DÖNEM: 23                            CİLT: 35                    YASAMA YILI: 3

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

32’nci Birleşim

20 Aralık 2008 Cumartesi

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

     I.  - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/656) (S. Sayısı: 312)

2.- 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/622, 3/521) (S. Sayısı: 313)

A) ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI

1.- Çevre ve Orman Bakanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Çevre ve Orman Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

B) ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Orman Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Orman Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

C) DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

D) DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

E) ÖZEL ÇEVRE KORUMA KURUMU BAŞKANLIĞI

1.- Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

F) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI

1.- Kültür ve Turizm Bakanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Kültür ve Turizm Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

G) DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

H) DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

I) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI

1.- Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

İ) TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

J) TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI

1.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

K) TARIM REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 11.00’de açılarak altı oturum yaptı.

2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/656) (S. Sayısı: 312) ve 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi’nin (1/622, 3/521) (S. Sayısı: 313) görüşmelerine devam edilerek;

Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü,

Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu,

Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı,

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı,

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü,

Özürlüler İdaresi Başkanlığı,

Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü,

Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü,

Millî Savunma Bakanlığı,

Savunma Sanayii Müsteşarlığı,

İçişleri Bakanlığı,

Emniyet Genel Müdürlüğü,

Jandarma Genel Komutanlığı,

Sahil Güvenlik Komutanlığı,

2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçeleri ve 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesapları kabul edildi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan 315 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın bu kısmın 3’üncü sırasına alınmasına, diğer işlerin sırasının ise buna göre teselsül ettirilmesine, Genel Kurulun 19 Aralık 2008 Cuma günkü birleşiminde 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın günlük turlarının tamamlanmasından sonra kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine, bu birleşimde 315 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

2’nci sırasında bulunan, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (1/537) (S. Sayısı: 236),

Görüşmeleri Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

3’üncü sırasına alınan, Malatya Milletvekili Öznur Çalık ve 5 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 34 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (2/346, 2/23) (S. Sayısı: 315) görüşmeleri tamamlanarak, kabul edildi.

Alınan karar gereğince, 20 Aralık 2008 Cumartesi günü saat 11.00’de toplanmak üzere, birleşime 23.44’te son verildi.

 

 

 

Şükran Güldal MUMCU

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Fatoş GÜRKAN

 

Harun TÜFEKCİ

 

Adana

 

Konya

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

20 Aralık 2008 Cumartesi

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, gündemimize göre 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

Program uyarınca bugün iki tur görüşme yapacağız. Yedinci turda Çevre ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır.

II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/656) (S. Sayısı:312) (x)

2.- 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/622, 3/521) (S. Sayısı: 313) (x)

A) ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI

1.- Çevre ve Orman Bakanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Çevre ve Orman Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

B) ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Orman Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Orman Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

C) DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

D) DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

                        

(x) 312, 313 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 16/12/2008 tarihli 28’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

E) ÖZEL ÇEVRE KORUMA KURUMU BAŞKANLIĞI

1.- Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

F) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI

1.- Kültür ve Turizm Bakanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Kültür ve Turizm Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

G) DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

H) DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet buradalar.

Sayın milletvekilleri, 26/11/2008 tarihli 22’nci Birleşimde bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin yirmi dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili soru sormak isteyen milletvekillerinin, konuşmaların bitimine kadar şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.

Tur üzerindeki konuşmalar bittikten sonra soru sahipleri ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi on dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de on dakika süre verilecektir. Cevap işlemi on dakikadan önce bitirildiği takdirde geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.

Bilgilerinize sunulur.

Sayın milletvekilleri, yedinci turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Grupları adına, DTP Grubu adına Iğdır Milletvekili Pervin Buldan, Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Osman Kaptan, Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz, Edirne Milletvekili Rasim Çakır, Sinop Milletvekili Engin Altay, Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kırşehir Milletvekili Metin Çobanoğlu, Manisa Milletvekili Ahmet Orhan, Mersin Milletvekili Kadir Ural, Antalya Milletvekili Tunca Toskay; AK PARTİ Grubu adına Hatay Milletvekili Mustafa Öztürk, Uşak Milletvekili Nuri Uslu, Batman Milletvekili Ahmet İnal, İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar, Gaziantep Milletvekili Özlem Müftüoğlu, Elâzığ Milletvekili Feyzi İşbaşaran, Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç, Balıkesir Milletvekili Ali Osman Sali.

Şahısları adına, lehinde Van Milletvekili Kerem Altun, Sivas Milletvekili Osman Kılıç, Denizli Milletvekili Mithat Ekici, Elâzığ Milletvekili Tahir Öztürk, Kastamonu Milletvekili Hasan Altan; aleyhinde Karaman Milletvekili Hasan Çalış.

DTP Grubu adına ilk söz Iğdır Milletvekili Sayın Pervin Buldan’a aittir.

Buyurun Sayın Buldan. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi beş dakika Sayın Buldan.

DTP GRUBU ADINA PERVİN BULDAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çevre ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü ve Özel Çevre Koruma Kurumu bütçesi hakkında Demokratik Toplum Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere huzurlarınızda bulunmaktayım. Divanı ve siz değerli Parlamento üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği gibi dünya bir krizler dönemine girdi. Gündemde en çok yer bulan, hükûmetleri seferber eden kriz ekonomik kriz olsa da yaşamsal varlığımızın bağlı olduğu ekolojik kriz de alarm çanlarını çoktan çalmaya başladı. Hemen hemen bütün bilimsel verilerin desteklediği üzere yerküre büyük bir hızla felakete doğru sürüklenmektedir. Ekonomik kriz nedeniyle etekleri tutuşan dünya liderleri, muazzam ekolojik tehlike karşısında hâlâ yeterli düzeye ulaşamayan zayıf çözümler ortaya koymaktadırlar.

Her ne kadar bu ekolojik krizden nüfus artışı ve insanların tamamı sorumlu olarak gösterilse de felaketin esas sorumluları saklanmaktadır. Dünyanın neredeyse yüzde 80’ini oluşturan yoksulların sera gazı salma olanaklarının ne kadar mümkün olacağı malumunuzdur. Geniş halk kitlelerinin bu dünyayı zehirleyen silah fabrikaları, çimento ve diğer kimyasal atıkları bulunan fabrikaları, termik santralleri, atom bombaları, nükleer santralleri yoktur. Toprağı siyanürle zehirleyen maden ocakları bulunmamaktadır. Dolayısıyla zehirleyicilerin sahibi olan büyük sermaye sahipleri ve kirli politikalara sahip siyasi iktidarlar bu felaketin esas sorumlularıdır. Doğa, dünyayı yönetenler tarafından acımasız bir şekilde sömürülmektedir ve sonuç olarak da ekolojik kriz günbegün daha da derinleşmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde ise Hükûmet üyeleri söz birliği yapmış, krizlerin bizi teğet geçeceğini öne sürüyorlar. Başbakan ekonomik krizin bizi etkilemeyeceğini söylüyor, çevre ve ormanlarımızdan sorumlu Sayın Bakan da küresel ısınmanın bizi etkilemediğini beyan ediyor. Türkiye’de son yıllarda ileri düzeyde genişleyen yoksulluk, ekonomik krizin varlığını söze bırakmıyor. Diğer yandan, duymayan kalmadı, ülkemiz küresel ısınmanın birinci derecede etkisi alanındadır ve bu etkiyi sarsıcı bir şekilde yaşamaya başlamıştır. Peki, ya Sayın Çevre ve Orman Bakanımız bilmiyor mu ki Bangladeş’i seller yıkarken ülkemiz kuraklıktan kavrulmaktadır. Ağrı, Cilo, Süphan ve Kaçkar’da buzullar hızla eriyor. Muş’ta, Konya’da, Çukurova’da kuraklık sonucu en verimli ovalarımız çölleşmeye yüz tuttu. İstanbul, son on yılda verimli arazilerinin yarısından fazlasını yitirdi. Sulak alanlarımızın büyük bir bölümü yok oldu. Akşehir Gölü tamamen kurudu. Barajlarımızın doluluk oranı her yıl daha fazla düşüyor. İşte bütün bu felaketlere ülkemiz şimdiden maruz kalırken Sayın Çevre ve Orman Bakanı bunları bilmiyor mu? Kuşkusuz biliyordur fakat durumdan sorumluluk üstlenmek yerine halka başka masallar anlatılması tercih ediliyor. Zira, Türkiye'nin hâlâ ciddi bir çevre politikası bulunmamaktadır. Mevcut çevre politikaları cılız koruma anlayışı ile sınırlı kalmıştır. Ülkemizin çevre konusundaki politik hattını Avrupa Birliği uyum süreci belirlemesine rağmen, bugüne kadar yayımlanmış olan Avrupa Birliği ilerleme raporlarını bir bütün olarak değerlendirdiğimizde, Türkiye'nin çevre konusunda ilerleme kaydetmediği görülmektedir. Türkiye, OECD ülkeleri arasında kentsel atık sıralamasında birinci. Türkiye kentleri hava kirliliği konusunda gelişmiş ülkeleri bile geride bırakıyor. Türkiye’de sanayi tesislerinin yüzde 98’inde, turizm tesislerinin yüzde 81’inde atık arıtma tesisi bulunmuyor. 3.227 belediyenin ise sadece 170’inde atık arıtma tesisi bulunuyor.

Türkiye’de çevre sorunlarına yönelik bütünlüklü bir bakış açısının olmayışı çevre yönetim sisteminin olmadığını göstermektedir. Siyasi iktidarın çevre ile ilgili kaygıları bulunmamaktadır. Çevresel gereklilikler diğer sektör politikalarıyla entegre edilmemektedir. Çevresel altyapı yatırımlarına ayrılan kaynaklar ise oldukça sınırlıdır. Çevre politikalarının oluşum ve karar alma süreçlerine toplumun diğer kesimleri dâhil edilmemekte, çevresel veri ve bilgi edinme sistemleri yetersiz düzeydedir. Bütün bunlar, çevre ve doğal varlıkların tahribatına hız kazandırmaktadır.

Değerli milletvekilleri, küresel iklim değişiminin yanı sıra siyasi iktidardan kaynaklanan basiretsizlikler, ülkemizde çevresel yıkımın bir diğer nedenini oluşturmaktadır. Hükûmetin ülkemizin doğal ve tarihî varlıklarını koruma noktasında en ufak bir kaygısı yoktur. İzlenmekte olan yanlış enerji politikaları ülkemizi kirletmekte, tahrip etmekte, varlıklarımızı yok etmektedir. Türkiye bugün için dünyayı kirletme konusunda en hızlı ilerleyen ülke konumundadır. İklim Değişimi Ulusal Bildirimi’ne göre, sera gazı üretiminde lider olan ülkemizde, 1990 ile 2004 yılları arasında enerji sektöründen kaynaklı sera gazları emisyonları 132,1’den 227,4 karbondioksit eş değerine ulaştı. Çevre ve Orman Bakanlığı yayınlamış olduğu Çevre Durum Raporu’nda hâlen üç dört yıl öncesinin rakamlarıyla Türkiye’de elli sekiz adet çimento fabrikası olduğu ve toplam kapasitenin 43 milyon ton/yıl olduğu bildirilmektedir. Hâlbuki son iki yılda Çevre Bakanlığı tarafından onaylanan ÇED raporları ve hâlen ÇED süreci devam eden fabrikalarla mevcut kapasite yaklaşık 3 katına çıkartılmaktadır. Benzer bir durum termik santrallerde de söz konusudur. Çimento fabrikaları ve termik santrallerdeki bu artışa inanılmaz bir emisyon artışı Türkiye’yi de beklemektedir fakat Çevre Bakanlığı ve Hükûmetin pek çok resmî belgesinde bu durum görmezden gelinmekte, kamuoyu aldatılmaktadır. Santral çöplüğüne dönen ülkemizde bulunan mevcut termik santraller âdeta ölüm kusmaktadır. Çevre mevzuatınca metreküpte 100 miligram olması gereken toz, kül emisyonu bu santrallerde 100 miligramın katbekatından daha fazladır. Silopi’de bulunan termik santralin imar planları ile il özel idaresi tarafından iptal edilmesine rağmen şu anda bir kaçak yapı statüsünde olan işletme hâlen faaliyetlerine devam edebilmektedir. Bu santralden çıkan kimyasal atıklar doğrudan tarım arazilerine karışmaktadır. Silopi Termik Santrali nedeniyle bölgede kanser ve solunum hastalıkları başta olmak üzere birçok hastalıkta ve özürlü çocuk doğumu ve düşüklerde büyük artışlar baş göstermektedir. Santrallerin yaydığı zehir, bölgenin tek geçim kaynağı olan tarımdan sağlanan verimi yüzde 50 oranında düşürmüştür. Afşin Elbistan Termik Santrali, tam yirmi iki yıldır baca gazı arıtmasız çalışmaktadır. Bu santrallerin yarattığı radyoaktif kirlilik Çernobil’den tam 49 kat daha fazla, bölgede hasta oranı 5 katını geçmiş durumda. Tarımın bitmesi ve hastalıklarda meydana gelen artış insanları göçe zorlamaktadır. Yine, Çatalağzı Termik Santrali de baca arıtmasız çalışmakta, çıkan atıklar arıtılmadan doğrudan Karadeniz’e dökülmektedir ve daha birçok termik santral bu şekilde doğayı olduğu kadar halk sağlığını da bozmakta, Çevre ve Orman Bakanlığı bu olanlar karşısında sadece seyirci kalmaktadır.

Diğer yandan, ülkemizin yer altı zenginlikleri yabancı şirketlere peşkeş çekilirken bu çalışmalar sırasında çevreye verilen zararlara tamamen göz yumulmaktadır. Ülkemizde Çevre ve Orman Bakanlığının verdiği bilgiye göre, tam 82 tane yabancı maden arama şirketi bulunmaktadır. Türkiye, 780 bin kilometrekarelik bir alana sahipken altın şirketlerine verilen ruhsat alanı 455 bin kilometrekareyi kapsamaktadır. Altın çıkarılırken kullanılan siyanür liçinin doğaya verdiği zararları göz önüne alacak olursak ülke topraklarının yarısından fazlasının yabancı şirketler tarafından zehirlendiğini söyleyebiliriz.

Bergama’da, Kazdağları’nda, Munzur’da, Uşak Eşme’de içme suları zehirleniyor, ormanlar kesiliyor, hava zehirleniyor, yörede yaşayan insanlar kimyasal atıkların etkisine maruz bırakılıyor. Sadece 3 gram altın elde edebilmek için bir ton kaya, siyanürle kirletilmiş kum hâline getirilmektedir. Ülkemizin akciğerleri sayılan Kazdağları’nda altın faaliyetlerine devam edilmesi durumunda 1 trilyon ton toprak işlenecek ve 440 bin ton siyanür kullanılacak. Bunun sonucunda yaklaşık 13 milyon ağaç etkilenecek, temiz su kaynakları kirletilecek, bölge doğa zenginliğini yitirecektir.

Çevre ve Orman Bakanlığının bu faaliyetler karşısındaki tutumu vahimdir. Eşme’deki madenin faaliyetleri zararlı görülüp Danıştay tarafından durdurulmasına rağmen Çevre ve Orman Bakanlığının Uşak Valililiğine gönderdiği yazılı talimatla madenin açılması istenmiştir.

Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmeti aynı yağmayı Hasankeyf’te, Allianoi’de yapmak istemektedir. Yatırım yapıyorum iddialarıyla bu ülkenin tarihi sulara gömülmek isteniyor. Yatırım bir ülkeyi ileriye taşımak için yapılır. Tarihsel, doğal varlıklarımızı yok ederek bu ülkeyi kalkındıramazsınız. Sayın Başbakan bu kirli yatırımları ülkeyi muasır medeniyetler seviyesine yükseltmek amacıyla yaptığını iddia ediyor. Sayın Başbakanın sahip olduğu medeniyet anlayışı, Mehmet Akif Ersoy’un ifade ettiği gibi, tek dişi kalmış canavardan başka bir şey değildir.

Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu ise Hasankeyf’te baraj yapımını bölücülerin istemediğini öne sürmektedir. Sizin politikanız bellidir Sayın Bakan. Ne zaman kirli işlere kalkışsanız, hesabını veremeyeceğinizi bildiğiniz yanlışlarınızı söyleyenleri bölücülükle suçlarsınız. İnsanlığın yüce değerleri size o kadar uzak ki bu değerlere sahip çıkanları bölücü addedip milliyetçiliğin nimetleriyle kendinize yol açmayı umuyorsunuz. Size ve Hükûmetinize göre insan haklarını savunanlar bölücü, barış isteyenler bölücü, halkın haklarını savunanlar bölücü, memur bölücü, esnaf bölücü, çiftçi bölücü.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Öyle bir şey demiyoruz. Öyle bir şey yok.

PERVİN BULDAN (Devamla) – Ve en sonunda ülkesinin taşına toprağına, tarihine sahip çıkanları da bölücü olarak addettiniz Sayın Bakan. İsterseniz size hatırlatalım: Siz çevre ve ormandan sorumlu Bakansınız. Sizin göreviniz ise ülkemizin doğal varlıklarını korumak. Siz sadece bunun için varsınız, talancılığa kılıf uydurmak için değil. Hasankeyf için Başbakanın söylediklerini tekrar etmek sizi iyi bir Bakan yapmaz.

Başbakan kendince en iyi çevreci lafı Hakkâri’de yaptı, Şemdinli’de bombalanan dükkânlara su götürdüğünü söyledi. Ülkemin bu acılı bölgesinde sivil halkımızın dükkânlarına devlet görevlilerince bomba atılıyor, canları, malları yağmalanıyor, bu katiller hiçbir cezaya çarptırılmıyor, Sayın Tayyip Erdoğan oraya gidip bu halkın gözünün içine baka baka “Size hizmet ettim, bombalanmış dükkânlarınıza su götürdüm.” diyor. Şemdinli devlet görevlilerince bombalanırken “Sonuna kadar gideceğiz.” diyen Başbakan dosyayı rafa kaldırdı, katilleri mükâfatlandırdı. Şimdi Hasankeyf konusunda Çevre Bakanı “Başbakan söz vermiş, Hasankeyf’e bir şey olmayacak.” diyor. Böyle söze kim güvenir? Başbakanın verdiği sözleri ne kadar tuttuğu ortada, sizin ne kadar koruyucu olduğunuz da bellidir. Sayenizde ormanlarımız da talan edilmekte, ülkemizin her yıl ciğerleri yanmaktadır. Ormanlar için yangın ve işgal anlamına gelen 2/B’lerle ilgili yasal hazırlıkları siz yaptınız. Antalya’nın en gür ormanlarına sahip Belek’te beş bin ağaç kesildi ve siz sadece seyrettiniz.

Türkiye’de orman yangınları 2006 yılına göre 2 kat arttı ki bu orana Doğu ve Güneydoğu Bölgemizde güvenlik gerekçesiyle yakılan ormanlar dâhil değildir. Bu sene de aynı şekilde yine. Operasyon bölgesinde çıkan orman yangınları bölgede yıllardır yaşanmaktadır. Tabii, Çevre ve Orman Bakanı Sayın Eroğlu bu yangınların olmadığını ifade etmektedir. Orman yangınlarına müdahale ve yanan ağaçların yerine ağaçlandırma yapılması noktasında ülkemiz bizzat Çevre Bakanının kendisi tarafından bölünmektedir, ülkenin doğusu kendi kaderine terk edilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP Hükûmeti enerji ihtiyacı gerekçelerini öne sürerek Türkiye’yi çok tehlikeli bir nükleer maceraya sürüklemektedir. Nükleer enerji pahalı ve risklidir. Ülkede her gün gün yüzüne çıkmış onlarca tehlikeli atık varilleri çözüme kavuşturulamamışken nükleer atıkların ne yapılacağı çok önemli sorundur. Kaldı ki nükleer enerji nükleer silahlanmanın arifesidir. Oysa bir başka seçenek mümkündür. Türkiye, yaşanılabilir bir dünya ve ülke için gerekli olan alternatif enerji kaynaklarına sahiptir.

Enerji Bakanlığının hazırlatmış olduğu rüzgâr atlası Türkiye'nin rüzgâr enerjisi kapasitesinin tahmin edilenden 5 kat fazla olduğunu göstermiştir. Türkiye, 31.500 megavatlık jeotermal potansiyeli ile dünyanın 7’nci, Avrupa’nın ise 1’inci ülkesi konumunda. Yıllık güneşlenme süresi iki bin altı yüz kırk saat olan Türkiye, potansiyelinin yüzde 5’ini bile kullanamıyor. Oysa ülkemiz 80 milyon ton petrole eşdeğer güneş enerjisi potansiyeline sahip. Bu nedenle temiz enerji kaynaklarına yapılacak yatırımlar hem ülke ekonomisine hem insanlarımıza ve hem de çevre sağlığına büyük katkılar sunacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi su yaşamsal bir öneme sahiptir ve vazgeçilmezdir. Üretilmesi ya da yerine bir başka şeyin konulması olanaksızdır. Bu nedenle yeryüzündeki her canlı su üzerinde vazgeçilemez, devredilemez eşit bir doğal hakka sahiptir. İşte bu nedenle de suyun kamusal bir önemi vardır. Bugün su üzerine özelleştirme çabalarının yoğunlaşması insanların yaşam haklarının onlara satılması anlamına gelmektedir. Su konusunda ülkemizde bulunan basiretsiz su yönetimi su sıkıntılarına kaynaklık etmekle beraber suda özelleştirme yoluna doğru gidildiğine de işaret etmektedir. Ülkenin bütün varlıklarını satmakta sınır tanımayan AKP Hükûmeti akarsularımızı dahi satışa çıkarmayı planlamaktadır. Bu noktada Beşinci Dünya Su Forumunun İstanbul’da yapılması oldukça anlamlıdır.

Devletin görev ve sorumluluklarının önemli bir bölümünden vazgeçmek istemesi, bu görev alanlarını özel sermayeye açması, elli üç yıllık bir kurum olan ve ülkemize çok önemli katkılar sağlayan DSİ’yi de etkilemiştir. Su yönetiminde yılların birikimine sahip olan Devlet Su İşlerinin tasfiyesine start verilmiştir.

AKP İktidarı döneminde DSİ bölge müdürlerinin yüzde 120’si, daire başkanlarının yüzde 100’ü, şube müdürlerinin yüzde 87’si, mühendis olarak görev yapan 270 personelin büyük bir çoğunluğu sürgün edilmiştir, yönetici konumunda görev yapan personelin yüzde 74’ü değiştirilmiştir. DSİ genel teşkilatında genel idare hizmetleri ve teknik hizmetler sınıfından olmak üzere toplam 2.260 personel emekli edilmiştir. Görevlerinden alınan, yerleri değiştirilen ve emekliye zorlanan personel sayısı ise 3.171’dir. Anlayacağımız, AKP İktidarı DSİ’de politik bir kadrolaşmaya giderek DSİ’nin beynini almıştır.

Devlet yatırım bütçesinin yaklaşık dörtte 1’ini kullanarak hizmet veren DSİ, yapılan yasa ve anayasa değişiklikleriyle genel bütçeye dâhil edilmiş, temel görevlerinden uzaklaştırılmıştır. Önceki yıllardan kalan projelerin tamamlanması için DSİ Genel Müdürlüğüne yedi yıllık bir süre tanınarak bu alandaki özelleştirmenin alanı açılmıştır. AKP İktidarı döneminde DSİ tarafından sadece 513 megavat HES potansiyeli yaratılmış, bu da zaten önceki dönem hükûmetlerinin projeleriyle mümkün olmuştur.

Diğer yandan, şehir sularının DSİ’den alınarak yerel yönetimlere verilmesi, su yönetimini baltalamıştır. Başta büyük kentlerimiz olmak üzere suyun dağıtımında ve daha da önemlisi halka sağlıklı su eriştirilmesi noktasında ciddi sıkıntılar ortaya koymuştur. Ülkemizin başkentinde dahi vahim bir su sorununun yaşanması, ülkemizin su politikasının ne düzeyde olduğunu gözler önüne sermektedir. Ankara’da çeşmelerden âdeta zehir akmaktadır. Ankara Büyükşehir Belediyesi Ankara suyunu birinci kaliteden ikinci kaliteye düşürmüş, sodyum, sülfat ve klorür değerlerini sınır değerlerine çekmiştir. Onlarca köy ve kentin kanalizasyon ve yüzlerce fabrikanın endüstriyel atıklarını taşıyan Kızılırmak suyu ile ilgili yayınlanan raporlarda Ankara’ya ulaştıktan sonra suda ya mikrobik durumlar tespit edilmiş ya da aktif klor miktarı sınır değerinin üzerinde bulunmuştur. Gökçek’in bu konuda kendisine düşen bir sorumluluk bulunmadığını söylemesi, açıklamadan halka gizlice arsenikli su içirmesi ise tam bir aymazlık örneğidir.

Değerli milletvekilleri, son verilere göre Türkiye’de kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı yıllık 1.500 metreküptür. Dünya su tüketiminin zaten gerisinde olan ülkemizde nüfus artışıyla beraber 2030 yılında bu miktar bin metreküpe düşecektir, tabii mevcut kaynaklarımız tam olarak korunabilirse. Fakat ülkemizde şebeke suyuna verilen 6 milyar ton suyun 3 milyar tonunun musluklara varmadan sızıntılarda kaybolduğunu düşünecek olursak durum pek de iç açıcı görünmemektedir.

Suyun Mersin’de yüzde 65, Ankara’da yüzde 58, İstanbul’da yüzde 35 ve İzmir’de ise yüzde 44’ü kayboluyor. Yıllık 501 milyar metreküp düşen yağışların 274 metreküpü buharlaşıyor. Oysa içme suyu şebekesindeki kaybın sadece yüzde 20 azaltılması hâlinde bile 1,8 milyar ton su halkın kullanımına sunulabilir. Sadece kaçak su kullanımı ve sızıntıların engellenmesi ile İstanbul ve Ankara’nın iki yıllık su ihtiyacı karşılanabilir. İşte tüm bu nedenlerle, su yönetimi konusunda hiçbir politikası olmayan AKP Hükûmetini, ivedilikle bir yönetim birimi oluşturmaya ve halkın yararı gözetilerek su politikaları oluşturulması ve gerekli önlemlerin alınması noktasında göreve çağırıyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; savaş en büyük ekolojik yıkımdır. Savaş sadece meydana gelen ölüm ve yaralanmalarla değil, meydana getirdiği yıkıcı hasarlarla da çevresel yıkıma neden olur. Birleşmiş Milletlere göre bugün yaşanan hava kirliliği, toprak kirliliği, yer altı ve yer üstü su kaynakları kirliliği, tehlikeli atıklar gibi çevre sorunlarının yüzde 34’ü savaşlar ve savaş hazırlıklarından kaynaklanmaktadır.

Ülkemizde otuz yıldır yaşanmakta olan savaş ortamı da toplumsal ve ekolojik yıkıma neden olmuştur ve olmaya da devam etmektedir. Her operasyonda, her çatışmada binlerce can yitirdik. Nükleer yakıtla çalışan savaş uçaklarının her uçuşunda havaya yüz binlerce yıl yok olmayacak kimyasal atık bırakılmaktadır. Bir F-16 savaş uçağının bir saatlik uçuşunda, ortalama bir araba kullanıcısının iki yıllık yakıtı harcanarak hava muazzam bir şekilde kirletilmektedir. Dağa, taşa bırakılan her bomba havayı ve toprağı zehirlemektedir. Ülkemizde sürekli düzenlenen operasyonlarda uçaklardan atılan her bomba patladığında 3 bin ile 5 bin derece arasında bir sıcaklık yaratılıyor ki bu bölgedeki canlılarla beraber toprağın alt katmanlarının da kavrulmasına neden oluyor ve bu toprağın işlenebilmesi için bombalandıktan sonra en az bin beş yüz ile yedi bin dört yüz yıl arası bir sürenin geçmesi gerekiyor.

Operasyonlar sırasında kullanılan modern silahlar aynı zamanda tahrip güçleri kadar içerdiği kimyasallarla da öldürücüdür. Hâlâ temizlenmeyen binlerce kara mayını her yıl onlarca çocuğumuzun canını almakta, sakatlanmalara neden olmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Konuşmanızı tamamlar mısınız efendim.

PERVİN BULDAN (Devamla) – Bu savaş 40 ile 100 bin arasında insanın canına mal olurken göçe zorlanan insanlarla beraber 5 milyon civarında insan savaşın etkilerine maruz kaldı. Binlerce insanın göç ettiği iller de bu göçlerin olumsuz etkilerini yaşamaktadır. Sayısı trilyon dolarla ifade edilen ekonomik maliyet ise cabası.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; atom bombasının insanlığa verdiği zararı hiçbir düşünce, hiçbir ideoloji ve hiçbir tarikat vermemiştir. Hiroşima’da hâlâ çiçekler açmıyor. Hiçbir savaş geride güzellikler bırakmaz çünkü savaş yoksulluktur, savaş sefalettir, savaş bir insanlık ve çevre suçudur. İşte bu nedenle öncelikli olarak ülkemizde acil olarak silahların susturulacağı politikaların devreye sokulması gerekmektedir. Temiz bir toplumun, temiz bir çevrenin öncelikli koşuludur barış.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Buldan.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis.

Buyurun Sayın Halis. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz on beş dakika.

DTP GRUBU ADINA ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi hakkında Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Bundan tam otuz yıl önce bugünlerde gerçekleşen ve 121 Alevi insanının katline sebep olan müsebbipleri ve Maraş katliamını kınıyorum. Ayrıca, Alevi haklarının dillendirildiği bu süreçte İstanbul’da camilere yönelik kundaklama girişimlerini, farklı inanç topluluklarını birbirine düşürmeyi amaçlayan karanlık odakların işi olduğuna inanıyor, şiddetle lanetlediğimin bilinmesini istiyorum. Sekiz yıl önce yine bugünlerde cezaevlerinde siyasi tutsak ve hükümlülere yönelik “Hayata Dönüş” adı altında yapılmış olan cinayeti de yine burada kınadığımı bilmenizi istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bir ülkeye kimlik kazandıran unsurların başında doğal ve tarihsel değerler gelir. Bin yıllardan bu yana çeşitli uygarlıklara beşiklik etmiş Anadolu ve Mezopotamya topraklarından Sümerler, Hititler, Asurlar, Medler, Persler ve daha birçok kültürler geldi geçti. Hâliyle bu kültürlerin izleri, uygarlıkların izleri bizim kültürümüze de yansıdı. Böylece tarihin derinliklerinden beslenerek gelen kültürlerin ve dönemin öneminin de ne olduğu açığa çıkmış oluyor. Kültürel hakların insan haklarının bütünleyici bir parçası olduğu günümüzde tüm kültürlerin kendisini ifade edebilmesi, çağdaş ve hukuk devleti olmanın da bir gereğidir.

Bakan Sayın Ertuğrul Günay’ın 2008 yılı bütçe görüşmelerinde, “Kültürel zenginliklerimizin tanıtılmasını, çeşitliliklerimizin ulusal kültürümüzün bir parçası olduğuna yönelik anlayışın toplumsal düzeyde yaygınlaştırılmasını sağlamak hedefimiz olacaktır.” sözleri son derece önemlidir ancak asıl önemli olan, bu yaklaşımın pratikte de yaşam buluyor olmasıdır.

Değerli milletvekilleri, bugün Kürt kültürüne yönelik tüm baskı ve kısıtlamalara rağmen çalışma yürüten pek çok sivil toplum kuruluşu, yayınevi, enstitü, kültür merkezi, müzik yapım firmaları ve basın organı bulunmaktadır. Kürt kültür çalışmaları adına bu alanlarda son yıllarda ciddi gelişmeler kaydedilirken Kültür ve Turizm Bakanlığının teşvik edici yanına rastlanmamıştır. Bunun en temel nedeni hâlen Kürt dili ve kültürü üzerinde yasal bir güvencenin olmaması ve statüye kavuşturulmuş olmamasıdır.

Teşvik bir yana, Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkililerince İsviçre’de düzenlenen bir sanat festivalinde, “Gitmek” adlı film sansürlenmek istendi. Bu sansürün gerekçesi, “Bir Türk kızı bir Kürt gencine aşık olamaz.” şeklinde ifade edildi. Tabii, bu trajikomik olayı daha sonra Bakan Sayın Ertuğrul Günay, filmin galasına da katılarak, “Aşkın dili, dini ve ırkı yoktur.” diyerek mesaj verip bir telafi yoluna gitti. Biz benzer girişimlerin Kürtlere, Alevilere ve diğer azınlıklara yönelik bütün haksızlıklar noktasında da telafi edilmesini talep ediyoruz.

Tabii, bu ülkede yaşayan farklı kimlik ve kültürlerden gelen halkları küçümsemek, yok saymak, yaptıkları sanatı yok saymak, tahammülsüz yaklaşmak, kültürel etkinliğini yasaklamak Türkiye'nin demokratik değerlerine vurulan darbe olacaktır.

Değerli milletvekilleri, son günlerde üzerinde yoğun olarak tartışılan TRT’nin Kürtçe televizyon kurma çalışmaları önemsenmelidir. Bu önemi ancak Kürt dilini ve kültürünü bilimsel ve kimliksel bir yaklaşımla ele alarak anlamlı kılabiliriz. İşin ilginç yanı devlet Kürtçe yayına başlıyor ama Kürtlerin adı resmen yok, dili resmen yok, kimliği resmen yok. Hiçbir yasada Kürt kimliği ve Kürt dilini güvenceye alan bir ibareye rastlamak mümkün değil. Mademki bu ülkede, artık, bir Kürt dilinin varlığı kabul ediliyor -ki bu kabul edilmese devletin televizyonunda yayın yapan bir kanal kurulmazdı- öyleyse Kültür ve Turizm Bakanlığının, Kürt halk şarkılarının, şiir, masal, mâni, tekerleme gibi sözlü ve yazılı edebiyat ürünlerinin derlenip yayınlanması ve sistematik bir biçimde saklanmasının esas alındığı Kürt dili ve kültürünü geliştirme akademisi kurulması yönünde bir olanak sunması gerekmektedir, her şeyden önce de anayasal güvenceye kavuşturulması tabii.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de var olan kültürlerin anayasal güvenceye alınması Alevi kültürü için de önem taşımaktadır. Alevi kültürünün gelişmesi, tanınması ve Alevilerin eşit yurttaşlık hakları yönündeki taleplerine Kültür ve Turizm Bakanlığı yine Alevi araştırmalarını hayata geçirecek bir Alevi akademisi kurma çalışmasıyla da cevap olabilir. Ayrıca, talepler arasında bulunan, 35 insanın diri diri yakıldığı Madımak’ın ibret ve utanç müzesi yapılması çalışmasının başlatılması da güven açısından anlam ifade edecektir. Aleviliği sadece bir dinsel inanç öğretisi olarak değil, zengin bir Anadolu Mezopotamya kültürü ve yaşam felsefesi olarak anlamak ve algılamak gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, toplumların gelişmesinde ve kimlik sağlamasında tarihî ve doğal zenginliklerin öneminin yadsınamaz olduğu günümüzde sizlere biri on bin yıl öncesinden günümüze kalan bir tarih hazinesi Hasankeyf’i, diğeri ise bir doğa harikası, millî park olan Munzur Vadisi’nin hangi zihniyetle sulara nasıl boğdurulmak istendiğini özetlemeye çalışacağım.

Gelişmiş sosyal devletlerde yönetimlerin amacı yurttaşın ihtiyaçlarına göre hizmet biçimlendirmektir. Bu hizmetler biçimlendirilirken kamuoyunun tepkilerini esas alır, bahanelere ve gerekçelere sığınmazlar; millî çıkarlar adına içte ve dışta yapay düşmanlar yaratarak demokrasilerini askıya almazlar yani bizde olmayanı yaparlar. Bugüne kadar düşmansız yaşanılmayan ülkemizde yapılan haksızlık ve ihlaller hep hassasiyetlere sığınarak yapıldı. Her zaman, devleti ve devletin çıkarlarını tehdit altında tutan düşmanlar var edildi. Dolayısıyla, çoğu kez demokratik hak ve özgürlüklerden dem vurmak düşmana hizmet etmekle eş anlamlı değerlendirildi. Her alanda olduğu gibi kültürel ve doğal varlıkların yok edilmesi istenince de yine her zamanki hassasiyetler devreye giriyor: Düşmanlar, teröristler.

Başbakan Sayın Erdoğan geçen haftalardaki bir grup toplantısında aynen şöyle diyor: “Teröristler Munzur Barajı’nı neden istemiyor? Teröristler Ilısu Barajı’nı neden istemiyor? Hasankeyf ortadan kalkacakmış. Yalan. Denize nazır bir Hasankeyf yaratılacaktır.” Denize nazır bir Hasankeyf nasıl yaratılacaktır, bilinmiyor ancak denize boğdurulmak istenen bir Hasankeyf olduğu herkes tarafından biliniyor.

Bilinen bir şey daha var ki bu barajları istemeyen yalnız Türkiye'de ve bölgedeki insanlar değil, tüm dünyada insanı, tarihi ve doğayı seven milyonlarca insanın da olduğudur. Bundandır ki Almanya Ekonomik İş Birliği ve Gelişim Bakanlığı, Almanya, Avusturya ve İsviçre hükûmetlerinin, Ilısu Barajı Projesi’ne bağladıkları kredileri geri çekeceklerine dair Türkiye'ye uyarıda bulundu.

Şimdi, Ilısu Barajı’yla yok edilmek istenen Hasankeyf’e bir bakalım. Bölge, çağlar öncesinden bu yana medeniyetlere beşiklik etmiş, dolayısıyla İslam öncesinin ve İslam sonrasının kültürel değerlerini bir arada bugüne kadar taşıyabilmiştir. Bu bölge, tarih boyunca Anadolu ve Mezopotamya toprakları arasında geçiş sağlayan bir köprü görevi görmüştür. Ilısu Barajı tamamlandığında, göl hacmi bakımından Türkiye'nin ikinci büyük barajı olacak. Tarihî iki yüz on beş yerleşim yeri sular altında kalacak, bu yerler arasında Mezopotamya uygarlığının günümüze kalan tek tanığı olan Hasankeyf de. Tarih ve kültür açısından değeri biçilmeyen on bin yıllık kültür mirası, kazanılması bir daha olanaklı olmayacak şekilde yok olup gidecektir.

Oysaki 2007 yılında, Başbakan Sayın Erdoğan’ın Topkapı Sarayı Kutsal Emanetler Bölümünün açılışında söyledikleri hâlâ hafızalardadır. Sayın Erdoğan, o gün “Tarihî mirasınızı kaybederseniz, Allah korusun, ülkenizin, yurdunuzun tapusunu kaybedersiniz, bir daha geri kazanamazsınız, işte esas felaket bu olur.” demişti. Tabii, şimdi soruyoruz: Acaba Sayın Başbakan Hasankeyf’i ülkenin bir parçası olarak görmek istemiyor mu? Oradaki binlerce yıllık tarihî zenginliği bu ülke için bir miras olarak kabul etmiyor mu? Kaldı ki çağdaş bir kafa yapısı açısından bakıldığında, tarihî, kültürel varlıklar dünyanın neresinde olursa olsun korunmaları gerekmez mi?

Değerli milletvekilleri, bizde Kültür ve Tabiat Varlıkları Kanunu’na göre, “Taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının muhafazaları veya tarihî çevre içinde korunmalarında etkinlik taşıyan korunması zorunlu olan alanlardır.” denmesine rağmen, bir tarih ve kültür hazinesi olan Hasankeyf yok ediliyor yani suç işleniyor. İnsanların tepkilerine rağmen, işlenen bu kültür ve tarih cinayetine bizlerin suskun tanıklığı cinayete ortak olmak anlamına gelmektedir. Binlerce yıllık değerlerin toplamı, bir daha kazanılması olanaksız olan Hasankeyf’i ömrü elli yıl olan barajlara kurban vermeyelim.

Yine, AKP Hükûmetinin Kültür ve Turizm Bakanlığının sözcülerinin Hasankeyf kalıntılarını taşımaktan veya aslına uygun kopyalarını yapmaktan bahsetmeleri ve bunu çözümmüş gibi insanlarımıza sunmaları da hayret verici. Türkiye’de kültür ve turizmi geliştirici sorumlu kişilerin görevleri kopyalar yaparak halkı ve kamuoyunu kandırmak değil, bu kültürel ve tarihsel değerler hazinesi yerleşim yerine sahip çıkarak yeni nesillere gurur duyacakları ülke bırakmak olmalıdır.

Değerli milletvekilleri, Tunceli il sınırları içerisinde bir millî park var, Munzur Vadisi Millî Parkı. Korunması birinci derecede önem arz eden bir doğa harikası, ancak bugün sulara boğdurulmak isteniyor. 42 bin hektarlık bir alana sahip, 1975 yılında millî park olan Munzur Vadisi, dünyada bitki örtüsüyle çok zengin bir alan olduğu kadar üzerinde barındırdığı diğer canlıların çeşitliliğiyle de büyük bir zenginliğe sahiptir. Munzur Vadisi Millî Parkı florasında 1.518 çeşitli bitki kayıtlı olup bunlardan 43 çeşidi bu bölge -yani Munzur Dağları- 227 çeşidiyse Türkiye endemik türlerinden oluşmaktadır. Millî Parklar Kanunu’nun 14’üncü maddesine göre, “Bu kanun kapsamına giren yerlerde tabii ve ekolojik denge ve tabii ekosistem değeri bozulamaz, yaban hayatı tahrip edilemez.” Kanun böyle dese de Nil Nehri üzerinde sadece bir baraj varken Mısır gibi bir ülke enerji sıkıntısı yaşamazken, Tunceli gibi küçücük bir kentin can damarı olan Munzur suyu üzerinde sekiz barajın inşa edilmesini anlamak çok zor. Durum böyle olunca, bu barajların ekonomik amaçla yapıldığının da inandırıcılığı ortadan kalkıyor.

1931 yılında da askerî çevrelerin Hükûmete rapor olarak sunduğu, bugünkü adı Tunceli olan Dersim’in lağvedilmesi için vadilerin suyla doldurulması projesinin gecikmiş bir uygulaması olarak karşımıza çıkıyor. Şöyle ki barajların yapılması hâlinde, her şeyden önce bölgedeki iklimde önemli değişiklikler yaşanacak; bölgede bugüne kadar görülmemiş bakterilerin ve hastalıkların ortaya çıkmasına neden olacak. Kar sularıyla beslenen bir su kaynağı olan Munzur Nehri, suyunun azalması hatta tümden yok olması tehlikesiyle karşı karşıya kalacak. Barajlarla birlikte bölgenin ekolojisinde, dolayısıyla ekosisteminde bir değişiklik yaşanacak, çok zengin olan bitki florası içinde yalnızca bu bölgeye özgü 43 çeşit endemik bitkiyle beraber birçok bitki türü de yok olacaktır.

Yine aynı nedenden ötürü bölgedeki diğer canlı türlerinde yok olmalar baş gösterecek, yaban hayatı son bulacaktır. Her şeyden önemlisi de bölgede demografik bozulmalara yol açan, sonu acı olan göçler yaşanacaktır. Bunlar, tarafımdan değil, uzmanlarca öngörülen sonuçlar.

Bölge insanının tümden karşı olduğu barajların yapımından vazgeçmek, sonradan telafisi olanaklı olmayan bir hatadan vazgeçmek olacaktır.

Değerli milletvekilleri, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’na göre sit alanı olmayan Munzur Vadisi’nin özellikleri itibariyle sit alanı statüsüne kavuşturulması bir gerekliliktir hatta zorunluluktur. Tunceli’de yapımına başlanan Munzur Vadisi Barajlar Projesi, ekonomik, sosyal, demografik, ekolojik ve jeolojik sonuçları düşünüldüğünde, zararları yararlarından çok daha fazla olan bir mağdur etme projesi olarak karşımıza çıkıyor. Katledilen bir doğanın insanlığın da katline kapı aralamak olduğu bilinci ile, Meclisi, Ilısu ve Munzur Vadisi Barajlarının yapımına “Dur!” demeye çağırıyorum. Oradaki insanların sesine kulak verileceğine inanıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarihin ve kültürün öneminden söz edenler ne gariptir ki bu alanla ilgili en çok üzerinde durulması gerekli bir meslek grubunu unutur hâle gelmişlerdir: Arkeologlar. Diğer dünya ülkeleriyle kıyaslandığında üzerinde çokça uygarlıklar yaşamış Anadolu Mezopotamya topraklarında bulunan Türkiye'nin arkeologlara herkesten çok daha fazla ihtiyacı vardır çünkü arkeologlar binlerce yıllık kültürel değerleri bilimsel yöntemlerle açığa çıkaran, envanterlerini yapan, koruyan ve gelecek kuşaklara aktaran akademisyen, uzman emekçilerdir. Bu önemden dolayı arkeologlara verilen değer, tarihe ve kültüre verilen değer olarak kabul görmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Halis.

ŞERAFETTİN HALİS (Devamla) – Şimdi, ülkemizdeki arkeologların durumuna kısaca bir göz atalım.

Arkeologlar genel idare hizmetleri sınıfında iken 1987 yılında çıkarılan Bakanlar Kurulu kararıyla teknik hizmetler sınıfına dâhil edilmişlerdir. Yaptıkları işler itibarıyla teknik hizmetler sınıfına alınan arkeologlar teknik hizmetler sınıfının (c) kategorisinde gösterilerek ek göstergeleri 2.200 olarak belirtilmiştir. Amerika’da, Avrupa’da ve dünyanın çeşitli yerlerinde çalışan arkeologların meslek grupları içinde üst düzeyde tutuldukları bilinen bir gerçektir. Yapılan bu haksızlığın ivedilikle ele alınarak giderilmesi için arkeologlara 3.600 ek göstergenin verilmesi, kültürel korumacılığa verilen değerin bir ölçüsü olacaktır.

Arkeologlar dört yıllık üniversite mezunu olmalarına rağmen, kategorisinde, iki yıllık yüksekokul mezunları olan çay ve tütün eksperleri ve teknikerlerle eş tutulmaktadırlar. Arkeologların bu mağduriyetlerinin giderilmesi de tarihe ve kültüre duyulan bir saygının gereği olmalıdır.

Hepinizi bu inançla tekrar saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Halis.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Osman Kaptan.

Sayın Kaptan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz sekiz dakika.

CHP GRUBU ADINA OSMAN KAPTAN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Çevre ve Orman Bakanlığı ile Orman Genel Müdürlüğünün 2009 yılı bütçe tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, Çevre ve Orman Bakanlığı bütçesinin genel bütçe içindeki payı 2007 ve 2008 yıllarında binde 47 iken 2009’da binde 48 olmuştur yani binde 1 artmıştır yani artmamıştır. Çevre konusuna Sayın Rasim Çakır arkadaşımız değineceği için, ben orman konusuna ağırlık vereceğim.

Sayın milletvekilleri, istiyoruz ki ormanlarımız yanmasın, yakılmasın, işgal edilmesin. İstiyoruz ki orman köylülerimizin sorunları çözülsün. İstiyoruz ki orman işçilerimize sendikasını değiştirme baskısı yapılmasın. İstiyoruz ki 2/B sorunu çözülsün, orman vasfını kaybetmiş yerler parası olana değil, ekene biçene, üzerine ev yapana, zilyetliği olana verilsin. İstiyoruz ki Antalya Kepez’de, otuz kırk yıldır tapusu olduğu hâlde mahkemeye verilen, aile bireyleriyle birlikte 150-200 bin kişiyi ilgilendiren sorunlar çözülsün. İstiyoruz ki ormanlarımızdan, Antalya Belek’te olduğu gibi, ilgili genel müdüre göre 80 bin, Turizm Bakanlığına göre 110 bin, TEMA’ya göre de 500 binden fazla çam ağacı kesilmesin. İstiyoruz ki ormanlarımız, maden ve mermer ocaklarıyla, taş, kum ve çakıl ocaklarıyla köstebek yuvasına çevrilmesin. İstiyoruz ki Finike Çavdır Tireşe mevkisinde olduğu gibi sit alanlarına mermer ocağı izni verilmesin. İstiyoruz ki “Yangının tek iyi tarafı bu ormanlarda kene kalmadı.” diyen zihniyet, orman örgütüne egemen olmasın. İstiyoruz ki orman yangınlarını söndürmek için rüzgârların dinmesini, yağmurların yağmasını beklemeyelim.

Sayın milletvekilleri, 2003-2007 yılları arasında Ağrı, Iğdır, Muş, Van ve Nevşehir illerimiz dışındaki yetmiş altı ilimizin tümünde orman yangını çıkmıştır. Sayın Bakan, Plan ve Bütçe Komisyonu toplantısında, “Yunanistan’da olan yangın bizde olsa kısa zamanda söndürürdük.“ diyor. Sayın Bakan, siz Türkiye’deki yangını kısa zamanda söndürdünüz mü ki de Yunanistan’dakini söndürmeye kalkıyorsunuz? Geçen kasım ayının 9’unda Finike’de çıkan yangın derin bir vadide olduğundan havadan müdahale yapılamadığı için üç dört gün sürmüştür.

Sayın arkadaşlar, neden havadan müdahale yapılamadı biliyor musunuz? Yangın söndürme helikopterimiz, yangın söndürme uçağımız yok da ondan. Koskoca Türkiye'nin yangın söndürme uçağı yok. Yurt dışından kiralananların da “Ekim sonu, sezon sonu” denmiş, sözleşmesi bitmiş. Yangın işçilerine, “Sezon bitti, işe paydos.” denmiş. Kasım ayında Akdeniz Bölgesi’nde, Antalya’da, Mersin’de, Finike’de orman yangını çıkmayacağını tahmin edemiyorsa Bakanlık, ormanları artık Orman Bakanlığından korumak gerekiyor.

Sayın milletvekilleri, ben Finike’deki yangının üçüncü gününde ne zaman söndürüleceğini Orman Genel Müdür Yardımcısına sordum. “Bu akşam Finike’de yağmur bekleniyor, yangın söner.” dedi. Nitekim yağmur yağdı, yangın söndü.

Sayın arkadaşlarım, bu nasıl bir anlayıştır?

Sayın Bakan, 2007 yılında yirmi üç helikopter kiraladığınız hâlde, 2008’de neden yarıya indirerek on bir helikopter kiraladınız? Neden uçak ihalesini zamanında yapmadınız? Dünyadaki yangın uçaklarının sayısı belli, mayıs ayında ihale yaparsanız uçak bulamazsınız. Sayın Bakan, lüks makam araçları alacağınıza devlete on beş yirmi adet yangın söndürme uçağı ve yeterli sayıda helikopter niye almıyorsunuz? Kurban derilerinin Deniz Feneri yerine Türk Hava Kurumuna verilmesini özendirerek niye Türk Hava Kurumuna yangın söndürme uçakları aldırmıyorsunuz?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bakanın Plan Bütçedeki sunuş konuşmasında, sunuş kitapçığında 2003-2007 döneminde ortalama yanan alan 3,2 hektar iken 2008’de 14,2 hektar olmuştur. 2008 yılı dâhil edildiğinde, AKP döneminde yıllık ortalama yanan alan, sunulduğu gibi 6.717 hektar değil 10.502 hektardır. Hükûmetin rakamlar üzerinde her konuda olduğu gibi bu konuda da cinlikler yaptığını görmekteyiz.

Sayın milletvekilleri, Hükûmet yangınla mücadelede başarısız olduğunu saklamak için gerçek rakamları vermemekte, yanan alanları küçük göstermeye çalışmaktadır. Örneğin, Manavgat-Serik sınırları içinde meydana gelen yangında yanan alanın, Türk Tarım Orman-Sen 17 bin hektar olduğunu, Orman Mühendisleri Odası 16.925 hektar olduğunu, OGM Teftiş Kurulu 15.954 hektar olduğunu belirtirken, Orman Bakanı ise yanan alanı 3.500-4.000 hektar olarak açıklamıştır.

Sayın Bakan, bu rakamların hangisi doğru? Sizin verdiğiniz rakamların 4 katı daha fazla alan yanmasına rağmen gerçeği niye saklıyorsunuz?

Yine, yangınların önemli bir kısmı enerji nakil hatlarından çıktığına göre, Hükûmet bu konuda niye ciddi önlemler almıyor?

Sayın Bakan, “Yangına ilk on beş dakikada müdahale ediyoruz.” diyorsunuz. Ancak Manavgat-Serik yangın bölgesinde 3/8/2008’de Genel Başkanımız Sayın Deniz Baykal’la yaptığımız incelemede, Serik Karataş köyündeki 2 insanımızın, 60 evin, 88 ahır ve hayvanın yanarak kül olduğunu bizzat yerinde gördük. Değil on beş dakikada, yangın süresince hiçbir yangın söndürme faaliyeti yapılmadığını, dört gündür de Orman Bakanının köye gelmediğini muhtar ve köylüler bize söyledi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaptan, devam edin.

OSMAN KAPTAN (Devamla) – Sayın Bakan siz, Sayın Başbakanla, yanan o köye sonradan helikopterle havadan baktınız. Zaten havadan baktığınız için ayağınız yere değmiyor.

Sayın milletvekilleri, Orman Bakanlığı bir taraftan ağaçlandırma seferberliği ilan ediyor, bir taraftan da Afyon Sandıklı, İstanbul Çobançeşme, Düzce orman fidanlıklarıyla birlikte otuz dokuz adet orman fidanlığını 1/4/2004 tarih ve 30 sayılı Bakanlık Kararı’yla kapatıyor. Bu işlemi yargı iptal ediyor, “Orman fidanlıklarını satmayın.” diyor. Bakanlık ise “Bölümler hâlinde sat.” diye Maliye Bakanlığına izin vererek yargı kararını etkisiz hâle getiriyor.

Sayın arkadaşlarım, önemli konulardan birisi de yetişmiş personeli, Hükûmet, kadrolaşma anlayışına kurban etmiştir. Gülnar yangınında köylüler bize, “Gülnar Orman Bölge Şefimiz görevden alınmasaydı bu yangın daha kısa zamanda söndürülürdü.” demişti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaptan.

OSMAN KAPTAN (Devamla) – Hükûmeti, ormanlarımıza, orman köylülerimize ve çalışanlarına sahip çıkmaya davet ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz.

Sayın Ağyüz, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz sekiz dakika.

CHP GRUBU ADINA YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün 2009 yılı bütçesi üzerinde görüşlerimizi belirtmek üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 1954 yılında, ülkemizin su ve toprak kaynaklarını değerlendirmek, enerji sorunlarını çözmek için kurulan Devlet Su İşleri, maalesef bugün işlevsiz hâlde bırakılmıştır. AKP İktidarınca, son altı yıl içinde, özellikle 2006 yılından bugüne kadar, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığından devri Çevre ve Orman Bakanlığına yapıldıktan sonra maalesef işlevini yitirmiş; nitelikli, donanımlı elamanlar sürgün edilmiştir.

Su ve tarım politikasının sağlıklı olmadığı ülkemizde maalesef bu politikayı yaşama geçirecek Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü de fonksiyonsuz bırakıldığı için, küresel su ve enerji politikalarının kuyrukçusu hâline gelmiştir. Yapılan yasal düzenlemelerle katma bütçeli kuruluş olma özelliğinden çıkarılmış, bağımsız hareket etme özelliği kaybedilmiştir.

5539 sayılı Yasa’yla, önceki yıllar yatırım programında yer alan projelerin tamamlanması için DSİ’ye yedi yıllık süre tanınarak özelleştirmelerin önü açılmıştır. Bugüne kadar yapılan tüm açılışların hepsi geçmiş dönemlerden kalan yatırımların açılışlarıdır. Sadece, altı yıllık AKP İktidarında üç baraj, Peçenek, Mavi Tünel, Ilısu’nun temeli atılmıştır. Bunlardan sadece ikisi HES’tir. Ilısu Barajı’nın kredi sorunu çözümlenememiş, ÇED raporu onaylı değildir ve Hazineyle DPT’nin karşı çıktığı bu proje için, geçen gün –dün- alelacele Bakanlar Kurulu kararı çıkarılmıştır acele kamulaştırmalar için, 27’nci maddeye göre.

Ilısu Barajı, biliyorsunuz, Hasankeyf’i ve civarında 174 yerleşim yerini su altında bırakacak bir projedir. Sayın Bakan bu sorunu görmezlikten gelerek bu Ilısu Barajı’na karşı çıkanları bölücülükle suçlayamaz, onları dinlemek zorundadır. Konsorsiyum, kredi kaynağı veren yabancı ülkeler “154 tane eksiğinizi gidermediniz” diye ikaz ediyor, ama Sayın Bakan, sadece ve sadece bir kamulaştırma kararı çıkarmakla yetiniyor.

Değerli arkadaşlarım, bir örnek vermek istiyorum: Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarından önce elektrik üretiminde HES’lerin payı yüzde 33 iken doğal gazın payı yüzde 18 idi. 2008’de HES’lerin payı yüzde 18’e düştü, doğal gazın payı yüzde 65’e yükseldi. Enerjide dışa bağımlılık arttı. Bunun faturasını halka ödettiriyorsunuz. En son yapılan doğal gaz zammı, enerji zammı, bunlar hep halka yük olarak gitmektedir değerli arkadaşlarım.

Göllerimizin su seviyesi düşüyor, DSİ duyarsız. Göllerimiz, nehirlerimiz çoraklaşıyor, kirleniyor, DSİ duyarsız.

Barajlarımızın ekonomik ömrü eksiliyor. Elli-altmış yıl sürekli hizmet edecek olan barajlarımız on beş-yirmi yıla düşüyor.

Erozyon tehlikesini TEMA canhıraş bir şekilde bağırıyor ama Sayın Bakan erozyon tehlikesini görmek istemiyor değerli arkadaşlarım.

Bunlar Devlet Su İşlerinin yok edilme başarısının sonuçlarıdır ve bu fatura Türk halkına çıkmaktadır, tarıma çıkmaktadır, çiftçilere çıkmaktadır, tarıma dayalı istihdam beklentisi içerisinde olan insanlara çıkmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bütün bu sorunların üzerine, şehirlere su getirme görevi olan DSİ baraj yapıyor, işletmesini ASKİ’ye, İSKİ’ye veya GASKİ’ye veriyor ama sonunda yaptığı teknik yenileşmede geri kaldığı için belediyeler başarısız. Bu sefer belediyeler baraj yapmaya kalkıyor. Özellikle Ankara’nın şovmen Büyükşehir Belediye Başkanının günlerce Sayın Bakanla tartışmalarını televizyonlardan izledik. Su mu arttı Ankara’da, sağlıklı su mu içiyoruz? Ne Bakanlık görevini yapıyor ne de yasayla yetki verilen büyükşehir belediye başkanlarınız görevini yapıyor. Bunlar çelişkidir.

Seçim bölgem Gaziantep’i de ilgilendiren GAP projesi, çok büyük projedir, entegre bir projedir, kalkınma projesidir. Ama gelin görün ki GAP’a altı yıldır çok düşük ödenekler ayrıldığı için yerinde saymıştır.

GAP Eylem Planı açıklandı. Gaziantep’te GAP Eylem Planı’na dayalı olarak yapılan bir tek sulama kanaleti ihalesi yok. Sulanacak araziyi artırmak istiyorsak, Devlet Su İşleri, sulama suyunun tarlalara girişini, araziye girişini, tarım topraklarına girişini artıracak tedbirler almak zorundadır.

Değerli arkadaşlarım, bu Hükûmet dönemine kadar sulama suyuyla sulanan arazi miktarı 295 bin hektarı bulmuştur. Toplam ne kadar? 1,7 milyon hektar. Nasıl ulaşacaksınız buna 1,7 katrilyonluk Devlet Su İşleri bütçesiyle? GAP’a mı ulaşacaksın, DAP’a mı ulaşacaksın, KAP’a mı ulaşacaksın? Bu bir çelişkidir. O nedenle, bütçenin tamamı zaten yatırımdan yoksun, üretimden yoksun, istihdamdan yoksun, köylüyü korumayan, çalışanları korumayan, emeklileri korumayan bir bütçe, ayrıca da, bizim göz bebeğimiz GAP projesini de geri bıraktıracak ödeneklerle… Bırakın 2012 yılını, 2023 yılına kadar yetişirse -bu kürsüde tutanaklara geçsin diye söylüyorum- ben, buradan çıkıp siyasilerden özür dileyeceğim değerli arkadaşlarım. Buna tedbir alması gerekenler duyarsız davranamazlar, davranmamak zorundadırlar.

Bakın, yeterli sulama suyunu getirmediği için DSİ Gaziantep bölgesinde çiftçilerimiz sulama suyunu kendisi kuyularla çıkarıyor, ama kuyuların maliyeti, enerji maliyeti o kadar yüksek ki 15 milyar, 20 milyar… Günlerdir önergelerle söylüyorum, bu çiftçilerimizin faiz borcunu silelim, yeniden taksitlendirelim, bunlara bir cansuyu verelim diyorum, ama maalesef, ekonomik krize nasıl duyarlı davranmadıysa, bu çiftçilerin feryadına da maalesef Hükûmet duyarsız davranmaktadır değerli arkadaşlarım.

Suyun stratejik önemini bilemeyen bu Hükûmet ve Bakanlığın, maalesef, sağlıklı su ve tarım politikası yoktur. Evvelemirde Dünya Su Forumu’nda tartışıldığı gibi su kanunu çıkmalıdır değerli arkadaşlarım.

Ayrıca son günlerde bütçe konuşmaları nedeniyle Sayın Başbakanın, Sayın Kemal Unakıtan’ın konuşmalarından yeni tanımlar edindik. “Siyasetçinin onurunu iade ettik.” diyor Sayın Başbakan. Siyasetçi her zaman onurluydu, hiçbir dönemde bu kadar yolsuzlukların gözlemcisi olmamıştı, hiçbir dönemde siyasetçinin çocukları gemi sahibi olmamıştı, tersane sahibi olmamıştı, iş sahibi olmamıştı. Neyin onurunu kurtardınız siz? (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bir tanım daha geldi “Ölümcül durum yok.” Sayın Başbakan diyor ki “Doktor, ölüm sinyali vermeyen hastaya kefen hazırlamaz. Ölmemiş hastaya kefen biçtirmem.” Sayın Başbakan, doktorsunuz ama diplomasız doktorsunuz. Korsan çalışıyorsunuz altı yıldır ve reçete yazamıyorsunuz. Yazdığınız reçeteler AB’nin reçetesi, ABD’nin reçetesi, Dünya Bankasının reçetesi, küresel sermayenin reçetesi değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar) Bu reçete topluma acı geliyor, bunun farkında değilsiniz. Küresel sermayenin pozisyonunda gidiyorsunuz. Dünya Bankasının özelleştirme politikalarını -suda, tarımda, sanayide- uygulayarak gidiyorsunuz. Bu size hayır getirmez değerli arkadaşlarım. O nedenle, Hükûmetin, toplumu aydınlığa çıkarmayan, ekonomik rahatlığa kavuşturmayacak bu bütçeyle başarılı çıkma şansı yoktur değerli arkadaşlarım. O nedenle de her seferinde ya Sayın Maliye Bakanı ya Başbakan Mecliste devamlı gerilim yaratıyor, diyor ki: “İktidar önder olmuştur.” Ben, sizin önderliğinize bakıyorum bir önderlik göremiyorum. Salı gününden beri bütçe görüşmeleri devam ediyor, 10 kişisiniz, 15 kişisiniz, 25 kişisiniz. Yani bu mu bütçeye bağlılığınız?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ağyüz, devam edin.

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Bu mu Hükûmetinize sahip çıkmanız? Siz bile bu bütçeye inanmıyorsunuz ki, bu bütçenin halk yararına olduğunu görmüyorsunuz ki gelip, katılıp görüşlerinizi belirtesiniz. O nedenle, değerli arkadaşlarım, bu bütçeyle, bu ekonomik politikayla Türkiye'nin aydınlığa çıkması mümkün değildir.

2007’yi mahvettiniz, 2008’i tahakküm altına aldınız, 2009’da da gerekli tedbirleri almadığınız için 2009’u da yok edeceksiniz. Ama bu politikalarla kendisini yoksulluğa mahkûm ettiğiniz insanlar, 2009 Martında hem Hükûmetten hem de şovmen belediye başkanlarınızdan hesap soracak, sandıkta halkın iktidarını, gerçek halkın iktidarını sağlayacaktır.

Ben, bütçenin topluma faydalı olmayacağına inanarak başarılar diliyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ağyüz.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Edirne Milletvekili Rasim Çakır.

Sayın Çakır, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz sekiz dakika.

CHP GRUBU ADINA RASİM ÇAKIR (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Çevre ve Orman Bakanlığı 2009 yılı bütçesiyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, AKP İktidarı döneminde bence çevreyle ilgili en önemli olay 22’nci Dönem Parlamentosu çalışmaları esnasında çıkarmış olduğumuz Çevre Yasası. O dönemde bu koltuklarda olan arkadaşlarım gayet iyi hatırlayacaklar, bu Çevre Yasası çıkarken Avrupa Birliğinden çevre kirliliğiyle ilgili 30-35 milyar euro yatırım yapmamız gerektiği, bu yatırımın üçte 1’inin özel sektör, üçte 1’inin Avrupa Birliği kaynakları, üçte 1’inin Bakanlık tarafından karşılanarak yapılacağı, bu kanunun çıkmasıyla Avrupa Birliği fonlarından daha fazla istifade edebileceğimiz söylenmişti. Ama o günden bugüne maalesef geldiğimiz nokta, Türkiye’de yerel yönetimlerin, sanayinin, organize sanayilerin arıtma tesisleriyle ilgili geldiğimiz nokta maalesef belli.

Bu kanunla 1/100.000’lik çevre düzeni planlarının 2012 yılına kadar bitirileceği, bunlara bağlı 1/25.000’lik planların yapılacağı, bunların yapımında Avrupa Birliği fonlarından faydalanılacağı söylenilmişti. Şimdi Sayın Bakana soruyorum: Kaç tane ilimizin 1/100.000’lik planı onaylanmıştır ve mahkemelerden geçerek uygulamaya konmuştur? Ve buna bağlı kaç tane ilimizin 1/25.000’lik planı onaylanmıştır ve yürürlüğe konmuştur.

Ülkemizde 2 milyon ton tehlikeli atık üretiliyor ve İZAYDAŞ’ın dışında bu tehlikeli atığı imha edecek bir tesisimiz yok. O günlerde, hatırlayacaksınız, bu kanunun yürürlüğe girmesiyle Türkiye’de en az beş altı tane, tehlikeli atığın imhasıyla ilgili tesisin oluşturulacağı bu kürsülerden sayın bakanlar tarafından ifade edildi. Bugüne kadar kaç tane tehlikeli atık tesisi yapıldı? Ve Türkiye tehlikeli atık mı üretmiyor yoksa üretilen tehlikeli atıklar nerelere gömülüyor da biz göremiyoruz, bulamıyoruz? Sadece çimento fabrikalarında tehlikeli atık yakımına izin verilmesiyle Türkiye’de bu sorun çözüldü mü?

Değerli arkadaşlarım, bugün geldiğimiz noktada maalesef AKP İktidarı döneminde çıkarılan Çevre Kanunu ile Türkiye'nin Avrupa Birliği standartlarına gelmesi noktasında henüz bir adım olumlu mesafe alabilmiş değiliz. Bugüne kadar yaptığımız tek şey, giderek artan su -yer altı ve yer üstü- kaynaklarının kirlenmesine, doğanın kirlenmesine, çevrenin kirlenmesine yönelik Meclis araştırma komisyonları kurmak, bu komisyonlar aracılığıyla bölgelere gidip bunları incelemek ama sorunun çözümüne yönelik somut adımlar atmamak ve zaten halkımız da artık kurulmuş olan bu Meclis araştırma komisyonlarının herhangi bir etkisinin olmadığına… 2002 yılında kurulan Ergene Komisyonundan bugüne Ergene’nin daha kirli aktığını, Gediz’in, Menderes’in daha fazla kirlendiğini, Van Gölü’nün, hatta Atatürk Barajı’nın, Tuz Gölü’nün, Beyşehir Gölü’nün, Eğirdir Gölü’nün, Sapanca Gölü’nün daha fazla kirlendiğini hepimiz gözlüyoruz, izliyoruz ve halkımız da kurulan bu komisyonların olumlu bir netice vermediğine maalesef inanmaya başladı.

Değerli arkadaşlarım, bu Yasa’nın en önemli getirdiği olaylardan bir tanesi de Hava Kirliliği Kontrol Yönetmeliği. Hava Kirliliği Kontrol Yönetmeliği çıkarıldı, buna bağlı olarak bütün illerde hava kirliliğini izlemeye yönelik istasyonlar kuruldu.

Biz niçin bir olayı izleriz, onu izlemek için yatırım yaparız, para harcarız? Ona çözüm üretmek için. Ama maalesef geldiğimiz noktada, 18 Aralık günü Sıhhıye’de yapılan ölçümlerde 9.350 mikrogram/metreküp havadaki partikül. Saat 11.40’ta yapılan ölçümde de 5.070 mikrogram/metreküp. Sıhhıye’de değerli arkadaşlarım, yani Sağlık Bakanının oturduğu yerde! Bu rakam ölüm sınırının 2,5 katı. Dünyada hiçbir gelişmiş ülkenin bu rakamı kabul edebilmesi mümkün değil. Dün baktım, Sağlık Bakanımızın sesi kısılmış. Kendisine, derhâl ciddi bir göğüs hastalıkları uzmanına gitmesini öneriyorum çünkü bu sınırlarda insanın yaşabilmesi mümkün değil değerli arkadaşlarım.

Bundan sonra Bakanlıktan yapılan bir açıklama: “Sıhhıye’ye konulan aletler bozuk.” Peki, inandık, Sıhhıye’ye konulan aletler bozuk. Bu, Bakanlığın İnternet sitesinden alınmış. Sayın Bakan, Sıhhıye’de aletler bozuk, aynı gün Bartın’da 995 mikrogram/metreküp, aynı gün Urfa’da 995 mikrogram/metreküp, Yozgat’ta bin mikrogram/metreküp, Kocaeli’nde 621 mikrogram/metreküp, Konya Meram 716 mikrogram/metreküp, Siirt 813 mikrogram/metreküp, Maraş Elbistan 944 mikrogram/metreküp, Kars 1.139 mikrogram/metreküp, Kayseri 509 mikrogram/metreküp… Daha okuyayım mı Sayın Bakan? Hadi Sıhhıye’deki alet bozuk, bu illerdeki aletler de mi bozuk Sayın Bakan?

OKTAY VURAL (İzmir) – Hükûmet bozuk.

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Bunun üzerine yapılan açıklama değerli arkadaşlarım: “Doğal gazın fiyatları attı, halkımız biraz daha fazla kömür kullanımına yöneldi, bu yüzden hava kirliliği illerimizde artmaya başladı.”

Değerli arkadaşlarım, bu, bu durumu izah edebilecek bir olay mıdır?

Sayın Bakan, İzmir Valimize söyleyin: Balçova’da insanlar termal enerjiden ısınıyorlar, Balçova sokaklarında valiliğin dağıttığı kömürün ne işi var? (CHP sıralarından alkışlar)

İllerimizde, yerleşim yerlerimizde insanlar zehir soluyorlar. AKP Türkiye’ye zehir solutuyor ve bunun en önemli sebebi de değerli arkadaşlarım, Hükûmetin ve AKP’li yerel yönetimlerin vatandaşa dağıttığı kalitesiz kömürden kaynaklanmaktadır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Zehir, zehir dağıtıyor.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – İşi o zaten.

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Dağıtılan kömürü kullanan vatandaşlarımız, yoksul vatandaşlarımız, maalesef, Türkiye’de havanın zehir hâline gelmesine sebep olmaktadır.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Çakır, devam edin.

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bu hava kirliliğini izleme ve kontrol Bakanlığın en çok övündüğü olaylardan bir tanesi. Ama, AKP İktidarının bu konuda gelmiş olduğu nokta hepimizin ve bütün Türkiye’nin gözleri önünde. Geçmişte, hatırlayacaksınız, bir Sayın Bakanımız vardı. Diyordu ki Çernobil’den sonra, çayı alarak bütün vatandaşlara baktı ve içti: “Korkmayın, çayı için.” dedi. Şimdi bir Sayın Bakanımız var. Türkiye’de hava zehirlenmiş. Çıkıyor, diyor ki: “Sizin iktidarınızda gazeteler maske dağıtıyordu.” Sayın Bakan, biz geçmişi değil, bugünü yaşıyoruz. Bugün insanların sağlıklı bir hava içerisinde yaşayıp yaşamadığını bilmek ve görmek istiyoruz. Mustafa Hocam diyor: “Sağlıklı bir insan günde 13 ila 16 bin litre hava teneffüs ediyor. Bu havanın içerisinde ne kadar kükürtdioksit, ne kadar azotoksit var?” İşte bürokratı böyle, Sayın Bakanı böyle.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Sayın Bakanımız bu tavır içerisinde. Sayın Başbakan da “Durmak yok, yola devam.” diyor. Durmak yok, yola devam, ama Kılıçdaroğlu’na yakalanmadan.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çakır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sinop Milletvekili Engin Altay.

Sayın Altay, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz sekiz dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (Sinop) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesiyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Bütçe konuşuyoruz, bütçeden konuşalım. Elimde gördüğünüz kitapçık –kameramanlar yardımcı olur, milletimiz de görürse sevinirim- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 2005 Mali Yılı Bütçe Kanunu sunuş konuşması, 28 Aralık 2004. Şimdi, Başbakan diyor ki: “…ve bir başka örnek: Ekim 2002’de bir asgari ücret 80 kilogram kuru fasulye alırken bugün 122 kilo alıyor.” diyor, Recep Tayyip Erdoğan söylüyor, burada söylüyor 2005 yılı bütçesini sunarken. Bir iki gün önce de gene Recep Tayyip Erdoğan gene bu kürsüden şöyle söylüyor: “83 kilogram kuru fasulye alınabiliyordu, gene Ekim 2002’de, bugün 107 kilogram alınabiliyor.” diyor. Rasim Bey’in dediği gibi de “Durmak yok, yola devam.” diyor. Sayın Başbakan üç yılda asgari ücretlinin 15 kilo kuru fasulyesini çalmışsın. Bütçenin kapanış konuşmasında gel bunun hesabını ver. Bu kürsüden milleti aldatıcı, milletin yanlış kanaatlere varmasına yol açan şeyler söyleme. Bu millet sana kuru fasulyesini çalsın diye oy vermedi. İşte, benim rakamlarım TÜİK’ten bile değil Başbakanın kendi konuşmalarından. 15 kilo kuru fasulyenin hesabını gelsin Başbakan önce bu kürsüden bir versin.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Kültür Bakanlığı bütçesini konuşuyoruz, Turizm Bakanlığı bütçesini konuşuyoruz. Bu iki Bakanlık geçen dönem burada birleştirilirken ben demiştim ki: Bir bardağa biraz su koyuyorsunuz, üstüne de zeytinyağı koyuyorsunuz, çalkalayıp duruyorsunuz. Karışmaz bunlar, bunlar birbiriyle kaynaşmaz, dedim. Dinlemediniz, kurdunuz. Şimdi muhtemelen yeniden ayıracaksınız. Yani dönüp dolaşıp aslında Cumhuriyet Halk Partisinin söylediği noktaya her zaman, her vakit geldiniz.

Şimdi, değerli milletvekilleri, görüştüğümüz bütçe bin yıllık birikimimizdir. Görüştüğümüz bütçe bütün kazanımlarımızdır, tecrübelerimizdir, değer yargılarımızdır, inançlarımızdır, kıvanç ve tasalarımızdır, bütün ürettiklerimizdir, bilgi ve görgümüzdür, gelenek ve göreneklerimizdir, geçmişten günümüze taşıdıklarımızdır yani mimari eserlerimizdir, tarihî anıtlarımızdır, el sanatlarımızdır, türkülerimizdir, mânilerimizdir, ağıtlarımızdır ve 21’inci yüzyılın yükselen yıldızı sektör bazında turizm sektörü ve onun sorunlarıdır, onun tanıtımıdır, onun altyapısıdır, yer altından yer üstüne çıkarılmayı bekleyen kültür ve turizm hazinelerimizdir. Tüm bunları korumak, geliştirmek, tanıtmak ve dünyaya sunmak için ortaya koyduğunuz bütçe ise 1,21 milyar YTL’dir. Genel bütçenin binde 38’i kadardır.

Sayın Bakan, sizden önce Bakanlığınızın -Kültür ve Turizm, ayrı ayrı topladığımızda bile- bütçeye oranı binde 48-49’lardaydı. Size, sanıyorum, bu parti üvey evlat muamelesi yapıyor. Gerçi siz de Fikret’in şiirinde zulmeti beyzadeye benzetmiştiniz. “Aksa eğer bir beyaz karanlıktır.” demiştiniz. Sanıyorum bunu unutmamışlar. Buna göre bu Bakanlığa nakıs davranılıyor. Bu bütçeyle, bu rakamlarla -çok güzel hazırlamışsınız, elinize sağlık- bu hazırladığınız bütçe sunumunun, bunca genel müdürlüğün, bunca organizasyonun iş ve işlemlerini yapabileceğinize inanıyor musunuz? Zaten onun için de sunumunuz planlama ve temennilerle dolu.

Hükûmet, siyaseten seçilmişlik… Seçilmiş makamlar ağlama yeri değildir. Devletin valisi ağlar, kaymakamı ağlar ama seçilmişler ağlayamaz. Siz, Bakan olarak, Hükûmetin içinde biri olarak… “Günay, Başbakandan turizmci için destek paketi isteyecek.” Devam ediyor. “Talebi Hükûmete taşımış vaziyetteyiz.”

Sayın Bakan, bir bakan Hükûmete bir şey taşır mı? Hükûmete taşırsa milletvekili taşır, siz de gereğini yaparsınız. Bir kriz var. Turizmcinin sorunları için siz çözüm müessesesisiniz ama siz ağlıyorsunuz. Siz bir arayış içindesiniz. Sizin çıkıp demeniz lazım ki “Ey turizm sektörü, şu şu tedbirleri aldık, hayırlı olsun.” Bunu demeniz, diyebilmeniz lazım. Ee siz, bizle birlikte oturmuşsunuz “Ne yapmak lazım?” diyorsunuz. Sizin işiniz bu değil. Sizin işiniz, çözüm, çare.

Şimdi, bir yandan Türkiye’de unutulan bir konu var, bu son günlerdeki yoğun gündem içinde atlanan bir şey var, maalesef, üzüntüyle görüyoruz. İktidarınız devlet içinde, ülke içinde dinci kadrolaşma ve kuşatmaya devam ediyor. Şimdi, ülke içi sanıyorum bitti, ülke dışına, ülke dışı, yurt dışı temsilciliklerimize bunu yansıtıyorsunuz. Gazetelerde var.

Sayın Bakan, Hasan Yavuz’u tanıyor musunuz? Hasan Yavuz kimdir? Bizdeki bilgilere göre Deniz Fenerinin kurucusu, Kanal 7’nin muhabiri, İslam Birliği Araştırmaları ve Çalışma Grubunun kurucusu, Fransa İslam Konseyi Başkanı. Allah daha ziyade etsin. Müslüman bir adam. Oralarda imamlık yapıyor, yapsın. Şimdi, onlara da ihtiyaç var. Ama bu adam diyor ki: “Türkiye’de eğitilerek gönderilen imamlar arasında büyük bir görüş ayrılığı var. Bu gerçekten zor.” Yani bizim burada yaşadığımız İslam’la, Türkiye’den, Diyanetten gelen imam arasında fark var diyor. Siz, bunu diyen bir adamı, zatı, din adamını, kültür tanıtma ataşe yardımcısı nasıl yaparsınız? Bundan kültürümüze, tanıtımımıza ne gibi bir katkı beklersiniz? Tek kişilik bir kararnameyi neye dayanarak imzaladınız? Lütfen, geliniz, burada bunların cevabını veriniz.

Gene bu anlayışınız… Ben yadırgamıyorum. Bakın, sizin girdiğiniz parti, AK PARTİ Sinop İl Disiplin Kurulunun kararını okuyorum size: “Sayın Hikmet Kurada, 30/7/2007 tarihli Bizim Karadeniz gazetesindeki köşe yazınıza istinaden İl Disiplin Kurulumuzun 14/11/2007 tarih ve 2007/6 sayılı yazısı içeriğinde parti tüzüğümüzün 115/2 maddesi gereğince kınama cezasıyla cezalandırıldınız.” Sizin İl Disiplin Kurulu üyeniz. Kime veriyor? AK PARTİ Sinop İl Başkan Yardımcısına. Niye veriyor, biliyor musunuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet, konuşmanızı tamamlar mısınız Sayın Altay.

Buyurun.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Ek süreyi verdiniz değil mi Başkanım?

BAŞKAN – Veriyorum efendim.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Teşekkürler.

Niye veriyor, biliyor musunuz? Burada bir milletvekiliniz dedi ki: “Atatürk ilke ve inkılapları Anayasa’dan çıkarılsın.” Hikmet Kurada da gazetesinde yazı yazdı “Başınıza Atatürk büstü kadar taş düşsün inşallah” diye. Bunun için partiden attığınız, kınadığınız bir il yönetim kurulu üyeniz var. Ee şimdi, Hikmet Kurada’ya bunu yapan, kültür ve tanıtma ataşe yardımcılığına bir imamı atamış ne olmuş? Siz, daha önce de bir morgda ölü yıkayan -neticede bir meslektir, saygı duyarım- imamı da il kültür müdür yardımcısı yapmadınız mı? Bakın, bu kısa sürede sektörün hiçbir sorununa değinemedim maalesef. Ama bu da bir partinizin yanlışıdır.

Bütçeler böyle sekiz dakikayla geçiştirilecek işler değildir. Bütçe önemli bir konudur. Lütfen, inşallah, bundan sonraki süreçte bütçelere gerekli hassasiyeti ve duyarlılığı gösterirsiniz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (Devamla) – Süre bitti.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Bütçeniz kötü bir bütçe. Haberiniz olsun!

Saygılar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına son söz Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’a aittir.

Buyurun Sayın Özbolat. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz sekiz dakika.

CHP GRUBU ADINA DURDU ÖZBOLAT (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüklerinin 2009 yılı bütçelerinin son altı yıldır hazırlanan bütçelerden farkı, sadece rakamsal değerlerdir ki o da enflasyon oranında yapılan artışlardır. Şöyle bir baktığımızda, genel bütçeden ayrılan payın yüzdesel ifadeyle herhangi bir artışı ifade etmediğini rahatlıkla görebiliriz. Genel bütçedeki payı binde 38’e düşen bir Kültür Bakanlığının bütçesi -0,5 bile değil- o Bakanlığın Hükûmetteki ağırlığını ifade eder. Hükûmet diyor ki: “Bizim kültür ve sanatla ilgili, turizmle ilgili bir derdimiz yok.” Yani toplam bütçeniz 1 milyar YTL. O, 1 milyar YTL neyi ifade ediyor? O 1 milyar YTL yaklaşık 700 milyon doları ifade ediyor. O, 700 milyon dolar neyi ifade ediyor? Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı Sayın Melih Gökçek’in BOTAŞ’a olan borcunu ifade ediyor; hani, Hükûmet bu borcu tahsil edemeyince doğal gaza yüzde 20 zam yapmak zorunda kalmıştı, işte onu. Benim Sayın İçişleri Bakanına verdiğim bir önergeye “Büyükşehrin vadesi gelmiş borcu yoktur.” dedikten sonra haciz işlemini başlattıkları rakam; alavere dalavereyle halkın sırtına yıkılan rakam; Türkiye Cumhuriyeti’nin kültür ve turizmine ayırdığı bir yıllık bütçedir, üzüntü duyuyorum.

Eğer bir Belediye Başkanını böyle şımartır ve korursanız, o da Hükûmetin bir Bakanına haddini bildirme cesaretini bulur. Hükûmet içinde, parti içinde bu kadar koruyan olduktan sonra da 700 milyon doları değil, 7 milyar doları götürür ve kimse de onun kılına dokunamaz. Nasıl olsa hazine diye halkın bir kesesi var, oradan halledilir her şey.

Aslında Sayın Bakan kötü bir şey söylemedi, belki amacını aşan bir cümleydi ama “Ankara’ya Atatürk’ten bugüne çaplı bir yönetici gelmedi.” dedi. Bir tek Sayın Gökçek üzerine alındı, “Sayın Bakanın kafası iyiydi herhâlde.” diye cevap yetiştirdi. Bir tek AKP’li de çıkıp “Sen kendini ne zannediyorsun? Karşında belediye meclis üyesi mi var? Karşında bir Bakan var.” diyemedi, demedi. Niye? Çünkü, Bakanlığının bütçesi kadar ağırlığı var Gökçek’in karşısında; ödemeyip üstüne yattığı para kadar ağırlığı. Aynı şeyi Unakıtan’a yapabilir miydi, aynı şeyi Sayın Said Yazıcıoğlu’na yapabilir miydi? Said Bey’in bütçesi 2,5 katrilyon. Sayın Bakan “hadi” dese 80 bin imam Gökçek’in üzerine yürürdü! Melik Gökçek, tam dişine göre hem de sonradan partiye katılmış, rüştünü ispat etmeye çalışan bir Bakana demediğini bırakmaz, Sayın Bakan da lafı uzatmaz.

Değerli milletvekilleri, kültür ve sanata ilişkin tavır ve duruş bir bilinç işidir, o bilincin gelişimi olarak eğitimle doğru orantılıdır. Bugün bu Bakanlığın bütçesinin 1 milyar YTL gibi komik bir rakam oluşu şimdiye kadar oluşmuş bir bilincin ürünüdür.

Bakınız, Türkiye'nin eğitim ortalaması 3,6 sınıftır, yani 4’üncü sınıfı bile bitirememiş bir toplumdan bahsediyoruz. Bugün bu Hükûmet tüm Türkiye’yi ilkokuldan mezun etmeyi hedef koysa, o ortalamayı tuttursak ne böyle komik bütçeli bir Kültür ve Turizm Bakanlığı ne de böyle bir Hükûmet kalırdı.

Değerli milletvekilleri, eğitim ortalamamız yeterince gelişmiş olsa dokunulmazlık zırhına sığınan bunca bakan, milletvekili olur muydu? Hakkında yığınla şaibe olan RTÜK Başkanı o koltukta oturmaya devam edebilir miydi? Mezarda emekli olmasınlar diye çocuklarını sigortalattıran binlerce aileyi soruşturmakla görevli bir kurumun başındaki kişi kendi çocuklarını gizlice sigorta ettirebilir miydi? Ama utanmak da bir bilinç işidir.

Değerli milletvekilleri, bu yılın kayda değer en önemli kültür sanat olaylarından birisi de -kamuoyunda yoğun tartışıldığı için bildiğiniz- Sayın Fazıl Say tarafından bestelenen Nâzım Oratoryosu’dur, Frankfurt Kitap Fuarı’nda seslendirilmesi için önce anlaşılıp, sonra da haber bile verilmeden iptal edilen program. Oysa aynı eser Sayın Bakan ve bazı AKP milletvekillerinin huzurunda Moskova’da ayakta alkışlanmıştı. Ne oldu da Frankfurt’a gitmedi? Hani Karadeniz’in karşısında durup vatan hasretiyle “Karşı kıyı memleket” dediği yer Ordu’ya denk gelir, Sayın Bakanın memleketine. Sayın Bakan, siz oranın çocuğusunuz. Belki bu Meclis çatısı altında sizin kadar Nâzım’ı ezbere okuyan bir ikinci kişi yoktur. Acaba oratoryonun içerisinde geçen şu ünlü dizeler AKP’li vekilleri rahatsız mı etti?

“Açlık ordusu yürüyor,

Yürüyor ekmeğe doymak için,

Ete doymak için,

Kitaba doymak için,

Hürriyete doymak için.

Yürüyor köprüler geçerek,

Kıldan ince kılıçtan keskin,

Yürüyor demir kapıları yırtıp,

Kale duvarlarını yıkarak,

Yürüyor ayakları kan içinde.”

Sayın Bakan, acaba arkadaşlarınız rahatsız mı oldu bu dizelerden? Nâzım bunları yazalı altmış yıl oldu. O zaman da açlar vardı ama şimdiki gibi sadakayla doyurulan açlar yoktu.

Değerli milletvekilleri, Nâzım Oratoryosu’nun Frankfurt’a götürülmemesine gerekçe olarak fuar için ayrılan ödeneğin yetersizliği ileri sürülmüştü. Biliyoruz, Bakanlık, bütçesinin bir bölümünü çeşitli festivaller için kullanıyor. Bu, zaten onun asli görevi. Ama elimde 4 Haziran 2008 tarihli, Kültür ve Turizm Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanı Sayın Faruk Şahin imzalı, Sayın Bakanın “Olur”unu taşıyan bir inceleme raporu var. Altına imza attığına göre içeriğini de biliyordur. Olay, 2006 yılında, önceki Bakan Sayın Atilla Koç döneminde 13’üncü Aspendos Opera ve Bale Festivali’nde taşıma ve konaklama giderleri üzerinden toplam 300 bin YTL’nin iç edilmesi olayıdır.

Rapora konu olan haksız kazanç kimler tarafından yapılmış diye baktığımızda, tanıdık bir soyadı çıkıyor, Çiçek. Kim bu Çiçek? Dönemin Kültür ve Turizm Bakanlığı İdari ve Mali İşler Daire Başkanı Sait Çiçek. Bu yeğen Çiçek ve arkadaşları 300 bin YTL’yi iç ediyorlar. Rapora göre ihaleyi alan Betur firması Bodrum Festivali’ni de başka bir isim altında yapıyor. Acaba o festivalden ne kadar iç ettiler bu bilinmiyor. Raporun sonunda haksız edinilen paranın sorumlularından tahsil edilmesi Bakan “Olur”una sunulmuştur.

Soruyorum: Sayın Bakanın imzası olan “Olur”un gereği yapılmış mıdır? Suçlular hakkında ne gibi işlem yapılmıştır? Parayı tahsil etseydiniz herhâlde Frankfurt Kitap Fuarı Nâzım’sız kalmaz, sanatçılar da mağdur edilmezdi.

Devlet Tiyatroları 750’si sanatçı olmak üzere 1.700 kişiyle on dört ilde kırk sahnede hizmet vermeye çalışıyor. Siyasetçilerin kuruma gereksiz müdahalesi olmasa ve özerk bir yönetim, yeterli bir bütçeyle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özbolat, sözünüzü tamamlayın.

DURDU ÖZBOLAT (Devamla) - …çalışan emekçilerin özlük hakları ve ücretleri çağdaş dünyayla aynı noktaya gelse Türk toplumu kültür ve sanatta gereken noktaya gelir, Devlet Opera ve Balesi siyasi baskılarla yönetilemez. Sanatçıları mahkeme kapılarında süründürmeye kimsenin hakkı yoktur. Sanatçılarımıza on iki ay maaş, dört ikramiye, iki teşvik ikramiyesi son derece yetersiz ve emekli olduklarında bu ikramiyeleri alamadıkları için emekli dahi olmak istemiyorlar.

Devlet Tiyatroları ve Devlet Opera ve Balesi kültür ve sanatta gereken hizmeti verebilmesi için böyle komik bütçelerle değil, adam gibi bütçelerle ülkeye hizmet vermelidir, vermesi gerekiyor.

Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Özbolat.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kırşehir Milletvekili Metin Çobanoğlu.

Buyurun Sayın Çobanoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on iki dakikadır.

MHP GRUBU ADINA METİN ÇOBANOĞLU (Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çevre ve Orman Bakanlığı bütçesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, günümüzde çevre kirliliği ve küresel ısınma o boyutlara gelmiştir ki, artık bu konuda hiç kimsenin kayıtsız kalma gibi bir şansı kalmamıştır. Sebebine gelince, bilimsel araştırmalar neticesinde çevre kirliliğinin ve küresel ısınmanın neticesinde ülkemiz de dünya da çok olumsuz bir şekilde etkilenmekte, önümüzdeki günlerde özellikle kutuplardaki buzulların da erimesiyle dünya üzerinde iklimlerin değişmesi ve birçok alanın çölleşmesi söz konusudur. Bunun için mutlaka gereken önlemler alınmalı, gereken bütçeler ayrılmalıdır

Değerli milletvekilleri, bunun en önemli nedeni dünyanın hızlı nüfus artışı, çarpık kentleşmesi, kontrolsüz sanayileşme ve özellikle fosil yapılı yakıtların dünyada yoğun bir şekilde kullanılmasından kaynaklanmaktadır. Artık tehlike çanları çalmakta, tehlike kapımıza gelmiş durumdadır. Bunu önlemenin, bozulan doğal dengeyi tekrar doğal hâline getirmenin en önemli yolu dünya üzerindeki mevcut ormanları korumaktan, çoğaltmaktan geçmektedir. Fakat bu noktada dünya üzerindeki yeşil alanlara ve ormanlara baktığımızda çeşitli sebeplerle orman varlığının da her geçen gün azaldığına şahit olmaktayız. Bunda tabii nüfus artışı, tarımsal amaçlı açmalar, orman yangınları, yerleşim amaçlı ormanların tahribatı, yine orman emvalinden aşırı faydalanma gibi birçok sebebi sayabiliriz ama geldiğimiz nokta itibarıyla orman varlığı da dünya üzerinde azalma göstermektedir. Bu da gerçekten -tabiattaki olan doğal dengeyi- çevre kirliliği ve küresel ısınmayı hızlandıracak bir şekilde sürüp gelmektedir.

Değerli milletvekilleri, bugün geldiğimiz nokta itibarıyla, Brezilya’daki yağmur ormanlarının yok oluşundan Türkiye’de yaşayan bizler “Bana ne?” deme şansını bulamamaktayız. Sebebine gelince, orada bozulan denge, orada yok olan ormanların çevreye verdikleri zararlar bir müddet sonra Asya’daki ülkelerde de baş göstermekte ve bizi de tehdit etmektedir. Dünyada hâl böyle olunca, ülkemizde de bu konuda istediğimiz noktada olmadığımızı üzülerek ifade etmek istiyorum.

Ülkemizin 27 milyon hektarlık alana yayılmış ormanlarının yarısı verimli, yarısı verimsiz durumdadır. Yine ülke genel alanıyla kıyaslayacak olursak, orman varlığımız ülke alanımızın yüzde 26’sı civarındadır, bu da dünya ortalamasının altında. Dünya ortalamasını yakalayabilmek için süratle ağaçlandırma yapmak durumundayız. Bu kadar önemi haiz olan ormanlarımızla ilgili maalesef Türkiye’de de birçok olumsuzluğu bir arada yaşamaktayız. Bakınız, hâlâ biz, 1935’ten beri ormanlarımızın sınırlarını henüz belirleyememişiz ve özellikle 2/B’lik alanlarla ilgili 31/12/1981 baz alındığında 500 bin hektarlık bir alanda orman vasfı kaybedilmiş ama bu konuda da yeterli çalışma henüz yapılamamıştır. Maalesef, İktidar, bu konuya 25 milyar dolarlık bir gelir gözüyle, bir arsa, bir rant gözüyle baktığından dolayı doğru bir çözüm noktasında bugüne kadar buluşulamamıştır. Muhalefet partileriyle oturulup bu konuda ülkemizin yararına, ormanlarımızın yararına, orman köylülerimizin yararına bir ortak nokta da bugüne kadar bulunulamamıştır.

Değerli milletvekilleri, bakın, 1 santimetreküp toprağında 500 bin canlının yaşadığı ormanlarımız, havza içerisinde entegre tesislerdir. Bu tesislerin ekolojik değeri, ekonomik değerinin tam 2 bin katıdır değerli milletvekilleri. Bir de bu değere toprak tutma, toprak muhafazası, havayı temizleme, temiz su üretimi, karbon depolama gibi stratejik ve hayati öneme sahip fonksiyonlarını göz önüne aldığımızda, ormanlarımızın değerini bugün tespit edebilecek dünyada henüz bir veri tabanı ortaya konmamıştır. Yani yaşamamız için, dünyamız için bu kadar önemli olan ormanlarımızla ilgili, devlet olarak, ülke olarak ve Bakanlık olarak yeteri kadar üzerine düştüğümüz kanaatinde değilim. Bakın, İstanbul’da hâlâ ormanlar talan ediliyor. Bu kadar kıymetli olan, bu kadar yaşamsal öneme sahip olan varlıklarımız bir kerelik rant için, bir kerelik para kazanabilmek için o güzelim ormanlar yok ediliyor ve arsa hâline getiriliyor.

Değerli arkadaşlarım, binlerce yılda meydana gelmiş orman toprağını bir kere kaybettiniz mi tekrar o toprağı yerine getirmek mümkün değil, o sahayı ağaçlandırmak mümkün değil, mümkünse de çok çok pahalı. Bu konuda hepimiz üzerimize düşen hassasiyeti göstermek durumundayız.

Değerli milletvekilleri, mutlaka ve mutlaka, ağaçlandırma çalışmalarına hız vermek zorundayız. Orman alanları itibarıyla zaten ormanlarımızın yarısı verimsiz orman ama dünya ortalamasının da altında bir orman alanına sahibiz. Bunun için mutlaka yeni alanlar ağaçlandırılmalı. 2007 yılında, Orman Bakanlığının Erozyonla Mücadele ve Ağaçlandırma Seferberlik Planı’nda -memnuniyetle karşıladığımız- beş yıllık bir periyotta 2 milyon 300 bin hektarlık bir alanın beş yılda ağaçlandırılacağı varsayılmaktadır. Ama, bu Plan biraz daha detaylı incelendiğinde, bunun 1 milyon 700 bin hektarı orman içi rehabilite olarak gözükmektedir; yani geriye 600 bin hektarlık, beş yıllık bir süreçte bir alan kalmaktadır. 2 milyon 300 bin hektarlık alan Trakya bölgemizin tamamı kadar bir alandır. Bunu desteklemememiz mümkün değil ama rakamları gerçekçi bulmuyoruz. Yine, ülkemizin imkânları ve fidan üretimi konusunda bu, yıllık 400-450 bin hektarlık bir alanda ağaçlandırma yapılması biraz bize uzak bir hedef gibi geliyor. Bu konuda mutlaka ve mutlaka bu başarılabilecekse buna şapka çıkarırız, destekleriz, saygı duyarız. Ama, vatandaşımıza veya kamuya yönelik böyle sanal bir ağaçlandırma projesiyle, planıyla ortaya çıkıp kamu aldatılıyorsa, bizler aldatılıyorsak, bunun hiç kimseye faydasının olmayacağını da buradan ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, yine orman yangınlarıyla ilgili çok ciddi mücadele edilmesi gerektiğine inanıyoruz. Bakın, bu konuda da endişelerimiz var. Geçtiğimiz yaz Antalya Serik-Taşağıl bölgesinde çıkan orman yangınında, gerçekten, ormancı arkadaşlarımız cansiparane yangınla mücadele etmişlerdir ama yangın neticesinde çok ciddi bir alan yanarak kül olmuştur. Fakat bu konuda da basının ve kamuoyunun yanlış bilgilendirildiğine hep beraber şahit olduk.

Bunu niye vurguluyorum? Eğer bir yerde 16 bin 925 hektarlık bir alan yandı da bunu 4 bin-5 bin hektar olarak gösteriyorsanız, siz, periyodik olarak yaptığınız bu yangın tespitlerinde önlemlerinizi alırken, o 5 bin hektarlık alana göre önlemlerinizi alırsınız. Ama gerçekte 17 bin hektarlık alan yanmış, siz 5 bin hektara göre hesabınızı ve önlemlerinizi yapmışsınız. Bu sizi de yanıltır, ülkemizi de yanıltır. Bu anlamda herkes vatandaşımızı, kamuoyunu, basını doğru bilgilendirmek gereğinde hissetmelidir. Kendi kendimizi kandırarak hiçbir yere varamayacağımız kanaatindeyim.

Değerli milletvekilleri, gerçekten Orman Bakanlığında, Orman Genel Müdürlüğünde çalışan fedakâr ormancı arkadaşlarımızın birçok rahatsızlıkları vardır. Bunların başında, bir kere, sendikal faaliyetleri yürüten birtakım sendikalar konusunda Orman Genel Müdürlüğü baskıcı bir anlayışla yaklaşmaktadır. Memur sendikaları noktasında 2002’de 500 civarında üyesi olan bir sendika “bizim” ve “ötekiler” anlayışıyla destekleniyor, KESK’e bağlı sendikalarla Türkiye KAMU-SEN’e bağlı sendikalara üye olan ormancılar baskıyla istifa ettirilerek kendilerinden TOÇ BİR-SEN’e üye olmaları isteniyor.

Değerli milletvekilleri, zorla güzellik olmaz. Sendikalar memurumuzun haklarını savunmak üzere kurulmuş kurumlardır. Kanunlarla kurulmuştur. Yöneticilerimizin kendilerine yakın gibi görerek birtakımını desteklemesi, bir kısmının aleyhinde olması ve çalışanların da tayin tehdidiyle, baskıyla o sendikalara kayıt yapmalarını sağlaması yine kendi kendini aldatmaktır. Zorla güzellik olmaz. Sendikalar faaliyetleriyle, çalışmalarıyla, o memurun, o çalışanın hakkını savunmalarıyla memurun gönlünde yer edecekler ve çalışanlar da istedikleri sendikalara hür iradeleriyle üye olacaklardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Çobanoğlu, devam edin.

METİN ÇOBANOĞLU (Devamla) – Değerli milletvekilleri, yine böyle bir yanlı davranış noktası da işçi sendikalarında görülmüştür. Bundan beş yıl önce TÜRK-İŞ’e bağlı sendikadan baskıyla istifa ettirilen işçiler HAK-İŞ’e bağlı Öz Orman-İş’e geçirilmiştir. Bunu niye söylüyorum? Burada binlerce orman işçisi şu anda mağdur durumdadır. Mahkemelik olmalarından dolayı hâlâ toplu sözleşmelerini yapamamışlar, altı yıllık bir mağduriyet söz konusudur. Yine, henüz kadrolarını alamamış 2.500 civarında yangın işçimiz mevcuttur. Önümüzdeki günlerde yine yangın mevsimi gelecek. Kadrolarını alamamış bu işçilerimizin o orman yangınlarıyla nasıl mücadele edeceklerini… Diğer arkadaşları almışlar, küçük sürelerden dolayı kadrolarını alamamış işçilerimiz moral bozukluğu içerisindedirler.

Yine, “Eşit işe eşit maaş.” anlayışıyla Orman Bakanlığında çalışan teknik personel mağdur edilmiştir. Bu konuda bize birçok şikâyet gelmektedir. İnşallah bunların da giderileceğini ümit ediyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çobanoğlu.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Ahmet Orhan.

Buyurun Sayın Orhan. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yedi dakika efendim.

MHP GRUBU ADINA AHMET ORHAN (Manisa) – 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2007 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın Çevre ve Orman Bakanlığına bağlı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün bütçesi üzerine MHP Grubu adına görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Son yıllarda küresel ısınmanın sebep olduğu kuraklık bu yıl da şiddetle devam etmekte olup, yer altı su seviyeleri düşmüş, sulama amaçlı baraj ve göletlerimize gelen su miktarları ve kaynak suları azalmıştır. Gerek baraj ve göletlerimizde depo edilen su miktarının gerekse akarsularımızın debilerinin her geçen gün azalmaya devam etmesi su ihtiyacımızı ve sulamalarımızı olumsuz yönde etkilemeye devam etmektedir. Bu gerçekler etrafında Hükûmetin, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün bütçesine konunun hayati önemine rağmen yeterli kaynak sağlayamaması ülkemizin ve Türk milletinin geleceğine nasıl ümitsiz ve vizyonsuz bir bakış açısının olduğunun çarpıcı gerçeğidir.

Su hayattır. Ona gereken önemi vermezseniz ve gerekli planlamaları yapmazsanız maalesef istemediğimiz müşkül ve olumsuz gerçeklerle ummadığımız bir anda karşı karşıya gelebiliriz. Bugün de yaşadıklarımız bu durumdan farklı değildir.

2001 yılında genel bütçeden yüzde 4,2 payı olan Devlet Su İşleri bütçesi günümüze kadar azalarak 2007 yılında yüzde 1,9 seviyelerine kadar gerilemiş ve dar bütçeyle suyun geleceğine dair nasıl bir planlama yapılacağı kafalarda soru işaretleri ve kaygıları da beraberinde getirmiştir.

Bu hazırlanan ve kurumun öneminin farkındalığından uzak bütçe, suya yatırım yapamıyoruz anlamına gelmektedir. Peki sularımızdan her yönde verimli bir şekilde istifade edebiliyor muyuz? Sularımızı koruyabiliyor muyuz?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kütahya’nın Murat Dağı’ndan doğan Gediz Nehri, önemli bir tarım ili olan Manisa’mızdan geçerek İzmir ilimizde denize ulaşmaktadır. 400 kilometre uzunluğunda olan Gediz Nehri’nin organize sanayi bölgeleri ile ilçe ve belde yerleşim birimlerinin atıkları nedeniyle aşırı biçimde kirlendiği herkes tarafından malumdur. Bu konu defalarca şahsım ve kıymetli bölge milletvekili arkadaşlarımızca da yüce Meclisimizin huzurlarına getirilmiştir. Ancak bu kirliliğe karşı alınması gereken genel önlemler yerine getirilememiştir. Esasen, sorun, münferit önlemlerle giderilemeyecek kadar büyük boyutlara varmış ve Hükûmetin kapsamlı bir çalışmayla müdahalesini gerektirmektedir.

Gediz Nehri’nin kirliliğinin problem olduğunu söylemlerinde ifade eden Sayın Bakan Eroğlu “Artık laf değil, iş üretmek düşüncesindeyiz. Büyük hedefler koymalıyız, kesin eylem planı hazırlayacağız. Gediz’i yeniden kurtarmak boynumuzun borcu.” ifadeleriyle, günümüze bakıldığında ve Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne ayrılan yetersiz bütçeyle sorunun nasıl çözümleneceği de tüm Manisa ve İzmirliler tarafından kaygıyla merak edilen bir husus hâline gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, Manisa ilimiz, toplam olarak 480 bin hektar ekilebilir tarım arazisine sahip bulunmakta ve sulanabilir alanın ancak yüzde 37’si güç şartlarda sulanabilmektedir. Gediz Ovası Türkiye'nin ilk sulanan ovalarından biri olması nedeniyle açık kanal sistemi yoğunluktadır. Bu eski ve ekonomik kayba, israfa sebebiyet veren sistem ile sulama yapıldığından kullanılabilir suyun yarıdan fazla bir bölümü buharlaşma yoluyla yok olmaktadır. Bu zor şartlarla geçimini sağlayan çiftçimizin parasının da devlet yatırımının da israf olması anlamına gelmektedir. Bu nedenledir ki yoğun sulamayı gerektiren tarım alanları öncelikli olmak üzere kapalı sisteme geçme zorunluluğu vardır.

Bölgede en önemli ürünler olan çekirdeksiz kuru üzüm, mısır başta olmak üzere çeşitli tarla ürünü, sebze ve meyve yetiştirilmekte olup bu yetişen ürünlerin gelişmesinde azami suya ihtiyaç duyulmaktadır. Türk çiftçisi, yer altı kaynaklarından sulaması yapılan bazı bölgelerimizde de elektrik parasını maalesef ödeyemez duruma gelmiş, icra ve hacizlerle boğuşmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Devlet Su İşleri bütçesi vesilesiyle Manisa ilinin konuyla alakalı bazı sorunlarını da dile getirmek istiyorum. Yaşamakta olduğumuz kuraklığın en çarpıcı örneklerinden birisi de Manisa sınırları içerisindeki Marmara Gölü’nde yaşanmaktadır. Hemen yanı başında kurulu olan, Manisa’mızın en genç ilçesi olan Gölmarmara’ya adını veren ve sınırları Salihli’ye kadar uzanan 85 bin dönümlük göl yatağının bugün itibarıyla yalnız 20 bin dönümünde su kalmış bulunmaktadır. Söz konusu göl yatağındaki daralma öyle kalıcı hâle gelmiştir ki, hâlen 15 bin dönümünde dünün balıkçıları tarafından tarım yapılmaktadır. Buna benzer bir sorun da, bölge sulamasının önemli araçlarından birisini oluşturan Ahmetli Göleti de yaz aylarında tamamen kurumuştur. Gerek Gölmarmara gerekse Ahmetli Göleti’nin hayatiyetinin muhafazası için bölgedeki su kaynakları dikkatlice değerlendirilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir diğer önemli husus, enerji ihtiyacımızın karşılanması açısından sularımızın durumudur. Toplam 190 milyar metreküpün üzerinde olan yer üstü su potansiyelimizin 110 milyar metreküplük kısmı kullanılabilir durumda olup ancak yüzde 36’sı değerlendirilmektedir. Buradan da görülmektedir ki, hidrolik potansiyelimizin büyük kısmı kullanılamamaktadır. Neredeyse bağımsızlığımızı sınırlayan ithal enerji kaynaklarının yarattığı riskin ortadan kaldırılması veya hiç olmazsa azaltılması için en önemli kaynak sularımızdır ve mutlak surette sonuna kadar titizlikle değerlendirilme mecburiyeti vardır. Umarım Sayın Bakanın çok bel bağladığı özel sermayenin konuya ilgisi yaşanmakta olan ekonomik kriz sebebiyle azalmaz, öngördüğü yatırımlar devam eder. Aksi takdirde çok zaman kaybedilmiş olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cumhuriyetimizin en önemli altyapı kurumlarından olan Devlet Su İşleri bütçesini ele alırken çalışanlarının durumunun da dikkatlice değerlendirilmesine ihtiyaç vardır. Zor şartlarda ve hayati projelerde yetersiz imkân ve şartlarda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Orhan, sözlerinizi tamamlar mısınız.

AHMET ORHAN (Devamla) – …Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü teşkilatının personel bakımından desteklenmesi gerekmekte olup, yıllardan beri süregelen özlük hakları sorunlarının ivedilikle çözülmesi faydalı olacaktır.

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü bütçesinin yukarıda belirtmiş olduğum hususların önemine binaen yeterli seviyede olmadığının altını çizerken, bu duygu ve düşüncelerimle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Orhan.

Sayın milletvekilleri, saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime ara veriyoruz.

Kapanma Saati: 13.01

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Yedinci turda yer alan bütçelerin görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet burada.

Şimdi söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Kadir Ural’a aittir.

Sayın Ural, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz sekiz dakika.

MHP GRUBU ADINA KADİR URAL (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, Türk milletinin değerli milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı çerçevesinde Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü ve Özel Çevre Koruma Kurumu bütçeleri hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi, Türk milletini ve iktidar partimizin boş koltuklarını saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime Maliye Bakanımızın bütçe sunuş konuşmasındaki vatandaşın yastık altındaki altınlarını çıkarması konusundaki sözlerine atıfta bulunarak başlamak istiyorum. Sayın Bakan, vatandaş yastık altındaki altınlarını Sayın Osman Pepe’nin oğulları birkaç tane daha tersane açsın diye mi, Sayın Başbakanın bursla okuyan oğulları birkaç tane daha gemicik alsın diye mi veya Başbakan hısımlarının şirketlerine, özellikle Çalık Grubuna bankalardan biraz daha teminatsız fazla kredi verilsin diye mi çıkarsın? Veya sizin oğullarınızın şirketleri likidite sıkıntısı mı çekiyor? Buradan Sayın Bakana tavsiyem: Altı yedi yıldır KDV’sini düşürüp, sizlerin yastık altına attığınız altınlarınızı, mücevherlerinizi, vatandaşa örnek olması açısından, çıkarıp bu milletin faydasına sunmanız. Hatta şirketlerinizin birkaç tanesinin gelirlerini hazineye bağışlasanız da bizler de sizlerden örnek alsak. Milletin parasıyla bedava kömür, makarna dağıtmayla ağalık olmuyor. Ağalığın kendi paranızla, şahsi paranızla bir şeyler yaparak olması lazım diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; benden önceki arkadaşımız Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü bütçesi hakkında konuştu. Fakat ben de bölgemdeki problemleri aktarmak istiyorum: Sayın Bakan, Silifke ilçesinin ve vatandaşlarının Gezende Barajı diye bir baş belası var. Ne zaman yağmur yağsa bütün Silifke ayakta, gece gündüz uyuyamaz. Neden? Çünkü Gezende Barajı’ndan gecenin bir yarısı bir su bırakılır, üç beş tane kapak açılır ve Silifke sular altında kalır. 2004 felaketinde çiftçi parasını hâlen alamadı. Yüzde 20’si ödendi, yüzde 80’i ödenemedi.

Yine, bu yıl Kurban Bayramı’ndan önce Silifke yine sular altında kaldı, yine tespitler yapıldı fakat bu tespitlerden sonra tarımda oluşan zararın paralarının ödenmesi için Bakanlar Kurulunun karar alması gerekiyor. Bu sıkıntıların çözülmesi için yıllardır bölgede yapılacağı söylenen Kayraktepe Barajı’nın bir an önce temelinin atılması ve bitirilmesi gerekiyor.

Geçen yıl yine bu zamanlarda Sayın Bakan Silifke’ye gelip müjde verecekti. Silifke ve Silifkeliler sizi bekliyor, müjdenizi bekliyor Sayın Bakanım. Lütfen Silifke’mizi de ziyaret ederseniz memnun oluruz.

Ayrıca, iki ilçeyi ve altmış-yetmiş köyü ilgilendiren Aksuvat Barajı veya göletinin de mutlaka yapılması ve hizmete geçmesi gerekiyor.

Ayrıca, bölgemizdeki Günlerberdat Göleti, Tarsus Pamuklu Barajı, Evkafçiftliği Sulama Suyu, Mut Ovası Sulama Suyu, Göksü İkinci Merhale Sulama Suyu Projeleri. Merkez Çavuşlu, Bozyazı, Aksaz, Erdemli Diniker, yine Erdemli Kodaman Çayı, Silifke Acıca ve Büyükeceli Deresi, Silifke Akdere ve Kocapınar dereleri, Mut, Ermenek Çayı, Tarsus Kaleburcu Deresi, Karayayla arazisi, Kusun Deresi, Mersin Deliçay, Efrenk ve Mezitli dereleri ile Çamlıyayla Kale Deresi’nin Taşkın Koruma, Erozyon ve Rusubat Kontrol Tesisleri Projeleri’nin, ayrıca Berdan 2-İkinci Merhale İçme Suyu Projesi’nin bir an önce acilen tamamlanması gerekiyor. Fakat bu ödeneklerle ve çalışmalarla nasıl bitirilecek veya yapılacak bunu da merak ediyoruz.

Ayrıca, Sayın Bakanım, Türkiye’de üç yüz elli-dört yüz arasında sulama işlerinden sorumlu olan kooperatif ve birlikler var. Bunların bazıları Tarım Bakanlığına, bazıları İçişleri Bakanlığına bağlı kurumlar olarak çalışmaktalar, DSİ’yle birbirlerine pamuk ipliğiyle bağlılar. Doğru dürüst bir kanunları, tam oturmuş bir tüzük ve yönetmelikleri bile yok, keşmekeşlik devam etmekte. Geçmiş yıllarda bu konuda sorulan sorulara “Yeni hazırlıklar var.” denilerek cevap verildi fakat bu hazırlıklar bir türlü bitirilemedi. Özellikle sulama birliklerinin ekonomik olarak desteklenmesi ve personel yönünden Devlet Su İşlerinden de destek alınarak iyileştirilmesi gerekmekte, sulama suyundaki kullanılan elektrik KDV’sinin de indirilmesi yönündeki çalışmalara destek verilerek çiftçilerimiz ve birliklerimiz rahatlatılmalıdır.

Sayın milletvekilleri, değerli Başkanım; Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü bütçesine değinmek gerekirse, bu kurum yaşamımız için önemli bir kuruluştur. Tarımda, turizmde, ulaştırmada, ormanda, çevrede, velhasıl bütün yaşamımızı etkileyen bir araştırma birimidir. Fakat alt komisyon görüşme tutanaklarında bile bu kurumla alakalı olarak sadece Sayın Bakan beş altı satırlık bir konuşma yapmış, kırk-elli sayfalık tutanaklarda bu kurumumuz beş altı satırla geçiştirilmiştir. Siyasi bir anlayıştan uzak, bilimsel çalışmalar yapması gereken kurum, aldığımız bilgilere göre, Genel Müdürlük bünyesinde, yani merkezde, çoğunluğu sözleşmeli ve masa başı işi yapan fazla maaşlı bine yakın elemanla, 1.200’e yakın taşrada 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na tabi olarak çalışan personeliyle sanki sıkıntısız bir kurum gibi görünmekte. Özellikle Meteoroloji Genel Müdürlüğünün merkez ve taşra teşkilatının orta seviyeli teknik eleman ihtiyacını karşılayan Meteoroloji Meslek Lisesi Millî Eğitim Bakanlığına 2005 yılında çıkarılan yanlış bir yasayla bağlanınca okul kurum dışına çıkarıldı; öğrenciler, mezun olanlar teknolojik gelişmeleri takip edemez hâle geldiler. Bu yetmezmiş gibi bir de bu okul mezunlarının Meteoroloji Genel Müdürlüğü bünyesinde çalıştırılmayacağı Millî Eğitim Bakanlığı tarafından Genel Müdürlüğe yazılınca konu daha da karmaşık hâle geldi. Çözüm, kurum bünyesinde meteoroloji meslek yüksekokulu açılarak Kurumun ihtiyacı ölçüsünde öğrenci yetiştirmek için çalışılması olacaktır.

Ayrıca, taşrada genel idare hizmetleri sınıfında çalışan istasyon müdürleri gerektiğinde teknik işleri de yapmaktalar, fakat teknik hizmet sınıfında olmadıkları için teknik işleri yapmalarına rağmen bazı tazminatlarını alamamaktadırlar. Meteoroloji çalışanlarının bunun gibi mali ve sosyal haklarının geliştirilmesi ve adaletli bir ücretlendirmenin yapılması gereklidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'miz ve kendi seçim bölgem olan Mersin ve Silifke için önemli kurumlarımızdan bir tanesi de Özel Çevre Koruma Kurumudur. Belediye başkanlığı dönemim içerisinde, Kurum içinde çalışan arkadaşlarla ve Kurumla çok güzel çalışmalar yaptığımıza inanıyorum. Bu Kurumun geliştirilmesi ve ülkemizde yaygınlaştırılması gerektiğine de inanıyorum, çünkü cennet ülkemizde Özel Çevre Koruma Kurumunun el atması gereken birçok doğal güzelliğimiz var, fakat Kurumun ödenek yetersizliği ve personel sayısı az olduğundan, özel çevre koruma alanı ilan edilen yerlerde bile sıkıntılar yaşanmaktadır.

Sayın Bakanım, 2009 yılı ÖÇK ödeneği toplam 32 trilyon civarındadır, fakat on dört bölgeye hizmet vermeye çalışan bu Kurum, ÖÇK bölgelerindeki altyapı hizmetlerinden tutun da imar planlarına kadar her şeyinden sorumlu ve görevlidir. Bu yüzden, ÖÇK Kurumunun özellikle yatırım ödenekleri artırılmalı ve ÖÇK bölgelerindeki yerleşim yerlerinde yaşayan insanlarımıza daha fazla hizmet verilebilmelidir.

Mesela, sağ olsunlar Taşeli Belediyeler Birliği Başkanlığım dönemimde başlatmış olduğumuz Göksu Katı Atık Bertaraf Tesisleri, yani çöp depone alanı 3 trilyon civarında bir bütçeyle yapılmaya başlanmış ve bu yıl sonu itibarıyla da teslim edilecek ve bölgenin bütün belediyelerinin çöp problemi hâlledilmiş olacaktır.

Bunun yanında, yine Göksu Deltası bölgemizdeki kanalizasyon ve atık su arıtma tesisleri konusunda da çalışmalar vardır, fakat yetersiz kalmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ural, devam edin.

KADİR URAL (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Bu bölgedeki belediyelerin de katkısı olacaktır, fakat bunların da yeterli bütçeleri olmadığından dolayı bu işleri yapamamaktadırlar. Bu amaçla, bu yıl, 2009 yılı ödeneğinin fazlalaştırılarak, Göksu Deltası bölgesindeki belediyelerimizin altyapı, kanalizasyon ve arıtma tesislerinin yapım işlerinin bir an önce de bitirilmesi gerekmektedir. Yasakçı zihniyetten yapıcı zihniyete geçen ÖÇK Kurumunu ve başta Kurum Başkanı olmak üzere bütün çalışanlarını kutluyor, başarılarının devamını diliyorum.

Bütçenin hayırlara vesile olması temennisiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ural.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına son söz, Antalya Milletvekili Tunca Toskay’a aittir.

Buyurun Sayın Toskay. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on üç dakika efendim.

MHP GRUBU ADINA TUNCA TOSKAY (Antalya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2009 yılı Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü bütçesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken hepinize saygılar sunuyorum.

Takdir edersiniz ki, kültür ve turizm iki önemli alan; iki önemli kurum için tahsis edilen süre son derece kısa, tatmin edici değerlendirme yapmak, fikir yürütmek de bu süre içinde hemen hemen imkânsız. Bu sürelerin bütçe müzakerelerinde bu kurumlar için artırılmasının şart olduğunu düşünmekteyim ama şöyle bir yaklaşım var ise “Katkı ve görüşe bizim ihtiyacımız yok.” diye bir görüş hâkim ise, o zaman bütçenin genelini, gelin, bir iki günde enine boyuna konuşalım ve Meclisin zamanını da fazla almayalım. Bu konunun tüzük değişikliği sırasında dikkate alınmasında ben fayda mülahaza ediyorum.

Ben, bu kısa sürede, konuşmamda daha ziyade, ağırlıklı olarak turizm bütçesinden bahsetmek isteyeceğim, oradaki görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Böyle bir tercih yaptığım için de kültür ve sanat hayatımızın özel ve kamuya ait çok önemli kuruluşlarının mensup ve yöneticilerinin ve özellikle Devlet Opera ve Balesi ile Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü mensup ve yöneticilerinin beni bağışlamalarını istirham ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; turizm konusundaki değerlendirmeme geçmeden evvel bir özel konuyu sizin dikkatinize sunmak istiyorum, o da şu: Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumunun bünyesinde çalışan İstanbul, Ankara ve İzmir Radyoları özellikle Türk sanat müziği ve Türk halk müziği açısından son derece önemli kurumlar. Türkiye Radyo ve Televizyon kurumunun, meseleye bir sanayi kuruluşu gibi kâr-zarar açısından bakarak buradaki sanatçıları tasfiye etmek gibi bir düşüncesinin olmaması gerekir. Aksine, buradaki bu ciddi kurumlara, bu faaliyeti yürüten kurumlara imkân verilmeli, genç sanatçıların yetiştirilmesi sağlanmalı ve değerli eserlerin üretimine de imkân sağlanmalıdır. Bu sözlerim yalnız Türk sanat müziği ve Türk halk müziği ile ve yalnız TRT ile ilgili değil, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, Devlet Opera ve Balesi, devlet tiyatroları, bütün konservatuvarlar ve özel sanat kuruluşlarının hepsinin hayatımıza renk ve anlam kattığı, toplumun zevklerini geliştirdiği, yaratıcılık ve verimliliği yükselttiği bilincinde olarak bu kurumlara ve burada çalışan sanatçılara özen göstermemiz, destek olmamız ve yeterli kaynağı ayırmamızın şart olduğunu düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; turizm konusunda turizm sektörünün önemini detaylı olarak anlatmamıza gerek yok. Turizm sektörü Türkiye’nin en önemli iki tane sorununa doğrudan doğruya katkıda bulunan bir sektör. Yapılan araştırmalar, istihdam yaratmak için diğer sektörlere nazaran daha az yatırımla turizm sektöründe istihdam yaratılabildiğini gösteriyor. Bu da Türkiye’nin en büyük sorununun işsizlik olduğunu düşündüğümüzde önemli bir katkı.

Türkiye ekonomisinin özellikle kırılganlığını ve riskini artıran en önemli husus cari açığımız ve yine turizm sektörü bu açığın kapatılması açısından önemli katkı yapan bir sektör.

Şimdi, o zaman turizm sektörüne biraz daha detaylı ve yakından bakıp, bu sektördeki verimliliği ve ekonomimize katkıyı nasıl artırabileceğimizi de ayrıntılı olarak düşünmemiz gerekir.

Turizmdeki pazar eğilimlerini dikkate alan, doğal, sosyokültürel çevreye en az baskı yapan turizm çeşitlerini destekleyen politikalarla turizm sektöründen daha fazla kaynak ve katkı sağlayabiliriz diye düşünüyorum. Uzun vadeli verimliliği dikkate almayan, bütünlüğü olmayan uygulamalar bu alanda da başarısız olmaya mahkûm. Sinerji yaratmayan yatırımlar, pazar eğilimlerine tepki vermeyen politikalar, doğal ve sosyokültürel çevredeki bozulmaya yol açan uygulama ve yoğunlaşmalar turizm sektörünün geleceğini tehdit eder. Sektörümüze yakından baktığımız zaman bu söylediğimiz olumsuzluklar konusunda bazı ciddi işaretlerin verilmeye başlandığını da görmekteyiz.

Şimdi, bu ölçülere, Sayın Bakan, Komisyonda “tarihe duyarlı, doğaya duyarlı, kaliteye duyarlı turizm” ölçüsünü koyuyor. Bunu söylediğiniz zaman arkadan hedeflerinizin de bu söylediğiniz ölçülere uygun olması gerekir. Arkadan, 25 milyon turist, 25 milyar dolar gelir ve bunu sağlamak için pazarda satılan ucuz ürün, belli bölgelerde yoğunluğu artıran tesisleşme gibi uygulamaları yaptığınız zaman doğaya, tarihe, kaliteye uygun bir turizmi gerçekleştirme imkânı yoktur.

Burada ilk önce turizm sektörü ile ilgili genel stratejiyi belirlemek lazım. Bu strateji nedir? Kaba hatlarıyla şöyle özetleyebiliriz: Türk turizmini pahalı ürün satan, doğal ve sosyokültürel çevreyi koruyan, geliştiren, markalaştıran uzun vadeli tutarlı politikalardan oluşan bir stratejiye oturtmak gerekir. Bunun içinse tanıtma, pazarlama, yatırım, ürün çeşitlendirme, biraz evvel de ifade ettiğim gibi doğal ve sosyokültürel çevrenin kalitesini yükseltmek ve benzeri alanlarda tutarlı ve istikrarlı tedbirler ve politikalar uygulamak gerekir.

Şimdi, bunları yapabilmek için turizm ürününün bileşenlerine iyi dikkat etmek lazım. Bu bileşenleri konusunda alınacak tedbirleri de doğru tespit etmek lazım. Bir turizm ürünü üç önemli bileşenden meydana gelir.

Bir tanesi, turizm pazarında satılan turizm ürününün fiyatının içinde, bu pazarda faaliyet gösteren, sizin turistik tesislerinizi ürün hâline getirip satan tur operatörleri ve onların bu ürünün içinden aldıkları kârdır. Bu pazarda güçlü olmazsanız fiyatlarınızı artıramazsınız, fiyatlarınızın düşmesine engel olamazsınız, talebinizin başka ülkelere zaman zaman kaydırılmasını da engelleyemezsiniz. O zaman, bu pazarda mutlaka güçlü olmanız lazım. Bu pazarda güçlü olabilmek için kendi ürününüzün markalaşmasını, farklılaştırılmasını, fiyatının yukarıya doğru yükselmesi eğilimlerini güçlendiren bir politikayı etkin bir şekilde uygulamanız lazım. İkinci unsur: Tur operatörlerinin arasında etkili olmanız lazım ki tur operatörünün pazardan aldığı paydan bir miktarını da siz alabilesiniz. Bu, klasik olarak tur operatörleri piyasasına girerek operatörlük yapmaktan geçebilir ama IT teknolojileri çok geliştiği için klasik olmayan metotlarla da bu pazarda etkili olma imkânı vardır.

Ürünün içindeki ikinci bileşen ulaşımdır. Turisti kendi yerleşik olduğu ülkeden alıp turistik ülkeye getirip oradan tekrar geriye götürmenin bir maliyeti vardır. Ürün fiyatının içinde bu vardır. Bu sektörde güçlü olmazsanız, buradan pay almazsanız ve zaman zaman, burada güçlü olmadığınız sebebiyle risklerle de karşılaşabilirsiniz, fiyatların artması ve kapasite bulamama gibi. Bu söylediğimiz riskleri ortadan kaldırabilmek için, ulaşım sektöründe ve özellikle de havacılıkta güçlü olmak, buradan pay almak zorundasınız.

Üçüncü unsur, turistlerin geldiği, sizin ülkenizde harcadığı paralardır. Yani, konaklama tesisine harcanan para birinci unsurdur, ki bu, ürünün içinde vardır. Pazarda fiyatınızı yükseltirseniz konaklamaya düşen payı da artırma imkânınız vardır, bunu başaramazsanız çok az pay alırsınız. Burada ikinci unsur ise, turistlerin, geldikleri ülkede konaklamanın dışında yaptığı harcamalardır; bunu da artırmak zorundasınız. Bunu artırmanın yolu, konaklama tesislerinin kalitesi ile turizm olayının içinde cereyan ettiği doğal ve beşerî çevrenin kalitesi arasında bir dengeyi kurmak zorundasınız ki turistler otelden dışarı çıkıp, dışarıda bulunup para harcayabilsinler. Bunları yapmak zorundasınız.

Bunları yapmak için acaba Türkiye’deki turizm sektörünün örgütlenmesi yeterli midir? Hayır, değildir. O zaman, nasıl bir örgütlenme modeli teklif ediyoruz, onu da ana hatlarıyla arz etmek istiyorum: Bir kere, ulaşım, konaklama sektörü ve seyahat acenteleri tur operatörlüğünün yasaya dayalı olarak örgütlenmeleri gerekir. Türkiye’de seyahat acenteleri yasaya dayalı olarak örgütlenmiştir ama ulaşım sektörü ile konaklama sektörü yasaya dayalı bir örgütlenmeden mahrumdur. Bu üç ana unsur da yasaya dayalı olarak örgütlenip bunlar bir çatı örgütü oluşturdukları zaman turizm sektörü örgütlü bir sektör hâline gelir. Turizm sektörü örgütlü bir sektör hâline geldiği zaman turizm sektörünün sorunlarının çözümlenmesi açısından kamuyla birlikte önemli katkılar verecektir. Nedir bunlar? Mesela turizm bölgelerindeki imar planları, bu çatı örgütü, yerel yönetimler ve Bakanlığın müşterek katkılarıyla yapılabilir. Tanıtma, pazarlama yine bu sektörün çatı örgütüyle kamunun birlikte çalışmasıyla yapılabilir. Özel sektörün ekonomik kaynakları bu işin içinde daha etkin olarak kullanma imkânına sahip olunur.

İzin verirseniz bir iki noktaya da değinmek istiyorum, o da şu: Turizm olayı doğal ve sosyokültürel, eski tabiriyle “beşerî çevre” içinde cereyan eder. Tarih, bu beşerî çevreyi oluşturan unsurlardan yalnız bir tanesidir. O zaman “tarihe duyarlı” demek yerine, “sosyokültürel çevreye veya beşerî çevreye duyarlı bir turizm” kavramı daha isabetli olur diye düşünüyorum.

Kaliteye duyarlılık konusuna da açıklık getirmek lazım. Bu kaliteye duyarlılık konusunda söylenecek çok söz var. Sahilde bin-bin beş yüz yataklık, doğaya da son derece saygılı, çok modern bir konaklama tesisinde yapılan turizm mi kaliteli bir turizmdir, yoksa bir turizm beldesinin, küçük bir beldenin yerleşme yerinin ortasında yalnız oda ve kahvaltı veren butik bir otelde yapılan turizm mi daha kalitelidir? Çünkü bu söylediğimiz turizm çeşidinde turistler sosyal ve toplumun içine karışacaklardır. Kahvaltılarını ettikleri zaman da dışarıda yiyeceklerdir, içeceklerdir; yerel halkla sosyal ve ekonomik ilişkiye gireceklerdir. Bunun hangisi daha kaliteli turizmdir? Burada söylenecek çok söz var diye düşünüyorum.

Geçen yılki bütçede de bir noktayı ifade etmiştim, onu tekrar etmek istiyorum. Antalya’nın kruvaziyer turizmde rol almasını mutlaka sağlamak zorundayız. Özel sektör ve Bakanlığın bu işte inisiyatif alması gerekli görülmektedir.

Doğaya duyarlı turizm konusunda somut bir örnekle bazı düşüncelerimi açıklamak istiyorum. Hem doğaya duyarlı turizmden yana olduğunuzu söyleyeceksiniz hem de Antalya’da Lara bölgesinde doğal sit alanı üzerinde 70 bin metrekarelik inşaata izin veren bir temalı park yapacaksınız. Bu ikisini birbiriyle bağdaştırmak mümkün değil. Bu tasarruf, idari yargı tarafından durdurulmuştur. Bu tasarrufa esas teşkil eden yasa, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. Ama siyasi iktidar, 5761 sayılı Kanun’a geçici bir 9’uncu madde ekleyerek, tahsis işlemlerinin kaldığı yerden sürmesini sağlamıştır. Antalya’da buna benzer üç yer daha vardır. Türkiye’de de önemli sayıda işlemler aynı şekilde devam etmektedir. Şimdi, bir taraftan “doğaya duyarlı turizm” deyip de bir taraftan bu tasarrufları yaptığınız zaman, bu konudaki samimiyetiniz sorgulanır.

Turizm sektörü açısından önemli iki konu daha var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, devam edin.

TUNCA TOSKAY (Devamla) – Bir tanesi: Devletin hüküm ve tasarrufunda olan yerleri, kıyılarda olan turistik tesisler değişik amaçlarla kullanmaktadır. Bu kullanım karşısında da bir ecrimisil alınmaktadır. Bu ecrimisil uygulamasında bir yeknesaklık, standart yoktur, bir keyfîlik vardır; bunun bir kurala bağlanması gerekmektedir.

Yine aynı şekilde, devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan kıyılardaki sahillerin turistik tesisler tarafından kullanımı bir sorun yaratmaktadır. Bu tesislerin yöneticileri, şu anda hapis cezası tehdidi altında ceza mahkemelerinde yargılanmaktadırlar. Bu problemin bir an evvel çözülmesi lazım. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, bu konuda kıyıların yağmalanmaması, haksız rant sağlanmaması kaydıyla yasaya dayalı bir değişiklikle bu sorunun çözülmesinden yanayız. Bunun, ocak ayı içinde, öyle tahmin ediyorum ki sezon başlamadan Bakanlığın inisiyatifiyle çözülmesi faydalı olur diye düşünüyorum.

Bu vesileyle, bütçenin milletimize ve sektörümüze hayırlı olmasını diliyorum. Başta Sayın Bakana ve Bakanlık mensuplarına, Devlet Opera ve Balesi ve Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü mensuplarına da başarılar temenni ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Toskay.

AK PARTİ Grubu adına ilk söz sırası Hatay Milletvekili Mustafa Öztürk’e aittir.

Sayın Öztürk, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZTÜRK (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çevre ve Orman Bakanlığı bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Çevre ve Orman Bakanlığına bağlı kurum ve kuruluşlar, Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü, ÇED ve Planlama Genel Müdürlüğü, Doğa Koruma ve Millî Parklar Genel Müdürlüğü, Ağaçlandırma ve Erozyon Genel Müdürlüğü ve ORKÖY Genel Müdürlüğüdür.

Başta Bakanımız olmak üzere Çevre ve Orman Bakanlığı çalışanlarına başarılar dilerim.

Dünyamızın en önemli sorunu çevredir. Bugün dünyada küresel ısınma konusunda alınması gereken önlemler ciddi şekilde tartışılmaktadır. Dünyamız ısınıyor. Dünyadaki sıcaklık artışının 2 dereceden fazla olması istenmiyor.

Kyoto Protokolü kanunu bir an önce Meclisimizden geçmelidir. Kyoto Protokolü 2012 yılından sonra sona erecektir. 2009 yılında, 2012 yılı sonrası için ciddi müzakereler yapılacaktır. Bu müzakerelerde Türkiye'nin aktif olarak rol alması gerekmektedir. Aksi durumda, önümüze, 2012 yılı sonrası ciddi yaptırımlar gelebilir.

Türkiye 2012 sonrası için politikasını mutlaka belirlemelidir. Türkiye, sera gazı salınımını kontrol altına alması için, enerji yoğun sanayiden enerji az yoğun sanayiye geçmelidir. Yenilenebilir enerji teşvik edilmelidir. Karbon az yoğun yakıtlar desteklenmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çevre ve Orman Bakanlığı seksen bir ilde ve bazı ilçelerde hava kalitesini izlemektedir. Özellikle, ülkemizde kükürtdioksit kirliliğiyle ilgili ciddi azalmalar gözlenmiştir. Ancak bugünlerde partikül kirliliği dediğimiz kirlilikte bazı illerimizde ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Bu illerimizde kullanılan yakıtlar sıkı şekilde denetlenmelidir, kaliteli yakıt özendirilmelidir.

İnvazyonlu günler önceden tespit edilerek kamuoyuna duyurulmalı ve gerekli önlemler alınmalıdır. Partikül madde kirliliğinin yoğun olduğu illerde invazyonun da etkili olduğu görülmektedir. Özellikle partikül madde kirliliğine neden olan kaynaklar sıkı şekilde denetlenmelidir.

Hava yönetiminde çok başlılığa son verilmelidir ve hava dairesinin ve il müdürlüklerinin kurumsal kapasitesi artırılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde yaklaşık 28 milyon ton çöp oluşmaktadır. Ülkemizde 200 adet katı atık bertaraf tesisine ihtiyaç vardır. Aktif olan düzenli depolama sayısı 32’dir, inşaatı devam eden tesis ise 25’tir. Ülkemizde küçük belediyelerin katı atık bertaraf tesisi kurmaları ve işletmeleri zordur ve ekonomik değildir. Katı atıkların bölgesel bazda çözümü için entegre katı atık yönetim kanununa ihtiyaç vardır.

Bakanlığın, gerekli planlama, denetleme, kontrol ve yaptırım yapabilmesi için kurumsal kapasitesinin güçlendirilmesi gerekmektedir.

2007 yılı verilerine göre belediyelere ait atık suların yüzde 55’i arıtılmaktadır. Çevre Bakanlığı bu konuda ciddi maddi ve teknik katkı sağlamaktadır. Geriye kalan belediyeler için ciddi yatırımlara ihtiyacı vardır. Su yönetiminde çok başlılığa mutlaka son vermeliyiz, entegre su yönetimi sistemini ve kanununu mutlaka Meclisimize getirmeliyiz. Ülkemiz, su zengini bir ülke değildir, suyumuzu doğru yönetmek zorundayız. Küresel ısınmayla birlikte kuraklıkta önemli artışlar gözlenmektedir. Ülkemizde birçok yer geçen yıla göre daha az yağış almış durumdadır. Dolayısıyla, Bakanlığımızın başlattığı ağaçlandırma ve yeşillendirme çalışmaları başta Meclisimiz olmak üzere tüm kesimler tarafından desteklenmelidir, kuraklığa dayanıklı ağaç türü ve çalı türü dikimine önem verilmelidir. Tarımda basınçlı sulamanın önündeki engeller kaldırılmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk, devam ediniz.

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sanayide çevresel önlemleri alan sanayi tesisleri ile gerekli önlemleri almayanlar arasında rekabet ortadan kaldırılmalıdır. Çevresel önlemleri alan, alacak sanayi tesisleri özendirilmelidir. Çevre Kanunu’ndaki arıtma tesisleriyle ilgili enerji bedeliyle ilgili teşvik sistemi uygulamaya konmalıdır. Sanayide çevresel izin sisteminde çok başlılığa son verilmelidir. Bakanlığımız bu konuda ciddi çalışmalar yapıyor. Çevresel önlemleri almayan tesisler, Bakanlığın kurumsal kapasitesi güçlendirilerek, ciddi şekilde denetlenmelidir.

Turizm mi balık çiftliği mi? Turizme zarar verecek balık çiftliklerine son verilmeli. Bakanlığımızın bu konuda ciddi çalışmaları vardır. Daha sağlıklı denetim ve yaptırım için Deniz Dairesinin kurumsal kapasitesi güçlendirilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığımız çevre düzeni planı çalışmaları hızlı şekilde devam etmektedir. Çevre düzeni planı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öztürk.

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) – Teşekkür ediyorum, iyi çalışmalar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – AK PARTİ Grubu adına Uşak Milletvekili Nuri Uslu.

Sayın Uslu, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ ADINA NURİ USLU (Uşak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orman Genel Müdürlüğü bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Yeryüzündeki ormanların varlığı insanlığın varlığından daha eskidir. Uzunca bir süre uyum içinde seyreden insan-orman ilişkisi son yüzyıllarda ormanlar aleyhine bozulmuş ve ormanlarda tahripler başlamıştır. Özellikle son elli yılda ormanların önemi yeniden anlaşılmasına rağmen dünya çapında yıllık 15 milyon hektara yakın orman alanı tahrip edilmekte, tarım ve yerleşim alanları hâline dönüştürülmektedir.

Ayrıca, erozyonla milyonlarca metreküp toprak denizlere ve göllere taşınmaktadır.

Ülkemizin sahip olduğu orman alanının 21,2 milyon hektar olduğu ve ülke alanının yüzde 27’sini oluşturduğu unutulmamalıdır ve bu, dünya ortalamasının da daha altındadır.

Ormanların, insanlığın yaşamını ve geleceğini etkileyen birçok fonksiyonları vardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ormanlar canlı hayatın ve biyolojik çeşitliliğin garantisidir. Biyolojik çeşitlilik ise hayatın ve neslin devamının garantisidir.

Dünyamız muhteşem bir dengeyle var edilmiştir. Bütün canlı ve cansız varlıklar bir dengeyle birbirine bağlıdır.

Yeryüzünde var olan canlı ve hayvan türlerinin önemli bir kısmı ormanlarda yaşamaktadır. Ormanları korumadan biyolojik çeşitliliği korumak da mümkün değildir.

Ormanlar küresel ısınmanın panzehiridir. Günümüzün en önemli problemlerinden birisi olan iklim değişikliğinin veya diğer bir ifadeyle küresel ısınmanın ana nedeni atmosferdeki karbondioksit fazlalığıdır. Karbondioksidin ana kaynağı ise sanayi faaliyetleri ve fosil yakıtlardır. Ülkeler sanayileştikçe, gelişmişliğine uygun olarak atmosfere saldıkları karbondioksit de artmaktadır.

Ormanlar dünyadaki en önemli karbon yutaklarıdır. Basitçe değerlendirildiğinde, ağaçlar atmosferdeki karbondioksidi alır, depolar ve fotosentez yoluyla dışarıya oksijen olarak verir. O hâlde, ormanlarımızla ilgili olarak mevcut ormanların korunması ve sürdürülebilir şekilde yönetilmesi, ağaçlandırmalar yoluyla da orman varlığının artırılması sağlanmalıdır.

Ormanlar canlı varlıklardır, insanlığa düşen görev, ormanların sürdürülmesini sağlamak, koruma-kullanma dengesi altında işletmek ve halkımızın istifadesine sunmaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ormanları tehdit eden en önemli etkenlerden birisi orman yangınlarıdır. Ormanların korunması deyince aklımıza doğal olarak orman yangınları gelmektedir. Şunu net bir şekilde ifade edebilirim ki: Türkiye, orman yangınlarıyla mücadelede dünyanın en başarılı ülkelerinden birisidir. Orman yangınlarıyla mücadelede günümüzün en gelişmiş teknolojileri ve en etkin yöntemleri kullanılmaktadır. Orman yangınları bir doğal afettir. Ne kadar tedbir alırsanız alın, bazen tabiatla başa çıkmak imkânsız hâle gelebilmektedir. Ama bu konuda yüz yetmiş yıllık geçmişe sahip olan ve Türkiye'nin 1/4 alanında teşkilatlanmış olan Orman Genel Müdürlüğü teşkilatı, mühendisinden işçisine kadar fevkalade başarılıdırlar. Genel müdüründen memuruna ve işçisine kadar hepsini huzurunuzda tebrik ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizdeki 21 milyon hektar orman alanının yarısı bozuk orman vasfındadır. Ormanların yönetiminde en önemli ve öncelikli görev bu bozuk orman alanlarının rehabilite edilmesi olmalıdır.

Burada 2/B konusuna da değinmek istiyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş olan ormanlar… Tekrar orman olarak kazanılması mümkün olmayan bu alanlar, tarım veya hayvancılıkta kullanılmasına yarar bulunan şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerler 2/B hazine arazisi olarak orman dışına çıkarılmaktadır. 1920’li, 1930’lu yıllardan bu tarafa, günümüze kadar 2/B sahaları üzerinde köyler, beldeler, ilçeler, fabrikalar, kamu kurum ve kuruluşlarına ait bina ve tesisler bulunmaktadır. Ortalama 500 bin hektar 2/B arazisi üzerinde 450 bin inşaat ve bunun üzerinde de…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Uslu, devam edin.

NURİ USLU (Devamla) - …1,5 milyon insan yaşamaktadır. Devlet buralara her türlü altyapı hizmetini götürmüştür. Bunların hepsi de AK PARTİ döneminden önce yapılmıştır. Bu, Çevre ve Orman Bakanlığının bir sorunu değil Türkiye'nin bir sorunudur. Bu, mutlaka çözülmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada söz alan bazı sözcü arkadaşlarımız “Ormanlar talan ediliyor, arsa hâline döndürülüyor.” dediler. Kolaysa, siz veya başka birisi gitsin devletin ormanından bir dönüm yer açsın, onu işgal etsin veyahut da kullansın göreyim! Bak başınıza neler geliyor? Burada, böyle tabanı olmayan sözler söyleyerek yalan yanlış milleti de aldatmayalım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ayrıca, yanan orman alanları da Anayasa gereği, yasa gereği aynı yıl içerisinde ağaçlandırılır ve orman hâline döndürülür. Bu söyledikleriniz de yalandır. Bunu da belirtmek istiyorum.

Bütçenin hayırlı olmasını diliyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Uslu. AK PARTİ Grubu adına Batman Milletvekili Ahmet İnal.

Sayın İnal, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET İNAL (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; DSİ Genel Müdürlüğünün 2009 mali yılı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Kurulduğu 1954 yılından itibaren ülkemizin su kaynaklarının yönetilmesi, geliştirilmesi ve korunması konusunda yoğun bir faaliyet gösteren DSİ, inşa ettiği baraj, hidroelektrik santralleri, gölet ve taşkın koruma tesisleriyle ülke kalkınmasının önemli kuruluşlarından biri hâline gelmiştir. DSİ Genel Müdürlüğü 1968 yılından itibaren ise içme, kullanma ve sanayi suyu temini konusunda da yetkilendirilmiştir.

Türkiye’de teorik hidroelektrik potansiyel 433 milyar kilovatsaattir. Teknik olarak değerlendirilebilir potansiyel ise 216 milyar kilovatsaattir. Teknik ve ekonomik olarak değerlendirilebilir potansiyel ise 130 milyar kilovatsaat olarak hesaplanmıştır.

Günümüz itibarıyla ülkemizde 150 adet hidroelektrik santral işletmede bulunmaktadır. Bu santrallerin kurulu gücü 13.395 megavattır. Yıllık üretimleri ise 46.793 milyar vatsaattir.

Ülkemiz hâlen mevcut hidroelektrik santral kapasitesinin sadece yüzde 36’sını kullanmaktadır. Yılda 86 milyar kilovatsaat enerji üretilecek su denize akmaktadır. Ülke olarak yıllık kaybımız 7 milyar dolar mertebesindedir. Bunu önlemek adına 2003 yılında Hükûmetimiz tarafından özel sektör enerji piyasasına davet edilmiş ve devlet-özel sektör iş birliğiyle enerji yatırımlarında ivme kazanılması hedeflenmiştir.

Özel sektörümüzün yaptığı yatırım tutarı 28 milyar dolar civarındadır. Bu başvurular neticesinde şu ana kadar 23 bin megavat kurulu güce ulaşmıştır. Bu projeler tamamlandığında ise 65 milyar kilovatsaatlik bir üretim ortaya çıkacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yarı kurak iklim kuşağında bulunan ülkemizde gıda güvenliği açısından tarımda sulama elzemdir. Türkiye'nin kullanılabilir su miktarının yüzde 74’ü tarımsal sulamada, yüzde 11’i sanayide, geri kalanı da içme ve kullanma suyu olarak harcanıyor.

Türkiye'nin yüz ölçümünün yaklaşık olarak üçte 1’ini teşkil eden 28 milyon hektarlık kısmını ekilebilir araziler teşkil etmekte ve bunun da 25,9 milyon hektarlık kısmı sulanabilir arazilerden oluşmaktadır. Ancak, yapılan etütler neticesinde bugünkü şartlarda ekonomik olarak sulanabilir arazi miktarı 8,5 milyon hektar olarak belirlenmiştir.

Ülkemiz su kaynakları açısından zengin olmadığı için DSİ Genel Müdürlüğü en akılcı sulama sistemlerine göre bu projeleri dizayn etmekte ve çiftçiler, sulamanın tasarruflu yapılması metotları konusunda teşvik edilmelidir.

DSİ Genel Müdürlüğü bünyesinde yürütülen sulama projeleri bütçe imkânları ile yirmi beş otuz yılda ancak bitirilebilecektir. Sulama projelerinin kısa sürede hayata geçirilmeleri için alternatif finans modellerinin geliştirilmesi zarureti ortaya çıkmıştır.

Değerli milletvekilleri, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 1053 sayılı Kanun çerçevesinde Bakanlar Kurulu kararıyla elli iki şehrimizin içme ve kullanma suyu ihtiyacını karşılamış, Kanun’da yapılan değişiklik ile nüfus kriterine bakılmaksızın belediyelerin su ihtiyacı karşılanmaktadır.

Ülkemizin en büyük projelerinden biri olan GAP kapsamında sulama ve enerji yatırımları gibi önemli projeler DSİ Genel Müdürlüğünce gerçekleştirilmektedir. Bu proje içerisinde Gaziantep, Adıyaman, Şanlıurfa, Diyarbakır, Mardin, Siirt, Batman, Şırnak ve Kilis illeri yer almaktadır. Dicle ve Fırat nehirleri ve kolları üzerinde yirmi iki baraj ve on dokuz hidroelektrik santral yapılarak 7.500 megavat kurulu güç ile yılda 27 milyar kilovatsaat enerji üretimi ve yaklaşık 1,8 milyon hektarlık brüt alanda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın İnal, sözlerinizi tamamlar mısınız.

AHMET İNAL (Devamla) - …sulama yapılması amaçlanmaktadır. Ancak sulama yatırımlarında enerji yatırımlarına göre daha az ilerleme kaydedilmiş; Sayın Başbakanımızın açıkladığı GAP Eylem Planı dâhilinde bu projelere ciddi ödenekler aktarılarak hızlandırılmıştır. Bu bağlamda, 2008 yılı içerisinde 1 milyar 120 milyon YTL bu projeler için ödenek ayrılmıştır. GAP eylem planı çerçevesinde 2012 yılına kadar 14 milyar YTL ödenek tahsis edilecektir.

Ayrıca şu hususlara da dikkat çekmek istiyorum: Tüm cumhuriyet hükûmetlerinin çıkardıkları bölgesel teşvik kanunlarına rağmen, Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da arzu edilen özel sektör yatırımları gerçekleşememiş, dolayısıyla, işsizlik her gün büyük boyutlara ulaşmıştır. İşsizliği önlemenin en büyük projesi olarak da GAP yatırımlarını sayabiliriz. Bu kadar büyük ve önemli projelerde görev alan DSİ Genel Müdürlüğü merkez ve taşra teşkilatının teknik ve idari personelinin özlük hakları sorununun bir an önce çözülmesi gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İnal.

AHMET İNAL (Devamla) – DSİ Genel Müdürlüğü bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – AK PARTİ Grubu adına İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar.

Buyurun Sayın Bayraktar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemiz ve dünyamız son yıllarda özellikle iklim değişikliği, hava, su ve çevre konularında alışılmışlığın dışında olağanüstü durumlarla karşı karşıya kalmıştır. Yaşadığımız kuraklık, su sıkıntıları ve iklim değişikliklerinin kamuoyunun gündemini meşgul etmesi gibi olaylar, çevre, meteorolojik gözlemler, hava tahmini ve iklim konularına daha ciddi bir şekilde eğilmemiz gerektiğini göstermektedir.

Bütçesini görüştüğümüz Çevre ve Orman Bakanlığına bağlı Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü meteorolojik gözlemler, hava tahmini, meteorolojik uyarılar ve iklim değişikliğinin izlenmesinden sorumlu kurumdur. Meteoroloji Genel Müdürlüğü, havacılık sektöründeki uçuşlardan, Türk Silahlı Kuvvetlerine verilen meteorolojik desteğe, karayolu seyahatleri için verilen hava durumu bilgisinden denizcilik sektörüne verilen çok çeşitli deniz tahmin bilgilerine, tarım sektöründe ekimden hasada kadar çiftçilerimize verilen zirai meteorolojik destek hususunda büyük önemlere sahiptir. Çevre, orman yangınları, enerji ve şehircilik sektörlerine verilen hizmetler, spor müsabakaları için hava tahmininden sade vatandaşlarımızın günlük hayatı planlamasındaki bilgilere kadar meteorolojik çalışmaların, hayatımızın hemen hemen her alanıyla ilgili olduğunu bilmekteyiz.

2002 yılında 49 milyon YTL olan Meteoroloji bütçesi 116 milyon YTL olmuştur. Yatırım bütçesinin tamamına yakını modernizasyon çalışmaları ve otomatik meteoroloji gözlem sistemlerinin yaygınlaştırılmasına harcanmaktadır. Meteoroloji Genel Müdürlüğü güncel teknolojiyi ve en gelişmiş bilgisayar sistemlerini kullanan kamu kurumlarımızdan biridir. 2003 yılında 250 civarında olan otomatik meteoroloji gözlem sistem sayısı 2008 yılında 450’nin üzerine çıkartılarak ölçümlerde insan kaynaklı hatalar en aza indirilmiş, standardizasyon ve maliyet tasarrufu ile daha sık ve sürekli ölçüm verisi sağlanabilmiştir.

Mevcut dört adet meteoroloji radarına ilave olarak yani Ankara, İstanbul, Zonguldak ve Balıkesir’de kurulu radarlara ilave olarak -altı yeni- Antalya, İzmir, Muğla, Adana, Trabzon ve Samsun radarlarının ihale süreci devam etmektedir. Yeni radarların işletime alınmasıyla şiddetli hava olaylarının daha geniş alanda takibi ve kısa süreli erken uyarıların tutarlılığı artırılacaktır. Meteorolojik tahminlerde kullanılan sayısal hava tahmin modellerinin sayısı artırılarak geliştirilmiş ve dünyada bu konuda çalışma yapan gruplara katılım sağlanmıştır. Yürütülen otomasyon projeleriyle merkez ve taşra birimleri arasında yazılımlar elektronik ortamlarda yazılır hâle getirilmiştir. e-devlet sistemi ile aslında ileri teknolojiyi kullanma ve İnternet üzerinden her türlü bilgileri alma imkânı sağlanmıştır, haftalık hava raporları gibi. Bir haftalık hava raporlarını çok rahatlıkla elde etme imkânı var.

Yapılan bu başarılı çalışmalar neticesinde 2002 yıllarının başında yüzde 80’lerde olan tahmin tutarlılık oranlarının, şu günlerde 83’e ve erken uyarıların tutarlılık oranları ise yüzde 85’lere doğru çıktığını görüyoruz. Hedefin yüzde 90 olduğunu ortaya koyan bu çalışmalar sonucu ümit ve temenni ediyoruz ki en kısa sürede dünya standartları paralelinde yüzde 90’ın üzerine çıkacaktır.

Zirai don uyarılarının önceden haber verilmesi, üretilecek ürünler için meteorolojik şartlara göre en uygun ekim ve hasat zamanlarının bilinmesi, bölgelere göre zirai tahmin raporlarının ve toprak sıcaklıklarının yayınlanması, ürünlerin çeşitlerine göre don riskinin üç gün önceden izlenebilmesi, tarım raporlarına, kuraklık ve yağış analizlerine ulaşılabilmesinin, bilinçli üreticilerimiz için önemli bir hizmet olduğunu düşünüyoruz.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; geçmişte kamuoyunun meteorolojiye olan ilgisine oranla günümüzde meteorolojik bilgilere olan talep sürekli artmakta, meteorolojinin İnternet sitesinin günde 1,5 milyondan fazla ziyaretçiye hizmet verdiği görülmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bayraktar, devam ediniz.

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Kamu kurumları arasında da meteorolojinin en güvenilir kurumlar arasına girdiğini görmekteyiz. Dünya Meteoroloji Teşkilatının VI. Bölge Bölgesel Eğitim Merkezi olarak düzenlenen 20 uluslararası eğitime 50 farklı ülkeden 300 meteoroloji uzmanı katılmış, iklim değişikliğinin izlenmesi ve araştırılması konusunda dünya genelinde yoğun çalışmaların başlatıldığı bugünlerde Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Dünya Meteoroloji Teşkilatı VI. Bölgesi bünyesinde Doğu Akdeniz alt bölge iklim merkezi olarak kabul edilmiş ve bölgesel iklim değişikliği izleme çalışmalarının merkezi olmuştur.

2009 yılı bütçesi 116 milyon 167 bin YTL olan Devlet Meteoroloji İşleri bütçesinin hayırlı uğurlu olmasını diliyor, emeği ve katkısı olanlara teşekkür ediyor ve bu başarılı çalışmaların devamı dileğiyle hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bayraktar.

AK PARTİ Grubu adına Gaziantep Milletvekili Özlem Müftüoğlu.

Sayın Müftüoğlu, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ÖZLEM MÜFTÜOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Çevre Bakanlığının konusu olan çevre, genel yaşamı ve toplum yaşamını doğrudan etkileyen niteliğinden dolayı canlıların yaşadığı doğal, yapay, kültürel, toplumsal tüm ortamları kapsar. Bu özelliği nedeniyle ana konusu su, hava, toprak, biyosfer yönetimidir. Kırdan kente, üretimden tüketime, tarımdan sanayiye, enerjiden turizme, dış ticaretten kültüre insan ve canlı yaşamını ilgilendiren çağdaş standartları belirleyici ve denetleyici olan çevre yönetimi sadece orman köylüsünü odağına almaz, kırsal ve kentsel nüfusun tümünün yaşam standartlarıyla ilgilenir.

Çevre konusu ve çevre duyarlılığı günümüz dünyasında yükselen bir değerdir. Ülkemizde hâlen çevre bilinci ve çevre olgusu tam olarak yerleşmemiştir. Bu nedenle, günümüz koşullarında özellikle ilköğretim okullarında haftada en az bir saat olmak üzere çevre dersinin mutlaka konulması çok önemli ve zaruri bir ihtiyaçtır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; dünyada gelişmekte olan ülkeler, bir yandan kendi çevresel sorunlarıyla uğraşırlarken diğer yandan sanayileşmiş ülkelerin atıklarıyla da uğraşmaktadırlar. Gelişmiş ülkelerde çevre konusu genellikle apayrı bir uzmanlık ve koordinasyon denetim alanı olmuştur.

Özel Çevre Koruma Kurumu, 1989 yılında özel bir yasayla ve Başbakanlığa bağlı olarak kurulmuş olup ulusal ve uluslararası öneme sahip ancak bozulma veya yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan doğal değerlerin korunması ve gelecek nesillere intikalinin sağlanması için her türlü tedbiri almakla görevlidir. Bakanlar Kurulu tarafından belirlenen on dört adet bölgeyi kontrolü altında bulundurmaktadır. Görevleri arasında, hem bölgedeki yapılaşmayı kontrol etmek hem de çevreyi ve doğal değerleri korumak vardır. Bugüne kadar yaptığı çalışmalarla özel çevre koruma bölgelerinde koruma-kullanma dengesini dikkate alarak koruma işlevini tam olarak yerine getirmeye çalışmaktadır.

Özel Çevre Koruma Kurumuna verilen en önemli yetkilerden biri de özel çevre koruma bölgelerinin imar planını ve yenileme imar planlarını yapmak, onaylamak ve kontrol etmektir. Ülkemizin on dört yerinde yaptığı çalışmalarla gerek katı atık ve atık su arıtma projeleri ve gerekse de kara, kıyı ve deniz alanlarında biyolojik çeşitliliğin tespiti, izlenme ve korunma projeleri ile büyük başarılara imza atmıştır. Örneğin 2008 yılında on dört özel çevre koruma bölgesinde toplam iki yüz altmış bir adet proje gerçekleştirilmiştir. Bunun yanında kurumun görev alanındaki Dalyan Kanalları ve İztuzu Kumsalı, İngiliz The Times gazetesi tarafından Avrupa’nın En İyi Açık Alanı Ödülüne layık görülmüştür. Ayrıca, Avrupa Çevre Ajansı adına Avrupa Birliği ülkelerindeki çevre koruma faaliyetlerini izlemekle görevli konsorsiyum üyesi olan ilk Türk kurumu olmuştur.

Kurum, 2009-2013 dönemi stratejik planı hazırlamış olup bu bağlamda özel çevre koruma bölgelerinde kurumca yapılan tüm faaliyetler araştırma, izleme ve koruma faaliyetleri, planlama ve proje hizmetleri, atık yönetimi hizmetleri, atık su yönetimi hizmetleri ve çevre tanzimi başlıkları altında toplanmıştır.

Değerli milletvekilleri, Özel Çevre Koruma Kurumunun güçlendirilmesi gerekmektedir. Ulusal veya uluslararası öneme sahip ancak bozulma veya yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan doğal değerlerimizin korunması ve gelecek nesillere intikalinin sağlanması, kırsal ve kentsel alanda arazinin ve doğal kaynakların en uygun ve verimli şekilde kullanılması ve koruma, ülkenin doğal bitki ve hayvan varlığı ile doğal zenginliklerinin korunması, geliştirilmesi ve her türlü çevre kirliliğinin önlenmesi ile ormanların korunması, geliştirilmesi ve orman alanlarının genişletilmesi, ormanların içinde ve bitişiğinde yaşayan köylülerin kalkındırılması ve bunun için gerekli tedbirlerin alınması, orman ürünlerine olan ihtiyacın karşılanması ve orman ürünleri sanayisinin geliştirilmesi için bu kurumun gerek teşkilat olarak daha da güçlendirilmesi gerekse de çalışan personelin özlük haklarının iyileştirilmesi gerekmektedir.

Bu düşüncelerle 2009 yılı bütçesinin milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Müftüoğlu.

AK PARTİ Grubu adına Elâzığ Milletvekili Feyzi İşbaşaran.

Sayın İşbaşaran, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA FEYZİ İŞBAŞARAN (Elâzığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan hepinizi saygıyla selamlıyorum. Kültür ve Turizm Bakanlığının bütçesi üzerinde grubum adına söz almış buluyorum. Hepinize tekrar saygılarımı sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, bu Anadolu toprakları üzerinde, binlerce yıldır, aşağı yukarı otuza yakın medeniyet yok oldu. Bugün de Kültür ve Turizm Bakanlığımızın Türkiye'nin değişik illerinde kazı çalışmalarını sürdürdüğü o güzelim medeniyetler, maalesef, artık ölü medeniyetlerdir, ölü dillerdir, yaşamayan milletlerdir. Ama o medeniyetlerin kaderlerine baktığımız zaman, bunların tamamı, kendi dönemlerinde mezhep, ırk, din çatışmaları üzerine çıkan kavgalar yüzünden yok olmuşlardır. Maalesef, bu toprakların kaderi böyle gelişmiştir. Bugünlerde yine, aslında Mevlânâ’nın, Yunus’un, Hacı Bektaş Veli’nin sevgisiyle yoğrulan bu topraklarda çok hassas olmamız gereken konularda, bu Meclisin çatısı altında dahi çok faşist, ırkçı söylemlerin dile getirilmesi Meclisimiz adına talihsizlik olmuştur.

Üzülerek söylemek gerekir ki ulus devletlerin bir zorluğudur bu. Ulus devletlerin yapısında, kültür zenginliklerini bir arada tutup, o zenginlikleri kazanca çevirip, o kültür miraslarını korumanın ulus devlet yapılarında her zaman bir zorluğu vardır. Ama bunu neyle aşacağız? Bunu, tabii ki çok çeşitli kültürel zenginliklerimizi “anayasal vatandaşlık” kavramı çerçevesinde mutlaka korumamız gerekiyor.

Burada bir arkadaşımızın Sayın Cumhurbaşkanımızla ilgili söyledikleri… Kendi partisi tarafından da uyarılması hoş bir davranış olmuştur ama üzücüdür. Düşünün ki İngiltere Parlamentosunda bir İngiliz milletvekili, Londra Belediye Başkanı için dese ki “Onun dedesi zaten Türk.” zorumuza gitmez mi bizim?

RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) – Olabilir de.

FEYZİ İŞBAŞARAN (Devamla) – Olabilir de tabii ama yani bir İngiliz parlamenter bunu söylerse, biz Türk olarak kendimizi aşağılanmış hissetmez miyiz? Bizim bugün Avrupa’nın değişik parlamentolarında Türk kökenli milletvekillerimiz var. Herhangi bir parlamentoda herhangi bir milletvekili, Almanya’da, Fransa’da, Belçika’da, herhangi bir ülkede bir parlamenter çıkıp Türk kökenli bir milletvekili hakkında “O zaten Türk’tür, onun annesi Türk’tür.” dese zorumuza gitmez mi? Bu faşist ve ırkçı yaklaşım bizim ülkemiz için çok tehlikeli bir yaklaşımdır, bölünmemize sebep olur. Onun için bu tür kafatasçı, ırkçı söylemlerden kesinlikle uzak durmamız gerekiyor.

Herkes kendi fikrini tabii ki özgürce söyleyebilmelidir. Devletin görevi düşünce ve düşünceyi ifade etme hürriyetini teminat altına almaktır. Herhangi birimizin bir fikrini beğenmeyebilirsiniz. Size tam ters olan, hiç sevmediğiniz, benimsemediğiniz fikirleri olabilir ama onun fikrini söylemesine müsaade edeceksiniz. O hoşgörüyü gösteremezsek biz bu topraklarda demokrasiyi geliştiremeyiz. Buna çok dikkat etmemiz gerekiyor.

Değerli kardeşlerim, Kültür ve Turizm Bakanlığı tabii ki çok iyi bir çalışma yapmıştır. Kendilerine, Sayın Bakanıma, çalışma arkadaşlarına ve özellikle Plan ve Bütçe Komisyonunda bütçeye katkıda bulunan her partiden milletvekili arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Çünkü konu kültür ve turizm olunca, bütün siyasi partilere üye milletvekillerimizin gerçekten büyük katkıda bulundukları görülmüştür ve belki de hiçbir bakanlığa gösterilmeyen müsamahayla ödenek bir 15 trilyon kadar daha artırılarak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İşbaşaran, buyurun.

FEYZİ İŞBAŞARAN (Devamla) – Ne kadar kısaymış Sayın Başkanım!

BAŞKAN – Maalesef öyle.

FEYZİ İŞBAŞARAN (Devamla) – O zaman kendi ilime döneyim.

Sayın Bakanım tabii ki Elâzığ’a teşrif buyurdular, bizim 16’ncı Hazar Şiir Akşamları vesilesiyle geldiler.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Elâzığ’a Sayın Bakan mı gitti? Elâzığ’a mı geldi?

FEYZİ İŞBAŞARAN (Devamla) – Evet… Müsaadenizle…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Haa!

FEYZİ İŞBAŞARAN (Devamla) – Geldiler ve orada yurt içinden ve yurt dışından gelen 50’nin üstünde şairle birlikte yürüdük, bir şairler yürüyüşü yaptık. Sağ olsunlar bizim Harput Kalemizle çok yakından ilgilendiler. Kültür Sarayı’mızla ilgili çok önemli ödenek aktarımında bulundular, inşallah kısa zamanda bitiririz. Harput Kalesi’ndeki evlerin onarımını belediye iş birliğiyle beraber yapacağımıza dair kendileriyle konuştuk. Kendilerine ilim adına teşekkür ediyorum. Gerçekten bizim açımızdan çok onur verici, çok şeref verici bir seyahat oldu. Kendilerinden çok mutlu olduk, kendilerine tekrar teşekkür ediyorum.

Bütçenin Kültür ve Turizm Bakanlığına, Bakanlık çalışanlarına, tüm kurumlara hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.

Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın İşbaşaran.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Orman Bakanlığı da var, Orman Bakanlığına “Hayırlı olsun.” demediniz! Sadece Turizm Bakanlığına dediniz, Orman Bakanlığına “Hayırlı olsun.” demediniz!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Elâzığ’a gidebiliyorsunuz!

FEYZİ İŞBAŞARAN (Elâzığ) – Malatya’ya da gittik biz. Malatya Kültür Sarayı’nı da beraber inceledik, merak etmeyin.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Haberi yok!

BAŞKAN – AK PARTİ Grubu adına Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç.

Sayın Bilgiç, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğünün 2009 mali yılı bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

1949 yılında Devlet Tiyatro ve Operası adıyla kurulan kurumu iki ayrı kuruma ayıran yasa 1970 yılında çıkmış ve opera, devlet tiyatrolarından bağımsız bir genel müdürlük hâlini almıştır.

Çağdaş medeniyetler arasında yerimizi alabilmek için birçok sanat dalını bünyesinde bulunduran opera ve bale sanatını ulusal ve evrensel eserlerle halkımıza tanıtıp yaymak amacıyla kurulan Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü bugüne değin kurulmuş olan beş operasıyla Ankara, İstanbul, İzmir, Mersin ve Antalya illerinde düzenli temsiller ve konserler yapmakta, opera ve bale sahnelemeye mekânı uygun olan illere de turneler düzenleyerek halkımıza bu sanatı çok kısıtlı olan bütçe imkânları içerisinde ulaştırmaya çalışmaktadır.

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü daha önce kararnameleri çıkmış bulunan Samsun, Antep, Sivas ve Van müdürlüklerinden 2008 yılı içerisinde altıncı opera ve bale müdürlüğünü Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda müstesna bir yere sahip olan Samsun ilinde kısıtlı sayıda bir kadro ile olsa da kurarak, Karadeniz Bölgesi’nde bu anlamda kurulmuş ilk sanat kurumu olarak bölge halkının yıllardır beklediği ihtiyacı gidermeye çalışacaktır.

Bakanlar Kurulunun 10593 sayılı Kararı ile 1997 yılında kurulması kararlaştırılan Antep, Sivas ve Van illerindeki müdürlüklerimizin ise aynen Samsun Müdürlüğümüzde olduğu gibi illerdeki valilikler, yerel temsilciler, il özel idareleri, bölge üniversiteleri, bölgedeki sanat toplulukları, bilim-sanat insanları ile yürütülen koordinasyon sonunda önümüzdeki süreç içinde açılması planlanmaktadır. Metropol dışında kalan bu il müdürlüklerimizin, çocuklarımızdan yaşlılarımıza kadar yöre insanı için bir kültür merkezi hâline dönüşeceğine, bölge kaynağını, kültürel dokumuzu, kendi tınımızı, kendi rengimizi, birikimlerimizi değerlendirerek evrensel bileşime ulaşmada önemli katkılar sağlayacağına inanıyoruz.

Yeniden yapılanan Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, yine bu yıl içerisinde Ankara Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğünü kurmuş, opera ve balesi olmayan diğer bölgelerimize de müdürlükler kurmak için çalışmalarını sürdürmektedir. Bugün, Atatürk Kültür Merkezinin onarımıyla İstanbul daha elverişli bir sahneye kavuşacaktır. Antalya, Mersin sahneleri de bugünün ihtiyaçlarını karşılayabilir durumdadır. Ancak İzmir Elhamra sahnesi, gerek İzmirlilerin talebini gerekse İzmir Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğümüzün performansını karşılamaktan çok uzaktır. İzmir’in yeni bir opera binasına ihtiyacı bulunmaktadır.

Ayrıca Ankara’da Opera Sahnesi, yani eski adıyla Büyük Tiyatro, Ankara Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğü ve Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğünce ortaklaşa kullanılmaktadır. Mevcut potansiyeliyle haftanın her günü başkentte seyirciye ulaşması zorunlu olan opera ve balenin kullanabileceği ve orkestra çukuru bulunan tek elverişli sahnesi Opera Sahnesi’dir. Başkentin yeni bir çağdaş opera binasına kavuşturulması zaruret hâline gelmiştir.

Değerli arkadaşlarım, otuz ülkeden oluşan ve bünyesinde dört yüzü aşkın festival barındıran, Avrupa Festivaller Birliğinin üyesi de olan Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, Türkiye'nin ilk ve tek opera ve bale festivali Aspendos Uluslararası Opera ve Bale Festivali ile Bodrum Uluslararası Bale Festivali olarak her yıl iki uluslararası festival düzenlemektedir. Türk balesinin 60’ıncı yılının kutlandığı 2008 yılında, Genel Müdürlüğümüzce, bu yıl ilk defa 8-13 Eylül 2008 tarihleri arasında Türk balesinin dünyaya açılımına çok büyük bir katkı sağlayacak olan 1. İstanbul Uluslararası Bale Yarışması düzenlenmiştir. İki yılda bir düzenlenmesi planlanan yarışmanın ikincisi, 2010 yılında Avrupa Kültür Başkenti İstanbul kapsamında yapılacaktır.

Sayın Başkan ve değerli arkadaşlarım; Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğünün önünün açılması gerekmektedir. Teknik ve fiziki düzenlemeler yanında insan kaynakları düzenlemeleri de gerekmektedir. Devlet Opera ve Balesinde, bazı alanlarda sanatçıların belli bir dönemden sonra fiziki gücünün yetmediği ve bu nedenle belli bir yaştan sonra sahnede aktif olarak yer almalarının mümkün olmadığı görülmektedir. Bu durumda olan sanatçılara kurumda mevcut pozisyon ve unvanlara uygun olarak bale öğretmeni, notatörü, rejisör, rejisör yardımcısı gibi kadrolarda yeni görev ve sorumluluklar verilse bile, bu kadroların doğal olarak sınırlı olması sebebiyle sağlıklı bir sonuca ulaşılamamaktadır. Köklü çözümün Emeklilik Yasası’nda yapılacak değişiklikle mümkün olabileceği düşünülmektedir.

Bugünkü maaş sistemi emekliliğin önünü kesmektedir ve aynı zamanda bugünkü uluslararası standartlara baktığımızda da bu maaşların uluslararası standartların çok çok altında olduğunu görmekteyiz. Bu düşük ücretle çalışmakta olan emekli arkadaşlarımız…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bilgiç, devam edin.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) - …emekli olduklarında ikramiye ve teşvik ikramiyelerini de alamadıkları için, emeklilik ücretlerine de bu ücretler direkt olarak yansımadığı için hayat standartları çok düşmektedir. Yeni bir düzenleme ile ikramiye adı altında ödenen bu altı maaşın onların ücretlerine yansıtılarak, on ikiye bölünerek maaşlarının düzenlenmesi, bu durumun da emekli olmak isteyen ancak ikramiyesi emeklilik maaşına yansımadığı için emekli olamayan sanatçıların emeklilik kararlarına da olumlu yansıyacağını ve bu durumda kadro tıkanıklığının aşılabileceğini görmekteyiz. Diğer taraftan, misafir sanatçı olarak çalışmak isteyen sanatçıların da ücretleri çok düşük olduğundan, kurumda çalışmayı pek tercih etmemekteler. Bu pozisyonda çalışan sanatçıların da ücretlerinde iyileştirme yapılmasıyla birlikte bu kadro tıkanıklığının tamamen kaldırılacağı düşünülmektedir.

Ülkemizde opera binasının açılışının altmışıncı yılındayız. Bu altmış yıllık süreci değerlendirip bugüne baktığımızda gerek ulusal gerekse uluslararası alanlarda sanatın işlevinin ve öneminin daha da belirginleştiğini görmekteyiz.

Emeği geçen tüm arkadaşlara teşekkür ediyor, bu bağlamda Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğünün 2009 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bilgiç.

AK PARTİ Grubu adına son söz Balıkesir Milletvekili Ali Osman Sali’ye aittir.

Buyurun Sayın Sali. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ OSMAN SALİ (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğünün 2009 yılı bütçesi vesilesiyle tiyatro ve devlet tiyatrolarına dair görüşlerimi sizlerle paylaşmak üzere grubum adına huzurunuzdayım. Hepinize saygılar sunuyorum.

Sayın milletvekilleri, yüz yılların yaşanmışlıklarına, tarihsel kokuya, dönemlerin değişim hızına, bir insan elinin diğerine ne kadar zamanda ulaşacağına, başka dilden, başka sözden, başka renkten, bambaşka, bilmediğimiz derinliklerden uzanıp bizim sıcaklığımızda, bizim elimizi tutmasıdır tiyatro. Yaşanan şey hayattı, gereken şey sorumluluk, istenen şey ise farkına varmaktı. Neyin tartışılabilir, neyin eleştirilebilir olabileceği ancak insanlar arasında olup bitenden çıkarılabilir. Olup biten şey ise durmadan yinelenen ve yenilenmeye de açık olan zamandır. “Zamana yetişmek için ardından koştum yaşamın, koşuyordum ama ya çok geç kalıyordum ya da çok erken varıyordum, hiçbir zaman yetişemiyordum ona, sanki dışındaydım yaşamın.” diyor bir kültür adamımız. Tam da zaman kavramı üzerinde kuruludur bu sanat. Tam da yetişemeyenlerin imdatlarına koşan; yetişemeyenlerle, dışarıda kalanlarla, hayata ve kendine yabancılaşanlarla buluşmaktır tiyatro. Bazen bir dram, bazen bir komedi, bazen şarkılar anlatır sahnede hayatı, bazen de şiirler. Tiyatronun hiç kuşkusuz insan karakterini geliştirmede, onu ruhsal yönden sağlıklı bir duruma getirmede büyük katkısı vardır. Tiyatro hem eğlendirir hem eğitir.

Değerli milletvekilleri, zihin dünyamızı geliştirir, besler tiyatro. Bireyin estetik duygusunu olgunlaştırır. Kısaca, toplumun empati bilincini geliştirir.

Değerli milletvekilleri, devletin kendi bünyesi içinde bir sanat kurumunu desteklemesi, halka hem kendi kültürünü benimsetmenin hem de çağdaş kültür anlayışı vermenin bir yoludur. Devlet tiyatrosu, insanlara hem kendi toplumunun çeşitli dönemlerdeki yaşamlarını tanıtacak hem de başka toplumların farklılıklarını tiyatro aracılığıyla gösterecektir. Altmış yıl önce iki sahneyle hizmete başlayan Devlet Tiyatroları, bugün on dört il ve kırk sahnede temsillerine devam etmektedir. 2008 yılında perdelerini hiç kapatmayarak 100 bine yakın tiyatro severe ulaşmıştır.

Değerli arkadaşlar, devlet tiyatrosunun amacının, hedefinin kuvvetlendirilmesi adına gelişen ve değişen dünyaya ayak uydurması için devlet desteğini koruyarak yeni bir yasal düzenlemeyle önünü açmak gerekmektedir. Ayrıca, tiyatro metin yazarlığı teşvik edilmelidir. Yeni açılan konservatuvarlar, vasıflı eğiticiler ile desteklenmelidir. Devlet Tiyatrolarının daha sık aralıklarla sınav açması, Anadolu sahnelerinin sayısını artırması, hazırlanmış olan norm kadrolarının Maliye Bakanlığınca onaylanması gerekmektedir.

Maaş artı icra ücreti şeklinde performansa dayalı yeni bir ücretlendirme sistemi tartışılmalıdır. Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nu çok sempatik bulmamakla birlikte, Devlet Tiyatroları için döner sermaye kurulmalı ve sanatçıların bu sistem üzerinden bedeli mukabili, gerektiğinde Devlet Tiyatroları dışında da hizmet vermesi sağlanmalıdır.

Her semtte tiyatro sahnesi olarak kullanılabilecek bir mekân belirlenmeli ve tiyatro, özellikle çocuklarımızın ta hayatının içine sokulmalıdır.

Değerli arkadaşlar, ışığı temel alan bu sanatın, karşılaştığı, mücadele vermek zorunda kaldığı sorunları gözden geçirmeli ve yetişilmesi gereken bir zaman varsa yaşamın dışında kalmadan, hayata yabancılaşmadan, insanı insana tanıtan bu sanatı, yani tiyatroyu, yani dilimizi, yani kültürümüzü, yani sesimizi, yani görüntümüzü, yani kendimizi ayakta tutmalıyız.

Değerli arkadaşlar, 2009 yılı bütçesinin bu kurumumuza ve milletimize hayırlı olması temennisiyle, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü çalışanlarına, kültür ve sanatla ilgisi olduğunu bildiğimiz, düşündüğümüz Sayın Bakanımıza ve Bakanlığımıza başarı dileklerimle hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Sali.

Sayın milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi şahıslar adına, lehinde, Van Milletvekili Kerem Altun.

Buyurun Sayın Altun… Yok.

Hükûmet adına ilk söz Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu’nda.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi beş dakika Sayın Bakanım.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Çevre ve Orman Bakanlığının 2009 yılı bütçe tasarısı hakkında sizlere bilgi vermek üzere huzurlarınızda bulunuyorum.

Çevre ve Orman Bakanlığı, çevre, su ve ormanlarımızın planlanması, geliştirilmesi ve korunmasından mesul bir bakanlık olarak üstlendiği vazifenin ehemmiyetini müdriktir. Toprak, hava ve su kaynaklarımızı kirlenmekten korumaya çalışırken ormanlarımızda yangınlarla mücadele etmektedir. Bu koruma faaliyetlerinde bütün çevre değerleri sürdürülebilir, akılcı ve şeffaf bir şekilde ele alınmaktadır. Bu anlayış neticesinde ulusal ve uluslararası ölçekte başarılı çalışmalara imza atılmıştır.

Beş yıl öncesine kadar sadece yüzde 5’i bitirilmiş olan çevre düzeni planlarını hâlihazırda yüzde 58 seviyesine yükselttik. Otuz sekiz adet katı atık bertaraf tesisiyle takriben 30 milyon kişinin atıkları düzenli şekilde bertaraf edilir hâle getirilmiştir.

Yüz altmış iki adet barajın inşaatının devam ettiği su sektöründe ise önemli içme suyu ve sulama projeleri hizmete alınmış, hidroelektrik enerji üretiminde de önemli gelişme kaydedilmiştir.

Eylem planlarımızın işaret ettiği 2012 yılına kadar ülkemizin tamamını çevre düzeni planlarına kavuşturmayı ve takriben 58 milyon kişiye düzenli atık bertarafı hizmeti vermeyi hedefliyoruz. Ayrıca, ülkemizde susuz yerleşim birimi bırakmadan bütün sulanabilir arazilerimizi sulamaya açmayı ve hidroelektrik potansiyelimizi büyük ölçüde harekete geçirmeyi planlıyoruz.

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı OECD’nin Türkiye Çevre İncelemesi Raporu’nda da dikkate değer bir başarı olarak nitelenen ağaçlandırma seferberliği, hakikaten dünyanın sayılı ağaçlandırma projelerinden birisidir. 2012 yılı sonuna kadar 2 milyon 300 bin hektar alanda iki buçuk milyar adet fidan toprakla buluşturulacaktır.

Ben sizlere kısaca Bakanlığımızın genel müdürlüklerinin faaliyetleri hakkında da bilgi arz etmek istiyorum değerli milletvekilleri. Öncelikle şunu memnuniyetle ifade etmek isterim ki ülkemizde son yıllarda çevreyle alakalı hassasiyet giderek artmaktadır. Tabii bu noktada katı atıklar, atık sular ve hava kirliliğinin önlenmesine yönelik çalışmaların büyük bir katkısı olmuştur. Çevre ile alakalı bütün konular için, mevcut durumu tespit ve büyük hedeflerimize ulaşmak için uygulamaya yönelik eylem planları hazırladık, hemen hemen her sahada. Bu planların başında da özellikle büyük şehirlerimizde geçmiş yıllarda acı birtakım hadiselerin de yaşandığı katı atıkların bertarafı gelmektedir. Bu maksatla 2008-2012 yılları arasını kapsayan Katı Atık Eylem Planı hazırlanmıştır ve uygulamaya geçilmiştir. Nitekim bu uygulama neticesinde -bakın size bir iki rakam vermek istiyorum değerli milletvekilleri- 2003 yılında sadece 15 adet olan katı atık düzenli depolama tesisi sayısı 2008 yılında 38’e çıkarılmış ve hizmet verilen nüfus 30 milyona yükseltilmiştir. Ama tabii ki bu yeterli değildir. Ancak 2008-2012 yıllarını kapsayan, sizlere arz ettiğim Katı Atık Eylem Planı ile bu sayıyı 130’a yükseltmeyi ve takriben 58 milyon nüfusa hizmet vermeyi planlıyoruz.

Ambalaj, atık yağ, tıbbi ve sanayi atıklarının bertarafı konularında da yoğun bir gayret içindeyiz. 2008 yılında Ambalaj Atıklarının Kontrollü Ayrıştırılması Yönetmeliği hazırlanmıştır. Geri dönüşümü sağlanan kâğıtlar öğrencilerimize defter, kitap olacak ve böylece ormanlarımız da korunacaktır.

Sanayiden kaynaklanan atıkların yönetimi için de öncelikle geri kazanmaya önem verilmektedir. Bakın, 2002 yılında yetkilendirilmiş 40 tesis mevcut iken bugün itibarıyla tam 177 tesiste sanayi atıklarının geri kazanımı gerçekleştirilmektedir.

Atık Yağların Kontrolü Yönetmeliği’yle 2008 yılından itibaren belediyelere konutlarda kullanılmış kızartmalık yağların toplanması yükümlülüğü getirilmiştir. 2008 yılında belediyelerimizce yüz binin üzerinde konuta ulaşılarak atık bitkisel yağ toplama hizmeti sağlanmıştır. Bu yağların toplanması su kaynaklarımızın da kirlenmekten kurtarılması manasına gelmektedir.

Su kaynaklarımızı koruyacak diğer bir önemli adımsa 13 Şubat 2008 tarihinde yürürlüğe giren Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği’yle hazırlanan Atık Su Arıtma Eylem Planı’dır.

Değerli milletvekilleri, 2002 yılında belediyelerin nüfusunun sadece yüzde 34’ü atık su arıtma tesislerine bağlı iken Hükûmetimizin gösterdiği üstün gayretler neticesinde 2008 yılı itibarıyla bu oran yüzde 65’e çıkarılmıştır. Nitekim bakın, bu bir temizliğin işaretedir, denizlerde, göllerde, nehirlerdeki temizliğin işareti. Mavi bayraklı tesis sayısı 2003 yılına kadar sadece 139 iken 2008 yılında mavi bayrak alan tesis sayısı -bakın dikkat edin- 271’e yükselmiştir. 139 nerede, 271 nerede? Gerçekten bu, herkesin ciddi çalışmalarının ve yoğun gayretlerinin neticesidir.

Atık Su Arıtım Eylem Planı hedeflerine göre 2012 yılına kadar belediye nüfusunun yüzde 80’inin atık suları arıtma tesisine bağlanacaktır. Burada önemli olan nokta şu: Artık, planlarımızın küçük, dar kapsamlı, kısa vadeli olarak değil, havza bazında geniş ve uzun vadeli olarak yapılmaya başlanmasıdır. 2008 yılı içerisinde Türkiye’deki her akarsu havzası için koruma eylem planı hazırlanmaya başlanmıştır, her akarsu havzası için. Şu ana kadar yüzde 70’i tamamlanan havza koruma eylem planları 2009 yılında tamamen bitirilecek ve havzalardaki çevre problemleri köklü, bilimsel ve ekonomik çözümlere kavuşturulacaktır.

Atık yönetimi konusunda önem verilen bir başka başlık ise hava kirliliğinin önlenmesidir. Hava kalitesinin iyileştirilmesi ve izlenmesi için gerçekten ciddi adımlar atılmıştır. Temiz hava eylem planı çalışmaları başlatılmış, ulusal hava kalitesi izleme ağı oluşturulmuştur. Bugün seksen bir ilimizin hava kalitesini İnternet üzerinden ve hatta cep telefonlarından yirmi dört saat izlemek mümkündür.

Yine, doğal gaz kullanımı yaygınlaştırılıp denetimler sıklaştırılarak büyük şehirlerde de nefes alınır bir hava kalitesi meydana getirilmiştir.

Avrupa Birliği üyelik müzakerelerinin de önemli bir ayağını teşkil eden çevre mevzuatı konusundaki çalışmalarda da büyük mesafe katedilmiştir. 2002 yılında uyum çalışmaları yapılmış 32 mevzuata mukabil, 2008 yılında 110 adet düzenleme tamamlanmıştır. Nitekim, bildiğiniz üzere, geçtiğimiz salı günü OECD’nin Genel Sekreteri Türkiye’ye gelerek çevreyle alakalı ikinci Performans Kriterleri Değerlendirme Raporu’nu birlikte sunduk. Nitekim, OECD tarafından hazırlanan bu ikinci Türkiye Çevresel Performans Raporu’nda da bu hususun altı çizilmekte ve Avrupa Birliği çevre mevzuatının iç mevzuata aktarılmasındaki başarımız takdirle karşılanmaktadır.

Çevre ve Orman Bakanlığının görev sahasında toprak, su ve orman kaynaklarının korunması için geleceğe yönelik planlama yapma vazifesi de bulunmaktadır. Hükûmetimiz çevre düzenleri planlarına çok büyük bir önem atfetmektedir. Nitekim, 2003 yılına kadar ülkenin 1/100.000’lik çevre düzeni planlarının ancak yüzde 5,5’u tamamlanabilmiş iken şu anda ülke topraklarımızın yüzde 58’ini planlamış bulunuyoruz. 31 ilin içinde bulunduğu 10 planlama bölgesine ait 1/100.000’lik çevre düzeni planları tamamlanarak onaylanmıştır. 2008 yılı içerisinde 13 ili ihtiva eden 4 planlama bölgesinin ihalesi yapılmış, 10 ili ihtiva eden Muş, Bitlis, Van planlama bölgelerinin planlama çalışmalarına da başlanmıştır. Diğer alanlarda olduğu gibi planlama çalışmalarına hız verilen GAP illerinin çevre düzeni planları da en kısa sürede hazırlanacaktır.

Netice olarak, 2008-2009 yıllarında hazırlanması hedeflenen çevre düzeni planlarıyla birlikte ülkemizin yaklaşık yüzde 65’inin çevre düzeni planları hazırlanmış olacaktır. 2012 yılı sonuna kadar da -büyük bir gayretle- ülkemizin tamamının yani 778 bin kilometrekarelik bütün alanların 1/100.000’lik çevre düzeni planları bitirilecektir.

Malum olduğu üzere, Bakanlığıma bağlı Özel Çevre Koruma Kurumu vardır. Ülke genelinde 14 adet özel çevre koruma bölgesinde ise biyolojik çeşitliliğin izlenmesi ve korunmasının yanı sıra atık su arıtımı, modern zirai sulama yöntemlerinin yaygınlaştırılması gibi konularda projeler yürütülmektedir.

Bu vesileyle sizlere güzel bir gelişmeyi duyurmak istiyorum. Özel çevre koruma bölgesi olan Dalyan İztuzu bölgesi İngiltere’de Avrupa’nın en iyi korunan açık alanı olarak seçilmiştir. Bu gerçekten gurur duyduğumuz bir gelişmedir.

Çeşitli kirletici unsurların tehdidi altında bulunduğundan -özel çevre koruma bölgesi- 2002 yılına kadar 76 adet proje gerçekleştirilmişken 2008 yılı itibarıyla toplam 296 adet proje gerçekleştirilmiştir. Özel Çevre Koruma Kurumu ayrıca Avrupa Çevre Ajansının yürüttüğü Biyoçeşitliliğin Tespiti Projesi’nde dokuz ülkeyle birlikte görev alarak Avrupa Birliği standartlarında proje üretmeye başlamıştır.

Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğümüz hava tahminleriyle ilgili, havacılık, denizcilik, ziraat, ulaştırma gibi pek çok sayıda sektöre hizmet vermektedir ve meteorolojik uyarı ve tahminlerde tutarlılık oranları -az önce değerli milletvekilimiz işaret etmişti- şu anda yüzde 80-85 seviyesinde ama bizim hedefimiz en kısa zamanda bu hedefi yüzde 90’a, yani tutarlılık oranlarını, isabet nispetini yüzde 90’lara ulaştırmaktır.

Kısa süreli hava tahminleri ve erken uyarı için dört ilde bulunan meteoroloji radarına ilave olarak Antalya, İzmir, Muğla, Adana, Trabzon ve Samsun’da 6 adet radar daha kurulacaktır. Bunun müjdesini veriyorum. Ayrıca ülkemizde meteorolojik gözlemin yapılamadığı ilçe merkezi kalmaması için 400 adet daha otomatik meteoroloji gözlem sistemi kurulacaktır. Böylece her ilçedeki rasatlar otomatik olarak kayıtlara girecektir.

İklim senaryoları ile küresel ısınmayla, iklim değişiklikleriyle alakalı tahminler de yine Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğümüz tarafından yapılmaktadır. Malum olduğu üzere, iklim değişikliyle mücadelede atılan en önemli adım da Kyoto Protokolü’nün ülkemiz tarafından tanınması açısından taraf olunması konusunu da Hükûmetimiz Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk etmiş, şu anda yüce Mecliste, Genel Kurulda beklemektedir. En kısa zamanda bunun da görüşüleceğini ümit ediyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçen yıl Çevre ve Orman Bakanlığına bağlanan Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü ile çevrenin en önemli unsurlarından biri olan su kaynaklarının yönetimi daha entegre bir hâle getirilmiştir. Bugün su, hem bölgesel hem de uluslararası faaliyetlerde vurgulanan, korunması için bütün ülkelerin seferber oldukları bir kaynaktır.

Su yönetiminin iki boyutu, yani kaynakların korunması ve doğru bir şekilde değerlendirilmesidir. Su kaynaklarının korunması için öncelikle uygun planlama gerekmektedir. İşte bu sebeple atık suların yanı sıra içme suyu, sulama ve havza koruma eylem planlarını birlikte hazırladık. Sulak alanlarımızın korunması ve artırılması için havzalar arası su aktarımı ve ıslah çalışmaları da dâhil olmak üzere pek çok tedbiri hayata geçirdik. Gelecek planlamalarda da rehber teşkil etmek üzere mevcut verilere kolayca ulaşabilmek ve saklayabilmek maksadıyla Su Veri Tabanı Projesi’ni uygulamaya geçirdik. Su, içme ve kullanma, zirai üretim maksadıyla sulama gibi faaliyetlerin yanı sıra enerji elde etmek için de kullanılan temiz bir kaynaktır.

Mevcut su potansiyelimizin doğru değerlendirilmesi için DSİ tarafından 2003 yılından bu yana suyla alakalı 549 adet tesis aziz milletimizin hizmetine sunulmuştur. Hizmete alınan bu 549 projenin 132 adedi baraj ve gölet, 96 adedi büyük sulama tesisi, 22 adedi içme, kullanma ve sanayi suyu temin projesi, 292 adedi çevre ve taşkın koruma tesisidir, ayrıca 7 adet de diğer ulaşım ve sosyal tesis gibi birtakım tesislerle toplam 549 adet proje gerçekten ülkemizin hizmetine sunulmuştur.

Değerli milletvekillerim, bakın, bu tesislerle 615.435 hektar sulamaya açılmıştır, bu büyük bir rakam 615.435 hektar. Yılda 2 milyar 373 milyon kilovat saat hidroelektrik enerji üretimi sağlanmış, ayrıca 118.900 hektar arazi, 15 il merkezi, 70 ilçe merkezi ve çok sayıda yerleşim yeri taşkınlardan korunmuştur.

On şehrimizde 13 milyon insanımıza temiz içme suyu temin edilmiştir. İstanbul’da da 13 milyon kişiye su temin edildiğinden, toplam 26 milyon kişiye ilave su getirilmiştir. Bugüne kadar DSİ tarafından toplam 636 adet su depolama tesisi, yani baraj ve gölet, inşa edilerek işletmeye açılmıştır. Hâlihazırda ise -az önce de ifade ettiğim üzere- 162 adet barajın inşaatına devam edilmektedir.

2008 yılına gelince, biz bu yıl DSİ tarafından 14 baraj ile 8 adet sulama tesisi, 1 adedi içme suyu, 1 adedi ulaşım tesisi, 75 adedi ise taşkın koruma tesisi olmak üzere toplam 99 tesis hizmete aldık bu yıl. Hatta 92’sinin toplu bir şekilde açılışı, bildiğiniz üzere, geçtiğimiz haftalarda DSİ’de gerçekleştirilmiştir.

Ayrıca, DSİ tarafından inşaatı devam eden Ağrı’da Yazıcı Barajı, Bursa’da Çınarcık Barajı, Antalya’da Dim Barajı gibi toplam 15 tane büyük baraj bu yıl tamamlandı. Ancak bu dev projelerin resmî açılışları Sayın Başbakanımız tarafından yapılacak, şu anda bunların da açılışları bekleniyor. 5 tane de büyük içme suyu tesisi var, toplam 20 adet büyük, dev proje Başbakanımızın açılış merasimini bekliyor.

İçme suyu sektöründe Uşak Arıtma Tesisi 3 Aralıkta hizmete alındı. GAP illerinden Şırnak ve Adıyaman’ın içme suyu projeleri ihale edilmiş olup, inşaatlarına başlandı.

2008 yılı sonuna kadar Afyonkarahisar isale hattı ve arıtma tesisi, Mardin Kızıltepe İçme Suyu Projesi tamamlandı. Siirt’le ilgili isale hatları inşaatları devam ediyor. Ve böylece bu tesislerle 660 bin nüfusa yılda 72 milyon metreküp içme suyu temin edeceğiz.

Ziraat sektöründe 13 Haziranda Aydın Bozdoğan’ın sulaması, Çanakkale’de Ayvacık ve Umurbey Barajları hizmete alındı. 3 Aralıkta ise Küçükler sulaması, Susurluk Çataldağ Barajı ve sulaması, İsçehisar Seydiler Barajı ve sulaması gibi tesisler işletmeye alındı. 2008 yılı sonuna kadar da Uşak Banaz Ahat Barajı sulaması, Balıkesir Gönen Ovası sulaması gibi önemli sulama tesislerinin tamamlanması beklenmektedir. Bütün bu tesislerle 2008 yılı sonuna kadar 77.348 hektar alan sulamaya açılacaktır.

Sulama konusunda atılan en büyük adımsa GAP Eylem Planı’dır. Şu ana kadar yüzde 26’sı işletmeye açılan GAP arazilerinin tamamını 2012 yılı sonunda sulamayı hedefliyoruz.

Gene 2008 yılında Obruk Barajı…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Bu bütçeyle zor!

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – 2008 bitti zaten!

ABDULLAH ÖZER (Bursa) – Ömrünüz yetmeyecek!

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Allah izin verirse yeter merak etmeyin. Hep göreceksiniz, yıldırım hızıyla devam ediyor.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) - Bu rakamlarla olmaz! Bu bütçeyle olmaz bu iş!

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – 2008 yılı sonuna kadar Obruk Barajı ve HES, Antalya Dim Barajı ve HES, Cindere Barajı ve HES, Torul Barajı ve HES’in tamamlanmasını planlıyoruz, bitireceğiz, hemen hemen bitti.

Enerji sektöründe 2003 yılında ilk tohumları atılan projelerin meyvelerini de bu yıl bitmeden toplamaya başladık. Bakın, 2003 yılında Su Kullanımı Hakkı Anlaşması Yönetmeliği çerçevesinde hidroelektrik santralleri özel sektöre açtık.

Ben 17 Aralık itibarıyla müracaat edilen hidroelektrik santrallerin sayısını sizlere arz etmek istiyorum: Tam 1.503 adet hidroelektrik santrale müracaat var. Bunların da toplam kurulu gücü 21.922 megavattır. Bu gerçekten takdire şayan bir husustur. Nitekim bunlardan altmış bir adedinin temelini 9 Temmuz 2008’de DSİ’de atmıştık hatırlarsanız. Hatta yıl sonu gelmeden Elâzığ ile Tunceli sınırındaki Seyrantepe Baraj ve Hidroelektrik Santralinin açılışı da Sayın Başbakanımız tarafından gerçekleştirilmişti.

Saygıdeğer milletvekilleri, ülkemizin su konusundaki tecrübelerini dünyayla paylaşmak açısından Beşinci Dünya Su Forumu’nu gerçekleştireceğiz. İnşallah bu forumda sizlerin de desteklerinizi bekliyoruz. İstanbul için çok önemli, takriben 20 bin kişinin katılacağı bekleniyor.

Şimdi biraz da ağaçlandırma ve ormancılık faaliyetleri hakkında bilgi arz etmek istiyorum. Biliyorsunuz ağaçlandırma ve erozyon kontrolü seferberliğiyle 2012 yılı sonuna kadar 2 milyon 300 bin hektarlık alanda bir ağaçlandırma yapacağımızı söylemiştik. Ben şu müjdeyi vereyim. Bir milletvekilimiz dedi ki: “Bunu hakikaten gerçekleştirirseniz takdirle sizi yad ederiz.” Bakın, şunu söyleyeyim: Bu yılki programımız bizim 420 bin hektardı, şu ana kadar -dün verilen rakam, her bir kurumun ne kadar yaptığı belli- 448 bin 300 hektar alana ulaştık. Ağaçlandırma, orman rehabilitasyonu; Bakanlığımızın, diğer kurumlar, sivil toplum kuruluşları için; hepsinin yaptığı rakamlar burada. Onu sizlere özetle vurgulamak istiyorum. Özellikle şunu belirteyim, fidan üretiminden bahsetti: Bakın, fidan üretimi dört beş misli arttı. 2002 yılında 117 milyon adet fidan üretiyorduk, bu yıl ürettiğimiz fidan miktarı 400 milyon. Aradaki farkı siz takdir edin. Ayrıca Hükûmetimiz altmış üç tane kent ormanı kurdu. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Bir de şunu söylemek istiyorum: Ülkemizdeki orman varlığı kesinlikle artıyor ve orman varlığı nadir olarak artan ülkelerden birisi. Evet, yüzde 50’si bozuk ama onları da süratli bir şekilde ıslah ediyoruz. Onu da belirtmek isterim.

Ayrıca, yangında filo kurmak için çalışmalar başladı. Bildiğiniz gibi kiralama süresini yüce Meclis yedi yıla çıkardı, böylece daha kolay bir şekilde kiralama yapılabilecek, onu da burada özetlemek istiyorum.

Orman köylüsünün desteklenmesini zaman sınırı olduğu için belirtmek istemiyorum ama, desteklerin de geçmiş yıllara göre yüzde 259 nispetinde arttığını burada özellikle vurgulamak istiyorum.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Geçici işçilere çözüm üretin.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Doğa koruma ve millî park faaliyetlerini özellikle kısaca belirtirsem, 2003 yılından bugüne kadar yedi millî park, on altı tabiat anıtı, on üç tabiat parkı ilan edildi. Hakikaten, biz, bütün alanları ciddi bir şekilde koruyoruz, korumaya da devam edeceğiz. Özellikle, sayın milletvekillerim, faaliyetlerimizi yoğun bir şekilde devam ettiriyoruz.

Yangınlarla ilgili mücadeleyi çok detaylı bir şekilde sizlere anlatmak isterdim, ancak bunlarla ilgili, orman yangınlarıyla yaptığımız büyük mücadele konusunda sizlere özel bir sunum yapmak istiyorum. Çünkü hakikaten Orman Genel Müdürlüğümüz ve ormanla ilgili, yangınla ilgili elemanlarımız fevkalade fedakâr bir şekilde çalışıyorlar.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hocam, helikopter alımlarını ne yaptınız?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bir diğer husus, sayın vekillerim, size şunu belirteyim, yanan alanlar kesinlikle ağaçlandırılıyor. Nitekim, şu anda, Ağustos 2008 tarihinde Antalya Serik Taşağıl yöresinde çıkan orman yangınında yanan alanın bir kısmına 23’üncü Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi Ormanı kuruldu ve her birinizin adına, bütün milletvekillerimiz adına sizlere de birer fidan dikildi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan, devam edin.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Peki, bir dakikada toparlayacağım efendim.

Fidanların resmi de size verilen bu kâğıtta, sertifikada mevcut, onu da belirteyim.

Bir diğer husus da, sürem bittiği için şunu belirterek sözümü tamamlayacağım. Hükûmetimiz döneminde hiçbir orman alanına tecavüz olmamıştır, 1 metrekarelik dahi bir işgal söz konusu değildir. 2/B arazileri, tamamen bizim Hükûmetimizden önceki dönemdeki işgallerdendir. Yoksa, Hükûmetimiz döneminde Türkiye'nin hiçbir tarafında 1 metrekareyi dahi işgal ettirmiyoruz. Bunu da özellikle belirtmek istiyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – İstanbul’da su havzaları sizin döneminizde işgal edildi.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – 31/12/1981 tarihinden önce işgal edilmiş, orman vasfını kaybetmiş yerlerdir 2/B’ler.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Olur mu öyle şey!

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Hükûmetimiz zamanında alan yoktur, varsa bizzat kendi elimle onu yıkmaya hazırım. Bunu lütfen söyleyin.

Efendim, ben özellikle, gayretlerinizden dolayı…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – İSKİ Genel Müdürlüğünüz döneminde İstanbul’da su havzaları işgal edildi.

BAŞKAN – Sayın Ağyüz

Sayın Bakanım, süreniz doldu efendim.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Değerli milletvekillerim sizlere teşekkür ediyorum.

Bakanlığımızın bütçesinin hayırlı olmasını gönülden temenni ediyorum, emeği geçen herkesi şükranlarımla yad ediyorum.

Teşekkür ederim efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Su havzaları sizin İSKİ Genel Müdürlüğünüzde işgal edildi Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Ben hep yıktım, 1 santimetrekare varsa gösterin.

BAŞKAN – Hükûmet adına Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay.

Sayın Günay, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on beş dakika Sayın Bakan.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyesi arkadaşlarım; ben de bana ayrılan süre içinde arkadaşlarımızın değindiği bazı hususlara kısaca değinerek açıklamalarda bulunmak istiyorum.

Kültür ve Turizm Bakanlığının bütün çalışmaları hakkında yaptığımız bir belge kitap, sanıyorum, dün bütün arkadaşlarımızın dolaplarına sunuldu.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Okuma imkânı bulamadık henüz, erken gönderseydiniz belki bir şey söylerdik.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Arkadaşlarımız önümüzdeki süreçte bunu inceledikleri takdirde, soracakları başka hususlar varsa biz her zaman yanıtlamaya hazırız. O yüzden, ben Bakanlığın çalışmalarına uzun ayrıntılarla burada girecek değilim, bu kitapta bunlar anlatıldı.

Arkadaşlarıma, konuşmacı arkadaşlarımıza, bugünkü yedinci tur içinde Kültür ve Turizm Bakanlığı ve bağlı birimlerle ilgili görüş açıklayan arkadaşlarıma özellikle teşekkür etmek istiyorum, Sayın Halis’e, Sayın Altay ve Sayın Özbolat’a, Sayın Toskay’a, Sayın İşbaşaran, Sayın Bilgiç ve Sayın Sali’ye. Esas itibarıyla arkadaşlarımız son derece yararlı, yapıcı, ufuk açıcı görüşler ifade ettiler. Bunları not ettim, eksik noktalarımız varsa elbette gidermeye, bu görüşlerden yararlanmaya çalışacağız. Bazı noktalar var ki, bunlar da belki eksik bilgiden kaynaklanıyor. Onları da kısaca burada değerlendirmeye çalışacağım.

Değerli arkadaşlarım, sanıyorum bir arkadaşımız söyledi. Kültür ve turizm gerçekten hepimizin ortaklaşa bir bakış açısı geliştirmeye çalışması gereken, özel bir dayanışma içinde yaklaşmamız gereken bir alan. Kültür, bizim bütün tarihimiz, geleneklerimiz, yaşam tarzımız, bütün yaşadığımız ortam. Yaşam tarzımızın ötesinde, hayat tarzımızı belirleyen ortam. Bütün bunların adı kültür. Bazı çevrelerde “kültür” deyince sadece onun bir dalı olabilecek olan güzel sanatlar anlaşılıyor. Hâlbuki onun dışında oturma kalkma, davranış tarzımız, konuşma biçimimiz, dili kullanmamız, yemek yeme tarzımız, âdetlerimiz, bütün bunlar kültür. O yüzden kültürle ilişkilerimiz bütünüyle yaşama tarzımızı, hayat tarzımızı yukarıya çekmek amacına yönelik. Bu, topyekûn, sanıyorum ki, bütün siyasal görüşleri, bütün siyasal partileri ortaklaşa ilgilendiriyor.

Turizm de, yine bir değerli arkadaşımız söyledi -Sayın Toskay söyledi sanıyorum- bir yandan, ülkemizin en temel sorunlarından birisine fevkalade yararlı katkılar getiren bir alan. İstihdama özel biçimde bir katkı sağlayan alan. Bir yandan da ekonomideki çok temel sorunlarımızdan birisine, cari açık meselesine ilk adımda yarar sağlayan bir başka alan. O yüzden, bir yandan hayat tarzımızın bütünüyle sosyal, düşünsel açıdan yükseltilmesi, bir yandan da ekonomik açıdan geliştirilmesi çerçevesinde bu iki alan gerçekten üzerinde özel durmamız gereken, özel bir bakış açısı geliştirmemiz gereken bir alan.

Arkadaşlarımın eleştirilerine katılıyorum bir ölçüde. Onlar eleştirmek için söylediler. Ben gelecek dönemlere ışık tutar düşüncesiyle aldım, bir tarafa not ettim. Elbette bütçe imkânlarımızın daha da artması gerekiyor, ama kısıtlı imkânlar içinde biz kamunun bir tek kuruşunu ziyan etmeden mümkün olduğu kadar her işi, her kuruşu yerinde, yararlı biçimde kullanmaya çalışıyoruz ve görevlerimizi ihmal etmemeye çalışıyoruz.

Geçen dönemde Parlamentomuzun yaptığı bir düzenleme var. Emlak vergilerinden bir kesinti var, o da doğrudan doğruya kültür varlıklarının iyileştirilmesi için kullanılıyor. Bu da ek bir kaynak. Bir ölçüde turizm tahsislerinden altyapı için katkı alabiliyoruz. Yine geçen dönem Parlamentomuzun çıkarmış olduğu, kültür girişimcilerine sağlanmış olan bazı imkânlardan ötürü kültür girişimcilerinden de katkılar alabiliyoruz. Bu yıl örneğin yaptığımız iki ön izinle sanıyorum önümüzdeki ay bu ön izinleri eğer kesin sonuca bağlarsak, eski rakamlarla ifade edersem, 10 trilyonlardan çok daha fazlasıyla ifade edilen bir katkıyı kültür girişimcilerinden doğrudan doğruya bizim imkânlarımız içine katmış olacağız. Böyle bir bakış açısı içinde imkânları iyi kullanmaya çalışarak uğraşıyoruz.

Bir noktayı da yine bir kez daha değerlendirmek istiyorum. Kültür ve turizm işlerinin birbiriyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusu sorgulanıyor. Tabii, bakanlıklar birleşebilir, ayrılabilir; bu, devletimizin takdiridir ama kültürle turizm işlerinin birbirinden ayrı olmadığını düşünüyorum. Çünkü biz turizm olarak daha çok şimdiye kadar… Bu yıl -ayrıca sizlerle paylaşmak isterim- Antalya 9 milyon 1’inci ziyaretçisini önceki gün öğlen uçağından karşıladı ve kendisine bir teşekkür, bir takdir ödülü, plaketi verildi. Bu yıl da sanıyorum aralık ayı sonu itibarıyla 25 milyon rakamının -26’ya ne kadar yaklaşacağız ben de merak ediyorum- üzerinde bir yerde sonuçlanmış olacağız.

Yani bu rakamlar artıyor ama esas itibarıyla bunlar Türkiye'de kıyı turizmi eksenli olarak yoğunlaşıyor. Bizim hâlbuki turizmi Anadolu’ya yayma, kültür varlıklarıyla turizmi buluşturabilme, kültür varlıklarımızı dünyaya tanıtabilme gibi bir başka gayretimiz de var. Bu sadece Anadolu’nun bütünü turizmle tanışsın, Anadolu’nun bütünü turizmden gelir elde etsin amacına yönelik değil. Eğer biz kültür varlıklarımızı, kültür değerlerimizi turizm sunumu içine katabilirsek turizmimiz sıradan olmaktan kurtulacak. Akdeniz çanağındaki herhangi bir ülkenin mavi tur yolculuklarının dışında özel bir anlam ve önem taşıyacağız. Dünyada “turizm” deyince akla gelen özel bazı yerleşim merkezleri var, İtalya’nın Floransa’sı gibi, İspanya’nın Toledo’su gibi. Buralara gitmek, buraları görmüş olmak, belli bir gelir ve kültür düzeyi üzerindeki insanlarda -anlatırken birbirlerine- bir itibar vesilesi oluyor. Türkiye’de de böyle mekânlar yaratmalıyız diye düşünüyorum. Türkiye’de de dünyada herkesin birbirine “Ben Türkiye’de falan yeri gördüm.” diyebileceği, örneğin bir Edirne, bir Amasya, bir Manisa, bir Kütahya, bir Mardin gibi bazı yerleri, bütünüyle ele alıp turizm sunumlarımız arasına katmalıyız. Böylece, bir deniz kıyısı sunan ülke olmanın ötesine geçmeliyiz ve böylece, dünyada marka olmanın, dünyada prestijli turizm ülkesi olmanın, vazgeçilmez turizm ülkesi olmanın yolunu açarız diye düşünüyoruz.

Böyle baktığınız zaman kültür ve turizm birbirinden ayrılmıyor. Böyle baktığınız zaman kültür alanında yaptığınız her şey, aslında turizm alanında, turizmi değerli kılmak alanında, turizmi vazgeçilmez kılmak alanında önemli bir altyapı katkısı. Böyle bakınca ikisinin birbirinden çok kopmayacağı anlaşılıyor ama dışarıdan bakarsanız kültür, daha bir maddi- manevi hayat tarzı meselesi, turizm bir para kazanma meselesi; değil işte, değil yani turizm sadece bir kuru para kazanma meselesi değil, ülkenizin değerini bilme ve ülkenizin değerini kendi insanınızla içselleştirme, dönüp sonra ona sahip çıkarak dünyaya tanıtma meselesi. Bu çerçeveden bakınca müthiş bir birliktelik var ikisi arasında.

Değerli arkadaşlarım, kısaca, arkadaşlarımızın değindiği birkaç noktaya ben de izin verirseniz değinmek istiyorum. Bir iki şeyden söz etti arkadaşlarımız. Sayın Altay, bir arkadaşımızı, daha önce din eğitimi almış olan bir arkadaşımızı, yurt dışında bir göreve, kültür ataşesi olarak tayin ettiğimizi söyledi. Kabaca bakınca bilgi doğru yani gerçekten yaşama Anadolu’da dar bir ekonomik gelir çevresinin bireyi olarak başlamış, din eğitimi kolaylığından başlamış ama orada durmamış, yurt dışında, Strasbourg da master yapmış, Marc Bloch Üniversitesinde doktora yapmış arkadaşımız ve yüzde 90 düzeyinde Fransızcası, orta düzeyin üzerinde İngilizcesi var…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Deniz Fenerinde de…

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) - …ve o dediğiniz davalarla falan da hiçbir hukuki ilişkisi yok yani kendisine herhangi bir sorumluluk atfedilmemiş. Neden özel olarak kararnamesi çıkmış? Başbakanlıktan onayı geç gelmiş. Yani şunu isterseniz yapmayalım: Meslek gruplarını kategorize etmeyelim. Çok sayıda öğretmenimizin yükselmesini sağlamaya çalışıyoruz, çok sayıda emniyet görevlimizin yükselmesini sağlamaya çalışıyoruz. Yani din eğitimi alarak yola çıkmışsa bir insan, onun yükselmesinin önünü niye keselim ki? Yani niye keselim? Öğretmen, polis, imam, doktor, avukat, sanatçı, hepsi bunlar bizim dünyamızın insanları, bizim ülkemizin insanları ve henüz otuzlarda, kırklarda yaşı olan arkadaşlarımız kendilerini geliştiriyorlarsa, bırakalım geliştirsinler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ABDULLAH ÖZER (Bursa) – Herkes yaptığı eğitimde çalışsın!

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Sonra, polemik olsun diye söylemiyorum. Sevgili Arkadaşım polemik olsun diye söylemiyorum, sadece bir ortak bakış açısı geliştirelim diye söylüyorum.

Yani İstanbul’da örneğin, kentin yeni gelişen önemli merkezlerinden birisini seçim kazanmak için aynı eğitimden gelen bir arkadaşa vermekte sakınca görmeyip bir kültür müşavirliği yardımcısını, 90 puanın üzerinde Fransızcası olan, iki yabancı üniversitede master ve doktora yapmış olan arkadaşa vermeye dudak büktüğünüz zaman inandırıcı olmuyor attığınız öteki adımlar. O açıdan söylüyorum, katiyen bir polemik olsun diye söylemiyorum. Bir bilgi eksikliğini gidermek için söylüyorum.

Yine biz bir…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Bakanım, adam Diyanetin yetiştirdiği imamları yetersiz buluyor, kendisiyle çelişik buluyor. Orada başka bir dinî anlayış yaşıyor.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Hayır, öyle değil, öyle değil.

BAŞKAN – Sayın Altay…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Aynen öyle!

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Öyle değil, tam tersine, yurt dışında bu konuda bir görüş birliği olması gerektiğini söylüyor. Yurt dışında bu konuda kafa karışıklığı olmaması, bir görüş birliği olması gerektiğini söylüyor.

Yine bir başka arkadaşım, yine bilgi eksikliğinden olsa gerek, bir konseri iptal ettiğimizi söyledi. Bir iptal söz konusu değildir. Bakın, biz, bir Nâzım Hikmet Oratoryosu’nu Moskova’da Rusya Kültür Yılı’nın açılışında değerlendirdik. E, iş Frankfurt’a geldi, bir başka önemli sanat eserimizi götürdük, Ahmet Adnan Saygun. Türk müziği içinde fevkalade duayen, önemli bir isim ve götürdüğümüz oratoryo, dünyanın bütün sanat mahfellerinde çok değeri bilinen Yunus Emre Oratoryosu. Bizim dünyaya sunacağımız bir tek eserimiz mi var? Biz bir tek eseri mi dünyada bütün sahnelerde dolaştıracağız, yoksa bizim bir değerli arkadaşımızın yaptığı çalışmayı Moskova’ya, başka birinin yaptığını Frankfurt’a, başka birinin yaptığını Paris’e, başka birinin yaptığını Kahire’ye, başka birinin yaptığını New York’a götürmek gibi bir hakkımız yok mu? Bizi birileri neden, üstelik ciddi ekonomik talepleri de olarak tekeli altına almaya çalışıyorlar? Ya, bunlara, bu polemiklere bence, bana doğrusunu sorarsanız, zamanınızı boşuna tüketmemiş ve burada daha yararlı konular üzerinde konuşma fırsatını yakalamış olursunuz.

Sayın Toskay’ın değerlendirmelerine çok teşekkür ediyorum. Gerçekten benim de çok üzerinde durduğum bazı noktaların altını doldurmak konusunda çok yararlı şeyler söyledi. Bunları müzakere etmeye ve geliştirmeye hazırım. Bir bilgiyi burada da düzeltmek istiyorum. Biz “doğaya saygılı, tarihe saygılı, çevreye saygılı ve kaliteye saygılı” derken gerçekten sözümüz ve davranışımız arasında bir tutarlılık olmasına dikkat ediyoruz. Ben, görevde bulunduğum şu bir buçuk yıl içinde herhangi bir doğa tahribatına imza atmadım, herhangi bir doğa tahribatına yol açabilecek olan bir yatırıma geçit vermedim. Ama bu konuda bazı kıstaslar var -yasal kıstaslar getirdik- o kıstasları harfiyen uyguluyoruz. Burada “70 bin metrekare temalı park için bir kapalı alan öngörülüyor.” denilen alan, 70 bin metrekarenin öngörüldüğü alan 3 milyon 500 bin metrekare içindedir. 3 milyon 500 bin metrekare içinde 70 bin metrekare yüzde 2 bile olmuyor. Yani bizim getirdiğimiz sınırlar bazen yüzde 30’a çıkıyor, golf alanlarında yüzde 5’e düşüyor, 6’ya düşüyor; bu, yüzde 2’nin altına düşüyor. Ee hiçbir şey yapmayalım mı Türkiye’de? Yani bazı alanlar bataklık, bazı alanlar bozkır olarak kalsın mı, yoksa yüzde 1, yüzde 2, yüzde 3 yatırım yapalım, ama çevresini de imar edelim, ihya edelim, ağaçlandıralım, gölet yapalım, güzelleştirelim mi? Dünyada da böyle oluyor. Yani dünyaya bakıyoruz, dünyada yapılan yanlışlardan ders çıkarmaya çalışıyoruz, dünyada yapılan doğrulardan yararlanmaya ve ders çıkarmaya çalışıyoruz ve Türkiye'nin ekonomisi, toplumsal yaşamı birlikte ileriye gitsin diye uğraşıyoruz. Bütün arayışımız, gayretimiz bundan ibarettir. Arkadaşlarımızla bu bilgiyi de paylaşmak istedim.

Onun dışında değerli arkadaşlarım, yaptığımız bazı şeyleri tabii burada uzun uzun anlatmak fırsatı olmadı. Biz, müzelerimizi, kütüphanelerimizi, tarihsel mekânlarımızı bu yıl içinde önemli ölçüde ayağa kaldırmaya çalışıyoruz. Bir kez daha söylüyorum: Dünyada hangi önemli şehre gitmişsem müzelerin önünde kuyruklar gördüm; orada arkeoloji müzelerinin önünde, önemli araştırma merkezlerinin önünde yerli yabancı çok sayıda insanın sıraya girdiğini gördüm. Biz bunu yakalamazsak, kendi ülkemizi sadece “güzel deniz, güzel kum, güzel güneş”le dünyaya sunmaya çalışırsak bunun tıkanacağı bir nokta vardır. Buna önem veriyoruz. Bu yıl bir müze kart çalışması yaptık. Bunun ötesinde, müzelerimizin ortamlarını iyileştirmeye çalışıyoruz. Ben, biraz da üzüntüyle söylüyorum, bir yıldan bu yana, şu bir buçuk yılın içindeki bir yılın tamamında neredeyse, geldiğimden bu yana Topkapı’nın içini temizlemeye çalışıyorum. On yılların, yirmi yılların, kırk yılların, elli yılların… Dünyanın hiçbir imparatorluk sarayının has bahçesinin olmayacağı kadar her kurumun saldırdığı tarihsel mekânlarımız var.

Ankara’da Etnografya Müzesi’nin önündeki Atatürk Anıtı’nı sevgili ve rahmetli Bahriye Üçok burada, kürsüde gündeme getirmiş, “O kadar bakımsız ki orada onu bırakmayalım, alalım, Meclisin önüne getirelim. Hiç olmazsa Meclisin önünde olursa belki bakılır.” demiş. Bu yıl onun bakımını yaptık.

Hiç ayrımsız, hiç ayrımsız tarihin her dönemine, kültürümüzün, topraklarımızın zenginliğinin her dönemlerine; tarih öncesine, Osmanlı dönemine, Roma dönemine, cumhuriyet dönemine ve bilhassa cumhuriyet dönemine elimizden geldiği kadar sahip çıkmaya çalışıyoruz. Bu topraklarda var olan bütün değerlerin insanımız tarafından sahiplenilmesi ve geleceğe taşınması konusunda bir gayreti sergiliyoruz.

Bir şey daha yapmaya çalışıyoruz: Anadolu’nun her tarafına, mümkün olduğu kadar, kültür sanat eserlerini, İstanbul’la, Ankara’yla, İzmir’le sınırlamadan yaymaya çalışıyoruz.

Ben, aslında dün Malatya’ya gidecektim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım, devam ediniz.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – …fakat uçak saatlerinin az zaman bırakması nedeniyle, Malatya milletvekili arkadaşlarımın bu zamanı yetersiz bulması nedeniyle gidemedim. Dün akşam Devlet Tiyatrosu Genel Müdürümüz Malatya Sahnesini açtı, Elâzığ Sahnesini gelecek hafta açacağız. Samsun ve Çorum Sahnesini de sanıyorum önümüzdeki bir iki ay içinde açacağız. Yani, bütünüyle kültürü, bütünüyle sanatı Anadolu’ya yaymaya, Anadolu insanının da kültürün, sanatın, güzel sanatların imkânlarından, getireceği esenlikten, güzellikten yararlanmasını elimizden geldiği kadar sağlamaya çalışıyoruz.

Ben, arkadaşlarımızın bu görüşme vesilesiyle yaptığı değerli katkılara bir kez daha teşekkür ediyorum, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

Şahısları adına, lehinde, Van Milletvekili Sayın Kerem Altun.

Sayın Altun, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KEREM ALTUN (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Çevre ve Orman Bakanlığıyla Kültür ve Turizm Bakanlığımızın bütçeleri üzerinde lehte söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

İki bakanlığımızın bütçelerinin hayırlı olmasını diliyorum. Zamanın darlığı sebebiyle sadece Kültür ve Turizm Bakanlığıyla ilgili çok özet görüşlerimi arz edeceğim.

Değerli milletvekilleri, kültür denince, en geniş anlamda, ilk insanla el değmemiş doğa arasına insanoğlunun üretip koyduğu değerler toplamını anlıyoruz. İnsanı doğaya egemen kılan ve toplumu düzenli kılan ana etken kültürdür. Hâliyle kültür, gelişme, ilerleme demektir; kültür, birikim ve büyüme demektir; olgunluk ve derinlik demektir. Bu nedenle “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür.” diyen Atatürk, doğru bir öncelik saptamıştır. Önce kültür diyebilenler, aslında en önemli değere, insana yatırım yapalım diyebilenlerdir. Önce insan diyen bir anlayışsa adaleti, barışı ve refahı istemiş olmaktadır. Çünkü, kültürün tek alıcısı ve tüketicisi insandır. Bu anlayışla insanı ve insana özgü olan kültürü önceleyen iktidarımız, kültürü siyasetin emrine veren tutucu şablon fikirlere kapalıdır. Bilakis, siyaseti kültürün emrine veren öz güvenli ve özgürlükçü bir anlayış taşımaktadır.

Millî kültür, bir toplumun ürettiği alamet-i farikasını oluşturan ortak ve özgün maddi, manevi değerler toplamıdır. Kültür de insan gibi canlıdır. Onu besleyen ana damarlar güçlenirse millî kültür canlanır. Milletleşme de böyle sağlanır. Dil, din, tarih, sanat, gelenekler bu damarlardandır. Millî kültürümüzü, küreselleşmenin getirdiği engellenemez kültürel yayılmalara maruz kaldığımız şu çağda kapanma değil açılım, yanlış savunma değil rekabetçi anlayışla geliştirmemiz, canlandırmamız lazım.

Kültürel gelişme kitleden önce bireyin konusudur. Demokrasilerin de erdemi bireyi öncelemesi değil midir? Demokratik tercih, birey iradesinin gelişmesi ölçüsünde tercih edilir. Cumhuriyetimizin içerisine daha çok demokrasi katarak kalite standardını yükseltmenin yolu bireylerin kültürel düzeylerini yükseltmekten geçmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kadim bir medeniyetin mirasçıları olarak topraklarında var olan bütün değerlerimizi, farklılıklarımızı bütüncül bir anlayışla sahiplenmek, çeşitliliği, demokrasi ve hukukun üstünlüğü çerçevesinde ahenk, uyum ve hoşgörüyle, bir ebru güzelliğiyle kabul etmek ve geleceğe taşımak kültürel bakış açımızın esasını teşkil etmektedir.

Değerli milletvekilleri, doğum yerimiz neresi olursa olsun, hangi coğrafi bölgede yaşıyor olursak olalım, Aras’ın, Dicle’nin, Sakarya’nın ve Menderes’in bu topraklara bereket katarken gösterdikleri uyumlu işbirliğini unutmayalım. Urfa’daki sıra gecesiyle Çankırı’daki yâren gecesi arasındaki doku benzerliğinin, horon tepen Karadeniz uşağının, çayda çıra oynayan gakkoşun, bar tutan dadaşın, efeler gibi kükreyen zeybeğin meydanda dönerken ortaya koyduğu vakarlı duruşun; Neşet Ertaş’ın sazından, Kazancı Bedih’in sesinden, Aşık Veysel’in dilinden, Ercişli Emrah’ın sözünden dökülen sevda ezgilerinin, Mardinli Şeyhmus, Kahramanmaraşlı Ökkeş, Trabzonlu Temel’in askerlik yaparken ettikleri yeminini; uygarlığın beşiği Mardin’in, turizm cenneti Antalya’nın, peri bacalarının, Uludağ’ın, Balıklıgöl’ün, Ağrı Dağı’nın, Van Gölü’nün, Hasankeyf’in dört mevsimi aynı anda yaşayan ülkemizin doğal ve kültürel zenginliğine sağladığı zenginliğin; Mevlânânın, Hacı Bektaşî Veli’nin, Yunus Emre’nin, İbrahim Hakkı Hazretlerinin, Ahmedi Hani’nin, Fakiye Teyran’ın ve binlerce gönül dostunun ruh dünyamıza bıraktığı manevi mirasın omuz omuza vermemiz için yeterli ve başlı başına birer neden olduğunu hiçbir zaman hatırdan çıkaramayız, çıkarmamalıyız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Altun, devam ediniz efendim.

KEREM ALTUN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, ülke bütünlüğü ve millî egemenliğe saygı çerçevesinde çoğulculuğa ve çok sesliliğe dayanan hoşgörülü yönetim anlayışı kültürümüzün bütüncül anlayışı içinde saklıdır.

Bu duygularla, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Altun.

Şahısları adına, aleyhinde, Muğla Milletvekili Metin Ergun.

Buyurun Sayın Ergun. (MHP sıralarından alkışlar)

METİN ERGUN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Konuşmam Kültür ve Turizm Bakanlığının sadece kültür bölümüyle ilgili olacaktır. Bunlar da Bakanlığın yapması gerektiği hâlde yeterince üzerinde durmadığı hususlarla ilgili tespitlerden ibarettir. Tabii ki zamanımın elverdiği ölçüde bu tespitlerimi her türlü siyasi endişeden uzak yapmaya gayret sarf ettim. Dolayısıyla ilgililer de her türlü siyasi mülahazadan uzak olarak dinlerlerse memnun olurum.

Tespitlerimi şu şekilde sıralayabilirim:

I) Yaptığım incelemelerde, Bakanlığın amaçları, hedefleri ve gerçekleşecek kazanımlarıyla ilgili olarak tespit edilmiş ve yürütülen genel bir kültür politikasının olmadığı anlaşılmaktadır. Açıkçası, Bakanlık, kültürel olarak neyi amaçlamaktadır ve bu amacını nasıl gerçekleştirecektir ve bu amaç doğrultusunda neler yapmaktadır, belli değildir.

II) Yine, Türk dünyası kültür coğrafyasıyla ilgili genel kültür politikası nedir, belli değildir. Bu genel kültür politikası eksikliklerinin yanında, özel olarak da şunları tespit ettim:

1) 1972 yılında imzalanan ve ülkemizin 1983 yılında katıldığı Dünya Kültür ve Tabiat Mirasını Koruma Sözleşmesi kapsamında oluşturulan Dünya Miras Alanları İlan Programı kapsamında Türkiye, tarihî İstanbul Yarımadası, Nemrut Dağı, Pamukkale, Truva, Safranbolu, Divriği Camisi gibi 9 miras alanına sahiptir. Oysa miras zenginliği ve coğrafi genişliği Türkiye'nin onda 1’i olan birçok Avrupa ülkesinin 40, 50 ve belki daha fazla mirası dünya miras listesinde yer almaktadır. Sayın Kültür ve Turizm Bakanı da zaman zaman bu durumdan şikâyet ederek 9 olan miras sayısının artırılmasını istemektedir, ama bu konuda yapılan hazırlıklar yeterli değildir.

2) Türkiye 2003 yılında imzalanan Somut Olmayan Kültürel Miras Korunması Sözleşmesi’ne 2006 yılında katılmıştır. Dünyanın somut olmayan kültürel mirası zengin olan ülkeler arasında yer alan Türkiye, yetersiz kurumsallaşma yapmaktadır. Somut olmayan miras çalışmaları, mutlaka, bu konuda kurulacak bir genel müdürlük kanalıyla yürütülmemelidir. Türk kültürünün korunması, eğitim sistemine dâhil edilerek yapılması gerekmektedir fakat bu hususta herhangi bir çalışma yoktur.

3) Kültür ve Turizm Bakanlığı, sinema ve müzik eserlerinin desteklenmesi ve bu alanda güçlü bir sektör oluşturulmasını sağlamalıdır. Dünyada birçok ülke bu alanda sübvansiyonlar yaparak, küresel kültüre karşı kendi kültürlerini korumak için sinema ve müziği etkin bir kültür yaşatma ve gelecek kuşaklara aktarma aracı olarak kullanıyor.

4) Türkiye müzecilik bakımından çeşitlenememektedir. Türk müzeciliği bu alandaki gelişmelere ayak uyduramamakta, bu alandaki uluslararası gelişmeleri izleyememektedir. Özellikle Türk kültürünün kaybolan değerlerini koruma ve gelecek kuşaklara aktarma konusunda önemli bir boşluğu dolduracak olan ve yaygın olarak folklor, açık hava müzeleri olarak adlandırılan geleneksel ve yerli kültürü anlatan, insanların kendi geçmişlerini gösteren bir ulusal müzeye ne yazık ki Türkiye sahip değildir. Bakanlık böyle bir müze açma düşüncesine nasıl bakmaktadır, bilmiyoruz.

5) Dünyada son yıllarda kültür turizmi önemli bir alan haline gelmiştir. Türkiye'nin turizme açmak istediği kültürü nedir? Bu belli değildir. Bu alanda eski Roma-Grek medeniyeti merkezli kültür tanıtımının bizim zengin kültürümüzün bütün çeşitliliği içinde değerlendirilmesine yönelik bir projeleri var mıdır? Belli değildir.

6) Hızla kentlileşen Türkiye’de kültür öğretmede aileler gün geçtikçe etkisizleşmekte, çocuklar sokağın insafına terk edilmektedir. Her alanda olduğu gibi bu alanda da profesyonelleşme başlamıştır. Kreşler ve temel eğitim kurumları kendi kültürümüzü bir anne şefkat ve titizliği ile çocuklara aktarmalıdır. Kültür ve Turizm Bakanlığı bu konuda Millî Eğitim Bakanlığı ile koordineli ne tür çalışmalar yapmaktadır? Bu belli değildir.

7) DÖSİM’in il merkezlerinde kitap satış büroları hızla kapanmaktadır.

8) Bakanlık, Türk kültürünün geleneksel unsur ve ürünlerini güncelleyerek etkin araçlar vasıtası ile -yani sinema, tiyatro, televizyon, İnternet vesaire- yeniden toplumla buluşturmalıdır. Bunun için de kültür, sanat ve bilim adamlarından ciddi bir şekilde yararlanmalıdır. Bu eksiktir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ergun, devam edin.

METİN ERGUN (Devamla) - 9) Türk kültürü, Türk toplumunun değerlerini yansıtan çeşitli simge ve semboller de üretmiştir. Gelişmiş ülkeler bu simge ya da sembollerini üretim ve tanıtımın her aşamasında kullanmakta, toplumsal değerlerini dünyaca tanınır hâle getirmektedir. Bakanlığımız Türk kültürünün simge ve sembollerini ticaret hayatına ve reklam sektörüne katmak durumundadır. Bu sembollerin ticari ürünlerin markalaşması sürecinde kullanılması gerekmektedir.

10) Kültür Bakanlığı, devletimizin diğer kurumlarıyla, özel sektörün de desteğini alarak geleneksel tiplerimizin yiyecek ve oyuncak sektörüne dâhil edilmesini sağlamalıdır. Bu noktada gelişmiş Batılı ülkelerin yöntem ve deneyimlerinden yararlanılmalı, ülkemize ve kültürümüze has bir yöntem geliştirilmelidir.

Zamanım bu kadarına elverdi. Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ergun.

Sayın milletvekilleri, yedinci turdaki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi sorulara geçiyoruz.

Sayın Ağyüz, buyurun efendim.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Çevre ve Orman Bakanına soruyorum: Sayın Bakan, Ankara’nın içme suyu içilebilir nitelikte midir? Güven verebiliyor musunuz?

Seçim bölgem Gaziantep’te Sof Dağı’nın ekolojik dengesini bozan daha önce de arz ettiğim taş ocakları konusunda neden bir tedbir alınmıyor?

Ardıl Barajı hangi aşamada? Kılavuzlu Barajı’nın Gaziantep ayağı, yani Nurdağı-Fevzipaşa-Islahiye için herhangi bir program çalışmanız var mı?

Birecik pompaj sulama projesi ile Kayacık sulama projesine neden gerekli önem verilmemektedir?

Ayrıca, tüm kirliliklerin üzerine son günlerde hava kirliliği başladı. Acaba bu, Hükûmetinizin övünerek dağıttığı kömürlerden olabilir mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Süner

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Ben sorularımı Sayın Çevre ve Orman Bakanına iletmek istiyorum. 16 Mayıs 2008 tarihinde tarafınıza vermiş olduğum soru önergesinde, yangın riski başlamış olmasına rağmen Antalya’ya henüz yangın söndürme uçaklarının gönderilmediği, burada büyük çaplı bir yangın çıkıp da söndürülmediği takdirde bunun sorumlusunun siz olacağınızı tarafınıza iletmiştim. Bana verilen yanıtta gerekli uçak, cihaz ve personelin bulunduğunu belirtmiştiniz. 31 Temmuz-5 Ağustos 2008 tarihleri arasında Serik ve Manavgat yöresinde ülkemiz tarihinin en büyük ikinci yangını yaşanmıştır. 17 bin hektar alan kül olmuştur. Her mevsim yangın tehlikesi yaşayan Antalya ve Muğla yörelerinde yangın söndürmede kullanılmak üzere bir hava filosu oluşturmak için daha neyi bekliyorsunuz? Defalarca uyarmamıza karşın gerekli önlemleri almayan zatıalinizin bulunduğunuz görevden ayrılması için ülkemizdeki bütün ormanların mı yanması gerekir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Ekici, buyurun.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İnsanlar tarihî eserleri yerinde, bölgesinde görmek istiyor. Bu anlamda, dünya harikası Gaziantep Zeugma’da yerinde sergileme yapmak için yapılan çalışmalar nelerdir? Gaziantep Zeugma antik kenti arkeolojik park ve müze çalışma projesi ne aşamadadır?

Sayın Günay, 2008 bütçe görüşmeleri sırasında Madımak Otelinin müze yapılıp yapılmayacağına ilişkin soruya “Bu konuyla ilgili gereken dikkati göstereceğimi…” diyerek yanıt vermiş idi. Bugüne kadar Madımak Otelinin müze yapılması konusunda yapılan somut çalışma nelerdir?

Kültür Bakanlığı şimdiye kadar gerek tiyatro gerekse sinemalarda çeşitli yollarla sansür uygulamalarına girişmiştir. Sanatta sansür uygulamasını çağdaşlıkla ne kadar bağdaştırıyorsunuz? Zaman içerisinde sansür uygulamalarına devam edecek misiniz?

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ekici.

Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

İlk iki sorum Kültür Bakanına: Sayın Kültür Bakanım, Adıyaman ilinde bulunan Nemrut Dağı’nın tanıtılması amacıyla 2009 yılı içerisinde ne gibi çalışmalar yapılması düşünülmektedir?

İkinci sorum: Ülkemizde yaklaşık olarak 15-16 milyon Alevi yurttaşımız inanç ve kültürlerini cemevlerinde ifa etmektedirler. Bu bir gerçektir. Bakan olarak cemevlerine gerekli destek ve iyileştirmeyi düşünüyor musunuz?

Çevre ve Orman Bakanına sorularım vardır. Sayın Bakanım, Koçali Barajı ne zaman tamamlanacaktır? 2009 yılı için ne kadarlık bütçe ayrılmıştır?

İkinci sorum: Yine, Çamgazi Barajı’ndaki su potansiyeli ya da başka bir ifadeyle “kuraklık” ne durumdadır? Bu konuda ne gibi çalışmanız vardır?

Üçüncü sorum: Yapıldığını söylediğiniz elli sekiz ilin 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planlarının kaç tanesi mahkemeler tarafından…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Köse.

Sayın Aslanoğlu

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – İlk sorum Kültür ve Turizm Bakanıma.

Ulaştırma Bakanlığı, Malatya-Pütürge-Adıyaman yolunu turizm yolu olarak belirlemiştir ama “Ödenek verirseniz yapacağım.” diyor. Acaba, bu yola ödenek verecek misiniz?

İkinci sorum Sayın Çevre Bakanıma: Yedi yıl geçti, hâlâ Çevre Bakanlığı ve Orman Bakanlığı kitapçığında Malatya yer almadı.

Kapıkaya, Boztepe, Darende sulaması, 1995…2008… Hâlâ bunlar bitecek Sayın Bakan.

Bir başka konu: Yoncalı Barajı için Arguvanlılar adına ben utanç duyuyorum, o insanlardan utanıyorum; aynen altını çiziyorum, utanıyorum. Acaba benim kadar sizin Bakanlığınız da… Biraz onlar utansın.

Son sorum: Malatya Belediyesi Katı Atık Projesi bu sene bitecek mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Koçal

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Kültür Bakanımıza sormak istiyorum: Miletliler tarafından kurulduğu düşünülen Zonguldak Filyos Antik Tiyatrosu’ndaki kazı çalışmaları üç yıldır sürüyor Sayın Bakanım. Efes ayarında bir eserin ortaya çıkacağı bilinmesine karşın, ayrılan ödeneğin 100 bin YTL civarında olması işin yavaş yürümesine neden olmaktadır. 2009 yılı için kazı çalışmalarının amaca ulaşması adına 6-7 milyon civarında bir ödeneğin ayrılmasına ihtiyaç vardır. Bu konuda Bakanlığınız ne düşünüyor?

Ayrıca, yine, Zonguldak Valiliğinin talebi olan Çaycuma Kadıoğlu köyündeki kazı çalışmalarının başlaması için herhangi bir hazırlığınız var mıdır?

İki: Zonguldak’a kalıcı bir devlet tiyatrosu kurulması düşünülüyor mu? Kısa vadede bu mümkün değilse Türk halk müziği korosu müdürlüğünün kurulması yönünde Bakanlığınızın bir görüşü söz konusu olabilir mi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Kaplan...

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür Sayın Başkan.

Kültür Bakanına sormak istiyorum: Mardin Cizre kalelerini halka ve turizme ne zaman açmayı düşünüyorlar? Şırnak’ta bir kültür merkezimiz var. O konuda talepte bulundum. Ayrıca bir devlet tiyatrosu düşünüyorlar mı? Sanatçıların telif hakları konusundaki çalışmalarını biliyorum. Özellikle İnternet’ten şarkı indirme konusunda bu hakları korumak için bir çaba var mı?

Çevre Bakanına: Devlet Bakanı Sayın Şimşek -darphaneden sorumlu- Hasankeyf’i Türk lirasına basacağına dair bize söz verdi. Suların altında kalacak Hasankeyf. Sizler de destek verir misiniz Hasankeyf’in resminin Türk lirasına basılmasına? Siz baraj yaptınız diye övünürsünüz. Bizim çocuklarımız eskiden böyle güzel bir Hasankeyf vardı diye bakarlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çalış…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, benim sorularım Sayın Eroğlu’na.

Sayın Bakanım, geçici orman işçisi olarak çalışan arkadaşlarımız, bazı arkadaşlarına kadro verilmesi nedeniyle kendilerine ne zaman kadro verilecek diye ümitle beklemektedirler. Ben de soruyorum: Ne zaman kadro vereceksiniz Sayın Bakanım?

Bir diğer sorum: Ermenek Barajında ne zaman su tutacağız?

Bir diğer sorum: Orman kadastrosu uygulanan orman köylerimizde yetmiş seksen yıllık, yüz yıllık bahçelere altmış yetmiş yıl önce çekilen hava fotoğrafları nedeniyle tapu verilmemiş ve mahkemelik duruma düşmüştür. Bu köylülerimizin problemlerini çözmek için ne gibi çalışmalarınız olacaktır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çalış.

Sayın Kaptan…

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Benim, Çevre ve Orman Bakanına iki sorum var.

Sayın Bakan, 2008 yılı içinde meydana gelen orman yangınlarından hangileri yüksek gerilim hattından çıkmıştır?

İkinci soru: yüksek gerilim hatlarından çıkan yangınlardan doğan zararlar için TEDAŞ’tan ne kadar tazminat aldınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Buldan…

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Teşekkür ederim.

Sayın Eroğlu’na sormak istiyorum. Ilısu Barajı’nın yapımı için Türkiye taahhüt ettiği 153 kriterin hiçbiri yerine getirilmedi ve bunun üzerine Avusturya kredi desteğini dondurdu. 18 Aralık 2008 tarihli yayınlanan Bakanlar Kurulu kararıyla Ilısu Barajı kapsamında kalan bazı gayri menkuller ile ilgili acil kamulaştırma kararı alındı. Karar Kamulaştırma Yasası’nın 27’nci maddesine dayanıyor. 27’nci madde olağanüstü durumlarda kamulaştırmayı öngörüyor. Bu durumda olağanüstü olan durum nedir ve kamu yararı olmaksızın kamulaştırma olmayacağına göre 153 kriterin hiçbirini yerine getirmeyen Türkiye nasıl bir kamu yararı sağlayacak, öğrenmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Güvel

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

İlk sorum Sayın Kültür Bakanımıza.

Sayın Bakanım, Osmaniye’de bulunan Kastabala antik kenti üzerine çimento fabrikası kurulması konusunda Bakanlığınızca neden önleyici bir tedbir alınmamıştır? Bakanlığınız bu projeye neden karşı çıkmamıştır? Antik kentler üzerine sanayi tesisi yapılması gibi Hükûmet politikası mı vardır? Bu durumu nasıl açıklıyorsunuz? Bakanlığınızın bu konuda bir zaaf gösterdiğini düşünüyor musunuz?

İkinci sorum: Sayın Bakanım, Adana’daki Bakanlığınıza bağlı DÖSİM satış ofisleri gibi bazı işletmeler kâr etmediği gerekçesiyle kapatılıyor. Kültür işlerine tüccar gibi yaklaşmak ne denli doğrudur? Kâr etmediği için Adana’da bulunan müzeleri ve benzeri yerleri de kapatmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Aydoğan

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, yaz çalışmalarında bölgemizde Balıkesir İvrindi’de vermiş olduğunuz Ardıçtepe ile ilgili baraj yapımı devam edecek mi?

Yine Kazdağlarındaki altın arama çalışmaları ne zaman durdurulacak ve Kazdağları ne zaman kurtulacak?

Bir diğer sorum: Tarımda kullanılan yaklaşık 30 milyar metreküp suyun -salma sulama ile büyük oranda, aşırı ve yanlış şekilde tüketilen suyun- uygun sulama tekniklerine dönüştürülmesi sağlanmadan su kaynaklarımızın yanlış ve aşırı kullanılması sizce doğru mudur? Bu yanlış tüketimi destekleyen, üstelik havzalar arası su transferini sağlayacak, büyük ve hatalı projelere girişmeniz ne kadar doğrudur?

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aydoğan.

Son soru…

Sayın Özdemir, buyurun efendim.

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum: Sayın Bakan konuyu kendisi de gayet iyi biliyor. Seçim bölgem Gaziantep Organize Sanayi Bölgesi’nden geçip Nizip Hancağız Barajı’na dökülmeye başlayan Nizip Çayı suyu tam arıtılmadan baraja toplanmaya başlamıştır. Geçtiği yerleşim bölgesinde sulanan sebze ve meyveler tamamen verimsiz hâle gelmiştir ve buranın ne zaman arıtılacağı?

İkincisi de yine Gaziantep ilinden geçip Oğuzeli Sacır suyu da sanayi ve ev artıklarıyla çok kirlidir. Suriye sınırına kadar olan bu nehir civarda büyük verim kaybı yapmaktadır. Bu nehir üzerinde de bir arıtma tesisi düşünülmekte midir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özdemir.

Sayın Bakanlarım, hanginiz cevap vereceksiniz?

Sürenizi ikiye mi bölelim?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Peki kaç dakika süre?

BAŞKAN – Beşer dakika süreniz var efendim.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Şimdi, ben mümkün olduğu kadar hızlıca cevaplandırmaya çalışayım.

Gaziantep Milletvekili Sayın Ağyüz’ün suali vardı “Ankara’nın içme suyuna garanti verebiliyor musunuz?” diye. Tabii, şimdi, şunu ifade edeyim: Ankara’nın içme suyu bildiğiniz gibi Kızılırmak’tan ve gelecek dönemde yakın bir vadede ise Gerede sisteminden karşılanacak. Şu anda Kızılırmak suyu getirildi. Miktar açısından acil bir durum söz konusu değil. Gerede sisteminin de projeleri hazırlandı, inşallah yakında onların da ihalesi yapılacak.

Kalite açısına gelince, kalite açısından hiçbir problem yoktur. Gerek TSE içme suyu standartlarını gerek Avrupa Birliği standartlarını sağlamakta, hatta hem Bakanlığımız hem Sağlık Bakanlığı Hıfzıssıhha Enstitüsü tarafından ve aynı zamanda ASKİ tarafından kontrol edilmektedir.

Şimdi, Kılavuzlu için şunu ifade edeyim: Kılavuzlu Barajı’nı ve sulamasını biz, gerek Gaziantep gerek Hatay kısmındaki sulamalar da dâhil olmak üzere GAP kapsamına aldık. Dolayısıyla hızlı bir şekilde bunun yürütülmesi için gerekli her türlü desteği vereceğiz.

Bir de Birecik’teki Nizip pompaj sulamasıyla alakalı… Bununla ilgili, bildiğiniz gibi, pompaj istasyonu büyük ölçüde tamamlandı. Geçen sene önemli miktarda ilave ödenek de verdik. Birinci kısmın enerji nakil hatları ve pompaj istasyonu ve isale hatları büyük ölçüde tamamlandı ama inşaat devam ediyor. Onu da özellikle ifade etmek istiyorum.

Hava kirliliğine gelince: Efendim, hava kirliliği genelde zaman zaman meydana gelen inversiyon hadisesinden meydana geliyor büyük ölçüde ama bazen Ankara’da, Sıhhiye’de olduğu gibi -aynı zamanda Edirne Milletvekilinin sualine de cevap vermiş olayım- o esnada özellikle otomatik ölçüm cihazının arızalı olması sebebiyle yüksek değer vermiş. Hemen anında arkadaşlar gitti, Genel Müdürüm giderek seyyar, hassas otomatik ölçüm cihazıyla baktığı zaman standartların üstüne çıkmadığı anlaşıldı. Özellikle bir de biz, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından hazırlanan, halka dağıtılan kömürlerin kükürt ve diğer kalorifik değerlerini de ölçüyoruz. Bunların da, pek çok ölçtüğümüz yerde, standartlara uygun olduğu anlaşıldı. Onu da özellikle belirtmek istiyorum.

Şimdi, efendim, Sayın Süner’in sorusu vardı Antalya’da Serik-Taşağıl yangınıyla ilgili olarak. Ben evvela şunu belirteyim: Bu yangınla alakalı olarak, yangın esnasında yanan alan miktarı konusunda bana soru soruldu. Ben özellikle o bölgedeki orman varlığı açısından verimli orman alanının toplam ne kadar alan olduğunu öğrendiğimde… 4 bin hektar verimli orman alanı var ama hepsi verimli orman alanı değil. Ülkemizdeki ormanların yüzde 50’si zaten verimsiz, bir kısmı taş kayaydı, bir kısmında orman alanı yoktu. Dolayısıyla 4 bin hektar olduğunu ifade etmiştim. Ancak, diğer alanların hepsini dikkate alırsak: Verimsiz orman alanları, Orman Genel Müdürlüğünün tespitine göre bu rakam 15.795 hektara ulaştı. Ancak, biz, şu anda, İstanbul Teknik Üniversitesi ile uzaktan algılama usulüyle bir ölçüm yaptık. Orada verimli yanan orman alanının 8.581 hektar olduğu, hasarlı orman alanının ise 3.651’lik bir alanla, toplam 12.232 hektarlık hasarlı ve verimli bir orman alanının yandığı belirlendi.

Şimdi, tabii ki, bu arada, Antalya’da 5 adet Türk Hava Kurumunun helikopter uçağı ile 1 suatar, 1 de Kurumun helikopteri bulunmaktaydı. O gün Antalya’da 3, Türkiye’de 18 yangın vardı. Bu yangına 9 helikopter, 2 amfibik uçak ve 5 tane Türk Hava Kurumu uçağıyla müdahale edilmiştir. Filo satın alma çalışmaları da şu anda Sayın Başbakanın talimatıyla başlamıştır. İnşallah…

BAŞKAN – Sayın Bakanım, süreniz doldu.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Diğerlerine müsaade ederseniz yazılı cevap vereyim efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Sayın Başkanım, ben de sırayla cevap vermeye çalışayım.

Metin Ergun arkadaşımızın emek mahsulü olan alt alta sıraladığı sorularının cevaplarının çok önemli bir kısmını, bu yirmi dört saat önce dağıtmış olduğumuz kitapta bulabileceğini zannediyorum. Örneğin, hemen 27’nci sayfadaki bir büyük Türkiye müzesi, sanıyorum ki burada zikrettiği konulardan birinin somut cevabıdır. Öteki konuların hepsini sonra isterse konuşabiliriz.

Gaziantep’te bir müzenin, Sayın Ekici, hem de Türkiye’nin en büyük müzelerinden birisinin, geçen yıl, temelini attık belediyeyle iş birliği içinde. Çok büyük bir müze yapılıyor.

Hiçbir yerde sansür uygulamadım, sansür uygulanmasına da fevkalade karşı çıkıyorum. Bir yanlış anlama vardı -daha önce söylendi burada- “Gitmek” filmiyle ilgili. Ben filmi gittim, gördüm, hiçbir sakınca yok bizim açımızdan. “Sakınca var” diyenler, yani neyi buldular, neyi gördüler, onu bilmiyorum. Orada da ifade ettim. Hele insanların birbirini sevmesine hiç, bizim ülkemizde, sınır, sakınca getirilemez. Bir türkümüz var Abdurrahim Karakoç’un “Her nesnenin bir bitimi var ama/ Aşka hudut çizilmiyor” diye. Yani bunu yaşamış olan bir ülkede bu tür sınırların olmayacağı düşüncesindeyim. Burada basın bazen ustalıkla reklam yöntemleri kullanabiliyor. Yaşandı, yani belki somut olaylar ortada.

Madımak’la ilgili gayretlerimizin sonuçlarını yakında göreceksiniz.

Adıyaman Nemrut için ayırdığımız, bu yıl için, 2009 yılı için ciddi bir kaynak var. Nemrut, benim için çok özel. Bunu biliyorsunuz. Bütçe kitabının kapağında Nemrut vardı. Burada İstanbul var. Nemrut’la hem Malatya yönünden hem Adıyaman yönünden yolların iyileştirilmesi, hem Malatya yönünden hem Adıyaman yönünden karşılama mekânlarının yapılması benim rüyalarıma giren bir sorundur. Ama projeyi vermiş olduğumuz kurumlar, ne yazık ki bunlar üniversal kurumlar, yani üniversiteler. Ne yazık ki bizim kadar telaş ve heyecan içinde değiller. Ama konuyu yakından takip ediyorum.

Cemevleri konusunda hiçbir sınırımız yoktur. Yani, biz, nerede bu konuda bizim üzerimize düşen bir iş varsa, ödev varsa, görev varsa ayrımsız hepsini kucaklamaya, sahiplenmeye çalışıyoruz ve ben, Türkiye insanının hepsini etnik köken ayırımı olmaksızın, inanç ayırımı olmaksızın bir ve bütün görüyorum. Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olan herkes aynı haklardan, aynı imkânlardan yararlanma hakkına sahiptir ve bizden bu konuda ne beklerse bunun karşılığını hiçbir ayrımsız görmüştür ve görmeye devam edecektir. Bu konudaki uygulamamı biliyorsunuz siz de.

Malatya-Adıyaman yolu için, kaynaklarımız sınırlı olmakla birlikte elbette bu yolun bir an önce yapılmasını, biz -başka bakanlıkları da zorlayarak- takip etmeye çalışıyoruz.

Sayın Koçal, Filyos kazısı... Geçen kazılarla ilgili biz sıkıntılı başladık arkadaşlar. Bizim geçen yıl kazılarla ilgili genel bütçemizde 500 bin YTL vardı; kazıların, yaptığımız projeksiyona göre bize maliyeti 10 trilyon civarındaydı. Biz, ciddi biçimde DÖSİM kaynakları ve ciddi biçimde ek ödenekler transfer ederek geçen yılki bütün harcamaları karşıladık. Bir miktar artmış paramız var, bu yıla hazırlıklı giriyoruz ve şunu söylüyorum: Bu yıl herhangi bir yörede bir hoca, bir kazı ekibi geçen yıl çalıştığının 2 misli çalışırsa biz onun parasını ödeyeceğiz. Ama bir kazı mevsiminde, ciddi bir kazı için 5-6 trilyon harcanması katiyen söz konusu değildir. Her çalışanın biz bu yıl hakkını vereceğiz ve kazıları bu yıl hızlandırma konusunda tam bir gayret içindeyiz.

Devlet tiyatrosu… 2009 sanat mevsiminde Zonguldak’ta devlet tiyatrosu açacağım, evet.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Söz…

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Evet, evet, açacağım. Yani, bakın Malatya’da açtık, haberi yok arkadaşın, Malatya’da açtık. Elâzığ’da gelecek hafta açıyoruz. Çorum’u söyledim. Samsun’u açıyoruz, 19 Mayısta söz verdim, yerine getiriyorum. İstanbul’da 3 tane yeni tiyatro açtık, Ankara’da 2 tane yeni tiyatroyu devreye soktuk. Bakın, gelecek yıl, 2009 yılı devlet tiyatrolarının kuruluşunun 62’nci yılı. Devlet tiyatrolarını -42’lerdeyiz şu anda- gelecek yıl sonunda 60’a çıkarmayı hedefliyoruz Türkiye çapında.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Zonguldak dâhil...

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Zonguldak dâhil. Zonguldak hariç olabilir mi, Zonguldak dâhil.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, Malatya-Adıyaman yolunu yapın, hiçbir şey istemiyoruz.

BAŞKAN – Süreniz tamam Sayın Bakan. Cevap verecek misiniz?

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Yani iki şey kalmıştı, bir cümle.

BAŞKAN – Buyurun, devam edin.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Cizre Kalesi bu yıl bizim programımızda. Diyarbakır rölöveye projeler intikal etti, kaynak ayırıyoruz GAP bütçesi içinden. Cizre Kalesi’ne başlayacağız. Şırnak Kültür Merkezi’yle ilgili değerlendirmenizi aldım. Kastamonu’da da, değerli arkadaşlarım, benim görüşüm, Kastamonu’da çimento sahasının o alan içine girmemesidir. Bu görüşümü arkadaşlarıma söyledim. Şimdi son çıkan yargı kararı da bu doğrultudadır. Ben herhangi bir tarihsel varlığın, öyle, bir çimento fabrikası veya bir başka girişimle yok edilmesine şiddetle karşıyım ve bunun gereğini yapmak konusunda dikkatli davranıyorum.

Çok teşekkür ederim Sayın Başkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemleri tamamlanmıştır.

Şimdi sırasıyla, yedinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Çevre ve Orman Bakanlığının 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

22 - ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI

1.– Çevre ve Orman Bakanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

                                                                Kodu                                               Açıklama  (TL)  

                                           01                                                   Genel Kamu Hizmetleri  671.105.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                           02                                                        Savunma Hizmetleri  341.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                           03                            Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri  1.130.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                           04                                           Ekonomik İşler ve Hizmetler  365.950.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                           05                                               Çevre Koruma Hizmetleri  231.793.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                           

                                                                                                        GENEL TOPLAM  1.270.319.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Çevre ve Orman Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Çevre ve Orman Bakanlığının 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Çevre ve Orman Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A – C E T V E L İ

                                                                                                        (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı               :          1.024.321.159,08

- Toplam Harcama                         :             948.622.665,63

- Ödenek Dışı Harcama                 :                 6.724.748,60

- İptal Edilen Ödenek                     :               82.423.242,05

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek      :                 1.350.493,98

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Çevre ve Orman Bakanlığının 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Orman Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.17 - ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Orman Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                                                    Açıklama                                                    (TL)  

01                                       Genel Kamu Hizmetleri                                       5.283.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                       Savunma Hizmetleri                                               117.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                                       Ekonomik İşler ve Hizmetler                           861.344.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                           

                                                       GENEL TOPLAM                             866.744.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir cetvelini okutuyorum:

GELİR C E T V E L İ

KOD                                                    Açıklama                                                    (TL)  

03                                       Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                       214.000.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                                       Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler    623.744.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05                                       Diğer Gelirler                                                    21.960.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

06                                       Sermaye Gelirleri                                                     40.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                           

                                                                                                                      TOPLAM 859.744.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Orman Genel Müdürlüğünün 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Orman Genel Müdürlüğünün 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Orman Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A – C E T V E L İ

                                                                                                                                      (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı       :         597.497.000,00

- Toplam Harcama                 :         577.455.641,27

- İptal Edilen Ödenek            :           20.041.358,73

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B- C E T V E L İ

                                                                                                                                      (YTL)

- Bütçe Tahmini                     :         544.600.000,00

- Yılı Net Tahsilat                  :         647.456.885,32

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Orman Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

20.91 - DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                                              Açıklama                                                         (TL)  

01                                       Genel Kamu Hizmetleri                                     26.783.150

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                       Savunma Hizmetleri                                               844.400

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                                       Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri              15.720.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                                       Ekonomik İşler ve Hizmetler                        5.412.566.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

06                                       İskân ve Toplum Refahı Hizmetleri                 526.647.150

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07                                       Sağlık Hizmetleri                                                    268.300

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                          

                                                                                                        GENEL TOPLAM 5.982.829.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A – C E T V E L İ

                                                                                                                                     (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                :         4.031.740.471,18

- Toplam Harcama                          :         3.851.900.100,84

- İptal Edilen Ödenek                     :            176.281.209,27

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek      :            103.326.093,53

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

22.81 - DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kod                                                      Açıklama                                                    (TL)  

01                                       Genel Kamu Hizmetleri                                   114.935.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                       Savunma Hizmetleri                                               175.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                                       Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                   800.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07                                       Sağlık Hizmetleri                                                    257.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                          

                                                       GENEL TOPLAM                             116.167.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A – C E T V E L İ

                                                                                                                                     (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                :            102.543.364,19

- Toplam Harcama                          :              83.274.734,46

- Ödenek Dışı Harcama                  :                   102.883,66

- İptal Edilen Ödenek                     :              19.371.513,39

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek      :              14.201.717,19

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.33 - ÖZEL ÇEVRE KORUMA KURUMU BAŞKANLIĞI

1.– Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kod                                                      Açıklama                                                    (TL)  

01                                       Genel Kamu Hizmetleri                                       4.223.700

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05                                       Çevre Koruma Hizmetleri                                 24.029.300

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

06                                       İskan ve Toplum Refahı Hizmetleri                     3.816.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                          

                                                                                                        GENEL TOPLAM  32.069.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir cetvelini okutuyorum:

GELİR C E T V E L İ

KOD                                                    Açıklama                                                    (TL)  

03                                       Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                           2.135.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                                       Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler      23.494.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05                                       Diğer Gelirler                                                      1.465.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                          

                                                                                                                      TOPLAM  27.094.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Özel Çevre Koruma Kurumu Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A – C E T V E L İ

                                                                                                                                      (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı       :           31.515.031,00

- Toplam Harcama                 :           21.441.769,23

- İptal Edilen Ödenek            :           10.073.261,77

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B - CETVELİ

                                                                                                                                     (YTL)

- Bütçe Tahmini                     :           22.747.000,00

- Yılı Net Tahsilat                  :           29.916,828,51

BAŞKAN – (B) cetvelinini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Kültür ve Turizm Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

21- KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI

1.– Kültür ve Turizm Bakanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

KODU                                                 Açıklama                                                    (TL)  

01                                       Genel Kamu Hizmetleri                                   269.864.910

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                       Savunma Hizmetleri                                            1.256.540

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                                       Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                5.655.300

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                                       Ekonomik İşler ve Hizmetler                           224.658.510

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07                                       Sağlık Hizmetleri                                                      60.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

08                                       Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri               519.850.740

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                          

                                                                                                        GENEL TOPLAM  1.021.346.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kültür ve Turizm Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Kültür ve Turizm Bakanlığı 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Kültür ve Turizm Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A – C E T V E L İ

                                                                                                                                     (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                :            944.640.918,11

- Toplam Harcama                          :            821.256.619,30

- Ödenek Dışı Harcama                  :                1.450.449,38

- İptal Edilen Ödenek                     :            124.834.748,19

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek      :              67.974.964,05

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kültür ve Turizm Bakanlığı 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.16- DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

KODU                                                 Açıklama                                                    (TL)  

01                                       Genel Kamu Hizmetleri                                     14.596.445

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                       Savunma Hizmetleri                                                 59.480

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                                       Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                   520.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07                                       Sağlık Hizmetleri                                                    732.650

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

08                                       Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri               125.119.425

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir                                           

                                                                                                        GENEL TOPLAM  141.028.00

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir cetvelini okutuyorum:

GELİR C E T V E L İ

KODU                                                 Açıklama                                                    (TL)  

03                                       Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                           1.655.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                                       Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler    139.336.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05                                       Diğer Gelirler                                                             7.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                          

                                                                                                                      TOPLAM  140.998.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A – C E T V E L İ

                                                                                         (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı      :          125.932.520,00

- Toplam Harcama                :          110.236.311,41

- İptal Edilen Ödenek           :            15.696.208,59

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B – C E T V E L İ

                                                                                        (YTL)

- Bütçe tahmini                     :          122.430.000,00

- Yılı net tahsilatı                  :          110.087.367,54

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.15- DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

KODU                                                 Açıklama                                                    (TL)  

01                                       Genel Kamu Hizmetleri                                     13.421.640

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                       Savunma Hizmetleri                                                 31.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                                       Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                1.190.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

08                                       Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                 96.246.360

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                           

                                                                                                        GENEL TOPLAM  110.889.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir cetvelini okutuyorum:

GELİR C E T V E L İ

KODU                                                 Açıklama                                                    (TL)  

03                                       Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                           4.740.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                                       Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler    106.094.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05                                       Diğer Gelirler                                                             5.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                           

                                                                                                                      TOPLAM  110.839.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezİ yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A – C E T V E L İ

                                                                                        (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı      :          101.663.000,00

- Toplam Harcama                :            92.508.795,87

- İptal Edilen Ödenek           :              9.154.204,13

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B – C E T V E L İ

                                                                                        (YTL)

- Bütçe tahmini                     :            98.040.000,00

- Yılı net tahsilatı                  :            91.893.790,24

BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir

Sayın milletvekilleri, böylece Çevre ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü ve Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğünün 2009 yılı merkezî yönetim bütçeleri ile 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesapları kabul edilmiştir. Hayırlı olmalarını temenni ediyorum.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum efendim.

Kapanma Saati : 17.01

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.19

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Şimdi sekizinci tur görüşmelerine başlayacağız.

Sekizinci turda Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Tarım Reformu Genel Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır.

II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/656) (S. Sayısı:312) (Devam)

2.- 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/622, 3/521) (S. Sayısı: 313) (Devam)

I) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI

1.- Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

İ) TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

J) TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI

1.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

K) TARIM REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet buradalar.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince tur üzerindeki konuşmalar bittikten sonra yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız. Soru sorma işlemiyle ilgili açıklamalar daha önce yapıldığı için tekrarlamıyorum. Soru sormak isteyen milletvekilleri, konuşmaların bitimine kadar yerlerinden soru için giriş yapabilirler.

Bilgilerinize sunulur.

Gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ilk söz Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’a ait.

Sayın Topuz, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA FEVZİ TOPUZ (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Mali Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimizi belirtmek üzere söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin gelişme ve kalkınma süreci içinde merkezî yönetimin yatırımlarını gerçekleştiren ve kamunun şehirleşmeyle ilgili önemli görevlerinin çoğunu üstlenen Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, son yıllarda devamlı bir şekilde görev ve yetkilerini kaybetmektedir. Bugün Bayındırlık ve İskân Bakanlığının misyonu, ülke genelinde teknolojiyi ve bilimsel gelişmeleri kullanarak, sürdürülebilir, sağlıklı kentleşme ve yerleşme için etüt, plan, proje, denetim, afet hizmetlerini düzenleyici ve denetleyici bir yaklaşımla yapmak ve yaptırmak olarak tanımlanmıştır. Çalışmalar sonunda elde edilen “nihai vizyon” ifadesiyle, çağdaş kentleşmeyi ve yerleşmeyi hedefleyen politika ve stratejileri üreten bir lider kurum olmak olarak kendilerini tanımlamışlardır. Oysa uygulamaları ile ilgili Bakanlık, artık bırakın lider olmayı görev alanları daraltılarak tartışılır hâle getirilmiştir.

Karayolları Genel Müdürlüğünün Ulaştırma Bakanlığına bağlanması, imar planı yapma ve onaylama yetkisinin Özelleştirme İdaresi, TOKİ, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları gibi başka birimlerle paylaşılmak zorunda kalınması, Afet İşlerinin Başbakanlığa bağlı bir birime bağlanacak olması, kamu yatırımları ile ilgili görevlerin de TOKİ, il özel idareleri, köylere hizmet götürme birliklerine terk edilmesi karşısında Bayındırlık ve İskân Bakanlığının işlevi tartışılır hâle gelmiştir.

Bugün geldiğimiz noktada, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının görev alanı iyice daralmış ve yetkileri azalmıştır. Bakanlık âdeta tasfiye sürecinin sonuna doğru hızla itilmektedir. Bu süreç içerisinde merkezî yönetimin imar planları konusundaki yetkilerinin çoğu başka idarelere devredilmiş, yapım işlerinin, inşaat işlerinin çok büyük bir kısmı Bakanlığın görev alanının dışında bırakılmış, Bakanlığın ana hizmet birimlerinin ve bağlı kuruluşların Bakanlıkla olan ilgileri koparılmış, bu kurumları işlevsiz hâle getirecek girişimlerde bulunulmuştur.

Bilindiği gibi Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde olan bir kanun tasarısıyla Afet İşleri Genel Müdürlüğü Başbakanlığa bağlanmak üzeredir. İller Bankasının tasfiyesine yol açacak kanun tasarısı geçen yasama döneminde, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki muhalefetimiz ve Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliğinin oluşturduğu tepkiler üzerine yasanın çıkarılması engellenmiştir.

Değerli milletvekilleri, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Türkiye’de kamu hizmetlerinde memleketin imarıyla ilgili işleri yürütmekle görevli kuruluşların başında olduğu bir kurumdur. Cumhuriyetle birlikte bazı istisnalar dışında yapımla ilgili bütün kuruluşları bünyesine toplamış ve onları yönlendirmiştir.

1 Mart 1922 tarihli Meclis açış konuşmasında Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yaşamak için ve ekonomik gelişmemizin temini için bayındırlık işlerine dört elle sarılmak mecburiyetindeyiz.” ifadesiyle bir ülkenin modernleşmesi ve kalkınmasının Bayındırlık ve İskân Bakanlığı faaliyetleriyle doğrudan ilişkili olduğu çok güzel anlatılmıştır. Oysa bugün cumhuriyetin temel değerleriyle birlikte, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı da içinde olmak üzere, tek tek kurumlar yok edilmektedir.

Turizmi Teşvik Kanunu, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, Çevre Kanunu, Toplu Konut Kanunu, Orman Kanunu gibi kanunlarla ilgili merkezî yönetimin kuruluşlarına imar planı yapma yetkisi verilmekle kalınmamış, Özelleştirme İdaresi Başkanlığına, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollarına imar planı yapma yetkisi verilmiş ve böylece merkezî yönetimin planlama yetkileri çok başlı hâle gelmiştir.

Bakanlığın en önemli fonksiyonunu oluşturan imar planları konusundaki yetkilerini merkezî yönetimin diğer kurumlarına devretmekle Bakanlığın etkisizleşme süreci sona ermemiş, Bakanlığın kamu yatırımlarıyla ilgili görev alanlarında TOKİ, il özel idaresi, köylere hizmet götürme birlikleri gibi kurumlara görev verilmiştir. Artık, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı kamu yatırımlarını gerçekleştiren kurum olmaktan çıkmış, TOKİ, il özel idareleri, köylere hizmet götürme birlikleri gibi kurumlar bakanlıkların projelerini yapmak ve uygulamakla görevli hâle getirilmiştir.

Yapılan yasal düzenlemeler sonucu TOKİ okul, hastane, stat, karakol yapar hâle gelmiş, artık TOKİ bütün bakanlıkların projelerini yapan ve uygulayan bir kurum hâline dönüştürülmüştür. Benzer şekilde il özel idareleri, köylere hizmet götürme birlikleri de kamu yatırımlarını uygulama konusunda yetkili kılınmıştır.

Mahallî İdare Birlikleri Kanunu değiştirilerek hem merkezî idare kuruluşlarının hem il özel idare birliklerinin köye yönelik hizmetlerinin yatırım ödeneklerinin köylere hizmet götürme birliklerine aktarılmasının ve yatırımlarının köylere hizmet götürme birlikleri aracılığıyla yapılmasının yolu açılmıştır.

AKP İktidarının yatırımları ve bunlarla ilgili ihaleleri TOKİ ve köylere hizmet götürme birlikleri aracılığı ile yerine getirme isteğinin altında yatan şey, TOKİ ve köylere hizmet götürme birliklerinin Kamu İhale Kanunu’na ve Kamu İhale Kurumunun denetimine tabi olmamasıdır. Köylere hizmet götürme birlikleri ihaleleri kendi ihale yönetmeliğine göre yapmaktadır.

Maliye Bakanlığı ile TOKİ bir protokol imzaladı ve buna göre, dar gelirli vatandaşı ev sahibi yapmak için kurulan TOKİ’nin artık sahil kesiminde yabancılara villa kent ve tatil köyleri kuracağını belirten haberleri her gün basında görmekteyiz, işitmekteyiz.

Toplu Konut İdaresi, sosyal konut yapan bir kurum olmaktan çıktı, merkezî yönetimin de yapım işlerini yürüten bir kurum hâline gelmeye başladı. Yani Bayındırlık ve İskân Bakanlığının görev alanına giren birçok ihaleyi, birçok işi Toplu Konut İdaresi yapmaktadır. Hedefleri birilerine ihale dağıtma süreci gibi işliyor.

Ülkemizdeki hızlı şehirleşme süreci içinde imar planı yapma ve onama yetkisi, iktidar paylaşımı ve rant dağıtımı erkine dönük mücadelelere neden olmuştur. Ortaya çıkan sonuç, yetki, görev ve sorumluluk bağlamında yönetsel yapıda dağınıklık, çok başlılık ve kurumsal bir yapıya kavuşmamış olmasıdır.

Bu durumda, ilgili Bakanlık çağdaş kentleşmeyi ve yerleşmeyi hedefleyen, afet statüsü belirleyebilen kurum olma özelliğini kaybetmiştir.

Bir defa daha tekrarlıyoruz: Bayındırlık ve İskân Bakanlığı görev alanı itibarıyla giderek daralan, küçülen bir bakanlığa dönüşmektedir.

AKP Hükûmetleri ihale eliyle yapılacak işleri başından itibaren İhale Kanunu kapsamı dışında tutmak istemektedir.

2002 yılından bu yana İktidarın yerel destekçilerine denetimsiz ve kontrolsüz bir ortamda pay verebilmek için Kamu İhale Kanunu defalarca değişikliğe tabi tutulmuş. Kamu İhale Kanunu kapsamı dışında iş yapma yaygınlaşmıştır.

4734 sayılı Kamu İhale Kanunu, AKP’nin iktidar olduğu dönemde tam 16 kez değiştirildi ve 100’e yakın değişiklik yapıldı. Aynı dönemde İhale Kanunu uygulama yönetmelikleri toplam 41 kez değişti. Tüm bunlara ek olarak, otuz yedi yasal düzenlemeyle çeşitli kurumlar ve konular Kamu İhale Kanunu’nun kapsamı dışında bırakıldı. Yolsuzluklar almış başını gitmişken bir de Kamu İhale Kanunu’yla açıkça denetimin önünü kapatmışlardır, yolsuzluklara çanak tutulmuştur. Örnek olarak bir Şaban Dişli olayı; İskenderun Belediyesinin konut alanı bir haftada ticari alana çevrilmiş ve verilen izin 23,5’tan 32,4 metreye çıkarılmıştır. Bunlar, AKP İktidarının getirdiği her yasal düzenlemenin, kamu varlıklarının ve kamu kaynaklarının âdeta birilerine peşkeş çekilmek üzere hazırlandığını göstermektedir.

Değerli milletvekilleri, ayrıca İller Bankası, bankacılık hizmeti yapmakla birlikte asli görevi il özel idareleri, belediye ve köy idareleri, katma bütçeli idare ve kurumların yapacakları mahallî tesislerin yapımı olup harita, imar planı, içme suyu, kanalizasyon gibi çeşitli yapı ve enerji sektöründe de faaliyetini sürdürmesidir.

Değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; daha kendi görev karmaşasını çözemeyen bu yönetim afet yönetiminin, afet anında ve afet sonrasında nasıl yapılacağını anlatamamaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Topuz, devam edin.

FEVZİ TOPUZ (Devamla) – Teşekkürler Başkanım.

Değerli milletvekilleri, kentlerin planlaması ve yönetilmesini akılcı bir biçimde yönlendirebilmek için ülke düzeyinde coğrafi bilgi sistemi, kent bazında ise kent bilgi sisteminin bir an önce kurulmasına ihtiyaç vardır. Toplum hayatını sosyal ve ekonomik anlamda doğrudan etkileyen taşınmaz mal envanterinin yönetiminde karşılaşılan olumsuzlukların giderilmesi, ülke kaynaklarının yerinde kullanılmasının temini için temel altlık niteliğindeki mülkiyet bilgilerinin önemi giderek artmakta, bu bilgilerin hızlı ve doğru üretilmesi, idame ettirilmesi ve güncelliğinin sağlanması gereken Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne önemli görevler düşmektedir.

Değerli milletvekilleri, özetle ifade etmek gerekirse, bir dönem “proje” denildiğinde, “yatırım” denildiğinde akla gelen Bayındırlık ve İskân Bakanlığından eser kalmamıştır. Bu gelişmelerden Bakanlığın bütçesi olumsuz etkilenmiştir. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesinin genel bütçeli idareler payındaki oranı 2007’de 0,5’e, 2008’de 0,3’e, 2009’da da 0,28’e düşürülmüştür.

Değerli arkadaşlarım, bu bütçe Türkiye'nin sorunlarını çözecek bir nitelikte olmadığından Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bütçeyi “hayır”lıyor, hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Topuz.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Gürol Ergin.

Sayın Ergin, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on iki dakika efendim.

CHP GRUBU ADINA GÜROL ERGİN (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 mali yılı Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken, Sayın Başkan sizi, değerli milletvekillerini ve yüce Türk ulusunu saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, Türkiye tarımda ciddi bir sıkıntı içindedir. Bu sıkıntının ana kaynağı 1999 yılında IMF’yle imzalanan stand-by anlaşması ve 2001 yılında Dünya Bankasıyla imzalanan Tarım Reformu Uygulama Projesi’dir. Bunu bilmemiz gerekiyor.

Sayın milletvekilleri, Hükûmet sürekli olarak tarım desteklerini artırdığından söz ediyor, ama rakamlara baktığınız zaman bunun böyle olmadığını görüyorsunuz. 2002 yılında, yani o kriz yılında tarıma verilen destek gayrisafi millî gelirin binde 5,3’ü iken, 2009 bütçesinde bu değer binde 4,9’dur. Sayın Bakanın zaman zaman kendi ifadelerinde bile tarımın, krizin en yoğun olduğu yıldaki kadar desteklenmediği anlaşılmaktadır.

Türkiye'de çalışan toplam nüfus içinde yoksulluk oranı yüzde 15,8 iken, tarım sektöründe çalışanlarda yoksulluk oranı yüzde 33,9’dur. Tarımda kişi başına ortalama gelir ortalama millî gelirin üçte 1’inin altındadır. 2003-2008 yılları arasında millî gelir toplam olarak yüzde 34,8 artmış, aynı dönemde tarımsal gelirin toplam artışı yalnızca yüzde 1,1 olmuştur. Bütün bu veriler AKP döneminde çiftçiye destek mi köstek mi olunduğunun en somut örnekleridir.

2009 yılı bütçesinde bütçe giderleri bir önceki yıla göre yüzde 14 arttığı, enflasyonun yüzde 7,5 olacağı tahmin edildiği hâlde tarımsal desteklerdeki artış yalnızca yüzde 1,9’dur.

Bütçe görüşmelerinde Sayın Başbakan “Çiftçinin ekip biçtiği mahsulün hakkını veren anlayışımızı muhafaza ediyoruz.” diyor ve devam ederek bugün asgari ücretle 2002 yılına göre ne kadar daha fazla tavuk eti, yumurta, süt, toz şeker alınabildiğini anlatıyordu. “Halep oradaysa arşın TBMM çatısı altında.” diyordu. Sayın Başbakan bu söylemiyle aslında asgari ücreti ne ölçüde artırdığını değil çiftçinin ümüğünü nasıl sıktığı, çiftçinin ürününün nasıl para etmediğini anlatmış olmaktadır.

Sayın Başbakan, Sayın Deniz Baykal’ın, çiftçinin 3,5 milyon ton mazot kullandığını, bunun için 5 milyar YTL vergi ödediğini söylediğini anımsattıktan sonra “Bu doğru değildir, doğrusu çiftçinin 1,5 milyon ton mazot kullandığı ve 1 milyar 950 milyon YTL vergi ödediğidir.” diyor ve ekliyor: “Resmî rakam budur.” Sayın Başbakanın “resmî” dediği bu rakam çiftçinin tek ve resmî meslek örgütü olan Ziraat Odaları Birliğinin verilerine uymuyor. Ziraat Odaları Birliği, çiftçinin kullandığı mazot miktarını 26 milyon hektar tarım toprağında ekilen ürünleri dikkate alarak yaptığı hesaplama sonunda 3 milyar 518 milyon litre olarak ifade ediyor. Ziraat Odaları Birliğinin rakamları Genel Başkanımız Sayın Baykal’ı teyit etmekte, Sayın Başbakanın söylemini çürütmektedir.

Sayın Başbakan, Sayın Özyürek’in “Mazottan ÖTV’yi kaldıracak mısınız?” sorusuna da “Aynen devam edeceğiz, ülkemiz dışa bağımlı olduğu ürünlerde dıştan gelen zamma karşı keyif bağlamak suretiyle fiyatları düşürmez.” biçiminde yanıt veriyor. Sayın Genel Başkanımızın sözünü ettiği, Sayın Özyürek’in dile getirdiği mazottan alınan verginin mazotun dıştan gelen fiyatıyla hiçbir bağlantısı yoktur. Çünkü Hükûmet mazota maktu bir ÖTV uygulamakta, ayrıca, hem mazot fiyatına hem ÖTV’ye KDV eklemektedir. Böylece bugün İzmit rafinerisi çıkış fiyatı 69,5 yeni kuruş olan 1 litre mazottan 1 lira 23 kuruş vergi alınmaktadır ve çiftçi kullandığı mazota toplam 4 milyar 327 milyon yeni Türk lirası vergi ödemektedir. Doğrusu budur ve aynen Sayın Genel Başkanımızın söylediği gibidir.

Sayın Başbakan traktör satışlarına da değinmekte, 2002-2008 yılları için traktör satışlarını Otomotiv Sanayicileri Derneği ve New Holland Traktörü, onları kaynak alarak belirtmektedir. Sayın Başbakan Otomotiv Sanayicileri Derneğinin verdiği rakamları verdiğine göre, biz de aynı derneğin rakamlarını verelim. Otomotiv Sanayicileri Derneğinin Türkiye’de 2003-2008 yılları için verdiği satış rakamlarının en yükseği 2006 yılı için olup 28.386’dır. Sayın Başbakanın verdiği rakam 2006 yılı içindir ve 42.033’tür. Otomotiv Sanayicileri Derneği 1998 için 48.568 rakamını vermektedir. Yani AKP’nin iktidar olduğu dönemde hiçbir yıl 98’deki traktör satışlarına ulaşılamamıştır.

Ayrıca, Sayın Başbakanın verileri ile 2007 satışları 2006’dan, 2008 satışları 2007’den daha düşüktür. Sayın Başbakan verdiği rakamlarla yalnızca 98’in gerisinde kalındığını kanıtlamıyor, 2006’dan bu yana traktör satışlarının sürekli düştüğünü de bizzat açıklamış oluyor.

Girdi fiyatları bir felakettir. Tam bir yıkımdır. 2008 yılında çiftçi 2007 yılına göre taban gübreyi yüzde 136, üst gübreyi yüzde 75, DAP’ı yüzde 153, şeker gübreyi yüzde 97 daha yüksek fiyattan kullanmak zorunda kalmıştır. Bu nedenle 2008 yılı Ocak-Ağustos dönemindeki gübre kullanımı 2007’nin aynı dönemine göre yüzde 12 azalmış, bir kısım çiftçi hiç gübre kullanmadan ekim yapmak zorunda kalmıştır. Bu durum 2009’un ürününe yansıyacaktır. Hiç kimse 2009’da da ürün düşük olduğu zaman bunu başka koşullara bağlamasın. Enflasyonun yüzde 11 dolayında olduğu bir ülkede çiftçinin gübresine yüzde 100’ün üzerinde zam yapmak çiftçiye yapılan en büyük zulümdür.

Değerli arkadaşlarım, tek tek ürünlere girmek istemiyorum ama genel olarak söylersek: Şeker pancarında ve tütünde Hükûmetin uyguladığı kotalarla üretim büyük ölçüde düşmüş, şeker pancarında 20 milyon tondan 13-15 milyon tona, tütünde 160 bin tondan 90 küsur bin tonlara inmiştir. Buğdayda bu yıl zaten fiyat verilmemiş, çiftçi tamamen tüccarın insafına terk edilmiştir. Ayçiçeğinde, çeltikte çiftçiye verilen taban fiyatlar asla maliyeti karşılayan fiyatlar olmamıştır ve Rusya’yla yaşanan büyük sıkıntıdan ötürü, Hükûmetin neden olduğu büyük sıkıntıdan ötürü bugün narenciye güneyde, Çukurova’da dallarda hâlâ yatıp uyumaktadır.

Değerli arkadaşlarım, zeytinyağında büyük bir felaket yaşanıyor. Zeytinyağında fiyatlar bugün 3 milyona kadar inmiştir. Çayda hâlâ fiyat bir türlü Sayın Başbakanın 2002’de telaffuz ettiği 750 bin liraları bulmamıştır, çay üreticisi perişandır. Çayda en büyük sorun, Hükûmetin bir türlü önüne geçemediği kaçak çay olayıdır. 50 bin ton! Yılda en az 50 bin ton Türkiye'ye kaçak çay girmekte, Hükûmet bir türlü bunun önünü almamaktadır.

Toprak Mahsullerine gelince… Toprak Mahsulleri, Toprak Mahsulleri Ofisi olmaktan çıkmış, toprak mahsullerini ithalat ofisi hâline gelmiştir! Ofis, müdahale kuruluşu görevini bırakmıştır, zamanlı zamansız ithalat yapmaktadır. Sonuçta da buğday, mısır ve çeltik üreticisi tüccar karşısında çaresiz kalmaktadır. Benim çiftçimin hububatını almayan Ofis, yabancı üreticinin ürününü almakla meşgul olmaktadır; bir de hiç üstüne görev değilken fındık alımıyla meşgul olmakta. AKP’nin fındıkta yaptığı siyasi müdahale, hem fındık üreticisini yakmış hem TMO’yu 1,5-2 milyar YTL görev zararına uğratmış hem de devleti yaklaşık 1 milyar dolar ihracat gelirinden mahrum bırakmıştır. Bir yanda bilgisizlik, diğer yanda iyi niyet eksikliği olduğunda böyle sonuçların çıkması mukadderdir.

Değerli arkadaşlarım, hayvancılık konusuna özellikle yer vermek istiyorum. Türkiye, hayvancılıkta çok büyük sorunlar yaşıyor. Bu yıl Bakanlık, çıkardığı bir kararnameyle hayvancılıkta destekleme yöntemini değiştirdi; destekleri üçte 1 oranında azalttı. Daha önce çiftçinin almış olduğu desteklerden damızlık düve, buzağı, suni tohumlama, soğutma tankı gibi destekleri kaldırdı; 5 hayvandan az olana verilen destekleri tümden kaldırdı. Başlangıçta süt desteğini de tamamen kaldırmıştı ama gelen baskıya dayanamayarak 4 yeni kuruş süte destek vermeye başladı yani onu da indirdi. Değerli arkadaşlarım, aynı kararnameyle çiftçinin ürettiği kaba yem için de verilen destekler yüzde 20 dolayında azaltıldı.

Şimdi, yıllardır uygulanan bu yanlış politikaların sonucunda gelinen durum, ayrıca küresel krizin de etkisi altında, tam bir felakete dönmüş olmaktadır. Krizden en çok fındık, pamuk, zeytinyağı, kanola ve çiğ süt üreticileri etkilenmişlerdir. Fındıkta ihracat geliri, ihraç miktarında ciddi bir azalış olmamasına karşın, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 43 azalmıştır. Lif pamuk fiyatı, 371 iplik fabrikasından 201’i kapanınca 2,20 YTL’den 1,75 YTL’ye düşmüştür. Hasat öncesi 4,5 YTL olan zeytinyağı fiyatı bugün 3 YTL’dir. Kanolanın hasat döneminde 1 lira olan fiyatı bugün 65 yeni kuruştur ve en önemlisi çiğ sütte yaşanmaktadır. Bugün süt üretiminde bir felaket vardır. Süt üreticileri çok ciddi bir felaketle karşı karşıya kalmışlardır. Daha iki ay önce 62,5 yeni kuruş olan sütün fiyatı, Manisa’mda 41 kuruştur. Bu fiyatlarla süt üretimi yapılamaz. Süte verilen prim 4 yeni kuruştur, bunun en az 1 lira olma zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Hükûmeti bu anlamda göreve davet etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, ayrıca artık sanayi süt almama şeklindeki tavrıyla çiftçinin karşısına geçip üreticiyi tehdit etmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ergin, devam edin efendim.

GÜROL ERGİN (Devamla) – Aynen Milas’ta yaşandığı gibi “eğer 500’e verirsen sütünü alırım, yoksa sütünü almam.” denmektedir. Sütaş Burdur’da 95 ton sütü almayı bırakmıştır. Çeşitli firmalar Isparta’da, Manisa’da, Denizli’de yılbaşından itibaren süt alımını bırakacaklarını bildirmişlerdir. Danone, Meriç bölgesinde süt alımını bırakmıştır. Bu çok vahim, müthiş bir gelişmedir.

Değerli arkadaşlarım, hiç sözü uzatmadan şunu söylüyorum: Bir kere okul sütünü yeniden başlatacaksınız. Eğer süt tüketimini artırmak, Türk çocuğunun gereği gibi beslenmesini istiyorsanız okul sütünü artıracaksınız. Biraz önce dediğim gibi sütte primi, kesinlikle 4 kuruştan en az 10 kuruşa çıkaracaksınız.

Bu arada çiftçimizin sözleriyle sözlerimi tamamlayayım. Çiftçi diyor ki: ”Sera üretimi yapıyoruz, yılda iki üç ürün alıyoruz; değil borcumuzu, borcun faizini ödeyemez hâle geldik. Biz üretici olarak onurlu kimliğimizi, çiftçi, üretici kimliğimizi istiyoruz.”

Hepinizi saygılarla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ergin. (CHP sıralarından alkışlar)

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına son konuşmacı Adana Milletvekili Hulusi Güvel.

Sayın Güvel, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz sekiz dakika.

CHP GRUBU ADINA HULUSİ GÜVEL (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2009 yılı mali bütçesiyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, ülkemizdeki araziler, başta miraslardan kaynaklı bulunmak üzere çeşitli nedenlerle verimliliği gerçekleştiremeyecek derecede küçük parçalara bölünmüştür. Ülkemizde işletme başına düşen arazilerin neredeyse yarıya yakınının büyüklüğü 11 ile 60 dönüm arasında kalmaktadır. Oysa verimliliğin artırılması için arazi büyüklüğünün 170 ile 200 dönüm arasında olması gerekmektedir, ancak bu koşulda ekonomik tarım yapmak mümkün olacaktır. Arazilerin birleştirilmeleri, hem siyasi partilerin hem konuyla ilgili sivil toplum kuruluşlarının üzerinde uzlaştığı bir konudur. Buna rağmen arazi toplulaştırılması meselesinde çok önemli bir yol katedildiğini söylemek maalesef mümkün değildir. Planlı dönemde Arazi Toplulaştırma Tüzüğü’nün çıkarıldığı 1966 yılından bugüne kadar, kırk iki yılda ancak 680 bin hektar arazi toplulaştırılmıştır. Bu, toplulaştırılması gereken arazinin yüzde 5’ine tekabül etmektedir. Bu kadar süre içinde böylesine düşük bir sonucun alınması elbette düşündürücüdür.

Parçalı arazilerin toplulaştırılması görevi, Tarım Reformu Genel Müdürlüğüne bırakılmıştır. Kuruma 2007 yılında toplam 42 milyon 641 bin YTL ödenek ayrılmıştır bütçeden, bu ödeneğin ancak yüzde 56’sı yatırımlarda kullanılabilmiştir. Genel Müdürlüğün 2008 yılı sonunda toplam bütçe giderleri 42 milyon 218 bin YTL olmuştur. 2009 yılı ödeneğinin artırıldığını görüyoruz. Bunu da sevindirici bir gelişme olarak değerlendiriyoruz.

Yine kurumun görevlerinden olan toprak sınıflarını belirleme çalışmalarında da önemli gelişme kaydedildiğini söylemek zordur. Ülkemiz topraklarının etüdü, tanımlanması, sınıflandırılması, tarımsal üretim ve verimliliğin artırılması için bir zorunluluktur. Bunun için analiz laboratuvarlarının ve personel sayılarının artırılması gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, Hükûmetin genel politikalarına baktığımızda kırsal kesimin korunduğunu söylemek olanaksızdır. Ülkemizde yaşanan kuraklık, ardından gelen kriz, ürün bedellerinin ve desteklerinin zamanında ödenmemesi, girdi maliyetlerindeki yükselişler, uygulanan yanlış politikaların bedeli hep köylü ve çiftçilerimizin üzerinde kalmıştır. Köylü ve çiftçilerimiz her geçen yıl daha da yoksullaşmaktadır. Tarımdaki sanayileşmenin artırılması, kırsal kesimdeki yoksullaşmayı önlemeye yönelik projelerin geliştirilmesi şarttır. Bildiğiniz gibi, tarımda oldukça yoğun bir gizli işsizlik söz konusudur. Tarımda altyapı sorunlarını çözmeden, tarımsal sanayileşmeyi artırmadan bu sorunu ortadan kaldırmak mümkün değildir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Türkiye, tekstil sektöründe lider ülke iken bugün geldiğimiz nokta tesadüf değildir. Ülkemizde son sekiz yıl içinde pamuk ekim alanları yüzde 22 azalmış, pamuk gibi stratejik bir üründe ithalatımız aynı yıllar içinde artmış, kullandığımız pamuğun yarısını dışarıdan ithal eder hâle gelmişiz. Adana gibi pamukla anılan illerimizde artık neredeyse pamuk üretilemez hâle gelmiştir.

Bu gibi yanlış politikaların sonuçları sosyal sorunlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Uygulanan yanlış politikalar, zamanında ödenmeyen destekler, maliyetin altında açıklanan fiyatlar köylümüzü yoksullaştırmakta ve toprağından soğutmaktadır. Çiftçinin sulamada kullandığı elektrik, traktöründe kullandığı mazot, tarlasına attığı gübre ve ilaç her yıl zamlanmakta, siyasi iktidarsa bu duruma seyirci kalmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, tarım reformu, tarımın bünyesindeki temel sorunları ortadan kaldırmayı amaçlayan, iktisadi verimliliği dikkate alarak çiftçi gelirlerinin yükseltilmesini hedefleyen önlemler bütünüdür. Ancak “tarım reformu” adı altında yapılan pek çok şey uluslararası tekellerin çıkarlarının korunması, IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütünün bu yöndeki politikalarını üreticilerimize dayatmak biçiminde ortaya çıkmıştır.

Yaşanan krizin etkilerini hafifletmek için kimi sektörlere teşvikler verilirken, tarım sektörü âdeta görmezden gelinmektedir. Gıda güvencemizin sağlanmasında en önemli görevi üstlenen köylü ve çiftçilerimizin bu kadar olumsuz koşullara maruz bırakılmasının sosyal faturası çok ağır olacaktır.

1945 yılından beri ülkemiz tarımında reform yapılmaya çalışılmaktadır. Bu konuda pek çok kanun çıkarılmıştır. Ancak, özellikle toprakların bölünmüş olması, kadastro sorunları, eğitimsizlik, yanlış sulama gibi birçok nedenle hemen hemen hepsi başarısız olmuş, Türkiye’de tarımsal üretimde gözlemlenen düşük büyüme hızını aşacak politikalar üretilememiştir.

1968-2006 yılları arasında yıllık ortalama tarımsal üretim artışı sadece yüzde 1,3 olmuştur. 2007 yılındaysa, yanlış politikalar sonucunda tarımda yüzde 6,8 gibi bir üretim düşüşü yaşanmıştır. 2008 yılının da uygulanan yanlış politikalar yüzünden çiftçi ve köylülerimiz açısından pek iyi olmadığı ortadadır.

Tarım sektöründeki yapısal sorunların çözülmesi için ciddi bir çaba gerekmektedir. Ancak, görünen odur ki, Hükûmet, geçici günlük çözümlerle görünüşü kurtarma çabası içindedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, tarımda güçlü bir ülke olmasına rağmen, tarım ürünleri ithalatı ihracatımızdan daha hızlı artmaktadır. Tarım ürünleri dış ticareti, 2002 yılında ihracatımız lehine 51 milyon dolar fazla verirken, 2008 yılının ilk altı ayında tarım ürünleri dış ticaretimiz 1,8 milyar dolar eksi vermiştir. Yıl sonunda bu rakamın 2,5 milyar dolara çıkacağı tahmin edilmektedir. Bu durum, altı yılda nereden nereye geldiğimiz konusunda yeterince bir açıklık getirmektedir.

Ucuz kura bağlı ve ithalata dayalı büyüme modeli, dış açığı artırmış, ülkeyi birçok tarım ürünü için ithalat cenneti hâline getirmiştir. Sütten ete, buğdaydan pamuğa her ürün grubunda ciddi sıkıntılar vardır. Girdi maliyetleri her geçen gün artmaktadır. Türk çiftçisi 1975’li yıllardaki petrol krizine ve ülkemize uygulanan ambargolara rağmen, 1 kilo buğdayla 1,08 litre mazot alabilirken, geldiğimiz 2008 yılında 1 kilo buğdayla 0,18 litre mazot alabilmektedir. Bu 5 katlık bir fark demektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Güvel, devam edin.

HULUSİ GÜVEL (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; tarımda üretimin ve verimliliğin artırılması konusundaki her çabayı destekliyoruz; toprak ve su kaynaklarının doğru kullanılması için gösterilen her çabayı destekliyoruz; yapısal sorunların çözümü için gösterilen her çabayı destekliyoruz; ama üreticilerimizi IMF politikalarına, Dünya Ticaret Örgütüne, Dünya Bankası ya da Avrupa Birliği politikalarına kurban etmeyi amaçlayan hiçbir politikayı hiçbir şekilde kabul etmiyoruz.

Tarımın geçmişte olduğu gibi bugün de Türkiye’de önemli bir kesim için yalnızca ekonomik bir faaliyet alanı olmaktan daha çok bir yaşam biçimi olduğunu hatırlatarak bütçemizin hayırlı olmasını diler, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Güvel.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu.

Sayın Tanrıkulu, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on beş dakika.

MHP GRUBU ADINA AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ve Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün 2009 yılı bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Yüz elli yılı aşan tarihe, geçmiş ve kurumsal birikime sahip Bayındırlık ve İskân Bakanlığı gerek bütçeden aldığı pay gerekse idari olarak büyük bir Bakanlıktı. “Bakanlıktı” diyorum, çünkü Toplu Konut İdaresi Bakanlığın bünyesinden ayrıldı. Afet İşleri Genel Müdürlüğünü yeniden bir yapılanmayla Başbakanlığa bağlayacak olan yasa Genel Kurulumuza inmek üzere. İller Bankasını anonim şirket yapacak olan yasa ise gene Hükûmet tarafından hazırlanmış ve Meclis Plan ve Bütçe Komisyonunda beklemektedir. Diğer yanda, TOKİ ve Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, Bakanlığın imar planı yapma yetkilerinin de önemli bir kısmını almış durumdadır.

Bu tarihî Bakanlık, AKP Hükûmetleri döneminde âdeta gözden çıkarılmış bir görüntü sergilemektedir.

Değerli milletvekilleri, rakamlara baktığımız zaman, aynı küçülmeyi ve gerilemeyi görmekteyiz. Bakanlığın başlangıç ödenekleri 2006 yılından bu yana sürekli düşüş göstermektedir. 2007 yılı başlangıç ödenekleri bir önceki yıla göre yüzde 4,56; 2008 yılı ise yüzde 7,11 düşüş göstermiştir. Gittikçe küçülen başlangıç ödenekleri, merkezî idareden aldığı payların sürekli azalması ve idari yapısı gün geçtikçe bozulan bir zamanların bu devasa Bakanlığında gelecekte ne gibi bir vizyon ve misyon yüklenileceğinin mantıklı bir açıklamasının da, tahmin ederim, bu bütçe görüşmelerinde yapılması gerekecektir.

Değerli milletvekilleri, şehircilik üzerinde ciddi bir master planı olmayan Türkiye’de çarpık kentleşme ve çarpık yapılaşma maalesef süregelmektedir. Bunun en açık örneğini 2003 yılından bu yana verilen daire ruhsat izinlerinde görebiliyoruz. 2003 yılından bu yana ruhsat verilen yaklaşık 2,5 milyon civarındaki daire sayısının yüzde 40’ını aşan oranı üç büyük şehrimizdedir.

İstanbul, İzmir gibi büyük şehirlerimizde artan bu lüks daire yapımları, yaşanmakta olan kriz nedeniyle konut sektörünü oldukça tehlikeli bir duruma sokacaktır. Oysa çağdaş kentleşme ülkemizin tüm yerleşim birimlerinin ihtiyaçlarına cevap verebilecek şekilde planlanmalı ve uygulanmalıydı. Bu konuda önleyici ve engelleyici tedbirler olarak imarlaşmaya ve yapı denetimine de ağırlık verilmesi gerekmektedir. Doğal afet riski hemen hemen en az olan Avrupa ülkelerinde bile yapı denetimi konusunda katı ve sert kurallar uygulanmaktadır. Buna rağmen, ülkemiz gibi afet riski çok yüksek olan bir ülkede, yapı denetimi, sadece ve sadece tamamlanması gereken bir formalite ve bir devlet bürokrasisi olarak algılanıyor. Yapı denetimi konusunda bugüne kadar yapılan uygulamalar dikkate alınarak, sistemin aksayan yönleri ve eksiklikleri giderilerek, yapı denetimi hakkındaki kanun ve bununla ilgili yönetmeliklerin de en kısa sürede düzenlenerek Meclisimize getirilmesi gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, yapı denetimi kadar kıyı denetimi de eksikliklerle karşı karşıyadır. Kıyıların kullanım, planlama ve denetimini performans denetimine tabi tutan Sayıştay denetçileri, kıyı yağmasıyla ilgili oldukça çarpıcı ve önlem alınması gereken tedbirleri yazmışlardır. 2006 yılında “Kıyıların Kullanımının Planlanması ve Denetimi” başlıklı performans denetim raporunda şu söylediklerim tespit edilmiştir:

Karaların koy olarak kazı yapıldığı ya da moloz, toprak, cüruf veya çöp gibi kirletici etkisi olan atıkların döküldüğü, iskele ve dalgakıran gibi yapılar inşa aşamasında önlenemediği için daha sonra kaldırılmalarında çok yüksek maliyetlere katlanıldığı, kıyılarda denetimin yapılamadığı, işgallerin arttığı, bu işgallerin hatta bir süre sonra kiraya dönüştürüldüğü ve bazı kamu kuruluşlarının da işgalci konumlarının devam ettiği gibi birçok çarpıcı tespitler bu raporda yer almaktadır. Bunlardan en basit bir örnek verebilirsem, mesela, İzmir Konak Pier alanındaki dolgu çalışmaları buna benzer sorunları hâlâ daha yaşamaktadır. Diğer yandan, Bakanlığın başlattığı Kıyı Alanları Bütünsel Planlama ve Yönetim Projesi kapsamına da, maalesef, İzmir Körfezi hâlen alınmamıştır.

Değerli milletvekilleri, bugün, yerinden yönetim anlayışıyla, il özel idaresi ve belediye yasaları ile çözüleceği zannedilen birçok problem, maalesef, daha da çözümsüz hâle gelmiştir. Yetki ve sorumluluklar birbirine karışmıştır. İl özel idarelerinden ve belediyelerden hizmet yarışları beklenirken bunlar birbirleri arasında rant yarışlarına başlamışlardır. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı aracılığıyla yapılan imar ve yapılaşma hizmetleri, kuralları ve esasları tam belirlenmeden belediyelerin ve il özel idarelerinin inisiyatifine bırakıldığından dolayı bugün bu sorunları yaşamaktayız.

Bu konuyla ilgili şu aşağıda sayacağım soruları da yöneltmek zannederim yerinde olacaktır:

Yapı Denetim Yasası revizyonu hâlâ beklenecek midir?

Denetim zafiyeti ne zaman son bulacaktır?

Ülkemiz güvenli yapılaşmaya ne zaman kavuşacaktır?

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de büyümenin lokomotifi olan inşaat sektörünün büyüme hızı, Devlet Planlama Teşkilatının en son yaptığı 2009 yılı program çalışmalarında, 2005 yılında yüzde 21,5 iken 2008’in ilk altı aylık gerçekleşmelerinde yüzde 2’nin altına, yüzde 1,9’a düşmüştür. İnşaat sektörünün durması demek iki yüze yakın faaliyet alanının etkilenmesi ve altı yıldır zaten ciddi bir gelişme sağlanamayan istihdam artışı ve işsizliğin önlenmesi noktasında da giderek derin problemlere sürükleneceğiz demektir. İnşaat sektörünün sorunlarına işte bu yüzden Hükûmetin öncelik tanıması gerektiği düşüncesindeyiz. Yurt dışı müteahhitlik hizmetleriyle zaman zaman övünülen ve bunu bazen siyasi faaliyetlerde de kullanan sayın bakanların da yurt dışı müteahhitlik hizmetlerinin sorunlarına çözüm getirmelerini daha yerinde ve adil bulmaktayım. Zira, bugün yurt dışı müteahhitlik hizmetleri sektörü, teminat mektubu gibi, proje kredisi gibi, sigorta ve sosyal güvenlik gibi alanlarda sorunlarla karşı karşıyadır. Bu sorunların giderilmesi için de bu sektörün acilen bir bakanlıkla ilgilendirilmesi yerinde olacaktır.

Değerli milletvekilleri, 7269 sayılı Kanun’la deprem, yangın, su baskını, yer kayması, çığ ve benzeri gibi doğal afetlerde yapı ve kamu tesislerinin genel hayata etkili şekilde zarar görecek olması veya göreceğinin tespit edilmesi hâlinde Afet İşleri Genel Müdürlüğü, afet öncesi, afet anı ve sonrası için birtakım gerekli hizmetleri sunmak üzere kurulmuştur. Ama biraz önce de belirttim, maalesef bu Genel Müdürlüğümüz Meclisimizin Genel Kurul gündeminde bulunan bir yasayla yeniden yapılanmaya tabi tutulmuştur.

Buradan yola çıkarsak, en son 2004 yılında yapılan Deprem Şûrasında birtakım tedbir ve tavsiyeler Hükûmete bulunuldu. Bunların bazılarını şöyle sayabilirim: Afet yönetiminde ülkemizin ağırlık vermek zorunda olduğu konunun zarar azaltma işleri olduğu, zarar azaltma kapsamında gerekli kurumsal yapılanma, mevzuat düzenlemeleri, toplumun afet tehlikesi ve riski konusunda bilinçlendirilmesi, bu nedenle, şehirleşme ve yapılaşmada yeniden düzenlemelerin yapılması, imar ve yapı sistemlerinin risk yönetimini içerecek biçimde yenilenmesi, kamu kurum ve kuruluşları ile çeşitli meslek gruplarının belirlenen hedefler doğrultusunda etkin iş birliği ve koordinasyonunun sağlanması ve nihayet acil durum planlarının hazırlanması, arama-kurtarma faaliyetlerinde eğitim ve örgütlenmenin sağlanması gibi, afete hazırlıklı olunması gerekliliği açıklandı. Bunlar belki daha da fazla çoğaltılabilir. Ama önemli olan şu: Aradan geçen dört yıllık bir süreye rağmen bu kararlardan hangilerinin, ne ölçüde yerine getirildiğini kamuoyunun da bilmesi gerekmektedir. Zira, beklenen depremin zararlarını böyle mi azaltacağız yoksa önemseyip ulusal bir çalışma yaparak planları kamuoyuyla mı paylaşacağız? Bütün bunları bizlerin de bilmesi gerekir diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, çok eski bir kurum olmasına rağmen Tapu ve Kadastro belli bir standarda kavuşturulamadığı için bugün maalesef sorunlu kurumlardan biri hâline gelmiştir. Kamu arazilerini korumakla görevli olan birimlerin kuruluş, yapılanma ve konuşlandırma, personel ve araç gereç noktasında, temininde birtakım eksiklikler vardır. Bu eksikliklerin yanı sıra yasal düzenlemelerdeki bazı yetersizlikler ve boşluklar nedeniyle kamu arazilerine işgallerin devam ettiği ve tespit edildiği ve önlenmesinde de önemli sıkıntı ve aksamalar söz konusu olmaktadır. Bu durumda, kaçak yapılaşma da dâhil olmak üzere bu alanlara yapılan müdahaleler maalesef artmaktadır.

Burada çalışan görevlilerimizin büyük bir çoğunluğu ekonomik sıkıntılar içerisinde ve zor şartlar altında görevlerini ifa etmeye gayret etmektedirler. O yüzden, çalışanların özlük haklarının ve tabii ki hayat şartlarının düzeltilmesi konusunda da Bakanlıktan bir icraat beklemek hepimizin hakkıdır.

Değerli milletvekilleri, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü otomasyon sistemine de geçmiş bir genel müdürlüğümüzdür ve uzun süredir bu sistemi işletmektedir.

Tapu ve kadastronun tamamlanması projeleri Genel Müdürlüğün en önemli projelerinden bir tanesidir ancak tapu işlemlerinde bilgi işleme geçilmesine rağmen, günümüzün teknolojisiyle 2008 yılının sonuna geldiğimiz bugünlerde dahi maalesef bu proje tamamlanamamıştır; sağlıklı sorgulamalar yapılamamaktadır, koordinatlar farklı çıkmaktadır ve bazı teknik sorunları bütün halk kesimi yaşamaktadır. O yüzden, bu sıkıntıların ne zaman giderileceğini sormak da elbette hakkımızdır.

Değerli milletvekilleri, yerel yönetimlere planlama ve projelendirme aşamasında teknik destek vermek amacıyla kurulan İller Bankası, ne yazık ki Meclis Plan ve Bütçe Komisyonunda hazırlanan bir kanun tasarısıyla misyonunu kaybedecektir. Bu tasarıya göre İller Bankası artık bankacılık yapar hâle gelecektir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de yaklaşık 3.225 belediye var ve bu belediyelerden gene yaklaşık olarak 2 bininin nüfusu 5 binin altındadır ve bunların büyük çoğunluğunun düzenli bir geliri de yoktur. Bu belediyeler İller Bankasının herhangi bir desteği olmadan altyapı sorunlarını çözemezler.

Yapılmak istenilen değişiklikle belediyelerin İller Bankasındaki hisseleri hazineye devredilecektir, Bankanın kuruluş amacı da hiçe sayılarak sıradan bir banka hâline getirilecektir. Bundan sonra da eğer belediyelerden vatandaşlara hizmet götürmesini istersek maalesef bu hizmetin de yerine gelmesini sağlayamamış olacağız. Çoğu belediyemizde zaten teknik eleman yoktur ve para sıkıntısı çekmektedirler. İşte, bu yüzden de hizmet satın alımına gitmeleri de neredeyse imkânsız hâldedir. Zaten borç içinde olan bu belediyelerimiz kaderlerine de terk edilmiştir. İşte böylesine teknik bir Bakanlığın, Türkiye'nin en düşük ücretli memur kadrosuyla hiçbir ek ödenek verilmeden hâlen yönetilmeye çalışılmasını da açıkçası yadırgıyoruz. Bakanlığın çalışanlarının birçoğu zor şartlarda ve şantiye ortamında görev yapmaktadırlar ve bu personelin özlük haklarında da mutlaka iyileştirmeye gidilmesi gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, biz her bütçe görüşmelerinde olduğu gibi, gerek 2008 yılının bütçesinde gerekse içinde bulunduğumuz 2009 yılı bütçelerinde olduğu gibi, İktidara, Hükûmete Türkiye'nin şartları doğrultusunda ve Türkiye'nin çıkarları doğrultusunda önerilerimizi ve tespitlerimizi yapmaya devam edeceğiz.

İşte bu baptan yola çıkarak, konuşmamda biraz önce de ifade ettiğim bazı sorunların yanı sıra şu aşağıda söyleyeceğim düzenlemelerin de bir an önce iktidar tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilmesinin uygun olacağını düşünüyoruz. Bu projelerden ve bu önerilerden, zaman elverdiği ölçüde bazılarını sizlerle paylaşmak istiyorum:

Etkin bir yapı denetimi için gerekli sorumluluk sigortası mutlaka kurulmalıdır.

İnşaat sektöründe çalışan firmaların ve üretilen yapıların kalitesini iyileştirmek amacıyla “yapı müteahhitliği” tanımını ve müteahhitliğin asgari çalışma şartlarını belirleyen bir yapı kanunu derhâl behemehal hazırlanıp Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilmek zorundadır. Sektörde politika oluşturmak ve karar süreçlerinin gerektirdiği bir bilgi sistemine şiddetle ihtiyaç vardır ve bunun bir an önce kurulması gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tanrıkulu, devam edin.

AHMET KENAN TANRIKULU (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Nihayet, yapılarda kullanılan malzemelerin kalite denetimlerinin etkinleştirilmesine ihtiyaç vardır. Kalite denetimi bu sektörde, inşaat ve kalıp sektöründe olmazsa olmazlardan biri hâline gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, bu önerilerimiz, tespitlerimiz ışığı altında önümüzdeki yılın Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ile Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün bütçelerinin hayırlı olmasını diliyor, Genel Kurulu tekrar şahsım ve grubumuz adına saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tanrıkulu.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay.

Buyurun Sayın Ertugay. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on beş dakika Sayın Ertugay.

MHP GRUBU ADINA ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri Bakanlığının 2009 yılı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu kürsüde müteaddit defalar ifade ettiğimiz gibi, tarım sektörü, gelişmişlik düzeyine bakılmaksızın her ülke için çok büyük önem arz etmektedir. En fakirinden en zenginine kadar birçok ülke için, dünyadaki her seviyedeki ülke için hayati önem taşımaktadır. Stratejik bir sektördür. Yine malumunuz olduğu üzere gerek coğrafi özelliğimiz, coğrafi zenginliğimiz gerekse sahip olduğumuz yüksek tarımsal potansiyelimiz, arazi varlığımız, bazı temel ürünlerimiz başta olmak üzere birçok üründe dünya çapında yüksek miktarlarda üretimimiz dikkate alındığında tarımın ülkemiz için önemi ve vazgeçilmezliğinin bir kat daha yüksek olduğu görülecektir.

Değerli arkadaşlar, 2008 yılının ilk aylarında dünyada yaşanan gıda darlığına ve gıda fiyatlarının aşırı yükselmesine bağlı olarak ortaya çıkan ve bütün ülkeleri yeni ve ciddi tedbirler almaya zorlayan açlık krizi, tarım sektörünün ve tarımsal üretimin ne kadar önemli olduğunu, ihmal edilmeye asla gelmeyeceğini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Ülkemizde kendi kendine yeterliğin ötesinde, bulunduğumuz coğrafyadaki insanları da besleyecek yüksek üretim potansiyelimiz ve değerimiz, en iddialı olduğumuz ürünlerde dahi, bütün bu yüksek değere rağmen zaman zaman en iddialı olduğumuz ürünlerde dahi sıkıntıların yaşanıyor olması, açlığın ve yoksulluğun hâlen önemli bir problem olarak ortada durması, kırsal kesimde yaşayan insanların yüzde 40’ının yoksulluk sınırının altında olması, şimdiye kadar önemini bahsettiğim bu işin ciddiyetinin bu iktidar tarafından yeteri kadar kavranamadığını göstermektedir.

Değerli milletvekilleri, eğer tarıma uygun işlenebilir arazi bakımından dünyanın 12’nci, Avrupa Birliğinin 1’inci sırasında, hububat üretimi bakımından Avrupa Birliğinin 3’üncü sırasında, bazı bakliyat ve daha birçok üründe Avrupa Birliğinin ve dünyanın 1’inci sırasında üretici olan bu ülke, tahıl ambarı olan bu ülke bugün buğday, bakliyat ithal eder duruma gelmişse ve burada böyle bir sıkıntı geçtiğimiz yıllarda yaşanmışsa bu ülkede, bu ülkenin tarımında ciddi problemler var demektir, birçok şey yanlış yapılıyor demektir ve daha doğrusu doğru bir tarım politikası uygulanmıyor demektir.

Bakın, biraz önce belirttiğim bu şartlara ve bu imkânlara sahip ülkemizde bir tarafta milyonlarca insanımız sağlıklı ve dengeli beslenme imkânından ve yeterli miktarda gıdaya erişim hakkından mahrumken diğer taraftan altı yıldır dünyanın en pahalı girdisini kullanan ve yüksek maliyetlerin altında ezilen Türk çiftçisi çaresizlik içerisinde kıvranmakta, evini köyünü, yurdunu, çiftini çubuğunu, toprağını terk etmektedir. Tarımda tam bir yıkım dönemi yaşanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, şimdi, hep birlikte, şu son altı yıllık tarımdaki duruma, büyüme rakamlarına ve bütçeye bir bakalım: Son altı yılda gayrisafi millî hasılanın sektörel dağılımı içerisinde tarımın payı sürekli olarak ve ciddi oranlarda düşmüştür. 2002 yılında tarımın gayrisafi yurt içi hasıladaki payı yüzde 12,2’dir. Bu oran 2003’te yüzde 11,8’e, 2005’te yüzde 10,3’e, 2006’da 9,2’ye, 2007’de 8,9’a düşmüştür. Yine, Tarım Bakanlığının bütçeden aldığı pay 2007 yılında yüzde 3,29 iken 2008 yılında yüzde 3,10; şu anda üzerinde görüştüğümüz bütçede yüzde 2,94’e düşmüştür.

Desteklemelere gelince: Bu İktidarın ciddi, kalıcı, istikrarlı bir destekleme politikasını uygulamadığını, böyle bir politikayı uygulamada son derece yetersiz kaldığını defalarca ifade ettik. Bu bütçede de tarıma ayrılan destekler düşük tutulmuş ve giderek de azalmıştır. Daha önce de ifade ettik, 2006 yılında çıkarılan 5488 sayılı Tarım Kanunu’na göre “Öngörülen destek miktarı gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 1’inden az olamayacak.” hükmüne rağmen her üç yıldaki verilen destekler bu oranın ciddi şekilde altında seyretmiştir.

Yine, Tarım Bakanlığına genel bütçeden ayrılan bütçe içerisinde de desteklemeye ayrılan paylar giderek düştüğü gibi, Türkiye toplam destekleme bütçesinden tarım desteklerine ayrılan pay da düşmüştür. 2007 yılında toplam Türkiye destekleme bütçesinden yüzde 7,91 yani yaklaşık 5,3 katrilyon almış Bakanlık, 2009 yılında bu oran yüzde 6,31’e düşmüştür, yani rakamsal olarak da 5,6 milyar YTL olarak gözükmektedir. Şimdi, Sayın Bakan çıkıp diyebilir ki: “Biz, 5,4 milyar YTL olan desteği 5,6 milyar YTL’ye çıkardık.” Değerli arkadaşlarım, bu doğru olmaz, bu aldatıcıdır, inandırıcı değildir. Bu, aslında bir artış değil, azalmadır. Önemli olan bütçeden aldığınız paylardır, mukayeselerin doğru ve orantılı olarak yapılmasıdır, aksi ikna edici olmaz.

Bakın, diğer taraftan bu ülke çiftçisi dünyanın en pahalı mazotunu kullanmaktadır, en pahalı gübresini kullanmaktadır, enflasyondan en fazla etkilenmektedir ve her yıl anormal artış gösteren yüksek maliyetler altında ezilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, işin bir diğer yönü eşit şartlarda rekabete mecbur olduğumuz ama eşit şartlarda rekabet imkânından son derece uzak olduğumuz Avrupa Birliği bütçesine baktığınız zaman, tarım desteklerine ayrılan payların çok yüksek olduğunu ve bu oranların giderek de arttığını, bir vesileyle çeşitli yöntemler geliştirerek bu destekleri artırdıkları ve çiftçilerini ciddi oranlarda küresel gelişmeler karşısında koruduklarını göreceksiniz. Daha önce de bu rakamları ifade ettim, 2007-2013 dönemi için Avrupa Birliği çiftçisinin bütçeden alacağı pay yüzde 43’tür.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan bu gerçeğe rağmen, benim de çok, son derece talihsiz bulduğum “Gak diyene teşvik veriyoruz, guk diyene teşvik veriyoruz.” diye, bu meseleye bir yaklaşım göstermiştir ve böyle bir açıklama yapmıştır. Sayın Bakana sesleniyorum: Sayın Bakan, gak diyene, guk diyene teşvik vermeyin; doğru, kalıcı, ciddi bir destekleme politikası izleyin. Gerçek üreticinin feryadına kulak verin ve biraz önce de bu kürsüden ifade edildi, yazboz tahtasına çevirdiğiniz yalan yanlış şu destekleme modeline son verin. Nitekim, bakın, OECD 2007 raporunda, Türkiye’deki desteklerin amacından sapmış olduğunu vurguladı, sapmış olarak uygulandığını ifade etti.

Doğru ve esaslı uygulanabilir bir tarım politikası oluşturmadan, çiftçinin her yılki üretim şartlarını dikkate almadan, sadece iç siyasete yönelik, siyasi rant sağlamaya yönelik günübirlik desteklemelerin kimseye, hele hele Türk çiftçisine hiçbir faydası yoktur, hatta zararı vardır. Üzülerek ifade ediyorum, bu politikalarla ülkemizin ve ülkemiz tarımının gideceği nokta son derece kötü ve yanlış bir noktadır.

Bir örnek vermek istiyorum: Tarım Kredi, çiftçiye kredi, gübre, mazot, tohum gibi girdileri sağlayan önemli bir kuruluşumuzdur. Çok zor şartlarda hizmet üretmeye çalışan bu kuruluşumuza da şöyle bir haksızlık yapılmaktadır ve bu politikalarla bu kuruluşumuzun da devre dışı bırakılması, diğer kurumlarda olduğu gibi, TMO’da olduğu gibi, işe yaramaz, atıl hâle getirilme riski vardır. Bakın, kuraklıktan dolayı geçen yıl 73 bin çiftçiye Tarım Kredinin 421 milyon YTL olan alacağı ertelendi ve bu yıl yaşanan kuraklık nedeniyle bu rakam 527 milyon YTL’dir, erteleme kapsamındadır. Doğrudur, ertelenmesini yararlı görüyoruz ama bugüne kadar bu zararlar hazinece karşılanmamıştır, karşılanıp karşılanmayacağı da belli değildir. Hatta karşılanmayacağı gibi bir izlenim var. Eğer bu böyle devam ederse, bu çiftçinin en önemli hizmetini gören, girdi temin eden, kredi veren, dar gününde imdadına yetişen bu önemli çiftçi kuruluşumuz büyük bir darboğaza girecektir ve bu zararlar karşılanmazsa kurum tamamen devre dışı kalacaktır. Tabii kurumun devre dışı kalması çiftçinin cezalandırılması olacaktır. Güya borcunu ertelediğiniz çiftçinin, iyilik yapmış gibi göründüğünüz çiftçinin haddizatında dolaylı yoldan daha ağır bir cezaya çarptırılması ve çiftçinin tefecinin eline düşme kapısını açan bir iktidar olarak da değerlendirileceksiniz.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, değerli milletvekilleri, biz, bu ülkemizin üretim potansiyelinin ve bölgesel bazda üretim deseninin belirlenerek yapısal reformların tamamlanmasının, uzun vadeli eylem planı hazırlanmasının, dünyayla eşit şartlarda ve güçlü rekabete hazırlanmasının çok önemli olduğunu ve bunun için de insan merkezli ve ayakları yere basan, kendi kaynaklarımıza güvenen, kendi imkânlarımıza göre hazırlanmış millî bir tarım politikasının uygulanmasını çok elzem görüyoruz ve Hükûmete de bunu öneriyoruz.

Değerli milletvekillerim, özetle, toplam istihdamdaki yüzde 26’lık payı ile ülkemiz istihdamına en büyük katkıyı sağlayan, kırsalda yaşayan insanımızı da dâhil ettiğimiz zaman 32 milyon insanı birinci derecede ilgilendiren bu kesimin durumu içler acısıdır. Bu temelsiz, çarpık, tutarsız, dünya gerçeğinden uzak anlayışın, tarımın ve tarım kesiminin önemini bir türlü kavrayamamış bu zihniyetin Türkiye’yi ve Türk tarımını getirdiği nokta tam bir tasfiye sürecidir.

Şimdi, mevcut tablo çok vahimdir. Bunu ifade ettik değerli milletvekilleri. Açıkça ifade ediyorum tekrar: Bugün çiftçi üretemiyor, ürettiğini satamıyor, karnını doyuramıyor, tarım küçülüyor, üretim düşüyor, köylü toprağını terk ediyor; Türkiye, Avrupa Birliğinin ve çevre ülkelerin iştah kabartan bir pazarı hâline geliyor ve korkarım ki çok yakın gelecekte, en iddialı olduğumuz temel ürünlerde dahi dışarıya bağımlılığın artacağı görülüyor ve Türkiye ve Türk tarımı, maalesef, geriye dönüşümü olmayan bir yola sokuluyor.

Çiftçinin içinde bulunduğu durumu ve haksızlığı başka şekilde de defalarca ifade ettik. Burada da biraz ürün ve girdi paritelerinden bahsetmek istiyorum. Bakın, 2002’ye göre bugünkü çiftçinin ve tarımın daha iyi durumda olduğunu ifade edenler bu yaptığım kıyaslamalara lütfen biraz kulak versinler.

Buğday üreticisi olan çiftçinin, 2002 yılında 1 kilogram DAP gübresi alabilmek için 0,78 kilogram buğday satması gerekirken 2008 yılında bu miktar 4,4 kilogramdır, yani çiftçinin, alım gücü gübre karşısında tam 6 misli düşmüştür. Şeker pancarı üreticisi olan çiftçinin, yine 2002 yılında 1 litre mazot alabilmek için 15 kilogram şeker pancarı satması gerekirken bu rakam 2008 yılında 28 kilogramdır.

Değerli arkadaşlarım, bu örnekleri bütün ürünler için, meyve-sebze için, narenciye için, et için, süt için, hepsi için çoğaltmak ve çok çarpıcı olarak ortaya koymak mümkün. Ancak, zannediyorum ki en çarpıcı örnek şu olsa gerek: Sayın Başbakanın üzülerek izlediğim bütçe açış konuşmasında verdiği örneklere, halkın alım gücünün, dar gelirlinin, asgari ücretlinin alım gücünün arttığına dair verdiği örneklere dikkat ederseniz bu örnekler sadece tarımsal ürünlerdir; et, süt, beyaz et, fasulye vesaire gibi tarımsal ürünlerdir ve asla bir başka temel ihtiyaç maddesi, mesela tüp gaz değildir, elektrik değildir, tarımsal üretimdir. Ben de buradan gerek iktidar partisine gerek Bakana gerekse Sayın Başbakana sesleniyorum: Bu, haddizatında halkın alım gücünün artması değil, çiftçinin alım gücünün dibe vurmasıdır değerli arkadaşlarım, çiftçinin yok olmasıdır. Çünkü bu, Başbakanın ağzından, Türk çiftçinin ürettiği ürünün değerinin sıfır noktaya yaklaştığının çok açık bir ifadesidir.

Değerli arkadaşlarım, bu mukayeseleri çok çeşitli ürünler için yapmak mümkündür dedim ama bir de hayvancılığa bakalım. Besici 2002 yılında yaklaşık 2 kilogram sığır eti karşılığında bir torba yem alabilirken, 2008 yılında yaklaşık 4 kilogram et karşılığında ancak bir torba yem alabilmektedir. Süt üreticisinin durumu çok daha vahimdir. Gerçekten, bu temel ihtiyacımız, bu toplum için ilaç gibi olan bu ürün bakımından artık üretici üretemez hâle gelmiştir. 2002 yılında 30 litre sütle bir torba yem alan süt üreticisi, bugün ancak 60 litre süt satarak bir torba yem alabilmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu hayvancılık, tarım politikaları sonucunda ortaya çıkan durum, çiftçi için tam bir yıkımdır; daha önce de ifade ettim, hayvancılığımız büyük bir darbe yemiştir, artan hayvan kaçakçılığı ülke ekonomisine de, ülke hayvancılığına da, insan sağlığına da büyük tehdit oluşturur hâle gelmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ertugay, devam ediniz.

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) – Evet, vakit azlığı nedeniyle birçok hususa değinemeyeceğim.

Net olarak ifade ediyorum: Bu ülke, bu anlayışla dünyayla rekabet edemez, bölgesinde söz sahibi olamaz; yakın gelecekte etini, sütünü, şekerini, buğdayını dışarıdan satın almak zorunda kalan ve kendi kendini asla doyuramaz hâle gelecek bir ülke hâline gelir.

Değerli milletvekilleri, vaktim azaldı, son iki yılda hububat üreticisini perişan eden Toprak Mahsulleri Ofisi politikalarına, fındıkta, mercimekte, tütünde, vesairede yaşananlara fazla değinemeyeceğim. Sadece şunu ifade etmek istiyorum: Görevi piyasayı düzenlemek, özellikle küçük çiftçiyi spekülasyonlara karşı korumak olan ve 1938’den beri, savaş ve kriz dönemleri dâhil, her yıl buğday alım fiyatı açıklayan TMO, ilk defa bu yıl fiyat açıklamadı, piyasaya girmedi, küçük çiftçiyi, yüzde 70’i küçük çiftçi olan Türk çiftçisini borç içerisinde ve piyasaya, piyasanın insafına terk etti.

2009 bütçesinin Türk çiftçisine, Türk tarımına, ülkemize hayırlar getirmesini diliyor, yüce heyetinizi tekrar saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ertugay.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Osmaniye Milletvekili Hakan Coşkun.

Sayın Coşkun, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA HAKAN COŞKUN (Osmaniye) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 mali yılı Tarım Reformu Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tarihî bir geçmişe sahip olan tarım reformu dünyada ve ülkemizde güncelliğini hâlâ yitirmemiştir. Toprağın mülkiyet ilişkilerinde onunla ilişkide olan insanların sosyal, ekonomik ve kültürel olarak etkili ve kapsamlı projelerinden biri olmuştur.

Cumhuriyet döneminden günümüze toprakların yaklaşık 67 milyon hektar alanının 27-28 milyon hektarı ekilip dikilebilirken, bunun sadece yüzde 3’ünde toplulaştırma yapabilmişiz. Yapılan toplulaştırmanın yaklaşık yarısı kapatılan Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından yapılmıştır; diğer kısmı da 1973 yılından bu yana, otuz beş yıllık bir süreçten beri Türk milletine hizmet eden Toprak Reformu Genel Müdürlüğü tarafından yapılmıştır.

Özelliklerine bakıldığında bu projenin arkasında ayakları yere basan bir siyasi irade ve projenin maliyetini karşılayacak rasyonel bir ekonomik destek gerekmektedir. Buna göre, şu anki mevcut Hükûmetin siyasi söylemleri ve idealleri, iddiaları dikkate alındığında tarım reformu kapsamında Türkiye genelinde ve ayrılan bütçeyle özellikle GAP’ta büyük atılımlar yapılacağını söylemek inandırıcı değildir.

Değerli milletvekilleri, tarımsal üretim faaliyetinde bulunan çiftçilerimizin problemleri sırf bunlardan ibaret değildir. Çiftçilerimizin problemlerini bu zaman zarfına sığdırmak mümkün olmamakla birlikte, kısaca bunlardan da bahsetmek istiyorum: Hükûmetiniz döneminde çiftçilerimizin kullandığı temel girdiler her yıl enflasyon oranının çok çok üstünde artmasına rağmen, çiftçilerimizin ürettiği ürünlerin birim fiyatları ya yerinde saymıştır ya düşmüştür veya yine enflasyonun altında kalmıştır. Her fırsatta 2002 yılından örnekler vererek, uygulamada olmasa da rakamlarla çiftçilerimizin refah içinde olduğunu söylemektesiniz. Şimdi, ben çiftçilerimizin Hükûmetiniz dönemindeki durumunu sizlerle paylaşmak istiyorum. 2002 yılı-2008 yılı arasında çiftçilerin en önemli girdilerden biri olan gübredeki artış oranı yüzde 500, yine aynı yıllar arasında mazottaki artış oranı yüzde 150, tohumluktaki artış oranı yüzde 100 ve diğer girdilerindeki artış oranı da yüzde 100’ün altında değil. Fakat baktığımızda, çiftçilerimizin ürettiği pamuk, mısır, ay çiçeği, fındık, yer fıstığı, narenciye, yaş meyve-sebze ve hayvansal ürünlerin birim fiyatları ise ne yazık ki düşmüştür veya enflasyonun çok altında kalmıştır.

Değerli milletvekilleri, gelelim Hükûmetinizin uygulamış olduğu desteklere. Hükûmetiniz tarafından 2006 yılında çıkarılan 5488 sayılı Tarım Kanunu’na göre, “Tarımsal desteklemeye bütçeden ayrılan kaynak, gayrisafi millî hasılanın yüzde 1’inden az olamaz.” hükmü bulunmasına rağmen, hiçbir zaman, 2006’dan bu yana, yüzde 1’in üzerinde olmamıştır. 2009 bütçesinde de yine yüzde 1’in altında olup, tarımsal desteklemeler enflasyonun altında kalacak ve çiftçilerimizin sorunları da ne yazık ki 2010 yılına ötelenecek diyorum.

Sayın Bakan, zaten çiftçilerimizin bittiğini Sayın Başbakan da bütçe konuşmasında -demin hocamın ifade ettiği gibi, değerli milletvekilimin de ifade ettiği gibi- söylemişti, bunu bir daha aktarmak istiyorum. “2002 yılında asgari ücretle ne alabiliyordu, bugün ne alabiliyor.” diyor Sayın Başbakan. “2002 yılında bir asgari ücretle 71 kilogram tavuk eti alınabiliyordu, bugün 121 kilogram tavuk eti alınabiliyor. Yine…”

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çiftçinin fakirleştiğini gösteriyor yani.

HAKAN COŞKUN (Devamla) - Evet.

“2002 yılında asgari ücretle 1.533 adet yumurta alınabiliyordu, bugün 2.187 adet. O gün 161 litre süt alınabiliyordu, 268 litre bugün.” Yine kuru fasulye ve toz şekerden örnek vermiş. Ne yazık ki çiftçinin bittiğinin en büyük delaletlerinden bir tanesini de Sayın Başbakanım kabul etmiş.

Bakın, sayın milletvekilleri, nereden nereye! Çiftçilerimiz nereden nereye gelmiş?

MUHARREM VARLI (Adana) – Nereden nereye!

HAKAN COŞKUN (Devamla) - Geçen Osmaniye bölgesinde köyleri gezerken, çok güzel, bir çiftçimin kendini anlatmasını sizlerle paylaşmak istiyorum. Osmaniye’nin Kadirli ilçesinde bir köyde çiftçilerimizin problemlerini dinlerken aynen şu lafı kullandı bir üreticimiz, bir çiftçimiz: “Oğlum, o sorunları şöyle bir boşver, ben sana güzel bir sorun anlatacağım. 2002’yi örnek veriyorsunuz ya, 2002’den önce ben Kadirli’nin köyünden haftada bir Kadirli ilçesine giderdim. Öğleyin güzel bir lokanta bulurdum, camın kenarına otururdum. Dışarıya da bakardım ki tanıdığım, sevdiğim bir dostum varsa onu da çağırır, ona da ısmarlardım. Onunla hasbihâl ederdim. Oğlum, şimdi ayda bir gidemiyorum. Gittiğim zaman da ne yazık ki… Tablacılar orada dürüm satarlar, bol soğanlı bir dürüm. Yerken arkamı da dönüyorum, kimse görmesin diye. Kimseye ısmarlamayacak durumumuz yok.” Hâli bu çiftçinin işte, nereden nereye!

MUHARREM VARLI (Adana) – Pasta yesin, pasta!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çikolata yiyebilir, KDV’si düştü çikolatanın!

HAKAN ÇOŞKUN (Osmaniye) – Değerli milletvekilleri, şimdi gelelim gıda denetimine. Piyasada mevcut hemen hemen her gıda paketinin üzerinde “Tarım ve Köyişleri Bakanlığının izniyle üretilmiş.” ibaresi olmasına rağmen, tüketicilerin çok büyük bir kısmı -bu anketlere göre yüzde 72’si- gıda güvenliğinden hâlâ Sağlık Bakanlığının sorumlu olduğunu sanmaktadır yani bu da ne yazık ki Tarım Bakanlığımızın etkisiz kalan çalışmalarından birini ifade ediyor. Gıda denetimiyle ilgili yapılması gereken denetimin yılda bir olmasına rağmen yüzde 30’unu bile denetleyemiyoruz.

Değerli milletvekilleri, Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanım, görüldüğü üzere, tarımla iştigal eden çiftçilerimize bir çare olamamıştır fakat çare olduğu işler bulunmaktadır. Örneğin, mera ıslahı için mikrobiyal gübre kullanılmasıyla ilgili üniversitelerin ve enstitü kuruluşlarının, araştırma enstitülerinin olumsuz görüşüne rağmen, mera ıslahının ağırlıklı olarak yapıldığı illerde yakınlarının ithal ettiği mikrobiyal gübre olan “Bio-one” kullanılması ve tanıtılması için Bakanlığın imkânları ve otoritesi kullanılmıştır. Hatta, Mersin’de Bakanlığın toplantı salonunda, bunun tanıtımı için de bürokratlar bile buna mecbur kılınmıştır.

Yine, Bakanlığın etki analizi ve 2010-2015 yılına kadarki stratejik planı Bakanlık teknik personeline hazırlatılmak yerine “Danışmanlık” adı altında bir yakınınıza ihale edilmiş olup çok yüksek miktarda para ödendiği söylentisi dolaşmaktadır. Bunlara bir aydınlık getirilirse sevineceğim.

Onun haricinde, Tarım Bakanlığında işi olan kişilerin işlerini takip etmek amacıyla Çayyolu’nda, yakınınız olan bir danışman, Bakanlığın hukuki işlerini emanet ettiğiniz bir kişi ve Genel Merkeze yakın bir avukattan oluşan bir büro kurulduğu söylenmekte ve buradan geçmeyen hiçbir akçeli işin olmadığı söylentileri ayyuka çıkmıştır. Hatta, Atatürk Orman Çiftliği’nin de Çayyolu çetesinin çiftliği hâline geldiği ve yolsuzluk iddiaları herkes tarafından dile getirilmektedir.

Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; nereden nereye! Çiftçilerimiz bol soğanlı dürüme, siz ve bu yollarda beraber yürüdüğünüz kişiler sırça köşklere, Toprak Mahsulleri Ofisi de buğday, arpa ithal etmeye devam.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Coşkun.

AK PARTİ Grubu adına Kayseri Milletvekili Yaşar Karayel.

Sayın Karayel, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA YAŞAR KARAYEL (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık Bakanlığımızın 2009 mali yılı bütçesi hakkında grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla selamlarım.

Bayındırlık Bakanlığımız, 1848 yılında Nafıa Vekaleti olarak kurulduğu günden bugüne kadar Türkiye'nin bayındırlık hizmetlerini yapan önemli kuruluşları içinde barındırmış, bugün ise Toplu Konut İdaresini Başbakanlığa, Karayolları Genel Müdürlüğümüzü Ulaştırma Bakanlığına, Afet İşleri Genel Müdürlüğümüzü ve İller Bankası Genel Müdürlüğümüzü de başka birimlere bağlayacak olan kanun Meclisimizdedir.

Saygıdeğer milletvekilleri, 17 Ağustos 1999 büyük Marmara depreminden ve 12 Kasım 1999 Düzce depremlerinden sonra kamu binalarının büyük zarar görmesi ve özel sektör yapılarının yeterli mühendislik hizmeti almamış olması ve depremsellik hesaplarının yapı tekniğine uygulanamamış olması yeni tedbirlerin alınmasını zorunlu hâle getirmiştir. Bakanlıkça, Türkiye üniversitelerinin katılımıyla büyük bir deprem şûrası yapılmış, şûrada alınan kararlar uygulamaya konulmuştur.

Bundan sonra, yapıların denetlenmeleri için gerekli kanuni mevzuatlar oluşturulmuş, altyapısı hazırlanmıştır. Yapı denetim firmalarınca on dokuz ilde yaklaşık 90 milyar YTL bedelli 223 milyon metrekarelik inşaatlar denetlenmiştir. Bakanlık Yapı İşleri Genel Müdürlüğünce yürütülen yapı denetimine ilişkin çalışmalar ayrı bir önem kazanmıştır. Hâlen ülke topraklarımızın yüzde 24’üne, nüfus olarak da yüzde 50’sine tekabül eden bölgelerde yapı denetim çalışmaları devam etmektedir. Aynı zamanda, ülkemizde deprem riski yüksek bölgelerdeki eğitim, sağlık, emniyet binaları gibi önemli kamu binalarının depremsellik dayanımlarının araştırılmasına yönelik çalışmalar da hızlı şekilde sürdürülmektedir.

Yine, Yapı İşleri elemanlarınca beton santrallerinin maliyetinin altında satış yaptığının belirlenmesi üzerine, hazır beton piyasa gözetim ve denetimi yapılmış olup bu denetimlerin ardından kusur oranları yüzde 8’den yüzde 1’e kadar indirilebilmiştir. AB mevzuatına uyumlaştırılması amacıyla yapı malzemeleri, yangın, ısı yalıtım, binalarda enerji performansı ve ısı paylaşımı yönetmelikleri çıkartılmış, bunlarla ilgili hazırlanan yönergeler yürürlüğe konulmuştur.

Türkiye’de inşaat sektörünün yurt içi hasıla içindeki payını düşündüğümüzde, 2005 yılında yüzde 21,5; 2006’da yüzde 19,4; 2007’de ise yüzde 5’e düşmüştür. 2008 yılında negatif olacağı göz önünde bulundurularak mutlaka Türkiye’deki inşaat sektörünün desteklenmesi şarttır. 2008 yılında Kırsal Alanda Yöresel Mimari Özelliklerin Belirlenmesi Projesi başlatılmış olup Kayseri ili ise pilot bölge olarak seçilmiştir. Kayseri, şehirleşme ve yöresel mimarinin korunmasında örnek şehirlerimizden biri olmuş, bu konudaki tespit, koruma ve onarım çalışmaları devam etmektedir. Şehir içindeki tarihî konakların ve tarihî binaların bakım ve onarımı Büyükşehir Belediyemizce aslına uygun şekilde yapılarak gelecek nesillere intikali sağlanmıştır.

Saygıdeğer milletvekilleri, güncel bir konuya da Kayseri Milletvekili olarak değinmek istiyorum. Kayseri’nin yetiştirdiği en mümtaz şahsiyetlerden biri olan Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül, devlet ve milletimizi en iyi şekilde temsil etmektedir. Milletvekili sıfatına yakışmayan bir tarzda, Cumhurbaşkanımıza ve ailesine iftira atan Canan Arıtman’ı esefle kınıyorum.

Daha başka tabirler de bulmak mümkün ama bizim terbiyemize yakışmadığı için kullanmak istemiyorum.

Bizler, Sayın Cumhurbaşkanımızın yedi göbek soyunu biliyoruz, bu millet de biliyor. Bu Sayın Vekilin kendi soyunu araştırmasını ve CHP’ye bile yakışmayan kafa yapısını ve anlayışını, faşist ve etnik anlayışını yeniden gözden geçirmesini diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Biz gerekeni yaptık.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Cumhurbaşkanının kontenjanından geldin herhâlde!

YAŞAR KARAYEL (Devamla) – Saygıdeğer milletvekilleri, Bayındırlık Bakanlığımızın ilgili kuruluşu olan İller Bankasıyla ilgili de fikirlerimi sizlerle paylaşmak isterim. İller Bankası gelirlerinin yüzde 55’i, köyün gelirlerini artırıcı tesislerde kullanılmak üzere -39 bin YTL olarak her ilin 25 köyüne- 81 milyon lira tahsis yapılmıştır. Genel Müdürlük, toplam 3.224 mahallî idare birimine, İller Bankası Genel Müdürlüğünden talep edilen, mahallî idarelerimizin ihtiyacı olan 1 milyar 350 milyon YTL’lik kredi tahsis etmiştir. Bankanın yatırım programında yürütülen işler için 350, belediyelerin kendi yatırım programlarında olan işler için 250, malzeme alımları için de 150 milyon lira tahsis edilmiştir. Uzun vadeli yatırımların da vadesi beş yıldan on beş yıla çıkarılmış, faiz oranları da yüzde 35’ten yüzde 9’a indirilmiştir. Bunlar yapılırken asla geçmiş dönemlerde yapılan siyasi ayrımcılık yapılmamış, Adalet ve Kalkınma Partisinin adil yönetim anlayışı buralarda da sergilenmiştir. Artı, AK PARTİ iktidara gelmeden önce kapanmasıyla yüz yüze kalan İller Bankası, Sayın Genel Müdür Hidayet Atasoy ve arkadaşlarının çalışmasıyla, sayın bakanların katkılarıyla bugünkü hâle gelmiştir. Katkı sağlayanların hepsini tebrik ediyorum.

Her bakanlık kendi inşaat birimini kurmuş, yapım işine girişmiştir. Merkezî tip projeler yerine yerel malzemelere de uygunluk projeleri hazırlanmıştır. Bayındırlık Bakanlığımızın elinde bulunan imar planı yetkileri çeşitli kurumlara dağıtılmıştır. Bunların mutlaka bir elde toplanması ve üst ölçekli planların İmar Bakanlığı tarafından kontrol edilmesi şarttır.

Bayındırlık Bakanlığımızın da “şehircilik ve imar bakanlığı” olarak yeniden düzenlenmesini istiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Karayel.

AK PARTİ Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Ali İhsan Merdanoğlu.

Sayın Merdanoğlu, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ İHSAN MERDANOĞLU (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2009 mali yılı bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığının ulusal ve bölgesel düzeyde yerleşme, şehirleşme ve yapılaşmaya ilişkin görev, hizmet ve faaliyetler ile ulusal afet yönetim sistemi hususunda ciddi sorumlulukları vardır. Bu faaliyetler iki yüzün üzerindeki sektörün harekete geçmesini sağlamaktadır. İller Bankası Genel Müdürlüğü, yerel yönetimlerimizin alt ve üstyapı projelerinin gerçekleşmesine teknik destek vermekte ve bu projelerin finansmanını temin etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kırsal yerleşmelerimizin sorunlarını çözmek amacıyla Kırsal Yerleşme Planlaması Projesi başlatılmıştır.

Yerel yönetimlere destek faaliyetleri kapsamında İller Bankası kârının yüzde 55’i köy gelirlerini artırıcı tesis projelerinde kullanılmak üzere köy kalkınma payı olarak ayrılmakta olup 2008 yılı için ayrım yapılmaksızın her ilin yirmi beş köyüne her bir köy için 39 bin YTL yardım gönderilmekte, Türkiye’de toplam 81 milyon yeni Türk lirası kaynak aktarılmaktadır.

İller Bankası Genel Müdürlüğü 3.225 belediye, 16 su ve kanal idaresi, 81 il özel idaresi ve 2 ilçe özel idaresi olmak üzere toplam 3.324 mahallî idare birimine hizmet üretmektedir.

İller Bankası 2008 yılında kredi talebinde bulunan belediyelerden şartları uygun olanların tamamına kredi sağlamıştır. Bu çerçevede İller Bankası Genel Müdürlüğünden talepte bulunan belediyelere dokuz yüz yirmi adet çeşitli işler için 1 milyar 350 milyon YTL kredi tahsisi yapılmıştır.

2008 yılı Ekim ayı itibarıyla belediyelere banka yatırım programında yürütülen işler için 350 milyon YTL, belediyelerin kendi yatırım programında yürütülen işler için 250 milyon YTL, araç gereç ve malzeme alımları için 150 milyon YTL kullandırılmıştır. 2008 yılında yapımı tamamlanan 100 adet harita, 34 adet imar planı, 23 adet içme suyu tesisi, 27 adet kanalizasyon şebeke tesisi, 6 adet atık su arıtma tesisi belediyelerin hizmetine sunulmuştur.

İller Bankası son yıllarda belediyelerin yanında il özel idarelerinin yatırım projelerine de önemli ölçüde finansman temin etmektedir. Yol yapımı, köprülü kavşak yapımı, okul, içme suyu tesisleri, araç gereç ve malzeme alımları bunların başında gelmektedir. Çevre projelerine özel önem verilmektedir.

Öncelikle İller Bankası kâr amacı güden bir kurum olmaktan çıkarılıp hizmet amaçlı kurum hâline getirilmiştir. Belediyelerin sorunlarının çözümüne katkı sağlamak ve daha iyi hizmet sunmak amacıyla kredilerin faiz oranları düşürülmüş ve vadeleri uzatılmıştır. Uzun vadeli yatırım kredilerinin vadesi beş yıldan on beş yıla çıkarılmış olup faiz oranları yüzde 35’ten yüzde 9’a indirilmiş, ayrıca üç yıla kadar geri ödemesiz dönem uygulaması başlatılmıştır. İlk defa Türkiye’de bankaların uyguladığı faiz oranı yüzde 10’un altına düşmüştür.

İller Bankası tarafından gerçekleştirilmekte olan önemli icraatlardan biri de BELDES projesi kapsamında yürütülen işlerdir.

Nüfusu 10 binin altında bulunan, şebekeli içme suyu olmayan veya çok yetersiz olan belediyelerin içme suyu tesisleri İller Bankasınca projelendirilmekte ve hibe olarak yapılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünde 1925 yılında kadastro çalışmalarına başlandı. Bu çalışmalar hâlen yirmi iki bölgede devam etmekte ve yılda 20 milyon vatandaşımıza hizmet vermektedir.

Önemli projeler: Cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana tamamlanamayan tesis kadastrosu beş yıl içinde sonuçlanma aşamasına gelmiştir. Öncelikle 350 köy/mahalle olan yıllık ortalama kadastro çalışmaları 2004 yılında 1.200 köy/mahalleye, 2005’te 4.032’ye, 2006’da 3.535’e, 2007’de 3.418’e ulaşmış, 2008 yılında ekim ayı itibarıyla -bitmeye yakın olduğu için- 862 köy/mahalle gerçekleşmiş bulunmaktadır. Sorunlu olan birim sayısı 1.400’den 600’e düşürülmüştür. Bu yöntem ile üretimde parsel maliyeti 65 YTL’den 50 YTL’ye düşürülmüş, 170 milyon YTL tasarruf sağlanmış, ayrıca devlete yıllık ortalama 140 milyon YTL harç ve vergi geliri bu üretim artışından dolayı sağlanmıştır.

Kadastro çalışmaları tamamlandığında: İhtilafların giderilmesi, devlete ve vatandaşa ait gayrimenkul envanterinin elde edilmesi, vergi kayıplarının önlenmesi, Avrupa Birliği sürecinde işleyen bir arazi kayıt sisteminin oluşturulması, e-devlet mekânsal bilgi sistemleri altlığının oluşturulması sağlanmış olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Merdanoğlu devam edin.

ALİ İHSAN MERDANOĞLU (Devamla) – Ayrıca, kadastrosu tamamlanan yerlerde çiftçilerimize ödenen doğrudan gelir desteği ödemelerinde mükerrerlikler telafi edilerek önemli miktarda tasarruf sağlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığına ait 2009 yılı bütçe ödenekleri özetle: Bakanlık için toplam 709 milyon TL, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü için toplam 465 milyon TL olmak üzere merkezî yönetim bütçesinden toplam 1 milyar 175 milyon TL ödenek öngörülmüştür.

2009 mali yılı bütçesinin hayırlı olması dileklerimle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Çok teşekkür ediyorum, sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Merdanoğlu.

AK PARTİ Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak.

Sayın Kaynak, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; ben de Sayın Merdanoğlu’nun bıraktığı yerden Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün bütçesi üzerine konuşmaya devam edeceğim. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, Bayındırlık ve İskân Bakanlığına bağlı, genel bütçe içerisinde ayrı bütçeli bir kuruluş olarak hizmet veren bir kuruluştur. İnsanlık tarihinde toprakla olan ilişkiler devletlerin hayatından önce başlamış, devlet anlayışının gelişimiyle de bu hizmetler zamanla düzen altına alınmıştır.

Mülkiyet sistemini koruyan, güvence altına alan en önemli unsur tapu ve kadastro hizmetleridir. Hazinenin sorumluluğu altındaki tapu sicillerini düzenli olarak tutmak ve hizmete sunmak, ülkemiz kadastrosunu yapmakla görevli Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, yılda yaklaşık 20 milyon vatandaşımıza hizmet vermektedir. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, yaptığı hizmet karşılığında bütçeden kendisine ayrılan ödeneğin 5-6 misli de bütçeye gelir temin eden bir kuruluştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hızlı bir kalkınma ve Avrupa Birliğine giriş çalışmalarının sürdürüldüğü ülkemizde, birçok kurum ve kuruluş tarafından toprakla ilgili önemli proje çalışmaları planlanmakta ve uygulanmaktadır. Bu çalışmalarda en çok ihtiyaç duyulan bilgiler, tapu ve kadastro bilgilerinden oluşmaktadır. Kadastro çalışmaları bu dönemde artık modern teknolojiler kullanılarak yapılmakta ve en üst seviyede hizmet sunmaktadır. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü tarafından bilimsel kurum ve kuruluşlar ile üniversitelerle iş birliği hâlinde birçok proje çalışması başlatılmıştır. Bu projelerin en önemlisi, tabii ki kadastro çalışmalarının tamamlanması projesidir. Bu dönem içerisinde, cumhuriyet dönemimizde yaklaşık 47.538 birimde kadastro çalışmaları tamamlanmış, 4.043 birimde de çalışmalar devam etmektedir.

Çok değerli milletvekilleri, ülkemiz genelinde kadastro çalışmalarında yıllık üretim ortalama 350 birim iken, Hükûmetimiz döneminde alınan önlemlerle birlikte, gerek çalışma metodunun geliştirilmesi ve değiştirilmesi ve gerekse özel sektörden hizmet satın almak suretiyle yaklaşık 10 kat üretim artışı sağlanmıştır ve maliyetler düşerken, sayısal formatta bilgi sistemlerinde, daha uygun, kaliteli sonuçlar elde edilmeye başlamıştır. Netice olarak, Türkiye genelinde 52.713 adet birimden şu ana kadar 39.550 adedi tamamlanmış ve 594 birimin dışında (Orman sınır ihtilafı, kadastronun istenmemesi gibi sebeplerle) kadastro çalışmalarına başlanmayan yer kalmamıştır.

Kadastronun tamamlanması ile mülkiyet belirlemesi ihtilaflarının giderilmesi, devlete ve vatandaşa ait gayrimenkul envanterlerinin elde edilmesi, vergi kayıplarının önlenmesi, düzenli kentleşme sağlanması, yatırım ortamının iyileştirilmesi, Avrupa Birliği sürecinde işleyen bir arazi kayıt sisteminin oluşturulması, e-devlet mekânsal bilgi sistemleri altlığının oluşturulması sağlanmış olacaktır. 2004 yılında başlanan Kadastro Bitirme Projesi ile ülkemizin kadastrosunun tamamı bitirilme aşamasına gelmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin bütün kurum ve kuruluşları ile bireyleri kendilerini 21’inci yüzyıla en iyi şekilde hazırlamak zorundadır. Teknolojinin unsurlarından da en verimli şekilde yararlanılması gerekmektedir. Bu kapsamda Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, Tapu ve Kadastro Bilgi Sistemi Projesi yani kısa adıyla TAKBİS, Tapu Arşivi Bilgi Sistemi Projesi yani TARBİS, Harita Bilgi Bankası Projesi, Sürekli Ölçüm Yapan Sabit GPS İstasyonları Projesi ve Türkiye Ulusal Coğrafi Bilgi Sistemleri Projesi’ni yürütmektedir.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü ülke genelinde 325 kadastro müdürlüğü, 1.018 tapu sicil müdürlüğü ve 133 kadastro şefliğiyle taşrada da hizmet vermektedir.

Büyük bir özveri içerisinde çalışan Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün merkez ve taşradaki bütün personeline bu sebeple şükranlarımı sunarken, 2009 yılı bütçesinin ülkemize, milletimize ve Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne hayırlar getirmesini temenni ediyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.(AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaynak.

AK PARTİ Grubu adına İzmir Milletvekili Tuğrul Yemişci.

Sayın Yemişci, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 2009 yılı bütçe kanunu görüşmelerinde Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçesi üzerine söz aldım. Bu vesileyle yüce heyeti şahsım ve AK PARTİ Grubumuz adına saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tarım, ülkemiz coğrafyasında vazgeçilmeyecek ekonomik bir uğraştır. Son yıllarda dünyada artarak yükselen değer olan tarım, bundan sonra da insanlık tarihinde hem beslenmede hem de sanayide vazgeçilemeyecek sektör olarak kalacaktır.

 Cumhuriyetimizin kurucusu Yüce Atatürk “Köylü milletin efendisidir.” sözüyle tarım kesimini oluşturan köylü vatandaşlarımızın birer yurttaş olarak önemini belirtmek istemiştir. Cumhuriyetten bu yana geçen sürede tüm hükûmetler tarımın kalkınması ve dolayısıyla çiftçiliğin hak ettiği yeri alması için uğraş vermişlerdir.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – AKP hariç.

TUĞRUL YEMİŞCİ (Devamla) – Kara sabandan modern tarım aletlerine, öküzden klimalı traktöre, akıllı teknolojik seracılığa, suni tohumlamaya, genleri değiştirilmiş tohuma, suni gübreye, hibrit tohuma tarımda birçok değişim olmuştur. Hatta son yıllarda dünyada ve ülkemizde tarım ürünleri biyodizel ve biyobenzin olarak da kullanılmaya başlanılmıştır. Öte yandan, dünyada artan nüfus karşısında hâlâ açlık çeken ülkelerin mevcut olduğunu da biliyoruz. İşte, bu durumda, tarım sektörünün dünyada artan bir değer olduğu açıkça görülmektedir.

Şimdi, ben, sizlere, AK PARTİ hükûmetlerimizin ülke tarımına kazandırdıklarından bazılarını sayacağım ve neler yapılması gerekir, ondan da bahsetmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, 2002 yılında Tarım Bakanlığı bütçesi 1,8 milyar YTL iken şimdi 5 kat artarak 5,9 milyar YTL oldu. Tarımın gayrisafi millî hasıla içindeki katkısı 2002’de yaklaşık 24 milyar YTL iken 2007’de 50 milyar YTL oldu. Çiftçimize yapılan desteklemeler, hem çeşit olarak hem de toplam tutar olarak artırıldı, fakat bunlarla vaktinizi almak istemiyorum.

Değerli arkadaşlar, çeşitli zamanlarda bu kürsüden yanlış bilgiler verildiğini tespit ettim. Doğrusunu hem sizlerin hem de vatandaşlarımızın öğrenmesi için bir kez de ben tekrarlayacağım. Tütün ve şeker pancarında AK PARTİ hükûmetlerinin çiftçiyi öldürdüğünden devamlı bahsediliyor. Hâlbuki, çok iyi hatırlanacağı üzere ve Resmî Gazeteye de bakılır, çıkan kanunlara da, 2001 yılında nisan ayında ve ocak ayında çıkan yasalarla tütünde ve şeker pancarında kota getirilmiştir. Herhâlde AK PARTİ hükûmetlerinin bunun içinde bir dahli olmadığını kabul edersiniz.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Düzeltseydiniz!

TUĞRUL YEMİŞCİ (Devamla) – Efendim, Dünya Bankasından alınan yeni tarım projesi uygulamasıyla 600 milyon dolarlık ikraz anlaşmasına atılan imza, bütün hükûmetlerin devlette devamlılık ilkesiyle kabul edebileceği Türkiye adına bir durumdur, onun için hâlâ devam etmekte ama hükûmetlerimiz bunun üzerinde çalışarak daha iyileştirme yapmışlardır.

SIRRI SAKIK (Muş) – Kökten yasakladınız, iyileştirme bu!

TUĞRUL YEMİŞCİ (Devamla) – O sizin kanaatiniz, öyle bir şey yok, çiftçimiz gayet iyi bunu biliyor.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bak çiftçi ne diyor, çiftçi…

BAŞKAN – Sayın Yemişci, lütfen…

TUĞRUL YEMİŞCİ (Devamla) – Şimdi, AK PARTİ hükûmetlerimizin çıkardığı on iki tane yasa var değerli arkadaşlar. Seksen beş yıllık cumhuriyet tarihinde hiçbir hükûmetin çıkaramadığı yasalar var on iki tane yasanın içinde. Ben bunların hepsini sıralamaya vaktimin yetmeyeceğini biliyorum, onlardan bahsetmeyeceğim; gerekirse, vaktim kalırsa sıralayacağım.

Yalnız bir de mazot konusu var. Sayın Başbakanımızın açılış konuşmasında mazotla ilgili verdiği rakamın burada yalan yanlış olduğu ifade edildi. Ben katiyen kabul etmiyorum.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Şaşarım kabul etsen zaten!

TUĞRUL YEMİŞCİ (Devamla) – Şöyle ki, siz karar verin kendiniz: Ziraat odalarının verdiği rakam mı doğru, yoksa TÜİK’le o mazot desteğini veren, kayıtları elinde olan Tarım Bakanlığının birlikte hazırladığı rakam mı doğru, takdirinize bırakıyorum.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Yani ziraat odalarının rakamı yanlış mı?

TUĞRUL YEMİŞCİ (Devamla) – Tamamen Başbakanımızın verdiği rakam doğrudur, onu da belirtmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, tabii bu çıkan kanunlarla da tarımın ve çiftçinin işi hallolmuş kabul edilmemeli fakat bir gerçek ki…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Az bir zaman daha kaldı, bitireceksiniz yani.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yemişçi, tamamlar mısınız.

TUĞRUL YEMİŞCİ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, tabii ki vakit çok kısa, söylenecek çok şey var ama ben bu konuşmamda hazırladığım ve daha bundan sonraki konuşmalarda fırsat bulduğumda diğer konuların hepsine de girmek isterim, çeşitli yanlışlıkları buradan düzeltip yüce milletimize doğru sözleri buradan ifade etmek isterim.

Dolayısıyla, 2009 yılı Tarım Bakanlığı bütçesinin Bakanlığımıza, çiftçilerimize bereket getirmesini, ekonominize katkı sağlamasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bak çiftçi ne diyor çiftçi? “Fabrikanın elektriği sanayi malı da, çiftçinin ürettiği enayi malı mı?” diyor.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yemişçi.

AK PARTİ Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili Abdurrahman Müfit Yetkin.

Sayın Yetkin, buyurun. (AK PARTİ sıralarına alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ABDURRAHMAN MÜFİT YETKİN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 yılı bütçe görüşmelerinde Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Millî ekonominin temeli tarımdır. Hükûmetimiz tarımı stratejik bir sektör olarak ele almış, sektörün geliştirilmesi yönünde önemli adımlar atmış ve atmaya devam etmektedir. Bu çerçevede, Hükûmetimiz, bir Tarım Strateji Belgesi hazırlayarak sektörle ilgili değişik konularda on iki temel nitelikteki kanunu yürürlüğe koymuştur. Bunun sonucunda çiftçilerimiz birçok konuda desteklenerek tarımsal gelişmelerine katkı sağlanmıştır.

Devlet destekli tarım sigortası uygulamaları başlatılmış, böylece, çiftçilerimizin alın teri güvence altına alınmıştır.

Tarım arazilerinde bölünmez parsel büyüklüğü yüzde 100 artırılarak 10 dekardan 20 dekara çıkarılmıştır.

Basınçlı sulama sistemi yatırımlarında yüzde 50 hibe ve sıfır faizli kredi uygulamaları başlatılmıştır.

Kırsal kalkınma projeleri desteklenmiş; ayrıca, mazot, gübre ve ürün prim desteklemeleri ile toplam tarımsal desteklemeler 2002 yılında 1 milyar 868 milyon YTL iken 2007 yılında 5 milyar 542 milyon YTL, 2008 yılında ise kasım ayına kadar 5 milyar 722 milyon YTL olarak gerçekleşmiştir. Toplam tarımsal desteklemeler 2002 yılına göre 2008 yılında 3 kat artırılmış olup 2008 yılı sonu itibarıyla toplam tarımsal destekleme ödemeleri 5,9 milyar YTL’ye ulaşmıştır.

Hükûmetimizce sağlanan desteklerle 2008 yılının ilk dokuz ayında tarımsal ihracatımız 8 milyar 156 milyon dolar olarak gerçekleşmiş olup yıl sonu itibarıyla bu rakamın 10 milyar doları aşacağı tahmin edilmektedir. Bu gelişmelere bağlı olarak son beş yılda tarımsal ihracatımız 2 kattan fazla artmıştır.

Tarımda da kişi başına gelir ise 2,5 kat artmıştır.

Bununla birlikte, çiftçilerimiz, 2.500 tarım danışmanıyla buluşturulmuştur. Önümüzdeki günlerde de tarım danışmanlarının sayısı 10 bine çıkartılarak 36.669 köyümüzde çiftçilerimizin bilgiyle buluşturulması sağlanacaktır.

Tarımdaki bu gelişmelerin sonucunda tarımın gayrisafi yurt içi hasılaya katkısı düzenli olarak artmış ve 2007 yılında yaklaşık 50 milyar dolara ulaşmıştır.

Ayrıca, inanıyorum ki GAP projesinin bitirilmesiyle birlikte yalnızca GAP bölgesinde tarımın gayrisafi yurt içi hasılasına katkısı 50 milyar doları aşacaktır.

GAP bölgesi hem Türkiye için hem Orta Doğu ve dünyanın diğer bölgeleri için bir tarımsal üretim merkezi olacaktır. Bu amaçla, Hükûmetimiz, hem geçmiş dönemlerdeki bu geri kalmışlığı telafi etmek hem de bölgesel gelişme alanında bir yenisini daha ilave etmek üzere Güneydoğu Anadolu Projesi Eylem Planı’nı hazırlamıştır. GAP Eylem Planı’nda Hükûmetimizin temel amacı Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde ekonomik büyüme, sosyal gelişme ve istihdam artışı sağlayarak bölgemizde yaşayan vatandaşlarımızın refah, huzur ve mutluluğunun artırılmasını sağlamaktır.

GAP’ın tamamlanması doğrultusunda başta sulama olmak üzere temel altyapı ihtiyaçlarının karşılanması ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde ekonomik kalkınma ve sosyal gelişmenin hızlandırılması hedeflenmiştir. GAP Eylem Planı’nı gerçekleştirmek için gerekli ödenek ayrılmış olup, bu ödeneğin kimler tarafından kullanılacağı da planlanmıştır. Bu amaçla, yıllardır sözü edilen ve bir türlü gerçekleşmeyen GAP İdaresinin bölge illerinden Şanlıurfa’ya taşınması, Sayın Başbakanımızın direktifleriyle gerçekleşecektir. Şanlıurfalılar adına kendilerine teşekkürü bir borç biliyorum.

GAP İdaresinin bölgeye taşınması geçmişte yapılan hataların tekrarlanmasını önleyecektir. Geçmişte Harran Ovası’na su verildiğinde gerekli eğitim çalışmaları yapılmadığından, çiftçilerimiz, vahşi sulama yöntemiyle yanlış uygulama yaparak, Harran Ovası’nda toplam 50 bin dekar alanda taban suyu ve tuzluk sorununu yaşamaktadır. Tarım Bakanlığımız bu sorunu çözmek için, 9 bin hektarı özel idare tarafından yapılmakta olan drenaj çalışmalarına ek olarak, Tarım Reformu Genel Müdürlüğünü görevlendirmiştir. Bu çalışmanın beş yıldan kısa bir sürede tamamlanması hedeflenmiştir. 41 bin hektar arazinin drenaj çalışması için 80 milyon YTL’lik bir ödenek gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yetkin, devam ediniz.

ABDURRAHMAN MÜFİT YETKİN (Devamla) – Bu ödeneğin 39 milyon YTL’si 2009 yılında etüt ve proje çalışmaları tamamlanan 15 bin hektar için kullanılacaktır. Geri kalan 26 bin hektar alanın etüt ve proje çalışmaları devam etmektedir. Proje çalışmaları devam etmektedir. Proje çalışmaları tamamlandıktan sonra hedeflenen beş yıldan kısa bir sürede bölgemiz çiftçisinin en büyük sorunu olan taban suyu ve tuzlulaşmadan kurtulmuş olunacaktır. Tekrar aynı sıkıntıları yaşamamak için, Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca yürütülen Kırsal Kalkınma Programı kapsamında, doğal kaynakların korunması ve sulama suyunun etkin kullanılması amacıyla bireysel sulama sistem projelerine ve mevcut sulama altyapı yatırımı olarak toplu basınçlı sulama sistemleriyle ilgili proje konularına hibe desteği verilmektedir. Program çerçevesinde 2005-2007 yatırım yıllarında toplam 2.337 adet projeye 66 milyon YTL hibe verilmiştir.

Bütçenin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yetkin.

AK PARTİ Grubu adına Gaziantep Milletvekili Halil Mazıcıoğlu.

Sayın Mazıcıoğlu, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HALİL MAZICIOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 mali yılı Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Tarım, dünyada olduğu gibi ülkemiz için de stratejik bir sektördür ve bu stratejik önem ve değer özellikle son birkaç yıl içerisinde kendisini daha fazla hissettirmektedir. Son iki yılda dünyada yaşanan kuraklık, tüketim alışkanlıklarının değişmesi, enerji fiyatlarındaki anormal artış ve tarımsal ürünlerin enerji amaçlı olarak kullanılmasıyla birlikte tarım sektörü ve gıdayla ilgili düşünceler de gelişmeler de önem kazanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ İktidarıyla tarım sektöründe ne gibi gelişmeler yaşandı onu size kısaca aktarayım. Tarımın gayrisafi yurt içi hasılaya katkısı düzenli olarak artmış, 2002 yılında 24 milyar ABD doları iken 2007 yılında yaklaşık 50 milyar dolara ulaşmıştır. Son beş yılda tarımsal ihracatımız 2 kattan fazla artmıştır. 2008 yılının ilk dokuz ayında ise tarımsal ihracatımız 8 milyar 156 milyon dolar olarak gerçekleşmiş olup, yıl sonu itibarıyla bu rakamın 10 milyar doları aşacağı tahmin edilmektedir. İki yıl üst üste yaşanan kuraklığa rağmen gıda maddeleri ihracatımız 2008 yılının ilk dokuz ayında bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 26,5 artmış olarak gerçekleşmiştir.

Tarımsal kredi faiz oranları ve tarımsal kredi kullanım rakamlarına baktığınızda ise, 2002 yılında yüzde 59 olan tarımsal kredi faiz oranları yüzde 17,5’a düşürülmüştür. Bazı alanlarda sübvansiyonlu kredi kullanım imkânı getirilerek faiz oranları yüzde 0 ila 13 aralığına çekilmiştir. Faiz oranlarındaki bu düşüşle birlikte tarımsal kredi kullanımı önemli oranda artmıştır. Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatifleri tarafından 2002 yılında 550 bin çiftçiye 529 milyon YTL kredi kullandırılmış iken, bu, 2007 yılında 1 milyon 550 bin çiftçiye kullandırılmıştır. 2008 yılı ekim ayı itibarıyla Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatifleri tarafından 944 bin çiftçimize 7,303 milyar YTL tarımsal kredi kullandırılmıştır. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu verilerine göre, özel bankaların kullandırdığı 4 milyar YTL’yle birlikte 2007 yılında kullandırılan toplam tarımsal kredi miktarı yaklaşık 9,4 milyar YTL olarak gerçekleşmiştir.

Kullandırılan kredilerin geriye dönüş oranı da oldukça yüksek seviyelerde gerçekleşmiştir. Tarımsal kredilerin geriye dönüş oranı 2002 yılında Ziraat Bankasında yüzde 38 iken, bu, 2007 yılında Ziraat Bankasında yüzde 97,4 olarak gerçekleşmiştir. Tarım kredi kooperatiflerinde 2002 yılında yüzde 71 iken, bu oran 2007 yılında yüzde 98’e ulaşmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarımsal desteklere baktığımızda da aynı olumlu gelişme trendine şahit olmaktayız. Toplam tarımsal destekleme miktarı 2002 yılında 1 milyar 868 milyon YTL iken, 2008 Kasım ayı itibarıyla 5 milyar 722 milyon YTL olarak gerçekleşmiştir. Toplam tarımsal destekler 2002 yılına göre 2008 yılında 3 kat artırılmıştır.

Hükûmetimiz döneminde çiftçilerimize ilk kez mazot desteği verilmeye başlanmıştır. 2003 yılından bugüne kadar çiftçilerimize toplam 1,994 milyar YTL mazot desteği verilmiştir.

Yine, Hükûmetimiz döneminde kimyevi gübre desteği ilk kez doğrudan çiftçimize verilmiştir. Bu çerçevede, 2005 yılından bugüne kadar toplam 956 milyon YTL kimyevi gübre desteği çiftçimize verilmiştir.

Sertifikalı tohumluk kullanan üreticilerimize 2005 yılında ilk kez destek verilmeye başlanmıştır. Bu kapsamda toplam 81,6 milyon YTL destek verilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Mazıcıoğlu, devam ediniz.

HALİL MAZICIOĞLU (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

İhracata yönelik çeşitlerin yetiştirilmesi ve hasat sezonunun uzatılması amacıyla meyve bahçelerinin yenilenmesi çalışmaları 2005 yılında başlatılmıştır. Bu çerçevede, bugüne kadar toplam 226,4 milyon YTL destek verilmiştir. Yüzde 50 hibe destekli Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı ise 2006 yılında başlatılmıştır.

Bu çerçevede, tarımsal ürünlerin işlenmesi, paketlenmesi ve depolanması gibi ekonomik yatırımlar ve modern sulama yatırımlarının desteklenmesiyle gelir ve istihdam artırıcı faaliyetlere ağırlık verilmiştir.

Kırsal kalkınma destekleri kapsamında 2006 yılından bugüne kadar toplam proje tutarı 1 milyar 67 milyon YTL olan 2.683 projeye 385 milyon YTL hibe desteği sağlanmıştır. Ayrıca, makine ve ekipman destekleri kapsamında 3.660 adet projeye 56 milyon YTL hibe sağlanmıştır.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Mazıcıoğlu.

HALİL MAZICIOĞLU (Devamla) – Başkanım, bitiriyorum.

Kırsal kalkınma destekleriyle 29 bin 180 kişiye…

BAŞKAN – Bitirmeniz için açtım.

HALİL MAZICIOĞLU (Devamla) – Tamam.

…iş imkânı sağlanmış olup…

Sözlerime son verirken, 2009 mali yılı bütçesinin hayırlı olması dileklerimle yüce heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Mazıcıoğlu.

AK PARTİ Grubu adına Ardahan Milletvekili Saffet Kaya.

Sayın Kaya, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA SAFFET KAYA (Ardahan) – Değerli Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; Tarım ve Köyişleri Bakanlığının 2009 yılı bütçesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Tüm yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Burada çok değerli konuşmacı arkadaşlarımızın da özellikle ifade ettiği gibi, Tarım Bakanlığımızın, özellikle Hükûmetimizin -AK PARTİ’nin- son altı yıldır uyguladığı politikalarla gerçekten çiftçimizin daha da müreffeh bir noktaya gelebilmesi anlamında çok ciddi katkılarını hiç kimsenin yadsıma hakkının olmadığına özellikle işaret etmek istiyorum. Çünkü bunlar rakamlarla da ortada, rakamlarla da varit bir şekilde… Gerçekten cumhuriyet tarihinde ilk kez reform niteliğinde sayılabilecek değerlerle de Bakanlığımız çiftçimize, hayvancılıkla uğraşan insanlarımıza ciddi bir şekilde sahip çıkmıştır.

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Tütünü ne yaptılar?

SAFFET KAYA (Devamla) – Özellikle, Doğu, özellikle Güneydoğu, gerekirse Türkiye…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Kırsal kesimde kimse kalmadı.

SAFFET KAYA (Devamla) - … bu anlamda hayvancılıkla karakterize olmuştur hiç şüphesiz. Hayvancılıkla karakterize olan bu bölgelerde Hükûmetimizin son altı yıldan bugüne kadar hayvancılığa verdiği destek 16 kat daha fazla bir şekilde 2002 yılına göre müspet artırılmıştır.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Küçükbaş hayvan kaldı mı bölgede?

SAFFET KAYA (Devamla) – Bunu hiç kimsenin inkâr edebilmesi mümkün değildir.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – 7 liraya kesiliyor etin kilosu.

SAFFET KAYA (Devamla) – Bununla birlikte de kooperatiflerimizin tarımda ve hayvancılıkta ne kadar çok önemli bir değer olduğunu çok çok iyi biliyoruz. Yine cumhuriyet tarihinden bugüne kadar AK PARTİ Hükûmetinin tarım toplumuna sunduğu, hayvancılığa sunduğu kooperatifçilikte, 287 kooperatifin 2002 yılında var olduğunu biliyoruz, bunun 16 katı bir kooperatifleşmeye destek verilmiştir. Bu, AK PARTİ Hükûmetinin bizatihi öneminden, ilgisinden, tarım toplumuna verdiği destekten kaynaklanan bir gerçeğin ortadaki tablosudur.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Geçen yıla göre yüzde 7 daralma var.

SAFFET KAYA (Devamla) - İşte AK PARTİ Hükûmetinin farkı da budur, uygulamadaki çiftçimize verdiği destek budur.

SIRRI SAKIK (Muş) – Güneydoğuda çiftçilerin hepsi tefeciler tarafından öldürülüyor.

SAFFET KAYA (Devamla) - AK PARTİ Hükûmetimizle ilgili her zaman gurur tablosu olabilecek ve yine ilk olarak gerçekleştirilmiş olan, arkadaşlarımızın da ifade etmeye çalıştığı, mazot desteğidir.

HULUSİ GÜVEL (Adana) – 2,5 milyar dolar ithalat yaptı tarım.

SAFFET KAYA (Devamla) - Çiftçimize ilk kez mazot desteğini veren hükûmet AK PARTİ Hükûmetidir.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Toplamı ne?

SAFFET KAYA (Devamla) – Dolayısıyla, gerçekten, Bakanlığımızın bu konuda elbette ki daha etkin çalışmaları var. Bu etkin çalışmalar içinde yine Hükûmetimiz tarafından ilk kez gerçekleşen kırsal kalkınma projelerinin desteklenmesi bu Hükûmet döneminde başlamıştır. Değerli milletvekili arkadaşlarımız, ilk kez AK PARTİ Hükûmeti döneminde başlamıştır.

Devlet destekli tarım sigortası uygulamaları başlamış ve böylece çiftçilerimizin alın teri yine güvence altına alınmıştır. Yine, bu, AK PARTİ Hükûmeti döneminde gerçekleşmiştir. Bunlar, bu Hükûmetin ciddi manada ürünleridir. Organik tarım ve toprak analizi için ilave destek uygulaması özellikle bu Hükûmet döneminde başlatılmıştır.

Arıcılığa destek, ilk defa AK PARTİ Hükûmeti döneminde arıcılığı, üretimi destekleyen bir süreci gerçekleştirmiştir. Bu Hükûmet döneminde olmuştur bunlar.

SIRRI SAKIK (Muş) – Güneydoğu’da çiftçiler tefeciler tarafından öldürülüyor!

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Bu konuşmaları köylerde yapabiliyor musunuz?

SAFFET KAYA (Devamla) - Yani bunların aksini inkâr etmek herhâlde beyaza siyah demekten başka hiçbir şey olmadığı çok açık bir şekilde ortadadır.

Çiftçimize 2.500 tane tarım danışman, yine bugünkü Hükûmetimiz tarafından o çiftçimize akil noktada verilerek onların bilgisinden yararlanmak adına destek verilmiştir. Bu, AK PARTİ Hükûmetinin tarım toplumuna, hayvancılığa verdiği desteğin çok net olarak ifadesidir, sonucudur, semeresidir.

ÖZDAL ÜÇER (Van) - Çiftçiler değil arılar bile inanmaz.

SAFFET KAYA (Devamla) – Yine, özellikle çiftçimize sağlanan desteklerin altını huzurunuzda çizmek istiyorum. Geçmiş dönemlere nispet 3 kat artırılmıştır AK PARTİ Hükûmeti döneminde.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – 5! 3 değil 5!

SAFFET KAYA (Devamla) – Bunun aksini iddia etmek herhâlde gerçeği inkâr etmekten başka hiçbir şey değildir.

SIRRI SAKIK (Muş) – Ama sizi çiftçiler dinliyor ha!

SAFFET KAYA (Devamla) – Bazen muhalefetin bir amacı var. Hiç kimse görmek istemeyecek kadar kör olamaz. Bu hakikaten doğru bir sözdür, gerçek bir sözdür.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Muhalefet bilmez bunu.

SAFFET KAYA (Devamla) – İşte ortada. Gerçek tablolarla sizlere arz etmeye çalıştığım Bakanlığımızın ortaya koyduğu ve gerçekten cumhuriyet tarihinden bugüne kadar…

SIRRI SAKIK (Muş) – Senin söylediklerine Bakan bile gülüyor.

SAFFET KAYA (Devamla) – …ilk kez gerçekleştirilmiş olan icraatları AK PARTİ Hükûmeti Türkiye’nin gerçeğine sunmuştur.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Köylerde ne yapıyor, köylerde?

SAFFET KAYA (Devamla) – Elbette ki başarılı çalışmalardan ürkebilirsiniz, hiç şüphem yok, ama…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaya, bitirir misiniz konuşmanızı lütfen.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Köylü aksini iddia ediyor Sayın Kaya.

SAFFET KAYA (Devamla) – Evet, AK PARTİ demek hiç şüphesiz ki kesinlikle Türkiye’ye hizmettir. Yine, kuraklıkla ilgili ilk kez desteği çiftçimize veren AK PARTİ Hükûmetidir. Bunun aksini iddia etmek mümkün müdür? Değildir çünkü AK PARTİ Hükûmeti çiftçinin dostudur ve dostu olarak kalacaktır. Bu da bir gerçektir kesinlikle. [AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından alkışlar (!)]

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – AK PARTİ geldi kuraklık öyle başladı.

SAFFET KAYA (Devamla) – Yani, muhalefetin gerçekten bu anlamda doğruları ilk kez alkışladığını görmek beni çok mutlu ediyor.

SIRRI SAKIK (Muş) – Bunlar ironi yapıyor, ironi.

SAFFET KAYA (Devamla) – Elbette ki iktidarlar yaptıklarından sorumludur yapmadıklarından da sorumludur şüphesiz, ama muhalefet doğruları söylemekle de mükelleftir. Bunun da altını çizmek lazım. Şüphesiz ki muhalefetin bu konuda Hükûmetimizi alkışlamasını kutluyorum, tebrik ediyorum. Çok sağ olun. Bu anlamda da teşekkür ediyorum muhalefete de. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SIRRI SAKIK (MUŞ) – İroniden de anlamıyorsunuz.

SAFFET KAYA (Devamla) – 2009 yılı bütçesinin Tarım Bakanlığımıza hayırlı olmasını dilerken özellikle Sayın Bakanıma bölgemle ilgili iki teşekkürümü arz etmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaya, süreniz doldu efendim.

SIRRI SAKIK (Muş) – Körler, sağırlar, birbirini ağırlar.

SAFFET KAYA (Devamla) – Herhâlde kendinize benzettiniz Sayın Sakık, kendinizi ifade ediyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Kaya…

SAFFET KAYA (Devamla) – Ardahan’da…

SIRRI SAKIK (Muş) – Siz kendinizi ifade ediyorsunuz. Sana söyleyecek çok sözüm var. Ardahan’daki mimarlığı biliyorum ben.

BAŞKAN – Sayın Sakık

SAFFET KAYA (Devamla) – Ardahan’da… Ardahan’da…

SIRRI SAKIK (Muş) – Biliyorum ben, biliyorum…

SAFFET KAYA (Devamla) – Sayın Başkanım, mümkünse bitireyim.

BAŞKAN – Sayın Sakık, lütfen…

SAFFET KAYA (Devamla) – Evet, Ardahan’da arıcılık enstitüsü kurulması konusunda…

BAŞKAN – Süreniz doldu Sayın Kaya.

SIRRI SAKIK (Muş) – Evet, Ardahan’daki tetiklediğin şeyi biliyorum. Milliyetçiliği nasıl tetiklediğini biliyorum.

BAŞKAN - Sayın Sakık, lütfen germeyelim ortalığı.

SAFFET KAYA (Devamla) – Sayın Sakık, provokasyon yapmayın!

SIRRI SAKIK (Muş) – Sen yapıyorsun! Ben, Ardahan’da gidip ne yaptığını… Senin örgütün sizi protesto etti, istifa ettin.

BAŞKAN – Sayın Kaya… Kürsüyü terk eder misiniz Sayın Kaya.

SAFFET KAYA (Devamla) – Hiçbir şekilde böyle bir durum olmamıştır. Tamamıyla sizin provokasyonunuzdur.

BAŞKAN – Sayın Kaya…

SIRRI SAKIK (Muş) – Sen provokatörsün!

BAŞKAN – Sayın Kaya… Sayın Kaya…

SAFFET KAYA (Devamla) – Diğer şekliyle, Ardahan’da arıcılık enstitüsü kurulmasına…

BAŞKAN – Yeter…

SAFFET KAYA (Devamla) - Sayın Başkanım…

BAŞKAN - Bitti… Süreniz bitti. Bir dakika uzatamam. Hayır.

SAFFET KAYA (Devamla) – Peki efendim.

Saygılarımı, hürmetlerimi arz ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaya.

AK PARTİ Grubu adına son konuşmacı, Mardin Milletvekili Gönül Bekin Şahkulubey.

Buyurun Sayın Şahkulubey. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA GÖNÜL BEKİN ŞAHKULUBEY (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri Bakanlığına bağlı kuruluş olan Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün 2009 yılı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu olarak söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

“Halka hizmet Hakk’a hizmettir.” şiarıyla hareket eden AK PARTİ’nin bu ülke için yapacağı daha birçok hizmet vardır. Ülkemizde seçim bölgem Mardin’in tarım bölgesi olması dolayısıyla şunu ifade etmeliyim ki Hükûmetimiz altı yıl boyunca ekonominin önemli dinamiklerinden biri olan tarımda ciddi reformlar yapmıştır.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Nusaybin Ovası’nda pamuk kaldı mı, pamuk?

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, lütfen müdahale etmeyin, dinleyin.

GÖNÜL BEKİN ŞAHKULUBEY (Devamla) – Pamuk üretiminde Mardin 3’üncü sırada. Bunu da övünerek söylemek istiyorum.

Ülkemizde tarımla uğraşan kesimin büyük bir kısmının toprağının yetersiz oluşu, tarım arazilerinin giderek daha düşük parçalara bölünüşü, toprak mülkiyeti dağılımındaki dengesizlik, kiracılık, ortakçılık yönetimiyle arazi kullanımı tarımın çözüm bekleyen temel problemleri olarak karşımıza çıkmaktadır.

Tarıma destek olmak, üretimi, verimi, çiftçi gelirlerini artırmanın yanında müreffeh bir Türkiye hayaline de destek olmak demektir. Küresel değişim ve eğilimleri iyi takip edenler göreceklerdir ki tarım her geçen gün daha büyük önem kazanmaktadır. Türkiye, elindeki tarım potansiyelini iyi bir yatırım aracına dönüştürerek zenginliğe, birikime, tecrübeye sahiptir, yeter ki bu inançla çalışmaya devam edelim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlar Kurulu kararıyla uygulama alanı ilan edilen 37 ilde, 1.814 yerleşim biriminde faaliyet gösteren Tarım Reformu Genel Müdürlüğü başta arazi toplulaştırması olmak üzere, arazi dağıtımı gibi mülkiyete ilişkin düzenlemeler gerçekleştirmekte, tarımsal üretimin artırılmasına yönelik arazi kullanım planlaması, yerleşim yerlerinin yeniden düzenlenmesi gibi verimliliği artırmayı hedefleyen çalışmalar yürütmektedir.

Tarım arazilerinin küçük, parçalı ve dağınık yapıda olması, verimliliği ve tarımsal üretimi önemli oranda düşürmektedir. Tarımsal işletme sayıları artarken işletme başına düşen arazi miktarı azalmaktadır. Ülkemizde 21,5 milyon parça tarım alanı bulunmakta ve işletme başına ortalama yedi parça düşmektedir, yani çiftçilerimiz yedi ayrı parça arazi üzerinde çiftçilik yapmaya çalışmaktadır. Parçalı yapı aynı zamanda ulaşım ve sulama faaliyetlerini de olumsuz yönde etkilemektedir. Ekonomik olarak üretime imkân vermeyecek şekilde parçalanmış tarım arazilerinin birleştirilmesi ve işletmelerin rekabet güçlerinin artırılmasını hedefleyen arazi toplulaştırma çalışmalarında 1 milyon hektar alana ulaşılmıştır. Önümüzdeki beş yıllık GAP Eylem Planı kapsamında Harran Ovası’nda 40 bin hektar yüksek taban suyu ve çoraklaşma problemi olan alanda drenaj çalışmasıyla GAP bölgesindeki yaklaşık 1 milyon 227 bin hektarlık alanda arazi toplulaştırma çalışmaları gerçekleştirilecektir.

Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün yıllar itibarıyla bütçe ödeneklerine baktığımızda, 2009 yılı bütçesinin genelinde geçen yıla göre yüzde 403, cari bütçesinde yüzde 26, yatırım bütçesinde ise yüzde 791 artış öngörülmüştü. Yatırım ödeneklerindeki yaklaşık 8 katlık bu artışın büyük bir bölümü GAP sahasında yapılacak toplulaştırma çalışmaları için kullanılacaktır.

Değerli arkadaşlar, “Kim ne verirse 5 fazlasını vereceğim.” söylemiyle tarım politikası geliştirilemez. Ülkemiz tarım sorunları kapsamlı, makro politikalar sayesinde, geliştirmek suretiyle çözülebilir. Tarım, ekonominin diğer kesimlerine de kaynak aktardığı için birçok açıdan belirleyici bir konumdadır. Tarımsal üretim ve verimlilik artışının hem kırsal kesimin gelişmesine hem de ülke ekonomisinin büyümesine katkı sağlayacağının bilincinde olan Hükûmetimiz tarıma ayrı bir önem vermektedir. 1987-2002 yılları arasında, on beş yılda, 5.555 çiftçi ailesine gerçekleştirilen 39 bin hektar toprak dağıtımına karşılık, 2003-2008 yılları arasında, beş yılda, 6.277 çiftçi ailesine 40 bin hektar arazi dağıtılmıştı. Bu suretle de toprak dağıtımı yapılan alan miktarı büyük ölçüde artırılarak 79 bin hektara, topraklandırılan çiftçi sayısı ise 11.832’ye çıkarılmıştır. Hâlen 43 köyde 34 bin hektar arazinin dağıtım çalışmaları devam etmektedir.

Su potansiyeli ile toprak haritalarını esas alarak uygun arazi kullanım şekillerini belirleyen arazi kullanım planlaması çalışmaları kapsamında Genel Müdürlükçe bugüne kadar yaklaşık 1 milyon hektar alanda çalışma tamamlanmış olup hâlen 24 proje ile toplam 903 bin hektar alanda çalışmalar sürdürülmektedir.

Avrupa Birliği ortak tarım politikaları uyum sürecinde özellikle verimlilik ve rekabet gücünün artırılmasına imkân tanınması, tarımsal altyapının ve tarım işletmelerinin iyileştirilmesi, etkin teknoloji kullanımı artık bir zorunluluktur.

Bu rakamlar ve yapılan çalışmalar gösteriyor ki, Hükümetimiz, tarımsal alanda altyapıya yönelik sorunların çözümü amacıyla, iş başına geldiği yıldan bugüne kadar, yatırım ve ödenek miktarlarıyla yürütülen projelerde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Şahkulubey, devam ediniz.

GÖNÜL BEKİN ŞAHKULUBEY (Devamla) - …önemli oranda artışlar sağlayarak oldukça başarılı dönüşümler gerçekleştirmiştir.

Evet, rakamlar ortada. Artık bunu da muhalefetin kabul etmesini ve görmesini canıgönülden arzuluyorum.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Kesinlikle kabul ediyoruz, kesinlikle!

GÖNÜL BEKİN ŞAHKULUBEY (Devamla) – Bu duygu ve düşüncelerle, tarımsal altyapının geliştirilmesine yönelik çalışmalar sürdüren Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün 2009 yılı bütçesinin tüm ülkemize ve çiftçilerimize hayırlar getirmesini diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Şahkulubey.

Sayın milletvekilleri, birleşime saat 20.00’ye kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.32

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.05

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Sekizinci turda yer alan bütçeleri görüşmeye devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet buradalar.

Şimdi söz sırası Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Van Milletvekili Özdal Üçer’e ait.

Buyurun Sayın Üçer. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

DTP GRUBU ADINA ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 mali yılı Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesi hakkında Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi en derin içtenliklerimle, saygıyla selamlıyorum.

Bakanlığın, Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname gereğince, ülkenin merkezî alanlarda ve yerellerde yatırımlarının yapılması, yerel yönetimlere kaynak sağlanması, alt ve üst yatırımlara yol açacak her türlü teknik ve kaynak yatırımlarda bulunması gerekmektedir. Ancak Bakanlığın bütçesinde, her yıl olduğu gibi, 2009 yılına ait bütçesinde de yatırıma ayrılan payın bu hizmetlere cevap veremeyecek düzeyde olduğu açıkça görülmektedir. Hem teknik yatırımlara hem de Bakanlık bünyesinde çalışmakta olan personellerin özlük haklarını karşılamaya yönelik yetersiz bir bütçe söz konusudur.

Anayasa’nın 125’inci maddesi gereğince, devlet sosyal hukuk devleti olup kamu hizmetlerinin yürütülmesi sırasında uğranılan kişisel zararların tazmininden sorumludur. İdare, kural olarak yürüttüğü kamu hizmeti ile nedensellik bağı kurulabilen zararları tazmin ile yükümlü olup idarenin eylem ve/veya işlemlerinden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesince “hizmet kusuru” veya “kusursuz sorumluluk” ilkesi gereği tazmin edilmektedir. Öte yandan, nedensellik bağı idarenin tazmin sorumluluğunun mutlak koşulu değildir. İdarenin faaliyet alanı ile ilgili önlemekle yükümlü olduğu hâlde önleyemediği birtakım zararların da nedensellik bağı aranmadan sosyal risk ilkesi gereğince tazmini gerekmektedir.

Ülkemizde yaşanan çatışma ortamı ve yaşanan trajedilere maruz kalan kişiler kendi kusur ve fiilleri sonucu değil, toplumun bir bireyi olarak zarar görmektedirler. Ortaya çıkan zararın paylaştırılması, toplumun diğer kesimleriyle zarara uğramış kişiler arasında fedakârlığın denkleştirilmesi hakkaniyet ve sosyal hukuk devleti ilkelerinin bir gereğidir. Kişilere verilen zararların belirtilen ilkeler uyarınca karşılanması devlete olan güveni pekiştirecek, vatandaş-devlet kaynaşmasını artıracak ve toplumsal barışa önemli katkıda bulunacaktır.

Vatandaşlarımızın uğradığı zararların karşılanması, Anayasa’mızda düzenlenen sosyal devlet ilkesinin bir gereğidir. Çatışmalı ortamda zarar gören ve zorla yerinden edilen kişilerin zararlarının ulusal ve uluslararası yargı mercilerine gidilmeksizin, hızlı, etkin ve adil bir şekilde sulhen karşılanması amacıyla 5233 sayılı Yasa çıkarılmıştır.

Değerli milletvekilleri, bahsettiğim bu konunun bütçe konusuyla ne ilgisi olduğu sorulabilir. Konumuzla ilgisi, bu Yasa’nın uygulanmasında ortaya çıkan sorunlardan bazılarının doğrudan doğruya bütçesini görüştüğümüz kurumlarla ilgili olmasıdır. Söz gelimi, bu Yasa’nın uygulanışında orman ve mülkiyet kapsamından kaynaklanan sorunlar söz konusudur.

Zarar tespit komisyonlarına yapılan başvurularda başvurucuların karşısına çıkan en büyük sorun, başvurucuların yüzlerce yıldır tarım arazisi olarak kullanmış oldukları mülklerin orman olduğu ve bu yerlerle ilgili başvurucuların taleplerinin reddedilmesi sorunudur. Bu yerlere ilişkin başvurularda başvuru konusu yerlerin orman vasfında olması gerekçe gösterilerek başvurular reddedilmektedir. Bu durum hukuka ve adalete aykırılık teşkil etmektedir. Şöyle ki: Bölgede orman olarak adlandırılan yerlerin kadastral çalışmaları ya hiç yapılmamış ya da eksik yapılmıştır. Orman sınırlarının tam olarak tespit edilememiş olması ve özel mülkiyete ilişkin ihtilafların giderilmemiş olması başvurucuların kusurundan kaynaklanan bir durum değildir.

Arazilerin orman tespitleri 1952 yılında bölgede yapılan orman kadastro çalışmalarına dayandırılmaktadır. Bu tarihte yapılan kadastral çalışmaların yetersiz ve hukuka aykırı olduğu birçok mahkeme kararına konu olmuştur. Orman kadastrosunun dışında genel kadastral çalışmalar yapılmamış olduğundan özel mülkiyet ile orman sınırlarına ilişkin ihtilaflar giderilememiştir. Kadastro çalışmaları da devletin yetkili olduğu bir görevdir. Bu çalışmaların yapılmamış olmasında devletin kusur ve ihmali vardır. Bu durumda zarar tespit komisyonları başvuru lehine düşünerek hukuka uygun karar vermelidir. Şöyle ki: Kırsal bölgede yaşayan insanların orada bulunan taşınmazlarda tarım yaparak geçimlerini sağladıkları ve bu topraklarla ekonomik bağlarının olduğu düşünüldüğünde arazilerin orman vasfında olmadığı ve başvurucuların bu arazileri ekip biçtiği ve arazilerle ekonomik bağının olduğu açıkça görüldüğünden bu olgunun idare lehine takdir edilmesi adil değildir.

Değerli vekiller, bu Yasa’nın uygulanışında ayrıca mülkiyet hakkının ispatına ilişkin sorunlar da söz konusu olmaktadır. Kadastral çalışmaları tamamlanmamış köylerde köy yerleşim birimlerinde kadastral çalışmalarından sonra inşa edilen ve tapusu bulunmayan ev ve müştemilatlarına ilişkin meydana gelen zararlar başvuru sahiplerinin mülkiyet hakkını kanıtlayamadığından bahisle reddedilmektedir.

Kadastral çalışmalar bölgedeki hemen hiçbir köyde fiilî duruma uyarlanmış değildir. İmar planlaması olmadığından bu tür fiilî durumlar ortaya çıkmıştır. Hiçbir köyde imar düzenlemesi yapılmamıştır. İmar düzenlemesinin olmadığı yerde tapu kayıtlarıyla fiilî durumun birbirlerini destekleme imkânı bulunmamaktadır.

5233 sayılı Yasa ve uygulamasını gösteren yönetmelikte, meydana gelen zararların, zarar görenin beyanı, adli, idari ve askerî mercilerdeki bilgi ve belgeler göz önünde tutularak belirleneceği belirtilmesine ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin mülkiyet hakkına ilişkin kararlarına rağmen yapılan işlemler hakkaniyete aykırılık teşkil etmektedir.

Bölgemizdeki köylerin bir kısmında kısmen kadastral çalışmaların yapıldığı, kısmen ise kadastral çalışmalar dışında bırakıldığı bilinen bir gerçektir.

Komisyonlar tarafından meydana gelen zararların tespiti amacıyla yapılan keşifler sırasında kadastral çalışmaların yapılmış olduğu yerlerdeki zararlar tespit edilmekte, kadastral çalışma dışı bırakılan yerlerdeki zararlar ise tespit dışı bırakılmaktadır.

5233 sayılı Yasa başvurucuların gerçek zararlarını tespit edip tazmin etme amacı gütmesine rağmen, keşif yapan komisyonun uygulamaları nedeniyle Yasa’nın bu amacından saptığı görülmektedir.

Ayrıca, zorla yerinden edilenlerin iskân sorunları da çözülmemiştir. Köylerinden çıkarılan insanlar için bir iskân alanı oluşturulmamıştır. Buna bariz bir örnek verilecek olursa zorla yerinden edilip Van’a göç etmek zorunda bırakılan, Van’a yerleşmek zorunda bırakılan Yalı Mahallesi sakinlerinin tapu sorunları hâlâ giderilmemiş ve iskânları gerçekleştirilmemiştir ve üstüne, kendilerine verilecek olan tapular her zaman siyasi bir malzeme olarak kullanılmış ve oy avcılığına malzeme edilmiştir. Bunu bu süreçte de iktidar gayet iyi kullanmaktadır. Hatta bu süreçle ilgili, en son Sayın Başbakanın Van’a yapmış olduğu ziyarette AKP Van milletvekillerinin ve AKP il yetkililerinin bu mahalle sakinlerine “Eğer bu mitinge katılırsanız, Başbakanı karşılama programına katılırsanız, bunun karşılığında derhal tapularınızı verebiliriz.” gibi bir çalışma yapılmıştı, bunu mahalle sakinleri bizzat kendileri bize iletmişti.

Değerli milletvekilleri, hazine arazilerinin büyük bir kısmı imarsızken satılmakta, yatırımcının arsayı imarsızken alıp plan yapılmasını sağlayarak yüksek rantlar elde etmesiyle sonuçlanan bir arsa/arazi spekülasyonu durumu yaşatılmaktadır. Planlama kent topraklarından daha çok rant elde edilmesini sağlayacak bir araç değildir. Devlet, kamu elindeki arazi varlığını kamu yararına kullanmakla görevlidir. Eldeki kamu varlığının fütursuzca tüketilmesi bundan sonra üretilecek tüm planların uygulanmasını da şimdiden imkânsız hâle getirecektir.

Ülke topraklarını ve hazine arazilerini daha çok rant ve daha çok gelir getirecek unsurlar olarak pazarlamayı hedefleyen siyasal iktidar, rant kapısı olarak görülen hazine arazilerinin satışı uygulamasını geçici ve koşullu olarak durdururken hazine arazilerinin satışının tamamen durdurulmasının söz konusu olmadığını açıklamaktadır.

Ayrıca, günümüzde kamu arazilerini önce belediyelere, belediyeler aracılığıyla da paravan olarak kurulan kooperatifler ile bazı kişilere devrini sağlamaya yönelik çalışmalar da söz konusudur. 775 sayılı Gecekondu Kanunu, 1580 sayılı Belediye Kanunu ile bu Kanun’da değişiklik yapan 5656 sayılı Yasa’ya tamamen aykırı olarak, önceden belirlenen kooperatif ve kişilere tahsisler yapılmakta ve bu şekilde büyük oranlardaki kamu arazisi elden çıkarılarak önemli rantlar sağlanmaktadır.

Buna ilişkin bariz bir örnek -basında yer aldığı gibi- Sayın Maliye Bakanının aile yakınlarının sahip olduğu şirketin elektrik santrali kurmasına ilişkin arsa spekülasyonuydu ve AKP’li belediyenin mera alanını bu şirkete tahsisiyle ilgili bir sorundu.

Sayın milletvekilleri, kadastro bilgileri toprak mülkiyetine devlet güvencesi sağlaması yanında, konumsal özellikli bir tür projenin kapsamında ve uygulamasında başvurulan altyapı bilgileri durumundadır. Bu nedenle, bu bilgilerin tüm gereksinimleri karşılayacak özellikte doğru, güvenilir ve güncel olması zorunluluğu vardır. Bunun için de ülkemizde olayın teknik çalışmalarının çok boyutlandırılarak, günümüz teknoloji koşullarına uygun bir çalışma yapılması ve ülkenin tüm alanlarında kadastro çalışmalarının bitirilmesi gerekmektedir. Maalesef, şu anki bütçeyle ve şu anki programla bunu çözümlemek mümkün değildir.

Önemli sorunlarımızdan biri de kıyı zenginliklerimizdir. Kıyılardaki sorunları çözebilmek adına üzeri örtülü afları içeren tasarıların kamuoyundan kaçırırcasına Meclise sunulması, tarım toprakları üzerinde kaçak yapılmış tesislerin ücreti karşılığı affedilmesi, içerisinde “planlama” sözcüğü geçmeyen yönetmeliklerin yıpranan kent dokularını koruyacak eşsiz çözüm olarak tanıtılması, proje ve sınır bazında belirlenecek kentsel dönüşüm projelerinin kentlerin tüm yapısal sorunlarını çözecek sihirli anahtarmış gibi gündeme getirilmesi, en değerli koyların çok yoğun yapılaşmalara konu olacak biçimde tahsis edilmesi, amacı dışında kullanılan tahsislere açılan davalardan ücreti karşılığı vazgeçilmesi kıyılarımıza verilen önemi de gözler önüne sermektedir. Bu da iktidar yanlılarına sunulabilecek çok aleni bir rant mekanizmasıdır.

Belirttiğimiz sorunların giderilmesine ilişkin çok sağlıklı bir kıyı politikasının belirlenmesi, kıyılarla ilgili muhalefetin de içinde yer alacağı bir çalışma ortamının geliştirilmesi, bunların toplumun ekolojik ihtiyaçlarını karşılayacak bir düzeyde olması gerekmektedir.

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün kapatılmasıyla birlikte 5302 sayılı İl Özel İdare Kanunu ile özel idareler yeniden yapılandırılmış, bu yapılanmayla birlikte sadece Van İl Özel İdaresinde yatırımcı ve idari olmak üzere on dört birim oluşturulmuştur. Diğer illerdeki birimleşmeleri resmî istatistiklerde görebilmek mümkündür. Bu birimlerle beraber, önceden sadece yatırımcı dış kurumlara mali kaynak ağı sağlayan il özel idare müdürlükleri, yatırımları direkt olarak yapan yatırımcı bir yapıya kavuşmuşlardır. Daha önce sadece idari yapılanma olan kurum birden teknik ve yatırımcı bir yapıya kavuşunca beraberinde bazı sorunları da getirmiştir. İl ve ilçe özel idarelerini yöneten vali ve kaymakamlar mühendis ve teknik eleman kimliğine soyununca işler içinden çıkılmaz bir hâl almıştır. Yatırımlar sayısal olarak artıyor görünmesine rağmen, verilen hizmet nitelik olarak düşmüştür. Hizmet, belediyelerde olduğu gibi, iktidar partisi mensuplarının taleplerini karşılama yarışına dönüşmüştür.

Avrupa Birliğine uyum çerçevesinde Kamu İhale Kanunu’nda bazı değişiklikler yapılarak ihalelerin şeffaf bir şekilde yapılmasına yönelik çalışmalar yürütülmüştür. Nispeten önceki yasaya göre bazı mesafeler alınmıştır ancak Hükûmet, yatırımları bu yasa kapsamından çıkarmak için köylerin altyapısını destekleme, KÖYDES ve BELDES adı altında bütün yatırım kaynaklarını Köylere Hizmet Götürme Birlikleri ve BELDES’e aktararak yandaşlarının hizmetine sunmuştur. Köylere Hizmet Götürme Birlikleri mevzuatına göre burada yapılan ihaleler –bu, iktidar için çok sihirli bir sözcük- Kamu İhale Kanunu’na tabi değildir. İllerde valilikler, ilçelerde kaymakamlıklar, KÖYDES adı altında gelen milyonlarca YTL’lik mali kaynağı, sembolik bazı davetiyelerde çok düşük kırımlarla ve teknik şartnamelere bazı noktalarda teferruatlı uyularak AKP yandaşlarına ihale etmişlerdir. Bununla ilgili yüzlerce köyü sayabilirim. Van il sınırları içerisinde KÖYDES projesi kapsamında köye yol yapılmıştır, kayıtlarda bu şekilde görülmektedir, su götürülmüştür, kayıtlarda yine bu şekilde görülmektedir fakat köye gittiğinizde köyün ne yolu vardır ne de suyu vardır. Bunu görmek isteyen arkadaşımız varsa buyurur, Van’da konuğum olur.

Mevcut imar düzenlemelerinde afet olgusu göz ardı edilmektedir. Yalnızca yapılaşma üzerinde duran kanunda, yapılaşma öncesi ve sonrası dönemlerle ilgilenilmemektedir. Mevzuatın bakış açısı tek yapı ölçeğinde uyulması gereken kurallar ile sınırlıdır. Bunun yanında, kent ölçeğindeki ihtiyaçlara değinilmemektedir. Sadece, çıkarılan iki yönetmelikte Afet Yasası’nın Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik’e atıfta bulunulmakta ancak bu düzenlemelerin nasıl yapılacağı, önlemlerin nasıl alınacağı ve denetleneceği konusuna değinilmemektedir. Diğer yandan, imar mevzuatında mikro bölgeleme haritaları yapılması, bunlara dayalı olarak yapılaşmanın şart koşulması gibi bir hüküm de yoktur. Ülkemizde doğal afetler sık sık yaşanmasına rağmen, doğal afetlere ne önceden tedbir alma konusunda ne doğal afetler sonrasında oluşmuş zararların giderilmesi konusunda bugüne kadar halkın vicdanını rahatlatacak hiçbir icraat yapılmamıştır. On yıllarca öncesinden bugüne, uğranılmış doğal afetlerden doğan zararların çoğu tazmin edilmemiştir. Tazmin edilen vukularda da çok komik hatta trajikomik sonuçlar, tablolar ortaya çıkmaktadır.

Vakit darlığından dolayı, bahsettiğim konuları teferruatlı açamayacağım. Bununla ilgili özet geçmek istiyorum. Özellikle TOKİ’nin konumuna değinmek istiyorum. TOKİ, özellikle son dönemlerdeki yapılanmalarda, kentsel dönüşüm projelerinde, kurumların, bakanlıkların vermiş olduğu ihalelerde artık bir devlet kurumu olarak değil, bir yatırım şirketi olarak çalışmakta ve kamu yararını birincil hedef olarak alan bir işletme olarak değil, tamamen kâr amacını güden ve sermaye-rant ilişkisi çerçevesinde boğulmuş, tamamen yapmış olduğu yapılarla da kent dokusunu zarara uğratan, ekolojik bir yaşamı hiçe sayan, toplumun sosyal değerlerini hiçe sayan, bina dokularıyla da kentsel yaşamı felce uğratan bir yapıya sahiptir ve maalesef ki en büyük ihale usulsüzlüklerinin yapılmış olduğu alanlar da TOKİ’ye aittir.

TOKİ’de çevre planlamalarına ilişkin çok hassas değinildiği ifade edilmektedir. Buna da Van’dan somut bir örnek vermek istiyorum. Van Edremit TOKİ’de hâlâ altyapı arıtma mekanizması yok ve onun kanalizasyon sularının, kanalizasyon atıklarının tamamı, olduğu gibi Van Gölü’ne akıtılmaktadır ve bu durum bilindiği hâlde, bir gözlem çalışması yapan, bu konuda araştırma inceleme çalışması yapan iktidar yetkilileri, hatta Meclis komisyonu bu konuda gereken raporu oluşturmamıştır, bizim görüşlerimizi almaya yönelik bir nezaket gösterisi de sunulmamıştır.

Evet, bahsettiğim şekilde, özellikle bu İktidar için sihirli sözcük olan ihale. En son, TOKİ Başkanının “Bu arazileri cilalı arsalar hâline getirip yabancılara satacağız.” İhale ve satacağız, satmak ve ihale, iki önemli kavram bu İktidar için. Neyi, ne kadar satacaksınız? Bu ülkenin bütün değerlerini sattığınız gibi, bütün mallarını da satıyorsunuz. Bunun karşısında etkin bir muhalefetimizin olacağını her zaman bilmenizi isteriz.

TOKİ’nin kent dokusunu bozduğuna ilişkin çok fazla bilimsel konuşmaya gerek duymuyorum. Havaalanından Ankara’ya doğru geldiğinizde karşınıza dikilen binaların görüntüsünün ne derece modern bir şehir hayatına uygun olduğunu, doğal bir sosyal yaşama uygun olduğunu siz kendiniz takdir edin.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son olarak Sayın Başbakanın ilimize yapmış olduğu ziyaret esnasında yaşanmış olan gerginliklere değinmek istiyorum ve bu konuda, Sayın Başbakanın, bir başbakan olsa bile kimsenin haddini aşmaması gerektiğini bilmesi konusunda, başkalarına hakaret etmesi konusunda bu kadar fütursuzca olmasını eleştirerek… Biz “Sayın Başbakan Van’a gelmesin.” diye bir söylemde bulunmadık, biz Sayın Başbakanın başbakanlık sorumluluğunu taşıyıp böylesi bir gerginliğe mahal vermemek adına Van’a gelmemesinden bahsettik. Bunu bile bile provokasyon amacıyla Van’a gelmesi yine canların kaybına neden oldu, yine çocukların yaralanmasına, yüzlerce çocuğun gözaltında işkence edilmesine neden oldu. Bu gerginliklerin yegâne sorumlusu Başbakanın kendisidir. Başbakan eğer Başbakansa yapmış olduğu icraatların tümünü akilane çerçevede biçimlendirme sorumluluğu olduğunu hatırlamak zorundadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Konuşmanızı tamamlar mısınız Sayın Üçer.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Teşekkür ederim.

Ben ona mı soracağım Van’da ne yapıp ne edeceğimi?

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Sana mı soracak?

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Nezaketsiz bir şekilde beni kastederek yapmış olduğu açıklamaların hepsinin yersiz, uydurma olduğunu ve bunu kamuoyunun vicdanına sunduğumu belirterek hepinizi en içten duygularımla, saygılarımla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Üçer.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici.

Sayın Binici, buyurun. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

DTP GRUBU ADINA İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün 2009 yılı mali bütçesi ile ilgili Demokratik Toplum Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tarım sektörü Türkiye'nin sosyolojik ve ekonomik yapısı içerisinde önemli yer tutmaktadır. Tarım sektörü kırsal alanın tek ekonomik gelir kaynağıdır. AK PARTİ Hükûmetinin tarım politikaları sayesinde sektörün son yıllarda sürekli kan kaybettiği, iç ticaret hadlerinin korkunç bir şekilde tarım aleyhine geliştiği, sektörün genelinde üretim artışlarının nüfus artış hızının gerisinde kaldığı, çoğu alt sektörde üretimde geriye gidişlerin yaşandığı, kırsal yoksulluğun dayanılmaz boyutlara ulaştığı hepimizce bilinmektedir.

Kuşkusuz doğal ve çevre bilimiyle ilgili kaynakları bakımından oldukça şanslı, biyoçeşitlilik açısından dünyanın en zengin ülkelerinden birisi olan Türkiye'nin hiç de hak etmediği bu yapı kendiliğinden doğmamıştır. IMF ve Dünya Bankası odaklı politikaların yıkıcı etkileri sonucu tarım sektörü çöküş noktasına getirilmiştir.

Yaşanan ekonomik krizle beraber önümüzdeki dönemlerde enerji, su ve gıda krizlerinin de yaşanacağını tahmin etmek zor değildir. Tarım ürünlerinin fiyatlarında gelecek yıllarda çok önemli artışların olacağı herkesçe bilinmektedir. Bu bağlamda gerekli önlemlerin alınması bir zarurettir.

Önümüzdeki birkaç yılda küresel ısınma ve kuraklık sonucunda tarım dünyada stratejik bir konuma gelecektir. Ülkemiz bunu bir fırsata çevirebilecek tarım alanlarına sahiptir ancak Hükûmet bu becerilere maalesef sahip değildir.

Tarım ürünlerindeki artış sebebiyle petrol zengini ülkeler bile Afrika’da arazi kiralama gereğini duymuşlardır. Amaçları gelecekte kendileri için gıda güvenliğini sağlamaktır. Buna karşın bizde ise var olan potansiyel yok edilmeye çalışılmaktadır.

Tarımın en önemli sorunu olan sulamayla ilgili birkaç baraj bitirildiği hâlde sulama kanalları yapılmadığından sulama faaliyetleri de yapılamıyor.

Tarımın girdi fiyatları akıl almaz büyüklüklerde artış göstermektedir. Bizim çiftçilerimiz dünyada yüz yetmiş bir ülke içinde en pahalı mazotu kullanmak durumunda kalmışlardır. Ülkemizde uygulanan yanlış politikalar neticesinde tarım sektöründe ciddi bir tıkanma yaşanmaktadır. Mısır dışındaki ürünlerin tamamında azalma görülmüştür. AKP Hükûmetinin yanlış tarım politikaları sayesinde tarımda yüzde 7 gibi önemli bir üretim düşüşü yaşanmıştır. Tarım Kanunu’nda tarıma verilecek desteklerin gayrisafi millî hasılanın yüzde 1’inden az olamayacağı hükmüne rağmen, 2009 yılı bütçesinde desteklemeler için ayrılan pay ne yazık ki yüzde 0,49 olarak açıklanmıştır. Bu, Tarım Kanunu’yla AKP’nin tarım politikası arasındaki çelişkiyi açıkça göstermektedir.

Sayın Başbakan her seçim öncesinde tarıma ilişkin paketlerini açarken rakamlar da giderek küçülmektedir. 2007 yılına nazaran 2008 yılında tarımda sulama faaliyetlerinde yüzde 3 oranında azalma yaşanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2000’li yıllarda 684 bin hektarlık alandaki pamuk üretimiyle dünyada 7’nci sırada yer alan ülkemiz, maalesef 2008 yılında 380 bin hektarla dünyada 11’inci sıraya gerilemiştir.

Yine, Sayın Başbakanın her fırsatta iftiharla dile getirdiği traktör satışları 2002 yıllarında 50 bin civarında iken uygulanan yanlış politikalar sonucu 2008 yılında 12 bine kadar düşmüştür.

Tarım sektörünün içinde bulunduğu sıkıntıların giderilmesinin ön koşulu, tarımsal sulamalara önem verilmesi ve sulanabilecek yaklaşık 4 milyon hektar alana su getirilmesine yönelik faaliyetlerin hızlandırılarak en yakın zamanda bitirilmesi gerekmektedir.

Çiftçilerimize dönük bir rahatlamayı sağlamaya yönelik de daha önce uygulanan elektriği düşük ücrete tabi tutma uygulamasına derhâl geri dönmemiz gerekmektedir.

Tarım sektöründe her geçen gün daralmanın yaşandığı hepimizce malumdur değerli arkadaşlar. Son yıllardaki istatistiklere bakarsak, 2005 yılı itibarıyla kentleşme oranı yüzde 65 olan Türkiye'nin gayrisafi millî hasılasının yüzde 11,5’u tarımdan elde edilirken, istihdamının yüzde 29’una da tarım kaynaklık etmekteydi. 2006 yılının Ocak-Eylül döneminde ise tarım sektörü yüzde 1,2 küçülmüş, istihdam ise yüzde 28,4’e gerilemiştir.

Dünya ülkelerinin hemen tümünde tarım alanına kamusal müdahalede bulunulmakta ve sektör çeşitli biçimlerde desteklenmektedir. Türkiye’de ise AKP Hükûmeti işbaşına geldiği günden bu yana destek düzeyini giderek azaltırken, araştırma, eğitim, yayım hizmetleri, denetim ve kontrol hizmetleri, hastalık ve zararlılara karşı yapılan kamu mücadelesi ve altyapı hizmetleri de her geçen gün etkinliğini yitirmektedir. Türkiye de tarımda gerilemeyi yaşamaktadır bu sebeplerle.

2001 yılı genel sayımına göre 3 milyon adet olan kayıtlı çiftçi sayısı, 2007 sonunda maalesef 2,5 milyona gerilemiştir. Bu veriler gösteriyor ki tarımda gerileme şiddetli bir şekilde sürmektedir. Teknik ve ekonomik olarak sulanabilme olanağı bulunan tarım arazisinin henüz yalnızca yarısı sulanabilmektedir.

Bilindiği üzere, Türkiye’de, 2000 yılından itibaren Dünya Bankası öncülüğünde Tarımsal Reform Programı uygulanmaktadır. Program’ın temel hedefi, kırsal bölgelerdeki istihdam seviyesini orta vadede yüzde 10 civarına indirmektir. Bir başka deyişle, tarımsal üretim biçimini dönüştürmekte, kırdan kente göçü zorunlu kılmaktadır. Sürece paralel olarak girdi fiyatlarının sürekli artması, desteklerin kaldırılması veya azaltılması, küçük çiftçinin ürün ekemez hâle gelmesine neden olmuştur. Sadece 2008 yılında gübre ve ilaç kullanımı yüzde 15 oranında azalmıştır.

Yine, 2008-2009 döneminde 450 bin hektarlık bir alan ekilmemiştir değerli arkadaşlar. Tütün ekicilerinin sayısında yüzde 85’lik bir azalma olmuştur. Dünya Bankasının öngörüsü de bu sonuçlara dönüktür.

Gelir desteği ile, alım-girdi sübvansiyonlarının kaldırılmasını, tarım kooperatiflerinin işlevsizleştirilmesini ve böylelikle tarımda tekel hâkimiyetinin sağlanmasını amaçlıyorsunuz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, uygulanan tarım politikalarıyla ilgili birkaç veriyi sizinle paylaşmak istiyorum. 2008 yılında burçak desteklemesi 55 YTL’den 35 YTL’ye, sertifikalı fidan desteklemesi 250 YTL’den 120 YTL’ye çekilmiştir. Bu, AKP Hükûmetinin tarımı destekleme anlayışının göstergesidir değerli arkadaşlar. Türkiye’de tarımsal üretim değerinin yüzde 63’ü bitkisel ürünlerden gelmektedir. Buna karşılık, gelişmiş ülkelerde yüzde 50’nin üzerine çıkan hayvancılığın payı yüzde 26 gibi oldukça düşük bir düzeyde bulunmaktadır. Bu nedenle Türkiye’de tarım işletmelerinin sermaye yapısı gerektiği gibi değişmemiştir.

Araştırmalara göre Türkiye’de tarım işletmelerinde arazi varlığının toplam varlıklar içerisindeki payı şimdilerde yüzde 80-90 dolayındadır ve bunun da yaklaşık olarak yüzde 75’ini arazi varlığı oluşturmaktadır.

Türkiye’de kimyasal gübre kullanımı 2000’li yıllarda 3,4 milyon tondu. Ülkemizde bir dönemde kullanılan gübre miktarı 2007 yılında ortalama 8 kilogram olarak görülmüştür. Ancak buna karşın AB ülkelerinde dönüm başına aktif madde olarak gübre kullanımı düzeyi, Hollanda’da 63 kilogram, Almanya’da 38 kilogram, Fransa’da 34 kilogram iken Türkiye bu verilerin çok altında kalmıştır.

Birim alanında kullanılan ilaç miktarı da gelişmiş ülkelere göre çok düşük kalmaktadır. Türkiye’de dönüm başına ortalama 5 kilogram tarımsal savaşım ilaç kullanılırken bu miktar Fransa ve Almanya’da 44 kilogram, İtalya’da 76 kilogram, Yunanistan’da 60 kilogram, Belçika’da 107 kilogram, Hollanda’da ise, değerli arkadaşlar, 175 kilogramdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’de tarım sektörünün sorunları çözülemez değildir. Doğru tarım politikalarını tarıma özgülenen uygun kaynak büyüklükleri ile eşleyen ve etkin bir tarımsal kamu yönetimi anlayışı ile uygulamaya geçiren yaklaşımlar, sektörel sorunları çözüp tarımın büyüme potansiyelini açığa çıkarabilir. Doğru tarım politikaları, içeride ve dışarıda sağlam bir analitik tutarlılıkla Türkiye tarımı için konulan kısa, orta ve uzun vade hedeflerle duyarlı bir politika seçimini gerektirir.

Dış politika yanında, içeride de maliyet düşürücü, verimlilik yükseltici, tarımın rekabet düzeyini artıran politikalara acilen ihtiyaç vardır. Bu çerçevede uygulanabilir toprak reformu yapılmalıdır. Sulama yatırımları gerçekleştirilmeli, arazi toplulaştırma ve tarla içi geliştirme hizmetleri tamamlanmalıdır. Böylece, yaratılan uygun zemin üzerinde, doğayla ve tüketiciyle dost, biyoçeşitliliği koruyup geliştiren, sürdürülebilir bir tarım modeli uygulanmalıdır.

Türkiye, başta tohum olmak üzere, bitkisel ve hayvansal üretim materyallerini, kullanılması gereken gübre ve tarımsal savaşım ilacını, tarım alet ve makinelerini ülke içinde üretip zamanında ve uygun fiyatlarla üreticiye ulaştıran bir tarımsal girdi politikasını derhâl izlemelidir.

Üretim, ülkesel ve bölgesel planlama ilkelerine uygun olarak gerçekleştirilmelidir.

Desteklemeler, ürün planlamasının bir aracı olarak görülmeli ve bu anlayışla uygulanmalıdır.

Şüphesiz, bu politikaların uygun mali kaynaklarla desteklenmesi gerekmektedir. Ayrıca, bu bütçe Türkiye tarımına yetersizdir. Bu durum, tarımın içinde bulunduğu yatırım ve destekleme açığının da bir gerekçesidir.

Buna karşılık, yapılan hesaplamalar göstermektedir ki AB ortak tarım politikasının Türkiye’de uygulanması hâlinde yılda en az 11,3 milyar euro’luk kaynağın tarım sektörüne aktarılması gerekmektedir.

Değerli vekiller, Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, Anayasa’mızın “Toprak mülkiyeti” başlıklı 44’üncü maddesinde belirtilen “Devlet, topraksız olan veya yeter toprağı bulunmayan çiftçilikle uğraşan köylüye toprak sağlamak amacıyla gerekli tedbirleri alır.” hükmüne işlerlik kazındırmak için kurulmuş olup, işlevini de Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Yasası gereği topraksız köylülere toprak dağıtımı yaparak yerine getirmekte iken, bugün akıl alınmaz bir uygulamayı yürürlüğe koymaktadırlar.

Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, hazine arazilerini topraksız ya da az topraklı çiftçiye dağıtmak yerine; işletme büyüklüğü azaltıldığı gibi çiftçi sayısını artırdığı, bu durumun da arazi parçalanmasını artırarak, Avrupa Birliği müzakereleri kapsamında karşımıza en önemli olumsuzluk olarak çıkacağını gerekçe göstererek, bu arazileri köylülere değil de kullananlara satıyor. Bu ne demektir, değerli arkadaşlarım, size açıklayayım. Bu şu demektir: Topraksız veya az toprağı olan köylü benim sorumluğumda değil demektir. Bu, çiftçilerimizi kaderiyle baş başa bırakıyorum demektir.

Size daha çarpıcı bir örnek sunayım: Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde varlıklı bir ailenin sahip olduğu arazi, tam olarak 8.333 yoksul çiftçi ailesinin sahip olduğu araziye eş değerdir. Bu yoksulluktan dolayı, her yıl, binlerce insanımız, doğu ve güneydoğu bölgelerinden kalkıp batı bölgelerine mevsimlik işçi olarak çalışmaya gitmektedirler. Yerini yurdunu bırakıp çalışmak için gittikleri bu bölgelerde çeşitli sorunlarla karşılaşmaktadırlar. Geçmiş yıllarda yani geçen sene, Karadeniz Bölgesine çalışmak için giden Kürt kökenli bu vatandaşlarımız, kimi valilerin keyfî tutumlarının, uygulamalarının sıkıntılarını yaşamışlardır. Söz konusu bu valilerin talimatlarıyla bu işçiler –yerleşim yerlerini bırakın değerli arkadaşlar- o bölgede bulunan camilere bile alınmamışlardır. Bütün bunlar yetmezmiş gibi her yıl işçilerin bu yolculuklarında trajik olaylar yaşanmakta, bazı aileler trafik kazalarıyla yok olmaktadırlar. Geçen sene yine Adıyamanlı fındık işçileri işten dönerken iki aile yok oldu değerli arkadaşlar.

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – 25 kişi öldü, 25!

İBRAHİM BİNİCİ (Devamla) – Tabii.

Yine bunun akabinde Urfa’da sabah saat beşte kalkıp tarlalara çalışmaya giden iki traktör dolusu 21 insanımızı kaybettik, 12 insanımız da yaralandı. İşte devletin tarım politikası ve tarım işçisine bakış açısı budur. Bu insanların hiçbir sosyal güvencesi yoktur. AKP de bu noktada dilini kıpırdatmıyor çünkü insanlık için bir projeleri yoktur değerli arkadaşlar. (DTP sıralarından alkışlar)

21’inci yüzyılda vatandaşlarımız bu ıstıraplarla yok olurken, doğrusu, bu trajediyi ortadan kaldırmak için tam anlamıyla tarım reformunun ne zaman gerçekleştirileceğini merak ediyorum. Böylesine adaletsiz bir arazi dağılımı söz konusu iken yakın tarihlerde, değerli arkadaşlar, Suriye sınırında bulunan mayınlı araziler mayından temizlenecek ve o arazi, değerli arkadaşlarım, tam 2 Kıbrıs büyüklüğündedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Binici, son dakikanız.

Buyurun.

İBRAHİM BİNİCİ (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Bu araziler derhâl temizlenmeli, orada yaşayan topraksız, az topraklı çiftçilere verilmeli çünkü o arazilerin sahipleri henüz yaşamdadırlar. Evet, çoğunun ayağı koptu, çoğu sakat kaldı, sakatlıklarla yaşıyorlar; tapunun yüzde 50’si mayına gitti, yüzde 50’sine de devlet el koydu. Onun için, derhâl hak sahiplerine geri verilmelidir ama AKP Hükûmeti İsrail ve İngiliz firmalarına bunu peşkeş çekecektir.

Ancak bu şekilde çiftçilerimizin durumunu iyileştirebiliriz. Ne ABD’ye ne İngiltere’ye ne İsrail politikalarına esir düşmememiz için, bu kirli politikalarından vazgeçmemiz için hepinizi görev ediyorum.

Hakça paylaşım olacağı günlerin özlemiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Binici.

Sayın milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi şahısları adına lehte Çorum Milletvekili Murat Yıldırım.

Buyurun Sayın Yıldırım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MURAT YILDIRIM (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 bütçesinin sekizinci tur görüşmeleri üzerinde şahsım adına lehte söz almış bulunuyorum. Milletimizi ve sizleri saygıyla selamlıyorum.

Son yaşanan global kriz bir kez daha gösterdi ki değişim ve dönüşüm hareketlerinin sınırlarla bağlı kalması düşünülemez. Bu çerçevede ülkeler kendilerini sürekli yenilemek ve geliştirmek zorundadırlar. Ülkelerin altyapılarının gelişmesinde en önemli ve lokomotif kuruluşlar bayındırlık ve iskân işleriyle kuruluş ve sektörlerdir. Bu alandaki çalışma, düzenleme ve oluşan sinerji yüzlerce sektörü direkt ve endirekt etkilemektedir. Hiç kimse, yeni bir binanın yapılmasından, afete uğramış insana el uzatılmasından, belediye ve altyapı hizmetlerindeki kaliteden, imar ve kadastro uygulamalarındaki sorunların çözümünden kayıtsız değildir. Bunların tamamı, vatandaşlarımızı bire bir ilgilendiren ve direkt olarak yaşam standartlarını etkileyen alanlardır.

Afet işleri konusunda Bakanlığımızın yaptığı çalışmalar takdire şayandır. Gönül ister ki hiç kimse afete maruz kalmasın. Bütün tedbirler alınmasına rağmen afetten tam anlamıyla kaçmak mümkün olmuyor. Afetten sonra yaraların acilen sarılması gerekiyor. İşte bu noktada verdikleri hizmetten dolayı Bakanımızı kutluyorum. Seçim bölgem Çorum’da meydana gelen yangın ve benzeri afetlerde hemen el uzattılar, evleri, ahırları, köyleri yeniden imar ettiler, insanlarımızın yüzünü güldürdüler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ İktidarıyla Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünde hem fiziksel hem de zihniyet anlamında büyük değişmeler yaşandı. Kıyaslama yapıldığında, seksen yılda yüzde 70 oranında kadastro yapılmışken son beş yılda yüzde 30 oranında kadastro yapılmak suretiyle ülke genelinde kadastro sorun olmaktan çıkarılmıştır. Bu bir rekordur. Bu rekor AK PARTİ İktidarının farkıdır.

Tapuda her yıl 20 milyon insanımıza hizmet verilmektedir. İktidarımız döneminde yaygınlaştırılmaya başlanan Tapu ve Kadastro Bilgi Sistemi Projesi (TAKBİS), ülke genelinde yüzde 70 oranında tamamlanmıştır. Bugün, kurum, genel bütçeden aldığının 4-5 kat üstesinde hazineye harç geliri sağlamaktadır.

Tapu ve kadastro dairelerimizde kaliteli ve şeffaf hizmetin verilmesi doğrultusunda önlemlerin alınmış olması bizleri memnun etmiştir. Kamera sistemleri kurularak sahtecilik ve kapkaç olayları önlenmiştir.

Önemli olan, ahlaksızlık ve hukuksuzluklara karşı adaleti ve kalkınmayı ön plana çıkaran bir yönetim anlayışı benimsemektir, AK PARTİ de bunun temsilcisidir.

Ülkemizin 2003-2008 yılları arasındaki yaşadığı değişim ve dönüşüm bunun en bariz göstergesidir. Belediyeler bir dönem İller Bankası paylarından yapılan adaletsiz kesintiler dolayısıyla mustariptiler. Bir zamanlar Çorum Belediyesinin geliri yüzde 80 oranında kesintiye uğratılıyordu, bunları yaşayıp gördük. Bu haksız ve adaletsiz sistem AK PARTİ İktidarıyla düzeltildi. Bütün belediyelerin gelirlerine eşit miktarda kesinti uygulanmaya başlandı. Bu, adil yönetim anlayışının tezahürüdür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu anda dünyanın önündeki en önemli konulardan biri de tarımsal üretimdir. Tarım ürünlerindeki fiyat istikrarsızlıkları ve üretimdeki düşüş iddiaları global krizle birlikte daha yüksek sesle dillendirilmeye başlanmıştır.

Aslında “Gıda sıkıntısı” denilen olay adaletsiz dağılımdır. Dünyanın bir yanında insanlar har vurup harman savururken diğer yanda yiyecek ekmek bulamamaktadırlar. Bu nedenle israfın önüne geçecek tedbirler alınmalıdır.

Bu vesileyle şunu belirtmek isterim ki, bugün Filistin Gazze’de bir insanlık dramı yaşanmaktadır. İsrail’in Filistin halkına uyguladığı acımasız ambargo nedeniyle açlıktan toplu ölümler beklenmektedir. Bu, insan hakları ihlalidir, bir insanlık suçudur. İsrail’i bu tutumundan bir an önce vazgeçirmeye ve dünya devletlerini de İsrail’e “Dur!” demeye çağırıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarım stratejik bir sektördür. İktidarımız döneminde Meclisimizin desteğiyle çıkan yasalar yapılan çalışmalardaki başarının da tetikleyicisi olmuştur. AK PARTİ İktidarıyla ülkemiz diğer alanlarda olduğu gibi tarımsal alanda da ilkleri yaşamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yıldırım, devam ediniz.

MURAT YILDIRIM (Devamla) – Bu dönemde tarımsal destekler 3 kattan fazla artmış, arz açığı bulunan ürünlerdeki prim uygulaması 9 kat artırılmıştır. Yıllarca üvey evlat olarak görülen hayvancılık sektörü İktidarımız döneminde yeniden hayat bulmuştur. Hayvancılık destekleri 16 kat artmıştır. Ülkemizin tarımsal strateji planı ilk defa bu dönemde hazırlanmıştır. 2008 ve 2012 dönemi ise tarımsal gelişmenin ve sürdürülebilir kalkınmanın üst seviyelere çıktığı bir dönem olacaktır. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.

Bu çalışmaların altına imza atan ve ülkemizi karanlık günlerden aydınlık günlere taşıyan Başbakanımız ve Genel Başkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile çalışma ekibine ve bakanlarımıza teşekkür ediyor, yüce Meclisimizi ve milletimizi saygıyla selamlıyorum.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Hangi ülkeden bahsediyorsunuz?

MURAT YILDIRIM (Devamla) – Türkiye’de yaşanmaktadır bunlar. [AK PARTİ ve MHP(!) sıralarından alkışlar]

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yıldırım.

Hükûmet adına Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker.

Sayın Bakan, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi beş dakika.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; Tarım ve Köyişleri Bakanlığının 2009 yılı bütçesiyle ilgili olarak hem yapılan eleştirilere hem de Bakanlığımın çalışmalarıyla ilgili, bugüne kadar yaptıklarımız ve bundan sonra hazırladıklarımızla ilgili bilgiler sunmak üzere huzurlarınızdayım. Hepinize saygılar sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, tarım sektörü zor bir sektördür, kolay bir sektör değildir çünkü gerçekte hem Türkiye’nin sahip olduğu imkânlar açısından, Türkiye’nin sahip olduğu nüfusun dağılımı açısından Türkiye’nin önemli bir kısmında istihdam alanı oluşturmakta, geri kalan diğer yani istihdam dışındaki diğer bütün vatandaşlarımız da tarımla birer tüketici olarak ilgilidirler. Dolayısıyla, tarım, nüfusumuzun sadece istihdamdaki yüzde 27’lik bölümüyle ilgili olarak değil, yüzde 100’lük bir bölümüyle ilgili. İşte tarımı esasen önemli kılan şey budur. Bu nedenle de biz temel yapısal sorunlarla ilgili neler yaptık ve bundan sonra ne yapıyoruz, bunlarla ilgili sizlere bilgi sunacağım.

Biz öncelikle, tabii, tarımı gündelik bakıştan ve popülist yaklaşımdan stratejik bakışa doğru yeni bir anlayışla ele aldık. Bu konuyla ilgili olarak on iki tane temel kanun çıkardık. Bizden önce, tabii, yapılan her olumlu işi biz saygıyla anıyoruz. Her kim bu memlekette taş üstüne taş koyduysa minnetle, şükranla anıyoruz ama düşünün ki Türkiye’nin bir tarım kanunu yoktu. Bu Tarım Kanunu’nu biz çıkardık, Gıda Kanunu’nu biz çıkardık, Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu’nu biz çıkardık, Organik Tarım Kanunu’nu biz çıkardık, Tarım Sigortaları Kanunu’nu biz çıkardık, Tohumculuk Kanunu’nu biz çıkardık, Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu’nu biz çıkardık, Bitki Islahçı Haklarının Korunmasına İlişkin Kanun’u biz çıkardık, tarımsal ürünlerle ilgili Lisanslı Depoculuk Kanunu’nu biz çıkardık; Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kanunu, Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçların yapılandırılması ve buradan doğan kefaletin sona erdirilmesi hakkında kanunu biz çıkardık ve çiftçilerin yine kuruluşu olan Türkiye Ziraat Odaları Birliği ile ilgili kanunu da biz çıkardık ve değerli milletvekilleri, ilk defa, cumhuriyet tarihinde tarımla ilgili bir tarım strateji belgesini yine biz hazırladık, biz çıkardık. Bir vizyon çalışması yaptık. 2012’ye kadar da neler yapacağımıza dair bir vizyon çalışmamızı da ortaya koyduk.

Bu konuyla ilgili biz on tane yeni kanun üzerinde şu anda çalışıyoruz. Önümüzdeki dönemde de biz bunları yüce Meclisin huzuruna getireceğiz. Nedir bunlar: Bakanlığın teşkilat kanunu, miras hukukunda değişiklik yapan bir konu ki bu tarımın temel meselesidir çünkü Türkiye’de tarım arazileri miras yoluyla babadan oğula geçerken, çocuğa geçerken sürekli bölünüyor ve Türkiye’nin esasen temel yapısal sorunlarından bir tanesi bu. Bunu düzeltecek bir düzenleme yapıyoruz. Yine, Tabii Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkındaki Kanun’da değişiklik çalışması yaptık, bunu getireceğiz yüce Meclisin huzuruna. Çiftçi Mallarının Korunması Hakkındaki Kanun’da değişiklik yapacağız, Su Ürünleri Kanunu’nda değişiklik yapan tasarı zaten Meclisin gündeminde. Biyogüvenlik kanunu çıkaracağız. Veteriner hizmetleri, gıda ve yem kanunu, bitki sağlığı kanunu, tarım iş kanunu gibi kanunları da biz önümüzdeki dönemde getireceğiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; temel sorunlardan bir tanesi, tarım arazilerinin çok parçalı, dağınık ve işletmelerin küçük ölçekli olması idi. Bu konuyla ilgili bakın neler yaptık: Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu çerçevesinde tarımda bölünemez parsel büyüklüğüne bir limit getirdik. Daha önceden 1 dekara kadar bölünebiliyor iken biz bunu önce 10 dekara daha sonra da 20 dekara kadar çıkardık. Böylece, bölünmeye bir limit getirdik, bir sınır getirdik işletme yapısını ıslah etmek üzere.

Arazi toplulaştırma çalışmaları hız kazandı. Demin değerli milletvekillerimizden bazıları bu konuyla ilgili bilgiler sundular. Esasen, doğru bilgiyi ben size şimdi arz edeceğim. Bakın, 1961 yılında Türkiye’de arazi toplulaştırma çalışması başlamış, 61’de. 61 ile 2002 yılları arasında kırk bir sene içerisinde toplam 450 bin hektar alanda toplulaştırma yapılmış, kırk bir yılda. Yılda ortalama 10 bin hektar alanda toplulaştırma yapılmış.

Bakın, AK PARTİ Hükûmeti döneminde 562 bin hektar, 2003-2008 arasında yapıldı, bitti. Bu, yılda 93.600 hektar demektir. Yani tam tamına 9,3 kat bir artış var bir yılda toplulaştırılan alanla ilgili olarak. 250 bin hektar alanda şu anda toplulaştırma çalışması devam ediyor. Azami üç yıl içerisinde bu da tamamlanacak. Dolayısıyla 1 milyon 250 bin hektar alan toplulaştırması yapılmış olacak.

Önümüzdeki dönemde yine bu konuyla ilgili neler yapıyoruz, neler yapacağız? Tarımsal arazi edindirme ofisi, bunlar oluşturulacak ve arazi toplulaştırmasında KÖYDES ve BELDES uygulamalarında yaptığımız usule benzer bir usul ile hizmet alımı şeklinde yılda 1 milyon hektar alanı toplulaştırmayı hedefliyoruz ki bununla Türkiye’deki toplulaştırılacak arazilerin tamamını tamamlayacağız.

Tarımsal desteklemelerde politika belirsizliği ve kaynak yetersizliği, tarımla ilgili öteden beri söylenen, dile getirilen konuların başındaydı. Biz neler yaptık bunlarla ilgili? Öncelikle, biz, destekleme politikalarında, biraz önce söylediğim gibi, bir stratejik yaklaşım benimsedik. Tarımsal desteklemeleri kalite odaklı olarak yeniden düzenledik ve toplam destek miktarını 3 kat artırdık. Bir de, demin de söylendi, değerli muhalefet milletvekillerimiz hayvancılık destekleriyle ilgili söylediler, “Azaldı.” dediler. Hayır, azalmadı, aksine arttı.

Bakın, 2002’de devraldığımızda hayvancılığın toplam desteği sadece 83 milyon YTL’ydi. Bunun da toplam destekler içerisindeki payı yüzde 4,4 idi. Buna hiç kimsenin, hiçbir şekilde itiraz etme ihtimali yok.

Bugün toplam destekler içerisinde hayvancılık desteklerinin payı yüzde 24,4; yüzde 4 değil, yüzde 24,4 ve bizim sadece hayvancılıkta değil, diğer desteklerde de ilk kez başlattığımız destekler var. Nelerdir bunlar? İlk kez, örneğin, mazot desteği ödemesine başladık. Gübre desteği, 2002’de biz geldiğimizde yoktu böyle bir destek, gübre desteğini biz başlattık. Yoktu arkadaşlar, yoktu. Hububat, mısır ve baklagil, bunlara biz prim desteği uygulaması getirdik. Kırsal kalkınma desteklerini biz başlattık. Basınçlı sulama sistemlerine desteği biz başlattık. Sertifikalı tohum ve fidan kullanımının desteğini biz başlattık. Bunlar hep bizim dönemimizde başlayan, ilk defa verilen. Tarım sigortası desteğini biz başlattık. Toprak analizi desteğini biz başlattık. Organik tarım desteğini biz başlattık. İyi tarım desteğini biz başlattık. Araştırma geliştirme desteğini biz başlattık. Çay primini biz başlattık, çay primini ve ipek böcekçiliği, arıcılık, su ürünleri desteği, et desteği de yine ilk defa bizim Hükûmetimiz döneminde başlayan desteklerdir.

Neler yapacağız bu konuda? Tarımsal havzaların belirlenmesi ve desteklemelerin havzalara göre yapılması çalışması sona geldi, biz bunu hayata geçireceğiz. Tarımsal desteklerin üretim sezonundan önce açıklanması için de çalışmalar sürdürülüyor, bu konu da, inşallah, ileri bir noktaya getirilecek.

Değerli milletvekilleri, tarımsal üretimde verimlilik ve kalite temel sorunlarımızdan bir tanesiydi. Tarımda, tarım sektöründe yapısal bir sorundu bu. Bakın burada neler yaptık? Sertifikalı tohum ve fidan kullanımını destekleme kapsamına almak suretiyle Türkiye’deki örneğin hububatta, örneğin -spesifik ürün vereyim- buğdayda, 75 bin ton sadece sertifikalı tohum kullanılır iken, bu 300 bin tona çıktı ve sertifikalı tohum kullanımı ile verimlilik artışı en az yüzde 25 artıyor, en az yüzde 25. Dolayısıyla, biz bunu Türkiye tarımının hizmetine koyduk ve bu şekilde Türkiye’de tarımsal verimlilik arttı.

Sertifikalı tohumluk üretimini de biz 2008 yılında destekleme kapsamına aldık. Yani sadece tohumu kullanana değil, artık sertifikalı tohum üretene de biz destek veriyoruz.

Yerli sebze tohumculuğuyla ilgili kamu ve özel sektör iş birliği sağlandı. Biz 65 tane araştırma enstitümüzü hem özel sektörün hem üniversitelerin hizmetine açtık müşterek çalışmalar yapmak üzere.

ARGE destekleri başlatıldı ve bu sene örneğin 3 milyon YTL ARGE desteği biz koyduk, Tarım Bakanlığı, TÜBİTAK kaynaklarından 45 milyon YTL de ARGE destekleri için para harcadı.

Organik tarım, destekleme kapsamına alındı. İyi tarım uygulamaları başlatıldı.

Süne ile mücadelede havadan ilaçlamayı, uçakla mücadeleyi sonlandırdık, yer aletleriyle mücadeleye başladık ve daha etkin bir mücadele oldu.

Suni tohumlama çalışmalarında büyük bir gelişme sağlandı. 624 binden 2 milyon 750 bine çıktı.

Mera ıslah çalışmalarında 68 bin dekardan 550 bin dekara kadar bir artış ortaya kondu.

Neler yapılacak? ARGE’ye ayrılan kaynak arttırılacak, bilinçli gübre kullanımı için toprak analizi şartı getirilecek.

Finansman yetersizliği, öteden beri tarımla ilgili olarak söylenen temel meselelerden bir tanesi değerli milletvekilleri. Bu konuyla ilgili ne yaptık? Tarımsal kredi faiz oranlarını düşürdük, finansmanı kolaylaştırmak için, tarımsal kredi kullanımını artırdık. Bakın, kredi faiz oranları devraldığımızda yüzde 59’du. Tarım kredilerinden bahsediyorum. 2008’de yüzde 17,5. Bunun yüzde 90’ı yüzde 0 ile 13 arasındaki faiz oranıyla ödeniyor. Kullandırılan tarımsal krediler, 2002 yılında 550 bin çiftçi, 529 milyon YTL; 2008 Ekim ayı itibarıyla 944 bin çiftçi, 7,3 milyar YTL. Kredi geri dönüş oranı 2002’de -Ziraat Bankasının- sadece yüzde 38, 2007 yılında yüzde 97,4. Yani Türk çiftçisi aldığı kredinin yüzde 97,4’ünü geri ödüyor. Bu, ödeme gücüne de sahip demektir.

Şimdi, tarım kredide de yüzde 71’den yüzde 96’ya çıkmış. Neler yapacağız? Sadece Ziraat Bankası değil diğer bankaların da, eğer plasmanları varsa, imkânları varsa tarımsal kredi kullandırmalarına ve çiftçi lehine birtakım kolaylıkları getirmelerine imkân sağlayacak bir düzenleme üzerinde çalışıyoruz.

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Sayın Bakanım, muhalefete niye bakmıyorsunuz? Bizlere de bakın, bizlere anlatın.

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Bakan, muhalefete anlatın, biz bunları biliyoruz.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Ölçek ekonomisi ve işletmecilik teşvik edilecek bu konuyla ilgili.

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Böyle güzel şeyler yaptınız da bu çiftçi niye çiftçiliği bıraktı?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Değerli milletvekilleri, pazarlama yine temel konulardan bir tanesi. Bu konuyla ilgili neler yaptık? Küçük ölçekli üreticiler ile çiftçi örgütlerinin ürünlerini pazarlamada yardımcı olmak üzere kırsal kalkınma destekleri başlatıldı ve bu destekler yoluyla, çiftçilerin ürünlerini işlemesine, ambalajlamasına, paketlemesine, pazarlamasına kolaylık sağlandı. Bu çok önemli bir destek alanıydı.

Şimdi, 1.670 tane proje hibe sözleşmesi imzalandı, 1.370 tanesi tamamlandı, 300 tanesi şu anda devam ediyor. 166 trilyon lira bu iş için para kullandırıldı, yani ödendi bu para ve 18 bin kişiye de kırsal alanda istihdam sağlandı; bunlar yapılan işler.

Şimdi, pazarlamayla ilgili Et ve Balık Kurumunu tekrar aktive ettik, tekrar özelleştirme kapsamından çıkarıp üreticiye hizmet edecek şekle getirdik ve şu anda faal, hem modernize oldu hem faaliyeti devam ediyor. Toprak Mahsulleri Ofisi de yine piyasayı düzenleme ve müdahale kurumu olarak görevine devam ediyor. Bu da üretici için pazarlama açısından önemli bir imkân.

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Ofis diye bir şey var mı?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Var, var.

Şimdi, neler yapacağız? Kırsal kalkınmada Avrupa Birliğinin 750 milyon avro hibe kaynağı karşılığında 2 milyar 500 milyon YTL ulusal kaynak kullandırılacak 2013 yılına kadar. Sözleşmeli üretim yaygınlaştırılacak. TMO tarımsal piyasalarda müdahale kurumu hâline getirilecek, bu rolü etkinleştirilecek. Lisanslı depoculuk ve ürün borsaları aracılığıyla tarım piyasalarında fiyat istikrarının sağlanmasına çalışılacak, hal kanunu ile de üretici ve tüketici arasındaki fiyat farkı minimize edilecek. Hal kanunu Bakanlar Kurulunun gündeminde, oradan geçti.

Biz yine üreticinin burada pazarlamaya da imkân sağlayacak şekilde alet, ekipman alımı yönünde bir proje başlattık, onlara destek veriyoruz. Altı bin beş yüz proje uyguladık. Burada biz 74 milyon 400 bin YTL hibe miktarı tahakkuk ettirdik ve bugüne kadar da bunun 60,4 milyon YTL’si ödendi değerli milletvekilleri.

Tarımsal yatırımların yetersizliğinden bahsediliyordu. Neler yaptık? Tarımsal sabit sermaye yatırımları 2002 yılında 2,2 milyar YTL iken, 2007 yılında 6,67 milyar YTL’ye çıktı. TİGEM araştırma enstitüleri ve üretme istasyonları özel sektöre açıldı. Entegre hayvancılık işletmeleri arttı. Tarımsal Yatırımcı Danışma Ofisi kuruldu.

Bakın, TİGEM işletmelerinin uzun süreli olarak on dört tanesinin kiraya verilmesiyle ne oldu, o konuda da bilgi sunmak istiyorum. On dört tane işletmemizin toplam TİGEM arazisinin yüzde 5,8’ini oluşturan kısmı otuz yıllığına kiraya verildi. Burada bugün itibarıyla 126 trilyon lira yatırım yapıldı ve bini daimî, 4 bini de mevsimlik olmak üzere 5 bin kişilik istihdam sağlandı. TİGEM faaliyetleri de azalmadı, aksine TİGEM’in üretimi de arttı.

Soy kütüğüne kayıtlı 100 baş ve üzeri büyükbaş hayvana sahip işletme sayısı 47’den 697’ye çıktı. Şimdi bu, tarıma yapılan yatırımı, hayvancılığa yapılan yatırımı gösteriyor. Çünkü Türkiye’de 2002 yılında sadece 47 tane 100 başın üzerinde hayvana sahip işletme vardı, bugün 697 tane. Şimdi, eğer hayvancılık öldüyse, eğer tarım öldüyse bu 650 tane ilave 100 başın üzerindeki işletmeyi kim kurdu? Bunları elbette ki bizim üreticilerimiz, bizim hayvancılıkla uğraşan çiftçilerimiz kurdu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, desteklerini ödemiyorsun ama desteklerini.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Ödüyoruz, ödüyoruz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Yok, ödemiyorsun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Örgütlenme sorunu: Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; örgütlenmeyle ilgili olarak kooperatifçilerin, kooperatifleşmenin desteklenmesinde bu dönemde, hiçbir dönemde, Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki hiçbir dönemde olmayacak kadar yüksek bir artış oranı gerçekleşti. Bakın, 1.491 tane kooperatif projesine 1 milyar 27 milyon YTL destek sağlandı. Mukayese için söylüyorum sadece, arkadaşlar, kimse alınmasın: Bizden önceki dönemde sadece 287 tane kooperatife destek verilmişti ve verilen destek miktarı da sadece 87 milyon YTL idi. Şimdi, bu dönem zarfında 87 milyon YTL 1 milyara, 287 proje 1.491’e çıktı. Yine, burada da 160 bin aile ortak oldu, istihdama bu şekilde katkısı oldu.

Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu çıkarıldı. Beş ürünle ilgili ürün konseyi kuruldu. Pamuk, fındık, zeytin-zeytinyağı, turunçgiller ve çayda ürün konseyleri kuruldu. Diğerleri de yolda, süt de bitmek üzere, hazırlandı. Biz bütün tarafların bir araya gelip anlaşmasını burada koordine ediyoruz.

Bundan sonra Bakanlığın uhdesindeki hizmetlerin sınırlandırılarak ilgili paydaşlara aktarılması hızlandırılacak, hububatta olduğu gibi baklagil desteklemelerinin de çiftçi kuruluşları üzerinden ödenmesi devreye girecek ve çiftçi örgütlerinin dağınıklığının giderilmesi için de çalışmalar yapılacak.

Tarımsal üretimin tabiat şartlarına bağlılığı ve yüksek risk faktörü tarımın temel sorunlarından bir tanesidir. Dünyanın her yerinde de bu sorun vardır.

Bakın bununla ilgili ne yaptık: Tarım sigortaları uygulamasını başlattık. Poliçe bedelinin yüzde 50’sini hibe olarak veriyoruz, hibe. Kuraklık Yönetim Koordinasyon Kurulu oluşturduk. Kuraklık Eylem Planı hazırlandı. İlk defa kuraklığa nakdî destek sağlandı, ödendi. Kuraklığa dayanıklı çeşitlerin geliştirilmesi çalışmalarına hız verildi. İlk defa basınçlı sulama yatırımlarına sıfır faizli kredi ve yüzde 50 hibe desteği sağlandı.

Şimdi, değerli milletvekilleri, sulama yatırımlarına sağlanan yüzde 50 hibe destekle ve sulama yatırımlarına sıfır faizli kredi uygulamasıyla 1 milyon 575 bin 67 dekar alanda damla sulama ve yağmurlama sulama fiilen gerçekleşti. 1 milyon 575 bin dekar, iki yıl içerisinde.

Eğitim ve yayınla ilgili sorunlar vardı. Bir TAR-GEL Projesi başlattık. 2.500 tane ziraat mühendisi ve veteriner hekimi köylere gönderdik, köylerde istihdam edilip, köylerde çalışmak üzere. Çiftçi eğitim ve yayın çalışmaları hız kazandı. Bir de Bakanlığa yeni personel alındı, takviye edildi.

Neler yapılacak? Sertifikalı tarım danışmanlığı uygulaması geliyor, parası ayrıldı ve 2012’ye kadar 10 bin kişi bu alanda… Şu anda bin kişi sertifikasını aldı, 10 bine çıkarılacak. Bir de tarım danışmanı sayısı da 2012 yılına kadar 10 bine çıkarılacak.

Gıda güvenliğiyle ilgili… Mesela metilbromür uygulamasına son verdik. Çünkü Türkiye’de gerçekten çok önemli bir konu. İnsanların özellikle meyve-sebzelerde kullanılan kimyasal ilaçlarla ilgili hassasiyeti haklı olarak var. Biz de Türkiye’nin bu konudaki standardını yükseltmek istiyoruz. O nedenle de metilbromür uygulamasına son verdik ki, Ottawa Sözleşmesi Türkiye’nin 2015 yılında buna son vermesini öngörüyordu. Biz bunu 2008 ilkbaharında gerçekleştirdik. Yani yedi yıl öne geçirdik.

Daha etkin bir gıda denetimi… Kayıtlı iş yeri sayısında önemli artış. Mesela 12 binden 47 bine çıktı kayıtlı gıda ile ilgili iş yeri sayısı. Gıda denetimi 39 binden 252 bine çıktı. 75 aktif madde ihtiva eden zirai ilacın tedavülden kaldırılmasıyla ilgili uygulama 1 Ocak 2009 tarihinde başlatılıyor ve yine tarımda kullanılan kimyasalların kayıt altına alınması pilot uygulaması başlatıldı. Bunlar yapıldı.

Neler yapılacak? 1 Ocak 2009’dan itibaren reçeteli zirai ilaç satışı başlıyor. Ulusal gıda referans laboratuvarı, “alo gıda” hattı kuruluyor. Laboratuvar hizmetlerinin geliştirilmesi ve akreditasyonu yapılıyor. Gıda güvenliğini izleme ve bilgi sistemi 2009 yılı içinde tamamlanıyor. Tarımda kullanılan kimyasalların kayıt altına alınması çalışmaları da 2010 yılında tamamlanıyor.

Hayvan hastalıklarıyla mücadelede, keza, etkin bir mücadele özellikle şapta, kuduzda, kuş gribinde, tüberkülozda ve brusellada yapıldı. Hastalıklardan ari işletmeler için ilave destek sağlandı -ki bir büyükbaş hayvan için 50 YTL- eğer hastalıkla başarılı bir şekilde mücadele ediliyorsa ayrıca ödeme yapılacak. Büyükbaş hayvanların kayıt altına alınması sağlandı.

Neler yapılacak? Hastalıktan ari bölgelerin oluşturulması, hayvan hastalıklarıyla daha etkin mücadele… Yine desteklerin hayvan hastalıklarıyla mücadele şartına bağlanması uygulaması getiriliyor. Küçükbaş ve tek tırnaklı hayvanların da kayıt altına alınması sağlanıyor.

Şimdi, bunlarla birlikte, tabii gerek büyüme açısından gerekse başka şekillerde Türkiye’de hep söyleniyor: “İşte, efendim, tarım gerçekte öldü, bitti, göstergeleri kötü.” falan. Değerli milletvekilleri, bunlar doğru değil, doğrusu şu: Bakın, 1973 yılından bu yana Türkiye’de tarımın üç sene üst üste büyüdüğü bir dönem yok; çünkü tabiat şartlarına bağlı ve bir yıl büyümüş, ertesi yıl kuraklık olmuş, bir afet olmuş, küçülmüş, ancak 2004’te, 2005’te, 2006’da üst üste üç yıl pozitif, tarım büyüdü. Arkadaşlar, 2007’de kuraklık var, çok şiddetli bir kuraklık var yani bu kuraklık sebebiyle Türkiye’de bir yıl küçülme oldu. 2008 yılının ilk dokuz aylık rakamı da 0,8 pozitif büyüme, yani bu sene de inşallah bizim beklentimiz, yıl sonuna kadar bu yine pozitif olacak. Böylece otuz küsur yıldır ilk defa bizim dönemimizde dört yıl tarım büyümüş olacak.

Şimdi, değerli milletvekillerimiz, Sayın Başbakanımızın yaptığı bütçe konuşmasında asgari ücretle ilgili konulara değinirken “İşte, efendim, sadece tarım ürünleri söylendi. Dolayısıyla, bu aslında çiftçinin fakirleştiğini gösteriyor.“ dendi, bu da doğru değil. Bakın, çiftçinin kişi başına geliri 2002’de bin dolardı, bugün 2.373 dolar çünkü kişi başına gelirle ilgili tarımın esas göstergesi şu: Türkiye’de 23,7 milyar dolar iken tarımsal hasıla, bugün 50 milyar dolara çıktı. Aslında, sadece çiftçilik ürünleriyle ilgili değil, mesela 2002’de…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Ek sürenizi veriyorum efendim.

Buyurun Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

…0,51 kilogram ile 1 kilovat saat elektrik kullanılabiliyor iken, bugün 0,34 kilogram buğday veriyor. Bunu çoğaltmak, artırmak mümkün.

Ben, tabii süremin kısaldığını biliyorum ama söylemem gereken bir iki nokta var, onu da müsaadenizle söyleyip huzurunuzdan ayrılacağım, esasen daha söylenecek çok şey olmasına rağmen.

Saygıdeğer milletvekilleri, bir arkadaşımız Bakanlığımızla ilgili bazı iddialarda bulundu. Sayın Coşkun, bu zat, Bakanlığımızın 22 Temmuza kadar personeliydi. Belli ki kendilerine birtakım dedikodular gelmiş, o dedikoduları buraya taşıdı, söyledi. Benim kendisine tavsiyem şu: Şu anda da, eğer nöbetçi savcıya gidip müracaat ederse -çünkü hukuk işlerinden, hukuk müşavirimden bahsetti- derhâl dava açsın. Ben, hemen yargılanması için izin vereyim, bir. İki, davalarla herhangi bir şey… Size dedikoduları getirenlere lütfen söyleyin, herhangi bir bilgi, herhangi bir belge…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, son sözlerinizi alayım efendim.

Buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Önemli bir konu Sayın Başkanım.

Şimdi, bana, lütfen, bilgiyi, belgeyi getirin, ben onu sonuna kadar, ardına kadar inceleyeyim, araştırayım. Hiçbir zaman, hiçbir şekilde Bakanlığımla ilgili bu konularda ne göz yumulmuş bugüne kadar ne üstü örtülmüş ne de hiç kimseye herhangi bir yargılama veya soruşturma izni verilmemesi gibi bir konuya gidilmemiştir. Dolayısıyla, bunu tavsiye ediyorum, bir.

İkincisi, benim hiçbir yakınım ne bu işlerle uğraştı ne bu işlerle uğraşıyor ne de benim danışmanımdır.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

KADİR URAL (Mersin) – Sayın Bakanım, bu çiftçi yalan mı söylüyor bize ya? Hiç gidiyor musunuz çiftçilerin arasına?

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Bakan doğru söylüyor.

KADİR URAL (Mersin) – Ya siz doğru söylemiyorsunuz ya çiftçi yalan söylüyor Sayın Bakanım.

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Bakan doğruyu söylüyor, siz yalan söylüyorsunuz.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Bunları ayrıca konuşuruz sizinle.

KADİR URAL (Mersin) – Ayrıca niye konuşuyoruz, oradan konuşsanıza Sayın Bakanım.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Orada cevap verdim.

MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) – Kendi adınıza konuşun.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çiftçi, o da çiftçi.

KADİR URAL (Mersin) – Ben kendim çiftçiyim, onun için söylüyorum.

MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) – Ben de çiftçiyim.

KADİR URAL (Mersin) - Yani ya çiftçi yalan söylüyor ya Sayın Bakan doğru söylemiyor.

MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) – Sen doğru konuşmuyorsun, sen.

KADİR URAL (Mersin) – Ben çiftçiyim Sayın Bakanım.

BAŞKAN – Lütfen Sayın milletvekilleri…

Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Faruk Nafız Özak.

Buyurun Sayın Özak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on beş dakika.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Bakanlığımızın bütçesi üzerinde düşüncelerimi anlatmak üzere huzurlarınızdayım. Hepinize bu vesileyle saygılar sunuyorum.

Bana on beş dakika kaldı. Tabii, çok başarılı Tarım Bakanımızın çok daha uzun dakikalara ihtiyacı vardı. Kendisini başarılı çalışmalarından dolayı tebrik ediyorum. Bize eleştiri getiren değerli arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. Katkıda bulunanlara teşekkür ediyorum. Tabii, haksız, delilsiz suçlama ve delilsiz mahkûmiyette bulunanlara da cevabını vereceğim.

Değerli arkadaşlar, 2001’i hatırlayalım, ülkemizin neden olduğu, bizim neden olduğumuz bir krizle karşı karşıyaydık. Şimdi, 2008’de, dünyanın neden olduğu bir krizle Türkiye karşı karşıya. Çok şükür, makroekonomik dengelere baktığımız zaman, bugün aslında burada konuşmamız gereken şey, dünyanın bu krizden etkilendiği bir dönemde Türkiye’mizin durumunu konuşmamız lazım. Dünyada 17’nci büyük ekonomi, Avrupa’da 6’ncı büyük ekonomi, inşallah 2023’te bu performans devam ederse 10’uncu büyük ekonomi. Bunu, hep beraber inşallah, biz görmezsek çocuklarımız görecek.

Burada Hükûmetimizin başarısından bahsetmek lazım. Bütün bu yapılan yatırımlar, anlatılan yatırımlar, bizim yaptıklarımız, Türkiye’deki bu gayrisafi millî hasılanın artışı, kişi başına düşen gelirin artışı bu başarılı altı yılla oldu. Emeği geçen herkese teşekkür etmek lazım, muhalefetimize de teşekkür etmemiz lazım çünkü burada çok değerli, önemli kanunlar, yasalar çıkardık.

Şimdi, 2001’de şundan bahsediliyordu: 46 milyar dolar bankalardan uçmuş, gitmiş. Türkiye’de gecelik faizler binler, 2 binler. Bugün Allah’a çok şükür, İller Bankamız, yüzde 9 faizle belediyelerimize üç yıl vadeli, beş yıl vadeli para verebiliyor, yüzde 9. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa bu olabiliyor değerli arkadaşlar.

Bir de şuraya bakalım: İnşaat sektörü, bizi ilgilendiren sektör. İnşaat sektörü, burada bu büyümeye nasıl katkıda bulunmuş? Özellikle şuraya bakmak lazım: İller Bankamız, Bayındırlık Bakanlığımız, Çevre Bakanlığımız, Ulaştırma Bakanlığımız, Karayollarımız, Toplu Konut İdaremiz (TOKİ’miz), belediyelerimiz ve özellikle özel sektörümüz, inşaat sektörünün büyümesine çok önemli katkılarda bulundular. Ne oldu? 2005’e bakalım, 2006’ya bakalım: Yüzde 19,5, yüzde 20’lik büyümelerle inşaat sektörü inanılmaz bu büyümeye katkıda bulundu.

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – 2008’de ne oldu Sayın Bakanım, 2008’e bir bakalım.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) – Bu dönem düştü, 2008’de düştü. İnşallah, bunu da toparlayacağız. Ama, burada inanılmaz, Hükûmetimizin başarılı performansının bir sonucu var.

Bütün bunlardan sonra bakıyoruz, Türkiye, dünya çimento üretiminde yüzde 2’lik payla ihracatta Avrupa’da 1’inci sırada, dünyada 3’üncü sırada. Bunları konuşalım lütfen. Hazır beton üretiminde, dünya üretiminin yüzde 6’sına sahibiz, Avrupa’nın en büyük 3’üncü üreticisiyiz. Türkiye, gaz betonda Avrupa’nın 2’nci, dünyanın 8’inci büyük üreticisi konumunda, düz camda Avrupa’nın 5’inci büyük üreticisi.

Biraz acele ediyorum, zamanım az çünkü söyleyeceğimiz çok şey var.

Seramik kaplamada, dünya üretiminde yüzde 4’lük payla dünyanın 6’ncı, Avrupa’nın 3’üncü büyük üreticisi.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakana hakkını verdin, şimdi bizden hak istiyorsun!

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) – Ülkemiz, seramik sağlık gereçleri üretiminde yüzde 4’lük payla dünyanın 6’ncı, Avrupa’nın 3’üncü büyük üreticisi konumunda.

Mevlüt Bey, Malatya’daki işimizi tamamladık, siz bir şey demeyin bize, tamam.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Hakkını verdin oraya…

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) – İnşaat boyaları sektöründe dünya üretiminde yüzde 2’lik payla Avrupa’nın en büyük 6’ncı üreticisi. Çelik boruda dünya üretiminde yüzde 2,5’luk payla Avrupa’nın 3’üncü büyük üreticisi. İşte, Türkiye'nin büyüklüğü. Biz, özel sektörümüze müteşekkiriz, özel sektörümüze teşekkür ediyoruz.

Değerli arkadaşlar, Bakanlığımızla ilgili tabii çok değişik konularda konuşuldu. Bunları başlıklarıyla ben şöyle sizlerle paylaşıp cevaplamak istiyorum:

Bir: Ücret dengesizliğinden bahsedildi. Doğrudur, ücret dengesizliği, eşit işe eşit ücret konusunda hep beraber şikâyetçi olduk ama dört yıllık bir zaman içerisinde kademeli olarak tüm kamu kurum ve kuruluşlarında hayata geçebilmesi için 5793 sayılı Kanun’un 46’ncı maddesi ile 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 3’üncü maddesi değiştirildi. Bu değişiklikle, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na göre görev yapan memurlara en yüksek devlet memuru aylığının, ek gösterge dâhil, yüzde 200’ünü geçmemek üzere Bakanlar Kurulu kararıyla her ay ek ödeme yapılabilmesi hükme bağlandı ve ne oldu? Diğer kamu kurum ve kuruluşlarında görev yapan teknik personelle aynı seviyeye getirildi.

Tabii ki diğer personelde sorun var. Ondan da bahsedeyim: Yeni düzenlemeye göre teknik hizmetler sınıfı dışında kalan diğer personelde dört yıllık süre sonunda inşallah ücret adaletsizliğinin giderilmiş olacağını tahmin ediyoruz, buna da uğraşıyoruz. Özellikle bizim Bakanlığımıza bağlı kuruluşlarda, bilhassa Tapu ve Kadastroya baktığımız zaman, dağda, bayırda, çamurda, karda, yağmurda çalışan bu arkadaşlarımıza ne kadar para versek bu azdır, bunu biliyorum.

Yapı denetimiyle ilgili gerçekten güzel eleştiriler oldu, onlara teşekkür ederim. Yapı denetimi, bildiğiniz gibi on dokuz ilde. Burada önemli sorunlar var. Bunlarla ilgili bir hazırlık yapıyoruz, huzurunuza getireceğiz. Nedir bunlar? Şimdi, üç günlük sürede bildirimde bulunmadığı için faaliyetini durduruyoruz. Bir inşaattaki hata nedeniyle faaliyet durdurulduğunda firmanın üzerindeki tüm işleri durduruyoruz ve bu nedenle üçüncü kişilerin mağduriyeti oluyor. İşin bitiminin, yapı kullanma izni yerine işin fiilen bittiği tarihe çekilmesi gerekiyor. Kusurun giderilmesi durumunda yapı denetim ilgilileri hakkında cezai işlem yapılmasının ortadan kaldırılması, biz bunları… Bir de ayrıca yapı sahibi yapı denetim kuruluşunu kendisi bulmamalı diyoruz. Bu yöntemle bunun önüne geçmemiz lazım. Sigorta sisteme dâhil edilmeli, teminat sisteme dâhil edilmeli. Belki birinci ve ikinci derecede deprem bölgesindeki illerden başlayarak bunu tüm Türkiye’ye yaygınlaştırmamız lazım. Bu konuda sizlerin de değerli desteklerinize ihtiyacımız var.

TOKİ çok konuşuldu. TOKİ’yle ilgili özellikle -müsaadenizle- bilgi vermek istiyorum. Başbakanlığımıza bağlı ama bizi de ilgilendiriyor. TOKİ bir başarı abidesi. Bir kere, genel bütçeden 1 lira almayan bir kuruluş bakın neler yapmış değerli arkadaşlar: 81 il, 486 ilçe; 1.147 şantiye, 334 bin konut inşaatını başlatmış, 231 bin konut bitmiş. Bu 334 binin 274’ü satılmış. Bu, 100 bin nüfuslu 15 tane şehir demektir, doğrudan ve dolaylı olmak üzere 800 bin kişilik istihdam demektir. TOKİ 284 bin adet sosyal konut üretti. Bunların 161 bini dar ve orta gelir grubuna, alt gelir grubu ve yoksullara yönelik 74 bin, gecekondu dönüşümü 35 bin, afet konutları 8.500. Bize yapıyor. Afet konutlarını çok çabuk yapabiliyoruz. Batman’da bunun örneğini gördük; 1.200 tane konutu bir yılda tamamladık, güzel bir görüntüyle vatandaşlarımıza teslim ettik.

Alt gelir gruplarına yönelik 65-87 metrekare konutlar 6 bin YTL peşin ve konut teslimiyle başlayan yaklaşık 300 YTL taksitlerle on beş yıl vadeli olarak satışa sunuldu.

Peki, başka ne yaptık? Şimdi, bakalım, devletten 1 lira para almadan -bütçeden- kendi imkânlarıyla ne yapmış? 442 tane okul yapmış, 13 bin derslik, 436 tane spor salonu yapmış, 324 tane ticaret merkezi yapmış, 263 tane cami yapmış, 35 kütüphane, 36 hastane, 74 sağlık ocağı, 22 yurt, 14 sevgi evi, 10 engelsiz yaşam merkezi. Çevre düzenlemeleri kapsamında 17 milyon metrekare yeşil alan. 2,5 milyon ağaç dikildi; 3,5 milyon çalı peyzajı. Velhasıl, 18 milyar YTL’lik toplam yatırım bedelli, 12 milyar YTL hak ediş ödemesi yapmış bir kuruluş.

Bir de bir arkadaşımız… Özellikle havaalanından buraya gelirken gerçekten gurur abidesi bir iş yapıldı. Bununla ilgili biraz evvel kendisine de eleştiride bulundum. Yani orada gecekondusu olan vatandaşlarımızı biz apartmanlara getiriyoruz. Çağdaşlık bu değerli arkadaşlarımız, Atatürkçülük bu, vatanseverlik bu. E, bunu küçümsemek olur mu, bunu eleştirmek olabilir mi? Sanırım bir tek siz eleştirdiniz Değerli Kardeşim. Biraz evvel de söyledim size. Böyle bir şey olabilir mi? O insanlar orada gayrisıhhi, gayriçağdaş, çağdaş olmayan şartlardaydı, şimdi apartmanda oturacak. Bu, insana verilen… Çağdaşlık zaten şudur: İnsana saygıdır, insanı insan yapan değerlere saygıdır.

Gelelim Van’daki eleştirilere. Van’daki eleştirilere, çünkü altı dakikamız kaldı. Özellikle Van’a ben her gittikçe gurur duyuyorum Van’la. İnanılmaz bir değişim ve gelişim var.

SIRRI SAKIK (Muş) – Van’da?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) – Van’da, evet.

Hüseyin Bey’e ve değerli milletvekili arkadaşlarımıza -bugünkülere ve eskilere- teşekkür ediyorum. Orada bir toplantı yaptık. Van Gölü’nün inşallah bu kirliliğini önleyeceğiz. Biz -İller Bankası Genel Müdürümüz burada- Çevre Bakanımızla da oturduk konuştuk. Çevre Bakanlığından arkadaşlar, Karayollarından arkadaşlar, bizden arkadaşlar oturduk, 80 milyon YTL’lik bir projeyle inşallah buranın çözümünü yapacağız. Bu konuda Hüseyin Bey, değerli arkadaşlarımız ve biz bu işin takipçisiyiz.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Ama, Hüseyin Bey’den habersiz ihale olmuyor ki!

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) –Biraz evvel BELDES’ten ve KÖYDES’ten bahsedildi. Biz BELDES ve KÖYDES’ten teşekkür beklerken bu eleştiri son derece haksızlıktır. Ben hiçbir zaman yöresel farklılık yapmıyorum. Ülkenin her metrekaresi kutsaldır, her insanımız saygıdeğerdir. Ama eğer siz Van’dan bahsederseniz, değerli arkadaşlar, 69 tane belediyenin, 69 tane BELDES’e giden paranın 37 tanesi Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgemizde yer almakta; bunun yaklaşık yüzde 60’ı, paranın, 75 trilyon buraya kullanıldı. (DTP sıralarından gürültüler)

Onu bırakalım, onu bırakalım değerli arkadaşım; Van Valimizden gelen notu okuyorum: “KÖYDES çalışmaları hem mahallinde oluşturulan denetleme ekibiyle hem de mülkiye müfettişleri tarafından denetlenmiştir. Hizmet yapıldıktan sonra kuraklık veya sel gibi afetler neticesinde oluşan olumsuzluklar da en kısa zamanda giderilmektedir. Van’da Mayıs 2007’den bugüne 338 köyün şebekeli suyu yapılmıştır, 213 köyün yenileme yatırımı yapılmıştır.”

FATMA KURTULAN (Van) – Takip edemiyoruz, biraz yavaş…

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) – Benim sesim iyi çıkar, ben eski futbolcuyum, dinle. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Nüfusu 50’nin üzerinde on beş birimdeki şebekeli içme suyu çalışması tamamlanacaktır. Van ilimizde KÖYDES hizmetleri her zaman denetlenmeye açıktır. “Burada belgesi varsa hemen getirin.” diyemiyorum çünkü böyle bir belge yok. Delilsiz suçlama insanlık sorunudur, delilsiz mahkûmiyet ahlak sorunudur, bunu kabul etmek lazım. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Burada Sayın Başbakanımıza laf atmayı da ben kınıyorum. (DTP sıralarından gürültüler) Hayır…

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Bakan, şimdi bizim konuştuğumuz oradaki valiler sizin il başkanınızdır, kaymakamlar ilçe başkanınızdır.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) –Kadastro tespitleri sırasında Van Edremit konutlarının arıtma tesisi vardır, elektrik parasını ödeyemediği için çalışmamıştır, şu anda çalışmaktadır değerli milletvekilim. Van Yalım Erez Mahallesi için Van Belediyesi Kentsel Dönüşüm Projesi uygulamak istedi, mahalledekiler kabul etmedi.

Milletvekillerimizin…

SIRRI SAKIK (Muş) – Van’a gidiyoruz, Van bir köy gibi, siz Van’ı…

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Van’ı bir…

BAŞKAN – Dinler misin... Sayın Üçer…

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Van ilindeki işleri değerlendirmenizi… (AK PARTİ sıralarından “otur da dinle” sesleri)

BAŞKAN – Sayın Üçer, dinler misiniz!

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) – Milletvekillerimizin katiyen bu mahalle için siyasi bir propagandası olmaz, olmayacaktır.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Burada her zaman her fırsatta…

BAŞKAN – Siz söylediniz, o da cevap veriyor efendim, dinleyin efendim.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) – Değerli arkadaşlar…

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Hiç kimse bizim ahlakımıza laf söyleyemez!

BAŞKAN – Dinleyin efendim, dinleyin…

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) – Değerli arkadaşlar…

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Hiç kimse böyle bir laf söyleyemez! (AK PARTİ sıralarından gürültüler.

AHMET YENİ (Samsun) – Şov yapma!

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) – Değerli arkadaşlar…

BAŞKAN – Sayın Bakan, Genel Kurula hitap edin.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Van’da 2000 öncesi…

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Ben doğruyu söylüyorum…

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) – Van’da 2000 öncesi tapu kadastro bitme oranı yüzde 66’dır, şu anda yüzde 95 bitirilmiştir. Kadastro çalışmaları devam etmektedir. En hızlı bu şekilde yapmaktayız.

ÖZDAL ÜÇER (Van) - Yüreğiniz varsa, buyurun Van’a gidelim.

BAŞKAN – Sayın Üçer, lütfen oturur musunuz efendim.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) – Özellikle hazine arazilerinin yönetimi ve değerlendirilmesi Millî Emlak Genel Müdürlüğünün görevidir. Ancak şunu belirteyim ki Hükûmetimizin döneminde yasal bir sınırlama olmamasına rağmen ilkesel olarak plansız alanlar satılmasına sınırlama getirilmiş ve belediye sınırlarındaki hazine taşınmaz mallarının planlandıktan sonra satışı yapılmaktadır.

Değerli arkadaşlar, özellikle afet işleriyle ilgili neler yaptık? Deprem Yönetmeliği ile ilgili özellikle şunu söyleyeyim: Yapmış olduğumuz Deprem Şûrası’ndan sonra inanılmaz işler yapıldı. Bunları anlatmak için gerçekten buraya aldım, zamanımız yetmeyebilir. Ama şunu söyleyeyim: Bunları arkadaşlara yazılı olarak göndereceğim ve yapılması gereken şeyler de var tabii.

Risk yönetiminde Türkiye Afet İşleri Genel Müdürlüğümüz olarak gayet iyi durumdayız. Kentsel dönüşümü mutlaka yapmamız lazım. Dönüşüm alanları yasasını marta kadar, marttan sonra mutlaka çıkarmamız lazım. Bizim ulaştığımız dünyadaki bu afet yönetimiyle ilgili konularda şunu görüyoruz: Türkiye, bu konuda en önde. Gerek afete kadar gerek afet anı gerek afet sonrası, bu konuda gerçekten son derece ilerideyiz. Ama yapı stokumuzu değiştirmemiz lazım, güçlendirmemiz lazım. Bu konuda çalışmalarımız devam ediyor, devam edecek. Bunu hep beraber yapacağız.

Gelelim Afet İşlerinin birleştirilmesi konusuna. Doğrudur, burada eleştiri geçmişte de vardır. Burada bir çok başlılık vardı, bunu tek başlı hâle getireceğiz. Tek başlı hâlinde Afet İşleri Genel Müdürlüğü, Sivil Savunma ve Başbakanlık Acil Durumla burada hızı, verimi ve kaliteyi ve çabukluğu ve ekonomiyi ortaya çıkaracağız ve ülkemizdeki afet sorunlarıyla ilgili gerekse risk yönetiminde neler yapmamız gerekiyorsa bunları yapmaya çalışacağız.

İller Bankamızla ilgili şunlar söylendi: “Efendim, İller Bankamız özelleştirilecek.” Hayır. İller Bankamız belediyelerindir, biliyorsunuz onların kesintileriyle oluşturulmuştur. İller Bankamızdaki zihniyet değişimini hep beraber biliyoruz, herkesten teşekkür alıyoruz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ayırım yapmıyor, doğru.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) – Biz de teşekkür ederiz, gerçekten her belediyeye hizmet etmeye çalışıyoruz. İller Bankamızın sermayesini bu yeni yasa tasarısı 3 milyar YTL’ye çıkarıyor, kesintileri belediyelerden almak istemiyoruz, onlara yük bindirmek istemiyoruz. Amacımız, proje, teknik danışmanlık ve finansman sağlayıp çok daha fazla iş yapabilmek, çünkü İller Bankamızın ne kadar önemli olduğunu hep beraber biliyoruz.

Değerli arkadaşlar, ben, eleştirilerin çoğuna cevap veremedim zamanımız on beş dakikaya indirildiği için…

Kamu İhale Kurulu, TOKİ’den bahsedildi. TOKİ, Kamu İhale Kuruluna tabidir değerli arkadaşlar. Burada bir arkadaşımız, TOKİ’yi, il özel idaresinin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım, devam ediniz.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) – …köy kalkınmasıyla ilgili yapılan ihalelerden bahsetti.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – TOKİ’den bahsetmedi, KÖYDES’ten bahsetti.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) – TOKİ, Kamu İhale Kuruluna tabidir, devamlı denetlenmektedir. Allah’a çok şükür, orada herhangi bir sorun yoktur. Köylerle ilgili yapılan ihalelerde, hızlı yapılsın diye, valilerimizin, kaymakamlarımızın başkanlığındaki komisyonlarla beraber yapılmaktadır.

SIRRI SAKIK (Muş) – İl, ilçe başkanlarınız, valileriniz, kaymakamlarınız ortak ihale yapıyorlar.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) – Ama, lütfen, yapılan işe bakalım, 4,5 katrilyonluk…

SIRRI SAKIK (Muş) – Sen de biliyorsun, Allah da biliyor, herkes de biliyor ki, orada, il, ilçe başkanları, valiler, kaymakamlar orada ortak ihale yapıyorlar.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) – Sırrı Bey…

BAŞKAN – Sayın Sakık

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) – Değerli arkadaşlar, biz teşekkür beklemiyoruz ama, vatandaşımız görüyor ve gelip sandığa oyunu atıyor.

SIRRI SAKIK (Muş) – Biz de görüyoruz, kör müyüz, biz de yaşıyoruz Sayın Bakanım.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) – O nedenle 81 ilin 80’inde AK PARTİ bu reyleri almıştır, vatandaşın hizmetindedir, hizmet etmeye de devam edecektir. 4,5 milyar YTL’lik bir yatırıma teşekkür etmek lazım, delilsiz suçlamamak lazım.

Bu duygularla bütçemizin hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakanım.

Şahısları adına, aleyhinde, Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan.

Buyurun Sayın Akcan. (MHP sıralarından alkışlar)

FATMA KURTULAN (Van) – Van Valisinin bir dip notunu unuttunuz Sayın Bakan; kaç kişiyi öldürdüğünü orada yazıyor, onu okumadınız. Geldiğinden beri kaç kişiyi öldürmüş, onun hesabını versin.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu turda görüştüğümüz bakanlık bütçeleriyle ilgili aleyhte olmak üzere şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, dünyanın ve ülkemizin gündemindeki en önemli konu ekonomik krizdir. Bu durum tüm sektörleri yakından ilgilendirdiği ve Hükûmet ve herkes “reel sektör” kelimesini ağzından düşürmediği hâlde, tarım sektörü de bu durumdan en şiddetli etkilenen sektörlerin başında gelmesine rağmen, hiç kimse tarımı ağzına almıyor ne Hükûmet ne reel sektörün mensupları. Bunun sonucu olarak, tarım sektörünü reel sektör saymayan ve tarım ürünlerine dayalı olarak sanayicilik yapanlar… Bu yılın başında, 2008’in başında 880 kuruşun üzerinde seyreden süt fiyatları önce 630 kuruşa, sonra 520 kuruşa düşmüş durumda. Biraz önce konuşmasını yapan Çorum Milletvekilimiz ifade ederken kendimi tutamadım.

Değerli milletvekilleri, dün Manisa’da yapılan bir ihalede sütün litre fiyatı 41 kuruş olarak tahakkuk etmiştir.

Değerli milletvekilleri, 1 kilogram yem -süt yemi- 60 kuruştur. Eğer sütün yem alma paritesini tespit ederseniz, 1 kilogram sütle 630 gram yem alır duruma düşmüştür Türk hayvan yetiştiricisi. Eğer şimdi burada “kriz yok” diyorsanız, o zaman niye kalkıp Süt Konseyi Kuruluş ve Çalışma Esasları Hakkında Yönetmelik’i çıkarıyorsunuz? Eğer bu Yönetmelik’i, Sayın Bakan, çıkardıysanız, etkin hâle getirmek mecburiyetindesiniz. Çünkü piyasa düzenini dünya ülkeleri bunun gibi kurumlarla veya uygulamalarla, bu uygulamalara esas olan yönetmeliklerle gerçekleştiriyor. Sizin de amacınız bu olduğu hâlde, bu amaçla yayınlamış olduğunuz yönetmelik hükümlerini yerine getirmiş olsaydınız, dünyada 1 kilogram sütle 2 kilogram yem alınırken, ülkemizde 1 kilogram sütle 630 gram yem alınır hâlin önüne geçmiş olurdunuz.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanım en son şunu söyledi, Tarım Bakanımız “Biz teşvik ediyoruz.” dedi. Neyi? “Hastalıktan ari işletmeleri.” Sayın Bakanım, Teşkilatlanma ve Destekleme Genel Müdürlüğünüzün yılbaşında almış olduğu karar uyarınca hastalıktan ari materyal temin ederek kooperatiflere teslim etmek üzere açmayı niyetlediğiniz ihalelerin kaçını hastalıktan ari, mavi sertifikalı belge taşıyan inekleri sağlayabildiniz de kooperatiflere verebildiniz?

Değerli milletvekilleri, asla -şu anda sizden farklı düşünen, sizin aranızda oturan bir kişi olarak kabul edin beni- milletvekili olarak değil, bir veteriner hekim olarak söylüyorum: Sayın Bakanımın Bakan olduğu günün gündüzünde -ben milletvekili değilim, o milletvekili- şu bahçede karşılaştık, “Hocam nasılsın?” dedi. Ben şunun hocasıyım: Hayvan yetiştiriciliği ve ıslahı uzmanıyım, ana konum ıslah ve yetiştirme ve yan dal istatistik. Sayın Bakanım rakamları alıyor, takla attırıyor ve başta sizler olmak üzere, kamuoyunu yanıltıyor. Biraz sonra, zamanım elverdiği ölçüde bunu ispatlamaya çalışacağım.

Değerli milletvekilleri “Hastalıktan arilik için hayvan başına 50 YTL ekstra prim veriyoruz.” dedi. Sayın milletvekilleri, bir dikey hastalık yayılımı söz konusu, hayvandan insana bulaşan hastalıklar. Bu hastalıkların önüne geçmek için şu otuz iki sayfalık Tarım Bakanlığı bütçesinin her bir faslında, halk sağlığı giderleri, halk sağlığı giderleri, halk sağlığı giderleri… Bitkisel üretimle ilgili giderler ve personel giderleri, üç ana kalem… Bu kalemlerden halk sağlığıyla ilgili olanlarla neyi sağlayacaksınız? Hayvandan insana, bitkiden insana, gıdadan insana bulaşan hastalıkların önüne geçmek için önlem alacaksınız. Bu amaçla, 2008 yılında, hayvandan insana bulaşan hastalıkların önüne geçmek için -bu hastalıklar, ihbarı mecburi hastalıklardır- görüldüğünde ihbar edilmek zorundadır. İhbar edildiği zaman doğru mezbahaya götürmek zorundasınız. Mezbahaya götürünce, mezbahada kesim yapan kasap, bunu değerinin üçte 1’i fiyatına alır; 9 YTL’ye karkas satılıyorsa 3 YTL’ye alır. Aradakini, 6 YTL’yi, devlet tazmin etmek zorundadır. Bu yüzden, bu hastalıklara “tazminatlı hastalıklar” denir.

Şimdi, hastalık bakımından ülkenin durumunu taradığınız zaman, hastalıktan ari Trakya bölgesinde eğer tüberküloz ve brusellozun intensitesi toplam yüzde 20’nin altına düşsün, bir daha bu Meclise ayak basmam. 11 milyon sığırın -en yoğun doğu bölgesi- batıdan doğuya giderek intensitesini artırmak, yoğunluğunu artırmak üzere düşündüğümüzde, yüzde 20, en azını aldığınız zaman, 11 milyon sığırın 2 milyon 200 bin başı brusella ve tüberküloz taşıyıcısıdır. Her birine bin YTL tazminat öderseniz, 2008 bütçesiyle 12 milyon YTL, 12 bin hayvanı ekarte edersiniz, hastalık taşıyan 2 milyon 200 bin. Şimdi, bunu, 2009 bütçesinde 10’a katladınız diyelim, asla öyle bir şey yok; 120 milyon eder, 10’a katladığınız zaman. Bin YTL’lik tazminatı düşürün aşağıya, 500 YTL verin, 480 bin hayvan yapar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akcan, sözlerinizi tamamlar mısınız.

ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

2 milyon 200 bin baş hayvanın taşıyıcı olduğu hastalıkları eradike etmek için ne yapmamız lazım? Derhâl iyi bir tarama sistemi kurmamız lazım. Bunların bedellerini -ne pahasına olursa olsun- ödeyerek, ödenekleri bu bütçeye koymamız lazım. Eğer bunu koymazsanız, halk sağlığını ciddi anlamda riske edersiniz. Bu riski, rakamlara takla attırarak, insanlara, şöyle atladık, böyle zıpladık diyerek burada bütçe savunması yaparsa, ben, Bakan oluşundan gerçekten sevindiğim bir insanın icraatını eleştiririm, bu benim hakkımdır. Derhâl tedbir alarak 1 kilogram süt ile 2 kilogram yem almanın yolunu bulmadığınız sürece bu hayvancılık sürünmeye devam edecektir Sayın Bakanım. Bu hayvancılığın problemi iktidarda sizin, muhalefette bizim problemimizdir, bunu birlikte aşmak zorundayız. Bunu dile getirmezsek, rakamları farklı gösterirsek, durumu farklı gösterirsek biz sonuca gidemeyiz. Sonucu gitmek için “Kral çıplak”ı söylememiz ve gerçeği kabul etmemiz lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) - Bu duygularla, her şeye rağmen, Tarım Bakanlığı bütçemizin hayırlı, uğurlu olmasını Cenabı Allah’tan diliyorum.

Sayın Başkanım, müsaade ederseniz, bir de Sayın Bayındırlık Bakanıma teşekkürüm var. Geçen sene bütçe görüşmelerinde Afyon depremzedesinin yapmış olduğu konutlara verilen kredilerin faizleri bir haksızlık oluyor demiştim. Benim bu ricam üzerine Sayın Bakanım harekete geçti ve Sayın Başbakana konuyu arz ederek faizlerin kaldırılmasına sebep oldu. Bu nedenle de kendisine yürekten teşekkür ettiğimi ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akcan.

Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap işlemine başlıyoruz.

İlk soru Sayın Özkan’ın.

Buyurun efendim.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Bakan, Kırsal Kalkınma ve Destekleme Fonu’ndan çeşitli tarımsal makine ve teçhizata ödenen yüzde 50 hibe yardımları zamanında ödenmemektedir. Bundan dolayı şirket ve bayilerin çekleri vurulup, senetleri protesto olmaktadır. Ödemeler niçin zamanında yapılmamaktadır?

Yine, Nevşehir gibi karantinaya tabi tutulan patates üreticisi bölgelerde üreticilere ödenen desteklemelere borçlarından dolayı TEDAŞ tarafından tedbir konmaktadır. Üreticiyi mağdur eden bu uygulamayı ortadan kaldırmayı düşünüyor musunuz?

Sütte yaptığınız 4 kuruşluk desteği süt ineklerinin kesime gönderilmemesi için 20 kuruşa çıkarmayı düşünür müsünüz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özkan.

Sayın Çolak…

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Sayın Başkanım, Tarım ve Köyişleri Bakanımıza aşağıdaki soruları sormak istiyorum:

1) Tarımın önemli girdilerinden olan mazot ve kimyevi gübre için bugüne kadar ne kadar destek verildi? 2009 yılında bu girdi kalemlerine destek vermeyi düşünüyor musunuz?

2) 2007-2008 yıllarında hem dünyada hem de ülkemizde görülen kuraklık nedeniyle ne gibi tedbirler aldınız? Kuraklık nedeniyle önümüzdeki yıl hangi tedbirleri alacaksınız?

3) AK PARTİ Hükûmetleri döneminde kaç kooperatife ne kadar süt ineği dağıtılmıştır? Bu projelere ne kadar kaynak ayrılmıştır?

4) Türk tarımının önemli problemlerinden biri küçük işletmeler ve parçalı arazilerdir. Bu problemlerin çözümü için ne tür çalışmalar yapmaktasınız? Toplulaştırma çalışmalarını genişletmeyi düşünüyor musunuz?

5) Gıda Kanunu çıkarılmış durumdadır. Bu Kanun’dan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Enöz, buyurun efendim.

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Tarım Bakanına soruyorum: Çiftçimizin durumu yürekler acısı. Tarım kredi ve Ziraat Bankası ve diğer özel bankalara olan borçları ödeyebilmek için traktörünü ve tarlasını satmak zorunda kalıyor. Üretici ne ekeceğini bilemez durumda, ne ekse zarar ediyor. Verilen desteklemeler çok yetersiz.

Manisa’da kuru üzüm fiyatlarının şu anda kilosu 1 milyon 250 bin lira. Yani tam altı yıl öncesinin fiyatları. AKP milletvekili arkadaşlarımız piyasaya TARİŞ aracılığıyla müdahale edileceğini söylemesine rağmen hiçbir girişim olmadı. Kuru üzüm piyasasına müdahale etmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Tarım Bakanına sormak istiyorum: 2009 yılına ait tarımsal destek bütçesi 5,5 milyar YTL olarak açıklanmıştır. Bu durumda 2009 yılı destek bütçesi son iki yıldır 100’er milyon YTL ve her yıl ancak yüzde 1,9 oranında artırılmış olmaktadır. Bütçede yüzde 13-14 artışlar olduğu hâlde tarımı desteklemek için ayrılan bu kaynağın yüzde 1,9 artırılmasının sebebi nedir? Bu durum zaten büyük bir sıkıntı içerisinde olan tarımı daha kötü bir duruma getirmeyecek midir?

Diğer bir sorum: Yaklaşık bir yıl önce Adana’nın Kozan ilçesinde ve diğer ilçelerde meydana gelen don afeti yüzünden binlerce üreticimiz ziyan etmişti. Yüksek maliyetler nedeniyle tarım sigortası da yaptıramamış olan çiftçilerimize ne yazık ki sahip çıkılmamış, üreticilerimiz de büyük sıkıntı içerisine düşmüştü. Bu yıl da benzer felaketlere karşı primlerini ödeyemedikleri için sigorta yaptıramayan çiftçilerimize nasıl sahip çıkmayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tankut.

Sayın Uzunırmak

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum.

Sorum Tarım Bakanımıza. Hem de uyarıcı olması için rica ediyorum. Aydın bölgesinde Koçarlı, Yeniköy, Bıyıklı ve Bağarası ovalarımız var. Buraları Çine Barajı’nın taşkın alanı içerisindedir. Buralarda bu yıl toplulaştırma işlemi başlatılmak isteniyor. Ama Çine Barajı su tutmadan eğer buralarda toplulaştırma başlatılırsa iki açıdan mahzuru olacak. Birincisi, toplulaştırma masraflarımız, yaptığımız harcamalar taşkınlardan dolayı boşa gidecek. İkincisi, buralardaki artezyen su kuyuları ve üretim yapan çiftçimiz üretim yapamaz hâle gelecek ve çok mahzurlu bir toplulaştırma zamanı başlayacak. DSİ’yle Çine Barajı’nın ödenekleriyle su tutmaya başlayacağı doğru orantılı zamanda acaba yapmak planlanabilir mi?

İkinci sorum artan rakamlarla ilgili…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Çalış, buyurun.

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Benim sorum Sayın Tarım Bakanımıza.

Sayın Bakanım, çiftçimizin en önemli problemlerinden birisi pahalı mazot. Mazotun üzerindeki en önemli problemlerden birisi de yüksek vergilerdir. Mazot üzerindeki toplam vergiler ne kadardır? Mazotu ucuzlatabilmek için bu vergileri kaldırmayı düşünüyor musunuz?

İkinci sorum: Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden Anadolu’nun muhtelif yerlerine gitmek zorunda kalan tarım işçilerinin uygun olmayan vasıtalarla taşınması nedeniyle her sene kazalar ve can kayıpları olmaktadır. Bu problemi Güneydoğu’nun bir milletvekili olarak kökten çözmek için herhangi bir hazırlığınız var mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çalış.

Sayın Aslanoğlu, buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakanım –Tarım Bakanına soruyorum- çiftçilere fidan, tohum, hayvancılık destek primi sözünü veren sizsiniz, doğru mu efendim? Maliye Bakanı değil. Bu parayı vermek sizin sözünüzdür, sizin görevinizdir. 2007 Eylül ayından bu yana çiftçiler tefeciye düştü. Söz verdiyseniz, Sayın Bakan sözünüzü yerine getirir misiniz?

İki: Tarım Bakanlığı personeli -özellikle idari personel; müdür, müdür yardımcıları- Bayındırlık Bakanlığı personeli, Tapu ve Kadastro personeli bu ülkenin üvey evlatları. Son 15 Ağustosta yapılan zamlarla tüm idari müdürler artık yanında çalışanların maaşlarının altında kaldı. Bunları düzeltmeyi düşünüyor musunuz?

Üç: Sayın Bayındırlık Bakanım, Balâ konutları dokuz ayda bitecekti, hâlâ su basmanı seviyesinde değil, on bir ay geçti; dikkatinize sunuyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Paksoy

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim.

Sorum Tarım Bakanına: Sayın Bakan, inceleme ve soruşturması devam eden kene ilacı alım ihalesinde Bakanlığınca yazılı soru önergeme verilen cevapta, ihalenin usulüne uygun bir şekilde yapılarak devleti kâra geçirdiğinizi beyan etmektesiniz. Ancak soruşturmanın bu şekilde neticelenmesi için Teftiş Kuruluna baskı yaptırdığınız iddiaları mevcuttur. Bu doğru mudur? Teftişte aksi durum tespiti hâlinde müfettişler hakkında soruşturma başlatmayı planladığınıza dair duyumlar almaktayız. Netice olarak, Bakanlık olarak bu ve benzer suçları örtbas etme gayreti içerisinde olma iddiaları ne ölçüde doğrudur?

İki: Erdal Celal Sumaytaoğlu’nun Bakanlık Hukuk Müşavirliği, Atatürk Orman Çiftliği Hukuk Müşavirliği, ÇAYKUR Yönetim Kurulu üyeliğine ilaveten Yüksek Komiserler Kurulu üyelikleri ve Bakan adına yetkilendirilmesinin sebebi nedir? Bu bürokrata bu kadar görev verilmesinin sebebi nedir? Bakanlığınızda bu kadar çok görev verilen başka bir bürokrat var mıdır?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Köse, buyurun.

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Tarım Bakanına soruyorum: Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren tütün üretiminden vazgeçip alternatif ürün üretenlere destek verilmesiyle ilgili olarak bu destekler ne zaman verilecektir? Ne kadarlık bir destek verilmesi söz konusudur?

Sayın Bakanım, Adıyaman’ın toplam il nüfusu 700 bindir. Bu nüfusun yaklaşık 340 binin geçim kaynağı olan tütünün üretimi Hükûmetinizce yasaklanmıştır. Tütün üreticisine vatandaşlarının geçimlerini sağlayabilmeleri için ne gibi alternatif ürün çalışmalarınız vardır? Bunları açıklar mısınız? Alternatif ürün sunulmadan bu kadar insanı açlığa mahkûm etmek nasıl bir tarım politikasıdır?

Ayrıca -Mersin Milletvekilimiz Ali Rıza Öztürk’ün- 2000 yılında Silifke’de meydana gelen sel felaketinde zarar gören çiftçilerin zararının yüzde 20’si ödenmiştir geri kalan yüzde 80’i ödemeye söz vermiştiniz; bu sözü ne zaman yerine getireceksiniz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Son soru.

Sayın Coşkun, buyurun efendim.

SIRRI SAKIK (Şırnak) – Sayın Başkan, bizim de sorumuz vardı. Ben size yazılı dilekçe verdim.

HAKAN COŞKUN (Osmaniye) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Sayın Bakanım, stratejik ürün olan buğdayın 2008 hasat döneminde ithalatı yapılmış mıdır? Yapıldıysa ne kadar yapılmıştır. Bu durum iç piyasada üreticiyi olumsuz etkilemiş midir? Eğer yapılmışsa cumhuriyet tarihinde ilk defa hasat döneminde ithalat yapan Bakan unvanını almış olmuyor musunuz?

Bir de Sayın Bakanım, deminki konuda ellerimizde delil olmaz, bir dedikodu da değildir, bunu biz sizin takdirinize sunduk. Adalet Bakanımız, İçişleri Bakanımız, biraz da kendi atadığınız bürokratları telekulakla denetleyin diyorum.

Takdirlerinize arz ediyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Bakan, buyurun.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, sistem çalışmadı.

BAŞKAN – Efendim sonra sisteme girmişsiniz, yirmi yedinci sıradasınız.

SIRRI SAKIK (Muş) – Efendim sonra değil. Ben söz için size yazılı bir başvuruda bulundum.

BAŞKAN – Ben burada sırayı değiştiremem ki.

SIRRI SAKIK (Muş) – Efendim, daha sıra olmadan ben geldim, sizlerle konuştum.

BAŞKAN – O zaman herkes “Sisteme girmedim.” diye bana kâğıt getirir.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sizin söyleminiz üzerine bir başvuruda bulundum.

BAŞKAN – Efendim, girmeseydiniz oluyordu; siz girmişsiniz şimdi.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, efendim daha arkadaşlar başvuruda bulunmadan önce ben…

BAŞKAN – Sonra nasıl girdiniz peki?

SIRRI SAKIK (Muş) – Efendim, burada bazı sorunlar yaşıyoruz, arkadaşlar da biliyor.

BAŞKAN – Geldi arkadaşlar, hepsi sıralarını öğrendiler. Ben şimdi onların sırasını şey yapamam ki.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkanım, bir dakika verin.

BAŞKAN – Ne soracaksınız? Buyurun, sorun. Açın şeyinizi, sorun bakayım. Yani hiç konuşmamış gibi yapıyorsunuz. Buyurun, sorun hadi. Sorun, hadi bakalım.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Kızmanıza gerek yok.

BAŞKAN – Kızmıyorum ben, hayır. Usulü bozuyorsunuz, ben ondan rahatsız oluyorum. Yoksa kızacak bir şey yok.

SIRRI SAKIK (Muş) – Hayır, Sayın Başkanım, usulü bozmuyorum ben.

BAŞKAN – Usulü bozmayın lütfen. Kâğıtla bu iş olmaz. O zaman herkes gelir, “Ben sisteme girmedim.” diye getirip burada bana şeyi gösterir.

SIRRI SAKIK (Muş) – İsterseniz vazgeçelim, isterseniz buradan çıkalım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun, zaman kaybetmeyelim efendim, buyurun.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Yani gerçekten, ben farklı sorular soracaktım, eğer Sayın Bayındırlık Bakanımız çıkıp buradan Van Valisiyle ilgili açıklamalarda bulunmamış olsaydı benim bu talebim de olmayacaktı.

BAŞKAN – Siz daha önce talep ettiniz.

SIRRI SAKIK (Muş) – Şimdi, bakın, Van Valisiyle ilgili bir sürü övgüler yağdırdı. Oysaki Van Valisi’nin, 8 Martta, kendi ilinde 1 insan linç edilmiş.

BAŞKAN – Soru mu soruyorsunuz Sayın Sakık?

SIRRI SAKIK (Muş) – Evet, soru soruyorum.

BAŞKAN – Soru sorun.

SIRRI SAKIK (Muş) – 21 Martta 2 insan öldürülmüş. Onlarca insan orada hâlen sakat ve o olayda görev alan İl Emniyet Müdürüne ödül vermiş. Şimdi böyle bir valiye övgüler yağdırmak demokrasi, hukuk, insan hakları adına haksızlık olduğunu…

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Bey, buyurun, cevap verin efendim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Özkan’ın sorduğu soru kırsal kalkınma yatırımlarının desteklenmesiyle ilgili ödemelerin yapılmadığı yönünde. Geciktiği yok, yani orada gecikme yok. Sadece şöyle: Çünkü yatırım yapılıyor, yüzde 50 hibe var orada. O denetleniyor belirli aralıklarla, istihkakı yapılıyor, istihkakı yapılanın da ödemesi yapılıyor. Demin de ben size zaten ne kadar olduğunu da söyledim. Yani şu ana kadar 1.600… Mesela biz 2.683 tane proje onaylamıştık, bunun hibe sözleşmesi imzalanan kısmı 1.670, 1.370’i tamamlandı bununla ilgili 165 milyon YTL para ödendi. Şu anda 300 tanesi de devam ediyor. Bunlar tamamlandığında ödemeleri yapılıyor, önce onu söyleyeyim.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Tarım makineleri ayrıca…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Tarım makineleri de aynı şey. Bakın tarım makinelerinde de 6.507 tane proje onaylandı, uygun bulundu. Tahakkuk eden para 74 trilyon lira, tahakkuku yapılan ve 5.839 adet projeye ait, 60.4’ü ödendi. Aralık ayında intikal eden yani son günlerde, bugünlerde intikal edenler de ocak ayı içerisinde ödenecek.

Nevşehir’le ilgili yine, sizin patates üreticileriyle ilgili: Tabii, bizim 2007 yılında Nevşehir’deki patates üreticilerine 22 milyon YTL destek yaptık. 2008 yılında 16 milyon YTL destek yapıldı ve 2008 yılı ödemeleri de devam etmekte, yıl sonuna kadar bu konuyla ilgili ayrılmış olan bütçenin tamamı ödenecek.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – TEDAŞ el koyuyor Sayın Bakanım.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Şimdi, tabii TEDAŞ’la ilgili konu doğrudan benim Bakanlığımla alakalı bir konu değil. Biliyorsunuz o elektrik idaresiyle… Oradaki mesele şu: Borcunu, eğer kullandığı elektriği ödemediyse onunla ilgili bir işlem yapılır ama benimle ilgili değil, ben onu ilgili Bakan arkadaşımıza iletirim.

Sayın Ertekin Çolak’ın…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Bakan, ona yazılı cevap verin zaten süreniz kısıtlı; Sayın Çolak’a yazılı cevap verin.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Müsaade edin de, ben nasıl cevap vereceğimi… Ben sırayla gidiyorum Beyefendi.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Zaten icraatlarınızı anlattınız siz, icraatlarınızı anlattınız.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sırayla gidiyorum, sırayla. Âdetim böyledir. Eğer beni izlediyseniz bugüne kadar bilirsiniz.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Bakanım, icraatlarınızı anlattınız. İktidar partisinin milletvekiliyle zaman geçireceksiniz.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sırayla ki zaten iktidardan bir tane soru var.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Bakanım, sütü unuttunuz, sütü. Sırada süt vardı.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, biraz önce söylediğim gibi kürsüde, evet, ilk uygulamayı mazot ödemesinde biz yaptık, mazot desteğinde, gübrede, daha birçok destekte de ama mazotla ilgili olarak bugüne kadar Hükûmetimiz 1 milyar 994 milyon YTL, yani 1 katrilyon 994 trilyon lira eski parayla mazot desteği ödemesi yaptık. Bu yıl içerisinde de, 2009 yılında da mazot destekleri 750 trilyon civarında.

BAŞKAN – Sayın Bakan, yazılı cevap verirsiniz.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Peki, yazılı cevap vereyim.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, sütü konuşacaktı Sayın Bakanımız.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, primleri, primleri… Destekleme primlerini… Herkes onu bekliyor. Bir tek kelime eder misiniz destekleme primleri hakkında.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Destekleme primlerini… Bakın, son ödenmemiş bir 95 trilyon lira toplam…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Müsaade eder misiniz…

Tarım Bakanlığının bu yıl içerisinde bütçelenmiş ve ödenmemiş şu ana kadar sadece 95 trilyon lira bir parası var. Bununla ilgili de Maliye Bakanlığından ödenek bekliyoruz, ödenek geldiğinde ödeyeceğiz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ama söz sizin sözünüz Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – 5,8 milyar YTL ödendi.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen…

Buyurun Sayın Özak.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Sayın Aslanoğlu’nun sorusuna cevap veriyorum.

Ankara Balâ depremi 20 ve 27 Aralık 2007’de meydana geldi. Biz hemen o saatlerde, bir saat sonra Müsteşarımızla beraber yerindeydik. Defalarca gittik oradaki kaymakam beyle, özellikle hasar tespiti yaptık, ekipler oluşturduk. Hak sahipliği, yer seçimi, harita ve plan işleri çok kısa sürede tamamlandı. 27 köy ve 2 beldede 726 konut, yapımı için TOKİ’ye bildirildi. Kamu İhale Kuruluyla, ihale hükümlerine göre ihale edildiği için bir gecikme oldu ama 5/9/2008 tarihinde bitirilebildi süreç. Şu anda hızla devam ediyor. İnşallah çok hızlı bir şekilde, bunu en kısa zamanda teslim edeceğiz. Bu arada biliyorsunuz kira veriyoruz oradaki arkadaşlarımıza. Mağdur olmalarını önledik.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sekiz aydır verilmediğini söylüyorlar Sayın Bakan.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Yok. Genel Müdürümüz burada, sizi bilgilendirebilir Sayın Başkan.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Afşar beldemizde o söylendi bize.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Hayır, bu konuda bilgilendiririm sizi.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Lütfedersiniz.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Tabii, hayhay.

“Teknik hizmetler sınıfındayken idareci olarak genel idare hizmetleri sınıfına atananların ücretleriyle ilgili olarak yapılan son düzenlemelere göre mağduriyeti söz konusu.” Doğrudur. Söz konusu mağduriyetin ortadan kaldırılması için Bakanlığımız ve ilgili diğer bakanlıklar, Maliye Bakanlığımız ile birlikte çalışmaları sürdürüyoruz. Bu konudaki duyarlılığınız için teşekkür ederiz.

Diğer arkadaşımızla ilgili: Burada bir suçlama oldu, KÖYDES’le ilgili. Biz de Van Valimizden bir bilgi aldık. Van Valimizin verdiği bilgiyi ben burada tekrar size sunmak istiyorum. “KÖYDES: Çalışmalar hem mahallinde oluşturulan denetleme ekibiyle hem de mülkiye müfettişleri tarafından denetlendi. Hizmet yapıldıktan sonra kuraklık veya sel gibi afetler neticesi oluşan olumsuzluklar da en kısa zamanda giderilmektedir. Van’da Mayıs 2007’den bugüne kadar 338 köye şebekeli su yapıldı, 213 köyün yenileme…”

SIRRI SAKIK (Muş) – Ama Sayın Bakanım, Van’da mayıstan önce mart var. Martta insan hakları ihlali var. Martta insanlar öldürülmüş kurban olduğum. O zaman martı da anlatın. Siz Hükûmetsiniz, iktidarsınız.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Sırrı Bey, müsaade eder misiniz.

BAŞKAN – Böyle bir usul yok Sayın Sakık.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Nüfusu 50’nin üzerinde on beş birimdeki şebekeli içme suyu çalışması tamamlanacak. Van ilimizde KÖYDES hizmetleri her zaman denetlemeye açık. Hizmet gelmesinden rahatsız olanlar… Vatandaşımızın bu mağduriyetlerinin giderilmesinden rahatsız olmamak lazım. Biz bunu söyledik.

Devletin, Türkiye Cumhuriyeti’nin valisiyle ilgili böyle konuşmanızı da ben yadırgıyorum. Ben, tüm valilerimizin saygıdeğer olduğuna, insan haklarına saygı duyduğuna inanıyorum değerli kardeşim.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın Bakan, benim bahsettiğim nokta…

SIRRI SAKIK (Muş) – Biz yaşadık ilimizde. Muş Valisi müsaade etti hiçbir olay olmadı. Kendisine teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, şimdi sırasıyla sekizinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

14 - BAYINDIRLIK VE İSKAN BAKANLIĞI

1.– Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                                                    Açıklama                                                      (TL)  

01                                       Genel Kamu Hizmetleri                                       14.100.520

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                       Savunma Hizmetleri                                                 446.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                                       Ekonomik İşler ve Hizmetler                             379.199.310

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

06                                       İskân ve Toplum Refahı Hizmetleri                     52.196.140

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07                                       Sağlık Hizmetleri                                                      175.600

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10                                       Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 263.330.430

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                             

                                           GENEL TOPLAM                                           709.448.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:

A – C E T V E L İ

                                                                                   (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                :         1.208.840.010,35

- Toplam Harcama                          :         1.008.997.793,89

- Ödenek Dışı Harcama                  :                9.980.891,66

- İptal Edilen Ödenek                     :            167.966.410,93

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek      :              41.856.697,19

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

14.81 - TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                                                    Açıklama                                                    (TL)  

01                                       Genel Kamu Hizmetleri                                   463.390.220

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                       Savunma Hizmetleri                                               655.780

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                                       Ekonomik İşler ve Hizmetler                               1.200.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                           

                                           GENEL TOPLAM                                         465.246.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:

A – C E T V E L İ

                                                                      (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı       :         934.623.141,00

- Toplam Harcama                 :         396.023.453,36

- Ödenek Dışı Harcama         :             8.194.273,60

- İptal Edilen Ödenek            :             6.793.961,24

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

17- TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI

1.– Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                                                    Açıklama                                                    (TL)   

01                                       Genel Kamu Hizmetleri                                     70.737.940

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                       Savunma Hizmetleri                                               621.080

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                                       Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                2.321.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

04                                       Ekonomik İşler ve Hizmetler                        7.363.346.460

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bölüm üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Cetvelde gösterilen değişikliğin aşağıda belirtilen gerekçe ile kabulünü arz ve teklif ederiz.

 

Sadullah Ergin

Öznur Çalık

A. Sibel Gönül

 

Hatay

Malatya

Kocaeli

 

İhsan Koca

 

Saffet Kaya

 

Malatya

 

Ardahan

Kurum:  Tarım ve Köyişleri Bakanlığı

Yıl:         2009

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim önergeye?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

SADULLAH ERGİN (Hatay) – Gerekçe…

BAŞKAN – Anayasa’nın bütçe görüşmelerini düzenleyen 162’nci maddesinin “Değişiklik önergeleri, üzerinde ayrıca görüşme yapılmaksızın okunur ve oylanır.” hükmü gereğince önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe: Diğer hayvancılık desteklemelerinde olduğu gibi süt desteklemesinin üreticilere yapılması ve sütün birincil üretim olması nedeniyle süt destekleme uygulamalarının ve destekleme bütçesinin, Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü bütçesinden (200.000.000 TL) düşülerek, birincil üretime desteklemeyi yürütmekte olan Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel Müdürlüğü bütçesine eklenmesi gerekmektedir.

“Tarımsal Yayım ve Danışmanlık Hizmetlerinin Düzenlenmesine Dair Yönetmelik” çerçevesinde yürütülecek olan Tarım Danışmanlığı Hizmetleri hibe ödemelerinin gerçekleştirilmesine dair 27.770.000 TL ödeneğin Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel Müdürlüğü bütçesinden, Teşkilatlanma ve Destekleme Genel Müdürlüğü bütçesine yeni açılacak tertibe göre eklenmesi gerekmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Şimdi bölümü tekrar okutup kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunacağım:

04                                       Ekonomik İşler ve Hizmetler                          7.363.346.460

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05                                       Çevre Koruma Hizmetleri                                     2.447.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07                                       Sağlık Hizmetleri                                                 98.619.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09                                       Eğitim Hizmetleri                                                23.466.520

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10                                       Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri   30.000.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                          

                                           GENEL TOPLAM                                        7.591.559.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığının 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum.

A – C E T V E L İ

                                                                            (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı          :         6.862.133.160,00

- Toplam Harcama                   :         6.931.677.561,73

- Ödenek Dışı Harcama           :            142.364.159,61

- İptal Edilen Ödenek               :              72.819.757,88

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığının 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

17.91- TARIM REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                                                    Açıklama                                                    (TL)  

01                                       Genel Kamu Hizmetleri                                       3.414.800

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                       Savunma Hizmetleri                                               501.050

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                                       Ekonomik İşler ve Hizmetler                           208.352.150

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                           

                                           TOPLAM                                                       212.268.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:

A – C E T V E L İ

                                                                      (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı      :           42.994.451,00

- Toplam Harcama                :           32.563.615,13

- Ödenek Dışı Harcama        :                376.730,70

- İptal Edilen Ödenek            :           10.807.566,57

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, böylece Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün 2009 yılı merkezî yönetim bütçeleri ile 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesapları kabul edilmiştir. Hayırlı olmalarını temenni ederim.

Programa göre, kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını sırasıyla görüşmek için, 21 Aralık 2008 Pazar günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 22.20

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.