DÖNEM: 23 CİLT: 36 YASAMA YILI: 3 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 35’inci
Birleşim 23 Aralık 2008 Salı İ Ç İ N D E K İ L
E R I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ 1.- 12009 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/656) (S. Sayısı:312) 2.- 2007 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki
İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporlarının
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/622, 3/521) (S. Sayısı: 313) A)
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANLIĞI 1.- Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanlığı
2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanlığı
2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı B) ENERJİ PİYASASI
DÜZENLEME KURUMU 1.- Enerji
Piyasası Düzenleme Kurumu
2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Enerji
Piyasası Düzenleme Kurumu
2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı C)
ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ 1.- Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü
2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü
2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı D)
ELEKTRİK İŞLERİ ETÜT İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Elektrik
İşleri Etüd İdaresi Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Elektrik
İşleri Etüd İdaresi Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı E)
TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU 1.- Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu 2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu 2007
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı F)
MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Maden Tetkik
ve Arama Genel Müdürlüğü
2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Maden Tetkik
ve Arama Genel Müdürlüğü
2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı G)
PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Petrol İşleri
Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Petrol İşleri
Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı H)
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI 1.- Dışişleri Bakanlığı 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Dışişleri
Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı I)
AVRUPA BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ 1.- Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği
2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği
2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı İ)
ADALET BAKANLIĞI 1.- Adalet
Bakanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Adalet
Bakanlığı2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı J)
CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI
KURUMU 1.- Ceza ve İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Ceza ve İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı K)
TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI 1.- Türkiye
Adalet Akademisi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı L)
YARGITAY 1.- Yargıtay 2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Yargıtay 2007
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı M)
DANIŞTAY 1.- Danıştay 2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Danıştay 2007 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı III.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR 1.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler’in, konuşmasında partisine sataştığı iddiasıyla
konuşması 2.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin
Akbulut’un, konuşmasında şahsına sataştığı iddiasıyla konuşması 3.- Konya
Milletvekili Faruk Bal’ın, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in, konuşmasında
partisine sataştığı iddiasıyla konuşması 4.- Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in, konuşmasında
şahsına sataştığı iddiasıyla konuşması 5.- Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Mersin Milletvekili İsa
Gök’ün, konuşmasında partisine sataştığı iddiasıyla konuşması 6.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, konuşmasında, CHP Grubu
adına konuşan Mersin Milletvekili İsa Gök’e sataştığı iddiasıyla konuşması 7.- Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, İstanbul Milletvekili
Kemal Kılıçdaroğlu’nun, konuşmasında partisine
sataştığı iddiasıyla konuşması IV.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, Türk Ceza
Kanununun bir maddesinin uygulamasına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet
Ali Şahin’in cevabı (7/4988) 2.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, KİT’lerde
çalışan ve ek ödemeden yararlanamayan personele ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/5578) 3.- Mersin
Milletvekili Akif Akkuş’un, sebze ve meyve ihracatındaki ilaç kalıntısı
analizine ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’in cevabı (7/5703) 4.- Bursa
Milletvekili Onur Öymen’in, Avrupa Birliği
Komisyonunun ilerleme raporuna ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Ali
Babacan’ın cevabı (7/5716) I- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 11.00’de açılarak altı oturum yaptı. Birinci, İkinci Oturum 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/656) (S.
Sayısı: 312) ve 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi’nin (1/622, 3/521) (S. Sayısı: 313)
görüşmelerine devam edilerek; Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı, Mesleki
Yeterlilik Kurumu Başkanlığı, Ulaştırma
Bakanlığı, Karayolları Genel
Müdürlüğü, Bilgi
Teknolojileri ve İletişim Kurumu, Denizcilik
Müsteşarlığı, Sivil Havacılık
Genel Müdürlüğü, 2009 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçeleri ve 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesapları üzerinde bir
süre görüşüldü. Genel Kurulu
ziyaret eden Suriye-Türkiye Parlamentolararası
Dostluk Grubu heyetine Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denildi.
Üçüncü, Dördüncü Oturum 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/656) (S.
Sayısı: 312) ve 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi’nin (1/622, 3/521) (S. Sayısı: 313) görüşmelerine
devam edilerek; Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı, Mesleki
Yeterlilik Kurumu Başkanlığı, Ulaştırma
Bakanlığı, Karayolları Genel
Müdürlüğü, Bilgi
Teknolojileri ve İletişim Kurumu, Denizcilik
Müsteşarlığı, Sivil Havacılık
Genel Müdürlüğü, 2009 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçeleri ve 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesapları kabul edildi. Sağlık Bakanlığı, Hudut ve Sahiller
Sağlık Genel Müdürlüğü, Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı, Rekabet Kurumu, Millî
Prodüktivite Merkezi, Küçük ve Orta
Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı, Türk Akreditasyon
Kurumu, Türk Standartları
Enstitüsü, Türk Patent
Enstitüsü, 2009 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçeleri ve 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesapları üzerinde bir
süre görüşüldü. Adana
Milletvekili Kürşat Atılgan, Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım’ın, sözlerini çarpıttığı iddiasına, Muş Milletvekili
Sırrı Sakık, son günlerde TOKİ inşaatlarında meydana
gelen işçi ölümlerine, İzmir
Milletvekili Oktay Vural, Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım’ın, konuşmasında şahsına sataştığı iddiasıyla ve Başkanın tutumuna, İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Beşinci, Altıncı Oturum Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmında bulunan 314 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin bu kısmın
3’üncü sırasına alınmasına, diğer işlerin sırasının ise buna göre teselsül
ettirilmesine, Genel Kurulun 22 Aralık 2008 Pazartesi günkü (bugün)
birleşiminde 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın günlük
turlarının tamamlanmasından sonra, kanun tasarı ve tekliflerinin tamamlanmasına
kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul
edildi. 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/656) (S.
Sayısı: 312) ve 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi’nin (1/622, 3/521) (S. Sayısı: 313) görüşmelerine
devam edilerek; Sağlık Bakanlığı, Hudut ve Sahiller
Sağlık Genel Müdürlüğü, Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı, Rekabet Kurumu, Millî
Prodüktivite Merkezi, Küçük ve Orta
Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı, Türk Akreditasyon
Kurumu, Türk Standartları
Enstitüsü, Türk Patent
Enstitüsü, 2009 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçeleri ve 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesapları kabul edildi. Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının: 1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96), 2’nci sırasında
bulunan, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun,
Devlet Memurları Kanunu ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu’nun (1/537) (S.Sayısı: 236), Kastamonu
Milletvekili Hakkı Köylü’nün; Türk Parasının
Kıymetini Koruma Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
Adalet Komisyonu Raporu’nun (2/21) (S.Sayısı: 314), Görüşmeleri
Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi. 23 Aralık 2008
Salı günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere, birleşime
00.26’da son verildi.
23 Aralık 2008 Salı BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 11.00 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU KÂTİP ÜYELER: Fatoş
GÜRKAN (Adana), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
35’inci Birleşimini açıyorum. Görüşmelere başlıyoruz. Sayın milletvekilleri, gündemimize göre 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2007 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz. Program uyarınca bugün iki tur görüşme yapacağız. On ikinci turda,
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, Ulusal
Bor Araştırma Enstitüsü, Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü, Türkiye
Atom Enerjisi Kurumu, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü, Petrol İşleri Genel Müdürlüğü bütçeleri yer
almaktadır. II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- 2009 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/656) (S. Sayısı:
312) (X) 2.- 2007 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi
ve Eki Raporlarının
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/622, 3/521) (S. Sayısı: 313) (X) A) ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI 1.- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2007 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı B) ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU 1.- Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2007 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı C) ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ 1.- Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2007 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı D) ELEKTRİK İŞLERİ ETÜT İDARESİ
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Elektrik İşleri Etüd İdaresi Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Elektrik İşleri Etüd İdaresi Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı E) TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU 1.- Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2007 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı F) MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2007 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı G) PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Petrol İşleri Genel Müdürlüğü
2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Petrol İşleri Genel Müdürlüğü
2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerindedir.
26/11/2008 tarihli 22’nci
Birleşimde bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması
ve her tur için soru-cevap işleminin yirmi dakikayla sınırlandırılması
kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili soru sormak
isteyen milletvekillerinin, konuşmaların bitimine kadar şifrelerini yazıp
parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları
gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan
milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır. Tur üzerindeki
konuşmalar bittikten sonra soru sahipleri ekrandaki sıraya göre sorularını
yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi on dakika içinde tamamlanacaktır.
Cevap işlemi için de on dakika süre verilecektir. Cevap işlemi on dakikadan
önce bitirildiği takdirde geri kalan süre içinde sıradaki soru sahiplerine söz
verilecektir. Bilgilerinize sunulur. On ikinci turda gruplar ve şahıslar adına söz alan sayın
milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Nesrin Baytok, Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu,
Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk, Adana Milletvekili
Tacidar Seyhan; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Bursa Milletvekili Necati Özensoy, Hatay
Milletvekili Turan Çirkin, Kütahya Milletvekili Alim
Işık, Adana Milletvekili Muharrem Varlı, Aksaray Milletvekili Osman Ertuğrul;
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kırıkkale Milletvekili Vahit Erdem,
Çanakkale Milletvekili Müjdat Kuşku, Rize Milletvekili Bayram Ali Bayramoğlu, İzmir Milletvekili İsmail Katmerci, Yozgat
Milletvekili Osman Coşkun, Muş Milletvekili Seracettin
Karayağız, Kayseri Milletvekili Taner Yıldız, Siirt
Milletvekili Afif Demirkıran; Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili Nezir Karabaş, Diyarbakır Milletvekili
Akın Birdal; şahıslar adına, lehinde Zonguldak
Milletvekili Fazlı Erdoğan, aleyhinde İstanbul Milletvekili Ufuk Uras. Şimdi ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara
Milletvekili Nesrin Baytok’a aittir. Buyurunuz Sayın Baytok. (CHP
sıralarından alkışlar) Süreniz on dakikadır. CHP GRUBU ADINA NESRİN BAYTOK (Ankara) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Enerji Bakanlığı bütçesini görüşmeye başlıyoruz. Aslında,
Bakanlık uygulamalarında ele alınması gereken o kadar çok konu var ki sadece
bir liste bile yapılsa konuşma süresi dolar diye düşünüyorum. Sayın milletvekilleri, yolsuzluklarıyla anılan bir Bakanlığı
konuşuyoruz; beyaz enerji yolsuzluğundan başlayınız BOTAŞ’taki yolsuzluklara
kadar. Geçen yıl yolsuzluklar nedeniyle Meclis KİT Komisyonu BOTAŞ’ı
görüşememişti. Böyle bir Bakanlığın bütçesini görüşüyoruz. Sayın milletvekilleri, asıl işi enerji olan Bakanlığın enerji
kuruluşlarını ne hâle getirdiğine bir göz atalım: Son altı yıldır aynı iktidarın
yönetimindeki bir enerji politikasında geldiğimiz noktada doğal gaza bağlı bir
enerji politikası görüyoruz. Doğal gazda nereye bağlıyız? Dışarıya. Dışarıda da
büyük bir çoğunlukla tek bir ülkeye bağımlıyız. Doğal gaz tüketimi bu İktidar iş başına geldiği günden bu yana 2
katına çıkmıştır. Elektrik üretimimizin yarısını doğal gazdan karşılıyoruz.
Öylesine doğal gaza bağımlıyız ki gören de Türkiye'nin her yerinden doğal gaz
fışkırıyor zannedecek. Rusya bile kaynak çeşitliliği yapmış. Sanki sudan ucuz
bir enerji kaynağı da o nedenle bütün şehirleri doğal gaza bağladık. Doğal gaz
var mı? Var. Nerede? Rusya’da, biraz da İran, Azerbaycan, Cezayir ve Kuveyt’te
var. Doğal gazı temin etmekle görevli BOTAŞ’ın hâli de ortada. Sadece
BOTAŞ değil bütün enerji KİT’leri perişan hâldedir. BOTAŞ’ın alacakları toplam
15 milyar yeni Türk lirasını aşmıştır. Elektrik Üretim AŞ’den 4,5 milyar ve Hamitabat Elektrik Santralinden yaklaşık 6,5 milyar yeni
Türk lirası alacağı vardır. Faizleri silinen, borcu dondurulan Ankara Büyükşehir
Belediyesini bu listede saymıyorum. Ekim ayı sonu itibarıyla TEDAŞ’ın
(Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketinin) TETAŞ’a
(Türkiye Elektrik Ticaret Anonim Şirketine) olan borcu 9 milyar yeni Türk
lirasıdır. Yine aynı şekilde, TETAŞ’ın EÜAŞ’a (Elektrik Üretim AŞ) olan borcu 6 milyar yeni Türk
lirasıdır. KİT’lerin finansman dengesi bozulmuş, borç yükü sürdürülemeyecek bir
noktaya gelmiştir. Borç sarmalında boğulmuş KİT’lerden bahsediyoruz, yani
kilitlenmiş KİT’lerden bahsediyoruz. Ankara Büyükşehir Belediyesine gelince, geçen hafta Sayın Kemal Kılıçdaroğlu Sayın Gökçek’le çıktığı televizyon ekranında
doğal gaz sayaçları üzerinden Ankara halkının nasıl soyulduğunu bütün
Türkiye’ye anlattı. Doğal gaz alamayan, doğal gazlı evlerinde soba kuran, kömür
bulursa kömür yakan, odun bulursa odun yakan mazlumların ahını
alıyorsunuz. Daha nereye kadar? Bir gazetemiz önceki gün manşet attı: “Doğal Gazı Kıstık Seçim
Kömürüne Yüklendik, Bedava Zehir.” diye. Başbakan Erdoğan, hemen o medya
kuruluşuna gözdağı verdi, gazetesini kapatmaktan bahsetti. Elbette gazete de
ertesi gün bölgeye gidip röportajlar yaptı, vatandaşa sordu, o bölgeyi anlattı.
İstanbul’da Kâğıthane ve Alibeyköy Belediyelerinin
ortasında kalan Nurtepe’de gözlemler yaptı. Sonrasını
gazeteden okuyalım: “Mehmet Akif Caddesi’nin devamında bir bakkala girdik,
doğal gazı var ama soba yakıyor, kırk yıllık Nurtepeli.
Komşu apartmanda bir ailenin evine de girdik, doğal gazlı, petekler var ama
bugüne kadar hiç yakamamışlar. ‘Nasıl yakalım, doğal gaz ateş pahası. Buralarda
pek kimse yakmaz.’ diyor evin genç oğlu.” Gazete yalan yazmadığını ispatladı.
Sayın Başbakan ne yapacak? Öbür medya kuruluşunu da tehdit etmişti, “Gazetelerini okumayın.”
demişti. Deniz Feneri haberlerinin yazılmasına kızmıştı Sayın Başbakan. O
sırada şu sorular cevaplanmadı: Medya sahibi iş adamı, Sayın Başbakanın “Sana
rafineri izni vermem, bizim Çalık var.” dediğini söylemişti, Sayın Başbakan
bunu cevaplamadı. Yine soruyoruz: Sayın Başbakan, dediniz mi? “İşin içinde Berlusconi var, Putin var” da
dediniz mi? Ey Başbakan, demokrasiden nasibini almamışsın. Diktatörleri en iyi
Sayın Başbakan anlıyordur. Gazete kapatmaktan bahseden Başbakana bakın. Sayın
Başbakan, gazetecileri tehdit etmeyi bırakın. Medyaya hükmetmeyi bırakın.
Yandaş medya, yayın organı medya arayışını bırakın. Ey AKP, daha ne zamana
kadar bu anlayışa destek olmaya devam edeceksiniz! AHMET YENİ (Samsun) – Tüzük değişikliğiyle ne yaptınız? K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, kadrolular oturuyor yine.
Kadrolu laf atıcılar var orada. Her oturumda kadrolu laf atıcılar var. NESRİN BAYTOK (Devamla) – Sayın milletvekilleri, zaten gazetelerde
okumadan da kendi gözlerimizle Ankara’dan, hayatın içinden hava kirliliğini
görüyoruz. Nasıl kömürün kirli hava yaratan bir unsur hâline dönüştüğünü
görüyoruz. Soluduğumuz havadan anlıyoruz ve hoş geldin hava kirliliği. Enerji Bakanı bu durumdaki ülkemizde şu yüce Meclisin çatısı
altında bakın geçenlerde neler söylüyor: “Millet doğal gaza geçmek için
birbiriyle yarışıyor. Dokuz vilayetle başladık, kırk dokuz vilayete ulaştık.
Pahalı olan bir şeye… Halk bizden daha akıllıdır.” Halk elbette sizden
akıllıdır. Akıllı olduğu için doğal gaz zamlarınız nedeniyle kömür kullanmaya
başladı. “Kriz teğet geçer.” dediniz. Milleti delip geçiyor bu kriz. Tam da bu
ortamda işsizler ordusuna her gün ordu hâlinde yeni işsizler katılırken yılbaşından
bu yana doğal gaza, elektriğe zam üzerine zam yaptınız. Sayın milletvekilleri, bir de Sayın Başbakan ölümden, kefenden
bahsediyor. “Durumun çok kötü, gidiyorsun, hazırlıklarını yap, denilemez ya.”
diyor. “Biz doktorluk yapıyoruz.” diyor. Bu konuşmayı duyunca doğrusu
“Hamdolsun iyiyiz. Bize teğet geçer. Kriz zirveden inişe geçti.” sözlerini
hatırlıyoruz. Şimdi hasta ölümcül yatağında, kefen hazırlanıyor ya da henüz
kefen bile hazırlanmıyor. “Durumu hastaya söyleyemeyiz.” deniliyor. Asıl hasta
olan Adalet ve Kalkınma Partisidir. Vatandaşlarımız da bu durumu görmekte
gecikmeyecektir. Sayın milletvekilleri, öyle bir İktidarla yönetiliyoruz ki evlere
şenlik. Bakınız, bir Maliye Bakanı var, bir de onun çocukları var. Mısır işi,
yumurta işi derken çocuklar şimdi de enerji işine girmeye karar verdi.
Balıkesir Bandırma’da ithal kömüre dayalı 600 megavatlık bir santral kurmaya
karar verdiler. Şimdi ben Sayın Bakana soruyorum: Neden ithal kömüre dayalı bir
santral kuruluyor? Enerji Bakanımızın şu sözleri, bu girişimle eş zamanlı süreç
içinde sarf edildi, Plan Bütçe Komisyonunda yaptığı konuşmada: “Kömür
sahalarından ilave olarak 600 milyon tonluk yeni bir kaynağı da bulmak
üzereyiz. 28 milyar dolarlık bir kaynak demektir bu.” diyor Sayın Bakan. Bu
sözlere birileri güler herhalde. Sanki dışarıdan enerji temin eden bir enerji
politikası kurmamış gibiyiz. Sanki Maliye Bakanımızın oğlu da ithal kömüre
dayalı -oğlu ve kızı galiba- 600 megavatlık bir santral kurma hazırlığında
değil gibi. Bir de şu soru ortada: O santralin kurulacağı arazide, acaba
Balıkesir Valiliğinden, bölgenin birinci sınıf tarım arazisi olduğuna dair bir
yazı geldi mi ve toprak koruma kurullarından bir izin bekleniyor mu? Bu
soruların da cevabını Sayın Bakandan alırız zannediyorum. Sayın Bakan, bir an önce, bir zahmet, yaptığınız bu 28 milyarlık
hesabı Sayın Maliye Bakanına da anlatırsanız yararlı olur diye düşünüyorum. Sayın milletvekilleri, bu değerlendirmelerle sizleri bu konular
üzerinde düşünmeye davet ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Baytok. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu. Buyurunuz Sayın Coşkunoğlu. (CHP
sıralarından alkışlar) Süreniz on dakika. CHP GRUBU ADINA OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan. Değerli milletvekilleri, sadece Türkiye’de değil, dünyada da çok
ciddi bir konu olan enerji konusunda, Enerji Bakanlığına bağlı Elektrik İşleri
Etüt İdaresi ve Türkiye Atom Enerjisi Kurumu bütçeleri ve faaliyetleri üzerine
grubum adına sizlere görüşlerimizi bildireceğiz. EİE ve TAEK’i, faaliyetlerini ve bütçesiyle ilgili konuşmadan önce
elbette ki Bakanlığın yani siyasi iradenin enerji konusuna yaklaşımına çok kısa
bir bakış gerekli oluyor. Özellikle dikkati çeken üç nitelik görüyorum ben
enerji konusunda, siyasi iradede üç çok önemli eksik görüyorum: Birincisi, stratejik plan ve somut hedef yokluğu. Bu sabah her
ihtimale karşı, gelmeden önce, tekrar Enerji Bakanlığının web sayfasına baktım
“strateji” kelimesiyle bir araştırma yaptım, sadece şununla
karşılaştım: Sektörün reformu ve Özelleştirme Stratejisi Belgesi. Yani var olan Bakanlık web sayfasında stratejiyle ilgili tek belge
Özelleştirme Strateji Belgesi ama bir enerji stratejisi ve bir yol haritasına
rastlamadım ve beni şaşırtmayan da bir bilgi gördüm orada: Şimdiye kadar Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı sayfasının ziyaretçi sayısı sadece 20.732. Bu da
bilgi kaynağı olarak pek fazla önemsenmemiş olduğunun bir diğer belirtisi. Stratejik
plan ve somut hedef yok, bir. İki, teslimiyetçilik var yani ulusal kaynaklarımız ve ulusal
önceliklerimiz, dışa bağımlılık gibi konularda bir duyarlılık yok. Oysa
biliyorsunuz Avrupa Birliği bile güçlü kaynakları ve teknolojileri olmasına
karşın bir kaynağa olan bağımlılıktan büyük bir kaygı, endişe duyuyor ve bu
yönde somut birtakım hedefler içeren stratejiler ve politikalar geliştirmiştir.
Ama Türkiye’de biz bunu görmüyoruz. Dolayısıyla ikinci özelliği bir
teslimiyetçilik olarak görüyorum. Üçüncüsü, bu teslimiyetçilik sadece dışa bağımlılık olarak değil,
bu teknolojinin gidişatı konusunda da bir teslimiyetçilik; yani bir
yönlendirememe, bir öncülük yapamama gibi bir teslimiyetçilik. Üçüncü özellik de, yine bu teslimiyetçilik içerisindeki dışa
bağımlılık. Şimdi, ilk eleştirimi, yani somut hedef olmaması eleştirimi somut
bir örnekle göstermek gerekirse şöyle bir somut hedefi ben görmek isterdim:
Yarıdan fazlası dışa bağımlı olan enerji kaynaklarımızın dışa bağımlılığını
önümüzdeki şu kadar yıl içerisinde -ki zannedersem beş ila on yıl makul bir
süredir- yüzde 20 düşüreceğiz. Bu, bakın, somut bir hedeftir. Bu somut hedefi
koyduktan sonra işte o zaman biz anlamlı bir politika ve stratejiden
bahsedebiliriz. Oysa şimdi gördüğümüz daha çok cılız ve bölük pörçük
politikalardır. Şimdi, Elektrik İşleri Etüt İdaresinin Genel Müdürlüğüne gelecek
olursam, bu siyasi irade içerisinde bu Genel Müdürlüğün de somut hedefler ve
stratejileri olmamış olmasını tabii sürpriz olarak görmedim. Şimdi, burada
görmek istediğimiz, örneğin… Şimdi, “ENVER” diye, “Enerji verimliliği” diye çok
önemli bir proje girişimi var. Bunun yasası da çıktı fakat bunu somut
hedeflerle “Şu kadar yılda bu kadar enerji tasarruf edeceğiz.” diye bir hedef
görmeyince bölük pörçük ve cılız birtakım faaliyetler görüyoruz. Yüzde 20
-verimlilik artışı veya tasarruf da diyebiliriz buna, kayıp kaçakların dışında-
yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması... Bu gibi somut hedefleri
görmek isterdik, bunları görmüyoruz. Her ne kadar 2009-2013 Stratejik Planı’nda
-Elektrik İşleri, onların bir stratejik planı var- orada böyle somut hedefler
görmemekle birlikte, Elektrik İşleri Etüt İdaresinden, önemli gördüğüm bir
somut hedef bilgisi geldi bana. Şimdi, önemli bir kavramı sizinle paylaşmak istiyorum. Bu da,
enerji yoğunluğu yani kişi başına tüketilen enerjiden farklı olarak birim
hizmet ve ürün üretiminde ne kadar enerji harcadığımız da çok önemli. Bu enerji
verimliliğini gösteriyor bir birim hizmet veya ürün. Tabii, bu ürün, çelik
kompleksleri çok yoğun enerji harcar yani onun kombinezonuyla da ilgili bir
konu ama, yine de, genel olarak fikir verebilecek çok
önemli bir kavram. Bu konuda size bazı bilgiler vereyim. Türkiye’de bin dolarlık
millî hasılayı üretmek için yaklaşık TAEK, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu. Şimdi, atom enerjisi dediğimiz zaman ilk akla gelen, Hükûmetin yine icraatı: Nükleer enerji için kime, neyi,
nasıl ihaleye çıkacağız, ne yapacağız, ne edeceğiz… Bu olaya çok daha ciddi ve
çok daha kapsamlı bakmamız gerekiyor atom enerjisi konusuna; atom enerjisi,
nükleer enerji konusuna; nükleer teknoloji konusuna daha da doğrusu çok daha
ciddi ve kapsamlı bakmamız gerekir. Neden? Çünkü nükleer enerjinin dışında da
nükleer teknolojinin çok önemli kullanımı var. Bugün bir hastane, modern bir
hastane göremezsiniz ki nükleer tıp bölümünden yoksun olsun. Biz bu nükleer
teknoloji konusunda dünyada, belli nişlerinde dünyada iddialı olabilmemiz için
veya olabilmemizi önleyen ne engel vardır, ben görebilmiş değilim. Önem vermek
ve siyasi iradenin vizyonu dışında başka engel
göremiyorum. Bakın, çok kısaca, bu konuda ele alınması gerektiğini düşündüğüm
birkaç noktaya değineceğim zaman sınırı içerisinde. Nükleer tıp, son derece önemli bir konu, geleceğimizi
ilgilendiren, dünyanın geleceğini ilgilendiren, talebin hazır olduğu ve
insancıl, barışçıl bir kullanım alanı. Bu alana mutlaka öncelik verilmesi gerekir. Kaynak aktarılması ve
hedefler konulması gerekir. İki: Nükleer enerji konusunda sadece dünya piyasalarında santral
satmak için dolaşanlarla ilişki kurup ihaleye çıkmanın ötesinde yapacak
işlerimiz çok. Türkiye -bakın, dışa bağımlılıktan söz ediyoruz- dünya toryum
rezervlerinin yüzde 20-25’ine sahiptir. Toryuma dayalı nükleer enerji konusunda
1990’lı yıllarda Nobel ödülü almış bir fizikçinin geliştirdiği yeni bir nükleer
santral kavramı, teknolojisi vardır. Bu konuda bir çalışma içerisinde, yoğun
bir çalışma içerisinde ve belli bir hedef içerisinde bu çalışmayı bitirme
çabası içerisinde olmamız gerekmez mi? Ama böyle bir vizyonu
da göremiyorum maalesef. Bu vizyonu görememek
konusunda TAEK’i suçlamıyorum. Bu vizyonu ortaya
koyacak, bu iddiayı gerçekleştirecek kaynakları ortaya koyamayan siyasi
iradedir burada eleştirimin hedefi. Diğer bir önemli konu da yine nükleer enerjide -çok çeşitli
yönleri var ama iki önde geleni- atomu parçalayarak (“fisyon”
dediğimiz) enerji elde etmek, bir de atomları birleştirerek, ağır hidrojen
atomlarını birleştirerek, kaynaştırarak enerji üretmek, “füzyon” denilen. İşte
bu füzyonun da önümüzdeki yirmi yıl içerisinde… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – Bu füzyon teknolojisinin de
önümüzdeki yirmi yıl içerisinde gerçekleşeceğine ve çok daha hem ucuz hem atık
konusunda şimdiki nükleer santraller nedeniyle karşılaştığımız sorunları ortaya
koymayacak, çok daha güvenli ve önemli bir teknoloji olarak toryumu kullanan
nükleer santrallerin… Bu, önümüzde bir gerçek ama dünyanın yüzde 20-25 toryum
kaynaklarına sahip bir ülke olarak bu gerçeği, yararlanmak gibi bir siyasi
irade, vizyon ve hedefi görmüyorum. Bunlar da, tabii
bizim Enerji Bakanlığıyla ilgili genel, Elektrik İşleri Etüt İdaresi ve TAEK’le
ilgili somut kaygılarımızdır. Bunları sizlerle paylaştım. Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Coşkunoğlu. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk. Buyurunuz Sayın Öztürk. (CHP
sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına bağlı MTA Genel
Müdürlüğü bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimizi
belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Öncelikle, konuya girmeden önce, Antalya’da tarım arazisine doğal
gaz çevrim santrali istasyonu kurulması hangi akıllının işidir Sayın Bakan? Bu
firmanın makinelerinin getirilmesi konusunda sizin özel bir kefaletiniz var
mıdır? Varsa bu kefaletin nedeni nedir? Bu sorunun cevabını öğrenmek istiyorum. Değerli arkadaşlarım, kendi kaynaklarını yok sayan ve kaynaklarını
kullanmasını bilmeyen bir ülkenin kalkınması mümkün değildir. Gerçek sahibi
halkımız olan, yenilenebilir özelliği olmayan, tükenen madenlerimiz üzerinde
sadece bugünkü nesiller olarak bizler değil, bu tükenme özelliğinden dolayı
gelecek nesillerimiz de hak sahibidir. O nedenle madenlerimizin kamu yararına
kullanılması ve sanayimizin temel, ucuz, güvenilir ham madde girdisini
sağlayacak şekilde planlanması ve üretilmesi gereği vardır. Madenler ülkemizin
kalkınmasının temel nedenlerinden biridir. Ülkelerin gelişmişliklerinin ve
kalkınmalarının belirleyicisi olarak kullanılan sanayi, tarım ve enerji
sektörlerinin temellerini de madenler oluşturmaktadır. Ulusal temele dayanan, sürdürülebilir kalkınma ilkelerine uygun,
insan ve çevre odaklı madencilik ve enerji politikalarının geliştirilmesi ve
uygulanması gerekliliği vardır. Madenlerimizin kaynak kaybına neden olmadan
etkin ve verimli şekilde değerlendirilmesi, bunun için de havza madenciliğinin uygulanması
gereği vardır. Böylece maden rezervlerinin tamamı verimli ve etkin bir şekilde
değerlendirilecektir. Bu madencilik sektörü denilince MTA’nın çok önemli yeri vardır. MTA ülkemizin karmaşık jeolojik yapısının belirlenmesi ve
incelenmesi, jeolojik yapıya uygun olarak oluşan maden yataklarının açığa
çıkarılması, bunların bulunması ve ülke ekonomisinin hizmetine sunulması, olası
doğal afet potansiyelinin belirlenmesi, faaliyet konularına ilişkin teknolojik
çalışmaların yapılması, madencilikle ilgili her türlü bilimsel altyapı
hizmetlerinin sunulması ve sektöre eleman yetiştirilmesi amacıyla 1935 yılında
kurulmuştur. Kuruluşundan bugüne kadar geçen yetmiş üç yıllık süre içerisinde
MTA, kuruluş amaçlarına uygun olarak gerçekten önemli çalışmalar yapmıştır.
Bugün ülkemizin hakikaten jeolojik yapısını belirlemiştir. Ortaya çıkan
ekonomik rezervlerin etkin bir şekilde değerlendirilmesi ve ülke ekonomisine
katılım sağlanması için önemli görevleri olmuştur. Bugün ülkemizdeki yer
bilimleri alanında gerçekten konunun uzmanı olan teknik elemanların çoğu MTA
kökenlidir. MTA’nın çalıştığı alanlarda kurulan özel kuruluşların kurulmasında
ve bunların işletilmesinde MTA kökenli teknik elemanlarımızın gerçekten çok
faydaları vardır. Demir-çelik, ferrokrom, kurşun, çimento
gibi madenciliğe dayalı sanayinin gelişmesinde gerçekten MTA’nın, birikimlerini
ekonominin hizmetine sunmasının çok önemli seviyeleri vardır. Yer bilimlerinin
bugünkü ulaştığı seviye MTA sayesinde ve MTA’da yetişen teknik elemanlar
sayesinde olmuştur. Ancak geçmişteki MTA’daki bu araştırma disiplinlerinin
ürettiği bilgiler madencilik için sağlam bir alt veri oluşturmuştur. Ancak daha sonra özellikle 1980’den sonra hayalî rezervler, hayalî
projeler ve hayalî projeler üzerine hayalî işletmeler kurulur olmuştur. Son
altı yıllık AKP İktidarı döneminde bu hayalî proje, hayalî rezerv daha çok
gündeme gelmiştir. Dünyadaki bilimsel teknik ve teknolojik gelişmeler iyi ve
doğru kavranmamıştır. Madenciliğin ekonomideki ve istihdam yaratmadaki önemi
ikincil sıraya indirgenmiştir. Bütçe ve kaynak olanakları iyice kısıtlanmış,
bütçesi personel ve idame giderlerine ancak yetecek hâle gelmiştir. Böylece MTA
sektörün ihtiyaçlarına cevap veremez duruma getirilmiştir. Bugün dünyada
değişen arz ve talep dengesi dolayısıyla maden fiyatlarındaki artışa paralel
olarak daha önceden ekonomik olmayan maden yatakları ekonomik hâle gelmekte ve
arz talep dengesinin karşılanabilmesi için tüm dünyada aramalara yoğunluk
verilmektedir ancak MTA bunun gerisinde kalmaktadır. Bugün yer altı kaynaklarının yüksek katma değer sağlayacak şekilde
ve ülkemizin temel ham madde ihtiyacını gerçekleştirecek şekilde ekonomiye
kazandırılması, enerji ve sanayi ham madde talebinin güvenli ve ekonomik olarak
karşılanması, arz kaynaklarının çeşitlendirilmesi ve geliştirilmesi, üretilen
ham maddelerin yurt içerisinde işlenerek nihai ürünlere dönüştürülmesini içeren
programa hedeflenmesi zorunludur. Madencilik politikalarımız sanayimize ham
madde temin edecek uç ürüne yönelik katma değeri yüksek ürünlerin üretilmesini
teşvik edecek şekilde yeniden yapılandırılmalıdır. Madencilik sektörü büyük riskler taşıyan bir sektördür. Bu riskler
daha arama aşamasında kendisini göstermektedir çünkü arama sonucunda bulunan
maden yatağının boyutlarının, niteliklerinin gerçeğe yakın olarak tahmin
edilmesinde gerçekten çok ciddi zorluklar vardır. Madenciliğin ilk yatırım
tutarı çok yüksek, geri dönme süresi uzundur. Arama aşamasında da geçerli olan
bu risklerin azaltılması ve kabul edilebilir düzeylere düşürülmesinin yolu
bilimsel temele dayanan arama yöntemlerinin kullanılmasıyla mümkündür.
Ülkemizin içinde bulunduğu coğrafyadaki jeolojinin bize sunduğu imkânlar
ekonomimiz ve dünya madenciliğindeki gelişmeleri de dikkate alarak öncelikle
belirlenmeli ve belirlenen bu öncelikler çerçevesinde maden arama projeleri
oluşturulmalı ve uygulanmalıdır. Bu planlamada ve uygulamada MTA Genel
Müdürlüğüne çok ciddi görevler düşmektedir. Mostra madenciliği döneminin
bittiği, daha da derinlerde bulunması olası madenlerin yer üzerine
çıkarılmasının zorunlu olduğu bir süreçte maden arama faaliyetlerine bilimsel
temelde önem verilmelidir. Bu durumda, sonuç olarak, yeni yatakların bulunması
daha fazla bilgi, daha fazla teknoloji gerektirmektedir. Teknolojik yatırımlara
hız verilmelidir. MTA Genel Müdürlüğünün son yıllarda artan bütçesinde yatırımlara
ayrılan kaynak yetersizdir. Bütçe kalemleri içerisinde personel ve idame
giderlerinin payı hâlâ yüzde 86’lar seviyesindedir. Eğer sanayileşmek
istiyorsak, eğer işsizliği azaltmak, istihdamı artırmak istiyorsak, eğer
köylerden kentlere göçü önlemek istiyorsak, eğer gelişmiş ve sanayileşmiş ilk
büyük sekiz ekonominin arasına girmek istiyorsak mutlaka ve mutlaka
madenciliğimizi istenilen seviyeye çıkarmalıyız. Bunun için de madenciliğimize
gerekli destek verilmeli, yapısal reformlar gerçekleştirilmelidir. Madenciliğin
desteklenmesi ise arama çalışmalarına hız vermekten ve teknolojik gelişmeleri
takip etmek ve uygulamaktan geçer. Değerli milletvekilleri, 3213 sayılı Maden Kanunu değişik 5177
sayılı Kanun ile madenciliğimizin büyük bir atılım yapacağını söyleyen Sayın
Bakanımız Hilmi Güler’in bugünkü madenciliğin geldiği
gerçekler karşısında ne düşündüğünü gerçekten ben bir madenci olarak merak
etmekteyim. MTA Genel Müdürlüğünün son yıllardaki projeleri sayısal olarak
artmış görünebilir. Bu projelerin çoğunluğu, daha önce varlığı ortaya konulmuş
projelerdir. Yeni bir saha, yeni bir maden yatağı bulunarak ekonomiye
kazandırılmış tek bir proje yoktur. Projelerde eleman yapısı, görevlendirme
siyasi aidiyetler üzerinden yapılmaktadır. Kayırmacılık ve kollamacılık
yapılmaktadır. Arazi görevleri için ödenen harcırahın 2 katı uygulaması
isabetli bir uygulamadır ancak arazi görevlendirmesi bir baskı ya da ödüllendirme
amaçlı olmaktadır. Yani işe uygun eleman değil, elemana uygun görevlendirmeler
yapılmaktadır sayın arkadaşlarım. Başka bir uygulama, araziden toplanan numunelerin analizlerinin
yapılması olayıdır. Alınan numunelerin en kısa zamanda güvenilir cihazlar kullanılarak
yapılması gereklidir. MTA projelerinin genellikle beş yıllık projeler olduğu
düşünüldüğünde, bu projelerde toplanan verilerin hızlı ve zamanında
değerlendirilerek kısa zamanda sonuçlandırılması projelerin devamlılığı ve
sağlıklı yürütülmesi açısından son derece önemlidir. Hâl böyle olması
gerekirken, analiz neticeleri bir yıl geriden gelmektedir, projeyi takip etmesi
bilimsel gerçeklerle mümkün olamamaktadır. Kurumun Genel Müdürünün bu konu
sorulduğunda verdiği cevap genellikle şu olmaktadır: “Maden analizlerinin
sayısını yılda 120 binden 220 binlere çıkardık. Artış yüzde Başka bir konu, arazi çalışmasında maden yatağını üç boyutlu
olarak ortaya çıkaran sondaj çalışmalarıdır. Sondaj çalışmalarıyla gömülü maden
yatağının varlığı, boyutları, kalınlığı, derinliği ve tenörü
gibi temel parametreler ortaya çıkmaktadır. “Karot”
diye ifade edilen numuneler laboratuvarlarda… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - …analize tabi tutulmakta, madenlerin
varlığı ve ekonomik değerlendirmesi yapılmaktadır. Ancak bugün MTA Genel
Müdürlüğü laboratuvarlarında ve arazilerde elde
edilen karotlar buna uygun değildir. Esas işi
sondajcılık olan MTA Genel Müdürlüğü, bu sondajları genellikle uygulamada özel
kişilere yaptırmakta ve daha önce yüzde 90 karot
uygulamasını kendisi bile kabul etmezken bugün bu uygulamayı, oranı yüzde
40’lara kadar düşürmüştür. Bunu da anlamak çok mümkün değildir. Kendi esas işi
sondajcılık olan bir kuruluşun bu işi başkalarına havale etmesini de anlamak
mümkün değildir değerli arkadaşlarım. MTA Genel Müdürlüğünde insanları
sayılarla boğmak, sadece bir sondajın bir noktada kestiği değerleri gerçek
değerlermiş diye sunmak doğru değildir. Madencilik sektöründe üç boyutu görmek
önemlidir. Muhtemel rezervleri değil, görünür, hesaplanan, bilinen rezervleri
ortaya çıkarmak önemlidir. Bakın, son zamanlarda bir özel petrol firması
Denizli’de günde 20 milyon varil petrol bulduğunu söyledi… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bitiriniz. ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - …oysa horst grabenlerde petrol olmaz
değerli arkadaşlarım. Bu yalandır, doğru değildir. Madencilikte
söylenilen rakamların ciddi olması lazım. Sizin söylediklerinizin değil
yer kabuğunun, arzın bize verdiklerini bizim halka söylememiz lazım. MTA Genel Müdürlüğünde bugüne kadar çalışan tüm teknik elemanlarımızı,
MTA’nın buraya gelmesinde emeği, katkısı olan, alın teri döken herkesi
kutluyorum, çalışmalarında başarılar diliyorum. Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Tacidar Seyhan. Buyurunuz Sayın Seyhan. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Bakan, Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji Bakanlığı bütçesi üzerinde söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, tabii, bütçe onaylayacağız, önceki yılların
bütçesine bakarak buna karar vermek lazım. Elbette, kurumlarımızın bütçeleri,
Enerji Bakanlığının yönetimi için ciddi bir göstergedir. Her ne kadar Sayın
Bakan, burada, kürsüden daha önce yapılan tüm beyanları gerçek dışı,
dürüstlükten uzak, hakkaniyetten uzak ilan etse de elimizdeki raporlar pek öyle
göstermiyor. 2008 tamamlanmadığı için 2007 Başbakanlık Hazine Müsteşarlığının
raporundan örnekler vereceğim size. Bakalım, Sayın Bakanım buna ne diyecek? Hani “Çok, BOTAŞ’ıma dokunmayın.” diyordu ya, hani kendisinin
yüzde 80’ini kontrat devriyle yandaş şirketlere devrettiği BOTAŞ vardı ya “Ona
dokunmayın.” diyordu, BOTAŞ’ı yüzde 20’ye çekti ya, o BOTAŞ’ın durumuna bir
bakalım, Enerji Bakanlığının yönetiminde ne olmuş? Hiç katkı koymadan rapordan okuyorum: “Yıl içinde EÜAŞ ve HEAŞ’tan olan alacaklarının zamanında tahsil edilememesi,
yap-işlet, yap-işlet-devret santrallerinin TETAŞ’ın
kendilerine ödeme yapmamalarını gerekçe göstererek BOTAŞ’a olan gaz borçlarını
zamanında ödememeleri, yurt dışı doğal gaz ödemelerini geciktirmeden yapmak
zorunda olan BOTAŞ’ın nakit sıkıntısı içerisine girmesine neden olmuştur.
Kuruluş, nakit ihtiyacını ticari banka kredisi kullanarak yapmıştır. Vergi
borçlarını ödeyemeyerek gidermeye çalışmışlardır. Krediler için 2007 yılı
içerisinde 401 milyon YTL faiz ödenmiştir. Kuruluşun 2007 yılı KDV borcu 2,2
milyar YTL’dir, 328 milyon YTL ÖTV borcu bulunmaktadır.” Bu,
Başbakanlık raporu. Aynı rapor yine diyor ki: “Ankara Büyükşehir Belediyesinin 677
milyon YTL’lik EGO borcunu kuruluşa ödememesi sonucu, hâlâ bu ödemeyi yapması
beklenmektedir.” O da ödenmemiş. Burası BOTAŞ. Sayın Bakan, bu müdürlüklerin
Bakanı. Yine aynı BOTAŞ için, raporda, Başbakanlık diyor ki: “Kuruluşun
doğal gaz alımlarında 2006-2007 yılı analiz edildiğinde, 2007 yılında döviz
fiyatlarında 2006 yılına göre artış olmamış, düşüş olmuştur. Petrolün de fiyatı
bir önceki yıla göre çok yüksek oranda artmamıştır. Bu nedenle 2007 yılında
BOTAŞ’ın doğal gaz alım fiyatları aşağıda kalmıştır.” Sayın Bakan, madem 2007 yılında BOTAŞ’ın alacakları aşağıda
kalmış, alım maliyetleri düşmüş, bu halkı aynı Melih Gökçek gibi siz niye
soydunuz? 2007 yılında niye hiç doğal gaz fiyatlarında düşüş yapmadınız? (CHP
sıralarından alkışlar) Bunu ben söylemiyorum, rapor söylüyor. Hani konuşmanızda
diyordunuz ya: “Söylediklerinizden bir tanesi doğruysa ben gereğini yaparım.” OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Mümkün değil, yapmazlar. TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Herkese dürüstlük gerek Sayın Bakan.
Yapmak lazım. ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Bu rapor kimin raporuydu Tacidar Bey? TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı Raporu. ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Yani iyi anlasın millet. TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Aynı rapor diyor ki: “TETAŞ’ın kârı yüzde 51 azalarak 24 milyon YTL’ye
düşmüştür.” 2007 yılı, TETAŞ’ta bir azalma var. Aynı rapor diyor ki: “TTK’da satışlar
yüzde 21 artmış, finans gideri yüzde 631 çoğalmıştır.” Hem satış artıyor hem
finans gideri artıyor. “Kârlar kalemi de yüzde 57 azaldı.” diyor. Buyurun size
bütçe! Bizden onay istiyorsunuz. Aynı rapor diyor ki: “TTK’nın üretimi
yüzde 13 artmış, dönem zararında da yüzde 18 artış olmuştur.” Dürüstlük herkese
lazım Sayın Bakan. Şimdi, dürüst olunca, sadece bir bakan kendini “Ben rüşvet
yemedim, ben temizim.” diye savunabilir mi? Bütün kurumlarınız zarar edecek, EÜAŞ’ın, TEİAŞ’ın, TETAŞ’ın birbirine borcu olacak, 5 milyar YTL alacağı olan
BOTAŞ alacaklarını alamayacak, gidecek yurt dışından kredi alacak… OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Faizle… TACİDAR SEYHAN (Devamla) - …faiz ödeyecek, düştüğü zor durumdan
dolayı vatandaşa doğal gazda indirim yapması gerekirken indirim yapamayacak, bu
yönetime seyirci kalacaksın, sen dürüst olacaksın, biz dürüst olamayacağız! Bu
mu hakkaniyetli davranış biçimi Sayın Bakan? (CHP sıralarından alkışlar) Yine, Sayın Bakan konuşmalarında çok fazla şey söylüyor, bu,
yanındakilere de yansıyor. Ben burada TAEK’i eleştirdiğimde “Soruşturma
açmışsınız on altı tane.” diye, TAEK’in Başkanı dışarıda bana “O soruşturma
değil, ben ifadesini aldım.” diyor. Sanki bu az şeymiş gibi, eylül ayında sekiz
tane ifade almak soruşturma açmaktan farklı bir şeymiş gibi! OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Teftiş soruşturması idari
soruşturmadır. TACİDAR SEYHAN (Devamla) - Şimdi işi bitirdi, o -soruşturma değil-
ifadesini aldığı Başkan Yardımcısını görevden aldı benim konuşmamdan sonra. O
Başkan Yardımcısının personel alımlarında muhalefet şerhi olduğunu da
biliyoruz, anlaşamadığını da biliyoruz ama bu, Kurumun kendi uygulaması.
Görevden aldınız, işinizi yaptınız siz -şimdi ona da geleceğiz- ama Bakan böyle
konuşursa, bu TAEK Başkanı da dışarıda, siyasi terbiye sınırlarını zorlayarak,
bir milletvekiline “Sizin kılavuzunuz karga.” der, “karga!” OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – İmam öyle yaparsa cemaat ne yapmaz! TACİDAR SEYHAN (Devamla) -
“Sizin kılavuzunuz karga.” der! O TAEK Başkanına sesleniyorum: Sen önce, bir milletvekiline
“kılavuzunuz karga” diyeceğine, 5710 sayılı Kanun iptal edildi, aldığın
personelin hesabını ver, Anayasa’ya göre iptal edilen. Başbakanlıktan teknik ve ücret konusunda izin aldın mı almadın mı,
almadan personel alımı yaptın mı yapmadın mı, onun hesabını ver. Yapmadım
diyorsan personele gönderdiğin yazılar burada. Sayın Bakan, ya size yanlış bilgi veriyorlar ya içine düştüğünüz
durum gittikçe kötüye gidiyor. Bakın, yine ben bu konuları açmak istiyorum,
konuşmanızdan gelmek istiyorum. Diyorsunuz ki: “Biz hep geliştik. 100 vardı
elektrikte, üzerine 60 koyduk.” Güzel. Yine sizin döneminizde yüzde 50 yedeği
yok muydu bu ülkenin? Yüzde 50 yedek kapasitesi vardı. Yüzde 50 yedek
kapasiteyi yüzde sıfıra düşürdük arkadaşlar. Düşmedi mi? Sizin Bakanlığınız
döneminde, altı yıllık süre içerisinde doğal gazda veya başka birinde ithal
enerji kaynağı düştü mü arkadaşlar? Hani, altı ay görev yaparsınız, bana zaman tanımadınız,
ithal enerji kaynağını düşüremedim, elektrikteki payı dengeleyemedim der… Altı
yıldır görevdesiniz. Sürekli bu kürsüden yaptıklarınızı, yapacaklarınızı
anlatıyorsunuz. Niye bu denge değişmiyor? Koalisyon iktidarı değil, tek başına hükûmetsiniz iki dönemdir. Niye değişmiyor? Bu da mı yalan
Sayın Bakan? YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Hükûmet başka,
iktidar başka. TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Afşin-Elbistan’da bilmem kaç ton kömür
bulduk diyorsunuz. Hâlâ, oradaki üretim için Elbistan’dan taşıma yapıyor musunuz
yapmıyor musunuz? Elbistan’a taşıma yapıyor musunuz yapmıyor musunuz? Taşıma
yapılırken beş tane aracı firma kullanarak maliyeti yükseltiyor musunuz
yükseltmiyor musunuz? Belgeler burada. Yapmayın ne olur, bulduk demek yetmiyor, biraz da iyi yönetim
lazım, biraz da vicdan lazım. Ben sıkıntı duyuyorum hiçbir şey yokken. Tam altı
yıl oldu. Daha ben Enerji Bakanlığının, şurada da eksik yaptık, bunun için de
şu çalışmaları yapıyoruz dediğini duymadım. Her şeyi doğru yapıyorsun da bu
kurumlar niye zarar ediyor Sayın Bakan? ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Hangi
kuruluş zarar ediyor? Bir tane zarar eden kuruluş söyle bana. TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Arkadaşlar, bütün basın mensuplarına
Sayın Bakan diyor ki: “Zarar eden kuruluşu söyleyin.” Bütün basın mensubu
arkadaşlara, iktidar milletvekillerine de 2007 yılı kamu işletmeleri raporunu
okumalarını teklif ediyorum, başka hiçbir şeyi değil. Sayın Bakan okumamış,
okuyun, beni bu konuda tenkit edin. Geliyorum, hangisi yanlış? Bulgaristan’dan elektrik alıyorduk,
kestik. Tamam, orada Bulgaristan’dan elektrik anlaşması yapıldı, doğru yapıldı,
kestiniz ama yüzde 50 yedek kapasiteyi kullanarak kestiniz; doğru. Ama üretime
bir şey koymadınız, yedek kapasiteyi harekete geçirdiniz. Zamanında doğal gazda
tedbir almadınız, suları yüzde 60 fazla kullandınız iki yıl üst üste,
planlanandan yüzde 60 fazla kullandınız. Doğru mu yanlış mı, onu söyleyin bana.
AGDAŞ’ın… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Bakın, diyor ki: “Doğru
söylemiyorsunuz, AGDAŞ konusunda 22’yi 1,7 YTL’ye düşürdük.” Arkadaşlar “Ben daha az zarar ettirdim.” diye bir bakan beyanı
olabilir mi? 22 değil, 1,7; ne fark eder? Göz göre göre
zarar ettirdin. Göz göre göre bor konusunda Avrupa
karar aldı, zehirli atık, zararlı maddeler içerisine soktu. Zamanında işlem
yapmadın, bu da sizin sorumluluğunuzdur Sayın Bakan, daha yeni yapıyorsunuz. Diyorsunuz ki: “Muhafazanallah bunlardan
biri yönetime gelirse, vay gele ülkenin hâline!” Hayyam’ın
önüne iki bardak şarap koymuşlar “Bak bakalım hangisi kötü?” demişler.
Birinciyi içmiş “Bu,” demiş. “İkinciye bakmadın ki.” demişler. “Bundan kötüsü
olmaz.” demiş. Bundan kötüsü olmaz Sayın Bakan, bundan kötüsü olmaz. Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Seyhan. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Necati Özensoy. Buyurunuz Sayın Özensoy. (MHP
sıralarından alkışlar) Süreniz on iki dakikadır. MHP GRUBU ADINA NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Teşekkür ederim. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı bütçesiyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. “Enerji, aslında günümüzde enerjiden çok daha fazla bir
şey.” Bu söz Sayın Bakana ait. “Bundan dolayı
enerji meselesinin dar bir bant aralığında değerlendirilmemesi gerekir.” demiş
Sayın Bakan. Bu sözlere biz de biraz katkı sağlayalım. Yarın dünyadaki bütün
enerji kaynaklarının kuruduğunu, hiç enerji üretilmediğini bir hayal edin.
Dünyanın hâli ne olur, düşünebiliyor musunuz? Enerji olmazsa hiçbir teknoloji
işe yaramaz. Son iki asırda enerji sayesinde medeniyetlerin yönü değişmiştir.
Baharat yolunun baypas edilmesiyle birlikte kömür ve demir sıkıntısı çeken
Osmanlı cihan devleti giderek zayıflamış, kömür ve demir cevheri sayesinde
sanayi devrimini gerçekleştiren Avrupa’nın işgaline uğramış, Osmanlının
küllerinden Türkiye Cumhuriyeti devleti kurulmuş ve yine Kömür ve Çelik Birliği
sayesinde AB gibi dünya ekonomisinin büyük bölümüne hâkim küresel güç
oluşmuştur. Amerika’nın Büyük Orta Doğu Projesi’nin adı bence “büyük enerji projesi”dir. Dünyadaki ve Türkiye’deki terör hareketlerinin
temelinde enerji problemlerini arayabiliriz. Son beş yılda milyonlarca Müslüman
bu yüzden katledildi. Enerjinin önemi ve bu yüzden olanları anlatmak için
yüzlerce kitap yazıldı ve daha da yazılabilir. Bugün Türkiye’nin geleceğini şekillendirmede en önemli bakanlık
olan Enerji Bakanlığının bütçesini görüşüyoruz. Ancak, genel bütçeye
baktığımızda bütçe sıralamasında sonuncu olan Bakanlık, 467 milyon ile bütçeden
tam binde 1,8 pay almaktadır. Sayın Bakanın hakkını yemeyelim. 2007 yılı
bütçesi 381 milyonla binde 1,9 iken, 2008 bütçesi 365 milyona, bütçenin binde
1,7’sine düşmüş, bu yıl Sayın Bakan çok gayret göstermiş olacak ki, 467 milyonla
bütçenin binde 1,8’ine ulaşmış. Bunun için Sayın Bakanı tebrik ediyoruz. Bütçede yapılan görüşmelerde cari açık sebebi olarak ve enerjide
zamların sebebi olarak petrol fiyatları ve fiyatların 160 dolara yükseldiği,
başta Başbakan olmak üzere vatandaşa da sebep olarak gösteriliyor. Maliye Bakanlığının 2008 yılı Ekonomik Raporu’nun 180’inci
sayfasından aktarıyorum: “2004 34,5; 2005 50,1; 2006 61; 2007 68,1; 2008
Ocak-Haziran Yine, 178’inci sayfada enerji fiyatları ve cari açığa etkisi
ortaya konulurken sadece enerji ithalatı ve ihracatı baz
alınmış, ihracat fiyatlarındaki enerjinin katkıları göz önünde
bulundurulmamasına rağmen cari açığın yine de 2002’den 2007’ye 35 katına
çıktığının itirafını yapmışlardır. Yani cari açığın büyümesi enerji
fiyatlarından değil, beceriksizlikten ve yüksek faiz-düşük kur sarmalından
gerçekleştiği bir gerçektir. Son bir yılda elektriğe yüzde 62, doğal gaza yüzde 82 yapılan
zamlar yine Enerji Bakanlığının yanlış politikalarından kaynaklanmaktadır. 2001
yılında kapsamlı bir şekilde Elektrik Piyasası Kanunu çıkarılmış, bu Kanun’un
ruhunu ve amacını anlayamayan AKP hükûmetleri bugüne
kadar geçmişin mirasını yemekten başka bir icraat yapmamışlardır. TEİAŞ’ın verilerine göre
2003 yılında kurulu güç 35.502 megavat olup, 1999-2003 arasındaki güç artışı
yüzde 8,8; 2003-2008 arasındaki güç artışı ortalama 3,6 olup, 2008 itibarıyla
42.359 megavattır. Sayın Bakan 2003’teki kurulu gücün 2002’de tamamlandığını da
unutmamalıdır. Elektrik ihtiyacı her yıl yüzde 8 artmaktadır. 2003 yılına kadar
yüzde 20 yedekli çalışan santraller artık ihtiyacı karşılamada bıçak sırtı
hâline gelmiştir. TEİAŞ’ın projeksiyonlarına
göre lisans almış ve inşaat hâlinde olan bütün projeler hayata geçse bile 2012
yılında 51 milyar kilovat saat, 2016 yılında 150 milyar kilovat saat elektrik
açığımız görülmektedir. Bu açıkların nasıl kapanacağının cevabını Sayın Bakan
vermelidir. Türkiye Taşkömürü Kurumu her yıl 400 milyon civarında zarar
etmektedir. Yeni işe alınan personel ile üretimde verim sağlanarak, zararın bir
an önce azalması için daha kapsamlı tedbirler geliştirilmelidir. Vatandaşa dağıtılan kömür TKİ’den tedarik edilmektedir. Kömürler
sadece ambalaja girdiği için kalitesi artarak kükürt oranları düşmemektedir. Bu
kömürlerin parası hazine tarafından bir yıl gecikmeyle ödendiği için Türkiye
Kömür İşletmelerinin finansman giderleri artmaktadır. Redevansla verilen kömür sahaları daha sağlıklı kontrol
edilmelidir. Elektrik üretimi yapan KİT’lerde emre amadelikler ve kapasite kullanım
oranları artmasına rağmen, yakıt sarfiyatlarındaki verimlilik düşmektedir. 2009 Yılı Programı Resmî Gazete sayfa 68-69’dan aktarıyorum: “TEDAŞ tarafından elektrik satış fiyatlarına 2008 yılının Ocak,
Temmuz ve Ekim aylarında artış yapılmıştır. Bu fiyat artışlarına rağmen, enerji
girdi maliyetlerindeki yükseliş nedeniyle kuruluşun 2008 yılını 750 milyon YTL
dönem zararıyla kapatacağı tahmin edilmektedir. Fiyat artışlarının ardından elektrik talebinin artış hızında
azalma gözlenmekle birlikte, mevcut talebin EÜAŞ ve TETAŞ’tan
karşılanamayan kısmının Piyasa Mali Uzlaştırma Merkezinden yapılan spot
alımlarla ortalama 16,7 kuruş kilovat saatten karşılanması 2008 yılında TEDAŞ’ın zararını büyüten diğer bir faktördür. TEDAŞ kayıp kaçak nedeniyle satın aldığı elektriğin ancak yüzde 86
oranındaki kısmını faturalandırabilmiştir. Bu faturaların tahsilinde yaşanan
sorunlar nedeniyle kuruluş, gerekli nakit birikimine ulaşamamakta, böylelikle
EÜAŞ ve TETAŞ’a taahhütlerini yerine
getirememektedir. 2008 yılında enerji kuruluşlarının ham madde tedarikçileri TKİ ve
BOTAŞ’ın alacaklarını tahsil edememeleri kredi borçlarında belirgin bir artışa
yol açmıştır. BOTAŞ’ın EGO’dan olan alacaklarının 5669 sayılı Kanun uyarınca
Ankara Büyükşehir Belediyesince ödenmesi beklenmektedir.” Borç hâlen ödenmemiştir. BOTAŞ’ın durumunu raporlardan yine özetlersek, 16/11/2007
itibarıyla alacakları 12,3 milyar, 31/10/2007 itibarıyla kredileri 1,9 milyar,
bu kredilere ait 590,6 milyon faiz gideri bulunmaktadır. Ankara Tır Gümrükleme
Müdürlüğüne olan 2,1 milyar vergi borcu ertelenmiş, 16/11/2007
tarihi itibarıyla tecil faiz tutarı 500 milyon hesaplanmıştır. “Kâr-zarar
başka, finansman başkadır.” diyen Sayın Bakana ithaf olunur. BOTAŞ, 2009 yılına
kadar doğal gaz alım mevcut kontratları yüzde 20’ye inene kadar devredilmesi
öngörülmekte ve hiçbir alım anlaşması kanun gereği yapılamamaktadır. Elektrik sektöründe ise, Bakanlığımız koordinasyonunda Enerji
İşleri Genel Müdürlüğü ve ilgili kuruluşların ortaklaşa hazırladıkları uzun dönem
elektrik enerjisi planlama çalışması sonuçları dikkate alınarak talep tahmin projeksiyonu yapılmaktadır. Söz konusu çalışmanın
sonuçlarına göre, doğal gaz talebinin 2010 yılında 44,5 milyar metreküp, 2015
yılında 56,9 milyar metreküp, 2020 yılında 66,6 milyar metreküp olacağı tahmin
edilmektedir. Bu açığı nasıl kapatmayı düşünüyorsunuz? Ayrıca, İzmir Milletvekilimiz Sayın Kenan Tanrıkulu’nun
yazılı soru önergesindeki, 1) 6 milyar dolarlık Nabucco Projesi’yle
ilgili olarak Avrupa ülkeleri tarafından Hükûmete ve
Bakanlığa “Karar mekanizmalarında yer almayacaksınız.” yönünde bir baskı var
mıdır? Bu baskıya karşılık ne gibi cevaplar, hangi tarihteki belgeyle
verilmiştir? 2) “Nabucco Projesi’ndeki inşa edilecek
münhasır boru hattının en büyük bölümü Türkiye’den geçecek olmasına rağmen
Avrupa ülkelerinden gelen bu baskının sebebi nedir?” diye devam eden sekiz soru
cevap beklemektedir. Ayrıca, deposunda 30 milyon dolar gübreyle 83 milyon dolara
satılan, sadece arsa değeri 200 milyon dolar olan Gemlik Gübre Fabrikasında
üretim durdurulmuştur. Bugünlerde buraya kömüre dayalı, ithal kömüre dayalı 500
megavat gücünde termik santral yapılacağı iddia edilmektedir. Bu iddialar doğru
mudur? Doğruysa, Gemlik Körfezi ve deniz kenarında olan bu yere kömür termik
santrali yapmak doğru mudur? Ayrıca, benim de verdiğim iki yazılı soru
önergesine hâlen cevap gelmemiştir. Sayın Bakan, Türkiye'deki enerji fiyatlarının OECD ülkelerinden
düşük olduğunu iddia etmektedir. Yine, 2009 Yılı Programı Resmî Gazete’nin
158’inci sayfasına bakılırsa, Türkiye'nin elektriğinin 2003 yılında 9,9;
2004’te 10 sent, 2005’te 10,6; 2006’da 10; 2007’de 10,9; 2008’de 13,2 sent
olduğu görülmekte, OECD sıralaması, sırasıyla 6,8; 7,3; 7,9; 8,8 sent olduğu
görülecektir. Doğal gaz fiyatları ise 2006-2007 yılları arasında kilokalori
başına Türkiye'de 352,7; 440,8 olup, OECD ortalaması 335,9 ve 321 olduğu
görülecektir. Bu rakamlar gösteriyor ki Türkiye'de enerji fiyatları OECD
fiyatlarının üzerindedir. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı da bir an önce -hedeflediği
2023 yılında- Türkiye'nin hidrokarbon ihtiyacını tamamen öz kaynaklardan
karşılama hedefine uygun hâle getirilmelidir. Günlük 597 bin varil petrole ihtiyaç varken, yılda 10,4 milyon
varil… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. NECATİ ÖZENSOY (Devamla) – …yirmi günlük ihtiyacımızı
karşılamaktadır. YDK raporlarındaki yönlendirmelerde görüldüğü gibi, TPAO, Çalık
Grubu’nun partner olma çabaları bir kenara bırakılarak
gerçek hedefe yönlendirilmelidir. Rüzgâr Enerjisi Santrali Projesi bir karmaşa içerisindedir. Lisans
alma çalışmalarında sıkıntılar vardır. Mevcut hatlara bağlanacak güç miktarları
sınırlıdır. RES’leri bu karmaşadan bir an önce
kurtarmamız gerekiyor. Türkiye'nin geleceği güneş enerjisi ve hidrojen teknolojisindedir.
Bu konuyla ilgili iyi niyetli çalışmalar olmasına rağmen, dünyanın çok
gerisinden gitmekteyiz. Türkiye'nin güneş haritaları daha sağlıklı çıkarılarak,
güneş enerjisiyle ilgili kanun ve yönetmelikler bir an önce çıkarılmalıdır. Hidrojen
teknolojisiyle ilgili ARGE çalışmaları yoğunlaştırılmalı, bütçe artırılmalıdır.
Türkiye'nin acilen ulusal enerji politikalarına ihtiyacı vardır.
Verilen araştırma önergeleri, gensoru dikkate alınarak yüce Meclisin bu konuya
katkı sağlaması bir an önce gerçekleşmeli, Türkiye'nin geleceği daha güvenli
bir şekilde oluşturulmalıdır. Bütçenin hayırlı olmasını diler, saygılar sunarım. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özensoy.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili
Turan Çirkin. Buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz yedi dakikadır. MHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN TURAN ÇİRKİN (Hatay) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2009 Yılı Bütçe Kanunu’nun Enerji Piyasası Düzenleme
Kurumu bütçesi hakkında görüşlerimi bildirmek üzere Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. EPDK, petrol, LPG, doğal gaz ve elektrik piyasalarını düzenlemek,
bu piyasalarda rekabeti tesis etmek, hâkim durumu önlemek, hâkim durumun kötüye
kullanılmasını bertaraf etmek, piyasaları denetlemek ve tekellerin önüne geçmek
için Milliyetçi Hareket Partisinin de ortağı olduğu 57’nci Hükûmet
tarafından kurulmuş bir kurumdur. Ancak EPDK, AKP Hükûmeti
tarafından maalesef bu görevlerini yerine getiremeyen, sadece bürokratik
işlemler sonucu lisans veren ve verilen lisansların pazarını yaratarak lisans
ticaretini ortaya çıkaran bir kurum hâline dönüşmüştür. Bağımsız ve özerk
olması gereken, bunun için hukuki düzenlemelerin sağlandığı EPDK, yoğun siyasi
kadrolaşma neticesinde âdeta Enerji Bakanlığı ile Hükûmetin
bir dairesi olmuştur. Atanmış bulunan üyelerin bir kısmı ile Kurumda çalışan
bazı bürokratların, maalesef enerjiyle ilgili tecrübelerinin bulunmaması bunun
göstergesidir. Değerli milletvekilleri, kuruluş amacına bakıldığında, Kanun
yerinde çıkarılmış bir kanun, Kurum yerinde kurulmuş bir kurum, ancak işleyiş
böyle mi? Daha geçtiğimiz Kasım ayında Sayın Başbakanın yaptığı bir konuşma
ülkemizin ne kadar hazin ve vahamet arz eder bir duruma geldiğini gösterdi. Elektriğin, doğal gazın, petrolün düşük maliyetli bir şekilde
tüketicilere sunulması için kanunla kurulmuş bir kurum olduğunu unutan Sayın
Başbakan akaryakıt firmalarında indirime gitmeyen dağıtım şirketleri için
“Gerekirse mahkemeye gideriz.” dedi. Evet, Türkiye’de akaryakıtın dünya fiyat
ortalamasının çok üzerinde olmasında akaryakıt dağıtıcılarının rolü olabilir.
Ancak, 7 Ekim 2008 tarihinde verdiğim bir soru önergesine Maliye Bakanımızın
verdiği cevabı sizinle paylaşmak istiyorum. Sorumun muhatabı Başbakandı,
ancak cevaplayan Maliye Bakanımız oldu. Sorumu burada uzun uzun
paylaşmayacağım. Özetle, uluslararası piyasalarda petrol fiyatları hızla
düşerken bu düşüşün bize neden yansımadığını ve ayrıca, akaryakıt fiyatlarının
bizde çok yüksek olmasına neden olan vergi oranlarını indirmeyi düşünüp
düşünmediklerini sormuştum. Size, verdikleri cevabı söyleyeyim: “5015 sayılı
Petrol Piyasası Kanunu ile 1/1/2005 tarihinden
itibaren akaryakıt ürünlerinin fiyatlandırılmaları serbest piyasa koşullarına
bırakılmış olup, piyasa koşulları içerisinde oluşan fiyata Bakanlığımızın bir
müdahalesi söz konusu olmamaktadır. Ayrıca, akaryakıt ürünlerine uygulanan
vergi tutarlarının indirilmesi uygulanmakta olan ekonomik program ve bütçe
politikaları açısından kamu gelirlerinde önemli azalmaya yol açacağından, şu an
bu ürünlerde uygulanan KDV ve ÖTV tutarlarında herhangi bir indirim yapılması
düşünülmemektedir.” Şimdi, Sayın Başbakana soruyorum: Siz akaryakıt fiyatlarında
indirime gitmeyen kimi mahkemeye vereceksiniz? 2005 yılında akaryakıt
ürünlerinin fiyatlandırılmasını serbest piyasa koşullarına bırakacak kanunu
çıkaran Meclisi mi, yoksa akaryakıt ürünlerinin bu kadar yüksek olmasına neden
olan vergileri “IMF’ye söz verdik” diye kaldırmamakta direnen Maliye Bakanınızı
mı mahkemeye vereceksiniz? (MHP sıralarından alkışlar) Bunlar ortada iken
siyasi popülist konuşmalar yaparak, siz vatandaşı mı,
yoksa kendinizi mi kandırıyorsunuz? Değerli
milletvekilleri, Sayın
Başbakanımızın zaman zaman yaptığı açıklamalarda suçu
başkalarına atmakta pek mahir olduğu görülüyor. Yine, size, yakın geçmişte bir
tarihten örnek vermek istiyorum: 6 Mart 2007 tarihinde yaptığı açıklamada Sayın
Başbakanımız, 1990’dan bugüne araç sayısının 4 kat arttığını, akaryakıt
tüketiminin ise on yedi yıl önceki seviyesinde durduğunu söylemiştir. Hatta
bununla da yetinmeyerek Dış Ticaret Müsteşarlığının petrol ithal ettiğimiz kırk
sekiz ülkeden istediği kayıtlara göre 18,7 milyar dolarlık bir açık olduğunu,
buna ÖTV, KDV ve EPDK payı eklendiği zaman bu farkın 38 milyar dolar seviyesine
çıktığını açıklamıştır. Bu 38 milyar dolarlık fark Başbakanımızın deyimiyle son
iki buçuk senede gerçekleşmiştir, yani AKP Hükûmeti
iktidardayken. O zaman sormazlar mı 38 milyar dolarlık akaryakıt kaçağı varken
siz ne yapıyordunuz? Hırsızın suçu yok mu? Var ama ev sahibi önlem almıyorsa,
kapı açık veya anahtarı üzerindeyse hırsıza davetiye çıkarılmıyor mu? Kanun
çıkarıyorsunuz kanundan yararlanmıyorsunuz, kurum kuruyorsunuz görevi
yaptırmıyorsunuz; gümrüklerde rüşvet iddiaları alıp başını gidiyor doğru dürüst
teftiş yapmıyorsunuz. Bu durumda, kusura bakmayın ama,
kaçağa da kaçakçılığa da suç ortaklığı yapmıyor musunuz? Değerli milletvekilleri, gelelim doğal gaz meselesine. AKP Hükûmetinin son bir yılda doğal gaza yaptığı zamların
birikimli değeri yüzde 82’dir. Bu, kabul edilemez bir orandır. 4646 sayılı
Doğal Gaz Piyasası Kanunu’na göre doğal gaz fiyatları için EPDK’nın
bir üst sınır belirlemesi gerekmiyor mu? EPDK neden bu görevini yerine
getirmiyor? Doğal gaza yaptığınız en son yüzde 22’lik zamda altı ile dokuz
aylık petrol fiyatlarının baz alındığını söylüyorsunuz. Son altı ile dokuz
aylık süreçte petrol fiyatları sürekli iniş trendi göstermiştir. Aynı zamanda
dolardaki yükseliş ve düşüşleri baz aldığımızı
düşünürsek, sizin ibrenizin sürekli yükseliş trendine endeksli olduğu
görülmektedir. O zaman, EPDK ne işe yarıyor? EPDK’nın
kuruluş amacı -bir daha hatırlatmakta yarar var- elektriğin, doğal gazın,
petrolün ve LPG’nin yeterli, kaliteli, sürekli, düşük
maliyetli ve çevreye uyumlu bir şekilde tüketicilerin kullanımına sunulması
değil mi? Düşük maliyet nerede kaldı? Ne akaryakıtta düşük maliyet
sağlanabilmiş ne doğal gazda. Elektrikte durum farklı mı? Bakıyorsunuz, çiftçimiz elektrik
borcunu ödeyemediği için icraya verilmiş, sanayicimiz yüksek elektrik fiyatları
yüzünden üretimini durdurmuş. Nerede kaldı rekabet, nerede kaldı düşük maliyet?
Şimdi Başbakan akaryakıt fiyatlarından rahatsız, mahkemeye verecek adam arıyor.
Maliye Bakanlığı, Enerji Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı
rahatsız ama çözüm yok. Aslında çözüm yok değil, var. Çözüm, kanunla kurulan
kurumları çalıştıracak dirayetli bir hükûmetten
geçiyor. EPDK, bugün, sadece lisans veren bir kurum hâline geldi; noter gibi
işlem yapmaktadır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. SÜLEYMAN TURAN ÇİRKİN (Devamla) – Peki, Sayın Başkanım. EPDK, yasayla kendine verilen izleme, denetim görevini yerine
getirmelidir. Rekabet Kurumunun raporu ile belgelendiği şekilde, rekabet
ortamını engelleyen firmalar hakkında EPDK tarafından gerekli işlemler
yapılmalıdır. Petrol üzerindeki dolaylı vergilerin, yaşanan küresel kriz ortamı
da dikkate alınarak makul oranlara çekilmesi sağlanmalıdır. Konuşmamı tamamlarken yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum, 2009
yılı merkezî bütçe kanununun ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çirkin. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili Alim Işık. Buyurunuz Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz yedi dakika. MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) –
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; kamuoyunda kısaca “BOREN” olarak
bilinen Ulusal Bor Araştırma Enstitüsünün 2009 mali yılı bütçesi hakkında
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle
hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Sözlerimin başında, öncelikle bor madeninin ve dolayısıyla da bu
madenden sorumlu Enstitünün önemi konusundaki görüşümü ifade ettikten sonra,
bütçeyle ilgili kısa değerlendirmemi yapmak istiyorum. Ülkemizde fiilen 1950’li
yıllarda başlayan bor madenciliği faaliyetleri -birçoğumuzun da bildiği gibi-
1970’li yıllarda hızlanmaya başlamıştır. Bu kapsamda, 1975’te Bandırma Sodyum Perborat, 1984’te Kırka I. Bor Türevleri, 1987’de Bandırma
II. Borik Asit, 1996’da Kırka II. Boraks Pentahidrat,
2001’de Kırka III. Boraks Pentahidrat, 2004’te de
Emet Borik Asit tesislerinin işletmeye alınması faaliyetleri
gerçekleştirilmiştir. Ne yazık ki bunlara ek olarak AKP iktidarları döneminde
keşke ilave edilebilmiş yeni tesislerimiz olsaydı, maalesef bununla ilgili bir
çalışma o günden bugüne olmamıştır. Bor mineralleri ve bunlardan elde edilen ticari ürünlerin
gruplandırılması konusunda kesin bir sınıflandırma bulunmamakla beraber,
genellikle rezervler söz konusu ise bor mineralleri, konsantre
cevher ürünleri söz konusu ise ham bor ürünleri, konsantre cevherlerden elde
edilen ürünler söz konusu ise rafine bor ürünleri, rafine bor ürünlerinden
üretilen ürünler söz konusu ise özel bor ürünleri, tekstil veya izolasyon tipi
fiberglas ve benzeri gibi ürünler söz konusu ise bor kullanılan sanayi ürünleri
ya da bora dayalı sanayi ürünleri terminolojisi yaygın olarak kullanılmaktadır.
Bor ve ürünlerinin uzay ve hava araçlarından, seramik, polimerik malzemeler, nanoteknolojiler
ve otomotiv sanayisine kadar birçok alanda, yaklaşık beş yüze yakın alanda
kullanıldığı bilinmektedir. Ancak tüketilen bor ürünlerinin yaklaşık yüzde
80’ine yakını cam, seramik frit, tarım ve deterjan
sektöründe yoğunlaşmıştır. Dünyadaki önemli bor yatakları Türkiye, Amerika Birleşik
Devletleri ve Rusya’da yer almaktadır. Dünya toplam bor rezervi sıralamasında
Türkiye'nin yeri birinci sıra olup, yaklaşık rezervin yüzde 72’sine sahiptir. Dünyadaki en önemli bor üreticileri Türkiye’deki Eti Maden
İşletmeleri Genel Müdürlüğü ile Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Rio Tinto’dur. Bu iki kuruluş dünya bor üretiminin yaklaşık
yüzde 70’ini karşılamaktadır. Ülkemizde başlıca bor yatakları Kütahya, Balıkesir, Bursa ve
Eskişehir’de bulunmaktadır. Bor minerallerini işlemek için bu illerde sırasıyla
Emet, Bigadiç, Kestelek ve Kırka’da
tesislerimiz kurulmuştur. Emet’te yıllık yaklaşık 1 milyon 200 bin ton, Kırka’da 1 milyon 150 bin ton, Bigadiç’te 600 bin ton, Kestelek’te de 200 bin ton kapasiteli cevher zenginleştirme
ve değerlendirme tesislerimiz yer almaktadır. Günümüzde bor madenlerinin
işletilmesi görevi Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir.
Bor ve bilgi teknolojilerinin üretildiği ve dünyaya aktarıldığı
bir merkez olma vizyonunu benimsemiş olan BOREN,
Türkiye ve dünyada bor ürün ve teknolojilerinin kullanımı ve bor konularında
değişik bilimsel araştırmaların yapılması, yaptırılması, koordine edilmesi ve
bu araştırmalara katkı sağlanması amacıyla 4865 sayılı Kanun’la 2003 yılında
Ankara’da kurulmuştur. Mali özerkliğe sahip olup Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığının ilgili kuruluşu niteliğindedir. Bor konusunda çok önemli bir
görevi üstlenen Enstitü bor madeni rezervlerine ne yazık ki 300 ila BOREN, önceleri ODTÜ Kampüsü Merkezi Laboratuvarı bünyesinde göreve başlamış ve en son Ağustos
2007’de Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü ile yapılan bir protokol
çerçevesinde bu Müdürlüğün onuncu katındaki biri toplantı salonu olmak üzere
toplam on beş odadan oluşan 650 metrekarelik şimdiki yerine taşınmıştır.
Enstitüde 1 başkan, 3 grup koordinatörü, 13 uzman, 11 de yardımcı personel
olmak üzere toplam 28 personel çalışmaktadır. Personelin 7’si sürekli, 9’u
süreli, 7’si de maalesef, proje kapsamında sigortalı olarak çalıştırılmaktadır.
Özetle, Enstitüde oda başına 2 kişi düşmektedir. Böyle bir enstitüde bu manzara hiçbir şekilde Türkiye'ye
yakışmıyor. Dolayısıyla, BOREN’in en kısa sürede
kendisine ait bağımsız bir binada en az 50’si uzman 100’ü aşkın personele sahip
bir enstitüye dönüştürülmesi gerçekleştirilmelidir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; böyle bir enstitü için ise
2009 mali yılı bütçesi olarak belirlenen yaklaşık 8,6 milyon YTL’lik bütçe ile
2010-2012 yılları için hedeflenen yaklaşık yüzde 10’luk artışlara sahip
bütçeler oldukça yetersizdir. Bu bütçelerin mutlaka revize edilerek
yükseltilmesinde yarar görülmektedir. Kısıtlı imkânlara rağmen kısa sürede önemli projelere destek veren
Enstitü çalışanlarına ve bu projeleri yürüten değerli araştırmacılara
huzurunuzda teşekkür etmek istiyorum. 19 Aralık 2008 tarihinde grubumuz Sanayi Komisyonu üyeleriyle
birlikte ziyaret ettiğimiz ve çalışmaları hakkında değerli bilgiler aldığımız
Enstitü Başkanı Sayın Erk İnger’i ve çalışma
arkadaşlarını kutluyor, başarılarının devamını diliyorum. Enstitü yetkililerinden alınan bilgilere göre, kuruluşundan bu
yana toplam 220 proje başvurusunun yapıldığı Enstitüde, bu başvuruların 31’inin
TÜBİTAK kaynaklarından desteklenmesi sağlanmış, 88 projeye BOREN kaynaklarından
toplam 16,9 milyon YTL’lik destek sağlanmış ve bu projelerden 28’i tamamlanmış
durumdadır. Hâlen 18 proje de değerlendirme aşamasındadır. Geç de olsa 15 Eylül 2008 tarihinde bor etkisi altında kalanların
üreme fonksiyonlarının değerlendirilmesine yönelik bir araştırmayı başlatmış
olması nedeniyle de Enstitüyü ve bu projede çalışacakları kutluyorum. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. ALİM IŞIK (Devamla) - Çünkü Avrupa Birliği, 2000 yılından beri
yürüttüğü çalışmaları ve direktifleri çerçevesinde bor ve türevlerinin
“Kategori Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin sonunda, kurumun
stratejik planının GZFT analizi bölümünde de bir kısım ifadelerin yer aldığı ve
buna dayalı önerilerimizle sözlerimi bitirmek istiyorum. Kurumun fiziki altyapı ve personel yetersizliği acilen
giderilmelidir. Bilimsel doğrular ışığında Enstitü ya ham madde ve rezerv
kaynaklarına daha yakın olan Kütahya’ya taşınmalı ya da Kütahya’da bir şubesi
acilen açılarak güçlendirilmelidir. Faaliyet alanı için oldukça yetersiz olan kurum bütçesi
artırılmalı, personel seçim ölçüleri net olarak tanımlanarak eksik personelin
bu kriterler ışığında istihdamı sağlanmalıdır. Bu duygu ve düşüncelerle 2009 bütçesinin hayırlı olmasını diliyor,
tekrar saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Işık. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Muharrem
Varlı. Buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz yedi dakikadır. MHP GRUBU ADINA MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Elektrik İşleri Etüt İdaresi ve Türkiye Atom Enerjisi Kurumu
2009 bütçesi hakkında söz aldım. Yalnız, zaman kısıtlaması nedeniyle Türkiye
Atom Enerjisi Kurumu hakkında sözlerimi sürdüreceğim, grubum adına konuşma
yapacağım. Hepinizi saygılarla selamlıyorum. Bilindiği gibi, dünyada faal olarak çalışan 439 adet nükleer
santral bulunmaktadır. Bunların 104 adedi ABD’de, 59 adedi Fransa’da, 55 adedi
de Japonya’da bulunmaktadır. Ülkemizde 1976 yılında lisansı verilen Mersin Akkuyu bölgesinde yapılması planlanan ilk nükleer santral
yapımı, aradan otuz üç yıl geçmesine rağmen hâlâ gerçekleşememiştir. Altı yıldır ülkeyi tek başına ve büyük çoğunlukla idare eden AKP
İktidarının Bakanı ve Bakana bağlı olan TAEK, 24 Eylül 2008 tarihinde sessiz
sedasız gerçekleştirilen 4.800 megavatlık nükleer santral yapım yarışmasının
sonucunu aradan üç ay geçtikten sonra ancak 19 Aralık 2008’de açıklayabilmiştir. Sinop’un ne jeolojik ne de ekolojik etüdü
tamamlanmadan altı yıldır Sinop’a yapılacağı belirtilen nükleer santralin
altıncı yıldan sonra yeniden Mersin Akkuyu’da ihaleye
açılması, AKP İktidarının ne derece istikrarlı (!) çalıştığının bir göstergesidir.
(MHP sıralarından alkışlar) Bunun bütün
sorumlusu, altı yıldır ülkemizi enerji darboğazına sokan Enerji Bakanı ile daha
önce nükleer konularda çalışan bir Amerikan firmasının Türkiye müdürü olduğu
iddia edilen ve beş yıldır TAEK’i yöneten Kurum Başkanıdır. İşte, adı geçen
Kurumun Başkanının Harza firmasının Genel Müdürü
olduğunu gösteren kartvizit burada. Bakanlıkça açılan nükleer yarışma ihalesi sürecini siz değerli
milletvekillerinin takip ettiğini ve bu süreçte sadece bir Rus firmasının
teklif verdiğini kamuoyu yakından bilmektedir. Böylece, AKP İktidarı sayesinde
enerjide yüzde 72 oranında dışa, yüzde 60 oranında da Rusya’ya bağımlı olan
ülkemiz nükleer santralde de aynı ülkeye bağlı kalacaktır. Reaktörü yapacak Rus
firmasının ortağının aynı zamanda Rus gazının genel satıcısı olan Gazprom şirketi olduğu da 4 Kasım 2008 tarihinde Milliyet
gazetesinde dile getirilmiştir. Bu firmanın, hem yakıt temincisi hem de
işletici olması ayrı bir sıkıntıdır. Hani AKP Hükûmeti enerjide Ruslara
bağımlılığı azaltmanın yollarını arıyordu? Sayın Bakan nükleer santrali
hararetle savunurken, enerji kaynaklarını çeşitlendirmenin öneminden ve doğal
gazda Ruslara bağımlılığın sakıncalarından her fırsatta söz ederken, şimdi ise
Rus enerji tekeli Gazprom, yüzde 50 ortağı olduğu
firmaya nükleer santral de vererek ülkemizi Rusya’ya göbekten bağlamıyor mu? Santral ihalesine katılan firmalardan sadece birisi olumlu teklif
verirken, diğerleri sadece teşekkür ederek ihaleden acaba neden çekilmişlerdir?
TAEK, Rusya’da prototip durumda olan
nükleer santrale olur vererek kendi verdiği ölçütleri yok saymamış mıdır? Rusya’da kullanılan ve denenmiş olan VVER-1000 tipi reaktöre
rağmen, denenmemiş VVER-1200 tipini kabul ederek kendisiyle çelişkiye düşmemiş
midir? Böylesine önemli bir ihaleden sonra TAEK Başkanının istifa ettiği
haberleri gazetelerde yazıldığı hâlde, neden istifanın üstü kapatılmıştır?
Acaba, TAEK Başkanı Sayın Bakana blöf mü yapmıştır? Sayın Bakan da bu blöfe
karşı ne zaman rest çekebilecektir? TAEK Başkanı hakkında dört adet teftiş ve
soruşturma raporu olduğu ve istifanın ana sebebinin bu olabileceği iddiaları
doğru mudur? Boş bulunan iki Kurum Başkan Yardımcılığına rağmen, en son 6
Aralık 2008’de asil kadrolu başkan yardımcısı otuz yıllık nükleer uzmanı olan
bir bürokratı da görevden alarak Kurum Başkanının bu sürece tek başına karar
vermesi ne kadar sağlıklı, şaibesiz ve doğru olabilir? 57’nci Hükûmet döneminde -burayı
özellikle dinlemenizi istirham ediyorum- 4 Haziran 2001’de TAEK’te 8 milyon
dolara ihalesi yapılıp pahalı olduğu gerekçesiyle iptal edilen hızlandırıcı
ihalesi, İktidarınız döneminde 23 Aralık 2002’de tekrar yapılıp ihalenin bedeli
bu sefer inşaat dâhil 15 milyon dolara çıkarılmıştır. 25 Aralık 2002 tarihinde
ihale komisyonu tarafından onaylanıp TAEK Başkanı tarafından da onaylandıktan
sonra, her ne hikmetse, TAEK Başkanı, beş gün sonra, onayladığı ihaleyi 31
Aralık 2002 tarihinde tekrar iptal etmiştir. Aynı ihale -bakın burası çok
önemli- “inşaat”, “proje” ve “sistem” olmak üzere üçe bölünüp ayrı ayrı ihale edilmiş, bunların toplamı 16 milyon avroya ihale
edilmiştir; 16 milyon avro, yani 21 milyon dolara. Bakınız, aradaki farka
bakınız ve bu ihalelerin tamamı da ne yazık ki aynı firmaya, İBA firmasına
verilmiş. Aradaki çelişkiyi görmeniz açısından söyledim ve bunu yüce
milletimizin ve sizlerin takdirine bırakıyorum. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 9 Kasım 2007 tarihinde
çıkarılan ve 6 Mart 2008 tarihinde Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen
5710 sayılı Nükleer Kanun’un geçici 1’inci maddesi iptal edilmesine rağmen,
Kurum yönetimi, güya Kurumun nükleer uzman açığını kapatmak için Kuruma nükleer
ile ilgisi olmayan personel alımı yapmış mıdır? Bu personel alımı işlemleri
yapılırken neden herhangi bir gazetede veya İnternet sitesinde resmî ilan
yapılmamıştır? Personel alımının KPSS’siz veya
merkezî yazılı sınavsız, sadece mülakatla yapıldığı ve bu kapsamda yaklaşık 100
kişinin işe başlatıldığı iddiaları doğru mudur? Komisyon tarafından belirlenen
esaslar dokümanı Başbakan tarafından onaylanmadan 1.900 YTL ile 5.750 YTL
arasında değişen personel maaşları nasıl belirlenmektedir Sayın Bakanım? (MHP
sıralarından alkışlar) Kuruma 3 trilyon TL’ye son model baskı makinesi alındığı
doğru mudur? Doğruysa bu durumda dışarıda özel matbaalarda hâlâ kitapçıklar
veya broşürler bastırdığınız doğru mu? (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. MUHARREM VARLI (Devamla) – Çok elzem olmadığı hâlde Kuruma
yaklaşık 3 trilyon TL’ye iki adet elektron mikroskobu alındığı doğru mudur?
Doğruysa bu mikroskoplar kaç kez kullanılmıştır? Sayın Bakan, sizin atamış bulunduğunuz 50’ye yakın üst bürokrat şu
anda cezaevlerinde. Bu bürokratların yapmış olduğu suçlardan kendinizin
sorumluluğunuzun olmadığını söyleyebilir misiniz? Tüyü bitmemiş yetimin de hakkı bulunan ve kamuoyu vicdanını
rahatsız eden bu uygulamaların bir gün mutlaka hesabının sorulacağı da
unutulmamalıdır. Şimdi, biraz sonra Sayın Bakan konuşmaların bitiminde çıkıp, bizim
konuşmalarımıza cevap verecek buradan ve bizim konuşmalarımızı, bizim
sorularımızı çürütmek adına da sizlerin hoşuna giden birkaç siyasi şovla
sizlerin alkışını toplayacak. Unutmayın ki, sizler, halkın seçtiği, milletin
seçtiği milletvekillerisiniz. Mutlaka bunları sorgulamalı ve doğruluk payını
ölçmek durumundasınız. Sadece Bakan istiyor diye alkışlamak size yakışmaz. Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Varlı. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Aksaray
Milletvekili Osman Ertuğrul. Buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz yedi dakikadır Sayın Ertuğrul. MHP GRUBU ADINA OSMAN ERTUĞRUL (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Maden Tetkik Arama Genel
Müdürlüğü ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğünün 2009 bütçesi üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Maden Tetkik Arama Kurumu 1935 yılında kurulmuş, ülkemizin
geleceğinin planlanmasına yönelik bilimsel ve stratejik çalışmalar yapan bir
kuruluştur. Ülkemizin ham madde ihtiyaçlarının yerli kaynaklarımızdan
karşılanması ve dışa bağımlılığın azaltılması amacıyla sondaj çalışmalarına
önem verildiği bir kurumdur. Yalnız, bu sondaj çalışmalarını MTA’nın kendi
bünyesinde yaptığı ve bir kısmını ihale ettiğini de biliyoruz. İhale edilen bu
sondaj çalışmalarının kontrolünü, Sondaj Dairesindeki uzman elemanlardan ziyade
teknikerler, teknisyenler ve yeni memurların bu işin kontrolünü yaptığı yönünde
duyumlar ve bunların yaptığı kontrolün neticesinde de maalesef yapılan
sondajlardan gerekli netice ve verimin alınmadığı bugün bir gerçek olarak
önümüze çıkmıştır. Bu uygulamaların bir başka boyutunu da ben, çok konuşmalarımda ve
sorularımda belirttiğim gibi, AKP İktidarının üzerinde önemle durduğu ve her
zaman övündüğü duble yollardan da bahsetmiştim. Bu duble yollardan da ilki Aksaray-Koçhisar-Kulu arasındaydı. O
günün şartlarında belediye başkanı olarak görev yapıyordum, Karayolları
elemanlarına buradaki bu uygulamanın tekniğine uygun olmadığını, tekniğine
uygun yapılmadığını ifade ettiğimde ve önceden tanıdığım başmühendislere, bu
şikâyetimi, bu dilek ve temennimi bildirdiğimde aynen oradaki elemanların
ifadesi şuydu, bugün bunu MTA’da Sondaj Dairesinde de yaşıyoruz maalesef ve çok
kurumlarda aynı hadiseyi gene yaşıyoruz: “Biz, Sayın Başkanım, bu iş bu şekilde
olmaz, tekniğine uygun değil, stabilizesi bu değil,
dediğimizde ‘Siz bizim hizmetimizi engelliyorsunuz. Bizim yaptığımız hizmetten
rahatsız oluyorsunuz, önümüze set çekiyorsunuz.’ diye bizi geri plana aldılar
ve bunların her dediğine ‘tamam’ diyecek teknikerlere ve yeni elemanlara bu
görevi vererek bu yolları yaptırıyorlar ve yapılan yollar…” Bugün, Adana
tarafına herkes şahit oluyordur, en az dört defa söküldü yapıldı hâlâ da
sökülüp yapılıyor. Bu mantıkla gidilirse, tümü, yeniden sıfırdan sökülüp yenilenmedikten
sonra kırk yıl daha oranın tamir ve tadilatı maalesef bitmeyecektir ve 5
trilyona mal olacak bir yol, bir maliyet bugün 20 trilyonu geçmiştir. Bu da
milletin parasıdır; yazık, günahtır! Yapılacak işlerin işin uzmanlarına
yaptırılması, kontrolünü uzmanların yapması ülkemizin de hayrınadır,
devletimizin de hayrınadır ve şu anda Hükûmetin de
hayrınadır bunları en iyi şekilde yapması. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, jeotermal
potansiyelinde dünya 7’ncisi, Avrupa 1’incisidir. Enerji üretmek maksadıyla
yüksek sıcaklığa sahip altı sahayı 97 milyon dolara ihale ettiniz Sayın Bakan.
İhale ettikten sonra şu ana kadar bunlarla bir sözleşme yapılmadı. Acaba, bu
ihale edilen firmalara -bugün yarın son günleri doluyor- bir ek süre verdiniz,
bir daha ek süre verecek misiniz? Yoksa, bu firmalar
bu ihaleden vaz mı geçtiler? “Bu, Türkiye için önemli
olan ve enerji üretecek olan bir işti ve bunu, tamam, sattık, verdik.” dediniz
ama şu güne kadar maalesef bir netice alınamadı. Yarın tekrar ek süre verecek
misiniz? Bir de, MTA’nın kömür aramalarına yönelik “2007 yılı sonuna kadar
220 bin metretul bir sondajla 2,3 milyar ton linyit
rezervi tespit edilmiştir.” diyorsunuz. Türkiye’nin şu anda tespitli toplam
kömür rezervi 8 milyar ton olarak biliniyor. Bu, 2,3 milyar ton rezerv çok
büyük bir rezervdir, büyük bir değerdir. Bu kadar büyük bir değeri acaba 220
bin metretulle nasıl buldunuz, nasıl tespit ettiniz?
Bu hesaplar veya bu sonuçlar doğru mudur acaba veya bulduğunuz bu kömürle kaç
santral kurdunuz? Nasıl bir çalışma yaptınız? Bu santrallerin kurulu güçleri ne
kadar enerji üretiyor? Bunları açıklarsanız, hem biz hem Türk milleti öğrenmiş
olur. Metalik aramayla ilgili Türkiye’nin her tarafından çalışma
yaptığınızı söylüyorsunuz. Bunlardan biri de Aksaray. Aksaray’da acaba bu
aramayı, bu çalışmayı ne zaman, nerede yaptınız? Aksaray’da altı yıllık İktidarınızda yaptığınız bir jeotermal
sondaj çalışması vardı. Yaklaşık 2 trilyona mal olan bu jeotermal çalışmasını
ise Sayın Bakanın da katıldığı, milletvekillerinin de olduğu bir şölenle
kutladınız ama iki yıl geçti, üstü kapandı, hâlâ bir şey yok. Ne suyu var ne
jeotermalle ilgili bir şey var ve bugün oraya yaptığınız, o kasabanın, ilçenin
belediye başkanı, Güzelyurt Belediye Başkanı “Maalesef 40-50 milyar bu şova ben
de para harcamıştım -çünkü onun bölgesindeydi- o parayı harcadık.” dedi. O
paraya da yazık. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. OSMAN ERTUĞRUL (Devamla) - Yani yapılan bu şovların, yapılan
gösterilerin bir de maliyeti var. Neticesini almadığınız ve sonucuna
ulaşmadığınız şeyin şovunu, gösterisini yapmanın hiçbir gereği yoktur. Madencilerin on yıllık, yirmi yıllık, otuz yıllık ruhsatları
olmasına rağmen, Maden Kanunu ve yönetmeliklerine uygun ruhsatları da olmasına
rağmen, fakat çoğu yerde, bilhassa İstanbul ve bu yörelerde çalışma izni
maalesef verilmiyor ya kamu kuruluşlarına havale ediliyor veya valilik
vasıtalarıyla bu insanların çalışmasına müsaade edilmiyor. Tüm devlet memurlarında olduğu gibi MTA çalışanlarının da maalesef
bir sıkıntıları var. Stratejik bir kurum olan bu Kurumdaki insanlar özlük
haklarından çok mağdurlar ve Hükûmetin yaptığı bir
uygulama da… Maalesef, şu anda Kamu-Sen seslendiriyor: “Maaşı verdiniz, ocağın 15’ine kadar bu insanlar nasıl geçinecek?” Bir
ricaları… Kamu-Senin teklifini kabul etmeniz ve bunları ikramiye olarak
kabul etmenizi diliyor; bu kanunun, bu bütçenin Türkiye’ye hayırlı uğurlu
olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ertuğrul. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kırıkkale Milletvekili
Vahit Erdem. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Osman, sıcak su yerin altında duruyor.
Bakan da burada duruyor. Soğumasın diye çıkartmıyor. Çıkartırsa soğuyacak. Su
altta duruyor, kaybolmuyor ki. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Öyle
bir şey yok. OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Üste mi çıkardınız? Suyu çıkardınız mı? ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Belki
dönemleri karıştırıyorsunuz. OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Ben altta duruyor biliyorum. Üste mi
çıkardınız? BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri… Sayın Erdem, buyurunuz. Süreniz beş dakikadır. AK PARTİ GRUBU ADINA VAHİT ERDEM (Kırıkkale) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AK PARTİ Grubu adına, Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi en derin
saygılarımla selamlıyorum. Bu vesileyle, müsaadelerinizle çok kısa iki konuya değinmek
istiyorum: Birincisi; Osmanlının son döneminde, 1915’te cereyan eden ve pek
çok insanın ölümüne sebep olan trajik olaylar dolayısıyla Türkiye’ye yöneltilen
haksız suçlamalara katkıda bulunan bir grup aydınların imza toplamasına
değineceğim. Ermeni lobileri dünyada kamuoyu oluşturarak -bilhassa Batı
dünyasını- üzerimizde diplomatik baskı yaparak, üzerimizde bir baskı unsuru
oluşturarak bu konuyu bir soykırım olarak Türkiye Cumhuriyeti’ne kabul ettirmek
istiyorlar. Mesnedi olmayan, Ermeni isyanlarıyla başlayan -Van’da- ve çok
sayıda Türk ve Kürt vatandaşın katline sebep olan, Ziya Gökalp’in
dediği gibi mukatele, yani karşılıklı ölüme dönüşen
bu olayın soykırım olması mümkün değil. Ben bu vesileyle, bu olaylarda
öldürülen Türk ve Kürt vatandaşlarımızdan, Osmanlı vatandaşlarından özür
diliyorum, bu imzacıların, tarihî şuurdan, millî şuurdan yoksun bu imzacıların
bu oyuna geldiğinden dolayı. Birinci husus bu. (AK
PARTİ, CHP ve MHP sıralarından alkışlar) Tekrar ediyorum, tekrar ediyorum: Bu
olay karşılıklı bir olaydır, Ermeniler tarafından başlatılmıştır. İkinci husus: 22 Aralık Pazar günü Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi
üzerinde görüşürken DTP adına konuşan Osman Özçelik’in,
bu çatı altında, tarihimize ve milletimize hakareti marifet sayan bir
konuşmayla yine ecdadımıza, tarihimize maalesef çok ağır suçlamalarda
bulunduğunu müşahede ettim. Suçlamalarda bulunduğu… SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Ne alakası var? HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Var. VAHİT ERDEM (Devamla) – Onun konuşmasının da alakası yoktu. SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Ne alakası var? VAHİT ERDEM (Devamla) – Suçlamalarda bulunduğu ortak tarihimiz,
ortak milletimiz… SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Düşüncelerini dile getirmiş
olması sizin tarafınızdan nasıl hakaret olarak algılanıyor anlamadım! SONER AKSOY (Kütahya) – O da düşüncelerini açıklıyor. SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Kimseye hakaret etmiyordu o
konuşmalarında. HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Dinle,
dinle! VAHİT ERDEM (Devamla) - Onun için, arkadaşın o sözünden dolayı da yine
Türk ve Kürt vatandaşlarımdan, o tarihte ölen Türk ve Kürt vatandaşlarımızdan
özür diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlar, kendi tarihimize, kendi milletimize ve
devletimize hakaret etmekten ve zarar vermekten ne menfaat umulduğunu da
anlamakta zorluk çekiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, DTP sıralarından
gürültüler) SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – O sizin yanılgılı düşünceniz
Sayın Erdem, o sizin yanılgılı düşünceniz! VAHİT ERDEM (Devamla) – Dünyanın hiçbir parlamentosunda, en
demokratik parlamentolarda bile bir parlamenterin kendi tarihine, kendi
milletine, kendi geçmişine hakaret etmesine müsaade edilemez, konuşamaz ve
konuşturulmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Tarihten söz ediyorsunuz ama
daha iki yıl öncesine kadar “Kürt” demek yasaktı bu Parlamentoda. VAHİT ERDEM (Devamla) – Değerli arkadaşlar, şimdi, enerji
konusunda birkaç… SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Tarihse ortak tarih! En büyük
hakareti de siz yapıyorsunuz. BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen sakin olunuz. VAHİT ERDEM (Devamla) – Ben hakaret etmiyorum, ben müştereklikten
bahsediyorum. Burada hakaret yok, zabıtları al oku. Ben müştereklikten ve sizin
de bizim de ecdadımıza yaptığınız haksızlıktan bahsediyorum. SIRRI SAKIK (Muş) – Vallahi, bizim ecdadımızın kökünü kazıdınız,
kökünü! SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Siz yanlış okumuşsunuz, siz
yanlış anlamışsınız! SIRRI SAKIK (Muş) – Daha düne kadar Cemal Gürsel diyordu ki:
“Nerede bir Kürt görürseniz yüzüne tükürün.” Mustafa Muğlalı olayını unuttunuz
mu? BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri, karşılıklı konuşmayalım. VAHİT ERDEM (Devamla) – Değerli arkadaşlar, sürdürülebilir ve
rekabet edebilir bir ekonomi için enerji vazgeçilmez bir unsurdur. Küresel
enerji pazarı son yıllarda büyük değişiklikler gösteriyor. Özellikle kalkınan
ekonomiler, Çin ve Hindistan ekonomileri enerji talebi üzerinde büyük baskı
yapmakta ve yapılan tahminlere göre 2030 yılına kadar dünya enerji talebi yüzde
55 daha artacağa benziyor. Dünyadaki bu değişime uygun olarak ülkeler ekonomik
ve sosyal politikalarını, enerji politikalarını ciddi şekilde gözden
geçiriyorlar ve savunma ve güvenlik politikasında enerji güvenliği ön sıralara
geçmiş durumda. Bu gelişmeler çerçevesinde Avrupa Birliği önemli kararlar aldı. Burada zaman kalmadığı için çok kısa geçiyorum. Enerji
kullanımında verimliliği artırmak, yenilenebilir enerjinin payını yüzde 20’ye
çıkarmak gibi çok ciddi, iddialı tedbirler aldık. Tabii, Türkiye bütün bu
dalgalı enerji piyasasına rağmen, bir enerji kısıntısı, kesintisi ile karşı
karşıya kalmadı. Bundan dolayı da Hükûmetin
çalışmalarına ve Sayın Bakanımızın gayretlerine teşekkür ediyorum. Ancak 1990’lı yılların sonu ve 2000’li yılların başlarındaki
ekonomik krizler olmasaydı muhtemelen Türkiye bir enerji kriziyle de karşı
karşıya kalabilirdi. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. VAHİT ERDEM (Devamla) – Bu hususu göz önünde tutarak Türkiye’nin
enerji politikalarını çok ciddi şekilde gözden geçirmesinin ve uzun vadede
enerji güvenliğinin sağlanması için uzun vadeli bir stratejik plan
geliştirmesinin uygun olacağını düşünüyorum. Bu çerçevede yenilenebilir enerjiye ağırlık verilmesi… Elimde
tablolar var. Bakıyorum, yerli kaynakların birincil enerji içerisindeki ve
elektrik enerjisi içerisindeki payları gittikçe düşüyor. Bu, doğaldır. Enerji
bağımlılığından bahsetmiyorum, gayet tabii bağımlı olacağız, Türkiye enerji
zengini bir ülke değil. Ama hidroelektrik santrallerimizin sonuna kadar
geliştirilmesinin, yenilenebilir enerji bakımından Türkiye’de ciddi potansiyel
var -rüzgâr, güneş ve diğer- bunların geliştirilmesinin önem taşıdığını söylemek
istiyorum. Memnuniyetle ifade edeyim ki konvansiyonel enerjilere nazaran
yenilenebilir enerjilerin altyapısı, hukuki mevzuatı ve finansal yapısı
yetersizdi, Hükûmetimiz döneminde bu mevzuatlar
oluşturuldu. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. VAHİT ERDEM (Devamla) – Önümüzdeki dönemde yenilenebilir enerjiye
büyük önem verileceği, rüzgâr enerjisinin gücünün 20 bin megavata çıkarılacağı
gibi hedefler var. Bunları da memnuniyetle karşılıyorum. Nükleer enerji gecikmiştir, süratle uygulamaya konulmalıdır.
Özelleştirilen ve devletin elinde olan elektrik üretim ve dağıtım tesislerinin
esnek ve etkin bir yapıya kavuşturulması için mutlaka, gerekli kesin normlar
Avrupa standardına uygun bir biçimde geliştirilmeli ve bunlar çok ciddi şekilde
denetlenmelidir. Makul bir süre içerisinde enerji fiyatları da düşürülmelidir. Ben bu duygularla hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Başkana da müsamahasından dolayı teşekkür ediyorum. Sağ olun, var olun. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Erdem. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Çanakkale Milletvekili
Müjdat Kuşku. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakikadır. AK PARTİ GRUBU ADINA MÜJDAT KUŞKU (Çanakkale) – Teşekkür ediyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 yılı Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına görüşlerimi açıklamak
için söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Konuşmamda ülkemizin enerji politikalarındaki temel hedeflerden ve
gerçekleşme düzeylerinden bahsedeceğim. Bu çerçevede Türkiye’nin küresel enerji
arz güvenliğinde rol alacak şekilde yeni vizyon planı
olan enerji koridoru programı, enerji terminali programı ve çok bölgeli enerji
arz güvenliği programından bahsederek konuşmama başlıyorum. Bu kapsamda Bakü-Tiflis-Ceyhan ham petrol boru hattı ve
Bakü-Tiflis-Erzurum doğal gaz boru hattı devreye alınmıştır. Türkiye-Yunanistan
doğal gaz boru hattı devreye alınarak Yunanistan’a doğal gaz ihracatı
başlamıştır. İran’la elektrik enerjisinde iş birliği çerçevesinde anlaşmalar
imzalanmış olup Türkiye ile İran arasındaki elektrik bağlantısı
güçlendirilmektedir. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının, Irak’ta petrol
arama ve işletme hakkı alınarak Irak’ta çalışabilmesi sağlanmıştır. Gürcistan, Suriye,
Yunanistan ve Irak’a elektrik ihracatına başlanmıştır. Arz güvenliğinde kaynak
çeşitliliği sağlamak için nükleer santralden elektrik üretimi için ihale süreci
devam etmektedir. Bu arada yerli kaynakları da ekonomiye kazandırma programı
çerçevesinde kamunun elindeki kömür sahaları redevansla özel sektör
işletmeciliğine açılarak buradaki üretim artışı ve istihdam artışı ileri bir
seviyeye getirilmeye çalışılmaktadır. Elektrik Üretim AŞ termik santrallerindeki kapasite kullanım oranı
2003’te yüzde 35 iken bugün 2007’de yüzde 72 mertebesine çıkarılmıştır. 2002’de
TPAO’nun tamamlandığı toplam kuyu sayısı 24 iken 74’e getirilmiştir. DSİ
toplam kurulu gücü 2.250 megavat olan 17 HES santralin yapımına devam
etmektedir. Yenilenebilir Enerji Kanunu kapsamında EPDK tarafından toplam 347
yeni lisans verilmiş ve bu çerçevede çalışmalar hızla devam ettirilmiştir.
Türkiye’de rüzgâr enerjisi potansiyeli atlası da yatırımcılarımızın hizmetine
sunulmuştur. Toplam 333 megavatlık rüzgâr kurulu gücü işletmededir. Rüzgâr
kurulu gücümüzün 2008 sonu itibarıyla 475 megavat, 2020 itibarıyla da en az 12 bin megavat
olması planlanmaktadır. MTA yaptığı çalışmalar sonucunda 2 milyar 300 milyon ton yeni
kömür rezervi bularak ülkemizin ve milletimizin hizmetine sunmuştur. Son
yıllarda jeotermal enerji kaynaklarının ekonomiye kazandırılmasına büyük önem
verilmiş ve 2005 yılı öncesinde ortalama 5 megavat termal ısı enerjisi açığa
çıkarılmışken 2003-2007 arasında bu 840 megavat termal enerjiye kadar
getirilmiştir. Altyapı yatırımlarının tamamlanması amacıyla yapılan çalışmalarda,
Türkiye'nin elektrik kurulu gücü 31 bin megavattan 42 bin megavata çıkarılmış,
2002’de 43 bin kilometre olan elektrik iletim hattı, 2007’de yaklaşık 46 bin
kilometreye çıkarılmıştır. Termik santrallerde yapılan büyük rehabilitasyonlar
sonucu yıllık 5,3 milyar kilovat saat üretim artışı sağlanmıştır. İlk doğal gaz
deposu Trakya Doğal Gaz Depolama Tesisinde işlemeye alınmıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2002 yılı sonunda 9 ile gaz
arzı sağlanmış iken 2002-2008 döneminde ilave 54 ile daha doğal gaz arzı
sağlanmış ve bugün itibarıyla 63 ilde doğal gaz kullanımı devam etmektedir. Yenilenebilir enerji, gücünü güneşten alan ve hiç tükenmeyecek
olarak düşünülen, çevreye emisyon yaymayan enerji çeşitleridir.
Bu kapsamda Türkiye özellikle hidrolik, rüzgâr, güneş, jeotermal olmak üzere
önemli miktarda yenilenebilir enerji kaynaklarına sahiptir ve yenilenebilir
enerji kullanılmasını teşvik etmeye devam edilmektedir. Bu, ülkemiz için çok ve
çevre için son derece önemli bir hassasiyettir. Enerji-çevre etkileşimi dikkate alınarak, enerjiye yönelik tüm
faaliyetlerin çevre üzerinden etkileşimini en aza indirerek, ekolojik
dengeyi bozmadan sürdürülebilir kalkınma çerçevesinde politikaları
uygulamaya devam etmekteyiz. En önemli önceliğimiz, kaynaklar tüketilmeden,
çevre tahrip edilmeden kalkınma ve sanayileşme sürecinin devamı sağlanarak
gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmaktır. Bu anlamda Bakanlığımızın
başta karbondioksit olmak üzere sera gazlarının azaltılması için önlemler
aldığı gibi, hidrolik ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının
artırılması ve mümkün olduğu kadar fosil yakıt kullanımının azaltılması yönünde
önemli uygulamaları vardır. Ülkemiz, bilimsel araştırmalara dayanarak çevreyi korumaya yönelik
standartlar, yönetmelikler, yasal düzenlemeler ışığında yolunda kararlılıkla
devam etmektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. MÜJDAT KUŞKU (Devamla) – Bu nedenle, santral yatırımları da başta
olmak üzere, enerji yatırımlarında enerji verimliliği ve çevresel hassasiyet en
üst düzeyde ele alınmaktadır. Bu arada, son günlerde petrol fiyatlarının düşmesinden kaynaklanan
bir avantajla, inşallah, Sayın Bakanımızın da açıkladığı gibi, doğal gaz
fiyatlarında çok yakın zamanda bir indirim beklediğimizi belirtir, Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2009 yılı bütçesinin milletimize, ülkemize hayırlar
getirmesini diler, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kuşku. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Rize Milletvekili Bayram
Ali Bayramoğlu. Süreniz on dakikadır. Buyurunuz Sayın Bayramoğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu ile Maden Tetkik ve
Arama Genel Müdürlüğü bütçeleri üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, kamuoyu nezdinde, genelde “enerji”
kelimesini kullandığımızda, aklımıza hemen öncelikle elektrik gelir. Hâlbuki
enerji demek sadece elektrikle kaim olan bir şey değildir. Enerji dediğimizde
petrol, doğal gaz ve sıvılaştırılmış petrol gazı dediğimiz LPG gibi dört tane
ana unsuru nazarıitibara almamız lazım -tabii, bunun içerisinde fosillerden,
kömürden vesaireden- hepsini nazarıitibara da alma
şansımız var. Dolayısıyla, enerji konusunda rakamsal
büyüklüklerine baktığımız zaman, elektriğin yatırım olarak çok büyük bir
potansiyel içerdiğini görmekle beraber, petrolün -2007 rakamlarıyla söylüyorum-
yıllık potansiyelinin 47,6 milyar YTL, doğal gazın 27,6 milyar YTL, elektriğin
18 milyar YTL, LPG’nin de 7 milyar YTL olduğundan
yaklaşık 100 milyar YTL’lik bir potansiyeli içerdiğini görürüz. İşte, şu
anda gündemimizde bütçesini görüştüğümüz Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu,
yaklaşık 100 milyar YTL’yi -ki genel
gayrisafi millî hasılamızın yüzde 12’sine tekabül
etmektedir-düzenlemekte ve denetlemektedir. Bu düzenleme ve denetlemeyi
yaparken -kendisinin şube çalışması olmadığından- birçok diğer kurumla birlikte
ortak hareket etmeyi de ve bir kurumsal yapı olarak bu ortaklığı da güzel bir
örnekleme olarak yapmaktadır. Şöyle ki: Emniyet Genel Müdürlüğü, Sahil Güvenlik
Komutanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı, TÜBİTAK ve buna benzer birçok kurumla
ortak çalışma yapmak suretiyle denetlemelerini devam ettirmektedir. Hatta bu
denetlemelerinin içerisinde, kendisinin yıllık bütçesinin üçte 1’lik bölümünü de
bu kurumlara, yapmış olduğu hizmeti karşılığında ödemektedir. Bunun yanında, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, çeşitli lisans
alma ve ruhsatlama çalışmalarından dolayı kendi gelirini temin edebilen
kurumlarımızdan bir tanesidir. Hatta, bu sene içerisinde
ekim ayı sonu itibarıyla EPDK, Maliye Bakanlığına toplam 355 milyon YTL kaynak
transferi yapmak suretiyle hem kendi yağıyla kavrulabilme özelliğine sahip hâle
getirilmiş hem de almış olduğu, piyasalardan temin etmiş olduğu kaynakları aynı
zamanda genel bütçemize ilave kaynak olarak aktarım yapmaktadır. Dünya
genelinde devam etmekte olan kriz ve sıkıntılara rağmen, Türkiye’de çıkartılan
enerjiyle ilgili kanunlar ve yıllık ortalama yüzde 8 civarındaki büyüme
potansiyelimiz bize şunu net bir şekilde göstermektedir ki Türkiye’deki enerji
yatırımlarının önü açıktır ve bundan sonraki süre içerisinde de aynı hızla
devam edecektir. Kurum, bugüne kadar petrol piyasasında 15.210, elektrik
piyasasında 1.070, doğal gaz piyasasında 169 ve LPG piyasasında 7.631 olmak üzere
toplam 24.080 şirketi lisanslandırmıştır. Bugün itibarıyla EPDK tarafından
lisans verilen özel sektör yatırımlarının adedi ise 758, kurulu gücü de 28.810
megavata ulaşmıştır. Sadece son beş yılda yaklaşık 3.500 megavat kurulu gücünde
özel sektör yatırımı tamamlanarak devreye alınmıştır. Bunların yanında inşa
hâlinde devam eden 474 proje, bu projelerin toplam kurulu gücü 22.637 megavat,
toplam yıllık elektrik üretimleri 112 milyar kilovat saat ve toplam yatırım
tutarı ise 33 milyar YTL’ye ulaşmıştır. Bu kapsamda sürmekte olan projelerin
yaklaşık 10 bin megavatı -ki yatırım tutarı 16 milyar YTL’dir- sadece
hidroelektrik kaynaklara yöneliktir. Ben aynı zamanda maden konusuna da gireceğim için biraz daha hızlı
teknik konuları geçmek istiyorum. Bu çerçevede özellikle arkadaşlarımız da
bahsettiler, yenilenebilirle ilgili de birkaç konuya değinmekte fayda
görüyorum. Bundan üç dört sene öncesine kadar, sadece rüzgâr enerjisiyle
ilgili toplam kurulu gücümüz 20 megavattı. Geçtiğimiz yıl
sonu itibarıyla yapılan yatırımlarla bu güç 333 megavata ulaştırılmıştır
sadece rüzgârda. Şu anda devam eden ve yirmi iki tane lisanslandırılmış
projenin de yatırım olarak bitmesiyle birlikte 2010 yılında rüzgâr
santrallerinden üretimimiz 1.550 megavata ulaşacaktır. Bunun yanında, lisansı
verilmiş ve yatırımları devam eden yaklaşık 5,8 milyar YTL’lik yatırımlar da
devreye girdiğinde, yenilenebilir potansiyelinden beklediğimizden çok daha
fazlasını sadece rüzgârdan elde etme imkânımız olacaktır. Ancak, genel olarak gerek CHP gerekse MHP Grubundan gelen bilgiler
doğrultusunda beni sevindiren en önemli işlerin başında da güneş enerjisine
gösterilen hassasiyettir. Şu anda benim de içinde bulunduğum
Sanayi, Enerji Komisyonunda bir çalışma yapılmakta, Elektrik İşleri Etüt
İdaresi ve Enerji Bakanlığının da yapmış olduğu çalışmayla, muhtemelen ocak ayı
içerisinde huzurlarınıza getirecek olduğumuz yenilenebilir kaynakların
ekonomiye kazandırılmasına yönelik kanun değişikliğiyle güneş enerjisinin de
önü açılacak ve böylece, ta bundan üç dört sene önce 49 eurosentlerle
başlayan ama bugün 25-26 sentlere kadar inmiş olan güneş enerjisi yatırımları
-potansiyel olarak da yaklaşık 380 milyar kilovat saate yakın güneş enerjisi
potansiyelimiz- inşallah en kısa zamanda devreye alınacaktır. Bundan iki ay kadar önce Avrupa’da Enerji Bakanlığı heyeti olarak
Elektrik İşleri Etüt İdaresiyle birlikte gezdiğimiz güneş santrallerinde şunu
gördük ki: Avrupa çok yoğun bir şekilde güneş enerjisi yatırımlarını teşvik
etmekte ve desteklemektedir. Bırakın Avrupa’yı, sadece Cezayir ve Fas’ta,
birinde 380 megavat, bir tanesinde 475 megavatlık güneş enerjisi santralleri
kurulmaktadır. Bizim de bunun kuruluş gücünün yanında teknik, sanayi desteğini
vereceğimiz ve özellikle de altyapı yatırımlarını, tüp ve ayna yatırımlarını da
Türkiye’de yapabilecek girişimleri de teşvik ederek önümüzdeki süre içerisinde
çok önemli bir katma değeri oluşturmayı da planladığımızı söylemekte fayda
görüyorum. Kısaca, doğal gaz konusuyla ilgili şu ana kadar geldiğimiz noktada
on iki vilayetimiz haricinde bütün vilayetlerimize doğal gaz altyapı tesisleri
çekilmiş, on iki vilayetle ilgili çalışmalar da devam etmektedir. Bugüne kadar
yapılan yatırımlarla 40 milyon insan, 10 milyona yakın aile doğal gaz
kullanabilir, doğal gazla ısınabilir ve mutfaklarında doğal gazı kullanabilir
boyuta gelmiştir. LPG konusunda ise 2008 yılı itibarıyla toplam 3 milyon 200 bin ton
LPG’nin tüketildiğini ve bunun yaklaşık yüzde 60’lık bölümünün
otomotiv sektöründe, geriye kalan kısmının ise tüp ve dökme bölümlerinde
olduğunu söylemekte fayda görüyorum. Kısaca madenciliğe de -sürem çerçevesinde- değinerek sözlerimi
tamamlamak istiyorum. Bakın, dünyada gelişmiş olan ülkelerin hepsi yer altı
kaynaklarını düzenli ve sistemli olarak kullanmış olan ülkelerdir. Bugün
sanayinin temelini zaten madencilik sektörü oluşturmaktadır. Madencilik, tarım,
turizm gibi, kendi ülke bedellerinizle üreterek, dünyaya ihraç ederek döviz
girdisi sağladığınız sektörler özel önemi haiz sektörlerdir. İşte bu doğrultuda
Türkiye’de yapılan birçok çalışmayla madencilik sektörünün önü açılmış ve
özellikle madencilik politikası yeniden gündeme alınmıştır. Ancak bu yeterli
midir? Değildir. Çünkü özellikle önümüzdeki süreç içerisinde Türkiye’deki
mevcut yer altı kaynaklarının ekonomimize direkt kazandırılabilmesine yönelik
çalışmalar ve teşvik sistemleri yeniden masaya yatırılıp mümkün olduğu kadar
teşviklerle yatırımların önünün açılması kaçınılmaz hâle gelmiştir. Neden? Yatırımların
madenciliğe yoğunlaştırılmasının üç önemli fonksiyonu vardır. Bunun bir tanesi
az evvel söylediğim konudur. Yani TL’yle üretirsiniz ve TL’yle ürettiğinizi
dövizle satarsınız. Hele hele uç ürünlerini
üretirseniz, uç ürünleriyle katma değer oluşturmanız demek, çok ciddi bir
istihdam politikası oluşturmanız demektir. İkinci önemli konu nedir? Madenler genelde kırsal kesimdedir.
Kırsal kesimlerdeki özellikle gelişmişlik kat sayısının farklılıklarını ortadan
kaldırmak, sosyalleşme boyutunu geliştirmek, oralara kaynak aktararak ekonomik
gelişmişliklerini sağlamak ve insanlara yerinde istihdam kapısı oluşturmak
demek, Türkiye'nin en önemli problemlerinden bir tanesini de, yani göç
problemini de çözmek, eğitim ve altyapısını çözmek anlamına gelir. Dolayısıyla
üretilenin oluşturduğu istihdamın yanında taşımaya getirdiği katkıyı, limanlara
getirdiği katkıyı, ülkeye getirdiği katkıyı da nazarıitibara alırsak son derece
önemli bir katma değer oluşturduğu muhakkaktır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan. Bunun yanında yine altını kalın kalemle çizmek istediğim bir başka
konu daha vardır. Bakın, 2000’li yıllarda bankalara gittiğinizde iki tane
sektör “Black List”
dedikleri “kara liste”dedir. Bunun bir tanesi gemicilikti, bir tanesi de
madencilik sektörüydü. Ama 2003 yılından sonra yapılan politikalarla ve dünya
genelindeki talebin de artmasıyla, şu anda bankacılık sektörüne gittiğinizde,
ekonomik krizlere ve finansal krizlere rağmen, en çok kredi verilmesi düşünülen
sektörlerin başında madencilik gelmektedir. Bunun altında AK PARTİ İktidarının
madenciliğe vermiş olduğu -yeterli olmasa bile vermiş olduğu- önemin sektörü ne
kadar faydalı noktaya getirdiğini söylemekte fayda mülahaza ediyorum. Aslında madencilikle ilgili söyleyeceğim çok daha fazla şeyler var
ama umuyorum ki -inşallah- fazla vaktinizi almadan bir başka zaman içerisinde
bu bilgilerimi de sizinle paylaşmış olurum. Bütçede emeği geçen bütün arkadaşlara teşekkür ediyorum ve
bütçenin hem ülkemize hem de sektörümüze hayırlı olmasını diler, saygılar
sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bayramoğlu. Sayın milletvekilleri, saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime ara
veriyorum. Kapanma Saati :
13.03 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 14.00 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU KÂTİP ÜYELER: Fatoş
GÜRKAN (Adana), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
35’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2007 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. Şimdi on ikinci tur üzerinde konuşma sırası Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili İsmail Katmerci’de
idi. Buyurunuz Sayın Katmerci. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakikadır. AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL KATMERCİ (İzmir) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2009 mali
yılı bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yer altı ve yer üstü
kaynakları, ülkelerin kalkınmasında önemli bir belirleyici unsur olmuştur. Yer
altı kaynaklarına ulaşıp bu kaynakları işletip değerlendirecek bilgi ve
teknolojiye sahip olan ülkelerin refah düzeyinin arttığı ve bunun sonucu olarak
ekonomide, siyasette, dış politikada güçlü ve etkin oldukları görülmektedir. Ülkemiz jeolojik yapısı gereği önemli sayıda maden çeşitliliğine
sahip, başta bor olmak üzere mermer, toryum, zeolit,
krom, manyezit, feldispat, barit, kil, kömür, altın
ve gümüş rezervleri bakımından dünya sıralamasında önde gelen ülkelerdendir. Millî Bor Araştırma Enstitümüz yani “BOREN”,Türkiye’de ve dünyada
bor teknolojilerinin geniş şekilde kullanımını sağlamak ve geliştirmek için
bilimsel araştırmalar yapmak üzere kurulmuştur. Bununla da AK PARTİ olarak biz
iftihar ediyoruz. Kurulduktan sonra geçen beş yıl içerisinde BOREN’in
yaptıklarına kısaca değinmek istiyorum: Bor ve bor ürünlerinin tanıtılması, bor
kullanım alanlarının araştırılması, yeni istihdam ve katma değeri yüksek yeni
bor ürünlerinin üretim ve uygulama alanlarının değerlendirilmesi konusunda
önemli çalışmalar yapmaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’de güzel şeyler de
oluyor diyebilmek adına, Bor Araştırma Enstitüsü yani BOREN’in
gurur veren çalışmaları hakkında sizlere önemli bilgiler vermek istiyorum. Madencilik alanında artık bu sayede yepyeni bir konsept
geliştiriyoruz. Maden cevherimiz eskisi gibi taş, toprak pahasına tamamen yurt
dışına satılmıyor, çünkü Türkiye artık madencilikten kimyasallara geçiyor. ARGE
çalışmalarıyla bor oksit, çinko boraks gibi katma değeri daha yüksek bor
ürünleriyle çok daha önemli, çok daha stratejik çalışmalar yapılıyor. Mesela
neler mi yapılıyor? Tankların, helikopterlerin zırhları yapılıyor. Sodyum bor
hidrür gibi geleceğin enerjisi olan hidrojen üretilmesindeki en önemli
bileşenler üretilip bunun sanayi üretimine geçirilmesine çalışılıyor. Ayrıca zirai alanda bor kullanılıyor. Borca eksik olan sahalarda
kullanılan bor gübresiyle, mesela buğday üretiminde yüzde 35’e varan artışlar
sağlanabilmekte. Bu konuda artık endüstriyel üretime geçme aşamasına
gelinmiştir. Bor zenginliğimizi ekonominin hizmetine sunmak istiyoruz. Bir başka önemli çalışma da Türk tipi çimento. Enstitümüz bu
ürünün standardını almış, örneklerini üretmiş bulunmaktadır. Nedir bu Türk tipi
çimento diyecek olursanız, bor katkılı bir kimyasal olan bu çimento türü normal
çimentoya göre yüzde 70 daha dayanıklı bir malzemedir ve üretimde ise yüzde 15
enerji tasarrufu sağlamaktadır. Ayrıca, ülkemizin deprem kuşağında olduğu
hatırlanırsa ve bu ürünün depreme karşı daha dayanıklı olduğu dikkate alınırsa
önemli bir gelişme diye düşünebiliriz. Yolları asfalt yerine bu çimentoyla betonladığımız takdirde iki senede bakım gereken normal
yollar yerine, yirmi yıl dayanacak yolları yapabiliriz. Bunun da standardını
aldık ve iş, çimento fabrikalarının seri üretimine kaldı. Ayrıca, üreteceğimiz bir başka madde deterjan sektöründe bir
devrim oluşturacak, belki dünya deterjan piyasasını altüst edecektir. Yüce Meclisin değerli üyeleri, bor madeni, cam, nükleer, seramik,
elektrik, elektronik, bilgisayar, otomobil, ilaç, kozmetik, kimya, iletişim,
metalürji alanlarında ve tıp biliminde çokça yararlanılan bir mineral hâline
gelmiştir. Türkiye bugün bunun farkındadır, gerekli çalışmalar da
yapılmaktadır. Bir başka sevindirici husus -hepimizin övündüğü, her yerde
konuştuğumuz- dünya bor rezervlerinde Türkiye'nin birinci sırayı işgal
etmesidir. Bor rezervleri olarak dünyadaki borun yüzde 72,2’si bizde
bulunmaktadır. İşletime geldiğimiz zaman, bor üretiminin yüzde 32’sini de biz
yapmaktayız. Bununla da gurur duyabiliriz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. Buyurun. İSMAİL KATMERCİ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bor üretiminin,
rezervlerin bu kadar büyük olmasına rağmen -şunu da belirtmeden geçemeyeceğim-
dünyadaki borun ticari hacmi geçen yıllara bakıldığı zaman yaklaşık 1,5 milyar
dolar seviyesinde olduğunu da unutmayalım. Ama borun istikbaldeki ticari
hacminin çok büyük olacağı bizler için de bir övünç ve gurur kaynağıdır. Sonuç olarak, Hükûmetimiz, bugüne kadar
olduğu gibi bundan sonra da ülkemizin küreselleşen dünyada söz sahibi ülke
pozisyonunu kuvvetlendirmesi için, gerekli bütün adımları kararlılıkla
atmaktadır. Bu cümleden hareket ederek ben, Sayın Bakanımıza ve Bakanlığımızda
çalışan bürokratlarımıza, emeği geçen herkese milletimin huzurunda teşekkür
ediyorum. Bu duygu ve düşüncelerle Bor Araştırma Enstitümüzün 2009
bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarında alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Katmerci. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Yozgat Milletvekili Osman
Coşkun. Buyurunuz Sayın Coşkun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA OSMAN COŞKUN (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Enerji Bakanlığı Elektrik İşleri Etüt İdaresi 2009 bütçesi
hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Enerji, insanoğlunun önemli medeni ihtiyaçlarının başında
gelmektedir. Her bireyin enerjiye olan ihtiyacı enerjiye küresel boyutta önem
kazandırmıştır. Nüfus artışı, sanayileşme ve şehirleşmeyle birlikte
küreselleşme sonucu artan ticaret ve üretim imkânlarına bağlı olarak doğal
kaynaklara ve enerjiye olan talep giderek artmaktadır. Her şey için enerjiye
ihtiyaç vardır. Ülkemizde 2007 yılı itibarıyla enerji, yüzde 75 civarında yurt
dışından gelmiştir. Yüzde 33’ü sanayiye, yüzde 24’ü binalara ve yüzde 16’sı
ulaşıma harcanmıştır. Kalkınmasını sürdürmeye çalışan ülkemizde artan nüfus ve refah
düzeyi, sanayileşme gibi nedenlerden dolayı enerji kullanımındaki yıllık
ortalama artış yüzde 5’tir. 2020 yılına gelindiğinde enerji tüketimimiz 2 katın
üzerinde artacaktır. Günümüzde, bütün dünyada yenilenebilir enerjinin önemi algılanmış
olup yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının artırılması için birçok
önlem alınmaktadır. Ben burada özellikle, Bakanlığımızın
yenilenebilir enerji kaynakları bakımından rüzgâr ve güneş haritasını
-atlasını- hazırlamasından dolayı teşekkürlerimi sunuyorum ve burada yapılan
çalışma dikkatle incelenecek olursa, güneş bakımından ülkemizin son derece
zengin olduğunu görmek mümkün ve bütün Avrupa ülkeleri ve Güneydoğu Avrupa
ülkeleri göz önüne alındığında, güneş bakımından ülkemizin bu avantajını çok
daha iyi kullanması kanaatini ben taşıyorum. Bilindiği üzere, güneş enerjisi konusundaki yatırım maliyetlerinin
yüksek olması sebebiyle şu anda istenen seviyede değildir. Bunun için
Bakanlığımız bütçesinden çok ciddi miktarda ARGE’ye bu
anlamda pay ayırıp güneş konusunda yeni teknolojilerle, çok ucuz maliyetle
güneşi biz elektrik enerjisine dönüştürüp tüm dünyaya güneşi satmalıyız. Yani
bunun bizim geleceğimiz için çok çok önemli olduğunu
düşünüyorum. Bu anlamda, eğer bunu başardığımızda, inanıyorum ki bundan sonra
gelecek çağ “güneş çağı” olacaktır. Bu vesileyle, özellikle rüzgâr konusunda
yapılan çalışmaların da önemli olduğunu ifade etmek isterim. Hedef, güvenli enerji arzıyla, çevreye zarar vermeden -amaç-
ekonomiyi geliştirmektir. Bu konuda yapılması gereken çok önemli çalışmalardan
bir tanesi de hidrolik kaynaklarımızın uygun şekilde kullanılmasıdır. Özellikle Bakanlığımızın yenilenebilir enerji kaynaklarının etkin
bir şekilde değerlendirilmesi hususundaki çalışmaları ve bu anlamda çıkarılan
kanunların önemli olduğunu belirtiyor, bu anlamda çalışmaların şu açıdan önem
arz ettiğini ifade etmek istiyorum: Yenilenebilir Enerji Kanunu, alım
garantisi, fiyat destek mekanizması, yatırım indirimi, vergi muafiyeti gibi
teşvikler içermektedir fakat tüm Avrupa ülkelerinde önemsenen ikinci önemli
husus da enerjinin tasarrufudur ve 2020 yılı itibarıyla enerji konusunda yüzde
20 tasarrufun sağlanması hedeflenmektedir. Buradan bizi izleyen tüm sevgili seyircilerimize de bir mesaj ben
vermek istiyorum: Özellikle televizyonlarımızın veya elektrikli ev
aletlerimizin stand-by
konumunda yanan ışıklarının sürekli açık olması, damlayan musluk gibi sürekli
bir enerji tüketimine neden olmaktadır. Özellikle bizim en büyük avantajımız,
bu enerji verimliliği bakımından kendi elimizdeki enerjiyi uygun şekilde
kullanmak diye düşünüyorum ve tasarruf edenin de kesinlikle yokluk görmeyeceği
kanaatini taşıyorum. Özellikle ülkemiz, Avrupa Birliği müktesebatı çerçevesinde Avrupa
Birliğiyle uyumlu enerji politikaları yürütmektedir ve Avrupa’nın, Güneydoğu
Avrupa ülkelerinin enerji Merkezi konumundadır. Özellikle petrol ve doğal gaz
kaynakları bakımından dünyanın dörtte 3’ünün bulunduğu bölgede olan ülkemizin,
bir enerji santrali, bir enerji Merkezi, bir enerji koridoru gibi önem arz
ettiğini hepimiz bilmekteyiz. Bu anlamda, Hazar havzasına yönelik Nabucco ve benzeri boru hattı projelerinde iş birliğini en
etkili biçimde gerçekleştirmek durumundayız. Türkiye'nin Avrupa Birliği enerji
standartlarına ve politikalarına hızlı uyumu, Türkiye'nin bir enerji Merkezi
olma yönündeki güçlü potansiyelini gerçekleştirmesine önemli katkı
sağlayacaktır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. OSMAN COŞKUN (Devamla) – Peki, Sayın Başkan. Sayın milletvekillerimizin de enerji kültürü ve enerji verimliliği
bilincini yakın çevresine yayması arzusunu özellikle rica ediyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Coşkun. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Seracettin Karayağız. Buyurunuz Sayın Karayağız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kısa adı TAEK olan Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun
2009 yılı bütçesi üzerine söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce
sizleri ve televizyonları başında bizi izleyen tüm vatandaşlarımızı saygıyla
selamlıyorum. Dün gece karar yeter sayısı istendiğinde, Meclis kapanmasın diye
aracıyla gelirken kaza geçiren Mardin Milletvekilimiz Sayın Süleyman Çelebi’ye
de Allah’tan acil şifalar diliyorum. İnsanlık, var oluşundan bu yana enerji kullanımına ihtiyaç
duymuştur. Makine ve teknolojinin gelişmesiyle doğru orantılı olarak artan
enerji ihtiyacı günümüzün temel ihtiyaçlarından birisi hâline gelmiştir.
Türkiye'nin gelişmekte olan bir ülke olması ve nüfusunun hızla artması
nedeniyle enerji ihtiyacı da hızla artmaktadır. Ülkemiz, enerji kaynakları
bakımından maalesef sınırlı rezerve sahiptir. Kömür, petrol, doğal gaz gibi
enerji ham maddesinin çoğunu dışarıdan ithal etmekteyiz. Enerji ham maddesi,
ithalatımızın ana kalemlerinden birini oluşturmakta ve önemli cari açığa neden
olmaktadır. Küresel ticarette sanayicimizin rekabet gücünü artırmak ona ucuz
enerji temin etmekle mümkündür. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılında 58, 2020
yılında 90 milyar metreküp doğal gaz ithalatına ihtiyaç duyacağımız hesap
edilmektedir. Bu durum, üzerinde ciddiyetle düşünülmesi gerektiğini ve enerjide
öz kaynaklarımıza yönelmenin önemini açıkça anlatmaktadır. Bu enerji
kaynaklarının başında nükleer enerji gelmektedir ve ülkemizde yeteri kadar
uranyum madeni bulunmaktadır. Sanayinin temel ihtiyacı
olan enerji üretiminde fosil kaynaklı yakıtların kullanımı karbondioksit
yayımına, dolayısıyla sera gazı oluşumuna neden olmaktadır. Ana enerji kaynağı
olarak fosil yakıtlara uzun süre bağımlılığın sürmesi durumunda, atmosferdeki karbondioksit
birikiminin ürkütücü boyutlara ulaşacağı ve dünyamızın doğal felaketlerle karşı
karşıya kalacağı açıktır. Ülkemizde, 1956 yılında Atom Enerjisi Komisyonunun kurulmasıyla
başlayan çalışmalar, 1982 yılında yerini Atom Enerjisi Kurumuna bırakmıştır. Değerli milletvekilleri, nükleer enerjinin dünyadaki yerini
dikkatlerinize sunmak istiyorum: Nükleer enerji kullanan ülkelerde elektrik
üretiminde nükleer enerjinin payına bir göz atacak olursak, en düşük oran yüzde
1,9 ile Çin’e aittir. Yani Çin, ürettiği elektrik enerjisinin yüzde 1,9’unu
nükleer enerjiden karşılamaktadır. Yüzde 2,3 ile Pakistan en alt sıralardaki
ikinci ülke iken, yüzde 54,1 ile Belçika, yüzde 54,3 ile Slovakya, yüzde 64,4
ile Litvanya ve yüzde 76,9 ile Fransa en yüksek
düzeyde nükleer enerjiyi kullanan ülkeler arasında yer almaktadır. Dünyadaki 34 ülkede nükleer enerji ünite sayısı bakımından ABD ilk
sıralarda yer almaktadır. ABD’de 104, Fransa’da 59,
Japonya’da 55, Rusya’da 31, Kore Cumhuriyeti’nde 20, İngiltere’de 19, Kanada’da
18, Hindistan’da 17, Almanya’da 17, Ukrayna’da 15, İsveç’te 10, Çek
Cumhuriyeti’nde 6, Tayvan’da 6, Macaristan’da 4, Pakistan’da 2 olmak üzere
diğer ülkelerle birlikte faal 439 tesis; 34’ü inşa aşamasında, 119’u tekrar
çalıştırılmak üzere gayrifaal olarak ve 5’i uzun
süredir kapalı olmak üzere, dünyada 594 nükleer tesis bulunmaktadır ve nükleer
enerji dünya elektrik talebinin yüzde 16’sını karşılamaktadır. Ülkemizdeki
tesis sayısı ise sıfırdır. Değerli milletvekilleri, AK PARTİ İktidarına gelinceye kadar bu
konuda hiçbir ciddi adım atılmaz iken, 59’uncu Hükûmet
döneminde Sinop’ta kurulması planlanan Nükleer Enerji Santrali Yasası’nın
görüşüldüğü sıralarda gösterilen sert muhalefeti hayret ve ibretle izlemiştik. Altın madenlerimizin işletilmesinde de aynı tavır sergilenmişti.
Türkiye’de kullanılan siyanürün yüzde 2’si altın madenlerimizde kullanıldığı
hâlde kıyametler koparılmıştı. Altın madenleri işletmelerimize yıllarca engel
olundu, altın üreticisi yabancıların ekmeğine de bol bol
yağ sürüldü. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. Buyurun. SERACETTİN KARAYAĞIZ (Devamla) – Türkiye Atom Enerjisi Kurumu ve
çalışanlarını bugüne kadar gerçekleştirdikleri başarılı çalışmalarından dolayı
kutluyor, önümüzdeki dönemlerde bu başarının artarak devam edeceğini umuyor, bu
duygu ve düşüncelerle 2009 yılı mali bütçesinin ülkemiz ve milletimiz için
hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Karayağız.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Siirt Milletvekili Afif Demirkıran. Buyurunuz Sayın Demirkıran. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Petrol İşleri Genel Müdürlüğünün 2009 yılı mali
bütçesi üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, bilindiği gibi petrol zengini, petrol ve doğal
gaz, hidrokarbon zengini ülkeler ile petrol ve doğal gaz tüketicisi ülkeler
arasında köprü konumunda olan ülkemiz bir petrol terminali ve pazarı olma
yolunda ciddi ve hızlı bir şekilde ilerleme kaydetmektedir. Ancak maalesef
Türkiye gerek doğal gaz gerek petrol açısından dışa bağımlı, sadece yılda
tükettiğimiz petrolün yüzde 7’sini ülkemizde üretebilmekteyiz yani bir başka
ifadeyle hidrokarbon fakiri bir ülke konumundayız. Değerli arkadaşlar, 1945 yılında Raman
Dağı’nda ilk petrol sahası tespit edildikten sonra Türkiye'de doğal gaz ve
petrolün varlığı kanıtlanmıştır ve o günden itibaren bugüne kadar 143 adet
sahada -ki bunun 107 tanesi petrol, 30 küsur tanesi doğal gaz sahasıdır-
yapılan çalışmalar sonucunda Kilis’ten Siirt’e, Adıyaman, Diyarbakır ve
Batman’ı da içine alan Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde ağırlıklı olarak ve
Trakya’da petrol ve doğal gaz rezervlerine rastlanmıştır. Doğal gaz daha çok Trakya’da, petrol ise Güneydoğu’da… AHMET YENİ (Samsun) – Karadeniz’i unutma. AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) - Tabii ki Karadeniz’le ilgili
çalışmalara biraz sonra geleceğim. Değerli arkadaşlar, 1954 yılında Petrol Kanunu çıktıktan
sonra, Türkiye’de, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, Shell
ve Mobil tarafından çok ciddi arama çalışmaları yapılmaktadır ve bu çalışmalar
sonucunda, 1991 yılına geldiğimiz zaman, üretim rekor bir seviyeye kadar
ulaşıyor, 4,5 milyon tona kadar çıkıyor ama o tarihten itibaren, her gün biraz
daha yatırım bütçesinin azalması sonucunda, aramalar ve üretimde düşüşler
oluyor. Peki, ne zamana kadar? AK PARTİ
İktidarına kadar. AK PARTİ iktidara geldikten sonra, bütün sektörlerde olduğu
gibi, petrol sektöründe de çok ciddi bir yatırım hamlesine başladık bildiğiniz
gibi ve son altı yıl içinde petrol aramalarına ayrılan pay 9 misli arttı. Bir
başka ifadeyle, 2000’lerin başında yılda 50 milyon dolar kadar bir arama
bütçesi var iken Türkiye Petrollerinin, 2009 bütçesi 460 milyon dolar
seviyesindedir. Türkiye’de yatırımcıların önündeki engeller kalktıkça,
yatırımcıların yatırım yapmaları kolaylaştırıldıkça, diğer bütün sektörlerde
olduğu gibi, petrol sektöründe de çok ciddi şirketleşmeler -arama ve üretim
için- yapılmaktadır. 2003 yılında sadece 29 adet petrol arama ve üretim şirketi
var iken bugün 24’ü yerli, 24’ü yabancı olmak üzere 48 adet petrol arama ve
üretim şirketi mevcuttur. “İlk günden bugüne kadar ne kadar petrol bulunmuştur.” diye merak
edecek olursanız değerli arkadaşlar, Türkiye’de tespit edilmiş olan petrol
rezervi 1 milyar tondur ancak bunun yüzde 15’i üretilebilir petroldür,
ki bu da 140-150 milyon ton eder ve başlangıcından bugüne kadar, yerli
petrolümüzün, hâlen 110-120 milyon ton kadarı kullanılmış bulunuyor, geride 40
milyon ton civarında bir petrol rezervimiz mevcuttur. Bu da Türkiye'nin bir
buçuk yıllık bir tüketimine denk gelmektedir. Dünyada kırk yıllık bir petrol
rezervi kalmıştır. Mukayese edildiği zaman çok düşük bir değerdir. Ama ümidimiz
odur ki, Karadeniz’de özellikle yapılan çalışmalar sonucunda… Malumunuz olduğu
gibi Batı Karadeniz’de, Akçakoca’da doğal gaz tespit edildi ve üretime de
geçildi. Batı Karadeniz’de, özellikle yabancı şirketlerle, Brezilya Petrogras, Amerika Birleşik Devletleri’nden Exxon Mobile ile çok ciddi anlaşmalar yapılmış bulunuyor.
Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız. AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Toparlayayım efendim. …ve bu anlaşmalar ile 400-450 milyon dolar her birisi için bir
harcamayla oradaki hidrokarbon kaynaklarımız tespit edilmeye çalışılacak. Değerli arkadaşlar, yeri gelmişken, sabahleyin Cumhuriyet Halk
Partisinin Sözcüsü Nesrin Baytok Hanımefendi, Sayın
Bakanın ifadesiyle 600 milyon ton bir kömür artışını ifade ettiler. O günden
bugüne –Nesrin Hanım burada değiller şu anda- rakam çok geri kalmış, 2,3 milyar
ton kömür artışı söz konusu oldu Türkiye’de yani yüzde 28. Yani 8,2 milyar
tondan -linyitten bahsediyorum- 10,5 milyar tona çıktı. Hep iddia ettik, iddia
etmeye devam edeceğiz, Türkiye’de 20-25 milyar ton bir kömür vardır. Dolayısıyla
Türkiye Petrolleri de biraz önce ifade ettiğim rezervleri somut olarak artırıp
kamuoyuyla paylaştığı zaman, Maden Tetkik Arama Enstitüsüne yapmış olduğumuz
teşekkür gibi kendilerine de teşekkürü bir borç bileceğiz. BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi bitiriniz. Buyurunuz. AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Petrol İşleri
Genel Müdürlüğü bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum, saygılarımı sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Demirkıran. Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili
Nezir Karabaş. (DTP sıralarından alkışlar) Sayın Karabaş, süreniz yirmi dakikadır. Buyurunuz. DTP GRUBU ADINA MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Demokratik Toplum Partisi adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Şimdi, bugün, Enerji Bakanlığının ve bağlı kuruluşların bütçesi
görüşülüyor. Tabii, enerjiyle ilgili daha önce de hep dile
getirildi ve hem Türkiye'de hem Parlamentoda hem dünyada enerjiden bahsedildiği
zaman, her ülke için, dünyanın tüm ülkeleri için, istisnasız her ülkenin en
stratejik girdisi kabul edilen, bugün yaşamın sürdürülmesi, sanayileşmenin
sürdürülmesi, ülke gelişmesinin sürdürülmesi için ciddi bir enerji politikası
ve gelişmeye, ülkenin mevcut durumuna ve geleceğine katkı sunabilecek,
geleceğine yön verebilecek bir politikanın belirlenmesinden bahsedilir. Yine
herkes biliyor ki bugün hem bölgesel hem genel çatışmaların, savaşların,
ülkeler arası çekişmelerin birçoğu enerji üzerinden yaşanmaktadır ve yine
herkesin bildiği gibi, ABD’nin şu anda Orta Doğu’da bulunması, Irak’ta
bulunması, komşumuz olması, Afganistan’a yönelik politikaları, bir halkı, bir
devlette yaşanan sorunları ve onların geleceklerini, demokratikleşmelerini
sağlamak için değil, enerji politikasını belirleme, enerji üretim alanlarına
sahip olma ve enerji denetimini süreklileştirmektir. Tabii, Türkiye'nin hem coğrafi olarak bulunduğu alan hem tarihten
gelen sorunları hem Avrupa ve Amerika’yla ilişkilenmesi, ticari anlamda, siyasi
anlamda, kültürel anlamda ve son dönemde de AB’yle ortaklık ilişkilenmeleri de
bu politikaların tümünü ilgilendiriyor. Türkiye devleti, Türkiye devletini
yöneten hükûmetler ve Enerji Bakanlığının başında
bulunan bakan, tüm bunlara göre politika belirleme durumundadır. Yine, enerjide, belki son on-on beş yıla kadar, yirmi yıla
kadar çok tartışılmayan ama bugün tüm dünyanın en önemli gündemi olan enerjinin
çevreyle birlikte ele alınması, enerjinin doğayla birlikte ele alınması,
enerjinin insanla birlikte ele alınması ve enerji, hem üretiliyorken hem
tüketiliyorken, dünyanın, toplumun, çevrenin bugünü ve geleceğinin hesaplanması
en fazla tartışılan konudur. Ne yazık ki, Türkiye’de enerjiyle ilgili konuşuluyorken,
Türkiye’de enerji politikaları belirleniyorken en az dikkate alınan, en az
üzerinde durulan konu budur. Gerçi, Sayın Bakanın, hem komisyonlarda hem
basındaki konuşmalarında hem de bütçeyle ilgili sunduğu sunumuna baktığımız
zaman teorik olarak bunlar belirtiliyor. Mesela, ülkemizin ana enerji politika
ve stratejileri bölümünde; yerli ve yenilenebilir kaynakların kullanımı ve
geliştirilmesine öncelik verilmesi; farklı teknolojilerin kullanımı, geliştirilmesi
ve yerli üretimin artırılması; stratejik petrol ve doğal gaz depolama
kapasitesinin artırılması; yakıt esnekliğinin artırılması; her aşamada çevresel
etkileri göz önünde bulundurmak şeklinde özetlenebilir. Ancak hem daha önceki hükûmetler
dönemindeki uygulamalara ve enerji politikasına baktığımız zaman hem bugün
yedinci yılına giren AKP Hükûmetinin enerji
politikalarına, enerji üretimine ağırlık verdiği alanlara baktığımız zaman,
bunun dikkate alındığı, bu teorik olarak sunulan sunumda bunun öne alındığı pek
söylenemez. Şimdi, yerli ve yenilenebilir kaynak deniliyor. Türkiye'nin yerli
kaynakları hidroliktir, linyit ve kömürdür. Son dönemde herkes için çok önemli
olan, dünyanın da üzerinde durduğu, Avrupa Birliğinin önemli bir üretim
aşamasına getirdiği ve 1920’li, 1930’lu hedeflerinde enerji üretiminin ve
tüketiminin yüzde 20’sinin üzerinde bir hedef koyduğu yerli, yenilenebilir
kaynaklarla ilgili Hükûmetin ciddi politikaları
olmadığı, ciddi bir üretimin de olmadığı görülüyor. Şimdi bazı rakamlar veriliyor rüzgârla ilgili ve diğer jeotermalle
ilgili; yüzde binler civarında bir artıştan bahsediliyor. Şimdi,
zaten hiç olmayan, daha önceki hükûmetler döneminde
gündeme alınmayan, daha önceki hükûmetler döneminde
üretimiyle ilgili bir çaba sarf edilmeyen, sizin hükûmetleriniz
döneminde ele alınan ve çok önemli olan, sizin de önemli dediğiniz, dünyanın
önemli dediği bir enerji üretiminde çok cüzi rakamları -2001, 2000- 1900’lerle
kıyaslayıp “Yüzde bin artırdım.” demek çok anlam ifade etmiyor. Bugün çok önemli bir potansiyeli olduğu herkes tarafından kabul
edilmesine rağmen, güneş enerjisi, rüzgâr enerjisi, jeotermalde -Bakanın
kendisinin- resmî rakamları incelediğimizde teorik olarak söylenenlerin, çok
önemlidir denilenlerin çok anlam ifade etmediği, bu konuda ciddi bir
planlamanın olmadığı yönündedir. Şimdi, bu alanda, özellikle jeotermal ve
rüzgârla ilgili yapılan başvurular ve verilen ruhsatlar var. Bu rakamlar
verilerek bunun üzerinden övünülüyor: “İşte, bu kadar başvuru yapıldı, bu kadar
ruhsat verildi.” Bunlar, Türkiye'nin enerji politikasındaki başarısı şeklinde
dile getiriliyor. Ancak, geçmişte, bu tür başvuruların, hem hidrolikte hem
linyit ve kömürde, diğer alanlarda hem de doğal gazda yapılan başvuruların
birçoğunun kâğıt üzerinde kaldığı, hatta yapılan başvuruların ve verilen
ruhsatların sonradan başa bela olduğu çok iyi biliniyor. Şimdi, enerji konusundaki bu sıkıntılar bugünkü Hükûmetin sorunu değil elbette. Ta on beş-yirmi yıldır,
Türkiye’de en önemli sorun olan, en önemli stratejik olan enerji ve bu konudaki
uygulamalar her zaman Türkiye gündeminin en başında yer almıştır. Bu ülkede,
enerji bakanlarından tutun enerji alanındaki en üstten en alta kadar tüm
bürokratlarla, o alanda çalışanlarla ilgili davalar açılmıştır, yargılamalar yapılmıştır,
cezalar verilmiştir. Ancak bunlar sonuç vermiyor. Çünkü,
yapılan uygulamalardan, yapılan sözleşmelerden ve bunlardan doğan haklardan
bugüne kadar milyonlarca dolar tazminat ödenmiştir ve milyarlarca dolar
tazminat talepleri vardır ve bu davalar devam ediyor. Bakan, sunumunda,
bunların birçoğunun çok haklı, hukuki gerekçeleri olmadığını, büyük olasılıkla
birçoğunu aşacağımızı, davaları kazanacağımızı söylüyor. Ancak geçmişe
baktığımız zaman -doğrudur, bu konuda bir temeli olmayan ve sonuçta kazanılan
davaların yanında- Türkiye’de, hepimizin bildiği, topluma da, basına da birçok
zaman yansıdığı gibi, bunların birçoğunun da temeli vardır ve Türkiye
önümüzdeki dönemde bu konuda mahkûm olacaktır, hazineden bu alana tazminat
ödemek zorunda kalacaktır. Şimdi, yine ilginç bir konu: Bir taraftan, işte hem
yenilenebilir, çevre dostu, insanı ve çevreyi öne alan politikalardan
bahsediyoruz, bir taraftan uluslararası ve Avrupa’yla bütünleşme çerçevesinde
önümüzdeki süreçte yapılması gereken politikalarla ilgili Enerji Bakanlığının
çok ilginç bir açıklaması var: “Elektrik enerjisinde kaynak çeşitliliğine ve
arz güvenliğine katkı sağlayacak olan nükleer güç santrallerinin hayata
geçirilmesini teminen başlatılan çalışmalar
titizlikle sürdürülecek, ithal bir kaynak olan doğal gaza aşırı bağımlılığı
azaltmak üzere yerli ve yenilenebilir kaynakların elektrik enerjisi üretimi
amaçlı kullanımına hız verilecektir.” Ha, bunun gerekçelerini neye bağlıyor? Nükleer enerji yatırımları
yanında sınırlı kömür ve hidrolik kaynaklarımızın Avrupa Birliğine katılım
öncesi ilave çevresel yükümlülük ve zorlamalar ile karşı karşıya kalmadan bir
an önce ekonomik olarak kullanılmasını söylüyor. Yani bu ne anlama geliyor? Bu,
Ilısu Barajı’nın bir an önce… Daha Avrupa Birliğiyle
bütünleşme, bu konuda çevreyle ilgili atılması gereken adımlar zorunlu olmadan,
Avrupa Birliğiyle uyum çerçevesinde, çevreye zarar veren, insana, topluma zarar
veren konularda Avrupa Birliğinin zorlaması olmadan biz bir an önce bunları
harekete geçirip enerjiye dönüştürelim deniliyor. Bu mantık, ülke için gerekli
olan -elbette ki her ülke için enerji gereklidir- enerjinin üretilmesi,
üretiminin artırılması ve ihtiyaçlarının karşılanması gerekiyor fakat bu,
ihtiyaçları, insanı, çevreyi, doğayı dikkate almadan bir an önce yapma
mantığıdır. Şimdi, böyle bir mantığın teorik olarak söylenmesi anlamında bile,
bırakın pratiğe geçilmesi, teorik olarak bir bakan tarafından söylenmesi bile
tehlikelidir, korkunçtur. Yani siz yarın öbür gün Avrupa Birliğiyle gireceğiniz
uyum ilişkileri ve zorunluluklar çerçevesinde insan anlamında, çevre anlamında
zorunlu adım atacaksınız Avrupa zorladığı için, ama bugün bu zorunluluklar
yokken bir an önce bunları hayata geçirelim diyorsunuz. Şimdi sürekli -başta da belirttik- dışa bağımlılığın azaltılmasından
bahsediliyor. Ancak, bugün hem petrolde hem doğal gazda dışa bağımlılık yüzde
100’lere yakın. Ancak, enerji üretimi ve tüketiminde önde olan yine bu
kaynaklar. Hâlbuki Türkiye’de hidrolik, Türkiye’de rüzgâr, güneş, jeotermal, bu
alanların bir an önce hayata geçirilmesi gerekiyor ama devletin, kamunun bu
konuda ciddi bir yatırımı yok, ciddi bir çalışması da yok. Her seferinde dile
getirilen “Biz kamu olarak bunun önünü açtık, bu yatırımı yapacağız.”
denilmiyor, “Biz kamu olarak özel kesimlerin, özel sektörün, özel sermayenin bu
alanda yatırım yapmasının önünü açtık; bu konuda yasa çıkardık, bu konuda
kendilerine kolaylık sağladık.” deniliyor. Siz bu alanda ne kadar kolaylık
sağlarsanız sağlayın, bu konuda ne kadar teşvik verirseniz verin, ülkenin
bugünü ve geleceği, çevre ve insanla ilgili konularda ve kazancın değil
geleceğin göz önüne alınması gereken bir durumda özel sektöre, sermayeye adım
attıramazsınız. Bunu yapması gereken kamudur. Bu konuda siz yatırım
yapmadığınız zaman, kamuya bıraktığınız zaman, kamu en erken şekilde, yatırdığı
sermayeyi paraya çevirebileceği ve en çok kazancı sağlayabileceği alana yatırım
yapacaktır. Bu alan da neresidir? Doğal gazdır, doğal gaz çevrim
santralleridir. Nitekim, doğal gaz çevrim
santrallerinin elektrik üretimi içindeki payı yüzde 50’lere yaklaşmıştır. Yani
siz bunu, özel sektörü bu alanlara kaydırıp Türkiye'nin geleceğini, Türkiye
insanının geleceğini, Türkiye'nin doğasını ve çevresini sağlayamazsınız, bunu
özel sektöre yaptıramazsınız. Nasıl ki diğer konularda
belirttiğimiz gibi, diğer yatırım alanlarında dezavantajlı konuları düzeltme
anlamında, gelişmişlik farklarını kaldırma anlamında özel sektörle bu işi
yapamazsanız, elektrik üretiminde de enerji üretiminde de yerli kaynakları,
yenilenebilir kaynakları, çevre dostu kaynakları, kamunun eli, kamunun gücü ve
onun yönlendirmesiyle olmadığı sürece bu konuda gelişme sağlamanız, gelişme
elde etmeniz mümkün değil. Şimdi, her şeyi paraya endeksliyoruz. O zaman Hasankeyf’te
yapılması düşünülen Ilısu Barajı’nı da paraya
endeksleyelim, onun üzerinden konuşalım. Şimdi, Hasankeyf’te
yapılacak barajın getirisini hesaplayın ve oraya, eğer o baraj gerçekleşirse
muhtemel 3 milyar doları bulacak yatırımı siz Hasankeyf’in turizme açılmasına,
Hasankeyf’in tanıtılmasına ve Hasankeyf’le birlikte Diyarbakır’ın, Mardin’in,
onun tarihinin, onun kültürünün, oradaki turizmin gelişmesine sağlayın,
ekonomik olarak bunun kat kat üzerinde bir gelir elde
edersiniz, artı, doğayı da korumuş olursunuz, tarihi de korumuş olursunuz. Onun için, bazen bu politikaların, Hasankeyf’te baraj yapma
politikasının, bazen Tunceli’de Munzur üzerinde baraj yapmanın sadece
enerjiyle, sadece parayla alakalı olmadığını, tarihsel ve geleceğe yönelik bir
zihniyetin iz düşümü olduğunu birilerinin düşünmesini sağlarsınız. Şimdi, Türkiye’nin hidrolik kaynaklarına bakalım. Bugün
Türkiye’nin birçok alanında hidrolik yatırımı, hidrolikten enerji, elektriği
yükseltme, geliştirme koşulları vardır. Ancak, yıllardır belli çevresel
etkenler o barajın yapılması durumunda doğada yaratacağı tahribat ve yaratacağı
etkenler düşünülmeden Doğu ve Güneydoğu’ya hidrolik santraller yapılmıştır,
barajlar yapılmıştır. Peki, birçok alanda Doğu ve Güneydoğu’dan çok daha geniş
ve verimli su kaynaklarına sahip olan bölgelerde neden bunlar yapılmamıştır?
Çünkü orada toplumun, orada sivil toplum örgütlerinin baskısıyla
karşılaşacaksınız. Uzun bir süre bölgede tüm bu etkenlerden bağımsız, insanı,
doğayı, kentsel yapıyı ve geleceği düşünmeden bu tür yatırımlar yapıldı. Şimdi, her zaman belirtiyoruz. Özellikle “bölge” dediğimiz zaman
birileri fırlıyor, “bölgeye bakış” dediğimiz zaman birileri “Hep ‘bölge’
diyorsunuz.” diyor bizlere. Şimdi doğal gazın önemli bir kısmı İran üzerinden
ithal edilmekte ve Van’dan, Ağrı’dan, Bitlis’ten ve diğer bölge illerinden
geçip batıya gelmektedir. Doğrudur, daha önce birçok alanda doğal gazın
olmadığı kentlere, konutlara doğal gaz verildi AKP Hükûmeti
zamanında. Peki, doğal gazın geldiği ve bu ülke sınırları içinde olan, bu
ülkenin illerinden olan, içinden doğal gazın geçtiği illere önceliği neden
tanımadınız? Şimdi, bunları daha önce batıya getirtip burada doğal gaz tüm
kentlere verildikten sonra önümüzdeki yılların programına koymanızın nedenini
ve gerekçesini açıklayabilir misiniz? (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Teşekkür ederim Başkan. Sayın milletvekilleri, bu konuda enerjiyle ilgili politikalarda
ülkenin bugün ve yarınını düşünerek genel ülke politikaları düşünülmüyor.
Enerji politikaları belirlenirken, daha önceki hükûmetler
döneminde de bugün özellikle AKP Hükûmeti döneminde
de uzun vadeli, çevreyi, toplumu, insanı düşünen politikalar geliştiriliyor
değil. Biz elektriğin, biz enerjinin dünyanın en stratejik ürünü olduğunu,
enerjinin üretiminin ve tüketiminin,
toplumların, insanlığın bugününü ve geleceğini belirlediğini söylüyoruz.
Bu konuda Hükûmetin bir an önce, hem toplumun enerji
ihtiyacını karşılaması yönünde politikalar belirlemesi gerekiyor hem de her
ürettiği enerjide insanı öne alan, doğanın geleceğini, toplumun geleceğini öne
alan bir politika belirlemesini istiyoruz. Hepinize saygılar sunarım. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Karabaş. Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Akın
Birdal. Buyurunuz Sayın Birdal. (DTP sıralarından
alkışlar) Süreniz yirmi dakikadır. DTP GRUBU ADINA AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Teşekkürler. Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Türkiye Atom Enerjisi Kurumu,
Petrol İşleri Genel Müdürlüğü ve Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü bütçesi
üzerine Demokratik Toplum Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlarım. Bu konu başlıklarına değinmeden, bütçenin genel, özü üzerinde bazı
saptamaları izninizle yapmak istiyorum. Şimdi, bu bütçe öncelikle kimin için hazırlanmıştır ve
hazırlanırken duyulan kaygı nedir? Gerçekten, insan için mi, halklar için mi,
yoksa devletin güvenliği ve bekası için mi? Bakıldığı zaman, bu bütçe,
ikincisini esas aldığını gösteriyor. İşte bizim temel farklılığımız bu. Biz de
gerçekten devlete karşı insanın hak ve özgürlüklerini, onun onurunu, onun
özgürlüğünü esas alan ve onun güvenliğini devlete karşı korumayı esas alan bir
dünya görüşünü burada savunuyoruz. Ama bunun karşıtı da ne yazık ki egemen
güçlerin iktidarı ve devletin bekası için, halkların ve ezilen emekçilerin
zararına ve onların çıkarına olmayan ekonomik politikalar yürütülüyor, sorun
bu. Şimdi, örneğin burada bir bütçe hazırlıyoruz. Bakın, daha önce
teğet meğet geçecektir diye, bir de Sayın Başbakan,
alıştırdım diye de böyle hafife alan, gayriciddi bir politikanın
ifadesini burada, Genel Kurulda, yüce çatı altında yansıtıyor. Şimdi, bir
yandan da IMF’in kapısı önünde bekleniyor. Bakın,
ocak ayında IMF’le yapılacak politikalar bu bütçeyi
altüst edecektir, bunu anlamak gerekiyor ve kabul etmek gerekiyor. O nedenle,
bugün bürokrasinin hazırladığı IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütünün neoliberal politikalar doğrultusundaki bu bütçenin çok
fazla bir karşılığı yok. O nedenle “Kabul edenler… Etmeyenler…”in de iradesinin
ne yazık ki karşılığının olmadığını burada üzülerek görüyoruz. İkincisi, bu bütçe bir ekonomi, seçim ekonomisi olacak. Bakın,
şimdi 29 Mart’a kadar bir dizi, seçimlere, yerel seçimlere yönelik önlemler
alınacak, frene basılacak ve 29 Mart’tan sonra gerçekten freni patlamış kamyon
gibi halkımızın üzerine gelecek ve bu 1 Nisan şakası olmayacak. Şimdiden biz de
halkımızı buna karşı uyarıyoruz. Değerli arkadaşlar, şimdi, sorun gerçekten bir ülkenin -ki bu
Virginia Bildirgesi’nin özünü teşkil eder- korkudan ve yoksulluktan kurtulma
özgürlüğüdür. Bu sistem korku üretiyor ve yoksulluk üretiyor. O nedenle bu
sistem demokratik bir sistem değil. Zaten, bu sistemin tercihi 1923’te İktisat
Kongresi’nde, İzmir’deki İktisat Kongresi’nde belirlenmiştir. O nedenle
“Yığınakta yapılan hata savaşın sonuna kadar sürer.” diye askerî stratejik bir
söz de bugün ne yazık ki doğruluğunu ortaya koyuyor. O nedenle, bugün gerçekten
emekten mi yana, sermayeden mi yana tercihlerin sonucudur bu yapılan bütçe; neoliberal sistemin “Soy, sömür, kazan.” politikaları
üzerine inşa edilmiştir bu ve bu işsizlik, yoksulluk getirecektir; kamu
kaynaklarının yok pahasına harcanmasına neden olacaktır; üretimin
yetersizliğine, üretimin niteliğinin ve niceliğinin düşmesine neden olacaktır.
Şimdi, bunun sonuçlarına karşı ekonomik ve sosyal hakları isteyen ve bunun
mücadelesini veren emekçiler üzerine de baskılar ve saldırılar kaçınılmaz
olacaktır. Bakın, bugün daha yeni bir haber… Şimdi, şurada, birkaç gündür, on
gündür müreffeh bir Türkiye’nin bize tablosu sunuluyor ama gerçek o değil. Gerçek,
bakın, nedir? Örneğin, bugün, Ümraniye’de Sinter’de,
bir fabrikada, Sinter Metal Fabrikasının patronu… 37
emekçi, bu ekonomik krize karşı kendilerini korumak isteyerek sendikalaşmak
istiyorlar ve 37 işçi işten atılıyor. Bunun üzerine 400 Sinter
çalışanı bugün fabrikayı işgal ediyorlar arkadaşlarının işlerine son verilmesi
üzerine ve gerçekten bir sınıf dayanışmasını ortaya koyuyorlar ve kardeşleriyle
beraber oluyorlar ve bugün fabrikaya fiilî bir durum yaratıyorlar ve şu anda
fabrika polislerce kuşatılmış durumda. İşte, mesele bu. Yarın,
zaten sınırlı olan temel haklar ve özgürlükler, kişisel ve siyasal haklar ve
özgürlükler, bu bütçeyle ekonomik, sosyal hakların da baskı altına alınması,
kuşatılması sonucu insanların gerçekten kazanılmış haklarını koruması yolundaki
direnişi polis baskısıyla karşı karşıya kalacak. Şimdi, tabii, işte sorun yine burada başka bir şeyi karşımıza
çıkarıyor. Burada sürekli yineliyoruz: “Türkiye hukuk devleti mi olacak polis
devleti mi olacak?” diye. Şimdi, örneğin, gerçekten hak arama kanallarını kapatacaksınız,
açlığa ve yoksulluğa sürükleyeceksiniz insanları, sonra hak arama mücadelesini
de şiddetle, korkuyla bastıracaksınız ama ne yazık ki insanlığın mücadele
tarihi isyanların ve direnişlerin tarihidir. O nedenle, bu haksızlıklar,
baskılar da bu direnişin sonucunda elbette ki yok edilecektir. Yine, bakın, bir haber, bugün, İzmir Büyükşehir Belediyesinde
peyzaj düzenlemesine ilişkin bir şirkete vermişler. Ne o şirketin adı? Vira ve Kürşat Şirketi. Şimdi, bu şirket 31 Aralık
itibarıyla kriz bahanesiyle, 1.250 işçinin işine son vereceğini duyurmuş. Bugün
işçiler basın toplantısı düzenlediler ve bu haksız, antidemokratik kararı
durdurmazlarsa ölüm orucuna yatacaklarını söylüyorlar. Nerede emekçiler ve
çalışanlar için müreffeh bir Türkiye, kalkınan, gelişen bir Türkiye? İşte
bunlar gerçek. Bunları konuşalım. Şimdi, yine, bakın, örneğin gazetelerde bugün çok ilginç yine
somut şeyler var. Ne diyor? İmaret meselesi. Belki bu sözcükle de birçoklarımız
yeni karşılaşıyoruz. Gerçekten yardıma gereksinenlere vakıflar aracılığıyla
sıcak yemek vermek. Örneğin on yıl önce 10 bin aile imaret için başvururken,
şimdi, 2009 yılında 100 bin aile imaret başvurusu yapıyor. İşte yoksul Türkiye.
Gerçekten bu, yoksulluğun açık bir ifadesi, aynası değil de nedir? O nedenle,
bu da böyle bir gerçekliği ortaya koymaktadır. Ve şimdi, tabii, biz bütün
bunlara karşı… Örneğin, yine, başka bir şey var. Bakın, yine, bir gazetemizde
başlayan röportajda, dizi yazısında, 1,5 milyon yaklaşık… Bölge içindeki, örneğin
bölgede göç son beş yılda öne çıkmış. Kürtlerin yüzde 13,4’ü hemen -ki, 1,5
milyona tekabül ediyor- diğer yüzde 33,1’i de şartlara bağlı olarak
bulundukları yerden göç etmek istemektedirler. Bu da 3,6 milyon. Şimdi, kim,
gerçekten, doğduğu topraklardan kendi iradesiyle, hem de kendi ülkesinde,
köyünden, ilçesinden, beldesinden göç etmek ister? İşte, bu da yine bir,
insanlığa karşı işlenen ayıptır. Zaten insanlığa karşı tarihimizin sabıkalı
ayıpları vardır. Neden, şimdi, özür dileme konusunu, örneğin, biz bugün
getirmeyecektik ama, yine sayın bir konuşmacının
üzerine getirmek durumunda kaldık. Bakın, uygar ülkelerde insanların en çok
kullandığı üç sözcük var: Günaydın ya da merhaba. Tanımasa bile, sabah apartman
giriş ve çıkışında ya da bir sokağın başında karşılaşmışsa günaydın. İkincisi
teşekkür etmek, üçüncüsü de özür dilemek. Şimdi, özür dilemek çok erdemlik bir
şeydir yani. Hem insana özgü hem de gerçekten özgür ülkelere, demokratik
ülkelere özgü bir şey. Neden özür dilemekten bu kadar korkuyor ve kaygı
duyuyoruz? Ayrıca ben yeterli bulmuyorum. Ayrıca, sadece, ben, Ermenilerden
özür dilemeyi de yeterli bulmuyorum. Kimden özür dileyeceğiz? Mustafa
Suphilerden mi, Sabahattin Alilerden mi, Ermenilerden mi, Rumlardan mı,
Süryanilerden mi, Yahudilerden mi, Kürtlerden mi, kadınlardan mı? Özür dileyin. NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Niye özür diliyoruz? AKIN BİRDAL (Devamla) – Özür dilemek erdemliliğin bir sonucudur.
Niye korkuyorsunuz öyle? O nedenle eğer demokratik bir toplum, barışçıl bir
toplumun inşasına beraber karar vereceksek özür dileyerek başlayalım. O nedenle
hiç bundan kaygı duymayın. Yani, şimdi, 1955... Sizler tarihi de reddediyorsunuz arkadaşlar,
resmî belgeleri de reddediyorsunuz. Yine bu devletin resmî belgelerini...
Bakın, şimdi, 1942, varlık vergisi. Değil mi, şimdi, varlık vergisinde gerçekten
azınlıkların sermayesini Türk ticaret sermayesine aktarmak için varlık
vergisinin ne kadar utanç verici bir yasa olduğunu anımsamıyor muyuz? Gidenler
gerçekten ya dönemediler, dönenler bıraktıklarını bulamadılar. 6-7 Eylül 1955,
Selanik meselesi. Bunlar resmî açıklamalardır. Niye bundan özür dilemiyoruz
şimdi? O nedenle özür dileyelim. Yani, şimdi, arkadaşımızın birinin dediği gibi
gerçekten -Mustafa Muğlalı’yı- hem otuz üç kurşunla
masum Kürt köylülerini öldür, ondan sonra da Van Jandarma Alay Komutanlığının
adını “Mustafa Muğlalı” koy. Bu ne kadar ayıp bir şey? Yani
bu utanç verici bir şey. Sonra da Genelkurmay Başkanlığının girişine
Mustafa Muğlalı’nın anıtını dik. İşte bunlar hep özür
dilemeyi gerektiren durumlar. Şimdi… NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Kuvvet komutanlığı yapmış bir isim
efendim. AKIN BİRDAL (Devamla) – Ne yaparsa yapsın. Biz bu ülkede, biz bu
coğrafyada İttihat ve Terakkide paşalık yapmış ve insanlığa karşı da çok suç
işlemişlerin belgesini de tarihini de size sunarız isterseniz. O nedenle itiraz
etmeyin. Paşalık, komutanlık yaptı… Alın işte, paşalar şimdi, yine devletin
yasalarıyla, terör suçlusu olarak yargılanıyorlar. Yani sizde paşalık,
üniformalar onun suçsuz olduğunun belgesi midir? Nasıl hukuk anlayışı bu? O
nedenle… NURETTİN AKMAN (Çankırı) – O da yargılandı. AKIN BİRDAL (Devamla) – Yargılanacak da. Kim bu ülkede insanlığa karşı suç işlemişse, kim savaş suçu
işlemişse, kim soykırım suçu işlemişse elbette ki yargılanacak ve insanlığın
önünde mahkûm edilecektir. Şimdi, değerli arkadaşlar, 20’nci yüzyılda emperyalistlerin
yayılmacı istekleri savaşların gerekçesi olmaktadır. Nitekim,
yeni yüzyılımızda da gerçekten, enerji kaynakları ve enerji hatlarının
denetimini ellerine alabilmek amacıyla emperyalist ülkelerin Orta Doğu’da
yarattığı insan trajedilerini biliyoruz ve önümüzdeki en yakın örnek de ABD’nin
Afganistan ve Irak işgalleridir. ABD istediği kadar Afganistan’a özgürlük
getirdiğini ilan etsin ya da Irak’a demokrasi ve özgürlük getirdiğini ilan
etsin, ABD emperyalizminin ve ortaklarının Orta Doğu’da bıraktığı kan, gözyaşı
ve sürgündür ve bir suçtur. O nedenle, az önce söylediğim gibi, gerçekten, şu
geçtiğimiz hafta İnsan Hakları Haftası’nı yine kan, gözyaşı, acı, işkence,
zindanların öyküleriyle, göçlerin, açlığın, yoksulluğun öyküleriyle yaşadık ama
çok şükür ki insanlık onurunun, insanlık evladının direniş ve isyan moralleri
de yaşandı. İşte, bir ayakkabı bugün bir sembol oldu ve Yunanistan halkının da
gerçekten direnişi ve itirazı... Yoksa insanlık kendi kendiliğinden iki ayağının
üstüne kalkmadı. İşte insanlığın tarihi acılarla, böyle direnişlerle,
isyanlarla yazıldı ve yazılmaya da devam edecek. Arkadaşlar, şimdi, birkaç gün önce gazetelerde, Mersin Akkuyu’ya inşa edilecek nükleer santral için Atomstoryexport-Inter Rao-Park
Teknik Konsorsiyumunun -Rusya-Türkiye- teklifinin Atom Enerjisi Kurumu
tarafından yeterli bulunduğu yönünde bir haber yer aldı. Şimdi, ülkemizde elektrik enerjisinin yetmediği, bunun için
nükleer santrale gereksinim olduğu yönünde sık sık
haberler çıkar. Hatta kimi zaman iş daha ciddi boyutlarda ele alınır, nükleer
santral yerleri tespit edilir. Kimi zaman Sinop, kimi zaman Mersin bu
yerlerdendir. Yedi sekiz yıl önce bu konuda dönemin hükûmetince
girişimlerde bulunulmuş ancak oluşan kamuoyu baskısı nedeniyle vazgeçilmiştir
ki Sinop ve Mersin’de yurtsever, emekçi, ilerici gençlik, çevre kirlenmesine
karşı ve gerçekten ekolojik bir çevrede yaşamayı yine
insanlığın bir hakkı olduğunu kabul ederek çok önemli direnişler de
göstermişlerdir ama işte, çocuklar gözaltına alınmıştır, coplanmıştır ve
tutuklanmışlardır. Şimdi, Batman’da, örneğin, iki kuyu açılmaktadır. Gerçekten,
Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı atıkları açık bir kanala bırakılmaktadır ve
biliyorsunuz, 2006 yılında petrol sızmaktadır, benzin. İnsanlar Batman’da
evlerinin altını kazarak benzin çıkarmaya başlamışlar ve sonra biliyorsunuz bir
patlamaya neden olmuştur, birçok kişinin yaralanmasına ve evlerin yıkılmasına
neden olmuştur. Yani şimdi, insan sağlığı, insanın sağlıklı yaşam hakkı mı,
yoksa gerçekten kâr hırsıyla devletin çıkarlarını gözetmek mi? O nedenle bu da… SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – AKP benzini evlere kadar
götürmüştü! AKIN BİRDAL (Devamla) – Evet, oraya kadar da götürmüştü. Şimdi öğreniyoruz ki TAEK, açılan ihaleye tek firma olarak giren
Rusya-Türkiye Konsorsiyumunun teklifinin teknik olarak yeterli olduğu yönünde
karar vermiş. Peki, daha önce bu işten hangi gerekçelerle vazgeçilmişti? O
gerekçeler şimdi ortadan mı kalktı da buna olur veriliyor? Akkuyu
halkı, biliyorsunuz, çiftçiler, üreticiler feryat ettiler, “Biz domates
yetiştirmek istiyoruz. Domates kafalı çocuklarımız olmasın istiyoruz.” dediler
ama bu haklı karşı çıkış bugün hâlâ geçerlidir. Şimdi, değerli milletvekilleri, bütün dünyanın terk ettiği,
güvenliksiz, çok tehlikeli nükleer santral kurma konusunda bu ısrarı anlaşılmazdır
Hükûmetin. TAEK’in bu konuda verdiği gerekçeye
sığınılabilinir ama bu, ne inandırıcı ne de yeterlidir. TAEK’in siyasi değerlendirmelerden uzak olmadığını Çernobil
acısıyla öğrendik. Zaten Kurumun yapısına bakıldığında siyasi iktidarla uyum
içinde bir yönetim görülmektedir. Kurum Başkanını Başbakan atıyor, Danışma
Kurulu üyelerini Başbakan TAEK önerisi üzerine seçiyor, Atom Enerjisi Komisyonu
üyelerini Başbakan seçiyor. O nedenle bu Kurumun siyasi etkilerden uzak
kalacağı düşünülemez. Başta bilim insanları, çevre örgütleri olmak üzere
kamuoyunda ciddi bir karşı çıkış olmasına karşın burada, yine aynı yolda ısrar
güdülmektedir. Nükleer, ölüm demektir, nükleer, hastalık ve çevre kirliliği
demektir. Özetle nükleer, hayatın yaşanılmaz kılınışıdır. Şimdi, Kurum 2009-2013 yılları için hazırladığı stratejik planda
güçlü yanlarını sayarken “Konusunda uzman, eğitim düzeyi yüksek personele sahip
olmak.” demektedir. Oysa birkaç satır aşağıda zayıf yanlarından söz edilirken
kalifiye elemanların bulunamadığından yakınıyor. Şimdi, kurumların içinin boşaltılmasının, işlevsizleştirilmesinin
iyi örneklerinden biri de Petrol İşleri Genel Müdürlüğüdür. 1978’de, 6326
sayılı Petrol Yasası’yla “…petrol kaynaklarının ulusal çıkarlara uygun olarak
hızla, sürekli ve etkili bir şekilde aranmasını, geliştirilmesini ve
değerlendirilmesini sağlamaktır.” diye tanımlanan amacını yerine getirmekle, bu
yasağı uygulamakla Petrol İşleri Genel Müdürlüğü görevlendirilmiştir. Şimdi, 6326 sayılı Petrol Yasası’nı, ilişkili diğer
mevzuatı ve Bakanlar Kurulu kararlarını uygulamak amacıyla kurulan Petrol
İşleri Genel Müdürlüğü, kuruluş amacına uygun olarak petrol ve doğal gazda dışa
bağımlılığın azaltılması, enerji arz güvenliğine sürdürülebilir katkı
sağlanması yönünde gerekli önlemleri alarak endüstrinin gereklerine uygun
şekilde sektöre etkin ve kaliteli hizmet sunmakla yükümlüdür. Bakın, şimdi, burada bir şeye dikkatinizi çekmeye çalışacağım. Bugüne değin Petrol Yasası ve diğer bazı yasalarda yapılan
değişikliklerle arama, üretim, taşıma, rafinaj ve dağıtım bütünlüğünün aynı
yapı içinde Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığına ve yan kuruluşları eliyle
birbirini tamamlayarak yürütülmesi anlayışı terk edilmiş ve Türkiye Petrolleri
Anonim Ortaklığı bünyesindeki rafineri kuruluşu TÜPRAŞ, boru hatları taşımacılığı
kuruluşu BOTAŞ, akaryakıt dağıtım kuruluşu POAŞ, -Petrol Ofisi- bilinçli olarak
parçalanmıştır ve BOTAŞ dışındaki bütün kuruluşlar... Ki BOTAŞ’ın da büyük bir yüzdesi
özelleştirilmiştir, bir kısmı özelleştirilmemiştir. Acaba şimdi neden özelleştirilmemiş
diye insanın aklına soru geliyordu. Biz bunun yanıtını bulduk. Şimdi,
yıllardır, son on-on beş yılda bölgede insanlar kaybediliyordu ki insan hakları
Diyarbakır bölgemizin ve şubemizin raporlarına göre, resmî açıklamalara göre
385 kayıp ama bizim arkadaşların yine verilerine göre 2 bini aşkın kayıp var. Şimdi bu
kayıplar nerelerden çıkıyor biliyor musunuz arkadaşlar? BOTAŞ’ın tesisleri
içerisindeki kuyulardan çıkıyor, insan cesetleri çıkıyor. Şimdi, ben, örneğin
-Sayın İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanımız karşımda oturuyor-
geçtiğimiz günlerde Mardin Kızıltepe’de bir kadın… Ki biliyorsunuz itiraflar
oluyor. Hayatın da itirafları olacak, herkes itiraf edecek ve gerçekler açığa
çıkacak. Bir itirafçı itiraf ediyor ve gerçekten onun itirafları üzerine… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Lütfen sözlerinizi tamamlayız. Buyurunuz. AKIN BİRDAL (Devamla) -
Teşekkürler Sayın Başkan. …eşini yitirmiş bir kadın, Kızıltepe Cumhuriyet Savcılığına
başvuruyor ve savcı “Bu ülkede hukuk adamları da var!” dedirtircesine bu
başvuruyu dikkate alıyor ve gerçekten kuyuyu açtırıyor, iki ceset çıkıyor ve
ben Sayın Başbakana on beş gün önce bu yapılan başvurunun, burada olmamızın
gereği açığa çıkarılması için başvurdum ve bunların ne demek olduğunu sordum
ama Sayın Başbakandan henüz daha bir yanıt alamadık. Şimdi, arkadaşlar, BOTAŞ tesislerinden -ki Silopi-Cizre arasında
BOTAŞ tesisleri var, o tesislerden- şimdi insan cesetleri çıkıyor. Şimdi, bunu
açığa çıkaracak olan kimdir? Hakkâri Valisi ve Emniyet Müdürü mü? Bakın, şimdi,
yeni kararnameyle Hakkâri Valisi ve Emniyet Müdürü görevden alındı. Neden alındı
bunlar? “Nevroz”daki 2 kişinin ölümüne, 90’ı aşkın kişinin yaralanmasına, 100’ü
aşkın insanın gözaltına alınmasına ve tutuklanmasına neden olan ve hukuk dışı
bu davranışlarından değil, sadece Sayın Başbakanı Hakkâri’de karşılamadıkları… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bitiriniz. AKIN BİRDAL (Devamla) – Bir dakikanızı daha rica ediyorum Sayın
Başkan. BAŞKAN – Buyurunuz. AKIN BİRDAL (Devamla) – Sayın Başbakanı Hakkâri’de böyle taşlı
sopalı çocuklar karşıladı diye Vali ve Emniyet Müdürünü Ankara’ya çekiyorlar.
Biz “Bu sayın valiler ve emniyet müdürleri AKP’nin valisi mi, emniyet müdürü
mü?” diyorduk. Alın, işte Sayın Başbakan bunu doğruluyor. “Ya bana bağlı
olacaksın ya da senin yaşam hakkın yok.” diyor, ne liyakate izin veriyor ne de
birikime izin veriyor. Arkadaşlar… Ve yine 4 kişi tabii... Az önce yine geldi bana. İşte
bu petrol kuyularında… 2 tane genç çocuğu Diyarbakır Cezaevinden yakınları
almaya gidiyorlar -ki birisi nüfus müdürü, biri mali işlere bakıyor-
cezaevinden alıyorlar, dönerken 4’ü de kayboluyor. Onlar da o kuyulardan
çıkacak. O nedenle tarihimizi kaybetmeyelim. Gerçekten Türkiye geleceğini
kaybetmesin. O gelecekler bizim bugünümüzle ve yarınımızla özgür, demokratik ve
bir arada yaşamaya evrilebilir. Bu umutla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Birdal.
Sayın milletvekilleri, şimdi şahsı adına lehinde Zonguldak
Milletvekili Fazlı Erdoğan konuşacaktır. Buyurunuz Sayın Erdoğan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakikadır. FAZLI ERDOĞAN (Zonguldak) – Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının 2009 yılı mali bütçesi
üzerinde şahsım adına lehte söz almış bulunuyorum. Sizleri saygıyla
selamlıyorum. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bütçesi üzerine birçok
milletvekili arkadaşımız görüşlerini belirttiler, konuşmalar yaptılar. Hepsine
ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Enerji yaşamın kendisi, varlığın kendisidir ve en önemli
belirtisidir. Bugün yaşadığımız dünyada teknolojik ilerlemelerin, en temel
ihtiyaçların başında enerji gelmektedir. O yüzden, gelişmenin özünde enerji
varlığını ifade etmemiz bir gerçekçiliktir. Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığımız, 2009 mali yılı bütçesi konuşmalarında da ifade edildiği gibi, çok
önemle üzerinde durulması gereken bir konudur. Her yıl artan enerji talebini karşılamak için enerji kaynaklarına
ve yatırımlarına ihtiyaç vardır. Ortalama yıllık elektrik enerjisi üretimi
artış oranı yüzde 8’dir. Bu artan elektrik ihtiyacını karşılamak üzere yeni
enerji yatırımlarının devreye girdiğini görmek hepimiz için memnuniyet
vericidir. Ülkemizin enerji çeşitliliği yönüyle var olan eksikliğini gidermek
üzere, bugüne kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda birçok kanun
görüşülmüş ve kabul edilmiştir. Nükleer Enerji Santralleri Yasası, Jeotermal
Yasası, Yenilenebilir Enerji Yasası bunlardan sadece üç tanesidir. Küçük
hidroelektrik santralleri ile rüzgâr enerjisi santralleri ve her türlü
yenilenebilir enerji kaynakları ülkemiz için önemli bir ihtiyaçtır. Kurulu gücü
ve kapasitesi küçük olmasına rağmen, yenilenebilir her enerji santrali ülkemiz
enerjisini karşılamak anlamında çok önemlidir ve bu konuda Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı başvuruları hızla değerlendirmektedir. Biyoyakıtlar için de kapsamlı
çalışmalara ve teşviklere ihtiyaç olduğu aşikârdır. Bu konuda atılan adımlar
olumlu gelişmelerdir. Bakanlığın rüzgâr, güneş ve benzeri yenilenebilir enerji
kaynaklarına yönelik yaptığı çalışmalar takdirle karşılanmalıdır. Elektrik Piyasası Kanunu, Petrol Piyasası Kanunu ve Doğalgaz
Piyasası Kanunu yine dikkat çeken kanunlardır. Enerji Verimliliği Yasası ise
enerjinin daha verimli kullanılmasını teşvik eden birtakım tedbir ve
düzenlemeleri sağlamaktadır. Aynı işi daha az enerji kullanarak daha gelişmiş
araç gereç ve makinelerle yapmak, enerji ekonomisini hayatın her safhasına
yaymak Yasa’daki temel anlayıştır. Geniş bir kabulle Türkiye Büyük Millet
Meclisinden geçmiş olan bu Yasa’nın ülkemize önemli enerji ekonomisi katkısı
sağlayacağı takdire şayandır. Madencilik faaliyetleri yönüyle de gerek yasa çıkarmak suretiyle
gerekse uygulamaların ortaya koyduğu gelişmeler, ülkemizin yerli kaynaklarının
kalkınma ve gelişmesinde kullanılmasını sağlayacak önemli bir faaliyettir.
Maden ihracatının her geçen gün artıyor olması, uç ürünlere yönelik teknolojik
araştırma ve geliştirme çabaları memnuniyet verici çalışmalardandır. Yer altı
kaynaklarımızın petrol, doğal gaz, kömür ve benzeri arama faaliyetleri, sondaj
faaliyetleri başarılı sonuçları ile kendini göstermektedir. Bunların daha da
artması, kaynaklarımızın verimli bir şekilde ülke ekonomisine kazandırılması
dışa bağımlılığımızın giderilmesi bakımından üzerinde durulması gereken
çalışmalardır. Bütün bu çalışmalar 2009 mali yılı Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı bütçesinin önemini bir kez daha ortaya koymaktadır. Ülkemizin
gelişmeye, kalkınmaya ihtiyacı vardır. Hükûmetimiz bu
konuda gerekli her türlü çabayı ortaya koymaktadır. Bakanlığın bu konudaki
çalışmalarından dolayı teşekkür ediyor ve bu konuda katkısı olan Parlamentoda
çalışan bütün arkadaşlarımızı kutluyoruz. 2009 yılı bütçesinin hayırlı olmasını dilerken bizden önceki
konuşanların hedeflediği bir Türkiye, bu Hükûmetin de
hedeflediği bir Türkiye var. Dünden daha geride değiliz, her şey bitmiş değil.
Daha iyisini yapmayı hedefleyen bir hükûmet
anlayışıyla enerjiye bakıyoruz, insanımıza bakıyoruz, toplumumuzun en ücra
noktasında yaşayanla en lüks noktasında yaşayana aynı gözlükle bakıyoruz.
“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” felsefesi ile Hakkâri’deki Valiyi de, Emniyet
Müdürünü de, İstanbul Valisi, Ankara Valisini de aynı gözlükle
değerlendiriyoruz. O nedenle, valilerimizin periyodik olarak bundan önceki
süreçteki gelişmeleri bugüne kadar bütün hükûmetler
tarafından nasıl yapılmışsa bugün de onlar ortadadır. Bunu farklı yorumlara
çekmek, bir yerde demokrasiyi anlamamaktır diye düşünüyorum. Bu duygularla enerjiye bakarken de dünden farklı olarak dört taban
üzerine enerjiyi oturtuyoruz: Bunlardan bir tanesi su… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız. FAZLI ERDOĞAN (Devamla)- Tamam Başkanım. …bir tanesi rüzgâr, -tabii ki dışa bağımlı olduğumuz için- doğal
gaz ve kömür. Özellikle kendi bölgemde, Zonguldak’ta dün kamu eliyle işletilen
Türkiye Taşkömürü, bugün redevansla özel sektöre de açılmıştır. Dünden farklı
olan, en az 1,5 milyon daha fazla kömür çıkıyor, en az 5 bin kişi daha orada
çalışma, istihdam elde etme imkânını bulmuştur. Önemli olan, yer altında olan
zenginliklerimizi -bütün madenlerimizde olduğu da kömürde olduğu da gerçektir-
yer üstüne çıkarmaktır. Dün koridor görevini yapmayan Türkiye, bugün eğer bir koridor
görevini yaparken Doğu’dan Batı’ya enerjiyi taşıyorsa burada bu Hükûmetin büyük yaptıkları vardır. Bunu da görmek her
aklıselim olan, her düşünen insanın görevidir diyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum, bütçenin hayırlı olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Erdoğan. Hükûmet adına Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler. Buyurunuz Sayın Güler. Süreniz kırk dakikadır. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bakanlığımızın bütçesi vesilesiyle, gerek milletvekillerimize
gerek bürokrat arkadaşlarımıza özellikle teşekkür ediyorum, başta siz ve Plan
ve Bütçe Komisyonu olmak üzere. İnşallah, bütçemiz ülkemiz için hayırlı olur. Ben, biraz önceki yapılan konuşmalara da biraz sonra bazı açıklayıcı
bilgilerle cevap vermeye çalışacağım ancak bugün Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığını “ve”den sonraki kısmıyla öne alarak
“Tabii Kaynaklar ve Enerji Bakanlığı” diye almak istiyorum. Çünkü,
enerji konusu epey ele alındı ama özellikle tabii kaynaklar kısmını, yerli
kaynaklar kısmını, millî kaynaklar kısmını biraz daha altını çizerek vurgulamak
istiyorum. Bunun için, göreve geldiğimizde, neyimiz var neyimiz yok anlamak
için bir envanter yaptık ve bu envanterle seksen bir
ilimizin maden ve endüstriyel minerallerinin kaynaklarını çıkarttık ve bunu
MTA, Maden İşleri Genel Müdürlüğüyle birlikte başardı. Buraya getirme imkânım
olmadı. Yaklaşık üç tuğla kalınlığında. Dolayısıyla,
onları milletvekillerimize, adreslerine göndereceğiz. Bu seksen bir ilin maden,
mineral zenginlikleri gerçekten dikkat çekici, ülkemizin zenginliklerini ortaya
koyması bakımından memnuniyet verici ve biz bunları bir an evvel milletimizin
hizmetine sunmak üzere de il il genel müdürlerimizle
birlikte geziyoruz. Geçen hafta Yozgat’taydık. Oradan Bursa’ya geçtik. Bu hafta
tekrar Denizli ve İzmir var programda. Genel müdürlerimizle birlikte o illere
şeker, lokum götüreceğimize, bu haritaları valimize, belediye başkanımıza,
ticaret ve sanayi odası başkanlarına veriyoruz ve oradaki kalkınma hareketini
tetiklemeye çalışıyoruz. Bu bakımdan memnuniyet verici bir çalışma. Bununla ilgili de jeotermalle birlikte büyük bir -maden ve
bilhassa kömür arama- hamle başlattık ve bunun neticesi de çok şükür iyi oldu.
Biraz önce arkadaşlarımız da bahsettiler, 2,3 milyar ton kömür tespit ettik. Bu
görünen rezervdir. Bunun üzerine –şimdi arkadaşlarımız üzerinde çalışıyor-
Konya Karapınar bölgesinde yaklaşık 600 milyon ton daha bir beklentimiz var.
Oradaki rezervi kesin tespit etmek üzere çalışmalarımız devam ediyor.
Dolayısıyla kömürü hem elektrik enerjisi üretmekte kullanmak hem teshinde
–ısıtmada- kullanmak üzere çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu arada gene
çıkarttığımız kanunlarla -sizlere de teşekkür borçluyuz- bunlarla ilgili,
bilhassa Maden Kanunu, Jeotermal Yasası, Yenilenebilir Enerji ile önemli
adımlar attık. Tabii, kömürün dışında yaptığımız diğer çalışmalar var; madenlerde
tespit ettiklerimiz, biraz önceki envanterle birlikte.
Şunu gördük: Gerçekten yeni dönemde kullanabileceğiniz yeni ürünler var,
stronsiyum gibi. Yani bakır, demir gibi klasik madenlerin dışında yeni
ürünlerin tespiti var ve bunların şimdi uç ürünlere dönük kullanılması üzerinde
çalışmalarımız var. Toryumdan biraz önce sayın milletvekillerimiz de
bahsettiler. Toryumla ilgili çalışmalarımız devam ediyor. Onunla ilgili peleti yaptık, yani ayrıştırdık ve yan ürün olarak da diğer
toprak elementlerini tespit ettik ve toryumla ilgili çalışmalarımız devam
ediyor. Hindistan’la da görüşmelerimiz var. Yani toryum bizim millî
yakıtlarımızdan biri olacak ama şu anda uranyum ağırlıklı gittiği için uranyumu
birinci önceliğe aldık. Aynı şekilde Yozgat’ta da bizim 2.800 ton kadar bir
rezervimiz var. Onu da geliştirmeye çalışıyoruz. Kısacası madenlerdeki
çalışmalar gayet iyi gidiyor. Mermerde büyük atılım yaptık. Mermer sektöründe, sadece inşaat
sektöründe kullanılması açısından değil, bunun dışında mermer makinelerinin
yapılması konusunda büyük bir atılım meydana geldi. Yani biz onu kırıntısına
varıncaya kadar, tozuna varıncaya kadar değerlendiriyoruz. Yani mermerdeki
atılımımız memnuniyet verici. Burada İtalya’yla yarışmamız söz konusu ve şimdi
onun blok yerine, ince dilimler hâlinde, “clad”
dediğimiz tabakalar hâlinde kullanılmasını teşvik ediyoruz. Bunun dışında borla ilgili yapılan çalışmalar artık sözden
uygulamaya geçti çok şükür. Borla ilgili, borlu çimentoyu yaptık, standardını
aldık. Artık standardize edilmiş, yerli bir çimento ürünümüz var. Türk tipi çimento bu. Yüzde 70 daha mukavim, yüzde 15 daha
az enerji harcayan ve kimyasal reaksiyonunda da, proseste
de 100 santigrat derece daha aşağıda oluşan, havayı daha az kirleten ve
dolayısıyla çimento sektöründe devrim sayılabilecek bir olay. Çünkü
karbondioksit emisyonunda kömür santrallerinden sonra
çimento sektörü ikinci geliyor. Eğer borlu çimentoyu dünyada
yaygınlaştırabilirsek -ki bu kolay bir iş değil- karbondioksit salınımında yüzde 25 kadar, büyük bir avantaj sağlayacak ve
bunu biz şu anda DSİ’nin laboratuvarlarında
da uyguladık ve gayet olumlu netice aldık. Özellikle büyük blokların
dökülmesinde -baraj gövdesi gibi- buralarda soğutmaya da gerek kalmadığı için…
Biliyorsunuz inşaat yapıldığı zaman hortumla üzeri sulanır çatlamasın diye. Bu
tip çimentoyla yapılan inşaatlarda sulamaya gerek yok, soğutmaya gerek yok.
Dolayısıyla büyük, masif blokların yapılmasında içine boru döşenip de soğuk su döndürülen,
soğutulan bloklara gerek yok. Dolayısıyla bu noktada barajlarda belki yüzde
20’ye varan bir avantaj sağlamak mümkün olabilecek. Bu bakımdan ben borda
yapılan bu memnuniyet verici çalışmayı dikkatlerinize sunmak istiyorum. Ayrıca, yolların betonla kaplanmasıyla ilgili denemelerimiz
sürüyor iki ilde. Burada da bir buçuk senedir tabii şartlarda üzerlerinden
tırlar, traktörler, kamyonlar, otobüsler geçiyor. Şu ana kadar olumlu netice
aldık. Eğer bu da olursa, normal olarak asfalt yollarda iki yılda bir bakım
yapılan yollar yirmi yıl kadar dayanabilecek. Bu da dışarıdan aldığımız asfalta
karşı bir yerli ürünümüzdür ve çevre dostudur. Netice itibarıyla bu tip çalışmalarımız sürüyor. Bu noktada
ayrıca, sodyum bor hidrür gibi çalışmalar devam ediyor, zırh çalışması devam
ediyor. Bitkilerde borlu besleyiciler dediğimiz besleyicileri denedik. Bunlar laboratuvar ölçeğinde değil tarlada deneniyor,
üniversitelerimiz tarafından deneniyor. Burada da üç yıllık yaptığımız denemelerde buğdayda
gayet iyi sonuç aldık. Yonca, sarımsak, fındık gibi ürünlerde iyi sonuçlar
aldık. Eğer burada bor eksikliği olan sahalarda bunu kullandığımız takdirde
açlık gibi insanlık sorunu olan bir konuda da önemli adımlar atmamız mümkün
olabilecek. Bunun dışında gene, yer altında tabii kaynaklar olarak
çalıştığımız konular içinde jeotermal geliyor. Jeotermalde de kaynaklarımız
bakımından, rezerv bakımından Avrupa’da 1’inci durumdayız, dünyada da 7’nciyiz.
Bu rakamı herkes artık biliyor. Fakat burada uygulamaya geçmek önemliydi. Biz
on dokuz tane, Türkiye’de sondaj makinesi yapan imalatçıları topladık, daha
derine inen makineler yapmak üzere çalışmaları başlattık ve bunun neticesinde
bin metre civarında ortalaması olan makineleri şimdi 3 bin metreye kadar
inebilecek duruma geldik. Yani, bir yerde “İstikbal göklerdedir.” sözünü şimdi
biz ondan da ilham alarak “İstikbal derinlerdedir.” diye bütün yer altı
kaynaklarımızı, kömür, jeotermal, su, bor, madenler olmak üzere uygun yerleri
delerek bu sondajları yapıyoruz. Sadece MTA’nın sondajları 25 bin metreydi, şu
anda bu 100 bin metreyi geçti ve bunu katlaya katlaya
gidiyoruz ve MTA’nın bütçesini de 8 kat artırdık. Yani bu çalışmaları
sürdürüyoruz ve jeotermalde Yozgat’ta geçen hafta şehir ısıtmasında bin beş yüz
evin ısıtılmasında kullanılacak tesisi devreye aldık. Artık bu yerli
kaynağımız, tertemiz kaynağımız ve Ege Bölgesi’nde özellikle deprem sahalarına
aynı zamanda bir avantaj bu. Bir yanda deprem bir yanda jeotermal kaynakları,
aşağı yukarı bire bir birliktelik var ve buraya ağırlık vererek -jeotermalde
yasadan sonra büyük bir atılım meydana geldi- altı bölgenin ihalesini yaptık.
Biraz önce bir milletvekili arkadaşımız “Uzatılacak mı?” diye sordu.
Bankalardaki bu kredi temini noktasında müracaat ettikleri için bayram
dönemindeki süre kadar uzattık, bundan sonra uzatmayacağız. Dolayısıyla alan
kişiler buradan elektrik üretmek üzere çalışmalarını yapacaklar. Diğer jeotermal kaynakları peyderpey ihale ediyoruz ve bunu büyük
bir zenginlik olarak görüyoruz çünkü soğuyan suyu tekrar yer altına basma
imkânımız var. Bunu yaptığımız takdirde suyu defalarca kullanabilme imkânımız
var. Herhangi bir çevre kirliliği yok, tamamen yerli kaynağımız ve jeotermalde
-belki de bu elektrik üretmekten sonra- 100 derecenin üzerindeki buhar elektrik
üretiyor, daha sonra soğudukça binaların ısıtılmasında, ondan sonra bunu
banyolarda, daha sonra da sera olarak kullanmak mümkün. Yeni OSB’ler başlıyor. Yeni OSB’ler, organize sanayi bölgesi
değil, organize sera bölgeleri. Yani bu şekilde en son soğuyan kısmı ki hâlâ 30
derecenin, 40 derecenin üzerinde oluyor. Bununla beraber yeni
ürünlerin, tarımsal ürünlerin üretilmesi mümkün. Bununla ilgili domates,
biber ve çiçekçilik gibi konularda büyük bir atılım var, bilhassa Ege
Bölgesi’nde. Bu hafta da Denizli bölgesindeki jeotermal kaynakları göreceğiz.
Oraya genel müdürlerimizle beraber gidiyoruz, hem ilin sorunlarını görüyoruz
hem de yerinde yatırımları görerek, yerinden yönetim yaparak bunu görüyoruz.
Yani Ankara’yı biz masa başında oturarak yönetmiyoruz. Arkadaşlarımız da bu
şekilde giderek bunları yapıyor ve burada jeotermalde önemli adımlar attık. Onun dışında petrolle ilgili çalışmalarımız sürüyor, doğal gazla
ilgili çalışmalarımız sürüyor. Bugüne kadar biz enerjide sistemin mimarisini ortaya
koyduk. Yaptığımız çalışmalar, yasa değişiklikleri, mevzuat değişikliklerini,
yaptık ve bunun neticesinde şimdi yoğun bir şekilde çalışmaları sürdürüyoruz.
Burada, bütün Karadeniz’in iki boyutlu, üç boyutlu sismik çalışmalarını yaptık,
kilometrekarelerce yer tarandı. Şimdi deleceğimiz yerler tespit edildi. Petrobras Brezilya firmasıyla birlikte Karadeniz’in batı
kısmını… Orta kısmında Amerikan Exxon Mobil’le
anlaşma imzaladık 450 milyon dolarlık. Şimdi Chevron’la
birlikte diğer firmalarla görüşmeler sürüyor. Belki şunu diyebilirsiniz, niye
yabancıya ihtiyaç var? Karadeniz’de, yani denizdeki sondajlar karada 2 milyon
dolar civarındayken denizde 150-200 milyon dolar civarında. Yaptığımız
anlaşmada eğer bir şey çıkmazsa masraf onun, eğer bir şey çıkarsa onu
bölüşeceğiz, bu şekilde olacak. Ayrıca, gayet tabii ki yasalar da dinamik
unsurlardır, şartlara göre gene bunlar da gözden geçirilebilir. Dolayısıyla
Karadeniz Bölgesi bir yerde Hazar bölgesine benziyor jeolojik açıdan. Bu
bakımdan biz Karadeniz’den ümitliyiz ama matkabın ucunun mutlaka delmesi,
petrole, doğal gaza ulaşması şartıyla. O bakımdan TPAO’nun değerli uzmanlarıyla
birlikte bu çalışmaları yoğun bir şekilde sürdürüyoruz. Bu arada, Burdur yakınlarında Türkiye’nin en derin kuyusunu
deliyoruz; Bu bakımdan, bizim yaptığımız çalışmalarda, bu yer altı
kaynaklarından başka diğer yerli kaynaklara bakacak olursak, rüzgârda önemli
adımlar attık. Önce Türkiye'nin tüm rüzgâr atlasını çıkardık. Seksen bir
vilayetin, köylerine varıncaya kadar, beldelerine varıncaya kadar il il listelerini çıkardık. İletim hatlarını, trafoları tespit
ettik. Nerede rüzgârın güçlü olduğu yer varsa bağlantı yapmak mümkün. Türkiye'nin şu andaki kurulu gücü toplam 42 bin megavat. Biz bunun
32’sini kullanıyoruz. Rüzgârın potansiyeli 48 bin megavat. Bunun biz 20 bin
megavatını 2020 yılına kadar kullanacağız. Hani biraz önce “Hedefler yok.”
filan dendi, hedefsiz böyle bir yere gidilmez. Nereye gideceğini bilmiyorsanız
hiçbir yol sizi oraya götürmez. Dolayısıyla biz ne yaptığını bilen bir Hükûmetiz ve Bakanlığız, uzman arkadaşlarımız da aynı
şekilde. Şu anda 2020 yılına kadarki rüzgâr hedefimiz 20 bin megavat. Biz
bunu da… Göreve geldiğimizde 17 megavat dönüyordu, 2002’de göreve geldiğimizde
Türkiye’de 17 megavat dönüyordu. Bu yılın sonunda bu yaklaşık 500 megavat
civarında olacak ve Avrupa’nın 35 ülkesi arasında sonuncuyduk, nal topluyorduk
tabiri caizse. Şimdi bir deparla 11’inci olduk.
Buradaki hedefimiz ya 1’inci ya 2’nci olmak. Bu da yetmez, türbin fabrikasını Türkiye’ye kurmak en büyük
emelimdi. Yani bu noktada bir bakan olarak en mutlu günümü geçen hafta yaşadım,
Ankara’da türbin fabrikasının kurulması üzerine tören yapıldı ve Ankara’da bu
türbin fabrikalarında üretilecek. Bu da önemli bir gelişme çünkü para
Türkiye’de kalacak. 2020 yılına kadarki hedef olan 20 bin megavatı 1,5-2 milyar
dolarla eğer çarparsanız megavat başına, yaklaşık 35-40 milyar dolar yapacak
bir kaynak bu. Yurt içinde kalacak, aynı otomotiv sektörü gibi yeni bir sektör
doğmuş olacak. Rüzgâr bu, fakat esas sürprizi inşallah güneşte yapacağız. Güneşteki potansiyel çok daha fazla. Güneşte de aynı
şekilde, güneş enerjisi haritasını çıkardık Türkiye'nin, il il
haritası çıktı. Onları da zatıalinize, sizlere
dağıtacağız, rüzgârı dağıttığımız gibi, il il bunu
görmemiz mümkün. Bu da tamamen yerli kaynağımız. Binaların çatılarından tutun,
güneye bakan yönlerine bunları kullanmamız mümkün. Zaman zaman rüzgârı söylediğimiz zaman
da hafif tebessümle karşılaştığımız durumlar oldu. Güneşte de aynı şeyle
karşılaşıyoruz. Ama size şunu söyleyeyim: Bizim rüzgâr atlasıyla tespit
ettiğimiz zenginliğimiz içinde özelikle Karadeniz Bölgesi en zayıf gibi gözüken
yer ama Almanya’nın güneşinden radyasyon açısından daha yüksek. Almanya’da yüz
elli bin çatı projesi başlatıldı. Türkiye’de de bu yürüyecek. Su ısıtmada nasıl
biz dünyada sayılı ülkeler arasındaysak güneş enerjisiyle güneşte de elektrik
üretmek bakımından böyle olacak. Ve bununla ilgili çalışmalarımız: Türkiye’de
bunun tesislerini kurmak üzere en az beş şirketle şu anda görüşmemiz var. Eğer
bu olursa Türkiye çok önemli bir avantaj kazanacak. Sadece Antalya’daki
binaların çatılarının yüzde 80’ine güneş pili koyduğunuzu farz etsek -ki bu
büyük bir rakam- on tane Kayseri’nin elektriği yapıyor. Ve toplam
potansiyelimiz elli altı bin doğal gaz santralini kuracak değerde. Bütün
mesele… Bunun fiyatlarının bir miktar düşmesi lazım şu anda,
ki bilgisayar fiyatları gibi aşağıya iniyor. Petrol fiyatlarıyla bunun bir
yerde, 2010-2011 yılında buluşması lazım. Bununla ilgili başta Bilkent Üniversitesi olmak üzere, Orta Doğu
Teknik Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi gibi üniversitelerle bu
pillerin Türkiye’de imal edilmesi noktasında nanoteknoloji
konusunda çalışmalarımız sürüyor. Yani hayatımızın bir parçası da ARGE bizim.
Proje üretmek ve bu projeleri bir vizyoner yaklaşımla
ülkemizin geleceğini hazırlamak noktasında uygulamaya geçirmek. Bundan sonraki kısım da hidrojen. Hidrojen Merkezini de
İstanbul’da kurduk. Üç senedir çalışmalarını sürdürüyor. Bu iki hafta içinde
ilk defa hidrojen enerjisiyle kesintisiz güç kaynağını bir hastanede devreye
sokacağız. Ve tamamen sessiz çalışan, yandığı zaman egzozundan su buharı çıkan
bir enerji kaynağını uygulamaya geçireceğiz. Bu noktada da önemli adımları
atıyoruz. Bu çalışmalar tabii ki geniş kapsamlı çalışmalar. Maden ocakları deyince bazı arkadaşlarımız tabii ki rahatsız
oluyorlar çevreyle ilişkisi açısından. Ancak şunu söyleyeyim: Duble yollardan
tutun toplu konuta kadar bizim katkımız var. Yani biz üç bin taş ocağı ruhsatı
verdik. Eğer o taş ocaklarının ruhsatlarını vermeseydik ne duble
yolları ekonomik bir şekilde, ucuz bir şekilde yapabilirdik ne toplu konuta
katkısı olabilirdi. Buradaki birtakım aksaklık, eksiklikleri de yeni maden
kanunuyla düzenlemek üzere çalışmalarımızı yaptık, onlarda uygulamaya
geçeceğiz. Yani üç bin taş ocağı demek… Aslında belki çok ufak gelebilir
yapılan iş açısından, “Taş, toprakla uğraşıyor.” diyebilirsiniz ama bütün hayat
bunlarla oluyor, hayatın temeli topraktır. Yani o bakımdan da biz bunu önem
vererek yapıyoruz, çevre açısından da buna ağırlık veriyoruz. Bu çalışmaları yaparken gayet tabii ki gelişmeleri de yakından
izliyoruz. Bu çalışmalar içinde bizim temel yapmak istediğimiz şey, biraz önce
saydığımız, “yenilenebilir enerji” diye bahsettiğimiz güneş, rüzgâr, su… Mesela
suda, boşa akan suları boy boy on beş tip türbin
yaptık TEMSAN’da. Bunlar kâğıt üzerinde çizilmiş
proje değil, yaptık. Yani bir tanesini, en küçüğünü tek elinizle kaldırıp
arabanızın bagajına koyabilecek kadar küçük, bu, altı yedi evin elektriğini
üretiyor; bazıları da bir tırın taşıyamayacağı kadar
büyük, bu da bir kasabanın elektriğini üretiyor. Bu şekilde bin altı yüz tane
boşa akan ırmağın biz noktalarını tespit ettik ve bu çalışmalarla birlikte altı
Keban Barajı yapacak kadar bir kaynağı harekete geçirdik. Bizim dönemimizde
yapılan yatırımların -ki, biz kamu olarak yapmıyoruz, bunu öngörmüyor sistem-
yapılan çalışmaların, başlatılan çalışmaların toplamı 30 milyar dolardır. Bu 30
milyar dolar, bütçeye yük olmadan, tamamen özel sektörün başlattığı çalışmalar
ve bu çalışmalar eğer gerçekleşirse biz şu anda bir miktar sıkıntıda gibi
gözüken… Ama kriz değil bu. Çok arkadaşımız burada hep “kriz” lafını söyleyerek
bizleri üzüyorlar. NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – TEİAŞ söylüyor TEİAŞ, Sayın Bakan. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
Bizim raporumuz o, o raporları biz hazırlıyoruz. NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – E tamam da siz söylüyorsunuz. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
Bizim sözümüz zaten. Biraz önce dediler ki: “Hep iyi şeyler konuşuyor.” Biz
onlara ihtiyacımız olduğu… Zaten bana bağlı bir genel müdürlük. NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Tamam da TEİAŞ söylüyor, biz
söylemiyoruz. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
Onu biz yazıyoruz. Niçin yazıyoruz? Bu noktadaki yatırım hassasiyetini herkes
bilsin diye, diğer kurumlarımız bunu görsünler diye söylüyoruz gayet tabii,
zaten bundan dolayıdır ki yasalar çıkartıyoruz. Biraz önce “politika yokluğu” filan gibi şeyler söylendi. Burada,
onların da sayfaları, size dağıttığımız seksen altı sayfalık raporda hepsinin
yeri, sayfaları var. Şunları ifade etmek istiyoruz: Bir şey yapılmalı
deniliyorsa, demek ki eksiği var olduğu için onu yapıyoruz. Oradaki politikada
ve strateji belgesinde bahsettiğimiz noktalar yapılması gereken yerlerdir. Biz icra makamıyız. İcra makamı şikâyet etmez. İcra makamı çözüm
bulur, biz de çözümü sizlerle beraber buluyoruz, yasa değişiklikleri
noktasında. O bakımdan, bizim şikâyet etme hakkımız yok. O yüzden “Niye şikâyet
etmiyorsunuz?” diye bize soruyorsunuz… YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – İcra makamı zam yapar bol bol! ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
…biz şikâyet makamı değiliz, biz çözüm makamıyız. Onun için, çalışmaları… Biz
kendi eksikliklerimizi de sizlere söylüyoruz, başta Sayın Başbakanımıza,
Bakanlar Kuruluna bunu söylüyoruz ki bunların tedbiri alınsın diye. Mesele
budur. Burada, yapılan çalışmalar açısından, biz bu yerli kaynaklara
ağırlık vermekle, aslında enerjide bir bağımsızlık savaşı veriyoruz. Şu anda
dışa bağımlılığımız belli. Yapılan anlaşmaların, yapılan doğal gaz
anlaşmalarının en yakını 2011’de bitecek, 2025’e kadar sürecek anlaşmalar var.
Bu anlaşmalar bizden önce imzalandı, biz bunları daha iyileştirdik. 40 milyar
metreküp miktarı sildirdik… YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Fiyat formülünü kim değiştirdi Sayın
Bakan? ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
…“al ya da öde”deki 40 milyar metreküpü sildirdik,
ayrıca fiyatı aşağı çektik. Bunlar olmasaydı, şu anda çok daha sıkıntılı
durumlar olabilirdi. Ve doğal gazı da dokuz ilden altmış üç vilayete çıkarttık.
Şu anda kömürle ilgili birtakım yanlış ifadeler de kullanılıyor
hava kirliliği bakımından. Bizim dar gelirli vatandaşa dağıttığımız kömür,
yıllardır yaklaşık 1,5 milyon ton, 1,5 milyon ton. Yani hiç artmadı bu. Ama
doğal gazı biz 17 milyar metreküpten aldık, 40 milyar metreküpe getirdik
yaklaşık olarak. Yani artan doğal gaz, esas hava kirliliğini
önleyen doğal gaz. Şu anda karşılaşılan durum, bizim dağıttığımız kömür
değil. Bu kömür dar gelirli vatandaşa dağıtılıyor. Hepsi şehre dağıtılmıyor,
köyler var, beldeler var. Şehre dağıtılan ise çok az miktar. NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Kükürt oranı yüksek Sayın Bakan. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Ve
ayrıca kükürt miktarı da il hıfzıssıhha kurullarının… Her ilin ayrı değeri var.
O kömürler özel olarak TKİ tarafından çıkarılıyor, kırılıyor, yıkanıyor, taşı
toprağı ayrıldıktan sonra torbalara konup illere dağıtılıyor. NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Yıkamayla kükürt oranı düşmez Sayın
Bakan. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) -
Hayır, şu bakımdan söylüyorum: Yani, bunun kirlilik sebebi olduğunu söylemek en
azından bilgisizlik değilse belki ilgisizlik diyelim, yani bu işi yeterince
bilmemek olabilir. NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Yapmayın ya! Sizden dahi iyi bilirim
Sayın Bakan. Ben kimya mühendisiyim. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla)
- Ama şunu söyleyeyim: Çevreyle ilgili
yatırımlarımız da böyle ve şunu da ifade edeyim: TKİ, burada zarar eden bir
kuruluş da kesinlikle değil. Bizim
enerji KİT’lerimizin… O yanlış, o. Orada bana gösterin yerini… TACİDAR SEYHAN (Adana) – Dönem zararı var mı TKİ’nin? ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
Enerji KİT’leri içinde zarar eden hiçbir kuruluşumuz olmadı. TACİDAR SEYHAN (Adana) – Başbakanlık yanlış mı yazmış? ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla)
- TTK’nın bir
tek şeyi; o da maden sektörüdür. TACİDAR SEYHAN (Adana)- Bu yanlış mı? ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla)
- Gördüm onu ben, baktım. Sizden sonra
baktım. TACİDAR SEYHAN (Adana) - Yanlış mı? ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
Siz belki onu dikkatli okumadığınız için öyle. O bakımdan, size şunu ifade
etmek istiyorum: Bunu arkadaşlarım anında getirdiler, baktım ben. Biz belgesiz
konuşmayız ve kimseyi de iknaya çalışmayız, çünkü
mühendisler iknaya çalışmaz, ispat eder. Siz de
mühendissiniz, mühendisler oturur ispat eder, iknayla
uğraşmaz. TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Bakan, burada “Zarar etti.” diyor.
Doğruyu söyleyin. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – O
bakımdan, size şöyle ifade edeyim: Yapılan yatırımlara gelince, şu anda seksen
yılda üretilen elektriğe 100 dersek bizim dönemde 60 üretildi. Şöyle bir saydım ben 16 avize var şu salonda, 16 avize var. NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sadece 3 bin megavat var burada. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Bu
16 avizenin 10 avizesi bizden önceki elektrikle üretiliyordu, 6 avizeyi biz
kendi dönemimizde kattık buna. Yani bu çalışma böyle oldu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Şimdi, bu avizelerden 2 tanesini bir müddet sonra kömürle… OKTAY VURAL (İzmir) – Hangisini? ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) -
…birkaç tanesini rüzgârla, bir iki tanesini… Daha sonra güneş de olduğu zaman
dışa bağımlılığımız da kalmayacak. TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Bakan, bunu okudunuz mu? ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) -
Eğer bulursak doğal gaz, petrol, onun zaten başımızın üstünde yeri var.
İnşallah, Allah bize de onu nasip edecek. NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sizin konuşmanızda var, “Bizim dönemimizde
sadece 3 bin megavat yapıldı” diyorsunuz Sayın Bakan ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) -
Çünkü biz bu şekilde iyi niyetle çalışıyoruz. Suya gelmek istiyorum. TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Bakan, 53’üncü sayfa “Zarar etti.”
diyor. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
Yatırımcı sayısı… TACİDAR SEYHAN (Adana) - 53’üncü sayfa “Zarar etti.” diyor. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
Yatırımcı sayısı… TACİDAR SEYHAN (Adana) – Gerçekleri saptırmayın. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
Sonra konuşuruz. Benim konuşma şeyimi bozmayın. BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Bakan, Genel Kurula hitap edin. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla)
- Bakın, hiç olmazsa, şöyle söyleyeyim… BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, sakin bir şekilde
dinleyiniz. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Beni
eğer dinlerseniz… NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Yanlış şeyler söylüyorsunuz. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
Belki söyleyeceğim şeylerden kendi evinizde de uygulayacak bir metodu
bulabilirsiniz, eğer iyi dinlerseniz. Bakınız, şimdi şöyle ifade edeyim… TACİDAR SEYHAN (Adana) – Tam yarım saattir dinliyoruz sizi Sayın
Bakan ve ses çıkarmadık. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla)
- Bizim Türkiye’de 30 üretici vardı
enerji yatırımı yapan, belli başlı 30 üretici. Biz bunu 3 bine çıkarttık, 3 bine çıkarttık. Şimdi, hedefimiz 3
milyon. Eğer bunu da yaparsak dışa bağımlılığımız da kalmadığı gibi, çevre
konusunda da önemli bir adım atacağız. NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – İnşallah. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) -
Yaptığımız çalışma şu: Şimdi, biz yerli kaynaklara ağırlık vererek aynı zamanda
çağdaş bir ihtiyacı da gideriyoruz. Eskiden ikilem diye bahsettiğimiz,
İngilizcesi “dilemma” olan bir şey vardı. Şimdi “trilemma”
dediğimiz bir üçlem var yani Türkçeye eğer
çevirirsek. Bu da çevre, gıda ve enerji. Çevre, gıda
ve enerjide çok önemli adımlar atılıyor. Enerji, bu bakımdan artık sadece
enerjiyle ilgili bir konu değil, gıdasıyla, çevresiyle bir bütün. O bakımdan, yenilenebilir enerjide attığımız bu adımları tıpkı
Kurtuluş Savaşı’nda mazlum ülkeler nasıl bizi örnek aldıysa, enerjide de diğer
ülkelerin enerji bakanlarıyla görüşüyoruz, bizim yaptığımız çalışmaları uzman
arkadaşlarımızla onlara tavsiye ediyoruz. Yani biz bir hareketi başlattık dışa
bağımlı olmayan, ama bazı lobiler bu yaptığımız çalışmalarda BOTAŞ’ı ele
alarak, TPAO’yu ele alarak yargısız infaz yapıyorlar. Enerji Bakanlığına bağlı
KİT’lerin bir mahsuplaşma yapıldığı takdirde 6 katrilyon alacağı var. Biz
aslında alacaklıyız. TACİDAR SEYHAN (Adana) – Niye yapmıyorsunuz? K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Niye tahsil etmiyorsunuz parayı? TACİDAR SEYHAN (Adana) - Niye borç aldırıyorsunuz dış ülkelerden?
Niye yabancı bankalara faiz ödetiyorsunuz millete? ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – O
bizim belediyelerle yaptığımız nakit akışı konusunda… Bakınız, bazı arkadaşlarımız biraz önce dürüstlükten bahsetti
konuşurken, bazı arkadaşlar dürüstlükten
bahsetti. Dürüstlük yetmiyor. İki tane daha evrensel değer var dürüstlükle
beraber. Tutarlılık ve hakkaniyet. Dürüstlük, tutarlılık ve
hakkaniyet. Üç evrensel değerdir bu. Bu noktada tutarlı olunmadı. Dedi
ki mesela bir arkadaşımız: “2007 yılında zarar ediyor, niye indirim yapmadı?”
Tutarlılık… Bir on dakikalık konuşma içerisinde bir sürü tutarsızlık
sergilendi. Burada şuraya gelmek istiyorum: 2007 yılında petrol fiyatındaki
değişiklik dolardaki düşüşle beraber karşılandığı için, biz 2007 yılında doğal
gaza zam yapmadık. Ama şu anda sıfır kârla satıyoruz. TACİDAR SEYHAN (Adana) – Niye zamanında yapmadınız? ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) -
Bizden önce doğal gaz yüzde 50’yi aşan kârlılıkla satılıyordu vatandaşa. Biz
bunu 18’e düşürdük. ALİ KOÇAL (Zonguldak) – BOTAŞ’a geç Sayın Bakanım! BOTAŞ’a gelecek
misiniz? ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
BOTAŞ’ı anlatıyorum. Yüzde 18 kârla satıyoruz. TACİDAR SEYHAN (Adana) – Kârı varken niye indirim yapmadınız? ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Şu
anda yüzde 8’le satıyoruz çünkü petrol fiyatları 22 dolardan 150 dolara çıkınca
halkımızı korumak açısından biz fedakârlık yaparak bunu yaptık ve şimdi iniş
döneminde de gayet tabii ki inişi uygulayacağız. NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – 150’ye çıkmadı, biraz önce söyledim,
100’ün üstüne çıkmamış hiç! ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
Bizim milletimiz bu noktada yapılanları görüyor. Yani biz 4 bin kilometre çelik
boru döşemiştik doğal gazda, bunu 11 bin kilometreye çıkardık; 9 vilayetten
63’e çıkardık. Bunları işte, bu sizin güya beğenmediğiniz BOTAŞ yaptı ve şu
anda da dünyada çok önemli bir enerji oyuncusu olarak Nabucco
Projesi, Yunanistan-İtalya Hattı, Şahdeniz dâhil
olmak üzere bu projeleri de yanında kazandı. NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Onları niye dâhil ediyorsunuz? ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Bu
da onun KDV’si oldu. TACİDAR SEYHAN (Adana) – Mısır ne oldu Sayın Bakan? ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
Yani o 63 vilayete bunu götürürken Şahdeniz’i, BTC’yi de bu şekilde biz bitirmiş olduk. Her gün 1 milyon
varil petrol akıyor Ceyhan’a. Bu kolay bir iş değil. İşte bu çalışmaları… NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Kimin petrolü? ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
…daha evvelden Enerji Bakanlığında bakanlar tartışılırdı şimdi Enerji
Bakanlığında projeler tartışılıyor. Bu çok büyük bir gelişmedir. TACİDAR SEYHAN (Adana) – Mısır Boru Hattı’nı ne yaptınız Sayın
Bakanım? ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – O
da olacak, hepsi sırayla oluyor. Bunlar boyacı küpü değil, öyle daldır çıkar
olacak şeyler değil; bunlar dağlar tepeler aşılarak yapılıyor, bunlar
mühendislik hesaplarıyla, ekonomi hesaplarıyla beraber yapılıyor. TACİDAR SEYHAN (Adana) – Haberiniz vardır Suriye’de çalışmalar
durdu. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
Enerji Bakanlığının üç özelliği var: Yatırımcı bir bakanlıktır, işletmeci bir
bakanlıktır ve aynı zamanda bir servis bakanlığıdır. Yatırımcı bakanlığıdır
yatırımları ihmal edemez, servis bakanlığıdır altı saniye geciktiremez, aynı
zamanda işletmeci bakanlıktır kâr-zarar hesabı yapar ama görüyorum ki bütün
açıklamalarımıza rağmen nakit akışını kâr-zararla karıştıran arkadaşlarımız
var. NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Finansman gideri yok mu Sayın Bakan? ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
Nakit akışını… Finansman giderine maalesef… NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Bunlar ne? Zarara yazılmıyor mu bunlar? ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
Ben diyorum ki: İcabında, arzu ederseniz bütün ekibimle, arkadaşlarımızla
beraber sizlerin gruplarınıza gelelim, anlatalım. NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Ben KİT’teyim, KİT’te bütün raporlar
geliyor bize. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
Hepinizin ihtiyacı olmayabilir. İhtiyacı olan arkadaşlarımıza biz gelelim
anlatalım çünkü enerji meselesi millî bir meseledir, partiler üstü bir
meseledir bu. Yani bu mesele geleceğimizi ilgilendiren bir konudur. Onun için
ben bunu burada siyasi, dar bir çerçevede ele almak istemiyorum. Bu da bir
siyasettir. Gelelim, sizlerle konuşalım. NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – BOTAŞ’ın finansman giderleri milyarları
tutuyor, milyarları! ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
Yani nakit akışı, borç-alacak, kâr-zarar üçü ayrı şeyler. Bir şirket kârlı
olabilir ama nakit akışından sıkıntıya girebilir. NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Finansman gideri yok mu BOTAŞ’ın! ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – En
önemli sıkıntı nakit akışıdır. Bu noktada da para boşa gitmiyor, kimse parayı
cebine de atmıyor. Belediyelerin sokak aydınlatmasını yapıyoruz, diğerlerini
yapıyoruz; siz de o sokaklarda geziyorsunuz. Dolayısıyla, buradaki yatırımların
hepsinin karşılığı var. Mahsuplaşma yapıldığı takdirde de 6 katrilyon
alacağımız vardır. NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Yapın! K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yapın efendim! ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
Yapılıyor, bunlar yapılıyor. Şu anda, EGO’nun özelleşmesi de dâhil,
mahsuplaşmalara Sayın Başbakanımızın direktifi oldu; bu da yapılacak. Bu da bir
bütçe tekniğidir. Bunun da bir vakti zamanı var. Bu da bizim bir yoğurt yiyiş
tarzımız. Biz bunu bu şekilde görüyoruz. Biz, bu şekilde yapacağımızı
söyleyerek göreve geldik; o bakımdan, çalışmalarımız bu. Bakınız, size bir başka yenilik daha söyleyeyim. Bunu ben tipik
bir bütçe konuşması olarak yapmıyorum yani bilgilendirme açısından söylüyorum.
500 kilovata kadar herkes kendi tesisatını kurabilir izin almadan. 500 kilovat,
yaklaşık olarak yüz elli daire yapar. Yüz elli dairelik bir sitenin elektriğini
kendiniz, güneşten, rüzgardan üretmeniz mümkün ve
çifte sayaç da takıldığı zaman, fazlasını bize satacaksınız, gerisini biz alabileceğiz.
Antalya’da bir site düşünün. Bu sitede bir ay, bilemedin iki ay kalırsınız veya
üç ay kalırsınız; geri kalan zamanda, orası, elektriğini üretip bize
verebilecek durumda. Böyle bir yasayı çıkarttık yani bütün tüketicilerin
üretici olma şansı var yani bu şansı biz milletimize sağlamış olduk; bu, çok
önemli bir gelişme. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Bir tek Antalya örneği
veriyorsunuz, başka yer yok mu? ENERJİ VE TABİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – O
bakımdan, heyecan verici bu çalışmalarda sizin de katkınız oldu; aslında, ben
size teşekkür borçluyum. O bakımdan, biz bu çalışmayla Türkiye'nin geleceğini
inşa ediyoruz. TAYFUR SÜNER (Antalya) – Tarım arazisinde yapıyorsunuz. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
Evet, tarım arazisi değil orası. TAYFUR SÜNER (Antalya) – Tarım arazisi… ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
Bakınız, Antalya’daki pek çok otel ya portakal bahçesi ya mandalina bahçesidir,
greyfurt bahçesidir. Antalya’nın ihtiyacı vardır. TAYFUR SÜNER (Antalya) – Maki topluluğu olan o kadar çok yer var
ki elektrik santrali yapacak. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
Antalya’nın ihtiyacı vardır. Orada TAYFUR SÜNER (Antalya) – Fabrika yapmayın, doğal gaz çevrim
istasyonu yapmayın. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
Orada su alan, vişne yetiştirilen bir yer vardı. Gene, Tarım Bakanlığının,
Çevre Bakanlığının uzmanlarıyla da görüştük, tekrar gözden geçirdik ve o
santrali yaptık. AKİF AKKUŞ (Mersin) – Yanlıştan dönmek erdemdir Sayın Bakan. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – O
santrali alan kişiler, aynı zamanda yanına da sera yapacaklar -atık ısıdan-
gene tarıma hizmet edecek ama farklı biçimde. TAYFUR SÜNER (Antalya) – O tarım arazisini aslında çok önce
aldınız Sayın Bakan. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Bu
iş bilme meselesidir. Yani biz bunu ağırlığımızı koyduk ve yaptırdık,
sorumluluğu benimdir, isterseniz Yüce Divana verin. Bundan sonrasını da aynı
şekilde yapacağız bunların, bu kadar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Şimdi, burada… Ama size şöyle ifade edeyim: Yani başlattığımız
çalışmalar burada hep dar bir çerçevede ele alınıyor. Bir enerji diplomasisi
sürdürüyoruz biz Türkiye olarak. Yani Türkiye’nin kaynakları yok gibi
gözüküyor, aslında olduğuna inanan biriyim. Bu hâliyle bir enerji aktörü,
enerji oyuncusu hâline geldi. Bir enerji diplomasisi sürdürülüyor. Bir yandan
eski mahkemelerle uğraşıyoruz. Enerji hukukuyla ilgili ayrı bir sahayı ele
aldık. Milyarlarca dolarlık tahkimler, baş belası, başka dönemlerin, eski
dönemlerini sorunlarını çözüyoruz. NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sizin zamanınızda olanlar, sizin
zamanınızda! Siz el koydunuz! ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Öbür
tarafta enerji ekonomisiyle uğraşıyoruz, halkımıza bunu daha ucuz bir şekilde,
daha temiz bir şekilde vermeye çalışıyoruz. Bunlar öyle kolay işler değil ve
daha evvel yapılmayan işleri yapıyoruz. Bunu yaparken de gayet tabii ki yepyeni
bir enerji düzenine girdi dünya. Artık, enerjiyi ben yine de partiler üstü bir
konu olarak ele almayı arzu ediyorum. NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Doğru, doğru. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) -
Onun için bunu gruplarınıza gelelim, biz, size, arkadaşlarımıza anlatalım veya
burada biz siyasi parti farklılığı görmüyoruz. OKTAY VURAL (İzmir) – Biz de sana anlatalım. NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Bir de bizi de dinleyin ama. OKTAY VURAL (İzmir) – Gel anlatalım sana. Gel anlatayım. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) -
Çocuklarımız için, torunlarımız için çevre, gıda ve enerji, bu “trilemma” dediğimiz noktayı ele almamızda yarar var ve bunu
yaparken… AKİF AKKUŞ (Mersin) - Sayın Bakanım, bir de bizi dinleyin siz. OKTAY VURAL (İzmir) – Dinleyelim arkadaşlar. Sen milletvekillerini dinle, boş ver. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) -
Şimdi, bizim burada yaptığımız çalışmalarda… Tabii ki laf atmayı seversiniz ama benim bu söylediklerimden hiç
olmazsa belki enerji olarak kullanabileceğiz yeni yatırımlar olabilir; evinizde
kullanabilirsiniz, köyünüzde kullanabilirsiniz, imalathanenizde
kullanabilirsiniz. Biz bir yerde yanlış yöne giden bir trenin raylarını doğru
yöne çevirdik, sıkıntı bu. AKİF AKKUŞ (Mersin) – Çevirmeyin. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) -
Tabii ki bunu yaparken ayaklara bastık. OKTAY VURAL (İzmir) – Boru hattı döşediniz. NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Dağ fare doğurdu, dağ fare. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) -
Bakınız, şöyle söyleyeyim size: Bizim dönemimizde irili ufaklı, en küçüğünden
en büyüğüne kadar 60 binin üzerinde ihale yapıldı, anlatabildim mi? Bunların
içinde beş yüz yirmi firmayı biz yasakladık, beş yüz yirmi tane canı sıkılan
adam var bize. Ayrıca doğal gazda birtakım lobilerde birtakım menfaat
gruplarını karşımıza aldık. TACİDAR SEYHAN (Adana) - Yanınıza aldıklarınız da var Sayın Bakan. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) -
Ama biz memleketimiz için… Memleketimizin geleceğini inşa ediyoruz.
Çocuklarınızın torunlarınıza yarın o 2025 yılında bitecek kontratlara karşı
yerli kaynakları harekete geçirmeye çalışıyoruz. Bu arada enerji verimliliğiyle ilgili bir çalışma başlattık,
“ENVER” diye bir proje başlattık. Bu proje, aslında, gene partiler üstü,
kulüpler üstü, fikirler üstü ayrı bir proje bu. Yani bu proje de bütün
Türkiye'de tuttu. Ampul değişiminden tutun “ENVER Motor Hareketi” diye
başlatılan, yalıtım dâhil, bu çalışma oldu. Bakınız, enerji konusunda 4 dolarlık yatırım yapacağınıza 1
dolarlık verimlilik çalışması yapın, 1 dolarlık ve bu çalışmayla, sanayide
kullanılan elektriğin yüzde 70’i motorlarda kullanılıyor. NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Yasa görüşülürken iki yıl daha serbest
bıraktınız ithalatı. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
Ama biz motorlarımızı iyi seçmemişiz zamanında. Çocuklarımıza ayakkabı alırken
hani bir numara büyük alırız ya motorları da büyük almışız. Mesela sanayicimiz,
üretimde -ülkemize bakıyorum- bin dolarlık gayrisafi millî hasıla
üretmek için NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Yüksek teknoloji var orada. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
Demek ki burada bir yanlışımız var, verimlilik konusunda üzerinde durmamız
lazım. Dikkat ederseniz ben “tasarruf” demiyorum. “Tasarruf” kelimesi
menfi anlaşılabiliyor. Yani iki lambanın birini söndürün değil, iki lambanın
ikisini de yakın, hatta üçünü de yakın adam gibi, ama verimli yakın. O
bakımdan, verimlilik konusunun üzerinde ciddi duruyoruz, yalıtım konusunda
ciddi duruyoruz. Seksen bir vilayeti, misyoner gibi arkadaşlarımızla il il dolaşarak bu verimlilik hareketini tutturduk çok şükür.
Özellikle ev hanımları başta olmak üzere, bu ampul değişimini, yalıtımı, beyaz
eşyadaki verimsiz eşyaların millete satılmasını, bunları düzelttik. Çok şükür
iyi gidiyor. NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – İki yıl daha serbest ithalatı… Önerge
verdik, kabul etmediniz. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
Ama size şunu ifade edeyim ki, bu yapılanlar tabii ki yeterli değil, tabii ki
eksiklerimiz var, ama size şunu söyleyeyim: Bir enerji bakanının karnesinde
dört tane temel ders vardır: Elektriğin var mı? Kömürün var mı? Doğal gazın var
mı? Petrolün var mı? TACİDAR SEYHAN (Adana) – Hepsi zayıf! ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
Biz size sıkıntı çektirtmedik, kimseyi battaniyeyle de oturtmadık, tamam mı?
Kimseyi battaniyeyle oturtmadık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) “Kriz var, kriz
var.” dendi. Bakınız, size şunu söylüyorum: O da olmuyor, olmayacak. Buna
inandığınız sürece… Benim, sizin aklınızın içine girecek durumum yok, siz
inanmanıza devam edin. Biz de çalışmalarımıza devam edin. NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Kriz size yaradı zaten, elektrik tüketimi
azaldı. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Bu
arada, tabii, size şunu ifade etmeyi ayrıca bir görev düşünüyorum. ATİLA EMEK (Antalya) – Sayın Bakan, karnedeki yolsuzlukları
unuttunuz ama. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Çünkü, hani bir yerde “yenilenebilir” enerji ile “yenilir”
enerji bazen karıştırılıyor. Size şunu da ifade edeyim: Şimdi, bütün bu
yenilenebilir enerjiden sonra, rüzgâr, güneşten sonra, jeotermalden sonra yeni
bir enerji türü var. Çok kişi buradan bölgesine selam gönderiyor, ben de şunu
söyleyeyim: Yeni bir enerji türü var, o da yenilebilir enerji, o da fındık.
Birbirimizi yiyeceğimize fındık yiyelim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Hem
kalorisi var hem içinde, ayrıca kömürde, petrolde olmayan selenyumundan,
fosforundan demirine kadar… Güzel, o da bir tabii kaynak, o da bir yeni enerji
türü, yediğiniz takdirde üşümezsiniz. Ben, size, birbirimizi yiyeceğimize
fındık yiyelim diye de bunu da ayrıca tavsiye etmek istiyorum. Cevap kısmında cevaplamadığım kısımlar var, onun farkındayım. NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Çok var çok. Ordu’ya selam! ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
Cevaplamadığım kısımları soru-cevap kısmında cevaplandıracağım. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan… AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Bakan, ölüm kuyularından
da söz eder misiniz. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
Hepinize saygılar sunuyorum, bütçemizin hayırlara vesile olmasını diliyorum. Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) ATİLA EMEK (Antalya) – Sayın Bakan, yolsuzlukları unuttunuz ama! BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Güler. Şahsı adına, aleyhinde, İstanbul Milletvekili Ufuk Uras. (DTP sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakikadır. Buyurunuz. MEHMET UFUK URAS (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli konuklar; ben
de, bu kriz ortamında, krizden çıkış yok, tek başına ya hep beraber ya hiç
birimiz diyen İstanbul Dudullu’daki Birleşik Metal
İşçileri Sendikası üyesi arkadaşlarımı kutlamak istiyorum. Enerji deyince, halkımız doğal gaz ve elektrik fiyatlarını
anlıyor. Neden? Çünkü, son aylarda elektrik ve doğal
gaza yapılan zamlar insanları çağ dışı tasarruflara zorladı. Enerjiyle ilgili kurumlar 2009 bütçesinde yaklaşık yüzde 2,6 pay
alabiliyor. Enerji Bakanlığının bütçe büyüklüğünün Diyanet İşleri Başkanlığına
ayrılan ödeneğin beşte 1’i düzeyinde olması çok tuhaf değil mi? Kemal Derviş döneminden gelen ve bugün yaşadığımız sıkıntıların
esas sebebi olan yasaları hepimiz biliyoruz. 2001 yılında IMF’in
zoruyla çıkarılan bu yasalardan bir tanesi de 4628 sayılı Elektrik Piyasası
Kanunu. Yedi yıldır yürürlükte olan bu Kanun yüzünden kamu enerji alanında
yatırım yapmıyor, yapamıyor, yaptırılmıyor. Bu nedenden dolayı yedi yıl içinde
kamunun Türkiye kurulu gücü içindeki payı yüzde
74,3’ten yüzde 58,6’ya gerilemiş durumdadır ve bu gidiş son derece vahimdir. 2001 yılında bu Yasa çıktıktan sonra kamu enerji alanında yatırım
yapma işini serbest piyasaya bırakmıştır. Peki, serbest piyasa ne yapmıştır?
Serbest piyasada özel şirketlere lisans verilmeye başlandığı 2002 yılında
31.346 megavat olan Türkiye kurulu gücü ancak ve ancak
9 bin megavat artabilmiştir. Bu 9 bin megavatın büyük kısmı 2002 öncesi yapılan
anlaşmalardan dolayı kamunun olup özel sektörün yatırımı ise sadece ve sadece
3.094 megavattır. Yani kamu kanun eliyle yatırım yapmazken, özel sektör de
yatırım yapmamıştır. Böylece şu an Türkiye kurulu gücü
40.835 megavat kadardır. Belirlenen talep artışı ise 13 bin megavattır. Açık 4
bin megavat civarındadır. Peki, bu açık nasıl kapatılmıştır? Rakamlar bize 1
Ağustosta devreye giren Dengeleme ve Uzlaştırma Yönetmeliği ile oluşan
karaborsa elektrik piyasasının, üç ayda bir otomatiğe bağlanan elektrik
zamlarının, doğal gaza bağlı elektrik üretiminin ve dolayısıyla da yine üç ayda
bir yapılan doğal gaz zamlarının nedenini anlatıyor. 2002 yılında elektrik üretiminin yüzde 37,8’ini sağlayan özel
sektörün payı yüzde 50’nin üzerine çıkıyor. Sonuç ne peki? Zam. Açık ve net bir
şekilde bu kanunlar ve enerjide serbest piyasa elektrik zamlarını önümüze
koyuyor. Bundan sonra da getireceği ortada. Doğal gaz, ithal kömüre dayalı santraller 2002 yılında kurulu
gücün yüzde 40’ını oluştururken, 2007 yılı itibarıyla yüzde 45’i aşmıştır. 2001
yılından bu yana enerji alanındaki serüven bizi dışa, doğal gaza ve fosil
yakıtlara bağlı bir enerji kaosuna tutsak etmiştir. Rakamlar bellidir. AKP, bizden önce yapılmış anlaşmalar diyemez.
İktidara geldiklerinden bu yana yürütmeye devam ettikleri bu politika ve
uygulamalarla enerjide doğal gaza, ithal kömüre, fosil yakıtlara bağımlılığı
artırmıştır. Bu akla uygun olmayan politikaların sonucunda ise 1 Ocak 2008 – 1
Ekim 2008 dönemi itibarıyla elektrik fiyatlarına 3 kez yapılan zam sonucunda 1
kilovat saat elektriğin çıplak bedeli yüzde 65, her şey dâhil bedeli ise yüzde
56,13 artmıştır. Peki, enerji bütçesini oluştururken, elektrik piyasasında oluşan
karaborsa düzendeki zararlar da düşünülmüş müdür ya da çantacı lisansçıların
verdiği zararlara yönelik bir pay düşünülecek mi? Peki, bu enerji bütçesiyle, Hükûmet, önümüzdeki yıl bize neler vadediyor? 2009 yılı bütçesindeki enerjiyle ilgili kurumların bütçe
büyüklüğüne bakıldığında, DSİ’nin ödenek miktarının
2008 yılı bütçesine göre yüzde 17, Petrol İşleri Genel Müdürlüğünün yüzde 19
artırıldığı, Enerji Bakanlığı bütçesindeki artışın ise yüzde 11,9 olduğu
belirlenmiş. 2007 yılında yüzde 29,1 olan payının 2008’de yüzde 30, 2009’da ise
yüzde 30,9 olması öngörülüyor. Böylece, enerji alanında kamunun yapacağı toplam
sabit sermaye yatırım tutarı, 2008 yılında gerçekleşmesi beklenen 3,5 milyar
YTL’den -küçük bir artışla- 3,7 milyar YTL’ye çıkarılıyor. Enflasyon etkisinden
arındırılmış gerçek parasal değer ölçümüne ulaşmak için kullanılan sabit
fiyatlarla yatırım tutarlarına bakıldığında ise bu artışın da gerçekçi olmadığı
ortaya çıkıyor. Kamu sabit sermaye yatırımları içinde enerji sektörünün payının
sabit fiyatlara göre 2008 ve 2009 yıllarında yüzde 7,4 ve yüzde 2,3 oranında
azalması bekleniyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. MEHMET UFUK URAS (Devamla) – Tabii. Bu rakamlar bize gösteriyor ki kamu yine yatırım yapmayacak, zaten
4628 yüzünden de yapamayacak. Özel sektörün insafına, tekeline bırakılmış bir
enerji politikasıyla karşı karşıyayız. Bu yine demektir ki, Hükûmet,
2009 yılında elektriğe zam yapmaya devam edecek, başka çaresi yok; şapkadan
tavşan çıkarmayacak ise. Sayın Bakan “Hayatın temeli topraktır.” dedi, Edip Cansever de “İnsan yaşadığı yere benzer. O yerin toprağına,
suyuna benzer.” diyordu. Su su olmaktan, toprak toprak olmaktan çıkınca insan da insan olmaktan çıkıyor. Hepinize kolaylıklar diliyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Uras. Sayın milletvekilleri, on ikinci turdaki konuşmalar
tamamlanmıştır. Şimdi soru-cevap işlemine geçeceğiz. 24 sayın milletvekili sisteme girmiştir. Eğer uygun görürseniz ilk
20 kişiye yarım dakika hak tanıyarak herkese soru sorma olanağı tanıyabilirim. ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Yarım dakikada soramayız ki. YILMAZ TANKUT (Adana) – Soramayız… BAŞKAN – Ya da o zaman gene 10 kişiye on dakika, eğer öyle uygun
görüyorsanız; peki. SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, süre sizin elinizde, yirmi
dakika soralım, ne olur yani! BAŞKAN – Cevaplar da var efendim. Şimdi, Sayın Yeni, Sayın Tankut, Sayın Paksoy, Sayın Özdemir, Sayın Sönmez, Sayın Köse, Sayın
Işık, Sayın Varlı, Sayın Güvel ve Sayın Ağyüz, birer dakika süreniz var. Buyurunuz Sayın Yeni. AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Bakanım, Adalet ve Kalkınma Partisi
döneminde petrol aramalarına ne kadar bütçe ayırdınız? Ne kadar petrol rezervi
bulunmuştur? Geçmiş dönemle yani AK PARTİ İktidarı öncesi dönemle mukayese eder
misiniz? Karadeniz’deki petrol çalışmaları ne durumdadır? İkinci sorum: Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü 600 milyon ton kömür
artışının elde edildiğini sizin sözlerinize dayanarak ifade etti. Gerçekten
sadece ilave 600 milyon ton linyit kömür rezervi mi bulundu, yoksa daha fazla
mıdır? Üçüncü sorum: Doğal gaz indirimini ne zaman yapacaksınız? Dördüncü sorum da: Nükleer santral çalışmalarının son durumu
hakkında bize bilgi verir misiniz? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yeni. K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Arkadaşlar, bu bir çanak sorudur! AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Kemal Ağabey, bizim orada Çanakçı Ahmet
vardı… AHMET YENİ (Samsun) – Ayıp oluyor, İdare Amirine yakışmıyor! BAŞKAN – Sayın Tankut… YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Sayın Bakan, Bakanlığınızın on ili pilot kabul ederek her eve
tasarruflu ampul dağıtma kampanyasında son durum nedir? Bu ampuller dağıtılmış
mıdır, miktarları nedir? Kendi görev alanı içerisinde olmamasına rağmen,
Elektrik Etüt İdaresinin ampul alımını yaptığı ve bu alım ihalesi ve
şartnamesinde de şaibe olduğu iddiaları doğru mudur? Bu ihale şartnamesinin Tekfen’e göre hazırlandığı, bu yüzden de bir dünya devi
olan Philips’in bu ihaleye giremediği iddiası doğru
mudur? Elektrik Etüt İdaresi Genel Müdürünün Tekfen
Genel Müdürünün yakın arkadaşı olduğu iddia edilmekte ve ilk başta Tekfen’in bir ampul için 2,5 YTL fiyat verdiği ancak Philips’in 1,5 YTL teklif yapacağını açıklaması üzerine her
şeyin gizli yapılarak bu ampullerin Tekfen’den kaç
liraya alındığının açıklanmadığı söylenmektedir. Ayrıca, bu ampullerin Maliye
Bakanının çocuklarının şirketleri vasıtasıyla alındıkları iddia edilmektedir.
Bütün bu iddialar doğru mudur? Açıklarsanız sevinirim. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tankut.
Sayın Paksoy… MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim. Sayın Bakan, Afşin-Elbistan Termik Santrali (B) Ünitesine Sivas
Kangal’dan 450 bin ton kömür getirme işi bir firmaya verilerek kara yoluyla
getirilmesine başlanmıştır. Ancak, Afşin-Elbistan Santralinde 1 ton kömürün
çıkartma maliyeti 6 YTL’ye olduğu hâlde, Sivas Kangal’dan getirilen 1 ton
kömürün getirilme maliyeti 63 YTL’dir. Ayrıca, getirilecek olan 450 bin ton kömür
(B) ünitesinin beş günlük tüketiminin miktarıdır. Yapılan bu iş ne maksatla
yapılmıştır? İki: İmtiyazlı şirketlerden olan Kayseri ve Civarı Elektrik AŞ’nin
mevzuat gereğince yüzde 10 olarak alınmakta olan Enerji Fonu katkı payı
kesintisi hangi teknik veya hukuki gerekçe ve mevzuat değişikliğine dayalı
olarak yüzde 1’e düşürülmüştür? Bu oran düşürmeyle 2004 ve 2005 yıllarında
Enerji Fonu katkı payı olarak kamuya şirket tarafından verilmesi gereken 42,8
trilyon lira firmanın kullanımına bırakılmış mıdır? Ayrıca, AKP Hükûmeti öncesinde Başbakanlık ve Bakanlık Teftiş Kurulu
Bakanlık ile Kayseri ve Civarı Elektrik… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Paksoy. Sayın Özdemir… HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Enerji Bakanına
soruyorum: Seçim bölgem Gaziantep köylerinde yaptığım gezilerde köylerimizin
elektriklerinin sık sık kesildiğini gördüm. Bu
kesintiler vatandaşlarımızı üzmekte ve elektrikli ev aletlerini bozmaktadır.
Trafoları yenileme ve büyütme gibi projeniz var mıdır? İkinci sorum: Güney Ege Enerji İşletmeleri Şirketi Enerji
Bakanlığına karşı dava açmış ve kazanmıştır. Tazminat tutarı 92 milyon YTL’dir.
Buna itiraz ettiniz mi? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özdemir. Sayın Sönmez… FEHMİ MURAT SÖNMEZ (Eskişehir) – Sayın Bakan, dünya bor rezervinin
yüzde 70’inden fazlasının ülkemizde olduğu bilinmektedir. Binlerce ürünün
üretiminde yer alan, gittikçe önemi artan bor madeniyle ilgili geçtiğimiz
günlerde Avrupa Birliği Komisyonunda insan ve hayvan sağlığına zararlı, üremeye
olumsuz etkili toksik madde kararı alınmıştır. 1) Bu kararın hazırlık aşamasında ve alınma aşamasında Hükûmetinizin bilgisi olmuş mudur? 2) Avrupa’da üretim yapan birtakım deterjan üreticisi büyük
firmaların girişimi ve kulisiyle alındığı iddia edilen bu kararın engellenmesi
yönünde Hükûmetinizin herhangi bir çabası ya da
girişimi olmuş mudur? 3) Bu kararın bilimsel temellerinin olmadığını ortaya koymak
bakımından bu konuda bir karşı bilimsel çalışma yapılmakta mıdır? 4) Avrupa Birliği Komisyonunun bor madeniyle ilgili olarak almış
olduğu bu kararı kaldırmak için hangi çalışmalar yapılmaktadır? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sönmez. Sayın Köse… ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım, 17 Aralık 2007’de WOW Otel’de İsrailli Bakanla
toplantı yaptınız mı? Toplantı içeriği nedir? Otel faturasını hangi grup ödedi? Adıyaman’da enerji nakil hatlarının yer altına taşınması
çalışmaları yapılıyordu. Bu, ne aşamadadır? Bütün Adıyaman’da enerji nakil
hatları yer altına taşınacak mıdır? Taşınacaksa bu ne zamana kadar
gerçekleşecektir? Adıyaman’da şu anda kaç tane petrol kuyusundan petrol
çıkarılmaktadır? Günlük olarak kaç varil petrol çıkmaktadır? Adıyaman’da yeni
petrol kuyusu aramaları devam etmekte midir? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Köse. Sayın Işık… ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkürler Sayın Başkanım. Sayın Bakana üç sorum var: 1) Tavşanlı GLİ’den vatandaşlarımızın
doğrudan toz kömür alamadıkları, bazı fabrikalara tahsisat yapıldığı için de
toz kömür yakanların, kalorifer yakan kalorifer sahiplerinin toz kömür
yakamadıkları için mağdur oldukları, buna karşın fazla tahsisat yaptıran
fabrikaların da ihtiyaç fazlası kömürü Tavşanlı veya başka yerlerde karaborsa
fiyatla sattırdıkları iddiaları doğru mudur? Doğruysa bu fabrikalar
hangileridir? Bu haksız kazancın ve mağduriyetin önüne geçebilir misiniz? 2) GLİ ve SLİ’nin 2007 ve 2008
yıllarında hazineden ne kadar alacağı bulunmaktadır? Bu işletmeler
iktidarlarınız döneminde ne kadar kredi kullanmışlar ve bu amaçla ne kadar faiz
ödemişlerdir? 3) 2009 yılında GLİ ve SLİ’ye hangi
özelliklerde, kaç personel alımı planlanmıştır? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Işık. Sayın Varlı… MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakana soruyorum: ÇEAŞ ve Kepez ile ilgili davalar tahkime
gitti. Bununla ilgili sonuç nedir? Hangi hukuk bürosuna görev verilmiştir?
Verdiğiniz hukuk bürosuna bugüne kadar ne kadar ücret ödenmiştir? Bunun
kaybedilmesi durumunda Türkiye’nin kaybı ne olacaktır? Yine birçok kez konuşmalarınızda “Petrol bulduk, petrol bulduk.”
diyorsunuz. 2002 yılı ile 2008 yılı arasındaki petroldeki artışın miktarını
söyler misiniz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Varlı. Sayın Güvel… HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım. Sayın Bakanım, Adana trafo Merkezinde iki adet mevcut trafoya
ilave olarak yeni bir adet trafo tesisi yapmak gerekliliği Enerji Mühendisleri
Odasının Çukurova Bölgesi Enerji Forumu Sonuç Bildirgesi’nde yer almıştı. Adana
ilinin artan enerji ihtiyacının daha kaliteli ve kesintisiz olarak
karşılanabilmesi için Bakanlığınızca herhangi bir çalışma yapılmakta mıdır? İkinci sorum: Sayın Bakanım, Rusya’dan gaz alımıyla ilgili, BOTAŞ,
formül değişikliyle devleti ne kadar zarar ettirmiştir, açıklar mısınız? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Güvel. Sayın Ağyüz… YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakan, doğal gazın ucuzlatılmasını düşünüyor musunuz?
Ucuzlatma dönemi olarak mahallî seçimleri mi bekliyorsunuz? Ayrıca, göreve geldiğinizde önünüzde bulduğunuz, Gazexport tahkime gitmişti. Neden yeniden BOTAŞ yetkilileri
zeyilnameler ve protokoller metninde yer alan formülleri değiştirme gereği
duydu? Demin dediniz ki: “Ben önümde buldum anlaşmaları.” Bu zeyilnamelerde,
protokollerde değişiklik yapan sizin döneminiz değil mi? Fiyat artışlarını siz
sağlamadınız mı? Bunlardan neden bahsetmiyorsunuz? Ankara Büyükşehir Belediyesi EPDK’nın ve
Rekabet Kurulunun kararlarına niye uymuyor? Padişah mıdır, despot mudur? Doğal gaza dayalı elektrik üretim oranı yüzde 65’lere çıkmış. Bu,
dışa bağımlılık değil midir? Ayrıca, çiftçilerimiz sulama elektrik borçlarını ödeyemiyorlar.
Siz zam yapmaktan vakit bulup da bu çiftçilerin sorunlarıyla neden
ilgilenmiyorsunuz? (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Ağyüz. Sayın milletvekilleri, son bir soru daha… Sayın Aydoğan… ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Bakan, enerji zammının beş yıl beklenmesini hangi ekonomik
mantıkla izah ediyorsunuz? Zam, öngörülmeyen nedenlerle mi bekletildi yoksa
bugünler öngörülmedi mi? Balıkesir - Bandırma’da Maliye Bakanının çocuklarının ortağı
olduğu AB firmasının ithal kömüre dayalı termik santral kurma izinleri
almasında nüfuzunun etkisi olmuş mudur? Balıkesir – Bandırma ve Gönen’de kurulması düşünülen çimento
fabrikalarının çevre ve insan sağlığına zararları düşünülüyor mu? Avrupa Birliğinin terk ettiği çimento üretiminin ülkemizde
yoğunlaşmasının nedenini açıklar mısınız. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aydoğan. Buyurunuz Sayın Bakan. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu)-
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Burada sondan başa doğru gideyim, Sayın Ağyüz’den
itibaren. Bu formüldeki değişikliği tabii ki biz ele aldık çünkü 40 milyara
yakın, kullanmadığımız gazın, al ya da öde diye parası ödenecekti ancak biz
bunu hem sildirdik hem de formüldeki gelişmeyle zarar değil kâra geçirdik. Şu
andaki rakam 1,4’tür. Yalnız… YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Güldürmeyin Sayın Bakan. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu)-
İsterseniz gülün kardeşim, gülmek sizin elinizde. İster gülün ister inanın ama
ben size burada Türkiye Cumhuriyeti’nin Bakanı olarak bir şey söylüyorum. Size
bilgi getiren arkadaşları lütfen iyice bir etüt edin. Gerekiyorsa, arkadaşlarımızı
da uzman olarak sizlere verelim, bir daha bakın. HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Şeffaf olun, şeffaf olun! ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu)- Doğru
gördüğünüze inandığınız şeyler yanlış oluyor, bunu özellikle bilesiniz. YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Şeffaf değilsiniz. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu)-
Şeffaflık bu zaten. İndirim gayet tabii ki yapacağız. “İndirim yapmayı düşünüyor
musunuz?” sorusu şöyle olması lazım: Burada YPK’nın
aldığı bir formül var. Bu formüle göre konacak, rakam ne çıkıyorsa onu
yapacağız. Yani biz yapmıyoruz artık. Bundan sonra, tıpkı petrol fiyatı gibi,
bu şekilde hesap ediliyor. Bunun dışında, biz zammı bekletmedik. Beş yıl boyunca gerekmediği
için yapmadık. O zaman elektrik fiyatları, doğal gaz fiyatları yüksek
deniyordu. Göreve geldiğimizde biz OECD’nin en pahalı enerjisini kullanıyorduk
2002’de. YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Şimdi de öyle. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu)-
Yaptığımız tedbirlerle, şu anda ucuzlar arasındayız, hem elektrikte hem doğal
gazda. Kaynaklarını size gösterebilirim. Adresinize postalayayım isterseniz,
e-mail’inizi verin, onu size gönderelim. Dolayısıyla, şu anda biz ucuzlar arasındayız. En ucuz değil,
ucuzlar arasındayız. Bekletmedik, gerekmediği için yapmadık ve IMF’nin bize
verdiği para 6,4 milyar dolardı. Bizim bu şekilde sanayicimize, dar gelirli
vatandaşımıza, sizlere, bizlere, hepimize katkımız 20 milyar doların üzerinde
oldu, ekonomiye. Bunu özellikle bilesiniz. Bu da bağıştır, üstelik IMF’deki
gibi borç değil. Bunları biz ekonominin gereği olarak yaptık. Şimdi gerekti. ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Beş yıl beklediniz Sayın Bakan. Şu anda yüzde 50 zam yaptınız. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Şimdi
sıfır kârla satıyoruz. Sizin eski dönemde yüzde 50 kârla satılan şeyi biz 18’e
düşürdük, sonra 8’e düşürdük, şimdi sıfırla satıyoruz. AKİF AKKUŞ (Mersin) – Akaryakıt’da
düşürseniz Sayın Bakan. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Fiyat
düşmeye başlayınca bunu da gerçekleştireceğiz. Yani bunu özellikle bilesiniz. ÇEAŞ, Kepez meselesine gelince: ÇEAŞ, Kepez meselesinde birileri
ortaya bu lafı atıp duruyor. Bu milyarlarca dolarlık bir
mesele. Gayet kompetan bir ekip, bürokrat artı hukukçularımızla beraber
biz bu olayı takip ediyoruz. Tabii ki sorumluluk bizimdir, sorumluluk bizimdir.
Kaybedersek de kazanırsak da sorumluluk bizimdir. Aslında Bakanlığımızın
olmadığı hâlde benimdir de diyebilirim. Çünkü neticede, biz, bunu bakanlıklar
arası bir konuyla Türkiye Cumhuriyeti’ni savunuyoruz biz ama ilgili Bakan
olarak ben bunu üzerime almaya da hazırım ve inşallah da bunu kazanacağız. Bunu
size bildiririm ben. Burada size birtakım kişiler -tenzih ederek söylüyorum
sizleri- bu tip haberleri ortaya atarak acaba başka bir sonuca kaydırabilir
miyiz diye... Çünkü milyarlarca dolarlık bir mesele. Bunu
özellikle bilesiniz. Bunun dışında, bu oteldeki toplantıya gelince: Evet, o toplantıda
ben resmî bir toplantı yaptım. Bakanlığımın elemanları da vardı, yaptım
toplantıyı, İsrailli Bakanla görüştüm. Aynı toplantıyı geçen hafta bir defa
daha yaptım. Gene aynı toplandık, buluştuk, toplantı yaptık, resmî bir
toplantıydı. Çünkü Türk Hava Yollarının VIP salonu müsait değildi, yemek
vaktiydi, yaptık. Bu sefer de aynı şekilde toplandık. Yani bunu gayet açık bir
şekilde resmî olarak yaptık. Bir defasında başka bir firma verdi, Çalık verdi,
evet, ikincisinde de biz… İkisinde de biz verdik. İki bir bu şekilde oldu. TACİDAR SEYHAN (Adana) – Haa, Çalık
verdi değil mi Sayın Bakan? ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) –
Dolayısıyla bizim de… TACİDAR SEYHAN (Adana) – Faturayı Çalık verdi… ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) –
Bunlar nezaket kurallarına göre uygulanan şeylerdir. Uluslararası teamül,
terbiye, nezaket kurallarına uygun hareketlerdir ve millî çıkarlarımızı da göz
önünde tutarak biz burada Türkiye’nin projelerini görüştük. Bunun basına… Bunu,
ben, defalarca aradım hatta ilgili arkadaşımızı -ismini vermeyeyim milletvekili
arkadaşımızı- anlatmak için, çünkü bunlar, artık biz bazı bakanlarla bu uzun
süre içinde arkadaş gibi teklifsiz, tekellüfsüz görüşüyoruz ama burada
ülkemizin çıkarları esastır. Resmî bir toplantıydı. Bakanlığımızın elemanları
da bulundu. TACİDAR SEYHAN (Adana) – Çalık niye faturayı ödüyor? Devlet ödesin
Sayın Bakan. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Gizli
kapaklı bir toplantı değildir. Ülkenin çıkarları, projeleri görüşülmüştür. TACİDAR SEYHAN (Adana) – Neden Çalık ödüyor faturayı, neden? ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Benim
Bakanlığımın İstanbul’da yeri olmadığı için otelde görüştük. Otelin salonları
var. TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Bakan, neden Çalık ödüyor faturayı? OKTAY VURAL (İzmir) – “Parayı kim ödedi?” diye soruyor. K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Hayır, faturayı Çalık niye ödüyor? ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Durum
budur. OKTAY VURAL (İzmir) – Faturayı kim ödedi? Paranız yoksa verelim. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) –
Hayır, ikisi de… O da bizim, aynı zamanda Türkiye’nin projesidir. TACİDAR SEYHAN (Adana) – Yemek paranızı ödemekten âciz misiniz? ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) –
Türkiye’nin projesini özel de olsa, resmî de olsa enerji konusuyla ilgili
olduğu için ben bu toplantıya girmekte beis görmüyorum. Beis görmüyorum. Eğer,
siz… AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, soru sordular, cevabını almak
istemiyorlar. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) –
Bakınız, şimdi, buradaki mesele, ülkemizin bir enerji koridoru olması
noktasında, Samsun-Ceyhan da dâhil olmak üzere, doğal gaz boru hatlarıyla ortak
bir projedir. Bu ortak proje içinde taraflardan bir tanesi de o projeyle ilgili
olarak odur ama biz İsrailli Bakanla diğer konuları da görüştük, onu da
görüştük. Aynı gün… TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Bakan, Bakanlıkla iş yapan bir
firmaya fatura ödettiremezsiniz! ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Bana
akıl öğretmeyin! Ben ne olduğunu bilen bir adamım. TACİDAR SEYHAN (Adana) – Fatura ödetemezsiniz! ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Siz
iktidara gelirseniz bunu yaparsınız. TACİDAR SEYHAN (Adana) – Önce Alfa boru hattını verdiniz, ihale
ettiniz, sonra… BAŞKAN – Sayın Seyhan… ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Ben
size şöyle söyleyeyim… BAŞKAN – Sayın Seyhan, lütfen… ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Sayın
Başkan, eğer soru şeyi benim hakkımsa, sözümü... MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Soru soruyorlar, dinlemiyorlar Sayın
Başkan. BAŞKAN – Sayın Seyhan, lütfen açıklamayı dinleyiniz. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Size
şöyle ifade edeyim… YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Soruya cevap vermiyorsun ki! Sen
bildiğini söylüyorsun. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Aynı
gün ben İsrailli Bakanla da görüştüm, İranlı Bakanla da görüştüm. Yani biz
enerji konusunda bir enerji diplomasisi sürdürüyoruz. Ekibim, arkadaşlarım,
Bakanlıktaki elemanlarım, hepsi, bu işin nezaketini, usulünü, mevzuatını
bilecek arkadaşlarımız. Ben de devlette görevler aldım. Burada ülkemin çıkarları
doğrultusunda görüşmeleri yapıyorum. Bundan sonra da yapmaya devam edeceğim.
Bunu da özellikle bilesiniz. Evet, hepinize teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan. MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkanım, sorularımıza cevap
vermedi. BAŞKAN – Süreniz var. Ya siz devam edeceksiniz… ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Böyle
bir ortamda rahatlıkla cevap veremeyeceğim için bir kısmını yazılı vereceğim.
Ancak şunu ifade edeyim: Biraz önce hızlandırıcıyla ilgili bir arkadaşımız biraz müstehzi
bir tavırla, sanki ihalede bir şey varmış gibi ifadeleri kullandınız. Orada
hızlandırıcının ölçüsü 300 mikroamperken bin mikroampere çıkartılmış. Daha
güçlü… 2 bin ampere çıkarılmıştır. MUHARREM VARLI (Adana) – Onu kürsüde anlattın Sayın Bakan. Benim
soruma cevap verin. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) –
Anlatayım size. MUHARREM VARLI (Adana) – ÇEAŞ ve Kepezle ilgili hukuk bürosuna ne
kadar para ödediniz? Türkiye’nin kaybı yüzde ne kadar oldu? Onu soruyorum.
Cevap vermediniz. BAŞKAN – Sayın Varlı, sorunuzu sormuştunuz, cevabını alınız
lütfen. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – O
rakamı size yazılı olarak bildirebilirim. MUHARREM VARLI (Adana) – Petrolle ilgili soruya da cevap
vermediniz. BAŞKAN – Sayın Varlı… ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) –
Hangisiydi petrolle ilgili? Ne sordunuz? BAŞKAN – Sayın Varlı… ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) –
Bakınız, size o bilgi getiren arkadaşları bir defa daha irdeleyin. Onlara zaten
görev vermeyişimizin sebebi şu: Eğer bu arkadaşlarımız… OKTAY VURAL (İzmir) – Ajan mısınız? İnsanları takip mi
ediyorsunuz? ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Eğer
bu arkadaşlar kendi kurumlarının… OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan ajan mı? Milletvekillerine bilgi
getirenleri mi takip ediyor? ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) –
Bakın, hayır, hayır… Hiç öyle bir şey demiyorum. OKTAY VURAL (İzmir) – Özel ekip mi kurdunuz? ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) -
Bakın, şöyle izah edeyim: Bakın, bir kurumun elemanı bir hata varsa önce
amirine söyler, kalkıp başkalarına bilgi taşımaz. OKTAY VURAL (İzmir) – Bühtan yapmayın bilgiler getiriyorlar diye. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) –
Bakınız, siz de genel müdürlük yaptınız. OKTAY VURAL (İzmir) – Kim bilgi getiriyorsa onu açıklayın. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Bak,
siz de genel müdürlük yaptınız. Hatta sizin döneminizdeki meselelere girmek
istemiyorum, işin nezaketi icabı. OKTAY VURAL (İzmir) – Girelim! Hodri meydan! Varsa yüreğin
girelim! ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) –
Girmek istemiyorum. Bakın, sizin… OKTAY VURAL (İzmir) – Senin İGDAŞ Müdürü olduğun zamandan girelim. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) –
Bakın… Bakın… Şöyle izah edeyim… Şöyle izah edeyim… OKTAY VURAL (İzmir) – İGDAŞ Müdürü olduğun zamandan girelim. BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen açıklamayı sakin bir
şekilde dinleyiniz. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Bir
kurum elemanı eğer yanlış gördüğü bir şey varsa önce amirine gösterir. Bilgiyi
oraya buraya incelemeden vermez. Bakın, aradaki farkı söylüyorum size: Biri şurada… MUHARREM VARLI (Adana) – Rakam 3 misli Sayın Bakanım. Oradaki
rakam 3 misli, 3 misli… BAŞKAN – Sayın Varlı… OKTAY VURAL (İzmir) – BOTAŞ’la ilgili, gel girelim hadi! BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, Bakanın rahatlıkla
açıklama yapmasına izin veriniz. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Ben,
şimdi şöyle söyleyeyim: Evraklarda tahrifat yaparak birtakım şeyler yapmak
aslında hiç kimseye yakışmaz ama ben size saygımdan… OKTAY VURAL (İzmir) – Varsa, formül kazığından başlayalım. Varsa,
beyaz enerjiden başlayalım, ak enerjiden. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) -
…arkadaşlarımıza saygımdan dolayı konulara girmek istemedim. BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen, karşılıklı konuşmadan cevaplarınızı
veriniz. Lütfen… OKTAY VURAL (İzmir) – Kimin Mercedes’iyle nereye gittiğini
söyleyeyim. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) –
Şimdi, buradan söyleyeceğimiz şeyler içinde, burada Türkiye Petrollerinin
yatırıma harcadığı şey 850 milyon YTL’dir, iç ve dış. Aşağı yukarı 8 kat
yatırımı artmıştır. Buradaki amacımız yerli kaynaklarımızı gün ışığına
çıkarmaktır ve bunun için de yoğun bir çalışmayı sürdürüyoruz. Sayın Tankut’un sorduğu sorunun… Hemen hemen tamamı size yanlış verilmiş Sayın Tankut.
MUHARREM VARLI (Adana) – Hepsi mi yanlış bunların Sayın Bakan? ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Biz 4
milyon 800 bin ampul dağıttık. Piyasadaki fiyatı 6 ila 9 YTL iken biz bunu
1,66’ya aldık ve bunun yetkisini, enerji verimliliği konusunda ENVER Projesi
çerçevesinde böyle yaptık ve bu büyük de tasvip gördü. Tasvip gördü. Buna devam
edeceğiz ve bu zaten tuttuğu için de belki de buna ihtiyaç duymadan -diğer
kurumlar da bunu üzerlerine aldılar- zaten her ev halkı 100 vat yerine 20
vatlık ampulü kullanarak zaten 80 vat avantajlı olacaklar ve bu ihaleyi… AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Bakan, hatalarınızı da kabul edin bir
de. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Bu
ihaleyi Devlet Malzeme Ofisi yaptı. Bilgilerinizin hangisini düzelteyim ben
şimdi. Yani hepsini düzeltmeye kalksam, hepsini kırmızı kalemle çizmeye kalksam
ortaya bir şey kalmayacak. Onun için size bilgi getiren arkadaşları bir çek
edin, çek edin. Bakın, bu arkadaşlarımız sizinle bizim aramızı açıyorlar.
Üzüldüğüm nokta bu. HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Gaziantep’te köylerimizin elektrikleri
devamlı kesiliyor. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Ona
bakacağız. Şu anda… BAŞKAN – Sayın Bakan, süremiz… HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Neden kesiliyor? Niye kesiliyor
efendim? ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Sayın
Milletvekilim… BAŞKAN – Sayın Güler… ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Sayın
Milletvekilim, bu bahsettiğiniz noktayı şu anda -TEDAŞ bana bağlı- TEDAŞ’la görüşeceğim. HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sağ olun. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Ama
iletim hatlarımız noktasında bir sorun yok. SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Diyarbakır’da da durum perişan
Sayın Bakan. SIRRI SAKIK (Muş) – Size oy vermeyen köylerin elektriğini kasıtlı
kesiyorsunuz. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Bizim
ayrıca köylerle ilgili başlattığımız BELDES projesinde de köylere ağırlık
verdik. Oralara da kablolar döşeniyor. Ama bildiğiniz gibi… BAŞKAN – Sayın Güler… Sayın Bakanımız… HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Vatandaş üzülüyor efendim. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) –
Sebebi şu… HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – “Şehrin kesilmiyor, bu köylülerin
kaderi mi?” diyorlar bize. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) –
Hayır, hayır, sebebi şu: Eskiden bir köyde bir ampul yansın, karanlıktan
kurtulsun diye gitmiştir… BAŞKAN – Sayın Güler, süremiz bitti efendim. Lütfen
sonra erdirirseniz. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Öyle
mi? Peki, tamam. BAŞKAN – Teşekkür ederiz. OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Buyurunuz. OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, Sayın Bakan, grubumuzdaki
milletvekillerine el kol işareti yaparak “sizin döneminizdekilerle de ilgili
şeyleri nezaketen anlatmıyorum.” dedi. Ne varmış dönemimizle ilgili? Ne yaptık
bugüne kadar? ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Siz
biliyorsunuz. BAŞKAN – Sayın Vural, usulümüz öyle değil, lütfen. OKTAY VURAL (İzmir) - Senin yaptıklarını biliyorum. BAŞKAN – Sayın Vural… Sayın Vural, lütfen… OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır, Sayın Başkanım, bir dakika... AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Bakana saygılı olun biraz. BAŞKAN – Bir dakika… Yerinize oturunuz ve size bir dakika süre
vereceğim. Lütfen… Usulümüz öyle değil, lütfen… BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Neye istinaden söz vereceksiniz? FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sataşma var, sataşma. Sataştı. BAŞKAN – Buyurun. III.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR 1.- İzmir Milletvekili Oktay
Vural’ın, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler’in,
konuşmasında partisine sataştığı iddiasıyla konuşması OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim. Sayın Bakan, soru soran milletvekillerine kendi hesap vereceğine
“sizin döneminizde ne olduklarını nezaketen söyleyemiyorum.” diyor. Altı yıldır
iktidardasın, Bakansın, ne yaptın? Eğer bir hukuksuzluk varsa… Bizim dönemimizde Enerji Bakanlığı
bizde miydi ki bizim grubumuza hitap eden…. AHMET YENİ (Samsun) – Kimdeydi? OKTAY VURAL (İzmir) – Ne varmış ya? Ne varmış? Bilmeden
konuşuyorsun! BOTAŞ’ta benim Genel Müdürlüğüm sırasında, on sekiz yıl önceki bir
konu. Şerefle yaptım, bugüne kadar bir tane davayla karşılaşmadım. Senin İGDAŞ
dosyalarını bir açalım, bakalım! ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) –
Açalım, beraber açalım! OKTAY VURAL (İzmir) – Biz boru hattı döşediğimiz zaman sen soba
borusu zannediyordun. (MHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Gazı da ne zannediyordun sen? AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan… BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, böyle bir üslupla
konuşulmaz. OKTAY VURAL (İzmir) – Mavi Akım’dan dolayı, formül kazığından
dolayı hesap vereceksiniz, evet, hesap vereceksiniz! (AK PARTİ sıralarından
sıra kapaklarına vurmalar, MHP sıralarından alkışlar) (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) OKTAY VURAL (İzmir) – Siz eğer hakkınızdaki bu konularla ilgili
iddialardan dolayı aklanmak istiyorsanız, Meclis soruşturması önergesi verelim,
Meclis soruşturmasını kuralım. BAŞKAN – Sayın Vural, süreniz sona ermiştir. Sayın Vural… OKTAY VURAL (İzmir) – Yüce Divana gidip gitmeyeceğinize
milletvekilleri karar versin, buyurun. Hadi! BAŞKAN – Sayın Vural, süreniz sona ermiştir, lütfen… KADİR URAL (Mersin) – Bir nezaketsizlik yapın, Sayın Bakanım, bir
nezaketsizlik yapın, ne yaptıysak çıkartın. OKTAY VURAL (İzmir) – Yürü! Yürü! BAŞKAN – Usule uygun davranınız, yoksa müzakerelerimizi düzgün
yapamayacağız. Lütfen sayın milletvekilleri… ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) –
Heyecanınız geçtikten sonra daha iyi anlarsınız! OKTAY VURAL (İzmir) – Sen ne anlarsın? KADİR URAL (Mersin) – Çıkartın ne yaptıysak. BAŞKAN – Lütfen… KADİR URAL (Mersin) – Bir nezaketsizlik yapın canım! Açıklasın ne
varsa. II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam) 1.- 2009 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/656) (S. Sayısı:
312) (Devam) 2.- 2007 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi
ve Eki Raporlarının
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/622, 3/521) (S. Sayısı: 313)
(Devam) A) ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI
(Devam) 1.- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2007 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı B) ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU (Devam) 1.- Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2007 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı C) ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ
(Devam) 1.- Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2007 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı D) ELEKTRİK İŞLERİ ETÜT İDARESİ
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam) 1.- Elektrik İşleri Etüd İdaresi Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Elektrik İşleri Etüd İdaresi Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı E) TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU
(Devam) 1.- Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2007 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı F) MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ (Devam) 1.- Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2007 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı G) PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam) 1.- Petrol İşleri Genel Müdürlüğü
2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Petrol İşleri Genel Müdürlüğü
2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi sırasıyla on ikinci turda
yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım. ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Bakan, bayram haftasında Çalık
grubuna iki petrol kuyusu ruhsatı verdiniz mi vermediniz mi? Hem de cumartesi
günü toplantı yaptınız mı yapmadınız mı? OKTAY VURAL (İzmir) – Onların Çalık’ı! ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Önergeme niye yanıt vermiyorsunuz? BAŞKAN – Sayın Milletvekilimiz, lütfen… Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2009 yılı merkezi yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: 20- ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANLIĞI 1.– Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ Kodu Açıklama (TL) 01 Genel Kamu
Hizmetleri 360.161.500 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 762.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 350.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik
işler ve Hizmetler 106.137.500 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. GENEL
TOPLAM 467.411.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının 2009 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının 2007 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum: A – C E T V E L İ
(YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 432.115.324,00 - Toplam Harcama : 380.800.510,37 - Ödenek Dışı Harcama : 478.420,74 - İptal Edilen Ödenek : 51.793.234,37 BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2007 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2009 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: 42.05- ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME
KURUMU 1.– Enerji Piyasası Düzenleme
Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ Kodu
Açıklama (TL) 01 Genel Kamu
Hizmetleri 5.632.060 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 143.600 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 700.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir 04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 87.964.340 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir GENEL TOPLAM 94.440.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Gelir cetvelini okutuyorum: G E L İ R
C E T V E L İ KOD
Açıklama
(TL) 03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 86.518.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Diğer
Gelirler 8.922.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 09 Red ve İadeler (-) -1.000.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 94.440.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2009 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2007 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Enerji Piyasası Düzenleme
Kurumu 2007 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum: A – C E T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 117.454.024,86 - Toplam Harcama : 84.903.008,03 - İptal Edilen Ödenek : 32.551.016,83 BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. (B) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum: B – C E T V E L İ (YTL) - Bütçe Tahmini : 95.137.840,00 - Yılı Net Tahsilatı : 128.439.416,99 BAŞKAN– (B) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun 2007 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümleri
kabul edilmiştir. Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2009 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: 40.26- ULUSAL BOR ARAŞTIRMA
ENSTİTÜSÜ 1.– Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü
2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ Kodu
Açıklama
(TL) 04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 8.565.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. GENEL
TOPLAM 8.565.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Gelir cetvelini okutuyorum: G E L İ R
C E T V E L İ KOD
Açıklama (TL) 04 Alınan Bağış
ve Yardımlar ile Özel Gelirler 7.015.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Diğer
Gelirler 1.250.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 8.265.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Ulusal Bor Araştırma Enstitüsünün 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir. Ulusal Bor Araştırma Enstitüsünün 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 2.– Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü
2007 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum: A – C E T V E L İ
(YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 7.623.000,00 - Toplam Harcama : 6.884.540,77 - Ödenek Dışı Harcama : 1.332.548,05 - İptal Edilen Ödenek : 2.071.007,28 BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. (B) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum: B – C E T V E L İ
(YTL) - Bütçe Tahmini : 7.303.000,00 - Yılı Net Tahsilatı : 6.254.025,58 BAŞKAN– (B) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Ulusal Bor Araştırma Enstitüsünün 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir. Eletrik İşleri Etüt
İdaresi Genel Müdürlüğünün 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: 40.39- ELEKTRİK İŞLERİ ETÜT
İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.– Elektrik İşleri Etüt İdaresi
Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ Kodu Açıklama
(TL) 01 Genel Kamu
Hizmetleri 9.737.500 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 371.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 38.281.500 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir GENEL TOPLAM 48.390.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Gelir cetvelini okutuyorum: G E L İ R
C E T V E L İ KOD
Açıklama (TL) 03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 2.516.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 43.890.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Diğer
Gelirler 484.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 46.890.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğünün 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir. Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğünün 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 2.– Elektrik İşleri Etüt İdaresi
Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum: A – C E T V E L İ
(YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 34.889.000,00 - Toplam Harcama : 33.070.242,61 - İptal Edilen Ödenek : 1.818.757,39 BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. (B) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum: B – C E T V E L İ
(YTL) - Bütçe Tahmini : 31.299.000,00 - Yılı Net Tahsilatı : 30.347.778,15 BAŞKAN– (B) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğünün 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir. Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: 40.27- TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ
KURUMU 1.– Türkiye Atom Enerjisi Kurumu
2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ Kodu
Açıklama
(TL) 01 Genel Kamu
Hizmetleri 9.391.700 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 315.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir 04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 72.152.600 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir 07 Sağlık
Hizmetleri 309.700 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. GENEL
TOPLAM 82.169.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Gelir cetvelini okutuyorum: G E L İ R
C E T V E L İ KOD
Açıklama (TL) 03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 8.807.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Alınan Bağış
ve Yardımlar ile Özel Gelirler 73.169.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Diğer
Gelirler 193.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 82.169.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir. Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 2.– Türkiye Atom Enerji Kurumu
2007 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum: A – C E T V E L İ
(YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 67.091.939,02 - Toplam Harcama : 48.510.904,20 - İptal Edilen Ödenek : 18.581.034,82 - Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 5.531.686,41 BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. (B) cetvelinin genel
toplamlarını okutuyorum: B – C E T V E L İ
(YTL) - Bütçe Tahmini : 65.075.000,00 - Yılı Net Tahsilatı : 55.967.291,24 BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun 2007 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri
kabul edilmiştir. Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğünün 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: 40.40- MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ 1.– Maden Tetkik ve Arama Genel
Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ Kodu
Açıklama (TL) 01 Genel Kamu
Hizmetleri 59.432.500 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 181.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 800.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 167.488.500 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir GENEL
TOPLAM 227.902.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Gelir cetvelini okutuyorum: G E L İ R
C E T V E L İ KOD
Açıklama
(TL) 03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 5.670.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 220.802.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Diğer
Gelirler 330.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 226.802.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Maden Tetkik ve Arama Genel
Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum: A – C E T V E L İ
(YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 193.314.883,22 - Toplam Harcama : 151.817.419,18 - İptal Edilen Ödenek : 41.497.464,04 - Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 17.022.432,81 BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. (B) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum: B – C E T V E L İ
(YTL) - Bütçe Tahmini : 176.753.000,00 - Yılı Net Tahsilatı : 175.901.261,73 BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: 20.92 - PETROL İŞLERİ GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ 1.– Petrol İşleri Genel Müdürlüğü
2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ Kod
Açıklama (TL) 01 Genel Kamu
Hizmetleri 1.459.500 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 200.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 3.955.500 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. GENEL
TOPLAM 5.615.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir. Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Petrol İşleri Genel Müdürlüğü
2007 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum: A – C E T V E L İ
(YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 4.231.500,00 - Toplam Harcama : 3.753.019,94 - Ödenek Dışı Harcama : 156.447,65 - İptal Edilen Ödenek : 634.927,71 BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Böylece, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumu, Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü, Elektrik İşleri Etüt İdaresi
Genel Müdürlüğü, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Maden Tetkik ve Arama Genel
Müdürlüğü ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğünün 2009 yılı bütçeleri ile 2007 yılı
kesin hesapları kabul edilmiştir. Hayırlı olmalarını temenni ediyorum. Sayın milletvekilleri, on ikinci tur görüşmeleri tamamlanmıştır. On beş dakika ara veriyorum. Kapanma Saati : 16.47 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati:17.02 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU KÂTİP ÜYELER: Fatoş
GÜRKAN (Adana), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
35’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum. 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2007 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz. II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam) 1.- 2009 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/656) (S.
Sayısı:312) (Devam) 2.- 2007 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi
ve Eki Raporlarının
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/622, 3/521) (S. Sayısı: 313)
(Devam) H) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI 1.- Dışişleri Bakanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Dışişleri Bakanlığı 2007 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı I) AVRUPA BİRLİĞİ GENEL
SEKRETERLİĞİ 1.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2007
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı İ) ADALET BAKANLIĞI 1.- Adalet Bakanlığı 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Adalet Bakanlığı2007 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı J) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE
TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU 1.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş
Yurtları Kurumu 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile
Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı K) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ
BAŞKANLIĞI 1.- Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2007 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı L) YARGITAY 1.- Yargıtay 2009 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi 2.- Yargıtay 2007 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı M) DANIŞTAY 1.- Danıştay 2009 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi 2.- Danıştay 2007 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde. Şimdi, on üçüncü tur görüşmelere başlayacağız. On üçüncü turda, Dışişleri Bakanlığı, Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği, Adalet Bakanlığı, Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş
Yurtları Kurumu, Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı, Yargıtay, Danıştay
bütçeleri yer almaktadır. On üçüncü turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın
üyelerin isimlerini okuyorum: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa
Milletvekili Onur Öymen, Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, Zonguldak Milletvekili
Ali İhsan Köktürk, Mersin Milletvekili İsa Gök, Afyonkarahisar
Milletvekili Halil Ünlütepe, Kırklareli Milletvekili
Turgut Dibek; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Deniz
Bölükbaşı, Konya Milletvekili Faruk Bal, Aydın Milletvekili Recep Taner,
Isparta Milletvekili Nevzat Korkmaz; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Egemen Bağış, Çankırı Milletvekili Suat Kınıklıoğlu, Kırşehir Milletvekili Abdullah Çalışkan, Konya
Milletvekili Ali Öztürk, Denizli Milletvekili Mithat
Ekici, Konya Milletvekili Harun Tüfekci, Düzce
Milletvekili Metin Kaşıkoğlu, Tekirdağ Milletvekili
Tevfik Ziyaeddin Akbulut; Demokratik Toplum Partisi
Grubu adına İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel,
Batman Milletvekili Ayla Akat Ata, Hakkâri
Milletvekili Hamit Geylani. Şahısları adına: Lehinde Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç,
aleyhinde Rize Milletvekili Mesut Yılmaz. Şimdi, ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa
Milletvekili Sayın Onur Öymen’e aittir. Buyurunuz Sayın Öymen. (CHP sıralarından
alkışlar) OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, bütçesi görüşülecek ama
Sayın Dışişleri Bakanı yok! Bütçesi görüşülecek, Sayın Dışişleri Bakanının
burada olmasını bekleriz. Yani, bütçesinde bile bulunmayan bir bakan!.. (CHP sıralarından “Namazdadır.” sesleri) BAŞKAN – Sayın Hükûmetin olması usule
göre yeterli oluyor. OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, Sayın Bakanın bütçesi… BAŞKAN – Herhâlde gelir. OKTAY VURAL (İzmir) – Herhâlde, sorulara cevap verecek Adalet
Bakanı değil. BAŞKAN – Buyurun Sayın Öymen. Süreniz on iki dakikadır. CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (Bursa) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığının ve Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin
2009 yılı bütçesiyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Meclis Grubu adına
görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum. Sayın Dışişleri Bakanı, Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı
konuşmada Türkiye'nin Avrupa Birliğiyle ilişkilerine öncelik verdiğini
söylemişti. O nedenle izin verirseniz önce Avrupa Birliğiyle ilişkilerden söz
edelim. Son zamanlarda, gerek Türkiye’de gerek yurt dışında Türkiye-Avrupa
Birliği ilişkilerinde bir yavaşlama olduğu, bir duraklama olduğu kanaati
yaygındır, biz de aynı kanaati paylaşıyoruz. Biz isteriz ki, Türkiye'nin bir
millî davası hâline gelen, yıllardan beri iktidar ve muhalefet partilerinin
desteklediği Avrupa Birliği üyeliği konusunda Hükûmet
daha aktif, daha sonuç alıcı bir tavır içine girsin. Ne yazık ki, hem Türkiye’den
hem Avrupa’dan kaynaklanan bazı sıkıntılar olduğunu görüyoruz. Mesela, 5 Kasım
tarihinde Avrupa Birliği Komisyonu tarafından yayınlanan İlerleme Raporu’na
baktığımızda on bir müzakere başlığının açılmamasının sebebi olarak Türkiye'nin
gerekli ön hazırlıkları yapmamış olması gösteriliyor. Biz Avrupa Birliği Uyum
Komisyonunda bu konuda üst düzeydeki uzmanlardan, bürokratlardan bilgi aldık,
onlara da sorduk, onlar da teyit ettiler. Belli ki Türkiye’den kaynaklanan bir
gecikme var. On bir başlığın hazırlığının yapılamamış olmasını biz bir eksiklik
olarak görüyoruz. Üç yıl olmuş müzakerelere başlayalı, hâlâ daha gerekli
yasaları hazırlayamamışsınız. Bunu bir eksiklik olarak görüyoruz. Değerli arkadaşlarım, bunu yalnız biz söylemiyoruz. Yurt dışında
Türkiye'nin üyeliğini destekleyen çok önemli kuruluşlar var. Bunlardan bir
tanesi International Crisis
Group. Bunların 15 Aralık tarihinde hazırladığı
rapora bakınız, o raporda çok açık bir şekilde “Ulusal Program, Adalet ve
Kalkınma Partisi içinde Avrupa’ya kuşkulu bir bakış olduğunu yansıtıyor.”
diyor. “Erdoğan ve AKP’nin AB’ye ilgisi azalmıştır.” diyor. “Hırvatistan’ın
Avrupa Birliği müzakerelerini yürüttüğü kadronun tam yarısı kadar kadroyla
Türkiye çalışıyor.” diyor ve aynı zamanda Türkiye'nin vadettiği
114 kanunun sadece 19’unun yasalaştığını söylüyor. Gerçekten bu dikkat çekici
bir tablodur ve Türkiye'nin Avrupa Birliği ilişkilerini geciktiren bir
unsurdur. Şimdi, işin hazin tarafı şu: Bütün bu eleştirilere karşı Hükûmet savunma yapacağına, eleştirilere cevap vereceğine
kalkıp muhalefeti eleştiriyor “Muhalefet yüzünden bu işler gecikti.” diyor. Biz
Avrupa Birliği yetkilileriyle görüşmek için Brüksel’e gittiğimizde yabancı
gazeteciler bize dediler ki: “Sizin Dışişleri Bakanınız, Avrupa Birliğiyle
ilgili bütün sorunlarından muhalefeti sorumlu tutuyor.” Bunu çok yadırgıyoruz,
gerçekten bunun son derece yanlış bir değerlendirme, yanlış bir tavır olduğunu
söylüyoruz. Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliği bizden ne istiyor? İlerleme
Raporu’nu açtığınız zaman diyor ki: “Milletvekili dokunulmazlığını kaldırın.”
Hiçbir AB ülkesinde adi suçlar için milletvekilleri dokunulmazlık zırhıyla
korunmaz. “Siz yapıyorsunuz, kaldırın.” diyorlar. Ulusal Program’a
bakıyorsunuz, bir satır yok bunun kaldırılacağına dair. Sayın Başbakan altı
sene önce vadetti, hiçbir sonuç çıkmadı. Diyor ki Avrupa Birliği: “Yargı bağımsızlığını sağlamak için
Adalet Bakanını ve Müsteşarını Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulundan çıkarın.”
Buna da atıf yok Ulusal Program’da, bundan hiç bahis yok. Başka ne diyor İlerleme Raporu? Orada yedi paragraf Türkiye’deki
yolsuzluklara ayrılmış. Avrupa Konseyinin GRECO Raporu’na atıfta bulunuyor. 46
sayfalık rapor ve o raporda diyor ki: “Türkiye, yolsuzluklarda Avrupa’nın en
ileri noktasına ulaşmış bir ülkedir.” 21 tane tavsiyede bulunuyor Hükûmete. En son raporda görüyoruz ki bunların 7’sini
sadece yapmış Hükûmet, onlar da tali konularda. Başka pek çok önerisi var Avrupa Birliğinin; çoğunu biz de
paylaşıyoruz ama bazılarını da paylaşmıyoruz, bazılarına itiraz ediyoruz.
Mesela, öyle hükümler var ki, okuduğunuz zaman şu kanaate varıyorsunuz: Sanki
Türkiye’yi askerler idare ediyor. Bu doğru mu? Bu Mecliste yıllardan beri görev
yapıyoruz. Herhangi birinize askerler bir kere bir konuda “şöyle oy verin” diye
telkinde bulundular mı? Türkiye’nin en yüksek siyasi makamı yüce Meclistir. Yani biz böyle Türkiye’yi askerler idare ediyor
gibi görüşlerin çok yersiz olduğunu, gerçek dışı olduğunu savunuyoruz. Hükûmet ne diyor? Bu raporu çok dengeli bulduğunu söylüyor.
Bu tepkileri bizden çok Hükûmetten bekleriz, onların
görevidir. Biz Meclis için konuşabiliriz, siz de Hükûmet
için diyorsanız ki “Bizim kararlarımızı da askerler etkilemiyor.”, o zaman
rapordaki bu gibi hükümlere karşı çıkacaksınız. Değerli arkadaşlarım, aynı şekilde üst düzeydeki yargı
organlarının başkanlarından şikâyet ediyor rapor, onların konuşmalarından
şikâyet ediyor. Beğenirsiniz beğenmezsiniz, ama yargıya saygı göstereceksiniz.
Nasıl başka ülkelerin kendi yargınıza saygı göstermesini bekliyorsanız, siz de
Türkiye’nin yargısına saygı göstereceksiniz. Buna kim tepki gösterecek? Buna da
Hükûmet tepki gösterecek. Biz gösteriyoruz, Hükûmet göstermiyor. Şimdi, değerli arkadaşlarım, bazı gelişmeler bizi çok rahatsız
ediyor. Fransa Cumhurbaşkanı kalkıyor diyor ki: “Türkiye hiçbir zaman üye
olmamalıdır, çünkü Asya ülkesidir.” Hükûmet ne tepki gösteriyor?
“Bunları kamuoyu önünde söylemeyin.” diyorlar. Yani esasına mı itiraz ediyorsunuz,
basına söylenmesine mi itiraz ediyorsunuz? Esasına tepki gösterin. “Türkiye
yarım yüzyıldan fazla zamandan beri Avrupa kuruluşlarına üyedir.”deyin. “Bu
sözleri kabul etmiyoruz.” deyin. “Kıbrıs’ı üye yaptınız, hangi haritada Kıbrıs
Avrupa kıtasında gösteriliyor?” deyin. Bu sözlerin hiçbiri yok, hiçbiri yok. Şimdi, değerli arkadaşlarım, ciddi sorunlardan biri şu: Kıbrıs’ı
da Türkiye’nin Avrupa Birliği ilişkileri bağlamıştır. Bu Hükûmet
zamanında Hükûmet taahhütte bulunmuştur 2004 yılının
Aralığında ve o günden bu güne Türk Hükûmetinin
attığı bazı adımlar, Türkiye’nin Avrupa Birliği ilişkilerinde Kıbrıs ipoteğini
yaratmıştır. 29 Temmuz 2005 tarihinde Hükûmet Ek
Protokol’ü imzalamıştır. Şimdi size diyorlar ki: “İmzaladınız uygulayın.”,
uygulayamıyorsunuz. Üç seneden beri Meclise onay için getiremiyorsunuz. Getirmemeniz
doğru çünkü bu Meclisin, iktidar partisi dâhil, Kıbrıs’ın Rum kesiminin
meşrulaştırılması sonucunu verecek bir protokolü onaylayacağına biz de ihtimal
vermiyoruz. O zaman? O zaman buna tepki göstereceksiniz! Niye buna izin
verdiniz? Niye buna izin verdiniz? Şimdi değerli arkadaşlarım, Fransa tek başına beş müzakere
başlığını durdurdu, bloke etti. Dün Fransız yetkilileriyle konuştuk ve dedik
ki: “Şimdiye kadar herhangi bir ülkenin müzakere sürecinde Fransa bir başlığı
veto etti mi? Bir örnek verin.” Veremediler! Veremediler! De Gaulle’ün vaktiyle İngiltere’yi veto ettiği -başka koşullar
altında- örnek bir yana, bir ülkeyle müzakerede bir başlığı veto etmemiş,
Türkiye’yle beş başlığı veto ediyor. Niye? “Efendim, çünkü bu başlıklar
Türkiye’yi tam üyeliğe götürürmüş!” Hani amacımız tam üyelikti? Hani bizim
imzaladığımız anlaşmalarda tam üyelik hedefi belirtiliyordu? Buna ne tepki
gösteriyorsunuz? Buna da tepki yok! Yani tepkisiz bir ülke hâline geldik bu Hükûmet zamanında. Türkiye’ye herkes her türlü haksızlığı yapabilir ama kimse ona
tepki göstermez! Sesiniz çıkacak. Türk hükûmetinin
sesi cumhuriyet tarihi boyunca gür çıkmıştır. Gür çıkmıştır. Hiçbir Türk hükûmeti haksızlıklar karşısında bu kadar sessiz
kalmamıştır. Sayın Yılmaz burada. O zaman Avrupa Birliğinden gelen
haksızlıklara nasıl tepki gösterdiğini hepimiz hatırlıyoruz. Siz niye
gösteremiyorsunuz? Siz niye gösteremiyorsunuz? Avrupa Konseyi dokuz başlığın müzakeresini yıllardan beri tutuyor.
Bu Kıbrıs’la ilgili olarak engellenen başlıklar hariç. Dokuz başlıkla ilgili
müzakerede komisyona yetki vermiyor. Niçin sağlayamıyorsunuz? Niçin bunun
peşine düşmüyorsunuz? Niçin bunun müzakeresini yapmıyorsunuz? Değerli arkadaşlarım, bu gerçekler şunu gösteriyor: Bir taraftan
içeride sıkıntımız var, bir taraftan Avrupa Birliğinden gelen sıkıntılar var.
Sayın Başbakanın tabiriyle söyleyeyim değerli arkadaşlarım; hiç kuşkunuz
olmasın, Avrupa Birliği şu sırada Türkiye'nin ümüğünü sıkıyor! Ümüğünü sıkıyor!
“IMF’ye direniyoruz.” diyorsunuz, Avrupa Birliğinden gelen bu haksızlıklara da
direneceksiniz. Değerli arkadaşlarım, haksızlıklara direnme unsuru yok Ulusal
Program’da. Ne var? Başka şeyler var. Diyor ki mesela: “Din özgürlüğünün
önündeki engeller kaldırılacaktır.” Türkiye’de, değerli arkadaşlarım, din
özgürlüğünün önünde engeller mi var? Bizim bundan haberimiz yok! Kürsü burada,
Sayın Bakandan rica ediyoruz buyursun çıksın, Ulusal Program’da devlet görüşü
olarak yazılan Türkiye’de din özgürlüğünün önündeki engelleri şuradan bir
anlatsın, biz de öğrenelim. Değerli arkadaşlarım, Kıbrıs var. Kıbrıs’ta 2003 programını açın,
diyor ki: “Politikamızın esası tarafların egemen eşitliği üzerine çözüm
aramaktır.” Bu son programa bakıyoruz “egemen eşitliği” lafını çıkartmışlar.
Tek taraflı taviz, daha müzakere bitmeden tavizi vermişsiniz. “Egemenlik” lafı
yok, bir kelimeyle yok. Nasıl yaparsınız bunu? İşte, program böyle şeyler içeriyor. Açıyorsunuz
sayfalarını “yürürlükteki kanunlar uygulanacaktır” gibi laflar. Böyle reform
olur mu? “Yürürlükteki kanunları uygulayacağız.” diyerek bir reform programı
çıkarabilir misiniz insanların içine? Şimdi Kıbrıs’la müzakere yapılıyor. Ne yapılıyor bilmiyoruz.
Meclisin haberi yok, muhalefetin haberi yok. Bir tek şey biliyoruz, Kıbrıslı
lider çıkmış diyor ki: “Kofi Annan Planı ölmüştür.” Hani sizin politikanızın
esası Kofi Annan Planı’nın gerisine gitmemekti. Yani Kıbrıslılar kendileri için
Kofi Annan Planı’ndan daha kötüsünü mü kabul edecekler? Tam tersine, belli ki
biz Kofi Annan Planı’nda verdiğimizden daha fazla taviz vereceğiz. Bir de
hakaret ediyor. Yani bir taraftan “Kofi Annan Planı ölmüştür.” diyor, bir
taraftan söyleyeyim size ne diyor 15 Nisan 2008’de: “İşgal ve sömürgecilik
bitmeden, Ankara’nın siyaseti değişmeden çözüm yolu açılmayacaktır.” Kim diyor?
Rum lider diyor. Siz ne diyorsunuz buna karşı? Hiçbir şey demiyorsunuz, hiç.
Tepkiniz yok. Yunanistan Dışişleri Bakanı ne diyor: “Türkiye Kıbrıs’ta
işgalcidir.” Siz ne tepki gösteriyorsunuz? Tepki yok. Değerli arkadaşlarım, bu
gidiş gerçekten çok kaygı vericidir. Son olarak şunu da söyleyeyim Kıbrıs’la ilgili: Orams davasını hiç duydunuz mu? Orams
davası Kıbrıs’ta son derece ciddi sonuçlar doğurabilecek bir davadır.
Yabancıların Kuzey Kıbrıs’ta mal satın almasını engelleyen bir hukuki süreç
başlamıştır, Kıbrıs’ta başlamıştır. Avrupa Adalet Divanına taşınmıştır. Avrupa
Komisyonu ve Avrupa Adalet Divanı savcısı… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. ONUR ÖYMEN (Devamla) – Tamamlıyorum. …Rumlara hak vermiştir ve bu dava, bu şekilde sonuçlanırsa 6 bin
İngiliz ailesi Kıbrıs’taki mallarını Rumlara teslim edecekler, etmeyenler
Avrupa’da para ve hapis cezasına çarptırılacak. Türkiye'nin buna tepkisi nedir hiç
duydunuz mu şimdiye kadar? Orams davasıyla ilgili
olarak Türkiye'nin tepkisini duymadınız. Yurt dışındaki soydaşlarımıza sahip
çıkacağız. Yalnız Batı Trakya’daki değil, Avrupa’daki vatandaşlarımız değil,
Kafkaslarda yaşayan ve Türkiye’deki vatandaşlarımızın akrabası olan insanlar
var Abhazya’da, Osetya’da,
başka yerlerde, bunlara sahip çıkacağız, bunların insan haklarını savunacağız. Ermenistan konusuyla ilgili birkaç cümle söyleyeceğim: Değerli
arkadaşlarım, Sayın Cumhurbaşkanımız gitti Ermenistan’a, o ziyaretten bu yana
ne sonuç aldık? Ermenilerin toprak işgalinin sona erdirilmesi konusunda gelişme
oldu mu? Olmadı. Soykırım konusunda? Olmadı. Ne oldu? Bir tek gelişme oldu:
Ermenistan Cumhurbaşkanı, Başbakanı, Yukarı Karabağ’ın bağımsızlığını ilan edeceğini
söylediler. Bizim tepkimiz ne oldu? Sayın Bakan diyor ki: “Yeni Ermeni yönetimi
çok olumlu bir yaklaşım içerisinde...” (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bitiriniz Sayın Öymen.
ONUR ÖYMEN (Devamla) – Bitiriyorum. “…bundan çok memnunuz.“ diyor Ermenistan’ın tutumundan. Memnun
olduğu Ermenistan açıkça diyor ki: “Soykırım mücadelemizi iki misline
çıkaracağız ve Yukarı Karabağ’ın bağımsızlığını ilan edeceğiz.” Şimdi Sayın Bakana soruyorum: Buna ne tepki gösterdiniz? Değerli arkadaşlarım, bir iki kelimeyle şunu söyleyeyim:
Türkiye'nin bazı millî davaları vardır ve bundan da önemlisi millî haysiyeti
vardır. Kalkıp da birileri tarihimizde atalarımızın suç işlediğini, katliam
yaptığını ilan ederse buna tepki göstermek hepimizin görevi. Sayın Başbakan
tepki gösteriyor, ana muhalefet tepki gösteriyor, MHP tepki gösteriyor, Sayın
Cumhurbaşkanı ne diyor? Sadece “İnsanların görüşlerini açıklama özgürlüğü
vardır.” Eksik. Siz tarihimize sahip çıkacaksınız, milletin onuruna sahip
çıkacaksınız, atalarımızı suçlayan ifadelere tepki göstereceksiniz. Biz bunu
bekliyoruz ve böyle bir tepki gelmediği için Dışişleri Bakanlığı belki
tarihinde ilk defa bocalıyor, iki gün arayla, birbiriyle çelişen açıklama
yapıyor. Bir gün Cumhurbaşkanımızın söylediği doğrultuda açıklama, iki gün
sonra Başbakanın söylediği açıklama. Sayın Bakan ne diyor? “Efendim, bu
açıklama müzakerelerimizi zedelemiştir.” Müzakereleri zedelemeyi bir tarafa
bırakın, bu açıklamanın özüne taraftar mısınız karşı mısınız? Siz bu ülkenin
Dışişleri Bakanısınız. Lütfen bir tavır takının. Bir tutum izleyin. Değerli arkadaşlarım, Irak’la ilgili görüşlerimizi çok söyledik,
fakat anlaşılan hiçbir etkisi yok. Irak’ın PKK’ya karşı tek bir adım atacağının
işareti yok, Amerika’nın işareti yok, sadece Türkiye'ye nasihat veriyorlar… BAŞKAN – Sayın Öymen… ONUR ÖYMEN (Devamla) – Bitirdim Sayın Başkan, bitirdim. “Bunları affedin.” diyorlar, “Evlerine gönderin.” diyorlar. Sanki
Türkiye'de bir yargı sistemi yok. Bizim mesajımız şu: “Siz Anayasa’dan
kaynaklanan yükümlülüklerinizi yerine getirin.” Son bir cümle, değerli arkadaşlarım, Türkiye Batı medeniyetinin
bir parçasıdır. Siz Medeniyetler İttifakı’nda İspanya’yla masaya oturduğunuz
zaman, başka bir medeniyetin temsilcisi olarak oturuyorsunuz. Hangi medeniyet?
Biz Atatürk’ten beri Batı medeniyetinin bir parçasıyız. Siz Sayın Bakandan rica
ediyorum. İspanya Başbakanı Zapatero’nun karşısında
hangi medeniyetin temsilcisi olarak oturuyorsunuz? Cumhuriyetin medeniyet
anlayışından vaz mı geçtiniz? Cumhuriyetin anlayışı,
kültürler farklıdır, medeniyet tektir, Türkiye de o medeniyetin parçasıdır. Siz
bu görüşte değilseniz, çıkın, lütfen söyleyin. Değerli arkadaşlarım, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, dış
politika konularında millî menfaatlerimizi sonuna kadar her türlü parti
düşüncesinin üstünde savunmaya devam edeceğiz, çünkü dış politika iç politikaya
feda edilmeyecek önemli bir konudur. Hepinizi saygılarla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öymen. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay. Buyurunuz Sayın Okay. (CHP sıralarından
alkışlar) Süreniz on dakikadır. CHP GRUBU ADINA HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Adalet Bakanlığı bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun görüşlerini açıklayacağım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, demokrasi sadece seçim demek değildir.
Seçim, demokrasinin bir biçimi, bir şeklidir. Oysa çağdaş demokrasiler, temel
hak ve hürriyetler, hukuk devleti, hukukun üstünlüğü ve kuvvetler ayrılığı
prensibini içinde sindiren demokrasilerdir. Herkesin hukukun kurum ve
kurallarını içine sindirdiği, kuvvetler ayrımının tam anlamıyla gerçekleştiği
demokrasiler çağdaş demokrasilerdir ve bizim Anayasa’mızın yapısı da bu “çağdaş
demokrasi” tanımına uygun kuvvetler ayrılığı prensibini getirmiştir. Ancak,
bugün, bu kuvvetler ayrılığında, üç kuvvet olan yasama, yürütme, yargı iş
birliğinde yasama maalesef yürütmenin tahakkümü ve baskısı altındadır. Parlamento
faaliyetleri doğrudan doğruya Hükûmetin inisiyatifiyle sürdürülmektedir. Fakat yürütme, sadece
yasama değil aynı şekilde yargı üzerinde de etkin olma çabalarını geçen
Parlamento döneminde sürdürmüş ve bu yönde ciddi yasal düzenlemeleri Parlamentonun
gündemine taşımıştır. Oysa, sorun şudur: Kuvvetler
ayrılığında yargı, mahkemelerin bağımsızlığı ve yargıç teminatıyla ayakta
durur. Kuvvetler ayrılığında her üç kuvvet arasında denetleyici ve dengeleyici
iş birliği olması lazım. Oysa bugün, yargı üzerinde yürütmenin baskısı açıkçası
sulandırılmış, kuvvetler ayrılığı değil kuvvetler iş birliği sürecini
getirmektedir. Tabii, bu süreçte ne oluyor? Bu süreçte olan şudur: Hukuk
siyasete uydurulmak isteniyor. Oysa, siyaset hukuka
uymak zorundadır; hukuk siyasallaştırılmak isteniyor ve siyaset
hukuksallaştırılmalıdır. Bu açıklamaları niçin yaptım? Değerli parlamenter arkadaşlarımın
da bilgisi dâhilinde olan hususlar. Bu açıklamaları yapmak zorundayım, çünkü
bütçesini görüştüğümüz Adalet Bakanlığının Sayın Bakanının icraatları ve
açıklamaları bu açıklamaları yapmak zorunda bırakıyor bizi. Şimdi, düşünün ki, bir Sayın Adalet Bakanı bir yabancı ülkenin
büyükelçisiyle, din bezirgânlığı yapan ve dış ülkelerde vatandaşlarımızın din
sömürüsüyle fitre ve zekâtını toplayan ve yandaş siyasete servis yapan bir
anlayışın tutuklanan kişilerinin yargılama sürecinin kulisini yapıyor ve Deniz
Feneri davasının akıbetinin ne olacağını konuşuyor. Şimdi, düşünün ki bir Adalet Bakanı, yargı bağımsızlığını savunan,
savunmak yükümlülüğünde olan ve yargının en üst kurulunun yargıçlarının
açıklamalarından sonra buna “dam üstünde saksağan” diyor. Değerli arkadaşlarım, düşünün ki bir Adalet Bakanı, yasaya aykırı
biçimde dinlendiği tartışmalı olan YARSAV’ın
Başkanının veyahut da Anayasa Mahkemesi Başkan Vekilinin telefon dinlemeleriyle
ilgili olarak soruşturmayı sürdüren cumhuriyet savcısına müfettiş gönderiyor ve
o müfettişle bu iki dosyanın fotokopilerini aldırıyor. Oysa ceza yargılamasında
soruşturma gizli. O müfettişler bu dosyanın fotokopilerini niçin alıyor? Niçin
bu fotokopilerin alınmasına gerek görülüyor ve şehitlere “kelle” terörist başına “sayın”
diyen Başbakan “Olmaz böyle şey. Hukuk bu kadar zedelenmemeli, bu duruma
getirilmemeli. Eğer ben bir manevi tazminata mahkûm edileceksem buna hak
veririm, öyle mahkûm edilirim.” diye açıklama yapıp, kendisi hakkında karar
veren yargıca müfettiş göndertiyor ve o yargıcı disipline sevk ettiriyor. Oysa
Sayın Bakan ve sayın müfettişler de çok iyi biliyorlar ki, kararların geç
yazılmasından dolayı Yargıtay Ceza Genel Kurulunda yargılanan hâkimler, mevcut
altyapı eksikliğinden, araç gereç eksikliğinden dolayı hepsi beraatle sonuçlanıyor. Bu şu demektir: Bakın, eğer bizim
aleyhimize bir karar verirseniz sizin geleceğinizle oynarız, sizi inceleme
altında tutarız, disiplin tehdidi altında tutarız. E, şimdi buyurun kuvvetler
ayrılığını görün. Değerli arkadaşlarım bir başka şey: Daha dün Milliyet gazetesinde
Sayın Bakanın Sayın Fikret Bila ile yapmış olduğu bir
mülakat okudum. Sayın Bakan bir aciz içerisinde ifade ediyordu. Bu gizli
dinlemeyle ilgili veya mahkeme kararıyla yapılan dinlemelerle ilgili, evraklar
içerisinde bir delil yoksa Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 137’nci maddesi uyarınca
hem onlara bilgi verilecek hem de bu evraklar imha edilecek. Sayın Bakan
“Valla, evet, Yasa öyle ama Ceza İşleri Genel Müdürü bunlar hakkında soruşturma
açmıyor.” diyor. Bakanlığınızın personeli… Bir Bakanın aciz ifade hakkı yok. Bunun yanı sıra, bir başka şey: Bu ülkede on dört yaşında kız
çocuklarını taciz eden bir din bezirgânına onun ruhsal durumunu bozmadığına
dair rapor veren Adli Tıp Kurumunun bu hâle gelmesine sebebiyet veren adalet
bakanları var bu ülkede. Bu rapor alındıktan sonra o kurumdaki değişikliğin
hiçbir pratik yararı yok. Değerli arkadaşlarım, bu ülkenin Yargı Reformu Strateji
Taslağı yüksek yargıyla, yargı mensuplarıyla, Barolar Birliğiyle, sivil
toplumla, muhalefet partileriyle, ana muhalefet partisiyle, hiç kimseyle
görüşülmüyor ama bu ülkenin Yargı Reformu Strateji Taslağı Avrupa Birliği
komiserleriyle görüşülüyor ve Yargı Reformu Strateji Taslağı aslında Avrupa
Birliği ile ilerleme raporlarında istenen hiçbir şeyini şu ana kadar getirmiş
değil. “Yargınızı bağımsız hâle getirin.”
diyorlar ve o kapak açılmıyor ama şöyle bir kapak açılıyor: “Yargıyı nasıl
AKP’lileştiririz.” gibi bir kapak açılıyor. Değerli arkadaşlarım, bir başka şey, o da şu; Sayın Bakan da
burada ifade etti, basında da yer aldı, dinlemelerle ilgili: Jandarma
dinliyorsa Sayın Bakan yazılı emirle bozma yoluna gidiyor ama MİT ve emniyet
dinliyorsa gitmiyor. Jandarma dinlediği için gittiğinde, 26 Kasım 2007 tarihli
dinleme için, 4/6/2008 tarihinde yazılı emirle bozma
yoluna gidiyor; MİT ve emniyet için -ki bu konuda ben kendilerine yazılı soru
önergesi de verdim- iki buçuk ay sonra, “Üç aylık süre dolmuştur.” diyor. Peki,
madem MİT ve emniyet dinlemelerinde üç aylık süreye itibar ettiniz de
jandarmada niye üç aylık süreye bakmadınız? Açıkçası şudur: MİT ve emniyetin
yasal veya yasa dışı toplamış olduğu delillerin hukuki kıymetinin yitirilmemesi
için yazılı emir yoluna başvurulmuyor. Peki, yazılı emre başvurmamak kendi
ihtiyarında mı? Yasa değişikliğinden sonra, mecbur. Evvelden “Bakan” diyordu,
şimdi “Bakanlık” diyor; evvelden “ihtiyari” idi, şimdi “Hukuka aykırılık varsa
mecbur.” diyor. Değerli arkadaşlarım, bir başka husus da şu: Çağdaş demokrasilerde
işkenceden adam ölmez, cezaevinde adam öldürülmez. Daha en son örneği, Engin Ceber olayıdır. İşkenceden adam ölmüştür, Sayın Bakan özür
dilemiştir. Özür dilemek yetmez. O özür, Sayın Bakanın şahsının yapamadığı iş
için olabilir ama o özür demokrasinin özrüdür; özürlü demokrasiyi
getirmişsinizdir ve özürle sorumluluktan kurtulamazsınız. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Değerli arkadaşlarım, adalet bakanları yargı bağımsızlığının tesis
edilmesine yardımcı olurlar; yargıyı, siyasetine alet olarak göremezler. Bizde
olduğu gibi, “yürütmenin tahakkümünde yasama”, “yürütmenin tahakkümünde yargı”
sloganının bayraktarlığını yapamazlar. Değerli milletvekilleri, siyasi tarihte
yargıyı boyunduruğuna alma hevesine kapılan birçok siyasi hareketin olduğu bir
gerçektir. Ancak bir başka gerçek ise bu siyasi çabaların sonucunun hepsinin
hüsran olduğudur. Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Okay. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Zonguldak Milletvekili
Ali İhsan Köktürk. Buyurun Sayın Köktürk. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz yedi dakikadır. CHP GRUBU ADINA ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları
Kurumu üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Öncelikle, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından
kurulan 58, 59 ve 60’ıncı hükûmetler pek çok konuda
olduğu gibi infaz hizmetlerinin planlanmasında ve yürütülmesinde yetersiz
kalmış, kronikleşen sorunlar göz ardı edilmiş ve etkin ve kalıcı çözümler
üretilememiştir. Bu nedenle her geçen gün artan bu sorunlar karşısında, bugün
içinden geçtiğimiz süreçte, ceza infaz kurumları âdeta patlamaya hazır bir
volkan hâline gelmiştir. Sayın Bakanın 12 Kasım 2008 tarihinde Plan ve Bütçe Komisyonunda
yapmış olduğu konuşmadaki rakamlar baz alındığında,
bugün ülkemizde 384 ceza infaz kurumunda 100.211 tutuklu ve hükümlü
bulunmaktadır. Aradan geçen süre zarfında da bu sayının 103 binleri aştığı
ifade edilmektedir. Değerli milletvekilleri, bu rakamlar son otuz dokuz yılın
rekorudur ve bu rakamlar göz önünde bulundurulduğunda ceza infaz kurumlarındaki
hükümlü ve tutuklu sayısı kapasitenin oldukça üzerine çıkmıştır. Hâl böyleyken
son yılın sorunu olmayan, son üç dört yılın en büyük, en temel sorunu olan bu
husus Adalet Bakanlığınca göz ardı edilmiştir. Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanın açıkça rakam vermekten
kaçınmasına karşın bugün ceza infaz kurumlarının tutuklu ve hükümlü kapasitesi
en iyimser hesaplamayla 70 bin kişidir. Yani 30 bini aşkın, 35 bini aşkın
hükümlü ve tutuklu fazlalığı vardır. Bu hükümlü ve tutuklular, ne acıdır ki, ya
beton zeminlerde yatmakta ya da yatak nöbeti tutmaktadır. Diğer bir sorun, tutuklu ve hükümlülerin iaşesi sorunudur. Ceza
infaz kurumlarında tutuklu ve hükümlüler için öngörülen günlük iaşe bedeli 3
YTL’dir. Günlük 3 YTL’yle üç öğün yemek çıkarılmaya çalışılmaktadır. Sadece bu
değil, kadın cezaevlerinde özellikle anneleriyle birlikte kalan sıfır-altı yaş
grubu çocuklar için öngörülen iaşe bedeli ise annelerine takdir edilen ücretin
yalnızca yarısı kadar, yani 1,5 YTL’dir. Değerli milletvekilleri, beslenmenin en önemli olduğu yaş çağında
sıfır-altı yaş grubu çocuklar için öngörülen bu iaşe bedeli ve yine mahkûmlar
için öngörülen bu iaşe bedelleri, sosyal ve demokratik hukuk devletinde asla
makul kabul edilemez. Yine, ceza infaz kurumlarında kalan tutukluların yargılandıkları
mahkemelere sevkleri konusu da diğer bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu
konu adil yargılanma hakkının olmazsa olmaz koşuludur. Buna karşın benzin ve
mazot yokluğundan dolayı tutukluların savunma yapacakları mahkemelerin önüne
götürülemedikleri, yine Türk Ceza Kanunu’nun 94’üncü maddesinden dolayı
tutuklananların üç dört ay gibi bir süre ödenek yokluğundan dolayı
mahkemelerine gönderilemediği, bir cezaevi gerçekliğidir. Böyle bir gerçeklik
karşısında da ülkemizde, maalesef, adil yargılanma hakkının tam olarak
somutlaştığından söz etmek olanaklı değildir. Değerli milletvekilleri, tutukluların ve hükümlülerin sadece insan
olmaktan kaynaklanan temel, vazgeçilemez, devredilemez, el konulamaz hakları
vardır. Ancak, son aylarda yaşadığımız çoğu olaylar bu hakların ortadan
kaldırıldığını tüm çıplaklığıyla ortaya koymuştur. Az önce
Değerli Grup Başkan Vekilimiz Sayın Hakkı Suha Okay’ın da ifade ettiği gibi, gözaltında ve ceza infaz
kurumlarında görmüş olduğu kötü muameleler ve işkenceler sonucu yaşamını
yitiren Engin Ceber, yine Ergenekon soruşturması
kapsamında gözaltına alınıp sağlık ve tedavi hakkı engellenerek daha hâkim
karşısına çıkartılmadan yaşamını yitiren Kuddusi Okkır vakaları, maalesef, bir özürle geçiştirilemeyecek
kadar ciddi, vicdanlarda derin izler bırakan olaylardır. Değerli milletvekilleri, ayrıca sadece tutuklu ve hükümlüler
açısından değil, cezaevi personeli açısından bakıldığında da oldukça ciddi
sorunlar, çözüm bekleyen ciddi sorunlar görülüyor. Cezaevlerindeki mahkûm
sayısı, tutuklu ve hükümlü sayısı göz önünde tutulduğunda personel sayısının
oldukça eksik olduğu yadsınamaz bir gerçeklik. Çalışan memnuniyetini öncelikli değer olarak aldığını ifade
eden Sayın Bakanımıza ben buradan sormak istiyorum: Sayın Bakanım, icra edilen
görevin ağırlığı dikkate alınarak personele yıpranma tazminatının verilmesini
ya da erken emeklilik haklarından yararlandırılmasını sağlamadan, personeli
idari hizmetler sınıfından güvenlik hizmetleri sınıfına aktaracak düzenlemeleri
gerçekleştirmeden, maaş, ücret ve diğer koşulları iyileştirmeden çalışan
memnuniyetini nasıl sağlayacaksınız? Değerli milletvekilleri, az önce de ifade ettiğim gibi, 2002
yılında 59.187 olan tutuklu ve hükümlü sayısı özellikle 2006, 2007, 2008
yıllarında anormal artışlar göstererek, Sayın Başbakanın tabiriyle “Hamdolsun!”
yüz binlerin üzerine çıkmış bulunuyor. Her konuda rekor kırmakla övünen Adalet
ve Kalkınma Partisinin cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayısında da rekorlar
kırdığını açıkça görüyoruz. Hepimiz biliyoruz ki yoksullaşma arttıkça, çaresizlik arttıkça
suçluluk oranı artar. Ekonomideki ve sosyal olaylardaki gerilemelerin,
maalesef, bugün içinden geçtiğimiz süreçte mahkûm sayısındaki anormal artışlar
olarak önümüze çıktığını çok açık ve net olarak görüyoruz. Ancak,
son altı yıldır ulaşılan tarihî başarılardan, kırılan rekorlardan bahseden ve
bütçe konuşmasında ekonomik krizin ülkemiz insanlarını nasıl teğet geçtiğini
geometri dersi vererek anlatmaya çalışan Sayın Başbakana yukarıdaki az önce
bahsettiğim rakamlara atıfta bulunarak buradan seslenmek istiyorum: Sayın
Başbakan sizin daha bursla okuturken bugün milyon dolarlık gemilerin sahibi
olan çocuklarınızı… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Köktürk. Buyurunuz. ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) - …Sayın Maliye Bakanının mısır
derken, yumurta derken her geçen gün zenginleşen mahdumlarını ekonomik kriz
teğet geçiyor olabilir ancak annesi tarafından bakılamayacağı kaygısıyla
karnına kurşun sıkılmak suretiyle henüz daha anne karnında yaşamını yitiren
doğmamış bebeği ve ona bu kurşunu sıkan anneyi maalesef ekonomik kriz teğet
geçmiyor. İşleri bozulduğu için işten çıkardığı çalışanının eşi tarafından iş
yerinde bıçaklanarak öldürülen kantinciyi ve yaşamının bundan sonraki bölümünü
cezaevinde geçirecek olan failini maalesef ekonomik kriz teğet geçmiyor. İşsiz
kaldığı için cinnet geçiren babaları tarafından katledilen küçücük çocukları ve
yok olan, parçalanan, dağılan aileleri de ekonomik kriz teğet geçmiyor;
ekonomik kriz onları tam orta yerinden, göbeğinden vuruyor. Sayın Başbakan, işte ülkemizde az önce vermiş olduğum tutuklu ve
hükümlü sayıları son otuz dokuz yılın rekorunu bu nedenle kırıyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bitiriniz. ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) – Ben bu duygu ve düşüncelerle yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum ve bu bütçenin işçimizin, memurumuzun,
emeklimizin ve cezaevi sorunlarımızı çözeceğine bizler Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu olarak inanmıyoruz. Ancak diğer bütçe dönemlerinde olduğu gibi, bu bütçe
döneminde de Sayın Başbakanın, Sayın Maliye Bakanının mahdumlarının
zenginleşmelerinin artarak devam edeceğinden de en küçük bir kuşku duymuyorum. Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Köktürk. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın İsa
Gök. Buyurun Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz yedi dakikadır. CHP GRUBU ADINA İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Adalet Akademisi Başkanlığı hakkında parti grubum adına söz
almış bulunuyorum. Saygılar sunuyorum. Arkadaşlar, Adalet Akademisi Başkanlığı, ülkede karşılaşılan
hukuki sorunlara çözüm üretecek olan adli, idari, askerî yargı, hâkim, savcı,
avukat, noter ve adli konuda çalışan personelin eğitimi için kurulmuştu. Kanun
ne diyor? “Bu Kanunda yazılı görevleri yerine getirmek amacıyla tüzel kişiliğe
sahip, bilimsel, idari ve mali özerkliği olan Türkiye Adalet Akademisi
kurulmuştur.” diyor; çok güzel. Arkadaşlar, Akademinin Genel Kurulundan bahsetmek istiyorum size.
“Genel Kurul; Bakan, Bakanlık Müsteşarı, Ceza İşleri Genel Müdürü, Hukuk İşleri
Genel Müdürü, Kanunlar Genel Müdürü, Avrupa Birliği Genel Müdürü, Personel
Genel Müdürü, Eğitim Dairesi Başkanı…” diye devam edip gidiyor. Bu yapı içerisinde biz özerklik arıyoruz. Yani, çoğunluğu
idarenin, Hükûmete bağlı insanların bulunduğu bir
yapı var. Bu yapı içinden, arkadaşlar, Genel Kurula ve son, yeni Yönetim
Kuruluna baktığınızda çok enteresan bir isim karşınıza çıkıyor: Yeni Yönetim
Kurulu Üyemiz Sayın Prof. Dr. İzzet Özgenç arkadaşımız. Bu arkadaşımızın
özellikleri nedir arkadaşlar? Sayın Tayyip Erdoğan’ın danışmanı, İstanbul
Büyükşehir Belediyesinin Birinci Hukuk Müşaviri, altı tane şirketin yönetim
kurulu üyesi o dönemde, altı tane; bunları size sayabilirim arkadaşlar. Tabii,
bunlar da yetmiyor: Şemdinli İddianamesi’nde adı geçti, Şemdinli meselesinde;
zinayı suç sayma konusundaki önergeyi veren zat, Adalet Komisyonunda ciddi
görevler ifa ediyor; Bakanlar Kurulunun önerisiyle Yükseköğretim Kurulu, YÖK
Üyesi oluyor ve Başkan Vekili oluyor YÖK’te. Devam ediyor: Türbanlı öğrencileri
yasaya uygun olarak okula almayan rektörleri cezalandırmak için yasa çalışması
yapmaya çalışıyor. Falan, falan, falan diye gidiyor. Arkadaşlar, bu arkadaşımız
şu anda Adalet Akademisi Yönetim Kurulu Üyesi. Sayın Fazilet Partisi İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin’in
bir lafı var, Akademinin özerkliğinden söz etmenin mümkün olmadığını 2001
tarihli oturumda söylüyor ve diyor ki: “Bu nasıl özerklik?” Doğrudan Hükûmete bağlı, Başbakana bağlı, Etibank davasında
bilirkişi raporu yanlı olduğundan mahkemenin reddettiği, Sayın Başbakanın
yargılandığı tüm davalardaki bilirkişilerle irtibata geçen, adı hep gündemde
olan bir şahıs Bakanlar Kurulu önerisiyle Adalet Akademisinde görevli
arkadaşlar. Bu, AKP’nin yargıyı siyasallaştırma, özellikle hâkim, savcının
yetiştirildiği Akademi içerisinde kadrolaşma hareketinin açık bir göstergesi.
Bu nasıl özerklik Sayın Bakan? Ha, “Bu yalnızca kadro olarak…” Kadro olarak
değerlendirmeyin bunu. Şimdi, bakın, farklı bir şey daha: Size bir yasa maddesi
okuyacağım arkadaşlar. Hâkimler ve Savcılar Kanunu madde 35/1, diyor ki: “Hâkim
ve savcılar, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun hazırlayacağı Atama ve Nakil
Yönetmeliğine…” Üç tane madde var, 61’inci madde, 112’nci madde… Bu maddelerde
açıkça “Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluyla alakalı işlerde onun
hazırlayacağı yönetmelik…” diyor. Bu Yönetmelik Türkiye’de yıllarca Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunca hazırlandı ve yayınlandı. Arkadaşlar, bir enteresanlık var: Ne hikmetse 18 Kasım 2007
Pazardan itibaren Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kanuni yetkisi elinden gasbediliyor. Adalet Bakanlığı yönetmelik yayınlıyor. Yetki
Kurulda, HSYK’da, yetkiyi Adalet Bakanlığı aldı. Ha,
bir kere hatayla aldı. Hangi yönetmelik arkadaşlar? 26704. Belki hata oldu.
Hata devam ediyor, 26683, 27 Ekim 2007 Cumartesi, Hâkim Savcı Atama Nakil
Yönetmeliği’nde gene değişiklik yapıyor Bakanlık, gene değiştiriyor. Yetmiyor,
bir değişiklik daha yapıyor. Ne zaman? 21/7/2008
Pazar. Yetmiyor, bir değişiklik daha… Arkadaşlar, arkadaşlar, ne oluyor? 4 kere Hâkim Savcı Atama ve
Nakil Yönetmeliği’ni kanuna aykırı olarak Bakan değiştiriyor. Sayın Mehmet Ali
Şahin’in döneminde değiştiriliyor. Bir yetki gasbı
var açıkça. Hâkimleri resmen memur olarak görme, başka bir şey değildir bu. Bunun sonucu ne oluyor arkadaşlar? Bakın, kadrolaşmalar var.
Açıkça hâkimlerin, savcıların yetkileri elinden alınıyor. Bunun sonucu
arkadaşlar, bir: Adalet Akademisi Başkanı istifa ediyor. Sayın Birsen Karakaş
zehir zemberek dilekçeyle istifa ediyor. Diyor ki: “Özerklikten hak getire!”
Diyor ki: “Yapılanmadan hak getire!” Diyor ki: “Herkes kurs veriyor zaten,
Bakanlık izin veriyor buna.” İstifasına Bakanın cevabı yok, “Herhâlde arkadaşla
geçinemedi.” diyor. Arkadaşlar, başka bir sonucu daha var. Şimdi bakın, bu kadrolaşma,
bu kadar müdahale, bu kadar memur olarak görme mantığının bir sonucu daha var
arkadaşlar. Nedir biliyor musunuz? Adalet Akademisi web sitesini açın. Burada
arkadaşlar, bir ideal hâkim portresi var. Bu yapı içerisinde yetişen bir
çocuğumuz… Ben şu anda bu yargının siyasallaştığını, mahkeme kararlarını
tartışmıyorum arkadaşlar. Orada yetişen bir çocuğun, bir öğrencinin çizdiği
ideal hâkim portresi. Bakın arkadaşlar, ne diyor: “İdeal hâkime nasıl
ulaşacağız? Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye’nin hâkimlere dair olan Bab-ı Evvel babı Fasl-ı Evvelde
hâkimin niteliklerine yer verilmiştir. Bu faslın ilk maddesi olan madde 1792’ye
göre, ‘Hâkim, hakim, fehim, müstakim ve emin, mekin, metin olmalıdır.’ Bu madde çalışmanın ana temasını
oluşturacak, madde metinleri açıklanacak, yürürlükteki kanunlarla…” falan diye
gidiyor arkadaşlar. Arkadaşlar, bu yapıdan çıkan hâkim adayı, hâkimlik olarak
Mecelle’yi aşamıyor, 1800’lerde kalmış, 1800’lerde. Arkadaşlar, oysa günümüze geldiğinizde
günümüzde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun da kabul ettiği hâkimlere
yönelik meslek ahlakı standartlarını oluşturmak amacıyla Birleşmiş Milletler
Teşkilatı tarafından 2003’te kabul edilen Bangolar
Yargı Etiği ilkeleri var. Bunlardan kime ne, kime ne bunlardan! Tek bir mehaz
var: Mecelle’de kalınmış bir yapılanma! Arkadaşlar, yargı böyle etkilenmez.
Adalet Akademisi, ki hâkim ve savcılarımızın ocağı, bu
şekilde yapılandırılmaz. Bu yapının… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. İSA GÖK (Devamla) – Sağ olun Başkanım, teşekkür ediyorum. Arkadaşlar, bakınız, bunun devamı olarak iş nereye geliyor?
Doğrudan hâkim ve savcılar memur hâline sokuluyor. Yönetmelikleri dahi Bakanlık
tarafından yapılıyor. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu hiçe sayılıyor.
Arkadaşlar, daha önce size örnek vermiştim. Bu örneği tekrarlamakta fayda var.
Bakınız, üstünde güneş batmayan imparatorluk, Büyük Britanya. Tabii o kadar
emperyalist ki her tarafı sömürüyor, her tarafta devleti var. Orada, kraliçe
geldiğinde herkes ayağa kalkar. Kraliçe geldiğinde bir kişi, bir sınıf ayağa
kalkmaz arkadaşlar, hâkimler. Hâkimler ayağa kalkmaz. Ama AKP’nin yargıyı
etkileme, yargıyı tahakküm altına alma, hatta ve hatta, bunu, arkadaşlar,
eğitim aşamasından itibaren elinde tutma mantığı var ya, Türkiye’yi bitirme
noktasına getiriyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen, sözünüzü bitiriniz. İSA GÖK (Devamla) – Ben, Sayın Bakanın döneminde yargı
bağımsızlığı mücadelesinin uğradığı büyük sekteden dolayı kendilerini tebrik
ediyorum(!) Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Gök. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Afyonkarahisar
Milletvekili Halil Ünlütepe. Buyurunuz Sayın Ünlütepe. (CHP
sıralarından alkışlar) Süreniz yedi dakikadır. CHP GRUBU ADINA HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Değerli üyeler, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Anayasa’mızın
Üçüncü Bölümünde yer alan Yargıtayla ilgili
düşüncelerimi paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Sevgili arkadaşlar, adliye mahkemelerince verilen karar ve hükümlerin
son inceleme mercisi Yargıtaydır. Yargıtayın,
zaman zaman kendisini ilgilendiren konularda yargı
organlarının görüşlerini kamuoyuyla paylaştığı bilinmektedir. Son dönemde Sayın
Bakan tarafından, Yargı Reformu Strateji Taslağı, anayasal bir kurum olan Yargıtayın görüşü alınmadan Avrupa Birliği temsilcilerine
sunulmuştur. Yargı erkinin geleceğini şekillendiren böylesine ciddi bir
tasarının Yargıtaya sunulmadan, görüş ve düşüncesine
başvurulmadan Avrupa Birliği yetkilisine Sayın Bakanca verilmesi devlet
sorumluluğuyla bağdaşmaz. Hele Anayasa’mızda yer alan erkler arasında üstünlük
sıralaması olmadığı ilkesiyle de bağdaşabilir mi? Onunla da bağdaşmaz. Yargı
Reformu Strateji Taslağı, yargı bağımsızlığıyla bağdaşmayan ve siyasi iktidarın
nasıl bir yargı yaratmak istediğini ortaya koyan ibret verici bir taslaktır.
Yargıtay Başkanlar Kurulu, Yargı Reformu Strateji Taslağı’nın içeriği,
hazırlanış şekli ve biçiminden duyduğu endişeyi kamuoyuyla paylaştığında Sayın
Bakanın buna yanıtı ne oldu? “Dam üstünde saksağan.” Yakıştı
mı? Yargıtay Başkanlar Kurulu zaman zaman bu tür
bildiriler açıklar. Böyle bir bildiriye bu şekilde yaklaşan başka Sayın Adalet
Bakanı var mı diye araştırdım, bulamadım. Bu söz, Sayın Bakanın yargıya
bakışını özetliyor. Herhâlde Sayın Adalet Bakanının görevleri arasında yargıyı
küçümseyen ve yargıyı inciten açıklamalarda bulunmak olmamalı diye düşünüyorum.
Elbette, yargının iş yükü ve sorunlarına gerekli duyarlılık
yeterince gösterilmemektedir. Haziran 2005’te yürürlüğe giren Türk Ceza Yasası
yürürlüğe girdiğinde Yargıtayda bekleyen dosyalar,
inceleme yapılmaksızın, esasa girilmeden bozularak mahkemelerine iade
edilmiştir ve yeni yasaya göre yerel mahkemelerden değerlendirmeler
istenmiştir. Yerel mahkemeler bu değerlendirmelerini yapmış ve Yargıtaya geri göndermişlerdir. Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığınca yeni Türk Ceza Yasası’na göre esasa girerek incelemeye
başlanacağı sırada, 2008 yılında, bu sefer de hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kurumunun kapsamı genişletilmiştir. Yargıtaya
gelen dosyalar, bu sefer de bu yasa açısından değerlendirilmek üzere usul
yönünden bozularak yerel mahkemelere tekrar gönderilmiştir. Değerli arkadaşlar, 2005 yılından beri, yüce Yargıtay ceza
dosyalarında inceleme yapabilme, esasa girebilme olanağını bulamamıştır. Acaba
yargıyı mı tıkamak istiyorsunuz? Yargıya olan güvensizliği mi yaratmayı
kanıtlamak istiyorsunuz? 2005 yılından bugüne kadar pek çok dava zaman aşımına
uğradı ve bu arada şunu uygulamaya çalışıyorsunuz: Çıkarılmayan bir genel af
uygulaması gibi ciddi tehlikeleri olan bir uygulamaya gidiyorsunuz. Hukuku
işletmemeye çalışıyorsunuz. Bu konudaki Yargıtayın
değerli üyeleri düşüncelerini, yargıdaki iş yükü birikiminin bu Adalet
Bakanlığının yaptığı çalışmalardan kaynaklandığı açıklanınca, Sayın Bakan:
“Sabah dokuz, akşam beş yok. Bu mazeretlerin arkasına kimse sığınmasın. Millet
adına görev yapan, gerekirse gece de çalışacak.” diye açıklamada bulundu.
Bilinen şudur ki, aşırı iş yükü nedeniyle yargı üyelerinin özveriyle çalışma
saatlerine bağlı olmadan görev yaptıklarıdır. Sayın Adalet Bakanı herhâlde
yargıç ve savcıları kendi memuru gibi görüyor. Hâlbuki,
Anayasa’daki hüküm gereği, hiçbir organ, hâkimlere emir ve talimat veremez,
genelge gönderemez. Onlar, Başbakanın kömür dağıtmakta kullandığı vali ve
kaymakam değildir. (CHP sıralarından alkışlar) Bu söz tesadüfen mi söylendi?
Hayır, tesadüf söylenen bir söz değil. Davranış, yürütme organının, yasama
organını olduğu gibi, yargıyı da etki altına almanın bir göstergesidir.
Yargıtay bildirisinde de açıkça belirtildiği gibi, yargı bağımsızlığının
iktidarca hazmedilemediğini, tarafsızlığı sağlama adı ve aldatmasıyla yürütmeye
yandaş, onu koruyup kollayan ve onun tarafından denetlenen bir yargının
oluşturulması amaçlanmaktadır. Bugünkü iş yükü tıkanıklığının birinci derecede
sorumlusu altyapı oluşturulmadan yapılan yasal düzenlemelerdir. Yani şunu
söylemek istiyorum: Adaleti adalete muhtaç hâle getirdiniz. Böyle bir ortam,
Sayın Bakan, hiçbir Adalet Bakanının döneminde olmamıştır. Sadece vatandaşlar
değil adalet personeli de yargı sisteminden şikâyetçidir. Biraz önce arkadaşım da belirtti, cezaevleri; cezaevleri ilk defa
100 binin üzerinde tutuklu ve hükümlüyle dolmuştur. Dikkat edin bu suçlulara,
ekonomideki yaşanan darboğazlar insanları suç işlemeye itiyor. Ekonomik suçlar
rekor seviyeye gelmiştir. Yoksulluğun arttığı yerde yolsuzluk artar,
yolsuzlukların arttığı yerde ahlaka aykırı işlenen suçlarda yoğunlukla çoğalma
olur. Bu dönemde bunları yaşıyoruz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Örneğin, elektrik, su hırsızlığı gibi
dosyaların sayısı 100 bini geçmiş, gasp dosyaları 60 bini aşmış, sahtecilik,
dolandırıcılık dosyaları 20 bini aşmış bir durumdadır. Bu, getirdiğiniz
ekonomik uygulamaların sonucunda karşılaştığımız bir olaydır. Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bir şeye daha değinmek isteyerek
sözlerimi bağlıyorum. Ulusal Yargı Ağı Projesi ile yargılamanın tüm
işlemlerinin yürütme tarafından izlenmesi mümkün bir hâle gelmiştir. UYAP
projesi Adalet Bakanlığının bünyesindeki daire başkanlığına bağlıdır. Bu olay,
başlı başına yargıya müdahale niteliğindedir. Bu davranış kuvvetler ayrılığı
ilkesine aykırı olup yargı bağımsızlığını büyük bir ölçüde zedelemektedir. Çok
açık ve altını çizerek söylüyorum: UYAP bugünkü yapısıyla yargı teşkilatının telekulağıdır. Bu Ergenekon dosyasındaki hazırlık
aşamasındaki olaylarda bu bilgiler Adalet Bakanlığının UYAP bölümünden birtakım
yerlere servis edilmiştir. Öncelikle, bu, yeni bir dönemde UYAP kesinlikle
yargıdan ayrılacaktır. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bağlanacaktır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bitiriniz. HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Bağlıyorum Sayın Başkanım. Açıkçası, UYAP, bugün artık sizin döneminize gelinceye kadar,
Sayın Bakan, hazırlık soruşturmalarına bir güvensizlik yoktu. İlk defa sizin
Bakanlığınız döneminde hazırlık soruşturmalarının artık gizliliği diye bir şey
kalmadı. Bundan mutlu musunuz? Hayır, mutlu değilsiniz, kimse mutlu değil. Öncelikle, bu konudaki, UYAP’la ilgili
endişelerimi sizlerle tekrar paylaşırken, yeni bütçenin ülkemiz için hayırlı ve
uğurlu olması dilekleriyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ünlütepe. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek. Buyurunuz Sayın Dibek. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz yedi dakikadır. CHP GRUBU ADINA TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım. Değerli arkadaşlar, ben de Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Danıştay bütçesi
üzerindeki düşüncelerimizi paylaşmak üzere söz aldım. Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, Anayasa’mıza baktığımızda 155’inci maddeye,
tabii Danıştayla ilgili hükmü göreceğiz. Tabii, Danıştay,
geçmişi ta 1868’lere, Şûra-yı Devlet, yani devlet
şûrası olarak tanımlanan, o 1868’lere kuruluşu dayanan, hem 24 Anayasamızda hem 61 Anayasamızda
hem de 82 Anayasası’nda yerini bulan gerçekten çok önemli bir yüksek
mahkememiz, idare mahkememiz. Gerek Anayasa’mızda gerekse yasalarımızda Danıştaya verilen çok önemli görevler var. Baktığımızda,
hem yargılama görevi vermişiz Danıştaya hem inceleme
görevi vermişiz hem danışma görevi vermişiz. Bu görevler verilmiş, çok önemli
görevler verilmiş ama Danıştay bugün itibarıyla -tabii, bugünü de konuşmak
zorundayız geçmişle beraber- hangi koşullarda Türkiye’ye hizmet etmeye
çalışıyor? Gerek fiziki koşulları gerekse içinde bulunduğu diğer koşullar,
bunların hepsini burada bu kısa süre içerisinde sizlerle paylaşmak istiyorum. Şimdi, değerli arkadaşlar, sadece şununla
bir başlamak istiyorum, şunu belirtmekte fayda var: Danıştayın,
bugün itibarıyla -gelen dosyalar hariç- birikmiş elindeki dosyası yaklaşık 150
bin civarında. Yani dosyalar gelmeye devam ediyor ama 150 bini aşkın dosya şu
anda kenarda bekliyor değerli arkadaşlar. Bu dosyalar incelenecek. Bir de, bu
arada, işte, sürekli dosyalar da gelmeye devam ediyor. Bakın, yıllara göre baktığımda, son beş yılla ilgili burada
istatistikleri belirteyim. 2004 yılında 66 bin tane dosya
gelmiş yargılamayla ilgili görevine -yani diğer görevleri yapmaya çalışıyorlar
ama- 2005’te 75 bin civarında dosya gelmiş, 2006’da 85 bin civarında dosya
gelmiş, 2007’de 110 bin gelmiş, bu yıl da yaklaşık 120 bin dosyanın Danıştaya yıl içerisinde geleceğini düşünüyoruz ama bir
önceki yıldaki devirlerle birlikte şu an 150 bin dosya Danıştayda
bekliyor, gelenlerin dışında. Şimdi, böyle çok yoğun ve içinden
çıkılamaz bir hâlde oradaki hâkimlerimiz, savcılarımız, üyelerimiz, idari
kadro, diğer personel görev yapmaya çalışıyorlar. Nerede görev yapmaya çalışıyorlar değerli arkadaşlar? Şimdi, Danıştayın, önce, bir binası var Kızılay’da. Sanıyorum her
bütçe görüşmesinde burada son yıllarda bu konu konuşulmuştur,
ki ben, Meclis geçmiş tutanaklarına da baktım, hepsinde hemen hemen var. Kızılay’da böyle çok sıkışık, dar bir alanda bir
binası var, bir ek binası da var kiralık olarak, orada hizmet vermeye
çalışıyorlar. Geçenlerde bir ziyarete gittim. Değerli arkadaşlar, aynı odada 2
hâkim, 3 hâkim, 4 hâkim -veya savcı, neyse- arkadaşlarımız, oradaki yargı
mensubu arkadaşlarımız görev yapmaya çalışıyorlar. Kalemlerde 8 kişi, 10 kişi
ve burası bizim yüksek idare mahkememiz. Şimdi, Sayın Bakanım burada, Adalet Bakanımız. Tabii, zaman zaman burada kürsüye çıkıyorlar, kendisi çok güzel şeyler
söylüyor, işte, “Türkiye’nin her yerinde adalet saraylarını, yeni adalet
binalarını, adliye binalarını yaptık.” diyorlar. Gerçekten de yapılması
gerekiyor, yapılanlar için de takdirlerimizi sunuyoruz. Değerli arkadaşlar, yüksek mahkemenin bir hâkimine biz bir oda,
bir savcısına bir oda ayıramıyor muyuz Türkiye olarak? İlde yapalım ama şurada,
Kızılay’da o insanlar gece gündüz… Bakın, az önce Sayın Ünlütepe
de belirtti, Sayın Bakanın geçmişte -ben de burada şahidim- bir sözü vardı,
yargı görevi yapan hâkim ve savcılarımız için “Öyle, işte, sabah sekiz, akşam
beş çalışmak yok.” diye. Ben buradan Sayın Bakanıma söylüyorum, bir cumartesi
pazar Danıştay binasını bir ziyarete gitsin. Oraya gitsin ki, görsün. Hâkim ve
savcıların yüzde kaçı cumartesi veya pazar görev yapıyorlar. Orada o
kaloriferler yanıyor mu yanmıyor mu? İdari personelin, yani diğer personelin,
orada görev yapan personelin yüzde kaçı orada görev yapıyor? Tamamına yakını
cumartesi, pazar oradalar. Akşam da sekiz, dokuz, on oradalar, görev yapmaya
çalışıyorlar, yapıyorlar. Ama 150 bin dosya hâlâ birikmiş durumda. Değerli arkadaşlar, sıkışık bir alan, daracık bir alan, otopark
yapmaya yer yok. İşte, yaya ve araç trafiğinin çok yoğun olduğu bir yer. Bakın,
bundan bir süre evvel, işte hepimizin çok üzüntüyle karşıladığı ve gerçekten
bugün Türkiye’nin gündeminde de yeri olan bir Danıştay saldırısı oldu. Ben buradan şunu belirtmek istiyorum: Yani o yüksek yargı, Danıştayın binası orada değil de işte, bugün, kesin yer
tahsisi yapılan Eskişehir Yolu’nda bir yer var -birazdan belki sürem kalırsa
onunla ilgili de birkaç şey belirtmek isterim ama- gerçekten Danıştayın görevine, sorumluluğuna, anayasal konumuna
yakışan bir yerde, hâkim ve savcılarımızın, personelin hak ettiği bir yerde,
her türlü önlemin alındığı geniş bir alanda bu görevlerini yapabilselerdi acaba
o saldırı olacak mıydı? O saldırının olmasının altında yatan en büyük
nedenlerden bir tanesi bu koşullardır. Yani burada sorumluluk varsa, Sayın Hükûmetin, Adalet Bakanımızın da bence bu koşulların
düzelmemesini, düzeltilmemesini, kendi sorumlulukları altındaki bu koşulları
düzeltmemelerini de bir sorgulamaları gerekir diye düşünüyorum değerli
arkadaşlarım. Şimdi, baktım ben bütçeye. Danıştaya
geçen yıl yaklaşık 40 trilyonluk –yani öyle söyleyeyim- bir bütçe ayrılmış, bu
yıl için de, yani 2009 için 52 trilyonluk bir bütçe ayrılmış ama bunun 8
trilyonu -yeri ayrılan, güya uzun uğraşlardan sonra Eskişehir Yolu’nda bir yer
ayrılmış- o ayrılan yerle ilgili bir ödenek, 8 trilyon ayrılmış. Onun dışında
zaten belli bir artış var. Ama Bayındırlık Bakanlığı “-arsası artık Danıştayın elinde olan yere- demiş ki: “Yaklaşık 110 küsur
trilyonluk bir harcamayla buraya işte, projesi belli olan bir inşaat, bina
yapılabilir ve bu da 2009’da başlarsa işte 2011 yılında da sona erer.” Değerli arkadaşlar, bu, her yıl konuşula konuşula
geliyor. Daha bu yılın yaz aylarında her şey kesinleşmiş, bakıyoruz bütçede
bununla ilgili hiçbir ödenek yok. Şimdi, buradan Sayın Bakana yine soruyorum:
Bu konuda niye herhangi bir ödenek ayrılmadı? Yani 8 trilyon bir ödenek
ayrılmış oraya, bana göre laf olsun diye ayrılmış oraya öyle bir ödenek. Bu yıl
hiçbir şey yapmak mümkün değil. Yani 2009 için bahsediyorum. O hâkim, savcılar,
o çalışanlarımız orada, bu koşullarda görevlerini sürdürmeye devam edecekler
diye düşünüyorum. Şimdi, yine baktığımda, yaklaşık olarak 400 civarında hâkim ve
savcı kadrosu var arkadaşlar Danıştayda. Danıştayın kendisine ait olan lojman sayısı 87 tane. Onun
dışında kullandığı lojmanlar da 89 tane, yani yaklaşık 180 tane lojman var ama… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. TURGUT DİBEK (Devamla) – …sadece hâkim ve savcılara tahsis edilen
lojmanlar… Yalnızca onlara tahsis ettiğimizi varsayalım, 200’den fazla hâkim ve
savcı lojmanda oturamıyor. Onun dışındaki, diğer genel hizmetlerdeki personelin
hiçbirini saymıyorum, onlarla beraber yaklaşık 950 civarında kadrosu var,
onların hiçbirine böyle bir olanak yok. Yine dikkatimi çekti, bu da biraz güncel, bunu da belirtmek
isterim, Danıştaydaki araçlara baktım, değerli
arkadaşlar, iki tane 1995 model Mercedes var, herhâlde bunlar makam aracı
olarak kullanılıyor. Onun dışında Doğan marka araç var, 1998 model, üç tane.
Çok eski araçlar var, 2001 model var, 2004 model var. 93 model minibüs var,
herhâlde personeli taşımak, getirmek için. Değerli arkadaşlar, Meclis, makam araçlarını -üç yıllık oldu
araçlar bildiğim kadarıyla- yeniliyor, yenilerini kiralıyor daha doğrusu, satın
alamıyor. Yani Danıştayın yaklaşık on beş yıllık,
artık ekonomik ömrünü tamamlamış olan araçlarını burada görünce inanın insanın
üzülmemesi mümkün değil. Ben, Sayın Bakanımızın bu konuyu da mutlaka
değerlendirmesi gerektiğini düşünüyorum. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözünüzü bitiriniz. Buyurunuz. TURGUT DİBEK (Devamla) – Sayın Başkanım, sözlerimi tamamlıyorum. Hatta bir önerim var: Benim ilimin valisini ararlarsa, yani
Kırklareli Valisi Hüseyin Avni Coş’u ararsa gerek
Bakan veya Danıştay Başkanı, kendisi bu konuda gerçekten çok maharetli! Hani
bir laf var “iş bilenin, kılıç kuşananın” diye. Kırklareli Milletvekilimiz de
burada. İşte bir makam arabası vardı Mercedes, ardından iki tane 4x4 geldi, biz
nereden geldiğini araştırmaya çalışıyoruz ama kendisi bunların bedelsiz olarak
özel idareye kazandırıldığını söylemişti. İşte, bu konuda gerçekten çok
maharetli bir valimiz var! Sayın Başkan da ararsa, kendisinden yardım isterse
tahmin ediyorum Sayın Vali kendisine yardımcı olacaktır diyorum. Değerli arkadaşlar, bu konuları önümüzdeki yıl da konuşmamak istiyorsak,
bizim özellikle bu kadar sorumluluk, bu kadar görev verdiğimiz bu makama saygı
göstermemiz gerekir. Şunu da belirteyim: Ben dosyanın bu kadar artmış olduğu bir
ortamda idarenin yani Hükûmetin, kurumların da hukuka
ne kadar saygılı olduklarını bir sorgulamak gerektiğini düşünüyorum. İdare bu
kadar çok dava üretiyorsa hukuk kurallarını da hiçe sayıyor diye düşünüyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Dibek. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili
Deniz Bölükbaşı. Buyurunuz Sayın Bölükbaşı. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on beş dakika. MHP GRUBU ADINA AHMET DENİZ BÖLÜKBAŞI (Ankara) – Teşekkür ederim
Sayın Başkanım. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığı ve
Avrupa Birliği Genel Sekreterliği bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisinin görüşlerini açıklamak amacıyla huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. AKP Hükûmetinin dış politika anlayışının
temel özelliği, klişe sloganlara dayanması, şekil ve görüntünün, esas ve özün
önüne geçmiş olmasıdır. “Kazan-kazan”, “Ezber bozma” ve “Tabu yıkma” gibi içi
boş sloganlarla yürütülen, günü ve görüntüyü kurtarmaya yönelik bu dış politika
anlayışıyla bugün gelinen noktanın bir başarı ve itibar tablosu olduğu
söylenemeyecektir. Avrupa Birliğiyle etnik bölücülüğün siyasi taleplerinin
gölgesinde ve Kıbrıs ipoteğinde yürütülen sanal müzakere sürecinin hastalıklı
yapısı, Kıbrıs, Irak ve Ermenistan’la ilişkilerde yaşananlar bunun inkâr ve
tevil götürmeyen göstergeleridir. Rumları, Barzani’yi ve Ermenistan’ı memnun edecek adımlar atılması
Avrupa Birliği ve ABD ile ilişkilerde Türkiye'nin siyasi rüştünü ispat kriterleri hâline getirilmiştir. Türkiye, Kıbrıs sorununun
çözümünde Rumları tatmin etmek için çırpınmakta, diplomatik ilişki kurmak için
Ermenistan’ın peşinden koşmakta, Barzani yönetimini tanıma sonucunu verecek
süreçlere zorlanmaktadır. Bugün gelinen noktada Türkiye, Avrupa Birliğine
mahkûm, ABD’ye mecbur, Barzani, Talabani, Sarkisyan
ve Hristofyas’a muhtaç konuma düşürülmüştür. (MHP
sıralarından alkışlar) Bana ayrılan kısıtlı sürede Hükûmetin
Barzani ve Ermenistan’la sürdürdüğü müzakere süreçleri hakkındaki bazı endişe
ve tespitlerimizi dikkatlerinize sunmak istiyorum. Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmetinin
Irak politikasında son dönemde “paradigma değişikliği”
adı altında çok tehlikeli bir zemin kayması yaşanmaktadır. Türkiye’nin PKK ile
mücadele, Kerkük ve Türkmenlerin geleceği gibi hayati öncelikleri Barzani
odaklı bu yeni yaklaşımla sonu karanlık bir mecraya sokulmuştur. Bugüne kadar
tutarlı ve etkili bir Irak politikası geliştiremeyen AKP Hükûmeti
Irak’taki gelişmelerin peşinden sürüklenmektedir. Son dönemde Irak’la imzalanan iki belge bu pusulasız sürüklenişin
ibret vesikaları olmuştur. Hükûmet, 28 Eylül 2007
tarihinde Irak’la imzaladığı Terörle Mücadele Anlaşması’nda Türkiye’nin Irak’ın
kuzeyinde yuvalanan PKK terörüne müdahale hakkını Irak tarafının iznine
bağlayan bir hükmün yer almasına rıza göstermiştir. Ancak yapılan uyarılar
üzerine bu sakat anlaşmanın onay sürecini kesmek zorunda kalmış ve anlaşma
Meclise sevk edilmeden, Dışişleri Bakanlığınca geri çekilmiştir. Sayın Başbakanın 10 Temmuz 2008 tarihinde Bağdat’ı ziyareti
sırasında imzaladığı Yüksek Düzeyli Stratejik İş Birliği Konseyi kurulmasına
ilişkin siyasi bildirinin hikâyesi de çok ilginçtir. Metni, bildiğimiz
kadarıyla kamuoyuna açıklanmayan bu bildiri, iki ülke arasında stratejik iş
birliğinin temelini oluşturan belge olarak kamuoyuna takdim edilmiştir. Bu
bildirinin hazırlanmasındaki özensizlik ve ciddiyetsizlik metnin başlığından
başlamış ve Türkçe metnin başlığında “Stratejik” ibaresinin yer alması unutulmuştur.
Bunun yanı sıra, stratejik ortaklık kurduğu iddia edilen bildiride
işgal altında bulunan ve iç savaş yaşanan Irak’a Türkiye’den turist turları
düzenlenmesi dâhil akla gelecek her konu sanal iş birliği alanı olarak
belirlenmiş, ancak ne hikmetse PKK’ya tek kelimeyle de olsa atıf yapılmamıştır.
Böyle bir bildirinin nasıl bir stratejik ortaklık kurduğu bizler için bir merak
konusu olarak kalacak ve bu iki belge AKP Hükûmetinin
basiretli dış politika anlayışının bir ibret belgesi olarak hatırlanacaktır. Hükûmetin böylesine
tutarsızlık ve ciddiyetsizliklerle gölgelenen Irak politikasının odağında
ABD’nin baskısıyla Barzani’yle başlatılan siyasi diyalog ve müzakere süreci yer
almaktadır. Bu süreçte Dışişleri Bakanlığının etkisi büyük ölçüde şekil ve görüntüyle
sınırlandırılmış, özelleştirilen Irak politikası ve “Erbil
açılımı”nın yürütülmesi, Başbakanlığa ve imtiyazlı
danışmanlara bırakılmıştır. Barzani’nin PKK’yı “terörist” olarak görmediği, terör tehdidini
Türkiye’ye karşı bir pazarlık ve şantaj olarak kullandığı, Türkiye’deki etnik
bölücülüğün bayraktarlığını yaptığı bilinen gerçeklerdir. Barzani’nin bu
emellerine hizmet edecek bir zeminde siyasi pazarlık süreci başlatılmasıyla, bu
şahsa bölücülük konusunda söz söyleyebileceği bir statü kazandırılmış ve
Türkiye’nin siyasi çözüm sürecine çekilmesi için kullanılacak bir platform,
bizzat AKP Hükûmeti eliyle hazırlanmıştır. Barzani açısından bakıldığında bu sürecin amacı PKK’nın tasfiyesi
olmayıp terör örgütünün eylem potansiyelini koruyarak geçici bir süre için
hareketsiz kalmasının sağlanması, Türkiye’nin PKK’ya karşı askerî
operasyonlarını durdurması ve böyle bir ortamda ABD’nin de baskısıyla Türkiye’de
siyasi çözüm süreci başlatacak adımların atılmasıdır. Hükûmetin
başlattığı bu siyasi pazarlık süreci, Barzani’nin bu oyun planına uygun olarak
yürütülmekte ve aşağıdaki unsurlardan oluşan bir çerçeve üzerinde çalışıldığı
anlaşılmaktadır: Irak’ın PKK’yı kâğıt üzerinde yasa dışı örgüt ilan etmesi,
sözde lider kadrolarının Talabani’nin Aralık 2007’de önerdiği gibi siyasi
mülteci olarak bir Avrupa ülkesine gönderilmesi, diğer PKK militanları için
“eve dönüş” adı altında siyasi af düzenlemeleri yapılması, silah ve
cephanelerinin Barzani peşmergelerine teslim edilmesi
ve bu militanların “Mahmur Kampı sakini” statüsüne benzer bir statüyle
serbestçe Türkiye’ye dönmelerinin sağlanması. Talabani’nin dün bir televizyon kanalında PKK’nın talepleri
karşılanırsa silah bırakmaya hazır olduğunu, dağdakilerin silahlarını bırakıp
hapishanelere değil, evlerine dönmeleri için Türkiye’nin bir şeyler yapması
gerektiğini söylemesi, AKP Hükûmetinin bilerek
kabullendiği bu tuzağı bütün açıklığıyla ortaya koymaktadır. AKP Hükûmetinin Sayın Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in önce
“postal yalayıcı” olarak tanımladığı, sonra da Ankara ziyaretinde
mihmandarlığını yapmak durumunda kaldığı bu şahsın siyasi af ve siyasi çözüm
konusunda söz söyleme imkânı bulması, bir filozof ve bilirkişi edasıyla ahkâm
kesmesi Türkiye’ye şeref ve itibar kazandırmamıştır. Buna imkân veren AKP Hükûmetine bu alanda ne kazandırdığı ise kendilerinin
takdir edeceği bir husustur. Böyle bir sürecin fiiliyatta Barzani’nin ara
buluculuğunda PKK ile dolaylı bir siyasi pazarlık süreci olacağı ve Barzani’nin
bu müşavirlik ve ara buluculuk hizmeti karşılığında Türkiye'nin Kuzey Irak’taki
yönetimi siyasi ve hukuki açıdan tanımasının kaçınılmaz olacağı gün gibi
aşikârdır. Değerli milletvekilleri, konuşmamın son bölümünde Hükûmetin altyapısını hazırlamakta olduğu Erivan açılımına
ve bu amaçla bir süredir İsviçre’nin ara buluculuğunda Bern’de sürdürülen gizli
müzakere sürecine ilişkin değerlendirmemizi yüce heyetinizle paylaşmak isterim.
Teslimiyet ve tavizin adını “komşularla sıfır sorun” politikası
koyan Hükûmet, Ermenistan konusunda da keskin bir viraj alarak (U) dönüşü yapmış ve ilişkileri normalleştirmek
için Erivan’ın ön şartlarını kabullenerek çok tehlikeli bir yola girmiştir.
Ermenistan’la diplomatik ilişki kurulmamasının ve aramızdaki sınırın kapalı
olmasının nedenleri bilinmektedir. Türkiye'nin bu konuda bugüne kadar izlediği
siyasetin uluslararası hukuka uygunluğu tartışılmayacak bir gerçektir. Zira
Ermenistan, Türkiye'nin toprak bütünlüğünü sorgulamakta ve sınırı
tanımamaktadır. Doğu Anadolu topraklarının batı Ermenistan olduğunu söyleyerek
Türkiye’den toprak taleplerini kayda geçirmiştir. Ağrı Dağı’nı Ermenistan’ın
millî sembolü olarak benimsemiştir. Bunun yanı sıra Türkiye’yi soykırım suçuyla
mahkûm ettirmek için hayâsız bir uluslararası kampanya yürütmektedir. Dağlık
Karabağ ve Azerbaycan’ın topraklarının yüzde 20’si üzerindeki Ermeni işgali
sürmektedir. Türkiye, bugüne kadar Ermenistan’la diplomatik ilişki
kurulmasını ve sınırın açılmasını, bu konularda uluslararası hukuka aykırı
Ermeni politikalarının değişmesi şartına bağlamıştır ancak AKP Hükûmeti, son dönemde, ABD ve AB baskılarına boyun eğerek
geri adım atmak için uygun ortam arayışına girmiş ve Ermenistan’ın bu konularda
uluslararası hukuk çizgisine gelmeden önce kademeli olarak diplomatik ilişki
kurma ve sınırı açma hazırlığına başlamıştır. Sayın Cumhurbaşkanının millî maç vesilesiyle Ermenistan’ı ziyareti
bu yeni politikanın hayata geçirilmesi sürecinde önemli bir aşama olarak
kullanılmıştır. Bu durumu kendisine asgari saygısı olan bir milletin ve
devletin kabul etmesi mümkün değildir. Hükûmet
sözcülerinin tevil gayretlerine rağmen, Erivan’a tek taraflı bir açılımın
siyasi, psikolojik ve toplumsal altyapısının oluşturulmasına çalışılmaktadır. Son dönemde, büyük tartışmalara yol açan ve Ermenistan’ın sahte
soykırım yalanının sözcülüğüne soyunan bir grubun başlattığı hayâsız özür
dileme kampanyası karşısında Dışişleri Bakanının sergilediği tutum bu bakımdan
ibret ve esef verici olmuştur. 1915 olaylarının niteliği hakkında Ermeni
iddiaları doğrultusunda bir tespit yapan ve özür dilenmesi gereken bir suç ve
suçlu olduğunu belirleyen bu kampanyaya Dışişleri Bakanlığının 17 Aralık 2008
günü gösterdiği ilk tepki “Türkiye’de her konunun rahatlıkla konuşulabilmesi
gerekir.” şeklinde tecelli etmiştir. Sahte Ermeni soykırımı konusunda üçüncü
ülke parlamentolarında yapılan tartışmalara, konunun tarihçilerin işi olduğunu
söyleyerek karşı çıkan Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’deki Ermeni soykırımı
yalanının komisyonculuğunu yapan bu grubun utanç verici kampanyasına “serbest
tartışma ortamı” adı altında bir anlamda sahip çıkmış ve dolaylı destek
vermiştir. KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – İmza da atmış mı! AHMET DENİZ BÖLÜKBAŞI (Devamla) – Bundan bir gün sonra, bu
konudaki değerli görüşlerini kamuoyuyla paylaşan Sayın Dışişleri Bakanı, bu
tartışmaların Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin son derece kırılgan olduğu bir
dönemde yapılmasının iki ülke arasında sürdürülen diyalog sürecine zarar
verebileceğini söylemiştir. Sayın Bakanın muğlak
ifadelerinden, özür dileme kampanyasından ziyade, buna gösterilen tepkilerin
ortaya çıkardığı tartışmalardan rahatsızlık duyulduğu, bunun Erivan açılımına
zarar vereceğinden endişe edildiği sonucu çıkmıştır. Bu konuda herkesten önce
kararlı bir tepki göstermesi gereken Dışişleri Bakanlığı ve Sayın Bakan, ne
hazindir ki patinaj üzerine patinaj yapmış ve demokratik tartışma ortamı gibi
gerekçelerin arkasına saklanarak ilk baştan açık ve dik bir duruş
sergileyememiştir. Dışişleri Bakanlığının üç gün bekledikten sonra,
mecburiyetten kaynaklanan ve kerhen yapılan iki satırlık kısa açıklaması bu
gerçeği değiştirmeyecektir. Sayın Bakan, bu durum bulunduğunuz makama hiç
yakışmamıştır. (MHP sıralarından alkışlar) Ermenistan’ın emellerine hizmet eden özür kampanyası, diaspora tarafından Türkiye'nin soykırım geçmişiyle
yüzleşmesinin ilk adımı olarak büyük takdirle karşılanmıştır. Bu konuda Türk
basınına demeçler veren Ermenistan yetkilileri, bu kampanyanın Türk Hükûmetinin atacağı adımların etkisini görmek için
başlatılan bir nabız yoklaması girişimi olabileceği yolunda ilginç
değerlendirmeler yapmışlardır. Bu değerlendirmelerin ne
derecede geçerli ve sağlıklı sayılabileceğini kestirmek bu aşamada güçtür ancak
Türklük değerlerine hakareti düzenleyen Türk Ceza Kanunu’nun 301’inci
maddesinin değiştirilmesi tartışmalarında Ermenistan yetkililerinin sözde
soykırımın Türkiye’de serbestçe tartışılması ve Türkiye'nin, “Ortak tarih
komisyonu” önerisinin değerlendirilebilmesi için 301’inci maddenin bu
tartışmalara imkân verecek şekilde değiştirilmesi talebinde bulundukları
hatırlanırsa bugün yaşananların geri planı hakkında bazı tereddütlerin oluşması
kaçınılmaz olacaktır. 301’inci maddeyi bu şekilde değiştirerek Türk
tarihine hakaretin önünü açan Hükûmetin bazı üyelerinin,
şimdi özür kampanyasını demokratik tartışma olarak görmelerinin birbirini
tamamlar nitelikte olduğu ve bunların tasarlanmış bir oyun planının aşamalarını
teşkil ettiği sonucu da çıkarılabilecektir. Sayın Cumhurbaşkanının bu konudaki
cesaret verici tutumu ve Sayın Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında sıkışan
Sayın Dışişleri Bakanının mütereddit ve çelişkili söylemlerinin akla getirdiği
bu ihtimaller, önümüzdeki dönemde yaşanacak gelişmelerle açıklığa kavuşacaktır. Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmetinin
dış politikasının kısa bir bilançosu olarak söyleyeceklerim bunlardır. Dış
politikanın yürütülmesindeki zaaflar, Dışişleri Bakanlığı mensuplarının özlük
hakları ve maaşlarına ilişkin sorunların çözülmesinde de aynen yaşanmıştır.
Başbakanlığın engellemesi ve Dışişleri Bakanının gerekli kararlılığı
göstermeyerek bunların takipçisi olmaması nedeniyle bu kronik sorunlar Sayın
Bakanın ikinci bütçe döneminde de çözüme kavuşturulamamıştır. Bunun yanı sıra, Dışişleri Bakanlığında merkez ve yurt dışı
kadrolarına atama yapılması da kronik bir sorun hâline gelmiştir. Merkez
teşkilatında önemli bazı görevlere bir yıla yakın süredir atama yapılmamakta,
bu kadrolar boş tutulmaktadır. Sayın Bakan, bu görevlere dışarıdan tayin
yapamayacağını bilmekte ancak kendisi dışında hiç kimse bu ataletinin
nedenlerini bilmemektedir. Sayın Bakan, geçtiğimiz eylül ayında Star gazetesine verdiği bir
demeçte sorunlarla değil sorunlara çözüm üretme yeteneğiyle anılmak istediğini
söylemiştir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bitiriniz. Buyurunuz. AHMET DENİZ BÖLÜKBAŞI (Devamla) – Bu arzularının inşallah
gerçekleşmesini dilerim. Ancak, bu vesileyle, sorun çözmeyi Bakanlığın
sorunlarında da hatırlamalarını ve kararname çıkarma yeteneğiyle de anılmak
için çaba sarf etmelerinin yararlı olacağını belirtmek isterim. Dışişleri Bakanlığı ve Avrupa Birliği Genel Sekreterliği
bütçelerinin hayırlı olması dileğiyle yüce heyetinizi saygılarla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bölükbaşı. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili
Faruk Bal. Buyurunuz Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on beş dakikadır. MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Bakanlığı ve
Yargıtay bütçeleri hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini sunmak
üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. Bu vesileyle, adalete hizmeti şerefli ve haysiyetli bir yaşam
tarzı olarak benimsemiş yüksek mahkemelerimizin sayın başkanlarını, çok
kıymetli üyelerini, hâkimlerimizi, savcılarımızı, yazı işleri müdürlerimizi,
kâtiplerimizi, mübaşirlerimizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, 1984 yılından beri bu Mecliste yapılan
görüşmelerde yargının sorunları “Temel Sorunlar” başlığı altında
nitelendirilmiştir. Ben bunları başlıklar altında birer kez daha sizlere
hatırlatmakta fayda görüyorum. Bunlardan bir tanesi, mahkemelerin iş yükünün çok fazla olması ve
yargılama sürelerinin makul bir noktada bitirilememesi, adli işlerde makul
sürede bir sonuç alınamamasının yarattığı Avrupa Birliği ile ilgili sıkıntılar.
Diğeri, hâkim, savcı ve diğer adalet personelinin sayısının yetersiz olması;
hayat standartlarının, mesleklerinin gerektirdiği standarda uygun bir biçimde
sağlanamaması ve özlük haklarının onların yaşam tarzlarına uygun bir şekilde
düzenlenememesi; bina, araç-gereç ve altyapı hizmetlerinin istenen düzeyde bulunmaması.
Bu kapsam içerisinde sıralanan adaletin temel sorunları, Milliyetçi Hareket
Partisinin hazırlamış olduğu Millî Yargı Projesi’nde özet olarak şu şekilde
tanımlanmaktadır: Dokümantasyon eksikliği, motivasyon
eksikliği, otomasyon, standardizasyon ve reorganizasyon eksiklikleri ve
bozukluklarıdır. Değerli arkadaşlarım, bu sorunların içinden sadece binayla ilgili
olmak üzere, Adalet ve Kalkınma Partisi altı yıllık tek başına iktidarı
süresince bazı il ve ilçelerde binaları yapmıştır, buraya bir çözüm getirmeye
çalışmıştır. Ancak altı yıllık iktidarıyla birlikte Adalet ve Kalkınma Partisi
biraz önce saydığımız temel sorunlara yeni, temel ve kalıcı sorunlar
eklemiştir. Şimdi bunları sizlerle paylaşmaya çalışacağım. Değerli arkadaşlarım, devri iktidarında AKP yargıyı
siyasallaştırma sürecini başlatmıştır. Devri iktidarında AKP yargının
hafızasını yok etme çalışmalarını kanuni düzenlemeler çerçevesi içerisinde
başlatmıştır, devri iktidarında AKP adalete erişimin bir unsuru olan adliye
binalarının kapatılması sürecini başlatmıştır ve Adalet ve Kalkınma Partisinin
altı yıllık bu iktidarının neticesinde adaletin kestiği parmak acımaya
başlamıştır. Değerli arkadaşlarım, 2008 yılı bütçesi -Adalet Bakanlığı
kapsamında ifade ediyorum- 2 milyar 847 milyon 927 bin liradır. Bu bütçeyle
biraz önce saydığımız temel sorunların giderilmesi, halledilmesi ve adaletin
kestiği parmağın acımamasını temin etmek mümkün değildir. Sayın milletvekilleri, rakamlarla bazı hususları bilginize sunmak
istiyorum: Almanya’da 100 bin kişiye düşen hâkim sayısı 24,5; İngiltere’de
16,6; Yunanistan’da 28,4; Türkiye’de 9. Türkiye’de mevcut 14.697 hâkim ve
cumhuriyet savcısı kadrosundan hâlen 3.796’sı boştur. Hâkim ve savcı sayısı
nüfusu bize yakın olan Avrupa Birliği ülkeleriyle değerlendirildiğinde onların
üçte 1’i kadarız. Değerli arkadaşlarım, başta yüksek mahkeme üyeleri olmak üzere
hâkim ve savcılar gördükleri hizmetin önemine ve özelliğine uygun bir hayat
standardında yaşayamamaktadırlar. Mesleğe yeni başlayan hâkim ve savcılar ile
birinci sınıfa ayrılmış hâkim ve savcılar arasındaki ücret makası çok fazla
açılmıştır. Yazı işleri müdürleri, icra müdürleri, seçim müdürleri ile bunların
yardımcıları arasındaki ücret makası çok açık bir şekilde farklılık
göstermektedir. Kâtipler, mübaşirler ve diğer adli personel hak aramak için
adalete gidenlerin ilk karşılaştıkları kişilerdir. Ancak bunlar, onlara
kaliteli adalet hizmeti sunan personel olmalarına rağmen, evlerine giderken
ekonomik sıkıntı içerisinde ve gördükleri iş yükünün ağırlığı içerisinde ezik
bulunmaktadırlar. Değerli arkadaşlarım, adli personel, emsal olan diğer devlet
memurlarından daha az ücret almaktadır. Örneğin, bir cezaevi doktoru, Sağlık
Bakanlığında görevli bir doktorun yarısı kadar maaş alabilmektedir. Ceza ve
infaz kurumlarının durumu daha da vahimdir, 2002 yılında 59 bin civarında olan
cezaevindeki mahkûm sayısı, 2007 yılı itibarıyla 90 bini aşmıştır ve bugünlerde
100 bini aşmış bulunmaktadır. Altı yıllık AKP’nin devri iktidarında, fakirleşen
halkın mal aleyhine işlenen suçlarda yoğunluğun artmasına yönelik bir sosyolojik sonuç
ortaya çıkmıştır. Değerli arkadaşlarım, ceza ve infaz kurumları personeli, 103 bin
civarındaki bu insanlarla, mahkûm olan insanlarla birlikte yaşamaktadır.
Onlarla hapis hayatı yaşamaktadır ancak onlara karşı güvenlik hizmeti
sunmaktadır. Dolayısıyla, onların bu iki vasfından hareket etmek suretiyle
güvenlik hizmeti tazminatından yararlandırılmaları ve diğer güvenlik
hizmetlerinde bulunan kamu görevlilerine yaklaşık bir ücret temin etmelerine
imkân sağlanmalıdır. Bunlar mümkün olmamaktadır. Bunların mümkün olmaması
adalete olan güveni sarsmakta ve adaletin kestiği parmağı acıtmaktadır. Değerli arkadaşlarım, Yargıtayda iş yükü
çok daha vahimdir. 2002 yılında cumhuriyet başsavcılığına gelen toplam iş sayısı
317 bin, 2003 yılına devredilen dava dosyası sayısı 109 bin civarındadır. 2007
yılında ise cumhuriyet savcılığına gelen toplam dava dosyası -yaklaşık 2 katı
artmış- 531.660’tır, 2008 yılına devredilen 349 bindir. Rakamlar bir vahameti
ortaya koymaktadır. Ancak bir başka vahamet 1984 yılında Adalet Bakanı olan Oltan Sungurlu bu
kürsüden bağırıyordu: “Tedbir almazsanız Yargıtaya
gidecek dosya sayısı 200 bini aşacak.” diye. Bu süreç içerisinde dosya
sayısındaki artış, alınmamış olan tedbirlerle ortaya çıkan sonucun vahametini
bize bir kez daha göstermektedir. Bugün Cumhuriyet Başsavcılığı dâhil olmak
üzere Yargıtay hukuk ve ceza dairelerine gelen dava dosyası –dikkat buyurun
değerli milletvekilleri- 1 milyon 350 bin olmuştur. 1 milyon 350 bin dava dosyası
ile 1984 yılında 250 olan Yargıtayın üyeleri
cebelleşmekte idi, şimdi yine 250 Yargıtay üyesi bu dosyalarla
cebelleşmektedir. Yargıtayın iş yükü ağır değil, çok
ağırdır. Bu iş yükünün altından kalkmak zordur. Dolayısıyla bir an önce buna
tedbir alınması gerekmektedir. Bu iş yükü nereden doğmuştur? Bu iş yükü AKP’nin altı yıllık devri
iktidarında yarattığı ekonomik ve sosyal çalkantının neticesinde mal aleyhine
işlenen cürümlerdeki korkunç artıştır. Hırsızlık, gasp, yağma, kapkaç, elektrik
faturasını ödeyemeyenin, doğal gaz faturasını ödeyemeyenin, su faturası
ödeyemeyenin işledikleri suçlar yoğun bir şekilde dava dosyası olarak Yargıtayın gündemine gelmektedir. Değerli arkadaşlarım, bu iş yükünün artması bu nedenden oluyor,
ancak sadece bu neden değil. AKP’nin “Sadece ben yaptım oldu.” diyerek, sadece
AKP “Avrupa Birliği istiyor.” diye yutturarak çıkarmış olduğu Türk Ceza Kanunu,
Kabahatler Kanunu ve ceza hükmünü taşıyan kanunlarla yapay bir şekilde
mahkemelerin ve adliyelerin ve Yargıtayın iş yükünü
artırmıştır. O yasalar çıktığı tarih itibarıyla kesinleşmiş olan ve cezası
infaz edilmekte olan dosyaların tamamına yakını mahkemelerin önüne tekrar
gelmiştir. Yargıtayın elinde bulunan dava dosyaları
olduğu gibi mahkemelere gitmiş, mahkemelerin iş yükü şişmiş, oradan gelen
dosyalar tekrar Yargıtayın iş yükünü şişirmiştir. Bu
büyük bir beceriksizlik örneğidir, bu, cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir
hukuk kültürü ihtilalidir ve bu hukuk kültürünün ihtilalinin yaratmış olduğu sonuç, birinci sınıfa ayrılmış
başta Yargıtay üyeleri olmak üzere hâkim ve savcıları meslekten soğutmuştur.
Bismillah deyip, hukuk fakültesi talebesi gibi yeniden ceza hukuku öğrenmeye
kalkışmışlardır. Şimdi bu hatayı anladınız, Yargıtayda
bu kadar ağır sonuçlar çıkardığını gördünüz. Ticaret Kanunu’nda aynı hatayı
niçin yapıyorsunuz? Borçlar Kanunu’nda aynı hatayı niçin yapıyorsunuz? Değerli arkadaşlar, bu, bile bile lades
değilse bu, Türkiye’ye eziyettir, Türk milletine eziyettir, Türk adaletine
eziyettir. Bu eziyeti yapmaya sizin hakkınız yoktur. Evet, bu eziyetler değerli
arkadaşlarım, adaletin kestiği parmağı acıtmaktadır. Değerli arkadaşlarım, adaletin kestiği parmağın acıttığını
Yargıtay Sayın Başkanı 27/9/2008 tarihinde feryat
ederek ifade ediyor: “Suça battık!” Bu bir Yargıtay Başkanının söyleyebileceği,
sizlere iletebileceği en nazik ve en ağır uyarıdır. Bu uyarıdan niçin ders
almıyoruz? Niçin gereğini yapmıyoruz? Değerli arkadaşlarım, bu kadar ağır iş yükü altında ezilen
hâkimlerimizin durumunu Avrupa Birliği üyeleriyle mukayese etmeye gerek
duymuyorum, çünkü burada daha önce yapılan konuşmalarda bunlar ifade edildi.
Zamanı daha iyi kullanmak için ben başka konulardan sizlere bahsetmek
istiyorum. Dokunulmazlıkların kaldırılmamış olması ve AKP’nin yandaşlarına
dokunulamaması, adaletin kestiği parmağı acıtmaktadır. Değerli arkadaşlarım, zaman aşımı örtülü bir aftır. Bu aftan
yararlananlar ancak hatırı sayılır kişilerdir. Geçmişte de bu vardı, şimdi de
vardır. Şimdi olanları ben size ifade etmek istiyorum geçmişte olanlarla
birlikte: Jet Fadıl’ın Almanya’dan hortumladığı paralarla Türkiye’de işlemiş
olduğu suçlarla ilgili dava dosyası yeni zaman aşımına uğradı. Deprem
davalarından yargılananların davası zaman aşımına uğradı. Şişli eski Belediye
Başkanının ve kocasının işlemiş olduğu vergi suçları zaman aşımına uğradı.
Bunlar adaletin kestiği parmağı acıttı, kamu vicdanını yaraladı. Şimdi, sizinle ilişkili olarak ifade ediyorum: Hayalî ihracat
iddialarıyla ilgili televizyonlarda yapılan konuşmaları herkes dinledi.
Komisyon karşılığı iş takipçiliği, nüfuz suistimali,
ihaleye fesat karıştırmak, vatandaşın fitresini, zekâtını, sadakasını
hortumlamak için dernek kurup, Almanya’dan buraya onları getirerek yayın
organlarında, ticarette, siyasette kullanmak isteyenlerin işlemiş olduğu
suçlar, Almanya’da işlemiş olduğu suçlar mahkeme kararlarına geçti. O
kararların içinde Türkiye’de neler olduğuna dair, uçların Türkiye’de
bulunduğuna dair ifadeler yer aldı. Orada, yargıya müdahale olduğuna dair
ifadeler yer aldı. Ve buradan, zaman aşımıyla ilgili adaletin kestiği parmağın
acıttığını ifade etmiştim. Önümüzdeki süreçte bu suçlarla ilgili, zaman aşımı
ile ilgili bir sonuçla karşılaşacaksak adaletin kestiği parmağın yine
acıtacağını sizlerle paylaşmak istiyorum. Değerli arkadaşlarım, yargının siyasallaşması çok önemli bir
sorundur. AKP Hükûmeti göreve geldiğinden bu yana
yargının sorunlarını çözmek yerine, bunlardan sadece bina yapmak için elinden
geleni yaptı. Ancak geriye kalan sorunlarla ilgili olmak üzere yargıyla
cebelleşmeyi, yargıyla çekişmeyi, yargıyla savaşmayı tercih etmiştir. Danıştaya ulema yolu
gösterilmiştir. Anayasa Mahkemesi kararı kurşun ile değerlendirilmiştir.
Kuvvetler ayrılığı ilkesi yok farz edilerek… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bitiriniz Sayın Bal. Buyurun. FARUK BAL (Devamla) – Teşekkür ederim. …Danıştaya, Anayasa Mahkemesine üye
yapısını değiştirecek anayasal modeller bulunmaya çalışmıştır. Erzurum’da Fevzi Budak isimli bir Millî Eğitim Müdürü vardır.
AKP’nin devri iktidarında altı yılda 10 defa görevden alınmıştır, 11 defa
yargıdan dönmüştür, Millî Eğitim Bakanı 12'nci defa görevden almıştır. Bu,
yargıya AKP’nin saygısının güzel bir ifadesidir! Değerli arkadaşlarım, Deniz Feneriyle ilgili olmak üzere biraz
önce söylediklerime ek olarak ifade ediyorum: Türk hâkimlerinin siyasallaştırma
süreci altında alındıkları baskı Almanya’daki hâkimlere kadar uzamıştır. Adli Tıp Kurumu bir faciadır. Adli Tıp Kurumu seksen küsur yaşına
dayanmış bir zatın on altı yaşında, on beş yaşındaki genç bir kıza cinsel
istismarını -yandaş basının da etkileriyle- görülmemiş bir hızla sonuçlandırmış
ve onun lehine rapor tanzim edebilmiş, ancak mahkemeler bile -Türk mahkemeleri-
bu Kuruma, verdiği raporlara… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Bal, lütfen sözlerinizi bağlayınız. FARUK BAL (Devamla) – Tamamlıyorum. …itibar etmez hâle gelmiştir. Telefon dinlenmeleri her alanda olduğu gibi yargı camiasında büyük
bir sıkıntı ve stres konusudur. Değerli arkadaşlarım, bu telefon dinlenmesi konusu hâkimleri
telefonsuzlaştırma operasyonuna dönüşmek üzeredir. Adli tahkikatın yandaş
gazetelerde pehlivan tefrikası gibi verilmesi yargının siyasallaştırılmasının
tam bir örneğidir. Bazı yandaş köşe yazarlarının haftalar önce kimlerin göz altına alınacağını ilan etmesini Sayın Adalet Bakanı
sanıyorum burada bir şekilde değerlendirecek ve bize ayrıntılı bilgi
verecektir. Değerli arkadaşlarım, tüm bu sorunların çaresi Milliyetçi Hareket
Partisi, veri madenciliği, yapay zekâ teknolojisini yargıyla bütünleştirerek,
bilim ve teknolojiden yararlanarak çözüm üretmektedir ve bu çözümü sizinle
paylaşmaktadır. Veri madenciliği ve yapay zekâ modellemesiyle uyum içerisinde,
Türk yargısının tüm bu sorunlardan, dokümantasyon… BAŞKAN – Sayın Bal, sürenizi epey aştınız, lütfen bağlayınız. FARUK BAL (Devamla) – Bitti Sayın Başkan, cümlemi tamamlamama izin
verin. …motivasyon, otomasyon, standardizasyon
ve reorganizasyon projeleriyle küreselleşmenin önündeki riskleri bertaraf
ederek Türkiye’yi 21’inci yüzyıla lider ülke hazırlayabilecek bir vizyonuyla
hazırlanmıştır. Bu vesileyle, bu bütçenin sorunları çözmesine yardımcı
olmayacağına inanmamıza rağmen, yargı mensuplarımıza ve ülkemize hayırlara
vesile olmasını temenni ediyorum. Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bal. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Recep
Taner. Buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz sekiz dakikadır. MHP GRUBU ADINA RECEP TANER (Aydın) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Ceza ve
İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu bütçesi hakkında Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Şahsım ve grubumuz adına
sizleri saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, çağdaş ceza ve infaz sisteminin ana
amacı, hangi suçu işlemiş olursa olsun onları insan olarak değerlendirip,
hükümlü olanı ıslah ederek sosyalleşmesini temin etmek, yeniden suç işlemesini
engelleyici çalışmalar yapmaktır. Üretken, kanunlara ve topluluk kurallarına
saygılı bireyler hâline getirmek ve toplumu suça ve suçluya karşı korumaktır.
Hürriyetlerin, özgürlüğün kısıtlandığı yerlerde tutuklu ve hükümlü olarak
bulunan kişilerin topluma yeniden kazandırılmaları ancak ceza infaz
kurumlarının sağladığı şartlarla olacaktır. Dolayısıyla, bu da en iyi şekilde
iş yurtlarıyla yapılabilecektir. Değerli milletvekilleri, iki yüz civarındaki ceza infaz
kurumlarında hükümlülerin meslek ve sanatlarını ilerletmesi veya meslek veya
sanat öğretmek için kurulmuş bulunan atölye ve tesislerin bulunduğu iş
merkezleri ve iş yurtları kırktan fazla iş kolunda faaliyet göstermektedir ve yaklaşık 10
bin civarında da mahkûm buralarda çalışmaktadır. Cezaevlerindeki yoğunluğa baktığımızda iş yurtlarının yetersiz
olduğu bir gerçektir ve mevcut iş yurtlarının kapasitesinin artırılması, daha
fazla hükümlüye ulaşabilmek için de iş yurtları olmayan cezaevlerine de iş
yurtları açılmalıdır. Değerli milletvekilleri, cezaevlerinde yaşanan sıkıntılar
yıllardır ülkemizin en önemli sorunlarının başında gelmektedir. Özellikle
bölücü terörün ortaya çıktığı 1984 yılından 2000’li yıllara kadar geçen süre
içerisinde cezaevleri asli işlevlerini kaybetmiş, geçen süre içinde ceza infaz
kurumları ıslahevi olacağına militan yetiştiren, uyuşturucunun, mafyanın,
şiddetin yuvası hâline gelmişler, yaşanan isyanlarla, ölümlerle, rehin alınan
memurlarla, idarenin içeriye dahi giremediği günler yaşanmıştır. İçişleri
Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı iç güvenliği sağlayamamış, denetim yapılamaz hâle
gelmiştir. 57’nci Hükûmet döneminde gündeme
getirilen belli suçluların yüksek güvenlikli (F) tipi ceza infaz kurumlarına
nakli, iş yurtlarının etkin hâle getirilmesi, insan hakları açısından ceza
izleme komisyonlarının kurulması gibi yapılan düzenlemelerle zor bir süreç
atlatılmış ve devlet tekrar cezaevlerine hâkim olmuştur. O dönemde, cezaevindeki saltanatı bitenler ile militan eğitim
alanlarını kaybeden terör örgütü yandaşları, o günlerden bugüne hâlâ (F) tipine
karşı çıkmakta ve sözde aydınlar gibi sözde demokratik kitle örgütü üyesi
kisvesi altında insan haklarını paravan kullanarak geçmişin özlemiyle yeni yeni taleplerle ortaya çıkmaktalar. Örneğin, üç kapı üç
kilit açılması talebi de benzer bir taleptir ve amaç surda gedik açmaktır. Değerli milletvekilleri, mevcut 384 ceza infaz kurumunda ve
tutukevinde yaklaşık 27 bin personel bulunmaktadır, şu anda 8 bin civarındaki
kadro ise boştur. Ceza infaz kurumlarında çalışmakta olan kurum müdüründen
idare memuruna, infaz koruma memurundan hizmetlisine kadar tüm çalışanlar çok
zor şartlar altında ve stresli bir ortamda görev yapmaktadırlar. Bu noktada, en
büyük sıkıntıyı da 22.500 civarındaki infaz koruma memurları yaşamaktadır.
Resmî ve dinî bayramlar dâhil yedi gün yirmi dört saat sistemiyle çalışan infaz
koruma memurları mahkûmların yemeğinden çöpüne kadar her türlü işi yapmakta,
kapalı ve stresli ortamın getirdiği sıkıntıların yanında, mahkûmların ve
yakınlarının saldırılarına muhatap olmaktadırlar. Ceza infaz koruma memurlarının ve çalışanların Sayın Bakandan
taleplerini ise şöyle sıralayabiliriz: 1) Özlük haklarının aynı işi yapan diğer güvenlik görevlilerinin
seviyesine getirilmesi. 2) Polis, asker ve bazı kamu görevlilerine tanınan beş yıllık
yıpranma tazminatı kapsamına alınmaları. 3) Ceza infaz kurumu
çalışanlarına sendikal hakların verilmesi. 4) Lojman sıkıntılarının ve servis aracı eksikliklerinin
giderilmesi. 5) Bakanlık sosyal tesislerinden ücretsiz faydalanma. 6) Nöbet ücreti mağduriyetinin giderilmesi ve uygulanmakta olan
fazla çalışma oranının artırılması. 7) Komisyonların kaldırılıp, tüm personelin özlük haklarının tek
merkezden yapılması. 8) Hâkim ve savcılara uygulanmakta olan brüt maaşın yüzde 10’u
oranındaki yargı ödeneğinin tüm adli çalışanlara verilmesi. 9) Emekli olduklarında harç ödemeden silah ruhsatı alabilmeleri. 10) (F) tipi cezaevinde çalışanlara özel ödenek ödenmesi. Üniformalı personelin görev haricinde adliyelerde
çalıştırılmaması, infaz koruma müdürlerinin yetki ve maaşlarının artırılarak
Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü olması önündeki engellerin
kaldırılması gibi birçok talepleri de devam etmektedir. Değerli milletvekilleri, gündemde olan adli zabıta kurulmasıyla
ilgili çalışmalar konusunda ise, cezaevlerinin güvenliğinin jandarmanın üstünde
bir yük olduğunun farkındayız. Ancak, AKP zihniyetinin kurulacak olan adli
zabıta konusunda her zaman olduğu gibi liyakat yerine mensubiyet esasıyla
hareket edeceğini bildiğimizden tereddütlerimiz var. Değerli milletvekilleri, bir diğer konu da cezaevlerinin
kapasitesi ve artan mahkûm sayısıdır. 2002 yılında 59 bin olan tutuklu ve
hükümlü sayısı 2006 yılında 70 bine, 2007’de 90 bine çıkmış, şu anda da 100
bini aşmış durumdadır ve bu son otuz dokuz yılın en yoğun ceza infaz kurumu
kapasitesidir. Her ne kadar Sayın Bakan cezaevlerindeki artışı suç ve suçlu ile
mücadeledeki başarıya bağlamakta ise de aslında vatandaşın özellikle 2006
yılından itibaren sosyoekonomik şartlarının her geçen gün daha kötüye gitmesi
ve yeterli istihdam alanı yaratılmadığı için oluşan işsiz ve öfkeli kitle bu
artışın en önemli sebepleridir. Bugün cezaevlerindeki 100 bin kişinin suç
dağılımına baktığımızda mala karşı işlenen suçların ağırlığı ortadadır. Tekrar kapasite ve doluluk oranına geldiğimizde, mevcut
cezaevlerinin kapasitesi yaklaşık 80 bin olduğuna göre… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bitiriniz. Buyurunuz. RECEP TANER (Devamla) – …20 bin civarında mahkûm fazlalığı vardır
ve özellikle (E) ve (H) tipi cezaevlerinde kapasitenin 2 katı mahkûm olduğu bir
gerçektir. Geçmişte bazı adliyelerin ve bazı cezaevlerinin kapatılması görüşü
gündeme geldiğinde Hükûmeti uyarmıştık: Kapatılacak
cezaevlerinin yerine yeni cezaevlerini yapmadan kapatmayın, bu ileride
sıkıntıya sebep olabilir. Bakanlık gerekli plan ve projeleri yapmadan bu
uygulamayı yaptığından dolayı da şimdi bu sıkışıklığı hep beraber yaşamaktayız.
Bu arada da konu cezaevi inşaatlarına gelmişken Sayın Bakandan
İmralı sakini bebek katiline arkadaş göndermek için ek bina yapacağına yeni
cezaevi inşaatlarına öncelik vermesini talep etmekteyiz ve ayrıca Sayın Bakana
sormak isteriz: İmralı inşaatı için Bakanlık bütçesini mi yoksa Başbakanlık
özel bütçesini mi kullanmaktasınız? Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 yılı bütçesinin
ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diler, şahsım ve Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Taner. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Isparta Milletvekili Nevzat
Korkmaz. Buyurunuz Sayın Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz sekiz dakikadır. MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Teşekkür ederim
Sayın Başkanım. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Danıştay ve Türkiye Adalet
Akademisi Başkanlığı bütçesiyle ilgili, şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi
adına görüşlerimizi açıklamak üzere huzurunuzdayız. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, hukuk devleti ilkelerinden biri olan
idarenin hukuka uygunluğunu denetlemek üzere kurulmuş olan Danıştay, 1984
yılında oluşturulan idare, bölge idare ve vergi mahkemeleriyle birlikte 1868
yılından beri hizmet vermektedir. İdare, kamu kaynağı, kamu gücü
kullanmaktadır, örgütlüdür ve kanun önünde nispi koruma şemsiyesi altında görev
yapmaktadır. Bireyin hak ve hukukunu bu örgütlü mekanizmaya karşı savunmak ve
hakkı teslim etmek işlevi gören Danıştayın, bugün,
çözüm bekleyen ciddi sorunları vardır. Tüm iyi niyete rağmen, altından
kalkamayacağı ciddi yükleri vardır. Hâkim başına düşen dosya sayısı baz alındığında, 150 bini bulan idare ve dava dairelerindeki
dosya sayısı ile dünyadaki en yoğun danıştaylardan
birisidir. 2007 yılında 87 bin, bu yıl da yaklaşık 70 bin dosya çıkardığı göz
önüne alındığında, bu dairelerin iş yükünü azaltmak için gösterdiği iyi niyetli
gayretin boyutu anlaşılacaktır. Danıştayın etkin ve verimli
çalışabilmesinin önünde ciddi engeller bulunmaktadır, ki
bunların başında bina yetersizliği gelmektedir. Şu andaki hizmet binasında
-rakamın altını çiziyorum değerli milletvekilleri- 776 kişi görev yapmaktadır.
Bina, Danıştayın yüklendiği görevlere uygun şartlarda
değildir. Gerçekten yoğun ve son derece titiz çalışmaları gereken hâkim ve
savcılar, 15 metrekarelik odalarda, 3’ü, 4’ü bir arada görev yapmaktadır. İdari
personelin bulunduğu odalarda bu sayı maalesef 7’ye, 8’e çıkmaktadır. Avrupa
Birliği projesi peşinde koşan ülkemizde, sistemimizin en köklü, en temel
kurumlarından biri olan Danıştayın böyle bir mekânda
çalışmak zorunda bırakılmasının anlaşılır hiçbir yönü yoktur. Vakit
geçirmeksizin Danıştaya uygun bir hizmet binası
bulunması zarureti vardır. Bu zarureti zorlayan bir de güvenlik problemi vardır ki, yaşanan
vahim Danıştay saldırısı da bazı kulaklara küpe olmamış gözükmektedir. Mevcut
binanın konumu ve durumu güvenlik meselesini çözme hususunda kurumun elini
kolunu bağlamaktadır. Bu vesileyle Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu
saldırıyı bir kez daha nefretle kınıyoruz. Öğrendik ki, Sayın Başbakan, Danıştayı ziyaretinde üyelerin de bulunduğu kalabalık bir
ortamda, Eskişehir Yolu üzerindeki Halkbank binasının
Danıştaya verileceği sözünü vermiştir. Muhtemelen de
arkasından “Başbakanın sözü” demiştir. Danıştay mensupları da mutlu olmuşladır.
Ancak Sayın Başbakanın siyasi hayatında, çiftçimize, işçimize, esnafımıza ve
memurumuza verdiği bu nevi yüzlerce sözden biri olduğunu unutmuşlardır. Nitekim, bırakın bu sözünü yerine getirmeyi, maalesef bu
isabetli çözüm yönünde teğet bile geçmemiştir. Yeni bir bina için niyet
edilmiştir, yer tahsisi, projesi hazırlanmıştır, bina inşaat maliyeti 112,5 milyon
YTL olarak belirlenmiştir. İyi, güzel. Madem yeni bir bina yapacaksınız,
destekliyoruz. Ancak 2009 bütçesi için 10 milyon YTL ayrıldığını öğrenince, Hükûmetin bu binayı on bir yılda tamamlamayı düşündüğü
ortaya çıkmıştır. Belki de bitirmemeyi, sürüncemede bırakmayı desek daha doğru
olur. Değerli milletvekilleri, bu husus acildir ve kaybedilecek bir gün
dahi yoktur. Kimse krizi falan da bahane etmesin. İhtiyacı olan olmayana kömür
dağıtıp para buluyorsun da, devletin en temel vazifesi olan adaleti dağıtmakla
görevli bir üst yargı mercisinin acil ihtiyacına mı para bulamıyorsun? Adalet
alanında tasarruf olmaz. “Hele bir şu krizden çıkalım, ondan sonra daha adil
oluruz.” diyemezsiniz. Kaldı ki ekonomik krizin ülkemize, hedeflerine,
hakikaten, Sayın Başbakanın tabiriyle, teğet geçip geçmediğini böyle hayati,
zorunlu bir yatırımı bitirmekle bir gösterin bakalım, biz de inanalım. Gecikmiş
adalet, adalet değildir. Bina sorununun çözümüyle birlikte yeni daireler
oluşturulması, yeni personel alımı, hâkim başına düşen dosya sayısının
azaltılması da arkasından gelecektir. Boş kadrolar vardır değerli milletvekilleri, ancak nereye
oturtulacağı bilinemediği için boş kadrolara -ki bunların sayısı hâkim, savcı
için 27, genel idare için 80 olmak üzere, toplam 171’dir- personel
alınamamaktadır. Hâkim açığı, taşrada görev yapan deneyimli hâkimlerden de
karşılanamamaktadır çünkü, Ankara’da lojman sıkıntısı
vardır. Bu nedenle hâkimler de Ankara’da görev yapmak istememektedirler. Sorunu
çözmek isteyenler için formül bellidir, ya yeni lojman alacaksın ya da kira yardımı
yapacaksın. Bu sıkıntılar, genel idare hizmetleri söz konusu olunca ikiye, üçe
katlanmaktadır. Onlara maalesef lojman da tahsis edilememektedir. Danıştayın hafızası olarak
adlandıracağımız arşivi, bodrumdaki kazan dairesi yanındadır. Kurumda ciddi oranda
hizmet aracı sıkıntısı vardır. Bu sıkıntıları gidermekle sadece bir kuruma
değil, idarenin hukuka uygunluğunun denetlenmesine de hizmet edeceğinizi
unutmayın. Bu sorunları askıda bırakmak, bir üst mahkemeyi ihtiyaçları
konusunda Hükûmete mecbur etmek gibi bir düşünceniz
varsa o başka. Yüzde 47 oy almış, iktidar olmuş olabilirsiniz ancak hukukun
herkese lazım olduğunu unutmayalım. Sırası gelmişken değerli milletvekilleri bir anekdotu
sizlerle paylaşmak istiyorum. Çok değil, birkaç hafta önce ziyaret ettiğimiz
bir Avrupa parlamentosunda Kanuni Sultan Süleyman’ın büyük ebatlarda yağlı boya
bir tablosunun asılmış olduğunu gördük. Görevliye sorduk: Neden astınız bu
tabloyu buraya? Verdiği cevap hakikaten Hükûmetimize
de ders olacak niteliktedir: “İmparatorluğun en güçlü zamanında ve gücünün de
zirvesinde olan bir sultan, eğer devlet işlerinde hukukilik arıyorsa biz o
insanın resmini asarız.” dediler. Devleti yönetenlerin, yargı organlarının sorunlarını gidermek ve
adalete yardımcı olmak gibi bir yükümlülüğü vardır. Yargıyla didişmek, engel
çıkarmak, yargı kararlarını ulu orta eleştirmek devletli bir yöneticinin işi
olmasa gerektir. Bu konuda, AKP Hükûmeti, maalesef
yargıyla ilişkilerinde hatalarına, günahlarına devam etmektedir. Özellikle
personel atamalarında, yargı kararlarını uygulamada iptal edilen yönetmelikleri
başka şekil ve ad altında yeniden gündeme getirme, özellikle alt idare
mahkemelerine baskı oluşturma gibi uygulamalarında bunları görmekteyiz. Bu
anlayışla Hükûmetin saydığımız hukuk dışı ve antidemokratik
uygulamalarına son vermesini ve Danıştayın saydığımız
problemlerinin çözümünü ve özellikle bina ihtiyacının karşılanmasını Hükûmetten beklediğimizi ve bunun da takipçisi olacağımızın
bilinmesini istiyorum. Değerli milletvekilleri, şu kısa sürede birkaç cümleyle de Adalet
Akademisi bütçesine değinmek istiyorum. Öncelikle bu akademinin kurulmuş olmasıyla hâkim, savcılara ileri
eğitimler verilmesini olumlu bulduğumuzu, akademiye yeterli destek verilerek
güçlendirilmesi gerektiğini belirtmeliyim. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bitiriniz. Buyurunuz. S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım. Ancak eksik bulduğumuz şu hususları da yüce heyetinizle paylaşmak
istiyorum: Akademinin temel problemi daimî eğitici kadrosunun olmaması,
derslerin kıdemli hâkim ve savcılarla verilmek zorunda kalınmasıdır. Akademi
elbette mesleki deneyim ve birikimleri de aktaracaktır ancak aslolan kuruma, akademisyenlerin ders verdiği bir akademi
hüviyeti kazandırmaktır. Akademi, kanunların kendisinden beklediği inceleme,
araştırma, dokümantasyon, yayın gibi faaliyetleri yerine getirme, uzmanlık
eğitimi sağlama gibi görevlerini yerine getirmede de desteklenmelidir. Adalet Akademisi Yasası’na rağmen, hâlen daha hâkimlerin meslek
içi eğitim çalışmaları Adalet Bakanlığı Eğitim Daire Başkanlığınca
yürütülmektedir. Bu ikileme bir an önce son verilmelidir. Yargıç ve savcıların
eğitim çalışmaları Adalet Bakanlığının elinden alınıp özerkleştirilecek ve
bağımsızlığı sağlanacak Adalet Akademisine verilmelidir. Bu vesileyle hâkim ve savcıların yabancı dil seviyesi artırılarak
yurt dışında master ve doktora imkânları
geliştirilmelidir… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayınız. Buyurunuz. S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım. …dünyadaki hukuk alanındaki gelişmeleri yakından takip
edebilsinler diye. Bu düşüncelerle 2009 bütçesinin Danıştay Başkanlığına, Adalet
Akademisi Başkanlığına, hukuk dünyasına ve milletimize hayırlar getirmesini
diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Korkmaz. Sayın milletvekilleri, birleşime saat 20.00’ye kadar ara
veriyorum. Kapanma Saati: 19.06 DÖRDÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 20.02 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU KÂTİP ÜYELER: Fatoş
GÜRKAN (Adana), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
35’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum. 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden
devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunda kalmıştık. Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına ilk söz İstanbul
Milletvekili Egemen Bağış’ın... Yok. İkinci söz, Çankırı Milletvekili Suat Kınıklıoğlu’na
ait. Buyurunuz Sayın Kınıklıoğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakika. AK PARTİ GRUBU ADINA SUAT KINIKLIOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığının 2009 yılı bütçesi hakkında AK
PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Şüphesiz ki beş dakikada dış siyasetimizin bütün konularına hak
ettiği kadar değinmek mümkün değildir. Bu sebeple, konuşmamda yakın çevre
siyasetimizin somut sonuçlarına odaklanmak istiyorum. Ne var ki, yakın
siyasetimizin ayrıntılarına girmeden önce şu önemli dış politika başarılarından
bahsetmekte fayda var. Türkiye 18 Şubat 2008’de Kosova’nın bağımsızlığını tanımıştır.
Fransa ve Kıbrıs Rum Kesimi’nin engellemelerine rağmen Avrupa Birliğiyle
müzakere sürecimiz başarıyla devam etmektedir. Türkiye, Ağustos 2008’de Afrika Zirvesi’ne ev sahipliği yapmış,
Afrika ülkeleri tarafından Afrika’nın stratejik ortağı olarak ilan edilmiştir. Ülkemiz, Kafkasya İstikrar ve İş Birliği Platformu’nu başlatarak
önemli bölgesel bir inisiyatife imza atmıştır. Ayrıca,
Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Dışişleri Bakanımızın Ermenistan ziyareti bölgesel
bir devin sahip olduğu öz güvenin tezahürü olarak Güney Kafkasya’nın geleceğine
damga vurmaya devam etmektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye gibi, Balkan,
Karadeniz, Kafkasya, Orta Doğu ve Akdeniz bölgelerinin kavşağında yer alan bir
ülke için kendi güvenliğini teminat altına almanın en doğru yolu yakın çevresi
yani komşuluk alanıyla tam bir yakınlaşma ve entegrasyondan
geçmektedir. 2002 yılından bu yana dış siyasetimizin temelinde Türkiye'nin
yakın çevresiyle siyasi diyaloğunu artırmak, ekonomik
ilişkilerini maksimize etmek, sosyal ve kültürel alanlarda karşılıklı iletişim
ve etkileşimi artırmak felsefesi yatmaktadır. Bu felsefenin temelinde
Türkiye'nin stratejik derinliği ve merkezî konumlanması önemli bir rol
oynamaktadır. Şüphesiz ki Türkiye 1970’li ve 1980’li yılların soğuk savaş düzleminden tamamıyla
sıyrılmıştır. Türkiye, o yıllarda olduğu gibi sadece güvenlik bağlamında anılan
ve sadece NATO’nun güneydoğu kanadını savunan bir ülke olmaktan çıkmıştır.
Ülkemiz, son yıllarda uluslararası arenada önemli mesafeler katetmiş,
büyük oranda güçlenmiş, bölgesel ve küresel ağırlığı artmıştır. Türkiye yakın
çevresindeki uluslararası sorunlara çözüm arayan, diyalog sağlayan,
arabuluculuk yapan ve hemen hemen tüm bölgesel
aktörlerin güvenini kazanmış bir ülke konumuna gelmiştir. Ülkemiz, günümüzde,
Kafkasya İstikrar ve İş Birliği Platformu’ndan tutun, Orta Doğu’da
Suriye-İsrail görüşmelerine, Lübnan’da yeni bir anayasal düzenin tesisinden,
İran, Pakistan ve Afganistan gibi önemli küresel sorunların yaşandığı ülkeler
nezdinde olumlu bir nüfuza sahiptir. Bu sebeple Türkiye, uluslararası kamuoyu
tarafından ilgiyle takip edilmekte, Ankara’nın görüşleri, hassasiyetleri ve
tasarrufları hiç olmadığı kadar dikkate alınmaktadır. Bunun en açık
göstergelerinden biri, Türkiye'nin kırk yedi yıl sonra Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi üyeliğine tekrar seçilmesidir. Türkiye, 192 ülkeden 151’inin
oyunu almıştır. Bu oy miktarı, İsveç’in 1996 yılında almış olduğu oy
miktarından sonra en büyük oy oranına tekabül etmektedir. Bu vesileyle,
Dışişleri Bakanlığımızın değerli mensuplarına göstermiş oldukları olağanüstü
çabadan dolayı teşekkür etmeyi bir borç biliyorum. Ekonomik alanda da Türkiye'nin gelmiş olduğu nokta, kasım ayında
Başbakanımızın katılımıyla gerçekleşen G-20 Zirvesi’yle teyit edilmiştir. Büyük
bir memnuniyetle ifade etmek istiyorum ki Türkiye, dünyanın siyasal ve ekonomik
idare sisteminde hak ettiği yerini almaktadır. Çünkü ülkemiz, hem Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi üyeliği hem de G-20 üyeliği ile küresel karar verme
mekanizmalarının tam ortasında yer almaktadır. Tekrar ediyorum, Türkiye,
küresel karar verme mekanizmalarının tam ortasında yer almaktadır ve inşallah
uzun bir süre de bu merkezî konumunu muhafaza edecektir. Türkiye'nin yakın çevresiyle stratejik derinliğini artıran dış
siyasetin somut kazanımları için sadece şu rakamlara bakmak yeterlidir: 2000
yılında on bir komşu ülkeyle toplam ticaret hacmimiz 10,7 milyar dolar iken
2007 yılında bu rakam 63,4 milyar dolara yükselmiştir. Aynı dönem içinde komşu
ülkelere ihracatımızın toplam ihracat içindeki payı da yüzde 9,8’den yüzde
20’ye ulaşmıştır. 2000 yılında on bir komşu ülkeye yaptığımız ihracat rakamı
2,7 milyar dolarken 2007 yılında 21 milyar dolara ulaşmışızdır ve bu
rakam yüzde 80 civarında bir artışa tekabül etmektedir. Görüyoruz ki
komşularımızla olan ilişkilerimizde tam bir yenilenme ve canlanma meydana
gelmiş, bu ülkelerle olan siyasal diyaloğumuz
derinleşmiştir. Bu anlamda komşumuz Suriye ile olan ilişkilerimiz gerçekten
olumlu bir örnek olarak önümüzde durmaktadır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. SUAT KINIKLIOĞLU (Devamla) – 1998 yılında terör örgütünün başının
ikamet ettiği bu ülkeyle olan sorunlu ilişkilerimizi hepimiz anımsamaktayız.
Bugün bu ülkeyle olan ilişkilerimizin geldiği nokta takdire şayan olup kaliteli
bir komşuluk ilişkisine tekabül etmektedir. Ülkemizin yakın çevresiyle yeniden entegre olması, esasında soğuk savaş döneminden kalan bir
anormalliğin giderilmesi ve Türkiye’nin güvenliğinin pekiştirilmesi anlamına
gelmektedir. Yakın çevremizle olan ilişkilerin geldiği seviyeyi de sadece kendi
başına değerlendirmek doğru olmaz. Giderek artan bir oranda görüyoruz ki
Türkiye’nin yakın çevresiyle yürütmüş olduğu başarılı dış siyaset, ülkemizin
ABD ve Avrupa Birliğiyle olan ilişkilerinde olduğu gibi Orta Doğu ve İslam
dünyasıyla olan ilişkilerine de olumlu olarak yansımaktadır. Türkiye’nin
stratejik ağırlığı
dost-düşman tarafından tanınmaktadır. Bu olumlu gelişmelerden
gurur duymamak mümkün değildir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son verirken bu
kısıtlı süre içerisinde ana hatlarını çizmeye çalıştığımız komşuluk
siyasetimizin tarihsel kimliğimize ve bölgesel sorumluluğumuza yakışır bir
şekilde devam etmesi kararlılığında olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Bu duygu ve düşüncelerle Dışişleri Bakanlığımızın 2009 bütçesinin
ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyor, AK PARTİ Grubu adına hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kınıklıoğlu. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kırşehir Milletvekili
Abdullah Çalışkan. Buyurunuz Sayın Çalışkan. AK PARTİ GRUBU ADINA ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2009 mali yılı bütçesi içinde yer alan Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, Türkiye - Avrupa Birliği ilişkileri 31
Temmuz 1959’da Avrupa Ekonomik Topluluğuna yaptığımız ortaklık başvurusuyla
başlamıştır. 2002 yılına kadar inişli çıkışlı bir seyir izleyen Türkiye -
Avrupa Birliği ilişkileri, AK PARTİ iktidar olduktan sonra farklı ve hızlı bir
seyir izlemiştir. Partimizin izlediği kararlı ve tutarlı politikalarla ülkemiz
Avrupa Birliğinin önümüze koyduğu tüm kriterleri hızlı
ve başarılı bir şekilde yerine getirmiş ve 2005 yılında Türkiye, Avrupa
Birliğiyle müzakere eden ülke konumuna yükselmiştir. AK PARTİ’nin
Avrupa Birliğine tam üyelik hedefine dönük olarak ortaya koymuş olduğu güçlü
siyasi irade ve gösterdiği performans Avrupa Birliği tarafını şaşırtacak ölçüde
hızlı gerçekleşmiştir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliğiyle
ilişkilerimiz açısından en önemli kurumlarımızdan biri de Avrupa Birliği Genel
Sekreterliğidir. 4 Temmuz 2000’de kurulan Avrupa Birliği Genel Sekreterliği,
Türkiye’nin Avrupa Birliğine tam üyelik sürecinde kamu kurum ve kuruluşları
arasında koordinasyonu sağlayarak ulusal programların hazırlanması, müzakere
sürecinin tüm aşamalarının takip edilmesi ve gerekli tüm araştırma ve
çalışmaların yapılması görevini ifa etmektedir. Buna ek olarak Genel
Sekreterlik, Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki mali İş Birliği
koordinasyonunu sağlayarak, desteklenecek öncelikli projelerin programlanması
ve izleme çalışmalarının yapılmasıyla da sorumludur. Avrupa Birliğinin aday üye ülkelere sağladığı mali yardımlar
çerçevesinde Avrupa Komisyonu bütçesinden Türkiye’ye, 2002 yılından itibaren
bugüne kadar toplam 1,25 milyar avro hibe tahsis edilmiştir. Türkiye için
tahsis edilen bu hibe tutarının yaklaşık yüzde 90’ı yani 1,1 milyar avro, başta
Merkezî Finans ve İhale Birimi olmak üzere Ulusal Ajans gibi ilgili
kurumlarımız tarafından başarılı bir şekilde sözleşmeye bağlanmıştır. Hibe yardımlarından
bugüne kadar toplam 4.629 kuruluş faydalanmıştır. Bu kuruluşlara genel olarak
bakıldığında 174 kamu kuruluşu, 465 yerel yönetim, 951 sivil toplum kuruluşu,
792 KOBİ, 2.247 eğitim kurumu proje hazırlayarak bu hibe yardımlarından
yararlanmıştır. Hükûmetimiz, Avrupa Birliği
Genel Sekreterliğinin müzakere sürecinde görevini daha iyi ve verimli
yapabilmesi için kurumun iç yapılanmasının yeniden düzenlenmesi ve personel
özlük haklarının düzeltilmesi gibi hazırlık çalışmalarını yürütmektedir. Ayrıca Hükûmetimiz, Avrupa Birliği
fonlarının en etkin şekilde kullanılabilmesi için gerekli yönetim ve kontrol
mekanizmalarının oluşturulması konusuna da ayrı bir önem vermektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği ile
müzakerelerimiz toplam on fasılda devam etmektedir. Türkiye, Avrupa Birliğine
tam üyelik yolunda her zaman ilerleme hâlindedir. Bu süreçte Kıbrıs sorunu gibi
bazı siyasi konuların haksız yere gündeme getirilmesi müzakere sürecini olumsuz
etkilemektedir. Avrupa Birliği tarafında bazı siyasi liderlerin söylemleri
neticesinde ülkemiz kamuoyunda “Avrupa Birliğinin tüm kriterlerini
yerine getirsek, tüm reformları yapsak ve müzakereleri tamamlasak da Avrupa
Birliği Türkiye’yi tam üyeliğe kabul etmez.” anlayışı maalesef yaygın hâle gelmiştir.
Bu anlayış hem halkımızın hem de bürokrasimizin müzakere sürecine olan inancını
ve katkısını olumsuz etkilemektedir. Karşılıklı güven sorunu tam anlamıyla
ortadan kalkarsa ve müzakereler siyasi istismardan uzak, tamamen teknik
seviyede yürütülürse Türkiye tarafı kamuoyu ve bürokrasisiyle müzakere sürecini
en fazla üç dört yıl içerisinde bitirilebilecek bilgiye, birikime, kapasiteye
ve insan kaynağına sahip durumdadır. Avrupa Birliği tarafının ülkemize net bir görüntü vermesi
gerekmektedir. Siyasi liderler ve dönem başkanları değiştikçe gelen farklı ve
tutarsız mesajlar hepimizin kafasını karıştırmaktadır. Ülkemizin Avrupa Birliği
müktesebatına uyum sürecinde önüne konulan tüm şartlarını yerine getirmesi, tüm
reformları yapması neticesinde… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. ABDULLAH ÇALIŞKAN - (Devamla) - …Türkiye’nin tam üyeliğinin önünde
başka görünmeyen bir engel olmadığı Avrupa Birliği liderleri tarafından açık ve
net bir şekilde dile getirilmelidir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliğine tam üye
olmak, iktidarıyla muhalefetiyle hepimizin ortak amacıdır, ortak niyetidir.
Biz, aslında sonuçtan ziyade süreci önemsiyoruz. Avrupa Birliği müktesebatına
uyum süreci neticesinde ülkemizin çağdaş ülkelerdeki standartlara, kurallara ve
kurumlara kavuşacağına inanıyoruz. Müzakereler çerçevesinde gıda, ulaşım,
tarım, enerji, çevre, yargı gibi birçok alanda gerçekleştireceğimiz reformların
ve getirilecek standartların hepimizin daha iyi koşullarda yaşamamız için
gerekli olduğuna inanıyoruz. Biz, heyecanımızı yitirmeden ülkemizin kısa süre
içinde Avrupa Birliğine tam üye olabilmesi için gerekli tüm çalışmaları yapıyoruz
ve yapmaya devam edeceğiz. Ancak ülkemizin diğer aday ülkelerden farklı
değerlendirilmesine ve ülkemizin önüne başka aday ülkelerin önüne konmayan
tekliflerin ve engellerin konulmasına razı değiliz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen tamamlayınız sözlerinizi. ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) – Adil ve eşit şartlarda müzakere
sürecini kısa sürede neticelendirmeye hazırız. Ümit ediyorum ki Avrupa Birliği
de Türkiye’nin ne kadar büyük ve önemli bir ülke olduğunu göz önüne alacak ve
müzakere sürecinin siyasi istismarlardan ve suni engellemelerden uzak bir
şekilde hızla tamamlanmasına katkı sağlayacaktır. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çalışkan. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Ali Öztürk. Buyurunuz Sayın Öztürk. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ ÖZTÜRK (Konya) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Adalet Bakanlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. İnsan odaklı yönetim sistemlerinin en mükemmeli, şüphesiz ki
demokrasi ve hukuku üstün tutan hukuk devleti anlayışıdır. Adalet kavramı da
ancak bu sistemin içerisinde kendisine yer bulabilecektir. “Adalet mülkün
temelidir.” sözü de hukuk devleti talebiyle yargı ve bazı resmî kurumlarımızda
esas prensip olarak yerini almıştır. AK PARTİ olarak her zaman hukuk devleti
anlayışı ve demokrasi anlayışı savunulmuş ve bu anlamda önemli değişimler ve
açılımlar sağlanmıştır. Bu değişim ve açılımlar hem hukuk mevzuatı alanında hem
de hukuka hizmet eden yargı mensuplarımızın hizmet alanlarında
gerçekleştirilmiştir. Hâlen de bu konularda önemli çalışmalara da devam
edilmektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; pek tabiidir ki bilişim ve
teknoloji alanındaki gelişmeler ve sosyal hukuk alanındaki değişimlere bağlı
olarak kişi hak ve özgürlüklerinde de yeni anlayışlar, uluslararası anlaşmalar,
beraberinde yeni ihtiyaçlar ve yeni hukuki düzenlemelere gidilmesi zaruretini
getirmiştir. Avrupa Birliği müktesebatı, sınır aşan ticari faaliyetler, ticari,
sosyal alanlardaki oluşumların kendi şartları, bizim de sınır aşan faaliyet
içerisinde yer alma çalışmalarımız göz önüne alındığında, kendi iç hukukumuzda
ve mevzuatımızda bazı değişimleri gerçekleştirmemiz gerekmiştir. Türk Ceza
Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu, Kabahatler Kanunu, Çocuk Koruma Kanunu, Bilgi
Edinme Kanunu, Denetimli Serbestlik Kanunu gibi bu önemli temel kanunlar dönemimizde
yürürlüğe konularak kişi hak ve özgürlükleri önemli ölçüde teminat altına
alınmıştır. Çağdaş, demokrat yeni hükümler getirilmiştir. Hâlen Türkiye Büyük
Millet Meclisi gündeminde yeni Türk Ticaret Kanunu görüşülmektedir. Bu tasarı
kanunlaştığında, Türk ticaretine ulusal ve uluslararası yeni boyutlar ve
düzenlemelerle önemli katkılar sağlayacaktır. Yine, özel hukuk alanında temel kanun olan Türk Borçlar Kanunu
Meclis Adalet Komisyonunda görüşülmektedir. Hukuk Usulü Kanunu da Meclis alt
komisyonunda görüşülmektedir. Bu tasarılar kanunlaştığında, AK PARTİ döneminde
hukuk reformu sayılacak önemli çalışmalar olacaktır. Diğer taraftan, Bölge
Adliye İstinaf Mahkemeleri Kanunu çıkarılmış, bu konuda fiziki mekânların
sağlanması için çalışmalar hızla devam ederken bu mahkemelerde görev alacak
hâkim, savcı ve personelin meslek içi eğitimleri tamamlanmıştır. AK PARTİ Hükûmeti döneminde, yargı
alanındaki hukuki ve mevzuat değişiklikleri yanında, adliyelerin fiziki ve
teknik imkânlara kavuşmaları da sağlanmıştır. Adaletin sağlandığı mekânların
adaletin mehabetine de uyumlu olması elbette gerekirdi. İşte, bu anlamda, 2003
yılından bu yana yaklaşık 100 adliye binası yapılmış, hâlen de 32 civarında
adliye binası yapımı devam etmektedir. Bunun yanında, bazı yerlerde kamu kurumlarından
devir ya da kiralama yoluyla hizmet binaları ihtiyacı karşılanmıştır. Bu arada, geçen yıl, Sayın Başbakanımızın açılışını yaparak
hizmete giren Konya Adliye Binası, gerçekten elli yılın ihtiyacını
karşılayabilecek teknik ve mekân genişliğini haiz “Adalet sarayı” ismine
yakışır, mimarisiyle de örnek adliye binası olarak yapılmıştır. Bu vesileyle,
Konya Adliye Sarayında görev yapan hâkim, savcı ve tüm adliye personeline
sağlıklar ve başarılar diliyorum. Emeği geçenlere de bir kere daha teşekkür
ediyorum. Ferah, geniş, sağlıklı çalışma mekânları, sağlıklı çalışma ve
düşünebilmenin önemli unsurlarıdır. Adliyelerimiz, dönemimizde, bina
girişlerinde veya bodrumlarda sıkıştırılmış olduğu yerlerden kurtarılmıştır.
Eğer böyle sağlıksız çalışma mekânlarında adalet gerçekleşmişse, bu, 10.900
civarında yargı mensuplarının özverili çalışmalarıyla gerçekleşmiştir. Mefruşat, kırtasiye ve teknik araçlar, artık kıtlık döneminden
bolluğa kavuşturulmuştur. Bütün adliyeler, UYAP (Ulusal Yargı Ağı Projesi)
bilgisayar ağıyla donatılmış, çalışma şartlarında kolaylıklar sağlanmıştır.
Ayrıca, tüm hâkim ve savcılarımıza dizüstü bilgisayarlar verilerek mevzuat ve
içtihatlara kolay ulaşmaları sağlanmıştır. Yargıda adalet, sorunları giderilmiş adalet aktörlerince daha
sağlıklı olarak gerçekleştirilebilecektir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. ALİ ÖZTÜRK (Devamla) – Önemli ölçüde temin edilse de yargı ve
adliye mensuplarının sorunları yine de vardır. Hassas kurumlarda hassas görev
yapanların çalışma hassasiyetlerindeki zorluklar, giderek dava sayısının
artması, personel ihtiyacının hâlen varlığı önemli sorunlardır. Ben, yargının adil, hızlı ve tarafsız gerçekleşmesi için adalet
teşkilatında görev alan, sorumluluk bilinciyle, özverili ve Türk milleti adına
karar veren hâkim ve savcılarımıza ve tüm yargı personelimize teşekkür edip
başarılar dilerken, Adalet Bakanlığı bütçesinin hayırlı olmasını diler, yüce
Meclisi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Mithat
Ekici. Buyurunuz Sayın Ekici. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA MİTHAT EKİCİ (Denizli) – Sayın Başkan,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; Ceza ve İnfaz Kurumları ile
Tutukevleri İş Yurtları Kurumu bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın milletvekilleri, ceza ve infaz kurumlarının toplum düzeninin
korunmasında büyük bir önemi vardır. Halkımızın güven içinde yaşaması bu
kurumlarımızın vereceği hizmetle doğru orantılıdır. Bu hizmetin kaliteli bir
biçimde verilebilmesi için kurulmuş İş Yurtları Kurumu hükümlülerin topluma
kazandırılması konusunda etkin bir role sahiptir. Çağdaş infazın en temel ölçütü
olan iyileşme faaliyetleri içerisinde olmak çok önemlidir. Çünkü üretmek
kişinin kendisini yararlı hissetmesini sağlar. Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeleri olarak bu sene
içerisinde yapmış olduğumuz Tekirdağ, Metris, Bandırma, Kalecik ve Sincan
Cezaevleri ziyaretlerinde, hükümlülerin kaldıkları koğuşlar, kütüphane, spor
salonu, yemekhane gibi sosyal yaşam alanlarını inceleyip, durumlarının gayet
iyi ve memnuniyet verici olduğunu, Bakırköy Kadın Cezaevindeki mahkûm çocuklarının kaldığı kreşin çok iyi bir durumda olduğunu gördük.
Mahkûmların çalışma yerlerinin temiz ve modern üretim tesisleri olduğunu, aynı
zamanda okul görevi üstlendiğini memnuniyetle gördük. Hükümlüler işletmelerde
modern üretim yöntemlerini öğrenip sertifika alıyorlar. Böylece, tahliye
olduktan sonra daha kolay iş bulma imkânı elde ediyorlar. Hükümlülerin hükümlü
olmanın verdiği sıkıntıdan başka, bundan başka, genel anlamda yaşadıkları
fiziki ortamdan ve hatta kendilerine verilen yemeklerden memnun olduklarını
gördük. Bu tespitler Komisyon tutanak raporlarında da mevcuttur. Bugün itibarıyla ülkemizde açık ve kapalı, çocuk ve kadın dâhil
olmak üzere toplam 384 ceza infaz kurumu mevcuttur. 24 Kasım 2008 tarihi
itibarıyla tüm ceza infaz kurumlarımızda 44.157 hükümlü, 40.544 tutuklu, 18.487
hükmen tutuklu olmak üzere toplam 103.188 hükümlü ve tutuklu vardır. Bu sayı,
4616 sayılı Şartla Salıverilme Kanunu’nun uygulandığı 1999 yılında 49.512’ydi. Bugün itibarıyla ceza infaz kurumlarımızda ranza ve yatak
kapasitesi 98.238’dir. Kapasite olarak hâlihazırda herhangi bir sıkıntı olmamasına
rağmen hükümlü ve tutuklu sayısındaki artış ivmesi, yeni çağdaş infaz rejimi
gereklerine uygun ceza infaz kurumları inşa edilmesini zorunlu hâle
getirmektedir. Bu arada tutuklu sayısını terör suçluları ile organize örgüt
suçlularının kabartmakta olduğunu dikkatlerinize sunmak istiyorum. Ayrıca, suç
ve suçluyla mücadelenin etkin olduğu da ortadadır. Sayın milletvekilleri, kamuoyunun ve sizlerin de çok iyi bildiği
gibi, yakın geçmişte ülkemizde “ceza infaz kurumu” denilince akla isyan, firar,
rehin alma, tehdit, adam öldürme gibi hep olumsuzluklar gelmekteydi. Maalesef,
bu kurumlarımızda devletin o zaman hâkimiyeti istenilen düzeyde değildi. Bunu, birçok sebebi olmakla beraber, şöyle özetleyebilirim:
Sorunların çözümü için yeterli bütçenin olmayışı, terör ve çıkar amaçlı suç
işleyenlerin konulacağı yüksek güvenlikli kurumların yokluğu, başta İstanbul ve
Ankara olmak üzere büyük şehirlerde kapasite, fiziki yapı ve işletim gibi
sıkıntılardan kaynaklanan köklü sorunların varlığı, cezaevlerinin her türlü
olumsuzlukların yaşanabildiği büyük koğuş sistemine göre inşa edilmiş olmaları,
bir kısmı kiralık olan çok sayıda küçük ilçe cezaevlerinin varlığı, personel
eğitim merkezlerinin olmayışı ve infaz hizmetlerinin yerine getirilmesinde
ihtiyaca cevap verecek infaz mevzuatımızın yeterli olmayışı. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2008 yılı genel bütçesinden
Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğüne ayrılan pay
yüzde 0,29’dur. Cezaevi hizmetleri genel bütçenin yanı sıra İşyurtları
Kurumu bütçesinden sağlanan destek ile yürütülmektedir. Bu destek sadece ceza
infaz kurumlarına değil, diğer adalet hizmetlerinin yürütülmesine ve her türlü
yatırımın yapılmasına da imkân sağlamıştır. Bu yüzden İşyurtları
Kurumu Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü
bünyesinde önemli bir yere sahiptir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. MİTHAT EKİCİ (Devamla) – Teşekkür ederim. Size sonuç olarak bir değerlendirme yapmak istiyorum: Ceza infaz
kurumlarında son yıllarda yapılan çalışmalar sonucu devlet bu kurumlarda
hâkimiyetini tam olarak sağlamıştır. Yeni inşa edilecek modern ceza infaz kurumlarının yanı sıra
ekonomik açıdan devlete yük getirenlerin kapatılarak ülke genelinde ceza infaz
kurumu sayısının 2013 yılına kadar iki yüz elliye indirilmesi gerekmektedir. Sayısı dört olan personel eğitim Merkezine Denizli’de bir yenisi
daha eklenerek bu sayıyı beşe çıkartıyoruz. Bu konuda Denizli Valiliği ve
Denizli Belediyesiyle protokol imzalanmıştır. Ayrıca, açık cezaevlerini yaygınlaştırma çalışmaları
sürdürülmelidir. Cezaevlerinde işkence ve kötü muameleye sıfır tolerans
uygulanmakta olup bu konuda bütün tedbirler alınmış ve alınmaya devam
edilecektir. Amacımız modern ve çağdaş cezaevleri oluşturmaktır. Sözlerime burada son verirken yüce heyetinizi saygıyla selamlıyor,
2009 bütçesinin milletimize hayırlı olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ekici. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Harun Tüfekci. Buyurunuz Sayın Tüfekci. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA HARUN TÜFEKCİ (Konya) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle hepinizi sevgi ve saygıyla selamlarken, 2009 mali
yılı Türkiye Adalet Akademisi bütçesi üzerinde konuşmak üzere söz almış
bulunuyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir ülke için gelişmişliğin
ve çağdaşlığın en önemli göstergesi o ülkenin eğitim düzeyidir. Eğitime gereken
önemi ve değeri vermeyen toplum ya da topluluklar, çağdaşlaşma yolunda gerekli
adımı atamayacaklarından gelişemeyecek ve bilgi toplumu hâline
gelemeyeceklerdir. Çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak istiyorsak eğitime her
kademede önem ve değer vermek zorundayız. Bu anlayıştan hareketle, ülkemizde
eğitime verilen önem her geçen gün artmaktadır. Hükûmetimiz
eğitim politikalarını bu çağdaş gelişmeler ışığında şekillendirmektedir. Ülkemizin Avrupa Birliğine üyelik sürecinde hâkim ve
savcılarımızın da eğitilmesi amacıyla çok önemli bir yasaya ihtiyaç vardı ki,
2003 yılında içerisinde bulunduğum Adalet Komisyonunun kabulüyle Adalet
Akademisi Yasası kabul edildi ve üç ay sonra da bu Yasa’nın gereği olarak
Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı kurulmuştur. Adalet Akademisi Başkanlığı,
söz konusu Kanun’un 4’üncü maddesinde “Bu Kanunda yazılı görevleri yerine
getirmek amacıyla tüzel kişiliğe sahip bilimsel, idari ve mali özerkliği olan
Türkiye Adalet Akademisi kurulmuştur.” hükmü gereğince özel bütçeli bir
kuruluştur. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepimizin şahit olduğu gibi,
bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelere paralel olarak toplumsal
hayatımızın hemen her alanında hızlı bir gelişim ve değişim yaşanmaktadır. Bu
gelişim ve değişim, verilen her hizmet alanında ulusal ve uluslararası rekabeti
de beraberinde getirmektedir. Hâkim ve savcılarımızın bu süreçte başarılı olabilmeleri için
kendilerini sürekli olarak yenilemeleri ve yetiştirmeleri kaçınılmazdır. Bu
sorumluluk ve bilinçle hâkim ve savcılarımız için gerekli her türlü eğitim
Avrupa Birliği normlarına uygun olarak süreklilik arz edecek şekilde Türkiye
Adalet Akademisi Başkanlığınca verilmektedir. Türk yargısının temel
kurumlarından olan Türkiye Adalet Akademisi, yargı mensuplarımızın mesleklerine
daha iyi şekilde hazırlanması doğrultusunda görev ve sorumluluklarını başarı
ile yerine getirmektedir. Adalet Akademisi bir eğitim kurumu olarak çağdaş
anlayışla yürüttüğü hizmetlerle hukuk devleti ilkesinin ve demokratik
değerlerin yerleşmesine ve geliştirilmesine önemli katkılar sağlamaktadır.
Hukuk sistemimizin etkinleştirilmesinde, devlete güven ve saygının korunmasında
kararlarıyla topluma adalet dağıtan yargı mensuplarına önemli görevler
düşmektedir. Bu bakımdan Adalet Akademisi bünyesinde gerçekleştirilen eğitim
bir kat daha önem arz etmektedir. Adalet Akademisi Başkanlığının misyonu, yargının adil ve tarafsız gerçekleşmesi için adalet
sisteminde sorumluluk alanlara evrensel hukuk anlayışını hedefleyen eğitim
hizmetlerini bilimsel yöntemler ve uygulamaların ışığında mesleki tecrübe
desteği sunmak, olarak belirlenmiştir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Akademisi Başkanlığı
eğitim, danışma ve yardım, inceleme, araştırma ve yayın, dokümantasyon, meslek
öncesi eğitim ve staj ile kanunlarla verilen diğer görevleri yerine
getirmektedir. Akademi eğitim süresince Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay,
Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi, Uyuşmazlık Mahkemesi, Yüksek
Seçim Kurulu, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, hukuk fakülteleri, Türkiye
Barolar Birliği ve Türkiye Noterler Birliği ile iş birliği içerisinde
çalışmakta ve uyumlu bir şekilde bu işi götürmektedir. Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığında meslek öncesi eğitim, meslek içi eğitim, hizmet içi ve hizmet
öncesi eğitimler verilmektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Adalet Akademisinde
düzenlenen meslek içi eğitimlerle, hâkim ve savcılar ile avukat ve noterlerin
dünyada ve ülkemizde meydana gelen ekonomik, sosyal, kültürel ve teknolojik
değişim ve gelişmelere uyumları, hukuk ve adalet alanındaki sorunların
giderilmesi ve meslek gelişiminin sağlanmasında en üst seviyede yarar
sağlanması amaçlanmaktadır. Mesleki gelişmesini sağlama, zamanı verimli şekilde
kullanabilme ve karşılaşacakları hukuki problemleri en kısa zamanda kavrayıp
doğru çözüm üretebilme becerilerini, insan haklarına ve evrensel hukuk
ilkelerine uygun, adil ve hızlı bir yargılama yapabilme becerisini geliştirmek
Adalet Akademisinde düzenlenen eğitim programları için vazgeçilmez öncelikler
arasındadır. Türkiye Adalet Akademisinde verilen eğitimler ile mevzuatta
meydana gelen değişim ve gelişmelerin iletilmesi, uygulamaya yansıtılması ve
uygulamada birliğin sağlanması temel hedefler arasında yer almaktadır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız. Buyurun. HARUN TÜFEKCİ (Devamla) – Günümüzde, hızlı değişmelere paralel
olarak hukuk kuralları da değişen ve gelişen bir yapıya sahiptir. Bu
zorunluluğu yerine getirmek amacıyla kurulan Adalet Akademisi hâkim ve
savcılarımızın eğitiminde gerek hizmet öncesi ve gerekse hizmet sonrası önemli
görevleri yerine getirmiş ve getirmeye devam edecektir. Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hâkim ve
savcılarımızın yetiştirilmesinde önemli katkıları bulunan Adalet Akademisi
Başkanlığımızın bundan sonra da aynı inanç ve azimle çalışmalarına devam
edeceğine olan inancımı ifade eder, 2009 mali yılı bütçesinin ülkemize ve
milletimize hayırlar getirmesini temenni eder, siz yüce arkadaşlarımızı ve yüce
Meclisimizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tüfekci. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Düzce Milletvekili Metin Kaşıkoğlu. Buyurunuz Sayın Kaşıkoğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2009 mali yılı bütçe kanunu tasarısının Yargıtay
Başkanlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz
almış bulunuyor, bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bir toplumda huzur, barış, birlik ve beraberlik sadece ekonomik
kalkınmayla sağlanamaz, bunun yanında hukuk devletinin tüm kurum ve
kurallarıyla işlemesi, yargı mekanizmasının hızlı ve etkin bir şekilde
çalışması da gerekir. Aslında, bu olmadan ekonominin de gelişmesinden söz
edilemez. Sosyal, kültürel ve ekonomik gelişmenin temel şartı ise elbette ki
adalettir. İnsan hakları ve özgürlükler ancak hukukun üstünlüğünü kabul eden
bir devlet anlayışıyla güvence altına alınabilecektir. Özgürlük ve güvenlik arasındaki
hassas denge yine adalet terazisiyle ancak sağlanabilir. Bir canlı için hava ve
su nasıl hayati bir ihtiyaçsa adalet de bir toplum için en az o kadar
önemlidir. Vatandaşlarımızın yargıya ve devlete var olan güvenini devam
ettirmek adil ve hızlı bir yargılamayla ancak mümkün bulunmaktadır. Öte yandan,
temiz toplum düzenini gerçekleştirme amacına yönelik olarak yapılacak
mücadeleden sonuç alınabilmesi de ancak yargı hizmetlerinin hızlı ve etkili bir
şekilde yerine getirilmesine bağlıdır. “Yargı sürecini hızlandırmak” derken Yargıtayımızın
iş yükünün fazlalığından bu noktada bahsetmeden geçmek mümkün değildir. Bunun
çaresi olarak birtakım tedbirler üretilmiştir, bölge adliye mahkemeleri bu
Meclis çatısı altında kanunlaştırılmış ve inşallah 2010 yılından sonra
yargımızın hizmetine girecektir. Değerli arkadaşlar, bu konuda Hakimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunca alınan karar doğrultusunda bu mahkemelerin binaları
da yavaş yavaş tamamlanmakta ancak bir gerçek daha
ortaya çıkmaktadır ki kurulması düşünülen sayının en az 1 kat daha artırılması
gerektiği ortaya çıkmaktadır. Hâkim ve savcılarımızın görev yaptığı adliye
binalarımızı süratle yeniliyoruz. Bunu birçok milletvekili arkadaşım ve arazide
olan değerli vatandaşlarımız gerçekten Osmanlı ve Selçuklu mimarisiyle yapılan,
son derece adına yakışır, saray niteliğindeki binalarla görme imkânına
sahiptir. Değerli arkadaşlar, bunun sonucu olarak daha önceki eski,
yetersiz, kiralık iş hanlarında adalet dağıtmaya çalışan mahkemelerimiz belirli
bir program çerçevesinde inşa edilen çağdaş araç ve gereçlerle donatılmış
adliyelerimizde bugün çok daha iyi şartlarda adalet dağıtabilmektedir. Bu
çerçevede yapılan çalışmalar neticesinde hedef, tüm cumhuriyet dönemi boyunca
yapılmış kapalı bina alanının en az 4 katı miktara ulaşmaktadır. Demek ki
“Nereden nereye” demenin tam noktasıdır burası. Cumhuriyet döneminde ulaşılan
miktar ve beş yılda gelinen bunun 4 katı miktar. Değerli arkadaşlar, cüzdanı ile vicdanı arasında hâkimlerin
sıkıştığından bahseden Yargıtay başkanlarını hep birlikte gördük, hep birlikte
dinledik, hepimizi üzen gelişmelerdi bu gelişmeler. Hamdolsun bugün için bunu
söyleyecek yüksek yargı mensubu ve yerel, adli, idari, askerî hiçbir hâkimimiz
şu anda mevcut değildir. Değerli arkadaşlar, hukuk kurallarının ülkenin her yerinde aynı
anlam verilerek uygulanmasını sağlamak yani içtihat oluşturmak, Yargıtayımızın ana görevlerinden birisidir. Hukuk kuralları
birlikte tesanüt içinde uygulandığı zaman bir anlam kazanabilmektedir. Yargıtayımız bugüne kadar bu alanda gerçekten üzerine düşen
vazifeyi layıkı veçhile yerine getirmiş, bu konuda
büyük katkılar sağlamıştır. Yüksek Mahkememizin elbette ki süreç içinde
eleştirilebilecek de birçok kararı vardır. Önemli olan, burada yapıcı olmaktır,
bilimsel, akılcı ve çözüme bizi yaklaştıracak eleştirilerde bulunmaktır, insaf
ölçüleri içinde hareket etmektir. İşte, bunları ayarlayabilirsek, bu anlamda
hukuki çerçevede kalarak yapıcı eleştirilerimizi ortaya koyarsak, bundan Türk
adaleti ve Türk hukuk sistemi faydalanacaktır ve istifade edecektir. Ancak, beni son derece üzen bir gelişmeyi sizlerle paylaşmadan
geçemeyeceğim değerli arkadaşlar. Maalesef, özellikle son zamanlarda, öyle
görsel ve yazılı yayınlarla karşılaşıyoruz ki bunu hem hukuken hem de vicdanen
içimize sindirmenin mümkün olmadığını sizlerle paylaşmak istiyorum. Özellikle
televizyon programlarında sabah kuşaklarında, reyting kaygısıyla, hiçbir insaf
ölçüsüyle bağdaşmayacak şekilde, gerçekte yaşanmış olayların, yargıya taşınması
da muhtemel olayların, belki de yargının gündemindeki olayların, ehliyetsiz,
liyakatsiz, bu konuda eğitim almamış kalemler tarafından… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. METİN KAŞIKOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. …cüppesiz hâkim ve savcılar bu işleri ele almakta, yargılamayı
yapmakta, halktan oluştuğunu ileri sürdükleri jürilere onaylatmakta ve
insafsızca da infaz etmektedirler. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – RTÜK var orada RTÜK, onlara
söyle! METİN KAŞIKOĞLU (Devamla) – Biraz sabrederseniz söyleyeceğim,
biraz sabır! SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – RTÜK bize bağlı değil size
bağlı! METİN KAŞIKOĞLU (Devamla) – Neredeyse verilen karar infaz
edilirken burada verilen kararların incelemeye tabi olacağı maalesef bir temyiz
mahkemesi de yoktur, verilen kararlar kesin hüküm oluşturmaktadır. RTÜK’ün bu
konuya bir an önce el atmasını ve sanal mahkemelerde gerçek olayların
yargılanmasını önlemesini Türk milleti adına ben kendilerinden talep ediyorum. Diğer yandan, görülmekte olan davalarla ilgili olarak bazı
siyasilerin hüküm verilmeden kesin hüküm verilmiş gibi hareket etmeleri de ayrı
bir garabet oluşturmaktadır. Mesleği avukatlık olan bir siyasi parti başkanımızın
-isminin çok önemli olduğunu düşünmüyorum- demokrasimizi yakından ilgilendiren
çok önemli iddialar ve suçlamalar içeren bir davada âdeta gönüllü avukatlığa
soyunmuş olmasını da yüce Türk milleti asla affetmeyecektir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlarım… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – O sorunu savcıya sor, savcıya. BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayınız. Buyurunuz. METİN KAŞIKOĞLU (Devamla) – Sözlerimi bağlıyorum Sayın Başkanım,
çok teşekkür ederim. İnşallah bu gönüllü avukatlığın arkasında, suçlanma ve iş
birliğinin açığa çıkması endişesi yoktur. İnşallah çarşafa dolanmaz. İnşallah
Türkiye, eski, zannettikleri Türkiye olmayacaktır. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – “İnşallah” niye? Savcıya sor.
Savcı bilmiyor mu? METİN KAŞIKOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri… FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Savcı bilmiyor mu Sayın Kaşıkoğlu? METİN KAŞIKOĞLU (Devamla) – 2009 mali yılı bütçe kanununun
Yargıtay Başkanlığı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, hepinizi en kalbî
duygularımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Savcıya sor, savcıya! Savcı
biliyor ya! Merak etme, durumu savcı biliyor. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaşıkoğlu. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekili
Tevfik Ziyaeeddin Akbulut. Buyurunuz Sayın Akbulut. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Danıştay bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle grubum ve şahsım adına hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Sözlerime başlamadan önce, görevi başında 17 Mayıs 2006 tarihinde
menfur bir saldırı sonucu hayatını kaybeden Danıştay üyesi, eski vali, meslektaşım
Sayın Mustafa Yücel Özbilgin’i rahmetle anıyor ve bu
saldırıyı gerçekleştiren kişi ya da kuruluşları, örgütleri lanetle kınıyorum. Ayrıca, burada biraz önce konuşma yapan Cumhuriyet Halk Partisi
sözcüsü Sayın Turgut Dibek, hiç gereği ve ilgisi yokken, burada bulunmayan,
cevap verme hakkı da bulunmayan değerli Kırklareli Valimizi, Sayın Hüseyin Avni
Coş’u saygısız bir şekilde eleştirmiş… VAHAP SEÇER (Mersin) – Avukatı mısın sen onun ya? TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Devamla) – …ve bu sözlerini burada doğru
bulmadığımı ve yakışmadığını ifade etmek istiyorum. KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, bir milletvekili
hakkında “saygısız” ifadesini kullanamaz efendim. Hele özellikle de eskiden
bürokratik deneyimi olan birisinin hiç kullanmaması lazım. BAŞKAN – Anlayamıyorum Sayın Kılıçdaroğlu,
bir dakika. Konuşmadan sonra dinleyeceğim. TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Devamla) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizde ilk defa 1868 yılına dayanan ve o zamanki adı Şûra-yı Devlet olan Danıştay, imparatorluk döneminde elli dört
yıl görev yaptıktan sonra cumhuriyet döneminde yeniden kurulmuş önemli bir
yargı organımızdır. İdari yargının en tepesinde bulunmaktadır. Danıştay,
Anayasa’nın 155’inci maddesine göre, yürütme organına yardımcı bir inceleme,
danışma ve karar organı olmanın yanı sıra, yönetimin yargı yoluyla
denetlenmesinde etkin ve önemli bir görev yapmaktadır. Bu konumu nedeniyle
Danıştay hukuk devletinin korunmasında ve etkinlik alanının genişletilmesinde
çok önemli bir yerde bulunmaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa’nın “İdarenin her
türlü eylem ve işlemleri yargı denetimine tabidir.” ilkesi uyarınca Danıştay
diğer vergi ve idare mahkemeleriyle beraber bu görevi yerine getirmektedir. Değerli arkadaşlarım, yargı ve hukuk, herkese her zaman lazım olan
ve “Adalet mülkün temelidir.” özdeyişinde ifadesini bulduğu gibi, insan
hayatının, devlet ve ülke varlığının temeli ve olmazsa olmazıdır. Bu nedenle,
yargının herkese aynı mesafede ve objektif kalmasının önemi çok büyüktür. Zaman
zaman Danıştayın bazı
kararlarının kamuoyunca çok fazla eleştirildiğine tanık olmaktayız. Ben burada
sadece hükûmetler tarafından merkeze alınan valilerle
ilgili Danıştay kararlarından örnek olarak bahsetmek istiyorum. Bildiğiniz gibi, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 6’ncı maddesine
göre valiler ilde devletin ve hükûmetin, ayrı ayrı her bakanın temsilcisi ve bunların yönetsel ve siyasal
yürütme aracı durumundadırlar. Bu cümleden olarak, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde güvenoyu alan bir hükûmetin açıkladığı
programını uygulayacak il valilerini gerekli görmesi hâlinde değiştirebileceği
çok açıktır. Hâl böyleyken, Bakanlar Kurulunun kanunda öngörüldüğü şekilde
sahip olduğu geniş takdir yetkisi çerçevesinde il valilerini görevden alarak
merkez valiliğine atamaları gayet doğaldır. Uygulamalara baktığımızda, hükûmetlerin bu yönde aldıkları kararlara karşı Danıştayda açılan davalarda birçok vali hakkında göreve
iade kararı verilmekte hatta aynı valinin aynı ile 2 kez, hatta 3 kez iade
edildiği gözlenmektedir. Bu durum hem Hükûmetin
takdir hakkını
kısıtlamakta hem de valilik mesleğinin itibarını zedelemektedir. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Valinin itibarı ne olacak?
Valinin onuru ne olacak? TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Devamla) – Danıştayın
bu yöndeki kararlarının, sadece işlemin yetki ve şekil unsurları yönünden
hukuka uygun olup olmadığı ile sınırlı olarak verilmesi gerekirken bu
sınırların aşıldığını sıkça görmekteyiz. Başka kamu görevlileri hakkında da
benzer kararlar az değildir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetimiz,
Danıştayın şu anda hizmet verdiği binasının yetersiz
ve elverişsiz olduğunu dikkate alarak Eskişehir Yolu’nda hizmete elverişli bir
binada görev yapması için gerekli çalışmaları başlatmış, plan ve proje
aşamaları geçirilmiş bulunmaktadır. Ayrıca, bu bütçede Danıştaya
ayrılan pay 2008 yılına oranla yüzde 32,52 oranında artırılmış bulunmaktadır. Sözlerimi tamamlarken, 2009 mali yılı bütçesinin Danıştay ve
Adalet camiasına ve ülkemize hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) KAMER GENÇ (Tunceli) – Bunların hukuk dersi alması lazım! BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akbulut. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Egemen Bağış. Buyurunuz Sayın Bağış. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığımızın 2009 mali yılı bütçesi
hakkında, mensubu olmaktan onur duyduğum Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
söz almış bulunmaktayım. Hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bu vesileyle gerek Dışişleri Bakanlığımız bünyesinde gerekse bu
çatı altında uzun yıllar bu ülkeye çok önemli hizmetlerde bulunmuş ve geçtiğimiz ay ebediyete
intikal etmiş olan rahmetli büyükelçi Gündüz Aktan’ı
da saygıyla anmak istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Türkiye, bölgesinde
dostlarının güvendiği ve saydığı, eğer varsa düşmanlarının da çekindiği kilit bir
ülkedir. KAMER GENÇ (Tunceli) – Kim inanır buna? EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) - Türkiye, aynı anda hem Avrupa hem Asya,
hem Akdeniz hem Karadeniz ve Hazar, hem doğu hem batı, hem kuzey hem güney, hem
Balkanlar hem Orta Doğu ve Kafkaslar ülkesidir. Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti
olarak dış politika hedefimiz, Türkiye’yi bölgesel bir güç ve etkin bir küresel
aktör yapabilmektir. Türkiye’nin bölgesel gücü ve etkinliğini, bölgesel barış
ve ülkemizin iç huzuru ve kalkınması için kullanmayı amaçlamaktayız.
Türkiye’yi, krizlere tepki veren savunmacı bir ülke konumundan çıkararak,
bölgesel ve küresel vizyonu olan, gelişmeleri
yönlendirebilen belirleyici bir aktör hâline getirmek en temel amacımızdır. Bu hedeflerimizi üç temel ilke üzerine oturtuyoruz: Bunlar;
bölgesel barış, küresel barış ve ülkemizin ulusal çıkarlarıdır. Nitekim, kısa sürede ülkemizin ulusal çıkarları
doğrultusunda bölgesel ve küresel barışa katkı yapan çatışmaları sona erdirmek,
alevleri söndürmek için yardımı istenen bir ülke hâline geldik. Dünya üzerinde
itibarımız arttı, olumsuz imajımız değişti. Zira,
uluslararası toplum da Türkiye’yi, katkıları takdir edilen ve aranan saygın bir
aktör olarak tescil etmektedir. İşte bakın, kırk yedi yıl aradan sonra Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi üyeliğine seçildik. Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda
yapılan seçimlerde yaklaşık her on ülkenin sekizinin oyunu alarak, dünyanın
bütün coğrafi bölgelerinden oy alarak bu konuma geldik. KAMER GENÇ (Tunceli) – Milyon dolarlar harcandı. METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) – Dinle ya! EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Kamer Bey, biraz dinlerseniz belki bir
şeyler öğrenirsiniz. Bunca yıl bu çatı altında pek bir şey olunmamış ama belki
bu gece olur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bundan otuz yıl önce, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, aldığı
bir kararla ülkemizi Kıbrıs’ta işgalci ilan etmişti. Bugün aynı Güvenlik
Konseyi, Türkiye’ye, gel bize yol göster, bize ışık tut, demektedir. Âdeta,
Kıbrıs konusunda Türkiye’den ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden özür
dilemekte, yaptığı yanlışı itiraf etmektedir. Bugün, İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreterliğine ilk defa bir
Türk ikinci defa seçilmiştir. Medeniyetler İttifakı Projesi’ne tesadüfen eş
başkanlık yapmadığımızı bütün dünyaya gösterdik. En son 5 Aralık günü, Pakistan
ve Afganistan Cumhurbaşkanlarını, 2007 yılında başlatılan üçlü süreç
çerçevesinde İstanbul’da ağırladık. İsrail ve Suriye arasında başlatılan
aracılı barış görüşmelerinin dördüncü turunu tamamladık. Anlaşmazlık
içerisindeki Hindistan ve Pakistan arasındaki diyalog çabalarına katkı vermeye
devam ediyoruz. Lübnan’da giderek derinleşme eğilimi gösteren son siyasi krizin
aşılmasında etkin rol oynadık. Körfez İş Birliği Konseyi ile ilişkilerimize yeni
bir kurumsal zemin oluşturacak strateji diyaloğunu
hayata geçirdik. Altı Körfez ülkesiyle oluşturduğumuz bu yeni çerçevenin önemi
önümüzdeki yıllarda daha da iyi anlaşılacaktır. Ayrıca Arap ligi üyesi on yedi
ülkeyle Türkiye’yi bir araya getiren ve altı ayda bir toplanacak olan Türk-Arap
İş Birliği Forumu’na öncülük ettik. Geçtiğimiz ağustos ayında Gürcistan’da
yaşanan siyasi kriz sonrasında Sayın Başbakanımız Rusya ve Gürcistan’a bizzat
giderek bölgede sağduyunun hâkim olması yönünde taraflara telkinde bulundu. Bu
yönde ülkeler arasındaki çatışmaların dindirilmesi amacıyla Kafkasya İstikrar
ve İş Birliği Platformu girişimini gündeme getirdik. Değerli arkadaşlar, önceki dönemlerde olduğu gibi Amerika Birleşik
Devletleri’ndeki yeni Obama yönetimiyle de stratejik ortaklığımızı pekiştirmek
için çalışacağız. Seçilmiş Başkan Barack Obama’nın adaylığının resmîleştiği Denver’daki
Demokrat Parti Kongresi’nde Türkiye’den katılan tek siyasi parti olarak yeni
ABD yönetiminin kilit kadrolarıyla da gerekli bağlantılar yapılmış ve
Türkiye'nin hassasiyetleri kendileriyle paylaşılmıştır. 3 Kasım 2005 tarihinde başladığımız üyelik müzakerelerini Avrupa
Birliğiyle sonuçlandırmak için kararlıyız. Avrupa Birliği coşkumuz azalmış
değildir, bölgesel politikalar Avrupa Birliğine alternatif değildir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım. Avrupa Birliği ile ilgili çalışmalarımızı tamamlayıcıdır bu
bölgesel çalışmalarımız. Bu kapsamda önümüzdeki dönemde 129’u yasal, 309’u ise
ikincil olmak üzere toplam 438 düzenlemeyi hayata geçirmeyi öngörüyoruz. Bu arada Avrupa Birliğinin de sözlerine sadık kalmasını
beklediğimizi, Türkiye'nin tek amacının tam üyelik olduğunu ve başka formüllere
açık olmadığımızı her fırsatta muhataplarımıza iletiyoruz. Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin yükselen saygınlığını ve
etkinliğini Dışişleri Bakanlığımızın yanı sıra bütün devlet kurumlarının etkin
ve koordineli çalışmasına, iş birliğine ve fedakârca çabalarına borçluyuz. Bu
vesileyle kendilerine teşekkür ediyoruz. Yurt dışındaki Türkiye imajının sadece bizler değil, yurt
dışındaki diplomatlarımızla medya temsilcilerimizin, din görevlilerimizin,
öğrencilerimizin, iş adamlarımızın, tüccarlarımızın, askerî ataşelerimizin,
turistlerimizin, uçuş ekiplerimizin, çalışanlarımızın, işçilerimizin ve yurt
dışındaki büyük Türk ailesiyle bir bütün oluşturduğunu hep biliyoruz, hiçbir
zaman aklımızdan çıkarmayacağız. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Onun için vize kuyruklarında
saatlerce bekliyorlar! (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen, sözünüzü bitiriniz. EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – AK PARTİ Hükûmeti
olarak, Ulu Önder Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış.” ilkesi çerçevesinde
etkin ve proaktif dış politikamızı önümüzdeki dönemde
de kararlılıkla sürdüreceğiz, diklenmeden dik durmaya devam edeceğiz. Bu
anlayış çerçevesinde başlattığımız girişimler, izlediğimiz politikalar
sayesinde, çetin geçeceği şimdiden belli olan 2009 yılı dış politika gündemine
daha öz güvenli, daha hazırlıklı giriyoruz. Bu duygu ve düşünceler içerisinde hepinize saygılar sunuyor,
bütçemizin hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bağış. Demokratik Toplum Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Sebahat Tuncel. Buyurunuz efendim. (DTP sıralarından alkışlar) Süreniz on beş dakikadır. DTP GRUBU ADINA SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığı ve Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin
2009 yılı bütçesi hakkında Demokratik Toplum Partisinin görüşlerini belirtmek
üzere söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bütçe hakkındaki görüşlerimize geçmeden önce, dünyada yaşanan
ekonomik krizin Türkiye'nin en acil gündemlerinden biri olduğu ve iddia
edildiği gibi bizi teğet geçmediği her geçen gün daha net açığa çıkmaktadır.
Kriz, emekçileri, işçileri vurmaya devam ediyor. Özellikle tekstilde yaşanan ve
Tuzla gemi inşa sanayisinde süren işten çıkarmalara bir yenisi daha eklendi.
Ümraniye Dudullu bölgesinde Sinter
Metal Fabrikasında, ekonomik kriz gerekçesiyle, 379 işçi hiçbir açıklama
yapılmadan işten çıkarılmıştır. Fabrikanın bu hukuksuz davranışına karşı
fabrikayı işgal ederek tekrar işe alınıncaya kadar fabrikada kalacaklarını
belirten işçilerin bu direnişini buradan selamlıyorum. Bu yaşananlar gösteriyor
ki kriz sadece AKP’yi teğet geçiyor, Türkiye’yi değil. Ancak bu krizin
yarattığı siyasal sonuçlar AKP’yi teğet geçecek mi, çok yakında göreceğiz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığınca
yürütülen çalışmaların başında genellikle güvenlik, medeniyetler arası diyalog,
Kıbrıs, Avrupa Birliği ve bölgesel çatışmalarda ara buluculuk politikaları yer
almaktadır. Dünya siyasetinin şekillendiği ve çeşitli pazarlıkların en yoğun
yaşandığı Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Doğu bölgesinde Türkiye'nin oynamakta
olduğu rol, sahip olduğu dinamikler ve fırsatlar göz önüne alındığında oldukça
yetersiz boyuttadır. Bunun en önemli sebebi ise Türkiye'nin, özellikle Avrupa
Birliği sürecinde Türkiye'nin Orta Doğu ve dünya barışı konusunda önemli bir
rol üstleneceği söyleminin pratikte uygulanamazlığıdır. Kendi iç barışını sağlamamış
bir ülkenin dünya barışına katkı sunması nasıl beklenebilir. Orta Doğu’da ve
Kafkaslarda gelişen Filistin-İsrail, Suriye-Lübnan, Azerbaycan-Ermenistan,
Rusya-Gürcistan gibi devletlerin yaşamış oldukları sorunlarda AKP Hükûmetinin barış ve diyalog çağrıları Türkiye iç
dinamikleri arasında yaşanan siyasi ve sosyal çatışmalarda maalesef
dillendirilmemektedir. Bu durum AKP’nin siyasal yaklaşımlarda sergilemiş olduğu
tutarsızlığın bir kanıtıdır. Değerli milletvekilleri, siyaset arenası hepimizin de tanık olduğu
üzere çok hızlı bir şekilde değişmektedir. Siyasi ve ekonomik güç dengeleri
sürekli değişim içinde olmakla birlikte Türkiye'nin bu değişim sürecinde doğru
politikalar belirleyemediği ortadadır. Özellikle Türkiye
siyasi tarihinin otuz yıllık dilimine damgasını vuran ve seksen beş yıldır
çözüm bekleyen Kürt sorununu iç dinamiklerle demokratik ve barışçıl bir şekilde
çözmek yerine, sorunu bir terör sorunu olarak ele alan problemli yaklaşımı ve
bunu dış politikasının eksenine oturtması, Türkiye'nin iç sorunlarına ABD ve
Avrupa Birliği ülkelerini dâhil etmekten başka bir anlam ifade etmemektedir. Türkiye ile bölgesel Kürt yönetimi arasında ilişkilerin muğlak olması Türkiye’yi gittikçe istikrarsızlaştırmaktadır.
Dışişleri Bakanlığınca yürütülen sessiz diplomasinin meydana getirebileceği
istikrarsızlık bölgede ciddi tahribatlar yaratabilecek sonuçları ortaya
çıkarabilir. Türkiye'nin önceki dönemlerde yürütmüş olduğu kapılar ardındaki
anlaşmaların Türkiye’ye bir şey kazandırmadığını gördük. AKP Hükûmetinin öngörmüş olduğu “sessiz diplomasi” yönteminin
tarihî notlardan bazı örneklerle nelere yol açtığını hatırlatmak istiyorum: Soğuk savaş yıllarında ABD’yle kurulan derin ve stratejik
ilişkiler Türkiye’yi defalarca istikrarsızlığın ve hatta savaşın eşiğine getirmişti.
1962’de yaşanan Küba füze krizinde Türkiye'nin Sovyetler Birliği’ne karşı nasıl
pazarlık konusu edildiğini ABD kaynaklarından çarpıcı bir şekilde öğrendik.
Yine, 1964’te Türkiye'nin Kıbrıs’a çıkartma yapması kararını ABD’ye önceden
bildirmesi sonucunda ABD’nin NATO üyesi olan Türkiye’yi olası bir Sovyet
saldırısına karşı korumayacağını açıkça ilan etmesi de dikkat çekici bir
noktadır. Bu örnekler ışığında görüldüğü üzere, daha önce halktan gizlenerek
yürütülen diplomasiye “kapılar ardındaki diplomasi” denmekteydi. Türkiye bugüne
kadar dış politikasını kitlelere sorgusuz sualsiz kabul ettirmek için
şeffaflıktan uzak ve uluslararası siyasetin demokratik boyutunu gölgeleyen
yaklaşımlarla makyaj yapılması taktiğini izlemektedir. Bu makyajın adı günümüzde
yine “sessiz diplomasi” olmaktadır. Sessiz diplomasinin bir tercih mi yoksa bir zorunluluk mu olduğu
sorusunu sormanın çok da bir anlam teşkil etmeyeceğini biliyoruz. Ancak, çok
sayıda spekülasyona zemin hazırlayan ve bölgede
bulunan siyasi ve ekonomik aktörlerle yapılan pazarlıkların Türkiye'nin ve
Türkiye halklarının aleyhine sonuçlar ortaya çıkarabileceğini öngörmek hiç de
zor değildir. AKP Hükûmetinin 2003 sonrasında ortaya
koymuş olduğu kırmızı çizgilerin aşılması dünya kamuoyuna Türkiye'nin bölgede inisiyatif kaybettiği izlenimini vermektedir. Bizce bu
durum, Türkiye'nin bölgesel Kürt yönetimini görmezden gelerek yürütmüş olduğu
politikaların temelsiz bir nitelik taşıdığını ortaya koymuştur. Dolayısıyla,
AKP Hükûmetinin ve Dışişleri Bakanlığı yetkililerinin
iç politikada yaptıkları gibi dış politikada da Kürt siyasi iradesini
yadsıyarak politika belirlemelerini gerçekçi ve barışçı bir tutum olarak
görmüyoruz. Değerli milletvekilleri, 2003 sonrasında Irak’ta yaşanan
sorunların Türkiye’yi ilgilendiren en önemli kısmı Kürt realitesidir. Irak’ın
ve Türkiye'nin Kürt sorunları giderek birbiriyle bağlantılı bir hâle gelmiştir.
Bir “iç mesele” olarak ifade edilen Türkiye'nin Kürt sorunu, yakın geçmişte,
özellikle İçişleri Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığınca güvenlik odaklı
yürütülmekteydi. Günümüzde ise Kürt sorununun inkâr ve imha siyasetiyle ortadan
kaldırılması için Diyanet İşleri Başkanlığından Turizm Bakanlığına kadar her
devlet kurumu seferber edilmektedir. Son yıllarda ise AKP Hükûmeti
bu sorunu, Dışişleri Bakanlığının öncelikli çalışma alanlarından biri hâline
getirmiştir. Türkiye, siyasal sorunlarını genellikle bastırma veya inkâr
politikalarıyla geçiştirmeye çalışmıştır. Ancak Türkiye Cumhuriyeti’nin her
siyasal elit kuşağı, bir öncekinden daha derin travmaları
kendinden sonraki kuşağa miras bırakarak çözümsüzlüğün bir tabu hâline
getirilmesini sağlamıştır. Üzülerek belirtmemiz gerekiyor ki siyasal travmaların en ağır halkasını AKP Hükûmeti
ısrarla inşa etmektedir. Türkiye'nin ve diğer bölge ülkelerinin siyasal, sosyal
ve tarihî gerçekleri yadsınarak uygulamaya koyulmaya çalışılan tüm dış
politikalar Türkiye’ye ve çevre ülkelere istikrarsızlıktan başka bir şey
getirmeyecektir. ABD’nin Irak’ı ve Afganistan’ı işgalinden bu yana gelinen
istikrarsız durum bunun en açık örneği değil midir? Son dönemlerde ABD’nin, işgal ettiği bölgeden
en kısa sürede çıkmak için önceden düşman ilan ettiği örgütlerle bile artık
masaya oturma yolu aradığı görülmüyor mu? ABD’nin en üst standartlarda teknik
gücü ve devletler arası desteği olmasına rağmen
böylesine çaresiz bir duruma düşmesi AKP Hükûmeti
tarafından görülmüyor mu? ABD’nin bölgede yaşamakta olduğu trajik başarısızlık
örneğini göz önünde bulundurarak, Türkiye’nin, iç dinamiklerini dikkate alacak
şekilde iç ve dış politikalarını ve siyasal yaklaşımını yeniden değerlendirmesi
gerektiğine inanıyoruz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün bize Meclis
kürsüsünde “Nazizm’i hortlattınız.” diyen Sayın Erdoğan’ın Kürt sorunundaki
askerî nitelikler barındıran tekçi yaklaşımları, bize, 1930’lu yılların
ortasından itibaren dünyayı yıkıma sürükleyen Nazi Almanyası’nın
tekçi ve dışlayıcı söylemini hatırlatmaktadır. Avrupa Birliğiyle bütünleşmek
isteyen, dünyada barışın ve diyaloğun tesis edilmesi
için Medeniyetler İttifakı Projesi’nde rol alan, Orta Doğu’da, Balkanlarda ve
Kafkaslarda yaşanan sorunlar için ara bulucu rolü üstlenmek isteyen bir
Başbakan, Kürtlerin en temel hakları olan Kürt dilinin, kültürünün ve
kimliğinin anayasal güvence altına alınmasına neden karşı çıkmaktadır? Sayın
Erdoğan’ın tekçi zihniyetini tamamlayan “Beğenmeyen çeksin gitsin.” ifadesi ise
Nazizm’in bire bir karşılığıdır. Sizin bu sözlerinizi beğenmeyen milyonlarca
Kürt ve Türk var. Peki soruyorum size: Sizi ve bu
tekçi anlayışınızı beğenmeyen çoğunluğu ne yapacaksınız? Yoksa Kürtleri
kitlesel bir göçe mi zorlayacaksınız? Halkımız AKP Hükûmetinin
politikalarını beğenmeyenler hakkındaki planlarınızı öğrenmek istiyor. Biz
diyoruz ki: “Sayın Erdoğan, gitmesi gereken, bu ülkeyi iyi yönetemeyen,
halkımızın ihtiyaç duyduğu barışı tesis edemeyen, savaşta ısrar eden Hükûmetinizdir.” AKP Hükûmeti, dış politikada demokrasi
ve insan hakları, farklılıkların kendisini ifade etmesi yönünde hiçbir engelin
olmadığı ve Kürt yurttaşlarının hiçbir sorununun olmadığı, Kürtçe TV açılacağı
gibi taahhütlerde bulunuyor. Peki, sormak istiyoruz: Bir halkı tanımamakla,
dilini, kimliğini, kültürünü yasaklamakla, gazete ve dergilerini yasaklamakla,
toplatmakla uğraşan Hükûmetiniz bir iki göstermelik
girişim ve sözcük ile kendisini nasıl haklı çıkarabilecektir? Almanya’da
asimilasyonu insanlık suçu
sayan Sayın Başbakan ana vatanında yaşayan Kürtlerin talep ettiği
temel hakları neden fazla veya bölücü nitelikte görüyor? Milyonlarca
vatandaşımızın konuştuğu dil olan Kürtçe, Meclis tutanaklarında bile nasıl
“bilinmeyen bir dil” sıfatına layık görülebiliyor? Gelecekteki oturumlarda
Kürtçe bir sözcük Meclis tutanaklarına geçerse umarız yine aynı hata
tekrarlanmaz. Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin Avrupa Birliğiyle yürütmüş
olduğu müzakereler sürecini yakından takip etmekteyiz. Avrupa Birliğine uyum
çerçevesinde, demokratikleşme ve dolayısıyla sivilleşmeye yönelik icraatların
çok yavaş ilerlemesinde Kürt realitesinin kabul edilmemesinin en temel sorun
olduğunu görüyoruz. Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar, Türkiye’deki
hemen her siyasi uygulama hem sınıfsal hakları hem de Kürt kimliğini inkâr
yaklaşımlarını içermiştir. Ana dilde eğitim, düşünce özgürlüğü, örgütlenme
özgürlüğü ve daha birçok temel hak, kanuni yetkilerle donatılmış polis, asker
gibi güvenlik kurumlarınca engellenmiştir. Türkiye’nin, iç siyasetiyle ilgili,
dünya kamuoyuna yansımış birçok kötü ünü bulunmaktadır. Açık söylemek
gerekirse, Türkiye dış politikaları ile Türkiye’nin iç dinamikleri birbiriyle
büyük bir uyumsuzluk göstermektedir. İsviçre’de düzenlenen kültür festivalinde,
bir Türk kızı ile bir Kürt erkeğinin aşkını konu alan filmin Kültür Bakanlığı
yetkililerince engellenmesi ise bahsetmiş olduğumuz durumla ilgili yaşanan en
çarpıcı örneklerden birisidir. Kısacası, Türkiye’nin kültürel ve siyasal gerçekliği Türkiye dış
politikalarıyla açıkça çelişmektedir. Bu tezatlık doğrudan Avrupa Birliği ile
yürütülen müzakerelere de yansımaktadır. Bu konuda Türkiye Avrupa Birliği
normlarına uyum sağlayacağına, Avrupa Birliğini kendisine benzetmeye
çalışmaktadır. Bu koşullarda gerçekleşen müzakereler ve reformlar neredeyse
durma noktasına gelmiştir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’nin Avrupa Birliği
sürecinde karşılaştığı bir başka sorun ise Kıbrıs’ın statüsüyle ilgili
tartışmalardır. Son dönemlerde Kıbrıs’ta güçlü bir taban desteğine sahip olan
her iki toplum lideri, Sayın Hristofyas ile Sayın
Talat’ın anlaşmaya varmak için sergiledikleri çabayı DTP olarak takdir
ediyoruz. İnanıyoruz ki, her iki liderin geliştirmiş oldukları samimi diyalog,
Kıbrıs Rum ve Türk halklarına ortak bir vatanda bir arada yaşama olanağı
tanıyacaktır. Kıbrıs'ta yaşanan bu olumlu havaya katkı sunulması maksadıyla AKP
Hükûmetinin bir an önce her iki kesime de güven veren
adımları atması bu konudaki en önemli beklentilerimizi oluşturmaktadır. Mevcut konjonktüre bakıldığında Türkiye'nin Kuzey Kıbrıs'ta bulunan
askerî gücünü azaltmasının herhangi bir sakıncası olmayacağı da açıktır.
Böylece hem Avrupa Birliği ile yürütülen müzakerelerde somut bir ilerleme
kaydedilmiş olacak hem de Kıbrıs Rum ve Kıbrıs Türk halklarının daha hızlı bir
şekilde güven tazelemelerine katkıda bulunulacaktır. Özgürlükçü ve halkların
eşit haklara sahip olduğu birleşik bir Kıbrıs'ın gönüllülük esasına ve
halkların iradesine dayalı olarak inşa edilmesini samimiyetle destekliyoruz. Sözlerimi bitirmeden önce Türkiye dış politikasının öncelikli sorunlarının
ve çözüm önerilerimizin altını bir kez daha çizmek istiyorum. Yurtta barış
olmadan dünyada barışı istemek uluslararası kamuoyunda çok da inandırıcı bir
yaklaşım değildir, tıpkı Sayın Erdoğan'ın ABD'ye yöneltmiş olduğu, nükleer
silahların İran tarafından üretilmesini yine nükleer silah sahibi olan ABD'nin
engelleme girişimini doğru bir yaklaşım olarak bulmaması gibi. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. SEBAHAT TUNCEL (Devamla) – Teşekkür ederim Başkan. Türkiye'nin uluslararası siyaset arenasında etkin bir rol
üstlenebilmesi için iç sorunlarını baskıcı yollardan değil demokratik yollardan
çözmeyi temel almalıdır. Türkiye karar vericileri, uluslararası bir boyut
kazanan Kürt sorununda gerçekten barışçıl bir yöntem izlemek istiyorsa her
alanda bunun işaretini ortaya koymalıdır. Kürt sorununun diyalogla ve
karşılıklı anlayış temelinde çözülmesi iç meseleleri büyük ölçüde ortadan
kaldırabileceği gibi dış politika alanında da global
aktör olabilecek koşulların sağlanmasını da kolaylaştıracaktır. Meclis çatısı
altında Hükûmete askerî yöntemlerin bir çözüm
olamayacağını bir kez daha ve daha gür bir sesle duyurmayı tüm barışsever
insanlar adına siyasi ve vicdani bir sorumluluk olarak kabul ediyoruz. Kürt sorununun
çözümünde, gerek yurt içinde gerekse de yurt dışında askerî yöntemlerin
kullanılmasının tarihsel bir hata olacağının altını çiziyoruz ve tüm
milletvekilleri ve halkımızla bu yaklaşımımızı bir kez daha paylaşmak
istiyoruz. Bu duygularla hepinizi grubum adına saygıyla selamlıyorum. (DTP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tuncel. Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Batman Milletvekili Ayla Akat Ata. Buyurunuz Sayın Ata. (DTP sıralarından alkışlar) Süreniz on iki dakikadır. DTP GRUBU ADINA AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Adalet Bakanlığı, Ceza
ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu ile Türkiye Adalet Akademisi
2009 yılı bütçesi üzerinde söz hakkı almış bulunmaktayım. Konuşmama başlamadan
önce hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, Türkiye’de de etkileri ağır bir şekilde
hissedilen küresel ekonomik krizin gölgesinde 2009 yılı bütçesi üzerinde
görüşlerimizi sunmaktayız. Ne yazık ki 2008 yılı ekonomik krizin yanı sıra
ülkemizde hukuk alanında da derin krizlerin yaşandığı bir yıl olmuştur. Tüm dünyada
kabul gördüğü gibi Türkiye’de de yargının en temel misyonu
tarafsızlığını ve bağımsızlığını daima korumasıdır. Ancak ne yazık ki ülkemizde
gerek yargının tarafsızlığı gerekse de bağımsızlığı konusunda var olan şüphe ve
tartışmalar henüz giderilememiştir. Bağımsızlığı en üst düzeyde yasal güvenceye
kavuşturulamamış yargının dışarıdan müdahaleler sonucunda tarafsızlığını
yitirmesi de pek tabii mümkündür. Yine, tarafsız olma bilincini benimsememiş ve
yaşamın her alanına egemen kılamamış bir yargıcın temsil ettiği yargı kurumunun
bağımsızlığına gölge düşüreceği açıktır. Unutulmamalıdır ki yargının siyasal
alanın bir parçası hâline getirilmesinin önlenmesi hukuk devleti anlayışının ve
hukukun üstünlüğü ilkesinin kavranmasıyla aşılabilir. Bu anlayışın hâkim
kılınması, toplumun nezdinde adalet kavramına karşı yitirilen inanç ve güvenin
yeniden inşasını da sağlayacaktır. Değerli milletvekilleri, Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı yargı
mensuplarının profesyonelliği ve yeterliliği noktasında hizmet öncesi ve hizmet
içi eğitim programları düzenleyerek gelişimlerine katkı sunması amacını
taşıması açısından önemli bir görevi yerine getirmektedir. Bununla birlikte
Türkiye Adalet Akademisinin yürütme organına bağlı bir kurum olması yapılacak
eğitim faaliyetlerinin uluslararası normları ne kadar hedefleyebileceği
noktasında şüphe uyandırmaktadır. Bu bağlamda, Adalet Akademisinin eğitim ve
öğretimini evrensel normlara uygun olarak yapması, hukuk reformunun temelini
oluşturması açısından önemlidir. Yine, yürütme erki karşısında özerkliği
sağlanarak işlevselliği daha da artırılmalıdır. Değerli milletvekilleri, insanın en doğal eylemi olan düşünme ve
düşündüklerini ifade etme özgürlüğü temel insan haklarındandır ancak ülkemizde
düşünce ve ifade özgürlüğünün önünde birden fazla yasal engel bulunmaktadır.
Türk Ceza Kanunu’nun düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan en az on beş
maddesi bulunmaktadır. Bunların dışında Terörle Mücadele Kanunu, Basın Kanunu,
Atatürk’ü Koruma Kanunu gibi yasalarda da ifade özgürlüğünü kısıtlayan hükümler
yer almaktadır. Bu engeller kaldırılmadığı sürece, dayatmacı ve statükocu yapının değişim ve dönüşümünün sağlanması da
mümkün olmayacaktır, tıpkı 301’inci maddede olduğu gibi. Her ne kadar Hükûmet Avrupa Birliğinin istemi doğrultusunda Türklüğe
hakaret suçunu yumuşatarak soruşturma izni yetkisini Adalet Bakanlığına veren
bir değişiklik yapmış ise de, Türk Ceza Yasası’nın 301’inci maddesi
değişikliğinden bu yana savcılardan gelen soruşturma izni istemi hemen hemen önceki yıllarla aynı oranda olmuştur. Ancak
soruşturma Bakanlık iznine bağlandığı için açılan dava sayısında belirgin bir
düşüş yaşanmıştır. Yine, 301’inci maddenin yerini Terörle Mücadele Kanunu’nun
7’nci maddesi almıştır. Özgürlükleri kısıtlayan bu maddelerin birbirinin yerine
işlev görmesi yerine, düşünce ve ifade özgürlüğü önünde engel oluşturan tüm
maddelerin kaldırılması Türkiye’nin demokratikleşmesi açısından önemli bir adım
olacaktır. 2008 Avrupa Birliği İlerleme Raporu’nda da değinilen Türk Ceza
Yasası’nın 215, 216 ve 217’nci maddeleriyle Terörle Mücadele Yasası Kürt sorunu
hakkında görüş beyan edenlere karşı uygulanarak davalar açılmasına ve hüküm
giyilmesine yol açmaktadır. Hâkim ve savcılar, Kürt sorununa ilişkin konularda
maddeleri geniş bir şekilde yorumlamaktadır ve sonuç olarak bu maddeler,
Kürtler açısından Türk Ceza Kanunu’nun 301’inci maddesinden daha vahim
sonuçlara yol açmaktadır. Bu konuda, İnsan Hakları Derneğinin 2008 Ocak-Eylül ayı Doğu ve
Güneydoğu verilerini dikkatinize sunmak istiyorum. Bu verilere göre,
düşüncelerini ifade edenlere karşı açılan soruşturma sayısı 215, kişi sayısı
ise 4.243’tür; düşüncelerini ifade edenlere karşı açılan dava sayısı 9, kişi
sayısı ise 211’dir; düşüncelerini ifade edenlere verilen cezaların dosya sayısı
23, kişi sayısı ise 332’dir. Değerli milletvekilleri, bu maddelerin son derece keyfî ve geniş
bir şekilde yorumlanmasından kaynaklı, neredeyse partimizin tüm yöneticileri ve
üyeleri hakkında jet hızıyla soruşturmalar açılmakta ve davalar açılmaktadır.
Şu an Meclis çatısı altında bulunan partimiz milletvekillerinin hemen hepsi
hakkında çeşitli gerekçelerle fezlekeler hazırlanmış ve hazırlanmaktadır. Yine, Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü ve demokrasinin
gelişmesi için çaba vermiş ve vermekte olan, kapatılan DEP eski milletvekili
Sayın Leyla Zana’ya düşüncelerini açıklamasından
dolayı on yılı aşkın hapis cezası verilmiştir. Bu ceza, parlamenter
demokrasilerde kabul edilemezdir. Düşünce ve düşünceyi ifadenin önündeki yasal
engeller kaldırılmadığı sürece, ne yazık ki, ülkemiz bu konuda bugün insan
hakları örgütlerinin belirttiği tablolarda geçse de yarın Türkiye’nin dünyadaki
imajını da sarsacak niteliktedir ve tablonun değişmesi Türkiye toplumunun temel
isteğidir. Kürt sorunu ve çözümü noktasında geliştirilen yol ve yöntemlere
ilişkin seksen beş yıllık cumhuriyet, devlet deneyimi yok sayılmaktadır.
Demokratik Toplum Partisi ve seçmeni, bu durumu, Kürt sorununun demokratik,
barışçıl yol ve yöntemlerle çözümünün, siyasetin demokratikleşmesi ve özgür bir
alana taşınması için verilen mücadelenin, fezlekeler, soruşturmalar, gözaltılar
ve tutuklamalarla engellenmek istediği şeklinde yorumlamaktadır. AKP Hükûmeti döneminde, tarafı olduğumuz insan hakları
belgelerine aykırılık teşkil eden fiil ve uygulamalar had safhaya ulaşmıştır.
İnsan haklarının dünya çapında evrensel bir nitelik kazandığı, Birleşmiş
Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 60’ıncı yılını geride
bıraktığımız ve 21’inci yüzyılın insan hakları, demokrasi ve özgürlükler çağı
olarak adlandırıldığı günümüzde ülkemizde yaşananlar kaygı vericidir. İnsan
hakları mücadele tarihi içerisinde işkenceye karşı ortak tavır ve tutumun
geliştirilmesi öncelikli konuların başında gelmiştir. İşkence gerçeğiyle toplum
ve devlet olarak yüzleşmek temel sorunlarımızdan biri olarak önümüzde
durmaktadır. Türkiye’de işkence, toplumsal muhalefetin yükseldiği dönemlerde
devlet eliyle bir susturma ve sindirme aracı olarak kullanılmaktadır. Darbeler
döneminde ve ülkede yaşanan çatışmalı süreçte yüz binlerce insan işkence
mağduru olmuştur. İçerisinde bulunduğumuz mevcut duruma bakıldığında,
işkencenin önlenmesi konusunda ülke olarak daha çok yol katetmemiz
gerektiği aşikârdır. Geçen yıl bu kürsüden yine işkenceyle ilgili bilgileri sunduğumuzda,
insan hakları örgütlerinin kamuoyuna açıklamış olduğu bilgileri sunduğumuzda
Sayın Bakanın muhalefeti olmuştu. Sanırız son bir yıl içerisinde bu ülkenin karnesine
düşen notlar bu ülkede yönetime aday olan ve bugün yönetenler için bir veri ve göstergedir.
2008 Avrupa Birliği İlerleme Raporu’nda da Türkiye'nin işkence ve kötü
muamelenin önlenmesi için gereken çaba ve hassasiyetinin yeterli olmadığı
vurgulanmıştır. Gerek ceza infaz kurumlarında ve tevkifevlerinde
tutuklu ve hükümlülere yönelik keyfî olarak uygulanan onur kırıcı, kötü muamele
ve cezalar gerekse de güvenlik güçlerinin işkence ve kötü muameleyi sokağa taşıyan
tutumunu kaygı verici bulduğumuzu bir kez daha belirtiyoruz. Adalet Bakanlığı, her fırsatta, hükûmetleri
döneminde en çok reform yapılan yerlerin cezaevleri olduğunu belirtmiş olmasına
karşın, özellikle (F) tipi cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine bakıldığında
durumun çok da iç açıcı olmadığı görülmektedir. İnsan Hakları Derneği Genel
Merkez ve şubeleri ile Türkiye İnsan Hakları Vakfına 2008’in ilk dokuz ayında
cezaevlerinden iki binin üzerinde başvuru yapılmıştır. En çok reformun bu
alanda yapıldığı söylemi ise bu gerçeklik karşısında inandırıcılığını
yitirmektedir. Bu durumda Hükûmete tavsiyemiz şu
olacaktır: Yapılan ya da yapılacak iyileştirmeler, ihtiyaçlar doğru tespit
edilerek yapılmadığı sürece sonuç alıcı olmayacaktır. İlgili sivil toplum
örgütleriyle tutuklu ve hükümlülerin görüşleri alınarak doğru tespitler
yapılmalıdır ki sonuç alınabilsin. Başta İmralı Yüksek Güvenlikli -tek kişilik- Cezaevi olmak üzere
cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerindeki artış, toplumsal gerginliklere neden
olmuştur, bu çerçevede olmaya da devam edecektir. Hükûmet,
yaşanan gerginliklerden ve sonrasında gelişen gözaltı ve tutuklamalardan
birinci derecede sorumludur. Adalet Bakanlığının denetimi altında bulunan bu
mekânlarda gerek iç güvenlik gerekse de dış güvenlik personelleri tarafından
yapılan antidemokratik ve yasal olmayan uygulamalar, yine bu uygulamalar
sonrasında Hükûmetin kamuoyunu tatmin etmeyen
iyileştirme ve açıklamaları Türkiye'nin öncelikli gündemlerinden birinin
cezaevleri olmasını da beraberinde getirmektedir. Özellikle sağlık alanında ciddi hak ihlallerinin yaşandığını ifade
etmek gerekir. İnsan hakları kuruluşlarının verilerine göre, zaman
kaybedilmeden tedavi edilmesi gereken en az 18 tutuklu ve hükümlü hâlen
cezaevlerinde yaşam mücadelesi vermektedir. Cezaevi yönetimleri hak ihlallerini içeren mektupları ya tamamen
imha etmekte ya da sansürlemektedir. Tutuklu ve hükümlüler ise bu
mektuplarından dolayı disiplin cezalarına çarptırılmaktadır. Kürtçe görüşme
yapılması engellendiği gibi, Kürtçe ve diğer bazı muhalif yayımlara yönetim
tarafından el konulmaktadır. Yine, 2000 yılından bu yana uygulanmakta olan 1 ve 3 kişilik oda
sisteminde tutukluların ve hükümlülerin birbirleriyle sosyal ilişki kurması
engellenmekte ve bu durum ruhsal açıdan ağır hasarlara yol açmaktadır. Tutuklu
ve hükümlülerin haftada on saat bir araya gelmesine imkân sağlayan Adalet Bakanlığının
22 Ocak 2007 tarihli genelgesi ise birçok cezaevinde yönetimin keyfî
uygulamalarına takılmaktadır. Ülkemizde 2007 yılında 392 olan ceza infaz kurumunda 90.837
tutuklu ve hükümlü bulunmakta iken, 2008 yılı itibarıyla 384 ceza infaz
kurumunda 100.211 tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır. Ceza infaz kurumlarının
sayısı geçen yıla göre azalma gösterirken tutuklu ve hükümlü sayısında darbe
dönemlerinde bile rastlanmamış bir artış görülmektedir. Bir yıl içerisinde
tutuklu ve hükümlü sayısında 10 bine yakın bir artışın olması nasıl
açıklanabilir? Suç işlenmesine göz açtırmayan bir hükûmetle
mi karşı karşıyayız, yoksa vatandaşlarını potansiyel suçlu olarak gören bir hükûmetle mi karşı karşıyayız? (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. AYLA AKAT ATA (Devamla) – Değerli milletvekilleri, Adalet
Bakanlığının verilerine göre 2007 yılı içerisinde toplam 1.901 vakada 4.881
kamu görevlisi hakkında suç soruşturması başlatılmıştır. Haklarında soruşturma
açılan kamu görevlilerinden 4.460’ı polis, 157’si jandarma, 264’ü ise diğer
kamu görevlileridir. Yine, emniyet görevlileri hakkında yapılan disiplin işlemleriyle
ilgili veriler de bulunmaktadır. İşkence ve ağırlaştırılmış işkence fiilleri
nedeniyle 26 kişi hakkında işlem yapılmış ve 23’ünde ceza tayinine yer
olmadığına karar verilmiş, 3’ü de zaman aşımına uğramıştır. Zor kullanma yetkisini aşmaları nedeniyle 291 kamu görevlisi
hakkında işlem yapılmış; bunlardan 1 kişi hakkında kısa süreli durdurma, 1 kişi
hakkında uzun süreli durdurma, 1 kişiye kınama, 1 kişiye uyarma cezaları
verilmiştir. 280 kişi hakkında ceza tayinine yer olmadığı kararı verilmiş, 6
kişi hakkında ise soruşturma, zaman aşımı nedeniyle düşmüştür. 2008 yılının ilk dört ayında zor kullanma yetkisinin aşılması
nedeniyle 3 emniyet görevlisi hakkında işlem yapılmış ve hepsinde ceza tayinine
yer olmadığı kararı verilmiştir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Ata, lütfen sözlerinizi bitiriniz. AYLA AKAT ATA (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkanım… Aktardığım verilerden de hareketle, ülkemizde işkence ve kötü
muamele yapan kamu görevlilerinin devlet tarafından korunmakta olduğu açıktır.
İşkence ve kötü muamele görenler ise, faillerin değil kendilerinin yargılanarak
cezalandırılacağını düşünerek yargısal işlem başlatmaktan çekinmektedirler. Devlet, hükûmet eliyle yönetmekte olduğu
toplumun sosyal, siyasal, ekonomik ihtiyaçlarına cevap olmak, aynı zamanda
hukukun sınırları içerisinde davranmak zorundadır. Bu zorunluluk sosyal devlet
olmanın da, hukuk devleti olmanın da gereğidir. Ancak devletin kaşıkla verip
kepçeyle alan ekonomi politikası, sosyal eşitsizliklerin her geçen gün daha da
derinleşmesi ve siyasal taleplerin yargı kıskacı içerisinde bastırılmak
istenmesi bu gereklilikten ne kadar uzak olduğumuzu da ortaya koymaktadır. Bu duygu ve düşüncelerle, 2009 yılı bütçesinin hayırlı ve uğurlu
olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Ata. Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani. Buyurunuz Sayın Geylani. (DTP
sıralarından alkışlar) Süreniz on üç dakikadır. DTP GRUBU ADINA HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2009 yılı bütçe tasarısında yer alan Yargıtay ve Danıştay
bütçelerine ilişkin Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz aldım. Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, ülkemizde yargının temel yapısal sorunu,
hukukilik ve kanunilik çatışmasında saklıdır. Çünkü,
bunlar çok ayrı kavramlardır. Bilindiği gibi diktatörlerin ve darbecilerin de
kanunları vardır. Tıpkı Hitler’in, Mussolini’nin, Franco’nun kanunları ve Evren’in darbe Anayasası gibi. Onun
için diyoruz ki, 1982 darbe Anayasası’nı ve ondan kaynağını alan tüm
antidemokratik kanunları hukukileştirmek, demokratikleştirmek ve
insanileştirmek halkın iradesini temsil ettiğini iddia eden bu Meclisin vicdan
görevidir. Ancak burada bir parantez açmak gerekir: Var olan Anayasa, Siyasi
Partiler Yasası ve yüzde 10 barajlı Seçim Yasası ve hepimizin vergileriyle
sadece üç partiye akıtılan trilyonlarca hazine muslukları altında özgür
iradenin ne kadar temsil edildiği ayrı bir tartışma konusudur. Bunun takdirini
halkımıza bırakıyoruz. Sayın milletvekilleri, bugün, gelinen noktada yürütmenin yargıya,
yargının yasamaya ve giderek siyasete ağır müdahaleleri yadsınamaz. Siyasetin
ve yargının güçler savaşımında antidemokratik sistemin ana iskeletinden vazife
çıkararak ve sıklıkla erken kalan bir güç ülke yönetimine el koymaya
heveslenmektedir. Bu el koyma sevdası kimi zaman Yargıtay, kimi zaman Danıştay,
kimi zaman üniversiteler ve kimi zaman Anayasa Mahkemesi adına ortaya
çıkmaktadır fakat unutulmamalıdır ki yönetime hâkim olan her zaman, her dem
orada olmuştur. Bunun temel nedeni, bugüne kadar ülkemizde hükûmetler
gerçek anlamda hiçbir zaman iktidar olamamışlardır çünkü ülke yönetimine
muktedir olan genel olarak asker, sonra sivil bürokrasi ve bunların kurumları
olmuştur. Onun için burada kimse kuvvetler ayrılığından gerçek anlamda söz
edemez. Zira ordunun vesayeti ve icazeti her kurumun başında Demoklesin kılıcı gibidir. Hele kadere bakın! Bir elde kılıç, bir elde pompalı tüfek. Çünkü Başbakan da
vatandaşa pompalı silahla ihkakıhak, yani kendiliğinden hak arama yöntemiyle
hak arama yollarını göstermektedir; onun hukuk dışı, antidemokratik
politikalarını sevmeyenlere de “Ya sev ya terk et.” demektedir. Değerli milletvekilleri, böylesi bir sistem ve onun bekçileri olan
kurumlar mevcut yasalarla devleti yurttaşa karşı tabulaştırarak ve kutsayarak
çoğu yaşamsal dokuları zehirlemişlerdir. Şimdi, izin verirseniz birkaç çarpıcı örnek vermek istiyorum:
Şemdinli davası sanıklarına tahliye kararı. Davaya bakan
cumhuriyet savcısının görevden alınması. On iki yaşındaki Uğur Kaymaz’ı on üç kurşunla katleden polislere beraat kararı. İşkenceci polislere hiçbir yaptırım uygulanmaması. Taş atan
ilköğretim çocuklarına yirmi sekiz yıla kadar hapis cezası öngören davaların
açılması. Hukuk dışı çete örgütlenmelerini aklama. Bankaları
hortumlayanların cezasız kalması. Siyasi partileri kapatma ve siyasi
yasaklılık kararları. Düşünce açıklamalarını suç sayarak yüz binlerce kişinin
yargılanması. Kürtçe yayın yapan muhalif basının günübirlik yasaklanarak
kapatılması ve biz DTP milletvekilleri hakkında seçim döneminde birkaç sözcük
Kürtçe konuşmadan dolayı dokunulmazlık fezlekeleri komedyası. O sözcükleri
burada Kürtçe de söyleyebilirim ama korkarım ki gene tutanaklara “bilinmeyen
bir dil” olarak geçer, onun için bunu içime sindiremiyorum çünkü 40 milyon
insanın konuştuğu, bilinen, çok da kadim bir dildir. Değerli arkadaşlar, son bir örnek de demokratik talep ve
düşüncelerini dile getiren DTP’nin il ve ilçe
yöneticilerinin soruşturma ve tutuklama furyasıyla siyaset yapamaz duruma
getirilmesi. Bakınız, bunun son halkası: Dün gece sabaha karşı itibarıyla, DTP
Yüksekova İlçe Binası jandarma tarafından basılarak tüm malzemeleri kullanılmaz
şekilde tahrip edilmiş ve partinin tüm dokümanlarına el konulmuş, İlçe
Başkanımız da jandarma tarafından gözaltına alınmıştır. Peki, nerede ilçenin
cumhuriyet savcıları, nerede emniyet birimleri? İlçe Merkezinde jandarmanın işi
ne peki? İşte, bu, jandarma devletinin bir örneği değil midir? Değerli arkadaşlar, daha da çoğaltacağımız binlerce örnek
karşısında, özellikle Kürtleri potansiyel suçlu sayan yargı sisteminde
yaşananlar için “akıl ve hukuk tutulması” diyorum. Burada görülüyor ki yargı
bağımsız ve tarafsız değildir. İşte ulusal üstü alanda hak aramanın nedeni de
bu hukuksuzluktan kaynaklanmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye
aleyhine açılan davalarda özellikle adli yargılama noktasında verdiği kararlardan
bir ders çıkarmak gerektiğine inanıyoruz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilk derece mahkemelerinde
yıllara sarkan davalar, bu kez de Yargıtay ve Danıştayda
binlerce dava dosyasının birikmesiyle süre yeniden yeniden
katlanmaktadır. Çoğu dava da bu süreçlerde zaman aşımına uğramaktadır. Sadece
2007 yılında Yargıtayın hukuk ve ceza dairelerine
526.841 dosya giriş yapmıştır, Danıştayda da durum
farklı değildir. Bu nedenle, bölge adliye mahkemelerinin gerekliliğini, zorunlu
olduğunu bir kez daha burada belirtmek istiyoruz. Değerli arkadaşlar, bir önemli çelişkiye daha dikkatinizi çekmek
istiyorum. Otuzdan fazla hukuk fakültesi bulunan ülkemizde her yıl bu
fakültelerden binlerce öğrenci mezun olmasına ve bunların büyük bir
çoğunluğunun da işsiz olmasına rağmen, bir taraftan hukukçu çoğalması diğer
yandan hâkim, savcı yokluğu büyük bir çelişki değil midir Sayın Bakanım? 2008
yılı için öngörülen hâkim ve savcı kadrosu 14.697’dir. Hiçbir şekilde yetmeyen
bu sayının da 4.115’i açıktır fakat buna karşın TRT’nin personel sayısı yaklaşık
6 bin kişi civarındadır. İşte Türkiye’deki arpalıklardan sadece burada bir
örnek verme fırsatını buluyorum. Diğer taraftan, kadro eksikliği nedeniyle, en basit bir ceza
davası bile ancak dokuz on ayda açılabilmektedir. Size çok somut bir örnek
vereyim: Kars’ta “nevroz” şenliklerine katıldıkları için mart ayında tutuklanan
7 öğrenci, Erzurum Cumhuriyet Savcılığının 2008/949 no.lu soruşturma dosyasıyla
hâlâ iddianamenin açılmasını bekliyor. Açılsa bile okullarında yıl kaybeden bu
öğrencilere ancak beş altı ay sonra da duruşma günü verilebilir. Adalet buysa
ve yargısız infaz da bu değilse Sayın Bakan cevap versin. Sayın milletvekilleri, Yargıtayın
Danıştay davasını bozarak Ergenekon davasıyla birleştirilmesi bizce çok
isabetli olmuştur. Ancak bu isabet yeterli değildir, başka yerleri de isabet
etmelidir. Fırat’ın doğusunda, Musa Anter, Vedat
Aydın, Mehmet Sincar ve yüzlerce faili meçhul
hadiseye uzanmadan, Şemdinli davasının derinine inmeden, hadisenin gelinen
boyutuyla kapatılacağından endişe duyuyoruz. Çünkü,
Türkiye’deki yargı sisteminde ve uygulamalarında bu hadiseyi ve bu endişeyi çok
yaşadık. Hâlâ, Van Askerî Mahkemede görülmekte olan Şemdinli davasının da
Ergenekon davasıyla birleştirilmesi bizce kaçınılmazdır. Bunun çokça kanıtıyla
birlikte daha yeni Trabzon’da ele geçirilen el bombalarının Şemdinli’de Umut Kitabevine atılan bombalarla aynı seride olduğu ortaya
çıkmıştır. Bakınız, şimdi de ikinci “iyi çocuk vakası”yla
karşı karşıyayız. Ankara’da gerçekleştirilen “Lodos” adı verilen dolandırıcılık
operasyonu kapsamında telefonları dinlemeye alınan Albay Macit Mete, Umut Kitabevinin bombalanmasını örgüt adına üstlenen iki
itirafçının, jandarma muhbiri Arafat İlhan Önal tarafından İran’dan
getirildiğini belirtiyor. Ve Arafat İlhan Önal’ı dolandırıcılıkta da kullanan
bu Albay ondan -tırnak içinde- “iyi çocuk” diye söz ediyor. Yargıtay 9. Ceza
Dairesi İran’dan gelerek teslim olan itirafçı Arif Kaçım’ın
ifadeleri doğrultusunda kararı bozmuş ve davanın da askerî mahkemede
görüşülmesine karar vermiştir. Askerî mahkeme de ne yazık ki otuz dokuz yıl on
ay on beş gün ceza alan sanıkları kısa bir tutukluluk süresinden sonra tahliye
etmiştir ve bu tür eylemlerin yeniden yapılması için yeniden bir cesaret
örneğini ortaya koymuştur. Değerli arkadaşlar, Ergenekon davası Türkiye'nin hukukla ve
adaletle sınavı olacaktır. Bize göre bu bir dönüm noktasıdır. Bu davanın
sonucunda çıkacak olan karar Türkiye’nin demokrasi sürecine de yön verecektir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. HAMİT GEYLANİ (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım. Türkiye artık her konuda, ama her konuda, 1915’te yaşanan acılı
olaylar dâhil, geçmişiyle yüzleşmelidir. İnsanın öz eleştirisi, geçmişiyle
yüzleşme, insan doğasından kaynaklı bir erdem diye düşünüyoruz. Bakınız, sistem, yıllarca bölgede işlenen faili meçhul
cinayetlerin, köy yakmaların ve işkencelerin hesabını da vermelidir. Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; sonuç olarak yasama, yürütme ve
yargı kendi alanlarına çekilmeli, herkes kendi işini bilmeli ve özellikle yargı
hem bağımsız hem de tarafsız olmalıdır. Yürütme de hiçbir şekilde yargıyı ne
tavsiye ne telkin ne başka bir şekilde etkileme yöntemine başvurmamalıdır.
Yargının siyasallaşması, tuzun çürümesiyle eş değerdir, onun da çaresi yoktur. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayınız. Buyurunuz. HAMİT GEYLANİ (Devamla) – Bağlıyorum Sayın Başkan. Bunun için de yeni bir anayasadan başlayarak köklü bir hukuk
reformuna gereksinim vardır. Bu da ülkenin demokratikleşmesi ve toplumsal
barışın miladı için çok kutsal bir adım olacaktır. Bütün yanlış hesapların demokrasi, toplumsal barış ve çağcıl hukuk
ikliminden dönmesi dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Geylani. TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkanım, ben az önce de arz
ettim, buradan yine arz edeyim. Benim konuşmamdan sonra AKP Sözcüsü Sayın
Akbulut’un yaptığı konuşma sırasında şahsıma bir sataşma var. Daha doğrusu,
kullanmış olduğu bir sözcük, “saygısız” sözcüğü var. Ben İç Tüzük’ün 69’uncu
maddesi hükmüne göre kısa bir söz istiyorum uygun görürseniz. BAŞKAN – Tamam. Buyurunuz Sayın Dibek. TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Sataşma filan yok Başkanım,
onun dediğine cevap verdim ben. Valiye sataşma var aslında. ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – “Saygısız” demeniz gerekmiyor ama. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Bir milletvekiline “saygısız”
diyemezsiniz! BAŞKAN – Buyurunuz efendim. III.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam) 2.- Kırklareli Milletvekili Turgut
Dibek’in, Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin
Akbulut’un, konuşmasında şahsına sataştığı iddiasıyla konuşması TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Şimdi, ben Danıştay bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına görüşlerimi açıklarken konuşmamın sonunda bir konudan bahsettim. Danıştaydaki araçlarla ilgili burada bir bilgi veriyordum.
Ben baktığımda araçlara, çok eski araçlar vardı gerçekten. Hatta Mecliste son,
basına da yansıyan makam araçlarının değiştirilmesini de burada eleştirdim. Kırklareli’ni örnek verirken, bu basına yansıyan bir olay. Sanıyorum,
Akbulut’un konuyu bilmediği için burada bu sözcüğü kullandığını düşünüyorum.
Kırklareli’ndeki konu basına yansımıştır, genel basına yansımıştır. Sayın
Valinin açıklamaları da genel basına yansımıştır. Olay neydi, hemen onu
söyleyeyim. Bizim Kırklareli Valimizin kullanmakta olduğu son model bir
Mercedes araç vardı. O araçtan sonra bir-bir buçuk yıl içerisinde iki tane yeni
4x4 araç geldi makam aracı olarak. Bir “Chevrolet”
bir “Audi Q7” araçlar geldi. Tabii, İl Genel Meclisi var, bizler varız. Bu
araçların nereden geldiğini biz sorduğumuzda, bu araçların nereden geldiğini ve
nasıl alındığını, Özel İdare bütçesinden mi Valilik bütçesinden mi alındığını
sorduğumuzda bir yanıt alamadık. Bunu ben soru önergesi de yaptım, basına da
çıktı. Çıktığında Sayın Valinin “Bunlar herhangi bir para ödenmeden, bedel
ödenmeden Valiliğe kazandırılmıştır, hayırsever vatandaşlar tarafından hibe
edilmiştir.” diye beyanları oldu. “Biz hâlâ öğrenemedik.” dedim, bunu söyledim.
Şimdi, tabii, basına yansımış olan ve genel basına yansımış olan
bu konuyu burada söylememi sizin eleştirmenizi, eleştiri demeyeceğim, yani bu
söylediğiniz “saygısız” sözcüğüyle nitelemenizi tabii ki ben doğru bulmuyorum. Sayın Akbulut’a da şunu belirtmek isterim -tabii kendisine de yeni
bir sataşmaya mahal vermek istemem ama- kendisi de eski bir validir. Kendisi,
Türk Bayrağı’nın, Cumhurbaşkanından sonra makam arabasına takılmış olduğu o
makamda görev yapmıştır ama şunu da çok iyi biliyoruz, kendisi bunu söylerken
geçmişte olanları da bence düşünmesi gerekirdi. Yani kendisi de Konya’da bir siyasi parti
liderinin otobüsüne çıkarken, o valilik görevini… TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Nezaketsizlik yapma! Haddini
aşma! TURGUT DİBEK (Devamla) – Hayır… …valiliğin vermiş olduğu o sorumluluğu ne kadar yerine
getirmiştir? TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Haddini aşma! TURGUT DİBEK (Devamla) – Önce bunu düşünmesi lazım. Sayın Akbulut’un bu sözünü iade ediyorum. Öncelikle bunu düşünmesi
gerekir diye kendisine bir kez daha söylüyorum. TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Haddini aşma! HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sen had ölçer misin? BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Dibek. On dakika ara veriyorum. Kapanma Saati :
21.46 BEŞİNCİ OTURUM Açılma Saati:22.08 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU KÂTİP ÜYELER: Fatoş
GÜRKAN (Adana), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
35’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum. 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz. II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam) 1.- 2009 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/656) (S. Sayısı:
312) (Devam) 2.- 2007 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi
ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/622, 3/521) (S. Sayısı: 313) (Devam) H) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam) 1.- Dışişleri Bakanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Dışişleri Bakanlığı 2007 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı I) AVRUPA BİRLİĞİ GENEL
SEKRETERLİĞİ (Devam) 1.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2007
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı İ) ADALET BAKANLIĞI (Devam) 1.- Adalet Bakanlığı 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Adalet Bakanlığı 2007 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı J) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE
TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU (Devam) 1.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile
Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile
Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı K) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ
BAŞKANLIĞI (Devam) 1.- Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2007 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı L) YARGITAY (Devam) 1.- Yargıtay 2009 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi 2.- Yargıtay 2007 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı M) DANIŞTAY (Devam) 1.- Danıştay 2009 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi 2.- Danıştay 2007 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde. On üçüncü tur üzerinde şimdi söz, şahsı adına, lehinde Bartın
Milletvekili Yılmaz Tunç’a ait. Buyurunuz Sayın Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakikadır. YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009
yılı Merkezî yönetim bütçe tasarısının Dışişleri, Adalet Bakanlığı, yüksek
yargı organlarımızın bütçelerinin lehinde görüşlerimi ifade etmek üzere söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. Demokrasinin hukuk yoluyla varlık kazandığı demokratik hukuk
devletinde, hukukun evrensel ilkelerine saygı, hak arama yollarının açık
tutulması, kanun önünde eşitlik, bireysel hak ve özgürlüklerin korunması,
devletin hukuka bağlılığının güvence altına alınması temel değerlerdir. Bu
değerlerin hayata geçirilmesi, Anayasa, yasalar ve bunları yorumlayacak
bağımsız bir yargıyla mümkündür. Mevzuatımız, zaman içerisinde, toplumsal ihtiyaçların, evrensel
hukuk ilkelerinin gerisinde kalmış, hukuk sistemimizde yapılması gereken
değişiklikler maalesef yapılamamıştı. AK PARTİ İktidarında, toplumsal düzenin
teminatı olan adalet sistemine güvenin tesisini sağlayacak çok önemli adımlar
atılmıştır. Mevzuatın yenilenmesi noktasında küçümsenmeyecek ilerlemeler
kaydedilmiş, 2002 yılından bu yana rekor sayıda yasal düzenleme
gerçekleştirilmiştir. Bu çerçevede, bireyin hak ve
özgürlüklerinin korunmasıyla, toplum düzeni ve güvenliğinin sağlanması
arasındaki hassas denge özenle gözetilerek ceza sistemimiz etkin hâle
getirilmiş, yıllardır yenilenmesi gereği vurgulanan ve temel kanunlardan olan
Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı
Hakkında Kanun gibi birçok kanun evrensel hukuk sistemimizin ilkelerine uygun
bir şekilde yeniden düzenlenmiştir. Cezaların caydırıcılıkları artırılmış, halkımızı tedirgin eden,
demokratik hukuk devleti için tehdit oluşturan çetelerin üzerine kararlılıkla
gidilerek yargıya teslim edilmiştir. Ceza sistemimizdeki köklü değişikliklerin ardından bu yasama
döneminde de sıra özel hukuk alanındaki reformlara gelmiştir. Türk Ticaret Kanunu’muz Meclis gündeminde görüşülmeye başlamış, Borçlar
Kanunu Tasarısı Adalet Komisyonunda görüşülmekte, Hukuk Muhakemeleri Kanun
Tasarısı’nın hazırlıkları da tamamlanmıştır. Özel hukuk alanında yapılacak bu düzenlemelerin ardından Türkiye
temel kanunlarını kısa süre içerisinde çağımıza uygun, modern ihtiyaçları
karşılayacak şekilde yenileyerek dünyanın en modern hukuk düzenine siz değerli
milletvekillerimizin katkılarıyla kavuşmuş olmaktadır. Değerli milletvekilleri, AK PARTİ İktidarında mevzuatımızın
yenilenmesinin yanı sıra yargının bina ihtiyacının giderilebilmesi için
seferberlik ilan edilmiş, 100’ü aşkın adalet sarayı tamamlanmış, başta dünyanın
en büyük adalet sarayının inşa edilmekte olduğu İstanbul olmak üzere, 100’e
yakın adalet sarayıyla ilgili çalışmalar devam etmektedir. Bilgi toplumunun bir parçası olarak vatandaşımıza hak ettiği
hizmeti hızlı ve güvenli bir şekilde sunabilmek için adliyelerimiz
bilgisayarlarla ve İnternet’le ilk kez AK PARTİ İktidarında tanışmıştır.
Daktilo sesleri artık tarihe karışmıştır. Artık, sabıka kaydı gelmedi diye
duruşma üç ay sonrasına, nüfus kaydı gelmedi diye duruşma beş ay sonrasına,
tapu kaydı gelmedi diye duruşma altı ay sonrasına ertelenmemektedir. Tek tuşla
dava dosyasına bu belgeler aktarılabilmektedir. Artık, avukatlarımız bürolarından UYAP sistemiyle dava ve icra
takibi açabilmekte, vatandaşlarımız dosyalarını UYAP sistemiyle oturdukları
yerden takip edebilmektedirler. Sadece adalet ve hukuk alanında gerçekleştirdiğimiz icraatlar bile
altı yıllık AK PARTİ İktidarında nereden nereye geldiğimizin açık
göstergesidir. Değerli milletvekilleri, demokratik hukuk devletinin vazgeçilmez ögelerinden biri de yargı bağımsızlığı ve hâkim
güvencesidir. Yargı mensuplarının karar verirken her türlü etki ve baskıdan
uzak, yalnızca hukuk kuralları ve vicdani sorumlulukla hareket etmeleri
gerekmektedir. Hukuk devleti ve hukukun üstünlüğünün sağlıklı bir şekilde
yürümesi ve gelişebilmesi için yargı organlarını yönlendirici davranışlardan
kaçınmak konusunda herkesin gereken özeni ve dikkati göstermesi gerekir. Ne
yazık ki bu konuda bazı siyasiler ve medya grupları gerekli dikkat ve özeni
göstermemekte, işlerine geldiği zaman yargı bağımsızlığına vurgu yapmakta,
işlerine gelmediği zaman da yargıyı etkileyen söylemlerde bulunmaktan
kaçınmamaktadırlar. Bugün, Danıştayı basarak yüksek
hâkimlerimizin canına kastetmekten yargılanan bir örgütün yargılandığı davayla
ilgili söylenen sözler ülkemiz adına üzüntü vericidir. Tüm bunlara rağmen,
ülkemiz, demokratik hukuk devleti yolunda hızlı ilerleyişine devam edecektir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Değerli milletvekilleri, son olarak Dışişleri
Bakanlığımızın bütçesiyle ilgili de şunu ifade etmek istiyorum: Bugün, Türkiye,
Avrupa Birliğiyle müzakere eden bir ülke konumuna gelmişse, İslam Konferansı
Örgütünün Genel Sekreterliğini üstlenmişse, yüz elli bir ülkenin oyunu alarak
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin üyesi seçilmişse, tüm bunlar, AK PARTİ’nin dış politikadaki başarısı sayesinde
gerçekleşmiştir. Milletimizden
aldığımız güçle ülkemizi, hukuk ve adalet başta olmak üzere, her alanda
geliştirmeye, kalkındırmaya devam edeceğiz. Bu duygu ve düşüncelerle, 2009 yılı bütçesinin ülkemize ve
milletimize hayırlı olmasını diliyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tunç. Hükûmet adına Dışişleri
Bakanı Ali Babacan. Buyurun Sayın Babacan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi dakika. DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Bakanlığımın ve Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin 2009 mali
yılı bütçe tasarısının yüce Meclisin onayına sunulması nedeniyle huzurunuzda
bulunmaktayım. Bu vesileyle heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Dış politikamızla ilgili olarak dile getirdikleri görüşler ve
yaptıkları katkılardan dolayı grupları adına söz alan milletvekillerine de
teşekkür ediyorum. Geçen seneki bütçe görüşmeleri vesilesiyle Meclisimize hitap
ettiğim tarihten bu yana uluslararası gündemi meşgul eden konular içinde
maalesef olumsuz unsurlar ağırlıklarını korumayı sürdürmekte. Sıcak çatışmalar,
terör, kitle imha silahlarının yayılması tehlikesi, sınır ötesi suç
şebekelerinin zararlı faaliyetleri, yasa dışı göç ve giderek ciddi boyutlar
kazanan çevre sorunları küresel meseleler olarak tüm devletlerin ortak çözüm
çabalarını beklemeye de devam etmekte. Az gelişmiş ülkelerin kalkınma
sorunlarının çözümü yolunda şu ana kadar katedilen
mesafenin yetersizliği de ortada. Amerika Birleşik Devletleri’nden başlayıp
etkisini kısa sürede tüm dünyada gösteren ve eşi benzeri görülmemiş son
ekonomik kriz ise pek çok ülkeyi etkilemekte. İşte, bu ortamda Türkiye, bölgesindeki sorunların aşılması için
yoğun diplomatik faaliyette bulunmayı, üçüncü ülkelerin aralarındaki sorunları
gidermelerinde kolaylaştırıcı rol oynamayı ve yeni bölgesel açılımlarda
bulunmayı sürdürmekte. Ülkemiz, ayrıca, insanlığın ortak bekasını ilgilendiren
küresel konularda da kendi katkılarını getirmeye devam etmekte. Bugün Türkiye, bölgesel ve küresel meselelere çok yönlü olarak
yakın ilgi gösteren, mevcut sorunların çözümüne yönelik çabalara aktif
katkılarda bulunan, yürüttüğü sağduyulu diplomasiye büyük değer verilen ve
çevresine barış, istikrar ve refah yansıtan bir ülke konumunda artık. Bu yapıcı
dış siyaset anlayışımız sayesinde Türkiye'nin uluslararası alanda sorumluluk
sahibi, etkili, saygın ve hatırı sayılır bir ülke olduğu uluslararası toplum
tarafından da teslim edilmekte. Hepinizin takip ettiği gibi, 17 Ekimde Birleşmiş Milletler Genel
Kurulunda yapılan seçimlerde 192 ülkeden 151’inin oyunu alarak kırk sekiz
yıllık bir aradan sonra önümüzdeki iki yıllık dönem için yeniden Güvenlik
Konseyi geçici üyeliğine seçilmemiz de bu durumun en açık göstergesi.
Biliyorsunuz, bu oylamalar gizli oylama. Yani hangi ülkenin kime oy verdiğini
önceden bilmek, sonradan anlamak mümkün değil. Dolayısıyla, bizim kendi
içimizde yapmış olduğumuz reformlar, dış politikadaki etkinliğimiz, pek çok
ülkenin bir bakıma gönlünü kazanmamız, aldığımız bu olumlu neticenin en önemli
göstergesi. Fazlasıyla hak ederek kazandığımız bu konumun izlemekte olduğumuz
yapıcı dış politikanın etkinliğini ve görünürlüğünü önümüzdeki yıllarda daha da
artıracağı muhakkak. Köklü diplomasi geleneği, bölgesel meselelere ilişkin
bilgi birikimi ve kriz yönetimi alanındaki deneyimiyle ülkemiz Güvenlik
Konseyinin çalışmalarına özgün katkısını getirecektir. Türkiye, Güvenlik
Konseyi üyesi olmanın getirdiği sorumlulukların da bilincindedir. KAMER GENÇ (Tunceli) – Hangi bölgesel sorunu çözdünüz Sayın Bakan,
bir söyleyin. DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) - Bunun gereği olarak
Konsey gündemindeki meselelerin çözümünde uluslararası meşruiyet ilkesi
doğrultusunda hareket edeceğiz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; komşumuz Irak’la ilgili
gelişmeler birçok boyutuyla Türkiye’yi doğrudan ilgilendirmekte. Irak’ın,
siyasi birliğini, toprak bütünlüğünü, iç ve dış barışını kurmuş, kendi
güvenliğini sağlayabilen, ülkemize de tehdit oluşturan terörist unsurlardan
temizlenmiş müreffeh bir ülke hâline gelmesini samimiyetle istiyoruz. Bu amaç
doğrultusunda gerek ikili gerek uluslararası platformlarda yoğun çaba
gösteriyoruz. Son dönemde Irak’taki istikrar ortamında nihayet göreceli bir
düzelme sağlanabildi. Irak’ın istikrarı ve güvenliği açısından kritik bir
konuma sahip olan Kerkük konusunun bizim için büyük önem taşıdığını da
özellikle vurgulamak istiyorum. Türkiye, Irak Hükûmetinin ülkede
güvenlik sorumluluğunu tamamen devralmasına ilişkin sürecin tamamlanarak Irak
halkının egemenliğine ve bağımsızlığına tam anlamıyla kavuşmasını her zaman
desteklemiştir. Bu açıdan, Amerika Birleşik Devletleri ile Irak Hükûmeti arasında imzalanan Kuvvetlerin Statüsü
Anlaşması’nı ve bu anlaşmanın Irak Parlamentosu tarafından onaylanmasını da
memnuniyetle karşıladık. Irak’la kurmuş olduğumuz yüksek düzeyli stratejik iş birliği
konseyinde, biliyorsunuz başbakanlar, artı beşer bakan bulunmakta ve bu da
Irak’la olan ilişkilerimizin her boyutunu geliştirmek için son derece önemli
bir mekanizma ve bununla ilgili belge kamuoyuna açıklanmıştır ve özellikle
terörizmle mücadele açısından da çok kuvvetli ifadelere yer verilmiştir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; PKK terör örgütünün Irak’ın
kuzeyinde süregiden mevcudiyeti ve buradaki şer
yuvalarından ülkemize düzenlediği saldırılar komşumuz Irak’la ilişkilerimizin
süratle gereken düzeye çıkarılabilmesinin önünde en önemli engeli teşkil
etmektedir. Bu bakımdan, Irak Hükûmetinin, terörizmle
ortak mücadele amacıyla imzalamış olduğu, bizimle imzalamış olduğu anlaşma
doğrultusunda daha somut ve etkin adımlar atmaya başlamasını bekliyoruz ve bu
yöndeki girişimlerimizi de aralıksız sürdürüyoruz. PKK tehdidinin ortadan kaldırılması ve terör örgütünün başta
Avrupa ülkelerindeki olmak üzere yurt dışı yapılanması aracılığıyla yürüttüğü
faaliyetlerin engellenmesi Türkiye bakımından en öncelikli konudur. Bu konuda
askerî, ekonomik, diplomatik ve benzeri tüm imkânlar seferber edilerek
yürütmekte olduğumuz çabalar, amaç hasıl olana dek
sürdürülecektir. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ama Sayın Bakan, anlaşmayı siz
imzaladınız. DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemiz, terörle mücadele ve Irak’ın yeniden inşası gibi
konuları ve bunun yanında daha pek çok konuda yakın iş birliği içinde olduğu
Amerika Birleşik Devletleri’yle de yoğun bir ortak gündeme sahiptir. Bu ülkeyle
iş birliğimiz stratejik öneme sahiptir. İki ülkenin dış politika öncelikleri
büyük ölçüde örtüşmektedir. Amacımız, ikili ilişkilerimizi karşılıklı çıkarlar
temelinde daha da geliştirmek ve çeşitlendirmektir. Bildiğiniz gibi, Amerika Birleşik Devletleri Başkanlık seçim
süreci geçen ay tamamlanmıştır ve Sayın Obama yönetimiyle de stratejik
ortaklığımızı karşılıklı güven ve menfaatlerimiz zemininde pekiştirmek için
çalışmaya devam edeceğiz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’nin stratejik bir
hedefi niteliğindeki Avrupa Birliği üyeliğimiz, evrensel norm ve
uygulamalarıyla ülkemizde günlük hayatın her alanında yansımalarını gösterecek
büyük bir reform ve dönüşüm sürecidir. Avrupa Birliği katılım sürecinde
gerçekleştirdiğimiz her bir reformun ardından Türkiye biraz daha ilerlemekte,
refah seviyesi biraz daha yükselmekte ve ülkemiz çağdaş standartlara biraz daha
yaklaşmaktadır. Türkiye’de demokrasinin derinleşmesi, temel hak ve özgürlüklerin
ilerlemesi konusunda Avrupa Birliği süreci önemli bir çerçeve oluşturmaktadır.
Tarama çalışmalarının tamamlandığı 2006 yılından bu yana, şu ana kadar on fasıl
müzakerelere açılmıştır. Ayrıca, yeni ulusal programla da… Biliyorsunuz, yoğun
bir çalışma sonucunda taslağı tamamlamış bulunmaktayız ve Başbakanlıktaki
çalışmalar tamamlandıktan sonra kamuoyuna son hâlini açıklayacağız. Programımız
Avrupa Birliği müktesebatının üstlenilmesi ve siyasi reformlar bağlamında kısa
ve orta vadede yapmamız gereken yasal düzenlemeleri göstermekte ve Türkiye’nin
önceliklerini yansıtmaktadır. Öte yandan, katılım sürecimizi daha da ileri götürmek için Avrupa
Birliğinin de gerekli adımları atmasını ve sözlerine bağlı kalmasını bekliyoruz
ve bunu da her fırsatta AB’li muhataplarımıza iletiyoruz. Zaman zaman dile getirilen ve Avrupa
Birliğinin bütününü temsil etmeyen münferit açıklamalar ise bizi
bağlamamaktadır. Türkiye’nin yegâne hedefi bu süreçte tam üyeliktir. Başka bir
seçenek de söz konusu değildir. Bilinmelidir ki Avrupa Birliği üyelik sürecimizde
bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da çeşitli zorluklar karşımıza
çıkacaktır. Ancak, Türkiye, yılmadan ve yapıcı bir şekilde üzerine düşenleri
tek tek hayata geçirecektir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetimizin
çok önemli bir dış politika konusu olan Kıbrıs sorununun, ancak Birleşmiş
Milletler zemininde, yerleşmiş Birleşmiş Milletler parametrelerine dayanan
adil, kalıcı ve kapsamlı bir zeminde çözülebileceğine inanmaktadır. Bunun yolu,
Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin iyi niyet misyonu
çerçevesinde, iki tarafın siyasi eşitliğine ve iki kesimliliğe dayalı yeni bir
ortaklık devleti kurulmasından geçmektedir. İki kurucu devletin eşit statüsü,
garanti ve ittifak anlaşmalarının devamı, Avrupa Birliğinin kendisini çözüme
uyarlayarak, çözüm anlaşmasının Avrupa Birliğinin birincil hukuku hâline
gelmesi ve kabul edilecek anlaşmanın eş zamanlı olarak düzenlenecek ayrı
referandumlarla iki halkın onayına sunulması çözüm sürecindeki temel
ilkelerimizdir. Bu anlayışımız doğrultusunda, yakın temas içinde bulunduğumuz
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Talat adada 3 Eylülde
başlayan kapsamlı müzakere süreci çerçevesinde, Rum Yönetimi Lideri Hristofyas ile düzenli olarak bir araya gelmektedir.
Görüşmelerde, federal devlete bırakılacak yetkiler ile kurucu devletlerde
kalacak yetkiler ele alınmıştır. Yargı ve kilitlenmeyi çözücü mekanizmalar
konusu ise taraflar arasında tartışılmaya devam edilmektedir. Diğer taraftan, komşumuz Yunanistan’la 1999’da başlatılan diyalog
süreci çok yönlü olarak devam etmektedir. Bu süreç zarfında başlatılan düzenli
siyasi temaslar Ege sorunlarına ilişkin istikşafi
görüşmeler ve güven artırıcı önlemler gibi önemli mekanizmalar ilişkilerimize
yön vermektedir. İkili ilişkilere hâkim bu olumlu hava, bölgemizde refah ve
istikrarın artırılmasına da hizmet etmektedir. Tarih boyunca yakın etkileşim içinde olduğumuz Balkanlardaki
gelişmeleri de dikkatle izliyoruz. İstikrarı korumaya ve sorunları barışçıl
yoldan çözmeye yönelik çabalara da destek veriyoruz. Bu desteğimiz sürecektir.
Bölge ülkelerinde akraba ve soydaşlarımız yaşamakta, bu ülkelerde güçlü tarihî,
kültürel ve insani bağlarımız bulunmaktadır. Bu durum bizi bölgeye daha da
yakınlaştırmaktadır. Balkan halklarının barış ve mutluluk içinde yaşaması içten
dileğimizdir. Bu doğrultuda, on yıldan fazla bir süredir Avrupa Birliği ve ABD
ile iş birliği yapmaktayız; Balkan ülkeleri arasındaki ikili ve çok taraflı
ilişkilerin istikrar içinde daha da geliştirilmesi yönünde aralıksız çaba
göstermeye de devam ediyoruz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizim için büyük öneme
sahip bir başka bölge de adı çoğunlukla sorunlar ve çatışmalarla anılan Orta
Doğu’dur. Bölgede dürüst ve adil bir muhatap olarak görülen ve tarafların
güvenini kazanan ülkemizin Orta Doğu barış sürecindeki katkıları artan şekilde
talep edilmekte ve aranmaktadır. İsrail ve Suriye arasında ülkemizin
himayesinde gerçekleştirilen aracılı barış görüşmeleri de bunun belki de en
güzel örneklerinden birisidir. Yine ülkemizin Lübnan’da giderek derinleşme
eğilimine giren son siyasi krizin aşılmasında da aktif rolü olmuştur.
Hatırlayacak olursanız Cumhurbaşkanlığı seçiminde sadece 2 başbakan davet
edilmiştir; birisi Katar birisi de Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı. Barışın
sağlanması ve korunması yolunda sergilediğimiz aktif dış politika çerçevesinde
İsrail-Filistin sorununun çözümüne yönelik uluslararası çabaları da kuvvetle
desteklemekteyiz. Diğer taraftan Körfez İş Birliği Konseyiyle eylül ayında ilk ortak
dışişleri bakanlığı toplantısını yaptık ve altı Körfez ülkesi artı Türkiye
olarak oluşturduğumuz bu format önümüzdeki yıllarda gittikçe önem kazanacak bir
format olacaktır. Yeni kurmuş olduğumuz Türk-Arap İş Birliği Forumunda da ekim
ayında biliyorsunuz ilk bakanlar toplantısını Türkiye’de gerçekleştirdik ve
Arap Ligine üye ülkelerle Türkiye’yi bundan sonra her altı ayda bir bakan
seviyesinde bir araya getirecek bu forumu da dış politikada önemli
açılımlarımızdan birisi olarak görüyoruz. Karadeniz ve Kafkasya bölgelerinin ülkemiz açısından sahip olduğu
önem de açık. Biliyorsunuz Türkiye’yle Rusya Federasyonu arasında artık çok
kapsamlı ekonomik ve ticari ilişkiler mevcut. Bu yıl Rusya’dan Türkiye’ye
gelecek ziyaretçi sayısı 3 milyonu geçecek, inşaat şirketlerimizin bugüne kadar
Rusya’da üstlendikleri proje toplamı 30 milyar dolara yaklaştı ve bu yılki
ticaret hacmimizin 38 milyar dolar civarında gerçekleşmesini bekliyoruz. Bu yıl
Rusya, artık, ticaret ortaklarımız arasında 1’inci sıraya yerleşmiş durumda. Kafkasya konusunda ise bölge ülkelerinin siyasi ve ekonomik
istikrarı, birbirlerinin toprak bütünlüklerine saygı göstermeleri Türkiye için
son derece önemli. Bölgedeki sorunların barışçı yollardan
çözüme kavuşturulması ve bölgesel iş birliğinin geliştirilmesi Güney Kafkasya
politikamızın da temelini oluşturmakta. Geçtiğimiz Ağustos ayında Gürcistan'da yaşanan olaylar on yedi
yıldır donmuş bulunan ihtilafların her an sıcak çatışmaya dönebileceğini de
gözler önüne serdi. Krizin patlak vermesinin hemen ardından Sayın Başbakanımız
bizzat bu ülkeleri ziyaret ederek bölgede sağduyunun hâkim olması yönünde
taraflara telkinleri bulundu. Bölge ülkeleri arasındaki güven eksikliği
giderilmeden ihtilaflara çözüm bulunamayacak. İşte, biz bu
anlayışla Kafkasya İstikrar ve İş Birliği Platformu’nu başlattık ve ilk defa bu
ayın başında beş ülke bakan yardımcısı seviyesinde bir araya geldi ve her ne
kadar bu ülkeler arasında sorunlar olsa da beş ülkenin bir masa etrafında
toplanıp iş birliği alanlarını aramasıyla alakalı bu platform sadece bölgemizde
değil tüm dünyada dikkat çeken yeni bir gelişme oldu. Yakın bir gönül bağımız bulunan Azerbaycan'la ilişkilerimizin çok
yönlü ve ortak çıkarlara dayalı bir şekilde gelişmesine de devam ediyoruz ve
siyasi ve ekonomik ilişkilerimizin seviyesi, kültürel bağlarımızdaki yakınlıkla
âdeta yarışmakta. Bölge gündemindeki siyasi konularla ilgili olarak Azeri
makamlarıyla da görüş teatilerine önem veriyoruz. Diğer taraftan, şubat ayında Ermenistan Cumhurbaşkanlığına seçilen
Sarkisyan, Türkiye'yle ilişkiler konusunda daha
ılımlı ve diyaloğa açık bir tutum benimsemiş
durumda. Bunu, temkinli bir yaklaşımla
ancak olumlu bir gelişme olarak nitelendiriyoruz. Ermenistan'ın komşularıyla
ilişkilerinin geleceği bakımından başlamış olan diyalog sürecine devam etmesini
ve bu şekilde, hem Türkiye-Ermenistan hem de Azerbaycan-Ermenistan
ilişkilerinde yeni birer sayfa açılmasını ümit ediyoruz. Bu konudan bahsetmişken son günlerde tartışılan, bu özellikle özür
bildirisiyle alakalı Cumhurbaşkanımızın sözleri hakkında bazı yorumlar yapıldı.
Ben, şunu özellikle vurgulamak istiyorum ki Sayın
Cumhurbaşkanımız, hem Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği sırasında hem
Başbakan Yardımcılığı ve Dışişleri Bakanlığı döneminde en çetin ortamlar dâhil
her türlü uluslararası platformda ve dış temaslarında Türkiye’nin 1915
olaylarıyla ilgili iddialar ve Türk-Ermeni ilişkileri hakkındaki görüş ve
önerilerini defalarca açıkça ifade etmiş ve kuvvetle savunmuştur. KAMER GENÇ (Tunceli) – Biz hiç duymadık. DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) – Bu görüşlerin tümü
kayıtlarda açıkça mevcuttur ve Cumhurbaşkanlığı makamının günlük polemiklere konu yapılmasını da doğru bulmadığımı ben burada
özellikle vurgulamak istiyorum. S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Bakan, sizin görüşünüz nedir? DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; enerji konusunda geniş bir vizyona
sahip ülkemiz, bu alanda da etkin bir şekilde faaliyet göstermektedir.
Doğu-batı ve kuzey-güney ekseninde transit ülke konumumuzu güçlendirme ve
Türkiye'yi bir enerji Merkezine dönüştürme hedefimiz doğrultusunda son dönemde
önemli ilerlemeler de kaydedilmiştir. Bakü-Tiflis-Ceyhan, Bakü-Tiflis-Erzurum, Nabucco
gibi pek çok proje, daha burada adını vakit dar olduğu için sıralamayacağım pek
çok proje ya başlamıştır ya inşaat aşamasındadır ya da üzerinde ilgili diğer
ülkelerle yoğun görüşmeler devam etmektedir. Bir başka önemli komşumuz olan İran'la uzun bir geçmişe sahip olan
ilişkilerimizde iyi komşuluk bağlarının korunması temel politikamızdır. İran'la
güvenlik, ekonomi ve enerji konularındaki İş Birliğini karşılıklı fayda
esasında geliştirmek istiyoruz. Diğer taraftan, İran'ın nükleer programıyla
ilgili sorunun tek çözüm yöntemi olarak gördüğümüz diplomatik ve barışçı
yollardan hâlline yönelik çabalarımızı da aralıksız sürdürüyoruz. Afganistan ve Pakistan'la köklerini tarihten alan özel nitelikte
bağlarımız mevcut. Pakistan'da son dönemde artış gösteren terör olaylarını ve
bu dost ve kardeş ülkenin karşı karşıya bulunduğu ekonomik sorunları kaygıyla
izliyor, her iki sorunla baş etme yönündeki çabalarına da yoğun ve tam destek
veriyoruz. Afganistan'da istikrar ve güvenliğin sağlanmasına ve Afganistan'ın
kalkınmasına dönük çabalara katkılarımızı da sürdürüyoruz. Bu amaçla,
cumhuriyet tarihimizin en kapsamlı dış yardım programı hâlen Afganistan’da
devam etmekte. Pakistan ve Afganistan'ın güvenine sahip bir kardeş ülke olarak,
bu iki ülke arasındaki ilişkilerin ilerletilmesine ve yanlış anlaşılmaların
giderilmesine katkıda bulunmak amacıyla geçen yıl başlatmış olduğumuz üçlü
zirve sürecinin ikinci toplantısını da yine bu ayın başında İstanbul'da
düzenledik. Diğer taraftan, tarihî ve kültürel bağlarımızın bulunduğu Orta
Asya cumhuriyetleriyle de iş birliğimizin derinleştirilmesi bizim için
öncelikli bir hedeftir. Bu kardeş ülkelerin, ekonomik kalkınmalarına,
uluslararası toplumla bütünleşmelerine, siyasi istikrar içinde olmalarına,
güvenliklerine yönelik tehditlerle mücadelelerine ve her alandaki reform
süreçlerine de destek vermeye devam ediyoruz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetimizin
uygulamakta olduğu dinamik ve çok boyutlu dış politikayla, kendi bölgesi ve
geleneksel müttefikleri dışındaki bölge ve ülkelerle de siyasi ve ekonomik iş
birliklerini geliştirmeye özen göstermekteyiz. Dünya
ekonomisinde üç büyük ağırlık Merkezinden birisi durumunda olan Asya-Pasifik
bölgesinin önemli aktörleri olan Çin, Hindistan ve Japonya'yla da pek çok
alanda büyük bir iş birliği potansiyeli mevcut. Bu ülkelerle olan
ilişkilerimizi geliştirme kararlılığımız hızla somut sonuçlar vermekte ve bu
ülkelere en üst düzeyde yapılan ziyaretlerle ilişkilerimiz pekiştirilmekte. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, biraz da vize
kuyruklarını anlatır mısınız? DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) – Bölgesinin önemli
aktörlerinden birisi olan Hindistan'la ikili ilişkilerimiz her alanda önemli
bir gelişme göstermekte. Hindistan'ın Mumbai kentinde
26-27 Kasım tarihlerinde düzenlenen terör saldırısı, Sayın Başbakanımızın kasım
ayında yaptığı ziyarette de önemle gündeme getirmiş olduğu terörizmle
mücadelede uluslararası iş birliğinin gerekliliğini bir kez daha ortaya koydu.
Bu saldırılar sonrasında Pakistan ile Hindistan arasında ortaya çıkan
gerginliğin, bu iki komşu ülkenin iş birliği ve teröre karşı birlikte
mücadelesiyle aşılabileceğine inanıyoruz. 2008 yılı, ülkemizin yeni bölgesel açılımlarına da tanık oldu. Bu
çerçevede, Afrika Birliği, ilk defa ocak ayında Türkiye'yi bir stratejik ortak
ilan etti ve dünyadaki üç ülkeden birisiyiz, tek başına stratejik ortak ilan
edilen. Yine, ilk kez Türkiye-Pasifik Adaları Dışişleri bakanlarını
topladık bu dönemde ve Karayipler Topluluğu'yla da
yüksek düzeyli toplantımızı yine İstanbul’da gerçekleştirdik. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen tamamlayınız. Buyurunuz. DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 21’inci yüzyılda giderek daha fazla insan odaklı hâle gelen
dış politikamız içinde, yurt dışında yaşayan ve bulundukları ülkelerle Türkiye
arasında bir köprü oluşturan vatandaşlarımız çok önemli bir yere sahip. Bu vatandaşlarımıza, ileri teknolojik imkânlar kullanılarak, bir
yandan en yaygın ve kaliteli hizmet vermeyi ve etkin himaye sağlamayı, diğer
yandan da vatandaşlarımızın içinde yaşadıkları toplumun ekonomik, sosyal, kültürel
ve siyasi yaşamına aktif olarak katılabilen, mutlu ve başarılı bireyler
olmalarını teşvik etmeyi ve bu meyanda ana dilleri ve öz kültürleriyle
bağlarını korumalarını amaçlıyoruz. Bu çerçevede, vatandaşlarımızı doğrudan etkileyen yabancı
düşmanlığı, ayrımcılık ve ırkçılık içerikli söylem, eylem ve uygulamalarla
etkin bir şekilde mücadele etmek; ayrıca, vatandaşlarımızın, başta temel insan
hakları olmak üzere, ikili ve çok taraflı anlaşmalardan kaynaklanan hak ve
çıkarlarını korumak üzere girişimlerimizi her düzeyde sürdürüyoruz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; izlediğimiz aktif dış
politika, bazı bölgelerdeki temsil düzeyimizin artırılmasını da zorunlu kıldı.
Bu bağlamda, başta Afrika ülkeleri olmak üzere yirmi bir tane yeni büyükelçilik
ve on dört tane yeni başkonsolosluk açma kararını da almış durumdayız. Sahip olduğumuz imkânlar ne kadar kısıtlı olursa olsun,
Bakanlığımın ve Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin her seviyedeki personeli,
ulusal çıkarlarımız ve dış politika hedeflerimiz doğrultusunda, sorumluluk
anlayışı ve azimle hizmet vermeye devam etmektedir. Ben bu düşüncelerle, 2009 bütçesinin ülkemiz için hayırlı olmasını
diliyorum ve yüce heyetinize saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Babacan. Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin. Buyurunuz Sayın Şahin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi dakika. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın
Başkanım. Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Adalet Bakanlığı bütçesi üzerinde, Adalet
Bakanlığı olarak geçtiğimiz dönemde hangi hizmetleri ortaya koyduk, neler
yaptık ve bundan sonra hangi hizmetleri gerçekleştirmek için çalışıyoruz,
bunlarla ilgili siz değerli arkadaşlarımı kısaca bilgilendirmek istiyorum. Aynı
zamanda, gruplar adına söz alan arkadaşlarımızın benim cevaplandırmam gereken
bazı konuları gündeme getirdiklerini sizler de takip ettiniz, onlarla ilgili de
bir değerlendirme yapmak istiyorum bana ayrılan süre içerisinde. Değerli arkadaşlarım, toplum hâlinde yaşayabilmenin en önemli
şartı uyulması zorunlu kuralların bulunmasıdır ki, biz buna “hukuk kuralları”
diyoruz. Hukuk kuralları sadece düzeni sağlamak için değildir. Hukuk kuralları
aynı zamanda insan haklarını güvence altına almak, insanlığın en büyük değeri
olan adaleti gerçekleştirmektir. Peki, bu kuralları kim ortaya koyacaktır, kim
tespit edecektir, uygulayıcıları kim tespit ederek, örgütleyerek bir yargı
organı hâline getirecektir? Kuşkusuz ki bunu yapacak olan devletin kendisidir.
Aslında devletlerin en önemli varlık nedeni de budur. İşte, demokratik toplumlarda bu görevi devlet erki adına adalet
bakanlıkları yerine getirmektedir. Dolayısıyla, Adalet Bakanlığının görevlerini
üç ana başlık hâlinde özetleyebiliriz. Bunlardan bir tanesi, adaleti sağlayacak
olan hukuk kurallarının gerçekleşmesine yardımcı olmak, yani mevzuat
çalışmalarıdır. İkincisi, bu hukuk kurallarını uygulayacak olan bağımsız yargı
organlarının ihtiyaçlarını karşılamaktır. Üçüncüsü de çağdaş bir ceza infaz
sistemi oluşturmak ve bunu başarıyla uygulayabilmektir. Değerli arkadaşlarım, Kurtuluş Savaşı’nı takiben kurulan,
zorlu bir süreçten sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yaptığı iş, bir
kanunlaşma çalışmasını başlatmak olmuştur ve “hukuk reformu” adı altında
Türkiye’de cumhuriyetle birlikte bir süreç başlamış, mevzuatımızın önemli bir
bölümü Avrupa ülkelerinden alınmak suretiyle temel kanunlar yürürlüğe konmuş ve
bir yargılama sürecinin de böylece başlamasına yol açılmıştır. Tabii ki o döneme göre son derece çağdaş bir mevzuattır, ancak
sizler de gayet iyi bilirsiniz ki hukuk, sürekli bir değişime ve gelişime
ihtiyaç duyar ve dinamik bir alandır. İşte, geçtiğimiz Ekim ayının 29’unda cumhuriyetimizin 85’inci yıl
dönümünü kutladık. Kuşkusuz ki yasalarımız bu süre içerisinde yeniden gözden
geçirilmeyi, değiştirilmeyi, hem toplumda hem dünyada meydana gelen gelişmelere
göre yeniden düzenlenmeyi gerektiriyordu. Aslında bu ihtiyaç çok öncelerden
ortaya çıkmıştı, sık sık da dile getiriliyordu ancak
Türkiye’de özellikle mevzuat alanında ciddi çalışmalar, 1999 yılında Helsinki
Zirvesinde Türkiye’nin Avrupa Birliğine üye olabileceğinin açıklanmasıyla
başladı. 57’nci Hükûmet döneminde, bu süreç başlar
başlamaz, Adalet Bakanlığı da temel kanunlarımızı Avrupa Birliği mevzuatına
uyarlamak için bir çalışma başlattı. Bu konuda ilk çıkan temel yasa Türk Medeni
Kanunu olmuştur. 1926’da yürürlüğe giren Medeni Kanun’un yerine 1 Ocak 2001
tarihinde yeni bir Türk Medeni Kanunu yürürlüğe girmiştir. Adalet Bakanlığının komisyonlar kurarak mevzuat alanında yapmış
olduğu çalışmalar 2003 yılından itibaren ivme kazanmıştır çünkü Avrupa Birliği
süreciyle ilgili 2004 yılında, bilindiği gibi, müzakere süreci de başlamış ve
özellikle 58, 59 ve şimdi de 60’ıncı cumhuriyet hükûmetlerinde
mevzuat alanında ciddi adımlar atılmıştır. Bunları hepiniz çok yakinen biliyorsunuz. Bana ayrılan süre az
olduğu için kısaca özetlemeye çalışacağım: İşte, Türk Ceza Kanunu, Ceza
Muhakemeleri Kanunu, Kabahatler Kanunu, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı
Hakkında Kanun ve temel kanunlarımız yeniden ele alınmış, önemli bir bölümü de
Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçerek yasalaşmıştır. Şimdi, bilindiği gibi, yine en önemli temel kanunlarımızdan olan
Türk Ticaret Kanunu Meclisimizin gündemindedir Bütçe görüşmeleri girdiği için
ara verdik ama sanıyorum ocak ayından itibaren de Türk Ticaret Kanunu çalışmalarına
devam edeceğiz. Burada Adalet Komisyonunda görev yapan arkadaşlarımız var,
Borçlar Kanunu üzerinde çalışıyorlar. Zannediyorum bu hafta Borçlar Kanunu da
Adalet Komisyonundan Genel Kurula inmiş olacaktır. Değerli arkadaşlarım, temel kanunlarda değişiklikten bahsettim ama
özellikle geçtiğimiz birkaç yıl içerisinde, daha önce mevzuatımızda olmayan
birtakım yeni düzenlemeler de bu dönemde yürürlüğe girdi ve şimdi uygulanmaya
başlandı. Mesela, Bilgi Edinme Kanunu bu dönemin bir ürünüdür. Elektronik İmza
Kanunu bu dönemin bir ürünüdür. Bölge adliye mahkemelerinin, istinaf
mahkemelerinin kurulmasıyla ilgili kanun yine bu dönemin ürünüdür. Çünkü daha
önce bu alanlarda herhangi bir kanuni düzenleme yoktu. Mesela, Çocuk Koruma
Kanunu yine bu dönemin ürünüdür ve özellikle Denetimli Serbestlik ve Yardım
Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanunu da bu yeni dönemin ürünüdür. En son
çıkardığımız kanunlardan biri olan Tanık Koruma Kanunu da aynı şekilde bu
geçtiğimiz dönemde yasalaşmış olan kanunlarımızdandır. Değerli arkadaşlarım, şu anda Adalet Komisyonunda Adalet
Bakanlığınca hazırlanan ve hukuk alanında reform diyebileceğimiz 10’u aşkın
kanun tasarısı görüşülmeyi beklemektedir. Yani Adalet Komisyonunda bekleyen
kanun tasarılarını buraya indirsek, zannediyorum, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin gündemini bunlarla doldurmak ve gece gündüz çalışarak bunları
yasalaştırmak için ciddi bir zeminin oluşabileceğini ifade etmek isterim. Değerli arkadaşlarım, bir ülkenin kalkınması için ekonomik ve
siyasi istikrar kadar hukuki istikrara da ihtiyaç vardır. Mevzuatınız ve
hukukunuz çağdaş bir anlayışla hazırlanmalı ve yürürlüğe konabilmelidir. Çünkü
bir ülkenin kalkınması kendi kaynaklarıyla gerçekleşemiyor artık. Özellikle,
küreselleşen dünyada bir ülke başka ülkelere de muhtaçtır. Yabancı sermayeye de
muhtaçtır. Yabancı yatırımcı da gelecek sizin ülkenizde yatırım yapacaktır.
Ancak geldiğinde hangi mevzuatla karşılaşacaktır? Hangi yargı sistemiyle
karşılaşacaktır? Acaba güven duyulan bir yargı sistemi var mıdır? Yasalar
uluslararası standartlara göre hazırlanmış yasalar mıdır? Buna da bakıyor
yabancı yatırımcı. Eğer bunlar yoksa oraya gelip yatırım yapmaktan çekinir. O
nedenle, bu yapılan çalışmaları başkaları istediği için değil, Türkiye'nin
bunlara ihtiyacı olduğu için yapmakta olduğumuzun altını çizmek istiyorum. Hem
bizden önceki hükûmetler -57’nci Hükûmet
de bu anlayışla bu alana girmiştir- hem de bizim hükûmetlerimiz
Türkiye'nin bu yeni mevzuata, yeni anlayışa ihtiyacı olduğu için bu yasal
düzenleme adımlarını atmıştır. Değerli arkadaşlarım, mevzuatı yenilemek önemli ama bu kadar,
belki bundan çok daha önemli bir şey daha var; bunu başarıyla uygulayabilmek.
Zannediyorum şu anda hukuk alanında ihtiyacımız olan şey eksiksiz, zamanında
işleyen ve çağın ihtiyaçlarına cevap verebilecek olan bir yargı sistemi, hukuk
sistemidir. Yargımızın, adalet teşkilatımızın sorunları var ama şunu hemen
belirteyim: Türkiye'nin güçlü bir yargı sistemi vardır. Bağımsız yargı
organlarımız, yüksek yargı organlarımız, ilk derece mahkemelerimiz gerçekten
Türkiye Büyük Millet Meclisinin, yani bu yasama organının çıkardığı
yasalarımızı çıkış amacına uygun, başarıyla uygulamak için gerçekten gayretli
bir çalışma içerisindedirler. Ancak sorunlarımız da yok değil. Biraz önce söz
alan arkadaşlarımız, özellikle muhalefet partilerine mensup arkadaşlarımız bu
sorunları da dile getirdiler. Tabii, iş yükü fazlalığı var. İnsan kaynağı
eksiğimiz var. Gerçekten hâkim ve savcı açısından da eksiklerimiz var. Bakın,
biz göreve geldiğimizde, 2003 yılının başında sadece 184 tane boş hâkim ve
savcı kadromuz vardı ama ihtiyacımız da var. Biraz önce söz alan arkadaşlarımız
ifade ettiler, sanıyorum Faruk Bey söyledi, Avrupa’yla kıyasladı, bizde 1
hâkime şu anda 1.078 dosya düşüyor, Avrupa’da 200 tanedir. Bizde 100 bin kişiye
düşen hâkim sayısı 9, Almanya’da 24, İngiltere’de 16’dır. Eksiğimiz var, bunu
kabul ediyoruz ama 2003 yılında biz bir yasal düzenlemeyle 5.007 tane hâkim ve
savcı kadrosunu Meclisten bir kanunla çıkarttık. Bunu çıkartmasaydık şimdi daha
çok sorunumuz olacaktı. Şu anda 3.796 tane boş hâkim ve savcı kadromuz var.
Zannediyorum, şu anda bine yakın hâkim ve savcı arkadaşımız stajlarına devam
ediyorlar, stajları bitince tabii ki kura çekecekler. İki gün önce, ayın
20’sinde de 550 adli yargı hâkim ve savcı adayı almak için yazılı sınav yaptık,
ÖSYM yaptı. Tabii ki daha sonra da bunun mülakatı yapılacak. Yani, demin
söylediğim 3.796 kadro açığını da bir an önce doldurmak için yoğun bir çaba
içerisinde olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Zannediyorum, bu dönemde, bu alanda, daha doğrusu yargı alanında
yaptığımız en önemli faaliyetlerden bir tanesi adalet binalarımızı gerçekten
adalete yakışır şekilde yeniden yapmamız, yeni adalet saraylarını ortaya
koymamızdır. Şu ana kadar 111 tane adalet sarayını bitirdik, bunlar faaliyete
geçti. Şu anda inşaatı devam eden, ihale aşamasına gelmiş, projeleri devam
edenlerle birlikte bunun tamamı 171’dir. Bu, çok önemli bir adımdır diye
değerlendiriyorum. Sanıyorum, sizler de bölgelerinize gittiğinizde, bu modern
adalet binalarını, saraylarını gördüğünüzde herhâlde gurur duyuyorsunuzdur. Bu
çalışmalarımıza devam edeceğiz. Değerli arkadaşlarım, fiziki mekânların yetersizliğiyle ilgili
bunları söylerken, biz göreve geldiğimizde 569 bin metrekare kullanım alanına
sahipti tüm Türkiye’deki yargı organlarımızın hacmi, demin söylediğim 171
adalet sarayı bittiğinde 2 milyon metrekarelik kullanım alanına sahip adalet
saraylarımız olacak. Bu şu demektir: Mevcuda 4 misli ilave yapmışız. Bu, Adalet
Bakanlığı olarak bu konuda önemli bir başarı sağladığımızı göstermektedir. Değerli arkadaşlar, tabii, iyi bir yargılamanın başarısı infaz
yeteneğiyle ölçülür, yani ceza infaz kurumlarınızla sizin çağdaş bir hizmeti
verebiliyor olmanızdır. Şimdi bu yeni dönemde cezaevlerini artık kampüs şeklinde yapmaya başladık. Kapalısı, açığı, kadını,
(F) tipi, çocuğu aynı kampüs içerisinde cezaevi
olarak bulundurmak suretiyle cezaevlerini bir noktada aynı merkezde toplamaya
gayret ediyoruz ve cezaevleri sayısı da böylece azalıyor. Elli-altmış yıllık
cezaevlerini gidip gördüğünüzde “Burada insan barınmaz.” dersiniz. Tabii ki
bunları kapatacağız. Şehirlerin ulaşımda kolay noktalarına kampüs
şeklinde cezaevleri yapmak suretiyle infaz sisteminde de bir reforma
başladığımızı ifade etmek istiyorum. Daha tabii, söyleyeceğim çok şeyler var ancak vaktim son derece
sınırlı. Söz alan değerli arkadaşlarımızı, tabii, ben onları dinlerken
kendilerinden, özellikle muhalefet partilerine mensup arkadaşlarımızdan,
kendileri iktidar olduğunda yargı alanında, hukuk alanında bizden farklı olarak
neleri ortaya koyacaklarını doğrusu dinlemek isterdim ama hiçbirinden bunları
duyamadım. FARUK BAL (Konya) – Millî yargı sistemini duymadın mı Sayın Bakan? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – “Biz gelseydik şunu
şöyle yapacaktık.”… AHMET YENİ (Samsun) – Böyle bir niyetleri yok, iktidar niyetleri
yok. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – …yani böyle deseydiniz
ben son derece mutlu olurdum, memnun olurdum. FARUK BAL (Konya) – Millî Yargı sistemini duymadınız mı Sayın
Bakan? AHMET YENİ (Samsun) – İktidar niyetleri yok. OKTAY VURAL (İzmir) – Bütçe sizin bütçeniz değil mi ya! ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Mesela, şimdi bir polemiğe de girmek istemiyorum, Sayın Hakkı Suha Okay Bey, işte, hukukun ve
yargının siyasallaştığından, siyasallaştırılmak istendiğinden bahsetti. İşte
efendim, benim yabancı bir elçiyle görüşmemi, bir pazarlık, bir kulis çalışması
yaptığımı söyledi. Zannediyorum kendisi burada da değil, gıyabında da konuşmak
istemem. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Öyle yapın efendim. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Bununla kastettiği
Alman Büyükelçisiyle görüşmemdir. İSA GÖK (Mersin) – Evet. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Alman Büyükelçisiyle
görüşmeyi ben istemedim, kendisi benden istedi. Alman Büyükelçisi benden
randevu aldı, görüşmeden sonra bir açıklama yapıldı. Ben bir açıklama yaptım.
Tabii, acaba ne söylemişim, gittim Anadolu Ajansından basına ne söylediğimi
çıkarttım, elimde şimdi. Bakın, ne söylemişim: “Şahin, görüşme talebinin
Büyükelçi Cuntz’dan geldiğini, Cuntz’un
yanında 2-3 Büyükelçilik personelinin de bulunduğunu anlattı. Şahin, görüşmede Cuntz’un Antalya’da uzun süre tutuklu olan Alman gencinin
Türkiye’de haksız yere tutulduğu şeklinde Alman basınında yer alan haberler
üzerine konuyla ilgili ciddi kamuoyu baskısı oluştuğunu belirterek ‘Bu konuda
sizin tavsiyelerinizi almaya geldim’ dediğini aktardı.” Evet, aynen böyle oldu. “Büyükelçi Cuntz`un Alman gencin tahliye
edilmesiyle ilgili yardımcı olunması gibi bir talepte bulunmadığını ifade eden
Şahin, ‘Sizde olduğu gibi bizde de yargı organları bağımsız ve tarafsızdır.
Bizim onlara talimat vermemiz mümkün değil.’ dediğini dile getirdi. Şahin -daha sonra- ‘Şu günlerde sizde de Deniz Feneri davası
dolayısıyla tutuklanmış olan Türkler var. Hatta onunla ilgili de bizim basın
yayın organlarımızda ‘dava açılmadı’ diye haberler yapılıyor. Siz nasıl buna
müdahale edemezseniz, ben de Antalya’daki bu davaya müdahale edemem.’ şeklinde
değerlendirmelerde bulundum dedi.” Benim söylediğim budur. OKTAY VURAL (İzmir) – Kripto var mı Sayın Bakan? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Efendim? OKTAY VURAL (İzmir) – Yaptığınız görüşmenin kriptosu
var mı? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Benim Bakanlığımın kriptosu olmaz. OKTAY VURAL (İzmir) – Niye tutmadınız tutanak? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Benim Bakanlığımda kripto olmaz. OKTAY VURAL (İzmir) – Ama, Alman
Büyükelçisi göndermiş devletine. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Benim o görüşmeden
sonra yaptığım açıklama değerli arkadaşlar budur. OKTAY VURAL (İzmir) – Devletine göndermiş kriptoyu
Sayın Bakan. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Kimseden saklımız gizlimiz
yoktur. OKTAY VURAL (İzmir) – Büyükelçi devlete göndermiş kriptoyu. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Kim suç işlerse yasalar
karşısında gereken cevabı alır, gereken cezaya çarptırılır. OKTAY VURAL (İzmir) – “Bize ne!” diyen siz değil misiniz? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Adalet ve Kalkınma
Partisi olarak kimseyi himaye etmeyiz, kimseye kol kanat germeyiz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) O nedenle, buradan birtakım sonuçlar çıkarmaya çalışmak
abesle iştigalden başka bir şey değildir. OKTAY VURAL (İzmir) – Bu Büyükelçinin kriptolu
mesajında ne konuşulduğu yazıyor. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Şimdi, değerli
arkadaşlar… İSA GÖK (Mersin) – Yalnız Deniz Feneri davası sanıkları mıydı? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Şimdi, Sayın Okay bir şey daha söyledi, dedi ki: “Siz, Sayın Başbakana 1
liralık veya 1 kuruşluk ceza veren bir hâkim hakkında müfettiş
görevlendirdiniz, yargıya müdahale ediyorsunuz.” dedi. Değerli arkadaşlar, ben böyle bir konuyu basından öğrendim
biliyor musunuz! Yani, ne bu
Hâkime Hanımı tanırım ne nerede görev yaptığını bilirim. OKTAY VURAL (İzmir) – Başbakan söyledi ya Hâkim hakkında. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Ben bunu yargıdan
öğrendim. Bakın yargı… OKTAY VURAL (İzmir) – Hâkimi hedef aldı ya Sayın Başbakan. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Şimdi, nasıl öğrendim? 23/9/2008 Cumhuriyet gazetesi. Bu davaya bakan ve karar
veren bayan Hâkimi Cumhuriyet Halk Partisi Kartal İlçe
Başkanı ziyarete gitmiş -Cumhuriyet gazetesinden haber- çıktığında demiş ki:
“Bu bayan Hâkim arkadaşa Adalet Bakanlığı haksızlık yapmış. İçeride kendisinden
bunu dinledim, işte bunu protesto ediyorum.” anlamında bir açıklama yapmış. Ben
de bunu okuduktan sonra böyle bir olayla haberdar oldum. Şimdi, yargının
siyasallaşması deyince herhâlde tipik örneklerden bir tanesi budur. İSA GÖK (Mersin) – Sayın Bakan, efendim, kaç müfettiş gitti?
Müfettişler neye istinaden gitmişler? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Şimdi, değerli
arkadaşlar, Kartal Adliyesinde ve tüm adliyelerde her yıl periyodik olarak
Adalet Bakanlığı müfettişleri denetim yaparlar. 2008’in Ocağıyla Mayısı
arasında da beş ay süreyle 8 tane müfettiş tüm hâkimliklerde denetim yapmışlar,
tabii ki burada da yapmışlar. KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Kimin adına yapmışlar Sayın Bakan?
Denetimi kimin adına yapıyorlar? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Ancak, iki yüz yedi
tane kararın bir ayla altı ay arasında yazılmadığını tespit etmişler. Yasalara
göre de bunun cezaları var, sorumlulukları var. OKTAY VURAL (İzmir) – Tesadüfe bakın ya Sayın Bakan! ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Bununla ilgili de
müfettişler tarafından 2008 yılında 27 tane hâkimle ilgili aynı işlem yapılmış. OKTAY VURAL (İzmir) – Tesadüfe bakın! Büyük tesadüf! ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Daha önceki yıllarda da
yapılmış, çünkü on beş gün içerisinde kararınızı yazmak zorundasınız. Siz iki
yüz yedi tane kararı zamanında yazmamışsınız; bunu tespit etmiş, işlem yapmış. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. İSA GÖK (Mersin) – Sayın Bakan… ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Efendim? İSA GÖK (Mersin) – Sayın Bakanım, avukatlık yaptınız, hangi dava
kararı yazıldı bu kadar süre içerisinde? Hiç gördünüz mü böyle bir kararı? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Şimdi deniyor ki:
“Adalet Bakanı buna talimat verdi, müfettiş gitti…” Benim bundan haberim… Demin
söylediğim gibi, daha sonra gazete haberiyle bir bilgim oldu. OKTAY VURAL (İzmir) – Ya, Sayın Başbakan Kurul toplantısında
konuştu, hedef gösterdi. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım,
tabii, sürem doldu. Arkadaşlarımızın beyanları vardı. İşte, İzzet Özgenç’in
Adalet Akademisi Yönetim Kuruluna Hükûmetçe
atandığını söyledi Sayın Gök. İSA GÖK (Mersin) – Hükûmetçe değil efendim,
Bakanlar Kurulunuzun YÖK’e gönderdiği bir çalışmayla. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Arkadaşlar, Adalet
Akademisi Yönetim Kuruluna üyeyi Adalet Akademisinin Genel Kurulu seçer. İSA GÖK (Mersin) – Evet. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Ve kaldı ki Profesör
İzzet Özgenç Adalet Akademisinin uzun yıllardır öğretim üyesidir. Genel Kurulu
da Bakanlıktan 8 üye, Yargıtaydan 4 üye, Danıştaydan 3 üye, Askerî Yargıtaydan
1 üye, Askerî Yüksek İdare Mahkemesinden 1 üye, Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulundan 1 üye, YÖK’ten 2 üye, Barolar Birliğinden 1 üye, Noterler
Birliğinden üye, Akademi Başkanı, eski Akademi Başkanı: 29 üye. İSA GÖK (Mersin) – Evet. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Bunları yedek Yönetim
Kurulu üyeliğine seçmiş. Siz bunu, sanki Bakan atadı, sanki Hükûmet
atadı gibi değerlendirmeler yapıyorsunuz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Tamamlıyorum efendim. İSA GÖK (Mersin) – Sayın Bakan, üye sayısı 29 değildir, 28’dir. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Demin söylediğim gibi
ben muhalefet partilerine mensup hukukçu milletvekili arkadaşlarımızın buraya
çıkarak hukuk alanında, yargı alanında gerçekten bizim ufkumuzu açacak yeni
şeyler söylemelerini beklerdim. Ama bunları söylemediler, basit şeylerle bizi
meşgul ettiler. İSA GÖK (Mersin) – Sayın Bakan, otuz üç tane fakülteden yalnızca
Gazi Üniversitesinden İzzet Özgenç mi vardı? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Ama yine de kendi
takdirleridir. Biz yargı, hukuk alanında reform çalışmalarımıza bütün
ciddiyetimizle devam edeceğiz. Bağımsız yargı organlarını daha da güçlendirmek
temel hedefimizdir. Hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şahin. FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Efendim Sayın Bal? FARUK BAL (Konya) – Sayın Bakan konuşmasının iki bölümünde
Milliyetçi Hareket Partisini ilzam eden ifadelerde bulunmuştur. Birisi Medeni
Kanun’la ilgilidir. Diğeri de “Burada konuşanlar proje sunmuyor.” dedi. Bir açıklama yapmak üzere söz istiyorum efendim.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, öyle bir şey yok. AHMET YENİ (Samsun) – Öyle bir şey duymadık. OKTAY VURAL (İzmir) – Sataştı canım. BAŞKAN – Bir dakika sayın milletvekilleri, duyamıyorum. Biraz
sakin olursanız ne istediğini anlayabileceğim. Evet, son cümleyi duyamadım. FARUK BAL (Konya) – Sayın Bakan konuşmalarında iki noktada
Milliyetçi Hareket Partisini ilzam eden sözler sarf etmiştir. Birincisi 57’nci Hükûmet döneminde yapılan Medeni Kanun’la ilgili
çalışmalardır. Bunlar gerçek değildir. İkincisi ise “Buraya çıkıp konuşanlar
bir proje sunmuyor.” dedi. OKTAY VURAL (İzmir) – “Boş konuşuyor.” gibi bir laf kullandı. FARUK BAL (Konya) – “Boş konuşuyor.” şeklinde bir ifadede
bulunmuştur. Bunları açıklığa kavuşturmak için kısa bir söz istiyorum. BAŞKAN – İki dakika süre veriyorum. Buyurunuz. İSA GÖK (Mersin) – Benim de talebim var Sayın Başkanım. AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, bizim de talebimiz var,
hepimizin var. OKTAY VURAL (İzmir) – Siz de boş konuştunuz, size de söyledi. AHMET YENİ (Samsun) – Biz hiç boş konuşmayız. OKTAY VURAL (İzmir) – Boş konuştunuz, boş! İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkanım, 69’a göre sataşmadan dolayı söz
talebim var. BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ü bilirseniz, yanlış
anlamaya yol açmaması için hak sahibi olabiliyorlar, 69’uncu maddeyi okursanız. Buyurunuz Sayın Bal. III.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam) 3.- Konya Milletvekili Faruk
Bal’ın, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in, konuşmasında partisine sataştığı
iddiasıyla konuşması FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; efendim,
57’nci Hükûmet zamanında kanunlaşan yeni Medeni Kanun
Avrupa Birliği müktesebatı kapsamında değildir. O Kanun’un hazırlık çalışması
1964 yılında başlamıştır. 1980’li yıllarda tekrar bir komisyonda görüşülmüştür.
1990’lı yıllarda teşkil edilen üçüncü komisyonun neticesinde çıkmıştır, Avrupa
Birliğiyle bir alakası yoktur. Oysa Türk Ceza Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu
“Avrupa Birliği dayatması” adı altında teslimiyetçi bir anlayışla düzenlenmektedir.
Aradaki fark şudur: Medeni Kanun’un yasalaşması için hiçbir yasalaşması için hiçbir yabancı
kuruluş, hiçbir lobi faaliyetinde bulunmamıştır ama Ticaret Kanunu için yabancı
bir şirket altmış sayfalık bir broşür yayınlamıştır. O şirket herhâlde, Ticaret
Kanunu kapsamında getirilen “hâkim şirket”, “yavru şirket” kapsamı içerisinde
mükâfatlandırılacaktır. Ben Sayın Bakanın dikkatine sunuyorum, Milliyetçi Hareket
Partisinin geçen sene yapmış olduğu Adalet Bakanlığı bütçesiyle ilgili millî
yargı reformunu görüşlerine takdim etmiştim. OKTAY VURAL (İzmir) – Çalışmamış… Çalışmamış… FARUK BAL (Devamla) – Aradan bir yıl geçmesine rağmen, herhâlde
inceleme fırsatı bulamadı -bütçenin geneli üzerine yaptığım konuşmada da ifade
etmiştim- ama buradan bir defa daha ifade ediyorum: Millî yargı reformu,
21’inci yüzyıl vizyonu ile Türkiye’yi küresel risklere
karşı koruyan, bilgiyle teknolojiyi yargının hizmetine sunan bir yargı
reformudur. Millî yargı reformu, bu anlamda yargılama süreci içerisindeki tüm
insani hataları, bireysel hataları ve maddi hataları minimize edebilecek bir
teknolojik üstünlüğe sahiptir. Veri madenciliği ve yapay zekayla
ilgili geliştirilmiş olan, kendine has, nevi şahsına münhasır… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bal. Bunları da ifade etmiştiniz. Teşekkürler. İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan… Efendim, Sayın Başkanım, benim de
var… Açıklamama karşı Sayın Bakanın açıklamaları oldu…(AK PARTİ sıralarından
gürültüler) FARUK BAL (Devamla) – Bir cümleyle tamamlamama izin verirseniz… BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bal. Zaten onları ifade
etmiştiniz, bunu tekrar vurguladınız, sağ olunuz. FARUK BAL (Devamla) – Peki, teşekkür ederim. İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkanım… BAŞKAN – Anlayamadım sizi İsa Bey. İSA GÖK (Mersin) – Efendim, Sayın Bakan konuşmasında benim
konuşmama hitaben, isim de vererek sataşmada bulundu, o konuyu izah etmem
gerekiyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Neydi efendim? İSA GÖK (Mersin) – Efendim, Adalet Akademisi seçimleri konusundaki
beyanıyla… Benim konuşmamdı, o konuya ben cevap vermek istiyorum. Madde 69… BAŞKAN – Buyurunuz… Buyurunuz… 4.- Mersin Milletvekili İsa
Gök’ün, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in, konuşmasında şahsına sataştığı
iddiasıyla konuşması İSA GÖK (Mersin) – Efendim, teşekkür ediyorum. Adalet Akademisi üyeliğine seçilen İzzet Özgenç hakkında bu kadar
olay varken, İstanbul Büyükşehir Belediyesi… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) – Ne var? Ne var? İSA GÖK (Devamla) – Efendim, bağırın, benim hoşuma gider. Sayın Tayyip Beyin danışmanlığı, davalardaki tarafgirliği,
bilirkişi raporları, olaylar, birden bire ocak ayında YÖK Başkan Vekilliğine
seçilmesi, derken, otuz üç tane fakülte var, bir tek Gaziden İzzet Özgenç… O
olmazsa kim olacaktı? Cumhur Bey, olmazsa Ahmet Gökşen,
ekip belli. Adem Sözüer
dışlandı. Üçlü ekip… AKP’nin her ceza yargılamasında üç tane iki isim var;
Ahmet Bey, Cumhur Bey, İzzet Bey, başka adam yok. Bunun olacağı belliydi. Bir
sorum var size. KEMALLETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Sataşmayla ne alakası var? İSA GÖK (Devamla) – Adalet Akademisi seçimlerinde Bakanlık
bürokratları blok oy kullandı mı kullanmadı mı? Sizin bürokratlarınız, genel
müdürleriniz blok oy kullandı mı kullanmadı mı? Arkadaşlar, İzzet Özgenç seçime
giderken belliydi zaten. Belliydi, bu bilinen bir şey. Neden? İzzet Özgenç
taşınıyor, herhâlde gelecek dönem Adalet Bakanı olacak galiba, durum onu
gösteriyor. Efendim bir şey daha: Sayın Hakkı Suha Okay, Deniz Fenerinden bahsetti Sayın Bakanım. Açıklarken
dikkat etmek lazım, bir büyükelçiyle Türkiye Cumhuriyeti devletinin bakanı
sıfatıyla konuşuyorsunuz ve diyorsunuz ki, Almanya’da da Deniz Fenerinden bazı
arkadaşlar tutuklu, onların durumunu soruyorsunuz. Bunu düşünmek bile hata.
Hata… Ha şunu dersiniz: Dava adı söylemezsiniz, Almanya’daki insan hakları
ihlalinden bahsedersiniz, ama direkt, size yakın, para aktaran, sizi
destekleyen televizyon kuruluşuna para veren insanların davasına taraf
oluyorsunuz. Buna etkilemek derler. AHMET YENİ (Samsun) – Yalan söylüyor Sayın Başkan. İSA GÖK (Devamla) – Buna, devlet adına takdir yetkisini kullanarak
etkilemek, hâkim ayarlamak derler buna, başka bir şey değil bu. AHMET YENİ (Samsun) – Yalan konuşuyor Sayın Başkan. İSA GÖK (Devamla) – Bu, kabul edilemez, bunu savunamazsınız da;
bu, doğrudan Alman devleti nezdinde bir davaya müdahaledir. AHMET YENİ (Samsun) – Yalan konuşuyor Sayın Başkan. İSA GÖK (Devamla) – O davanın sonucunu Türkiye’ye getirtmiyorsunuz
da, hâlen siyasi tavır devam etmekte. Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, yalanlarına müdahale etmeyecek
misiniz? BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Gök. BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bozdağ. BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Hatip konuşmasında, grubumuzu itham eden
beyanda bulunmuştur, söz istiyorum. BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bozdağ. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, kim itham etti, Sayın Bakan mı
grubu itham etmiş? KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, acaba grubu hangi
sözlerle itham etti ben merak ediyorum. OKTAY VURAL (İzmir) – AKP Grubuna sataşmasından dolayı mı söz
verdiniz? KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Grubun neresi itham edildi? Hayır,
hangi sözle grup itham edildi? OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, sataşma kim tarafından kime
yapılmış? Yani Sayın Bakanın AKP Grubuna sataşması üzerine mi söz verdiniz? YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sana ne! MUHARREM VARLI (Adana) – “Sana ne!” ne demek ya? BAŞKAN – Sayın konuşmacıların AKP Grubuna sataşma yaptığını… Buyurunuz Sayın Bozdağ. 5.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, konuşmasında
partisine sataştığı iddiasıyla konuşması BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
şimdi, kürsüye gelen arkadaşların konuşmalarını ben dinliyorum, eleştirilerin
hepsini saygıyla karşılıyorum. Normaldir, burada eleştiri de yapılır, yapılması
lazım, muhalefetseniz mutlaka eksik gördüğünüzü söyleyeceksiniz, daha iyi
olması gereken varsa onu da önereceksiniz. Doğru olan budur. Ama buraya gelip
konuşurken aslolan doğru olanı konuşmak lazım. Deniz
Feneri davasıyla AK PARTİ arasında ilişki kurmak bir iftiradır, doğru değildir.
Bu bir iftiradır. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar [!]) İftirayı burada
seslendiren kişiler bunu kendileri gayet iyi bilirler. Bakın, açılan davanın iddianamesini ben de okudum. O iddianamenin
içerisinde ne savcının ne mahkemenin bu yönde en ufacık bir değerlendirmesi
yoktur. Sadece şikâyette bulunan birinin iddiaları vardır, o iddialar oraya
alınmıştır, bir. İkincisi, Sayın Başbakanımızın ismini oraya karıştırma cüreti
gösterenler oldu ve mahkeme açıkladı, dedi ki: Biz bunu tercüme etmedik.
Tercüme edip de vermedik. Nereden çıktı bu? Kim tercüme ettirdi kamuoyunun
malumudur ama bununla Başbakanlık, Başbakan arasında, AK PARTİ arasında bir
ilişki, irtibat bulunmadığını da bizzat mahkeme ve o mahkemede görev yapanlar
açık bir biçimde deklare ettiler. Buna rağmen, bunu burada dile getiren kişiler
bunu ispat etmek zorunda ve çıkıp demesi lazım ki: İşte mahkeme kararı, işte
hüküm, işte doğru olan şey bu, buradadır. Bunu demedikçe bunu diyenler
iftiracıdır, müfteridir milletin gözü önünde. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Hiç kimse doğru olmayan şeyleri buradan doğruymuş edasıyla… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bozdağ.
Netleşti konu. Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu. KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Grubumuz adına konuşan arkadaşa
“iftira atıyor” diye… (AK PARTİ sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen sakin olunuz, talebi
duyamıyorum. Buyurunuz Kılıçdaroğlu. KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Grubumuz adına konuşan Sayın İsa
Gök’e müfteri olarak suçlama yöneltti, dolayısıyla ben söz istiyorum. (AK PARTİ
sıralarından “Ne alakası var?” sözleri) BAŞKAN – Buyurunuz, lütfen, suçlamaya tekrar yol açmayacak şekilde
cevap veriniz. 6.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, konuşmasında, CHP Grubu adına konuşan Mersin
Milletvekili İsa Gök’e sataştığı iddiasıyla konuşması KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Bozdağ
konuşmasını yaparken “Deniz Feneri ile Adalet ve Kalkınma Partisi arasında
ilişki yoktur.” dedi. Şimdi ben size dört tane ilişki sayacağım. Birincisi şu:
İlk kez bu Hükûmet döneminde Kızılaydan
da önce, izinsiz bağış toplama yetkisi Bakanlar Kurulu kararıyla Deniz Fenerine
verilmiştir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, ne alakası var? AHMET YENİ (Samsun) – Ne alakası var bununla? LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Ne alakası var? AHMET YENİ (Samsun) – İlişkiyle ne alakası var? BAŞKAN – Sakin olunuz lütfen. KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – İki: Danıştayın
devre dışı tutulması için, Adalet ve Kalkınma Partisi buradan bir yasa
çıkarmıştır. (AK PARTİ sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler) AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, ne alakası var? OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, duyamıyoruz. BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen sakin olunuz. KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Üç: Bir denetim raporu, İçişleri
Bakanlığı tarafından düzenlenen bir denetim raporu, Deniz Fenerinin hem yurt
içi hem yurt dışı faaliyetleri… (AK PARTİ sıralarından sıra kapaklarına
vurmalar, gürültüler) (Mikrofon Başkan tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, bir dakika…
Sayın Kılıçdaroğlu, bir dakika… BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, ne alakası var? BAŞKAN - Sayın Bozdağ… Sayın Bozdağ… Sayın Kılıçdoğru, bir dakika bekleyiniz
lütfen. Sayın Bozdağ, lütfen, grubunuza sakin
olmasını rica ediniz, demin sizin söylediğinize cevabını vermesi için. Lütfen
sakin dinleyiniz. (AK PARTİ sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler) AHMET YENİ (Samsun) – Neyin cevabını verecek Sayın Başkan? BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda tartışma usulünü
Sayın Grup Başkan Vekiliniz gayet iyi bilmektedir. (AK PARTİ sıralarından sıra
kapaklarına vurmalar, gürültüler) FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, ara verin. BAŞKAN - Sakin olunuz lütfen. Sayın Bozdağ, siz demin bir laf ettiniz,
Sayın Kılıçdaroğlu da buna karşı cevap için söz istedi.
(AK PARTİ sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler) AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, niye devam ettiriyorsunuz? BAŞKAN - Lütfen sakin olunuz ve dinleyiniz. İki dakika lütfen
sayın milletvekilleri… (AK PARTİ sıralarından sıra kapaklarına vurmalar,
gürültüler) Sayın milletvekilleri, lütfen sakin olunuz. Sayın Bozdağ, lütfen grubunuza hâkim
olunuz. OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, Meclisin çalışmasını sabote
eden arkadaşlar lütfen dışarı çıksın! YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Hadi oradan! MUHARREM VARLI (Adana) – Sen ne diyorsun be! BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bu Genel Kurulda… (Gürültüler) Lütfen dinleyiniz… YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sen ne diyorsun! MUHARREM VARLI (Adana) – Ne diyorsun sen! YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sen ne diyorsun! MUHARREM VARLI (Adana) – Grup Başkan Vekiline karşı nasıl
konuşuyorsun öyle! Otur yerine!
(Gürültüler) AKİF AKKUŞ (Mersin) – Otur aşağıya! BAŞKAN - Bu Genel Kurulda milletvekilleri sözlerini rahatlıkla
söyleyemeyecekler de nerede söyleyecekler! Lütfen dinleyiniz. Sakin olunuz ve
dinleyiniz. Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu. (AK PARTİ
sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler) KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Değerli milletvekilleri,
istediğiniz kadar elinizi sıralara vurun, önemli olan… (AK PARTİ sıralarından
sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler) FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Yarım saat ara verin Sayın
Başkanım! BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, beş dakika
ara veriyorum, aradan sonra konuşacaksınız. Kapanma Saati: 23.14 ALTINCI OTURUM Açılma Saati: 23.23 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU KÂTİP ÜYELER: Fatoş
GÜRKAN (Adana), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
35’inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum. 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2007 Yılı Merkezİ Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam) 1.- 2009 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/656) (S. Sayısı:
312) (Devam) 2.- 2007 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi
ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/622, 3/521) (S. Sayısı: 313) (Devam) H) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam) 1.- Dışişleri Bakanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Dışişleri Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı I) AVRUPA BİRLİĞİ GENEL
SEKRETERLİĞİ (Devam) 1.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı İ) ADALET BAKANLIĞI (Devam) 1.- Adalet Bakanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi 2.- Adalet Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı J) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE
TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU (Devam) 1.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş
Yurtları Kurumu 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş
Yurtları Kurumu 2007
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı K) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ
BAŞKANLIĞI (Devam) 1.- Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı L) YARGITAY (Devam) 1.- Yargıtay 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Yargıtay 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı M) DANIŞTAY (Devam) 1.- Danıştay 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Danıştay 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde. Şimdi, Sayın Kılıçdaroğlu, buyurunuz.
(AK PARTİ sıralarından “Haksızlık bu, ayıp!” sesi) III.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam) 6.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, konuşmasında, CHP Grubu adına konuşan Mersin
Milletvekili İsa Gök’e sataştığı iddiasıyla konuşması (Devam) KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Değerli milletvekilleri, ortalığı
germeye hiç niyetim yok. Ama grubumuzdan bir yetkili arkadaşımızın, Sayın İsa
Gök’ün konuşması üzerine Sayın Bozdağ “Deniz Feneri
ile Adalet ve Kalkınma Partisi arasında hiçbir ilişki yoktur, bunu atanlar da
iftira ediyor.” deyince söz almak zorunda kaldım. Bizim hiçbir milletvekilimiz
iftira atmaz. Bizim söylediklerimizin tamamı doğrudur. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Bakın, siz şu raporu hasıraltı ettiniz biliyor musunuz? Biz bu
raporu çıkaracağız ortaya. Bu raporun arkasında bir şema var biliyor musunuz?
Bu şemada bütün ilişkiler var. Yeri ve zamanı gelince bunlar açıklanacak. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler) Biz size açık ve net şunu söylüyoruz: Kızılaya
dahi izinsiz bağış toplama yetkisi verilmezken – Kızılaya,
bakın, yüz yıllık bir kurum- nasıl oluyor da ve hangi gerekçeyle bu Bakanlar
Kurulu Deniz Fenerine bu yetkiyi veriyor? Biz bunu sormayacak mıyız arkadaşlar,
sormayacak mıyız biz bunu? (AK PARTİ sıralarından “Hangi Deniz Feneri?”
sesleri) Efendim, ben Türkiye’deki Deniz Fenerinden söz ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Almanya’da ayrı. Almanya’da yetkiyi kaldırdılar.
Almanya’da hukuk var, Almanya’da suçlular çıkarılır. ÜNAL KACIR (İstanbul) – Türkiye’de hukuk yok mu? KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Bakın, ben size şunu söyleyeyim:
Alman yargıcın “Asıl failler Türkiye’dedir.” dediği ve saydığı 4 kişiden 3’ünün
dosyası Sermaye Piyasası Kurulu Başkanı tarafından hasıraltı edildi. Bunu
biliyor musunuz? Niçin bunu sormuyorsunuz? AHMET YENİ (Samsun) – Çıkar ortaya. KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Size onayı da gösterebilirim,
isteyen arkadaşa verebilirim de. Niçin bunu takip etmiyorsunuz? Biz ısrarla
söylüyoruz. Biz sizi neden suçluyoruz arkadaşlar? Çünkü sizler de bizim gibi bu
konuda “Gerçekten biz bu olayı izliyoruz, biz bu olayı ortaya çıkarmaya
kararlıyız.” derseniz… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kılıçdaroğlu. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ
sıralarından gürültüler) BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan… Sayın Başkan… BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, Sayın Hatip yeni bir
sataşmaya mahal vermeden bir konuşma yapması lazım gelirdi. Ancak konuşmasında
partimizle Deniz Feneri arasında bir bağ olduğuna dair ifadelerde bulunmuştur. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Siz söylediniz ya! BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Partimize ve grubumuza alenen sataşmıştır.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞUL (Malatya) – Ama siz söylediniz. BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Bu nedenle söz istiyorum. BAŞKAN – Sayın Bozdağ, bu konu yeterince
görüşüldü kanaatindeyim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına
vurmalar) Şimdi, siz söylediniz. BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, tutumunuz hakkında söz
istiyorum efendim. BAŞKAN – Sayın Bozdağ, demin siz dediniz
ki: “Bağlantı var mıdır yok mudur?” Sayın Kılıçdaroğlu
da “Vardır, bu şekilde bir bağlantı olduğunu düşünüyoruz.” dedi. Konu da
kapanmıştır. Şimdi bunu sonsuza kadar yürütemeyiz. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Efendim, ben tutumunuz hakkında söz
istiyorum. Sayın Başkan, tutumunuz hakkında İç Tüzük’e göre söz istiyorum, usul
tartışması istiyorum. BAŞKAN – Efendim? BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Burada benim partime, grubuma çok büyük,
Anayasa Mahkemesinde kapatma davasına neden olacak bir ithamda bulunuyor Sayın
Hatip. Siz “Sataşma yok.” diyorsunuz, olur mu Sayın Başkan? Ben söz istiyorum. OKTAY VURAL (İzmir) – Tutanakları getirtin. BAŞKAN – Buyurun, siz de konuşun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yeni bir sataşma açmayınız lütfen. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, tutumunuz hakkında söz
istiyorsa ben de istiyorum. BAŞKAN – Anlayamadım ki ne istediğinizi. Siz cevap hakkı mı
istiyorsunuz, ne istiyorsunuz? OKTAY VURAL (İzmir) – Tutumunuz hakkında söz istedi. Sataşma
değil, tutumunuz hakkında usul tartışması açıyor. SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Sayın Başkan, usul hakkında söz isteyen milletvekiline söz
vermeden önce söz talebini oylamanız gerekiyor. BAŞKAN – Anlayamadım ben. Şimdi, Sayın Bozdağ,
siz sataşmadan dolayı söz mü istiyorsunuz? Ben de o sözü veriyorum, buyurunuz,
69’a göre. Arkadaşlar siz ne istiyorsunuz? FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Hayır efendim, tutumunuz
hakkında. BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Hayır efendim, sataşmadan istiyorum. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Hayır efendim… Niye geri
alıyorsunuz? Söylesenize. BAŞKAN – Lütfen… Sayın Bozdağ, lütfen bir daha yeni
sataşmaya yol açmayınız. 7.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun,
konuşmasında partisine sataştığı iddiasıyla konuşması BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
burada ben konuşmamda şunu söyledim, dedim ki: “Böyle bir bağ yoktur, irtibat
yoktur. Bunu ispat etmek lazım. İspatlı konuşmak lazım.
İmalarla konuşmamak lazım. Açık açık ifade etmek
lazım. Aksi takdirde, ispat etmezse bir kişi söylediklerini müfteri
olur.” dedim. Yoksa, ben bir arkadaşımı iftiracı
olarak itham etmedim; bu bir. İki: Bakın, bu davayla ilgili ifadelerin içerisinde biz açıkladık
ve yetkililer, bu konuda iddia edenler konuştuğu zaman denildi ki:
“İfadelerinde Mehmet Gürhan, yedi defa, ifadesinde ‘ben bu parayı -yedi defa
soruldu, yedisinde de tekrar ederek- ben şuraya verdim.’ dedi.” Ama şimdi
bakıyorsunuz, iddianameyi alıyorsunuz ifadelere bakıyorsunuz, Almancasını
Türkçeye çeviriyorsunuz, görüyorsunuz ki yedi defa üst üste sorulan bir şey
yok. Yedinci sorguda sorulmuş ve böyle bir ifadede bulunmuş yedinci sorguda.
“Yedi defa üst üste sorulmuş, aynı cevap teyit edilmiş.” demek yalan mıdır
değil midir? Biz onu soruyoruz. Bir başka şey… İddianamenin Almanca metninde ve Türkçe
tercümesinde ifadesi alınan kişi Mehmet Gürhan değil, Firdevsi
Ermiş’tir, ama Mehmet Gürhan’la ilgiliymiş gibi bir takdim yapıldı; bir başka
şey. Ayrıca, yine bu konuyla ilgili Sayın Başbakanımızın ismi geçerek
bir ifade kullanıldı. Mahkeme de bunu yalanladı. İddianamenin Almanca metninde
de bu yok. Ama, Türkçeye birileri nasıl tercüme etmiş,
nereye nasıl servis yapacağını bilerek mi tercüme etmiş bilmem ama açık bir
iftiradır, açık bir yalandır. Bir başka şey: Baskı yapıldığı söylendi. Alman mahkemesinin hem
hâkimleri hem de savcıları açık ve net dediler ki: “Ne Türk makamlarından ne
şuradan ne buradan…” (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bozdağ. BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – “…bize bir baskı gelmemiştir.” dediler.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Bu konu yeterince görüşülmüştür. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bu konuda bir tartışma
açıldı. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen yerinize oturunuz. II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam) 1.- 2009 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/656) (S. Sayısı:
312) (Devam) 2.- 2007 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi
ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/622, 3/521) (S. Sayısı: 313) (Devam) H) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam) 1.- Dışişleri Bakanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Dışişleri Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı I) AVRUPA BİRLİĞİ GENEL
SEKRETERLİĞİ (Devam) 1.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı İ) ADALET BAKANLIĞI (Devam) 1.- Adalet Bakanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi 2.- Adalet Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı J) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE
TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU (Devam) 1.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş
Yurtları Kurumu 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş
Yurtları Kurumu 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı K) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ
BAŞKANLIĞI (Devam) 1.- Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı L) YARGITAY (Devam) 1.- Yargıtay 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Yargıtay 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı M) DANIŞTAY (Devam) 1.- Danıştay 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Danıştay 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı BAŞKAN - Şimdi, on üçüncü turda şahsı adına aleyhinde söz isteyen
Rize Milletvekili Mesut Yılmaz. Buyurunuz Sayın Yılmaz. Süreniz beş dakikadır. A. MESUT YILMAZ (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Dışişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde kişisel görüşlerimi dile getirmek için söz
istedim. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Takdir edersiniz ki kişisel söz hakkı olan beş dakikalık süre
içerisinde günümüzün giderek daha karmaşık, daha çok boyutlu hâle gelen
uluslararası konjonktüründe hepimiz için hayati önem
taşıyan dış politikamızı özetle dahi değerlendirebilmek mümkün değildir. Onun
için, ben bu konuşmamda, Hükûmetin ve Dışişleri
Bakanlığımızın dikkatini, önümüzdeki dönemde öncelikli sorun olarak önümüze
gelecek olan iki konuya çekmeyi düşündüm. Bunlardan birincisi, Dışişleri
Bakanlığımızın uzun yıllardan beri engellemek için büyük enerji tükettiği sözde
Ermeni soykırımı meselesidir. İkincisi de Avrupa Birliğiyle yürüttüğümüz sözde
üyelik müzakereleri sürecidir. Avrupa Birliği konusu -burada Sayın Bakan da çok kısa değindi-
resmî beyanları takip ediyoruz, bu Hükûmetin
öncelikli konusudur ama bu yasama döneminin neredeyse bir buçuk yıllık kısmı
geride kalmaktadır, bu kadar önemli bir konu henüz daha bu Meclisin gündemine
girememiştir. Önümüzdeki 2009 yılı Avrupa Birliğiyle ilişkilerimiz açısından bir
dönüm noktası hatta bir kader yılı olmaya adaydır. Bu benim
tespitim değil, bu konuyla ilgilenen bütün uzmanların paylaştığı bir görüştür
çünkü Türkiye’ye ek protokolü uygulaması için 2009 sonuna kadar süre verilmiştir
ve maalesef gidişat fevkalade vahimdir, hiç de öyle burada ifade edildiği gibi
işler yolunda değildir, çok ciddi sorunlar vardır, çok ciddi endişelerimiz
vardır ama bunları demin dediğim gibi burada beş dakikalık kişisel konuşma
hakkında dile getirmem mümkün değil. Önerim şudur: Meclis Avrupa Birliği
ilişkilerine mutlaka el koymalıdır. Özel bir gündemle bir genel görüşme
çerçevesinde bu mesele Meclis tarafından ele alınmalıdır ve bütün boyutlarıyla
masaya yatırılmalıdır. YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Masada zaten, çalışıyoruz. A. MESUT YILMAZ (Devamla) – Hayır, dediğim gibi bir buçuk seneden
beri Genel Kurula gelmedi Avrupa Birliği konusu. Bu kadar önemli bir konunun
Meclis dışında götürülmesi bence eksikliktir, onu ifade ediyorum, bir polemiğe girmek için söylemedim. İkinci konu Ermeni konusudur. Değerli milletvekilleri, Osmanlı
Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı sırasında Ermeni tebaasına soykırım uyguladığı
iddiası, Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak bizim “Bizi ilgilendirmez.”
diyebileceğimiz, kayıtsız kalabileceğimiz bir konu değildir. Türkiye
Cumhuriyeti devleti için Osmanlı Devleti’nin zaferlerine, parlak geçmişine
olduğu kadar yanlışlarına da sahip çıkmak bir ahlaki vecibedir. Kaldı ki
dünyada hiçbir ülkenin tarihi sadece altın sayfalardan ibaret değildir, her
ülkenin tarihinde eleştirilecek hatta utanılacak sayfalar vardır. TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) – Bizde yok. A. MESUT YILMAZ (Devamla) – Şu bir tarihî gerçektir ki: Osmanlı
Devleti’nin son döneminde devleti ele geçiren İttihat ve Terakki cuntası tarafından
o dönemde Türkiye’yi işgal eden Rus güçleriyle iş birliği yapan, devlete karşı
isyan eden Ermeni nüfusun bir bölümüne karşı “tehcir” denilen bir uygulama
yapılmıştır. Bu tehcir sırasında da maalesef çok acı olaylar yaşanmıştır ama
konuyla ilgili bütün objektif tarihçilerin –objektif, altını çiziyorum-
buluştukları nokta şudur ki bunu bir devlet güdümünde bir soykırım olarak
nitelemek mümkün değildir. Bunun teknik adı bir mukateledir.
“Mukatele” demek karşılıklı öldürmedir, karşılıklı
katliamdır. Maalesef, çok sayıda Türk asıllı, Kürt asıllı ve Ermeni asıllı
Osmanlı vatandaşı hayatını kaybetmiştir. Türk devletinin bu konuda çok ciddi
bir hatası olmuştur, bir ihmali olmuştur. Uzun yıllar bu konu yok gibi
davranmıştır, bu konunun üstüne gitmemiştir, araştırılmasına yanaşmamıştır.
ASALA terörü bastırıldıktan sonra bu yanlıştan dönülmüştür, Türk devleti yeni
bir politika benimsemiştir. Bu politikanın özü şudur: O tarihe kadar kapalı
olan Osmanlı arşivlerinin 1914-1915 yıllarına ilişkin bölümü araştırmacılara
açılmıştır. Şu anda Osmanlı arşivleri bütünüyle yabancılar dâhil bütün
araştırmacılara açıktır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) A. MESUT YILMAZ (Devamla) – İki dakika rica ediyorum. BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. A. MESUT YILMAZ (Devamla) – İkinci olarak, Türk devletinin
politikası o tarihe kadar izlenenden farklı olarak bu konunun tarafsız,
uluslararası bir bilim kuruluna bırakılması yönündedir. Bu, çok
kendine güvenen bir tavırdır. Bu, yabancıların, özellikle medeni ülkelerin
anlayacakları dilden bir tavırdır. Bunun arkasında herkesin sağlam durması
lazımdır. Şimdi, bir imza kampanyası açıldı, özür kampanyası. Toplumda
tanınmış olan bazı kişiler bu özür kampanyasıyla âdeta olmayan bir olayı
Türkiye Cumhuriyeti devleti hakkında yargısız infaza benzer bir uygulamayı
kamuoyuna lanse etmeye çalışıyorlar. Buradaki tarihe, zamanlamaya dikkatinizi
çekiyorum. Maalesef, bugüne kadar dünyada on altı ülkede, on altı ülke
parlamentosunda Ermeni soykırımı kanuna bağlanmıştır, yasayla kabul edilmiştir.
Amerika’da yirmi beş eyalet parlamentosu, eyalet meclisi soykırımı tanımıştır
ama şimdi daha ciddi bir adım söz konusudur. Amerikan Kongresinde nisan ayından
önce aynı şekilde bir karar alınması söz konusudur, bir kanun çıkarılması söz
konusudur. Gerek ocakta göreve başlayacak olan yeni Amerikan Başkanının,
özellikle Amerikan Başkan Yardımcısının açıklamaları, seçim sürecinde yaptığı
taahhütler bu olasılığın çok yüksek olduğunu göstermektedir. Şimdi âdeta Türkiye’de bu imza kampanyasıyla bu karara bir
psikolojik zemin hazırlanmaya çalışılmaktadır. Buna karşı Cumhurbaşkanından
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkese kadar hepimizin bir arada, toplu
tepki göstermemiz lazımdır. Tabii ki burada en büyük görev, Dışişleri Bakanlığımıza
düşmektedir. Dışişleri Bakanlığına bu güç görevinde başarılar diliyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yılmaz. Sayın milletvekilleri, on üçüncü turdaki konuşmalar tamamlanmıştır. Şimdi soru-cevap bölümüne geçiyoruz. Sayın Vural, Sayın Özdemir, Sayın Işık, Sayın Taner, Sayın Yıldız,
Sayın Köse, Sayın Çelik, Sayın Akkuş, Sayın Genç ve Sayın Akcan; sizlere söz
vereceğim sırasıyla. Buyurunuz Sayın Vural. OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Adalet Bakanıma sorum: Türklüğün millî ve manevi değerlerine
hakaretin önünü açan 301’inci maddedeki değişiklikten sonra, bu maddeye
istinaden kaç kişi hakkında soruşturma talebi olmuştur? Siz kaçına onay
verdiniz? Sayın Dışişleri Bakanına sorum: İran Cumhurbaşkanının Türkiye’yi
ziyareti sırasında Anıtkabir’i ziyaret etmeyi istemediğine ilişkin haberler
üzerine “Bunlar ufak tefek şeyler.” diye bir cevap verdiniz. Aslında bu
cevabınızın bir tesadüf olmadığı… Bugün Güneş gazetesinde yer alan Şam
Büyükelçisinin Atatürk’ün resmiyle ilgili husus… “Bu çağda Atatürk resmiyle
uğraşmak doğru değil.” cevabını vermiştir. Anlaşılan bu konuda… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Vural. Sayın Özdemir… HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Adalet Bakanına
soruyorum: 15 Aralık 2008 tarihi itibarıyla cezaevlerinde… OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, bir dakika vermediniz ki. BAŞKAN – Verildi, otomatik olarak kesildi efendim. HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – …95.875 adi, 5.225 terör olmak üzere
101.100 hükümlü ve tutuklu ile cumhuriyet tarihinin en büyük rekoru
kırılmıştır. Bunların çoğu tutukludur. Tutukluların tutukluluk hâlleri uzun
sürmekte ve büyük mağduriyetlere sebep olmaktadır. Hâkim ve savcılarımızın
önünde altından kalkamayacakları dosyalar mevcuttur. Soru: Hâkimlerin dosyalarını, tutuklu sayısını azaltıcı ve
yargılanmayı hızlandırıcı bir projeniz var mı? Yoksa,
Milliyetçi Hareket Partisinin… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) OKTAY VURAL (İzmir) – Süreyi yanlış ayarladınız Sayın Başkan. BAŞKAN – Evet, yanlış ayarlamışlar, kusura bakmayın. OKTAY VURAL (İzmir) – Süreyi yeniden başlatın Sayın Başkanım. Teşekkür ederim Sayın Başkan. İlk sorumu Sayın Adalet Bakanımıza sormuştum. Sayın Dışişleri Bakanına… İran Cumhurbaşkanının Anıtkabir’i
ziyaretine “Ufak tefek şey, detaylarla uğraşmayın.” demiştiniz, bu
kararlılığınızı sürdürüyorsunuz. Güneş gazetesinde Şam Büyükelçisi Atatürk
resmiyle ilgili “Bu çağda Atatürk resmiyle uğraşmak doğru değil.” cevabını
verdi. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurtuluş mücadelesinin ve kuruluşunun önderi
Mustafa Kemal Atatürk’e yönelik bu yaklaşım tarzınızı ve özensizliğinizi
kınıyorum, dışişleri camiasına da yakıştırmıyorum. Bu cevaplar sizin siyasal duruşunuzun
tezahürü müdür? Diğer taraftan, bir süredir Irak’ın kuzeyindeki yönetimle bir
görüşme trafiği devam etmektedir. Talabani’nin verdiği demeçte PKK’ya af
çıkartılması konusu gündeme gelmiştir. Irak’ta yaptığınız bu görüşmelerde
PKK’ya af konusunda bir ara buluculuk talep ettiniz mi? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Özdemir. Sorunuzun son cümlesini de alalım. HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, en son sorumu soruyorum:
Hâkimlerin dosyalarını, tutuklu sayısını azaltıcı ve yargılanmayı hızlandırıcı
bir projeniz var mıdır? Yoksa, Milliyetçi Hareket
Partisinin yargı teknolojisiyle desteklenen “Millî Yargı Projesi”nden
yararlanmak ister misiniz? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özdemir. Sayın Işık… ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım. İlk sorum Sayın Dışişleri Bakanına. Bir yılı aşkın süredir Dışişleri Bakanlığı konutunda oturmaya
devam eden Sayın Cumhurbaşkanımız niçin hâlâ kendi köşküne taşınmamaktadır? Diğer sorularım Sayın Adalet Bakanına. 1) İslami holdingler tarafından inançları sömürülerek mağdur
edilen milyonlarca vatandaşımızın mağduriyetlerinin giderilmesi konusunda bir
çalışmanız olmuş mudur? 2) AKP iktidarları döneminde kaç adet adliye ile cezaevi
kapatılmıştır? Adliyesi kapatılan küçük ilçelerde adalete ulaşımı
kolaylaştırmak için Milliyetçi Hareket Partisinin Millî Yargı Projesi’ndeki
sulh hâkimliklerini kurmayı düşünüyor musunuz? 3) Kütahya Kapalı Cezaevinin personel ihtiyacı ne zaman
giderilebilecektir? 4) Kütahya’da idare ve vergi mahkemelerinin açılması konusunda
geçen yıldan bu yana bir gelişme olmuş mudur? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Işık. Sayın Taner… RECEP TANER (Aydın) – Sayın Dışişleri Bakanına… 1) Dışişleri personelinin emsal kararnamesi niye Başbakanlıkta
bekletilmektedir? 2) Bazı büyükelçiliklere atama yapılmayarak boş tutuluyor. Türkiye
Cumhuriyeti devletinin itibarını böyle mi korumaktasınız? 3) Bugünkü bazı gazete manşetlerinde, dağdaki PKK’lıların silah
bırakmaları karşılığında hapishanelere değil de evlerine dönmeleri gerektiğine
dair Talabani’nin açıklamaları var. Bu, komşu bir ülkenin ülkemizin iç işlerine
müdahalesi değil midir? Aynı konuda Sayın Adalet Bakanına… Bu konuda bir çalışmanız, yani
yeni bir “Eve Dönüş Yasası” çalışması gündeminizde mi? Gündeminizde ise
-dağdakileri affedeceğinize göre- cezaevindeki kader mahkûmları için de bir af
düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Taner. Sayın Yıldız… HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sorum
Sayın Dışişleri Bakanına. Sayın Bakan, Dışişleri Bakanı olarak sizi Türkiye Büyük Millet
Meclisinde görmekten mutluyuz, hoş geldiniz. Bugüne kadar Barzani, Talabani,
Yunanistan, Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletleri, Ermenistan, Kıbrıs Rum
kesimi ile yapmış olduğunuz görüşmeler ve gelişmelerle ilgili, millet adına
Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev yapan milletvekillerine hiçbir bilgi
aktarmadınız. OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan dinliyor mu soruları acaba? HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Siz kime bilgi veriyorsunuz, kime karşı
sorumlusunuz? Milletvekilleri olarak gelişmeleri gazete ve televizyonlardan
öğrenmeye çalışıyoruz. HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Bakan, size soruluyor. Sayın
Dışişleri Bakanı, size soruluyor. HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Bizler de konuyla ilgili açıklama
yapınca bilgisizlikle suçluyorsunuz. Türkiye Büyük Millet Meclisine ne zaman
bilgi vereceksiniz? Yoksa milletvekillerini güvenilir bulmuyor musunuz? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yıldız. Sayın Köse… ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Adalet Bakanına soruyorum: Sayın Bakan, cezaevlerindeki tutuklu ve
hükümlü sayısının son otuz dokuz yılın rekorunu kırmasında Hükûmetin
uyguladığı ekonomik politikalar sonucu oluşan aşırı yoksullaşmanın payı
olduğunu kabul ediyor musunuz? Yüzün üzerinde modern adliye sarayı yaptığınızı söylediniz.
Adıyaman’da kırk dört yıllık bir adliye sarayı var. Yeni adliye sarayı için söz
vermiştiniz. Bu konuda bir çalışmanız var mıdır? Ayrıca, ceza infaz kurumunun personeline yıpranma tazminatı
verilmesini ya da erken emeklilik hakkı tanınmasını personel hakkı olarak
düşünüyor musunuz? Yine bu personeli hizmet sınıfından güvenlik hizmetleri
sınıfına aktaracak düzenlemeleri Meclis gündemine taşımayı düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Köse. Sayın Çelik… BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, teşekkür ederim. Benim de
sorum Dışişleri Bakanına. Sayın Bakan, yurt dışında bir konuşmanızda “Türkiye’de Müslümanlar
da baskı altındadır.” dediniz. Acaba siz bugüne kadar ne tür bir baskıyla
karşılaştınız? İki: Ermenilerden özür imzacılarının girişimlerinden hemen sonra,
sorular üzerine Bakanlığınız “Bu, demokratik bir haktır, herkes görüşünü
özgürce savunabilir.” demeciyle Sayın Gül’e paralel, Sayın Başbakana karşıt bir
duruş sergiledi, daha sonra Bakanlık olarak bundan vazgeçtiniz. Şimdi merak ediyoruz Sayın Bakan: Bu Ermeni imzacıları hakkında ne
düşünüyorsunuz, net görüşünüz nedir? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çelik. Sayın Akkuş… AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Bakanım, son zamanlarda basın-yayın
organlarında İmralı Cezaevinin genişletileceği ve yeni mahkûmların konulacağı
haberleri yer alıyor. Bu doğru mudur? Doğru ise buranın büyütülmesi fikri sizin
mi, yoksa AB’nin bir dayatması mıdır? Deniz Feneri davasıyla ilgili olarak Alman yetkili açıklamasında
“Türk Adalet Bakanına ulaşan kriptoda bu konuda
yeterli bilgiler var.” demekte. Bu bilgileri savcılığa verdiniz mi? Bu bilgiler
çok mu gizli bilgiler ki açıklamıyorsunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akkuş. Sayın Genç… KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Adalet Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı Türkiye
Cumhuriyeti’nin iki saygıdeğer bakanlıkları. Bu bakanlıkların makamında oturan kişilere maalesef şu ana kadar
hiçbir güven duymadım; bilgileriyle, beceriksizlikleriyle, güvensizlikleriyle
bu bakanlıkların değerini sıfıra indirmiş kişiler. Devletin dış politikasını Ahmet Davutoğlu
diye bir kişi çıkıyor ortaya, şey ediyor. Türk vatandaşları yabancı
elçiliklerin kapılarında sürüm sürüm sürünüyor. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler) AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan hakaret ediyor! Böyle soru mu
olur! KAMER GENÇ (Tunceli) – Adalet Bakanlığı makamında oturan kişi
“YARSAV denilen bir kişi çıkıyor, Danıştaya gidiyor,
dava açıyor, iki günde yürütmenin durdurmasını alıyor.” diyor, Yargıtay Başkanlar
Kurulunun hazırladığı bildiriye “Dam üstünde saksağan!” diyor. CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Bu soru değil Sayın Başkan, lütfen
müdahale eder misiniz. KAMER GENÇ (Tunceli) - Yani hiç yargıyla ilgisi olmayan, Dışişleri
Bakanlığıyla ilgisi olmayan bu kadar kişiliksiz, niteliksiz kişilerin burada
bulunması dolayısıyla, şimdiye kadar verdiğim sorulara karşı doğru dürüst cevap
vermedikleri için kendilerini protesto ediyorum ve kendilerine soru sormuyorum
efendim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Hakaret ediyor, hakaret! MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) – Sayın Başkan, böyle bir saygısızlığa
nasıl müsaade ediyorsunuz? BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç. Sayın Akcan… ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Aracılığınızla sayın bakanlara sormak
istiyorum. Birinci sorum Sayın Dışişleri Bakanına: Sayın Bakana soru
yöneltirken Sayın Bakan o soruyu soranları dinlemek yerine başkalarını
dinlemeyi tercih ediyor. Bu ciddi olmayan bir davranış. Acaba
Sayın Bakan Türk dış işlerini de bu ciddiyetle mi yönetiyor? Bunu merak
ediyorum. İkinci sorum Sayın Adalet Bakanına: Sayın Bakanım, ceza ve tevkif
evlerinde çalışan infaz koruma ve öteki memurların özlük hakları gerçekten çok
kötü. Ne zaman düzeltmeyi düşünüyorsunuz? Üçüncü sorum: Afyonkarahisar’ın Hocalar
ilçesinde yaşayanlar, ağır cezayla ilgili adaleti bulmak için Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Akcan. Önce kim cevap verecek acaba? DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) – Ben Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurunuz Sayın
Babacan. DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) – Beşer dakika süremiz var
herhâlde değil mi Sayın Başkanım? BAŞKAN - Evet. DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) – Şimdi, öncelikle Sayın
Vural’ın sorularından başlamak istiyorum: Bugün, bir gazetede Şam Büyükelçimize
atfen yayımlanan bazı haber ve yorumlar var. Bunlar yanıltıcıdır, yanıltıcı
olmanın yanı sıra gerçek dışı unsurlar içermektedir. Biz bugün Büyükelçimizle
bu konuyu da görüştük ve şunu da ben özellikle söylemek istiyorum ki:
Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk’e ait büst ve resimler tüm dış
temsilciliklerimizde olduğu gibi Şam Büyükelçiliğimizde de uygun bölümlerde yer
almaktadır. Öte yandan, herhangi bir programda, bir dış ziyaretçinin Türkiye
programında Anıtkabir’i ziyaretinin anlamını ve önemini bizim Bakanlığımız en
iyi bilmesi gereken bakanlıktır. Üslubunuzu ve kullandığınız haddini aşan
kelimeleri şiddetle reddediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Diğer bir konuya gelince, biliyorsunuz… RECEP TANER (Aydın) – Üslup sizin üslubunuz Sayın Bakan. OKTAY VURAL (İzmir) – Siz cevabı verin, “Ufak tefek şeyler.” diyen
sizsiniz! (AK PARTİ sıralarından gürültüler) ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ayıp ya! DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) – Siz sorunuzu sordunuz, ben
cevabımı veriyorum; lütfen sabırlı olun, dinleyin. Cevap veriyorum. OKTAY VURAL (İZMİR) – Cevap değil ki bu! DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) – Kulağınızı açıp dinleyin,
anlayın! OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Bakan gibi davran! OKTAY VURAL (İZMİR) – Sen bu cevabı yabancılara ver! Yabancılara
böyle cevap ver bakalım! Talabani’ye ver bakalım, Barzani’ye ver! (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Sayın Vural… Sayın
Vural, lütfen… Sayın Vural, lütfen Bakanı dinleyiniz. DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) – Diğer soruya gelince:
Biliyorsunuz, bugünkü birkaç gazetede Irak Cumhurbaşkanı Talabani’ye atfen bazı
açıklamalar var. TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Cevapları da mı yazılı verdiler Sayın
Bakanım size? Yani öyle gözüküyor. DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) – Bu açıklamaların henüz
bizim tarafımızdan değerlendirilip bununla ilgili Bakanlık içi çalışmamız
yapılmış değil. Herkesin her açıklamasına da o gün hemen cevap yetiştirme
zorunluluğumuz da yok. Onun için bu konu da incelememiz altında devam ediyor. OKTAY VURAL (İzmir) – Ne incelemesi ya! DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) – Diğer konulara gelince:
Biliyorsunuz bizim Bakanlığımız… OKTAY VURAL (İzmir) – Cevapları yazılı olarak okuyor Sayın Bakan. DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) – …meslek memurlarının
yaklaşık üçte 2’sinin yurt dışında olduğu, üçte 1’inin de merkezde çalıştığı
bir bakanlık. Yaklaşık 150 tane dış temsilciliğimiz var. Bunlar büyükelçilik,
başkonsolosluk ve bazı uluslararası kuruluşlar nezdindeki
daimî temsilcilikler şeklinde. Bu 150 noktadan kuşkusuz boşalanlar oluyor,
yerine atamalar oluyor. Bu atamalarla ilgili kimlerin karar vereceği de belli.
Dolayısıyla karar vericiler bu atamaların ne zaman nasıl yapılacağını kuşkusuz
belirleyecektir. Diğer konuya gelince: Benim Avrupa Birliği, daha doğrusu Avrupa
Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonunda söylediğim sözlerle ilgili yine sorular
soruldu. O noktada benim neyi kastettiğimi, ne demek istediğimi Türk milleti
iyi anladı, sizin de iyi anlamış olmanızı ümit ediyorum. Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Babacan. Buyurunuz Sayın Şahin. OKTAY VURAL (İzmir) – Siz soruya cevap verin! Sayın Başkanım,
sorulara cevap vermiyor! BAŞKAN – Sayın Vural, cevabını verdi, bu kadar. MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Aldı cevabını! OKTAY VURAL (İzmir) – İsterseniz seçmeli verelim Sayın Bakana, zor
oluyorsa test usulü soralım. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) AHMET YENİ (Samsun) – Cevabınızı aldınız. MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Aldın cevabını! Öyle soruya böyle
cevap! HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Hem gelmiyorsunuz hem sorulara cevap
vermiyorsunuz Sayın Bakan! Bırakın başkası yapsın Bakanlığı! Sayın Çavuşoğlu da bakanlık yapabilir. BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Şahin. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Evet, Sayın Başkanım,
çok teşekkür ederim. İlk soru Sayın Vural’ın bir sorusuydu. 301’inci maddeyle ilgili
Bakanlığıma kaç tane dosyanın geldiğini ve bunlardan kaç tanesiyle ilgili izin
verildiğini sordular. Dünkü tarih itibarıyla yani 22/12/2008
tarihi itibarıyla Bakanlığımıza gelen dosya adedi 519, izin verilen dosya adedi
70. Oranı buna göre çıkartmanız mümkündür. İsmini uğultu nedeniyle tespit edemediğim bir değerli milletvekili
arkadaşım, cezaevlerindeki doluluk oranından bahsettiler. HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Hasan Özdemir efendim. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Peki Hasan Bey. Teşekkür ederim Sayın Özdemir. Kusura bakmayın. Tutuklu sayısının hükümlü sayısından daha fazla olduğunu ifade
ettiler ve buna dikkat çektiler. Gerçekten, cezaevlerinde bulunan hükümlü ve
tutuklu sayısının toplamını tespit ettiğimizde, oransal olarak yüzde 56 veya
57’si tutuklu statüsündedir. Bunun bazı nedenleri var. Nedenlerinden en
önemlisi, eski Ceza Muhakemeleri Yasamızda iyi hâlli olanların meşruten tahliye
oranı beşte 2’ydi. Yani şöyle söyleyelim: On beş yıl ceza almış olan bir kişi,
daha önceki Ceza Usul Yasamıza göre altı yıl yattığında tahliye olabiliyordu.
Şimdi, yeni Ceza Usul Yasamız üçte 2 oranını getirdi. Bu şu demektir: On beş
yıl ceza alan bir kişi, on yıl yatmadan iyi hâlli de olsa tahliye olamıyor. Cezaevindeki tutukluların sayısının fazla olmasının en önemli
nedenlerinden bir tanesi bu. Başka nedenleri de var ama başka sorulara
cevap vermek için onları belki başka bir seferde tekrar ederim ama siz dediniz
ki “Bizim, yargıçların önünde çokça dosya var. Bunları eritebilmek için parti
olarak bir millî yargı projesi çalışmamız oldu. Bundan yararlanır mısınız?”
Kuşkusuz ki biz Adalet Bakanlığı olarak her yararlı öneriden istifade etmeye
çalışırız, memnuniyetle ama ben inceleme imkânı bulamadım. Eğer lütfederseniz,
bir nüsha verirseniz, tabii ki yararlanmaya çalışırız. HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Hayhay efendim. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – “Af çalışmanız, eve
dönüş çalışmanız var mı?” diye bir arkadaşım soru yöneltmişler. Adalet
Bakanlığımızın gündeminde böyle bir çalışma şu anda bulunmamaktadır. OKTAY VURAL (İzmir) – Şu anda… ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sanıyorum Kütahya’yla
ilgili bir soru vardı. Kütahya’da idare mahkemesinin kâğıt üzerinde kurulduğu
ama fiilen faaliyete geçmediği şeklinde değil mi efendim? ALİM IŞIK (Kütahya) –
Geçen yıl sormuştum. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Evet, sormuştunuz. Gerçekten 2007 yılında kurulmuş olan Kütahya İdare Mahkemesinin
faaliyete geçirilmesi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun gündemine gelmiş
ancak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kütahya’nın iş durumunu yeterli
görmemiş, yıllık ortalama beş yüz-altı yüz iş olduğunu göz önünde bulundurarak
açılmasına onay vermemiş. Şimdi, tabii, bu statüde devam ediyor. İş durumu,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kriterlerini
yakaladığı takdirde tekrar bunun gündeme alınması söz konusu olabilecektir.
Bilindiği gibi bu konuda kararı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu vermektedir. Bir de Adıyaman Milletvekili arkadaşımız, Adıyaman Adliye
Sarayıyla ilgili bir soru yönelttiler. Adıyaman Adalet Sarayının yapımı 2009
yılı programına alındı. Proje çalışmaları tabii ki başlayacak. Sanıyorum yer
konusunda bir sorun yok bana verilen bilgiye göre. 2009 yılında proje
çalışmaları bittikten sonra tabii yapım ihalesine geçmiş olacağız. Adıyaman’la
ilgili de elimdeki not bu. Sandıklı’yla ilgili bir soru geldi. Sanıyorum Hocalar ilçemizde
ağır cezalık işi olan insanlar şu kadar kilometreyi katederek
Afyon’a gelmek durumunda kalıyorlar. Sandıklı’da daha önce ağır ceza mahkemesi
vardı ancak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu dosya adedinin az olması
nedeniyle kapattı ve Afyon’da ikinci bir ağır ceza mahkemesi açıldı. Geçenlerde
Baroya kayıtlı Sandıklılı avukat arkadaşlarım, sivil toplum örgütleri, meslek
odaları beni ziyarete geldiler. Afyon milletvekili 2 değerli arkadaşımız da bu
heyette vardı. Konuyu görüştük. Tabii, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulumuzun
ağır ceza mahkemesi kurulmasıyla ilgili bir dosya adedi, kriteri
var. Bu kriterin değiştirilip değiştirilmemesi,
çoğaltılıp indirilmesi tamamen Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kendi
takdirindedir. Ancak, bu konuda bir talepte bulunuldu, ben bu talebi Kurulun
gündemine havale ettim, Kurul karar verecektir. Tabii, benim şu aşamada bir şey
söylemem mümkün bulunmamaktadır. Tespit edebildiğim sorular bunlar. Tunceli Bağımsız Milletvekili arkadaşımız Sayın Genç, her ikimize
hitaben soru sormayacağını, bizlerin kişiliksiz ve niteliksiz insanlar olduğunu
ifade ettiler. Ben tabii, buna şunu söyleyebilirim: Kem söz sahibine aittir
diyeceğim ama bu arkadaşımıza da yazık, bunu da söylemiyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Ben insanlara, şu Parlamentoya gelmiş, hangi düşüncede
olursa olsun hiçbir arkadaşıma kötü söz söylemeyi doğru bulmam. O nedenle, ben
bu sıfatı kendisine de layık görmüyorum. Tuncelililerin seçtiği, buraya gönderdiği
bir değerli milletvekili arkadaşımızdır. Takdiri de kamuoyuna bırakıyorum
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şahin. OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım… KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan… OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, Sayın Dışişleri Bakanı,
milletvekillerimizin sorduğu suallerden birine, “Türk milleti bizi anlıyor.”
diyerek buradaki milletvekillerini anlamamakla suçlamıştır. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler, gülüşmeler) NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – “Siz anlıyorsunuz.” dedi. OKTAY VURAL (İzmir) – Burası, Türk milletinin iradesinin olduğu
yerdir. Bu üslup, Dışişleri Bakanına yakışır bir üslup değildir. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Vural. OKTAY VURAL (İzmir) – Türkiye Büyük Millet Meclisine geliyorsanız önce
siz de haddinizi bileceksiniz. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Vural, lütfen… OKTAY VURAL (İzmir) – Milletin önünde hesap vermekten
kaçmayacaksınız. İkincisi, Sayın Başkanım… BAŞKAN – Sayın Vural, bir dakika… OKTAY VURAL (İzmir) – …ben sualimde haddimi aşan bir ifadede
bulunmadım. İÇİŞLERİ BAKAN BEŞİR ATALAY (Ankara) – “Kınıyorum.” dediniz
“Kınıyorum.” OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakanın Atatürk’le ilgili konuya,
“Ufak tefek şeyler.” demesini kınadım. İÇİŞLERİ BAKAN BEŞİR ATALAY (Ankara) – “Kınıyorum.” diye soru
sorulmaz. OKTAY VURAL (İzmir) – Eğer kendisi bu ifadeyi hadsizlik olarak
görüyorsa kendi kendisini hadsizlikle suçlayan bir sayın bakanla karşı karşıya
olduğumuzu belirtmek istiyorum. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Vural. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, efendim bakın… BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir dakikanızı rica ediyorum. Ben şimdi, bir buçuk senedir buradayım. BAŞKAN – Şimdi, sırasıyla on üçüncü turda yer alan… KAMER GENÇ (Tunceli) – Dışişleri Bakanlığında olan kişi daima
Türkiye Cumhuriyeti devletini dışarıda küçük düşürücü davranışlarda bulunuyor. BAŞKAN – Sayın Genç… Sayın Genç, siz söylediniz, onlar da cevap
verdiler. Lütfen… KAMER GENÇ (Tunceli) – İkincisi: Adalet Bakanı daima adalet
mekanizmasını küçük düşürmüştür. BAŞKAN - Şimdi biz müzakerelerimize devam ediyoruz. KAMER GENÇ (Tunceli) – Yargıtay Başkanlar Kurulunun bildirisi
üzerine “Dam üstünde saksağan, vur kazmayı beline!” demiştir. “Yargıtay Başkanı
Danıştaya gitmiştir, ertesi gün karar almıştır.”
demiştir. Sorduğumuz soruların yüzde 99’una yanlış bilgi vermiştir efendim.
Böyle bakanların olduğu yere elbette ki hak ettikleri sıfatı vereceksin! BAŞKAN – Şimdi sırasıyla on üçüncü turda yer alan bütçelerin
bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı
okutup oylarınıza sunacağım. Dışişleri Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: 11- DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI 1.– Dışişleri Bakanlığı 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ Kodu Açıklama
(TL) 01 Genel Kamu
Hizmetleri 697.652.900 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 155.100 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 07 Sağlık
Hizmetleri 1.887.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 46.050.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 09 Eğitim
Hizmetleri 62.800.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 8.390.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. GENEL TOPLAM 816.935.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Dışişleri Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir. Dışişleri Bakanlığı 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 2.– Dışişleri Bakanlığı 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum: A – C E T V E L İ
(YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 724.304.576,10 - Toplam Harcama : 657.695.852,22 - İptal Edilen Ödenek : 61.807.156,13 - Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 4.801.567,75 BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Dışişleri Bakanlığı 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir. Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: 07.95 - AVRUPA BİRLİĞİ GENEL
SEKRETERLİĞİ 1.– Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ Kodu
Açıklama (TL) 01 Genel Kamu
Hizmetleri 11.219.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 201.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir GENEL TOPLAM 11.420.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir. Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 2.– Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği 2007 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum: A – C E T V E L İ
(YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 6.021.809,00 - Toplam Harcama : 4.594.889,96 - İptal Edilen Ödenek : 1.426.919,04 BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir Adalet Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: 08- ADALET BAKANLIĞI 1.– Adalet Bakanlığı 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ Kodu
Açıklama
(TL) 01 Genel Kamu
Hizmetleri 913.372.200 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 3.903.100 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 2.578.420.700 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir GENEL
TOPLAM 3.495.696.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Adalet Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir. Adalet Bakanlığı 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 2.– Adalet Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum: A – C E T V E L İ
(YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 2.770.224.481,00 - Toplam Harcama : 2.687.651.393,31 - Ödenek Dışı Harcama : 21.310.204,08 - İptal Edilen Ödenek : 103.883.291,77 BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Adalet Bakanlığı 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir. Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2009 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: 40.41 - CEZA VE İNFAZ KURUMLARI
İLE TUTUKEVLERİ İŞ
YURTLARI KURUMU 1.– Ceza ve İnfaz Kurumları ile
Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ Kodu
Açıklama (TL) 03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 705.806.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. GENEL TOPLAM 705.806.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Gelir cetvelini okutuyorum: G E L İ R
C E T V E L İ KOD
Açıklama (TL) 01 Vergi
Gelirleri 65.000.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 197.242.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Alınan Bağış
ve Yardımlar ile Özel Gelirler 405.405.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Diğer
Gelirler 30.428.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 06 Sermaye
Gelirleri 8.036.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 08 Alacaklardan
Tahsilat 150.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 09 Ret ve
İadeler (-) -455.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 705.806.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2009 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumları 2007 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Ceza ve İnfaz Kurumları ile
Tutukevleri İş Yurtları Kurumları 2007 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum: A – C E T V E L İ
(YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 967.370.000,00 - Toplam Harcama : 800.465.187,57 - İptal Edilen Ödenek : 166.904.812,43 BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. (B) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum: B – C E T V E L İ
(YTL) - Bütçe Tahmini : 689.420.000,00 - Yılı Net Tahsilatı : 694.154.086,40 BAŞKAN– (B) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumları 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir. Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: 40.10 - TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ
BAŞKANLIĞI 1.- Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ Kod
Açıklama
(TL) 03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 9.534.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. GENEL TOPLAM 9.534.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Gelir cetvelini okutuyorum: G E L İ R
C E T V E L İ KOD
Açıklama
(TL) 03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 310.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Alınan Bağış
ve Yardımlar ile Özel Gelirler 9.024.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Diğer
Gelirler 100.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 9.434.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir. Türkiye Adalet Akademisi Başkanılığı 2007 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum: A – C E T V E L İ
(YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 8.440.624,00 - Toplam Harcama : 5.563.552,58 - İptal Edilen Ödenek : 2.877.071,42 BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. (B) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum: B – C E T V E L İ
(YTL) - Bütçe Tahmini : 7.722.000,00 - Yılı Net Tahsilatı : 5.232.652,67 BAŞKAN– (B) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir. Yargıtay 2009
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: 04- YARGITAY 1.– Yargıtay 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ Kodu
Açıklama
(TL) 01 Genel Kamu
Hizmetleri 13.658.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 42.517.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. GENEL TOPLAM 56.175.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Yargıtay 2009
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Yargıtay 2007
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Yargıtay 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum: A – C E T V E L İ
(YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 44.247.515,00 - Toplam Harcama : 41.713.757,32 - İptal Edilen Ödenek : 2.533.757,68 BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Yargıtay Başkanlığı 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir. Danıştay Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: 05 - DANIŞTAY 1.– Danıştay 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ Kodu
Açıklama (TL) 01 Genel Kamu
Hizmetleri 6.218.700 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 46.603.200 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 09 Eğitim
Hizmetleri 102.100 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. GENEL TOPLAM 52.924.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Danıştay 2009
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Danıştay 2007
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Danıştay 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum: A – C E T V E L İ
(YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 35.494.789,00 - Toplam Harcama : 33.197.054,22 - İptal Edilen Ödenek : 2.297.734,78 BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Danıştay 2007
yılı Merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Böylece, Dışişleri Bakanlığı, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği,
Adalet Bakanlığı, Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu,
Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı, Yargıtay ve Danıştay’ın 2009 yılı
bütçeleri ile 2007 yılı kesin hesapları kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, programa göre, kuruluşların bütçe ve kesin
hesapları ile gelir bütçesinin ve 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın maddelerinin oylamasını yapmak için, 24 Aralık 2008 Çarşamba günü saat 11.00’de
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati: 00.18 |
|