DÖNEM: 23 CİLT: 35 YASAMA YILI: 3 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 30’uncu
Birleşim 18 Aralık 2008 Perşembe İ Ç İ N D E K İ L
E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KAĞITLAR III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) kanun tasarı ve teklifleri 1.- 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/656) (S. Sayısı: 312) 2.- 2007 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/622, 3/521) (S.
Sayısı: 313) A) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI 1.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2007
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı B) İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ 1.- İhracatı
Geliştirme Etüd Merkezi 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- İhracatı
Geliştirme Etüd Merkezi 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı C) GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü 2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü 2007
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı D) DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI 1.- Devlet
Personel Başkanlığı 2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Devlet
Personel Başkanlığı 2007
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı E) TÜTÜN VE ALKOL PİYASASI DÜZENLEME KURUMU 1.- Tütün ve Alkol
Piyasası Düzenleme Kurumu 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Tütün,
Tütün Mamûlleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme
Kurumu 2007
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı F) TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI 1.- Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı G) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI 1.- Diyanet
İşleri Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Diyanet
İşleri Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı H) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI 1.- Hazine Müsteşarlığı 2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Hazine Müsteşarlığı 2007
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı I) DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI 1.- Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı İ) TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU BAŞKANLIĞI 1.- Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı J) SERMAYE PİYASASI KURULU 1.- Sermaye
Piyasası Kurulu 2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Sermaye
Piyasası Kurulu 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı K) BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU 1.- Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumu
2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı L) GAP BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI 1.- GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı
2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı IV. - YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Burdur Milletvekili
Ramazan Kerim Özkan’ın, Burdur’da fen lisesi açılmasına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/4751) 2.- Adana Milletvekili Yılmaz
Tankut’un, konut edindirme yardımı ödemelerindeki
bazı uygulamalara, - Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, konut edindirme yardımı ödemelerine, - İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, konut edindirme yardımı ödemelerine, - Bursa Milletvekili Abdullah
Özer’in, konut edindirme yardımı ödemelerine, İlişkin Başbakandan soruları ve Devlet Bakanı
Mehmet Şimşek’in cevabı (7/4756), (7/4769), (7/4792), (7/4972) 3.- İstanbul Milletvekili
Çetin Soysal’ın, bir derneğin denetimine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Beşir Atalay’ın cevabı (7/5031) 4.- İstanbul Milletvekili Çetin
Soysal’ın, Osmaniye’de yapılacak çimento fabrikasının bir antik kente etkisine
ilişkin sorusu ve
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın
cevabı (7/5058) 5.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Van’daki bir lisede yolsuzluk yapıldığı
iddialarına ilişkin sorusu ve
Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/5076) 6.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars’ta kapatılan okullara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/5080) 7.- Adana Milletvekili Hulusi
Güvel’in, Sakarya Büyükşehir Belediyesinin tanıtım ve
reklam giderlerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı
(7/5240) 8.- Adana Milletvekili Hulusi
Güvel’in, Antalya Büyükşehir Belediyesinin borçlarına
ve borçlanma giderlerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı
(7/5252) 9.- Balıkesir Milletvekili
Ergün Aydoğan’ın, Edremit’teki bazı mahallelerin
Akçay Belediyesine katılma taleplerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir
Atalay’ın cevabı (7/5262) 10.- Manisa Milletvekili
Ahmet Orhan’ın, yaş sebze ve meyve ihracatında Rusya ile yaşanan sorunun
doğurduğu mağduriyete, - Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, CE uygunluk belgesi verilmesine, İlişkin Devlet
Bakanı Kürşad Tüzmen’den soruları ve Devlet
Bakanı Vekili ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun
cevabı (7/5325) (7/5326) 11.-
Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, SEKA özelleştirmelerine ve Giresun SEKA kâğıt
fabrikasına ilişkin sorusu ve
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/5343) 12.-
Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, Karaköy’ün, turizm
gelirlerine ilişkin sorusu ve
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/5410) 13.-
Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın,
Bartın Kültür Merkezi inşaatına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/5411) 14.-
Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, mermer ve doğal taş
sektörünün desteklenmesine ilişkin Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’den sorusu
ve Devlet Bakanı Vekili ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun
cevabı (7/5416) 15.-
Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Hudut ve Sahiller Sağlık Genel
Müdürlüğünün harcamalarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/5426) 16.-
Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, THY uçak
seferlerinde bazı gazetelerin alınmadığı iddiasına ilişkin Ulaştırma Bakanından
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı
(7/5436) 17.-
Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Döşemealtı ilçesindeki bazı köylerin jandarma karakolu
ihtiyacına ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/5474) 18.-
Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, Fethiye’de
yapılacak kayak merkezine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/5491) 19.-
Mersin Milletvekili Akif Akkuş’un, elektrik zamlarının gerekçesine ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı
(7/5494) 20.-
Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in,
özelleştirme politikasına ve şeker fabrikalarının özelleştirilmesine ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı
(7/5495) 21.-
Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Balıkesir Kuvayi Milliye Müzesinin restorasyonuna ilişkin sorusu ve
Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/5543) 22.-
Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın, Bilim ve Teknoloji Bakanlığı kurulup
kurulmayacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
(7/5565) 23.-
Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, Salihli Organize Sanayi Bölgesine ilişkin sorusu ve
Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/5615) 24.-
İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, kredi alan esnaf ve sanatkarlara ilişkin sorusu ve
Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/5616) 25.-
Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, THY dış hat
seferlerinde yolculara dağıtılan gazetelere ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın
cevabı (7/5669) 26.-
İstanbul Milletvekili Atila Kaya’nın, elektrik
enerjisi üretimine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/5670) 27.-
Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, bir siyasi
parti teşkilatının elektrik borcuna ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/5671) 28.-
Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Anadolu
Jet’in Denizli seferlerinin iptal edilmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/5672) 29.-
Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Bor Şeker Fabrikasının özelleştirilmesine
ilişkin sorusu ve
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın
cevabı (7/5673) 30.-
Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın,
Tekirdağ’daki TOKİ konutlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/5705) 31.-
Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, din
görevlilerinin özlük haklarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun cevabı
(7/5715) 32.-
Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın,
bir mahalledeki elektrik kesintilerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/5758) 33.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, bir
mitinge yönelik açıklamasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun cevabı
(7/5777) 34.-
Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in, bir
mitinge yönelik açıklamasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun cevabı (7/5778) 35.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, yarım kalan bir cami
inşaatına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Said
Yazıcıoğlu’nun cevabı (7/5779) I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 11.00’de açılarak dört oturum yaptı. 2009 yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı görüşme programında daha önce 20/12/2008
olarak belirlenen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Mesleki Yeterlilik
Kurumu Başkanlığı bütçe görüşmelerinin 22/12/2008 tarihinde 10’uncu turda,
22/12/2008 olarak belirlenen Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ile Tapu ve
Kadastro Genel Müdürlüğü bütçe görüşmelerinin de 20/12/2008 tarihinde 8’inci
turda, diğer bakanlık ve kuruluşlarla birlikte yapılacağı Genel Kurulun
bilgisine sunuldu. 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/656) (S.
Sayısı: 312) ve 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi’nin (1/622, 3/521) (S. Sayısı: 313)
görüşmelerine devam edilerek; Cumhurbaşkanlığı, Türkiye Büyük
Millet Meclisi, Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu, Anayasa
Mahkemesi, Sayıştay, Başbakanlık, Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı, Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliği, Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu, Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsü, Gümrük
Müsteşarlığı, Vakıflar Genel
Müdürlüğü, Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü, 2009 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçeleri ve 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesapları kabul edildi. Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, partisine sataştığı iddiasıyla bir konuşma yaptı. 18 Aralık 2008
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere, birleşime
21.57’de son verildi.
No.: 37 II.- GELEN KÂĞITLAR 18 Aralık 2008 Perşembe Rapor 1.- Türk Silahlı Kuvvetlerinde İstihdam Edilecek Sözleşmeli
Subay ve Astsubaylar Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Milli Savunma Komisyonu Raporu (1/463) (S. Sayısı: 316) (Dağıtma
tarihi: 18.12.2008) (GÜNDEME) Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı
Soru Önergeleri 1.- Ankara Milletvekili Nesrin Baytok’un,
bazı esnafın saldırıya uğramasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/5128)
2.- İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un,
Ergenekon Soruşturmasında gizlilik ilkesinin ihlaline ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/5130) 3.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, gıda bankacılığı
yürüten dernek ve vakıflara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/5133)
4.- İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un,
Ergenekon Soruşturmasında basına bilgi sızdırılmasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/5136) 5.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, İstanbul Büyükşehir
Belediyesi bünyesindeki bazı yolsuzluk dosyalarıyla ilgili işlemlere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5137) 6.- Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi’nin,
SPK’nın bir denetleme raporunu işleme almamasına
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren)
yazılı soru önergesi (7/5153) 7.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Almanya’daki bir
dernekle ilgili davada yardım talebinin karşılanmasına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5156) 8.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın,
Sarıkamış ilçesindeki bazı köylerin yol sorununa ve su baskını riskine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5157) 9.- Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’ın, tasarruf sahiplerini mağdur eden holdinglere
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5158) 10.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, terörle
mücadelede yasa değişikliği taleplerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5159) 11.- İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek’in,
Almanya’daki bir dernekle ilgili soruşturmaya yardım edilmediği iddiasına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5162) 12.- İstanbul Milletvekili Sacid
Yıldız’ın, İstanbul’daki başıboş hayvanlara yönelik önlemlere ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5163) 13.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın,
Susuz İlçesindeki bazı köylerin yol sorununa ve su baskını riskine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5165) 14.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in,
Zeytinburnu’ndaki patlamanın soruşturmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5166) 15.- Van Milletvekili Özdal
Üçer’in, Başkale’de yaşanan sel felaketine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5168) 16.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul’daki bir yeşil alana yönelik olarak TOKİ’nin imar planı hazırlattığı iddiasına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5169) 17.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün,
belediyelerin imar planı değişikliklerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5170) 18.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, Silivri Belediye Başkanı hakkında soruşturma izni
verilmemesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5171) 19.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, İstanbul’un bir
mahallesindeki okul ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5178) 20.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’in, öğretmen atamalarına ve yönetim kadrolarına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5179) 21.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, bir hastanedeki bebek ölümlerine ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5181) 22.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, hastanelerdeki enfeksiyon
kaynaklı ölümlere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5182) 23.- Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın, hastanelerdeki bebek
ölümlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5183) 24.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, Kuşadası’ndaki
sağlık hizmetlerinin geliştirilmesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5184) 25.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, hastanelerdeki bebek ölümlerine ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5185) 26.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Denizcilik
Müsteşarlığındaki görevlendirmelere ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5188) 27.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, nükleer
atık yönetimine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5191) 28.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, illerin kurtuluş
günlerinde okulların tatil edilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/5193)
29.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, Türkiye Kömür İşletmelerinin görev
zararına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5195) 30.- Adana Milletvekili
Yılmaz Tankut’un, belediyelerin verdiği öğrenci
burslarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5196) 31.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Bandırma’da batan arabalı vapura ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5199) 32.- Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, Amasya ilindeki hidroelektrik santrallere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5202) 33.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, artan sağlık giderlerinin denetimine ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/5214) 34.- Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın, yeni kanunla birlikte
sağlık yardımı hizmetlerine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5215) 35.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, tasarruflu ampul
dağıtımına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5222) 36.- Adana
Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, Türkiye Atom Enerjisi
Kurumuna ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5223)
37.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, kurulması
planlanan nükleer santrale ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5224) 38.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, BOTAŞ’ın
kamu kurum ve kuruluşlarından olan alacaklarına ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5225) 39.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, Kırklareli’de kiraya
verilen öğrenci yurduna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5226)
40.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, İGDAŞ’la ilgili
yolsuzluk iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5229)
41.- Adana Milletvekili
Nevin Gaye Erbatur’un, Yozgat-Sorgun’daki bir köyün
bazı sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5231) 42.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana Büyükşehir
Belediyesinin tanıtım ve reklam giderlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5232) 43.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, İstanbul Büyükşehir
Belediyesinin tanıtım ve reklam giderlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5233) 44.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Ankara Büyükşehir
Belediyesinin tanıtım ve reklam giderlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5234) 45.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Kayseri Büyükşehir
Belediyesinin tanıtım ve reklam giderlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5235) 46.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Gaziantep Büyükşehir
Belediyesinin tanıtım ve reklam giderlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5241) 47.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Konya Büyükşehir
Belediyesinin tanıtım ve reklam giderlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5242) 48.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Akyaka ilçesinin bazı
köylerinin yol sorununa ve su baskını riskine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5243) 49.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Arpaçay ilçesinin bazı
köylerinin yol sorununa ve su baskını riskine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5246) 50.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Diyarbakır Büyükşehir
Belediyesinin borçlarına ve borçlanma giderlerine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5249) 51.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana Büyükşehir
Belediyesinin borçlarına ve borçlanma giderlerine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5250) 52.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Gaziantep Büyükşehir
Belediyesinin borçlarına ve borçlanma giderlerine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5255) 53.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Samsun Büyükşehir
Belediyesinin borçlarına ve borçlanma giderlerine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5256) 54.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Kayseri Büyükşehir
Belediyesinin borçlarına ve borçlanma giderlerine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5258) 55.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Konya Büyükşehir
Belediyesinin borçlarına ve borçlanma giderlerine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5259) 56.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, İstanbul Büyükşehir
Belediyesinin borçlarına ve borçlanma giderlerine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5260) 57.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadol’un, Çeşme ilçesindeki otel
ve sahil sitelerinin ecrimisil ücretlerinin
artırılmasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5263) 58.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, ilköğretim okullarında
satılan bir şiir kitabına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5270) 59.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, bir okul müdürü ve
öğretmen hakkındaki iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5276) 60.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, Marmaray Projesinin güzergahına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5286) 61.- Manisa
Milletvekili Ahmet Orhan’ın, sicil affına rağmen esnafa kredi başvurusunda
sorun yaşatılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5296) 62.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, imar değişikliklerine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5302) 63.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, bedelsiz sağlık hizmeti alabileceklerle
ilgili uygulamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5303) 64.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, bir köyün iç
yollarının asfaltlanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5305)
65.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, uyuşturucu
maddelerin ülkemiz üzerinden geçişine ve uyuşturucu anketine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5307)
66.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Yapı İşleri Genel
Müdürlüğünün Adana İl Özel İdaresine yönelik işlerine ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/5312) 67.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Tuzla’daki bir
arazinin aplikasyon krokisine ilişkin Bayındırlık ve İskan
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5313) 68.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, enerjideki fiyatlandırmaya ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5327) 69.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, kamu kurum ve kuruluşlarına dağıtılacak
olan tasarruflu ampüllere ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5328) 70.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Van Emniyet
Müdürlüğündeki bir işkence iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5329) 71.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, İETT arazisi ihalesine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5330) 72.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, İSKİ ana
borusundan kaçak su alındığı iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5331) 73.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, Beykoz Belediyesinin bir ihalesine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5333) 74.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Sarıkamış’a bağlı
köylerin yol sorunlarına ve su baskını riskine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5334) 75.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, belediyelerin yaptığı bazı ödemelere ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5335) 76.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, Deniz Feneri Derneğinin faaliyetlerine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5336) 77.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kağızman’a bağlı
köylerin yol sorunlarına ve su baskını riskine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5337) 78.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, bir köy yolundaki
genişletme çalışmalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5338)
79.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, İznik bağlantılı
bazı yollardaki iyileştirme çalışmalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5339) 80.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Yüreğir Belediyesinin
tanıtım ve reklam giderlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5340)
81.- Adana
Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, bürokratlara
görevlendirilen korumalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5341)
82.- Adıyaman Milletvekili
Şevket Köse’nin, Adıyaman Öğretmenevine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5346) 83.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, bir okul müdürü
hakkındaki soruşturmaya ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5347)
84.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Kars’taki kapalı okullara ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5348) 85.- Giresun Milletvekili
Murat Özkan’ın, kapatılması düşünülen bir devlet hastanesine onarım yapılmasına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5349) 86.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, bir başhekim hakkındaki iddialara ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5350) 87.- Ankara
Milletvekili Tekin Bingöl’ün, havaalanlarındaki sağlık hizmetlerine ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5355) 88.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, küresel mali
krize karşı alınacak önlemlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/5359)
89.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, Büyük Ortadoğu Projesine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/5361) 90.- Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, TMO’nun Fiskobirliğe
fındık satışına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5363) 91.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, göçmen ve mültecilere ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/5367) 92.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, belli kesimlere doğalgaz ve elektrik yardımı
yapılıp yapılmayacağına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5387) 93.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın,
Afşin-Elbistan Termik Santraline Sivas’tan kömür getirilmesine ilişkin Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5388) 94.- Uşak
Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, kayıp ve kaçak
elektriğe ve bir TEDAŞ görevlisinin öldürülmesine ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5389) 95.- Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, kömür dağıtımının Türkiye Kömür İşletmelerinin mali
durumuna etkisine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5390) 96.- Bursa
Milletvekili Hamza Hamit Homriş’in, petrol
fiyatlarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5391)
97.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, kadınlara yönelik şiddete ve sığınma evlerine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5393) 98.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Seyhan Belediyesinin
tanıtım ve reklam giderlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5394)
99.- İzmir
Milletvekili Harun Öztürk’ün, İstanbul’daki bir
caddenin isminin değiştirilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5395) 100.- Diyarbakır
Milletvekili Aysel Tuğluk’un, geçici ve gönüllü köy
korucularına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5396) 101.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, bazı toplumsal
olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5397) 102.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, Kırklareli İl Özel İdaresine hibe edildiği
belirtilen makam araçlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5398) 103.- Balıkesir
Milletvekili Ergun Aydoğan’ın,
belediyelerin denetimlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5399)
104.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Seyhan İlçesindeki bir
arsanın imar durumundaki değişikliğe ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5400) 105.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, Van’da Özbek mültecilerin sınır dışı edilmelerine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5402) 106.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da görevlendirilecek
Özel Harekat Birimleri personeline ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5403) 107.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Susuz ilçesindeki bazı
köylerin yol sorununa ve su baskını riskine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5404) 108.- Ankara
Milletvekili Tekin Bingöl’ün, engellilerin alt ve üst geçitlerden daha rahat
yararlanmalarını sağlayacak tedbirlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5405) 109.- Bursa
Milletvekili Hamza Hamit Homriş’in, Ankara Büyükşehir
Belediyesince toplu taşıma ücretlerine yapılan zamma ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5406) 110.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, araç kundaklama olaylarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5407) 111.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, Halkbankın Eskişehirspordan kombine bilet aldığı iddiasına ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren)
yazılı soru önergesi (7/5415) 112.- Hatay
Milletvekili Abdulaziz Yazar’ın, Mustafa Kemal
Üniversitesindeki yurt kapasitesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5417) 113.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, Ağrı İl Milli Eğitim Müdürlüğündeki bir
yöneticiye ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5418) 114.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, okullara tasarruflu ampul alımı ihalesine
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5419) 115.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, yeni
kurulan üniversitelerin ihtiyaçlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5420) 116.- Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın, Yurt-Kur’a bağlı öğrenci
yurtlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5421) 117.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ın bazı ilçelerindeki yurt sorununa ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5422) 118.- Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın, Bodrum Devlet
Hastanesindeki basınç odasının çalışmamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5423) 119.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, bir soruşturmada göz altına alınan bürokrata ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5424) 120.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ın bazı ilçelerindeki doktor ve ebe
ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5425) 121.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, Kemalpaşa’da kuraklıktan etkilenen kiraz
üreticilerinin sorunlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5427) 122.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’taki domates ve soğan üreticilerinin
sıkıntılarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5428) 123.- Mersin
Milletvekili Akif Akkuş’un, gübre ve ilaç maliyetlerinin azaltılmasına ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5429)
124.- Giresun Milletvekili
Murat Özkan’ın, fındık ekim alanlarına yönelik bir projeye ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5430) 125.- Bursa
Milletvekili Onur Öymen’in, Trabzon-Sohum arasında gemi ve uçak seferlerinin başlatılmasına
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5431) 126.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, teknelerin Türk
Bayrağı taşımasının teşvikine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5433)
127.- Samsun
Milletvekili Osman Çakır’ın, bir karayolundaki kontrol istasyonu kantarının
bozuk olduğu iddiasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5434)
128.- Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın, Aydın-Muğla karayolunun
bir bölümündeki trafik güvenliğine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5435) 129.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Pazar-Zile yolunun genişletilmesine ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5437) 130.- Mersin
Milletvekili Akif Akkuş’un, akaryakıt fiyatlarıyla ilgili bir konuşmasına
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5438) 131.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, küresel mali
krize ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Şimşek) yazılı soru önergesi
(7/5439)
132.- Bursa
Milletvekili Onur Öymen’in, Erzurum-Trabzon yolunun
bölünmüş yol yapılmasına ilişkin Bayındırlık ve İskan
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5441) 133.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, 57 nci Hükümet
dönemindeki ekonomik göstergelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/5445)
134.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın,
Halkevleri Derneğinin kamu yararına dernek statüsünün kaldırılacağı iddialarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5447) 135.- Ankara
Milletvekili Nesrin Baytok’un, Ankara’ya Kesikköprü Barajından getirilen suyun maliyetine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5448) 136.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, 2007 yılı ÜFE ve TÜFE artış oranlarına ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren)
yazılı soru önergesi (7/5459) 137.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, 2002 yılı ÜFE ve TÜFE artış oranlarına ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren)
yazılı soru önergesi (7/5460) 138.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, 2002 yılı milli gelir miktarına ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren)
yazılı soru önergesi (7/5461) 139.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, cari açığın
azaltılmasına yönelik tedbirlere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi
(7/5462)
140.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, Gemlik’te kurulması planlanan termik santrale
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5465) 141.- Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, BOTAŞ’ın yargılanan bürokratlarına ilişkin
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5466) 142.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un,
Afşin-Elbistan Termik Santrallerine Sivas-Kangal’dan kömür getirilmesine
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5467) 143.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un,
Afşin-Elbistan Termik Santrallerine eleman alımına ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5468) 144.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Halkevlerinin
kapatılmaya çalışıldığı iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5469) 145.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, Van Emniyet Müdürlüğüne banka promosyon
gelirinden alınan araçlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5470) 146.- İzmir
Milletvekili Recai Birgün’ün, bir danışmanlık görevi
yapıp yapmadığına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5473)
147.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in,
Yüreğir Belediyesindeki bazı kadrolara ve kurulan şirketlere ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5477) 148.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in,
Seyhan Belediyesindeki bazı kadrolara ve kurulan şirketlere ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5478) 149.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in,
2002-2008 yılları arasında Adana Büyükşehir Belediyesine bedelsiz verilen
Hazine ve Özel İdare arsa ve arazilerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5480) 150.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in,
2002-2008 yılları arasında Ankara Büyükşehir Belediyesine bedelsiz verilen
Hazine ve Özel İdare arsa ve arazilerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5481) 151.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in,
2002-2008 yılları arasında Bursa Büyükşehir Belediyesine bedelsiz verilen
Hazine ve Özel İdare arsa ve arazilerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5483) 152.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in,
2002-2008 yılları arasında Gaziantep Büyükşehir Belediyesine bedelsiz verilen
Hazine ve Özel İdare arsa ve arazilerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5484) 153.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in,
2002-2008 yılları arasında İstanbul Büyükşehir Belediyesine bedelsiz verilen
Hazine ve Özel İdare arsa ve arazilerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5485) 154.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in,
2002-2008 yılları arasında Kayseri Büyükşehir Belediyesine bedelsiz verilen
Hazine ve Özel İdare arsa ve arazilerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5486) 155.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in,
2002-2008 yılları arasında Sakarya Büyükşehir Belediyesine bedelsiz verilen
Hazine ve Özel İdare arsa ve arazilerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5488) 156.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in,
2002-2008 yılları arasında Samsun Büyükşehir Belediyesine bedelsiz verilen
Hazine ve Özel İdare arsa ve arazilerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5490) 157.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Frankfurt Kitap
Fuarına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5497) 158.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın,
İnegöl Organize Sanayi Bölgesinin kirlettiği bir dereye ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5498) 159.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın,
bir uçak kazasının inceleme raporuna ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5500) 160.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, çiftçilerin
desteklenmesine ve gübre fiyatlarındaki artışa ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5502) 161.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, insansız hava
uçakları alımına ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5503) 18 Aralık 2008 Perşembe BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 11.00 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN
(Bingöl), Fatoş GÜRKAN (Adana) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşimini açıyorum. Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. Saygıdeğer
milletvekilleri, gündemimize göre 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki
görüşmelere devam edeceğiz. Program uyarınca,
bugün iki tur görüşme yapacağız. Üçüncü turda, Dış
Ticaret Müsteşarlığı, İhracatı Geliştirme Etüd
Merkezi, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Devlet Personel Başkanlığı, Tütün ve
Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı,
Diyanet İşleri Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır. III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/656) (S. Sayısı: 312) (x) 2.- 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı
Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/622, 3/521) (S.
Sayısı: 313) (x) A) DIŞ TİCARET
MÜSTEŞARLIĞI 1.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı B) İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ 1.- İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- İhracatı Geliştirme Etüd
Merkezi 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı C) GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı D) DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI 1.- Devlet Personel Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Devlet Personel Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı E) TÜTÜN VE ALKOL PİYASASI DÜZENLEME KURUMU 1.- Tütün
ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Tütün, Tütün Mamûlleri ve
Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı F) TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI 1.- Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2007 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı G) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI 1.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi 2.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı BAŞKAN – Sayın
Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Sayın
milletvekilleri, 26/11/2008 tarihli 22’nci Birleşimde
bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur
için soru-cevap işleminin yirmi dakika ile sınırlandırılması
kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili soru sormak
isteyen saygıdeğer milletvekillerinin, konuşmaların bitimine kadar şifrelerini
yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları
gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin
söz talepleri kabul edilmiş olacaktır. Tur üzerindeki konuşmalar bittikten
sonra soru sahipleri ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden
soracaklardır. Soru sorma işlemi on dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi
için de on dakika süre verilecektir. Cevap işlemi on dakikadan önce bitirildiği
takdirde geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir. Sayın
milletvekilleri, üçüncü turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın
üyelerin isimlerini okuyorum: Gruplar adına:
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına: Şerafettin Halis, Tunceli; Sırrı Sakık, Muş Milletvekilleri. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına: Birgen Keleş, İstanbul; Eşref Karaibrahim,
Giresun; Abdullah Özer, Bursa; Erol Tınastepe,
Erzincan; Ali Koçal, Zonguldak Milletvekilleri. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına: Emin Haluk Ayhan, Denizli; Ahmet Duran Bulut,
Balıkesir; İzzettin Yılmaz, Hatay; Atila Kaya,
İstanbul Milletvekilleri. AK PARTİ Grubu
adına: Kayhan Türkmenoğlu, Van; Burhan Kayatürk,
Ankara; Abdurrahman Arıcı, Antalya; Fikri Işık,
Kocaeli; Nükhet Hotar Göksel, İzmir; Mevlüt Çavuşoğlu, Antalya;
Mustafa Kabakcı Konya; Abdülhadi
Kahya, Hatay Milletvekilleri. Şahısları adına:
Lehinde, Cahit Bağcı, Çorum; aleyhinde, Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Malatya Milletvekilleri. İlk söz,
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şerafettin Halis’e aittir. Sayın Halis,
buyurun efendim. Sayın Halis,
süreniz yirmi beş dakika. DTP GRUBU ADINA
ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dış Ticaret
Müsteşarlığı, İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi,
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ve Devlet Personel Başkanlığı bütçeleri
üzerinde DTP Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Ayrıca devamında Diyanet
İşleri Başkanlığının 2009 bütçesi üzerinde de grup adına konuşmak durumundayım.
Ülkelerin
ekonomilerinde dış ticaretin, özellikle de ihracatın ne kadar önemli olduğunu
söylemeye gerek yok. Başbakan Sayın Erdoğan “Dış ticaret noktasında yine
Türkiye’ye ilkler yaşattık. 2002 yılında yaklaşık 88 milyar dolar düzeyindeki
dış ticaret hacmi geçtiğimiz yıl itibarıyla 277 milyar doları aştı.” diyor.
Yine Maliye Bakanı Sayın Unakıtan da “2002 yılı
sonrasında dış ticaret alanında kaydettiğimiz başarıları olumsuz dış talep ve
arz koşullarına rağmen 2008 yılında devam ettiriyoruz.” diye açıklama yapmıştı.
Yıllara göreceli kıyasla yapılan bu değerlendirme yerine “Gelişen dünyadaki
gelişme payımız ne kadardır?” diye bir değerlendirme yapılmış olsaydı durum
daha gerçekçi bir şekilde sunulmuş olacaktı. Dillendirilmek istenmeyen dış ticaret
açığı kaygı verici boyuttadır oysaki. İhracatın arttığını söyleyen iktidar
mensupları, bu ihracatın giderek ithalata nasıl bağımlı hâle geldiğini söylemek
istemiyorlar. Dışarıdan alınan ara mallar toplamı ihracatın üzerine çıkmıştır.
Bundandır ki ihracat ithalata bağımlı hâle gelmiştir. Küresel krizin
tüm ürkütücülüğüne rağmen, cari açığın kapatılması için bir çabanın
gösterilmediği de anlaşılıyor. Her şeyden önce, hâlâ krizin Türkiye için bir
teğet etkileme olduğu inancı taşınıyor. Kriz, bu ara açığı daha da ileri
boyutlara taşıyacaktır. AKP, dış
ticarette ihracatın öneminden ziyade, Türkiye’ye gelecek ve gelen dış
yatırımları çok daha önemser durumdadır. Sayın Unakıtan,
Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı konuşmasında “İktidarımız döneminde yüksek
miktarda yabancı sermaye girişi sağlandı, ülkemiz yabancı yatırım açısından
önemini korumaktadır. Ticaret ve kalkınma anketine göre de ülkemiz en cazip on
beş ülke sıralamasına girmeyi başarmıştır, ilk ona girmeyi başarmıştır.”
diyerek de övünüyor. Artık ülkelerin
kendi sınırlarını dış sermayeye kapatan dönemlerini yaşamıyoruz tabii. Ancak
Türkiye’ye gelen dış sermayeye ülkemizde nasıl bir ekonomik rant
kazandırıldığına bir bakalım. Dış sermaye Türkiye’de istihdam yaratacak
yatırımlar yerine, yüksek rant sağlayan hazır ve
verimli alanları seçmektedir. Öyle ki AKP Hükûmeti
yabancı sermayeye yerli sermayeyle eşit koşullarda, hatta bazen daha da
avantajlı olanaklar sunarak özellikle de özelleştirme adı altında büyük rantlar sağlatmaktadır. Yabancı sermaye açısından bankacılık
sektöründe hiçbir sınırlama yoktur. Özelleştirme adı altında en önemli ve
verimli kuruluşlar yabancı sermayeye âdeta peşkeş çekilmektedir. Büyük
oranlarda hazine toprakları ve taşınmaz mallar satılmaktadır. Borsanın
yarısından büyük bir kısmına yabancı sermaye el koymuştur. Özelleştirmenin,
işçileri, çalışanları, emekçileri nasıl işsiz bırakarak sefalete sürüklediğini
de bilmeyen yok zaten. Maliye Bakanı Sayın Unakıtan’ın
Plan ve Bütçe Komisyonundaki özelleştirme açıklamaları ise çok daha ürkütücü
boyuttadır. Diyor ki: “2008 yılı içinde PETKİM, Tekel Sigara, Ankara Doğal
Elektrik Üretim ve Ticaret AŞ’ye ait elektrik santralleri, TEDAŞ ve Tekele ait
taşınmazların satış devir işlemleri ile Türk Telekomünikasyon AŞ’nin yüzde
15’lik payının ulusal ve uluslararası sermaye piyasalarında birincil halka arzı
tamamlanmıştır. Başkent Elektrik
Dağıtım AŞ, Sakarya Elektrik Dağıtım AŞ ve Tekelin bağlı ortaklığı Sigara
Sanayi İşletmeleri ve Ticareti AŞ’ye ait Ayvalık Tuzlasının satış ve işletme
hakkı devri yöntemiyle özelleştirilmesi için Özelleştirme Yüksek Kurulu onayı
alınmış olup devir işlemleri devam etmektedir. TCDD İzmir,
Derince, Bandırma, Samsun Limanları ile Meram ve Aras Elektrik Dağıtım
AŞ’lerine ilişkin ihaleler tamamlanmış olup devir işlemleri devam
etmektedir. Türkiye Şeker Fabrikaları
AŞ’ye ait Kars, Erciş, Ağrı, Muş ve Erzurum Şeker Fabrikaları ile Millî Piyango
şans oyunlarının özelleştirilmesi için ihaleye çıkılmıştır. Sümer Holding
AŞ’ye ait Adıyaman, Balıkesir ve Samsun illerinde bulunan taşınmazların
özelleştirmelerine ilişkin süreç ise devam etmektedir. Ayrıca,
Karayolları Genel Müdürlüğünün yapım, bakım, onarım ve işletimini üstlendiği
otoyollar, köprüler ve bunların üzerinde yer alan tesislerin işletme haklarının
verilmesi yöntemi ile özelleştirilmesine karar verilmiştir.” Değerli
milletvekilleri, satılanlar yalnız bunlar olmasa gerek, yabancı sermayeye
satılan toprakların ne kadar olduğu burada söylenmiyor. İçinizden “Satılacak
herhangi bir şey kaldı mı ki” diye geçirebilirsiniz. Evet, satılması gerekli en
kârlı alan hâlâ duruyor. Bilindiği üzere Türkiye'nin üç yanı denizlerle
çevrili, Boğazların uluslararası önemi belli, bu gidişle sıra denizlere gelecek
gibi gözüküyor. Değerli
milletvekilleri, AKP’nin dış ticarette ihracat yapma gibi bir ana hedefinin
olmadığı anlaşılıyor. Ara mal ithalatı toplamının ihracatın üzerinde olduğunu
söylemiştim. Bu ara mallar üretiminin mutlaka Türkiye’de üretilmesi cari açığın
kapatılması için zorunlu bir durumdur. Ara malların ülkemizde üretilmesi
hâlinde küresel krizle daha da büyüyecek olan işsizlik sorununa da kısmi çözüm
bulunmuş olacaktır. Toplam dış ticaret açığının yüzde 24,2 büyüdüğü dönemde
Türkiye'nin dış ticaret açığı başta Rusya olmak üzere gelişmiş ülkelerle,
giderek büyümektedir. Rusya’yla yapılan ticarette 2008 yılının ilk on ayında
geçen yılın aynı dönemine göre verdiği açık yüzde 46,3 oranında büyüdü. Türkiye
İstatistik Kurumu verilerine göre Türkiye, Ocak-Ekim döneminde toplam 114
milyar 962 milyon dolar ihracata karşılık 178 milyar 407 milyon dolar ithalat
gerçekleştirmiş. Çin’e karşı dış ticarette verilen açık yüzde 25. Aynı dönem,
yani 2008 Ocak-Ekim ayları arası üçüncü sırada ABD’ye karşı dış ticaret açığı
yaşanıyor. Yine, Almanya, Ukrayna, Japonya, Güney Kore, İsviçre, İtalya, en
fazla dış ticaret açığı verilen ilk on sıraya giren ülkeler arasında. Değerli
milletvekilleri, gençlik tüm dünyada toplumların en dinamik kesimi olarak
tanımlanır. Toplumların ve ülkelerin geleceği hep gençlere emanet edilir. Bizim
ülkemizde de bu böyledir. Ancak, gençliğe atfedilen bu teorik değerin ne yazık
ki pratik yaşamda bir karşılığı yok gibidir. Türkiye’deki karşılığı işsizlik,
eğitimsizlik, işkence, cezaevi ve devletin şiddetiyle reva görülen ölümdür.
Bunlar bir yana, en açık şekilde gençlik dinamizminin gereği ve ihtiyacı olan
spor olanaklarının gençliğe sunulması iktidarın başat görevleri arasında
olmakla birlikte bu olanakların yeterince sunulmadığı görülmektedir. Sağlıklı, özgür
bireylerin örgütlü çağdaş bir toplumun oluşturulmasında önemi küçümsenemez.
Hele hele sınırları aşan özellikleri nedeniyle farklı
ülkeleri, dilleri, kültürleri tanıma ve hoşgörü sahibi olmak açısından önemi
daha da büyümektedir. Spora bu açıdan bakılması yerine sporu siyasetin ve
ticaretin yani paranın hizmetine sunma anlayışı başta futbol olmak üzere sporun
birkaç dalına egemen olmuştur. Dolayısıyla siyasetin ve ticaretin amaçları için
kullanılan spor çeşitli olumsuzlukları bağrında taşıyarak centilmenlik, tarafsızlık,
hoşgörü ve özgür düşünme yönlerini kaybeder, çeşitli grupların çıkar aracı
hâline gelir. AKP Hükûmetinin de sporun sağlık ve
erdem kazandıran dallarından ziyade piyasası olan yani parasal getirisi olan
spor dallarına önem verdiği görülür. Plan ve Bütçe
Komisyonunda Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesi görüşmelerinde ilk
maddede, sporun yaygınlaştırılması ve günlük hayatın bir parçası hâline
getirilmesi gerektiği, ancak bireyin ekonomik gelişmişlikle orantılı olarak
spora ilgi gösterdiği, diğer taraftan başta futbol olmak üzere, seyirli ve
piyasası olan bazı futbol oyunlarından önemli oranda gelir elde edildiği, bu
gelirin sporun yaygınlaştırılması için kullanılması ve amaca yönelik olarak
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün bazı çalışmalar yapması gerektiği
belirtilmiştir. Sporu tanıyan
tanımayan herkes bilir ki tüm dünyada profesyonel futbol artık spor olmaktan
çıkmıştır. Bu yönüyle Türkiye’de de futbol, sporun en karanlık yüzünü ve yönünü
oluşturmaktadır. Öyle ki Türkiye'nin yığınlarca kronikleşmeye yüz tutmuş
sorunları arasında futbolun dokunulmaz bir özgürlüğü var. Hükûmet
yetkilileri, Futbol Federasyonunun mali ve idari özerkliğe sahip olduğu
gerekçesiyle üzerine gitmiyorlar ya da gidemiyorlar. Futbol ağı ilişkileri
içinde kurulan akçeli, karanlık işleri bilmeyen yok gibi. Mafyanın futbol
dünyasındaki rolü ve ilişkileri çok açık ve hiçbir tedbir alınmıyor. Günlerce medyada
yayınlanan, dinletilen telefon görüşmeleri futbol kurumlarının başındaki
kişilerin nasıl karanlık işler içinde olduğunu önceki yıllarda gösterdi.
Kamuoyunu hayrete düşüren bu karanlık ilişkileri Futbol Federasyonu o gün
normal karşılamıştı. Hatırlamaya çalışalım, futbol dünyasında mafyanın söz ve
rol sahibi olduğunu geçmiş dönem AKP Hükûmetinin
spordan sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin de
o gün kabul ediyor. Bir gazetecinin “Futbol dünyasında mafyayı temizleme gibi
bir projeniz var mı?” sorusuna, Sayın Bakan “Evet, var.” diyor. Tabii
temizlendi mi temizlenmedi mi hâlâ bilemiyoruz. Temizlenmiş olabileceğine de
inanmıyoruz çünkü Bakana sorulan “Neden futboldaki mafyaya göz yumuluyor?”
sorusuna aynen şöyle cevap veriyor: “Meclis şike araştırma komisyonu kuruldu,
dört beş ay çalıştı ama ortaya bir şey çıkmadı. Ama ben ‘Futbolda mafyaya göz
yumuluyor.’ cümlesine iştirak etmiyorum.” diyor. Demek ki üç yıl önce patlak
veren karanlık ilişkilerin üstü böylece örtülmüş oluyor. Yine, Plan ve Bütçe Komisyonu raporunda vatandaşların, özellikle
de çocukların ve gençlerin düzenli spor yapma alışkanlığını kazanmalarını
sağlamak için spor eğitimine önem verilmesi gerektiği, bu doğrultuda
okullardaki beden eğitimi derslerinin içerik ve ders saati sayısının Millî
Eğitim Bakanlığı ile Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün iş birliğiyle
düzenlenmesinin sevindirici olduğu yazılıdır. İyi de buna nasıl inanalım? Bir eğitim sendikasının yapmış olduğu
araştırma sonuçlarına göre okulların yüzde 84’ünde spor salonu yok. Öğretmen
olmak isteyen on binlerce öğretmen adayının varlığına rağmen, 140 bin öğretmen
açığının olduğu bir eğitim sisteminin uygulandığı bir ülkede bunun
inandırıcılığı olur mu? Değerli
milletvekilleri, ülkemizde toplumun büyük bir kesimini ilgilendiren bir konu da
personel rejimidir. Kamuda çalışan milyonlarca memurun özlük hakları, iş
güvenceleri, temel olarak Devlet Personel Başkanlığının çalışma alanı
içindedir. Dolayısıyla, ülkemizdeki kamu çalışanlarının yaşam koşulları, özlük
haklarının içeriği, kısaca kamu personel rejimi Devlet Personel Başkanlığının
durumunu yansıtmaktadır. Devlet Personel Başkanlığının önemi bu iken bu kurumun
siyasi iktidarın direkt yönlendirmesiyle çalıştığı bilinmektedir. Hükûmetlerin kadrolaşma için bir araç olarak kullandığı bu
kurum AKP İktidarı döneminde daha da işlevsel kılınmıştır. Öyle ki, artık
kamusal alanda AKP kadrolaşmasından söz edilmeyen kurum yok gibidir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemizde “Diyanet İşleri Başkanlığı” denilince akla
ilk gelen laiklik ve Sünni İslam inancı dışında kalanların yaşadığı sorunlar
olur. Anayasa’nın 2’nci maddesi “Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik ve sosyal
bir hukuk devletidir.” dese de, cumhuriyetin kuruluşundan günümüze laiklik hep
sorun olarak var ola
gelmiştir. 3 Mart 1920’de yani hilafetin kaldırıldığı gün Diyanet
İşleri Başkanlığı kurulur. O günün koşullarına, irticai tehlikelere karşı
devlet gücüne dayalı görev yapması bir ihtiyaca cevap olarak
değerlendirilebilir. 1937 yılında Anayasa’da yapılan düzenlemeyle laiklik
ilkesi benimsenir. Ancak bu kurumun işlevinde bir değişiklik olmaz. Din işleri
Osmanlı’da olduğu gibi yine cumhuriyet döneminde de devletin tekelinde kalır ve
böylece ucube bir
laiklik oluşur. Bir yandan laikliği dinsizlik olarak görenlerle
diğer yandan laikliği sadece din ve devlet işlerinin birbirinden ayrı tutulması
olduğunu söyleyenlerin arasındaki kavga sürekli tekrarlanır durur. Oysaki
laiklik her şeyden önce din ve vicdan, kanaat özgürlüğüdür. Bu özgürlük devlet
tarafından teminat altına alınmamış, farklı din ve inanç gruplarına karşı eşit
mesafede durulması yönü algılanmamış ya da algılanmak istenmemiştir.
Dolayısıyla, günümüzde, evrensel hukuk dünyaya egemen olmaya çalışırken
Türkiye’de de günlük yaşama egemen olmaya çalışan din hukuku birbirlerine güven
duymayan inanç gruplarını neredeyse kamplaşmaya götürmüş, toplumda korku ve
kaygıların artmasına yol açmıştır. Günlük
yaşamımızın her alanında artık çokça rastlanabilecek korkutucu örnekler
bulunmaktadır. Örneğin İzmir’de Alkol ve Uyuşturucu Maddeyle Mücadele Derneği
Başkanı uyuşturucu kullanan gençleri valiliğin desteğiyle Adıyaman’daki Menzil
Tarikatına gönderdiklerini söylüyor. Avrupa Birliği Gençlik Değişim Projesi
kapsamında Batman’a Romanya, Litvanya ve Letonya’dan
gelen öğrenciler Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı tesislerinde kızların
kıyafetleri açık diye kabul edilmiyorlar. AKP’li belediyeler, bir bakıyorsunuz,
gece baskınlarıyla içki satan yerleri basıp, öldüresiye insan dövüp ahlak
dersleri veriyorlar. Su Kayağı Avrupa Şampiyonasının yapılacağı tesislerde
bikini yasağı getirmeye çalışıyorlar. Kendileri gibi düşünmeyen yazarların
konuşmalarını engelliyorlar. Latife, bakıyorsunuz, Kültür Bakanlığı desteğiyle
çekilen belgesele dahi tahammül edemeyip yarıda kestiriyorlar. Doğaldır ki
böyle yönetim anlayışından güç bulanlar da din kurallarını yaşama hâkim kılmak
için deniz kıyısında içki içenleri, ramazanda oruç tutmayanları, Adapazarı’nda
olduğu gibi tayt giyen sporcuları dövüyorlar. Parkta sarılarak oturmakla
karakolluk olunuyor. Malatya’da iç çamaşır dükkânının sahibi vitrininden dolayı
baskılara uğruyor. Manavgat Müftüsü “Turizm bölgelerinde günahtan korunmak
zor.” diyerek yorum yapıyor. Sadece verilmiş
birkaç örnekten anlaşılacağı gibi, çok açık bir şekilde, mahalle baskısı,
iktidar tarafından dolaylı ya da dolaysız bir şekilde cesaret buluyor. Bu
gelişmeler ister istemez ülkemizde başta Aleviler olmak üzere farklı inanç
gruplarında ve Türkiye’de sol, sosyalist, demokrat, aydın, ilerici, özcesi AKP
gibi düşünmeyenlerde kaygı hatta korkuların doğmasına neden oluyor. Anayasa’nın
10’uncu maddesi: “Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî
inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde
eşittir.” der. Anayasa maddesi böyle dese de ne yazık ki ülkemizde hâlâ etnik
ve inanç kimliklerinden dolayı ayrıma tabi tutulanlar var. Bugün hâlâ
çözülmemiş olan Kürt ve Alevi sorunları demokrasi ayıbı olarak karşımızda
durmaktadır. Yüzyılların
mirası olarak cumhuriyetle devrolmuş Alevi sorunu ne yazık ki bugüne kadar
samimi ve inandırıcı yaklaşımlar gösterilerek çözülmek istenmemiştir.
Demokrasinin bir gereği olarak toplumsal çözümün esas alınması yerine sorun
dönem dönem oy kaygısıyla dillendirilmiş ancak her
seferinde de üstü örtülmeye çalışılmıştır. AKP’nin geçen yıl dillendirdiği
inandırıcılıktan uzak Alevi açılımı fiyaskoyla sonuçlandıktan sonra yakın
zamanda yine yanlış çıkışlarla gündemine alındı. Bugüne kadar Alevi sorununu
hiç görmek istemeyen MHP de bir Alevi açılımından söz etmeye başladı. Yıllardır
Alevi oyları üzerine oturmuş CHP de büyük bir telaşla açılımlardan bahsederek
bir zamanlar partisinden uzak tutmaya çalıştığı Alevilerden yerel yönetim
seçimleri için bolca aday göstermeye çalıştı. Biz bu
açılımların oy kaygısından uzak, toplumsal çözüme dayalı bir niyet ve hedef
içerdiğine inanmak istiyoruz. Bunlar ilk açılımlar değil. Bundan önceki hükûmetler döneminde de adına açılım denmese de benzer
yaklaşımlar oldu. Ancak hepsi de güven verme ve çözüm üretmekten uzak kaldı.
Bugüne kadar sunulmuş açılım ya da yaklaşımların hiç biri hükûmet
ya da parti programı veya projesi olarak sunulmadı. Hükûmetler
ya da partiler yerine milletvekilleri tasarrufunda açıklamalar yapıldı.
Dolayısıyla gerisi gelmedi. Bu açılımların hepsinde Aleviliğin sadece teolojik
boyutu sorun olarak ele alınmaya çalışıldı. Aleviliğin İslam içiliği, İslam dışılığı tartışıldı. Bu bile başlı başına
soruna yaklaşımda bir samimiyetsizliği ve hakareti içeriyordu. Bir dinin ya da
inanç grubunun teolojisinin ne olduğuna dışarıdan birileri değil ancak o inanç
sahiplerinin kendileri karar verirler. Bunun aksi o inanç sahiplerine hakaret
olur. Yaklaşımların hepsinde de Aleviliğin kendi tarihsel orijini üzerinde
yaşam bulması yerine Türk-İslam sentezi üzerinde şekillenmesi hedeflenmiştir.
Bugün de yapılmak istenen budur. Yine,
yaklaşımların hiçbirinde çözüm önerileri sunulmamıştır. Sorun gerçekten çözülmek
isteniyorsa, öncelikle sorunun adı konulmalı. Alevilik sorunu salt inanç
boyutuyla ele alınacak teolojik bir sorun değildir. Sorun, toplumsal,
demokratik ve hukuksal hak ve haklar sorunudur. İkinci olarak,
Alevilerin kaynağını tarihten aldığı güvensizlik psikolojisinden kurtulmaları
gerekir. Osmanlıda yaşanmış katliamları, baskıları, benzeri uygulamaları bir
yana bıraksak bile Koçgiri’den Dersim’e,
Dersim’den Maraş, Çorum, Sivas, Gazi Mahallesi
katliamlarına kadar yaşanan olaylarda payı bulunanların kendi geçmişleriyle
yüzleşip Alevilerle dost olabilmenin güvenlerini vermeleri gerekir. Tarihle
yüzleşme bir güven mekanizması olarak işlemelidir. Çözüm aranacaksa,
Aleviler üzerindeki Türk-İslam ideolojisinden vazgeçilmelidir. Bundan
vazgeçilmedikçe kimden gelirse gelsin Alevi açılımlarının hedefi asimilasyonda,
inkârda ısrar olacaktır. Bu da yakın zamana kadar katledilen Alevilerin yerine,
Aleviliğin katledilmesi anlamına gelecektir. Alevi inanç ve
kurum önderleriyle görüşülerek ortak bir çabayla çözüm aranmalıdır. Çözüm
aranırken oy kaygısı yerine demokratik toplumsal kaygı ön plana çıkarılmalıdır.
Ancak anlaşılan o ki, AKP’nin yeniden ele aldığı açılım toplumsal demokrasi
kaygısını taşımaktan uzaktır. 9 Kasımda Alevilerin yaklaşık
yüz bin insanla demokratik taleplerini haykırdıkları gün ilgili Bakan Sayın Yazıcıoğlu’nun “Bunlar uç fikirlerdir, itibar etmiyoruz.”
demesi, sonrasında da Sayın Başbakanın da Alevi temsilcileri yerine, Alevilik
üzerine bugüne kadar hep pazarlamacı siyaset yürüten İzzettin Doğan’la görüşme
yapması, AKP’nin Alevilere nasıl ve nerede baktığını çok net şekilde
gösteriyor. Yüzde 100’e yakın
Alevi oylarıyla burada bulunan bir milletvekili olarak çözüme giden yol
haritasının, bu Mecliste samimiyet duyguları içinde çok rahatlıkla
çizilebileceğine inanıyorum. Mecliste grubu olan ve olmayan tüm partilerden
temsilcilerle “Alevi sorunu ve açılımı” adıyla kurulacak bir komisyonla hemen
harekete geçilebilinir. Zaten Alevilerin öneri ve talepleri, demokrasi
iddiasında olan hiçbir iktidarın reddedebileceği talepler de değildir. Maddeler
hâlinde sıralarsak; 1) Cemevleri Alevilerin ibadethaneleridir. Bu tanıma karşı
çıkmak “camiler Müslümanların, kiliseler Hristiyanların
ibadethaneleridir” tanımına karşı çıkmakla eş anlamlı olur. Nerenin kimin
ibadethanesi olacağına başkaları değil, hele hele
devlet ve iktidarlar hiç değil ancak o inanç sahiplerinin kendileri karar
verirler. Devlete düşen görev, cemevlerini yasal
statüye kavuşturarak güvence sağlamaktır. 2) Okullarda
okutulmakta olan mevcut din eğitimi zorunlu olmaktan çıkarılmalıdır. Din
eğitimi için okutulacak kitapları her inanç topluluğunun ilgili kurumları
yazmalıdır. 3) Alevi inancı
ve kültürü üzerindeki doğrudan ya da dolaylı asimilasyon ve baskıcı,
kısıtlayıcı uygulamalar son bulmalı, Alevi köylerine ve diğer yerleşkelerine
cami yapılmaktan, yaptırılmaktan vazgeçilmelidir. 4) Hacı Bektaş Veli Dergâhı ibadet merkezi olarak açılmalıdır. 5) Aleviliğin
teolojik boyutunun, Aleviliğin hangi dinin ya da dinlerin neresinde olduğunun,
inanç ve ritüellerinin tartışılmasından
vazgeçilmelidir. Bu, Alevilere duyulan bir saygının gereği olduğu kadar
demokrasinin de gereği olarak algılanmalıdır. 6) Tüm kitaplar,
Alevileri aşağılayan, karalayan tanım, ibare ve imgelerden arındırılmalıdır. 7) Madımak “ibret
ve utanç müzesi” yapılarak tarihle yüzleşmenin kapıları aralanmalıdır. 8) Devletin ve
siyasetin kontrolü dışında yaşam hakkı kazandırılacak bir Alevi akademisinin
kurulmasına olanak sağlanmalıdır. 9) Devlet
kontrolündeki Alevi anlayışından vazgeçilerek Alevi dedelerine maaş bağlanma
gibi Aleviliği özünden saptırmaya çalışan yöntem arayışlarından uzak
durulmalıdır. 10) Devlet üst
yönetimleri ve bürokrasi görevleri Alevilere açık hâle getirilmelidir.
Demokrasilerdeki eşitlik ilkesi yaşamın her alanında hâkim kılınmalıdır. 11) Diyanet
İşleri Başkanlığının laik ve farklı inançlar bağlamında işlevinin demokratik
olmadığı ortadadır. Diyanet İşleri Başkanlığı mevcut hâliyle laik ve eşitlikçi
bir yapılanmadan uzaktır. Her şeyden önce laik ülkelerde din işleri devletin
kontrolü altında değildir. Din işleri devletin kontrolünden çıkarılmalı, sivil
toplum örgütlerine bırakılmalıdır. Dinsel iktidarlaşmanın tehlikelerine karşı
devletin sadece izleme hakkı olmalıdır. Diyanet İşleri
kurumunun bugünkü koşullarda kaldırılması belki olanaklı olmayabilir, belki bu
isteğim bugün açısından çok gerçekçi durmayabilir. Bu nedenle Türkiye’de
Diyanet İşleri Başkanlığı küçültülerek sembolik bir boyuta, demokratik, özerk
bir içerik ve işleyişe kavuşturulmalıdır. Demokratik temsiliyet
sağlanmalıdır. Sayısı 10 binleri bulan personeli başka kurumlarda istihdam
edilmeli, dolayısıyla bütçesi son derece küçültülmelidir. Bu istem, özgürce
ibadet hakkı açısından herkesten önce Sünni yurttaşların ve inananların talebi
olmalıdır. Ben, bu Mecliste
samimiyet örneği gösterilmesi hâlinde Alevi sorununun çözüleceğine inanıyorum.
Bu inançla sizleri tekrar saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Muş Milletvekili Sayın Sırrı Sakık, buyurun. (DTP sıralarından alkışlar) DTP GRUBU ADINA
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinize merhaba ve
günaydın diyorum. Ben de Demokratik Toplum Partisinin düşüncelerini aktarmak
üzere buradayım. Hepinizi tekrar saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Dün konuşmamda
fırsat bulamadığım ama sürekli burada gündeme getirdiğim ama bir türlü de bir
çözüm bulamadığımız bir adaletsizlik var. Geldiğimiz günden bugüne kadar
sürekli, yurt dışı gezilerine DTP Grubunun dâhil edilmediğini ben son, iki gün
önce şeyden aldığım… Şu ana kadar yurt dışına gidip gelen arkadaşlarımızın
sayısı şu kadar ve bunların içinde sadece 2 tane DTP’li
var, onun dışında AKP, MHP ve CHP grubundan oluşmaktadır. Para olarak da 2
trilyon 100 milyar liralık bir harcama var. Şimdi, hep,
böyle, adaletten, hukuktan bahsediliyor ama sorun buraya gelince DTP
görmezlikten geliniyor. Bunun içinde Cumhurbaşkanının seyahatleri yok, Meclis
Başkanımızın da yok, Başbakanın da yok yani hiçbir seyahatte bir tek DTP’li vekil yok. Diliyorum,
umuyorum Meclis, içindeki adaleti bir an önce hayata geçirir. Bununla ilgili
zaman zaman Meclis Başkanlığına başvurularımız oldu,
Divanda dile getirdik ama Parlamento bu konuda sessiz kalırsa yani gerçekten
halkın iradesine karşı yapılabilecek en büyük haksızlık olur. Değerli
arkadaşlar, ben de tütünle ilgili ve özellikle bölgemizi ilgilendirdiği için…
Çok fazla gelir kaynağı olmayan bir ilin vekiliyiz, bir bölgenin vekiliyiz ama
ülkemiz zengin. Güneydoğu Anadolu’nun tek gelir kaynağı olan tütün ve pancardan
son dönemlerde tütün tamamen kotayla… Son yıla kadar 200 kilo yani bir ailenin
üretebileceği, devlete teslim edebileceği tütün kotası 200 kilo. Bu 200 kiloyu
4 milyon lira bir fiyatla, üretici, yılda… Yani yıl on iki ay ama emin olunuz
ki tütün üreticisi diğer aylardan, diğer yıllardan ödünç ay alır, yılda on dört
ay çalışır. Evet, şimdi,
böyle, emek sarf eden ve başka gelir kaynağı olmayan insanların elindeki bu
olanakları da alırsak nasıl adaleti sağlayabiliriz, bu insanları nasıl hayata
dâhil edebiliriz? Ve önümüzdeki yıl tütün ekimi tamamen yasaklanıyor. Ve ikinci bir kalem, pancar. 56 bin ton, Muş’ta şeker pancarı, yılda üretimi yapılırken şu anda
26 bin tona düştü ve o da her yıl kotayla yavaş yavaş
aşağı doğru çekiliyor ve şeker fabrikalarının da önümüzdeki yıl yani 2009
yılında özelleştirilmesiyle Muş’un o tek gelir kaynağı da elinden alınmış
olacak. Şimdi sadece iki kalem gelir kaynağı olan tütün ve şekeri bu insanların elinden
alırsanız ne olur? E yoksulluk olur. Yani yoksulluk zaten var ve Türkiye’nin en
geri kalmış bölgeleri orası. Şimdi, geçen gün
grup başkan vekili arkadaşımız da burada açıkladı. En çok
yeşil kartın dağıtıldığı alan Kürt coğrafyası. Nedir? Bu, yoksulluğun
bir belirtisi. Oradaki alanları da kapatırsanız bu yoksullukla nasıl cebelleşilecek? Ve o insanlar için şöyle bir öneri
getiriliyor: Efendim, diyorlar ki: “Alternatif bir ürün yapacağız,
getireceğiz.” Ortada hiçbir şey yok, alternatif ürün yok. Gerçekten bu insanlar
perişan. Gidiniz, bakınız,
Türkiye’nin en yoksul ili Muş ilidir. O il yoksullukla cebelleşiyor. Yani Türkiye’de borcu olmayan illerden biri. Niye? Çünkü hiç
kimse ona borç vermiyor. Tarım Bakanı, Diyarbakırlıdır, kendi alanında… Mesela
Bismil onun seçim bölgesidir. Bismil’de ve Kürt coğrafyasında hiçbir arazi
ipotek olarak kabul edilmiyor. Hiçbir arazi ipotek olarak kabul edilmeyince ne
oluyor? Oradaki üreticiler tefecilerin eline düşüyor ve her gün orada
cinayetler işleniyor. Tefecilerden aldıkları parayı ödeyemedikleri için
tefecilerle sürekli kavga, sürekli cinayet. Hatta fabrika sahipleri bile orada fabrikalarını
ipotek olarak veremiyorlar. E hani? Diyorsunuz ki “Ayrımcılık yok.” Şimdi ayrımcılık bu. Başka hangi türlü bir ayrımcılık
olacak? Oradan insanlar çıkıp buralara umuda doğru yolculuğa çıkıyorlar, gelip
buralarda çalışıyorlar. Son dönemlerde, TOKİ’de,
insanlar çıkıp gelip burada 30-40 milyon liraya çalışıyorlar. Birkaç kez bu
kürsüde yine seslendirdim. Oradan gelip burada çalışan insanlar mağdur ediliyor
ve bu insanların can güvenliği yok, hiçbir sosyal güvencesi yok ve geçen gün,
askerden dönüp gelip, burada, TOKİ’de bir iş bulup,
bayramın birinci günü düşüp inşaattan ölüyor. Yaralı bir hâlde alıyorlar bunu,
götürüyorlar o inşaat firmasının sahipleri, alıp götürüp hastanenin kapısına
bırakıyorlar “Biz bu vatandaşı yolda bulduk.” diyorlar ve koma hâlindeki
vatandaşı alıp götürüyorlar, hastaneye teslim ediyorlar, çekip kaçıp
gidiyorlar. Sonradan bizim haberimiz oldu. Gittik, müdahale ettik, araştırdık,
firmayı bulduk. Sonra, evet, güvenlik birimleri olaya el koydular, firma
sahipleri ortaya çıktı. Bu sefer ne yaptılar? Sokakta buldukları bu vatandaşı
bir gün önceden sigortaladılar. Şimdi, buna benzer belki 7-8 tane cenaze
gönderdim ve bu insanlar, bu ülkenin çocukları, hiçbir sosyal güvenceleri yok.
Zaman zaman bunları dile getirdiğimizde “Aman, niye
gidiyorlar dağa?” diyor. Siz elindeki olanakları alırsanız, siz onları hayatın
her alanında mahkûm ederseniz, hiçbir sosyal güvencesi olmazsa bu insanlar ne
yapacak? Yirmi yaşındaki bu genç insanlar ne yapabilir? Onun için, Çalışma
Bakanını birkaç kez buradan göreve davet ettim. Ne olursunuz bunlarla
ilgilenin, bunlara el uzatın ama ne yazık ki bugüne kadar bununla ilgili küçük
bir şey olmadı ve o iş çevreleri gidip ailelerini sonradan buluyorlar, 15-20
milyar lira veriyorlar, ellerinden bir dilekçe alıyorlar ve kendilerini yasal
olarak böylece korumaya çalışıyorlar. Onun için,
bölgedeki bu adaletsizlik ve bu haksızlığın ortadan kaldırılması gerekir. Yine
çok açık bir şekilde dile getirdik. 1993 yılında dönemin iktidarları tarafından
ve o dönemin güvenlik güçleri tarafından o bölgenin birçok köyleri yakıldı.
Yani hiç böyle saklamaya da gerek duymadılar, helikopterlerle gittiler (A)
köyü, (B) köyü, özellikle Tunceli’de ve bizim seçim bölgemizde yakıldı. Hâlen o
insanların, o dönemde mağdur olan insanların ihtiyaçları ve o tazminatları
ödenmedi ve oradaki valiler gidip ne yapıyor? Yıl 1993, şimdi 2008 yılındayız,
aradan on beş yıl geçmiş, gidip pazarlık yapıyorlar. Vatandaşı alıp
getiriyorlar valiliğe “Ver elini bakayım, 12 milyar değil de 8 milyar veririm.”
diyor. Şimdi, böyle bir adalet olur mu, böyle bir vicdan olur mu? On beş yıl
önce evini barkını yakmışsınız, yıllarca kendi tarlasını ekememiş, biçememiş,
kendi toprağına, ana yurduna gidememiş ve siz 8 milyar lirayla bu haksızlığı
telafi edebileceğinizi düşünüyorsunuz. Bakın, Yunanistan’da birkaç gün önce ne
oldu? Orada zarar gören insanlara hemen, aynı saatte onar bin euro tazminat ödendi ve diğer zararlar için de komisyonlar
oluşturuldu. Hukuk devleti dediğiniz böyle olur. Şimdi ben buradan sayın
valileri ve burada görevli olan Hükûmeti bu konuda
duyarlı olmaya davet ediyorum. Bu insanlar zaten mağdur. Aradan on beş yıl
geçmiş. Bu on beş yıl içerisinde bunların hakkı 8 milyar değil. Yani yılda ekse
biçse tarlasını, on- on beş yılda bu 100-150 milyar lira eder ama bu, getirilip
8 milyar lirayla ödeştirilmeye çalışılıyor. Devletin gücü ve devletin gücünü
kullanarak oradaki güvenlik birimleri durumdan biraz da vazife çıkararak böyle
davranıyorlar. Şimdi, seçim
bölgemden yine size bir örnek vereceğim: Hemen yanı başımda akrabalarımın bir
köyü vardı -22’nci Dönem Cumhuriyet Halk Partisi Muş Milletvekiliydi
arkadaşımız, benim yakınımdır da- onların köyü de yakılmıştı. Buradan İçişleri
Bakanlığıyla diyaloglar oluşturarak iki yıl, üç yıl önce 24 milyar lira para aldılar.
Yani, şimdi, onların aldığı para da az bir paraydı yani zararlarını
karşılayacak bir para değil. Şimdi, her
vatandaş, çıkıp gelip burada sayın bakanları alacak, torpil bulacak ve ona göre
hakkını hukukunu alacak ve yine Sayın Başbakan, Muş Valisini örnek göstererek
diyor ki: “Örnek bir Vali.” Bir vatandaş Sayın Başbakanı aramış, Muş’ta 8
kilometrelik bir yolu Vali asfaltladığı için, Başbakan talimat verdiği için
örnek vali tayin ediyor ama şimdi o örnek vali, on beş yıldır hakkını alamayan
vatandaşların hakkını vermiyor. Bu nasıl bir örnek vali, onu anlamıyorum. Hâlen
yıllardır köylerinin yolu yapılmayan ama milletvekillerinin aramasına rağmen bu
noktada adım atmayan bir vali nasıl bir örnek vali olur, onu anlamıyorum. Yani,
herkesin bir başbakanı yok, herkesin bir bakanı yok. Onun için, adil ve
adaletli bir şekilde, bu noktada zararı olan ve mağdur olan insanların
mağduriyetinin bir an önce giderilmesi gerekir, hukuk devleti böyle emrediyor. Sevgili
arkadaşlar, son günlerde yine, Türkiye’de birkaç gündür tartışılan, konuşulan
–dün kısa değindim ama- Sayın Başbakanımızın da dün Konya’da yine dile
getirdiği bir olay vardı. Aydınların hazırladığı, 12 bin aydının imzaladığı,
1915’lerde yaşanan, hiç kimsenin tasvip etmediği bir olay vardı. Yarın da Kahramanmaraş’ın
30’uncu yıl dönümü. Kahramanmaraş’ta ve 1915’te o coğrafyada da nasıl vahşetle
karşılaştığımızı tarih hep bize gösterdi. O dönemlerde Kahramanmaraş’ta bine
yakın insan katledildi. Şimdi, 1915’te o duyarsızlığa karşı bugün bir grup
aydın “Evet, o günkü duyarsızlığı biz içimize sindiremiyoruz, olan acıları
paylaşıyoruz.” diyorlar. Bundan daha insani bir şey olabilir mi? Ama burada ne
yazık ki çok kıyametler kopuyor. Oysaki dünyaya dönüp baktığımızda, mesela,
1970’lerde Willy Brandt diz
çökerek soykırımdaki sorumluluğunu ve bundan duyduğu suçluluk duygusunu
üzüntüyle dile getiriyor. Yine, 1988’de ABD de İkinci Dünya Savaşı’nda toplama
kamplarında o Amerikan asıllı Japon vatandaşlarından resmen özür dilediği gibi,
1993’te Güney Afrika Cumhuriyeti Başkanı ırk ayrımı politikalarından dolayı
özür diledi. Yine, 1996’da ABD Enerji Bakanı 1974-1994 yılları arasında yapılan
radyasyon deneylerinden sonra sağ kalan son kişilerden özür diledi ve on bir
ailenin sağ kalan üyelerine tazminat ödedi. Yine, 1998 Kanada Hükûmeti ülkenin yerlilerine karşı yürütülen geçmiş
politikalarından dolayı özür diledi. Danimarka Başbakanı ABD’nin askerî üs
açması için göçe zorlanan yerlilerden özür diledi. Bunları sayabiliriz. Ta ki
buralara kadar… Ve Bulgaristan Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisine
gelerek burada, Bulgaristan’da Türklere karşı yapılan o zalimane politikalardan
dolayı o halktan özür diledi ve Türkiye halkından özür diledi. Ne oldu? Bu bir
erdemlilikti. Şimdi biz de
geçmişimizle yüzleşirsek -olup bitenlerde, evet, bizim günahımız yok, bizim
sorumluluğumuz yok- bu erdemliliği gösterirsek acaba kıyamet mi kopar? Şimdi, Sayın
Cumhurbaşkanı Ermenistan’a gitti, Ermenistan-Ankara hattı olumlu taşlarla
döşenmeye başlandı. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Sakık, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. SIRRI SAKIK
(Devamla) – Teşekkür ediyorum. Sayın Başbakan
“Bu aydınların attığı imzalar o hattı baltalar.” diyor. Oysaki Sayın Başbakan
şunu iyi bilmeli: O hat aslında Cumhurbaşkanının gidişiyle olumluydu. Hepimiz,
demokrasiden yana olan herkes o hatta destek sundu. Ama o hattı bombalayan
kimdi? Millî Savunma Bakanıydı. Brüksel’e gitti. Orada yaptığı açıklama, o
açıklama işte, İttihat Terakkinin, ittihatçıların açıklamasıydı; Enver’in,
Talat’ın, Cemal’in açıklamasıydı. Aslında bu hattı baltalayan o anlayışlardır,
aydınların anlayışı değil. Ben aydınların bu
onurlu davranışını selamlıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DTP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Sakık, şunu ifade etmek isterim ki: Kişilerin fikir
özgürlüğü bağlamında bir kısım düşüncelerini söylemeleri ayrı bir olaydır ama
Türk milletinin geçmişinden utanacak hiçbir şeyi yoktur, kimseye karşı da böyle
utanılacak bir davranış içerisinde bulunulmamıştır. Bunu bilgilerinize arz
ediyorum. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından alkışlar) SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan, o sizin düşünceniz. BAŞKAN – Bizim tarihimizin utanılacak bir tarafı
yoktur. Dolayısıyla bir kısım aydınlar öyle düşünebilir, fikir özgürlüğü
olabilir ama… SIRRI SAKIK (Muş)
– Biz de aynı şeyi söylüyoruz Sayın Başkan. “Siz o aydınlar gibi düşünebilirsiniz.”
demedim, “O aydınların düşüncesine ben de saygı duyuyorum.” dedim. HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Biz duymuyoruz! BAŞKAN – Olabilir
ama… Yani “bir erdemlilik” dediniz de onun için kastediyorum. Dolayısıyla bu
erdemlilik değil… SIRRI SAKIK (Muş)
– Bugün sizin milletvekilinizin açıklaması da vardır, “Bu bir erdemliliktir.”
diyor. HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Hitler’in Yahudi soykırımı dolayısıyla Almanların özür dilemesi bir
erdemliliktir. Yani hiçbir şey kaybedilmez. BAŞKAN – Türk
milletinin geçmişiyle yüzleşmesinin ayıplanacak hiçbir şeyi yoktur. Tarihimiz
bizim iftihar vesilemizdir. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Birgen Keleş. Buyurun Sayın
Keleş. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. CHP GRUBU ADINA
BİRGEN KELEŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun Dış Ticaret Müsteşarlığı ve İhracatı Geliştirme Etüt
Merkezinin bütçeleriyle ilgili görüşlerini açıklamak için söz almış bulunuyorum
ve yüce Meclise saygılar sunuyorum. Bütçeler her
ülkede ve her hükûmet döneminde ciddi ve önemli
çalışmalar gerektirmektedir. Geçmiş dönemde kaydedilen gelişmelerin
değerlendirilmesi ve gelecek dönem için hedefler belirlenmesi özellikle Türkiye
gibi, sorunları olan, iddiaları olan ve uzun dönemli büyük hedefleri olan
ülkeler açısından çok önemlidir. Eğer istatistiki verileri işinize geldiği gibi kullanıyorsanız,
bütçe açıklarını küçük göstermek için yanıltma yöntemlerini deniyor, örneğin
bazı harcamaların kaydını bir sonraki yıla aktarıyorsanız veya bütçe gelirleri
içinde olmaması gereken özelleştirme gelirlerini bütçe açığını kapatmak için
kullanıyorsanız yahut gerçekleşmesi mümkün olmayan hedefleri sanki olumlu bir
durum varmış gibi hedef olarak benimsiyorsanız yani gerçekçi davranmıyorsanız,
öngördüğünüz politikalar sorunları çözecek ve hedefleri gerçekleştirecek
nitelikte değilse bütçe çalışmalarını ciddiye aldığınız söylenemez. Bunun
örneklerini 2009 yılı programında ve bütçesinde görmek mümkündür. Örneğin, yatırımlar
bir ülkenin kalkınması açısından yaşamsal önemdedir. Yatırımları gerçek
boyutlarıyla saptamak için ve değerlendirebilmek için yatırımlar sadece cari
fiyatlarla değil aynı zamanda belirli bir yılın fiyatlarıyla da hesaplanır.
Çünkü sabit fiyatlarla yapılan hesaplamalara bakarak geçmiş hakkında çok doğru
ve sağlıklı bir değerlendirme yapmak mümkün değildir. İktidar baz olarak 87 yılını uyum sağlama adı altında 98’e çekti.
Ancak bununla da yetinmedi, 98 yılı baz olarak kabul
edildiği takdirde bütün yatırım harcamaları -her yıl yapılan- 98 fiyatlarıyla
hesaplanmalıydı ama yıllık yatırımlar bir önceki yılın ortalama fiyatlarıyla
hesaplanmıştır. Böyle hazırlanan tablolarda yerinde sayan gelişmeler
törpülenmekte ve dramatik düşüşler ortadan kalkmakta, son yıllardaki
olumsuzluklar sanki doğal ve istikrarlı bir gelişme gibi sunulmaktadır. Diğer
bir deyişle değerli arkadaşlarım, gerçek bir değerlendirme yapma olanağı
olmamaktadır. Millî gelir
tablolarında da bazı değişiklikler oldu. Şöyle ki, artık gayrisafi millî hasıla yerine gayrisafi yurt içi hasıla ön plana çıktı.
Gayrisafi millî hasılaya artık gayrisafi millî gelir
diyoruz ve buna cari transferler eklendiğinde gayrisafi millî harcanabilir
gelir ortaya çıkmaktadır. Yani bu ülkede yaşayan insanların kullanabilecekleri
gelir ortaya çıkmaktadır. Bundan tasarruflar yani toplam tüketim düştüğünde de
yurt içi tasarruflara ulaşılmaktadır. Ne var ki Türkiye İstatistik Kurumu,
bütün bu hesapları yapması gereken Kurum bunlardan sadece gayrisafi yurt içi
hasılayı hesaplamakta, biraz önce saydığım diğer büyüklükleri hesaplamamaktadır. Oysa
bunlar, ciddi bir program ve bütçe çalışması için önemlidir. Sayın
milletvekilleri, 2009 yılı programıyla ilgili anılan hedefler samimi ve
gerçekçi değildir. Samimi değildir çünkü olası bazı risklere sadece hafifçe
değinilmekle yetinilmiştir. Gerçekçi değildir çünkü bu riskler yokmuş gibi
hedefler belirlenmiştir. Büyüme hızı, tüketici fiyatları endeksi ve gayrisafi
yurt içi hasıla deflatörü, kişi başına gayrisafi yurt
içi hasıla hedefi, işsizlik oranı, ihracat ve ithalattaki artış hızı bu tür
hedeflerdir ve gerçekçi olmaktan uzaktır. Sorunlar ve politikalarla ilgili
yaklaşımın da gerçekçi olduğunu söylemek ne yazık ki mümkün değildir. Örneğin,
cari işlemler açığıyla ilgili sorun olduğu görüşü, çok yakın bir tarihe kadar
inkâr edilmiştir. En yetkili kişiler “Cari açık rahatça finanse edildiği için
sorun olmadı.” demiştir. Sayın
milletvekilleri “Cari işlemler açığı sorun değildir.” demek doğru değildir.
Sorun oldu çünkü en yüksek reel faizi ödemek zorunda kaldık. Sorun oldu çünkü
gelen yabancı sermayeyi döviz kazandıran ürünlerin üretimine ve yatırımına
yönlendirmediğimiz için faizleri ödemek için yeniden ve giderek artan bir
şekilde borçlanmak zorunda kaldık. Sorun oldu çünkü Türkiye’ye gelen dövizlerin
artması, dövizin ucuzlamasına ve ihracatı artırmak için giderek daha fazla
ithal girdi kullanılmasına neden oldu. Sorun oldu çünkü yıllardır cari açıktaki
artışı önemsemeyen ve ithalattaki hızlı artışın nelere yol açabileceğini
hesaplamayan İktidar, yerli üretimi teşvik ederek ithalatı azaltmaya
çalışmadığı ve ithalatın yerli üretimi ikame eder boyutlara ulaşmasını
engellemediği için ithalat büyük bir hızla arttı. Sorun oldu çünkü dış
kaynakları çekmek için çok sayıda yüksek reel faiz ödeyen Türkiye’deki İktidar,
yüksek reel faizi azaltmak için bir çaba göstermedi. Oysa yüksek faiz,
bütçedeki faiz giderlerini artırdı ve açık büyüdü. “Ciddi bir politika
uyguluyoruz, onun için açıklıkları kapatıyoruz.” savı da geçerli değildir.
Çünkü çeşitli kural dışı yöntemler dışında özelleştirme gelirleri de bütçe
açıklarını kapatmak için kullanılmıştır. Sayın milletvekilleri, yüksek faiz için ileri sürülen
“tasarrufları artırma” savı da ülke açısından geçerli değildir. Çünkü reel
olarak yatırıma dönüşmeyen birikim ülke açısından tasarruf değildir. Ayrıca yüksek faiz, risk üstlenmeden yüksek gelir sağladığı için
yatırıma ve üretime gidecek olan kaynakları üretim ve yatırıma gitmekten
alıkoymaktadır, kredi maliyetlerini artırıp enflasyonu kamçılamaktadır ve yatırım
yapmak isteyen özel sektörü güç bir durumda bırakmaktadır çünkü özel sektörün
diğer ülkelerle rekabet etme şansı ortadan kalkmaktadır, bunun yanında ne yazık
ki gelir dağılımını da olumsuz etkilemektedir. Çünkü yüksek faizden
büyük tasarrufu olan kişiler yararlanır. Oysa Türkiye’de bunlar çok az
sayıdadır. Bir de yararlanan dışarıdan gelip yatırım yapmayan yabancı
sermayedir. Bunun da Türkiye’ye kalıcı bir etkisi olduğu söylenemez. Neden?
Çünkü değerli arkadaşlarım, bir defa gelen bu sermaye yıllarca yurt dışına
yüksek faiz geliri transfer etmektedir. İhracatını
sürekli ve istikrarlı bir şekilde artırmak isteyen bir iktidarın uygulayacağı
en önemli politika ciddi bir sanayileşme stratejisine sahip olmaktır ama
bırakınız bir sanayileşme stratejisini, ciddi bir sanayi envanteri
bile yoktur Türkiye’de. Bu durum bazı resmî belgelerde yer aldığı gibi üst
düzey yetkililer tarafından televizyon ekranlarında da söylenmektedir. Takdir
edersiniz ki sanayi envanteri olmayan bir ülkede ciddi
bir sanayileşme stratejisinden ve politikasından söz edilemez. Televizyonda
sanayi envanterinin olmadığını bahseden yetkililere
“Daha önce nerelerdeydiniz?” diye sormak hakkımız değil midir? Aslında bu
soruyu başkalarına da sormak mümkündür. Örneğin bugünlerde kayıt dışı ekonomiyi
kayıt altına almak için çok önemli bir rapor hazırlandığı ve böylece bu raporda
çok öneriler bulunduğu söylenmektedir. Peki, bu rapor altı yıldır niye
hazırlanmadı, bunu anlamak mümkün değildir. Çünkü eğer hazırlanmış olsaydı
bütçe gelirlerini değil, aynı zamanda ileri teknoloji kullanılmasını, gelişmiş
ülkelerle rekabet edebilir nitelikte ve maliyette mal üretimini de
artırabilirdi. Sayın Bakan
bugüne kadar çeşitli ülkelerle yapılan ihracatın artırılması, çeşitlendirilmesi
gibi konular üzerinde çok durmuştur. Ancak gelişmiş ülkelerle
rekabet edebilir nitelik ve maliyette sanayi malı üretmekten, imalat sanayisi
yatırımlarını teşvik etmekten, Türkiye’ye gelen yabancı sermayeyi belirli
sektörlerde ve yörelerde ileri teknoloji kullanarak üretim yapmaya yönlendirmekten,
son beş yılda hızla artan ithalatın ikame ettiği malların yerli üretimini
desteklemekten, ithalatı yurt içi üretimi ve yatırımı teşvik ederek
sınırlamaktan, ciddi ve planlı bir sanayileşmeyi gündeme getirmekten ve bu
hedefi gerçekleştirecek üretim, yatırım, dış ticaret, enerji, istihdam, eğitim
ve ARGE politikalarını birbirlerini destekleyecek ve hedefe ulaşmayı
hızlandıracak bir bütünlük içerisinde kullanmaktan aynı duyarlılıkla söz ettiği
görülmedi. Sayın Bakan, 2009
yılında cari işlemler açığının küçültülebileceğini söylüyor. Eğer gelişme
dönemindeyseniz, cari işlemler açığının küçültülmesi tabii ki çok takdir
edilecek bir durumdur ama eğer ekonomi küçülüyor, duraklıyor, işsizlik artıyor,
şirketler birbiri ardına kapanıyorsa, bunu başarı gibi ileri sürmek toplumu
yanıltacak bir yaklaşım olur. Sayın
milletvekilleri, Dış Ticaret Müsteşarlığının ve İhracatı Geliştirme Etüt
Merkezinin mevcut ürünleri pazarlamak, yeni pazarlar bulmak için yaptığı
girişimler önemlidir ama asıl çözüm, dış ticarette asıl çözüm üretim ve
yatırımdadır. Ciddi bir sanayileşme stratejisinin belirlenmesi, sektörlerle
ilgili hedefler konulması ve bu hedeflere ulaşacak politikalar uygulanması
sadece ihracatı artırmak, cari işlemler açığını azaltmak açısından değil,
Türkiye’nin pek çok sorununu çözmek, kalkınmayı hızlandırmak ve gelişmişlik
farkını -diğer ülkelerle aramızdaki- kapatmak açısından da yaşamsal önemdedir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BİRGEN KELEŞ
(Devamla) – Sayın Başkan, bir cümle… BAŞKAN – Sayın
Keleş, buyurun efendim. BİRGEN KELEŞ
(Devamla) – Bugüne kadarki uygulamalarınız pek umut vermemekle birlikte, biz
gene de 2009 yılı için en iyi dileklerimizi sunuyoruz. Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Keleş. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Giresun Milletvekili Sayın Eşref Karaibrahim. Süreniz yedi
dakika. Buyurun efendim. CHP GRUBU ADINA
EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimi belirtmek üzere söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Tabii, konuşmama
başlamadan önce dün akşamki açık oturumla ilgili üç cümle söyleyeceğim: Bence,
bir ilin belediye başkanı, şehremini, karşısındaki milletvekilinin, Grup Başkan
Vekilimizin konuşmasının her aşamasında müdahale ederek sözünü kesmiştir.
Düşünün, bir milletvekilinin sözünü kesen bir belediye başkanı acaba halkıyla
nasıl iletişim kuruyor ve onları nasıl dinliyor? Bunu sizin takdirinize
bırakıyorum diye düşünüyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Burada Grup
Başkan Vekilimizin de hakkını yemeyeyim, ona da teşekkür ediyorum, saygılarımı
sunuyorum. Şimdi sizlere
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüyle ilgili İnternet sitesinden aldığım
yazılarını okuduktan sonra görüşlerimi açıklayacağım: “Ülkemizde gençlik, beden
eğitimi ve spor faaliyetlerini geliştirmek, beden eğitimini ve sporu sevdirmek,
teşvik etmek, elit sporcular yetiştirmek amacıyla ulusal ve uluslararası
düzeyde hizmet ve faaliyet yürütmek, gerekli olan tesisleri kullanıma sunmak. Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü bunu misyon olarak tanımlamış ve
buradan gençlik, beden eğitimi ve spor alanında uluslararası normda hizmet
veren şeffaf bilgi sunan saygın bir kurum ve otorite olmayı vizyon olarak
belirtmiştir.” Bunu okuduktan
sonra hepiniz bana bakıyorsunuz acaba gerçekten bu böyle mi? Tabii bunun böyle
olmadığını Sayın Bakanım da Sayın Başbakan da açıklamalarında açıkça
belirtmiştir. Bunu nereden anlıyoruz? Son olimpiyatlardaki Türkiye'nin
gösterdiği başarısızlıktan anlıyoruz. Arkadaşlar, bugün
yaşadığımız bu ortamda, işsizliğin, ekonomik krizin, işçi çıkarmaların olduğu
bir ortamda, yurt dışındaki bir yarışmada insanların sokağa döküldüğü bir
başarının getirdiği insan moralini bir düşünün. Hiç olmazsa bunun, açlığı,
sefaleti, işsizliği bizlere bir gün unutturması bizim için başarı olmaz mı?
Kömür dağıttığımız, yiyecek dağıttığımız kadar, hiç olmazsa, sporcumuza da bu
teşviki versek, sporcumuza da sahip çıksak bizce daha uygun olmaz mı diye
düşünüyorum. Peki, bu
başarısızlığın sebebi nedir diye düşündüğümüzde, Giresun’da ve civarımızda bir
söz vardır, futbol oynamayana şöyle derler: “Topu görse alıp bomba diye
karakola götürür.” Bizim yöneticilerimiz de -bakın, “sporcular” demiyorum, “antrenörler” demiyorum- üst yöneticilerimiz de topu görünce
gerçekten karakola götürüyor “bomba” diye. Onun için bizim ilk önce yönetim
kadrolarımızı değiştirmemiz bence daha uygundur. Sayın Bakana
buradan bu konuda açıklama yapmayı uygun görüyorum çünkü bu yazdığınız vizyon ve buna uymayan yöneticiler atadığınız müddetçe
sporda başarı gelmeyecektir diye düşünüyorum. Ben, buradan,
neler yapmamız gerektiğini de kısaca anlatmaya çalışıyorum. Nüfusumuzun büyük
bir kısmının genç hatta çocuk denecek yaşta olduğunu kabul edecek olursak,
gençlerimize, çocuklarımıza spor yaptıracak imkânları sağlayabilmeliyiz. Bu
gücü ortaya çıkarmak, etkin hâle getirmek öncelikle devlet eliyle mümkün
olabilir kanaatindeyim. Dünyada olumlu örnek olarak sunulabilecek her ülkede
sporcu okuldan yetişmeye başlar. Fakat “Diğer sorunlar dururken bu da mı eksik
kaldı?” şeklinde bir bakış açısından kurtulmalıyız. Öncelikli olarak Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğü ve Millî Eğitim Bakanlığı hatta diğer kurumlarla ilgili
kuruluşlarla, tüm sorunlara rağmen, başta bahsedilen vizyona,
misyona uygun hareket etmeleri beklenerek artık hayalperest olmaktan
çıkarılmalıdır. Fakat insanımızın kafasındaki “Başka dersler hallolsun sonra
spora bakılır.” mantığı değişmedikçe bunu sağlamak mümkün olmayabilir. Önümüzde katedeceğimiz bir uzun yol olduğu kanaatindeyim. Bugüne
kadar uygulanan, hayata geçen politikalar neticesinde başarısızlık gelmiştir.
Son dönemlerde bunun açık örneklerini görmekteyiz. Bugün ülkemizde
başarılı sporcuların çoğunun destekçisinin aileler olduğunu görmekteyiz. Hele
pek çok aile, “Derslerine engel” düşüncesiyle, ekonomik nedenlerden, diğer
sorunların yoğunluğu neticesinde çocuklarımızın spor faaliyetlerine
katılmalarına engel olmaktadır. Okul, öğretmen, antrenör
ve aile iş birliği sağlanır ise bu endişeler azalacaktır diye düşünüyorum.
“Çocuklarımıza sporu sevdirsin, geleceğimizin başarılı yeteneklerini
yetiştirsin.” diye birçok üniversitemizin emekle, uğraşla yetiştirdiği beden
eğitimi öğretmenleri, devletimizin, milletimizin parasını harcayarak “Ülkemize
hizmet etsin.” diye eğitim almış eğitimcileri maalesef açıkta beklemektedir.
Hepsi ülkemizin saygın üniversitelerinde, beden eğitimi, spor yüksekokullarında
eğitim görmüş genç eğitimcilerimize, gerek Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü
gerekse il, ilçe müdürlükleri, sporla ilgili kuruluşlar ve federasyonlarda
istihdam sağlayabilmeleri için düzenlemelere ağırlık vermelidir. Bu sayede hem
sporumuz ilgisiz kişilerden kurtulacak hem de anaokulu, ilköğretim çağındaki
çocuklarımızdan başlanarak sporun sevilmesine katkı sağlanacaktır. Bunu önemle
vurgulamak isterim. Türk gençliğini,
neden bu toplum için, aile için, vatan için veya iyi bir dünya için üretme
fırsatına kavuşturmuyoruz? Zamanının büyük kısmını fayda sağlamayacak şeylerde
harcayan, İnternet kafelerimizde ve magazin
gündemimizin peşinde harcayan gençliğimizi nasıl kazanacağız? Bunun bütün
sorunlarımızın önünde geldiğini düşünüyorum. Gençliğimizi, zamanını sosyal,
kültürel faaliyetler ile kişisel gelişimlerine yardımcı olacak etkinliklerle
değerlendireceğimiz imkânlara kavuşturmak asıl öncelikli görevimizdir. Ekonomik
sorunlarla boğuşan ailelerimizin çocuklarına bu imkânı sunmalarını beklemek,
kabul edilir ki mümkün olmayacaktır. Başarılı sporcuların, takımların,
kulüplerin ekonomik refahın yüksek olduğu illerden, bölgelerden çıkıyor olması
tesadüf değildir. Tesadüf olan, yoksulluğa, imkânsızlığa rağmen, özel
yetenekleriyle başarılı olmuş gençlerimizdir. Bu başarının artması,
tekrarlanabilmesi tesadüfle değil, bilinçle atılacak adımların neticesinde
oluşacaktır. Herhâlde sürem bitiyor ama… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Karaibrahim, konuşmanızı tamamlayın. Buyurun. EŞREF KARAİBRAHİM
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım. O zaman
kulüplerle ilgili bir açıklama yaparak bitireyim. Evet, futbolla da ilgili bir
açıklama yapayım. Dün bir ilçemin
takımı Ankara’daydı, onun maçına gittim. Ancak stattaki futbolcular dâhil, yöneticiler
dâhil, seyirciler dâhil, görevliler de dâhil toplam insan sayısı 100 kişiydik.
Bu çok ilginçtir. 100 kişi maçı izledik. Evet arkadaşlar,
profesyonel liglerimizde, belki kurumlaşan kulüplerimiz hariç ama diğer
kulüplerimizde çok büyük sıkıntılarımız vardır. Ben kendi kulübümden biliyorum
-Grup Başkan Vekilim de bana katılır- büyük sorunlarla çözmeye çalıştık, Giresunspor Başkanlığını büyük sıkıntılarla en sonunda
oluşturduk divana kalan bir yönetimden sonra. Arkadaşlar, büyük
bataklar içindedir kulüplerimiz, zor şartlarda yönetilmektedir. Vergi borcu,
sigorta borcu, sporculara borç… Sporcular günlerce kulübün kapısında
alacaklarını bekliyor. Buna da acilen Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüz ve
Bakanımızdan rica ediyorum, kulüplerimizle de ilgili bir açıklama yaparlarsa
sevinirim. Beni dinlediğiniz
için hepinize teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Bursa Milletvekili Sayın Abdullah Özer. Sayın Özer,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
ABDULLAH ÖZER (Bursa) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Başbakanlık Devlet Personel Başkanlığı bütçesi
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Partim ve şahsım
adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Devlet Personel
Başkanlığı, kamu personel rejiminin çağdaş koşullarda oluşturulmasından ve
uygulanmasından sorumlu bir kuruluştur. Bugün, sizlere
kamu personel rejiminin gözlerden kaçan, gözlerden kaçırılan kanayan bir
yarasından bahsetmek istiyorum. Bu yara, kamuoyunda 4/B olarak bilinen 657
sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4’üncü maddesinin “Sözleşmeli Personel”
başlıklı (B) bendine göre istihdam edilenlerin içler açısı durumudur. Yasal düzenleme, “Kalkınma planı, yıllık program ve iş
programlarında yer alan önemli projelerin hazırlanması, gerçekleştirilmesi,
işletilmesi ve işlerliliği için şart olan, zaruri ve istisnai hâllere münhasır
olmak üzere özel bir meslek bilgisine ve ihtisasına ihtiyaç gösteren geçici
işlerde, geçici olarak sözleşmeyle çalıştırılmasına karar verilen ve işçi
sayılmayan kamu hizmeti görevlileridir.” şeklinde yapılmış olmakla birlikte,
madde metninden de anlaşılacağı gibi, uzmanlık isteyen, özel ihtisas bilgisi
isteyen işler için en iyi niyetle düşünülmüş bir düzenleme iken nasıl oldu da
AKP Hükûmeti tarafından 4/B şeklinde istihdam
edilenler, âdeta maraba, çağdaş köle hâline dönüştürülmüştür. Değerli
milletvekilleri, altı yıllık AKP İktidarı, adaleti, liyakati, kariyeri bir
kenara bırakarak devlet memurluğu yerine, birer yıllık sürelerle sözleşme
imzalayan, herhangi bir hakkı olmayan, tüm hak ve yükümlülükleri bir sayfalık
sözleşme metninde sıralanan, kadrolu kamu görevlisi olmayan ama işçi de
sayılmayan 4/B şeklindeki istihdamı yaygınlaştırmaktadır. Bakınız, AKP
İktidarının ilk yılında yani 2003 yılında 4/B kapsamında istihdam edilenlerin
sayısı 4.330 iken bu rakam 2008 yılı Ekim ayı itibarıyla 95.500’ü aşmıştır.
Demek ki, 4/B şeklinde istihdam edilenler Hükûmetin
siyasi tercihi hâline gelmiştir. O zaman şu soruyu sormak durumundayız: AKP
İktidarı neden 4/B şeklinde istihdamı yaygınlaştırmak istemektedir? İktidarın
bu ısrar ve kararlılığının sebebi nedir? Değerli
milletvekilleri, sizlere sözleşme metninden bir madde okumak istiyorum: “İlgili
kendisine verilen işleri bitirene kadar, normal çalışma saatleri dışında da
çalışmak zorundadır. Normal çalışma saatleri dışında veya tatil günlerinde
yapacağı çalışmalar karşılığında ilgiliye herhangi bir ek ücret ödenmez.” Yani
Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin ve Anayasa’mızın angarya
saydığı, suç saydığı bir uygulama nasıl sözleşme metnine girer anlamak mümkün
değildir. Bir başka maddede
ise şöyle bir ifade mevcuttur: “Kişinin, bir ay önce ihbar etmek şartıyla,
sebep göstermeksizin sözleşmesi feshedilebilir.” Dikkat edin, “sebep
göstermeksizin” diyor. Üstelik sözleşmeler birer yıllık süreler için
imzalandığına göre personel her yıl sonu acaba sözleşmem
yeniden imzalanacak mı korkusuna, tedirginliğine kapılarak iktidar mensupları
peşinde mi, amirlerinin memnuniyeti peşinde mi koşacak? Bu durum hukuk
devletine yakışır bir tutum değildir. Konu elbette bu
kadar basit değil. 4/B kapsamında istihdam edilmekte olanların yıllık
izinlerinin ertesi yıla aktarılması mümkün değildir; doğum izninin dışında
ücretsiz doğum izni kullanması mümkün değildir; sıra veya hizmet tahsisli
lojmanlardan yararlanması mümkün değildir; hizmet içi eğitime alınmaları mümkün değildir; eş
veya sağlık sebebiyle nakil istemeleri mümkün değildir; aile ve çocuk
yardımından yararlanmaları mümkün değildir. Mevzuatlarında
yer almadığı için sözleşmeli personele disiplin cezası verilmesi mümkün
değildir ama sözleşme hükümlerine aykırı davranışlar hâlinde hiçbir soruşturma
yapılmaksızın sözleşmeleri feshedilebilmektedir; eş veya çocuklarının ağır
hastalık geçirmesi hâlinde bile refakat izni hakları bulunmamaktadır; otuz günü
aşan hastalık izinleri işlem görmemekte, fesih nedeni sayılabilmektedir;
bilgisi, becerisi, yeteneği ne olursa olsun görevde yükselme imkânları
bulunmamaktadır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bahsettiğimiz insanlar işçi sayılmamakla birlikte kamu
görevlileridir. Kamu görevlileri sendikalarına üye olmaktadırlar ama bir devlet
dairesinde aynı Kanun’un yani 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun iki ayrı
bendine tabi olarak istihdam edilenler arasında bu kadar fark olmasını
anlamakta zorlanmaktayız. Üstelik İktidar, bu istihdam biçimini giderek
yaygınlaştırmaktadır yani bir süre sonra, bu kapsamda istihdam edilenlerin
sayısı kadrolu devlet memurlarının sayısını geçecektir. Herhangi bir güvencesi
olmayan, iş garantisi amirinin iki dudağı arasında olan bir istihdam biçiminin
devlet idaresinde yeri olmaması gerekir, hele hele
demokratik ülkelerde hiç olmaması gerekir. Kamu hizmetlerini vatandaşa
götürecek olanların, öncelikle işlerini tarafsız yapabilmeleri, özellikle
siyasi baskılardan uzak kalabilmeleri, hukuk dışı talep ve eylemlere karşı
direnebilmeleri için güvencelerinin olması şarttır. Her yıl sözleşmenin
yenilenebilmesi, kendisinden memnun olunmasına bağlıdır. Peki, sicil notu bile
vermediğiniz, performansını ölçmediğiniz bu insanlardan memnuniyeti belirlemenin
ölçüsü nedir? Bu durumda olan bir personel, amirinin hukuka uygun olmayan
taleplerine nasıl direnebilecektir? Değerli
milletvekilleri, yukarıda saydığım olumsuzluklar birçok kere yargıya gitmiş ve
yargı, yanlış uygulamalara “dur” demiştir ama ne hikmetse, 1978 tarihli
Bakanlar Kurulu kararı yani otuz yıl önce çıkan bir karar yargı kararları
doğrultusunda değiştirilememiştir. Bazı kamu kurum ve kuruluşlarının
yöneticilerinin kişisel inisiyatif kullanarak
sözleşmeli personele olumlu davranmaları veya idarenin tek taraflı fesih
hakkını kullanmaması bir şey değiştirmez. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Özer, konuşmanızı tamamlayınız efendim. Buyurun. ABDULLAH ÖZER
(Devamla) – Teşekkür ederim. Hukuk devletinde
hak ve yükümlülükler, yöneticilerin kafalarında değil, yasal, hukuki metinlerde
yer almalıdır. Bu arada bir
konuyu da ifade etmek istiyorum. Sayın Bakanlar burada, Devlet Personel
Başkanlığı yetkilileri de sanıyorum buradalar. Ben merak ediyorum, kamu
personel rejimiyle ilgili çalışma neden rafa kaldırıldı? Bir taslak
hazırlanmıştı, ardından bir taslak daha hazırlandı ama ne hikmetse, iki yıldır
ses seda çıkmıyor. Artık, yamalı bohçaya dönen, eklenen madde sayısı asıl madde
sayısını aşan Devlet Memurları Kanunu’nun değiştirilme ve çağdaş hâle getirilme
zamanı gelmedi mi? Acaba bu gecikmenin altında yatan gerçek, AKP İktidarının
yandaş kadro yaratma operasyonlarının hâlâ bitmemesinden mi kaynaklanıyor? Personel
rejimindeki bu yanlışın bir an önce düzeltilmesini diliyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Özer. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına dördüncü konuşmacı, Erzincan Milletvekili Sayın Erol Tınastepe. Buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
EROL TINASTEPE (Erzincan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme
Kurumu ile Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı bütçeleri üzerinde,
grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2002 yılında faaliyete geçen Tütün ve Alkollü İçkiler
Piyasası Düzenleme Kurumu, ülkemiz ekonomisi içinde tarıma dayalı sanayi dalı
olarak çok önemli bir ekonomik potansiyele sahiptir. Alkollü içki ve tütün
mamullerinin gerek üretim, satış, ham madde gerekse pazarlama yönüyle doğrudan
veya dolaylı olarak milyonlarca insanımızın geçimini sağladığı bir piyasayı
denetlemektedir. Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu, gerek yasal gerekse
kurumsal eksikliklerinden dolayı piyasanın gerisinde kalmıştır. Yapılan
düzenlemelerin yetersizliği sonucunda, Kurum, bu hâliyle piyasayı başıboş
bırakarak üreticilerimizi yabancı tekellerin ellerine teslim etmiştir. Hükûmetin bütçe açıklarını
kapatmak için tütün ve alkollü içkiler üzerinde dolaylı vergileri yükseltmesi
sonucu piyasaya kaçak ve sahte olarak sürülen ürünler halk sağlığı, kamu
güvenliği ve kamu gelirleri açısından büyük kayıplara yol açmıştır. 2002
yılından bugüne içki üretimi yüzde 50 oranında azalmıştır. Gerçekleşen bu düşüş de
gösteriyor ki alkollü içkiler piyasası kaçak ve sahte ürün baskısı altına
girmiştir. Hatırlanacağı üzere, geçtiğimiz yıllarda denetim ve kontrollerin
yetersizliği nedeniyle sahte içkilerden onlarca vatandaşımızın hayatını
yitirmesi, ne yazık ki Hükûmete bir ders
olmamıştır. Yaşananlar, kuralsız piyasa
koşullarının halk sağlığı açısından ne derece vahim sonuçlar doğurabileceğine
ilişkin acı bir örnektir. AKP Hükûmeti piyasayı
güvenli bir hâle getirme yerine içki yasağıyla uğraşmaktadır. Bugün Türkiye'nin
81 ilinin 62’sinde çeşitli kamu kuruluşlarında ve kamuya ait mekânlarda içki
içme ve içki satma yasağı uygulanmaktadır. Bunun en son örneği İstanbul Kadıköy
Moda İskelesi’nde görülmüştür. Tütün piyasası
alanında, 2002 yılında 406 bin üretici faaliyet gösterirken 2005 yılında 252
bin, 2007 yılında 207 bin üreticiye düşmüştür. Yaklaşık 200 bin tütün
üreticimiz bu sektörden çekilmiş ve tamamıyla tarım sektöründen kopartılmıştır.
Üretici sayısındaki bu azalma sosyal yönden ciddi sonuçlar doğurarak işsizlik
ve yoksulluğu tetiklemiştir. Tekel gibi KİT’lerin kuruluş nedenlerinden birisi de
ülkenin geri kalmış bölgelerinde kalkınma ve istihdam yaratmaktır. Tekelin içki
bölümü üçte 1 fiyatına peşkeş çekildikten sonra Nevşehir, Çanakkale, Karaman,
Tekirdağ üzüm üreticileri pazarlama konusunda büyük sıkıntılar yaşamış ve
birçok üretici de üzüm bağlarını sökmüştür. Değerli arkadaşlarım, Tekel üzerinde oynanan oyunlar daha
önce gerek Meclis kürsüsünde gerekse komisyonlarda ben ve arkadaşlarım
tarafından onlarca kez ifade edilmişti. Şimdi size, sigara paketleme makineleri
ithalinde yaşanan yolsuzlukları, bakan çocuklarının Başbakanlık Denetleme
Kurulu raporlarında isimlerinin geçmesini ve Tekelin içki bölümünün değerinin
üçte 1 fiyatına satılarak peşkeş çekilmesini süre azlığından dolayı bir kez
daha anlatmayacağım. Zaten bu yolsuzlukları hepiniz biliyorsunuz ama hâlen
görmezden geliyorsunuz. Uygulanan kotalar, özelleştirmeler ve Tütün Yasası ile Türk
tütüncülüğü öldürülürken, özellikle Doğu ve Güneydoğu tütün ekicisi mevsimlik
işçi hâline getirilmiş, yabancı sigara tekellerinin IMF eliyle uygulattıkları
Türk tütününü yok etme planları hız kesmeden devam etmektedir. Yüksek Denetleme
Kurulu raporlarında Türk tütününün uluslararası piyasada pazar payının
artırılabilmesi için ARGE çalışmaları ve şark tütünlerinden mamul sigaralarda
zifir, nikotin ve karbonmonoksit bırakımlarının makul
seviyelere düşürülmesi gerektiği ifade edilmesine rağmen, Hükûmet
bu konuda herhangi bir düzenleme yapmayarak tütün piyasasını uluslararası
şirketlerin isteklerine teslim etmiştir. Çıkartılan Tütün Yasası ile birlikte destekleme
alımlarından vazgeçilmesi ve sözleşmeli üretim sistemine geçilmesiyle, tütün
üreticisi, sigara şirketlerine bağımlı hâle getirilmiş; tütün üreticileri her
yıl özel sektörle sözleşme yaparak özel şirketlerin talebi doğrultusunda üretim
yapma zorunluluğu altında bırakılmaktadır. Çiftçinin sözleşme fazlası oluşan
tütünü ya elinde kalıyor ya da 3 kuruşa tüccara gidiyor. Tütün ve Alkollü
İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumunun mutlaka bu konu üzerinde müdahaleci olması
gerekmektedir. Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu tütün
şirketlerinin dışarıdan ithal ettikleri tütünlerin miktar ve kalitelerini
denetlemeli, şirketlerin sigara üretiminde kullanacakları Türk tütünü
miktarlarını çiftçi örgütleriyle beraber belirlemeli ve şirketlerin de bu
kararları uygulamalarını sağlamalıdırlar. Daha beş yıllık mazisi olan Tütün ve Alkol Piyasası
Düzenleme Kurumu kadrolaşmanın yoğun yaşandığı, Başkan ve Kurul üyelerinin
saltanat sürdürdükleri bir kurum hâline dönüştürülmüştür. Kurum bütçesi
savurganlıkla yönetilmektedir. Başkan ve Kurul üyelerinin, Kurumun mevcut
araçları varken lüks makam araçları kiralamaları, Kurul denetiminde bulunan
şirketlerle beraber yurt dışı seyahatlere katılmaları, Kurumun Güneş Sokak’taki
kendi binası dururken beş yıllığına Söğütözü’nde 7
trilyon masraf edilerek kiralanan yeni binasında 100 metrekarelik konforlu
makam odaları yapmaları saltanat değil nedir? Sayın milletvekilleri, biraz da Türk İşbirliği ve Kalkınma
İdaresi Başkanlığına değinelim. TİKA, Türk dilinin konuşulduğu ülkeler ve
Türkiye’ye komşu ülkeler olmak üzere, gelişme yolundaki ülkelerin
kalkınmalarına yardımcı olmak, bu ülkelerle ekonomik, ticari, kültürel, sosyal
ve eğitim alanlarında iş birliğini projeler ve programlar aracılığıyla
geliştirmek amacıyla kurulmuştur. Özellikle Sovyetler
Birliği’nin dağılmasıyla oluşan bağımsız Türk cumhuriyetleriyle iş birliği
içine girilmesinden bu ülkelere sağlanan sosyoekonomik destekler ve kalkınma
projeleri başta büyük umutlar vermesine karşın, Türkiye'nin, Türk
cumhuriyetleriyle ortak hareket etmesini sağlayabilecek büyüklükteki projeler
için gerekli olan siyasi çaba ve finansman desteğini sağlayamamış olması, bu
ülkeleri ABD ve AB ülkeleriyle yakınlaşma içine itmiştir. TİKA, AKP Hükûmeti döneminde kuruluş amacının dışına çıkarak,
Etiyopya, Sudan, Senegal gibi Afrika ülkelerine uzanan bir yapılanma içerisine
girmiştir. Ülke olarak henüz Türk dünyasıyla iş birliği tam anlamıyla
gerçekleştirilememişken ve birçok dünya ülkesinin Orta Asya ve Kafkasya’da söz
sahibi olma ve enerji kaynakları üzerinde hâkimiyet planları varken, TİKA’nın böyle bir açılıma girmesini anlamak mümkün
değildir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Tınastepe, buyurun konuşmanızı tamamlayınız. EROL TINASTEPE
(Devamla) – Teşekkürler Başkan. Afrika’ya kadar
uzanırken hemen yanı başımızdaki Türk nüfusunun yoğun olduğu Bulgaristan, Batı
Trakya Türkleri, Azeri Türkleri, Ahıska Türkleri ve
Uygur Türklerinden uzak durulmasını da anlamış değiliz. Değerli
arkadaşlar, zaman azlığı nedeniyle -konuşacak çok şey var fakat- şuraya da değinerek
kapatmak istiyorum. Boğazına kadar borcu olan ve ekonomisi IMF kredileriyle
ayakta durmaya çalışan Türkiye'nin 2007 yılında yaptığı dış yardımlar 1,33
milyar doları bulmasına rağmen, dış yardımların yapıldığı ülkeler üzerinde
beklenilen etkiyi yapmadığı Orta Asya ve Kafkaslardaki durumumuzla açıkça
görülmektedir. Değerli
arkadaşlarım, yardım demişken, Hükûmetin siyasi rant hâline getirdiği yurt içi yardımlardan da bahsetmeden
geçemeyeceğim. Bugün, ülkemizde her 5 kişiden 1’i yoksul, her 100 kişiden 1’i
açtır. Bir başbakan düşünün ki ülkesinde yardım yapılan aile sayısındaki,
artışla övünmektedir. AKP Hükûmeti, üretimden yoksun,
verimsiz ve devlet yardımlarına mahkûm… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
tamamlayın Sayın Tınastepe. EROL TINASTEPE
(Devamla) - …bırakılarak sadaka kültürüne alıştırılmış bir toplum yaratmıştır.
Ülke olarak bugün geldiğimiz nokta budur. Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Tınastepe. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına son konuşmacı Zonguldak Milletvekili Sayın Ali Koçal. Buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Teşekkür ediyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığının 2009 yılı bütçesiyle
ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. Bilindiği gibi, 3
Mart 1924 tarihinde Başbakanlığa bağlı olarak kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı
Anayasa’mızın 136’ncı maddesinde tanımlanan görevleri yerine getirmekle
yükümlüdür. Diyanet İşleri Başkanlığının işlevi, tüm siyasi ve dinî görüş ve
düşüncelerin üzerinde kalarak laiklik ilkesi çerçevesinde toplumumuzu din
konusunda bilgilendirmek, aydınlatmak ve din hizmetlerini vermek, ülkemizde
huzur ve kardeşliği sağlamaktır. O hâlde Diyanet İşleri Başkanlığının bu
görevleri yerine getirirken iki temel sorumluluğu var demektir: Bunlardan biri,
bütün siyasi görüşlerin dışında kalarak farklı inanış ve düşüncelere eşit
yaklaşabilmek; ikincisi ise milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi sağlamaktır.
Ancak ne yazık ki Adalet ve Kalkınma Partisi, ülkemizde huzur ve kardeşliği
sağlama görevini yerine getirememiş, iktidara geldiğinden bu yana ülkemizdeki
birlik ve dayanışmayı sıfırlamış, ülkeye hizmet verme yerine yandaşlarına mevki
sağlama ve kadrolaşma çalışmalarıyla insanlarımıza büyük zararlar vermiştir. Bilindiği gibi,
Diyanet İşleri Başkanlığının hâlâ bir teşkilat yasası yoktur. Dolayısıyla
birçok konuda belirsizlikler yaşanmakta ve Diyanet İşleri Başkanlığının
Anayasa’da belirtilen ilkelere ne kadar uyabildiği konusunda tartışmalar
yaşanmaktadır. Laikliği, kardeşliği, ulusal dayanışma ve bütünleşmeyi, büyük hoşgörüyü
gerçekleştirebilmek ve her türlü siyasi baskıdan uzak durabilmek ancak
görevleri net olarak belirlenmiş Diyanet İşleri kadrolarıyla mümkün olabilir. Değerli
milletvekilleri, teşkilat yasası olmayan Diyanet İşleri Başkanlığı Başbakan ve
ilgili Bakanın talimatlarıyla görev yapmak zorunda kaldığından denetim görevini
yerine getirmekte de büyük güçlüklerle karşılaşmaktadır. Örneğin Diyanet İşleri
Başkanlığının gözetim ve denetimi altında olması gerekirken denetimi
yapılamayan bir sürü vakıf, dernek, dinci grup vardır. Bunların yüzlerce yayın
organı, dershaneleri, şirketleri, binlerce pansiyonu, Kur'an
kursu ve yurtları vardır, eğitim merkezleri, işletmeleri vardır. Bu, bunların
kültür etkinlikleri, hac, umre hizmetleri, cami altlarındaki ticarethaneleri ve
lojmanlarıyla bir devasa kuruluşlar zinciri hâline gelmiştir. Bu vakıf ve
derneklerin icraatlarına kamuoyunun ve Meclisimizin dikkatini çekmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, yurt içinde ve yurt dışında birileri Allah’ın adını
kullanarak, insanlarımızın dinî duygularını istismar ederek paralar
topluyorlar. Bu paralarla şirketler, holdingler, televizyonlar kuruluyor.
Buralarda Atatürk’e, cumhuriyete, demokrasiye ve laikliğe karşı çalışmalar
yapılıyor. İnsanlar Allah ile aldatılıyor, din siyaset aracı olarak
kullanılıyor. Zaten hepimizin
bildiği gibi, bu Hükûmet döneminde de Atatürk ilke ve
devrimleri ile cumhuriyet kazanımlarına, laikliğe karşı olanlar prim yapmaya
başlamış ve bunlar çok açık bir şekilde desteklenerek ödüllendirilmiştir. Tüm
bu konularda yetkilileri görevlerini eksiksiz yapmaya davet ediyorum. Değerli
milletvekilleri, diğer yandan AKP’nin kafasında bazı özlemleri ve niyetleri
olduğu görülmektedir. Adalet ve Kalkınma Partisinin amacı ulusumuzun refah ve
mutluluğunu sağlamak değildir. Amaç, “Ilımlı İslam” modeline zemin
hazırlamaktır. Nasıl mı? Örneğin, Dışişleri Bakanı Ali Babacan 28 Mayıs 2008
tarihinde Avrupa Parlamentosu Dışilişkiler
Komitesinde konuşurken “Türkiye’de sadece azınlıklar değil Müslüman çoğunluk da
dinî özgürlüklerle ilgili sorun yaşıyor.” diyerek, tüm dünyaya Türkiye’mizi
şikâyet etmiştir, büyük bir iftirada bulunmuştur. Ama hepiniz biliyorsunuz ki
bu ülkede seksen bin cami vardır ve bu camilerde günde beş vakit ezan
okunmaktadır, isteyen herkes bu camilerde namazını kılmaktadır, isteyen herkes
çocuklarını Kur'an kurslarına, imam-hatip okullarına,
ilahiyat fakültelerine gönderebilmektedir ve herkes orucunu tutabilmektedir,
hacca gidebilmektedir. Acaba, Sayın Bakan dinî özgürlükler konusunda nasıl bir
sorunla karşı karşıya kalmıştır? Böyle bir sorun olmadığını, umuyorum, kendisi
de çok yakından bilmektedir. O nedenle, Ali Babacan’ın söyledikleri sıradan bir
ifade değildir değerli arkadaşlar, AKP’nin özlemlerinin ve niyetlerinin
ifadesidir. Değerli
milletvekilleri, burada görülüyor ki vatandaşlarımızın dinî duygularını
sömüren, istismar eden bir Hükûmetle karşı
karşıyayız. Türkiye’mizde, ılımlı İslam devleti modeli özlemini taşıyan bir Hükûmet vardır. Bu Hükûmet,
Anayasa’mızın değişmez maddelerini dolaylı da olsa değiştirmeye kalkmış, ABD ve
AB’nin de desteğiyle “Türkiye Cumhuriyeti” yerine ılımlı İslam modeline
geçilmesi için zemin oluşturmaya çalışmış ve zaten Anayasa Mahkemesi de Adalet
ve Kalkınma Partisinin laikliğe karşı eylem ve söylemlerin odağı olduğu hükmünü
vermiştir. Yani Türkiye’de sicili bozuk bir Hükûmet
vardır. Sicili bozuk olanın devlet memuru bile olamadığı ülkemizde Hükûmet sicilini düzelterek ılımlı İslam modeli sevdasından
vazgeçmelidir. Çünkü bu sevda ıslah etmez, süründürür. Değerli
arkadaşlar, ılımlı İslam ile demokrasi birbirine ters düşen kavramlardır.
Laiklik dışında ne demokrasi olur ne özgürlükler yaşanabilir. Bunu herkesin çok
iyi bilmesi gerekir. Tüm bu nedenlerle, laiklikten asla ödün vermeden, cemaat
ve tarikatların eğitimi ve eğitim kurumlarını kuşatması kesinlikle
önlenmelidir. Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı olup… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
efendim, konuşmanızı tamamlayınız. ALİ KOÇAL
(Devamla) - …yaz tatilinde faaliyet gösteren Kur’an
kursları dışındaki tüm diğer Kur’an kursları veya
benzeri hizmet sunan kuruluşlara izin verilmemesi ve tüm kursların etkin
biçimde denetlenmesi mutlaka sağlanmalıdır. Öte yandan, değerli arkadaşlar, Hükûmetin
Alevi ve Bektaşi yurttaşlarımıza karşı bakış açısı değişmelidir. Hükûmet, tüm inançlara saygı duyacak bir politika
izlemelidir. Aleviler ayrımcılığa karşı eşit yurttaş olarak laik devlet içinde
kendi inançlarını yaşamak istemektedirler. Alevi yurttaşlarımız, her zaman
laik, demokratik cumhuriyetin teminatı olmuş, üniter
devlet yapısı ve ulus devlet anlayışına, Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı
kalmışlardır. O nedenle, Aleviler, Adalet ve Kalkınma Partisinin Alevi açılımı
girişimlerine kuşkuyla bakmaktadırlar, çünkü Adalet ve Kalkınma Partisi Alevilerin
varlık sebebi olan laik cumhuriyet konusunda kaygı verici görüşler taşıyan
kişilerin barındığı bir partidir. Bu düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ilk konuşmacı
Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan. Sayın Ayhan, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Dış Ticaret Müsteşarlığı ile İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi bütçe ve kesin hesapları hakkında konuşmak
üzere MHP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Bugünlerde ülkemizde Türk sanayicisi, esnafı, işçisi ve
çalışanı krizin olumsuz etkilerini iliklerine kadar hissediyor. Daha birkaç gün
önce millî gelir büyümesinin durduğu ve ekonomide son çeyrekte eksi büyüme
görüleceği kesinleşiyor. Hatta bir ve ikinci çeyrekte revize olmasaydı
muhtemelen üçüncü çeyrekte negatif olacaktı. Hükûmetin
tanımıyla resesyon, iki çeyrek üst üste küçülme.
Sanayi üretimi rekor düşüşlere sahne oluyor. İhracat yüzde 23’ler düzeyinde
azalıyor. Fabrikalar kapanıyor. Mahalleler satılığa çıkıyor. AB ve ABD başta
olmak üzere ihracat pazarlarımız teknik olarak resesyon
sürecine giriyor. Hükûmet ise önceleri inkâr ettiği
ve yok saydığı, teğet geçeceğini belirttiği krizin düşüşe geçtiğini savunuyor. Bakınız, şu gördüğünüz karton kapaklı doküman, 2007-2013
dönemini kapsayan Dokuzuncu Beş Yıllık Kalkınma Planı’nın 2009 Yılı
Programı’nın 30 Ekim tarihli Resmî Gazete’nin kapak geçirilmişi. Mükerrer, yani
30 Ekim akşamına kadar, hatta gece yarısına kadar değiştirme imkânı var.
Bakanlar Kurulu kararı olduğuna göre Sayın Bakanların bu kararın altında
imzaları var. Hatta Bütçe Komisyonunda görüşülmeye başlanıncaya kadar
değiştirme şansınız da var. Bizim elimize bu doküman kasım ayında geçti. Bakınız, 30 Ekimde 2009 yılı hedefi için ithalat 232,5
milyar dolar, ihracat 149 milyar dolar. Bu hedefleri ilan ediyorsunuz. Cari
açık 50, dış ticaret açığı 83,5 milyar dolar. Aradan yaklaşık kırk gün geçiyor.
“İhracat yüzde 17, ithalat yüzde 25 azalacak.” diyorsunuz. Programda ithalat
yüzde 6,7; ihracat yüzde 8,4 artıyor. Kırk gündeki değişiklik, Hükûmetin bu konudaki görüşleri maalesef böyle. Daha bütçe
çıkmadı, program uygulanmaya konmadı. Siz bunları Bakanlar Kurulunda, Yüksek
Planlama Kurulunda görüşmüyor musunuz, yoksa Sayın Başbakana izah mı
edemiyorsunuz? Son söylediklerinizi neden Bakanlar Kurulunda söylemiyorsunuz,
dışarıda söylüyorsunuz? Bunun anlamı “Biz içeride söylüyoruz, dinlemiyorlar ey
ahali.” anlamına mı geliyor Sayın Bakan? Gerçi bu davranış bile kamuoyunun
gerçekleri görmesi açısından önemli. Sizin bu görüşlerinizi kamuoyuna
aktarmanız gerçekten önemli. “Siz” demek istemiyorum ancak bu Hükûmet burnunun ucunu görmüyor, sensörleri
arızalı. Şaşkın bir vaziyette. Vizyonu yetersiz. 2007 yılı sonu
itibarıyla dünyada etkisini göstermeye başlayan kriz görülmeli ve dış ticaret
açısından neler yapılabileceği ortaya konulmalıydı. Çok geç kalınmıştır. Nerede
2023 hedefi? Plan Bütçe Komisyonunda bahsettiğim gibi ülkemiz ihracatını
etkileyen mevcut yapısal sorunlara 2008 yılında yeni sorunlar eklenmiştir. 2008
yılında ülkemiz dış ticareti mevcut problemlere ilave olarak küresel krizin
yanı sıra konjonktürel gelişmelerin etkisine de maruz
kalmıştır. Asya Pasifik bölgesinin dünyanın üretim üssüne dönüşmesi ve
beraberinde getirdiği değişimleriyle bu değişimlerin sonucunda dünya
ticaretinde uluslararasılaşma, ithalatlaşma,
Asyalılaşma, yaşanan eğilimlerinin şiddetli etkisi altında şekillenmiştir. Bakanlığınızın
ihracat açısından kısa dönemli çözümler üzerinde çalıştığını izliyoruz. Ancak,
krize ilişkin tedbirlerin krizin tepe noktasına ulaştığı günde alınmadığını da
hepimiz biliyoruz. Kriz 2007 yılı sonu itibarıyla “geliyorum” demeye
başlamıştır. Siz 2008 yılı sonunda kısa dönemli acil tedbirleri konuşmaya
başlıyorsunuz, iki yıl gecikmiştir. “Ben kendimi parçaladım ama sesimi
duyuramadım.” diyemezsiniz. Sesinizi kamuoyu duydu, ama Hükûmet
duymadı. Değerli milletvekilleri,
burada üzerinde önemle durulması gereken hususlardan birisi, krizden etkilenen
sektörlerin yeniden canlandırılması için yapılacakların planlanmasıdır. Bu
sektörleri nasıl canlandıracaksınız? Bu politikaları da krizin etkisi geçtikten
sonra mı belirlemeyi düşünüyorsunuz? Buna ilişkin bir çalışmanızı ve politika
önerinizi duymadık. Uzun dönemde krizden etkilenen sektörlerin yeniden
canlandırılması, yeni rekabet stratejisi geliştirilmesi ve tarife dışı
engellere hazırlık yapılması gerekmektedir. Sayın Bakan,
hakkınızı yemeyelim. Her şeye rağmen ihracat politikası uyguladınız ancak şu
anda bunun ağır sonuçlarını yaşıyor ve bedellerini ödüyoruz. Neler oldu?
İhracat sadece döviz getirici bir faaliyetmiş gibi yanlış bir algı oluştu. Her
şeye rağmen ihracat çabası ülkemizin ihracatının ithalata bağımlılığını
artırdı. İhracatın istihdam ve katma değer yaratma özelliği göz ardı edildi.
İhracatımız, ihracat yapmayan –ülkemizde- il kalmaması için harcanan çabaların
ihracatın ithalata bağımlılığının bir sonucu olarak bütün illeri ithalatçı
yaptığını da biliyoruz. Diğer taraftan, her ilin ihracatçı olması cari açığın
kapatılmasına bir katkı sağlamamıştır. Yani üretime ve ihracata il bazında
istatistiksel bir veri olarak bakmanın bir anlam ifade etmediği maalesef
görülmüştür. Stratejisi olmadan uygulanan bu yayılma politikası, ihracatçı
Türkiye hayalini beslememiştir. Türk sanayicisi, ihracatçısı, bürokratı,
enerjisini stratejisi olmayan yayılma politikasına harcamıştır. Bu stratejisiz
yayılma politikası sadece yurt içinde değil yurt dışında da aynı bakış açısıyla
sürdürülmüştür. Sonuçta, küresel krizin ağır etkileri aynı oranda ülkemize
yansımıştır. Bakınız, reel
olarak net mal ve hizmet ihracatının millî gelir büyümesine katkısı negatiftir.
2007 yılında negatiftir, 2008’de negatiftir, 2009 hedefiniz de negatiftir.
Bununla neyi izah edeceksiniz? Sizin Komisyon konuşmanızda, metninizde,
yanılmıyorsam, 9 “ithalat”, 79 kere de “ihracat” dediniz. Bu kelimeleri
kullanmak gerçekten ihracata verdiğimiz önemi anlatıyor ama bu meseleyi
çözmüyor. Dolar artarken birileri Sayın Başbakana “Biraz da ihracatçılar
sevinsin.” diye kamuoyuna açıklama yaptırdı. Kim söylediyse bu söylem de kısa
bir süre sonra maalesef çok komik hâle düştü. Döviz kuru, son iki ay içerisinde
yüzde 35 arttı. İhracat ise ekimde yüzde 6, kasımda
yüzde 23 azaldı. Sayın Başbakan, sizlere, bunu bana kim söyletti, bu bilgileri
kim verdi diye sormuyor mu? Bugünlerde Merkez Bankasına tenkit
yöneltmiyorsunuz, neden, bilmiyorum. TİM’in yeni
yönetimi de yalnız bırakıldı, sesleri çıkmıyor, pek bir şey söyleyemiyorlar.
Hatta kasım ayı ihracatını, TİM Başkanı yalnız açıklamak zorunda kaldı.
Bakınız, ihracatın motoru olan iller Denizli, Bursa, Antep, Maraş yanıyor. Hani
tedbir? Bu iller harap vaziyette. Bakınız, sizin ihracatınızın
istihdama katkısı yok. Şu elimde gördüğünüz program 2003’te istihdamı 21 milyon
147 bin gösteriyor. 2007’de 21 milyon 189 bin. Ne olmuş? Sadece 42 bin istihdam
artmış. Yani söylediğiniz bu ihracat artışının, istatistiksel veri olmaktan
öteye bir anlamı yok; ülkemizdeki işsizliğe, yoksulluğa faydası yok; yerli
sanayiye, teknolojik atılıma, rekabet gücüne, katma değer üretiminin artmasına
etkisi yok. Kime etkisi var? Kore’deki, Çin’deki, Rusya’daki, Mısır’daki
istihdamı, büyümeyi artırıyor. Böyle ihracat olmaz. Hele şu cari açık meselesi. Siz, hatırladığım kadarıyla, 2008 için 60 milyar doları
söylediniz, hedef 39 idi. Şimdi tahmin 50 diyorsunuz 2008 için. 2009’a
koyduğunuz 50 milyar dolar hedef daha şimdiden, bütçe çıkmadan, resmiyet
kazanmadan bizzat Hükûmet tarafından tahrip
edilmiştir. Bakın, bu cari açığın finansmanının nasıl olacağını bile
programa koyamıyorsunuz, yok burada. Sizin bilmediğiniz şeyi, yol
göstermediğiniz şeyi özel sektör nasıl görecek, izleyecek? Yol
gösteremiyorsunuz. Hükûmet korkuyor. Tabii ne
pahasına küçülecek cari açık? Durgunluk, üretim yapamama, işsizlik ve yoksulluk
pahasına. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Ayhan, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan. Buna bile neredeyse sevinecek hâle geldiniz. Hesap
yapamıyorsunuz, özel sektör nasıl yapacak? Bu Hükûmet
korkudan karanlıkta ıslık çalarak yürüyor. Dünya ithalatındaki payımız sizin hesaba göre 2009 yılında
binde 12,9’dan binde 13,2’ye çıkıyor. Böyle giderse Türkiye'nin misyonu dış ticarette ticaret ortaklarının krizi atlatmasına
yardım etmekten öteye geçmeyecek. İthalde alınan KDV hedefi tam anlamıyla
arızalı. 2008 yılı Ekim ayında ithalde alınan KDV
artışı önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 3,9. “İthalat yüzde 25 daralacak.”
diyorsunuz. Bütçedeki ithalde alınan KDV artışı yüzde 20’nin
üzerinde. Peki bunu kime anlatırsınız, hangi Müslüman’a anlatırsınız,
hangi yabancıya anlatırsınız? Bütçe hedefleri, maalesef, kartondan kaleler
gibi, daha resmiyet kazanmadan yıkılmaya başlamıştır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Bütçenin hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
ikinci konuşmacı Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut. Sayın Bulut, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ve Devlet
Personel Başkanlığı bütçeleri hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Yüce milletimizi ve muhterem heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, nüfusumuzun yüzde 43’ünün
gençlerden oluştuğu toplumumuzda gençlerimizin beden ve ruh sağlığının
gelişimi, sportif faaliyetlerde gelişiminin sağlanması konusunda görevler
üstlenmiş bir genel müdürlük. Bu Genel Müdürlüğün başında düne kadar, dil tarih
mezunu olan, kariyeri Yeni Şafak gazetesi Genel Müdürü, Zaman gazetesi
yazarlığı olan bir genel müdür bulunmaktaydı. Bu Genel Müdürü görev süresi
içerisinde Türkiye’de zaten yakalamak, bulmak çok zordu, büyük zamanını yurt dışında
geçirdi. Bu Genel Müdür, Sayın Başbakanın İstanbul Belediyesinden getirmiş
olduğu ve bu yerel seçimler dolayısıyla Genel Müdürlükten ayrılarak basında
“Trabzon belediye başkan adayı” olarak adı geçen ama aslında -önümüzdeki günlerde göreceğiz-
bir grubun satın almış olduğu bir medya grubunun başına getirilecek bir genel
müdür. Genel Müdürlüğün
başına yeni getirilen, vekâleten bakan Sayın Genel Müdürümüz de ilahiyat
mezunu. Bunu şunun için söylüyorum: Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü gibi aynı
zamanda teknik bir genel müdürlükte, konuyla ilgili uzmanlardan, eğitim almış
kadrolardan oluşması gereken bu Genel Müdürlükte spor akademisi mezunu bulmak
neredeyse güçtür. İllerdeki bütün il müdürlükleri, mesleğin dışında sporla
eğitim almamış, sadece AKP kadrolarına yer bulmak amacıyla atanmış insanlardır.
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü tarihinde bu kadar politik atamaların yapıldığı
hiç görülmemiştir. Gençlik ve Spor Genel Müdürü, yeni Genel Müdürümüz
faaliyetlerine yeni başladığı için -vekâleten- çalışmaları sürmekte. Sayın
milletvekilleri, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü sporun gelişimi noktasında
maalesef başarısız kalmaktadır çünkü sebebi, bu konuda uzman kişilerle çalışmak
yerine dışarıdan hazır yetişmiş sporcuları devşirerek yarışmalarda başarı elde
etmek istemeleridir. Son katıldığımız Çin’deki Pekin Olimpiyatlarına 68 sporcu
katılmış, bunun 11’i devşirme sporcudur. Bu olimpiyatlarda sadece 8 madalya
alınmıştır, 2 tanesi devşirme sporcuların elde etmiş olduğu başarıdır.
Dışarıdan sporcu devşirmek yerine teknik eleman getirerek Türkiye’de yerli,
kendi antrenörlerimizin eğitilmesiyle sporun
kalkınmasına, gelişmesine katkıda bulunulması daha faydalı olacaktır. Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü tasarruf tedbirlerine hiç uymamakta, bonkörce masraflar da
yapmaktadır. Genelde yurt dışı kafilelere giderken neredeyse sporcunun 2 katı
görevliler bulunmaktadır. Bu görevlilerin de birçoğu konuyla alakası olmayan
insanlardır. Mesela sizlere tarih olarak veriyorum: 6-8 Eylül 2007 tarihlerinde
Brezilya’da, Rio’da yapılan büyükler bay ve bayan Judo Şampiyonası’na 9 sporcu, 18 görevli gitmiştir. 25
Şubat-2 Mart 2006 tarihleri arasında Almanya’da yapılan büyükler Otto Spor Judo Şampiyonası’na 16 sporcu, 10 görevli
gitmiştir. 5-6 Ağustos 2006 tarihlerinde Bosna-Hersek’te
düzenlenen büyükler Balkan Judo Şampiyonası’na 14 sporcu, 16 görevli
katılmıştır. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün bu politize
olmuş tutumu çerçevesinde merkezde görev yapan kadrolu ve sözleşmeli personel
arasında adaletli bir ücret anlayışına da gidilememiş, devlet memuru olan
kadrolar bin lira alırken, bu federasyonların özerkleşmesi neticesi eleman
alımı serbest bırakılmış, kendilerinin almış oldukları elemanların ücretleri
Genel Müdürlüğün elemanlarının 2 katı olabilmiştir. Bu, personel arasında büyük huzursuzluk yaratmaktadır.
Federasyonlara idari özerklik yönünden özerklik verilmesi tabii ki güzel bir
gelişmedir ancak bu özerk federasyonların bilhassa denetimlerinin mutlaka
yapılması gerekmektedir. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünde denetimler Bakanın
onayıyla olmasına rağmen, birçok federasyon hakkında Genel Müdürlüğe yapılan
ihbarlar Genel Müdürlükten bazı kişiler görevlendirilerek inceleme yaptırılıp
iddialar örtbas edilmekte, Sayın Bakana kadar ulaştırılmamaktadır. Bu Genel
Müdürlükte çalışan personel, mesai saatleri dışında, hafta sonlarında mecburi
olarak çalıştırıldıklarında yevmiye olarak 10 lira gibi komik bir ücret
ödenmekte, bu da personeli rahatsız etmektedir. Genel Müdürlüğe
ait araziler Türkiye’de belediyelere rant aracı olarak
verilmekte, kullanılmakta. Kayseri Büyükşehir Belediyesine verilen arazi 170
bin dolar karşılığında verilmiş olmasına rağmen, bugüne kadar tahsil edilmemesi
düşündürücüdür. Yine, Genel Müdürlüğe ait olan, Antalya’da Büyükşehir
Belediyesine tahsis edilen… Sheraton Otelinin yanındaki 250 bin metrekare arazi
belediyeye verilmiş, bunun karşılığında şehrin çok dışında bir arazinin on beş
yıllığına sadece kullanım hakkı alınmıştır. Bu 250 bin metrekare, 250 dönüm
arazi Büyükşehir Belediyesine verilirken 40 dönümü protokolde “ticari alan”
olarak belirtilmiştir. Bu 40 dönüm ticari alan kimlere rant
aracı olarak kullandırılmıştır veya kullandırılacaktır? Bunlar açıklanmamıştır.
Özerk
Federasyonlar Çerçeve Statüsü’ne göre teşkilat personeli federasyon başkanı
olamazken, musluğun yani Spor Toto Teşkilatının Başkanı, başında bulunan kişi
aynı zamanda nasıl oluyor da Motor Sporları Federasyonu Başkanlığını yapıyor?
Sayın Bakanım, bunlara cevap bekliyorum. Değerli
milletvekilleri, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Genel Müdürlük olmaktan
çıkartılarak bir bakanlığa mutlaka dönüştürülmesi, “Gençlik Hizmetleri Genel
Müdürlüğü”, “Spor Hizmetleri Genel Müdürlüğü”, “Sağlık ve Tesis Hizmetleri
Genel Müdürlüğü” şeklinde düzenlenmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, bu yapı
içerisinde denetimi, kontrolü mümkün değildir. Yine, bu Genel Müdürlüğe bağlı Spor Toto Teşkilatı çok
karışık bir vaziyettedir. Bunu bilhassa Sayın Bakanın mutlaka denetlemesi
gerekmektedir. Akraba, yandaş ve politik düşüncelerle oralar doldurulmuş
vaziyettedir şu durumda. Çocukların oturacakları yer bile bulunamamaktadır.
Tabure en azından kendilerine temin edilirse iyi olacaktır, ayakta kalıyorlar. Sayın milletvekilleri, yine, Yunus Akgül
-şu an Genel Müdür Vekili- Genel Müdür adına kendileri “Özerk spor federasyon
başkanlığında çalışan Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü personeline çeşitli ad
altında ek ücret verildiği ihbarları gelmektedir. Federasyon, başkanlığınızda
görev yapan Genel Müdürlük personeline her ne ad altında olursa olsun ek ücret
ödemesi yapılması kesinlikle yasaktır.” diye bir genelge yayımlamıştır ama aynı
Genel Müdür, kendisi Erzurum Üniversitesi Kış Olimpiyatları Hazırlık
Komitesinde görev almış, bu görev içerisinde kendilerinin 7.500 dolar aylık
aldığı iddia edilmektedir. Bunlara da açıklık getirilmesini istemekteyim. Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Personel
Başkanlığımızın içerisinde bulunmuş olduğu durumlara da biraz girmek istiyorum.
Devlet Personel Başkanlığı ülkemiz için çok faydalı kamu hizmeti veren, kamu
personelinin özlük ve mali hakları gibi önemli işleri takip eden bir
kuruluşumuzdur. Devlet, kamu personel istihdamını, Devlet Personel Başkanlığı
aracılığıyla yürütmektedir. Öngörülen bütçe ile kamu personel istihdamına büyük
kısıtlamalar getirilmektedir. Ülkemizde kurumlar arası büyük eşitsizlik
bulunmaktadır. Yine, aynı iş yerinde aynı işi yapan personel arasında aldıkları
ücretlerde büyük farklılıklar bulunmaktadır. Bu adaletsiz durum, çalışan
personel ile emekli personel arasında büyük ayrılığa sebep olmaktadır. Devletin
ekonomiden elini çekerken, çekmesi istenirken, dünyanın en liberal ekonomik
politikasını uygulayan Amerika Birleşik Devletleri’nde… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Bulut, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun efendim. AHMET DURAN BULUT (Devamla) - …devletin ekonomideki payı
yüzde 32 iken bizde yüzde 25’e düştüğü hâlde, bu kurumlardan, satılan
fabrikalardan, iş yerlerinden binlerce işçi çıkartılmış, bu işçilerin bir
bölümü 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4/C maddesi ile geçici işçi
olarak tekrar işe alınmışlardır. İşe alınanların tamamına yakını kendi
meslekleriyle ilgili işlerden ziyade başka işlerde çalışmaktadır. AKP İktidarı,
cumhuriyet tarihinde hiç görülmemiş bir şekilde bürokraside politik davranmış,
daha önce, “CHP, MHP, başka partiler bakanlıklarda politik kadrolar yapıyor.”
diye şikâyet ederken, ancak 100 binin üzerinde devlet memurunu yerinden
yurdundan etmiş, bölge idare mahkemelerini ve Danıştayı
meşgul etmiştir. Bütçenin ülkemize hayırlar getirmesini diliyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bulut. Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, saat 14.00’te
toplanmak üzere birleşime ara veriyorum. Kapanma Saati: 13.02 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 14.03 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Canan CANDEMİR ÇELİK
(Bursa) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. 2009 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. Üçüncü turda
şimdi söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili
İzzettin Yılmaz’a aittir. Sayın Yılmaz,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz altı
dakika Sayın Yılmaz. MHP GRUBU ADINA
İZZETTİN YILMAZ (Hatay) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Tütün ve Tütün Mamulleri Düzenleme Kuruluyla ilgili
söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bilindiği gibi,
yüzyıllardır topraklarımızda yetişen, Anadolu insanının en önemli tarım
ürünlerinden biri olan tütün, gerek kalitesi gerekse değeriyle dünya pazarında
önemli bir yere sahiptir. Tütün, kıraç toprakların, fakir insanların umut
ürünüdür. Dört yüz yılı aşkın süredir topraklarımızda üreticimizin alın teri ve
göz nuru ile aile işletmeciliği şeklinde üretilmektedir. 1925 yılında Gazi
Mustafa Kemal ve arkadaşları tarafından borçları kuruşuna kadar ödenerek
millîleştirilen Tekel, tütün ve tütüncülüğümüzle ilgili işleri devlet adına
başarıyla yapagelmiş millî bir kuruluşumuzdu;
ülkemizde en çok istihdam yaratan, hazineye en çok gelir aktaran kuruluşlarımız
arasındaydı. Maalesef IMF ile yapılan anlaşma neticesinde özelleştirme kapsam
ve programına alınan Tekel, bu süreçte yatırımların aksatılması ve kötü
yönetilmesi sonucunda eritildi ve sonunda 2008 yılında 1,72 milyar dolar gibi
bir rakama, Maliye Bakanının ifadesiyle, “babalar gibi” satıldı. Değerli
milletvekilleri, bugün “tömbeki” olarak adlandırdığımız tütün, yalnızca
Hatay’ın İskenderun ve Samandağ ilçelerinde yetişmektedir. Bu tütün çeşidi 305
bin dolar gibi komik bir rakama özelleştirilmiştir. Yine, Hatay’ın Yayladağ ilçesinde yetişen pipo tütünü kalite bakımından
üst sıralardadır. Bu bölgede tütünün alternatifi olarak keçiboynuzu fidanı
dikilmektedir. Bölgenin coğrafi yapısı gereği köylümüz hayvancılığa
yöneltilmeli, bu amaçla da tütünden mağdur olan köylüye büyükbaş hayvan
verilmelidir. Ayrıca Tekelin 2009’dan sonra tütün alımı yapmayacak olması,
köylümüzü çaresizliğe sürüklemiştir. Tütün
üreticiliğine alternatif olarak üretilen bütün politikalar bugün başarısızlıkla
sonuçlanmıştır. Bilinçsizce ve birilerine rant
sağlamak amacıyla Türk tütününe ve köylümüze ihanet edilmektedir. Ayrıca,
özelleştirme sonrasında Tekel çalışanlarının 4/C kapsamında diğer kamu
kuruluşlarına dağıtılması ciddi sıkıntılara neden olmuştur. Önemli miktarda hak
ve gelir kaybına uğrayan vatandaşımızın uğradığı yıkım çok acı olmuştur.
Türkiye genelinde 4/C mağdurlarının sayısı on binlerle ifade edilmektedir. Bu
durumun iyileştirilmesi için gerekli olan yasal düzenlemeler bir an önce
yapılmalıdır. Sayın milletvekilleri, ülkemizde tütün ve tütün mamulleri
sektörü; üreticisi, ihracatçısı, bakkalı, bayisi, esnafı, tüketicisi ile
milyonları ilgilendiren stratejik bir sektördür. Bütün bilinen ve yaşananlara
rağmen ülke tütüncülüğüne ilişkin temel politikalarda ve tercihlerde yapılmaya
devam edilecek yanlışlar ve sektöre karşı süren ilgisizliğin devamı hâlinde
sorunların önümüzdeki yıllarda sosyoekonomik boyutu daha da artacaktır.
Sorunları işin sağlık boyutunu da katarak özetlediğimizde: 4733 sayılı Kanun ülke tütüncülüğünü gözeten bir anlayışla
yeniden düzenlenmeli, aksayan yönler düzeltilmelidir. Ayrıca sözleşmeli tütün
üretiminde üreticisi aleyhine olan uygulamalara son verilmelidir. Ülkemizde iç tüketim ve dış satım için ihtiyaç duyulacak
tütün çeşitlerinin üretiminde miktar ve alan planlaması yapılmalıdır. Tekelin özelleştirilmesi sonucunda uluslararası şirketler
karşısında savunmasız kalan üreticiye örgütlenmeleri konusunda mali ve teknik
bakımdan yardım yapılmalıdır. Tekel hiç olmazsa yaprak tütünde üreticilerle sözleşmeye
devam etmeli, yaprak tütün birimi aktif rol almalı, kendi fonksiyon ve
kabiliyetini zaman içinde üretici örgütlerine devrederek tütün piyasasından
zamanla çekilmelidir. Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası
Düzenleme Kurumunun sektörü ülke tütüncülüğünün çıkarlarını ve toplum sağlığını
önde tutarak düzenlemesi, özellikle de denetleme fonksiyonunu etkinleştirmesi
sağlanmalıdır. Ülke tütüncülüğünün sigortası olan Tütün Fonu amacına uygun
olarak kullanılmalı ve tütün üreticilerimize Avrupa Birliği üyesi ülkelerin
üreticilerine sağlanan destekler sağlanmalıdır. Türk tütünü özel ürün statüsüne kavuşturularak üreticisi,
üretimi ve pazarlanması desteklenmeli, dünya pazarlarında rekabet edecek
tarımsal ürünlerimiz arasında değerlendirilmelidir. Ulusal Tütün Kontrol Programı ve Eylem Planı’nın özellikle
“Tütün Üretimi ve Alternatif Politikalar” başlıklı strateji ve aktiviteleri
acilen hayata geçirilmelidir. Toplum sağlığını tehdit eden ve devletin önemli ölçüde
gelir kaybına neden olan sahte ve kaçak tütün mamulleriyle mücadeleye hız
verilmelidir. Ayrıca bölücü terör örgütünün kaçak tütün ve sigarayla
ilgili faaliyetlerinin sonlandırılması ulusal güvenliğimiz açısından oldukça
önemlidir. Tütün kontrolü konusunda 4207 ve 4733 sayılı Kanunlara
aykırılıklar müsamahasız önlenmeli, özellikle sigara şirketlerinin reklam, promosyon ve sponsorluk konularında kanuni olmayan
faaliyetleri cezalandırılmalıdır. Fonksiyonlarını yitirmiş, büyük bir bölümü özelleştirme adı
altında âdeta peşkeş çekilmiş Kurumun bütçesini tartışmanın bir anlamını
olmadığını düşünüyor, bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yılmaz. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Sayın Atila Kaya. (MHP sıralarından
alkışlar) MHP GRUBU ADINA ATİLA KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi hakkında Milliyetçi
Hareket Partisi Gruba adına söz almış bulunuyorum. Sözlerimin başında hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, elbette ki Diyanet İşleri
Başkanlığı Türk milleti açısından son derece önemli bir anayasal kurum olup,
toplumda her zaman önemli bir yeri olmuştur ve olmaya da devam edecektir.
Muazzam bir kadro ve bütçeye sahip böyle bir kurumun haliyle toplumumuzu dinî,
kültürel meselelerde hakkıyla aydınlatması, eğitmesi, toplumsal ahlak, sosyal
yardımlaşma ve dayanışmanın önemini yaptığı faaliyetlerle sergilemesi en önemli
beklentilerdendir. Çünkü din hizmetlerini yürütmek, yaygın din eğitimini
gerçekleştirmek, toplumu din konusunda aydınlatmak, toplumsal birleşme ve
bütünleşmeye katkı sunmak gibi dört temel görev alanı olan Diyanet İşleri
Başkanlığının aynı zamanda bu görevlerini Anayasa ve yasaların tanıdığı hak ve
tanımlandırdığı bir bütünlük içinde yapmak yükümlülüğü vardır. Diyanet İşleri Başkanlığı, söz konusu bu dört alanı her
türlü siyasi mülahazaların dışında kalarak çağın ve toplumun ihtiyaçlarını
dikkate alarak tanzim etmek zorundadır. Ayrıca ve özellikle toplumu
bilgilendirme hizmetlerinde sadece ülkemiz içinde değil, sınırlarımız ötesinde
Avrupa’da, Balkanlarda, Kafkasya ve Orta Asya Türk cumhuriyetlerinde ve Orta
Doğu’da bizimle beraber aynı dili, dini ve kültürel değerleri paylaşan
soydaşlarımıza daha çok ulaşmaya gayret sarf etmesini beklemekteyiz. Değerli milletvekilleri, bugün karşı karşıya kaldığımız
sorunlardan birisi de millî ve manevi değerlerimizin toplumsal çatışma alanına
dönüştürülmesi ve Türkiye'nin inanç ve mezhep temelinde çok tehlikeli bir
ayrışma ve cepheleşme sürecine çekilmek istenmesidir. Toplumsal huzursuzluk ve
gerginlik alanları her geçen gün derinleşmektedir. Bu alanlardaki temel
sorunların Türkiye'nin millî birliği ve bütünlüğü içinde makul çözümlere
kavuşturulamaması, bu yöndeki tahrik ve istismarların hayat bulacağı müsait bir
ortam yaratmaktadır. Bu tehlikeli süreci durdurmak ve millî dayanışma ruhuyla
Türkiye’yi birlik, bütünlük ve huzur içinde onurlu ve aydınlık bir geleceğe
taşımak, siyaset kurumunun en önemli ve öncelikli görev ve sorumluluğudur. Yaşayış, hayata bakış, insanlar arası ilişkiler, millî
kültüre katkı ve vatana bağlılıkları itibarıyla biz ve bizim dediğimiz Alevi
kardeşlerimizin sorunlarının kaynakları ve çözümlerinin konuşulması da birinci
önceliklerimizden olmalıdır. Zaten etnik bölünme ve ayrışma tehlikesi gösteren
Türkiye'nin, bir de mezhep ve inanç ayrımına sürüklenmesi ya da yeterince
birlik sağlayamadan bu vahim sürece girmesi, Türk devletinin ve milletinin bekasını
etkileyecek kadar önemli bir sorundur. Değerli milletvekilleri, elbette sorun ve çözümü kolay
değildir. Lakin bu kördüğüm demokrasi kurumu ve eşitlik ilkesi içinde şimdi
çözülemezse daha sonra çok geç olacağı özellikle bilinmelidir. Özellikle
Alevileri azınlık statüsünde görmek isteyen AB’nin, sözde Alevi haklarını
koruma altına almak adına dayattığı talepler, özünde ayrıştırmayı ve
çatıştırmayı hedefleyen sinsi bir oyuna dönüşmüştür. Temel mesele, toplumsal
bütünleşmenin samimiyet, hakkaniyet ve denge ortamında gerçekleşmesidir. Bunun
yolu da kültürel kimliğimizin köklerini tanımak ve adalet terazisini eğri
tutmamaktır. Esasları ve hedefleri doğru konulmuş, sağlıklı bir tartışma
ve değerlendirme ortamının şartlarının hazırlanması devlet ve toplumun bütün
kesimlerinin ortak sorumluluğudur. Bu konuda başta siyaset kurumu, Parlamento
ve Hükûmet olmak üzere devletin ve toplumun tüm
kurumlarına, Aleviliğin çatı kuruluşlarına, inanç önderlerine, üniversiteler ve
akademik çevrelere önemli görevler düşmektedir. Bu çabalarda temel amaç, Türk milletinin birliğini ve
beraberliğini koruyarak toplumsal huzursuzluk alanlarının cepheleşmelere
dönüşmesini önlemek ve herkesin inancına saygı duyarak birlikte yaşama ideali
etrafında kenetlenip toplumsal sıkıntı ve sorunları çözmek olarak görülmelidir.
Alevilik eksenindeki tartışmalarda ve mevcut sorun ve
sıkıntıların çözümü için bir anlayış birliği zemini oluşturulması çabalarında
temel bakış tarzı şunlar olmalıdır: 1) Karşılıklı endişe, korku ve ön yargılar aşılmalı ve Türk
milletinin tarihten bugüne ulaşan zenginliklerinden biri olan bu değerler
sistemi bunlardan arındırılarak doğru bilgilere dayalı bir zeminde ele
alınmalıdır. 2) Alevilik tıpkı diğer inanç alanlarında olduğu gibi
siyasi istismar ve rant aracı olmaktan çıkarılmalı,
şahsi ve kurumsal nüfuz ve iktidar alanı olarak görülme eğilimleri terk
edilmelidir. 3) Bu konuyu inancın dışında başka mecralara çekme,
ideolojik muhteva ve nitelik kazandırma ve politik bir akım hâline getirerek
siyasallaştırma çabalarına itibar edilmemelidir. 4) Bir inancın
ifadesi olan bu anlayış, karşıtlık ilkesi ve zıt kutupların çatışması
denklemine hapsedilmemeli, Sünni-Alevi, cami-cemevi
karşıtlığı olarak görülmemeli ve bu noktaya indirgenmemelidir. 5) Karşılıklı
sevgi, saygı ve hoşgörü anlayışı hâkim kılınmalı, hiçbir inanç, kültür, gelenek
ve değeri aşağılamanın hiç kimsenin hakkı ve haddi olmadığı unutulmamalıdır. 6) Toplumsal
hassasiyet taşıyan konularda küçümseyici ve dışlayıcı ifade ve tavırlardan
özenle kaçınılmalıdır. 7) Konunun
kavramsal çerçevesi doğru konmalı ve anlaşılmalı, çözüm imkânları bütüncül bir
çerçeve içinde ele alınmalıdır. 8) Hem Alevi
kardeşlerimiz ve kurumları arasında hem de toplumsal düzeyde görüş ve anlayış
birliği bulunmayan temel konularda iyi niyetli ve objektif çözümü amaçlayan
asgari müşterek zemin oluşturulmalı ve bu konuda akademik çalışmalar yol
gösterici olmalıdır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Kaya, konuşmanızı tamamlayınız. ATİLA KAYA
(Devamla) – Teşekkür ederim. Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, Alevi kardeşlerimizin sorunlarının çözümü için bu
konuda karşılıklı anlama ve anlaşılma süreci başlatılmasına katkıda bulunmaya
samimiyetle hazırdır. Bu vesileyle yüce
heyetinizi tekrar saygılarımla selamlıyor, bütçenin hayırlı olmasını temenni
ediyorum.(MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Kaya. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına son konuşmacı, Tokat Milletvekili Sayın Reşat
Doğru. Sayın Doğru,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
REŞAT DOĞRU (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TİKA bütçesi
üzerinde, 2009 yılı bütçe tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. 1990’lı yılların
başında Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla beraber TİKA kuruluşu kurulmuş ve
faaliyetlerine başlamıştır. TİKA kurulduğu günden itibaren 2002 yılının sonuna
kadar çok önemli projeleri gündeme getirmiş ve uygulamaya da koymuştur. Bunları şöyle bir
gözden geçirdiğimiz zaman -tabii bunların içerisinde devlet olarak da
yapılmıştır- bir Manas Üniversitesi Kırgızistan’da, Kazakistan’da Ahmed Yesevi Üniversitesi,
Moğolistan Türk Anıtları Projesi ve yakın zamanda yapılan Bilge Kağan
karayolunun asfaltlanması, Hoca Ahmed Yesevi Türbesi ve Külliyesi restorasyonu,
Sultan Sencer Türbesi ve Külliyesi restorasyonu, Kırım Türklerine Konut
Edindirme Projesi, Gagavuz Yeri İçme Suyu Projesi, Tacikistan’da şehirlere su
getirme projesi, Azerbaycan Haçmaz Bölgesi’nde numune
tarım çiftliklerinin oluşturulması, Kırgızistan Bişkek’te numune KOBİ
yatırımları, TÜRKSOY projeleri ve Türkoloji projeleri sayılabilir. Bunlar çok
önemli büyük projelerdir. Biz 2002 yılından
itibaren iktidara gelmiş bulunan AKP İktidarından bu şekilde ses getiren büyük
projeler oluşturmasını ve yapılmasını bekliyoruz. Bu zamana kadar, tabii, bazı
güzellikler yapılmıştır ama… Hakikaten, üniversitelerin kurulması, büyük
projelerin ortaya konmuş olmasının da ayrı bir önemi olduğunu da ifade etmek
istiyorum. Sayın
milletvekilleri, tabii, bağımsız devlet olmayan Türk toplumlarına da TİKA
marifetiyle yardımlar yapılmakta ve ofisler açılmaktadır. Ancak, tabii TİKA’nın kuruluş amacı Türk dünyası olmasından dolayı da
Türk dünyasına yönelik çalışmaların yapılmasının yanında, son zamanlarda, işte,
Afrika ülkelerinde de çeşitli koordinasyon ofislerinin açılmakta olduğunu
görüyoruz. İşte, Sudan’da, Senegal’de, Etiyopya’da açılıyor. Ancak, bunların yanında TİKA’nın
ayrıca bir Doğu Türkistan’da Sencer Bölgesi’nde bir ofis açmasını veyahut da
bir Suriye Halep’te, Lübnan’da veyahut Musul’da, Kerkük’te, Telafer’de
de bir ofis açmasının ben çok faydalı olacağı kanaatindeyim. Tabii, bunların yanında özellikle, sayın
milletvekilleri, Türkiye ve Türk
dünyasıyla ilişkilerde TİKA tarafından yapılan çalışmaları takdirle de
karşılıyoruz. Kurumsallaşmış bir yapı, on altı yıldan itibaren başarılı bir
şekilde devam ediyor. Ancak bunun yanında bugün Türkiye, Türk dünyası
ilişkilerinde bu çalışmaların daha ötesine de açılımlar yapılması gerekmektedir.
Bir Nabucco Projesi’nin, bir Traceca
Projesi’nin, bir enerji koridorları konusunun da Türk dünyası için çok önemli
olduğunu düşünüyorum. Ayrıca, son zamanlarda tabii, Ermenistan’la ilişkiler
geliştirilmeye çalışılıyor. Ancak Ermenistan’la ilişkilerin geliştirilmesinin
yanında buradaki, tabii, Ermenilerle özellikle Azerbaycan arasındaki problemin
çözümlenmemiş olmasından dolayı da Azerbaycanlı kardeşlerimiz tarafından da bu
konu çok yakinen takip ediliyor. Hatta birçoğunun üzülmekte olduğunu ve
beraberinde de yani bu özellikle kaçkınların, sorunların ortada olduğu bir
dönemde bu sorunlar çözümlenmeden ilişkilerinin geliştirilmesinin çok doğru
olmadığını veyahut da bu konunun ciddi manada değerlendirilmesini beklemekte
olduğunu ifade etmek istiyorum. Ayrıca tabii, Gürcistan’la ilgili de bazı şeyler söylemek
gerekiyor. Ahıska Türkleri yıllardan beri bir
mücadele ettiler ve kendi yurtlarına dönme mücadelesinde başarılı bir konuma da
gelmiş bulunuyorlar. Ama Ahıska Türklerinin o bölgeye
yerleşmesindeki sıkıntıları da aşmak mecburiyetindeyiz. Bakınız daha önceki dönemlerde Kırım’da bir konut edindirme
yardımları yapılmış, yaklaşık olarak TİKA marifetiyle beş bine yakın konut
burada bizim soydaşlarımıza alınmış ve verilmiştir. Aynı projenin acaba Ahıska Türkleri tarafından da yapılması gerekmez mi? Ahıska Türkleri fakir insanlar. Dünyanın her tarafına
yayılmış ve de perişan bir şekilde yaşıyorlar. Ahıska
Türklerine de, işte, konut alabilir miyiz? Veyahut da o bölgeden toprak alıp
kendilerine vermiş olduğumuz zaman en azından oraya yerleşilmesini de sağlamış
olabiliriz. Gürcistan, tabii, son zamanlarda büyük sıkıntı içerisine
girdi. En azından, Gürcistan’ın çeşitli Birleşmiş Milletler kuruluşları
nezdinde görüşmeler sağlanılarak bu sene sonunda müracaatların bitirilmesinin
en azından bir yıl daha uzatılması noktasında da çalışmalar yapılması gerekir
diye de düşünüyorum. Sayın milletvekilleri, Türk dünyasıyla ilişkilerde maddi
kaynaklı projeler yanında, çeşitli eğitim çalışmaları, sempozyum
çalışmaları da yapılması gerekiyor. Geçtiğimiz aylarda, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı Sayın Köksal Toptan marifetiyle, Türkçe Konuşan Devletler
Parlamenter Asamblesi gerçekleşmiştir. Bu çok ciddi bir adımdır. Aynı tür
adımların ve projelerin yapılması gerekiyor. Konuşmamın başında da söylemiş
olduğum gibi, büyük projelerin olması oralardaki ilişkilerimizin daha da fazla
geliştirilmesini sağlayabilir. Bakınız, daha önceki dönemlerde yine başarılı
bir şekilde “Büyük Öğrenci Projesi” adı altında ciddi bir proje geliştirilmiştir.
Bu proje devam ediyor ancak projenin çok büyük eksiklikleri vardır. Okullarını
bitiren çocuklarımız, işte, Türk dünyasına yayılıyorlar. En azından bunların
takip edilerek o bölgelerdeki çocuklarımızın iş sahibi yapılması, aş sahibi
yapılması noktasında çalışmaların yapılması gerekir diye de düşünüyorum. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Doğru, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. REŞAT DOĞRU (Devamla) – Ayrıca, geçmiş dönemlerde bu
çocuklarımıza TİKA marifetiyle Türk dünyası gençlik kurultayları düzenliyorduk.
Aynı kurultayların yine aynı şekilde devam etmesinin de çok büyük faydası
olduğu kanaatindeyim. Yani onlar da Türk gençleriyle beraber, işte, karşılıklı
aile bağlarının oluşturulması, aile yuvası içerisine getirilmesi noktasında da
çok büyük faydası olacağı kanaatindeyiz. Türk dünyasıyla ilişkiler bilimsel görüşlere ve gerçeklere
yönelik de olmalıdır. İşte, özellikle İsmail Gaspıralı’nın
söylemiş olduğu işte, “fikirde birlik” noktasında da çok çeşitli çalışmaların
yapılması gerekir diye de düşünüyorum. Türk dünyasıyla ilişkilerde, değerli milletvekilleri, “Türk
Dünyası Bakanlığı”nın kurulmasının da çok önemli olduğunu düşünüyorum. Şu anda
Türk dünyası bakanlığı gibi bakanlıklar dünyanın birçok yerlerinde vardır. Aynı
şekilde, bunların koordinasyonunun sağlanması, en azından belli bir yatırımcı
bakanlık olması noktasında ulaşabileceğimiz yerlerin olması ve kendi özerk bir
bütçesinin bulunmuş olması dolayısıyla çok çeşitli yönlere doğru
ulaşılabileceği kanaati içerisinde bulunuyorum. Bu yönlü çalışmaların da
ülkemiz noktasında faydalı olacağı kanaatindeyim. Bütçenin ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini
temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğru. AK PARTİ Grubu adına ilk konuşmacı, Van Milletvekili Sayın
Kayhan Türkmenoğlu. Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Sayın Türkmenoğlu, süreniz beş dakika. AK PARTİ GRUBU ADINA KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nda Dış
Ticaret Müsteşarlığı bütçesi üzerinde grubum adına söz almış bulunmaktayım.
Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. Sürdürülebilir ihracat artışımızı hedefleyen, üretim,
sermaye, bilgi, ileri teknoloji verimliliğine dayanan pazar odaklı strateji
geliştiren Dış Ticaret Müsteşarlığımız, ekonomi politikamızı ihracata dayalı
kalkınma modeli oluşturmak için zaman, mekân, sınır tanımadan çalışan başarılı
kurumlarımızdan birisidir. Son altı yıl içerisinde ortaya konulan hedefler,
hazırlanan stratejik planlar ve bu planların eyleme geçmesi sonucu dünya
ortalamasının 2 katını aşan oranları yakalayan ihracat artışları, ülkemiz
ekonomisinin yakaladığı istikrarlı büyümenin temel dayanağını oluşturmuştur.
Bugün dünyanın 22’nci büyük ihracatçısıyız. OECD ülkeleri arasında en çok
ihracat yapan ülkeyiz. Yükselen büyük ekonomiler kategorisinde Çin’den sonra
2’nci sıradayız. Yunanistan ihracatının tam 5 katıyız. 3 Baltık ülkesinin
ihracatının toplam 3 katıyız. Ayrıca, ülkemiz firmalarının rekabet gücü, mal ticaretinin
yanında hizmet sektöründe de başarısını ispatlamıştır. Yurt dışı müteahhitlik hizmetlerinde, firmalarımız, 69 ülkede 105
milyar dolarlık 4.300 proje üstlenmiştir. Dünyanın en büyük 225 firmasının
22’si bizim firmalarımızdır. Son beş yılda 55 milyar dolarlık proje
üstlenmişiz. Değerli milletvekilleri, hiç kimse başarı merdivenlerini
elleri cebinde tırmanmamıştır. Başarının yüzde 5’i bilmekten, yüzde 95’i
yapabilmekten oluşur. Bizim bugün bu noktada olmamız durup dururken ortaya
çıkmamıştır. Bakınız, 2002 yılında ihracatımız 36 milyar dolarken bugün
136 milyar dolara yaklaşıyoruz. Hedefimiz 2010’da 180 milyar dolar, 2023’te 500
milyar dolardır. Bugün, bir günde 500 milyon dolarlık, bir saatte 17 milyon
dolarlık ihracat yapıyoruz. Gelişen stratejiler sonucu sorunlu komşuluk dönemi
bitmiştir, dost komşuluk dönemi başlamıştır. Bugün, komşu ülkelere ihracatımız
21,8 milyar dolardır, çevre ülkelere olan ihracatımız 18,5 milyar dolardır,
Türk cumhuriyetlerine olan ihracatımız 2,8 milyar dolardır; toplam 42,2 milyar
dolardır. 2002’ye göre artışımız yüzde 485. Dış Ticaret Müsteşarlığımız yaptığı
yeniliklerle Avrupa Birliğine hazırdır. Avrupa Birliği Türkiye'nin en büyük
ticaret ortağıdır, genel ihracatımız içerisindeki payı yüzde 56’dır. 30
firmamız uluslararası marka olmuştur. Serbest bölgelerde ticaret hacmimiz 24,5
milyar dolara çıkmıştır. Bu bölgelerde 2002’de istihdam 28.750 iken bugün
50.667’dir. Artış oranımız yüzde 76’dır. Değerli milletvekilleri, diğer kurumlarımız gibi
Müsteşarlığımız da gece demeden gündüz demeden çalışmış, emek sarf etmiş, katkı
sağlamış ve bu rakamları oluşturmuştur. Biz de bu rakamları gururla burada
ifade ediyoruz. Ülkemizde başarıyla sürdürülen analitik bütçe tasarımızın
gerek fonksiyonel gerekse ekonomik sınıflandırmaya göre Dış Ticaret
Müsteşarlığımızın genel kamu hizmetlerine 41 milyon 909 bin 500 YTL, savunma
hizmetlerine 306.200 YTL, ekonomik işler ve hizmetlere 73 milyon 139 bin YTL
olmak üzere, toplam 115 milyon 355 bin YTL ödenek ayrılmıştır. Bütçemizin bu
vesileyle hayırlara vesile olmasını temenni ederken… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Türkmenoğlu, tamamlayın konuşmanızı. KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Devamla) - … az
önce burada konuşan Sayın Milletvekilimiz Sırrı Sakık
Bey’in Köye Dönüş Projesi’yle ilgili olumsuz bir vurgu yaptığını gördüm. Değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı
ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ile birlikte Türkiye’de, ülkede
yerinden olmuş kişilerle ilgili bir proje geliştirmesi yapılmaktadır. Bu
projenin ilk dönem faaliyetleri 2007 yılı içerisinde Van ilinin Ülke İçinden
Yerinden Olmuş Kişilere Yönelik Eylem Planı’nı başarıyla bitirdiğine dair UNDP’nin elimde belgesi var. Yani Kızılcahamam’da herkes
tarafından takdir edilebilecek bir başarılı projeyi Van Valiliği başarıyla
sürdürmektedir. Bunu da bilgilerinize arz ediyor, yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Efendim. SIRRI SAKIK (Muş) - Ben kendi ilimle ilgili açıklamada
bulunmuştum. KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Ben genel anlamda söyledim. Van
Valiliği ile ilgili, bilinmesiyle ilgili… SIRRI SAKIK (Muş) – Van Valisine hayırlı olsun. Ne yapalım,
vatanımız yok, 5-6
tane milletvekilimiz var. Ama ben “Kendi ilimizde böyle bir
haksızlık var.” dedim. KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Ben de genel anlamda bilginiz
olsun diye söyledim. SIRRI SAKIK (Muş) – Teşekkür ediyorum. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sen Van’dan konuş,
Van’dan. Muş’tan konuşma. KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Ben Türkiye Milletvekiliyim. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Yok, sen Van
Milletvekilisin. KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Türkiye Milletvekiliyim. Olmaz
öyle. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, söz konusu olan bu konuşmalarda esas
bir başka yanlışlık var, onu ifade etmek için müsaade ederseniz iki dakika
katkı vermek istiyorum. BAŞKAN – Hangi yanlışlık? MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bakın efendim, Sayın Sırrı Sakık’ın bu kürsüde konuşurken kullandığı kelimeler yanlış
kelimeler. Sizin de dikkatinizi çekmedi. Beklerdim ki, Sayın Konuşmacı
Arkadaşımızın, Sayın Sakık’ın konuşmasına itiraz
ederken o kelimeye de itiraz etmesi gerekirdi. Onun için, müsaade ederseniz,
tutanaklara da geçmesi açısından… Kastı aşan bir beyanı var. BAŞKAN – Sayın
Şandır, görüşlerinizi ifade ettiniz. MEHMET CEMAL
ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Bakan Bey’e söyledik onu düzeltecek şimdi. BAŞKAN – Yani o
söylediğiniz kelimenin ben tutanaklarını getirdim. SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan… BAŞKAN – Müsaade
buyurursanız bir açıklama yapayım. Bu hususta
hepimiz hassasız. Sayın Sakık’ın ifade ettiği o
kelimeler… Sayın Sakık “Kürt coğrafyası” kelimesini kullandınız. Bu, Türkiye
açısından doğru bir ifade değil. Şöyle doğru bir ibare değil: Çünkü Türkiye'de
herkes her yerde yaşıyor. O bakımdan tahmin ediyorum, ben onu bir sürçülisan
olarak kabul ettim, geldim, ikaz etmedim. Sayın Şandır’ın
demek istediği odur. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Sakık iki yerde
kullandı… BAŞKAN – Şunu
demek istiyorum: Türkiye’de şu coğrafya… SIRRI SAKIK (Muş)
– Efendim, benim siyasal inançlarım budur. Bu doğrultuda bedel ödüyorum ve
ödemeye de adayım. Ben öyle kullanıyorum, siz nasıl yorumlarsınız yorumlayın. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Meclis Başkanımız, meseleyi tevil etme hakkına sahip
değilsiniz. BAŞKAN – Sayın
Şandır… MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Konuşmacı Türkiye Büyük Millet Meclisinde böyle bir cümle
kullanmaya… BAŞKAN – Sayın
Şandır, ben sözlerimi tamamlamadım. Lütfen, Başkanlık Divanını siz de kendi
görüşleriniz doğrultusunda yönlendirmeye kalkışmayın. PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Kürtlerin yaşadığı her yer Kürt coğrafyasıdır, kimsenin buna itirazı
olamaz. Hayret bir şey! BAŞKAN – Ben bir
ifadeyi kullandım ve o arada bir ifadede bulundu. Ben tevil etmem. Benim bu
husustaki görüşlerim nettir. Kimsenin de herhangi bir şekildeki bir ifadesine
ihtiyacım yoktur. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – “Sürçülisan” diye tanımlıyorsunuz. BAŞKAN – Müsaade
buyurun. Konuşması
sırasında Sayın Sırrı Sakık’ın bir kısım ifadelerini
de burada düzelttim, söyledim. Bu husustaki, millî kimlik konusundaki
hassasiyetimizi kimsenin tartışmaya açmasına ihtiyacımız yoktur. Bunu özellikle
belirtiyorum. Bu hususu da belirteyim. SIRRI SAKIK (Muş)
– Efendim, kimsenin üniter yapıyla ilgili, ülkenin
birliğiyle ilgili küçük bir eleştirisi yok, bir talebi yok. Niye olayı
çarpıtıyoruz? BAŞKAN – Sayın Sakık, lütfen… SIRRI SAKIK (Muş)
– Orada yaşanan bir coğrafya da Kürt coğrafyasıdır. Şimdi… MEHMET CEMAL
ÖZTAYLAN (Balıkesir) – “Kürt coğrafyası” değil. Ben de bedel ödedim. BAŞKAN – Kürt
coğrafyası… MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Öyle bir coğrafya var mıdır efendim? BAŞKAN – Sayın Sakık, böyle bir coğrafya tabiri yoktur. Bu, geçmişteki,
Osmanlı döneminde de son yüzyılda çıkmış olan bir olaydır. SIRRI SAKIK (Muş)
– Efendim, açın eski tutanaklara bakın. Mustafa Kemal cumhuriyeti kurduğunda,
Kürt milletvekillerine “Kürdistan milletvekili” diyor, Laz milletvekillerine “Lazistan milletvekili” diyor; Mustafa Kemal diyor bunları.
Bugün, bakın, Ermeni şeyine de pek çok tepki gösteriyoruz ve Mustafa Kemal… MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN
(Balıkesir) – Sizden başka bunu söyleyen var mı? BAŞKAN – Lütfen…
Lütfen… SIRRI SAKIK (Muş)
– …“Alçaklıktı” diyor, o Ermenileri katledenlere “Alçak” diyor Mustafa Kemal. BAŞKAN – Bakınız,
Sayın Sakık… SIRRI SAKIK (Muş)
- Ben Mustafa Kemal’in ruhuna… Evet, o gün O öyle diyor, ben de bugün böyle
ifade ediyorum. NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan, böyle bir usul var mı? BAŞKAN – Sayın Sakık… Sayın Sakık… Lütfen… Bakınız, o günkü
yapılmış olan karşılıklı çatışmalar içerisinde ki, her coğrafyada olmuştur…
Katliam yapan herkes alçaktır ama Türk milletinin, bunun içerisine Türkiye'nin
bütün coğrafyası dâhil, böyle bir katliamla ilgili bir suçu yoktur. Onun için,
onu diyen aydınların kendilerine aittir o sözler. Lütfen efendim, milletimizin
tarihiyle ilgili böyle bir şeyi, ifadeyi kullandırmayalım. SIRRI SAKIK (Muş)
– Efendim, ben Mustafa Kemal’in söylemlerini söylüyorum. Şimdi, hepimiz,
Mustafa Kemal’in başıyla yemin ediyoruz; işimize gelince yemin edeceğiz,
işimize gelmeyince üstünü örteceğiz. BAŞKAN – Hayır…
Hayır… Hiçbir şeyin üstünü örtmüyoruz, sadece milletimize yapılan haksızlığa
karşı çıkıyoruz, o kadar. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, bir şey söyleyeceğim. BAŞKAN – Efendim… MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, Meclisi zatıalileriniz
yönetiyor. Türkiye Büyük Millet Meclisini, Türk milletini siz temsil
ediyorsunuz. Bu kürsüde bu türlü yanlış kelimelerin
kullanılmasına müsaade edilmemesi lazım. BAŞKAN –
Edilmemesi lazım, doğrudur. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Bunun sonu nereye varır? Müdahale edilmesi lazım. Ben
de bunu söylüyorum. BAŞKAN – Tamam,
biz de onu söyledik. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Ya düzeltilmeli, Sayın Sakık bunu
düzeltmeli ya da siz düzeltmelisiniz. BAŞKAN –
Düzelttik efendim biz. Türkiye coğrafyasının bir bütün olduğunu, Türk
milletinin bir bütün olduğunu ifade ettim. Sakık’ın
kendisine ait görüşleri kendisine saklıdır, ayrıdır ama bizim böyle şeyimiz
yoktur. SIRRI SAKIK (Muş)
– Kimsenin buna itirazı yok ki… Kimsenin, coğrafyanın bölünüp parçalanmasına
asla bir şeyi yok ki. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Böyle böyle nereye varıyor bu iş? SIRRI SAKIK (Muş)
- Bu konuda biz sizden daha hassasız. Bu ülkenin bütün coğrafyası
anayurdumuzdur. BAŞKAN –
Eyvallah, tamam… SIRRI SAKIK (Muş)
– Niye gocunuyorsunuz? BAŞKAN – Bir
şeyimiz yok işte. Tamam, onu söylüyorsunuz, biz de sizi alkışlıyoruz, bir şey
demiyoruz. O hususta bir itirazımız yok. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, sen de “eyvallahı”
öğrenmişsin! MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Siz orada oturduğunuz sürece daha burada çok şeyler söylenir, siz de
burada hoş karşılarsınız. BAŞKAN - Şu anda
ikinci konuşmacı, Ankara Milletvekili Sayın Burhan Kayatürk.
Sayın Kayatürk, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA BURHAN KAYATÜRK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2009 bütçesi üzerine
grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. Dünyada baş
gösteren ve hızla yayılan küresel ekonomik krizden iş dünyamızın ve
ihracatçımızın az etkilenmesi veya etkilenmemesini hedeflemekteyiz. Küresel
krizin derinleştiği bu atmosferde ihracatı geliştirme plan ve projeleri daha da
önemli hâle gelmiştir. İGEME, 2009
yılında eğitim programı sayısını ve muhtevasını artırarak binlerce yeni iş
adamımıza ulaşmayı ve hiç ihracat yapmayan firmalara yönelik özel programlar
yapmayı da planlamaktadır. Buna ilişkin pilot uygulamalar bu yıl Ankara’da
yapılmış, bu kapsamda elli iki firmaya ihracat danışmanlığı eğitimi
verilmiştir. İGEME, komşu ve çevre ülkeler ile ekonomik ve ticari ilişkilerin
geliştirilmesi çerçevesinde Balkan, Afrika, Orta Doğu ülkeleri ve Türk
cumhuriyetlerinden gelen uzmanlara dış ticaret eğitimi vermektedir. 2009 yılında
İGEME yükselen ve yeniden parlayan pazarları tespit ederek ve potansiyel
sektörleri dikkate alarak yeni pazar araştırmaları yapacaktır. Burada
ihracatçımızla, yabancı ithalatçının buluşma noktası olan ticari talep
eşleştirme hizmeti 2008 yılında web sitesinde kayıtlı hâle getirilmiştir.
Ayrıca İGEME’ye ulaşan alım satım talepleri,
uluslararası ihaleler, mevzuat değişiklikleri, fuarlara ilişkin duyurular ile
İGEME faaliyetleri günlük olarak web sitesi üzerinde dış ticaret bülteni olarak
verilmiştir. İGEME,
hâlihazırda Dış Ticaret Müsteşarlığının yürütmekte olduğu pazar araştırmaları
projelerinin desteklenmesi, pazar araştırması raporları ve istatistik satın
alınmasıyla üyelik giderlerinin desteklenmesi, elektronik ticaret sitelerine
üyelik giderleri desteği, eğitim ve danışmanlık yardımı desteklerinde
uygulamacı kuruluştur. 2009 yılında
düzenlenen yurt içi ve yurt dışı toplantı, seminer ve fuarlarda tanıtımın
yapılmasına devam edilecek ve daha fazla firmaya ulaşılacaktır. İGEME, on bir
yıldır dış ticaret kurultayları düzenlemekte, bu kurultayda devlet, iş dünyası
ve üniversiteler bir araya getirilmekte, dış ticaret bilincinin gelişmesine
katkı sağlamaktadır. Bu toplantılarda üniversiteli gençler, Türkiye ekonomisi
ve dış ticaret konularında tebliğler sunmakta ve geleceğin Türkiye’si için ufuk
açmaktalar. Merkezin 13
milyon 436 bin YTL olan 2008 mali yılı bütçesi yaklaşık yüzde 8’lik bir artışla
2009 yılı için 14 milyon 549 bin YTL öngörülmüş olup, faaliyetlerini bu
bütçeyle sürdürecektir. Değerli
milletvekilleri, ülkemizin sürdürülebilir ekonomik istikrarı için ihracat güçlü
konumunu korumak zorundadır. Bu çabalarda İGEME’nin
yeri hep vardır ve artarak devam edecektir. Toplam dış ihracatımızın 36 milyar
dolar olduğu günler çok geride değildir. Hükûmetimizin
ve Sayın Bakanımızın yoğun çabaları olmasaydı bu altı yıllık süre içerisinde,
bugün Türkiye’de ihracat rekorları kırılmayacaktı, belki de Güney Kore’deki
herhangi bir şirketin tek başına yaptığı toplam ihracattan daha küçük olacaktı
Türkiye'nin ihracatı. Bu nedenle, burada, altı yıllık Hükûmetimizin
yoğun çabaları ve dolayısıyla İGEME’nin katkıları
takdirle karşılanmalıdır. NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Hangi tedbiri aldınız bugüne kadar? BURHAN KAYATÜRK
(Devamla) – Şimdi, ithalatla alakalı… Değerli
arkadaşlar, ithalat-ihracat arasında özellikle muhalefetten gelen sesler
oluyor. Evet, ithalat yüksek, ama ithalatla ihracat arasındaki en önemli farkın
bu enerji ithalatı olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu ülke, takdir edersiniz ki AK
PARTİ tarafından altı senedir yönetiliyor, doksan senedir yönetilmiyor. Bu
nedenle, bu enerji ithalatı farkını biz ortadan kaldırdığımızda ihracatla
ithalatın birbirine ne kadar yakın olduğunu da görmüş olacağız. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Kayatürk, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Oku, oku önce bütçeyi! Bilmeden konuşuyorsun. BURHAN KAYATÜRK
(Devamla) – Burada ithalatla ihracat arasındaki farkın neden bu kadar açık
olduğunu siz çok iyi biliyorsunuz… NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi oluyorsunuz. BURHAN KAYATÜRK
(Devamla) – …ve Türkiye Cumhuriyeti’nde bugüne kadarki en başarılı ihracat
politikalarının takip edildiğini ve bundan dolayı da buralara geldiğimizi
hepimiz kabul ediyoruz, ancak, kabul edemiyorsak o şahsi bir meseledir. Ben, 2009 yılı
bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Kayatürk. AK PARTİ Grubu
adına üçüncü konuşmacı, Antalya Milletvekili Sayın Abdurrahman
Arıcı. Buyurun Sayın
Arıcı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA ABDURRAHMAN ARICI (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2009 yılı bütçesi üzerine Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Evrensel kültürün
bir parçası, dili, dini, ırkı, farklı insanları birleştiren önemli bir vasıta
olan spor dünya barışına katkı sağlayan bir etkinlik hâline de gelmiş
bulunmaktadır. Spor, fiziksel
faydalarının yanı sıra insanların ruhsal sağlığını da olumlu yönde etkileyen,
sosyal kazançlar sağlamak amacıyla yapılan hareketler bütünüdür. Sporun sağladığı
bedensel ve ruhsal anlamdaki doyum olanakları, serbest zamanları ve yaşam
seviyeleri düzenli olarak artan sanayileşmiş ülkelerin özlemini duyduğu yeni
bir yaşam şeklinin ayrılmaz bir parçasıdır. Bütün bu özelliklerinin yanı sıra spor, spor yapan açısından
kazanmaya dönük teknik ve fiziki bir çaba, izleyen açısından yarışmaya dayalı
estetik bir süreç, toplum genelinde oluşturulan bütün içinde de yerine göre o
toplumun çelişki ve özelliklerini olduğu gibi yansıtan bir aynadır; onu
yönlendirebilen etkili bir amaç, önemli bir toplumsal olgudur. Toplumlar
üzerindeki yapıcı etkileri ve birleştirici özelliğiyle dünyaca kabul görmüş bir
paylaşım aracı olan spor, sağlıklı insanlardan oluşan mutlu ve barışçı bir
toplum oluşturulmasının da en etkin yoludur. 21’inci yüzyıl
dünyasının belki de en popüler etkinlik alanı olan spor tek başına çok büyük
bir endüstri oluşturmakta, çok sayıda tüketicisi olan ticari bir ürün olarak da
kabul edilmektedir. Spor, gençlere
enerjilerini ve yeteneklerini doğru şekilde kullanma olanağı sunarken;
kurallara uymayı, birlik, dayanışma, iş birliği ve paylaşım ilkelerini öğreterek
bireyin topluma uyumunu sağlar. Böylece gençler, bir yandan başarı için sabır,
özveri, disiplin içinde çalışmanın gerekliliğini diğer yandan da yenilgiyi
kabullenmeyi ve kendinden daha iyi olanı takdir edebilmeyi öğrenir. Gençlerimiz
sporun tüm alanları ve branşlarına yönelmeli, devletin
ağırlığı kadar özel sektörün de katkısı artırılmalıdır. Sporun bu
işlevleri dikkate alındığında, ülkemiz, Anayasa’sında sporla ilgili hükümler
bulunan dünyadaki ender ve geleceği parlak ülkelerden biridir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği gibi
Anayasa’mızın 58’inci ve 59’uncu maddeleri sporun kitlelere yayılmasının teşvik
edilmesi görevini devlete vermiş bulunmaktadır. Devletimiz adına bu görevi ifa
eden kuruluş ise Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü merkez, taşra teşkilatı ile
özerk spor federasyonlarıdır. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Türkiye genelinde merkezde
899, taşrada 5.095 olmak üzere toplam 5.994 personeliyle hizmet vermektedir. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün özellikle 2003 yılından
bu yana yürüttüğü yoğun çalışmalar neticesinde 2003 yılında 405.083 olan
lisanslı sporcu sayısı, 2008 Ekim ayı sonu itibarıyla 1 milyon 427 bin 962’ye
ulaşmıştır. Türkiye geneli lisanslı sporcu sayısı Millî Eğitim Bakanlığınca
verilen 529.107, Türkiye Futbol Federasyonunca verilen 214.115 lisanslı sporcu
sayıları da dikkate alındığında toplam 2 milyon 171 bin 784’e ulaşmıştır. 2003
yılında 6.122 olan spor kulübümüz sayısı 9.305’e çıkartılmıştır. 2003 yılında
20.470 olan antrenör sayımız 2008 yılında 78.243
sayısına ulaşmış bulunmaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz dünya
sporunun en büyük organizasyonlarına ev sahipliği yaparak bunlardan başarıyla
çıkan bir ülke hâline gelmiştir. Dünyanın en fazla izlenen spor
organizasyonlarından biri olma özelliğiyle sporun prestij
yarışlarından olan Formula 1, 10-11 Mayıs 2008 tarihleri arasında İstanbul
Park’ta, Doğu ve Güneydoğu Kış Spor Oyunları Bayburt’ta, Doğu ve Güneydoğu Yaz
Spor Oyunları ise Gaziantep, Kilis ve Adıyaman illerinde düzenlenmiştir. 2008 yılında gerçekleştirilen Avrupa Futbol Şampiyonası’nda
Türk Millî Takımı’mızın başarısı ülkemizde bizleri,
yurt dışında gurbetçilerimizi ve dost milletleri sevindirmiş ve Millî
Takım’ımızla gururlanmışızdır. Yine 2008 yılında Sayın Cumhurbaşkanımızın katılımıyla
gerçekleştirdiğimiz Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu, “Kızkalesi’nden Kızılkale’ye” sloganıyla, sekiz gün boyunca yüz altı
ülkede, günde iki saat süreyle, ülkemizin tarihî ve turistik yerlerinin
tanıtımı açısından görevini yapmış ve ayrı bir ses getirmiştir. Önümüzdeki dönemde ülkemizde düzenlenecek olan uluslararası
organizasyonlarından bazıları da şunlardır: 2009 yılında Voleybol Avrupa
Erkekler Şampiyonası İstanbul ve İzmir’de, 2009 yılında Avrupa Artistik Bilardo
Şampiyonası, 2009 yılında Avrupa Kısa Kulvar Yüzme Şampiyonası, 2009 yılında
Eskrim Büyükler Dünya Şampiyonası… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Konuşmanızı tamamlayınız Sayın Arıcı. Buyurun. ABDURRAHMAN ARICI (Devamla) – …2009,
2010, 2011 yıllarında Dünya Motokros Şampiyonası
İstanbul’da; 2010 yılında Bisiklet Avrupa Şampiyonası, 2010 yılında Basketbol
Dünya Şampiyonası İstanbul, Ankara, İzmir ve Antalya illerimizde; 2010 yılında
Judo Dünya Şampiyonası İstanbul’da, 2011 yılında Avrupa Gençlik Oyunları
Trabzon’da, 2011 yılında Üniversitelerarası Kış Oyunları Erzurum’da, 2011
yılında Voleybol Yıldızlar Avrupa Şampiyonası İstanbul ve Ankara’da, 2011
yılında Tenis Cup İstanbul’da, 2012 yılında Dağ Bisikleti Dünya Şampiyonası,
2012 yılında Golf Dünya Şampiyonası Antalya’da, 2012 yılında Kısa Kulvar Yüzme
Şampiyonası, 2012 yılında Atletizm Dünya Salon Şampiyonası yine ülkemizde
gerçekleştirilecektir. AK PARTİ hükûmetleri döneminde
çıkartılan yönetmeliklerle ülkemizi uluslararası müsabaka ve turnuvalarda
temsil ederek başarı elde etmiş, madalya kazanmış millî sporcularımızın Millî
Eğitim Bakanlığı bünyesinde beden eğitimi ve spor öğretmenliği, Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü bünyesinde spor uzmanı olarak istihdam edilmeleri sağlanmıştır. Yine, bir sözcümüzün burada dile getirdiği Antalya ve
Kayseri’deki tesisler büyükşehir belediyeleri tarafından… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ABDURRAHMAN ARICI (Devamla) – 2009 yılı bütçesinin
hayırlara vesile olmasını diler, sizlere saygılar sunarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın Arıcı teşekkür ediyorum. AK PARTİ Grubu adına dördüncü konuşmacı Kocaeli
Milletvekili Fikri Işık. Sayın ışık, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Devlet Personel Başkanlığının 2009 yılı bütçesi
üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. Devlet Personel Başkanlığı, 1960 yılında 160 sayılı
Kanun’la kurulmuş, 1984 yılında 217 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yeniden
yapılandırılarak daha etkin ve verimli hizmet vermesi amaçlanmıştır. Devlet
Personel Başkanlığı, devlet teşkilatının ve kamu personel rejiminin günün
şartlarına uygun olarak geliştirilmesi ve gerektiğinde yeniden
yapılandırılması, kamu hizmetlerinin kaliteli, hızlı, verimli ve düzenli olarak
yürütülmesi, memurlar ve diğer kamu görevlilerine ilişkin hukuki ve mali
düzenlemelerin yapılması konusunda belirleyici konuma sahip önemli bir kamu
kurumumuzdur. Devlet Personel Başkanlığı, personel mevzuatının
uygulanmasında birliğin sağlanması, bu konuda kurumlar arasındaki
anlaşmazlıkların çözümüne yönelik görüşlerin oluşturulması, personel rejimleri
arasında koordinasyonun tesisiyle ilgili çok önemli çalışmalar yapmaktadır.
Devlet Personel Başkanlığının önemli bir görevi de kamu çalışanlarının mali ve
özlük haklarının ve çalışma şartlarının değerlendirildiği toplu görüşme
faaliyetlerinin sekreteryasını yürütmektir. Bütün bu
görevlerin yanında Başkanlık, kendi görev, yetki ve sorumluluk alanında
Türkiye'nin Avrupa Birliğiyle müzakere sürecinde aktif rol almaktadır.
İktidarımız döneminde kuruma verilen çok önemli bir görev de 1992 yılından beri
özelleştirmeden dolayı işini kaybeden personelin kamu kurum ve kuruluşlarına
yerleştirilmesidir, kamuoyunda bilindiği gibi 4/C. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
burada özellikle vurgulamak isterim ki muhalefet partilerinin sözcülerinin sık sık vurguladığı “4/C mağdurları” ifadesi kesinlikle doğru
bir ifade değildir, tam aksine 4/C, 1992 yılından beri özelleştirmeden dolayı
işini kaybeden emekçilerimizin emeklilik haklarını elde edinceye kadar kamuda
geçici statüde istihdamıdır; yani 4/C, mağduriyetlerin giderilmesidir. Bugüne kadar hiçbir iktidarın yapamadığını yapan, özelleştirmeden
dolayı işini kaybeden emekçilerimizin emeklilik haklarını elde edinceye kadar
kamuda geçici statüde istihdamını sağlayan bizim iktidarımız olmuştur. Elbette
bu arkadaşlarımızın çalışma şartlarını yeterli görmüyoruz. Çalışma sürelerinin
uzatılması ve ücretlerinin iyileştirilmesi konusunda Hükûmetimizin
gerekeni yapacağına inanıyoruz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; siyasi partiler,
programlarında, iktidara geldiklerinde izleyecekleri temel politikaları
belirtirler. Bir siyasi partinin başarısı programını hayata geçirme oranıyla da
ölçülür. Bakınız, AK PARTİ olarak Parti Programı’nda ne dedik: “AK PARTİ
İktidarı, hizmet gereklerine göre oluşturulacak norm kadrolara atamayı objektif
kıstaslara göre yapacaktır. Kamu personelinde kariyer ve liyakat esasını temel
alacak ve eleman alımlarını bu kıstasa göre yapacaktır. Kamu personelleri
arasında işçi ve memur ayrımının sebep olduğu olumsuzlukların ortadan
kaldırılması için gereken yasal düzenlemeler yapılacaktır. Aynı veya benzer
işler için aynı ücret ödenecek, ‘Eşit işe eşit ücret’ ilkesi
gerçekleştirilecektir.” Peki ne yaptık AK PARTİ İktidarı olarak: Bütün kamu kurumlarına
personel alımında KPSS sınavını esas alan politikayı geliştirerek
uygulamaktayız. Bu noktada özellikle şunu vurgulamak isterim ki, KPSS
sınavlarında mesleki bilgi ve birikimi daha ağırlıklı olarak değerlendirmeye
alan bir yaklaşımın benimsenmesi yerinde olacaktır. Artık ilk atamalar puan
esasına göre, elektronik ortamda, canlı yayında ve noter huzurunda yapılmakta,
nakiller ülke ihtiyaçlarına uygun olarak, objektif kriterlere
göre gerçekleştirilmekte, görevde yükselme ancak ÖSYM tarafından yapılan
sınavlarla mümkün olmaktadır. “Eşit işe eşit ücret” ilkesi İktidarımız tarafından adım adım uygulamaya konulmuştur. 15 Ağustos 2008 tarihinde
memurlara ek ödeme kararnamesi çıkartılmış, bunun sonucunda örneğin öğretmen
112 YTL, teğmen 132 YTL, polis 161 YTL, araştırma görevlisi 171 YTL, mühendis
ise 264 YTL ilave ek ücret almıştır. Hedefimiz kamu personeli arasındaki ücret
adaletsizliğini tamamen ortadan kaldırmaktır. Kamu personelini enflasyona ezdirmedik, ücretlerinde ve
özlük haklarında sürekli iyileştirmeler yaptık. Yıllardır ödenemeyen nema ve
KEY ödemelerini İktidarımız gerçekleştirdi. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) FİKRİ IŞIK (Devamla) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Buyurun Sayın Işık, konuşmanızı tamamlayınız. FİKRİ IŞIK (Devamla) – Uzun yıllardır kamuda “mevsimlik”
veya “geçici işçi” statüsünde çalışan 220 bin işçimize hiçbir ayrım
gözetmeksizin kadro imkânı sağladık. Hep birlikte yaptığımız sosyal güvenlik reformu ile memur
ve işçi arasındaki olumsuzlukları, Anayasa Mahkemesi kararlarını da dikkate
alarak gidermeye çalıştık. Daha burada zaman darlığından dolayı sayamadığım pek
çok icraat, partimizin kamu çalışanlarına verdiği önemin ve değerin
göstergesidir. Bu vesileyle, tüm kamu çalışanlarımıza, tüm milletimize ve
tüm insanlığa sağlık, mutluluk, barış ve huzur dolu yeni bir yıl diliyorum.
2009 bütçemizin ülkemize ve milletimize hayırlı olması temennisiyle yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık. AK PARTİ Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Nükhet Hotar Göksel. Sayın Göksel, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA NÜKHET HOTAR GÖKSEL (İzmir) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu 2009
yılı merkezî bütçesi ve sigara yasakları konusunda AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. Ülkemizde yüz kırk yıla yakın süredir tütün, tütün
mamulleri ve alkollü içki üretim ve ticareti Tekel Genel Müdürlüğünce
yürütülmüş, üretilen tütünler destekleme politikaları çerçevesinde satın
alınmıştır. Tütün mamulleri ve alkollü içki üretim ve ticaretinde devlet
tekelinin kaldırılması, destekleme politikalarının terk edilmesi ve bu
çerçevede Tekelin iktisadi devlet teşekkülü olarak ticari ve sınai
hayatta yerini alarak özelleştirme portföyüne alınması, Tekel tarafından
yürütülen düzenleme ve denetleme görevlerinin ticari faaliyetlerinden ayrılarak
başka bir düzenleyici otoriteye verilmesini gerekli kılmıştır. Bu sebeple, 2002
yılında 4733 sayılı Kanun ile Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu kurulmuştur.
Türk tütününün başıboş kalmaması ve yeni piyasa koşullarına uyum sağlaması
amacıyla tütün üreticisi ile tütün ticareti yapanlar arasındaki ilişkiyi
düzenleyen ve üreticinin piyasada ekonomik olarak ezilmesini engelleyecek
düzenlemeler hayata geçirilmiştir. Günümüz itibarıyla yaklaşık 10 milyar
YTL’lik ÖTV tahsilatını sağlayan sektörün gerek kamu
denetiminde bulunması gerekse de kayıt dışı ve yasa dışı ürünlerin kontrolü
açısından belli bir düzenleme içinde çalışması kamu açısından önem arz
etmektedir. Özel düzenlemeye konu sektörler arasında yer alan ve yaklaşık 20
milyar YTL ekonomik büyüklüğü bulunan tütün ve alkol piyasalarına kısaca göz
atmamız bu sektörlerin önemini net olarak ortaya koyacaktır. Ülkemizde tütün üretimi altı coğrafi bölgede yapılmakta
olup, ülkemiz şark tipi tütün üretimi ve ihracatında dünya liderliğini
sürdürmekte, 2008 yılı ihracatımızın yaklaşık 140 bin ton ve bunun ekonomiye
katkısının 490 milyon ABD doları civarında olacağı öngörülmektedir. Bununla
beraber, ülkemizde üretilen sigaralar için 44,5 milyon kilogram tütün ithalatı
gerçekleşmiş ve 206,5 milyon ABD doları ödenmiştir. Mevcut rakamlar da
göstermektedir ki, tütün yetiştirme ve pazarlamada ülkemiz iyi bir yerdedir. Diğer taraftan, Alkol ve Tütün Piyasası Düzenleme Kurumuna
4733 sayılı ve 4207 sayılı Kanunlar ile tütün ürünlerinin tüketiminden
kaynaklanan zararlı etkileri önleyecek düzenlemeleri yapma görevi de
verilmiştir. Bilindiği üzere, 21/05/2003
tarihinde Dünya Sağlık Örgütünün 56’ncı Dünya Sağlık Asamblesinde kabul edilen
ülkemizin de 30/11/2004 tarihinde 5261 sayılı Kanun ile onaylanmak suretiyle
tarafı olduğu Tütün Kontrolü Çerçeve Sözleşmesi dünyanın ilk ve en geniş
kapsamlı sağlık anlaşmasıdır. Tütün Kontrolü Çerçeve Sözleşmesi’ni onaylayan ülke sayısı
Eylül 2008 tarihi itibarıyla 160’a ulaşmıştır. Her yıl dünyada 4 milyon,
Türkiye’de ise 100 bine yakın kişinin ölümüne sebep olan sigara kullanımı
konusunda toplumumuzun bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim,
ülkemizin yaklaşık yüzde 50’sini bağımlı hâle getiren, en dinamik kesim ve
geleceği olan gençliği kemiren ve her yıl 1 milyar dolar kayba neden olan tütün
ürünlerinin kullanımının teşvikini önlemek amacıyla, 19 Mayıs 2008’de yürürlüğe
giren ve sağlıklı toplumda önemli gelişmelere vesile olacak 4207 sayılı Tütün
Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanun ile sigarayla mücadele
konusunda topyekûn bir seferberlik başlatılmıştır. Bu kapsamda Ulusal Tütün
Kontrolü Programı 2008-2012 Eylem Planı hazırlanarak yürürlüğe girmiş olup söz
konusu eylem planı ile kuruma ve diğer kamu kurumlarına önemli görevler
yüklenmiştir. Söz konusu eylem planı dinamik bir süreç olup bunu yeni
gelişmelere göre daha ileri bir düzeye taşımak gerekmektedir. Yine 4207 sayılı Yasa’yla kamu hizmet binalarının
koridorları dâhil olmak üzere her türlü eğitim, sağlık, ticaret, sosyal,
kültürel, spor, eğlence ve benzeri amaçlı özel hukuk kişilerine ait olan
binaların kapalı alanlarında sigara içilme yasağı uygulanmaya başlanmıştır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Göksel, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. NÜKHET HOTAR GÖKSEL (Devamla) – Aynı yasak toplu taşımada
da söz konusudur. Sigarayla ilgili yasal düzenleme, kamunun vatandaşına
yönelik yaklaşımlarında da daha babacan bir tavır takınmasını sağlamıştır. Uygulama,
devletin otoriter bir yaklaşımla sigara alışkanlığını toplumun tamamında yok
etme gibi baskıcı bir eğilimi değil, söz konusu alışkanlığın sigara kullanmayan
vatandaşlarımızın da hakkını korumak ve temiz bir çevre inşa etmek şeklinde
kullanılması yönünde ortaya konulmuş iyi niyetli bir yaklaşımın ifadesidir.
Sağlıklı nesiller yetiştirmenin sağlıklı fikirler ve politikalardan geçtiğine
inanıyor ve söz konusu yasal düzenlemenin bu uğurda atılmış en büyük adımlardan
birisi olduğunu düşünüyorum. Bu duygu ve düşüncelerle bütçemizin hayırlı olmasını
diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Göksel. AK PARTİ Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Mustafa Kabakcı. Buyurun Sayın Kabakcı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA KABAKCI (Konya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’nin, kalkınmakta olan dost ve kardeş
ülkelere ülkemizin dost elini uzatan, yüz akı kurumlarımızdan biri Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı TİKA’nın
bütçesi hakkında grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetimizin
işbaşına gelmesiyle dış politikada, küresel gelişmelere paralel olarak, Orta
Asya, Kafkaslar, Orta Doğu, Balkanlar ve Afrika’da yeni açılımlar
gerçekleştirerek tüm dünyayı kuşatan bir yaklaşım benimsenmiştir. 2000’li
yılların başından itibaren kuruluş döneminde belirlenen faaliyet coğrafyasını,
Orta Asya, Balkanlar ve Kafkasya’nın yanı sıra Orta Doğu ve Afrika’da bazı
ülkeler başta olmak üzere kalkınma yolundaki tüm ülkeleri kapsayacak şekilde
genişletilmiştir. TİKA, bugün itibarıyla program koordinatörlerinin olduğu
yirmi tane ülkede, bunun dışında da ilişkide bulunan, yardımda bulunduğu yüze
yakın ülkede faaliyette bulunmaktadır ve bu faaliyetlerin tümü ülkemiz için yüz
akıdır. Esasen tarihsel, kültürel ve etnik bağlarla kendilerini
Türkiye’ye yakın gören kardeş ve soydaş ülkelerin talepleri bu coğrafya ile
yakından ilgilenilmesini ve geçmişte olduğu gibi bugün de kendilerine yardım
eli uzatılmasını zorunlu kılmaktadır. Bu anlamda, ülkemizin yıllardır, soydaş,
kardeş, akraba devlet ve topluluklara söz ve kalple verdiği desteği teknik iş
birliği ve somut projelere dönüştürmesi öncelikli dış politika hedefi hâline
gelmiştir. Son yıllarda yaptığı kalkınma yardımlarına kattığı yeni bir içerik
ve etkinlik sonucu TİKA önemli bir dış politika enstrümanı
hâline gelmiştir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle Doğu Bloku’nun dağılmasından sonra ortaya çıkan ve piyasa
ekonomisine geçiş dönemini yaşayan yeni bağımsız devletlerde piyasa
ekonomisinin temellerini atmak ve dünya ekonomik sistemine entegrasyonlarını
sağlamak TİKA faaliyetlerinin önemli hedeflerinden biridir. Bu hedef doğrultusunda
“Tarım”, “Hayvancılık”, “Çevre ve ormancılık”, “Altyapının iyileştirilmesi”,
“Sosyal kalkınma ve hayat standardının iyileştirilmesi”, “Meslek edindirme ve
istihdamın sağlanması”, “Ortak tarih ve kültür varlıklarının korunması”,
“Türkçe kullanımının yaygınlaştırılması”, “Kültürel ilişkilerin
geliştirilmesi”, “İnsani yardım” başlıklı projeler takip edilmektedir ve
yapılmaktadır. 1992-2003 yılları arasında toplam 2.506 proje ve faaliyet
gerçekleştirilmiş iken son yıllarda, yıl olarak ortalama 1.400 ila 1.500
civarında projeye ulaşılmıştır. TİKA’nın uyguladığı proje ve faaliyetlerinin bölgelere göre dağılımına
baktığımızda, TİKA’nın kuruluş amacına uygun olarak
başta Türk dilinin konuşulduğu cumhuriyetler ile akraba toplulukların bulunduğu
bölgelerin ilk sıralarda yer aldığı görülmektedir. Orta Asya ülkeleri birinci,
Doğu Avrupa ve Balkanlar ikinci sıradadır; Afrika ve Orta Doğu ülkeleri ise
bunları takip etmektedir. TİKA, on altı yılda uyguladığı proje ve faaliyetlerden
edindiği tecrübe ile son yıllarda teknik yardım faaliyetlerinin niteliğini ve
yoğunluğunu giderek artırmaktadır. Kalkınma çabalarının desteklenmesi yanında
ortak kültür coğrafyamızda bulunan tarihî ve kültürel mirasın korunmasına
yönelik çalışmalar da son yıllarda hız kazanmış, pek çok eserin restorasyonu, koruma altına alınması ve tanıtımının
yapılması sağlanmıştır. TİKA, birçok ülkede yürüttüğü restorasyon
projeleriyle hem ortak kültürel değerlerimize sahip çıkmakta hem de bu
eserlerin bekçiliğini yapan, özellikle soydaş ve akraba topluluklarımıza moral
ve özgüven kazandırmaktadır. TİKA’nın çalışmalarında dünyanın en ücra köşelerinde bile insanımızın
gönül bağlarını taşıyan sivil toplum kuruluşları ve Türk özel sektörüyle yakın
iş birliği takdire şayandır. TİKA, bu iş birliği yelpazesini genişleterek FAO,
UNDP, İslam Kalkınma Bankası gibi uluslararası kuruluşlarla da yakın iş birliği
yaparak ortaya çıkacak mali kaynağı ülkemizin öncelikleri doğrultusunda… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Kabakcı, birkaç
saniyenizi rica ediyorum. Sayın Canikli, Sayın Mevlüt Çavuşoğlu konuşacak mı? NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Evet, Çavuşoğlu
konuşacak Sayın Başkan. BAŞKAN – O zaman, Sayın Kabakcı’ya,
ben, ek bir dakika süre veriyorum; konuşmasını tamamlamasını rica ediyorum. Buyurun. MUSTAFA KABAKCI (Devamla) – Efendim, konuşmamın yarısından
sonra… Evet, Mevlüt Bey burada, ben devam ediyorum. TİKA bir başka yöne doğru yönelmelidir. Gerçekten TİKA’nın yaptığı faaliyetler takdire şayandır ama getirilen
öğrencilerin takip edilmemesi gerçekten ülke adına bir kayıptır. Bu çocuklar,
burada eğitimini almış olan öğrenciler takip edilmelidir. Bunun için de sivil
toplum kuruluşlarıyla, Türkiye Odalar Borsalar Birliği gibi, İhracatçılar
Birliği gibi, DEİK gibi kurumlarla iş birliği yapmalı ve burada mezun olmuş
olan çocuklara o ülkelerde iş bulmalı ve onların heba edilmesi önlenmelidir. Ülkemiz, bir an önce bu ülkelerin öğrencisini gönderdiği
bir eğitim üssü hâline getirilmeli, bu konuda gayretler yapılmalıdır. Ayrıca, daha önce bu coğrafyamızda yaşamış, Anadolu
coğrafyasında yaşamış fakat şu anda dünyanın çeşitli ülkelerinde bulunan
insanlarımıza daha önceki bir Türk geleneği olan tuz ekmek hakkı için, bu
ülkenin menfaati noktasında birleşmeleri teşvik edilmelidir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Kabakcı, tuz ekmek
hakkı için, size bir son cümle hakkı vereyim. Buyurun. MUSTAFA KABAKCI (Devamla) – Efendim, tuz ekmek hakkı çok
önemsiyorum bunu. Gerçekten bu ülkede yaşamış, bu ülkede yıllarını geçirmiş ve
şu anda dünyanın dört bir tarafında bulunan insanların, TİKA önce bir envanterini çıkartmalıdır bu sivil toplum kuruluşlarının, bu
envantere dayalı olarak da bunların kutsallarına çok müdahale etmeden,
Türkiye’nin menfaati noktasında bunları ortak hedeflere doğru sevk etmelidir
diyorum. Çok teşekkür ediyor, bütçemizin hayırlı olmasını diliyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kabakcı. AK PARTİ Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Mevlüt Çavuşoğlu. Buyurun Sayın Çavuşoğlu. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakika. AK PARTİ GRUBU ADINA MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) – Çok
teşekkür ederim Sayın Başkan. Sizi ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Ben de biraz önce konuşan Sayın Kabakcı
gibi TİKA’nın bütçesi üzerinde grubumuzun görüşünü
belirtmek için söz aldım. Gerçekten Sayın Kabakcı’nın
söylediği gibi İktidarımız döneminde TİKA, Türkiye’nin âdeta yüz akı olmuştur,
gururu olmuştur. TİKA, bizim dönemimizde yaptığı
faaliyetlerle dünyanın en saygın yardım ve teknik kuruluşlarından birisi hâline
gelmiştir ve sadece Türkiye’deki diğer kurumların yurt dışındaki yatırımlarını
koordine etmemiştir; bugün birçok uluslararası örgütün -OECD’nin, Birleşmiş
Milletler Kalkınma Programı gibi-, İslam Kalkınma Bankası gibi birçok
uluslararası bankaların bile yatırımlarını yönlendiren, yöneten bir kuruluş
hâline gelmiştir ve de Avrupa Birliğinin sınır ötesi yardım konusunda, projesi
konusunda, programı konusunda en önemli organ olarak kabul edilmiştir ve de bu
yatırımlar, yardımlar TİKA aracılığıyla yapılmaktadır. Tabii ki TİKA’nın bu yaptığı çalışmalarla hepimiz gurur duyuyoruz.
Çünkü birçok uluslararası örgütlerin dışında ülkeler bile, Amerika’nın yardım
kuruluşu, İngiltere’nin yardım kuruluşu, Kanada’nın, İsveç’in yardım
kuruluşları bile bu bölgelerde TİKA aracılığıyla yatırımlarını yapmaktadır. Bu
da ayrıca gurur vesilesidir. Peki, TİKA nerelerde yardım yapmaktadır, nerelerde proje
yapmaktadır? Moğolistan’dan tutun Afganistan’a kadar, oradan Orta Asya Türk
cumhuriyetleri, Kafkaslara kadar ve de Balkanlara ve Doğu Avrupa ülkelerine
kadar yatırım yapmaktadır. TİKA, son zamanlarda özellikle Orta Doğu, Filistin
ve Irak’ta yaptığı çalışmalar ve de Afrika açılımı çerçevesinde Afrika’da da
birçok projelere TİKA imza atmaktadır. Peki, TİKA neler
yapıyor değerli arkadaşlar? Yirmi iki ülkede koordinasyon merkezi var ve yüz
ülkeye yardım yapıyor. Gidiyor Moğolistan’a, Göktürk Abidelerinin olduğu yere
anıtlar yapıyor, oraya giden yolları yapıyor, işte Türk’ün adının konulduğu
yerlere TİKA bu şekilde gidip yolları da yapıyor, anıtları da yapıyor. TİKA,
birçok kardeş ülkelerde ve halklara hastaneler yapıyor, sağlık yatırımları
yapıyor ve sağlık yardımları yapıyor. Bakın, Kırgızistan’da kemik iliği nakli
ihtiyacı vardı; TİKA gidiyor, oraya bu hastaneyi kurabiliyor. Başka yerlerde de
sağlık merkezleri kuruyor. TİKA, diğer
yandan, tarımla ilgili projelere ihtiyaç varsa… Bugün Kosova’ya da TİKA gidip
sera yapıyor, Kırgızistan’a da gidip TİKA oradaki kardeşlerimize sera yapıyor,
Özbekistan’da tarım çalışmaları yapıyor. “Türkiye’de susuz
ve yolsuz köy kalmayacak.” diye nasıl AK PARTİ İktidarı çalışıyorsa
kardeşlerimize, soydaşlarımıza da TİKA su da getiriyor, sulama projeleri de
yapıyor ve evlere kadar su da getiriyor, yollar da yapıyor. Bu da Türkiye'nin
Türkiye dışında da nasıl bu yatırımları yaptığının önemli bir göstergesidir. Değerli
arkadaşlar, TİKA’nın en önemli yaptığı şeylerden bir
tanesi de eğitim yatırımıdır. Birçok ülkede, bu saydığımız hinterlantta TİKA
yeni okullar da yapıyor, eski okulları da onarıyor; okulları her türlü,
bilgisayar dâhil tüm yeni teknolojiyle donatıyor. Birçok üniversitede Türkoloji
bölümleri kuruyor ve bu vesileyle Türkçenin bu bölgelerde yaygın bir şekilde
öğretilmesine, eğitilmesine vesile oluyor. Sadece Türkçenin değil, bölgesel
Türkçenin, lehçenin de yaygınlaşmasına destek veriyor. Örneğin, Kazakistan
biliyorsunuz hem Latin alfabesine geçti hem de Kazak Türkçesinin yaygınlaşması
için çalışıyor. TİKA gidip orada, Kazakistan’da da Kazak Türkçesinin yaygınlaşması için her
türlü desteği veriyor. Tabii ki kitap,
basın ve özellikle televizyon ve radyo yayınları için de TİKA, değerli arkadaşlar,
destek veriyor ve bunların gerçekleşmesi için de TİKA çalışıyor. Bir de değerli
arkadaşlar, bu ülkelerle ortak miraslarımız var, atalarımızın bıraktığı
miraslar var. Atalarımızın bıraktığı bu miraslar eskimeye yüz tutmuş. İşte, AK
PARTİ İktidarı zamanında TİKA aracılığıyla bu ortak mirasların hepsini
onarıyoruz. Hoca Ahmet Yesevi Türbesi’ni de
onarıyoruz, gidiyoruz Balkanlarda atalarımızın bıraktığı camilerin,
medreselerin, köprülerin, kültür merkezlerinin hepsini TİKA aracılığıyla
yeniliyoruz, onarıyoruz ve orijinal hâline getiriyoruz. Bunlar tabii ki önemli
miraslar, tabii ki bunlara sahip çıkacağız. TİKA, değerli
arkadaşlar, bir de yurt dışında, biliyorsunuz, kardeşlerimiz var, zamanında
sürgüne gitmiş, göçmen durumunda olan kardeşlerimiz var, bunlara da sahip
çıkıyor. Kırım Tatarlarına gidip rahat bir şekilde evlerine dönsün diye bin
tane evi de yapıyor ve orada yaşayan Ahıskalı
kardeşlerimize istihdam çalışması da yapıyor. Bugün Gürcistan’a döndürmeye
çalıştığımız Ahıskalı kardeşlerimizin tüm başvurularının
alınması ve oralara dönmesi için örnek köyler projeleri başlatarak, evler
başlatarak o kardeşlerimizin, 1944’ten beri sürgünde olan o kardeşlerimizin iyi
bir şekilde geri dönmesini TİKA aracılığıyla inşallah sağlıyoruz, sağlayacağız.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU
(Devamla) – Sayın Başkanım, bir dakika istirham ediyorum. BAŞKAN – Sayın Çavuşoğlu, tamamlayın konuşmanızı. Buyurun. MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, çarpıcı başka bir örnek daha vermek istiyorum:
Bugün, Avrupa’nın ortasında, Makedonya’da, iki sene önce gittiğimizde iki tane
Türk köyünün hiç yolu yoktu ve kış aylarında çocuklar okullara bile gidemiyordu,
hiçbir hoca da oraya gelmiyordu. Bugün gidin, TİKA aracılığıyla Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti, AK PARTİ İktidarı o köylerin
yolunu da yapmıştır, oralarda okul da yapmıştır, şimdi oralarda kanalizasyon
çalışması da yapıyor. Tabii ki yapacağız. Güçlü Türkiye, güçlenen Türkiye
olarak sadece kendi Türkiye coğrafyamıza değil, bizden umut bekleyen
kardeşlerimize de yardım etmek bizim görevimiz. Değerli
arkadaşlar, TİKA’nın bu çalışmaları da şunu
gösteriyor: Milliyetçilik, sağda da solda da öyle lafla olmuyor, sloganlarla
olmuyor, hele hele statükoyu
sağlamakla hiç olmuyor; güçlü Türkiye yaratmak ve güçlü Türkiye olarak oralara
gidip “Türk yaptı.”, “Türkiye yaptı.” dedirtebilmektir. Dolayısıyla, TİKA’ya emeği geçen -Başbakanımızın özel desteği var-
bakanlarımıza, TİKA başkanlarımıza ve tüm bürokratlara çok teşekkür ediyoruz.
Gerçekten çok kaliteli arkadaşlar görev alıyor. Yurt dışında, Türkiye’de iyi
eğitim almış, doktora yapmış, en az iki dil bilen arkadaşlarımız, iyi
arkadaşlarımız göreve geldi. Tabii, bunların sonucunda da bu çalışmalar oluyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
tamamlayın konuşmanızı Sayın Çavuşoğlu. MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU
(Devamla) – Sağ olun Sayın Başkanım. Elbette en önemli
şey kaynaktır. Türkiye'nin son üç yılda TİKA aracılığıyla 1,5 milyar dolar
civarında bir yatırım yaptığını görüyoruz. TİKA’nın
kendi bütçesinin, merkez bütçesinin de 21 milyon YTL’den 53 milyon YTL’ye -bugün inşallah onaylayacağız- çıktığını
görüyoruz. Elbette, gücümüz arttıkça TİKA’ya bu
şekilde destek vermeye devam edeceğiz. Hayırlı olsun
diyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum. AK PARTİ Grubu
adına son konuşmacı Abdülhadi Kahya. Buyurun Sayın Kahya. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) KAMER GENÇ (Tunceli)
– Kaç dakika fazla süre veriyorsunuz? BAŞKAN – Burada
söz verilen bütün hatiplerin sözleri grup durumuna göre bağlıdır. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hayır hayır, kendi grubunuza çok iltimas
geçiyorsunuz. BAŞKAN – Yok,
kimseye iltimas geçmiyoruz, herkese hakkını teslim ediyoruz. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Doğal olarak görüyoruz yani! BAŞKAN –
Kanaatiniz kendinizedir. Buyurun Sayın Kahya. AK PARTİ GRUBU
ADINA ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığı 2009 mali yılı bütçesi hakkında AK
PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Diyanet İşleri
Başkanlığının dört temel görev alanı vardır: Din hizmetlerini yürütmek, yaygın
din eğitimini gerçekleştirmek, toplumu din konusunda aydınlatmak, toplumsal
birleşme ve bütünleşmeye katkı sağlamak. Taşra ve merkez
teşkilatları olarak yoğun bir faaliyet ağının içine girilmiş, önemli bilimsel kriterlere dayanarak birçok proje başlatılmıştır. Bu
çalışmalarda içe kapanık değil, bilgi ve kaliteyi referans alan, dışa dönük,
açık ve şeffaf bir kurum olma niteliğine özen gösterilmiştir. Din hizmetlerinin
sınırlarının sadece ibadet ve mabetle sınırlı olmadığını, din hizmeti konseptini, yine mevzuatların içinde kalıp, yüce İslam
Dini’nin dindarlara yüklediği sorumlulukları dikkate alarak sosyal ve kültürel
boyutlarını da kapsayacak şekilde yeniden tanımlamıştır. Diyanet İşleri
Başkanlığı bu tanımı yaparken dinlerin insanlığa getirdiği evrensel değerler ve
sosyal kazanımlarla da örtüşmektedir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığı din hizmetlerinin geleneksel
unsurlarını disiplinli bir şekilde gerçekleştirmeyi esas vazifesi olarak kabul
etmekle beraber, çocuk ve gençlik sorunlarını, kadın haklarını, doğal afetler
hakkında bilinçlenmeyi, engelli ve yaşlılara yönelik yeni yaklaşımları, çevre
duyarlılığı, ekolojik dengenin ve aile yapısının
korunması gibi pek çok unsuru da dâhil etmiştir. Ailelerin ve gençlerin korkulu rüyası olan uyuşturucu ve
bağımlılık meydana getiren maddelere karşı duyarlı olunması ve gereğinin
yapılması hususunda halkımızı bilinçlendirmek gerekmektedir. Başkanlık bu
vazifeyi de üstlenmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı, geçtiğimiz dönemde, yine yasal
ve anayasal sınırların kendisine tevdi ettiği bir görev alanı olarak yaygın din
eğitimi konusuna yeni bir açılım kazandırmıştır. Bu dönemde, hizmet içi eğitim
kursları, Kur’an kursları, yaz kursları ve eğitim
merkezleri, altyapı, içerik ve yapısal olarak yeniden gözden geçirilmiş,
programlar bilimsel açıdan revize edilmiş, bu alanlara yönelik ders kitapları
ve hazırlayıcı yasalar İslam’ın doğru bilgileri ve çağın gerekleri
doğrultusunda uzman bilim adamlarına yeniden yazdırılmıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı artık, bilgi üreten ve bu bilgiyi
sağlam iletişim mekanizmalarıyla topluma sunan bir yapıya kavuşmuştur.
Böylelikle ister modern olsun ister ilkel olsun her türlü inanç ve hurafeye
karşı toplumun daha duyarlı yaklaşması sağlanmıştır. Başkanlık, hizmetlerini
toplumun her kesimine yönelik olarak programlamakta ve gerçekleştirmektedir.
Örneğin, ülke nüfusunun yarısını oluşturan kadınlara yönelik hizmetlerde son
yıllarda ciddi mesafeler kaydedilmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı olarak
toplumu din konusunda aydınlatmak görevini çağın ve toplumun ihtiyaçlarını dikkate
alarak yerine getirebilmek için farklı bir yayıncılık anlayışı
geliştirilmiştir. Artık çocuklara, gençlere, kadınlara ve aydınlara hitap eden
eserler üretilmektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başkanlık kendisini
toplumumuzdaki farklı inanç grupları, mezhepler ve oluşumlara aynı mesafede
olan bir konumda görmektedir. Bunu yaparken toplumda hoşgörü kültürünün birlik,
bütünlük ve yardımlaşma anlayışının yerleşmesine, yerinde ve doğru bilgiye
dayalı dinî düşüncenin gelişmesine, toplumun ortak değerlerinin ve halkımızın
duyarlılıklarının gözetilmesine ayrı bir önem atfetmektedir. Diyanet İşleri
Başkanlığı hemen her fırsatta, ülkemizde yaşayan bütün inanç gruplarının dinî
öğretisine değer verdiğini, bu öğretilerin araştırma alanının içerisine girdiğini
ve din hizmetleri açısından hepsine aynı yakınlıkta olduğunu ifade etmektedir.
Bu olgu yansımasını dinî yayıncılık alanında da çeşitli eserlerle ortaya
koymuştur. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri
Başkanlığının bir diğer görev alanı ise yurt dışı faaliyetlerdir. Bugün
itibarıyla, Avrupa Birliği ülkeleri, Amerika Birleşik Devletleri, Kanada,
Japonya, Avustralya, Türk cumhuriyetleri, Balkanlar ve Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti olmak üzere toplam otuz iki ülkede bulunan vatandaş ve
soydaşlarımıza yönelik olarak bilgilendirme ve din hizmetleri açısından
rehberlik yapma faaliyetleri sürdürülmektedir. Başkanlık, özellikle Avrupa’da görev yapacak din görevlilerini
yetiştirmek için Uluslararası İlahiyat Projesi’ni geliştirmiştir. Bu program
çerçevesinde Ankara ve Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültelerinde eğitim
gören hâlen 140 lisans öğrencisi bulunmaktadır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Kahya, konuşmanızı
tamamlayınız. Buyurun. ABDÜLHADİ KAHYA (Devamla) – Peki,
Sayın Başkanım. Türk cumhuriyetleri ile Balkan ve
Kafkaslarda yaşayan Türk ve Müslüman topluluklarının din görevlisi
ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla açılmış bulunan Azerbaycan, Kırgızistan ve
Kazakistan’da ilahiyat fakülteleri, Romanya ve Bulgaristan’da Yüksek İslam
Enstitüsü, İlahiyat Koleji, Azerbaycan’da Bakü Türk Lisesi, Romanya’da Pedagoji
Lisesi ve Bulgaristan’da Rusçuk, Şumnu ve Mestanlı’da üç imam-hatip lisesine hâlihazırda her türlü
destek verilmektedir. Ayrıca, Diyanet İşleri Başkanlığı Avrasya İslam Şûrası
toplantılarının Daimî Başkanlığının getirdiği bir sorumlulukla, bu
toplantıların yedincisini 2009 yılının ilk yarısında yapmaya hazırlanmaktadır. Buna benzer, Afrika’yla ilgili çalışmalar devam etmektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri
Başkanlığının 2009 mali yılı bütçesi 2 milyar 455 milyon 275 bin TL olarak
Türkiye Büyük Millet Meclisine teklif edilmiştir. Bu bütçenin de yüce
heyetimize ve Türk milletine hayırlı olmasını diler, hepinizi saygıyla
selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, birleşime beş dakika
ara veriyorum. Kapanma Saati: 15.24 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 15.33 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Canan CANDEMİR ÇELİK
(Bursa) BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum. 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon
ve Hükûmet yerinde. Şimdi söz
sırası, bütçenin lehinde, Çorum Milletvekili Cahit Bağcı’ya
aittir. Sayın
Bağcı, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) CAHİT
BAĞCI (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan bütçe
kanunu üzerinde lehte söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın
Başkan, değerli üyeler; konuşmamı ağırlıklı olarak Gençlik Spor Genel Müdürlüğü
bütçesi üzerinde yapacağım. Spor, sosyoloji ve psikoloji literatüründe
nasıl tanımlanmaktadır? Sporun önemi, insanların doğasında bulunan saldırganlık
için sağlıklı ve barışçı bir emniyet supabı, saldırganlık güdüsünü denetim
altına alan uygun, dostça bir rekabet ortamı, savaşın yerine barışın
ikamesidir. Spor, kişinin ruh ve beden sağlığını güvence altına alan, onun
topluma uyumunu sağlayan, günlük hayatın gerginlik ve sürtüşmelerini emen bir
araçtır. Spor, bir yandan kitlelerin afyonu olarak görülürken öte yandan
milliyetçiliği de güçlendiren bir faktör olarak değerlendirilmektedir. Dünya
barışına katkı sağlayan bir etkinliktir spor. Fiziksel faydalarının yanı sıra
insanların ruhsal sağlığını da olumlu yönde etkilemek, sosyal kazançlar
sağlamak amacıyla yapılan hareketler topluluğudur. Spor, oyunla yarışmayı
birleştiren, bedensel yetenekleri daha fazla olduğu için kazananları ödüllendiren,
sürekli ve yoğun çabayı zorunlu kılan bir uğraştır. Spor,
hangi seviyede, nasıl planlanmış olursa olsun, sosyal bir olaydır. Spor bir
oyundur; oyun olarak spor aynı zamanda da bir denemedir. İnsanın bilinmezle
karşı karşıya gelmesi, yeni olanı araması, kendini aşması, ayrı bir deyişle,
kendisini biraz daha somutlaştırma çalışmasıdır. Sporda
her zaman başarı olamaz, fakat denenmiştir ve yeniden denenecektir. Başarılı da
olsa başarısız da olsa, insanın kendi kararı, kendi öz çabası ve isteğiyle
girdiği bir uğraştır. Bu, özgürlüğümüzün gerçekleştiği yerdir. Bu bakımdan spor
özgür bir eylemdir. Spor tek
kişiyle yapılan, tek kişiye özgü de değildir. Sporun doğasında paylaşma vardır.
Spor rastgele, dağınık, herkesin istediğini yaptığı, birlikteliğin ve ortak
amaçların bulunmadığı bir etkinlik değildir. Spor toplumsal bir harekettir.
Toplumlar spor olayıyla birleşirler, başarıları ortak kılarlar. Sonuçta spor
bir tutkudur. Tartışmaların, kimliklerin, bağların, özgürleşmenin ve ümidin
temelidir. Spor aynı
zamanda estetik bir olaydır. Sporun izleyen ve yapana haz vermesi; işte
kaynaklarından biri de buradadır. Bu olay bireylerde sporun bir tutku olarak
yaşanmasını sağlar. Spor
insan yaşamının o kadar içine girmiştir ki statüleri, ırkları, ırklar
arasındaki ilişkileri, iş hayatını, modayı, aile yaşamını, ekonomiyi, dili ve
ahlak değerlerini etkiler. Spor
toplum için dikkate alınması gereken bir güç durumundadır. Toplumun gücünü
olumlu etkilemesi açısından spor sürekli desteklenmesi gereken bir olgudur. Değerli milletvekilleri,
toplumlar üzerindeki yapıcı etkileri ve birleştirici özelliği ile dünyaca kabul
görmüş bir paylaşım aracı olan spor sağlıklı insanlardan oluşan mutlu ve
barışçı bir toplum oluşturmanın en etkin yoludur. Spor gerçek bir sosyal
yapılanma hareketidir. Sporu toplumumuzun vazgeçilmez tutkusu ve yaşam biçimi
hâline getirebilmek için öncelikle çocuklarımızı ve gençlerimizi spor yapmaya
teşvik etmek, sporu sevdirmek, sigara, içki, uyuşturucu ve kumar gibi kötü
alışkanlıklardan koruyarak milletini ve devletini seven, hoşgörülü, sosyal,
üretken insanlar olarak yetişmeleri için ortam ve imkânları sağlamak
zorundayız. Bunun yanı sıra ülkenin
uluslararası alanda sosyal ve kültürel yapısının tanınabileceği bir araç olarak
da sporun ülkelerin birbiriyle yakınlaşmalarında da bir araç olduğu, tüm
insanlığın kaynaşmalarında ve dünyada kalıcı barışın sağlanmasında da önemli
rol oynadığı gerçeği bugün herkes tarafından kabul edilmektedir. Değerli milletvekilleri,
sözlerimi tamamlarken spor alanında bazı önerilerimi de sizlerle paylaşmak
istiyorum. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Bağcı,
konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. CAHİT BAĞCI (Devamla) –
Bitiriyorum Sayın Başkan. Bunlardan birincisi,
Başbakanlık ve Başbakanlığa bağlı diğer kuruluşlarda personele ödenen fazla
çalışma ödeneğinin Gençlik Spor Genel Müdürlüğü personeline de ödenmesinde
yarar vardır. Ayrıca merkez ve taşra teşkilatının güçlendirilmesi için de KPSS
yöntemiyle yeni eleman alınmasına gidilmesinde fayda vardır. Son olarak, bilindiği gibi
TOKİ marifetiyle yeni kentler kuruyoruz. Bu yeni kentler çeşitli
müştemilatıyla, eğitim kurumlarıyla, camisiyle, spor alanlarıyla bir bütünlük
arz etmelidir diyorum. Zira sporun önemini, bu alanlarda da, özellikle toplu
yaşam alanlarında da daha etkin bir şekilde düzenlenebileceğini belirterek 2009
mali yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Bağcı. Saygıdeğer milletvekilleri, Hükûmet adına 3 sayın bakanımız konuşacaklardır. Süreleri
de eşit olarak kullanacaklar; 2 bakanımız on üçer dakika, 1 bakanımız on dört dakika konuşacaktır. İlk söz Devlet Bakanı Mustafa
Said Yazıcıoğlu’na aittir. Sayın Bakan,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) DEVLET BAKANI MUSTAFA SAİD
YAZICIOĞLU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok da fazla
vaktinizi almadan
birkaç hususa temas ederek ileri sürülen görüşlerle ilgili ya
tamamlayıcı veya düzeltici bir kısım bilgiler yüce Meclise arz etmek istiyorum.
Öncelikle TİKA ile ilgili AK
PARTİ adına konuşan arkadaşlarıma teşekkür ediyorum, TİKA’nın çalışmalarını çok özet hâlinde burada
sundular. Çünkü TİKA’nın çalışmaları gerçekten çok
uzun sürede ancak izah edilebilir çalışmalardır. Gerçekten, dünyanın dört bir
köşesinde yüzümüzü ağartan çalışmaları vardır. Orta Asya’dan Balkan ve Kafkas
coğrafyasına, Orta Doğu’dan Afrika’ya kadar uzanan çok geniş bir yelpazede
hizmet vermektedir. AK PARTİ döneminde TİKA’ya yeterli finansmanın sağlanmadığı, dolayısıyla bu
kurumdan beklenen bir kısım hizmetlerin tam olarak yerine getirilemediği
şeklindeki görüşleri gerçekten anlamak mümkün değil. TİKA’nın
yaptığı bütün faaliyetler her yılın sonunda özet hâlinde bir kitapçık
şeklinde bütün milletvekili arkadaşlarımıza dağıtılmaktadır. Burada bu konuyla
ilgili konuşma yaparken en azından o dokümanın incelenmesi ve gerçekten o
kurumun yaptıklarının hakkaniyet ölçüleri içerisinde değerlendirilip o şekilde
bir eleştiri getirilmesinden elbette biz de yararlanırdık. Şimdi, tabii ki, TİKA’yla ilgili yapılanları burada anlatacak değilim -grup
adına konuşan arkadaşlarımız özet olarak ifade ettiler, işaret etmiştim- ancak TİKA’nın çalışmalarında yeni geldiğimiz bir noktayı ifade
etmek istiyorum, daha doğrusu devlet olarak yurt dışında yaptığımız yardım
çalışmalarının, daha doğru bir ifadeyle, değişik ülkelerde, özellikle Balkan
coğrafyasında ve Orta Asya Türk cumhuriyetlerinde yaptığımız kültür
varlıklarının restorasyonu ve o konudaki
araştırmalarla ilgili yeni bir Başbakanlık genelgesiyle bu konu çok daha derli
toplu ve düzenli bir hâle getirilmiştir. TİKA’nın bağlı olduğu Devlet Bakanının başkanlığında, TİKA Başkanından,
Dışişleri Bakanlığı Yurt Dışı Tanıtım ve Kültür Genel Müdüründen, Kültür ve
Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü, Vakıflar Genel
Müdürü, Türk Tarih Kurumu Başkanı ve Diyanet İşleri Başkanlığı ilgili Başkan
Yardımcısından oluşan bir Yurt Dışındaki Kültür Varlıkları Eşgüdüm ve
Yönlendirme Kurulu oluşturulmuştur. Şimdiye
kadar pek çok kuruluşumuz, yurt dışında pek çok hizmetler yaptılar. Ancak
bunların bir dökümünün yapılması ve ülkeler bazında ne noktaya geldiğimizin
tespit edilmesi gerekiyordu. İşte bu Başbakanlık genelgesiyle, derli toplu bir
şekilde, bundan böyle ülkemizin çok farklı kurumlarının bu ülkelere yaptığı
hizmetleri daha koordineli bir şekilde, daha etkin ve daha stratejik bir
şekilde gerçekleştirecek bir imkân oluşmuştur. Biz, bunu biraz daha
genişleterek, o bölgelere yardım götüren sivil toplum kuruluşlarıyla da
ilişkili bir şekilde, onlarla da irtibatlı ve görüş alışverişi şeklinde biraz
daha detaylandırmak istiyoruz ve böylece o coğrafyaya yaptığımız hizmetlerin
çok daha yoğun, etkin ve israfa kaçmadan, olması gereken şekilde yapılması
konusunda önemli bir sürece girilmiştir. Bir değerli
arkadaşımızın ifade ettiği TİKA’nın Afrika’ya
açılımının anlaşılamadığı üzerine bir iki şey söylemek istiyorum. TİKA’nın tabii ki kuruluş yasasında belirtildiği gibi,
kalkınmakta olan ülkeler de kapsam içerisinde mütalaa ediliyor. Dolayısıyla,
bütün dünya Afrika’ya açılırken ülkemizin bundan geri kalması söz konusu
değildi. Şimdilik üç ofisle yürüttüğümüz çalışmalar, önemli bir mesafe
kazanmıştır. Önümüzdeki dönemde, Hükûmetimizin
kararlaştırdığı şekilde, Afrika’da yeni bir kısım büyükelçiliklerin açılması
sonucunda uygun görülecek yerlere TİKA ofisleri de açılabilecektir. Bugün
ellinin üzerinde ülke barındırmaktadır Afrika kıtası. Bütün dünya Afrika’ya
yönelmiştir. Gerek Afrika’nın doğal zenginlikleri gerekse orada yaşanan bir
kısım, gerçekten tüm insanları büyük üzüntüye sevk eden -kuraklık olsun, açlık
olsun- pek çok sefaletin sonucu ülkelerin bir kısmı oraya bir kısım menfaatler
icabı, bir kısım da yardım gayesiyle önemli bir miktarda Afrika’ya açılım
sağlamışlardır. Elbette Türkiye bundan da geri duramazdı. Şunu da
ifade etmek lazım: Önümüzdeki geçen bir iki aylık süre içerisinde, hepimizin
bildiği gibi, 190 ülkenin 151’inin oyunu alarak Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi geçici üyeliğine seçilen Türkiye'nin, elbette dünyanın değişik
ülkelerinden ve özellikle Afrika kıtasından da önemli oranda destek aldığını
burada ifade etmek istiyorum. Dolayısıyla bu tür uluslararası başarılar elde
edilirken elbette onun altyapısının da hazırlanması gerekiyor, o konuda gayret
gösterilmesi gerekiyor. Bizim Afrika’ya açılışımızın sebeplerinden bir
tanesidir bu. İnsani amaçlarla ve pek çok diğer saiklerle
o ülkeye olan yardımlarımız ve desteklerimiz bundan böyle de devam edecektir. Ahıska Türkleri ile ilgili olarak gerek TİKA olsun
gerek Dışişleri Bakanlığımız, ülkenin bütün kurumları üzerine düşen bütün
görevleri yapmaktadırlar. Bir iki ay önce Gürcistan’a yaptığımız seyahat
esnasında Ahıska’dan dönüş ile ilgili olarak sürenin
uzatılması konusunda Gürcistan yetkilileriyle bütün temaslarımızı yaptık. Elbette Gürcistan Parlamentosunun bir kararı söz konusu. Öyle
ümit ediyoruz ki bu konuda bir kolaylık sağlanması yolunda olumlu
izlenimlerimiz vardır. Ancak tabii ki Gürcistan Hükûmetinin
yetkisi dâhilinde olan bir şey. Tabii geri dönüş sağlandıktan sonra oradaki
soydaşlarımız için konut açısından, istihdam ve eğitim açısından her türlü
planlamayı şimdiden yapmak durumundayız. Bu konudaki çalışmalarımız da devam
ediyor. Sincan’da
ofis, Çin’de ofis açılması tabii ki Çin Hükûmetinin
tutumuna bağlı bir konudur, orada bir kısım zorluklarımız vardır. Irak’ta,
Suriye’de, Orta Doğu’da -arkadaşlarımız ifade ettiler- oralara yönelik de TİKA’nın pek çok hizmetleri söz konusudur. Değerli
arkadaşlar, bu kısa süre içerisinde birkaç noktayı da Diyanet İşleri
Başkanlığıyla ile ilgili söylenen hususlarla ilgili ifade etmek istiyorum. Teşkilat
yasasının tabii ki olmaması burada dile getirildi, her zaman dile getiriliyor,
haklı olarak dile getiriliyor. Hizmet alanı çok genişleyen, Orta Asya’dan,
Balkanlardan, Kafkaslardan Afrika’ya, Amerika’ya, Avustralya’ya, dünyanın her
tarafına hizmet götürmeye çalışan bu kurumun elbette daha derli toplu bir
yasaya kavuşması gerekiyor. Bu bütçe müzakerelerinden sonra Diyanet İşleri
Başkanlığının yasasının Meclise sevk edilerek değerli katkılarınızla yasalaşmasına
çalışacağız. ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Geçen sene de aynı şeyi söylediniz Sayın Bakanım, üzerinden bir
yıl geçti. DEVLET
BAKANI MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Devamla) – Evet, geçen sene de aynı şeyi
söyledim. ALİ KOÇAL
(Zonguldak) - Geçen sene de aynı sözü, aynı ifadeyi kullandınız. DEVLET
BAKANI MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Devamla) – Evet, şimdi de aynı ifadeyi
kullanıyorum ama hazırlıklarımız tamamlanmıştır. Öyle ümit ediyorum ki bütçenin
hemen akabinde Meclise sunma imkânını bulacağız. Tabii ki
Diyanet İşleri Başkanlığında vakıf kurumu da var Başkanlık bünyesinde. Bunların
her türlü denetimi titiz bir şekilde yapılmaktadır, ülkenin tüm ilgili
kurumları tarafından denetlenmektedir. Türkiye’de denetim dışı hiçbir kurum
yoktur ve olamaz. Ilımlı
İslam’la ilgili defaatle ifade edilmesine rağmen
tekrar burada dile getiriliyor. K. KEMAL
ANADOL (İzmir) – Camilerde imamlar birbirlerini öldürüyorlar. DEVLET
BAKANI MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Devamla) – Ben, aşağı yukarı bir buçuk yıla
yakın bir süredir bu görevde bulunuyorum. Katıldığım hiçbir toplantıda, hiçbir
yerde “ılımlı” veya “ılımsız İslam” diye bir ifade ne kullanıldı ne duydum ne
işittim. Ancak, her yerde bu söylenir. İslam İslam’dır, bunun ılımlısı ılımsızı
olmaz. FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Rice kullandı, Rice… Amerika
Dışişleri Bakanı. Bir şey söylediniz mi? DEVLET
BAKANI MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Devamla) – Onların kullanması bizi
ilgilendirmiyor, siz bize bakın. Sayın Aslanoğlu, siz
bize bakın. ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Tepki verdiniz mi? Bir şey söylediniz mi? DEVLET
BAKANI MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Devamla) - İslam’ın ılımlısı ılımsızı olmaz.
Kaldı ki Türkiye olarak yüce dinimizi en iyi algılayan bir ülkeyiz. Bütün dünya
bizi örnek almaya çalışırken bu tür aslı faslı olmayan kavramlarla vakit
geçirmenin bir anlamı yok. Biz ılımlı ılımsız diye bir şey kabul etmiyoruz.
Kendi anlayışımızı daha geliştirmenin, daha da güçlendirmenin yollarını
arıyoruz. Değerli
arkadaşlar, kalan kısa bir süre içerisinde de Alevilik meselesiyle ilgili bir
iki hususu ifade etmek istiyorum. Aslında bu konu üzerinde yeteri kadar zaten
duruluyor, kamuoyunda tartışılıyor. Burada da fazla vaktimiz yok ancak bir iki
hususa işaret etmek istiyorum. Asırların
getirdiği bir sorun, ancak şunu ifade etmek gerekir ki ortak noktalarımız,
ortak paydalarımız ayrılık noktalarımızdan çok daha fazla. Dolayısıyla şöyle
bir baktığımızda Alevi vatandaşlarımızın büyük bir çoğunluğu kendisini
“Müslüman” olarak nitelendirmektedir. Bu önemli bir ortak paydadır. Elbette
bundan sonra iş başlıyor, bundan sonra bir kısım ayrılıklar söz konusu. Sünni
kesimde de ayrılıklar vardır çünkü dinin bir kısım unsurları, bir kısım
hükümleri yoruma açıktır. Bir şey yoruma açıksa çok farklı yorumların yapılması
da çok tabiidir, çok doğaldır. Sünni kesimde de bir kısım yorumlar vardır. O
yorumlar sonucunda bir kısım mezhepler, meşrepler oluşmuştur ama Sünni kesimde
belli kaynaklara dayanıldığı için biraz daha derli toplu, çerçevesi belirlenmiş
bir durum söz konusudur. Tabii ki
Alevi kesimde biraz daha farklı yaklaşımlar var. Burada fazla detaya girmek
durumunda değiliz ancak belli yazılı kaynaklara dayanmadığı için biraz daha
farklılıklar vardır. Ancak bu farklılıkları biz kesinlikle yadırgamıyoruz. Bu
farklılıkları bir eksiklik olarak görmüyoruz. Bunları bile bir zenginlik olarak
değerlendirmek gerekiyor. Geldiğimiz
şu noktadan itibaren artık hiç kimseyi değiştirip, dönüştürme diye bir düşünce
hiç kimsede söz konusu değil, böyle bir düşünce yok. Dolayısıyla
her türlü siyasi beklentilerin ve oy kaygılarının dışında bu konuya birikimi
olan herkesin, siyasetçi olsun, akademisyen olsun, düşünür olsun bu konuda kafa
yoran herkesin katkısıyla, özellikle Alevi kesiminin önde gelenlerinin, bu konuda
düşüncesi olanların da yardımlarıyla, destekleriyle, katkılarıyla öyle
zannediyorum ki ortak bir paydayı oluşturabilecek bir zemine doğru gidiyoruz. Tabii,
ortaya konacak şey neyse elbette tartışılacaktır. Bunun tartışılmasından da
çekiniyor değiliz, ürküyor da değiliz çünkü her şey tartışıldığı gibi, böyle
karmaşık bir konuda ne tür bir açılım yaparsanız yapın bu da tartışma konusu
olacaktır. O tartışmalardan da biz yararlanacağız ve sonuçta ülkede gerçekten
problem olarak ortaya çıkan ve bir kısım vatandaşlarımızı mutsuz eden bu duruma
çare getirmek sonuçta hepimizin görevi, hepimizin işi. Bu konuda hepimiz
elinden gelen katkıyı yapmak durumundayız. Burada
çok değerli görüşler ileri sürüldü, ben bunların pek çoğundan yararlandım.
Ancak sadece buradaki kısa süre içerisinde ifade edilen görüşlerle tabii ki
iktifa edemeyiz. Bu konuda düşüncesi olan, birikimi olan değerli
arkadaşlarımızla her zaman ve zeminde bu konuyu tartışmaya ve bu konuyla ilgili
yapılabilecekler üzerinde kafa yormaya hazır olduğumuzu da burada ifade etmek
istiyorum. Tabii ki
Türkiye Cumhuriyeti bu noktaya kolay gelmedi değerli arkadaşlar. Osmanlı
yönetiminin bize miras bıraktığı bir tecrübeye sahibiz. Ondan sonra, onun
üzerine seksen beş yıllık cumhuriyet deneyimlerini koyduk. Dolayısıyla önemli
bir noktaya geldik. Bu noktada biz önümüze çıkan bu sıkıntının, belki çok rahat
olmasa bile, bir gayretle mutlaka aşılıp da bir noktaya getirilebileceğine ben
yürekten inanıyorum. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Sayın Bakan, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. DEVLET
BAKANI MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan. Hiçbir ön
yargımız, peşin hükmümüz kesinlikle söz konusu değildir. Bu konuda her
düşüncesi olanı dinlemeye ve katkılarını almaya da hazırız. Ben,
ifade ettiğim gibi, burada dile getirilen düşüncelerden bir hayli istifade
ettim. Ancak bunu burada bırakmamamız gerekiyor, başka zeminlerde de bu
konuları çok rahat bir şekilde oturup, konuşabilip, tartışabilmeliyiz. Buna her
zaman açık olduğumuzu da ifade etmek istiyorum. Diyanet
İşleri Başkanlığı ve TİKA bütçesinin ve diğer bütçelerin ülkemize hayırlı
uğurlu olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım. Hükûmet adına ikinci konuşmacı Devlet Bakanı Sayın
Kürşad Tüzmen. Sayın
Bakanım, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) DEVLET
BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Tabii,
bizim işimiz hem zordur hem kolaydır çünkü tamamıyla rakamlarla açıklanabilir.
Somuttur soyut değildir. Rakamlar iyi çıktığı zaman çok güzel haberler
verirsiniz, kötü çıktığı zaman da anlatmak belki zordur. Ancak biz hep
gerçekleri söyledik bugüne kadar, hep gerçekleri söyledik. ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Rakamları çıkaranlara bakmak lazım. Rakamları çıkaranlara göre
değişiyor. DEVLET
BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Rakamlar yanıltmaz, o herkesin önünde. Bir gerçeği tespit etmek
istiyorum burada. Tabii, çeşitli konuşmalar oluyor, yani bunları duymamazlıktan gelmek mümkün değil. Açıkçası, son günlerde,
bakıyoruz, toplumun kendi tabularıyla yüzleşme, millî değerlerine karşı
birtakım çalışmalar… Yani bunlar aydın olmanın kriterleri
değil. Baktığımız zaman, bu tarz aydın olmak gayretinde bulunanların böyle bir
metot izlediğini görüyoruz. Artık, bir titre sahip olmak için millî değerlere
karşı geleceksiniz, kaygısızca bu millî değerleri yıpratma yoluna gideceksiniz.
Tabii, bakıyoruz, son günlerde Ermenilerden bir hamle yok, bilimsel verilerde
herhangi bir değişiklik yok, baktığımız zaman, tarihçilere bırakılmış bir konu,
bunlarla ilgili en ufak bir gelişme yok ama işte, aydın olduklarını ispata
çalışan birtakım gruplar sorumsuzca çalışmalarla bu gerekli… Herhangi bir
şekilde bilgi birikimi olmadan, Türk tarihini, milletin davranışını, örf, âdet,
geleneğini bilmeden yapılan sorumsuzca davranışlara bence Sayın Başbakanımız
gerekli cevabı verdi. Ancak şunu söylemekte yarar var: Bizim son yüz senelik
tarihimizde değil binlerce yıllık Türk tarihinde… Doğru, Türk milleti mücadele
etmek zorunda kalmıştır, savaşmak zorunda kalmıştır; baktığınız zaman, bebek
katilleri ile uyuşturucu tacirleri ile vatanı, milleti bölmek isteyenlere,
bayrağımıza tasallut edenlere, o şerefsizlere karşı mücadele vermiştir ve
verecektir. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar) Ancak Türk tarihinde ne son
yüzyılda ne de binlerce yılda hiçbir şekilde soykırım hadisesi yoktur, böyle
bir suçlamayla milletimizi karşı karşıya bırakmaya da kimsenin hakkı yoktur. Ben sizi aslında rakamlara
boğmak isterdim, çok fazla da vaktim yok. Ancak birkaç da gerçeği söylememde
yarar var. Burada yapılan çalışmalarda dış ticaret artık Türkiye'nin büyüme
motoru hâline gelmiştir. Gayrisafi millî hasılanın
yaklaşık yüzde 55’i dış ticaret rakamlarından oluşuyor. Artık öyle bir
büyüklüğe ulaştı. Bakıyorsunuz, ihracatın millî gelire katkısı 2000 yılında
yüzde 7’lerdeyken, 2007’de bu yüzde 11,4’e çıkmış durumda ve bütün bu ağırlığı
aslında komşu ve çevre ülkelerle beraber yaptığımız çalışmalarla, bu gayreti
göstererek gerçekleştirmeye çalıştık. Yüzde 7 iken komşu ve çevre ülkelerin
toplam dış ticaretimizde ağırlığı, bugün yüzde 41 değerine ulaşmıştır. Hepsiyle
şu anda ikili ilişkilerimiz gayet iyi bazda. Biz, tabii bütün
komşularımızla ticaret yapmak istiyoruz, hepsiyle yapmak istiyoruz, geliştirmek
istiyoruz. Ermenistan’la da yapmak isteriz ancak Karabağ’da işgal kalkar, Azeri
kardeşlerimizin hakkı iade edilir, biz Karabağ’da Azeri-Türk iş forumlarını
düzenleriz, ondan sonra, tabii, bütün herkesle beraber, siyaseten, ticareten açılımlarımızı yapmak arzusunu her zaman
gösteririz. Şimdi, bu komşu ve çevre
ülkelerle ticareti yaparken en fazla yararlanan iller, Türkiye ortalamasının
çok çok üstünde olan Güneydoğu ve Doğu Anadolu illeri
olmuştur. Bakın, bazı rakamlar vermek
istiyorum. Ağrı’nın 2002’de ihracatı sadece 3 milyon dolar, 2007’de 28 milyon
dolara ulaşmış; yüzde 791 oranında artış var. Türkiye'nin 2002-2007 arasında
toplam artışı yüzde 197,5. SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın
Bakan, ne ihraç ettiler acaba? DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN
(Devamla) – Bingöl: Sadece 27 bin dolardı, bakın bugün 1 milyon dolara çıkmış.
Hakkâri: 4,8 milyon dolar ihracat yaparken 2002 yılında, 2007’de 178 milyon
dolar ihracat yaptı. SIRRI SAKIK (Muş) – İnşallah
Muş’u da dersin. DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN
(Devamla) – Burada ihracat artışı yüzde 3.578,3. Bingöl için yüzde 3.470,6.
Muş’ta ihracat sıfırdı, 1 milyon doları geçti; yüzde 1.456,1. SIRRI SAKIK (Muş) – Ne ihraç ediyoruz
bilmiyoruz ki… Biz uzayda mı yaşıyoruz? Yoksulluktan başka bir şey yok! DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN
(Devamla) - Van’da 1,4 milyon dolardan bugün 13,6 milyon dolara… Gelelim,
Güneydoğu Anadolu’ya. SIRRI SAKIK (Muş) – Öyle,
rakamlarla halkı kandırıyorsunuz. ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Ne
ihraç edilmiş? DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN
(Devamla) - Sabredin… Batman, 600 bin dolar
ihracatı vardı 2002’de, 2007’de 40 milyon dolar ihracatı var. Sadece 2008
Ocak-Ekiminde 70 milyon doları geçti. Artış oranı yüzde 6.688. Gaziantep, 605 bin dolar
ihracatı vardı 2002’de, bugün 2,5 milyar dolar ihracat yapmış durumda 2007 yılı
için. Bu sene daha da artarak devam ediyor. Şırnak, 21 milyon dolar
ihracatı var 2002’de. 2007’de 262 milyon dolar ihracatı var Şırnak’ın. Artış
oranı yüzde 1.139,6. Şimdi, bizim için burada
önemli olan… HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Bu
ihraç kalemlerini açıklar mısınız Sayın Bakan? DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN
(Devamla) – Teker teker hepsini sizin ellerinize ben
verdim. Bütün bu çalışmalar, bizim, ihracatta… HAMİT
GEYLANİ (Hakkâri) – Hayır, burada açıklayın. Nasıl gerçekleşmiş? DEVLET
BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) - Web
sitesinde de var, arzu ederseniz… Zamanımı iyi kullanmak zorundayım, diğer
Bakan arkadaşımız da var bizden sonra. HAMİT
GEYLANİ (Hakkâri) – Hakkâri neyi ihraç etmiş? DEVLET
BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) - Yapılan ihracat tamamıyla komşu ve çevre
ülkelere olan ihracattır. Türkiye'nin ihraç kalemlerinden hepsi, çimentosundan,
baktığınız zaman, cam eşyasına, ara malından nihai mamule kadar bütün
sektörlerde ihracat var. OSMAN
ÖZÇELİK (Siirt) – Hakkâri’de cam fabrikası mı var? Çimento fabrikası mı var? DEVLET
BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Geç onları, geç! Ocak-ekim
döneminde, bakın… OSMAN
ÖZÇELİK (Siirt) – Olsa olsa yeşil kart ihracı
olabilir. DEVLET
BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Sizin şunu da söylemeniz lazım: Türkiye, böyle
dönemlerde, biz 1998, 1999, 2001 krizlerini gördük, geçirdik, yaşadık bunları.
Bütün Türkiye yaklaşık 40 bin tane ihraç ürününü ihraç ediyor. M.NURİ
YAMAN (Muş) – Hayır, neyi ihraç etmiş? Havasını mı ihraç etmiş? HAMİT
GEYLANİ (Hakkâri) – Kömür mü, makarna mı? Ne ihraç etmiş? BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, lütfen Sayın Bakana müdahale etmeyin. DEVLET
BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Bizim burada yaptığımız ihracattan sizin
iftihar etmeniz lazımken siz rahatsızlık dile getiriyorsunuz. PERVİN
BULDAN (Iğdır) – Yok ki, nasıl iftihar edelim! DEVLET
BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Yüzde 3 bin, yüzde 4 bin ihracat artışı
gerçekleştirmişiz, siz bir tebrik etme yerine tutup burada eleştiri oklarını göndermeye
çalışıyorsunuz. OSMAN
ÖZÇELİK (Siirt) – Hayalî ihracatı mı tebrik edelim! DEVLET
BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Geç… Bizim 87
milyar dolar ihracatımız vardı 2002’de. OSMAN
ÖZÇELİK (Siirt) – Millet açlıktan ölüyor, siz ihracattan bahsediyorsunuz. DEVLET
BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) - 330 milyar dolar dış ticaretimiz var bizim
bugün. (DTP sıralarından gürültüler) BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, lütfen… DEVLET
BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Bizim için, burada dış ticaret açığına da
baktığınız zaman Türkiye… OSMAN
ÖZÇELİK (Siirt) – Millet açlıktan ölüyor. Milyarlarca dolar ihracattan
bahsediyor Bakan. Kandıramazsınız kimseyi. DEVLET
BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Yahu, bırak da ben konuşacağım arkadaş. Biz
konuşuyoruz burada. OSMAN
ÖZÇELİK (Siirt) – Doğru konuşun ama. Doğruları söyleyin. DEVLET
BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Yani, arzu ettiğiniz yerde arzu ettiğiniz
şekilde konuşurum sizinle, biliyorsunuz bunu. Mesele değil. O ayrı. SIRRI
SAKIK (Muş) – Muş’ta tek kalem ihraç edilecek bir şey yok. BAŞKAN –
Arkadaşlar, susun da dinleyin lütfen. DEVLET
BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Şimdi, biz 1947’den beri dış ticaret açığı
veriyoruz, 1947’den beri. Burada 1970’te 588 milyon dolar ihracat, 948 milyon
dolar ithalat. Bakıyorsunuz, 359 milyon dolar dış ticaret açığı. İhracatın
ithalatı karşılama oranı yüzde 62,1. 90’larda yine aynı şekilde ihracatın
ithalatı karşılama oranı yüzde 58,1. İBRAHİM
BİNİCİ (Şanlıurfa) – Yüzde 22 ihracat düştü. DEVLET
BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Ocak-Ekim ayı ihracatın ithalatı karşılama
oran 2008’de yüzde 64,4’e geldi. Neden? Ocak-Ekim döneminde ithalat yüzde 29,9
oranında arttı, 178,4 milyar dolara ulaştı. İthalat ilk defa Kasım ayında 12,6
milyar dolar, Aralık ayında da 14 milyar dolar seviyesinde gerçekleşeceğini
hesaplarsak, 2008 yılında ithalatın 205 milyar dolar seviyesinde olacağını
görüyoruz. Yani 2008 Ocak-Eylül döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre
yüzde 34,4 artışla 163,5 milyar dolar, Ekim-Aralık döneminde ise geçen seneye
göre yüzde 14 azalıyor, 41,4 milyar dolar. Şimdi, bu
tabii ithalatın karşılama oranı. İhracatın ithalatı karşılama oranını
artırıyor. Petrol ve
petrol ürünleri ithalatı… Arkadaşlar, buralarda gerçekleri konuşuyoruz. TAYFUR
SÜNER (Antalya) – Altı yılda yüzde 350 artış kaydettiniz cari açıkta. DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) - Müsaade edin. 2000
yılında petrol ve petrol ürünlerine ödediğimiz fatura 9,5 milyar dolar iken,
2008 Ocak-Ekim döneminde 42,5 milyar dolar ödemek zorunda kaldık. Yani bu sene
de tahmin ediyorum, bu 48 milyar dolar seviyesinde olacak. Dolayısıyla, biz
diğer ekonomilerle karşılaştırdığımız zaman ciddi bir çalışma yaptık orada. Şu
anda ihracatın ithalatı karşılama oranı yükseliyor. Türk lirasının aşırı
değerli olmasından dolayı ihracattaki rekabetçiliğimizin azaldığını burada da
çeşitli kereler vurgulamaya çalıştım. Şu anda, ihracatçının, sanayicinin tabii,
nakit akış tablosunda büyük sıkıntılar yaşandı geçtiğimiz dönemlerde. Ancak
öyle bir döneme giriyoruz ki, kendi ara malımızı kullanıp daha rahat ihracat
yapabileceğimiz bir döneme giriyoruz ve kendi ara mallarımızı üreten o
sanayinin tekrar canlanması bizim en büyük arzumuz. Bu konuda çalışmalar var. Şimdi,
ihracatta Eximbank’a ekstra 1 milyar dolarlık bir
kaynak aktarımını sağlıyoruz. Destekleme de aynı şekilde yine aramızdaki bütün
firmaların hepsiyle beraber yaptığımız çalışmalar sonucunda da araştırma,
geliştirme ve eğitim çalışmalarına gerekli katkıları sağlayarak yolumuza devam
edeceğiz. 2009 ve
2010 zorlu yıllar, bunu söylüyoruz ancak bütün dünya ekonomilerinde sıkıntı
yaşanıyor. Biz ne dedik? “Merak etmeyin, kaptanımız iyi.” dedik. Baktığınız
zaman teknenin gövdesi sağlam, dümen emin ellerde. Hani, çok fazla sıkıntı
olursa denize düşenler için de ciddi, tecrübeli dalgıçlarımız da var. OSMAN
ÖZÇELİK (Siirt) – Deniz bitti, deniz bitti, karaya oturdunuz! HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) – Dümeni iyi beceriyorsunuz Sayın Bakan! DEVLET
BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Dolayısıyla size şunu söylüyorum: Bizim için
önemli olan, burada hep birlikte bu dönemi rahatlıkla geçebilecek politikaları
ortaya koymak. Bunu,
bugüne kadar -açık söyleyeyim- sizlerle 2002 yılından beri burada beraberce
çalışıyoruz. Benim her söylediğim… Burada gerçek rakamları size verdim ve
doğruları tartıştım. 2002-2008 yılları Türkiye'nin ihracatında ve dış
ticaretinde rekorlar kırdığı, cumhuriyet rekorlarını kırdığı ve altın çağını
yaşadığı bir dönem olmuştur. Bunun aksini kimse iddia edemez. Biz yine
arkadaşlarımla birlikte, ekibimle birlikte, müteahhitlerimiz,
ihracatçılarımız, sanayicilerimizle birlikte bütün bu coğrafyada
çalışmalarımıza tekrar devam edeceğiz. KADİR
URAL (Mersin) – İthalattaki rekoru da söyle Sayın Bakanım! DEVLET
BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – İhracat artışını aynı şekilde sürdürmeye
gayret edeceğiz. Başka çaremiz yok. Türkiye’nin ihracattan başka çıkışı yoktur
arkadaşlar, bunun altını bir kez daha çizmek istiyorum. Önemli olan, rekabet
avantajımızı kaybetmeden faktör şartlarını, talep şartlarını, firma yapılarını
destekleyici endüstrileri, hepsini en iyi şekilde, rekabet avantajımızı
artıracak şekilde kullanabilmektir. Tabii bunun alt detaylarını da daha önce
sizlerle tartıştım. Ancak, size şunu söylemek istiyorum: Bizim Afrika
ülkelerine yaptığımız ihracat şu anda geçen seneye göre yaklaşık yüzde 85
oranında artmış durumda, Asya ülkelerine gene yüzde 65… Bunlar, tabii, Avrupa
Birliğinin ilk on beş ülkesi, ki toplam ihracatımızda
yüzde 51 pay alırken yüzde 41 paya düşmüştür. Bunlarla ilgili olarak… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) DEVLET
BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Kısa, bir dakika ek süre verebilir misiniz? BAŞKAN –
Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. KADİR URAL (Mersin) – İthalat
size bağlı değil mi Sayın Bakanım? DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN
(Devamla) – Hepsi bana bağlı. KADİR URAL (Mersin) – Tamam,
ondan da bahsedin Sayın Bakanım. DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN
(Devamla) – İthalat da bana bağlı, ihracat da bana bağlı; dolayısıyla, yurt
dışı müteahhitlik de bana bağlı. Orada da şu ana kadar
130 milyar dolarlık proje tamamladık. Aynı şekilde, senelik 20 milyar doların
üzerinde proje tamamlıyor Türk müteahhitleri. Dünyanın
ilk onunda yer alıyor Türk ihracatçıları, birçok üründe, çimentosundan cam
eşyasına, otomotivinden elektroniğine kadar. Dolayısıyla böyle bir tabloya
bakmamız lazım. Onun için, her zaman, ay yıldızlı Türk Bayrağı’nı gururla
dünyanın ilk on ülkesi arasına taşımaya, hep beraberce, elimizden gelen gayreti
göstererek çalışacağız. Hepinize saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Hükûmet
adına son konuşmacı, Devlet Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu.
Sayın Bakanım, buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) DEVLET BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım;
sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bakanlığımın sorumluluğunda
olan Devlet Personel Başkanlığı, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ve Tütün ve
Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu hakkında, zamanın elverdiği ölçüde, bu kürsüde
dile getirilen görüş ve eleştirilere cevap verme gayreti içerisinde olacağım.
Öncelikle, gruplar adına ve şahısları adına bu ilgili kuruşlar hakkında değerli
görüşlerini burada bizlerle paylaşan bütün milletvekili arkadaşlarıma çok
teşekkür ediyorum ve bütçelerimizin hayırlı olmasını temenni ediyorum. Sayın Başkan, değerli üyeler;
yaklaşık kırk sekiz yıllık geçmişi bulunan Devlet Personel Başkanlığı,
özellikle kamu istihdamı alanında kurumsal ve bölgesel dengelerin
yapılandırılmasında, kamu yönetiminin ve devlet teşkilatının yeniden
düzenlenmesinde ve tüm kamu çalışanlarının mali ve özlük haklarının
belirlenmesinde stratejik rol üstlenen önemli bir kurumumuzdur. Bu önemli kurumumuzun 2008
yılı içerisinde yürütmüş olduğu faaliyetlerden bazıları şunlardır: Hepinizin
bildiği gibi Devlet Personel Başkanlığımız, ilgili kurumlar ve bakanlıklar
arasındaki yasa çalışmalarında ve mevzuat uygulamalarında bütünlüğü sağlamak ve
görüş tesis etmek ve kurumlar arası koordineyi sağlamakla görevlidir. Bu
anlamda kendisine ulaşan talepleri çok titiz bir şekilde değerlendirerek görüş
tesis etmiş ve yasa yapmada ilgili kurumlara yardımcı olmuştur. Başkanlığımızın önemli bir
faaliyeti de istihdam alanındaki faaliyetidir, mevzuat gereğince tanınan
kontenjan kapsamında özürlü vatandaşların memur kadrolarında istihdam
edilmelerine ilişkin sınav ilanlarının kurumlar adına yürütülmesidir. Yılda 3
defa Resmî Gazete ve ülke çapında tirajı yüksek
gazetelerde ilan verilmek suretiyle, kamu kurum ve kuruluşlarının özürlü
personel ihtiyaçlarını gidermeye yönelik olarak, özürlü vatandaşların ilgili
kamu kurumları müracaatları konusunda haberdar edilmeleri sağlanmaktadır. Yine istihdam alanında
yürütmüş olduğu önemli bir faaliyet ise özelleştirme sebebiyle istihdam fazlası
olarak Başkanlığa bildirilen personelin diğer kamu kurumlarında istihdamlarının
sağlanmasıdır. Bu kapsamda 1992 yılından bugüne kadar 18.360 personelimiz,
özellikle tercih ettikleri kurumlar başta olmak üzere ihtiyaç duyulan kamu
kurum ve kuruluşlarına yerleştirilmiş bulunmaktadır,
ki bu arkadaşlarımız 657 sayılı Kanun’un 4/C maddesi kapsamına göre işlem
görmektedirler. Başkanlığımızın diğer bir
faaliyeti ise devlet memurlarının eğitimine ilişkin yürütmüş olduğu hizmetlerdir.
Bu hizmetlerine yine 2009 yılı içerisinde de aynı şekilde devam edecektir. Yine Devlet Personel
Başkanlığımızın önemli bir faaliyeti toplu görüşme sürecine katılmasıdır. Hükûmetlerimiz döneminde 6 kez toplu görüşme süreci
gerçekleştirilmiştir. Yine hepinizin yakinen bildiği gibi, son toplu görüşme
süreci yetkili konfederasyonlarla birlikte tam bir mutabakat içerisinde
gerçekleştirilmiş ve mutabakat zaptı müştereken imza altına alınmıştır. Bu
mutabakat zaptında ve toplu görüşme süreci neticesinde kamu çalışanlarımızın
mali ve sosyal haklarında önemli iyileştirmeler yapıldığı sizlerin ve
kamuoyumuzun malumudur. Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; önümüzdeki yıl içerisinde Devlet Personel Başkanlığımız şu
projeleri gerçekleştirme konusunda da kararlı bir şekilde davranacaktır: Bunlardan birincisi: Hükûmetimiz tarafından önemsenen ve şu ana kadar altyapı
yatırımları tamamlanmış olan kamu personel bilgi sistemi kapsamında kamu kurum
ve kuruluşlarının kadro ve pozisyon bilgilerinin İnternet ortamında on-line olarak toplanması çalışmalarına başlanmış olup, 2009
yılı içerisinde de sistematik olarak derleme faaliyetlerine devam edilecektir. Devlet teşkilatının yeniden
yapılandırma süreci kapsamında gözden geçirilmesi ve buna ilişkin mevzuat
düzenlemelerinin hazırlanmasına, Avrupa Birliği kriterleri
ve günün şartları dikkate alınarak devam edilecektir. Kurum ve kuruluşların
istihdam ve teşkilat yapıları göz önünde bulundurulmak suretiyle, etkili bir
insan kaynakları planlaması çalışmalarına devam edilecektir. Personel değerlendirme
sistemi gözden geçirilerek personel performansını ölçmeyi sağlayacak objektif
ve saydam standartların geliştirilmesi çalışmalarına devam edilecektir. Burada bazı değerli
milletvekili arkadaşlarımız kamu istihdam şekline ilişkin bazı
değerlendirmelerde bulundular. Özellikle 4/B’ye
ilişkin, “sözleşmeli personel” dediğimiz personele ilişkin çeşitli görüş ve
ifadelerde bulundular. Değerli arkadaşlarım,
dünyanın geldiği noktada artık çok çeşitli istihdam şekillerinin ortaya çıktığı
bir gerçek. Onun için bakanlıklarımız gerek coğrafi şartlar ve gerekse diğer
şartlardan dolayı sözleşmeli personel çalıştırma konusunu gündemine almış
bulunmaktadır. Özellikle Sağlık Bakanlığı ve Millî Eğitim Bakanlığımız yoğun
şekilde sözleşmeli personel çalıştırmaktadır. Bunun da en önemli nedeni,
hepimizin bildiği gibi Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde tayin edilen personeli
tutmak konusunda bu bakanlıklarımız zorluk yaşamaktadır. Sözleşmeli personel
istihdamı bu zorluğu aşma konusunda bakanlıklarımızın elinde önemli araçlardan
biridir. Ancak sözleşmeli personel demek her türlü hak ve güvenceden, sendikal
haklardan yoksun personel demek değildir. Zaman içerisinde bu arkadaşlarımızın
da sendikal güvenceye kavuşturulması ve diğer kamu personelinin hak sahibi
olduğu güvencelere de kavuşturulması gerekmektedir. Bu amaçla, son yapmış
olduğumuz toplu görüşmelerde de eş durumu nedeniyle yer değiştirme konusu
gündeme gelmiş, yine askerlik dönüşü göreve başlayabilme konuları gündeme
gelmiş, yine
sözleşmeli personelin doğum izinleri taraflarca mutabakat altına
alınmış ve ilgili bakanlıklarla görüşme süreci devam etmektedir. Evet, Devlet Personel
Başkanlığı hakkında kısaca sizlerle paylaşmak istediğim konular bunlar değerli
arkadaşlarım. Şimdi de izninizle Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu
bütçesi hakkında kısaca değerlendirmelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; devlet tekelinin tam anlamıyla sona erdiği 2002 yılında ülke
ekonomisi ve toplumsal açıdan stratejik önem taşıyan tütün ve alkol
piyasalarını liberalize etmek ve sektörde Tekel AŞ
Genel Müdürlüğü tarafından yürütülen düzenleme ve denetleme görevlerini yerine
getirmek üzere idari ve mali özerkliğe sahip Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme
Kurumu kurulmuştur. Ülkemiz, şark tipi tütün
üretimi ve ihracatında dünya liderliğini sürdürmekte olup 2008 yılı tütün
ihracatımızın yaklaşık 140 bin ton ve bunun ekonomiye katkısının ise 490 milyon
ABD doları civarında olacağı tahmin edilmektedir. 179.769 üretici tarafından
üretilen 74.584 ton tütün 2008 yılında on altı firma tarafından satın alınarak
üreticiye 451 milyon 259 bin 433 yeni Türk lirası ürün bedeli ödenmiştir. Tütün
bölgelerinde yaşanan büyük kuraklık nedeniyle üretim düşük miktarda
gerçekleşmiştir. 2009 yılında satın alınmak üzere 194.282 ekici ile 118.940 ton
tütün üretmek için sözleşme yapılmıştır. Tütün mamulleri piyasasında 2008
yılının ilk on ayında 112,6 milyar adet sigara üretimi, 90,1 milyar adet sigara
tüketimi gerçekleşmiş, 15,3 milyar yeni Türk lirası satış hasılatından
yaklaşık 11,2 milyar yeni Türk lirası vergi geliri olarak tahsil edilmiştir. 2008 yılının ilk on ayında
20,7 milyar adet sigara, yaklaşık 5.850 ton kıyılmış tütün ve 20,8 ton
nargilelik tütün mamulatı ihracatı gerçekleşmiş,
karşılığında 207 milyon ABD doları gelir elde edilmiştir. Ülkemizde
üretilen sigaralar için Ocak-Haziran 2008 döneminde 44,5 milyon kilogram tütün
ithalatı gerçekleşmiş ve 206,5 milyon ABD doları ödenmiştir. Diğer
yandan ülkemizde etil alkol piyasası 98 milyon ABD doları, metanol
piyasası 220 milyon ABD doları ve alkollü içkiler piyasası 4 milyar ABD doları
civarında ekonomik değer yaratmaktadır. Devletin
alkollü içkilerden elde ettiği dolaylı vergiler ise 2 milyar ABD doları
civarında bulunmaktadır. Ülke
genelinde Kasım 2008 itibarıyla 182.455 perakende satıcı, 14.975 açık alkollü
içki satıcısı ve 2.637 toptan satıcı olmak üzere toplam 200.067 belgeli satıcı
bulunmaktadır. 2008 yılı
sonunda etil alkol piyasasında 25 milyon litre üretimin, 60 milyon litre
ithalatın gerçekleşmesi, yenilenebilir enerji kaynakları arasında yer alan
yakıt biyoetanolü için kurumdan izin almış firmaların
yıllık üretim kapasitelerinin de toplam 210 milyon litreye ulaşması
beklenmektedir. Değerli
arkadaşlarım, bildiğiniz gibi Kurumumuzun Kanun’u 2008 Nisan ayında çıktı ve
kurumsal yapısının pekişmesi noktasında bu Yasa Kuruma çok önemli imkânlar
tanıdı. Arkadaşlarımız Yasa’nın vermiş olduğu bu yetkiye dayanarak kaçak içki,
kaçak sigara üretimi ve kullanımı konusunda çok titiz bir şekilde
çalışmaktadırlar. Yeni Kurum binalarına taşındılar, orada yeni yapılanmalarını
tamamlıyorlar. İfade edildiği gibi harcamalarında ne bir usulsüzlük ne bir
fazla gider ne de yurt dışı gezileri konusunda herhangi bir israf söz konusu
değildir. Çalışmalarını yakinen takip ediyorum; arkadaşlarımız, Başkanlık
olarak, Kurum olarak çok titiz bir çalışma içerisindeler. Umuyorum, Türkiye’de
bu piyasanın düzenlenmesi konusunda önümüzdeki yıllarda çok önemli görevler
yapacaklardır. Değerli
arkadaşlarım, bu Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde tütünle ilgili, tütün
ekimiyle ilgili, arkadaşlarımız bazı hususları dile getirdiler. Doğrudur, şöyle
bir gerçekle karşı karşıyayız: Tekelin özelleştirilmesinden sonra bu bölgelerde
tütünün tek alıcısı olan Tekel artık bu alım faaliyetlerini kesmiş durumda.
Hatta geçen yıl, 2008 yılında artık bir daha sözleşme yapılmaması konusu daha
önce kararlaştırılmış olmasına rağmen, bu bölgelerdeki üretici
vatandaşlarımızın mağdur olmaması için bir yıl daha sözleşme yapılma konusu
uzatılmış durumda. Şimdi,
karşı karşıya bulunduğumuz gerçek, elbette, orada yeni arayışlara bizi itiyor.
ARGE çalışmaları şu anda o bölgelerde yapılmakta. Yani, özel sektörün
alabileceği veyahut da bu firmaların kullanabileceği tütün ürününün
yetiştirilmesi konusunda yeni çalışmalar söz konusu. İnşallah, bu çalışmalar
başarılı bir şekilde neticelenir ve o bölgede yaratılmış olan bu eksikliği yeni
ürünleri üretmek suretiyle oradaki üreticilerimiz sağlamış olur diye
düşünüyorum ve temenni ediyorum. Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sürem de çok azaldı, belki daha çok zaman
ayırmam gereken gençlik ve spor hizmetlerine çok az zaman kaldı. Öncelikle
burada değerli bir milletvekilimiz, Ahmet Duran Bulut arkadaşımız bazı sorular
sordu ve “Sayın Bakandan bu konuda cevap bekliyorum.” dedi. İzninizle önce o
sorulara cevap vermek istiyorum. Soru 1) “Genel Müdür istifa etti; işte, şuraya geçecek, buraya
geçecek.” şeklinde ifadede bulundu. Değerli arkadaşlarım, bir kere, bu Meclisin
bazı gelenekleri var, bu gelenekleri hatırlatmakta fayda var. Yani, bu kürsüden
kendisine cevap hakkı tanınmayan insanlar hakkında bu kürsüden laf etmek pek
doğru bir davranış değil. Yani, konuştuğunuz insan size bu kürsüden eğer cevap
verebilecek konumdaysa, hazırsa onu konuşmak lazım. Eğer size cevap verme
imkânından mahrum insanlar hakkında burada söz söylemememiz lazım. Evet,
Genel Müdür arkadaşımız altı yıl süreyle Türk sporuna hizmet etmiştir. Bu
hizmetlerinden dolayı kendisine teşekkür ediyorum ve Türk bürokrasisinde istifa
geleneği pek yerleşik olmamasına rağmen bu arkadaşımız istifa etmiştir.
Kendisine de başarılar diliyorum. Soru 2) “Yerine gelen Yunus Akgül
ilahiyat fakültesi mezunu.” dedi arkadaşımız. Bir insan ilahiyat fakültesi
mezunu olabilir, bir yere gelmesine engel değildir. Ama Yunus Akgül arkadaşımız ilahiyat fakültesi mezunu değil işletme
fakültesi mezunudur. Soru 3) “7.500 dolar Erzurum koordinatörlüğünden dolayı para
alıyor.” dedi. Bu arkadaşımız genel müdür yardımcılığı maaşı dışında tek kuruş
ücret almamaktadır. Maalesef bu milletvekili arkadaşımıza çok yanlış bilgiler
verilmiş ve o arkadaşımız da bu yanlış bilgileri bu kürsüden kullanmıştır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Buyurun Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlayınız. DEVLET
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Yine Spor Toto Teşkilat Başkanımızın
federasyon başkanı olmaması gerektiğini söyledi, bir çerçeve ana statünün
çıkmasından dolayı. Doğru, bir çerçeve ana statü çıkmıştır ama bu çerçeve ana
statü çıktığında federasyon başkanı arkadaşımız iki yıllık bu görevini
yürütüyordu. Bu çerçeve ana statü de çıktığı tarihten itibaren ileriye doğru
yürürlük kazandığı açısından bu arkadaşımızın yasal açıdan federasyon başkanı
olmasında herhangi bir sakınca yoktur. Brezilya’da
yapılan bir dünya şampiyonasında istismarın, suistimallerin
olduğunu ifade etti. Doğrudur, bu konuda ilgili federasyon hakkında soruşturma
açtık, savcılığa suç duyurusunda bulunduk ve yapılan seçimler neticesinde de bu
arkadaş zaten federasyon başkanlığı seçimini kazanamadı, başka bir yönetim iş
başına geldi. “Spor
Toto Teşkilatının yeri dar.” diyor. Doğrudur, Spor Toto Teşkilatımızın yeni
ihalesini yaptık, güzel bir ihale gerçekleştirdi arkadaşlarımız. Yaklaşık 11,3
olan hasılattan pay alma oranı bu şeffaf katılımcı
ihale sonucunda 1,3’e düştü. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Sayın Bakanım, son cümlelerinizi alabilir miyim efendim. Buyurun. DEVLET
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Peki Sayın Başkanım. Bunun
parasal anlamı şudur değerli arkadaşlar: Bu ihale sonucunda devlete, spor
teşkilatına yaklaşık 3 milyar Türk lirası kalmıştır. Bu, Türk sporunun
hizmetindedir, Türk gençlerinin hizmetinde kalacak bir paradır. Onun için, bu
ihaleyi şeffaf, gerçek anlamda şaibesiz gerçekleştiren arkadaşlarıma da
teşekkür ediyorum. Yer
darlığını giderecekler, yeni bir bina tuttular, onarım… EŞREF
KARAİBRAHİM (Giresun) – Sayın Bakan, sporu ne zaman konuşacağız? Sporu hiç
konuşmadık. Sadece sorulara cevap verdiniz. DEVLET
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Zaman fukarasıyız ya işte Sayın
Milletvekilim. İnşallah onu… Bir araştırma komisyonu önergesi var, o önergenin
kabulünü ben de yürekten istiyorum. Ama Sayın
Başkan, bir dakika daha müsaade ederseniz şunu arkadaşlarımla paylaşmak
istiyorum: Değerli arkadaşlarım, spor, şu anda elimizdeki, sosyal barışı
sağlayacak, çocuklarımızı eğitecek en iyi eğitim araçlarından biridir. Sadece
eğlence değildir, bir görsel sanat değildir. Ancak, şu gerçeği de açık
yüreklilikle söylemem lazım: Spor ne kişisel yaşamımızda ne toplumsal
yaşamımızda hak ettiği yerde değildir. İnşallah hep beraber sporu hak ettiği
yere çıkarmamız lazım. Bunun için çok imkânlarımız var, genç bir neslimiz var.
Hızlı bir şekilde tesisleri yapıyoruz. Kaynak konusunda da yeni yeni avantajlarımız var. İnşallah Türk sporunu hem
performans sporu olarak hem de spor kültürü olarak geliştirmek en büyük
hedefimizdir. Bu konuya
ilişkin görüşlerimi başka bir oturumda paylaşmak üzere ilgili kuruluşlarımızın
bütçelerinin hayırlı olmasını diliyor, katkı sağlayan bütün arkadaşlara
teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Bakanım. Bütçenin
bu bölümünün aleyhinde Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu. Buyurun
Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar) FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinize saygılar sunuyorum. Değerli
milletvekilleri, bu ülkede kamuda çalışan tüm insanlar eşittir, biri öz biri
üvey değildir. Ama Devlet Personel ve Hükûmet
insanları öz ve üvey yapmıştır. Arkadaşlar, aynı diplomaya sahipsin;
mühendissin, mimarsın, veterinersin, doktorsun, eczacısın; biri 4/C’li, biri 4/B’li, biri
sözleşmeli! Arkadaşlar, bu ülkede devlet adına hizmet yapan onurlu, şerefli
insanları ayıramazsınız. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) Bu ülkede hiçbirini
öz ve üvey yapamazsınız. Ama yıllardır, bugün de dün de bu insanları ayırdınız.
Devlet adına onuruyla hizmet veren insanları yok ettiniz, devlet adına onuruyla
hizmet veren insanları ayırdınız, kimini 4/C’li
yaptınız, kimini 4/B’li. Arkadaşlar,
öğretmenin farkı olur mu, eczacının farkı olur mu, mühendisin farkı olur mu? Bu
da kalmıyor, bazı bakanlıklar öz, bazı bakanlıklar üvey. Bayındırlık
Bakanlığında, Kültür Bakanlığında çalışanlar, Tarım Bakanlığında çalışanlar
üvey evlat. KADİR
URAL (Mersin) – Orman Bakanlığı… FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Hangi birini sayayım. Şimdi,
ağustos ayında bir zam yaptılar. İşte, bu zamda tüm idari görev alan müdürler,
müdür muavinleri, hepsi ayrılıyor arkadaşlar. Yanında çalışan insanların maaşı
idari görev yapan müdürlerin maaşını geçti arkadaşlar. Herkes idari görevinden
ayrılıyor. Böyle bir şey olmaz, böyle adalet olmaz, böyle bir personel yönetimi
olmaz. Değerli
arkadaşlar, bu ülkeye kim hizmet ediyorsa bunun aslisi, vekili olmaz. 4/A, 4/B,
4/C… Ha, bir
de başka… Ne yapıyorlar biliyor musunuz? İhale ediyorlar, ihale! “Temizlik
şirketleri” adı altında ebeyi, hemşireyi, sağlık memurunu, laborantı ihale
ediyorlar arkadaşlar. Arkadaşlar,
sosyal devlet bazı hizmetleri ihale edemez. Eğitmeye eğitmen ihale edilemez;
anaokullarına, çocuk yuvalarına hizmet eden insanlar ihale edilemez. Bunlar,
sosyal devlet adına anne gibi, baba gibi hizmet veren insanlar olan arkadaşlar.
Peki,
bunun hesabını kim verecek? 90’lı yıllardan beri şirket kadrolarına, temizlik
şirketi kadrolarına ihale edilen ebesi, hemşiresi, sağlık memuru, laborantı,
bunlar artık KPS sınavına giremiyor. Bunların hesabını kim verecek? Bunlar on
yedi senedir, on sekiz senedir hizmet ediyor hem de asgari ücretin daha
altında. Bir de biliyorsun, ihaleyi alan şirket asgari ücretle ihaleyi alıyor,
bir de kendi komisyonunu alıyor, bu çalışanlar asgari ücretin altında hizmet
veriyor, para veriyor arkadaşlar. Peki, bunların hesabını kim verecek? Yazık,
günah değil mi bu insanlara? On yedi senedir, on sekiz senedir… Daha bunlar
sınava giremiyor. Bunlar ne yapacak? Yaşları otuzu geçti. Bu insanların hesabını
kim verecek arkadaşlar? Değerli
arkadaşlar, devlet sosyal devlettir, kendine hizmet eden insanları ayıramaz.
Onun için, yıllarca çıkarılmayan, bakanlıklar arası farklar oluşturan bu konuyu
çözmezsek… Siz çalışanlarınızı “öz evlat, üvey evlat” diye ayırıyorsunuz. Bu
ülkede, sosyal hukuk devletinde herkes eşittir. Okuyacağım biraz sonra Sayın
Cemil Çiçek’in dünkü konuşmasını. Ben de şaşırdım… Bir taraftan onu dinledim
-okuyacağım- ama bir taraftan da hiçbir şey yok arkadaşlar; bir. İki:
Değerli arkadaşlarım, birkaç cümle de Diyanet İşleri Başkanlığı hakkında söz
etmek istiyorum. Sayın
Bakan, altı yıldır ben buradayım, bu yedinci bütçe. Hep aynı nakarat: “Diyanet
İşleri Başkanlığının teşkilat yasası yok.” Siz de söylediniz, sizden önce bu
görevi yapan bakanlar da... Hiç kimseyi kandırmayın, “Samimi olalım.”
diyorsunuz. Size Sayın Cemil Çiçek’in dünkü konuşmasından bir paragraf
okuyayım, ben de şaşırdım: “Hepimiz biliyoruz ve inanıyoruz, bu ülkenin
vatandaşları eşittir. Hangi partiye oy verirse versin, hangi görüşü
benimsiyorsa benimsesin, hangi siyasi kanaati taşırsa taşısın Anayasa
karşısında eşittir...” (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) OSMAN
KAPTAN (Antalya) – Anayasa karşısında, Hükûmet
karşısında eşit değil ki. BAŞKAN –
Sayın Aslanoğlu, buyurun efendim. FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – “…Allah huzurunda da eşittir. Bizim inancımız
budur, bu olmalıdır.” Eğer Allah huzurunda bu ülkede yaşayan herkes eşitse
eşitliği siz bozuyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlarım, kimseyi
kandırmayalım, samimi olalım. Hiçbir kimse sizden maaş istemiyor, hiç kimse
maaş dilenmiyor sizden. “Dedelere maaş vereceğiz.” diye kimseyi kandırmayın.
Hiçbir dede maaş istemiyor, sadece ilkelerine, onurlarına, kültürlerine saygı
göstermenizi istiyorlar. Plan ve Bütçe Komisyonunda siz havraya, kiliseye
elektrik bedeli, su bedeli ödüyorsunuz, cemevlerinin
hiçbir önerisini kabul etmediniz. Önce samimi olun, samimi. Değerli dostlar, iki çift
cümlem de sayın spor bakanına. Sayın Bakanım, spor kulüplerini bir at gibi
koşturuyorsunuz. İddaa’dan sadece aldığınız gelirden
yüzde 5 pay veriyorsunuz, spor kulüplerinin mali özgürlüğü açısından. 10
katrilyon gelirden aldıkları pay 400 milyar arkadaş spor kulüplerinin. Geliri
maliye alıyor. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Spor kulüplerinin hakkını maliyeye yedirmeyin. Bu da sizin
göreviniz Sayın Bakan. Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Aslanoğlu. Saygıdeğer milletvekilleri,
üçüncü turdaki konuşmalar tamamlanmıştır. Şimdi soru-cevap işlemini
gerçekleştireceğiz. Evet, malumunuz olduğu üzere on dakika soru, on dakika
cevap işlemi olacaktır. Sayın Aslanoğlu,
buyurun efendim. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Sayın Başkanım, yarım kalmıştı. Önce, spordan sorumlu Sayın
Bakanıma… Sayın Bakanım, İddaa gelirlerinden spor kulüplerine daha fazla vermek için
yasa teklifi hazırlayacak mısınız? Çok kısa… İkinci sorum sayın diyanetten
sorumlu Bakanıma. Sayın Bakanım, Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilat Kanunu’nu
hakikaten getirecek misiniz? Üçüncü sorum ihracattan
sorumlu Bakanıma. Sayın Bakanım, ihracat
desteği için 500 milyon YTL… Destek için -fuarlar, ihracatçıyı desteklemek
için- bu para size yetmez. Bunu artırmayı düşünüyor musunuz? Yani, en az
ihracatın yüzde 1’i kadar bir tanıtım desteği almanız gerekiyor. Bu parayı,
ihracatçılara destek açısından böyle bir bütçe isteyecek misiniz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Aslanoğlu. Sayın Kaptan… OSMAN KAPTAN (Antalya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Ben spordan sorumlu Bakana sormak istiyorum. Sayın Bakan, Antalya’da Yüzüncüyıl’da, kentin tam ortasında kent dokusunu, trafiği
altüst edecek yoğunlukta 30 bin kişilik stadyum, 10 bin kişilik kapalı spor
salonu yapılması karşılığında bu spor kompleksini
yapan firmaya aynı yerde 140 bin metrekare, yüksekliği belli olmayan ticari
alan plan değişikliği yapılarak Büyükşehir Belediyesi tarafından verilmesi
Antalya’da büyük tepki ile karşılanmaktadır. Bu konuda AKP’nin dışındaki tüm
siyasi partiler, demokratik kitle örgütleri ve Antalya kamuoyu karşıdır. Bu
karşılığını da… Dört tane mahkemeye başvurulmuştur bu konuda. Sorum şudur:
Dünyada kent merkezinde -yeni yapılan yalnız- başka bir örneği olmayan bu
projenin kent dışına taşınmasını sağlayacak mısınız? Mahkeme sonuçlanırsa… BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kaptan. Sayın Süner… TAYFUR SÜNER (Antalya) –
Sayın Başkan, Sayın Bakana birinci sorum: Hükûmetiniz
tarafından uygulanan düşük kur politikası sonucunda ara malı ithalatını özendirmesi
dolayısıyla KOBİ’leri öldürerek hem üretimi bitirdiniz hem de istihdamı
bitirerek işsizler ordusu yarattınız. Bu aşamadan sonra üretim ve istihdamı
arttırmak için ne yapmayı düşünüyorsunuz? İkinci sorum: 2002 yılında
15,5 milyar dolar olan dış ticaret açığımız 2007 yılı itibarıyla 63 milyar
dolar olmuştur. 2008 yılı sonunda da tahminlere göre 70 milyar dolar olacaktır.
Dış ticaret açığını altı yılda yüzde 350 oranında arttıran Hükûmetiniz
“Ekonomimiz çok iyi, her şey yolunda.” açıklamalarını nasıl bu kadar rahat
yapmaktadır? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkür ederim. Sayın
Özdemir… HASAN
ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum: Seçim bölgem
Gaziantep Suriye’yle uzun sınırları olan serhat bir ilimizdir. Sınır ili
avantajını maalesef tam olarak kullanamamaktadır. İlimiz Karkamış Sınır
Kapısı’nda, alan genişletmesiyle yeni hizmet binalarına acilen ihtiyaç vardır.
Bu sınır kapımız cumartesi, pazar günleri karşılıklı geçişler yapılamamaktadır.
Diğer günlerde 08.00-17.00 arasında sadece geçişler yapılmaktadır. Vatandaşımız
mağdur olmaktadır. Bu eksiklikleri gidermeyi düşünüyor musunuz? İkinci
sorum: Oğuzeli Akçakoyun Sınır Kapımız kapalı
durumdadır. Açmayı düşünüyor musunuz? O bölgede Türkiye-Suriye serbest ortak
ekonomi bölgesi kurmayı düşünüyor musunuz? İkincisi,
Devlet Personel Başkanlığıyla ilgili sorum var. Kamuda istihdam edilmesi
gereken özürlü personel rakamlarında ortaya çıkan oranlar bu kadroların ciddi
bir kısmının boş olduğunu gösteriyor. Bu oranları artırmayı düşünüyor musunuz? Gençlik
ve sporla ilgili… Altı yıllık AKP iktidarları döneminde bazı millî sporcular
sporu bıraktığı gibi, başta Çin Olimpiyatları olmak üzere Türk sporu skor ve madalya açısından
dibe vurmuştur. Bu başarısızlığı nasıl izah edersiniz? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkür ederim. Sayın Güvel… HULUSİ
GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum. Sayın
Bakan Yazıcıoğlu’na üç tane kısa sorum olacak. Birinci
sorum: Sayın Bakan, Avrupa Birliği 2008 yılı İlerleme Raporu’nda “Diyanet
İşleri Başkanlığının web sitesinde yayımlanan veriler sivil toplum kuruluşları
tarafından kadına karşı ayrımcı olarak algılanan bir dil içermektedir.”
denilmektedir. Sayın Bakan bu değerlendirme konusunda ne düşünmektedir? Bu
tespite katılıyor musunuz? İkinci
sorum: Sayın Bakanım, Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde çalışan kadın
personelin azlığı dikkat çekicidir. Mesela, kadın din hizmetleri uzmanı olarak
yalnızca 60 personel istihdam edilmektedir. 84 bin çalışanınızdan yalnızca 4
bini kadındır. Bunun nedenleri nedir? Bu sayıyı artırmayı düşünüyor musunuz? Son sorum
Sayın Bakanım: 2008 yılında devlet parasıyla umre ve hac görevini yapmaya giden
milletvekili ve bürokrat var mıdır? Bunların isimlerini söyler misiniz? Böyle
bir uygulamayı kişisel olarak etik buluyor musunuz? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkür ederim. Sayın
Işık… ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan. Öncelikle,
değerli TİKA çalışanlarına teşekkür ettikten sonra Sayın Bakana iki sorum
olacak. 1)
Kütahya Tekel Başmüdürlüğü de diğerleri gibi özelleştirilerek Kütahya’daki
faaliyeti sona erdirildi ve bu ay sonuna kadar da tasfiyesi gerçekleştirilecek.
Kütahya Tekel Başmüdürlüğüne ait bina ve diğer donanımları ne olacaktır?
Binaların açık cezaevine dönüştürülmesine yönelik Kütahya’nın talebini nasıl
değerlendirmektesiniz? 2) 10
Temmuz 2008 tarihli soru önergemde de belirttiğim gibi, Kütahyaspor
2007-2008 sezonu sonunda 35 puanla haksız şekilde amatör kümeye düşürülmüştür.
Bunda Türkiye Futbol Federasyonunun FİFA Disiplin Kurulu tarafından aynı grupta
oynayan Aydınspora verilen 3 puan silme cezasını
liglerin tescilinden sonra onaylaması neden olmuştur. Kütahyaspora
yapılan bu haksızlığı nasıl telafi etmeyi düşünüyorsunuz? Teşekkür
ederim. BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum. Sayın
Korkmaz… S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, benim sorum Sayın Yazıcıoğlu’na
olacak. İnsanların
yemek içmek gibi ihtiyaçlarından biri olan inanma ve inandığını yaşama
ihtiyacının temininde önemli işlev gören ve milletin birliği ve beraberliğine
hizmet eden din görevlilerinin aldığı maaş, kendilerine maalesef insanca yaşama
standartlarını sağlama hususunda yetersizdir. Doğumdan ölüme kadar insanımıza
birçok hizmet veren din görevlilerine yeterli maaş verilmesi hususunda Hükûmetinizin bir çalışması var mıdır? İkinci
sorum: Kültürümüzün temel taşlarından birisi olan İstiklal Savaşı’mızda
ve cumhuriyetimizin kuruluşunda da büyük emeği olan Alevi-Bektaşi inancının
yaşatılması ve gelecek nesillere aktarılmasında Hükûmetin
atması gereken adımlar vardır. Ancak sanki arkalarında yüzde 47 gibi bir oy
oranı, 340 milletvekili yokmuş gibi AKP Hükûmeti de
atılmayan adımlardan şikâyet etmektedir. Şikâyetçi sıfatı ve rolünden vazgeçip
muktedir bir hükûmet olarak ne zaman adımlar
atacaksınız? Milliyetçi Hareket Partisinin gerçekten samimi ve karşılıksız
çağrısına ne zaman cevap vereceksiniz? Teşekkür
ederim. BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum. Sayın Koçal… ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Yazıcıoğlu’na sormak istiyorum. Ankara’daki
Dinî ve Sosyal Hizmet Vakfıyla Diyanet İşleri Başkanlığı arasında hizmet ve
ekonomik iş birliği var mıdır? Varsa içeriği nedir? Cami
minarelerine kurulan baz istasyonları için alınan
paralardan devletin yüzde 3, vakfın yüzde 46 pay almasını doğru buluyor
musunuz? İkinci
sorum: Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından Başkent Kadın Platformu adı
altında bir platform oluşturulmuştur. Bu platform elemanları Büyükşehir
Belediye Başkanına bağlı olarak çalışıyorlar ve maaş alıyorlar. Şehir şehir, ev ev dolaşarak AKP’nin
propagandasını yapıyorlar. Peki, maaşlarını nereden alıyorlar dersiniz? Bunlar
acaba maaşlarını dinî vakıf veya derneklerden alıyor olabilirler mi? İki:
Bakanlığınızın bu uygulamadan bilgisi var mıdır? Teşekkür
ederim. BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Koçal. Son
olarak Sayın Enöz... MUSTAFA
ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın
Bakanlara soruyorum: Ulusal Tütün Kontrol Programı kapsamında tütün üretiminden
vazgeçen veya geçirilen üreticiler ile tütün üretiminin daralması sonucu
sektörde işsiz kalan işçiler için ne yaptınız? İki:
Tütün üretiminde planlanıp ancak satın alınamayan tütünlerin satın alınacağı
bir mekanizma kurmayı düşünüyor musunuz? Son
sorum: Yasa dışı tütün mamulü ticareti ve vergilendirmede bandrol
konusunda genel bir bilgi sunar mısınız? Teşekkür
ederim. BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum. KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben kaçıncı sıradayım? BAŞKAN –
Efendim şu anda siz… KAMER
GENÇ (Tunceli) – Hayır, ben girdiğim zaman kimse yoktu efendim. BAŞKAN –
Vallahi mekanizmayı, Sayın Genç, biz ayarlamıyoruz, elektronik sistem vardır. KAMER
GENÇ (Tunceli) – Devamlı atlıyorsunuz çünkü dürüstçe oturumu yönetmiyorsunuz! BAŞKAN –
Sözlerinize dikkat edin! Sizi ikaz ediyorum! KAMER
GENÇ (Tunceli) – Soruyorum: Ben kaçıncı sıradayım? Kaçıncı sıradayım, göster
bakalım orada. (AK PARTİ
sıralarından “Bağırma oradan!” sesi, gürültüler) BAŞKAN –
Bak, herkes burada, elektronik cihazlar burada. KAMER
GENÇ (Tunceli) – Elektronik cihazlar kusursuz mu? BAŞKAN –
Dürüstçe, liyakatle burayı yönetiyorum. İşine gelmediği zaman işine gelmediği
kişileri itham etmekten vazgeç, edeple konuş! Otur yerine! KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sen yönetimine dikkat et! Doğru çalış orada! MEHMET
DANİŞ (Çanakkale) – At şunu Sayın Başkan! At şunu! BAŞKAN –
Buyurun Sayın Bakanım. KAMER
GENÇ (Tunceli) – Soruyorum size… Okuyun o zaman, soru sorma sırasını okuyun! BAŞKAN –
Bir kişiye bu Türkiye Büyük Millet Meclisi esir olmaz, kendine gel! Oldu mu! Otur! KAMER
GENÇ (Tunceli) – Çok keyfî yönetiyorsun! Teessüf ederim! BAŞKAN –
Ne edersen et! Seninle mi uğraşacağız biz burada! Herkese hakkıyla adaletle
yönetiyoruz biz burayı. Keyfine göre davranma! KAMER
GENÇ (Tunceli) – Kürsüyü dürüst yönet! Sana güvenmiyorum! BAŞKAN –
En güzel şekilde de yönetiyorum. Otur yerine! HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, ara verir misiniz, bu tartışma usulü doğru
değil efendim. Sayın Başkan, bu tartışmayı böyle yapamazsınız. BAŞKAN –
Buyurun. DEVLET
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
soru soran arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. Zamanın darlığı dolayısıyla
hepsine cevap verme imkânımız yok, sadece Antalya’yla ilgili Sayın
Milletvekilimizin sorusuna açıklık getirmek istiyorum. Değerli
arkadaşlarım, Antalya ilimizde Şimdi,
Antalya şu açıdan da önemli: 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası Türkiye’de
yapılacak. Bu çok prestijli bir şampiyona ve bu
şampiyonanın maçlarından bir bölümü de Antalya ilimizde yapılacak. Onun için
buradaki tesislerin bir an önce hizmete girmesini istiyoruz. OSMAN
KAPTAN (Antalya) – Sayın Bakan, biz “Yapılmasın.” demiyoruz ama şehrin göbeğine
yapılmasın. DEVLET
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) – Bütün Antalyalılardan ve sizden de ricam,
bu tesislerin bir an önce Türk sporuna kazandırılmasıdır. Bunu şey yapıyorum. OSMAN
KAPTAN (Antalya) – Yeşilbayır’da 300 dönüm yer
verildi eskiden, oralara yaptırmıyorsunuz, şehrin tam göbeğine yaptırıyorsunuz! DEVLET
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) – Spor adamları açısından da en önemli, en
zengin tesisler şehir merkezlerindeki tesislerdir. Bugün Dolmabahçe Stadı
dünyada hakikaten çok beğenilen, ulaşımı kolay olan bir stadyumdur. Şehir
dışındaki spor tesislerine seyirciyi göndermek ve orada müsabaka yapmak
gerçekten zorlukla karşılaştığımız bir durum. Onun için, bu tesisler bittiğinde
ben Antalya’mızın tam anlamıyla Kayseri gibi bir spor kenti olacağına
inanıyorum. Sayın Aslanoğlu “Bu İddaa’dan
kulüplerin aldığı pay artırılacak mı?” dedi. Yapmış olduğumuz ihaleyle,
inşallah, kulüplerimizin alacakları isim hakkı payları da artmış olacak. Ama
kanun konusu, takdir edersiniz ki başta Maliye Bakanlığı olmak üzere diğer
bakanlıklarla birlikte müştereken yapacağımız bir çalışma sonucunda olacak ama
netice olarak spor kulüplerinin paylarını artırmayı arzu ediyoruz. İddaa’nın yeni ihalesiyle birlikte sadece futbol değil,
basketbol, voleybol gibi diğer branşlara da, amatör
kulüplere de kaynak aktarma imkânı bulacağız. Sürenin
tamamını ben kullanma durumunda kalmayayım, arkadaşlarımıza da haksızlık
etmeyelim. Ben burada keseyim, diğer arkadaşlarıma yazılı cevap veririm. Teşekkür
ederim. ALİM IŞIK (Kütahya) – Kütahyasporla
ilgili… DEVLET
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) – Kütahyasporla
ilgili, tabii bu FIFA’nın ve federasyonun ulusal… ALİM IŞIK (Kütahya) – Beş ay önce verdim bu önergeyi,
daha sonuçlanmadan bunu vermiştim ben ve gerçekten Kütahya’nın hakkı yenmiştir.
Bununla özellikle sizin ilgilenmenizi istiyorum. DEVLET
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) – Peki, onu özel bir konuşalım sizinle. Teşekkür
ederim. DEVLET
BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin) – Evet, şimdi, Karkamış ve Akçakoyun
sınır kapılarının durumu… Şu anda Karkamış, Gaziantep’teki sınır kapısıyla
ilgili modernizasyon planı yapıldı, bütçe imkânları çerçevesinde gelecek yıl
yenilenme çalışmaları yapılıyor. Bu kapımız faal, çalışıyor. Akçakoyun’da fizibilite çalışmaları şu anda yapılıyor. Bu,
diğer komşu ilimiz Şanlıurfa’daki Akçakale kapısı da şu anda (B) sınıfından (A)
sınıfına yükseltildi. O da faal. Akçakoyun faal değil
şu anda, fizibilite çalışması devam ediyor. Tabii,
Suriye’yle ticaretin artırılması açısından, biliyorsunuz, çok önemli çalışmalar
yapıldı. İlk defa bir serbest ticaret anlaşmasını, Arap ülkelerinde, Suriye’yle
gerçekleştirdikten sonra arkasından, biliyorsunuz, Filistin, Mısır, Tunus, Fas,
bütün bunların hepsiyle beraber baktığımız zaman, artık Arap iş dünyasıyla
Türkiye'nin çok ciddi bir şekilde karşılıklı bir ortak platformu oluşmuş oldu. İhracat da aynı şekilde. Tabii, yatırımlar da karşılıklı
olarak hızlı bir şekilde artıyor. Tabii,
kapının çalışmasında -ileride, önümüzdeki günlerde göreceksiniz- bir sınır
ticareti kararnamesi de şu anda imzaya açıldı, tamamlanmış durumda, önümüzdeki
günlerde yürürlüğe girecek. O zaman daha da rahat bir şekilde gerek Doğu
Anadolu’da gerek Güneydoğu Anadolu’da sınır illerimizde çalışmalarımızı
göreceksiniz. Onun
dışında, Sayın Vekilimizin, Mevlüt Aslanoğlu’nun söylediği… 500 milyon YTL yeterli değil
tabii. Bunu hep ben burada dile getiriyorum. İhracatın yüzde 1’inin ihracata
destek programında verilmesi gerekir. Bu doğru ve düzgün bir yaklaşım olur.
Ancak bütçe imkânlarımızla -burada hepsini tartışıyoruz- Türkiye’nin imkânları
çerçevesinde tabii çeşitli kısıtlamalarla karşılaşmak zorunda kalıyoruz. Bu
kaynaklarda her nasılsa bizim, geçen seneden bu seneye Türk lirası bazında
yüzde 40’lık, dolar bazında da yüzde 11’lik bir artışımız oldu. Yani geçen
seneye göre bu 2009 bütçesi içerisinde biraz daha iyi rakamlara ulaştığımızı
söyleyebiliriz. Yeterli mi? Değil, ancak bizim çalışmamızı yine aynı şekilde
sürdürmemizi sağlayacaktır. DEVLET
BAKANI MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Ankara) – Sayın Başkan teşekkür ediyorum. Sayın Aslanoğlu’nun sorusu üzerine… Konuşmamda da zaten ifade
ettim. Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilat Yasası’yla ilgili hazırlıklar
tamamlanmıştır, bütçeden hemen sonra Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulacak
durumdadır. Sayın
Özdemir’in ifade ettiği, Avrupa Birliği 2008 İlerleme Raporu’nda bir kısım
kastı aşan ifadelerin olduğu yönünde basına da yansıyan bir şeyler vardı. Ancak
bunun, varsa şayet böyle bir şeylerin düzeltildiğini ben buradan ifade etmek
istiyorum. Elbette bazen gözden kaçan bir kısım ayrıntılar olabiliyor ama
bunlar yeri ve zamanı geldiğinde düzeltiliyor. Burada da bir düzenleme
yapılmıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı
bünyesinde kadın görevli sayısının az olduğu doğru bir husustur. Ülkemizin
nüfusunun yarısı bayandır ancak Diyanet İşleri Başkanlığında çalışan personel
sayısına oran olarak baktığınız zaman bayan görevli sayısının çok az olduğunu
ifade etmek gerekiyor. Ancak özellikle son yıllarda bayan görevli istihdamı
konusunda önemli ilerlemeler sağlanmıştır. Önemli merkezlerde, illerimizde bir
il müftü yardımcısı olarak istihdam edilmesi çalışmaları sürdürülüyor. Her ile
mutlaka bir bayan müftü yardımcısı görevlendirilecek. Son sayı itibarıyla 10
bin civarında bayan personel söz konusudur. Her alımda bayan personel sayısını
artırma yönünde ciddi gayretler sarf edilmektedir. Önümüzdeki dönemde çok daha
önemli bir kadın personel istihdamı söz konusu olacaktır. 2008 yılında olsun, daha
önceki yıllarda olsun ücretini vermeden hiçbir parlamenter ve kamu görevlisi
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hacca gönderilmemektedir. Ancak Diyanet
İşleri Başkanlığı kendi mensuplarını ve hac olayını denetleme konusunda bir
kısım az sayıda görevliyi görevlendirmektedir. Onun dışında hiçbir milletvekili
ve hiçbir kamu görevlisi -bunun dışında- hacca ücreti ödenerek
gönderilmemektedir. Din görevlilerinin
maaşlarıyla ilgili son dönemde yapılan bir kısım iyileştirme sonucunda önemli
bir noktaya geldik. Ancak diğer kamu görevlileri seviyesindedir. Bu da tabii ki
yeterli değildir ama zaten hiçbir kamu görevlisinin maaşı yeterli değildir.
İnsanca yaşayacak bir seviyeye gelmesi konusunda Hükûmetimizin
çalışmaları elbette vardır. Diyanet İşleri Başkanlığının ifade ettiğim teşkilat
yasasıyla bir kısım farklı düzenlemelerin olacağını da ifade etmek istiyorum. “Alevi-Bektaşi açılımıyla
ilgili bir an önce niye bir şeyler yapmıyorsunuz?” diye soru sordu arkadaşımız.
Elbette asırların sorusudur. İfade ettiğim gibi üzerinde çalışıyoruz. Sizlerin
de desteklerinizi, gayretlerinizi bekliyoruz. İyi niyetliliğinize teşekkür
ediyorum. Konu üzerindeyiz. Hep birlikte önümüzdeki dönemde bu konuya da önemli
bir kısım rahatlama sağlayacağımızı ümit etmek istiyorum. Dinî ve Sosyal Hizmetler
Vakfı ile ilgili soruya isterseniz yazılı olarak daha detaylı cevap vereyim. Diyanet İşleri Başkanlığının,
Büyükşehir Belediyesinin Başkent Kadın Platformuyla ilgisi yoktur. Orada
çalışanların Diyanet İşleri Başkanlığından maaş almaları söz konusu değildir.
Nereden maaş aldıkları konusunu ben bilemiyorum. İlgili makama ve ilgili kuruma
sormak gerekir. Başka da bir soru şu anda yok
herhâlde. Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım. BAŞKAN – Teşekkür ederim. Kırk beş saniyelik bir süre
var. Buyurun. DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN
(Mersin) – Ben bir bilgi vereyim izin verirseniz Sayın Başkanım. Muş’tan yapılan bu ihracat
kalemleriyle ilgili olarak, petrol sondajında kullanılan barit, kapı, pencere,
doğrama, ısıcam, mısır, canlı hayvan… Diğer Güneydoğu ve Doğu Anadolu
illerinden yapılan ihracatta, yaklaşık bizim elli bin kalem ihracat ürünümüz
var. Bunlar, sektör sektör,
çeşitli kalemlerden oluşmakta. Arzu eden milletvekilleri zaten bizim web
sitemizden bunları elde edebilirler. İsterlerse ben de kendilerine yazılı
olarak bunları gönderebilirim. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ederim. HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) –
Sayın Bakanım, ben de Hakkâri’yi çok merak ediyorum, öğrenmek istiyorum. DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN
(Mersin) – Sen gel, ben sana göstereyim. SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın
Başkan, Sayın Şandır bir şey söylemişti, onu düzeltmek istiyorum. BAŞKAN – Şu anda iki
saniyemiz var. Sayın Bakan da burada. Süremiz doldu. SIRRI SAKIK (Muş) – Yani
Sayın Şandır’ın bir suali vardı, eğer izin
verirseniz… BAŞKAN – Sonrasında
görürsünüz, zaten yan yanasınız Sayın Sakık. Saygıdeğer milletvekilleri,
şimdi sırasıyla üçüncü turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu
ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Dış Ticaret Müsteşarlığı 2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: 07.83 - DIŞ
TİCARET MÜSTEŞARLIĞI 1.– Dış Ticaret Müsteşarlığı 2009 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ KODU Açıklama (TL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 41.909.500 BAŞKAN –
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 306.200 BAŞKAN –
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 73.139.300 BAŞKAN –
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. GENEL
TOPLAM 115.355.000 BAŞKAN –
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Dış
Ticaret Müsteşarlığı 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Dış
Ticaret Müsteşarlığı 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. 2.– Dış Ticaret Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin
Hesabı BAŞKAN–
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: A – C E
T V E L İ
BAŞKAN –
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Dış
Ticaret Müsteşarlığı 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir. İhracatı
Geliştirme Etüd Merkezi 2009 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 40.31 -
İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ 1.– İhracatı Geliştirme Etüd
Merkezi 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ KODU Açıklama (TL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 3.225.800 BAŞKAN –
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 78.000 BAŞKAN –
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 11.245.200 BAŞKAN –
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. GENEL
TOPLAM 14.549.000 BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Gelir cetvelini okutuyorum: GELİR C E T V E L İ KODU Açıklama (TL) 03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 280.000 BAŞKAN –
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 12.139.000 BAŞKAN –
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Diğer
Gelirler 2.130.000 BAŞKAN –
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 14.549.000 BAŞKAN –
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. İhracatı
Geliştirme Etüd Merkezi 2009 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. İhracatı
Geliştirme Etüd Merkezi 2007 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– İhracatı Geliştirme Etüd
Merkezi 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN –
(A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum: A – C E
T V E L İ
BAŞKAN–
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B)
cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum: B – C E
T V E L İ
BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. İhracatı
Geliştirme Etüd Merkezi 2007 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümleri
kabul edilmiştir. Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü 2009
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 40.14 - GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.– Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T
V E L İ KODU Açıklama (TL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 23.282.500 BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 211.900 BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 325.000 BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 07 Sağlık
Hizmetleri 1.530.700 BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 401.039.900 BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. GENEL
TOPLAM 426.390.000 BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Gelir
cetvelini okutuyorum: GELİR C E
T V E L İ KODU Açıklama (TL) 03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 9.015.000 BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 403.725.000 BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Diğer
Gelirler 11.650.000 BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 424.390.000 BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir. Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. 2.– Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2007 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı BAŞKAN–
(A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum: A – C E
T V E L İ
BAŞKAN–
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B)
cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum: B – C E
T V E L İ
BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri
kabul edilmiştir. Devlet
Personel Başkanlığı 2009
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 07.78 - DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI 1.–
Devlet Personel Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi A – C E T
V E L İ KODU Açıklama (TL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 11.963.500 BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 56.500 BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. GENEL
TOPLAM 12.020.000 BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Devlet
Personel Başkanlığı 2009
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Devlet
Personel Başkanlığı 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. 2.– Devlet Personel Başkanlığı 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı BAŞKAN–
(A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum: A – C E
T V E L İ
BAŞKAN–
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Devlet Personel Başkanlığı
2007 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Tütün ve
Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Sayın Başkan… BAŞKAN –
Komisyonun bir açıklaması olacak. Buyurun. PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Sayın Başkanım, redaksiyon
kapsamında bir düzeltme talebi vardır Komisyonumuzun. 2009 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı eki cetvellerde geçmekte olan Tütün, Tütün Mamulleri ve
Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu ifadelerinin, 03/04/2008
tarihli ve 5752 sayılı Kanun ile Kurumun isminin Tütün ve Alkol Piyasası
Düzenleme Kurumu olarak değiştirilmesi nedeniyle redaksiyon kapsamında
düzeltilmesi gerekmektedir. Arz
ederim. BAŞKAN –
Gerekli notlar alınmıştır. Teşekkür ederim. Bölümleri
okutuyorum: 42.09 – TÜTÜN VE ALKOL PİYASASI DÜZENLEME KURUMU 1.– Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu
2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T
V E L İ KODU Açıklama (TL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 26.402.154 BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 17.287.000 BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. GENEL TOPLAM 43.689.154 BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Gelir
cetvelini okutuyorum: GELİR C E
T V E L İ KODU Açıklama (TL) 03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 40.689.154 BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Diğer
Gelirler 3.000.000 BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 43.689.154 BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Tütün ve
Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir. Tütün,
Tütün Mamulleri ve Alkollü İçki Piyasası Düzenleme Kurumu 2007 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçki
Piyasası Düzenleme Kurumu 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN–
(A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum: A – C E
T V E L İ
BAŞKAN– (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelinin genel
toplamlarını okutuyorum: B – C E
T V E L İ
BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Tütün,
Tütün Mamulleri ve Alkollü İçki Piyasası Düzenleme Kurumu 2007 yılı merkezi yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2009
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 40.32 - TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KALKINMA İDARESİ
BAŞKANLIĞI 1.– Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T
V E L İ KODU Açıklama (TL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 52.678.000 BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 220.000 BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. GENEL
TOPLAM 52.898.000 BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Gelir
cetvelini okutuyorum: GELİR C E
T V E L İ KODU Açıklama (TL) 03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 54.000 BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 52.844.000 BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 52.898.000 BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir. Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 2.– Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlğı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN–
(A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum: A – C E
T V E L İ
BAŞKAN–
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B)
cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum: B – C E
T V E L İ
BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Türk İşbirliği ve Kalkınma
İdaresi Başkanlığı 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir. Diyanet
İşleri Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 07.86 - DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI 1.– Diyanet İşleri Başkanlığı 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T
V E L İ KODU Açıklama (TL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 17.543.560 BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 213.980 BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 1.545.000 BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 07 Sağlık
Hizmetleri 368.550 BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 2.434.242.250 BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 09 Eğitim
Hizmetleri 361.660 BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. GENEL
TOPLAM 2.454.275.000 BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Diyanet
İşleri Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir. Diyanet
İşleri Başkanlığı 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. 2.– Diyanet İşleri Başkanlığı 2007 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN–
(A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum: A – C E
T V E L İ
BAŞKAN–
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Diyanet
İşleri Başkanlığı 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir. Saygıdeğer
milletvekilleri, böylece Dış Ticaret Müsteşarlığı, İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Devlet
Personel Başkanlığı, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu, Türk İşbirliği
ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığının 2009 yılı
merkezî yönetim bütçeleri ile 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesapları kabul
edilmiştir. Bütçelerin hayırlı olmasını temenni ediyorum. Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, üçüncü tur görüşmeleri tamamlanmıştır. Saat
17.30’da toplanmak üzere birleşime ara veriyorum. Kapanma Saati: 17.13 DÖRDÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 17.31 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Harun TÜFEKCİ (Konya) BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum. 2009 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz. Şimdi dördüncü
tur görüşmelere başlıyoruz. Dördüncü turda
Hazine Müsteşarlığı, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Türkiye İstatistik
Kurumu Başkanlığı, Sermaye Piyasası Kurulu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurumu, GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır. III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam) 1.- 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/656) (S. Sayısı: 312) (Devam) 2.- 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı
Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/622, 3/521) (S.
Sayısı: 313) (Devam) H) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI 1.- Hazine Müsteşarlığı 2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Hazine Müsteşarlığı 2007
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı I) DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI 1.- Devlet Planlama
Teşkilatı Müsteşarlığı
2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Devlet Planlama
Teşkilatı Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı İ) TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU BAŞKANLIĞI 1.- Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı J) SERMAYE PİYASASI KURULU 1.- Sermaye Piyasası
Kurulu 2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Sermaye
Piyasası Kurulu 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı K) BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU 1.- Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumu
2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı L) GAP BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI 1.- GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı
2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde. Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince tur üzerindeki görüşmeler bittikten
sonra yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız. Soru sorma işlemiyle
ilgili açıklamalar daha önceleri de yapıldığı için tekrarlamıyorum. Dördüncü turda
grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Her grup için
kırkar dakika süre vardır. Gruplar: Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu: Faik Öztrak, Tekirdağ Milletvekili;
Enis Tütüncü, Tekirdağ Milletvekili; Bihlun Tamaylıgil, İstanbul Milletvekili; Şevket Köse, Adıyaman
Milletvekili. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu: Mithat Melen, İstanbul Milletvekili; Mehmet Günal, Antalya Milletvekili; Hüseyin Yıldız, Antalya
Milletvekili; Mustafa Cihan Paçacı, Ankara Milletvekili; Akif Paksoy, Kahramanmaraş Milletvekili. AK PARTİ Grubu:
Mehmet Sarı, Gaziantep Milletvekili; Cevdet Yılmaz, Bingöl Milletvekili;
İbrahim Hasgür, İzmir Milletvekili; İbrahim Mete Doğruer, Osmaniye Milletvekili; Alaattin
Büyükkaya, İstanbul Milletvekili; Yahya Akman,
Şanlıurfa Milletvekili; Zülfükar İzol,
Şanlıurfa Milletvekili. Demokratik Toplum
Partisi Grubu: Hamit Geylani, Hakkâri Milletvekili;
İbrahim Binici, Şanlıurfa Milletvekili. Şahısları adına:
Lehinde, İkram Dinçer, Van Milletvekili; Yahya Doğan,
Gümüşhane; Cahit Bağcı, Çorum; Mehmet Ceylan, Karabük; İbrahim Yiğit, İstanbul;
Ramazan Başak, Şanlıurfa Milletvekilleri -bir önceki milletvekili bulunamazsa-
aleyhinde, Gökhan Durgun Hatay Milletvekili. İlk söz
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak’a aittir. Sayın Öztrak, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) Sayın Öztrak, grubunuzun belirlediği süre on üç dakika. CHP GRUBU ADINA
FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hazine
Müsteşarlığının bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, konuşmama önce, Türkiye'nin son dört beş yıllık gelişmeleriyle
ilgili bazı tespitleri yaparak başlamak istiyorum. Aslında Türk ekonomisine
baktığımız zaman, ekonomimiz 2006’dan bu yana yavaşlıyor. Sadece yavaşlamakla
kalmıyor, bize benzeyen ekonomilerin performansının altında bir performans
gösteriyor. Bu düşük performans son yılda, yani 2008 yılında, bize benzeyen
ekonomilerin üçte 1’i seviyesinde bir büyümenin gerçekleşeceğini bize gösteriyor. 2008 yılının
ikinci çeyreğinde yüzde 2’lere kadar gerileyen büyüme hızı, üçüncü çeyrekte
yüzde 0,5 oldu. Yarım puanlık büyüme, değerli milletvekilleri, Türkiye için
durgunluk demektir. Nitekim üçüncü
çeyrekte yurt içi talebe baktığımız zaman, yurt içi talebin bir önceki yılın
üçüncü üç aylık dönemine göre ilk defa gerilediğini görüyoruz. Yani yurt içi
talep yirmi altı çeyrektir ilk defa Türkiye’de bir önceki çeyreğin altında
gerçekleşiyor. Yine imalat
sanayisine baktığımız zaman, imalat sanayisi katma değeri de 2008 yılının
üçüncü çeyreğinde 2002 yılından bu yana ilk defa geriliyor, ilk defa küçülüyor.
Yine 2008 yılının üçüncü çeyreğinde işsizliğin yüzde 9,8 olduğunu görüyoruz. Değerli milletvekilleri,
bu yüzde 9,8 işsizlik rakamı, ki resmî rakamdır,
-resmî rakamların hazırlanmasıyla ilgili ciddi sıkıntılar olduğu izlenimi
vardır bizde, buna rağmen bu yüzde 9,8’lik oran, üçüncü çeyrekteki- 2001
krizinde dahi görülmemiş bir orandır. 2001 krizinde dahi yüzde 9,8 işsizlik
yoktu. Yine işsizlikle ilgili eylül ayı rakamına geldiğimiz zaman -ki, bu,
ağustos-eylül-ekim ortalamasını gösteriyor- rakamın yüzde 10,3 olduğunu
görüyoruz. Yani ilk defa Türkiye’de işsizlik rakamı iki haneli seviyelere
geliyor. Şimdi, bu
verilere baktığımız zaman, bu yılın büyüme hızının özellikle üçüncü çeyrekteki
rakamlara da baktığımız zaman- yüzde 2 civarında olacağını görüyoruz. Gelecek
yıl eğer Türkiye pozitif bir büyüme hızı gerçekleştirirse öpüp başımıza
koyacağız. Diğer taraftan
küresel krizden bahsediyoruz ama küresel krizin bizim gibi ekonomileri ekim
ayından itibaren etkilemeye başladığını da biliyoruz. O zaman, biraz önce
vermiş olduğum üçüncü çeyrek rakamlarını yorumlarsak, üçüncü çeyrek
rakamlarının içinde küresel kriz yok. Aslında, Türkiye,
bu küresel kriz bizi etkilemeye başladığında, bu büyük durgunluğun, bu büyük
işsizliğin gösterdiği gibi kendi krizimizi yaşamakta olduğumuzu, Hükûmetin yanlış politikalarıyla ortaya çıkmış olan bir
krizi yaşamakta olduğumuzu çok net bir biçimde ortaya koyuyor. Küresel kriz
etkilemeye başladığında da Sayın Başbakan diyor ki: “Bu kriz bize teğet
geçecek.” Sonra diyor ki: “Bu krizden, küresel krizden en az etkilenen ekonomi
biz olacağız.” Aslında bu bir itiraf. Bu çok açık
seçik bir itiraf, çünkü bu Hükûmetin kendi yaratmış
olduğu kriz bu ülkenin insanlarının boğazını öyle bir sıkıyor ki küresel krizin
etkileri bunun yanında hafif kalır. Aslında Sayın Başbakanın söylemek istediği
bu. Bir başka konu, Hükûmetin politikaları Türk ekonomisini küresel kriz
karşısında ne duruma getiriyor, buna da bakmamız lazım. Şimdi, küresel krizle
ilgili olarak “Bu kriz nasıl aşılacak?” dediğinizde dünyada konuşulan standart
reçete şu: Dünyada talep hızla daralıyor, o nedenle ülkelerin iç taleplerini
maliye politikalarını bir miktar gevşeterek artırmaları bekleniyor. Para
politikalarının da gevşemesi isteniyor ve bu suretle deniliyor ki: “İçeride iç
talebi canlandırmak suretiyle dış talep kaybını telafi edip büyüme hızlarındaki
gerilemeyi yavaşlatın.” Peki, Türkiye'nin
böyle bir politika uygulayabilme esnekliği var mı yok mu? Aslında, yine Hükûmetin dünya piyasalarındaki o bolluk dönemini yeterince
değerlendirememesi neticesinde Türkiye böyle bir esnekliğe de sahip değil.
Neden sahip değil? Türkiye'nin cari işlemler açığı 2002 yılında ilk dokuz ayda
binde 3’tü, 2008 yılında ilk dokuz ayda yüzde 6 gayrisafi yurt içi hasılaya oran olarak. Demek ki, 20 kat artmış. Yine, Türkiye'nin
borçluluk düzeyine baktığımız zaman, Hükûmet,
özellikle bu borç rakamlarını 2001-2002 -yani kriz yılını- rakamlarını alarak
karşılaştırma yapıyor, gelinen noktadaki iyileşmeyi buna göre kamuoyuna ifade
ediyor. Şimdi, 2001-2002 krizinde borç stokları, yani borç yükleri, borcun
gayrisafi yurt içi hasılaya oranları kriz nedeniyle
sıçramıştı. Dolayısıyla, karşılaştırma, yani, bu yeni küresel krizi, ülkenin
içinde bulunduğu krizi nasıl borç oranlarıyla karşılıyoruz diye bir
karşılaştırma yapacaksak, o zaman 2000 yılına bakmamız lazım, yani kriz
öncesindeki döneme bakmamız lazım. Şimdi, merkezî
yönetim brüt borç stokunun gayrisafi yurt içi hasıla
içindeki payı 2000 yılında yüzde 38,2. Peki, 2007 yılında bu oran ne? Yüzde
39,1. Yani, 2007 yılında, geçen yıl kamunun borç yükü 2000 yılının üstünde.
Peki, bu yıl geriliyordu, yüzde 35’lere kadar gidiyordu, gayrisafi yurt içi hasıladaki düşmeyi hiç dikkate almadan bu son kur
hareketleriyle ne oluyor diye baktığınız zaman, rakamın bu sene sonunda da
yüzde 38,1 olacağı anlaşılıyor. Yani, borç yükü Türkiye'nin düşük değil. Yine, dış borcuna
baktığımız zaman da 2000 yılında Türkiye'nin dış borcu yüzde 44,4 gayrisafi yurt içi
hasılaya oran olarak. 2008 yılına
geldiğimiz zaman, ortalarda, yani dokuzuncu ayda yüzde 38’lik bir rakam ortaya çıkıyor.
Ancak, dış borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya
oranını hesaplarken 17 Aralıktaki dolar kurunu dikkate alırsak -şeyi dikkate
almıyoruz- euronun değer kazanması nedeniyle dolar
cinsinden borçların artması, bunların hiçbirini dikkate almıyoruz ve gayrisafi
yurt içi hasılanın da Hükûmetin söylediği gibi yüzde
4’lük büyümeyle ulaşılan rakam olduğunu da dikkate alırsak, 38’lik borç yüzde
44,6’ya çıkıyor. Yani bu, o hani çok övündüğümüz “Borcu düşürdük, borcu
düşürdük…” Bunun ne kadar birtakım gelişmelere hassas olduğunu net bir biçimde
ortaya koyuyor. Bir başka, bu
krizi nasıl karşıladığımız, yani bizim maliye politikasını genişletme
imkânımızın olup olmadığını tespit etmekte kullanacağımız gösterge, faiz dışı
fazladır. Şimdi, aslında Hükûmet 2007 yılında, yani seçim yılı olan 2007 yılında
mali disiplini tamamen elinden bırakmıştır. Nereden bunu görüyoruz? 2006 yılına
göre 2007 yılında faiz dışı fazla gayrisafi yurt içi hasılaya
oran olarak 2 puan gerilemiştir. 2007 yılında yüzde 4,8 gayrisafi yurt içi hasılaya oran olarak hedeflediğimiz faiz dışı fazla sene
sonunda yüzde 3 olarak gerçekleşmiştir. 2008 yılına gelindiğinde yine yüzde
4,2’lik bir hedef koymuşuzdur. Sene ortasında bunu 3,8’e revize etmişizdir.
Bugün karşınıza gelen bütçenin altındaki rakamlara baktığımız zaman, bu oranın
yüzde 2,7 olarak tahmin edildiğini görüyoruz. Ama yetmez. Bunun da ötesinde son
üç ayda bütçe gelirlerinde meydana gelen gerilemeyi, daralmayı dikkate
aldığınızda, bu 2,7’nin de altında bir faiz dışı fazlayla karşılaşacağımız
açıktır. Dolayısıyla, faiz dışı fazlalarını yüksek tutan, borçlarını hızla
aşağıya çeken bu küresel likitide bolluğu döneminde,
cari açık vermeyen ekonomilerin sahip olduğu esnekliğe Türk ekonomisi sahip
değildir. Önümüzdeki döneme
dönüp baktığımız zaman, program da -tabii, program tamamen bu krizden bağımsız,
böyle bir kriz yaşamayacağımız varsayımı altında, tamamen gerçekçilikten uzak-
bütçe de böyle varsayımlarla hazırlanmıştır. Şimdi, önümüzdeki
yıla baktığımız zaman cari açık 50 milyar dolar alınmış programda. Bunun böyle
olmayacağı belli yani ekonomide bu kadar yavaşlamayla, daralmayla bu 35 milyar
dolar olur. Hazineden sorumlu
Sayın Bakan Plan ve Bütçe Komisyonunda Türkiye'nin 52 milyar dolar kısa vadeli
borç -önümüzdeki yıl- 48 milyar da uzun vadeli borç ödeyeceğini söyledi. Dün gerçi Sayın Merkez Bankası Başkanımız “Türkiye yüzde 110, yüzde
120, yüzde 200’le en kötü dönemlerde borcunu çevirdi.” dedi ama ben eski bir
Hazine Müsteşarı olarak ve daha önce de Devlet Planlama Teşkilatında bu işlerin
içinde bulunmuş biri olarak bu kriz dönemlerinde Türkiye'nin borcu çevirmekte,
hele hele küresel risk iştahının düştüğü dönemlerde
büyük zorluklarla karşılaştığını biliyorum. Şimdi, 100 milyar
dolar borç ödeyeceğiz. Bunun yüzde 70’ini çevirdiğimizi varsayalım. Bu
iyimserdir çünkü son günlerde baktığımız zaman gazetelerde, bankalar yüzde 50
oranında borçlarını döndürdüklerinde haber oluyor. Yüzde 70, 35 milyar dolar da
cari açık var: 65 milyar dolar. Bugün siz dünyanın karşısına bu programla
çıktığınızda bütün dünya biliyor ki sizin -yabancı sermaye de gelse, diğer portföy yatırımlarında da iyimser rakamları koysak- en az,
önümüzdeki yıla başlarken 30-35 milyar dolarlık finansman açığınız var. Şimdi, bütün
bunları alt alta koyduğumuz andan itibaren baktığımızda karşımıza çıkan oyun
çerçevesi şu: Türkiye'nin bütçesini genişletmek suretiyle iç talebi körükleme
imkânı son derece sınırlı. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Öztrak, buyurun konuşmanızı tamamlayınız. FAİK ÖZTRAK
(Devamla) – Bunu geniş ölçüde istismar etmeye kalktığınız zaman Hükûmetin karşısında iki tane seçenek var: Zaten bugüne
kadar olmadan yönetmeye pek alışmadığı IMF ile kol kola girmek ama IMF’den de
gerçekten 35-40 milyar dolarlık bir kaynağı Türkiye'ye getirmek. İkincisi -hiç
düşünmek istemediğim bir konu- “Ben borçlarımı ödeyemiyorum.” demek. İşte, 2009
yılına girerken karşı karşıya olduğumuz manzara budur. Bu manzaranın yüzde 10’u
küresel krizle ilgiliyse geri kalan yüzde 90’ı Hükûmetin
bundan önce IMF’yle yine kol kola girerek uygulamış olduğu politikaların Türkiye’yi
içine soktuğu durumdur. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Öztrak. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Tütüncü. Buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Değerli
milletvekilleri, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ve Türkiye İstatistik
Kurumu Başkanlığı bütçeleri üzerine, Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, AKP İktidarının yedinci bütçesini görüşüyoruz. Bu bütçede,
nihayet, son derece önemli bir sorunun keşfedilmiş olduğunu görüyoruz; bu,
ulusal tasarrufların düşüklüğü sorunudur. Biz Cumhuriyet Halk Partisi sözcüleri
olarak bu sorunun Türkiye'nin geleceğine nasıl büyük maliyetlere yol açtığını
yıllardan bu yana dile getirdik, ancak altı yıl sonra Hükûmetin
bu sorunu nihayet bütçe mantığı içinde görmüş olması karşısında “Günaydın
baylar ve bayanlar!” demek geliyor içimizden. Sorunun öneminin
daha iyi anlaşılması için konuya kamu-özel ayrımında bakılmasında yarar var.
Kamu tasarruf-yatırım dengesi, AKP döneminde, ilk ve tek kez 2006 yılında
fazlaya dönüşmüş, 2007 ve 2008 yıllarında tekrar açık vermeye başlamıştır.
2008’deki açığın millî gelire oranının yüzde 2’ye yaklaşacağı tahmin
edilmektedir. AKP’nin kamu tasarruf yatırım dengesinin tutturulması çabalarında
yaptığı en büyük yanlış, kamu sabit sermaye yatırımlarının millî gelir içindeki
payının düşük tutulmasıdır. Öyle ki kamu sabit sermaye yatırımlarının 2000
yılındaki düzeyinin ancak ve ancak 2007 yılında aşılabildiğini hayretle
görüyoruz. Bu hiç iyi olmamıştır değerli milletvekilleri. Türkiye'nin kamu
altyapı yatırımlarına, özellikle de teknolojik, enerji, sulama, tarımsal
altyapı yatırımlarına şiddetle ihtiyacı vardır. Türkiye, gelişmiş Avrupa
Birliği ülkelerinin her yıl yapmakta olduğu kamu sabit sermaye yatırımlarının
ancak yüzde 15’ini, yüzde 20’sini yapabilmektedir. Yani AB ülkeleri ile arayı
kapatacağımıza daha da geriye düşürüyoruz. Aslında kamu sabit sermaye
yatırımlarının yeterince yapılmaması, o ülkenin geleceğinin çok gizli ve ağır
bir borç yükü altına sokulması anlamına gelir. Değerli
milletvekilleri, özel sektör tasarruf-yatırım dengesine gelince, bu, 2005
yılından itibaren açık vermeye başlamıştır. Öyle ki açığın büyüklüğü 2007’de
millî gelirin yüzde 4,4’üne ulaşmıştır. Burada altının çizilmesi gereken bir
nokta var. Özel kesim tasarruf-yatırım dengesindeki kötüleşme yatırımlardaki
ılımlı artışın ötesinde –dikkatinizi çekiyorum- özel kesim tasarruflarındaki
azalmadan kaynaklanmıştır. Özel kesim tasarruflarının millî gelir içindeki payı
2007’de yüzde 13,9’a düşmüştür, oysa bu oran 2002’de dahi yaklaşık yüzde 24 dolayındaydı.
Tabii ki kamunun açığını böylece özel sektöre transfer etmiş oluyorsunuz. Şimdi, değerli
milletvekillerim, kamu artı özel yani toplam yurt içi tasarruflarını ele
alırsak, bunun millî gelire oranının yüzde 15’lere düştüğünü endişeyle tespit
ediyoruz. Bu oran Norveç’te yüzde 39, Hindistan’da yüzde 35, Rusya’da yüzde 31,
Güney Kore’de yüzde 30, Endonezya’da bile yüzde 28 seviyesinde, bizde yüzde
15’lerde. Sayın Maliye Bakanımız konuşmasında, bütçe konuşmasında bu tabloya
değiniyor, sonra bu iyi bir şeymiş gibi aynen şöyle diyor: “Bu, Türkiye'nin
tasarruf etmeden yatırım yapabildiğini göstermektedir.” diyor Sayın Maliye
Bakanımız, sanki bu iyi bir şeymiş gibi. Yoruma bakınız, el insaf değerli
milletvekilleri! Hepimiz biliyoruz
ki Türkiye'nin birçok alanda dış kaynağa, yabancı sermayeye ihtiyacı vardır; bu
ayrı bir şey. Ama siz, tasarruf kavramının önemini ancak
yedinci bütçede keşfedeceksiniz, birçok ülkenin yarısından az tasarruf
yapacaksınız, tasarruf-yatırım açığını dış dünyada hiç yaşanmamış bir para
bolluğu sayesinde kapatmaya çalışacaksınız, ama bu bollukta dahi dünyanın en
yüksek faizini ödeyeceksiniz, ithalatı ucuzlatıp patlatacaksınız, yerli
sanayicinin piyasadan sürülmesine, kovulmasına yol açacaksınız, sonuçta Türkiye
ekonomisini yabancı kaynaklara aşırı bir şekilde, afyon bağımlısı gibi, bağımlı
hâle getireceksiniz, olumsuzluklar karşısında burada çıkacaksınız hâlâ “Türkiye
tasarruf etmeden yatırım yapabilmektedir.” diye övüneceksiniz. Olmaz
sayın milletvekilleri, olmaz! Elin tarlasındaki taşla o tarlanın kuşunu size
vurdurmazlar. Vurmakta ısrar ederseniz, işte Türkiye'nin bugünkü manzarasını
yaratırsınız. Türkiye'nin
manzarayı umumiyesi şöyle değil mi: Tarım ve
hayvancılık darbe üzerine darbe yememiş midir? Çiftçi perişan edilmemiş midir?
Bana söyler misiniz, hangi çağdaş ülkede, hangi Avrupa Birliği ülkesinde açlık
sınırının altında asgari ücret vardır? Asgari ücret, birçok yerde ortalama,
bazı yerlerde azami ücrete dönüşmemiş midir? Hatta asgari ücretin altında,
sigortasız, kaçak çalışan yurttaşlarımızın sayısı hızla artmıyor mu? Asgari
ücret düzeyinde gelire sahip işçi, çiftçi, küçük esnaf ve sanatkârın nasıl
ayakta kaldıklarını bilmiyor musunuz? Emekli dul ve yetimlerin önemli bölümünün
açlık sınırları altında nasıl yaşam mücadelesi vermek zorunda olduklarını
görmüyor musunuz? Kredi kartı
borçlarında patlama yaşanmıyor mu bu ülkede? Protesto edilen çek ve senetlerin
sayısında, iflas eden, kepenk kapatan esnaf, sanatkâr, ticaret erbabı ve
sanayici sayısında patlama yaşanmıyor mu bu ülkede? Son bir yıl içinde, bu
ülkede yaklaşık 300 bin insan işsiz kalmadı mı? AKP işbaşına geldiğinde, 2002
yılında bedava ekmeğe, bedava erzak paketlerine, kömür çuvallarına muhtaç bu
kadar çok, milyonlarca insanımız var mıydı? NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Daha fazla vardı. ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, şimdi, ne yapmak lazım? Evet, yurt içi,
yineliyorum, yurt içi tasarruf açığını keşfetmeniz güzel. Bu, yaşamsal
önemdedir. Bunun millî gelir içindeki payı 2003’te yüzde 2,6 iken 2008 yılında
yüzde 6,6’ya yükseleceği tahmin edilmektedir. Bunun finansmanını da bu ekonomik
kriz ortamında yapamayacaksınız. Aslında
vurgulamak istediğim konu, bu planlama bütçesinde bu konuya odaklanmaktaki
muradım, yurt içi tasarruf eksikliğinin cari işlemler bilançosundaki açığın ana
kaynağı olduğunu vurgulamaktır. Bunu, artık, görmek mecburiyetindeyiz. Ne yapmak lazım
değerli milletvekilleri? Neoliberal ekonomi
politikaları artık iflas etmiştir. Türkiye için Keynesyen
ekonomi anlayışını, yeni teknolojik devrim ve küreselleşme koşullarında yeniden
değerlendirmeliyiz. Türkiye’de üretimi, sanayileşmeyi, verimliliği, gelir
dağılımındaki adaleti ön plana çıkaran insan odaklı bir sosyal devlet
anlayışına ihtiyaç var; buna geçmeliyiz. Devlet Planlama Teşkilatı ve TÜİK bu çerçevede
yeniden organize edilmelidir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Tütüncü, bir dakika süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimi, TÜİK’in son zamanlarda adrese dayalı nüfus sayımıyla ilgili
ortaya çıkan tartışmalar üzerindeki görüşlerimi ifade ederek toparlamak
istiyorum. TÜİK’in ne yazık ki bazı
verilerinin güvenilirliliği üzerinde tartışma yapılması kabul edilebilir bir
şey değildir. Bir eski planlamacı olarak hüzün duyuyorum. Millî gelir, istihdam
verileri, enflasyon verileri şu ya da bu şekilde tartışılıyor. Son olarak
adrese dayalı nüfus sayımında Türkiye nüfusunun doğru sayılmadığı ileri
sürülmektedir. Bilindiği gibi
AKP’nin yaptığı yasa değişikliğiyle seçmen kütüklerinin veri tabanının
oluşturulması Yüksek Seçim Kurulundan alınarak idareye devredilmiştir. Şimdi
idare adrese dayalı nüfus sayımını esas alarak seçmen kütükleri hazırlıyor.
İstanbul’da iki ilçede 195 bin artış var değerli milletvekilleri. Bursa’nın
Nilüfer ilçesinde 4 bin hayalî kayıt saptanmış durumda. Ülkenin birçok
köşesinden itirazlar yükseliyor. Bu iddia karşısında Sayın Adalet Bakanı “Dağdaki
PKK’lı da gelsin oy kullansın.” diyor, “Biz de kendisiyle tanışırız.” diyor.
Yani böyle bir şey olabilir mi? (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Tütüncü, son cümlenizi alayım. Buyurun. ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Böyle rezalet
Türkiye’de hiç yaşanmadı. Yerel seçimler üzerinde kuşku bulutları oluşmuştur.
Bunların sorumlusu kimlerdir, acilen bulunması ve gerçeğin ortaya çıkarılması
gerekiyor. Her şeye rağmen,
bu bütçenin, bu iki kurum bütçesinin Türkiye’ye hayırlı uğurlu olmasını
diliyorum. Sayın Başkan, hoşgörünüzden dolayı size teşekkür ediyorum. Yüce heyeti sevgiyle, saygıyla tekrar selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı
İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil. Sayın Tamaylıgil, buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar) Sayın Tamaylıgil, süreniz on
dakika. CHP GRUBU ADINA BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
bütçe üzerinde, BDDK ve Sermaye Piyasası Kurulunun bütçelerinin
değerlendirilmesi amacıyla söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. Geçen sene de aynı kurum ve kurullarla ilgili bütçede söz
almış olan bir milletvekiliyim. Hani derler ya “Keşke bunları söylemeseydik,
keşke söyleseydik de bu sonuçlar ortaya çıkmasaydı ve biz bugünkü gerçekleri
yaşamasaydık.” Ne yazık ki geçen sene bu kürsüden konuşurken aynı kurumların ve
kurulun bütçesiyle ilgili bir uyarıda bulunmuştuk. Gerek iç borçlanma ve dış
borçlanma açısından, borçlanmanın kamu ve özel sektör açısından yapılanımı ve
bunun oluşturduğu riskler ve bu risklerin değişen dünya konjonktürüyle
beraber hangi sonuçları yaratacağının altını çizerek dile getirmiştik. Hatta o
dönemlerde –şu an kriz reel sektörde ve bankacılık, finans sektöründe, hani
“Dünya kriziyle yaşıyoruz”u savunuyoruz ya- o zaman
da reel sektörün temsilcileri bu borçluluk oranının riskini dile getiriyorlar,
aynı zamanda finans kesiminin temsilcileri de bu riskin nerelere doğru
gidebileceğinin perspektifini ortaya koyuyorlardı. Ama o zamanlar, ta ki
2006’dan gelen süreçte, o zamanın, 2006’nın Hazine Bakanımız “Canım, ‘reel
sektörün borcu var’ deniyor ama onların iki tane bilançosu var, birisi kurşun
kalemle yazılmış.” diyor idi. Bugün geldik, Sayın Başbakanımız “Canım, niye
seslerini çıkarıyorlar, onların zulaları var,
çıkartırlar oradan kaynağını.” der oldu. Finans sektörü sıkıntıyı dile getirirken, dünyadaki ekonomik
yaşanan küresel dalgalanma ve krizlerin sonuçları ortaya çıkar iken bu sefer de
bundan şikâyet eden kesim -kim olduğu hiç önemli değil- bankacıysa da “Canım,
onlara da bir çatalım, reel sektörü bankalara, bankaları reel sektöre şikâyet
edelim, biz de zaten bir şey yapmadık…” Doğru, hiçbir şey yapmadınız;
yapmadığınız için zaten bugünkü ağır koşulları yaşadığımız tablo ortaya çıktı. Bankacılık Kanunu… Sizin döneminizde Bankacılık Kanunu’yla
ilgili önemli değişiklikler yaptık. Ama Bankacılık Kanunu’nu nasıl yaptık? Bir
tepki kanunu olarak yaptık. Yani işte “Batan bankalara karşı nasıl hesap
sorarız, ilgili kurumların yapısını nasıl oluştururuz, birkaç da ceza oluşturup
korkutucu önlem koyalım ve bir bankacılık yasası çıkartalım…” Kaldı ki o dönem Mecliste bir komisyon
kurulmuş ve bu komisyonun dâhilinde de birtakım öneriler ortaya çıkarılmış ama
nedense görüşme zahmetinde bile bulunulmamıştır ve ondan sonra bugüne
baktığımızda o günkü yapılan değişikliklerin gelecek vizyonunun
ve Türkiye’deki sektörel yapılanımdan tutun üretim ve
büyümenin nasıl gelişeceğini planlamayan bir banka ve finans bakış açısıyla
çıkmış olması bugün yeni değişikliklerin ihtiyacını da beraberinde getiriyor.
Bugün ne yazık ki Türkiye’de gerek bankacılık sektörü gerek sermaye piyasası gelişmekte
olan ülkelerle bile karşılaştırdığınızda son derece küçüktür. Peki, bunu
geliştirmek için bu Bankacılık Yasası çıkarken ne yapılmaya çalışılmıştır?
Hiçbir şey. Tamamen işte, dediğim gibi “Geçmişten hesap soralım, kimlere ne
ceza uygularız…” E, şimdi ne oluyor? Bankacılar kredi verirken “Zimmet suçu
üstümüze geliyor.” diye korkuyorlar. Avrupa standartlarından farklı bir bakış
açısı. Ama bankacılık uygulamalarında ne yapıyoruz? ATV-Sabahın satışı gündeme
geldiğinde kamu bankalarından 750 milyon doları hemen kredi olarak sağlıyoruz.
Çünkü kim var? Holdingin içinde kim var, yeni alınan şirkette kim var? Yabancı
değil, siz yakinen tanıyorsunuz hepsini. Peki, bu bankalar bu krediyi verirken acaba, o dönemde “Fitch” denilen bir reyting kuruluşu var, onun verdiği
değerlendirmeyi dikkate aldılar mı? O değerlendirme “ATV-Sabahın alımıyla
beraber ortaya çıkan Çalık Grubu açısından nakit yaratma yeteneği yüksek borç
yapısını kaldırabileceği konusunda şüphe yaratacak kadar zayıftır.” diyor.
Peki, bunu da dikkate almadınız, ondan sonra bizim Konya Milletvekilimiz Sayın
Atilla Kart size bir bilgi verdi ve bir soru sordu, hatta bir göreve davet
ediliş oldu sizin BDDK olarak Bankacılık Kanunu’ndan almış olduğunuz yetkilerle
bunların incelenmesi konusunda. Daha sonra bir gelişme daha oldu. Rekabet
Kurulunun ortaya çıkarttığı bir kararla, bu şirketin kredi alma sürecinde beyan
ettiği yapısından değişik bir ortaklık yapısı kullanımı içinde olduğu ortaya
çıktı ve BDDK yine müracaat etti. Şimdi soruyorum: BDDK incelemeyi yaptı mı?
Nasıl kredi verildi, riski ne, teminatı ne? Teminatı sadece
ve sadece alınan şirket. İki üç gün önce burada Maliye Bakanımız diyor
ki: “İşte 2 milyar dolara falanca yeri sattık, 700 milyona düştü. Şunu şu
kadara sattık…” Peki, teminat gösterilen ve satılan bu yerin değeri düştü mü
düşmedi mi? Peki, teminat tamamlayıcı herhangi bir şey yapıldı mı? Veyahut…
Bugün bir cevap geliyor arkadaşımıza: “Bunu Başbakanlık Teftiş Kuruluna havale
ettik.” Siz burada herhangi bir yanlışlık da mı gördünüz Kurula havale ettiniz
yoksa biz burada ilgili çalışmayı yapmıyorsunuz, görevi üstümüzden atalım diye
mi bu havaleyi gerçekleştirdiniz? Bu çok önemli. Diğer taraftan, bankacılık sektörüyle ilgili baktığımızda,
ne yazık ki Sayın Başkanımız “Bankacılık sektörünün sponsorluğunu
Bach’tan Itri’ye çekelim.” diye öneride bulundu ama keşke yüzde 42’lik yabancı
payını alırken de aynı duyarlılıkta, aynı yaklaşım içerisinde bir sunum
olsaydı. Bugün baktığınızda, yaşanan krizde ne yazık ki bu yabancı payının
fazla olması önemli riskleri de beraberinde getirmiştir çünkü uluslararası
küresel tabanda yaşanan ve bu çok farklı ülkelerdeki yapılanmanın getirdiği
talep bizdeki finans sektörünü de olumsuz ölçüde etkilemiştir. Bakın, bundan önceki krizler, finans
krizi ve reel sektör olarak gelişmişti ama Türkiye’de 2006 yılının başından
itibaren kendini gösteren durgunluk ve geriye gidiş, tüketici eğilimindeki
azalış ve yaşanan sonuçlarla ortaya çıkan gidiş, finans sektöründen önce reel
sektörde yaşanacak ve yüksek borçlulukla karşılanan bu krizin finans sektörüne
olumsuz etkilerinin kendini göstermesini beraberinde getirebilecektir. Yani bugün açıklanan banka rasyoları iyi
olabilir ama bunun sonrasındaki gelecek, önemli bir riski de beraberinde
taşımaktadır. Bakınız, bugün için reel sektörün ve aynı zamanda
bankacılık sistemimizin önemli borç döndürme ihtiyaçları vardır. Dünyadaki
likidite artık sizin o pembe tablolar çizdiğiniz güzel günleri yaratan tabloda
değildir. Artık parayı verecek olan güven aramaktadır. Ama Türkiye'nin ne yazık
ki risk filmi, gelişmekte olan ülkelerin karşısında hızla artmaktadır. Tüm
bunları dikkate alarak, birilerini bir şekilde suçlamadan güveni nasıl
yaratırım formülüyle doğru bir paket içine hazırlamak gerekliliği vardır. Her ülke kendine göre bir paket hazırladı, kimi 1 trilyon
dolar dedi, kimi 50 milyar dolar dedi, kimisi 10 milyar dolar. Peki, sizin, yapacağınız bu önlemlerin maliyetiyle o
bütünlük içerisinde bir paketin ortaya çıkmasını istememeniz, orada çıkacak
olan rakamın “Sizin başarısızlığınızın maliyetidir, göstergesidir” söyleminden mi çekiniyorsunuz? Şimdi, onun için, kopuk kopuk
önlemlerle değil, her tarafı birbiriyle görüşme zeminine oturtarak bir çözüm
bulmak lazım. Diğer taraftan BDDK, SPK, Merkez Bankası başkanlarına
soruyorum: Kaç defa bu kriz müddetince bir araya gelip beraberce çalıştınız,
Hazine Müsteşarı dâhil kaç defa kendi içinizde toplantılarda kriz olağanüstü
hâl görüşmeleri yaptınız? Yoksa, SPK’dan
duyumlar alıyoruz, Yönetim Kurulu birbiriyle anlaşamıyor, toplantılar
yapılamıyor; birtakım, sonuç çıkaramıyoruz, çalışmalar gerçekleşmiyor
söylemleri... Bunları çözmeden, beraberce kriz seferberliği içinde bir çalışma
var mıdır? Diğer taraftan
yine soracağım: KOBİ borsası, KOBİ borsası… Ne oldu KOBİ borsası? Yine KOBİ
borsasını dile getirmişsiniz. Kaç senedir bu… Veya devlet iç borçlanma
senetlerinin müşteri bazında saklanması. Ne oldu? Yine bir şey yapılmamış. Şimdi, Vadeli
İşlemler Borsasını, İMKB’nin vadeli pozisyon işlemlerini İzmir’e alarak yeni
bir yapıya getiriyorsunuz. Peki, İMKB’yi ne yapacaksınız? Esas spot piyasayı ne
yapacaksınız? (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Tamaylıgil, konuşmanızı
tamamlar mısınız. Buyurun. BİHLUN TAMAYLIGİL
(Devamla) – Tabii. Derecelendirme ve
değerleme tebliğleri var. Derecelendirmede BDDK ve SPK hangi anlaşma
düzeyindedir? Bunlar kimlere verilecektir? Derecelendirme kuruluşlarının
hesabını şu anda dünyada bu “mortgage”tan dolayı
ülkeler sormaya çalışıyor. Siz ne yapıyorsunuz? Bir son
söyleyeceğim: Bakın Deniz Feneri davasıyla -vaktim çok kalmıyor ama bunu
söylemek zorundayım- ilgili olarak ortaya çıkan gelişmelerde Kanal 7’yle ilgili
sorgulamalara SPK farklı olarak karşı verişler, değerlendirmeler içinde oldu.
Bunu 2007’nin Ocak ayından beri dile getiriyorum ve kendilerine “Bu
araştırmanın sonucu nedir?” diye sorduğumda bana “Kesin bir yargıya varamadık.”
diye bir cevap gelmişti. Ama bırakın o uzman raporlarını -onları da şu anda
dikkate almadan söylüyorum- bakınız Frankfurt’ta bir iddianame hazırlandı. O
iddianamenin içerisinde ortaya çıkan tespitler var. Bakın, izinsiz halka arz
edilmiş şirketlerden YİMPAŞ… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BİHLUN TAMAYLIGİL
(Devamla) – Çok az bir süre istiyorum. BAŞKAN – Sayın Tamaylıgil, son cümlelerinizi alayım lütfen efendim. BİHLUN TAMAYLIGİL
(Devamla) – YİMPAŞ’la ilgili o iddianamede çok ciddi
tespitler var. Sayın SPK
Başkanı, bu konuda hadi o zaman bir şey bulamadınız, şimdi de bulamayacak
belgeler mi var önünüzde? Yoksa Adalet Bakanının söylediği gibi yirmi yirmi beş gün, belki de daha uzun sürede Almanya’ya
ulaşamadı mı, belgeler gelmedi mi? Ha, bir şey daha
var: Bakınız, Kaçakçılık Organize Suçlar
Şubesinin ortaya koyduğu 2006 yılında bir rapor var. O raporda on dört klasörlük İsviçre’den
gelen bir dosya tanımı var. Bu raporu da Sayın Cemil Çiçek kabul etmiştir. Siz,
acaba hangi aşamadadır, o dosyalarda neler yazıyor diye bugüne kadar bir
araştırmada, bir soruşturmada bulundunuz mu? BAŞKAN – Sayın Tamaylıgil, lütfen… BİHLUN TAMAYLIGİL
(Devamla) – Çok teşekkür ediyorum, bitiriyorum. Sermaye Piyasası
ve BDDK’nın Merkez Bankası kadar en az özgür ve özerk
olması ve bağımsız karar almasını temenni ediyorum. Sayın SPK
Başkanının “Sorulara yazılı mı cevap vereyim?” diye soracak kadar bağımsızlığı
teslim etmemesini diliyorum ve orada çalışan tüm uzman arkadaşlarımın da hak
ettiği gelir seviyesinde bir maaşı almasını diliyorum ve son olarak da şunu
söylüyorum: İnşallah, kötü günler değil, bir an önce önlem alarak Türkiye için
güzel bir 2009 olur. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına son konuşmacı Adıyaman Milletvekili Sayın Şevket Köse. Sayın Köse,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) Sayın Köse,
süreniz yedi dakika. CHP GRUBU ADINA
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığının bütçesi
hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle hepinize saygılarımı sunarım. GAP, cumhuriyet
tarihimizin en kapsamlı, en önemli bölgesel kalkınma projesidir. GAP, Güneydoğu
Anadolu Bölgesi’nin sahip olduğu kaynaklar değerlendirilerek o yörede yaşayan
insanlarımızın gelir düzeyini ve yaşam kalitesini yükseltmeyi, bölgelerarası
farklılıkları gidermeyi, ulusal düzeyde ekonomik gelişme ve sosyal istikrar
hedeflerine katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. Değerli milletvekilleri, GAP’ın tamamlanmasıyla 1,82 milyon
hektar alan sulamaya açılacak, yılda 27 milyar kilovat/saat hidroelektrik
enerji üretimiyle ülke enerji ihtiyacının büyük bir bölümü karşılanacaktır. 3,8
milyon kişiye iş olanağı sağlanacak, bölge halkının yaşam kalitesi ve refah
düzeyi yükseltilecektir. Dolayısıyla, bölgeye kültürel, ekonomik ve siyasal
barış gelecektir. Bu anlamda da büyük bir sosyal barış projesidir. Değerli arkadaşlar, her şeyden önce GAP’ın kurulmasında
bugüne kadar şu ve bu şekilde emeği geçen herkese yürekten teşekkür etmek,
bölge milletvekili olarak boynumun borcudur. GAP, yapılan harcamaların, çekilen
acıların ve dökülen alın terini geri kazandıracak büyük bir entegre
projesidir. Arkadaşlar, belki de gelecekte savaşların nedeni petrol değil su
olacaktır. İşte bu bölge de hiç kuşkusuz GAP bölgesi olacaktır. “Niye?”
diyeceksiniz. GAP’ta Dicle ve Fırat gibi iki tane büyük ırmağımız
bulunmaktadır. Ancak, bölge dışında olan ve bugün dünyaya yön veren güçler su
gibi hayati önem taşıyan unsurların yani bu iki ırmağımızın Türkiye’nin elinde
olmasını istememektedirler ve bundan rahatsız olmaktadırlar. İşte GAP’ın önemi
bu noktada bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Hiç mazeret yok, burada iktidara
sesleniyorum: Bütün imkânları sağlansın ki Türkiye’nin en geri kalmış ve geri
bırakılmış bölgesi olan Güney Doğu Anadolu Bölgesi dolayısıyla Doğu Anadolu
Bölgesi’ne de etki edecek olan bu GAP’ın bitirilmesi gerekir ve bu temenni ve
dileklerimi iletiyorum sizlere. Değerli arkadaşlar, GAP’ın bitirilmemesinde en önemli
etkenlerden biri projeye topluca bir bakış açısı getirilmemesidir. Biz
Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu konuda net alternatif sunuyoruz. Bakınız,
bugüne kadar GAP’a bir enerji projesi gibi bakıldı. Geriye kalan alanlar ise
ihmal edildi. Örneğin GAP’ın enerji yatırımlarında yüzde 74 oranında fiziki
gerçekleşme sağlanmıştır. “Aynı durum sulamada geçerli mi?” diye soruyoruz ve
maalesef “Hayır” cevabını almaktayız. Değerli arkadaşlar, 2008 yılı içerisinde sulamaya açılan
alan ise trajikomik bir orandadır. Fırat ve Dicle havzalarında Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; GAP konusunda
yaşanan mağduriyetler anlamında kendi bölgem Adıyaman iyi bir örnektir.
Ekonomik kalkınmanın gerçekleştirilmesi için düşünülen şehirlerden birinin Adıyaman
olması gerekirdi. Adıyamanlılar da bunu bekliyordu zaten. Çünkü GAP’a en çok
fedakârlık yapan il Adıyaman ilimiz bunların dışında bırakılmıştır. Bu
yetmiyormuş gibi sulama konusunda da yaşananlar Adıyamanlıları üzmektedir. Bakınız, Devlet Su İşleri olarak sulama bazında Türkiye
ortalaması yüzde 30 civarındadır, Adıyaman ilinde bu oran ise maalesef yüzde 9
civarındadır. Bu adaletsizliğin düzeltilmesi için yoğun bir çalışma gerekir,
kamu yatırımı gerekir, özel sektörün bölgeye yönlendirilmesi gerekir. GAP’ın Adıyaman ayağında çok önemli iki baraj vardır: Biri Çamgazi, diğeri Koçali’dir.
Maalesef bu iki barajın da ne zaman bitirileceği henüz bilinmemektedir. Değerli arkadaşlar, burada bir konuyu daha aktarmak
istiyorum: Atatürk Barajı’nın yapılması esnasında yapılan kamulaştırma yüzünden
mağduriyet yaşayan vatandaşlarımız bulunmaktadır. Olayın ayrıntısına girmek
istemiyorum zaman açısından. Bu sene bütçesinden ödemeler yapılmalı ve bu
yurttaşlarımızın mağduriyetleri giderilmelidir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; GAP konusunda özetle alternatif olarak şunları
söylemek gerekir: 1) GAP’a ayrılan
ödenekler yetersizdir, bunların artırılması gerekir. 2) GAP’a sadece
enerji projesi bakışından vazgeçilmelidir. Sulama gibi çok
önemli ekonomik ayakların unutulmaması lazım olduğunu söylemek istiyorum. Eğitim, sağlık
gibi sosyal sektörlere yapılacak yatırımların üzerinde önemle durulması gerekir
ve en önemlisi Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde özel sektöre yol göstermenin
ötesinde doğrudan kamu yatırımının götürülmesi gerekir. Bir başka
önerimiz ise GAP’ın yönetimine ilişkindir. GAP İdaresinin merkezi Ankara’da
kalmalıdır ve her ilde de temsilcilikler açılmalıdır, dokuz ilde de temsilcilik
açılmalıdır. GAP İdaresi eğer başka bir ile taşınırsa il müdürlüğü gibi olur ki
bu durum GAP İdaresinin koordinasyon görevini yerine getirmesine engel olur. Değerli
arkadaşlar, ayrıca GAP İdaresi taşındığında Ankara’da çalışanlar ne olacak?
Burada 160 civarında personel vardır. Aile ve sağlık durumları gibi nedenlerle
gitmek istemeyenleri götürmemek gerekir. Bu bölgeyi iyi bilen, iyi tanıyan
Adıyaman, Diyarbakır, Şanlıurfa’da görevlendirmeler yapılabilir. Bu şekilde hem
buradaki personel mağdur edilmemiş olur hem de bölgedeki insanlar istihdam
edilmiş olur. Değerli
arkadaşlar, salı günü Sayın Başbakanımız Türkiye için çok güzel bir tablo
çizdi. O tablo o kadar tozpembeydi ki kendisi için gerçekten, kendisi için çok
iyiydi. Ben de bu tabloya karşı Aşık Mahzuni Şerif’ten bir dörtlükle cevap vermek istiyorum. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Şiir okumak size değil, Baykal okuyordu şiiri! ŞEVKET KÖSE
(Devamla) – “Yoksulun sırtından doyan doyana, Bunu gören yürek
nasıl dayana” MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Biraz önce çalışsan, olurdu. Çalışmadan gelmişsin! ŞEVKET KÖSE
(Devamla) – “Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana, Bilmem söylesem mi söylemesem mi.” (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) AHMET YENİ
(Samsun) – Şiire yazık oldu. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Başkan, bir daha okusun! MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) – Biliyorsunuz 2002’den önce yazılmış bu şiir. BAŞKAN – Şevket
Bey, Sayın Köse, hemşehrimin şiirini düzgün oku
okuyacaksan yani, öyle şey yapma! ŞEVKET KÖSE
(Devamla) – Şimdi, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aşık
Mahzuni Şerif, Türkiye halkının yüreğinde yerleşmiş
bir ozandır. Tabii ki kendisine ait bir dörtlüktür. Bunu tekrar ediyorum
efendim: “Yoksulun
sırtından doyan doyana, Bunu gören yürek
nasıl dayana. Yiğit muhtaç
olmuş kuru soğana, Bilmem söylesem
mi söylemesem mi.” (CHP sıralarından alkışlar) Şimdi,
arkadaşlar, Anadolu’daki yiğitleri, maalesef, sizin zehir kömürünüze, birer
torba bulgurunuza ve nohudunuza muhtaç hâle getirdiniz. Bu tabloyla övünmemeniz
gerekir diye söylüyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) AHMET YENİ
(Samsun) – Ne zaman yazılmış? CEMAL KAYA (Ağrı)
– 2002’den önceydi. AHMET YENİ
(Samsun) – Senin zamanında yazılmış. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Köse. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına ilk konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın Mithat
Melen. Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar) Süreniz dokuz
dakika. MHP GRUBU ADINA
MİTHAT MELEN (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Hazine
Müsteşarlığı bütçesi ve kesin hesap kanunu üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce
heyeti saygıyla selamlarım. Efendim, “Hazine
bütçesi” ve “kesin hesap kanunu” deyince burada bir şeyin altını gerçekten
çizmek lazım. Biz bütçeleri konuşuyoruz, kesin hesap kanunlarıyla ilgili hiçbir
şey konuşmuyoruz. Hâlbuki, gerçekten Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası’nın bahşettiği en büyük imkân Türkiye Büyük Millet
Meclisine, başta kesin hesap kanununu konuşmak. En önemle mesele bunun ibra
edilmesiyle ilgili. Fakat hiçbir söz yok o konuda. Sanki bunu atlamış gibiyiz
her yıl. Geçen yıl da aynı şeyi ben gözlemiştim. Ama bu bir imkân, bunu
gerçekten daha iyi kullanmamız gerektiği kanısındayım. Bu yıl, ben de
hem bu konuda hem diğer konuda gerçekten Hükûmeti
tebrik etmek istiyorum. Niye? Kesin hesap kanunu da dâhil olmak üzere, dünyanın
en büyük ekonomik olaylarının olduğu bir dünyada hiç sanki böyle bir olay
yokmuş gibi ekonomiyi devre dışı bırakmak büyük başarı gerçekten. Yani burada
hiç ekonomiyi konuşmadan bu yılı kapatacağız. İşte zorla birkaç konuda şey
konuşuyoruz. Şükür bütçe geldi ki ekonomiyle ilgili birkaç kelime etmek fırsatı
var. 2009 yılının zor
geçeceği belli, sadece bizim için değil, dünya için zor geçecek, dünya bir
küçülme içine girecek. Bizim de bu konuda sıkıntılarımız hemen başladı bile.
Piyasalara gerçek ateş düştü. Mesela 190 milyar Türk lirası olarak hesap
ettiğimiz vergi gelirlerini bu sene toplamak çok zor. O, ÖTV ve KDV de düşüyor.
Bu düşünce yeni bir finansman imkânına cidden Türkiye’nin ihtiyacı var; yani
normal finansmanın dışında dış finansman zorunluluğu tekrar doğuyor. Sadece 100
milyar dolar borç ödemeyeceğiz 2009 yılında ama bütçe açıklarıyla tekrar
piyasayı zorlamak, piyasaya saldırmak zorundayız. Zaten Hazine yönetimimiz
maalesef bir borç yönetimi hâline geldi, borç yönetir hâle geldi. Hâlbuki
Hazine yönetimimizi borç yönetir hâle getirmekten proje yönetir hâle getirmeye
çevirmek zorundayız. Çünkü 2009 yılı yeni projeler bulmamız lazım, ciddi
projeler bulmak lazım ki bu para açığını kapatmamız için. Türkiye'nin şu anda
yurt dışı için bir vergi cenneti olduğu açık. Bu konuda hepimiz hemfikiriz. Vergi,
başta kurumlar vergisi bayağı düşük. Mesela özellikle yabancı fon yöneticileri
bu tarafa ilgiyle gelebilir, ilgiyle izleyebilir, yeni bir proje üretip buraya
çekmek lazım. Bu birinci mesele. İkincisi de,
tabii güneyimizdeki Suudi Arabistan, Katar gibi, hatta İsrail gibi ülkelerin
tarımla ilgili işlere ilgi duymasını sağlamak lazım. Bunlardan da korkmamak
lazım, yani bunu böyle fazla şey meselesi hâline getirmememiz lazım. Çünkü 2009
yılı zor geçecek, hepimiz altında kalmayalım bu konuda. Çünkü Türkiye’de
tasarruf yeterli değil, tasarruf eğilimi çok düşük Türkiye'nin. Tasarruf
eğilimini yükseltemediğimiz sürece reel faiz imkânını maalesef sunmak
zorundayız. Yani borcu artırıyoruz her geçen gün. İşte onun için o borç yönetir
hâle gelen Hazineyi gerçekten proje üretir hâle getirmek lazım. Merkez Bankasının
üzerine de çok fazla gitmemekte yarar var. Merkez Bankası her şeye rağmen son
dönemde görevini yapmaya çalışıyor, faiz indirimleri de dâhil ama bundan sonra
yapacak çok bir şey de yok. Cidden ekonomi yönetmek için Merkez Bankasının…
Dünyada da artık… Amerika Merkez Bankasının da (Federal Reserve
Branch Bank) faiz indirmekten başka yapacağı çok bir şey kalmadı. Şimdi, esas
mesele, Türkiye'nin 2009 ve 2010 yılını güç geçirmemesi için bütün kaynakları
açık tutmakla ilgili, onun için proje üretmekle ilgili. Yoksa,
zor geçeceği hepimizin gözlerinin önünde. Çünkü, bütçe
gelirlerinin artmayacağı belli, bütçe gelirlerinin düşeceği belli. Kamu
açıklarının yanında da cari açıkların ciddi sıkıntısı var. Onun için, bütün
bunları bir araya getirdiğimiz zaman Türkiye’yi önünde zor günler bekliyor. Bu arada da
önemli bir mesele daha var. Londra’da G-20’lerin toplantısı yapılacak ve
dünyada yine bu ekonomik meselelere yeni bir çözüm, finansal meselelere yeni
bir çözüm getirilmesi var. Bunun için de başta Hazinenin çok hazırlıklı olması
lazım. Türkiye artık o kadar tecrübelendi ki bu konularda, bu hazırlıkları
yapıp buralarda kendine de bir görev kapmasının yararı var. Çünkü yıllardan
beri -IMF de dâhil olmak üzere- bu işlerle Hazine o kadar tecrübelendi ki Türk
yönetimi… Yine şimdi,
mesela gereksiz yere bir IMF tartışması var Türkiye’de, her gün IMF’yi
tartışıyoruz. Efendim, bizim bir çapaya ihtiyacımız var mı yok mu? Esas
meselemiz o. Benim gördüğüm kadarıyla Türkiye'nin -Avrupa Birliği de dâhil-
önemli bir çapaya çok gereksinimi yok, kendi meselelerini kendi çözmeye
gereksinimi var, buna ihtiyacımız var. Bunun için de yapısal ekonomik
reformları geçirmemiz lazım. Bunları burada hiç konuşamadık bir türlü. Geçen
yıl iki tane kanun geçirebildik. Birisi Sosyal Güvenlik Yasası, öbürü de
araştırma geliştirmeyle ilgili yasa, altyapıyı düzeltmek için, ekonominin
altyapısını. Onları da tam anlamıyla geçiremedik, yarım yamalak geçirdik. Bakın, bu yıl
hakikaten duvara vurmadan, başımızı hakikaten sağa sola vurmadan bunları
yapmamız lazım. Biraz önce bir arkadaşım söyledi: “Elin taşıyla elin kuşunu
vurmak.” Başka çare de yok, başka çare kalmadı. Yani bundan sonra devamlı
burada eleştiri getirip “Bu böyle olur.”, “Bu böyle olmaz.” yerine artık bu
Meclisin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ekonomi konusunda sorumluluğunu alıp,
gerçekten ortak olarak Türk ekonomisinin altyapısıyla ilgili meseleleri çözmesi
lazım. Bunu da ileride, gelecek seçimde, gelecek seçimlerde malzeme olarak kullanmaması
lazım. Amerika Birleşik Devletleri’nde son sıkıntılarda bu yapıldı. Şimdi bizim
de oturup bunu en kısa zamanda yapmamız lazım. Şimdi, bütçe için
tesadüfen, zorunlu olarak ekonomi konuşuyoruz. Bakın, ne kadar ilgi var Türk
hazinesine. Bana değil, Türk hazinesine ilgi bu kadar. Hâlbuki “Her şeyin başı
ekonomi.” de demek istemiyorum, tabii, sosyologlar belki çok kızıyor ama seneye
Türk ekonomisinde ciddi sıkıntılar olduğu zaman Türkiye’de her türlü sorunun
önünü açmış oluyoruz. Özellikle benim de geldiğim İstanbul, büyükşehirler çok
önemli sıkıntıların merkezleri. O kadar büyük gelir farklılıkları var ki
ekonomik sıkıntılarla bunları bir ateşlerseniz Türkiye’de ciddi sıkıntılar
olur. Bir de hepimizin
bilmesi lazım, bazen hata yapıyoruz kendimiz de, Türkiye Büyük Millet Meclisi
dâhil, Türkiye o kadar fazla silahlandı ki herkesin elinde silah var. Çok
dikkatinizi çekmek istiyorum. Biz, 2009 ve
2010’u rahat atlatmak zorundayız. Biz, Türkiye’yi bir daha krizsiz götürmek
zorundayız. Ama hiçbir şey yokmuş gibi davranmak… Ben sakin olmayı da
anlıyorum, ben kimseyi paniğe kaptırmamayı da anlıyorum ama hiçbir şey yokmuş
gibi davranmayı çok anlamıyorum. Hazinenin inisiyatif
alması gerekli. Türkiye’de anladığım kadarıyla üst tarafa bir şey intikal
ettirilmiyor veya bu işin telaşı kimsede yok. Sakin olmak
başka, telaşına kapılmak başka şey. Ama bu sorumluluk hepimizin
sorumluluğu ve bir şey olduğu zaman bundan hepimiz sıkıntı çekeceğiz. Onun için 2009
yılında sadece bütçe değil, Türk ekonomisiyle ilgili altyapı reformlarının da
bir an önce geçirilmesi lazım, bir an önce Türk ekonomisinin salaha
kavuşturulması lazım. Yoksa ileride bunun sıkıntısını çekeceğimiz görünüyor. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ben bu duygu ve düşüncelerle bütçenin hayırlı olmasını
diliyorum, yüce heyete saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın
Melen, çok teşekkür ediyorum. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Günal, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın
Başkan. Değerli milletvekili arkadaşlarım, Başbakanlık Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Şahsım ve partim adına hepinizi ve yüce Türk
milletini saygılarımla selamlıyorum. Konuşmama başlamadan önce, bugün burada bütçesini
görüştüğümüz Devlet Planlama Teşkilatının kurucusu olan, aynı zamanda
partimizin kurucusu olan, Türk milliyetçiliğinin ve Türk dünyasının başbuğu
Alpaslan Türkeş’i de rahmetle ve minnetle anıyorum. MEHMET NİL HIDIR (Muğla) - Allah rahmet etsin. MEHMET GÜNAL (Devamla) - Yine, geçtiğimiz yıl bu kürsüde
benim yerimde DPT bütçesi üzerinde konuşma yapan değerli diplomat ve devlet
adamı ve geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz merhum Suphi Gündüz Aktan Bey'i de
burada rahmet ve minnetle DPT bütçesi vesilesiyle anmak istiyorum. Ruhları şad
olsun. Değerli arkadaşlarım, Devlet Planlama Teşkilatı 27 Mayıs İhtilali'nden sonra Alparslan Türkeş'in Başbakanlık
Müsteşarı olduğu sırada TÜBITAK, Türk Standardları
Enstitüsü, OYAK, Türk Kültür Ocakları, Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü gibi,
kısa sürede, beş ay içerisinde kurulmasına vesile olduğu önemli kuruluşlardan
birisidir. Burada gerçekten de ülkemizin planlı dönemde kalkınmasına
önemli katkılar sağlamıştır, sağlamaya da devam etmektedir. Zaman zaman siyasi tartışmalara ve kadrolaşmalara sahne olsa da
genel olarak ekonomik ve soysal konularda önemli görevler üstlenmiş bir kurumumuzdur.
Ancak, son yıllarda özellikle AKP hükûmetlerinin
DPT'nin bu uzmanlığından, ekonomik ve sosyal konulardaki uzmanlığından
yeterince yararlandığını söylememiz maalesef mümkün değildir. Ha, belli
noktalarda yararlanılmıştır. Nasıl? DPT'deki değerli uzman arkadaşlarımızdan
bürokrasinin belli noktalarında yararlanıldı. Daha sonra onların da bir kısmı
hala aynı görevlerde değiller, görevleri değiştirildi. Neden? Şimdi DPT
uzmanlığının bir özelliği var: Ne kadar siyasete yakın olsalar da ülkenin
çıkarları gereği, ekonomik hedefler, ekonomik göstergeler, öncelikler neyi
gerektiriyorsa eldeki kaynakları etkin bir şekilde dağıtmakla sorumlu
olduklarını unutamıyorlar. Dolayısıyla da buradaki arkadaşlarımız… Geçtiğimiz yıl
içerisinde gündeme gelen bir tartışmadan size kısaca bahsedeceğim- tabii ki,
siyasilerin taleplerini her zaman karşılamaları mümkün olmuyor ve doğal olarak
da uzmanlık gereği görüşlerini iletiyorlar. Şimdi, geçen yıl haziran aylarında
basında bir tartışma yer aldı "DPT kapatılacak mı?" diye. Bunun üzerine
ne olduğuna baktık: Tabii, seçim yaklaşıyor, sizlerin de telaşından sıkıntıya
düştüğünüz, ikinci dönemde biraz daha düşüş içerisine girdiğiniz için, seçim
öncesi biraz daha kesenin ucunu açalım, bölgelerimize biraz daha yatırım alalım
diye doğal olarak uğraşıyorsunuz. Ama tabii, arkadaşlarımız, eldeki bütçe
sınırlı olduğu için hassas davranmak durumunda kalıyorlar. Başbakana şikâyetler
gidince Sayın Başbakanın da bu konuda bir görüş serdettiği basına yansıdı.
Bunun üzerine tabii ki elimizi kolumuzu bağlıyor şeklinde sizin şikâyetleriniz
etkili olduğu için, perde arkası kulislerde “Kapatalım o zaman.” dediği
yansıdı. Bunun üzerine de Sayın Çiçek’in açıklaması var, diyor ki: “Zaman zaman tabiatıyla DPT’den şikâyetler olmaktadır, oldu. Bunu
Bakan olarak ben de yaparım, bazı arkadaşlar da yapar. Ama her şikâyet
ettiğimiz kurum ortadan kalkacak olsa Türkiye’de kurum kalmaz.” Yani
şikâyetlerin olduğunu söylüyor, arkasından da hemen “Tabiatıyla yatırımcı bir
bakan isek daha çok yatırım yapmak isteriz, daha çok açılış yapmak isteriz ama
buna karşılık devlet bu tür faaliyetleri yürütürken belli öncelikleri, belli
dengeleri, ekonomik öncelikleri, hedefleri gözetmek mecburiyetindedir” diye
devam etmiş. Yani demek ki bir şikâyet olduğu kesin. “Onu niye
söyledin, nereden aklınıza geldi?” diyeceksiniz. Yukarıda, Komisyonda
görüşürken Sayın Başbakan Yardımcımız Nazım Ekren Bey
dedi ki: “DPT’nin stratejik planı hazırlandı ve biz Devlet Planlama Teşkilatını
yeniden yapılandırmayı düşünüyoruz.” Onu söylediği zaman, benim bu tartışmalar
aklıma geldi. Acaba dedim, yani kapatma yerine işlevsizleştirmeyi mi
düşünüyorlar veya farklılaştırmayı mı düşünüyorlar ya da Hükûmetin
söylediklerini daha kolay yapabilecek bir kurum hâline getirmeyi mi
düşünüyorlar? Yani şimdi diyeceksiniz ki: “Zaten Sayın Başbakana bağlı.” Doğru,
ben de biliyorum eski müsteşar yardımcısı olarak ama az önce…Başbakana
bağlı olsa da, söylediğim gerekçelerle, arkadaşlarımız, Sayın Çiçek’in
açıklamasında da belirttiği gibi, kaynakları tahsis ederken siyasi öncelikleri
değil, ekonomik ve sosyal öncelikleri dikkate alıyorlar ve her konuda da
yetişmiş arkadaşlarımız var. Doğal olarak orta ve uzun vadeli planları da
dikkate alarak sizlere bu görüşleri söylüyorlar. Sonuç olarak
kapatmak veya işlevsizleştirmek, fonksiyonlarını azaltmak çözüm değildir. Evet,
yeniden yapılandırılmalıdır, ona bizim de itirazımız yok. Fonksiyonları ve iş
yükü gözden geçirilmelidir. Kısacası DPT, Türkiye Cumhuriyeti devletinin,
sizlerin de son dönemde sıkça söylediği gibi, 2023 yılında lider ülke olması vizyonunu- ki biz ona ekliyoruz- İstanbul’un 600’üncü Fetih
Yıl Dönümü’nde, 2053’te de dünyada süper güç olmasını sağlayacak bir
organizasyon yapısına sahip olmalıdır. Bunun için de gündelik çekişmelerin ve
yatırım önceliklerinin, ödeneklerinin nereye harcanacağını değil, dünyanın
nereye gittiğini, Türkiye'nin nereye ve nasıl gitmesi gerektiğini araştıran ve
Türkiye Cumhuriyeti devletinin geleceğe ilişkin stratejisini üreten ve
uygulamasını denetleyen bir kurum hâline gelmesi gerekmektedir. Ancak tabii ki
bunun gerçekleşebilmesi için öncelikle DPT’nin ve başta da Hükûmetin
kendisinin stratejik bir düşünceye sahip olması gerekir. Ne demektir bu değerli
arkadaşlarım? Şimdi, Sayın Ekren stratejik planın
tamamlandığını söyledi. Ben araştırdım, web sitesine baktım, DPT’deki
arkadaşlarımla görüştüm, henüz kamuoyuna açıklanmamış. Maalesef, değerli
arkadaşlarım, Türkiye’de stratejik planlamanın çerçevesini hazırlayan, planlama
kılavuzunu oluşturan, kamu kurumlarının bunu uygulamasını denetleyen, pilot uygulamaların
gözetimini, incelemesini yapan kurum olarak DPT’nin stratejik planı henüz
kamuoyuyla paylaşılmamış durumda. Şimdi, stratejik
planlama başlı başına bir unsur değildir değerli arkadaşlar. Stratejik
planlama, stratejik yönetimin bir unsurudur. Birinci unsuru da stratejik
düşüncedir. O da nerede başlıyor? Stratejik düşünce, “Biz, ne yapıyoruz, nerede
hata yapıyoruz, neyi eksik yapıyoruz?” önce onları gözden geçirmemizi
gerektiriyor ama şimdi, başta Sayın Başbakan olmak üzere AKP Hükûmetinin bütün üyeleri öyle bir düşünceye sahip değil.
Yani “Biz her şeyi doğru yapıyoruz, burada bir sıkıntı yok...” Krizle ilgili
uyarılar, kriz tellallığı oluyor, gerilim yaratmak oluyor, krizi fırsata
dönüştürmek oluyor. Yani uyarıları dikkate almak yerine, sürekli olarak her
kesimi, herkesi azarlamakla meşgulüz. Daha önce Sayın
Durmuş Yılmaz’ı da eleştirmişler. Dün, yukarıda, Komisyonda sordum kendisine.
Dedim ki: “Sayın Başkan, Sayın Başbakanın dünkü açıkladığı, toplantıda
söylediği bu önlemleri siz mi alıyorsunuz -dokuz tanesi Merkez Bankasının
aldığı önlemler- yoksa Hükûmet mi alıyor yoksa size
talimat mı veriyor?” “Hayır, biz, burada, birtakım likiditeyi rahatlatıcı
teknik önlemler alıyoruz.” dedi. “Peki,
rezervle ilgili talimat veriyor mu size toplarken?” dedim. “Veremez, sadece kur
rejimini beraber belirleriz. Kur politikası bizim işimiz.” dedi. Ama Sayın
Başbakan, daha önceki gün burada “Rezervlerimiz 70 küsur milyar oldu.” diye
bize anlatıyordu. Buradan şunu
söylemeye çalışıyorum değerli arkadaşlarım: AKP Hükûmetinin
üyeleri arasında ekonomi konusunda bir koordinasyonsuzluk var. IMF ile ilgili
konularda da aynısını görüyoruz. Maalesef, her kafadan farklı bir ses çıkıyor.
Yani anlaşma var mı, yok mu? Kim açıklayacak? Sayın bakanlara sormuştuk bütçe
görüşmesinde, bir şey söyleyemediler. Sonra, ertesi gün anladım ben, Sayın
Başbakan Hindistan dönüşü gazetecilere açıklamış “Müjdeyi ben vereceğim.”
diyor. Yani “Ümüğümüzü sıktırmayız.” noktasından müjde verme noktasına gelmişiz
galiba, orayı biz pek anlayamadık. Şimdi, birkaç
tane, size son bir şey göstermek istiyorum. “Kriz teğet geçer.” demişti, ben de
modaya uyacağım, size birkaç tane, hızlıca, manşetlerden örnekler göstereceğim.
Kriz teğet mi geçti yoksa… Teğet tartışmasını -gülüyor Sayın Elitaş- akşam bir televizyon kanalında yapmıştık onun için.
Şimdi ben de size… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET GÜNAL
(Devamla) - Sayın Başkanım, bitiriyorum. BAŞKAN – Buyurun. MEHMET GÜNAL
(Devamla) - Teşekkür ederim. Şimdi, bakın son
bir hafta içerisindeki gazete manşetleri: “Bir Millet Mutsuz…” ÖZKAN ÖKSÜZ
(Konya) – Hangi gazete? FEVZİ ŞANVERDİ
(Hatay) – Hangi gazete? MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Üzerinde hepsi var, gösteriyorum, bakın var. “Bir Millet Mutsuz”,
“Asgari Ücret, Esnaf, Emekli, Vatandaş Sıkıntısı” (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Bakın… Sonra tartışırız. Ben bir göstereyim, hepsini size veririm. “Durgunluğun Resmi” bu da önceki günkü gazeteden. FEVZİ ŞANVERDİ
(Hatay) – Mahallî gazeteler onlar. MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Hepsinin üzerinde resmi var, sana gözlük lazım Fevzi Bey. Bak
kocaman, görüyor musun? “Büyüme Neredeyse
Durdu, İşsizlik Koptu Gidiyor?” (AK PARTİ sıralarından gürültüler) MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Değişik gazetelerden aldım. Yani şaibe olmasın, reklam da olmasın
diye hepsinden birer tane aldım. Bakın, “Kamu Hormonuna Rağmen Türkiye Yüzde
Yarım Büyüdü”, “Resesyona Kıl Payı”, “Bu Teğet Fena Vurdu” Bu da Hürriyetin,
Sayın Başbakan da dün Hürriyeti kullanmıştı, bakın: “Büyüme Yüzde 0,5’e İndi” ÖZKAN ÖKSÜZ
(Konya) – Faizler bizim zamanımızda yüzde 7.500 olmadı. AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Bizim faizle işimiz yok, faizci sizsiniz. OKTAY VURAL
(İzmir) – Seni teğet geçmemiş anlaşılan. MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, maalesef burada Sayın Başbakan, bakanları,
herkesi ağır bir şekilde eleştiriyor. Özet olarak, biz burada ekonomi
bakanlığının… Değerli
arkadaşlarım, bu çözümlerin ortaya konulabilmesi için… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) OKTAY VURAL
(İzmir) – Zulaları çıkartın. MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Sayın Başkanım, bir cümle, hemen bitiriyorum. BAŞKAN – Lütfen
Sayın Günal… Buyurun. MEHMET GÜNAL
(Devamla) – …ekonomi bakanlığının kurulmasını, ekonomideki koordinasyon
eksikliğinin giderilmesini, böylece Ekonomi Koordinasyon Kuruluna gerek
kalmamasını; YPK’nın, ÖYK’nın,
Para Kredi Kurulunun, bütün kurulların birleştirilerek “Mali İşler Yüksek
Kurulu” adı altında toparlanmasını öneriyoruz. Bütçenin, önce
DPT’ye, sonra tüm milletimize hayırlar getirmesini, DPT’nin de az önce
belirttiğim gibi, 2023’ün lider ülke olma ve 2053’te de dünyada süper güç olma vizyonunun gereklerini yerine getirebilecek bir yapıya
kavuşmasını diliyorum ve bu duygularla, sizleri ve yüce Türk milletini
saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Günal. Milliyetçi
Hareket Partisi adına üçüncü konuşmacı Antalya Milletvekili Sayın Hüseyin
Yıldız. Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar) Sayın Yıldız,
süreniz altı dakika. MHP GRUBU ADINA HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye İstatistik
Kurumu bütçesi üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sözlerime başlamadan önce, yıllarca soykırım yalanı ile
dünya gündemini meşgul eden Ermeni lobisinin Türkiye uzantıları sözde aydın
takımının başlatmış olduğu özür kampanyasını şiddetle kınıyor, bunu yapanların
esas Türk milletinden özür dilemelerini bekliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
Şanlı tarihimizi okuyarak kimin kime zulmettiğini iyice idrak etmelerini
öneriyorum. Kampanya sorumlularını yüce Türk milletinin vicdanına da havale
ediyorum. Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi
milletvekillerinin kendi Hükûmetlerinin bütçe
görüşmelerinde bile 30 civarında milletvekili arkadaşlarıyla bütçeyi
izlemelerini de Türk milletinin takdirine tekraren bırakıyorum. Değerli milletvekilleri… MUHARREM VARLI (Adana) – İşleri var, işleri! HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Evet, işleri vardır sanıyorum. Şimdi biz, söylemlerimizden ve açıklamalarımızdan artık
sizlerin ders almadığını görmekteyiz. Doğruları görmenizi de bundan sonrası
için beklemiyoruz. Biz, esas sahibi olan Türk milletine bu kürsüden hitap
etmeye çalışacağız. Değerli milletvekilleri, son günlerde özellikle TÜİK
açıklama yapıyor. TÜİK “Kayıt sistemiyle ilgili haksız eleştirilerde kullanılan
bilgi ve rakamlar gerçeği yansıtmamaktadır.” diyor. Sistemde tüm adreslerin
belediyeler tarafından veri girişi yapılarak ulusal adres veri tabanı
oluşturulduğu ve tek tek tüm adreslerin bire bir
ziyaret edilerek kayıtların yüz yüze yapıldığı ifade ediliyor TÜİK tarafından.
Seçmen listelerinin askıya çıkmasıyla haksız eleştirilerin yapıldığı, çağdaş
devlet olma kapsamında son derece önemli bir veri kayıt sistemini TÜİK
gerçekleştirdiğini söylüyor. TÜİK’in adrese dayalı kayıt sisteminden
bilgileri alan Yüksek Seçim Kurulu, seçmen listelerini askıya çıkarıyor. Yüksek
Seçim Kurulu Başkanımız basın açıklamasında diyor ki seçmen kütüklerinde terör
örgütünün dağ kadrosundaki kişilerin isimlerinin yer aldığına ilişkin sorulara
verdiği cevapta: “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ise, vatandaşlıktan çıkmamışsa
ve belli adreste yazılı…”, “Dağdaki kişilerin adresi mi var?”, “Onu
bilemiyorum, araştıracağız.” diyor. Şimdi, TÜİK diyor ki: “Biz adrese dayalı kayıt sisteminde
hanelere gidiyoruz. İnsanlarla yüz yüze kayıt yapıyoruz.” K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Oraya gitmişler! HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Sayın Adalet Bakanı da diyor ki
değerli arkadaşlar: “Yeni seçmen yazılımı konseptini
iyi incelemedikleri için muhalefet bilmeden konuşuyor.” Dağdaki teröristlere
“Gelsinler, tanışalım.” diyor. Sayın Bakan, dağdaki terörist gelmiş, seninle tanışmış, TÜİK’le tanışmış, yüz yüze kaydını yaptırmış. Daha nereye
tanışacaksın? (MHP sıralarından alkışlar)
O, dağdaki terörist, bir buçuk yıl önce yaptığımız 22 Temmuz
seçimlerinde muhtemelen kayıtlıydı, muhtemelen 2004 seçimlerinde de kayıtlıydı
ve muhtemelen de AKP’ye oy verdi. Siz tanışmıyorsunuz, zaten samimisiniz,
samimi! NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ne demek istiyorsun? Saçma
sapan konuşuyorsun! Sayın Başkan, sözünü geri alsın! ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Ayıptır! Ayıptır! HÜSEYİN YILDIZ
(Devamla) – Dinlersen öğrenirsin. BAŞKAN – Sayın
Yıldız, lütfen… MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – “Muhtemelen” diyor. OKTAY VURAL (İzmir) – “Yüz yüze görüşmüştür.” diyor. HÜSEYİN YILDIZ
(Devamla) – “Muhtemelen” dedim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – O zaman “muhtemelen” teröristin danışmanı mı arkadaşımız? Nereden
biliyor teröristin terörist olduğunu? BAŞKAN – Evet,
sataşmaya sebebiyet vermeyelim. Sayın Yıldız,
konuşmanıza devam ediniz. HÜSEYİN YILDIZ
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, sizler de gelirsiniz burada cevap
verirsiniz. OKTAY VURAL (İzmir) – Adalet Bakanı cevap versin. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Yani kampa gidip sayıp mı gelmişler? Adrese dayalı… Kandile mi
gitmişler? OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, müdahale olmasın, bir dakikası gitti. BAŞKAN – Sayın
Yıldız, devam ediniz. HÜSEYİN YILDIZ
(Devamla) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Devam
ediniz efendim, mikrofonunuz açık! HÜSEYİN YILDIZ
(Devamla) – Devam ediyorum efendim, kızmayın. OKTAY VURAL (İzmir) – Devam etsin de Grup Başkan Vekili kesiyor efendim. BAŞKAN – Efendim,
mikrofon açık, kimse… Bir şey yok. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – TÜİK Kandil’e gitmiş! HÜSEYİN YILDIZ
(Devamla) – Turizm kenti Antalya’mızın milletvekili olan Sayın Adalet Bakanı
sanıyorum Antalya’ya gelince kendini turist sanıyor ya da muhalefet partisinin
bir milletvekili sanıyor. Adalet ve Kalkınma Partisinin bir etkinliğinde,
toplantısında diyor ki Deniz Feneri ile ilgili: “Bize ne kardeşim! Birileri
Almanya’da bir dernek kurmuş, yolsuzluk yapmış. Hükûmete
ne, Adalet Bakanına ne!” Ankara’ya gelince turist olmadığını ya da muhalefet
partisi milletvekili olmadığını hatırlıyor, diyor ki: “Ben böyle bir şey
demedim.” Sayın Adalet Bakanının söylemlerini hem yazılı medya hem de görsel
medya vasıtasıyla bütün Türkiye duydu. O zaman şunu söylemek lazım: Sayın
Bakan, sizlere uzatılan her kameraya konuşmak zorunda değilsiniz ya da
konuştuklarınızın da arkasında dimdik durmanız lazım. Sayın Başbakan
Güneydoğu’ya gidiyor, “Ya sev, ya terk et!” diyor, buraya geliyor, bütçeyle
ilgili konuşması gerekirken, bir siyasi partiye dönüyor ve konuşmasının yarım
saatini “Ben bunu demedim.”le geçiştiriyor. Daha dün akşam
Kanal D televizyonunda bir programda Sayın Başbakanın İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkanı iken 1994 yılında Avrupa Birliğiyle ilgili söylemiş olduğu
söylemleri bütün Türkiye izledi. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Yıldız, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. HÜSEYİN YILDIZ
(Devamla) – Orada diyordu ki: “Avrupa Birliği bir Hristiyan
kulübüdür, Türkiye Cumhuriyeti’nin buraya girmemesi gerekmektedir.” 2005
yılında ise “Hamdolsun, hep beraber bu işi başardık.” diyordu. Arkasında
duramayacağınız sözleri söylememelisiniz. Sayın Adalet Bakanı da zaman zaman bunları yapıyor. Tabii ki süremiz
yetmiyor, yetmediği için de sizin bu sıkça yaptıklarınızı gündeme
taşıyamıyoruz. Değerli
milletvekilleri, ayrıca Yüksek Seçim Kurulunun bizlere vermiş olduğu listelerde
bakınız neleri görüyorsunuz: Bir adreste -Telatiye
Mahallesi 17’nci sokak, kapı numarası 16- tam 79 kişi var arkadaşlar. TÜİK… ÜNAL KACIR
(İstanbul) – İtiraz edeceksiniz! (CHP ve MHP sıralarından gürültüler) HÜSEYİN YILDIZ
(Devamla) – İtiraz ediyoruz, itiraz ettik. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sen doğru yaz önce ya! Doğru
yaz da… Nereye itiraz edeceksin? Olur mu öyle şey? ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Kim yazdı? Ben mi yazdım? K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – TÜİK yazdı. OKTAY VURAL
(İzmir) – Sen yazdın! Niye savunuyorsun? K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sana bağlı, sana; sana bağlı TÜİK. ÜNAL KACIR
(İstanbul) – İtiraz edin… BAŞKAN – Sayın Anadol… Sayın Kacır… Sayın Yıldız,
konuşmanızı tamamlayın. Devam edin
efendim. HÜSEYİN YILDIZ
(Devamla) – Efendim, konuşturmuyorlar, iki dakikamı aldılar. BAŞKAN – Efendim…
Sayın Anadol, lütfen… OKTAY VURAL
(İzmir) – Niye savunuyorsun? ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Savunmuyorum, itiraz edin diyorum. BAŞKAN – Sayın Kacır… Buyurun Sayın Yıldız. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – 79 tane adamı… ÜNAL KACIR
(İstanbul) – İtiraz edin dedik. OKTAY VURAL
(İzmir) – Sen niye etmiyorsun? İşine gelmiyor değil mi? ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Ben de edeyim. BAŞKAN –
Arkadaşlar karşılıklı konuşmayalım. Sayın Yıldız, lütfen
devam ediniz. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Bir tek siz memnunsunuz bu işten! Bir tek AKP memnun! OKTAY VURAL
(İzmir) – Sizi gidi… ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Olur mu öyle şey! BAŞKAN – Buyurun.
HÜSEYİN YILDIZ
(Devamla) – Sayın Bakanıma buradan
gösteriyorum, “Bilmeden, araştırmadan konuşuyor diyelim diyorlar…” BAŞKAN – Sayın
Yıldız, siz konuşmalara iştirak etmeyin. Lütfen bitirin konuşmanızı. HÜSEYİN YILDIZ
(Devamla) – Sayın milletvekilleri,
burada bilgisayar çıktıları var. Bir çadırda 79 kişi var. “İtiraz etseydiniz…”
İtiraz ettik, saat beşe on kala itiraz ettik, saat beşi on geçe ret cevabı
verildi. Bu doğruları yapmakla TÜİK görevli. Bu seçimlerin sonucunun şaibeli
olmaması için bu doğruları yapmak zorundasınız. Türkiye’de bugüne kadar bunlar
konuşulmadı. Listelerinin tamamı bende var. Bunların tamamını Sayın Bakana da
verebilirim ama bundan önceki verdiklerimizde ise maalesef verdiğimiz dosyayla
ilgili orada çalışan görevli çok zor duruma düşürülmüştür, savunması alınmıştır
TÜİK’te soruşturma yapılmıştır. Ben Sayın Bakandan
bunu beklemiyordum. Bu listeleri de kendisine artık verme ihtiyacını duymuyorum
çünkü sözlerinin arkasında durmuyor. Ben Sayın Bakanı şahsen öyle tanımıyordum
ama maalesef AKP türbülansından onun da geçtiği belli oluyor. Hepinize saygılar
sunuyor, teşekkür ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) ÜNAL KACIR
(İstanbul) – İlçede, ilçe başkanımızı da götürün, birlikte itiraz edin. (CHP ve
MHP sıralarından gürültüler) K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Ya, bir de akıl verme ya! Akıl verme ya! Senin aklına ihtiyacımız yok. HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Sayın Kacır, belgeler burada. BAŞKAN –
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Mustafa Cihan
Paçacı. Sayın Paçacı,
buyurun efendim. ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Doğruyu bulma işi muhalefetin
değil sizin işiniz! (AK PARTİ, CHP ve MHP sıraları arasında karşılıklı laf
atmalar) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen… Sayın Kacır, Sayın Yıldız, lütfen efendim… Sayın Yıldız,
Sayın Köse, Sayın Öz; efendim, yerimize oturalım ki mikrofonu açacağım. Sayın Paçacı,
buyurun efendim. MHP GRUBU ADINA
MUSTAFA CİHAN PAÇACI (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sermaye
Piyasası Kurulu ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu bütçeleri üzerine
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Gürültüler) BAŞKAN – Sayın
Hatibi dinleyelim arkadaşlar, lütfen... MUSTAFA CİHAN
PAÇACI (Devamla) – Küresel finans sistemimizde 2007 yılının ortalarında
başlayan küresel kriz, bugün tüm dünyayı etkisi altına almış bulunmaktadır.
Özellikle altı yıldan bu yana AKP hükûmetlerince
uygulanan yanlış ekonomik politikalar sebebiyle küresel kriz öncesi Türkiye
ekonomisinin kırılganlığı artmış ve ekonomik kriz şartları kendi bünyesini
içinde taşır hâle gelmiştir. Özellikle son yıllarda ciddi bir darboğaz
içerisinde bulunan reel sektör, mevcut krizden artan bir şiddetle etkilenmektedir.
Finansal sektör
ile küresel krizi diğer ülkelere oranla daha hafif hissetmekteyiz. Bunun en
temel sebebi ise Milliyetçi Hareket Partisinin de içinde bulunduğu 57’nci
Cumhuriyet Hükûmeti döneminde oy kaybetme kaygısı
taşımadan alınan gerçekçi kararlar ve uygulamaya konulan reformlardır. Değerli
milletvekilleri, bu reformların bir kısmını kısaca hatırlamakta fayda vardır: Her şeyden önce,
o dönemde bağımsız bir Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu oluşturuldu. Merkez Bankasının
özerkliğe kavuşması sağlandı. Yeni Bankacılık
Yasası çıkartıldı ve bankacılık sistemi rehabilite
edilerek sağlıklı bir yapıya kavuşturuldu. Bütçe dışı fonlar
kapatılarak bütçeye dâhil edildi. Sosyal güvenlik
reformu yapıldı. Esnek kurdan
dalgalı kur rejimine geçildi. Görüldüğü üzere,
alınan bu tedbirler neticesinde Türkiye ekonomisi güçlü bir yapıya
kavuşturuldu, özellikle finans sistemi krizlere daha dayanıklı bir hâle
getirildi. Önceki gün,
Maliye Bakanımız Sayın Unakıtan 2009 yılı bütçe sunuş
konuşmasında, muhalefetin İktidarın icraatlarını takdir etmesi gerektiğini ve
alkışlaması gerektiğini ifade etti. Ben de bu kürsüden kendisine şöyle
seslenmek istiyorum: Finans sektörü eğer bugün ayakta kaldıysa, eğer bugünkü
krizi az hissediyorsa bu, 57’nci Cumhuriyet Hükûmetinin
almış olduğu tedbirler sayesindedir. Gelin, bunu millete söyleme erdemini siz
gösterin. OKTAY VURAL
(İzmir) – Nerede efendim, nerede! MUSTAFA CİHAN
PAÇACI (Devamla) – Değerli arkadaşlar, küresel mali kriz ortamında finansal
sistemimizin yaklaşık yüzde 80’ini oluşturan Türk bankacılık sektörünün sermaye
yapısını koruması, kârlılığını devam ettirmesi, reel sektöre yönelik kredi
kanallarını açık tutabilmesi ve yurt dışından borçlanıyor olabilmesi yukarıda
sözünü ettiğimiz reformlar sayesindedir. Gelinen bu noktada 2000 yılında
faaliyete geçen ve bugün kuruluş ilkelerine uygun bir tarzda, etkin ve başarılı
hizmet üreten Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun şüphesiz büyük rolü
ve katkısı vardır. Ben bir muhalefet partisi sözcüsü olarak Değerli Başkanı ve
ekibini kutluyorum. Değerli milletvekilleri,
sağlam temeller üzerine oturtulmuş olsa da bankacılık sektörünün son altı
yıllık süre içerisinde yüzde 43’ünün yabancıların kontrolüne geçmiş olması,
finans sistemimiz ve dolayısıyla reel sektörümüz açısından ciddi bir risk
oluşturmaktadır. Özelleştirme kapsamı içerisinde bulunan Türkiye Halk
Bankasının blok satış yöntemiyle yabancıya satılması mutlaka gündemden
çıkartılmalıdır. Bankacılık
sektöründe ancak ihracat kredileri, ithalat kredileri, yatırım kredileri gibi
kredilerin dışında maalesef bugünlerde yeni bir kredi türü daha oluştu, bu da
siyasi krediler ve yine maalesef, bugün bazı kamu bankalarımız amaçlarına ters
düşen bir tarzda -siyasi otoritenin baskısı- ve kredi portföyünün
önemli bir bölümünü, biraz önce ifade ettiğim siyasi nitelikli kredilere tahsis
etmişlerdir. Bu tür yanlışlıkların önlenebilmesi için başta BDDK olmak üzere
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu ve bağımsız denetim kuruluşlarına önemli
görevler düşmektedir. Değerli
milletvekilleri, finansal sistemimizin denetlenmesi ve düzenlenmesinde çok
önemli görevler üstlenen BDDK’nın 2006 Kasım ayında
yürürlüğe giren Bankacılık Yasası’yla yetkileri önemli ölçüde daraltılmıştır.
Bankalar Yasası’nda yeni bir düzenlemeyle bu eksikliklerin giderilmesi
gerekmektedir. Ayrıca, Bankalar Yasası’nda yapılacak değişikliklerde Bankalar
Birliğinin önerileri mutlaka dikkate alınmalıdır. Zira,
bir sektörün problemlerini ve çözüm yollarını en iyi o sektörde çalışanlar
bilir. Böyle bir düzenleme bankacılık sistemimizden daha çok finansal ve reel
sektörümüze yarar sağlayacaktır. Değerli
milletvekilleri, bilindiği üzere Sermaye Piyasası Kurulu idari ve mali
özerkliğe sahip düzenleyici bir kuruldur. Kurulun en temel amacının, sermaye
piyasasında yatırım yapan tasarruf sahiplerinin hak ve yararlarını korumak ve
piyasaların adil ve etkin çalışmasını sağlamak olmasına rağmen, son dönemlerde
yaşanan gelişmeler kurumun özerk yapısına ters düşecek şekilde, özellikle
siyasi iradenin talimatları ve istekleri doğrultusunda hareket ettiğini
göstermektedir. Bunun en son örneği ise uzun bir süredir kamuoyunun gündeminde
bulunan ve benden önceki konuşmacıların da ifade ettiği gibi Deniz Feneri
davasına ilişkin olarak daha önce SPK’nın teftiş
birimlerince hazırlanan raporun işleme konulmamış olmasıdır. Kurulun uzmanlarının
hazırladığı rapordaki tespitlerin göz ardı edilerek, siyasi iradenin ve
ilişkili olduğu çıkar gruplarının gözetilmesi kamu yararını zedelemektedir. Bu
durum düzenleyici otoritelere olan güveni de sarsmaktadır. Değerli
milletvekilleri, bilindiği üzere her yıl bütçe görüşmelerinde ilgili kurum ve
kuruluşların temsilcileri kurumlarının faaliyetleri ve gelecekteki projeleri
hakkında yüce Meclise bilgi sunarlar. Sunulan bilgilerin her şeyden önce
ciddiyet taşıması o kurumun ve bilgiyi sunan kişilerin saygınlığıyla yakından
ilgilidir. Şimdi size geçmiş yıl tutanaklarından bazı örnekler sunmak
istiyorum: Tarih: 27/11/2006. Yer: Plan ve
Bütçe Komisyonu. Konuşmacı: SPK’nın Değerli Başkanı.
Konuşmasından bir bölüm okuyorum: “KOBİ’lerce ihraç edilecek sermaye piyasası
araçlarının işlem göreceği bir piyasanın oluşturulması çalışmaları son aşamaya
gelmiştir. Piyasanın 2007 yılında faaliyete geçmesi planlanmaktadır.” Bunu ne
zaman söylüyor? 2006’da. Bir yıl sonra, 20/11/2007. Yer:
Plan ve Bütçe Komisyonu. Konuşmacı: Yine SPK Başkanı. Aynen şunları söylüyor:
“2008 yılında sonuçlandırmayı planladığımız temel projelerimizden biri de
KOBİ’lerin sermaye piyasalarından kaynak sağlaması amacıyla bu işletmelerin
ihraç ettiği menkul kıymetlerin elektronik platformda işlem göreceği bir
piyasanın oluşturulmasıdır.” Aradan bir yıl geçiyor, tarih: 20/11/2008.
Yer: Plan ve Bütçe Komisyonu. Konuşmacı: SPK Başkanı. Başkan aynen şunu
söylüyor: “Plan ve Bütçe Komisyonunun değerli üyeleri; Kurulumuzun önümüzdeki
dönem öncelikleri şunlardır: Halka açılma süreçlerinin kolaylaştırılması ve
KOBİ borsalarının faaliyete geçirilmesi.” ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar)
– Hep vaat, hep vaat! MUSTAFA CİHAN PAÇACI (Devamla) – Hükûmetin
vaatlerini yerine getirmemesine, söz ve icraatları arasındaki tutarsızlıklara
alıştık. Ancak bir bürokratın üç yıl süreyle yüce Meclisi aynı vaatlerle
aldatmasına ilk kez şahit olmaktayız. Bu durum dahi SPK’nın
nasıl çalıştığını ve ne durumda olduğunu bize net olarak göstermektedir. Bu kürsüden soruyorum: Sayın Bakan, gelecek yıl da aynı
vaatlerle karşılaşacak mıyız? Bu proje, yani KOBİ borsası ne zaman faaliyete
geçecek? (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın
Paçacı, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. MUSTAFA CİHAN PAÇACI (Devamla) - En azından projenin
faaliyete geçmemesinin gerekçeleri izah edilmiş olsaydı inanıyorum ki yüce
Meclise daha saygılı bir davranış olurdu. Sayın Bakanım, bundan sonra bu tür yanlışlıklara fırsat
vermeyeceğinizi umuyor, sözlerimi burada sonlarken yüce heyetinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Paçacı. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına son konuşmacı
Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Akif Paksoy. Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığının 2009
yılı bütçesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak
üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve bizleri
televizyonları başında seyreden vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum. GAP projesinin temel hedefi, bölge halkının gelir düzeyini
ve hayat standardını yükseltmek, bölgeler arasındaki gelişmişlik farkını
ortadan kaldırmak, bu sayede sosyal istikrar, ekonomik büyüme gibi millî
kalkınma hedeflerine katkıda bulunmaktır. Biraz sonra ayrıntısıyla
açıklayacağım şekilde bu hedefe bırakın ulaşmayı yakınından bile
geçilememiştir. GAP projesinin sağlıklı yürütülebilmesi için 1989 yılında
bir master planı yapılmış ancak 2008 yılı itibarıyla
bu planın yarısı bile gerçekleştirilememiştir. Dikkat buyurun, size rakamlar
sunuyorum: 1989 yılında hazırlanan master plana göre,
1,7 milyon hektar alanın sulanması hedeflenmişken, günümüze kadar ancak Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bölgede
yatırım-üretim odaklı bir politika güttüğünüze inanmıyoruz -zaten rakamlar da
bunu doğruluyor- milletimiz de inanmıyor. Sizin tek yaptığınız, önce milleti
fakirleştirip sonra onlara bir lokma vermek. Fakir vatandaşlarımızın en temel
sosyal haklarını da oy avcılığınıza alet ediyorsunuz. Hükûmetiniz döneminde GAP’ta başlatılmış bir tek sulama projesi
bulunmamaktadır. Bizim hükûmet ortağı olduğumuz
dönemde toplam 268 bin hektar alanın kısa sürede sulamaya açılabilmesi için hükûmetler arası ikili iş birliği protokolleri
imzalanmıştı. Bu protokollerle on adet sulama projesi dış krediyle yapılacaktı.
Ancak Hükûmetiniz altı yıllık iktidarı boyunca bu
kredileri ilgili ülkelerden sağlayamadığı için öngörülen projeler maalesef
hayata geçirilemedi. Madem bu projeleri alamadınız, o zaman bu protokolleri
neden iptal edip projeleri siz yapmadınız? Bu konuda bir cevabınız varsa
açıklamanızı bekliyoruz. Eğer zamanında bu kredileri kullanabilseydiniz, bugüne
kadar sulamaya açılmış alan kadar bir alanı daha sulamaya kazandırmış, bölge
ekonomisini de canlandırmış olacaktınız. Bölgede Gaziantep dışındaki illerin tamamının ekonomisi
tarıma dayanmaktadır. Bir örnek vermek gerekirse, Diyarbakır ilimizin yüzde
63’ü tarımla uğraşmaktadır. Bölge tarımsal sanayi açısından da önemli avantaj
ve imkânlara sahiptir. Siz bu sulama projelerini tamamlayamadığınız için,
çiftçiler tarlalarını içme suyu ruhsatı verilmiş kuyularla salma sulama
sistemiyle sulamak zorunda kalmaktadır. Sadece Diyarbakır’da bu şekilde on yedi
bin kuyu faaliyet gösteriyor. Bu soruna bir nebze olsun çözüm bulmak amacıyla,
bölgede öncelikle damlama ile sulama tekniğinin süratle yaygınlaştırılması hayati
önem arz etmektedir. Öte yandan, kanalların tamamlanması hâlinde 3,5 milyon
kişiye istihdam imkânı sağlanacaktır, ancak ayrılan ödenekler yetersizdir.
Ayrılan ödeneklerin şimdiki seviyede kalması hâlinde kanalların bitmesi 2050
yılını bulacaktır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, GAP’a aktarılan
ödeneklerin mümkün olduğunca artırılmasını talep ediyoruz. Bizim önerimiz:
Öncelikle GAP bir bütün olarak ele alınmalı, sektörel
yatırımlar eş zamanlı bitirilmelidir. Tarımsal sulama amaçlı kullanılan elektrikte
indirime gidilmelidir. Ancak bu şekilde, başta işsizlik olmak üzere kangren
hâline gelmiş sorunların çözülebileceğine inanıyoruz. Ancak GAP, toplam kamu
yatırımlarından yüzde 5’ler civarında pay almaya devam ettiği sürece değişen
bir şey olmayacaktır. Sorunun çözümü için GAP’ın kamu yatırımlarından aldığı
payın en az yüzde 10’lar civarına çıkarılması gerekmektedir. Aksi takdirde, bu
şikâyetleri yukarıda verdiğim rakamlar doğrultusunda 2050 yılına kadar sürekli
bu kürsülerden dile getirmek zorunda kalacağız. Bir diğer konu da bölgedeki kentlerin bir sorun yumağına
dönüşmüş olmasıdır. Hükûmetin GAP’a yeterli desteği
göstermemesi sonucu bölgede işsizlik ciddi boyutlara ulaşmış, vatandaşlarımız
yoğun olarak kent merkezlerine göç etmek zorunda kalmışlardır. Kent merkezleri
bu göç dolayısıyla kent olmaktan çıkmış, âdeta bir suç cennetine dönüşmüştür.
Artık bu şehirlerde ciddi bir yönetim zafiyeti oluşmaya başlamıştır. Hükûmet, bu sorunların ciddiyetini önemsemeden sürekli
ötelemektedir. Ancak bölgede işsizlik ve bunun sonucu olan yoksulluğu önlemenin
yolu kömür, erzak dağıtmak değil, insanımıza onurlu bir yaşam sunacak istihdam
imkânlarını oluşturmaktan geçmektedir. Değerli milletvekilleri, bir başka konu, GAP idare
merkezinin Şanlıurfa’ya taşınması meselesidir. Niçin? Güya GAP’ta yürütülen
projelerin etkinliğinin artırılması ve zamanında bitirilebilmesi için GAP idare
merkezini Ankara’dan Şanlıurfa’ya taşımak sorunu çözmez. Sorunu ne çözer? (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Paksoy,
konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. MEHMET AKİF PAKSOY (Devamla) - Sorunu şu çözer: GAP Yüksek Kurulunun yeniden
organize edilerek bölgeye yatırım yapacak kamu kurum ve kuruluşlarına direktif,
görüş ve öneri sunmasının sağlanması; bu da yetmez, GAP kapsamındaki projelerin
yatırım programında öncelikle ele alınması; idarenin etkinliğinin artırılması
için gerekli yasal düzenlemelerin süratle yapılması; ilaveten GAP İdaresinin
bölgeyi yerinden etkin izleyebilmesi için tek olan bölge müdürlüğünün ikiye
çıkarılması ve illerde teşkilatlanması; ayrıca özel sektörün bölgeye çekilmesi; yatırımların artırılması
için bölgesel teşvik sisteminde idarenin etkinliğinin artırılması; personel
rejiminde yaşanan sorunların giderilerek kalifiye personelin kurumda kalmasının
sağlanması, taşrada çalışan personele bölge tazminatı verilerek teknik
kapasitesi yüksek personelin çalışması için ortam sağlanması çözer. Ancak, Hükûmetimiz bu saydığım
önerileri hayata geçirmek yerine ne yapıyor? Israrla, GAP merkezini
Şanlıurfa’ya taşımak istiyor. Bu girişim, bize seçim yatırımı izlenimi veriyor.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın Sayın Paksoy.
MEHMET AKİF PAKSOY (Devamla) - Son olarak, Sayın Bakanın,
idare merkezinin Şanlıurfa’ya taşınması hâlinde bu ile gidemeyecek durumda olan
personelle ilgili nasıl bir çözüm bulacağını açıklamasını, GAP İdaresinde görev
yapan personel adına talep ediyorum. Bu duygularla, 2009 yılı bütçesinin ülkemize hayırlara
vesile olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Paksoy.
AK PARTİ Grubu adına ilk konuşmacı Gaziantep Milletvekili
Sayın Mehmet Sarı. Sayın Sarı, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Sayın Sarı, süreniz beş dakikadır. AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET SARI (Gaziantep) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 mali yılı Hazine Müsteşarlığı bütçesi
hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Öncelikle saygıdeğer Meclisimizi, yüce milletimizi grubum ve şahsım adına
saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, Hazine Müsteşarlığı ekonomi
politikalarının belirlenmesinde, koordinasyonunda ve uygulanmasında önemli bir
yere sahiptir. Makroekonomik istikrarın temini için atılan adımlarda ve
ekonomik temelleri güçlendirmeye yönelik başlattığımız yapısal dönüşüm
sürecinde aktif rol oynamıştır. Konuşmamda Hazine Müsteşarlığının politika uygulamalarının
etkilerinin görüldüğü makroekonomik gelişmelere değinecek ve Müsteşarlığın 2008
yılında yürüttüğü faaliyetleri hakkında görüşlerimi yüce heyetinizle paylaşacağım. Hepimizin takip ettiği üzere, küresel finans piyasaları
ciddi bir kriz sürecinden geçmektedir. Tüm dünyayı sarsan krizin etkileri son
yıllarda küresel sistem ile hem ticari hem de finansal açıdan önemli ölçüde
bütünleşmiş olması itibaryla ülkemiz ekonomisi
üzerinde de görülmeye başlanmıştır. Bu nedenle makroekonomik göstergelerde bir
süredir olumsuz gelişmeler olmaktadır. Düşme eğilimine giren dünya büyümesi
ihraç ettiğimiz ürün ve hizmetlere olan talebi azaltmaktadır. Bu da iç
talepteki daralmayla birlikte üretim faaliyetlerimizin azalmasında etkili
olmaktadır. Enflasyondaki düşüş, geçtiğimiz iki yıllık dönemde para
politikasının kontrolü dışındaki çeşitli arz şokları nedeniyle duraksamıştır.
Özellikle gıda ve enerji olmak üzere bazı ham madde fiyatlarındaki artış tüm
dünyada enflasyonu ciddi miktarda artırmış, ülkemizde de genel fiyat
seviyesinde artışa yol açmıştır. Bununla birlikte para politikasındaki kararlı
duruş ve küresel ekonomideki yavaşlama sonucunda önemli ölçüde düşen petrol ve emtia
fiyatlarının etkisiyle önümüzdeki dönemde enflasyonun tekrar gerilemesi
beklenmektedir. Türkiye’nin son dönemde önemli bir sorunu olan cari
işlemler açığının temelinde yurt içi tasarrufların yatırım ihtiyacını
karşılayacak düzeyde olmaması ve enerjide dışa bağımlılık gibi yapısal etkenler
bulunmaktadır. Cari işlemler açığının kalıcı ve sağlıklı bir şekilde
çözümlenmesi için rekabet gücünün artırılması, enerji politikası, kamu ve özel
tasarruf oranlarının yükseltilmesi alanlarındaki kapsamlı ve uzun dönemli
yapısal politika tedbirleri üzerinde çalışmalarımız devam etmektedir. Bunun yanı sıra, petrol ve emtia fiyatlarındaki düşüş
önümüzdeki dönemdeki cari işlemler açığının gerilemesine katkıda bulunacak ana
faktörlerdir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel kriz ile
birlikte uluslararası tahvil piyasalarında yükselen piyasa ekonomilerinin risk
primleri de önceki yıllara göre artış göstermiştir. Ancak ülkemiz risk
primlerindeki artış diğer gelişmekte olan ülkelerin risk primlerindeki artıştan
daha düşük seviyelerde olmuştur. Bu gelişmede son yıllarda uygulamakta
olduğumuz güçlü ekonomik politikalarımızın önemli rolü vardır. Dünya Bankası ülkemize 2008-2011 mali yılları arasında ülke
iş birliği stratejisi çerçevesinde bir destek sağlayacaktır. Bu kapsamda Dünya
Bankasından ağırlıklı olarak reel sektör, ihracat ve KOBİ’lerin finansmanında kullanılmak
üzere toplam 6,2 milyar dolar tutarında program ve proje kredileri sağlanması
öngörülmektedir. Yine finansman imkânlarının genişletilmesi kapsamında Avrupa
Yatırım Bankası, Avrupa Konseyi Kalkınma Bankası ve İslam Kalkınma Bankası ile
olan ilişkilerimiz güçlenerek devam etmektedir. Değerli milletvekilleri,
Avrupa Birliği ile yürütülen tam üyelik müzakereleri çerçevesinde Hazine
Müsteşarlığı “Ekonomik ve Parasal Politika”, “Sermayenin Serbest Dolaşımı” ve
”Mali Hizmetler” faslı olmak üzere üç fasılda ülke koordinatörlüğü görevini başarıyla
yürütmektedir. 2002 yılından itibaren katılım öncesi mali iş birliği
kapsamında yürürlüğe konulan programlar çerçevesinde ülkemize 1,24 milyar avro
tutarında hibe tahsis edilmiştir. 31 Ekim 2008 tarihi itibarıyla projeler ve
topluluk programlarına harcanan hibe tutarı ise 739 milyon avrodur. Katılım
öncesi mali iş birliği aracı kapsamında Avrupa Birliği tarafından 2007-2010
dönemine ilişkin olarak ülkemize tahsis edilmesi beklenen tutar ise 2,25 milyar
avrodur. Değerli milletvekilleri, kamu bankaları reform çalışmaları
ile rehabilite edilmiş, mali göstergeler de
iyileştirilmiş ve bütçeye yük olmaktan çıkarılmıştır. Kamu bankalarından 2008
yılında hazineye aktarılan temettü tutarı 1,7 milyar YTL’dir. Ziraat ve Halk
Bankasının mali yapılarının iyileşmesiyle çiftçilerimize ve esnaf ve
sanatkârımıza sunulan imkânlar artmaktadır. Değerli milletvekilleri,
yabancı sermayeyi ülkemize yönlendirmek amacıyla 2008 yılında da yoğun
çalışmalar sürdürülmüştür. Bunun sonucunda 2008 yılı Ocak-Eylül döneminde
ülkemize giren doğrudan yabancı sermaye yatırım miktarı 12,3 milyar dolar
seviyesinde gerçekleşmektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Sarı, konuşmanızı tamamlayınız. MEHMET SARI (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım. 2008 yılı Eylül ayı itibarıyla Türkiye'de 21.039 adet
yabancı sermayeli şirket faaliyet göstermektedir. Türkiye'nin coğrafi konumu,
pazar büyüklüğü ve demografik yapısı gibi avantajlarının yanı sıra, sağlanan
istikrar ve güven ortamı ile Avrupa Birliğine tam üyelik perspektifi ülkemizin
yatırımcılar nezdinde cazibesini her geçen gün artırmaktadır. Gerek yabancı
gerek yerli yatırımların artırılmasına yönelik çalışmalarımız devam etmektedir.
Bu kapsamda bölgesel, sektörel ve proje esaslı olmak
üzere teşvik sistemi üzerindeki değişiklik çalışmalarımız sürdürülmektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hazine Müsteşarlığı
önümüzdeki dönemde de bugüne kadar olduğu gibi ekonomik istikrarın sürdürülmesi
ve mali disiplinin devamı yönünde faaliyetlerini kararlılıkla sürdürmeye devam
edecektir. Bu vesileyle Hazine Müsteşarlığımızın 2008 yılı bütçesinin ülkemize
hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygı ve sevgiyle
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sarı. AK PARTİ Grubu adına ikinci konuşmacı Bingöl Milletvekili
Sayın Cevdet Yılmaz. Buyurun Sayın Yılmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2009 mali yılı Hazine ve Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlıkları bütçeleri hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, AK PARTİ, ismini “adalet” ve “kalkınma”dan alan bir partidir. Bir anlamda bu iki anahtar
kavram AK PARTİ’nin misyonunu
tarif etmektedir. AK PARTİ bir taraftan ekmeği büyütmek, bir taraftan bu
büyüyen ekmeği adil bir şekilde paylaşmanın arayışı içindedir. Bunu da lafla
değil somut icraatlarıyla ortaya koymuş bir partidir. 2002-2008 döneminde ülkemiz kesintisiz bir şekilde
büyümüştür. Daha önceki yıllarda iki ileri bir geri giden ekonomimiz, büyük bir
başarı sergilemiş ve uzun süreli sürdürülebilir bir gelişme gösterebileceğini
ispat etmiştir. Bugün ülkemiz Türkiye, satın alma gücü paritesine
göre dünyanın on beşinci büyük ekonomisi, cari fiyatlarla on yedinci büyük
ekonomisi hâline gelmiştir. Hedefimiz 2023 itibarıyla on büyük ekonomi arasına
girmektir ve buna doğru da ilerliyoruz. Biliyorsunuz, son küresel mali krizle
ilgili yapılan Washington’daki toplantıya yirmi ülke arasında Türkiye'nin de
katılması, dünyayı yöneten ülkeler arasında yer alması hepimize gurur
vermektedir. Bugün bütçesi hakkında konuştuğumuz iki kurum, esas
itibarıyla kalkınmayla ilgili kurumlardır. Bu vesileyle, kalkınma konusunda
birkaç şey söylemek istiyorum. Planlama Teşkilatında çalışmış, iftiharla
çalışmış bir insan olarak kalkınma konusunda hepimizin kafa yorması gerektiğine
inanıyorum. Kalkınmayı sadece kişi başına gelirle, kişi başına enerji
tüketimiyle, maddi birtakım ölçülerle tarif etmenin yetersiz olduğuna
inanıyorum. Kalkınma, esas itibarıyla bir ülkenin kendisine hedefler
koyabilmesi, o hedefleri gerçekleştirmeye dönük olarak stratejiler
geliştirebilmesi, o stratejileri hayata geçirecek organizasyonları,
mekanizmaları kurgulayabilmesiyle ilgili bir kabiliyettir. Bugün kişi başına
geliriniz çok yüksek olabilir, yarın düşebilir, ama düşse bile eğer bu
kapasiteye sahipseniz, hedefler koyup onun peşinden gidebiliyorsanız bunu kısa
sürede telafi etme imkânına her zaman sahip olursunuz. Bu bahsettiğim hususlar, esas itibarıyla insan
sermayesiyle, kurumsal kapasiteyle ilgili işlerdir. Biz insan sermayemizi ne
kadar geliştirebilirsek, kurumsal kapasitemizi buna göre ne kadar ileriye
götürebilirsek gerçek anlamda kalkınmış ülkeler arasındaki yerimizi de daha
sağlam bir şekilde alacağız diye düşünüyorum. Bu anlamda da önümüzdeki dönem,
ülkemiz için aslında çok önemli fırsatlar sunan bir dönem; sadece altı aylık,
bir yıllık değil çok daha uzun vadeli düşünmemizi gerektiren bir dönem. Bu
anlamda baktığımızda da önümüzde bazı iktisatçıların “demografik fırsat
penceresi” dediği bir dönem var. Nüfus artışımız bir yandan azalırken diğer
yandan uzun yıllar genç nüfusun toplam nüfus içinde çok büyük paya sahip
olacağı bir ülke olacağız. Avrupa Birliği sürecini değerlendirerek, genç
insanımıza gerekli yatırımları yaparak, kurumsal kapasitemizi geliştirerek bu
fırsat penceresini değerlendirdiğimiz takdirde, önümüzdeki yirmi otuz yıllık
süreçte Türkiye gerçekten bugünkünden çok farklı noktalara gelecektir. Bu
anlamda kötümser olmak için hiçbir sebebimiz yoktur. Burada da
kurumsal yönetişimin önemine dikkat çekmek istiyorum. Bugün gerçekten, 90’lı
yıllarda yaşadığımız krizlerden sonra -biraz da belki latife olsun diye de
söylenebilir- o kadar fazla kriz yaşadık ki, kriz yönetme kapasitemiz de
gelişti gerçekten. Fakat çok şükür 2002’den bu yana böyle bir tecrübe
yaşamadık, inşallah bundan sonra da yaşamayız. Ancak ekonomide de diğer
alanlarda olduğu gibi “yönetişim” kavramı son derece önemli. Biz sadece kendi
kabuğumuza çekilip kendi doğrularımızı tartıştığımız zaman, hiçbir şekilde bu
ülkeyi iyi bir noktaya götüremeyiz. Aksine, kurumlarımız
çevrelerine daha duyarlı hâle geldikçe, hem birbirleriyle daha iyi koordinasyon
içinde olup hem de çevrelerindeki sivil toplumla, diğer kurumlarla,
uluslararası kurumlarla daha iyi bir iletişim ve diyalog içine girdikleri
zaman, yani kurumsal yönetişimi iyi bir şekilde gerçekleştirdikleri zaman;
şeffaflığı, öngörülebilirliği, hesap verilebilirliği gerçekleştirdikleri zaman
ekonomi politikalarımız da çok daha güçlü hâle gelmekte, daha güven
vermektedir. Burada bir
parantez açıp, eski Hazine Müsteşarımızın borçlanmayla ilgili ifade ettiği bir
eleştiriye de cevap vermek istiyorum. Değerli
milletvekilleri, 2000 yılında, gerçekten, borçlanma oranımız belki yüzde
40’ların altında gözüküyordu ama 2001 yılında bunun hiç de böyle olmadığını,
yüzde 70’lerin üstünde olduğunu gördük. Bunlar, hepsi bir yılda mı arttı acaba?
Hayır. Türkiye daha şeffaflaştıkça, 2001 yılında ister istemez halının altına
süpürülmüş birtakım hesaplar ortaya çıktığında gördük ki,Türkiye
aslında çok daha borçlu bir ülkeymiş. Çok şükür, o tarihten bu yana bu borçlar
yine yüzde 40’ların altına indirildi, inşallah çok daha düşük düzeyleri
göreceğiz. Bu vesileyle,
kurumlarımızla ilgili de birkaç şeyi söylemek istiyorum. Hazine
Müsteşarlığımız, hakikaten uluslararası kurumlarla çok saygın, kaliteli bir
ilişki sürdürmüştür, reel sektör ve finans sektörüyle etkili bir iletişim
kurmuştur ve başarılı bir borç yönetimi yapmıştır. Bugün geçmişe göre borç
stokumuz daha düşük, vade yapımız daha uzun, faiz haddimiz daha düşük, döviz
riskimiz daha az. Kısaca, daha kaliteli bir borç stokuna sahibiz ve artık
bankalar kamuya çalışmıyor, özel sektöre de bu tasarrufları
kullandırabildiğimiz bir ortamdayız. Devlet Planlama
Teşkilatımız bu dönemde belki hiçbir dönemde olmadığı kadar yoğun bir çalışma
içinde olmuştur. Yedi yıllık Dokuzuncu Kalkınma Planı’nı hazırlamış, sektörel stratejiler hazırlamış, AB sürecine aktif olarak
katılmış, bölgesel politikalar alanında ciddi açılımlar yapmış -kalkınma
ajansları gibi, AB programları gibi- KÖYDES ve BELDES gibi programları objektif
kriterler bazında geliştirmiş, yetkileri giderek
kurumlara kaydırıp izleme fonksiyonunu güçlendirme yönünde bir eğilime
girmiştir. Gerçekten, bizim artık planlamaya ihtiyaç var mı yok mu gibi o eski
tartışmalara dönmeden “Nasıl bir planlamaya ihtiyacımız var?” sorusunu sormamız
lazım. Bu anlamda daha stratejik, daha dinamik, katılımcı, uygulama
mekanizmaları geliştiren ve iyi izleme sistemleri kuran bir planlamaya her
zamankinden fazla ihtiyacımız var. Planlama Teşkilatımız da bu yönde attığı
adımlarla hepimizi sevindirmektedir. Ben her iki
kurumun çalışanlarına ve yöneticilerine bu vesileyle teşekkür ediyorum.
Gerçekten, kamuda çalışan arkadaşlarımız özel sektörden belki daha fazla bir
gayret içinde. Bu iki kurumu da içinden geldiğim için de biliyorum. Akşam
saatlerinde, hafta sonlarında, gece gündüz mesai sarf eden arkadaşlarımız.
Hepsine teşekkür ediyorum, şükranlarımı sunuyorum ve imkânlar dâhilinde mutlaka
bu güzide kurumlarımızın nitelikli uzman kadrolar için cazibesini artırmamız
gerektiğine inanıyorum. Son olarak,
yaşadığımız, bu kurumlarımızla da ilgili, mali krizle ilgili birkaç tane hızlı hızlı bazı noktalara değinerek bitirmek istiyorum bu
konuşmamı. Birinci nokta şu:
Bu kriz bizim çıkardığımız bir kriz değil. Çok şükür, geçmişteki krizler gibi
bu krizi biz çıkarmadık, dünyanın bir krizi. Biz bu krizden sadece etkilenen
bir ülkeyiz. İkinci husus: Bu
kriz döneminde başarımızı veya başarısızlığımızı mukayeseli olarak ölçmek
zorundayız, dünyanın genel gidişatına bakarak ölçmek zorundayız. Başkalarına
baktığımız zaman da Türkiye gerçekten bu krize önemli avantajlarla girmiştir. Üçüncü nokta: Bu tür ortamlarda moral değerler ve güven
eskisinden de önem kazanmaktadır. Bunu da, bu yaşadığımız ortamı da en az zararla atlatmak
aslında hepimizin ortak sorumluluğudur. Bu sadece Hükûmetin,
sadece bir partinin değil, gerçekten bütün partilerimizin, medyamızın, bütün
kesimlerin sorumluluğudur. Bu bilinç içinde hareket etmemiz gerektiğine
inanıyorum. MHP’den konuşan bir arkadaşımızın bu uzlaşmayla ilgili yaptığı
vurguyu da bu anlamda çok yerinde buluyorum. Bir diğer husus: Krize yönelik tedbir alınmadığı ifade
ediliyor. Sayın Başbakanımız da geçen sıraladı, gerçekten çok yönlü bir şekilde
tedbirler alınıyor. Merkez Bankamızın adımları gerçekten
takdire şayan. Mali disiplinimizi de koruyarak, harcama önceliklerimizi
gözden geçirerek yaptığımız çalışmalar var. KOBİ’lere dönük, Eximbank’a dönük çalışmalar var ve bunlar devam ediyor. İyi
bir şekilde izleniyor gelişmeler, hem dünyada hem ülkemizde. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) CEVDET YILMAZ (Devamla) – Bu gelişmelere göre de vakit
kaybetmeden tedbirler alınıyor. Bu kriz ortamında AK PARTİ’nin
tek başına iktidarda olması, siyasi istikrara sahip olmamız gerçekten ülkemiz
için bir şanstır. Bu şansı da en güzel bir şekilde değerlendiriyoruz,
değerlendireceğiz inşallah. Bütün genel beklentilere de baktığımızda, 2009 sonlarında
inşallah bu krizin etkileri dünyadan da kaybolacak. Biz o noktaya kadar en iyi
performansı gösterdiğimiz zaman, o dönemle birlikte yine Türkiye'nin potansiyel
büyüme hızına, yüzde 7’lere doğru yükseleceğinden de hiçbir kuşkumuz yoktur. Bu vesileyle, ben 2009 yılı bütçesinin gerek kurumlarımıza
gerek ülkemize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yılmaz. AK PARTİ Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın İbrahim Hasgür, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA İBRAHİM HASGÜR (İzmir) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2009 yılı
bütçesiyle ilgili
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Toplumların geleceğini görebilmesi, planlayabilmesi ve
gelişmesi için istatistiki bilgiler büyük önem
taşımaktadır. Cumhuriyetin ilk yıllarında çok önemli sorunlar olmasına rağmen, istatistiki bilginin bu denli önem taşıması nedeniyle bu
işlevi yerine getirebilmek için 1926 yılında bir istatistik örgütünün
kurulmasına karar verilmiştir. Bu çerçevede kurulan ve Türkiye'nin istatistik
bilgilerini üreten Türkiye İstatistik Kurumu, ürettiği bilgiler, yayımladığı
istatistik ve göstergeler ile kamu kurum ve kuruluşları, özel kuruluşlar, karar
alıcılar ve araştırıcılar için önemli ve güvenilir bir yol gösterici olarak
hizmet etmektedir. Türkiye İstatistik Kurumu, ülkemizde ulusal ve uluslararası
boyutta yararlar sağlayacağı inancıyla, en uçtaki kullanıcıdan, karar vericiye
kadar geniş bir yelpaze içinde yer alan tüm kurum ve kuruluşların veri ve bilgi
ihtiyacını gidermeyi amaçlamaktadır. Türkiye'nin dört bir yanından elde edilen ve sürekli olarak
yenilenen Türkiye İstatistik Kurumunun elde ettiği veriler, demografik, sosyal,
nüfus, gelir vesaire konusundaki bu bilgiler elektronik ortamda veri tabanları
ile değerlendirilmekte olup, oluşturulan analiz ve raporlar yine elektronik
ortamda saklanmaktadır. Veri tabanlarıyla ilgili, Türkiye İstatistik Kurumu,
Türkiye’ye ait bilgilerin raporlarını daha kısa sürede, çok daha az zaman
harcayarak oluşturup yayınlayabilmektedir. Avrupa Birliğine uyum sürecinde resmî istatistiklerin önemi
her geçen gün daha da artmaktadır. Müzakere sürecindeki fasıllardan on
sekizinci faslın istatistik olması nedeniyle resmî istatistikler merkezî bir
öneme sahiptir. Bu nedenle ülkemizin resmî istatistiklerinin uluslararası
normlara uygun olarak şeffaf, zamanlı ve düzenli bir biçimde üretilebilmesi son
derece önemlidir. Sağlıklı resmî istatistiklerin üretilebilmesi için
istatistik alanında uzman bir kurum oluşturmak yeterli değildir. Çünkü
enerjiden sağlığa, dış ticaretten emniyete, turizmden bankacılığa kadar geniş
bir alanda yapılan istatistik çalışmalarının büyük bir kısmı ülkelerin idari
kayıtlarından gelmektedir. İdari kayıtlar da ilgili kamu kurum ve kuruluşları
tarafından tutulmaktadır. Bu nedenle idari görevi yürüten tüm kurumların
kayıtlarını düzenli istatistik üretebilir hâle getirmek gerekmektedir. Resmî istatistiklerin koordinasyonundan sorumlu Türkiye
İstatistik Kurumunun veri sağlayan diğer bakanlıklarla olan koordinasyon rolü
güçlenmiş, bakanlıklarla uyum düzeyinin değerlendirilmesi çalışmalarına ağırlık
verilmiş ve bu konuda ilerlemeler sağlanmıştır. Özellikle 2007-2011 resmî istatistik programının kabul
edilmesiyle istatistiksel altyapı alanında ilerlemeler kaydedilmiştir. 2008
yılında güncellenen bu program, resmî istatistiklere veri sağlayan bütün
kurumlara yönelik olarak veri toplama metodojileri ve
yayınlama takvimine ilişkin standartları belirlemiş ve Türkiye İstatistik
Kurumunun sistemdeki koordinasyon işlevinin sağlamlaşmasında etkili olmuştur. Demografik ve sosyal istatistikler konusunda Türkiye, ilk
defa 2007 nüfus sayımına yönelik olarak ikamete dayalı bir nüfus kayıt
sisteminin kurulması çalışmasını tamamlamıştır. Kamu
kaynaklarının kullanımı ve hizmetlerin planlanmasındaki etkinlik, güncel bilgiye
göre yasal uygulamaların daha sistemli yürütülebilmesi ve daha güvenilir ve
zamanlı istatistik üretilebilmesi için yapılan bu çalışma e-devlet uygulaması
için bir taban oluşturmuş, diğer kamu kuruluşlarının da kullanımına sunulduktan
sonra adrese dayalı nüfus kayıt sistemi devletimizin bir iş gücü, zaman ve
kaynak tasarrufu aracı hâline gelmeye başlamıştır. Böylece, nüfus
sayımında evlere hapsolma dönemi kesin olarak kapanmış ve buna ihtiyaç
duyulmayacak bir altyapı kurulmuş olup 2008 yılı Ocak ayında, 31/12/2007 tarihi itibarıyla ülkemizin nüfus verileri
açıklanan ve İçişleri Bakanlığına devredilen adrese dayalı nüfus kayıt
sistemiyle artık ülke genelinde yaşayan insan sayısını öğrenmek için nüfus
sayımına gerek kalmamıştır. Sürekli güncellenen sistem bir yerleşim yerinde kaç kişinin
yaşadığını tespit etmek için değil, onlarla ilgili ilave bilgi almak, toplumun
demografik yapısındaki değişiklikleri de içermektedir. 2009 yılı Ocak ayında
da, 31 Aralık 2008 itibarıyla nüfus verileri açıklanacaktır. 2007-2008 öğretim döneminden itibaren öğrencilerin okul
kayıtları adrese dayalı nüfus kayıt sistemi üzerinden yapılmaya başlanmış,
illerin genel seçimlerde çıkaracağı milletvekili sayısı yeniden yine aynı
sonuçlara yönelik olarak hesaplanmıştır. Bundan böyle seçimlerde seçmen
listeleri de bu sistem üzerinden güncellenecek, 5779 sayılı Kanun’la İller
Bankası payları belediyelere bu sistemin sonuçları üzerinden dağıtılacaktır. 2007 yılında, Türkiye İstatistik Kurumu, Avrupa Topluluğu
Ekonomik Faaliyetleri İstatistik Sınıflaması (NACE)’nın
çevirisini yayınlamıştır. İnternet sitesindeki sınıflama sonucu Avrupa Birliği
ve uluslararası sınıflamalar hakkında ayrıntılı bilgi vermektedir. Ayrıca iş
kayıt sisteminin oluşturulmasında bu bağlamda ilerleme sağlanmıştır. Türkiye İstatistik Kurumu… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – İstatistik Kurumunun ismini anma ya, doğru yapsın işini! BAŞKAN - Sayın Hasgür, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. İBRAHİM HASGÜR (Devamla) -
Türkiye İstatistik Kurumu işini son derece doğru yapmaktadır. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Son derece doğru
yapıyor! Hâlen bunlara rağmen? İBRAHİM HASGÜR (Devamla) -
Evet, son derece doğru yapmaktadır. BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, lütfen… İBRAHİM HASGÜR (Devamla) -
Türkiye İstatistik Kurumu teknik kadrosu ve altyapısı son yıllarda
güçlendirilmiş kalifiye personel ve teknoloji kullanımı sayesinde uzun vadede
daha büyük işler başarılması amaç edinilmiştir. Bölge müdürlükleri de teknik ve
personel açısından güçlendirilmiştir. TÜİK’in geldiği
son aşama tamamıyla kendi ürettiği yazılımları kullanarak hem maliyet yönünden
tasarruf etmesi hem de üst düzey nitelikte personel istihdamı sonucu üretici
yönünü de sürekli geliştirmesidir. Artık, Türkiye İstatistik Kurumu bölge
müdürlükleri de bölgesel projeler yapmakta ve bölgesel yayınlar
hazırlayabilmektedir. Bu düşünceler içerisinde Türkiye İstatistik Kurumunun
bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diler, hepinize saygılar
sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Hasgür. AK PARTİ Grubu adına Osmaniye Milletvekili Sayın İbrahim
Mete Doğruer. Sayın Doğruer, buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA
İBRAHİM METE DOĞRUER (Osmaniye) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Mali Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısı’nın Sermaye Piyasası Kurulu bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sermaye Piyasası Kurulu finansal sistemimiz içerisinde
geniş bir yelpazede gözetim, denetim ve düzenleme faaliyetlerini
sürdürmektedir. Bu geniş yelpazede yer alan kurumların çeşitliliği yanında
sayıları da dikkat çekicidir. Sermaye Piyasası Kurulu 331’i İstanbul Menkul
Kıymetler Borsasında işlem gören şirket olmak üzere 576 adet halka açık şirket,
145 aracı kuruluş, 335 yatırım fonu, 122 emeklilik fonu, 81 yabancı yatırım
fonu, 34 yatırım ortaklığı, 14 gayrimenkul yatırım ortaklığı, 2 girişim
sermayesi, 23 portföy yönetim şirketi, 94 bağımsız
denetim kuruluşu, 48 gayrimenkul değerleme şirketi ve 8 adet derecelendirme
kuruluşu yanında İstanbul Menkul Kıymetler Borsası, İzmir Vadeli İşlem ve
Opsiyon Borsası, İstanbul Altın Borsası, Takasbank,
Merkezi Kayıt Kuruluşu, Türkiye Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşları Birliği gibi
kuruluşlarla da yakın iş birliği içerisindedir. Sermaye Piyasası Kurulu, düzenleme ve denetleme
faaliyetlerinin yanı sıra piyasayı geliştirme hedefiyle de çalışmalarını
sürdürmekte ve şirketlerin kurumsallaşmasında önemli katkılar sağlamaktadır.
Kamu altyapı yatırımlarının sermaye piyasası kanalıyla finansmanı yolunda
düzenleme çalışmaları tamamlanmış bulunmaktadır. Bu çalışmalarla birlikte
girişim sermayesi yatırım ortaklıkları ve şirketlerin finansman
alternatiflerinin artırılması konusunda da düzenleme çalışmalarında son safhaya
gelinmiş bulunmaktadır. Uluslararası gelişmelere paralel, değişen piyasa
ihtiyaçlarını karşılayan bir düzenleme ve denetleme misyonu
ile hareket eden Sermaye Piyasası Kurulunun başarısı uluslararası kuruluşlarca
yapılan çalışmalarda da açık bir şekilde ortaya konmuş bulunmaktadır. Bunun bir
örneğini Dünya Bankasının 2008 yılı İş Yapma Raporu göstermiştir. Bu Rapor’a
göre Türkiye yatırımcı koruması alanında 181 ülke arasında 53’üncü sırada yer
alarak 2007 yılına göre on üç sıra birden yükselmiştir. Bu yükselişte Sermaye
Piyasası Kurulunun yatırımcı haklarının korunmasına ilişkin yapmış olduğu
düzenlemeler etkili olmuştur. Diğer yandan, Dünya Ekonomik Forumu 52 ülkenin finansal
sisteminin gelişmişlik düzeyine yer verdiği Finansal Gelişmişlik Raporu’nu
Eylül 2008’de yayımlamıştır. Buna göre, Türkiye genel sıralamada 52 ülke
arasında 39’uncu sırada yer alırken, sermaye piyasaları kategorisinde 21’inci
sırada yer almıştır. Sermaye piyasamızın daha üst sıralamada olmasında Sermaye
Piyasası Kurulunun yapmış olduğu gözetleme ve düzenleme çalışmalarının etkisi
büyük olmuştur. Değerli milletvekilleri, Meclisimizde görüşülmekte olan
Türk Ticaret Kanunu Tasarısı hem akademik dünya hem de iş çevreleri tarafından
yakın bir ilgiyle izlenmektedir. Sermaye Piyasası Kurulu bu hafta başında
“Avrupa Birliği Perspektifinden Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın Sermaye
Piyasasına Etkileri” başlıklı uluslararası bir konferans düzenlemiş ve Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı’nın sermaye piyasalarına etkisini kapsamlı bir şekilde analiz
etmiştir. Küresel finansal piyasalarda yaşanmakta olan gelişmeler ve
daralan kredi piyasası kurumların finansman ihtiyaçlarının karşılanmasında
sermaye piyasasının etkisinin ne kadar daha fazla olacağını göstermektedir.
Sermaye piyasamızın daha etkin çalışmasını sağlamak ve ortaya çıkan ihtiyaçlara
cevap vermek amacıyla Sermaye Piyasası Kanunu’nda değişiklik yapılması
gerekmektedir. Sermaye Piyasası Kurulu, sermaye piyasamızı diğer ülke
piyasaları arasında ön plana çıkaracak reform niteliğinde yenilikler içeren
Sermaye Piyasası Kanunu Tasarısı’nı hazırlamada son safhaya gelmiş
bulunmaktadır. Sermaye Piyasası Kurulu, şirketlerimizin finansman
imkânlarını artırmak ve piyasalarımızda kurumsallaşmaya hız vermek için yoğun
bir şekilde çalışma yapmaktadır. Sermaye Piyasası Kurulunun stratejik hedefleri
aracılık sisteminin etkinliğini artırmak, şirketlerin finansmanını daha kolay
ve esnek hâle getirmek, yatırım fonu endüstrisinin önünü açmak ve yatırımcının
daha iyi korunmasını sağlamak şeklinde özetlenebilir. Finans sektörümüzle
birlikte reel sektöre de çok önemli katkılarda bulunan Sermaye Piyasası
Kurulunun etkin çalışması dünya ile rekabet edebilme şansımızı artırmaktadır. Sözlerime son verirken 2009 yılı bütçesinin ülkemiz için
hayırlı olmasını temenni eder, hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın Doğruer, teşekkür
ediyorum. AK PARTİ Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Alaattin Büyükkaya. Sayın Büyükkaya, buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ Grubu adına Bankacılık Denetleme ve
Düzenleme Kurumu bütçesi hakkında söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlamadan
önce hepinizi saygıyla selamlarım. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk bankacılık
sektörü 2000’li yıllarda geçirdiği köklü değişim sayesinde bir yandan asıl
işlevi olan bankacılık faaliyetlerini daha etkin biçimde yerine getirmeye
başlamış, bir yandan da önceki dönemlerin tersine, risklerini iyi yöneterek
ekonomi için bir istikrar unsuru hâline gelmiştir. Malumunuz olduğu üzere dünya
finansal sistemi önemli bir darboğazdan geçmekte, bu küresel sisteme dâhil olan
hiçbir ekonomi de “bundan etkilenmiyorum” diyemez. Ancak hep beraber
memnuniyetle görüyoruz ki Türk bankacılık sektörü bu dönemde sağlam yapısını
muhafaza etmekte ve reel kesimi finanse etmeyi sürdürmektedir. Nitekim, 2002-2008 döneminde yüzde 36,2’den yüzde 86,3’e yükselen
mevduatın krediye dönüşüm oranı ve yüzde 23’ten yüzde 53’e yükselen kredilerin
bilanço içindeki payı, bankacılık sektörünün geldiği düzeyi açıkça ortaya
koymaktadır. 2007 yılı ortalarında başlayan ve geçtiğimiz yaz aylarında
belirginlik kazanan küresel mali kriz ortamında Türk bankacılık sektörünün
sermaye yapısını koruması, kârlılığını devam ettirmesi, reel sektöre yönelik
kredi kanallarını açık tutabilmesi ve yurt dışından borçlanabiliyor olması
sağlanan değişimin ülke ekonomisi için bir istikrar unsuru hâline geldiğini de
ayrıca göstermektedir. Sektör, büyümesini 2008 yılında da devam ettirmiştir. Yılın
ilk dokuz ayı döneminde bilanço büyüklüğü yüzde 17 oranında artarak 680 milyar
YTL’ye, personel sayısı da yüzde 8 oranında artarak yaklaşık 180 bine
ulaşmıştır. Şu ana kadar yükümlülüklerini yerine getirmekte zorlanan hiçbir
bankamız olmamıştır. Sermaye yeterliliği oranı Eylül 2008 itibarıyla yüzde 17,5
ile uluslararası asgari standardın çok üzerinde bulunmaktadır. Takipteki
alacaklara oranı ise yüzde 3 seviyesindedir. Net yabancı para yükümlülüklerinin
öz kaynaklara oranı ise yüzde 1’in altında bulunmaktadır. Gelinen bu noktada şüphesiz, 2000 yılında faaliyete geçen
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun büyük rolü bulunmaktadır, bunu
inkâr edemeyiz. Nitekim, Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurulu, 2003 yılından itibaren birçok düzenleme ve politikaları
uygulamaya geçirmiştir. Şimdi, izin verirseniz bu politikalara kısaca değinmek
istiyorum: 1) Bankaların aracılık faaliyeti azaltılmıştır bu dönemde. 2) Kredi maliyetlerini azaltıcı vergi ve fon indirimleri
yapılmıştır. 3) Mevduat sigorta sistemi ayrı bir idari yapıya
kavuşturulmuş ve riske dayalı prim uygulamaları güçlendirilmiştir. Ayrıca,
mevduatın sigortaya tabi kısmı üzerinden prim tahakkuk ettirilerek haksız
rekabet de önlenmiştir. 4) Değişen ihtiyaçlar dikkate alınarak yeni bir Bankacılık
Yasası’nın 2005’te hazırlanmasına da öncülük etmişlerdir. 5) Özellikle 5411 sayılı yeni Bankacılık Yasası’nın
yürürlüğe girmesinden sonra da finansal kiralama, faktoring,
tüketici finansman şirketlerine ilişkin yetki ve sorumluluklar da BDDK’ya devredilmiş, bunlar da denetim altına alınmıştır.
Ayrıca, bankacılık sisteminde de yeni düzenlemeler yapılmıştır. 6) 2006 yılında ayrıca o tarihe kadar münhasıran bir
düzenlemeye konu olmamış banka kartı ve kredi kartı piyasasına yönelik hem
yasal çerçeve Hükûmetimiz tarafından yapılmış,
uygulamaya geçirilmiş ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu da bu
piyasadan kaynaklanacak riskler ve tüketici haklarının korunması yönünde yeni
düzenlemeler yapmıştır. 2006 yılında benimsenen risk odaklı denetim yanı sıra,
kuruluşların BDDK’ya bilgi akışını sağlayan raporlama
sistemi geliştirilmiştir. Bankaların denetim ve gözetim sistemi, bilgi
sistemleri tabanlı… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Büyükkaya,
tamamlayınız konuşmanızı. Buyurun. ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan. …yeni araç ve uygulamalarla güçlendirilmiştir. Diğer
taraftan, BDDK yaklaşan krizi de açıkçası büyük bir basiretle değerlendirerek
son bir yılda birçok ihtiyatlı düzenleme ve denetim mekanizmalarını da devreye
almıştır. Bunlardan en önemlilerinden biri, asgari sermaye yükümlülük karşılama
oranı yüzde 8’den yüzde 12’ye çıkarılmış, ayrıca kâr dağıtımına da müsaade
edilmeyerek sermayeye ilavesi sağlanmıştır. Ayrıca sektördeki ağırlığı belirgin
şekilde artan bilanço dışı işlemlerin denetimi ve takibine de özel bir önem
verilerek sektörün mali disiplininin korunması da sağlanmıştır. Bankacılık sektörü, unutmayalım ki, millî gelirimizin
büyüklük itibarıyla yüzde 72’sine yaklaşmaktadır. Bu kadar büyük bir sektörün
sorumluluğunu taşıyan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu tabii ki
kendisini… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Büyükkaya, son
cümlelerinizi alayım. ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumumuzun bütçesinin hayırlı olmasını diliyor ve heyetinizi tekrar
saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. AK PARTİ Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili Sayın Yahya
Akman. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; GAP Bölge Kalkınma İdaresinin 2009 yılı
bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar,
bana tanınmış olan bu beş dakikalık süre içerisinde GAP projesini, GAP Eylem
Planı’nı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kendisinden sonraki en büyük projesini
anlatmama imkân ve ihtimal yok. O hâlde yapacağım bir şey var, o da Mayıs
2008’de Diyarbakır’da Sayın Başbakanımızın, huzurdaki Sayın Başbakan
Yardımcımızın, birçok bakanımızın ve bizlerin katılımıyla ilan edilmiş olan GAP
Eylem Planı’ndan biraz bahsetmek istiyorum. Mayıs 2008’de GAP
Eylem Planı ilan edildiği zaman, daha önce ilan edilmiş planlar gibi, bazı
muhalefet partisi mensupları ve bu konuyla ilgili bazı yazarçizer insanlar “Yine bir paket açıldı, bunun
arkası gelmeyecek.” gibi birtakım öngörülerde bulundular. Geçmiş
olan altı ay içerisinde, bildiğiniz gibi, gerek İşsizlik Fonu’nda birikmiş olan
gerekse özelleştirmeden elde edilen yaklaşık 2,3 milyar doların başta GAP olmak
üzere diğer bölgesel kalkınma projeleri için kullanılacağı öngörüldü ve bunun
önemli bir kısmı GAP bölgesi için harcandı ve bugün geldiğimiz nokta itibarıyla
sizlerle şunu paylaşmam lazım: Gerek kanuni formaliteler gerekse bürokrasimizin
işleyişi Hükûmetimizin bu kararlılığı karşısında bir
miktar yetersiz kalmıştır. İhale prosedürlerinin
uzaması nedeniyle var olan paranın kullanılmasında bugün güçlükler
çekilmektedir. Bu, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde çok da rastlanan bir durum
değildir. Şu ana kadar yatırımlar öngörülür ama sürekli ödenek yetersizlikleri
nedeniyle bunlar tehir edilirdi. Bugün GAP
projesini konuşurken, bildiğiniz gibi, artık GAP bölgesinin zenginliklerinin bölgeye
yansımasını konuşma noktasına gelmişiz. Bildiğiniz gibi enerji yatırımları
neredeyse bitme noktasına geldi ama ne yazık ki biz hâlâ, yıllardır Fırat’ın ve
Dicle’nin o sularını bölgenin verimli topraklarıyla bir türlü buluşturamadık,
bir türlü o hedef olarak koymuş olduğumuz 3 ila 4 milyon insan arasındaki
istihdam hedefini gerçekleştiremedik. Ama bugün,
değerli arkadaşlar, şunu huzurunuzda gururla ifade edebilirim ki Şanlıurfa’da,
Mardin’de, Diyarbakır’da, Gaziantep’te, Şırnak’ta, Siirt’te, Batman’da ve
Adıyaman’da yaşayan hemşehrilerimiz, kardeşlerimiz
geleceğe daha ümitle bakmaktadırlar. Çünkü bugüne kadar hiçbir sözü yerinde
kalmayan bir Başbakan öyle bir GAP Eylem Planı ilan etti ki onlarca sayfadan
ibaret, bütün projeler tek tek tadat edilmiş, hangi
tarihte bitirileceği öngörülmüş ve bunlar âdeta, saat gibi işliyor denilir ya o
şekilde işler durumdadır. Bugün sulama projeleriyle ilgili Mardin tarafına
devam eden, Harran ve Akçakale’nin geriye kalan kısmıyla beraber Viranşehir ve
Ceylanpınar’ı da sulayacak olan kanal peyderpey devam ediyor, ihaleleri
yapıldı. Bizim bölge için çok büyük önem arz eden Suruç Sulama Projesi son
sürat devam ediyor, geçtiğimiz ay içerisinde birinci etabının ihalesi yapıldı,
ikinci etabın ihalesi -önümüzdeki- 25 Aralıkta yapılacak ve sadece bu ihaleyle
beraber belki bir kısım Avrupa ülkelerinin yüzölçümü kadar toprak sulanacak.
570 bin dönüm toprak ilk etapta sulanacak Suruç Sulama Projesi içinde. Sadece
Suruç Sulama Projesi çerçevesinde 1 milyon dönüm toprak sulanacak. Bu rakamları
duyduğumuz zaman, gördüğümüz zaman, okuduğumuz zaman heyecan duymamak elbette
ki mümkün değil. Bugün geldiğimiz
nokta bu noktadır. Önümüzdeki seneden itibaren bu bahsetmiş olduğum 2,3 milyar
YTL’lik yatırım artarak devam edecek, 4 milyarın üzerindeki… Her sene yatırımla
devam edecek 2012 senesine kadar ve 2012 senesi geldiği zaman ümit ediyorum ki…
Geçen sene bildiğiniz gibi bölgede ne yazık ki çok ciddi bir kuraklık yaşadık
ve bu kuraklıkla beraber o bereketli toprakların bu sularla buluşması gerekir,
bu gerçeği bir kez daha gördük bölge halkı olarak ve Türkiye olarak. Bugün
Türkiye kırmızı mercimek sıkıntısı yaşıyorsa GAP bölgesindeki mercimeğin
yetişmemesinden kaynaklanıyor biliyorsunuz. Dolayısıyla önümüzdeki sene artan
oranda aktarılacak bu paralarla beraber sadece sulama projeleri değil
-bildiğiniz gibi bu entegre bir proje- bu proje
kapsamında kültürden, eğitimden, sağlıktan, ulaştırmadan… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Akman. YAHYA AKMAN (Devamla) – Ve sosyal projelerin tamamı
eşzamanlı olarak yürütülmeye devam ediyor. Yani, artacak nüfusla beraber,
artacak istihdamla beraber yeni doğacak çocuklarımıza okul imkânları eşzamanlı
olarak öngörülüyor. Aynı şekilde sağlık ocakları ve hastaneler yapmaya devam
ediliyor, bir taraftan da insanlarımıza istihdam yaratmak için sosyal projelere
önem veriliyor, kadınlarımız meslek sahibi edilmeye çalışılıyor, gençlerimiz
meslek sahibi edilmeye çalışılıyor. Bu entegre proje,
bütün çerçevesiyle beraber, bütün içeriğiyle beraber hızlı bir şekilde yürümeye
devam ediyor ve demin de ifade ettiğim gibi, bugün 2009 yılı bütçesini
konuşurken, 2008 yılı bütçesini konuştuğumuz zamana göre GAP bölgesinin
insanları olarak geleceğe daha ümitle bakıyoruz. Hele küresel krizin konuşulduğu
bir dünyada biz geleceğimize dair ümitvarız. Biz AK
PARTİ olarak da ekonomik krizle böyle mücadele ettiğimizi örnek GAP projesi
sayesinde Türkiye ve dünyaya göstermiş oluyoruz. 2009 yılı bütçesinin ülkemize ve bölgemize hayırlar
getirmesini diliyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akman. AK PARTİ Grubu adına son konuşmacı Şanlıurfa Milletvekili
Sayın Zülfükar İzol. Sayın İzol, buyurun efendim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA ZÜLFÜKAR İZOL (Şanlıurfa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı bütçesi
hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. Güneydoğu Anadolu Projesi, bildiğiniz gibi, ülkemizin
güneydoğusundaki Şanlıurfa, Adıyaman, Batman, Mardin, Diyarbakır, Gaziantep,
Kilis, Siirt ve Şırnak illerimizde uygulanan çok kapsamlı bir projedir.
Güneydoğu Anadolu Projesi, sadece sulama ve enerji amaçlı olmayıp tüm sektörlerdeki
yatırımları içine alan sürdürülebilir insani kalkınmaya dair entegre
bir bölgesel kalkınma projesidir. GAP’ın tamamlanmasıyla Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde 1,820
milyon hektar alanın sulanması mümkün olacak, yılda 27 milyar kilovat saat
hidroelektrik enerji üretimi sağlanacak, kişi başına gelir yüzde 209 oranında
artacak, 3,8 milyon kişi istihdam olanağına sahip olacak ve gayrisafi bölgesel hasılada yüzde 445 artış gerçekleşecektir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; GAP’ın merkezi olan
Şanlıurfa, su, toprak yapısı ve tarımsal potansiyel açısından proje için son
derece önemlidir. Zira tarım ve sulama GAP’ın lokomotif sektörleridir. Bölgede
de sulamaya açılmış olan 273 bin hektar alanın yüzde 73’ü Şanlıurfa ili
sınırları içerisindedir. 2007 yılında kamu yatırım bütçesinden GAP’a ayrılan
pay 1 katrilyon 98 trilyon lira iken, Şanlıurfa’da bu rakam 253,34 trilyon
liraydı. Buradan da anlaşılmaktadır ki, Şanlıurfa 2007 yılında toplam GAP kamu
yatırımlarının yaklaşık yüzde 21’ini almıştır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki vatandaşların refah, huzur
ve mutluluğunun artırılması için Güneydoğu Anadolu Projesi’nin ekonomik
kalkınma ve sosyal gelişimiyle, altyapı yatırımlarını gerçekleştirecek şekilde
hızlandırılması gerekmektedir. Bu çerçevede, başta sulama olmak üzere temel
altyapı ihtiyaçlarının karşılanması, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin ekonomik
kalkınma ve sosyal gelişiminin hızlandırılması amacıyla GAP Eylem Planı
çalışmaları başlatılmıştır. Eylem Planı kapsamında ekonomik kalkınmanın gerçekleştirilmesi,
sosyal gelişmenin sağlanması, altyapının geliştirilmesi, kurumsal kapasitenin
geliştirilmesi olmak üzere dört stratejik gelişme ekseni ve bu eksenler altında
73 ana eylem belirlenmiştir. Ana eylemler çerçevesinde yer alan proje ve
faaliyetlerin sayısı 300’ün üzerindedir. GAP’ta yer alan 1 milyon 820 bin hektarlık nihai sulama
hedefinin 2012 yılına kadar 1 milyon 60 bin hektarlık kısmının tamamlanması
planlanmaktadır. Sulamaya açılacak olan bu alanların önemli bir kısmı Şanlıurfa
il sınırları içerisindedir. GAP Eylem Planı kapsamında Şanlıurfa’da koruma
amaçlı imar planı ve kentsel tasarım projesi yapılacak, sokak sağlıklaştırma
projesi uygulanacaktır. Okul öncesi eğitimde 519 derslik, 28.157 öğrenci;
ilköğretimde 3.102 derslik, 23.091 öğrenci; ortaöğretimde 885 derslik, 82.801
öğrenci; pansiyonda 5.567 öğrencilik kapasite artışı sağlanacaktır. Harran Üniversitesi Mühendislik Fakültesi, Ziraat
Fakültesi, Tıp Fakültesi Morfoloji Binası, Rektörlük Binası tamamlanacak ve
7.042 öğrencilik ek kapasite oluşturulacaktır. Sağlık alanında da 600’ü üniversite hastanesine ait 1.400
yatak kapasiteli projeler kısa sürede tamamlanacak, 1 adet ağız ve diş sağlığı
merkezi yapılacak, halk sağlığı laboratuvarları
iyileştirilecek, mobil hizmet araçları ve 4 ambulans alınacak, 5 adet sağlık
ocağı kurulacak. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın İzol,
konuşmanızı tamamlayın. ZÜLFÜKAR İZOL (Devamla) – Sağ olun Sayın Başkanım. Şanlıurfa merkez, Akçakale, Birecik, Bozova, Ceylanpınar,
Harran, Siverek, Suruç, Viranşehir ilçelerine nüfus oranlarına göre kültür
merkezleri kurulacaktır. Bozova’ya 500, Halfeti’ye 250 seyirci kapasiteli spor
salonları yapılacaktır. Elektrik iletişim ve dağıtım hattı ve tesisleri
güçlendirilecektir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sürdürülebilir
gelişme sürecinde tarım, tarımsal sanayi ve turizm itici gücü ile Şanlıurfa’nın
bölgede cazibe merkezi hâline getirilmesi hedeflenmektedir. GAP Eylem Planı kapsamında Değerli arkadaşlar, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı
iş birliği ile ve İsveç Uluslararası Kalkınma Kuruluşunun finansal desteği ile
kadınların iş gücü piyasasına katılımını da amaçlayan GAP bölgesindeki Kadının
Güçlendirilmesinde Yenilikler Projesi Şanlıurfa başta olmak üzere tüm GAP
illerinde uygulanmaktadır. Kültürel zenginlikleri, ören yerleri, gelenek ve
görenekleriyle Şanlıurfa turizm açısından da cazibe unsurudur. GAP Eylem Planı kapsamında kentteki yirmi dört eski eserin
onarımı yapılacak, Harran kentinin restorasyon projesi
ve Halfeti ilçesinde de Halfeti Eko Turizm Projesi gerçekleştirilecektir. Şanlıurfa’nın inanç ve kültür turizmi için çekim merkezi
olması amacıyla düzenlemeler, altyapılar ve tanıtım çalışmaları yapılacaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bölge nüfusunun
ekonomik ve sosyal koşulların iyileştirilmesini hedefleyen ve 47 milyon avroluk
finansmanı olan GAP Bölgesel Kalkınma Programı kapsamında yürütülen kültürel
mirasın geliştirilmesi projesi için bölge genelinde de hibe desteği olan 31
projeden 4’ü kırsal kalkınma projesi içinde, 99 projeden de 15’i
Şanlıurfa’dadır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Kara yolları kapsamında ilde devam eden bölünmüş yol
çalışmalarına devam edilecek. Gaziantep-Şanlıurfa otoyolu bağlantı yolları ve
köprü çalışmaları bitirilecektir. HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Saat durdu mu saat? ZÜLFÜKAR İZOL (Devamla) - GAP Eylem Planı kapsamında
Şanlıurfa’da 3.423 konut yapılacaktır. GAP bölgesindeki ekonomik büyüme,
bölgede yaşayan vatandaşlarımızın refah, huzur ve mutluluğunun artırılması için
gerekli temel amaçlardan birini oluşturmaktadır. Bu amaç çerçevesinde ekonomik
kalkınmanın gerçekleştirilmesine yönelik tarımsal araştırma ve uygulama
projeleri de sanayinin gelişimine yönelik çalışmalar ve özel sektör yatırımlarının
teşviki amacıyla yapılan çalışmalar mevcuttur. HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Başkanım, size fıstık mı getirdi
yoksa? Bu kadar tolerans… ZÜLFÜKAR İZOL (Devamla) - GAP Eylem Planı kapsamında
Şanlıurfa’da 250 işletme bölgesel kalkınma programından yararlanacak. KOBİ
destekleri kapsamında 30 milyon YTL tutarındaki yeni yatırım desteklenecektir,
OSB ve KSS projeleri tamamlanacaktır. Sanayinin gelişimine yönelik çalışmalar kapsamında bölgede
yatırımların artırılması ve gelişimciliğin yaygınlaştırılması amacıyla yerli ve
yabancı girişimcilere de danışmanlık hizmeti vermek üzere 2002-2007 yılları
arasında GAP GİDEM (Girişimci Destekleme ve Yönlendirme Merkezleri) Projesi
uygulanacaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Güneydoğu Anadolu
Bölgesi, Eylem Planı’yla birlikte yeni bir döneme girmiştir. Hedef, bölgenin
ekonomik ve sosyal göstergelerini ülke düzeyine taşımaktır. Şüphesiz ki bu
çabadan Şanlıurfa da yararlanacak ve ilde refah seviyesi de hızla
yükselecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ Hükûmetimiz bu projenin
belirlenen sürede bitirilmesi konusunda titiz ve kararlı çalışmalar yürütmekte,
proje üzerinde önem ve dikkatle durmaktadır. 2009 bütçesinin ülkemize ve ilgili tüm kurum ve kuruluşlara
hayırlı ve uğurlu olmasını Cenabı Allah’tan temenni eder ve yüce Meclisi
saygıyla selamlarım. Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İzol.
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına ilk konuşmacı Hakkâri
Milletvekili Sayın Hamit Geylani. Sayın Geylani, buyurun efendim.
(DTP sıralarından alkışlar) HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Ben ayrımcılık istemiyorum Sayın
Başkan. FATMA KURTULAN (Van) – Zaten vermez ki. Onların
adaleti kendilerine. BAŞKAN – Buyurun. DTP GRUBU ADINA HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2009 yılı bütçe tasarısında gündemde yer alan
kurumlara ilişkin Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, 2009 yılı bütçesini görüştüğümüz
bugün ülkemiz giderek derinleşen bir ekonomik kriz sarmalındadır. Kuşkusuz bu
derinliği de sosyal, kültürel ve siyasal kriz derinliğinden almaktadır.
Bütçelerini görüştüğümüz kurumları yaşanan ekonomik krizden bağımsız
değerlendiremeyiz. Özellikle TÜİK, Devlet Planlama Teşkilatı ve Hazine
Müsteşarlığının ekonomi ve büyümeyle ilgili açıkladığı rakamlar ve projeler
yaşanan ekonomik krizle doğrudan doğruya ilişkilidir. Dolayısıyla, bu
kurumların bütçelerini görüşürken genel olarak Türkiye'nin mali yapısı, yaşanan
ekonomik kriz ve Hükûmetin bu konudaki tutumunu
birlikte ele almak durumundayız. Değerli arkadaşlar, Türkiye, bugün yine 2001’de yaşanan
ekonomik krizin bir benzerini yaşamaktadır. Hükûmet,
her ne kadar bu krizi dünya piyasalarındaki olumsuz gelişmelere bağlasa da ve
bunu gerekçe gösterse de tek neden kuşkusuz bu değildir. Ekonominin rekor
düzeylerde büyümesi, kişi başına düşen millî gelirin yükselmesi, ihracatın ve
yabancı sermaye girişlerinin artması, enflasyonun tek haneli rakamlara düşmesi
gibi söylemler, Hükûmetin kendi kurumlarına
çizdirdiği pembe tablolar neticesinde renklendirme gayretinden başka bir şey
değildir. Oysaki ekonomik büyümenin sürdürülebilir olmadığı ve tıkandığı, millî
gelirdeki yükselmenin dolardaki değer kaybından kaynaklandığı, ihracat artışına
ithalat patlamasının da eşlik ettiği gerçeği gözlerden kaçırılmaya
çalışılmaktadır. Nihayet bu dönemde ihracat neredeyse durmuş, ilgili Devlet
Bakanı kendi söylemine göre de 2009 yılında ihracatın daha kötü olacağını şimdiden
duyurmuş bulunuyor. Cari açık hızla sürdürülemez bir seviyeye gelmiş. Aynı
yıllarda ekonomiye giren yabancı sermayenin büyük kısmının da AKP Hükûmetinin imza attığı özelleştirme uygulamalarından
kaynaklandığı biliniyor ve bir gerçek. TÜPRAŞ, Türk Telekom, ERDEMİR ve Tekel
gibi son derece önemli kamu işletmeleri yangından mal kurtarırcasına satılmış,
ülkenin geleceği belirsizliğe itilmiştir. Türkiye ekonomisinin çarkları yüksek
faize gelen sıcak parayla finanse edilmeye çalışılmaktadır. Enflasyonla mücadeleye
sığınarak uygulanan ekonomik politikalar nedeniyle yalnızca yoksul halk kemer sıkmak
durumunda kalmış, söz konusu dönemde iddia edilenlerin aksine gelir dağılımı
düzelmemiş, daha vahim bir eşitsizliğe yol açmıştır. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütünün Ekim
ayında açıkladığı rapora göre, kuruluş üyeleri arasında gelir dağılımının en
eşitsiz olduğu ülkeler Meksika ve Türkiye’dir.
Her gün, fabrika önlerinde işten atılan çalışanların
feryatlarını, ne yazık ki yürek burkarak dinliyoruz. Çalıştıkları yerden
emeklerinin karşılığını almayan işçiler bunu talep ettiklerinde fiziki
saldırılara da uğramaktadırlar. Bunun son örneğini ise geçtiğimiz günlerde
İstanbul-Ümraniye’de yaşanan silahlı saldırıda gördük. Değerli arkadaşlar, ekonomide artık tıkanma noktasına gelen
ve Hükûmetin her fırsatta övünerek dile getirdiği
büyüme istihdam yaratmamaktadır. Bugün
itibarıyla işsizlik,TÜİK’in
açıkladığı ve gerçek dışı rakamlarda bile ciddi bir artış göstermektedir. AKP’nin yarattığı ekonomik tabloya ilişkin kriz riskinin
artmasıyla sermayenin de uyarıları yoğunlaşmaya başlamıştır. TÜSİAD dâhil bütün sermaye kuruluşları bile
bugün Hükûmetin kriz karşısında aciz kaldığı ve
hiçbir önlem almadığı konusunda hemfikir kalmışlardır. Maalesef, Hükûmet yine çareyi IMF ve Dünya Bankası kapısında
aramaktadır, buradan gelecek krediyle krizi aşmayı hedeflemektedir. Ancak bunun
örneğini daha çok önceleri yaşadık. Ne yazık ki hiçbiri çare olmadığı gibi
faturası yine yoksul halka kesilmiştir. Değerli milletvekilleri, 2008 ve önceki yılların
bütçelerinde olduğu gibi 2009 bütçesinde de en büyük pay borçlanma faizlerine
gidecektir. Türkiye son yirmi beş yılda 433 milyar dolar faiz ödedi. Bu da her
yıl bütçenin dörtte 1’inin faize harcandığı anlamına gelmektedir. 2008 yılı bütçesine bakacak olursak, ilk sekiz ayı faize
yüzde 25, yoksulluk transferlerine ise yüzde 2 pay ayrıldığı, eğitim
harcamalarının ise güvenlik ve savunma harcamalarıyla bir tutulduğu
görülmektedir. Bir ülkede bütçenin nasıl harcandığı o ülkede adaletin, sosyal
devletin var olup olmadığının da bir kriteri kabul
edilir ama sosyal devlete düşen görevlerin daraltıldığı, devletin görevinin
daha çok savunma ve güvenlik olarak tanımlandığı az gelişmiş Türkiye gibi
ülkelerde ise böyle adil yönetimlerden söz etmek neredeyse olanaksızdır. Değerli arkadaşlar, savunmaya ve güvenliğe ekonomi
musluklarının açılmasıyla ülke güvenliğinin sağlanamayacağı, sadece ekonomik
krizi daha da derinleştireceği yaşadığımız acı süreç apaçık göstermiştir.
Devletin ve dolayısıyla ülkenin gerçek güvenliği yurttaşın özgürlük temelinde
sağlanmış güvenliğiyle mümkündür. Yurttaşın can ve ekonomik güvenliği ile
birlikte kendisini ana dil, kimliği ve kültürü ile birlikte özgürce ifade
etmesi ve o ifade doğrultusunda yaşamın her alanında örgütlenerek iktidarlaşabilmesi
hakkına sahip olmasıyla devletin ve ülkenin güvenliği kendiliğinden sağlanmış
olur. Sayın milletvekilleri, bütçe harcamaları bize şunu
gösteriyor: Bütçe, dış borçlanma faizine, savunmaya ve güvenliğe öncelikle
ayrılırken eğitim, sağlık ve yoksulluğu giderme hizmetlerinde devlet
harcamaları hep geride kalmıştır. Onun için, adil ve sosyal bir bütçe
geliştirmek, kuşkusuz, tabii ki bu Parlamentonun birincil görevidir. Türkiye İstatistik Kurumu ekonomik ve sosyal göstergeler
bakımından son derecede önem arz eden kurumların başında gelmektedir. Diğer
konuşmacı arkadaşlar da bunun altını çizerek belirttiler ama böylesi önemli bir
kurumun bağımsız, bilimsel ve özerk çalışması gerekir. Peki, gerçekten bu
Kurum, Yasa’sında belirtildiği gibi bilimsel gerçekliğe uygun, güvenilir bilgi
üretiyor mu? Ne yazık ki TÜİK bugün siyasal iktidarın isteklerine ve
projelerine veri ve bilgi üretmektedir. Bu Kurumun güvenilir hiçbir yanı kalmadığı gibi sosyal
yaşamı çok yakından ilgilendiren birçok konuda da hiçbir çalışma yapamamıştır.
Yıllar boyu milyarlar harcayarak Türkiye'nin gerçek nüfusunu tespit edemeyen bu
Kurum en sonunda bu işi Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğüne
devretmiştir. Bugün hâlâ Türkiye'nin gerçek nüfusunun ne kadar olduğu bir
muamma olarak ortadadır. Seçmen sayısı her sene ciddi oranlarda oynamaktadır.
Yüksek Seçim Kurulunun en son açıkladığı rakamlara ve adrese dayalı nüfus
sayımına göre 2007’de 42 milyon 600 bin kişi olan seçmen sayısı, 48 milyon 265
bin kişiye ulaşmıştır. Değerli arkadaşlar, bir yılda seçmen sayısının 6 milyon
arttığı nerede görülmüştür? Bunun reel olduğunu anlamakta herkesin güçlük
çektiğini düşünüyoruz. Bu durumun hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde
açıklığa kavuşturulması gerekir. Çünkü seçimler her aşamasıyla yargı denetimine
tabidir. Seçmen kütüklerinin düzenlenmesi de bu aşamaların bizce en
önemlisidir. Bu konuda tüm yasal yolları işletmek her siyasi partinin hem hakkı
hem de görevidir. Yasal yol da bize göre şu: 298 sayılı Seçim Yasası’nın 33 ve
36’ncı maddelerine eklenen fıkralar yürürlükten kaldırılmalı, daha sonra Yüksek
Seçim Kurulu sorumlu olduğu 42 milyon 629 bin kişilik kütüğü iki hafta süreyle
askıya çıkarmalıdır. Böylece yerel seçimler için kütük elde edilmiş olur. Bakınız arkadaşlar, TÜİK’in
yapmış olduğu bu fahiş hatalar karşısında hadise bu iken TÜİK’in
sadece tek bir yanlış kayıt işlemini sürekli, grupların siyasi polemik hâline getirmelerini doğrusu hiç de doğru
bulmuyorum, yakıştırmıyorum ve yadırgadığımı söylüyorum. Değerli arkadaşlar, TÜİK’in
çelişkileri bununla da bitmiyor. Adrese dayalı nüfus kayıt sisteminin
uygulamaya konulmasıyla birlikte TÜİK ile Yüksek Seçim Kurulu arasında çıkan
farklılık, bu kez TÜİK ile Sosyal Güvenlik Kurumu arasında çıkıyor.
Çalışanlarla işsizler sayısı arasında TÜİK’in
rakamlarıyla Sosyal Güvenlik Kurumunun rakamları uyum göstermiyor, 1 milyon 72
bin kişilik bir fark görünüyor. Peki, biz hangi kurumun verilerini dikkate
alacağız ve inanacağız? TÜİK’in verilerine göre
Türkiye’de işsizlik oranı yüzde 9 civarındadır, Eylül 2008 itibarıyla 10,3
olarak açıklandı. Buna inanmak mümkün mü? Oysaki herkes biliyor, özellikle
ekonomik krizin Türkiye’yi sarmaladığı şu günlerde işsizlik oranı yüzde 20’leri
çoktan aşmış durumdadır. Değerli milletvekilleri, TÜİK tarafından açıklanan
enflasyon oranları ile işçi, memur ve işveren sendikalarıyla meslek odalarının
belirlediği oranlar arasında da ciddi ayrılıklar veya farklar bulunmaktadır. TÜİK’in 2008 yılı ilk altı ayı için hesapladığı enflasyon
oranı yüzde 6’dır, açlık sınırını da 255 YTL olarak açıklamıştır ama Kamu-Sen 4
kişilik bir aile için açlık sınırını 1.012 YTL, Memur-Sen 820 YTL olarak tespit
etmişlerdir. TÜİK’in açıkladığı rakam, bize göre
açlık sınırından ziyade ölüm sınırını belirliyor. Değerli arkadaşlar, maalesef her alanda olduğu gibi
ekonomik ayrımcılıkla da Kürtler yine bu ölüm sınırları içine hapsedilmeye
çalışılmıştır ve çalışılmaktadır. Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Doğu ve
Güneydoğu coğrafyasında yaşam standartları diğer bölgelere oranla daha da vahim
boyutlardadır. Bilinçli politikalar neticesinde yıllarca geri bırakılan bu
bölgelerde Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 17’si yaşıyor. Devlet Planlama
Teşkilatının hazırladığı, 2003 yılında yayımlanan ve o tarihten bu yana
güncellenmeyen illerin sosyoekonomik gelişmişlik sıralamalarında, bölgenin 21
ilinden 17’si Türkiye'nin 81 ilinin en alt yirmilik dilimi içinde yer almaktadırlar. En sonuncusu 2001’de ölçülen kişi başına gelirde bölgedeki
21 bir ilin tümü Türkiye ortalamasının altındadır. Kişi başına düşen millî
gelir, okullaşma, sağlık, istihdam, sanayileşme, kültürel ve sosyal tesisler
gibi kalkınmışlık kriterleri bakımından bu bölgeler
Türkiye ortalamasının yedide 1’i düzeyindedir. Ayrıca, TÜİK ve Devlet Planlama Teşkilatı 2001 yılından bu
yana bölgeler arası gelişmişlik farkına ilişkin veriler üretemiyor. Seçim bölgem olan Hakkâri ve aynı kaderi paylaşan
illerimizde, diğer dönemlerde olduğu gibi AKP hükûmetleri
döneminde de hiçbir yatırım yapılmamış ve istihdam alanları yaratılmamıştır.
Buna rağmen, hiçbir iş alanı olmayan Yüksekova’da önceki gün -tarih itibarıyla-
ek ders karşılığı çalışan 47 öğretmenin görevlerine gerekçe gösterilmeden son
verilmiştir. Değerli arkadaşlar, Sayın Tüzmen
burada değil, gitti. Sayın Tüzmen Hakkâri ve benzer
iller için çok astronomik ihracat rakamlarından söz etti. Özellikle Hakkâri’de
bırakın fabrikanın olmasını, en basitinden bir atölye bile yoktur. Tarım ve
hayvancılık gelirleri ilin ihtiyaçlarının onda 1’ini bile karşılayamamaktadır.
Sanayi, ticaret ve tarımın olmadığı yerde hangi ihracat yapılabilir, bunu çok
merak ediyoruz. Ama Sayın Bakan merakımızı giderdi. Bir tablo gösterdi. Bu
tabloda otuz kalem ihraç mallarını gösteriyor. Şimdi bakınız, sadece birkaç
tanesini sayayım size. Hakkâri’de ihraç edilen mallara bakın: Demir ve çelik,
inci, kıymetli taş, metal mamulleri, madenî paralar… (DTP sıralarından “Pamuk,
pamuk.” sesleri) Bir dakika… Elektrikli makine ve cihazlar, aksam ve
parçaları, motorlu kara taşıtları, traktör, bisiklet, motosiklet ve diğer
şeyler. Evet, en ilginci, Hakkâri’de pamuk ihraç ediliyormuş! O zaman
Hakkâri’de pamuğun ihraç edilebilmesi için Akdeniz ikliminin de Hakkâri’ye
ithal edilmesi gerekir diye düşünüyoruz! Peki, Sayın Bakandan ve Hükûmetten
soruyoruz: Bu paravan şirketler hangileridir, kimler adınadır, kimler bunların
vergi iadelerinden nemalanıyorlar? Bunun açıklamasını kamuoyuna yapmaları
kaçınılmazdır. Değerli arkadaşlar, ekonomik kriz özellikle Türkiye gibi
gerçek demokrasiye kavuşmamış ülkelerde ırkçı hareketleri ve siyasi
istikrarsızlığı da pompalıyor. Onun için, retçi, inkârcı, ayrımcı ve tekçi
politika ezberi ekonomi alanında da kendisini tekrarlıyor. Bunun ana nedeni,
otuz yıla yakındır, seksen yıllık ezberlerin bozulmaması sonucunda şiddet ve
çatışma sarmalında yaşadıklarımızdır. Ekonomik krizin temel eksenlerinden biri,
bölgede 4 bin civarında köy yakılmış, yıkılmış ve talan edilmiş, 4 milyon
civarında yurttaş göçe ve köy koruculuğuna zorlanmış, halk tüm üretim
ilişkilerinden koparılmış, sonuç itibarıyla milyarlarca dolar askerî
harcamalara aktarılmıştır ama yaşanan Kürt sorununun demokratik ve barışçıl
çözümü hâlen ülke gündeminin başat sorunudur. Bugüne kadar, sınır ötesi
operasyon tezkereleri kararlarıyla havadan ve karadan onlarca operasyon sorunu
çözmediği gibi 40 bin insanımızın da ne yazık ki yaşamına mal olmuştur. Onun
için, tek çözüm askerî yöntemlerden vazgeçerek demokrasi, diyalog ve toplumsal
barış yöntemlerini devreye sokmaktır. Sayın Başkan, değerli üyeler; Devlet Planlama Teşkilatı
ülke kaynaklarının verimli bir şekilde kullanılmasını ve kalkınmanın
hızlandırılmasını sağlamak, ekonomik, sosyal, kültürel kalkınmayı planlı bir
şekilde yürütmek, uzun, sürekli kalkınma planları ile yıllık programlar
hazırlamak ve bunların uygulamasını takip etmek amacıyla kurulmuştur. DPT’nin kuruluşundan bu yana yapılan yıllık planlar, ilk
birkaç tanesi dışında, ne kamu sektörünü bağlayıcı ne de özel sektörü
yönlendirici olmuştur. Planların hiçbiri gerçekleşmemiş, havada kalmıştır.
Hiçbir yıl, bütçe de dâhil olmak üzere, programlanan kamu sektörü hedefleri de
tutturulamamıştır. Planlar da, programlar da anayasal bir zorunluluk olduğundan
hazırlanmışlar fakat uygulamada önemli bir işlev görmemişlerdir. DPT’nin 2008 yılında 267 milyon YTL olan bütçe ödeneği 2009
yılında 598 milyon YTL’ye çıkarılmıştır. Giderek önemini kaybeden ve işlevini
başka kurumlara devreden DPT’nin 2009 yılı bütçe payında artışa gidilmesine bir
anlam vermek olanaklı değildir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetin
kömür ve makarna gibi onur kırıcı sadakayla bölgeyi geri kalmışlıktan
kurtarması mümkün değil. Onun için sosyal devlet anlayışını da böyle
yozlaştırmanın hiçbir anlamı yoktur ve toplumsal bir ayıptır. Her şeyden önce
istihdam ve yatırım demokratik ve barışçıl iklim ister. Halkı önce muhtaç hâle
getirip, sonra da sadaka verir gibi para ve gıda yardımı yaparak bölgeler arası
gelişmişlik farkları giderilmemiştir, bundan böyle de giderilmesi mümkün
değildir. Gençlerin, kadınların ve engelli vatandaşların istihdamına
öncelik tanıyacak özel istihdam projeleri gerekmektedir. Kayıt dışı ekonominin ve kayıt dışı istihdamın önlenmesi
için dürüst bir mali politikaya gereksinim bulunmaktadır. Asgari ücreti ve emekli maaşlarını insan onuru ve
saygınlığına yakışacak şekilde yeniden düzenlemenin artık bu Meclisin de
çalışmalarında öne alınması gerekir. IMF ve Dünya Bankasına teslim olmadan yoksul halkın bu
ekonomik buhrandan kurtarılmasına: ülkemizin toplumsal barışına,
demokratikleşmesine ve ülkemizde evrensel hukukun egemen olmasına da bu
Meclisin öncülük etmesi, yasama erkinin yüklediği kaçınılmaz bir görevdir. Sürem doldu. Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Geylani. Demokratik Toplum Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı
Şanlıurfa Milletvekili Sayın İbrahim Binici, buyurun efendim. (DTP sıralarından
alkışlar) DTP GRUBU ADINA İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Hükûmet tarafından sunulan
GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı üzerinde Demokratik Toplum Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, GAP, çok sektörlü sosyoekonomik
bir bölgesel kalkınma planıdır; sulama, hidroelektrik, enerji, tarım, kırsal ve
kentsel altyapı, ormancılık, eğitim ve sağlık gibi sektörleri kapsamaktadır. Su
kaynakları programı, baraj, hidroelektrik santralleri ve 1,7 milyon hektar
alanın sulama sistemleri öngörülmekteydi. Yukarıda ifade ettiklerim GAP’ın kâğıt üzerindeki kısa
tanımıdır. Reel olarak yaşananlara baktığımızda ise durum bundan çok farklıdır.
Geçtiğimiz yılda yaşanan kuraklıkla ilgili birkaç veriyi sizlerle paylaşmak
durumu daha net olarak gösterecektir: 2008 yılında yaşanan kuraklık nedeniyle,
yetkililer, Diyarbakır, Batman, Mardin ve Şanlıurfa başta olmak üzere
kuraklığın yoğun yaşandığı bölge illerinden göç ettirilen hayvan sayısının 1
milyonu bulduğunu belirtiyorlar. Kuraklığın il bazındaki etkilerini tespit etmek amacıyla
ziraat odalarımızla gerçekleştirilen bir çalışma sonucunda Mardin, Şanlıurfa,
Diyarbakır, Batman, Şırnak, Elâzığ illerinde buğday ve arpada zarar oranlarının
yüzde 90’ı, kırmızı mercimekte ise yüzde 60’ı bulduğu belirlenmiştir. Bu bölge
Türkiye buğday üretiminin yaklaşık olarak yüzde 13’ünü, arpa üretiminin yüzde
16’sını, kırmızı mercimek üretiminin ise yüzde 86’sını gerçekleştirmektedir. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde buğday ve arpa tarımı
çoğunlukla kuru topraklarda gerçekleştirilmektedir. Türkiye buğday üretiminin
2,8 milyon tonunu gerçekleştiren Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde görülen yüzde 90
azalmayla Türkiye buğday rekoltesinde 2,5 milyon ton
azalma görülmüştür. Benzer şekilde, Türkiye kırmızı mercimek üretiminin yüzde
86’sını gerçekleştiren bölgede görülen yüzde 60 azalmayla Türkiye’de kırmızı
mercimek rekoltesinde 250 bin ton azalma yaşanmıştır. Güneydoğuda meydana gelen kuraklık zararının artık
yağışlarla telafisi mümkün değildir. Sulama yatırımlarına hız verilmeli ve GAP
en kısa zamanda tamamlanmalıdır. Kuraklıkla mücadelede en önemli önlem olan
sulama imkânlarımızı sonuna kadar kullanmalıyız. Güneydoğu Anadolu Bölgemiz ve
ülkemiz için bu konuyu ele aldığımızda GAP’ın en kısa sürede bitirilmesinin ne
kadar önemli olduğu açık olarak görülmektedir. Ülkemizde sulamaya açılabilecek
3,5 milyon hektar alanın 1,7 milyon hektara yakın kısmının bu proje kapsamında
olduğu bilinmektedir. Aslında sadece GAP kapsamındaki alanlar değil, diğer
bölgelerdeki 2 milyon hektar alanın da artık en kısa sürede sulama imkânlarına
kavuşturulması gerekmektedir. Bu alanlarda mümkün olduğu kadar basınçlı sulama
sistemlerinin yaygınlaştırılarak tasarruflu su kullanımının daha fazla teşvik
edilmesi gerekmektedir. Yoksulluğun en yaygın olduğu kırsal kesimde de ülkemizde
gıda güvencesini sağlamak, ayrıca tarım ve gıda fiyatlarındaki bu değişimin
ortaya koyduğu konjonktürden yararlanmak üzere
tarımsal üretimimizi mutlaka artırmamız ve kırsal kalkınma politikalarına daha
fazla önem vermemiz gerekmektedir. Artık yıllardır ihmal ettiğiniz tarım-gıda
sektöründe atılım yapmak üzere doğru bir vizyon ve
strateji geliştirmek zorunlu hâle gelmiştir. Çünkü uygulanabilir politikalar
tarımda çözülme ve şehirlere göçle sonuçlanmış, bu değişim ne sanayileşme ne de
modernleşme hedefine ulaşmamızı sağlamıştır. Bu durumda yapısal
politikalara ağırlık verilerek tarımsal işletme yapılarımızı iyileştirmek,
üretimde modern yöntem ve araçların kullanımını yaygınlaştırmak, sulama
yatırımlarını hızlandırmak, girdi maliyetlerini azaltmak, piyasa düzenleme
kuruluşlarını oluşturmak, üretimi teşvik edici destekleme politikalarına daha
fazla önem vermek zorundayız. İnsanımızın temel besin kaynağı olan gıdaya erişimini
garanti altına almak istiyorsak mevcut politikalarla sürdüremeyiz. Bu bağlamda
GAP projesinin bitirilmesi bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Sayın Başkan, değerli üyeler; başta mazot ve gübre olmak
üzere tarımsal girdi fiyatlarının ürün fiyatlarımızdan daha çok, daha fazla ve
hızlı artması, girdi maliyetlerinin rakip ülkeler seviyelerine çekilmesini
gerektirmektedir. Gübrede son bir yılda yüzde 150 fiyat artışı oldu. Türkiye’de
hektar başına besin maddesi olarak gübre kullanımı Mazota son bir yılda yüzde 31,4 zam gelmişken 2008 yılının
ilk beş ayında fiyat artışı yüzde 20 olmuştur. Üretim temel girdilerinden
mazottaki bu artış ürün maliyetlerini artırmaktadır. 2008 yılı buğday üretim
maliyetinin yüzde 24’ünü mazot gideri oluşturmaktadır. Mazot bedelinin yüzde
30’unu ÖTV oluşturmaktadır, ayrıca yüzde 18 KDV alınmaktadır. Dünyayla rekabet
edebilmek için ortam iyileştirmek, tarımsal girdi maliyetlerini azaltmamız
gerekmektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; GAP’ın genel
kalkınma hedeflerine baktığımızda, amaç, ekonomik yapıyı geliştirerek GAP
bölgesindeki gelir düzeyini yükseltmek ve böylece GAP bölgesi ve diğer bölgeler
arasındaki gelir farklılığını azaltmaktır. Tarımsal kalkınma hedefleri,
tarımsal verimliliğin artırılması ve çiftçilik faaliyetlerinin güçlendirilmesi
yoluyla kırsal bölgelerdeki gelir düzeyini yükseltmek, tarımsal sanayilerine
yeterli girdi sağlamak, istihdam olanaklarını artırarak kırsal nüfusun dışa göç
etme eğilimini aza indirgemektir. GAP planlama yaklaşımı, bölge ekonomisini
geliştirmeyi, bölgede yaşayan vatandaşlarımızın gelir düzeyini artırmayı
hedefleyen, ülke ekonomisine de önemli katkıda bulunacak bir proje
niteliğindeydi ancak yukarıda sıraladığım hedeflerin hiçbiri yapılmadı. Değerli milletvekilleri, GAP’ın amacı, GAP bölgesi ve diğer
bölgeler arasındaki gelir farklılığını azaltmak ve millî bütçeye katkıda
bulunmak idi ancak bu yapılmadığı gibi aynı zamanda bölge içinde de farklı
uygulamalar yapılmaktadır. Bunun en bariz örneklerinden bir tanesi,
Şanlıurfa’nın Suruç ilçesidir. GAP barajına Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Suruç, Ceylanpınar,
Siverek, Viranşehir, Hilvan ve hatta Harran Ovası’ndaki bazı köyler sulama
suyunu bekleyedursun, AKP Hükûmeti bir doğa ve tarih
mirası olan Hasankeyf’i yok etme derdine düşmüştür. Ilısu
Barajı’nın yapılması planlanan alan içerisinde yüzlerce arkeolojik sit alanı
bulunmaktadır. Ülke ve bölge tarihiyle kültürel zenginliği açısından çok önemli
olan yukarı Dicle havzasının elli altmış yıllık ömrü olan bir baraj için sular
altında bırakılması insanlık tarihi açısından büyük bir yıkımdır. Hasankeyf’in
sular altında kalması, ülkemizin sularının barajlarla disiplin altına alınması
gerekçesiyle açıklanamaz. Ilısu vazgeçilmez değildir,
vazgeçilmez olan, tarihî ve kültürel değerlerimizdir. Bu bilinçle ne zaman
hareket edeceğiz, doğrusu merak etmekteyiz. GAP projesi bitirilmediği için istihdamda ciddi problemler
yaşanmaktadır. GAP’ın, bölge nüfusunun yaklaşık 3 milyonuna iş imkânı sağlaması
öngörülmüştü ve bu bölgede gelir düzeyini 5 kat artırması bekleniyordu. Ancak,
AKP bu projeyi yedi yıllık İktidarı döneminde bitirmeyi düşünmedi, düşünmüyor
da. GAP Kalkınma İdaresi tarafından hazırlanan araştırmaya göre, bu ve benzeri
konularda AKP herhangi bir eylem planını uygulamaya koymayı düşünmemiştir.
Hazırlanan bütçe, çiftçileri, emekçileri ve çevre bilincini düşünerek
hazırlanmamıştır. Değerli arkadaşlar, malumunuz, AKP İktidarı, 1 Ocaktan
itibaren TRT’den Kürt diliyle yayına başlayacağını basına deklare etmişti.
Yalnız şu gerçeği görmek gerekir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) İBRAHİM BİNİCİ (Devamla) – Sayın Başkan, İzol’a tanıdığınız süreyi bana da tanıyın. BAŞKAN – Buyurun Sayın Binici. İBRAHİM BİNİCİ (Devamla) – Teşekkür ediyorum. Bir süre önce bu kürsüde konuşan Sayın Osman Özçelik’in, Kürtçe, seçmenlerine yazdığı “… …” (*) diye
okuduğu bayram mesajı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Tutanak Müdürlüğünün tanzim
ettiği tutanakta “Bilinmeyen bir dil” şeklinde geçmişti. Peki, şimdi Sayın
Başbakana soruyorum: Acaba 1 Ocakta Kürtçe yayına başlayacak olan TRT’den,
“Sayın izleyiciler, şimdi sizlere bilinmeyen bir dille yayına başlıyoruz.” mu
diyecekler? Ayıp beyler! Bir halkın kimliğini, kültürünü inkâr edeceksin, sonra
çıkıp diyeceksin ki: “Evet, hiçbir halkın dilini yasaklamıyoruz.” Bu nasıl bir
çelişki? Bu tür seçime dönük yatırımları ne Kürt halkı ne Türkiye’de yaşayan
diğer halklar kabul etmemektedir. (DTP sıralarından alkışlar) Bu duygu ve düşüncelerle 2009 yılı bütçesinin hayırlı
olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Binici. Şahsı adına, bütçenin lehinde, İkram Dinçer,
Van Milletvekili. Sayın Dinçer, buyurun efendim. İKRAM DİNÇER (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Bütçe Kanun Tasarısı’nın dördüncü turu üzerinde lehte söz almış bulunmaktayım.
Konuşmamın başında hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlarım, bir ülkenin bütçesini ve harcamalarını o ülkenin sorunları ve
yatırımları belirler. Eğer ciddi sorunlarla boğuşmuyorsanız harcamalarınız daha
verimli alanlara kayarak yatırımlara dönüşür ve o ülkenin vatandaşları da daha
mutlu, daha refah içinde yaşar. Gelişmiş Batı Avrupa ülkeleri ile siyasi iç
sorunlarla uğraşmayan devletler bu tespitin en bariz örnekleridir. Bildiğiniz gibi,
yıllardır devam eden terör ve anarşi, devletimize, milletimize büyük acılar
yaşatmıştır. Terör hemen hemen her köye ve her
mahalleye bir cenaze göndererek anne-babalara evlat acısı çektirmektedir.
Terörden dolayı harcadığımız para milyar dolarları aşarak ülkemize büyük yük
teşkil etmektedir. Adına ne deniyorsa densin, ister Kürt sorunu ister Şark sorunu isterse
de terör sorunu, hiçbir şey yaşadığımız acıyı, kaybettiğimiz gençleri ve
trilyonlarca ekonomik giderin üzerini
kapatmıyor. Bundan dolayıdır ki bir an önce terör belasından kurtulmak
ve halkımızı daha müreffeh, daha güçlü ve umutlu yarınlara taşımak öncelikli
hedeflerimiz arasına girmiştir. Değerli
arkadaşlarım, son otuz yılda yaşadıklarımızdan elde ettiğimiz tecrübe bizleri
terör belasından kurtulmak için daha da güçlü kılmış ve bu konuda kararlı
tutumumuzu pekiştirmiştir. Bu durum bizleri cesur adımlar atmaya yönelterek
demokratik açılımlar başta olmak üzere ekonomik, kültürel ve sosyal yatırımlara
sevk etmiştir. Değerli
arkadaşlarım, Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması
Hakkında 5233 sayılı Yasa’yla vatandaşlarımızın mağduriyeti giderilmiştir. MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Nasıl giderilmiştir? Üç bin köy boşaltılmıştır, 700 milyon
YTL… İKRAM DİNÇER
(Devamla) – Rakamları vereceğim, dinle. BAŞKAN – Lütfen
karşılıklı konuşmayalım. FATMA KURTULAN
(Van) – Bunları geçin İkram Bey, bunları geçin. Bunlarla halkı kandıramazsınız! İKRAM DİNÇER
(Devamla) – …ve Hükûmetimiz sosyal devlet görevini en
mükemmel bir şekilde yerine getirmiştir. MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Resmî rakamlara göre 1 milyonun üzerinde… İKRAM DİNÇER
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım,
bakınız, bölgede zarar gören illerimizdeki vatandaşlarımıza gönderilen
rakamları ben burada sizlere ifade etmek istiyorum. Şu ana kadar
terörden zarar gören vatandaşlarımızın tespit edilen zararları 1 katrilyon 95 trilyon,
gönderilen ve bizatihi hak sahiplerine dağıtılan rakam 769 trilyon 217 milyar. MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Boşaltılan köy sayısını söyler misin? İKRAM DİNÇER
(Devamla) – Ödenek eksikliğinden veya yetersizliğinden dolayı gönderilemeyen
ama kısa zaman içerisinde gönderilmesi düşünülen 326 trilyon. MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Boşaltılan köy sayısını söyle! İKRAM DİNÇER
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bu gerçekler dururken ve Hükûmetimizin
TRT’de Kürtçe yayın başta olmak üzere yaptığı açılımları görmezden gelip dün bu
kürsüde bir parti sözcüsünün -ifadeye dikkat buyurun- “Sabıkasız Kürt’ün
Kürtlükle alakası yoktur.” şeklindeki açıklamasını hayretle karşılıyorum. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Esefle kınıyoruz! MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Sizin gibilerin gözünde herkes sabıkalıdır maalesef! İKRAM DİNÇER
(Devamla) – Bu yaklaşımın akıl, mantık, vicdan ve izanla bir alakası yoktur
değerli arkadaşlarım. Kürtlerin tamamını sabıkalı saymak Kürtlere yapılabilecek
en büyük haksızlıktır. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Kürtlerin yarattığı bir durum değil. İKRAM DİNÇER
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın
Diyarbakır’da açıkladığı GAP Eylem Planı’nı da bölgeye yönelik önemli
açılımlardan bir tanesi olarak görüyoruz. 2007-2013 dönemi için hazırlanan
Dokuzuncu Kalkınma Planı’nda yer alan bölgesel gelişmenin sağlanmasını
hedefleyen… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Dinçer konuşmanızı tamamlayınız lütfen. Buyurun. İKRAM DİNÇER
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. …GAP Eylem
Planı’yla ülkemizin doğusunda on altı ili kapsayan Doğu Anadolu Projesi’ni de
bu çerçevede, değerlendirmek gerekir. Ülkemiz için
önemli bir proje olan GAP ve DAP yatırımları, Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgelerinin kalkınmasını sağlayacak, yoksulluk, cehalet ve açlıktan beslenen
terör de bu yatırımlarla en aza inecektir. Bölgesel
kalkınmayı sağlamak üzere uygulanan plan, program ve projeler arasında yer alan
kalkınma ajanslarının kurulması KÖYDES ve BELDES projeleri, cazibe merkezleri
programı ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde kalkınma ve refah artışını sağlayacak
GAP Eylem Planı tarihî girişimlerdir değerli arkadaşlarım. Özellikle de bu
bölgelerarası gelişmişlik farklarının azaltılması için uygulanacak temel iki
politika aracı olan kalkınma ajansları ve cazibe merkezleri programları hayati
önem taşımaktadır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Dinçer, son teşekkür cümlelerinizi alayım lütfen. Buyurun. İKRAM DİNÇER
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Bu çerçevede,
belirlenen cazibe merkezleri lokomotif işlevi görerek bölge insanını
kalkındıracaktır. Doğu Anadolu Kalkınma Projesi, geçtiğimiz temmuz ayında
Devlet Bakanımız ve Başbakan Yardımcımız Sayın Nazım Ekren
Başkanlığında… BAŞKAN – Sayın Dinçer… İKRAM DİNÇER
(Devamla) – Efendim, bitiyor. BAŞKAN – Lütfen,
lütfen… İKRAM DİNÇER
(Devamla) – …Van ilimizde yapılan Ekonomik ve Sosyal Konsey toplantısında ele
alınarak önemli bir mesafe alındı. Hükûmetimiz,
bölgenin kalkınması için GAP’ı hayati bir yatırım olarak görmektedir. GAP’ın
tamamlanmasıyla tarım, sanayi, enerji, ulaştırma, eğitim, sağlık, kırsal ve
kentsel altyapı yatırımları ile 3 milyon 800 bin insanımıza iş olanağı
sağlanacaktır. Bu duygu ve
düşüncelerle, 2009 yılı bütçesinin milletimize ve ülkemize hayırlı olmasını
diler, saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Dinçer. Şimdi Hükûmet adına Devlet Bakanı Sayın Mehmet Şimşek. Sayın Bakanım, buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) DEVLET BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; 2008
Mali Yılı… HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – 2009… DEVLET BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – …Bütçe Kanunu Tasarısı’ndaki Hazine Müsteşarlığı
bütçesi görüşmeleri vesilesiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Konuşmamda hem
ekonomiyle ilgili gelişmelere değinmek hem de tarafımıza yöneltilen
eleştirilere ve sorulara ilişkin açıklamalarda bulunmak istiyorum. Sayın Başkan,
değerli üyeler; hepimizin bildiği gibi, küresel ekonomide son, muhtemelen,
yüzyılın en büyük krizlerinden birisi yaşanmakta ve bu nedenle tüm dünyada
olduğu gibi ülkemizde de ekonomik göstergeler olumsuz bir şekilde
etkilenmektedir. Geleceğe yönelik belirsizliklerin ve kredi faiz oranlarının
arttığı bir ortamda büyümenin yavaşlaması son derece doğaldır. Bu sadece
Türkiye’ye de özgü değildir. Aslında bu yılın ikinci çeyreğinden itibaren
baktığınız zaman, birçok gelişmiş ülkenin resesyona
ikinci çeyrekten itibaren girdiğini görüyorsunuz. Hem Avrupa bölgesi hem
Amerika hem Japonya böyle bir durumda ve hatta gelişmekte olan ekonomilerde de
çok ciddi bir daralma süreci başlamış gibi. Örneğin, kasım ayında Rusya’ya
bakarsanız, sanayi üretimi yüzde 10,8 düştü yıllık bazda.
Hadi Rusya diyelim ki birtakım sorunları var, ki
aslında Rusya’nın durumu son derece sağlam, çünkü 65 milyar dolarlık bütçe
fazlası var bu sene, 85 milyar dolarlık cari fazlası var ve borcunun millî
gelire oranı sadece yüzde 5,7. Bu krizin başlangıcında da 550-600 milyar dolar
civarında da rezervi vardı. Gerçi son iki aydır 100 milyar dolardan fazlasını
harcadı, yani para biriminin değer kaybetmesini engellemek için. Ama onu bir
kenara bırakalım. “BRIC” dediğimiz, yani Çin, Hindistan, Brezilya ve içine
Rusya’yı da alırsanız, bu ülkelerde bile kasım ayında sanayi üretimi yüzde 8,7
daralmıştır. Ortalama olarak konuşuyorum. Onun için bu Türkiye’ye özgü
değildir. Yalnız şunu da
belirtmekte fayda görüyorum: Türkiye ekonomisini özellikle kamu maliyesinde
sağlanan disiplin ve bankacılık sektöründe geçtiğimiz yıllarda
gerçekleştirdiğimiz yeniden yapılandırma sayesinde bundan önceki dönemlerle
kıyaslanmayacak kadar bence Türkiye bir dayanıklılık, bir direnç içerisindedir.
Türkiye ekonomisinin, uyguladığımız politikalar neticesinde sağlanan
kazanımların, tüm dünya ekonomilerini etkileyen krizin olumsuz etkilerinin
sınırlı kalmasında etkili olduğunun mutlaka dikkate alınması gerekiyor. Tabii, küresel
ekonomik krizin ulaştığı boyut ve Türkiye ekonomisinin dünya ekonomisiyle olan entegrasyonunu dikkate aldığınız zaman, millî gelir artış
hızı 2009 yılında da uzun vadeli yani uzun dönem ortalamasının oldukça altında
seyredeceği de açıktır. Değerli
milletvekilleri, gıda ve enerji fiyatlarındaki artış birçok ülkede olduğu gibi
Türkiye’de de enflasyonun yükselmesine neden olan birincil faktör olmuştur.
2008 yılının ilk yarısındaki gelişmeler dikkate alınarak temmuz ayında
enflasyon hedefi 2009 ve 2010 yılları için sırasıyla yüzde 7,5 ve yüzde 6,5
olarak revize edilmiş, 2011 yılı için ise yüzde 5,5 olarak belirlenmiştir.
Ancak tabii ki son dönemde, son aylarda gerek emtia fiyatlarındaki düşüş
gerekse tabii ki talebin zayıf olması muhtemelen önümüzdeki dönemde enflasyonu
bu hedefler doğrultusunda aşağıya çekmeye yardımcı olacaktır. Dolayısıyla 2009
yılı hedefinin gerçekleştirilebilir bir hedef olduğu kanısındayız. Değerli
milletvekilleri, küresel ekonomideki yavaşlama neticesinde dünya ticaret hacmi
büyümesinde öngörülen gerileme önümüzdeki dönemde dış ticaret hacmimizi de
azaltacak bir unsur olarak önümüze çıkıyor. Dış ticaret hacmimizdeki daralmayla
birlikte tabii ki cari işlemler açığı da daha düşük seviyelere gerileyecektir. İç talepteki
daralmaya bağlı olarak ithalatımızda gerileme olmaktadır. İhracatımızda ise ilk
etapta dış talep daralması sonucunda bir gerileme olmakla birlikte, önümüzdeki
dönemde bir toparlanma bekliyoruz. Nitekim önemli bir pazarımız olan euro bölgesine coğrafi yakınlığımız bizi Çin gibi,
Hindistan gibi ülkelere göre daha avantajlı kılmaktadır. Ayrıca son dönemlerde
yapılan yatırımlarla şirketlerimizin rekabet gücü ve ürün portföyü
artmış ve ihracatımız yeni pazarlara yönelmiştir. Örneğin
2000 yılına geri giderseniz Türkiye o yıllarda 174 pazara veya ülkeye ihracat
yapıyordu, bu senenin ortası itibarıyla 218 pazar veya ülkeye ihracat yapıyor
ve benzer şekilde ürün çeşitlendirmesinde olsun, öbür konularda olsun Türkiye
aslında dış talebe karşı duyarlılığını bir ölçüde de olsa, geçmişle karşılaştırıldığı zaman, daha düşük
bir seviyeye çekmiştir. Örneğin eskiden ilk beş pazarımız yani en büyük
beş ihracat pazarımız, toplam ihracatımızın yüzde 50’sini oluştururken şu anda
yüzde 34’ünü oluşturuyor. Veya mesela Avrupa Bölgesi, Avrupa Birliği daha
doğrusu Türkiye ihracatının yüzde 57’sini oluştururken bu aralar yüzde 48’e kadar
gerilemiş durumda. Neden? Çünkü son dönem, tabii ki, özellikle Orta Doğu başta
olmak üzere çevremizdeki ülkelere ve diğer gelişmekte olan ülkelere olan
ihracatımızın payında son yıllarda çok önemli ilerlemeler olmuştur. Cari açığımız
tabii ki… Cari açıktaki en önemli faktörlerden bir tanesi,
hatırlarsanız, enerji. Geçen sene -2007 yılı için konuşuyorum-
Türkiye'nin enerji ithalatı, brüt enerji ithalatı yaklaşık 34 milyar dolardı.
Eğer 2002 yılı enerji fiyatlarını kullanırsak geçen seneki enerji ithalatı
sadece 12 milyar dolar olacaktı. 2002’de de 9 milyar dolardı ama tabii 34
milyar dolarlık bir fatura çıktı karşımıza. Bu sene de cari açığımız şu anda
yaklaşık 47 milyar dolar seviyesinde on iki aylık baktığınız zaman. Bunun
yaklaşık 43 milyar doları enerji ithalatıdır. Tabii ki uzun
dönemde enerjide dışa bağımlılığı azaltmamız lazım ve bu nedenle de çok önemli
bir enerji reformunu şu anda uygulamaya koymuş durumdayız. Ama kısa dönemdeki
bu bağımlılık tabii ki devam ediyor. Eğer enerji fiyatları bu şekilde
seyrederse cari açığın 2009 yılı içerisinde çok önemli bir daralmaya gideceği
de ortadadır. Diğer bir husus
ise cari işlemler açığının kalıcı ve sağlıklı bir şekilde indirilmesi lazım.
Yani enerji reformu dışında tabii ki iş gücü piyasası reformunu yaptık. Aslında
ona birinci nesil reform olarak bakmamız lazım. Çünkü işveren payını daha
doğrusu istihdam üzerindeki yükleri aşağıya çektik. Önümüzdeki dönemde tabii ki
iş gücü piyasasının daha esnek hâle getirilmesi, özellikle de part-time çalışmaya imkân verecek şekilde yeni bir istihdam
reformunun yapılması lazım. Bu konuda da gerçekten sizin desteğinize
ihtiyacımız var. Onun ötesinde
tabii ki bizim yurt içi tasarrufları artırmamız lazım ama yurt içi tasarrufları
artırmak için de sadece kamunun, tabii ki, dengesini iyileştirmekle olmuyor,
özel sektörün de… Nüfus, tabii, son
derece genç, sosyal güvenlik reformu, bildiğiniz gibi, batık. Sosyal güvenlik
reformunun ilk aşamasını yaptık. Keşke oturup birlikte bir ikinci neslini de
yapsak ve uzun dönemli tasarrufları artırabilsek ama en önemli şey, biz burada
bir araştırma-geliştirme yasası, tabii ki, uygulamaya koyduk. Bu yasanın amacı
Türkiye’yi katma değeri yüksek ürünlere geçirmek. Peki. Ancak o şekilde yüksek
katma değerli ürünlere geçersek, yani kâr marjı yüksek
ürünlere geçersek tasarruf oranları yükselebilir, gelir artabilir, o artan
gelirin bir kısmı tasarruf edilebilir. Ama, tabii ki,
dediğim gibi, yapısal önlemler arasında, sosyal güvenlik reformunun da belki de
ikinci bir versiyonunu yapmamız gerekecek. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemizin bizden önceki dönemlerde yaşadığı acı
tecrübeler bize mali disiplinin sağlanması ve korunması konusunda çok önemli
dersler vermiştir. Bu sebeple, büyüme hızındaki yavaşlamaya rağmen, temel
ilkelerimizden ödün vermedik ve mali disiplini korumak için azami özeni
göstermeye devam ettik. Nitekim, uluslararası
piyasalarda yaşanan olumsuzluklara rağmen, 2008 yılında bütçe açığı ve borç
yükü gibi temel göstergelerdeki iyileşme devam etmiştir. Tabii, benden
önce, muhalefetten arkadaşlar dediler ki: “Türkiye'nin fazla imkânları yok.”
Doğru, aslında dünyayla karşılaştırdığınız zaman bütçedeki esneklik fazla
yüksek değil ama ona rağmen şunu da ifade etmekte fayda var: Biz, temmuz
ayından bu yana, normal, işte, memur veya işçi veya emeklilerin maaşlarındaki
artışa ek olarak KEY ödemelerini yaptık yaklaşık 3 milyar YTL. Yine denge
tazminatı adı altında 1,6 milyon memurumuza ek 2,5 milyar YTL verdik. Yani
toplamda bu yılın ikinci yarısında yaklaşık 5,5 milyar YTL verildi. Fakat
burada sıkıntı, bence, hane halkının durumunun kötü olması değil. Aslında Türkiye’de hane halkının durumu iyi. Neden? Çünkü
hane halkının borcunun millî gelire oranı yüzde 10,7. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Yapmayın Sayın Bakanım, yapmayın! ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) – Borcu olmayan hane halkı var mı ya! DEVLET BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Henüz işsizlikte de büyük bir artış yok, her ne kadar
başladıysa da. Şimdi, bu
çerçevede baktığınız zaman, o zaman sorun daha çok… Tabii ki kötümserliğin
bulaşıcı olduğu da ortada ve kötümser yaratılan bu hava etkiliyor, insanları
biraz daha içe yönelik, daha temkinli davranmaya itiyor. Onun için, bence
finans piyasalarındaki bir normalleşme süreci -ki şu veya bu şekilde bir
noktada başlayacak- hane halkının bu şekilde güçlü olması, bence bizde
yaşanacak bu krizin derinliğini azaltacaktır. Kamu alanında sağlanan disiplin
ve etkin borç yönetimi uygulamaları sayesinde kamu borcunun seviyesi endişe
kaynağı olmaktan çıkmıştır. AB tanımlı, yani
Avrupa Birliği tanımlı brüt kamu borç stokunun millî gelire oranı 2007 yılında
yüzde 38,8’e indirilmiştir. Maastricht Kriteri yüzde
60. Bölgemizdeki birçok ülkeye göre daha iyi durumdayız. Peki, aynı
şekilde 2000 yılına geri giderseniz bu rakam daha mı düşük? Sanmıyorum. Her ne
kadar o dönemde AB tanımlı borç stoku yoksa da net rakamlar var ve o net
rakamlardan çok açık bir şekilde görünüyor ki Türkiye'nin şu andaki borç stoku,
aslında bırakın 2000 yılına göre, 90’lı yılların ikinci yarısına göre de çok
ciddi bir iyileşme gösteriyor. Bu borç konusunda
bir şey daha eklemek istiyorum. Şimdi, tabii ki borcun nominal
değeri sürekli artar. Neden? Çünkü Türkiye'de pozitif nominal
faiz vardır. 2002 yılında diyelim ki siz borcu 100 lira olarak devraldınız ve o
borcunuz 100 lira başlangıçta ve diyelim ki faiz yüzde 50. 2003 yılında hiçbir
ek borçlanma ihtiyacınız doğmamışsa, hiç bütçe açığınız yoksa -örnek olarak
diyorum- yine borcunuz 2003’ün sonunda eğer ortalama vade bir yıl ise ne olur?
150 lira olur. Yani 100 liralık borç faizi nedeniyle 150 lira olur.
Dolayısıyla, borcun mutlak, yani nominal olarak
artması kadar doğal bir şey yoktur, çünkü Türkiye'de henüz faizler eksi
olmadığına göre, faizler sıfır olmadığına göre… Ama bütün bunlara rağmen,
Türkiye'de net borç, kamu sektörünün net borcu, hem mutlak değer olarak hem de
millî gelire oran olarak azalmıştır ve 2005’ten bu yana mutlak değer olarak
azalmaktadır, millî gelire oranı olarak da geçen sene yüzde 29’a düşmüştü, bu
sene de düşmeye devam etmiştir. Yine, kamu
borcunun yapısında da çok önemli iyileşmeler kaydedilmiştir. Net kamu borç
stokunda döviz cinsi borçların payı 2002 yılında yüzde 57,5 iken -yani, dolayısıyla,
net kamu borç stoku içerisinde döviz cinsi borcundan bahsediyorum- 2008 yılının
ikinci çeyreğinde yüzde 4,9’a inmiştir. 2007 yılında da bu yüzde 11’e inmiştir.
Kurdaki hareketlenme nedeniyle belki bu sene bir miktar artar ama sonuç
itibarıyla, yine YTL cinsinden de
baktığınız zaman, iç borç stoku içerisindeki sabit faizli senetlerin payı 2002
yılı sonunda yüzde 36,9 iken 2008 yılı Ekim ayı itibarıyla yüzde 51,3’e yükselmiştir. Ne demek?
Faize karşı da borcun duyarlılığı azalmış demektir. Kamu borcunun
faiz ve kur riskine karşı olan duyarlılığını azaltmaya yönelik uygulanan
stratejilerin ne kadar isabetli olduğu, yaşamakta olduğumuz küresel mali kriz
sonucunda kurlarda ve faizlerde meydana gelen gelişmeler dikkate alındığında çok iyi
bir şekilde anlaşılacaktır. Söz konusu
uygulamaların neticesi olarak, bugün kamu borç stokunun ve faiz yükünün daha
yüksek seviyelerde seyretmesi bu sayede büyük ölçüde önlenmiştir. Yine, faiz yüküne
bakarsanız, -tabii ki, temel yıl, burada 2002’yi karşılaştırmanız lazım- 2002
yılında Türkiye millî gelirinin yaklaşık yüzde 15’ini faiz olarak ödüyordu,
bugün yüzde 5,7’sini faiz olarak ödüyor.
Bu, çok açık bir şekilde faiz yükünün ne kadar aşağıya geldiğini de
ifade ediyor. Dikkatinizi
çekmek istediğim diğer bir husus, krizin etkisiyle kurlarda ve faiz oranlarında
yukarı yönlü bir baskı oluşmuşsa da söz konusu göstergelerdeki dalgalanmanın
geçmiş dönemlerde Türkiye'nin yaşadığı kriz deneyimlerindeki seviyelerle
kıyaslandığında çok daha ılımlı olduğu ortadadır. Bakın, dünya
büyük bir krizden geçiyor. Türkiye’de mesela hazinenin borçlanma faizleri şu
anda yüzde 18’in altında. Yani bu sene başladığımız noktanın neredeyse aynısı,
birkaç ay öncesine göre de tabii ki daha makul bir seviyede. 2007’nin başına
göre de daha makul seviyede. Ben 2002 yılını da zaten hiç karıştırmak
istemiyorum. Benzer şekilde aslında kurdaki hareketlenme de döviz
bazında baktığınız zaman Kore’den daha az, Güney Afrika’dan daha az,
Brezilya’daki real’den daha az, birçok ülkeden daha
azdır. Sadece bunlarla kalmamak lazım. Örneğin,
gelişmekte olan piyasalarla bir kıyaslayalım ve 12 Eylül -yani krizin
derinleştiği noktadan başlayalım- 17 Aralık tarihlerinden bu yana Türkiye’nin
risk priminde ne kadar artış olmuş? 293 baz puanlık
bir artış olmuş. Peki, bizim gibi
ülkelerin, yani gelişmekte olan ülkelerin bu tahvil endeksinde ne kadar bir
artış olmuş, priminde? 423 baz puan. Peki, ülke
bazında baktığınız zaman, Güney Afrika’da 376, Endonezya’da 430, Rusya’da 624, Venezuela, Arjantin ve Ukrayna’da sırasıyla 1.079, 1.182 ve
1.860 baz puanlık risk priminde artış olmuştur. Yani
Türkiye’nin risk primindeki artış birçok ülkenin altında olmuştur. Bütün bunlar
neyi gösteriyor? Hakikaten de bu krize Türkiye’nin çok sağlıklı bir şekilde,
sağlam temellerle yakalandığını ve bu yapılan reformlar sayesinde bu anlamda
nispi olarak az etkilendiğimizi gösteriyor. Ama tabii ki, eğer dış pazarlarımız
daralacaksa, finansman imkânlarında bir daralma varsa -ki var- ve bu, büyümeye
yansıyacaktır. Bu nispi olarak her tarafta görülen bir olay. Örneğin,
bu yılın dördüncü çeyreğinde, Amerika’da yıllıklandırılmış
dördüncü çeyrek büyüme rakamlarına ilişkin tahminlere bakarsanız yüzde 6’lık
bir küçülme öngörülüyor. Dolayısıyla Türkiye’deki bu yavaşlamaya da o çerçevede
bakmakta ben büyük fayda görüyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son yıllarda
ülkemize giren doğrudan yatırımların artmasında yatırım ortamının
iyileştirilmesine yönelik çeşitli düzenlemeler ile makroekonomik alanda
sağlanan istikrar sonucu geleceğe yönelik beklentilerin düzelmesi tabii ki
etkili olmuştur. Bu senenin ilk dokuz ayında ülkemize giren doğrudan yabancı
sermaye miktarı 12,3 milyar dolar seviyesinde gerçekleşmiştir. Uluslararası doğrudan yatırımların artırılmasına yönelik
olarak önümüzdeki dönemde şirket kuruluşu maliyetleri ve bürokratik engellerin
azaltılması, iş gücü piyasasına esneklik kazandırılması, ARGE ve inovasyon faaliyetlerinin artırılması, sektörel
lisanslar ve gümrükler alanındaki maliyetlerin düşürülmesi, KOBİ’lerin
finansman imkânlarına erişiminin artırılması ve kurumsal yönetim
uygulamalarının geliştirilmesi gibi alanlar önceliğini koruyacaktır. Yani önümüzdeki
dönemde bu konularda inşallah daha fazla ilerleme sağlayacağız ve Türkiye'yi
hem Türkiye'deki tabii ki sermaye açısından hem de tabii ki küresel sermaye
açısından daha cazip hâle getireceğiz. Küresel krizden ekonomimizin asgari düzeyde etkilenmesi için
şimdiye kadar birçok önlem aldık ve almaya da devam ediyoruz. Diğer taraftan
kısa vadeli gelişmeler bizim orta ve uzun vadeli hedeflerimizi gerçekleştirme
yönündeki kararlılığımızı da etkilemeyecektir. Tersine, ülkemiz uluslararası
alanda rekabet gücünü ve refah seviyesini yükseltme yönünde uygulamakta
olduğumuz ekonomik politikalara ilaveten ne tür tedbirlerin alınması, ne
şekilde düzenlemelerin yapılması ve hangi politikaların uygulanması gerektiği
konusunda bize yeni ufuklar açmakta ve yeni fırsatlar yaratmaktadır. Ben burada önlemlere geçmeyeceğim çünkü zaten önlemler
bütçe konuşmaları sırasında iyi bir şekilde vurgulandı ama şu açık: Biz hem
bankacılık sektörümüzü hem reel sektörümüzü destekleyecek birçok adım attık. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlayınız lütfen. Buyurun. DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Değerli
milletvekilleri, kamuoyu tarafından yakından takip edilen diğer bir husus da
IMF ile olan ilişkilerimizdir. Küresel kredi pazarındaki daralmanın etkilerini
en aza indirmek ve dış finansman dengesinin görünümünü daha da güçlü bir hâle
getirmek amacıyla IMF ile görüşmelerimiz ülkemiz menfaatleri çerçevesinde
sürdürülmektedir. Türkiye ile IMF arasında yapılacak olan program kapsamındaki
politikalar, yapısal düzenlemeler ve programın içeriğine ilişkin teknik çalışmalar
ve diğer hususların kısa sürede tamamlanması beklenmektedir. Ben sürem bittiği için burada kısa keseceğim. Sözlerime
burada son verirken 2009 yılı bütçesinin ülkemiz için hayırlı olmasını diliyor,
hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım. Hükûmet adına ikinci konuşmacı Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın
Nazım Ekren. Sayın Bakanım, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul)
– Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Devlet Bakanlığı ve Başbakan
Yardımcılığına bağlı ilgili ve ilişkili kurum ve kuruluşların bütçelerine ve
Türkiye ekonomisinin temel göstergelerine ve dengelerine yönelik olarak sayın
milletvekillerimiz tarafından gündeme getirilmiş olan yapıcı eleştirilere,
yorumlara ve katkılara teşekkür ederek başlamak istiyorum. Gündeme getirilen hususlara ve makroekonomik gelişmelere ve
bunlara yönelik yaklaşımlarımızı da zamanın elverdiği ölçüde ana hatlarıyla
sizlerle paylaşacağım. Öncelikle, ekonomik kriz ve Türkiye’ye etkileri konusunda
Devlet Bakanımız Sayın Şimşek’in yaptığı açıklamalara ilaveten önemli birkaç
hususu da sizlerin görüşlerinize arz etmek istiyorum. Değerli milletvekilleri, Sayın Başkan; dünya finansal
krizinin ortaya çıkardığı tablo, bütçe görüşmelerinin başında da vurgulandığı
şekilde, her ekonominin kendine has özelliklerine bağlı olsa da, sonuçta iki
tane önemli kanaldan küresel sistemle entegre olmuş
ekonomileri etkilemeye başlamıştır. Bunlardan bir tanesi elbette finansal
kanaldır. Daha doğrusu, uluslararası finansal ilişkilerin Amerikan merkezli
likidite, “mortgage” ya da küresel krizden hareketle
yayılan dalga, gelişmiş ülkelerin kendi içindeki sürecini tamamladıktan sonra
yükselen piyasalarla olan ilişkisini de ortaya koymuştur. Bu süreçte
bakıldığında ülkemizde de finansal piyasalar ağırlıklı küresel finans krizinin
ilk etkilerini Türk finans sektöründe çok net bir şekilde görmeye başladık.
Özellikle faiz oranlarında kısmen de olsa, daha sonra borsada, kredi
miktarlarında ve uluslararası küresel sermayenin Türkiye’ye girme yön ve
şeklinde değişik bir tablo ortaya çıktı. İkinci önemli dalga, küresel krizin ekonomik sektörleri
etkileme yön ve şekline bağlı olarak ticaret düzeyindeki gelişmelerdir. Bu
çerçeve içinde de ihracat ve ithalat ilişkileri gözlemlendiği takdirde
uluslararası kuru yük taşımacılık endeksinde kendini ifade eden süreç de ciddi
şekilde daralmaya girmiştir. Dolayısıyla, ekonomi yönetimi olarak da bu sürecin
bu şekilde gelişip gelişmeyeceği konusundaki tercihleri belirlerken, değerli
milletvekillerimizin yakından izlediği şekilde, üç tane öne gelen bir süreci
başlatmış olduk. Bir tanesi, küresel türbülansa
hazırlık süreciydi. Bunun da ilk sinyallerini orta vadeli programda, 2009 yılı
programında ve bugün burada tartışmakta olduğumuz ve dün başladığımız 2009
bütçesinde ve 2009 yılı yatırım programında çok net şekilde verdik. Türbülansa
hazırlık sürecine tepki konusunda da Sayın Başbakanımızın daha önce yaptığı
bütçe konuşmasında hangi alanlarda neler yaptığımız açıklanmıştı. Ama özellikle
Türkiye'nin küresel finansal krizden etkilenme şeklinde dış talep ve dış fon
önem arz ettiği için, bu süreçte aldığımız en kritik, Hükûmet
olarak gündeme getirdiğimiz en önemli konu, dış fonla ilgili, Merkez Bankasının
ve daha sonra da BDDK’nın aldığı düzenlemelerle dış
fonla ilgili bir sıkışıklığı ortadan kaldıracak adımlardır. Dış taleple ilgili
olarak da yine Merkez Bankasının Eximbank’la ilgili “line”’lar konusunda gündeme
getirdiği düzenleme Türkiye'nin dış taleple karşılaştığı şokları da kendi imkân
ve kaynakları çerçevesinde göğüsleyebileceği sinyallerini de yansıtmış oldu. Saygıdeğer
milletvekilleri, ikinci önemli husus, elbette günlük gelişmelere tepki olarak
alınan bu politika tedbir ve öncelikleri yanında yeni mimariye hazırlık süreci
de ayrı bir önem arz etmektedir. Küresel finansal krizden sonra, bu sürecin bir
veya iki yıldan sonra yeniden normalleşmeye girmesiyle birlikte bütün dünyanın
üzerinde durduğu en önemli konu küresel finansal sistemin ne olacağıdır,
dolayısıyla ekonomik yapının da ne olacağıdır. Yeni mimariye
hazırlık süreci içinde de ekonomi yönetiminin ön plana çıkarttığı dört eksenli
bir yaklaşım söz konusudur. Bunlardan bir tanesi “ikinci nesil” ya da “yeni
nesil reform” diyeceğimiz kamu sektöründe neler yapılabileceği konusudur. Öncelikle mali
kuraldan başlamak üzere, mali kuralla ilgili çalıştaydan
sonra, merkezî yönetim bütçesi içinde ya da genel kamu içinde orta ve uzun
vadede sorun olabilecek alanlarla ilgili ilk adımları atabileceğimizin de
sinyallerini ikinci nesil reformlar yoluyla merkezî yönetimde yapabileceğimizi
göstermiş olduk. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu süreçteki ikinci en önemli yeni nesil reform, özel
sektörde şirketlerin yeniden yapılanmasıdır. Buradaki
yapılanma sürecini, 2001 yılında karşılaştığımız krizde finansal yeniden
yapılanmadan sonra yapılması gereken fakat bu dönemlere ertelenmiş olan
şirketler sorununu da ister açık pozisyon olarak istersek özel sektörün dış
borcu olarak ortaya çıkan tabloyu, özel sektörün de reel sektörün de minimum
zararla atlatabilmesi için özel sektörde kapsamlı bir şirket yeniden
yapılanması ikinci dönem reform süreci olarak da ele alınmalıdır. Üçüncü önemli
husus, finans sektöründeki yeni nesil reformlardır. Bunu da İstanbul finans
merkezi kapsamı çerçevesinde, Türkiye'nin bölgesel öncelikle, ama daha sonra da küresel bir
finans merkezi olabileceği sinyallerini vererek İstanbul merkezli hukuksal,
mali ve finansal ihtiyaçlarını giderecek bir süreci de başlatmış olduk. Dördüncü yeni
nesil reform sürecinin odaklanacağı en önemli alan, “demokratik” veya
“demografi penceresi” adını vereceğimiz, Türkiye’deki genç nüfus yapısının
2050’den sonra tersine döneceğini dikkate alarak bu süre içinde işsizlik
olgusunun genelde mesleksizlikten kaynaklandığını dikkate alarak genç nüfusun
tamamını kapsayacak oldukça kapsamlı, geniş bir mesleklendirme
programını da başlatmış olacağız. Saygıdeğer
milletvekilleri, yeni mimariye hazırlığın dışında ekonomi yönetiminin üzerinde
durduğu, üzerinde çalıştığı önemli bir başka açılım da, orta vadede süreç
tamamlandığında ekonomide yeniden dinamizm kazanabilmek için üzerinde durulması
gereken hususlardır. Bu yaklaşımın da genelde dört tane ana bileşeni
bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi, güven ve istikrarın mutlaka korunmasıdır,
siyasi istikrar dâhil olmak üzere. İkinci önemli husus, makroekonomik
dengelerin korunmasıdır. Üçüncü önemli husus, bugünlerde sık sık tartıştığımız sektörel
performansların artırılmasıdır. Şirketlerin yeniden yapılanması bağlamında
düşünülecek bir yaklaşımdır. Dördüncüsü ise, “Sosyoekonomik gündemin yeniden
şekillendirilmesi” adını koyduğumuz özellikle bölgesel ekonomik kalkınma ve
sosyal gelişmenin Türkiye'nin ekonomik kalkınmasında yeni bir açılım sağlayacak
şekilde formüle edilmesidir. Bu genel
değerlendirmelerden sonra, çok özet olarak, Türkiye'nin makroekonomik
performansında ortaya çıkan birtakım kritik hususları da saygıdeğer
milletvekillerinin görüşlerine arz etmek istiyorum. 2002’den 2007
yılına kadar geçen süreçte zaman zaman ekonomik
büyüme performansı ortalama 6,8’in üstünde olmasına rağmen, son yıllarda ortaya
çıkan düşüş trendi, bazı şekillerde ortaya konan yaklaşımlarda yanlış
anlaşılmaktadır. Örneğin 2002 yılında Türkiye 180 ülke içinde gayrisafi yurt
içi hasıla sıralaması bakımından ilk 21’de iken, 2007
yılı sonunda bu ilk 17 olmuştur. Aynı şekilde 217 ülke içinde yabancı sermaye
girişi bakımından Türkiye ilk 53 ülke içinde, 2007 yılında ise ilk 17 ülke
içinde yer almaktadır. Yabancı sermaye girişini genel olarak değil de
gelişmekte olan ülkeler açısından aldığınızda, 181 ülke içinde Türkiye 2002
yılında ilk 28 ülke içindeyken, 2007 yılında ilk 9 ülke içinde yer alacak bir
konuma da gelmiştir. Dolayısıyla, Türkiye'nin ister küresel düzeyde isterse ulusal
düzeyde ortaya koyduğu makroekonomik performans geçmiş yıllarla da mukayese
edildiğinde, küresel sistemle de mukayese edildiğinde son derece başarılı
sonuçları ortaya çıkarmaktadır. Saygıdeğer
milletvekilleri, zamanımızın elverdiği ölçüde, sizlerin gündeme getirdiği
konulara ilişkin değerlendirmelerle konuşmama son vermek istiyorum. Mali disiplinle
ilgili, mali disiplinin belli bir tarihten sonra zayıfladığı ya da eski gücünü
kaybettiği yaklaşımı, değerlendirme sürecinde hangi kriterleri
dikkate aldığımıza bağlıdır. Mali disiplin konusunda değişik ülke grupları
farklı kriterleri dikkate almakta. Türkiye’de üstü
kapalı uyguladığımız mali disiplinin de, bilindiği şekilde, üç tane temel
göstergesi vardır. Bunlardan bir tanesi faiz dışı fazla, bir diğeri bütçe açığı
ve bir diğeri de kamu borç stokudur. Dolayısıyla, bu üç tane göstergenin
gayrisafi yurt içi hasılaya oranlarına baktığınızda,
2002 yılından 2007 yılı sonuna kadar, bütçe açığı ile kamu borç stokunun ister
AB tanımlı ister kamu net borç stoku tanımlı, isterseniz iç ve dış borç ayrımı
yapmadan brüt borç stokuna baktığınızda da üstü kapalı bir mali kuralın
uygulandığını söyleyebiliriz. Yine üye olmak için yoğun çaba sarf ettiğimiz
ülkeler grubunu dikkate aldığınızda “Maastricht
Kriterleri” olarak ifade edilen bütçe açığının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı ya da kamu borç stokunun gayrisafi yurt içi
hasılaya oranlarında birinde eşik yüzde 3, birinde eşik yüzde 60, ama
Türkiye'nin en son gösterdiği performans birinde 1,6; birinde de yüzde 30’dur.
Dolayısıyla mali disiplinin bu açıdan bozulduğunu ya da gücünün azaldığını
söylemek, gelişmelere bakıldığında, doğru bir yaklaşım değil. Faiz dışı fazla
konusuna gelince; faiz dışı fazlanın gayrisafi yurt içi hasılaya
oranı Türkiye’de son yıllarda her zaman pozitif olmuştur. Dolayısıyla -Sayın Şimşek’in de ifade ettiği gibi- bütçe
dinamiklerinin ve borç dinamiklerinin iyileştirilmesindeki en önemli enstrümanlardan bir tanesi de budur. Değerli
milletvekilleri, özellikle üzerinde durulan bir başka husus da ulusal
tasarruflarla kamu tasarrufları arasındaki gelişmelerin son yıllardaki izlediği
“trend”dir. Kamu tasarruf yatırım farkının gayrisafi
yurt içi hasılaya veya -daha iyi bir gösterge olsun
diye düşündüğünüzde- gayrisafi harcanabilir gelire oranına baktığınızda,
1990’lı yıllardan beri negatif olmuş, hatta 2001’de eksi yüzde 11,2’ye çıkmış,
2003 yılında eksi 7,8; 2006 yılında da pozitif olarak 0,7’ye yükselmiştir. Uzun
yıllardır negatif olan kamu tasarrufları, ilk defa Adalet ve Kalkınma Partisi
döneminde, 58, 59, 60’ıncı cumhuriyet hükûmetlerinde
pozitife geçmiş bulunmaktadır. Bir rakam vermek gerekirse; kamunun tasarruf
yatırım farkı 1998’de 6,8; 2001’de eksi 11,2; 2006’da 0,67; 2007’de eksi
1,49’dur. Dolayısıyla gelişim trendine bakıldığında,
kamuda -az önce söyledim- mali disiplin bakımından sağlanmış bulunan performans
tasarruflara da yansımıştır. Özel sektör
tasarruf ve yatırımları konusunda ise özel sektörün sabit sermaye yatırımlarının
2002’de 43,4 milyon YTL, 2007’de ise 155,4 milyon YTL’ye ulaşmış olması, özel
sektörün kendi tasarrufları yanında elbette yurt dışı tasarrufları kullandığını
da göstermektedir. Saygıdeğer
milletvekilleri, bir diğer önemli husus faiz oranlarındaki gelişmelerdir. Faiz
oranlarında da elbette hazinenin ikinci el kâğıtlarını ve de en aktif hazine
kâğıdını almak mümkün ama çok sık kullandığımız Merkez Bankasının gecelik “overnight” faiz oranlarına bakarak da bir yorum
yapabiliriz. 2002 yılında
gecelik Merkez Bankası referans faiz oranı yüzde 44’ken bugün itibarıyla, şu
anda sizlerle birlikte değerlendirdiğimiz bütçe görüşmesi itibarıyla bu oran
yüzde 15’e inmiştir. Aynı şekilde, hazinenin de, Sayın Şimşek’in de ifade ettiği gibi,
en son borçlanma oranlarının da 18’den aşağıda olduğunu söylediğimizde, borç
verme Merkez Bankası oranlarına baktığınızda onun da yüzde 17,50 civarında
olduğunu gösterirsek veya ifade edersek, sonuçta iki tane önemli ekonomi
yönetimi kurumunun ekonomideki gelişmeler konusunda gösterdiği yaklaşım çok net
şekilde ortaya konulmuş olacaktır. Biraz daha farklı
açılardan bakıldığında, sayın milletvekillerimizin gündeme getirdiği konulara
ilişkin görüşlerimizin de hızla üzerinden geçmek istiyorum. Bir tanesi, Sermaye Piyasası Kurulunun DİBS’lerin
izlenmesi konusunda ortaya koyduğu yaklaşım, hukuki ve teknik çalışmalar
tamamlanmış ve test aşamasında olan bu süreç çok yakın zamanda kamuoyuyla
paylaşılacaktır. VOBAŞ vadeli işlemler piyasası ise, zaten sizlerin de takip
ettiği gibi işlemlerini etkin şekilde yürütmektedir. Kanal 7 ile ilgili incelenmesine konu olan husus, bağımsız
yargının kararıyla açıklığa kavuşmuştur. Elbette önemli olan bir konu da KOBİ Borsasının geleceğinin
ne olacağıdır. KOBİ Borsası daha önce özel bir yasayla
kuruldu ama zaman içinde, özel bir statüsü olduğu için, bu sürecin yönetiminde
bazı sıkıntıların söz konusu olduğu anlaşılınca bu kurumun, KOBİ Borsasının,
İMKB bünyesi içinde daha etkin çalışabileceği sonucuna ulaşıldıktan sonra
bununla ilgili kararlar alınmış, söz konusu KOBİ Borsasının, İMKB bünyesi
içinde çalışmasına yönelik test aşamasına da gelmiş bulunuyoruz. Değerli milletvekilleri, bir diğer önemli husus Devlet
Planlama Teşkilatının yeniden stratejik açıdan yapılanması konusunda gündeme
getirilen yaklaşımdır. Devlet Planlama Teşkilatının kapatılmasının dahi
düşünülmeyeceği bir yaklaşım söz konusu iken, DPT’de bir stratejik planın
hazırlığı da biliniyor iken sizlere şunu anlatmak isteriz ana hatlarıyla.
Devlet Planlama Teşkilatının kendi bünyesi içinde daha önceden başlatmış olduğu
stratejik plan kapsamında 2009-2013 dönemi için gelişmelere nasıl bakacağını şu
çerçevede ifade etmek istiyorum: Bunlardan bir tanesi, bilgi birikimi ve tecrübesinin
yoğunlaştığı en önemli alan müşavirlik alanı. Dolayısıyla müşavirlik alanı
konusundaki bilgi birikimini hem ekonomi yönetimi kurumlarıyla hem de toplumla
paylaşma çerçevesinde stratejik planda ortaya çıkan birinci açılım budur.
İkinci önemli açılım, koordinasyon ve yönlendirme görevini daha etkin hâle
getirecek bir yapıya kavuşmasıdır. Üçüncüsü, belki de en önemlisi de, bütün
ekonomik gelişmeleri plan ve programları izleme ve denetleme sürecini de daha
kaliteli hâle getirecek bir süreci de başlatmış olacaktır. Devlet Planlama Teşkilatının bütçesinde geçmiş seneye
oranla bu sene ortaya çıkan önemli artışların nedeni de üç tane kalemden
kaynaklanmakta. Bunlardan bir tanesi, kalkınma ajanslarının 2009 yılında çok
fazla açılacak olması, sosyal destek projelerine, SODES’e
bu sene 140 milyon YTL’lik bir fon ayrılmış olması ve son olarak da yine
kalkınma ajansları gibi cazibe merkezlerinin de yeni dönemde devreye girecek
olması DPT bütçesindeki artışların önemli kaynaklarından birini
oluşturmaktadır. Saygıdeğer milletvekilleri, ikinci önemli konu da, TÜİK’in adrese dayalı nüfus kayıt sistemiyle seçmen yaşı ve
kayıtlı seçmen arasındaki ilişkilerdir. Yine çok fazla rakama
boğmadan 2002 ile 2007 tarihleri arasında toplam nüfus seçmen yaşı ve kayıtlı
seçmenle ilgili rakamları sizlerle paylaşmak istiyorum: 2002 yılında
milletvekili seçiminde -seçmen yaşı on sekiz- toplam nüfus 66 milyon 573 bin,
seçmen yaşı artı nüfus 43 milyon 784 bin, kayıtlı seçmen 41 milyon 400 bin. 2004
yılında yerel seçimlerde -yine seçmen yaşı on sekiz- toplam nüfus 68 milyon 204
bin, seçmen yaşında olan nüfus 45 milyon 414 bin, kayıtlı seçmen 43 milyon 552
bin. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika Sayın Ekren,
son sözleriniz anlaşılmadı galiba. Buyurun efendim. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (Devamla)
– Son olarak da, 2007 yılında toplam nüfus 70 milyon 586 bin 256, seçmen yaşı
içinde olan nüfusumuz 48 milyon 286 bin 261, kayıtlı seçmen 42 milyon 799 bin
303. Saygıdeğer milletvekilleri, buradaki 6 milyon ya da 5,5
milyon farkın temel nedeni, daha önce -adrese dayalı olsun ya da olmasın-
yapılan sayımlarda toplam nüfusun ve toplam seçmen yaşı içindeki nüfusa kayıtlı
seçmenin ortaya çıkışındaki tercihin ana kaynağının seçmenlerin iradelerine bağlı
olmuş olmasıdır. Yapılan seçim kayıtlarının askıda tutulması
sürecinde eğer bu potansiyel seçmenler buna yönelik herhangi bir açıklamada,
itirazda, tercihte bulunmadıklarında seçmen yaşı ile kayıtlı seçmen farkı
buradan geliyordu ama adrese dayalı nüfus sisteminden sonra on sekiz yaş ve
üstü fiilen belirlendiği için, bu da otomatik olarak seçmen nüfusu olduğu için
ortaya çıkan sonucun farklı olarak algılanmasının birinci nedenini burada
aramak gerekir. Bir diğer son konu da GAP’la ilgili gelişmelerdir. Saygıdeğer
milletvekilleri, Sayın Başkanım; GAP, aslında, konuşmacılarımızın ve
milletvekillerimizin tümünün ifade ettiği gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin hem
bölgesel hem ulusal hem de küresel bakımdan son derece önemli bir projesidir.
Dolayısıyla GAP’la ilgili tercihimizi, önceliğimizi daha önceki hükûmetlerden farklı bir strateji ve tercihle ön plana
çıkarttık. Orada yaptığımız şuydu: Yine, bütün milletvekillerimize özellikle
teşekkür ederek başlıyoruz. 14,5 milyar YTL’lik merkezî yönetim dışındaki bir
kaynağı, bir miktarını İşsizlik Fonu’ndan, bir miktarını Özelleştirme Fonu’ndan
alacak yasayı sizlerin desteğiyle geçirmiş olduk. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Bakanım, önemli bir konuyu açıklıyorsunuz
ama cümlelerinizi tamamlarsanız… Lütfen… Buyurun. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (Devamla)
– GAP Eylem Planı’nda yaklaşım tarzımız şu oldu: Kamu kurum ve kuruluşlarının,
bölgedeki sivil toplum kuruluşlarının, meslek kuruluşlarının, basın
mensuplarının, yerel aktörlerin GAP Eylem Planı’nın bitirilmesi için
düşünülmesi ya da tamamlanması gereken projelerinin miktarı ve tutarı nedir, şu
rakamdır. Dolayısıyla, bizim de yüce Meclise getirdiğimiz bu yasa ile hem kamu,
bürokrasi tarafından hem de özel sektör tarafından gündeme getirilen projelerin
tamamlanması için arzu edilen para 14,5 milyar YTL idi, merkezî yönetim bütçesi
dışında. Bu projenin de, bu Eylem Planı’nın da -sadece bir enerji projesi
değil, sadece bir ekonomik kalkınma projesi de değil- dört tane temel ekseni
var; birisi ekonomik kalkınma, bir diğeri sosyal gelişme, bir diğeri altyapının
tamamlanması, özellikle sulama ve sonuncusu da kurumsal kapasitelerin
geliştirilmesidir. Bu Eylem Planı’nın Haziran 2008’den sonra 1 milyar YTL
aktarılan kısmını da dikkate aldığımızda, geçen ay Mardin’de yaptığımız
toplantıda gerçekleşme oranının yüzde 53 olduğunu söylemiştik. Muhtemelen de, yıl sonuna kadar bu sene aktardığımız paranın tamamı da
kullanılmış olacaktır. Dolayısıyla, GAP Eylem Planı’nın sadece Güneydoğu
Anadolu’ya değil, kanunda da sizlerle birlikte ifade ettiğimiz gibi, Güneydoğu
Anadolu, Doğu Anadolu, Konya Ovası Projelerine ama hepsinden önemlisi oradaki
ismiyle, kanunda geçen ifadesiyle, bölgesel ekonomik kalkınma ve sosyal
gelişmeye ihtiyacı olan bütün bölgelere kaynakların kullanılacağıdır. Bu vesileyle, konuları gündeme getirdiğiniz için teşekkür
ediyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım. Bu turda son konuşmacı, Hatay Milletvekili Sayın Gökhan
Durgun. Sayın Durgun, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) GÖKHAN DURGUN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Tasarısı üzerinde şahsım adına
düşüncelerimi ifade etmek üzere huzurunuzdayım. Sizleri bu vesileyle saygıyla
selamlıyorum. Sayın Bakanı biraz önce dinledim, Sayın Şimşek’i; bundan
iki gün önce salı günü de Sayın Maliye Bakanını dinledim. Güzel, pembe tablolar
çizdiler. Aslında “pembe” demek de istemiyorum, tozpembe tablolar çizdiler.
Yani onları dinlediğim zaman bu ülkede hiçbir sorun yok, işsizlik sorunu
çözülmüş, insanlar bir haciz kıskacında değil, borçlanmış bir noktada değil,
işsizlik artmamış, cari açık yok, Türkiye güllük gülistanlık bir tablo çizildi.
Biraz önce Sayın Bakan da “Türkiye’de hiçbir vatandaşın sorunu yok.” diyor. Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de çok ciddi sorunlar var.
Şunu görüyorum, görüşmekte olduğumuz bu bütçe tasarısı, gitmekte olduğumuz
krizi görmeyen ve bu krizin ciddiyetini kavrayamayan, bu krizin bize teğet
geçeceğine inananlar tarafından hazırlandığını görüyorum, Sayın Bakanda da bunu
görüyorum, Sayın Maliye Bakanında da bunu görüyorum. Peki, “Türkiye’de sorunlar
yok.” diyorsunuz, ben size birkaç tanesini sayayım: Bu bütçeyi tartışırken
Türkiye’deki tablo ne? İşsizlik var mı Türkiye’de? Var, hem de çok kaygı verici
bir boyutta var. Üstelik, bu kriz nedeniyle kapanan
fabrikalarda çalışırken, evine ekmek götürürken işinden olan, işsiz durumuna
düşen insanlar var. Peki, bu ülkede cari açık yok mu? Çok ciddi bir cari açık
var. Ne kadar bu cari açık? 47 milyar dolar civarında bir cari açıkla Türkiye
yürümeye çalışıyor. Peki, başka ne sorun var? İthalatta büyük bir patlama var,
büyük bir artış var. 2002 yılında AKP, bu Hükûmeti,
bu ülkeyi devralmadan önce 51 milyar dolardı bizim ithalatımız, şu anda 211
milyar dolar oldu. Bu da cari açığın artmasının en önemli nedenidir. Başka ne
var Türkiye’de? Bu kriz nedeniyle tedbir almadığınız için kapanan iş yerleri,
fabrikalar var. Başta tekstil sektörü olmak üzere otomotiv sektörü ve diğer pek
çok sektörde toptan işten çıkartmalar, konkordato
ilanları, iflaslar ve üretimi durdurmalar var. Sayın Bakan, Türkiye'nin gerçek
tablosu bu. Siz tabii, İngiltere’den geldiniz -iddialara göre İngiliz vatandaşı
olduğunuz da söyleniyor- İngiltere’de durum nedir bilmiyorum ama Türkiye’de
gerçek durum bu. Bunu da bir kavramakta da yarar olduğunu düşünüyorum. Peki, esnafın, ticaret erbabının durumu ne? Kapanan iş yeri
sayısı Sayın Bakan, 33 bin düzeyine çıktı. Peki, tarımda çiftçinin durumu ne?
Nüfusumuzun yüzde 40’ını oluşturan çiftçimiz, tarımımız, ciddi bir yıkım
yaşamaktadır. Geçen yıla göre üretim yüzde 7 kayıp durumuna düşmüştür. Pamuk
toplanamamış, çiftçi tarlasını sürmek zorunda kalmıştır. Bayramda gittim Hatay’a. Narenciye bölgesidir Hatay. Narenciye üreticisi sahipsiz, perişan durumda. Size
fiyatları söyleyeyim: Mandalina 25 kuruş, portakal 30 kuruş, limon 40 kuruş.
Buna rağmen, alıcısı yok, ilgileneni yok, ağacında duruyor. Ne yazık ki fiyatlar
böyle. Peki, girdilerin durumu ne? Girdilere
baktığımızda durum daha başka. 2002’den bu yana -siz iktidara
geldiğinizden bu yana- mazota yüzde 130 zam, sulamaya yüzde 175 zam, gübreye
yüzde 400’e yakın zam. Girdilerdeki durum da bu, Türkiye'nin
tablosu bu. İngiltere’deki çiftçi nedir bilemiyorum, onu siz bilirsiniz. Dünya ekonomisi bu krizi atlatabilmek için yeni bir
anlayışla şekillenirken, tedbirler alırken, bizde, bütçe görüşmelerinde böyle
bir pembe tablo çiziliyor. Bana dünyada bir tek ülke gösterin ki bu krizden
dolayı pembe tablo çizerek, her şeyin iyi olduğunu söyleyerek çıkma anlayışında
olsun. Bana dünyada bir tek ülke gösterin ki bu ülkenin başbakanı “Bu kriz bize
teğet geçti.” diyerek bunu atlatmaya çalışsın. Böyle bir ülke yok, dünyada
böyle bir ülke yok, tek ülke varız, o da biziz. OKTAY VURAL (İzmir) – Başbakanımız tek! GÖKHAN DURGUN (Devamla) – Evet. Değerli arkadaşlarım, küresel ısınma dolayısıyla tarımımız,
çiftçimiz zor bir yıl geçirdi, özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi kuraklık
yaşadı. Bu bölgenin tarımını ayağa kaldırmak için kurulan GAP Sulama Projesi’ne
ne oldu? GAP, maalesef çok uzun bir süredir kenara itilmiş vaziyette, AKP
İktidarı tarafından da rafa kaldırılmış durumda. GAP’ı gerçekten oradaki
insanın kaderini değiştirecek, ciddi bir yatırım hâline dönüştürecek önemli bir
adımın son dönemde atılmamış olduğuna da dikkatinizi çekmek istiyorum. AKP
İktidarı tarafından GAP’a son üç yılda yapılan yatırım, 2002 yılında yapılan
yatırımın dörtte 1’i kadardır. İşte, Türkiye’deki tablo budur Sayın Bakan. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Durgun. GÖKHAN DURGUN
(Devamla) –“TÜİK” denince aklımıza gelen bir konuyla bitirmek istiyorum
sözlerimi. “TÜİK” denince aklımıza seçmen kütükleri geliyor. Komşumuz
Yunanistan’ın seçmeni kadar Türkiye’de seçmen arttı, 6 milyon. Ben bu artışla
çok ilgili değilim, arkadaşlarım anlattılar, söylediler. Ama şu beni üzdü:
Sayın Mehmet Ali Şahin’e, Sayın Bakana gazeteciler soruyor, “Bakın, dağdaki bir
terörist seçmen yazılmış. Ne diyorsunuz?” diyor. Sayın Bakan diyor ki: “Gelsin,
tanışırız, memnun oluruz, kendisi oy kullansın.” Sayın Bakan, hiç
yakışmıyor. Bir teröriste “Gelsin, tanışalım.” diyemezsiniz. Bir teröriste
“Gelsin, bu ülkede oy kullansın.” diyemezsiniz. VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Ne manada söylediğini biliyorsunuz. GÖKHAN DURGUN
(Devamla) – Sizi kınıyorum. Lütfen bu konuda
Sayın Bakan sözlerini geri alsın. AHMET YENİ
(Samsun) – Bakan onu kastetmedi. GÖKHAN DURGUN
(Devamla) – Sizleri tekrar saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum. Sayın
milletvekilleri, dördüncü turdaki konuşmalar tamamlanmıştır. Şimdi sorulara
geçiyoruz. Sayın Uslu… CEMALEDDİN USLU
(Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Benim sorum
Devlet Planlama Teşkilatı verileriyle ilgili. Türk çiftçisinin
son dönemdeki içler acısı hâlini Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının “Sektörel Reel Büyüme Hızları” başlığı altında yayımlamış
olduğu tarım sektörüyle ilgili olumsuz veriler de doğrulamaktadır. Hâlbuki Tarım
Bakanı bunun tam aksini savunmakta, tarımın ve çiftçilerimizin çok iyi bir
seviyede olduğunu iddia etmekte, hatta bu yüzden tarım kesiminin siyasi
desteğini aldıklarını ifade etmektedir. Sayın Bakanım Nazım Ekren’in
bu konudaki düşüncelerini ve yorumlarını öğrenmek istiyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Uslu. Sayın Enöz… MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanlara
soruyorum: Bir: Şirketler ve
tüketicilerin bankalara olan borçlarının yeniden yapılandırılması için BDDK ve
bankalar arasında herhangi bir görüşme yapılmakta mıdır? İki: Kredi
borçlarının faizlerinde herhangi bir indirime gidilecek midir? Üç: Kredi
kartları ve bireysel kredi borçlarının da yapılandırılmasına ilişkin herhangi
bir çalışma var mıdır? Dört ve son
olarak: Ekonomik verilere bakıldığında büyüme oranı sıfıra yaklaşmış ve
işsizlik oranının da artmaya başladığı gözlenmektedir. Bu, ülkemiz için bir resesyon mudur? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Enöz. Sayın Süner… TAYFUR SÜNER
(Antalya) – Sayın Başkanım, soru bir: 29 Mart mahallî idareler genel seçimleri
için askıya çıkan seçmen listelerine toplu hileli seçmen yazıldığına dair
tarafıma çeşitli duyumlar ulaşmaktaydı. Antalya’nın Konyaaltı
ilçesinde İlçe Başkanı Ömer Dalbudak’ın itirazıyla
benzer bir durum tespit edilmiş, bu seçmenlerin kayıtları dondurulmuştur.
Adrese dayalı seçmen kayıtlarında sıkıntıların olduğu ortaya çıkmıştır. Bu
sistemin kaldırılıp daha şeffaf bir yöntemin getirilmesi için bir çalışmanız
var mıdır? Soru iki:
Enflasyon hesaplamalarında gıda harcamalarının oranı nedir? Elektrik ve doğal
gaz enflasyon hesaplamalarına dâhil edilmekte midir? Ediliyorsa oranlarını
öğrenebilir miyim? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum. Sayın Taner… RECEP TANER (Aydın)
– Sayın Bakan, TÜİK tarafından yapılan tespitler neticesinde nüfusu 2 binin
altında kaldığı için kapatılan belde belediyelerinin birçoğunun yeni açıklanan
seçmen listelerindeki artışlarla nüfusları 2 binin üzerine çıkmaktadır. Mesela
Aydın ili Koçarlı ilçesi Bıyıklı beldesinin nüfusu 1.990’dı, yani 10 kişi
eksikti; yeni seçmenlerle, artan seçmenlerle 2 bini çok çok
geçmekte. Şimdi sormak
istiyorum: Seçmen kütükleri doğru ise köy hâline getirdiğiniz belde
belediyelerine haksızlık yaptığınızı düşünüyor musunuz? İki: Yine Aydın
ili Kuşadası ilçe nüfusu 53 bin. Seçmen kütük listelerine göre seçmen sayısı 43
bin. Bu seçmen sayısı size mantıklı geliyor mu? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum. Sayın Aslanoğlu… FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, Bankalar Birliği Başkanının da dile
getirdiği, bütçe konuşmalarında size sunduğum, reel sektörün ve bankacılığın
içinde olduğu şu andaki 110’uncu ve 160’ıncı maddelerde grup kredileri hariç müşteri
kredilerinin yeniden yapılandırılmasında buradaki bu uygulamayı bir an evvel
getirecek misiniz? Bir. İki: Çek
Kanunu’yla ilgili acil olarak Adalet Bakanlığının hazırladığı çek kanununun en
azından acil olan 1 ve 2 maddesini öncelikle Meclise getirecek misiniz? Üç: GAP bölgesel
kalkınmada çalışanların, ben biliyorum ki en az zararla, gitmek istemeyen
insanlarımızın, yıllarca Ankara’da yaşayan insanlarımızın Urfa’ya gitmek,
babası annesi, çoluğu çocuğu nedeniyle gitmek
istemeyen… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Köse… ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
son bir yıl içerisinde GAP bölgesinde işsizlik oranı ve kapanan iş sayısı
nedir? İki: 2008 yılında
programa alınan on beş anaokuldan kaçı
tamamlanmıştır? Bu okullardan kaçı Adıyaman’dadır? Üç: 2009 yılında
tamamlanması öngörülen 22.634 konut ve 104 sosyal tesisin kaçı Adıyaman’da
yapılacaktır? Ve son sorum:
Özel sektörün bölgeyi tercih etmesine dönük olarak nasıl bir teşvik politikası izlenecektir? Bu konuda
yasal düzenleme yapılacak mıdır? Eğer yapılacaksa ne zaman yapılacaktır? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Öztürk… HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sözde stratejik
ortaklarımızın parlamentolarında kabul ettikleri sözde Ermeni soykırımı
tasarılarını çağrıştırabilecek konuşmaların bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi
çatısı altında yapılmış olmasını Demokratik Sol Parti olarak şiddetle
kınıyoruz. Başkanlık Divanı söz konusu konuşma sonrası tepki göstermiş olsa da,
Divandan bu konularda anında ve daha fazla hassasiyet göstermesini
beklediğimizi ifade etmek istiyorum. Sayın Başkan
aracılığınızla Sayın Bakanlara sormak istiyorum: Türkiye gelişmekte olan
ülkeler arasında sayılmasına rağmen, 2008 yılı büyüme tahminine baktığımızda
yüzde 2-3’ler düzeyindeki büyüme oranı ile gelişmekte olan ülkeler ortalaması
yüzde 6’lara değil, gelişmiş ülkeler ortalamasına daha yakın ve daha düşük bir
yerde durmaktadır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Öztürk, özür diliyorum, mikrofon otomatik kesiliyor. Sayın Özdemir… HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakanlara soruyorum: İktidarlarınız döneminde
çeşitli zamanlarda GAP eylem planları açıklanmıştır. Açıklanan bu eylem
planları ne yazık ki tam olarak uygulamaya geçirilememiştir. Seçim bölgem
Gaziantep de bu planlardan
yararlanamamıştır. 2009 yılında Hükûmetinizin
GAP uygulama planı nedir? İkinci sorum:
Türkiye İstatistik Kurumu, devletimizin en güvenilen kurumlarından birisi olmak
zorundadır. Ancak TÜİK’in açıkladığı rakamlar,
gerçekleri yansıtmaktan çok uzak kalmaktadır. Hükûmetiniz,
TÜİK’in bir devlet kurumu olarak güvenilirliğini
artırmak için ne gibi önlemler alacaktır? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum. Sayın Özensoy… Yok. Sayın Akkuş… AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakanım; millî gelir büyüklüğünün bugünkü
seviyesi her zaman Hükûmetin övünç kaynağını
oluşturmaktadır. Ancak bu gelirin adil olarak dağıtımı da söz konusu değildir.
Ayrıca gayrisafi millî hasıladaki artış, reel sektörün
üretimine de bağlı değildir, mevcut envanterin küreselleşme ve şehirleşmeye
bağlı olarak yükselmesinin bir sonucudur. Her şeye rağmen, gayrisafi millî hasılanın adil dağıtımı milyonlarca yoksulu biraz olsun
rahatlatabilir. Yeni bir gelir dağılımı sisteminiz var mı? Böyle bir sistem
üzerinde çalışıyor musunuz? İki: Sermaye
girişi ve dış kredinin olduğu dönemlerde ekonomide bir büyüme, sermaye
çıkışıyla da bir küçülme olduğu belirtiliyor, Başbakanımız belirmişti. Türkiye
ekonomisi sürekli bir dalgalanmaya mı tabi olacak, yoksa bir istikrar kazanacak
mı? Bu konudaki çalışmalarınız hakkında bilgi verir misiniz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum. Sayın Yıldız… HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Bakan, TÜİK’te çalışan, Devlet Memurları Kanunu’na, 4/C’ye göre çalışan, sahada görev yapan ve TÜİK’in genelde sonuçlarını getirip sizlere takdim eden ve
kullanıcılara sunan, orada çalışan insanlar hakikaten sizden bir müjde
bekliyorlar. Bu 4/C’ye bir çözüm getirmeyi düşünüyor
musunuz? Bu konuda bilgi almak istiyorum. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Sayın Işık… ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakanım, 2008 yılı sonunda bitecek olan Teşvik Yasası
kapsamındaki illerin durumu ne olacak? Buradaki sanayicilerimiz için bir
planınız var mı? TÜİK ve Yüksek Seçim Kurulu tarafından kullanılan veri
tabanı ve değerlendirme yazılımları hangi firmalara aittir? Bu yazılımlar için
devletimiz ne kadar para ödemiştir? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Sayın Akcan… ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar)
– Sayın Bakanım, elimde
TÜİK’e ait hayvancılıkla ilgili bir
istatistik tablo var. Bu tabloya göre ortalama süt verimi sığırlarda 2000’den
2003’e kadar Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Sayın Bakanlarım, buyurun efendim. DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan. Beni ilgilendiren sorulara cevap vereceğim ama önce şunu
ifade edeyim: Biz hiçbir şekilde pembe tablolar çizmiyoruz. Benim konuşma
metnimi incelerseniz, işte diyoruz ki, dünyada son yüzyılın en büyük krizi var,
Türkiye bundan etkileniyor, bütün ülkeler etkileniyor gerek ihracat kanalıyla
ve dolayısıyla tabii ki istihdam da etkileniyor gerekse finansman kanalıyla.
Dolayısıyla o pembe tabloları nereden çıkarıyorsunuz doğrusu ben de bilmiyorum.
Şimdi, enflasyonda gıdanın payı, yani gıda ve alkolsüz
içkilerin payı yüzde 28,63’tür. Dolayısıyla gıda fiyatlarındaki artış çok
ağırlıklı bir şekilde enflasyona yansıyor. Elektrik ve doğal gaz kısmını şu
anda bilmiyorum, o detay da gerekiyorsa onu da sonradan size yazılı olarak
veririz ama Sayın Bakanımızın ifadesine göre yüzde 16 civarında bir rakam. Resesyon olabilmesi için bir ülkede ekonominin iki çeyrek
üst üste bir daralmaya girmesi lazım, eksi büyümesi gerekiyor. O anlamda
Türkiye’de şu anda bir resesyon yoktur. ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar)
– Azalan bir trend Sayın Bakan, eksi değil. DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Türkiye yirmi
yedi çeyrektir -ki bu cumhuriyet tarihinde ilk kez olmuştur- büyüyor ve bu
büyümenin ortalamasına da bakarsanız, hiçbir dönemde bu kadar yüksek dozda da
bir büyüme olmamıştır. Teşvik politikasına gelince, tabii ki biz her zaman şunu
söyledik: Bu teşviklerin daha rasyonel bir zemine oturtulması için bir çalışma
var ama sanayi envanteriyle ilgili çalışmalar son
noktaya gelmediği için onu henüz uygulamaya koyamadık. Dolayısıyla mevcut
teşvik sisteminin bir şekilde bir süre daha uzatılması tabii ki söz konusu. Onu
da önümüzdeki günlerde gerçekleştireceğiz. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ne zaman Sayın Bakan? Bu
haberleri bekliyoruz. DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Yani, en kısa
süre içerisinde yapacağız. ALİM IŞIK (Kütahya) – Yılın sonu da bitiyor Sayın Bakanım, az bir
zaman kaldı. DEVLET BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Yapacağız arkadaşlar, uzatacağız. Şimdi, gelişmekte
olan ülkelere göre Türkiye'nin büyümesi düşük mü? Aslında Çin ve Hindistan’ı
çıkartırsanız Türkiye'nin düşük değil. Son altı yılın ortalamasına bakarsanız
Türkiye yüksek. Türkiye'nin içinde bulunduğu Avrupa, Orta Doğu, Afrika
bölgesine bakarsanız Türkiye hiçbir şekilde düşük değil. Son altı yıldır Avrupa,
Orta Doğu ve Afrika bölgesindeki ülkelerden, Türkiye daha hızlı bir şekilde
büyümüştür. Şimdi, millî
gelir seviyesi, tabii, bir övünç kaynağı, kişi başına gelir de öyle çünkü
dünyada refah ölçütü bu. Adil gelir dağılımı tabii ki son derece önemli ve
bizim en önemli hedeflerimizden bir tanesi gelirin daha adil dağıtılmasıdır.
Son birkaç yıldır bu alanda da önemli ilerlemeler olduğunu söylemek istiyorum.
Her şeyden önce gelirin adil olarak dağılıp dağılmadığı konusu Gini kat sayısıyla ölçülür ve Gini
kat sayısı sıfıra doğru yaklaştıkça gelir daha adil dağılır anlamına geliyor.
2002 yılında Gini kat sayısı 0,44’tü; 2003 yılında
0,42; 2004 yılında 0,40; 2005 yılında 0,38; elimizdeki rakamlar bunlar. Ama
şunu da söyleyeyim: Mesela en yüksek gelir alan yüzde 20’lik kesimin millî
gelirden aldığı pay, en üst dilimin, mesela 2002 yılında yüzde 50,1 iken 2005
yılında yüzde 44,4’e düştüğünü görüyoruz. Dolayısıyla gelir dağılımı tabii ki
hiçbir yerde tam olarak adil değil ama Türkiye’de bu son yıllarda daha adil bir
gelir dağılımına doğru gittiğimiz de ortada. Türkiye’deki
ekonomik büyüme sürekli dalgalanmak durumunda değil. Tabii ki yapısal
reformlarla sürdürülebilir, makul bir büyüme oranı yakalanabilir. Son yıllarda
aslında yakalanan ivme de onu gösteriyor. Ama şu da çok açık: Türkiye enerjide
dışa bağımlı, Türkiye'nin sosyal güvenlik reformunu çok daha köklü bir şekilde
yapması gerekiyor. Yani daha atmamız gereken adımlar var. Bunlar yapılırsa
tabii ki Türkiye’deki büyüme çok daha yüksek dozda ve sürdürülebilir bir
şekilde olur. Teşvik konusunda,
dediğim gibi, bu senenin sonunda veya en geç önümüzdeki senenin başında, yani
ilk günlerinde bu teşviklerin uzatılmasına yönelik bir taslağı getireceğiz. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Uzatacak mısınız Sayın Bakanım, uzatacak mısınız? DEVLET BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Uzatacağız arkadaşlar. Teşekkür
ediyorum. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; sorulan sorulara zaman ölçüsünde cevap vereceğim. Öncelikle aldığım
notlar çerçevesinde
sırasıyla gitmek istiyorum. Devlet Planlama
Teşkilatı ile Tarım Bakanlığının tarım sektörüne ilişkin olarak kullandığı
veriler arasındaki farklılığa ilişkin ben de çok özet bir bilgi aktarmak
isterim. DPT verileri yayınladığınız program ve planlarda da zannediyorum
izlenilen şekilde bir tabloyla karşı karşıya. “Tarım Destekleme Bütçesinin
Dağılımı” başlıklı tabloya bakıldığında, 2004-2008 dönemi içinde tarım
destekleme bütçesinin dağılımının arttığını söyleyebiliriz. Fark ödemesi
destekleme hizmetlerinde de artış söz konusu, hayvancılık ödemelerinde de artış
söz konusu. Benzer şekilde bazı tarımsal ürünlerin başlangıç alım fiyatlarında
da buğday, arpa, şeker pancarı, fındık gibi 2005-2006-2007 fiyatlar ya da tonlar
olarak, eğer arzu edilirse yüzde değişimler olarak da bir artışın olduğunu
söylemek mümkün. Daha açık bir ifadeyle: Tarım sektöründe -tarım desteklerine
2007’den 2008’e bakıldığında, hani kısa vadeli bir bakış olarak yapıldığında-
Tarım Bakanlığımızın da ifade ettiği gibi, önemli gelişmeler sağlanmıştır.
Farklılık olarak gündeme getirilebilecek tek konu Bakanlığın bütçedeki
sistematik tanımı ile DPT’nin gelişmeleri izlerken kullandığı sistematik
arasındaki farktır. Rakamlar konusunda çelişkili bir durum söz konusu değildir.
İkinci önemli
sorulardan bir tanesi de şirketlerin yeniden yapılandırılması olayıdır.
Saygıdeğer milletvekilleri, konuşmamda da ifade ettim, Sayın Şimşek de
vurguladı, küresel finansal krizin ya da Türkiye'nin içinde bulunduğu ulusal konjonktürün ortaya çıkardığı önemli noktalardan bir tanesi
de daha önceki yıllarda yapılması gereken şirket yapılanmasının yapılmamış
olmasıdır. Burada elbette özel sektörümüzün yurt dışından sağladığı kredilerle,
içeriden borçlanarak elde ettiği finansmanla hem yatırım malı ithalatında
önemli artış sağladığımızı hem de kısaca ifade ettiğim yatırımlarda ciddi artış
sağlandığını vurguladıktan sonra, özellikle son yıllarda özel sektörün Türk
ekonomi yapısı içindeki ağırlığı artmıştır. Bu ağırlığın
artışını sağlayan faktörlerden bir tanesi de finansman yapısı diye
bakıldığında, elbette yeni dönemde Türk özel sektörünün mevcut gelişmeler
karşısında çok fazla hasar göstermeden süreci atlatabilmesi için şirket yeniden
yapılandırılması demek, bu şirketlerin içinde bulunduğu teknik, finansal,
insan, beşerî ve sosyal yapılarını özel sektörle birlikte oturup daha önceki
bilgilere göre yeniden şekillendirmektir. Diğer benzer yapılandırmaları
da ilgili bakanlarımız kendi kamu kurum ve kuruluşlarıyla ilgili olarak da yapmışlardır.
Seçmen konusunda
da daha önce konuşmamda ifade ettim ama bir kez daha müsaadenizle vurgulamak
isterim: TÜİK elbette son derece saygın bir kuruluştur. Dolayısıyla, yaptığı
çalışmalar da, ortaya koyduğu veriler de yerli ve yabancı akreditasyon kuruluşları
tarafından, vatandaşlarımız tarafından, özel ve kamu kurum ve kuruluşları
tarafından verileri sağlıklı şekilde kullanılmakta ve yorumlar da buna
dayanmaktadır. 25 Nisan 2006
tarih 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu gereği adrese dayalı nüfus kayıt
sistemi oluşturulmuştur. Onu hep birlikte Meclisten çıkardığımız yasayla
birlikte yaptık. Bu kanunla, adrese dayalı nüfus kayıt sistemi kurulması görevi
sadece TÜİK’e aittir. Daha sonraki gelişmeler
İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğünün yakın takibi
içindedir. Bir diğer önemli
nokta, yine TÜİK’le ilgili olarak seçmen konusunda
gündeme getirilmişti. Saygıdeğer
milletvekilleri, TÜİK’in yaptığı çalışmada en önemli
belirleyici husus, elinde nüfus cüzdanı olan vatandaşlarımızı kaydetmektir
elbette. Bir başka örnekte de bir adres gösterilerek nispeten daha yüksek bir
seçmenin olduğu iddiası gündeme getirildi. AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Tek adreste 79. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) –
Evet, oraya bakıldığında, o adresin aslında bir öğrenci yurdu olduğu,
dolayısıyla 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 50’nci maddesinin beşinci
fıkrasında geçen hüküm gereği “Huzurevi, yetiştirme yurdu, cezaevi, öğrenci
yurdu gibi yerlerde kalanların adreslerinin bildirimleri ilgili kurum
yetkililerince yapılır.” denildiği için burada kaydedilmiş olabilir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bakan. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – Bir başka önemli husus, millî
gelir rakamlarındaki artış ile gelir dağılımı arasındaki ilişkinin
oluşturulmadığıydı. Sayın Şimşek bahsetti, ama ben bir şey
söylemek istiyorum: 2002-2007 yılları arasında YTL ve dolar cinsi olarak -hiç
fark etmiyor- kişi başına düşen gelir, kişi başına toplam borç, kişi başına
toplam kamu borcu ve kişi başına yatırıma bakıldığında gelişimlerde kişi başına
gelir artıyor, kişi başına gelir artıyor, kişi başına gelire oranla kamu borcu
ve toplam borç azalıyor, yine kişi başına gelirle toplam sabit sermaye
yatırımları artıyor. Son olarak da GAP
konusunda da ilerlemeler kaydettiğimiz çok net. Saygıdeğer
milletvekilleri, özellikle bu dönemde GAP’a yönelik olarak açıkladığımız Eylem
Planı, oluşturduğumuz finansman yapısı, izleme ve değerlendirme sistemlerine
bakıldığında, GAP, şu anda en sistematik olarak yürüyen, eylem planına göre de
sağlıklı işleyen bir projedir. Saygılarımı
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım. ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar)
– Sayın Bakan, benim soruma cevap vermediniz. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Efendim, çalışanlar için
bir şey söylemediniz. GAP çalışanları için iki kelime etseydiniz Sayın Bakan. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul)
– Size daha önce söyledim onu, aynı şeyimiz devam ediyor. BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sırasıyla dördüncü turda
yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım. Hazine Müsteşarlığı 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: 07.82 - HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI 1.– Hazine Müsteşarlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi A – C E T V E L İ
KODU Açıklama (TL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 59.345.864.600 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 275.400 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 355.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 5.090.500.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir 06 İskan ve Toplum Refahı Hizmetleri 500.000.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir 10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 1.048.000.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. GENEL TOPLAM 65.984.995.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Hazine
Müsteşarlığı 2009 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Hazine
Müsteşarlığı 2007 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 2.– Hazine Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum: A – C E
T V E L İ
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Hazine
Müsteşarlığı 2007 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir. Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığı 2009 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 07.81 - DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI 1.– Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ
KODU Açıklama (TL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 496.569.523 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 157.477 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 275.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 2.782.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir 09 Eğitim
Hizmetleri 98.550.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. GENEL TOPLAM 598.334.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Devlet Planlama
Teşkilatı Müsteşarlığı 2009
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Devlet Planlama
Teşkilatı Müsteşarlığı 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum: A – C E
T V E L İ
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Devlet Planlama
Teşkilatı Müsteşarlığı 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 07.85 – TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU BAŞKANLIĞI 1.– Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ KODU Açıklama (TL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 109.853.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 617.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 07 Sağlık
Hizmetleri 20.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. GENEL
TOPLAM 110.490.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir. Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2007 yılı merkezi yönetim
kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir 2.– Türkiye İstatistik Kurumu
Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum: Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı A – C E T V E L İ
BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2007 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Sermaye Piyasası Kurulu 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: 42.03 - SERMAYE PİYASASI KURULU 1.– Sermaye Piyasası Kurulu 2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ KODU Açıklama (TL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 18.430.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 5.625.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 37.121.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. GENEL
TOPLAM 61.176.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Gelir cetvelini okutuyorum: GELİR C E T V E L İ KODU Açıklama (TL) 03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 51.656.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Diğer
Gelirler 9.520.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 61.176.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sermaye Piyasası Kurulu 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir. Sermaye Piyasası Kurulu 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 2.– Sermaye Piyasası Kurulu 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum: A – C E T V E L İ
BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. (B) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum: B – C E T V E L İ
BAŞKAN– (B) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sermaye Piyasası Kurulu 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri
kabul edilmiştir. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, 2009 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: 42.04 - BANKACILIK DÜZENLEME VE
DENETLEME KURUMU 1.– Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ KODU Açıklama (TL) 01 Genel Kamu
Hizmetleri 7.831.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 132.169.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. GENEL
TOPLAM 140.000.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Gelir cetvelini okutuyorum: GELİR C E T V E L İ
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 140.000.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2009 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2007 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum: A – C E T V E L İ
BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. (B) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum: B – C E T V E L İ
BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2007 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir. GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2009 yılı merkezi yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: 40.34 - GAP BÖLGE KALKINMA İDARESİ
BAŞKANLIĞI 1.– GAP Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ KODU Açıklama (TL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 3.411.500 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 06 İskân
ve Toplum Refahı Hizmetleri 47.348.500 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. GENEL
TOPLAM 50.760.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Gelir cetvelini okutuyorum: GELİR C E T V E L İ KODU Açıklama (YTL) 04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 50.760.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 50.760.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2009 yılı merkezi yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2007 yılı merkezi yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– GAP Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum: A – C E
T V E L İ
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. (B) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum: B – C E T V E L İ
BAŞKAN– (B)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri
kabul edilmiştir. Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, böylece Hazine Müsteşarlığı, Devlet Planlama
Teşkilatı Müsteşarlığı, Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı, Sermaye Piyasası
Kurulu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ve GAP Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığının 2009 yılı merkezî yönetim bütçeleri ile 2007 yılı merkezî yönetim
kesin hesapları kabul edilmiştir. Kurumlarımız ve ülkemiz için hayırlı
olmalarını temenni ediyorum. Saygıdeğer
milletvekilleri, programa göre, kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını
sırasıyla görüşmek için, 19 Aralık 2008 Cuma günü saat 11.00’de toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum. Sizlere ve
bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı geceler diliyorum. Kapanma Saati: 22.23 |
|