DÖNEM: 23 CİLT: 35 YASAMA YILI: 3 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 32’nci
Birleşim 20 Aralık 2008 Cumartesi İ Ç İ N D E K İ L
E R I.
- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ 1.- 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/656) (S. Sayısı: 312) 2.- 2007 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/622, 3/521) (S.
Sayısı: 313) A)
ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI 1.- Çevre ve
Orman Bakanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Çevre ve
Orman Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı B)
ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Orman Genel
Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Orman Genel
Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı C)
DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı D)
DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı E)
ÖZEL ÇEVRE KORUMA KURUMU BAŞKANLIĞI 1.- Özel Çevre
Koruma Kurumu Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Özel Çevre
Koruma Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı F)
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI 1.- Kültür ve
Turizm Bakanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Kültür ve
Turizm Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı G)
DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Devlet Opera
ve Balesi Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Devlet Opera
ve Balesi Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı H)
DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Devlet
Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Devlet
Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı I)
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI 1.- Bayındırlık
ve İskân Bakanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Bayındırlık
ve İskân Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı İ)
TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Tapu ve
Kadastro Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Tapu ve
Kadastro Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı J)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI 1.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı K)
TARIM REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Tarım Reformu
Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Tarım Reformu
Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 11.00’de açılarak altı oturum yaptı. 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/656) (S.
Sayısı: 312) ve 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi’nin (1/622, 3/521) (S. Sayısı: 313) görüşmelerine
devam edilerek; Basın Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğü, Türkiye Bilimsel
ve Teknolojik Araştırma Kurumu, Türkiye Bilimler
Akademisi Başkanlığı, Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı, Sosyal Hizmetler
ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, Özürlüler İdaresi
Başkanlığı, Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü, Kadının Statüsü
Genel Müdürlüğü, Millî Savunma
Bakanlığı, Savunma Sanayii Müsteşarlığı, İçişleri
Bakanlığı, Emniyet Genel
Müdürlüğü, Jandarma Genel
Komutanlığı, Sahil Güvenlik
Komutanlığı, 2009 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçeleri ve 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesapları kabul edildi. Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmında bulunan 315 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın bu kısmın
3’üncü sırasına alınmasına, diğer işlerin sırasının ise buna göre teselsül
ettirilmesine, Genel Kurulun 19 Aralık 2008 Cuma günkü birleşiminde 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın günlük turlarının tamamlanmasından
sonra kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine, bu birleşimde 315 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin
uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi. Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının: 1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96), 2’nci sırasında
bulunan, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun,
Devlet Memurları Kanunu ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu’nun (1/537) (S. Sayısı: 236), Görüşmeleri
Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi. 3’üncü sırasına alınan, Malatya Milletvekili Öznur
Çalık ve 5 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının
Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 34 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları
Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile 190
Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli
Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu’nun (2/346, 2/23) (S. Sayısı: 315) görüşmeleri tamamlanarak,
kabul edildi. Alınan karar
gereğince, 20 Aralık 2008 Cumartesi günü saat 11.00’de toplanmak üzere,
birleşime 23.44’te son verildi.
20 Aralık 2008 Cumartesi BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 11.00 BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN
(Bilecik), Yusuf COŞKUN (Bingöl) BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32’nci Birleşimini
açıyorum. Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. Sayın milletvekilleri, gündemimize göre 2009 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz. Program uyarınca bugün iki tur görüşme yapacağız. Yedinci turda
Çevre ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, Özel Çevre Koruma Kurumu
Başkanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü,
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır. II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri 1.- 2009 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/656) (S.
Sayısı:312) (x) 2.- 2007 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi
ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/622, 3/521) (S. Sayısı: 313) (x) A) ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI 1.- Çevre ve Orman Bakanlığı 2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Çevre ve Orman Bakanlığı 2007
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı B) ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Orman Genel Müdürlüğü 2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Orman Genel Müdürlüğü 2007
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı C) DEVLET SU İŞLERİ GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı D) DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Devlet Meteoroloji İşleri
Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Devlet Meteoroloji İşleri
Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı (x) 312, 313 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 16/12/2008
tarihli 28’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir. E) ÖZEL ÇEVRE KORUMA KURUMU
BAŞKANLIĞI 1.- Özel Çevre Koruma Kurumu
Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Özel Çevre Koruma Kurumu
Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı F) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI 1.- Kültür ve Turizm Bakanlığı
2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Kültür ve Turizm Bakanlığı
2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı G) DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Devlet Opera ve Balesi Genel
Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Devlet Opera ve Balesi Genel
Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı H) DEVLET TİYATROLARI GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Devlet Tiyatroları Genel
Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Devlet Tiyatroları Genel
Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet buradalar. Sayın milletvekilleri, 26/11/2008 tarihli
22’nci Birleşimde bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden
sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin yirmi dakikayla
sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle
ilgili soru sormak isteyen milletvekillerinin, konuşmaların bitimine kadar
şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme
butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp
sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır. Tur üzerindeki konuşmalar bittikten sonra soru sahipleri ekrandaki
sıraya göre sorularını yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi on dakika
içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de on dakika süre verilecektir. Cevap
işlemi on dakikadan önce bitirildiği takdirde geri kalan süre için sıradaki
soru sahiplerine söz verilecektir. Bilgilerinize sunulur. Sayın milletvekilleri, yedinci turda grupları ve şahısları adına
söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Grupları adına, DTP Grubu adına Iğdır Milletvekili Pervin
Buldan, Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Antalya Milletvekili Osman Kaptan, Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz, Edirne Milletvekili Rasim Çakır, Sinop Milletvekili
Engin Altay, Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat;
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kırşehir Milletvekili Metin Çobanoğlu,
Manisa Milletvekili Ahmet Orhan, Mersin Milletvekili Kadir Ural, Antalya
Milletvekili Tunca Toskay; AK PARTİ Grubu adına Hatay
Milletvekili Mustafa Öztürk, Uşak Milletvekili Nuri
Uslu, Batman Milletvekili Ahmet İnal, İstanbul Milletvekili Nusret
Bayraktar, Gaziantep Milletvekili Özlem Müftüoğlu,
Elâzığ Milletvekili Feyzi İşbaşaran, Isparta
Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç, Balıkesir Milletvekili Ali Osman Sali. Şahısları adına, lehinde Van Milletvekili Kerem Altun, Sivas Milletvekili Osman Kılıç, Denizli Milletvekili
Mithat Ekici, Elâzığ Milletvekili Tahir Öztürk,
Kastamonu Milletvekili Hasan Altan; aleyhinde Karaman Milletvekili Hasan Çalış. DTP Grubu adına ilk söz Iğdır Milletvekili Sayın Pervin Buldan’a
aittir. Buyurun Sayın Buldan. (DTP sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi beş dakika Sayın Buldan. DTP GRUBU ADINA PERVİN BULDAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çevre ve Orman Bakanlığı,
Orman Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Devlet Meteoroloji
İşleri Genel Müdürlüğü ve Özel Çevre Koruma Kurumu bütçesi hakkında Demokratik
Toplum Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere huzurlarınızda bulunmaktayım.
Divanı ve siz değerli Parlamento üyelerini saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği gibi dünya bir
krizler dönemine girdi. Gündemde en çok yer bulan, hükûmetleri
seferber eden kriz ekonomik kriz olsa da yaşamsal varlığımızın bağlı olduğu ekolojik kriz de alarm çanlarını çoktan çalmaya başladı.
Hemen hemen bütün bilimsel verilerin desteklediği
üzere yerküre büyük bir hızla felakete doğru sürüklenmektedir. Ekonomik kriz
nedeniyle etekleri tutuşan dünya liderleri, muazzam ekolojik
tehlike karşısında hâlâ yeterli düzeye ulaşamayan zayıf çözümler ortaya
koymaktadırlar. Her ne kadar bu ekolojik krizden nüfus
artışı ve insanların tamamı sorumlu olarak gösterilse de felaketin esas
sorumluları saklanmaktadır. Dünyanın neredeyse yüzde 80’ini oluşturan yoksulların
sera gazı salma olanaklarının ne kadar mümkün olacağı malumunuzdur. Geniş halk
kitlelerinin bu dünyayı zehirleyen silah fabrikaları, çimento ve diğer kimyasal
atıkları bulunan fabrikaları, termik santralleri, atom bombaları, nükleer
santralleri yoktur. Toprağı siyanürle zehirleyen maden ocakları
bulunmamaktadır. Dolayısıyla zehirleyicilerin sahibi olan büyük sermaye
sahipleri ve kirli politikalara sahip siyasi iktidarlar bu felaketin esas
sorumlularıdır. Doğa, dünyayı yönetenler tarafından acımasız bir şekilde
sömürülmektedir ve sonuç olarak da ekolojik kriz
günbegün daha da derinleşmektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde ise Hükûmet üyeleri söz birliği yapmış, krizlerin bizi teğet
geçeceğini öne sürüyorlar. Başbakan ekonomik krizin bizi etkilemeyeceğini
söylüyor, çevre ve ormanlarımızdan sorumlu Sayın Bakan da küresel ısınmanın
bizi etkilemediğini beyan ediyor. Türkiye’de son yıllarda ileri düzeyde
genişleyen yoksulluk, ekonomik krizin varlığını söze bırakmıyor. Diğer yandan,
duymayan kalmadı, ülkemiz küresel ısınmanın birinci derecede etkisi alanındadır
ve bu etkiyi sarsıcı bir şekilde yaşamaya başlamıştır. Peki, ya Sayın Çevre ve
Orman Bakanımız bilmiyor mu ki Bangladeş’i seller yıkarken ülkemiz kuraklıktan
kavrulmaktadır. Ağrı, Cilo, Süphan
ve Kaçkar’da buzullar hızla eriyor. Muş’ta, Konya’da, Çukurova’da kuraklık
sonucu en verimli ovalarımız çölleşmeye yüz tuttu. İstanbul, son on yılda
verimli arazilerinin yarısından fazlasını yitirdi. Sulak alanlarımızın büyük
bir bölümü yok oldu. Akşehir Gölü tamamen kurudu. Barajlarımızın doluluk oranı
her yıl daha fazla düşüyor. İşte bütün bu felaketlere ülkemiz şimdiden maruz
kalırken Sayın Çevre ve Orman Bakanı bunları bilmiyor mu? Kuşkusuz biliyordur
fakat durumdan sorumluluk üstlenmek yerine halka başka masallar anlatılması
tercih ediliyor. Zira, Türkiye'nin hâlâ ciddi bir
çevre politikası bulunmamaktadır. Mevcut çevre politikaları cılız koruma
anlayışı ile sınırlı kalmıştır. Ülkemizin çevre konusundaki politik hattını
Avrupa Birliği uyum süreci belirlemesine rağmen, bugüne kadar yayımlanmış olan
Avrupa Birliği ilerleme raporlarını bir bütün olarak değerlendirdiğimizde,
Türkiye'nin çevre konusunda ilerleme kaydetmediği görülmektedir. Türkiye, OECD ülkeleri arasında kentsel atık sıralamasında birinci.
Türkiye kentleri hava kirliliği konusunda gelişmiş ülkeleri bile geride
bırakıyor. Türkiye’de sanayi tesislerinin yüzde 98’inde, turizm tesislerinin
yüzde 81’inde atık arıtma tesisi bulunmuyor. 3.227 belediyenin ise sadece
170’inde atık arıtma tesisi bulunuyor. Türkiye’de çevre sorunlarına yönelik bütünlüklü bir bakış açısının
olmayışı çevre yönetim sisteminin olmadığını göstermektedir. Siyasi iktidarın
çevre ile ilgili kaygıları bulunmamaktadır. Çevresel gereklilikler diğer sektör
politikalarıyla entegre edilmemektedir. Çevresel
altyapı yatırımlarına ayrılan kaynaklar ise oldukça sınırlıdır. Çevre
politikalarının oluşum ve karar alma süreçlerine toplumun diğer kesimleri dâhil
edilmemekte, çevresel veri ve bilgi edinme sistemleri yetersiz düzeydedir. Bütün
bunlar, çevre ve doğal varlıkların tahribatına hız kazandırmaktadır. Değerli milletvekilleri, küresel iklim değişiminin yanı sıra
siyasi iktidardan kaynaklanan basiretsizlikler, ülkemizde çevresel yıkımın bir
diğer nedenini oluşturmaktadır. Hükûmetin ülkemizin
doğal ve tarihî varlıklarını koruma noktasında en ufak bir kaygısı yoktur.
İzlenmekte olan yanlış enerji politikaları ülkemizi kirletmekte, tahrip
etmekte, varlıklarımızı yok etmektedir. Türkiye bugün için dünyayı kirletme
konusunda en hızlı ilerleyen ülke konumundadır. İklim Değişimi Ulusal
Bildirimi’ne göre, sera gazı üretiminde lider olan ülkemizde, 1990 ile 2004
yılları arasında enerji sektöründen kaynaklı sera gazları emisyonları
132,1’den 227,4 karbondioksit eş değerine ulaştı. Çevre ve Orman Bakanlığı
yayınlamış olduğu Çevre Durum Raporu’nda hâlen üç dört yıl öncesinin
rakamlarıyla Türkiye’de elli sekiz adet çimento fabrikası olduğu ve toplam
kapasitenin 43 milyon ton/yıl olduğu bildirilmektedir. Hâlbuki son iki yılda
Çevre Bakanlığı tarafından onaylanan ÇED raporları ve hâlen ÇED süreci devam
eden fabrikalarla mevcut kapasite yaklaşık 3 katına çıkartılmaktadır. Benzer
bir durum termik santrallerde de söz konusudur. Çimento fabrikaları ve termik
santrallerdeki bu artışa inanılmaz bir emisyon artışı
Türkiye’yi de beklemektedir fakat Çevre Bakanlığı ve Hükûmetin
pek çok resmî belgesinde bu durum görmezden gelinmekte, kamuoyu
aldatılmaktadır. Santral çöplüğüne dönen ülkemizde bulunan mevcut termik
santraller âdeta ölüm kusmaktadır. Çevre mevzuatınca metreküpte 100 miligram
olması gereken toz, kül emisyonu bu santrallerde 100
miligramın katbekatından daha fazladır. Silopi’de bulunan termik santralin imar
planları ile il özel idaresi tarafından iptal edilmesine rağmen şu anda bir
kaçak yapı statüsünde olan işletme hâlen faaliyetlerine devam edebilmektedir.
Bu santralden çıkan kimyasal atıklar doğrudan tarım arazilerine karışmaktadır.
Silopi Termik Santrali nedeniyle bölgede kanser ve solunum hastalıkları başta
olmak üzere birçok hastalıkta ve özürlü çocuk doğumu ve düşüklerde büyük
artışlar baş göstermektedir. Santrallerin yaydığı zehir, bölgenin tek geçim
kaynağı olan tarımdan sağlanan verimi yüzde 50 oranında düşürmüştür. Afşin
Elbistan Termik Santrali, tam yirmi iki yıldır baca gazı arıtmasız çalışmaktadır.
Bu santrallerin yarattığı radyoaktif kirlilik Çernobil’den tam 49 kat daha
fazla, bölgede hasta oranı 5 katını geçmiş durumda. Tarımın bitmesi ve
hastalıklarda meydana gelen artış insanları göçe zorlamaktadır. Yine, Çatalağzı
Termik Santrali de baca arıtmasız çalışmakta, çıkan atıklar arıtılmadan
doğrudan Karadeniz’e dökülmektedir ve daha birçok termik santral bu şekilde
doğayı olduğu kadar halk sağlığını da bozmakta, Çevre ve Orman Bakanlığı bu
olanlar karşısında sadece seyirci kalmaktadır. Diğer yandan, ülkemizin yer altı zenginlikleri yabancı şirketlere
peşkeş çekilirken bu çalışmalar sırasında çevreye verilen zararlara tamamen göz
yumulmaktadır. Ülkemizde Çevre ve Orman Bakanlığının verdiği bilgiye göre, tam
82 tane yabancı maden arama şirketi bulunmaktadır. Türkiye, 780 bin
kilometrekarelik bir alana sahipken altın şirketlerine verilen ruhsat alanı 455
bin kilometrekareyi kapsamaktadır. Altın çıkarılırken kullanılan siyanür liçinin doğaya verdiği zararları göz önüne alacak olursak
ülke topraklarının yarısından fazlasının yabancı şirketler tarafından
zehirlendiğini söyleyebiliriz. Bergama’da, Kazdağları’nda, Munzur’da,
Uşak Eşme’de içme suları zehirleniyor, ormanlar kesiliyor, hava zehirleniyor,
yörede yaşayan insanlar kimyasal atıkların etkisine maruz bırakılıyor. Sadece Çevre ve Orman Bakanlığının bu faaliyetler karşısındaki tutumu
vahimdir. Eşme’deki madenin faaliyetleri zararlı görülüp Danıştay tarafından
durdurulmasına rağmen Çevre ve Orman Bakanlığının Uşak Valililiğine gönderdiği
yazılı talimatla madenin açılması istenmiştir. Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmeti
aynı yağmayı Hasankeyf’te, Allianoi’de yapmak istemektedir.
Yatırım yapıyorum iddialarıyla bu ülkenin tarihi sulara gömülmek isteniyor.
Yatırım bir ülkeyi ileriye taşımak için yapılır. Tarihsel, doğal varlıklarımızı
yok ederek bu ülkeyi kalkındıramazsınız. Sayın Başbakan bu kirli yatırımları
ülkeyi muasır medeniyetler seviyesine yükseltmek amacıyla yaptığını iddia
ediyor. Sayın Başbakanın sahip olduğu medeniyet anlayışı, Mehmet Akif Ersoy’un
ifade ettiği gibi, tek dişi kalmış canavardan başka bir şey değildir. Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu
ise Hasankeyf’te baraj yapımını bölücülerin istemediğini öne sürmektedir. Sizin
politikanız bellidir Sayın Bakan. Ne zaman kirli işlere kalkışsanız, hesabını
veremeyeceğinizi bildiğiniz yanlışlarınızı söyleyenleri bölücülükle
suçlarsınız. İnsanlığın yüce değerleri size o kadar uzak ki bu değerlere sahip
çıkanları bölücü addedip milliyetçiliğin nimetleriyle kendinize yol açmayı
umuyorsunuz. Size ve Hükûmetinize göre insan
haklarını savunanlar bölücü, barış isteyenler bölücü, halkın haklarını
savunanlar bölücü, memur bölücü, esnaf bölücü, çiftçi bölücü. ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
– Öyle bir şey demiyoruz. Öyle bir şey yok. PERVİN BULDAN (Devamla) – Ve en sonunda ülkesinin taşına
toprağına, tarihine sahip çıkanları da bölücü olarak addettiniz Sayın Bakan.
İsterseniz size hatırlatalım: Siz çevre ve ormandan sorumlu Bakansınız. Sizin
göreviniz ise ülkemizin doğal varlıklarını korumak. Siz sadece bunun için
varsınız, talancılığa kılıf uydurmak için değil. Hasankeyf için Başbakanın
söylediklerini tekrar etmek sizi iyi bir Bakan yapmaz. Başbakan kendince en iyi çevreci lafı Hakkâri’de yaptı,
Şemdinli’de bombalanan dükkânlara su götürdüğünü söyledi. Ülkemin bu acılı
bölgesinde sivil halkımızın dükkânlarına devlet görevlilerince bomba atılıyor,
canları, malları yağmalanıyor, bu katiller hiçbir cezaya çarptırılmıyor, Sayın
Tayyip Erdoğan oraya gidip bu halkın gözünün içine baka baka
“Size hizmet ettim, bombalanmış dükkânlarınıza su götürdüm.” diyor. Şemdinli
devlet görevlilerince bombalanırken “Sonuna kadar gideceğiz.” diyen Başbakan
dosyayı rafa kaldırdı, katilleri mükâfatlandırdı. Şimdi Hasankeyf konusunda
Çevre Bakanı “Başbakan söz vermiş, Hasankeyf’e bir şey olmayacak.” diyor. Böyle
söze kim güvenir? Başbakanın verdiği sözleri ne kadar tuttuğu ortada, sizin ne
kadar koruyucu olduğunuz da bellidir. Sayenizde ormanlarımız da talan
edilmekte, ülkemizin her yıl ciğerleri yanmaktadır. Ormanlar için yangın ve
işgal anlamına gelen 2/B’lerle ilgili yasal
hazırlıkları siz yaptınız. Antalya’nın en gür ormanlarına sahip Belek’te beş
bin ağaç kesildi ve siz sadece seyrettiniz. Türkiye’de orman yangınları 2006 yılına göre 2 kat arttı ki bu
orana Doğu ve Güneydoğu Bölgemizde güvenlik gerekçesiyle yakılan ormanlar dâhil
değildir. Bu sene de aynı şekilde yine. Operasyon bölgesinde çıkan orman
yangınları bölgede yıllardır yaşanmaktadır. Tabii, Çevre ve Orman Bakanı Sayın Eroğlu bu yangınların olmadığını ifade etmektedir. Orman
yangınlarına müdahale ve yanan ağaçların yerine ağaçlandırma yapılması
noktasında ülkemiz bizzat Çevre Bakanının kendisi tarafından bölünmektedir,
ülkenin doğusu kendi kaderine terk edilmektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP Hükûmeti
enerji ihtiyacı gerekçelerini öne sürerek Türkiye’yi çok tehlikeli bir nükleer
maceraya sürüklemektedir. Nükleer enerji pahalı ve risklidir. Ülkede her gün gün yüzüne çıkmış onlarca tehlikeli atık varilleri çözüme
kavuşturulamamışken nükleer atıkların ne yapılacağı çok önemli sorundur. Kaldı
ki nükleer enerji nükleer silahlanmanın arifesidir. Oysa bir başka seçenek
mümkündür. Türkiye, yaşanılabilir bir dünya ve ülke için gerekli olan
alternatif enerji kaynaklarına sahiptir. Enerji Bakanlığının hazırlatmış olduğu rüzgâr atlası Türkiye'nin
rüzgâr enerjisi kapasitesinin tahmin edilenden 5 kat fazla olduğunu
göstermiştir. Türkiye, 31.500 megavatlık jeotermal potansiyeli ile dünyanın
7’nci, Avrupa’nın ise 1’inci ülkesi konumunda. Yıllık güneşlenme süresi iki bin
altı yüz kırk saat olan Türkiye, potansiyelinin yüzde 5’ini bile kullanamıyor.
Oysa ülkemiz 80 milyon ton petrole eşdeğer güneş enerjisi potansiyeline sahip.
Bu nedenle temiz enerji kaynaklarına yapılacak yatırımlar hem ülke ekonomisine
hem insanlarımıza ve hem de çevre sağlığına büyük katkılar sunacaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi su yaşamsal
bir öneme sahiptir ve vazgeçilmezdir. Üretilmesi ya da yerine bir başka şeyin
konulması olanaksızdır. Bu nedenle yeryüzündeki her canlı su üzerinde
vazgeçilemez, devredilemez eşit bir doğal hakka sahiptir. İşte bu nedenle de
suyun kamusal bir önemi vardır. Bugün su üzerine özelleştirme çabalarının
yoğunlaşması insanların yaşam haklarının onlara satılması anlamına gelmektedir.
Su konusunda ülkemizde bulunan basiretsiz su yönetimi su sıkıntılarına
kaynaklık etmekle beraber suda özelleştirme yoluna doğru gidildiğine de işaret
etmektedir. Ülkenin bütün varlıklarını satmakta sınır tanımayan AKP Hükûmeti akarsularımızı dahi satışa çıkarmayı
planlamaktadır. Bu noktada Beşinci Dünya Su Forumunun İstanbul’da yapılması
oldukça anlamlıdır. Devletin görev ve sorumluluklarının önemli bir bölümünden
vazgeçmek istemesi, bu görev alanlarını özel sermayeye açması, elli üç yıllık
bir kurum olan ve ülkemize çok önemli katkılar sağlayan DSİ’yi
de etkilemiştir. Su yönetiminde yılların birikimine sahip olan Devlet Su
İşlerinin tasfiyesine start verilmiştir. AKP İktidarı döneminde DSİ bölge müdürlerinin yüzde 120’si, daire
başkanlarının yüzde 100’ü, şube müdürlerinin yüzde 87’si, mühendis olarak görev
yapan 270 personelin büyük bir çoğunluğu sürgün edilmiştir, yönetici konumunda
görev yapan personelin yüzde 74’ü değiştirilmiştir. DSİ genel teşkilatında
genel idare hizmetleri ve teknik hizmetler sınıfından olmak üzere toplam 2.260
personel emekli edilmiştir. Görevlerinden alınan, yerleri değiştirilen ve emekliye
zorlanan personel sayısı ise 3.171’dir. Anlayacağımız, AKP İktidarı DSİ’de politik bir kadrolaşmaya giderek DSİ’nin
beynini almıştır. Devlet yatırım bütçesinin yaklaşık dörtte 1’ini kullanarak hizmet
veren DSİ, yapılan yasa ve anayasa değişiklikleriyle genel bütçeye dâhil
edilmiş, temel görevlerinden uzaklaştırılmıştır. Önceki yıllardan kalan
projelerin tamamlanması için DSİ Genel Müdürlüğüne yedi yıllık bir süre
tanınarak bu alandaki özelleştirmenin alanı açılmıştır. AKP İktidarı döneminde
DSİ tarafından sadece 513 megavat HES potansiyeli yaratılmış, bu da zaten
önceki dönem hükûmetlerinin projeleriyle mümkün
olmuştur. Diğer yandan, şehir sularının DSİ’den
alınarak yerel yönetimlere verilmesi, su yönetimini baltalamıştır. Başta büyük
kentlerimiz olmak üzere suyun dağıtımında ve daha da önemlisi halka sağlıklı su
eriştirilmesi noktasında ciddi sıkıntılar ortaya koymuştur. Ülkemizin
başkentinde dahi vahim bir su sorununun yaşanması, ülkemizin su politikasının
ne düzeyde olduğunu gözler önüne sermektedir. Ankara’da çeşmelerden âdeta zehir
akmaktadır. Ankara Büyükşehir Belediyesi Ankara suyunu birinci kaliteden ikinci
kaliteye düşürmüş, sodyum, sülfat ve klorür değerlerini sınır değerlerine
çekmiştir. Onlarca köy ve kentin kanalizasyon ve yüzlerce fabrikanın endüstriyel
atıklarını taşıyan Kızılırmak suyu ile ilgili yayınlanan raporlarda Ankara’ya
ulaştıktan sonra suda ya mikrobik durumlar tespit edilmiş ya da aktif klor
miktarı sınır değerinin üzerinde bulunmuştur. Gökçek’in bu konuda kendisine
düşen bir sorumluluk bulunmadığını söylemesi, açıklamadan halka gizlice
arsenikli su içirmesi ise tam bir aymazlık örneğidir. Değerli milletvekilleri, son verilere göre Türkiye’de kişi başına
düşen kullanılabilir su miktarı yıllık 1.500 metreküptür. Dünya su tüketiminin zaten
gerisinde olan ülkemizde nüfus artışıyla beraber 2030 yılında bu miktar bin
metreküpe düşecektir, tabii mevcut kaynaklarımız tam olarak korunabilirse.
Fakat ülkemizde şebeke suyuna verilen 6 milyar ton suyun 3 milyar tonunun
musluklara varmadan sızıntılarda kaybolduğunu düşünecek olursak durum pek de iç
açıcı görünmemektedir. Suyun Mersin’de yüzde 65, Ankara’da yüzde 58, İstanbul’da yüzde 35
ve İzmir’de ise yüzde 44’ü kayboluyor. Yıllık 501 milyar metreküp düşen
yağışların 274 metreküpü buharlaşıyor. Oysa içme suyu şebekesindeki kaybın
sadece yüzde 20 azaltılması hâlinde bile 1,8 milyar ton su halkın kullanımına
sunulabilir. Sadece kaçak su kullanımı ve sızıntıların engellenmesi ile
İstanbul ve Ankara’nın iki yıllık su ihtiyacı karşılanabilir. İşte tüm bu
nedenlerle, su yönetimi konusunda hiçbir politikası olmayan AKP Hükûmetini, ivedilikle bir yönetim birimi oluşturmaya ve
halkın yararı gözetilerek su politikaları oluşturulması ve gerekli önlemlerin
alınması noktasında göreve çağırıyoruz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; savaş en büyük ekolojik yıkımdır. Savaş sadece meydana gelen ölüm ve
yaralanmalarla değil, meydana getirdiği yıkıcı hasarlarla da çevresel yıkıma
neden olur. Birleşmiş Milletlere göre bugün yaşanan hava kirliliği, toprak
kirliliği, yer altı ve yer üstü su kaynakları kirliliği, tehlikeli atıklar gibi
çevre sorunlarının yüzde 34’ü savaşlar ve savaş hazırlıklarından
kaynaklanmaktadır. Ülkemizde otuz yıldır yaşanmakta olan savaş ortamı da toplumsal ve
ekolojik yıkıma neden olmuştur ve olmaya da devam
etmektedir. Her operasyonda, her çatışmada binlerce can yitirdik. Nükleer
yakıtla çalışan savaş uçaklarının her uçuşunda havaya yüz binlerce yıl yok
olmayacak kimyasal atık bırakılmaktadır. Bir F-16 savaş uçağının bir saatlik
uçuşunda, ortalama bir araba kullanıcısının iki yıllık yakıtı harcanarak hava
muazzam bir şekilde kirletilmektedir. Dağa, taşa bırakılan her bomba havayı ve
toprağı zehirlemektedir. Ülkemizde sürekli düzenlenen
operasyonlarda uçaklardan atılan her bomba patladığında 3 bin ile 5 bin derece
arasında bir sıcaklık yaratılıyor ki bu bölgedeki canlılarla beraber toprağın
alt katmanlarının da kavrulmasına neden oluyor ve bu toprağın işlenebilmesi
için bombalandıktan sonra en az bin beş yüz ile yedi bin dört yüz yıl arası bir
sürenin geçmesi gerekiyor. Operasyonlar sırasında kullanılan modern silahlar aynı zamanda
tahrip güçleri kadar içerdiği kimyasallarla da öldürücüdür. Hâlâ temizlenmeyen
binlerce kara mayını her yıl onlarca çocuğumuzun canını almakta, sakatlanmalara
neden olmaktadır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Konuşmanızı tamamlar mısınız efendim. PERVİN BULDAN (Devamla) – Bu savaş 40 ile 100 bin arasında insanın
canına mal olurken göçe zorlanan insanlarla beraber 5 milyon civarında insan
savaşın etkilerine maruz kaldı. Binlerce insanın göç ettiği iller de bu
göçlerin olumsuz etkilerini yaşamaktadır. Sayısı trilyon dolarla ifade edilen
ekonomik maliyet ise cabası. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; atom bombasının insanlığa
verdiği zararı hiçbir düşünce, hiçbir ideoloji ve hiçbir tarikat vermemiştir.
Hiroşima’da hâlâ çiçekler açmıyor. Hiçbir savaş geride güzellikler bırakmaz
çünkü savaş yoksulluktur, savaş sefalettir, savaş bir insanlık ve çevre
suçudur. İşte bu nedenle öncelikli olarak ülkemizde acil olarak silahların
susturulacağı politikaların devreye sokulması gerekmektedir. Temiz bir
toplumun, temiz bir çevrenin öncelikli koşuludur barış. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Buldan. Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Tunceli Milletvekili
Şerafettin Halis. Buyurun Sayın Halis. (DTP sıralarından alkışlar) Süreniz on beş dakika. DTP GRUBU ADINA ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi hakkında Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Sizleri saygıyla selamlıyorum. Bundan tam otuz yıl önce bugünlerde gerçekleşen ve 121 Alevi
insanının katline sebep olan müsebbipleri ve Maraş katliamını kınıyorum.
Ayrıca, Alevi haklarının dillendirildiği bu süreçte İstanbul’da camilere
yönelik kundaklama girişimlerini, farklı inanç topluluklarını birbirine
düşürmeyi amaçlayan karanlık odakların işi olduğuna inanıyor, şiddetle
lanetlediğimin bilinmesini istiyorum. Sekiz yıl önce yine bugünlerde
cezaevlerinde siyasi tutsak ve hükümlülere yönelik “Hayata Dönüş” adı altında
yapılmış olan cinayeti de yine burada kınadığımı bilmenizi istiyorum. Değerli milletvekilleri, bir ülkeye kimlik kazandıran unsurların
başında doğal ve tarihsel değerler gelir. Bin yıllardan bu yana çeşitli
uygarlıklara beşiklik etmiş Anadolu ve Mezopotamya topraklarından Sümerler,
Hititler, Asurlar, Medler, Persler ve daha birçok
kültürler geldi geçti. Hâliyle bu kültürlerin izleri, uygarlıkların izleri
bizim kültürümüze de yansıdı. Böylece tarihin derinliklerinden beslenerek gelen
kültürlerin ve dönemin öneminin de ne olduğu açığa çıkmış oluyor. Kültürel
hakların insan haklarının bütünleyici bir parçası olduğu günümüzde tüm
kültürlerin kendisini ifade edebilmesi, çağdaş ve hukuk devleti olmanın da bir
gereğidir. Bakan Sayın Ertuğrul Günay’ın 2008 yılı
bütçe görüşmelerinde, “Kültürel zenginliklerimizin tanıtılmasını,
çeşitliliklerimizin ulusal kültürümüzün bir parçası olduğuna yönelik anlayışın
toplumsal düzeyde yaygınlaştırılmasını sağlamak hedefimiz olacaktır.” sözleri
son derece önemlidir ancak asıl önemli olan, bu yaklaşımın pratikte de yaşam
buluyor olmasıdır. Değerli milletvekilleri, bugün Kürt kültürüne yönelik tüm baskı ve
kısıtlamalara rağmen çalışma yürüten pek çok sivil toplum kuruluşu, yayınevi,
enstitü, kültür merkezi, müzik yapım firmaları ve basın organı bulunmaktadır.
Kürt kültür çalışmaları adına bu alanlarda son yıllarda ciddi gelişmeler
kaydedilirken Kültür ve Turizm Bakanlığının teşvik edici yanına
rastlanmamıştır. Bunun en temel nedeni hâlen Kürt dili ve kültürü üzerinde
yasal bir güvencenin olmaması ve statüye kavuşturulmuş olmamasıdır. Teşvik bir yana, Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkililerince
İsviçre’de düzenlenen bir sanat festivalinde, “Gitmek” adlı film sansürlenmek
istendi. Bu sansürün gerekçesi, “Bir Türk kızı bir Kürt gencine aşık olamaz.” şeklinde ifade edildi. Tabii, bu trajikomik
olayı daha sonra Bakan Sayın Ertuğrul Günay, filmin galasına da katılarak, “Aşkın dili, dini ve ırkı yoktur.”
diyerek mesaj verip bir telafi yoluna gitti. Biz benzer girişimlerin Kürtlere,
Alevilere ve diğer azınlıklara yönelik bütün haksızlıklar noktasında da telafi
edilmesini talep ediyoruz. Tabii, bu ülkede yaşayan farklı kimlik ve kültürlerden gelen halkları
küçümsemek, yok saymak, yaptıkları sanatı yok saymak, tahammülsüz yaklaşmak,
kültürel etkinliğini yasaklamak Türkiye'nin demokratik değerlerine vurulan
darbe olacaktır. Değerli milletvekilleri, son günlerde üzerinde yoğun olarak
tartışılan TRT’nin Kürtçe televizyon kurma çalışmaları önemsenmelidir. Bu önemi
ancak Kürt dilini ve kültürünü bilimsel ve kimliksel bir yaklaşımla ele alarak
anlamlı kılabiliriz. İşin ilginç yanı devlet Kürtçe yayına başlıyor ama
Kürtlerin adı resmen yok, dili resmen yok, kimliği resmen yok. Hiçbir yasada
Kürt kimliği ve Kürt dilini güvenceye alan bir ibareye rastlamak mümkün değil. Mademki bu ülkede, artık, bir Kürt dilinin varlığı kabul ediliyor
-ki bu kabul edilmese devletin televizyonunda yayın yapan bir kanal kurulmazdı-
öyleyse Kültür ve Turizm Bakanlığının, Kürt halk şarkılarının, şiir, masal,
mâni, tekerleme gibi sözlü ve yazılı edebiyat ürünlerinin derlenip yayınlanması
ve sistematik bir biçimde saklanmasının esas alındığı Kürt dili ve kültürünü
geliştirme akademisi kurulması yönünde bir olanak sunması gerekmektedir, her
şeyden önce de anayasal güvenceye kavuşturulması tabii. Değerli milletvekilleri, Türkiye’de var olan kültürlerin anayasal
güvenceye alınması Alevi kültürü için de önem taşımaktadır. Alevi kültürünün
gelişmesi, tanınması ve Alevilerin eşit yurttaşlık hakları yönündeki
taleplerine Kültür ve Turizm Bakanlığı yine Alevi araştırmalarını hayata
geçirecek bir Alevi akademisi kurma çalışmasıyla da cevap olabilir. Ayrıca,
talepler arasında bulunan, 35 insanın diri diri
yakıldığı Madımak’ın ibret ve utanç müzesi yapılması çalışmasının başlatılması
da güven açısından anlam ifade edecektir. Aleviliği sadece bir dinsel inanç
öğretisi olarak değil, zengin bir Anadolu Mezopotamya kültürü ve yaşam
felsefesi olarak anlamak ve algılamak gerekmektedir. Değerli milletvekilleri, toplumların gelişmesinde ve kimlik
sağlamasında tarihî ve doğal zenginliklerin öneminin yadsınamaz olduğu
günümüzde sizlere biri on bin yıl öncesinden günümüze kalan bir tarih hazinesi
Hasankeyf’i, diğeri ise bir doğa harikası, millî park olan Munzur Vadisi’nin
hangi zihniyetle sulara nasıl boğdurulmak istendiğini özetlemeye çalışacağım. Gelişmiş sosyal devletlerde yönetimlerin amacı yurttaşın
ihtiyaçlarına göre hizmet biçimlendirmektir. Bu hizmetler biçimlendirilirken
kamuoyunun tepkilerini esas alır, bahanelere ve gerekçelere sığınmazlar; millî
çıkarlar adına içte ve dışta yapay düşmanlar yaratarak demokrasilerini askıya
almazlar yani bizde olmayanı yaparlar. Bugüne kadar düşmansız yaşanılmayan ülkemizde
yapılan haksızlık ve ihlaller hep hassasiyetlere sığınarak yapıldı. Her zaman,
devleti ve devletin çıkarlarını tehdit altında tutan düşmanlar var edildi.
Dolayısıyla, çoğu kez demokratik hak ve özgürlüklerden dem vurmak düşmana
hizmet etmekle eş anlamlı değerlendirildi. Her alanda olduğu gibi kültürel ve
doğal varlıkların yok edilmesi istenince de yine her zamanki hassasiyetler
devreye giriyor: Düşmanlar, teröristler. Başbakan Sayın Erdoğan geçen haftalardaki bir grup toplantısında
aynen şöyle diyor: “Teröristler Munzur Barajı’nı neden istemiyor? Teröristler Ilısu Barajı’nı neden istemiyor? Hasankeyf ortadan
kalkacakmış. Yalan. Denize nazır bir Hasankeyf yaratılacaktır.” Denize nazır
bir Hasankeyf nasıl yaratılacaktır, bilinmiyor ancak denize boğdurulmak istenen
bir Hasankeyf olduğu herkes tarafından biliniyor. Bilinen bir şey daha var ki bu barajları istemeyen yalnız
Türkiye'de ve bölgedeki insanlar değil, tüm dünyada insanı, tarihi ve doğayı
seven milyonlarca insanın da olduğudur. Bundandır ki Almanya Ekonomik İş
Birliği ve Gelişim Bakanlığı, Almanya, Avusturya ve İsviçre hükûmetlerinin,
Ilısu Barajı Projesi’ne bağladıkları kredileri geri
çekeceklerine dair Türkiye'ye uyarıda bulundu. Şimdi, Ilısu Barajı’yla yok edilmek
istenen Hasankeyf’e bir bakalım. Bölge, çağlar öncesinden bu yana medeniyetlere
beşiklik etmiş, dolayısıyla İslam öncesinin ve İslam sonrasının kültürel
değerlerini bir arada bugüne kadar taşıyabilmiştir. Bu bölge, tarih boyunca
Anadolu ve Mezopotamya toprakları arasında geçiş sağlayan bir köprü görevi
görmüştür. Ilısu Barajı tamamlandığında, göl hacmi
bakımından Türkiye'nin ikinci büyük barajı olacak. Tarihî iki yüz on beş
yerleşim yeri sular altında kalacak, bu yerler arasında Mezopotamya
uygarlığının günümüze kalan tek tanığı olan Hasankeyf de. Tarih ve kültür
açısından değeri biçilmeyen on bin yıllık kültür mirası, kazanılması bir daha
olanaklı olmayacak şekilde yok olup gidecektir. Oysaki 2007 yılında, Başbakan Sayın Erdoğan’ın Topkapı Sarayı
Kutsal Emanetler Bölümünün açılışında söyledikleri hâlâ hafızalardadır. Sayın
Erdoğan, o gün “Tarihî mirasınızı kaybederseniz, Allah korusun, ülkenizin,
yurdunuzun tapusunu kaybedersiniz, bir daha geri kazanamazsınız, işte esas
felaket bu olur.” demişti. Tabii, şimdi soruyoruz: Acaba Sayın Başbakan
Hasankeyf’i ülkenin bir parçası olarak görmek istemiyor mu? Oradaki binlerce
yıllık tarihî zenginliği bu ülke için bir miras olarak kabul etmiyor mu? Kaldı
ki çağdaş bir kafa yapısı açısından bakıldığında, tarihî, kültürel varlıklar
dünyanın neresinde olursa olsun korunmaları gerekmez mi? Değerli milletvekilleri, bizde Kültür ve Tabiat Varlıkları
Kanunu’na göre, “Taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının muhafazaları veya
tarihî çevre içinde korunmalarında etkinlik taşıyan korunması zorunlu olan
alanlardır.” denmesine rağmen, bir tarih ve kültür hazinesi olan Hasankeyf yok
ediliyor yani suç işleniyor. İnsanların tepkilerine rağmen, işlenen bu kültür
ve tarih cinayetine bizlerin suskun tanıklığı cinayete ortak olmak anlamına
gelmektedir. Binlerce yıllık değerlerin toplamı, bir daha kazanılması olanaksız
olan Hasankeyf’i ömrü elli yıl olan barajlara kurban vermeyelim. Yine, AKP Hükûmetinin Kültür ve Turizm
Bakanlığının sözcülerinin Hasankeyf kalıntılarını taşımaktan veya aslına uygun
kopyalarını yapmaktan bahsetmeleri ve bunu çözümmüş gibi insanlarımıza
sunmaları da hayret verici. Türkiye’de kültür ve turizmi geliştirici sorumlu
kişilerin görevleri kopyalar yaparak halkı ve kamuoyunu kandırmak değil, bu
kültürel ve tarihsel değerler hazinesi yerleşim yerine sahip çıkarak yeni
nesillere gurur duyacakları ülke bırakmak olmalıdır. Değerli milletvekilleri, Tunceli il sınırları içerisinde bir millî
park var, Munzur Vadisi Millî Parkı. Korunması birinci derecede önem arz eden
bir doğa harikası, ancak bugün sulara boğdurulmak isteniyor. 42 bin hektarlık
bir alana sahip, 1975 yılında millî park olan Munzur Vadisi, dünyada bitki
örtüsüyle çok zengin bir alan olduğu kadar üzerinde barındırdığı diğer
canlıların çeşitliliğiyle de büyük bir zenginliğe sahiptir. Munzur Vadisi Millî
Parkı florasında 1.518 çeşitli bitki kayıtlı olup
bunlardan 43 çeşidi bu bölge -yani Munzur Dağları- 227 çeşidiyse Türkiye
endemik türlerinden oluşmaktadır. Millî Parklar Kanunu’nun 14’üncü maddesine
göre, “Bu kanun kapsamına giren yerlerde tabii ve ekolojik
denge ve tabii ekosistem değeri bozulamaz, yaban hayatı tahrip
edilemez.” Kanun böyle dese de Nil Nehri üzerinde sadece bir baraj varken Mısır
gibi bir ülke enerji sıkıntısı yaşamazken, Tunceli gibi küçücük bir kentin can
damarı olan Munzur suyu üzerinde sekiz barajın inşa edilmesini anlamak çok zor.
Durum böyle olunca, bu barajların ekonomik amaçla yapıldığının da
inandırıcılığı ortadan kalkıyor. 1931 yılında da askerî çevrelerin Hükûmete
rapor olarak sunduğu, bugünkü adı Tunceli olan Dersim’in
lağvedilmesi için vadilerin suyla doldurulması projesinin gecikmiş bir
uygulaması olarak karşımıza çıkıyor. Şöyle ki barajların yapılması hâlinde, her
şeyden önce bölgedeki iklimde önemli değişiklikler yaşanacak; bölgede bugüne
kadar görülmemiş bakterilerin ve hastalıkların ortaya çıkmasına neden olacak.
Kar sularıyla beslenen bir su kaynağı olan Munzur Nehri, suyunun azalması hatta
tümden yok olması tehlikesiyle karşı karşıya kalacak. Barajlarla birlikte
bölgenin ekolojisinde, dolayısıyla ekosisteminde bir
değişiklik yaşanacak, çok zengin olan bitki florası içinde yalnızca bu bölgeye
özgü 43 çeşit endemik bitkiyle beraber birçok bitki türü de yok olacaktır. Yine aynı nedenden ötürü bölgedeki diğer canlı türlerinde yok
olmalar baş gösterecek, yaban hayatı son bulacaktır. Her şeyden önemlisi de
bölgede demografik bozulmalara yol açan, sonu acı olan göçler yaşanacaktır.
Bunlar, tarafımdan değil, uzmanlarca öngörülen sonuçlar. Bölge insanının tümden karşı olduğu barajların yapımından
vazgeçmek, sonradan telafisi olanaklı olmayan bir hatadan vazgeçmek olacaktır. Değerli milletvekilleri, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kanunu’na göre sit alanı olmayan Munzur Vadisi’nin özellikleri itibariyle sit
alanı statüsüne kavuşturulması bir gerekliliktir hatta zorunluluktur.
Tunceli’de yapımına başlanan Munzur Vadisi Barajlar Projesi, ekonomik, sosyal,
demografik, ekolojik ve jeolojik sonuçları
düşünüldüğünde, zararları yararlarından çok daha fazla olan bir mağdur etme
projesi olarak karşımıza çıkıyor. Katledilen bir doğanın insanlığın da katline
kapı aralamak olduğu bilinci ile, Meclisi, Ilısu ve Munzur Vadisi Barajlarının yapımına “Dur!” demeye
çağırıyorum. Oradaki insanların sesine kulak verileceğine inanıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarihin ve kültürün
öneminden söz edenler ne gariptir ki bu alanla ilgili en çok üzerinde durulması
gerekli bir meslek grubunu unutur hâle gelmişlerdir: Arkeologlar. Diğer dünya
ülkeleriyle kıyaslandığında üzerinde çokça uygarlıklar yaşamış Anadolu
Mezopotamya topraklarında bulunan Türkiye'nin arkeologlara herkesten çok daha
fazla ihtiyacı vardır çünkü arkeologlar binlerce yıllık kültürel değerleri
bilimsel yöntemlerle açığa çıkaran, envanterlerini
yapan, koruyan ve gelecek kuşaklara aktaran akademisyen, uzman emekçilerdir. Bu
önemden dolayı arkeologlara verilen değer, tarihe ve kültüre verilen değer
olarak kabul görmektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Halis. ŞERAFETTİN HALİS (Devamla) – Şimdi, ülkemizdeki arkeologların
durumuna kısaca bir göz atalım. Arkeologlar genel idare hizmetleri sınıfında iken 1987 yılında
çıkarılan Bakanlar Kurulu kararıyla teknik hizmetler sınıfına dâhil
edilmişlerdir. Yaptıkları işler itibarıyla teknik hizmetler sınıfına alınan
arkeologlar teknik hizmetler sınıfının (c) kategorisinde gösterilerek ek
göstergeleri 2.200 olarak belirtilmiştir. Amerika’da, Avrupa’da ve dünyanın
çeşitli yerlerinde çalışan arkeologların meslek grupları içinde üst düzeyde
tutuldukları bilinen bir gerçektir. Yapılan bu haksızlığın ivedilikle ele
alınarak giderilmesi için arkeologlara 3.600 ek göstergenin verilmesi, kültürel
korumacılığa verilen değerin bir ölçüsü olacaktır. Arkeologlar dört yıllık üniversite mezunu olmalarına rağmen,
kategorisinde, iki yıllık yüksekokul mezunları olan çay ve tütün eksperleri ve teknikerlerle eş tutulmaktadırlar.
Arkeologların bu mağduriyetlerinin giderilmesi de tarihe ve kültüre duyulan bir
saygının gereği olmalıdır. Hepinizi bu inançla tekrar saygıyla selamlıyorum. (DTP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Halis. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili
Osman Kaptan. Sayın Kaptan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz sekiz dakika. CHP GRUBU ADINA OSMAN KAPTAN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Çevre ve Orman Bakanlığı ile Orman Genel
Müdürlüğünün 2009 yılı bütçe tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım. Sayın milletvekilleri, Çevre ve Orman Bakanlığı bütçesinin genel bütçe
içindeki payı 2007 ve 2008 yıllarında binde 47 iken 2009’da binde 48 olmuştur
yani binde 1 artmıştır yani artmamıştır. Çevre konusuna Sayın Rasim Çakır
arkadaşımız değineceği için, ben orman konusuna ağırlık vereceğim. Sayın milletvekilleri, istiyoruz ki ormanlarımız yanmasın,
yakılmasın, işgal edilmesin. İstiyoruz ki orman köylülerimizin sorunları
çözülsün. İstiyoruz ki orman işçilerimize sendikasını değiştirme baskısı
yapılmasın. İstiyoruz ki 2/B sorunu çözülsün, orman vasfını kaybetmiş yerler
parası olana değil, ekene biçene, üzerine ev yapana, zilyetliği olana verilsin.
İstiyoruz ki Antalya Kepez’de, otuz kırk yıldır tapusu olduğu hâlde mahkemeye
verilen, aile bireyleriyle birlikte 150-200 bin kişiyi ilgilendiren sorunlar
çözülsün. İstiyoruz ki ormanlarımızdan, Antalya Belek’te olduğu gibi, ilgili
genel müdüre göre 80 bin, Turizm Bakanlığına göre 110 bin, TEMA’ya
göre de 500 binden fazla çam ağacı kesilmesin. İstiyoruz ki ormanlarımız, maden
ve mermer ocaklarıyla, taş, kum ve çakıl ocaklarıyla köstebek yuvasına
çevrilmesin. İstiyoruz ki Finike Çavdır Tireşe
mevkisinde olduğu gibi sit alanlarına mermer ocağı izni verilmesin. İstiyoruz
ki “Yangının tek iyi tarafı bu ormanlarda kene kalmadı.” diyen zihniyet, orman
örgütüne egemen olmasın. İstiyoruz ki orman yangınlarını söndürmek için
rüzgârların dinmesini, yağmurların yağmasını beklemeyelim. Sayın milletvekilleri, 2003-2007 yılları arasında Ağrı, Iğdır,
Muş, Van ve Nevşehir illerimiz dışındaki yetmiş altı ilimizin tümünde orman
yangını çıkmıştır. Sayın Bakan, Plan ve Bütçe Komisyonu toplantısında,
“Yunanistan’da olan yangın bizde olsa kısa zamanda söndürürdük.“ diyor. Sayın
Bakan, siz Türkiye’deki yangını kısa zamanda söndürdünüz mü ki de
Yunanistan’dakini söndürmeye kalkıyorsunuz? Geçen kasım ayının 9’unda Finike’de
çıkan yangın derin bir vadide olduğundan havadan müdahale yapılamadığı için üç
dört gün sürmüştür. Sayın arkadaşlar, neden havadan müdahale yapılamadı biliyor
musunuz? Yangın söndürme helikopterimiz, yangın söndürme uçağımız yok da ondan.
Koskoca Türkiye'nin yangın söndürme uçağı yok. Yurt dışından kiralananların da
“Ekim sonu, sezon sonu” denmiş, sözleşmesi bitmiş. Yangın işçilerine, “Sezon
bitti, işe paydos.” denmiş. Kasım ayında Akdeniz Bölgesi’nde, Antalya’da,
Mersin’de, Finike’de orman yangını çıkmayacağını tahmin edemiyorsa Bakanlık,
ormanları artık Orman Bakanlığından korumak gerekiyor. Sayın milletvekilleri, ben Finike’deki yangının üçüncü gününde ne
zaman söndürüleceğini Orman Genel Müdür Yardımcısına sordum. “Bu akşam
Finike’de yağmur bekleniyor, yangın söner.” dedi. Nitekim yağmur yağdı, yangın
söndü. Sayın arkadaşlarım, bu nasıl bir anlayıştır? Sayın Bakan, 2007 yılında yirmi üç helikopter kiraladığınız hâlde,
2008’de neden yarıya indirerek on bir helikopter kiraladınız? Neden uçak
ihalesini zamanında yapmadınız? Dünyadaki yangın uçaklarının sayısı belli,
mayıs ayında ihale yaparsanız uçak bulamazsınız. Sayın Bakan, lüks makam
araçları alacağınıza devlete on beş yirmi adet yangın söndürme uçağı ve yeterli
sayıda helikopter niye almıyorsunuz? Kurban derilerinin Deniz Feneri yerine
Türk Hava Kurumuna verilmesini özendirerek niye Türk Hava Kurumuna yangın
söndürme uçakları aldırmıyorsunuz? Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bakanın Plan
Bütçedeki sunuş konuşmasında, sunuş kitapçığında 2003-2007 döneminde ortalama
yanan alan Sayın milletvekilleri, Hükûmet yangınla
mücadelede başarısız olduğunu saklamak için gerçek rakamları vermemekte, yanan
alanları küçük göstermeye çalışmaktadır. Örneğin, Manavgat-Serik sınırları
içinde meydana gelen yangında yanan alanın, Türk Tarım Orman-Sen 17 bin hektar
olduğunu, Orman Mühendisleri Odası Sayın Bakan, bu rakamların hangisi doğru? Sizin verdiğiniz
rakamların 4 katı daha fazla alan yanmasına rağmen gerçeği niye saklıyorsunuz? Yine, yangınların önemli bir kısmı enerji nakil hatlarından
çıktığına göre, Hükûmet bu konuda niye ciddi önlemler
almıyor? Sayın Bakan, “Yangına ilk on beş dakikada müdahale ediyoruz.”
diyorsunuz. Ancak Manavgat-Serik yangın bölgesinde 3/8/2008’de
Genel Başkanımız Sayın Deniz Baykal’la yaptığımız incelemede, Serik Karataş
köyündeki 2 insanımızın, 60 evin, 88 ahır ve hayvanın yanarak kül olduğunu
bizzat yerinde gördük. Değil on beş dakikada, yangın süresince hiçbir yangın
söndürme faaliyeti yapılmadığını, dört gündür de Orman Bakanının köye
gelmediğini muhtar ve köylüler bize söyledi. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaptan, devam edin. OSMAN KAPTAN (Devamla) – Sayın Bakan siz, Sayın Başbakanla, yanan
o köye sonradan helikopterle havadan baktınız. Zaten havadan baktığınız için
ayağınız yere değmiyor. Sayın milletvekilleri, Orman Bakanlığı bir taraftan ağaçlandırma
seferberliği ilan ediyor, bir taraftan da Afyon Sandıklı, İstanbul Çobançeşme, Düzce orman fidanlıklarıyla birlikte otuz dokuz
adet orman fidanlığını 1/4/2004 tarih ve 30 sayılı
Bakanlık Kararı’yla kapatıyor. Bu işlemi yargı iptal ediyor, “Orman
fidanlıklarını satmayın.” diyor. Bakanlık ise “Bölümler hâlinde sat.” diye
Maliye Bakanlığına izin vererek yargı kararını etkisiz hâle getiriyor. Sayın arkadaşlarım, önemli konulardan birisi de yetişmiş
personeli, Hükûmet, kadrolaşma anlayışına kurban
etmiştir. Gülnar yangınında köylüler bize, “Gülnar Orman Bölge Şefimiz görevden
alınmasaydı bu yangın daha kısa zamanda söndürülürdü.” demişti. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaptan. OSMAN KAPTAN (Devamla) – Hükûmeti,
ormanlarımıza, orman köylülerimize ve çalışanlarına sahip çıkmaya davet ediyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz. Sayın Ağyüz, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar) Süreniz sekiz dakika. CHP GRUBU ADINA YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün 2009 yılı bütçesi üzerinde
görüşlerimizi belirtmek üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, 1954 yılında, ülkemizin su ve toprak
kaynaklarını değerlendirmek, enerji sorunlarını çözmek için kurulan Devlet Su
İşleri, maalesef bugün işlevsiz hâlde bırakılmıştır. AKP İktidarınca, son altı
yıl içinde, özellikle 2006 yılından bugüne kadar, Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanlığından devri Çevre ve Orman Bakanlığına yapıldıktan sonra
maalesef işlevini yitirmiş; nitelikli, donanımlı elamanlar sürgün edilmiştir. Su ve tarım politikasının sağlıklı olmadığı ülkemizde maalesef bu
politikayı yaşama geçirecek Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü de fonksiyonsuz
bırakıldığı için, küresel su ve enerji politikalarının kuyrukçusu hâline
gelmiştir. Yapılan yasal düzenlemelerle katma bütçeli kuruluş olma özelliğinden
çıkarılmış, bağımsız hareket etme özelliği kaybedilmiştir. 5539 sayılı Yasa’yla, önceki yıllar yatırım programında yer alan
projelerin tamamlanması için DSİ’ye yedi yıllık süre
tanınarak özelleştirmelerin önü açılmıştır. Bugüne kadar yapılan tüm
açılışların hepsi geçmiş dönemlerden kalan yatırımların açılışlarıdır. Sadece,
altı yıllık AKP İktidarında üç baraj, Peçenek, Mavi Tünel, Ilısu’nun
temeli atılmıştır. Bunlardan sadece ikisi HES’tir. Ilısu Barajı’nın kredi sorunu çözümlenememiş, ÇED raporu
onaylı değildir ve Hazineyle DPT’nin karşı çıktığı bu proje için, geçen gün
–dün- alelacele Bakanlar Kurulu kararı çıkarılmıştır acele kamulaştırmalar
için, 27’nci maddeye göre. Ilısu Barajı,
biliyorsunuz, Hasankeyf’i ve civarında 174 yerleşim yerini su altında bırakacak
bir projedir. Sayın Bakan bu sorunu görmezlikten gelerek bu Ilısu
Barajı’na karşı çıkanları bölücülükle suçlayamaz, onları dinlemek zorundadır.
Konsorsiyum, kredi kaynağı veren yabancı ülkeler “154 tane eksiğinizi gidermediniz”
diye ikaz ediyor, ama Sayın Bakan, sadece ve sadece bir kamulaştırma kararı
çıkarmakla yetiniyor. Değerli arkadaşlarım, bir örnek vermek istiyorum: Adalet ve
Kalkınma Partisi İktidarından önce elektrik üretiminde HES’lerin
payı yüzde 33 iken doğal gazın payı yüzde 18 idi. 2008’de HES’lerin
payı yüzde 18’e düştü, doğal gazın payı yüzde 65’e yükseldi. Enerjide dışa
bağımlılık arttı. Bunun faturasını halka ödettiriyorsunuz. En son yapılan doğal
gaz zammı, enerji zammı, bunlar hep halka yük olarak gitmektedir değerli
arkadaşlarım. Göllerimizin su seviyesi düşüyor, DSİ duyarsız. Göllerimiz,
nehirlerimiz çoraklaşıyor, kirleniyor, DSİ duyarsız. Barajlarımızın ekonomik ömrü eksiliyor. Elli-altmış yıl sürekli
hizmet edecek olan barajlarımız on beş-yirmi yıla düşüyor. Erozyon tehlikesini TEMA canhıraş bir şekilde bağırıyor ama Sayın
Bakan erozyon tehlikesini görmek istemiyor değerli arkadaşlarım. Bunlar Devlet Su İşlerinin yok edilme başarısının sonuçlarıdır ve
bu fatura Türk halkına çıkmaktadır, tarıma çıkmaktadır, çiftçilere çıkmaktadır,
tarıma dayalı istihdam beklentisi içerisinde olan insanlara çıkmaktadır. Değerli arkadaşlarım, bütün bu sorunların üzerine, şehirlere su
getirme görevi olan DSİ baraj yapıyor, işletmesini ASKİ’ye,
İSKİ’ye veya GASKİ’ye
veriyor ama sonunda yaptığı teknik yenileşmede geri kaldığı için belediyeler
başarısız. Bu sefer belediyeler baraj yapmaya kalkıyor. Özellikle Ankara’nın şovmen Büyükşehir Belediye Başkanının günlerce Sayın Bakanla
tartışmalarını televizyonlardan izledik. Su mu arttı Ankara’da, sağlıklı su mu
içiyoruz? Ne Bakanlık görevini yapıyor ne de yasayla yetki verilen büyükşehir
belediye başkanlarınız görevini yapıyor. Bunlar çelişkidir. Seçim bölgem Gaziantep’i de ilgilendiren GAP projesi, çok büyük
projedir, entegre bir projedir, kalkınma projesidir.
Ama gelin görün ki GAP’a altı yıldır çok düşük ödenekler ayrıldığı için yerinde
saymıştır. GAP Eylem Planı açıklandı. Gaziantep’te GAP Eylem Planı’na dayalı
olarak yapılan bir tek sulama kanaleti ihalesi yok. Sulanacak araziyi artırmak
istiyorsak, Devlet Su İşleri, sulama suyunun tarlalara girişini, araziye
girişini, tarım topraklarına girişini artıracak tedbirler almak zorundadır. Değerli arkadaşlarım, bu Hükûmet
dönemine kadar sulama suyuyla sulanan arazi miktarı 295 bin hektarı bulmuştur.
Toplam ne kadar? 1,7 milyon hektar. Nasıl ulaşacaksınız buna 1,7 katrilyonluk
Devlet Su İşleri bütçesiyle? GAP’a mı ulaşacaksın, DAP’a
mı ulaşacaksın, KAP’a mı ulaşacaksın? Bu bir
çelişkidir. O nedenle, bütçenin tamamı zaten yatırımdan yoksun, üretimden
yoksun, istihdamdan yoksun, köylüyü korumayan, çalışanları korumayan,
emeklileri korumayan bir bütçe, ayrıca da, bizim göz bebeğimiz GAP projesini de
geri bıraktıracak ödeneklerle… Bırakın 2012 yılını, 2023 yılına kadar yetişirse
-bu kürsüde tutanaklara geçsin diye söylüyorum- ben, buradan çıkıp siyasilerden
özür dileyeceğim değerli arkadaşlarım. Buna tedbir alması gerekenler duyarsız
davranamazlar, davranmamak zorundadırlar. Bakın, yeterli sulama suyunu getirmediği için DSİ Gaziantep bölgesinde
çiftçilerimiz sulama suyunu kendisi kuyularla çıkarıyor, ama kuyuların
maliyeti, enerji maliyeti o kadar yüksek ki 15 milyar, 20 milyar… Günlerdir
önergelerle söylüyorum, bu çiftçilerimizin faiz borcunu silelim, yeniden
taksitlendirelim, bunlara bir cansuyu verelim
diyorum, ama maalesef, ekonomik krize nasıl duyarlı davranmadıysa, bu
çiftçilerin feryadına da maalesef Hükûmet duyarsız
davranmaktadır değerli arkadaşlarım. Suyun stratejik önemini bilemeyen bu Hükûmet
ve Bakanlığın, maalesef, sağlıklı su ve tarım politikası yoktur. Evvelemirde
Dünya Su Forumu’nda tartışıldığı gibi su kanunu çıkmalıdır değerli
arkadaşlarım. Ayrıca son günlerde bütçe konuşmaları nedeniyle Sayın Başbakanın,
Sayın Kemal Unakıtan’ın konuşmalarından yeni tanımlar
edindik. “Siyasetçinin onurunu iade ettik.” diyor Sayın Başbakan. Siyasetçi her
zaman onurluydu, hiçbir dönemde bu kadar yolsuzlukların gözlemcisi olmamıştı,
hiçbir dönemde siyasetçinin çocukları gemi sahibi olmamıştı, tersane sahibi
olmamıştı, iş sahibi olmamıştı. Neyin onurunu kurtardınız siz? (CHP
sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlarım, bir tanım daha geldi “Ölümcül durum yok.”
Sayın Başbakan diyor ki “Doktor, ölüm sinyali vermeyen hastaya kefen
hazırlamaz. Ölmemiş hastaya kefen biçtirmem.” Sayın Başbakan, doktorsunuz ama
diplomasız doktorsunuz. Korsan çalışıyorsunuz altı yıldır ve reçete
yazamıyorsunuz. Yazdığınız reçeteler AB’nin reçetesi, ABD’nin reçetesi, Dünya
Bankasının reçetesi, küresel sermayenin reçetesi değerli arkadaşlarım. (CHP
sıralarından alkışlar) Bu reçete topluma acı geliyor, bunun farkında
değilsiniz. Küresel sermayenin pozisyonunda gidiyorsunuz. Dünya Bankasının
özelleştirme politikalarını -suda, tarımda, sanayide- uygulayarak gidiyorsunuz.
Bu size hayır getirmez değerli arkadaşlarım. O nedenle, Hükûmetin,
toplumu aydınlığa çıkarmayan, ekonomik rahatlığa kavuşturmayacak bu bütçeyle
başarılı çıkma şansı yoktur değerli arkadaşlarım. O nedenle de her seferinde ya
Sayın Maliye Bakanı ya Başbakan Mecliste devamlı gerilim yaratıyor, diyor ki:
“İktidar önder olmuştur.” Ben, sizin önderliğinize bakıyorum bir önderlik
göremiyorum. Salı gününden beri bütçe görüşmeleri devam ediyor, 10 kişisiniz,
15 kişisiniz, 25 kişisiniz. Yani bu mu bütçeye bağlılığınız? (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Ağyüz, devam
edin. YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Bu mu Hükûmetinize
sahip çıkmanız? Siz bile bu bütçeye inanmıyorsunuz ki, bu bütçenin halk
yararına olduğunu görmüyorsunuz ki gelip, katılıp görüşlerinizi belirtesiniz. O
nedenle, değerli arkadaşlarım, bu bütçeyle, bu ekonomik politikayla Türkiye'nin
aydınlığa çıkması mümkün değildir. 2007’yi mahvettiniz, 2008’i tahakküm altına aldınız, 2009’da da
gerekli tedbirleri almadığınız için 2009’u da yok edeceksiniz. Ama bu
politikalarla kendisini yoksulluğa mahkûm ettiğiniz insanlar, 2009 Martında hem
Hükûmetten hem de şovmen
belediye başkanlarınızdan hesap soracak, sandıkta halkın iktidarını, gerçek
halkın iktidarını sağlayacaktır. Ben, bütçenin topluma faydalı olmayacağına inanarak başarılar
diliyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ağyüz. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Edirne Milletvekili
Rasim Çakır. Sayın Çakır, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz sekiz dakika. CHP GRUBU ADINA RASİM ÇAKIR (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan. Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Çevre ve Orman Bakanlığı 2009
yılı bütçesiyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, AKP İktidarı döneminde bence çevreyle ilgili
en önemli olay 22’nci Dönem Parlamentosu çalışmaları esnasında çıkarmış
olduğumuz Çevre Yasası. O dönemde bu koltuklarda olan
arkadaşlarım gayet iyi hatırlayacaklar, bu Çevre Yasası çıkarken Avrupa
Birliğinden çevre kirliliğiyle ilgili 30-35 milyar euro
yatırım yapmamız gerektiği, bu yatırımın üçte 1’inin özel sektör, üçte 1’inin
Avrupa Birliği kaynakları, üçte 1’inin Bakanlık tarafından karşılanarak
yapılacağı, bu kanunun çıkmasıyla Avrupa Birliği fonlarından daha fazla istifade
edebileceğimiz söylenmişti. Ama o günden bugüne maalesef geldiğimiz
nokta, Türkiye’de yerel yönetimlerin, sanayinin, organize sanayilerin arıtma
tesisleriyle ilgili geldiğimiz nokta maalesef belli. Bu kanunla 1/100.000’lik çevre düzeni planlarının 2012 yılına
kadar bitirileceği, bunlara bağlı 1/25.000’lik planların yapılacağı, bunların
yapımında Avrupa Birliği fonlarından faydalanılacağı söylenilmişti. Şimdi Sayın
Bakana soruyorum: Kaç tane ilimizin 1/100.000’lik planı onaylanmıştır ve
mahkemelerden geçerek uygulamaya konmuştur? Ve buna bağlı kaç tane ilimizin
1/25.000’lik planı onaylanmıştır ve yürürlüğe konmuştur. Ülkemizde 2 milyon ton tehlikeli atık üretiliyor ve İZAYDAŞ’ın dışında bu tehlikeli atığı imha edecek bir
tesisimiz yok. O günlerde, hatırlayacaksınız, bu kanunun yürürlüğe girmesiyle
Türkiye’de en az beş altı tane, tehlikeli atığın imhasıyla ilgili tesisin
oluşturulacağı bu kürsülerden sayın bakanlar tarafından ifade edildi. Bugüne
kadar kaç tane tehlikeli atık tesisi yapıldı? Ve Türkiye tehlikeli atık mı
üretmiyor yoksa üretilen tehlikeli atıklar nerelere gömülüyor da biz
göremiyoruz, bulamıyoruz? Sadece çimento fabrikalarında tehlikeli atık yakımına izin verilmesiyle Türkiye’de bu sorun çözüldü mü? Değerli arkadaşlarım, bugün geldiğimiz noktada maalesef AKP
İktidarı döneminde çıkarılan Çevre Kanunu ile Türkiye'nin Avrupa Birliği
standartlarına gelmesi noktasında henüz bir adım olumlu mesafe alabilmiş
değiliz. Bugüne kadar yaptığımız tek şey, giderek artan su
-yer altı ve yer üstü- kaynaklarının kirlenmesine, doğanın kirlenmesine,
çevrenin kirlenmesine yönelik Meclis araştırma komisyonları kurmak, bu
komisyonlar aracılığıyla bölgelere gidip bunları incelemek ama sorunun çözümüne
yönelik somut adımlar atmamak ve zaten halkımız da artık kurulmuş olan bu
Meclis araştırma komisyonlarının herhangi bir etkisinin olmadığına… 2002
yılında kurulan Ergene Komisyonundan bugüne Ergene’nin daha kirli aktığını,
Gediz’in, Menderes’in daha fazla kirlendiğini, Van Gölü’nün, hatta Atatürk
Barajı’nın, Tuz Gölü’nün, Beyşehir Gölü’nün, Eğirdir Gölü’nün, Sapanca Gölü’nün
daha fazla kirlendiğini hepimiz gözlüyoruz, izliyoruz ve halkımız da kurulan bu
komisyonların olumlu bir netice vermediğine maalesef inanmaya başladı. Değerli arkadaşlarım, bu Yasa’nın en önemli getirdiği olaylardan
bir tanesi de Hava Kirliliği Kontrol Yönetmeliği. Hava Kirliliği Kontrol
Yönetmeliği çıkarıldı, buna bağlı olarak bütün illerde hava kirliliğini
izlemeye yönelik istasyonlar kuruldu. Biz niçin bir olayı izleriz, onu izlemek için yatırım yaparız,
para harcarız? Ona çözüm üretmek için. Ama maalesef geldiğimiz noktada, 18
Aralık günü Sıhhıye’de yapılan ölçümlerde 9.350
mikrogram/metreküp havadaki partikül. Saat 11.40’ta
yapılan ölçümde de 5.070 mikrogram/metreküp. Sıhhıye’de
değerli arkadaşlarım, yani Sağlık Bakanının oturduğu yerde! Bu rakam ölüm
sınırının 2,5 katı. Dünyada hiçbir gelişmiş ülkenin bu rakamı kabul edebilmesi
mümkün değil. Dün baktım, Sağlık Bakanımızın sesi kısılmış. Kendisine, derhâl
ciddi bir göğüs hastalıkları uzmanına gitmesini öneriyorum çünkü bu sınırlarda
insanın yaşabilmesi mümkün değil değerli arkadaşlarım. Bundan sonra Bakanlıktan yapılan bir açıklama: “Sıhhıye’ye konulan aletler bozuk.” Peki, inandık, Sıhhıye’ye konulan aletler bozuk. Bu, Bakanlığın İnternet
sitesinden alınmış. Sayın Bakan, Sıhhıye’de aletler
bozuk, aynı gün Bartın’da 995 mikrogram/metreküp, aynı gün Urfa’da 995
mikrogram/metreküp, Yozgat’ta bin mikrogram/metreküp, Kocaeli’nde 621
mikrogram/metreküp, Konya Meram 716 mikrogram/metreküp, Siirt 813 mikrogram/metreküp,
Maraş Elbistan 944 mikrogram/metreküp, Kars 1.139 mikrogram/metreküp, Kayseri
509 mikrogram/metreküp… Daha okuyayım mı Sayın Bakan? Hadi Sıhhıye’deki
alet bozuk, bu illerdeki aletler de mi bozuk Sayın Bakan? OKTAY VURAL (İzmir) – Hükûmet bozuk. RASİM ÇAKIR (Devamla) – Bunun üzerine yapılan açıklama değerli
arkadaşlarım: “Doğal gazın fiyatları attı, halkımız biraz daha fazla kömür
kullanımına yöneldi, bu yüzden hava kirliliği illerimizde artmaya başladı.” Değerli arkadaşlarım, bu, bu durumu izah edebilecek bir olay
mıdır? Sayın Bakan, İzmir Valimize söyleyin: Balçova’da insanlar termal
enerjiden ısınıyorlar, Balçova sokaklarında valiliğin dağıttığı kömürün ne işi
var? (CHP sıralarından alkışlar) İllerimizde, yerleşim yerlerimizde insanlar zehir soluyorlar. AKP
Türkiye’ye zehir solutuyor ve bunun en önemli sebebi de değerli arkadaşlarım, Hükûmetin ve AKP’li yerel yönetimlerin vatandaşa dağıttığı
kalitesiz kömürden kaynaklanmaktadır. OKTAY VURAL (İzmir) – Zehir, zehir dağıtıyor. HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – İşi o zaten. RASİM ÇAKIR (Devamla) – Dağıtılan kömürü kullanan vatandaşlarımız,
yoksul vatandaşlarımız, maalesef, Türkiye’de havanın zehir hâline gelmesine
sebep olmaktadır. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Çakır, devam edin. RASİM ÇAKIR (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bu hava kirliliğini
izleme ve kontrol Bakanlığın en çok övündüğü olaylardan bir tanesi. Ama, AKP İktidarının bu konuda gelmiş olduğu nokta hepimizin
ve bütün Türkiye’nin gözleri önünde. Geçmişte, hatırlayacaksınız, bir Sayın
Bakanımız vardı. Diyordu ki Çernobil’den sonra, çayı alarak bütün vatandaşlara
baktı ve içti: “Korkmayın, çayı için.” dedi. Şimdi bir Sayın Bakanımız var.
Türkiye’de hava zehirlenmiş. Çıkıyor, diyor ki: “Sizin iktidarınızda gazeteler
maske dağıtıyordu.” Sayın Bakan, biz geçmişi değil, bugünü yaşıyoruz. Bugün
insanların sağlıklı bir hava içerisinde yaşayıp yaşamadığını bilmek ve görmek
istiyoruz. Mustafa Hocam diyor: “Sağlıklı bir insan günde 13 ila 16 bin litre hava
teneffüs ediyor. Bu havanın içerisinde ne kadar kükürtdioksit,
ne kadar azotoksit var?” İşte bürokratı böyle, Sayın
Bakanı böyle. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun. RASİM ÇAKIR (Devamla) – Sayın Bakanımız bu tavır içerisinde. Sayın
Başbakan da “Durmak yok, yola devam.” diyor. Durmak yok, yola devam, ama Kılıçdaroğlu’na yakalanmadan. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çakır. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sinop Milletvekili
Engin Altay. Sayın Altay, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz sekiz dakikadır. CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (Sinop) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan. Sayın milletvekilleri, 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesiyle ilgili Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. Bütçe konuşuyoruz, bütçeden konuşalım. Elimde
gördüğünüz kitapçık –kameramanlar yardımcı olur, milletimiz de görürse
sevinirim- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 2005 Mali Yılı Bütçe Kanunu sunuş
konuşması, 28 Aralık 2004. Şimdi, Başbakan diyor ki: “…ve bir başka örnek: Ekim
2002’de bir asgari ücret Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Kültür Bakanlığı bütçesini
konuşuyoruz, Turizm Bakanlığı bütçesini konuşuyoruz. Bu iki Bakanlık geçen
dönem burada birleştirilirken ben demiştim ki: Bir bardağa biraz su
koyuyorsunuz, üstüne de zeytinyağı koyuyorsunuz, çalkalayıp duruyorsunuz.
Karışmaz bunlar, bunlar birbiriyle kaynaşmaz, dedim. Dinlemediniz, kurdunuz.
Şimdi muhtemelen yeniden ayıracaksınız. Yani dönüp dolaşıp aslında Cumhuriyet
Halk Partisinin söylediği noktaya her zaman, her vakit geldiniz. Şimdi, değerli milletvekilleri, görüştüğümüz bütçe bin yıllık birikimimizdir.
Görüştüğümüz bütçe bütün kazanımlarımızdır,
tecrübelerimizdir, değer yargılarımızdır, inançlarımızdır, kıvanç ve
tasalarımızdır, bütün ürettiklerimizdir, bilgi ve görgümüzdür, gelenek ve
göreneklerimizdir, geçmişten günümüze taşıdıklarımızdır yani mimari
eserlerimizdir, tarihî anıtlarımızdır, el sanatlarımızdır, türkülerimizdir,
mânilerimizdir, ağıtlarımızdır ve 21’inci yüzyılın yükselen yıldızı sektör
bazında turizm sektörü ve onun sorunlarıdır, onun tanıtımıdır, onun
altyapısıdır, yer altından yer üstüne çıkarılmayı bekleyen kültür ve turizm
hazinelerimizdir. Tüm bunları korumak, geliştirmek, tanıtmak ve dünyaya
sunmak için ortaya koyduğunuz bütçe ise 1,21 milyar YTL’dir. Genel bütçenin
binde 38’i kadardır. Sayın Bakan, sizden önce Bakanlığınızın -Kültür ve Turizm, ayrı ayrı topladığımızda bile- bütçeye oranı binde
48-49’lardaydı. Size, sanıyorum, bu parti üvey evlat muamelesi yapıyor. Gerçi
siz de Fikret’in şiirinde zulmeti beyzadeye benzetmiştiniz. “Aksa eğer bir
beyaz karanlıktır.” demiştiniz. Sanıyorum bunu unutmamışlar. Buna göre bu
Bakanlığa nakıs davranılıyor. Bu bütçeyle, bu rakamlarla -çok güzel
hazırlamışsınız, elinize sağlık- bu hazırladığınız bütçe sunumunun, bunca genel
müdürlüğün, bunca organizasyonun iş ve işlemlerini yapabileceğinize inanıyor
musunuz? Zaten onun için de sunumunuz planlama ve temennilerle dolu. Hükûmet, siyaseten
seçilmişlik… Seçilmiş makamlar ağlama yeri değildir. Devletin valisi ağlar,
kaymakamı ağlar ama seçilmişler ağlayamaz. Siz, Bakan olarak, Hükûmetin içinde biri olarak… “Günay,
Başbakandan turizmci için destek paketi isteyecek.” Devam ediyor. “Talebi Hükûmete taşımış vaziyetteyiz.” Sayın Bakan, bir bakan Hükûmete bir şey
taşır mı? Hükûmete taşırsa milletvekili taşır, siz de
gereğini yaparsınız. Bir kriz var. Turizmcinin sorunları için siz çözüm
müessesesisiniz ama siz ağlıyorsunuz. Siz bir arayış içindesiniz. Sizin çıkıp
demeniz lazım ki “Ey turizm sektörü, şu şu tedbirleri
aldık, hayırlı olsun.” Bunu demeniz, diyebilmeniz lazım. Ee
siz, bizle birlikte oturmuşsunuz “Ne yapmak lazım?” diyorsunuz. Sizin işiniz bu
değil. Sizin işiniz, çözüm, çare. Şimdi, bir yandan Türkiye’de unutulan bir konu var, bu son
günlerdeki yoğun gündem içinde atlanan bir şey var, maalesef, üzüntüyle
görüyoruz. İktidarınız devlet içinde, ülke içinde dinci kadrolaşma ve kuşatmaya
devam ediyor. Şimdi, ülke içi sanıyorum bitti, ülke dışına, ülke dışı, yurt
dışı temsilciliklerimize bunu yansıtıyorsunuz. Gazetelerde var. Sayın Bakan, Hasan Yavuz’u tanıyor musunuz? Hasan Yavuz kimdir?
Bizdeki bilgilere göre Deniz Fenerinin kurucusu, Kanal 7’nin muhabiri, İslam
Birliği Araştırmaları ve Çalışma Grubunun kurucusu, Fransa İslam Konseyi
Başkanı. Allah daha ziyade etsin. Müslüman bir adam. Oralarda
imamlık yapıyor, yapsın. Şimdi, onlara da ihtiyaç var. Ama bu adam diyor ki:
“Türkiye’de eğitilerek gönderilen imamlar arasında büyük bir görüş ayrılığı
var. Bu gerçekten zor.” Yani bizim burada yaşadığımız
İslam’la, Türkiye’den, Diyanetten gelen imam arasında fark var diyor. Siz, bunu
diyen bir adamı, zatı, din adamını, kültür tanıtma ataşe yardımcısı nasıl
yaparsınız? Bundan kültürümüze, tanıtımımıza ne gibi bir katkı beklersiniz? Tek
kişilik bir kararnameyi neye dayanarak imzaladınız? Lütfen, geliniz, burada
bunların cevabını veriniz. Gene bu anlayışınız… Ben yadırgamıyorum. Bakın, sizin girdiğiniz
parti, AK PARTİ Sinop İl Disiplin Kurulunun kararını okuyorum size: “Sayın
Hikmet Kurada, 30/7/2007 tarihli Bizim Karadeniz
gazetesindeki köşe yazınıza istinaden İl Disiplin Kurulumuzun 14/11/2007 tarih
ve 2007/6 sayılı yazısı içeriğinde parti tüzüğümüzün 115/2 maddesi gereğince
kınama cezasıyla cezalandırıldınız.” Sizin İl Disiplin Kurulu üyeniz. Kime
veriyor? AK PARTİ Sinop İl Başkan Yardımcısına. Niye veriyor, biliyor musunuz? (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Evet, konuşmanızı tamamlar mısınız Sayın Altay. Buyurun. ENGİN ALTAY (Devamla) – Ek süreyi verdiniz değil mi Başkanım? BAŞKAN – Veriyorum efendim. ENGİN ALTAY (Devamla) – Teşekkürler. Niye veriyor, biliyor musunuz? Burada bir milletvekiliniz dedi ki:
“Atatürk ilke ve inkılapları Anayasa’dan çıkarılsın.”
Hikmet Kurada da gazetesinde yazı yazdı “Başınıza Atatürk büstü kadar taş
düşsün inşallah” diye. Bunun için partiden attığınız, kınadığınız bir il
yönetim kurulu üyeniz var. Ee şimdi, Hikmet Kurada’ya
bunu yapan, kültür ve tanıtma ataşe yardımcılığına bir imamı atamış ne olmuş?
Siz, daha önce de bir morgda ölü yıkayan -neticede bir meslektir, saygı
duyarım- imamı da il kültür müdür yardımcısı yapmadınız mı? Bakın, bu kısa
sürede sektörün hiçbir sorununa değinemedim maalesef. Ama bu da bir partinizin
yanlışıdır. Bütçeler böyle sekiz dakikayla geçiştirilecek işler değildir.
Bütçe önemli bir konudur. Lütfen, inşallah, bundan sonraki süreçte bütçelere
gerekli hassasiyeti ve duyarlılığı gösterirsiniz… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ENGİN ALTAY (Devamla) – Süre bitti. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Altay. ENGİN ALTAY (Devamla) – Bütçeniz kötü bir bütçe. Haberiniz olsun! Saygılar. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına son söz Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolat’a aittir. Buyurun Sayın Özbolat. (CHP sıralarından
alkışlar) Süreniz sekiz dakika. CHP GRUBU ADINA DURDU ÖZBOLAT (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi, Devlet
Tiyatroları Genel Müdürlüklerinin 2009 yılı bütçelerinin son altı yıldır
hazırlanan bütçelerden farkı, sadece rakamsal değerlerdir ki o da enflasyon oranında
yapılan artışlardır. Şöyle bir baktığımızda, genel bütçeden ayrılan payın
yüzdesel ifadeyle herhangi bir artışı ifade etmediğini rahatlıkla görebiliriz.
Genel bütçedeki payı binde 38’e düşen bir Kültür Bakanlığının bütçesi -0,5 bile
değil- o Bakanlığın Hükûmetteki ağırlığını ifade
eder. Hükûmet diyor ki: “Bizim kültür ve sanatla
ilgili, turizmle ilgili bir derdimiz yok.” Yani toplam bütçeniz 1 milyar YTL.
O, 1 milyar YTL neyi ifade ediyor? O 1 milyar YTL yaklaşık 700 milyon doları
ifade ediyor. O, 700 milyon dolar neyi ifade ediyor? Ankara Büyükşehir
Belediyesi Başkanı Sayın Melih Gökçek’in BOTAŞ’a olan borcunu ifade ediyor;
hani, Hükûmet bu borcu tahsil edemeyince doğal gaza
yüzde 20 zam yapmak zorunda kalmıştı, işte onu. Benim Sayın İçişleri Bakanına
verdiğim bir önergeye “Büyükşehrin vadesi gelmiş borcu yoktur.” dedikten sonra
haciz işlemini başlattıkları rakam; alavere dalavereyle halkın sırtına yıkılan
rakam; Türkiye Cumhuriyeti’nin kültür ve turizmine ayırdığı bir yıllık
bütçedir, üzüntü duyuyorum. Eğer bir Belediye Başkanını böyle şımartır ve korursanız, o da Hükûmetin bir Bakanına haddini bildirme cesaretini bulur. Hükûmet içinde, parti içinde bu kadar koruyan olduktan
sonra da 700 milyon doları değil, 7 milyar doları götürür ve kimse de onun kılına
dokunamaz. Nasıl olsa hazine diye halkın bir kesesi var, oradan halledilir her
şey. Aslında Sayın Bakan kötü bir şey söylemedi, belki amacını aşan bir
cümleydi ama “Ankara’ya Atatürk’ten bugüne çaplı bir yönetici gelmedi.” dedi.
Bir tek Sayın Gökçek üzerine alındı, “Sayın Bakanın kafası iyiydi herhâlde.”
diye cevap yetiştirdi. Bir tek AKP’li de çıkıp “Sen kendini ne zannediyorsun?
Karşında belediye meclis üyesi mi var? Karşında bir Bakan var.” diyemedi,
demedi. Niye? Çünkü, Bakanlığının bütçesi kadar ağırlığı
var Gökçek’in karşısında; ödemeyip üstüne yattığı para kadar ağırlığı. Aynı
şeyi Unakıtan’a yapabilir miydi, aynı şeyi Sayın Said Yazıcıoğlu’na yapabilir
miydi? Said Bey’in bütçesi 2,5 katrilyon. Sayın Bakan
“hadi” dese 80 bin imam Gökçek’in üzerine yürürdü! Melik Gökçek, tam dişine
göre hem de sonradan partiye katılmış, rüştünü ispat etmeye çalışan bir Bakana
demediğini bırakmaz, Sayın Bakan da lafı uzatmaz. Değerli milletvekilleri, kültür ve sanata ilişkin tavır ve duruş
bir bilinç işidir, o bilincin gelişimi olarak eğitimle doğru orantılıdır. Bugün
bu Bakanlığın bütçesinin 1 milyar YTL gibi komik bir rakam oluşu şimdiye kadar
oluşmuş bir bilincin ürünüdür. Bakınız, Türkiye'nin eğitim ortalaması 3,6 sınıftır, yani 4’üncü
sınıfı bile bitirememiş bir toplumdan bahsediyoruz. Bugün bu Hükûmet tüm Türkiye’yi ilkokuldan mezun etmeyi hedef koysa,
o ortalamayı tuttursak ne böyle komik bütçeli bir Kültür ve Turizm Bakanlığı ne
de böyle bir Hükûmet kalırdı. Değerli milletvekilleri, eğitim ortalamamız yeterince gelişmiş
olsa dokunulmazlık zırhına sığınan bunca bakan, milletvekili olur muydu?
Hakkında yığınla şaibe olan RTÜK Başkanı o koltukta oturmaya devam edebilir
miydi? Mezarda emekli olmasınlar diye çocuklarını sigortalattıran binlerce
aileyi soruşturmakla görevli bir kurumun başındaki kişi kendi çocuklarını
gizlice sigorta ettirebilir miydi? Ama utanmak da bir bilinç işidir. Değerli milletvekilleri, bu yılın kayda değer en önemli kültür
sanat olaylarından birisi de -kamuoyunda yoğun tartışıldığı için bildiğiniz-
Sayın Fazıl Say tarafından bestelenen Nâzım Oratoryosu’dur, Frankfurt Kitap
Fuarı’nda seslendirilmesi için önce anlaşılıp, sonra da haber bile verilmeden
iptal edilen program. Oysa aynı eser Sayın Bakan ve bazı AKP milletvekillerinin
huzurunda Moskova’da ayakta alkışlanmıştı. Ne oldu da Frankfurt’a gitmedi? Hani
Karadeniz’in karşısında durup vatan hasretiyle “Karşı kıyı memleket” dediği yer
Ordu’ya denk gelir, Sayın Bakanın memleketine. Sayın Bakan, siz oranın
çocuğusunuz. Belki bu Meclis çatısı altında sizin kadar Nâzım’ı ezbere okuyan
bir ikinci kişi yoktur. Acaba oratoryonun içerisinde geçen şu ünlü dizeler
AKP’li vekilleri rahatsız mı etti? “Açlık ordusu yürüyor, Yürüyor ekmeğe doymak için, Ete doymak için, Kitaba doymak için, Hürriyete doymak için. Yürüyor köprüler geçerek, Kıldan ince kılıçtan keskin, Yürüyor demir kapıları yırtıp, Kale duvarlarını yıkarak, Yürüyor ayakları kan içinde.” Sayın Bakan, acaba arkadaşlarınız rahatsız mı oldu bu dizelerden?
Nâzım bunları yazalı altmış yıl oldu. O zaman da açlar vardı ama şimdiki gibi
sadakayla doyurulan açlar yoktu. Değerli milletvekilleri, Nâzım Oratoryosu’nun Frankfurt’a
götürülmemesine gerekçe olarak fuar için ayrılan ödeneğin yetersizliği ileri
sürülmüştü. Biliyoruz, Bakanlık, bütçesinin bir bölümünü çeşitli festivaller
için kullanıyor. Bu, zaten onun asli görevi. Ama elimde 4 Haziran 2008 tarihli,
Kültür ve Turizm Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanı Sayın Faruk Şahin imzalı,
Sayın Bakanın “Olur”unu taşıyan bir inceleme raporu var. Altına imza attığına
göre içeriğini de biliyordur. Olay, 2006 yılında, önceki Bakan Sayın Atilla Koç
döneminde 13’üncü Aspendos Opera ve Bale Festivali’nde taşıma ve konaklama
giderleri üzerinden toplam 300 bin YTL’nin iç edilmesi olayıdır. Rapora konu olan haksız kazanç kimler tarafından yapılmış diye
baktığımızda, tanıdık bir soyadı çıkıyor, Çiçek. Kim bu Çiçek? Dönemin Kültür
ve Turizm Bakanlığı İdari ve Mali İşler Daire Başkanı Sait Çiçek. Bu yeğen
Çiçek ve arkadaşları 300 bin YTL’yi iç ediyorlar. Rapora göre ihaleyi alan Betur firması Bodrum Festivali’ni de başka bir isim altında
yapıyor. Acaba o festivalden ne kadar iç ettiler bu bilinmiyor. Raporun sonunda
haksız edinilen paranın sorumlularından tahsil edilmesi Bakan “Olur”una
sunulmuştur. Soruyorum: Sayın Bakanın imzası olan “Olur”un gereği yapılmış
mıdır? Suçlular hakkında ne gibi işlem yapılmıştır? Parayı tahsil etseydiniz
herhâlde Frankfurt Kitap Fuarı Nâzım’sız kalmaz, sanatçılar da mağdur
edilmezdi. Devlet Tiyatroları 750’si sanatçı olmak üzere 1.700 kişiyle on
dört ilde kırk sahnede hizmet vermeye çalışıyor. Siyasetçilerin kuruma gereksiz
müdahalesi olmasa ve özerk bir yönetim, yeterli bir bütçeyle… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Özbolat, sözünüzü
tamamlayın. DURDU ÖZBOLAT (Devamla) - …çalışan emekçilerin özlük hakları ve
ücretleri çağdaş dünyayla aynı noktaya gelse Türk toplumu kültür ve sanatta
gereken noktaya gelir, Devlet Opera ve Balesi siyasi baskılarla yönetilemez.
Sanatçıları mahkeme kapılarında süründürmeye kimsenin hakkı yoktur.
Sanatçılarımıza on iki ay maaş, dört ikramiye, iki teşvik ikramiyesi son derece
yetersiz ve emekli olduklarında bu ikramiyeleri alamadıkları için emekli dahi
olmak istemiyorlar. Devlet Tiyatroları ve Devlet Opera ve Balesi kültür ve sanatta
gereken hizmeti verebilmesi için böyle komik bütçelerle değil, adam gibi
bütçelerle ülkeye hizmet vermelidir, vermesi gerekiyor. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Özbolat. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kırşehir
Milletvekili Metin Çobanoğlu. Buyurun Sayın Çobanoğlu. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on iki dakikadır. MHP GRUBU ADINA METİN ÇOBANOĞLU (Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Çevre ve Orman Bakanlığı bütçesi hakkında Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, günümüzde çevre kirliliği ve küresel
ısınma o boyutlara gelmiştir ki, artık bu konuda hiç kimsenin kayıtsız kalma
gibi bir şansı kalmamıştır. Sebebine gelince, bilimsel araştırmalar neticesinde
çevre kirliliğinin ve küresel ısınmanın neticesinde ülkemiz de dünya da çok
olumsuz bir şekilde etkilenmekte, önümüzdeki günlerde özellikle kutuplardaki
buzulların da erimesiyle dünya üzerinde iklimlerin değişmesi ve birçok alanın
çölleşmesi söz konusudur. Bunun için mutlaka gereken önlemler alınmalı, gereken
bütçeler ayrılmalıdır Değerli milletvekilleri, bunun en önemli nedeni dünyanın hızlı
nüfus artışı, çarpık kentleşmesi, kontrolsüz sanayileşme ve özellikle fosil
yapılı yakıtların dünyada yoğun bir şekilde kullanılmasından kaynaklanmaktadır.
Artık tehlike çanları çalmakta, tehlike kapımıza gelmiş durumdadır. Bunu
önlemenin, bozulan doğal dengeyi tekrar doğal hâline getirmenin en önemli yolu
dünya üzerindeki mevcut ormanları korumaktan, çoğaltmaktan geçmektedir. Fakat
bu noktada dünya üzerindeki yeşil alanlara ve ormanlara baktığımızda çeşitli
sebeplerle orman varlığının da her geçen gün azaldığına şahit olmaktayız. Bunda
tabii nüfus artışı, tarımsal amaçlı açmalar, orman yangınları, yerleşim amaçlı
ormanların tahribatı, yine orman emvalinden aşırı faydalanma gibi birçok sebebi
sayabiliriz ama geldiğimiz nokta itibarıyla orman varlığı da dünya üzerinde
azalma göstermektedir. Bu da gerçekten -tabiattaki olan doğal dengeyi- çevre
kirliliği ve küresel ısınmayı hızlandıracak bir şekilde sürüp gelmektedir. Değerli milletvekilleri, bugün geldiğimiz nokta itibarıyla,
Brezilya’daki yağmur ormanlarının yok oluşundan Türkiye’de yaşayan bizler “Bana
ne?” deme şansını bulamamaktayız. Sebebine gelince, orada bozulan denge, orada
yok olan ormanların çevreye verdikleri zararlar bir müddet sonra Asya’daki
ülkelerde de baş göstermekte ve bizi de tehdit etmektedir. Dünyada hâl böyle olunca,
ülkemizde de bu konuda istediğimiz noktada olmadığımızı üzülerek ifade etmek
istiyorum. Ülkemizin 27 milyon hektarlık alana yayılmış ormanlarının yarısı
verimli, yarısı verimsiz durumdadır. Yine ülke genel alanıyla kıyaslayacak
olursak, orman varlığımız ülke alanımızın yüzde 26’sı civarındadır, bu da dünya
ortalamasının altında. Dünya ortalamasını yakalayabilmek için süratle
ağaçlandırma yapmak durumundayız. Bu kadar önemi haiz olan ormanlarımızla
ilgili maalesef Türkiye’de de birçok olumsuzluğu bir arada yaşamaktayız.
Bakınız, hâlâ biz, 1935’ten beri ormanlarımızın sınırlarını henüz
belirleyememişiz ve özellikle 2/B’lik alanlarla
ilgili 31/12/1981 baz alındığında 500 bin hektarlık
bir alanda orman vasfı kaybedilmiş ama bu konuda da yeterli çalışma henüz
yapılamamıştır. Maalesef, İktidar, bu konuya 25 milyar dolarlık bir gelir
gözüyle, bir arsa, bir rant gözüyle baktığından dolayı
doğru bir çözüm noktasında bugüne kadar buluşulamamıştır. Muhalefet
partileriyle oturulup bu konuda ülkemizin yararına, ormanlarımızın yararına,
orman köylülerimizin yararına bir ortak nokta da bugüne kadar bulunulamamıştır.
Değerli milletvekilleri, bakın, 1 santimetreküp toprağında 500 bin
canlının yaşadığı ormanlarımız, havza içerisinde entegre
tesislerdir. Bu tesislerin ekolojik değeri, ekonomik
değerinin tam 2 bin katıdır değerli milletvekilleri. Bir de bu değere toprak
tutma, toprak muhafazası, havayı temizleme, temiz su üretimi, karbon depolama
gibi stratejik ve hayati öneme sahip fonksiyonlarını göz önüne aldığımızda, ormanlarımızın
değerini bugün tespit edebilecek dünyada henüz bir veri tabanı ortaya
konmamıştır. Yani yaşamamız için, dünyamız için bu kadar önemli olan
ormanlarımızla ilgili, devlet olarak, ülke olarak ve Bakanlık olarak yeteri
kadar üzerine düştüğümüz kanaatinde değilim. Bakın, İstanbul’da hâlâ ormanlar
talan ediliyor. Bu kadar kıymetli olan, bu kadar yaşamsal öneme sahip olan
varlıklarımız bir kerelik rant için, bir kerelik para
kazanabilmek için o güzelim ormanlar yok ediliyor ve arsa hâline getiriliyor. Değerli arkadaşlarım, binlerce yılda meydana gelmiş orman
toprağını bir kere kaybettiniz mi tekrar o toprağı yerine getirmek mümkün
değil, o sahayı ağaçlandırmak mümkün değil, mümkünse de çok çok
pahalı. Bu konuda hepimiz üzerimize düşen hassasiyeti göstermek durumundayız. Değerli milletvekilleri, mutlaka ve mutlaka, ağaçlandırma
çalışmalarına hız vermek zorundayız. Orman alanları itibarıyla zaten
ormanlarımızın yarısı verimsiz orman ama dünya ortalamasının da altında bir
orman alanına sahibiz. Bunun için mutlaka yeni alanlar ağaçlandırılmalı. 2007
yılında, Orman Bakanlığının Erozyonla Mücadele ve Ağaçlandırma Seferberlik
Planı’nda -memnuniyetle karşıladığımız- beş yıllık bir periyotta
2 milyon 300 bin hektarlık bir alanın beş yılda ağaçlandırılacağı varsayılmaktadır.
Ama, bu Plan biraz daha detaylı incelendiğinde, bunun
1 milyon 700 bin hektarı orman içi rehabilite olarak
gözükmektedir; yani geriye 600 bin hektarlık, beş yıllık bir süreçte bir alan
kalmaktadır. 2 milyon 300 bin hektarlık alan Trakya bölgemizin tamamı kadar bir
alandır. Bunu desteklemememiz mümkün değil ama rakamları gerçekçi bulmuyoruz.
Yine, ülkemizin imkânları ve fidan üretimi konusunda bu, yıllık 400-450 bin
hektarlık bir alanda ağaçlandırma yapılması biraz bize uzak bir hedef gibi geliyor.
Bu konuda mutlaka ve mutlaka bu başarılabilecekse buna şapka çıkarırız,
destekleriz, saygı duyarız. Ama, vatandaşımıza veya
kamuya yönelik böyle sanal bir ağaçlandırma projesiyle, planıyla ortaya çıkıp
kamu aldatılıyorsa, bizler aldatılıyorsak, bunun hiç kimseye faydasının
olmayacağını da buradan ifade etmek istiyorum. Değerli arkadaşlarım, yine orman yangınlarıyla ilgili çok ciddi
mücadele edilmesi gerektiğine inanıyoruz. Bakın, bu konuda da endişelerimiz
var. Geçtiğimiz yaz Antalya Serik-Taşağıl bölgesinde
çıkan orman yangınında, gerçekten, ormancı arkadaşlarımız cansiparane
yangınla mücadele etmişlerdir ama yangın neticesinde çok ciddi bir alan yanarak
kül olmuştur. Fakat bu konuda da basının ve kamuoyunun yanlış
bilgilendirildiğine hep beraber şahit olduk. Bunu niye vurguluyorum? Eğer bir yerde 16 bin 925 hektarlık bir
alan yandı da bunu 4 bin-5 bin hektar olarak gösteriyorsanız, siz, periyodik
olarak yaptığınız bu yangın tespitlerinde önlemlerinizi alırken, o 5 bin
hektarlık alana göre önlemlerinizi alırsınız. Ama gerçekte 17 bin hektarlık
alan yanmış, siz 5 bin hektara göre hesabınızı ve önlemlerinizi yapmışsınız. Bu
sizi de yanıltır, ülkemizi de yanıltır. Bu anlamda herkes vatandaşımızı,
kamuoyunu, basını doğru bilgilendirmek gereğinde hissetmelidir. Kendi kendimizi
kandırarak hiçbir yere varamayacağımız kanaatindeyim. Değerli milletvekilleri, gerçekten Orman Bakanlığında, Orman Genel
Müdürlüğünde çalışan fedakâr ormancı arkadaşlarımızın birçok rahatsızlıkları
vardır. Bunların başında, bir kere, sendikal faaliyetleri yürüten birtakım
sendikalar konusunda Orman Genel Müdürlüğü baskıcı bir anlayışla
yaklaşmaktadır. Memur sendikaları noktasında 2002’de 500 civarında üyesi olan
bir sendika “bizim” ve “ötekiler” anlayışıyla destekleniyor, KESK’e bağlı sendikalarla Türkiye KAMU-SEN’e
bağlı sendikalara üye olan ormancılar baskıyla istifa ettirilerek kendilerinden
TOÇ BİR-SEN’e üye olmaları isteniyor. Değerli milletvekilleri, zorla güzellik olmaz. Sendikalar
memurumuzun haklarını savunmak üzere kurulmuş kurumlardır. Kanunlarla
kurulmuştur. Yöneticilerimizin kendilerine yakın gibi görerek birtakımını
desteklemesi, bir kısmının aleyhinde olması ve çalışanların da tayin
tehdidiyle, baskıyla o sendikalara kayıt yapmalarını sağlaması yine kendi
kendini aldatmaktır. Zorla güzellik olmaz. Sendikalar faaliyetleriyle,
çalışmalarıyla, o memurun, o çalışanın hakkını savunmalarıyla memurun gönlünde
yer edecekler ve çalışanlar da istedikleri sendikalara hür iradeleriyle üye
olacaklardır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Çobanoğlu, devam edin. METİN ÇOBANOĞLU (Devamla) – Değerli milletvekilleri, yine böyle
bir yanlı davranış noktası da işçi sendikalarında görülmüştür. Bundan beş yıl
önce TÜRK-İŞ’e bağlı sendikadan baskıyla istifa
ettirilen işçiler HAK-İŞ’e bağlı Öz Orman-İş’e
geçirilmiştir. Bunu niye söylüyorum? Burada binlerce orman işçisi şu anda
mağdur durumdadır. Mahkemelik olmalarından dolayı hâlâ toplu sözleşmelerini
yapamamışlar, altı yıllık bir mağduriyet söz konusudur. Yine, henüz kadrolarını
alamamış 2.500 civarında yangın işçimiz mevcuttur. Önümüzdeki günlerde yine
yangın mevsimi gelecek. Kadrolarını alamamış bu işçilerimizin o orman
yangınlarıyla nasıl mücadele edeceklerini… Diğer arkadaşları almışlar, küçük
sürelerden dolayı kadrolarını alamamış işçilerimiz moral bozukluğu
içerisindedirler. Yine, “Eşit işe eşit maaş.” anlayışıyla Orman Bakanlığında çalışan
teknik personel mağdur edilmiştir. Bu konuda bize birçok şikâyet gelmektedir.
İnşallah bunların da giderileceğini ümit ediyor, hepinize saygılarımı
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çobanoğlu. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili
Ahmet Orhan. Buyurun Sayın Orhan. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz yedi dakika efendim. MHP GRUBU ADINA AHMET ORHAN (Manisa) – 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2007 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın Çevre ve Orman Bakanlığına bağlı Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğünün bütçesi üzerine MHP Grubu adına görüşlerimi ifade etmek üzere söz
almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. Son yıllarda küresel ısınmanın sebep olduğu kuraklık bu yıl da
şiddetle devam etmekte olup, yer altı su seviyeleri düşmüş, sulama amaçlı baraj
ve göletlerimize gelen su miktarları ve kaynak suları azalmıştır. Gerek baraj
ve göletlerimizde depo edilen su miktarının gerekse akarsularımızın debilerinin
her geçen gün azalmaya devam etmesi su ihtiyacımızı ve sulamalarımızı olumsuz
yönde etkilemeye devam etmektedir. Bu gerçekler etrafında Hükûmetin,
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün bütçesine konunun hayati önemine rağmen
yeterli kaynak sağlayamaması ülkemizin ve Türk milletinin geleceğine nasıl
ümitsiz ve vizyonsuz bir bakış açısının olduğunun
çarpıcı gerçeğidir. Su hayattır. Ona gereken önemi vermezseniz ve gerekli planlamaları
yapmazsanız maalesef istemediğimiz müşkül ve olumsuz gerçeklerle ummadığımız
bir anda karşı karşıya gelebiliriz. Bugün de yaşadıklarımız bu durumdan farklı
değildir. 2001 yılında genel bütçeden yüzde 4,2 payı olan Devlet Su İşleri
bütçesi günümüze kadar azalarak 2007 yılında yüzde 1,9 seviyelerine kadar
gerilemiş ve dar bütçeyle suyun geleceğine dair nasıl bir planlama yapılacağı
kafalarda soru işaretleri ve kaygıları da beraberinde getirmiştir. Bu hazırlanan ve kurumun öneminin farkındalığından
uzak bütçe, suya yatırım yapamıyoruz anlamına gelmektedir. Peki
sularımızdan her yönde verimli bir şekilde istifade edebiliyor muyuz?
Sularımızı koruyabiliyor muyuz? Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kütahya’nın Murat Dağı’ndan
doğan Gediz Nehri, önemli bir tarım ili olan Manisa’mızdan geçerek İzmir
ilimizde denize ulaşmaktadır. Gediz Nehri’nin kirliliğinin problem olduğunu söylemlerinde ifade
eden Sayın Bakan Eroğlu “Artık laf değil, iş üretmek
düşüncesindeyiz. Büyük hedefler koymalıyız, kesin eylem planı hazırlayacağız.
Gediz’i yeniden kurtarmak boynumuzun borcu.” ifadeleriyle, günümüze
bakıldığında ve Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne ayrılan yetersiz bütçeyle
sorunun nasıl çözümleneceği de tüm Manisa ve İzmirliler tarafından kaygıyla
merak edilen bir husus hâline gelmiştir. Değerli milletvekilleri, Manisa ilimiz, toplam olarak 480 bin
hektar ekilebilir tarım arazisine sahip bulunmakta ve sulanabilir alanın ancak
yüzde 37’si güç şartlarda sulanabilmektedir. Gediz Ovası Türkiye'nin ilk
sulanan ovalarından biri olması nedeniyle açık kanal sistemi yoğunluktadır. Bu
eski ve ekonomik kayba, israfa sebebiyet veren sistem ile sulama yapıldığından
kullanılabilir suyun yarıdan fazla bir bölümü buharlaşma yoluyla yok
olmaktadır. Bu zor şartlarla geçimini sağlayan çiftçimizin parasının da devlet
yatırımının da israf olması anlamına gelmektedir. Bu nedenledir ki yoğun
sulamayı gerektiren tarım alanları öncelikli olmak üzere kapalı sisteme geçme
zorunluluğu vardır. Bölgede en önemli ürünler olan çekirdeksiz kuru üzüm, mısır başta
olmak üzere çeşitli tarla ürünü, sebze ve meyve yetiştirilmekte olup bu yetişen
ürünlerin gelişmesinde azami suya ihtiyaç duyulmaktadır. Türk çiftçisi, yer
altı kaynaklarından sulaması yapılan bazı bölgelerimizde de elektrik parasını
maalesef ödeyemez duruma gelmiş, icra ve hacizlerle boğuşmaktadır. Değerli milletvekilleri, Devlet Su İşleri bütçesi vesilesiyle
Manisa ilinin konuyla alakalı bazı sorunlarını da dile getirmek istiyorum.
Yaşamakta olduğumuz kuraklığın en çarpıcı örneklerinden birisi de Manisa
sınırları içerisindeki Marmara Gölü’nde yaşanmaktadır. Hemen yanı başında
kurulu olan, Manisa’mızın en genç ilçesi olan Gölmarmara’ya adını veren ve
sınırları Salihli’ye kadar uzanan 85 bin dönümlük göl yatağının bugün
itibarıyla yalnız 20 bin dönümünde su kalmış bulunmaktadır. Söz konusu göl
yatağındaki daralma öyle kalıcı hâle gelmiştir ki, hâlen 15 bin dönümünde dünün
balıkçıları tarafından tarım yapılmaktadır. Buna benzer bir sorun da, bölge
sulamasının önemli araçlarından birisini oluşturan Ahmetli Göleti
de yaz aylarında tamamen kurumuştur. Gerek Gölmarmara gerekse Ahmetli Göleti’nin hayatiyetinin muhafazası için bölgedeki su
kaynakları dikkatlice değerlendirilmelidir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir diğer önemli husus,
enerji ihtiyacımızın karşılanması açısından sularımızın durumudur. Toplam 190
milyar metreküpün üzerinde olan yer üstü su potansiyelimizin 110 milyar
metreküplük kısmı kullanılabilir durumda olup ancak yüzde 36’sı
değerlendirilmektedir. Buradan da görülmektedir ki, hidrolik potansiyelimizin
büyük kısmı kullanılamamaktadır. Neredeyse bağımsızlığımızı sınırlayan ithal
enerji kaynaklarının yarattığı riskin ortadan kaldırılması veya hiç olmazsa
azaltılması için en önemli kaynak sularımızdır ve mutlak surette sonuna kadar
titizlikle değerlendirilme mecburiyeti vardır. Umarım Sayın Bakanın çok bel
bağladığı özel sermayenin konuya ilgisi yaşanmakta olan ekonomik kriz sebebiyle
azalmaz, öngördüğü yatırımlar devam eder. Aksi takdirde çok zaman kaybedilmiş
olacaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cumhuriyetimizin en önemli
altyapı kurumlarından olan Devlet Su İşleri bütçesini ele alırken
çalışanlarının durumunun da dikkatlice değerlendirilmesine ihtiyaç vardır. Zor
şartlarda ve hayati projelerde yetersiz imkân ve şartlarda… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Orhan, sözlerinizi tamamlar mısınız. AHMET ORHAN (Devamla) – …Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü teşkilatının
personel bakımından desteklenmesi gerekmekte olup, yıllardan beri süregelen
özlük hakları sorunlarının ivedilikle çözülmesi faydalı olacaktır. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü bütçesinin yukarıda belirtmiş
olduğum hususların önemine binaen yeterli seviyede olmadığının altını çizerken,
bu duygu ve düşüncelerimle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Orhan. Sayın milletvekilleri, saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime ara
veriyoruz. Kapanma Saati: 13.01 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 14.03 BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN
(Bilecik), Yusuf COŞKUN (Bingöl) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
32’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. Yedinci turda yer alan bütçelerin görüşmelerine devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet burada. Şimdi söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin
Milletvekili Kadir Ural’a aittir. Sayın Ural, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz sekiz dakika. MHP GRUBU ADINA KADİR URAL (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım. Sayın Başkanım, Türk milletinin değerli milletvekilleri; 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı çerçevesinde Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğü ve Özel Çevre Koruma Kurumu bütçeleri hakkında Milliyetçi Hareket
Partisi Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi, Türk milletini ve
iktidar partimizin boş koltuklarını saygıyla selamlıyorum. Sözlerime Maliye Bakanımızın bütçe sunuş konuşmasındaki vatandaşın
yastık altındaki altınlarını çıkarması konusundaki sözlerine atıfta bulunarak
başlamak istiyorum. Sayın Bakan, vatandaş yastık altındaki altınlarını Sayın
Osman Pepe’nin oğulları birkaç tane daha tersane açsın diye mi, Sayın
Başbakanın bursla okuyan oğulları birkaç tane daha gemicik alsın diye mi veya
Başbakan hısımlarının şirketlerine, özellikle Çalık Grubuna bankalardan biraz
daha teminatsız fazla kredi verilsin diye mi çıkarsın? Veya sizin oğullarınızın
şirketleri likidite sıkıntısı mı çekiyor? Buradan Sayın Bakana tavsiyem: Altı
yedi yıldır KDV’sini düşürüp, sizlerin yastık altına attığınız altınlarınızı,
mücevherlerinizi, vatandaşa örnek olması açısından, çıkarıp bu milletin
faydasına sunmanız. Hatta şirketlerinizin birkaç tanesinin gelirlerini hazineye
bağışlasanız da bizler de sizlerden örnek alsak. Milletin parasıyla bedava
kömür, makarna dağıtmayla ağalık olmuyor. Ağalığın kendi paranızla, şahsi
paranızla bir şeyler yaparak olması lazım diye düşünüyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; benden önceki arkadaşımız
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü bütçesi hakkında konuştu. Fakat ben de
bölgemdeki problemleri aktarmak istiyorum: Sayın Bakan, Silifke ilçesinin ve
vatandaşlarının Gezende Barajı diye bir baş belası var. Ne zaman yağmur yağsa
bütün Silifke ayakta, gece gündüz uyuyamaz. Neden? Çünkü Gezende Barajı’ndan
gecenin bir yarısı bir su bırakılır, üç beş tane kapak açılır ve Silifke sular
altında kalır. 2004 felaketinde çiftçi parasını hâlen alamadı. Yüzde 20’si
ödendi, yüzde 80’i ödenemedi. Yine, bu yıl Kurban Bayramı’ndan önce Silifke yine sular altında
kaldı, yine tespitler yapıldı fakat bu tespitlerden sonra tarımda oluşan
zararın paralarının ödenmesi için Bakanlar Kurulunun karar alması gerekiyor. Bu
sıkıntıların çözülmesi için yıllardır bölgede yapılacağı söylenen Kayraktepe Barajı’nın bir an önce temelinin atılması ve
bitirilmesi gerekiyor. Geçen yıl yine bu zamanlarda Sayın Bakan Silifke’ye gelip müjde
verecekti. Silifke ve Silifkeliler sizi bekliyor, müjdenizi bekliyor Sayın
Bakanım. Lütfen Silifke’mizi de ziyaret ederseniz memnun oluruz. Ayrıca, iki ilçeyi ve altmış-yetmiş köyü ilgilendiren Aksuvat Barajı veya göletinin de
mutlaka yapılması ve hizmete geçmesi gerekiyor. Ayrıca, bölgemizdeki Günlerberdat Göleti, Tarsus Pamuklu Barajı, Evkafçiftliği
Sulama Suyu, Mut Ovası Sulama Suyu, Göksü İkinci Merhale Sulama Suyu Projeleri.
Merkez Çavuşlu, Bozyazı, Aksaz,
Erdemli Diniker, yine Erdemli Kodaman Çayı, Silifke
Acıca ve Büyükeceli Deresi, Silifke Akdere ve Kocapınar dereleri,
Mut, Ermenek Çayı, Tarsus Kaleburcu Deresi, Karayayla arazisi, Kusun Deresi, Mersin Deliçay,
Efrenk ve Mezitli dereleri
ile Çamlıyayla Kale Deresi’nin Taşkın Koruma, Erozyon ve Rusubat
Kontrol Tesisleri Projeleri’nin, ayrıca Berdan
2-İkinci Merhale İçme Suyu Projesi’nin bir an önce acilen tamamlanması
gerekiyor. Fakat bu ödeneklerle ve çalışmalarla nasıl bitirilecek veya
yapılacak bunu da merak ediyoruz. Ayrıca, Sayın Bakanım, Türkiye’de üç yüz elli-dört yüz arasında
sulama işlerinden sorumlu olan kooperatif ve birlikler var. Bunların bazıları
Tarım Bakanlığına, bazıları İçişleri Bakanlığına bağlı kurumlar olarak
çalışmaktalar, DSİ’yle birbirlerine pamuk ipliğiyle
bağlılar. Doğru dürüst bir kanunları, tam oturmuş bir tüzük ve yönetmelikleri
bile yok, keşmekeşlik devam etmekte. Geçmiş yıllarda bu konuda sorulan sorulara
“Yeni hazırlıklar var.” denilerek cevap verildi fakat bu hazırlıklar bir türlü
bitirilemedi. Özellikle sulama birliklerinin ekonomik olarak desteklenmesi ve
personel yönünden Devlet Su İşlerinden de destek alınarak iyileştirilmesi
gerekmekte, sulama suyundaki kullanılan elektrik KDV’sinin de indirilmesi
yönündeki çalışmalara destek verilerek çiftçilerimiz ve birliklerimiz
rahatlatılmalıdır. Sayın milletvekilleri, değerli Başkanım; Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğü bütçesine değinmek gerekirse, bu kurum yaşamımız için önemli bir
kuruluştur. Tarımda, turizmde, ulaştırmada, ormanda, çevrede, velhasıl bütün
yaşamımızı etkileyen bir araştırma birimidir. Fakat alt komisyon görüşme
tutanaklarında bile bu kurumla alakalı olarak sadece Sayın Bakan beş altı
satırlık bir konuşma yapmış, kırk-elli sayfalık tutanaklarda bu kurumumuz beş
altı satırla geçiştirilmiştir. Siyasi bir anlayıştan uzak, bilimsel çalışmalar
yapması gereken kurum, aldığımız bilgilere göre, Genel Müdürlük bünyesinde,
yani merkezde, çoğunluğu sözleşmeli ve masa başı işi yapan fazla maaşlı bine
yakın elemanla, 1.200’e yakın taşrada 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na
tabi olarak çalışan personeliyle sanki sıkıntısız bir kurum gibi görünmekte.
Özellikle Meteoroloji Genel Müdürlüğünün merkez ve taşra teşkilatının orta
seviyeli teknik eleman ihtiyacını karşılayan Meteoroloji Meslek Lisesi Millî
Eğitim Bakanlığına 2005 yılında çıkarılan yanlış bir yasayla bağlanınca okul
kurum dışına çıkarıldı; öğrenciler, mezun olanlar teknolojik gelişmeleri takip
edemez hâle geldiler. Bu yetmezmiş gibi bir de bu okul mezunlarının Meteoroloji
Genel Müdürlüğü bünyesinde çalıştırılmayacağı Millî Eğitim Bakanlığı tarafından
Genel Müdürlüğe yazılınca konu daha da karmaşık hâle geldi. Çözüm, kurum
bünyesinde meteoroloji meslek yüksekokulu açılarak Kurumun ihtiyacı ölçüsünde
öğrenci yetiştirmek için çalışılması olacaktır. Ayrıca, taşrada genel idare hizmetleri sınıfında çalışan istasyon
müdürleri gerektiğinde teknik işleri de yapmaktalar, fakat teknik hizmet
sınıfında olmadıkları için teknik işleri yapmalarına rağmen bazı tazminatlarını
alamamaktadırlar. Meteoroloji çalışanlarının bunun gibi mali ve sosyal
haklarının geliştirilmesi ve adaletli bir ücretlendirmenin yapılması
gereklidir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'miz ve kendi seçim
bölgem olan Mersin ve Silifke için önemli kurumlarımızdan bir tanesi de Özel
Çevre Koruma Kurumudur. Belediye başkanlığı dönemim içerisinde, Kurum içinde
çalışan arkadaşlarla ve Kurumla çok güzel çalışmalar yaptığımıza inanıyorum. Bu
Kurumun geliştirilmesi ve ülkemizde yaygınlaştırılması gerektiğine de
inanıyorum, çünkü cennet ülkemizde Özel Çevre Koruma Kurumunun el atması
gereken birçok doğal güzelliğimiz var, fakat Kurumun ödenek yetersizliği ve
personel sayısı az olduğundan, özel çevre koruma alanı ilan edilen yerlerde
bile sıkıntılar yaşanmaktadır. Sayın Bakanım, 2009 yılı ÖÇK ödeneği toplam 32 trilyon
civarındadır, fakat on dört bölgeye hizmet vermeye çalışan bu Kurum, ÖÇK
bölgelerindeki altyapı hizmetlerinden tutun da imar planlarına kadar her
şeyinden sorumlu ve görevlidir. Bu yüzden, ÖÇK Kurumunun özellikle yatırım
ödenekleri artırılmalı ve ÖÇK bölgelerindeki yerleşim yerlerinde yaşayan
insanlarımıza daha fazla hizmet verilebilmelidir. Mesela, sağ olsunlar Taşeli Belediyeler
Birliği Başkanlığım dönemimde başlatmış olduğumuz Göksu Katı Atık Bertaraf
Tesisleri, yani çöp depone alanı 3 trilyon civarında
bir bütçeyle yapılmaya başlanmış ve bu yıl sonu
itibarıyla da teslim edilecek ve bölgenin bütün belediyelerinin çöp problemi hâlledilmiş olacaktır. Bunun yanında, yine Göksu Deltası bölgemizdeki kanalizasyon ve
atık su arıtma tesisleri konusunda da çalışmalar vardır, fakat yetersiz
kalmaktadır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Ural, devam edin. KADİR URAL (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım. Bu bölgedeki belediyelerin de katkısı olacaktır, fakat bunların da
yeterli bütçeleri olmadığından dolayı bu işleri yapamamaktadırlar. Bu amaçla,
bu yıl, 2009 yılı ödeneğinin fazlalaştırılarak, Göksu Deltası bölgesindeki
belediyelerimizin altyapı, kanalizasyon ve arıtma tesislerinin yapım işlerinin
bir an önce de bitirilmesi gerekmektedir. Yasakçı zihniyetten yapıcı zihniyete
geçen ÖÇK Kurumunu ve başta Kurum Başkanı olmak üzere bütün çalışanlarını
kutluyor, başarılarının devamını diliyorum. Bütçenin hayırlara vesile olması temennisiyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ural. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına son söz, Antalya
Milletvekili Tunca Toskay’a aittir. Buyurun Sayın Toskay. (MHP sıralarından
alkışlar) Süreniz on üç dakika efendim. MHP GRUBU ADINA TUNCA TOSKAY (Antalya) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 2009 yılı Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi,
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü bütçesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken hepinize saygılar
sunuyorum. Takdir edersiniz ki, kültür ve turizm iki önemli alan; iki önemli
kurum için tahsis edilen süre son derece kısa, tatmin edici değerlendirme
yapmak, fikir yürütmek de bu süre içinde hemen hemen
imkânsız. Bu sürelerin bütçe müzakerelerinde bu kurumlar için artırılmasının
şart olduğunu düşünmekteyim ama şöyle bir yaklaşım var ise “Katkı ve görüşe
bizim ihtiyacımız yok.” diye bir görüş hâkim ise, o zaman bütçenin genelini,
gelin, bir iki günde enine boyuna konuşalım ve Meclisin zamanını da fazla
almayalım. Bu konunun tüzük değişikliği sırasında dikkate alınmasında ben fayda
mülahaza ediyorum. Ben, bu kısa sürede, konuşmamda daha ziyade, ağırlıklı olarak
turizm bütçesinden bahsetmek isteyeceğim, oradaki görüşlerimi sizlerle
paylaşmak istiyorum. Böyle bir tercih yaptığım için de kültür ve sanat
hayatımızın özel ve kamuya ait çok önemli kuruluşlarının mensup ve
yöneticilerinin ve özellikle Devlet Opera ve Balesi ile Devlet Tiyatroları
Genel Müdürlüğü mensup ve yöneticilerinin beni bağışlamalarını istirham
ediyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; turizm konusundaki
değerlendirmeme geçmeden evvel bir özel konuyu sizin dikkatinize sunmak
istiyorum, o da şu: Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumunun bünyesinde çalışan
İstanbul, Ankara ve İzmir Radyoları özellikle Türk sanat müziği ve Türk halk
müziği açısından son derece önemli kurumlar. Türkiye Radyo ve Televizyon
kurumunun, meseleye bir sanayi kuruluşu gibi kâr-zarar açısından bakarak
buradaki sanatçıları tasfiye etmek gibi bir düşüncesinin olmaması gerekir.
Aksine, buradaki bu ciddi kurumlara, bu faaliyeti yürüten kurumlara imkân
verilmeli, genç sanatçıların yetiştirilmesi sağlanmalı ve değerli eserlerin
üretimine de imkân sağlanmalıdır. Bu sözlerim yalnız Türk
sanat müziği ve Türk halk müziği ile ve yalnız TRT ile ilgili değil,
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, Devlet Opera ve Balesi, devlet
tiyatroları, bütün konservatuvarlar ve özel sanat
kuruluşlarının hepsinin hayatımıza renk ve anlam kattığı, toplumun zevklerini
geliştirdiği, yaratıcılık ve verimliliği yükselttiği bilincinde olarak bu
kurumlara ve burada çalışan sanatçılara özen göstermemiz, destek olmamız ve
yeterli kaynağı ayırmamızın şart olduğunu düşünüyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; turizm konusunda turizm
sektörünün önemini detaylı olarak anlatmamıza gerek yok. Turizm
sektörü Türkiye’nin en önemli iki tane sorununa doğrudan doğruya katkıda
bulunan bir sektör. Yapılan araştırmalar, istihdam yaratmak için diğer
sektörlere nazaran daha az yatırımla turizm sektöründe istihdam
yaratılabildiğini gösteriyor. Bu da Türkiye’nin en büyük
sorununun işsizlik olduğunu düşündüğümüzde önemli bir katkı. Türkiye ekonomisinin özellikle kırılganlığını ve riskini artıran
en önemli husus cari açığımız ve yine turizm sektörü bu açığın kapatılması
açısından önemli katkı yapan bir sektör. Şimdi, o zaman turizm sektörüne biraz daha detaylı ve yakından
bakıp, bu sektördeki verimliliği ve ekonomimize katkıyı nasıl
artırabileceğimizi de ayrıntılı olarak düşünmemiz gerekir. Turizmdeki pazar eğilimlerini dikkate alan, doğal, sosyokültürel
çevreye en az baskı yapan turizm çeşitlerini destekleyen politikalarla turizm
sektöründen daha fazla kaynak ve katkı sağlayabiliriz diye düşünüyorum. Uzun
vadeli verimliliği dikkate almayan, bütünlüğü olmayan uygulamalar bu alanda da
başarısız olmaya mahkûm. Sinerji yaratmayan yatırımlar, pazar eğilimlerine
tepki vermeyen politikalar, doğal ve sosyokültürel çevredeki bozulmaya yol açan
uygulama ve yoğunlaşmalar turizm sektörünün geleceğini tehdit eder. Sektörümüze
yakından baktığımız zaman bu söylediğimiz olumsuzluklar konusunda bazı ciddi
işaretlerin verilmeye başlandığını da görmekteyiz. Şimdi, bu ölçülere, Sayın Bakan, Komisyonda “tarihe duyarlı,
doğaya duyarlı, kaliteye duyarlı turizm” ölçüsünü koyuyor. Bunu söylediğiniz
zaman arkadan hedeflerinizin de bu söylediğiniz ölçülere uygun olması gerekir.
Arkadan, 25 milyon turist, 25 milyar dolar gelir ve bunu sağlamak için pazarda
satılan ucuz ürün, belli bölgelerde yoğunluğu artıran tesisleşme gibi
uygulamaları yaptığınız zaman doğaya, tarihe, kaliteye uygun bir turizmi
gerçekleştirme imkânı yoktur. Burada ilk önce turizm sektörü ile ilgili genel stratejiyi
belirlemek lazım. Bu strateji nedir? Kaba hatlarıyla şöyle özetleyebiliriz:
Türk turizmini pahalı ürün satan, doğal ve sosyokültürel çevreyi koruyan,
geliştiren, markalaştıran uzun vadeli tutarlı politikalardan oluşan bir
stratejiye oturtmak gerekir. Bunun içinse tanıtma, pazarlama, yatırım, ürün
çeşitlendirme, biraz evvel de ifade ettiğim gibi doğal ve sosyokültürel
çevrenin kalitesini yükseltmek ve benzeri alanlarda tutarlı ve istikrarlı
tedbirler ve politikalar uygulamak gerekir. Şimdi, bunları yapabilmek için turizm ürününün bileşenlerine iyi
dikkat etmek lazım. Bu bileşenleri konusunda alınacak tedbirleri de doğru
tespit etmek lazım. Bir turizm ürünü üç önemli bileşenden meydana gelir. Bir tanesi, turizm pazarında satılan turizm ürününün fiyatının
içinde, bu pazarda faaliyet gösteren, sizin turistik tesislerinizi ürün hâline
getirip satan tur operatörleri ve onların bu ürünün içinden aldıkları kârdır.
Bu pazarda güçlü olmazsanız fiyatlarınızı artıramazsınız, fiyatlarınızın
düşmesine engel olamazsınız, talebinizin başka ülkelere zaman zaman kaydırılmasını da engelleyemezsiniz. O zaman, bu
pazarda mutlaka güçlü olmanız lazım. Bu pazarda güçlü olabilmek için kendi
ürününüzün markalaşmasını, farklılaştırılmasını, fiyatının yukarıya doğru
yükselmesi eğilimlerini güçlendiren bir politikayı etkin bir şekilde
uygulamanız lazım. İkinci unsur: Tur operatörlerinin arasında etkili olmanız
lazım ki tur operatörünün pazardan aldığı paydan bir miktarını da siz
alabilesiniz. Bu, klasik olarak tur operatörleri piyasasına girerek operatörlük
yapmaktan geçebilir ama IT teknolojileri çok geliştiği için klasik olmayan
metotlarla da bu pazarda etkili olma imkânı vardır. Ürünün içindeki ikinci bileşen ulaşımdır. Turisti kendi yerleşik
olduğu ülkeden alıp turistik ülkeye getirip oradan tekrar geriye götürmenin bir
maliyeti vardır. Ürün fiyatının içinde bu vardır. Bu sektörde güçlü olmazsanız,
buradan pay almazsanız ve zaman zaman, burada güçlü
olmadığınız sebebiyle risklerle de karşılaşabilirsiniz, fiyatların artması ve
kapasite bulamama gibi. Bu söylediğimiz riskleri ortadan kaldırabilmek için,
ulaşım sektöründe ve özellikle de havacılıkta güçlü olmak, buradan pay almak
zorundasınız. Üçüncü unsur, turistlerin geldiği, sizin ülkenizde harcadığı
paralardır. Yani, konaklama tesisine harcanan para birinci unsurdur,
ki bu, ürünün içinde vardır. Pazarda fiyatınızı yükseltirseniz konaklamaya
düşen payı da artırma imkânınız vardır, bunu başaramazsanız çok az pay
alırsınız. Burada ikinci unsur ise, turistlerin, geldikleri ülkede konaklamanın
dışında yaptığı harcamalardır; bunu da artırmak zorundasınız. Bunu artırmanın
yolu, konaklama tesislerinin kalitesi ile turizm olayının içinde cereyan ettiği
doğal ve beşerî çevrenin kalitesi arasında bir dengeyi kurmak zorundasınız ki
turistler otelden dışarı çıkıp, dışarıda bulunup para harcayabilsinler. Bunları
yapmak zorundasınız. Bunları yapmak için acaba Türkiye’deki turizm sektörünün
örgütlenmesi yeterli midir? Hayır, değildir. O zaman, nasıl bir örgütlenme
modeli teklif ediyoruz, onu da ana hatlarıyla arz etmek istiyorum: Bir kere,
ulaşım, konaklama sektörü ve seyahat acenteleri tur operatörlüğünün yasaya
dayalı olarak örgütlenmeleri gerekir. Türkiye’de seyahat acenteleri yasaya
dayalı olarak örgütlenmiştir ama ulaşım sektörü ile konaklama sektörü yasaya
dayalı bir örgütlenmeden mahrumdur. Bu üç ana unsur da yasaya dayalı olarak
örgütlenip bunlar bir çatı örgütü oluşturdukları zaman turizm sektörü örgütlü
bir sektör hâline gelir. Turizm sektörü örgütlü bir sektör hâline geldiği zaman
turizm sektörünün sorunlarının çözümlenmesi açısından kamuyla birlikte önemli
katkılar verecektir. Nedir bunlar? Mesela turizm bölgelerindeki imar planları,
bu çatı örgütü, yerel yönetimler ve Bakanlığın müşterek katkılarıyla
yapılabilir. Tanıtma, pazarlama yine bu sektörün çatı örgütüyle kamunun
birlikte çalışmasıyla yapılabilir. Özel sektörün ekonomik kaynakları bu işin
içinde daha etkin olarak kullanma imkânına sahip olunur. İzin verirseniz bir iki noktaya da değinmek istiyorum, o da şu:
Turizm olayı doğal ve sosyokültürel, eski tabiriyle “beşerî çevre” içinde
cereyan eder. Tarih, bu beşerî çevreyi oluşturan unsurlardan yalnız bir
tanesidir. O zaman “tarihe duyarlı” demek yerine, “sosyokültürel çevreye veya
beşerî çevreye duyarlı bir turizm” kavramı daha isabetli olur diye düşünüyorum.
Kaliteye duyarlılık konusuna da açıklık getirmek lazım. Bu kaliteye duyarlılık konusunda söylenecek çok söz var. Sahilde
bin-bin beş yüz yataklık, doğaya da son derece saygılı, çok modern bir
konaklama tesisinde yapılan turizm mi kaliteli bir turizmdir, yoksa bir turizm
beldesinin, küçük bir beldenin yerleşme yerinin ortasında yalnız oda ve
kahvaltı veren butik bir otelde yapılan turizm mi daha kalitelidir? Çünkü bu
söylediğimiz turizm çeşidinde turistler sosyal ve toplumun içine
karışacaklardır. Kahvaltılarını ettikleri zaman da dışarıda yiyeceklerdir,
içeceklerdir; yerel halkla sosyal ve ekonomik ilişkiye gireceklerdir. Bunun
hangisi daha kaliteli turizmdir? Burada söylenecek çok söz var diye
düşünüyorum. Geçen yılki bütçede de bir noktayı ifade etmiştim, onu tekrar
etmek istiyorum. Antalya’nın kruvaziyer turizmde rol
almasını mutlaka sağlamak zorundayız. Özel sektör ve Bakanlığın bu işte inisiyatif alması gerekli görülmektedir. Doğaya duyarlı turizm konusunda somut bir örnekle bazı
düşüncelerimi açıklamak istiyorum. Hem doğaya duyarlı turizmden yana olduğunuzu
söyleyeceksiniz hem de Antalya’da Lara bölgesinde
doğal sit alanı üzerinde 70 bin metrekarelik inşaata izin veren bir temalı park
yapacaksınız. Bu ikisini birbiriyle bağdaştırmak mümkün değil. Bu tasarruf,
idari yargı tarafından durdurulmuştur. Bu tasarrufa esas teşkil eden yasa,
Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. Ama siyasi iktidar, 5761 sayılı
Kanun’a geçici bir 9’uncu madde ekleyerek, tahsis işlemlerinin kaldığı yerden
sürmesini sağlamıştır. Antalya’da buna benzer üç yer daha vardır. Türkiye’de de
önemli sayıda işlemler aynı şekilde devam etmektedir. Şimdi, bir taraftan
“doğaya duyarlı turizm” deyip de bir taraftan bu tasarrufları yaptığınız zaman,
bu konudaki samimiyetiniz sorgulanır. Turizm sektörü açısından önemli iki konu daha var. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun, devam edin. TUNCA TOSKAY (Devamla) – Bir tanesi: Devletin hüküm ve
tasarrufunda olan yerleri, kıyılarda olan turistik tesisler değişik amaçlarla
kullanmaktadır. Bu kullanım karşısında da bir ecrimisil
alınmaktadır. Bu ecrimisil uygulamasında bir
yeknesaklık, standart yoktur, bir keyfîlik vardır; bunun bir kurala bağlanması
gerekmektedir. Yine aynı şekilde, devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan
kıyılardaki sahillerin turistik tesisler tarafından kullanımı bir sorun
yaratmaktadır. Bu tesislerin yöneticileri, şu anda hapis cezası tehdidi altında
ceza mahkemelerinde yargılanmaktadırlar. Bu problemin bir an evvel çözülmesi
lazım. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, bu konuda kıyıların
yağmalanmaması, haksız rant sağlanmaması kaydıyla
yasaya dayalı bir değişiklikle bu sorunun çözülmesinden yanayız. Bunun, ocak
ayı içinde, öyle tahmin ediyorum ki sezon başlamadan Bakanlığın inisiyatifiyle çözülmesi faydalı olur diye düşünüyorum. Bu vesileyle, bütçenin milletimize ve sektörümüze hayırlı olmasını
diliyorum. Başta Sayın Bakana ve Bakanlık mensuplarına, Devlet Opera ve Balesi
ve Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü mensuplarına da başarılar temenni
ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Toskay. AK PARTİ Grubu adına ilk söz sırası Hatay Milletvekili Mustafa Öztürk’e aittir. Sayın Öztürk, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakika. AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZTÜRK (Hatay) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Çevre ve Orman Bakanlığı bütçesi hakkında AK PARTİ
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Çevre ve Orman Bakanlığına bağlı kurum ve kuruluşlar, Çevre
Yönetimi Genel Müdürlüğü, ÇED ve Planlama Genel Müdürlüğü, Doğa Koruma ve Millî
Parklar Genel Müdürlüğü, Ağaçlandırma ve Erozyon Genel Müdürlüğü ve ORKÖY Genel
Müdürlüğüdür. Başta Bakanımız olmak üzere Çevre ve Orman Bakanlığı çalışanlarına
başarılar dilerim. Dünyamızın en önemli sorunu çevredir. Bugün dünyada küresel ısınma
konusunda alınması gereken önlemler ciddi şekilde tartışılmaktadır. Dünyamız
ısınıyor. Dünyadaki sıcaklık artışının 2 dereceden fazla olması istenmiyor. Kyoto Protokolü kanunu bir an önce Meclisimizden geçmelidir. Kyoto
Protokolü 2012 yılından sonra sona erecektir. 2009 yılında, 2012 yılı sonrası
için ciddi müzakereler yapılacaktır. Bu müzakerelerde Türkiye'nin aktif olarak
rol alması gerekmektedir. Aksi durumda, önümüze, 2012 yılı sonrası ciddi
yaptırımlar gelebilir. Türkiye 2012 sonrası için politikasını mutlaka belirlemelidir.
Türkiye, sera gazı salınımını kontrol altına alması
için, enerji yoğun sanayiden enerji az yoğun sanayiye geçmelidir. Yenilenebilir
enerji teşvik edilmelidir. Karbon az yoğun yakıtlar desteklenmelidir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çevre ve Orman Bakanlığı
seksen bir ilde ve bazı ilçelerde hava kalitesini izlemektedir. Özellikle,
ülkemizde kükürtdioksit kirliliğiyle ilgili ciddi
azalmalar gözlenmiştir. Ancak bugünlerde partikül
kirliliği dediğimiz kirlilikte bazı illerimizde ciddi sorunlar yaşanmaktadır.
Bu illerimizde kullanılan yakıtlar sıkı şekilde denetlenmelidir, kaliteli yakıt
özendirilmelidir. İnvazyonlu günler önceden
tespit edilerek kamuoyuna duyurulmalı ve gerekli önlemler alınmalıdır. Partikül
madde kirliliğinin yoğun olduğu illerde invazyonun da
etkili olduğu görülmektedir. Özellikle partikül madde
kirliliğine neden olan kaynaklar sıkı şekilde denetlenmelidir. Hava yönetiminde çok başlılığa son verilmelidir ve hava dairesinin
ve il müdürlüklerinin kurumsal kapasitesi artırılmalıdır. Değerli milletvekilleri, ülkemizde yaklaşık 28 milyon ton çöp
oluşmaktadır. Ülkemizde 200 adet katı atık bertaraf tesisine ihtiyaç vardır.
Aktif olan düzenli depolama sayısı 32’dir, inşaatı devam eden tesis ise 25’tir.
Ülkemizde küçük belediyelerin katı atık bertaraf tesisi kurmaları ve
işletmeleri zordur ve ekonomik değildir. Katı atıkların bölgesel bazda çözümü
için entegre katı atık yönetim kanununa ihtiyaç
vardır. Bakanlığın, gerekli planlama, denetleme, kontrol ve yaptırım
yapabilmesi için kurumsal kapasitesinin güçlendirilmesi gerekmektedir. 2007 yılı verilerine göre belediyelere ait atık suların yüzde 55’i
arıtılmaktadır. Çevre Bakanlığı bu konuda ciddi maddi ve teknik katkı
sağlamaktadır. Geriye kalan belediyeler için ciddi yatırımlara ihtiyacı vardır.
Su yönetiminde çok başlılığa mutlaka son vermeliyiz, entegre
su yönetimi sistemini ve kanununu mutlaka Meclisimize getirmeliyiz. Ülkemiz, su
zengini bir ülke değildir, suyumuzu doğru yönetmek zorundayız. Küresel
ısınmayla birlikte kuraklıkta önemli artışlar gözlenmektedir. Ülkemizde birçok
yer geçen yıla göre daha az yağış almış durumdadır. Dolayısıyla, Bakanlığımızın
başlattığı ağaçlandırma ve yeşillendirme çalışmaları başta Meclisimiz olmak
üzere tüm kesimler tarafından desteklenmelidir, kuraklığa dayanıklı ağaç türü
ve çalı türü dikimine önem verilmelidir. Tarımda basınçlı sulamanın önündeki
engeller kaldırılmalıdır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk, devam
ediniz. MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sanayide çevresel önlemleri alan sanayi tesisleri ile gerekli önlemleri
almayanlar arasında rekabet ortadan kaldırılmalıdır. Çevresel önlemleri alan,
alacak sanayi tesisleri özendirilmelidir. Çevre Kanunu’ndaki arıtma
tesisleriyle ilgili enerji bedeliyle ilgili teşvik sistemi uygulamaya konmalıdır.
Sanayide çevresel izin sisteminde çok başlılığa son verilmelidir. Bakanlığımız
bu konuda ciddi çalışmalar yapıyor. Çevresel önlemleri almayan tesisler,
Bakanlığın kurumsal kapasitesi güçlendirilerek, ciddi şekilde denetlenmelidir. Turizm mi balık çiftliği mi? Turizme zarar verecek balık
çiftliklerine son verilmeli. Bakanlığımızın bu konuda ciddi çalışmaları vardır.
Daha sağlıklı denetim ve yaptırım için Deniz Dairesinin kurumsal kapasitesi
güçlendirilmelidir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığımız çevre düzeni
planı çalışmaları hızlı şekilde devam etmektedir. Çevre düzeni planı… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öztürk. MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) – Teşekkür ediyorum, iyi çalışmalar
diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – AK PARTİ Grubu adına Uşak Milletvekili Nuri Uslu. Sayın Uslu, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ ADINA NURİ USLU (Uşak) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Orman Genel Müdürlüğü bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Yeryüzündeki ormanların varlığı insanlığın varlığından daha
eskidir. Uzunca bir süre uyum içinde seyreden insan-orman ilişkisi son
yüzyıllarda ormanlar aleyhine bozulmuş ve ormanlarda tahripler başlamıştır.
Özellikle son elli yılda ormanların önemi yeniden anlaşılmasına rağmen dünya
çapında yıllık 15 milyon hektara yakın orman alanı tahrip edilmekte, tarım ve
yerleşim alanları hâline dönüştürülmektedir. Ayrıca, erozyonla milyonlarca metreküp toprak denizlere ve göllere
taşınmaktadır. Ülkemizin sahip olduğu orman alanının 21,2 milyon hektar olduğu ve
ülke alanının yüzde 27’sini oluşturduğu unutulmamalıdır ve bu, dünya
ortalamasının da daha altındadır. Ormanların, insanlığın yaşamını ve geleceğini etkileyen birçok
fonksiyonları vardır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ormanlar canlı hayatın ve
biyolojik çeşitliliğin garantisidir. Biyolojik çeşitlilik ise hayatın ve neslin
devamının garantisidir. Dünyamız muhteşem bir dengeyle var edilmiştir. Bütün canlı ve
cansız varlıklar bir dengeyle birbirine bağlıdır. Yeryüzünde var olan canlı ve hayvan türlerinin önemli bir kısmı
ormanlarda yaşamaktadır. Ormanları korumadan biyolojik çeşitliliği korumak da
mümkün değildir. Ormanlar küresel ısınmanın panzehiridir. Günümüzün en önemli
problemlerinden birisi olan iklim değişikliğinin veya diğer bir ifadeyle
küresel ısınmanın ana nedeni atmosferdeki karbondioksit fazlalığıdır. Karbondioksidin ana kaynağı ise sanayi faaliyetleri ve
fosil yakıtlardır. Ülkeler sanayileştikçe, gelişmişliğine uygun olarak
atmosfere saldıkları karbondioksit de artmaktadır. Ormanlar dünyadaki en önemli karbon yutaklarıdır. Basitçe
değerlendirildiğinde, ağaçlar atmosferdeki karbondioksidi
alır, depolar ve fotosentez yoluyla dışarıya oksijen olarak verir. O hâlde,
ormanlarımızla ilgili olarak mevcut ormanların korunması ve sürdürülebilir
şekilde yönetilmesi, ağaçlandırmalar yoluyla da orman varlığının artırılması
sağlanmalıdır. Ormanlar canlı varlıklardır, insanlığa düşen görev, ormanların
sürdürülmesini sağlamak, koruma-kullanma dengesi altında işletmek ve halkımızın
istifadesine sunmaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ormanları tehdit eden en
önemli etkenlerden birisi orman yangınlarıdır. Ormanların korunması deyince
aklımıza doğal olarak orman yangınları gelmektedir. Şunu net bir şekilde ifade
edebilirim ki: Türkiye, orman yangınlarıyla mücadelede dünyanın en başarılı
ülkelerinden birisidir. Orman yangınlarıyla mücadelede günümüzün en gelişmiş
teknolojileri ve en etkin yöntemleri kullanılmaktadır. Orman yangınları bir
doğal afettir. Ne kadar tedbir alırsanız alın, bazen tabiatla başa çıkmak
imkânsız hâle gelebilmektedir. Ama bu konuda yüz yetmiş yıllık geçmişe sahip
olan ve Türkiye'nin 1/4 alanında teşkilatlanmış olan Orman Genel Müdürlüğü
teşkilatı, mühendisinden işçisine kadar fevkalade başarılıdırlar. Genel
müdüründen memuruna ve işçisine kadar hepsini huzurunuzda tebrik ediyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizdeki 21 milyon
hektar orman alanının yarısı bozuk orman vasfındadır. Ormanların yönetiminde en
önemli ve öncelikli görev bu bozuk orman alanlarının rehabilite
edilmesi olmalıdır. Burada 2/B konusuna da değinmek istiyorum. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş
olan ormanlar… Tekrar orman olarak kazanılması mümkün olmayan bu alanlar, tarım
veya hayvancılıkta kullanılmasına yarar bulunan şehir, kasaba ve köy
yapılarının toplu olarak bulunduğu yerler 2/B hazine arazisi olarak orman
dışına çıkarılmaktadır. 1920’li, 1930’lu yıllardan bu tarafa, günümüze kadar
2/B sahaları üzerinde köyler, beldeler, ilçeler, fabrikalar, kamu kurum ve
kuruluşlarına ait bina ve tesisler bulunmaktadır. Ortalama 500 bin hektar 2/B
arazisi üzerinde 450 bin inşaat ve bunun üzerinde de… BAŞKAN – Buyurun Sayın Uslu, devam edin. NURİ USLU (Devamla) - …1,5 milyon insan yaşamaktadır. Devlet
buralara her türlü altyapı hizmetini götürmüştür. Bunların hepsi de AK PARTİ
döneminden önce yapılmıştır. Bu, Çevre ve Orman Bakanlığının bir sorunu değil
Türkiye'nin bir sorunudur. Bu, mutlaka çözülmelidir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada söz alan bazı sözcü
arkadaşlarımız “Ormanlar talan ediliyor, arsa hâline döndürülüyor.” dediler.
Kolaysa, siz veya başka birisi gitsin devletin ormanından bir dönüm yer açsın,
onu işgal etsin veyahut da kullansın göreyim! Bak başınıza neler geliyor?
Burada, böyle tabanı olmayan sözler söyleyerek yalan yanlış milleti de
aldatmayalım. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ayrıca, yanan orman
alanları da Anayasa gereği, yasa gereği aynı yıl içerisinde ağaçlandırılır ve
orman hâline döndürülür. Bu söyledikleriniz de yalandır. Bunu da belirtmek
istiyorum. Bütçenin hayırlı olmasını diliyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Uslu. AK PARTİ Grubu adına Batman
Milletvekili Ahmet İnal. Sayın İnal, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET İNAL (Batman) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; DSİ Genel Müdürlüğünün 2009 mali yılı bütçesi üzerinde AK
PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Kurulduğu 1954 yılından itibaren ülkemizin su kaynaklarının
yönetilmesi, geliştirilmesi ve korunması konusunda yoğun bir faaliyet gösteren
DSİ, inşa ettiği baraj, hidroelektrik santralleri, gölet ve taşkın koruma
tesisleriyle ülke kalkınmasının önemli kuruluşlarından biri hâline gelmiştir.
DSİ Genel Müdürlüğü 1968 yılından itibaren ise içme, kullanma ve sanayi suyu
temini konusunda da yetkilendirilmiştir. Türkiye’de teorik hidroelektrik potansiyel 433 milyar kilovatsaattir. Teknik olarak değerlendirilebilir
potansiyel ise 216 milyar kilovatsaattir. Teknik ve
ekonomik olarak değerlendirilebilir potansiyel ise 130 milyar kilovatsaat olarak hesaplanmıştır. Günümüz itibarıyla ülkemizde 150 adet hidroelektrik santral
işletmede bulunmaktadır. Bu santrallerin kurulu gücü 13.395 megavattır. Yıllık
üretimleri ise 46.793 milyar vatsaattir. Ülkemiz hâlen mevcut hidroelektrik santral kapasitesinin sadece
yüzde 36’sını kullanmaktadır. Yılda 86 milyar kilovatsaat
enerji üretilecek su denize akmaktadır. Ülke olarak yıllık kaybımız 7 milyar
dolar mertebesindedir. Bunu önlemek adına 2003 yılında Hükûmetimiz
tarafından özel sektör enerji piyasasına davet edilmiş ve devlet-özel sektör iş
birliğiyle enerji yatırımlarında ivme kazanılması hedeflenmiştir. Özel sektörümüzün yaptığı yatırım tutarı 28 milyar dolar
civarındadır. Bu başvurular neticesinde şu ana kadar 23 bin megavat kurulu güce
ulaşmıştır. Bu projeler tamamlandığında ise 65 milyar kilovatsaatlik
bir üretim ortaya çıkacaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yarı kurak iklim kuşağında
bulunan ülkemizde gıda güvenliği açısından tarımda sulama elzemdir. Türkiye'nin
kullanılabilir su miktarının yüzde 74’ü tarımsal sulamada, yüzde 11’i sanayide,
geri kalanı da içme ve kullanma suyu olarak harcanıyor. Türkiye'nin yüz ölçümünün yaklaşık olarak üçte 1’ini teşkil eden
28 milyon hektarlık kısmını ekilebilir araziler teşkil etmekte ve bunun da 25,9
milyon hektarlık kısmı sulanabilir arazilerden oluşmaktadır. Ancak, yapılan
etütler neticesinde bugünkü şartlarda ekonomik olarak sulanabilir arazi miktarı
8,5 milyon hektar olarak belirlenmiştir. Ülkemiz su kaynakları açısından zengin olmadığı için DSİ Genel
Müdürlüğü en akılcı sulama sistemlerine göre bu projeleri dizayn
etmekte ve çiftçiler, sulamanın tasarruflu yapılması metotları konusunda
teşvik edilmelidir. DSİ Genel Müdürlüğü bünyesinde yürütülen sulama projeleri bütçe
imkânları ile yirmi beş otuz yılda ancak bitirilebilecektir. Sulama
projelerinin kısa sürede hayata geçirilmeleri için alternatif finans
modellerinin geliştirilmesi zarureti ortaya çıkmıştır. Değerli milletvekilleri, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 1053
sayılı Kanun çerçevesinde Bakanlar Kurulu kararıyla elli iki şehrimizin içme ve
kullanma suyu ihtiyacını karşılamış, Kanun’da yapılan değişiklik ile nüfus kriterine bakılmaksızın belediyelerin su ihtiyacı
karşılanmaktadır. Ülkemizin en büyük projelerinden biri olan GAP kapsamında sulama
ve enerji yatırımları gibi önemli projeler DSİ Genel Müdürlüğünce
gerçekleştirilmektedir. Bu proje içerisinde Gaziantep, Adıyaman, Şanlıurfa,
Diyarbakır, Mardin, Siirt, Batman, Şırnak ve Kilis illeri yer almaktadır. Dicle
ve Fırat nehirleri ve kolları üzerinde yirmi iki baraj ve on dokuz
hidroelektrik santral yapılarak 7.500 megavat kurulu güç ile yılda 27 milyar kilovatsaat enerji üretimi ve yaklaşık 1,8 milyon hektarlık
brüt alanda… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın İnal, sözlerinizi tamamlar mısınız. AHMET İNAL (Devamla) - …sulama yapılması amaçlanmaktadır. Ancak
sulama yatırımlarında enerji yatırımlarına göre daha az ilerleme kaydedilmiş;
Sayın Başbakanımızın açıkladığı GAP Eylem Planı dâhilinde bu projelere ciddi
ödenekler aktarılarak hızlandırılmıştır. Bu bağlamda, 2008 yılı içerisinde 1
milyar 120 milyon YTL bu projeler için ödenek ayrılmıştır. GAP eylem planı
çerçevesinde 2012 yılına kadar 14 milyar YTL ödenek tahsis edilecektir. Ayrıca şu hususlara da dikkat çekmek istiyorum: Tüm cumhuriyet hükûmetlerinin çıkardıkları bölgesel teşvik kanunlarına
rağmen, Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da arzu edilen özel sektör yatırımları
gerçekleşememiş, dolayısıyla, işsizlik her gün büyük boyutlara ulaşmıştır.
İşsizliği önlemenin en büyük projesi olarak da GAP yatırımlarını sayabiliriz.
Bu kadar büyük ve önemli projelerde görev alan DSİ Genel Müdürlüğü merkez ve
taşra teşkilatının teknik ve idari personelinin özlük hakları sorununun bir an
önce çözülmesi gerekmektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İnal. AHMET İNAL (Devamla) – DSİ Genel Müdürlüğü bütçesinin hayırlı
olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – AK PARTİ Grubu adına İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar. Buyurun Sayın Bayraktar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü bütçesi
üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Ülkemiz ve dünyamız son yıllarda özellikle iklim değişikliği,
hava, su ve çevre konularında alışılmışlığın dışında olağanüstü durumlarla
karşı karşıya kalmıştır. Yaşadığımız kuraklık, su sıkıntıları ve iklim
değişikliklerinin kamuoyunun gündemini meşgul etmesi gibi olaylar, çevre,
meteorolojik gözlemler, hava tahmini ve iklim konularına daha ciddi bir şekilde
eğilmemiz gerektiğini göstermektedir. Bütçesini görüştüğümüz Çevre ve Orman Bakanlığına bağlı Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü meteorolojik gözlemler, hava tahmini,
meteorolojik uyarılar ve iklim değişikliğinin izlenmesinden sorumlu kurumdur.
Meteoroloji Genel Müdürlüğü, havacılık sektöründeki uçuşlardan, Türk Silahlı
Kuvvetlerine verilen meteorolojik desteğe, karayolu seyahatleri için verilen
hava durumu bilgisinden denizcilik sektörüne verilen çok çeşitli deniz tahmin
bilgilerine, tarım sektöründe ekimden hasada kadar çiftçilerimize verilen zirai
meteorolojik destek hususunda büyük önemlere sahiptir. Çevre, orman yangınları,
enerji ve şehircilik sektörlerine verilen hizmetler, spor müsabakaları için
hava tahmininden sade vatandaşlarımızın günlük hayatı planlamasındaki bilgilere
kadar meteorolojik çalışmaların, hayatımızın hemen hemen
her alanıyla ilgili olduğunu bilmekteyiz. 2002 yılında 49 milyon YTL olan Meteoroloji bütçesi 116 milyon YTL
olmuştur. Yatırım bütçesinin tamamına yakını modernizasyon çalışmaları ve
otomatik meteoroloji gözlem sistemlerinin yaygınlaştırılmasına harcanmaktadır.
Meteoroloji Genel Müdürlüğü güncel teknolojiyi ve en gelişmiş bilgisayar
sistemlerini kullanan kamu kurumlarımızdan biridir. 2003 yılında 250 civarında
olan otomatik meteoroloji gözlem sistem sayısı 2008 yılında 450’nin üzerine
çıkartılarak ölçümlerde insan kaynaklı hatalar en aza indirilmiş,
standardizasyon ve maliyet tasarrufu ile daha sık ve sürekli ölçüm verisi
sağlanabilmiştir. Mevcut dört adet meteoroloji radarına ilave olarak yani Ankara,
İstanbul, Zonguldak ve Balıkesir’de kurulu radarlara ilave olarak -altı yeni-
Antalya, İzmir, Muğla, Adana, Trabzon ve Samsun radarlarının ihale süreci devam
etmektedir. Yeni radarların işletime alınmasıyla şiddetli hava olaylarının daha
geniş alanda takibi ve kısa süreli erken uyarıların tutarlılığı artırılacaktır.
Meteorolojik tahminlerde kullanılan sayısal hava tahmin modellerinin sayısı
artırılarak geliştirilmiş ve dünyada bu konuda çalışma yapan gruplara katılım
sağlanmıştır. Yürütülen otomasyon projeleriyle merkez ve taşra birimleri
arasında yazılımlar elektronik ortamlarda yazılır hâle getirilmiştir. e-devlet sistemi ile aslında ileri teknolojiyi kullanma ve
İnternet üzerinden her türlü bilgileri alma imkânı sağlanmıştır, haftalık hava
raporları gibi. Bir haftalık hava raporlarını çok rahatlıkla elde etme imkânı
var. Yapılan bu başarılı çalışmalar neticesinde 2002 yıllarının başında
yüzde 80’lerde olan tahmin tutarlılık oranlarının, şu günlerde 83’e ve erken
uyarıların tutarlılık oranları ise yüzde 85’lere doğru çıktığını görüyoruz.
Hedefin yüzde 90 olduğunu ortaya koyan bu çalışmalar sonucu ümit ve temenni
ediyoruz ki en kısa sürede dünya standartları paralelinde yüzde 90’ın üzerine
çıkacaktır. Zirai don uyarılarının önceden haber verilmesi, üretilecek
ürünler için meteorolojik şartlara göre en uygun ekim ve hasat zamanlarının
bilinmesi, bölgelere göre zirai tahmin raporlarının ve toprak sıcaklıklarının
yayınlanması, ürünlerin çeşitlerine göre don riskinin üç gün önceden
izlenebilmesi, tarım raporlarına, kuraklık ve yağış analizlerine
ulaşılabilmesinin, bilinçli üreticilerimiz için önemli bir hizmet olduğunu
düşünüyoruz. Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; geçmişte kamuoyunun
meteorolojiye olan ilgisine oranla günümüzde meteorolojik bilgilere olan talep
sürekli artmakta, meteorolojinin İnternet sitesinin günde 1,5 milyondan fazla
ziyaretçiye hizmet verdiği görülmektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Bayraktar, devam ediniz. NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Kamu kurumları arasında da
meteorolojinin en güvenilir kurumlar arasına girdiğini görmekteyiz. Dünya Meteoroloji Teşkilatının VI. Bölge Bölgesel Eğitim Merkezi
olarak düzenlenen 20 uluslararası eğitime 50 farklı ülkeden 300 meteoroloji
uzmanı katılmış, iklim değişikliğinin izlenmesi ve araştırılması konusunda
dünya genelinde yoğun çalışmaların başlatıldığı bugünlerde Devlet Meteoroloji
İşleri Genel Müdürlüğü Dünya Meteoroloji Teşkilatı VI. Bölgesi bünyesinde Doğu
Akdeniz alt bölge iklim merkezi olarak kabul edilmiş ve bölgesel iklim
değişikliği izleme çalışmalarının merkezi olmuştur. 2009 yılı bütçesi 116 milyon 167 bin YTL olan Devlet Meteoroloji
İşleri bütçesinin hayırlı uğurlu olmasını diliyor, emeği ve katkısı olanlara
teşekkür ediyor ve bu başarılı çalışmaların devamı dileğiyle hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bayraktar. AK PARTİ Grubu adına Gaziantep Milletvekili Özlem Müftüoğlu. Sayın Müftüoğlu, buyurun efendim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA ÖZLEM MÜFTÜOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı bütçesi üzerinde
AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, Çevre Bakanlığının konusu olan çevre,
genel yaşamı ve toplum yaşamını doğrudan etkileyen niteliğinden dolayı
canlıların yaşadığı doğal, yapay, kültürel, toplumsal tüm ortamları kapsar. Bu
özelliği nedeniyle ana konusu su, hava, toprak, biyosfer yönetimidir. Kırdan
kente, üretimden tüketime, tarımdan sanayiye, enerjiden turizme, dış ticaretten
kültüre insan ve canlı yaşamını ilgilendiren çağdaş standartları belirleyici ve
denetleyici olan çevre yönetimi sadece orman köylüsünü odağına almaz, kırsal ve
kentsel nüfusun tümünün yaşam standartlarıyla ilgilenir. Çevre konusu ve çevre duyarlılığı günümüz dünyasında yükselen bir
değerdir. Ülkemizde hâlen çevre bilinci ve çevre olgusu tam olarak
yerleşmemiştir. Bu nedenle, günümüz koşullarında özellikle ilköğretim
okullarında haftada en az bir saat olmak üzere çevre dersinin mutlaka konulması
çok önemli ve zaruri bir ihtiyaçtır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; dünyada gelişmekte olan
ülkeler, bir yandan kendi çevresel sorunlarıyla uğraşırlarken diğer yandan
sanayileşmiş ülkelerin atıklarıyla da uğraşmaktadırlar. Gelişmiş ülkelerde çevre
konusu genellikle apayrı bir uzmanlık ve koordinasyon denetim alanı olmuştur. Özel Çevre Koruma Kurumu, 1989 yılında özel bir yasayla ve
Başbakanlığa bağlı olarak kurulmuş olup ulusal ve uluslararası öneme sahip
ancak bozulma veya yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan doğal değerlerin
korunması ve gelecek nesillere intikalinin sağlanması için her türlü tedbiri
almakla görevlidir. Bakanlar Kurulu tarafından belirlenen on dört adet bölgeyi
kontrolü altında bulundurmaktadır. Görevleri arasında, hem bölgedeki
yapılaşmayı kontrol etmek hem de çevreyi ve doğal değerleri korumak vardır.
Bugüne kadar yaptığı çalışmalarla özel çevre koruma bölgelerinde
koruma-kullanma dengesini dikkate alarak koruma işlevini tam olarak yerine
getirmeye çalışmaktadır. Özel Çevre Koruma Kurumuna verilen en önemli yetkilerden biri de
özel çevre koruma bölgelerinin imar planını ve yenileme imar planlarını yapmak,
onaylamak ve kontrol etmektir. Ülkemizin on dört yerinde yaptığı çalışmalarla
gerek katı atık ve atık su arıtma projeleri ve gerekse de kara, kıyı ve deniz
alanlarında biyolojik çeşitliliğin tespiti, izlenme ve korunma projeleri ile
büyük başarılara imza atmıştır. Örneğin 2008 yılında on dört özel çevre koruma
bölgesinde toplam iki yüz altmış bir adet proje gerçekleştirilmiştir. Bunun
yanında kurumun görev alanındaki Dalyan Kanalları ve İztuzu
Kumsalı, İngiliz The Times
gazetesi tarafından Avrupa’nın En İyi Açık Alanı Ödülüne layık görülmüştür.
Ayrıca, Avrupa Çevre Ajansı adına Avrupa Birliği ülkelerindeki çevre koruma faaliyetlerini
izlemekle görevli konsorsiyum üyesi olan ilk Türk
kurumu olmuştur. Kurum, 2009-2013 dönemi stratejik planı hazırlamış olup bu
bağlamda özel çevre koruma bölgelerinde kurumca yapılan tüm faaliyetler
araştırma, izleme ve koruma faaliyetleri, planlama ve proje hizmetleri, atık
yönetimi hizmetleri, atık su yönetimi hizmetleri ve çevre tanzimi başlıkları
altında toplanmıştır. Değerli milletvekilleri, Özel Çevre Koruma Kurumunun
güçlendirilmesi gerekmektedir. Ulusal veya uluslararası öneme
sahip ancak bozulma veya yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan doğal
değerlerimizin korunması ve gelecek nesillere intikalinin sağlanması, kırsal ve
kentsel alanda arazinin ve doğal kaynakların en uygun ve verimli şekilde
kullanılması ve koruma, ülkenin doğal bitki ve hayvan varlığı ile doğal
zenginliklerinin korunması, geliştirilmesi ve her türlü çevre kirliliğinin
önlenmesi ile ormanların korunması, geliştirilmesi ve orman alanlarının
genişletilmesi, ormanların içinde ve bitişiğinde yaşayan köylülerin kalkındırılması
ve bunun için gerekli tedbirlerin alınması, orman ürünlerine olan ihtiyacın
karşılanması ve orman ürünleri sanayisinin geliştirilmesi için bu kurumun gerek
teşkilat olarak daha da güçlendirilmesi gerekse de çalışan personelin özlük
haklarının iyileştirilmesi gerekmektedir. Bu düşüncelerle 2009 yılı bütçesinin milletimize hayırlı olmasını
diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Müftüoğlu. AK PARTİ Grubu adına Elâzığ Milletvekili Feyzi İşbaşaran. Sayın İşbaşaran, buyurun efendim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA FEYZİ İŞBAŞARAN (Elâzığ) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kültür ve Turizm Bakanlığının bütçesi üzerinde grubum adına söz almış
buluyorum. Hepinize tekrar saygılarımı sunuyorum. Değerli arkadaşlar, bu Anadolu toprakları üzerinde, binlerce
yıldır, aşağı yukarı otuza yakın medeniyet yok oldu. Bugün de Kültür ve Turizm
Bakanlığımızın Türkiye'nin değişik illerinde kazı çalışmalarını sürdürdüğü o
güzelim medeniyetler, maalesef, artık ölü medeniyetlerdir, ölü dillerdir,
yaşamayan milletlerdir. Ama o medeniyetlerin kaderlerine baktığımız zaman,
bunların tamamı, kendi dönemlerinde mezhep, ırk, din çatışmaları üzerine çıkan
kavgalar yüzünden yok olmuşlardır. Maalesef, bu toprakların kaderi böyle
gelişmiştir. Bugünlerde yine, aslında Mevlânâ’nın,
Yunus’un, Hacı Bektaş Veli’nin sevgisiyle yoğrulan bu
topraklarda çok hassas olmamız gereken konularda, bu Meclisin çatısı altında
dahi çok faşist, ırkçı söylemlerin dile getirilmesi Meclisimiz adına
talihsizlik olmuştur. Üzülerek söylemek gerekir ki ulus devletlerin bir zorluğudur bu.
Ulus devletlerin yapısında, kültür zenginliklerini bir arada tutup, o
zenginlikleri kazanca çevirip, o kültür miraslarını korumanın ulus devlet
yapılarında her zaman bir zorluğu vardır. Ama bunu neyle aşacağız? Bunu, tabii
ki çok çeşitli kültürel zenginliklerimizi “anayasal vatandaşlık” kavramı
çerçevesinde mutlaka korumamız gerekiyor. Burada bir arkadaşımızın Sayın Cumhurbaşkanımızla ilgili
söyledikleri… Kendi partisi tarafından da uyarılması hoş bir davranış olmuştur
ama üzücüdür. Düşünün ki İngiltere Parlamentosunda bir İngiliz milletvekili,
Londra Belediye Başkanı için dese ki “Onun dedesi zaten Türk.” zorumuza gitmez
mi bizim? RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) – Olabilir de. FEYZİ İŞBAŞARAN (Devamla) – Olabilir de tabii ama yani bir İngiliz
parlamenter bunu söylerse, biz Türk olarak kendimizi aşağılanmış hissetmez
miyiz? Bizim bugün Avrupa’nın değişik parlamentolarında Türk kökenli
milletvekillerimiz var. Herhangi bir parlamentoda herhangi bir milletvekili,
Almanya’da, Fransa’da, Belçika’da, herhangi bir ülkede bir parlamenter çıkıp
Türk kökenli bir milletvekili hakkında “O zaten Türk’tür, onun annesi
Türk’tür.” dese zorumuza gitmez mi? Bu faşist ve ırkçı yaklaşım bizim ülkemiz
için çok tehlikeli bir yaklaşımdır, bölünmemize sebep olur. Onun için bu tür
kafatasçı, ırkçı söylemlerden kesinlikle uzak durmamız gerekiyor. Herkes kendi fikrini tabii ki özgürce söyleyebilmelidir. Devletin
görevi düşünce ve düşünceyi ifade etme hürriyetini teminat altına almaktır.
Herhangi birimizin bir fikrini beğenmeyebilirsiniz. Size tam ters olan, hiç
sevmediğiniz, benimsemediğiniz fikirleri olabilir ama onun fikrini söylemesine
müsaade edeceksiniz. O hoşgörüyü gösteremezsek biz bu topraklarda demokrasiyi
geliştiremeyiz. Buna çok dikkat etmemiz gerekiyor. Değerli kardeşlerim, Kültür ve Turizm Bakanlığı tabii ki çok iyi
bir çalışma yapmıştır. Kendilerine, Sayın Bakanıma, çalışma arkadaşlarına ve
özellikle Plan ve Bütçe Komisyonunda bütçeye katkıda bulunan her partiden
milletvekili arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Çünkü konu kültür ve turizm
olunca, bütün siyasi partilere üye milletvekillerimizin gerçekten büyük katkıda
bulundukları görülmüştür ve belki de hiçbir bakanlığa gösterilmeyen müsamahayla
ödenek bir 15 trilyon kadar daha artırılarak… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın İşbaşaran, buyurun. FEYZİ İŞBAŞARAN (Devamla) – Ne kadar kısaymış Sayın Başkanım! BAŞKAN – Maalesef öyle. FEYZİ İŞBAŞARAN (Devamla) – O zaman kendi ilime döneyim. Sayın Bakanım tabii ki Elâzığ’a teşrif buyurdular, bizim 16’ncı
Hazar Şiir Akşamları vesilesiyle geldiler. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Elâzığ’a Sayın Bakan mı gitti?
Elâzığ’a mı geldi? FEYZİ İŞBAŞARAN (Devamla) – Evet… Müsaadenizle… FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Haa! FEYZİ İŞBAŞARAN (Devamla) – Geldiler ve orada yurt içinden ve yurt
dışından gelen 50’nin üstünde şairle birlikte yürüdük, bir şairler yürüyüşü
yaptık. Sağ olsunlar bizim Harput Kalemizle çok yakından ilgilendiler. Kültür Sarayı’mızla ilgili çok önemli ödenek aktarımında
bulundular, inşallah kısa zamanda bitiririz. Harput Kalesi’ndeki evlerin
onarımını belediye iş birliğiyle beraber yapacağımıza dair kendileriyle
konuştuk. Kendilerine ilim adına teşekkür ediyorum. Gerçekten bizim açımızdan
çok onur verici, çok şeref verici bir seyahat oldu. Kendilerinden çok mutlu
olduk, kendilerine tekrar teşekkür ediyorum. Bütçenin Kültür ve Turizm Bakanlığına, Bakanlık çalışanlarına, tüm
kurumlara hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum. Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın İşbaşaran. ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Orman Bakanlığı da var, Orman Bakanlığına
“Hayırlı olsun.” demediniz! Sadece Turizm Bakanlığına dediniz, Orman
Bakanlığına “Hayırlı olsun.” demediniz! FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Elâzığ’a gidebiliyorsunuz! FEYZİ İŞBAŞARAN (Elâzığ) – Malatya’ya da gittik biz. Malatya
Kültür Sarayı’nı da beraber inceledik, merak etmeyin. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Haberi yok! BAŞKAN – AK PARTİ Grubu adına Isparta Milletvekili Süreyya Sadi
Bilgiç. Sayın Bilgiç, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğünün
2009 mali yılı bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. 1949 yılında Devlet Tiyatro ve Operası adıyla kurulan kurumu iki
ayrı kuruma ayıran yasa 1970 yılında çıkmış ve opera, devlet tiyatrolarından
bağımsız bir genel müdürlük hâlini almıştır. Çağdaş medeniyetler arasında yerimizi alabilmek için birçok
sanat dalını bünyesinde bulunduran opera ve bale sanatını ulusal ve evrensel
eserlerle halkımıza tanıtıp yaymak amacıyla kurulan Devlet Opera ve Balesi
Genel Müdürlüğü bugüne değin kurulmuş olan beş operasıyla Ankara, İstanbul,
İzmir, Mersin ve Antalya illerinde düzenli temsiller ve konserler yapmakta,
opera ve bale sahnelemeye mekânı uygun olan illere de turneler düzenleyerek
halkımıza bu sanatı çok kısıtlı olan bütçe imkânları içerisinde ulaştırmaya
çalışmaktadır. Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü daha önce
kararnameleri çıkmış bulunan Samsun, Antep, Sivas ve Van müdürlüklerinden 2008
yılı içerisinde altıncı opera ve bale müdürlüğünü Türkiye Cumhuriyeti’nin
kuruluşunda müstesna bir yere sahip olan Samsun ilinde kısıtlı sayıda bir kadro
ile olsa da kurarak, Karadeniz Bölgesi’nde bu anlamda kurulmuş ilk sanat kurumu
olarak bölge halkının yıllardır beklediği ihtiyacı gidermeye çalışacaktır. Bakanlar Kurulunun 10593 sayılı Kararı ile 1997 yılında kurulması
kararlaştırılan Antep, Sivas ve Van illerindeki müdürlüklerimizin ise aynen
Samsun Müdürlüğümüzde olduğu gibi illerdeki valilikler, yerel temsilciler, il
özel idareleri, bölge üniversiteleri, bölgedeki sanat toplulukları, bilim-sanat
insanları ile yürütülen koordinasyon sonunda önümüzdeki süreç içinde açılması
planlanmaktadır. Metropol dışında kalan bu il müdürlüklerimizin,
çocuklarımızdan yaşlılarımıza kadar yöre insanı için bir kültür merkezi hâline
dönüşeceğine, bölge kaynağını, kültürel dokumuzu, kendi tınımızı, kendi
rengimizi, birikimlerimizi değerlendirerek evrensel bileşime ulaşmada önemli
katkılar sağlayacağına inanıyoruz. Yeniden yapılanan Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, yine bu
yıl içerisinde Ankara Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğünü kurmuş, opera ve
balesi olmayan diğer bölgelerimize de müdürlükler kurmak için çalışmalarını
sürdürmektedir. Bugün, Atatürk Kültür Merkezinin onarımıyla İstanbul daha
elverişli bir sahneye kavuşacaktır. Antalya, Mersin sahneleri de bugünün
ihtiyaçlarını karşılayabilir durumdadır. Ancak İzmir Elhamra
sahnesi, gerek İzmirlilerin talebini gerekse İzmir Devlet Opera ve Balesi
Müdürlüğümüzün performansını karşılamaktan çok uzaktır. İzmir’in yeni bir opera
binasına ihtiyacı bulunmaktadır. Ayrıca Ankara’da Opera Sahnesi, yani eski adıyla Büyük Tiyatro,
Ankara Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğü ve Devlet Tiyatroları Genel
Müdürlüğünce ortaklaşa kullanılmaktadır. Mevcut potansiyeliyle haftanın her
günü başkentte seyirciye ulaşması zorunlu olan opera ve balenin kullanabileceği
ve orkestra çukuru bulunan tek elverişli sahnesi Opera Sahnesi’dir. Başkentin
yeni bir çağdaş opera binasına kavuşturulması zaruret hâline gelmiştir. Değerli arkadaşlarım, otuz ülkeden oluşan ve bünyesinde
dört yüzü aşkın festival barındıran, Avrupa Festivaller Birliğinin üyesi de
olan Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, Türkiye'nin ilk ve tek opera ve
bale festivali Aspendos Uluslararası Opera ve Bale Festivali ile Bodrum
Uluslararası Bale Festivali olarak her yıl iki uluslararası festival
düzenlemektedir. Türk balesinin
60’ıncı yılının kutlandığı 2008 yılında, Genel Müdürlüğümüzce, bu yıl ilk defa
8-13 Eylül 2008 tarihleri arasında Türk balesinin dünyaya açılımına çok büyük
bir katkı sağlayacak olan 1. İstanbul Uluslararası Bale Yarışması
düzenlenmiştir. İki yılda bir düzenlenmesi planlanan yarışmanın ikincisi, 2010
yılında Avrupa Kültür Başkenti İstanbul kapsamında yapılacaktır. Sayın Başkan ve değerli arkadaşlarım; Devlet Opera ve Balesi Genel
Müdürlüğünün önünün açılması gerekmektedir. Teknik ve fiziki düzenlemeler
yanında insan kaynakları düzenlemeleri de gerekmektedir. Devlet Opera ve
Balesinde, bazı alanlarda sanatçıların belli bir dönemden sonra fiziki gücünün
yetmediği ve bu nedenle belli bir yaştan sonra sahnede aktif olarak yer
almalarının mümkün olmadığı görülmektedir. Bu durumda olan sanatçılara kurumda mevcut
pozisyon ve unvanlara uygun olarak bale öğretmeni, notatörü,
rejisör, rejisör yardımcısı gibi kadrolarda yeni görev ve sorumluluklar verilse
bile, bu kadroların doğal olarak sınırlı olması sebebiyle sağlıklı bir sonuca
ulaşılamamaktadır. Köklü çözümün Emeklilik Yasası’nda yapılacak değişiklikle
mümkün olabileceği düşünülmektedir. Bugünkü maaş sistemi emekliliğin önünü kesmektedir ve aynı zamanda
bugünkü uluslararası standartlara baktığımızda da bu maaşların uluslararası
standartların çok çok altında olduğunu görmekteyiz.
Bu düşük ücretle çalışmakta olan emekli arkadaşlarımız… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Bilgiç, devam edin. SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) - …emekli olduklarında ikramiye ve
teşvik ikramiyelerini de alamadıkları için, emeklilik ücretlerine de bu
ücretler direkt olarak yansımadığı için hayat standartları çok düşmektedir.
Yeni bir düzenleme ile ikramiye adı altında ödenen bu altı maaşın onların
ücretlerine yansıtılarak, on ikiye bölünerek maaşlarının düzenlenmesi, bu
durumun da emekli olmak isteyen ancak ikramiyesi emeklilik maaşına yansımadığı
için emekli olamayan sanatçıların emeklilik kararlarına da olumlu yansıyacağını
ve bu durumda kadro tıkanıklığının aşılabileceğini görmekteyiz. Diğer taraftan,
misafir sanatçı olarak çalışmak isteyen sanatçıların da ücretleri çok düşük
olduğundan, kurumda çalışmayı pek tercih etmemekteler. Bu pozisyonda çalışan
sanatçıların da ücretlerinde iyileştirme yapılmasıyla birlikte bu kadro
tıkanıklığının tamamen kaldırılacağı düşünülmektedir. Ülkemizde opera binasının açılışının altmışıncı yılındayız. Bu
altmış yıllık süreci değerlendirip bugüne baktığımızda gerek ulusal gerekse
uluslararası alanlarda sanatın işlevinin ve öneminin daha da belirginleştiğini
görmekteyiz. Emeği geçen tüm arkadaşlara teşekkür ediyor, bu bağlamda Devlet
Opera ve Balesi Genel Müdürlüğünün 2009 yılı bütçesinin hayırlı olmasını
diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bilgiç. AK PARTİ Grubu adına son söz Balıkesir Milletvekili Ali Osman Sali’ye aittir. Buyurun Sayın Sali. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ OSMAN SALİ (Balıkesir) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğünün 2009 yılı
bütçesi vesilesiyle tiyatro ve devlet tiyatrolarına dair görüşlerimi sizlerle
paylaşmak üzere grubum adına huzurunuzdayım. Hepinize saygılar sunuyorum. Sayın milletvekilleri, yüz yılların yaşanmışlıklarına, tarihsel
kokuya, dönemlerin değişim hızına, bir insan elinin diğerine ne kadar zamanda
ulaşacağına, başka dilden, başka sözden, başka renkten, bambaşka, bilmediğimiz
derinliklerden uzanıp bizim sıcaklığımızda, bizim elimizi tutmasıdır tiyatro.
Yaşanan şey hayattı, gereken şey sorumluluk, istenen şey ise farkına varmaktı.
Neyin tartışılabilir, neyin eleştirilebilir olabileceği ancak insanlar arasında
olup bitenden çıkarılabilir. Olup biten şey ise durmadan yinelenen ve
yenilenmeye de açık olan zamandır. “Zamana yetişmek için ardından koştum
yaşamın, koşuyordum ama ya çok geç kalıyordum ya da çok erken varıyordum,
hiçbir zaman yetişemiyordum ona, sanki dışındaydım yaşamın.” diyor bir kültür
adamımız. Tam da zaman kavramı üzerinde kuruludur bu sanat. Tam da
yetişemeyenlerin imdatlarına koşan; yetişemeyenlerle, dışarıda kalanlarla,
hayata ve kendine yabancılaşanlarla buluşmaktır tiyatro. Bazen bir dram, bazen
bir komedi, bazen şarkılar anlatır sahnede hayatı, bazen de şiirler. Tiyatronun
hiç kuşkusuz insan karakterini geliştirmede, onu ruhsal yönden sağlıklı bir
duruma getirmede büyük katkısı vardır. Tiyatro hem eğlendirir hem eğitir. Değerli milletvekilleri, zihin dünyamızı geliştirir, besler
tiyatro. Bireyin estetik duygusunu olgunlaştırır. Kısaca, toplumun empati bilincini geliştirir. Değerli milletvekilleri, devletin kendi bünyesi içinde bir sanat
kurumunu desteklemesi, halka hem kendi kültürünü benimsetmenin hem de çağdaş
kültür anlayışı vermenin bir yoludur. Devlet tiyatrosu, insanlara hem kendi
toplumunun çeşitli dönemlerdeki yaşamlarını tanıtacak hem de başka toplumların
farklılıklarını tiyatro aracılığıyla gösterecektir. Altmış yıl önce iki
sahneyle hizmete başlayan Devlet Tiyatroları, bugün on dört il ve kırk sahnede
temsillerine devam etmektedir. 2008 yılında perdelerini hiç kapatmayarak 100
bine yakın tiyatro severe ulaşmıştır. Değerli arkadaşlar, devlet tiyatrosunun amacının, hedefinin
kuvvetlendirilmesi adına gelişen ve değişen dünyaya ayak uydurması için devlet
desteğini koruyarak yeni bir yasal düzenlemeyle önünü açmak gerekmektedir.
Ayrıca, tiyatro metin yazarlığı teşvik edilmelidir. Yeni açılan konservatuvarlar, vasıflı eğiticiler ile desteklenmelidir.
Devlet Tiyatrolarının daha sık aralıklarla sınav açması, Anadolu sahnelerinin
sayısını artırması, hazırlanmış olan norm kadrolarının Maliye Bakanlığınca
onaylanması gerekmektedir. Maaş artı icra ücreti şeklinde performansa dayalı yeni bir
ücretlendirme sistemi tartışılmalıdır. Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nu
çok sempatik bulmamakla birlikte, Devlet Tiyatroları için döner sermaye kurulmalı
ve sanatçıların bu sistem üzerinden bedeli mukabili, gerektiğinde Devlet
Tiyatroları dışında da hizmet vermesi sağlanmalıdır. Her semtte tiyatro sahnesi olarak kullanılabilecek bir mekân
belirlenmeli ve tiyatro, özellikle çocuklarımızın ta hayatının içine
sokulmalıdır. Değerli arkadaşlar, ışığı temel alan bu sanatın, karşılaştığı,
mücadele vermek zorunda kaldığı sorunları gözden geçirmeli ve yetişilmesi
gereken bir zaman varsa yaşamın dışında kalmadan, hayata yabancılaşmadan,
insanı insana tanıtan bu sanatı, yani tiyatroyu, yani dilimizi, yani
kültürümüzü, yani sesimizi, yani görüntümüzü, yani kendimizi ayakta tutmalıyız.
Değerli arkadaşlar, 2009 yılı bütçesinin bu kurumumuza ve
milletimize hayırlı olması temennisiyle, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü
çalışanlarına, kültür ve sanatla ilgisi olduğunu bildiğimiz, düşündüğümüz Sayın
Bakanımıza ve Bakanlığımıza başarı dileklerimle hepinizi tekrar saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Sali. Sayın milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır. Şimdi şahıslar adına, lehinde, Van Milletvekili Kerem Altun. Buyurun Sayın Altun… Yok. Hükûmet adına ilk söz
Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu’nda. Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi beş dakika Sayın Bakanım. ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlarken hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Çevre ve Orman Bakanlığının 2009 yılı bütçe tasarısı hakkında
sizlere bilgi vermek üzere huzurlarınızda bulunuyorum. Çevre ve Orman Bakanlığı, çevre, su ve ormanlarımızın planlanması,
geliştirilmesi ve korunmasından mesul bir bakanlık olarak üstlendiği vazifenin
ehemmiyetini müdriktir. Toprak, hava ve su kaynaklarımızı kirlenmekten korumaya
çalışırken ormanlarımızda yangınlarla mücadele etmektedir. Bu koruma
faaliyetlerinde bütün çevre değerleri sürdürülebilir, akılcı ve şeffaf bir
şekilde ele alınmaktadır. Bu anlayış neticesinde ulusal ve uluslararası ölçekte
başarılı çalışmalara imza atılmıştır. Beş yıl öncesine kadar sadece yüzde 5’i bitirilmiş olan çevre
düzeni planlarını hâlihazırda yüzde 58 seviyesine yükselttik. Otuz sekiz adet
katı atık bertaraf tesisiyle takriben 30 milyon kişinin atıkları düzenli
şekilde bertaraf edilir hâle getirilmiştir. Yüz altmış iki adet barajın inşaatının devam ettiği su sektöründe
ise önemli içme suyu ve sulama projeleri hizmete alınmış, hidroelektrik enerji
üretiminde de önemli gelişme kaydedilmiştir. Eylem planlarımızın işaret ettiği 2012 yılına kadar ülkemizin
tamamını çevre düzeni planlarına kavuşturmayı ve takriben 58 milyon kişiye
düzenli atık bertarafı hizmeti vermeyi hedefliyoruz.
Ayrıca, ülkemizde susuz yerleşim birimi bırakmadan bütün sulanabilir
arazilerimizi sulamaya açmayı ve hidroelektrik potansiyelimizi büyük ölçüde
harekete geçirmeyi planlıyoruz. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı OECD’nin Türkiye Çevre
İncelemesi Raporu’nda da dikkate değer bir başarı olarak nitelenen ağaçlandırma
seferberliği, hakikaten dünyanın sayılı ağaçlandırma projelerinden birisidir.
2012 yılı sonuna kadar 2 milyon 300 bin hektar alanda iki buçuk milyar adet
fidan toprakla buluşturulacaktır. Ben sizlere kısaca Bakanlığımızın genel müdürlüklerinin
faaliyetleri hakkında da bilgi arz etmek istiyorum değerli milletvekilleri.
Öncelikle şunu memnuniyetle ifade etmek isterim ki ülkemizde son yıllarda
çevreyle alakalı hassasiyet giderek artmaktadır. Tabii bu noktada katı atıklar,
atık sular ve hava kirliliğinin önlenmesine yönelik çalışmaların büyük bir
katkısı olmuştur. Çevre ile alakalı bütün konular için, mevcut durumu tespit ve
büyük hedeflerimize ulaşmak için uygulamaya yönelik eylem planları hazırladık,
hemen hemen her sahada. Bu planların başında da
özellikle büyük şehirlerimizde geçmiş yıllarda acı birtakım hadiselerin de
yaşandığı katı atıkların bertarafı gelmektedir. Bu
maksatla 2008-2012 yılları arasını kapsayan Katı Atık Eylem Planı
hazırlanmıştır ve uygulamaya geçilmiştir. Nitekim bu uygulama neticesinde
-bakın size bir iki rakam vermek istiyorum değerli milletvekilleri- 2003
yılında sadece 15 adet olan katı atık düzenli depolama tesisi sayısı 2008
yılında 38’e çıkarılmış ve hizmet verilen nüfus 30 milyona yükseltilmiştir. Ama
tabii ki bu yeterli değildir. Ancak 2008-2012 yıllarını kapsayan, sizlere arz
ettiğim Katı Atık Eylem Planı ile bu sayıyı 130’a yükseltmeyi ve takriben 58
milyon nüfusa hizmet vermeyi planlıyoruz. Ambalaj, atık yağ, tıbbi ve sanayi atıklarının bertarafı
konularında da yoğun bir gayret içindeyiz. 2008 yılında Ambalaj Atıklarının Kontrollü
Ayrıştırılması Yönetmeliği hazırlanmıştır. Geri dönüşümü sağlanan kâğıtlar
öğrencilerimize defter, kitap olacak ve böylece ormanlarımız da korunacaktır. Sanayiden kaynaklanan atıkların yönetimi için de öncelikle geri
kazanmaya önem verilmektedir. Bakın, 2002 yılında yetkilendirilmiş 40 tesis
mevcut iken bugün itibarıyla tam 177 tesiste sanayi atıklarının geri kazanımı
gerçekleştirilmektedir. Atık Yağların Kontrolü Yönetmeliği’yle 2008 yılından itibaren
belediyelere konutlarda kullanılmış kızartmalık yağların toplanması yükümlülüğü
getirilmiştir. 2008 yılında belediyelerimizce yüz binin üzerinde konuta
ulaşılarak atık bitkisel yağ toplama hizmeti sağlanmıştır. Bu yağların
toplanması su kaynaklarımızın da kirlenmekten kurtarılması manasına gelmektedir.
Su kaynaklarımızı koruyacak diğer bir önemli adımsa 13 Şubat 2008
tarihinde yürürlüğe giren Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği’yle hazırlanan Atık
Su Arıtma Eylem Planı’dır. Değerli milletvekilleri, 2002 yılında belediyelerin nüfusunun
sadece yüzde 34’ü atık su arıtma tesislerine bağlı iken Hükûmetimizin
gösterdiği üstün gayretler neticesinde 2008 yılı itibarıyla bu oran yüzde 65’e
çıkarılmıştır. Nitekim bakın, bu bir temizliğin işaretedir, denizlerde,
göllerde, nehirlerdeki temizliğin işareti. Mavi bayraklı tesis sayısı 2003
yılına kadar sadece 139 iken 2008 yılında mavi bayrak alan tesis sayısı -bakın
dikkat edin- 271’e yükselmiştir. 139 nerede, 271 nerede? Gerçekten bu, herkesin
ciddi çalışmalarının ve yoğun gayretlerinin neticesidir. Atık Su Arıtım Eylem Planı hedeflerine göre 2012 yılına kadar
belediye nüfusunun yüzde 80’inin atık suları arıtma tesisine bağlanacaktır.
Burada önemli olan nokta şu: Artık, planlarımızın küçük, dar kapsamlı, kısa
vadeli olarak değil, havza bazında geniş ve uzun vadeli olarak yapılmaya
başlanmasıdır. 2008 yılı içerisinde Türkiye’deki her akarsu havzası için koruma
eylem planı hazırlanmaya başlanmıştır, her akarsu havzası için. Şu ana kadar
yüzde 70’i tamamlanan havza koruma eylem planları 2009 yılında tamamen
bitirilecek ve havzalardaki çevre problemleri köklü, bilimsel ve ekonomik
çözümlere kavuşturulacaktır. Atık yönetimi konusunda önem verilen bir başka başlık ise hava
kirliliğinin önlenmesidir. Hava kalitesinin iyileştirilmesi ve izlenmesi için
gerçekten ciddi adımlar atılmıştır. Temiz hava eylem planı çalışmaları
başlatılmış, ulusal hava kalitesi izleme ağı oluşturulmuştur. Bugün seksen bir
ilimizin hava kalitesini İnternet üzerinden ve hatta cep telefonlarından yirmi
dört saat izlemek mümkündür. Yine, doğal gaz kullanımı yaygınlaştırılıp denetimler
sıklaştırılarak büyük şehirlerde de nefes alınır bir hava kalitesi meydana
getirilmiştir. Avrupa Birliği üyelik müzakerelerinin de önemli bir ayağını teşkil
eden çevre mevzuatı konusundaki çalışmalarda da büyük mesafe katedilmiştir. 2002 yılında uyum çalışmaları yapılmış 32
mevzuata mukabil, 2008 yılında 110 adet düzenleme tamamlanmıştır. Nitekim, bildiğiniz üzere, geçtiğimiz salı günü OECD’nin
Genel Sekreteri Türkiye’ye gelerek çevreyle alakalı ikinci Performans
Kriterleri Değerlendirme Raporu’nu birlikte sunduk. Nitekim,
OECD tarafından hazırlanan bu ikinci Türkiye Çevresel Performans Raporu’nda da
bu hususun altı çizilmekte ve Avrupa Birliği çevre mevzuatının iç mevzuata
aktarılmasındaki başarımız takdirle karşılanmaktadır. Çevre ve Orman Bakanlığının görev sahasında toprak, su ve orman
kaynaklarının korunması için geleceğe yönelik planlama yapma vazifesi de
bulunmaktadır. Hükûmetimiz çevre düzenleri planlarına
çok büyük bir önem atfetmektedir. Nitekim, 2003 yılına
kadar ülkenin 1/100.000’lik çevre düzeni planlarının ancak yüzde 5,5’u
tamamlanabilmiş iken şu anda ülke topraklarımızın yüzde 58’ini planlamış
bulunuyoruz. 31 ilin içinde bulunduğu 10 planlama bölgesine ait 1/100.000’lik
çevre düzeni planları tamamlanarak onaylanmıştır. 2008 yılı içerisinde 13 ili
ihtiva eden 4 planlama bölgesinin ihalesi yapılmış, 10 ili ihtiva eden Muş,
Bitlis, Van planlama bölgelerinin planlama çalışmalarına da başlanmıştır. Diğer
alanlarda olduğu gibi planlama çalışmalarına hız verilen GAP illerinin çevre
düzeni planları da en kısa sürede hazırlanacaktır. Netice olarak, 2008-2009 yıllarında hazırlanması hedeflenen çevre
düzeni planlarıyla birlikte ülkemizin yaklaşık yüzde 65’inin çevre düzeni
planları hazırlanmış olacaktır. 2012 yılı sonuna kadar da -büyük bir gayretle-
ülkemizin tamamının yani 778 bin kilometrekarelik bütün alanların 1/100.000’lik
çevre düzeni planları bitirilecektir. Malum olduğu üzere, Bakanlığıma bağlı Özel Çevre Koruma Kurumu
vardır. Ülke genelinde 14 adet özel çevre koruma bölgesinde ise biyolojik
çeşitliliğin izlenmesi ve korunmasının yanı sıra atık su arıtımı, modern zirai
sulama yöntemlerinin yaygınlaştırılması gibi konularda projeler
yürütülmektedir. Bu vesileyle sizlere güzel bir gelişmeyi duyurmak istiyorum. Özel çevre
koruma bölgesi olan Dalyan İztuzu bölgesi
İngiltere’de Avrupa’nın en iyi korunan açık alanı olarak seçilmiştir. Bu
gerçekten gurur duyduğumuz bir gelişmedir. Çeşitli kirletici unsurların tehdidi altında bulunduğundan -özel
çevre koruma bölgesi- 2002 yılına kadar 76 adet proje gerçekleştirilmişken 2008
yılı itibarıyla toplam 296 adet proje gerçekleştirilmiştir. Özel Çevre Koruma
Kurumu ayrıca Avrupa Çevre Ajansının yürüttüğü Biyoçeşitliliğin
Tespiti Projesi’nde dokuz ülkeyle birlikte görev alarak Avrupa Birliği
standartlarında proje üretmeye başlamıştır. Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğümüz hava tahminleriyle
ilgili, havacılık, denizcilik, ziraat, ulaştırma gibi pek çok sayıda sektöre
hizmet vermektedir ve meteorolojik uyarı ve tahminlerde tutarlılık oranları -az
önce değerli milletvekilimiz işaret etmişti- şu anda yüzde 80-85 seviyesinde
ama bizim hedefimiz en kısa zamanda bu hedefi yüzde 90’a, yani tutarlılık
oranlarını, isabet nispetini yüzde 90’lara ulaştırmaktır. Kısa süreli hava tahminleri ve erken uyarı için dört ilde bulunan
meteoroloji radarına ilave olarak Antalya, İzmir, Muğla, Adana, Trabzon ve
Samsun’da 6 adet radar daha kurulacaktır. Bunun müjdesini veriyorum. Ayrıca
ülkemizde meteorolojik gözlemin yapılamadığı ilçe merkezi kalmaması için 400
adet daha otomatik meteoroloji gözlem sistemi kurulacaktır. Böylece her
ilçedeki rasatlar otomatik olarak kayıtlara girecektir. İklim senaryoları ile küresel ısınmayla, iklim değişiklikleriyle
alakalı tahminler de yine Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğümüz tarafından
yapılmaktadır. Malum olduğu üzere, iklim değişikliyle mücadelede atılan en
önemli adım da Kyoto Protokolü’nün ülkemiz tarafından tanınması açısından taraf
olunması konusunu da Hükûmetimiz Türkiye Büyük Millet
Meclisine sevk etmiş, şu anda yüce Mecliste, Genel Kurulda beklemektedir. En
kısa zamanda bunun da görüşüleceğini ümit ediyoruz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçen yıl Çevre ve Orman
Bakanlığına bağlanan Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü ile çevrenin en önemli
unsurlarından biri olan su kaynaklarının yönetimi daha entegre
bir hâle getirilmiştir. Bugün su, hem bölgesel hem de uluslararası
faaliyetlerde vurgulanan, korunması için bütün ülkelerin seferber oldukları bir
kaynaktır. Su yönetiminin iki boyutu, yani kaynakların korunması ve doğru bir
şekilde değerlendirilmesidir. Su kaynaklarının korunması için öncelikle uygun
planlama gerekmektedir. İşte bu sebeple atık suların yanı sıra içme suyu,
sulama ve havza koruma eylem planlarını birlikte hazırladık. Sulak
alanlarımızın korunması ve artırılması için havzalar arası su aktarımı ve ıslah
çalışmaları da dâhil olmak üzere pek çok tedbiri hayata geçirdik. Gelecek
planlamalarda da rehber teşkil etmek üzere mevcut verilere kolayca ulaşabilmek
ve saklayabilmek maksadıyla Su Veri Tabanı Projesi’ni uygulamaya geçirdik. Su,
içme ve kullanma, zirai üretim maksadıyla sulama gibi faaliyetlerin yanı sıra
enerji elde etmek için de kullanılan temiz bir kaynaktır. Mevcut su potansiyelimizin doğru değerlendirilmesi için DSİ
tarafından 2003 yılından bu yana suyla alakalı 549 adet tesis aziz milletimizin
hizmetine sunulmuştur. Hizmete alınan bu 549 projenin 132
adedi baraj ve gölet, 96 adedi büyük sulama tesisi, 22 adedi içme, kullanma ve
sanayi suyu temin projesi, 292 adedi çevre ve taşkın koruma tesisidir, ayrıca 7
adet de diğer ulaşım ve sosyal tesis gibi birtakım tesislerle toplam 549 adet
proje gerçekten ülkemizin hizmetine sunulmuştur. Değerli milletvekillerim, bakın, bu tesislerle On şehrimizde 13 milyon insanımıza temiz içme suyu temin
edilmiştir. İstanbul’da da 13 milyon kişiye su temin edildiğinden, toplam 26
milyon kişiye ilave su getirilmiştir. Bugüne kadar DSİ tarafından toplam 636
adet su depolama tesisi, yani baraj ve gölet, inşa edilerek işletmeye
açılmıştır. Hâlihazırda ise -az önce de ifade ettiğim üzere- 162 adet barajın
inşaatına devam edilmektedir. 2008 yılına gelince, biz bu yıl DSİ tarafından 14 baraj ile 8 adet
sulama tesisi, 1 adedi içme suyu, 1 adedi ulaşım tesisi, 75 adedi ise taşkın
koruma tesisi olmak üzere toplam 99 tesis hizmete aldık bu yıl. Hatta 92’sinin
toplu bir şekilde açılışı, bildiğiniz üzere, geçtiğimiz haftalarda DSİ’de gerçekleştirilmiştir. Ayrıca, DSİ tarafından inşaatı devam eden Ağrı’da Yazıcı Barajı,
Bursa’da Çınarcık Barajı, Antalya’da Dim Barajı gibi toplam 15 tane büyük baraj
bu yıl tamamlandı. Ancak bu dev projelerin resmî açılışları Sayın Başbakanımız
tarafından yapılacak, şu anda bunların da açılışları bekleniyor. 5 tane de
büyük içme suyu tesisi var, toplam 20 adet büyük, dev proje Başbakanımızın
açılış merasimini bekliyor. İçme suyu sektöründe Uşak Arıtma Tesisi 3 Aralıkta hizmete alındı.
GAP illerinden Şırnak ve Adıyaman’ın içme suyu projeleri ihale edilmiş olup,
inşaatlarına başlandı. 2008 yılı sonuna kadar Afyonkarahisar
isale hattı ve arıtma tesisi, Mardin Kızıltepe İçme Suyu Projesi tamamlandı.
Siirt’le ilgili isale hatları inşaatları devam ediyor. Ve böylece bu tesislerle
660 bin nüfusa yılda 72 milyon metreküp içme suyu temin edeceğiz. Ziraat sektöründe 13 Haziranda Aydın Bozdoğan’ın sulaması,
Çanakkale’de Ayvacık ve Umurbey Barajları hizmete
alındı. 3 Aralıkta ise Küçükler sulaması, Susurluk Çataldağ
Barajı ve sulaması, İsçehisar Seydiler Barajı ve
sulaması gibi tesisler işletmeye alındı. 2008 yılı sonuna kadar da Uşak Banaz Ahat Barajı sulaması, Balıkesir Gönen Ovası sulaması gibi
önemli sulama tesislerinin tamamlanması beklenmektedir. Bütün bu tesislerle
2008 yılı sonuna kadar Sulama konusunda atılan en büyük adımsa GAP Eylem Planı’dır. Şu
ana kadar yüzde 26’sı işletmeye açılan GAP arazilerinin tamamını 2012 yılı
sonunda sulamayı hedefliyoruz. Gene 2008 yılında Obruk Barajı… YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Bu bütçeyle zor! NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – 2008 bitti zaten! ABDULLAH ÖZER (Bursa) – Ömrünüz yetmeyecek! ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Allah izin verirse
yeter merak etmeyin. Hep göreceksiniz, yıldırım hızıyla devam ediyor. YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) - Bu rakamlarla olmaz! Bu bütçeyle olmaz
bu iş! ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – 2008 yılı sonuna
kadar Obruk Barajı ve HES, Antalya Dim Barajı ve HES, Cindere
Barajı ve HES, Torul Barajı ve HES’in tamamlanmasını
planlıyoruz, bitireceğiz, hemen hemen bitti. Enerji sektöründe 2003 yılında ilk tohumları atılan projelerin
meyvelerini de bu yıl bitmeden toplamaya başladık. Bakın, 2003 yılında Su
Kullanımı Hakkı Anlaşması Yönetmeliği çerçevesinde hidroelektrik santralleri
özel sektöre açtık. Ben 17 Aralık itibarıyla müracaat edilen hidroelektrik
santrallerin sayısını sizlere arz etmek istiyorum: Tam 1.503 adet hidroelektrik
santrale müracaat var. Bunların da toplam kurulu gücü 21.922 megavattır. Bu
gerçekten takdire şayan bir husustur. Nitekim bunlardan altmış bir adedinin
temelini 9 Temmuz 2008’de DSİ’de atmıştık
hatırlarsanız. Hatta yıl sonu gelmeden Elâzığ ile
Tunceli sınırındaki Seyrantepe Baraj ve Hidroelektrik
Santralinin açılışı da Sayın Başbakanımız tarafından gerçekleştirilmişti. Saygıdeğer milletvekilleri, ülkemizin su konusundaki tecrübelerini
dünyayla paylaşmak açısından Beşinci Dünya Su Forumu’nu gerçekleştireceğiz.
İnşallah bu forumda sizlerin de desteklerinizi bekliyoruz. İstanbul için çok
önemli, takriben 20 bin kişinin katılacağı bekleniyor. Şimdi biraz da ağaçlandırma ve ormancılık faaliyetleri hakkında
bilgi arz etmek istiyorum. Biliyorsunuz ağaçlandırma ve erozyon kontrolü
seferberliğiyle 2012 yılı sonuna kadar 2 milyon 300 bin hektarlık alanda bir
ağaçlandırma yapacağımızı söylemiştik. Ben şu müjdeyi vereyim. Bir
milletvekilimiz dedi ki: “Bunu hakikaten gerçekleştirirseniz takdirle sizi yad ederiz.” Bakın, şunu söyleyeyim: Bu yılki programımız
bizim 420 bin hektardı, şu ana kadar -dün verilen rakam, her bir kurumun ne
kadar yaptığı belli- 448 bin Ayrıca, yangında filo kurmak için çalışmalar başladı. Bildiğiniz
gibi kiralama süresini yüce Meclis yedi yıla çıkardı, böylece daha kolay bir
şekilde kiralama yapılabilecek, onu da burada özetlemek istiyorum. Orman köylüsünün desteklenmesini zaman sınırı olduğu için
belirtmek istemiyorum ama, desteklerin de geçmiş
yıllara göre yüzde 259 nispetinde arttığını burada özellikle vurgulamak
istiyorum. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Geçici işçilere çözüm üretin. ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Doğa koruma ve
millî park faaliyetlerini özellikle kısaca belirtirsem, 2003 yılından bugüne
kadar yedi millî park, on altı tabiat anıtı, on üç tabiat parkı ilan edildi.
Hakikaten, biz, bütün alanları ciddi bir şekilde koruyoruz, korumaya da devam
edeceğiz. Özellikle, sayın milletvekillerim, faaliyetlerimizi yoğun bir şekilde
devam ettiriyoruz. Yangınlarla ilgili mücadeleyi çok detaylı bir şekilde sizlere
anlatmak isterdim, ancak bunlarla ilgili, orman yangınlarıyla yaptığımız büyük
mücadele konusunda sizlere özel bir sunum yapmak istiyorum. Çünkü hakikaten
Orman Genel Müdürlüğümüz ve ormanla ilgili, yangınla ilgili elemanlarımız
fevkalade fedakâr bir şekilde çalışıyorlar. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hocam, helikopter alımlarını ne yaptınız? ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bir diğer husus,
sayın vekillerim, size şunu belirteyim, yanan alanlar kesinlikle
ağaçlandırılıyor. Nitekim, şu anda, Ağustos 2008
tarihinde Antalya Serik Taşağıl yöresinde çıkan orman
yangınında yanan alanın bir kısmına 23’üncü Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi
Ormanı kuruldu ve her birinizin adına, bütün milletvekillerimiz adına sizlere
de birer fidan dikildi. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan, devam edin. ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Peki, bir dakikada
toparlayacağım efendim. Fidanların resmi de size verilen bu kâğıtta, sertifikada mevcut,
onu da belirteyim. Bir diğer husus da, sürem bittiği için şunu belirterek sözümü
tamamlayacağım. Hükûmetimiz döneminde hiçbir orman
alanına tecavüz olmamıştır, 1 metrekarelik dahi bir işgal söz konusu değildir.
2/B arazileri, tamamen bizim Hükûmetimizden önceki
dönemdeki işgallerdendir. Yoksa, Hükûmetimiz
döneminde Türkiye'nin hiçbir tarafında 1 metrekareyi dahi işgal ettirmiyoruz.
Bunu da özellikle belirtmek istiyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – İstanbul’da su havzaları sizin
döneminizde işgal edildi. ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – 31/12/1981
tarihinden önce işgal edilmiş, orman vasfını kaybetmiş yerlerdir 2/B’ler. YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Olur mu öyle şey! ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Hükûmetimiz zamanında alan yoktur, varsa bizzat kendi
elimle onu yıkmaya hazırım. Bunu lütfen söyleyin. Efendim, ben özellikle, gayretlerinizden dolayı… YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – İSKİ Genel Müdürlüğünüz döneminde
İstanbul’da su havzaları işgal edildi. BAŞKAN – Sayın Ağyüz… Sayın Bakanım, süreniz doldu efendim. ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Değerli
milletvekillerim sizlere teşekkür ediyorum. Bakanlığımızın bütçesinin hayırlı olmasını gönülden temenni ediyorum,
emeği geçen herkesi şükranlarımla yad ediyorum. Teşekkür ederim efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan. YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Su havzaları sizin İSKİ Genel
Müdürlüğünüzde işgal edildi Sayın Bakan. ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
– Ben hep yıktım, 1 santimetrekare varsa gösterin. BAŞKAN – Hükûmet adına Kültür ve Turizm
Bakanı Ertuğrul Günay. Sayın Günay, buyurun efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Süreniz on beş dakika Sayın Bakan. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Sayın Başkan,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyesi arkadaşlarım; ben de bana ayrılan
süre içinde arkadaşlarımızın değindiği bazı hususlara kısaca değinerek
açıklamalarda bulunmak istiyorum. Kültür ve Turizm Bakanlığının bütün çalışmaları hakkında
yaptığımız bir belge kitap, sanıyorum, dün bütün arkadaşlarımızın dolaplarına
sunuldu. ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Okuma imkânı bulamadık henüz, erken
gönderseydiniz belki bir şey söylerdik. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Arkadaşlarımız
önümüzdeki süreçte bunu inceledikleri takdirde, soracakları başka hususlar
varsa biz her zaman yanıtlamaya hazırız. O yüzden, ben Bakanlığın çalışmalarına
uzun ayrıntılarla burada girecek değilim, bu kitapta bunlar anlatıldı. Arkadaşlarıma, konuşmacı arkadaşlarımıza, bugünkü yedinci tur
içinde Kültür ve Turizm Bakanlığı ve bağlı birimlerle ilgili görüş açıklayan
arkadaşlarıma özellikle teşekkür etmek istiyorum, Sayın Halis’e, Sayın Altay ve
Sayın Özbolat’a, Sayın Toskay’a,
Sayın İşbaşaran, Sayın Bilgiç ve Sayın Sali’ye. Esas itibarıyla arkadaşlarımız son derece yararlı,
yapıcı, ufuk açıcı görüşler ifade ettiler. Bunları not ettim, eksik
noktalarımız varsa elbette gidermeye, bu görüşlerden yararlanmaya çalışacağız.
Bazı noktalar var ki, bunlar da belki eksik bilgiden kaynaklanıyor. Onları da
kısaca burada değerlendirmeye çalışacağım. Değerli arkadaşlarım, sanıyorum bir arkadaşımız söyledi. Kültür ve
turizm gerçekten hepimizin ortaklaşa bir bakış açısı geliştirmeye çalışması
gereken, özel bir dayanışma içinde yaklaşmamız gereken bir alan. Kültür, bizim
bütün tarihimiz, geleneklerimiz, yaşam tarzımız, bütün yaşadığımız ortam. Yaşam tarzımızın ötesinde, hayat tarzımızı belirleyen ortam. Bütün
bunların adı kültür. Bazı çevrelerde “kültür” deyince sadece onun bir
dalı olabilecek olan güzel sanatlar anlaşılıyor. Hâlbuki onun dışında oturma
kalkma, davranış tarzımız, konuşma biçimimiz, dili kullanmamız, yemek yeme
tarzımız, âdetlerimiz, bütün bunlar kültür. O yüzden kültürle ilişkilerimiz
bütünüyle yaşama tarzımızı, hayat tarzımızı yukarıya çekmek amacına yönelik.
Bu, topyekûn, sanıyorum ki, bütün siyasal görüşleri, bütün siyasal partileri
ortaklaşa ilgilendiriyor. Turizm de, yine bir değerli arkadaşımız söyledi -Sayın Toskay söyledi sanıyorum- bir yandan, ülkemizin en temel
sorunlarından birisine fevkalade yararlı katkılar getiren bir alan. İstihdama özel biçimde bir katkı sağlayan alan. Bir yandan
da ekonomideki çok temel sorunlarımızdan birisine, cari açık meselesine ilk
adımda yarar sağlayan bir başka alan. O yüzden, bir yandan hayat tarzımızın
bütünüyle sosyal, düşünsel açıdan yükseltilmesi, bir yandan da ekonomik açıdan
geliştirilmesi çerçevesinde bu iki alan gerçekten üzerinde özel durmamız
gereken, özel bir bakış açısı geliştirmemiz gereken bir alan. Arkadaşlarımın eleştirilerine katılıyorum bir ölçüde. Onlar
eleştirmek için söylediler. Ben gelecek dönemlere ışık tutar düşüncesiyle
aldım, bir tarafa not ettim. Elbette bütçe imkânlarımızın daha da artması
gerekiyor, ama kısıtlı imkânlar içinde biz kamunun bir tek kuruşunu ziyan
etmeden mümkün olduğu kadar her işi, her kuruşu yerinde, yararlı biçimde
kullanmaya çalışıyoruz ve görevlerimizi ihmal etmemeye çalışıyoruz. Geçen dönemde Parlamentomuzun yaptığı bir düzenleme var. Emlak
vergilerinden bir kesinti var, o da doğrudan doğruya kültür varlıklarının
iyileştirilmesi için kullanılıyor. Bu da ek bir kaynak. Bir ölçüde turizm
tahsislerinden altyapı için katkı alabiliyoruz. Yine geçen dönem
Parlamentomuzun çıkarmış olduğu, kültür girişimcilerine sağlanmış olan bazı
imkânlardan ötürü kültür girişimcilerinden de katkılar alabiliyoruz. Bu yıl
örneğin yaptığımız iki ön izinle sanıyorum önümüzdeki ay bu ön izinleri eğer
kesin sonuca bağlarsak, eski rakamlarla ifade edersem, 10 trilyonlardan çok
daha fazlasıyla ifade edilen bir katkıyı kültür girişimcilerinden doğrudan
doğruya bizim imkânlarımız içine katmış olacağız. Böyle bir bakış açısı içinde
imkânları iyi kullanmaya çalışarak uğraşıyoruz. Bir noktayı da yine bir kez daha değerlendirmek istiyorum. Kültür
ve turizm işlerinin birbiriyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusu sorgulanıyor.
Tabii, bakanlıklar birleşebilir, ayrılabilir; bu, devletimizin takdiridir ama
kültürle turizm işlerinin birbirinden ayrı olmadığını düşünüyorum. Çünkü biz
turizm olarak daha çok şimdiye kadar… Bu yıl -ayrıca sizlerle paylaşmak
isterim- Antalya 9 milyon 1’inci ziyaretçisini önceki gün öğlen uçağından
karşıladı ve kendisine bir teşekkür, bir takdir ödülü, plaketi
verildi. Bu yıl da sanıyorum aralık ayı sonu itibarıyla 25 milyon rakamının
-26’ya ne kadar yaklaşacağız ben de merak ediyorum- üzerinde bir yerde
sonuçlanmış olacağız. Yani bu rakamlar artıyor ama esas itibarıyla bunlar Türkiye'de
kıyı turizmi eksenli olarak yoğunlaşıyor. Bizim hâlbuki turizmi Anadolu’ya
yayma, kültür varlıklarıyla turizmi buluşturabilme, kültür varlıklarımızı
dünyaya tanıtabilme gibi bir başka gayretimiz de var. Bu sadece Anadolu’nun
bütünü turizmle tanışsın, Anadolu’nun bütünü turizmden gelir elde etsin amacına
yönelik değil. Eğer biz kültür varlıklarımızı, kültür değerlerimizi turizm
sunumu içine katabilirsek turizmimiz sıradan olmaktan kurtulacak. Akdeniz
çanağındaki herhangi bir ülkenin mavi tur yolculuklarının dışında özel bir
anlam ve önem taşıyacağız. Dünyada “turizm” deyince akla gelen özel bazı
yerleşim merkezleri var, İtalya’nın Floransa’sı gibi, İspanya’nın Toledo’su gibi. Buralara gitmek, buraları görmüş olmak,
belli bir gelir ve kültür düzeyi üzerindeki insanlarda -anlatırken
birbirlerine- bir itibar vesilesi oluyor. Türkiye’de de böyle mekânlar
yaratmalıyız diye düşünüyorum. Türkiye’de de dünyada herkesin birbirine “Ben
Türkiye’de falan yeri gördüm.” diyebileceği, örneğin bir Edirne, bir Amasya,
bir Manisa, bir Kütahya, bir Mardin gibi bazı yerleri, bütünüyle ele alıp
turizm sunumlarımız arasına katmalıyız. Böylece, bir deniz kıyısı sunan ülke
olmanın ötesine geçmeliyiz ve böylece, dünyada marka olmanın, dünyada prestijli turizm ülkesi olmanın, vazgeçilmez turizm ülkesi
olmanın yolunu açarız diye düşünüyoruz. Böyle baktığınız zaman kültür ve turizm birbirinden ayrılmıyor.
Böyle baktığınız zaman kültür alanında yaptığınız her şey, aslında turizm
alanında, turizmi değerli kılmak alanında, turizmi vazgeçilmez kılmak alanında
önemli bir altyapı katkısı. Böyle bakınca ikisinin
birbirinden çok kopmayacağı anlaşılıyor ama dışarıdan bakarsanız kültür, daha
bir maddi- manevi hayat tarzı meselesi, turizm bir para kazanma meselesi; değil
işte, değil yani turizm sadece bir kuru para kazanma meselesi değil, ülkenizin
değerini bilme ve ülkenizin değerini kendi insanınızla içselleştirme, dönüp
sonra ona sahip çıkarak dünyaya tanıtma meselesi. Bu çerçeveden bakınca
müthiş bir birliktelik var ikisi arasında. Değerli arkadaşlarım, kısaca, arkadaşlarımızın değindiği birkaç
noktaya ben de izin verirseniz değinmek istiyorum. Bir iki şeyden söz etti
arkadaşlarımız. Sayın Altay, bir arkadaşımızı, daha önce din eğitimi almış olan
bir arkadaşımızı, yurt dışında bir göreve, kültür ataşesi olarak tayin
ettiğimizi söyledi. Kabaca bakınca bilgi doğru yani gerçekten yaşama Anadolu’da
dar bir ekonomik gelir çevresinin bireyi olarak başlamış, din eğitimi
kolaylığından başlamış ama orada durmamış, yurt dışında, Strasbourg
da master yapmış, Marc Bloch Üniversitesinde doktora yapmış arkadaşımız ve yüzde
90 düzeyinde Fransızcası, orta düzeyin üzerinde İngilizcesi var… ENGİN ALTAY (Sinop) – Deniz Fenerinde de… KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) - …ve o dediğiniz
davalarla falan da hiçbir hukuki ilişkisi yok yani kendisine herhangi bir sorumluluk
atfedilmemiş. Neden özel olarak kararnamesi çıkmış? Başbakanlıktan onayı geç
gelmiş. Yani şunu isterseniz yapmayalım: Meslek gruplarını kategorize
etmeyelim. Çok sayıda öğretmenimizin yükselmesini sağlamaya çalışıyoruz, çok
sayıda emniyet görevlimizin yükselmesini sağlamaya çalışıyoruz. Yani din
eğitimi alarak yola çıkmışsa bir insan, onun yükselmesinin önünü niye keselim
ki? Yani niye keselim? Öğretmen, polis, imam, doktor, avukat, sanatçı, hepsi
bunlar bizim dünyamızın insanları, bizim ülkemizin insanları ve henüz
otuzlarda, kırklarda yaşı olan arkadaşlarımız kendilerini geliştiriyorlarsa,
bırakalım geliştirsinler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) ABDULLAH ÖZER (Bursa) – Herkes yaptığı eğitimde çalışsın! KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Sonra, polemik olsun diye söylemiyorum. Sevgili Arkadaşım polemik olsun diye söylemiyorum, sadece bir ortak bakış
açısı geliştirelim diye söylüyorum. Yani İstanbul’da örneğin, kentin yeni gelişen önemli
merkezlerinden birisini seçim kazanmak için aynı eğitimden gelen bir arkadaşa
vermekte sakınca görmeyip bir kültür müşavirliği yardımcısını, 90 puanın
üzerinde Fransızcası olan, iki yabancı üniversitede master
ve doktora yapmış olan arkadaşa vermeye dudak büktüğünüz zaman inandırıcı
olmuyor attığınız öteki adımlar. O açıdan söylüyorum, katiyen bir polemik olsun diye söylemiyorum. Bir bilgi eksikliğini
gidermek için söylüyorum. Yine biz bir… ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Bakanım, adam Diyanetin yetiştirdiği
imamları yetersiz buluyor, kendisiyle çelişik buluyor. Orada başka bir dinî
anlayış yaşıyor. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Hayır, öyle
değil, öyle değil. BAŞKAN – Sayın Altay… ENGİN ALTAY (Sinop) – Aynen öyle! KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Öyle değil, tam
tersine, yurt dışında bu konuda bir görüş birliği olması gerektiğini söylüyor.
Yurt dışında bu konuda kafa karışıklığı olmaması, bir görüş birliği olması
gerektiğini söylüyor. Yine bir başka arkadaşım, yine bilgi eksikliğinden olsa gerek, bir
konseri iptal ettiğimizi söyledi. Bir iptal söz konusu değildir. Bakın, biz,
bir Nâzım Hikmet Oratoryosu’nu Moskova’da Rusya Kültür Yılı’nın açılışında
değerlendirdik. E, iş Frankfurt’a geldi, bir başka önemli sanat eserimizi
götürdük, Ahmet Adnan Saygun. Türk müziği içinde
fevkalade duayen, önemli bir isim ve götürdüğümüz
oratoryo, dünyanın bütün sanat mahfellerinde çok
değeri bilinen Yunus Emre Oratoryosu. Bizim dünyaya sunacağımız bir tek
eserimiz mi var? Biz bir tek eseri mi dünyada bütün sahnelerde dolaştıracağız,
yoksa bizim bir değerli arkadaşımızın yaptığı çalışmayı Moskova’ya, başka
birinin yaptığını Frankfurt’a, başka birinin yaptığını Paris’e, başka birinin
yaptığını Kahire’ye, başka birinin yaptığını New York’a götürmek gibi bir
hakkımız yok mu? Bizi birileri neden, üstelik ciddi ekonomik talepleri de
olarak tekeli altına almaya çalışıyorlar? Ya, bunlara, bu polemiklere
bence, bana doğrusunu sorarsanız, zamanınızı boşuna tüketmemiş ve burada daha
yararlı konular üzerinde konuşma fırsatını yakalamış olursunuz. Sayın Toskay’ın değerlendirmelerine çok
teşekkür ediyorum. Gerçekten benim de çok üzerinde durduğum bazı noktaların
altını doldurmak konusunda çok yararlı şeyler söyledi. Bunları müzakere etmeye
ve geliştirmeye hazırım. Bir bilgiyi burada da düzeltmek istiyorum. Biz “doğaya
saygılı, tarihe saygılı, çevreye saygılı ve kaliteye saygılı” derken gerçekten
sözümüz ve davranışımız arasında bir tutarlılık olmasına dikkat ediyoruz. Ben,
görevde bulunduğum şu bir buçuk yıl içinde herhangi bir doğa tahribatına imza atmadım,
herhangi bir doğa tahribatına yol açabilecek olan bir yatırıma geçit vermedim.
Ama bu konuda bazı kıstaslar var -yasal kıstaslar getirdik- o kıstasları
harfiyen uyguluyoruz. Burada “70 bin metrekare temalı park için bir kapalı alan
öngörülüyor.” denilen alan, 70 bin metrekarenin öngörüldüğü alan 3 milyon 500
bin metrekare içindedir. 3 milyon 500 bin metrekare içinde 70 bin metrekare
yüzde 2 bile olmuyor. Yani bizim getirdiğimiz sınırlar bazen yüzde 30’a
çıkıyor, golf alanlarında yüzde 5’e düşüyor, 6’ya düşüyor; bu, yüzde 2’nin
altına düşüyor. Ee hiçbir şey yapmayalım mı
Türkiye’de? Yani bazı alanlar bataklık, bazı alanlar bozkır olarak kalsın mı,
yoksa yüzde 1, yüzde 2, yüzde 3 yatırım yapalım, ama çevresini de imar edelim,
ihya edelim, ağaçlandıralım, gölet yapalım, güzelleştirelim mi? Dünyada da
böyle oluyor. Yani dünyaya bakıyoruz, dünyada yapılan yanlışlardan ders
çıkarmaya çalışıyoruz, dünyada yapılan doğrulardan yararlanmaya ve ders
çıkarmaya çalışıyoruz ve Türkiye'nin ekonomisi, toplumsal yaşamı birlikte
ileriye gitsin diye uğraşıyoruz. Bütün arayışımız, gayretimiz bundan ibarettir.
Arkadaşlarımızla bu bilgiyi de paylaşmak istedim. Onun dışında değerli arkadaşlarım, yaptığımız bazı şeyleri tabii
burada uzun uzun anlatmak fırsatı olmadı. Biz, müzelerimizi,
kütüphanelerimizi, tarihsel mekânlarımızı bu yıl içinde önemli ölçüde ayağa
kaldırmaya çalışıyoruz. Bir kez daha söylüyorum: Dünyada hangi önemli şehre
gitmişsem müzelerin önünde kuyruklar gördüm; orada arkeoloji müzelerinin
önünde, önemli araştırma merkezlerinin önünde yerli yabancı çok sayıda insanın
sıraya girdiğini gördüm. Biz bunu yakalamazsak, kendi ülkemizi sadece “güzel
deniz, güzel kum, güzel güneş”le dünyaya sunmaya çalışırsak bunun tıkanacağı
bir nokta vardır. Buna önem veriyoruz. Bu yıl bir müze kart çalışması yaptık.
Bunun ötesinde, müzelerimizin ortamlarını iyileştirmeye çalışıyoruz. Ben, biraz
da üzüntüyle söylüyorum, bir yıldan bu yana, şu bir buçuk yılın içindeki bir
yılın tamamında neredeyse, geldiğimden bu yana Topkapı’nın içini temizlemeye
çalışıyorum. On yılların, yirmi yılların, kırk yılların, elli yılların…
Dünyanın hiçbir imparatorluk sarayının has bahçesinin olmayacağı kadar her
kurumun saldırdığı tarihsel mekânlarımız var. Ankara’da Etnografya Müzesi’nin önündeki Atatürk Anıtı’nı sevgili
ve rahmetli Bahriye Üçok burada, kürsüde gündeme
getirmiş, “O kadar bakımsız ki orada onu bırakmayalım, alalım, Meclisin önüne
getirelim. Hiç olmazsa Meclisin önünde olursa belki bakılır.” demiş. Bu yıl
onun bakımını yaptık. Hiç ayrımsız, hiç ayrımsız tarihin her dönemine, kültürümüzün,
topraklarımızın zenginliğinin her dönemlerine; tarih öncesine, Osmanlı
dönemine, Roma dönemine, cumhuriyet dönemine ve bilhassa cumhuriyet dönemine
elimizden geldiği kadar sahip çıkmaya çalışıyoruz. Bu topraklarda var olan
bütün değerlerin insanımız tarafından sahiplenilmesi ve geleceğe taşınması
konusunda bir gayreti sergiliyoruz. Bir şey daha yapmaya çalışıyoruz: Anadolu’nun her tarafına, mümkün
olduğu kadar, kültür sanat eserlerini, İstanbul’la, Ankara’yla, İzmir’le
sınırlamadan yaymaya çalışıyoruz. Ben, aslında dün Malatya’ya gidecektim. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım, devam ediniz. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – …fakat uçak
saatlerinin az zaman bırakması nedeniyle, Malatya milletvekili arkadaşlarımın
bu zamanı yetersiz bulması nedeniyle gidemedim. Dün akşam Devlet Tiyatrosu
Genel Müdürümüz Malatya Sahnesini açtı, Elâzığ Sahnesini gelecek hafta
açacağız. Samsun ve Çorum Sahnesini de sanıyorum önümüzdeki bir iki ay içinde
açacağız. Yani, bütünüyle kültürü, bütünüyle sanatı Anadolu’ya yaymaya, Anadolu
insanının da kültürün, sanatın, güzel sanatların imkânlarından, getireceği
esenlikten, güzellikten yararlanmasını elimizden geldiği kadar sağlamaya
çalışıyoruz. Ben, arkadaşlarımızın bu görüşme vesilesiyle yaptığı değerli
katkılara bir kez daha teşekkür ediyorum, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan. Şahısları adına, lehinde, Van Milletvekili Sayın Kerem Altun. Sayın Altun, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) KEREM ALTUN (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan Çevre ve Orman Bakanlığıyla Kültür ve Turizm Bakanlığımızın
bütçeleri üzerinde lehte söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi ve aziz
milletimizi saygıyla selamlıyorum. İki bakanlığımızın bütçelerinin hayırlı olmasını diliyorum.
Zamanın darlığı sebebiyle sadece Kültür ve Turizm Bakanlığıyla ilgili çok özet
görüşlerimi arz edeceğim. Değerli milletvekilleri, kültür denince, en geniş anlamda, ilk
insanla el değmemiş doğa arasına insanoğlunun üretip koyduğu değerler toplamını
anlıyoruz. İnsanı doğaya egemen kılan ve toplumu düzenli kılan ana etken
kültürdür. Hâliyle kültür, gelişme, ilerleme demektir; kültür, birikim ve
büyüme demektir; olgunluk ve derinlik demektir. Bu nedenle “Türkiye
Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür.” diyen Atatürk, doğru bir öncelik
saptamıştır. Önce kültür diyebilenler, aslında en önemli değere, insana yatırım
yapalım diyebilenlerdir. Önce insan diyen bir anlayışsa adaleti, barışı ve
refahı istemiş olmaktadır. Çünkü, kültürün tek alıcısı
ve tüketicisi insandır. Bu anlayışla insanı ve insana özgü olan kültürü
önceleyen iktidarımız, kültürü siyasetin emrine veren tutucu şablon fikirlere
kapalıdır. Bilakis, siyaseti kültürün emrine veren öz güvenli ve özgürlükçü bir
anlayış taşımaktadır. Millî kültür, bir toplumun ürettiği alamet-i farikasını oluşturan
ortak ve özgün maddi, manevi değerler toplamıdır. Kültür de insan gibi
canlıdır. Onu besleyen ana damarlar güçlenirse millî kültür canlanır.
Milletleşme de böyle sağlanır. Dil, din, tarih, sanat, gelenekler bu
damarlardandır. Millî kültürümüzü, küreselleşmenin getirdiği engellenemez
kültürel yayılmalara maruz kaldığımız şu çağda kapanma değil açılım, yanlış
savunma değil rekabetçi anlayışla geliştirmemiz, canlandırmamız lazım. Kültürel gelişme kitleden önce bireyin konusudur. Demokrasilerin
de erdemi bireyi öncelemesi değil midir? Demokratik tercih, birey iradesinin
gelişmesi ölçüsünde tercih edilir. Cumhuriyetimizin içerisine daha çok
demokrasi katarak kalite standardını yükseltmenin yolu bireylerin kültürel
düzeylerini yükseltmekten geçmektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kadim bir medeniyetin
mirasçıları olarak topraklarında var olan bütün değerlerimizi,
farklılıklarımızı bütüncül bir anlayışla sahiplenmek, çeşitliliği, demokrasi ve
hukukun üstünlüğü çerçevesinde ahenk, uyum ve hoşgörüyle, bir ebru güzelliğiyle
kabul etmek ve geleceğe taşımak kültürel bakış açımızın esasını teşkil
etmektedir. Değerli milletvekilleri, doğum yerimiz neresi olursa olsun, hangi
coğrafi bölgede yaşıyor olursak olalım, Aras’ın, Dicle’nin, Sakarya’nın ve
Menderes’in bu topraklara bereket katarken gösterdikleri uyumlu işbirliğini
unutmayalım. Urfa’daki sıra gecesiyle Çankırı’daki yâren gecesi arasındaki doku
benzerliğinin, horon tepen Karadeniz uşağının, çayda çıra oynayan gakkoşun, bar tutan dadaşın, efeler gibi kükreyen zeybeğin
meydanda dönerken ortaya koyduğu vakarlı duruşun; Neşet Ertaş’ın
sazından, Kazancı Bedih’in sesinden, Aşık Veysel’in dilinden, Ercişli Emrah’ın sözünden dökülen
sevda ezgilerinin, Mardinli Şeyhmus, Kahramanmaraşlı Ökkeş, Trabzonlu Temel’in askerlik yaparken ettikleri
yeminini; uygarlığın beşiği Mardin’in, turizm cenneti Antalya’nın, peri
bacalarının, Uludağ’ın, Balıklıgöl’ün, Ağrı Dağı’nın,
Van Gölü’nün, Hasankeyf’in dört mevsimi aynı anda yaşayan ülkemizin doğal ve
kültürel zenginliğine sağladığı zenginliğin; Mevlânânın,
Hacı Bektaşî Veli’nin, Yunus Emre’nin, İbrahim Hakkı Hazretlerinin, Ahmedi Hani’nin, Fakiye Teyran’ın ve binlerce gönül dostunun ruh dünyamıza
bıraktığı manevi mirasın omuz omuza vermemiz için yeterli ve başlı başına birer
neden olduğunu hiçbir zaman hatırdan çıkaramayız, çıkarmamalıyız. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Altun, devam
ediniz efendim. KEREM ALTUN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, ülke bütünlüğü ve
millî egemenliğe saygı çerçevesinde çoğulculuğa ve çok sesliliğe dayanan
hoşgörülü yönetim anlayışı kültürümüzün bütüncül anlayışı içinde saklıdır. Bu duygularla, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Altun. Şahısları adına, aleyhinde, Muğla Milletvekili Metin Ergun. Buyurun Sayın Ergun. (MHP sıralarından
alkışlar) METİN ERGUN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Konuşmam Kültür ve Turizm Bakanlığının sadece kültür bölümüyle
ilgili olacaktır. Bunlar da Bakanlığın yapması gerektiği hâlde yeterince
üzerinde durmadığı hususlarla ilgili tespitlerden ibarettir. Tabii ki zamanımın
elverdiği ölçüde bu tespitlerimi her türlü siyasi endişeden uzak yapmaya gayret
sarf ettim. Dolayısıyla ilgililer de her türlü siyasi mülahazadan uzak olarak
dinlerlerse memnun olurum. Tespitlerimi şu şekilde sıralayabilirim: I) Yaptığım incelemelerde, Bakanlığın amaçları, hedefleri ve
gerçekleşecek kazanımlarıyla ilgili olarak tespit edilmiş ve yürütülen genel
bir kültür politikasının olmadığı anlaşılmaktadır. Açıkçası, Bakanlık, kültürel
olarak neyi amaçlamaktadır ve bu amacını nasıl gerçekleştirecektir ve bu amaç
doğrultusunda neler yapmaktadır, belli değildir. II) Yine, Türk dünyası kültür coğrafyasıyla ilgili genel kültür
politikası nedir, belli değildir. Bu genel kültür politikası eksikliklerinin
yanında, özel olarak da şunları tespit ettim: 1) 1972 yılında imzalanan ve ülkemizin 1983 yılında katıldığı
Dünya Kültür ve Tabiat Mirasını Koruma Sözleşmesi kapsamında oluşturulan Dünya
Miras Alanları İlan Programı kapsamında Türkiye, tarihî İstanbul Yarımadası,
Nemrut Dağı, Pamukkale, Truva, Safranbolu, Divriği Camisi gibi 9 miras alanına
sahiptir. Oysa miras zenginliği ve coğrafi genişliği Türkiye'nin onda 1’i olan
birçok Avrupa ülkesinin 40, 50 ve belki daha fazla mirası dünya miras listesinde
yer almaktadır. Sayın Kültür ve Turizm Bakanı da zaman zaman
bu durumdan şikâyet ederek 9 olan miras sayısının artırılmasını istemektedir,
ama bu konuda yapılan hazırlıklar yeterli değildir. 2) Türkiye 2003 yılında imzalanan Somut Olmayan Kültürel Miras Korunması
Sözleşmesi’ne 2006 yılında katılmıştır. Dünyanın somut olmayan kültürel mirası
zengin olan ülkeler arasında yer alan Türkiye, yetersiz kurumsallaşma
yapmaktadır. Somut olmayan miras çalışmaları, mutlaka, bu konuda kurulacak bir
genel müdürlük kanalıyla yürütülmemelidir. Türk kültürünün korunması, eğitim
sistemine dâhil edilerek yapılması gerekmektedir fakat bu hususta herhangi bir
çalışma yoktur. 3) Kültür ve Turizm Bakanlığı, sinema ve müzik eserlerinin
desteklenmesi ve bu alanda güçlü bir sektör oluşturulmasını sağlamalıdır.
Dünyada birçok ülke bu alanda sübvansiyonlar yaparak, küresel kültüre karşı
kendi kültürlerini korumak için sinema ve müziği etkin bir kültür yaşatma ve
gelecek kuşaklara aktarma aracı olarak kullanıyor. 4) Türkiye müzecilik bakımından çeşitlenememektedir. Türk
müzeciliği bu alandaki gelişmelere ayak uyduramamakta, bu alandaki uluslararası
gelişmeleri izleyememektedir. Özellikle Türk kültürünün kaybolan değerlerini
koruma ve gelecek kuşaklara aktarma konusunda önemli bir boşluğu dolduracak
olan ve yaygın olarak folklor, açık hava müzeleri olarak adlandırılan
geleneksel ve yerli kültürü anlatan, insanların kendi geçmişlerini gösteren bir
ulusal müzeye ne yazık ki Türkiye sahip değildir. Bakanlık böyle bir müze açma
düşüncesine nasıl bakmaktadır, bilmiyoruz. 5) Dünyada son yıllarda kültür turizmi önemli bir alan haline
gelmiştir. Türkiye'nin turizme açmak istediği kültürü nedir? Bu belli değildir.
Bu alanda eski Roma-Grek medeniyeti merkezli kültür tanıtımının bizim zengin
kültürümüzün bütün çeşitliliği içinde değerlendirilmesine yönelik bir projeleri
var mıdır? Belli değildir. 6) Hızla kentlileşen Türkiye’de kültür öğretmede aileler gün
geçtikçe etkisizleşmekte, çocuklar sokağın insafına terk edilmektedir. Her
alanda olduğu gibi bu alanda da profesyonelleşme başlamıştır. Kreşler ve temel
eğitim kurumları kendi kültürümüzü bir anne şefkat ve titizliği ile çocuklara
aktarmalıdır. Kültür ve Turizm Bakanlığı bu konuda Millî Eğitim Bakanlığı ile
koordineli ne tür çalışmalar yapmaktadır? Bu belli değildir. 7) DÖSİM’in il merkezlerinde kitap satış
büroları hızla kapanmaktadır. 8) Bakanlık, Türk kültürünün geleneksel unsur ve ürünlerini
güncelleyerek etkin araçlar vasıtası ile -yani sinema, tiyatro, televizyon,
İnternet vesaire- yeniden toplumla buluşturmalıdır. Bunun için de kültür, sanat
ve bilim adamlarından ciddi bir şekilde yararlanmalıdır. Bu eksiktir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Ergun, devam
edin. METİN ERGUN (Devamla) - 9) Türk kültürü,
Türk toplumunun değerlerini yansıtan çeşitli simge ve semboller de üretmiştir.
Gelişmiş ülkeler bu simge ya da sembollerini üretim ve tanıtımın her aşamasında
kullanmakta, toplumsal değerlerini dünyaca tanınır hâle getirmektedir.
Bakanlığımız Türk kültürünün simge ve sembollerini ticaret hayatına ve reklam
sektörüne katmak durumundadır. Bu sembollerin ticari ürünlerin markalaşması
sürecinde kullanılması gerekmektedir. 10) Kültür Bakanlığı, devletimizin diğer kurumlarıyla, özel
sektörün de desteğini alarak geleneksel tiplerimizin yiyecek ve oyuncak
sektörüne dâhil edilmesini sağlamalıdır. Bu noktada gelişmiş Batılı ülkelerin
yöntem ve deneyimlerinden yararlanılmalı, ülkemize ve kültürümüze has bir
yöntem geliştirilmelidir. Zamanım bu kadarına elverdi. Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ergun. Sayın milletvekilleri, yedinci turdaki konuşmalar tamamlanmıştır. Şimdi sorulara geçiyoruz. Sayın Ağyüz, buyurun efendim. YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Çevre ve Orman Bakanına soruyorum: Sayın Bakan, Ankara’nın içme
suyu içilebilir nitelikte midir? Güven verebiliyor musunuz? Seçim bölgem Gaziantep’te Sof Dağı’nın ekolojik
dengesini bozan daha önce de arz ettiğim taş ocakları konusunda neden
bir tedbir alınmıyor? Ardıl Barajı hangi aşamada? Kılavuzlu Barajı’nın Gaziantep ayağı,
yani Nurdağı-Fevzipaşa-Islahiye
için herhangi bir program çalışmanız var mı? Birecik pompaj sulama projesi ile Kayacık sulama projesine neden gerekli
önem verilmemektedir? Ayrıca, tüm kirliliklerin üzerine son günlerde hava kirliliği
başladı. Acaba bu, Hükûmetinizin övünerek dağıttığı
kömürlerden olabilir mi? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkürler. Sayın Süner… TAYFUR SÜNER (Antalya) – Ben sorularımı Sayın Çevre ve Orman
Bakanına iletmek istiyorum. 16 Mayıs 2008 tarihinde tarafınıza vermiş olduğum
soru önergesinde, yangın riski başlamış olmasına rağmen Antalya’ya henüz yangın
söndürme uçaklarının gönderilmediği, burada büyük çaplı bir yangın çıkıp da
söndürülmediği takdirde bunun sorumlusunun siz olacağınızı tarafınıza
iletmiştim. Bana verilen yanıtta gerekli uçak, cihaz ve personelin bulunduğunu
belirtmiştiniz. 31 Temmuz-5 Ağustos 2008 tarihleri arasında Serik ve Manavgat
yöresinde ülkemiz tarihinin en büyük ikinci yangını yaşanmıştır. 17 bin hektar
alan kül olmuştur. Her mevsim yangın tehlikesi yaşayan Antalya ve Muğla
yörelerinde yangın söndürmede kullanılmak üzere bir hava filosu oluşturmak için
daha neyi bekliyorsunuz? Defalarca uyarmamıza karşın gerekli önlemleri almayan zatıalinizin bulunduğunuz görevden ayrılması için
ülkemizdeki bütün ormanların mı yanması gerekir? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkürler. Sayın Ekici, buyurun. AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. İnsanlar tarihî eserleri yerinde, bölgesinde görmek istiyor. Bu
anlamda, dünya harikası Gaziantep Zeugma’da yerinde sergileme yapmak için
yapılan çalışmalar nelerdir? Gaziantep Zeugma antik kenti arkeolojik park ve
müze çalışma projesi ne aşamadadır? Sayın Günay, 2008 bütçe görüşmeleri
sırasında Madımak Otelinin müze yapılıp yapılmayacağına ilişkin soruya “Bu
konuyla ilgili gereken dikkati göstereceğimi…” diyerek yanıt vermiş idi. Bugüne
kadar Madımak Otelinin müze yapılması konusunda yapılan somut çalışma nelerdir?
Kültür Bakanlığı şimdiye kadar gerek tiyatro gerekse sinemalarda
çeşitli yollarla sansür uygulamalarına girişmiştir. Sanatta sansür uygulamasını
çağdaşlıkla ne kadar bağdaştırıyorsunuz? Zaman içerisinde sansür uygulamalarına
devam edecek misiniz? BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ekici. Sayın Köse… ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. İlk iki sorum Kültür Bakanına: Sayın Kültür Bakanım, Adıyaman
ilinde bulunan Nemrut Dağı’nın tanıtılması amacıyla 2009 yılı içerisinde ne
gibi çalışmalar yapılması düşünülmektedir? İkinci sorum: Ülkemizde yaklaşık olarak 15-16 milyon Alevi
yurttaşımız inanç ve kültürlerini cemevlerinde ifa
etmektedirler. Bu bir gerçektir. Bakan olarak cemevlerine
gerekli destek ve iyileştirmeyi düşünüyor musunuz? Çevre ve Orman Bakanına sorularım vardır. Sayın Bakanım, Koçali Barajı ne zaman tamamlanacaktır? 2009 yılı için ne kadarlık bütçe ayrılmıştır? İkinci sorum: Yine, Çamgazi Barajı’ndaki
su potansiyeli ya da başka bir ifadeyle “kuraklık” ne durumdadır? Bu konuda ne
gibi çalışmanız vardır? Üçüncü sorum: Yapıldığını söylediğiniz elli sekiz ilin 1/100.000
ölçekli çevre düzeni planlarının kaç tanesi mahkemeler tarafından… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Köse. Sayın Aslanoğlu… FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – İlk sorum Kültür ve Turizm
Bakanıma. Ulaştırma Bakanlığı, Malatya-Pütürge-Adıyaman yolunu turizm yolu
olarak belirlemiştir ama “Ödenek verirseniz yapacağım.” diyor. Acaba, bu yola
ödenek verecek misiniz? İkinci sorum Sayın Çevre Bakanıma: Yedi yıl geçti, hâlâ Çevre
Bakanlığı ve Orman Bakanlığı kitapçığında Malatya yer almadı. Kapıkaya, Boztepe,
Darende sulaması, 1995…2008… Hâlâ bunlar bitecek Sayın Bakan. Bir başka konu: Yoncalı Barajı için Arguvanlılar adına ben utanç
duyuyorum, o insanlardan utanıyorum; aynen altını çiziyorum, utanıyorum. Acaba
benim kadar sizin Bakanlığınız da… Biraz onlar utansın. Son sorum: Malatya Belediyesi Katı Atık Projesi bu sene bitecek
mi? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkürler. Sayın Koçal… ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Kültür Bakanımıza sormak istiyorum: Miletliler tarafından
kurulduğu düşünülen Zonguldak Filyos Antik
Tiyatrosu’ndaki kazı çalışmaları üç yıldır sürüyor Sayın Bakanım. Efes ayarında
bir eserin ortaya çıkacağı bilinmesine karşın, ayrılan ödeneğin 100 bin YTL
civarında olması işin yavaş yürümesine neden olmaktadır. 2009 yılı için kazı
çalışmalarının amaca ulaşması adına 6-7 milyon civarında bir ödeneğin
ayrılmasına ihtiyaç vardır. Bu konuda Bakanlığınız ne düşünüyor? Ayrıca, yine, Zonguldak Valiliğinin talebi olan Çaycuma Kadıoğlu köyündeki kazı çalışmalarının başlaması için
herhangi bir hazırlığınız var mıdır? İki: Zonguldak’a kalıcı bir devlet tiyatrosu kurulması düşünülüyor
mu? Kısa vadede bu mümkün değilse Türk halk müziği korosu müdürlüğünün
kurulması yönünde Bakanlığınızın bir görüşü söz konusu olabilir mi? (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkürler. Sayın Kaplan... HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür Sayın Başkan. Kültür Bakanına sormak istiyorum: Mardin Cizre kalelerini halka ve
turizme ne zaman açmayı düşünüyorlar? Şırnak’ta bir kültür merkezimiz var. O
konuda talepte bulundum. Ayrıca bir devlet tiyatrosu düşünüyorlar mı?
Sanatçıların telif hakları konusundaki çalışmalarını biliyorum. Özellikle
İnternet’ten şarkı indirme konusunda bu hakları korumak için bir çaba var mı? Çevre Bakanına: Devlet Bakanı Sayın Şimşek -darphaneden sorumlu-
Hasankeyf’i Türk lirasına basacağına dair bize söz verdi. Suların altında
kalacak Hasankeyf. Sizler de destek verir misiniz Hasankeyf’in resminin Türk
lirasına basılmasına? Siz baraj yaptınız diye övünürsünüz. Bizim çocuklarımız
eskiden böyle güzel bir Hasankeyf vardı diye bakarlar. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Çalış… HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, benim sorularım Sayın Eroğlu’na. Sayın Bakanım, geçici orman işçisi olarak çalışan arkadaşlarımız,
bazı arkadaşlarına kadro verilmesi nedeniyle kendilerine ne zaman kadro
verilecek diye ümitle beklemektedirler. Ben de soruyorum: Ne zaman kadro
vereceksiniz Sayın Bakanım? Bir diğer sorum: Ermenek Barajında ne zaman su tutacağız? Bir diğer sorum: Orman kadastrosu uygulanan orman köylerimizde
yetmiş seksen yıllık, yüz yıllık bahçelere altmış yetmiş yıl önce çekilen hava
fotoğrafları nedeniyle tapu verilmemiş ve mahkemelik duruma düşmüştür. Bu
köylülerimizin problemlerini çözmek için ne gibi çalışmalarınız olacaktır? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çalış. Sayın Kaptan… OSMAN KAPTAN (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Benim, Çevre ve Orman Bakanına iki sorum var. Sayın Bakan, 2008 yılı içinde meydana gelen orman yangınlarından
hangileri yüksek gerilim hattından çıkmıştır? İkinci soru: yüksek gerilim hatlarından çıkan yangınlardan doğan
zararlar için TEDAŞ’tan ne kadar tazminat aldınız? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkürler. Sayın Buldan… PERVİN BULDAN (Iğdır) – Teşekkür ederim. Sayın Eroğlu’na sormak istiyorum. Ilısu Barajı’nın yapımı için Türkiye taahhüt ettiği 153 kriterin hiçbiri yerine getirilmedi ve bunun üzerine
Avusturya kredi desteğini dondurdu. 18 Aralık 2008 tarihli yayınlanan Bakanlar
Kurulu kararıyla Ilısu Barajı kapsamında kalan bazı gayri menkuller ile ilgili acil kamulaştırma kararı alındı.
Karar Kamulaştırma Yasası’nın 27’nci maddesine dayanıyor. 27’nci madde
olağanüstü durumlarda kamulaştırmayı öngörüyor. Bu durumda olağanüstü olan
durum nedir ve kamu yararı olmaksızın kamulaştırma olmayacağına göre 153 kriterin hiçbirini yerine getirmeyen Türkiye nasıl bir kamu
yararı sağlayacak, öğrenmek istiyorum. BAŞKAN – Teşekkürler. Sayın Güvel… HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım. İlk sorum Sayın Kültür Bakanımıza. Sayın Bakanım, Osmaniye’de bulunan Kastabala
antik kenti üzerine çimento fabrikası kurulması konusunda Bakanlığınızca neden
önleyici bir tedbir alınmamıştır? Bakanlığınız bu projeye neden karşı
çıkmamıştır? Antik kentler üzerine sanayi tesisi yapılması gibi Hükûmet politikası mı vardır? Bu durumu nasıl
açıklıyorsunuz? Bakanlığınızın bu konuda bir zaaf gösterdiğini düşünüyor
musunuz? İkinci sorum: Sayın Bakanım, Adana’daki Bakanlığınıza bağlı DÖSİM
satış ofisleri gibi bazı işletmeler kâr etmediği gerekçesiyle kapatılıyor.
Kültür işlerine tüccar gibi yaklaşmak ne denli doğrudur? Kâr etmediği için
Adana’da bulunan müzeleri ve benzeri yerleri de kapatmayı düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkürler. Sayın Aydoğan… ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakan, yaz çalışmalarında bölgemizde Balıkesir İvrindi’de
vermiş olduğunuz Ardıçtepe ile ilgili baraj yapımı
devam edecek mi? Yine Kazdağlarındaki altın arama
çalışmaları ne zaman durdurulacak ve Kazdağları ne
zaman kurtulacak? Bir diğer sorum: Tarımda kullanılan yaklaşık 30 milyar metreküp
suyun -salma sulama ile büyük oranda, aşırı ve yanlış şekilde tüketilen suyun-
uygun sulama tekniklerine dönüştürülmesi sağlanmadan su kaynaklarımızın yanlış
ve aşırı kullanılması sizce doğru mudur? Bu yanlış tüketimi destekleyen,
üstelik havzalar arası su transferini sağlayacak, büyük ve hatalı projelere
girişmeniz ne kadar doğrudur? BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aydoğan. Son soru… Sayın Özdemir, buyurun efendim. HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum:
Sayın Bakan konuyu kendisi de gayet iyi biliyor. Seçim bölgem Gaziantep
Organize Sanayi Bölgesi’nden geçip Nizip Hancağız Barajı’na dökülmeye başlayan
Nizip Çayı suyu tam arıtılmadan baraja toplanmaya başlamıştır. Geçtiği yerleşim
bölgesinde sulanan sebze ve meyveler tamamen verimsiz hâle gelmiştir ve buranın
ne zaman arıtılacağı? İkincisi de yine Gaziantep ilinden geçip Oğuzeli Sacır suyu da sanayi ve ev artıklarıyla çok kirlidir.
Suriye sınırına kadar olan bu nehir civarda büyük verim kaybı yapmaktadır. Bu
nehir üzerinde de bir arıtma tesisi düşünülmekte midir? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özdemir. Sayın Bakanlarım, hanginiz cevap vereceksiniz? Sürenizi ikiye mi bölelim? ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
– Peki kaç dakika süre? BAŞKAN – Beşer dakika süreniz var efendim. ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
– Şimdi, ben mümkün olduğu kadar hızlıca cevaplandırmaya çalışayım. Gaziantep Milletvekili Sayın Ağyüz’ün
suali vardı “Ankara’nın içme suyuna garanti verebiliyor musunuz?” diye. Tabii,
şimdi, şunu ifade edeyim: Ankara’nın içme suyu bildiğiniz gibi Kızılırmak’tan
ve gelecek dönemde yakın bir vadede ise Gerede sisteminden karşılanacak. Şu
anda Kızılırmak suyu getirildi. Miktar açısından acil bir durum söz konusu
değil. Gerede sisteminin de projeleri hazırlandı, inşallah yakında onların da
ihalesi yapılacak. Kalite açısına gelince, kalite açısından hiçbir problem yoktur.
Gerek TSE içme suyu standartlarını gerek Avrupa Birliği standartlarını
sağlamakta, hatta hem Bakanlığımız hem Sağlık Bakanlığı Hıfzıssıhha Enstitüsü
tarafından ve aynı zamanda ASKİ tarafından kontrol edilmektedir. Şimdi, Kılavuzlu için şunu ifade edeyim: Kılavuzlu Barajı’nı ve
sulamasını biz, gerek Gaziantep gerek Hatay kısmındaki sulamalar da dâhil olmak
üzere GAP kapsamına aldık. Dolayısıyla hızlı bir şekilde bunun yürütülmesi için
gerekli her türlü desteği vereceğiz. Bir de Birecik’teki Nizip pompaj sulamasıyla alakalı… Bununla
ilgili, bildiğiniz gibi, pompaj istasyonu büyük ölçüde tamamlandı. Geçen sene
önemli miktarda ilave ödenek de verdik. Birinci kısmın enerji nakil hatları ve
pompaj istasyonu ve isale hatları büyük ölçüde tamamlandı ama inşaat devam
ediyor. Onu da özellikle ifade etmek istiyorum. Hava kirliliğine gelince: Efendim, hava kirliliği genelde zaman zaman meydana gelen inversiyon
hadisesinden meydana geliyor büyük ölçüde ama bazen Ankara’da, Sıhhiye’de
olduğu gibi -aynı zamanda Edirne Milletvekilinin sualine de cevap vermiş
olayım- o esnada özellikle otomatik ölçüm cihazının arızalı olması sebebiyle
yüksek değer vermiş. Hemen anında arkadaşlar gitti, Genel Müdürüm giderek
seyyar, hassas otomatik ölçüm cihazıyla baktığı zaman standartların üstüne
çıkmadığı anlaşıldı. Özellikle bir de biz, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı
tarafından hazırlanan, halka dağıtılan kömürlerin kükürt ve diğer kalorifik değerlerini de ölçüyoruz. Bunların da, pek çok
ölçtüğümüz yerde, standartlara uygun olduğu anlaşıldı. Onu da özellikle
belirtmek istiyorum. Şimdi, efendim, Sayın Süner’in sorusu
vardı Antalya’da Serik-Taşağıl yangınıyla ilgili
olarak. Ben evvela şunu belirteyim: Bu yangınla alakalı olarak, yangın
esnasında yanan alan miktarı konusunda bana soru soruldu. Ben özellikle o
bölgedeki orman varlığı açısından verimli orman alanının toplam ne kadar alan
olduğunu öğrendiğimde… 4 bin hektar verimli orman alanı var ama hepsi verimli
orman alanı değil. Ülkemizdeki ormanların yüzde 50’si zaten verimsiz, bir kısmı
taş kayaydı, bir kısmında orman alanı yoktu. Dolayısıyla 4 bin hektar olduğunu
ifade etmiştim. Ancak, diğer alanların hepsini dikkate alırsak: Verimsiz orman
alanları, Orman Genel Müdürlüğünün tespitine göre bu rakam 15.795 hektara
ulaştı. Ancak, biz, şu anda, İstanbul Teknik Üniversitesi ile uzaktan algılama
usulüyle bir ölçüm yaptık. Orada verimli yanan orman alanının Şimdi, tabii ki, bu arada, Antalya’da 5 adet Türk Hava Kurumunun
helikopter uçağı ile 1 suatar, 1 de Kurumun
helikopteri bulunmaktaydı. O gün Antalya’da 3, Türkiye’de 18 yangın vardı. Bu
yangına 9 helikopter, 2 amfibik uçak ve 5 tane Türk
Hava Kurumu uçağıyla müdahale edilmiştir. Filo satın alma çalışmaları da şu
anda Sayın Başbakanın talimatıyla başlamıştır. İnşallah… BAŞKAN – Sayın Bakanım, süreniz doldu. ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
– Diğerlerine müsaade ederseniz yazılı cevap vereyim efendim. BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Sayın
Başkanım, ben de sırayla cevap vermeye çalışayım. Metin Ergun arkadaşımızın emek mahsulü
olan alt alta sıraladığı sorularının cevaplarının çok önemli bir kısmını, bu
yirmi dört saat önce dağıtmış olduğumuz kitapta bulabileceğini zannediyorum.
Örneğin, hemen 27’nci sayfadaki bir büyük Türkiye müzesi, sanıyorum ki burada
zikrettiği konulardan birinin somut cevabıdır. Öteki konuların hepsini sonra
isterse konuşabiliriz. Gaziantep’te bir müzenin, Sayın Ekici, hem de Türkiye’nin en büyük
müzelerinden birisinin, geçen yıl, temelini attık belediyeyle iş birliği
içinde. Çok büyük bir müze yapılıyor. Hiçbir yerde sansür uygulamadım, sansür uygulanmasına da fevkalade
karşı çıkıyorum. Bir yanlış anlama vardı -daha önce söylendi burada- “Gitmek”
filmiyle ilgili. Ben filmi gittim, gördüm, hiçbir sakınca yok bizim açımızdan.
“Sakınca var” diyenler, yani neyi buldular, neyi gördüler, onu bilmiyorum.
Orada da ifade ettim. Hele insanların birbirini sevmesine hiç, bizim ülkemizde,
sınır, sakınca getirilemez. Bir türkümüz var Abdurrahim
Karakoç’un “Her nesnenin bir bitimi var ama/ Aşka hudut çizilmiyor” diye. Yani
bunu yaşamış olan bir ülkede bu tür sınırların olmayacağı düşüncesindeyim.
Burada basın bazen ustalıkla reklam yöntemleri kullanabiliyor. Yaşandı, yani
belki somut olaylar ortada. Madımak’la ilgili gayretlerimizin sonuçlarını yakında
göreceksiniz. Adıyaman Nemrut için ayırdığımız, bu yıl için, 2009 yılı için
ciddi bir kaynak var. Nemrut, benim için çok özel. Bunu biliyorsunuz. Bütçe
kitabının kapağında Nemrut vardı. Burada İstanbul var. Nemrut’la hem Malatya
yönünden hem Adıyaman yönünden yolların iyileştirilmesi, hem Malatya yönünden
hem Adıyaman yönünden karşılama mekânlarının yapılması benim rüyalarıma giren
bir sorundur. Ama projeyi vermiş olduğumuz kurumlar, ne yazık ki bunlar
üniversal kurumlar, yani üniversiteler. Ne yazık ki bizim kadar telaş ve
heyecan içinde değiller. Ama konuyu yakından takip ediyorum. Cemevleri konusunda hiçbir
sınırımız yoktur. Yani, biz, nerede bu konuda bizim üzerimize düşen bir iş
varsa, ödev varsa, görev varsa ayrımsız hepsini kucaklamaya, sahiplenmeye
çalışıyoruz ve ben, Türkiye insanının hepsini etnik köken ayırımı olmaksızın,
inanç ayırımı olmaksızın bir ve bütün görüyorum. Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı
olan herkes aynı haklardan, aynı imkânlardan yararlanma hakkına sahiptir ve
bizden bu konuda ne beklerse bunun karşılığını hiçbir ayrımsız görmüştür ve
görmeye devam edecektir. Bu konudaki uygulamamı biliyorsunuz siz de. Malatya-Adıyaman yolu için, kaynaklarımız sınırlı olmakla birlikte
elbette bu yolun bir an önce yapılmasını, biz -başka bakanlıkları da
zorlayarak- takip etmeye çalışıyoruz. Sayın Koçal, Filyos
kazısı... Geçen kazılarla ilgili biz sıkıntılı başladık arkadaşlar. Bizim geçen
yıl kazılarla ilgili genel bütçemizde 500 bin YTL vardı; kazıların, yaptığımız projeksiyona göre bize maliyeti 10 trilyon civarındaydı.
Biz, ciddi biçimde DÖSİM kaynakları ve ciddi biçimde ek ödenekler transfer
ederek geçen yılki bütün harcamaları karşıladık. Bir miktar artmış paramız var,
bu yıla hazırlıklı giriyoruz ve şunu söylüyorum: Bu yıl herhangi bir yörede bir
hoca, bir kazı ekibi geçen yıl çalıştığının 2 misli çalışırsa biz onun parasını
ödeyeceğiz. Ama bir kazı mevsiminde, ciddi bir kazı için 5-6 trilyon harcanması
katiyen söz konusu değildir. Her çalışanın biz bu yıl hakkını vereceğiz ve
kazıları bu yıl hızlandırma konusunda tam bir gayret içindeyiz. Devlet tiyatrosu… 2009 sanat mevsiminde Zonguldak’ta devlet
tiyatrosu açacağım, evet. ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Söz… KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Evet, evet, açacağım.
Yani, bakın Malatya’da açtık, haberi yok arkadaşın, Malatya’da açtık. Elâzığ’da
gelecek hafta açıyoruz. Çorum’u söyledim. Samsun’u açıyoruz, 19 Mayısta söz
verdim, yerine getiriyorum. İstanbul’da 3 tane yeni tiyatro açtık, Ankara’da 2
tane yeni tiyatroyu devreye soktuk. Bakın, gelecek yıl, 2009 yılı devlet
tiyatrolarının kuruluşunun 62’nci yılı. Devlet tiyatrolarını -42’lerdeyiz şu
anda- gelecek yıl sonunda 60’a çıkarmayı hedefliyoruz
Türkiye çapında. ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Zonguldak dâhil... KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Zonguldak
dâhil. Zonguldak hariç olabilir mi, Zonguldak dâhil. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, Malatya-Adıyaman
yolunu yapın, hiçbir şey istemiyoruz. BAŞKAN – Süreniz tamam Sayın Bakan. Cevap verecek misiniz? KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Yani iki şey
kalmıştı, bir cümle. BAŞKAN – Buyurun, devam edin. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Cizre Kalesi
bu yıl bizim programımızda. Diyarbakır rölöveye
projeler intikal etti, kaynak ayırıyoruz GAP bütçesi içinden. Cizre Kalesi’ne
başlayacağız. Şırnak Kültür Merkezi’yle ilgili değerlendirmenizi aldım.
Kastamonu’da da, değerli arkadaşlarım, benim görüşüm, Kastamonu’da çimento
sahasının o alan içine girmemesidir. Bu görüşümü arkadaşlarıma söyledim. Şimdi
son çıkan yargı kararı da bu doğrultudadır. Ben herhangi bir tarihsel varlığın,
öyle, bir çimento fabrikası veya bir başka girişimle yok edilmesine şiddetle
karşıyım ve bunun gereğini yapmak konusunda dikkatli davranıyorum. Çok teşekkür ederim Sayın Başkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan. Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemleri tamamlanmıştır. Şimdi sırasıyla, yedinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine
geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup
oylarınıza sunacağım. Çevre ve Orman Bakanlığının 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: 22 - ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI 1.– Çevre ve Orman Bakanlığı 2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ Kodu Açıklama (TL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 671.105.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 341.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 1.130.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 365.950.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Çevre
Koruma Hizmetleri 231.793.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. GENEL
TOPLAM 1.270.319.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Çevre ve Orman Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir. Çevre ve Orman Bakanlığının 2007 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Çevre ve Orman Bakanlığı 2007
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: A – C E T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 1.024.321.159,08 - Toplam Harcama : 948.622.665,63 - Ödenek Dışı Harcama : 6.724.748,60 - İptal Edilen Ödenek : 82.423.242,05 - Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 1.350.493,98 BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Çevre ve Orman Bakanlığının 2007 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Orman Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: 40.17 - ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.– Orman Genel Müdürlüğü 2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ Kodu Açıklama (TL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 5.283.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 117.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 861.344.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. GENEL
TOPLAM 866.744.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Gelir cetvelini okutuyorum: GELİR C E T V E L İ KOD Açıklama (TL) 03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 214.000.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 623.744.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Diğer
Gelirler 21.960.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 06 Sermaye
Gelirleri 40.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 859.744.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Orman Genel Müdürlüğünün 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir. Orman Genel Müdürlüğünün 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 2.– Orman Genel Müdürlüğü 2007 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: A – C E T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 597.497.000,00 - Toplam Harcama : 577.455.641,27 - İptal Edilen Ödenek : 20.041.358,73 BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: B- C E T V E L İ (YTL) - Bütçe Tahmini : 544.600.000,00 - Yılı Net Tahsilat : 647.456.885,32 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Orman Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: 20.91 - DEVLET SU İŞLERİ GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ 1.– Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ Kodu Açıklama (TL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 26.783.150 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 844.400 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 15.720.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 5.412.566.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 06 İskân
ve Toplum Refahı Hizmetleri 526.647.150 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 07 Sağlık
Hizmetleri 268.300 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. GENEL
TOPLAM 5.982.829.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: A – C E T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 4.031.740.471,18 - Toplam Harcama : 3.851.900.100,84 - İptal Edilen Ödenek : 176.281.209,27 - Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 103.326.093,53 BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezi yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: 22.81 - DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.– Devlet Meteoroloji İşleri
Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ Kod Açıklama (TL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 114.935.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 175.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 800.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 07 Sağlık
Hizmetleri 257.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. GENEL
TOPLAM 116.167.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Devlet Meteoroloji İşleri
Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: A – C E T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 102.543.364,19 - Toplam Harcama : 83.274.734,46 - Ödenek Dışı Harcama : 102.883,66 - İptal Edilen Ödenek : 19.371.513,39 - Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 14.201.717,19 BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: 40.33 - ÖZEL ÇEVRE KORUMA KURUMU
BAŞKANLIĞI 1.– Özel Çevre Koruma Kurumu
Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ Kod Açıklama (TL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 4.223.700 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Çevre
Koruma Hizmetleri 24.029.300 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 06 İskan ve Toplum Refahı Hizmetleri 3.816.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. GENEL
TOPLAM 32.069.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Gelir cetvelini okutuyorum: GELİR C E T V E L İ KOD Açıklama (TL) 03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 2.135.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 23.494.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Diğer
Gelirler 1.465.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 27.094.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2007 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Özel Çevre Koruma Kurumu Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: A – C E T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 31.515.031,00 - Toplam Harcama : 21.441.769,23 - İptal Edilen Ödenek : 10.073.261,77 BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: B - CETVELİ (YTL) - Bütçe Tahmini : 22.747.000,00 - Yılı Net Tahsilat : 29.916,828,51 BAŞKAN – (B) cetvelinini kabul edenler…
Etmeyenler… Kabul edilmiştir. Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2007 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Kültür ve Turizm Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: 21- KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI 1.– Kültür ve Turizm Bakanlığı
2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ KODU Açıklama (TL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 269.864.910 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 1.256.540 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 5.655.300 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 224.658.510 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 07 Sağlık
Hizmetleri 60.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 519.850.740 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. GENEL
TOPLAM 1.021.346.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Kültür ve Turizm Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir. Kültür ve Turizm Bakanlığı 2007 yılı merkezi yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Kültür ve Turizm Bakanlığı
2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: A – C E T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 944.640.918,11 - Toplam Harcama : 821.256.619,30 - Ödenek Dışı Harcama : 1.450.449,38 - İptal Edilen Ödenek : 124.834.748,19 - Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 67.974.964,05 BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Kültür ve Turizm Bakanlığı 2007 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: 40.16- DEVLET OPERA VE BALESİ
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.– Devlet Opera ve Balesi Genel
Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ KODU Açıklama (TL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 14.596.445 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 59.480 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 520.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 07 Sağlık
Hizmetleri 732.650 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir 08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 125.119.425 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir GENEL
TOPLAM 141.028.00 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Gelir cetvelini okutuyorum: GELİR C E T V E L İ KODU Açıklama (TL) 03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 1.655.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 139.336.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Diğer
Gelirler 7.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 140.998.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Devlet Opera ve Balesi Genel
Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: A – C E T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 125.932.520,00 - Toplam Harcama : 110.236.311,41 - İptal Edilen Ödenek : 15.696.208,59 BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: B – C E T V E L İ (YTL) - Bütçe tahmini : 122.430.000,00 - Yılı net tahsilatı : 110.087.367,54 BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: 40.15- DEVLET TİYATROLARI GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ 1.– Devlet Tiyatroları Genel
Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ KODU Açıklama (TL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 13.421.640 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 31.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 1.190.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 96.246.360 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. GENEL
TOPLAM 110.889.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Gelir cetvelini okutuyorum: GELİR C E T V E L İ KODU Açıklama (TL) 03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 4.740.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 106.094.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Diğer
Gelirler 5.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 110.839.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezİ yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Devlet Tiyatroları Genel
Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: A – C E T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 101.663.000,00 - Toplam Harcama : 92.508.795,87 - İptal Edilen Ödenek : 9.154.204,13 BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. (B) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum: B – C E T V E L İ (YTL) - Bütçe tahmini : 98.040.000,00 - Yılı net tahsilatı : 91.893.790,24 BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir Sayın milletvekilleri, böylece Çevre ve Orman Bakanlığı,
Orman Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Devlet Meteoroloji
İşleri Genel Müdürlüğü, Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı, Kültür ve Turizm
Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü ve Devlet Tiyatroları Genel
Müdürlüğünün 2009 yılı merkezî yönetim bütçeleri ile 2007 yılı merkezî yönetim
kesin hesapları kabul edilmiştir. Hayırlı
olmalarını temenni ediyorum. Birleşime on beş dakika ara veriyorum efendim. Kapanma Saati :
17.01 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 17.19 BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN
(Bilecik), Yusuf COŞKUN (Bingöl) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
32’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum. Şimdi sekizinci tur görüşmelerine başlayacağız. Sekizinci turda Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Tapu ve Kadastro
Genel Müdürlüğü, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Tarım
Reformu Genel Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır. II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam) 1.- 2009 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/656) (S.
Sayısı:312) (Devam) 2.- 2007 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi
ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/622, 3/521) (S. Sayısı: 313) (Devam) I) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI 1.- Bayındırlık ve İskân Bakanlığı
2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Bayındırlık ve İskân Bakanlığı
2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı İ) TAPU VE KADASTRO GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı J) TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI 1.- Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı K) TARIM REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü
2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü
2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet buradalar. Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince tur üzerindeki
konuşmalar bittikten sonra yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.
Soru sorma işlemiyle ilgili açıklamalar daha önce yapıldığı için
tekrarlamıyorum. Soru sormak isteyen milletvekilleri, konuşmaların bitimine
kadar yerlerinden soru için giriş yapabilirler. Bilgilerinize sunulur. Gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ilk söz Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’a ait. Sayın Topuz, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on dakika. CHP GRUBU ADINA FEVZİ TOPUZ (Muğla) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2009 Mali Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimizi belirtmek üzere söz aldım.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, ülkemizin gelişme ve kalkınma süreci
içinde merkezî yönetimin yatırımlarını gerçekleştiren ve kamunun şehirleşmeyle
ilgili önemli görevlerinin çoğunu üstlenen Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, son
yıllarda devamlı bir şekilde görev ve yetkilerini kaybetmektedir. Bugün
Bayındırlık ve İskân Bakanlığının misyonu, ülke
genelinde teknolojiyi ve bilimsel gelişmeleri kullanarak, sürdürülebilir,
sağlıklı kentleşme ve yerleşme için etüt, plan, proje, denetim, afet
hizmetlerini düzenleyici ve denetleyici bir yaklaşımla yapmak ve yaptırmak
olarak tanımlanmıştır. Çalışmalar sonunda elde edilen “nihai vizyon”
ifadesiyle, çağdaş kentleşmeyi ve yerleşmeyi hedefleyen politika ve
stratejileri üreten bir lider kurum olmak olarak kendilerini tanımlamışlardır.
Oysa uygulamaları ile ilgili Bakanlık, artık bırakın lider olmayı görev
alanları daraltılarak tartışılır hâle getirilmiştir. Karayolları Genel Müdürlüğünün Ulaştırma Bakanlığına
bağlanması, imar planı yapma ve onaylama yetkisinin Özelleştirme İdaresi, TOKİ,
Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları gibi başka birimlerle paylaşılmak
zorunda kalınması, Afet İşlerinin Başbakanlığa bağlı bir birime bağlanacak
olması, kamu yatırımları ile ilgili görevlerin de TOKİ, il özel idareleri,
köylere hizmet götürme birliklerine terk edilmesi karşısında Bayındırlık ve
İskân Bakanlığının işlevi tartışılır hâle gelmiştir. Bugün geldiğimiz noktada, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının görev
alanı iyice daralmış ve yetkileri azalmıştır. Bakanlık âdeta tasfiye sürecinin
sonuna doğru hızla itilmektedir. Bu süreç içerisinde merkezî yönetimin imar
planları konusundaki yetkilerinin çoğu başka idarelere devredilmiş, yapım
işlerinin, inşaat işlerinin çok büyük bir kısmı Bakanlığın görev alanının
dışında bırakılmış, Bakanlığın ana hizmet birimlerinin ve bağlı kuruluşların
Bakanlıkla olan ilgileri koparılmış, bu kurumları işlevsiz hâle getirecek
girişimlerde bulunulmuştur. Bilindiği gibi Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde olan bir
kanun tasarısıyla Afet İşleri Genel Müdürlüğü Başbakanlığa bağlanmak üzeredir.
İller Bankasının tasfiyesine yol açacak kanun tasarısı geçen yasama döneminde,
Türkiye Büyük Millet Meclisindeki muhalefetimiz ve Türk Mühendis ve Mimar
Odaları Birliğinin oluşturduğu tepkiler üzerine yasanın çıkarılması
engellenmiştir. Değerli milletvekilleri, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Türkiye’de
kamu hizmetlerinde memleketin imarıyla ilgili işleri yürütmekle görevli
kuruluşların başında olduğu bir kurumdur. Cumhuriyetle birlikte bazı istisnalar
dışında yapımla ilgili bütün kuruluşları bünyesine toplamış ve onları
yönlendirmiştir. 1 Mart 1922 tarihli Meclis açış konuşmasında Ulu Önder Mustafa
Kemal Atatürk’ün “Yaşamak için ve ekonomik gelişmemizin temini için bayındırlık
işlerine dört elle sarılmak mecburiyetindeyiz.” ifadesiyle bir ülkenin
modernleşmesi ve kalkınmasının Bayındırlık ve İskân Bakanlığı faaliyetleriyle
doğrudan ilişkili olduğu çok güzel anlatılmıştır. Oysa bugün cumhuriyetin temel
değerleriyle birlikte, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı da içinde olmak üzere,
tek tek kurumlar yok edilmektedir. Turizmi Teşvik Kanunu, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kanunu, Çevre Kanunu, Toplu Konut Kanunu, Orman Kanunu gibi kanunlarla ilgili
merkezî yönetimin kuruluşlarına imar planı yapma yetkisi verilmekle kalınmamış,
Özelleştirme İdaresi Başkanlığına, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollarına
imar planı yapma yetkisi verilmiş ve böylece merkezî yönetimin planlama
yetkileri çok başlı hâle gelmiştir. Bakanlığın en önemli fonksiyonunu oluşturan imar planları
konusundaki yetkilerini merkezî yönetimin diğer kurumlarına devretmekle
Bakanlığın etkisizleşme süreci sona ermemiş, Bakanlığın kamu yatırımlarıyla
ilgili görev alanlarında TOKİ, il özel idaresi, köylere hizmet götürme birlikleri
gibi kurumlara görev verilmiştir. Artık, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı kamu
yatırımlarını gerçekleştiren kurum olmaktan çıkmış, TOKİ, il özel idareleri,
köylere hizmet götürme birlikleri gibi kurumlar bakanlıkların projelerini
yapmak ve uygulamakla görevli hâle getirilmiştir. Yapılan yasal düzenlemeler sonucu TOKİ okul, hastane, stat,
karakol yapar hâle gelmiş, artık TOKİ bütün bakanlıkların projelerini yapan ve
uygulayan bir kurum hâline dönüştürülmüştür. Benzer şekilde il özel idareleri,
köylere hizmet götürme birlikleri de kamu yatırımlarını uygulama konusunda
yetkili kılınmıştır. Mahallî İdare Birlikleri Kanunu değiştirilerek hem merkezî idare
kuruluşlarının hem il özel idare birliklerinin köye yönelik hizmetlerinin
yatırım ödeneklerinin köylere hizmet götürme birliklerine aktarılmasının ve
yatırımlarının köylere hizmet götürme birlikleri aracılığıyla yapılmasının yolu
açılmıştır. AKP İktidarının yatırımları ve bunlarla ilgili ihaleleri TOKİ ve
köylere hizmet götürme birlikleri aracılığı ile yerine getirme isteğinin
altında yatan şey, TOKİ ve köylere hizmet götürme birliklerinin Kamu İhale
Kanunu’na ve Kamu İhale Kurumunun denetimine tabi olmamasıdır. Köylere hizmet
götürme birlikleri ihaleleri kendi ihale yönetmeliğine göre yapmaktadır. Maliye Bakanlığı ile TOKİ bir protokol imzaladı ve buna göre, dar
gelirli vatandaşı ev sahibi yapmak için kurulan TOKİ’nin
artık sahil kesiminde yabancılara villa kent ve tatil köyleri kuracağını
belirten haberleri her gün basında görmekteyiz, işitmekteyiz. Toplu Konut İdaresi, sosyal konut yapan bir kurum olmaktan çıktı,
merkezî yönetimin de yapım işlerini yürüten bir kurum hâline gelmeye başladı.
Yani Bayındırlık ve İskân Bakanlığının görev alanına giren birçok ihaleyi,
birçok işi Toplu Konut İdaresi yapmaktadır. Hedefleri birilerine ihale dağıtma
süreci gibi işliyor. Ülkemizdeki hızlı şehirleşme süreci içinde imar planı yapma ve
onama yetkisi, iktidar paylaşımı ve rant dağıtımı
erkine dönük mücadelelere neden olmuştur. Ortaya çıkan sonuç, yetki, görev ve
sorumluluk bağlamında yönetsel yapıda dağınıklık, çok başlılık ve kurumsal bir
yapıya kavuşmamış olmasıdır. Bu durumda, ilgili Bakanlık çağdaş kentleşmeyi ve yerleşmeyi
hedefleyen, afet statüsü belirleyebilen kurum olma özelliğini kaybetmiştir. Bir defa daha tekrarlıyoruz: Bayındırlık ve İskân Bakanlığı görev
alanı itibarıyla giderek daralan, küçülen bir bakanlığa dönüşmektedir. AKP Hükûmetleri ihale eliyle yapılacak
işleri başından itibaren İhale Kanunu kapsamı dışında tutmak istemektedir. 2002 yılından bu yana İktidarın yerel destekçilerine denetimsiz ve
kontrolsüz bir ortamda pay verebilmek için Kamu İhale Kanunu defalarca
değişikliğe tabi tutulmuş. Kamu İhale Kanunu kapsamı dışında iş yapma
yaygınlaşmıştır. 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu, AKP’nin iktidar olduğu dönemde tam
16 kez değiştirildi ve 100’e yakın değişiklik yapıldı. Aynı dönemde İhale
Kanunu uygulama yönetmelikleri toplam 41 kez değişti. Tüm bunlara ek olarak,
otuz yedi yasal düzenlemeyle çeşitli kurumlar ve konular Kamu İhale Kanunu’nun
kapsamı dışında bırakıldı. Yolsuzluklar almış başını gitmişken bir de Kamu
İhale Kanunu’yla açıkça denetimin önünü kapatmışlardır, yolsuzluklara çanak
tutulmuştur. Örnek olarak bir Şaban Dişli olayı; İskenderun Belediyesinin konut
alanı bir haftada ticari alana çevrilmiş ve verilen izin 23,5’tan 32,4 metreye
çıkarılmıştır. Bunlar, AKP İktidarının getirdiği her yasal düzenlemenin, kamu
varlıklarının ve kamu kaynaklarının âdeta birilerine peşkeş çekilmek üzere
hazırlandığını göstermektedir. Değerli milletvekilleri, ayrıca İller Bankası, bankacılık hizmeti
yapmakla birlikte asli görevi il özel idareleri, belediye ve köy idareleri,
katma bütçeli idare ve kurumların yapacakları mahallî tesislerin yapımı olup
harita, imar planı, içme suyu, kanalizasyon gibi çeşitli yapı ve enerji
sektöründe de faaliyetini sürdürmesidir. Değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; daha kendi görev
karmaşasını çözemeyen bu yönetim afet yönetiminin, afet anında ve afet
sonrasında nasıl yapılacağını anlatamamaktadır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Topuz, devam edin. FEVZİ TOPUZ (Devamla) – Teşekkürler Başkanım. Değerli milletvekilleri, kentlerin planlaması ve yönetilmesini
akılcı bir biçimde yönlendirebilmek için ülke düzeyinde coğrafi bilgi sistemi,
kent bazında ise kent bilgi sisteminin bir an önce kurulmasına ihtiyaç vardır.
Toplum hayatını sosyal ve ekonomik anlamda doğrudan etkileyen taşınmaz mal envanterinin yönetiminde karşılaşılan olumsuzlukların
giderilmesi, ülke kaynaklarının yerinde kullanılmasının temini için temel
altlık niteliğindeki mülkiyet bilgilerinin önemi giderek artmakta, bu
bilgilerin hızlı ve doğru üretilmesi, idame ettirilmesi ve güncelliğinin
sağlanması gereken Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne önemli görevler
düşmektedir. Değerli milletvekilleri, özetle ifade etmek gerekirse, bir dönem
“proje” denildiğinde, “yatırım” denildiğinde akla gelen Bayındırlık ve İskân
Bakanlığından eser kalmamıştır. Bu gelişmelerden Bakanlığın bütçesi olumsuz
etkilenmiştir. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesinin genel bütçeli idareler
payındaki oranı 2007’de 0,5’e, 2008’de 0,3’e, 2009’da da 0,28’e düşürülmüştür. Değerli arkadaşlarım, bu bütçe Türkiye'nin sorunlarını çözecek bir
nitelikte olmadığından Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bütçeyi “hayır”lıyor, hepinize saygılar sunuyorum. Teşekkür ederim Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Topuz. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili
Gürol Ergin. Sayın Ergin, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on iki dakika efendim. CHP GRUBU ADINA GÜROL ERGİN (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 mali yılı Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken, Sayın Başkan
sizi, değerli milletvekillerini ve yüce Türk ulusunu saygıyla selamlıyorum. Sayın milletvekilleri, Türkiye tarımda ciddi bir sıkıntı
içindedir. Bu sıkıntının ana kaynağı 1999 yılında IMF’yle imzalanan stand-by anlaşması ve 2001
yılında Dünya Bankasıyla imzalanan Tarım Reformu Uygulama Projesi’dir. Bunu
bilmemiz gerekiyor. Sayın milletvekilleri, Hükûmet sürekli
olarak tarım desteklerini artırdığından söz ediyor, ama rakamlara baktığınız
zaman bunun böyle olmadığını görüyorsunuz. 2002 yılında, yani o kriz yılında
tarıma verilen destek gayrisafi millî gelirin binde 5,3’ü iken, 2009 bütçesinde
bu değer binde 4,9’dur. Sayın Bakanın zaman zaman
kendi ifadelerinde bile tarımın, krizin en yoğun olduğu yıldaki kadar desteklenmediği
anlaşılmaktadır. Türkiye'de çalışan toplam nüfus içinde yoksulluk oranı yüzde 15,8
iken, tarım sektöründe çalışanlarda yoksulluk oranı yüzde 33,9’dur. Tarımda
kişi başına ortalama gelir ortalama millî gelirin üçte 1’inin altındadır.
2003-2008 yılları arasında millî gelir toplam olarak yüzde 34,8 artmış, aynı
dönemde tarımsal gelirin toplam artışı yalnızca yüzde 1,1 olmuştur. Bütün bu
veriler AKP döneminde çiftçiye destek mi köstek mi olunduğunun en somut
örnekleridir. 2009 yılı bütçesinde bütçe giderleri bir önceki yıla göre yüzde 14
arttığı, enflasyonun yüzde 7,5 olacağı tahmin edildiği hâlde tarımsal
desteklerdeki artış yalnızca yüzde 1,9’dur. Bütçe görüşmelerinde Sayın Başbakan “Çiftçinin ekip biçtiği
mahsulün hakkını veren anlayışımızı muhafaza ediyoruz.” diyor ve devam ederek
bugün asgari ücretle 2002 yılına göre ne kadar daha fazla tavuk eti, yumurta,
süt, toz şeker alınabildiğini anlatıyordu. “Halep oradaysa arşın TBMM çatısı
altında.” diyordu. Sayın Başbakan bu söylemiyle aslında asgari ücreti ne ölçüde
artırdığını değil çiftçinin ümüğünü nasıl sıktığı, çiftçinin ürününün nasıl
para etmediğini anlatmış olmaktadır. Sayın Başbakan, Sayın Deniz Baykal’ın, çiftçinin 3,5 milyon ton
mazot kullandığını, bunun için 5 milyar YTL vergi ödediğini söylediğini
anımsattıktan sonra “Bu doğru değildir, doğrusu çiftçinin 1,5 milyon ton mazot
kullandığı ve 1 milyar 950 milyon YTL vergi ödediğidir.” diyor ve ekliyor:
“Resmî rakam budur.” Sayın Başbakanın “resmî” dediği bu rakam çiftçinin tek ve
resmî meslek örgütü olan Ziraat Odaları Birliğinin verilerine uymuyor. Ziraat
Odaları Birliği, çiftçinin kullandığı mazot miktarını 26 milyon hektar tarım
toprağında ekilen ürünleri dikkate alarak yaptığı hesaplama sonunda 3 milyar
518 milyon litre olarak ifade ediyor. Ziraat Odaları Birliğinin rakamları Genel
Başkanımız Sayın Baykal’ı teyit etmekte, Sayın Başbakanın söylemini
çürütmektedir. Sayın Başbakan, Sayın Özyürek’in
“Mazottan ÖTV’yi kaldıracak mısınız?” sorusuna da
“Aynen devam edeceğiz, ülkemiz dışa bağımlı olduğu ürünlerde dıştan gelen zamma
karşı keyif bağlamak suretiyle fiyatları düşürmez.” biçiminde yanıt veriyor.
Sayın Genel Başkanımızın sözünü ettiği, Sayın Özyürek’in
dile getirdiği mazottan alınan verginin mazotun dıştan gelen fiyatıyla hiçbir
bağlantısı yoktur. Çünkü Hükûmet mazota maktu bir ÖTV
uygulamakta, ayrıca, hem mazot fiyatına hem ÖTV’ye
KDV eklemektedir. Böylece bugün İzmit rafinerisi çıkış fiyatı 69,5 yeni kuruş
olan Sayın Başbakan traktör satışlarına da değinmekte, 2002-2008
yılları için traktör satışlarını Otomotiv Sanayicileri Derneği ve New Holland Traktörü, onları kaynak alarak belirtmektedir.
Sayın Başbakan Otomotiv Sanayicileri Derneğinin verdiği rakamları verdiğine
göre, biz de aynı derneğin rakamlarını verelim. Otomotiv Sanayicileri
Derneğinin Türkiye’de 2003-2008 yılları için verdiği satış rakamlarının en
yükseği 2006 yılı için olup 28.386’dır. Sayın Başbakanın verdiği rakam 2006
yılı içindir ve 42.033’tür. Otomotiv Sanayicileri Derneği 1998 için 48.568
rakamını vermektedir. Yani AKP’nin iktidar olduğu dönemde hiçbir yıl 98’deki traktör
satışlarına ulaşılamamıştır. Ayrıca, Sayın Başbakanın verileri ile 2007 satışları 2006’dan,
2008 satışları 2007’den daha düşüktür. Sayın Başbakan verdiği rakamlarla
yalnızca 98’in gerisinde kalındığını kanıtlamıyor, 2006’dan bu yana traktör
satışlarının sürekli düştüğünü de bizzat açıklamış oluyor. Girdi fiyatları bir felakettir. Tam bir yıkımdır. 2008 yılında
çiftçi 2007 yılına göre taban gübreyi yüzde 136, üst gübreyi yüzde 75, DAP’ı yüzde 153, şeker gübreyi yüzde 97 daha yüksek
fiyattan kullanmak zorunda kalmıştır. Bu nedenle 2008 yılı Ocak-Ağustos
dönemindeki gübre kullanımı 2007’nin aynı dönemine göre yüzde 12 azalmış, bir
kısım çiftçi hiç gübre kullanmadan ekim yapmak zorunda kalmıştır. Bu durum
2009’un ürününe yansıyacaktır. Hiç kimse 2009’da da ürün düşük olduğu zaman
bunu başka koşullara bağlamasın. Enflasyonun yüzde 11 dolayında olduğu bir
ülkede çiftçinin gübresine yüzde 100’ün üzerinde zam yapmak çiftçiye yapılan en
büyük zulümdür. Değerli arkadaşlarım, tek tek ürünlere
girmek istemiyorum ama genel olarak söylersek: Şeker pancarında ve tütünde Hükûmetin uyguladığı kotalarla üretim büyük ölçüde düşmüş,
şeker pancarında 20 milyon tondan 13-15 milyon tona, tütünde 160 bin tondan 90
küsur bin tonlara inmiştir. Buğdayda bu yıl zaten fiyat verilmemiş, çiftçi
tamamen tüccarın insafına terk edilmiştir. Ayçiçeğinde, çeltikte çiftçiye
verilen taban fiyatlar asla maliyeti karşılayan fiyatlar olmamıştır ve
Rusya’yla yaşanan büyük sıkıntıdan ötürü, Hükûmetin
neden olduğu büyük sıkıntıdan ötürü bugün narenciye güneyde, Çukurova’da
dallarda hâlâ yatıp uyumaktadır. Değerli arkadaşlarım, zeytinyağında büyük bir felaket yaşanıyor.
Zeytinyağında fiyatlar bugün 3 milyona kadar inmiştir. Çayda hâlâ fiyat bir
türlü Sayın Başbakanın 2002’de telaffuz ettiği 750 bin liraları bulmamıştır,
çay üreticisi perişandır. Çayda en büyük sorun, Hükûmetin
bir türlü önüne geçemediği kaçak çay olayıdır. 50 bin ton! Yılda en az 50 bin
ton Türkiye'ye kaçak çay girmekte, Hükûmet bir türlü
bunun önünü almamaktadır. Toprak Mahsullerine gelince… Toprak Mahsulleri, Toprak Mahsulleri
Ofisi olmaktan çıkmış, toprak mahsullerini ithalat ofisi hâline gelmiştir!
Ofis, müdahale kuruluşu görevini bırakmıştır, zamanlı zamansız ithalat
yapmaktadır. Sonuçta da buğday, mısır ve çeltik üreticisi tüccar karşısında
çaresiz kalmaktadır. Benim çiftçimin hububatını almayan Ofis, yabancı
üreticinin ürününü almakla meşgul olmaktadır; bir de hiç üstüne görev değilken
fındık alımıyla meşgul olmakta. AKP’nin fındıkta yaptığı siyasi müdahale, hem
fındık üreticisini yakmış hem TMO’yu 1,5-2 milyar YTL görev zararına uğratmış
hem de devleti yaklaşık 1 milyar dolar ihracat gelirinden mahrum bırakmıştır.
Bir yanda bilgisizlik, diğer yanda iyi niyet eksikliği olduğunda böyle
sonuçların çıkması mukadderdir. Değerli arkadaşlarım, hayvancılık konusuna özellikle yer vermek
istiyorum. Türkiye, hayvancılıkta çok büyük sorunlar yaşıyor. Bu yıl Bakanlık,
çıkardığı bir kararnameyle hayvancılıkta destekleme yöntemini değiştirdi;
destekleri üçte 1 oranında azalttı. Daha önce çiftçinin almış olduğu
desteklerden damızlık düve, buzağı, suni tohumlama, soğutma tankı gibi
destekleri kaldırdı; 5 hayvandan az olana verilen destekleri tümden kaldırdı.
Başlangıçta süt desteğini de tamamen kaldırmıştı ama gelen baskıya
dayanamayarak 4 yeni kuruş süte destek vermeye başladı yani onu da indirdi.
Değerli arkadaşlarım, aynı kararnameyle çiftçinin ürettiği kaba yem için de
verilen destekler yüzde 20 dolayında azaltıldı. Şimdi, yıllardır uygulanan bu yanlış politikaların sonucunda
gelinen durum, ayrıca küresel krizin de etkisi altında, tam bir felakete dönmüş
olmaktadır. Krizden en çok fındık, pamuk, zeytinyağı, kanola
ve çiğ süt üreticileri etkilenmişlerdir. Fındıkta ihracat geliri, ihraç
miktarında ciddi bir azalış olmamasına karşın, geçen yılın aynı dönemine göre
yüzde 43 azalmıştır. Lif pamuk fiyatı, 371 iplik fabrikasından 201’i kapanınca
2,20 YTL’den 1,75 YTL’ye düşmüştür. Hasat öncesi 4,5 YTL olan zeytinyağı fiyatı
bugün 3 YTL’dir. Kanolanın hasat döneminde 1 lira
olan fiyatı bugün 65 yeni kuruştur ve en önemlisi çiğ sütte yaşanmaktadır.
Bugün süt üretiminde bir felaket vardır. Süt üreticileri çok ciddi bir
felaketle karşı karşıya kalmışlardır. Daha iki ay önce 62,5 yeni kuruş olan
sütün fiyatı, Manisa’mda 41 kuruştur. Bu fiyatlarla süt üretimi yapılamaz. Süte
verilen prim 4 yeni kuruştur, bunun en az 1 lira olma zorunluluğu ortaya
çıkmıştır. Hükûmeti bu anlamda göreve davet etmek
istiyorum. Değerli arkadaşlarım, ayrıca artık sanayi süt almama şeklindeki
tavrıyla çiftçinin karşısına geçip üreticiyi tehdit etmektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Ergin, devam edin efendim. GÜROL ERGİN (Devamla) – Aynen Milas’ta yaşandığı gibi “eğer 500’e
verirsen sütünü alırım, yoksa sütünü almam.” denmektedir. Sütaş
Burdur’da 95 ton sütü almayı bırakmıştır. Çeşitli firmalar Isparta’da,
Manisa’da, Denizli’de yılbaşından itibaren süt alımını bırakacaklarını
bildirmişlerdir. Danone, Meriç bölgesinde süt alımını
bırakmıştır. Bu çok vahim, müthiş bir gelişmedir. Değerli arkadaşlarım, hiç sözü uzatmadan şunu söylüyorum: Bir kere
okul sütünü yeniden başlatacaksınız. Eğer süt tüketimini artırmak, Türk
çocuğunun gereği gibi beslenmesini istiyorsanız okul sütünü artıracaksınız.
Biraz önce dediğim gibi sütte primi, kesinlikle 4 kuruştan en az 10 kuruşa
çıkaracaksınız. Bu arada çiftçimizin sözleriyle sözlerimi tamamlayayım. Çiftçi
diyor ki: ”Sera üretimi yapıyoruz, yılda iki üç ürün alıyoruz; değil borcumuzu,
borcun faizini ödeyemez hâle geldik. Biz üretici olarak onurlu kimliğimizi,
çiftçi, üretici kimliğimizi istiyoruz.” Hepinizi saygılarla selamlıyorum. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ergin. (CHP sıralarından alkışlar) Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına son konuşmacı Adana
Milletvekili Hulusi Güvel. Sayın Güvel, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar) Süreniz sekiz dakika. CHP GRUBU ADINA HULUSİ GÜVEL (Adana) – Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2009 yılı mali
bütçesiyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, ülkemizdeki araziler, başta miraslardan
kaynaklı bulunmak üzere çeşitli nedenlerle verimliliği gerçekleştiremeyecek
derecede küçük parçalara bölünmüştür. Ülkemizde işletme başına düşen arazilerin
neredeyse yarıya yakınının büyüklüğü 11 ile 60 dönüm arasında kalmaktadır. Oysa
verimliliğin artırılması için arazi büyüklüğünün 170 ile 200 dönüm arasında
olması gerekmektedir, ancak bu koşulda ekonomik tarım yapmak mümkün olacaktır.
Arazilerin birleştirilmeleri, hem siyasi partilerin hem konuyla ilgili sivil
toplum kuruluşlarının üzerinde uzlaştığı bir konudur. Buna rağmen arazi
toplulaştırılması meselesinde çok önemli bir yol katedildiğini
söylemek maalesef mümkün değildir. Planlı dönemde Arazi Toplulaştırma
Tüzüğü’nün çıkarıldığı 1966 yılından bugüne kadar, kırk iki yılda ancak 680 bin
hektar arazi toplulaştırılmıştır. Bu, toplulaştırılması gereken arazinin yüzde
5’ine tekabül etmektedir. Bu kadar süre içinde böylesine düşük bir sonucun
alınması elbette düşündürücüdür. Parçalı arazilerin toplulaştırılması görevi, Tarım Reformu Genel
Müdürlüğüne bırakılmıştır. Kuruma 2007 yılında toplam 42 milyon 641 bin YTL
ödenek ayrılmıştır bütçeden, bu ödeneğin ancak yüzde 56’sı yatırımlarda
kullanılabilmiştir. Genel Müdürlüğün 2008 yılı sonunda toplam bütçe giderleri
42 milyon 218 bin YTL olmuştur. 2009 yılı ödeneğinin artırıldığını görüyoruz.
Bunu da sevindirici bir gelişme olarak değerlendiriyoruz. Yine kurumun görevlerinden olan toprak sınıflarını belirleme çalışmalarında
da önemli gelişme kaydedildiğini söylemek zordur. Ülkemiz topraklarının etüdü,
tanımlanması, sınıflandırılması, tarımsal üretim ve verimliliğin artırılması
için bir zorunluluktur. Bunun için analiz laboratuvarlarının
ve personel sayılarının artırılması gerekmektedir. Değerli arkadaşlarım, Hükûmetin genel
politikalarına baktığımızda kırsal kesimin korunduğunu söylemek olanaksızdır.
Ülkemizde yaşanan kuraklık, ardından gelen kriz, ürün bedellerinin ve
desteklerinin zamanında ödenmemesi, girdi maliyetlerindeki yükselişler,
uygulanan yanlış politikaların bedeli hep köylü ve çiftçilerimizin üzerinde
kalmıştır. Köylü ve çiftçilerimiz her geçen yıl daha da yoksullaşmaktadır.
Tarımdaki sanayileşmenin artırılması, kırsal kesimdeki yoksullaşmayı önlemeye
yönelik projelerin geliştirilmesi şarttır. Bildiğiniz gibi, tarımda oldukça
yoğun bir gizli işsizlik söz konusudur. Tarımda altyapı sorunlarını çözmeden,
tarımsal sanayileşmeyi artırmadan bu sorunu ortadan kaldırmak mümkün değildir. Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Türkiye, tekstil sektöründe
lider ülke iken bugün geldiğimiz nokta tesadüf değildir. Ülkemizde son sekiz
yıl içinde pamuk ekim alanları yüzde 22 azalmış, pamuk gibi stratejik bir
üründe ithalatımız aynı yıllar içinde artmış, kullandığımız pamuğun yarısını
dışarıdan ithal eder hâle gelmişiz. Adana gibi pamukla anılan illerimizde artık
neredeyse pamuk üretilemez hâle gelmiştir. Bu gibi yanlış politikaların sonuçları sosyal sorunlar olarak
karşımıza çıkmaktadır. Uygulanan yanlış politikalar, zamanında ödenmeyen
destekler, maliyetin altında açıklanan fiyatlar köylümüzü yoksullaştırmakta ve
toprağından soğutmaktadır. Çiftçinin sulamada kullandığı elektrik, traktöründe
kullandığı mazot, tarlasına attığı gübre ve ilaç her yıl zamlanmakta, siyasi iktidarsa
bu duruma seyirci kalmaktadır. Değerli arkadaşlarım, tarım reformu, tarımın bünyesindeki temel
sorunları ortadan kaldırmayı amaçlayan, iktisadi verimliliği dikkate alarak
çiftçi gelirlerinin yükseltilmesini hedefleyen önlemler bütünüdür. Ancak “tarım
reformu” adı altında yapılan pek çok şey uluslararası tekellerin çıkarlarının
korunması, IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütünün bu yöndeki
politikalarını üreticilerimize dayatmak biçiminde ortaya çıkmıştır. Yaşanan krizin etkilerini hafifletmek için kimi sektörlere
teşvikler verilirken, tarım sektörü âdeta görmezden gelinmektedir. Gıda
güvencemizin sağlanmasında en önemli görevi üstlenen köylü ve çiftçilerimizin
bu kadar olumsuz koşullara maruz bırakılmasının sosyal faturası çok ağır
olacaktır. 1945 yılından beri ülkemiz tarımında reform yapılmaya
çalışılmaktadır. Bu konuda pek çok kanun çıkarılmıştır. Ancak, özellikle
toprakların bölünmüş olması, kadastro sorunları, eğitimsizlik, yanlış sulama
gibi birçok nedenle hemen hemen hepsi başarısız olmuş,
Türkiye’de tarımsal üretimde gözlemlenen düşük büyüme hızını aşacak politikalar
üretilememiştir. 1968-2006 yılları arasında yıllık ortalama tarımsal üretim artışı
sadece yüzde 1,3 olmuştur. 2007 yılındaysa, yanlış politikalar sonucunda
tarımda yüzde 6,8 gibi bir üretim düşüşü yaşanmıştır. 2008 yılının da uygulanan
yanlış politikalar yüzünden çiftçi ve köylülerimiz açısından pek
iyi olmadığı ortadadır. Tarım sektöründeki yapısal sorunların çözülmesi için ciddi bir
çaba gerekmektedir. Ancak, görünen odur ki, Hükûmet,
geçici günlük çözümlerle görünüşü kurtarma çabası içindedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, tarımda güçlü bir
ülke olmasına rağmen, tarım ürünleri ithalatı ihracatımızdan daha hızlı
artmaktadır. Tarım ürünleri dış ticareti, 2002 yılında ihracatımız lehine 51
milyon dolar fazla verirken, 2008 yılının ilk altı ayında tarım ürünleri dış
ticaretimiz 1,8 milyar dolar eksi vermiştir. Yıl sonunda
bu rakamın 2,5 milyar dolara çıkacağı tahmin edilmektedir. Bu durum, altı yılda
nereden nereye geldiğimiz konusunda yeterince bir açıklık getirmektedir. Ucuz kura bağlı ve ithalata dayalı büyüme modeli, dış açığı
artırmış, ülkeyi birçok tarım ürünü için ithalat cenneti hâline getirmiştir.
Sütten ete, buğdaydan pamuğa her ürün grubunda ciddi sıkıntılar vardır. Girdi
maliyetleri her geçen gün artmaktadır. Türk çiftçisi 1975’li yıllardaki petrol
krizine ve ülkemize uygulanan ambargolara rağmen, 1 kilo buğdayla (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Güvel, devam
edin. HULUSİ GÜVEL (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım. Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; tarımda üretimin ve
verimliliğin artırılması konusundaki her çabayı destekliyoruz; toprak ve su
kaynaklarının doğru kullanılması için gösterilen her çabayı destekliyoruz;
yapısal sorunların çözümü için gösterilen her çabayı destekliyoruz; ama
üreticilerimizi IMF politikalarına, Dünya Ticaret Örgütüne, Dünya Bankası ya da
Avrupa Birliği politikalarına kurban etmeyi amaçlayan hiçbir politikayı hiçbir
şekilde kabul etmiyoruz. Tarımın geçmişte olduğu gibi bugün de Türkiye’de önemli bir kesim
için yalnızca ekonomik bir faaliyet alanı olmaktan daha çok bir yaşam biçimi
olduğunu hatırlatarak bütçemizin hayırlı olmasını diler, yüce heyetinizi
saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Güvel. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Ahmet Kenan
Tanrıkulu. Sayın Tanrıkulu, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar) Süreniz on beş dakika. MHP GRUBU ADINA AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ve Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğünün 2009 yılı bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Yüz elli yılı aşan tarihe, geçmiş ve kurumsal birikime sahip
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı gerek bütçeden aldığı pay gerekse idari olarak
büyük bir Bakanlıktı. “Bakanlıktı” diyorum, çünkü Toplu Konut İdaresi
Bakanlığın bünyesinden ayrıldı. Afet İşleri Genel Müdürlüğünü yeniden bir
yapılanmayla Başbakanlığa bağlayacak olan yasa Genel Kurulumuza inmek üzere.
İller Bankasını anonim şirket yapacak olan yasa ise gene Hükûmet
tarafından hazırlanmış ve Meclis Plan ve Bütçe Komisyonunda beklemektedir.
Diğer yanda, TOKİ ve Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, Bakanlığın imar planı
yapma yetkilerinin de önemli bir kısmını almış durumdadır. Bu tarihî Bakanlık, AKP Hükûmetleri
döneminde âdeta gözden çıkarılmış bir görüntü sergilemektedir. Değerli milletvekilleri, rakamlara baktığımız zaman, aynı
küçülmeyi ve gerilemeyi görmekteyiz. Bakanlığın başlangıç ödenekleri 2006
yılından bu yana sürekli düşüş göstermektedir. 2007 yılı başlangıç ödenekleri
bir önceki yıla göre yüzde 4,56; 2008 yılı ise yüzde 7,11 düşüş göstermiştir.
Gittikçe küçülen başlangıç ödenekleri, merkezî idareden aldığı payların sürekli
azalması ve idari yapısı gün geçtikçe bozulan bir zamanların bu devasa
Bakanlığında gelecekte ne gibi bir vizyon ve misyon
yüklenileceğinin mantıklı bir açıklamasının da, tahmin ederim, bu bütçe
görüşmelerinde yapılması gerekecektir. Değerli milletvekilleri, şehircilik üzerinde ciddi bir master planı olmayan Türkiye’de çarpık kentleşme ve çarpık
yapılaşma maalesef süregelmektedir. Bunun en açık örneğini 2003 yılından bu
yana verilen daire ruhsat izinlerinde görebiliyoruz. 2003 yılından bu yana
ruhsat verilen yaklaşık 2,5 milyon civarındaki daire sayısının yüzde 40’ını
aşan oranı üç büyük şehrimizdedir. İstanbul, İzmir gibi büyük şehirlerimizde artan bu lüks daire
yapımları, yaşanmakta olan kriz nedeniyle konut sektörünü oldukça tehlikeli bir
duruma sokacaktır. Oysa çağdaş kentleşme ülkemizin tüm yerleşim birimlerinin
ihtiyaçlarına cevap verebilecek şekilde planlanmalı ve uygulanmalıydı. Bu
konuda önleyici ve engelleyici tedbirler olarak imarlaşmaya ve yapı denetimine
de ağırlık verilmesi gerekmektedir. Doğal afet riski hemen hemen
en az olan Avrupa ülkelerinde bile yapı denetimi konusunda katı ve sert
kurallar uygulanmaktadır. Buna rağmen, ülkemiz gibi afet riski çok yüksek olan
bir ülkede, yapı denetimi, sadece ve sadece tamamlanması gereken bir formalite
ve bir devlet bürokrasisi olarak algılanıyor. Yapı denetimi konusunda bugüne
kadar yapılan uygulamalar dikkate alınarak, sistemin aksayan yönleri ve
eksiklikleri giderilerek, yapı denetimi hakkındaki kanun ve bununla ilgili
yönetmeliklerin de en kısa sürede düzenlenerek Meclisimize getirilmesi
gerekmektedir. Değerli milletvekilleri, yapı denetimi kadar kıyı denetimi de
eksikliklerle karşı karşıyadır. Kıyıların kullanım, planlama ve denetimini
performans denetimine tabi tutan Sayıştay denetçileri, kıyı yağmasıyla ilgili
oldukça çarpıcı ve önlem alınması gereken tedbirleri yazmışlardır. 2006 yılında
“Kıyıların Kullanımının Planlanması ve Denetimi” başlıklı performans denetim
raporunda şu söylediklerim tespit edilmiştir: Karaların koy olarak kazı yapıldığı ya da moloz, toprak,
cüruf veya çöp gibi kirletici etkisi olan atıkların döküldüğü, iskele ve
dalgakıran gibi yapılar inşa aşamasında önlenemediği için daha sonra
kaldırılmalarında çok yüksek maliyetlere katlanıldığı, kıyılarda denetimin
yapılamadığı, işgallerin arttığı, bu işgallerin hatta bir süre sonra kiraya dönüştürüldüğü
ve bazı kamu kuruluşlarının da işgalci konumlarının devam ettiği gibi birçok
çarpıcı tespitler bu raporda yer almaktadır. Bunlardan en basit bir örnek verebilirsem, mesela, İzmir Konak Pier alanındaki dolgu çalışmaları buna benzer sorunları hâlâ
daha yaşamaktadır. Diğer yandan, Bakanlığın başlattığı Kıyı Alanları Bütünsel
Planlama ve Yönetim Projesi kapsamına da, maalesef, İzmir Körfezi hâlen
alınmamıştır. Değerli milletvekilleri, bugün, yerinden yönetim anlayışıyla, il
özel idaresi ve belediye yasaları ile çözüleceği zannedilen birçok problem,
maalesef, daha da çözümsüz hâle gelmiştir. Yetki ve sorumluluklar birbirine
karışmıştır. İl özel idarelerinden ve belediyelerden hizmet yarışları
beklenirken bunlar birbirleri arasında rant
yarışlarına başlamışlardır. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı aracılığıyla yapılan
imar ve yapılaşma hizmetleri, kuralları ve esasları tam belirlenmeden
belediyelerin ve il özel idarelerinin inisiyatifine
bırakıldığından dolayı bugün bu sorunları yaşamaktayız. Bu konuyla ilgili şu aşağıda sayacağım soruları da yöneltmek
zannederim yerinde olacaktır: Yapı Denetim Yasası revizyonu hâlâ
beklenecek midir? Denetim zafiyeti ne zaman son bulacaktır? Ülkemiz güvenli yapılaşmaya ne zaman kavuşacaktır? Değerli milletvekilleri, Türkiye’de büyümenin lokomotifi olan
inşaat sektörünün büyüme hızı, Devlet Planlama Teşkilatının en son yaptığı 2009
yılı program çalışmalarında, 2005 yılında yüzde 21,5 iken 2008’in ilk altı
aylık gerçekleşmelerinde yüzde 2’nin altına, yüzde 1,9’a düşmüştür. İnşaat
sektörünün durması demek iki yüze yakın faaliyet alanının etkilenmesi ve altı
yıldır zaten ciddi bir gelişme sağlanamayan istihdam artışı ve işsizliğin
önlenmesi noktasında da giderek derin problemlere sürükleneceğiz demektir.
İnşaat sektörünün sorunlarına işte bu yüzden Hükûmetin
öncelik tanıması gerektiği düşüncesindeyiz. Yurt dışı müteahhitlik
hizmetleriyle zaman zaman övünülen ve bunu bazen
siyasi faaliyetlerde de kullanan sayın bakanların da yurt dışı müteahhitlik
hizmetlerinin sorunlarına çözüm getirmelerini daha yerinde ve adil bulmaktayım.
Zira, bugün yurt dışı müteahhitlik hizmetleri sektörü,
teminat mektubu gibi, proje kredisi gibi, sigorta ve sosyal güvenlik gibi
alanlarda sorunlarla karşı karşıyadır. Bu sorunların giderilmesi için de bu sektörün
acilen bir bakanlıkla ilgilendirilmesi yerinde olacaktır. Değerli milletvekilleri, 7269 sayılı Kanun’la deprem,
yangın, su baskını, yer kayması, çığ ve benzeri gibi doğal afetlerde yapı ve
kamu tesislerinin genel hayata etkili şekilde zarar görecek olması veya
göreceğinin tespit edilmesi hâlinde Afet İşleri Genel Müdürlüğü, afet öncesi,
afet anı ve sonrası için birtakım gerekli hizmetleri sunmak üzere kurulmuştur. Ama biraz önce de belirttim, maalesef bu Genel Müdürlüğümüz
Meclisimizin Genel Kurul gündeminde bulunan bir yasayla yeniden yapılanmaya
tabi tutulmuştur. Buradan yola çıkarsak, en son 2004 yılında yapılan Deprem
Şûrasında birtakım tedbir ve tavsiyeler Hükûmete
bulunuldu. Bunların bazılarını şöyle sayabilirim: Afet
yönetiminde ülkemizin ağırlık vermek zorunda olduğu konunun zarar azaltma
işleri olduğu, zarar azaltma kapsamında gerekli kurumsal yapılanma, mevzuat
düzenlemeleri, toplumun afet tehlikesi ve riski konusunda bilinçlendirilmesi,
bu nedenle, şehirleşme ve yapılaşmada yeniden düzenlemelerin yapılması, imar ve
yapı sistemlerinin risk yönetimini içerecek biçimde yenilenmesi, kamu kurum ve
kuruluşları ile çeşitli meslek gruplarının belirlenen hedefler doğrultusunda
etkin iş birliği ve koordinasyonunun sağlanması ve nihayet acil durum planlarının
hazırlanması, arama-kurtarma faaliyetlerinde eğitim ve örgütlenmenin sağlanması
gibi, afete hazırlıklı olunması gerekliliği açıklandı. Bunlar belki daha
da fazla çoğaltılabilir. Ama önemli olan şu: Aradan geçen dört yıllık bir
süreye rağmen bu kararlardan hangilerinin, ne ölçüde yerine getirildiğini
kamuoyunun da bilmesi gerekmektedir. Zira, beklenen
depremin zararlarını böyle mi azaltacağız yoksa önemseyip ulusal bir çalışma
yaparak planları kamuoyuyla mı paylaşacağız? Bütün bunları bizlerin de bilmesi
gerekir diye düşünüyorum. Değerli milletvekilleri, çok eski bir kurum olmasına rağmen Tapu
ve Kadastro belli bir standarda kavuşturulamadığı için bugün maalesef sorunlu
kurumlardan biri hâline gelmiştir. Kamu arazilerini korumakla görevli olan birimlerin
kuruluş, yapılanma ve konuşlandırma, personel ve araç gereç noktasında,
temininde birtakım eksiklikler vardır. Bu eksikliklerin yanı sıra yasal
düzenlemelerdeki bazı yetersizlikler ve boşluklar nedeniyle kamu arazilerine
işgallerin devam ettiği ve tespit edildiği ve önlenmesinde de önemli sıkıntı ve
aksamalar söz konusu olmaktadır. Bu durumda, kaçak yapılaşma da dâhil olmak
üzere bu alanlara yapılan müdahaleler maalesef artmaktadır. Burada çalışan görevlilerimizin büyük bir çoğunluğu ekonomik
sıkıntılar içerisinde ve zor şartlar altında görevlerini ifa etmeye gayret
etmektedirler. O yüzden, çalışanların özlük haklarının ve tabii ki hayat
şartlarının düzeltilmesi konusunda da Bakanlıktan bir icraat beklemek hepimizin
hakkıdır. Değerli milletvekilleri, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü
otomasyon sistemine de geçmiş bir genel müdürlüğümüzdür ve uzun süredir bu
sistemi işletmektedir. Tapu ve kadastronun tamamlanması projeleri Genel Müdürlüğün en
önemli projelerinden bir tanesidir ancak tapu işlemlerinde bilgi işleme
geçilmesine rağmen, günümüzün teknolojisiyle 2008 yılının sonuna geldiğimiz
bugünlerde dahi maalesef bu proje tamamlanamamıştır; sağlıklı sorgulamalar
yapılamamaktadır, koordinatlar farklı çıkmaktadır ve bazı teknik sorunları
bütün halk kesimi yaşamaktadır. O yüzden, bu sıkıntıların ne zaman
giderileceğini sormak da elbette hakkımızdır. Değerli milletvekilleri, yerel yönetimlere planlama ve
projelendirme aşamasında teknik destek vermek amacıyla kurulan İller Bankası,
ne yazık ki Meclis Plan ve Bütçe Komisyonunda hazırlanan bir kanun tasarısıyla misyonunu kaybedecektir. Bu tasarıya göre İller Bankası
artık bankacılık yapar hâle gelecektir. Değerli milletvekilleri, Türkiye’de yaklaşık 3.225 belediye var ve
bu belediyelerden gene yaklaşık olarak 2 bininin nüfusu 5 binin altındadır ve
bunların büyük çoğunluğunun düzenli bir geliri de yoktur. Bu belediyeler İller
Bankasının herhangi bir desteği olmadan altyapı sorunlarını çözemezler. Yapılmak istenilen değişiklikle belediyelerin İller Bankasındaki
hisseleri hazineye devredilecektir, Bankanın kuruluş amacı da hiçe sayılarak
sıradan bir banka hâline getirilecektir. Bundan sonra da eğer belediyelerden
vatandaşlara hizmet götürmesini istersek maalesef bu hizmetin de yerine
gelmesini sağlayamamış olacağız. Çoğu belediyemizde zaten teknik eleman yoktur
ve para sıkıntısı çekmektedirler. İşte, bu yüzden de hizmet satın alımına
gitmeleri de neredeyse imkânsız hâldedir. Zaten borç içinde olan bu
belediyelerimiz kaderlerine de terk edilmiştir. İşte böylesine teknik bir
Bakanlığın, Türkiye'nin en düşük ücretli memur kadrosuyla hiçbir ek ödenek
verilmeden hâlen yönetilmeye çalışılmasını da açıkçası yadırgıyoruz. Bakanlığın
çalışanlarının birçoğu zor şartlarda ve şantiye ortamında görev yapmaktadırlar
ve bu personelin özlük haklarında da mutlaka iyileştirmeye gidilmesi
gerekmektedir. Değerli milletvekilleri, biz her bütçe görüşmelerinde olduğu gibi,
gerek 2008 yılının bütçesinde gerekse içinde bulunduğumuz 2009 yılı
bütçelerinde olduğu gibi, İktidara, Hükûmete Türkiye'nin
şartları doğrultusunda ve Türkiye'nin çıkarları doğrultusunda önerilerimizi ve
tespitlerimizi yapmaya devam edeceğiz. İşte bu baptan yola çıkarak, konuşmamda biraz önce de ifade
ettiğim bazı sorunların yanı sıra şu aşağıda söyleyeceğim düzenlemelerin de bir
an önce iktidar tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilmesinin uygun
olacağını düşünüyoruz. Bu projelerden ve bu önerilerden, zaman elverdiği ölçüde
bazılarını sizlerle paylaşmak istiyorum: Etkin bir yapı denetimi için gerekli sorumluluk sigortası mutlaka
kurulmalıdır. İnşaat sektöründe çalışan firmaların ve üretilen yapıların
kalitesini iyileştirmek amacıyla “yapı müteahhitliği” tanımını ve
müteahhitliğin asgari çalışma şartlarını belirleyen bir yapı kanunu derhâl behemehal hazırlanıp Türkiye Büyük Millet Meclisine
getirilmek zorundadır. Sektörde politika oluşturmak ve karar süreçlerinin
gerektirdiği bir bilgi sistemine şiddetle ihtiyaç vardır ve bunun bir an önce
kurulması gerekmektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Tanrıkulu, devam
edin. AHMET KENAN TANRIKULU (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkanım. Nihayet, yapılarda kullanılan malzemelerin kalite denetimlerinin
etkinleştirilmesine ihtiyaç vardır. Kalite denetimi bu sektörde, inşaat ve
kalıp sektöründe olmazsa olmazlardan biri hâline gelmiştir. Değerli milletvekilleri, bu önerilerimiz, tespitlerimiz ışığı
altında önümüzdeki yılın Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ile Tapu ve Kadastro
Genel Müdürlüğünün bütçelerinin hayırlı olmasını diliyor, Genel Kurulu tekrar
şahsım ve grubumuz adına saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tanrıkulu. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay. Buyurun Sayın Ertugay. (MHP sıralarından
alkışlar) Süreniz on beş dakika Sayın Ertugay. MHP GRUBU ADINA ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri Bakanlığının 2009
yılı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına görüşlerimi arz
etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, bu kürsüde müteaddit defalar ifade
ettiğimiz gibi, tarım sektörü, gelişmişlik düzeyine bakılmaksızın her ülke için
çok büyük önem arz etmektedir. En fakirinden en zenginine kadar birçok ülke
için, dünyadaki her seviyedeki ülke için hayati önem taşımaktadır. Stratejik
bir sektördür. Yine malumunuz olduğu üzere gerek coğrafi özelliğimiz, coğrafi
zenginliğimiz gerekse sahip olduğumuz yüksek tarımsal potansiyelimiz, arazi varlığımız,
bazı temel ürünlerimiz başta olmak üzere birçok üründe dünya çapında yüksek
miktarlarda üretimimiz dikkate alındığında tarımın ülkemiz için önemi ve
vazgeçilmezliğinin bir kat daha yüksek olduğu görülecektir. Değerli arkadaşlar, 2008 yılının ilk aylarında dünyada yaşanan
gıda darlığına ve gıda fiyatlarının aşırı yükselmesine bağlı olarak ortaya
çıkan ve bütün ülkeleri yeni ve ciddi tedbirler almaya zorlayan açlık krizi,
tarım sektörünün ve tarımsal üretimin ne kadar önemli olduğunu, ihmal edilmeye asla
gelmeyeceğini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Ülkemizde
kendi kendine yeterliğin ötesinde, bulunduğumuz coğrafyadaki insanları da
besleyecek yüksek üretim potansiyelimiz ve değerimiz, en iddialı olduğumuz
ürünlerde dahi, bütün bu yüksek değere rağmen zaman zaman
en iddialı olduğumuz ürünlerde dahi sıkıntıların yaşanıyor olması, açlığın ve
yoksulluğun hâlen önemli bir problem olarak ortada durması, kırsal kesimde
yaşayan insanların yüzde 40’ının yoksulluk sınırının altında olması, şimdiye
kadar önemini bahsettiğim bu işin ciddiyetinin bu iktidar tarafından yeteri
kadar kavranamadığını göstermektedir. Değerli milletvekilleri, eğer tarıma uygun işlenebilir
arazi bakımından dünyanın 12’nci, Avrupa Birliğinin 1’inci sırasında, hububat
üretimi bakımından Avrupa Birliğinin 3’üncü sırasında, bazı bakliyat ve daha
birçok üründe Avrupa Birliğinin ve dünyanın 1’inci sırasında üretici olan bu
ülke, tahıl ambarı olan bu ülke bugün buğday, bakliyat ithal eder duruma
gelmişse ve burada böyle bir sıkıntı geçtiğimiz yıllarda yaşanmışsa bu ülkede,
bu ülkenin tarımında ciddi problemler var demektir, birçok şey yanlış yapılıyor
demektir ve daha doğrusu doğru bir tarım politikası uygulanmıyor demektir. Bakın, biraz önce belirttiğim bu şartlara ve bu imkânlara
sahip ülkemizde bir tarafta milyonlarca insanımız sağlıklı ve dengeli beslenme
imkânından ve yeterli miktarda gıdaya erişim hakkından mahrumken diğer taraftan
altı yıldır dünyanın en pahalı girdisini kullanan ve yüksek maliyetlerin
altında ezilen Türk çiftçisi çaresizlik içerisinde kıvranmakta, evini köyünü,
yurdunu, çiftini çubuğunu, toprağını terk etmektedir. Tarımda tam bir yıkım dönemi yaşanmaktadır. Değerli milletvekilleri, şimdi, hep birlikte, şu son altı yıllık
tarımdaki duruma, büyüme rakamlarına ve bütçeye bir bakalım: Son altı yılda
gayrisafi millî hasılanın sektörel
dağılımı içerisinde tarımın payı sürekli olarak ve ciddi oranlarda düşmüştür.
2002 yılında tarımın gayrisafi yurt içi hasıladaki
payı yüzde 12,2’dir. Bu oran 2003’te yüzde 11,8’e, 2005’te yüzde 10,3’e,
2006’da 9,2’ye, 2007’de 8,9’a düşmüştür. Yine, Tarım Bakanlığının bütçeden
aldığı pay 2007 yılında yüzde 3,29 iken 2008 yılında yüzde 3,10; şu anda
üzerinde görüştüğümüz bütçede yüzde 2,94’e düşmüştür. Desteklemelere gelince: Bu İktidarın ciddi, kalıcı, istikrarlı bir
destekleme politikasını uygulamadığını, böyle bir politikayı uygulamada son
derece yetersiz kaldığını defalarca ifade ettik. Bu bütçede de tarıma ayrılan
destekler düşük tutulmuş ve giderek de azalmıştır. Daha önce de ifade ettik, 2006
yılında çıkarılan 5488 sayılı Tarım Kanunu’na göre “Öngörülen destek miktarı
gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 1’inden az
olamayacak.” hükmüne rağmen her üç yıldaki verilen destekler bu oranın ciddi
şekilde altında seyretmiştir. Yine, Tarım Bakanlığına genel bütçeden ayrılan bütçe içerisinde de
desteklemeye ayrılan paylar giderek düştüğü gibi, Türkiye toplam destekleme
bütçesinden tarım desteklerine ayrılan pay da düşmüştür. 2007 yılında toplam
Türkiye destekleme bütçesinden yüzde 7,91 yani yaklaşık 5,3 katrilyon almış
Bakanlık, 2009 yılında bu oran yüzde 6,31’e düşmüştür, yani rakamsal olarak da
5,6 milyar YTL olarak gözükmektedir. Şimdi, Sayın Bakan çıkıp diyebilir ki:
“Biz, 5,4 milyar YTL olan desteği 5,6 milyar YTL’ye çıkardık.” Değerli
arkadaşlarım, bu doğru olmaz, bu aldatıcıdır, inandırıcı değildir. Bu, aslında
bir artış değil, azalmadır. Önemli olan bütçeden aldığınız paylardır,
mukayeselerin doğru ve orantılı olarak yapılmasıdır, aksi ikna edici olmaz. Bakın, diğer taraftan bu ülke çiftçisi dünyanın en pahalı mazotunu
kullanmaktadır, en pahalı gübresini kullanmaktadır, enflasyondan en fazla
etkilenmektedir ve her yıl anormal artış gösteren yüksek maliyetler altında
ezilmektedir. Değerli arkadaşlarım, işin bir diğer yönü eşit şartlarda
rekabete mecbur olduğumuz ama eşit şartlarda rekabet imkânından son derece uzak
olduğumuz Avrupa Birliği bütçesine baktığınız zaman, tarım desteklerine ayrılan
payların çok yüksek olduğunu ve bu oranların giderek de arttığını, bir
vesileyle çeşitli yöntemler geliştirerek bu destekleri artırdıkları ve
çiftçilerini ciddi oranlarda küresel gelişmeler karşısında koruduklarını
göreceksiniz. Daha önce de bu rakamları ifade
ettim, 2007-2013 dönemi için Avrupa Birliği çiftçisinin bütçeden alacağı pay
yüzde 43’tür. Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan bu gerçeğe rağmen, benim de
çok, son derece talihsiz bulduğum “Gak diyene teşvik veriyoruz, guk diyene teşvik veriyoruz.” diye, bu meseleye bir
yaklaşım göstermiştir ve böyle bir açıklama yapmıştır. Sayın Bakana
sesleniyorum: Sayın Bakan, gak diyene, guk diyene
teşvik vermeyin; doğru, kalıcı, ciddi bir destekleme politikası izleyin. Gerçek
üreticinin feryadına kulak verin ve biraz önce de bu kürsüden ifade edildi,
yazboz tahtasına çevirdiğiniz yalan yanlış şu destekleme modeline son verin. Nitekim, bakın, OECD 2007 raporunda, Türkiye’deki
desteklerin amacından sapmış olduğunu vurguladı, sapmış olarak uygulandığını
ifade etti. Doğru ve esaslı uygulanabilir bir tarım politikası oluşturmadan,
çiftçinin her yılki üretim şartlarını dikkate almadan, sadece iç siyasete
yönelik, siyasi rant sağlamaya yönelik günübirlik
desteklemelerin kimseye, hele hele Türk çiftçisine
hiçbir faydası yoktur, hatta zararı vardır. Üzülerek ifade ediyorum, bu
politikalarla ülkemizin ve ülkemiz tarımının gideceği nokta son derece kötü ve
yanlış bir noktadır. Bir örnek vermek istiyorum: Tarım Kredi, çiftçiye kredi, gübre,
mazot, tohum gibi girdileri sağlayan önemli bir kuruluşumuzdur. Çok zor
şartlarda hizmet üretmeye çalışan bu kuruluşumuza da şöyle bir haksızlık
yapılmaktadır ve bu politikalarla bu kuruluşumuzun da devre dışı bırakılması,
diğer kurumlarda olduğu gibi, TMO’da olduğu gibi, işe yaramaz, atıl hâle
getirilme riski vardır. Bakın, kuraklıktan dolayı geçen yıl 73 bin çiftçiye
Tarım Kredinin 421 milyon YTL olan alacağı ertelendi ve bu yıl yaşanan kuraklık
nedeniyle bu rakam 527 milyon YTL’dir, erteleme kapsamındadır. Doğrudur,
ertelenmesini yararlı görüyoruz ama bugüne kadar bu zararlar hazinece
karşılanmamıştır, karşılanıp karşılanmayacağı da belli değildir. Hatta
karşılanmayacağı gibi bir izlenim var. Eğer bu böyle devam ederse, bu çiftçinin
en önemli hizmetini gören, girdi temin eden, kredi veren, dar gününde imdadına
yetişen bu önemli çiftçi kuruluşumuz büyük bir darboğaza girecektir ve bu
zararlar karşılanmazsa kurum tamamen devre dışı kalacaktır. Tabii kurumun devre
dışı kalması çiftçinin cezalandırılması olacaktır. Güya borcunu ertelediğiniz
çiftçinin, iyilik yapmış gibi göründüğünüz çiftçinin haddizatında dolaylı
yoldan daha ağır bir cezaya çarptırılması ve çiftçinin tefecinin eline düşme
kapısını açan bir iktidar olarak da değerlendirileceksiniz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, değerli milletvekilleri, biz,
bu ülkemizin üretim potansiyelinin ve bölgesel bazda
üretim deseninin belirlenerek yapısal reformların tamamlanmasının, uzun vadeli
eylem planı hazırlanmasının, dünyayla eşit şartlarda ve güçlü rekabete
hazırlanmasının çok önemli olduğunu ve bunun için de insan merkezli ve ayakları
yere basan, kendi kaynaklarımıza güvenen, kendi imkânlarımıza göre hazırlanmış
millî bir tarım politikasının uygulanmasını çok elzem görüyoruz ve Hükûmete de bunu öneriyoruz. Değerli milletvekillerim, özetle, toplam istihdamdaki yüzde 26’lık
payı ile ülkemiz istihdamına en büyük katkıyı sağlayan, kırsalda yaşayan insanımızı
da dâhil ettiğimiz zaman 32 milyon insanı birinci derecede ilgilendiren bu
kesimin durumu içler acısıdır. Bu temelsiz, çarpık, tutarsız, dünya gerçeğinden
uzak anlayışın, tarımın ve tarım kesiminin önemini bir türlü kavrayamamış bu
zihniyetin Türkiye’yi ve Türk tarımını getirdiği nokta tam bir tasfiye
sürecidir. Şimdi, mevcut tablo çok vahimdir. Bunu ifade ettik değerli
milletvekilleri. Açıkça ifade ediyorum tekrar: Bugün çiftçi
üretemiyor, ürettiğini satamıyor, karnını doyuramıyor, tarım küçülüyor, üretim
düşüyor, köylü toprağını terk ediyor; Türkiye, Avrupa Birliğinin ve çevre
ülkelerin iştah kabartan bir pazarı hâline geliyor ve korkarım ki çok yakın
gelecekte, en iddialı olduğumuz temel ürünlerde dahi dışarıya bağımlılığın
artacağı görülüyor ve Türkiye ve Türk tarımı, maalesef, geriye dönüşümü olmayan
bir yola sokuluyor. Çiftçinin içinde bulunduğu durumu ve haksızlığı başka şekilde de
defalarca ifade ettik. Burada da biraz ürün ve girdi paritelerinden
bahsetmek istiyorum. Bakın, 2002’ye göre bugünkü çiftçinin ve tarımın daha iyi
durumda olduğunu ifade edenler bu yaptığım kıyaslamalara lütfen biraz kulak
versinler. Buğday üreticisi olan çiftçinin, 2002 yılında Değerli arkadaşlarım, bu örnekleri bütün ürünler için, meyve-sebze
için, narenciye için, et için, süt için, hepsi için çoğaltmak ve çok çarpıcı
olarak ortaya koymak mümkün. Ancak, zannediyorum ki en
çarpıcı örnek şu olsa gerek: Sayın Başbakanın üzülerek izlediğim bütçe açış
konuşmasında verdiği örneklere, halkın alım gücünün, dar gelirlinin, asgari
ücretlinin alım gücünün arttığına dair verdiği örneklere dikkat ederseniz bu
örnekler sadece tarımsal ürünlerdir; et, süt, beyaz et, fasulye vesaire gibi
tarımsal ürünlerdir ve asla bir başka temel ihtiyaç maddesi, mesela tüp gaz
değildir, elektrik değildir, tarımsal üretimdir. Ben de buradan gerek
iktidar partisine gerek Bakana gerekse Sayın Başbakana sesleniyorum: Bu,
haddizatında halkın alım gücünün artması değil, çiftçinin alım gücünün dibe
vurmasıdır değerli arkadaşlarım, çiftçinin yok olmasıdır. Çünkü bu, Başbakanın
ağzından, Türk çiftçinin ürettiği ürünün değerinin sıfır noktaya yaklaştığının
çok açık bir ifadesidir. Değerli arkadaşlarım, bu mukayeseleri çok çeşitli ürünler için
yapmak mümkündür dedim ama bir de hayvancılığa bakalım. Besici 2002 yılında
yaklaşık Değerli milletvekilleri, bu hayvancılık, tarım politikaları
sonucunda ortaya çıkan durum, çiftçi için tam bir yıkımdır; daha önce de ifade
ettim, hayvancılığımız büyük bir darbe yemiştir, artan hayvan kaçakçılığı ülke
ekonomisine de, ülke hayvancılığına da, insan sağlığına da büyük tehdit
oluşturur hâle gelmiştir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Ertugay, devam
ediniz. ZEKİ ERTUGAY (Devamla) – Evet, vakit azlığı nedeniyle birçok
hususa değinemeyeceğim. Net olarak ifade ediyorum: Bu ülke, bu anlayışla dünyayla rekabet
edemez, bölgesinde söz sahibi olamaz; yakın gelecekte etini, sütünü, şekerini,
buğdayını dışarıdan satın almak zorunda kalan ve kendi kendini asla doyuramaz
hâle gelecek bir ülke hâline gelir. Değerli milletvekilleri, vaktim azaldı, son iki yılda hububat
üreticisini perişan eden Toprak Mahsulleri Ofisi politikalarına, fındıkta,
mercimekte, tütünde, vesairede yaşananlara fazla
değinemeyeceğim. Sadece şunu ifade etmek istiyorum: Görevi piyasayı düzenlemek,
özellikle küçük çiftçiyi spekülasyonlara karşı korumak
olan ve 1938’den beri, savaş ve kriz dönemleri dâhil, her yıl buğday alım
fiyatı açıklayan TMO, ilk defa bu yıl fiyat açıklamadı, piyasaya girmedi, küçük
çiftçiyi, yüzde 70’i küçük çiftçi olan Türk çiftçisini borç içerisinde ve
piyasaya, piyasanın insafına terk etti. 2009 bütçesinin Türk çiftçisine, Türk tarımına, ülkemize hayırlar
getirmesini diliyor, yüce heyetinizi tekrar saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ertugay. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Osmaniye
Milletvekili Hakan Coşkun. Sayın Coşkun, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on dakika. MHP GRUBU ADINA HAKAN COŞKUN (Osmaniye) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2009 mali yılı Tarım Reformu Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, tarihî bir geçmişe sahip olan tarım
reformu dünyada ve ülkemizde güncelliğini hâlâ yitirmemiştir. Toprağın mülkiyet
ilişkilerinde onunla ilişkide olan insanların sosyal, ekonomik ve kültürel
olarak etkili ve kapsamlı projelerinden biri olmuştur. Cumhuriyet döneminden günümüze toprakların yaklaşık 67 milyon
hektar alanının 27-28 milyon hektarı ekilip dikilebilirken, bunun sadece yüzde
3’ünde toplulaştırma yapabilmişiz. Yapılan toplulaştırmanın yaklaşık yarısı
kapatılan Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından yapılmıştır; diğer kısmı da
1973 yılından bu yana, otuz beş yıllık bir süreçten beri Türk milletine hizmet
eden Toprak Reformu Genel Müdürlüğü tarafından yapılmıştır. Özelliklerine bakıldığında bu projenin arkasında ayakları yere
basan bir siyasi irade ve projenin maliyetini karşılayacak rasyonel bir
ekonomik destek gerekmektedir. Buna göre, şu anki mevcut Hükûmetin
siyasi söylemleri ve idealleri, iddiaları dikkate alındığında tarım reformu
kapsamında Türkiye genelinde ve ayrılan bütçeyle özellikle GAP’ta büyük
atılımlar yapılacağını söylemek inandırıcı değildir. Değerli milletvekilleri, tarımsal üretim faaliyetinde bulunan
çiftçilerimizin problemleri sırf bunlardan ibaret değildir. Çiftçilerimizin
problemlerini bu zaman zarfına sığdırmak mümkün olmamakla birlikte, kısaca
bunlardan da bahsetmek istiyorum: Hükûmetiniz
döneminde çiftçilerimizin kullandığı temel girdiler her yıl enflasyon oranının
çok çok üstünde artmasına rağmen, çiftçilerimizin
ürettiği ürünlerin birim fiyatları ya yerinde saymıştır ya düşmüştür veya yine
enflasyonun altında kalmıştır. Her fırsatta 2002 yılından örnekler vererek,
uygulamada olmasa da rakamlarla çiftçilerimizin refah içinde olduğunu
söylemektesiniz. Şimdi, ben çiftçilerimizin Hükûmetiniz
dönemindeki durumunu sizlerle paylaşmak istiyorum. 2002 yılı-2008 yılı arasında
çiftçilerin en önemli girdilerden biri olan gübredeki artış oranı yüzde 500,
yine aynı yıllar arasında mazottaki artış oranı yüzde 150, tohumluktaki artış
oranı yüzde 100 ve diğer girdilerindeki artış oranı da yüzde 100’ün altında
değil. Fakat baktığımızda, çiftçilerimizin ürettiği pamuk, mısır, ay çiçeği,
fındık, yer fıstığı, narenciye, yaş meyve-sebze ve hayvansal ürünlerin birim
fiyatları ise ne yazık ki düşmüştür veya enflasyonun çok altında kalmıştır. Değerli milletvekilleri, gelelim Hükûmetinizin
uygulamış olduğu desteklere. Hükûmetiniz tarafından
2006 yılında çıkarılan 5488 sayılı Tarım Kanunu’na göre, “Tarımsal desteklemeye
bütçeden ayrılan kaynak, gayrisafi millî hasılanın
yüzde 1’inden az olamaz.” hükmü bulunmasına rağmen, hiçbir zaman, 2006’dan bu yana,
yüzde 1’in üzerinde olmamıştır. 2009 bütçesinde de yine yüzde 1’in altında
olup, tarımsal desteklemeler enflasyonun altında kalacak ve çiftçilerimizin
sorunları da ne yazık ki 2010 yılına ötelenecek diyorum. Sayın Bakan, zaten çiftçilerimizin bittiğini Sayın Başbakan da
bütçe konuşmasında -demin hocamın ifade ettiği gibi, değerli milletvekilimin de
ifade ettiği gibi- söylemişti, bunu bir daha aktarmak istiyorum. “2002 yılında
asgari ücretle ne alabiliyordu, bugün ne alabiliyor.” diyor Sayın Başbakan. “2002
yılında bir asgari ücretle MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çiftçinin fakirleştiğini gösteriyor yani. HAKAN COŞKUN (Devamla) - Evet. “2002 yılında asgari ücretle 1.533 adet yumurta alınabiliyordu,
bugün 2.187 adet. O gün Bakın, sayın milletvekilleri, nereden nereye! Çiftçilerimiz
nereden nereye gelmiş? MUHARREM VARLI (Adana) – Nereden nereye! HAKAN COŞKUN (Devamla) - Geçen Osmaniye bölgesinde köyleri
gezerken, çok güzel, bir çiftçimin kendini anlatmasını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Osmaniye’nin Kadirli ilçesinde bir köyde çiftçilerimizin problemlerini
dinlerken aynen şu lafı kullandı bir üreticimiz, bir çiftçimiz: “Oğlum, o
sorunları şöyle bir boşver, ben sana güzel bir sorun
anlatacağım. 2002’yi örnek veriyorsunuz ya, 2002’den önce ben Kadirli’nin köyünden haftada bir Kadirli ilçesine giderdim.
Öğleyin güzel bir lokanta bulurdum, camın kenarına otururdum. Dışarıya da
bakardım ki tanıdığım, sevdiğim bir dostum varsa onu da çağırır, ona da
ısmarlardım. Onunla hasbihâl ederdim. Oğlum, şimdi
ayda bir gidemiyorum. Gittiğim zaman da ne yazık ki… Tablacılar orada dürüm
satarlar, bol soğanlı bir dürüm. Yerken arkamı da dönüyorum, kimse görmesin
diye. Kimseye ısmarlamayacak durumumuz yok.” Hâli bu çiftçinin işte, nereden
nereye! MUHARREM VARLI (Adana) – Pasta yesin, pasta! MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çikolata yiyebilir, KDV’si düştü
çikolatanın! HAKAN ÇOŞKUN (Osmaniye) – Değerli milletvekilleri, şimdi gelelim
gıda denetimine. Piyasada mevcut hemen hemen her gıda
paketinin üzerinde “Tarım ve Köyişleri Bakanlığının
izniyle üretilmiş.” ibaresi olmasına rağmen, tüketicilerin çok büyük bir kısmı
-bu anketlere göre yüzde 72’si- gıda güvenliğinden hâlâ Sağlık Bakanlığının
sorumlu olduğunu sanmaktadır yani bu da ne yazık ki Tarım Bakanlığımızın etkisiz
kalan çalışmalarından birini ifade ediyor. Gıda denetimiyle ilgili yapılması
gereken denetimin yılda bir olmasına rağmen yüzde 30’unu bile denetleyemiyoruz.
Değerli milletvekilleri, Sayın Tarım ve Köyişleri
Bakanım, görüldüğü üzere, tarımla iştigal eden çiftçilerimize bir çare
olamamıştır fakat çare olduğu işler bulunmaktadır. Örneğin, mera ıslahı için mikrobiyal gübre kullanılmasıyla ilgili üniversitelerin ve
enstitü kuruluşlarının, araştırma enstitülerinin olumsuz görüşüne rağmen, mera
ıslahının ağırlıklı olarak yapıldığı illerde yakınlarının ithal ettiği mikrobiyal gübre olan “Bio-one” kullanılması ve tanıtılması için Bakanlığın imkânları
ve otoritesi kullanılmıştır. Hatta, Mersin’de
Bakanlığın toplantı salonunda, bunun tanıtımı için de bürokratlar bile buna
mecbur kılınmıştır. Yine, Bakanlığın etki analizi ve 2010-2015 yılına kadarki
stratejik planı Bakanlık teknik personeline hazırlatılmak yerine “Danışmanlık”
adı altında bir yakınınıza ihale edilmiş olup çok yüksek miktarda para ödendiği
söylentisi dolaşmaktadır. Bunlara bir aydınlık getirilirse sevineceğim. Onun haricinde, Tarım Bakanlığında işi olan kişilerin işlerini
takip etmek amacıyla Çayyolu’nda, yakınınız olan bir
danışman, Bakanlığın hukuki işlerini emanet ettiğiniz bir kişi ve Genel Merkeze
yakın bir avukattan oluşan bir büro kurulduğu söylenmekte ve buradan geçmeyen
hiçbir akçeli işin olmadığı söylentileri ayyuka çıkmıştır. Hatta,
Atatürk Orman Çiftliği’nin de Çayyolu çetesinin
çiftliği hâline geldiği ve yolsuzluk iddiaları herkes tarafından dile
getirilmektedir. Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; nereden nereye!
Çiftçilerimiz bol soğanlı dürüme, siz ve bu yollarda beraber yürüdüğünüz
kişiler sırça köşklere, Toprak Mahsulleri Ofisi de buğday, arpa ithal etmeye
devam. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Coşkun. AK PARTİ Grubu adına Kayseri Milletvekili Yaşar Karayel. Sayın Karayel, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA YAŞAR KARAYEL (Kayseri) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Bayındırlık Bakanlığımızın 2009 mali yılı bütçesi
hakkında grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla selamlarım. Bayındırlık Bakanlığımız, 1848 yılında Nafıa Vekaleti
olarak kurulduğu günden bugüne kadar Türkiye'nin bayındırlık hizmetlerini yapan
önemli kuruluşları içinde barındırmış, bugün ise Toplu Konut İdaresini
Başbakanlığa, Karayolları Genel Müdürlüğümüzü Ulaştırma Bakanlığına, Afet
İşleri Genel Müdürlüğümüzü ve İller Bankası Genel Müdürlüğümüzü de başka
birimlere bağlayacak olan kanun Meclisimizdedir. Saygıdeğer milletvekilleri, 17 Ağustos 1999 büyük Marmara
depreminden ve 12 Kasım 1999 Düzce depremlerinden sonra kamu binalarının büyük
zarar görmesi ve özel sektör yapılarının yeterli mühendislik hizmeti almamış
olması ve depremsellik hesaplarının yapı tekniğine uygulanamamış olması yeni
tedbirlerin alınmasını zorunlu hâle getirmiştir. Bakanlıkça, Türkiye
üniversitelerinin katılımıyla büyük bir deprem şûrası yapılmış, şûrada alınan
kararlar uygulamaya konulmuştur. Bundan sonra, yapıların denetlenmeleri için gerekli kanuni
mevzuatlar oluşturulmuş, altyapısı hazırlanmıştır. Yapı denetim firmalarınca on
dokuz ilde yaklaşık 90 milyar YTL bedelli 223 milyon metrekarelik inşaatlar
denetlenmiştir. Bakanlık Yapı İşleri Genel Müdürlüğünce yürütülen yapı
denetimine ilişkin çalışmalar ayrı bir önem kazanmıştır. Hâlen ülke
topraklarımızın yüzde 24’üne, nüfus olarak da yüzde 50’sine tekabül eden
bölgelerde yapı denetim çalışmaları devam etmektedir. Aynı zamanda, ülkemizde
deprem riski yüksek bölgelerdeki eğitim, sağlık, emniyet binaları gibi önemli
kamu binalarının depremsellik dayanımlarının araştırılmasına yönelik çalışmalar
da hızlı şekilde sürdürülmektedir. Yine, Yapı İşleri elemanlarınca beton santrallerinin maliyetinin
altında satış yaptığının belirlenmesi üzerine, hazır beton piyasa gözetim ve
denetimi yapılmış olup bu denetimlerin ardından kusur oranları yüzde 8’den
yüzde 1’e kadar indirilebilmiştir. AB mevzuatına uyumlaştırılması amacıyla yapı
malzemeleri, yangın, ısı yalıtım, binalarda enerji performansı ve ısı paylaşımı
yönetmelikleri çıkartılmış, bunlarla ilgili hazırlanan yönergeler yürürlüğe
konulmuştur. Türkiye’de inşaat sektörünün yurt içi hasıla
içindeki payını düşündüğümüzde, 2005 yılında yüzde 21,5; 2006’da yüzde 19,4;
2007’de ise yüzde 5’e düşmüştür. 2008 yılında negatif olacağı göz önünde
bulundurularak mutlaka Türkiye’deki inşaat sektörünün desteklenmesi şarttır.
2008 yılında Kırsal Alanda Yöresel Mimari Özelliklerin Belirlenmesi Projesi
başlatılmış olup Kayseri ili ise pilot bölge olarak seçilmiştir. Kayseri,
şehirleşme ve yöresel mimarinin korunmasında örnek şehirlerimizden biri olmuş,
bu konudaki tespit, koruma ve onarım çalışmaları devam etmektedir. Şehir
içindeki tarihî konakların ve tarihî binaların bakım ve onarımı Büyükşehir
Belediyemizce aslına uygun şekilde yapılarak gelecek nesillere intikali
sağlanmıştır. Saygıdeğer milletvekilleri, güncel bir konuya da Kayseri
Milletvekili olarak değinmek istiyorum. Kayseri’nin yetiştirdiği en mümtaz
şahsiyetlerden biri olan Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül, devlet ve
milletimizi en iyi şekilde temsil etmektedir. Milletvekili sıfatına yakışmayan
bir tarzda, Cumhurbaşkanımıza ve ailesine iftira atan Canan Arıtman’ı
esefle kınıyorum. Daha başka tabirler de bulmak mümkün ama bizim terbiyemize
yakışmadığı için kullanmak istemiyorum. Bizler, Sayın Cumhurbaşkanımızın yedi göbek soyunu biliyoruz, bu
millet de biliyor. Bu Sayın Vekilin kendi soyunu araştırmasını ve CHP’ye bile
yakışmayan kafa yapısını ve anlayışını, faşist ve etnik anlayışını yeniden
gözden geçirmesini diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) HULUSİ GÜVEL (Adana) – Biz gerekeni yaptık. HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Cumhurbaşkanının kontenjanından
geldin herhâlde! YAŞAR KARAYEL (Devamla) – Saygıdeğer milletvekilleri, Bayındırlık
Bakanlığımızın ilgili kuruluşu olan İller Bankasıyla ilgili de fikirlerimi
sizlerle paylaşmak isterim. İller Bankası gelirlerinin yüzde 55’i, köyün
gelirlerini artırıcı tesislerde kullanılmak üzere -39 bin YTL olarak her ilin
25 köyüne- 81 milyon lira tahsis yapılmıştır. Genel Müdürlük, toplam 3.224
mahallî idare birimine, İller Bankası Genel Müdürlüğünden talep edilen, mahallî
idarelerimizin ihtiyacı olan 1 milyar 350 milyon YTL’lik kredi tahsis etmiştir.
Bankanın yatırım programında yürütülen işler için 350, belediyelerin kendi
yatırım programlarında olan işler için 250, malzeme alımları için de 150 milyon
lira tahsis edilmiştir. Uzun vadeli yatırımların da vadesi beş yıldan on beş
yıla çıkarılmış, faiz oranları da yüzde 35’ten yüzde 9’a indirilmiştir. Bunlar
yapılırken asla geçmiş dönemlerde yapılan siyasi ayrımcılık yapılmamış, Adalet
ve Kalkınma Partisinin adil yönetim anlayışı buralarda da sergilenmiştir. Artı,
AK PARTİ iktidara gelmeden önce kapanmasıyla yüz yüze kalan İller Bankası,
Sayın Genel Müdür Hidayet Atasoy ve arkadaşlarının
çalışmasıyla, sayın bakanların katkılarıyla bugünkü hâle gelmiştir. Katkı
sağlayanların hepsini tebrik ediyorum. Her bakanlık kendi inşaat birimini kurmuş, yapım işine girişmiştir.
Merkezî tip projeler yerine yerel malzemelere de uygunluk projeleri
hazırlanmıştır. Bayındırlık Bakanlığımızın elinde bulunan imar planı yetkileri
çeşitli kurumlara dağıtılmıştır. Bunların mutlaka bir elde toplanması ve üst
ölçekli planların İmar Bakanlığı tarafından kontrol edilmesi şarttır. Bayındırlık Bakanlığımızın da “şehircilik ve imar bakanlığı”
olarak yeniden düzenlenmesini istiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Karayel. AK PARTİ Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Ali İhsan Merdanoğlu. Sayın Merdanoğlu, buyurun efendim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ İHSAN MERDANOĞLU (Diyarbakır) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2009 mali yılı
bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Bayındırlık ve İskân Bakanlığının ulusal ve bölgesel düzeyde
yerleşme, şehirleşme ve yapılaşmaya ilişkin görev, hizmet ve faaliyetler ile
ulusal afet yönetim sistemi hususunda ciddi sorumlulukları vardır. Bu
faaliyetler iki yüzün üzerindeki sektörün harekete geçmesini sağlamaktadır.
İller Bankası Genel Müdürlüğü, yerel yönetimlerimizin alt ve üstyapı
projelerinin gerçekleşmesine teknik destek vermekte ve bu projelerin
finansmanını temin etmektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kırsal yerleşmelerimizin
sorunlarını çözmek amacıyla Kırsal Yerleşme Planlaması Projesi başlatılmıştır. Yerel yönetimlere destek faaliyetleri kapsamında İller
Bankası kârının yüzde 55’i köy gelirlerini artırıcı tesis projelerinde
kullanılmak üzere köy kalkınma payı olarak ayrılmakta olup 2008 yılı için ayrım
yapılmaksızın her ilin yirmi beş köyüne her bir köy için 39 bin YTL yardım
gönderilmekte, Türkiye’de toplam 81 milyon yeni Türk lirası kaynak
aktarılmaktadır. İller Bankası Genel Müdürlüğü 3.225 belediye, 16 su ve kanal
idaresi, 81 il özel idaresi ve 2 ilçe özel idaresi olmak üzere toplam 3.324
mahallî idare birimine hizmet üretmektedir. İller Bankası 2008 yılında kredi talebinde bulunan belediyelerden
şartları uygun olanların tamamına kredi sağlamıştır. Bu çerçevede İller Bankası
Genel Müdürlüğünden talepte bulunan belediyelere dokuz yüz yirmi adet çeşitli
işler için 1 milyar 350 milyon YTL kredi tahsisi yapılmıştır. 2008 yılı Ekim ayı itibarıyla belediyelere banka yatırım
programında yürütülen işler için 350 milyon YTL, belediyelerin kendi yatırım
programında yürütülen işler için 250 milyon YTL, araç gereç ve malzeme alımları
için 150 milyon YTL kullandırılmıştır. 2008 yılında yapımı tamamlanan 100 adet
harita, 34 adet imar planı, 23 adet içme suyu tesisi, 27 adet kanalizasyon
şebeke tesisi, 6 adet atık su arıtma tesisi belediyelerin hizmetine
sunulmuştur. İller Bankası son yıllarda belediyelerin yanında il özel idarelerinin
yatırım projelerine de önemli ölçüde finansman temin etmektedir. Yol yapımı,
köprülü kavşak yapımı, okul, içme suyu tesisleri, araç gereç ve malzeme
alımları bunların başında gelmektedir. Çevre projelerine özel önem
verilmektedir. Öncelikle İller Bankası kâr amacı güden bir kurum olmaktan
çıkarılıp hizmet amaçlı kurum hâline getirilmiştir. Belediyelerin sorunlarının
çözümüne katkı sağlamak ve daha iyi hizmet sunmak amacıyla kredilerin faiz
oranları düşürülmüş ve vadeleri uzatılmıştır. Uzun vadeli yatırım kredilerinin
vadesi beş yıldan on beş yıla çıkarılmış olup faiz oranları yüzde 35’ten yüzde
9’a indirilmiş, ayrıca üç yıla kadar geri ödemesiz dönem uygulaması
başlatılmıştır. İlk defa Türkiye’de bankaların uyguladığı faiz oranı yüzde
10’un altına düşmüştür. İller Bankası tarafından gerçekleştirilmekte olan önemli
icraatlardan biri de BELDES projesi kapsamında yürütülen işlerdir. Nüfusu 10 binin altında bulunan, şebekeli içme suyu olmayan veya
çok yetersiz olan belediyelerin içme suyu tesisleri İller Bankasınca
projelendirilmekte ve hibe olarak yapılmaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğünde 1925 yılında kadastro çalışmalarına başlandı. Bu çalışmalar hâlen
yirmi iki bölgede devam etmekte ve yılda 20 milyon vatandaşımıza hizmet
vermektedir. Önemli projeler: Cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana
tamamlanamayan tesis kadastrosu beş yıl içinde sonuçlanma aşamasına gelmiştir.
Öncelikle 350 köy/mahalle olan yıllık ortalama kadastro çalışmaları 2004
yılında 1.200 köy/mahalleye, 2005’te 4.032’ye, 2006’da 3.535’e, 2007’de 3.418’e
ulaşmış, 2008 yılında ekim ayı itibarıyla -bitmeye yakın olduğu için- 862
köy/mahalle gerçekleşmiş bulunmaktadır. Sorunlu olan birim sayısı 1.400’den
600’e düşürülmüştür. Bu yöntem ile üretimde parsel maliyeti 65 YTL’den 50
YTL’ye düşürülmüş, 170 milyon YTL tasarruf sağlanmış, ayrıca devlete yıllık
ortalama 140 milyon YTL harç ve vergi geliri bu üretim artışından dolayı
sağlanmıştır. Kadastro çalışmaları tamamlandığında: İhtilafların giderilmesi, devlete
ve vatandaşa ait gayrimenkul envanterinin elde
edilmesi, vergi kayıplarının önlenmesi, Avrupa Birliği sürecinde işleyen bir
arazi kayıt sisteminin oluşturulması, e-devlet mekânsal bilgi sistemleri
altlığının oluşturulması sağlanmış olacaktır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Merdanoğlu devam
edin. ALİ İHSAN MERDANOĞLU (Devamla) – Ayrıca, kadastrosu tamamlanan
yerlerde çiftçilerimize ödenen doğrudan gelir desteği ödemelerinde
mükerrerlikler telafi edilerek önemli miktarda tasarruf sağlanmıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân
Bakanlığına ait 2009 yılı bütçe ödenekleri özetle: Bakanlık için toplam 709
milyon TL, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü için toplam 465 milyon TL olmak
üzere merkezî yönetim bütçesinden toplam 1 milyar 175 milyon TL ödenek
öngörülmüştür. 2009 mali yılı bütçesinin hayırlı olması dileklerimle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Çok teşekkür ediyorum, sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Merdanoğlu. AK PARTİ Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak. Sayın Kaynak, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan,
çok değerli milletvekilleri; ben de Sayın Merdanoğlu’nun
bıraktığı yerden Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün bütçesi üzerine konuşmaya
devam edeceğim. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, Bayındırlık ve İskân Bakanlığına
bağlı, genel bütçe içerisinde ayrı bütçeli bir kuruluş olarak hizmet veren bir
kuruluştur. İnsanlık tarihinde toprakla olan ilişkiler devletlerin hayatından
önce başlamış, devlet anlayışının gelişimiyle de bu hizmetler zamanla düzen
altına alınmıştır. Mülkiyet sistemini koruyan, güvence altına alan en önemli unsur
tapu ve kadastro hizmetleridir. Hazinenin sorumluluğu altındaki tapu
sicillerini düzenli olarak tutmak ve hizmete sunmak, ülkemiz kadastrosunu
yapmakla görevli Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, yılda yaklaşık 20 milyon
vatandaşımıza hizmet vermektedir. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, yaptığı
hizmet karşılığında bütçeden kendisine ayrılan ödeneğin 5-6 misli de bütçeye
gelir temin eden bir kuruluştur. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hızlı bir kalkınma ve
Avrupa Birliğine giriş çalışmalarının sürdürüldüğü ülkemizde, birçok kurum ve
kuruluş tarafından toprakla ilgili önemli proje çalışmaları planlanmakta ve
uygulanmaktadır. Bu çalışmalarda en çok ihtiyaç duyulan bilgiler, tapu ve
kadastro bilgilerinden oluşmaktadır. Kadastro çalışmaları bu dönemde artık
modern teknolojiler kullanılarak yapılmakta ve en üst seviyede hizmet
sunmaktadır. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü tarafından bilimsel kurum ve
kuruluşlar ile üniversitelerle iş birliği hâlinde birçok proje çalışması
başlatılmıştır. Bu projelerin en önemlisi, tabii ki kadastro çalışmalarının
tamamlanması projesidir. Bu dönem içerisinde, cumhuriyet dönemimizde yaklaşık
47.538 birimde kadastro çalışmaları tamamlanmış, 4.043 birimde de çalışmalar
devam etmektedir. Çok değerli milletvekilleri, ülkemiz genelinde kadastro
çalışmalarında yıllık üretim ortalama 350 birim iken, Hükûmetimiz
döneminde alınan önlemlerle birlikte, gerek çalışma metodunun geliştirilmesi ve
değiştirilmesi ve gerekse özel sektörden hizmet satın almak suretiyle yaklaşık
10 kat üretim artışı sağlanmıştır ve maliyetler düşerken, sayısal formatta
bilgi sistemlerinde, daha uygun, kaliteli sonuçlar elde edilmeye başlamıştır. Netice olarak, Türkiye genelinde 52.713 adet birimden şu ana kadar
39.550 adedi tamamlanmış ve 594 birimin dışında (Orman sınır ihtilafı,
kadastronun istenmemesi gibi sebeplerle) kadastro çalışmalarına başlanmayan yer
kalmamıştır. Kadastronun tamamlanması ile mülkiyet belirlemesi ihtilaflarının
giderilmesi, devlete ve vatandaşa ait gayrimenkul envanterlerinin
elde edilmesi, vergi kayıplarının önlenmesi, düzenli kentleşme sağlanması,
yatırım ortamının iyileştirilmesi, Avrupa Birliği sürecinde işleyen bir arazi
kayıt sisteminin oluşturulması, e-devlet mekânsal bilgi sistemleri altlığının
oluşturulması sağlanmış olacaktır. 2004 yılında başlanan Kadastro Bitirme
Projesi ile ülkemizin kadastrosunun tamamı bitirilme aşamasına gelmiştir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin bütün kurum ve
kuruluşları ile bireyleri kendilerini 21’inci yüzyıla en iyi şekilde hazırlamak
zorundadır. Teknolojinin unsurlarından da en verimli şekilde yararlanılması
gerekmektedir. Bu kapsamda Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, Tapu ve Kadastro
Bilgi Sistemi Projesi yani kısa adıyla TAKBİS, Tapu Arşivi Bilgi Sistemi Projesi
yani TARBİS, Harita Bilgi Bankası Projesi, Sürekli Ölçüm Yapan Sabit GPS
İstasyonları Projesi ve Türkiye Ulusal Coğrafi Bilgi Sistemleri Projesi’ni
yürütmektedir. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü ülke genelinde 325 kadastro
müdürlüğü, 1.018 tapu sicil müdürlüğü ve 133 kadastro şefliğiyle taşrada da
hizmet vermektedir. Büyük bir özveri içerisinde çalışan Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğünün merkez ve taşradaki bütün personeline bu sebeple şükranlarımı
sunarken, 2009 yılı bütçesinin ülkemize, milletimize ve Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğüne hayırlar getirmesini temenni ediyorum. Bu vesileyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.(AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaynak. AK PARTİ Grubu adına İzmir Milletvekili Tuğrul Yemişci. Sayın Yemişci, buyurun efendim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 2009 yılı bütçe kanunu
görüşmelerinde Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçesi
üzerine söz aldım. Bu vesileyle yüce heyeti şahsım ve AK PARTİ Grubumuz adına
saygılarımla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, tarım, ülkemiz coğrafyasında
vazgeçilmeyecek ekonomik bir uğraştır. Son yıllarda dünyada artarak yükselen
değer olan tarım, bundan sonra da insanlık tarihinde hem beslenmede hem de
sanayide vazgeçilemeyecek sektör olarak kalacaktır. Cumhuriyetimizin kurucusu
Yüce Atatürk “Köylü milletin efendisidir.” sözüyle tarım kesimini oluşturan
köylü vatandaşlarımızın birer yurttaş olarak önemini belirtmek istemiştir.
Cumhuriyetten bu yana geçen sürede tüm hükûmetler
tarımın kalkınması ve dolayısıyla çiftçiliğin hak ettiği yeri alması için uğraş
vermişlerdir. AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – AKP hariç. TUĞRUL YEMİŞCİ (Devamla) – Kara sabandan modern tarım aletlerine,
öküzden klimalı traktöre, akıllı teknolojik seracılığa, suni tohumlamaya,
genleri değiştirilmiş tohuma, suni gübreye, hibrit
tohuma tarımda birçok değişim olmuştur. Hatta son yıllarda dünyada ve ülkemizde
tarım ürünleri biyodizel ve biyobenzin
olarak da kullanılmaya başlanılmıştır. Öte yandan, dünyada artan nüfus
karşısında hâlâ açlık çeken ülkelerin mevcut olduğunu da biliyoruz. İşte, bu
durumda, tarım sektörünün dünyada artan bir değer olduğu açıkça görülmektedir. Şimdi, ben, sizlere, AK PARTİ hükûmetlerimizin
ülke tarımına kazandırdıklarından bazılarını sayacağım ve neler yapılması
gerekir, ondan da bahsetmek istiyorum. Değerli milletvekilleri, 2002 yılında Tarım Bakanlığı bütçesi 1,8
milyar YTL iken şimdi 5 kat artarak 5,9 milyar YTL oldu. Tarımın gayrisafi
millî hasıla içindeki katkısı 2002’de yaklaşık 24
milyar YTL iken 2007’de 50 milyar YTL oldu. Çiftçimize yapılan desteklemeler,
hem çeşit olarak hem de toplam tutar olarak artırıldı, fakat bunlarla vaktinizi
almak istemiyorum. Değerli arkadaşlar, çeşitli zamanlarda bu kürsüden yanlış bilgiler
verildiğini tespit ettim. Doğrusunu hem sizlerin hem de vatandaşlarımızın
öğrenmesi için bir kez de ben tekrarlayacağım. Tütün ve şeker pancarında AK
PARTİ hükûmetlerinin çiftçiyi öldürdüğünden devamlı
bahsediliyor. Hâlbuki, çok iyi hatırlanacağı üzere ve
Resmî Gazeteye de bakılır, çıkan kanunlara da, 2001 yılında nisan ayında ve
ocak ayında çıkan yasalarla tütünde ve şeker pancarında kota getirilmiştir.
Herhâlde AK PARTİ hükûmetlerinin bunun içinde bir dahli olmadığını kabul edersiniz. NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Düzeltseydiniz! TUĞRUL YEMİŞCİ (Devamla) – Efendim, Dünya Bankasından alınan yeni
tarım projesi uygulamasıyla 600 milyon dolarlık ikraz anlaşmasına atılan imza,
bütün hükûmetlerin devlette devamlılık ilkesiyle
kabul edebileceği Türkiye adına bir durumdur, onun için hâlâ devam etmekte ama hükûmetlerimiz bunun üzerinde çalışarak daha iyileştirme
yapmışlardır. SIRRI SAKIK (Muş) – Kökten yasakladınız, iyileştirme bu! TUĞRUL YEMİŞCİ (Devamla) – O sizin kanaatiniz, öyle bir şey yok,
çiftçimiz gayet iyi bunu biliyor. S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bak çiftçi ne diyor, çiftçi… BAŞKAN – Sayın Yemişci, lütfen… TUĞRUL YEMİŞCİ (Devamla) – Şimdi, AK PARTİ hükûmetlerimizin
çıkardığı on iki tane yasa var değerli arkadaşlar. Seksen beş yıllık cumhuriyet
tarihinde hiçbir hükûmetin çıkaramadığı yasalar var
on iki tane yasanın içinde. Ben bunların hepsini sıralamaya vaktimin
yetmeyeceğini biliyorum, onlardan bahsetmeyeceğim; gerekirse, vaktim kalırsa
sıralayacağım. Yalnız bir de mazot konusu var. Sayın Başbakanımızın açılış
konuşmasında mazotla ilgili verdiği rakamın burada yalan yanlış olduğu ifade
edildi. Ben katiyen kabul etmiyorum. S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Şaşarım kabul etsen zaten! TUĞRUL YEMİŞCİ (Devamla) – Şöyle ki, siz karar verin kendiniz:
Ziraat odalarının verdiği rakam mı doğru, yoksa TÜİK’le
o mazot desteğini veren, kayıtları elinde olan Tarım Bakanlığının birlikte
hazırladığı rakam mı doğru, takdirinize bırakıyorum. S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Yani ziraat odalarının rakamı yanlış
mı? TUĞRUL YEMİŞCİ (Devamla) – Tamamen Başbakanımızın verdiği rakam
doğrudur, onu da belirtmek istiyorum. Değerli milletvekilleri, tabii bu çıkan kanunlarla da tarımın ve
çiftçinin işi hallolmuş kabul edilmemeli fakat bir gerçek ki… S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Az bir zaman daha kaldı,
bitireceksiniz yani. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Yemişçi, tamamlar mısınız. TUĞRUL YEMİŞCİ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, tabii ki vakit çok
kısa, söylenecek çok şey var ama ben bu konuşmamda hazırladığım ve daha bundan
sonraki konuşmalarda fırsat bulduğumda diğer konuların hepsine de girmek
isterim, çeşitli yanlışlıkları buradan düzeltip yüce milletimize doğru sözleri
buradan ifade etmek isterim. Dolayısıyla, 2009 yılı Tarım Bakanlığı bütçesinin Bakanlığımıza,
çiftçilerimize bereket getirmesini, ekonominize katkı sağlamasını diliyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bak çiftçi ne diyor çiftçi?
“Fabrikanın elektriği sanayi malı da, çiftçinin ürettiği enayi malı mı?” diyor. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yemişçi. AK PARTİ Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili Abdurrahman
Müfit Yetkin. Sayın Yetkin, buyurun. (AK PARTİ sıralarına alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA ABDURRAHMAN MÜFİT YETKİN (Şanlıurfa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 yılı bütçe görüşmelerinde Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Millî ekonominin temeli tarımdır. Hükûmetimiz
tarımı stratejik bir sektör olarak ele almış, sektörün geliştirilmesi yönünde
önemli adımlar atmış ve atmaya devam etmektedir. Bu çerçevede, Hükûmetimiz, bir Tarım Strateji Belgesi hazırlayarak
sektörle ilgili değişik konularda on iki temel nitelikteki kanunu yürürlüğe
koymuştur. Bunun sonucunda çiftçilerimiz birçok konuda desteklenerek tarımsal
gelişmelerine katkı sağlanmıştır. Devlet destekli tarım sigortası uygulamaları başlatılmış, böylece,
çiftçilerimizin alın teri güvence altına alınmıştır. Tarım arazilerinde bölünmez parsel büyüklüğü yüzde 100 artırılarak
10 dekardan 20 dekara çıkarılmıştır. Basınçlı sulama sistemi yatırımlarında yüzde 50 hibe ve sıfır
faizli kredi uygulamaları başlatılmıştır. Kırsal kalkınma projeleri desteklenmiş; ayrıca, mazot, gübre ve
ürün prim desteklemeleri ile toplam tarımsal desteklemeler 2002 yılında 1
milyar 868 milyon YTL iken 2007 yılında 5 milyar 542 milyon YTL, 2008 yılında
ise kasım ayına kadar 5 milyar 722 milyon YTL olarak gerçekleşmiştir. Toplam
tarımsal desteklemeler 2002 yılına göre 2008 yılında 3 kat artırılmış olup 2008
yılı sonu itibarıyla toplam tarımsal destekleme ödemeleri 5,9 milyar YTL’ye
ulaşmıştır. Hükûmetimizce sağlanan
desteklerle 2008 yılının ilk dokuz ayında tarımsal ihracatımız 8 milyar 156
milyon dolar olarak gerçekleşmiş olup yıl sonu
itibarıyla bu rakamın 10 milyar doları aşacağı tahmin edilmektedir. Bu
gelişmelere bağlı olarak son beş yılda tarımsal ihracatımız 2 kattan fazla
artmıştır. Tarımda da kişi başına gelir ise 2,5 kat artmıştır. Bununla birlikte, çiftçilerimiz, 2.500 tarım danışmanıyla
buluşturulmuştur. Önümüzdeki günlerde de tarım danışmanlarının sayısı 10 bine
çıkartılarak 36.669 köyümüzde çiftçilerimizin bilgiyle buluşturulması
sağlanacaktır. Tarımdaki bu gelişmelerin sonucunda tarımın gayrisafi yurt içi hasılaya katkısı düzenli olarak artmış ve 2007 yılında
yaklaşık 50 milyar dolara ulaşmıştır. Ayrıca, inanıyorum ki GAP projesinin bitirilmesiyle birlikte
yalnızca GAP bölgesinde tarımın gayrisafi yurt içi hasılasına
katkısı 50 milyar doları aşacaktır. GAP bölgesi hem Türkiye için hem Orta Doğu ve dünyanın diğer
bölgeleri için bir tarımsal üretim merkezi olacaktır. Bu amaçla, Hükûmetimiz, hem geçmiş dönemlerdeki bu geri kalmışlığı
telafi etmek hem de bölgesel gelişme alanında bir yenisini daha ilave etmek
üzere Güneydoğu Anadolu Projesi Eylem Planı’nı hazırlamıştır. GAP Eylem
Planı’nda Hükûmetimizin temel amacı Güneydoğu Anadolu
Bölgesi’nde ekonomik büyüme, sosyal gelişme ve istihdam artışı sağlayarak
bölgemizde yaşayan vatandaşlarımızın refah, huzur ve mutluluğunun artırılmasını
sağlamaktır. GAP’ın tamamlanması doğrultusunda başta sulama olmak üzere temel
altyapı ihtiyaçlarının karşılanması ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde ekonomik
kalkınma ve sosyal gelişmenin hızlandırılması hedeflenmiştir. GAP Eylem
Planı’nı gerçekleştirmek için gerekli ödenek ayrılmış olup, bu ödeneğin kimler
tarafından kullanılacağı da planlanmıştır. Bu amaçla, yıllardır sözü edilen ve
bir türlü gerçekleşmeyen GAP İdaresinin bölge illerinden Şanlıurfa’ya
taşınması, Sayın Başbakanımızın direktifleriyle gerçekleşecektir.
Şanlıurfalılar adına kendilerine teşekkürü bir borç biliyorum. GAP İdaresinin bölgeye taşınması geçmişte yapılan hataların
tekrarlanmasını önleyecektir. Geçmişte Harran Ovası’na su verildiğinde gerekli
eğitim çalışmaları yapılmadığından, çiftçilerimiz, vahşi sulama yöntemiyle
yanlış uygulama yaparak, Harran Ovası’nda toplam 50 bin dekar alanda taban suyu
ve tuzluk sorununu yaşamaktadır. Tarım Bakanlığımız bu sorunu çözmek için, 9
bin hektarı özel idare tarafından yapılmakta olan drenaj çalışmalarına ek
olarak, Tarım Reformu Genel Müdürlüğünü görevlendirmiştir. Bu çalışmanın beş
yıldan kısa bir sürede tamamlanması hedeflenmiştir. 41 bin hektar arazinin
drenaj çalışması için 80 milyon YTL’lik bir ödenek gerekmektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Yetkin, devam ediniz. ABDURRAHMAN MÜFİT YETKİN
(Devamla) – Bu ödeneğin 39 milyon YTL’si 2009 yılında etüt ve proje çalışmaları
tamamlanan 15 bin hektar için kullanılacaktır. Geri kalan 26 bin hektar alanın
etüt ve proje çalışmaları devam etmektedir. Proje çalışmaları devam etmektedir.
Proje çalışmaları tamamlandıktan sonra hedeflenen beş yıldan kısa bir sürede
bölgemiz çiftçisinin en büyük sorunu olan taban suyu ve tuzlulaşmadan kurtulmuş
olunacaktır. Tekrar aynı sıkıntıları yaşamamak için, Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca yürütülen Kırsal Kalkınma Programı
kapsamında, doğal kaynakların korunması ve sulama suyunun etkin kullanılması
amacıyla bireysel sulama sistem projelerine ve mevcut sulama altyapı yatırımı
olarak toplu basınçlı sulama sistemleriyle ilgili proje konularına hibe desteği
verilmektedir. Program çerçevesinde 2005-2007 yatırım yıllarında toplam 2.337
adet projeye 66 milyon YTL hibe verilmiştir. Bütçenin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yetkin. AK PARTİ Grubu adına Gaziantep Milletvekili Halil Mazıcıoğlu. Sayın Mazıcıoğlu, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA HALİL MAZICIOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2009 mali yılı Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Tarım, dünyada olduğu gibi ülkemiz için de stratejik bir sektördür
ve bu stratejik önem ve değer özellikle son birkaç yıl içerisinde kendisini
daha fazla hissettirmektedir. Son iki yılda dünyada yaşanan kuraklık, tüketim
alışkanlıklarının değişmesi, enerji fiyatlarındaki anormal artış ve tarımsal
ürünlerin enerji amaçlı olarak kullanılmasıyla birlikte tarım sektörü ve
gıdayla ilgili düşünceler de gelişmeler de önem kazanmıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ İktidarıyla tarım
sektöründe ne gibi gelişmeler yaşandı onu size kısaca aktarayım. Tarımın
gayrisafi yurt içi hasılaya katkısı düzenli olarak
artmış, 2002 yılında 24 milyar ABD doları iken 2007 yılında yaklaşık 50 milyar
dolara ulaşmıştır. Son beş yılda tarımsal ihracatımız 2 kattan fazla artmıştır.
2008 yılının ilk dokuz ayında ise tarımsal ihracatımız 8 milyar 156 milyon
dolar olarak gerçekleşmiş olup, yıl sonu itibarıyla bu
rakamın 10 milyar doları aşacağı tahmin edilmektedir. İki yıl üst üste yaşanan
kuraklığa rağmen gıda maddeleri ihracatımız 2008 yılının ilk dokuz ayında bir
önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 26,5 artmış olarak gerçekleşmiştir. Tarımsal kredi faiz oranları ve tarımsal kredi kullanım
rakamlarına baktığınızda ise, 2002 yılında yüzde 59 olan tarımsal kredi faiz
oranları yüzde 17,5’a düşürülmüştür. Bazı alanlarda sübvansiyonlu kredi
kullanım imkânı getirilerek faiz oranları yüzde 0 ila 13 aralığına
çekilmiştir. Faiz oranlarındaki bu düşüşle birlikte tarımsal kredi kullanımı
önemli oranda artmıştır. Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatifleri
tarafından 2002 yılında 550 bin çiftçiye 529 milyon YTL kredi kullandırılmış
iken, bu, 2007 yılında 1 milyon 550 bin çiftçiye kullandırılmıştır. 2008 yılı
ekim ayı itibarıyla Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatifleri tarafından 944
bin çiftçimize 7,303 milyar YTL tarımsal kredi kullandırılmıştır. Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumu verilerine göre, özel bankaların kullandırdığı 4
milyar YTL’yle birlikte 2007 yılında kullandırılan toplam tarımsal kredi
miktarı yaklaşık 9,4 milyar YTL olarak gerçekleşmiştir. Kullandırılan kredilerin geriye dönüş oranı da oldukça yüksek
seviyelerde gerçekleşmiştir. Tarımsal kredilerin geriye dönüş oranı 2002
yılında Ziraat Bankasında yüzde 38 iken, bu, 2007 yılında Ziraat Bankasında
yüzde 97,4 olarak gerçekleşmiştir. Tarım kredi kooperatiflerinde 2002 yılında
yüzde 71 iken, bu oran 2007 yılında yüzde 98’e ulaşmıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarımsal desteklere
baktığımızda da aynı olumlu gelişme trendine şahit
olmaktayız. Toplam tarımsal destekleme miktarı 2002 yılında 1 milyar 868 milyon
YTL iken, 2008 Kasım ayı itibarıyla 5 milyar 722 milyon YTL olarak
gerçekleşmiştir. Toplam tarımsal destekler 2002 yılına göre 2008 yılında 3 kat
artırılmıştır. Hükûmetimiz döneminde
çiftçilerimize ilk kez mazot desteği verilmeye başlanmıştır. 2003 yılından
bugüne kadar çiftçilerimize toplam 1,994 milyar YTL mazot desteği verilmiştir. Yine, Hükûmetimiz döneminde kimyevi
gübre desteği ilk kez doğrudan çiftçimize verilmiştir. Bu çerçevede, 2005
yılından bugüne kadar toplam 956 milyon YTL kimyevi gübre desteği çiftçimize
verilmiştir. Sertifikalı tohumluk kullanan üreticilerimize 2005 yılında ilk kez
destek verilmeye başlanmıştır. Bu kapsamda toplam 81,6 milyon YTL destek verilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Mazıcıoğlu, devam
ediniz. HALİL MAZICIOĞLU (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım. İhracata yönelik çeşitlerin yetiştirilmesi ve hasat sezonunun
uzatılması amacıyla meyve bahçelerinin yenilenmesi çalışmaları 2005 yılında
başlatılmıştır. Bu çerçevede, bugüne kadar toplam 226,4 milyon YTL destek
verilmiştir. Yüzde 50 hibe destekli Kırsal Kalkınma Yatırımlarının
Desteklenmesi Programı ise 2006 yılında başlatılmıştır. Bu çerçevede, tarımsal ürünlerin işlenmesi, paketlenmesi ve
depolanması gibi ekonomik yatırımlar ve modern sulama yatırımlarının
desteklenmesiyle gelir ve istihdam artırıcı faaliyetlere ağırlık verilmiştir. Kırsal kalkınma destekleri kapsamında 2006 yılından bugüne kadar
toplam proje tutarı 1 milyar 67 milyon YTL olan 2.683 projeye 385 milyon YTL
hibe desteği sağlanmıştır. Ayrıca, makine ve ekipman
destekleri kapsamında 3.660 adet projeye 56 milyon YTL hibe sağlanmıştır. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Mazıcıoğlu. HALİL MAZICIOĞLU (Devamla) – Başkanım, bitiriyorum. Kırsal kalkınma destekleriyle 29 bin 180 kişiye… BAŞKAN – Bitirmeniz için açtım. HALİL MAZICIOĞLU (Devamla) – Tamam. …iş imkânı sağlanmış olup… Sözlerime son verirken, 2009 mali yılı bütçesinin hayırlı olması
dileklerimle yüce heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Mazıcıoğlu. AK PARTİ Grubu adına Ardahan Milletvekili Saffet Kaya. Sayın Kaya, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA SAFFET KAYA (Ardahan) – Değerli Başkan, çok
değerli milletvekili arkadaşlarım; Tarım ve Köyişleri
Bakanlığının 2009 yılı bütçesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Tüm yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum. Burada çok değerli konuşmacı arkadaşlarımızın da özellikle ifade
ettiği gibi, Tarım Bakanlığımızın, özellikle Hükûmetimizin
-AK PARTİ’nin- son altı yıldır uyguladığı
politikalarla gerçekten çiftçimizin daha da müreffeh bir noktaya gelebilmesi
anlamında çok ciddi katkılarını hiç kimsenin yadsıma
hakkının olmadığına özellikle işaret etmek istiyorum. Çünkü bunlar rakamlarla
da ortada, rakamlarla da varit bir şekilde… Gerçekten cumhuriyet tarihinde ilk
kez reform niteliğinde sayılabilecek değerlerle de Bakanlığımız çiftçimize,
hayvancılıkla uğraşan insanlarımıza ciddi bir şekilde sahip çıkmıştır. ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Tütünü ne yaptılar? SAFFET KAYA (Devamla) – Özellikle, Doğu, özellikle Güneydoğu,
gerekirse Türkiye… AKİF AKKUŞ (Mersin) – Kırsal kesimde kimse kalmadı. SAFFET KAYA (Devamla) - … bu anlamda
hayvancılıkla karakterize olmuştur hiç şüphesiz. Hayvancılıkla karakterize olan
bu bölgelerde Hükûmetimizin son altı yıldan bugüne
kadar hayvancılığa verdiği destek 16 kat daha fazla bir şekilde 2002 yılına
göre müspet artırılmıştır. MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Küçükbaş hayvan kaldı mı bölgede? SAFFET KAYA (Devamla) – Bunu hiç kimsenin inkâr edebilmesi mümkün
değildir. AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – 7 liraya kesiliyor etin kilosu. SAFFET KAYA (Devamla) – Bununla birlikte de kooperatiflerimizin
tarımda ve hayvancılıkta ne kadar çok önemli bir değer olduğunu çok çok iyi biliyoruz. Yine cumhuriyet tarihinden bugüne kadar
AK PARTİ Hükûmetinin tarım toplumuna sunduğu,
hayvancılığa sunduğu kooperatifçilikte, 287 kooperatifin 2002 yılında var
olduğunu biliyoruz, bunun 16 katı bir kooperatifleşmeye destek verilmiştir. Bu,
AK PARTİ Hükûmetinin bizatihi öneminden, ilgisinden,
tarım toplumuna verdiği destekten kaynaklanan bir gerçeğin ortadaki tablosudur.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Geçen yıla göre yüzde 7 daralma var. SAFFET KAYA (Devamla) - İşte AK PARTİ Hükûmetinin
farkı da budur, uygulamadaki çiftçimize verdiği destek budur. SIRRI SAKIK (Muş) – Güneydoğuda çiftçilerin hepsi tefeciler
tarafından öldürülüyor. SAFFET KAYA (Devamla) - AK PARTİ Hükûmetimizle
ilgili her zaman gurur tablosu olabilecek ve yine ilk olarak gerçekleştirilmiş
olan, arkadaşlarımızın da ifade etmeye çalıştığı, mazot desteğidir. HULUSİ GÜVEL (Adana) – 2,5 milyar dolar ithalat yaptı tarım. SAFFET KAYA (Devamla) - Çiftçimize ilk kez mazot desteğini veren hükûmet AK PARTİ Hükûmetidir. NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Toplamı ne? SAFFET KAYA (Devamla) – Dolayısıyla, gerçekten, Bakanlığımızın bu
konuda elbette ki daha etkin çalışmaları var. Bu etkin çalışmalar içinde yine Hükûmetimiz tarafından ilk kez gerçekleşen kırsal kalkınma
projelerinin desteklenmesi bu Hükûmet döneminde
başlamıştır. Değerli milletvekili arkadaşlarımız, ilk kez AK PARTİ Hükûmeti döneminde başlamıştır. Devlet destekli tarım sigortası uygulamaları başlamış ve böylece
çiftçilerimizin alın teri yine güvence altına alınmıştır. Yine, bu, AK PARTİ Hükûmeti döneminde gerçekleşmiştir. Bunlar, bu Hükûmetin ciddi manada ürünleridir. Organik tarım ve toprak
analizi için ilave destek uygulaması özellikle bu Hükûmet
döneminde başlatılmıştır. Arıcılığa destek, ilk defa AK PARTİ Hükûmeti
döneminde arıcılığı, üretimi destekleyen bir süreci gerçekleştirmiştir. Bu Hükûmet döneminde olmuştur bunlar. SIRRI SAKIK (Muş) – Güneydoğu’da çiftçiler tefeciler tarafından
öldürülüyor! NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Bu konuşmaları köylerde yapabiliyor
musunuz? SAFFET KAYA (Devamla) - Yani bunların aksini inkâr etmek herhâlde
beyaza siyah demekten başka hiçbir şey olmadığı çok açık bir şekilde ortadadır.
Çiftçimize 2.500 tane tarım danışman, yine bugünkü Hükûmetimiz tarafından o çiftçimize akil noktada verilerek
onların bilgisinden yararlanmak adına destek verilmiştir. Bu, AK PARTİ Hükûmetinin tarım toplumuna, hayvancılığa verdiği desteğin
çok net olarak ifadesidir, sonucudur, semeresidir. ÖZDAL ÜÇER (Van) - Çiftçiler değil arılar bile inanmaz. SAFFET KAYA (Devamla) – Yine, özellikle çiftçimize sağlanan
desteklerin altını huzurunuzda çizmek istiyorum. Geçmiş dönemlere nispet 3 kat
artırılmıştır AK PARTİ Hükûmeti döneminde. ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – 5! 3 değil 5! SAFFET KAYA (Devamla) – Bunun aksini iddia etmek herhâlde gerçeği
inkâr etmekten başka hiçbir şey değildir. SIRRI SAKIK (Muş) – Ama sizi çiftçiler dinliyor ha! SAFFET KAYA (Devamla) – Bazen muhalefetin bir amacı var. Hiç kimse
görmek istemeyecek kadar kör olamaz. Bu hakikaten doğru bir sözdür, gerçek bir
sözdür. ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Muhalefet bilmez bunu. SAFFET KAYA (Devamla) – İşte ortada. Gerçek tablolarla sizlere arz
etmeye çalıştığım Bakanlığımızın ortaya koyduğu ve gerçekten cumhuriyet
tarihinden bugüne kadar… SIRRI SAKIK (Muş) – Senin söylediklerine Bakan bile gülüyor. SAFFET KAYA (Devamla) – …ilk kez gerçekleştirilmiş olan icraatları
AK PARTİ Hükûmeti Türkiye’nin gerçeğine sunmuştur. NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Köylerde ne yapıyor, köylerde? SAFFET KAYA (Devamla) – Elbette ki başarılı çalışmalardan
ürkebilirsiniz, hiç şüphem yok, ama… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Kaya, bitirir misiniz konuşmanızı lütfen. AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Köylü aksini iddia ediyor Sayın
Kaya. SAFFET KAYA (Devamla) – Evet, AK PARTİ demek hiç şüphesiz ki
kesinlikle Türkiye’ye hizmettir. Yine, kuraklıkla ilgili ilk kez desteği
çiftçimize veren AK PARTİ Hükûmetidir. Bunun aksini
iddia etmek mümkün müdür? Değildir çünkü AK PARTİ Hükûmeti
çiftçinin dostudur ve dostu olarak kalacaktır. Bu da bir gerçektir kesinlikle.
[AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından alkışlar (!)] AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – AK PARTİ geldi kuraklık öyle
başladı. SAFFET KAYA (Devamla) – Yani, muhalefetin gerçekten bu anlamda
doğruları ilk kez alkışladığını görmek beni çok mutlu ediyor. SIRRI SAKIK (Muş) – Bunlar ironi yapıyor, ironi. SAFFET KAYA (Devamla) – Elbette ki iktidarlar yaptıklarından
sorumludur yapmadıklarından da sorumludur şüphesiz, ama muhalefet doğruları
söylemekle de mükelleftir. Bunun da altını çizmek lazım. Şüphesiz ki
muhalefetin bu konuda Hükûmetimizi alkışlamasını
kutluyorum, tebrik ediyorum. Çok sağ olun. Bu anlamda da teşekkür ediyorum
muhalefete de. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) SIRRI SAKIK (MUŞ) – İroniden de anlamıyorsunuz. SAFFET KAYA (Devamla) – 2009 yılı bütçesinin Tarım Bakanlığımıza
hayırlı olmasını dilerken özellikle Sayın Bakanıma bölgemle ilgili iki teşekkürümü
arz etmek istiyorum. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Kaya, süreniz doldu efendim. SIRRI SAKIK (Muş) – Körler, sağırlar, birbirini ağırlar. SAFFET KAYA (Devamla) – Herhâlde kendinize benzettiniz Sayın Sakık, kendinizi ifade ediyorsunuz. BAŞKAN – Sayın Kaya… SAFFET KAYA (Devamla) – Ardahan’da… SIRRI SAKIK (Muş) – Siz kendinizi ifade ediyorsunuz. Sana
söyleyecek çok sözüm var. Ardahan’daki mimarlığı biliyorum ben. BAŞKAN – Sayın Sakık… SAFFET KAYA (Devamla) – Ardahan’da… Ardahan’da… SIRRI SAKIK (Muş) – Biliyorum ben, biliyorum… SAFFET KAYA (Devamla) – Sayın Başkanım, mümkünse bitireyim. BAŞKAN – Sayın Sakık, lütfen… SAFFET KAYA (Devamla) – Evet, Ardahan’da arıcılık enstitüsü
kurulması konusunda… BAŞKAN – Süreniz doldu Sayın Kaya. SIRRI SAKIK (Muş) – Evet, Ardahan’daki tetiklediğin şeyi
biliyorum. Milliyetçiliği nasıl tetiklediğini biliyorum. BAŞKAN - Sayın Sakık, lütfen germeyelim
ortalığı. SAFFET KAYA (Devamla) – Sayın Sakık, provokasyon yapmayın! SIRRI SAKIK (Muş) – Sen yapıyorsun! Ben, Ardahan’da gidip ne
yaptığını… Senin örgütün sizi protesto etti, istifa ettin. BAŞKAN – Sayın Kaya… Kürsüyü terk eder misiniz Sayın Kaya. SAFFET KAYA (Devamla) – Hiçbir şekilde böyle bir durum olmamıştır.
Tamamıyla sizin provokasyonunuzdur. BAŞKAN – Sayın Kaya… SIRRI SAKIK (Muş) – Sen provokatörsün! BAŞKAN – Sayın Kaya… Sayın Kaya… SAFFET KAYA (Devamla) – Diğer şekliyle, Ardahan’da arıcılık
enstitüsü kurulmasına… BAŞKAN – Yeter… SAFFET KAYA (Devamla) - Sayın Başkanım… BAŞKAN - Bitti… Süreniz bitti. Bir dakika uzatamam. Hayır. SAFFET KAYA (Devamla) – Peki efendim. Saygılarımı, hürmetlerimi arz ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaya. AK PARTİ Grubu adına son konuşmacı, Mardin Milletvekili Gönül
Bekin Şahkulubey. Buyurun Sayın Şahkulubey. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA GÖNÜL BEKİN ŞAHKULUBEY (Mardin) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri
Bakanlığına bağlı kuruluş olan Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün 2009 yılı bütçesi
üzerinde AK PARTİ Grubu olarak söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. “Halka hizmet Hakk’a hizmettir.” şiarıyla hareket eden AK PARTİ’nin bu ülke için yapacağı daha birçok hizmet vardır.
Ülkemizde seçim bölgem Mardin’in tarım bölgesi olması dolayısıyla şunu ifade
etmeliyim ki Hükûmetimiz altı yıl boyunca ekonominin
önemli dinamiklerinden biri olan tarımda ciddi reformlar yapmıştır. AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Nusaybin Ovası’nda pamuk kaldı mı,
pamuk? BAŞKAN – Sayın Milletvekili, lütfen müdahale etmeyin, dinleyin. GÖNÜL BEKİN ŞAHKULUBEY (Devamla) – Pamuk üretiminde Mardin 3’üncü
sırada. Bunu da övünerek söylemek istiyorum. Ülkemizde tarımla uğraşan kesimin büyük bir kısmının toprağının
yetersiz oluşu, tarım arazilerinin giderek daha düşük parçalara bölünüşü,
toprak mülkiyeti dağılımındaki dengesizlik, kiracılık, ortakçılık yönetimiyle
arazi kullanımı tarımın çözüm bekleyen temel problemleri olarak karşımıza
çıkmaktadır. Tarıma destek olmak, üretimi, verimi, çiftçi gelirlerini
artırmanın yanında müreffeh bir Türkiye hayaline de destek olmak demektir.
Küresel değişim ve eğilimleri iyi takip edenler göreceklerdir ki tarım her
geçen gün daha büyük önem kazanmaktadır. Türkiye, elindeki tarım potansiyelini
iyi bir yatırım aracına dönüştürerek zenginliğe, birikime, tecrübeye sahiptir,
yeter ki bu inançla çalışmaya devam edelim. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlar Kurulu
kararıyla uygulama alanı ilan edilen 37 ilde, 1.814 yerleşim biriminde faaliyet
gösteren Tarım Reformu Genel Müdürlüğü başta arazi toplulaştırması olmak üzere,
arazi dağıtımı gibi mülkiyete ilişkin düzenlemeler gerçekleştirmekte, tarımsal
üretimin artırılmasına yönelik arazi kullanım planlaması, yerleşim yerlerinin
yeniden düzenlenmesi gibi verimliliği artırmayı hedefleyen çalışmalar
yürütmektedir. Tarım arazilerinin küçük, parçalı ve dağınık yapıda olması,
verimliliği ve tarımsal üretimi önemli oranda düşürmektedir. Tarımsal işletme
sayıları artarken işletme başına düşen arazi miktarı azalmaktadır. Ülkemizde
21,5 milyon parça tarım alanı bulunmakta ve işletme başına ortalama yedi parça
düşmektedir, yani çiftçilerimiz yedi ayrı parça arazi üzerinde çiftçilik
yapmaya çalışmaktadır. Parçalı yapı aynı zamanda ulaşım ve sulama
faaliyetlerini de olumsuz yönde etkilemektedir. Ekonomik olarak üretime imkân
vermeyecek şekilde parçalanmış tarım arazilerinin birleştirilmesi ve
işletmelerin rekabet güçlerinin artırılmasını hedefleyen arazi toplulaştırma
çalışmalarında 1 milyon hektar alana ulaşılmıştır. Önümüzdeki beş yıllık GAP
Eylem Planı kapsamında Harran Ovası’nda 40 bin hektar yüksek taban suyu ve
çoraklaşma problemi olan alanda drenaj çalışmasıyla GAP bölgesindeki yaklaşık 1
milyon 227 bin hektarlık alanda arazi toplulaştırma çalışmaları gerçekleştirilecektir. Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün yıllar itibarıyla bütçe
ödeneklerine baktığımızda, 2009 yılı bütçesinin genelinde geçen yıla göre yüzde
403, cari bütçesinde yüzde 26, yatırım bütçesinde ise yüzde 791 artış
öngörülmüştü. Yatırım ödeneklerindeki yaklaşık 8 katlık bu artışın büyük bir
bölümü GAP sahasında yapılacak toplulaştırma çalışmaları için kullanılacaktır. Değerli arkadaşlar, “Kim ne verirse 5 fazlasını vereceğim.”
söylemiyle tarım politikası geliştirilemez. Ülkemiz tarım sorunları kapsamlı, makro
politikalar sayesinde, geliştirmek suretiyle çözülebilir. Tarım, ekonominin
diğer kesimlerine de kaynak aktardığı için birçok açıdan belirleyici bir
konumdadır. Tarımsal üretim ve verimlilik artışının hem kırsal kesimin
gelişmesine hem de ülke ekonomisinin büyümesine katkı sağlayacağının bilincinde
olan Hükûmetimiz tarıma ayrı bir önem vermektedir.
1987-2002 yılları arasında, on beş yılda, 5.555 çiftçi ailesine
gerçekleştirilen 39 bin hektar toprak dağıtımına karşılık, 2003-2008 yılları
arasında, beş yılda, 6.277 çiftçi ailesine 40 bin hektar arazi dağıtılmıştı. Bu
suretle de toprak dağıtımı yapılan alan miktarı büyük ölçüde artırılarak 79 bin
hektara, topraklandırılan çiftçi sayısı ise 11.832’ye çıkarılmıştır. Hâlen 43
köyde 34 bin hektar arazinin dağıtım çalışmaları devam etmektedir. Su potansiyeli ile toprak haritalarını esas alarak uygun arazi
kullanım şekillerini belirleyen arazi kullanım planlaması çalışmaları
kapsamında Genel Müdürlükçe bugüne kadar yaklaşık 1 milyon hektar alanda
çalışma tamamlanmış olup hâlen 24 proje ile toplam 903 bin hektar alanda
çalışmalar sürdürülmektedir. Avrupa Birliği ortak tarım politikaları uyum sürecinde özellikle
verimlilik ve rekabet gücünün artırılmasına imkân tanınması, tarımsal
altyapının ve tarım işletmelerinin iyileştirilmesi, etkin teknoloji kullanımı
artık bir zorunluluktur. Bu rakamlar ve yapılan çalışmalar gösteriyor ki, Hükümetimiz,
tarımsal alanda altyapıya yönelik sorunların çözümü amacıyla, iş başına geldiği
yıldan bugüne kadar, yatırım ve ödenek miktarlarıyla yürütülen projelerde… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Şahkulubey, devam
ediniz. GÖNÜL BEKİN ŞAHKULUBEY (Devamla) - …önemli oranda artışlar
sağlayarak oldukça başarılı dönüşümler gerçekleştirmiştir. Evet, rakamlar ortada. Artık bunu da muhalefetin kabul etmesini ve
görmesini canıgönülden arzuluyorum. NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Kesinlikle kabul ediyoruz, kesinlikle! GÖNÜL BEKİN ŞAHKULUBEY (Devamla) – Bu duygu ve düşüncelerle,
tarımsal altyapının geliştirilmesine yönelik çalışmalar sürdüren Tarım Reformu
Genel Müdürlüğünün 2009 yılı bütçesinin tüm ülkemize ve çiftçilerimize hayırlar
getirmesini diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Şahkulubey. Sayın milletvekilleri, birleşime saat 20.00’ye kadar ara
veriyorum. Kapanma Saati: 19.32 DÖRDÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 20.05 BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN
(Bingöl), Yaşar TÜZÜN (Bilecik) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
32’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum. Sekizinci turda yer alan bütçeleri görüşmeye devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet buradalar. Şimdi söz sırası Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Van
Milletvekili Özdal Üçer’e ait. Buyurun Sayın Üçer. (DTP sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi dakika. DTP GRUBU ADINA ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2008 mali yılı Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesi hakkında
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi en
derin içtenliklerimle, saygıyla selamlıyorum. Bakanlığın, Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname gereğince, ülkenin merkezî alanlarda ve yerellerde yatırımlarının
yapılması, yerel yönetimlere kaynak sağlanması, alt ve üst yatırımlara yol
açacak her türlü teknik ve kaynak yatırımlarda bulunması gerekmektedir. Ancak
Bakanlığın bütçesinde, her yıl olduğu gibi, 2009 yılına ait bütçesinde de
yatırıma ayrılan payın bu hizmetlere cevap veremeyecek düzeyde olduğu açıkça
görülmektedir. Hem teknik yatırımlara hem de Bakanlık bünyesinde çalışmakta
olan personellerin özlük haklarını karşılamaya yönelik yetersiz bir bütçe söz
konusudur. Anayasa’nın 125’inci maddesi gereğince, devlet sosyal hukuk
devleti olup kamu hizmetlerinin yürütülmesi sırasında uğranılan kişisel
zararların tazmininden sorumludur. İdare, kural olarak yürüttüğü kamu hizmeti
ile nedensellik bağı kurulabilen zararları tazmin ile yükümlü olup idarenin
eylem ve/veya işlemlerinden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesince
“hizmet kusuru” veya “kusursuz sorumluluk” ilkesi gereği tazmin edilmektedir.
Öte yandan, nedensellik bağı idarenin tazmin sorumluluğunun mutlak koşulu
değildir. İdarenin faaliyet alanı ile ilgili önlemekle yükümlü olduğu hâlde
önleyemediği birtakım zararların da nedensellik bağı aranmadan sosyal risk
ilkesi gereğince tazmini gerekmektedir. Ülkemizde yaşanan çatışma ortamı ve yaşanan trajedilere maruz
kalan kişiler kendi kusur ve fiilleri sonucu değil, toplumun bir bireyi olarak
zarar görmektedirler. Ortaya çıkan zararın paylaştırılması, toplumun diğer
kesimleriyle zarara uğramış kişiler arasında fedakârlığın denkleştirilmesi
hakkaniyet ve sosyal hukuk devleti ilkelerinin bir gereğidir. Kişilere verilen
zararların belirtilen ilkeler uyarınca karşılanması devlete olan güveni
pekiştirecek, vatandaş-devlet kaynaşmasını artıracak ve toplumsal barışa önemli
katkıda bulunacaktır. Vatandaşlarımızın uğradığı zararların karşılanması, Anayasa’mızda
düzenlenen sosyal devlet ilkesinin bir gereğidir. Çatışmalı ortamda zarar gören
ve zorla yerinden edilen kişilerin zararlarının ulusal ve uluslararası yargı
mercilerine gidilmeksizin, hızlı, etkin ve adil bir şekilde sulhen
karşılanması amacıyla 5233 sayılı Yasa çıkarılmıştır. Değerli milletvekilleri, bahsettiğim bu konunun bütçe konusuyla ne
ilgisi olduğu sorulabilir. Konumuzla ilgisi, bu Yasa’nın uygulanmasında ortaya
çıkan sorunlardan bazılarının doğrudan doğruya bütçesini görüştüğümüz
kurumlarla ilgili olmasıdır. Söz gelimi, bu Yasa’nın uygulanışında orman ve mülkiyet
kapsamından kaynaklanan sorunlar söz konusudur. Zarar tespit komisyonlarına yapılan başvurularda başvurucuların
karşısına çıkan en büyük sorun, başvurucuların yüzlerce yıldır tarım arazisi
olarak kullanmış oldukları mülklerin orman olduğu ve bu yerlerle ilgili
başvurucuların taleplerinin reddedilmesi sorunudur. Bu yerlere ilişkin
başvurularda başvuru konusu yerlerin orman vasfında olması gerekçe gösterilerek
başvurular reddedilmektedir. Bu durum hukuka ve adalete aykırılık teşkil
etmektedir. Şöyle ki: Bölgede orman olarak adlandırılan yerlerin kadastral çalışmaları ya hiç yapılmamış ya da eksik
yapılmıştır. Orman sınırlarının tam olarak tespit edilememiş olması ve özel
mülkiyete ilişkin ihtilafların giderilmemiş olması başvurucuların kusurundan
kaynaklanan bir durum değildir. Arazilerin orman tespitleri 1952 yılında bölgede yapılan orman
kadastro çalışmalarına dayandırılmaktadır. Bu tarihte yapılan kadastral çalışmaların yetersiz ve hukuka aykırı olduğu
birçok mahkeme kararına konu olmuştur. Orman kadastrosunun dışında genel kadastral çalışmalar yapılmamış olduğundan özel mülkiyet
ile orman sınırlarına ilişkin ihtilaflar giderilememiştir. Kadastro çalışmaları
da devletin yetkili olduğu bir görevdir. Bu çalışmaların yapılmamış olmasında
devletin kusur ve ihmali vardır. Bu durumda zarar tespit komisyonları başvuru
lehine düşünerek hukuka uygun karar vermelidir. Şöyle ki: Kırsal bölgede
yaşayan insanların orada bulunan taşınmazlarda tarım yaparak geçimlerini
sağladıkları ve bu topraklarla ekonomik bağlarının olduğu düşünüldüğünde
arazilerin orman vasfında olmadığı ve başvurucuların bu arazileri ekip biçtiği
ve arazilerle ekonomik bağının olduğu açıkça görüldüğünden bu olgunun idare
lehine takdir edilmesi adil değildir. Değerli vekiller, bu Yasa’nın uygulanışında ayrıca mülkiyet
hakkının ispatına ilişkin sorunlar da söz konusu olmaktadır. Kadastral çalışmaları tamamlanmamış köylerde köy yerleşim
birimlerinde kadastral çalışmalarından sonra inşa
edilen ve tapusu bulunmayan ev ve müştemilatlarına ilişkin meydana gelen
zararlar başvuru sahiplerinin mülkiyet hakkını kanıtlayamadığından bahisle
reddedilmektedir. Kadastral çalışmalar
bölgedeki hemen hiçbir köyde fiilî duruma uyarlanmış değildir. İmar planlaması
olmadığından bu tür fiilî durumlar ortaya çıkmıştır. Hiçbir köyde imar
düzenlemesi yapılmamıştır. İmar düzenlemesinin olmadığı yerde tapu kayıtlarıyla
fiilî durumun birbirlerini destekleme imkânı bulunmamaktadır. 5233 sayılı Yasa ve uygulamasını gösteren yönetmelikte, meydana
gelen zararların, zarar görenin beyanı, adli, idari ve askerî mercilerdeki
bilgi ve belgeler göz önünde tutularak belirleneceği belirtilmesine ve Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin mülkiyet hakkına ilişkin kararlarına rağmen yapılan
işlemler hakkaniyete aykırılık teşkil etmektedir. Bölgemizdeki köylerin bir kısmında kısmen kadastral
çalışmaların yapıldığı, kısmen ise kadastral
çalışmalar dışında bırakıldığı bilinen bir gerçektir. Komisyonlar tarafından meydana gelen zararların tespiti amacıyla
yapılan keşifler sırasında kadastral çalışmaların
yapılmış olduğu yerlerdeki zararlar tespit edilmekte, kadastral
çalışma dışı bırakılan yerlerdeki zararlar ise tespit dışı bırakılmaktadır. 5233 sayılı Yasa başvurucuların gerçek zararlarını tespit edip
tazmin etme amacı gütmesine rağmen, keşif yapan komisyonun uygulamaları
nedeniyle Yasa’nın bu amacından saptığı görülmektedir. Ayrıca, zorla yerinden edilenlerin iskân sorunları da
çözülmemiştir. Köylerinden çıkarılan insanlar için bir iskân alanı
oluşturulmamıştır. Buna bariz bir örnek verilecek olursa zorla yerinden edilip
Van’a göç etmek zorunda bırakılan, Van’a yerleşmek zorunda bırakılan Yalı
Mahallesi sakinlerinin tapu sorunları hâlâ giderilmemiş ve iskânları
gerçekleştirilmemiştir ve üstüne, kendilerine verilecek olan tapular her zaman
siyasi bir malzeme olarak kullanılmış ve oy avcılığına malzeme edilmiştir. Bunu
bu süreçte de iktidar gayet iyi kullanmaktadır. Hatta bu süreçle ilgili, en son
Sayın Başbakanın Van’a yapmış olduğu ziyarette AKP Van milletvekillerinin ve
AKP il yetkililerinin bu mahalle sakinlerine “Eğer bu mitinge katılırsanız,
Başbakanı karşılama programına katılırsanız, bunun karşılığında derhal
tapularınızı verebiliriz.” gibi bir çalışma yapılmıştı, bunu mahalle sakinleri
bizzat kendileri bize iletmişti. Değerli milletvekilleri, hazine arazilerinin büyük bir kısmı
imarsızken satılmakta, yatırımcının arsayı imarsızken alıp plan yapılmasını
sağlayarak yüksek rantlar elde etmesiyle sonuçlanan
bir arsa/arazi spekülasyonu durumu yaşatılmaktadır. Planlama kent
topraklarından daha çok rant elde edilmesini
sağlayacak bir araç değildir. Devlet, kamu elindeki arazi varlığını kamu
yararına kullanmakla görevlidir. Eldeki kamu varlığının fütursuzca tüketilmesi
bundan sonra üretilecek tüm planların uygulanmasını da şimdiden imkânsız hâle
getirecektir. Ülke topraklarını ve hazine arazilerini daha çok rant ve daha çok gelir getirecek unsurlar olarak pazarlamayı
hedefleyen siyasal iktidar, rant kapısı olarak görülen hazine arazilerinin
satışı uygulamasını geçici ve koşullu olarak durdururken hazine arazilerinin
satışının tamamen durdurulmasının söz konusu olmadığını açıklamaktadır. Ayrıca, günümüzde kamu arazilerini önce belediyelere, belediyeler
aracılığıyla da paravan olarak kurulan kooperatifler ile bazı kişilere devrini
sağlamaya yönelik çalışmalar da söz konusudur. 775 sayılı Gecekondu Kanunu,
1580 sayılı Belediye Kanunu ile bu Kanun’da değişiklik yapan 5656 sayılı
Yasa’ya tamamen aykırı olarak, önceden belirlenen kooperatif ve kişilere
tahsisler yapılmakta ve bu şekilde büyük oranlardaki kamu arazisi elden
çıkarılarak önemli rantlar sağlanmaktadır. Buna ilişkin bariz bir örnek -basında yer aldığı gibi- Sayın
Maliye Bakanının aile yakınlarının sahip olduğu şirketin elektrik santrali
kurmasına ilişkin arsa spekülasyonuydu ve AKP’li
belediyenin mera alanını bu şirkete tahsisiyle ilgili bir sorundu. Sayın milletvekilleri, kadastro bilgileri toprak mülkiyetine
devlet güvencesi sağlaması yanında, konumsal özellikli bir tür projenin
kapsamında ve uygulamasında başvurulan altyapı bilgileri durumundadır. Bu
nedenle, bu bilgilerin tüm gereksinimleri karşılayacak özellikte doğru,
güvenilir ve güncel olması zorunluluğu vardır. Bunun için de ülkemizde olayın
teknik çalışmalarının çok boyutlandırılarak, günümüz teknoloji koşullarına
uygun bir çalışma yapılması ve ülkenin tüm alanlarında kadastro çalışmalarının
bitirilmesi gerekmektedir. Maalesef, şu anki bütçeyle ve şu anki programla bunu
çözümlemek mümkün değildir. Önemli sorunlarımızdan biri de kıyı zenginliklerimizdir. Kıyılardaki sorunları çözebilmek adına üzeri örtülü afları içeren
tasarıların kamuoyundan kaçırırcasına Meclise sunulması, tarım toprakları
üzerinde kaçak yapılmış tesislerin ücreti karşılığı affedilmesi, içerisinde
“planlama” sözcüğü geçmeyen yönetmeliklerin yıpranan kent dokularını koruyacak
eşsiz çözüm olarak tanıtılması, proje ve sınır bazında belirlenecek kentsel
dönüşüm projelerinin kentlerin tüm yapısal sorunlarını çözecek sihirli
anahtarmış gibi gündeme getirilmesi, en değerli koyların çok yoğun
yapılaşmalara konu olacak biçimde tahsis edilmesi, amacı dışında kullanılan
tahsislere açılan davalardan ücreti karşılığı vazgeçilmesi kıyılarımıza verilen
önemi de gözler önüne sermektedir. Bu da iktidar yanlılarına
sunulabilecek çok aleni bir rant mekanizmasıdır. Belirttiğimiz sorunların giderilmesine ilişkin çok sağlıklı bir
kıyı politikasının belirlenmesi, kıyılarla ilgili muhalefetin de içinde yer
alacağı bir çalışma ortamının geliştirilmesi, bunların toplumun ekolojik ihtiyaçlarını karşılayacak bir düzeyde olması
gerekmektedir. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün kapatılmasıyla birlikte 5302
sayılı İl Özel İdare Kanunu ile özel idareler yeniden yapılandırılmış, bu
yapılanmayla birlikte sadece Van İl Özel İdaresinde yatırımcı ve idari olmak
üzere on dört birim oluşturulmuştur. Diğer illerdeki birimleşmeleri resmî
istatistiklerde görebilmek mümkündür. Bu birimlerle beraber, önceden sadece
yatırımcı dış kurumlara mali kaynak ağı sağlayan il özel idare müdürlükleri,
yatırımları direkt olarak yapan yatırımcı bir yapıya kavuşmuşlardır. Daha önce
sadece idari yapılanma olan kurum birden teknik ve yatırımcı bir yapıya
kavuşunca beraberinde bazı sorunları da getirmiştir. İl ve ilçe özel
idarelerini yöneten vali ve kaymakamlar mühendis ve teknik eleman kimliğine
soyununca işler içinden çıkılmaz bir hâl almıştır. Yatırımlar sayısal olarak
artıyor görünmesine rağmen, verilen hizmet nitelik olarak düşmüştür. Hizmet,
belediyelerde olduğu gibi, iktidar partisi mensuplarının taleplerini karşılama
yarışına dönüşmüştür. Avrupa Birliğine uyum çerçevesinde Kamu İhale Kanunu’nda bazı
değişiklikler yapılarak ihalelerin şeffaf bir şekilde yapılmasına yönelik
çalışmalar yürütülmüştür. Nispeten önceki yasaya göre bazı mesafeler alınmıştır
ancak Hükûmet, yatırımları bu yasa kapsamından
çıkarmak için köylerin altyapısını destekleme, KÖYDES ve BELDES adı altında
bütün yatırım kaynaklarını Köylere Hizmet Götürme Birlikleri ve BELDES’e aktararak yandaşlarının hizmetine sunmuştur.
Köylere Hizmet Götürme Birlikleri mevzuatına göre burada yapılan ihaleler –bu,
iktidar için çok sihirli bir sözcük- Kamu İhale Kanunu’na tabi değildir.
İllerde valilikler, ilçelerde kaymakamlıklar, KÖYDES adı altında gelen
milyonlarca YTL’lik mali kaynağı, sembolik bazı davetiyelerde çok düşük
kırımlarla ve teknik şartnamelere bazı noktalarda teferruatlı uyularak AKP
yandaşlarına ihale etmişlerdir. Bununla ilgili yüzlerce köyü sayabilirim. Van
il sınırları içerisinde KÖYDES projesi kapsamında köye yol yapılmıştır,
kayıtlarda bu şekilde görülmektedir, su götürülmüştür, kayıtlarda yine bu
şekilde görülmektedir fakat köye gittiğinizde köyün ne yolu vardır ne de suyu
vardır. Bunu görmek isteyen arkadaşımız varsa buyurur, Van’da konuğum olur. Mevcut imar düzenlemelerinde afet olgusu göz ardı edilmektedir.
Yalnızca yapılaşma üzerinde duran kanunda, yapılaşma öncesi ve sonrası
dönemlerle ilgilenilmemektedir. Mevzuatın bakış açısı tek yapı ölçeğinde
uyulması gereken kurallar ile sınırlıdır. Bunun yanında, kent ölçeğindeki
ihtiyaçlara değinilmemektedir. Sadece, çıkarılan iki yönetmelikte Afet
Yasası’nın Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik’e
atıfta bulunulmakta ancak bu düzenlemelerin nasıl yapılacağı, önlemlerin nasıl
alınacağı ve denetleneceği konusuna değinilmemektedir. Diğer yandan, imar
mevzuatında mikro bölgeleme haritaları yapılması, bunlara dayalı olarak
yapılaşmanın şart koşulması gibi bir hüküm de yoktur. Ülkemizde doğal afetler
sık sık yaşanmasına rağmen, doğal afetlere ne önceden
tedbir alma konusunda ne doğal afetler sonrasında oluşmuş zararların
giderilmesi konusunda bugüne kadar halkın vicdanını rahatlatacak hiçbir icraat
yapılmamıştır. On yıllarca öncesinden bugüne, uğranılmış doğal afetlerden doğan
zararların çoğu tazmin edilmemiştir. Tazmin edilen vukularda da çok komik hatta
trajikomik sonuçlar, tablolar ortaya çıkmaktadır. Vakit darlığından dolayı, bahsettiğim konuları teferruatlı
açamayacağım. Bununla ilgili özet geçmek istiyorum. Özellikle TOKİ’nin konumuna değinmek istiyorum. TOKİ, özellikle son
dönemlerdeki yapılanmalarda, kentsel dönüşüm projelerinde, kurumların, bakanlıkların
vermiş olduğu ihalelerde artık bir devlet kurumu olarak değil, bir yatırım
şirketi olarak çalışmakta ve kamu yararını birincil hedef olarak alan bir
işletme olarak değil, tamamen kâr amacını güden ve sermaye-rant
ilişkisi çerçevesinde boğulmuş, tamamen yapmış olduğu yapılarla da kent
dokusunu zarara uğratan, ekolojik bir yaşamı hiçe sayan, toplumun sosyal
değerlerini hiçe sayan, bina dokularıyla da kentsel yaşamı felce uğratan bir
yapıya sahiptir ve maalesef ki en büyük ihale usulsüzlüklerinin yapılmış olduğu
alanlar da TOKİ’ye aittir. TOKİ’de çevre
planlamalarına ilişkin çok hassas değinildiği ifade edilmektedir. Buna da
Van’dan somut bir örnek vermek istiyorum. Van Edremit TOKİ’de hâlâ altyapı arıtma mekanizması yok ve onun
kanalizasyon sularının, kanalizasyon atıklarının tamamı, olduğu gibi Van
Gölü’ne akıtılmaktadır ve bu durum bilindiği hâlde, bir gözlem çalışması yapan,
bu konuda araştırma inceleme çalışması yapan iktidar yetkilileri, hatta Meclis
komisyonu bu konuda gereken raporu oluşturmamıştır, bizim görüşlerimizi almaya
yönelik bir nezaket gösterisi de sunulmamıştır. Evet, bahsettiğim şekilde, özellikle bu İktidar için sihirli
sözcük olan ihale. En son, TOKİ Başkanının “Bu arazileri cilalı arsalar hâline
getirip yabancılara satacağız.” İhale ve satacağız, satmak ve ihale, iki önemli
kavram bu İktidar için. Neyi, ne kadar satacaksınız? Bu ülkenin bütün
değerlerini sattığınız gibi, bütün mallarını da satıyorsunuz. Bunun karşısında
etkin bir muhalefetimizin olacağını her zaman bilmenizi isteriz. TOKİ’nin kent dokusunu
bozduğuna ilişkin çok fazla bilimsel konuşmaya gerek duymuyorum. Havaalanından
Ankara’ya doğru geldiğinizde karşınıza dikilen binaların görüntüsünün ne derece
modern bir şehir hayatına uygun olduğunu, doğal bir sosyal yaşama uygun
olduğunu siz kendiniz takdir edin. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son olarak Sayın Başbakanın
ilimize yapmış olduğu ziyaret esnasında yaşanmış olan gerginliklere değinmek
istiyorum ve bu konuda, Sayın Başbakanın, bir başbakan olsa bile kimsenin
haddini aşmaması gerektiğini bilmesi konusunda, başkalarına hakaret etmesi
konusunda bu kadar fütursuzca olmasını eleştirerek… Biz “Sayın Başbakan Van’a
gelmesin.” diye bir söylemde bulunmadık, biz Sayın Başbakanın başbakanlık
sorumluluğunu taşıyıp böylesi bir gerginliğe mahal vermemek adına Van’a
gelmemesinden bahsettik. Bunu bile bile provokasyon amacıyla Van’a gelmesi yine canların kaybına
neden oldu, yine çocukların yaralanmasına, yüzlerce çocuğun gözaltında işkence
edilmesine neden oldu. Bu gerginliklerin yegâne sorumlusu Başbakanın
kendisidir. Başbakan eğer Başbakansa yapmış olduğu icraatların tümünü akilane çerçevede biçimlendirme sorumluluğu olduğunu
hatırlamak zorundadır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Konuşmanızı tamamlar mısınız Sayın Üçer. ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Teşekkür ederim. Ben ona mı soracağım Van’da ne yapıp ne edeceğimi? ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Sana mı soracak? ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Nezaketsiz bir şekilde beni kastederek
yapmış olduğu açıklamaların hepsinin yersiz, uydurma olduğunu ve bunu
kamuoyunun vicdanına sunduğumu belirterek hepinizi en içten duygularımla,
saygılarımla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Üçer. Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şanlıurfa
Milletvekili İbrahim Binici. Sayın Binici, buyurun. (DTP sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi dakika. DTP GRUBU ADINA İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Tarım
Reformu Genel Müdürlüğünün 2009 yılı mali bütçesi ile ilgili Demokratik Toplum
Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Tarım sektörü Türkiye'nin sosyolojik ve ekonomik yapısı içerisinde
önemli yer tutmaktadır. Tarım sektörü kırsal alanın tek ekonomik gelir
kaynağıdır. AK PARTİ Hükûmetinin tarım politikaları
sayesinde sektörün son yıllarda sürekli kan kaybettiği, iç ticaret hadlerinin
korkunç bir şekilde tarım aleyhine geliştiği, sektörün genelinde üretim
artışlarının nüfus artış hızının gerisinde kaldığı, çoğu alt sektörde üretimde
geriye gidişlerin yaşandığı, kırsal yoksulluğun dayanılmaz boyutlara ulaştığı
hepimizce bilinmektedir. Kuşkusuz doğal ve çevre bilimiyle ilgili kaynakları bakımından
oldukça şanslı, biyoçeşitlilik açısından dünyanın en
zengin ülkelerinden birisi olan Türkiye'nin hiç de hak etmediği bu yapı
kendiliğinden doğmamıştır. IMF ve Dünya Bankası odaklı politikaların yıkıcı
etkileri sonucu tarım sektörü çöküş noktasına getirilmiştir. Yaşanan ekonomik krizle beraber önümüzdeki dönemlerde enerji, su
ve gıda krizlerinin de yaşanacağını tahmin etmek zor değildir. Tarım
ürünlerinin fiyatlarında gelecek yıllarda çok önemli artışların olacağı
herkesçe bilinmektedir. Bu bağlamda gerekli önlemlerin alınması bir zarurettir.
Önümüzdeki birkaç yılda küresel ısınma ve kuraklık sonucunda tarım
dünyada stratejik bir konuma gelecektir. Ülkemiz bunu bir fırsata çevirebilecek
tarım alanlarına sahiptir ancak Hükûmet bu becerilere
maalesef sahip değildir. Tarım ürünlerindeki artış sebebiyle petrol zengini ülkeler bile
Afrika’da arazi kiralama gereğini duymuşlardır. Amaçları gelecekte kendileri
için gıda güvenliğini sağlamaktır. Buna karşın bizde ise var olan potansiyel
yok edilmeye çalışılmaktadır. Tarımın en önemli sorunu olan sulamayla ilgili birkaç baraj
bitirildiği hâlde sulama kanalları yapılmadığından sulama faaliyetleri de
yapılamıyor. Tarımın girdi fiyatları akıl almaz büyüklüklerde artış
göstermektedir. Bizim çiftçilerimiz dünyada yüz yetmiş bir ülke içinde en
pahalı mazotu kullanmak durumunda kalmışlardır. Ülkemizde uygulanan yanlış
politikalar neticesinde tarım sektöründe ciddi bir tıkanma yaşanmaktadır. Mısır
dışındaki ürünlerin tamamında azalma görülmüştür. AKP Hükûmetinin
yanlış tarım politikaları sayesinde tarımda yüzde 7 gibi önemli bir üretim
düşüşü yaşanmıştır. Tarım Kanunu’nda tarıma verilecek desteklerin gayrisafi
millî hasılanın yüzde 1’inden az olamayacağı hükmüne
rağmen, 2009 yılı bütçesinde desteklemeler için ayrılan pay ne yazık ki yüzde
0,49 olarak açıklanmıştır. Bu, Tarım Kanunu’yla AKP’nin tarım politikası
arasındaki çelişkiyi açıkça göstermektedir. Sayın Başbakan her seçim öncesinde tarıma ilişkin paketlerini
açarken rakamlar da giderek küçülmektedir. 2007 yılına nazaran 2008 yılında
tarımda sulama faaliyetlerinde yüzde 3 oranında azalma yaşanmıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2000’li yıllarda 684 bin
hektarlık alandaki pamuk üretimiyle dünyada 7’nci sırada yer alan ülkemiz,
maalesef 2008 yılında 380 bin hektarla dünyada 11’inci sıraya gerilemiştir. Yine, Sayın Başbakanın her fırsatta iftiharla dile getirdiği
traktör satışları 2002 yıllarında 50 bin civarında iken uygulanan yanlış
politikalar sonucu 2008 yılında 12 bine kadar düşmüştür. Tarım sektörünün içinde bulunduğu sıkıntıların giderilmesinin ön
koşulu, tarımsal sulamalara önem verilmesi ve sulanabilecek yaklaşık 4 milyon
hektar alana su getirilmesine yönelik faaliyetlerin hızlandırılarak en yakın
zamanda bitirilmesi gerekmektedir. Çiftçilerimize dönük bir rahatlamayı sağlamaya yönelik de daha
önce uygulanan elektriği düşük ücrete tabi tutma uygulamasına derhâl geri
dönmemiz gerekmektedir. Tarım sektöründe her geçen gün daralmanın yaşandığı hepimizce
malumdur değerli arkadaşlar. Son yıllardaki istatistiklere bakarsak, 2005 yılı
itibarıyla kentleşme oranı yüzde 65 olan Türkiye'nin gayrisafi millî hasılasının yüzde 11,5’u tarımdan elde edilirken,
istihdamının yüzde 29’una da tarım kaynaklık etmekteydi. 2006 yılının
Ocak-Eylül döneminde ise tarım sektörü yüzde 1,2 küçülmüş, istihdam ise yüzde
28,4’e gerilemiştir. Dünya ülkelerinin hemen tümünde tarım alanına kamusal müdahalede
bulunulmakta ve sektör çeşitli biçimlerde desteklenmektedir. Türkiye’de ise AKP
Hükûmeti işbaşına geldiği günden bu yana destek
düzeyini giderek azaltırken, araştırma, eğitim, yayım hizmetleri, denetim ve
kontrol hizmetleri, hastalık ve zararlılara karşı yapılan kamu mücadelesi ve
altyapı hizmetleri de her geçen gün etkinliğini yitirmektedir. Türkiye de
tarımda gerilemeyi yaşamaktadır bu sebeplerle. 2001 yılı genel sayımına göre 3 milyon adet olan kayıtlı çiftçi
sayısı, 2007 sonunda maalesef 2,5 milyona gerilemiştir. Bu veriler gösteriyor
ki tarımda gerileme şiddetli bir şekilde sürmektedir. Teknik ve ekonomik olarak
sulanabilme olanağı bulunan tarım arazisinin henüz yalnızca yarısı
sulanabilmektedir. Bilindiği üzere, Türkiye’de, 2000 yılından itibaren Dünya Bankası
öncülüğünde Tarımsal Reform Programı uygulanmaktadır. Program’ın temel hedefi,
kırsal bölgelerdeki istihdam seviyesini orta vadede yüzde 10 civarına
indirmektir. Bir başka deyişle, tarımsal üretim biçimini dönüştürmekte, kırdan
kente göçü zorunlu kılmaktadır. Sürece paralel olarak girdi fiyatlarının
sürekli artması, desteklerin kaldırılması veya azaltılması, küçük çiftçinin
ürün ekemez hâle gelmesine neden olmuştur. Sadece 2008 yılında gübre ve ilaç kullanımı
yüzde 15 oranında azalmıştır. Yine, 2008-2009 döneminde 450 bin hektarlık bir alan ekilmemiştir
değerli arkadaşlar. Tütün ekicilerinin sayısında yüzde 85’lik bir azalma
olmuştur. Dünya Bankasının öngörüsü de bu sonuçlara dönüktür. Gelir desteği ile, alım-girdi
sübvansiyonlarının kaldırılmasını, tarım kooperatiflerinin
işlevsizleştirilmesini ve böylelikle tarımda tekel hâkimiyetinin sağlanmasını
amaçlıyorsunuz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, uygulanan tarım
politikalarıyla ilgili birkaç veriyi sizinle paylaşmak istiyorum. 2008 yılında
burçak desteklemesi 55 YTL’den 35 YTL’ye, sertifikalı fidan desteklemesi 250
YTL’den 120 YTL’ye çekilmiştir. Bu, AKP Hükûmetinin
tarımı destekleme anlayışının göstergesidir değerli arkadaşlar. Türkiye’de tarımsal
üretim değerinin yüzde 63’ü bitkisel ürünlerden gelmektedir. Buna karşılık,
gelişmiş ülkelerde yüzde 50’nin üzerine çıkan hayvancılığın payı yüzde 26 gibi
oldukça düşük bir düzeyde bulunmaktadır. Bu nedenle Türkiye’de tarım
işletmelerinin sermaye yapısı gerektiği gibi değişmemiştir. Araştırmalara göre Türkiye’de tarım işletmelerinde arazi
varlığının toplam varlıklar içerisindeki payı şimdilerde yüzde 80-90
dolayındadır ve bunun da yaklaşık olarak yüzde 75’ini arazi varlığı
oluşturmaktadır. Türkiye’de kimyasal gübre kullanımı 2000’li yıllarda 3,4 milyon
tondu. Ülkemizde bir dönemde kullanılan gübre miktarı 2007 yılında ortalama Birim alanında kullanılan ilaç miktarı da gelişmiş ülkelere göre
çok düşük kalmaktadır. Türkiye’de dönüm başına ortalama Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’de tarım sektörünün
sorunları çözülemez değildir. Doğru tarım politikalarını tarıma özgülenen uygun
kaynak büyüklükleri ile eşleyen ve etkin bir tarımsal kamu yönetimi anlayışı
ile uygulamaya geçiren yaklaşımlar, sektörel
sorunları çözüp tarımın büyüme potansiyelini açığa çıkarabilir. Doğru tarım
politikaları, içeride ve dışarıda sağlam bir analitik tutarlılıkla Türkiye
tarımı için konulan kısa, orta ve uzun vade hedeflerle duyarlı bir politika
seçimini gerektirir. Dış politika yanında, içeride de maliyet düşürücü, verimlilik
yükseltici, tarımın rekabet düzeyini artıran politikalara acilen ihtiyaç
vardır. Bu çerçevede uygulanabilir toprak reformu yapılmalıdır. Sulama
yatırımları gerçekleştirilmeli, arazi toplulaştırma ve tarla içi geliştirme
hizmetleri tamamlanmalıdır. Böylece, yaratılan uygun zemin üzerinde, doğayla ve
tüketiciyle dost, biyoçeşitliliği koruyup geliştiren,
sürdürülebilir bir tarım modeli uygulanmalıdır. Türkiye, başta tohum olmak üzere, bitkisel ve hayvansal üretim
materyallerini, kullanılması gereken gübre ve tarımsal savaşım ilacını, tarım
alet ve makinelerini ülke içinde üretip zamanında ve uygun fiyatlarla üreticiye
ulaştıran bir tarımsal girdi politikasını derhâl izlemelidir. Üretim, ülkesel ve bölgesel planlama ilkelerine uygun olarak gerçekleştirilmelidir.
Desteklemeler, ürün planlamasının bir aracı olarak görülmeli ve bu
anlayışla uygulanmalıdır. Şüphesiz, bu politikaların uygun mali kaynaklarla desteklenmesi
gerekmektedir. Ayrıca, bu bütçe Türkiye tarımına yetersizdir. Bu durum, tarımın
içinde bulunduğu yatırım ve destekleme açığının da bir gerekçesidir. Buna karşılık, yapılan hesaplamalar göstermektedir ki AB ortak
tarım politikasının Türkiye’de uygulanması hâlinde yılda en az 11,3 milyar euro’luk kaynağın tarım sektörüne aktarılması
gerekmektedir. Değerli vekiller, Tarım Reformu Genel Müdürlüğü,
Anayasa’mızın “Toprak mülkiyeti” başlıklı 44’üncü maddesinde belirtilen
“Devlet, topraksız olan veya yeter toprağı bulunmayan çiftçilikle uğraşan
köylüye toprak sağlamak amacıyla gerekli tedbirleri alır.” hükmüne işlerlik
kazındırmak için kurulmuş olup, işlevini de Sulama Alanlarında Arazi
Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Yasası gereği topraksız köylülere toprak
dağıtımı yaparak yerine getirmekte iken, bugün akıl alınmaz bir uygulamayı yürürlüğe
koymaktadırlar. Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, hazine arazilerini topraksız ya da
az topraklı çiftçiye dağıtmak yerine; işletme büyüklüğü azaltıldığı gibi çiftçi
sayısını artırdığı, bu durumun da arazi parçalanmasını artırarak, Avrupa
Birliği müzakereleri kapsamında karşımıza en önemli olumsuzluk olarak
çıkacağını gerekçe göstererek, bu arazileri köylülere değil de kullananlara
satıyor. Bu ne demektir, değerli arkadaşlarım, size açıklayayım. Bu şu
demektir: Topraksız veya az toprağı olan köylü benim sorumluğumda değil
demektir. Bu, çiftçilerimizi kaderiyle baş başa bırakıyorum demektir. Size daha çarpıcı bir örnek sunayım: Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde
varlıklı bir ailenin sahip olduğu arazi, tam olarak 8.333 yoksul çiftçi
ailesinin sahip olduğu araziye eş değerdir. Bu yoksulluktan dolayı, her yıl,
binlerce insanımız, doğu ve güneydoğu bölgelerinden kalkıp batı bölgelerine
mevsimlik işçi olarak çalışmaya gitmektedirler. Yerini yurdunu bırakıp çalışmak
için gittikleri bu bölgelerde çeşitli sorunlarla karşılaşmaktadırlar. Geçmiş
yıllarda yani geçen sene, Karadeniz Bölgesine çalışmak için giden Kürt kökenli
bu vatandaşlarımız, kimi valilerin keyfî tutumlarının, uygulamalarının
sıkıntılarını yaşamışlardır. Söz konusu bu valilerin talimatlarıyla bu işçiler –yerleşim
yerlerini bırakın değerli arkadaşlar- o bölgede bulunan camilere bile
alınmamışlardır. Bütün bunlar yetmezmiş gibi her yıl işçilerin bu
yolculuklarında trajik olaylar yaşanmakta, bazı aileler trafik kazalarıyla yok
olmaktadırlar. Geçen sene yine Adıyamanlı fındık işçileri işten dönerken iki
aile yok oldu değerli arkadaşlar. ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – 25 kişi öldü, 25! İBRAHİM BİNİCİ (Devamla) – Tabii. Yine bunun akabinde Urfa’da sabah saat beşte kalkıp tarlalara
çalışmaya giden iki traktör dolusu 21 insanımızı kaybettik, 12 insanımız da
yaralandı. İşte devletin tarım politikası ve tarım işçisine bakış açısı budur.
Bu insanların hiçbir sosyal güvencesi yoktur. AKP de bu noktada dilini
kıpırdatmıyor çünkü insanlık için bir projeleri yoktur değerli arkadaşlar. (DTP
sıralarından alkışlar) 21’inci yüzyılda vatandaşlarımız bu ıstıraplarla yok olurken,
doğrusu, bu trajediyi ortadan kaldırmak için tam anlamıyla tarım reformunun ne
zaman gerçekleştirileceğini merak ediyorum. Böylesine adaletsiz bir arazi
dağılımı söz konusu iken yakın tarihlerde, değerli arkadaşlar, Suriye sınırında
bulunan mayınlı araziler mayından temizlenecek ve o arazi, değerli
arkadaşlarım, tam 2 Kıbrıs büyüklüğündedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Binici, son dakikanız. Buyurun. İBRAHİM BİNİCİ (Devamla) – Teşekkür ediyorum. Bu araziler derhâl temizlenmeli, orada yaşayan topraksız, az
topraklı çiftçilere verilmeli çünkü o arazilerin sahipleri henüz yaşamdadırlar.
Evet, çoğunun ayağı koptu, çoğu sakat kaldı, sakatlıklarla yaşıyorlar; tapunun
yüzde 50’si mayına gitti, yüzde 50’sine de devlet el koydu. Onun için, derhâl
hak sahiplerine geri verilmelidir ama AKP Hükûmeti
İsrail ve İngiliz firmalarına bunu peşkeş çekecektir. Ancak bu şekilde çiftçilerimizin durumunu iyileştirebiliriz. Ne
ABD’ye ne İngiltere’ye ne İsrail politikalarına esir düşmememiz için, bu kirli
politikalarından vazgeçmemiz için hepinizi görev ediyorum. Hakça paylaşım olacağı günlerin özlemiyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Binici. Sayın milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır. Şimdi şahısları adına lehte Çorum Milletvekili Murat Yıldırım. Buyurun Sayın Yıldırım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) MURAT YILDIRIM (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2009 bütçesinin sekizinci tur görüşmeleri üzerinde şahsım adına lehte söz almış
bulunuyorum. Milletimizi ve sizleri saygıyla selamlıyorum. Son yaşanan global kriz bir kez daha
gösterdi ki değişim ve dönüşüm hareketlerinin sınırlarla bağlı kalması
düşünülemez. Bu çerçevede ülkeler kendilerini sürekli yenilemek ve geliştirmek
zorundadırlar. Ülkelerin altyapılarının gelişmesinde en önemli ve lokomotif
kuruluşlar bayındırlık ve iskân işleriyle kuruluş ve sektörlerdir. Bu alandaki
çalışma, düzenleme ve oluşan sinerji yüzlerce sektörü
direkt ve endirekt etkilemektedir. Hiç kimse, yeni bir binanın yapılmasından,
afete uğramış insana el uzatılmasından, belediye ve altyapı hizmetlerindeki
kaliteden, imar ve kadastro uygulamalarındaki sorunların çözümünden kayıtsız
değildir. Bunların tamamı, vatandaşlarımızı bire bir ilgilendiren ve direkt
olarak yaşam standartlarını etkileyen alanlardır. Afet işleri konusunda Bakanlığımızın yaptığı çalışmalar takdire
şayandır. Gönül ister ki hiç kimse afete maruz kalmasın. Bütün tedbirler
alınmasına rağmen afetten tam anlamıyla kaçmak mümkün olmuyor. Afetten sonra
yaraların acilen sarılması gerekiyor. İşte bu noktada verdikleri hizmetten
dolayı Bakanımızı kutluyorum. Seçim bölgem Çorum’da meydana gelen yangın ve
benzeri afetlerde hemen el uzattılar, evleri, ahırları, köyleri yeniden imar
ettiler, insanlarımızın yüzünü güldürdüler. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ İktidarıyla Tapu
ve Kadastro Genel Müdürlüğünde hem fiziksel hem de zihniyet anlamında büyük
değişmeler yaşandı. Kıyaslama yapıldığında, seksen yılda yüzde 70 oranında
kadastro yapılmışken son beş yılda yüzde 30 oranında kadastro yapılmak
suretiyle ülke genelinde kadastro sorun olmaktan çıkarılmıştır. Bu bir
rekordur. Bu rekor AK PARTİ İktidarının farkıdır. Tapuda her yıl 20 milyon insanımıza hizmet verilmektedir.
İktidarımız döneminde yaygınlaştırılmaya başlanan Tapu ve Kadastro Bilgi
Sistemi Projesi (TAKBİS), ülke genelinde yüzde 70 oranında tamamlanmıştır.
Bugün, kurum, genel bütçeden aldığının 4-5 kat üstesinde hazineye harç geliri
sağlamaktadır. Tapu ve kadastro dairelerimizde kaliteli ve şeffaf hizmetin
verilmesi doğrultusunda önlemlerin alınmış olması bizleri memnun etmiştir.
Kamera sistemleri kurularak sahtecilik ve kapkaç olayları önlenmiştir. Önemli olan, ahlaksızlık ve hukuksuzluklara karşı adaleti ve
kalkınmayı ön plana çıkaran bir yönetim anlayışı benimsemektir, AK PARTİ de
bunun temsilcisidir. Ülkemizin 2003-2008 yılları arasındaki yaşadığı değişim ve dönüşüm
bunun en bariz göstergesidir. Belediyeler bir dönem İller Bankası paylarından
yapılan adaletsiz kesintiler dolayısıyla mustariptiler. Bir zamanlar Çorum
Belediyesinin geliri yüzde 80 oranında kesintiye uğratılıyordu, bunları yaşayıp
gördük. Bu haksız ve adaletsiz sistem AK PARTİ İktidarıyla düzeltildi. Bütün
belediyelerin gelirlerine eşit miktarda kesinti uygulanmaya başlandı. Bu, adil
yönetim anlayışının tezahürüdür. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu anda dünyanın önündeki
en önemli konulardan biri de tarımsal üretimdir. Tarım ürünlerindeki fiyat
istikrarsızlıkları ve üretimdeki düşüş iddiaları global
krizle birlikte daha yüksek sesle dillendirilmeye başlanmıştır. Aslında “Gıda sıkıntısı” denilen olay adaletsiz dağılımdır.
Dünyanın bir yanında insanlar har vurup harman savururken diğer yanda yiyecek
ekmek bulamamaktadırlar. Bu nedenle israfın önüne geçecek tedbirler
alınmalıdır. Bu vesileyle şunu belirtmek isterim ki, bugün Filistin Gazze’de bir insanlık dramı yaşanmaktadır. İsrail’in
Filistin halkına uyguladığı acımasız ambargo nedeniyle açlıktan toplu ölümler
beklenmektedir. Bu, insan hakları ihlalidir, bir insanlık suçudur. İsrail’i bu
tutumundan bir an önce vazgeçirmeye ve dünya devletlerini de İsrail’e “Dur!”
demeye çağırıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarım stratejik bir
sektördür. İktidarımız döneminde Meclisimizin desteğiyle çıkan yasalar yapılan
çalışmalardaki başarının da tetikleyicisi olmuştur. AK PARTİ İktidarıyla
ülkemiz diğer alanlarda olduğu gibi tarımsal alanda da ilkleri yaşamıştır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Yıldırım, devam ediniz. MURAT YILDIRIM (Devamla) – Bu dönemde tarımsal destekler 3 kattan
fazla artmış, arz açığı bulunan ürünlerdeki prim uygulaması 9 kat artırılmıştır.
Yıllarca üvey evlat olarak görülen hayvancılık sektörü İktidarımız döneminde
yeniden hayat bulmuştur. Hayvancılık destekleri 16 kat artmıştır. Ülkemizin
tarımsal strateji planı ilk defa bu dönemde hazırlanmıştır. 2008 ve 2012 dönemi
ise tarımsal gelişmenin ve sürdürülebilir kalkınmanın üst seviyelere çıktığı
bir dönem olacaktır. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Bu çalışmaların altına imza atan ve ülkemizi karanlık günlerden
aydınlık günlere taşıyan Başbakanımız ve Genel Başkanımız Sayın Recep Tayyip
Erdoğan ile çalışma ekibine ve bakanlarımıza teşekkür ediyor, yüce Meclisimizi
ve milletimizi saygıyla selamlıyorum. AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Hangi ülkeden bahsediyorsunuz? MURAT YILDIRIM (Devamla) – Türkiye’de yaşanmaktadır bunlar. [AK
PARTİ ve MHP(!) sıralarından alkışlar] BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yıldırım. Hükûmet adına Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker. Sayın Bakan, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi beş dakika. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın
Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; Tarım ve Köyişleri
Bakanlığının 2009 yılı bütçesiyle ilgili olarak hem yapılan eleştirilere hem de
Bakanlığımın çalışmalarıyla ilgili, bugüne kadar yaptıklarımız ve bundan sonra
hazırladıklarımızla ilgili bilgiler sunmak üzere huzurlarınızdayım. Hepinize
saygılar sunuyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, tarım sektörü
zor bir sektördür, kolay bir sektör değildir çünkü gerçekte hem Türkiye’nin
sahip olduğu imkânlar açısından, Türkiye’nin sahip olduğu nüfusun dağılımı
açısından Türkiye’nin önemli bir kısmında istihdam alanı oluşturmakta, geri
kalan diğer yani istihdam dışındaki diğer bütün vatandaşlarımız da tarımla
birer tüketici olarak ilgilidirler. Dolayısıyla,
tarım, nüfusumuzun sadece istihdamdaki yüzde 27’lik bölümüyle ilgili olarak
değil, yüzde 100’lük bir bölümüyle ilgili. İşte tarımı esasen önemli kılan şey
budur. Bu nedenle de biz temel yapısal sorunlarla ilgili neler yaptık ve bundan
sonra ne yapıyoruz, bunlarla ilgili sizlere bilgi sunacağım. Biz öncelikle, tabii, tarımı gündelik bakıştan ve popülist yaklaşımdan stratejik bakışa doğru yeni bir
anlayışla ele aldık. Bu konuyla ilgili olarak on iki tane temel kanun çıkardık.
Bizden önce, tabii, yapılan her olumlu işi biz saygıyla anıyoruz. Her kim bu
memlekette taş üstüne taş koyduysa minnetle, şükranla anıyoruz ama düşünün ki
Türkiye’nin bir tarım kanunu yoktu. Bu Tarım Kanunu’nu biz
çıkardık, Gıda Kanunu’nu biz çıkardık, Toprak Koruma ve Arazi Kullanım
Kanunu’nu biz çıkardık, Organik Tarım Kanunu’nu biz çıkardık, Tarım Sigortaları
Kanunu’nu biz çıkardık, Tohumculuk Kanunu’nu biz çıkardık, Tarımsal Üretici
Birlikleri Kanunu’nu biz çıkardık, Bitki Islahçı Haklarının Korunmasına İlişkin
Kanun’u biz çıkardık, tarımsal ürünlerle ilgili Lisanslı Depoculuk Kanunu’nu
biz çıkardık; Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kanunu, Ziraat
Bankası ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçların yapılandırılması ve
buradan doğan kefaletin sona erdirilmesi hakkında kanunu biz çıkardık ve
çiftçilerin yine kuruluşu olan Türkiye Ziraat Odaları Birliği ile ilgili kanunu
da biz çıkardık ve değerli milletvekilleri, ilk defa, cumhuriyet tarihinde
tarımla ilgili bir tarım strateji belgesini yine biz hazırladık, biz çıkardık. Bir
vizyon çalışması yaptık. 2012’ye kadar da neler
yapacağımıza dair bir vizyon çalışmamızı da ortaya
koyduk. Bu konuyla ilgili biz on tane yeni kanun üzerinde şu anda
çalışıyoruz. Önümüzdeki dönemde de biz bunları yüce Meclisin huzuruna
getireceğiz. Nedir bunlar: Bakanlığın teşkilat kanunu, miras hukukunda
değişiklik yapan bir konu ki bu tarımın temel meselesidir çünkü Türkiye’de
tarım arazileri miras yoluyla babadan oğula geçerken,
çocuğa geçerken sürekli bölünüyor ve Türkiye’nin esasen temel yapısal
sorunlarından bir tanesi bu. Bunu düzeltecek bir düzenleme yapıyoruz. Yine,
Tabii Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkındaki Kanun’da
değişiklik çalışması yaptık, bunu getireceğiz yüce Meclisin huzuruna. Çiftçi
Mallarının Korunması Hakkındaki Kanun’da değişiklik yapacağız, Su Ürünleri
Kanunu’nda değişiklik yapan tasarı zaten Meclisin gündeminde. Biyogüvenlik kanunu çıkaracağız. Veteriner hizmetleri, gıda
ve yem kanunu, bitki sağlığı kanunu, tarım iş kanunu gibi kanunları da biz
önümüzdeki dönemde getireceğiz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; temel sorunlardan bir
tanesi, tarım arazilerinin çok parçalı, dağınık ve işletmelerin küçük ölçekli
olması idi. Bu konuyla ilgili bakın neler yaptık: Toprak Koruma ve Arazi
Kullanım Kanunu çerçevesinde tarımda bölünemez parsel büyüklüğüne bir limit
getirdik. Daha önceden 1 dekara kadar bölünebiliyor iken biz bunu önce 10
dekara daha sonra da 20 dekara kadar çıkardık. Böylece, bölünmeye bir limit
getirdik, bir sınır getirdik işletme yapısını ıslah etmek üzere. Arazi toplulaştırma çalışmaları hız kazandı. Demin değerli
milletvekillerimizden bazıları bu konuyla ilgili bilgiler sundular. Esasen,
doğru bilgiyi ben size şimdi arz edeceğim. Bakın, 1961 yılında Türkiye’de arazi
toplulaştırma çalışması başlamış, 61’de. 61 ile 2002 yılları arasında kırk bir
sene içerisinde toplam 450 bin hektar alanda toplulaştırma yapılmış, kırk bir
yılda. Yılda ortalama 10 bin hektar alanda toplulaştırma yapılmış. Bakın, AK PARTİ Hükûmeti döneminde 562
bin hektar, 2003-2008 arasında yapıldı, bitti. Bu, yılda Önümüzdeki dönemde yine bu konuyla ilgili neler yapıyoruz, neler
yapacağız? Tarımsal arazi edindirme ofisi, bunlar oluşturulacak ve arazi
toplulaştırmasında KÖYDES ve BELDES uygulamalarında yaptığımız usule benzer bir
usul ile hizmet alımı şeklinde yılda 1 milyon hektar alanı toplulaştırmayı
hedefliyoruz ki bununla Türkiye’deki toplulaştırılacak arazilerin tamamını
tamamlayacağız. Tarımsal desteklemelerde politika belirsizliği ve kaynak yetersizliği,
tarımla ilgili öteden beri söylenen, dile getirilen konuların başındaydı. Biz
neler yaptık bunlarla ilgili? Öncelikle, biz, destekleme politikalarında, biraz
önce söylediğim gibi, bir stratejik yaklaşım benimsedik. Tarımsal
desteklemeleri kalite odaklı olarak yeniden düzenledik ve toplam destek
miktarını 3 kat artırdık. Bir de, demin de söylendi, değerli muhalefet
milletvekillerimiz hayvancılık destekleriyle ilgili söylediler, “Azaldı.”
dediler. Hayır, azalmadı, aksine arttı. Bakın, 2002’de devraldığımızda hayvancılığın toplam desteği sadece
83 milyon YTL’ydi. Bunun da toplam destekler içerisindeki payı yüzde 4,4 idi.
Buna hiç kimsenin, hiçbir şekilde itiraz etme ihtimali yok. Bugün toplam destekler içerisinde hayvancılık desteklerinin payı
yüzde 24,4; yüzde 4 değil, yüzde 24,4 ve bizim sadece hayvancılıkta değil,
diğer desteklerde de ilk kez başlattığımız destekler var. Nelerdir bunlar? İlk
kez, örneğin, mazot desteği ödemesine başladık. Gübre desteği, 2002’de biz
geldiğimizde yoktu böyle bir destek, gübre desteğini biz başlattık. Yoktu
arkadaşlar, yoktu. Hububat, mısır ve baklagil,
bunlara biz prim desteği uygulaması getirdik. Kırsal kalkınma desteklerini biz
başlattık. Basınçlı sulama sistemlerine desteği biz başlattık. Sertifikalı
tohum ve fidan kullanımının desteğini biz başlattık. Bunlar hep bizim
dönemimizde başlayan, ilk defa verilen. Tarım sigortası desteğini biz
başlattık. Toprak analizi desteğini biz başlattık. Organik tarım desteğini biz
başlattık. İyi tarım desteğini biz başlattık. Araştırma geliştirme desteğini
biz başlattık. Çay primini biz başlattık, çay primini ve ipek böcekçiliği,
arıcılık, su ürünleri desteği, et desteği de yine ilk defa bizim Hükûmetimiz döneminde başlayan desteklerdir. Neler yapacağız bu konuda? Tarımsal havzaların belirlenmesi ve
desteklemelerin havzalara göre yapılması çalışması sona geldi, biz bunu hayata
geçireceğiz. Tarımsal desteklerin üretim sezonundan önce açıklanması için de
çalışmalar sürdürülüyor, bu konu da, inşallah, ileri bir noktaya getirilecek. Değerli milletvekilleri, tarımsal üretimde verimlilik ve kalite
temel sorunlarımızdan bir tanesiydi. Tarımda, tarım sektöründe yapısal bir
sorundu bu. Bakın burada neler yaptık? Sertifikalı tohum ve fidan kullanımını
destekleme kapsamına almak suretiyle Türkiye’deki örneğin hububatta, örneğin -spesifik ürün vereyim- buğdayda, 75 bin ton sadece
sertifikalı tohum kullanılır iken, bu 300 bin tona çıktı ve sertifikalı tohum
kullanımı ile verimlilik artışı en az yüzde 25 artıyor, en az yüzde 25.
Dolayısıyla, biz bunu Türkiye tarımının hizmetine koyduk ve bu şekilde
Türkiye’de tarımsal verimlilik arttı. Sertifikalı tohumluk üretimini de biz 2008 yılında destekleme
kapsamına aldık. Yani sadece tohumu kullanana değil, artık sertifikalı tohum
üretene de biz destek veriyoruz. Yerli sebze tohumculuğuyla ilgili kamu ve özel sektör iş birliği
sağlandı. Biz 65 tane araştırma enstitümüzü hem özel sektörün hem
üniversitelerin hizmetine açtık müşterek çalışmalar yapmak üzere. ARGE destekleri başlatıldı ve bu sene örneğin 3 milyon YTL ARGE
desteği biz koyduk, Tarım Bakanlığı, TÜBİTAK kaynaklarından 45 milyon YTL de
ARGE destekleri için para harcadı. Organik tarım, destekleme kapsamına alındı. İyi tarım uygulamaları
başlatıldı. Süne ile mücadelede havadan ilaçlamayı, uçakla mücadeleyi
sonlandırdık, yer aletleriyle mücadeleye başladık ve daha etkin bir mücadele
oldu. Suni tohumlama çalışmalarında büyük bir gelişme sağlandı. 624
binden 2 milyon 750 bine çıktı. Mera ıslah çalışmalarında 68 bin dekardan 550 bin dekara kadar bir
artış ortaya kondu. Neler yapılacak? ARGE’ye ayrılan kaynak
arttırılacak, bilinçli gübre kullanımı için toprak analizi şartı getirilecek. Finansman yetersizliği, öteden beri tarımla ilgili olarak
söylenen temel meselelerden bir tanesi değerli milletvekilleri. Bu konuyla ilgili ne yaptık? Tarımsal kredi faiz oranlarını
düşürdük, finansmanı kolaylaştırmak için, tarımsal kredi kullanımını artırdık.
Bakın, kredi faiz oranları devraldığımızda yüzde 59’du. Tarım kredilerinden
bahsediyorum. 2008’de yüzde 17,5. Bunun yüzde 90’ı yüzde 0 ile 13 arasındaki
faiz oranıyla ödeniyor. Kullandırılan tarımsal krediler, 2002 yılında 550 bin
çiftçi, 529 milyon YTL; 2008 Ekim ayı itibarıyla 944 bin çiftçi, 7,3 milyar
YTL. Kredi geri dönüş oranı 2002’de -Ziraat Bankasının- sadece yüzde 38, 2007
yılında yüzde 97,4. Yani Türk çiftçisi aldığı kredinin yüzde 97,4’ünü geri
ödüyor. Bu, ödeme gücüne de sahip demektir. Şimdi, tarım kredide de yüzde 71’den yüzde 96’ya çıkmış. Neler
yapacağız? Sadece Ziraat Bankası değil diğer bankaların da, eğer plasmanları varsa, imkânları varsa tarımsal kredi
kullandırmalarına ve çiftçi lehine birtakım kolaylıkları getirmelerine imkân
sağlayacak bir düzenleme üzerinde çalışıyoruz. HULUSİ GÜVEL (Adana) – Sayın Bakanım, muhalefete niye
bakmıyorsunuz? Bizlere de bakın, bizlere anlatın. AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Bakan, muhalefete anlatın, biz bunları
biliyoruz. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Ölçek
ekonomisi ve işletmecilik teşvik edilecek bu konuyla ilgili. HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Böyle güzel şeyler yaptınız da bu çiftçi
niye çiftçiliği bıraktı? TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Değerli
milletvekilleri, pazarlama yine temel konulardan bir tanesi. Bu konuyla ilgili
neler yaptık? Küçük ölçekli üreticiler ile çiftçi örgütlerinin ürünlerini
pazarlamada yardımcı olmak üzere kırsal kalkınma destekleri başlatıldı ve bu
destekler yoluyla, çiftçilerin ürünlerini işlemesine, ambalajlamasına,
paketlemesine, pazarlamasına kolaylık sağlandı. Bu çok önemli bir destek alanıydı. Şimdi, 1.670 tane proje hibe sözleşmesi imzalandı, 1.370 tanesi
tamamlandı, 300 tanesi şu anda devam ediyor. 166 trilyon lira bu iş için para
kullandırıldı, yani ödendi bu para ve 18 bin kişiye de kırsal alanda istihdam
sağlandı; bunlar yapılan işler. Şimdi, pazarlamayla ilgili Et ve Balık Kurumunu tekrar aktive
ettik, tekrar özelleştirme kapsamından çıkarıp üreticiye hizmet edecek şekle
getirdik ve şu anda faal, hem modernize oldu hem faaliyeti devam ediyor. Toprak
Mahsulleri Ofisi de yine piyasayı düzenleme ve müdahale kurumu olarak görevine
devam ediyor. Bu da üretici için pazarlama açısından önemli bir imkân. HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Ofis diye bir şey var mı? TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Var, var. Şimdi, neler yapacağız? Kırsal kalkınmada Avrupa Birliğinin 750
milyon avro hibe kaynağı karşılığında 2 milyar 500 milyon YTL ulusal kaynak
kullandırılacak 2013 yılına kadar. Sözleşmeli üretim yaygınlaştırılacak. TMO
tarımsal piyasalarda müdahale kurumu hâline getirilecek, bu rolü
etkinleştirilecek. Lisanslı depoculuk ve ürün borsaları aracılığıyla tarım
piyasalarında fiyat istikrarının sağlanmasına çalışılacak, hal kanunu ile de
üretici ve tüketici arasındaki fiyat farkı minimize edilecek. Hal kanunu
Bakanlar Kurulunun gündeminde, oradan geçti. Biz yine üreticinin burada pazarlamaya da imkân sağlayacak şekilde
alet, ekipman alımı yönünde bir proje başlattık,
onlara destek veriyoruz. Altı bin beş yüz proje uyguladık. Burada biz 74 milyon
400 bin YTL hibe miktarı tahakkuk ettirdik ve bugüne kadar da bunun 60,4 milyon
YTL’si ödendi değerli milletvekilleri. Tarımsal yatırımların yetersizliğinden bahsediliyordu. Neler
yaptık? Tarımsal sabit sermaye yatırımları 2002 yılında 2,2 milyar YTL iken,
2007 yılında 6,67 milyar YTL’ye çıktı. TİGEM araştırma enstitüleri ve üretme
istasyonları özel sektöre açıldı. Entegre hayvancılık işletmeleri arttı.
Tarımsal Yatırımcı Danışma Ofisi kuruldu. Bakın, TİGEM işletmelerinin uzun süreli olarak on dört tanesinin
kiraya verilmesiyle ne oldu, o konuda da bilgi sunmak istiyorum. On dört tane
işletmemizin toplam TİGEM arazisinin yüzde 5,8’ini oluşturan kısmı otuz
yıllığına kiraya verildi. Burada bugün itibarıyla 126 trilyon lira yatırım
yapıldı ve bini daimî, 4 bini de mevsimlik olmak üzere 5 bin kişilik istihdam
sağlandı. TİGEM faaliyetleri de azalmadı, aksine TİGEM’in
üretimi de arttı. Soy kütüğüne kayıtlı 100 baş ve üzeri büyükbaş hayvana sahip
işletme sayısı 47’den 697’ye çıktı. Şimdi bu, tarıma yapılan yatırımı,
hayvancılığa yapılan yatırımı gösteriyor. Çünkü Türkiye’de 2002 yılında sadece
47 tane 100 başın üzerinde hayvana sahip işletme vardı, bugün 697 tane. Şimdi,
eğer hayvancılık öldüyse, eğer tarım öldüyse bu 650 tane ilave 100 başın
üzerindeki işletmeyi kim kurdu? Bunları elbette ki bizim üreticilerimiz, bizim
hayvancılıkla uğraşan çiftçilerimiz kurdu. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, desteklerini
ödemiyorsun ama desteklerini. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Ödüyoruz,
ödüyoruz. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Yok, ödemiyorsun. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Örgütlenme
sorunu: Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; örgütlenmeyle ilgili olarak
kooperatifçilerin, kooperatifleşmenin desteklenmesinde bu dönemde, hiçbir
dönemde, Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki hiçbir dönemde olmayacak kadar yüksek
bir artış oranı gerçekleşti. Bakın, 1.491 tane kooperatif projesine 1 milyar 27
milyon YTL destek sağlandı. Mukayese için söylüyorum sadece, arkadaşlar, kimse
alınmasın: Bizden önceki dönemde sadece 287 tane kooperatife destek verilmişti
ve verilen destek miktarı da sadece 87 milyon YTL idi. Şimdi, bu dönem zarfında
87 milyon YTL 1 milyara, 287 proje 1.491’e çıktı. Yine, burada da 160 bin aile
ortak oldu, istihdama bu şekilde katkısı oldu. Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu çıkarıldı. Beş ürünle ilgili
ürün konseyi kuruldu. Pamuk, fındık, zeytin-zeytinyağı, turunçgiller ve çayda
ürün konseyleri kuruldu. Diğerleri de yolda, süt de bitmek üzere, hazırlandı.
Biz bütün tarafların bir araya gelip anlaşmasını burada koordine ediyoruz. Bundan sonra Bakanlığın uhdesindeki hizmetlerin sınırlandırılarak
ilgili paydaşlara aktarılması hızlandırılacak, hububatta olduğu gibi baklagil desteklemelerinin de çiftçi kuruluşları üzerinden
ödenmesi devreye girecek ve çiftçi örgütlerinin dağınıklığının giderilmesi için
de çalışmalar yapılacak. Tarımsal üretimin tabiat şartlarına bağlılığı ve yüksek risk
faktörü tarımın temel sorunlarından bir tanesidir. Dünyanın her yerinde de bu
sorun vardır. Bakın bununla ilgili ne yaptık: Tarım sigortaları uygulamasını
başlattık. Poliçe bedelinin yüzde 50’sini hibe olarak veriyoruz, hibe. Kuraklık
Yönetim Koordinasyon Kurulu oluşturduk. Kuraklık Eylem Planı hazırlandı. İlk
defa kuraklığa nakdî destek sağlandı, ödendi. Kuraklığa dayanıklı çeşitlerin
geliştirilmesi çalışmalarına hız verildi. İlk defa basınçlı sulama
yatırımlarına sıfır faizli kredi ve yüzde 50 hibe desteği sağlandı. Şimdi, değerli milletvekilleri, sulama yatırımlarına sağlanan
yüzde 50 hibe destekle ve sulama yatırımlarına sıfır faizli kredi uygulamasıyla
1 milyon 575 bin 67 dekar alanda damla sulama ve yağmurlama sulama fiilen
gerçekleşti. 1 milyon 575 bin dekar, iki yıl içerisinde. Eğitim ve yayınla ilgili sorunlar vardı. Bir TAR-GEL Projesi
başlattık. 2.500 tane ziraat mühendisi ve veteriner hekimi köylere gönderdik,
köylerde istihdam edilip, köylerde çalışmak üzere. Çiftçi eğitim ve yayın
çalışmaları hız kazandı. Bir de Bakanlığa yeni personel alındı, takviye edildi.
Neler yapılacak? Sertifikalı tarım danışmanlığı uygulaması
geliyor, parası ayrıldı ve 2012’ye kadar 10 bin kişi bu alanda… Şu anda bin
kişi sertifikasını aldı, 10 bine çıkarılacak. Bir de tarım danışmanı sayısı da
2012 yılına kadar 10 bine çıkarılacak. Gıda güvenliğiyle ilgili… Mesela metilbromür
uygulamasına son verdik. Çünkü Türkiye’de gerçekten çok
önemli bir konu. İnsanların özellikle meyve-sebzelerde kullanılan
kimyasal ilaçlarla ilgili hassasiyeti haklı olarak var. Biz de Türkiye’nin bu
konudaki standardını yükseltmek istiyoruz. O nedenle de metilbromür
uygulamasına son verdik ki, Ottawa Sözleşmesi
Türkiye’nin 2015 yılında buna son vermesini öngörüyordu. Biz bunu 2008
ilkbaharında gerçekleştirdik. Yani yedi yıl öne geçirdik. Daha etkin bir gıda denetimi… Kayıtlı iş yeri
sayısında önemli artış. Mesela 12 binden 47 bine çıktı kayıtlı gıda ile
ilgili iş yeri sayısı. Gıda denetimi 39 binden 252 bine çıktı. 75 aktif madde
ihtiva eden zirai ilacın tedavülden kaldırılmasıyla ilgili uygulama 1 Ocak 2009
tarihinde başlatılıyor ve yine tarımda kullanılan kimyasalların kayıt altına
alınması pilot uygulaması başlatıldı. Bunlar yapıldı. Neler yapılacak? 1 Ocak 2009’dan itibaren reçeteli zirai ilaç
satışı başlıyor. Ulusal gıda referans laboratuvarı,
“alo gıda” hattı kuruluyor. Laboratuvar hizmetlerinin
geliştirilmesi ve akreditasyonu yapılıyor. Gıda güvenliğini izleme ve bilgi
sistemi 2009 yılı içinde tamamlanıyor. Tarımda kullanılan kimyasalların kayıt
altına alınması çalışmaları da 2010 yılında tamamlanıyor. Hayvan hastalıklarıyla mücadelede, keza, etkin bir mücadele
özellikle şapta, kuduzda, kuş gribinde, tüberkülozda ve brusellada
yapıldı. Hastalıklardan ari işletmeler için ilave
destek sağlandı -ki bir büyükbaş hayvan için 50 YTL- eğer hastalıkla başarılı
bir şekilde mücadele ediliyorsa ayrıca ödeme yapılacak. Büyükbaş hayvanların
kayıt altına alınması sağlandı. Neler yapılacak? Hastalıktan ari
bölgelerin oluşturulması, hayvan hastalıklarıyla daha etkin mücadele… Yine
desteklerin hayvan hastalıklarıyla mücadele şartına bağlanması uygulaması
getiriliyor. Küçükbaş ve tek tırnaklı hayvanların da kayıt altına alınması
sağlanıyor. Şimdi, bunlarla birlikte, tabii gerek büyüme açısından gerekse
başka şekillerde Türkiye’de hep söyleniyor: “İşte, efendim, tarım gerçekte
öldü, bitti, göstergeleri kötü.” falan. Değerli milletvekilleri, bunlar doğru
değil, doğrusu şu: Bakın, 1973 yılından bu yana Türkiye’de tarımın üç sene üst
üste büyüdüğü bir dönem yok; çünkü tabiat şartlarına bağlı ve bir yıl büyümüş,
ertesi yıl kuraklık olmuş, bir afet olmuş, küçülmüş, ancak 2004’te, 2005’te,
2006’da üst üste üç yıl pozitif, tarım büyüdü. Arkadaşlar, 2007’de kuraklık
var, çok şiddetli bir kuraklık var yani bu kuraklık sebebiyle Türkiye’de bir
yıl küçülme oldu. 2008 yılının ilk dokuz aylık rakamı da 0,8 pozitif büyüme,
yani bu sene de inşallah bizim beklentimiz, yıl sonuna
kadar bu yine pozitif olacak. Böylece otuz küsur yıldır ilk defa bizim
dönemimizde dört yıl tarım büyümüş olacak. Şimdi, değerli milletvekillerimiz, Sayın Başbakanımızın yaptığı
bütçe konuşmasında asgari ücretle ilgili konulara değinirken “İşte, efendim,
sadece tarım ürünleri söylendi. Dolayısıyla, bu aslında çiftçinin
fakirleştiğini gösteriyor.“ dendi, bu da doğru değil. Bakın, çiftçinin kişi
başına geliri 2002’de bin dolardı, bugün 2.373 dolar çünkü kişi başına gelirle
ilgili tarımın esas göstergesi şu: Türkiye’de 23,7 milyar dolar iken tarımsal hasıla, bugün 50 milyar dolara çıktı. Aslında, sadece
çiftçilik ürünleriyle ilgili değil, mesela 2002’de… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Ek sürenizi veriyorum efendim. Buyurun Sayın Bakan. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Teşekkür
ediyorum. …0,51 kilogram ile 1 kilovat saat elektrik kullanılabiliyor iken,
bugün Ben, tabii süremin kısaldığını biliyorum ama söylemem gereken bir
iki nokta var, onu da müsaadenizle söyleyip huzurunuzdan ayrılacağım, esasen
daha söylenecek çok şey olmasına rağmen. Saygıdeğer milletvekilleri, bir arkadaşımız Bakanlığımızla ilgili
bazı iddialarda bulundu. Sayın Coşkun, bu zat, Bakanlığımızın 22 Temmuza kadar
personeliydi. Belli ki kendilerine birtakım dedikodular gelmiş, o dedikoduları
buraya taşıdı, söyledi. Benim kendisine tavsiyem şu: Şu anda da, eğer nöbetçi
savcıya gidip müracaat ederse -çünkü hukuk işlerinden, hukuk müşavirimden
bahsetti- derhâl dava açsın. Ben, hemen yargılanması için izin vereyim, bir.
İki, davalarla herhangi bir şey… Size dedikoduları getirenlere lütfen söyleyin,
herhangi bir bilgi, herhangi bir belge… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Bakanım, son sözlerinizi alayım efendim. Buyurun. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Önemli bir
konu Sayın Başkanım. Şimdi, bana, lütfen, bilgiyi, belgeyi getirin, ben onu sonuna kadar,
ardına kadar inceleyeyim, araştırayım. Hiçbir zaman, hiçbir şekilde
Bakanlığımla ilgili bu konularda ne göz yumulmuş bugüne kadar ne üstü örtülmüş
ne de hiç kimseye herhangi bir yargılama veya soruşturma izni verilmemesi gibi
bir konuya gidilmemiştir. Dolayısıyla, bunu tavsiye ediyorum, bir. İkincisi, benim hiçbir yakınım ne bu işlerle uğraştı ne bu işlerle
uğraşıyor ne de benim danışmanımdır. Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım. KADİR URAL (Mersin) – Sayın Bakanım, bu çiftçi yalan mı söylüyor
bize ya? Hiç gidiyor musunuz çiftçilerin arasına? FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Bakan doğru söylüyor. KADİR URAL (Mersin) – Ya siz doğru söylemiyorsunuz ya çiftçi yalan
söylüyor Sayın Bakanım. FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Bakan doğruyu söylüyor, siz yalan
söylüyorsunuz. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Bunları
ayrıca konuşuruz sizinle. KADİR URAL (Mersin) – Ayrıca niye konuşuyoruz, oradan konuşsanıza
Sayın Bakanım. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Orada
cevap verdim. MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) – Kendi adınıza konuşun. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çiftçi, o da çiftçi. KADİR URAL (Mersin) – Ben kendim çiftçiyim, onun için söylüyorum. MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) – Ben de çiftçiyim. KADİR URAL (Mersin) - Yani ya çiftçi yalan söylüyor ya Sayın Bakan
doğru söylemiyor. MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) – Sen doğru konuşmuyorsun, sen. KADİR URAL (Mersin) – Ben çiftçiyim Sayın Bakanım. BAŞKAN – Lütfen Sayın milletvekilleri… Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Faruk Nafız
Özak. Buyurun Sayın Özak. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Süreniz on beş dakika. BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Bakanlığımızın bütçesi üzerinde
düşüncelerimi anlatmak üzere huzurlarınızdayım. Hepinize bu vesileyle saygılar
sunuyorum. Bana on beş dakika kaldı. Tabii, çok başarılı Tarım Bakanımızın
çok daha uzun dakikalara ihtiyacı vardı. Kendisini başarılı çalışmalarından
dolayı tebrik ediyorum. Bize eleştiri getiren değerli arkadaşlarımıza teşekkür
ediyorum. Katkıda bulunanlara teşekkür ediyorum. Tabii, haksız, delilsiz
suçlama ve delilsiz mahkûmiyette bulunanlara da cevabını vereceğim. Değerli arkadaşlar, 2001’i hatırlayalım, ülkemizin neden olduğu,
bizim neden olduğumuz bir krizle karşı karşıyaydık. Şimdi,
2008’de, dünyanın neden olduğu bir krizle Türkiye karşı karşıya. Çok
şükür, makroekonomik dengelere baktığımız zaman, bugün aslında burada
konuşmamız gereken şey, dünyanın bu krizden etkilendiği bir dönemde
Türkiye’mizin durumunu konuşmamız lazım. Dünyada 17’nci büyük
ekonomi, Avrupa’da 6’ncı büyük ekonomi, inşallah 2023’te bu performans devam
ederse 10’uncu büyük ekonomi. Bunu, hep beraber inşallah, biz görmezsek
çocuklarımız görecek. Burada Hükûmetimizin başarısından
bahsetmek lazım. Bütün bu yapılan yatırımlar, anlatılan yatırımlar, bizim
yaptıklarımız, Türkiye’deki bu gayrisafi millî hasılanın
artışı, kişi başına düşen gelirin artışı bu başarılı altı yılla oldu. Emeği
geçen herkese teşekkür etmek lazım, muhalefetimize de teşekkür etmemiz lazım
çünkü burada çok değerli, önemli kanunlar, yasalar çıkardık. Şimdi, 2001’de şundan bahsediliyordu: 46 milyar dolar bankalardan
uçmuş, gitmiş. Türkiye’de gecelik faizler binler, 2 binler. Bugün Allah’a çok
şükür, İller Bankamız, yüzde 9 faizle belediyelerimize üç yıl vadeli, beş yıl
vadeli para verebiliyor, yüzde 9. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa bu
olabiliyor değerli arkadaşlar. Bir de şuraya bakalım: İnşaat sektörü, bizi ilgilendiren sektör.
İnşaat sektörü, burada bu büyümeye nasıl katkıda bulunmuş? Özellikle şuraya
bakmak lazım: İller Bankamız, Bayındırlık Bakanlığımız, Çevre Bakanlığımız,
Ulaştırma Bakanlığımız, Karayollarımız, Toplu Konut İdaremiz (TOKİ’miz), belediyelerimiz ve özellikle özel sektörümüz,
inşaat sektörünün büyümesine çok önemli katkılarda bulundular. Ne oldu? 2005’e
bakalım, 2006’ya bakalım: Yüzde 19,5, yüzde 20’lik büyümelerle inşaat sektörü
inanılmaz bu büyümeye katkıda bulundu. HASAN ÇALIŞ (Karaman) – 2008’de ne oldu Sayın Bakanım, 2008’e bir
bakalım. BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) – Bu dönem
düştü, 2008’de düştü. İnşallah, bunu da toparlayacağız. Ama,
burada inanılmaz, Hükûmetimizin başarılı
performansının bir sonucu var. Bütün bunlardan sonra bakıyoruz, Türkiye, dünya çimento üretiminde
yüzde 2’lik payla ihracatta Avrupa’da 1’inci sırada, dünyada 3’üncü sırada.
Bunları konuşalım lütfen. Hazır beton üretiminde, dünya üretiminin yüzde 6’sına
sahibiz, Avrupa’nın en büyük 3’üncü üreticisiyiz. Türkiye, gaz betonda
Avrupa’nın 2’nci, dünyanın 8’inci büyük üreticisi konumunda, düz camda
Avrupa’nın 5’inci büyük üreticisi. Biraz acele ediyorum, zamanım az çünkü söyleyeceğimiz çok şey var.
Seramik kaplamada, dünya üretiminde yüzde 4’lük payla dünyanın
6’ncı, Avrupa’nın 3’üncü büyük üreticisi. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakana hakkını verdin,
şimdi bizden hak istiyorsun! BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) – Ülkemiz,
seramik sağlık gereçleri üretiminde yüzde 4’lük payla dünyanın 6’ncı, Avrupa’nın
3’üncü büyük üreticisi konumunda. Mevlüt Bey,
Malatya’daki işimizi tamamladık, siz bir şey demeyin bize, tamam. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Hakkını verdin oraya… BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) – İnşaat
boyaları sektöründe dünya üretiminde yüzde 2’lik payla Avrupa’nın en büyük
6’ncı üreticisi. Çelik boruda dünya üretiminde yüzde 2,5’luk payla Avrupa’nın
3’üncü büyük üreticisi. İşte, Türkiye'nin büyüklüğü. Biz,
özel sektörümüze müteşekkiriz, özel sektörümüze teşekkür ediyoruz. Değerli arkadaşlar, Bakanlığımızla ilgili tabii çok değişik
konularda konuşuldu. Bunları başlıklarıyla ben şöyle sizlerle paylaşıp
cevaplamak istiyorum: Bir: Ücret dengesizliğinden bahsedildi. Doğrudur, ücret
dengesizliği, eşit işe eşit ücret konusunda hep beraber şikâyetçi olduk ama
dört yıllık bir zaman içerisinde kademeli olarak tüm kamu kurum ve
kuruluşlarında hayata geçebilmesi için 5793 sayılı Kanun’un 46’ncı maddesi ile
375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 3’üncü maddesi değiştirildi. Bu
değişiklikle, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na göre görev yapan memurlara
en yüksek devlet memuru aylığının, ek gösterge dâhil, yüzde 200’ünü geçmemek
üzere Bakanlar Kurulu kararıyla her ay ek ödeme yapılabilmesi hükme bağlandı ve
ne oldu? Diğer kamu kurum ve kuruluşlarında görev yapan teknik personelle aynı
seviyeye getirildi. Tabii ki diğer personelde sorun var. Ondan da bahsedeyim: Yeni
düzenlemeye göre teknik hizmetler sınıfı dışında kalan diğer personelde dört
yıllık süre sonunda inşallah ücret adaletsizliğinin giderilmiş olacağını tahmin
ediyoruz, buna da uğraşıyoruz. Özellikle bizim Bakanlığımıza bağlı
kuruluşlarda, bilhassa Tapu ve Kadastroya baktığımız zaman, dağda, bayırda,
çamurda, karda, yağmurda çalışan bu arkadaşlarımıza ne kadar para versek bu
azdır, bunu biliyorum. Yapı denetimiyle ilgili gerçekten güzel eleştiriler oldu, onlara
teşekkür ederim. Yapı denetimi, bildiğiniz gibi on dokuz ilde. Burada önemli
sorunlar var. Bunlarla ilgili bir hazırlık yapıyoruz, huzurunuza getireceğiz.
Nedir bunlar? Şimdi, üç günlük sürede bildirimde bulunmadığı için faaliyetini
durduruyoruz. Bir inşaattaki hata nedeniyle faaliyet durdurulduğunda firmanın
üzerindeki tüm işleri durduruyoruz ve bu nedenle üçüncü kişilerin mağduriyeti
oluyor. İşin bitiminin, yapı kullanma izni yerine işin fiilen bittiği tarihe
çekilmesi gerekiyor. Kusurun giderilmesi durumunda yapı denetim ilgilileri
hakkında cezai işlem yapılmasının ortadan kaldırılması, biz bunları… Bir de
ayrıca yapı sahibi yapı denetim kuruluşunu kendisi bulmamalı diyoruz. Bu
yöntemle bunun önüne geçmemiz lazım. Sigorta sisteme dâhil edilmeli, teminat
sisteme dâhil edilmeli. Belki birinci ve ikinci derecede deprem bölgesindeki
illerden başlayarak bunu tüm Türkiye’ye yaygınlaştırmamız lazım. Bu konuda sizlerin
de değerli desteklerinize ihtiyacımız var. TOKİ çok konuşuldu. TOKİ’yle ilgili
özellikle -müsaadenizle- bilgi vermek istiyorum. Başbakanlığımıza bağlı ama
bizi de ilgilendiriyor. TOKİ bir başarı abidesi. Bir kere, genel bütçeden 1
lira almayan bir kuruluş bakın neler yapmış değerli arkadaşlar: 81 il, 486
ilçe; 1.147 şantiye, 334 bin konut inşaatını başlatmış, 231 bin konut bitmiş.
Bu 334 binin 274’ü satılmış. Bu, 100 bin nüfuslu 15 tane şehir demektir,
doğrudan ve dolaylı olmak üzere 800 bin kişilik istihdam demektir. TOKİ 284 bin
adet sosyal konut üretti. Bunların 161 bini dar ve orta gelir grubuna, alt
gelir grubu ve yoksullara yönelik 74 bin, gecekondu dönüşümü 35 bin, afet
konutları 8.500. Bize yapıyor. Afet konutlarını çok çabuk yapabiliyoruz. Batman’da
bunun örneğini gördük; 1.200 tane konutu bir yılda tamamladık, güzel bir
görüntüyle vatandaşlarımıza teslim ettik. Alt gelir gruplarına yönelik 65- Peki, başka ne yaptık? Şimdi, bakalım, devletten 1 lira para
almadan -bütçeden- kendi imkânlarıyla ne yapmış? 442 tane okul yapmış, 13 bin
derslik, 436 tane spor salonu yapmış, 324 tane ticaret merkezi yapmış, 263 tane
cami yapmış, 35 kütüphane, 36 hastane, 74 sağlık ocağı,
22 yurt, 14 sevgi evi, 10 engelsiz yaşam merkezi. Çevre düzenlemeleri
kapsamında 17 milyon metrekare yeşil alan. 2,5 milyon ağaç dikildi; 3,5 milyon
çalı peyzajı. Velhasıl, 18 milyar YTL’lik toplam yatırım bedelli, 12 milyar YTL
hak ediş ödemesi yapmış bir kuruluş. Bir de bir arkadaşımız… Özellikle havaalanından buraya gelirken
gerçekten gurur abidesi bir iş yapıldı. Bununla ilgili biraz evvel kendisine de
eleştiride bulundum. Yani orada gecekondusu olan vatandaşlarımızı biz
apartmanlara getiriyoruz. Çağdaşlık bu değerli arkadaşlarımız, Atatürkçülük bu,
vatanseverlik bu. E, bunu küçümsemek olur mu, bunu eleştirmek olabilir mi?
Sanırım bir tek siz eleştirdiniz Değerli Kardeşim. Biraz evvel de söyledim size.
Böyle bir şey olabilir mi? O insanlar orada gayrisıhhi,
gayriçağdaş, çağdaş olmayan şartlardaydı, şimdi
apartmanda oturacak. Bu, insana verilen… Çağdaşlık zaten şudur: İnsana
saygıdır, insanı insan yapan değerlere saygıdır. Gelelim Van’daki eleştirilere. Van’daki eleştirilere, çünkü altı
dakikamız kaldı. Özellikle Van’a ben her gittikçe gurur duyuyorum Van’la.
İnanılmaz bir değişim ve gelişim var. SIRRI SAKIK (Muş) – Van’da? BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) – Van’da,
evet. Hüseyin Bey’e ve değerli milletvekili arkadaşlarımıza -bugünkülere
ve eskilere- teşekkür ediyorum. Orada bir toplantı yaptık. Van Gölü’nün
inşallah bu kirliliğini önleyeceğiz. Biz -İller Bankası Genel Müdürümüz burada-
Çevre Bakanımızla da oturduk konuştuk. Çevre Bakanlığından arkadaşlar,
Karayollarından arkadaşlar, bizden arkadaşlar oturduk, 80 milyon YTL’lik bir
projeyle inşallah buranın çözümünü yapacağız. Bu konuda Hüseyin Bey, değerli
arkadaşlarımız ve biz bu işin takipçisiyiz. ÖZDAL ÜÇER (Van) – Ama, Hüseyin Bey’den
habersiz ihale olmuyor ki! BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) –Biraz
evvel BELDES’ten ve KÖYDES’ten
bahsedildi. Biz BELDES ve KÖYDES’ten teşekkür
beklerken bu eleştiri son derece haksızlıktır. Ben hiçbir zaman yöresel
farklılık yapmıyorum. Ülkenin her metrekaresi kutsaldır, her insanımız
saygıdeğerdir. Ama eğer siz Van’dan bahsederseniz, değerli arkadaşlar, 69 tane
belediyenin, 69 tane BELDES’e giden paranın 37 tanesi
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgemizde yer almakta; bunun yaklaşık yüzde 60’ı,
paranın, 75 trilyon buraya kullanıldı. (DTP sıralarından gürültüler) Onu bırakalım, onu bırakalım değerli arkadaşım; Van Valimizden
gelen notu okuyorum: “KÖYDES çalışmaları hem mahallinde oluşturulan denetleme
ekibiyle hem de mülkiye müfettişleri tarafından denetlenmiştir. Hizmet
yapıldıktan sonra kuraklık veya sel gibi afetler neticesinde oluşan
olumsuzluklar da en kısa zamanda giderilmektedir. Van’da Mayıs 2007’den bugüne
338 köyün şebekeli suyu yapılmıştır, 213 köyün yenileme yatırımı yapılmıştır.” FATMA KURTULAN (Van) – Takip edemiyoruz, biraz yavaş… BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) – Benim
sesim iyi çıkar, ben eski futbolcuyum, dinle. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Nüfusu 50’nin üzerinde on beş birimdeki şebekeli içme suyu
çalışması tamamlanacaktır. Van ilimizde KÖYDES hizmetleri her zaman
denetlenmeye açıktır. “Burada belgesi varsa hemen getirin.” diyemiyorum çünkü
böyle bir belge yok. Delilsiz suçlama insanlık sorunudur, delilsiz mahkûmiyet
ahlak sorunudur, bunu kabul etmek lazım. (AK PARTİ sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar) Burada Sayın Başbakanımıza laf atmayı da ben kınıyorum. (DTP
sıralarından gürültüler) Hayır… SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Bakan, şimdi bizim konuştuğumuz oradaki
valiler sizin il başkanınızdır, kaymakamlar ilçe başkanınızdır. BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) –Kadastro
tespitleri sırasında Van Edremit konutlarının arıtma tesisi vardır, elektrik
parasını ödeyemediği için çalışmamıştır, şu anda çalışmaktadır değerli milletvekilim.
Van Yalım Erez Mahallesi için Van Belediyesi Kentsel Dönüşüm Projesi uygulamak
istedi, mahalledekiler kabul etmedi. Milletvekillerimizin… SIRRI SAKIK (Muş) – Van’a gidiyoruz, Van bir köy gibi, siz Van’ı… ÖZDAL ÜÇER (Van) – Van’ı bir… BAŞKAN – Dinler misin... Sayın Üçer… ÖZDAL ÜÇER (Van) – Van ilindeki işleri değerlendirmenizi… (AK
PARTİ sıralarından “otur da dinle” sesleri) BAŞKAN – Sayın Üçer, dinler misiniz! BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) –
Milletvekillerimizin katiyen bu mahalle için siyasi bir propagandası olmaz,
olmayacaktır. ÖZDAL ÜÇER (Van) – Burada her zaman her fırsatta… BAŞKAN – Siz söylediniz, o da cevap veriyor efendim, dinleyin
efendim. BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) – Değerli
arkadaşlar… ÖZDAL ÜÇER (Van) – Hiç kimse bizim ahlakımıza laf söyleyemez! BAŞKAN – Dinleyin efendim, dinleyin… BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) – Değerli
arkadaşlar… ÖZDAL ÜÇER (Van) – Hiç kimse böyle bir laf söyleyemez! (AK PARTİ sıralarından gürültüler. AHMET YENİ (Samsun) – Şov yapma! BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) – Değerli
arkadaşlar… BAŞKAN – Sayın Bakan, Genel Kurula hitap edin. BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) – Değerli
arkadaşlar, Van’da 2000 öncesi… ÖZDAL ÜÇER (Van) – Ben doğruyu söylüyorum… BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) – Van’da
2000 öncesi tapu kadastro bitme oranı yüzde 66’dır, şu anda yüzde 95
bitirilmiştir. Kadastro çalışmaları devam etmektedir. En hızlı bu şekilde
yapmaktayız. ÖZDAL ÜÇER (Van) - Yüreğiniz varsa, buyurun Van’a gidelim. BAŞKAN – Sayın Üçer, lütfen oturur musunuz efendim. BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) – Özellikle
hazine arazilerinin yönetimi ve değerlendirilmesi Millî Emlak Genel
Müdürlüğünün görevidir. Ancak şunu belirteyim ki Hükûmetimizin
döneminde yasal bir sınırlama olmamasına rağmen ilkesel olarak plansız alanlar
satılmasına sınırlama getirilmiş ve belediye sınırlarındaki hazine taşınmaz
mallarının planlandıktan sonra satışı yapılmaktadır. Değerli arkadaşlar, özellikle afet işleriyle ilgili neler yaptık?
Deprem Yönetmeliği ile ilgili özellikle şunu söyleyeyim: Yapmış olduğumuz
Deprem Şûrası’ndan sonra inanılmaz işler yapıldı. Bunları anlatmak için
gerçekten buraya aldım, zamanımız yetmeyebilir. Ama şunu söyleyeyim: Bunları
arkadaşlara yazılı olarak göndereceğim ve yapılması gereken şeyler de var
tabii. Risk yönetiminde Türkiye Afet İşleri Genel Müdürlüğümüz olarak
gayet iyi durumdayız. Kentsel dönüşümü mutlaka yapmamız lazım. Dönüşüm alanları
yasasını marta kadar, marttan sonra mutlaka çıkarmamız lazım. Bizim ulaştığımız
dünyadaki bu afet yönetimiyle ilgili konularda şunu görüyoruz: Türkiye, bu
konuda en önde. Gerek afete kadar gerek afet anı gerek afet sonrası, bu konuda
gerçekten son derece ilerideyiz. Ama yapı stokumuzu değiştirmemiz lazım,
güçlendirmemiz lazım. Bu konuda çalışmalarımız devam ediyor, devam edecek. Bunu
hep beraber yapacağız. Gelelim Afet İşlerinin birleştirilmesi konusuna. Doğrudur, burada eleştiri
geçmişte de vardır. Burada bir çok başlılık vardı,
bunu tek başlı hâle getireceğiz. Tek başlı hâlinde Afet İşleri Genel Müdürlüğü,
Sivil Savunma ve Başbakanlık Acil Durumla burada hızı, verimi ve kaliteyi ve
çabukluğu ve ekonomiyi ortaya çıkaracağız ve ülkemizdeki afet sorunlarıyla
ilgili gerekse risk yönetiminde neler yapmamız gerekiyorsa bunları yapmaya
çalışacağız. İller Bankamızla ilgili şunlar söylendi: “Efendim, İller Bankamız
özelleştirilecek.” Hayır. İller Bankamız belediyelerindir, biliyorsunuz onların
kesintileriyle oluşturulmuştur. İller Bankamızdaki zihniyet değişimini hep
beraber biliyoruz, herkesten teşekkür alıyoruz. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ayırım yapmıyor, doğru. BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) – Biz de
teşekkür ederiz, gerçekten her belediyeye hizmet etmeye çalışıyoruz. İller
Bankamızın sermayesini bu yeni yasa tasarısı 3 milyar YTL’ye çıkarıyor,
kesintileri belediyelerden almak istemiyoruz, onlara yük bindirmek istemiyoruz.
Amacımız, proje, teknik danışmanlık ve finansman sağlayıp çok daha fazla iş
yapabilmek, çünkü İller Bankamızın ne kadar önemli olduğunu hep beraber
biliyoruz. Değerli arkadaşlar, ben, eleştirilerin çoğuna cevap veremedim
zamanımız on beş dakikaya indirildiği için… Kamu İhale Kurulu, TOKİ’den bahsedildi.
TOKİ, Kamu İhale Kuruluna tabidir değerli arkadaşlar. Burada bir arkadaşımız, TOKİ’yi, il özel idaresinin… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım, devam ediniz. BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) – …köy
kalkınmasıyla ilgili yapılan ihalelerden bahsetti. MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – TOKİ’den
bahsetmedi, KÖYDES’ten bahsetti. BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) – TOKİ,
Kamu İhale Kuruluna tabidir, devamlı denetlenmektedir. Allah’a çok şükür, orada
herhangi bir sorun yoktur. Köylerle ilgili yapılan ihalelerde, hızlı yapılsın
diye, valilerimizin, kaymakamlarımızın başkanlığındaki komisyonlarla beraber
yapılmaktadır. SIRRI SAKIK (Muş) – İl, ilçe başkanlarınız, valileriniz,
kaymakamlarınız ortak ihale yapıyorlar. BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) – Ama, lütfen, yapılan işe bakalım, 4,5 katrilyonluk… SIRRI SAKIK (Muş) – Sen de biliyorsun, Allah da biliyor, herkes de
biliyor ki, orada, il, ilçe başkanları, valiler, kaymakamlar orada ortak ihale
yapıyorlar. BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) – Sırrı
Bey… BAŞKAN – Sayın Sakık… BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) – Değerli
arkadaşlar, biz teşekkür beklemiyoruz ama,
vatandaşımız görüyor ve gelip sandığa oyunu atıyor. SIRRI SAKIK (Muş) – Biz de görüyoruz, kör müyüz, biz de yaşıyoruz
Sayın Bakanım. BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) – O nedenle
81 ilin 80’inde AK PARTİ bu reyleri almıştır, vatandaşın hizmetindedir, hizmet
etmeye de devam edecektir. 4,5 milyar YTL’lik bir yatırıma teşekkür etmek
lazım, delilsiz suçlamamak lazım. Bu duygularla bütçemizin hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakanım. Şahısları adına, aleyhinde, Afyonkarahisar
Milletvekili Abdülkadir Akcan. Buyurun Sayın Akcan. (MHP sıralarından alkışlar) FATMA KURTULAN (Van) – Van Valisinin bir dip notunu unuttunuz
Sayın Bakan; kaç kişiyi öldürdüğünü orada yazıyor, onu okumadınız. Geldiğinden
beri kaç kişiyi öldürmüş, onun hesabını versin. ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu turda görüştüğümüz bakanlık
bütçeleriyle ilgili aleyhte olmak üzere şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bilindiği gibi, dünyanın ve ülkemizin gündemindeki en önemli konu
ekonomik krizdir. Bu durum tüm sektörleri yakından ilgilendirdiği ve Hükûmet ve herkes “reel sektör” kelimesini ağzından
düşürmediği hâlde, tarım sektörü de bu durumdan en şiddetli etkilenen
sektörlerin başında gelmesine rağmen, hiç kimse tarımı ağzına almıyor ne Hükûmet ne reel sektörün mensupları. Bunun sonucu olarak,
tarım sektörünü reel sektör saymayan ve tarım ürünlerine dayalı olarak
sanayicilik yapanlar… Bu yılın başında, 2008’in başında 880 kuruşun üzerinde
seyreden süt fiyatları önce 630 kuruşa, sonra 520 kuruşa düşmüş durumda. Biraz
önce konuşmasını yapan Çorum Milletvekilimiz ifade ederken kendimi tutamadım. Değerli milletvekilleri, dün Manisa’da yapılan bir ihalede sütün
litre fiyatı 41 kuruş olarak tahakkuk etmiştir. Değerli milletvekilleri, Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanım en son şunu söyledi, Tarım
Bakanımız “Biz teşvik ediyoruz.” dedi. Neyi? “Hastalıktan ari
işletmeleri.” Sayın Bakanım, Teşkilatlanma ve Destekleme Genel Müdürlüğünüzün
yılbaşında almış olduğu karar uyarınca hastalıktan ari
materyal temin ederek kooperatiflere teslim etmek üzere açmayı niyetlediğiniz ihalelerin kaçını hastalıktan ari, mavi
sertifikalı belge taşıyan inekleri sağlayabildiniz de kooperatiflere
verebildiniz? Değerli milletvekilleri, asla -şu anda sizden farklı düşünen,
sizin aranızda oturan bir kişi olarak kabul edin beni- milletvekili olarak
değil, bir veteriner hekim olarak söylüyorum: Sayın Bakanımın Bakan olduğu
günün gündüzünde -ben milletvekili değilim, o milletvekili- şu bahçede
karşılaştık, “Hocam nasılsın?” dedi. Ben şunun hocasıyım: Hayvan
yetiştiriciliği ve ıslahı uzmanıyım, ana konum ıslah ve yetiştirme ve yan dal
istatistik. Sayın Bakanım rakamları alıyor, takla attırıyor ve başta sizler
olmak üzere, kamuoyunu yanıltıyor. Biraz sonra, zamanım elverdiği ölçüde bunu
ispatlamaya çalışacağım. Değerli milletvekilleri “Hastalıktan arilik
için hayvan başına 50 YTL ekstra prim veriyoruz.” dedi. Sayın milletvekilleri,
bir dikey hastalık yayılımı söz konusu, hayvandan insana bulaşan hastalıklar.
Bu hastalıkların önüne geçmek için şu otuz iki sayfalık Tarım Bakanlığı
bütçesinin her bir faslında, halk sağlığı giderleri, halk sağlığı giderleri,
halk sağlığı giderleri… Bitkisel üretimle ilgili giderler ve personel
giderleri, üç ana kalem… Bu kalemlerden halk sağlığıyla ilgili olanlarla neyi
sağlayacaksınız? Hayvandan insana, bitkiden insana, gıdadan insana bulaşan hastalıkların
önüne geçmek için önlem alacaksınız. Bu amaçla, 2008 yılında, hayvandan insana
bulaşan hastalıkların önüne geçmek için -bu hastalıklar, ihbarı mecburi
hastalıklardır- görüldüğünde ihbar edilmek zorundadır. İhbar edildiği zaman
doğru mezbahaya götürmek zorundasınız. Mezbahaya götürünce, mezbahada kesim
yapan kasap, bunu değerinin üçte 1’i fiyatına alır; 9 YTL’ye karkas satılıyorsa
3 YTL’ye alır. Aradakini, 6 YTL’yi, devlet tazmin etmek zorundadır. Bu yüzden,
bu hastalıklara “tazminatlı hastalıklar” denir. Şimdi, hastalık bakımından ülkenin durumunu taradığınız zaman,
hastalıktan ari Trakya bölgesinde eğer tüberküloz ve brusellozun intensitesi toplam
yüzde 20’nin altına düşsün, bir daha bu Meclise ayak basmam. 11 milyon sığırın
-en yoğun doğu bölgesi- batıdan doğuya giderek intensitesini
artırmak, yoğunluğunu artırmak üzere düşündüğümüzde, yüzde 20, en azını
aldığınız zaman, 11 milyon sığırın 2 milyon 200 bin başı brusella
ve tüberküloz taşıyıcısıdır. Her birine bin YTL tazminat öderseniz, 2008 bütçesiyle
12 milyon YTL, 12 bin hayvanı ekarte edersiniz, hastalık taşıyan 2 milyon 200
bin. Şimdi, bunu, 2009 bütçesinde 10’a katladınız diyelim, asla öyle bir şey
yok; 120 milyon eder, 10’a katladığınız zaman. Bin YTL’lik tazminatı düşürün
aşağıya, 500 YTL verin, 480 bin hayvan yapar. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Akcan, sözlerinizi tamamlar mısınız. ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. 2 milyon 200 bin baş hayvanın taşıyıcı olduğu hastalıkları eradike etmek için ne yapmamız lazım? Derhâl iyi bir tarama
sistemi kurmamız lazım. Bunların bedellerini -ne pahasına olursa olsun-
ödeyerek, ödenekleri bu bütçeye koymamız lazım. Eğer bunu koymazsanız, halk
sağlığını ciddi anlamda riske edersiniz. Bu riski, rakamlara takla attırarak,
insanlara, şöyle atladık, böyle zıpladık diyerek burada bütçe savunması
yaparsa, ben, Bakan oluşundan gerçekten sevindiğim bir insanın icraatını
eleştiririm, bu benim hakkımdır. Derhâl tedbir alarak (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun. ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) - Bu duygularla, her şeye rağmen, Tarım
Bakanlığı bütçemizin hayırlı, uğurlu olmasını Cenabı Allah’tan diliyorum. Sayın Başkanım, müsaade ederseniz, bir de Sayın Bayındırlık
Bakanıma teşekkürüm var. Geçen sene bütçe görüşmelerinde Afyon depremzedesinin
yapmış olduğu konutlara verilen kredilerin faizleri bir haksızlık oluyor
demiştim. Benim bu ricam üzerine Sayın Bakanım harekete geçti ve Sayın
Başbakana konuyu arz ederek faizlerin kaldırılmasına sebep oldu. Bu nedenle de
kendisine yürekten teşekkür ettiğimi ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akcan. Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap işlemine başlıyoruz. İlk soru Sayın Özkan’ın. Buyurun efendim. RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Bakan, Kırsal Kalkınma ve
Destekleme Fonu’ndan çeşitli tarımsal makine ve teçhizata ödenen yüzde 50 hibe
yardımları zamanında ödenmemektedir. Bundan dolayı şirket ve bayilerin çekleri
vurulup, senetleri protesto olmaktadır. Ödemeler niçin zamanında
yapılmamaktadır? Yine, Nevşehir gibi karantinaya tabi tutulan patates üreticisi
bölgelerde üreticilere ödenen desteklemelere borçlarından dolayı TEDAŞ
tarafından tedbir konmaktadır. Üreticiyi mağdur eden bu uygulamayı ortadan
kaldırmayı düşünüyor musunuz? Sütte yaptığınız 4 kuruşluk desteği süt ineklerinin kesime
gönderilmemesi için 20 kuruşa çıkarmayı düşünür müsünüz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özkan. Sayın Çolak… ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Sayın Başkanım, Tarım ve Köyişleri Bakanımıza aşağıdaki soruları sormak istiyorum: 1) Tarımın önemli girdilerinden olan mazot ve kimyevi gübre için
bugüne kadar ne kadar destek verildi? 2009 yılında bu girdi kalemlerine destek
vermeyi düşünüyor musunuz? 2) 2007-2008 yıllarında hem dünyada hem de ülkemizde görülen
kuraklık nedeniyle ne gibi tedbirler aldınız? Kuraklık nedeniyle önümüzdeki yıl
hangi tedbirleri alacaksınız? 3) AK PARTİ Hükûmetleri döneminde kaç
kooperatife ne kadar süt ineği dağıtılmıştır? Bu projelere ne kadar kaynak
ayrılmıştır? 4) Türk tarımının önemli problemlerinden biri küçük işletmeler ve
parçalı arazilerdir. Bu problemlerin çözümü için ne tür çalışmalar
yapmaktasınız? Toplulaştırma çalışmalarını genişletmeyi düşünüyor musunuz? 5) Gıda Kanunu çıkarılmış durumdadır. Bu Kanun’dan… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Enöz, buyurun efendim. MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Tarım Bakanına soruyorum: Çiftçimizin durumu yürekler acısı.
Tarım kredi ve Ziraat Bankası ve diğer özel bankalara olan borçları ödeyebilmek
için traktörünü ve tarlasını satmak zorunda kalıyor. Üretici ne ekeceğini
bilemez durumda, ne ekse zarar ediyor. Verilen desteklemeler çok yetersiz. Manisa’da kuru üzüm fiyatlarının şu anda kilosu 1 milyon 250 bin
lira. Yani tam altı yıl öncesinin fiyatları. AKP milletvekili arkadaşlarımız
piyasaya TARİŞ aracılığıyla müdahale edileceğini söylemesine rağmen hiçbir
girişim olmadı. Kuru üzüm piyasasına müdahale etmeyi düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkürler. Sayın Tankut… YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Sayın Tarım Bakanına sormak istiyorum: 2009 yılına ait tarımsal
destek bütçesi 5,5 milyar YTL olarak açıklanmıştır. Bu durumda 2009 yılı destek
bütçesi son iki yıldır 100’er milyon YTL ve her yıl ancak yüzde 1,9 oranında
artırılmış olmaktadır. Bütçede yüzde 13-14 artışlar olduğu hâlde tarımı
desteklemek için ayrılan bu kaynağın yüzde 1,9 artırılmasının sebebi nedir? Bu
durum zaten büyük bir sıkıntı içerisinde olan tarımı daha kötü bir duruma
getirmeyecek midir? Diğer bir sorum: Yaklaşık bir yıl önce Adana’nın Kozan ilçesinde
ve diğer ilçelerde meydana gelen don afeti yüzünden binlerce üreticimiz ziyan
etmişti. Yüksek maliyetler nedeniyle tarım sigortası da yaptıramamış olan
çiftçilerimize ne yazık ki sahip çıkılmamış, üreticilerimiz de büyük sıkıntı
içerisine düşmüştü. Bu yıl da benzer felaketlere karşı primlerini
ödeyemedikleri için sigorta yaptıramayan çiftçilerimize nasıl sahip çıkmayı
düşünüyorsunuz? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tankut. Sayın Uzunırmak… ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum. Sorum Tarım Bakanımıza. Hem de uyarıcı olması için rica ediyorum.
Aydın bölgesinde Koçarlı, Yeniköy, Bıyıklı ve Bağarası
ovalarımız var. Buraları Çine Barajı’nın taşkın alanı içerisindedir. Buralarda
bu yıl toplulaştırma işlemi başlatılmak isteniyor. Ama Çine Barajı su tutmadan
eğer buralarda toplulaştırma başlatılırsa iki açıdan mahzuru olacak. Birincisi,
toplulaştırma masraflarımız, yaptığımız harcamalar taşkınlardan dolayı boşa
gidecek. İkincisi, buralardaki artezyen su kuyuları ve üretim yapan çiftçimiz
üretim yapamaz hâle gelecek ve çok mahzurlu bir toplulaştırma zamanı
başlayacak. DSİ’yle Çine Barajı’nın ödenekleriyle su
tutmaya başlayacağı doğru orantılı zamanda acaba yapmak planlanabilir mi? İkinci sorum artan rakamlarla ilgili… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkürler. Sayın Çalış, buyurun. HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Benim sorum Sayın Tarım Bakanımıza. Sayın Bakanım, çiftçimizin en önemli problemlerinden birisi pahalı
mazot. Mazotun üzerindeki en önemli problemlerden birisi de yüksek vergilerdir.
Mazot üzerindeki toplam vergiler ne kadardır? Mazotu ucuzlatabilmek için bu
vergileri kaldırmayı düşünüyor musunuz? İkinci sorum: Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden Anadolu’nun muhtelif
yerlerine gitmek zorunda kalan tarım işçilerinin uygun olmayan vasıtalarla
taşınması nedeniyle her sene kazalar ve can kayıpları olmaktadır. Bu problemi
Güneydoğu’nun bir milletvekili olarak kökten çözmek için herhangi bir
hazırlığınız var mı? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çalış. Sayın Aslanoğlu, buyurun. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakanım –Tarım Bakanına
soruyorum- çiftçilere fidan, tohum, hayvancılık destek primi sözünü veren
sizsiniz, doğru mu efendim? Maliye Bakanı değil. Bu parayı vermek sizin
sözünüzdür, sizin görevinizdir. 2007 Eylül ayından bu yana çiftçiler tefeciye
düştü. Söz verdiyseniz, Sayın Bakan sözünüzü yerine getirir misiniz? İki: Tarım Bakanlığı personeli -özellikle idari personel; müdür,
müdür yardımcıları- Bayındırlık Bakanlığı personeli, Tapu ve Kadastro personeli
bu ülkenin üvey evlatları. Son 15 Ağustosta yapılan zamlarla tüm idari müdürler
artık yanında çalışanların maaşlarının altında kaldı. Bunları düzeltmeyi
düşünüyor musunuz? Üç: Sayın Bayındırlık Bakanım, Balâ konutları dokuz ayda
bitecekti, hâlâ su basmanı seviyesinde değil, on bir ay geçti; dikkatinize
sunuyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ederim. Sayın Paksoy… MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim. Sorum Tarım Bakanına: Sayın Bakan, inceleme ve soruşturması devam
eden kene ilacı alım ihalesinde Bakanlığınca yazılı soru önergeme verilen
cevapta, ihalenin usulüne uygun bir şekilde yapılarak devleti kâra
geçirdiğinizi beyan etmektesiniz. Ancak soruşturmanın bu şekilde neticelenmesi
için Teftiş Kuruluna baskı yaptırdığınız iddiaları mevcuttur. Bu doğru mudur?
Teftişte aksi durum tespiti hâlinde müfettişler hakkında soruşturma başlatmayı
planladığınıza dair duyumlar almaktayız. Netice olarak, Bakanlık olarak bu ve
benzer suçları örtbas etme gayreti içerisinde olma iddiaları ne ölçüde
doğrudur? İki: Erdal Celal Sumaytaoğlu’nun
Bakanlık Hukuk Müşavirliği, Atatürk Orman Çiftliği Hukuk Müşavirliği, ÇAYKUR
Yönetim Kurulu üyeliğine ilaveten Yüksek Komiserler Kurulu üyelikleri ve Bakan
adına yetkilendirilmesinin sebebi nedir? Bu bürokrata bu kadar görev
verilmesinin sebebi nedir? Bakanlığınızda bu kadar çok görev verilen başka bir
bürokrat var mıdır? (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkürler. Sayın Köse, buyurun. ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Tarım Bakanına soruyorum: Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe
giren tütün üretiminden vazgeçip alternatif ürün üretenlere destek verilmesiyle
ilgili olarak bu destekler ne zaman verilecektir? Ne kadarlık
bir destek verilmesi söz konusudur? Sayın Bakanım, Adıyaman’ın toplam il nüfusu 700 bindir. Bu nüfusun
yaklaşık 340 binin geçim kaynağı olan tütünün üretimi Hükûmetinizce
yasaklanmıştır. Tütün üreticisine vatandaşlarının geçimlerini sağlayabilmeleri
için ne gibi alternatif ürün çalışmalarınız vardır? Bunları açıklar mısınız?
Alternatif ürün sunulmadan bu kadar insanı açlığa mahkûm etmek nasıl bir tarım
politikasıdır? Ayrıca -Mersin Milletvekilimiz Ali Rıza Öztürk’ün-
2000 yılında Silifke’de meydana gelen sel felaketinde zarar gören çiftçilerin
zararının yüzde 20’si ödenmiştir geri kalan yüzde 80’i ödemeye söz vermiştiniz;
bu sözü ne zaman yerine getireceksiniz? (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Son soru. Sayın Coşkun, buyurun efendim. SIRRI SAKIK (Şırnak) – Sayın Başkan, bizim de sorumuz vardı. Ben
size yazılı dilekçe verdim. HAKAN COŞKUN (Osmaniye) – Teşekkürler Sayın Başkanım. Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Sayın Bakanım, stratejik ürün
olan buğdayın 2008 hasat döneminde ithalatı yapılmış mıdır? Yapıldıysa ne kadar
yapılmıştır. Bu durum iç piyasada üreticiyi olumsuz etkilemiş midir? Eğer
yapılmışsa cumhuriyet tarihinde ilk defa hasat döneminde ithalat yapan Bakan
unvanını almış olmuyor musunuz? Bir de Sayın Bakanım, deminki konuda ellerimizde delil olmaz, bir
dedikodu da değildir, bunu biz sizin takdirinize sunduk. Adalet Bakanımız,
İçişleri Bakanımız, biraz da kendi atadığınız bürokratları telekulakla
denetleyin diyorum. Takdirlerinize arz ediyorum efendim. BAŞKAN – Teşekkürler. Sayın Bakan, buyurun. SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, sistem çalışmadı. BAŞKAN – Efendim sonra sisteme girmişsiniz, yirmi yedinci
sıradasınız. SIRRI SAKIK (Muş) – Efendim sonra değil. Ben söz için size yazılı
bir başvuruda bulundum. BAŞKAN – Ben burada sırayı değiştiremem ki. SIRRI SAKIK (Muş) – Efendim, daha sıra olmadan ben geldim,
sizlerle konuştum. BAŞKAN – O zaman herkes “Sisteme girmedim.” diye bana kâğıt
getirir. SIRRI SAKIK (Muş) – Sizin söyleminiz üzerine bir başvuruda
bulundum. BAŞKAN – Efendim, girmeseydiniz oluyordu; siz girmişsiniz şimdi. SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, efendim daha arkadaşlar
başvuruda bulunmadan önce ben… BAŞKAN – Sonra nasıl girdiniz peki? SIRRI SAKIK (Muş) – Efendim, burada bazı sorunlar yaşıyoruz,
arkadaşlar da biliyor. BAŞKAN – Geldi arkadaşlar, hepsi sıralarını öğrendiler. Ben şimdi
onların sırasını şey yapamam ki. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkanım, bir dakika
verin. BAŞKAN – Ne soracaksınız? Buyurun, sorun. Açın şeyinizi, sorun
bakayım. Yani hiç konuşmamış gibi yapıyorsunuz. Buyurun, sorun hadi. Sorun,
hadi bakalım. SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Kızmanıza
gerek yok. BAŞKAN – Kızmıyorum ben, hayır. Usulü bozuyorsunuz, ben ondan rahatsız
oluyorum. Yoksa kızacak bir şey yok. SIRRI SAKIK (Muş) – Hayır, Sayın Başkanım, usulü bozmuyorum ben. BAŞKAN – Usulü bozmayın lütfen. Kâğıtla bu iş olmaz. O zaman
herkes gelir, “Ben sisteme girmedim.” diye getirip burada bana şeyi gösterir. SIRRI SAKIK (Muş) – İsterseniz vazgeçelim, isterseniz buradan
çıkalım Sayın Başkan. BAŞKAN – Buyurun, zaman kaybetmeyelim efendim, buyurun. SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Yani gerçekten, ben farklı sorular soracaktım, eğer Sayın
Bayındırlık Bakanımız çıkıp buradan Van Valisiyle ilgili açıklamalarda
bulunmamış olsaydı benim bu talebim de olmayacaktı. BAŞKAN – Siz daha önce talep ettiniz. SIRRI SAKIK (Muş) – Şimdi, bakın, Van Valisiyle ilgili bir sürü
övgüler yağdırdı. Oysaki Van Valisi’nin, 8 Martta, kendi ilinde 1 insan linç
edilmiş. BAŞKAN – Soru mu soruyorsunuz Sayın Sakık?
SIRRI SAKIK (Muş) – Evet, soru soruyorum. BAŞKAN – Soru sorun. SIRRI SAKIK (Muş) – 21 Martta 2 insan öldürülmüş. Onlarca insan
orada hâlen sakat ve o olayda görev alan İl Emniyet Müdürüne ödül vermiş. Şimdi
böyle bir valiye övgüler yağdırmak demokrasi, hukuk, insan hakları adına
haksızlık olduğunu… BAŞKAN – Teşekkür ederim. Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi
Bey, buyurun, cevap verin efendim. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Özkan’ın sorduğu soru kırsal kalkınma yatırımlarının
desteklenmesiyle ilgili ödemelerin yapılmadığı yönünde. Geciktiği yok, yani
orada gecikme yok. Sadece şöyle: Çünkü yatırım yapılıyor, yüzde 50 hibe var
orada. O denetleniyor belirli aralıklarla, istihkakı yapılıyor, istihkakı
yapılanın da ödemesi yapılıyor. Demin de ben size zaten ne kadar olduğunu da
söyledim. Yani şu ana kadar 1.600… Mesela biz 2.683 tane proje onaylamıştık, bunun
hibe sözleşmesi imzalanan kısmı 1.670, 1.370’i tamamlandı bununla ilgili 165
milyon YTL para ödendi. Şu anda 300 tanesi de devam ediyor. Bunlar
tamamlandığında ödemeleri yapılıyor, önce onu söyleyeyim. RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Tarım makineleri ayrıca… TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Tarım
makineleri de aynı şey. Bakın tarım makinelerinde de 6.507 tane proje
onaylandı, uygun bulundu. Tahakkuk eden para 74 trilyon lira, tahakkuku yapılan
ve 5.839 adet projeye ait, 60.4’ü ödendi. Aralık
ayında intikal eden yani son günlerde, bugünlerde intikal edenler de ocak ayı
içerisinde ödenecek. Nevşehir’le ilgili yine, sizin patates üreticileriyle ilgili:
Tabii, bizim 2007 yılında Nevşehir’deki patates üreticilerine 22 milyon YTL
destek yaptık. 2008 yılında 16 milyon YTL destek yapıldı ve 2008 yılı ödemeleri
de devam etmekte, yıl sonuna kadar bu konuyla ilgili
ayrılmış olan bütçenin tamamı ödenecek. RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – TEDAŞ el koyuyor Sayın Bakanım. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Şimdi,
tabii TEDAŞ’la ilgili konu doğrudan benim
Bakanlığımla alakalı bir konu değil. Biliyorsunuz o elektrik idaresiyle…
Oradaki mesele şu: Borcunu, eğer kullandığı elektriği ödemediyse onunla ilgili
bir işlem yapılır ama benimle ilgili değil, ben onu ilgili Bakan arkadaşımıza
iletirim. Sayın Ertekin Çolak’ın… HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Bakan, ona yazılı cevap verin
zaten süreniz kısıtlı; Sayın Çolak’a yazılı cevap verin. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Müsaade
edin de, ben nasıl cevap vereceğimi… Ben sırayla gidiyorum Beyefendi. HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Zaten icraatlarınızı anlattınız siz,
icraatlarınızı anlattınız. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sırayla
gidiyorum, sırayla. Âdetim böyledir. Eğer beni izlediyseniz bugüne kadar
bilirsiniz. HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Bakanım, icraatlarınızı
anlattınız. İktidar partisinin milletvekiliyle zaman geçireceksiniz. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sırayla
ki zaten iktidardan bir tane soru var. RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Bakanım, sütü unuttunuz,
sütü. Sırada süt vardı. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, biraz önce söylediğim gibi
kürsüde, evet, ilk uygulamayı mazot ödemesinde biz yaptık, mazot desteğinde,
gübrede, daha birçok destekte de ama mazotla ilgili olarak bugüne kadar Hükûmetimiz 1 milyar 994 milyon YTL, yani 1 katrilyon 994
trilyon lira eski parayla mazot desteği ödemesi yaptık. Bu yıl içerisinde de, 2009 yılında da mazot destekleri 750 trilyon
civarında. BAŞKAN – Sayın Bakan, yazılı cevap verirsiniz. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Peki,
yazılı cevap vereyim. RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, sütü konuşacaktı
Sayın Bakanımız. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, primleri,
primleri… Destekleme primlerini… Herkes onu bekliyor. Bir tek kelime eder
misiniz destekleme primleri hakkında. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) –
Destekleme primlerini… Bakın, son ödenmemiş bir 95 trilyon lira toplam… FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan… TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) -
Müsaade eder misiniz… Tarım Bakanlığının bu yıl içerisinde bütçelenmiş ve ödenmemiş şu
ana kadar sadece 95 trilyon lira bir parası var. Bununla ilgili de Maliye
Bakanlığından ödenek bekliyoruz, ödenek geldiğinde ödeyeceğiz. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ama söz sizin sözünüz Sayın
Bakan. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – 5,8
milyar YTL ödendi. BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen… Buyurun Sayın Özak. BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Sayın Aslanoğlu’nun sorusuna cevap veriyorum. Ankara Balâ depremi 20 ve 27 Aralık 2007’de meydana geldi. Biz
hemen o saatlerde, bir saat sonra Müsteşarımızla beraber yerindeydik. Defalarca
gittik oradaki kaymakam beyle, özellikle hasar tespiti yaptık, ekipler
oluşturduk. Hak sahipliği, yer seçimi, harita ve plan işleri çok kısa sürede
tamamlandı. 27 köy ve 2 beldede 726 konut, yapımı için TOKİ’ye
bildirildi. Kamu İhale Kuruluyla, ihale hükümlerine göre ihale edildiği için
bir gecikme oldu ama 5/9/2008 tarihinde bitirilebildi
süreç. Şu anda hızla devam ediyor. İnşallah çok hızlı bir şekilde, bunu en kısa
zamanda teslim edeceğiz. Bu arada biliyorsunuz kira veriyoruz oradaki
arkadaşlarımıza. Mağdur olmalarını önledik. HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sekiz aydır verilmediğini söylüyorlar
Sayın Bakan. BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Yok.
Genel Müdürümüz burada, sizi bilgilendirebilir Sayın Başkan. HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Afşar beldemizde o söylendi bize. BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Hayır, bu
konuda bilgilendiririm sizi. HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Lütfedersiniz. BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Tabii,
hayhay. “Teknik hizmetler sınıfındayken idareci olarak genel idare
hizmetleri sınıfına atananların ücretleriyle ilgili olarak yapılan son
düzenlemelere göre mağduriyeti söz konusu.” Doğrudur. Söz konusu mağduriyetin
ortadan kaldırılması için Bakanlığımız ve ilgili diğer bakanlıklar, Maliye
Bakanlığımız ile birlikte çalışmaları sürdürüyoruz. Bu konudaki duyarlılığınız
için teşekkür ederiz. Diğer arkadaşımızla ilgili: Burada bir suçlama oldu, KÖYDES’le ilgili. Biz de Van Valimizden bir bilgi aldık.
Van Valimizin verdiği bilgiyi ben burada tekrar size sunmak istiyorum. “KÖYDES:
Çalışmalar hem mahallinde oluşturulan denetleme ekibiyle hem de mülkiye
müfettişleri tarafından denetlendi. Hizmet yapıldıktan sonra kuraklık veya sel
gibi afetler neticesi oluşan olumsuzluklar da en kısa zamanda giderilmektedir.
Van’da Mayıs 2007’den bugüne kadar 338 köye şebekeli su yapıldı, 213 köyün
yenileme…” SIRRI SAKIK (Muş) – Ama Sayın Bakanım, Van’da mayıstan önce mart
var. Martta insan hakları ihlali var. Martta insanlar öldürülmüş kurban
olduğum. O zaman martı da anlatın. Siz Hükûmetsiniz,
iktidarsınız. BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) –
Sırrı Bey, müsaade eder misiniz. BAŞKAN – Böyle bir usul yok Sayın Sakık.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Nüfusu
50’nin üzerinde on beş birimdeki şebekeli içme suyu çalışması tamamlanacak. Van
ilimizde KÖYDES hizmetleri her zaman denetlemeye açık. Hizmet gelmesinden
rahatsız olanlar… Vatandaşımızın bu mağduriyetlerinin
giderilmesinden rahatsız olmamak lazım. Biz bunu söyledik. Devletin, Türkiye Cumhuriyeti’nin valisiyle ilgili böyle
konuşmanızı da ben yadırgıyorum. Ben, tüm valilerimizin saygıdeğer olduğuna,
insan haklarına saygı duyduğuna inanıyorum değerli kardeşim. ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın Bakan, benim bahsettiğim nokta… SIRRI SAKIK (Muş) – Biz yaşadık ilimizde. Muş Valisi müsaade etti
hiçbir olay olmadı. Kendisine teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan. Sayın milletvekilleri, şimdi sırasıyla sekizinci turda yer alan
bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: 14 - BAYINDIRLIK VE İSKAN BAKANLIĞI 1.– Bayındırlık ve İskân Bakanlığı
2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ Kodu Açıklama (TL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 14.100.520 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 446.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 379.199.310 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 06 İskân
ve Toplum Refahı Hizmetleri 52.196.140 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 07 Sağlık
Hizmetleri 175.600 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 263.330.430 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. GENEL
TOPLAM 709.448.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2007 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Bayındırlık ve İskân Bakanlığı
2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum: A – C E T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 1.208.840.010,35 - Toplam Harcama : 1.008.997.793,89 - Ödenek Dışı Harcama : 9.980.891,66 - İptal Edilen Ödenek : 167.966.410,93 - Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 41.856.697,19 BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2007 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: 14.81 - TAPU VE KADASTRO GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ 1.– Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ Kodu Açıklama (TL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 463.390.220 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 655.780 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 1.200.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. GENEL
TOPLAM 465.246.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü
2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum: A – C E T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 934.623.141,00 - Toplam Harcama : 396.023.453,36 - Ödenek Dışı Harcama : 8.194.273,60 - İptal Edilen Ödenek : 6.793.961,24 BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2009 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: 17- TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI 1.– Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ Kodu Açıklama (TL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 70.737.940 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 621.080 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 2.321.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir 04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 7.363.346.460 BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bölüm üzerinde bir önerge vardır,
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Cetvelde gösterilen değişikliğin aşağıda belirtilen gerekçe ile
kabulünü arz ve teklif ederiz.
Kurum: Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Yıl: 2009 BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim önergeye? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) –
Katılıyoruz Sayın Başkanım. SADULLAH ERGİN (Hatay) – Gerekçe… BAŞKAN – Anayasa’nın bütçe görüşmelerini düzenleyen 162’nci
maddesinin “Değişiklik önergeleri, üzerinde ayrıca görüşme yapılmaksızın okunur
ve oylanır.” hükmü gereğince önergenin gerekçesini okutuyorum: Gerekçe: Diğer hayvancılık desteklemelerinde olduğu gibi süt
desteklemesinin üreticilere yapılması ve sütün birincil üretim olması nedeniyle
süt destekleme uygulamalarının ve destekleme bütçesinin, Koruma ve Kontrol
Genel Müdürlüğü bütçesinden (200.000.000 TL) düşülerek, birincil üretime
desteklemeyi yürütmekte olan Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel Müdürlüğü
bütçesine eklenmesi gerekmektedir. “Tarımsal Yayım ve Danışmanlık Hizmetlerinin Düzenlenmesine Dair
Yönetmelik” çerçevesinde yürütülecek olan Tarım Danışmanlığı Hizmetleri hibe
ödemelerinin gerçekleştirilmesine dair 27.770.000 TL ödeneğin Tarımsal Üretim
ve Geliştirme Genel Müdürlüğü bütçesinden, Teşkilatlanma ve Destekleme Genel
Müdürlüğü bütçesine yeni açılacak tertibe göre eklenmesi gerekmektedir. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir. Şimdi bölümü tekrar okutup kabul edilen önerge doğrultusunda
oylarınıza sunacağım: 04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 7.363.346.460 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Çevre
Koruma Hizmetleri 2.447.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 07 Sağlık
Hizmetleri 98.619.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 09 Eğitim
Hizmetleri 23.466.520 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 30.000.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. GENEL
TOPLAM 7.591.559.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Tarım ve Köyişleri Bakanlığının 2009
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2007 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum. A – C E T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 6.862.133.160,00 - Toplam Harcama : 6.931.677.561,73 - Ödenek Dışı Harcama : 142.364.159,61 - İptal Edilen Ödenek : 72.819.757,88 BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Tarım ve Köyişleri Bakanlığının 2007
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün 2009 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: 17.91- TARIM REFORMU GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ 1.– Tarım Reformu Genel Müdürlüğü
2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ Kodu Açıklama (TL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 3.414.800 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 501.050 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 208.352.150 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 212.268.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün 2009 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün 2007 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Tarım Reformu Genel Müdürlüğü
2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum: A – C E T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 42.994.451,00 - Toplam Harcama : 32.563.615,13 - Ödenek Dışı Harcama : 376.730,70 - İptal Edilen Ödenek : 10.807.566,57 BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün 2007 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, böylece Bayındırlık ve İskân Bakanlığı,
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı ve Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün 2009 yılı merkezî yönetim
bütçeleri ile 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesapları kabul edilmiştir.
Hayırlı olmalarını temenni ederim. Programa göre, kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını sırasıyla
görüşmek için, 21 Aralık 2008 Pazar günü saat 15.00’te toplanmak üzere,
birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati: 22.20 |
|