de, Emniyet Müdürünü de, İstanbul Valisi, Ankara Valisini de aynı gözlükle değerlendiriyoruz. O nedenle, valilerimizin periyodik olarak bundan önceki süreçteki gelişmeleri bugüne kadar bütün hükûmetler tarafından nasıl yapılmışsa bugün de onlar ortadadır. Bunu farklı yorumlara çekmek, bir yerde demokrasiyi anlamamaktır diye düşünüyorum.

Bu duygularla enerjiye bakarken de dünden farklı olarak dört taban üzerine enerjiyi oturtuyoruz: Bunlardan bir tanesi su…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

FAZLI ERDOĞAN (Devamla)- Tamam Başkanım.

…bir tanesi rüzgâr, -tabii ki dışa bağımlı olduğumuz için- doğal gaz ve kömür. Özellikle kendi bölgemde, Zonguldak’ta dün kamu eliyle işletilen Türkiye Taşkömürü, bugün redevansla özel sektöre de açılmıştır. Dünden farklı olan, en az 1,5 milyon daha fazla kömür çıkıyor, en az 5 bin kişi daha orada çalışma, istihdam elde etme imkânını bulmuştur. Önemli olan, yer altında olan zenginliklerimizi -bütün madenlerimizde olduğu da kömürde olduğu da gerçektir- yer üstüne çıkarmaktır.

Dün koridor görevini yapmayan Türkiye, bugün eğer bir koridor görevini yaparken Doğu’dan Batı’ya enerjiyi taşıyorsa burada bu Hükûmetin büyük yaptıkları vardır. Bunu da görmek her aklıselim olan, her düşünen insanın görevidir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum, bütçenin hayırlı olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Erdoğan.

Hükûmet adına Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler.

Buyurunuz Sayın Güler.

Süreniz kırk dakikadır.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bakanlığımızın bütçesi vesilesiyle, gerek milletvekillerimize gerek bürokrat arkadaşlarımıza özellikle teşekkür ediyorum, başta siz ve Plan ve Bütçe Komisyonu olmak üzere. İnşallah, bütçemiz ülkemiz için hayırlı olur.

Ben, biraz önceki yapılan konuşmalara da biraz sonra bazı açıklayıcı bilgilerle cevap vermeye çalışacağım ancak bugün Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığını “ve”den sonraki kısmıyla öne alarak “Tabii Kaynaklar ve Enerji Bakanlığı” diye almak istiyorum. Çünkü, enerji konusu epey ele alındı ama özellikle tabii kaynaklar kısmını, yerli kaynaklar kısmını, millî kaynaklar kısmını biraz daha altını çizerek vurgulamak istiyorum.

Bunun için, göreve geldiğimizde, neyimiz var neyimiz yok anlamak için bir envanter yaptık ve bu envanterle seksen bir ilimizin maden ve endüstriyel minerallerinin kaynaklarını çıkarttık ve bunu MTA, Maden İşleri Genel Müdürlüğüyle birlikte başardı. Buraya getirme imkânım olmadı. Yaklaşık üç tuğla kalınlığında. Dolayısıyla, onları milletvekillerimize, adreslerine göndereceğiz. Bu seksen bir ilin maden, mineral zenginlikleri gerçekten dikkat çekici, ülkemizin zenginliklerini ortaya koyması bakımından memnuniyet verici ve biz bunları bir an evvel milletimizin hizmetine sunmak üzere de il il genel müdürlerimizle birlikte geziyoruz. Geçen hafta Yozgat’taydık. Oradan Bursa’ya geçtik. Bu hafta tekrar Denizli ve İzmir var programda. Genel müdürlerimizle birlikte o illere şeker, lokum götüreceğimize, bu haritaları valimize, belediye başkanımıza, ticaret ve sanayi odası başkanlarına veriyoruz ve oradaki kalkınma hareketini tetiklemeye çalışıyoruz. Bu bakımdan memnuniyet verici bir çalışma.

Bununla ilgili de jeotermalle birlikte büyük bir -maden ve bilhassa kömür arama- hamle başlattık ve bunun neticesi de çok şükür iyi oldu. Biraz önce arkadaşlarımız da bahsettiler, 2,3 milyar ton kömür tespit ettik. Bu görünen rezervdir. Bunun üzerine –şimdi arkadaşlarımız üzerinde çalışıyor- Konya Karapınar bölgesinde yaklaşık 600 milyon ton daha bir beklentimiz var. Oradaki rezervi kesin tespit etmek üzere çalışmalarımız devam ediyor. Dolayısıyla kömürü hem elektrik enerjisi üretmekte kullanmak hem teshinde –ısıtmada- kullanmak üzere çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu arada gene çıkarttığımız kanunlarla -sizlere de teşekkür borçluyuz- bunlarla ilgili, bilhassa Maden Kanunu, Jeotermal Yasası, Yenilenebilir Enerji ile önemli adımlar attık.

Tabii, kömürün dışında yaptığımız diğer çalışmalar var; madenlerde tespit ettiklerimiz, biraz önceki envanterle birlikte. Şunu gördük: Gerçekten yeni dönemde kullanabileceğiniz yeni ürünler var, stronsiyum gibi. Yani bakır, demir gibi klasik madenlerin dışında yeni ürünlerin tespiti var ve bunların şimdi uç ürünlere dönük kullanılması üzerinde çalışmalarımız var. Toryumdan biraz önce sayın milletvekillerimiz de bahsettiler. Toryumla ilgili çalışmalarımız devam ediyor. Onunla ilgili peleti yaptık, yani ayrıştırdık ve yan ürün olarak da diğer toprak elementlerini tespit ettik ve toryumla ilgili çalışmalarımız devam ediyor. Hindistan’la da görüşmelerimiz var. Yani toryum bizim millî yakıtlarımızdan biri olacak ama şu anda uranyum ağırlıklı gittiği için uranyumu birinci önceliğe aldık. Aynı şekilde Yozgat’ta da bizim 2.800 ton kadar bir rezervimiz var. Onu da geliştirmeye çalışıyoruz. Kısacası madenlerdeki çalışmalar gayet iyi gidiyor.

Mermerde büyük atılım yaptık. Mermer sektöründe, sadece inşaat sektöründe kullanılması açısından değil, bunun dışında mermer makinelerinin yapılması konusunda büyük bir atılım meydana geldi. Yani biz onu kırıntısına varıncaya kadar, tozuna varıncaya kadar değerlendiriyoruz. Yani mermerdeki atılımımız memnuniyet verici. Burada İtalya’yla yarışmamız söz konusu ve şimdi onun blok yerine, ince dilimler hâlinde, “clad” dediğimiz tabakalar hâlinde kullanılmasını teşvik ediyoruz.

Bunun dışında borla ilgili yapılan çalışmalar artık sözden uygulamaya geçti çok şükür. Borla ilgili, borlu çimentoyu yaptık, standardını aldık. Artık standardize edilmiş, yerli bir çimento ürünümüz var. Türk tipi çimento bu. Yüzde 70 daha mukavim, yüzde 15 daha az enerji harcayan ve kimyasal reaksiyonunda da, proseste de 100 santigrat derece daha aşağıda oluşan, havayı daha az kirleten ve dolayısıyla çimento sektöründe devrim sayılabilecek bir olay. Çünkü karbondioksit emisyonunda kömür santrallerinden sonra çimento sektörü ikinci geliyor. Eğer borlu çimentoyu dünyada yaygınlaştırabilirsek -ki bu kolay bir iş değil- karbondioksit salınımında yüzde 25 kadar, büyük bir avantaj sağlayacak ve bunu biz şu anda DSİ’nin laboratuvarlarında da uyguladık ve gayet olumlu netice aldık. Özellikle büyük blokların dökülmesinde -baraj gövdesi gibi- buralarda soğutmaya da gerek kalmadığı için… Biliyorsunuz inşaat yapıldığı zaman hortumla üzeri sulanır çatlamasın diye. Bu tip çimentoyla yapılan inşaatlarda sulamaya gerek yok, soğutmaya gerek yok. Dolayısıyla büyük, masif blokların yapılmasında içine boru  döşenip de soğuk su döndürülen, soğutulan bloklara gerek yok. Dolayısıyla bu noktada barajlarda belki yüzde 20’ye varan bir avantaj sağlamak mümkün olabilecek. Bu bakımdan ben borda yapılan bu memnuniyet verici çalışmayı dikkatlerinize sunmak istiyorum.

Ayrıca, yolların betonla kaplanmasıyla ilgili denemelerimiz sürüyor iki ilde. Burada da bir buçuk senedir tabii şartlarda üzerlerinden tırlar, traktörler, kamyonlar, otobüsler geçiyor. Şu ana kadar olumlu netice aldık. Eğer bu da olursa, normal olarak asfalt yollarda iki yılda bir bakım yapılan yollar yirmi yıl kadar dayanabilecek. Bu da dışarıdan aldığımız asfalta karşı bir yerli ürünümüzdür ve çevre dostudur.

Netice itibarıyla bu tip çalışmalarımız sürüyor. Bu noktada ayrıca, sodyum bor hidrür gibi çalışmalar devam ediyor, zırh çalışması devam ediyor. Bitkilerde borlu besleyiciler dediğimiz besleyicileri denedik. Bunlar laboratuvar ölçeğinde değil tarlada deneniyor, üniversitelerimiz tarafından deneniyor. Burada da üç yıllık yaptığımız denemelerde  buğdayda gayet iyi sonuç aldık. Yonca, sarımsak, fındık gibi ürünlerde iyi sonuçlar aldık. Eğer burada bor eksikliği olan sahalarda bunu kullandığımız takdirde açlık gibi insanlık sorunu olan bir konuda da önemli adımlar atmamız mümkün olabilecek.

Bunun dışında gene, yer altında tabii kaynaklar olarak çalıştığımız konular içinde jeotermal geliyor. Jeotermalde de kaynaklarımız bakımından, rezerv bakımından Avrupa’da 1’inci durumdayız, dünyada da 7’nciyiz. Bu rakamı herkes artık biliyor. Fakat burada uygulamaya geçmek önemliydi. Biz on dokuz tane, Türkiye’de sondaj makinesi yapan imalatçıları topladık, daha derine inen makineler yapmak üzere çalışmaları başlattık ve bunun neticesinde bin metre civarında ortalaması olan makineleri şimdi 3 bin metreye kadar inebilecek duruma geldik. Yani, bir yerde “İstikbal göklerdedir.” sözünü şimdi biz ondan da ilham alarak “İstikbal derinlerdedir.” diye bütün yer altı kaynaklarımızı, kömür, jeotermal, su, bor, madenler olmak üzere uygun yerleri delerek bu sondajları yapıyoruz. Sadece MTA’nın sondajları 25 bin metreydi, şu anda bu 100 bin metreyi geçti ve bunu katlaya katlaya gidiyoruz ve MTA’nın bütçesini de 8 kat artırdık. Yani bu çalışmaları sürdürüyoruz ve jeotermalde Yozgat’ta geçen hafta şehir ısıtmasında bin beş yüz evin ısıtılmasında kullanılacak tesisi devreye aldık. Artık bu yerli kaynağımız, tertemiz kaynağımız ve Ege Bölgesi’nde özellikle deprem sahalarına aynı zamanda bir avantaj bu. Bir yanda deprem bir yanda jeotermal kaynakları, aşağı yukarı bire bir birliktelik var ve buraya ağırlık vererek -jeotermalde yasadan sonra büyük bir atılım meydana geldi- altı bölgenin ihalesini yaptık. Biraz önce bir milletvekili arkadaşımız “Uzatılacak mı?” diye sordu. Bankalardaki bu kredi temini noktasında müracaat ettikleri için bayram dönemindeki süre kadar uzattık, bundan sonra uzatmayacağız. Dolayısıyla alan kişiler buradan elektrik üretmek üzere çalışmalarını yapacaklar.

Diğer jeotermal kaynakları peyderpey ihale ediyoruz ve bunu büyük bir zenginlik olarak görüyoruz çünkü soğuyan suyu tekrar yer altına basma imkânımız var. Bunu yaptığımız takdirde suyu defalarca kullanabilme imkânımız var. Herhangi bir çevre kirliliği yok, tamamen yerli kaynağımız ve jeotermalde -belki de bu elektrik üretmekten sonra- 100 derecenin üzerindeki buhar elektrik üretiyor, daha sonra soğudukça binaların ısıtılmasında, ondan sonra bunu banyolarda, daha sonra da sera olarak kullanmak mümkün.

Yeni OSB’ler başlıyor. Yeni OSB’ler, organize sanayi bölgesi değil, organize sera bölgeleri. Yani bu şekilde en son soğuyan kısmı ki hâlâ 30 derecenin, 40 derecenin üzerinde oluyor. Bununla beraber yeni ürünlerin, tarımsal ürünlerin üretilmesi mümkün. Bununla ilgili domates, biber ve çiçekçilik gibi konularda büyük bir atılım var, bilhassa Ege Bölgesi’nde. Bu hafta da Denizli bölgesindeki jeotermal kaynakları göreceğiz. Oraya genel müdürlerimizle beraber gidiyoruz, hem ilin sorunlarını görüyoruz hem de yerinde yatırımları görerek, yerinden yönetim yaparak bunu görüyoruz. Yani Ankara’yı biz masa başında oturarak yönetmiyoruz. Arkadaşlarımız da bu şekilde giderek bunları yapıyor ve burada jeotermalde önemli adımlar attık.

Onun dışında petrolle ilgili çalışmalarımız sürüyor, doğal gazla ilgili çalışmalarımız sürüyor. Bugüne kadar biz enerjide sistemin mimarisini ortaya koyduk. Yaptığımız çalışmalar, yasa değişiklikleri, mevzuat değişikliklerini, yaptık ve bunun neticesinde şimdi yoğun bir şekilde çalışmaları sürdürüyoruz. Burada, bütün Karadeniz’in iki boyutlu, üç boyutlu sismik çalışmalarını yaptık, kilometrekarelerce yer tarandı. Şimdi deleceğimiz yerler tespit edildi. Petrobras Brezilya firmasıyla birlikte Karadeniz’in batı kısmını… Orta kısmında Amerikan Exxon Mobil’le anlaşma imzaladık 450 milyon dolarlık. Şimdi Chevron’la birlikte diğer firmalarla görüşmeler sürüyor. Belki şunu diyebilirsiniz, niye yabancıya ihtiyaç var? Karadeniz’de, yani denizdeki sondajlar karada 2 milyon dolar civarındayken denizde 150-200 milyon dolar civarında. Yaptığımız anlaşmada eğer bir şey çıkmazsa masraf onun, eğer bir şey çıkarsa onu bölüşeceğiz, bu şekilde olacak. Ayrıca, gayet tabii ki yasalar da dinamik unsurlardır, şartlara göre gene bunlar da gözden geçirilebilir. Dolayısıyla Karadeniz Bölgesi bir yerde Hazar bölgesine benziyor jeolojik açıdan. Bu bakımdan biz Karadeniz’den ümitliyiz ama matkabın ucunun mutlaka delmesi, petrole, doğal gaza ulaşması şartıyla. O bakımdan TPAO’nun değerli uzmanlarıyla birlikte bu çalışmaları yoğun bir şekilde sürdürüyoruz.

Bu arada, Burdur yakınlarında Türkiye’nin en derin kuyusunu deliyoruz; 6.500 metre, 6,5 kilometre. Orada da değişik bir formasyonu deniyoruz. Zor bir yapı, yer altı mağaralarının olduğu bir yer. Zaman zaman o bozuklukları çimentoyla doldurarak iniyoruz. Şu anda 4.500 metreyi geçtik, birkaç yüz metre sonra anlamlı birtakım tabakalara rastlama beklentimiz var. Ama bunlar hep beklenti. Bunların mutlaka, gayet tabii ki sondajlarla netleşmesi lazım. Yani kısacası yer altı kaynakları konusunda yoğun çalışmalarımız sürüyor. Güneydoğu’daki çalışmalarımız aynı şekilde devam ediyor.

Bu bakımdan, bizim yaptığımız çalışmalarda, bu yer altı kaynaklarından başka diğer yerli kaynaklara bakacak olursak, rüzgârda önemli adımlar attık. Önce Türkiye'nin tüm rüzgâr atlasını çıkardık. Seksen bir vilayetin, köylerine varıncaya kadar, beldelerine varıncaya kadar il il listelerini çıkardık. İletim hatlarını, trafoları tespit ettik. Nerede rüzgârın güçlü olduğu yer varsa bağlantı yapmak mümkün.

Türkiye'nin şu andaki kurulu gücü toplam 42 bin megavat. Biz bunun 32’sini kullanıyoruz. Rüzgârın potansiyeli 48 bin megavat. Bunun biz 20 bin megavatını 2020 yılına kadar kullanacağız. Hani biraz önce “Hedefler yok.” filan dendi, hedefsiz böyle bir yere gidilmez. Nereye gideceğini bilmiyorsanız hiçbir yol sizi oraya götürmez. Dolayısıyla biz ne yaptığını bilen bir Hükûmetiz ve Bakanlığız, uzman arkadaşlarımız da aynı şekilde.

Şu anda 2020 yılına kadarki rüzgâr hedefimiz 20 bin megavat. Biz bunu da… Göreve geldiğimizde 17 megavat dönüyordu, 2002’de göreve geldiğimizde Türkiye’de 17 megavat dönüyordu. Bu yılın sonunda bu yaklaşık 500 megavat civarında olacak ve Avrupa’nın 35 ülkesi arasında sonuncuyduk, nal topluyorduk tabiri caizse. Şimdi bir deparla 11’inci olduk. Buradaki hedefimiz ya 1’inci ya 2’nci olmak.

Bu da yetmez, türbin fabrikasını Türkiye’ye kurmak en büyük emelimdi. Yani bu noktada bir bakan olarak en mutlu günümü geçen hafta yaşadım, Ankara’da türbin fabrikasının kurulması üzerine tören yapıldı ve Ankara’da bu türbin fabrikalarında üretilecek. Bu da önemli bir gelişme çünkü para Türkiye’de kalacak. 2020 yılına kadarki hedef olan 20 bin megavatı 1,5-2 milyar dolarla eğer çarparsanız megavat başına, yaklaşık 35-40 milyar dolar yapacak bir kaynak bu. Yurt içinde kalacak, aynı otomotiv sektörü gibi yeni bir sektör doğmuş olacak.

Rüzgâr bu, fakat esas sürprizi inşallah güneşte yapacağız. Güneşteki potansiyel çok daha fazla. Güneşte de aynı şekilde, güneş enerjisi haritasını çıkardık Türkiye'nin, il il haritası çıktı. Onları da zatıalinize, sizlere dağıtacağız, rüzgârı dağıttığımız gibi, il il bunu görmemiz mümkün. Bu da tamamen yerli kaynağımız. Binaların çatılarından tutun, güneye bakan yönlerine bunları kullanmamız mümkün.

Zaman zaman rüzgârı söylediğimiz zaman da hafif tebessümle karşılaştığımız durumlar oldu. Güneşte de aynı şeyle karşılaşıyoruz. Ama size şunu söyleyeyim: Bizim rüzgâr atlasıyla tespit ettiğimiz zenginliğimiz içinde özelikle Karadeniz Bölgesi en zayıf gibi gözüken yer ama Almanya’nın güneşinden radyasyon açısından daha yüksek. Almanya’da yüz elli bin çatı projesi başlatıldı. Türkiye’de de bu yürüyecek. Su ısıtmada nasıl biz dünyada sayılı ülkeler arasındaysak güneş enerjisiyle güneşte de elektrik üretmek bakımından böyle olacak. Ve bununla ilgili çalışmalarımız: Türkiye’de bunun tesislerini kurmak üzere en az beş şirketle şu anda görüşmemiz var. Eğer bu olursa Türkiye çok önemli bir avantaj kazanacak. Sadece Antalya’daki binaların çatılarının yüzde 80’ine güneş pili koyduğunuzu farz etsek -ki bu büyük bir rakam- on tane Kayseri’nin elektriği yapıyor. Ve toplam potansiyelimiz elli altı bin doğal gaz santralini kuracak değerde. Bütün mesele… Bunun fiyatlarının bir miktar düşmesi lazım şu anda, ki bilgisayar fiyatları gibi aşağıya iniyor. Petrol fiyatlarıyla bunun bir yerde, 2010-2011 yılında buluşması lazım.

Bununla ilgili başta Bilkent Üniversitesi olmak üzere, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi gibi üniversitelerle bu pillerin Türkiye’de imal edilmesi noktasında nanoteknoloji konusunda çalışmalarımız sürüyor. Yani hayatımızın bir parçası da ARGE bizim. Proje üretmek ve bu projeleri bir vizyoner yaklaşımla ülkemizin geleceğini hazırlamak noktasında uygulamaya geçirmek.

Bundan sonraki kısım da hidrojen. Hidrojen Merkezini de İstanbul’da kurduk. Üç senedir çalışmalarını sürdürüyor. Bu iki hafta içinde ilk defa hidrojen enerjisiyle kesintisiz güç kaynağını bir hastanede devreye sokacağız. Ve tamamen sessiz çalışan, yandığı zaman egzozundan su buharı çıkan bir enerji kaynağını uygulamaya geçireceğiz. Bu noktada da önemli adımları atıyoruz. Bu çalışmalar tabii ki geniş kapsamlı çalışmalar.

Maden ocakları deyince bazı arkadaşlarımız tabii ki rahatsız oluyorlar çevreyle ilişkisi açısından. Ancak şunu söyleyeyim: Duble yollardan tutun toplu konuta kadar bizim katkımız var. Yani biz üç bin taş ocağı ruhsatı verdik. Eğer o taş ocaklarının ruhsatlarını vermeseydik ne duble yolları ekonomik bir şekilde, ucuz bir şekilde yapabilirdik ne toplu konuta katkısı olabilirdi. Buradaki birtakım aksaklık, eksiklikleri de yeni maden kanunuyla düzenlemek üzere çalışmalarımızı yaptık, onlarda uygulamaya geçeceğiz. Yani üç bin taş ocağı demek… Aslında belki çok ufak gelebilir yapılan iş açısından, “Taş, toprakla uğraşıyor.” diyebilirsiniz ama bütün hayat bunlarla oluyor, hayatın temeli topraktır. Yani o bakımdan da biz bunu önem vererek yapıyoruz, çevre açısından da buna ağırlık veriyoruz.

Bu çalışmaları yaparken gayet tabii ki gelişmeleri de yakından izliyoruz. Bu çalışmalar içinde bizim temel yapmak istediğimiz şey, biraz önce saydığımız, “yenilenebilir enerji” diye bahsettiğimiz güneş, rüzgâr, su… Mesela suda, boşa akan suları boy boy on beş tip türbin yaptık TEMSAN’da. Bunlar kâğıt üzerinde çizilmiş proje değil, yaptık. Yani bir tanesini, en küçüğünü tek elinizle kaldırıp arabanızın bagajına koyabilecek kadar küçük, bu, altı yedi evin elektriğini üretiyor; bazıları da bir tırın taşıyamayacağı kadar büyük, bu da bir kasabanın elektriğini üretiyor. Bu şekilde bin altı yüz tane boşa akan ırmağın biz noktalarını tespit ettik ve bu çalışmalarla birlikte altı Keban Barajı yapacak kadar bir kaynağı harekete geçirdik. Bizim dönemimizde yapılan yatırımların -ki, biz kamu olarak yapmıyoruz, bunu öngörmüyor sistem- yapılan çalışmaların, başlatılan çalışmaların toplamı 30 milyar dolardır. Bu 30 milyar dolar, bütçeye yük olmadan, tamamen özel sektörün başlattığı çalışmalar ve bu çalışmalar eğer gerçekleşirse biz şu anda bir miktar sıkıntıda gibi gözüken… Ama kriz değil bu. Çok arkadaşımız burada hep “kriz” lafını söyleyerek bizleri üzüyorlar.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – TEİAŞ söylüyor TEİAŞ, Sayın Bakan.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Bizim raporumuz o, o raporları biz hazırlıyoruz.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – E tamam da siz söylüyorsunuz.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Bizim sözümüz zaten. Biraz önce dediler ki: “Hep iyi şeyler konuşuyor.” Biz onlara ihtiyacımız olduğu… Zaten bana bağlı bir genel müdürlük.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Tamam da TEİAŞ söylüyor, biz söylemiyoruz.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Onu biz yazıyoruz. Niçin yazıyoruz? Bu noktadaki yatırım hassasiyetini herkes bilsin diye, diğer kurumlarımız bunu görsünler diye söylüyoruz gayet tabii, zaten bundan dolayıdır ki yasalar çıkartıyoruz.

Biraz önce “politika yokluğu” filan gibi şeyler söylendi. Burada, onların da sayfaları, size dağıttığımız seksen altı sayfalık raporda hepsinin yeri, sayfaları var. Şunları ifade etmek istiyoruz: Bir şey yapılmalı deniliyorsa, demek ki eksiği var olduğu için onu yapıyoruz. Oradaki politikada ve strateji belgesinde bahsettiğimiz noktalar yapılması gereken yerlerdir.

Biz icra makamıyız. İcra makamı şikâyet etmez. İcra makamı çözüm bulur, biz de çözümü sizlerle beraber buluyoruz, yasa değişiklikleri noktasında. O bakımdan, bizim şikâyet etme hakkımız yok. O yüzden “Niye şikâyet etmiyorsunuz?” diye bize soruyorsunuz…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – İcra makamı zam yapar bol bol!

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – …biz şikâyet makamı değiliz, biz çözüm makamıyız. Onun için, çalışmaları… Biz kendi eksikliklerimizi de sizlere söylüyoruz, başta Sayın Başbakanımıza, Bakanlar Kuruluna bunu söylüyoruz ki bunların tedbiri alınsın diye. Mesele budur.

Burada, yapılan çalışmalar açısından, biz bu yerli kaynaklara ağırlık vermekle, aslında enerjide bir bağımsızlık savaşı veriyoruz. Şu anda dışa bağımlılığımız belli. Yapılan anlaşmaların, yapılan doğal gaz anlaşmalarının en yakını 2011’de bitecek, 2025’e kadar sürecek anlaşmalar var. Bu anlaşmalar bizden önce imzalandı, biz bunları daha iyileştirdik. 40 milyar metreküp miktarı sildirdik…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Fiyat formülünü kim değiştirdi Sayın Bakan?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – …“al ya da öde”deki 40 milyar metreküpü sildirdik, ayrıca fiyatı aşağı çektik. Bunlar olmasaydı, şu anda çok daha sıkıntılı durumlar olabilirdi. Ve doğal gazı da dokuz ilden altmış üç vilayete çıkarttık.

Şu anda kömürle ilgili birtakım yanlış ifadeler de kullanılıyor hava kirliliği bakımından. Bizim dar gelirli vatandaşa dağıttığımız kömür, yıllardır yaklaşık 1,5 milyon ton, 1,5 milyon ton. Yani hiç artmadı bu. Ama doğal gazı biz 17 milyar metreküpten aldık, 40 milyar metreküpe getirdik yaklaşık olarak. Yani artan doğal gaz, esas hava kirliliğini önleyen doğal gaz. Şu anda karşılaşılan durum, bizim dağıttığımız kömür değil. Bu kömür dar gelirli vatandaşa dağıtılıyor. Hepsi şehre dağıtılmıyor, köyler var, beldeler var. Şehre dağıtılan ise çok az miktar.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Kükürt oranı yüksek Sayın Bakan.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Ve ayrıca kükürt miktarı da il hıfzıssıhha kurullarının… Her ilin ayrı değeri var. O kömürler özel olarak TKİ tarafından çıkarılıyor, kırılıyor, yıkanıyor, taşı toprağı ayrıldıktan sonra torbalara konup illere dağıtılıyor.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Yıkamayla kükürt oranı düşmez Sayın Bakan.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Hayır, şu bakımdan söylüyorum: Yani, bunun kirlilik sebebi olduğunu söylemek en azından bilgisizlik değilse belki ilgisizlik diyelim, yani bu işi yeterince bilmemek olabilir.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Yapmayın ya! Sizden dahi iyi bilirim Sayın Bakan. Ben kimya mühendisiyim.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) -  Ama şunu söyleyeyim: Çevreyle ilgili yatırımlarımız da böyle ve şunu da ifade edeyim: TKİ, burada zarar eden bir kuruluş da kesinlikle değil.  Bizim enerji KİT’lerimizin…

O yanlış, o. Orada bana gösterin yerini…

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Dönem zararı var mı TKİ’nin?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Enerji KİT’leri içinde zarar eden hiçbir kuruluşumuz olmadı. 

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Başbakanlık yanlış mı yazmış?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) -  TTK’nın bir tek şeyi; o da maden sektörüdür.

TACİDAR SEYHAN (Adana)- Bu yanlış mı?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) -  Gördüm onu ben, baktım. Sizden sonra baktım.

TACİDAR SEYHAN (Adana) - Yanlış mı?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Siz belki onu dikkatli okumadığınız için öyle. O bakımdan, size şunu ifade etmek istiyorum: Bunu arkadaşlarım anında getirdiler, baktım ben. Biz belgesiz konuşmayız ve kimseyi de iknaya çalışmayız, çünkü mühendisler iknaya çalışmaz, ispat eder. Siz de mühendissiniz, mühendisler oturur ispat eder, iknayla uğraşmaz.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Bakan, burada “Zarar etti.” diyor. Doğruyu söyleyin.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – O bakımdan, size şöyle ifade edeyim: Yapılan yatırımlara gelince, şu anda seksen yılda üretilen elektriğe 100 dersek bizim dönemde 60 üretildi.

Şöyle bir saydım ben 16 avize var şu salonda, 16 avize var.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sadece 3 bin megavat var burada.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Bu 16 avizenin 10 avizesi bizden önceki elektrikle üretiliyordu, 6 avizeyi biz kendi dönemimizde kattık buna. Yani bu çalışma böyle oldu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi, bu avizelerden 2 tanesini bir müddet sonra kömürle…

OKTAY VURAL (İzmir) – Hangisini?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - …birkaç tanesini rüzgârla, bir iki tanesini… Daha sonra güneş de olduğu zaman dışa bağımlılığımız da kalmayacak.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Bakan, bunu okudunuz mu?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Eğer bulursak doğal gaz, petrol, onun zaten başımızın üstünde yeri var. İnşallah, Allah bize de onu nasip edecek.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sizin konuşmanızda var, “Bizim dönemimizde sadece 3 bin megavat yapıldı” diyorsunuz Sayın Bakan

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Çünkü biz bu şekilde iyi niyetle çalışıyoruz.

Suya gelmek istiyorum.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Bakan, 53’üncü sayfa “Zarar etti.” diyor.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Yatırımcı sayısı…

TACİDAR SEYHAN (Adana) - 53’üncü sayfa “Zarar etti.” diyor. 

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Yatırımcı sayısı…

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Gerçekleri saptırmayın.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Sonra konuşuruz. Benim konuşma şeyimi bozmayın.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Bakan, Genel Kurula hitap edin.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) -  Bakın, hiç olmazsa, şöyle söyleyeyim…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, sakin bir şekilde dinleyiniz.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Beni eğer dinlerseniz…

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Yanlış şeyler söylüyorsunuz.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Belki söyleyeceğim şeylerden kendi evinizde de uygulayacak bir metodu bulabilirsiniz, eğer iyi dinlerseniz. 

Bakınız, şimdi şöyle ifade edeyim…

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Tam yarım saattir dinliyoruz sizi Sayın Bakan ve ses çıkarmadık.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) -  Bizim Türkiye’de 30 üretici vardı enerji yatırımı yapan, belli başlı 30 üretici. Biz bunu 3 bine çıkarttık,       3 bine çıkarttık. Şimdi, hedefimiz 3 milyon. Eğer bunu da yaparsak dışa bağımlılığımız da kalmadığı gibi, çevre konusunda da önemli bir adım atacağız.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – İnşallah.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Yaptığımız çalışma şu: Şimdi, biz yerli kaynaklara ağırlık vererek aynı zamanda çağdaş bir ihtiyacı da gideriyoruz. Eskiden ikilem diye bahsettiğimiz, İngilizcesi “dilemma” olan bir şey vardı. Şimdi “trilemma” dediğimiz bir üçlem var yani Türkçeye eğer çevirirsek. Bu da çevre, gıda ve enerji. Çevre, gıda ve enerjide çok önemli adımlar atılıyor. Enerji, bu bakımdan artık sadece enerjiyle ilgili bir konu değil, gıdasıyla, çevresiyle bir bütün.

O bakımdan, yenilenebilir enerjide attığımız bu adımları tıpkı Kurtuluş Savaşı’nda mazlum ülkeler nasıl bizi örnek aldıysa, enerjide de diğer ülkelerin enerji bakanlarıyla görüşüyoruz, bizim yaptığımız çalışmaları uzman arkadaşlarımızla onlara tavsiye ediyoruz. Yani biz bir hareketi başlattık dışa bağımlı olmayan, ama bazı lobiler bu yaptığımız çalışmalarda BOTAŞ’ı ele alarak, TPAO’yu ele alarak yargısız infaz yapıyorlar. Enerji Bakanlığına bağlı KİT’lerin bir mahsuplaşma yapıldığı takdirde 6 katrilyon alacağı var. Biz aslında alacaklıyız.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Niye yapmıyorsunuz?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Niye tahsil etmiyorsunuz parayı?

TACİDAR SEYHAN (Adana) - Niye borç aldırıyorsunuz dış ülkelerden? Niye yabancı bankalara faiz ödetiyorsunuz millete?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – O bizim belediyelerle yaptığımız nakit akışı konusunda…

Bakınız, bazı arkadaşlarımız biraz önce dürüstlükten bahsetti konuşurken,  bazı arkadaşlar dürüstlükten bahsetti. Dürüstlük yetmiyor. İki tane daha evrensel değer var dürüstlükle beraber. Tutarlılık ve hakkaniyet. Dürüstlük, tutarlılık ve hakkaniyet. Üç evrensel değerdir bu. Bu noktada tutarlı olunmadı. Dedi ki mesela bir arkadaşımız: “2007 yılında zarar ediyor, niye indirim yapmadı?” Tutarlılık… Bir on dakikalık konuşma içerisinde bir sürü tutarsızlık sergilendi.

Burada şuraya gelmek istiyorum: 2007 yılında petrol fiyatındaki değişiklik dolardaki düşüşle beraber karşılandığı için, biz 2007 yılında doğal gaza zam yapmadık. Ama şu anda sıfır kârla satıyoruz.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Niye zamanında yapmadınız?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Bizden önce doğal gaz yüzde 50’yi aşan kârlılıkla satılıyordu vatandaşa. Biz bunu 18’e düşürdük.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – BOTAŞ’a geç Sayın Bakanım! BOTAŞ’a gelecek misiniz?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – BOTAŞ’ı anlatıyorum.

Yüzde 18 kârla satıyoruz.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Kârı varken niye indirim yapmadınız?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Şu anda yüzde 8’le satıyoruz çünkü petrol fiyatları 22 dolardan 150 dolara çıkınca halkımızı korumak açısından biz fedakârlık yaparak bunu yaptık ve şimdi iniş döneminde de gayet tabii ki inişi uygulayacağız.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – 150’ye çıkmadı, biraz önce söyledim, 100’ün üstüne çıkmamış hiç!

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Bizim milletimiz bu noktada yapılanları görüyor. Yani biz 4 bin kilometre çelik boru döşemiştik doğal gazda, bunu 11 bin kilometreye çıkardık; 9 vilayetten 63’e çıkardık. Bunları işte, bu sizin güya beğenmediğiniz BOTAŞ yaptı ve şu anda da dünyada çok önemli bir enerji oyuncusu olarak Nabucco Projesi, Yunanistan-İtalya Hattı, Şahdeniz dâhil olmak üzere bu projeleri de yanında kazandı.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Onları niye dâhil ediyorsunuz?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Bu da onun KDV’si oldu.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Mısır ne oldu Sayın Bakan?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Yani o 63 vilayete bunu götürürken Şahdeniz’i, BTC’yi de bu şekilde biz bitirmiş olduk. Her gün 1 milyon varil petrol akıyor Ceyhan’a. Bu kolay bir iş değil. İşte bu çalışmaları…

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Kimin petrolü?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – …daha evvelden Enerji Bakanlığında bakanlar tartışılırdı şimdi Enerji Bakanlığında projeler tartışılıyor. Bu çok büyük bir gelişmedir.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Mısır Boru Hattı’nı ne yaptınız Sayın Bakanım?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – O da olacak, hepsi sırayla oluyor. Bunlar boyacı küpü değil, öyle daldır çıkar olacak şeyler değil; bunlar dağlar tepeler aşılarak yapılıyor, bunlar mühendislik hesaplarıyla, ekonomi hesaplarıyla beraber yapılıyor.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Haberiniz vardır Suriye’de çalışmalar durdu.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Enerji Bakanlığının üç özelliği var: Yatırımcı bir bakanlıktır, işletmeci bir bakanlıktır ve aynı zamanda bir servis bakanlığıdır. Yatırımcı bakanlığıdır yatırımları ihmal edemez, servis bakanlığıdır altı saniye geciktiremez, aynı zamanda işletmeci bakanlıktır kâr-zarar hesabı yapar ama görüyorum ki bütün açıklamalarımıza rağmen nakit akışını kâr-zararla karıştıran arkadaşlarımız var.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Finansman gideri yok mu Sayın Bakan?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Nakit akışını…

Finansman giderine maalesef…

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Bunlar ne? Zarara yazılmıyor mu bunlar?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Ben diyorum ki: İcabında, arzu ederseniz bütün ekibimle, arkadaşlarımızla beraber sizlerin gruplarınıza gelelim, anlatalım.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Ben KİT’teyim, KİT’te bütün raporlar geliyor bize.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Hepinizin ihtiyacı olmayabilir. İhtiyacı olan arkadaşlarımıza biz gelelim anlatalım çünkü enerji meselesi millî bir meseledir, partiler üstü bir meseledir bu. Yani bu mesele geleceğimizi ilgilendiren bir konudur. Onun için ben bunu burada siyasi, dar bir çerçevede ele almak istemiyorum. Bu da bir siyasettir. Gelelim, sizlerle konuşalım.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – BOTAŞ’ın finansman giderleri milyarları tutuyor, milyarları!

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Yani nakit akışı, borç-alacak, kâr-zarar üçü ayrı şeyler. Bir şirket kârlı olabilir ama nakit akışından sıkıntıya girebilir.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Finansman gideri yok mu BOTAŞ’ın!

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – En önemli sıkıntı nakit akışıdır. Bu noktada da para boşa gitmiyor, kimse parayı cebine de atmıyor. Belediyelerin sokak aydınlatmasını yapıyoruz, diğerlerini yapıyoruz; siz de o sokaklarda geziyorsunuz. Dolayısıyla, buradaki yatırımların hepsinin karşılığı var. Mahsuplaşma yapıldığı takdirde de 6 katrilyon alacağımız vardır.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Yapın!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yapın efendim!

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Yapılıyor, bunlar yapılıyor. Şu anda, EGO’nun özelleşmesi de dâhil, mahsuplaşmalara Sayın Başbakanımızın direktifi oldu; bu da yapılacak. Bu da bir bütçe tekniğidir. Bunun da bir vakti zamanı var. Bu da bizim bir yoğurt yiyiş tarzımız. Biz bunu bu şekilde görüyoruz. Biz, bu şekilde yapacağımızı söyleyerek göreve geldik; o bakımdan, çalışmalarımız bu.

Bakınız, size bir başka yenilik daha söyleyeyim. Bunu ben tipik bir bütçe konuşması olarak yapmıyorum yani bilgilendirme açısından söylüyorum. 500 kilovata kadar herkes kendi tesisatını kurabilir izin almadan. 500 kilovat, yaklaşık olarak yüz elli daire yapar. Yüz elli dairelik bir sitenin elektriğini kendiniz, güneşten, rüzgardan üretmeniz mümkün ve çifte sayaç da takıldığı zaman, fazlasını bize satacaksınız, gerisini biz alabileceğiz. Antalya’da bir site düşünün. Bu sitede bir ay, bilemedin iki ay kalırsınız veya üç ay kalırsınız; geri kalan zamanda, orası, elektriğini üretip bize verebilecek durumda. Böyle bir yasayı çıkarttık yani bütün tüketicilerin üretici olma şansı var yani bu şansı biz milletimize sağlamış olduk; bu, çok önemli bir gelişme.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Bir tek Antalya örneği veriyorsunuz, başka yer yok mu?

ENERJİ VE TABİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – O bakımdan, heyecan verici bu çalışmalarda sizin de katkınız oldu; aslında, ben size teşekkür borçluyum. O bakımdan, biz bu çalışmayla Türkiye'nin geleceğini inşa ediyoruz.

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Tarım arazisinde yapıyorsunuz.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Evet, tarım arazisi değil orası.

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Tarım arazisi…

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Bakınız, Antalya’daki pek çok otel ya portakal bahçesi ya mandalina bahçesidir, greyfurt bahçesidir. Antalya’nın ihtiyacı vardır.

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Maki topluluğu olan o kadar çok yer var ki elektrik santrali yapacak.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Antalya’nın ihtiyacı vardır. Orada 1,5 metre su toplanıyordu. Evet, ağırlığımı koydum ve orada o santrali kurdum. Antalya, bizim için son derece önemli bir yer. Bakınız, daha evvel o hassasiyet varken o portakal bahçeleri, mandalina bahçelerindeki o fabrikaları niye yaptı? Evlerinizi, apartmanlarınızı niye yaptırdınız orada, eğer o hassasiyetiniz varsa?

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Fabrika yapmayın, doğal gaz çevrim istasyonu yapmayın.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Orada su alan, vişne yetiştirilen bir yer vardı. Gene, Tarım Bakanlığının, Çevre Bakanlığının uzmanlarıyla da görüştük, tekrar gözden geçirdik ve o santrali yaptık.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Yanlıştan dönmek erdemdir Sayın Bakan.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – O santrali alan kişiler, aynı zamanda yanına da sera yapacaklar -atık ısıdan- gene tarıma hizmet edecek ama farklı biçimde.

TAYFUR SÜNER (Antalya) – O tarım arazisini aslında çok önce aldınız Sayın Bakan.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Bu iş bilme meselesidir. Yani biz bunu ağırlığımızı koyduk ve yaptırdık, sorumluluğu benimdir, isterseniz Yüce Divana verin. Bundan sonrasını da aynı şekilde yapacağız bunların, bu kadar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi, burada… Ama size şöyle ifade edeyim: Yani başlattığımız çalışmalar burada hep dar bir çerçevede ele alınıyor. Bir enerji diplomasisi sürdürüyoruz biz Türkiye olarak. Yani Türkiye’nin kaynakları yok gibi gözüküyor, aslında olduğuna inanan biriyim. Bu hâliyle bir enerji aktörü, enerji oyuncusu hâline geldi. Bir enerji diplomasisi sürdürülüyor. Bir yandan eski mahkemelerle uğraşıyoruz. Enerji hukukuyla ilgili ayrı bir sahayı ele aldık. Milyarlarca dolarlık tahkimler, baş belası, başka dönemlerin, eski dönemlerini sorunlarını çözüyoruz.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sizin zamanınızda olanlar, sizin zamanınızda! Siz el koydunuz!

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Öbür tarafta enerji ekonomisiyle uğraşıyoruz, halkımıza bunu daha ucuz bir şekilde, daha temiz bir şekilde vermeye çalışıyoruz. Bunlar öyle kolay işler değil ve daha evvel yapılmayan işleri yapıyoruz. Bunu yaparken de gayet tabii ki yepyeni bir enerji düzenine girdi dünya. Artık, enerjiyi ben yine de partiler üstü bir konu olarak ele almayı arzu ediyorum.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Doğru, doğru.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Onun için bunu gruplarınıza gelelim, biz, size, arkadaşlarımıza anlatalım veya burada biz siyasi parti farklılığı görmüyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Biz de sana anlatalım.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Bir de bizi de dinleyin ama.

OKTAY VURAL (İzmir) – Gel anlatalım sana. Gel anlatayım.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Çocuklarımız için, torunlarımız için çevre, gıda ve enerji, bu “trilemma” dediğimiz noktayı ele almamızda yarar var ve bunu yaparken…

AKİF AKKUŞ (Mersin) - Sayın Bakanım, bir de bizi dinleyin siz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Dinleyelim arkadaşlar.

Sen milletvekillerini dinle, boş ver.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Şimdi, bizim burada yaptığımız çalışmalarda…

Tabii ki laf atmayı seversiniz ama benim bu söylediklerimden hiç olmazsa belki enerji olarak kullanabileceğiz yeni yatırımlar olabilir; evinizde kullanabilirsiniz, köyünüzde kullanabilirsiniz, imalathanenizde kullanabilirsiniz. Biz bir yerde yanlış yöne giden bir trenin raylarını doğru yöne çevirdik, sıkıntı bu.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Çevirmeyin.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Tabii ki bunu yaparken ayaklara bastık.

OKTAY VURAL (İzmir) – Boru hattı döşediniz.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Dağ fare doğurdu, dağ fare.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Bakınız, şöyle söyleyeyim size: Bizim dönemimizde irili ufaklı, en küçüğünden en büyüğüne kadar 60 binin üzerinde ihale yapıldı, anlatabildim mi? Bunların içinde beş yüz yirmi firmayı biz yasakladık, beş yüz yirmi tane canı sıkılan adam var bize. Ayrıca doğal gazda birtakım lobilerde birtakım menfaat gruplarını karşımıza aldık.

TACİDAR SEYHAN (Adana) - Yanınıza aldıklarınız da var Sayın Bakan.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Ama biz memleketimiz için… Memleketimizin geleceğini inşa ediyoruz. Çocuklarınızın torunlarınıza yarın o 2025 yılında bitecek kontratlara karşı yerli kaynakları harekete geçirmeye çalışıyoruz.

Bu arada enerji verimliliğiyle ilgili bir çalışma başlattık, “ENVER” diye bir proje başlattık. Bu proje, aslında, gene partiler üstü, kulüpler üstü, fikirler üstü ayrı bir proje bu. Yani bu proje de bütün Türkiye'de tuttu. Ampul değişiminden tutun “ENVER Motor Hareketi” diye başlatılan, yalıtım dâhil, bu çalışma oldu.

Bakınız, enerji konusunda 4 dolarlık yatırım yapacağınıza 1 dolarlık verimlilik çalışması yapın, 1 dolarlık ve bu çalışmayla, sanayide kullanılan elektriğin yüzde 70’i motorlarda kullanılıyor.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Yasa görüşülürken iki yıl daha serbest bıraktınız ithalatı.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Ama biz motorlarımızı iyi seçmemişiz zamanında. Çocuklarımıza ayakkabı alırken hani bir numara büyük alırız ya motorları da büyük almışız. Mesela sanayicimiz, üretimde -ülkemize bakıyorum- bin dolarlık gayrisafi millî hasıla üretmek için 400 litre petrol eş değeri kullanıyor, Japonlar 100 litre kullanıyor, OECD ülkeleri 200 litre kullanıyor.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Yüksek teknoloji var orada.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Demek ki burada bir yanlışımız var, verimlilik konusunda üzerinde durmamız lazım.

Dikkat ederseniz ben “tasarruf” demiyorum. “Tasarruf” kelimesi menfi anlaşılabiliyor. Yani iki lambanın birini söndürün değil, iki lambanın ikisini de yakın, hatta üçünü de yakın adam gibi, ama verimli yakın. O bakımdan, verimlilik konusunun üzerinde ciddi duruyoruz, yalıtım konusunda ciddi duruyoruz.

Seksen bir vilayeti, misyoner gibi arkadaşlarımızla il il dolaşarak bu verimlilik hareketini tutturduk çok şükür. Özellikle ev hanımları başta olmak üzere, bu ampul değişimini, yalıtımı, beyaz eşyadaki verimsiz eşyaların millete satılmasını, bunları düzelttik. Çok şükür iyi gidiyor.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – İki yıl daha serbest ithalatı… Önerge verdik, kabul etmediniz.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Ama size şunu ifade edeyim ki, bu yapılanlar tabii ki yeterli değil, tabii ki eksiklerimiz var, ama size şunu söyleyeyim: Bir enerji bakanının karnesinde dört tane temel ders vardır: Elektriğin var mı? Kömürün var mı? Doğal gazın var mı? Petrolün var mı?

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Hepsi zayıf!

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Biz size sıkıntı çektirtmedik, kimseyi battaniyeyle de oturtmadık, tamam mı? Kimseyi battaniyeyle oturtmadık. (AK PARTİ  sıralarından alkışlar) “Kriz var, kriz var.” dendi. Bakınız, size şunu söylüyorum: O da olmuyor, olmayacak. Buna inandığınız sürece… Benim, sizin aklınızın içine girecek durumum yok, siz inanmanıza devam edin. Biz de çalışmalarımıza devam edin.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Kriz size yaradı zaten, elektrik tüketimi azaldı.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Bu arada, tabii, size şunu ifade etmeyi ayrıca bir görev  düşünüyorum.

ATİLA EMEK (Antalya) – Sayın Bakan, karnedeki yolsuzlukları unuttunuz ama.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Çünkü, hani bir yerde “yenilenebilir” enerji ile “yenilir” enerji bazen karıştırılıyor. Size şunu da ifade edeyim: Şimdi, bütün bu yenilenebilir enerjiden sonra, rüzgâr, güneşten sonra, jeotermalden sonra yeni bir enerji türü var. Çok kişi buradan bölgesine selam gönderiyor, ben de şunu söyleyeyim: Yeni bir enerji türü var, o da yenilebilir enerji, o da fındık. Birbirimizi yiyeceğimize fındık yiyelim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Hem kalorisi var hem içinde, ayrıca kömürde, petrolde olmayan selenyumundan, fosforundan demirine kadar… Güzel, o da bir tabii kaynak, o da bir yeni enerji türü, yediğiniz takdirde üşümezsiniz. Ben, size, birbirimizi yiyeceğimize fındık yiyelim diye de bunu da ayrıca tavsiye etmek istiyorum.

Cevap kısmında cevaplamadığım kısımlar var, onun farkındayım.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Çok var çok.

Ordu’ya selam!

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Cevaplamadığım kısımları soru-cevap kısmında cevaplandıracağım.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan…

AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Bakan, ölüm kuyularından da söz eder misiniz.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum, bütçemizin hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ATİLA EMEK (Antalya) – Sayın Bakan, yolsuzlukları unuttunuz ama!

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Güler.

Şahsı adına, aleyhinde, İstanbul Milletvekili Ufuk Uras. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

Buyurunuz.

MEHMET UFUK URAS (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli konuklar; ben de, bu kriz ortamında, krizden çıkış yok, tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz diyen İstanbul Dudullu’daki Birleşik Metal İşçileri Sendikası üyesi arkadaşlarımı kutlamak istiyorum.

Enerji deyince, halkımız doğal gaz ve elektrik fiyatlarını anlıyor. Neden? Çünkü, son aylarda elektrik ve doğal gaza yapılan zamlar insanları çağ dışı tasarruflara zorladı.

Enerjiyle ilgili kurumlar 2009 bütçesinde yaklaşık yüzde 2,6 pay alabiliyor. Enerji Bakanlığının bütçe büyüklüğünün Diyanet İşleri Başkanlığına ayrılan ödeneğin beşte 1’i düzeyinde olması çok tuhaf değil mi?

Kemal Derviş döneminden gelen ve bugün yaşadığımız sıkıntıların esas sebebi olan yasaları hepimiz biliyoruz. 2001 yılında IMF’in zoruyla çıkarılan bu yasalardan bir tanesi de 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu. Yedi yıldır yürürlükte olan bu Kanun yüzünden kamu enerji alanında yatırım yapmıyor, yapamıyor, yaptırılmıyor. Bu nedenden dolayı yedi yıl içinde kamunun Türkiye kurulu gücü içindeki payı yüzde 74,3’ten yüzde 58,6’ya gerilemiş durumdadır ve bu gidiş son derece vahimdir.

2001 yılında bu Yasa çıktıktan sonra kamu enerji alanında yatırım yapma işini serbest piyasaya bırakmıştır. Peki, serbest piyasa ne yapmıştır? Serbest piyasada özel şirketlere lisans verilmeye başlandığı 2002 yılında 31.346 megavat olan Türkiye kurulu gücü ancak ve ancak 9 bin megavat artabilmiştir. Bu 9 bin megavatın büyük kısmı 2002 öncesi yapılan anlaşmalardan dolayı kamunun olup özel sektörün yatırımı ise sadece ve sadece 3.094 megavattır. Yani kamu kanun eliyle yatırım yapmazken, özel sektör de yatırım yapmamıştır. Böylece şu an Türkiye kurulu gücü 40.835 megavat kadardır. Belirlenen talep artışı ise 13 bin megavattır. Açık 4 bin megavat civarındadır. Peki, bu açık nasıl kapatılmıştır? Rakamlar bize 1 Ağustosta devreye giren Dengeleme ve Uzlaştırma Yönetmeliği ile oluşan karaborsa elektrik piyasasının, üç ayda bir otomatiğe bağlanan elektrik zamlarının, doğal gaza bağlı elektrik üretiminin ve dolayısıyla da yine üç ayda bir yapılan doğal gaz zamlarının nedenini anlatıyor.

2002 yılında elektrik üretiminin yüzde 37,8’ini sağlayan özel sektörün payı yüzde 50’nin üzerine çıkıyor. Sonuç ne peki? Zam. Açık ve net bir şekilde bu kanunlar ve enerjide serbest piyasa elektrik zamlarını önümüze koyuyor. Bundan sonra da getireceği ortada.

Doğal gaz, ithal kömüre dayalı santraller 2002 yılında kurulu gücün yüzde 40’ını oluştururken, 2007 yılı itibarıyla yüzde 45’i aşmıştır. 2001 yılından bu yana enerji alanındaki serüven bizi dışa, doğal gaza ve fosil yakıtlara bağlı bir enerji kaosuna tutsak etmiştir.

Rakamlar bellidir. AKP, bizden önce yapılmış anlaşmalar diyemez. İktidara geldiklerinden bu yana yürütmeye devam ettikleri bu politika ve uygulamalarla enerjide doğal gaza, ithal kömüre, fosil yakıtlara bağımlılığı artırmıştır.

Bu akla uygun olmayan politikaların sonucunda ise 1 Ocak 2008 – 1 Ekim 2008 dönemi itibarıyla elektrik fiyatlarına 3 kez yapılan zam sonucunda 1 kilovat saat elektriğin çıplak bedeli yüzde 65, her şey dâhil bedeli ise yüzde 56,13 artmıştır.

Peki, enerji bütçesini oluştururken, elektrik piyasasında oluşan karaborsa düzendeki zararlar da düşünülmüş müdür ya da çantacı lisansçıların verdiği zararlara yönelik bir pay düşünülecek mi? Peki, bu enerji bütçesiyle, Hükûmet, önümüzdeki yıl bize neler vadediyor?

2009 yılı bütçesindeki enerjiyle ilgili kurumların bütçe büyüklüğüne bakıldığında, DSİ’nin ödenek miktarının 2008 yılı bütçesine göre yüzde 17, Petrol İşleri Genel Müdürlüğünün yüzde 19 artırıldığı, Enerji Bakanlığı bütçesindeki artışın ise yüzde 11,9 olduğu belirlenmiş. 2007 yılında yüzde 29,1 olan payının 2008’de yüzde 30, 2009’da ise yüzde 30,9 olması öngörülüyor. Böylece, enerji alanında kamunun yapacağı toplam sabit sermaye yatırım tutarı, 2008 yılında gerçekleşmesi beklenen 3,5 milyar YTL’den -küçük bir artışla- 3,7 milyar YTL’ye çıkarılıyor. Enflasyon etkisinden arındırılmış gerçek parasal değer ölçümüne ulaşmak için kullanılan sabit fiyatlarla yatırım tutarlarına bakıldığında ise bu artışın da gerçekçi olmadığı ortaya çıkıyor. Kamu sabit sermaye yatırımları içinde enerji sektörünün payının sabit fiyatlara göre 2008 ve 2009 yıllarında yüzde 7,4 ve yüzde 2,3 oranında azalması bekleniyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

MEHMET UFUK URAS (Devamla) – Tabii.

Bu rakamlar bize gösteriyor ki kamu yine yatırım yapmayacak, zaten 4628 yüzünden de yapamayacak. Özel sektörün insafına, tekeline bırakılmış bir enerji politikasıyla karşı karşıyayız. Bu yine demektir ki, Hükûmet, 2009 yılında elektriğe zam yapmaya devam edecek, başka çaresi yok; şapkadan tavşan çıkarmayacak ise.

Sayın Bakan “Hayatın temeli topraktır.” dedi, Edip Cansever de “İnsan yaşadığı yere benzer. O yerin toprağına, suyuna benzer.” diyordu. Su su olmaktan, toprak toprak olmaktan çıkınca insan da insan olmaktan çıkıyor.

Hepinize kolaylıklar diliyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Uras.

Sayın milletvekilleri, on ikinci turdaki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi soru-cevap işlemine geçeceğiz.

24 sayın milletvekili sisteme girmiştir. Eğer uygun görürseniz ilk 20 kişiye yarım dakika hak tanıyarak herkese soru sorma olanağı tanıyabilirim.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Yarım dakikada soramayız ki.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Soramayız…

BAŞKAN – Ya da o zaman gene 10 kişiye on dakika, eğer öyle uygun görüyorsanız; peki.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, süre sizin elinizde, yirmi dakika soralım, ne olur yani!

BAŞKAN – Cevaplar da var efendim.

Şimdi, Sayın Yeni, Sayın Tankut, Sayın Paksoy, Sayın Özdemir, Sayın Sönmez, Sayın Köse, Sayın Işık, Sayın Varlı, Sayın Güvel ve Sayın Ağyüz, birer dakika süreniz var.

Buyurunuz Sayın Yeni.

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Bakanım, Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde petrol aramalarına ne kadar bütçe ayırdınız? Ne kadar petrol rezervi bulunmuştur? Geçmiş dönemle yani AK PARTİ İktidarı öncesi dönemle mukayese eder misiniz? Karadeniz’deki petrol çalışmaları ne durumdadır?

İkinci sorum: Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü 600 milyon ton kömür artışının elde edildiğini sizin sözlerinize dayanarak ifade etti. Gerçekten sadece ilave 600 milyon ton linyit kömür rezervi mi bulundu, yoksa daha fazla mıdır?

Üçüncü sorum: Doğal gaz indirimini ne zaman yapacaksınız?

Dördüncü sorum da: Nükleer santral çalışmalarının son durumu hakkında bize bilgi verir misiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yeni.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Arkadaşlar, bu bir çanak sorudur! 

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Kemal Ağabey, bizim orada Çanakçı Ahmet vardı…

AHMET YENİ (Samsun) – Ayıp oluyor, İdare Amirine yakışmıyor!

BAŞKAN – Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, Bakanlığınızın on ili pilot kabul ederek her eve tasarruflu ampul dağıtma kampanyasında son durum nedir? Bu ampuller dağıtılmış mıdır, miktarları nedir? Kendi görev alanı içerisinde olmamasına rağmen, Elektrik Etüt İdaresinin ampul alımını yaptığı ve bu alım ihalesi ve şartnamesinde de şaibe olduğu iddiaları doğru mudur? Bu ihale şartnamesinin Tekfen’e göre hazırlandığı, bu yüzden de bir dünya devi olan Philips’in bu ihaleye giremediği iddiası doğru mudur? Elektrik Etüt İdaresi Genel Müdürünün Tekfen Genel Müdürünün yakın arkadaşı olduğu iddia edilmekte ve ilk başta Tekfen’in bir ampul için 2,5 YTL fiyat verdiği ancak Philips’in 1,5 YTL teklif yapacağını açıklaması üzerine her şeyin gizli yapılarak bu ampullerin Tekfen’den kaç liraya alındığının açıklanmadığı söylenmektedir. Ayrıca, bu ampullerin Maliye Bakanının çocuklarının şirketleri vasıtasıyla alındıkları iddia edilmektedir. Bütün bu iddialar doğru mudur? Açıklarsanız sevinirim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tankut.

Sayın Paksoy

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, Afşin-Elbistan Termik Santrali (B) Ünitesine Sivas Kangal’dan 450 bin ton kömür getirme işi bir firmaya verilerek kara yoluyla getirilmesine başlanmıştır. Ancak, Afşin-Elbistan Santralinde 1 ton kömürün çıkartma maliyeti 6 YTL’ye olduğu hâlde, Sivas Kangal’dan getirilen 1 ton kömürün getirilme maliyeti 63 YTL’dir. Ayrıca, getirilecek olan 450 bin ton kömür (B) ünitesinin beş günlük tüketiminin miktarıdır. Yapılan bu iş ne maksatla yapılmıştır?

İki: İmtiyazlı şirketlerden olan Kayseri ve Civarı Elektrik AŞ’nin mevzuat gereğince yüzde 10 olarak alınmakta olan Enerji Fonu katkı payı kesintisi hangi teknik veya hukuki gerekçe ve mevzuat değişikliğine dayalı olarak yüzde 1’e düşürülmüştür? Bu oran düşürmeyle 2004 ve 2005 yıllarında Enerji Fonu katkı payı olarak kamuya şirket tarafından verilmesi gereken 42,8 trilyon lira firmanın kullanımına bırakılmış mıdır? Ayrıca, AKP Hükûmeti öncesinde Başbakanlık ve Bakanlık Teftiş Kurulu Bakanlık ile Kayseri ve Civarı Elektrik…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Paksoy.

Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Enerji Bakanına soruyorum: Seçim bölgem Gaziantep köylerinde yaptığım gezilerde köylerimizin elektriklerinin sık sık kesildiğini gördüm. Bu kesintiler vatandaşlarımızı üzmekte ve elektrikli ev aletlerini bozmaktadır. Trafoları yenileme ve büyütme gibi projeniz var mıdır?

İkinci sorum: Güney Ege Enerji İşletmeleri Şirketi Enerji Bakanlığına karşı dava açmış ve kazanmıştır. Tazminat tutarı 92 milyon YTL’dir. Buna itiraz ettiniz mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özdemir.

Sayın Sönmez…

FEHMİ MURAT SÖNMEZ (Eskişehir) – Sayın Bakan, dünya bor rezervinin yüzde 70’inden fazlasının ülkemizde olduğu bilinmektedir. Binlerce ürünün üretiminde yer alan, gittikçe önemi artan bor madeniyle ilgili geçtiğimiz günlerde Avrupa Birliği Komisyonunda insan ve hayvan sağlığına zararlı, üremeye olumsuz etkili toksik madde kararı alınmıştır.

1) Bu kararın hazırlık aşamasında ve alınma aşamasında Hükûmetinizin bilgisi olmuş mudur?

2) Avrupa’da üretim yapan birtakım deterjan üreticisi büyük firmaların girişimi ve kulisiyle alındığı iddia edilen bu kararın engellenmesi yönünde Hükûmetinizin herhangi bir çabası ya da girişimi olmuş mudur?

3) Bu kararın bilimsel temellerinin olmadığını ortaya koymak bakımından bu konuda bir karşı bilimsel çalışma yapılmakta mıdır?

4) Avrupa Birliği Komisyonunun bor madeniyle ilgili olarak almış olduğu bu kararı kaldırmak için hangi çalışmalar yapılmaktadır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sönmez.

Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, 17 Aralık 2007’de WOW Otel’de İsrailli Bakanla toplantı yaptınız mı? Toplantı içeriği nedir? Otel faturasını hangi grup ödedi?

Adıyaman’da enerji nakil hatlarının yer altına taşınması çalışmaları yapılıyordu. Bu, ne aşamadadır? Bütün Adıyaman’da enerji nakil hatları yer altına taşınacak mıdır? Taşınacaksa bu ne zamana kadar gerçekleşecektir?

Adıyaman’da şu anda kaç tane petrol kuyusundan petrol çıkarılmaktadır? Günlük olarak kaç varil petrol çıkmaktadır? Adıyaman’da yeni petrol kuyusu aramaları devam etmekte midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Köse.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Sayın Bakana üç sorum var:

1) Tavşanlı GLİ’den vatandaşlarımızın doğrudan toz kömür alamadıkları, bazı fabrikalara tahsisat yapıldığı için de toz kömür yakanların, kalorifer yakan kalorifer sahiplerinin toz kömür yakamadıkları için mağdur oldukları, buna karşın fazla tahsisat yaptıran fabrikaların da ihtiyaç fazlası kömürü Tavşanlı veya başka yerlerde karaborsa fiyatla sattırdıkları iddiaları doğru mudur? Doğruysa bu fabrikalar hangileridir? Bu haksız kazancın ve mağduriyetin önüne geçebilir misiniz?

2) GLİ ve SLİ’nin 2007 ve 2008 yıllarında hazineden ne kadar alacağı bulunmaktadır? Bu işletmeler iktidarlarınız döneminde ne kadar kredi kullanmışlar ve bu amaçla ne kadar faiz ödemişlerdir?

3) 2009 yılında GLİ ve SLİ’ye hangi özelliklerde, kaç personel alımı planlanmıştır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.

Sayın Varlı…

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakana soruyorum: ÇEAŞ ve Kepez ile ilgili davalar tahkime gitti. Bununla ilgili sonuç nedir? Hangi hukuk bürosuna görev verilmiştir? Verdiğiniz hukuk bürosuna bugüne kadar ne kadar ücret ödenmiştir? Bunun kaybedilmesi durumunda Türkiye’nin kaybı ne olacaktır?

Yine birçok kez konuşmalarınızda “Petrol bulduk, petrol bulduk.” diyorsunuz. 2002 yılı ile 2008 yılı arasındaki petroldeki artışın miktarını söyler misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Varlı.

Sayın Güvel

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Sayın Bakanım, Adana trafo Merkezinde iki adet mevcut trafoya ilave olarak yeni bir adet trafo tesisi yapmak gerekliliği Enerji Mühendisleri Odasının Çukurova Bölgesi Enerji Forumu Sonuç Bildirgesi’nde yer almıştı. Adana ilinin artan enerji ihtiyacının daha kaliteli ve kesintisiz olarak karşılanabilmesi için Bakanlığınızca herhangi bir çalışma yapılmakta mıdır?

İkinci sorum: Sayın Bakanım, Rusya’dan gaz alımıyla ilgili, BOTAŞ, formül değişikliyle devleti ne kadar zarar ettirmiştir, açıklar mısınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Güvel.

Sayın Ağyüz

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, doğal gazın ucuzlatılmasını düşünüyor musunuz? Ucuzlatma dönemi olarak mahallî seçimleri mi bekliyorsunuz?

Ayrıca, göreve geldiğinizde önünüzde bulduğunuz, Gazexport tahkime gitmişti. Neden yeniden BOTAŞ yetkilileri zeyilnameler ve protokoller metninde yer alan formülleri değiştirme gereği duydu? Demin dediniz ki: “Ben önümde buldum anlaşmaları.” Bu zeyilnamelerde, protokollerde değişiklik yapan sizin döneminiz değil mi? Fiyat artışlarını siz sağlamadınız mı? Bunlardan neden bahsetmiyorsunuz?

Ankara Büyükşehir Belediyesi EPDK’nın ve Rekabet Kurulunun kararlarına niye uymuyor? Padişah mıdır, despot mudur?

Doğal gaza dayalı elektrik üretim oranı yüzde 65’lere çıkmış. Bu, dışa bağımlılık değil midir?

Ayrıca, çiftçilerimiz sulama elektrik borçlarını ödeyemiyorlar. Siz zam yapmaktan vakit bulup da bu çiftçilerin sorunlarıyla neden ilgilenmiyorsunuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Ağyüz.

Sayın milletvekilleri, son bir soru daha…

Sayın Aydoğan

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, enerji zammının beş yıl beklenmesini hangi ekonomik mantıkla izah ediyorsunuz? Zam, öngörülmeyen nedenlerle mi bekletildi yoksa bugünler öngörülmedi mi?

Balıkesir - Bandırma’da Maliye Bakanının çocuklarının ortağı olduğu AB firmasının ithal kömüre dayalı termik santral kurma izinleri almasında nüfuzunun etkisi olmuş mudur?

Balıkesir – Bandırma ve Gönen’de kurulması düşünülen çimento fabrikalarının çevre ve insan sağlığına zararları düşünülüyor mu? Avrupa Birliğinin terk ettiği çimento üretiminin ülkemizde yoğunlaşmasının nedenini açıklar mısınız.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aydoğan.

Buyurunuz Sayın Bakan.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu)- Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Burada sondan başa doğru gideyim, Sayın Ağyüz’den itibaren.

Bu formüldeki değişikliği tabii ki biz ele aldık çünkü 40 milyara yakın, kullanmadığımız gazın, al ya da öde diye parası ödenecekti ancak biz bunu hem sildirdik hem de formüldeki gelişmeyle zarar değil kâra geçirdik. Şu andaki rakam 1,4’tür. Yalnız…

YAŞAR  AĞYÜZ (Gaziantep) – Güldürmeyin Sayın Bakan.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu)- İsterseniz gülün kardeşim, gülmek sizin elinizde. İster gülün ister inanın ama ben size burada Türkiye Cumhuriyeti’nin Bakanı olarak bir şey söylüyorum. Size bilgi getiren arkadaşları lütfen iyice bir etüt edin. Gerekiyorsa, arkadaşlarımızı da uzman olarak sizlere verelim, bir daha bakın.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Şeffaf olun, şeffaf olun!

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu)- Doğru gördüğünüze inandığınız şeyler yanlış oluyor, bunu özellikle bilesiniz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Şeffaf değilsiniz.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu)- Şeffaflık bu zaten.

İndirim gayet tabii ki yapacağız. “İndirim yapmayı düşünüyor musunuz?” sorusu şöyle olması lazım: Burada YPK’nın aldığı bir formül var. Bu formüle göre konacak, rakam ne çıkıyorsa onu yapacağız. Yani biz yapmıyoruz artık. Bundan sonra, tıpkı petrol fiyatı gibi, bu şekilde hesap ediliyor.

Bunun dışında, biz zammı bekletmedik. Beş yıl boyunca gerekmediği için yapmadık. O zaman elektrik fiyatları, doğal gaz fiyatları yüksek deniyordu. Göreve geldiğimizde biz OECD’nin en pahalı enerjisini kullanıyorduk 2002’de.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Şimdi de öyle.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu)- Yaptığımız tedbirlerle, şu anda ucuzlar arasındayız, hem elektrikte hem doğal gazda. Kaynaklarını size gösterebilirim. Adresinize postalayayım isterseniz, e-mail’inizi verin, onu size gönderelim.

Dolayısıyla, şu anda biz ucuzlar arasındayız. En ucuz değil, ucuzlar arasındayız. Bekletmedik, gerekmediği için yapmadık ve IMF’nin bize verdiği para 6,4 milyar dolardı. Bizim bu şekilde sanayicimize, dar gelirli vatandaşımıza, sizlere, bizlere, hepimize katkımız 20 milyar doların üzerinde oldu, ekonomiye. Bunu özellikle bilesiniz. Bu da bağıştır, üstelik IMF’deki gibi borç değil. Bunları biz ekonominin gereği olarak yaptık. Şimdi gerekti.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Beş yıl beklediniz Sayın Bakan.  Şu anda yüzde 50 zam yaptınız.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Şimdi sıfır kârla satıyoruz. Sizin eski dönemde yüzde 50 kârla satılan şeyi biz 18’e düşürdük, sonra 8’e düşürdük, şimdi sıfırla satıyoruz.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Akaryakıt’da düşürseniz Sayın Bakan.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Fiyat düşmeye başlayınca bunu da gerçekleştireceğiz. Yani bunu özellikle bilesiniz.

ÇEAŞ, Kepez meselesine gelince: ÇEAŞ, Kepez meselesinde birileri ortaya bu lafı atıp duruyor. Bu milyarlarca dolarlık bir mesele. Gayet kompetan bir ekip, bürokrat artı hukukçularımızla beraber biz bu olayı takip ediyoruz. Tabii ki sorumluluk bizimdir, sorumluluk bizimdir. Kaybedersek de kazanırsak da sorumluluk bizimdir. Aslında Bakanlığımızın olmadığı hâlde benimdir de diyebilirim. Çünkü neticede, biz, bunu bakanlıklar arası bir konuyla Türkiye Cumhuriyeti’ni savunuyoruz biz ama ilgili Bakan olarak ben bunu üzerime almaya da hazırım ve inşallah da bunu kazanacağız. Bunu size bildiririm ben. Burada size birtakım kişiler -tenzih ederek söylüyorum sizleri- bu tip haberleri ortaya atarak acaba başka bir sonuca kaydırabilir miyiz diye... Çünkü milyarlarca dolarlık bir mesele. Bunu özellikle bilesiniz.

Bunun dışında, bu oteldeki toplantıya gelince: Evet, o toplantıda ben resmî bir toplantı yaptım. Bakanlığımın elemanları da vardı, yaptım toplantıyı, İsrailli Bakanla görüştüm. Aynı toplantıyı geçen hafta bir defa daha yaptım. Gene aynı toplandık, buluştuk, toplantı yaptık, resmî bir toplantıydı. Çünkü Türk Hava Yollarının VIP salonu müsait değildi, yemek vaktiydi, yaptık. Bu sefer de aynı şekilde toplandık. Yani bunu gayet açık bir şekilde resmî olarak yaptık. Bir defasında başka bir firma verdi, Çalık verdi, evet, ikincisinde de biz… İkisinde de biz verdik. İki bir bu şekilde oldu.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Haa, Çalık verdi değil mi Sayın Bakan?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Dolayısıyla bizim de…

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Faturayı Çalık verdi…

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Bunlar nezaket kurallarına göre uygulanan şeylerdir. Uluslararası teamül, terbiye, nezaket kurallarına uygun hareketlerdir ve millî çıkarlarımızı da göz önünde tutarak biz burada Türkiye’nin projelerini görüştük. Bunun basına… Bunu, ben, defalarca aradım hatta ilgili arkadaşımızı -ismini vermeyeyim milletvekili arkadaşımızı- anlatmak için, çünkü bunlar, artık biz bazı bakanlarla bu uzun süre içinde arkadaş gibi teklifsiz, tekellüfsüz görüşüyoruz ama burada ülkemizin çıkarları esastır. Resmî bir toplantıydı. Bakanlığımızın elemanları da bulundu.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Çalık niye faturayı ödüyor? Devlet ödesin Sayın Bakan.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Gizli kapaklı bir toplantı değildir. Ülkenin çıkarları, projeleri görüşülmüştür.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Neden Çalık ödüyor faturayı, neden?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Benim Bakanlığımın İstanbul’da yeri olmadığı için otelde görüştük. Otelin salonları var.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Bakan, neden Çalık ödüyor faturayı?

OKTAY VURAL (İzmir) – “Parayı kim ödedi?” diye soruyor.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Hayır, faturayı Çalık niye ödüyor?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Durum budur.

OKTAY VURAL (İzmir) – Faturayı kim ödedi? Paranız yoksa verelim.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Hayır, ikisi de… O da bizim, aynı zamanda Türkiye’nin projesidir.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Yemek paranızı ödemekten âciz misiniz?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Türkiye’nin projesini özel de olsa, resmî de olsa enerji konusuyla ilgili olduğu için ben bu toplantıya girmekte beis görmüyorum. Beis görmüyorum. Eğer, siz…

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, soru sordular, cevabını almak istemiyorlar.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Bakınız, şimdi, buradaki mesele, ülkemizin bir enerji koridoru olması noktasında, Samsun-Ceyhan da dâhil olmak üzere, doğal gaz boru hatlarıyla ortak bir projedir. Bu ortak proje içinde taraflardan bir tanesi de o projeyle ilgili olarak odur ama biz İsrailli Bakanla diğer konuları da görüştük, onu da görüştük. Aynı gün…

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Bakan, Bakanlıkla iş yapan bir firmaya fatura ödettiremezsiniz!

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Bana akıl öğretmeyin! Ben ne olduğunu bilen bir adamım.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Fatura ödetemezsiniz!

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Siz iktidara gelirseniz bunu yaparsınız.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Önce Alfa boru hattını verdiniz, ihale ettiniz, sonra…

BAŞKAN – Sayın Seyhan…

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Ben size şöyle söyleyeyim…

BAŞKAN – Sayın Seyhan, lütfen…

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Sayın Başkan, eğer soru şeyi benim hakkımsa, sözümü...

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Soru soruyorlar, dinlemiyorlar Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Seyhan, lütfen açıklamayı dinleyiniz.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Size şöyle ifade edeyim…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Soruya cevap vermiyorsun ki! Sen bildiğini söylüyorsun.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Aynı gün ben İsrailli Bakanla da görüştüm, İranlı Bakanla da görüştüm. Yani biz enerji konusunda bir enerji diplomasisi sürdürüyoruz. Ekibim, arkadaşlarım, Bakanlıktaki elemanlarım, hepsi, bu işin nezaketini, usulünü, mevzuatını bilecek arkadaşlarımız. Ben de devlette görevler aldım. Burada ülkemin çıkarları doğrultusunda görüşmeleri yapıyorum. Bundan sonra da yapmaya devam edeceğim. Bunu da özellikle bilesiniz.

Evet, hepinize teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkanım, sorularımıza cevap vermedi.

BAŞKAN – Süreniz var. Ya siz devam edeceksiniz…

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Böyle bir ortamda rahatlıkla cevap veremeyeceğim için bir kısmını yazılı vereceğim. Ancak şunu ifade edeyim:

Biraz önce hızlandırıcıyla ilgili bir arkadaşımız biraz müstehzi bir tavırla, sanki ihalede bir şey varmış gibi ifadeleri kullandınız. Orada hızlandırıcının ölçüsü 300 mikroamperken bin mikroampere çıkartılmış. Daha güçlü… 2 bin ampere çıkarılmıştır.

MUHARREM VARLI (Adana) – Onu kürsüde anlattın Sayın Bakan. Benim soruma cevap verin.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Anlatayım size.

MUHARREM VARLI (Adana) – ÇEAŞ ve Kepezle ilgili hukuk bürosuna ne kadar para ödediniz? Türkiye’nin kaybı yüzde ne kadar oldu? Onu soruyorum. Cevap vermediniz.

BAŞKAN – Sayın Varlı, sorunuzu sormuştunuz, cevabını alınız lütfen.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – O rakamı size yazılı olarak bildirebilirim.

MUHARREM VARLI (Adana) – Petrolle ilgili soruya da cevap vermediniz.

BAŞKAN – Sayın Varlı…

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Hangisiydi petrolle ilgili? Ne sordunuz?

BAŞKAN – Sayın Varlı…

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Bakınız, size o bilgi getiren arkadaşları bir defa daha irdeleyin. Onlara zaten görev vermeyişimizin sebebi şu: Eğer bu arkadaşlarımız…

OKTAY VURAL (İzmir) – Ajan mısınız? İnsanları takip mi ediyorsunuz?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Eğer bu arkadaşlar kendi kurumlarının…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan ajan mı? Milletvekillerine bilgi getirenleri mi takip ediyor?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Bakın, hayır, hayır… Hiç öyle bir şey demiyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Özel ekip mi kurdunuz?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Bakın, şöyle izah edeyim: Bakın, bir kurumun elemanı bir hata varsa önce amirine söyler, kalkıp başkalarına bilgi taşımaz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bühtan yapmayın bilgiler getiriyorlar diye.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Bakınız, siz de genel müdürlük yaptınız.

OKTAY VURAL (İzmir) – Kim bilgi getiriyorsa onu açıklayın.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Bak, siz de genel müdürlük yaptınız. Hatta sizin döneminizdeki meselelere girmek istemiyorum, işin nezaketi icabı.

OKTAY VURAL (İzmir) – Girelim! Hodri meydan! Varsa yüreğin girelim!

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Girmek istemiyorum.

Bakın, sizin…

OKTAY VURAL (İzmir) – Senin İGDAŞ Müdürü olduğun zamandan girelim.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Bakın… Bakın… Şöyle izah edeyim… Şöyle izah edeyim…

OKTAY VURAL (İzmir) – İGDAŞ Müdürü olduğun zamandan girelim.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen açıklamayı sakin bir şekilde dinleyiniz.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Bir kurum elemanı eğer yanlış gördüğü bir şey varsa önce amirine gösterir. Bilgiyi oraya buraya incelemeden vermez.

Bakın, aradaki farkı söylüyorum size: Biri şurada…

MUHARREM VARLI (Adana) – Rakam 3 misli Sayın Bakanım. Oradaki rakam 3 misli, 3 misli…

BAŞKAN – Sayın Varlı…

OKTAY VURAL (İzmir) – BOTAŞ’la ilgili, gel girelim hadi!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, Bakanın rahatlıkla açıklama yapmasına izin veriniz.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Ben, şimdi şöyle söyleyeyim: Evraklarda tahrifat yaparak birtakım şeyler yapmak aslında hiç kimseye yakışmaz ama ben size saygımdan…

OKTAY VURAL (İzmir) – Varsa, formül kazığından başlayalım. Varsa, beyaz enerjiden başlayalım, ak enerjiden.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - …arkadaşlarımıza saygımdan dolayı konulara girmek istemedim.

BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen, karşılıklı konuşmadan cevaplarınızı veriniz. Lütfen…

OKTAY VURAL (İzmir) – Kimin Mercedes’iyle nereye gittiğini söyleyeyim.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Şimdi, buradan söyleyeceğimiz şeyler içinde, burada Türkiye Petrollerinin yatırıma harcadığı şey 850 milyon YTL’dir, iç ve dış. Aşağı yukarı 8 kat yatırımı artmıştır. Buradaki amacımız yerli kaynaklarımızı gün ışığına çıkarmaktır ve bunun için de yoğun bir çalışmayı sürdürüyoruz.

Sayın Tankut’un sorduğu sorunun… Hemen hemen tamamı size yanlış verilmiş Sayın Tankut.

MUHARREM VARLI (Adana) – Hepsi mi yanlış bunların Sayın Bakan?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Biz 4 milyon 800 bin ampul dağıttık. Piyasadaki fiyatı 6 ila 9 YTL iken biz bunu 1,66’ya aldık ve bunun yetkisini, enerji verimliliği konusunda ENVER Projesi çerçevesinde böyle yaptık ve bu büyük de tasvip gördü. Tasvip gördü. Buna devam edeceğiz ve bu zaten tuttuğu için de belki de buna ihtiyaç duymadan -diğer kurumlar da bunu üzerlerine aldılar- zaten her ev halkı 100 vat yerine 20 vatlık ampulü kullanarak zaten 80 vat avantajlı olacaklar ve bu ihaleyi…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Bakan, hatalarınızı da kabul edin bir de.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Bu ihaleyi Devlet Malzeme Ofisi yaptı. Bilgilerinizin hangisini düzelteyim ben şimdi. Yani hepsini düzeltmeye kalksam, hepsini kırmızı kalemle çizmeye kalksam ortaya bir şey kalmayacak. Onun için size bilgi getiren arkadaşları bir çek edin, çek edin. Bakın, bu arkadaşlarımız sizinle bizim aramızı açıyorlar. Üzüldüğüm nokta bu.

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Gaziantep’te köylerimizin elektrikleri devamlı kesiliyor.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Ona bakacağız. Şu anda…

BAŞKAN – Sayın Bakan, süremiz…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Neden kesiliyor? Niye kesiliyor efendim?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Sayın Milletvekilim…

BAŞKAN – Sayın Güler…

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Sayın Milletvekilim, bu bahsettiğiniz noktayı şu anda -TEDAŞ bana bağlı- TEDAŞ’la görüşeceğim.

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sağ olun.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Ama iletim hatlarımız noktasında bir sorun yok.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Diyarbakır’da da durum perişan Sayın Bakan.

SIRRI SAKIK (Muş) – Size oy vermeyen köylerin elektriğini kasıtlı kesiyorsunuz.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Bizim ayrıca köylerle ilgili başlattığımız BELDES projesinde de köylere ağırlık verdik. Oralara da kablolar döşeniyor. Ama bildiğiniz gibi…

BAŞKAN – Sayın Güler… Sayın Bakanımız…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Vatandaş üzülüyor efendim.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Sebebi şu…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – “Şehrin kesilmiyor, bu köylülerin kaderi mi?” diyorlar bize.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Hayır, hayır, sebebi şu: Eskiden bir köyde bir ampul yansın, karanlıktan kurtulsun diye gitmiştir…

BAŞKAN – Sayın Güler, süremiz bitti efendim. Lütfen sonra erdirirseniz.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Öyle mi? Peki, tamam.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, Sayın Bakan, grubumuzdaki milletvekillerine el kol işareti yaparak “sizin döneminizdekilerle de ilgili şeyleri nezaketen anlatmıyorum.” dedi. Ne varmış dönemimizle ilgili? Ne yaptık bugüne kadar?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Siz biliyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Vural, usulümüz öyle değil, lütfen.

OKTAY VURAL (İzmir) - Senin yaptıklarını biliyorum.

BAŞKAN – Sayın Vural… Sayın Vural, lütfen…

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır, Sayın Başkanım, bir dakika...

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Bakana saygılı olun biraz.

BAŞKAN – Bir dakika… Yerinize oturunuz ve size bir dakika süre vereceğim. Lütfen… Usulümüz öyle değil, lütfen…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Neye istinaden söz vereceksiniz?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sataşma var, sataşma. Sataştı.

BAŞKAN – Buyurun.

III.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler’in, konuşmasında partisine sataştığı iddiasıyla konuşması

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, soru soran milletvekillerine kendi hesap vereceğine “sizin döneminizde ne olduklarını nezaketen söyleyemiyorum.” diyor. Altı yıldır iktidardasın, Bakansın, ne yaptın?

Eğer bir hukuksuzluk varsa… Bizim dönemimizde Enerji Bakanlığı bizde miydi ki bizim grubumuza hitap eden….

AHMET YENİ (Samsun) – Kimdeydi?

OKTAY VURAL (İzmir) – Ne varmış ya? Ne varmış? Bilmeden konuşuyorsun!

BOTAŞ’ta benim Genel Müdürlüğüm sırasında, on sekiz yıl önceki bir konu. Şerefle yaptım, bugüne kadar bir tane davayla karşılaşmadım. Senin İGDAŞ dosyalarını bir açalım, bakalım!

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Açalım, beraber açalım!

OKTAY VURAL (İzmir) – Biz boru hattı döşediğimiz zaman sen soba borusu zannediyordun. (MHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler) Gazı da ne zannediyordun sen?

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, böyle bir üslupla konuşulmaz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Mavi Akım’dan dolayı, formül kazığından dolayı hesap vereceksiniz, evet, hesap vereceksiniz! (AK PARTİ sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, MHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Siz eğer hakkınızdaki bu konularla ilgili iddialardan dolayı aklanmak istiyorsanız, Meclis soruşturması önergesi verelim, Meclis soruşturmasını kuralım.

BAŞKAN – Sayın Vural, süreniz sona ermiştir. Sayın Vural…

OKTAY VURAL (İzmir) – Yüce Divana gidip gitmeyeceğinize milletvekilleri karar versin, buyurun. Hadi!

BAŞKAN – Sayın Vural, süreniz sona ermiştir, lütfen…

KADİR URAL (Mersin) – Bir nezaketsizlik yapın, Sayın Bakanım, bir nezaketsizlik yapın, ne yaptıysak çıkartın.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yürü! Yürü!

BAŞKAN – Usule uygun davranınız, yoksa müzakerelerimizi düzgün yapamayacağız. Lütfen sayın milletvekilleri…

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Heyecanınız geçtikten sonra daha iyi anlarsınız!

OKTAY VURAL (İzmir) – Sen ne anlarsın?

KADİR URAL (Mersin) – Çıkartın ne yaptıysak.

BAŞKAN – Lütfen…

KADİR URAL (Mersin) – Bir nezaketsizlik yapın canım! Açıklasın ne varsa.

 

II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

 GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/656) (S. Sayısı: 312) (Devam)

2.- 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu ( 1/622, 3/521) (S. Sayısı: 313) (Devam)

A) ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR  BAKANLIĞI (Devam)

1.- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

B) ENERJİ  PİYASASI DÜZENLEME KURUMU (Devam)

1.- Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

C) ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ (Devam)

1.- Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

D) ELEKTRİK İŞLERİ ETÜT İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Elektrik İşleri Etüd İdaresi Genel Müdürlüğü  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Elektrik İşleri Etüd İdaresi Genel Müdürlüğü  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

E) TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU (Devam)

1.- Türkiye Atom Enerjisi Kurumu  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Türkiye Atom Enerjisi Kurumu  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

F) MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

G) PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi sırasıyla on ikinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Bakan, bayram haftasında Çalık grubuna iki petrol kuyusu ruhsatı verdiniz mi vermediniz mi? Hem de cumartesi günü toplantı yaptınız mı yapmadınız mı?

OKTAY VURAL (İzmir) – Onların Çalık’ı!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Önergeme niye yanıt vermiyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Milletvekilimiz, lütfen…

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

20- ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI

1.– Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                                    Açıklama                                     (TL)

01                Genel Kamu Hizmetleri                            360.161.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                Savunma Hizmetleri                                        762.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri            350.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                Ekonomik işler ve Hizmetler                    106.137.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                    GENEL TOPLAM                                  467.411.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

                                                                                                      (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                             :                        432.115.324,00

- Toplam Harcama                                       :                        380.800.510,37

- Ödenek Dışı Harcama                               :                               478.420,74

- İptal Edilen Ödenek                                   :                          51.793.234,37

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

42.05- ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU

1.– Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                                           Açıklama                                         (TL)

01                Genel Kamu Hizmetleri                                           5.632.060

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                Savunma Hizmetleri                                                    143.600

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                        700.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

04                Ekonomik İşler ve Hizmetler                                 87.964.340

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

                                              GENEL TOPLAM                      94.440.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir cetvelini okutuyorum:

G E L İ R   C E T V E L İ

KOD                                    Açıklama                                                 (TL)

03               Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                               86.518.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05               Diğer Gelirler                                                            8.922.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09               Red ve İadeler (-)                                                     -1.000.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                     TOPLAM                              94.440.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2007 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

                                                                                                                      (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                                :                               117.454.024,86

- Toplam Harcama                                          :                                 84.903.008,03

- İptal Edilen Ödenek                                      :                                 32.551.016,83

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

(B) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:

B    C E T V E L İ

                                                                                                                       (YTL)

- Bütçe Tahmini                                              :                                  95.137.840,00

- Yılı Net Tahsilatı                                          :                                128.439.416,99

BAŞKAN–  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

 

40.26- ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ

1.– Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                              Açıklama                                                  (TL)

04               Ekonomik İşler ve Hizmetler                              8.565.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                   GENEL TOPLAM                                             8.565.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

Gelir cetvelini okutuyorum:

G E L İ R  C E T V E L İ

KOD                                    Açıklama                                          (TL)

04               Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler       7.015.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05               Diğer Gelirler                                                     1.250.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                   TOPLAM                                                          8.265.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Ulusal Bor Araştırma Enstitüsünün 2009  yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Ulusal Bor Araştırma Enstitüsünün 2007  yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

2.– Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

                                                                                                            (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                           :                            7.623.000,00

- Toplam Harcama                                     :                            6.884.540,77

- Ödenek Dışı Harcama                             :                            1.332.548,05

- İptal Edilen Ödenek                                 :                            2.071.007,28

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:

B    C E T V E L İ

                                                                                                                      (YTL)

- Bütçe Tahmini                                              :                                     7.303.000,00

- Yılı Net Tahsilatı                                          :                                     6.254.025,58

BAŞKAN–  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Ulusal Bor Araştırma Enstitüsünün 2007  yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Eletrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğünün 2009  yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.39- ELEKTRİK İŞLERİ ETÜT İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                                  Açıklama                                                (TL)

01               Genel Kamu Hizmetleri                                         9.737.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02               Savunma Hizmetleri                                                  371.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04               Ekonomik İşler ve Hizmetler                               38.281.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

                                            GENEL TOPLAM                     48.390.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir cetvelini okutuyorum:

G E L İ R   C E T V E L İ

KOD                                        Açıklama                                         (TL)

03                Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                            2.516.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler       43.890.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05                Diğer Gelirler                                                          484.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                         TOPLAM                                     46.890.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğünün 2009  yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğünün 2007  yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

                                                                                                 (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                        :                         34.889.000,00

- Toplam Harcama                                 :                         33.070.242,61

- İptal Edilen Ödenek                             :                           1.818.757,39

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:

B    C E T V E L İ

                                                                                               (YTL)

- Bütçe Tahmini                                   :                          31.299.000,00

- Yılı Net Tahsilatı                               :                          30.347.778,15

BAŞKAN–  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğünün 2007  yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun 2009  yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.27- TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU

1.– Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                               Açıklama                                                 (TL)

01               Genel Kamu Hizmetleri                                         9.391.700

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03               Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                     315.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

04               Ekonomik İşler ve Hizmetler                               72.152.600

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

07               Sağlık Hizmetleri                                                      309.700

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                   GENEL TOPLAM                                             82.169.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir cetvelini okutuyorum:

G E L İ R    C E T V E L İ

KOD                                      Açıklama                                           (TL)

03               Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                             8.807.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04               Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler        73.169.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05               Diğer Gelirler                                                           193.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                   TOPLAM                                                            82.169.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun 2009  yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun 2007  yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Türkiye Atom Enerji Kurumu 2007 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

                                                                                                         (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                                :                         67.091.939,02

- Toplam Harcama                                          :                         48.510.904,20

- İptal Edilen Ödenek                                      :                         18.581.034,82

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek                       :                           5.531.686,41

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 (B) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:

B    C E T V E L İ

                                                                                                                     (YTL)

- Bütçe Tahmini                                              :                                    65.075.000,00

- Yılı Net Tahsilatı                                          :                                    55.967.291,24

BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğünün 2009  yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.40- MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                                          Açıklama                                          (TL)

01                 Genel Kamu Hizmetleri                                        59.432.500

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                 Savunma Hizmetleri                                                  181.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                      800.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                 Ekonomik İşler ve Hizmetler                              167.488.500

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

                     GENEL TOPLAM                                            227.902.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir cetvelini okutuyorum:

G E L İ R   C E T V E L İ

KOD                                          Açıklama                                               (TL)

03                 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                  5.670.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                 Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler           220.802.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05                 Diğer Gelirler                                                                330.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                     TOPLAM                                                              226.802.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

                                                                                                       (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                                :                      193.314.883,22

- Toplam Harcama                                          :                      151.817.419,18

- İptal Edilen Ödenek                                      :                        41.497.464,04

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek                       :                        17.022.432,81

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:

B    C E T V E L İ

                                                                                                                       (YTL)

- Bütçe Tahmini                                              :                                   176.753.000,00

- Yılı Net Tahsilatı                                          :                                   175.901.261,73

 

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

20.92 - PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kod                                               Açıklama                                      (TL)

01                Genel Kamu Hizmetleri                                         1.459.500

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                      200.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                Ekonomik İşler ve Hizmetler                                 3.955.500

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                    GENEL TOPLAM                                                5.615.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

                                                                                                             (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                             :                              4.231.500,00

- Toplam Harcama                                       :                              3.753.019,94

- Ödenek Dışı Harcama                               :                                 156.447,65

- İptal Edilen Ödenek                                  :                                 634.927,71

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Böylece, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü, Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğünün 2009 yılı bütçeleri ile 2007 yılı kesin hesapları kabul edilmiştir. Hayırlı olmalarını temenni ediyorum.

Sayın milletvekilleri, on ikinci tur görüşmeleri tamamlanmıştır.

On beş dakika ara veriyorum.

                                                            Kapanma Saati : 16.47

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati:17.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

 

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/656) (S. Sayısı:312) (Devam)

2.- 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu ( 1/622, 3/521) (S. Sayısı: 313) (Devam)

H) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI

1.- Dışişleri Bakanlığı  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Dışişleri Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

I) AVRUPA BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ

1.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

İ) ADALET BAKANLIĞI

1.- Adalet Bakanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Adalet Bakanlığı2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

J) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU

1.-  Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

K) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI

1.- Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

L) YARGITAY

1.- Yargıtay 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Yargıtay 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

M) DANIŞTAY

1.- Danıştay 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Danıştay 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, on üçüncü tur görüşmelere başlayacağız.

On üçüncü turda, Dışişleri Bakanlığı, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, Adalet Bakanlığı, Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu, Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı, Yargıtay, Danıştay bütçeleri yer almaktadır.

On üçüncü turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Onur Öymen, Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk, Mersin Milletvekili İsa Gök, Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe, Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Deniz Bölükbaşı, Konya Milletvekili Faruk Bal, Aydın Milletvekili Recep Taner, Isparta Milletvekili Nevzat Korkmaz; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Egemen Bağış, Çankırı Milletvekili Suat Kınıklıoğlu, Kırşehir Milletvekili Abdullah Çalışkan, Konya Milletvekili Ali Öztürk, Denizli Milletvekili Mithat Ekici, Konya Milletvekili Harun Tüfekci, Düzce Milletvekili Metin Kaşıkoğlu, Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut; Demokratik Toplum Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel, Batman Milletvekili Ayla Akat Ata, Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani.

Şahısları adına: Lehinde Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç, aleyhinde Rize Milletvekili Mesut Yılmaz.

Şimdi, ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Onur Öymen’e aittir.

Buyurunuz Sayın Öymen. (CHP sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, bütçesi görüşülecek ama Sayın Dışişleri Bakanı yok! Bütçesi görüşülecek, Sayın Dışişleri Bakanının burada olmasını bekleriz. Yani, bütçesinde bile bulunmayan bir bakan!.. (CHP sıralarından “Namazdadır.” sesleri)

BAŞKAN – Sayın Hükûmetin olması usule göre yeterli oluyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, Sayın Bakanın  bütçesi

BAŞKAN – Herhâlde gelir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Herhâlde, sorulara cevap verecek Adalet Bakanı değil.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öymen.

Süreniz on iki dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (Bursa) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığının ve Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin 2009 yılı bütçesiyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Meclis Grubu adına görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Dışişleri Bakanı, Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı konuşmada Türkiye'nin Avrupa Birliğiyle ilişkilerine öncelik verdiğini söylemişti. O nedenle izin verirseniz önce Avrupa Birliğiyle ilişkilerden söz edelim.

Son zamanlarda, gerek Türkiye’de gerek yurt dışında Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde bir yavaşlama olduğu, bir duraklama olduğu kanaati yaygındır, biz de aynı kanaati paylaşıyoruz. Biz isteriz ki, Türkiye'nin bir millî davası hâline gelen, yıllardan beri iktidar ve muhalefet partilerinin desteklediği Avrupa Birliği üyeliği konusunda Hükûmet daha aktif, daha sonuç alıcı bir tavır içine girsin. Ne yazık ki, hem Türkiye’den hem Avrupa’dan kaynaklanan bazı sıkıntılar olduğunu görüyoruz. Mesela, 5 Kasım tarihinde Avrupa Birliği Komisyonu tarafından yayınlanan İlerleme Raporu’na baktığımızda on bir müzakere başlığının açılmamasının sebebi olarak Türkiye'nin gerekli ön hazırlıkları yapmamış olması gösteriliyor. Biz Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda bu konuda üst düzeydeki uzmanlardan, bürokratlardan bilgi aldık, onlara da sorduk, onlar da teyit ettiler. Belli ki Türkiye’den kaynaklanan bir gecikme var. On bir başlığın hazırlığının yapılamamış olmasını biz bir eksiklik olarak görüyoruz. Üç yıl olmuş müzakerelere başlayalı, hâlâ daha gerekli yasaları hazırlayamamışsınız. Bunu bir eksiklik olarak görüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bunu yalnız biz söylemiyoruz. Yurt dışında Türkiye'nin üyeliğini destekleyen çok önemli kuruluşlar var. Bunlardan bir tanesi International Crisis Group. Bunların 15 Aralık tarihinde hazırladığı rapora bakınız, o raporda çok açık bir şekilde “Ulusal Program, Adalet ve Kalkınma Partisi içinde Avrupa’ya kuşkulu bir bakış olduğunu yansıtıyor.” diyor. “Erdoğan ve AKP’nin AB’ye ilgisi azalmıştır.” diyor. “Hırvatistan’ın Avrupa Birliği müzakerelerini yürüttüğü kadronun tam yarısı kadar kadroyla Türkiye çalışıyor.” diyor ve aynı zamanda Türkiye'nin vadettiği 114 kanunun sadece 19’unun yasalaştığını söylüyor. Gerçekten bu dikkat çekici bir tablodur ve Türkiye'nin Avrupa Birliği ilişkilerini geciktiren bir unsurdur.

Şimdi, işin hazin tarafı şu: Bütün bu eleştirilere karşı Hükûmet savunma yapacağına, eleştirilere cevap vereceğine kalkıp muhalefeti eleştiriyor “Muhalefet yüzünden bu işler gecikti.” diyor. Biz Avrupa Birliği yetkilileriyle görüşmek için Brüksel’e gittiğimizde yabancı gazeteciler bize dediler ki: “Sizin Dışişleri Bakanınız, Avrupa Birliğiyle ilgili bütün sorunlarından muhalefeti sorumlu tutuyor.” Bunu çok yadırgıyoruz, gerçekten bunun son derece yanlış bir değerlendirme, yanlış bir tavır olduğunu söylüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliği bizden ne istiyor? İlerleme Raporu’nu açtığınız zaman diyor ki: “Milletvekili dokunulmazlığını kaldırın.” Hiçbir AB ülkesinde adi suçlar için milletvekilleri dokunulmazlık zırhıyla korunmaz. “Siz yapıyorsunuz, kaldırın.” diyorlar. Ulusal Program’a bakıyorsunuz, bir satır yok bunun kaldırılacağına dair. Sayın Başbakan altı sene önce vadetti, hiçbir sonuç çıkmadı.

Diyor ki Avrupa Birliği: “Yargı bağımsızlığını sağlamak için Adalet Bakanını ve Müsteşarını Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulundan çıkarın.” Buna da atıf yok Ulusal Program’da, bundan hiç bahis yok.

Başka ne diyor İlerleme Raporu? Orada yedi paragraf Türkiye’deki yolsuzluklara ayrılmış. Avrupa Konseyinin GRECO Raporu’na atıfta bulunuyor. 46 sayfalık rapor ve o raporda diyor ki: “Türkiye, yolsuzluklarda Avrupa’nın en ileri noktasına ulaşmış bir ülkedir.” 21 tane tavsiyede bulunuyor Hükûmete. En son raporda görüyoruz ki bunların 7’sini sadece yapmış Hükûmet, onlar da tali konularda.

Başka pek çok önerisi var Avrupa Birliğinin; çoğunu biz de paylaşıyoruz ama bazılarını da paylaşmıyoruz, bazılarına itiraz ediyoruz. Mesela, öyle hükümler var ki, okuduğunuz zaman şu kanaate varıyorsunuz: Sanki Türkiye’yi askerler idare ediyor. Bu doğru mu? Bu Mecliste yıllardan beri görev yapıyoruz. Herhangi birinize askerler bir kere bir konuda “şöyle oy verin” diye telkinde bulundular mı? Türkiye’nin en yüksek siyasi makamı yüce Meclistir. Yani biz böyle Türkiye’yi askerler idare ediyor gibi görüşlerin çok yersiz olduğunu, gerçek dışı olduğunu savunuyoruz. Hükûmet ne diyor? Bu raporu çok dengeli bulduğunu söylüyor. Bu tepkileri bizden çok Hükûmetten bekleriz, onların görevidir. Biz Meclis için konuşabiliriz, siz de Hükûmet için diyorsanız ki “Bizim kararlarımızı da askerler etkilemiyor.”, o zaman rapordaki bu gibi hükümlere karşı çıkacaksınız.

Değerli arkadaşlarım, aynı şekilde üst düzeydeki yargı organlarının başkanlarından şikâyet ediyor rapor, onların konuşmalarından şikâyet ediyor. Beğenirsiniz beğenmezsiniz, ama yargıya saygı göstereceksiniz. Nasıl başka ülkelerin kendi yargınıza saygı göstermesini bekliyorsanız, siz de Türkiye’nin yargısına saygı göstereceksiniz. Buna kim tepki gösterecek? Buna da Hükûmet tepki gösterecek. Biz gösteriyoruz, Hükûmet göstermiyor.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bazı gelişmeler bizi çok rahatsız ediyor. Fransa Cumhurbaşkanı kalkıyor diyor ki: “Türkiye hiçbir zaman üye olmamalıdır, çünkü Asya ülkesidir.” Hükûmet ne tepki gösteriyor? “Bunları kamuoyu önünde söylemeyin.” diyorlar. Yani esasına mı itiraz ediyorsunuz, basına söylenmesine mi itiraz ediyorsunuz? Esasına tepki gösterin. “Türkiye yarım yüzyıldan fazla zamandan beri Avrupa kuruluşlarına üyedir.”deyin. “Bu sözleri kabul etmiyoruz.” deyin. “Kıbrıs’ı üye yaptınız, hangi haritada Kıbrıs Avrupa kıtasında gösteriliyor?” deyin. Bu sözlerin hiçbiri yok, hiçbiri yok.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, ciddi sorunlardan biri şu: Kıbrıs’ı da Türkiye’nin Avrupa Birliği ilişkileri bağlamıştır. Bu Hükûmet zamanında Hükûmet taahhütte bulunmuştur 2004 yılının Aralığında ve o günden bu güne Türk Hükûmetinin attığı bazı adımlar, Türkiye’nin Avrupa Birliği ilişkilerinde Kıbrıs ipoteğini yaratmıştır. 29 Temmuz 2005 tarihinde Hükûmet Ek Protokol’ü imzalamıştır. Şimdi size diyorlar ki: “İmzaladınız uygulayın.”, uygulayamıyorsunuz. Üç seneden beri Meclise onay için getiremiyorsunuz. Getirmemeniz doğru çünkü bu Meclisin, iktidar partisi dâhil, Kıbrıs’ın Rum kesiminin meşrulaştırılması sonucunu verecek bir protokolü onaylayacağına biz de ihtimal vermiyoruz. O zaman? O zaman buna tepki göstereceksiniz! Niye buna izin verdiniz? Niye buna izin verdiniz?

Şimdi değerli arkadaşlarım, Fransa tek başına beş müzakere başlığını durdurdu, bloke etti. Dün Fransız yetkilileriyle konuştuk ve dedik ki: “Şimdiye kadar herhangi bir ülkenin müzakere sürecinde Fransa bir başlığı veto etti mi? Bir örnek verin.” Veremediler! Veremediler! De Gaulle’ün vaktiyle İngiltere’yi veto ettiği -başka koşullar altında- örnek bir yana, bir ülkeyle müzakerede bir başlığı veto etmemiş, Türkiye’yle beş başlığı veto ediyor. Niye? “Efendim, çünkü bu başlıklar Türkiye’yi tam üyeliğe götürürmüş!” Hani amacımız tam üyelikti? Hani bizim imzaladığımız anlaşmalarda tam üyelik hedefi belirtiliyordu? Buna ne tepki gösteriyorsunuz? Buna da tepki yok! Yani tepkisiz bir ülke hâline geldik bu Hükûmet zamanında.

Türkiye’ye herkes her türlü haksızlığı yapabilir ama kimse ona tepki göstermez! Sesiniz çıkacak. Türk hükûmetinin sesi cumhuriyet tarihi boyunca gür çıkmıştır. Gür çıkmıştır. Hiçbir Türk hükûmeti haksızlıklar karşısında bu kadar sessiz kalmamıştır. Sayın Yılmaz burada. O zaman Avrupa Birliğinden gelen haksızlıklara nasıl tepki gösterdiğini hepimiz hatırlıyoruz. Siz niye gösteremiyorsunuz? Siz niye gösteremiyorsunuz?

Avrupa Konseyi dokuz başlığın müzakeresini yıllardan beri tutuyor. Bu Kıbrıs’la ilgili olarak engellenen başlıklar hariç. Dokuz başlıkla ilgili müzakerede komisyona yetki vermiyor. Niçin sağlayamıyorsunuz? Niçin bunun peşine düşmüyorsunuz? Niçin bunun müzakeresini yapmıyorsunuz?

Değerli arkadaşlarım, bu gerçekler şunu gösteriyor: Bir taraftan içeride sıkıntımız var, bir taraftan Avrupa Birliğinden gelen sıkıntılar var. Sayın Başbakanın tabiriyle söyleyeyim değerli arkadaşlarım; hiç kuşkunuz olmasın, Avrupa Birliği şu sırada Türkiye'nin ümüğünü sıkıyor! Ümüğünü sıkıyor! “IMF’ye direniyoruz.” diyorsunuz, Avrupa Birliğinden gelen bu haksızlıklara da direneceksiniz.

Değerli arkadaşlarım, haksızlıklara direnme unsuru yok Ulusal Program’da. Ne var? Başka şeyler var. Diyor ki mesela: “Din özgürlüğünün önündeki engeller kaldırılacaktır.” Türkiye’de, değerli arkadaşlarım, din özgürlüğünün önünde engeller mi var? Bizim bundan haberimiz yok! Kürsü burada, Sayın Bakandan rica ediyoruz buyursun çıksın, Ulusal Program’da devlet görüşü olarak yazılan Türkiye’de din özgürlüğünün önündeki engelleri şuradan bir anlatsın, biz de öğrenelim.

Değerli arkadaşlarım, Kıbrıs var. Kıbrıs’ta 2003 programını açın, diyor ki: “Politikamızın esası tarafların egemen eşitliği üzerine çözüm aramaktır.” Bu son programa bakıyoruz “egemen eşitliği” lafını çıkartmışlar. Tek taraflı taviz, daha müzakere bitmeden tavizi vermişsiniz. “Egemenlik” lafı yok, bir kelimeyle yok. Nasıl yaparsınız bunu? İşte,  program böyle şeyler içeriyor. Açıyorsunuz sayfalarını “yürürlükteki kanunlar uygulanacaktır” gibi laflar. Böyle reform olur mu? “Yürürlükteki kanunları uygulayacağız.” diyerek bir reform programı çıkarabilir misiniz insanların içine?

Şimdi Kıbrıs’la müzakere yapılıyor. Ne yapılıyor bilmiyoruz. Meclisin haberi yok, muhalefetin haberi yok. Bir tek şey biliyoruz, Kıbrıslı lider çıkmış diyor ki: “Kofi Annan Planı ölmüştür.” Hani sizin politikanızın esası Kofi Annan Planı’nın gerisine gitmemekti. Yani Kıbrıslılar kendileri için Kofi Annan Planı’ndan daha kötüsünü mü kabul edecekler? Tam tersine, belli ki biz Kofi Annan Planı’nda verdiğimizden daha fazla taviz vereceğiz. Bir de hakaret ediyor. Yani bir taraftan “Kofi Annan Planı ölmüştür.” diyor, bir taraftan söyleyeyim size ne diyor 15 Nisan 2008’de: “İşgal ve sömürgecilik bitmeden, Ankara’nın siyaseti değişmeden çözüm yolu açılmayacaktır.” Kim diyor? Rum lider diyor. Siz ne diyorsunuz buna karşı? Hiçbir şey demiyorsunuz, hiç. Tepkiniz yok. Yunanistan Dışişleri Bakanı ne diyor: “Türkiye Kıbrıs’ta işgalcidir.” Siz ne tepki gösteriyorsunuz? Tepki yok. Değerli arkadaşlarım, bu gidiş gerçekten çok kaygı vericidir.

Son olarak şunu da söyleyeyim Kıbrıs’la ilgili: Orams davasını hiç duydunuz mu? Orams davası Kıbrıs’ta son derece ciddi sonuçlar doğurabilecek bir davadır. Yabancıların Kuzey Kıbrıs’ta mal satın almasını engelleyen bir hukuki süreç başlamıştır, Kıbrıs’ta başlamıştır. Avrupa Adalet Divanına taşınmıştır. Avrupa Komisyonu ve Avrupa Adalet Divanı savcısı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

ONUR ÖYMEN (Devamla) – Tamamlıyorum.

…Rumlara hak vermiştir ve bu dava, bu şekilde sonuçlanırsa 6 bin İngiliz ailesi Kıbrıs’taki mallarını Rumlara teslim edecekler, etmeyenler Avrupa’da para ve hapis cezasına çarptırılacak. Türkiye'nin buna tepkisi nedir hiç duydunuz mu şimdiye kadar? Orams davasıyla ilgili olarak Türkiye'nin tepkisini duymadınız. Yurt dışındaki soydaşlarımıza sahip çıkacağız. Yalnız Batı Trakya’daki değil, Avrupa’daki vatandaşlarımız değil, Kafkaslarda yaşayan ve Türkiye’deki vatandaşlarımızın akrabası olan insanlar var Abhazya’da, Osetya’da, başka yerlerde, bunlara sahip çıkacağız, bunların insan haklarını savunacağız.

Ermenistan konusuyla ilgili birkaç cümle söyleyeceğim: Değerli arkadaşlarım, Sayın Cumhurbaşkanımız gitti Ermenistan’a, o ziyaretten bu yana ne sonuç aldık? Ermenilerin toprak işgalinin sona erdirilmesi konusunda gelişme oldu mu? Olmadı. Soykırım konusunda? Olmadı. Ne oldu? Bir tek gelişme oldu: Ermenistan Cumhurbaşkanı, Başbakanı, Yukarı Karabağ’ın bağımsızlığını ilan edeceğini söylediler. Bizim tepkimiz ne oldu? Sayın Bakan diyor ki: “Yeni Ermeni yönetimi çok olumlu bir yaklaşım içerisinde...”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bitiriniz Sayın Öymen.

ONUR ÖYMEN (Devamla) – Bitiriyorum.

“…bundan çok memnunuz.“ diyor Ermenistan’ın tutumundan. Memnun olduğu Ermenistan açıkça diyor ki: “Soykırım mücadelemizi iki misline çıkaracağız ve Yukarı Karabağ’ın bağımsızlığını ilan edeceğiz.”

Şimdi Sayın Bakana soruyorum: Buna ne tepki gösterdiniz?

Değerli arkadaşlarım, bir iki kelimeyle şunu söyleyeyim: Türkiye'nin bazı millî davaları vardır ve bundan da önemlisi millî haysiyeti vardır. Kalkıp da birileri tarihimizde atalarımızın suç işlediğini, katliam yaptığını ilan ederse buna tepki göstermek hepimizin görevi. Sayın Başbakan tepki gösteriyor, ana muhalefet tepki gösteriyor, MHP tepki gösteriyor, Sayın Cumhurbaşkanı ne diyor? Sadece “İnsanların görüşlerini açıklama özgürlüğü vardır.” Eksik. Siz tarihimize sahip çıkacaksınız, milletin onuruna sahip çıkacaksınız, atalarımızı suçlayan ifadelere tepki göstereceksiniz. Biz bunu bekliyoruz ve böyle bir tepki gelmediği için Dışişleri Bakanlığı belki tarihinde ilk defa bocalıyor, iki gün arayla, birbiriyle çelişen açıklama yapıyor. Bir gün Cumhurbaşkanımızın söylediği doğrultuda açıklama, iki gün sonra Başbakanın söylediği açıklama. Sayın Bakan ne diyor? “Efendim, bu açıklama müzakerelerimizi zedelemiştir.” Müzakereleri zedelemeyi bir tarafa bırakın, bu açıklamanın özüne taraftar mısınız karşı mısınız? Siz bu ülkenin Dışişleri Bakanısınız. Lütfen bir tavır takının. Bir tutum izleyin.

Değerli arkadaşlarım, Irak’la ilgili görüşlerimizi çok söyledik, fakat anlaşılan hiçbir etkisi yok. Irak’ın PKK’ya karşı tek bir adım atacağının işareti yok, Amerika’nın işareti yok, sadece Türkiye'ye nasihat veriyorlar…

BAŞKAN – Sayın Öymen

ONUR ÖYMEN (Devamla) – Bitirdim Sayın Başkan, bitirdim.

“Bunları affedin.” diyorlar, “Evlerine gönderin.” diyorlar. Sanki Türkiye'de bir yargı sistemi yok. Bizim mesajımız şu: “Siz Anayasa’dan kaynaklanan yükümlülüklerinizi yerine getirin.”

Son bir cümle, değerli arkadaşlarım, Türkiye Batı medeniyetinin bir parçasıdır. Siz Medeniyetler İttifakı’nda İspanya’yla masaya oturduğunuz zaman, başka bir medeniyetin temsilcisi olarak oturuyorsunuz. Hangi medeniyet? Biz Atatürk’ten beri Batı medeniyetinin bir parçasıyız. Siz Sayın Bakandan rica ediyorum. İspanya Başbakanı Zapatero’nun karşısında hangi medeniyetin temsilcisi olarak oturuyorsunuz? Cumhuriyetin medeniyet anlayışından vaz mı geçtiniz? Cumhuriyetin anlayışı, kültürler farklıdır, medeniyet tektir, Türkiye de o medeniyetin parçasıdır. Siz bu görüşte değilseniz, çıkın, lütfen söyleyin.

Değerli arkadaşlarım, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, dış politika konularında millî menfaatlerimizi sonuna kadar her türlü parti düşüncesinin üstünde savunmaya devam edeceğiz, çünkü dış politika iç politikaya feda edilmeyecek önemli bir konudur.

Hepinizi saygılarla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öymen.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay.

Buyurunuz Sayın Okay. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

CHP GRUBU ADINA HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Bakanlığı bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklayacağım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, demokrasi sadece seçim demek değildir. Seçim, demokrasinin bir biçimi, bir şeklidir. Oysa çağdaş demokrasiler, temel hak ve hürriyetler, hukuk devleti, hukukun üstünlüğü ve kuvvetler ayrılığı prensibini içinde sindiren demokrasilerdir. Herkesin hukukun kurum ve kurallarını içine sindirdiği, kuvvetler ayrımının tam anlamıyla gerçekleştiği demokrasiler çağdaş demokrasilerdir ve bizim Anayasa’mızın yapısı da bu “çağdaş demokrasi” tanımına uygun kuvvetler ayrılığı prensibini getirmiştir. Ancak, bugün, bu kuvvetler ayrılığında, üç kuvvet olan yasama, yürütme, yargı iş birliğinde yasama maalesef yürütmenin tahakkümü ve baskısı altındadır. Parlamento faaliyetleri doğrudan doğruya Hükûmetin inisiyatifiyle sürdürülmektedir. Fakat yürütme, sadece yasama değil aynı şekilde yargı üzerinde de etkin olma çabalarını geçen Parlamento döneminde sürdürmüş ve bu yönde ciddi yasal düzenlemeleri Parlamentonun gündemine taşımıştır. Oysa, sorun şudur: Kuvvetler ayrılığında yargı, mahkemelerin bağımsızlığı ve yargıç teminatıyla ayakta durur. Kuvvetler ayrılığında her üç kuvvet arasında denetleyici ve dengeleyici iş birliği olması lazım. Oysa bugün, yargı üzerinde yürütmenin baskısı açıkçası sulandırılmış, kuvvetler ayrılığı değil kuvvetler iş birliği sürecini getirmektedir. Tabii, bu süreçte ne oluyor? Bu süreçte olan şudur: Hukuk siyasete uydurulmak isteniyor. Oysa, siyaset hukuka uymak zorundadır; hukuk siyasallaştırılmak isteniyor ve siyaset hukuksallaştırılmalıdır.

Bu açıklamaları niçin yaptım? Değerli parlamenter arkadaşlarımın da bilgisi dâhilinde olan hususlar. Bu açıklamaları yapmak zorundayım, çünkü bütçesini görüştüğümüz Adalet Bakanlığının Sayın Bakanının icraatları ve açıklamaları bu açıklamaları yapmak zorunda bırakıyor bizi.

Şimdi, düşünün ki, bir Sayın Adalet Bakanı bir yabancı ülkenin büyükelçisiyle, din bezirgânlığı yapan ve dış ülkelerde vatandaşlarımızın din sömürüsüyle fitre ve zekâtını toplayan ve yandaş siyasete servis yapan bir anlayışın tutuklanan kişilerinin yargılama sürecinin kulisini yapıyor ve Deniz Feneri davasının akıbetinin ne olacağını konuşuyor.

Şimdi, düşünün ki bir Adalet Bakanı, yargı bağımsızlığını savunan, savunmak yükümlülüğünde olan ve yargının en üst kurulunun yargıçlarının açıklamalarından sonra buna “dam üstünde saksağan” diyor.

Değerli arkadaşlarım, düşünün ki bir Adalet Bakanı, yasaya aykırı biçimde dinlendiği tartışmalı olan YARSAV’ın Başkanının veyahut da Anayasa Mahkemesi Başkan Vekilinin telefon dinlemeleriyle ilgili olarak soruşturmayı sürdüren cumhuriyet savcısına müfettiş gönderiyor ve o müfettişle bu iki dosyanın fotokopilerini aldırıyor. Oysa ceza yargılamasında soruşturma gizli. O müfettişler bu dosyanın fotokopilerini niçin alıyor? Niçin bu fotokopilerin alınmasına gerek görülüyor ve  şehitlere “kelle” terörist başına “sayın” diyen Başbakan “Olmaz böyle şey. Hukuk bu kadar zedelenmemeli, bu duruma getirilmemeli. Eğer ben bir manevi tazminata mahkûm edileceksem buna hak veririm, öyle mahkûm edilirim.” diye açıklama yapıp, kendisi hakkında karar veren yargıca müfettiş göndertiyor ve o yargıcı disipline sevk ettiriyor. Oysa Sayın Bakan ve sayın müfettişler de çok iyi biliyorlar ki, kararların geç yazılmasından dolayı Yargıtay Ceza Genel Kurulunda yargılanan hâkimler, mevcut altyapı eksikliğinden, araç gereç eksikliğinden dolayı hepsi beraatle sonuçlanıyor. Bu şu demektir: Bakın, eğer bizim aleyhimize bir karar verirseniz sizin geleceğinizle oynarız, sizi inceleme altında tutarız, disiplin tehdidi altında tutarız. E, şimdi buyurun kuvvetler ayrılığını görün.

Değerli arkadaşlarım bir başka şey: Daha dün Milliyet gazetesinde Sayın Bakanın Sayın Fikret Bila ile yapmış olduğu bir mülakat okudum. Sayın Bakan bir aciz içerisinde ifade ediyordu. Bu gizli dinlemeyle ilgili veya mahkeme kararıyla yapılan dinlemelerle ilgili, evraklar içerisinde bir delil yoksa Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 137’nci maddesi uyarınca hem onlara bilgi verilecek hem de bu evraklar imha edilecek. Sayın Bakan “Valla, evet, Yasa öyle ama Ceza İşleri Genel Müdürü bunlar hakkında soruşturma açmıyor.” diyor. Bakanlığınızın personeli… Bir Bakanın aciz ifade hakkı yok.

Bunun yanı sıra, bir başka şey: Bu ülkede on dört yaşında kız çocuklarını taciz eden bir din bezirgânına onun ruhsal durumunu bozmadığına dair rapor veren Adli Tıp Kurumunun bu hâle gelmesine sebebiyet veren adalet bakanları var bu ülkede. Bu rapor alındıktan sonra o kurumdaki değişikliğin hiçbir pratik yararı yok.

Değerli arkadaşlarım, bu ülkenin Yargı Reformu Strateji Taslağı yüksek yargıyla, yargı mensuplarıyla, Barolar Birliğiyle, sivil toplumla, muhalefet partileriyle, ana muhalefet partisiyle, hiç kimseyle görüşülmüyor ama bu ülkenin Yargı Reformu Strateji Taslağı Avrupa Birliği komiserleriyle görüşülüyor ve Yargı Reformu Strateji Taslağı aslında Avrupa Birliği ile ilerleme raporlarında istenen hiçbir şeyini şu ana kadar getirmiş değil. “Yargınızı bağımsız hâle getirin.” diyorlar ve o kapak açılmıyor ama şöyle bir kapak açılıyor: “Yargıyı nasıl AKP’lileştiririz.” gibi bir kapak açılıyor.

Değerli arkadaşlarım, bir başka şey, o da şu; Sayın Bakan da burada ifade etti, basında da yer aldı, dinlemelerle ilgili: Jandarma dinliyorsa Sayın Bakan yazılı emirle bozma yoluna gidiyor ama MİT ve emniyet dinliyorsa gitmiyor. Jandarma dinlediği için gittiğinde, 26 Kasım 2007 tarihli dinleme için, 4/6/2008 tarihinde yazılı emirle bozma yoluna gidiyor; MİT ve emniyet için -ki bu konuda ben kendilerine yazılı soru önergesi de verdim- iki buçuk ay sonra, “Üç aylık süre dolmuştur.” diyor. Peki, madem MİT ve emniyet dinlemelerinde üç aylık süreye itibar ettiniz de jandarmada niye üç aylık süreye bakmadınız? Açıkçası şudur: MİT ve emniyetin yasal veya yasa dışı toplamış olduğu delillerin hukuki kıymetinin yitirilmemesi için yazılı emir yoluna başvurulmuyor. Peki, yazılı emre başvurmamak kendi ihtiyarında mı? Yasa değişikliğinden sonra, mecbur. Evvelden “Bakan” diyordu, şimdi “Bakanlık” diyor; evvelden “ihtiyari” idi, şimdi “Hukuka aykırılık varsa mecbur.” diyor.

Değerli arkadaşlarım, bir başka husus da şu: Çağdaş demokrasilerde işkenceden adam ölmez, cezaevinde adam öldürülmez. Daha en son örneği, Engin Ceber olayıdır. İşkenceden adam ölmüştür, Sayın Bakan özür dilemiştir. Özür dilemek yetmez. O özür, Sayın Bakanın şahsının yapamadığı iş için olabilir ama o özür demokrasinin özrüdür; özürlü demokrasiyi getirmişsinizdir ve özürle sorumluluktan kurtulamazsınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlarım, adalet bakanları yargı bağımsızlığının tesis edilmesine yardımcı olurlar; yargıyı, siyasetine alet olarak göremezler. Bizde olduğu gibi, “yürütmenin tahakkümünde yasama”, “yürütmenin tahakkümünde yargı” sloganının bayraktarlığını yapamazlar. Değerli milletvekilleri, siyasi tarihte yargıyı boyunduruğuna alma hevesine kapılan birçok siyasi hareketin olduğu bir gerçektir. Ancak bir başka gerçek ise bu siyasi çabaların sonucunun hepsinin hüsran olduğudur.

Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Okay.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk.

Buyurun Sayın Köktürk. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yedi dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından kurulan 58, 59 ve 60’ıncı hükûmetler pek çok konuda olduğu gibi infaz hizmetlerinin planlanmasında ve yürütülmesinde yetersiz kalmış, kronikleşen sorunlar göz ardı edilmiş ve etkin ve kalıcı çözümler üretilememiştir. Bu nedenle her geçen gün artan bu sorunlar karşısında, bugün içinden geçtiğimiz süreçte, ceza infaz kurumları âdeta patlamaya hazır bir volkan hâline gelmiştir.

Sayın Bakanın 12 Kasım 2008 tarihinde Plan ve Bütçe Komisyonunda yapmış olduğu konuşmadaki rakamlar baz alındığında, bugün ülkemizde 384 ceza infaz kurumunda 100.211 tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır. Aradan geçen süre zarfında da bu sayının 103 binleri aştığı ifade edilmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu rakamlar son otuz dokuz yılın rekorudur ve bu rakamlar göz önünde bulundurulduğunda ceza infaz kurumlarındaki hükümlü ve tutuklu sayısı kapasitenin oldukça üzerine çıkmıştır. Hâl böyleyken son yılın sorunu olmayan, son üç dört yılın en büyük, en temel sorunu olan bu husus Adalet Bakanlığınca göz ardı edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanın açıkça rakam vermekten kaçınmasına karşın bugün ceza infaz kurumlarının tutuklu ve hükümlü kapasitesi en iyimser hesaplamayla 70 bin kişidir. Yani 30 bini aşkın, 35 bini aşkın hükümlü ve tutuklu fazlalığı vardır. Bu hükümlü ve tutuklular, ne acıdır ki, ya beton zeminlerde yatmakta ya da yatak nöbeti tutmaktadır.

Diğer bir sorun, tutuklu ve hükümlülerin iaşesi sorunudur. Ceza infaz kurumlarında tutuklu ve hükümlüler için öngörülen günlük iaşe bedeli 3 YTL’dir. Günlük 3 YTL’yle üç öğün yemek çıkarılmaya çalışılmaktadır. Sadece bu değil, kadın cezaevlerinde özellikle anneleriyle birlikte kalan sıfır-altı yaş grubu çocuklar için öngörülen iaşe bedeli ise annelerine takdir edilen ücretin yalnızca yarısı kadar, yani 1,5 YTL’dir.

Değerli milletvekilleri, beslenmenin en önemli olduğu yaş çağında sıfır-altı yaş grubu çocuklar için öngörülen bu iaşe bedeli ve yine mahkûmlar için öngörülen bu iaşe bedelleri, sosyal ve demokratik hukuk devletinde asla makul kabul edilemez.

Yine, ceza infaz kurumlarında kalan tutukluların yargılandıkları mahkemelere sevkleri konusu da diğer bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu konu adil yargılanma hakkının olmazsa olmaz koşuludur. Buna karşın benzin ve mazot yokluğundan dolayı tutukluların savunma yapacakları mahkemelerin önüne götürülemedikleri, yine Türk Ceza Kanunu’nun 94’üncü maddesinden dolayı tutuklananların üç dört ay gibi bir süre ödenek yokluğundan dolayı mahkemelerine gönderilemediği, bir cezaevi gerçekliğidir. Böyle bir gerçeklik karşısında da ülkemizde, maalesef, adil yargılanma hakkının tam olarak somutlaştığından söz etmek olanaklı değildir.

Değerli milletvekilleri, tutukluların ve hükümlülerin sadece insan olmaktan kaynaklanan temel, vazgeçilemez, devredilemez, el konulamaz hakları vardır. Ancak, son aylarda yaşadığımız çoğu olaylar bu hakların ortadan kaldırıldığını tüm çıplaklığıyla ortaya koymuştur. Az önce Değerli Grup Başkan Vekilimiz Sayın Hakkı Suha Okay’ın da ifade ettiği gibi, gözaltında ve ceza infaz kurumlarında görmüş olduğu kötü muameleler ve işkenceler sonucu yaşamını yitiren Engin Ceber, yine Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınıp sağlık ve tedavi hakkı engellenerek daha hâkim karşısına çıkartılmadan yaşamını yitiren Kuddusi Okkır vakaları, maalesef, bir özürle geçiştirilemeyecek kadar ciddi, vicdanlarda derin izler bırakan olaylardır.

Değerli milletvekilleri, ayrıca sadece tutuklu ve hükümlüler açısından değil, cezaevi personeli açısından bakıldığında da oldukça ciddi sorunlar, çözüm bekleyen ciddi sorunlar görülüyor. Cezaevlerindeki mahkûm sayısı, tutuklu ve hükümlü sayısı göz önünde tutulduğunda personel sayısının oldukça eksik olduğu yadsınamaz bir gerçeklik.

Çalışan memnuniyetini öncelikli değer olarak aldığını ifade eden Sayın Bakanımıza ben buradan sormak istiyorum: Sayın Bakanım, icra edilen görevin ağırlığı dikkate alınarak personele yıpranma tazminatının verilmesini ya da erken emeklilik haklarından yararlandırılmasını sağlamadan, personeli idari hizmetler sınıfından güvenlik hizmetleri sınıfına aktaracak düzenlemeleri gerçekleştirmeden, maaş, ücret ve diğer koşulları iyileştirmeden çalışan memnuniyetini nasıl sağlayacaksınız?

Değerli milletvekilleri, az önce de ifade ettiğim gibi, 2002 yılında 59.187 olan tutuklu ve hükümlü sayısı özellikle 2006, 2007, 2008 yıllarında anormal artışlar göstererek, Sayın Başbakanın tabiriyle “Hamdolsun!” yüz binlerin üzerine çıkmış bulunuyor. Her konuda rekor kırmakla övünen Adalet ve Kalkınma Partisinin cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayısında da rekorlar kırdığını açıkça görüyoruz.

Hepimiz biliyoruz ki yoksullaşma arttıkça, çaresizlik arttıkça suçluluk oranı artar. Ekonomideki ve sosyal olaylardaki gerilemelerin, maalesef, bugün içinden geçtiğimiz süreçte mahkûm sayısındaki anormal artışlar olarak önümüze çıktığını çok açık ve net olarak görüyoruz. Ancak, son altı yıldır ulaşılan tarihî başarılardan, kırılan rekorlardan bahseden ve bütçe konuşmasında ekonomik krizin ülkemiz insanlarını nasıl teğet geçtiğini geometri dersi vererek anlatmaya çalışan Sayın Başbakana yukarıdaki az önce bahsettiğim rakamlara atıfta bulunarak buradan seslenmek istiyorum: Sayın Başbakan sizin daha bursla okuturken bugün milyon dolarlık gemilerin sahibi olan çocuklarınızı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Köktürk.

Buyurunuz.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) - …Sayın Maliye Bakanının mısır derken, yumurta derken her geçen gün zenginleşen mahdumlarını ekonomik kriz teğet geçiyor olabilir ancak annesi tarafından bakılamayacağı kaygısıyla karnına kurşun sıkılmak suretiyle henüz daha anne karnında yaşamını yitiren doğmamış bebeği ve ona bu kurşunu sıkan anneyi maalesef ekonomik kriz teğet geçmiyor. İşleri bozulduğu için işten çıkardığı çalışanının eşi tarafından iş yerinde bıçaklanarak öldürülen kantinciyi ve yaşamının bundan sonraki bölümünü cezaevinde geçirecek olan failini maalesef ekonomik kriz teğet geçmiyor. İşsiz kaldığı için cinnet geçiren babaları tarafından katledilen küçücük çocukları ve yok olan, parçalanan, dağılan aileleri de ekonomik kriz teğet geçmiyor; ekonomik kriz onları tam orta yerinden, göbeğinden vuruyor.

Sayın Başbakan, işte ülkemizde az önce vermiş olduğum tutuklu ve hükümlü sayıları son otuz dokuz yılın rekorunu bu nedenle kırıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bitiriniz.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) – Ben bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum ve bu bütçenin işçimizin, memurumuzun, emeklimizin ve cezaevi sorunlarımızı çözeceğine bizler Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak inanmıyoruz. Ancak diğer bütçe dönemlerinde olduğu gibi, bu bütçe döneminde de Sayın Başbakanın, Sayın Maliye Bakanının mahdumlarının zenginleşmelerinin artarak devam edeceğinden de en küçük bir kuşku duymuyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Köktürk.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın İsa Gök.

Buyurun Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yedi dakikadır.

CHP GRUBU ADINA İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Akademisi Başkanlığı hakkında parti grubum adına söz almış bulunuyorum. Saygılar sunuyorum.

Arkadaşlar, Adalet Akademisi Başkanlığı, ülkede karşılaşılan hukuki sorunlara çözüm üretecek olan adli, idari, askerî yargı, hâkim, savcı, avukat, noter ve adli konuda çalışan personelin eğitimi için kurulmuştu. Kanun ne diyor? “Bu Kanunda yazılı görevleri yerine getirmek amacıyla tüzel kişiliğe sahip, bilimsel, idari ve mali özerkliği olan Türkiye Adalet Akademisi kurulmuştur.” diyor; çok güzel.

Arkadaşlar, Akademinin Genel Kurulundan bahsetmek istiyorum size. “Genel Kurul; Bakan, Bakanlık Müsteşarı, Ceza İşleri Genel Müdürü, Hukuk İşleri Genel Müdürü, Kanunlar Genel Müdürü, Avrupa Birliği Genel Müdürü, Personel Genel Müdürü, Eğitim Dairesi Başkanı…” diye devam edip gidiyor.

Bu yapı içerisinde biz özerklik arıyoruz. Yani, çoğunluğu idarenin, Hükûmete bağlı insanların bulunduğu bir yapı var. Bu yapı içinden, arkadaşlar, Genel Kurula ve son, yeni Yönetim Kuruluna baktığınızda çok enteresan bir isim karşınıza çıkıyor: Yeni Yönetim Kurulu Üyemiz Sayın Prof. Dr. İzzet Özgenç arkadaşımız. Bu arkadaşımızın özellikleri nedir arkadaşlar? Sayın Tayyip Erdoğan’ın danışmanı, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin Birinci Hukuk Müşaviri, altı tane şirketin yönetim kurulu üyesi o dönemde, altı tane; bunları size sayabilirim arkadaşlar. Tabii, bunlar da yetmiyor: Şemdinli İddianamesi’nde adı geçti, Şemdinli meselesinde; zinayı suç sayma konusundaki önergeyi veren zat, Adalet Komisyonunda ciddi görevler ifa ediyor; Bakanlar Kurulunun önerisiyle Yükseköğretim Kurulu, YÖK Üyesi oluyor ve Başkan Vekili oluyor YÖK’te. Devam ediyor: Türbanlı öğrencileri yasaya uygun olarak okula almayan rektörleri cezalandırmak için yasa çalışması yapmaya çalışıyor. Falan, falan, falan diye gidiyor. Arkadaşlar, bu arkadaşımız şu anda Adalet Akademisi Yönetim Kurulu Üyesi.

Sayın Fazilet Partisi İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin’in bir lafı var, Akademinin özerkliğinden söz etmenin mümkün olmadığını 2001 tarihli oturumda söylüyor ve diyor ki: “Bu nasıl özerklik?” Doğrudan Hükûmete bağlı, Başbakana bağlı, Etibank davasında bilirkişi raporu yanlı olduğundan mahkemenin reddettiği, Sayın Başbakanın yargılandığı tüm davalardaki bilirkişilerle irtibata geçen, adı hep gündemde olan bir şahıs Bakanlar Kurulu önerisiyle Adalet Akademisinde görevli arkadaşlar. Bu, AKP’nin yargıyı siyasallaştırma, özellikle hâkim, savcının yetiştirildiği Akademi içerisinde kadrolaşma hareketinin açık bir göstergesi. Bu nasıl özerklik Sayın Bakan? Ha, “Bu yalnızca kadro olarak…” Kadro olarak değerlendirmeyin bunu.

Şimdi, bakın, farklı bir şey daha: Size bir yasa maddesi okuyacağım arkadaşlar. Hâkimler ve Savcılar Kanunu madde 35/1, diyor ki: “Hâkim ve savcılar, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun hazırlayacağı Atama ve Nakil Yönetmeliğine…” Üç tane madde var, 61’inci madde, 112’nci madde… Bu maddelerde açıkça “Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluyla alakalı işlerde onun hazırlayacağı yönetmelik…” diyor. Bu Yönetmelik Türkiye’de yıllarca Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca hazırlandı ve yayınlandı.

Arkadaşlar, bir enteresanlık var: Ne hikmetse 18 Kasım 2007 Pazardan itibaren Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kanuni yetkisi elinden gasbediliyor. Adalet Bakanlığı yönetmelik yayınlıyor. Yetki Kurulda, HSYK’da, yetkiyi Adalet Bakanlığı aldı. Ha, bir kere hatayla aldı. Hangi yönetmelik arkadaşlar? 26704. Belki hata oldu. Hata devam ediyor, 26683, 27 Ekim 2007 Cumartesi, Hâkim Savcı Atama Nakil Yönetmeliği’nde gene değişiklik yapıyor Bakanlık, gene değiştiriyor. Yetmiyor, bir değişiklik daha yapıyor. Ne zaman? 21/7/2008 Pazar. Yetmiyor, bir değişiklik daha…

Arkadaşlar, arkadaşlar, ne oluyor? 4 kere Hâkim Savcı Atama ve Nakil Yönetmeliği’ni kanuna aykırı olarak Bakan değiştiriyor. Sayın Mehmet Ali Şahin’in döneminde değiştiriliyor. Bir yetki gasbı var açıkça. Hâkimleri resmen memur olarak görme, başka bir şey değildir bu.

Bunun sonucu ne oluyor arkadaşlar? Bakın, kadrolaşmalar var. Açıkça hâkimlerin, savcıların yetkileri elinden alınıyor. Bunun sonucu arkadaşlar, bir: Adalet Akademisi Başkanı istifa ediyor. Sayın Birsen Karakaş zehir zemberek dilekçeyle istifa ediyor. Diyor ki: “Özerklikten hak getire!” Diyor ki: “Yapılanmadan hak getire!” Diyor ki: “Herkes kurs veriyor zaten, Bakanlık izin veriyor buna.” İstifasına Bakanın cevabı yok, “Herhâlde arkadaşla geçinemedi.” diyor.

Arkadaşlar, başka bir sonucu daha var. Şimdi bakın, bu kadrolaşma, bu kadar müdahale, bu kadar memur olarak görme mantığının bir sonucu daha var arkadaşlar. Nedir biliyor musunuz? Adalet Akademisi web sitesini açın. Burada arkadaşlar, bir ideal hâkim portresi var. Bu yapı içerisinde yetişen bir çocuğumuz… Ben şu anda bu yargının siyasallaştığını, mahkeme kararlarını tartışmıyorum arkadaşlar. Orada yetişen bir çocuğun, bir öğrencinin çizdiği ideal hâkim portresi. Bakın arkadaşlar, ne diyor: “İdeal hâkime nasıl ulaşacağız? Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye’nin hâkimlere dair olan Bab-ı Evvel babı Fasl-ı Evvelde hâkimin niteliklerine yer verilmiştir. Bu faslın ilk maddesi olan madde 1792’ye göre, ‘Hâkim, hakim, fehim, müstakim ve emin, mekin, metin olmalıdır.’ Bu madde çalışmanın ana temasını oluşturacak, madde metinleri açıklanacak, yürürlükteki kanunlarla…” falan diye gidiyor arkadaşlar. Arkadaşlar, bu yapıdan çıkan hâkim adayı, hâkimlik olarak Mecelle’yi aşamıyor, 1800’lerde kalmış, 1800’lerde.  Arkadaşlar, oysa günümüze geldiğinizde günümüzde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun da kabul ettiği hâkimlere yönelik meslek ahlakı standartlarını oluşturmak amacıyla Birleşmiş Milletler Teşkilatı tarafından 2003’te kabul edilen Bangolar Yargı Etiği ilkeleri var. Bunlardan kime ne, kime ne bunlardan! Tek bir mehaz var: Mecelle’de kalınmış bir yapılanma! Arkadaşlar, yargı böyle etkilenmez. Adalet Akademisi, ki hâkim ve savcılarımızın ocağı, bu şekilde yapılandırılmaz. Bu yapının…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

İSA GÖK (Devamla) – Sağ olun Başkanım, teşekkür ediyorum.

Arkadaşlar, bakınız, bunun devamı olarak iş nereye geliyor? Doğrudan hâkim ve savcılar memur hâline sokuluyor. Yönetmelikleri dahi Bakanlık tarafından yapılıyor. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu hiçe sayılıyor. Arkadaşlar, daha önce size örnek vermiştim. Bu örneği tekrarlamakta fayda var. Bakınız, üstünde güneş batmayan imparatorluk, Büyük Britanya. Tabii o kadar emperyalist ki her tarafı sömürüyor, her tarafta devleti var. Orada, kraliçe geldiğinde herkes ayağa kalkar. Kraliçe geldiğinde bir kişi, bir sınıf ayağa kalkmaz arkadaşlar, hâkimler. Hâkimler ayağa kalkmaz. Ama AKP’nin yargıyı etkileme, yargıyı tahakküm altına alma, hatta ve hatta, bunu, arkadaşlar, eğitim aşamasından itibaren elinde tutma  mantığı var ya, Türkiye’yi bitirme noktasına getiriyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözünüzü bitiriniz.

İSA GÖK (Devamla) – Ben, Sayın Bakanın döneminde yargı bağımsızlığı mücadelesinin uğradığı büyük sekteden dolayı kendilerini tebrik ediyorum(!)

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Gök.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe.

Buyurunuz Sayın Ünlütepe. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yedi dakikadır.

CHP GRUBU ADINA HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli üyeler, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Anayasa’mızın Üçüncü Bölümünde yer alan Yargıtayla ilgili düşüncelerimi paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sevgili arkadaşlar, adliye mahkemelerince verilen karar ve hükümlerin son inceleme mercisi Yargıtaydır. Yargıtayın, zaman zaman kendisini ilgilendiren konularda yargı organlarının görüşlerini kamuoyuyla paylaştığı bilinmektedir. Son dönemde Sayın Bakan tarafından, Yargı Reformu Strateji Taslağı, anayasal bir kurum olan Yargıtayın görüşü alınmadan Avrupa Birliği temsilcilerine sunulmuştur. Yargı erkinin geleceğini şekillendiren böylesine ciddi bir tasarının Yargıtaya sunulmadan, görüş ve düşüncesine başvurulmadan Avrupa Birliği yetkilisine Sayın Bakanca verilmesi devlet sorumluluğuyla bağdaşmaz. Hele Anayasa’mızda yer alan erkler arasında üstünlük sıralaması olmadığı ilkesiyle de bağdaşabilir mi? Onunla da bağdaşmaz. Yargı Reformu Strateji Taslağı, yargı bağımsızlığıyla bağdaşmayan ve siyasi iktidarın nasıl bir yargı yaratmak istediğini ortaya koyan ibret verici bir taslaktır. Yargıtay Başkanlar Kurulu, Yargı Reformu Strateji Taslağı’nın içeriği, hazırlanış şekli ve biçiminden duyduğu endişeyi kamuoyuyla paylaştığında Sayın Bakanın buna yanıtı ne oldu? “Dam üstünde saksağan.” Yakıştı mı? Yargıtay Başkanlar Kurulu zaman zaman bu tür bildiriler açıklar. Böyle bir bildiriye bu şekilde yaklaşan başka Sayın Adalet Bakanı var mı diye araştırdım, bulamadım. Bu söz, Sayın Bakanın yargıya bakışını özetliyor. Herhâlde Sayın Adalet Bakanının görevleri arasında yargıyı küçümseyen ve yargıyı inciten açıklamalarda bulunmak olmamalı diye düşünüyorum.

Elbette, yargının iş yükü ve sorunlarına gerekli duyarlılık yeterince gösterilmemektedir. Haziran 2005’te yürürlüğe giren Türk Ceza Yasası yürürlüğe girdiğinde Yargıtayda bekleyen dosyalar, inceleme yapılmaksızın, esasa girilmeden bozularak mahkemelerine iade edilmiştir ve yeni yasaya göre yerel mahkemelerden değerlendirmeler istenmiştir. Yerel mahkemeler bu değerlendirmelerini yapmış ve Yargıtaya geri göndermişlerdir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca yeni Türk Ceza Yasası’na göre esasa girerek incelemeye başlanacağı sırada, 2008 yılında, bu sefer de hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun kapsamı genişletilmiştir. Yargıtaya gelen dosyalar, bu sefer de bu yasa açısından değerlendirilmek üzere usul yönünden bozularak yerel mahkemelere tekrar gönderilmiştir.

Değerli arkadaşlar, 2005 yılından beri, yüce Yargıtay ceza dosyalarında inceleme yapabilme, esasa girebilme olanağını bulamamıştır. Acaba yargıyı mı tıkamak istiyorsunuz? Yargıya olan güvensizliği mi yaratmayı kanıtlamak istiyorsunuz? 2005 yılından bugüne kadar pek çok dava zaman aşımına uğradı ve bu arada şunu uygulamaya çalışıyorsunuz: Çıkarılmayan bir genel af uygulaması gibi ciddi tehlikeleri olan bir uygulamaya gidiyorsunuz. Hukuku işletmemeye çalışıyorsunuz. Bu konudaki Yargıtayın değerli üyeleri düşüncelerini, yargıdaki iş yükü birikiminin bu Adalet Bakanlığının yaptığı çalışmalardan kaynaklandığı açıklanınca, Sayın Bakan: “Sabah dokuz, akşam beş yok. Bu mazeretlerin arkasına kimse sığınmasın. Millet adına görev yapan, gerekirse gece de çalışacak.” diye açıklamada bulundu. Bilinen şudur ki, aşırı iş yükü nedeniyle yargı üyelerinin özveriyle çalışma saatlerine bağlı olmadan görev yaptıklarıdır. Sayın Adalet Bakanı herhâlde yargıç ve savcıları kendi memuru gibi görüyor. Hâlbuki, Anayasa’daki hüküm gereği, hiçbir organ, hâkimlere emir ve talimat veremez, genelge gönderemez. Onlar, Başbakanın kömür dağıtmakta kullandığı vali ve kaymakam değildir. (CHP sıralarından alkışlar) Bu söz tesadüfen mi söylendi? Hayır, tesadüf söylenen bir söz değil. Davranış, yürütme organının, yasama organını olduğu gibi, yargıyı da etki altına almanın bir göstergesidir. Yargıtay bildirisinde de açıkça belirtildiği gibi, yargı bağımsızlığının iktidarca hazmedilemediğini, tarafsızlığı sağlama adı ve aldatmasıyla yürütmeye yandaş, onu koruyup kollayan ve onun tarafından denetlenen bir yargının oluşturulması amaçlanmaktadır. Bugünkü iş yükü tıkanıklığının birinci derecede sorumlusu altyapı oluşturulmadan yapılan yasal düzenlemelerdir. Yani şunu söylemek istiyorum: Adaleti adalete muhtaç hâle getirdiniz. Böyle bir ortam, Sayın Bakan, hiçbir Adalet Bakanının döneminde olmamıştır. Sadece vatandaşlar değil adalet personeli de yargı sisteminden şikâyetçidir.

Biraz önce arkadaşım da belirtti, cezaevleri; cezaevleri ilk defa 100 binin üzerinde tutuklu ve hükümlüyle dolmuştur. Dikkat edin bu suçlulara, ekonomideki yaşanan darboğazlar insanları suç işlemeye itiyor. Ekonomik suçlar rekor seviyeye gelmiştir. Yoksulluğun arttığı yerde yolsuzluk artar, yolsuzlukların arttığı yerde ahlaka aykırı işlenen suçlarda yoğunlukla çoğalma olur. Bu dönemde bunları yaşıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Örneğin, elektrik, su hırsızlığı gibi dosyaların sayısı 100 bini geçmiş, gasp dosyaları 60 bini aşmış, sahtecilik, dolandırıcılık dosyaları 20 bini aşmış bir durumdadır. Bu, getirdiğiniz ekonomik uygulamaların sonucunda karşılaştığımız bir olaydır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bir şeye daha değinmek isteyerek sözlerimi bağlıyorum. Ulusal Yargı Ağı Projesi ile yargılamanın tüm işlemlerinin yürütme tarafından izlenmesi mümkün bir hâle gelmiştir. UYAP projesi Adalet Bakanlığının bünyesindeki daire başkanlığına bağlıdır. Bu olay, başlı başına yargıya müdahale niteliğindedir. Bu davranış kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı olup yargı bağımsızlığını büyük bir ölçüde zedelemektedir. Çok açık ve altını çizerek söylüyorum: UYAP bugünkü yapısıyla yargı teşkilatının telekulağıdır. Bu Ergenekon dosyasındaki hazırlık aşamasındaki olaylarda bu bilgiler Adalet Bakanlığının UYAP bölümünden birtakım yerlere servis edilmiştir. Öncelikle, bu, yeni bir dönemde UYAP kesinlikle yargıdan ayrılacaktır. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bağlanacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bitiriniz.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Bağlıyorum Sayın Başkanım.

Açıkçası, UYAP, bugün artık sizin döneminize gelinceye kadar, Sayın Bakan, hazırlık soruşturmalarına bir güvensizlik yoktu. İlk defa sizin Bakanlığınız döneminde hazırlık soruşturmalarının artık gizliliği diye bir şey kalmadı. Bundan mutlu musunuz? Hayır, mutlu değilsiniz, kimse mutlu değil.

Öncelikle, bu konudaki, UYAP’la ilgili endişelerimi sizlerle tekrar paylaşırken, yeni bütçenin ülkemiz için hayırlı ve uğurlu olması dilekleriyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ünlütepe.

Cumhuriyet Halk  Partisi Grubu adına Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek.

Buyurunuz Sayın Dibek. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yedi dakikadır.

CHP GRUBU ADINA TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, ben de Cumhuriyet Halk  Partisi Grubu adına Danıştay bütçesi üzerindeki düşüncelerimizi paylaşmak üzere söz aldım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Anayasa’mıza baktığımızda 155’inci maddeye, tabii Danıştayla ilgili hükmü göreceğiz. Tabii, Danıştay, geçmişi ta 1868’lere, Şûra- Devlet, yani devlet şûrası olarak tanımlanan, o 1868’lere kuruluşu dayanan, hem 24 Anayasamızda hem  61 Anayasamızda hem de 82 Anayasası’nda yerini bulan gerçekten çok önemli bir yüksek mahkememiz, idare mahkememiz. Gerek Anayasa’mızda gerekse yasalarımızda Danıştaya verilen çok önemli görevler var. Baktığımızda, hem yargılama görevi vermişiz Danıştaya hem inceleme görevi vermişiz hem danışma görevi vermişiz. Bu görevler verilmiş, çok önemli görevler verilmiş ama Danıştay bugün itibarıyla -tabii, bugünü de konuşmak zorundayız geçmişle beraber- hangi koşullarda Türkiye’ye hizmet etmeye çalışıyor? Gerek fiziki koşulları gerekse içinde bulunduğu diğer koşullar, bunların hepsini burada bu kısa süre içerisinde sizlerle paylaşmak istiyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlar, sadece şununla bir başlamak istiyorum, şunu belirtmekte fayda var: Danıştayın, bugün itibarıyla -gelen dosyalar hariç- birikmiş elindeki dosyası yaklaşık 150 bin civarında. Yani dosyalar gelmeye devam ediyor ama 150 bini aşkın dosya şu anda kenarda bekliyor değerli arkadaşlar. Bu dosyalar incelenecek. Bir de, bu arada, işte, sürekli dosyalar da gelmeye devam ediyor.

Bakın, yıllara göre baktığımda, son beş yılla ilgili burada istatistikleri belirteyim. 2004 yılında 66 bin tane dosya gelmiş yargılamayla ilgili görevine -yani diğer görevleri yapmaya çalışıyorlar ama- 2005’te 75 bin civarında dosya gelmiş, 2006’da 85 bin civarında dosya gelmiş, 2007’de 110 bin gelmiş, bu yıl da yaklaşık 120 bin dosyanın Danıştaya yıl içerisinde geleceğini düşünüyoruz ama bir önceki yıldaki devirlerle birlikte şu an 150 bin dosya Danıştayda bekliyor, gelenlerin dışında. Şimdi, böyle çok yoğun ve içinden çıkılamaz bir hâlde oradaki hâkimlerimiz, savcılarımız, üyelerimiz, idari kadro, diğer personel görev yapmaya çalışıyorlar.

Nerede görev yapmaya çalışıyorlar değerli arkadaşlar? Şimdi, Danıştayın, önce, bir binası var Kızılay’da. Sanıyorum her bütçe görüşmesinde burada son yıllarda bu konu konuşulmuştur, ki ben, Meclis geçmiş tutanaklarına da baktım, hepsinde hemen hemen var. Kızılay’da böyle çok sıkışık, dar bir alanda bir binası var, bir ek binası da var kiralık olarak, orada hizmet vermeye çalışıyorlar. Geçenlerde bir ziyarete gittim. Değerli arkadaşlar, aynı odada 2 hâkim, 3 hâkim, 4 hâkim -veya savcı, neyse- arkadaşlarımız, oradaki yargı mensubu arkadaşlarımız görev yapmaya çalışıyorlar. Kalemlerde 8 kişi, 10 kişi ve burası bizim yüksek idare mahkememiz.

Şimdi, Sayın Bakanım burada, Adalet Bakanımız. Tabii, zaman zaman burada kürsüye çıkıyorlar, kendisi çok güzel şeyler söylüyor, işte, “Türkiye’nin her yerinde adalet saraylarını, yeni adalet binalarını, adliye binalarını yaptık.” diyorlar. Gerçekten de yapılması gerekiyor, yapılanlar için de takdirlerimizi sunuyoruz.

Değerli arkadaşlar, yüksek mahkemenin bir hâkimine biz bir oda, bir savcısına bir oda ayıramıyor muyuz Türkiye olarak? İlde yapalım ama şurada, Kızılay’da o insanlar gece gündüz… Bakın, az önce Sayın Ünlütepe de belirtti, Sayın Bakanın geçmişte -ben de burada şahidim- bir sözü vardı, yargı görevi yapan hâkim ve savcılarımız için “Öyle, işte, sabah sekiz, akşam beş çalışmak yok.” diye. Ben buradan Sayın Bakanıma söylüyorum, bir cumartesi pazar Danıştay binasını bir ziyarete gitsin. Oraya gitsin ki, görsün. Hâkim ve savcıların yüzde kaçı cumartesi veya pazar görev yapıyorlar. Orada o kaloriferler yanıyor mu yanmıyor mu? İdari personelin, yani diğer personelin, orada görev yapan personelin yüzde kaçı orada görev yapıyor? Tamamına yakını cumartesi, pazar oradalar. Akşam da sekiz, dokuz, on oradalar, görev yapmaya çalışıyorlar, yapıyorlar. Ama 150 bin dosya hâlâ birikmiş durumda.

Değerli arkadaşlar, sıkışık bir alan, daracık bir alan, otopark yapmaya yer yok. İşte, yaya ve araç trafiğinin çok yoğun olduğu bir yer. Bakın, bundan bir süre evvel, işte hepimizin çok üzüntüyle karşıladığı ve gerçekten bugün Türkiye’nin gündeminde de yeri olan bir Danıştay saldırısı oldu. Ben buradan şunu belirtmek istiyorum: Yani o yüksek yargı, Danıştayın binası orada değil de işte, bugün, kesin yer tahsisi yapılan Eskişehir Yolu’nda bir yer var -birazdan belki sürem kalırsa onunla ilgili de birkaç şey belirtmek isterim ama- gerçekten Danıştayın görevine, sorumluluğuna, anayasal konumuna yakışan bir yerde, hâkim ve savcılarımızın, personelin hak ettiği bir yerde, her türlü önlemin alındığı geniş bir alanda bu görevlerini yapabilselerdi acaba o saldırı olacak mıydı? O saldırının olmasının altında yatan en büyük nedenlerden bir tanesi bu koşullardır. Yani burada sorumluluk varsa, Sayın Hükûmetin, Adalet Bakanımızın da bence bu koşulların düzelmemesini, düzeltilmemesini, kendi sorumlulukları altındaki bu koşulları düzeltmemelerini de bir sorgulamaları gerekir diye düşünüyorum değerli arkadaşlarım.

Şimdi, baktım ben bütçeye. Danıştaya geçen yıl yaklaşık 40 trilyonluk –yani öyle söyleyeyim- bir bütçe ayrılmış, bu yıl için de, yani 2009 için 52 trilyonluk bir bütçe ayrılmış ama bunun 8 trilyonu -yeri ayrılan, güya uzun uğraşlardan sonra Eskişehir Yolu’nda bir yer ayrılmış- o ayrılan yerle ilgili bir ödenek, 8 trilyon ayrılmış. Onun dışında zaten belli bir artış var. Ama Bayındırlık Bakanlığı “-arsası artık Danıştayın elinde olan yere- demiş ki: “Yaklaşık 110 küsur trilyonluk bir harcamayla buraya işte, projesi belli olan bir inşaat, bina yapılabilir ve bu da 2009’da başlarsa işte 2011 yılında da sona erer.”

Değerli arkadaşlar, bu, her yıl konuşula konuşula geliyor. Daha bu yılın yaz aylarında her şey kesinleşmiş, bakıyoruz bütçede bununla ilgili hiçbir ödenek yok. Şimdi, buradan Sayın Bakana yine soruyorum: Bu konuda niye herhangi bir ödenek ayrılmadı? Yani 8 trilyon bir ödenek ayrılmış oraya, bana göre laf olsun diye ayrılmış oraya öyle bir ödenek. Bu yıl hiçbir şey yapmak mümkün değil. Yani 2009 için bahsediyorum. O hâkim, savcılar, o çalışanlarımız orada, bu koşullarda görevlerini sürdürmeye devam edecekler diye düşünüyorum.

Şimdi, yine baktığımda, yaklaşık olarak 400 civarında hâkim ve savcı kadrosu var arkadaşlar Danıştayda. Danıştayın kendisine ait olan lojman sayısı 87 tane. Onun dışında kullandığı lojmanlar da 89 tane, yani yaklaşık 180 tane lojman var ama…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

TURGUT DİBEK (Devamla) – …sadece hâkim ve savcılara tahsis edilen lojmanlar… Yalnızca onlara tahsis ettiğimizi varsayalım, 200’den fazla hâkim ve savcı lojmanda oturamıyor. Onun dışındaki, diğer genel hizmetlerdeki personelin hiçbirini saymıyorum, onlarla beraber yaklaşık 950 civarında kadrosu var, onların hiçbirine böyle bir olanak yok.

Yine dikkatimi çekti, bu da biraz güncel, bunu da belirtmek isterim, Danıştaydaki araçlara baktım, değerli arkadaşlar, iki tane 1995 model Mercedes var, herhâlde bunlar makam aracı olarak kullanılıyor. Onun dışında Doğan marka araç var, 1998 model, üç tane. Çok eski araçlar var, 2001 model var, 2004 model var. 93 model minibüs var, herhâlde personeli taşımak, getirmek için.

Değerli arkadaşlar, Meclis, makam araçlarını -üç yıllık oldu araçlar bildiğim kadarıyla- yeniliyor, yenilerini kiralıyor daha doğrusu, satın alamıyor. Yani Danıştayın yaklaşık on beş yıllık, artık ekonomik ömrünü tamamlamış olan araçlarını burada görünce inanın insanın üzülmemesi mümkün değil. Ben, Sayın Bakanımızın bu konuyu da mutlaka değerlendirmesi gerektiğini düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözünüzü bitiriniz.

Buyurunuz.

TURGUT DİBEK (Devamla) – Sayın Başkanım, sözlerimi tamamlıyorum.

Hatta bir önerim var: Benim ilimin valisini ararlarsa, yani Kırklareli Valisi Hüseyin Avni Coş’u ararsa gerek Bakan veya Danıştay Başkanı, kendisi bu konuda gerçekten çok maharetli! Hani bir laf var “iş bilenin, kılıç kuşananın” diye. Kırklareli Milletvekilimiz de burada. İşte bir makam arabası vardı Mercedes, ardından iki tane 4x4 geldi, biz nereden geldiğini araştırmaya çalışıyoruz ama kendisi bunların bedelsiz olarak özel idareye kazandırıldığını söylemişti. İşte, bu konuda gerçekten çok maharetli bir valimiz var! Sayın Başkan da ararsa, kendisinden yardım isterse tahmin ediyorum Sayın Vali kendisine yardımcı olacaktır diyorum.

Değerli arkadaşlar, bu konuları önümüzdeki yıl da konuşmamak istiyorsak, bizim özellikle bu kadar sorumluluk, bu kadar görev verdiğimiz bu makama saygı göstermemiz gerekir.

Şunu da belirteyim: Ben dosyanın bu kadar artmış olduğu bir ortamda idarenin yani Hükûmetin, kurumların da hukuka ne kadar saygılı olduklarını bir sorgulamak gerektiğini düşünüyorum. İdare bu kadar çok dava üretiyorsa hukuk kurallarını da hiçe sayıyor diye düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Dibek.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Deniz Bölükbaşı.

Buyurunuz Sayın Bölükbaşı. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on beş dakika.

MHP GRUBU ADINA AHMET DENİZ BÖLÜKBAŞI (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığı ve Avrupa Birliği Genel Sekreterliği bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak amacıyla huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

AKP Hükûmetinin dış politika anlayışının temel özelliği, klişe sloganlara dayanması, şekil ve görüntünün, esas ve özün önüne geçmiş olmasıdır. “Kazan-kazan”, “Ezber bozma” ve “Tabu yıkma” gibi içi boş sloganlarla yürütülen, günü ve görüntüyü kurtarmaya yönelik bu dış politika anlayışıyla bugün gelinen noktanın bir başarı ve itibar tablosu olduğu söylenemeyecektir. Avrupa Birliğiyle etnik bölücülüğün siyasi taleplerinin gölgesinde ve Kıbrıs ipoteğinde yürütülen sanal müzakere sürecinin hastalıklı yapısı, Kıbrıs, Irak ve Ermenistan’la ilişkilerde yaşananlar bunun inkâr ve tevil götürmeyen göstergeleridir.

Rumları, Barzani’yi ve Ermenistan’ı memnun edecek adımlar atılması Avrupa Birliği ve ABD ile ilişkilerde Türkiye'nin siyasi rüştünü ispat kriterleri hâline getirilmiştir. Türkiye, Kıbrıs sorununun çözümünde Rumları tatmin etmek için çırpınmakta, diplomatik ilişki kurmak için Ermenistan’ın peşinden koşmakta, Barzani yönetimini tanıma sonucunu verecek süreçlere zorlanmaktadır. Bugün gelinen noktada Türkiye, Avrupa Birliğine mahkûm, ABD’ye mecbur, Barzani, Talabani, Sarkisyan ve Hristofyas’a muhtaç konuma düşürülmüştür. (MHP sıralarından alkışlar)

Bana ayrılan kısıtlı sürede Hükûmetin Barzani ve Ermenistan’la sürdürdüğü müzakere süreçleri hakkındaki bazı endişe ve tespitlerimizi dikkatlerinize sunmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmetinin Irak politikasında son dönemde “paradigma değişikliği” adı altında çok tehlikeli bir zemin kayması yaşanmaktadır. Türkiye’nin PKK ile mücadele, Kerkük ve Türkmenlerin geleceği gibi hayati öncelikleri Barzani odaklı bu yeni yaklaşımla sonu karanlık bir mecraya sokulmuştur. Bugüne kadar tutarlı ve etkili bir Irak politikası geliştiremeyen AKP Hükûmeti Irak’taki gelişmelerin peşinden sürüklenmektedir.

Son dönemde Irak’la imzalanan iki belge bu pusulasız sürüklenişin ibret vesikaları olmuştur. Hükûmet, 28 Eylül 2007 tarihinde Irak’la imzaladığı Terörle Mücadele Anlaşması’nda Türkiye’nin Irak’ın kuzeyinde yuvalanan PKK terörüne müdahale hakkını Irak tarafının iznine bağlayan bir hükmün yer almasına rıza göstermiştir. Ancak yapılan uyarılar üzerine bu sakat anlaşmanın onay sürecini kesmek zorunda kalmış ve anlaşma Meclise sevk edilmeden, Dışişleri Bakanlığınca geri çekilmiştir.

Sayın Başbakanın 10 Temmuz 2008 tarihinde Bağdat’ı ziyareti sırasında imzaladığı Yüksek Düzeyli Stratejik İş Birliği Konseyi kurulmasına ilişkin siyasi bildirinin hikâyesi de çok ilginçtir. Metni, bildiğimiz kadarıyla kamuoyuna açıklanmayan bu bildiri, iki ülke arasında stratejik iş birliğinin temelini oluşturan belge olarak kamuoyuna takdim edilmiştir. Bu bildirinin hazırlanmasındaki özensizlik ve ciddiyetsizlik metnin başlığından başlamış ve Türkçe metnin başlığında “Stratejik” ibaresinin yer alması unutulmuştur.

Bunun yanı sıra, stratejik ortaklık kurduğu iddia edilen bildiride işgal altında bulunan ve iç savaş yaşanan Irak’a Türkiye’den turist turları düzenlenmesi dâhil akla gelecek her konu sanal iş birliği alanı olarak belirlenmiş, ancak ne hikmetse PKK’ya tek kelimeyle de olsa atıf yapılmamıştır. Böyle bir bildirinin nasıl bir stratejik ortaklık kurduğu bizler için bir merak konusu olarak kalacak ve bu iki belge AKP Hükûmetinin basiretli dış politika anlayışının bir ibret belgesi olarak hatırlanacaktır.

Hükûmetin böylesine tutarsızlık ve ciddiyetsizliklerle gölgelenen Irak politikasının odağında ABD’nin baskısıyla Barzani’yle başlatılan siyasi diyalog ve müzakere süreci yer almaktadır. Bu süreçte Dışişleri Bakanlığının etkisi büyük ölçüde şekil ve görüntüyle sınırlandırılmış, özelleştirilen Irak politikası ve “Erbil açılımı”nın yürütülmesi, Başbakanlığa ve imtiyazlı danışmanlara bırakılmıştır.

Barzani’nin PKK’yı “terörist” olarak görmediği, terör tehdidini Türkiye’ye karşı bir pazarlık ve şantaj olarak kullandığı, Türkiye’deki etnik bölücülüğün bayraktarlığını yaptığı bilinen gerçeklerdir. Barzani’nin bu emellerine hizmet edecek bir zeminde siyasi pazarlık süreci başlatılmasıyla, bu şahsa bölücülük konusunda söz söyleyebileceği bir statü kazandırılmış ve Türkiye’nin siyasi çözüm sürecine çekilmesi için kullanılacak bir platform, bizzat AKP Hükûmeti eliyle hazırlanmıştır.

Barzani açısından bakıldığında bu sürecin amacı PKK’nın tasfiyesi olmayıp terör örgütünün eylem potansiyelini koruyarak geçici bir süre için hareketsiz kalmasının sağlanması, Türkiye’nin PKK’ya karşı askerî operasyonlarını durdurması ve böyle bir ortamda ABD’nin de baskısıyla Türkiye’de siyasi çözüm süreci başlatacak adımların atılmasıdır. Hükûmetin başlattığı bu siyasi pazarlık süreci, Barzani’nin bu oyun planına uygun olarak yürütülmekte ve aşağıdaki unsurlardan oluşan bir çerçeve üzerinde çalışıldığı anlaşılmaktadır:

Irak’ın PKK’yı kâğıt üzerinde yasa dışı örgüt ilan etmesi, sözde lider kadrolarının Talabani’nin Aralık 2007’de önerdiği gibi siyasi mülteci olarak bir Avrupa ülkesine gönderilmesi, diğer PKK militanları için “eve dönüş” adı altında siyasi af düzenlemeleri yapılması, silah ve cephanelerinin Barzani peşmergelerine teslim edilmesi ve bu militanların “Mahmur Kampı sakini” statüsüne benzer bir statüyle serbestçe Türkiye’ye dönmelerinin sağlanması.

Talabani’nin dün bir televizyon kanalında PKK’nın talepleri karşılanırsa silah bırakmaya hazır olduğunu, dağdakilerin silahlarını bırakıp hapishanelere değil, evlerine dönmeleri için Türkiye’nin bir şeyler yapması gerektiğini söylemesi, AKP Hükûmetinin bilerek kabullendiği bu tuzağı bütün açıklığıyla ortaya koymaktadır. AKP Hükûmetinin Sayın Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in önce “postal yalayıcı” olarak tanımladığı, sonra da Ankara ziyaretinde mihmandarlığını yapmak durumunda kaldığı bu şahsın siyasi af ve siyasi çözüm konusunda söz söyleme imkânı bulması, bir filozof ve bilirkişi edasıyla ahkâm kesmesi Türkiye’ye şeref ve itibar kazandırmamıştır. Buna imkân veren AKP Hükûmetine bu alanda ne kazandırdığı ise kendilerinin takdir edeceği bir husustur. Böyle bir sürecin fiiliyatta Barzani’nin ara buluculuğunda PKK ile dolaylı bir siyasi pazarlık süreci olacağı ve Barzani’nin bu müşavirlik ve ara buluculuk hizmeti karşılığında Türkiye'nin Kuzey Irak’taki yönetimi siyasi ve hukuki açıdan tanımasının kaçınılmaz olacağı gün gibi aşikârdır.

Değerli milletvekilleri, konuşmamın son bölümünde Hükûmetin altyapısını hazırlamakta olduğu Erivan açılımına ve bu amaçla bir süredir İsviçre’nin ara buluculuğunda Bern’de sürdürülen gizli müzakere sürecine ilişkin değerlendirmemizi yüce heyetinizle paylaşmak isterim.

Teslimiyet ve tavizin adını “komşularla sıfır sorun” politikası koyan Hükûmet, Ermenistan konusunda da keskin bir viraj alarak (U) dönüşü yapmış ve ilişkileri normalleştirmek için Erivan’ın ön şartlarını kabullenerek çok tehlikeli bir yola girmiştir. Ermenistan’la diplomatik ilişki kurulmamasının ve aramızdaki sınırın kapalı olmasının nedenleri bilinmektedir. Türkiye'nin bu konuda bugüne kadar izlediği siyasetin uluslararası hukuka uygunluğu tartışılmayacak bir gerçektir. Zira Ermenistan, Türkiye'nin toprak bütünlüğünü sorgulamakta ve sınırı tanımamaktadır. Doğu Anadolu topraklarının batı Ermenistan olduğunu söyleyerek Türkiye’den toprak taleplerini kayda geçirmiştir. Ağrı Dağı’nı Ermenistan’ın millî sembolü olarak benimsemiştir. Bunun yanı sıra Türkiye’yi soykırım suçuyla mahkûm ettirmek için hayâsız bir uluslararası kampanya yürütmektedir. Dağlık Karabağ ve Azerbaycan’ın topraklarının yüzde 20’si üzerindeki Ermeni işgali sürmektedir.

Türkiye, bugüne kadar Ermenistan’la diplomatik ilişki kurulmasını ve sınırın açılmasını, bu konularda uluslararası hukuka aykırı Ermeni politikalarının değişmesi şartına bağlamıştır ancak AKP Hükûmeti, son dönemde, ABD ve AB baskılarına boyun eğerek geri adım atmak için uygun ortam arayışına girmiş ve Ermenistan’ın bu konularda uluslararası hukuk çizgisine gelmeden önce kademeli olarak diplomatik ilişki kurma ve sınırı açma hazırlığına başlamıştır. Sayın Cumhurbaşkanının millî maç vesilesiyle Ermenistan’ı ziyareti bu yeni politikanın hayata geçirilmesi sürecinde önemli bir aşama olarak kullanılmıştır. Bu durumu kendisine asgari saygısı olan bir milletin ve devletin kabul etmesi mümkün değildir. Hükûmet sözcülerinin tevil gayretlerine rağmen, Erivan’a tek taraflı bir açılımın siyasi, psikolojik ve toplumsal altyapısının oluşturulmasına çalışılmaktadır.

Son dönemde, büyük tartışmalara yol açan ve Ermenistan’ın sahte soykırım yalanının sözcülüğüne soyunan bir grubun başlattığı hayâsız özür dileme kampanyası karşısında Dışişleri Bakanının sergilediği tutum bu bakımdan ibret ve esef verici olmuştur. 1915 olaylarının niteliği hakkında Ermeni iddiaları doğrultusunda bir tespit yapan ve özür dilenmesi gereken bir suç ve suçlu olduğunu belirleyen bu kampanyaya Dışişleri Bakanlığının 17 Aralık 2008 günü gösterdiği ilk tepki “Türkiye’de her konunun rahatlıkla konuşulabilmesi gerekir.” şeklinde tecelli etmiştir. Sahte Ermeni soykırımı konusunda üçüncü ülke parlamentolarında yapılan tartışmalara, konunun tarihçilerin işi olduğunu söyleyerek karşı çıkan Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’deki Ermeni soykırımı yalanının komisyonculuğunu yapan bu grubun utanç verici kampanyasına “serbest tartışma ortamı” adı altında bir anlamda sahip çıkmış ve dolaylı destek vermiştir.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – İmza da atmış mı!

AHMET DENİZ BÖLÜKBAŞI (Devamla) – Bundan bir gün sonra, bu konudaki değerli görüşlerini kamuoyuyla paylaşan Sayın Dışişleri Bakanı, bu tartışmaların Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin son derece kırılgan olduğu bir dönemde yapılmasının iki ülke arasında sürdürülen diyalog sürecine zarar verebileceğini söylemiştir. Sayın Bakanın muğlak ifadelerinden, özür dileme kampanyasından ziyade, buna gösterilen tepkilerin ortaya çıkardığı tartışmalardan rahatsızlık duyulduğu, bunun Erivan açılımına zarar vereceğinden endişe edildiği sonucu çıkmıştır. Bu konuda herkesten önce kararlı bir tepki göstermesi gereken Dışişleri Bakanlığı ve Sayın Bakan, ne hazindir ki patinaj üzerine patinaj yapmış ve demokratik tartışma ortamı gibi gerekçelerin arkasına saklanarak ilk baştan açık ve dik bir duruş sergileyememiştir. Dışişleri Bakanlığının üç gün bekledikten sonra, mecburiyetten kaynaklanan ve kerhen yapılan iki satırlık kısa açıklaması bu gerçeği değiştirmeyecektir. Sayın Bakan, bu durum bulunduğunuz makama hiç yakışmamıştır. (MHP sıralarından alkışlar)

Ermenistan’ın emellerine hizmet eden özür kampanyası, diaspora tarafından Türkiye'nin soykırım geçmişiyle yüzleşmesinin ilk adımı olarak büyük takdirle karşılanmıştır. Bu konuda Türk basınına demeçler veren Ermenistan yetkilileri, bu kampanyanın Türk Hükûmetinin atacağı adımların etkisini görmek için başlatılan bir nabız yoklaması girişimi olabileceği yolunda ilginç değerlendirmeler yapmışlardır. Bu değerlendirmelerin ne derecede geçerli ve sağlıklı sayılabileceğini kestirmek bu aşamada güçtür ancak Türklük değerlerine hakareti düzenleyen Türk Ceza Kanunu’nun 301’inci maddesinin değiştirilmesi tartışmalarında Ermenistan yetkililerinin sözde soykırımın Türkiye’de serbestçe tartışılması ve Türkiye'nin, “Ortak tarih komisyonu” önerisinin değerlendirilebilmesi için 301’inci maddenin bu tartışmalara imkân verecek şekilde değiştirilmesi talebinde bulundukları hatırlanırsa bugün yaşananların geri planı hakkında bazı tereddütlerin oluşması kaçınılmaz olacaktır. 301’inci maddeyi bu şekilde değiştirerek Türk tarihine hakaretin önünü açan Hükûmetin bazı üyelerinin, şimdi özür kampanyasını demokratik tartışma olarak görmelerinin birbirini tamamlar nitelikte olduğu ve bunların tasarlanmış bir oyun planının aşamalarını teşkil ettiği sonucu da çıkarılabilecektir. Sayın Cumhurbaşkanının bu konudaki cesaret verici tutumu ve Sayın Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında sıkışan Sayın Dışişleri Bakanının mütereddit ve çelişkili söylemlerinin akla getirdiği bu ihtimaller, önümüzdeki dönemde yaşanacak gelişmelerle açıklığa kavuşacaktır.

Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmetinin dış politikasının kısa bir bilançosu olarak söyleyeceklerim bunlardır. Dış politikanın yürütülmesindeki zaaflar, Dışişleri Bakanlığı mensuplarının özlük hakları ve maaşlarına ilişkin sorunların çözülmesinde de aynen yaşanmıştır. Başbakanlığın engellemesi ve Dışişleri Bakanının gerekli kararlılığı göstermeyerek bunların takipçisi olmaması nedeniyle bu kronik sorunlar Sayın Bakanın ikinci bütçe döneminde de çözüme kavuşturulamamıştır.

Bunun yanı sıra, Dışişleri Bakanlığında merkez ve yurt dışı kadrolarına atama yapılması da kronik bir sorun hâline gelmiştir. Merkez teşkilatında önemli bazı görevlere bir yıla yakın süredir atama yapılmamakta, bu kadrolar boş tutulmaktadır. Sayın Bakan, bu görevlere dışarıdan tayin yapamayacağını bilmekte ancak kendisi dışında hiç kimse bu ataletinin nedenlerini bilmemektedir.

Sayın Bakan, geçtiğimiz eylül ayında Star gazetesine verdiği bir demeçte sorunlarla değil sorunlara çözüm üretme yeteneğiyle anılmak istediğini söylemiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bitiriniz.

Buyurunuz.

AHMET DENİZ BÖLÜKBAŞI (Devamla) – Bu arzularının inşallah gerçekleşmesini dilerim. Ancak, bu vesileyle, sorun çözmeyi Bakanlığın sorunlarında da hatırlamalarını ve kararname çıkarma yeteneğiyle de anılmak için çaba sarf etmelerinin yararlı olacağını belirtmek isterim.

Dışişleri Bakanlığı ve Avrupa Birliği Genel Sekreterliği bütçelerinin hayırlı olması dileğiyle yüce heyetinizi saygılarla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bölükbaşı.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Faruk Bal.

Buyurunuz Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on beş dakikadır.

MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Bakanlığı ve Yargıtay bütçeleri hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Bu vesileyle, adalete hizmeti şerefli ve haysiyetli bir yaşam tarzı olarak benimsemiş yüksek mahkemelerimizin sayın başkanlarını, çok kıymetli üyelerini, hâkimlerimizi, savcılarımızı, yazı işleri müdürlerimizi, kâtiplerimizi, mübaşirlerimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, 1984 yılından beri bu Mecliste yapılan görüşmelerde yargının sorunları “Temel Sorunlar” başlığı altında nitelendirilmiştir. Ben bunları başlıklar altında birer kez daha sizlere hatırlatmakta fayda görüyorum.

Bunlardan bir tanesi, mahkemelerin iş yükünün çok fazla olması ve yargılama sürelerinin makul bir noktada bitirilememesi, adli işlerde makul sürede bir sonuç alınamamasının yarattığı Avrupa Birliği ile ilgili sıkıntılar. Diğeri, hâkim, savcı ve diğer adalet personelinin sayısının yetersiz olması; hayat standartlarının, mesleklerinin gerektirdiği standarda uygun bir biçimde sağlanamaması ve özlük haklarının onların yaşam tarzlarına uygun bir şekilde düzenlenememesi; bina, araç-gereç ve altyapı hizmetlerinin istenen düzeyde bulunmaması. Bu kapsam içerisinde sıralanan adaletin temel sorunları, Milliyetçi Hareket Partisinin hazırlamış olduğu Millî Yargı Projesi’nde özet olarak şu şekilde tanımlanmaktadır: Dokümantasyon eksikliği, motivasyon eksikliği, otomasyon, standardizasyon ve reorganizasyon eksiklikleri ve bozukluklarıdır.

Değerli arkadaşlarım, bu sorunların içinden sadece binayla ilgili olmak üzere, Adalet ve Kalkınma Partisi altı yıllık tek başına iktidarı süresince bazı il ve ilçelerde binaları yapmıştır, buraya bir çözüm getirmeye çalışmıştır. Ancak altı yıllık iktidarıyla birlikte Adalet ve Kalkınma Partisi biraz önce saydığımız temel sorunlara yeni, temel ve kalıcı sorunlar eklemiştir. Şimdi bunları sizlerle paylaşmaya çalışacağım.

Değerli arkadaşlarım, devri iktidarında AKP yargıyı siyasallaştırma sürecini başlatmıştır. Devri iktidarında AKP yargının hafızasını yok etme çalışmalarını kanuni düzenlemeler çerçevesi içerisinde başlatmıştır, devri iktidarında AKP adalete erişimin bir unsuru olan adliye binalarının kapatılması sürecini başlatmıştır ve Adalet ve Kalkınma Partisinin altı yıllık bu iktidarının neticesinde adaletin kestiği parmak acımaya başlamıştır.

Değerli arkadaşlarım, 2008 yılı bütçesi -Adalet Bakanlığı kapsamında ifade ediyorum- 2 milyar 847 milyon 927 bin liradır. Bu bütçeyle biraz önce saydığımız temel sorunların giderilmesi, halledilmesi ve adaletin kestiği parmağın acımamasını temin etmek mümkün değildir.

Sayın milletvekilleri, rakamlarla bazı hususları bilginize sunmak istiyorum: Almanya’da 100 bin kişiye düşen hâkim sayısı 24,5; İngiltere’de 16,6; Yunanistan’da 28,4; Türkiye’de 9. Türkiye’de mevcut 14.697 hâkim ve cumhuriyet savcısı kadrosundan hâlen 3.796’sı boştur. Hâkim ve savcı sayısı nüfusu bize yakın olan Avrupa Birliği ülkeleriyle değerlendirildiğinde onların üçte 1’i kadarız.

Değerli arkadaşlarım, başta yüksek mahkeme üyeleri olmak üzere hâkim ve savcılar gördükleri hizmetin önemine ve özelliğine uygun bir hayat standardında yaşayamamaktadırlar. Mesleğe yeni başlayan hâkim ve savcılar ile birinci sınıfa ayrılmış hâkim ve savcılar arasındaki ücret makası çok fazla açılmıştır. Yazı işleri müdürleri, icra müdürleri, seçim müdürleri ile bunların yardımcıları arasındaki ücret makası çok açık bir şekilde farklılık göstermektedir. Kâtipler, mübaşirler ve diğer adli personel hak aramak için adalete gidenlerin ilk karşılaştıkları kişilerdir. Ancak bunlar, onlara kaliteli adalet hizmeti sunan personel olmalarına rağmen, evlerine giderken ekonomik sıkıntı içerisinde ve gördükleri iş yükünün ağırlığı içerisinde ezik bulunmaktadırlar.

Değerli arkadaşlarım, adli personel, emsal olan diğer devlet memurlarından daha az ücret almaktadır. Örneğin, bir cezaevi doktoru, Sağlık Bakanlığında görevli bir doktorun yarısı kadar maaş alabilmektedir. Ceza ve infaz kurumlarının durumu daha da vahimdir, 2002 yılında 59 bin civarında olan cezaevindeki mahkûm sayısı, 2007 yılı itibarıyla 90 bini aşmıştır ve bugünlerde 100 bini aşmış bulunmaktadır. Altı yıllık AKP’nin devri iktidarında, fakirleşen halkın mal aleyhine işlenen suçlarda yoğunluğun artmasına yönelik bir sosyolojik  sonuç ortaya çıkmıştır.

Değerli arkadaşlarım, ceza ve infaz kurumları personeli, 103 bin civarındaki bu insanlarla, mahkûm olan insanlarla birlikte yaşamaktadır. Onlarla hapis hayatı yaşamaktadır ancak onlara karşı güvenlik hizmeti sunmaktadır. Dolayısıyla, onların bu iki vasfından hareket etmek suretiyle güvenlik hizmeti tazminatından yararlandırılmaları ve diğer güvenlik hizmetlerinde bulunan kamu görevlilerine yaklaşık bir ücret temin etmelerine imkân sağlanmalıdır. Bunlar mümkün olmamaktadır. Bunların mümkün olmaması adalete olan güveni sarsmakta ve adaletin kestiği parmağı acıtmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, Yargıtayda iş yükü çok daha vahimdir. 2002 yılında cumhuriyet başsavcılığına gelen toplam iş sayısı 317 bin, 2003 yılına devredilen dava dosyası sayısı 109 bin civarındadır. 2007 yılında ise cumhuriyet savcılığına gelen toplam dava dosyası -yaklaşık 2 katı artmış- 531.660’tır, 2008 yılına devredilen 349 bindir. Rakamlar bir vahameti ortaya koymaktadır. Ancak bir başka vahamet 1984 yılında Adalet Bakanı olan Oltan  Sungurlu bu kürsüden bağırıyordu: “Tedbir almazsanız Yargıtaya gidecek dosya sayısı 200 bini aşacak.” diye. Bu süreç içerisinde dosya sayısındaki artış, alınmamış olan tedbirlerle ortaya çıkan sonucun vahametini bize bir kez daha göstermektedir. Bugün Cumhuriyet Başsavcılığı dâhil olmak üzere Yargıtay hukuk ve ceza dairelerine gelen dava dosyası –dikkat buyurun değerli milletvekilleri- 1 milyon 350 bin olmuştur. 1 milyon 350 bin dava dosyası ile 1984 yılında 250 olan Yargıtayın üyeleri cebelleşmekte idi, şimdi yine 250 Yargıtay üyesi bu dosyalarla cebelleşmektedir. Yargıtayın iş yükü ağır değil, çok ağırdır. Bu iş yükünün altından kalkmak zordur. Dolayısıyla bir an önce buna tedbir alınması gerekmektedir.

Bu iş yükü nereden doğmuştur? Bu iş yükü AKP’nin altı yıllık devri iktidarında yarattığı ekonomik ve sosyal çalkantının neticesinde mal aleyhine işlenen cürümlerdeki korkunç artıştır. Hırsızlık, gasp, yağma, kapkaç, elektrik faturasını ödeyemeyenin, doğal gaz faturasını ödeyemeyenin, su faturası ödeyemeyenin işledikleri suçlar yoğun bir şekilde dava dosyası olarak Yargıtayın gündemine gelmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bu iş yükünün artması bu nedenden oluyor, ancak sadece bu neden değil. AKP’nin “Sadece ben yaptım oldu.” diyerek, sadece AKP “Avrupa Birliği istiyor.” diye yutturarak çıkarmış olduğu Türk Ceza Kanunu, Kabahatler Kanunu ve ceza hükmünü taşıyan kanunlarla yapay bir şekilde mahkemelerin ve adliyelerin ve Yargıtayın iş yükünü artırmıştır. O yasalar çıktığı tarih itibarıyla kesinleşmiş olan ve cezası infaz edilmekte olan dosyaların tamamına yakını mahkemelerin önüne tekrar gelmiştir. Yargıtayın elinde bulunan dava dosyaları olduğu gibi mahkemelere gitmiş, mahkemelerin iş yükü şişmiş, oradan gelen dosyalar tekrar Yargıtayın iş yükünü şişirmiştir. Bu büyük bir beceriksizlik örneğidir, bu, cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir hukuk kültürü ihtilalidir ve bu hukuk kültürünün ihtilalinin yaratmış olduğu sonuç, birinci sınıfa ayrılmış başta Yargıtay üyeleri olmak üzere hâkim ve savcıları meslekten soğutmuştur. Bismillah deyip, hukuk fakültesi talebesi gibi yeniden ceza hukuku öğrenmeye kalkışmışlardır. Şimdi bu hatayı anladınız, Yargıtayda bu kadar ağır sonuçlar çıkardığını gördünüz. Ticaret Kanunu’nda aynı hatayı niçin yapıyorsunuz? Borçlar Kanunu’nda aynı hatayı niçin yapıyorsunuz?

Değerli arkadaşlar, bu, bile bile lades değilse bu, Türkiye’ye eziyettir, Türk milletine eziyettir, Türk adaletine eziyettir. Bu eziyeti yapmaya sizin hakkınız yoktur. Evet, bu eziyetler değerli arkadaşlarım, adaletin kestiği parmağı acıtmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, adaletin kestiği parmağın acıttığını Yargıtay Sayın Başkanı 27/9/2008 tarihinde feryat ederek ifade ediyor: “Suça battık!” Bu bir Yargıtay Başkanının söyleyebileceği, sizlere iletebileceği en nazik ve en ağır uyarıdır. Bu uyarıdan niçin ders almıyoruz? Niçin gereğini yapmıyoruz?

Değerli arkadaşlarım, bu kadar ağır iş yükü altında ezilen hâkimlerimizin durumunu Avrupa Birliği üyeleriyle mukayese etmeye gerek duymuyorum, çünkü burada daha önce yapılan konuşmalarda bunlar ifade edildi. Zamanı daha iyi kullanmak için ben başka konulardan sizlere bahsetmek istiyorum.

Dokunulmazlıkların kaldırılmamış olması ve AKP’nin yandaşlarına dokunulamaması, adaletin kestiği parmağı acıtmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, zaman aşımı örtülü bir aftır. Bu aftan yararlananlar ancak hatırı sayılır kişilerdir. Geçmişte de bu vardı, şimdi de vardır. Şimdi olanları ben size ifade etmek istiyorum geçmişte olanlarla birlikte: Jet Fadıl’ın Almanya’dan hortumladığı paralarla Türkiye’de işlemiş olduğu suçlarla ilgili dava dosyası yeni zaman aşımına uğradı. Deprem davalarından yargılananların davası zaman aşımına uğradı. Şişli eski Belediye Başkanının ve kocasının işlemiş olduğu vergi suçları zaman aşımına uğradı. Bunlar adaletin kestiği parmağı acıttı, kamu vicdanını yaraladı.

Şimdi, sizinle ilişkili olarak ifade ediyorum: Hayalî ihracat iddialarıyla ilgili televizyonlarda yapılan konuşmaları herkes dinledi. Komisyon karşılığı iş takipçiliği, nüfuz suistimali, ihaleye fesat karıştırmak, vatandaşın fitresini, zekâtını, sadakasını hortumlamak için dernek kurup, Almanya’dan buraya onları getirerek yayın organlarında, ticarette, siyasette kullanmak isteyenlerin işlemiş olduğu suçlar, Almanya’da işlemiş olduğu suçlar mahkeme kararlarına geçti. O kararların içinde Türkiye’de neler olduğuna dair, uçların Türkiye’de bulunduğuna dair ifadeler yer aldı. Orada, yargıya müdahale olduğuna dair ifadeler yer aldı. Ve buradan, zaman aşımıyla ilgili adaletin kestiği parmağın acıttığını ifade etmiştim. Önümüzdeki süreçte bu suçlarla ilgili, zaman aşımı ile ilgili bir sonuçla karşılaşacaksak adaletin kestiği parmağın yine acıtacağını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, yargının siyasallaşması çok önemli bir sorundur. AKP Hükûmeti göreve geldiğinden bu yana yargının sorunlarını çözmek yerine, bunlardan sadece bina yapmak için elinden geleni yaptı. Ancak geriye kalan sorunlarla ilgili olmak üzere yargıyla cebelleşmeyi, yargıyla çekişmeyi, yargıyla savaşmayı tercih etmiştir.

Danıştaya ulema yolu gösterilmiştir. Anayasa Mahkemesi kararı kurşun ile değerlendirilmiştir. Kuvvetler ayrılığı ilkesi yok farz edilerek…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bitiriniz Sayın Bal.

Buyurun.

FARUK BAL (Devamla) – Teşekkür ederim.

Danıştaya, Anayasa Mahkemesine üye yapısını değiştirecek anayasal modeller bulunmaya çalışmıştır.

Erzurum’da Fevzi Budak isimli bir Millî Eğitim Müdürü vardır. AKP’nin devri iktidarında altı yılda 10 defa görevden alınmıştır, 11 defa yargıdan dönmüştür, Millî Eğitim Bakanı 12'nci defa görevden almıştır. Bu, yargıya AKP’nin saygısının güzel bir ifadesidir!

Değerli arkadaşlarım, Deniz Feneriyle ilgili olmak üzere biraz önce söylediklerime ek olarak ifade ediyorum: Türk hâkimlerinin siyasallaştırma süreci altında alındıkları baskı Almanya’daki hâkimlere kadar uzamıştır.

Adli Tıp Kurumu bir faciadır. Adli Tıp Kurumu seksen küsur yaşına dayanmış bir zatın on altı yaşında, on beş yaşındaki genç bir kıza cinsel istismarını -yandaş basının da etkileriyle- görülmemiş bir hızla sonuçlandırmış ve onun lehine rapor tanzim edebilmiş, ancak mahkemeler bile -Türk mahkemeleri- bu Kuruma, verdiği raporlara…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bal, lütfen sözlerinizi bağlayınız.

FARUK BAL (Devamla) – Tamamlıyorum.

…itibar etmez hâle gelmiştir.

Telefon dinlenmeleri her alanda olduğu gibi yargı camiasında büyük bir sıkıntı ve stres konusudur.

Değerli arkadaşlarım, bu telefon dinlenmesi konusu hâkimleri telefonsuzlaştırma operasyonuna dönüşmek üzeredir. Adli tahkikatın yandaş gazetelerde pehlivan tefrikası gibi verilmesi yargının siyasallaştırılmasının tam bir örneğidir. Bazı yandaş köşe yazarlarının haftalar önce kimlerin göz altına alınacağını ilan etmesini Sayın Adalet Bakanı sanıyorum burada bir şekilde değerlendirecek ve bize ayrıntılı bilgi verecektir.

Değerli arkadaşlarım, tüm bu sorunların çaresi Milliyetçi Hareket Partisi, veri madenciliği, yapay zekâ teknolojisini yargıyla bütünleştirerek, bilim ve teknolojiden yararlanarak çözüm üretmektedir ve bu çözümü sizinle paylaşmaktadır. Veri madenciliği ve yapay zekâ modellemesiyle uyum içerisinde, Türk yargısının tüm bu sorunlardan, dokümantasyon…

BAŞKAN – Sayın Bal, sürenizi epey aştınız, lütfen bağlayınız. 

FARUK BAL (Devamla) – Bitti Sayın Başkan, cümlemi tamamlamama izin verin.

motivasyon, otomasyon, standardizasyon ve reorganizasyon projeleriyle küreselleşmenin önündeki riskleri bertaraf ederek Türkiye’yi 21’inci yüzyıla lider ülke hazırlayabilecek bir vizyonuyla hazırlanmıştır.

Bu vesileyle, bu bütçenin sorunları çözmesine yardımcı olmayacağına inanmamıza rağmen, yargı mensuplarımıza ve ülkemize hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bal.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Recep Taner.

Buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz sekiz dakikadır.

MHP GRUBU ADINA RECEP TANER (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu bütçesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Şahsım ve grubumuz adına sizleri saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, çağdaş ceza ve infaz sisteminin ana amacı, hangi suçu işlemiş olursa olsun onları insan olarak değerlendirip, hükümlü olanı ıslah ederek sosyalleşmesini temin etmek, yeniden suç işlemesini engelleyici çalışmalar yapmaktır. Üretken, kanunlara ve topluluk kurallarına saygılı bireyler hâline getirmek ve toplumu suça ve suçluya karşı korumaktır. Hürriyetlerin, özgürlüğün kısıtlandığı yerlerde tutuklu ve hükümlü olarak bulunan kişilerin topluma yeniden kazandırılmaları ancak ceza infaz kurumlarının sağladığı şartlarla olacaktır. Dolayısıyla, bu da en iyi şekilde iş yurtlarıyla yapılabilecektir.

Değerli milletvekilleri, iki yüz civarındaki ceza infaz kurumlarında hükümlülerin meslek ve sanatlarını ilerletmesi veya meslek veya sanat öğretmek için kurulmuş bulunan atölye ve tesislerin bulunduğu iş merkezleri ve iş yurtları kırktan fazla iş kolunda faaliyet göstermektedir ve yaklaşık          10 bin civarında da mahkûm buralarda çalışmaktadır.

Cezaevlerindeki yoğunluğa baktığımızda iş yurtlarının yetersiz olduğu bir gerçektir ve mevcut iş yurtlarının kapasitesinin artırılması, daha fazla hükümlüye ulaşabilmek için de iş yurtları olmayan cezaevlerine de iş yurtları açılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, cezaevlerinde yaşanan sıkıntılar yıllardır ülkemizin en önemli sorunlarının başında gelmektedir. Özellikle bölücü terörün ortaya çıktığı 1984 yılından 2000’li yıllara kadar geçen süre içerisinde cezaevleri asli işlevlerini kaybetmiş, geçen süre içinde ceza infaz kurumları ıslahevi olacağına militan yetiştiren, uyuşturucunun, mafyanın, şiddetin yuvası hâline gelmişler, yaşanan isyanlarla, ölümlerle, rehin alınan memurlarla, idarenin içeriye dahi giremediği günler yaşanmıştır. İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı iç güvenliği sağlayamamış, denetim yapılamaz hâle gelmiştir.

57’nci Hükûmet döneminde gündeme getirilen belli suçluların yüksek güvenlikli (F) tipi ceza infaz kurumlarına nakli, iş yurtlarının etkin hâle getirilmesi, insan hakları açısından ceza izleme komisyonlarının kurulması gibi yapılan düzenlemelerle zor bir süreç atlatılmış ve devlet tekrar cezaevlerine hâkim olmuştur.

O dönemde, cezaevindeki saltanatı bitenler ile militan eğitim alanlarını kaybeden terör örgütü yandaşları, o günlerden bugüne hâlâ (F) tipine karşı çıkmakta ve sözde aydınlar gibi sözde demokratik kitle örgütü üyesi kisvesi altında insan haklarını paravan kullanarak geçmişin özlemiyle yeni yeni taleplerle ortaya çıkmaktalar. Örneğin, üç kapı üç kilit açılması talebi de benzer bir taleptir ve amaç surda gedik açmaktır.

Değerli milletvekilleri, mevcut 384 ceza infaz kurumunda ve tutukevinde yaklaşık 27 bin personel bulunmaktadır, şu anda 8 bin civarındaki kadro ise boştur. Ceza infaz kurumlarında çalışmakta olan kurum müdüründen idare memuruna, infaz koruma memurundan hizmetlisine kadar tüm çalışanlar çok zor şartlar altında ve stresli bir ortamda görev yapmaktadırlar. Bu noktada, en büyük sıkıntıyı da 22.500 civarındaki infaz koruma memurları yaşamaktadır. Resmî ve dinî bayramlar dâhil yedi gün yirmi dört saat sistemiyle çalışan infaz koruma memurları mahkûmların yemeğinden çöpüne kadar her türlü işi yapmakta, kapalı ve stresli ortamın getirdiği sıkıntıların yanında, mahkûmların ve yakınlarının saldırılarına muhatap olmaktadırlar.

Ceza infaz koruma memurlarının ve çalışanların Sayın Bakandan taleplerini ise şöyle sıralayabiliriz:

1) Özlük haklarının aynı işi yapan diğer güvenlik görevlilerinin seviyesine getirilmesi.

2) Polis, asker ve bazı kamu görevlilerine tanınan beş yıllık yıpranma tazminatı kapsamına alınmaları.

 3) Ceza infaz kurumu çalışanlarına sendikal hakların verilmesi.

4) Lojman sıkıntılarının ve servis aracı eksikliklerinin giderilmesi.

5) Bakanlık sosyal tesislerinden ücretsiz faydalanma.

6) Nöbet ücreti mağduriyetinin giderilmesi ve uygulanmakta olan fazla çalışma oranının artırılması.

7) Komisyonların kaldırılıp, tüm personelin özlük haklarının tek merkezden yapılması.

8) Hâkim ve savcılara uygulanmakta olan brüt maaşın yüzde 10’u oranındaki yargı ödeneğinin tüm adli çalışanlara verilmesi.

9) Emekli olduklarında harç ödemeden silah ruhsatı alabilmeleri.

10) (F) tipi cezaevinde çalışanlara özel ödenek ödenmesi.

Üniformalı personelin görev haricinde adliyelerde çalıştırılmaması, infaz koruma müdürlerinin yetki ve maaşlarının artırılarak Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü olması önündeki engellerin kaldırılması gibi birçok talepleri de devam etmektedir.

Değerli milletvekilleri, gündemde olan adli zabıta kurulmasıyla ilgili çalışmalar konusunda ise, cezaevlerinin güvenliğinin jandarmanın üstünde bir yük olduğunun farkındayız. Ancak, AKP zihniyetinin kurulacak olan adli zabıta konusunda her zaman olduğu gibi liyakat yerine mensubiyet esasıyla hareket edeceğini bildiğimizden tereddütlerimiz var.

Değerli milletvekilleri, bir diğer konu da cezaevlerinin kapasitesi ve artan mahkûm sayısıdır. 2002 yılında 59 bin olan tutuklu ve hükümlü sayısı 2006 yılında 70 bine, 2007’de 90 bine çıkmış, şu anda da 100 bini aşmış durumdadır ve bu son otuz dokuz yılın en yoğun ceza infaz kurumu kapasitesidir.

Her ne kadar Sayın Bakan cezaevlerindeki artışı suç ve suçlu ile mücadeledeki başarıya bağlamakta ise de aslında vatandaşın özellikle 2006 yılından itibaren sosyoekonomik şartlarının her geçen gün daha kötüye gitmesi ve yeterli istihdam alanı yaratılmadığı için oluşan işsiz ve öfkeli kitle bu artışın en önemli sebepleridir. Bugün cezaevlerindeki 100 bin kişinin suç dağılımına baktığımızda mala karşı işlenen suçların ağırlığı ortadadır.

Tekrar kapasite ve doluluk oranına geldiğimizde, mevcut cezaevlerinin kapasitesi yaklaşık 80 bin olduğuna göre…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bitiriniz.

Buyurunuz.

RECEP TANER (Devamla) – …20 bin civarında mahkûm fazlalığı vardır ve özellikle (E) ve (H) tipi cezaevlerinde kapasitenin 2 katı mahkûm olduğu bir gerçektir.

Geçmişte bazı adliyelerin ve bazı cezaevlerinin kapatılması görüşü gündeme geldiğinde Hükûmeti uyarmıştık: Kapatılacak cezaevlerinin yerine yeni cezaevlerini yapmadan kapatmayın, bu ileride sıkıntıya sebep olabilir. Bakanlık gerekli plan ve projeleri yapmadan bu uygulamayı yaptığından dolayı da şimdi bu sıkışıklığı hep beraber yaşamaktayız.

Bu arada da konu cezaevi inşaatlarına gelmişken Sayın Bakandan İmralı sakini bebek katiline arkadaş göndermek için ek bina yapacağına yeni cezaevi inşaatlarına öncelik vermesini talep etmekteyiz ve ayrıca Sayın Bakana sormak isteriz: İmralı inşaatı için Bakanlık bütçesini mi yoksa Başbakanlık özel bütçesini mi kullanmaktasınız?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 yılı bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diler, şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Taner.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Isparta Milletvekili Nevzat Korkmaz.

Buyurunuz Sayın Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz sekiz dakikadır.

MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Danıştay ve Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı bütçesiyle ilgili, şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi adına görüşlerimizi açıklamak üzere huzurunuzdayız. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, hukuk devleti ilkelerinden biri olan idarenin hukuka uygunluğunu denetlemek üzere kurulmuş olan Danıştay, 1984 yılında oluşturulan idare, bölge idare ve vergi mahkemeleriyle birlikte 1868 yılından beri hizmet vermektedir. İdare, kamu kaynağı, kamu gücü kullanmaktadır, örgütlüdür ve kanun önünde nispi koruma şemsiyesi altında görev yapmaktadır. Bireyin hak ve hukukunu bu örgütlü mekanizmaya karşı savunmak ve hakkı teslim etmek işlevi gören Danıştayın, bugün, çözüm bekleyen ciddi sorunları vardır. Tüm iyi niyete rağmen, altından kalkamayacağı ciddi yükleri vardır. Hâkim başına düşen dosya sayısı baz alındığında, 150 bini bulan idare ve dava dairelerindeki dosya sayısı ile dünyadaki en yoğun danıştaylardan birisidir. 2007 yılında 87 bin, bu yıl da yaklaşık 70 bin dosya çıkardığı göz önüne alındığında, bu dairelerin iş yükünü azaltmak için gösterdiği iyi niyetli gayretin boyutu anlaşılacaktır.

Danıştayın etkin ve verimli çalışabilmesinin önünde ciddi engeller bulunmaktadır, ki bunların başında bina yetersizliği gelmektedir. Şu andaki hizmet binasında -rakamın altını çiziyorum değerli milletvekilleri- 776 kişi görev yapmaktadır. Bina, Danıştayın yüklendiği görevlere uygun şartlarda değildir. Gerçekten yoğun ve son derece titiz çalışmaları gereken hâkim ve savcılar, 15 metrekarelik odalarda, 3’ü, 4’ü bir arada görev yapmaktadır. İdari personelin bulunduğu odalarda bu sayı maalesef 7’ye, 8’e çıkmaktadır. Avrupa Birliği projesi peşinde koşan ülkemizde, sistemimizin en köklü, en temel kurumlarından biri olan Danıştayın böyle bir mekânda çalışmak zorunda bırakılmasının anlaşılır hiçbir yönü yoktur. Vakit geçirmeksizin Danıştaya uygun bir hizmet binası bulunması zarureti vardır.

Bu zarureti zorlayan bir de güvenlik problemi vardır ki, yaşanan vahim Danıştay saldırısı da bazı kulaklara küpe olmamış gözükmektedir. Mevcut binanın konumu ve durumu güvenlik meselesini çözme hususunda kurumun elini kolunu bağlamaktadır. Bu vesileyle Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu saldırıyı bir kez daha nefretle kınıyoruz. Öğrendik ki, Sayın Başbakan, Danıştayı ziyaretinde üyelerin de bulunduğu kalabalık bir ortamda, Eskişehir Yolu üzerindeki Halkbank binasının Danıştaya verileceği sözünü vermiştir. Muhtemelen de arkasından “Başbakanın sözü” demiştir. Danıştay mensupları da mutlu olmuşladır. Ancak Sayın Başbakanın siyasi hayatında, çiftçimize, işçimize, esnafımıza ve memurumuza verdiği bu nevi yüzlerce sözden biri olduğunu unutmuşlardır. Nitekim, bırakın bu sözünü yerine getirmeyi, maalesef bu isabetli çözüm yönünde teğet bile geçmemiştir. Yeni bir bina için niyet edilmiştir, yer tahsisi, projesi hazırlanmıştır, bina inşaat maliyeti 112,5 milyon YTL olarak belirlenmiştir. İyi, güzel. Madem yeni bir bina yapacaksınız, destekliyoruz. Ancak 2009 bütçesi için 10 milyon YTL ayrıldığını öğrenince, Hükûmetin bu binayı on bir yılda tamamlamayı düşündüğü ortaya çıkmıştır. Belki de bitirmemeyi, sürüncemede bırakmayı desek daha doğru olur.

Değerli milletvekilleri, bu husus acildir ve kaybedilecek bir gün dahi yoktur. Kimse krizi falan da bahane etmesin. İhtiyacı olan olmayana kömür dağıtıp para buluyorsun da, devletin en temel vazifesi olan adaleti dağıtmakla görevli bir üst yargı mercisinin acil ihtiyacına mı para bulamıyorsun? Adalet alanında tasarruf olmaz. “Hele bir şu krizden çıkalım, ondan sonra daha adil oluruz.” diyemezsiniz. Kaldı ki ekonomik krizin ülkemize, hedeflerine, hakikaten, Sayın Başbakanın tabiriyle, teğet geçip geçmediğini böyle hayati, zorunlu bir yatırımı bitirmekle bir gösterin bakalım, biz de inanalım. Gecikmiş adalet, adalet değildir. Bina sorununun çözümüyle birlikte yeni daireler oluşturulması, yeni personel alımı, hâkim başına düşen dosya sayısının azaltılması da arkasından gelecektir.

Boş kadrolar vardır değerli milletvekilleri, ancak nereye oturtulacağı bilinemediği için boş kadrolara -ki bunların sayısı hâkim, savcı için 27, genel idare için 80 olmak üzere, toplam 171’dir- personel alınamamaktadır. Hâkim açığı, taşrada görev yapan deneyimli hâkimlerden de karşılanamamaktadır çünkü, Ankara’da lojman sıkıntısı vardır. Bu nedenle hâkimler de Ankara’da görev yapmak istememektedirler. Sorunu çözmek isteyenler için formül bellidir, ya yeni lojman alacaksın ya da kira yardımı yapacaksın. Bu sıkıntılar, genel idare hizmetleri söz konusu olunca ikiye, üçe katlanmaktadır. Onlara maalesef lojman da tahsis edilememektedir.

Danıştayın hafızası olarak adlandıracağımız arşivi, bodrumdaki kazan dairesi yanındadır. Kurumda ciddi oranda hizmet aracı sıkıntısı vardır. Bu sıkıntıları gidermekle sadece bir kuruma değil, idarenin hukuka uygunluğunun denetlenmesine de hizmet edeceğinizi unutmayın.

Bu sorunları askıda bırakmak, bir üst mahkemeyi ihtiyaçları konusunda Hükûmete mecbur etmek gibi bir düşünceniz varsa o başka. Yüzde 47 oy almış, iktidar olmuş olabilirsiniz ancak hukukun herkese lazım olduğunu unutmayalım.

Sırası gelmişken değerli milletvekilleri bir anekdotu sizlerle paylaşmak istiyorum. Çok değil, birkaç hafta önce ziyaret ettiğimiz bir Avrupa parlamentosunda Kanuni Sultan Süleyman’ın büyük ebatlarda yağlı boya bir tablosunun asılmış olduğunu gördük. Görevliye sorduk: Neden astınız bu tabloyu buraya? Verdiği cevap hakikaten Hükûmetimize de ders olacak niteliktedir: “İmparatorluğun en güçlü zamanında ve gücünün de zirvesinde olan bir sultan, eğer devlet işlerinde hukukilik arıyorsa biz o insanın resmini asarız.” dediler.

Devleti yönetenlerin, yargı organlarının sorunlarını gidermek ve adalete yardımcı olmak gibi bir yükümlülüğü vardır. Yargıyla didişmek, engel çıkarmak, yargı kararlarını ulu orta eleştirmek devletli bir yöneticinin işi olmasa gerektir. Bu konuda, AKP Hükûmeti, maalesef yargıyla ilişkilerinde hatalarına, günahlarına devam etmektedir. Özellikle personel atamalarında, yargı kararlarını uygulamada iptal edilen yönetmelikleri başka şekil ve ad altında yeniden gündeme getirme, özellikle alt idare mahkemelerine baskı oluşturma gibi uygulamalarında bunları görmekteyiz. Bu anlayışla Hükûmetin saydığımız hukuk dışı ve antidemokratik uygulamalarına son vermesini ve Danıştayın saydığımız problemlerinin çözümünü ve özellikle bina ihtiyacının karşılanmasını Hükûmetten beklediğimizi ve bunun da takipçisi olacağımızın bilinmesini istiyorum.

Değerli milletvekilleri, şu kısa sürede birkaç cümleyle de Adalet Akademisi bütçesine değinmek istiyorum.

Öncelikle bu akademinin kurulmuş olmasıyla hâkim, savcılara ileri eğitimler verilmesini olumlu bulduğumuzu, akademiye yeterli destek verilerek güçlendirilmesi gerektiğini belirtmeliyim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bitiriniz.

Buyurunuz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.

Ancak eksik bulduğumuz şu hususları da yüce heyetinizle paylaşmak istiyorum:

Akademinin temel problemi daimî eğitici kadrosunun olmaması, derslerin kıdemli hâkim ve savcılarla verilmek zorunda kalınmasıdır. Akademi elbette mesleki deneyim ve birikimleri de aktaracaktır ancak aslolan kuruma, akademisyenlerin ders verdiği bir akademi hüviyeti kazandırmaktır. Akademi, kanunların kendisinden beklediği inceleme, araştırma, dokümantasyon, yayın gibi faaliyetleri yerine getirme, uzmanlık eğitimi sağlama gibi görevlerini yerine getirmede de desteklenmelidir.

Adalet Akademisi Yasası’na rağmen, hâlen daha hâkimlerin meslek içi eğitim çalışmaları Adalet Bakanlığı Eğitim Daire Başkanlığınca yürütülmektedir. Bu ikileme bir an önce son verilmelidir. Yargıç ve savcıların eğitim çalışmaları Adalet Bakanlığının elinden alınıp özerkleştirilecek ve bağımsızlığı sağlanacak Adalet Akademisine verilmelidir.

Bu vesileyle hâkim ve savcıların yabancı dil seviyesi artırılarak yurt dışında master ve doktora imkânları geliştirilmelidir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayınız.

Buyurunuz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

…dünyadaki hukuk alanındaki gelişmeleri yakından takip edebilsinler diye.

Bu düşüncelerle 2009 bütçesinin Danıştay Başkanlığına, Adalet Akademisi Başkanlığına, hukuk dünyasına ve milletimize hayırlar getirmesini diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Korkmaz.

Sayın milletvekilleri, birleşime saat 20.00’ye kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.06

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

 

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2007 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunda kalmıştık.

Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına ilk söz İstanbul Milletvekili Egemen Bağış’ın... Yok.

İkinci söz, Çankırı Milletvekili Suat Kınıklıoğlu’na ait.

Buyurunuz Sayın Kınıklıoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA SUAT KINIKLIOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığının 2009 yılı bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Şüphesiz ki beş dakikada dış siyasetimizin bütün konularına hak ettiği kadar değinmek mümkün değildir. Bu sebeple, konuşmamda yakın çevre siyasetimizin somut sonuçlarına odaklanmak istiyorum. Ne var ki, yakın siyasetimizin ayrıntılarına girmeden önce şu önemli dış politika başarılarından bahsetmekte fayda var.

Türkiye 18 Şubat 2008’de Kosova’nın bağımsızlığını tanımıştır. Fransa ve Kıbrıs Rum Kesimi’nin engellemelerine rağmen Avrupa Birliğiyle müzakere sürecimiz başarıyla devam etmektedir.

Türkiye, Ağustos 2008’de Afrika Zirvesi’ne ev sahipliği yapmış, Afrika ülkeleri tarafından Afrika’nın stratejik ortağı olarak ilan edilmiştir.

Ülkemiz, Kafkasya İstikrar ve İş Birliği Platformu’nu başlatarak önemli bölgesel bir inisiyatife imza atmıştır. Ayrıca, Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Dışişleri Bakanımızın Ermenistan ziyareti bölgesel bir devin sahip olduğu öz güvenin tezahürü olarak Güney Kafkasya’nın geleceğine damga vurmaya devam etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye gibi, Balkan, Karadeniz, Kafkasya, Orta Doğu ve Akdeniz bölgelerinin kavşağında yer alan bir ülke için kendi güvenliğini teminat altına almanın en doğru yolu yakın çevresi yani komşuluk alanıyla tam bir yakınlaşma ve entegrasyondan geçmektedir. 2002 yılından bu yana dış siyasetimizin temelinde Türkiye'nin yakın çevresiyle siyasi diyaloğunu artırmak, ekonomik ilişkilerini maksimize etmek, sosyal ve kültürel alanlarda karşılıklı iletişim ve etkileşimi artırmak felsefesi yatmaktadır. Bu felsefenin temelinde Türkiye'nin stratejik derinliği ve merkezî konumlanması önemli bir rol oynamaktadır. Şüphesiz ki Türkiye 1970’li ve 1980’li yılların soğuk savaş düzleminden  tamamıyla sıyrılmıştır. Türkiye, o yıllarda olduğu gibi sadece güvenlik bağlamında anılan ve sadece NATO’nun güneydoğu kanadını savunan bir ülke olmaktan çıkmıştır. Ülkemiz, son yıllarda uluslararası arenada önemli mesafeler katetmiş, büyük oranda güçlenmiş, bölgesel ve küresel ağırlığı artmıştır. Türkiye yakın çevresindeki uluslararası sorunlara çözüm arayan, diyalog sağlayan, arabuluculuk yapan ve hemen hemen tüm bölgesel aktörlerin güvenini kazanmış bir ülke konumuna gelmiştir. Ülkemiz, günümüzde, Kafkasya İstikrar ve İş Birliği Platformu’ndan tutun, Orta Doğu’da Suriye-İsrail görüşmelerine, Lübnan’da yeni bir anayasal düzenin tesisinden, İran, Pakistan ve Afganistan gibi önemli küresel sorunların yaşandığı ülkeler nezdinde olumlu bir nüfuza sahiptir. Bu sebeple Türkiye, uluslararası kamuoyu tarafından ilgiyle takip edilmekte, Ankara’nın görüşleri, hassasiyetleri ve tasarrufları hiç olmadığı kadar dikkate alınmaktadır. Bunun en açık göstergelerinden biri, Türkiye'nin kırk yedi yıl sonra Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeliğine tekrar seçilmesidir. Türkiye, 192 ülkeden 151’inin oyunu almıştır. Bu oy miktarı, İsveç’in 1996 yılında almış olduğu oy miktarından sonra en büyük oy oranına tekabül etmektedir. Bu vesileyle, Dışişleri Bakanlığımızın değerli mensuplarına göstermiş oldukları olağanüstü çabadan dolayı teşekkür etmeyi bir borç biliyorum.

Ekonomik alanda da Türkiye'nin gelmiş olduğu nokta, kasım ayında Başbakanımızın katılımıyla gerçekleşen G-20 Zirvesi’yle teyit edilmiştir. Büyük bir memnuniyetle ifade etmek istiyorum ki Türkiye, dünyanın siyasal ve ekonomik idare sisteminde hak ettiği yerini almaktadır. Çünkü ülkemiz, hem Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeliği hem de G-20 üyeliği ile küresel karar verme mekanizmalarının tam ortasında yer almaktadır. Tekrar ediyorum, Türkiye, küresel karar verme mekanizmalarının tam ortasında yer almaktadır ve inşallah uzun bir süre de bu merkezî konumunu  muhafaza edecektir.

Türkiye'nin yakın çevresiyle stratejik derinliğini artıran dış siyasetin somut kazanımları için sadece şu rakamlara bakmak yeterlidir: 2000 yılında on bir komşu ülkeyle toplam ticaret hacmimiz 10,7 milyar dolar iken 2007 yılında bu rakam 63,4 milyar dolara yükselmiştir. Aynı dönem içinde komşu ülkelere ihracatımızın toplam ihracat içindeki payı da yüzde 9,8’den yüzde 20’ye ulaşmıştır. 2000 yılında on bir komşu ülkeye yaptığımız ihracat rakamı 2,7 milyar dolarken 2007 yılında  21 milyar dolara ulaşmışızdır ve bu rakam yüzde 80 civarında bir artışa tekabül etmektedir. Görüyoruz ki komşularımızla olan ilişkilerimizde tam bir yenilenme ve canlanma meydana gelmiş, bu ülkelerle olan siyasal diyaloğumuz derinleşmiştir. Bu anlamda komşumuz Suriye ile olan ilişkilerimiz gerçekten olumlu bir örnek olarak önümüzde durmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

SUAT KINIKLIOĞLU (Devamla) – 1998 yılında terör örgütünün başının ikamet ettiği bu ülkeyle olan sorunlu ilişkilerimizi hepimiz anımsamaktayız. Bugün bu ülkeyle olan ilişkilerimizin geldiği nokta takdire şayan olup kaliteli bir komşuluk ilişkisine tekabül etmektedir. Ülkemizin yakın çevresiyle yeniden entegre olması, esasında soğuk savaş döneminden kalan bir anormalliğin giderilmesi ve Türkiye’nin güvenliğinin pekiştirilmesi anlamına gelmektedir.

Yakın çevremizle olan ilişkilerin geldiği seviyeyi de sadece kendi başına değerlendirmek doğru olmaz. Giderek artan bir oranda görüyoruz ki Türkiye’nin yakın çevresiyle yürütmüş olduğu başarılı dış siyaset, ülkemizin ABD ve Avrupa Birliğiyle olan ilişkilerinde olduğu gibi Orta Doğu ve İslam dünyasıyla olan ilişkilerine de olumlu olarak yansımaktadır. Türkiye’nin stratejik ağırlığı     dost-düşman tarafından tanınmaktadır. Bu olumlu gelişmelerden gurur duymamak mümkün değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son verirken bu kısıtlı süre içerisinde ana hatlarını çizmeye çalıştığımız komşuluk siyasetimizin tarihsel kimliğimize ve bölgesel sorumluluğumuza yakışır bir şekilde devam etmesi kararlılığında olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle Dışişleri Bakanlığımızın 2009 bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyor, AK PARTİ Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kınıklıoğlu.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kırşehir Milletvekili Abdullah Çalışkan.

Buyurunuz Sayın Çalışkan.

AK PARTİ GRUBU ADINA ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 mali yılı bütçesi içinde yer alan Avrupa  Birliği Genel Sekreterliği bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye - Avrupa Birliği ilişkileri 31 Temmuz 1959’da Avrupa Ekonomik Topluluğuna yaptığımız ortaklık başvurusuyla başlamıştır. 2002 yılına kadar inişli çıkışlı bir seyir izleyen Türkiye - Avrupa Birliği ilişkileri, AK PARTİ iktidar olduktan sonra farklı ve hızlı bir seyir izlemiştir. Partimizin izlediği kararlı ve tutarlı politikalarla ülkemiz Avrupa Birliğinin önümüze koyduğu tüm kriterleri hızlı ve başarılı bir şekilde yerine getirmiş ve 2005 yılında Türkiye, Avrupa Birliğiyle müzakere eden ülke konumuna yükselmiştir. AK PARTİ’nin Avrupa Birliğine tam üyelik hedefine dönük olarak ortaya koymuş olduğu güçlü siyasi irade ve gösterdiği performans Avrupa Birliği tarafını şaşırtacak ölçüde hızlı gerçekleşmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliğiyle ilişkilerimiz açısından en önemli kurumlarımızdan biri de Avrupa Birliği Genel Sekreterliğidir. 4 Temmuz 2000’de kurulan Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, Türkiye’nin Avrupa Birliğine tam üyelik sürecinde kamu kurum ve kuruluşları arasında koordinasyonu sağlayarak ulusal programların hazırlanması, müzakere sürecinin tüm aşamalarının takip edilmesi ve gerekli tüm araştırma ve çalışmaların yapılması görevini ifa etmektedir. Buna ek olarak Genel Sekreterlik, Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki mali İş Birliği koordinasyonunu sağlayarak, desteklenecek öncelikli projelerin programlanması ve izleme çalışmalarının yapılmasıyla da sorumludur.

Avrupa Birliğinin aday üye ülkelere sağladığı mali yardımlar çerçevesinde Avrupa Komisyonu bütçesinden Türkiye’ye, 2002 yılından itibaren bugüne kadar toplam 1,25 milyar avro hibe tahsis edilmiştir. Türkiye için tahsis edilen bu hibe tutarının yaklaşık yüzde 90’ı yani 1,1 milyar avro, başta Merkezî Finans ve İhale Birimi olmak üzere Ulusal Ajans gibi ilgili kurumlarımız tarafından başarılı bir şekilde sözleşmeye bağlanmıştır. Hibe yardımlarından bugüne kadar toplam 4.629 kuruluş faydalanmıştır. Bu kuruluşlara genel olarak bakıldığında 174 kamu kuruluşu, 465 yerel yönetim, 951 sivil toplum kuruluşu, 792 KOBİ, 2.247 eğitim kurumu proje hazırlayarak bu hibe yardımlarından yararlanmıştır.

Hükûmetimiz, Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin müzakere sürecinde görevini daha iyi ve verimli yapabilmesi için kurumun iç yapılanmasının yeniden düzenlenmesi ve personel özlük haklarının düzeltilmesi gibi hazırlık çalışmalarını yürütmektedir.

Ayrıca Hükûmetimiz, Avrupa Birliği fonlarının en etkin şekilde kullanılabilmesi için gerekli yönetim ve kontrol mekanizmalarının oluşturulması konusuna da ayrı bir önem vermektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği ile müzakerelerimiz toplam on fasılda devam etmektedir. Türkiye, Avrupa Birliğine tam üyelik yolunda her zaman ilerleme hâlindedir. Bu süreçte Kıbrıs sorunu gibi bazı siyasi konuların haksız yere gündeme getirilmesi müzakere sürecini olumsuz etkilemektedir. Avrupa Birliği tarafında bazı siyasi liderlerin söylemleri neticesinde ülkemiz kamuoyunda “Avrupa Birliğinin tüm kriterlerini yerine getirsek, tüm reformları yapsak ve müzakereleri tamamlasak da Avrupa Birliği Türkiye’yi tam üyeliğe kabul etmez.” anlayışı maalesef yaygın hâle gelmiştir. Bu anlayış hem halkımızın hem de bürokrasimizin müzakere sürecine olan inancını ve katkısını olumsuz etkilemektedir. Karşılıklı güven sorunu tam anlamıyla ortadan kalkarsa ve müzakereler siyasi istismardan uzak, tamamen teknik seviyede yürütülürse Türkiye tarafı kamuoyu ve bürokrasisiyle müzakere sürecini en fazla üç dört yıl içerisinde bitirilebilecek bilgiye, birikime, kapasiteye ve insan kaynağına sahip durumdadır.

Avrupa Birliği tarafının ülkemize net bir görüntü vermesi gerekmektedir. Siyasi liderler ve dönem başkanları değiştikçe gelen farklı ve tutarsız mesajlar hepimizin kafasını karıştırmaktadır. Ülkemizin Avrupa Birliği müktesebatına uyum sürecinde önüne konulan tüm şartlarını yerine getirmesi, tüm reformları yapması neticesinde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ABDULLAH ÇALIŞKAN - (Devamla) - …Türkiye’nin tam üyeliğinin önünde başka görünmeyen bir engel olmadığı Avrupa Birliği liderleri tarafından açık ve net bir şekilde dile getirilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliğine tam üye olmak, iktidarıyla muhalefetiyle hepimizin ortak amacıdır, ortak niyetidir. Biz, aslında sonuçtan ziyade süreci önemsiyoruz. Avrupa Birliği müktesebatına uyum süreci neticesinde ülkemizin çağdaş ülkelerdeki standartlara, kurallara ve kurumlara kavuşacağına inanıyoruz. Müzakereler çerçevesinde gıda, ulaşım, tarım, enerji, çevre, yargı gibi birçok alanda gerçekleştireceğimiz reformların ve getirilecek standartların hepimizin daha iyi koşullarda yaşamamız için gerekli olduğuna inanıyoruz. Biz, heyecanımızı yitirmeden ülkemizin kısa süre içinde Avrupa Birliğine tam üye olabilmesi  için gerekli tüm çalışmaları yapıyoruz ve yapmaya devam edeceğiz. Ancak ülkemizin diğer aday ülkelerden farklı değerlendirilmesine ve ülkemizin önüne başka aday ülkelerin önüne konmayan tekliflerin ve engellerin konulmasına razı değiliz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayınız sözlerinizi.

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) – Adil ve eşit şartlarda müzakere sürecini kısa sürede neticelendirmeye hazırız. Ümit ediyorum ki Avrupa Birliği de Türkiye’nin ne kadar büyük ve önemli bir ülke olduğunu göz önüne alacak ve müzakere sürecinin siyasi istismarlardan ve suni engellemelerden uzak bir şekilde hızla tamamlanmasına katkı sağlayacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çalışkan.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Ali Öztürk.

Buyurunuz Sayın Öztürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ ÖZTÜRK (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Bakanlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

İnsan odaklı yönetim sistemlerinin en mükemmeli, şüphesiz ki demokrasi ve hukuku üstün tutan hukuk devleti anlayışıdır. Adalet kavramı da ancak bu sistemin içerisinde kendisine yer bulabilecektir. “Adalet mülkün temelidir.” sözü de hukuk devleti talebiyle yargı ve bazı resmî kurumlarımızda esas prensip olarak yerini almıştır. AK PARTİ olarak her zaman hukuk devleti anlayışı ve demokrasi anlayışı savunulmuş ve bu anlamda önemli değişimler ve açılımlar sağlanmıştır. Bu değişim ve açılımlar hem hukuk mevzuatı alanında hem de hukuka hizmet eden yargı mensuplarımızın hizmet alanlarında gerçekleştirilmiştir. Hâlen de bu konularda önemli çalışmalara da devam edilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; pek tabiidir ki bilişim ve teknoloji alanındaki gelişmeler ve sosyal hukuk alanındaki değişimlere bağlı olarak kişi hak ve özgürlüklerinde de yeni anlayışlar, uluslararası anlaşmalar, beraberinde yeni ihtiyaçlar ve yeni hukuki düzenlemelere gidilmesi zaruretini getirmiştir. Avrupa Birliği müktesebatı, sınır aşan ticari faaliyetler, ticari, sosyal alanlardaki oluşumların kendi şartları, bizim de sınır aşan faaliyet içerisinde yer alma çalışmalarımız göz önüne alındığında, kendi iç hukukumuzda ve mevzuatımızda bazı değişimleri gerçekleştirmemiz gerekmiştir. Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu, Kabahatler Kanunu, Çocuk Koruma Kanunu, Bilgi Edinme Kanunu, Denetimli Serbestlik Kanunu gibi bu önemli temel kanunlar dönemimizde yürürlüğe konularak kişi hak ve özgürlükleri önemli ölçüde teminat altına alınmıştır. Çağdaş, demokrat yeni hükümler getirilmiştir. Hâlen Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde yeni Türk Ticaret Kanunu görüşülmektedir. Bu tasarı kanunlaştığında, Türk ticaretine ulusal ve uluslararası yeni boyutlar ve düzenlemelerle önemli katkılar sağlayacaktır.

Yine, özel hukuk alanında temel kanun olan Türk Borçlar Kanunu Meclis Adalet Komisyonunda görüşülmektedir. Hukuk Usulü Kanunu da Meclis alt komisyonunda görüşülmektedir. Bu tasarılar kanunlaştığında, AK PARTİ döneminde hukuk reformu sayılacak önemli çalışmalar olacaktır. Diğer taraftan, Bölge Adliye İstinaf Mahkemeleri Kanunu çıkarılmış, bu konuda fiziki mekânların sağlanması için çalışmalar hızla devam ederken bu mahkemelerde görev alacak hâkim, savcı ve personelin meslek içi eğitimleri tamamlanmıştır.

AK PARTİ Hükûmeti döneminde, yargı alanındaki hukuki ve mevzuat değişiklikleri yanında, adliyelerin fiziki ve teknik imkânlara kavuşmaları da sağlanmıştır. Adaletin sağlandığı mekânların adaletin mehabetine de uyumlu olması elbette gerekirdi. İşte, bu anlamda, 2003 yılından bu yana yaklaşık 100 adliye binası yapılmış, hâlen de 32 civarında adliye binası yapımı devam etmektedir. Bunun yanında, bazı yerlerde kamu kurumlarından devir ya da kiralama yoluyla hizmet binaları ihtiyacı karşılanmıştır.

Bu arada, geçen yıl, Sayın Başbakanımızın açılışını yaparak hizmete giren Konya Adliye Binası, gerçekten elli yılın ihtiyacını karşılayabilecek teknik ve mekân genişliğini haiz “Adalet sarayı” ismine yakışır, mimarisiyle de örnek adliye binası olarak yapılmıştır. Bu vesileyle, Konya Adliye Sarayında görev yapan hâkim, savcı ve tüm adliye personeline sağlıklar ve başarılar diliyorum. Emeği geçenlere de bir kere daha teşekkür ediyorum.

Ferah, geniş, sağlıklı çalışma mekânları, sağlıklı çalışma ve düşünebilmenin önemli unsurlarıdır. Adliyelerimiz, dönemimizde, bina girişlerinde veya bodrumlarda sıkıştırılmış olduğu yerlerden kurtarılmıştır. Eğer böyle sağlıksız çalışma mekânlarında adalet gerçekleşmişse, bu, 10.900 civarında yargı mensuplarının özverili çalışmalarıyla gerçekleşmiştir.

Mefruşat, kırtasiye ve teknik araçlar, artık kıtlık döneminden bolluğa kavuşturulmuştur. Bütün adliyeler, UYAP (Ulusal Yargı Ağı Projesi) bilgisayar ağıyla donatılmış, çalışma şartlarında kolaylıklar sağlanmıştır. Ayrıca, tüm hâkim ve savcılarımıza dizüstü bilgisayarlar verilerek mevzuat ve içtihatlara kolay ulaşmaları sağlanmıştır.

Yargıda adalet, sorunları giderilmiş adalet aktörlerince daha sağlıklı olarak gerçekleştirilebilecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ALİ ÖZTÜRK (Devamla) – Önemli ölçüde temin edilse de yargı ve adliye mensuplarının sorunları yine de vardır. Hassas kurumlarda hassas görev yapanların çalışma hassasiyetlerindeki zorluklar, giderek dava sayısının artması, personel ihtiyacının hâlen varlığı önemli sorunlardır.

Ben, yargının adil, hızlı ve tarafsız gerçekleşmesi için adalet teşkilatında görev alan, sorumluluk bilinciyle, özverili ve Türk milleti adına karar veren hâkim ve savcılarımıza ve tüm yargı personelimize teşekkür edip başarılar dilerken, Adalet Bakanlığı bütçesinin hayırlı olmasını diler, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Mithat Ekici.

Buyurunuz Sayın Ekici. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MİTHAT EKİCİ (Denizli) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, ceza ve infaz kurumlarının toplum düzeninin korunmasında büyük bir önemi vardır. Halkımızın güven içinde yaşaması bu kurumlarımızın vereceği hizmetle doğru orantılıdır. Bu hizmetin kaliteli bir biçimde verilebilmesi için kurulmuş İş Yurtları Kurumu hükümlülerin topluma kazandırılması konusunda etkin bir role sahiptir. Çağdaş infazın en temel ölçütü olan iyileşme faaliyetleri içerisinde olmak çok önemlidir. Çünkü üretmek kişinin kendisini yararlı hissetmesini sağlar.

Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeleri olarak bu sene içerisinde yapmış olduğumuz Tekirdağ, Metris, Bandırma, Kalecik ve Sincan Cezaevleri ziyaretlerinde, hükümlülerin kaldıkları koğuşlar, kütüphane, spor salonu, yemekhane gibi sosyal yaşam alanlarını inceleyip, durumlarının gayet iyi ve memnuniyet verici olduğunu, Bakırköy Kadın Cezaevindeki mahkûm çocuklarının  kaldığı  kreşin çok iyi bir durumda olduğunu gördük. Mahkûmların çalışma yerlerinin temiz ve modern üretim tesisleri olduğunu, aynı zamanda okul görevi üstlendiğini memnuniyetle gördük. Hükümlüler işletmelerde modern üretim yöntemlerini öğrenip sertifika alıyorlar. Böylece, tahliye olduktan sonra daha kolay iş bulma imkânı elde ediyorlar. Hükümlülerin hükümlü olmanın verdiği sıkıntıdan başka, bundan başka, genel anlamda yaşadıkları fiziki ortamdan ve hatta kendilerine verilen yemeklerden memnun olduklarını gördük. Bu tespitler Komisyon tutanak raporlarında da mevcuttur.

Bugün itibarıyla ülkemizde açık ve kapalı, çocuk ve kadın dâhil olmak üzere toplam 384 ceza infaz kurumu mevcuttur. 24 Kasım 2008 tarihi itibarıyla tüm ceza infaz kurumlarımızda 44.157 hükümlü, 40.544 tutuklu, 18.487 hükmen tutuklu olmak üzere toplam 103.188 hükümlü ve tutuklu vardır. Bu sayı, 4616 sayılı Şartla Salıverilme Kanunu’nun uygulandığı 1999 yılında 49.512’ydi.

Bugün itibarıyla ceza infaz kurumlarımızda ranza ve yatak kapasitesi 98.238’dir. Kapasite olarak hâlihazırda herhangi bir sıkıntı olmamasına rağmen hükümlü ve tutuklu sayısındaki artış ivmesi, yeni çağdaş infaz rejimi gereklerine uygun ceza infaz kurumları inşa edilmesini zorunlu hâle getirmektedir. Bu arada tutuklu sayısını terör suçluları ile organize örgüt suçlularının kabartmakta olduğunu dikkatlerinize sunmak istiyorum. Ayrıca, suç ve suçluyla mücadelenin etkin olduğu da ortadadır.

Sayın milletvekilleri, kamuoyunun ve sizlerin de çok iyi bildiği gibi, yakın geçmişte ülkemizde “ceza infaz kurumu” denilince akla isyan, firar, rehin alma, tehdit, adam öldürme gibi hep olumsuzluklar gelmekteydi. Maalesef, bu kurumlarımızda devletin o zaman hâkimiyeti istenilen düzeyde değildi. Bunu, birçok sebebi olmakla beraber, şöyle özetleyebilirim: Sorunların çözümü için yeterli bütçenin olmayışı, terör ve çıkar amaçlı suç işleyenlerin konulacağı yüksek güvenlikli kurumların yokluğu, başta İstanbul ve Ankara olmak üzere büyük şehirlerde kapasite, fiziki yapı ve işletim gibi sıkıntılardan kaynaklanan köklü sorunların varlığı, cezaevlerinin her türlü olumsuzlukların yaşanabildiği büyük koğuş sistemine göre inşa edilmiş olmaları, bir kısmı kiralık olan çok sayıda küçük ilçe cezaevlerinin varlığı, personel eğitim merkezlerinin olmayışı ve infaz hizmetlerinin yerine getirilmesinde ihtiyaca cevap verecek infaz mevzuatımızın yeterli olmayışı.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2008 yılı genel bütçesinden Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğüne ayrılan pay yüzde 0,29’dur. Cezaevi hizmetleri genel bütçenin yanı sıra İşyurtları Kurumu bütçesinden sağlanan destek ile yürütülmektedir. Bu destek sadece ceza infaz kurumlarına değil, diğer adalet hizmetlerinin yürütülmesine ve her türlü yatırımın yapılmasına da imkân sağlamıştır. Bu yüzden İşyurtları Kurumu Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü bünyesinde önemli bir yere sahiptir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

MİTHAT EKİCİ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Size sonuç olarak bir değerlendirme yapmak istiyorum: Ceza infaz kurumlarında son yıllarda yapılan çalışmalar sonucu devlet bu kurumlarda hâkimiyetini tam olarak sağlamıştır.

Yeni inşa edilecek modern ceza infaz kurumlarının yanı sıra ekonomik açıdan devlete yük getirenlerin kapatılarak ülke genelinde ceza infaz kurumu sayısının 2013 yılına kadar iki yüz elliye indirilmesi gerekmektedir.

Sayısı dört olan personel eğitim Merkezine Denizli’de bir yenisi daha eklenerek bu sayıyı beşe çıkartıyoruz. Bu konuda Denizli Valiliği ve Denizli Belediyesiyle protokol imzalanmıştır.

Ayrıca, açık cezaevlerini yaygınlaştırma çalışmaları sürdürülmelidir.

Cezaevlerinde işkence ve kötü muameleye sıfır tolerans uygulanmakta olup bu konuda bütün tedbirler alınmış ve alınmaya devam edilecektir. Amacımız modern ve çağdaş cezaevleri oluşturmaktır.

Sözlerime burada son verirken yüce heyetinizi saygıyla selamlıyor, 2009 bütçesinin milletimize hayırlı olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ekici.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Harun Tüfekci.

Buyurunuz Sayın Tüfekci. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HARUN TÜFEKCİ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi sevgi ve saygıyla selamlarken, 2009 mali yılı Türkiye Adalet Akademisi bütçesi üzerinde konuşmak üzere söz almış bulunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir ülke için gelişmişliğin ve çağdaşlığın en önemli göstergesi o ülkenin eğitim düzeyidir. Eğitime gereken önemi ve değeri vermeyen toplum ya da topluluklar, çağdaşlaşma yolunda gerekli adımı atamayacaklarından gelişemeyecek ve bilgi toplumu hâline gelemeyeceklerdir. Çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak istiyorsak eğitime her kademede önem ve değer vermek zorundayız. Bu anlayıştan hareketle, ülkemizde eğitime verilen önem her geçen gün artmaktadır. Hükûmetimiz eğitim politikalarını bu çağdaş gelişmeler ışığında şekillendirmektedir.

Ülkemizin Avrupa Birliğine üyelik sürecinde hâkim ve savcılarımızın da eğitilmesi amacıyla çok önemli bir yasaya ihtiyaç vardı ki, 2003 yılında içerisinde bulunduğum Adalet Komisyonunun kabulüyle Adalet Akademisi Yasası kabul edildi ve üç ay sonra da bu Yasa’nın gereği olarak Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı kurulmuştur. Adalet Akademisi Başkanlığı, söz konusu Kanun’un 4’üncü maddesinde “Bu Kanunda yazılı görevleri yerine getirmek amacıyla tüzel kişiliğe sahip bilimsel, idari ve mali özerkliği olan Türkiye Adalet Akademisi kurulmuştur.” hükmü gereğince özel bütçeli bir kuruluştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepimizin şahit olduğu gibi, bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelere paralel olarak toplumsal hayatımızın hemen her alanında hızlı bir gelişim ve değişim yaşanmaktadır. Bu gelişim ve değişim, verilen her hizmet alanında ulusal ve uluslararası rekabeti de beraberinde getirmektedir.

Hâkim ve savcılarımızın bu süreçte başarılı olabilmeleri için kendilerini sürekli olarak yenilemeleri ve yetiştirmeleri kaçınılmazdır. Bu sorumluluk ve bilinçle hâkim ve savcılarımız için gerekli her türlü eğitim Avrupa Birliği normlarına uygun olarak süreklilik arz edecek şekilde Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığınca verilmektedir. Türk yargısının temel kurumlarından olan Türkiye Adalet Akademisi, yargı mensuplarımızın mesleklerine daha iyi şekilde hazırlanması doğrultusunda görev ve sorumluluklarını başarı ile yerine getirmektedir. Adalet Akademisi bir eğitim kurumu olarak çağdaş anlayışla yürüttüğü hizmetlerle hukuk devleti ilkesinin ve demokratik değerlerin yerleşmesine ve geliştirilmesine önemli katkılar sağlamaktadır. Hukuk sistemimizin etkinleştirilmesinde, devlete güven ve saygının korunmasında kararlarıyla topluma adalet dağıtan yargı mensuplarına önemli görevler düşmektedir. Bu bakımdan Adalet Akademisi bünyesinde gerçekleştirilen eğitim bir kat daha önem arz etmektedir. Adalet Akademisi Başkanlığının misyonu, yargının adil ve tarafsız gerçekleşmesi için adalet sisteminde sorumluluk alanlara evrensel hukuk anlayışını hedefleyen eğitim hizmetlerini bilimsel yöntemler ve uygulamaların ışığında mesleki tecrübe desteği sunmak, olarak belirlenmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Akademisi Başkanlığı eğitim, danışma ve yardım, inceleme, araştırma ve yayın, dokümantasyon, meslek öncesi eğitim ve staj ile kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirmektedir. Akademi eğitim süresince Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi, Uyuşmazlık Mahkemesi, Yüksek Seçim Kurulu, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, hukuk fakülteleri, Türkiye Barolar Birliği ve Türkiye Noterler Birliği ile iş birliği içerisinde çalışmakta ve uyumlu bir şekilde bu işi götürmektedir. Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığında meslek öncesi eğitim, meslek içi eğitim, hizmet içi ve hizmet öncesi eğitimler verilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Adalet Akademisinde düzenlenen meslek içi eğitimlerle, hâkim ve savcılar ile avukat ve noterlerin dünyada ve ülkemizde meydana gelen ekonomik, sosyal, kültürel ve teknolojik değişim ve gelişmelere uyumları, hukuk ve adalet alanındaki sorunların giderilmesi ve meslek gelişiminin sağlanmasında en üst seviyede yarar sağlanması amaçlanmaktadır. Mesleki gelişmesini sağlama, zamanı verimli şekilde kullanabilme ve karşılaşacakları hukuki problemleri en kısa zamanda kavrayıp doğru çözüm üretebilme becerilerini, insan haklarına ve evrensel hukuk ilkelerine uygun, adil ve hızlı bir yargılama yapabilme becerisini geliştirmek Adalet Akademisinde düzenlenen eğitim programları için vazgeçilmez öncelikler arasındadır. Türkiye Adalet Akademisinde verilen eğitimler ile mevzuatta meydana gelen değişim ve gelişmelerin iletilmesi, uygulamaya yansıtılması ve uygulamada birliğin sağlanması temel hedefler arasında yer almaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

HARUN TÜFEKCİ (Devamla) – Günümüzde, hızlı değişmelere paralel olarak hukuk kuralları da değişen ve gelişen bir yapıya sahiptir. Bu zorunluluğu yerine getirmek amacıyla kurulan Adalet Akademisi hâkim ve savcılarımızın eğitiminde gerek hizmet öncesi ve gerekse hizmet sonrası önemli görevleri yerine getirmiş ve getirmeye devam edecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hâkim ve savcılarımızın yetiştirilmesinde önemli katkıları bulunan Adalet Akademisi Başkanlığımızın bundan sonra da aynı inanç ve azimle çalışmalarına devam edeceğine olan inancımı ifade eder, 2009 mali yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini temenni eder, siz yüce arkadaşlarımızı ve yüce Meclisimizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tüfekci.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Düzce Milletvekili Metin Kaşıkoğlu.

Buyurunuz Sayın Kaşıkoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 mali yılı bütçe kanunu tasarısının Yargıtay Başkanlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyor, bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bir toplumda huzur, barış, birlik ve beraberlik sadece ekonomik kalkınmayla sağlanamaz, bunun yanında hukuk devletinin tüm kurum ve kurallarıyla işlemesi, yargı mekanizmasının hızlı ve etkin bir şekilde çalışması da gerekir. Aslında, bu olmadan ekonominin de gelişmesinden söz edilemez. Sosyal, kültürel ve ekonomik gelişmenin temel şartı ise elbette ki adalettir. İnsan hakları ve özgürlükler ancak hukukun üstünlüğünü kabul eden bir devlet anlayışıyla güvence altına alınabilecektir. Özgürlük ve güvenlik arasındaki hassas denge yine adalet terazisiyle ancak sağlanabilir. Bir canlı için hava ve su nasıl hayati bir ihtiyaçsa adalet de bir toplum için en az o kadar önemlidir. Vatandaşlarımızın yargıya ve devlete var olan güvenini devam ettirmek adil ve hızlı bir yargılamayla ancak mümkün bulunmaktadır. Öte yandan, temiz toplum düzenini gerçekleştirme amacına yönelik olarak yapılacak mücadeleden sonuç alınabilmesi de ancak yargı hizmetlerinin hızlı ve etkili bir şekilde yerine getirilmesine bağlıdır.

“Yargı sürecini hızlandırmak” derken Yargıtayımızın iş yükünün fazlalığından bu noktada bahsetmeden geçmek mümkün değildir. Bunun çaresi olarak birtakım tedbirler üretilmiştir, bölge adliye mahkemeleri bu Meclis çatısı altında kanunlaştırılmış ve inşallah 2010 yılından sonra yargımızın hizmetine girecektir.

Değerli arkadaşlar, bu konuda Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca alınan karar doğrultusunda bu mahkemelerin binaları da yavaş yavaş tamamlanmakta ancak bir gerçek daha ortaya çıkmaktadır ki kurulması düşünülen sayının en az 1 kat daha artırılması gerektiği ortaya çıkmaktadır. Hâkim ve savcılarımızın görev yaptığı adliye binalarımızı süratle yeniliyoruz. Bunu birçok milletvekili arkadaşım ve arazide olan değerli vatandaşlarımız gerçekten Osmanlı ve Selçuklu mimarisiyle yapılan, son derece adına yakışır, saray niteliğindeki binalarla görme imkânına sahiptir.

Değerli arkadaşlar, bunun sonucu olarak daha önceki eski, yetersiz, kiralık iş hanlarında adalet dağıtmaya çalışan mahkemelerimiz belirli bir program çerçevesinde inşa edilen çağdaş araç ve gereçlerle donatılmış adliyelerimizde bugün çok daha iyi şartlarda adalet dağıtabilmektedir. Bu çerçevede yapılan çalışmalar neticesinde hedef, tüm cumhuriyet dönemi boyunca yapılmış kapalı bina alanının en az 4 katı miktara ulaşmaktadır. Demek ki “Nereden nereye” demenin tam noktasıdır burası. Cumhuriyet döneminde ulaşılan miktar ve beş yılda gelinen bunun 4 katı miktar.

Değerli arkadaşlar, cüzdanı ile vicdanı arasında hâkimlerin sıkıştığından bahseden Yargıtay başkanlarını hep birlikte gördük, hep birlikte dinledik, hepimizi üzen gelişmelerdi bu gelişmeler. Hamdolsun bugün için bunu söyleyecek yüksek yargı mensubu ve yerel, adli, idari, askerî hiçbir hâkimimiz şu anda mevcut değildir.

Değerli arkadaşlar, hukuk kurallarının ülkenin her yerinde aynı anlam verilerek uygulanmasını sağlamak yani içtihat oluşturmak, Yargıtayımızın ana görevlerinden birisidir. Hukuk kuralları birlikte tesanüt içinde uygulandığı zaman bir anlam kazanabilmektedir. Yargıtayımız bugüne kadar bu alanda gerçekten üzerine düşen vazifeyi layıkı veçhile yerine getirmiş, bu konuda büyük katkılar sağlamıştır. Yüksek Mahkememizin elbette ki süreç içinde eleştirilebilecek de birçok kararı vardır. Önemli olan, burada yapıcı olmaktır, bilimsel, akılcı ve çözüme bizi yaklaştıracak eleştirilerde bulunmaktır, insaf ölçüleri içinde hareket etmektir. İşte, bunları ayarlayabilirsek, bu anlamda hukuki çerçevede kalarak yapıcı eleştirilerimizi ortaya koyarsak, bundan Türk adaleti ve Türk hukuk sistemi faydalanacaktır ve istifade edecektir.

Ancak, beni son derece üzen bir gelişmeyi sizlerle paylaşmadan geçemeyeceğim değerli arkadaşlar. Maalesef, özellikle son zamanlarda, öyle görsel ve yazılı yayınlarla karşılaşıyoruz ki bunu hem hukuken hem de vicdanen içimize sindirmenin mümkün olmadığını sizlerle paylaşmak istiyorum. Özellikle televizyon programlarında sabah kuşaklarında, reyting kaygısıyla, hiçbir insaf ölçüsüyle bağdaşmayacak şekilde, gerçekte yaşanmış olayların, yargıya taşınması da muhtemel olayların, belki de yargının gündemindeki olayların, ehliyetsiz, liyakatsiz, bu konuda eğitim almamış kalemler tarafından…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

METİN KAŞIKOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

…cüppesiz hâkim ve savcılar bu işleri ele almakta, yargılamayı yapmakta, halktan oluştuğunu ileri sürdükleri jürilere onaylatmakta ve insafsızca da infaz etmektedirler.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – RTÜK var orada RTÜK, onlara söyle!

METİN KAŞIKOĞLU (Devamla) – Biraz sabrederseniz söyleyeceğim, biraz sabır!

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – RTÜK bize bağlı değil size bağlı!

METİN KAŞIKOĞLU (Devamla) – Neredeyse verilen karar infaz edilirken burada verilen kararların incelemeye tabi olacağı maalesef bir temyiz mahkemesi de yoktur, verilen kararlar kesin hüküm oluşturmaktadır. RTÜK’ün bu konuya bir an önce el atmasını ve sanal mahkemelerde gerçek olayların yargılanmasını önlemesini Türk milleti adına ben kendilerinden talep ediyorum.

Diğer yandan, görülmekte olan davalarla ilgili olarak bazı siyasilerin hüküm verilmeden kesin hüküm verilmiş gibi hareket etmeleri de ayrı bir garabet oluşturmaktadır. Mesleği avukatlık olan bir siyasi parti başkanımızın -isminin çok önemli olduğunu düşünmüyorum- demokrasimizi yakından ilgilendiren çok önemli iddialar ve suçlamalar içeren bir davada âdeta gönüllü avukatlığa soyunmuş olmasını da yüce Türk milleti asla affetmeyecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – O sorunu savcıya sor, savcıya.

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayınız.

Buyurunuz.

METİN KAŞIKOĞLU (Devamla) – Sözlerimi bağlıyorum Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.

İnşallah bu gönüllü avukatlığın arkasında, suçlanma ve iş birliğinin açığa çıkması endişesi yoktur. İnşallah çarşafa dolanmaz. İnşallah Türkiye, eski, zannettikleri Türkiye olmayacaktır.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – “İnşallah” niye? Savcıya sor. Savcı bilmiyor mu?

METİN KAŞIKOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Savcı bilmiyor mu Sayın Kaşıkoğlu?

METİN KAŞIKOĞLU (Devamla) – 2009 mali yılı bütçe kanununun Yargıtay Başkanlığı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, hepinizi en kalbî duygularımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Savcıya sor, savcıya! Savcı biliyor ya! Merak etme, durumu savcı biliyor.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaşıkoğlu.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeeddin Akbulut.

Buyurunuz Sayın Akbulut. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Danıştay bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, görevi başında 17 Mayıs 2006 tarihinde menfur bir saldırı sonucu hayatını kaybeden Danıştay üyesi, eski vali, meslektaşım Sayın Mustafa Yücel Özbilgin’i rahmetle anıyor ve bu saldırıyı gerçekleştiren kişi ya da kuruluşları, örgütleri lanetle kınıyorum.

Ayrıca, burada biraz önce konuşma yapan Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü Sayın Turgut Dibek, hiç gereği ve ilgisi yokken, burada bulunmayan, cevap verme hakkı da bulunmayan değerli Kırklareli Valimizi, Sayın Hüseyin Avni Coş’u saygısız bir şekilde eleştirmiş…

VAHAP SEÇER (Mersin) – Avukatı mısın sen onun ya?

TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Devamla) – …ve bu sözlerini burada doğru bulmadığımı ve yakışmadığını ifade etmek istiyorum.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, bir milletvekili hakkında “saygısız” ifadesini kullanamaz efendim. Hele özellikle de eskiden bürokratik deneyimi olan birisinin hiç kullanmaması lazım.

BAŞKAN – Anlayamıyorum Sayın Kılıçdaroğlu, bir dakika. Konuşmadan sonra dinleyeceğim.

TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde ilk defa 1868 yılına dayanan ve o zamanki adı Şûra- Devlet olan Danıştay, imparatorluk döneminde elli dört yıl görev yaptıktan sonra cumhuriyet döneminde yeniden kurulmuş önemli bir yargı organımızdır. İdari yargının en tepesinde bulunmaktadır. Danıştay, Anayasa’nın 155’inci maddesine göre, yürütme organına yardımcı bir inceleme, danışma ve karar organı olmanın yanı sıra, yönetimin yargı yoluyla denetlenmesinde etkin ve önemli bir görev yapmaktadır. Bu konumu nedeniyle Danıştay hukuk devletinin korunmasında ve etkinlik alanının genişletilmesinde çok önemli bir yerde bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa’nın “İdarenin her türlü eylem ve işlemleri yargı denetimine tabidir.” ilkesi uyarınca Danıştay diğer vergi ve idare mahkemeleriyle beraber bu görevi yerine getirmektedir.

Değerli arkadaşlarım, yargı ve hukuk, herkese her zaman lazım olan ve “Adalet mülkün temelidir.” özdeyişinde ifadesini bulduğu gibi, insan hayatının, devlet ve ülke varlığının temeli ve olmazsa olmazıdır. Bu nedenle, yargının herkese aynı mesafede ve objektif kalmasının önemi çok büyüktür. Zaman zaman Danıştayın bazı kararlarının kamuoyunca çok fazla eleştirildiğine tanık olmaktayız. Ben burada sadece hükûmetler tarafından merkeze alınan valilerle ilgili Danıştay kararlarından örnek olarak bahsetmek istiyorum.

Bildiğiniz gibi, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 6’ncı maddesine göre valiler ilde devletin ve hükûmetin, ayrı ayrı her bakanın temsilcisi ve bunların yönetsel ve siyasal yürütme aracı durumundadırlar. Bu cümleden olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinde güvenoyu alan bir hükûmetin açıkladığı programını uygulayacak il valilerini gerekli görmesi hâlinde değiştirebileceği çok açıktır. Hâl böyleyken, Bakanlar Kurulunun kanunda öngörüldüğü şekilde sahip olduğu geniş takdir yetkisi çerçevesinde il valilerini görevden alarak merkez valiliğine atamaları gayet doğaldır. Uygulamalara baktığımızda, hükûmetlerin bu yönde aldıkları kararlara karşı Danıştayda açılan davalarda birçok vali hakkında göreve iade kararı verilmekte hatta aynı valinin aynı ile 2 kez, hatta 3 kez iade edildiği gözlenmektedir. Bu durum hem Hükûmetin takdir hakkını  kısıtlamakta hem de valilik mesleğinin itibarını zedelemektedir.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Valinin itibarı ne olacak? Valinin onuru ne olacak?

TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Devamla) – Danıştayın bu yöndeki kararlarının, sadece işlemin yetki ve şekil unsurları yönünden hukuka uygun olup olmadığı ile sınırlı olarak verilmesi gerekirken bu sınırların aşıldığını sıkça görmekteyiz. Başka kamu görevlileri hakkında da benzer kararlar az değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetimiz, Danıştayın şu anda hizmet verdiği binasının yetersiz ve elverişsiz olduğunu dikkate alarak Eskişehir Yolu’nda hizmete elverişli bir binada görev yapması için gerekli çalışmaları başlatmış, plan ve proje aşamaları geçirilmiş bulunmaktadır. Ayrıca, bu bütçede Danıştaya ayrılan pay 2008 yılına oranla yüzde 32,52 oranında artırılmış bulunmaktadır.

Sözlerimi tamamlarken, 2009 mali yılı bütçesinin Danıştay ve Adalet camiasına ve ülkemize hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bunların hukuk dersi alması lazım!

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akbulut.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Egemen Bağış.

Buyurunuz Sayın Bağış. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığımızın 2009 mali yılı bütçesi hakkında, mensubu olmaktan onur duyduğum Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bu vesileyle gerek Dışişleri Bakanlığımız bünyesinde gerekse bu çatı altında uzun yıllar bu ülkeye çok önemli hizmetlerde  bulunmuş ve geçtiğimiz ay ebediyete intikal etmiş olan rahmetli büyükelçi Gündüz Aktan’ı da saygıyla anmak istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Türkiye, bölgesinde dostlarının güvendiği ve saydığı, eğer varsa düşmanlarının da çekindiği  kilit bir ülkedir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Kim inanır buna?

EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) - Türkiye, aynı anda hem Avrupa hem Asya, hem Akdeniz hem Karadeniz ve Hazar, hem doğu hem batı, hem kuzey hem güney, hem Balkanlar hem Orta Doğu ve Kafkaslar ülkesidir.

Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti olarak dış politika hedefimiz, Türkiye’yi bölgesel bir güç ve etkin bir küresel aktör yapabilmektir. Türkiye’nin bölgesel gücü ve etkinliğini, bölgesel barış ve ülkemizin iç huzuru ve kalkınması için kullanmayı amaçlamaktayız. Türkiye’yi, krizlere tepki veren savunmacı bir ülke konumundan çıkararak, bölgesel ve küresel vizyonu olan, gelişmeleri yönlendirebilen belirleyici bir aktör hâline getirmek en temel amacımızdır.

Bu hedeflerimizi üç temel ilke üzerine oturtuyoruz: Bunlar; bölgesel barış, küresel barış ve ülkemizin ulusal çıkarlarıdır. Nitekim, kısa sürede ülkemizin ulusal çıkarları doğrultusunda bölgesel ve küresel barışa katkı yapan çatışmaları sona erdirmek, alevleri söndürmek için yardımı istenen bir ülke hâline geldik. Dünya üzerinde itibarımız arttı, olumsuz imajımız değişti. Zira, uluslararası toplum da Türkiye’yi, katkıları takdir edilen ve aranan saygın bir aktör olarak tescil etmektedir.

İşte bakın, kırk yedi yıl aradan sonra Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeliğine seçildik. Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda yapılan seçimlerde yaklaşık her on ülkenin sekizinin oyunu alarak, dünyanın bütün coğrafi bölgelerinden oy alarak bu konuma geldik.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Milyon dolarlar harcandı.

METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) – Dinle ya!

EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Kamer Bey, biraz dinlerseniz belki bir şeyler öğrenirsiniz. Bunca yıl bu çatı altında pek bir şey olunmamış ama belki bu gece olur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bundan otuz yıl önce, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, aldığı bir kararla ülkemizi Kıbrıs’ta işgalci ilan etmişti. Bugün aynı Güvenlik Konseyi, Türkiye’ye, gel bize yol göster, bize ışık tut, demektedir. Âdeta, Kıbrıs konusunda Türkiye’den ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden özür dilemekte, yaptığı yanlışı itiraf etmektedir.

Bugün, İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreterliğine ilk defa bir Türk ikinci defa seçilmiştir. Medeniyetler İttifakı Projesi’ne tesadüfen eş başkanlık yapmadığımızı bütün dünyaya gösterdik. En son 5 Aralık günü, Pakistan ve Afganistan Cumhurbaşkanlarını, 2007 yılında başlatılan üçlü süreç çerçevesinde İstanbul’da ağırladık. İsrail ve Suriye arasında başlatılan aracılı barış görüşmelerinin dördüncü turunu tamamladık. Anlaşmazlık içerisindeki Hindistan ve Pakistan arasındaki diyalog çabalarına katkı vermeye devam ediyoruz. Lübnan’da giderek derinleşme eğilimi gösteren son siyasi krizin aşılmasında etkin rol oynadık. Körfez İş Birliği Konseyi ile ilişkilerimize yeni bir kurumsal zemin oluşturacak strateji diyaloğunu hayata geçirdik. Altı Körfez ülkesiyle oluşturduğumuz bu yeni çerçevenin önemi önümüzdeki yıllarda daha da iyi anlaşılacaktır. Ayrıca Arap ligi üyesi on yedi ülkeyle Türkiye’yi bir araya getiren ve altı ayda bir toplanacak olan Türk-Arap İş Birliği Forumu’na öncülük ettik. Geçtiğimiz ağustos ayında Gürcistan’da yaşanan siyasi kriz sonrasında Sayın Başbakanımız Rusya ve Gürcistan’a bizzat giderek bölgede sağduyunun hâkim olması yönünde taraflara telkinde bulundu. Bu yönde ülkeler arasındaki çatışmaların dindirilmesi amacıyla Kafkasya İstikrar ve İş Birliği Platformu girişimini gündeme getirdik.

Değerli arkadaşlar, önceki dönemlerde olduğu gibi Amerika Birleşik Devletleri’ndeki yeni Obama yönetimiyle de stratejik ortaklığımızı pekiştirmek için çalışacağız. Seçilmiş Başkan Barack Obama’nın adaylığının resmîleştiği Denver’daki Demokrat Parti Kongresi’nde Türkiye’den katılan tek siyasi parti olarak yeni ABD yönetiminin kilit kadrolarıyla da gerekli bağlantılar yapılmış ve Türkiye'nin hassasiyetleri kendileriyle paylaşılmıştır.

3 Kasım 2005 tarihinde başladığımız üyelik müzakerelerini Avrupa Birliğiyle sonuçlandırmak için kararlıyız. Avrupa Birliği coşkumuz azalmış değildir, bölgesel politikalar Avrupa Birliğine alternatif değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Avrupa Birliği ile ilgili çalışmalarımızı tamamlayıcıdır bu bölgesel çalışmalarımız. Bu kapsamda önümüzdeki dönemde 129’u yasal, 309’u ise ikincil olmak üzere toplam 438 düzenlemeyi hayata geçirmeyi öngörüyoruz.

Bu arada Avrupa Birliğinin de sözlerine sadık kalmasını beklediğimizi, Türkiye'nin tek amacının tam üyelik olduğunu ve başka formüllere açık olmadığımızı her fırsatta muhataplarımıza iletiyoruz.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin yükselen saygınlığını ve etkinliğini Dışişleri Bakanlığımızın yanı sıra bütün devlet kurumlarının etkin ve koordineli çalışmasına, iş birliğine ve fedakârca çabalarına borçluyuz. Bu vesileyle kendilerine teşekkür ediyoruz.

Yurt dışındaki Türkiye imajının sadece bizler değil, yurt dışındaki diplomatlarımızla medya temsilcilerimizin, din görevlilerimizin, öğrencilerimizin, iş adamlarımızın, tüccarlarımızın, askerî ataşelerimizin, turistlerimizin, uçuş ekiplerimizin, çalışanlarımızın, işçilerimizin ve yurt dışındaki büyük Türk ailesiyle bir bütün oluşturduğunu hep biliyoruz, hiçbir zaman aklımızdan çıkarmayacağız.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Onun için vize kuyruklarında saatlerce bekliyorlar!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözünüzü bitiriniz.

EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – AK PARTİ Hükûmeti olarak, Ulu Önder Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış.” ilkesi çerçevesinde etkin ve proaktif dış politikamızı önümüzdeki dönemde de kararlılıkla sürdüreceğiz, diklenmeden dik durmaya devam edeceğiz. Bu anlayış çerçevesinde başlattığımız girişimler, izlediğimiz politikalar sayesinde, çetin geçeceği şimdiden belli olan 2009 yılı dış politika gündemine daha öz güvenli, daha hazırlıklı giriyoruz.

Bu duygu ve düşünceler içerisinde hepinize saygılar sunuyor, bütçemizin hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bağış.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel.

Buyurunuz efendim. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz on beş dakikadır.

DTP GRUBU ADINA SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığı ve Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin 2009 yılı bütçesi hakkında Demokratik Toplum Partisinin görüşlerini belirtmek üzere söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bütçe hakkındaki görüşlerimize geçmeden önce, dünyada yaşanan ekonomik krizin Türkiye'nin en acil gündemlerinden biri olduğu ve iddia edildiği gibi bizi teğet geçmediği her geçen gün daha net açığa çıkmaktadır. Kriz, emekçileri, işçileri vurmaya devam ediyor. Özellikle tekstilde yaşanan ve Tuzla gemi inşa sanayisinde süren işten çıkarmalara bir yenisi daha eklendi. Ümraniye Dudullu bölgesinde Sinter Metal Fabrikasında, ekonomik kriz gerekçesiyle, 379 işçi hiçbir açıklama yapılmadan işten çıkarılmıştır. Fabrikanın bu hukuksuz davranışına karşı fabrikayı işgal ederek tekrar işe alınıncaya kadar fabrikada kalacaklarını belirten işçilerin bu direnişini buradan selamlıyorum. Bu yaşananlar gösteriyor ki kriz sadece AKP’yi teğet geçiyor, Türkiye’yi değil. Ancak bu krizin yarattığı siyasal sonuçlar AKP’yi teğet geçecek mi, çok yakında göreceğiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığınca yürütülen çalışmaların başında genellikle güvenlik, medeniyetler arası diyalog, Kıbrıs, Avrupa Birliği ve bölgesel çatışmalarda ara buluculuk politikaları yer almaktadır. Dünya siyasetinin şekillendiği ve çeşitli pazarlıkların en yoğun yaşandığı Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Doğu bölgesinde Türkiye'nin oynamakta olduğu rol, sahip olduğu dinamikler ve fırsatlar göz önüne alındığında oldukça yetersiz boyuttadır. Bunun en önemli sebebi ise Türkiye'nin, özellikle Avrupa Birliği sürecinde Türkiye'nin Orta Doğu ve dünya barışı konusunda önemli bir rol üstleneceği söyleminin pratikte uygulanamazlığıdır. Kendi iç barışını sağlamamış bir ülkenin dünya barışına katkı sunması nasıl beklenebilir. Orta Doğu’da ve Kafkaslarda gelişen Filistin-İsrail, Suriye-Lübnan, Azerbaycan-Ermenistan, Rusya-Gürcistan gibi devletlerin yaşamış oldukları sorunlarda AKP Hükûmetinin barış ve diyalog çağrıları Türkiye iç dinamikleri arasında yaşanan siyasi ve sosyal çatışmalarda maalesef dillendirilmemektedir. Bu durum AKP’nin siyasal yaklaşımlarda sergilemiş olduğu tutarsızlığın bir kanıtıdır.

Değerli milletvekilleri, siyaset arenası hepimizin de tanık olduğu üzere çok hızlı bir şekilde değişmektedir. Siyasi ve ekonomik güç dengeleri sürekli değişim içinde olmakla birlikte Türkiye'nin bu değişim sürecinde doğru politikalar belirleyemediği ortadadır. Özellikle Türkiye siyasi tarihinin otuz yıllık dilimine damgasını vuran ve seksen beş yıldır çözüm bekleyen Kürt sorununu iç dinamiklerle demokratik ve barışçıl bir şekilde çözmek yerine, sorunu bir terör sorunu olarak ele alan problemli yaklaşımı ve bunu dış politikasının eksenine oturtması, Türkiye'nin iç sorunlarına ABD ve Avrupa Birliği ülkelerini dâhil etmekten başka bir anlam ifade etmemektedir.

Türkiye ile bölgesel Kürt yönetimi arasında ilişkilerin muğlak olması Türkiye’yi gittikçe istikrarsızlaştırmaktadır. Dışişleri Bakanlığınca yürütülen sessiz diplomasinin meydana getirebileceği istikrarsızlık bölgede ciddi tahribatlar yaratabilecek sonuçları ortaya çıkarabilir. Türkiye'nin önceki dönemlerde yürütmüş olduğu kapılar ardındaki anlaşmaların Türkiye’ye bir şey kazandırmadığını gördük. AKP Hükûmetinin öngörmüş olduğu “sessiz diplomasi” yönteminin tarihî notlardan bazı örneklerle nelere yol açtığını hatırlatmak istiyorum:

Soğuk savaş yıllarında ABD’yle kurulan derin ve stratejik ilişkiler Türkiye’yi defalarca istikrarsızlığın ve hatta savaşın eşiğine getirmişti. 1962’de yaşanan Küba füze krizinde Türkiye'nin Sovyetler Birliği’ne karşı nasıl pazarlık konusu edildiğini ABD kaynaklarından çarpıcı bir şekilde öğrendik. Yine, 1964’te Türkiye'nin Kıbrıs’a çıkartma yapması kararını ABD’ye önceden bildirmesi sonucunda ABD’nin NATO üyesi olan Türkiye’yi olası bir Sovyet saldırısına karşı korumayacağını açıkça ilan etmesi de dikkat çekici bir noktadır.

Bu örnekler ışığında görüldüğü üzere, daha önce halktan gizlenerek yürütülen diplomasiye “kapılar ardındaki diplomasi” denmekteydi. Türkiye bugüne kadar dış politikasını kitlelere sorgusuz sualsiz kabul ettirmek için şeffaflıktan uzak ve uluslararası siyasetin demokratik boyutunu gölgeleyen yaklaşımlarla makyaj yapılması taktiğini izlemektedir. Bu makyajın adı günümüzde yine “sessiz diplomasi” olmaktadır.

Sessiz diplomasinin bir tercih mi yoksa bir zorunluluk mu olduğu sorusunu sormanın çok da bir anlam teşkil etmeyeceğini biliyoruz. Ancak, çok sayıda spekülasyona zemin hazırlayan ve bölgede bulunan siyasi ve ekonomik aktörlerle yapılan pazarlıkların Türkiye'nin ve Türkiye halklarının aleyhine sonuçlar ortaya çıkarabileceğini öngörmek hiç de zor değildir.

AKP Hükûmetinin 2003 sonrasında ortaya koymuş olduğu kırmızı çizgilerin aşılması dünya kamuoyuna Türkiye'nin bölgede inisiyatif kaybettiği izlenimini vermektedir. Bizce bu durum, Türkiye'nin bölgesel Kürt yönetimini görmezden gelerek yürütmüş olduğu politikaların temelsiz bir nitelik taşıdığını ortaya koymuştur. Dolayısıyla, AKP Hükûmetinin ve Dışişleri Bakanlığı yetkililerinin iç politikada yaptıkları gibi dış politikada da Kürt siyasi iradesini yadsıyarak politika belirlemelerini gerçekçi ve barışçı bir tutum olarak görmüyoruz.

Değerli milletvekilleri, 2003 sonrasında Irak’ta yaşanan sorunların Türkiye’yi ilgilendiren en önemli kısmı Kürt realitesidir. Irak’ın ve Türkiye'nin Kürt sorunları giderek birbiriyle bağlantılı bir hâle gelmiştir. Bir “iç mesele” olarak ifade edilen Türkiye'nin Kürt sorunu, yakın geçmişte, özellikle İçişleri Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığınca güvenlik odaklı yürütülmekteydi. Günümüzde ise Kürt sorununun inkâr ve imha siyasetiyle ortadan kaldırılması için Diyanet İşleri Başkanlığından Turizm Bakanlığına kadar her devlet kurumu seferber edilmektedir. Son yıllarda ise AKP Hükûmeti bu sorunu, Dışişleri Bakanlığının öncelikli çalışma alanlarından biri hâline getirmiştir.

Türkiye, siyasal sorunlarını genellikle bastırma veya inkâr politikalarıyla geçiştirmeye çalışmıştır. Ancak Türkiye Cumhuriyeti’nin her siyasal elit kuşağı, bir öncekinden daha derin travmaları kendinden sonraki kuşağa miras bırakarak çözümsüzlüğün bir tabu hâline getirilmesini sağlamıştır. Üzülerek belirtmemiz gerekiyor ki siyasal travmaların en ağır halkasını AKP Hükûmeti ısrarla inşa etmektedir. Türkiye'nin ve diğer bölge ülkelerinin siyasal, sosyal ve tarihî gerçekleri yadsınarak uygulamaya koyulmaya çalışılan tüm dış politikalar Türkiye’ye ve çevre ülkelere istikrarsızlıktan başka bir şey getirmeyecektir. ABD’nin Irak’ı ve Afganistan’ı işgalinden bu yana gelinen istikrarsız durum bunun en açık örneği değil midir?  Son dönemlerde ABD’nin, işgal ettiği bölgeden en kısa sürede çıkmak için önceden düşman ilan ettiği örgütlerle bile artık masaya oturma yolu aradığı görülmüyor mu? ABD’nin en üst standartlarda teknik gücü ve devletler arası desteği olmasına rağmen böylesine çaresiz bir duruma düşmesi AKP Hükûmeti tarafından görülmüyor mu? ABD’nin bölgede yaşamakta olduğu trajik başarısızlık örneğini göz önünde bulundurarak, Türkiye’nin, iç dinamiklerini dikkate alacak şekilde iç ve dış politikalarını ve siyasal yaklaşımını yeniden değerlendirmesi gerektiğine inanıyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün bize Meclis kürsüsünde “Nazizm’i hortlattınız.” diyen Sayın Erdoğan’ın Kürt sorunundaki askerî nitelikler barındıran tekçi yaklaşımları, bize, 1930’lu yılların ortasından itibaren dünyayı yıkıma sürükleyen Nazi Almanyası’nın tekçi ve dışlayıcı söylemini hatırlatmaktadır. Avrupa Birliğiyle bütünleşmek isteyen, dünyada barışın ve diyaloğun tesis edilmesi için Medeniyetler İttifakı Projesi’nde rol alan, Orta Doğu’da, Balkanlarda ve Kafkaslarda yaşanan sorunlar için ara bulucu rolü üstlenmek isteyen bir Başbakan, Kürtlerin en temel hakları olan Kürt dilinin, kültürünün ve kimliğinin anayasal güvence altına alınmasına neden karşı çıkmaktadır? Sayın Erdoğan’ın tekçi zihniyetini tamamlayan “Beğenmeyen çeksin gitsin.” ifadesi ise Nazizm’in bire bir karşılığıdır. Sizin bu sözlerinizi beğenmeyen milyonlarca Kürt ve Türk var. Peki soruyorum size: Sizi ve bu tekçi anlayışınızı beğenmeyen çoğunluğu ne yapacaksınız? Yoksa Kürtleri kitlesel bir göçe mi zorlayacaksınız? Halkımız AKP Hükûmetinin politikalarını beğenmeyenler hakkındaki planlarınızı öğrenmek istiyor. Biz diyoruz ki: “Sayın Erdoğan, gitmesi gereken, bu ülkeyi iyi yönetemeyen, halkımızın ihtiyaç duyduğu barışı  tesis edemeyen, savaşta ısrar eden Hükûmetinizdir.”

AKP Hükûmeti, dış politikada demokrasi ve insan hakları, farklılıkların kendisini ifade etmesi yönünde hiçbir engelin olmadığı ve Kürt yurttaşlarının hiçbir sorununun olmadığı, Kürtçe TV açılacağı gibi taahhütlerde bulunuyor. Peki, sormak istiyoruz: Bir halkı tanımamakla, dilini, kimliğini, kültürünü yasaklamakla, gazete ve dergilerini yasaklamakla, toplatmakla uğraşan Hükûmetiniz bir iki göstermelik girişim ve sözcük ile kendisini nasıl haklı çıkarabilecektir? Almanya’da asimilasyonu insanlık suçu  sayan Sayın Başbakan ana vatanında yaşayan Kürtlerin talep ettiği temel hakları neden fazla veya bölücü nitelikte görüyor? Milyonlarca vatandaşımızın konuştuğu dil olan Kürtçe, Meclis tutanaklarında bile nasıl “bilinmeyen bir dil” sıfatına layık görülebiliyor? Gelecekteki oturumlarda Kürtçe bir sözcük Meclis tutanaklarına geçerse umarız yine aynı hata tekrarlanmaz.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin Avrupa Birliğiyle yürütmüş olduğu müzakereler sürecini yakından takip etmekteyiz. Avrupa Birliğine uyum çerçevesinde, demokratikleşme ve dolayısıyla sivilleşmeye yönelik icraatların çok yavaş ilerlemesinde Kürt realitesinin kabul edilmemesinin en temel sorun olduğunu görüyoruz. Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar, Türkiye’deki hemen her siyasi uygulama hem sınıfsal hakları hem de Kürt kimliğini inkâr yaklaşımlarını içermiştir. Ana dilde eğitim, düşünce özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü ve daha birçok temel hak, kanuni yetkilerle donatılmış polis, asker gibi güvenlik kurumlarınca engellenmiştir. Türkiye’nin, iç siyasetiyle ilgili, dünya kamuoyuna yansımış birçok kötü ünü bulunmaktadır. Açık söylemek gerekirse, Türkiye dış politikaları ile Türkiye’nin iç dinamikleri birbiriyle büyük bir uyumsuzluk göstermektedir. İsviçre’de düzenlenen kültür festivalinde, bir Türk kızı ile bir Kürt erkeğinin aşkını konu alan filmin Kültür Bakanlığı yetkililerince engellenmesi ise bahsetmiş olduğumuz durumla ilgili yaşanan en çarpıcı örneklerden birisidir.

Kısacası, Türkiye’nin kültürel ve siyasal gerçekliği Türkiye dış politikalarıyla açıkça çelişmektedir. Bu tezatlık doğrudan Avrupa Birliği ile yürütülen müzakerelere de yansımaktadır. Bu konuda Türkiye Avrupa Birliği normlarına uyum sağlayacağına, Avrupa Birliğini kendisine benzetmeye çalışmaktadır. Bu koşullarda gerçekleşen müzakereler ve reformlar neredeyse durma noktasına gelmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecinde karşılaştığı bir başka sorun ise Kıbrıs’ın statüsüyle ilgili tartışmalardır. Son dönemlerde Kıbrıs’ta güçlü bir taban desteğine sahip olan her iki toplum lideri, Sayın Hristofyas ile Sayın Talat’ın anlaşmaya varmak için sergiledikleri çabayı DTP olarak takdir ediyoruz. İnanıyoruz ki, her iki liderin geliştirmiş oldukları samimi diyalog, Kıbrıs Rum ve Türk halklarına ortak bir vatanda bir arada yaşama olanağı tanıyacaktır. Kıbrıs'ta yaşanan bu olumlu havaya katkı sunulması maksadıyla AKP Hükûmetinin bir an önce her iki kesime de güven veren adımları atması bu konudaki en önemli beklentilerimizi oluşturmaktadır. Mevcut konjonktüre bakıldığında Türkiye'nin Kuzey Kıbrıs'ta bulunan askerî gücünü azaltmasının herhangi bir sakıncası olmayacağı da açıktır. Böylece hem Avrupa Birliği ile yürütülen müzakerelerde somut bir ilerleme kaydedilmiş olacak hem de Kıbrıs Rum ve Kıbrıs Türk halklarının daha hızlı bir şekilde güven tazelemelerine katkıda bulunulacaktır. Özgürlükçü ve halkların eşit haklara sahip olduğu birleşik bir Kıbrıs'ın gönüllülük esasına ve halkların iradesine dayalı olarak inşa edilmesini samimiyetle destekliyoruz.

Sözlerimi bitirmeden önce Türkiye dış politikasının öncelikli sorunlarının ve çözüm önerilerimizin altını bir kez daha çizmek istiyorum. Yurtta barış olmadan dünyada barışı istemek uluslararası kamuoyunda çok da inandırıcı bir yaklaşım değildir, tıpkı Sayın Erdoğan'ın ABD'ye yöneltmiş olduğu, nükleer silahların İran tarafından üretilmesini yine nükleer silah sahibi olan ABD'nin engelleme girişimini doğru bir yaklaşım olarak bulmaması gibi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

SEBAHAT TUNCEL (Devamla) – Teşekkür ederim Başkan.

Türkiye'nin uluslararası siyaset arenasında etkin bir rol üstlenebilmesi için iç sorunlarını baskıcı yollardan değil demokratik yollardan çözmeyi temel almalıdır. Türkiye karar vericileri, uluslararası bir boyut kazanan Kürt sorununda gerçekten barışçıl bir yöntem izlemek istiyorsa her alanda bunun işaretini ortaya koymalıdır. Kürt sorununun diyalogla ve karşılıklı anlayış temelinde çözülmesi iç meseleleri büyük ölçüde ortadan kaldırabileceği gibi dış politika alanında da global aktör olabilecek koşulların sağlanmasını da kolaylaştıracaktır. Meclis çatısı altında Hükûmete askerî yöntemlerin bir çözüm olamayacağını bir kez daha ve daha gür bir sesle duyurmayı tüm barışsever insanlar adına siyasi ve vicdani bir sorumluluk olarak kabul ediyoruz. Kürt sorununun çözümünde, gerek yurt içinde gerekse de yurt dışında askerî yöntemlerin kullanılmasının tarihsel bir hata olacağının altını çiziyoruz ve tüm milletvekilleri ve halkımızla bu yaklaşımımızı bir kez daha paylaşmak istiyoruz.

Bu duygularla hepinizi grubum adına saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tuncel.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Batman Milletvekili Ayla Akat Ata.

Buyurunuz Sayın Ata. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz on iki dakikadır.

DTP GRUBU ADINA AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Adalet Bakanlığı, Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları  Kurumu ile Türkiye Adalet Akademisi 2009 yılı bütçesi üzerinde söz hakkı almış bulunmaktayım. Konuşmama başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de de etkileri ağır bir şekilde hissedilen küresel ekonomik krizin gölgesinde 2009 yılı bütçesi üzerinde görüşlerimizi sunmaktayız. Ne yazık ki 2008 yılı ekonomik krizin yanı sıra ülkemizde hukuk alanında da derin krizlerin yaşandığı bir yıl olmuştur. Tüm dünyada kabul gördüğü gibi Türkiye’de de yargının en temel misyonu tarafsızlığını ve bağımsızlığını daima korumasıdır. Ancak ne yazık ki ülkemizde gerek yargının tarafsızlığı gerekse de bağımsızlığı konusunda var olan şüphe ve tartışmalar henüz giderilememiştir. Bağımsızlığı en üst düzeyde yasal güvenceye kavuşturulamamış yargının dışarıdan müdahaleler sonucunda tarafsızlığını yitirmesi de pek tabii mümkündür. Yine, tarafsız olma bilincini benimsememiş ve yaşamın her alanına egemen kılamamış bir yargıcın temsil ettiği yargı kurumunun bağımsızlığına gölge düşüreceği açıktır. Unutulmamalıdır ki yargının siyasal alanın bir parçası hâline getirilmesinin önlenmesi hukuk devleti anlayışının ve hukukun üstünlüğü ilkesinin kavranmasıyla aşılabilir. Bu anlayışın hâkim kılınması, toplumun nezdinde adalet kavramına karşı yitirilen inanç ve güvenin yeniden inşasını da sağlayacaktır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı yargı mensuplarının profesyonelliği ve yeterliliği noktasında hizmet öncesi ve hizmet içi eğitim programları düzenleyerek gelişimlerine katkı sunması amacını taşıması açısından önemli bir görevi yerine getirmektedir. Bununla birlikte Türkiye Adalet Akademisinin yürütme organına bağlı bir kurum olması yapılacak eğitim faaliyetlerinin uluslararası normları ne kadar hedefleyebileceği noktasında şüphe uyandırmaktadır. Bu bağlamda, Adalet Akademisinin eğitim ve öğretimini evrensel normlara uygun olarak yapması, hukuk reformunun temelini oluşturması açısından önemlidir. Yine, yürütme erki karşısında özerkliği sağlanarak işlevselliği daha da artırılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, insanın en doğal eylemi olan düşünme ve düşündüklerini ifade etme özgürlüğü temel insan haklarındandır ancak ülkemizde düşünce ve ifade özgürlüğünün önünde birden fazla yasal engel bulunmaktadır. Türk Ceza Kanunu’nun düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan en az on beş maddesi bulunmaktadır. Bunların dışında Terörle Mücadele Kanunu, Basın Kanunu, Atatürk’ü Koruma Kanunu gibi yasalarda da ifade özgürlüğünü kısıtlayan hükümler yer almaktadır. Bu engeller kaldırılmadığı sürece, dayatmacı ve statükocu yapının değişim ve dönüşümünün sağlanması da mümkün olmayacaktır, tıpkı 301’inci maddede olduğu gibi. Her ne kadar Hükûmet Avrupa Birliğinin istemi doğrultusunda Türklüğe hakaret suçunu yumuşatarak soruşturma izni yetkisini Adalet Bakanlığına veren bir değişiklik yapmış ise de, Türk Ceza Yasası’nın 301’inci maddesi değişikliğinden bu yana savcılardan gelen soruşturma izni istemi hemen hemen önceki yıllarla aynı oranda olmuştur. Ancak soruşturma Bakanlık iznine bağlandığı için açılan dava sayısında belirgin bir düşüş yaşanmıştır. Yine, 301’inci maddenin yerini Terörle Mücadele Kanunu’nun 7’nci maddesi almıştır. Özgürlükleri kısıtlayan bu maddelerin birbirinin yerine işlev görmesi yerine, düşünce ve ifade özgürlüğü önünde engel oluşturan tüm maddelerin kaldırılması Türkiye’nin demokratikleşmesi açısından önemli bir adım olacaktır.

2008 Avrupa Birliği İlerleme Raporu’nda da değinilen Türk Ceza Yasası’nın 215, 216 ve 217’nci maddeleriyle Terörle Mücadele Yasası Kürt sorunu hakkında görüş beyan edenlere karşı uygulanarak davalar açılmasına ve hüküm giyilmesine yol açmaktadır. Hâkim ve savcılar, Kürt sorununa ilişkin konularda maddeleri geniş bir şekilde yorumlamaktadır ve sonuç olarak bu maddeler, Kürtler açısından Türk Ceza Kanunu’nun 301’inci maddesinden daha vahim sonuçlara yol açmaktadır.

Bu konuda, İnsan Hakları Derneğinin 2008 Ocak-Eylül ayı Doğu ve Güneydoğu verilerini dikkatinize sunmak istiyorum. Bu verilere göre, düşüncelerini ifade edenlere karşı açılan soruşturma sayısı 215, kişi sayısı ise 4.243’tür; düşüncelerini ifade edenlere karşı açılan dava sayısı 9, kişi sayısı ise 211’dir; düşüncelerini ifade edenlere verilen cezaların dosya sayısı 23, kişi sayısı ise 332’dir.

Değerli milletvekilleri, bu maddelerin son derece keyfî ve geniş bir şekilde yorumlanmasından kaynaklı, neredeyse partimizin tüm yöneticileri ve üyeleri hakkında jet hızıyla soruşturmalar açılmakta ve davalar açılmaktadır. Şu an Meclis çatısı altında bulunan partimiz milletvekillerinin hemen hepsi hakkında çeşitli gerekçelerle fezlekeler hazırlanmış ve hazırlanmaktadır.

Yine, Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü ve demokrasinin gelişmesi için çaba vermiş ve vermekte olan, kapatılan DEP eski milletvekili Sayın Leyla Zana’ya düşüncelerini açıklamasından dolayı on yılı aşkın hapis cezası verilmiştir. Bu ceza, parlamenter demokrasilerde kabul edilemezdir. Düşünce ve düşünceyi ifadenin önündeki yasal engeller kaldırılmadığı sürece, ne yazık ki, ülkemiz bu konuda bugün insan hakları örgütlerinin belirttiği tablolarda geçse de yarın Türkiye’nin dünyadaki imajını da sarsacak niteliktedir ve tablonun değişmesi Türkiye toplumunun temel isteğidir.

Kürt sorunu ve çözümü noktasında geliştirilen yol ve yöntemlere ilişkin seksen beş yıllık cumhuriyet, devlet deneyimi yok sayılmaktadır. Demokratik Toplum Partisi ve seçmeni, bu durumu, Kürt sorununun demokratik, barışçıl yol ve yöntemlerle çözümünün, siyasetin demokratikleşmesi ve özgür bir alana taşınması için verilen mücadelenin, fezlekeler, soruşturmalar, gözaltılar ve tutuklamalarla engellenmek istediği şeklinde yorumlamaktadır. AKP Hükûmeti döneminde, tarafı olduğumuz insan hakları belgelerine aykırılık teşkil eden fiil ve uygulamalar had safhaya ulaşmıştır. İnsan haklarının dünya çapında evrensel bir nitelik kazandığı, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 60’ıncı yılını geride bıraktığımız ve 21’inci yüzyılın insan hakları, demokrasi ve özgürlükler çağı olarak adlandırıldığı günümüzde ülkemizde yaşananlar kaygı vericidir. İnsan hakları mücadele tarihi içerisinde işkenceye karşı ortak tavır ve tutumun geliştirilmesi öncelikli konuların başında gelmiştir. İşkence gerçeğiyle toplum ve devlet olarak yüzleşmek temel sorunlarımızdan biri olarak önümüzde durmaktadır. Türkiye’de işkence, toplumsal muhalefetin yükseldiği dönemlerde devlet eliyle bir susturma ve sindirme aracı olarak kullanılmaktadır. Darbeler döneminde ve ülkede yaşanan çatışmalı süreçte yüz binlerce insan işkence mağduru olmuştur. İçerisinde bulunduğumuz mevcut duruma bakıldığında, işkencenin önlenmesi konusunda ülke olarak daha çok yol katetmemiz gerektiği aşikârdır.

Geçen yıl bu kürsüden yine işkenceyle ilgili bilgileri sunduğumuzda, insan hakları örgütlerinin kamuoyuna açıklamış olduğu bilgileri sunduğumuzda Sayın Bakanın muhalefeti olmuştu. Sanırız son bir yıl içerisinde bu ülkenin  karnesine düşen notlar bu ülkede yönetime aday olan ve bugün yönetenler için bir veri ve göstergedir. 2008 Avrupa Birliği İlerleme Raporu’nda da Türkiye'nin işkence ve kötü muamelenin önlenmesi için gereken çaba ve hassasiyetinin yeterli olmadığı vurgulanmıştır.

Gerek ceza infaz kurumlarında ve tevkifevlerinde tutuklu ve hükümlülere yönelik keyfî olarak uygulanan onur kırıcı, kötü muamele ve cezalar gerekse de güvenlik güçlerinin işkence ve kötü muameleyi sokağa  taşıyan tutumunu kaygı verici bulduğumuzu bir kez daha belirtiyoruz.

Adalet Bakanlığı, her fırsatta, hükûmetleri döneminde en çok reform yapılan yerlerin cezaevleri olduğunu belirtmiş olmasına karşın, özellikle (F) tipi cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine bakıldığında durumun çok da iç açıcı olmadığı görülmektedir. İnsan Hakları Derneği Genel Merkez ve şubeleri ile Türkiye İnsan Hakları Vakfına 2008’in ilk dokuz ayında cezaevlerinden iki binin üzerinde başvuru yapılmıştır. En çok reformun bu alanda yapıldığı söylemi ise bu gerçeklik karşısında inandırıcılığını yitirmektedir. Bu durumda Hükûmete tavsiyemiz şu olacaktır: Yapılan ya da yapılacak iyileştirmeler, ihtiyaçlar doğru tespit edilerek yapılmadığı sürece sonuç alıcı olmayacaktır. İlgili sivil toplum örgütleriyle tutuklu ve hükümlülerin görüşleri alınarak doğru tespitler yapılmalıdır ki sonuç alınabilsin.

Başta İmralı Yüksek Güvenlikli -tek kişilik- Cezaevi olmak üzere cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerindeki artış, toplumsal gerginliklere neden olmuştur, bu çerçevede olmaya da devam edecektir. Hükûmet, yaşanan gerginliklerden ve sonrasında gelişen gözaltı ve tutuklamalardan birinci derecede sorumludur. Adalet Bakanlığının denetimi altında bulunan bu mekânlarda gerek iç güvenlik gerekse de dış güvenlik personelleri tarafından yapılan antidemokratik ve yasal olmayan uygulamalar, yine bu uygulamalar sonrasında Hükûmetin kamuoyunu tatmin etmeyen iyileştirme ve açıklamaları Türkiye'nin öncelikli gündemlerinden birinin cezaevleri olmasını da beraberinde getirmektedir.

Özellikle sağlık alanında ciddi hak ihlallerinin yaşandığını ifade etmek gerekir. İnsan hakları kuruluşlarının verilerine göre, zaman kaybedilmeden tedavi edilmesi gereken en az 18 tutuklu ve hükümlü hâlen cezaevlerinde yaşam mücadelesi vermektedir.

Cezaevi yönetimleri hak ihlallerini içeren mektupları ya tamamen imha etmekte ya da sansürlemektedir. Tutuklu ve hükümlüler ise bu mektuplarından dolayı disiplin cezalarına çarptırılmaktadır. Kürtçe görüşme yapılması engellendiği gibi, Kürtçe ve diğer bazı muhalif yayımlara yönetim tarafından el konulmaktadır.

Yine, 2000 yılından bu yana uygulanmakta olan 1 ve 3 kişilik oda sisteminde tutukluların ve hükümlülerin birbirleriyle sosyal ilişki kurması engellenmekte ve bu durum ruhsal açıdan ağır hasarlara yol açmaktadır. Tutuklu ve hükümlülerin haftada on saat bir araya gelmesine imkân sağlayan Adalet Bakanlığının 22 Ocak 2007 tarihli genelgesi ise birçok cezaevinde yönetimin keyfî uygulamalarına takılmaktadır.

Ülkemizde 2007 yılında 392 olan ceza infaz kurumunda 90.837 tutuklu ve hükümlü bulunmakta iken, 2008 yılı itibarıyla 384 ceza infaz kurumunda 100.211 tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır. Ceza infaz kurumlarının sayısı geçen yıla göre azalma gösterirken tutuklu ve hükümlü sayısında darbe dönemlerinde bile rastlanmamış bir artış görülmektedir. Bir yıl içerisinde tutuklu ve hükümlü sayısında 10 bine yakın bir artışın olması nasıl açıklanabilir? Suç işlenmesine göz açtırmayan bir hükûmetle mi karşı karşıyayız, yoksa vatandaşlarını potansiyel suçlu olarak gören bir hükûmetle mi karşı karşıyayız?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

AYLA AKAT ATA (Devamla) – Değerli milletvekilleri, Adalet Bakanlığının verilerine göre 2007 yılı içerisinde toplam 1.901 vakada 4.881 kamu görevlisi hakkında suç soruşturması başlatılmıştır. Haklarında soruşturma açılan kamu görevlilerinden 4.460’ı polis, 157’si jandarma, 264’ü ise diğer kamu görevlileridir.

Yine, emniyet görevlileri hakkında yapılan disiplin işlemleriyle ilgili veriler de bulunmaktadır. İşkence ve ağırlaştırılmış işkence fiilleri nedeniyle 26 kişi hakkında işlem yapılmış ve 23’ünde ceza tayinine yer olmadığına karar verilmiş, 3’ü de zaman aşımına uğramıştır.

Zor kullanma yetkisini aşmaları nedeniyle 291 kamu görevlisi hakkında işlem yapılmış; bunlardan 1 kişi hakkında kısa süreli durdurma, 1 kişi hakkında uzun süreli durdurma, 1 kişiye kınama, 1 kişiye uyarma cezaları verilmiştir. 280 kişi hakkında ceza tayinine yer olmadığı kararı verilmiş, 6 kişi hakkında ise soruşturma, zaman aşımı nedeniyle düşmüştür.

2008 yılının ilk dört ayında zor kullanma yetkisinin aşılması nedeniyle 3 emniyet görevlisi hakkında işlem yapılmış ve hepsinde ceza tayinine yer olmadığı kararı verilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ata, lütfen sözlerinizi bitiriniz.

AYLA AKAT ATA (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkanım…

Aktardığım verilerden de hareketle, ülkemizde işkence ve kötü muamele yapan kamu görevlilerinin devlet tarafından korunmakta olduğu açıktır. İşkence ve kötü muamele görenler ise, faillerin değil kendilerinin yargılanarak cezalandırılacağını düşünerek yargısal işlem başlatmaktan çekinmektedirler.

Devlet, hükûmet eliyle yönetmekte olduğu toplumun sosyal, siyasal, ekonomik ihtiyaçlarına cevap olmak, aynı zamanda hukukun sınırları içerisinde davranmak zorundadır. Bu zorunluluk sosyal devlet olmanın da, hukuk devleti olmanın da gereğidir. Ancak devletin kaşıkla verip kepçeyle alan ekonomi politikası, sosyal eşitsizliklerin her geçen gün daha da derinleşmesi ve siyasal taleplerin yargı kıskacı içerisinde bastırılmak istenmesi bu gereklilikten ne kadar uzak olduğumuzu da ortaya koymaktadır.

Bu duygu ve düşüncelerle, 2009 yılı bütçesinin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ediyoruz Sayın Ata.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani.

Buyurunuz Sayın Geylani. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz on üç dakikadır.

DTP GRUBU ADINA HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 yılı bütçe tasarısında yer alan Yargıtay ve Danıştay bütçelerine ilişkin Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, ülkemizde yargının temel yapısal sorunu, hukukilik ve kanunilik çatışmasında saklıdır. Çünkü, bunlar çok ayrı kavramlardır. Bilindiği gibi diktatörlerin ve darbecilerin de kanunları vardır. Tıpkı Hitler’in, Mussolini’nin, Franco’nun kanunları ve Evren’in darbe Anayasası gibi. Onun için diyoruz ki, 1982 darbe Anayasası’nı ve ondan kaynağını alan tüm antidemokratik kanunları hukukileştirmek, demokratikleştirmek ve insanileştirmek halkın iradesini temsil ettiğini iddia eden bu Meclisin vicdan görevidir. Ancak burada bir parantez açmak gerekir: Var olan Anayasa, Siyasi Partiler Yasası ve yüzde 10 barajlı Seçim Yasası ve hepimizin vergileriyle sadece üç partiye akıtılan trilyonlarca hazine muslukları altında özgür iradenin ne kadar temsil edildiği ayrı bir tartışma konusudur. Bunun takdirini halkımıza bırakıyoruz.

Sayın milletvekilleri, bugün, gelinen noktada yürütmenin yargıya, yargının yasamaya ve giderek siyasete ağır müdahaleleri yadsınamaz. Siyasetin ve yargının güçler savaşımında antidemokratik sistemin ana iskeletinden vazife çıkararak ve sıklıkla erken kalan bir güç ülke yönetimine el koymaya heveslenmektedir. Bu el koyma sevdası kimi zaman Yargıtay, kimi zaman Danıştay, kimi zaman üniversiteler ve kimi zaman Anayasa Mahkemesi adına ortaya çıkmaktadır fakat unutulmamalıdır ki yönetime hâkim olan her zaman, her dem orada olmuştur. Bunun temel nedeni, bugüne kadar ülkemizde hükûmetler gerçek anlamda hiçbir zaman iktidar olamamışlardır çünkü ülke yönetimine muktedir olan genel olarak asker, sonra sivil bürokrasi ve bunların kurumları olmuştur. Onun için burada kimse kuvvetler ayrılığından gerçek anlamda söz edemez. Zira ordunun vesayeti ve icazeti her kurumun başında Demoklesin kılıcı gibidir. Hele kadere bakın! Bir elde kılıç, bir elde pompalı tüfek. Çünkü Başbakan da vatandaşa pompalı silahla ihkakıhak, yani kendiliğinden hak arama yöntemiyle hak arama yollarını göstermektedir; onun hukuk dışı, antidemokratik politikalarını sevmeyenlere de “Ya sev ya terk et.” demektedir.

Değerli milletvekilleri, böylesi bir sistem ve onun bekçileri olan kurumlar mevcut yasalarla devleti yurttaşa karşı tabulaştırarak ve kutsayarak çoğu yaşamsal dokuları zehirlemişlerdir.

Şimdi, izin verirseniz birkaç çarpıcı örnek vermek istiyorum: Şemdinli davası sanıklarına tahliye kararı. Davaya bakan cumhuriyet savcısının görevden alınması. On iki yaşındaki Uğur Kaymaz’ı on üç kurşunla katleden polislere beraat kararı. İşkenceci polislere hiçbir yaptırım uygulanmaması. Taş atan ilköğretim çocuklarına yirmi sekiz yıla kadar hapis cezası öngören davaların açılması. Hukuk dışı çete örgütlenmelerini aklama. Bankaları hortumlayanların cezasız kalması. Siyasi partileri kapatma ve siyasi yasaklılık kararları. Düşünce açıklamalarını suç sayarak yüz binlerce kişinin yargılanması. Kürtçe yayın yapan muhalif basının günübirlik yasaklanarak kapatılması ve biz DTP milletvekilleri hakkında seçim döneminde birkaç sözcük Kürtçe konuşmadan dolayı dokunulmazlık fezlekeleri komedyası. O sözcükleri burada Kürtçe de söyleyebilirim ama korkarım ki gene tutanaklara “bilinmeyen bir dil” olarak geçer, onun için bunu içime sindiremiyorum çünkü 40 milyon insanın konuştuğu, bilinen, çok da kadim bir dildir.

Değerli arkadaşlar, son bir örnek de demokratik talep ve düşüncelerini dile getiren DTP’nin il ve ilçe yöneticilerinin soruşturma ve tutuklama furyasıyla siyaset yapamaz duruma getirilmesi. Bakınız, bunun son halkası: Dün gece sabaha karşı itibarıyla, DTP Yüksekova İlçe Binası jandarma tarafından basılarak tüm malzemeleri kullanılmaz şekilde tahrip edilmiş ve partinin tüm dokümanlarına el konulmuş, İlçe Başkanımız da jandarma tarafından gözaltına alınmıştır. Peki, nerede ilçenin cumhuriyet savcıları, nerede emniyet birimleri? İlçe Merkezinde jandarmanın işi ne peki? İşte, bu, jandarma devletinin bir örneği değil midir?

Değerli arkadaşlar, daha da çoğaltacağımız binlerce örnek karşısında, özellikle Kürtleri potansiyel suçlu sayan yargı sisteminde yaşananlar için “akıl ve hukuk tutulması” diyorum. Burada görülüyor ki yargı bağımsız ve tarafsız değildir. İşte ulusal üstü alanda hak aramanın nedeni de bu hukuksuzluktan kaynaklanmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye aleyhine açılan davalarda özellikle adli yargılama noktasında verdiği kararlardan bir ders çıkarmak gerektiğine inanıyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilk derece mahkemelerinde yıllara sarkan davalar, bu kez de Yargıtay ve Danıştayda binlerce dava dosyasının birikmesiyle süre yeniden yeniden katlanmaktadır. Çoğu dava da bu süreçlerde zaman aşımına uğramaktadır. Sadece 2007 yılında Yargıtayın hukuk ve ceza dairelerine 526.841 dosya giriş yapmıştır, Danıştayda da durum farklı değildir. Bu nedenle, bölge adliye mahkemelerinin gerekliliğini, zorunlu olduğunu bir kez daha burada belirtmek istiyoruz.

Değerli arkadaşlar, bir önemli çelişkiye daha dikkatinizi çekmek istiyorum. Otuzdan fazla hukuk fakültesi bulunan ülkemizde her yıl bu fakültelerden binlerce öğrenci mezun olmasına ve bunların büyük bir çoğunluğunun da işsiz olmasına rağmen, bir taraftan hukukçu çoğalması diğer yandan hâkim, savcı yokluğu büyük bir çelişki değil midir Sayın Bakanım? 2008 yılı için öngörülen hâkim ve savcı kadrosu 14.697’dir. Hiçbir şekilde yetmeyen bu sayının da 4.115’i açıktır fakat buna karşın TRT’nin personel sayısı yaklaşık 6 bin kişi civarındadır. İşte Türkiye’deki arpalıklardan sadece burada bir örnek verme fırsatını buluyorum.

Diğer taraftan, kadro eksikliği nedeniyle, en basit bir ceza davası bile ancak dokuz on ayda açılabilmektedir. Size çok somut bir örnek vereyim: Kars’ta “nevroz” şenliklerine katıldıkları için mart ayında tutuklanan 7 öğrenci, Erzurum Cumhuriyet Savcılığının 2008/949 no.lu soruşturma dosyasıyla hâlâ iddianamenin açılmasını bekliyor. Açılsa bile okullarında yıl kaybeden bu öğrencilere ancak beş altı ay sonra da duruşma günü verilebilir. Adalet buysa ve yargısız infaz da bu değilse Sayın Bakan cevap versin.

Sayın milletvekilleri, Yargıtayın Danıştay davasını bozarak Ergenekon davasıyla birleştirilmesi bizce çok isabetli olmuştur. Ancak bu isabet yeterli değildir, başka yerleri de isabet etmelidir. Fırat’ın doğusunda, Musa Anter, Vedat Aydın, Mehmet Sincar ve yüzlerce faili meçhul hadiseye uzanmadan, Şemdinli davasının derinine inmeden, hadisenin gelinen boyutuyla kapatılacağından endişe duyuyoruz. Çünkü, Türkiye’deki yargı sisteminde ve uygulamalarında bu hadiseyi ve bu endişeyi çok yaşadık.

Hâlâ, Van Askerî Mahkemede görülmekte olan Şemdinli davasının da Ergenekon davasıyla birleştirilmesi bizce kaçınılmazdır. Bunun çokça kanıtıyla birlikte daha yeni Trabzon’da ele geçirilen el bombalarının Şemdinli’de Umut Kitabevine atılan bombalarla aynı seride olduğu ortaya çıkmıştır. Bakınız, şimdi de ikinci “iyi çocuk vakası”yla karşı karşıyayız. Ankara’da gerçekleştirilen “Lodos” adı verilen dolandırıcılık operasyonu kapsamında telefonları dinlemeye alınan Albay Macit Mete, Umut Kitabevinin bombalanmasını örgüt adına üstlenen iki itirafçının, jandarma muhbiri Arafat İlhan Önal tarafından İran’dan getirildiğini belirtiyor. Ve Arafat İlhan Önal’ı dolandırıcılıkta da kullanan bu Albay ondan -tırnak içinde- “iyi çocuk” diye söz ediyor. Yargıtay 9. Ceza Dairesi İran’dan gelerek teslim olan itirafçı Arif Kaçım’ın ifadeleri doğrultusunda kararı bozmuş ve davanın da askerî mahkemede görüşülmesine karar vermiştir. Askerî mahkeme de ne yazık ki otuz dokuz yıl on ay on beş gün ceza alan sanıkları kısa bir tutukluluk süresinden sonra tahliye etmiştir ve bu tür eylemlerin yeniden yapılması için yeniden bir cesaret örneğini ortaya koymuştur.

Değerli arkadaşlar, Ergenekon davası Türkiye'nin hukukla ve adaletle sınavı olacaktır. Bize göre bu bir dönüm noktasıdır. Bu davanın sonucunda çıkacak olan karar Türkiye’nin demokrasi sürecine de yön verecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

HAMİT GEYLANİ (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.

Türkiye artık her konuda, ama her konuda, 1915’te yaşanan acılı olaylar dâhil, geçmişiyle yüzleşmelidir. İnsanın öz eleştirisi, geçmişiyle yüzleşme, insan doğasından kaynaklı bir erdem diye düşünüyoruz.

Bakınız, sistem, yıllarca bölgede işlenen faili meçhul cinayetlerin, köy yakmaların ve işkencelerin hesabını da vermelidir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; sonuç olarak yasama, yürütme ve yargı kendi alanlarına çekilmeli, herkes kendi işini bilmeli ve özellikle yargı hem bağımsız hem de tarafsız olmalıdır. Yürütme de hiçbir şekilde yargıyı ne tavsiye ne telkin ne başka bir şekilde etkileme yöntemine başvurmamalıdır. Yargının siyasallaşması, tuzun çürümesiyle eş değerdir, onun da çaresi yoktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayınız.

Buyurunuz.

HAMİT GEYLANİ (Devamla) – Bağlıyorum Sayın Başkan.

Bunun için de yeni bir anayasadan başlayarak köklü bir hukuk reformuna gereksinim vardır. Bu da ülkenin demokratikleşmesi ve toplumsal barışın miladı için çok kutsal bir adım olacaktır.

Bütün yanlış hesapların demokrasi, toplumsal barış ve çağcıl hukuk ikliminden dönmesi dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Geylani.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkanım, ben az önce de arz ettim, buradan yine arz edeyim. Benim konuşmamdan sonra AKP Sözcüsü Sayın Akbulut’un yaptığı konuşma sırasında şahsıma bir sataşma var. Daha doğrusu, kullanmış olduğu bir sözcük, “saygısız” sözcüğü var. Ben İç Tüzük’ün 69’uncu maddesi hükmüne göre kısa bir söz istiyorum uygun görürseniz.

BAŞKAN – Tamam.

Buyurunuz Sayın Dibek.

TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Sataşma filan yok Başkanım, onun dediğine cevap verdim ben. Valiye sataşma var aslında.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – “Saygısız” demeniz gerekmiyor ama.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Bir milletvekiline “saygısız” diyemezsiniz!

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

III.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut’un, konuşmasında şahsına sataştığı iddiasıyla konuşması

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Şimdi, ben Danıştay bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimi açıklarken konuşmamın sonunda bir konudan bahsettim. Danıştaydaki araçlarla ilgili burada bir bilgi veriyordum. Ben baktığımda araçlara, çok eski araçlar vardı gerçekten. Hatta Mecliste son, basına da yansıyan makam araçlarının değiştirilmesini de burada eleştirdim. Kırklareli’ni örnek verirken, bu basına yansıyan bir olay. Sanıyorum, Akbulut’un konuyu bilmediği için burada bu sözcüğü kullandığını düşünüyorum. Kırklareli’ndeki konu basına yansımıştır, genel basına yansımıştır. Sayın Valinin açıklamaları da genel basına yansımıştır. Olay neydi, hemen onu söyleyeyim.

Bizim Kırklareli Valimizin kullanmakta olduğu son model bir Mercedes araç vardı. O araçtan sonra bir-bir buçuk yıl içerisinde iki tane yeni 4x4 araç geldi makam aracı olarak. Bir “Chevrolet” bir “Audi Q7” araçlar geldi. Tabii, İl Genel Meclisi var, bizler varız. Bu araçların nereden geldiğini biz sorduğumuzda, bu araçların nereden geldiğini ve nasıl alındığını, Özel İdare bütçesinden mi Valilik bütçesinden mi alındığını sorduğumuzda bir yanıt alamadık. Bunu ben soru önergesi de yaptım, basına da çıktı. Çıktığında Sayın Valinin “Bunlar herhangi bir para ödenmeden, bedel ödenmeden Valiliğe kazandırılmıştır, hayırsever vatandaşlar tarafından hibe edilmiştir.” diye beyanları oldu. “Biz hâlâ öğrenemedik.” dedim, bunu söyledim.

Şimdi, tabii, basına yansımış olan ve genel basına yansımış olan bu konuyu burada söylememi sizin eleştirmenizi, eleştiri demeyeceğim, yani bu söylediğiniz “saygısız” sözcüğüyle nitelemenizi tabii ki ben doğru bulmuyorum.

Sayın Akbulut’a da şunu belirtmek isterim -tabii kendisine de yeni bir sataşmaya mahal vermek istemem ama- kendisi de eski bir validir. Kendisi, Türk Bayrağı’nın, Cumhurbaşkanından sonra makam arabasına takılmış olduğu o makamda görev yapmıştır ama şunu da çok iyi biliyoruz, kendisi bunu söylerken geçmişte olanları da bence düşünmesi gerekirdi. Yani kendisi de Konya’da bir siyasi  parti liderinin otobüsüne çıkarken, o valilik görevini…

TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Nezaketsizlik yapma! Haddini aşma!

TURGUT DİBEK (Devamla) – Hayır…

…valiliğin vermiş olduğu o sorumluluğu ne kadar yerine getirmiştir?

TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Haddini aşma!

TURGUT DİBEK (Devamla) – Önce bunu düşünmesi lazım.

Sayın Akbulut’un bu sözünü iade ediyorum. Öncelikle bunu düşünmesi gerekir diye kendisine bir kez daha söylüyorum.

TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Haddini aşma!

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sen had ölçer misin?

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Dibek.

On dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 21.46

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati:22.08

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

 

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2007 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/656) (S. Sayısı: 312) (Devam)

2.- 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/622, 3/521) (S. Sayısı: 313) (Devam)

H) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)

1.- Dışişleri Bakanlığı  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Dışişleri Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

I) AVRUPA BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ (Devam)

1.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

İ) ADALET BAKANLIĞI (Devam)

1.- Adalet Bakanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Adalet Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

J) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU (Devam)

1.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

K) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

L) YARGITAY (Devam)

1.- Yargıtay 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Yargıtay 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

M) DANIŞTAY (Devam)

1.- Danıştay 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Danıştay 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

On üçüncü tur üzerinde şimdi söz, şahsı adına, lehinde Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’a ait.

Buyurunuz Sayın Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 yılı Merkezî yönetim bütçe tasarısının Dışişleri, Adalet Bakanlığı, yüksek yargı organlarımızın bütçelerinin lehinde görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Demokrasinin hukuk yoluyla varlık kazandığı demokratik hukuk devletinde, hukukun evrensel ilkelerine saygı, hak arama yollarının açık tutulması, kanun önünde eşitlik, bireysel hak ve özgürlüklerin korunması, devletin hukuka bağlılığının güvence altına alınması temel değerlerdir. Bu değerlerin hayata geçirilmesi, Anayasa, yasalar ve bunları yorumlayacak bağımsız bir yargıyla mümkündür.

Mevzuatımız, zaman içerisinde, toplumsal ihtiyaçların, evrensel hukuk ilkelerinin gerisinde kalmış, hukuk sistemimizde yapılması gereken değişiklikler maalesef yapılamamıştı. AK PARTİ İktidarında, toplumsal düzenin teminatı olan adalet sistemine güvenin tesisini sağlayacak çok önemli adımlar atılmıştır. Mevzuatın yenilenmesi noktasında küçümsenmeyecek ilerlemeler kaydedilmiş, 2002 yılından bu yana rekor sayıda yasal düzenleme gerçekleştirilmiştir. Bu çerçevede, bireyin hak ve özgürlüklerinin korunmasıyla, toplum düzeni ve güvenliğinin sağlanması arasındaki hassas denge özenle gözetilerek ceza sistemimiz etkin hâle getirilmiş, yıllardır yenilenmesi gereği vurgulanan ve temel kanunlardan olan Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun gibi birçok kanun evrensel hukuk sistemimizin ilkelerine uygun bir şekilde yeniden düzenlenmiştir.

Cezaların caydırıcılıkları artırılmış, halkımızı tedirgin eden, demokratik hukuk devleti için tehdit oluşturan çetelerin üzerine kararlılıkla gidilerek yargıya teslim edilmiştir.

Ceza sistemimizdeki köklü değişikliklerin ardından bu yasama döneminde de sıra özel hukuk alanındaki reformlara gelmiştir. Türk Ticaret Kanunu’muz Meclis gündeminde görüşülmeye başlamış, Borçlar Kanunu Tasarısı Adalet Komisyonunda görüşülmekte, Hukuk Muhakemeleri Kanun Tasarısı’nın hazırlıkları da tamamlanmıştır.

Özel hukuk alanında yapılacak bu düzenlemelerin ardından Türkiye temel kanunlarını kısa süre içerisinde çağımıza uygun, modern ihtiyaçları karşılayacak şekilde yenileyerek dünyanın en modern hukuk düzenine siz değerli milletvekillerimizin katkılarıyla kavuşmuş olmaktadır.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ İktidarında mevzuatımızın yenilenmesinin yanı sıra yargının bina ihtiyacının giderilebilmesi için seferberlik ilan edilmiş, 100’ü aşkın adalet sarayı tamamlanmış, başta dünyanın en büyük adalet sarayının inşa edilmekte olduğu İstanbul olmak üzere, 100’e yakın adalet sarayıyla ilgili çalışmalar devam etmektedir.

Bilgi toplumunun bir parçası olarak vatandaşımıza hak ettiği hizmeti hızlı ve güvenli bir şekilde sunabilmek için adliyelerimiz bilgisayarlarla ve İnternet’le ilk kez AK PARTİ İktidarında tanışmıştır. Daktilo sesleri artık tarihe karışmıştır. Artık, sabıka kaydı gelmedi diye duruşma üç ay sonrasına, nüfus kaydı gelmedi diye duruşma beş ay sonrasına, tapu kaydı gelmedi diye duruşma altı ay sonrasına ertelenmemektedir. Tek tuşla dava dosyasına bu belgeler aktarılabilmektedir.

Artık, avukatlarımız bürolarından UYAP sistemiyle dava ve icra takibi açabilmekte, vatandaşlarımız dosyalarını UYAP sistemiyle oturdukları yerden takip edebilmektedirler.

Sadece adalet ve hukuk alanında gerçekleştirdiğimiz icraatlar bile altı yıllık AK PARTİ İktidarında nereden nereye geldiğimizin açık göstergesidir.

Değerli milletvekilleri, demokratik hukuk devletinin vazgeçilmez ögelerinden biri de yargı bağımsızlığı ve hâkim güvencesidir. Yargı mensuplarının karar verirken her türlü etki ve baskıdan uzak, yalnızca hukuk kuralları ve vicdani sorumlulukla hareket etmeleri gerekmektedir.

Hukuk devleti ve hukukun üstünlüğünün sağlıklı bir şekilde yürümesi ve gelişebilmesi için yargı organlarını yönlendirici davranışlardan kaçınmak konusunda herkesin gereken özeni ve dikkati göstermesi gerekir. Ne yazık ki bu konuda bazı siyasiler ve medya grupları gerekli dikkat ve özeni göstermemekte, işlerine geldiği zaman yargı bağımsızlığına vurgu yapmakta, işlerine gelmediği zaman da yargıyı etkileyen söylemlerde bulunmaktan kaçınmamaktadırlar. Bugün, Danıştayı basarak yüksek hâkimlerimizin canına kastetmekten yargılanan bir örgütün yargılandığı davayla ilgili söylenen sözler ülkemiz adına üzüntü vericidir. Tüm bunlara rağmen, ülkemiz, demokratik hukuk devleti yolunda hızlı ilerleyişine devam edecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, son olarak Dışişleri Bakanlığımızın bütçesiyle ilgili de şunu ifade etmek istiyorum: Bugün, Türkiye, Avrupa Birliğiyle müzakere eden bir ülke konumuna gelmişse, İslam Konferansı Örgütünün Genel Sekreterliğini üstlenmişse, yüz elli bir ülkenin oyunu alarak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin üyesi seçilmişse, tüm bunlar, AK PARTİ’nin dış politikadaki başarısı sayesinde gerçekleşmiştir. Milletimizden aldığımız güçle ülkemizi, hukuk ve adalet başta olmak üzere, her alanda geliştirmeye, kalkındırmaya devam edeceğiz.

Bu duygu ve düşüncelerle, 2009 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tunç.

Hükûmet adına Dışişleri Bakanı Ali Babacan.

Buyurun Sayın Babacan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığımın ve Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin 2009 mali yılı bütçe tasarısının yüce Meclisin onayına sunulması nedeniyle huzurunuzda bulunmaktayım. Bu vesileyle heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Dış politikamızla ilgili olarak dile getirdikleri görüşler ve yaptıkları katkılardan dolayı grupları adına söz alan milletvekillerine de teşekkür ediyorum.

Geçen seneki bütçe görüşmeleri vesilesiyle Meclisimize hitap ettiğim tarihten bu yana uluslararası gündemi meşgul eden konular içinde maalesef olumsuz unsurlar ağırlıklarını korumayı sürdürmekte. Sıcak çatışmalar, terör, kitle imha silahlarının yayılması tehlikesi, sınır ötesi suç şebekelerinin zararlı faaliyetleri, yasa dışı göç ve giderek ciddi boyutlar kazanan çevre sorunları küresel meseleler olarak tüm devletlerin ortak çözüm çabalarını beklemeye de devam etmekte. Az gelişmiş ülkelerin kalkınma sorunlarının çözümü yolunda şu ana kadar katedilen mesafenin yetersizliği de ortada. Amerika Birleşik Devletleri’nden başlayıp etkisini kısa sürede tüm dünyada gösteren ve eşi benzeri görülmemiş son ekonomik kriz ise pek çok ülkeyi etkilemekte.

İşte, bu ortamda Türkiye, bölgesindeki sorunların aşılması için yoğun diplomatik faaliyette bulunmayı, üçüncü ülkelerin aralarındaki sorunları gidermelerinde kolaylaştırıcı rol oynamayı ve yeni bölgesel açılımlarda bulunmayı sürdürmekte. Ülkemiz, ayrıca, insanlığın ortak bekasını ilgilendiren küresel konularda da kendi katkılarını getirmeye devam etmekte.

Bugün Türkiye, bölgesel ve küresel meselelere çok yönlü olarak yakın ilgi gösteren, mevcut sorunların çözümüne yönelik çabalara aktif katkılarda bulunan, yürüttüğü sağduyulu diplomasiye büyük değer verilen ve çevresine barış, istikrar ve refah yansıtan bir ülke konumunda artık. Bu yapıcı dış siyaset anlayışımız sayesinde Türkiye'nin uluslararası alanda sorumluluk sahibi, etkili, saygın ve hatırı sayılır bir ülke olduğu uluslararası toplum tarafından da teslim edilmekte.

Hepinizin takip ettiği gibi, 17 Ekimde Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda yapılan seçimlerde 192 ülkeden 151’inin oyunu alarak kırk sekiz yıllık bir aradan sonra önümüzdeki iki yıllık dönem için yeniden Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine seçilmemiz de bu durumun en açık göstergesi. Biliyorsunuz, bu oylamalar gizli oylama. Yani hangi ülkenin kime oy verdiğini önceden bilmek, sonradan anlamak mümkün değil. Dolayısıyla, bizim kendi içimizde yapmış olduğumuz reformlar, dış politikadaki etkinliğimiz, pek çok ülkenin bir bakıma gönlünü kazanmamız, aldığımız bu olumlu neticenin en önemli göstergesi. Fazlasıyla hak ederek kazandığımız bu konumun izlemekte olduğumuz yapıcı dış politikanın etkinliğini ve görünürlüğünü önümüzdeki yıllarda daha da artıracağı muhakkak. Köklü diplomasi geleneği, bölgesel meselelere ilişkin bilgi birikimi ve kriz yönetimi alanındaki deneyimiyle ülkemiz Güvenlik Konseyinin çalışmalarına özgün katkısını getirecektir. Türkiye, Güvenlik Konseyi üyesi olmanın getirdiği sorumlulukların da bilincindedir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hangi bölgesel sorunu çözdünüz Sayın Bakan, bir söyleyin.

DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) - Bunun gereği olarak Konsey gündemindeki meselelerin çözümünde uluslararası meşruiyet ilkesi doğrultusunda hareket edeceğiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; komşumuz Irak’la ilgili gelişmeler birçok boyutuyla Türkiye’yi doğrudan ilgilendirmekte. Irak’ın, siyasi birliğini, toprak bütünlüğünü, iç ve dış barışını kurmuş, kendi güvenliğini sağlayabilen, ülkemize de tehdit oluşturan terörist unsurlardan temizlenmiş müreffeh bir ülke hâline gelmesini samimiyetle istiyoruz. Bu amaç doğrultusunda gerek ikili gerek uluslararası platformlarda yoğun çaba gösteriyoruz. Son dönemde Irak’taki istikrar ortamında nihayet göreceli bir düzelme sağlanabildi. Irak’ın istikrarı ve güvenliği açısından kritik bir konuma sahip olan Kerkük konusunun bizim için büyük önem taşıdığını da özellikle vurgulamak istiyorum.

Türkiye, Irak Hükûmetinin ülkede güvenlik sorumluluğunu tamamen devralmasına ilişkin sürecin tamamlanarak Irak halkının egemenliğine ve bağımsızlığına tam anlamıyla kavuşmasını her zaman desteklemiştir. Bu açıdan, Amerika Birleşik Devletleri ile Irak Hükûmeti arasında imzalanan Kuvvetlerin Statüsü Anlaşması’nı ve bu anlaşmanın Irak Parlamentosu tarafından onaylanmasını da memnuniyetle karşıladık.

Irak’la kurmuş olduğumuz yüksek düzeyli stratejik iş birliği konseyinde, biliyorsunuz başbakanlar, artı beşer bakan bulunmakta ve bu da Irak’la olan ilişkilerimizin her boyutunu geliştirmek için son derece önemli bir mekanizma ve bununla ilgili belge kamuoyuna açıklanmıştır ve özellikle terörizmle mücadele açısından da çok kuvvetli ifadelere yer verilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; PKK terör örgütünün Irak’ın kuzeyinde süregiden mevcudiyeti ve buradaki şer yuvalarından ülkemize düzenlediği saldırılar komşumuz Irak’la ilişkilerimizin süratle gereken düzeye çıkarılabilmesinin önünde en önemli engeli teşkil etmektedir. Bu bakımdan, Irak Hükûmetinin, terörizmle ortak mücadele amacıyla imzalamış olduğu, bizimle imzalamış olduğu anlaşma doğrultusunda daha somut ve etkin adımlar atmaya başlamasını bekliyoruz ve bu yöndeki girişimlerimizi de aralıksız sürdürüyoruz.

PKK tehdidinin ortadan kaldırılması ve terör örgütünün başta Avrupa ülkelerindeki olmak üzere yurt dışı yapılanması aracılığıyla yürüttüğü faaliyetlerin engellenmesi Türkiye bakımından en öncelikli konudur. Bu konuda askerî, ekonomik, diplomatik ve benzeri tüm imkânlar seferber edilerek yürütmekte olduğumuz çabalar, amaç hasıl olana dek sürdürülecektir.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ama Sayın Bakan, anlaşmayı siz imzaladınız.

DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz, terörle mücadele ve Irak’ın yeniden inşası gibi konuları ve bunun yanında daha pek çok konuda yakın iş birliği içinde olduğu Amerika Birleşik Devletleri’yle de yoğun bir ortak gündeme sahiptir. Bu ülkeyle iş birliğimiz stratejik öneme sahiptir. İki ülkenin dış politika öncelikleri büyük ölçüde örtüşmektedir. Amacımız, ikili ilişkilerimizi karşılıklı çıkarlar temelinde daha da geliştirmek ve çeşitlendirmektir.

Bildiğiniz gibi, Amerika Birleşik Devletleri Başkanlık seçim süreci geçen ay tamamlanmıştır ve Sayın Obama yönetimiyle de stratejik ortaklığımızı karşılıklı güven ve menfaatlerimiz zemininde pekiştirmek için çalışmaya devam edeceğiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’nin stratejik bir hedefi niteliğindeki Avrupa Birliği üyeliğimiz, evrensel norm ve uygulamalarıyla ülkemizde günlük hayatın her alanında yansımalarını gösterecek büyük bir reform ve dönüşüm sürecidir. Avrupa Birliği katılım sürecinde gerçekleştirdiğimiz her bir reformun ardından Türkiye biraz daha ilerlemekte, refah seviyesi biraz daha yükselmekte ve ülkemiz çağdaş standartlara biraz daha yaklaşmaktadır.

Türkiye’de demokrasinin derinleşmesi, temel hak ve özgürlüklerin ilerlemesi konusunda Avrupa Birliği süreci önemli bir çerçeve oluşturmaktadır. Tarama çalışmalarının tamamlandığı 2006 yılından bu yana, şu ana kadar on fasıl müzakerelere açılmıştır. Ayrıca, yeni ulusal programla da… Biliyorsunuz, yoğun bir çalışma sonucunda taslağı tamamlamış bulunmaktayız ve Başbakanlıktaki çalışmalar tamamlandıktan sonra kamuoyuna son hâlini açıklayacağız. Programımız Avrupa Birliği müktesebatının üstlenilmesi ve siyasi reformlar bağlamında kısa ve orta vadede yapmamız gereken yasal düzenlemeleri göstermekte ve Türkiye’nin önceliklerini yansıtmaktadır.

Öte yandan, katılım sürecimizi daha da ileri götürmek için Avrupa Birliğinin de gerekli adımları atmasını ve sözlerine bağlı kalmasını bekliyoruz ve bunu da her fırsatta AB’li muhataplarımıza iletiyoruz.

Zaman zaman dile getirilen ve Avrupa Birliğinin bütününü temsil etmeyen münferit açıklamalar ise bizi bağlamamaktadır. Türkiye’nin yegâne hedefi bu süreçte tam üyeliktir. Başka bir seçenek de söz konusu değildir. Bilinmelidir ki Avrupa Birliği üyelik sürecimizde bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da çeşitli zorluklar karşımıza çıkacaktır. Ancak, Türkiye, yılmadan ve yapıcı bir şekilde üzerine düşenleri tek tek hayata geçirecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetimizin çok önemli bir dış politika konusu olan Kıbrıs sorununun, ancak Birleşmiş Milletler zemininde, yerleşmiş Birleşmiş Milletler parametrelerine dayanan adil, kalıcı ve kapsamlı bir zeminde çözülebileceğine inanmaktadır. Bunun yolu, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin iyi niyet misyonu çerçevesinde, iki tarafın siyasi eşitliğine ve iki kesimliliğe dayalı yeni bir ortaklık devleti kurulmasından geçmektedir. İki kurucu devletin eşit statüsü, garanti ve ittifak anlaşmalarının devamı, Avrupa Birliğinin kendisini çözüme uyarlayarak, çözüm anlaşmasının Avrupa Birliğinin birincil hukuku hâline gelmesi ve kabul edilecek anlaşmanın eş zamanlı olarak düzenlenecek ayrı referandumlarla iki halkın onayına sunulması çözüm sürecindeki temel ilkelerimizdir. Bu anlayışımız doğrultusunda, yakın temas içinde bulunduğumuz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Talat adada 3 Eylülde başlayan kapsamlı müzakere süreci çerçevesinde, Rum Yönetimi Lideri Hristofyas ile düzenli olarak bir araya gelmektedir. Görüşmelerde, federal devlete bırakılacak yetkiler ile kurucu devletlerde kalacak yetkiler ele alınmıştır. Yargı ve kilitlenmeyi çözücü mekanizmalar konusu ise taraflar arasında tartışılmaya devam edilmektedir.

Diğer taraftan, komşumuz Yunanistan’la 1999’da başlatılan diyalog süreci çok yönlü olarak devam etmektedir. Bu süreç zarfında başlatılan düzenli siyasi temaslar Ege sorunlarına ilişkin istikşafi görüşmeler ve güven artırıcı önlemler gibi önemli mekanizmalar ilişkilerimize yön vermektedir. İkili ilişkilere hâkim bu olumlu hava, bölgemizde refah ve istikrarın artırılmasına da hizmet etmektedir.

Tarih boyunca yakın etkileşim içinde olduğumuz Balkanlardaki gelişmeleri de dikkatle izliyoruz. İstikrarı korumaya ve sorunları barışçıl yoldan çözmeye yönelik çabalara da destek veriyoruz. Bu desteğimiz sürecektir. Bölge ülkelerinde akraba ve soydaşlarımız yaşamakta, bu ülkelerde güçlü tarihî, kültürel ve insani bağlarımız bulunmaktadır. Bu durum bizi bölgeye daha da yakınlaştırmaktadır. Balkan halklarının barış ve mutluluk içinde yaşaması içten dileğimizdir. Bu doğrultuda, on yıldan fazla bir süredir Avrupa Birliği ve ABD ile iş birliği yapmaktayız; Balkan ülkeleri arasındaki ikili ve çok taraflı ilişkilerin istikrar içinde daha da geliştirilmesi yönünde aralıksız çaba göstermeye de devam ediyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizim için büyük öneme sahip bir başka bölge de adı çoğunlukla sorunlar ve çatışmalarla anılan Orta Doğu’dur. Bölgede dürüst ve adil bir muhatap olarak görülen ve tarafların güvenini kazanan ülkemizin Orta Doğu barış sürecindeki katkıları artan şekilde talep edilmekte ve aranmaktadır. İsrail ve Suriye arasında ülkemizin himayesinde gerçekleştirilen aracılı barış görüşmeleri de bunun belki de en güzel örneklerinden birisidir. Yine ülkemizin Lübnan’da giderek derinleşme eğilimine giren son siyasi krizin aşılmasında da aktif rolü olmuştur. Hatırlayacak olursanız Cumhurbaşkanlığı seçiminde sadece 2 başbakan davet edilmiştir; birisi Katar birisi de Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı. Barışın sağlanması ve korunması yolunda sergilediğimiz aktif dış politika çerçevesinde İsrail-Filistin sorununun çözümüne yönelik uluslararası çabaları da kuvvetle desteklemekteyiz.

Diğer taraftan Körfez İş Birliği Konseyiyle eylül ayında ilk ortak dışişleri bakanlığı toplantısını yaptık ve altı Körfez ülkesi artı Türkiye olarak oluşturduğumuz bu format önümüzdeki yıllarda gittikçe önem kazanacak bir format olacaktır. Yeni kurmuş olduğumuz Türk-Arap İş Birliği Forumunda da ekim ayında biliyorsunuz ilk bakanlar toplantısını Türkiye’de gerçekleştirdik ve Arap Ligine üye ülkelerle Türkiye’yi bundan sonra her altı ayda bir bakan seviyesinde bir araya getirecek bu forumu da dış politikada önemli açılımlarımızdan birisi olarak görüyoruz.

Karadeniz ve Kafkasya bölgelerinin ülkemiz açısından sahip olduğu önem de açık. Biliyorsunuz Türkiye’yle Rusya Federasyonu arasında artık çok kapsamlı ekonomik ve ticari ilişkiler mevcut. Bu yıl Rusya’dan Türkiye’ye gelecek ziyaretçi sayısı 3 milyonu geçecek, inşaat şirketlerimizin bugüne kadar Rusya’da üstlendikleri proje toplamı 30 milyar dolara yaklaştı ve bu yılki ticaret hacmimizin 38 milyar dolar civarında gerçekleşmesini bekliyoruz. Bu yıl Rusya, artık, ticaret ortaklarımız arasında 1’inci sıraya yerleşmiş durumda.

Kafkasya konusunda ise bölge ülkelerinin siyasi ve ekonomik istikrarı, birbirlerinin toprak bütünlüklerine saygı göstermeleri Türkiye için son derece önemli. Bölgedeki sorunların barışçı yollardan çözüme kavuşturulması ve bölgesel iş birliğinin geliştirilmesi Güney Kafkasya politikamızın da temelini oluşturmakta.

Geçtiğimiz Ağustos ayında Gürcistan'da yaşanan olaylar on yedi yıldır donmuş bulunan ihtilafların her an sıcak çatışmaya dönebileceğini de gözler önüne serdi. Krizin patlak vermesinin hemen ardından Sayın Başbakanımız bizzat bu ülkeleri ziyaret ederek bölgede sağduyunun hâkim olması yönünde taraflara telkinleri bulundu. Bölge ülkeleri arasındaki güven eksikliği giderilmeden ihtilaflara çözüm bulunamayacak. İşte, biz bu anlayışla Kafkasya İstikrar ve İş Birliği Platformu’nu başlattık ve ilk defa bu ayın başında beş ülke bakan yardımcısı seviyesinde bir araya geldi ve her ne kadar bu ülkeler arasında sorunlar olsa da beş ülkenin bir masa etrafında toplanıp iş birliği alanlarını aramasıyla alakalı bu platform sadece bölgemizde değil tüm dünyada dikkat çeken yeni bir gelişme oldu.

Yakın bir gönül bağımız bulunan Azerbaycan'la ilişkilerimizin çok yönlü ve ortak çıkarlara dayalı bir şekilde gelişmesine de devam ediyoruz ve siyasi ve ekonomik ilişkilerimizin seviyesi, kültürel bağlarımızdaki yakınlıkla âdeta yarışmakta. Bölge gündemindeki siyasi konularla ilgili olarak Azeri makamlarıyla da görüş teatilerine önem veriyoruz.

Diğer taraftan, şubat ayında Ermenistan Cumhurbaşkanlığına seçilen Sarkisyan, Türkiye'yle ilişkiler konusunda daha ılımlı ve diyaloğa açık bir tutum benimsemiş durumda.  Bunu, temkinli bir yaklaşımla ancak olumlu bir gelişme olarak nitelendiriyoruz. Ermenistan'ın komşularıyla ilişkilerinin geleceği bakımından başlamış olan diyalog sürecine devam etmesini ve bu şekilde, hem Türkiye-Ermenistan hem de Azerbaycan-Ermenistan ilişkilerinde yeni birer sayfa açılmasını ümit ediyoruz.

Bu konudan bahsetmişken son günlerde tartışılan, bu özellikle özür bildirisiyle alakalı Cumhurbaşkanımızın sözleri hakkında bazı yorumlar yapıldı. Ben, şunu özellikle vurgulamak istiyorum ki Sayın Cumhurbaşkanımız, hem Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği sırasında hem Başbakan Yardımcılığı ve Dışişleri Bakanlığı döneminde en çetin ortamlar dâhil her türlü uluslararası platformda ve dış temaslarında Türkiye’nin 1915 olaylarıyla ilgili iddialar ve Türk-Ermeni ilişkileri hakkındaki görüş ve önerilerini defalarca açıkça ifade etmiş ve kuvvetle savunmuştur.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Biz hiç duymadık.

DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) – Bu görüşlerin tümü kayıtlarda açıkça mevcuttur ve Cumhurbaşkanlığı makamının günlük polemiklere konu yapılmasını da doğru bulmadığımı ben burada özellikle vurgulamak istiyorum.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Bakan, sizin görüşünüz nedir?

DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; enerji konusunda geniş bir vizyona sahip ülkemiz, bu alanda da etkin bir şekilde faaliyet göstermektedir. Doğu-batı ve kuzey-güney ekseninde transit ülke konumumuzu güçlendirme ve Türkiye'yi bir enerji Merkezine dönüştürme hedefimiz doğrultusunda son dönemde önemli ilerlemeler de kaydedilmiştir.

Bakü-Tiflis-Ceyhan, Bakü-Tiflis-Erzurum, Nabucco gibi pek çok proje, daha burada adını vakit dar olduğu için sıralamayacağım pek çok proje ya başlamıştır ya inşaat aşamasındadır ya da üzerinde ilgili diğer ülkelerle yoğun görüşmeler devam etmektedir.

Bir başka önemli komşumuz olan İran'la uzun bir geçmişe sahip olan ilişkilerimizde iyi komşuluk bağlarının korunması temel politikamızdır. İran'la güvenlik, ekonomi ve enerji konularındaki İş Birliğini karşılıklı fayda esasında geliştirmek istiyoruz. Diğer taraftan, İran'ın nükleer programıyla ilgili sorunun tek çözüm yöntemi olarak gördüğümüz diplomatik ve barışçı yollardan hâlline yönelik çabalarımızı da aralıksız sürdürüyoruz.

Afganistan ve Pakistan'la köklerini tarihten alan özel nitelikte bağlarımız mevcut. Pakistan'da son dönemde artış gösteren terör olaylarını ve bu dost ve kardeş ülkenin karşı karşıya bulunduğu ekonomik sorunları kaygıyla izliyor, her iki sorunla baş etme yönündeki çabalarına da yoğun ve tam destek veriyoruz. Afganistan'da istikrar ve güvenliğin sağlanmasına ve Afganistan'ın kalkınmasına dönük çabalara katkılarımızı da sürdürüyoruz. Bu amaçla, cumhuriyet tarihimizin en kapsamlı dış yardım programı hâlen Afganistan’da devam etmekte.

Pakistan ve Afganistan'ın güvenine sahip bir kardeş ülke olarak, bu iki ülke arasındaki ilişkilerin ilerletilmesine ve yanlış anlaşılmaların giderilmesine katkıda bulunmak amacıyla geçen yıl başlatmış olduğumuz üçlü zirve sürecinin ikinci toplantısını da yine bu ayın başında İstanbul'da düzenledik.

Diğer taraftan, tarihî ve kültürel bağlarımızın bulunduğu Orta Asya cumhuriyetleriyle de iş birliğimizin derinleştirilmesi bizim için öncelikli bir hedeftir. Bu kardeş ülkelerin, ekonomik kalkınmalarına, uluslararası toplumla bütünleşmelerine, siyasi istikrar içinde olmalarına, güvenliklerine yönelik tehditlerle mücadelelerine ve her alandaki reform süreçlerine de destek vermeye devam ediyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetimizin uygulamakta olduğu dinamik ve çok boyutlu dış politikayla, kendi bölgesi ve geleneksel müttefikleri dışındaki bölge ve ülkelerle de siyasi ve ekonomik iş birliklerini geliştirmeye özen göstermekteyiz. Dünya ekonomisinde üç büyük ağırlık Merkezinden birisi durumunda olan Asya-Pasifik bölgesinin önemli aktörleri olan Çin, Hindistan ve Japonya'yla da pek çok alanda büyük bir iş birliği potansiyeli mevcut. Bu ülkelerle olan ilişkilerimizi geliştirme kararlılığımız hızla somut sonuçlar vermekte ve bu ülkelere en üst düzeyde yapılan ziyaretlerle ilişkilerimiz pekiştirilmekte.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, biraz da vize kuyruklarını anlatır mısınız?

DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) – Bölgesinin önemli aktörlerinden birisi olan Hindistan'la ikili ilişkilerimiz her alanda önemli bir gelişme göstermekte. Hindistan'ın Mumbai kentinde 26-27 Kasım tarihlerinde düzenlenen terör saldırısı, Sayın Başbakanımızın kasım ayında yaptığı ziyarette de önemle gündeme getirmiş olduğu terörizmle mücadelede uluslararası iş birliğinin gerekliliğini bir kez daha ortaya koydu. Bu saldırılar sonrasında Pakistan ile Hindistan arasında ortaya çıkan gerginliğin, bu iki komşu ülkenin iş birliği ve teröre karşı birlikte mücadelesiyle aşılabileceğine inanıyoruz.

2008 yılı, ülkemizin yeni bölgesel açılımlarına da tanık oldu. Bu çerçevede, Afrika Birliği, ilk defa ocak ayında Türkiye'yi bir stratejik ortak ilan etti ve dünyadaki üç ülkeden birisiyiz, tek başına stratejik ortak ilan edilen.

Yine, ilk kez Türkiye-Pasifik Adaları Dışişleri bakanlarını topladık bu dönemde ve Karayipler Topluluğu'yla da yüksek düzeyli toplantımızı yine İstanbul’da gerçekleştirdik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayınız.

Buyurunuz.

DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 21’inci yüzyılda giderek daha fazla insan odaklı hâle gelen dış politikamız içinde, yurt dışında yaşayan ve bulundukları ülkelerle Türkiye arasında bir köprü oluşturan vatandaşlarımız çok önemli bir yere sahip. Bu vatandaşlarımıza, ileri teknolojik imkânlar kullanılarak, bir yandan en yaygın ve kaliteli hizmet vermeyi ve etkin himaye sağlamayı, diğer yandan da vatandaşlarımızın içinde yaşadıkları toplumun ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi yaşamına aktif olarak katılabilen, mutlu ve başarılı bireyler olmalarını teşvik etmeyi ve bu meyanda ana dilleri ve öz kültürleriyle bağlarını korumalarını amaçlıyoruz.

Bu çerçevede, vatandaşlarımızı doğrudan etkileyen yabancı düşmanlığı, ayrımcılık ve ırkçılık içerikli söylem, eylem ve uygulamalarla etkin bir şekilde mücadele etmek; ayrıca, vatandaşlarımızın, başta temel insan hakları olmak üzere, ikili ve çok taraflı anlaşmalardan kaynaklanan hak ve çıkarlarını korumak üzere girişimlerimizi her düzeyde sürdürüyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; izlediğimiz aktif dış politika, bazı bölgelerdeki temsil düzeyimizin artırılmasını da zorunlu kıldı. Bu bağlamda, başta Afrika ülkeleri olmak üzere yirmi bir tane yeni büyükelçilik ve on dört tane yeni başkonsolosluk açma kararını da almış durumdayız.

Sahip olduğumuz imkânlar ne kadar kısıtlı olursa olsun, Bakanlığımın ve Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin her seviyedeki personeli, ulusal çıkarlarımız ve dış politika hedeflerimiz doğrultusunda, sorumluluk anlayışı ve azimle hizmet vermeye devam etmektedir.

Ben bu düşüncelerle, 2009 bütçesinin ülkemiz için hayırlı olmasını diliyorum ve yüce heyetinize saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Babacan.

Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin.

Buyurunuz Sayın Şahin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Adalet Bakanlığı bütçesi üzerinde, Adalet Bakanlığı olarak geçtiğimiz dönemde hangi hizmetleri ortaya koyduk, neler yaptık ve bundan sonra hangi hizmetleri gerçekleştirmek için çalışıyoruz, bunlarla ilgili siz değerli arkadaşlarımı kısaca bilgilendirmek istiyorum. Aynı zamanda, gruplar adına söz alan arkadaşlarımızın benim cevaplandırmam gereken bazı konuları gündeme getirdiklerini sizler de takip ettiniz, onlarla ilgili de bir değerlendirme yapmak istiyorum bana ayrılan süre içerisinde.

Değerli arkadaşlarım, toplum hâlinde yaşayabilmenin en önemli şartı uyulması zorunlu kuralların bulunmasıdır ki, biz buna “hukuk kuralları” diyoruz. Hukuk kuralları sadece düzeni sağlamak için değildir. Hukuk kuralları aynı zamanda insan haklarını güvence altına almak, insanlığın en büyük değeri olan adaleti gerçekleştirmektir. Peki, bu kuralları kim ortaya koyacaktır, kim tespit edecektir, uygulayıcıları kim tespit ederek, örgütleyerek bir yargı organı hâline getirecektir? Kuşkusuz ki bunu yapacak olan devletin kendisidir. Aslında devletlerin en önemli varlık nedeni de budur.

İşte, demokratik toplumlarda bu görevi devlet erki adına adalet bakanlıkları yerine getirmektedir. Dolayısıyla, Adalet Bakanlığının görevlerini üç ana başlık hâlinde özetleyebiliriz. Bunlardan bir tanesi, adaleti sağlayacak olan hukuk kurallarının gerçekleşmesine yardımcı olmak, yani mevzuat çalışmalarıdır. İkincisi, bu hukuk kurallarını uygulayacak olan bağımsız yargı organlarının ihtiyaçlarını karşılamaktır. Üçüncüsü de çağdaş bir ceza infaz sistemi oluşturmak ve bunu başarıyla uygulayabilmektir.

Değerli arkadaşlarım, Kurtuluş Savaşı’nı takiben kurulan, zorlu bir süreçten sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yaptığı iş, bir kanunlaşma çalışmasını başlatmak olmuştur ve “hukuk reformu” adı altında Türkiye’de cumhuriyetle birlikte bir süreç başlamış, mevzuatımızın önemli bir bölümü Avrupa ülkelerinden alınmak suretiyle temel kanunlar yürürlüğe konmuş ve bir yargılama sürecinin de böylece başlamasına yol açılmıştır. Tabii ki o döneme göre son derece çağdaş bir mevzuattır, ancak sizler de gayet iyi bilirsiniz ki hukuk, sürekli bir değişime ve gelişime ihtiyaç duyar ve dinamik bir alandır.

İşte, geçtiğimiz Ekim ayının 29’unda cumhuriyetimizin 85’inci yıl dönümünü kutladık. Kuşkusuz ki yasalarımız bu süre içerisinde yeniden gözden geçirilmeyi, değiştirilmeyi, hem toplumda hem dünyada meydana gelen gelişmelere göre yeniden düzenlenmeyi gerektiriyordu. Aslında bu ihtiyaç çok öncelerden ortaya çıkmıştı, sık sık da dile getiriliyordu ancak Türkiye’de özellikle mevzuat alanında ciddi çalışmalar, 1999 yılında Helsinki Zirvesinde Türkiye’nin Avrupa Birliğine üye olabileceğinin açıklanmasıyla başladı. 57’nci Hükûmet döneminde, bu süreç başlar başlamaz, Adalet Bakanlığı da temel kanunlarımızı Avrupa Birliği mevzuatına uyarlamak için bir çalışma başlattı. Bu konuda ilk çıkan temel yasa Türk Medeni Kanunu olmuştur. 1926’da yürürlüğe giren Medeni Kanun’un yerine 1 Ocak 2001 tarihinde yeni bir Türk Medeni Kanunu yürürlüğe girmiştir.

Adalet Bakanlığının komisyonlar kurarak mevzuat alanında yapmış olduğu çalışmalar 2003 yılından itibaren ivme kazanmıştır çünkü Avrupa Birliği süreciyle ilgili 2004 yılında, bilindiği gibi, müzakere süreci de başlamış ve özellikle 58, 59 ve şimdi de 60’ıncı cumhuriyet hükûmetlerinde mevzuat alanında ciddi adımlar atılmıştır.

Bunları hepiniz çok yakinen biliyorsunuz. Bana ayrılan süre az olduğu için kısaca özetlemeye çalışacağım: İşte, Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemeleri Kanunu, Kabahatler Kanunu, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ve temel kanunlarımız yeniden ele alınmış, önemli bir bölümü de Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçerek yasalaşmıştır.

Şimdi, bilindiği gibi, yine en önemli temel kanunlarımızdan olan Türk Ticaret Kanunu Meclisimizin gündemindedir Bütçe görüşmeleri girdiği için ara verdik ama sanıyorum ocak ayından itibaren de Türk Ticaret Kanunu çalışmalarına devam edeceğiz. Burada Adalet Komisyonunda görev yapan arkadaşlarımız var, Borçlar Kanunu üzerinde çalışıyorlar. Zannediyorum bu hafta Borçlar Kanunu da Adalet Komisyonundan Genel Kurula inmiş olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, temel kanunlarda değişiklikten bahsettim ama özellikle geçtiğimiz birkaç yıl içerisinde, daha önce mevzuatımızda olmayan birtakım yeni düzenlemeler de bu dönemde yürürlüğe girdi ve şimdi uygulanmaya başlandı. Mesela, Bilgi Edinme Kanunu bu dönemin bir ürünüdür. Elektronik İmza Kanunu bu dönemin bir ürünüdür. Bölge adliye mahkemelerinin, istinaf mahkemelerinin kurulmasıyla ilgili kanun yine bu dönemin ürünüdür. Çünkü daha önce bu alanlarda herhangi bir kanuni düzenleme yoktu. Mesela, Çocuk Koruma Kanunu yine bu dönemin ürünüdür ve özellikle Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanunu da bu yeni dönemin ürünüdür. En son çıkardığımız kanunlardan biri olan Tanık Koruma Kanunu da aynı şekilde bu geçtiğimiz dönemde yasalaşmış olan kanunlarımızdandır.

Değerli arkadaşlarım, şu anda Adalet Komisyonunda Adalet Bakanlığınca hazırlanan ve hukuk alanında reform diyebileceğimiz 10’u aşkın kanun tasarısı görüşülmeyi beklemektedir. Yani Adalet Komisyonunda bekleyen kanun tasarılarını buraya indirsek, zannediyorum, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemini bunlarla doldurmak ve gece gündüz çalışarak bunları yasalaştırmak için ciddi bir zeminin oluşabileceğini ifade etmek isterim.

Değerli arkadaşlarım, bir ülkenin kalkınması için ekonomik ve siyasi istikrar kadar hukuki istikrara da ihtiyaç vardır. Mevzuatınız ve hukukunuz çağdaş bir anlayışla hazırlanmalı ve yürürlüğe konabilmelidir. Çünkü bir ülkenin kalkınması kendi kaynaklarıyla gerçekleşemiyor artık. Özellikle, küreselleşen dünyada bir ülke başka ülkelere de muhtaçtır. Yabancı sermayeye de muhtaçtır. Yabancı yatırımcı da gelecek sizin ülkenizde yatırım yapacaktır. Ancak geldiğinde hangi mevzuatla karşılaşacaktır? Hangi yargı sistemiyle karşılaşacaktır? Acaba güven duyulan bir yargı sistemi var mıdır? Yasalar uluslararası standartlara göre hazırlanmış yasalar mıdır? Buna da bakıyor yabancı yatırımcı. Eğer bunlar yoksa oraya gelip yatırım yapmaktan çekinir. O nedenle, bu yapılan çalışmaları başkaları istediği için değil, Türkiye'nin bunlara ihtiyacı olduğu için yapmakta olduğumuzun altını çizmek istiyorum. Hem bizden önceki hükûmetler -57’nci Hükûmet de bu anlayışla bu alana girmiştir- hem de bizim hükûmetlerimiz Türkiye'nin bu yeni mevzuata, yeni anlayışa ihtiyacı olduğu için bu yasal düzenleme adımlarını atmıştır.

Değerli arkadaşlarım, mevzuatı yenilemek önemli ama bu kadar, belki bundan çok daha önemli bir şey daha var; bunu başarıyla uygulayabilmek. Zannediyorum şu anda hukuk alanında ihtiyacımız olan şey eksiksiz, zamanında işleyen ve çağın ihtiyaçlarına cevap verebilecek olan bir yargı sistemi, hukuk sistemidir. Yargımızın, adalet teşkilatımızın sorunları var ama şunu hemen belirteyim: Türkiye'nin güçlü bir yargı sistemi vardır. Bağımsız yargı organlarımız, yüksek yargı organlarımız, ilk derece mahkemelerimiz gerçekten Türkiye Büyük Millet Meclisinin, yani bu yasama organının çıkardığı yasalarımızı çıkış amacına uygun, başarıyla uygulamak için gerçekten gayretli bir çalışma içerisindedirler. Ancak sorunlarımız da yok değil. Biraz önce söz alan arkadaşlarımız, özellikle muhalefet partilerine mensup arkadaşlarımız bu sorunları da dile getirdiler. Tabii, iş yükü fazlalığı var. İnsan kaynağı eksiğimiz var. Gerçekten hâkim ve savcı açısından da eksiklerimiz var. Bakın, biz göreve geldiğimizde, 2003 yılının başında sadece 184 tane boş hâkim ve savcı kadromuz vardı ama ihtiyacımız da var. Biraz önce söz alan arkadaşlarımız ifade ettiler, sanıyorum Faruk Bey söyledi, Avrupa’yla kıyasladı, bizde 1 hâkime şu anda 1.078 dosya düşüyor, Avrupa’da 200 tanedir. Bizde 100 bin kişiye düşen hâkim sayısı 9, Almanya’da 24, İngiltere’de 16’dır. Eksiğimiz var, bunu kabul ediyoruz ama 2003 yılında biz bir yasal düzenlemeyle 5.007 tane hâkim ve savcı kadrosunu Meclisten bir kanunla çıkarttık. Bunu çıkartmasaydık şimdi daha çok sorunumuz olacaktı. Şu anda 3.796 tane boş hâkim ve savcı kadromuz var. Zannediyorum, şu anda bine yakın hâkim ve savcı arkadaşımız stajlarına devam ediyorlar, stajları bitince tabii ki kura çekecekler. İki gün önce, ayın 20’sinde de 550 adli yargı hâkim ve savcı adayı almak için yazılı sınav yaptık, ÖSYM yaptı. Tabii ki daha sonra da bunun mülakatı yapılacak. Yani, demin söylediğim 3.796 kadro açığını da bir an önce doldurmak için yoğun bir çaba içerisinde olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Zannediyorum, bu dönemde, bu alanda, daha doğrusu yargı alanında yaptığımız en önemli faaliyetlerden bir tanesi adalet binalarımızı gerçekten adalete yakışır şekilde yeniden yapmamız, yeni adalet saraylarını ortaya koymamızdır. Şu ana kadar 111 tane adalet sarayını bitirdik, bunlar faaliyete geçti. Şu anda inşaatı devam eden, ihale aşamasına gelmiş, projeleri devam edenlerle birlikte bunun tamamı 171’dir. Bu, çok önemli bir adımdır diye değerlendiriyorum. Sanıyorum, sizler de bölgelerinize gittiğinizde, bu modern adalet binalarını, saraylarını gördüğünüzde herhâlde gurur duyuyorsunuzdur. Bu çalışmalarımıza devam edeceğiz.

Değerli arkadaşlarım, fiziki mekânların yetersizliğiyle ilgili bunları söylerken, biz göreve geldiğimizde 569 bin metrekare kullanım alanına sahipti tüm Türkiye’deki yargı organlarımızın hacmi, demin söylediğim 171 adalet sarayı bittiğinde 2 milyon metrekarelik kullanım alanına sahip adalet saraylarımız olacak. Bu şu demektir: Mevcuda 4 misli ilave yapmışız. Bu, Adalet Bakanlığı olarak bu konuda önemli bir başarı sağladığımızı göstermektedir.

Değerli arkadaşlar, tabii, iyi bir yargılamanın başarısı infaz yeteneğiyle ölçülür, yani ceza infaz kurumlarınızla sizin çağdaş bir hizmeti verebiliyor olmanızdır. Şimdi bu yeni dönemde cezaevlerini artık kampüs şeklinde yapmaya başladık. Kapalısı, açığı, kadını, (F) tipi, çocuğu aynı kampüs içerisinde cezaevi olarak bulundurmak suretiyle cezaevlerini bir noktada aynı merkezde toplamaya gayret ediyoruz ve cezaevleri sayısı da böylece azalıyor. Elli-altmış yıllık cezaevlerini gidip gördüğünüzde “Burada insan barınmaz.” dersiniz. Tabii ki bunları kapatacağız. Şehirlerin ulaşımda kolay noktalarına kampüs şeklinde cezaevleri yapmak suretiyle infaz sisteminde de bir reforma başladığımızı ifade etmek istiyorum.

Daha tabii, söyleyeceğim çok şeyler var ancak vaktim son derece sınırlı. Söz alan değerli arkadaşlarımızı, tabii, ben onları dinlerken kendilerinden, özellikle muhalefet partilerine mensup arkadaşlarımızdan, kendileri iktidar olduğunda yargı alanında, hukuk alanında bizden farklı olarak neleri ortaya koyacaklarını doğrusu dinlemek isterdim ama hiçbirinden bunları duyamadım.

FARUK BAL (Konya) – Millî yargı sistemini duymadın mı Sayın Bakan?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – “Biz gelseydik şunu şöyle yapacaktık.”…

AHMET YENİ (Samsun) – Böyle bir niyetleri yok, iktidar niyetleri yok.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – …yani böyle deseydiniz ben son derece mutlu olurdum, memnun olurdum.

FARUK BAL (Konya) – Millî Yargı sistemini duymadınız mı Sayın Bakan?

AHMET YENİ (Samsun) – İktidar niyetleri yok.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bütçe sizin bütçeniz değil mi ya!

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Mesela, şimdi bir polemiğe de girmek istemiyorum, Sayın Hakkı Suha Okay Bey, işte, hukukun ve yargının siyasallaştığından, siyasallaştırılmak istendiğinden bahsetti. İşte efendim, benim yabancı bir elçiyle görüşmemi, bir pazarlık, bir kulis çalışması yaptığımı söyledi. Zannediyorum kendisi burada da değil, gıyabında da konuşmak istemem.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Öyle yapın efendim.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Bununla kastettiği Alman Büyükelçisiyle görüşmemdir.

İSA GÖK (Mersin) – Evet.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Alman Büyükelçisiyle görüşmeyi ben istemedim, kendisi benden istedi. Alman Büyükelçisi benden randevu aldı, görüşmeden sonra bir açıklama yapıldı. Ben bir açıklama yaptım. Tabii, acaba ne söylemişim, gittim Anadolu Ajansından basına ne söylediğimi çıkarttım, elimde şimdi. Bakın, ne söylemişim: “Şahin, görüşme talebinin Büyükelçi Cuntz’dan geldiğini, Cuntz’un yanında 2-3 Büyükelçilik personelinin de bulunduğunu anlattı. Şahin, görüşmede Cuntz’un Antalya’da uzun süre tutuklu olan Alman gencinin Türkiye’de haksız yere tutulduğu şeklinde Alman basınında yer alan haberler üzerine konuyla ilgili ciddi kamuoyu baskısı oluştuğunu belirterek ‘Bu konuda sizin tavsiyelerinizi almaya geldim’ dediğini aktardı.”

Evet, aynen böyle oldu.

“Büyükelçi Cuntz`un Alman gencin tahliye edilmesiyle ilgili yardımcı olunması gibi bir talepte bulunmadığını ifade eden Şahin, ‘Sizde olduğu gibi bizde de yargı organları bağımsız ve tarafsızdır. Bizim onlara talimat vermemiz mümkün değil.’ dediğini dile getirdi.

Şahin -daha sonra- ‘Şu günlerde sizde de Deniz Feneri davası dolayısıyla tutuklanmış olan Türkler var. Hatta onunla ilgili de bizim basın yayın organlarımızda ‘dava açılmadı’ diye haberler yapılıyor. Siz nasıl buna müdahale edemezseniz, ben de Antalya’daki bu davaya müdahale edemem.’ şeklinde değerlendirmelerde bulundum dedi.”

Benim söylediğim budur.

OKTAY VURAL (İzmir) – Kripto var mı Sayın Bakan?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Efendim?

OKTAY VURAL (İzmir) – Yaptığınız görüşmenin kriptosu var mı?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Benim Bakanlığımın kriptosu olmaz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Niye tutmadınız tutanak?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Benim Bakanlığımda kripto olmaz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ama, Alman Büyükelçisi göndermiş devletine.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Benim o görüşmeden sonra yaptığım açıklama değerli arkadaşlar budur.

OKTAY VURAL (İzmir) – Devletine göndermiş kriptoyu Sayın Bakan.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Kimseden saklımız gizlimiz yoktur.

OKTAY VURAL (İzmir) – Büyükelçi devlete göndermiş kriptoyu.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Kim suç işlerse yasalar karşısında gereken cevabı alır, gereken cezaya çarptırılır.

OKTAY VURAL (İzmir) – “Bize ne!” diyen siz değil misiniz?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Adalet ve Kalkınma Partisi olarak kimseyi himaye etmeyiz, kimseye kol kanat germeyiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) O nedenle, buradan birtakım sonuçlar çıkarmaya çalışmak abesle iştigalden başka bir şey değildir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bu Büyükelçinin kriptolu mesajında ne konuşulduğu yazıyor.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar…

İSA GÖK (Mersin) – Yalnız Deniz Feneri davası sanıkları mıydı?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Şimdi, Sayın Okay bir şey daha söyledi, dedi ki: “Siz, Sayın Başbakana 1 liralık veya 1 kuruşluk ceza veren bir hâkim hakkında müfettiş görevlendirdiniz, yargıya müdahale ediyorsunuz.” dedi.

Değerli arkadaşlar, ben böyle bir konuyu basından öğrendim biliyor musunuz! Yani, ne bu Hâkime Hanımı tanırım ne nerede görev yaptığını bilirim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Başbakan söyledi ya Hâkim hakkında.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Ben bunu yargıdan öğrendim. Bakın yargı…

OKTAY VURAL (İzmir) – Hâkimi hedef aldı ya Sayın Başbakan.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Şimdi, nasıl öğrendim? 23/9/2008 Cumhuriyet gazetesi. Bu davaya bakan ve karar veren bayan Hâkimi Cumhuriyet Halk Partisi Kartal İlçe Başkanı ziyarete gitmiş -Cumhuriyet gazetesinden haber- çıktığında demiş ki: “Bu bayan Hâkim arkadaşa Adalet Bakanlığı haksızlık yapmış. İçeride kendisinden bunu dinledim, işte bunu protesto ediyorum.” anlamında bir açıklama yapmış. Ben de bunu okuduktan sonra böyle bir olayla haberdar oldum. Şimdi, yargının siyasallaşması deyince herhâlde tipik örneklerden bir tanesi budur.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Bakan, efendim, kaç müfettiş gitti? Müfettişler neye istinaden gitmişler?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, Kartal Adliyesinde ve tüm adliyelerde her yıl periyodik olarak Adalet Bakanlığı müfettişleri denetim yaparlar. 2008’in Ocağıyla Mayısı arasında da beş ay süreyle 8 tane müfettiş tüm hâkimliklerde denetim yapmışlar, tabii ki burada da yapmışlar.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Kimin adına yapmışlar Sayın Bakan? Denetimi kimin adına yapıyorlar?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Ancak, iki yüz yedi tane kararın bir ayla altı ay arasında yazılmadığını tespit etmişler. Yasalara göre de bunun cezaları var, sorumlulukları var.

OKTAY VURAL (İzmir) – Tesadüfe bakın ya Sayın Bakan!

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Bununla ilgili de müfettişler tarafından 2008 yılında 27 tane hâkimle ilgili aynı işlem yapılmış.

OKTAY VURAL (İzmir) – Tesadüfe bakın! Büyük tesadüf!

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Daha önceki yıllarda da yapılmış, çünkü on beş gün içerisinde kararınızı yazmak zorundasınız. Siz iki yüz yedi tane kararı zamanında yazmamışsınız; bunu tespit etmiş, işlem yapmış.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Bakan…

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Efendim?

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Bakanım, avukatlık yaptınız, hangi dava kararı yazıldı bu kadar süre içerisinde? Hiç gördünüz mü böyle bir kararı?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Şimdi deniyor ki: “Adalet Bakanı buna talimat verdi, müfettiş gitti…” Benim bundan haberim… Demin söylediğim gibi, daha sonra gazete haberiyle bir bilgim oldu.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ya, Sayın Başbakan Kurul toplantısında konuştu, hedef gösterdi.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, tabii, sürem doldu. Arkadaşlarımızın beyanları vardı. İşte, İzzet Özgenç’in Adalet Akademisi Yönetim Kuruluna Hükûmetçe atandığını söyledi Sayın Gök.

İSA GÖK (Mersin) – Hükûmetçe değil efendim, Bakanlar Kurulunuzun YÖK’e gönderdiği bir çalışmayla.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Arkadaşlar, Adalet Akademisi Yönetim Kuruluna üyeyi Adalet Akademisinin Genel Kurulu seçer.

İSA GÖK (Mersin) – Evet.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Ve kaldı ki Profesör İzzet Özgenç Adalet Akademisinin uzun yıllardır öğretim üyesidir. Genel Kurulu da Bakanlıktan 8 üye, Yargıtaydan 4 üye, Danıştaydan 3 üye, Askerî Yargıtaydan 1 üye, Askerî Yüksek İdare Mahkemesinden 1 üye, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulundan 1 üye, YÖK’ten 2 üye, Barolar Birliğinden 1 üye, Noterler Birliğinden üye, Akademi Başkanı, eski Akademi Başkanı: 29 üye.

İSA GÖK (Mersin) – Evet.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Bunları yedek Yönetim Kurulu üyeliğine seçmiş. Siz bunu, sanki Bakan atadı, sanki Hükûmet atadı gibi değerlendirmeler yapıyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Tamamlıyorum efendim.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Bakan, üye sayısı 29 değildir, 28’dir.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Demin söylediğim gibi ben muhalefet partilerine mensup hukukçu milletvekili arkadaşlarımızın buraya çıkarak hukuk alanında, yargı alanında gerçekten bizim ufkumuzu açacak yeni şeyler söylemelerini beklerdim. Ama bunları söylemediler, basit şeylerle bizi meşgul ettiler.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Bakan, otuz üç tane fakülteden yalnızca Gazi Üniversitesinden İzzet Özgenç mi vardı?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Ama yine de kendi takdirleridir. Biz yargı, hukuk alanında reform çalışmalarımıza bütün ciddiyetimizle devam edeceğiz. Bağımsız yargı organlarını daha da güçlendirmek temel hedefimizdir.

Hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şahin.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim Sayın Bal?

FARUK BAL (Konya) – Sayın Bakan konuşmasının iki bölümünde Milliyetçi Hareket Partisini ilzam eden ifadelerde bulunmuştur. Birisi Medeni Kanun’la ilgilidir. Diğeri de “Burada konuşanlar proje sunmuyor.” dedi.  Bir açıklama yapmak üzere söz istiyorum efendim.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, öyle bir şey yok.

AHMET YENİ (Samsun) – Öyle bir şey duymadık.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sataştı canım.

BAŞKAN – Bir dakika sayın milletvekilleri, duyamıyorum. Biraz sakin olursanız ne istediğini anlayabileceğim.

Evet, son cümleyi duyamadım.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Bakan konuşmalarında iki noktada Milliyetçi Hareket Partisini ilzam eden sözler sarf etmiştir. Birincisi 57’nci Hükûmet döneminde yapılan Medeni Kanun’la ilgili çalışmalardır. Bunlar gerçek değildir. İkincisi ise “Buraya çıkıp konuşanlar bir proje sunmuyor.” dedi.

OKTAY VURAL (İzmir) – “Boş konuşuyor.” gibi bir laf kullandı.

FARUK BAL (Konya) – “Boş konuşuyor.” şeklinde bir ifadede bulunmuştur. Bunları açıklığa kavuşturmak için kısa bir söz istiyorum.

BAŞKAN – İki dakika süre veriyorum.

Buyurunuz.

İSA GÖK (Mersin) – Benim de talebim var Sayın Başkanım.

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, bizim de talebimiz var, hepimizin var.

OKTAY VURAL (İzmir) – Siz de boş konuştunuz, size de söyledi.

AHMET YENİ (Samsun) – Biz hiç boş konuşmayız.

OKTAY VURAL (İzmir) – Boş konuştunuz, boş!

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkanım, 69’a göre sataşmadan dolayı söz talebim var.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ü bilirseniz, yanlış anlamaya yol açmaması için hak sahibi olabiliyorlar, 69’uncu maddeyi okursanız.

Buyurunuz Sayın Bal.

III.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Konya Milletvekili Faruk Bal’ın, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in, konuşmasında partisine sataştığı iddiasıyla konuşması

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; efendim, 57’nci Hükûmet zamanında kanunlaşan yeni Medeni Kanun Avrupa Birliği müktesebatı kapsamında değildir. O Kanun’un hazırlık çalışması 1964 yılında başlamıştır. 1980’li yıllarda tekrar bir komisyonda görüşülmüştür. 1990’lı yıllarda teşkil edilen üçüncü komisyonun neticesinde çıkmıştır, Avrupa Birliğiyle bir alakası yoktur. Oysa Türk Ceza Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu “Avrupa Birliği dayatması” adı altında teslimiyetçi bir anlayışla düzenlenmektedir. Aradaki fark şudur: Medeni Kanun’un yasalaşması için hiçbir  yasalaşması için hiçbir yabancı kuruluş, hiçbir lobi faaliyetinde bulunmamıştır ama Ticaret Kanunu için yabancı bir şirket altmış sayfalık bir broşür yayınlamıştır. O şirket herhâlde, Ticaret Kanunu kapsamında getirilen “hâkim şirket”, “yavru şirket” kapsamı içerisinde mükâfatlandırılacaktır.

Ben Sayın Bakanın dikkatine sunuyorum, Milliyetçi Hareket Partisinin geçen sene yapmış olduğu Adalet Bakanlığı bütçesiyle ilgili millî yargı reformunu görüşlerine takdim etmiştim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Çalışmamış… Çalışmamış…

FARUK BAL (Devamla) – Aradan bir yıl geçmesine rağmen, herhâlde inceleme fırsatı bulamadı -bütçenin geneli üzerine yaptığım konuşmada da ifade etmiştim- ama buradan bir defa daha ifade ediyorum: Millî yargı reformu, 21’inci yüzyıl vizyonu ile Türkiye’yi küresel risklere karşı koruyan, bilgiyle teknolojiyi yargının hizmetine sunan bir yargı reformudur. Millî yargı reformu, bu anlamda yargılama süreci içerisindeki tüm insani hataları, bireysel hataları ve maddi hataları minimize edebilecek bir teknolojik üstünlüğe sahiptir. Veri madenciliği ve yapay zekayla ilgili geliştirilmiş olan, kendine has, nevi şahsına münhasır…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bal. Bunları da ifade etmiştiniz.

Teşekkürler.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan… Efendim, Sayın Başkanım, benim de var… Açıklamama karşı Sayın Bakanın açıklamaları oldu…(AK PARTİ sıralarından gürültüler)

FARUK BAL (Devamla) – Bir cümleyle tamamlamama izin verirseniz…

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bal. Zaten onları ifade etmiştiniz, bunu tekrar vurguladınız, sağ olunuz.

FARUK BAL (Devamla) – Peki, teşekkür ederim.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Anlayamadım sizi İsa Bey.

İSA GÖK (Mersin) – Efendim, Sayın Bakan konuşmasında benim konuşmama hitaben, isim de vererek sataşmada bulundu, o konuyu izah etmem gerekiyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Neydi efendim?

İSA GÖK (Mersin) – Efendim, Adalet Akademisi seçimleri konusundaki beyanıyla… Benim konuşmamdı, o konuya ben cevap vermek istiyorum. Madde 69…

BAŞKAN – Buyurunuz… Buyurunuz…

4.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in, konuşmasında şahsına sataştığı iddiasıyla konuşması

İSA GÖK (Mersin) – Efendim, teşekkür ediyorum.

Adalet Akademisi üyeliğine seçilen İzzet Özgenç hakkında bu kadar olay varken, İstanbul Büyükşehir Belediyesi… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) – Ne var? Ne var?

İSA GÖK (Devamla) – Efendim, bağırın, benim hoşuma gider.

Sayın Tayyip Beyin danışmanlığı, davalardaki tarafgirliği, bilirkişi raporları, olaylar, birden bire ocak ayında YÖK Başkan Vekilliğine seçilmesi, derken, otuz üç tane fakülte var, bir tek Gaziden İzzet Özgenç… O olmazsa kim olacaktı? Cumhur Bey, olmazsa Ahmet Gökşen, ekip belli. Adem Sözüer dışlandı. Üçlü ekip… AKP’nin her ceza yargılamasında üç tane iki isim var; Ahmet Bey, Cumhur Bey, İzzet Bey, başka adam yok. Bunun olacağı belliydi. Bir sorum var size.

KEMALLETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Sataşmayla ne alakası var?

İSA GÖK (Devamla) – Adalet Akademisi seçimlerinde Bakanlık bürokratları blok oy kullandı mı kullanmadı mı? Sizin bürokratlarınız, genel müdürleriniz blok oy kullandı mı kullanmadı mı? Arkadaşlar, İzzet Özgenç seçime giderken belliydi zaten. Belliydi, bu bilinen bir şey. Neden? İzzet Özgenç taşınıyor, herhâlde gelecek dönem Adalet Bakanı olacak galiba, durum onu gösteriyor.

Efendim bir şey daha: Sayın Hakkı Suha Okay, Deniz Fenerinden bahsetti Sayın Bakanım. Açıklarken dikkat etmek lazım, bir büyükelçiyle Türkiye Cumhuriyeti devletinin bakanı sıfatıyla konuşuyorsunuz ve diyorsunuz ki, Almanya’da da Deniz Fenerinden bazı arkadaşlar tutuklu, onların durumunu soruyorsunuz. Bunu düşünmek bile hata. Hata… Ha şunu dersiniz: Dava adı söylemezsiniz, Almanya’daki insan hakları ihlalinden bahsedersiniz, ama direkt, size yakın, para aktaran, sizi destekleyen televizyon kuruluşuna para veren insanların davasına taraf oluyorsunuz. Buna etkilemek derler.

AHMET YENİ (Samsun) – Yalan söylüyor Sayın Başkan.

İSA GÖK (Devamla) – Buna, devlet adına takdir yetkisini kullanarak etkilemek, hâkim ayarlamak derler buna, başka bir şey değil bu.

AHMET YENİ (Samsun) – Yalan konuşuyor Sayın Başkan.

İSA GÖK (Devamla) – Bu, kabul edilemez, bunu savunamazsınız da; bu, doğrudan Alman devleti nezdinde bir davaya müdahaledir.

AHMET YENİ (Samsun) – Yalan konuşuyor Sayın Başkan.

İSA GÖK (Devamla) – O davanın sonucunu Türkiye’ye getirtmiyorsunuz da, hâlen siyasi tavır devam etmekte.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, yalanlarına müdahale etmeyecek misiniz?

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Gök.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bozdağ.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Hatip konuşmasında, grubumuzu itham eden beyanda bulunmuştur, söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bozdağ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, kim itham etti, Sayın Bakan mı grubu itham etmiş?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, acaba grubu hangi sözlerle itham etti ben merak ediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – AKP Grubuna sataşmasından dolayı mı söz verdiniz?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Grubun neresi itham edildi? Hayır, hangi sözle grup itham edildi?

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, sataşma kim tarafından kime yapılmış? Yani Sayın Bakanın AKP Grubuna sataşması üzerine mi söz verdiniz?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sana ne!

MUHARREM VARLI (Adana) – “Sana ne!” ne demek ya?

BAŞKAN – Sayın konuşmacıların AKP Grubuna sataşma yaptığını…

Buyurunuz Sayın Bozdağ.

5.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, konuşmasında partisine sataştığı iddiasıyla konuşması

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; şimdi, kürsüye gelen arkadaşların konuşmalarını ben dinliyorum, eleştirilerin hepsini saygıyla karşılıyorum. Normaldir, burada eleştiri de yapılır, yapılması lazım, muhalefetseniz mutlaka eksik gördüğünüzü söyleyeceksiniz, daha iyi olması gereken varsa onu da önereceksiniz. Doğru olan budur. Ama buraya gelip konuşurken aslolan doğru olanı konuşmak lazım. Deniz Feneri davasıyla AK PARTİ arasında ilişki kurmak bir iftiradır, doğru değildir. Bu bir iftiradır. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar [!]) İftirayı burada seslendiren kişiler bunu kendileri gayet iyi bilirler.

Bakın, açılan davanın iddianamesini ben de okudum. O iddianamenin içerisinde ne savcının ne mahkemenin bu yönde en ufacık bir değerlendirmesi yoktur. Sadece şikâyette bulunan birinin iddiaları vardır, o iddialar oraya alınmıştır, bir.

İkincisi, Sayın Başbakanımızın ismini oraya karıştırma cüreti gösterenler oldu ve mahkeme açıkladı, dedi ki: Biz bunu tercüme etmedik. Tercüme edip de vermedik. Nereden çıktı bu? Kim tercüme ettirdi kamuoyunun malumudur ama bununla Başbakanlık, Başbakan arasında, AK PARTİ arasında bir ilişki, irtibat bulunmadığını da bizzat mahkeme ve o mahkemede görev yapanlar açık bir biçimde deklare ettiler. Buna rağmen, bunu burada dile getiren kişiler bunu ispat etmek zorunda ve çıkıp demesi lazım ki: İşte mahkeme kararı, işte hüküm, işte doğru olan şey bu, buradadır. Bunu demedikçe bunu diyenler iftiracıdır, müfteridir milletin gözü önünde. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Hiç kimse doğru olmayan şeyleri buradan doğruymuş edasıyla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bozdağ. Netleşti konu.

Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Grubumuz adına konuşan arkadaşa “iftira atıyor” diye… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen sakin olunuz, talebi duyamıyorum.

Buyurunuz Kılıçdaroğlu.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Grubumuz adına konuşan Sayın İsa Gök’e müfteri olarak suçlama yöneltti, dolayısıyla ben söz istiyorum. (AK PARTİ sıralarından “Ne alakası var?” sözleri)

BAŞKAN – Buyurunuz, lütfen, suçlamaya tekrar yol açmayacak şekilde cevap veriniz.

6.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, konuşmasında, CHP Grubu adına konuşan Mersin Milletvekili İsa Gök’e sataştığı iddiasıyla konuşması

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Bozdağ konuşmasını yaparken “Deniz Feneri ile Adalet ve Kalkınma Partisi arasında ilişki yoktur.” dedi. Şimdi ben size dört tane ilişki sayacağım. Birincisi şu: İlk kez bu Hükûmet döneminde Kızılaydan da önce, izinsiz bağış toplama yetkisi Bakanlar Kurulu kararıyla Deniz Fenerine verilmiştir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, ne alakası var?

AHMET YENİ (Samsun) – Ne alakası var bununla?

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Ne alakası var?

AHMET YENİ (Samsun) – İlişkiyle ne alakası var?

BAŞKAN – Sakin olunuz lütfen.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – İki: Danıştayın devre dışı tutulması için, Adalet ve Kalkınma Partisi buradan bir yasa çıkarmıştır. (AK PARTİ sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, ne alakası var?

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, duyamıyoruz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen sakin olunuz.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Üç: Bir denetim raporu, İçişleri Bakanlığı tarafından düzenlenen bir denetim raporu, Deniz Fenerinin hem yurt içi hem yurt dışı faaliyetleri… (AK PARTİ sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

(Mikrofon Başkan tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, bir dakika… Sayın Kılıçdaroğlu, bir dakika…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, ne alakası var?

BAŞKAN - Sayın Bozdağ… Sayın Bozdağ

Sayın Kılıçdoğru, bir dakika bekleyiniz lütfen.

Sayın Bozdağ, lütfen, grubunuza sakin olmasını rica ediniz, demin sizin söylediğinize cevabını vermesi için. Lütfen sakin dinleyiniz. (AK PARTİ sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) – Neyin cevabını verecek Sayın Başkan?

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda tartışma usulünü Sayın Grup Başkan Vekiliniz gayet iyi bilmektedir. (AK PARTİ sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, ara verin.

BAŞKAN - Sakin olunuz lütfen.

Sayın Bozdağ, siz demin bir laf ettiniz, Sayın Kılıçdaroğlu da buna karşı cevap için söz istedi. (AK PARTİ sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, niye devam ettiriyorsunuz?

BAŞKAN - Lütfen sakin olunuz ve dinleyiniz. İki dakika lütfen sayın milletvekilleri… (AK PARTİ sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

Sayın milletvekilleri, lütfen sakin olunuz.

Sayın Bozdağ, lütfen grubunuza hâkim olunuz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, Meclisin çalışmasını sabote eden arkadaşlar lütfen dışarı çıksın!

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Hadi oradan!

MUHARREM VARLI (Adana) – Sen ne diyorsun be!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bu Genel Kurulda… (Gürültüler)

Lütfen dinleyiniz…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sen ne diyorsun!

MUHARREM VARLI (Adana) – Ne diyorsun sen!

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sen ne diyorsun!

MUHARREM VARLI (Adana) – Grup Başkan Vekiline karşı nasıl konuşuyorsun öyle!  Otur yerine! (Gürültüler)

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Otur aşağıya!

BAŞKAN - Bu Genel Kurulda milletvekilleri sözlerini rahatlıkla söyleyemeyecekler de nerede söyleyecekler! Lütfen dinleyiniz. Sakin olunuz ve dinleyiniz.

Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu. (AK PARTİ sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Değerli milletvekilleri, istediğiniz kadar elinizi sıralara vurun, önemli olan… (AK PARTİ sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Yarım saat ara verin Sayın Başkanım!

BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, beş dakika ara veriyorum, aradan sonra konuşacaksınız.

Kapanma Saati: 23.14

 

 

 ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 23.23

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

 

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35’inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2007 Yılı Merkezİ Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/656) (S. Sayısı: 312) (Devam)

2.- 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/622, 3/521) (S. Sayısı: 313) (Devam)

H) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)

1.-   Dışişleri Bakanlığı  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-   Dışişleri Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

I) AVRUPA BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ (Devam)

1.-   Avrupa Birliği Genel Sekreterliği  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-   Avrupa Birliği Genel Sekreterliği  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

İ) ADALET BAKANLIĞI (Devam)

1.-   Adalet Bakanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-   Adalet Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

J) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU (Devam)

1.-   Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-   Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

K) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1.-   Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-   Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

L) YARGITAY (Devam)

1.-  Yargıtay 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-  Yargıtay 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

M) DANIŞTAY (Devam)

1.-   Danıştay 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-   Danıştay 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, Sayın Kılıçdaroğlu, buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından “Haksızlık bu, ayıp!” sesi)

III.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

6.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, konuşmasında, CHP Grubu adına konuşan Mersin Milletvekili İsa Gök’e sataştığı iddiasıyla konuşması (Devam)

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Değerli milletvekilleri, ortalığı germeye hiç niyetim yok. Ama grubumuzdan bir yetkili arkadaşımızın, Sayın İsa Gök’ün konuşması üzerine Sayın Bozdağ “Deniz Feneri ile Adalet ve Kalkınma Partisi arasında hiçbir ilişki yoktur, bunu atanlar da iftira ediyor.” deyince söz almak zorunda kaldım. Bizim hiçbir milletvekilimiz iftira atmaz. Bizim söylediklerimizin tamamı doğrudur. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Bakın, siz şu raporu hasıraltı ettiniz biliyor musunuz? Biz bu raporu çıkaracağız ortaya. Bu raporun arkasında bir şema var biliyor musunuz? Bu şemada bütün ilişkiler var. Yeri ve zamanı gelince bunlar açıklanacak. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Biz size açık ve net şunu söylüyoruz: Kızılaya dahi izinsiz bağış toplama yetkisi verilmezken – Kızılaya, bakın, yüz yıllık bir kurum- nasıl oluyor da ve hangi gerekçeyle bu Bakanlar Kurulu Deniz Fenerine bu yetkiyi veriyor? Biz bunu sormayacak mıyız arkadaşlar, sormayacak mıyız biz bunu? (AK PARTİ sıralarından “Hangi Deniz Feneri?” sesleri)

Efendim, ben Türkiye’deki Deniz Fenerinden söz ediyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Almanya’da ayrı. Almanya’da yetkiyi kaldırdılar. Almanya’da hukuk var, Almanya’da suçlular çıkarılır.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Türkiye’de hukuk yok mu?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Bakın, ben size şunu söyleyeyim: Alman yargıcın “Asıl failler Türkiye’dedir.” dediği ve saydığı 4 kişiden 3’ünün dosyası Sermaye Piyasası Kurulu Başkanı tarafından hasıraltı edildi. Bunu biliyor musunuz? Niçin bunu sormuyorsunuz?

AHMET YENİ (Samsun) – Çıkar ortaya.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Size onayı da gösterebilirim, isteyen arkadaşa verebilirim de. Niçin bunu takip etmiyorsunuz? Biz ısrarla söylüyoruz. Biz sizi neden suçluyoruz arkadaşlar? Çünkü sizler de bizim gibi bu konuda “Gerçekten biz bu olayı izliyoruz, biz bu olayı ortaya çıkarmaya kararlıyız.” derseniz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kılıçdaroğlu.  (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, Sayın Hatip yeni bir sataşmaya mahal vermeden bir konuşma yapması lazım gelirdi. Ancak konuşmasında partimizle Deniz Feneri arasında bir bağ olduğuna dair ifadelerde bulunmuştur.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Siz söylediniz ya!

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Partimize ve grubumuza alenen sataşmıştır.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞUL (Malatya) – Ama siz söylediniz.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Bu nedenle söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Bozdağ, bu konu yeterince görüşüldü kanaatindeyim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar) Şimdi, siz söylediniz.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, tutumunuz hakkında söz istiyorum efendim.

BAŞKAN – Sayın Bozdağ, demin siz dediniz ki: “Bağlantı var mıdır yok mudur?” Sayın Kılıçdaroğlu da “Vardır, bu şekilde bir bağlantı olduğunu düşünüyoruz.” dedi. Konu da kapanmıştır. Şimdi bunu sonsuza kadar yürütemeyiz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Efendim, ben tutumunuz hakkında söz istiyorum. Sayın Başkan, tutumunuz hakkında İç Tüzük’e göre söz istiyorum, usul tartışması istiyorum.

BAŞKAN – Efendim?

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Burada benim partime, grubuma çok büyük, Anayasa Mahkemesinde kapatma davasına neden olacak bir ithamda bulunuyor Sayın Hatip. Siz “Sataşma yok.” diyorsunuz, olur mu Sayın Başkan? Ben söz istiyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Tutanakları getirtin.

BAŞKAN – Buyurun, siz de konuşun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Yeni bir sataşma açmayınız lütfen.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, tutumunuz hakkında söz istiyorsa ben de istiyorum.

BAŞKAN – Anlayamadım ki ne istediğinizi. Siz cevap hakkı mı istiyorsunuz, ne istiyorsunuz?

OKTAY VURAL (İzmir) – Tutumunuz hakkında söz istedi. Sataşma değil, tutumunuz hakkında usul tartışması açıyor.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Sayın Başkan,  usul hakkında söz isteyen milletvekiline söz vermeden önce söz talebini oylamanız gerekiyor.

BAŞKAN – Anlayamadım ben. Şimdi, Sayın Bozdağ, siz sataşmadan dolayı söz mü istiyorsunuz? Ben de o sözü veriyorum, buyurunuz, 69’a göre.

Arkadaşlar siz ne istiyorsunuz?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Hayır efendim, tutumunuz hakkında.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Hayır efendim, sataşmadan istiyorum.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Hayır efendim… Niye geri alıyorsunuz? Söylesenize.

BAŞKAN – Lütfen…

Sayın Bozdağ, lütfen bir daha yeni sataşmaya yol açmayınız.

7.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, konuşmasında partisine sataştığı iddiasıyla konuşması

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; burada ben konuşmamda şunu söyledim, dedim ki: “Böyle bir bağ yoktur, irtibat yoktur. Bunu ispat etmek lazım. İspatlı konuşmak lazım. İmalarla konuşmamak lazım. Açık açık ifade etmek lazım. Aksi takdirde, ispat etmezse bir kişi söylediklerini müfteri olur.” dedim. Yoksa, ben bir arkadaşımı iftiracı olarak itham etmedim; bu bir.

İki: Bakın, bu davayla ilgili ifadelerin içerisinde biz açıkladık ve yetkililer, bu konuda iddia edenler konuştuğu zaman denildi ki: “İfadelerinde Mehmet Gürhan, yedi defa, ifadesinde ‘ben bu parayı -yedi defa soruldu, yedisinde de tekrar ederek- ben şuraya verdim.’ dedi.” Ama şimdi bakıyorsunuz, iddianameyi alıyorsunuz ifadelere bakıyorsunuz, Almancasını Türkçeye çeviriyorsunuz, görüyorsunuz ki yedi defa üst üste sorulan bir şey yok. Yedinci sorguda sorulmuş ve böyle bir ifadede bulunmuş yedinci sorguda. “Yedi defa üst üste sorulmuş, aynı cevap teyit edilmiş.” demek yalan mıdır değil midir? Biz onu soruyoruz.

Bir başka şey… İddianamenin Almanca metninde ve Türkçe tercümesinde ifadesi alınan kişi Mehmet Gürhan değil, Firdevsi Ermiş’tir, ama Mehmet Gürhan’la ilgiliymiş gibi bir takdim yapıldı; bir başka şey.

Ayrıca, yine bu konuyla ilgili Sayın Başbakanımızın ismi geçerek bir ifade kullanıldı. Mahkeme de bunu yalanladı. İddianamenin Almanca metninde de bu yok. Ama, Türkçeye birileri nasıl tercüme etmiş, nereye nasıl servis yapacağını bilerek mi tercüme etmiş bilmem ama açık bir iftiradır, açık bir yalandır.

Bir başka şey: Baskı yapıldığı söylendi. Alman mahkemesinin hem hâkimleri hem de savcıları açık ve net dediler ki: “Ne Türk makamlarından ne şuradan ne buradan…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bozdağ.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – “…bize bir baskı gelmemiştir.” dediler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Bu konu yeterince görüşülmüştür.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bu konuda bir tartışma açıldı. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen yerinize oturunuz.

II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/656) (S. Sayısı: 312) (Devam)

2.- 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/622, 3/521) (S. Sayısı: 313) (Devam)

H) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)

1.-   Dışişleri Bakanlığı  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-   Dışişleri Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

I) AVRUPA BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ (Devam)

1.-   Avrupa Birliği Genel Sekreterliği  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-   Avrupa Birliği Genel Sekreterliği  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

İ) ADALET BAKANLIĞI (Devam)

1.-  Adalet Bakanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-  Adalet Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

J) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU (Devam)

1.-  Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-  Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

K) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1.-  Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-  Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

L) YARGITAY (Devam)

1.-   Yargıtay 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-   Yargıtay 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

M) DANIŞTAY (Devam)

1.-  Danıştay 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-  Danıştay 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN - Şimdi, on üçüncü turda şahsı adına aleyhinde söz isteyen Rize Milletvekili Mesut Yılmaz.

Buyurunuz Sayın Yılmaz.

Süreniz beş dakikadır.

A. MESUT YILMAZ (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde kişisel görüşlerimi dile getirmek için söz istedim. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Takdir edersiniz ki kişisel söz hakkı olan beş dakikalık süre içerisinde günümüzün giderek daha karmaşık, daha çok boyutlu hâle gelen uluslararası konjonktüründe hepimiz için hayati önem taşıyan dış politikamızı özetle dahi değerlendirebilmek mümkün değildir. Onun için, ben bu konuşmamda, Hükûmetin ve Dışişleri Bakanlığımızın dikkatini, önümüzdeki dönemde öncelikli sorun olarak önümüze gelecek olan iki konuya çekmeyi düşündüm. Bunlardan birincisi, Dışişleri Bakanlığımızın uzun yıllardan beri engellemek için büyük enerji tükettiği sözde Ermeni soykırımı meselesidir. İkincisi de Avrupa Birliğiyle yürüttüğümüz sözde üyelik müzakereleri sürecidir.

Avrupa Birliği konusu -burada Sayın Bakan da çok kısa değindi- resmî beyanları takip ediyoruz, bu Hükûmetin öncelikli konusudur ama bu yasama döneminin neredeyse bir buçuk yıllık kısmı geride kalmaktadır, bu kadar önemli bir konu henüz daha bu Meclisin gündemine girememiştir.

Önümüzdeki 2009 yılı Avrupa Birliğiyle ilişkilerimiz açısından bir dönüm noktası hatta bir kader yılı olmaya adaydır. Bu benim tespitim değil, bu konuyla ilgilenen bütün uzmanların paylaştığı bir görüştür çünkü Türkiye’ye ek protokolü uygulaması için 2009 sonuna kadar süre verilmiştir ve maalesef gidişat fevkalade vahimdir, hiç de öyle burada ifade edildiği gibi işler yolunda değildir, çok ciddi sorunlar vardır, çok ciddi endişelerimiz vardır ama bunları demin dediğim gibi burada beş dakikalık kişisel konuşma hakkında dile getirmem mümkün değil. Önerim şudur: Meclis Avrupa Birliği ilişkilerine mutlaka el koymalıdır. Özel bir gündemle bir genel görüşme çerçevesinde bu mesele Meclis tarafından ele alınmalıdır ve bütün boyutlarıyla masaya yatırılmalıdır.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Masada zaten, çalışıyoruz.

A. MESUT YILMAZ (Devamla) – Hayır, dediğim gibi bir buçuk seneden beri Genel Kurula gelmedi Avrupa Birliği konusu. Bu kadar önemli bir konunun Meclis dışında götürülmesi bence eksikliktir, onu ifade ediyorum, bir polemiğe girmek için söylemedim.

İkinci konu Ermeni konusudur. Değerli milletvekilleri, Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı sırasında Ermeni tebaasına soykırım uyguladığı iddiası, Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak bizim “Bizi ilgilendirmez.” diyebileceğimiz, kayıtsız kalabileceğimiz bir konu değildir. Türkiye Cumhuriyeti devleti için Osmanlı Devleti’nin zaferlerine, parlak geçmişine olduğu kadar yanlışlarına da sahip çıkmak bir ahlaki vecibedir. Kaldı ki dünyada hiçbir ülkenin tarihi sadece altın sayfalardan ibaret değildir, her ülkenin tarihinde eleştirilecek hatta utanılacak sayfalar vardır.

TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) – Bizde yok.

A. MESUT YILMAZ (Devamla) – Şu bir tarihî gerçektir ki: Osmanlı Devleti’nin son döneminde devleti ele geçiren İttihat ve Terakki cuntası tarafından o dönemde Türkiye’yi işgal eden Rus güçleriyle iş birliği yapan, devlete karşı isyan eden Ermeni nüfusun bir bölümüne karşı “tehcir” denilen bir uygulama yapılmıştır. Bu tehcir sırasında da maalesef çok acı olaylar yaşanmıştır ama konuyla ilgili bütün objektif tarihçilerin –objektif, altını çiziyorum- buluştukları nokta şudur ki bunu bir devlet güdümünde bir soykırım olarak nitelemek mümkün değildir. Bunun teknik adı bir mukateledir. “Mukatele” demek karşılıklı öldürmedir, karşılıklı katliamdır. Maalesef, çok sayıda Türk asıllı, Kürt asıllı ve Ermeni asıllı Osmanlı vatandaşı hayatını kaybetmiştir. Türk devletinin bu konuda çok ciddi bir hatası olmuştur, bir ihmali olmuştur. Uzun yıllar bu konu yok gibi davranmıştır, bu konunun üstüne gitmemiştir, araştırılmasına yanaşmamıştır. ASALA terörü bastırıldıktan sonra bu yanlıştan dönülmüştür, Türk devleti yeni bir politika benimsemiştir. Bu politikanın özü şudur: O tarihe kadar kapalı olan Osmanlı arşivlerinin 1914-1915 yıllarına ilişkin bölümü araştırmacılara açılmıştır. Şu anda Osmanlı arşivleri bütünüyle yabancılar dâhil bütün araştırmacılara açıktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

A. MESUT YILMAZ (Devamla) – İki dakika rica ediyorum.

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

A. MESUT YILMAZ (Devamla) – İkinci olarak, Türk devletinin politikası o tarihe kadar izlenenden farklı olarak bu konunun tarafsız, uluslararası bir bilim kuruluna  bırakılması yönündedir. Bu, çok kendine güvenen bir tavırdır. Bu, yabancıların, özellikle medeni ülkelerin anlayacakları dilden bir tavırdır. Bunun arkasında herkesin sağlam durması lazımdır.

Şimdi, bir imza kampanyası açıldı, özür kampanyası. Toplumda tanınmış olan bazı kişiler bu özür kampanyasıyla âdeta olmayan bir olayı Türkiye Cumhuriyeti devleti hakkında yargısız infaza benzer bir uygulamayı kamuoyuna lanse etmeye çalışıyorlar. Buradaki tarihe, zamanlamaya dikkatinizi çekiyorum. Maalesef, bugüne kadar dünyada on altı ülkede, on altı ülke parlamentosunda Ermeni soykırımı kanuna bağlanmıştır, yasayla kabul edilmiştir. Amerika’da yirmi beş eyalet parlamentosu, eyalet meclisi soykırımı tanımıştır ama şimdi daha ciddi bir adım söz konusudur. Amerikan Kongresinde nisan ayından önce aynı şekilde bir karar alınması söz konusudur, bir kanun çıkarılması söz konusudur. Gerek ocakta göreve başlayacak olan yeni Amerikan Başkanının, özellikle Amerikan Başkan Yardımcısının açıklamaları, seçim sürecinde yaptığı taahhütler bu olasılığın çok yüksek olduğunu göstermektedir.

Şimdi âdeta Türkiye’de bu imza kampanyasıyla bu karara bir psikolojik zemin hazırlanmaya çalışılmaktadır. Buna karşı Cumhurbaşkanından Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkese kadar hepimizin bir arada, toplu tepki göstermemiz lazımdır. Tabii ki burada en büyük görev, Dışişleri Bakanlığımıza düşmektedir. Dışişleri Bakanlığına bu güç görevinde başarılar diliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yılmaz.

Sayın milletvekilleri, on üçüncü turdaki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi soru-cevap bölümüne geçiyoruz.

Sayın Vural, Sayın Özdemir, Sayın Işık, Sayın Taner, Sayın Yıldız, Sayın Köse, Sayın Çelik, Sayın Akkuş, Sayın Genç ve Sayın Akcan; sizlere söz vereceğim sırasıyla.

Buyurunuz Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Adalet Bakanıma sorum: Türklüğün millî ve manevi değerlerine hakaretin önünü açan 301’inci maddedeki değişiklikten sonra, bu maddeye istinaden kaç kişi hakkında soruşturma talebi olmuştur? Siz kaçına onay verdiniz?

Sayın Dışişleri Bakanına sorum: İran Cumhurbaşkanının Türkiye’yi ziyareti sırasında Anıtkabir’i ziyaret etmeyi istemediğine ilişkin haberler üzerine “Bunlar ufak tefek şeyler.” diye bir cevap verdiniz. Aslında bu cevabınızın bir tesadüf olmadığı… Bugün Güneş gazetesinde yer alan Şam Büyükelçisinin Atatürk’ün resmiyle ilgili husus… “Bu çağda Atatürk resmiyle uğraşmak doğru değil.” cevabını vermiştir. Anlaşılan bu konuda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Vural.

Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Adalet Bakanına soruyorum: 15 Aralık 2008 tarihi itibarıyla cezaevlerinde…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, bir dakika vermediniz ki.

BAŞKAN – Verildi, otomatik olarak kesildi efendim.

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – …95.875 adi, 5.225 terör olmak üzere 101.100 hükümlü ve tutuklu ile cumhuriyet tarihinin en büyük rekoru kırılmıştır. Bunların çoğu tutukludur. Tutukluların tutukluluk hâlleri uzun sürmekte ve büyük mağduriyetlere sebep olmaktadır. Hâkim ve savcılarımızın önünde altından kalkamayacakları dosyalar mevcuttur.

Soru: Hâkimlerin dosyalarını, tutuklu sayısını azaltıcı ve yargılanmayı hızlandırıcı bir projeniz var mı? Yoksa, Milliyetçi Hareket Partisinin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Süreyi yanlış ayarladınız Sayın Başkan.

BAŞKAN – Evet, yanlış ayarlamışlar, kusura bakmayın.

OKTAY VURAL (İzmir) – Süreyi yeniden başlatın Sayın Başkanım.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İlk sorumu Sayın Adalet Bakanımıza sormuştum.

Sayın Dışişleri Bakanına… İran Cumhurbaşkanının Anıtkabir’i ziyaretine “Ufak tefek şey, detaylarla uğraşmayın.” demiştiniz, bu kararlılığınızı sürdürüyorsunuz. Güneş gazetesinde Şam Büyükelçisi Atatürk resmiyle ilgili “Bu çağda Atatürk resmiyle uğraşmak doğru değil.” cevabını verdi. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurtuluş mücadelesinin ve kuruluşunun önderi Mustafa Kemal Atatürk’e yönelik bu yaklaşım tarzınızı ve özensizliğinizi kınıyorum, dışişleri camiasına da yakıştırmıyorum. Bu cevaplar sizin siyasal duruşunuzun tezahürü müdür?

Diğer taraftan, bir süredir Irak’ın kuzeyindeki yönetimle bir görüşme trafiği devam etmektedir. Talabani’nin verdiği demeçte PKK’ya af çıkartılması konusu gündeme gelmiştir. Irak’ta yaptığınız bu görüşmelerde PKK’ya af konusunda bir ara buluculuk talep ettiniz mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Özdemir.

Sorunuzun son cümlesini de alalım.

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, en son sorumu soruyorum: Hâkimlerin dosyalarını, tutuklu sayısını azaltıcı ve yargılanmayı hızlandırıcı bir projeniz var mıdır? Yoksa, Milliyetçi Hareket Partisinin yargı teknolojisiyle desteklenen “Millî Yargı Projesi”nden yararlanmak ister misiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özdemir.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. İlk sorum Sayın Dışişleri Bakanına.

Bir yılı aşkın süredir Dışişleri Bakanlığı konutunda oturmaya devam eden Sayın Cumhurbaşkanımız niçin hâlâ kendi köşküne taşınmamaktadır?

Diğer sorularım Sayın Adalet Bakanına.

1) İslami holdingler tarafından inançları sömürülerek mağdur edilen milyonlarca vatandaşımızın mağduriyetlerinin giderilmesi konusunda bir çalışmanız olmuş mudur?

2) AKP iktidarları döneminde kaç adet adliye ile cezaevi kapatılmıştır? Adliyesi kapatılan küçük ilçelerde adalete ulaşımı kolaylaştırmak için Milliyetçi Hareket Partisinin Millî Yargı Projesi’ndeki sulh hâkimliklerini kurmayı düşünüyor musunuz?

3) Kütahya Kapalı Cezaevinin personel ihtiyacı ne zaman giderilebilecektir?

4) Kütahya’da idare ve vergi mahkemelerinin açılması konusunda geçen yıldan bu yana bir gelişme olmuş mudur?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Işık.

Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Dışişleri Bakanına…

1) Dışişleri personelinin emsal kararnamesi niye Başbakanlıkta bekletilmektedir?

2) Bazı büyükelçiliklere atama yapılmayarak boş tutuluyor. Türkiye Cumhuriyeti devletinin itibarını böyle mi korumaktasınız?

3) Bugünkü bazı gazete manşetlerinde, dağdaki PKK’lıların silah bırakmaları karşılığında hapishanelere değil de evlerine dönmeleri gerektiğine dair Talabani’nin açıklamaları var. Bu, komşu bir ülkenin ülkemizin iç işlerine müdahalesi değil midir?

Aynı konuda Sayın Adalet Bakanına… Bu konuda bir çalışmanız, yani yeni bir “Eve Dönüş Yasası” çalışması gündeminizde mi? Gündeminizde ise -dağdakileri affedeceğinize göre- cezaevindeki kader mahkûmları için de bir af düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Taner.

Sayın Yıldız…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sorum Sayın Dışişleri Bakanına.

Sayın Bakan, Dışişleri Bakanı olarak sizi Türkiye Büyük Millet Meclisinde görmekten mutluyuz, hoş geldiniz. Bugüne kadar Barzani, Talabani, Yunanistan, Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletleri, Ermenistan, Kıbrıs Rum kesimi ile yapmış olduğunuz görüşmeler ve gelişmelerle ilgili, millet adına Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev yapan milletvekillerine hiçbir bilgi aktarmadınız.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan dinliyor mu soruları acaba?

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Siz kime bilgi veriyorsunuz, kime karşı sorumlusunuz? Milletvekilleri olarak gelişmeleri gazete ve televizyonlardan öğrenmeye çalışıyoruz.

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Bakan, size soruluyor. Sayın Dışişleri Bakanı, size soruluyor.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Bizler de konuyla ilgili açıklama yapınca bilgisizlikle suçluyorsunuz. Türkiye Büyük Millet Meclisine ne zaman bilgi vereceksiniz? Yoksa milletvekillerini güvenilir bulmuyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yıldız.

Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Adalet Bakanına soruyorum: Sayın Bakan, cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayısının son otuz dokuz yılın rekorunu kırmasında Hükûmetin uyguladığı ekonomik politikalar sonucu oluşan aşırı yoksullaşmanın payı olduğunu kabul ediyor musunuz?

Yüzün üzerinde modern adliye sarayı yaptığınızı söylediniz. Adıyaman’da kırk dört yıllık bir adliye sarayı var. Yeni adliye sarayı için söz vermiştiniz. Bu konuda bir çalışmanız var mıdır?

Ayrıca, ceza infaz kurumunun personeline yıpranma tazminatı verilmesini ya da erken emeklilik hakkı tanınmasını personel hakkı olarak düşünüyor musunuz? Yine bu personeli hizmet sınıfından güvenlik hizmetleri sınıfına aktaracak düzenlemeleri Meclis gündemine taşımayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Köse.

Sayın Çelik…

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, teşekkür ederim. Benim de sorum Dışişleri Bakanına.

Sayın Bakan, yurt dışında bir konuşmanızda “Türkiye’de Müslümanlar da baskı altındadır.” dediniz. Acaba siz bugüne kadar ne tür bir baskıyla karşılaştınız?

İki: Ermenilerden özür imzacılarının girişimlerinden hemen sonra, sorular üzerine Bakanlığınız “Bu, demokratik bir haktır, herkes görüşünü özgürce savunabilir.” demeciyle Sayın Gül’e paralel, Sayın Başbakana karşıt bir duruş sergiledi, daha sonra Bakanlık olarak bundan vazgeçtiniz.

Şimdi merak ediyoruz Sayın Bakan: Bu Ermeni imzacıları hakkında ne düşünüyorsunuz, net görüşünüz nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çelik.

Sayın Akkuş…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Bakanım, son zamanlarda basın-yayın organlarında İmralı Cezaevinin genişletileceği ve yeni mahkûmların konulacağı haberleri yer alıyor. Bu doğru mudur? Doğru ise buranın büyütülmesi fikri sizin mi, yoksa AB’nin bir dayatması mıdır?

Deniz Feneri davasıyla ilgili olarak Alman yetkili açıklamasında “Türk Adalet Bakanına ulaşan kriptoda bu konuda yeterli bilgiler var.” demekte. Bu bilgileri savcılığa verdiniz mi? Bu bilgiler çok mu gizli bilgiler ki açıklamıyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akkuş.

Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Adalet Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı Türkiye Cumhuriyeti’nin iki saygıdeğer bakanlıkları. Bu bakanlıkların makamında oturan kişilere maalesef şu ana kadar hiçbir güven duymadım; bilgileriyle, beceriksizlikleriyle, güvensizlikleriyle bu bakanlıkların değerini sıfıra indirmiş kişiler.

Devletin dış politikasını Ahmet Davutoğlu diye bir kişi çıkıyor ortaya, şey ediyor. Türk vatandaşları yabancı elçiliklerin kapılarında sürüm sürüm sürünüyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan hakaret ediyor! Böyle soru mu olur!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Adalet Bakanlığı makamında oturan kişi “YARSAV denilen bir kişi çıkıyor, Danıştaya gidiyor, dava açıyor, iki günde yürütmenin durdurmasını alıyor.” diyor, Yargıtay Başkanlar Kurulunun hazırladığı bildiriye “Dam üstünde saksağan!” diyor.

CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Bu soru değil Sayın Başkan, lütfen müdahale eder misiniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Yani hiç yargıyla ilgisi olmayan, Dışişleri Bakanlığıyla ilgisi olmayan bu kadar kişiliksiz, niteliksiz kişilerin burada bulunması dolayısıyla, şimdiye kadar verdiğim sorulara karşı doğru dürüst cevap vermedikleri için kendilerini protesto ediyorum ve kendilerine soru sormuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Hakaret ediyor, hakaret!

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) – Sayın Başkan, böyle bir saygısızlığa nasıl müsaade ediyorsunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

Sayın Akcan…

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Aracılığınızla sayın bakanlara sormak istiyorum.

Birinci sorum Sayın Dışişleri Bakanına: Sayın Bakana soru yöneltirken Sayın Bakan o soruyu soranları dinlemek yerine başkalarını dinlemeyi tercih ediyor. Bu ciddi olmayan bir davranış. Acaba Sayın Bakan Türk dış işlerini de bu ciddiyetle mi yönetiyor? Bunu merak ediyorum.

İkinci sorum Sayın Adalet Bakanına: Sayın Bakanım, ceza ve tevkif evlerinde çalışan infaz koruma ve öteki memurların özlük hakları gerçekten çok kötü. Ne zaman düzeltmeyi düşünüyorsunuz?

Üçüncü sorum: Afyonkarahisar’ın Hocalar ilçesinde yaşayanlar, ağır cezayla ilgili adaleti bulmak için 170 kilometre yol teperek Afyon’a geliyorlar. En kötü adalet, zor, zahmetle kazanılan adalettir. Bu adaletsizliği ortadan kaldırmak için Sandıklı’ya bir ağır ceza düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN -  Teşekkür ediyoruz Sayın Akcan.

Önce kim cevap verecek acaba?

DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) – Ben Sayın Başkan.

BAŞKAN -  Buyurunuz Sayın Babacan.

DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) – Beşer dakika süremiz var herhâlde değil mi Sayın Başkanım?

BAŞKAN -  Evet.

DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) – Şimdi, öncelikle Sayın Vural’ın sorularından başlamak istiyorum: Bugün, bir gazetede Şam Büyükelçimize atfen yayımlanan bazı haber ve yorumlar var. Bunlar yanıltıcıdır, yanıltıcı olmanın yanı sıra gerçek dışı unsurlar içermektedir. Biz bugün Büyükelçimizle bu konuyu da görüştük ve şunu da ben özellikle söylemek istiyorum ki: Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk’e ait büst ve resimler tüm dış temsilciliklerimizde olduğu gibi Şam Büyükelçiliğimizde de uygun bölümlerde yer almaktadır.

Öte yandan, herhangi bir programda, bir dış ziyaretçinin Türkiye programında Anıtkabir’i ziyaretinin anlamını ve önemini bizim Bakanlığımız en iyi bilmesi gereken bakanlıktır. Üslubunuzu ve kullandığınız haddini aşan kelimeleri şiddetle reddediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Diğer bir konuya gelince, biliyorsunuz…

RECEP TANER (Aydın) – Üslup sizin üslubunuz Sayın Bakan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Siz cevabı verin, “Ufak tefek şeyler.” diyen sizsiniz! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ayıp ya!

DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) – Siz sorunuzu sordunuz, ben cevabımı veriyorum; lütfen sabırlı olun, dinleyin. Cevap veriyorum.

OKTAY VURAL (İZMİR) – Cevap değil ki bu!

DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) – Kulağınızı açıp dinleyin, anlayın!

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Bakan gibi davran!

OKTAY VURAL (İZMİR) – Sen bu cevabı yabancılara ver! Yabancılara böyle cevap ver bakalım! Talabani’ye ver bakalım, Barzani’ye ver! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN -  Sayın Vural… Sayın Vural, lütfen… Sayın Vural, lütfen Bakanı dinleyiniz.

DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) – Diğer soruya gelince: Biliyorsunuz, bugünkü birkaç gazetede Irak Cumhurbaşkanı Talabani’ye atfen bazı açıklamalar var.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Cevapları da mı yazılı verdiler Sayın Bakanım size? Yani öyle gözüküyor.

DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) – Bu açıklamaların henüz bizim tarafımızdan değerlendirilip bununla ilgili Bakanlık içi çalışmamız yapılmış değil. Herkesin her açıklamasına da o gün hemen cevap yetiştirme zorunluluğumuz da yok. Onun için bu konu da incelememiz altında devam ediyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ne incelemesi ya!

DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) – Diğer konulara gelince: Biliyorsunuz bizim Bakanlığımız…

OKTAY VURAL (İzmir) – Cevapları yazılı olarak okuyor Sayın Bakan.

DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) – …meslek memurlarının yaklaşık üçte 2’sinin yurt dışında olduğu, üçte 1’inin de merkezde çalıştığı bir bakanlık. Yaklaşık 150 tane dış temsilciliğimiz var. Bunlar büyükelçilik, başkonsolosluk ve bazı uluslararası kuruluşlar nezdindeki daimî temsilcilikler şeklinde. Bu 150 noktadan kuşkusuz boşalanlar oluyor, yerine atamalar oluyor. Bu atamalarla ilgili kimlerin karar vereceği de belli. Dolayısıyla karar vericiler bu atamaların ne zaman nasıl yapılacağını kuşkusuz belirleyecektir.

Diğer konuya gelince: Benim Avrupa Birliği, daha doğrusu Avrupa Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonunda söylediğim sözlerle ilgili yine sorular soruldu. O noktada benim neyi kastettiğimi, ne demek istediğimi Türk milleti iyi anladı, sizin de iyi anlamış olmanızı ümit ediyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Babacan.

Buyurunuz Sayın Şahin.

OKTAY VURAL (İzmir) – Siz soruya cevap verin! Sayın Başkanım, sorulara cevap vermiyor!

BAŞKAN – Sayın Vural, cevabını verdi, bu kadar.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Aldı cevabını!

OKTAY VURAL (İzmir) – İsterseniz seçmeli verelim Sayın Bakana, zor oluyorsa test usulü soralım. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) – Cevabınızı aldınız.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Aldın cevabını! Öyle soruya böyle cevap!

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Hem gelmiyorsunuz hem sorulara cevap vermiyorsunuz Sayın Bakan! Bırakın başkası yapsın Bakanlığı! Sayın Çavuşoğlu da bakanlık yapabilir.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Şahin.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Evet, Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.

İlk soru Sayın Vural’ın bir sorusuydu. 301’inci maddeyle ilgili Bakanlığıma kaç tane dosyanın geldiğini ve bunlardan kaç tanesiyle ilgili izin verildiğini sordular. Dünkü tarih itibarıyla yani 22/12/2008 tarihi itibarıyla Bakanlığımıza gelen dosya adedi 519, izin verilen dosya adedi 70. Oranı buna göre çıkartmanız mümkündür.

İsmini uğultu nedeniyle tespit edemediğim bir değerli milletvekili arkadaşım, cezaevlerindeki doluluk oranından bahsettiler.

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Hasan Özdemir efendim.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Peki Hasan Bey. Teşekkür ederim Sayın Özdemir. Kusura bakmayın.

Tutuklu sayısının hükümlü sayısından daha fazla olduğunu ifade ettiler ve buna dikkat çektiler. Gerçekten, cezaevlerinde bulunan hükümlü ve tutuklu sayısının toplamını tespit ettiğimizde, oransal olarak yüzde 56 veya 57’si tutuklu statüsündedir. Bunun bazı nedenleri var. Nedenlerinden en önemlisi, eski Ceza Muhakemeleri Yasamızda iyi hâlli olanların meşruten tahliye oranı beşte 2’ydi. Yani şöyle söyleyelim: On beş yıl ceza almış olan bir kişi, daha önceki Ceza Usul Yasamıza göre altı yıl yattığında tahliye olabiliyordu. Şimdi, yeni Ceza Usul Yasamız üçte 2 oranını getirdi. Bu şu demektir: On beş yıl ceza alan bir kişi, on yıl yatmadan iyi hâlli de olsa tahliye olamıyor. Cezaevindeki tutukluların sayısının fazla olmasının en önemli nedenlerinden bir tanesi bu. Başka nedenleri de var ama başka sorulara cevap vermek için onları belki başka bir seferde tekrar ederim ama siz dediniz ki “Bizim, yargıçların önünde çokça dosya var. Bunları eritebilmek için parti olarak bir millî yargı projesi çalışmamız oldu. Bundan yararlanır mısınız?” Kuşkusuz ki biz Adalet Bakanlığı olarak her yararlı öneriden istifade etmeye çalışırız, memnuniyetle ama ben inceleme imkânı bulamadım. Eğer lütfederseniz, bir nüsha verirseniz, tabii ki yararlanmaya çalışırız.

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Hayhay efendim.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – “Af çalışmanız, eve dönüş çalışmanız var mı?” diye bir arkadaşım soru yöneltmişler. Adalet Bakanlığımızın gündeminde böyle bir çalışma şu anda bulunmamaktadır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Şu anda…

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sanıyorum Kütahya’yla ilgili bir soru vardı. Kütahya’da idare mahkemesinin kâğıt üzerinde kurulduğu ama fiilen faaliyete geçmediği şeklinde değil mi efendim?

ALİM IŞIK (Kütahya) – Geçen yıl sormuştum.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Evet, sormuştunuz.

Gerçekten 2007 yılında kurulmuş olan Kütahya İdare Mahkemesinin faaliyete geçirilmesi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun gündemine gelmiş ancak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kütahya’nın iş durumunu yeterli görmemiş, yıllık ortalama beş yüz-altı yüz iş olduğunu göz önünde bulundurarak açılmasına onay vermemiş. Şimdi, tabii, bu statüde devam ediyor. İş durumu, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kriterlerini yakaladığı takdirde tekrar bunun gündeme alınması söz konusu olabilecektir. Bilindiği gibi bu konuda kararı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu vermektedir.

Bir de Adıyaman Milletvekili arkadaşımız, Adıyaman Adliye Sarayıyla ilgili bir soru yönelttiler. Adıyaman Adalet Sarayının yapımı 2009 yılı programına alındı. Proje çalışmaları tabii ki başlayacak. Sanıyorum yer konusunda bir sorun yok bana verilen bilgiye göre. 2009 yılında proje çalışmaları bittikten sonra tabii yapım ihalesine geçmiş olacağız. Adıyaman’la ilgili de elimdeki not bu.

Sandıklı’yla ilgili bir soru geldi. Sanıyorum Hocalar ilçemizde ağır cezalık işi olan insanlar şu kadar kilometreyi katederek Afyon’a gelmek durumunda kalıyorlar. Sandıklı’da daha önce ağır ceza mahkemesi vardı ancak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu dosya adedinin az olması nedeniyle kapattı ve Afyon’da ikinci bir ağır ceza mahkemesi açıldı. Geçenlerde Baroya kayıtlı Sandıklılı avukat arkadaşlarım, sivil toplum örgütleri, meslek odaları beni ziyarete geldiler. Afyon milletvekili 2 değerli arkadaşımız da bu heyette vardı. Konuyu görüştük. Tabii, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulumuzun ağır ceza mahkemesi kurulmasıyla ilgili bir dosya adedi, kriteri var. Bu kriterin değiştirilip değiştirilmemesi, çoğaltılıp indirilmesi tamamen Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kendi takdirindedir. Ancak, bu konuda bir talepte bulunuldu, ben bu talebi Kurulun gündemine havale ettim, Kurul karar verecektir. Tabii, benim şu aşamada bir şey söylemem mümkün bulunmamaktadır.

Tespit edebildiğim sorular bunlar.

Tunceli Bağımsız Milletvekili arkadaşımız Sayın Genç, her ikimize hitaben soru sormayacağını, bizlerin kişiliksiz ve niteliksiz insanlar olduğunu ifade ettiler. Ben tabii, buna şunu söyleyebilirim: Kem söz sahibine aittir diyeceğim ama bu arkadaşımıza da yazık, bunu da söylemiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ben insanlara, şu Parlamentoya gelmiş, hangi düşüncede olursa olsun hiçbir arkadaşıma kötü söz söylemeyi doğru bulmam. O nedenle, ben bu sıfatı kendisine de layık görmüyorum. Tuncelililerin seçtiği, buraya gönderdiği bir değerli milletvekili arkadaşımızdır. Takdiri de kamuoyuna bırakıyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şahin.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, Sayın Dışişleri Bakanı, milletvekillerimizin sorduğu suallerden birine, “Türk milleti bizi anlıyor.” diyerek buradaki milletvekillerini anlamamakla suçlamıştır. (AK PARTİ sıralarından gürültüler, gülüşmeler)

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – “Siz anlıyorsunuz.” dedi.

OKTAY VURAL (İzmir) – Burası, Türk milletinin iradesinin olduğu yerdir. Bu üslup, Dışişleri Bakanına yakışır bir üslup değildir.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – Türkiye Büyük Millet Meclisine geliyorsanız önce siz de haddinizi bileceksiniz.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Vural, lütfen…

OKTAY VURAL (İzmir) – Milletin önünde hesap vermekten kaçmayacaksınız.

İkincisi, Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Vural, bir dakika…

OKTAY VURAL (İzmir) – …ben sualimde haddimi aşan bir ifadede bulunmadım.

İÇİŞLERİ BAKAN BEŞİR ATALAY (Ankara) – “Kınıyorum.” dediniz “Kınıyorum.”

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakanın Atatürk’le ilgili konuya, “Ufak tefek şeyler.” demesini kınadım.

İÇİŞLERİ BAKAN BEŞİR ATALAY (Ankara) – “Kınıyorum.” diye soru sorulmaz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Eğer kendisi bu ifadeyi hadsizlik olarak görüyorsa kendi kendisini hadsizlikle suçlayan bir sayın bakanla karşı karşıya olduğumuzu belirtmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Vural.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, efendim bakın…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir dakikanızı rica ediyorum.

Ben şimdi, bir buçuk senedir buradayım.

BAŞKAN – Şimdi, sırasıyla on üçüncü turda yer alan…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Dışişleri Bakanlığında olan kişi daima Türkiye Cumhuriyeti devletini dışarıda küçük düşürücü davranışlarda bulunuyor.

BAŞKAN – Sayın Genç… Sayın Genç, siz söylediniz, onlar da cevap verdiler. Lütfen…

KAMER GENÇ (Tunceli) – İkincisi: Adalet Bakanı daima adalet mekanizmasını küçük düşürmüştür.

BAŞKAN - Şimdi biz müzakerelerimize devam ediyoruz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yargıtay Başkanlar Kurulunun bildirisi üzerine “Dam üstünde saksağan, vur kazmayı beline!” demiştir. “Yargıtay Başkanı Danıştaya gitmiştir, ertesi gün karar almıştır.” demiştir. Sorduğumuz soruların yüzde 99’una yanlış bilgi vermiştir efendim. Böyle bakanların olduğu yere elbette ki hak ettikleri sıfatı vereceksin!

BAŞKAN – Şimdi sırasıyla on üçüncü turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Dışişleri Bakanlığı 2009  yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

11- DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI

1.– Dışişleri Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                                  Açıklama                                            (TL)

01                Genel Kamu Hizmetleri                                 697.652.900

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                Savunma Hizmetleri                                              155.100

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07                Sağlık Hizmetleri                                               1.887.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

08                Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                46.050.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09                Eğitim Hizmetleri                                             62.800.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10                Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri  8.390.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                              GENEL TOPLAM                              816.935.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Dışişleri Bakanlığı 2009  yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Dışişleri Bakanlığı 2007  yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Dışişleri Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim  Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

                                                                                                              (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                            :                           724.304.576,10

- Toplam Harcama                                      :                           657.695.852,22

- İptal Edilen Ödenek                                 :                             61.807.156,13

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek                  :                               4.801.567,75

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Dışişleri Bakanlığı 2007 yılı merkezî yönetim  kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2009  yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.95 - AVRUPA BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ

1.– Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                                         Açıklama                                       (TL)

01               Genel Kamu Hizmetleri                                      11.219.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03               Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                     201.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

                               GENEL TOPLAM                                 11.420.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2009  yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2007  yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2007 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

                                                                                                                       (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                                :                                     6.021.809,00

- Toplam Harcama                                          :                                     4.594.889,96

- İptal Edilen Ödenek                                      :                                     1.426.919,04

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2007  yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir

Adalet Bakanlığı 2009  yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

 

08- ADALET BAKANLIĞI

1.– Adalet Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                                    Açıklama                                                 (TL)

01                Genel Kamu Hizmetleri                                        913.372.200

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                Savunma Hizmetleri                                                 3.903.100

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri               2.578.420.700

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

                    GENEL TOPLAM                                            3.495.696.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Adalet Bakanlığı 2009  yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri  kabul edilmiştir.

Adalet Bakanlığı 2007  yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

2.–  Adalet Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

                                                                                                             (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                                :                         2.770.224.481,00

- Toplam Harcama                                          :                         2.687.651.393,31

- Ödenek Dışı Harcama                                  :                              21.310.204,08

- İptal Edilen Ödenek                                      :                            103.883.291,77

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Adalet Bakanlığı 2007  yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2009  yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.41 - CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ  İŞ YURTLARI KURUMU

1.– Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

 

A – C E T V E L İ

Kodu                                           Açıklama                                           (TL)

03                Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                  705.806.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                     GENEL TOPLAM                              705.806.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

Gelir cetvelini okutuyorum:

G E L İ R   C E T V E L İ

KOD                                          Açıklama                                       (TL)

01               Vergi Gelirleri                                                     65.000.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03               Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                         197.242.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04               Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler      405.405.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05               Diğer Gelirler                                                      30.428.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

06               Sermaye Gelirleri                                                  8.036.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

08               Alacaklardan Tahsilat                                               150.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09               Ret ve İadeler (-)                                                     -455.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.   

                                             TOPLAM                               705.806.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2009  yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumları 2007  yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumları 2007 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

                                                                                                                       (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                                :                                   967.370.000,00

- Toplam Harcama                                          :                                   800.465.187,57

- İptal Edilen Ödenek                                      :                                   166.904.812,43

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

(B) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:

B    C E T V E L İ

                                                                                                                       (YTL)

- Bütçe Tahmini                                              :                                   689.420.000,00

- Yılı Net Tahsilatı                                          :                                   694.154.086,40

BAŞKAN–  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumları  2007  yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2009  yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

Bölümleri okutuyorum:

40.10 - TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI

1.- Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kod                                         Açıklama                                                 (TL)

03               Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                         9.534.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.              

                                          GENEL TOPLAM                               9.534.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

Gelir cetvelini okutuyorum:

G E L İ R   C E T V E L İ

KOD                                           Açıklama                                            (TL)

03               Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                      310.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04               Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler                9.024.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05               Diğer Gelirler                                                                 100.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                             TOPLAM                                         9.434.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2009  yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Türkiye Adalet Akademisi Başkanılığı 2007  yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

2.– Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

                                                                                                                    (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                                :                                     8.440.624,00

- Toplam Harcama                                          :                                     5.563.552,58

- İptal Edilen Ödenek                                      :                                     2.877.071,42

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

(B) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:

B    C E T V E L İ

                                                                                                                    (YTL)

- Bütçe Tahmini                                              :                                     7.722.000,00

- Yılı Net Tahsilatı                                          :                                     5.232.652,67

BAŞKAN–  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2007  yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Yargıtay 2009  yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

Bölümleri okutuyorum:

04- YARGITAY

1.– Yargıtay 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                                       Açıklama                                               (TL)

01               Genel Kamu Hizmetleri                                            13.658.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03               Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                      42.517.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                              GENEL TOPLAM                        56.175.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

Yargıtay 2009  yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri  kabul edilmiştir.

Yargıtay 2007  yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

2.– Yargıtay 2007 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

                                                                                                           (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                                :                            44.247.515,00

- Toplam Harcama                                          :                            41.713.757,32

- İptal Edilen Ödenek                                      :                              2.533.757,68

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Yargıtay Başkanlığı 2007  yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Danıştay Başkanlığı 2009  yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

 

Bölümleri okutuyorum:

05 - DANIŞTAY

1.– Danıştay 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                                           Açıklama                                          (TL)

01              Genel Kamu Hizmetleri                                             6.218.700

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03              Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                    46.603.200

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09              Eğitim Hizmetleri                                                         102.100

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                              GENEL TOPLAM                      52.924.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Danıştay 2009  yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri  kabul edilmiştir.

Danıştay 2007  yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

2.– Danıştay 2007 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

                                                                                                          (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                                :                          35.494.789,00

- Toplam Harcama                                          :                          33.197.054,22

- İptal Edilen Ödenek                                      :                            2.297.734,78

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Danıştay 2007  yılı Merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Böylece, Dışişleri Bakanlığı, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, Adalet Bakanlığı, Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu, Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı, Yargıtay ve Danıştay’ın 2009 yılı bütçeleri ile 2007 yılı kesin hesapları kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, programa göre, kuruluşların bütçe ve kesin hesapları ile gelir bütçesinin ve 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın maddelerinin oylamasını yapmak için,   24 Aralık 2008 Çarşamba günü saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 00.18

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.