DÖNEM: 23                            CİLT: 35                    YASAMA YILI: 3

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

30’uncu Birleşim

18 Aralık 2008 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

         I.  - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

       II.  - GELEN KAĞITLAR

     III.  - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) kanun tasarı ve teklifleri

1.- 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/656) (S. Sayısı: 312)

2.- 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu (1/622, 3/521) (S. Sayısı: 313)

A) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI

1.- Dış Ticaret Müsteşarlığı  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Dış Ticaret Müsteşarlığı  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

B) İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ

1.- İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

C) GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

D) DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI

1.- Devlet Personel Başkanlığı  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Personel Başkanlığı  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

E) TÜTÜN VE ALKOL PİYASASI DÜZENLEME KURUMU

1.- Tütün  ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Tütün, Tütün Mamûlleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

F) TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI

1.- Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

G) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI

1.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

H) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI

1.- Hazine Müsteşarlığı  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Hazine Müsteşarlığı  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

I) DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI  MÜSTEŞARLIĞI

1.- Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

İ) TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU BAŞKANLIĞI

1.- Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

J) SERMAYE  PİYASASI KURULU

1.- Sermaye Piyasası Kurulu  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Sermaye Piyasası Kurulu 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

K) BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU

1.- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

L) GAP BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI

1.- GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

      IV.  - YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, Burdur’da fen lisesi açılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve  Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/4751)

2.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, konut edindirme yardımı ödemelerindeki bazı uygulamalara,

- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, konut edindirme yardımı ödemelerine,

- İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, konut edindirme yardımı  ödemelerine,

- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, konut edindirme yardımı ödemelerine,

  İlişkin Başbakandan soruları ve  Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/4756), (7/4769), (7/4792), (7/4972)

3.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, bir derneğin denetimine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/5031)

4.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Osmaniye’de yapılacak çimento fabrikasının bir antik kente etkisine ilişkin sorusu ve  Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/5058)

5.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Van’daki bir lisede yolsuzluk yapıldığı iddialarına ilişkin sorusu ve  Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/5076)

6.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars’ta kapatılan okullara ilişkin sorusu ve   Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/5080)

7.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Sakarya Büyükşehir Belediyesinin tanıtım ve reklam giderlerine ilişkin sorusu ve  İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/5240)

8.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Antalya Büyükşehir Belediyesinin borçlarına ve borçlanma giderlerine ilişkin sorusu ve  İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/5252)

9.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Edremit’teki bazı mahallelerin Akçay Belediyesine katılma taleplerine ilişkin  sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/5262)

10.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, yaş sebze ve meyve ihracatında Rusya ile yaşanan sorunun doğurduğu mağduriyete,

- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, CE uygunluk belgesi verilmesine, İlişkin Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’den  soruları ve Devlet Bakanı Vekili ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/5325) (7/5326)

11.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, SEKA özelleştirmelerine ve Giresun SEKA kâğıt fabrikasına ilişkin sorusu ve  Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın  cevabı (7/5343)

12.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, Karaköy’ün, turizm gelirlerine ilişkin sorusu ve  Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın  cevabı (7/5410)

13.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Bartın Kültür Merkezi inşaatına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/5411)

14.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, mermer ve doğal taş sektörünün desteklenmesine ilişkin Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’den  sorusu  ve Devlet Bakanı Vekili ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/5416)

15.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğünün harcamalarına ilişkin sorusu ve  Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/5426)

16.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, THY uçak seferlerinde bazı gazetelerin alınmadığı iddiasına ilişkin Ulaştırma Bakanından sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/5436)

17.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Döşemealtı ilçesindeki bazı köylerin jandarma karakolu ihtiyacına ilişkin sorusu ve  İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/5474)

18.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, Fethiye’de yapılacak kayak merkezine ilişkin sorusu ve  Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/5491)

19.- Mersin Milletvekili Akif Akkuş’un, elektrik zamlarının gerekçesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/5494)

20.- Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, özelleştirme politikasına ve şeker fabrikalarının özelleştirilmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/5495)

21.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Balıkesir Kuvayi Milliye Müzesinin restorasyonuna ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı  Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/5543)

22.- Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın, Bilim ve Teknoloji Bakanlığı kurulup kurulmayacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı  (7/5565)

23.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, Salihli Organize Sanayi Bölgesine ilişkin  sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/5615)

24.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, kredi alan esnaf ve sanatkarlara ilişkin  sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/5616)

25.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, THY dış hat seferlerinde yolculara dağıtılan gazetelere ilişkin sorusu ve  Maliye Bakanı  Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/5669)

26.- İstanbul Milletvekili Atila Kaya’nın, elektrik enerjisi üretimine ilişkin sorusu ve  Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/5670)

27.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, bir siyasi parti teşkilatının elektrik borcuna ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/5671)

28.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Anadolu Jet’in Denizli seferlerinin iptal edilmesine ilişkin sorusu ve  Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/5672)

29.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Bor Şeker Fabrikasının özelleştirilmesine ilişkin sorusu ve  Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı  (7/5673)

30.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, Tekirdağ’daki TOKİ konutlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/5705)

31.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, din görevlilerinin özlük haklarına ilişkin  sorusu ve Devlet Bakanı  Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun cevabı  (7/5715)

32.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, bir mahalledeki elektrik kesintilerine ilişkin  sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/5758)

33.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, bir mitinge yönelik açıklamasına ilişkin sorusu ve  Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun cevabı (7/5777)

34.- Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in, bir mitinge yönelik açıklamasına ilişkin  sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun cevabı  (7/5778)

35.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, yarım kalan bir cami inşaatına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun cevabı (7/5779)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 11.00’de açılarak dört oturum yaptı.

 

2009 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı görüşme programında daha önce 20/12/2008 olarak belirlenen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı bütçe görüşmelerinin 22/12/2008 tarihinde 10’uncu turda, 22/12/2008 olarak belirlenen Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ile Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü bütçe görüşmelerinin de 20/12/2008 tarihinde 8’inci turda, diğer bakanlık ve kuruluşlarla birlikte yapılacağı Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

 

2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/656) (S. Sayısı: 312) ve 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi’nin (1/622, 3/521) (S. Sayısı: 313) görüşmelerine devam edilerek;

Cumhurbaşkanlığı,

Türkiye Büyük Millet Meclisi,

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu,

Anayasa Mahkemesi,

Sayıştay,

Başbakanlık,

Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı,

Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği,

Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu,

Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü,

Gümrük Müsteşarlığı,

Vakıflar Genel Müdürlüğü,

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü,

2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçeleri ve 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesapları kabul edildi.

 

Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, partisine sataştığı iddiasıyla bir konuşma yaptı.

 

18 Aralık 2008 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere, birleşime 21.57’de son verildi.

 

 

 

Meral AKŞENER

 

 

Başkan Vekili

 

 

Yaşar TÜZÜN                                                      Fatma SALMAN KOTAN

 

 

 

Bilecik

                                                                         Ağrı

 

Kâtip Üye

                                                                    Kâtip Üye

 

 

 

 

No.: 37

II.- GELEN KÂĞITLAR

18 Aralık 2008 Perşembe

Rapor

1.- Türk Silahlı Kuvvetlerinde İstihdam Edilecek Sözleşmeli Subay ve Astsubaylar Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Savunma Komisyonu Raporu (1/463) (S. Sayısı: 316) (Dağıtma tarihi: 18.12.2008) (GÜNDEME)

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- Ankara Milletvekili Nesrin Baytok’un, bazı esnafın saldırıya uğramasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5128)                                   

2.- İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, Ergenekon Soruşturmasında gizlilik ilkesinin ihlaline ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5130)                                   

3.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, gıda bankacılığı yürüten dernek ve vakıflara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5133)                                    

4.- İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, Ergenekon Soruşturmasında basına bilgi sızdırılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5136)                                   

5.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, İstanbul Büyükşehir Belediyesi bünyesindeki bazı yolsuzluk dosyalarıyla ilgili işlemlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5137)                                   

6.- Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi’nin, SPK’nın bir denetleme raporunu işleme almamasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/5153)                                    

7.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Almanya’daki bir dernekle ilgili davada yardım talebinin karşılanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5156)                                   

8.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Sarıkamış ilçesindeki bazı köylerin yol sorununa ve su baskını riskine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5157)                                   

9.- Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’ın, tasarruf sahiplerini mağdur eden holdinglere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5158)                                   

10.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, terörle mücadelede yasa değişikliği taleplerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5159)                                    

11.- İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek’in, Almanya’daki bir dernekle ilgili soruşturmaya yardım edilmediği iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5162)                                   

12.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, İstanbul’daki başıboş hayvanlara yönelik önlemlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5163)                                   

13.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Susuz İlçesindeki bazı köylerin yol sorununa ve su baskını riskine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5165)                                   

14.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, Zeytinburnu’ndaki patlamanın soruşturmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5166)                                   

15.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Başkale’de yaşanan sel felaketine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5168)                                   

16.-  İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul’daki bir yeşil alana yönelik olarak TOKİ’nin imar planı hazırlattığı iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5169)                                   

17.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, belediyelerin imar planı değişikliklerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5170)                                   

18.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Silivri Belediye Başkanı hakkında soruşturma izni verilmemesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5171)                                   

19.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, İstanbul’un bir mahallesindeki okul ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5178)                                   

20.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, öğretmen atamalarına ve yönetim kadrolarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5179)                                   

21.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, bir hastanedeki bebek ölümlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5181)                                   

22.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, hastanelerdeki enfeksiyon kaynaklı ölümlere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5182)                                    

23.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, hastanelerdeki bebek ölümlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5183)                                   

24.- Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, Kuşadası’ndaki sağlık hizmetlerinin geliştirilmesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5184)                                   

25.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, hastanelerdeki bebek ölümlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5185)                                    

26.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Denizcilik Müsteşarlığındaki görevlendirmelere ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5188)                                   

27.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, nükleer atık yönetimine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5191)                                   

28.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, illerin kurtuluş günlerinde okulların tatil edilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5193)                                   

29.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, Türkiye Kömür İşletmelerinin görev zararına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5195)                                   

30.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, belediyelerin verdiği öğrenci burslarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5196)                                   

31.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Bandırma’da batan arabalı vapura ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5199)                                   

32.- Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, Amasya ilindeki hidroelektrik santrallere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5202)                                   

33.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, artan sağlık giderlerinin denetimine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/5214)                                   

34.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, yeni kanunla birlikte sağlık yardımı hizmetlerine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/5215)                                   

35.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, tasarruflu ampul dağıtımına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5222)                                   

36.- Adana Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, Türkiye Atom Enerjisi Kurumuna ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5223)                                   

37.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, kurulması planlanan nükleer santrale ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5224)                                   

38.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, BOTAŞ’ın kamu kurum ve kuruluşlarından olan alacaklarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5225)                                   

39.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Kırklareli’de kiraya verilen öğrenci yurduna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5226)                                   

40.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, İGDAŞ’la ilgili yolsuzluk iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5229)                                   

41.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Yozgat-Sorgun’daki bir köyün bazı sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5231)                                   

42.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana Büyükşehir Belediyesinin tanıtım ve reklam giderlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5232)                                   

43.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin tanıtım ve reklam giderlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5233)                                   

44.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Ankara Büyükşehir Belediyesinin tanıtım ve reklam giderlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5234)                                   

45.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Kayseri Büyükşehir Belediyesinin tanıtım ve reklam giderlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5235)                                   

46.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Gaziantep Büyükşehir Belediyesinin tanıtım ve reklam giderlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5241)                                   

47.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Konya Büyükşehir Belediyesinin tanıtım ve reklam giderlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5242)                                   

48.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Akyaka ilçesinin bazı köylerinin yol sorununa ve su baskını riskine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5243)                                    

49.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Arpaçay ilçesinin bazı köylerinin yol sorununa ve su baskını riskine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5246)                                   

50.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin borçlarına ve borçlanma giderlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5249)                                   

51.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana Büyükşehir Belediyesinin borçlarına ve borçlanma giderlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5250)                                   

52.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Gaziantep Büyükşehir Belediyesinin borçlarına ve borçlanma giderlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5255)                                   

53.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Samsun Büyükşehir Belediyesinin borçlarına ve borçlanma giderlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5256)                                    

54.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Kayseri Büyükşehir Belediyesinin borçlarına ve borçlanma giderlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5258)                                   

55.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Konya Büyükşehir Belediyesinin borçlarına ve borçlanma giderlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5259)                                   

56.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin borçlarına ve borçlanma giderlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5260)                                   

57.- İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, Çeşme ilçesindeki otel ve sahil sitelerinin ecrimisil ücretlerinin artırılmasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5263)                                   

58.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, ilköğretim okullarında satılan bir şiir kitabına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5270)                                    

59.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, bir okul müdürü ve öğretmen hakkındaki iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5276)                                   

60.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Marmaray Projesinin güzergahına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5286)                                   

61.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, sicil affına rağmen esnafa kredi başvurusunda sorun yaşatılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5296)                                   

62.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, imar değişikliklerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5302)                                   

63.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, bedelsiz sağlık hizmeti alabileceklerle ilgili uygulamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5303)                                   

64.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, bir köyün iç yollarının asfaltlanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5305)                                   

65.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, uyuşturucu maddelerin ülkemiz üzerinden geçişine ve uyuşturucu anketine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5307)                                    

66.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Yapı İşleri Genel Müdürlüğünün Adana İl Özel İdaresine yönelik işlerine ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/5312)                                   

67.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Tuzla’daki bir arazinin aplikasyon krokisine ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/5313)                                   

68.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, enerjideki fiyatlandırmaya ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5327)                                   

69.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, kamu kurum ve kuruluşlarına dağıtılacak olan tasarruflu ampüllere ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5328)                                   

70.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Van Emniyet Müdürlüğündeki bir işkence iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5329)                                    

71.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, İETT arazisi ihalesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5330)                                   

72.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, İSKİ ana borusundan kaçak su alındığı iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5331)                                   

73.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Beykoz Belediyesinin bir ihalesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5333)                                    

74.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Sarıkamış’a bağlı köylerin yol sorunlarına ve su baskını riskine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5334)                                   

75.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, belediyelerin yaptığı bazı ödemelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5335)                                   

76.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Deniz Feneri Derneğinin faaliyetlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5336)                                   

77.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kağızman’a bağlı köylerin yol sorunlarına ve su baskını riskine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5337)                                    

78.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, bir köy yolundaki genişletme çalışmalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5338)                                   

79.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, İznik bağlantılı bazı yollardaki iyileştirme çalışmalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5339)                                   

80.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Yüreğir Belediyesinin tanıtım ve reklam giderlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5340)                                   

81.- Adana Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, bürokratlara görevlendirilen korumalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5341)                                   

82.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman Öğretmenevine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5346)                                   

83.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, bir okul müdürü hakkındaki soruşturmaya ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5347)                                   

84.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Kars’taki kapalı okullara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5348)                                   

85.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, kapatılması düşünülen bir devlet hastanesine onarım yapılmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5349)                                   

86.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, bir başhekim hakkındaki iddialara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5350)                                   

87.- Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün, havaalanlarındaki sağlık hizmetlerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5355)                                    

88.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, küresel mali krize karşı alınacak önlemlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5359)                                   

89.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, Büyük Ortadoğu Projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5361)                                   

90.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, TMO’nun Fiskobirliğe fındık satışına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5363)                                   

91.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, göçmen ve mültecilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5367)                                   

92.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, belli kesimlere doğalgaz ve elektrik yardımı yapılıp yapılmayacağına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5387)                                   

93.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, Afşin-Elbistan Termik Santraline Sivas’tan kömür getirilmesine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5388)                                   

94.- Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, kayıp ve kaçak elektriğe ve bir TEDAŞ görevlisinin öldürülmesine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5389)                                   

95.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, kömür dağıtımının Türkiye Kömür İşletmelerinin mali durumuna etkisine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5390)                                    

96.- Bursa Milletvekili Hamza Hamit Homriş’in, petrol fiyatlarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5391)                                   

97.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, kadınlara yönelik şiddete ve sığınma evlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5393)                                   

98.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Seyhan Belediyesinin tanıtım ve reklam giderlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5394)                                   

99.- İzmir Milletvekili Harun Öztürk’ün, İstanbul’daki bir caddenin isminin değiştirilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5395)                                   

100.- Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk’un, geçici ve gönüllü köy korucularına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5396)                                   

101.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, bazı toplumsal olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5397)                                   

102.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Kırklareli İl Özel İdaresine hibe edildiği belirtilen makam araçlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5398)                                    

103.- Balıkesir Milletvekili Ergun Aydoğan’ın, belediyelerin denetimlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5399)                                   

104.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Seyhan İlçesindeki bir arsanın imar durumundaki değişikliğe ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5400)                                   

105.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Van’da Özbek mültecilerin sınır dışı edilmelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5402)                                   

106.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da görevlendirilecek Özel Harekat Birimleri personeline ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5403)                                    

107.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Susuz ilçesindeki bazı köylerin yol sorununa ve su baskını riskine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5404)                                   

108.- Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün, engellilerin alt ve üst geçitlerden daha rahat yararlanmalarını sağlayacak tedbirlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5405)                                   

109.- Bursa Milletvekili Hamza Hamit Homriş’in, Ankara Büyükşehir Belediyesince toplu taşıma ücretlerine yapılan zamma ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5406)                                   

110.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, araç kundaklama olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5407)                                   

111.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, Halkbankın Eskişehirspordan kombine bilet aldığı iddiasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/5415)                                    

112.- Hatay Milletvekili Abdulaziz Yazar’ın, Mustafa Kemal Üniversitesindeki yurt kapasitesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5417)                                   

113.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Ağrı İl Milli Eğitim Müdürlüğündeki bir yöneticiye ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5418)                                   

114.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, okullara tasarruflu ampul alımı ihalesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5419)                                   

115.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, yeni kurulan üniversitelerin ihtiyaçlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5420)                                   

116.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, Yurt-Kur’a bağlı öğrenci yurtlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5421)                                   

117.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ın bazı ilçelerindeki yurt sorununa ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5422)                                   

118.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, Bodrum Devlet Hastanesindeki basınç odasının çalışmamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5423)                                    

119.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, bir soruşturmada göz altına alınan bürokrata ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5424)                                   

120.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ın bazı ilçelerindeki doktor ve ebe ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5425)                                   

121.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Kemalpaşa’da kuraklıktan etkilenen kiraz üreticilerinin sorunlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5427)                                   

122.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’taki domates ve soğan üreticilerinin sıkıntılarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5428)                                   

123.- Mersin Milletvekili Akif Akkuş’un, gübre ve ilaç maliyetlerinin azaltılmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5429)                                   

124.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, fındık ekim alanlarına yönelik bir projeye ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5430)                                   

125.- Bursa Milletvekili Onur Öymen’in, Trabzon-Sohum arasında gemi ve uçak seferlerinin başlatılmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5431)                                   

126.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, teknelerin Türk Bayrağı taşımasının teşvikine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5433)                                   

127.- Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın, bir karayolundaki kontrol istasyonu kantarının bozuk olduğu iddiasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5434)                                   

128.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, Aydın-Muğla karayolunun bir bölümündeki trafik güvenliğine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5435)                                   

129.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Pazar-Zile yolunun genişletilmesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5437)                                   

130.- Mersin Milletvekili Akif Akkuş’un, akaryakıt fiyatlarıyla ilgili bir konuşmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5438)                                   

131.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, küresel mali krize ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Şimşek) yazılı soru önergesi (7/5439)                                   

132.- Bursa Milletvekili Onur Öymen’in, Erzurum-Trabzon yolunun bölünmüş yol yapılmasına ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/5441)                                   

133.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, 57 nci Hükümet dönemindeki ekonomik göstergelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5445)                                   

134.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, Halkevleri Derneğinin kamu yararına dernek statüsünün kaldırılacağı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5447)                                   

135.- Ankara Milletvekili Nesrin Baytok’un, Ankara’ya Kesikköprü Barajından getirilen suyun maliyetine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5448)                                   

136.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, 2007 yılı ÜFE ve TÜFE artış oranlarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/5459)                                   

137.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, 2002 yılı ÜFE ve TÜFE artış oranlarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/5460)                                   

138.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, 2002 yılı milli gelir miktarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/5461)                                   

139.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, cari açığın azaltılmasına yönelik tedbirlere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/5462)                                    

140.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, Gemlik’te kurulması planlanan termik santrale ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5465)                                   

141.- Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, BOTAŞ’ın yargılanan bürokratlarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5466)                                   

142.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Afşin-Elbistan Termik Santrallerine Sivas-Kangal’dan kömür getirilmesine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5467)                                   

143.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Afşin-Elbistan Termik Santrallerine eleman alımına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5468)                                   

144.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Halkevlerinin kapatılmaya çalışıldığı iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5469)                                   

145.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Van Emniyet Müdürlüğüne banka promosyon gelirinden alınan araçlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5470)                                    

146.- İzmir Milletvekili Recai Birgün’ün, bir danışmanlık görevi yapıp yapmadığına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5473)                                 

147.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Yüreğir Belediyesindeki bazı kadrolara ve kurulan şirketlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5477)                                   

148.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Seyhan Belediyesindeki bazı kadrolara ve kurulan şirketlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5478)                                   

149.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, 2002-2008 yılları arasında Adana Büyükşehir Belediyesine bedelsiz verilen Hazine ve Özel İdare arsa ve arazilerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5480)                                   

150.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, 2002-2008 yılları arasında Ankara Büyükşehir Belediyesine bedelsiz verilen Hazine ve Özel İdare arsa ve arazilerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5481)                                   

151.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, 2002-2008 yılları arasında Bursa Büyükşehir Belediyesine bedelsiz verilen Hazine ve Özel İdare arsa ve arazilerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5483)                                   

152.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, 2002-2008 yılları arasında Gaziantep Büyükşehir Belediyesine bedelsiz verilen Hazine ve Özel İdare arsa ve arazilerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5484)                                   

153.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, 2002-2008 yılları arasında İstanbul Büyükşehir Belediyesine bedelsiz verilen Hazine ve Özel İdare arsa ve arazilerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5485)                                   

154.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, 2002-2008 yılları arasında Kayseri Büyükşehir Belediyesine bedelsiz verilen Hazine ve Özel İdare arsa ve arazilerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5486)                                   

155.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, 2002-2008 yılları arasında Sakarya Büyükşehir Belediyesine bedelsiz verilen Hazine ve Özel İdare arsa ve arazilerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5488)                                   

156.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, 2002-2008 yılları arasında Samsun Büyükşehir Belediyesine bedelsiz verilen Hazine ve Özel İdare arsa ve arazilerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5490)                                   

157.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Frankfurt Kitap Fuarına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5497)                                   

158.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, İnegöl Organize Sanayi Bölgesinin kirlettiği bir dereye ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/5498)                                   

159.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, bir uçak kazasının inceleme raporuna ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5500)                                   

160.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, çiftçilerin desteklenmesine ve gübre fiyatlarındaki artışa ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5502)                                   

161.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, insansız hava uçakları alımına ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5503) 

 

 

 

 

 

18 Aralık 2008 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatoş GÜRKAN (Adana)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Saygıdeğer milletvekilleri, gündemimize göre 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

Program uyarınca, bugün iki tur görüşme yapacağız.

Üçüncü turda, Dış Ticaret Müsteşarlığı, İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Devlet Personel Başkanlığı, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/656) (S. Sayısı: 312) (x)

2.- 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu (1/622, 3/521) (S. Sayısı: 313) (x)

A)  DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI

1.- Dış Ticaret Müsteşarlığı  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Dış Ticaret Müsteşarlığı  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

B) İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ

1.- İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

C) GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü   2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

D) DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI

1.- Devlet Personel Başkanlığı  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Personel Başkanlığı  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

 

 

E) TÜTÜN VE ALKOL PİYASASI DÜZENLEME KURUMU

1.- Tütün  ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Tütün, Tütün Mamûlleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

F) TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI

1.- Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

G) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI

1.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – Sayın Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Sayın milletvekilleri, 26/11/2008 tarihli 22’nci Birleşimde bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin yirmi dakika ile sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili soru sormak isteyen saygıdeğer milletvekillerinin, konuşmaların bitimine kadar şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır. Tur üzerindeki konuşmalar bittikten sonra soru sahipleri ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi on dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de on dakika süre verilecektir. Cevap işlemi on dakikadan önce bitirildiği takdirde geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.

Sayın milletvekilleri, üçüncü turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Gruplar adına: Demokratik Toplum Partisi Grubu adına: Şerafettin Halis, Tunceli; Sırrı Sakık, Muş Milletvekilleri.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına: Birgen Keleş, İstanbul; Eşref Karaibrahim, Giresun; Abdullah Özer, Bursa; Erol Tınastepe, Erzincan; Ali Koçal, Zonguldak Milletvekilleri.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına: Emin Haluk Ayhan, Denizli; Ahmet Duran Bulut, Balıkesir; İzzettin Yılmaz, Hatay; Atila Kaya, İstanbul Milletvekilleri.

AK PARTİ Grubu adına: Kayhan Türkmenoğlu, Van; Burhan Kayatürk, Ankara; Abdurrahman Arıcı, Antalya; Fikri Işık, Kocaeli; Nükhet Hotar Göksel, İzmir; Mevlüt Çavuşoğlu, Antalya; Mustafa Kabakcı Konya; Abdülhadi Kahya, Hatay Milletvekilleri.

Şahısları adına: Lehinde, Cahit Bağcı, Çorum; aleyhinde, Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Malatya Milletvekilleri.

İlk söz, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şerafettin Halis’e aittir.

Sayın Halis, buyurun efendim.

Sayın Halis, süreniz yirmi beş dakika.

DTP GRUBU ADINA ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dış Ticaret Müsteşarlığı, İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ve Devlet Personel Başkanlığı bütçeleri üzerinde DTP Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Ayrıca devamında Diyanet İşleri Başkanlığının 2009 bütçesi üzerinde de grup adına konuşmak durumundayım.

Ülkelerin ekonomilerinde dış ticaretin, özellikle de ihracatın ne kadar önemli olduğunu söylemeye gerek yok. Başbakan Sayın Erdoğan “Dış ticaret noktasında yine Türkiye’ye ilkler yaşattık. 2002 yılında yaklaşık 88 milyar dolar düzeyindeki dış ticaret hacmi geçtiğimiz yıl itibarıyla 277 milyar doları aştı.” diyor. Yine Maliye Bakanı Sayın Unakıtan da “2002 yılı sonrasında dış ticaret alanında kaydettiğimiz başarıları olumsuz dış talep ve arz koşullarına rağmen 2008 yılında devam ettiriyoruz.” diye açıklama yapmıştı. Yıllara göreceli kıyasla yapılan bu değerlendirme yerine “Gelişen dünyadaki gelişme payımız ne kadardır?” diye bir değerlendirme yapılmış olsaydı durum daha gerçekçi bir şekilde sunulmuş olacaktı. Dillendirilmek istenmeyen dış ticaret açığı kaygı verici boyuttadır oysaki. İhracatın arttığını söyleyen iktidar mensupları, bu ihracatın giderek ithalata nasıl bağımlı hâle geldiğini söylemek istemiyorlar. Dışarıdan alınan ara mallar toplamı ihracatın üzerine çıkmıştır. Bundandır ki ihracat ithalata bağımlı hâle gelmiştir.

Küresel krizin tüm ürkütücülüğüne rağmen, cari açığın kapatılması için bir çabanın gösterilmediği de anlaşılıyor. Her şeyden önce, hâlâ krizin Türkiye için bir teğet etkileme olduğu inancı taşınıyor. Kriz, bu ara açığı daha da ileri boyutlara taşıyacaktır.

AKP, dış ticarette ihracatın öneminden ziyade, Türkiye’ye gelecek ve gelen dış yatırımları çok daha önemser durumdadır. Sayın Unakıtan, Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı konuşmasında “İktidarımız döneminde yüksek miktarda yabancı sermaye girişi sağlandı, ülkemiz yabancı yatırım açısından önemini korumaktadır. Ticaret ve kalkınma anketine göre de ülkemiz en cazip on beş ülke sıralamasına girmeyi başarmıştır, ilk ona girmeyi başarmıştır.” diyerek de övünüyor.

Artık ülkelerin kendi sınırlarını dış sermayeye kapatan dönemlerini yaşamıyoruz tabii. Ancak Türkiye’ye gelen dış sermayeye ülkemizde nasıl bir ekonomik rant kazandırıldığına bir bakalım. Dış sermaye Türkiye’de istihdam yaratacak yatırımlar yerine, yüksek rant sağlayan hazır ve verimli alanları seçmektedir. Öyle ki AKP Hükûmeti yabancı sermayeye yerli sermayeyle eşit koşullarda, hatta bazen daha da avantajlı olanaklar sunarak özellikle de özelleştirme adı altında büyük rantlar sağlatmaktadır. Yabancı sermaye açısından bankacılık sektöründe hiçbir sınırlama yoktur. Özelleştirme adı altında en önemli ve verimli kuruluşlar yabancı sermayeye âdeta peşkeş çekilmektedir. Büyük oranlarda hazine toprakları ve taşınmaz mallar satılmaktadır. Borsanın yarısından büyük bir kısmına yabancı sermaye el koymuştur.

Özelleştirmenin, işçileri, çalışanları, emekçileri nasıl işsiz bırakarak sefalete sürüklediğini de bilmeyen yok zaten. Maliye Bakanı Sayın Unakıtan’ın Plan ve Bütçe Komisyonundaki özelleştirme açıklamaları ise çok daha ürkütücü boyuttadır. Diyor ki: “2008 yılı içinde PETKİM, Tekel Sigara, Ankara Doğal Elektrik Üretim ve Ticaret AŞ’ye ait elektrik santralleri, TEDAŞ ve Tekele ait taşınmazların satış devir işlemleri ile Türk Telekomünikasyon AŞ’nin yüzde 15’lik payının ulusal ve uluslararası sermaye piyasalarında birincil halka arzı tamamlanmıştır.

Başkent Elektrik Dağıtım AŞ, Sakarya Elektrik Dağıtım AŞ ve Tekelin bağlı ortaklığı Sigara Sanayi İşletmeleri ve Ticareti AŞ’ye ait Ayvalık Tuzlasının satış ve işletme hakkı devri yöntemiyle özelleştirilmesi için Özelleştirme Yüksek Kurulu onayı alınmış olup devir işlemleri devam etmektedir.

TCDD İzmir, Derince, Bandırma, Samsun Limanları ile Meram ve Aras Elektrik Dağıtım AŞ’lerine ilişkin ihaleler tamamlanmış olup devir işlemleri devam etmektedir.  Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ’ye ait Kars, Erciş, Ağrı, Muş ve Erzurum Şeker Fabrikaları ile Millî Piyango şans oyunlarının özelleştirilmesi için ihaleye çıkılmıştır.

Sümer Holding AŞ’ye ait Adıyaman, Balıkesir ve Samsun illerinde bulunan taşınmazların özelleştirmelerine ilişkin süreç ise devam etmektedir.

Ayrıca, Karayolları Genel Müdürlüğünün yapım, bakım, onarım ve işletimini üstlendiği otoyollar, köprüler ve bunların üzerinde yer alan tesislerin işletme haklarının verilmesi yöntemi ile özelleştirilmesine karar verilmiştir.”

Değerli milletvekilleri, satılanlar yalnız bunlar olmasa gerek, yabancı sermayeye satılan toprakların ne kadar olduğu burada söylenmiyor. İçinizden “Satılacak herhangi bir şey kaldı mı ki” diye geçirebilirsiniz. Evet, satılması gerekli en kârlı alan hâlâ duruyor. Bilindiği üzere Türkiye'nin üç yanı denizlerle çevrili, Boğazların uluslararası önemi belli, bu gidişle sıra denizlere gelecek gibi gözüküyor.

Değerli milletvekilleri, AKP’nin dış ticarette ihracat yapma gibi bir ana hedefinin olmadığı anlaşılıyor. Ara mal ithalatı toplamının ihracatın üzerinde olduğunu söylemiştim. Bu ara mallar üretiminin mutlaka Türkiye’de üretilmesi cari açığın kapatılması için zorunlu bir durumdur. Ara malların ülkemizde üretilmesi hâlinde küresel krizle daha da büyüyecek olan işsizlik sorununa da kısmi çözüm bulunmuş olacaktır. Toplam dış ticaret açığının yüzde 24,2 büyüdüğü dönemde Türkiye'nin dış ticaret açığı başta Rusya olmak üzere gelişmiş ülkelerle, giderek büyümektedir. Rusya’yla yapılan ticarette 2008 yılının ilk on ayında geçen yılın aynı dönemine göre verdiği açık yüzde 46,3 oranında büyüdü.

Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre Türkiye, Ocak-Ekim döneminde toplam 114 milyar 962 milyon dolar ihracata karşılık 178 milyar 407 milyon dolar ithalat gerçekleştirmiş. Çin’e karşı dış ticarette verilen açık yüzde 25. Aynı dönem, yani 2008 Ocak-Ekim ayları arası üçüncü sırada ABD’ye karşı dış ticaret açığı yaşanıyor. Yine, Almanya, Ukrayna, Japonya, Güney Kore, İsviçre, İtalya, en fazla dış ticaret açığı verilen ilk on sıraya giren ülkeler arasında.

Değerli milletvekilleri, gençlik tüm dünyada toplumların en dinamik kesimi olarak tanımlanır. Toplumların ve ülkelerin geleceği hep gençlere emanet edilir. Bizim ülkemizde de bu böyledir. Ancak, gençliğe atfedilen bu teorik değerin ne yazık ki pratik yaşamda bir karşılığı yok gibidir. Türkiye’deki karşılığı işsizlik, eğitimsizlik, işkence, cezaevi ve devletin şiddetiyle reva görülen ölümdür. Bunlar bir yana, en açık şekilde gençlik dinamizminin gereği ve ihtiyacı olan spor olanaklarının gençliğe sunulması iktidarın başat görevleri arasında olmakla birlikte bu olanakların yeterince sunulmadığı görülmektedir.

Sağlıklı, özgür bireylerin örgütlü çağdaş bir toplumun oluşturulmasında önemi küçümsenemez. Hele hele sınırları aşan özellikleri nedeniyle farklı ülkeleri, dilleri, kültürleri tanıma ve hoşgörü sahibi olmak açısından önemi daha da büyümektedir. Spora bu açıdan bakılması yerine sporu siyasetin ve ticaretin yani paranın hizmetine sunma anlayışı başta futbol olmak üzere sporun birkaç dalına egemen olmuştur. Dolayısıyla siyasetin ve ticaretin amaçları için kullanılan spor çeşitli olumsuzlukları bağrında taşıyarak centilmenlik, tarafsızlık, hoşgörü ve özgür düşünme yönlerini kaybeder, çeşitli grupların çıkar aracı hâline gelir. AKP Hükûmetinin de sporun sağlık ve erdem kazandıran dallarından ziyade piyasası olan yani parasal getirisi olan spor dallarına önem verdiği görülür. Plan ve Bütçe Komisyonunda Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesi görüşmelerinde ilk maddede, sporun yaygınlaştırılması ve günlük hayatın bir parçası hâline getirilmesi gerektiği, ancak bireyin ekonomik gelişmişlikle orantılı olarak spora ilgi gösterdiği, diğer taraftan başta futbol olmak üzere, seyirli ve piyasası olan bazı futbol oyunlarından önemli oranda gelir elde edildiği, bu gelirin sporun yaygınlaştırılması için kullanılması ve amaca yönelik olarak Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün bazı çalışmalar yapması gerektiği belirtilmiştir.

Sporu tanıyan tanımayan herkes bilir ki tüm dünyada profesyonel futbol artık spor olmaktan çıkmıştır. Bu yönüyle Türkiye’de de futbol, sporun en karanlık yüzünü ve yönünü oluşturmaktadır. Öyle ki Türkiye'nin yığınlarca kronikleşmeye yüz tutmuş sorunları arasında futbolun dokunulmaz bir özgürlüğü var. Hükûmet yetkilileri, Futbol Federasyonunun mali ve idari özerkliğe sahip olduğu gerekçesiyle üzerine gitmiyorlar ya da gidemiyorlar. Futbol ağı ilişkileri içinde kurulan akçeli, karanlık işleri bilmeyen yok gibi. Mafyanın futbol dünyasındaki rolü ve ilişkileri çok açık ve hiçbir tedbir alınmıyor.

Günlerce medyada yayınlanan, dinletilen telefon görüşmeleri futbol kurumlarının başındaki kişilerin nasıl karanlık işler içinde olduğunu önceki yıllarda gösterdi. Kamuoyunu hayrete düşüren bu karanlık ilişkileri Futbol Federasyonu o gün normal karşılamıştı. Hatırlamaya çalışalım, futbol dünyasında mafyanın söz ve rol sahibi olduğunu geçmiş dönem AKP Hükûmetinin spordan sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin de o gün kabul ediyor. Bir gazetecinin “Futbol dünyasında mafyayı temizleme gibi bir projeniz var mı?” sorusuna, Sayın Bakan “Evet, var.” diyor. Tabii temizlendi mi temizlenmedi mi hâlâ bilemiyoruz. Temizlenmiş olabileceğine de inanmıyoruz çünkü Bakana sorulan “Neden futboldaki mafyaya göz yumuluyor?” sorusuna aynen şöyle cevap veriyor: “Meclis şike araştırma komisyonu kuruldu, dört beş ay çalıştı ama ortaya bir şey çıkmadı. Ama ben ‘Futbolda mafyaya göz yumuluyor.’ cümlesine iştirak etmiyorum.” diyor. Demek ki üç yıl önce patlak veren karanlık ilişkilerin üstü böylece örtülmüş oluyor.

Yine, Plan ve Bütçe Komisyonu raporunda vatandaşların, özellikle de çocukların ve gençlerin düzenli spor yapma alışkanlığını kazanmalarını sağlamak için spor eğitimine önem verilmesi gerektiği, bu doğrultuda okullardaki beden eğitimi derslerinin içerik ve ders saati sayısının Millî Eğitim Bakanlığı ile Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün iş birliğiyle düzenlenmesinin sevindirici olduğu yazılıdır. İyi de buna nasıl inanalım? Bir eğitim sendikasının yapmış olduğu araştırma sonuçlarına göre okulların yüzde 84’ünde spor salonu yok. Öğretmen olmak isteyen on binlerce öğretmen adayının varlığına rağmen, 140 bin öğretmen açığının olduğu bir eğitim sisteminin uygulandığı bir ülkede bunun inandırıcılığı olur mu?

Değerli milletvekilleri, ülkemizde toplumun büyük bir kesimini ilgilendiren bir konu da personel rejimidir. Kamuda çalışan milyonlarca memurun özlük hakları, iş güvenceleri, temel olarak Devlet Personel Başkanlığının çalışma alanı içindedir. Dolayısıyla, ülkemizdeki kamu çalışanlarının yaşam koşulları, özlük haklarının içeriği, kısaca kamu personel rejimi Devlet Personel Başkanlığının durumunu yansıtmaktadır. Devlet Personel Başkanlığının önemi bu iken bu kurumun siyasi iktidarın direkt yönlendirmesiyle çalıştığı bilinmektedir. Hükûmetlerin kadrolaşma için bir araç olarak kullandığı bu kurum AKP İktidarı döneminde daha da işlevsel kılınmıştır. Öyle ki, artık kamusal alanda AKP kadrolaşmasından söz edilmeyen kurum yok gibidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde “Diyanet İşleri Başkanlığı” denilince akla ilk gelen laiklik ve Sünni İslam inancı dışında kalanların yaşadığı sorunlar olur. Anayasa’nın 2’nci maddesi “Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.” dese de, cumhuriyetin kuruluşundan günümüze laiklik hep sorun olarak var ola  gelmiştir. 3 Mart 1920’de yani hilafetin kaldırıldığı gün Diyanet İşleri Başkanlığı kurulur. O günün koşullarına, irticai tehlikelere karşı devlet gücüne dayalı görev yapması bir ihtiyaca cevap olarak değerlendirilebilir. 1937 yılında Anayasa’da yapılan düzenlemeyle laiklik ilkesi benimsenir. Ancak bu kurumun işlevinde bir değişiklik olmaz. Din işleri Osmanlı’da olduğu gibi yine cumhuriyet döneminde de devletin tekelinde kalır ve böylece ucube bir  laiklik oluşur. Bir yandan laikliği dinsizlik olarak görenlerle diğer yandan laikliği sadece din ve devlet işlerinin birbirinden ayrı tutulması olduğunu söyleyenlerin arasındaki kavga sürekli tekrarlanır durur. Oysaki laiklik her şeyden önce din ve vicdan, kanaat özgürlüğüdür. Bu özgürlük devlet tarafından teminat altına alınmamış, farklı din ve inanç gruplarına karşı eşit mesafede durulması yönü algılanmamış ya da algılanmak istenmemiştir. Dolayısıyla, günümüzde, evrensel hukuk dünyaya egemen olmaya çalışırken Türkiye’de de günlük yaşama egemen olmaya çalışan din hukuku birbirlerine güven duymayan inanç gruplarını neredeyse kamplaşmaya götürmüş, toplumda korku ve kaygıların artmasına yol açmıştır.

Günlük yaşamımızın her alanında artık çokça rastlanabilecek korkutucu örnekler bulunmaktadır. Örneğin İzmir’de Alkol ve Uyuşturucu Maddeyle Mücadele Derneği Başkanı uyuşturucu kullanan gençleri valiliğin desteğiyle Adıyaman’daki Menzil Tarikatına gönderdiklerini söylüyor. Avrupa Birliği Gençlik Değişim Projesi kapsamında Batman’a Romanya, Litvanya ve Letonya’dan gelen öğrenciler Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı tesislerinde kızların kıyafetleri açık diye kabul edilmiyorlar. AKP’li belediyeler, bir bakıyorsunuz, gece baskınlarıyla içki satan yerleri basıp, öldüresiye insan dövüp ahlak dersleri veriyorlar. Su Kayağı Avrupa Şampiyonasının yapılacağı tesislerde bikini yasağı getirmeye çalışıyorlar. Kendileri gibi düşünmeyen yazarların konuşmalarını engelliyorlar. Latife, bakıyorsunuz, Kültür Bakanlığı desteğiyle çekilen belgesele dahi tahammül edemeyip yarıda kestiriyorlar. Doğaldır ki böyle yönetim anlayışından güç bulanlar da din kurallarını yaşama hâkim kılmak için deniz kıyısında içki içenleri, ramazanda oruç tutmayanları, Adapazarı’nda olduğu gibi tayt giyen sporcuları dövüyorlar. Parkta sarılarak oturmakla karakolluk olunuyor. Malatya’da iç çamaşır dükkânının sahibi vitrininden dolayı baskılara uğruyor. Manavgat Müftüsü “Turizm bölgelerinde günahtan korunmak zor.” diyerek yorum yapıyor.

Sadece verilmiş birkaç örnekten anlaşılacağı gibi, çok açık bir şekilde, mahalle baskısı, iktidar tarafından dolaylı ya da dolaysız bir şekilde cesaret buluyor. Bu gelişmeler ister istemez ülkemizde başta Aleviler olmak üzere farklı inanç gruplarında ve Türkiye’de sol, sosyalist, demokrat, aydın, ilerici, özcesi AKP gibi düşünmeyenlerde kaygı hatta korkuların doğmasına neden oluyor.

Anayasa’nın 10’uncu maddesi: “Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.” der. Anayasa maddesi böyle dese de ne yazık ki ülkemizde hâlâ etnik ve inanç kimliklerinden dolayı ayrıma tabi tutulanlar var. Bugün hâlâ çözülmemiş olan Kürt ve Alevi sorunları demokrasi ayıbı olarak karşımızda durmaktadır.

Yüzyılların mirası olarak cumhuriyetle devrolmuş Alevi sorunu ne yazık ki bugüne kadar samimi ve inandırıcı yaklaşımlar gösterilerek çözülmek istenmemiştir. Demokrasinin bir gereği olarak toplumsal çözümün esas alınması yerine sorun dönem dönem oy kaygısıyla dillendirilmiş ancak her seferinde de üstü örtülmeye çalışılmıştır. AKP’nin geçen yıl dillendirdiği inandırıcılıktan uzak Alevi açılımı fiyaskoyla sonuçlandıktan sonra yakın zamanda yine yanlış çıkışlarla gündemine alındı. Bugüne kadar Alevi sorununu hiç görmek istemeyen MHP de bir Alevi açılımından söz etmeye başladı. Yıllardır Alevi oyları üzerine oturmuş CHP de büyük bir telaşla açılımlardan bahsederek bir zamanlar partisinden uzak tutmaya çalıştığı Alevilerden yerel yönetim seçimleri için bolca aday göstermeye çalıştı.

Biz bu açılımların oy kaygısından uzak, toplumsal çözüme dayalı bir niyet ve hedef içerdiğine inanmak istiyoruz. Bunlar ilk açılımlar değil. Bundan önceki hükûmetler döneminde de adına açılım denmese de benzer yaklaşımlar oldu. Ancak hepsi de güven verme ve çözüm üretmekten uzak kaldı. Bugüne kadar sunulmuş açılım ya da yaklaşımların hiç biri hükûmet ya da parti programı veya projesi olarak sunulmadı. Hükûmetler ya da partiler yerine milletvekilleri tasarrufunda açıklamalar yapıldı. Dolayısıyla gerisi gelmedi. Bu açılımların hepsinde Aleviliğin sadece teolojik boyutu sorun olarak ele alınmaya çalışıldı. Aleviliğin İslam içiliği, İslam dışılığı tartışıldı. Bu bile başlı başına soruna yaklaşımda bir samimiyetsizliği ve hakareti içeriyordu. Bir dinin ya da inanç grubunun teolojisinin ne olduğuna dışarıdan birileri değil ancak o inanç sahiplerinin kendileri karar verirler. Bunun aksi o inanç sahiplerine hakaret olur. Yaklaşımların hepsinde de Aleviliğin kendi tarihsel orijini üzerinde yaşam bulması yerine Türk-İslam sentezi üzerinde şekillenmesi hedeflenmiştir. Bugün de yapılmak istenen budur.

Yine, yaklaşımların hiçbirinde çözüm önerileri sunulmamıştır. Sorun gerçekten çözülmek isteniyorsa, öncelikle sorunun adı konulmalı. Alevilik sorunu salt inanç boyutuyla ele alınacak teolojik bir sorun değildir. Sorun, toplumsal, demokratik ve hukuksal hak ve haklar sorunudur.

İkinci olarak, Alevilerin kaynağını tarihten aldığı güvensizlik psikolojisinden kurtulmaları gerekir. Osmanlıda yaşanmış katliamları, baskıları, benzeri uygulamaları bir yana bıraksak bile Koçgiri’den Dersim’e, Dersim’den Maraş, Çorum, Sivas, Gazi Mahallesi katliamlarına kadar yaşanan olaylarda payı bulunanların kendi geçmişleriyle yüzleşip Alevilerle dost olabilmenin güvenlerini vermeleri gerekir. Tarihle yüzleşme bir güven mekanizması olarak işlemelidir.

Çözüm aranacaksa, Aleviler üzerindeki Türk-İslam ideolojisinden vazgeçilmelidir. Bundan vazgeçilmedikçe kimden gelirse gelsin Alevi açılımlarının hedefi asimilasyonda, inkârda ısrar olacaktır. Bu da yakın zamana kadar katledilen Alevilerin yerine, Aleviliğin katledilmesi anlamına gelecektir.

Alevi inanç ve kurum önderleriyle görüşülerek ortak bir çabayla çözüm aranmalıdır. Çözüm aranırken oy kaygısı yerine demokratik toplumsal kaygı ön plana çıkarılmalıdır. Ancak anlaşılan o ki, AKP’nin yeniden ele aldığı açılım toplumsal demokrasi kaygısını taşımaktan uzaktır. 9 Kasımda Alevilerin yaklaşık yüz bin insanla demokratik taleplerini haykırdıkları gün ilgili Bakan Sayın Yazıcıoğlu’nun “Bunlar uç fikirlerdir, itibar etmiyoruz.” demesi, sonrasında da Sayın Başbakanın da Alevi temsilcileri yerine, Alevilik üzerine bugüne kadar hep pazarlamacı siyaset yürüten İzzettin Doğan’la görüşme yapması, AKP’nin Alevilere nasıl ve nerede baktığını çok net şekilde gösteriyor.

Yüzde 100’e yakın Alevi oylarıyla burada bulunan bir milletvekili olarak çözüme giden yol haritasının, bu Mecliste samimiyet duyguları içinde çok rahatlıkla çizilebileceğine inanıyorum. Mecliste grubu olan ve olmayan tüm partilerden temsilcilerle “Alevi sorunu ve açılımı” adıyla kurulacak bir komisyonla hemen harekete geçilebilinir. Zaten Alevilerin öneri ve talepleri, demokrasi iddiasında olan hiçbir iktidarın reddedebileceği talepler de değildir. Maddeler hâlinde sıralarsak;

1) Cemevleri Alevilerin ibadethaneleridir. Bu tanıma karşı çıkmak “camiler Müslümanların, kiliseler Hristiyanların ibadethaneleridir” tanımına karşı çıkmakla eş anlamlı olur. Nerenin kimin ibadethanesi olacağına başkaları değil, hele hele devlet ve iktidarlar hiç değil ancak o inanç sahiplerinin kendileri karar verirler. Devlete düşen görev, cemevlerini yasal statüye kavuşturarak güvence sağlamaktır.

2) Okullarda okutulmakta olan mevcut din eğitimi zorunlu olmaktan çıkarılmalıdır. Din eğitimi için okutulacak kitapları her inanç topluluğunun ilgili kurumları yazmalıdır.

3) Alevi inancı ve kültürü üzerindeki doğrudan ya da dolaylı asimilasyon ve baskıcı, kısıtlayıcı uygulamalar son bulmalı, Alevi köylerine ve diğer yerleşkelerine cami yapılmaktan, yaptırılmaktan vazgeçilmelidir.

4) Hacı Bektaş Veli Dergâhı ibadet merkezi olarak açılmalıdır.

5) Aleviliğin teolojik boyutunun, Aleviliğin hangi dinin ya da dinlerin neresinde olduğunun, inanç ve ritüellerinin tartışılmasından vazgeçilmelidir. Bu, Alevilere duyulan bir saygının gereği olduğu kadar demokrasinin de gereği olarak algılanmalıdır.

6) Tüm kitaplar, Alevileri aşağılayan, karalayan tanım, ibare ve imgelerden arındırılmalıdır.

7) Madımak “ibret ve utanç müzesi” yapılarak tarihle yüzleşmenin kapıları aralanmalıdır.

8) Devletin ve siyasetin kontrolü dışında yaşam hakkı kazandırılacak bir Alevi akademisinin kurulmasına olanak sağlanmalıdır.

9) Devlet kontrolündeki Alevi anlayışından vazgeçilerek Alevi dedelerine maaş bağlanma gibi Aleviliği özünden saptırmaya çalışan yöntem arayışlarından uzak durulmalıdır.

10) Devlet üst yönetimleri ve bürokrasi görevleri Alevilere açık hâle getirilmelidir. Demokrasilerdeki eşitlik ilkesi yaşamın her alanında hâkim kılınmalıdır.

11) Diyanet İşleri Başkanlığının laik ve farklı inançlar bağlamında işlevinin demokratik olmadığı ortadadır. Diyanet İşleri Başkanlığı mevcut hâliyle laik ve eşitlikçi bir yapılanmadan uzaktır. Her şeyden önce laik ülkelerde din işleri devletin kontrolü altında değildir. Din işleri devletin kontrolünden çıkarılmalı, sivil toplum örgütlerine bırakılmalıdır. Dinsel iktidarlaşmanın tehlikelerine karşı devletin sadece izleme hakkı olmalıdır.

Diyanet İşleri kurumunun bugünkü koşullarda kaldırılması belki olanaklı olmayabilir, belki bu isteğim bugün açısından çok gerçekçi durmayabilir. Bu nedenle Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanlığı küçültülerek sembolik bir boyuta, demokratik, özerk bir içerik ve işleyişe kavuşturulmalıdır. Demokratik temsiliyet sağlanmalıdır. Sayısı 10 binleri bulan personeli başka kurumlarda istihdam edilmeli, dolayısıyla bütçesi son derece küçültülmelidir. Bu istem, özgürce ibadet hakkı açısından herkesten önce Sünni yurttaşların ve inananların talebi olmalıdır.

Ben, bu Mecliste samimiyet örneği gösterilmesi hâlinde Alevi sorununun çözüleceğine inanıyorum. Bu inançla sizleri tekrar saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Muş Milletvekili Sayın Sırrı Sakık, buyurun. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinize merhaba ve günaydın diyorum. Ben de Demokratik Toplum Partisinin düşüncelerini aktarmak üzere buradayım. Hepinizi tekrar saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Dün konuşmamda fırsat bulamadığım ama sürekli burada gündeme getirdiğim ama bir türlü de bir çözüm bulamadığımız bir adaletsizlik var. Geldiğimiz günden bugüne kadar sürekli, yurt dışı gezilerine DTP Grubunun dâhil edilmediğini ben son, iki gün önce şeyden aldığım… Şu ana kadar yurt dışına gidip gelen arkadaşlarımızın sayısı şu kadar ve bunların içinde sadece 2 tane DTP’li var, onun dışında AKP, MHP ve CHP grubundan oluşmaktadır. Para olarak da 2 trilyon 100 milyar liralık bir harcama var.

Şimdi, hep, böyle, adaletten, hukuktan bahsediliyor ama sorun buraya gelince DTP görmezlikten geliniyor. Bunun içinde Cumhurbaşkanının seyahatleri yok, Meclis Başkanımızın da yok, Başbakanın da yok yani hiçbir seyahatte bir tek DTP’li vekil yok.

Diliyorum, umuyorum Meclis, içindeki adaleti bir an önce hayata geçirir. Bununla ilgili zaman zaman Meclis Başkanlığına başvurularımız oldu, Divanda dile getirdik ama Parlamento bu konuda sessiz kalırsa yani gerçekten halkın iradesine karşı yapılabilecek en büyük haksızlık olur.

Değerli arkadaşlar, ben de tütünle ilgili ve özellikle bölgemizi ilgilendirdiği için… Çok fazla gelir kaynağı olmayan bir ilin vekiliyiz, bir bölgenin vekiliyiz ama ülkemiz zengin. Güneydoğu Anadolu’nun tek gelir kaynağı olan tütün ve pancardan son dönemlerde tütün tamamen kotayla… Son yıla kadar 200 kilo yani bir ailenin üretebileceği, devlete teslim edebileceği tütün kotası 200 kilo. Bu 200 kiloyu 4 milyon lira bir fiyatla, üretici, yılda… Yani yıl on iki ay ama emin olunuz ki tütün üreticisi diğer aylardan, diğer yıllardan ödünç ay alır, yılda on dört ay çalışır.

Evet, şimdi, böyle, emek sarf eden ve başka gelir kaynağı olmayan insanların elindeki bu olanakları da alırsak nasıl adaleti sağlayabiliriz, bu insanları nasıl hayata dâhil edebiliriz? Ve önümüzdeki yıl tütün ekimi tamamen yasaklanıyor.

Ve ikinci bir kalem, pancar. 56 bin ton, Muş’ta şeker pancarı, yılda üretimi yapılırken şu anda 26 bin tona düştü ve o da her yıl kotayla yavaş yavaş aşağı doğru çekiliyor ve şeker fabrikalarının da önümüzdeki yıl yani 2009 yılında özelleştirilmesiyle Muş’un o tek gelir kaynağı da elinden alınmış olacak. Şimdi sadece iki kalem gelir kaynağı olan  tütün ve şekeri bu insanların elinden alırsanız ne olur? E yoksulluk olur. Yani yoksulluk zaten var ve Türkiye’nin en geri kalmış bölgeleri orası.

Şimdi, geçen gün grup başkan vekili arkadaşımız da burada açıkladı. En çok yeşil kartın dağıtıldığı alan Kürt coğrafyası. Nedir? Bu, yoksulluğun bir belirtisi. Oradaki alanları da kapatırsanız bu yoksullukla nasıl cebelleşilecek? Ve o insanlar için şöyle bir öneri getiriliyor: Efendim, diyorlar ki: “Alternatif bir ürün yapacağız, getireceğiz.” Ortada hiçbir şey yok, alternatif ürün yok. Gerçekten bu insanlar perişan.

Gidiniz, bakınız, Türkiye’nin en yoksul ili Muş ilidir. O il yoksullukla cebelleşiyor. Yani Türkiye’de borcu olmayan illerden biri. Niye? Çünkü hiç kimse ona borç vermiyor. Tarım Bakanı, Diyarbakırlıdır, kendi alanında… Mesela Bismil onun seçim bölgesidir. Bismil’de ve Kürt coğrafyasında hiçbir arazi ipotek olarak kabul edilmiyor. Hiçbir arazi ipotek olarak kabul edilmeyince ne oluyor? Oradaki üreticiler tefecilerin eline düşüyor ve her gün orada cinayetler işleniyor. Tefecilerden aldıkları parayı ödeyemedikleri için tefecilerle sürekli kavga, sürekli cinayet. Hatta fabrika sahipleri bile orada fabrikalarını ipotek olarak veremiyorlar. E hani? Diyorsunuz ki “Ayrımcılık yok.” Şimdi ayrımcılık bu. Başka hangi türlü bir ayrımcılık olacak? Oradan insanlar çıkıp buralara umuda doğru yolculuğa çıkıyorlar, gelip buralarda çalışıyorlar. Son dönemlerde, TOKİ’de, insanlar çıkıp gelip burada 30-40 milyon liraya çalışıyorlar. Birkaç kez bu kürsüde yine seslendirdim. Oradan gelip burada çalışan insanlar mağdur ediliyor ve bu insanların can güvenliği yok, hiçbir sosyal güvencesi yok ve geçen gün, askerden dönüp gelip, burada, TOKİ’de bir iş bulup, bayramın birinci günü düşüp inşaattan ölüyor. Yaralı bir hâlde alıyorlar bunu, götürüyorlar o inşaat firmasının sahipleri, alıp götürüp hastanenin kapısına bırakıyorlar “Biz bu vatandaşı yolda bulduk.” diyorlar ve koma hâlindeki vatandaşı alıp götürüyorlar, hastaneye teslim ediyorlar, çekip kaçıp gidiyorlar. Sonradan bizim haberimiz oldu. Gittik, müdahale ettik, araştırdık, firmayı bulduk. Sonra, evet, güvenlik birimleri olaya el koydular, firma sahipleri ortaya çıktı. Bu sefer ne yaptılar? Sokakta buldukları bu vatandaşı bir gün önceden sigortaladılar. Şimdi, buna benzer belki 7-8 tane cenaze gönderdim ve bu insanlar, bu ülkenin çocukları, hiçbir sosyal güvenceleri yok. Zaman zaman bunları dile getirdiğimizde “Aman, niye gidiyorlar dağa?” diyor. Siz elindeki olanakları alırsanız, siz onları hayatın her alanında mahkûm ederseniz, hiçbir sosyal güvencesi olmazsa bu insanlar ne yapacak? Yirmi yaşındaki bu genç insanlar ne yapabilir? Onun için, Çalışma Bakanını birkaç kez buradan göreve davet ettim. Ne olursunuz bunlarla ilgilenin, bunlara el uzatın ama ne yazık ki bugüne kadar bununla ilgili küçük bir şey olmadı ve o iş çevreleri gidip ailelerini sonradan buluyorlar, 15-20 milyar lira veriyorlar, ellerinden bir dilekçe alıyorlar ve kendilerini yasal olarak böylece korumaya çalışıyorlar.

Onun için, bölgedeki bu adaletsizlik ve bu haksızlığın ortadan kaldırılması gerekir. Yine çok açık bir şekilde dile getirdik. 1993 yılında dönemin iktidarları tarafından ve o dönemin güvenlik güçleri tarafından o bölgenin birçok köyleri yakıldı. Yani hiç böyle saklamaya da gerek duymadılar, helikopterlerle gittiler (A) köyü, (B) köyü, özellikle Tunceli’de ve bizim seçim bölgemizde yakıldı. Hâlen o insanların, o dönemde mağdur olan insanların ihtiyaçları ve o tazminatları ödenmedi ve oradaki valiler gidip ne yapıyor? Yıl 1993, şimdi 2008 yılındayız, aradan on beş yıl geçmiş, gidip pazarlık yapıyorlar. Vatandaşı alıp getiriyorlar valiliğe “Ver elini bakayım, 12 milyar değil de 8 milyar veririm.” diyor. Şimdi, böyle bir adalet olur mu, böyle bir vicdan olur mu? On beş yıl önce evini barkını yakmışsınız, yıllarca kendi tarlasını ekememiş, biçememiş, kendi toprağına, ana yurduna gidememiş ve siz 8 milyar lirayla bu haksızlığı telafi edebileceğinizi düşünüyorsunuz. Bakın, Yunanistan’da birkaç gün önce ne oldu? Orada zarar gören insanlara hemen, aynı saatte onar bin euro tazminat ödendi ve diğer zararlar için de komisyonlar oluşturuldu. Hukuk devleti dediğiniz böyle olur. Şimdi ben buradan sayın valileri ve burada görevli olan Hükûmeti bu konuda duyarlı olmaya davet ediyorum. Bu insanlar zaten mağdur. Aradan on beş yıl geçmiş. Bu on beş yıl içerisinde bunların hakkı 8 milyar değil. Yani yılda ekse biçse tarlasını, on- on beş yılda bu 100-150 milyar lira eder ama bu, getirilip 8 milyar lirayla ödeştirilmeye çalışılıyor. Devletin gücü ve devletin gücünü kullanarak oradaki güvenlik birimleri durumdan biraz da vazife çıkararak böyle davranıyorlar.

Şimdi, seçim bölgemden yine size bir örnek vereceğim: Hemen yanı başımda akrabalarımın bir köyü vardı -22’nci Dönem Cumhuriyet Halk Partisi Muş Milletvekiliydi arkadaşımız, benim yakınımdır da- onların köyü de yakılmıştı. Buradan İçişleri Bakanlığıyla diyaloglar oluşturarak iki yıl, üç yıl önce 24 milyar lira para aldılar. Yani, şimdi, onların aldığı para da az bir paraydı yani zararlarını karşılayacak bir para değil.

Şimdi, her vatandaş, çıkıp gelip burada sayın bakanları alacak, torpil bulacak ve ona göre hakkını hukukunu alacak ve yine Sayın Başbakan, Muş Valisini örnek göstererek diyor ki: “Örnek bir Vali.” Bir vatandaş Sayın Başbakanı aramış, Muş’ta 8 kilometrelik bir yolu Vali asfaltladığı için, Başbakan talimat verdiği için örnek vali tayin ediyor ama şimdi o örnek vali, on beş yıldır hakkını alamayan vatandaşların hakkını vermiyor. Bu nasıl bir örnek vali, onu anlamıyorum. Hâlen yıllardır köylerinin yolu yapılmayan ama milletvekillerinin aramasına rağmen bu noktada adım atmayan bir vali nasıl bir örnek vali olur, onu anlamıyorum. Yani, herkesin bir başbakanı yok, herkesin bir bakanı yok. Onun için, adil ve adaletli bir şekilde, bu noktada zararı olan ve mağdur olan insanların mağduriyetinin bir an önce giderilmesi gerekir, hukuk devleti böyle emrediyor.

Sevgili arkadaşlar, son günlerde yine, Türkiye’de birkaç gündür tartışılan, konuşulan –dün kısa değindim ama- Sayın Başbakanımızın da dün Konya’da yine dile getirdiği bir olay vardı. Aydınların hazırladığı, 12 bin aydının imzaladığı, 1915’lerde yaşanan, hiç kimsenin tasvip etmediği bir olay vardı. Yarın da Kahramanmaraş’ın 30’uncu yıl dönümü. Kahramanmaraş’ta ve 1915’te o coğrafyada da nasıl vahşetle karşılaştığımızı tarih hep bize gösterdi. O dönemlerde Kahramanmaraş’ta bine yakın insan katledildi. Şimdi, 1915’te o duyarsızlığa karşı bugün bir grup aydın “Evet, o günkü duyarsızlığı biz içimize sindiremiyoruz, olan acıları paylaşıyoruz.” diyorlar. Bundan daha insani bir şey olabilir mi? Ama burada ne yazık ki çok kıyametler kopuyor. Oysaki dünyaya dönüp baktığımızda, mesela, 1970’lerde Willy Brandt diz çökerek soykırımdaki sorumluluğunu ve bundan duyduğu suçluluk duygusunu üzüntüyle dile getiriyor. Yine, 1988’de ABD de İkinci Dünya Savaşı’nda toplama kamplarında o Amerikan asıllı Japon vatandaşlarından resmen özür dilediği gibi, 1993’te Güney Afrika Cumhuriyeti Başkanı ırk ayrımı politikalarından dolayı özür diledi. Yine, 1996’da ABD Enerji Bakanı 1974-1994 yılları arasında yapılan radyasyon deneylerinden sonra sağ kalan son kişilerden özür diledi ve on bir ailenin sağ kalan üyelerine tazminat ödedi. Yine, 1998 Kanada Hükûmeti ülkenin yerlilerine karşı yürütülen geçmiş politikalarından dolayı özür diledi. Danimarka Başbakanı ABD’nin askerî üs açması için göçe zorlanan yerlilerden özür diledi. Bunları sayabiliriz. Ta ki buralara kadar… Ve Bulgaristan Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisine gelerek burada, Bulgaristan’da Türklere karşı yapılan o zalimane politikalardan dolayı o halktan özür diledi ve Türkiye halkından özür diledi. Ne oldu? Bu bir erdemlilikti.

Şimdi biz de geçmişimizle yüzleşirsek -olup bitenlerde, evet, bizim günahımız yok, bizim sorumluluğumuz yok- bu erdemliliği gösterirsek acaba kıyamet mi kopar?

Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı Ermenistan’a gitti, Ermenistan-Ankara hattı olumlu taşlarla döşenmeye başlandı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Sakık, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başbakan “Bu aydınların attığı imzalar o hattı baltalar.” diyor. Oysaki Sayın Başbakan şunu iyi bilmeli: O hat aslında Cumhurbaşkanının gidişiyle olumluydu. Hepimiz, demokrasiden yana olan herkes o hatta destek sundu. Ama o hattı bombalayan kimdi? Millî Savunma Bakanıydı. Brüksel’e gitti. Orada yaptığı açıklama, o açıklama işte, İttihat Terakkinin, ittihatçıların açıklamasıydı; Enver’in, Talat’ın, Cemal’in açıklamasıydı. Aslında bu hattı baltalayan o anlayışlardır, aydınların anlayışı değil.

Ben aydınların bu onurlu davranışını selamlıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Sakık, şunu ifade etmek isterim ki: Kişilerin fikir özgürlüğü bağlamında bir kısım düşüncelerini söylemeleri ayrı bir olaydır ama Türk milletinin geçmişinden utanacak hiçbir şeyi yoktur, kimseye karşı da böyle utanılacak bir davranış içerisinde bulunulmamıştır. Bunu bilgilerinize arz ediyorum. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, o sizin düşünceniz.

BAŞKAN –  Bizim tarihimizin utanılacak bir tarafı yoktur. Dolayısıyla bir kısım aydınlar öyle düşünebilir, fikir özgürlüğü olabilir ama…

SIRRI SAKIK (Muş) – Biz de aynı şeyi söylüyoruz Sayın Başkan. “Siz o aydınlar gibi düşünebilirsiniz.” demedim, “O aydınların düşüncesine ben de saygı duyuyorum.” dedim.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Biz duymuyoruz!

BAŞKAN – Olabilir ama… Yani “bir erdemlilik” dediniz de onun için kastediyorum. Dolayısıyla bu erdemlilik değil…

SIRRI SAKIK (Muş) – Bugün sizin milletvekilinizin açıklaması da vardır, “Bu bir erdemliliktir.” diyor.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hitler’in Yahudi soykırımı dolayısıyla Almanların özür dilemesi bir erdemliliktir. Yani hiçbir şey kaybedilmez.

BAŞKAN – Türk milletinin geçmişiyle yüzleşmesinin ayıplanacak hiçbir şeyi yoktur. Tarihimiz bizim iftihar vesilemizdir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Birgen Keleş.

Buyurun Sayın Keleş. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA BİRGEN KELEŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun Dış Ticaret Müsteşarlığı ve İhracatı Geliştirme Etüt Merkezinin bütçeleriyle ilgili görüşlerini açıklamak için söz almış bulunuyorum ve yüce Meclise saygılar sunuyorum.

Bütçeler her ülkede ve her hükûmet döneminde ciddi ve önemli çalışmalar gerektirmektedir. Geçmiş dönemde kaydedilen gelişmelerin değerlendirilmesi ve gelecek dönem için hedefler belirlenmesi özellikle Türkiye gibi, sorunları olan, iddiaları olan ve uzun dönemli büyük hedefleri olan ülkeler açısından çok önemlidir.

Eğer istatistiki verileri işinize geldiği gibi kullanıyorsanız, bütçe açıklarını küçük göstermek için yanıltma yöntemlerini deniyor, örneğin bazı harcamaların kaydını bir sonraki yıla aktarıyorsanız veya bütçe gelirleri içinde olmaması gereken özelleştirme gelirlerini bütçe açığını kapatmak için kullanıyorsanız yahut gerçekleşmesi mümkün olmayan hedefleri sanki olumlu bir durum varmış gibi hedef olarak benimsiyorsanız yani gerçekçi davranmıyorsanız, öngördüğünüz politikalar sorunları çözecek ve hedefleri gerçekleştirecek nitelikte değilse bütçe çalışmalarını ciddiye aldığınız söylenemez. Bunun örneklerini 2009 yılı programında ve bütçesinde görmek mümkündür. Örneğin, yatırımlar bir ülkenin kalkınması açısından yaşamsal önemdedir. Yatırımları gerçek boyutlarıyla saptamak için ve değerlendirebilmek için yatırımlar sadece cari fiyatlarla değil aynı zamanda belirli bir yılın fiyatlarıyla da hesaplanır. Çünkü sabit fiyatlarla yapılan hesaplamalara bakarak geçmiş hakkında çok doğru ve sağlıklı bir değerlendirme yapmak mümkün değildir. İktidar baz olarak 87 yılını uyum sağlama adı altında 98’e çekti. Ancak bununla da yetinmedi, 98 yılı baz olarak kabul edildiği takdirde bütün yatırım harcamaları -her yıl yapılan- 98 fiyatlarıyla hesaplanmalıydı ama yıllık yatırımlar bir önceki yılın ortalama fiyatlarıyla hesaplanmıştır. Böyle hazırlanan tablolarda yerinde sayan gelişmeler törpülenmekte ve dramatik düşüşler ortadan kalkmakta, son yıllardaki olumsuzluklar sanki doğal ve istikrarlı bir gelişme gibi sunulmaktadır. Diğer bir deyişle değerli arkadaşlarım, gerçek bir değerlendirme yapma olanağı olmamaktadır.

Millî gelir tablolarında da bazı değişiklikler oldu. Şöyle ki, artık gayrisafi millî hasıla yerine gayrisafi yurt içi hasıla ön plana çıktı. Gayrisafi millî hasılaya artık gayrisafi millî gelir diyoruz ve buna cari transferler eklendiğinde gayrisafi millî harcanabilir gelir ortaya çıkmaktadır. Yani bu ülkede yaşayan insanların kullanabilecekleri gelir ortaya çıkmaktadır. Bundan tasarruflar yani toplam tüketim düştüğünde de yurt içi tasarruflara ulaşılmaktadır. Ne var ki Türkiye İstatistik Kurumu, bütün bu hesapları yapması gereken Kurum bunlardan sadece gayrisafi yurt içi hasılayı hesaplamakta, biraz önce saydığım diğer  büyüklükleri hesaplamamaktadır. Oysa bunlar, ciddi bir program ve bütçe çalışması için önemlidir.

Sayın milletvekilleri, 2009 yılı programıyla ilgili anılan hedefler samimi ve gerçekçi değildir. Samimi değildir çünkü olası bazı risklere sadece hafifçe değinilmekle yetinilmiştir. Gerçekçi değildir çünkü bu riskler yokmuş gibi hedefler belirlenmiştir. Büyüme hızı, tüketici fiyatları endeksi ve gayrisafi yurt içi hasıla deflatörü, kişi başına gayrisafi yurt içi hasıla hedefi, işsizlik oranı, ihracat ve ithalattaki artış hızı bu tür hedeflerdir ve gerçekçi olmaktan uzaktır. Sorunlar ve politikalarla ilgili yaklaşımın da gerçekçi olduğunu söylemek ne yazık ki mümkün değildir. Örneğin, cari işlemler açığıyla ilgili sorun olduğu görüşü, çok yakın bir tarihe kadar inkâr edilmiştir. En yetkili kişiler “Cari açık rahatça finanse edildiği için sorun olmadı.” demiştir.

Sayın milletvekilleri “Cari işlemler açığı sorun değildir.” demek doğru değildir. Sorun oldu çünkü en yüksek reel faizi ödemek zorunda kaldık. Sorun oldu çünkü gelen yabancı sermayeyi döviz kazandıran ürünlerin üretimine ve yatırımına yönlendirmediğimiz için faizleri ödemek için yeniden ve giderek artan bir şekilde borçlanmak zorunda kaldık. Sorun oldu çünkü Türkiye’ye gelen dövizlerin artması, dövizin ucuzlamasına ve ihracatı artırmak için giderek daha fazla ithal girdi kullanılmasına neden oldu. Sorun oldu çünkü yıllardır cari açıktaki artışı önemsemeyen ve ithalattaki hızlı artışın nelere yol açabileceğini hesaplamayan İktidar, yerli üretimi teşvik ederek ithalatı azaltmaya çalışmadığı ve ithalatın yerli üretimi ikame eder boyutlara ulaşmasını engellemediği için ithalat büyük bir hızla arttı. Sorun oldu çünkü dış kaynakları çekmek için çok sayıda yüksek reel faiz ödeyen Türkiye’deki İktidar, yüksek reel faizi azaltmak için bir çaba göstermedi. Oysa yüksek faiz, bütçedeki faiz giderlerini artırdı ve açık büyüdü. “Ciddi bir politika uyguluyoruz, onun için açıklıkları kapatıyoruz.” savı da geçerli değildir. Çünkü çeşitli kural dışı yöntemler dışında özelleştirme gelirleri de bütçe açıklarını kapatmak için kullanılmıştır.

Sayın milletvekilleri, yüksek faiz için ileri sürülen “tasarrufları artırma” savı da ülke açısından geçerli değildir. Çünkü reel olarak yatırıma dönüşmeyen birikim ülke açısından tasarruf değildir. Ayrıca yüksek faiz, risk üstlenmeden yüksek gelir sağladığı için yatırıma ve üretime gidecek olan kaynakları üretim ve yatırıma gitmekten alıkoymaktadır, kredi maliyetlerini artırıp enflasyonu kamçılamaktadır ve yatırım yapmak isteyen özel sektörü güç bir durumda bırakmaktadır çünkü özel sektörün diğer ülkelerle rekabet etme şansı ortadan kalkmaktadır, bunun yanında ne yazık ki gelir dağılımını da olumsuz etkilemektedir. Çünkü yüksek faizden büyük tasarrufu olan kişiler yararlanır. Oysa Türkiye’de bunlar çok az sayıdadır. Bir de yararlanan dışarıdan gelip yatırım yapmayan yabancı sermayedir. Bunun da Türkiye’ye kalıcı bir etkisi olduğu söylenemez. Neden? Çünkü değerli arkadaşlarım, bir defa gelen bu sermaye yıllarca yurt dışına yüksek faiz geliri transfer etmektedir.

İhracatını sürekli ve istikrarlı bir şekilde artırmak isteyen bir iktidarın uygulayacağı en önemli politika ciddi bir sanayileşme stratejisine sahip olmaktır ama bırakınız bir sanayileşme stratejisini, ciddi bir sanayi envanteri bile yoktur Türkiye’de. Bu durum bazı resmî belgelerde yer aldığı gibi üst düzey yetkililer tarafından televizyon ekranlarında da söylenmektedir. Takdir edersiniz ki sanayi envanteri olmayan bir ülkede ciddi bir sanayileşme stratejisinden ve politikasından söz edilemez. Televizyonda sanayi envanterinin olmadığını bahseden yetkililere “Daha önce nerelerdeydiniz?” diye sormak hakkımız değil midir? Aslında bu soruyu başkalarına da sormak mümkündür. Örneğin bugünlerde kayıt dışı ekonomiyi kayıt altına almak için çok önemli bir rapor hazırlandığı ve böylece bu raporda çok öneriler bulunduğu söylenmektedir. Peki, bu rapor altı yıldır niye hazırlanmadı, bunu anlamak mümkün değildir. Çünkü eğer hazırlanmış olsaydı bütçe gelirlerini değil, aynı zamanda ileri teknoloji kullanılmasını, gelişmiş ülkelerle rekabet edebilir nitelikte ve maliyette mal üretimini de artırabilirdi.

Sayın Bakan bugüne kadar çeşitli ülkelerle yapılan ihracatın artırılması, çeşitlendirilmesi gibi konular üzerinde çok durmuştur. Ancak gelişmiş ülkelerle rekabet edebilir nitelik ve maliyette sanayi malı üretmekten, imalat sanayisi yatırımlarını teşvik etmekten, Türkiye’ye gelen yabancı sermayeyi belirli sektörlerde ve yörelerde ileri teknoloji kullanarak üretim yapmaya yönlendirmekten, son beş yılda hızla artan ithalatın ikame ettiği malların yerli üretimini desteklemekten, ithalatı yurt içi üretimi ve yatırımı teşvik ederek sınırlamaktan, ciddi ve planlı bir sanayileşmeyi gündeme getirmekten ve bu hedefi gerçekleştirecek üretim, yatırım, dış ticaret, enerji, istihdam, eğitim ve ARGE politikalarını birbirlerini destekleyecek ve hedefe ulaşmayı hızlandıracak bir bütünlük içerisinde kullanmaktan aynı duyarlılıkla söz ettiği görülmedi.

Sayın Bakan, 2009 yılında cari işlemler açığının küçültülebileceğini söylüyor. Eğer gelişme dönemindeyseniz, cari işlemler açığının küçültülmesi tabii ki çok takdir edilecek bir durumdur ama eğer ekonomi küçülüyor, duraklıyor, işsizlik artıyor, şirketler birbiri ardına kapanıyorsa, bunu başarı gibi ileri sürmek toplumu yanıltacak bir yaklaşım olur.

Sayın milletvekilleri, Dış Ticaret Müsteşarlığının ve İhracatı Geliştirme Etüt Merkezinin mevcut ürünleri pazarlamak, yeni pazarlar bulmak için yaptığı girişimler önemlidir ama asıl çözüm, dış ticarette asıl çözüm üretim ve yatırımdadır. Ciddi bir sanayileşme stratejisinin belirlenmesi, sektörlerle ilgili hedefler konulması ve bu hedeflere ulaşacak politikalar uygulanması sadece ihracatı artırmak, cari işlemler açığını azaltmak açısından değil, Türkiye’nin pek çok sorununu çözmek, kalkınmayı hızlandırmak ve gelişmişlik farkını -diğer ülkelerle aramızdaki- kapatmak açısından da  yaşamsal önemdedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BİRGEN KELEŞ (Devamla) – Sayın Başkan, bir cümle…

BAŞKAN – Sayın Keleş, buyurun efendim.

BİRGEN KELEŞ (Devamla) – Bugüne kadarki uygulamalarınız pek umut vermemekle birlikte, biz gene de 2009 yılı için en iyi dileklerimizi sunuyoruz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Keleş.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Giresun Milletvekili Sayın Eşref Karaibrahim.

Süreniz yedi dakika.

Buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimi belirtmek üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, konuşmama başlamadan önce dün akşamki açık oturumla ilgili üç cümle söyleyeceğim: Bence, bir ilin belediye başkanı, şehremini, karşısındaki milletvekilinin, Grup Başkan Vekilimizin konuşmasının her aşamasında müdahale ederek sözünü kesmiştir. Düşünün, bir milletvekilinin sözünü kesen bir belediye başkanı acaba halkıyla nasıl iletişim kuruyor ve onları nasıl dinliyor? Bunu sizin takdirinize bırakıyorum diye düşünüyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Burada Grup Başkan Vekilimizin de hakkını yemeyeyim, ona da teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum.

Şimdi sizlere Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüyle ilgili İnternet sitesinden aldığım yazılarını okuduktan sonra görüşlerimi açıklayacağım: “Ülkemizde gençlik, beden eğitimi ve spor faaliyetlerini geliştirmek, beden eğitimini ve sporu sevdirmek, teşvik etmek, elit sporcular yetiştirmek amacıyla ulusal ve uluslararası düzeyde hizmet ve faaliyet yürütmek, gerekli olan tesisleri kullanıma sunmak.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bunu misyon olarak tanımlamış ve buradan gençlik, beden eğitimi ve spor alanında uluslararası normda hizmet veren şeffaf bilgi sunan saygın bir kurum ve otorite olmayı vizyon olarak belirtmiştir.”

Bunu okuduktan sonra hepiniz bana bakıyorsunuz acaba gerçekten bu böyle mi? Tabii bunun böyle olmadığını Sayın Bakanım da Sayın Başbakan da açıklamalarında açıkça belirtmiştir. Bunu nereden anlıyoruz? Son olimpiyatlardaki Türkiye'nin gösterdiği başarısızlıktan anlıyoruz.

Arkadaşlar, bugün yaşadığımız bu ortamda, işsizliğin, ekonomik krizin, işçi çıkarmaların olduğu bir ortamda, yurt dışındaki bir yarışmada insanların sokağa döküldüğü bir başarının getirdiği insan moralini bir düşünün. Hiç olmazsa bunun, açlığı, sefaleti, işsizliği bizlere bir gün unutturması bizim için başarı olmaz mı? Kömür dağıttığımız, yiyecek dağıttığımız kadar, hiç olmazsa, sporcumuza da bu teşviki versek, sporcumuza da sahip çıksak bizce daha uygun olmaz mı diye düşünüyorum.

Peki, bu başarısızlığın sebebi nedir diye düşündüğümüzde, Giresun’da ve civarımızda bir söz vardır, futbol oynamayana şöyle derler: “Topu görse alıp bomba diye karakola götürür.” Bizim yöneticilerimiz de -bakın, “sporcular” demiyorum, “antrenörler” demiyorum- üst yöneticilerimiz de topu görünce gerçekten karakola götürüyor “bomba” diye. Onun için bizim ilk önce yönetim kadrolarımızı değiştirmemiz bence daha uygundur.

Sayın Bakana buradan bu konuda açıklama yapmayı uygun görüyorum çünkü bu yazdığınız vizyon ve buna uymayan yöneticiler atadığınız müddetçe sporda başarı gelmeyecektir diye düşünüyorum.

Ben, buradan, neler yapmamız gerektiğini de kısaca anlatmaya çalışıyorum. Nüfusumuzun büyük bir kısmının genç hatta çocuk denecek yaşta olduğunu kabul edecek olursak, gençlerimize, çocuklarımıza spor yaptıracak imkânları sağlayabilmeliyiz. Bu gücü ortaya çıkarmak, etkin hâle getirmek öncelikle devlet eliyle mümkün olabilir kanaatindeyim. Dünyada olumlu örnek olarak sunulabilecek her ülkede sporcu okuldan yetişmeye başlar. Fakat “Diğer sorunlar dururken bu da mı eksik kaldı?” şeklinde bir bakış açısından kurtulmalıyız. Öncelikli olarak Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ve Millî Eğitim Bakanlığı hatta diğer kurumlarla ilgili kuruluşlarla, tüm sorunlara rağmen, başta bahsedilen vizyona, misyona uygun hareket etmeleri beklenerek artık hayalperest olmaktan çıkarılmalıdır. Fakat insanımızın kafasındaki “Başka dersler hallolsun sonra spora bakılır.” mantığı değişmedikçe bunu sağlamak mümkün olmayabilir.

Önümüzde katedeceğimiz bir uzun yol olduğu kanaatindeyim. Bugüne kadar uygulanan, hayata geçen politikalar neticesinde başarısızlık gelmiştir. Son dönemlerde bunun açık örneklerini görmekteyiz.

Bugün ülkemizde başarılı sporcuların çoğunun destekçisinin aileler olduğunu görmekteyiz. Hele pek çok aile, “Derslerine engel” düşüncesiyle, ekonomik nedenlerden, diğer sorunların yoğunluğu neticesinde çocuklarımızın spor faaliyetlerine katılmalarına engel olmaktadır. Okul, öğretmen, antrenör ve aile iş birliği sağlanır ise bu endişeler azalacaktır diye düşünüyorum. “Çocuklarımıza sporu sevdirsin, geleceğimizin başarılı yeteneklerini yetiştirsin.” diye birçok üniversitemizin emekle, uğraşla yetiştirdiği beden eğitimi öğretmenleri, devletimizin, milletimizin parasını harcayarak “Ülkemize hizmet etsin.” diye eğitim almış eğitimcileri maalesef açıkta beklemektedir. Hepsi ülkemizin saygın üniversitelerinde, beden eğitimi, spor yüksekokullarında eğitim görmüş genç eğitimcilerimize, gerek Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü gerekse il, ilçe müdürlükleri, sporla ilgili kuruluşlar ve federasyonlarda istihdam sağlayabilmeleri için düzenlemelere ağırlık vermelidir. Bu sayede hem sporumuz ilgisiz kişilerden kurtulacak hem de anaokulu, ilköğretim çağındaki çocuklarımızdan başlanarak sporun sevilmesine katkı sağlanacaktır. Bunu önemle vurgulamak isterim.

Türk gençliğini, neden bu toplum için, aile için, vatan için veya iyi bir dünya için üretme fırsatına kavuşturmuyoruz? Zamanının büyük kısmını fayda sağlamayacak şeylerde harcayan, İnternet kafelerimizde ve magazin gündemimizin peşinde harcayan gençliğimizi nasıl kazanacağız? Bunun bütün sorunlarımızın önünde geldiğini düşünüyorum. Gençliğimizi, zamanını sosyal, kültürel faaliyetler ile kişisel gelişimlerine yardımcı olacak etkinliklerle değerlendireceğimiz imkânlara kavuşturmak asıl öncelikli görevimizdir. Ekonomik sorunlarla boğuşan ailelerimizin çocuklarına bu imkânı sunmalarını beklemek, kabul edilir ki mümkün olmayacaktır. Başarılı sporcuların, takımların, kulüplerin ekonomik refahın yüksek olduğu illerden, bölgelerden çıkıyor olması tesadüf değildir. Tesadüf olan, yoksulluğa, imkânsızlığa rağmen, özel yetenekleriyle başarılı olmuş gençlerimizdir. Bu başarının artması, tekrarlanabilmesi tesadüfle değil, bilinçle atılacak adımların neticesinde oluşacaktır. Herhâlde sürem bitiyor ama…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Karaibrahim, konuşmanızı tamamlayın.

Buyurun.

EŞREF KARAİBRAHİM (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

O zaman kulüplerle ilgili bir açıklama yaparak bitireyim. Evet, futbolla da ilgili bir açıklama yapayım.

Dün bir ilçemin takımı Ankara’daydı, onun maçına gittim. Ancak stattaki futbolcular dâhil, yöneticiler dâhil, seyirciler dâhil, görevliler de dâhil toplam insan sayısı 100 kişiydik. Bu çok ilginçtir. 100 kişi maçı izledik.

Evet arkadaşlar, profesyonel liglerimizde, belki kurumlaşan kulüplerimiz hariç ama diğer kulüplerimizde çok büyük sıkıntılarımız vardır. Ben kendi kulübümden biliyorum -Grup Başkan Vekilim de bana katılır- büyük sorunlarla çözmeye çalıştık, Giresunspor Başkanlığını büyük sıkıntılarla en sonunda oluşturduk divana kalan bir yönetimden sonra.

Arkadaşlar, büyük bataklar içindedir kulüplerimiz, zor şartlarda yönetilmektedir. Vergi borcu, sigorta borcu, sporculara borç… Sporcular günlerce kulübün kapısında alacaklarını bekliyor. Buna da acilen Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüz ve Bakanımızdan rica ediyorum, kulüplerimizle de ilgili bir açıklama yaparlarsa sevinirim.

Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Bursa Milletvekili Sayın Abdullah Özer.

Sayın Özer, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ABDULLAH ÖZER (Bursa) -  Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık Devlet Personel Başkanlığı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Partim ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Devlet Personel Başkanlığı, kamu personel rejiminin çağdaş koşullarda oluşturulmasından ve uygulanmasından sorumlu bir kuruluştur.

Bugün, sizlere kamu personel rejiminin gözlerden kaçan, gözlerden kaçırılan kanayan bir yarasından bahsetmek istiyorum. Bu yara, kamuoyunda 4/B olarak bilinen 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4’üncü maddesinin “Sözleşmeli Personel” başlıklı (B) bendine göre istihdam edilenlerin içler açısı durumudur.

Yasal düzenleme, “Kalkınma planı, yıllık program ve iş programlarında yer alan önemli projelerin hazırlanması, gerçekleştirilmesi, işletilmesi ve işlerliliği için şart olan, zaruri ve istisnai hâllere münhasır olmak üzere özel bir meslek bilgisine ve ihtisasına ihtiyaç gösteren geçici işlerde, geçici olarak sözleşmeyle çalıştırılmasına karar verilen ve işçi sayılmayan kamu hizmeti görevlileridir.” şeklinde yapılmış olmakla birlikte, madde metninden de anlaşılacağı gibi, uzmanlık isteyen, özel ihtisas bilgisi isteyen işler için en iyi niyetle düşünülmüş bir düzenleme iken nasıl oldu da AKP Hükûmeti tarafından 4/B şeklinde istihdam edilenler, âdeta maraba, çağdaş köle hâline dönüştürülmüştür.

Değerli milletvekilleri, altı yıllık AKP İktidarı, adaleti, liyakati, kariyeri bir kenara bırakarak devlet memurluğu yerine, birer yıllık sürelerle sözleşme imzalayan, herhangi bir hakkı olmayan, tüm hak ve yükümlülükleri bir sayfalık sözleşme metninde sıralanan, kadrolu kamu görevlisi olmayan ama işçi de sayılmayan 4/B şeklindeki istihdamı yaygınlaştırmaktadır. Bakınız, AKP İktidarının ilk yılında yani 2003 yılında 4/B kapsamında istihdam edilenlerin sayısı 4.330 iken bu rakam 2008 yılı Ekim ayı itibarıyla 95.500’ü aşmıştır. Demek ki, 4/B şeklinde istihdam edilenler Hükûmetin siyasi tercihi hâline gelmiştir. O zaman şu soruyu sormak durumundayız: AKP İktidarı neden 4/B şeklinde istihdamı yaygınlaştırmak istemektedir? İktidarın bu ısrar ve kararlılığının sebebi nedir?

Değerli milletvekilleri, sizlere sözleşme metninden bir madde okumak istiyorum: “İlgili kendisine verilen işleri bitirene kadar, normal çalışma saatleri dışında da çalışmak zorundadır. Normal çalışma saatleri dışında veya tatil günlerinde yapacağı çalışmalar karşılığında ilgiliye herhangi bir ek ücret ödenmez.” Yani Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin ve Anayasa’mızın angarya saydığı, suç saydığı bir uygulama nasıl sözleşme metnine girer anlamak mümkün değildir.

Bir başka maddede ise şöyle bir ifade mevcuttur: “Kişinin, bir ay önce ihbar etmek şartıyla, sebep göstermeksizin sözleşmesi feshedilebilir.” Dikkat edin, “sebep göstermeksizin” diyor. Üstelik sözleşmeler birer yıllık süreler için imzalandığına göre personel her yıl sonu acaba sözleşmem yeniden imzalanacak mı korkusuna, tedirginliğine kapılarak iktidar mensupları peşinde mi, amirlerinin memnuniyeti peşinde mi koşacak? Bu durum hukuk devletine yakışır bir tutum değildir.

Konu elbette bu kadar basit değil. 4/B kapsamında istihdam edilmekte olanların yıllık izinlerinin ertesi yıla aktarılması mümkün değildir; doğum izninin dışında ücretsiz doğum izni kullanması mümkün değildir; sıra veya hizmet tahsisli lojmanlardan yararlanması mümkün değildir; hizmet içi  eğitime alınmaları mümkün değildir; eş veya sağlık sebebiyle nakil istemeleri mümkün değildir; aile ve çocuk yardımından yararlanmaları mümkün değildir. Mevzuatlarında yer almadığı için sözleşmeli personele disiplin cezası verilmesi mümkün değildir ama sözleşme hükümlerine aykırı davranışlar hâlinde hiçbir soruşturma yapılmaksızın sözleşmeleri feshedilebilmektedir; eş veya çocuklarının ağır hastalık geçirmesi hâlinde bile refakat izni hakları bulunmamaktadır; otuz günü aşan hastalık izinleri işlem görmemekte, fesih nedeni sayılabilmektedir; bilgisi, becerisi, yeteneği ne olursa olsun görevde yükselme imkânları bulunmamaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bahsettiğimiz insanlar işçi sayılmamakla birlikte kamu görevlileridir. Kamu görevlileri sendikalarına üye olmaktadırlar ama bir devlet dairesinde aynı Kanun’un yani 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun iki ayrı bendine tabi olarak istihdam edilenler arasında bu kadar fark olmasını anlamakta zorlanmaktayız. Üstelik İktidar, bu istihdam biçimini giderek yaygınlaştırmaktadır yani bir süre sonra, bu kapsamda istihdam edilenlerin sayısı kadrolu devlet memurlarının sayısını geçecektir. Herhangi bir güvencesi olmayan, iş garantisi amirinin iki dudağı arasında olan bir istihdam biçiminin devlet idaresinde yeri olmaması gerekir, hele hele demokratik ülkelerde hiç olmaması gerekir. Kamu hizmetlerini vatandaşa götürecek olanların, öncelikle işlerini tarafsız yapabilmeleri, özellikle siyasi baskılardan uzak kalabilmeleri, hukuk dışı talep ve eylemlere karşı direnebilmeleri için güvencelerinin olması şarttır. Her yıl sözleşmenin yenilenebilmesi, kendisinden memnun olunmasına bağlıdır. Peki, sicil notu bile vermediğiniz, performansını ölçmediğiniz bu insanlardan memnuniyeti belirlemenin ölçüsü nedir? Bu durumda olan bir personel, amirinin hukuka uygun olmayan taleplerine nasıl direnebilecektir?

Değerli milletvekilleri, yukarıda saydığım olumsuzluklar birçok kere yargıya gitmiş ve yargı, yanlış uygulamalara “dur” demiştir ama ne hikmetse, 1978 tarihli Bakanlar Kurulu kararı yani otuz yıl önce çıkan bir karar yargı kararları doğrultusunda değiştirilememiştir. Bazı kamu kurum ve kuruluşlarının yöneticilerinin kişisel inisiyatif kullanarak sözleşmeli personele olumlu davranmaları veya idarenin tek taraflı fesih hakkını kullanmaması bir şey değiştirmez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özer, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

Buyurun.

ABDULLAH ÖZER (Devamla) – Teşekkür ederim.

Hukuk devletinde hak ve yükümlülükler, yöneticilerin kafalarında değil, yasal, hukuki metinlerde yer almalıdır.

Bu arada bir konuyu da ifade etmek istiyorum. Sayın Bakanlar burada, Devlet Personel Başkanlığı yetkilileri de sanıyorum buradalar. Ben merak ediyorum, kamu personel rejimiyle ilgili çalışma neden rafa kaldırıldı? Bir taslak hazırlanmıştı, ardından bir taslak daha hazırlandı ama ne hikmetse, iki yıldır ses seda çıkmıyor. Artık, yamalı bohçaya dönen, eklenen madde sayısı asıl madde sayısını aşan Devlet Memurları Kanunu’nun değiştirilme ve çağdaş hâle getirilme zamanı gelmedi mi? Acaba bu gecikmenin altında yatan gerçek, AKP İktidarının yandaş kadro yaratma operasyonlarının hâlâ bitmemesinden mi kaynaklanıyor?

Personel rejimindeki bu yanlışın bir an önce düzeltilmesini diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özer.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına dördüncü konuşmacı, Erzincan Milletvekili Sayın Erol Tınastepe.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA EROL TINASTEPE (Erzincan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu ile Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı bütçeleri üzerinde, grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2002 yılında faaliyete geçen Tütün ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu, ülkemiz ekonomisi içinde tarıma dayalı sanayi dalı olarak çok önemli bir ekonomik potansiyele sahiptir. Alkollü içki ve tütün mamullerinin gerek üretim, satış, ham madde gerekse pazarlama yönüyle doğrudan veya dolaylı olarak milyonlarca insanımızın geçimini sağladığı bir piyasayı denetlemektedir. Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu, gerek yasal gerekse kurumsal eksikliklerinden dolayı piyasanın gerisinde kalmıştır. Yapılan düzenlemelerin yetersizliği sonucunda, Kurum, bu hâliyle piyasayı başıboş bırakarak üreticilerimizi yabancı tekellerin ellerine teslim etmiştir.

Hükûmetin bütçe açıklarını kapatmak için tütün ve alkollü içkiler üzerinde dolaylı vergileri yükseltmesi sonucu piyasaya kaçak ve sahte olarak sürülen ürünler halk sağlığı, kamu güvenliği ve kamu gelirleri açısından büyük kayıplara yol açmıştır. 2002 yılından bugüne içki üretimi yüzde 50 oranında azalmıştır. Gerçekleşen bu  düşüş de gösteriyor ki alkollü içkiler piyasası kaçak ve sahte ürün baskısı altına girmiştir. Hatırlanacağı üzere, geçtiğimiz yıllarda denetim ve kontrollerin yetersizliği nedeniyle sahte içkilerden onlarca vatandaşımızın hayatını yitirmesi, ne yazık ki Hükûmete bir ders olmamıştır.  Yaşananlar, kuralsız piyasa koşullarının halk sağlığı açısından ne derece vahim sonuçlar doğurabileceğine ilişkin acı bir örnektir. AKP Hükûmeti piyasayı güvenli bir hâle getirme yerine içki yasağıyla uğraşmaktadır. Bugün Türkiye'nin 81 ilinin 62’sinde çeşitli kamu kuruluşlarında ve kamuya ait mekânlarda içki içme ve içki satma yasağı uygulanmaktadır. Bunun en son örneği İstanbul Kadıköy Moda İskelesi’nde görülmüştür.

Tütün piyasası alanında, 2002 yılında 406 bin üretici faaliyet gösterirken 2005 yılında 252 bin, 2007 yılında 207 bin üreticiye düşmüştür. Yaklaşık 200 bin tütün üreticimiz bu sektörden çekilmiş ve tamamıyla tarım sektöründen kopartılmıştır. Üretici sayısındaki bu azalma sosyal yönden ciddi sonuçlar doğurarak işsizlik ve yoksulluğu tetiklemiştir.

Tekel gibi KİT’lerin kuruluş nedenlerinden birisi de ülkenin geri kalmış bölgelerinde kalkınma ve istihdam yaratmaktır. Tekelin içki bölümü üçte 1 fiyatına peşkeş çekildikten sonra Nevşehir, Çanakkale, Karaman, Tekirdağ üzüm üreticileri pazarlama konusunda büyük sıkıntılar yaşamış ve birçok üretici de üzüm bağlarını sökmüştür.

Değerli arkadaşlarım, Tekel üzerinde oynanan oyunlar daha önce gerek Meclis kürsüsünde gerekse komisyonlarda ben ve arkadaşlarım tarafından onlarca kez ifade edilmişti. Şimdi size, sigara paketleme makineleri ithalinde yaşanan yolsuzlukları, bakan çocuklarının Başbakanlık Denetleme Kurulu raporlarında isimlerinin geçmesini ve Tekelin içki bölümünün değerinin üçte 1 fiyatına satılarak peşkeş çekilmesini süre azlığından dolayı bir kez daha anlatmayacağım. Zaten bu yolsuzlukları hepiniz biliyorsunuz ama hâlen görmezden geliyorsunuz.

Uygulanan kotalar, özelleştirmeler ve Tütün Yasası ile Türk tütüncülüğü öldürülürken, özellikle Doğu ve Güneydoğu tütün ekicisi mevsimlik işçi hâline getirilmiş, yabancı sigara tekellerinin IMF eliyle uygulattıkları Türk tütününü yok etme planları hız kesmeden devam etmektedir. Yüksek Denetleme Kurulu raporlarında Türk tütününün uluslararası piyasada pazar payının artırılabilmesi için ARGE çalışmaları ve şark tütünlerinden mamul sigaralarda zifir, nikotin ve karbonmonoksit bırakımlarının makul seviyelere düşürülmesi gerektiği ifade edilmesine rağmen, Hükûmet bu konuda herhangi bir düzenleme yapmayarak tütün piyasasını uluslararası şirketlerin isteklerine teslim etmiştir.

Çıkartılan Tütün Yasası ile birlikte destekleme alımlarından vazgeçilmesi ve sözleşmeli üretim sistemine geçilmesiyle, tütün üreticisi, sigara şirketlerine bağımlı hâle getirilmiş; tütün üreticileri her yıl özel sektörle sözleşme yaparak özel şirketlerin talebi doğrultusunda üretim yapma zorunluluğu altında bırakılmaktadır. Çiftçinin sözleşme fazlası oluşan tütünü ya elinde kalıyor ya da 3 kuruşa tüccara gidiyor. Tütün ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumunun mutlaka bu konu üzerinde müdahaleci olması gerekmektedir.

Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu tütün şirketlerinin dışarıdan ithal ettikleri tütünlerin miktar ve kalitelerini denetlemeli, şirketlerin sigara üretiminde kullanacakları Türk tütünü miktarlarını çiftçi örgütleriyle beraber belirlemeli ve şirketlerin de bu kararları uygulamalarını sağlamalıdırlar.

Daha beş yıllık mazisi olan Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu kadrolaşmanın yoğun yaşandığı, Başkan ve Kurul üyelerinin saltanat sürdürdükleri bir kurum hâline dönüştürülmüştür. Kurum bütçesi savurganlıkla yönetilmektedir. Başkan ve Kurul üyelerinin, Kurumun mevcut araçları varken lüks makam araçları kiralamaları, Kurul denetiminde bulunan şirketlerle beraber yurt dışı seyahatlere katılmaları, Kurumun Güneş Sokak’taki kendi binası dururken beş yıllığına Söğütözü’nde 7 trilyon masraf edilerek kiralanan yeni binasında 100 metrekarelik konforlu makam odaları yapmaları saltanat değil nedir?

Sayın milletvekilleri, biraz da Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığına değinelim. TİKA, Türk dilinin konuşulduğu ülkeler ve Türkiye’ye komşu ülkeler olmak üzere, gelişme yolundaki ülkelerin kalkınmalarına yardımcı olmak, bu ülkelerle ekonomik, ticari, kültürel, sosyal ve eğitim alanlarında iş birliğini projeler ve programlar aracılığıyla geliştirmek amacıyla kurulmuştur. Özellikle Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla oluşan bağımsız Türk cumhuriyetleriyle iş birliği içine girilmesinden bu ülkelere sağlanan sosyoekonomik destekler ve kalkınma projeleri başta büyük umutlar vermesine karşın, Türkiye'nin, Türk cumhuriyetleriyle ortak hareket etmesini sağlayabilecek büyüklükteki projeler için gerekli olan siyasi çaba ve finansman desteğini sağlayamamış olması, bu ülkeleri ABD ve AB ülkeleriyle yakınlaşma içine itmiştir.

TİKA, AKP Hükûmeti döneminde kuruluş amacının dışına çıkarak, Etiyopya, Sudan, Senegal gibi Afrika ülkelerine uzanan bir yapılanma içerisine girmiştir. Ülke olarak henüz Türk dünyasıyla iş birliği tam anlamıyla gerçekleştirilememişken ve birçok dünya ülkesinin Orta Asya ve Kafkasya’da söz sahibi olma ve enerji kaynakları üzerinde hâkimiyet planları varken, TİKA’nın böyle bir açılıma girmesini anlamak mümkün değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tınastepe, buyurun konuşmanızı tamamlayınız.

EROL TINASTEPE (Devamla) – Teşekkürler Başkan.

Afrika’ya kadar uzanırken hemen yanı başımızdaki Türk nüfusunun yoğun olduğu Bulgaristan, Batı Trakya Türkleri, Azeri Türkleri, Ahıska Türkleri ve Uygur Türklerinden uzak durulmasını da anlamış değiliz.

Değerli arkadaşlar, zaman azlığı nedeniyle -konuşacak çok şey var fakat- şuraya da değinerek kapatmak istiyorum. Boğazına kadar borcu olan ve ekonomisi IMF kredileriyle ayakta durmaya çalışan Türkiye'nin 2007 yılında yaptığı dış yardımlar 1,33 milyar doları bulmasına rağmen, dış yardımların yapıldığı ülkeler üzerinde beklenilen etkiyi yapmadığı Orta Asya ve Kafkaslardaki durumumuzla açıkça görülmektedir.

Değerli arkadaşlarım, yardım demişken, Hükûmetin siyasi rant hâline getirdiği yurt içi yardımlardan da bahsetmeden geçemeyeceğim. Bugün, ülkemizde her 5 kişiden 1’i yoksul, her 100 kişiden 1’i açtır. Bir başbakan düşünün ki ülkesinde yardım yapılan aile sayısındaki, artışla övünmektedir. AKP Hükûmeti, üretimden yoksun, verimsiz ve devlet yardımlarına mahkûm…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun tamamlayın Sayın Tınastepe.

EROL TINASTEPE (Devamla) - …bırakılarak sadaka kültürüne alıştırılmış bir toplum yaratmıştır. Ülke olarak bugün geldiğimiz nokta budur.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tınastepe.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına son konuşmacı Zonguldak Milletvekili Sayın Ali Koçal.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığının 2009 yılı bütçesiyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, 3 Mart 1924 tarihinde Başbakanlığa bağlı olarak kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı Anayasa’mızın 136’ncı maddesinde tanımlanan görevleri yerine getirmekle yükümlüdür. Diyanet İşleri Başkanlığının işlevi, tüm siyasi ve dinî görüş ve düşüncelerin üzerinde kalarak laiklik ilkesi çerçevesinde toplumumuzu din konusunda bilgilendirmek, aydınlatmak ve din hizmetlerini vermek, ülkemizde huzur ve kardeşliği sağlamaktır. O hâlde Diyanet İşleri Başkanlığının bu görevleri yerine getirirken iki temel sorumluluğu var demektir: Bunlardan biri, bütün siyasi görüşlerin dışında kalarak farklı inanış ve düşüncelere eşit yaklaşabilmek; ikincisi ise milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi sağlamaktır. Ancak ne yazık ki Adalet ve Kalkınma Partisi, ülkemizde huzur ve kardeşliği sağlama görevini yerine getirememiş, iktidara geldiğinden bu yana ülkemizdeki birlik ve dayanışmayı sıfırlamış, ülkeye hizmet verme yerine yandaşlarına mevki sağlama ve kadrolaşma çalışmalarıyla insanlarımıza büyük zararlar vermiştir.

Bilindiği gibi, Diyanet İşleri Başkanlığının hâlâ bir teşkilat yasası yoktur. Dolayısıyla birçok konuda belirsizlikler yaşanmakta ve Diyanet İşleri Başkanlığının Anayasa’da belirtilen ilkelere ne kadar uyabildiği konusunda tartışmalar yaşanmaktadır. Laikliği, kardeşliği, ulusal dayanışma ve bütünleşmeyi, büyük hoşgörüyü gerçekleştirebilmek ve her türlü siyasi baskıdan uzak durabilmek ancak görevleri net olarak belirlenmiş Diyanet İşleri kadrolarıyla mümkün olabilir.

Değerli milletvekilleri, teşkilat yasası olmayan Diyanet İşleri Başkanlığı Başbakan ve ilgili Bakanın talimatlarıyla görev yapmak zorunda kaldığından denetim görevini yerine getirmekte de büyük güçlüklerle karşılaşmaktadır. Örneğin Diyanet İşleri Başkanlığının gözetim ve denetimi altında olması gerekirken denetimi yapılamayan bir sürü vakıf, dernek, dinci grup vardır. Bunların yüzlerce yayın organı, dershaneleri, şirketleri, binlerce pansiyonu, Kur'an kursu ve yurtları vardır, eğitim merkezleri, işletmeleri vardır. Bu, bunların kültür etkinlikleri, hac, umre hizmetleri, cami altlarındaki ticarethaneleri ve lojmanlarıyla bir devasa kuruluşlar zinciri hâline gelmiştir. Bu vakıf ve derneklerin icraatlarına kamuoyunun ve Meclisimizin dikkatini çekmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, yurt içinde ve yurt dışında birileri Allah’ın adını kullanarak, insanlarımızın dinî duygularını istismar ederek paralar topluyorlar. Bu paralarla şirketler, holdingler, televizyonlar kuruluyor. Buralarda Atatürk’e, cumhuriyete, demokrasiye ve laikliğe karşı çalışmalar yapılıyor. İnsanlar Allah ile aldatılıyor, din siyaset aracı olarak kullanılıyor.

Zaten hepimizin bildiği gibi, bu Hükûmet döneminde de Atatürk ilke ve devrimleri ile cumhuriyet kazanımlarına, laikliğe karşı olanlar prim yapmaya başlamış ve bunlar çok açık bir şekilde desteklenerek ödüllendirilmiştir. Tüm bu konularda yetkilileri görevlerini eksiksiz yapmaya davet ediyorum.

Değerli milletvekilleri, diğer yandan AKP’nin kafasında bazı özlemleri ve niyetleri olduğu görülmektedir. Adalet ve Kalkınma Partisinin amacı ulusumuzun refah ve mutluluğunu sağlamak değildir. Amaç, “Ilımlı İslam” modeline zemin hazırlamaktır. Nasıl mı? Örneğin, Dışişleri Bakanı Ali Babacan 28 Mayıs 2008 tarihinde Avrupa Parlamentosu Dışilişkiler Komitesinde konuşurken “Türkiye’de sadece azınlıklar değil Müslüman çoğunluk da dinî özgürlüklerle ilgili sorun yaşıyor.” diyerek, tüm dünyaya Türkiye’mizi şikâyet etmiştir, büyük bir iftirada bulunmuştur. Ama hepiniz biliyorsunuz ki bu ülkede seksen bin cami vardır ve bu camilerde günde beş vakit ezan okunmaktadır, isteyen herkes bu camilerde namazını kılmaktadır, isteyen herkes çocuklarını Kur'an kurslarına, imam-hatip okullarına, ilahiyat fakültelerine gönderebilmektedir ve herkes orucunu tutabilmektedir, hacca gidebilmektedir. Acaba, Sayın Bakan dinî özgürlükler konusunda nasıl bir sorunla karşı karşıya kalmıştır? Böyle bir sorun olmadığını, umuyorum, kendisi de çok yakından bilmektedir. O nedenle, Ali Babacan’ın söyledikleri sıradan bir ifade değildir değerli arkadaşlar, AKP’nin özlemlerinin ve niyetlerinin ifadesidir.

Değerli milletvekilleri, burada görülüyor ki vatandaşlarımızın dinî duygularını sömüren, istismar eden bir Hükûmetle karşı karşıyayız. Türkiye’mizde, ılımlı İslam devleti modeli özlemini taşıyan bir Hükûmet vardır. Bu Hükûmet, Anayasa’mızın değişmez maddelerini dolaylı da olsa değiştirmeye kalkmış, ABD ve AB’nin de desteğiyle “Türkiye Cumhuriyeti” yerine ılımlı İslam modeline geçilmesi için zemin oluşturmaya çalışmış ve zaten Anayasa Mahkemesi de Adalet ve Kalkınma Partisinin laikliğe karşı eylem ve söylemlerin odağı olduğu hükmünü vermiştir. Yani Türkiye’de sicili bozuk bir Hükûmet vardır. Sicili bozuk olanın devlet memuru bile olamadığı ülkemizde Hükûmet sicilini düzelterek ılımlı İslam modeli sevdasından vazgeçmelidir. Çünkü bu sevda ıslah etmez, süründürür.

Değerli arkadaşlar, ılımlı İslam ile demokrasi birbirine ters düşen kavramlardır. Laiklik dışında ne demokrasi olur ne özgürlükler yaşanabilir. Bunu herkesin çok iyi bilmesi gerekir. Tüm bu nedenlerle, laiklikten asla ödün vermeden, cemaat ve tarikatların eğitimi ve eğitim kurumlarını kuşatması kesinlikle önlenmelidir. Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı olup…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayınız.

ALİ KOÇAL (Devamla) - …yaz tatilinde faaliyet gösteren Kur’an kursları dışındaki tüm diğer Kur’an kursları veya benzeri hizmet sunan kuruluşlara izin verilmemesi ve tüm kursların etkin biçimde denetlenmesi mutlaka sağlanmalıdır.

Öte yandan, değerli arkadaşlar, Hükûmetin Alevi ve Bektaşi yurttaşlarımıza karşı bakış açısı değişmelidir. Hükûmet, tüm inançlara saygı duyacak bir politika izlemelidir. Aleviler ayrımcılığa karşı eşit yurttaş olarak laik devlet içinde kendi inançlarını yaşamak istemektedirler. Alevi yurttaşlarımız, her zaman laik, demokratik cumhuriyetin teminatı olmuş, üniter devlet yapısı ve ulus devlet anlayışına, Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı kalmışlardır. O nedenle, Aleviler, Adalet ve Kalkınma Partisinin Alevi açılımı girişimlerine kuşkuyla bakmaktadırlar, çünkü Adalet ve Kalkınma Partisi  Alevilerin varlık sebebi olan laik cumhuriyet konusunda kaygı verici görüşler taşıyan kişilerin barındığı bir partidir.

Bu düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ilk konuşmacı Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan.

Sayın Ayhan, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dış Ticaret Müsteşarlığı ile İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi bütçe ve kesin hesapları hakkında konuşmak üzere MHP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugünlerde ülkemizde Türk sanayicisi, esnafı, işçisi ve çalışanı krizin olumsuz etkilerini iliklerine kadar hissediyor. Daha birkaç gün önce millî gelir büyümesinin durduğu ve ekonomide son çeyrekte eksi büyüme görüleceği kesinleşiyor. Hatta bir ve ikinci çeyrekte revize olmasaydı muhtemelen üçüncü çeyrekte negatif olacaktı. Hükûmetin tanımıyla resesyon, iki çeyrek üst üste küçülme. Sanayi üretimi rekor düşüşlere sahne oluyor. İhracat yüzde 23’ler düzeyinde azalıyor. Fabrikalar kapanıyor. Mahalleler satılığa çıkıyor. AB ve ABD başta olmak üzere ihracat pazarlarımız teknik olarak resesyon sürecine giriyor. Hükûmet ise önceleri inkâr ettiği ve yok saydığı, teğet geçeceğini belirttiği krizin düşüşe geçtiğini savunuyor.

Bakınız, şu gördüğünüz karton kapaklı doküman, 2007-2013 dönemini kapsayan Dokuzuncu Beş Yıllık Kalkınma Planı’nın 2009 Yılı Programı’nın 30 Ekim tarihli Resmî Gazete’nin kapak geçirilmişi. Mükerrer, yani 30 Ekim akşamına kadar, hatta gece yarısına kadar değiştirme imkânı var. Bakanlar Kurulu kararı olduğuna göre Sayın Bakanların bu kararın altında imzaları var. Hatta Bütçe Komisyonunda görüşülmeye başlanıncaya kadar değiştirme şansınız da var. Bizim elimize bu doküman kasım ayında geçti.

Bakınız, 30 Ekimde 2009 yılı hedefi için ithalat 232,5 milyar dolar, ihracat 149 milyar dolar. Bu hedefleri ilan ediyorsunuz. Cari açık 50, dış ticaret açığı 83,5 milyar dolar. Aradan yaklaşık kırk gün geçiyor. “İhracat yüzde 17, ithalat yüzde 25 azalacak.” diyorsunuz. Programda ithalat yüzde 6,7; ihracat yüzde 8,4 artıyor. Kırk gündeki değişiklik, Hükûmetin bu konudaki görüşleri maalesef böyle. Daha bütçe çıkmadı, program uygulanmaya konmadı. Siz bunları Bakanlar Kurulunda, Yüksek Planlama Kurulunda görüşmüyor musunuz, yoksa Sayın Başbakana izah mı edemiyorsunuz? Son söylediklerinizi neden Bakanlar Kurulunda söylemiyorsunuz, dışarıda söylüyorsunuz? Bunun anlamı “Biz içeride söylüyoruz, dinlemiyorlar ey ahali.” anlamına mı geliyor Sayın Bakan? Gerçi bu davranış bile kamuoyunun gerçekleri görmesi açısından önemli. Sizin bu görüşlerinizi kamuoyuna aktarmanız gerçekten önemli. “Siz” demek istemiyorum ancak bu Hükûmet burnunun ucunu görmüyor, sensörleri arızalı. Şaşkın bir vaziyette. Vizyonu yetersiz.

2007 yılı sonu itibarıyla dünyada etkisini göstermeye başlayan kriz görülmeli ve dış ticaret açısından neler yapılabileceği ortaya konulmalıydı. Çok geç kalınmıştır. Nerede 2023 hedefi? Plan Bütçe Komisyonunda bahsettiğim gibi ülkemiz ihracatını etkileyen mevcut yapısal sorunlara 2008 yılında yeni sorunlar eklenmiştir. 2008 yılında ülkemiz dış ticareti mevcut problemlere ilave olarak küresel krizin yanı sıra konjonktürel gelişmelerin etkisine de maruz kalmıştır. Asya Pasifik bölgesinin dünyanın üretim üssüne dönüşmesi ve beraberinde getirdiği değişimleriyle bu değişimlerin sonucunda dünya ticaretinde uluslararasılaşma, ithalatlaşma, Asyalılaşma, yaşanan eğilimlerinin şiddetli etkisi altında şekillenmiştir.

Bakanlığınızın ihracat açısından kısa dönemli çözümler üzerinde çalıştığını izliyoruz. Ancak, krize ilişkin tedbirlerin krizin tepe noktasına ulaştığı günde alınmadığını da hepimiz biliyoruz. Kriz 2007 yılı sonu itibarıyla “geliyorum” demeye başlamıştır. Siz 2008 yılı sonunda kısa dönemli acil tedbirleri konuşmaya başlıyorsunuz, iki yıl gecikmiştir. “Ben kendimi parçaladım ama sesimi duyuramadım.” diyemezsiniz. Sesinizi kamuoyu duydu, ama Hükûmet duymadı.

Değerli milletvekilleri, burada üzerinde önemle durulması gereken hususlardan birisi, krizden etkilenen sektörlerin yeniden canlandırılması için yapılacakların planlanmasıdır. Bu sektörleri nasıl canlandıracaksınız? Bu politikaları da krizin etkisi geçtikten sonra mı belirlemeyi düşünüyorsunuz? Buna ilişkin bir çalışmanızı ve politika önerinizi duymadık. Uzun dönemde krizden etkilenen sektörlerin yeniden canlandırılması, yeni rekabet stratejisi geliştirilmesi ve tarife dışı engellere hazırlık yapılması gerekmektedir.

Sayın Bakan, hakkınızı yemeyelim. Her şeye rağmen ihracat politikası uyguladınız ancak şu anda bunun ağır sonuçlarını yaşıyor ve bedellerini ödüyoruz. Neler oldu? İhracat sadece döviz getirici bir faaliyetmiş gibi yanlış bir algı oluştu. Her şeye rağmen ihracat çabası ülkemizin ihracatının ithalata bağımlılığını artırdı. İhracatın istihdam ve katma değer yaratma özelliği göz ardı edildi. İhracatımız, ihracat yapmayan –ülkemizde- il kalmaması için harcanan çabaların ihracatın ithalata bağımlılığının bir sonucu olarak bütün illeri ithalatçı yaptığını da biliyoruz. Diğer taraftan, her ilin ihracatçı olması cari açığın kapatılmasına bir katkı sağlamamıştır. Yani üretime ve ihracata il bazında istatistiksel bir veri olarak bakmanın bir anlam ifade etmediği maalesef görülmüştür. Stratejisi olmadan uygulanan bu yayılma politikası, ihracatçı Türkiye hayalini beslememiştir. Türk sanayicisi, ihracatçısı, bürokratı, enerjisini stratejisi olmayan yayılma politikasına harcamıştır. Bu stratejisiz yayılma politikası sadece yurt içinde değil yurt dışında da aynı bakış açısıyla sürdürülmüştür. Sonuçta, küresel krizin ağır etkileri aynı oranda ülkemize yansımıştır.

Bakınız, reel olarak net mal ve hizmet ihracatının millî gelir büyümesine katkısı negatiftir. 2007 yılında negatiftir, 2008’de negatiftir, 2009 hedefiniz de negatiftir. Bununla neyi izah edeceksiniz? Sizin Komisyon konuşmanızda, metninizde, yanılmıyorsam, 9 “ithalat”, 79 kere de “ihracat” dediniz. Bu kelimeleri kullanmak gerçekten ihracata verdiğimiz önemi anlatıyor ama bu meseleyi çözmüyor. Dolar artarken birileri Sayın Başbakana “Biraz da ihracatçılar sevinsin.” diye kamuoyuna açıklama yaptırdı. Kim söylediyse bu söylem de kısa bir süre sonra maalesef çok komik hâle düştü. Döviz kuru, son iki ay içerisinde yüzde 35 arttı. İhracat ise ekimde yüzde 6, kasımda yüzde 23 azaldı. Sayın Başbakan, sizlere, bunu bana kim söyletti, bu bilgileri kim verdi diye sormuyor mu? Bugünlerde Merkez Bankasına tenkit yöneltmiyorsunuz, neden, bilmiyorum. TİM’in yeni yönetimi de yalnız bırakıldı, sesleri çıkmıyor, pek bir şey söyleyemiyorlar. Hatta kasım ayı ihracatını, TİM Başkanı yalnız açıklamak zorunda kaldı. Bakınız, ihracatın motoru olan iller Denizli, Bursa, Antep, Maraş yanıyor. Hani tedbir? Bu iller harap vaziyette.

Bakınız, sizin ihracatınızın istihdama katkısı yok. Şu elimde gördüğünüz program 2003’te istihdamı 21 milyon 147 bin gösteriyor. 2007’de 21 milyon 189 bin. Ne olmuş? Sadece 42 bin istihdam artmış. Yani söylediğiniz bu ihracat artışının, istatistiksel veri olmaktan öteye bir anlamı yok; ülkemizdeki işsizliğe, yoksulluğa faydası yok; yerli sanayiye, teknolojik atılıma, rekabet gücüne, katma değer üretiminin artmasına etkisi yok. Kime etkisi var? Kore’deki, Çin’deki, Rusya’daki, Mısır’daki istihdamı, büyümeyi artırıyor. Böyle ihracat olmaz.

Hele şu cari açık meselesi. Siz, hatırladığım kadarıyla, 2008 için 60 milyar doları söylediniz, hedef 39 idi. Şimdi tahmin 50 diyorsunuz 2008 için. 2009’a koyduğunuz 50 milyar dolar hedef daha şimdiden, bütçe çıkmadan, resmiyet kazanmadan bizzat Hükûmet tarafından tahrip edilmiştir.

Bakın, bu cari açığın finansmanının nasıl olacağını bile programa koyamıyorsunuz, yok burada. Sizin bilmediğiniz şeyi, yol göstermediğiniz şeyi özel sektör nasıl görecek, izleyecek? Yol gösteremiyorsunuz. Hükûmet korkuyor. Tabii ne pahasına küçülecek cari açık? Durgunluk, üretim yapamama, işsizlik ve yoksulluk pahasına.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ayhan, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Buna bile neredeyse sevinecek hâle geldiniz. Hesap yapamıyorsunuz, özel sektör nasıl yapacak? Bu Hükûmet korkudan karanlıkta ıslık çalarak yürüyor.

Dünya ithalatındaki payımız sizin hesaba göre 2009 yılında binde 12,9’dan binde 13,2’ye çıkıyor. Böyle giderse Türkiye'nin misyonu dış ticarette ticaret ortaklarının krizi atlatmasına yardım etmekten öteye geçmeyecek.

İthalde alınan KDV hedefi tam anlamıyla arızalı. 2008 yılı Ekim ayında ithalde alınan KDV artışı önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 3,9. “İthalat yüzde 25 daralacak.” diyorsunuz. Bütçedeki ithalde alınan KDV artışı yüzde 20’nin üzerinde. Peki bunu kime anlatırsınız, hangi Müslüman’a anlatırsınız, hangi yabancıya anlatırsınız? Bütçe hedefleri, maalesef, kartondan kaleler gibi, daha resmiyet kazanmadan yıkılmaya başlamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Teşekkür ederim  Sayın Başkan.

Bütçenin hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut.

Sayın Bulut, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ve Devlet Personel Başkanlığı bütçeleri hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce milletimizi ve muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, nüfusumuzun yüzde 43’ünün gençlerden oluştuğu toplumumuzda gençlerimizin beden ve ruh sağlığının gelişimi, sportif faaliyetlerde gelişiminin sağlanması konusunda görevler üstlenmiş bir genel müdürlük. Bu Genel Müdürlüğün başında düne kadar, dil tarih mezunu olan, kariyeri Yeni Şafak gazetesi Genel Müdürü, Zaman gazetesi yazarlığı olan bir genel müdür bulunmaktaydı. Bu Genel Müdürü görev süresi içerisinde Türkiye’de zaten yakalamak, bulmak çok zordu, büyük zamanını yurt dışında geçirdi. Bu Genel Müdür, Sayın Başbakanın İstanbul Belediyesinden getirmiş olduğu ve bu yerel seçimler dolayısıyla Genel Müdürlükten ayrılarak basında “Trabzon belediye başkan adayı” olarak adı geçen ama aslında                 -önümüzdeki günlerde göreceğiz- bir grubun satın almış olduğu bir medya grubunun başına getirilecek bir genel müdür.

Genel Müdürlüğün başına yeni getirilen, vekâleten bakan Sayın Genel Müdürümüz de ilahiyat mezunu. Bunu şunun için söylüyorum: Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü gibi aynı zamanda teknik bir genel müdürlükte, konuyla ilgili uzmanlardan, eğitim almış kadrolardan oluşması gereken bu Genel Müdürlükte spor akademisi mezunu bulmak neredeyse güçtür. İllerdeki bütün il müdürlükleri, mesleğin dışında sporla eğitim almamış, sadece AKP kadrolarına yer bulmak amacıyla atanmış insanlardır. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü tarihinde bu kadar politik atamaların yapıldığı hiç görülmemiştir. Gençlik ve Spor Genel Müdürü, yeni Genel Müdürümüz faaliyetlerine yeni başladığı için -vekâleten- çalışmaları sürmekte.

Sayın milletvekilleri, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü sporun gelişimi noktasında maalesef başarısız kalmaktadır çünkü sebebi, bu konuda uzman kişilerle çalışmak yerine dışarıdan hazır yetişmiş sporcuları devşirerek yarışmalarda başarı elde etmek istemeleridir. Son katıldığımız Çin’deki Pekin Olimpiyatlarına 68 sporcu katılmış, bunun 11’i devşirme sporcudur. Bu olimpiyatlarda sadece 8 madalya alınmıştır, 2 tanesi devşirme sporcuların elde etmiş olduğu başarıdır. Dışarıdan sporcu devşirmek yerine teknik eleman getirerek Türkiye’de yerli, kendi antrenörlerimizin eğitilmesiyle sporun kalkınmasına, gelişmesine katkıda bulunulması daha faydalı olacaktır.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü tasarruf tedbirlerine hiç uymamakta, bonkörce masraflar da yapmaktadır. Genelde yurt dışı kafilelere giderken neredeyse sporcunun 2 katı görevliler bulunmaktadır. Bu görevlilerin de birçoğu konuyla alakası olmayan insanlardır. Mesela sizlere tarih olarak veriyorum: 6-8 Eylül 2007 tarihlerinde Brezilya’da, Rio’da yapılan büyükler bay ve bayan Judo Şampiyonası’na 9 sporcu, 18 görevli gitmiştir. 25 Şubat-2 Mart 2006 tarihleri arasında Almanya’da yapılan büyükler Otto Spor Judo Şampiyonası’na 16 sporcu, 10 görevli gitmiştir. 5-6 Ağustos 2006 tarihlerinde Bosna-Hersek’te düzenlenen büyükler Balkan Judo Şampiyonası’na 14 sporcu, 16 görevli katılmıştır.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün bu politize olmuş tutumu çerçevesinde merkezde görev yapan kadrolu ve sözleşmeli personel arasında adaletli bir ücret anlayışına da gidilememiş, devlet memuru olan kadrolar bin lira alırken, bu federasyonların özerkleşmesi neticesi eleman alımı serbest bırakılmış, kendilerinin almış oldukları elemanların ücretleri Genel Müdürlüğün elemanlarının 2 katı olabilmiştir. Bu, personel arasında büyük huzursuzluk yaratmaktadır. Federasyonlara idari özerklik yönünden özerklik verilmesi tabii ki güzel bir gelişmedir ancak bu özerk federasyonların bilhassa denetimlerinin mutlaka yapılması gerekmektedir. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünde denetimler Bakanın onayıyla olmasına rağmen, birçok federasyon hakkında Genel Müdürlüğe yapılan ihbarlar Genel Müdürlükten bazı kişiler görevlendirilerek inceleme yaptırılıp iddialar örtbas edilmekte, Sayın Bakana kadar ulaştırılmamaktadır.

Bu Genel Müdürlükte çalışan personel, mesai saatleri dışında, hafta sonlarında mecburi olarak çalıştırıldıklarında yevmiye olarak 10 lira gibi komik bir ücret ödenmekte, bu da personeli rahatsız etmektedir.

Genel Müdürlüğe ait araziler Türkiye’de belediyelere rant aracı olarak verilmekte, kullanılmakta. Kayseri Büyükşehir Belediyesine verilen arazi 170 bin dolar karşılığında verilmiş olmasına rağmen, bugüne kadar tahsil edilmemesi düşündürücüdür. Yine, Genel Müdürlüğe ait olan, Antalya’da Büyükşehir Belediyesine tahsis edilen… Sheraton Otelinin yanındaki 250 bin metrekare arazi belediyeye verilmiş, bunun karşılığında şehrin çok dışında bir arazinin on beş yıllığına sadece kullanım hakkı alınmıştır. Bu 250 bin metrekare, 250 dönüm arazi Büyükşehir Belediyesine verilirken 40 dönümü protokolde “ticari alan” olarak belirtilmiştir. Bu 40 dönüm ticari alan kimlere rant aracı olarak kullandırılmıştır veya kullandırılacaktır? Bunlar açıklanmamıştır.

Özerk Federasyonlar Çerçeve Statüsü’ne göre teşkilat personeli federasyon başkanı olamazken, musluğun yani Spor Toto Teşkilatının Başkanı, başında bulunan kişi aynı zamanda nasıl oluyor da Motor Sporları Federasyonu Başkanlığını yapıyor? Sayın Bakanım, bunlara cevap bekliyorum.

Değerli milletvekilleri, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Genel Müdürlük olmaktan çıkartılarak bir bakanlığa mutlaka dönüştürülmesi, “Gençlik Hizmetleri Genel Müdürlüğü”, “Spor Hizmetleri Genel Müdürlüğü”, “Sağlık ve Tesis Hizmetleri Genel Müdürlüğü” şeklinde düzenlenmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, bu yapı içerisinde denetimi, kontrolü mümkün değildir.

Yine, bu Genel Müdürlüğe bağlı Spor Toto Teşkilatı çok karışık bir vaziyettedir. Bunu bilhassa Sayın Bakanın mutlaka denetlemesi gerekmektedir. Akraba, yandaş ve politik düşüncelerle oralar doldurulmuş vaziyettedir şu durumda. Çocukların oturacakları yer bile bulunamamaktadır. Tabure en azından kendilerine temin edilirse iyi olacaktır, ayakta kalıyorlar.

Sayın milletvekilleri, yine, Yunus Akgül -şu an Genel Müdür Vekili- Genel Müdür adına kendileri “Özerk spor federasyon başkanlığında çalışan Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü personeline çeşitli ad altında ek ücret verildiği ihbarları gelmektedir. Federasyon, başkanlığınızda görev yapan Genel Müdürlük personeline her ne ad altında olursa olsun ek ücret ödemesi yapılması kesinlikle yasaktır.” diye bir genelge yayımlamıştır ama aynı Genel Müdür, kendisi Erzurum Üniversitesi Kış Olimpiyatları Hazırlık Komitesinde görev almış, bu görev içerisinde kendilerinin 7.500 dolar aylık aldığı iddia edilmektedir. Bunlara da açıklık getirilmesini istemekteyim.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Personel Başkanlığımızın içerisinde bulunmuş olduğu durumlara da biraz girmek istiyorum. Devlet Personel Başkanlığı ülkemiz için çok faydalı kamu hizmeti veren, kamu personelinin özlük ve mali hakları gibi önemli işleri takip eden bir kuruluşumuzdur. Devlet, kamu personel istihdamını, Devlet Personel Başkanlığı aracılığıyla yürütmektedir. Öngörülen bütçe ile kamu personel istihdamına büyük kısıtlamalar getirilmektedir. Ülkemizde kurumlar arası büyük eşitsizlik bulunmaktadır. Yine, aynı iş yerinde aynı işi yapan personel arasında aldıkları ücretlerde büyük farklılıklar bulunmaktadır. Bu adaletsiz durum, çalışan personel ile emekli personel arasında büyük ayrılığa sebep olmaktadır. Devletin ekonomiden elini çekerken, çekmesi istenirken, dünyanın en liberal ekonomik politikasını uygulayan Amerika Birleşik Devletleri’nde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bulut, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

AHMET DURAN BULUT (Devamla) - …devletin ekonomideki payı yüzde 32 iken bizde yüzde 25’e düştüğü hâlde, bu kurumlardan, satılan fabrikalardan, iş yerlerinden binlerce işçi çıkartılmış, bu işçilerin bir bölümü 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4/C maddesi ile geçici işçi olarak tekrar işe alınmışlardır. İşe alınanların tamamına yakını kendi meslekleriyle ilgili işlerden ziyade başka işlerde çalışmaktadır. AKP İktidarı, cumhuriyet tarihinde hiç görülmemiş bir şekilde bürokraside politik davranmış, daha önce, “CHP, MHP, başka partiler bakanlıklarda politik kadrolar yapıyor.” diye şikâyet ederken, ancak 100 binin üzerinde devlet memurunu yerinden yurdundan etmiş, bölge idare mahkemelerini ve Danıştayı meşgul etmiştir.

Bütçenin ülkemize hayırlar getirmesini diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bulut.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 13.02

 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Üçüncü turda şimdi söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili İzzettin Yılmaz’a aittir.

Sayın Yılmaz, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz altı dakika Sayın Yılmaz.

MHP GRUBU ADINA İZZETTİN YILMAZ (Hatay) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Tütün ve Tütün Mamulleri Düzenleme Kuruluyla ilgili söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, yüzyıllardır topraklarımızda yetişen, Anadolu insanının en önemli tarım ürünlerinden biri olan tütün, gerek kalitesi gerekse değeriyle dünya pazarında önemli bir yere sahiptir. Tütün, kıraç toprakların, fakir insanların umut ürünüdür. Dört yüz yılı aşkın süredir topraklarımızda üreticimizin alın teri ve göz nuru ile aile işletmeciliği şeklinde üretilmektedir.

1925 yılında Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşları tarafından borçları kuruşuna kadar ödenerek millîleştirilen Tekel, tütün ve tütüncülüğümüzle ilgili işleri devlet adına başarıyla yapagelmiş millî bir kuruluşumuzdu; ülkemizde en çok istihdam yaratan, hazineye en çok gelir aktaran kuruluşlarımız arasındaydı. Maalesef IMF ile yapılan anlaşma neticesinde özelleştirme kapsam ve programına alınan Tekel, bu süreçte yatırımların aksatılması ve kötü yönetilmesi sonucunda eritildi ve sonunda 2008 yılında 1,72 milyar dolar gibi bir rakama, Maliye Bakanının ifadesiyle, “babalar gibi” satıldı.

Değerli milletvekilleri, bugün “tömbeki” olarak adlandırdığımız tütün, yalnızca Hatay’ın İskenderun ve Samandağ ilçelerinde yetişmektedir. Bu tütün çeşidi 305 bin dolar gibi komik bir rakama özelleştirilmiştir. Yine, Hatay’ın Yayladağ ilçesinde yetişen pipo tütünü kalite bakımından üst sıralardadır. Bu bölgede tütünün alternatifi olarak keçiboynuzu fidanı dikilmektedir. Bölgenin coğrafi yapısı gereği köylümüz hayvancılığa yöneltilmeli, bu amaçla da tütünden mağdur olan köylüye büyükbaş hayvan verilmelidir. Ayrıca Tekelin 2009’dan sonra tütün alımı yapmayacak olması, köylümüzü çaresizliğe sürüklemiştir.

Tütün üreticiliğine alternatif olarak üretilen bütün politikalar bugün başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bilinçsizce ve birilerine rant sağlamak amacıyla Türk tütününe ve köylümüze ihanet edilmektedir. Ayrıca, özelleştirme sonrasında Tekel çalışanlarının 4/C kapsamında diğer kamu kuruluşlarına dağıtılması ciddi sıkıntılara neden olmuştur. Önemli miktarda hak ve gelir kaybına uğrayan vatandaşımızın uğradığı yıkım çok acı olmuştur. Türkiye genelinde 4/C mağdurlarının sayısı on binlerle ifade edilmektedir. Bu durumun iyileştirilmesi için gerekli olan yasal düzenlemeler bir an önce yapılmalıdır.

Sayın milletvekilleri, ülkemizde tütün ve tütün mamulleri sektörü; üreticisi, ihracatçısı, bakkalı, bayisi, esnafı, tüketicisi ile milyonları ilgilendiren stratejik bir sektördür. Bütün bilinen ve yaşananlara rağmen ülke tütüncülüğüne ilişkin temel politikalarda ve tercihlerde yapılmaya devam edilecek yanlışlar ve sektöre karşı süren ilgisizliğin devamı hâlinde sorunların önümüzdeki yıllarda sosyoekonomik boyutu daha da artacaktır. Sorunları işin sağlık boyutunu da katarak özetlediğimizde:

4733 sayılı Kanun ülke tütüncülüğünü gözeten bir anlayışla yeniden düzenlenmeli, aksayan yönler düzeltilmelidir. Ayrıca sözleşmeli tütün üretiminde üreticisi aleyhine olan uygulamalara son verilmelidir.

Ülkemizde iç tüketim ve dış satım için ihtiyaç duyulacak tütün çeşitlerinin üretiminde miktar ve alan planlaması yapılmalıdır.

Tekelin özelleştirilmesi sonucunda uluslararası şirketler karşısında savunmasız kalan üreticiye örgütlenmeleri konusunda mali ve teknik bakımdan yardım yapılmalıdır.

Tekel hiç olmazsa yaprak tütünde üreticilerle sözleşmeye devam etmeli, yaprak tütün birimi aktif rol almalı, kendi fonksiyon ve kabiliyetini zaman içinde üretici örgütlerine devrederek tütün piyasasından zamanla çekilmelidir.

Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumunun sektörü ülke tütüncülüğünün çıkarlarını ve toplum sağlığını önde tutarak düzenlemesi, özellikle de denetleme fonksiyonunu etkinleştirmesi sağlanmalıdır.

Ülke tütüncülüğünün sigortası olan Tütün Fonu amacına uygun olarak kullanılmalı ve tütün üreticilerimize Avrupa Birliği üyesi ülkelerin üreticilerine sağlanan destekler sağlanmalıdır.

Türk tütünü özel ürün statüsüne kavuşturularak üreticisi, üretimi ve pazarlanması desteklenmeli, dünya pazarlarında rekabet edecek tarımsal ürünlerimiz arasında değerlendirilmelidir.

Ulusal Tütün Kontrol Programı ve Eylem Planı’nın özellikle “Tütün Üretimi ve Alternatif Politikalar” başlıklı strateji ve aktiviteleri acilen hayata geçirilmelidir.

Toplum sağlığını tehdit eden ve devletin önemli ölçüde gelir kaybına neden olan sahte ve kaçak tütün mamulleriyle mücadeleye hız verilmelidir.

Ayrıca bölücü terör örgütünün kaçak tütün ve sigarayla ilgili faaliyetlerinin sonlandırılması ulusal güvenliğimiz açısından oldukça önemlidir.

Tütün kontrolü konusunda 4207 ve 4733 sayılı Kanunlara aykırılıklar müsamahasız önlenmeli, özellikle sigara şirketlerinin reklam, promosyon ve sponsorluk konularında kanuni olmayan faaliyetleri cezalandırılmalıdır.

Fonksiyonlarını yitirmiş, büyük bir bölümü özelleştirme adı altında âdeta peşkeş çekilmiş Kurumun bütçesini tartışmanın bir anlamını olmadığını düşünüyor, bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yılmaz.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Atila Kaya. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ATİLA KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Gruba adına söz almış bulunuyorum. Sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, elbette ki Diyanet İşleri Başkanlığı Türk milleti açısından son derece önemli bir anayasal kurum olup, toplumda her zaman önemli bir yeri olmuştur ve olmaya da devam edecektir. Muazzam bir kadro ve bütçeye sahip böyle bir kurumun haliyle toplumumuzu dinî, kültürel meselelerde hakkıyla aydınlatması, eğitmesi, toplumsal ahlak, sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın önemini yaptığı faaliyetlerle sergilemesi en önemli beklentilerdendir. Çünkü din hizmetlerini yürütmek, yaygın din eğitimini gerçekleştirmek, toplumu din konusunda aydınlatmak, toplumsal birleşme ve bütünleşmeye katkı sunmak gibi dört temel görev alanı olan Diyanet İşleri Başkanlığının aynı zamanda bu görevlerini Anayasa ve yasaların tanıdığı hak ve tanımlandırdığı bir bütünlük içinde yapmak yükümlülüğü vardır.

Diyanet İşleri Başkanlığı, söz konusu bu dört alanı her türlü siyasi mülahazaların dışında kalarak çağın ve toplumun ihtiyaçlarını dikkate alarak tanzim etmek zorundadır. Ayrıca ve özellikle toplumu bilgilendirme hizmetlerinde sadece ülkemiz içinde değil, sınırlarımız ötesinde Avrupa’da, Balkanlarda, Kafkasya ve Orta Asya Türk cumhuriyetlerinde ve Orta Doğu’da bizimle beraber aynı dili, dini ve kültürel değerleri paylaşan soydaşlarımıza daha çok ulaşmaya gayret sarf etmesini beklemekteyiz.

Değerli milletvekilleri, bugün karşı karşıya kaldığımız sorunlardan birisi de millî ve manevi değerlerimizin toplumsal çatışma alanına dönüştürülmesi ve Türkiye'nin inanç ve mezhep temelinde çok tehlikeli bir ayrışma ve cepheleşme sürecine çekilmek istenmesidir. Toplumsal huzursuzluk ve gerginlik alanları her geçen gün derinleşmektedir. Bu alanlardaki temel sorunların Türkiye'nin millî birliği ve  bütünlüğü içinde makul çözümlere kavuşturulamaması, bu yöndeki tahrik ve istismarların hayat bulacağı müsait bir ortam yaratmaktadır. Bu tehlikeli süreci durdurmak ve millî dayanışma ruhuyla Türkiye’yi birlik, bütünlük ve huzur içinde onurlu ve aydınlık bir geleceğe taşımak, siyaset kurumunun en önemli ve öncelikli görev ve sorumluluğudur.

Yaşayış, hayata bakış, insanlar arası ilişkiler, millî kültüre katkı ve vatana bağlılıkları itibarıyla biz ve bizim dediğimiz Alevi kardeşlerimizin sorunlarının kaynakları ve çözümlerinin konuşulması da birinci önceliklerimizden olmalıdır. Zaten etnik bölünme ve ayrışma tehlikesi gösteren Türkiye'nin, bir de mezhep ve inanç ayrımına sürüklenmesi ya da yeterince birlik sağlayamadan bu vahim sürece girmesi, Türk devletinin ve milletinin bekasını etkileyecek kadar önemli bir sorundur.

Değerli milletvekilleri, elbette sorun ve çözümü kolay değildir. Lakin bu kördüğüm demokrasi kurumu ve eşitlik ilkesi içinde şimdi çözülemezse daha sonra çok geç olacağı özellikle bilinmelidir. Özellikle Alevileri azınlık statüsünde görmek isteyen AB’nin, sözde Alevi haklarını koruma altına almak adına dayattığı talepler, özünde ayrıştırmayı ve çatıştırmayı hedefleyen sinsi bir oyuna dönüşmüştür. Temel mesele, toplumsal bütünleşmenin samimiyet, hakkaniyet ve denge ortamında gerçekleşmesidir. Bunun yolu da kültürel kimliğimizin köklerini tanımak ve adalet terazisini eğri tutmamaktır.

Esasları ve hedefleri doğru konulmuş, sağlıklı bir tartışma ve değerlendirme ortamının şartlarının hazırlanması devlet ve toplumun bütün kesimlerinin ortak sorumluluğudur. Bu konuda başta siyaset kurumu, Parlamento ve Hükûmet olmak üzere devletin ve toplumun tüm kurumlarına, Aleviliğin çatı kuruluşlarına, inanç önderlerine, üniversiteler ve akademik çevrelere önemli görevler düşmektedir.

Bu çabalarda temel amaç, Türk milletinin birliğini ve beraberliğini koruyarak toplumsal huzursuzluk alanlarının cepheleşmelere dönüşmesini önlemek ve herkesin inancına saygı duyarak birlikte yaşama ideali etrafında kenetlenip toplumsal sıkıntı ve sorunları çözmek olarak görülmelidir.

Alevilik eksenindeki tartışmalarda ve mevcut sorun ve sıkıntıların çözümü için bir anlayış birliği zemini oluşturulması çabalarında temel bakış tarzı şunlar olmalıdır:

1) Karşılıklı endişe, korku ve ön yargılar aşılmalı ve Türk milletinin tarihten bugüne ulaşan zenginliklerinden biri olan bu değerler sistemi bunlardan arındırılarak doğru bilgilere dayalı bir zeminde ele alınmalıdır.

2) Alevilik tıpkı diğer inanç alanlarında olduğu gibi siyasi istismar ve rant aracı olmaktan çıkarılmalı, şahsi ve kurumsal nüfuz ve iktidar alanı olarak görülme eğilimleri terk edilmelidir.

3) Bu konuyu inancın dışında başka mecralara çekme, ideolojik muhteva ve nitelik kazandırma ve politik bir akım hâline getirerek siyasallaştırma çabalarına itibar edilmemelidir.

4) Bir inancın ifadesi olan bu anlayış, karşıtlık ilkesi ve zıt kutupların çatışması denklemine hapsedilmemeli, Sünni-Alevi, cami-cemevi karşıtlığı olarak görülmemeli ve bu noktaya indirgenmemelidir.

5) Karşılıklı sevgi, saygı ve hoşgörü anlayışı hâkim kılınmalı, hiçbir inanç, kültür, gelenek ve değeri aşağılamanın hiç kimsenin hakkı ve haddi olmadığı unutulmamalıdır.

6) Toplumsal hassasiyet taşıyan konularda küçümseyici ve dışlayıcı ifade ve tavırlardan özenle kaçınılmalıdır.

7) Konunun kavramsal çerçevesi doğru konmalı ve anlaşılmalı, çözüm imkânları bütüncül bir çerçeve içinde ele alınmalıdır.

8) Hem Alevi kardeşlerimiz ve kurumları arasında hem de toplumsal düzeyde görüş ve anlayış birliği bulunmayan temel konularda iyi niyetli ve objektif çözümü amaçlayan asgari müşterek zemin oluşturulmalı ve bu konuda akademik çalışmalar yol gösterici olmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaya, konuşmanızı tamamlayınız.

ATİLA KAYA (Devamla) – Teşekkür ederim.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Alevi kardeşlerimizin sorunlarının çözümü için bu konuda karşılıklı anlama ve anlaşılma süreci başlatılmasına katkıda bulunmaya samimiyetle hazırdır.

Bu vesileyle yüce heyetinizi tekrar saygılarımla selamlıyor, bütçenin hayırlı olmasını temenni ediyorum.(MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaya.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına son konuşmacı, Tokat Milletvekili Sayın Reşat Doğru.

Sayın Doğru, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA REŞAT DOĞRU (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TİKA bütçesi üzerinde, 2009 yılı bütçe tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

1990’lı yılların başında Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla beraber TİKA kuruluşu kurulmuş ve faaliyetlerine başlamıştır. TİKA kurulduğu günden itibaren 2002 yılının sonuna kadar çok önemli projeleri gündeme getirmiş ve uygulamaya da koymuştur.

Bunları şöyle bir gözden geçirdiğimiz zaman -tabii bunların içerisinde devlet olarak da yapılmıştır- bir Manas Üniversitesi Kırgızistan’da, Kazakistan’da Ahmed Yesevi Üniversitesi, Moğolistan Türk Anıtları Projesi ve yakın zamanda yapılan Bilge Kağan karayolunun asfaltlanması, Hoca Ahmed Yesevi Türbesi ve Külliyesi restorasyonu, Sultan Sencer Türbesi ve Külliyesi restorasyonu, Kırım Türklerine Konut Edindirme Projesi, Gagavuz Yeri İçme Suyu Projesi, Tacikistan’da şehirlere su getirme projesi, Azerbaycan Haçmaz Bölgesi’nde numune tarım çiftliklerinin oluşturulması, Kırgızistan Bişkek’te numune KOBİ yatırımları, TÜRKSOY projeleri ve Türkoloji projeleri sayılabilir. Bunlar çok önemli büyük projelerdir.

Biz 2002 yılından itibaren iktidara gelmiş bulunan AKP İktidarından bu şekilde ses getiren büyük projeler oluşturmasını ve yapılmasını bekliyoruz. Bu zamana kadar, tabii, bazı güzellikler yapılmıştır ama… Hakikaten, üniversitelerin kurulması, büyük projelerin ortaya konmuş olmasının da ayrı bir önemi olduğunu da ifade etmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, tabii, bağımsız devlet olmayan Türk toplumlarına da TİKA marifetiyle yardımlar yapılmakta ve ofisler açılmaktadır. Ancak, tabii TİKA’nın kuruluş amacı Türk dünyası olmasından dolayı da Türk dünyasına yönelik çalışmaların yapılmasının yanında, son zamanlarda, işte, Afrika ülkelerinde de çeşitli koordinasyon ofislerinin açılmakta olduğunu görüyoruz. İşte, Sudan’da, Senegal’de, Etiyopya’da açılıyor.

Ancak, bunların yanında TİKA’nın ayrıca bir Doğu Türkistan’da Sencer Bölgesi’nde bir ofis açmasını veyahut da bir Suriye Halep’te, Lübnan’da veyahut Musul’da, Kerkük’te, Telafer’de de bir ofis açmasının ben çok faydalı olacağı kanaatindeyim.

Tabii, bunların yanında özellikle, sayın milletvekilleri,  Türkiye ve Türk dünyasıyla ilişkilerde TİKA tarafından yapılan çalışmaları takdirle de karşılıyoruz. Kurumsallaşmış bir yapı, on altı yıldan itibaren başarılı bir şekilde devam ediyor. Ancak bunun yanında bugün Türkiye, Türk dünyası ilişkilerinde bu çalışmaların daha ötesine de açılımlar yapılması gerekmektedir. Bir Nabucco Projesi’nin, bir Traceca Projesi’nin, bir enerji koridorları konusunun da Türk dünyası için çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Ayrıca, son zamanlarda tabii, Ermenistan’la ilişkiler geliştirilmeye çalışılıyor. Ancak Ermenistan’la ilişkilerin geliştirilmesinin yanında buradaki, tabii, Ermenilerle özellikle Azerbaycan arasındaki problemin çözümlenmemiş olmasından dolayı da Azerbaycanlı kardeşlerimiz tarafından da bu konu çok yakinen takip ediliyor. Hatta birçoğunun üzülmekte olduğunu ve beraberinde de yani bu özellikle kaçkınların, sorunların ortada olduğu bir dönemde bu sorunlar çözümlenmeden ilişkilerinin geliştirilmesinin çok doğru olmadığını veyahut da bu konunun ciddi manada değerlendirilmesini beklemekte olduğunu ifade etmek istiyorum.

Ayrıca tabii, Gürcistan’la ilgili de bazı şeyler söylemek gerekiyor. Ahıska Türkleri yıllardan beri bir mücadele ettiler ve kendi yurtlarına dönme mücadelesinde başarılı bir konuma da gelmiş bulunuyorlar. Ama Ahıska Türklerinin o bölgeye yerleşmesindeki sıkıntıları da aşmak mecburiyetindeyiz.

Bakınız daha önceki dönemlerde Kırım’da bir konut edindirme yardımları yapılmış, yaklaşık olarak TİKA marifetiyle beş bine yakın konut burada bizim soydaşlarımıza alınmış ve verilmiştir. Aynı projenin acaba Ahıska Türkleri tarafından da yapılması gerekmez mi? Ahıska Türkleri fakir insanlar. Dünyanın her tarafına yayılmış ve de perişan bir şekilde yaşıyorlar. Ahıska Türklerine de, işte, konut alabilir miyiz? Veyahut da o bölgeden toprak alıp kendilerine vermiş olduğumuz zaman en azından oraya yerleşilmesini de sağlamış olabiliriz.

Gürcistan, tabii, son zamanlarda büyük sıkıntı içerisine girdi. En azından, Gürcistan’ın çeşitli Birleşmiş Milletler kuruluşları nezdinde görüşmeler sağlanılarak bu sene sonunda müracaatların bitirilmesinin en azından bir yıl daha uzatılması noktasında da çalışmalar yapılması gerekir diye de düşünüyorum.

Sayın milletvekilleri, Türk dünyasıyla ilişkilerde maddi kaynaklı projeler yanında, çeşitli eğitim çalışmaları, sempozyum çalışmaları da yapılması gerekiyor. Geçtiğimiz aylarda, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Köksal Toptan marifetiyle, Türkçe Konuşan Devletler Parlamenter Asamblesi gerçekleşmiştir. Bu çok ciddi bir adımdır. Aynı tür adımların ve projelerin yapılması gerekiyor. Konuşmamın başında da söylemiş olduğum gibi, büyük projelerin olması oralardaki ilişkilerimizin daha da fazla geliştirilmesini sağlayabilir. Bakınız, daha önceki dönemlerde yine başarılı bir şekilde “Büyük Öğrenci Projesi” adı altında ciddi bir proje geliştirilmiştir. Bu proje devam ediyor ancak projenin çok büyük eksiklikleri vardır. Okullarını bitiren çocuklarımız, işte, Türk dünyasına yayılıyorlar. En azından bunların takip edilerek o bölgelerdeki çocuklarımızın iş sahibi yapılması, aş sahibi yapılması noktasında çalışmaların yapılması gerekir diye de düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Doğru, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

REŞAT DOĞRU (Devamla) – Ayrıca, geçmiş dönemlerde bu çocuklarımıza TİKA marifetiyle Türk dünyası gençlik kurultayları düzenliyorduk. Aynı kurultayların yine aynı şekilde devam etmesinin de çok büyük faydası olduğu kanaatindeyim. Yani onlar da Türk gençleriyle beraber, işte, karşılıklı aile bağlarının oluşturulması, aile yuvası içerisine getirilmesi noktasında da çok büyük faydası olacağı kanaatindeyiz.

Türk dünyasıyla ilişkiler bilimsel görüşlere ve gerçeklere yönelik de olmalıdır. İşte, özellikle İsmail Gaspıralı’nın söylemiş olduğu işte, “fikirde birlik” noktasında da çok çeşitli çalışmaların yapılması gerekir diye de düşünüyorum.

Türk dünyasıyla ilişkilerde, değerli milletvekilleri, “Türk Dünyası Bakanlığı”nın kurulmasının da çok önemli olduğunu düşünüyorum. Şu anda Türk dünyası bakanlığı gibi bakanlıklar dünyanın birçok yerlerinde vardır. Aynı şekilde, bunların koordinasyonunun sağlanması, en azından belli bir yatırımcı bakanlık olması noktasında ulaşabileceğimiz yerlerin olması ve kendi özerk bir bütçesinin bulunmuş olması dolayısıyla çok çeşitli yönlere doğru ulaşılabileceği kanaati içerisinde bulunuyorum. Bu yönlü çalışmaların da ülkemiz noktasında faydalı olacağı kanaatindeyim.

Bütçenin ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğru.

AK PARTİ Grubu adına ilk konuşmacı, Van Milletvekili Sayın Kayhan Türkmenoğlu.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Türkmenoğlu, süreniz beş dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nda Dış Ticaret Müsteşarlığı bütçesi üzerinde grubum adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Sürdürülebilir ihracat artışımızı hedefleyen, üretim, sermaye, bilgi, ileri teknoloji verimliliğine dayanan pazar odaklı strateji geliştiren Dış Ticaret Müsteşarlığımız, ekonomi politikamızı ihracata dayalı kalkınma modeli oluşturmak için zaman, mekân, sınır tanımadan çalışan başarılı kurumlarımızdan birisidir. Son altı yıl içerisinde ortaya konulan hedefler, hazırlanan stratejik planlar ve bu planların eyleme geçmesi sonucu dünya ortalamasının 2 katını aşan oranları yakalayan ihracat artışları, ülkemiz ekonomisinin yakaladığı istikrarlı büyümenin temel dayanağını oluşturmuştur. Bugün dünyanın 22’nci büyük ihracatçısıyız. OECD ülkeleri arasında en çok ihracat yapan ülkeyiz. Yükselen büyük ekonomiler kategorisinde Çin’den sonra 2’nci sıradayız. Yunanistan ihracatının tam 5 katıyız. 3 Baltık ülkesinin ihracatının toplam 3 katıyız.

Ayrıca, ülkemiz firmalarının rekabet gücü, mal ticaretinin yanında hizmet sektöründe de başarısını ispatlamıştır. Yurt dışı müteahhitlik hizmetlerinde, firmalarımız, 69 ülkede 105 milyar dolarlık 4.300 proje üstlenmiştir. Dünyanın en büyük 225 firmasının 22’si bizim firmalarımızdır. Son beş yılda 55 milyar dolarlık proje üstlenmişiz.

Değerli milletvekilleri, hiç kimse başarı merdivenlerini elleri cebinde tırmanmamıştır. Başarının yüzde 5’i bilmekten, yüzde 95’i yapabilmekten oluşur. Bizim bugün bu noktada olmamız durup dururken ortaya çıkmamıştır.

Bakınız, 2002 yılında ihracatımız 36 milyar dolarken bugün 136 milyar dolara yaklaşıyoruz. Hedefimiz 2010’da 180 milyar dolar, 2023’te 500 milyar dolardır. Bugün, bir günde 500 milyon dolarlık, bir saatte 17 milyon dolarlık ihracat yapıyoruz.

Gelişen stratejiler sonucu sorunlu komşuluk dönemi bitmiştir, dost komşuluk dönemi başlamıştır. Bugün, komşu ülkelere ihracatımız 21,8 milyar dolardır, çevre ülkelere olan ihracatımız 18,5 milyar dolardır, Türk cumhuriyetlerine olan ihracatımız 2,8 milyar dolardır; toplam 42,2 milyar dolardır. 2002’ye göre artışımız yüzde 485. Dış Ticaret Müsteşarlığımız yaptığı yeniliklerle Avrupa Birliğine hazırdır. Avrupa Birliği Türkiye'nin en büyük ticaret ortağıdır, genel ihracatımız içerisindeki payı yüzde 56’dır. 30 firmamız uluslararası marka olmuştur. Serbest bölgelerde ticaret hacmimiz 24,5 milyar dolara çıkmıştır. Bu bölgelerde 2002’de istihdam 28.750 iken bugün 50.667’dir. Artış oranımız yüzde 76’dır.

Değerli milletvekilleri, diğer kurumlarımız gibi Müsteşarlığımız da gece demeden gündüz demeden çalışmış, emek sarf etmiş, katkı sağlamış ve bu rakamları oluşturmuştur. Biz de bu rakamları gururla burada ifade ediyoruz.

Ülkemizde başarıyla sürdürülen analitik bütçe tasarımızın gerek fonksiyonel gerekse ekonomik sınıflandırmaya göre Dış Ticaret Müsteşarlığımızın genel kamu hizmetlerine 41 milyon 909 bin 500 YTL, savunma hizmetlerine 306.200 YTL, ekonomik işler ve hizmetlere 73 milyon 139 bin YTL olmak üzere, toplam 115 milyon 355 bin YTL ödenek ayrılmıştır.

 Bütçemizin bu vesileyle hayırlara vesile olmasını temenni ederken…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Türkmenoğlu, tamamlayın konuşmanızı.

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Devamla) - … az önce burada konuşan Sayın Milletvekilimiz Sırrı Sakık Bey’in Köye Dönüş Projesi’yle ilgili olumsuz bir vurgu yaptığını gördüm.

Değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ile birlikte Türkiye’de, ülkede yerinden olmuş kişilerle ilgili bir proje geliştirmesi yapılmaktadır. Bu projenin ilk dönem faaliyetleri 2007 yılı içerisinde Van ilinin Ülke İçinden Yerinden Olmuş Kişilere Yönelik Eylem Planı’nı başarıyla bitirdiğine dair UNDP’nin elimde belgesi var. Yani Kızılcahamam’da herkes tarafından takdir edilebilecek bir başarılı projeyi Van Valiliği başarıyla sürdürmektedir.

Bunu da bilgilerinize arz ediyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın  Başkan

BAŞKAN – Efendim.

SIRRI SAKIK (Muş) - Ben kendi ilimle ilgili açıklamada bulunmuştum.

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Ben genel anlamda söyledim. Van Valiliği ile ilgili, bilinmesiyle ilgili…

SIRRI SAKIK (Muş) – Van Valisine hayırlı olsun. Ne yapalım, vatanımız yok, 5-6  tane milletvekilimiz var. Ama ben “Kendi ilimizde böyle bir haksızlık var.” dedim.

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Ben de genel anlamda bilginiz olsun diye söyledim.

SIRRI SAKIK (Muş) – Teşekkür ediyorum.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sen Van’dan konuş, Van’dan. Muş’tan konuşma.

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Ben Türkiye Milletvekiliyim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Yok, sen Van Milletvekilisin.

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Türkiye Milletvekiliyim. Olmaz öyle.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, söz konusu olan bu  konuşmalarda esas bir başka yanlışlık var, onu ifade etmek için müsaade ederseniz iki dakika katkı vermek istiyorum.

BAŞKAN – Hangi yanlışlık?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bakın efendim, Sayın Sırrı Sakık’ın bu kürsüde konuşurken kullandığı kelimeler yanlış kelimeler. Sizin de dikkatinizi çekmedi. Beklerdim ki, Sayın Konuşmacı Arkadaşımızın, Sayın Sakık’ın konuşmasına itiraz ederken o kelimeye de itiraz etmesi gerekirdi. Onun için, müsaade ederseniz, tutanaklara da geçmesi açısından… Kastı aşan bir beyanı var.

BAŞKAN – Sayın Şandır, görüşlerinizi ifade ettiniz.

MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Bakan Bey’e söyledik onu düzeltecek şimdi.

BAŞKAN – Yani o söylediğiniz kelimenin ben tutanaklarını getirdim.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Müsaade buyurursanız bir açıklama yapayım.

Bu hususta hepimiz hassasız. Sayın Sakık’ın ifade ettiği o kelimeler…                     

Sayın Sakık “Kürt coğrafyası” kelimesini kullandınız. Bu, Türkiye açısından doğru bir ifade değil. Şöyle doğru bir ibare değil: Çünkü Türkiye'de herkes her yerde yaşıyor. O bakımdan tahmin ediyorum, ben onu bir sürçülisan olarak kabul ettim, geldim, ikaz etmedim. Sayın Şandır’ın demek istediği odur.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Sakık iki yerde kullandı…

BAŞKAN – Şunu demek istiyorum: Türkiye’de şu coğrafya…

SIRRI SAKIK (Muş) – Efendim, benim siyasal inançlarım budur. Bu doğrultuda bedel ödüyorum ve ödemeye de adayım. Ben öyle kullanıyorum, siz nasıl yorumlarsınız yorumlayın.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Meclis Başkanımız, meseleyi tevil etme hakkına sahip değilsiniz.

BAŞKAN – Sayın Şandır…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Konuşmacı Türkiye Büyük Millet Meclisinde böyle bir cümle kullanmaya…

BAŞKAN – Sayın Şandır, ben sözlerimi tamamlamadım. Lütfen, Başkanlık Divanını siz de kendi görüşleriniz doğrultusunda yönlendirmeye kalkışmayın.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Kürtlerin yaşadığı her yer Kürt coğrafyasıdır, kimsenin buna itirazı olamaz. Hayret bir şey!

BAŞKAN – Ben bir ifadeyi kullandım ve o arada bir ifadede bulundu. Ben tevil etmem. Benim bu husustaki görüşlerim nettir. Kimsenin de herhangi bir şekildeki bir ifadesine ihtiyacım yoktur.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – “Sürçülisan” diye tanımlıyorsunuz.

BAŞKAN – Müsaade buyurun.

Konuşması sırasında Sayın Sırrı Sakık’ın bir kısım ifadelerini de burada düzelttim, söyledim. Bu husustaki, millî kimlik konusundaki hassasiyetimizi kimsenin tartışmaya açmasına ihtiyacımız yoktur. Bunu özellikle belirtiyorum. Bu hususu da belirteyim.

SIRRI SAKIK (Muş) – Efendim, kimsenin üniter yapıyla ilgili, ülkenin birliğiyle ilgili küçük bir eleştirisi yok, bir talebi yok. Niye olayı çarpıtıyoruz?

BAŞKAN – Sayın Sakık, lütfen…

SIRRI SAKIK (Muş) – Orada yaşanan bir coğrafya da Kürt coğrafyasıdır. Şimdi…

MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) – “Kürt coğrafyası” değil. Ben de bedel ödedim.

BAŞKAN – Kürt coğrafyası…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Öyle bir coğrafya var mıdır efendim?

BAŞKAN – Sayın Sakık, böyle bir coğrafya tabiri yoktur. Bu, geçmişteki, Osmanlı döneminde de son yüzyılda çıkmış olan bir olaydır.

SIRRI SAKIK (Muş) – Efendim, açın eski tutanaklara bakın. Mustafa Kemal cumhuriyeti kurduğunda, Kürt milletvekillerine “Kürdistan milletvekili” diyor, Laz milletvekillerine “Lazistan milletvekili” diyor; Mustafa Kemal diyor bunları. Bugün, bakın, Ermeni şeyine de pek çok tepki gösteriyoruz ve Mustafa Kemal…

MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Sizden başka bunu söyleyen var mı?

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen…

SIRRI SAKIK (Muş) – …“Alçaklıktı” diyor, o Ermenileri katledenlere “Alçak” diyor Mustafa Kemal.

BAŞKAN – Bakınız, Sayın Sakık

SIRRI SAKIK (Muş) - Ben Mustafa Kemal’in ruhuna… Evet, o gün O öyle diyor, ben de bugün böyle ifade ediyorum.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, böyle bir usul var mı?

BAŞKAN – Sayın Sakık… Sayın Sakık… Lütfen…

Bakınız, o günkü yapılmış olan karşılıklı çatışmalar içerisinde ki, her coğrafyada olmuştur… Katliam yapan herkes alçaktır ama Türk milletinin, bunun içerisine Türkiye'nin bütün coğrafyası dâhil, böyle bir katliamla ilgili bir suçu yoktur. Onun için, onu diyen aydınların kendilerine aittir o sözler. Lütfen efendim, milletimizin tarihiyle ilgili böyle bir şeyi, ifadeyi kullandırmayalım.

SIRRI SAKIK (Muş) – Efendim, ben Mustafa Kemal’in söylemlerini söylüyorum. Şimdi, hepimiz, Mustafa Kemal’in başıyla yemin ediyoruz; işimize gelince yemin edeceğiz, işimize gelmeyince üstünü örteceğiz.

BAŞKAN – Hayır… Hayır… Hiçbir şeyin üstünü örtmüyoruz, sadece milletimize yapılan haksızlığa karşı çıkıyoruz, o kadar.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, bir şey söyleyeceğim.

BAŞKAN – Efendim…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, Meclisi zatıalileriniz yönetiyor. Türkiye Büyük Millet Meclisini, Türk milletini siz temsil ediyorsunuz. Bu kürsüde bu türlü yanlış kelimelerin kullanılmasına müsaade edilmemesi lazım.

BAŞKAN – Edilmemesi lazım, doğrudur.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bunun sonu nereye varır? Müdahale edilmesi lazım. Ben de bunu söylüyorum.

BAŞKAN – Tamam, biz de onu söyledik.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ya düzeltilmeli, Sayın Sakık bunu düzeltmeli ya da siz düzeltmelisiniz.

BAŞKAN – Düzelttik efendim biz. Türkiye coğrafyasının bir bütün olduğunu, Türk milletinin bir bütün olduğunu ifade ettim. Sakık’ın kendisine ait görüşleri kendisine saklıdır, ayrıdır ama bizim böyle şeyimiz yoktur.

SIRRI SAKIK (Muş) – Kimsenin buna itirazı yok ki… Kimsenin, coğrafyanın bölünüp parçalanmasına asla bir şeyi yok ki.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Böyle böyle nereye varıyor bu iş?

SIRRI SAKIK (Muş) - Bu konuda biz sizden daha hassasız. Bu ülkenin bütün coğrafyası anayurdumuzdur.

BAŞKAN – Eyvallah, tamam…

SIRRI SAKIK (Muş) – Niye gocunuyorsunuz?

BAŞKAN – Bir şeyimiz yok işte. Tamam, onu söylüyorsunuz, biz de sizi alkışlıyoruz, bir şey demiyoruz. O hususta bir itirazımız yok.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, sen de “eyvallahı” öğrenmişsin!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Siz orada oturduğunuz sürece daha burada çok şeyler söylenir, siz de burada hoş karşılarsınız. 

BAŞKAN - Şu anda ikinci konuşmacı, Ankara Milletvekili Sayın Burhan Kayatürk.

Sayın Kayatürk, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA BURHAN KAYATÜRK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2009 bütçesi üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Dünyada baş gösteren ve hızla yayılan küresel ekonomik krizden iş dünyamızın ve ihracatçımızın az etkilenmesi veya etkilenmemesini hedeflemekteyiz. Küresel krizin derinleştiği bu atmosferde ihracatı geliştirme plan ve projeleri daha da önemli hâle gelmiştir.

İGEME, 2009 yılında eğitim programı sayısını ve muhtevasını artırarak binlerce yeni iş adamımıza ulaşmayı ve hiç ihracat yapmayan firmalara yönelik özel programlar yapmayı da planlamaktadır. Buna ilişkin pilot uygulamalar bu yıl Ankara’da yapılmış, bu kapsamda elli iki firmaya ihracat danışmanlığı eğitimi verilmiştir. İGEME, komşu ve çevre ülkeler ile ekonomik ve ticari ilişkilerin geliştirilmesi çerçevesinde Balkan, Afrika, Orta Doğu ülkeleri ve Türk cumhuriyetlerinden gelen uzmanlara dış ticaret eğitimi vermektedir.

2009 yılında İGEME yükselen ve yeniden parlayan pazarları tespit ederek ve potansiyel sektörleri dikkate alarak yeni pazar araştırmaları yapacaktır. Burada ihracatçımızla, yabancı ithalatçının buluşma noktası olan ticari talep eşleştirme hizmeti 2008 yılında web sitesinde kayıtlı hâle getirilmiştir. Ayrıca İGEME’ye ulaşan alım satım talepleri, uluslararası ihaleler, mevzuat değişiklikleri, fuarlara ilişkin duyurular ile İGEME faaliyetleri günlük olarak web sitesi üzerinde dış ticaret bülteni olarak verilmiştir.

İGEME, hâlihazırda Dış Ticaret Müsteşarlığının yürütmekte olduğu pazar araştırmaları projelerinin desteklenmesi, pazar araştırması raporları ve istatistik satın alınmasıyla üyelik giderlerinin desteklenmesi, elektronik ticaret sitelerine üyelik giderleri desteği, eğitim ve danışmanlık yardımı desteklerinde uygulamacı kuruluştur.

2009 yılında düzenlenen yurt içi ve yurt dışı toplantı, seminer ve fuarlarda tanıtımın yapılmasına devam edilecek ve daha fazla firmaya ulaşılacaktır.

İGEME, on bir yıldır dış ticaret kurultayları düzenlemekte, bu kurultayda devlet, iş dünyası ve üniversiteler bir araya getirilmekte, dış ticaret bilincinin gelişmesine katkı sağlamaktadır. Bu toplantılarda üniversiteli gençler, Türkiye ekonomisi ve dış ticaret konularında tebliğler sunmakta ve geleceğin Türkiye’si için ufuk açmaktalar.

Merkezin 13 milyon 436 bin YTL olan 2008 mali yılı bütçesi yaklaşık yüzde 8’lik bir artışla 2009 yılı için 14 milyon 549 bin YTL öngörülmüş olup, faaliyetlerini bu bütçeyle sürdürecektir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin sürdürülebilir ekonomik istikrarı için ihracat güçlü konumunu korumak zorundadır. Bu çabalarda İGEME’nin yeri hep vardır ve artarak devam edecektir. Toplam dış ihracatımızın 36 milyar dolar olduğu günler çok geride değildir. Hükûmetimizin ve Sayın Bakanımızın yoğun çabaları olmasaydı bu altı yıllık süre içerisinde, bugün Türkiye’de ihracat rekorları kırılmayacaktı, belki de Güney Kore’deki herhangi bir şirketin tek başına yaptığı toplam ihracattan daha küçük olacaktı Türkiye'nin ihracatı. Bu nedenle, burada, altı yıllık Hükûmetimizin yoğun çabaları ve dolayısıyla İGEME’nin katkıları takdirle karşılanmalıdır.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Hangi tedbiri aldınız bugüne kadar?

BURHAN KAYATÜRK (Devamla) – Şimdi, ithalatla alakalı…

Değerli arkadaşlar, ithalat-ihracat arasında özellikle muhalefetten gelen sesler oluyor. Evet, ithalat yüksek, ama ithalatla ihracat arasındaki en önemli farkın bu enerji ithalatı olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu ülke, takdir edersiniz ki AK PARTİ tarafından altı senedir yönetiliyor, doksan senedir yönetilmiyor. Bu nedenle, bu enerji ithalatı farkını biz ortadan kaldırdığımızda ihracatla ithalatın birbirine ne kadar yakın olduğunu da görmüş olacağız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kayatürk, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Oku, oku önce bütçeyi! Bilmeden konuşuyorsun.

BURHAN KAYATÜRK (Devamla) – Burada ithalatla ihracat arasındaki farkın neden bu kadar açık olduğunu siz çok iyi biliyorsunuz…

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi oluyorsunuz.

BURHAN KAYATÜRK (Devamla) – …ve Türkiye Cumhuriyeti’nde bugüne kadarki en başarılı ihracat politikalarının takip edildiğini ve bundan dolayı da buralara geldiğimizi hepimiz kabul ediyoruz, ancak, kabul edemiyorsak o şahsi bir meseledir.

Ben, 2009 yılı bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ  sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kayatürk.

AK PARTİ Grubu adına üçüncü konuşmacı, Antalya Milletvekili Sayın Abdurrahman Arıcı.

Buyurun Sayın Arıcı. (AK PARTİ  sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ABDURRAHMAN ARICI (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2009 yılı bütçesi üzerine Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Evrensel kültürün bir parçası, dili, dini, ırkı, farklı insanları birleştiren önemli bir vasıta olan spor dünya barışına katkı sağlayan bir etkinlik hâline de gelmiş bulunmaktadır.

Spor, fiziksel faydalarının yanı sıra insanların ruhsal sağlığını da olumlu yönde etkileyen, sosyal kazançlar sağlamak amacıyla yapılan hareketler bütünüdür.

Sporun sağladığı bedensel ve ruhsal anlamdaki doyum olanakları, serbest zamanları ve yaşam seviyeleri düzenli olarak artan sanayileşmiş ülkelerin özlemini duyduğu yeni bir yaşam şeklinin ayrılmaz bir parçasıdır.

Bütün bu özelliklerinin yanı sıra spor, spor yapan açısından kazanmaya dönük teknik ve fiziki bir çaba, izleyen açısından yarışmaya dayalı estetik bir süreç, toplum genelinde oluşturulan bütün içinde de yerine göre o toplumun çelişki ve özelliklerini olduğu gibi yansıtan bir aynadır; onu yönlendirebilen etkili bir amaç, önemli bir toplumsal olgudur.

Toplumlar üzerindeki yapıcı etkileri ve birleştirici özelliğiyle dünyaca kabul görmüş bir paylaşım aracı olan spor, sağlıklı insanlardan oluşan mutlu ve barışçı bir toplum oluşturulmasının da en etkin yoludur.

21’inci yüzyıl dünyasının belki de en popüler etkinlik alanı olan spor tek başına çok büyük bir endüstri oluşturmakta, çok sayıda tüketicisi olan ticari bir ürün olarak da kabul edilmektedir.

Spor, gençlere enerjilerini ve yeteneklerini doğru şekilde kullanma olanağı sunarken; kurallara uymayı, birlik, dayanışma, iş birliği ve paylaşım ilkelerini öğreterek bireyin topluma uyumunu sağlar. Böylece gençler, bir yandan başarı için sabır, özveri, disiplin içinde çalışmanın gerekliliğini diğer yandan da yenilgiyi kabullenmeyi ve kendinden daha iyi olanı takdir edebilmeyi öğrenir.

Gençlerimiz sporun tüm alanları ve branşlarına yönelmeli, devletin ağırlığı kadar özel sektörün de katkısı artırılmalıdır.

Sporun bu işlevleri dikkate alındığında, ülkemiz, Anayasa’sında sporla ilgili hükümler bulunan dünyadaki ender ve geleceği parlak ülkelerden biridir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği gibi Anayasa’mızın 58’inci ve 59’uncu maddeleri sporun kitlelere yayılmasının teşvik edilmesi görevini devlete vermiş bulunmaktadır. Devletimiz adına bu görevi ifa eden kuruluş ise Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü merkez, taşra teşkilatı ile özerk spor federasyonlarıdır.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Türkiye genelinde merkezde 899, taşrada 5.095 olmak üzere toplam 5.994 personeliyle hizmet vermektedir.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün özellikle 2003 yılından bu yana yürüttüğü yoğun çalışmalar neticesinde 2003 yılında 405.083 olan lisanslı sporcu sayısı, 2008 Ekim ayı sonu itibarıyla 1 milyon 427 bin 962’ye ulaşmıştır. Türkiye geneli lisanslı sporcu sayısı Millî Eğitim Bakanlığınca verilen 529.107, Türkiye Futbol Federasyonunca verilen 214.115 lisanslı sporcu sayıları da dikkate alındığında toplam 2 milyon 171 bin 784’e ulaşmıştır. 2003 yılında 6.122 olan spor kulübümüz sayısı 9.305’e çıkartılmıştır. 2003 yılında 20.470 olan antrenör sayımız 2008 yılında 78.243 sayısına ulaşmış bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz dünya sporunun en büyük organizasyonlarına ev sahipliği yaparak bunlardan başarıyla çıkan bir ülke hâline gelmiştir. Dünyanın en fazla izlenen spor organizasyonlarından biri olma özelliğiyle sporun prestij yarışlarından olan Formula 1, 10-11 Mayıs 2008 tarihleri arasında İstanbul Park’ta, Doğu ve Güneydoğu Kış Spor Oyunları Bayburt’ta, Doğu ve Güneydoğu Yaz Spor Oyunları ise Gaziantep, Kilis ve Adıyaman illerinde düzenlenmiştir.

2008 yılında gerçekleştirilen Avrupa Futbol Şampiyonası’nda Türk Millî Takımı’mızın başarısı ülkemizde bizleri, yurt dışında gurbetçilerimizi ve dost milletleri sevindirmiş ve Millî Takım’ımızla gururlanmışızdır.

Yine 2008 yılında Sayın Cumhurbaşkanımızın katılımıyla gerçekleştirdiğimiz Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu, “Kızkalesi’nden Kızılkale’ye” sloganıyla, sekiz gün boyunca yüz altı ülkede, günde iki saat süreyle, ülkemizin tarihî ve turistik yerlerinin tanıtımı açısından görevini yapmış ve ayrı bir ses getirmiştir.

Önümüzdeki dönemde ülkemizde düzenlenecek olan uluslararası organizasyonlarından bazıları da şunlardır: 2009 yılında Voleybol Avrupa Erkekler Şampiyonası İstanbul ve İzmir’de, 2009 yılında Avrupa Artistik Bilardo Şampiyonası, 2009 yılında Avrupa Kısa Kulvar Yüzme Şampiyonası, 2009 yılında Eskrim Büyükler Dünya Şampiyonası…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Konuşmanızı tamamlayınız Sayın Arıcı.

Buyurun.

ABDURRAHMAN ARICI (Devamla) – …2009, 2010, 2011 yıllarında Dünya Motokros Şampiyonası İstanbul’da; 2010 yılında Bisiklet Avrupa Şampiyonası, 2010 yılında Basketbol Dünya Şampiyonası İstanbul, Ankara, İzmir ve Antalya illerimizde; 2010 yılında Judo Dünya Şampiyonası İstanbul’da, 2011 yılında Avrupa Gençlik Oyunları Trabzon’da, 2011 yılında Üniversitelerarası Kış Oyunları Erzurum’da, 2011 yılında Voleybol Yıldızlar Avrupa Şampiyonası İstanbul ve Ankara’da, 2011 yılında Tenis Cup İstanbul’da, 2012 yılında Dağ Bisikleti Dünya Şampiyonası, 2012 yılında Golf Dünya Şampiyonası Antalya’da, 2012 yılında Kısa Kulvar Yüzme Şampiyonası, 2012 yılında Atletizm Dünya Salon Şampiyonası yine ülkemizde gerçekleştirilecektir.

AK PARTİ hükûmetleri döneminde çıkartılan yönetmeliklerle ülkemizi uluslararası müsabaka ve turnuvalarda temsil ederek başarı elde etmiş, madalya kazanmış millî sporcularımızın Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde beden eğitimi ve spor öğretmenliği, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bünyesinde spor uzmanı olarak istihdam edilmeleri sağlanmıştır.

Yine, bir sözcümüzün burada dile getirdiği Antalya ve Kayseri’deki tesisler büyükşehir belediyeleri tarafından…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ABDURRAHMAN ARICI (Devamla) – 2009 yılı bütçesinin hayırlara vesile olmasını diler, sizlere saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Arıcı teşekkür ediyorum.

AK PARTİ Grubu adına dördüncü konuşmacı Kocaeli Milletvekili Fikri Işık.

Sayın ışık, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Personel Başkanlığının 2009 yılı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Devlet Personel Başkanlığı, 1960 yılında 160 sayılı Kanun’la kurulmuş, 1984 yılında 217 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yeniden yapılandırılarak daha etkin ve verimli hizmet vermesi amaçlanmıştır. Devlet Personel Başkanlığı, devlet teşkilatının ve kamu personel rejiminin günün şartlarına uygun olarak geliştirilmesi ve gerektiğinde yeniden yapılandırılması, kamu hizmetlerinin kaliteli, hızlı, verimli ve düzenli olarak yürütülmesi, memurlar ve diğer kamu görevlilerine ilişkin hukuki ve mali düzenlemelerin yapılması konusunda belirleyici konuma sahip önemli bir kamu kurumumuzdur.

Devlet Personel Başkanlığı, personel mevzuatının uygulanmasında birliğin sağlanması, bu konuda kurumlar arasındaki anlaşmazlıkların çözümüne yönelik görüşlerin oluşturulması, personel rejimleri arasında koordinasyonun tesisiyle ilgili çok önemli çalışmalar yapmaktadır. Devlet Personel Başkanlığının önemli bir görevi de kamu çalışanlarının mali ve özlük haklarının ve çalışma şartlarının değerlendirildiği toplu görüşme faaliyetlerinin sekreteryasını yürütmektir. Bütün bu görevlerin yanında Başkanlık, kendi görev, yetki ve sorumluluk alanında Türkiye'nin Avrupa Birliğiyle müzakere sürecinde aktif rol almaktadır. İktidarımız döneminde kuruma verilen çok önemli bir görev de 1992 yılından beri özelleştirmeden dolayı işini kaybeden personelin kamu kurum ve kuruluşlarına yerleştirilmesidir, kamuoyunda bilindiği gibi 4/C.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada özellikle vurgulamak isterim ki muhalefet partilerinin sözcülerinin sık sık vurguladığı “4/C mağdurları” ifadesi kesinlikle doğru bir ifade değildir, tam aksine 4/C, 1992 yılından beri özelleştirmeden dolayı işini kaybeden emekçilerimizin emeklilik haklarını elde edinceye kadar kamuda geçici statüde istihdamıdır; yani 4/C, mağduriyetlerin giderilmesidir. Bugüne kadar hiçbir iktidarın yapamadığını yapan, özelleştirmeden dolayı işini kaybeden emekçilerimizin emeklilik haklarını elde edinceye kadar kamuda geçici statüde istihdamını sağlayan bizim iktidarımız olmuştur. Elbette bu arkadaşlarımızın çalışma şartlarını yeterli görmüyoruz. Çalışma sürelerinin uzatılması ve ücretlerinin iyileştirilmesi konusunda Hükûmetimizin gerekeni yapacağına inanıyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; siyasi partiler, programlarında, iktidara geldiklerinde izleyecekleri temel politikaları belirtirler. Bir siyasi partinin başarısı programını hayata geçirme oranıyla da ölçülür. Bakınız, AK PARTİ olarak Parti Programı’nda ne dedik: “AK PARTİ İktidarı, hizmet gereklerine göre oluşturulacak norm kadrolara atamayı objektif kıstaslara göre yapacaktır. Kamu personelinde kariyer ve liyakat esasını temel alacak ve eleman alımlarını bu kıstasa göre yapacaktır. Kamu personelleri arasında işçi ve memur ayrımının sebep olduğu olumsuzlukların ortadan kaldırılması için gereken yasal düzenlemeler yapılacaktır. Aynı veya benzer işler için aynı ücret ödenecek, ‘Eşit işe eşit ücret’ ilkesi gerçekleştirilecektir.”

Peki ne yaptık AK PARTİ İktidarı olarak: Bütün kamu kurumlarına personel alımında KPSS sınavını esas alan politikayı geliştirerek uygulamaktayız. Bu noktada özellikle şunu vurgulamak isterim ki, KPSS sınavlarında mesleki bilgi ve birikimi daha ağırlıklı olarak değerlendirmeye alan bir yaklaşımın benimsenmesi yerinde olacaktır. Artık ilk atamalar puan esasına göre, elektronik ortamda, canlı yayında ve noter huzurunda yapılmakta, nakiller ülke ihtiyaçlarına uygun olarak, objektif kriterlere göre gerçekleştirilmekte, görevde yükselme ancak ÖSYM tarafından yapılan sınavlarla mümkün olmaktadır.

“Eşit işe eşit ücret” ilkesi İktidarımız tarafından adım adım uygulamaya konulmuştur. 15 Ağustos 2008 tarihinde memurlara ek ödeme kararnamesi çıkartılmış, bunun sonucunda örneğin öğretmen 112 YTL, teğmen 132 YTL, polis 161 YTL, araştırma görevlisi 171 YTL, mühendis ise 264 YTL ilave ek ücret almıştır. Hedefimiz kamu personeli arasındaki ücret adaletsizliğini tamamen ortadan kaldırmaktır.

Kamu personelini enflasyona ezdirmedik, ücretlerinde ve özlük haklarında sürekli iyileştirmeler yaptık. Yıllardır ödenemeyen nema ve KEY ödemelerini İktidarımız gerçekleştirdi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Işık, konuşmanızı tamamlayınız.

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Uzun yıllardır kamuda “mevsimlik” veya “geçici işçi” statüsünde çalışan 220 bin işçimize hiçbir ayrım gözetmeksizin kadro imkânı sağladık.

Hep birlikte yaptığımız sosyal güvenlik reformu ile memur ve işçi arasındaki olumsuzlukları, Anayasa Mahkemesi kararlarını da dikkate alarak gidermeye çalıştık. Daha burada zaman darlığından dolayı sayamadığım pek çok icraat, partimizin kamu çalışanlarına verdiği önemin ve değerin göstergesidir.

Bu vesileyle, tüm kamu çalışanlarımıza, tüm milletimize ve tüm insanlığa sağlık, mutluluk, barış ve huzur dolu yeni bir yıl diliyorum. 2009 bütçemizin ülkemize ve milletimize hayırlı olması temennisiyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.

AK PARTİ Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Nükhet Hotar Göksel.

Sayın Göksel, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA NÜKHET HOTAR GÖKSEL (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu 2009 yılı merkezî bütçesi ve sigara yasakları konusunda AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizde yüz kırk yıla yakın süredir tütün, tütün mamulleri ve alkollü içki üretim ve ticareti Tekel Genel Müdürlüğünce yürütülmüş, üretilen tütünler destekleme politikaları çerçevesinde satın alınmıştır. Tütün mamulleri ve alkollü içki üretim ve ticaretinde devlet tekelinin kaldırılması, destekleme politikalarının terk edilmesi ve bu çerçevede Tekelin iktisadi devlet teşekkülü olarak ticari ve sınai hayatta yerini alarak özelleştirme portföyüne alınması, Tekel tarafından yürütülen düzenleme ve denetleme görevlerinin ticari faaliyetlerinden ayrılarak başka bir düzenleyici otoriteye verilmesini gerekli kılmıştır. Bu sebeple, 2002 yılında 4733 sayılı Kanun ile Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu kurulmuştur. Türk tütününün başıboş kalmaması ve yeni piyasa koşullarına uyum sağlaması amacıyla tütün üreticisi ile tütün ticareti yapanlar arasındaki ilişkiyi düzenleyen ve üreticinin piyasada ekonomik olarak ezilmesini engelleyecek düzenlemeler hayata geçirilmiştir. Günümüz itibarıyla yaklaşık 10 milyar YTL’lik ÖTV tahsilatını sağlayan sektörün gerek kamu denetiminde bulunması gerekse de kayıt dışı ve yasa dışı ürünlerin kontrolü açısından belli bir düzenleme içinde çalışması kamu açısından önem arz etmektedir. Özel düzenlemeye konu sektörler arasında yer alan ve yaklaşık 20 milyar YTL ekonomik büyüklüğü bulunan tütün ve alkol piyasalarına kısaca göz atmamız bu sektörlerin önemini net olarak ortaya koyacaktır.

Ülkemizde tütün üretimi altı coğrafi bölgede yapılmakta olup, ülkemiz şark tipi tütün üretimi ve ihracatında dünya liderliğini sürdürmekte, 2008 yılı ihracatımızın yaklaşık 140 bin ton ve bunun ekonomiye katkısının 490 milyon ABD doları civarında olacağı öngörülmektedir. Bununla beraber, ülkemizde üretilen sigaralar için 44,5 milyon kilogram tütün ithalatı gerçekleşmiş ve 206,5 milyon ABD doları ödenmiştir. Mevcut rakamlar da göstermektedir ki, tütün yetiştirme ve pazarlamada ülkemiz iyi bir yerdedir.

Diğer taraftan, Alkol ve Tütün Piyasası Düzenleme Kurumuna 4733 sayılı ve 4207 sayılı Kanunlar ile tütün ürünlerinin tüketiminden kaynaklanan zararlı etkileri önleyecek düzenlemeleri yapma görevi de verilmiştir.

Bilindiği üzere, 21/05/2003 tarihinde Dünya Sağlık Örgütünün 56’ncı Dünya Sağlık Asamblesinde kabul edilen ülkemizin de 30/11/2004 tarihinde 5261 sayılı Kanun ile onaylanmak suretiyle tarafı olduğu Tütün Kontrolü Çerçeve Sözleşmesi dünyanın ilk ve en geniş kapsamlı sağlık anlaşmasıdır.

Tütün Kontrolü Çerçeve Sözleşmesi’ni onaylayan ülke sayısı Eylül 2008 tarihi itibarıyla 160’a ulaşmıştır. Her yıl dünyada 4 milyon, Türkiye’de ise 100 bine yakın kişinin ölümüne sebep olan sigara kullanımı konusunda toplumumuzun bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim, ülkemizin yaklaşık yüzde 50’sini bağımlı hâle getiren, en dinamik kesim ve geleceği olan gençliği kemiren ve her yıl 1 milyar dolar kayba neden olan tütün ürünlerinin kullanımının teşvikini önlemek amacıyla, 19 Mayıs 2008’de yürürlüğe giren ve sağlıklı toplumda önemli gelişmelere vesile olacak 4207 sayılı Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanun ile sigarayla mücadele konusunda topyekûn bir seferberlik başlatılmıştır. Bu kapsamda Ulusal Tütün Kontrolü Programı 2008-2012 Eylem Planı hazırlanarak yürürlüğe girmiş olup söz konusu eylem planı ile kuruma ve diğer kamu kurumlarına önemli görevler yüklenmiştir. Söz konusu eylem planı dinamik bir süreç olup bunu yeni gelişmelere göre daha ileri bir düzeye taşımak gerekmektedir.

Yine 4207 sayılı Yasa’yla kamu hizmet binalarının koridorları dâhil olmak üzere her türlü eğitim, sağlık, ticaret, sosyal, kültürel, spor, eğlence ve benzeri amaçlı özel hukuk kişilerine ait olan binaların kapalı alanlarında sigara içilme yasağı uygulanmaya başlanmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Göksel, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun.

NÜKHET HOTAR GÖKSEL (Devamla) – Aynı yasak toplu taşımada da söz konusudur.

Sigarayla ilgili yasal düzenleme, kamunun vatandaşına yönelik yaklaşımlarında da daha babacan bir tavır takınmasını sağlamıştır. Uygulama, devletin otoriter bir yaklaşımla sigara alışkanlığını toplumun tamamında yok etme gibi baskıcı bir eğilimi değil, söz konusu alışkanlığın sigara kullanmayan vatandaşlarımızın da hakkını korumak ve temiz bir çevre inşa etmek şeklinde kullanılması yönünde ortaya konulmuş iyi niyetli bir yaklaşımın ifadesidir. Sağlıklı nesiller yetiştirmenin sağlıklı fikirler ve politikalardan geçtiğine inanıyor ve söz konusu yasal düzenlemenin bu uğurda atılmış en büyük adımlardan birisi olduğunu düşünüyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Göksel.

AK PARTİ Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Mustafa Kabakcı.

Buyurun Sayın Kabakcı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA KABAKCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’nin, kalkınmakta olan dost ve kardeş ülkelere ülkemizin dost elini uzatan, yüz akı kurumlarımızdan biri Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı TİKA’nın bütçesi hakkında grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetimizin işbaşına gelmesiyle dış politikada, küresel gelişmelere paralel olarak, Orta Asya, Kafkaslar, Orta Doğu, Balkanlar ve Afrika’da yeni açılımlar gerçekleştirerek tüm dünyayı kuşatan bir yaklaşım benimsenmiştir. 2000’li yılların başından itibaren kuruluş döneminde belirlenen faaliyet coğrafyasını, Orta Asya, Balkanlar ve Kafkasya’nın yanı sıra Orta Doğu ve Afrika’da bazı ülkeler başta olmak üzere kalkınma yolundaki tüm ülkeleri kapsayacak şekilde genişletilmiştir. TİKA, bugün itibarıyla program koordinatörlerinin olduğu yirmi tane ülkede, bunun dışında da ilişkide bulunan, yardımda bulunduğu yüze yakın ülkede faaliyette bulunmaktadır ve bu faaliyetlerin tümü ülkemiz için yüz akıdır.

Esasen tarihsel, kültürel ve etnik bağlarla kendilerini Türkiye’ye yakın gören kardeş ve soydaş ülkelerin talepleri bu coğrafya ile yakından ilgilenilmesini ve geçmişte olduğu gibi bugün de kendilerine yardım eli uzatılmasını zorunlu kılmaktadır. Bu anlamda, ülkemizin yıllardır, soydaş, kardeş, akraba devlet ve topluluklara söz ve kalple verdiği desteği teknik iş birliği ve somut projelere dönüştürmesi öncelikli dış politika hedefi hâline gelmiştir. Son yıllarda yaptığı kalkınma yardımlarına kattığı yeni bir içerik ve etkinlik sonucu TİKA önemli bir dış politika enstrümanı hâline gelmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle Doğu Bloku’nun dağılmasından sonra ortaya çıkan ve piyasa ekonomisine geçiş dönemini yaşayan yeni bağımsız devletlerde piyasa ekonomisinin temellerini atmak ve dünya ekonomik sistemine entegrasyonlarını sağlamak TİKA faaliyetlerinin önemli hedeflerinden biridir. Bu hedef doğrultusunda “Tarım”, “Hayvancılık”, “Çevre ve ormancılık”, “Altyapının iyileştirilmesi”, “Sosyal kalkınma ve hayat standardının iyileştirilmesi”, “Meslek edindirme ve istihdamın sağlanması”, “Ortak tarih ve kültür varlıklarının korunması”, “Türkçe kullanımının yaygınlaştırılması”, “Kültürel ilişkilerin geliştirilmesi”, “İnsani yardım” başlıklı projeler takip edilmektedir ve yapılmaktadır.

1992-2003 yılları arasında toplam 2.506 proje ve faaliyet gerçekleştirilmiş iken son yıllarda, yıl olarak ortalama 1.400 ila 1.500 civarında projeye ulaşılmıştır.

TİKA’nın uyguladığı proje ve faaliyetlerinin bölgelere göre dağılımına baktığımızda, TİKA’nın kuruluş amacına uygun olarak başta Türk dilinin konuşulduğu cumhuriyetler ile akraba toplulukların bulunduğu bölgelerin ilk sıralarda yer aldığı görülmektedir. Orta Asya ülkeleri birinci, Doğu Avrupa ve Balkanlar ikinci sıradadır; Afrika ve Orta Doğu ülkeleri ise bunları takip etmektedir.

TİKA, on altı yılda uyguladığı proje ve faaliyetlerden edindiği tecrübe ile son yıllarda teknik yardım faaliyetlerinin niteliğini ve yoğunluğunu giderek artırmaktadır. Kalkınma çabalarının desteklenmesi yanında ortak kültür coğrafyamızda bulunan tarihî ve kültürel mirasın korunmasına yönelik çalışmalar da son yıllarda hız kazanmış, pek çok eserin restorasyonu, koruma altına alınması ve tanıtımının yapılması sağlanmıştır.

TİKA, birçok ülkede yürüttüğü restorasyon projeleriyle hem ortak kültürel değerlerimize sahip çıkmakta hem de bu eserlerin bekçiliğini yapan, özellikle soydaş ve akraba topluluklarımıza moral ve özgüven kazandırmaktadır.

TİKA’nın çalışmalarında dünyanın en ücra köşelerinde bile insanımızın gönül bağlarını taşıyan sivil toplum kuruluşları ve Türk özel sektörüyle yakın iş birliği takdire şayandır. TİKA, bu iş birliği yelpazesini genişleterek FAO, UNDP, İslam Kalkınma Bankası gibi uluslararası kuruluşlarla da yakın iş birliği yaparak ortaya çıkacak mali kaynağı ülkemizin öncelikleri doğrultusunda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kabakcı, birkaç saniyenizi rica ediyorum.

Sayın Canikli, Sayın Mevlüt Çavuşoğlu konuşacak mı?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Evet, Çavuşoğlu konuşacak Sayın Başkan.

BAŞKAN – O zaman, Sayın Kabakcı’ya, ben, ek bir dakika süre veriyorum; konuşmasını tamamlamasını rica ediyorum.

Buyurun.

MUSTAFA KABAKCI (Devamla) – Efendim, konuşmamın yarısından sonra… Evet, Mevlüt Bey burada, ben devam ediyorum.

TİKA bir başka yöne doğru yönelmelidir. Gerçekten TİKA’nın yaptığı faaliyetler takdire şayandır ama getirilen öğrencilerin takip edilmemesi gerçekten ülke adına bir kayıptır. Bu çocuklar, burada eğitimini almış olan öğrenciler takip edilmelidir. Bunun için de sivil toplum kuruluşlarıyla, Türkiye Odalar Borsalar Birliği gibi, İhracatçılar Birliği gibi, DEİK gibi kurumlarla iş birliği yapmalı ve burada mezun olmuş olan çocuklara o ülkelerde iş bulmalı ve onların heba edilmesi önlenmelidir.

Ülkemiz, bir an önce bu ülkelerin öğrencisini gönderdiği bir eğitim üssü hâline getirilmeli, bu konuda gayretler yapılmalıdır.

Ayrıca, daha önce bu coğrafyamızda yaşamış, Anadolu coğrafyasında yaşamış fakat şu anda dünyanın çeşitli ülkelerinde bulunan insanlarımıza daha önceki bir Türk geleneği olan tuz ekmek hakkı için, bu ülkenin menfaati noktasında birleşmeleri teşvik edilmelidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kabakcı, tuz ekmek hakkı için, size bir son cümle hakkı vereyim.

Buyurun.

MUSTAFA KABAKCI (Devamla) – Efendim, tuz ekmek hakkı çok önemsiyorum bunu. Gerçekten bu ülkede yaşamış, bu ülkede yıllarını geçirmiş ve şu anda dünyanın dört bir tarafında bulunan insanların, TİKA önce bir envanterini çıkartmalıdır bu sivil toplum kuruluşlarının, bu envantere dayalı olarak da bunların kutsallarına çok müdahale etmeden, Türkiye’nin menfaati noktasında bunları ortak hedeflere doğru sevk etmelidir diyorum.

Çok teşekkür ediyor, bütçemizin hayırlı olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kabakcı.

AK PARTİ Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Mevlüt Çavuşoğlu.

Buyurun Sayın Çavuşoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan. Sizi ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben de biraz önce konuşan Sayın Kabakcı gibi TİKA’nın bütçesi üzerinde grubumuzun görüşünü belirtmek için söz aldım. Gerçekten Sayın Kabakcı’nın söylediği gibi İktidarımız döneminde TİKA, Türkiye’nin âdeta yüz akı olmuştur, gururu olmuştur. TİKA, bizim dönemimizde yaptığı faaliyetlerle dünyanın en saygın yardım ve teknik kuruluşlarından birisi hâline gelmiştir ve sadece Türkiye’deki diğer kurumların yurt dışındaki yatırımlarını koordine etmemiştir; bugün birçok uluslararası örgütün -OECD’nin, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı gibi-, İslam Kalkınma Bankası gibi birçok uluslararası bankaların bile yatırımlarını yönlendiren, yöneten bir kuruluş hâline gelmiştir ve de Avrupa Birliğinin sınır ötesi yardım konusunda, projesi konusunda, programı konusunda en önemli organ olarak kabul edilmiştir ve de bu yatırımlar, yardımlar TİKA aracılığıyla yapılmaktadır. Tabii ki TİKA’nın bu yaptığı çalışmalarla hepimiz gurur duyuyoruz. Çünkü birçok uluslararası örgütlerin dışında ülkeler bile, Amerika’nın yardım kuruluşu, İngiltere’nin yardım kuruluşu, Kanada’nın, İsveç’in yardım kuruluşları bile bu bölgelerde TİKA aracılığıyla yatırımlarını yapmaktadır. Bu da ayrıca gurur vesilesidir.

Peki, TİKA nerelerde yardım yapmaktadır, nerelerde proje yapmaktadır? Moğolistan’dan tutun Afganistan’a kadar, oradan Orta Asya Türk cumhuriyetleri, Kafkaslara kadar ve de Balkanlara ve Doğu Avrupa ülkelerine kadar yatırım yapmaktadır. TİKA, son zamanlarda özellikle Orta Doğu, Filistin ve Irak’ta yaptığı çalışmalar ve de Afrika açılımı çerçevesinde Afrika’da da birçok projelere TİKA imza atmaktadır.

Peki, TİKA neler yapıyor değerli arkadaşlar? Yirmi iki ülkede koordinasyon merkezi var ve yüz ülkeye yardım yapıyor. Gidiyor Moğolistan’a, Göktürk Abidelerinin olduğu yere anıtlar yapıyor, oraya giden yolları yapıyor, işte Türk’ün adının konulduğu yerlere TİKA bu şekilde gidip yolları da yapıyor, anıtları da yapıyor. TİKA, birçok kardeş ülkelerde ve halklara hastaneler yapıyor, sağlık yatırımları yapıyor ve sağlık yardımları yapıyor. Bakın, Kırgızistan’da kemik iliği nakli ihtiyacı vardı; TİKA gidiyor, oraya bu hastaneyi kurabiliyor. Başka yerlerde de sağlık merkezleri kuruyor.

TİKA, diğer yandan, tarımla ilgili projelere ihtiyaç varsa… Bugün Kosova’ya da TİKA gidip sera yapıyor, Kırgızistan’a da gidip TİKA oradaki kardeşlerimize sera yapıyor, Özbekistan’da tarım çalışmaları yapıyor.

“Türkiye’de susuz ve yolsuz köy kalmayacak.” diye nasıl AK PARTİ İktidarı çalışıyorsa kardeşlerimize, soydaşlarımıza da TİKA su da getiriyor, sulama projeleri de yapıyor ve evlere kadar su da getiriyor, yollar da yapıyor. Bu da Türkiye'nin Türkiye dışında da nasıl bu yatırımları yaptığının önemli bir göstergesidir.

Değerli arkadaşlar, TİKA’nın en önemli yaptığı şeylerden bir tanesi de eğitim yatırımıdır. Birçok ülkede, bu saydığımız hinterlantta TİKA yeni okullar da yapıyor, eski okulları da onarıyor; okulları her türlü, bilgisayar dâhil tüm yeni teknolojiyle donatıyor. Birçok üniversitede Türkoloji bölümleri kuruyor ve bu vesileyle Türkçenin bu bölgelerde yaygın bir şekilde öğretilmesine, eğitilmesine vesile oluyor. Sadece Türkçenin değil, bölgesel Türkçenin, lehçenin de yaygınlaşmasına destek veriyor. Örneğin, Kazakistan biliyorsunuz hem Latin alfabesine geçti hem de Kazak Türkçesinin yaygınlaşması için çalışıyor. TİKA gidip orada, Kazakistan’da da Kazak  Türkçesinin yaygınlaşması için her türlü desteği veriyor.

Tabii ki kitap, basın ve özellikle televizyon ve radyo yayınları için de TİKA, değerli arkadaşlar, destek veriyor ve bunların gerçekleşmesi için de TİKA çalışıyor.

Bir de değerli arkadaşlar, bu ülkelerle ortak miraslarımız var, atalarımızın bıraktığı miraslar var. Atalarımızın bıraktığı bu miraslar eskimeye yüz tutmuş. İşte, AK PARTİ İktidarı zamanında TİKA aracılığıyla bu ortak mirasların hepsini onarıyoruz. Hoca Ahmet Yesevi Türbesi’ni de onarıyoruz, gidiyoruz Balkanlarda atalarımızın bıraktığı camilerin, medreselerin, köprülerin, kültür merkezlerinin hepsini TİKA aracılığıyla yeniliyoruz, onarıyoruz ve orijinal hâline getiriyoruz. Bunlar tabii ki önemli miraslar, tabii ki bunlara sahip çıkacağız.

TİKA, değerli arkadaşlar, bir de yurt dışında, biliyorsunuz, kardeşlerimiz var, zamanında sürgüne gitmiş, göçmen durumunda olan kardeşlerimiz var, bunlara da sahip çıkıyor. Kırım Tatarlarına gidip rahat bir şekilde evlerine dönsün diye bin tane evi de yapıyor ve orada yaşayan Ahıskalı kardeşlerimize istihdam çalışması da yapıyor. Bugün Gürcistan’a döndürmeye çalıştığımız Ahıskalı kardeşlerimizin tüm başvurularının alınması ve oralara dönmesi için örnek köyler projeleri başlatarak, evler başlatarak o kardeşlerimizin, 1944’ten beri sürgünde olan o kardeşlerimizin iyi bir şekilde geri dönmesini TİKA aracılığıyla inşallah sağlıyoruz, sağlayacağız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Sayın Başkanım, bir dakika istirham ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Çavuşoğlu, tamamlayın konuşmanızı.

Buyurun.

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, çarpıcı başka bir örnek daha vermek istiyorum: Bugün, Avrupa’nın ortasında, Makedonya’da, iki sene önce gittiğimizde iki tane Türk köyünün hiç yolu yoktu ve kış aylarında çocuklar okullara bile gidemiyordu, hiçbir hoca da oraya gelmiyordu. Bugün gidin, TİKA aracılığıyla Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti, AK PARTİ İktidarı o köylerin yolunu da yapmıştır, oralarda okul da yapmıştır, şimdi oralarda kanalizasyon çalışması da yapıyor. Tabii ki yapacağız. Güçlü Türkiye, güçlenen Türkiye olarak sadece kendi Türkiye coğrafyamıza değil, bizden umut bekleyen kardeşlerimize de yardım etmek bizim görevimiz.

Değerli arkadaşlar, TİKA’nın bu çalışmaları da şunu gösteriyor: Milliyetçilik, sağda da solda da öyle lafla olmuyor, sloganlarla olmuyor, hele hele statükoyu sağlamakla hiç olmuyor; güçlü Türkiye yaratmak ve güçlü Türkiye olarak oralara gidip “Türk yaptı.”, “Türkiye yaptı.” dedirtebilmektir.

Dolayısıyla, TİKA’ya emeği geçen -Başbakanımızın özel desteği var- bakanlarımıza, TİKA başkanlarımıza ve tüm bürokratlara çok teşekkür ediyoruz. Gerçekten çok kaliteli arkadaşlar görev alıyor. Yurt dışında, Türkiye’de iyi eğitim almış, doktora yapmış, en az iki dil bilen arkadaşlarımız, iyi arkadaşlarımız göreve geldi. Tabii, bunların sonucunda da bu çalışmalar oluyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayın konuşmanızı Sayın Çavuşoğlu.

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Sağ olun Sayın Başkanım.

Elbette en önemli şey kaynaktır. Türkiye'nin son üç yılda TİKA aracılığıyla 1,5 milyar dolar civarında bir yatırım yaptığını görüyoruz. TİKA’nın kendi bütçesinin, merkez bütçesinin de 21 milyon YTL’den 53 milyon YTL’ye    -bugün inşallah onaylayacağız- çıktığını görüyoruz. Elbette, gücümüz arttıkça TİKA’ya bu şekilde destek vermeye devam edeceğiz.

Hayırlı olsun diyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

AK PARTİ Grubu adına son konuşmacı Abdülhadi Kahya.

Buyurun Sayın Kahya. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Kaç dakika fazla süre veriyorsunuz?

BAŞKAN – Burada söz verilen bütün hatiplerin sözleri grup durumuna göre bağlıdır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır hayır, kendi grubunuza çok iltimas geçiyorsunuz.

BAŞKAN – Yok, kimseye iltimas geçmiyoruz, herkese hakkını teslim ediyoruz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Doğal olarak görüyoruz yani!

BAŞKAN – Kanaatiniz kendinizedir.

Buyurun Sayın Kahya.

AK PARTİ GRUBU ADINA ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığı 2009 mali yılı bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Diyanet İşleri Başkanlığının dört temel görev alanı vardır: Din hizmetlerini yürütmek, yaygın din eğitimini gerçekleştirmek, toplumu din konusunda aydınlatmak, toplumsal birleşme ve bütünleşmeye katkı sağlamak.

Taşra ve merkez teşkilatları olarak yoğun bir faaliyet ağının içine girilmiş, önemli bilimsel kriterlere dayanarak birçok proje başlatılmıştır. Bu çalışmalarda içe kapanık değil, bilgi ve kaliteyi referans alan, dışa dönük, açık ve şeffaf bir kurum olma niteliğine özen gösterilmiştir.

Din hizmetlerinin sınırlarının sadece ibadet ve mabetle sınırlı olmadığını, din hizmeti konseptini, yine mevzuatların içinde kalıp, yüce İslam Dini’nin dindarlara yüklediği sorumlulukları dikkate alarak sosyal ve kültürel boyutlarını da kapsayacak şekilde yeniden tanımlamıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı bu tanımı yaparken dinlerin insanlığa getirdiği evrensel değerler ve sosyal kazanımlarla da örtüşmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığı din hizmetlerinin geleneksel unsurlarını disiplinli bir şekilde gerçekleştirmeyi esas vazifesi olarak kabul etmekle beraber, çocuk ve gençlik sorunlarını, kadın haklarını, doğal afetler hakkında bilinçlenmeyi, engelli ve yaşlılara yönelik yeni yaklaşımları, çevre duyarlılığı, ekolojik dengenin ve aile yapısının korunması gibi pek çok unsuru da dâhil etmiştir.

Ailelerin ve gençlerin korkulu rüyası olan uyuşturucu ve bağımlılık meydana getiren maddelere karşı duyarlı olunması ve gereğinin yapılması hususunda halkımızı bilinçlendirmek gerekmektedir. Başkanlık bu vazifeyi de üstlenmiştir.

Diyanet İşleri Başkanlığı, geçtiğimiz dönemde, yine yasal ve anayasal sınırların kendisine tevdi ettiği bir görev alanı olarak yaygın din eğitimi konusuna yeni bir açılım kazandırmıştır. Bu dönemde, hizmet içi eğitim kursları, Kur’an kursları, yaz kursları ve eğitim merkezleri, altyapı, içerik ve yapısal olarak yeniden gözden geçirilmiş, programlar bilimsel açıdan revize edilmiş, bu alanlara yönelik ders kitapları ve hazırlayıcı yasalar İslam’ın doğru bilgileri ve çağın gerekleri doğrultusunda uzman bilim adamlarına yeniden yazdırılmıştır.

Diyanet İşleri Başkanlığı artık, bilgi üreten ve bu bilgiyi sağlam iletişim mekanizmalarıyla topluma sunan bir yapıya kavuşmuştur. Böylelikle ister modern olsun ister ilkel olsun her türlü inanç ve hurafeye karşı toplumun daha duyarlı yaklaşması sağlanmıştır. Başkanlık, hizmetlerini toplumun her kesimine yönelik olarak programlamakta ve gerçekleştirmektedir. Örneğin, ülke nüfusunun yarısını oluşturan kadınlara yönelik hizmetlerde son yıllarda ciddi mesafeler kaydedilmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı olarak toplumu din konusunda aydınlatmak görevini çağın ve toplumun ihtiyaçlarını dikkate alarak yerine getirebilmek için farklı bir yayıncılık anlayışı geliştirilmiştir. Artık çocuklara, gençlere, kadınlara ve aydınlara hitap eden eserler üretilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başkanlık kendisini toplumumuzdaki farklı inanç grupları, mezhepler ve oluşumlara aynı mesafede olan bir konumda görmektedir. Bunu yaparken toplumda hoşgörü kültürünün birlik, bütünlük ve yardımlaşma anlayışının yerleşmesine, yerinde ve doğru bilgiye dayalı dinî düşüncenin gelişmesine, toplumun ortak değerlerinin ve halkımızın duyarlılıklarının gözetilmesine ayrı bir önem atfetmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı hemen her fırsatta, ülkemizde yaşayan bütün inanç gruplarının dinî öğretisine değer verdiğini, bu öğretilerin araştırma alanının içerisine girdiğini ve din hizmetleri açısından hepsine aynı yakınlıkta olduğunu ifade etmektedir. Bu olgu yansımasını dinî yayıncılık alanında da çeşitli eserlerle ortaya koymuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığının bir diğer görev alanı ise yurt dışı faaliyetlerdir. Bugün itibarıyla, Avrupa Birliği ülkeleri, Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Japonya, Avustralya, Türk cumhuriyetleri, Balkanlar ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olmak üzere toplam otuz iki ülkede bulunan vatandaş ve soydaşlarımıza yönelik olarak bilgilendirme ve din hizmetleri açısından rehberlik yapma faaliyetleri sürdürülmektedir.

Başkanlık, özellikle Avrupa’da görev yapacak din görevlilerini yetiştirmek için Uluslararası İlahiyat Projesi’ni geliştirmiştir. Bu program çerçevesinde Ankara ve Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültelerinde eğitim gören hâlen 140 lisans öğrencisi bulunmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kahya, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ABDÜLHADİ KAHYA (Devamla) – Peki, Sayın Başkanım.

Türk cumhuriyetleri ile Balkan ve Kafkaslarda yaşayan Türk ve Müslüman topluluklarının din görevlisi ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla açılmış bulunan Azerbaycan, Kırgızistan ve Kazakistan’da ilahiyat fakülteleri, Romanya ve Bulgaristan’da Yüksek İslam Enstitüsü, İlahiyat Koleji, Azerbaycan’da Bakü Türk Lisesi, Romanya’da Pedagoji Lisesi ve Bulgaristan’da Rusçuk, Şumnu ve Mestanlı’da üç imam-hatip lisesine hâlihazırda her türlü destek verilmektedir.

Ayrıca, Diyanet İşleri Başkanlığı Avrasya İslam Şûrası toplantılarının Daimî Başkanlığının getirdiği bir sorumlulukla, bu toplantıların yedincisini 2009 yılının ilk yarısında yapmaya hazırlanmaktadır.

Buna benzer, Afrika’yla ilgili çalışmalar devam etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığının 2009 mali yılı bütçesi 2 milyar 455 milyon 275 bin TL olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine teklif edilmiştir. Bu bütçenin de yüce heyetimize ve Türk milletine hayırlı olmasını diler, hepinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 15.24

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.33

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi söz sırası, bütçenin lehinde, Çorum Milletvekili Cahit Bağcı’ya aittir.

Sayın Bağcı, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

CAHİT BAĞCI (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan bütçe kanunu üzerinde lehte söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli üyeler; konuşmamı ağırlıklı olarak Gençlik Spor Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde yapacağım. Spor, sosyoloji ve psikoloji literatüründe nasıl tanımlanmaktadır? Sporun önemi, insanların doğasında bulunan saldırganlık için sağlıklı ve barışçı bir emniyet supabı, saldırganlık güdüsünü denetim altına alan uygun, dostça bir rekabet ortamı, savaşın yerine barışın ikamesidir. Spor, kişinin ruh ve beden sağlığını güvence altına alan, onun topluma uyumunu sağlayan, günlük hayatın gerginlik ve sürtüşmelerini emen bir araçtır. Spor, bir yandan kitlelerin afyonu olarak görülürken öte yandan milliyetçiliği de güçlendiren bir faktör olarak değerlendirilmektedir. Dünya barışına katkı sağlayan bir etkinliktir spor. Fiziksel faydalarının yanı sıra insanların ruhsal sağlığını da olumlu yönde etkilemek, sosyal kazançlar sağlamak amacıyla yapılan hareketler topluluğudur. Spor, oyunla yarışmayı birleştiren, bedensel yetenekleri daha fazla olduğu için kazananları ödüllendiren, sürekli ve yoğun çabayı zorunlu kılan bir uğraştır.

Spor, hangi seviyede, nasıl planlanmış olursa olsun, sosyal bir olaydır. Spor bir oyundur; oyun olarak spor aynı zamanda da bir denemedir. İnsanın bilinmezle karşı karşıya gelmesi, yeni olanı araması, kendini aşması, ayrı bir deyişle, kendisini biraz daha somutlaştırma çalışmasıdır.

Sporda her zaman başarı olamaz, fakat denenmiştir ve yeniden denenecektir. Başarılı da olsa başarısız da olsa, insanın kendi kararı, kendi öz çabası ve isteğiyle girdiği bir uğraştır. Bu, özgürlüğümüzün gerçekleştiği yerdir. Bu bakımdan spor özgür bir eylemdir.

Spor tek kişiyle yapılan, tek kişiye özgü de değildir. Sporun doğasında paylaşma vardır. Spor rastgele, dağınık, herkesin istediğini yaptığı, birlikteliğin ve ortak amaçların bulunmadığı bir etkinlik değildir. Spor toplumsal bir harekettir. Toplumlar spor olayıyla birleşirler, başarıları ortak kılarlar. Sonuçta spor bir tutkudur. Tartışmaların, kimliklerin, bağların, özgürleşmenin ve ümidin temelidir.

Spor aynı zamanda estetik bir olaydır. Sporun izleyen ve yapana haz vermesi; işte kaynaklarından biri de buradadır. Bu olay bireylerde sporun bir tutku olarak yaşanmasını sağlar.

Spor insan yaşamının o kadar içine girmiştir ki statüleri, ırkları, ırklar arasındaki ilişkileri, iş hayatını, modayı, aile yaşamını, ekonomiyi, dili ve ahlak değerlerini etkiler.

Spor toplum için dikkate alınması gereken bir güç durumundadır. Toplumun gücünü olumlu etkilemesi açısından spor sürekli desteklenmesi gereken bir olgudur.

Değerli milletvekilleri, toplumlar üzerindeki yapıcı etkileri ve birleştirici özelliği ile dünyaca kabul görmüş bir paylaşım aracı olan spor sağlıklı insanlardan oluşan mutlu ve barışçı bir toplum oluşturmanın en etkin yoludur. Spor gerçek bir sosyal yapılanma hareketidir. Sporu toplumumuzun vazgeçilmez tutkusu ve yaşam biçimi hâline getirebilmek için öncelikle çocuklarımızı ve gençlerimizi spor yapmaya teşvik etmek, sporu sevdirmek, sigara, içki, uyuşturucu ve kumar gibi kötü alışkanlıklardan koruyarak milletini ve devletini seven, hoşgörülü, sosyal, üretken insanlar olarak yetişmeleri için ortam ve imkânları sağlamak zorundayız.

Bunun yanı sıra ülkenin uluslararası alanda sosyal ve kültürel yapısının tanınabileceği bir araç olarak da sporun ülkelerin birbiriyle yakınlaşmalarında da bir araç olduğu, tüm insanlığın kaynaşmalarında ve dünyada kalıcı barışın sağlanmasında da önemli rol oynadığı gerçeği bugün herkes tarafından kabul edilmektedir.

Değerli milletvekilleri, sözlerimi tamamlarken spor alanında bazı önerilerimi de sizlerle paylaşmak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bağcı, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

CAHİT BAĞCI (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

Bunlardan birincisi, Başbakanlık ve Başbakanlığa bağlı diğer kuruluşlarda personele ödenen fazla çalışma ödeneğinin Gençlik Spor Genel Müdürlüğü personeline de ödenmesinde yarar vardır. Ayrıca merkez ve taşra teşkilatının güçlendirilmesi için de KPSS yöntemiyle yeni eleman alınmasına gidilmesinde fayda vardır.

Son olarak, bilindiği gibi TOKİ marifetiyle yeni kentler kuruyoruz. Bu yeni kentler çeşitli müştemilatıyla, eğitim kurumlarıyla, camisiyle, spor alanlarıyla bir bütünlük arz etmelidir diyorum. Zira sporun önemini, bu alanlarda da, özellikle toplu yaşam alanlarında da daha etkin bir şekilde düzenlenebileceğini belirterek 2009 mali yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bağcı.

Saygıdeğer milletvekilleri, Hükûmet adına 3 sayın bakanımız konuşacaklardır. Süreleri de eşit olarak kullanacaklar; 2 bakanımız on üçer dakika, 1 bakanımız  on dört dakika konuşacaktır.

İlk söz Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’na aittir.

Sayın  Bakan, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok da fazla vaktinizi almadan  birkaç hususa temas ederek ileri sürülen görüşlerle ilgili ya tamamlayıcı veya düzeltici bir kısım bilgiler yüce Meclise arz etmek istiyorum.

Öncelikle TİKA ile ilgili AK PARTİ adına konuşan arkadaşlarıma teşekkür ediyorum, TİKA’nın  çalışmalarını çok özet hâlinde burada sundular. Çünkü TİKA’nın çalışmaları gerçekten çok uzun sürede ancak izah edilebilir çalışmalardır. Gerçekten, dünyanın dört bir köşesinde yüzümüzü ağartan çalışmaları vardır. Orta Asya’dan Balkan ve Kafkas coğrafyasına, Orta Doğu’dan Afrika’ya kadar uzanan çok geniş bir yelpazede hizmet vermektedir.

AK PARTİ döneminde TİKA’ya yeterli finansmanın sağlanmadığı, dolayısıyla bu kurumdan beklenen bir kısım hizmetlerin tam olarak yerine getirilemediği şeklindeki görüşleri gerçekten anlamak mümkün değil. TİKA’nın yaptığı bütün faaliyetler her yılın  sonunda özet hâlinde bir kitapçık şeklinde bütün milletvekili arkadaşlarımıza dağıtılmaktadır. Burada bu konuyla ilgili konuşma yaparken en azından o dokümanın incelenmesi ve gerçekten o kurumun yaptıklarının hakkaniyet ölçüleri içerisinde değerlendirilip o şekilde bir eleştiri getirilmesinden elbette biz de yararlanırdık.

Şimdi, tabii ki, TİKA’yla ilgili yapılanları burada anlatacak değilim -grup adına konuşan arkadaşlarımız özet olarak ifade ettiler, işaret etmiştim- ancak TİKA’nın çalışmalarında yeni geldiğimiz bir noktayı ifade etmek istiyorum, daha doğrusu devlet olarak yurt dışında yaptığımız yardım çalışmalarının, daha doğru bir ifadeyle, değişik ülkelerde, özellikle Balkan coğrafyasında ve Orta Asya Türk cumhuriyetlerinde yaptığımız kültür varlıklarının restorasyonu ve o konudaki araştırmalarla ilgili yeni bir Başbakanlık genelgesiyle bu konu çok daha derli toplu ve düzenli bir hâle getirilmiştir.

TİKA’nın bağlı olduğu Devlet Bakanının başkanlığında, TİKA Başkanından, Dışişleri Bakanlığı Yurt Dışı Tanıtım ve Kültür Genel Müdüründen, Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü, Vakıflar Genel Müdürü, Türk Tarih Kurumu Başkanı ve Diyanet İşleri Başkanlığı ilgili Başkan Yardımcısından oluşan bir Yurt Dışındaki Kültür Varlıkları Eşgüdüm ve Yönlendirme Kurulu oluşturulmuştur.

Şimdiye kadar pek çok kuruluşumuz, yurt dışında pek çok hizmetler yaptılar. Ancak bunların bir dökümünün yapılması ve ülkeler bazında ne noktaya geldiğimizin tespit edilmesi gerekiyordu. İşte bu Başbakanlık genelgesiyle, derli toplu bir şekilde, bundan böyle ülkemizin çok farklı kurumlarının bu ülkelere yaptığı hizmetleri daha koordineli bir şekilde, daha etkin ve daha stratejik bir şekilde gerçekleştirecek bir imkân oluşmuştur. Biz, bunu biraz daha genişleterek, o bölgelere yardım götüren sivil toplum kuruluşlarıyla da ilişkili bir şekilde, onlarla da irtibatlı ve görüş alışverişi şeklinde biraz daha detaylandırmak istiyoruz ve böylece o coğrafyaya yaptığımız hizmetlerin çok daha yoğun, etkin ve israfa kaçmadan, olması gereken şekilde yapılması konusunda önemli bir sürece girilmiştir.

Bir değerli arkadaşımızın ifade ettiği TİKA’nın Afrika’ya açılımının anlaşılamadığı üzerine bir iki şey söylemek istiyorum. TİKA’nın tabii ki kuruluş yasasında belirtildiği gibi, kalkınmakta olan ülkeler de kapsam içerisinde mütalaa ediliyor. Dolayısıyla, bütün dünya Afrika’ya açılırken ülkemizin bundan geri kalması söz konusu değildi. Şimdilik üç ofisle yürüttüğümüz çalışmalar, önemli bir mesafe kazanmıştır. Önümüzdeki dönemde, Hükûmetimizin kararlaştırdığı şekilde, Afrika’da yeni bir kısım büyükelçiliklerin açılması sonucunda uygun görülecek yerlere TİKA ofisleri de açılabilecektir.

Bugün ellinin üzerinde ülke barındırmaktadır Afrika kıtası. Bütün dünya Afrika’ya yönelmiştir. Gerek Afrika’nın doğal zenginlikleri gerekse orada yaşanan bir kısım, gerçekten tüm insanları büyük üzüntüye sevk eden -kuraklık olsun, açlık olsun- pek çok sefaletin sonucu ülkelerin bir kısmı oraya bir kısım menfaatler icabı, bir kısım da yardım gayesiyle önemli bir miktarda Afrika’ya açılım sağlamışlardır. Elbette Türkiye bundan da geri duramazdı.

Şunu da ifade etmek lazım: Önümüzdeki geçen bir iki aylık süre içerisinde, hepimizin bildiği gibi, 190 ülkenin 151’inin oyunu alarak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine seçilen Türkiye'nin, elbette dünyanın değişik ülkelerinden ve özellikle Afrika kıtasından da önemli oranda destek aldığını burada ifade etmek istiyorum. Dolayısıyla bu tür uluslararası başarılar elde edilirken elbette onun altyapısının da hazırlanması gerekiyor, o konuda gayret gösterilmesi gerekiyor. Bizim Afrika’ya açılışımızın sebeplerinden bir tanesidir bu. İnsani amaçlarla ve pek çok diğer saiklerle o ülkeye olan yardımlarımız ve desteklerimiz bundan böyle de devam edecektir.

Ahıska Türkleri ile ilgili olarak gerek TİKA olsun gerek Dışişleri Bakanlığımız, ülkenin bütün kurumları üzerine düşen bütün görevleri yapmaktadırlar. Bir iki ay önce Gürcistan’a yaptığımız seyahat esnasında Ahıska’dan dönüş ile ilgili olarak sürenin uzatılması konusunda Gürcistan yetkilileriyle bütün temaslarımızı yaptık. Elbette Gürcistan Parlamentosunun bir kararı söz konusu. Öyle ümit ediyoruz ki bu konuda bir kolaylık sağlanması yolunda olumlu izlenimlerimiz vardır. Ancak tabii ki Gürcistan Hükûmetinin yetkisi dâhilinde olan bir şey. Tabii geri dönüş sağlandıktan sonra oradaki soydaşlarımız için konut açısından, istihdam ve eğitim açısından her türlü planlamayı şimdiden yapmak durumundayız. Bu konudaki çalışmalarımız da devam ediyor.

Sincan’da ofis, Çin’de ofis açılması tabii ki Çin Hükûmetinin tutumuna bağlı bir konudur, orada bir kısım zorluklarımız vardır. Irak’ta, Suriye’de, Orta Doğu’da -arkadaşlarımız ifade ettiler- oralara yönelik de TİKA’nın pek çok hizmetleri söz konusudur.

Değerli arkadaşlar, bu kısa süre içerisinde birkaç noktayı da Diyanet İşleri Başkanlığıyla ile ilgili söylenen hususlarla ilgili ifade etmek istiyorum.

Teşkilat yasasının tabii ki olmaması burada dile getirildi, her zaman dile getiriliyor, haklı olarak dile getiriliyor. Hizmet alanı çok genişleyen, Orta Asya’dan, Balkanlardan, Kafkaslardan Afrika’ya, Amerika’ya, Avustralya’ya, dünyanın her tarafına hizmet götürmeye çalışan bu kurumun elbette daha derli toplu bir yasaya kavuşması gerekiyor. Bu bütçe müzakerelerinden sonra Diyanet İşleri Başkanlığının yasasının Meclise sevk edilerek değerli katkılarınızla yasalaşmasına çalışacağız.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Geçen sene de aynı şeyi söylediniz Sayın Bakanım, üzerinden bir yıl geçti.

DEVLET BAKANI MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Devamla) – Evet, geçen sene de aynı şeyi söyledim.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) - Geçen sene de aynı sözü, aynı ifadeyi kullandınız.

DEVLET BAKANI MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Devamla) – Evet, şimdi de aynı ifadeyi kullanıyorum ama hazırlıklarımız tamamlanmıştır. Öyle ümit ediyorum ki bütçenin hemen akabinde Meclise sunma imkânını bulacağız.

Tabii ki Diyanet İşleri Başkanlığında vakıf kurumu da var Başkanlık bünyesinde. Bunların her türlü denetimi titiz bir şekilde yapılmaktadır, ülkenin tüm ilgili kurumları tarafından denetlenmektedir. Türkiye’de denetim dışı hiçbir kurum yoktur ve olamaz.

Ilımlı İslam’la ilgili defaatle ifade edilmesine rağmen tekrar burada dile getiriliyor.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Camilerde imamlar birbirlerini öldürüyorlar.

DEVLET BAKANI MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Devamla) – Ben, aşağı yukarı bir buçuk yıla yakın bir süredir bu görevde bulunuyorum. Katıldığım hiçbir toplantıda, hiçbir yerde “ılımlı” veya “ılımsız İslam” diye bir ifade ne kullanıldı ne duydum ne işittim. Ancak, her yerde bu söylenir. İslam İslam’dır, bunun ılımlısı ılımsızı olmaz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Rice kullandı, Rice… Amerika Dışişleri Bakanı. Bir şey söylediniz mi?

DEVLET BAKANI MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Devamla) – Onların kullanması bizi ilgilendirmiyor, siz bize bakın. Sayın Aslanoğlu, siz bize bakın.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Tepki verdiniz mi? Bir şey söylediniz mi?

DEVLET BAKANI MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Devamla) - İslam’ın ılımlısı ılımsızı olmaz. Kaldı ki Türkiye olarak yüce dinimizi en iyi algılayan bir ülkeyiz. Bütün dünya bizi örnek almaya çalışırken bu tür aslı faslı olmayan kavramlarla vakit geçirmenin bir anlamı yok. Biz ılımlı ılımsız diye bir şey kabul etmiyoruz. Kendi anlayışımızı daha geliştirmenin, daha da güçlendirmenin yollarını arıyoruz.

Değerli arkadaşlar, kalan kısa bir süre içerisinde de Alevilik meselesiyle ilgili bir iki hususu ifade etmek istiyorum. Aslında bu konu üzerinde yeteri kadar zaten duruluyor, kamuoyunda tartışılıyor. Burada da fazla vaktimiz yok ancak bir iki hususa işaret etmek istiyorum.

Asırların getirdiği bir sorun, ancak şunu ifade etmek gerekir ki ortak noktalarımız, ortak paydalarımız ayrılık noktalarımızdan çok daha fazla. Dolayısıyla şöyle bir baktığımızda Alevi vatandaşlarımızın büyük bir çoğunluğu kendisini “Müslüman” olarak nitelendirmektedir. Bu önemli bir ortak paydadır. Elbette bundan sonra iş başlıyor, bundan sonra bir kısım ayrılıklar söz konusu.

Sünni kesimde de ayrılıklar vardır çünkü dinin bir kısım unsurları, bir kısım hükümleri yoruma açıktır. Bir şey yoruma açıksa çok farklı yorumların yapılması da çok tabiidir, çok doğaldır. Sünni kesimde de bir kısım yorumlar vardır. O yorumlar sonucunda bir kısım mezhepler, meşrepler oluşmuştur ama Sünni kesimde belli kaynaklara dayanıldığı için biraz daha derli toplu, çerçevesi belirlenmiş bir durum söz konusudur.

Tabii ki Alevi kesimde biraz daha farklı yaklaşımlar var. Burada fazla detaya girmek durumunda değiliz ancak belli yazılı kaynaklara dayanmadığı için biraz daha farklılıklar vardır. Ancak bu farklılıkları biz kesinlikle yadırgamıyoruz. Bu farklılıkları bir eksiklik olarak görmüyoruz. Bunları bile bir zenginlik olarak değerlendirmek gerekiyor.

Geldiğimiz şu noktadan itibaren artık hiç kimseyi değiştirip, dönüştürme diye bir düşünce hiç kimsede söz konusu değil, böyle bir düşünce yok. Dolayısıyla her türlü siyasi beklentilerin ve oy kaygılarının dışında bu konuya birikimi olan herkesin, siyasetçi olsun, akademisyen olsun, düşünür olsun bu konuda kafa yoran herkesin katkısıyla, özellikle Alevi kesiminin önde gelenlerinin, bu konuda düşüncesi olanların da yardımlarıyla, destekleriyle, katkılarıyla öyle zannediyorum ki ortak bir paydayı oluşturabilecek bir zemine doğru gidiyoruz.

Tabii, ortaya konacak şey neyse elbette tartışılacaktır. Bunun tartışılmasından da çekiniyor değiliz, ürküyor da değiliz çünkü her şey tartışıldığı gibi, böyle karmaşık bir konuda ne tür bir açılım yaparsanız yapın bu da tartışma konusu olacaktır. O tartışmalardan da biz yararlanacağız ve sonuçta ülkede gerçekten problem olarak ortaya çıkan ve bir kısım vatandaşlarımızı mutsuz eden bu duruma çare getirmek sonuçta hepimizin görevi, hepimizin işi. Bu konuda hepimiz elinden gelen katkıyı yapmak durumundayız.

Burada çok değerli görüşler ileri sürüldü, ben bunların pek çoğundan yararlandım. Ancak sadece buradaki kısa süre içerisinde ifade edilen görüşlerle tabii ki iktifa edemeyiz. Bu konuda düşüncesi olan, birikimi olan değerli arkadaşlarımızla her zaman ve zeminde bu konuyu tartışmaya ve bu konuyla ilgili yapılabilecekler üzerinde kafa yormaya hazır olduğumuzu da burada ifade etmek istiyorum.

Tabii ki Türkiye Cumhuriyeti bu noktaya kolay gelmedi değerli arkadaşlar. Osmanlı yönetiminin bize miras bıraktığı bir tecrübeye sahibiz. Ondan sonra, onun üzerine seksen beş yıllık cumhuriyet deneyimlerini koyduk. Dolayısıyla önemli bir noktaya geldik. Bu noktada biz önümüze çıkan bu sıkıntının, belki çok rahat olmasa bile, bir gayretle mutlaka aşılıp da bir noktaya getirilebileceğine ben yürekten inanıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

DEVLET BAKANI MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

Hiçbir ön yargımız, peşin hükmümüz kesinlikle söz konusu değildir. Bu konuda her düşüncesi olanı dinlemeye ve katkılarını almaya da hazırız.

Ben, ifade ettiğim gibi, burada dile getirilen düşüncelerden bir hayli istifade ettim. Ancak bunu burada bırakmamamız gerekiyor, başka zeminlerde de bu konuları çok rahat bir şekilde oturup, konuşabilip, tartışabilmeliyiz. Buna her zaman açık olduğumuzu da ifade etmek istiyorum.

Diyanet İşleri Başkanlığı ve TİKA bütçesinin ve diğer bütçelerin ülkemize hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Hükûmet adına ikinci konuşmacı Devlet Bakanı Sayın Kürşad Tüzmen.

Sayın Bakanım, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Tabii, bizim işimiz hem zordur hem kolaydır çünkü tamamıyla rakamlarla açıklanabilir. Somuttur soyut değildir. Rakamlar iyi çıktığı zaman çok güzel haberler verirsiniz, kötü çıktığı zaman da anlatmak belki zordur. Ancak biz hep gerçekleri söyledik bugüne kadar, hep gerçekleri söyledik.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Rakamları çıkaranlara bakmak lazım. Rakamları çıkaranlara göre değişiyor.

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Rakamlar yanıltmaz, o herkesin önünde.

Bir gerçeği tespit etmek istiyorum burada. Tabii, çeşitli konuşmalar oluyor, yani bunları duymamazlıktan gelmek mümkün değil. Açıkçası, son günlerde, bakıyoruz, toplumun kendi tabularıyla yüzleşme, millî değerlerine karşı birtakım çalışmalar… Yani bunlar aydın olmanın kriterleri değil. Baktığımız zaman, bu tarz aydın olmak gayretinde bulunanların böyle bir metot izlediğini görüyoruz. Artık, bir titre sahip olmak için millî değerlere karşı geleceksiniz, kaygısızca bu millî değerleri yıpratma yoluna gideceksiniz. Tabii, bakıyoruz, son günlerde Ermenilerden bir hamle yok, bilimsel verilerde herhangi bir değişiklik yok, baktığımız zaman, tarihçilere bırakılmış bir konu, bunlarla ilgili en ufak bir gelişme yok ama işte, aydın olduklarını ispata çalışan birtakım gruplar sorumsuzca çalışmalarla bu gerekli… Herhangi bir şekilde bilgi birikimi olmadan, Türk tarihini, milletin davranışını, örf, âdet, geleneğini bilmeden yapılan sorumsuzca davranışlara bence Sayın Başbakanımız gerekli cevabı verdi. Ancak şunu söylemekte yarar var: Bizim son yüz senelik tarihimizde değil binlerce yıllık Türk tarihinde… Doğru, Türk milleti mücadele etmek zorunda kalmıştır, savaşmak zorunda kalmıştır; baktığınız zaman, bebek katilleri ile uyuşturucu tacirleri ile vatanı, milleti bölmek isteyenlere, bayrağımıza tasallut edenlere, o şerefsizlere karşı mücadele vermiştir ve verecektir. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar) Ancak Türk tarihinde ne son yüzyılda ne de binlerce yılda hiçbir şekilde soykırım hadisesi yoktur, böyle bir suçlamayla milletimizi karşı karşıya bırakmaya da kimsenin hakkı yoktur.

Ben sizi aslında rakamlara boğmak isterdim, çok fazla da vaktim yok. Ancak birkaç da gerçeği söylememde yarar var. Burada yapılan çalışmalarda dış ticaret artık Türkiye'nin büyüme motoru hâline gelmiştir. Gayrisafi millî hasılanın yaklaşık yüzde 55’i dış ticaret rakamlarından oluşuyor. Artık öyle bir büyüklüğe ulaştı. Bakıyorsunuz, ihracatın millî gelire katkısı 2000 yılında yüzde 7’lerdeyken, 2007’de bu yüzde 11,4’e çıkmış durumda ve bütün bu ağırlığı aslında komşu ve çevre ülkelerle beraber yaptığımız çalışmalarla, bu gayreti göstererek gerçekleştirmeye çalıştık. Yüzde 7 iken komşu ve çevre ülkelerin toplam dış ticaretimizde ağırlığı, bugün yüzde 41 değerine ulaşmıştır. Hepsiyle şu anda ikili ilişkilerimiz gayet iyi bazda.

Biz, tabii bütün komşularımızla ticaret yapmak istiyoruz, hepsiyle yapmak istiyoruz, geliştirmek istiyoruz. Ermenistan’la da yapmak isteriz ancak Karabağ’da işgal kalkar, Azeri kardeşlerimizin hakkı iade edilir, biz Karabağ’da Azeri-Türk iş forumlarını düzenleriz, ondan sonra, tabii, bütün herkesle beraber, siyaseten, ticareten açılımlarımızı yapmak arzusunu her zaman gösteririz.

Şimdi, bu komşu ve çevre ülkelerle ticareti yaparken en fazla yararlanan iller, Türkiye ortalamasının çok çok üstünde olan Güneydoğu ve Doğu Anadolu illeri olmuştur.

Bakın, bazı rakamlar vermek istiyorum. Ağrı’nın 2002’de ihracatı sadece 3 milyon dolar, 2007’de 28 milyon dolara ulaşmış; yüzde 791 oranında artış var. Türkiye'nin 2002-2007 arasında toplam artışı yüzde 197,5.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Bakan, ne ihraç ettiler acaba?

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Bingöl: Sadece 27 bin dolardı, bakın bugün 1 milyon dolara çıkmış. Hakkâri: 4,8 milyon dolar ihracat yaparken 2002 yılında, 2007’de 178 milyon dolar ihracat yaptı.

SIRRI SAKIK (Muş) – İnşallah Muş’u da dersin.

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Burada ihracat artışı yüzde 3.578,3. Bingöl için yüzde 3.470,6. Muş’ta ihracat sıfırdı, 1 milyon doları geçti; yüzde 1.456,1.

SIRRI SAKIK (Muş) – Ne ihraç  ediyoruz bilmiyoruz ki… Biz uzayda mı yaşıyoruz? Yoksulluktan başka bir şey yok!

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) - Van’da 1,4 milyon dolardan bugün 13,6 milyon dolara… Gelelim, Güneydoğu Anadolu’ya.

SIRRI SAKIK (Muş) – Öyle, rakamlarla halkı kandırıyorsunuz.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Ne ihraç edilmiş?

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) - Sabredin… 

Batman, 600 bin dolar ihracatı vardı 2002’de, 2007’de 40 milyon dolar ihracatı var. Sadece 2008 Ocak-Ekiminde 70 milyon doları geçti. Artış oranı yüzde 6.688.

Gaziantep, 605 bin dolar ihracatı vardı 2002’de, bugün 2,5 milyar dolar ihracat yapmış durumda 2007 yılı için. Bu sene daha da artarak devam ediyor.

Şırnak, 21 milyon dolar ihracatı var 2002’de. 2007’de 262 milyon dolar ihracatı var Şırnak’ın. Artış oranı yüzde 1.139,6.

Şimdi, bizim için burada önemli olan…

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Bu ihraç kalemlerini açıklar mısınız Sayın Bakan?

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Teker teker hepsini sizin ellerinize ben verdim. Bütün bu çalışmalar, bizim, ihracatta…

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Hayır, burada açıklayın. Nasıl gerçekleşmiş?

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) -  Web sitesinde de var, arzu ederseniz… Zamanımı iyi kullanmak zorundayım, diğer Bakan arkadaşımız da var bizden sonra.

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Hakkâri neyi ihraç etmiş?

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) - Yapılan ihracat tamamıyla komşu ve çevre ülkelere olan ihracattır. Türkiye'nin ihraç kalemlerinden hepsi, çimentosundan, baktığınız zaman, cam eşyasına, ara malından nihai mamule kadar bütün sektörlerde ihracat var.

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Hakkâri’de cam fabrikası mı var?  Çimento fabrikası mı var?

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Geç onları, geç!

Ocak-ekim döneminde, bakın…

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Olsa olsa yeşil kart ihracı olabilir.

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Sizin şunu da söylemeniz lazım: Türkiye, böyle dönemlerde, biz 1998, 1999, 2001 krizlerini gördük, geçirdik, yaşadık bunları. Bütün Türkiye yaklaşık 40 bin tane ihraç ürününü ihraç ediyor.

M.NURİ YAMAN (Muş) – Hayır, neyi ihraç etmiş? Havasını mı ihraç etmiş?

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Kömür mü, makarna mı? Ne ihraç etmiş?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen Sayın Bakana müdahale etmeyin.

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Bizim burada yaptığımız ihracattan sizin iftihar etmeniz lazımken siz rahatsızlık dile getiriyorsunuz.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Yok ki, nasıl iftihar edelim!

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Yüzde 3 bin, yüzde 4 bin ihracat artışı gerçekleştirmişiz, siz bir tebrik etme yerine tutup  burada eleştiri oklarını göndermeye çalışıyorsunuz.

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Hayalî ihracatı mı tebrik edelim!

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Geç…

Bizim 87 milyar dolar ihracatımız vardı 2002’de.

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Millet açlıktan ölüyor, siz ihracattan bahsediyorsunuz.

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) - 330 milyar dolar dış ticaretimiz var bizim bugün. (DTP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Bizim için, burada dış ticaret açığına da baktığınız zaman Türkiye…

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Millet açlıktan ölüyor. Milyarlarca dolar ihracattan bahsediyor Bakan. Kandıramazsınız kimseyi.

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Yahu, bırak da ben konuşacağım arkadaş. Biz konuşuyoruz burada.

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Doğru konuşun ama. Doğruları söyleyin.

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Yani, arzu ettiğiniz yerde arzu ettiğiniz şekilde konuşurum sizinle, biliyorsunuz bunu. Mesele değil. O ayrı.

SIRRI SAKIK (Muş) – Muş’ta tek kalem ihraç edilecek bir şey yok.

BAŞKAN – Arkadaşlar, susun da dinleyin lütfen.

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Şimdi, biz 1947’den beri dış ticaret açığı veriyoruz, 1947’den beri. Burada 1970’te 588 milyon dolar ihracat, 948 milyon dolar ithalat. Bakıyorsunuz, 359 milyon dolar dış ticaret açığı. İhracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 62,1. 90’larda yine aynı şekilde ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 58,1.

İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Yüzde 22 ihracat düştü.

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Ocak-Ekim ayı ihracatın ithalatı karşılama oran 2008’de yüzde 64,4’e geldi. Neden? Ocak-Ekim döneminde ithalat yüzde 29,9 oranında arttı, 178,4 milyar dolara ulaştı. İthalat ilk defa Kasım ayında 12,6 milyar dolar, Aralık ayında da 14 milyar dolar seviyesinde gerçekleşeceğini hesaplarsak, 2008 yılında ithalatın 205 milyar dolar seviyesinde olacağını görüyoruz. Yani 2008 Ocak-Eylül döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 34,4 artışla 163,5 milyar dolar, Ekim-Aralık döneminde ise geçen seneye göre yüzde 14 azalıyor, 41,4 milyar dolar.

Şimdi, bu tabii ithalatın karşılama oranı. İhracatın ithalatı karşılama oranını artırıyor.

Petrol ve petrol ürünleri ithalatı… Arkadaşlar, buralarda gerçekleri konuşuyoruz.

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Altı yılda yüzde 350 artış kaydettiniz cari açıkta.

 DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) -  Müsaade edin.

2000 yılında petrol ve petrol ürünlerine ödediğimiz fatura 9,5 milyar dolar iken, 2008 Ocak-Ekim döneminde 42,5 milyar dolar ödemek zorunda kaldık. Yani bu sene de tahmin ediyorum, bu 48 milyar dolar seviyesinde olacak. Dolayısıyla, biz diğer ekonomilerle karşılaştırdığımız zaman ciddi bir çalışma yaptık orada. Şu anda ihracatın ithalatı karşılama oranı yükseliyor. Türk lirasının aşırı değerli olmasından dolayı ihracattaki rekabetçiliğimizin azaldığını burada da çeşitli kereler vurgulamaya çalıştım. Şu anda, ihracatçının, sanayicinin tabii, nakit akış tablosunda büyük sıkıntılar yaşandı geçtiğimiz dönemlerde. Ancak öyle bir döneme giriyoruz ki, kendi ara malımızı kullanıp daha rahat ihracat yapabileceğimiz bir döneme giriyoruz ve kendi ara mallarımızı üreten o sanayinin tekrar canlanması bizim en büyük arzumuz. Bu konuda çalışmalar var.

Şimdi, ihracatta Eximbank’a ekstra 1 milyar dolarlık bir kaynak aktarımını sağlıyoruz. Destekleme de aynı şekilde yine aramızdaki bütün firmaların hepsiyle beraber yaptığımız çalışmalar sonucunda da araştırma, geliştirme ve eğitim çalışmalarına gerekli katkıları sağlayarak yolumuza devam edeceğiz.

2009 ve 2010 zorlu yıllar, bunu söylüyoruz ancak bütün dünya ekonomilerinde sıkıntı yaşanıyor. Biz ne dedik? “Merak etmeyin, kaptanımız iyi.” dedik. Baktığınız zaman teknenin gövdesi sağlam, dümen emin ellerde. Hani, çok fazla sıkıntı olursa denize düşenler için de ciddi, tecrübeli dalgıçlarımız da var.

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Deniz bitti, deniz bitti, karaya oturdunuz!

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Dümeni iyi beceriyorsunuz Sayın Bakan!

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Dolayısıyla size şunu söylüyorum: Bizim için önemli olan, burada hep birlikte bu dönemi rahatlıkla geçebilecek politikaları ortaya koymak.

Bunu, bugüne kadar -açık söyleyeyim- sizlerle 2002 yılından beri burada beraberce çalışıyoruz. Benim her söylediğim… Burada gerçek rakamları size verdim ve doğruları tartıştım. 2002-2008 yılları Türkiye'nin ihracatında ve dış ticaretinde rekorlar kırdığı, cumhuriyet rekorlarını kırdığı ve altın çağını yaşadığı bir dönem olmuştur. Bunun aksini kimse iddia edemez. Biz yine arkadaşlarımla birlikte, ekibimle birlikte, müteahhitlerimiz, ihracatçılarımız, sanayicilerimizle birlikte bütün bu coğrafyada çalışmalarımıza tekrar devam edeceğiz.

KADİR URAL (Mersin) – İthalattaki rekoru da söyle Sayın Bakanım!

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – İhracat artışını aynı şekilde sürdürmeye gayret edeceğiz. Başka çaremiz yok. Türkiye’nin ihracattan başka çıkışı yoktur arkadaşlar, bunun altını bir kez daha çizmek istiyorum. Önemli olan, rekabet avantajımızı kaybetmeden faktör şartlarını, talep şartlarını, firma yapılarını destekleyici endüstrileri, hepsini en iyi şekilde, rekabet avantajımızı artıracak şekilde kullanabilmektir. Tabii bunun alt detaylarını da daha önce sizlerle tartıştım. Ancak, size şunu söylemek istiyorum: Bizim Afrika ülkelerine yaptığımız ihracat şu anda geçen seneye göre yaklaşık yüzde 85 oranında artmış durumda, Asya ülkelerine gene yüzde 65… Bunlar, tabii, Avrupa Birliğinin ilk on beş ülkesi, ki toplam ihracatımızda yüzde 51 pay alırken yüzde 41 paya düşmüştür. Bunlarla ilgili olarak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Kısa, bir dakika ek süre verebilir misiniz?

BAŞKAN – Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

KADİR URAL (Mersin) – İthalat size bağlı değil mi Sayın Bakanım?

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Hepsi bana bağlı.

KADİR URAL (Mersin) – Tamam, ondan da bahsedin Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – İthalat da bana bağlı, ihracat da bana bağlı; dolayısıyla, yurt dışı müteahhitlik de bana bağlı. Orada da şu ana kadar 130 milyar dolarlık proje tamamladık. Aynı şekilde, senelik 20 milyar doların üzerinde proje tamamlıyor Türk müteahhitleri. Dünyanın ilk onunda yer alıyor Türk ihracatçıları, birçok üründe, çimentosundan cam eşyasına, otomotivinden elektroniğine kadar. Dolayısıyla böyle bir tabloya bakmamız lazım. Onun için, her zaman, ay yıldızlı Türk Bayrağı’nı gururla dünyanın ilk on ülkesi arasına taşımaya, hep beraberce, elimizden gelen gayreti göstererek çalışacağız.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Hükûmet adına son konuşmacı, Devlet Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu.

Sayın Bakanım, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bakanlığımın sorumluluğunda olan Devlet Personel Başkanlığı, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ve Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu hakkında, zamanın elverdiği ölçüde, bu kürsüde dile getirilen görüş ve eleştirilere cevap verme gayreti içerisinde olacağım. Öncelikle, gruplar adına ve şahısları adına bu ilgili kuruşlar hakkında değerli görüşlerini burada bizlerle paylaşan bütün milletvekili arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum ve bütçelerimizin hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Sayın Başkan, değerli üyeler; yaklaşık kırk sekiz yıllık geçmişi bulunan Devlet Personel Başkanlığı, özellikle kamu istihdamı alanında kurumsal ve bölgesel dengelerin yapılandırılmasında, kamu yönetiminin ve devlet teşkilatının yeniden düzenlenmesinde ve tüm kamu çalışanlarının mali ve özlük haklarının belirlenmesinde stratejik rol üstlenen önemli bir kurumumuzdur.

Bu önemli kurumumuzun 2008 yılı içerisinde yürütmüş olduğu faaliyetlerden bazıları şunlardır: Hepinizin bildiği gibi Devlet Personel Başkanlığımız, ilgili kurumlar ve bakanlıklar arasındaki yasa çalışmalarında ve mevzuat uygulamalarında bütünlüğü sağlamak ve görüş tesis etmek ve kurumlar arası koordineyi sağlamakla görevlidir. Bu anlamda kendisine ulaşan talepleri çok titiz bir şekilde değerlendirerek görüş tesis etmiş ve yasa yapmada ilgili kurumlara yardımcı olmuştur.

Başkanlığımızın önemli bir faaliyeti de istihdam alanındaki faaliyetidir, mevzuat gereğince tanınan kontenjan kapsamında özürlü vatandaşların memur kadrolarında istihdam edilmelerine ilişkin sınav ilanlarının kurumlar adına yürütülmesidir. Yılda 3 defa Resmî Gazete ve ülke çapında tirajı yüksek gazetelerde ilan verilmek suretiyle, kamu kurum ve kuruluşlarının özürlü personel ihtiyaçlarını gidermeye yönelik olarak, özürlü vatandaşların ilgili kamu kurumları müracaatları konusunda haberdar edilmeleri sağlanmaktadır.

Yine istihdam alanında yürütmüş olduğu önemli bir faaliyet ise özelleştirme sebebiyle istihdam fazlası olarak Başkanlığa bildirilen personelin diğer kamu kurumlarında istihdamlarının sağlanmasıdır. Bu kapsamda 1992 yılından bugüne kadar 18.360 personelimiz, özellikle tercih ettikleri kurumlar başta olmak üzere ihtiyaç duyulan kamu kurum ve kuruluşlarına yerleştirilmiş bulunmaktadır, ki bu arkadaşlarımız 657 sayılı Kanun’un 4/C maddesi kapsamına göre işlem görmektedirler.

Başkanlığımızın diğer bir faaliyeti ise devlet memurlarının eğitimine ilişkin yürütmüş olduğu hizmetlerdir. Bu hizmetlerine yine 2009 yılı içerisinde de aynı şekilde devam edecektir.

Yine Devlet Personel Başkanlığımızın önemli bir faaliyeti toplu görüşme sürecine katılmasıdır. Hükûmetlerimiz döneminde 6 kez toplu görüşme süreci gerçekleştirilmiştir. Yine hepinizin yakinen bildiği gibi, son toplu görüşme süreci yetkili konfederasyonlarla birlikte tam bir mutabakat içerisinde gerçekleştirilmiş ve mutabakat zaptı müştereken imza altına alınmıştır. Bu mutabakat zaptında ve toplu görüşme süreci neticesinde kamu çalışanlarımızın mali ve sosyal haklarında önemli iyileştirmeler yapıldığı sizlerin ve kamuoyumuzun malumudur.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; önümüzdeki yıl içerisinde Devlet Personel Başkanlığımız şu projeleri gerçekleştirme konusunda da kararlı bir şekilde davranacaktır:

Bunlardan birincisi: Hükûmetimiz tarafından önemsenen ve şu ana kadar altyapı yatırımları tamamlanmış olan kamu personel bilgi sistemi kapsamında kamu kurum ve kuruluşlarının kadro ve pozisyon bilgilerinin İnternet ortamında on-line olarak toplanması çalışmalarına başlanmış olup, 2009 yılı içerisinde de sistematik olarak derleme faaliyetlerine devam edilecektir.

Devlet teşkilatının yeniden yapılandırma süreci kapsamında gözden geçirilmesi ve buna ilişkin mevzuat düzenlemelerinin hazırlanmasına, Avrupa Birliği kriterleri ve günün şartları dikkate alınarak devam edilecektir.

Kurum ve kuruluşların istihdam ve teşkilat yapıları göz önünde bulundurulmak suretiyle, etkili bir insan kaynakları planlaması çalışmalarına devam edilecektir.

Personel değerlendirme sistemi gözden geçirilerek personel performansını ölçmeyi sağlayacak objektif ve saydam standartların geliştirilmesi çalışmalarına devam edilecektir.

Burada bazı değerli milletvekili arkadaşlarımız kamu istihdam şekline ilişkin bazı değerlendirmelerde bulundular. Özellikle 4/B’ye ilişkin, “sözleşmeli personel” dediğimiz personele ilişkin çeşitli görüş ve ifadelerde bulundular.

Değerli arkadaşlarım, dünyanın geldiği noktada artık çok çeşitli istihdam şekillerinin ortaya çıktığı bir gerçek. Onun için bakanlıklarımız gerek coğrafi şartlar ve gerekse diğer şartlardan dolayı sözleşmeli personel çalıştırma konusunu gündemine almış bulunmaktadır. Özellikle Sağlık Bakanlığı ve Millî Eğitim Bakanlığımız yoğun şekilde sözleşmeli personel çalıştırmaktadır. Bunun da en önemli nedeni, hepimizin bildiği gibi Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde tayin edilen personeli tutmak konusunda bu bakanlıklarımız zorluk yaşamaktadır. Sözleşmeli personel istihdamı bu zorluğu aşma konusunda bakanlıklarımızın elinde önemli araçlardan biridir. Ancak sözleşmeli personel demek her türlü hak ve güvenceden, sendikal haklardan yoksun personel demek değildir. Zaman içerisinde bu arkadaşlarımızın da sendikal güvenceye kavuşturulması ve diğer kamu personelinin hak sahibi olduğu güvencelere de kavuşturulması gerekmektedir. Bu amaçla, son yapmış olduğumuz toplu görüşmelerde de eş durumu nedeniyle yer değiştirme konusu gündeme gelmiş, yine askerlik dönüşü göreve başlayabilme konuları gündeme gelmiş, yine  sözleşmeli personelin doğum izinleri taraflarca mutabakat altına alınmış ve ilgili bakanlıklarla görüşme süreci devam etmektedir.

Evet, Devlet Personel Başkanlığı hakkında kısaca sizlerle paylaşmak istediğim konular bunlar değerli arkadaşlarım. Şimdi de izninizle Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu bütçesi hakkında kısaca değerlendirmelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; devlet tekelinin tam anlamıyla sona erdiği 2002 yılında ülke ekonomisi ve toplumsal açıdan stratejik önem taşıyan tütün ve alkol piyasalarını liberalize etmek ve sektörde Tekel AŞ Genel Müdürlüğü tarafından yürütülen düzenleme ve denetleme görevlerini yerine getirmek üzere idari ve mali özerkliğe sahip Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu kurulmuştur.

Ülkemiz, şark tipi tütün üretimi ve ihracatında dünya liderliğini sürdürmekte olup 2008 yılı tütün ihracatımızın yaklaşık 140 bin ton ve bunun ekonomiye katkısının ise 490 milyon ABD doları civarında olacağı tahmin edilmektedir. 179.769 üretici tarafından üretilen 74.584 ton tütün 2008 yılında on altı firma tarafından satın alınarak üreticiye 451 milyon 259 bin 433 yeni Türk lirası ürün bedeli ödenmiştir. Tütün bölgelerinde yaşanan büyük kuraklık nedeniyle üretim düşük miktarda gerçekleşmiştir. 2009 yılında satın alınmak üzere 194.282 ekici ile 118.940 ton tütün üretmek için sözleşme yapılmıştır.

Tütün mamulleri piyasasında 2008 yılının ilk on ayında 112,6 milyar adet sigara üretimi, 90,1 milyar adet sigara tüketimi gerçekleşmiş, 15,3 milyar yeni Türk lirası satış hasılatından yaklaşık 11,2 milyar yeni Türk lirası vergi geliri olarak tahsil edilmiştir.

2008 yılının ilk on ayında 20,7 milyar adet sigara, yaklaşık 5.850 ton kıyılmış tütün ve 20,8 ton nargilelik tütün mamulatı ihracatı gerçekleşmiş, karşılığında 207 milyon ABD doları gelir elde edilmiştir.

Ülkemizde üretilen sigaralar için Ocak-Haziran 2008 döneminde 44,5 milyon kilogram tütün ithalatı gerçekleşmiş ve 206,5 milyon ABD doları ödenmiştir.

Diğer yandan ülkemizde etil alkol piyasası 98 milyon ABD doları, metanol piyasası 220 milyon ABD doları ve alkollü içkiler piyasası 4 milyar ABD doları civarında ekonomik değer yaratmaktadır.

Devletin alkollü içkilerden elde ettiği dolaylı vergiler ise 2 milyar ABD doları civarında bulunmaktadır.

Ülke genelinde Kasım 2008 itibarıyla 182.455 perakende satıcı, 14.975 açık alkollü içki satıcısı ve 2.637 toptan satıcı olmak üzere toplam 200.067 belgeli satıcı bulunmaktadır.

2008 yılı sonunda etil alkol piyasasında 25 milyon litre üretimin, 60 milyon litre ithalatın gerçekleşmesi, yenilenebilir enerji kaynakları arasında yer alan yakıt biyoetanolü için kurumdan izin almış firmaların yıllık üretim kapasitelerinin de toplam 210 milyon litreye ulaşması beklenmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz gibi Kurumumuzun Kanun’u 2008 Nisan ayında çıktı ve kurumsal yapısının pekişmesi noktasında bu Yasa Kuruma çok önemli imkânlar tanıdı. Arkadaşlarımız Yasa’nın vermiş olduğu bu yetkiye dayanarak kaçak içki, kaçak sigara üretimi ve kullanımı konusunda çok titiz bir şekilde çalışmaktadırlar. Yeni Kurum binalarına taşındılar, orada yeni yapılanmalarını tamamlıyorlar. İfade edildiği gibi harcamalarında ne bir usulsüzlük ne bir fazla gider ne de yurt dışı gezileri konusunda herhangi bir israf söz konusu değildir. Çalışmalarını yakinen takip ediyorum; arkadaşlarımız, Başkanlık olarak, Kurum olarak çok titiz bir çalışma içerisindeler. Umuyorum, Türkiye’de bu piyasanın düzenlenmesi konusunda önümüzdeki yıllarda çok önemli görevler yapacaklardır.

Değerli arkadaşlarım, bu Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde tütünle ilgili, tütün ekimiyle ilgili, arkadaşlarımız bazı hususları dile getirdiler. Doğrudur, şöyle bir gerçekle karşı karşıyayız: Tekelin özelleştirilmesinden sonra bu bölgelerde tütünün tek alıcısı olan Tekel artık bu alım faaliyetlerini kesmiş durumda. Hatta geçen yıl, 2008 yılında artık bir daha sözleşme yapılmaması konusu daha önce kararlaştırılmış olmasına rağmen, bu bölgelerdeki üretici vatandaşlarımızın mağdur olmaması için bir yıl daha sözleşme yapılma konusu uzatılmış durumda.

Şimdi, karşı karşıya bulunduğumuz gerçek, elbette, orada yeni arayışlara bizi itiyor. ARGE çalışmaları şu anda o bölgelerde yapılmakta. Yani, özel sektörün alabileceği veyahut da bu firmaların kullanabileceği tütün ürününün yetiştirilmesi konusunda yeni çalışmalar söz konusu. İnşallah, bu çalışmalar başarılı bir şekilde neticelenir ve o bölgede yaratılmış olan bu eksikliği yeni ürünleri üretmek suretiyle oradaki üreticilerimiz sağlamış olur diye düşünüyorum ve temenni ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sürem de çok azaldı, belki daha çok zaman ayırmam gereken gençlik ve spor hizmetlerine çok az zaman kaldı. Öncelikle burada değerli bir milletvekilimiz, Ahmet Duran Bulut arkadaşımız bazı sorular sordu ve “Sayın Bakandan bu konuda cevap bekliyorum.” dedi. İzninizle önce o sorulara cevap vermek istiyorum.

Soru 1) “Genel Müdür istifa etti; işte, şuraya geçecek, buraya geçecek.” şeklinde ifadede bulundu. Değerli arkadaşlarım, bir kere, bu Meclisin bazı gelenekleri var, bu gelenekleri hatırlatmakta fayda var. Yani, bu kürsüden kendisine cevap hakkı tanınmayan insanlar hakkında bu kürsüden laf etmek pek doğru bir davranış değil. Yani, konuştuğunuz insan size bu kürsüden eğer cevap verebilecek konumdaysa, hazırsa onu konuşmak lazım. Eğer size cevap verme imkânından mahrum insanlar hakkında burada söz söylemememiz lazım.

Evet, Genel Müdür arkadaşımız altı yıl süreyle Türk sporuna hizmet etmiştir. Bu hizmetlerinden dolayı kendisine teşekkür ediyorum ve Türk bürokrasisinde istifa geleneği pek yerleşik olmamasına rağmen bu arkadaşımız istifa etmiştir. Kendisine de başarılar diliyorum.

Soru 2) “Yerine gelen Yunus Akgül ilahiyat fakültesi mezunu.” dedi arkadaşımız. Bir insan ilahiyat fakültesi mezunu olabilir, bir yere gelmesine engel değildir. Ama Yunus Akgül arkadaşımız ilahiyat fakültesi mezunu değil işletme fakültesi mezunudur.

Soru 3) “7.500 dolar Erzurum koordinatörlüğünden dolayı para alıyor.” dedi. Bu arkadaşımız genel müdür yardımcılığı maaşı dışında tek kuruş ücret almamaktadır. Maalesef bu milletvekili arkadaşımıza çok yanlış bilgiler verilmiş ve o arkadaşımız da bu yanlış bilgileri bu kürsüden kullanmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlayınız.

DEVLET BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Yine Spor Toto Teşkilat Başkanımızın federasyon başkanı olmaması gerektiğini söyledi, bir çerçeve ana statünün çıkmasından dolayı. Doğru, bir çerçeve ana statü çıkmıştır ama bu çerçeve ana statü çıktığında federasyon başkanı arkadaşımız iki yıllık bu görevini yürütüyordu. Bu çerçeve ana statü de çıktığı tarihten itibaren ileriye doğru yürürlük kazandığı açısından bu arkadaşımızın yasal açıdan federasyon başkanı olmasında herhangi bir sakınca yoktur.

Brezilya’da yapılan bir dünya şampiyonasında istismarın, suistimallerin olduğunu ifade etti. Doğrudur, bu konuda ilgili federasyon hakkında soruşturma açtık, savcılığa suç duyurusunda bulunduk ve yapılan seçimler neticesinde de bu arkadaş zaten federasyon başkanlığı seçimini kazanamadı, başka bir yönetim iş başına geldi.

“Spor Toto Teşkilatının yeri dar.” diyor. Doğrudur, Spor Toto Teşkilatımızın yeni ihalesini yaptık, güzel bir ihale gerçekleştirdi arkadaşlarımız. Yaklaşık 11,3 olan hasılattan pay alma oranı bu şeffaf katılımcı ihale sonucunda 1,3’e düştü.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, son cümlelerinizi alabilir miyim efendim.

Buyurun.

DEVLET BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Peki Sayın Başkanım.

Bunun parasal anlamı şudur değerli arkadaşlar: Bu ihale sonucunda devlete, spor teşkilatına yaklaşık 3 milyar Türk lirası kalmıştır. Bu, Türk sporunun hizmetindedir, Türk gençlerinin hizmetinde kalacak bir paradır. Onun için, bu ihaleyi şeffaf, gerçek anlamda şaibesiz gerçekleştiren arkadaşlarıma da teşekkür ediyorum.

Yer darlığını giderecekler, yeni bir bina tuttular, onarım…

EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Sayın Bakan, sporu ne zaman konuşacağız? Sporu hiç konuşmadık. Sadece sorulara cevap verdiniz.

DEVLET BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Zaman fukarasıyız ya işte Sayın Milletvekilim. İnşallah onu… Bir araştırma komisyonu önergesi var, o önergenin kabulünü ben de yürekten istiyorum.

Ama Sayın Başkan, bir dakika daha müsaade ederseniz şunu arkadaşlarımla paylaşmak istiyorum: Değerli arkadaşlarım, spor, şu anda elimizdeki, sosyal barışı sağlayacak, çocuklarımızı eğitecek en iyi eğitim araçlarından biridir. Sadece eğlence değildir, bir görsel sanat değildir. Ancak, şu gerçeği de açık yüreklilikle söylemem lazım: Spor ne kişisel yaşamımızda ne toplumsal yaşamımızda hak ettiği yerde değildir. İnşallah hep beraber sporu hak ettiği yere çıkarmamız lazım. Bunun için çok imkânlarımız var, genç bir neslimiz var. Hızlı bir şekilde tesisleri yapıyoruz. Kaynak konusunda da yeni yeni avantajlarımız var. İnşallah Türk sporunu hem performans sporu olarak hem de spor kültürü olarak geliştirmek en büyük hedefimizdir.

Bu konuya ilişkin görüşlerimi başka bir oturumda paylaşmak üzere ilgili kuruluşlarımızın bütçelerinin hayırlı olmasını diliyor, katkı sağlayan bütün arkadaşlara teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Bütçenin bu bölümünün aleyhinde Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu.

Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, bu ülkede kamuda çalışan tüm insanlar eşittir, biri öz biri üvey değildir. Ama Devlet Personel ve Hükûmet insanları öz ve üvey yapmıştır. Arkadaşlar, aynı diplomaya sahipsin; mühendissin, mimarsın, veterinersin, doktorsun, eczacısın; biri 4/C’li, biri 4/B’li, biri sözleşmeli! Arkadaşlar, bu ülkede devlet adına hizmet yapan onurlu, şerefli insanları ayıramazsınız. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) Bu ülkede hiçbirini öz ve üvey yapamazsınız. Ama yıllardır, bugün de dün de bu insanları ayırdınız. Devlet adına onuruyla hizmet veren insanları yok ettiniz, devlet adına onuruyla hizmet veren insanları ayırdınız, kimini 4/C’li yaptınız, kimini 4/B’li.

Arkadaşlar, öğretmenin farkı olur mu, eczacının farkı olur mu, mühendisin farkı olur mu? Bu da kalmıyor, bazı bakanlıklar öz, bazı bakanlıklar üvey. Bayındırlık Bakanlığında, Kültür Bakanlığında çalışanlar, Tarım Bakanlığında çalışanlar üvey evlat.

KADİR URAL (Mersin) – Orman Bakanlığı…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Hangi birini sayayım.

Şimdi, ağustos ayında bir zam yaptılar. İşte, bu zamda tüm idari görev alan müdürler, müdür muavinleri, hepsi ayrılıyor arkadaşlar. Yanında çalışan insanların maaşı idari görev yapan müdürlerin maaşını geçti arkadaşlar. Herkes idari görevinden ayrılıyor. Böyle bir şey olmaz, böyle adalet olmaz, böyle bir personel yönetimi olmaz.

Değerli arkadaşlar, bu ülkeye kim hizmet ediyorsa bunun aslisi, vekili olmaz. 4/A, 4/B, 4/C…

Ha, bir de başka… Ne yapıyorlar biliyor musunuz? İhale ediyorlar, ihale! “Temizlik şirketleri” adı altında ebeyi, hemşireyi, sağlık memurunu, laborantı ihale ediyorlar arkadaşlar.

Arkadaşlar, sosyal devlet bazı hizmetleri ihale edemez. Eğitmeye eğitmen ihale edilemez; anaokullarına, çocuk yuvalarına hizmet eden insanlar ihale edilemez. Bunlar, sosyal devlet adına anne gibi, baba gibi hizmet veren insanlar olan arkadaşlar.

Peki, bunun hesabını kim verecek? 90’lı yıllardan beri şirket kadrolarına, temizlik şirketi kadrolarına ihale edilen ebesi, hemşiresi, sağlık memuru, laborantı, bunlar artık KPS sınavına giremiyor. Bunların hesabını kim verecek? Bunlar on yedi senedir, on sekiz senedir hizmet ediyor hem de asgari ücretin daha altında. Bir de biliyorsun, ihaleyi alan şirket asgari ücretle ihaleyi alıyor, bir de kendi komisyonunu alıyor, bu çalışanlar asgari ücretin altında hizmet veriyor, para veriyor arkadaşlar. Peki, bunların hesabını kim verecek? Yazık, günah değil mi bu insanlara? On yedi senedir, on sekiz senedir… Daha bunlar sınava giremiyor. Bunlar ne yapacak? Yaşları otuzu geçti. Bu insanların hesabını kim verecek arkadaşlar?

Değerli arkadaşlar, devlet sosyal devlettir, kendine hizmet eden insanları ayıramaz. Onun için, yıllarca çıkarılmayan, bakanlıklar arası farklar oluşturan bu konuyu çözmezsek… Siz çalışanlarınızı “öz evlat, üvey evlat” diye ayırıyorsunuz. Bu ülkede, sosyal hukuk devletinde herkes eşittir. Okuyacağım biraz sonra Sayın Cemil Çiçek’in dünkü konuşmasını. Ben de şaşırdım… Bir taraftan onu dinledim -okuyacağım- ama bir taraftan da hiçbir şey yok arkadaşlar; bir.

İki: Değerli arkadaşlarım, birkaç cümle de Diyanet İşleri Başkanlığı hakkında söz etmek istiyorum.

Sayın Bakan, altı yıldır ben buradayım, bu yedinci bütçe. Hep aynı nakarat: “Diyanet İşleri Başkanlığının teşkilat yasası yok.” Siz de söylediniz, sizden önce bu görevi yapan bakanlar da... Hiç kimseyi kandırmayın, “Samimi olalım.” diyorsunuz. Size Sayın Cemil Çiçek’in dünkü konuşmasından bir paragraf okuyayım, ben de şaşırdım: “Hepimiz biliyoruz ve inanıyoruz, bu ülkenin vatandaşları eşittir. Hangi partiye oy verirse versin, hangi görüşü benimsiyorsa benimsesin, hangi siyasi kanaati taşırsa taşısın Anayasa karşısında eşittir...”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Anayasa karşısında, Hükûmet karşısında eşit değil ki.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, buyurun efendim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – “…Allah huzurunda da eşittir. Bizim inancımız budur, bu olmalıdır.” Eğer Allah huzurunda bu ülkede yaşayan herkes eşitse eşitliği siz bozuyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, kimseyi kandırmayalım, samimi olalım. Hiçbir kimse sizden maaş istemiyor, hiç kimse maaş dilenmiyor sizden. “Dedelere maaş vereceğiz.” diye kimseyi kandırmayın. Hiçbir dede maaş istemiyor, sadece ilkelerine, onurlarına, kültürlerine saygı göstermenizi istiyorlar. Plan ve Bütçe Komisyonunda siz havraya, kiliseye elektrik bedeli, su bedeli ödüyorsunuz, cemevlerinin hiçbir önerisini kabul etmediniz. Önce samimi olun, samimi.

Değerli dostlar, iki çift cümlem de sayın spor bakanına. Sayın Bakanım, spor kulüplerini bir at gibi koşturuyorsunuz. İddaa’dan sadece aldığınız gelirden yüzde 5 pay veriyorsunuz, spor kulüplerinin mali özgürlüğü açısından. 10 katrilyon gelirden aldıkları pay 400 milyar arkadaş spor kulüplerinin. Geliri maliye alıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Spor kulüplerinin hakkını maliyeye yedirmeyin. Bu da sizin göreviniz Sayın Bakan.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.

Saygıdeğer milletvekilleri, üçüncü turdaki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz. Evet, malumunuz olduğu üzere on dakika soru, on dakika cevap işlemi olacaktır.

Sayın Aslanoğlu, buyurun efendim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkanım, yarım kalmıştı. Önce, spordan sorumlu Sayın Bakanıma…

Sayın Bakanım, İddaa gelirlerinden spor kulüplerine daha fazla vermek için yasa teklifi hazırlayacak mısınız? Çok kısa…

İkinci sorum sayın diyanetten sorumlu Bakanıma. Sayın Bakanım, Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilat Kanunu’nu hakikaten getirecek misiniz?

Üçüncü sorum ihracattan sorumlu Bakanıma. Sayın Bakanım, ihracat desteği için 500 milyon YTL… Destek için -fuarlar, ihracatçıyı desteklemek için- bu para size yetmez. Bunu artırmayı düşünüyor musunuz? Yani, en az ihracatın yüzde 1’i kadar bir tanıtım desteği almanız gerekiyor. Bu parayı, ihracatçılara destek açısından böyle bir bütçe isteyecek misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.

Sayın Kaptan…

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Ben spordan sorumlu Bakana sormak istiyorum.

Sayın Bakan, Antalya’da Yüzüncüyıl’da, kentin tam ortasında kent dokusunu, trafiği altüst edecek yoğunlukta 30 bin kişilik stadyum, 10 bin kişilik kapalı spor salonu yapılması karşılığında bu spor kompleksini yapan firmaya aynı yerde 140 bin metrekare, yüksekliği belli olmayan ticari alan plan değişikliği yapılarak Büyükşehir Belediyesi tarafından verilmesi Antalya’da büyük tepki ile karşılanmaktadır. Bu konuda AKP’nin dışındaki tüm siyasi partiler, demokratik kitle örgütleri ve Antalya kamuoyu karşıdır. Bu karşılığını da… Dört tane mahkemeye başvurulmuştur bu konuda. Sorum şudur: Dünyada kent merkezinde -yeni yapılan yalnız- başka bir örneği olmayan bu projenin kent dışına taşınmasını sağlayacak mısınız? Mahkeme sonuçlanırsa…

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaptan.

Sayın Süner

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Başkan, Sayın Bakana birinci sorum: Hükûmetiniz tarafından uygulanan düşük kur politikası sonucunda ara malı ithalatını özendirmesi dolayısıyla KOBİ’leri öldürerek hem üretimi bitirdiniz hem de istihdamı bitirerek işsizler ordusu yarattınız. Bu aşamadan sonra üretim ve istihdamı arttırmak için ne yapmayı düşünüyorsunuz?

İkinci sorum: 2002 yılında 15,5 milyar dolar olan dış ticaret açığımız 2007 yılı itibarıyla 63 milyar dolar olmuştur. 2008 yılı sonunda da tahminlere göre 70 milyar dolar olacaktır. Dış ticaret açığını altı yılda yüzde 350 oranında arttıran Hükûmetiniz “Ekonomimiz çok iyi, her şey yolunda.” açıklamalarını nasıl bu kadar rahat yapmaktadır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum: Seçim bölgem Gaziantep Suriye’yle uzun sınırları olan serhat bir ilimizdir. Sınır ili avantajını maalesef tam olarak kullanamamaktadır. İlimiz Karkamış Sınır Kapısı’nda, alan genişletmesiyle yeni hizmet binalarına acilen ihtiyaç vardır. Bu sınır kapımız cumartesi, pazar günleri karşılıklı geçişler yapılamamaktadır. Diğer günlerde 08.00-17.00 arasında sadece geçişler yapılmaktadır. Vatandaşımız mağdur olmaktadır. Bu eksiklikleri gidermeyi düşünüyor musunuz?

İkinci sorum: Oğuzeli Akçakoyun Sınır Kapımız kapalı durumdadır. Açmayı düşünüyor musunuz? O bölgede Türkiye-Suriye serbest ortak ekonomi bölgesi kurmayı düşünüyor musunuz?

İkincisi, Devlet Personel Başkanlığıyla ilgili sorum var. Kamuda istihdam edilmesi gereken özürlü personel rakamlarında ortaya çıkan oranlar bu kadroların ciddi bir kısmının boş olduğunu gösteriyor. Bu oranları artırmayı düşünüyor musunuz?

Gençlik ve sporla ilgili… Altı yıllık AKP iktidarları döneminde bazı millî sporcular sporu bıraktığı gibi, başta Çin Olimpiyatları olmak üzere  Türk sporu skor ve madalya açısından dibe vurmuştur. Bu başarısızlığı nasıl izah edersiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Güvel

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan Yazıcıoğlu’na üç tane kısa sorum olacak.

Birinci sorum: Sayın Bakan, Avrupa Birliği 2008 yılı İlerleme Raporu’nda “Diyanet İşleri Başkanlığının web sitesinde yayımlanan veriler sivil toplum kuruluşları tarafından kadına karşı ayrımcı olarak algılanan bir dil içermektedir.” denilmektedir. Sayın Bakan bu değerlendirme konusunda ne düşünmektedir? Bu tespite katılıyor musunuz?

İkinci sorum: Sayın Bakanım, Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde çalışan kadın personelin azlığı dikkat çekicidir. Mesela, kadın din hizmetleri uzmanı olarak yalnızca 60 personel istihdam edilmektedir. 84 bin çalışanınızdan yalnızca 4 bini kadındır. Bunun nedenleri nedir? Bu sayıyı artırmayı düşünüyor musunuz?

Son sorum Sayın Bakanım: 2008 yılında devlet parasıyla umre ve hac görevini yapmaya giden milletvekili ve bürokrat var mıdır? Bunların isimlerini söyler misiniz? Böyle bir uygulamayı kişisel olarak etik buluyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle, değerli TİKA çalışanlarına teşekkür ettikten sonra Sayın Bakana iki sorum olacak.

1) Kütahya Tekel Başmüdürlüğü de diğerleri gibi özelleştirilerek Kütahya’daki faaliyeti sona erdirildi ve bu ay sonuna kadar da tasfiyesi gerçekleştirilecek. Kütahya Tekel Başmüdürlüğüne ait bina ve diğer donanımları ne olacaktır? Binaların açık cezaevine dönüştürülmesine yönelik Kütahya’nın talebini nasıl değerlendirmektesiniz?

2) 10 Temmuz 2008 tarihli soru önergemde de belirttiğim gibi, Kütahyaspor 2007-2008 sezonu sonunda 35 puanla haksız şekilde amatör kümeye düşürülmüştür. Bunda Türkiye Futbol Federasyonunun FİFA Disiplin Kurulu tarafından aynı grupta oynayan Aydınspora verilen 3 puan silme cezasını liglerin tescilinden sonra onaylaması neden olmuştur. Kütahyaspora yapılan bu haksızlığı nasıl telafi etmeyi düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Korkmaz…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, benim sorum Sayın Yazıcıoğlu’na olacak.

İnsanların yemek içmek gibi ihtiyaçlarından biri olan inanma ve inandığını yaşama ihtiyacının temininde önemli işlev gören ve milletin birliği ve beraberliğine hizmet eden din görevlilerinin aldığı maaş, kendilerine maalesef insanca yaşama standartlarını sağlama hususunda yetersizdir. Doğumdan ölüme kadar insanımıza birçok hizmet veren din görevlilerine yeterli maaş verilmesi hususunda Hükûmetinizin bir çalışması var mıdır?

İkinci sorum: Kültürümüzün temel taşlarından birisi olan İstiklal Savaşı’mızda ve cumhuriyetimizin kuruluşunda da büyük emeği olan Alevi-Bektaşi inancının yaşatılması ve gelecek nesillere aktarılmasında Hükûmetin atması gereken adımlar vardır. Ancak sanki arkalarında yüzde 47 gibi bir oy oranı, 340 milletvekili yokmuş gibi AKP Hükûmeti de atılmayan adımlardan şikâyet etmektedir. Şikâyetçi sıfatı ve rolünden vazgeçip muktedir bir hükûmet olarak ne zaman adımlar atacaksınız? Milliyetçi Hareket Partisinin gerçekten samimi ve karşılıksız çağrısına ne zaman cevap vereceksiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Koçal

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Yazıcıoğlu’na sormak istiyorum.

Ankara’daki Dinî ve Sosyal Hizmet Vakfıyla Diyanet İşleri Başkanlığı arasında hizmet ve ekonomik iş birliği var mıdır? Varsa içeriği nedir?

Cami minarelerine kurulan baz istasyonları için alınan paralardan devletin yüzde 3, vakfın yüzde 46 pay almasını doğru buluyor musunuz?

İkinci sorum: Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından Başkent Kadın Platformu adı altında bir platform oluşturulmuştur. Bu platform elemanları Büyükşehir Belediye Başkanına bağlı olarak çalışıyorlar ve maaş alıyorlar. Şehir şehir, ev ev dolaşarak AKP’nin propagandasını yapıyorlar. Peki, maaşlarını nereden alıyorlar dersiniz? Bunlar acaba maaşlarını dinî vakıf veya derneklerden alıyor olabilirler mi?

İki: Bakanlığınızın bu uygulamadan bilgisi var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Koçal.

Son olarak Sayın Enöz...

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanlara soruyorum: Ulusal Tütün Kontrol Programı kapsamında tütün üretiminden vazgeçen veya geçirilen üreticiler ile tütün üretiminin daralması sonucu sektörde işsiz kalan işçiler için ne yaptınız?

İki: Tütün üretiminde planlanıp ancak satın alınamayan tütünlerin satın alınacağı bir mekanizma kurmayı düşünüyor musunuz?

Son sorum: Yasa dışı tütün mamulü ticareti ve vergilendirmede bandrol konusunda genel bir bilgi sunar mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben kaçıncı sıradayım?

BAŞKAN – Efendim şu anda siz…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, ben girdiğim zaman kimse yoktu efendim.

BAŞKAN – Vallahi mekanizmayı, Sayın Genç, biz ayarlamıyoruz, elektronik sistem vardır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Devamlı atlıyorsunuz çünkü dürüstçe oturumu yönetmiyorsunuz!

BAŞKAN – Sözlerinize dikkat edin! Sizi ikaz ediyorum!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Soruyorum: Ben kaçıncı sıradayım? Kaçıncı sıradayım, göster bakalım orada.

(AK PARTİ sıralarından “Bağırma oradan!” sesi, gürültüler)

BAŞKAN – Bak, herkes burada, elektronik cihazlar burada.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Elektronik cihazlar kusursuz mu?

BAŞKAN – Dürüstçe, liyakatle burayı yönetiyorum. İşine gelmediği zaman işine gelmediği kişileri itham etmekten vazgeç, edeple konuş! Otur yerine!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen yönetimine dikkat et! Doğru çalış orada!

MEHMET DANİŞ (Çanakkale) – At şunu Sayın Başkan! At şunu!

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Soruyorum size… Okuyun o zaman, soru sorma sırasını okuyun!

BAŞKAN – Bir kişiye bu Türkiye Büyük Millet Meclisi esir olmaz, kendine gel! Oldu mu! Otur!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Çok keyfî yönetiyorsun! Teessüf ederim!

BAŞKAN – Ne edersen et! Seninle mi uğraşacağız biz burada! Herkese hakkıyla adaletle yönetiyoruz biz burayı. Keyfine göre davranma!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Kürsüyü dürüst yönet! Sana güvenmiyorum!

BAŞKAN – En güzel şekilde de yönetiyorum. Otur yerine!

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, ara verir misiniz, bu tartışma usulü doğru değil efendim. Sayın Başkan, bu tartışmayı böyle yapamazsınız.

BAŞKAN – Buyurun.

DEVLET BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; soru soran arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. Zamanın darlığı dolayısıyla hepsine cevap verme imkânımız yok, sadece Antalya’yla ilgili Sayın Milletvekilimizin sorusuna açıklık getirmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Antalya ilimizde 246.251 metrekare yüzölçümlü taşınmazımızın üzerindeki  kurulu kompleksin 40 bin metrekarelik bölümü Antalya Belediyesine devredilmiş 2005 yılında. Bu devir karşılığında, 10 bin seyirci kapasiteli spor salonu, 30 bin seyirci kapasiteli stadyum, 2.500 seyircili spor salonu, 2.500 seyircili yüzme havuzu, sentetik yüzeyli atletizm pisti ve tribün, dört adet çim yüzeyli futbol sahası ve tribünleri, dört adet tenis kortu, tribün ve soyunma odaları ile idari bina yapılması protokole bağlanmış ve inşaatlarının  bir kısmı da bildiğim kadarıyla devam ediyor.

Şimdi, Antalya şu açıdan da önemli: 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası Türkiye’de yapılacak. Bu çok prestijli bir şampiyona ve bu şampiyonanın maçlarından bir bölümü de Antalya ilimizde yapılacak. Onun için buradaki tesislerin bir an önce hizmete girmesini istiyoruz.

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Sayın Bakan, biz “Yapılmasın.” demiyoruz ama şehrin göbeğine yapılmasın.

DEVLET BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) – Bütün Antalyalılardan ve sizden de ricam, bu tesislerin bir an önce Türk sporuna kazandırılmasıdır. Bunu şey yapıyorum.

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Yeşilbayır’da 300 dönüm yer verildi eskiden, oralara yaptırmıyorsunuz, şehrin tam göbeğine yaptırıyorsunuz!

DEVLET BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) – Spor adamları açısından da en önemli, en zengin tesisler şehir merkezlerindeki tesislerdir. Bugün Dolmabahçe Stadı dünyada hakikaten çok beğenilen, ulaşımı kolay olan bir stadyumdur. Şehir dışındaki spor tesislerine seyirciyi göndermek ve orada müsabaka yapmak gerçekten zorlukla karşılaştığımız bir durum. Onun için, bu tesisler bittiğinde ben Antalya’mızın tam anlamıyla Kayseri gibi bir spor kenti olacağına inanıyorum.

Sayın Aslanoğlu “Bu İddaa’dan kulüplerin aldığı pay artırılacak mı?” dedi. Yapmış olduğumuz ihaleyle, inşallah, kulüplerimizin alacakları isim hakkı payları da artmış olacak. Ama kanun konusu, takdir edersiniz ki başta Maliye Bakanlığı olmak üzere diğer bakanlıklarla birlikte müştereken yapacağımız bir çalışma sonucunda olacak ama netice olarak spor kulüplerinin paylarını artırmayı arzu ediyoruz. İddaa’nın yeni ihalesiyle birlikte sadece futbol değil, basketbol, voleybol gibi diğer branşlara da, amatör kulüplere de kaynak aktarma imkânı bulacağız.

Sürenin tamamını ben kullanma durumunda kalmayayım, arkadaşlarımıza da haksızlık etmeyelim. Ben burada keseyim, diğer arkadaşlarıma yazılı cevap veririm.

Teşekkür ederim.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Kütahyasporla ilgili…

DEVLET BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) – Kütahyasporla ilgili, tabii bu FIFA’nın ve federasyonun ulusal…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Beş ay önce verdim bu önergeyi, daha sonuçlanmadan bunu vermiştim ben ve gerçekten Kütahya’nın hakkı yenmiştir. Bununla özellikle sizin ilgilenmenizi istiyorum.

DEVLET BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) – Peki, onu özel bir konuşalım sizinle.

Teşekkür ederim.

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin) – Evet, şimdi, Karkamış ve Akçakoyun sınır kapılarının durumu… Şu anda Karkamış, Gaziantep’teki sınır kapısıyla ilgili modernizasyon planı yapıldı, bütçe imkânları çerçevesinde gelecek yıl yenilenme çalışmaları yapılıyor. Bu kapımız faal, çalışıyor. Akçakoyun’da fizibilite çalışmaları şu anda yapılıyor. Bu, diğer komşu ilimiz Şanlıurfa’daki Akçakale kapısı da şu anda (B) sınıfından (A) sınıfına yükseltildi. O da faal. Akçakoyun faal değil şu anda, fizibilite çalışması devam ediyor.

Tabii, Suriye’yle ticaretin artırılması açısından, biliyorsunuz, çok önemli çalışmalar yapıldı. İlk defa bir serbest ticaret anlaşmasını, Arap ülkelerinde, Suriye’yle gerçekleştirdikten sonra arkasından, biliyorsunuz, Filistin, Mısır, Tunus, Fas, bütün bunların hepsiyle beraber baktığımız zaman, artık Arap iş dünyasıyla Türkiye'nin çok ciddi bir şekilde karşılıklı bir ortak platformu oluşmuş oldu. İhracat da aynı şekilde. Tabii, yatırımlar da karşılıklı olarak hızlı bir şekilde artıyor.

Tabii, kapının çalışmasında -ileride, önümüzdeki günlerde göreceksiniz- bir sınır ticareti kararnamesi de şu anda imzaya açıldı, tamamlanmış durumda, önümüzdeki günlerde yürürlüğe girecek. O zaman daha da rahat bir şekilde gerek Doğu Anadolu’da gerek Güneydoğu Anadolu’da sınır illerimizde çalışmalarımızı göreceksiniz.

Onun dışında, Sayın Vekilimizin, Mevlüt Aslanoğlu’nun söylediği… 500 milyon YTL yeterli değil tabii. Bunu hep ben burada dile getiriyorum. İhracatın yüzde 1’inin ihracata destek programında verilmesi gerekir. Bu doğru ve düzgün bir yaklaşım olur. Ancak bütçe imkânlarımızla -burada hepsini tartışıyoruz- Türkiye’nin imkânları çerçevesinde tabii çeşitli kısıtlamalarla karşılaşmak zorunda kalıyoruz.

Bu kaynaklarda her nasılsa bizim, geçen seneden bu seneye Türk lirası bazında yüzde 40’lık, dolar bazında da yüzde 11’lik bir artışımız oldu. Yani geçen seneye göre bu 2009 bütçesi içerisinde biraz daha iyi rakamlara ulaştığımızı söyleyebiliriz. Yeterli mi? Değil, ancak bizim çalışmamızı yine aynı şekilde sürdürmemizi sağlayacaktır.

DEVLET BAKANI MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Ankara) – Sayın Başkan teşekkür ediyorum.

Sayın Aslanoğlu’nun sorusu üzerine… Konuşmamda da zaten ifade ettim. Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilat Yasası’yla ilgili hazırlıklar tamamlanmıştır, bütçeden hemen sonra Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulacak durumdadır.

Sayın Özdemir’in ifade ettiği, Avrupa Birliği 2008 İlerleme Raporu’nda bir kısım kastı aşan ifadelerin olduğu yönünde basına da yansıyan bir şeyler vardı. Ancak bunun, varsa şayet böyle bir şeylerin düzeltildiğini ben buradan ifade etmek istiyorum. Elbette bazen gözden kaçan bir kısım ayrıntılar olabiliyor ama bunlar yeri ve zamanı geldiğinde düzeltiliyor. Burada da bir düzenleme yapılmıştır.

Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde kadın görevli sayısının az olduğu doğru bir husustur. Ülkemizin nüfusunun yarısı bayandır ancak Diyanet İşleri Başkanlığında çalışan personel sayısına oran olarak baktığınız zaman bayan görevli sayısının çok az olduğunu ifade etmek gerekiyor. Ancak özellikle son yıllarda bayan görevli istihdamı konusunda önemli ilerlemeler sağlanmıştır. Önemli merkezlerde, illerimizde bir il müftü yardımcısı olarak istihdam edilmesi çalışmaları sürdürülüyor. Her ile mutlaka bir bayan müftü yardımcısı görevlendirilecek. Son sayı itibarıyla 10 bin civarında bayan personel söz konusudur. Her alımda bayan personel sayısını artırma yönünde ciddi gayretler sarf edilmektedir. Önümüzdeki dönemde çok daha önemli bir kadın personel istihdamı söz konusu olacaktır.

2008 yılında olsun, daha önceki yıllarda olsun ücretini vermeden hiçbir parlamenter ve kamu görevlisi Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hacca gönderilmemektedir. Ancak Diyanet İşleri Başkanlığı kendi mensuplarını ve hac olayını denetleme konusunda bir kısım az sayıda görevliyi görevlendirmektedir. Onun dışında hiçbir milletvekili ve hiçbir kamu görevlisi -bunun dışında- hacca ücreti ödenerek gönderilmemektedir.

Din görevlilerinin maaşlarıyla ilgili son dönemde yapılan bir kısım iyileştirme sonucunda önemli bir noktaya geldik. Ancak diğer kamu görevlileri seviyesindedir. Bu da tabii ki yeterli değildir ama zaten hiçbir kamu görevlisinin maaşı yeterli değildir. İnsanca yaşayacak bir seviyeye gelmesi konusunda Hükûmetimizin çalışmaları elbette vardır. Diyanet İşleri Başkanlığının ifade ettiğim teşkilat yasasıyla bir kısım farklı düzenlemelerin olacağını da ifade etmek istiyorum.

“Alevi-Bektaşi açılımıyla ilgili bir an önce niye bir şeyler yapmıyorsunuz?” diye soru sordu arkadaşımız. Elbette asırların sorusudur. İfade ettiğim gibi üzerinde çalışıyoruz. Sizlerin de desteklerinizi, gayretlerinizi bekliyoruz. İyi niyetliliğinize teşekkür ediyorum. Konu üzerindeyiz. Hep birlikte önümüzdeki dönemde bu konuya da önemli bir kısım rahatlama sağlayacağımızı ümit etmek istiyorum.

Dinî ve Sosyal Hizmetler Vakfı ile ilgili soruya isterseniz yazılı olarak daha detaylı cevap vereyim.

Diyanet İşleri Başkanlığının, Büyükşehir Belediyesinin Başkent Kadın Platformuyla ilgisi yoktur. Orada çalışanların Diyanet İşleri Başkanlığından maaş almaları söz konusu değildir. Nereden maaş aldıkları konusunu ben bilemiyorum. İlgili makama ve ilgili kuruma sormak gerekir.

Başka da bir soru şu anda yok herhâlde.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Kırk beş saniyelik bir süre var.

Buyurun.

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin) – Ben bir bilgi vereyim izin verirseniz Sayın Başkanım.

Muş’tan yapılan bu ihracat kalemleriyle ilgili olarak, petrol sondajında kullanılan barit, kapı, pencere, doğrama, ısıcam, mısır, canlı hayvan… Diğer Güneydoğu ve Doğu Anadolu illerinden yapılan ihracatta, yaklaşık bizim elli bin kalem ihracat ürünümüz var. Bunlar,  sektör sektör, çeşitli kalemlerden oluşmakta. Arzu eden milletvekilleri zaten bizim web sitemizden bunları elde edebilirler. İsterlerse ben de kendilerine yazılı olarak bunları gönderebilirim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Bakanım, ben de Hakkâri’yi çok merak ediyorum, öğrenmek istiyorum.

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin) – Sen gel, ben sana göstereyim.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, Sayın Şandır bir şey söylemişti, onu düzeltmek istiyorum.

BAŞKAN – Şu anda iki saniyemiz var. Sayın Bakan da burada. Süremiz doldu.

SIRRI SAKIK (Muş) – Yani Sayın Şandır’ın bir suali vardı, eğer izin verirseniz…

BAŞKAN – Sonrasında görürsünüz, zaten yan yanasınız Sayın Sakık.

Saygıdeğer milletvekilleri, şimdi sırasıyla üçüncü turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Dış Ticaret Müsteşarlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.83 - DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI

1.–  Dış Ticaret Müsteşarlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

KODU                                                    Açıklama                                                (TL)  

01                                          Genel Kamu Hizmetleri                                 41.909.500

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                          Savunma Hizmetleri                                           306.200

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                                          Ekonomik İşler ve Hizmetler                         73.139.300

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                       

                                              GENEL TOPLAM                                      115.355.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Dış Ticaret Müsteşarlığı 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri  kabul edilmiştir.

Dış Ticaret Müsteşarlığı 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Dış Ticaret Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

 

 

 

(YTL)      

- Genel Ödenek Toplamı

 

:

93.132.722,00

- Toplam Harcama

 

:

90.012.713,37

- Ödenek Dışı Harcama

 

:

49.643,66

 - İptal Edilen Ödenek

 

:

3.169.652,29

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Dış Ticaret Müsteşarlığı 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.31 - İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ

1.–  İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

KODU                                                    Açıklama                                                (TL)  

01                                          Genel Kamu Hizmetleri                                   3.225.800

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                                          Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                  78.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                                          Ekonomik İşler ve Hizmetler                         11.245.200

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                                    

                                              GENEL TOPLAM                                        14.549.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir cetvelini okutuyorum:

GELİR C E T V E L İ

KODU                                                    Açıklama                                                (TL)  

03                                          Teşebbüs ve Mülkiyet  Gelirleri                         280.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                                          Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler  12.139.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05                                          Diğer Gelirler                                                  2.130.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                       

                                              TOPLAM                                                      14.549.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2007 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:

                                                                A    C E T V E L İ

 

 

            

(YTL)  

- Genel Ödenek Toplamı

 

:

13.496.000,00

- Toplam Harcama

 

:

10.807.140,42

- İptal Edilen Ödenek

 

:

2.688.859,58

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:

                                                                B    C E T V E L İ

 

 

 

(YTL)  

- Bütçe tahmini

 

:

11.946.000,00

- Yılı net  tahsilatı

 

:

11.301.599,08

BAŞKAN–  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2009  yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.14 - GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

KODU                                                    Açıklama                                                (TL)  

01                                          Genel Kamu Hizmetleri                                 23.282.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                          Savunma Hizmetleri                                           211.900

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                                          Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                325.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07                                          Sağlık Hizmetleri                                             1.530.700

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

08                                          Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri            401.039.900

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                        

                                              GENEL TOPLAM                                      426.390.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir cetvelini okutuyorum:

GELİR C E T V E L İ

KODU                                                    Açıklama                                                (TL)  

03                                          Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                       9.015.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                                          Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 403.725.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05                                          Diğer Gelirler                                                11.650.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                                         

                                              TOPLAM                                                    424.390.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim  kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:

                                                                A    C E T V E L İ

 

 

 

(YTL)  

- Genel Ödenek Toplamı

 

:

416.903.315,00

- Toplam Harcama

 

:

389.023.133,53

- Ödenek Dışı Harcama

 

:

95.708,50

- İptal Edilen Ödenek

 

:

27.975.889,97

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:

                                                                B    C E T V E L İ

 

 

             

 (YTL)  

- Bütçe tahmini

 

:

345.830.000,00

- Yılı net  tahsilatı

 

:

344.273.115,65

BAŞKAN–  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Personel Başkanlığı 2009  yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.78 - DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI

1.–  Devlet Personel Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

KODU                                                    Açıklama                                                (TL)  

01                                          Genel Kamu Hizmetleri                                 11.963.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                          Savunma Hizmetleri                                             56.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                        

                                              GENEL TOPLAM                                        12.020.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Personel Başkanlığı 2009  yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Personel Başkanlığı 2007 yılı merkezî yönetim  kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Devlet Personel Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim  Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

 

 

        

(YTL)  

- Genel Ödenek Toplamı

 

:

9.929.508,00

- Toplam Harcama

 

:

8.251.894,44

- İptal Edilen Ödenek

 

:

1.677.613,56

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Personel Başkanlığı 2007 yılı merkezî yönetim  kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Komisyonun bir açıklaması olacak.

Buyurun.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Sayın Başkanım, redaksiyon kapsamında bir düzeltme talebi vardır Komisyonumuzun. 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı eki cetvellerde geçmekte olan Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu ifadelerinin, 03/04/2008 tarihli ve 5752 sayılı Kanun ile Kurumun isminin Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu olarak değiştirilmesi nedeniyle redaksiyon kapsamında düzeltilmesi gerekmektedir.

Arz ederim.

BAŞKAN – Gerekli notlar alınmıştır. Teşekkür ederim.

Bölümleri okutuyorum:

42.09 – TÜTÜN VE ALKOL  PİYASASI DÜZENLEME KURUMU

1.– Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

KODU                                                    Açıklama                                                (TL)  

01                                          Genel Kamu Hizmetleri                                 26.402.154

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                                          Ekonomik İşler ve Hizmetler                         17.287.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                        

                                               GENEL TOPLAM                                       43.689.154

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir cetvelini okutuyorum:

GELİR C E T V E L İ

KODU                                                    Açıklama                                                (TL)  

03                                          Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                     40.689.154

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05                                          Diğer Gelirler                                                  3.000.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                        

                                              TOPLAM                                                      43.689.154

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçki Piyasası Düzenleme Kurumu 2007 yılı merkezî yönetim  kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçki Piyasası Düzenleme Kurumu 2007 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:

                                                                A    C E T V E L İ

 

 

        

(YTL)  

- Genel Ödenek Toplamı

 

:

43.804.218,00

- Toplam Harcama

 

:

48.032.089,90

- Ödenek Dışı Harcama

 

:

23.963.990,00

- İptal Edilen Ödenek

 

:

19.736.118,10

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:

                                                                B    C E T V E L İ

 

 

     

 (YTL)  

- Bütçe tahmini

 

:

43.804.218,00

- Yılı net tahsilatı

 

:

51.962.814,14

BAŞKAN–  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçki Piyasası Düzenleme Kurumu 2007 yılı merkezi yönetim  kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı  2009  yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.32 - TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI

1.– Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

KODU                                                    Açıklama                                                (TL)  

01                                          Genel Kamu Hizmetleri                                 52.678.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                                          Kamu  Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri               220.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                        

                                              GENEL TOPLAM                                        52.898.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir cetvelini okutuyorum:

GELİR C E T V E L İ

KODU                                                    Açıklama                                                (TL)  

03                                          Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                            54.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                                          Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler  52.844.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                        

                                              TOPLAM                                                      52.898.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2009  yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2007  yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlğı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:

                                                                A    C E T V E L İ

 

 

 

(YTL)  

- Genel Ödenek Toplamı

 

:

46.483.768,55

- Toplam Harcama

 

:

32.130.406,17

- Ödenek Dışı Harcama

 

:

791.881,59

- İptal Edilen Ödenek

 

:

12.788.205,45

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek

:

2.357.038,52

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:

                                                                B    C E T V E L İ

 

 

         

(YTL)  

- Bütçe tahmini

 

:

41.872.000,00

- Yılı net tahsilatı

 

:

33.816.345,04

BAŞKAN–  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Diyanet İşleri Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.86 - DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI

1.– Diyanet İşleri Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

KODU                                                    Açıklama                                                (TL)  

01                                          Genel Kamu Hizmetleri                                 17.543.560

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                          Savunma Hizmetleri                                           213.980

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                                          Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri             1.545.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07                                          Sağlık Hizmetleri                                                368.550

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

08                                          Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri         2.434.242.250

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09                                          Eğitim Hizmetleri                                                361.660

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                        

                                              GENEL TOPLAM                                   2.454.275.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diyanet İşleri Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Diyanet İşleri Başkanlığı 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Diyanet İşleri Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:

                                                                A    C E T V E L İ

 

 

 

(YTL)  

- Genel Ödenek Toplamı

 

:

1.737.649.150,00

- Toplam Harcama

 

:

1.770.445.185,97

- Ödenek Dışı Harcama

 

:

54.127.197,27

- İptal Edilen Ödenek

 

:

21.331.161,30

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diyanet İşleri Başkanlığı 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, böylece Dış Ticaret Müsteşarlığı, İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Devlet Personel Başkanlığı, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığının 2009 yılı merkezî yönetim bütçeleri ile 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesapları kabul edilmiştir. Bütçelerin hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, üçüncü tur görüşmeleri tamamlanmıştır.

Saat 17.30’da toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.

                       

Kapanma Saati: 17.13

 

 

 

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.31

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Şimdi dördüncü tur görüşmelere başlıyoruz.

Dördüncü turda Hazine Müsteşarlığı, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı, Sermaye Piyasası Kurulu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/656) (S. Sayısı: 312) (Devam)

2.- 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu (1/622, 3/521) (S. Sayısı: 313) (Devam)

H) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI

1.-   Hazine Müsteşarlığı  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-   Hazine Müsteşarlığı  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

I) DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI  MÜSTEŞARLIĞI

1.-  Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-  Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

İ) TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU BAŞKANLIĞI

1.-   Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-   Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

J) SERMAYE PİYASASI KURULU

1.-  Sermaye Piyasası Kurulu  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-   Sermaye Piyasası Kurulu 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

K) BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU

1.-  Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-  Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

L) GAP BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI

1.-  GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-  GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız. Soru sorma işlemiyle ilgili açıklamalar daha önceleri de yapıldığı için tekrarlamıyorum.

Dördüncü turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Her grup için kırkar dakika süre vardır.

Gruplar:

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu: Faik Öztrak, Tekirdağ Milletvekili; Enis Tütüncü, Tekirdağ Milletvekili; Bihlun Tamaylıgil, İstanbul Milletvekili; Şevket Köse, Adıyaman Milletvekili.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu: Mithat Melen, İstanbul Milletvekili; Mehmet Günal, Antalya Milletvekili; Hüseyin Yıldız, Antalya Milletvekili; Mustafa Cihan Paçacı, Ankara Milletvekili; Akif Paksoy, Kahramanmaraş Milletvekili.

AK PARTİ Grubu: Mehmet Sarı, Gaziantep Milletvekili; Cevdet Yılmaz, Bingöl Milletvekili; İbrahim Hasgür, İzmir Milletvekili; İbrahim Mete Doğruer, Osmaniye Milletvekili; Alaattin Büyükkaya, İstanbul Milletvekili; Yahya Akman, Şanlıurfa Milletvekili; Zülfükar İzol, Şanlıurfa Milletvekili.

Demokratik Toplum Partisi Grubu: Hamit Geylani, Hakkâri Milletvekili; İbrahim Binici, Şanlıurfa Milletvekili.

Şahısları adına: Lehinde, İkram Dinçer, Van Milletvekili; Yahya Doğan, Gümüşhane; Cahit Bağcı, Çorum; Mehmet Ceylan, Karabük; İbrahim Yiğit, İstanbul; Ramazan Başak, Şanlıurfa Milletvekilleri -bir önceki milletvekili bulunamazsa- aleyhinde, Gökhan Durgun Hatay Milletvekili.

İlk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak’a aittir.

Sayın Öztrak, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Öztrak, grubunuzun belirlediği süre on üç dakika.

CHP GRUBU ADINA FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hazine Müsteşarlığının bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, konuşmama önce, Türkiye'nin son dört beş yıllık gelişmeleriyle ilgili bazı tespitleri yaparak başlamak istiyorum. Aslında Türk ekonomisine baktığımız zaman, ekonomimiz 2006’dan bu yana yavaşlıyor. Sadece yavaşlamakla kalmıyor, bize benzeyen ekonomilerin performansının altında bir performans gösteriyor. Bu düşük performans son yılda, yani 2008 yılında, bize benzeyen ekonomilerin üçte 1’i seviyesinde bir büyümenin gerçekleşeceğini  bize gösteriyor.

2008 yılının ikinci çeyreğinde yüzde 2’lere kadar gerileyen büyüme hızı, üçüncü çeyrekte yüzde 0,5 oldu. Yarım puanlık büyüme, değerli milletvekilleri, Türkiye için durgunluk demektir.

Nitekim üçüncü çeyrekte yurt içi talebe baktığımız zaman, yurt içi talebin bir önceki yılın üçüncü üç aylık dönemine göre ilk defa gerilediğini görüyoruz. Yani yurt içi talep yirmi altı çeyrektir ilk defa Türkiye’de bir önceki çeyreğin altında gerçekleşiyor.

Yine imalat sanayisine baktığımız zaman, imalat sanayisi katma değeri de 2008 yılının üçüncü çeyreğinde 2002 yılından bu yana ilk defa geriliyor, ilk defa küçülüyor. Yine 2008 yılının üçüncü çeyreğinde işsizliğin yüzde 9,8 olduğunu görüyoruz.

Değerli milletvekilleri, bu yüzde 9,8 işsizlik rakamı, ki resmî rakamdır, -resmî rakamların hazırlanmasıyla ilgili ciddi sıkıntılar olduğu izlenimi vardır bizde, buna rağmen bu yüzde 9,8’lik oran, üçüncü çeyrekteki- 2001 krizinde dahi görülmemiş bir orandır. 2001 krizinde dahi yüzde 9,8 işsizlik yoktu. Yine işsizlikle ilgili eylül ayı rakamına geldiğimiz zaman -ki, bu, ağustos-eylül-ekim ortalamasını gösteriyor- rakamın yüzde 10,3 olduğunu görüyoruz. Yani ilk defa Türkiye’de işsizlik rakamı iki haneli seviyelere geliyor.

Şimdi, bu verilere baktığımız zaman, bu yılın büyüme hızının özellikle üçüncü çeyrekteki rakamlara da baktığımız zaman- yüzde 2 civarında olacağını görüyoruz. Gelecek yıl eğer Türkiye pozitif bir büyüme hızı gerçekleştirirse öpüp başımıza koyacağız.

Diğer taraftan küresel krizden bahsediyoruz ama küresel krizin bizim gibi ekonomileri ekim ayından itibaren etkilemeye başladığını da biliyoruz. O zaman, biraz önce vermiş olduğum üçüncü çeyrek rakamlarını yorumlarsak, üçüncü çeyrek rakamlarının içinde küresel kriz yok.

Aslında, Türkiye, bu küresel kriz bizi etkilemeye başladığında, bu büyük durgunluğun, bu büyük işsizliğin gösterdiği gibi kendi krizimizi yaşamakta olduğumuzu, Hükûmetin yanlış politikalarıyla ortaya çıkmış olan bir krizi yaşamakta olduğumuzu çok net bir biçimde ortaya koyuyor.

Küresel kriz etkilemeye başladığında da Sayın Başbakan diyor ki: “Bu kriz bize teğet geçecek.” Sonra diyor ki: “Bu krizden, küresel krizden en az etkilenen ekonomi biz olacağız.” Aslında bu bir itiraf. Bu çok açık seçik bir itiraf, çünkü bu Hükûmetin kendi yaratmış olduğu kriz bu ülkenin insanlarının boğazını öyle bir sıkıyor ki küresel krizin etkileri bunun yanında hafif kalır. Aslında Sayın Başbakanın söylemek istediği bu.

Bir başka konu, Hükûmetin politikaları Türk ekonomisini küresel kriz karşısında ne duruma getiriyor, buna da bakmamız lazım. Şimdi, küresel krizle ilgili olarak “Bu kriz nasıl aşılacak?” dediğinizde dünyada konuşulan standart reçete şu: Dünyada talep hızla daralıyor, o nedenle ülkelerin iç taleplerini maliye politikalarını bir miktar gevşeterek artırmaları bekleniyor. Para politikalarının da gevşemesi isteniyor ve bu suretle deniliyor ki: “İçeride iç talebi canlandırmak suretiyle dış talep kaybını telafi edip büyüme hızlarındaki gerilemeyi yavaşlatın.”

Peki, Türkiye'nin böyle bir politika uygulayabilme esnekliği var mı yok mu? Aslında, yine Hükûmetin dünya piyasalarındaki o bolluk dönemini yeterince değerlendirememesi neticesinde Türkiye böyle bir esnekliğe de sahip değil. Neden sahip değil? Türkiye'nin cari işlemler açığı 2002 yılında ilk dokuz ayda binde 3’tü, 2008 yılında ilk dokuz ayda yüzde 6 gayrisafi yurt içi hasılaya oran olarak. Demek ki, 20 kat artmış.

Yine, Türkiye'nin borçluluk düzeyine baktığımız zaman, Hükûmet, özellikle bu borç rakamlarını 2001-2002 -yani kriz yılını- rakamlarını alarak karşılaştırma yapıyor, gelinen noktadaki iyileşmeyi buna göre kamuoyuna ifade ediyor. Şimdi, 2001-2002 krizinde borç stokları, yani borç yükleri, borcun gayrisafi yurt içi hasılaya oranları kriz nedeniyle sıçramıştı. Dolayısıyla, karşılaştırma, yani, bu yeni küresel krizi, ülkenin içinde bulunduğu krizi nasıl borç oranlarıyla karşılıyoruz diye bir karşılaştırma yapacaksak, o zaman 2000 yılına bakmamız lazım, yani kriz öncesindeki döneme bakmamız lazım.

Şimdi, merkezî yönetim brüt borç stokunun gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı 2000 yılında yüzde 38,2. Peki, 2007 yılında bu oran ne? Yüzde 39,1. Yani, 2007 yılında, geçen yıl kamunun borç yükü 2000 yılının üstünde. Peki, bu yıl geriliyordu, yüzde 35’lere kadar gidiyordu, gayrisafi yurt içi hasıladaki düşmeyi hiç dikkate almadan bu son kur hareketleriyle ne oluyor diye baktığınız zaman, rakamın bu sene sonunda da yüzde 38,1 olacağı anlaşılıyor. Yani, borç yükü Türkiye'nin düşük değil.

Yine, dış borcuna baktığımız zaman da 2000 yılında Türkiye'nin dış borcu yüzde 44,4   gayrisafi yurt içi hasılaya oran olarak.  2008 yılına geldiğimiz zaman, ortalarda, yani dokuzuncu ayda  yüzde 38’lik bir rakam ortaya çıkıyor. Ancak, dış borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranını hesaplarken 17 Aralıktaki dolar kurunu dikkate alırsak -şeyi dikkate almıyoruz- euronun değer kazanması nedeniyle dolar cinsinden borçların artması, bunların hiçbirini dikkate almıyoruz ve gayrisafi yurt içi hasılanın da Hükûmetin söylediği gibi yüzde 4’lük büyümeyle ulaşılan rakam olduğunu da dikkate alırsak, 38’lik borç yüzde 44,6’ya çıkıyor. Yani bu, o hani çok övündüğümüz “Borcu düşürdük, borcu düşürdük…” Bunun ne kadar birtakım gelişmelere hassas olduğunu net bir biçimde ortaya koyuyor.

Bir başka, bu krizi nasıl karşıladığımız, yani bizim maliye politikasını genişletme imkânımızın olup olmadığını tespit etmekte kullanacağımız gösterge, faiz dışı fazladır.

Şimdi, aslında Hükûmet 2007 yılında, yani seçim yılı olan 2007 yılında mali disiplini tamamen elinden bırakmıştır. Nereden bunu görüyoruz? 2006 yılına göre 2007 yılında faiz dışı fazla gayrisafi yurt içi hasılaya oran olarak 2 puan gerilemiştir. 2007 yılında yüzde 4,8 gayrisafi yurt içi hasılaya oran olarak hedeflediğimiz faiz dışı fazla sene sonunda yüzde 3 olarak gerçekleşmiştir. 2008 yılına gelindiğinde yine yüzde 4,2’lik bir hedef koymuşuzdur. Sene ortasında bunu 3,8’e revize etmişizdir. Bugün karşınıza gelen bütçenin altındaki rakamlara baktığımız zaman, bu oranın yüzde 2,7 olarak tahmin edildiğini görüyoruz. Ama yetmez. Bunun da ötesinde son üç ayda bütçe gelirlerinde meydana gelen gerilemeyi, daralmayı dikkate aldığınızda, bu 2,7’nin de altında bir faiz dışı fazlayla karşılaşacağımız açıktır. Dolayısıyla, faiz dışı fazlalarını yüksek tutan, borçlarını hızla aşağıya çeken bu küresel likitide bolluğu döneminde, cari açık vermeyen ekonomilerin sahip olduğu esnekliğe Türk ekonomisi sahip değildir.

Önümüzdeki döneme dönüp baktığımız zaman, program da -tabii, program tamamen bu krizden bağımsız, böyle bir kriz yaşamayacağımız varsayımı altında, tamamen gerçekçilikten uzak- bütçe de böyle varsayımlarla hazırlanmıştır.

Şimdi, önümüzdeki yıla baktığımız zaman cari açık 50 milyar dolar alınmış programda. Bunun böyle olmayacağı belli yani ekonomide bu kadar yavaşlamayla, daralmayla bu 35 milyar dolar olur.

Hazineden sorumlu Sayın Bakan Plan ve Bütçe Komisyonunda Türkiye'nin 52 milyar dolar kısa vadeli borç -önümüzdeki yıl- 48 milyar da uzun vadeli borç ödeyeceğini söyledi. Dün gerçi Sayın Merkez Bankası Başkanımız “Türkiye yüzde 110, yüzde 120, yüzde 200’le en kötü dönemlerde borcunu çevirdi.” dedi ama ben eski bir Hazine Müsteşarı olarak ve daha önce de Devlet Planlama Teşkilatında bu işlerin içinde bulunmuş biri olarak bu kriz dönemlerinde Türkiye'nin borcu çevirmekte, hele hele küresel risk iştahının düştüğü dönemlerde büyük zorluklarla karşılaştığını biliyorum.

Şimdi, 100 milyar dolar borç ödeyeceğiz. Bunun yüzde 70’ini çevirdiğimizi varsayalım. Bu iyimserdir çünkü son günlerde baktığımız zaman gazetelerde, bankalar yüzde 50 oranında borçlarını döndürdüklerinde haber oluyor. Yüzde 70, 35 milyar dolar da cari açık var: 65 milyar dolar. Bugün siz dünyanın karşısına bu programla çıktığınızda bütün dünya biliyor ki sizin -yabancı sermaye de gelse, diğer portföy yatırımlarında da iyimser rakamları koysak- en az, önümüzdeki yıla başlarken 30-35 milyar dolarlık finansman açığınız var.

Şimdi, bütün bunları alt alta koyduğumuz andan itibaren baktığımızda karşımıza çıkan oyun çerçevesi şu: Türkiye'nin bütçesini genişletmek suretiyle iç talebi körükleme imkânı son derece sınırlı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztrak, buyurun konuşmanızı tamamlayınız.

FAİK ÖZTRAK (Devamla) – Bunu geniş ölçüde istismar etmeye kalktığınız zaman Hükûmetin karşısında iki tane seçenek var: Zaten bugüne kadar olmadan yönetmeye pek alışmadığı IMF ile kol kola girmek ama IMF’den de gerçekten 35-40 milyar dolarlık bir kaynağı Türkiye'ye getirmek. İkincisi -hiç düşünmek istemediğim bir konu- “Ben borçlarımı ödeyemiyorum.” demek. İşte, 2009 yılına girerken karşı karşıya olduğumuz manzara budur. Bu manzaranın yüzde 10’u küresel krizle ilgiliyse geri kalan yüzde 90’ı Hükûmetin bundan önce IMF’yle yine kol kola girerek uygulamış olduğu politikaların Türkiye’yi içine soktuğu durumdur.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztrak.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Tütüncü.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ve Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı bütçeleri üzerine, Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, AKP İktidarının yedinci bütçesini görüşüyoruz. Bu bütçede, nihayet, son derece önemli bir sorunun keşfedilmiş olduğunu görüyoruz; bu, ulusal tasarrufların düşüklüğü sorunudur. Biz Cumhuriyet Halk Partisi sözcüleri olarak bu sorunun Türkiye'nin geleceğine nasıl büyük maliyetlere yol açtığını yıllardan bu yana dile getirdik, ancak altı yıl sonra Hükûmetin bu sorunu nihayet bütçe mantığı içinde görmüş olması karşısında “Günaydın baylar ve bayanlar!” demek geliyor içimizden.

Sorunun öneminin daha iyi anlaşılması için konuya kamu-özel ayrımında bakılmasında yarar var. Kamu tasarruf-yatırım dengesi, AKP döneminde, ilk ve tek kez 2006 yılında fazlaya dönüşmüş, 2007 ve 2008 yıllarında tekrar açık vermeye başlamıştır. 2008’deki açığın millî gelire oranının yüzde 2’ye yaklaşacağı tahmin edilmektedir. AKP’nin kamu tasarruf yatırım dengesinin tutturulması çabalarında yaptığı en büyük yanlış, kamu sabit sermaye yatırımlarının millî gelir içindeki payının düşük tutulmasıdır. Öyle ki kamu sabit sermaye yatırımlarının 2000 yılındaki düzeyinin ancak ve ancak 2007 yılında aşılabildiğini hayretle görüyoruz. Bu hiç iyi olmamıştır değerli milletvekilleri. Türkiye'nin kamu altyapı yatırımlarına, özellikle de teknolojik, enerji, sulama, tarımsal altyapı yatırımlarına şiddetle ihtiyacı vardır. Türkiye, gelişmiş Avrupa Birliği ülkelerinin her yıl yapmakta olduğu kamu sabit sermaye yatırımlarının ancak yüzde 15’ini, yüzde 20’sini yapabilmektedir. Yani AB ülkeleri ile arayı kapatacağımıza daha da geriye düşürüyoruz. Aslında kamu sabit sermaye yatırımlarının yeterince yapılmaması, o ülkenin geleceğinin çok gizli ve ağır bir borç yükü altına sokulması anlamına gelir.

Değerli milletvekilleri, özel sektör tasarruf-yatırım dengesine gelince, bu, 2005 yılından itibaren açık vermeye başlamıştır. Öyle ki açığın büyüklüğü 2007’de millî gelirin yüzde 4,4’üne ulaşmıştır. Burada altının çizilmesi gereken bir nokta var. Özel kesim tasarruf-yatırım dengesindeki kötüleşme yatırımlardaki ılımlı artışın ötesinde –dikkatinizi çekiyorum- özel kesim tasarruflarındaki azalmadan kaynaklanmıştır. Özel kesim tasarruflarının millî gelir içindeki payı 2007’de yüzde 13,9’a düşmüştür, oysa bu oran 2002’de dahi yaklaşık yüzde 24 dolayındaydı. Tabii ki kamunun açığını böylece özel sektöre transfer etmiş oluyorsunuz.

Şimdi, değerli milletvekillerim, kamu artı özel yani toplam yurt içi tasarruflarını ele alırsak, bunun millî gelire oranının yüzde 15’lere düştüğünü endişeyle tespit ediyoruz. Bu oran Norveç’te yüzde 39, Hindistan’da yüzde 35, Rusya’da yüzde 31, Güney Kore’de yüzde 30, Endonezya’da bile yüzde 28 seviyesinde, bizde yüzde 15’lerde. Sayın Maliye Bakanımız konuşmasında, bütçe konuşmasında bu tabloya değiniyor, sonra bu iyi bir şeymiş gibi aynen şöyle diyor: “Bu, Türkiye'nin tasarruf etmeden yatırım yapabildiğini göstermektedir.” diyor Sayın Maliye Bakanımız, sanki bu iyi bir şeymiş gibi. Yoruma bakınız, el insaf değerli milletvekilleri!

Hepimiz biliyoruz ki Türkiye'nin birçok alanda dış kaynağa, yabancı sermayeye ihtiyacı vardır; bu ayrı bir şey. Ama siz, tasarruf kavramının önemini ancak yedinci bütçede keşfedeceksiniz, birçok ülkenin yarısından az tasarruf yapacaksınız, tasarruf-yatırım açığını dış dünyada hiç yaşanmamış bir para bolluğu sayesinde kapatmaya çalışacaksınız, ama bu bollukta dahi dünyanın en yüksek faizini ödeyeceksiniz, ithalatı ucuzlatıp patlatacaksınız, yerli sanayicinin piyasadan sürülmesine, kovulmasına yol açacaksınız, sonuçta Türkiye ekonomisini yabancı kaynaklara aşırı bir şekilde, afyon bağımlısı gibi, bağımlı hâle getireceksiniz, olumsuzluklar karşısında burada çıkacaksınız hâlâ “Türkiye tasarruf etmeden yatırım yapabilmektedir.” diye övüneceksiniz. Olmaz sayın milletvekilleri, olmaz! Elin tarlasındaki taşla o tarlanın kuşunu size vurdurmazlar. Vurmakta ısrar ederseniz, işte Türkiye'nin bugünkü manzarasını yaratırsınız.

Türkiye'nin manzarayı umumiyesi şöyle değil mi: Tarım ve hayvancılık darbe üzerine darbe yememiş midir? Çiftçi perişan edilmemiş midir? Bana söyler misiniz, hangi çağdaş ülkede, hangi Avrupa Birliği ülkesinde açlık sınırının altında asgari ücret vardır? Asgari ücret, birçok yerde ortalama, bazı yerlerde azami ücrete dönüşmemiş midir? Hatta asgari ücretin altında, sigortasız, kaçak çalışan yurttaşlarımızın sayısı hızla artmıyor mu? Asgari ücret düzeyinde gelire sahip işçi, çiftçi, küçük esnaf ve sanatkârın nasıl ayakta kaldıklarını bilmiyor musunuz? Emekli dul ve yetimlerin önemli bölümünün açlık sınırları altında nasıl yaşam mücadelesi vermek zorunda olduklarını görmüyor musunuz?  Kredi kartı borçlarında patlama yaşanmıyor mu bu ülkede? Protesto edilen çek ve senetlerin sayısında, iflas eden, kepenk kapatan esnaf, sanatkâr, ticaret erbabı ve sanayici sayısında patlama yaşanmıyor mu bu ülkede? Son bir yıl içinde, bu ülkede yaklaşık 300 bin insan işsiz kalmadı mı? AKP işbaşına geldiğinde, 2002 yılında bedava ekmeğe, bedava erzak paketlerine, kömür çuvallarına muhtaç bu kadar çok, milyonlarca insanımız var mıydı?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Daha fazla vardı.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, şimdi, ne yapmak lazım? Evet, yurt içi, yineliyorum, yurt içi tasarruf açığını keşfetmeniz güzel. Bu, yaşamsal önemdedir. Bunun millî gelir içindeki payı 2003’te yüzde 2,6 iken 2008 yılında yüzde 6,6’ya yükseleceği tahmin edilmektedir. Bunun finansmanını da bu ekonomik kriz ortamında yapamayacaksınız.

Aslında vurgulamak istediğim konu, bu planlama bütçesinde bu konuya odaklanmaktaki muradım, yurt içi tasarruf eksikliğinin cari işlemler bilançosundaki açığın ana kaynağı olduğunu vurgulamaktır. Bunu, artık, görmek mecburiyetindeyiz.

Ne yapmak lazım değerli milletvekilleri? Neoliberal ekonomi politikaları artık iflas etmiştir. Türkiye için Keynesyen ekonomi anlayışını, yeni teknolojik devrim ve küreselleşme koşullarında yeniden değerlendirmeliyiz. Türkiye’de üretimi, sanayileşmeyi, verimliliği, gelir dağılımındaki adaleti ön plana çıkaran insan odaklı bir sosyal devlet anlayışına ihtiyaç var; buna geçmeliyiz. Devlet Planlama Teşkilatı ve TÜİK bu çerçevede yeniden organize edilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tütüncü, bir dakika süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimi, TÜİK’in son zamanlarda adrese dayalı nüfus sayımıyla ilgili ortaya çıkan tartışmalar üzerindeki görüşlerimi ifade ederek toparlamak istiyorum.

TÜİK’in ne yazık ki bazı verilerinin güvenilirliliği üzerinde tartışma yapılması kabul edilebilir bir şey değildir. Bir eski planlamacı olarak hüzün duyuyorum. Millî gelir, istihdam verileri, enflasyon verileri şu ya da bu şekilde tartışılıyor. Son olarak adrese dayalı nüfus sayımında Türkiye nüfusunun doğru sayılmadığı ileri sürülmektedir.

Bilindiği gibi AKP’nin yaptığı yasa değişikliğiyle seçmen kütüklerinin veri tabanının oluşturulması Yüksek Seçim Kurulundan alınarak idareye devredilmiştir. Şimdi idare adrese dayalı nüfus sayımını esas alarak seçmen kütükleri hazırlıyor. İstanbul’da iki ilçede 195 bin artış var değerli milletvekilleri. Bursa’nın Nilüfer ilçesinde 4 bin hayalî kayıt saptanmış durumda. Ülkenin birçok köşesinden itirazlar yükseliyor. Bu iddia karşısında Sayın Adalet Bakanı “Dağdaki PKK’lı da gelsin oy kullansın.” diyor, “Biz de kendisiyle tanışırız.” diyor. Yani böyle bir şey olabilir mi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tütüncü, son cümlenizi alayım.

Buyurun.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Böyle rezalet Türkiye’de hiç yaşanmadı. Yerel seçimler üzerinde kuşku bulutları oluşmuştur. Bunların sorumlusu kimlerdir, acilen bulunması ve gerçeğin ortaya çıkarılması gerekiyor.

Her şeye rağmen, bu bütçenin, bu iki kurum bütçesinin Türkiye’ye hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.

Sayın Başkan, hoşgörünüzden dolayı size teşekkür ediyorum.

Yüce heyeti sevgiyle, saygıyla tekrar selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil.

Sayın Tamaylıgil, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Tamaylıgil, süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan bütçe üzerinde, BDDK ve Sermaye Piyasası Kurulunun bütçelerinin değerlendirilmesi amacıyla söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Geçen sene de aynı kurum ve kurullarla ilgili bütçede söz almış olan bir milletvekiliyim. Hani derler ya “Keşke bunları söylemeseydik, keşke söyleseydik de bu sonuçlar ortaya çıkmasaydı ve biz bugünkü gerçekleri yaşamasaydık.” Ne yazık ki geçen sene bu kürsüden konuşurken aynı kurumların ve kurulun bütçesiyle ilgili bir uyarıda bulunmuştuk. Gerek iç borçlanma ve dış borçlanma açısından, borçlanmanın kamu ve özel sektör açısından yapılanımı ve bunun oluşturduğu riskler ve bu risklerin değişen dünya konjonktürüyle beraber hangi sonuçları yaratacağının altını çizerek dile getirmiştik. Hatta o dönemlerde –şu an kriz reel sektörde ve bankacılık, finans sektöründe, hani “Dünya kriziyle yaşıyoruz”u savunuyoruz ya- o zaman da reel sektörün temsilcileri bu borçluluk oranının riskini dile getiriyorlar, aynı zamanda finans kesiminin temsilcileri de bu riskin nerelere doğru gidebileceğinin perspektifini ortaya koyuyorlardı. Ama o zamanlar, ta ki 2006’dan gelen süreçte, o zamanın, 2006’nın Hazine Bakanımız “Canım, ‘reel sektörün borcu var’ deniyor ama onların iki tane bilançosu var, birisi kurşun kalemle yazılmış.” diyor idi. Bugün geldik, Sayın Başbakanımız “Canım, niye seslerini çıkarıyorlar, onların zulaları var, çıkartırlar oradan kaynağını.” der oldu.

Finans sektörü sıkıntıyı dile getirirken, dünyadaki ekonomik yaşanan küresel dalgalanma ve krizlerin sonuçları ortaya çıkar iken bu sefer de bundan şikâyet eden kesim -kim olduğu hiç önemli değil- bankacıysa da “Canım, onlara da bir çatalım, reel sektörü bankalara, bankaları reel sektöre şikâyet edelim, biz de zaten bir şey yapmadık…” Doğru, hiçbir şey yapmadınız; yapmadığınız için zaten bugünkü ağır koşulları yaşadığımız tablo ortaya çıktı.

Bankacılık Kanunu… Sizin döneminizde Bankacılık Kanunu’yla ilgili önemli değişiklikler yaptık. Ama Bankacılık Kanunu’nu nasıl yaptık? Bir tepki kanunu olarak yaptık. Yani işte “Batan bankalara karşı nasıl hesap sorarız, ilgili kurumların yapısını nasıl oluştururuz, birkaç da ceza oluşturup korkutucu önlem koyalım ve bir bankacılık yasası çıkartalım…”  Kaldı ki o dönem Mecliste bir komisyon kurulmuş ve bu komisyonun dâhilinde de birtakım öneriler ortaya çıkarılmış ama nedense görüşme zahmetinde bile bulunulmamıştır ve ondan sonra bugüne baktığımızda o günkü yapılan değişikliklerin gelecek vizyonunun ve Türkiye’deki sektörel yapılanımdan tutun üretim ve büyümenin nasıl gelişeceğini planlamayan bir banka ve finans bakış açısıyla çıkmış olması bugün yeni değişikliklerin ihtiyacını da beraberinde getiriyor. Bugün ne yazık ki Türkiye’de gerek bankacılık sektörü gerek sermaye piyasası gelişmekte olan ülkelerle bile karşılaştırdığınızda son derece küçüktür. Peki, bunu geliştirmek için bu Bankacılık Yasası çıkarken ne yapılmaya çalışılmıştır? Hiçbir şey. Tamamen işte, dediğim gibi “Geçmişten hesap soralım, kimlere ne ceza uygularız…” E, şimdi ne oluyor? Bankacılar kredi verirken “Zimmet suçu üstümüze geliyor.” diye korkuyorlar. Avrupa standartlarından farklı bir bakış açısı. Ama bankacılık uygulamalarında ne yapıyoruz? ATV-Sabahın satışı gündeme geldiğinde kamu bankalarından 750 milyon doları hemen kredi olarak sağlıyoruz. Çünkü kim var? Holdingin içinde kim var, yeni alınan şirkette kim var? Yabancı değil, siz yakinen tanıyorsunuz hepsini.

Peki, bu bankalar bu krediyi verirken acaba, o dönemde “Fitch” denilen bir reyting kuruluşu var, onun verdiği değerlendirmeyi dikkate aldılar mı? O değerlendirme “ATV-Sabahın alımıyla beraber ortaya çıkan Çalık Grubu açısından nakit yaratma yeteneği yüksek borç yapısını kaldırabileceği konusunda şüphe yaratacak kadar zayıftır.” diyor. Peki, bunu da dikkate almadınız, ondan sonra bizim Konya Milletvekilimiz Sayın Atilla Kart size bir bilgi verdi ve bir soru sordu, hatta bir göreve davet ediliş oldu sizin BDDK olarak Bankacılık Kanunu’ndan almış olduğunuz yetkilerle bunların incelenmesi konusunda. Daha sonra bir gelişme daha oldu. Rekabet Kurulunun ortaya çıkarttığı bir kararla, bu şirketin kredi alma sürecinde beyan ettiği yapısından değişik bir ortaklık yapısı kullanımı içinde olduğu ortaya çıktı ve BDDK yine müracaat etti. Şimdi soruyorum: BDDK incelemeyi yaptı mı? Nasıl kredi verildi, riski ne, teminatı ne? Teminatı sadece ve sadece alınan şirket. İki üç gün önce burada Maliye Bakanımız diyor ki: “İşte 2 milyar dolara falanca yeri sattık, 700 milyona düştü. Şunu şu kadara sattık…” Peki, teminat gösterilen ve satılan bu yerin değeri düştü mü düşmedi mi? Peki, teminat tamamlayıcı herhangi bir şey yapıldı mı? Veyahut… Bugün bir cevap geliyor arkadaşımıza: “Bunu Başbakanlık Teftiş Kuruluna havale ettik.” Siz burada herhangi bir yanlışlık da mı gördünüz Kurula havale ettiniz yoksa biz burada ilgili çalışmayı yapmıyorsunuz, görevi üstümüzden atalım diye mi bu havaleyi gerçekleştirdiniz? Bu çok önemli.

Diğer taraftan, bankacılık sektörüyle ilgili baktığımızda, ne yazık ki Sayın Başkanımız “Bankacılık sektörünün sponsorluğunu Bach’tan Itri’ye çekelim.” diye öneride bulundu ama keşke yüzde 42’lik yabancı payını alırken de aynı duyarlılıkta, aynı yaklaşım içerisinde bir sunum olsaydı. Bugün baktığınızda, yaşanan krizde ne yazık ki bu yabancı payının fazla olması önemli riskleri de beraberinde getirmiştir çünkü uluslararası küresel tabanda yaşanan ve bu çok farklı ülkelerdeki yapılanmanın getirdiği talep bizdeki finans sektörünü de olumsuz ölçüde etkilemiştir.

Bakın, bundan önceki krizler, finans krizi ve reel sektör olarak gelişmişti ama Türkiye’de 2006 yılının başından itibaren kendini gösteren durgunluk ve geriye gidiş, tüketici eğilimindeki azalış ve yaşanan sonuçlarla ortaya çıkan gidiş, finans sektöründen önce reel sektörde yaşanacak ve yüksek borçlulukla karşılanan bu krizin finans sektörüne olumsuz etkilerinin kendini göstermesini beraberinde getirebilecektir. Yani bugün açıklanan banka rasyoları iyi olabilir ama bunun sonrasındaki gelecek, önemli bir riski de beraberinde taşımaktadır.

Bakınız, bugün için reel sektörün ve aynı zamanda bankacılık sistemimizin önemli borç döndürme ihtiyaçları vardır. Dünyadaki likidite artık sizin o pembe tablolar çizdiğiniz güzel günleri yaratan tabloda değildir. Artık parayı verecek olan güven aramaktadır. Ama Türkiye'nin ne yazık ki risk filmi, gelişmekte olan ülkelerin karşısında hızla artmaktadır. Tüm bunları dikkate alarak, birilerini bir şekilde suçlamadan güveni nasıl yaratırım formülüyle doğru bir paket içine hazırlamak gerekliliği vardır.

Her ülke kendine göre bir paket hazırladı, kimi 1 trilyon dolar dedi, kimi 50 milyar dolar dedi, kimisi 10 milyar dolar.

Peki, sizin, yapacağınız bu önlemlerin maliyetiyle o bütünlük içerisinde bir paketin ortaya çıkmasını istememeniz, orada çıkacak olan rakamın “Sizin başarısızlığınızın maliyetidir, göstergesidir”  söyleminden mi çekiniyorsunuz?

Şimdi, onun için, kopuk kopuk önlemlerle değil, her tarafı birbiriyle görüşme zeminine oturtarak bir çözüm bulmak lazım.

Diğer taraftan BDDK, SPK, Merkez Bankası başkanlarına soruyorum: Kaç defa bu kriz müddetince bir araya gelip beraberce çalıştınız, Hazine Müsteşarı dâhil kaç defa kendi içinizde toplantılarda kriz olağanüstü hâl görüşmeleri yaptınız? Yoksa, SPK’dan duyumlar alıyoruz, Yönetim Kurulu birbiriyle anlaşamıyor, toplantılar yapılamıyor; birtakım, sonuç çıkaramıyoruz, çalışmalar gerçekleşmiyor söylemleri... Bunları çözmeden, beraberce kriz seferberliği içinde bir çalışma var mıdır?

Diğer taraftan yine soracağım: KOBİ borsası, KOBİ borsası… Ne oldu KOBİ borsası? Yine KOBİ borsasını dile getirmişsiniz. Kaç senedir bu… Veya devlet iç borçlanma senetlerinin müşteri bazında saklanması. Ne oldu? Yine bir şey yapılmamış.

Şimdi, Vadeli İşlemler Borsasını, İMKB’nin vadeli pozisyon işlemlerini İzmir’e alarak yeni bir yapıya getiriyorsunuz. Peki, İMKB’yi ne yapacaksınız? Esas spot piyasayı ne yapacaksınız?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tamaylıgil, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) – Tabii.

Derecelendirme ve değerleme tebliğleri var. Derecelendirmede BDDK ve SPK hangi anlaşma düzeyindedir? Bunlar kimlere verilecektir? Derecelendirme kuruluşlarının hesabını şu anda dünyada bu “mortgage”tan dolayı ülkeler sormaya çalışıyor. Siz ne yapıyorsunuz?

Bir son söyleyeceğim: Bakın Deniz Feneri davasıyla -vaktim çok kalmıyor ama bunu söylemek zorundayım- ilgili olarak ortaya çıkan gelişmelerde Kanal 7’yle ilgili sorgulamalara SPK farklı olarak karşı verişler, değerlendirmeler içinde oldu. Bunu 2007’nin Ocak ayından beri dile getiriyorum ve kendilerine “Bu araştırmanın sonucu nedir?” diye sorduğumda bana “Kesin bir yargıya varamadık.” diye bir cevap gelmişti. Ama bırakın o uzman raporlarını -onları da şu anda dikkate almadan söylüyorum- bakınız Frankfurt’ta bir iddianame hazırlandı. O iddianamenin içerisinde ortaya çıkan tespitler var. Bakın, izinsiz halka arz edilmiş şirketlerden YİMPAŞ…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) – Çok az bir süre istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Tamaylıgil, son cümlelerinizi alayım lütfen efendim.

BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) – YİMPAŞ’la ilgili o iddianamede çok ciddi tespitler var.

Sayın SPK Başkanı, bu konuda hadi o zaman bir şey bulamadınız, şimdi de bulamayacak belgeler mi var önünüzde? Yoksa Adalet Bakanının söylediği gibi yirmi yirmi beş gün, belki de daha uzun sürede Almanya’ya ulaşamadı mı, belgeler gelmedi mi?

Ha, bir şey daha var:  Bakınız, Kaçakçılık Organize Suçlar Şubesinin ortaya koyduğu 2006 yılında bir rapor var. O raporda on dört klasörlük  İsviçre’den gelen bir dosya tanımı var. Bu raporu da Sayın Cemil Çiçek kabul etmiştir. Siz, acaba hangi aşamadadır, o dosyalarda neler yazıyor diye bugüne kadar bir araştırmada, bir soruşturmada bulundunuz mu?

BAŞKAN – Sayın Tamaylıgil, lütfen…

BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum, bitiriyorum.

Sermaye Piyasası ve BDDK’nın Merkez Bankası kadar en az özgür ve özerk olması ve bağımsız karar almasını temenni ediyorum. Sayın SPK Başkanının “Sorulara yazılı mı cevap vereyim?” diye soracak kadar bağımsızlığı teslim etmemesini diliyorum ve orada çalışan tüm uzman arkadaşlarımın da hak ettiği gelir seviyesinde bir maaşı almasını diliyorum ve son olarak da şunu söylüyorum: İnşallah, kötü günler değil, bir an önce önlem alarak Türkiye için güzel bir 2009 olur.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına son konuşmacı Adıyaman Milletvekili Sayın Şevket Köse.

Sayın Köse, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Köse, süreniz yedi dakika.

CHP GRUBU ADINA ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığının bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinize saygılarımı sunarım.

GAP, cumhuriyet tarihimizin en kapsamlı, en önemli bölgesel kalkınma projesidir. GAP, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin sahip olduğu kaynaklar değerlendirilerek o yörede yaşayan insanlarımızın gelir düzeyini ve yaşam kalitesini yükseltmeyi, bölgelerarası farklılıkları gidermeyi, ulusal düzeyde ekonomik gelişme ve sosyal istikrar hedeflerine katkıda bulunmayı amaçlamaktadır.

Değerli milletvekilleri, GAP’ın tamamlanmasıyla 1,82 milyon hektar alan sulamaya açılacak, yılda 27 milyar kilovat/saat hidroelektrik enerji üretimiyle ülke enerji ihtiyacının büyük bir bölümü karşılanacaktır. 3,8 milyon kişiye iş olanağı sağlanacak, bölge halkının yaşam kalitesi ve refah düzeyi yükseltilecektir. Dolayısıyla, bölgeye kültürel, ekonomik ve siyasal barış gelecektir. Bu anlamda da büyük bir sosyal barış projesidir.

Değerli arkadaşlar, her şeyden önce GAP’ın kurulmasında bugüne kadar şu ve bu şekilde emeği geçen herkese yürekten teşekkür etmek, bölge milletvekili olarak boynumun borcudur. GAP, yapılan harcamaların, çekilen acıların ve dökülen alın terini geri kazandıracak büyük bir entegre projesidir. Arkadaşlar, belki de gelecekte savaşların nedeni petrol değil su olacaktır. İşte bu bölge de hiç kuşkusuz GAP bölgesi olacaktır. “Niye?” diyeceksiniz. GAP’ta Dicle ve Fırat gibi iki tane büyük ırmağımız bulunmaktadır. Ancak, bölge dışında olan ve bugün dünyaya yön veren güçler su gibi hayati önem taşıyan unsurların yani bu iki ırmağımızın Türkiye’nin elinde olmasını istememektedirler ve bundan rahatsız olmaktadırlar. İşte GAP’ın önemi bu noktada bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Hiç mazeret yok, burada iktidara sesleniyorum: Bütün imkânları sağlansın ki Türkiye’nin en geri kalmış ve geri bırakılmış bölgesi olan Güney Doğu Anadolu Bölgesi dolayısıyla Doğu Anadolu Bölgesi’ne de etki edecek olan bu GAP’ın bitirilmesi gerekir ve bu temenni ve dileklerimi iletiyorum sizlere.

Değerli arkadaşlar, GAP’ın bitirilmemesinde en önemli etkenlerden biri projeye topluca bir bakış açısı getirilmemesidir. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu konuda net alternatif sunuyoruz. Bakınız, bugüne kadar GAP’a bir enerji projesi gibi bakıldı. Geriye kalan alanlar ise ihmal edildi. Örneğin GAP’ın enerji yatırımlarında yüzde 74 oranında fiziki gerçekleşme sağlanmıştır. “Aynı durum sulamada geçerli mi?” diye soruyoruz ve maalesef “Hayır” cevabını almaktayız.

Değerli arkadaşlar, 2008 yılı içerisinde sulamaya açılan alan ise trajikomik bir orandadır. Fırat ve Dicle havzalarında 272.972 hektar alan sulamaya açılmış olup 99.518 hektar alanda hâlen sulama şebekesi inşaatı devam etmektedir. Peki, burada Hükûmet yetkililerine soruyorum: GAP bölgesi içerisinde Hükûmetiniz döneminde sizin başlattığınız bir sulama projesi var mıdır? Cevap: Hayır. Sulama konusunda da bütün ümitler 2009-2012 yılları arasına sıkıştırılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; GAP konusunda yaşanan mağduriyetler anlamında kendi bölgem Adıyaman iyi bir örnektir. Ekonomik kalkınmanın gerçekleştirilmesi için  düşünülen şehirlerden birinin Adıyaman olması gerekirdi. Adıyamanlılar da bunu bekliyordu zaten. Çünkü GAP’a en çok fedakârlık yapan il Adıyaman ilimiz bunların dışında bırakılmıştır. Bu yetmiyormuş gibi sulama konusunda da yaşananlar Adıyamanlıları üzmektedir.

Bakınız, Devlet Su İşleri olarak sulama bazında Türkiye ortalaması yüzde 30 civarındadır, Adıyaman ilinde bu oran ise maalesef yüzde 9 civarındadır. Bu adaletsizliğin düzeltilmesi için yoğun bir çalışma gerekir, kamu yatırımı gerekir, özel sektörün bölgeye yönlendirilmesi gerekir.

GAP’ın Adıyaman ayağında çok önemli iki baraj vardır: Biri Çamgazi, diğeri Koçali’dir. Maalesef bu iki barajın da ne zaman bitirileceği henüz bilinmemektedir.

Değerli arkadaşlar, burada bir konuyu daha aktarmak istiyorum: Atatürk Barajı’nın yapılması esnasında yapılan kamulaştırma yüzünden mağduriyet yaşayan vatandaşlarımız bulunmaktadır. Olayın ayrıntısına girmek istemiyorum zaman açısından. Bu sene bütçesinden ödemeler yapılmalı ve bu yurttaşlarımızın mağduriyetleri giderilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; GAP konusunda özetle alternatif olarak şunları söylemek gerekir:

1) GAP’a ayrılan ödenekler yetersizdir, bunların artırılması gerekir.

2) GAP’a sadece enerji projesi bakışından vazgeçilmelidir.

Sulama gibi çok önemli ekonomik ayakların unutulmaması lazım olduğunu söylemek istiyorum.

Eğitim, sağlık gibi sosyal sektörlere yapılacak yatırımların üzerinde önemle durulması gerekir ve en önemlisi Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde özel sektöre yol göstermenin ötesinde doğrudan kamu yatırımının götürülmesi gerekir.

Bir başka önerimiz ise GAP’ın yönetimine ilişkindir. GAP İdaresinin merkezi Ankara’da kalmalıdır ve her ilde de temsilcilikler açılmalıdır, dokuz ilde de temsilcilik açılmalıdır. GAP İdaresi eğer başka bir ile taşınırsa il müdürlüğü gibi olur ki bu durum GAP İdaresinin koordinasyon görevini yerine getirmesine engel olur.

Değerli arkadaşlar, ayrıca GAP İdaresi taşındığında Ankara’da çalışanlar ne olacak? Burada 160 civarında personel vardır. Aile ve sağlık durumları gibi nedenlerle gitmek istemeyenleri götürmemek gerekir. Bu bölgeyi iyi bilen, iyi tanıyan Adıyaman, Diyarbakır, Şanlıurfa’da görevlendirmeler yapılabilir. Bu şekilde hem buradaki personel mağdur edilmemiş olur hem de bölgedeki insanlar istihdam edilmiş olur.

Değerli arkadaşlar, salı günü Sayın Başbakanımız Türkiye için çok güzel bir tablo çizdi. O tablo o kadar tozpembeydi ki kendisi için gerçekten, kendisi için çok iyiydi. Ben de bu tabloya karşı Aşık Mahzuni Şerif’ten bir dörtlükle cevap vermek istiyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Şiir okumak size değil, Baykal okuyordu şiiri!

ŞEVKET KÖSE (Devamla) – “Yoksulun sırtından doyan doyana,

Bunu gören yürek nasıl dayana”

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Biraz önce çalışsan, olurdu. Çalışmadan gelmişsin!

ŞEVKET KÖSE (Devamla) – “Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana,

Bilmem söylesem mi söylemesem mi.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET YENİ (Samsun) – Şiire yazık oldu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Başkan, bir daha okusun!

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Biliyorsunuz 2002’den önce yazılmış bu şiir.

BAŞKAN – Şevket Bey, Sayın Köse, hemşehrimin şiirini düzgün oku okuyacaksan yani, öyle şey yapma!

ŞEVKET KÖSE (Devamla) – Şimdi, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aşık Mahzuni Şerif, Türkiye halkının yüreğinde yerleşmiş bir ozandır. Tabii ki kendisine ait bir dörtlüktür. Bunu tekrar ediyorum efendim:

“Yoksulun sırtından doyan doyana,

Bunu gören yürek nasıl dayana.

Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana,

Bilmem söylesem mi söylemesem mi.” (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, arkadaşlar, Anadolu’daki yiğitleri, maalesef, sizin zehir kömürünüze, birer torba bulgurunuza ve nohudunuza muhtaç hâle getirdiniz. Bu tabloyla övünmemeniz gerekir diye söylüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) – Ne zaman yazılmış?

CEMAL KAYA (Ağrı) – 2002’den önceydi.

AHMET YENİ (Samsun) – Senin zamanında yazılmış.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Köse.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ilk konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın Mithat Melen.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz dokuz dakika.

MHP GRUBU ADINA MİTHAT MELEN (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Hazine Müsteşarlığı bütçesi ve kesin hesap kanunu üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlarım.

Efendim, “Hazine bütçesi” ve “kesin hesap kanunu” deyince burada bir şeyin altını gerçekten çizmek lazım. Biz bütçeleri konuşuyoruz, kesin hesap kanunlarıyla ilgili hiçbir şey konuşmuyoruz. Hâlbuki, gerçekten Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın bahşettiği en büyük imkân Türkiye Büyük Millet Meclisine, başta kesin hesap kanununu konuşmak. En önemle mesele bunun ibra edilmesiyle ilgili. Fakat hiçbir söz yok o konuda. Sanki bunu atlamış gibiyiz her yıl. Geçen yıl da aynı şeyi ben gözlemiştim. Ama bu bir imkân, bunu gerçekten daha iyi kullanmamız gerektiği kanısındayım.

Bu yıl, ben de hem bu konuda hem diğer konuda gerçekten Hükûmeti tebrik etmek istiyorum. Niye? Kesin hesap kanunu da dâhil olmak üzere, dünyanın en büyük ekonomik olaylarının olduğu bir dünyada hiç sanki böyle bir olay yokmuş gibi ekonomiyi devre dışı bırakmak büyük başarı gerçekten. Yani burada hiç ekonomiyi konuşmadan bu yılı kapatacağız. İşte zorla birkaç konuda şey konuşuyoruz. Şükür bütçe geldi ki ekonomiyle ilgili birkaç kelime etmek fırsatı var.

2009 yılının zor geçeceği belli, sadece bizim için değil, dünya için zor geçecek, dünya bir küçülme içine girecek. Bizim de bu konuda sıkıntılarımız hemen başladı bile. Piyasalara gerçek ateş düştü. Mesela 190 milyar Türk lirası olarak hesap ettiğimiz vergi gelirlerini bu sene toplamak çok zor. O, ÖTV ve KDV de düşüyor. Bu düşünce yeni bir finansman imkânına cidden Türkiye’nin ihtiyacı var; yani normal finansmanın dışında dış finansman zorunluluğu tekrar doğuyor. Sadece 100 milyar dolar borç ödemeyeceğiz 2009 yılında ama bütçe açıklarıyla tekrar piyasayı zorlamak, piyasaya saldırmak zorundayız. Zaten Hazine yönetimimiz maalesef bir borç yönetimi hâline geldi, borç yönetir hâle geldi. Hâlbuki Hazine yönetimimizi borç yönetir hâle getirmekten proje yönetir hâle getirmeye çevirmek zorundayız. Çünkü 2009 yılı yeni projeler bulmamız lazım, ciddi projeler bulmak lazım ki bu para açığını kapatmamız için. Türkiye'nin şu anda yurt dışı için bir vergi cenneti olduğu açık. Bu konuda hepimiz hemfikiriz. Vergi, başta kurumlar vergisi bayağı düşük. Mesela özellikle yabancı fon yöneticileri bu tarafa ilgiyle gelebilir, ilgiyle izleyebilir, yeni bir proje üretip buraya çekmek lazım. Bu birinci mesele.

İkincisi de, tabii güneyimizdeki Suudi Arabistan, Katar gibi, hatta İsrail gibi ülkelerin tarımla ilgili işlere ilgi duymasını sağlamak lazım. Bunlardan da korkmamak lazım, yani bunu böyle fazla şey meselesi hâline getirmememiz lazım. Çünkü 2009 yılı zor geçecek, hepimiz altında kalmayalım bu konuda. Çünkü Türkiye’de tasarruf yeterli değil, tasarruf eğilimi çok düşük Türkiye'nin. Tasarruf eğilimini yükseltemediğimiz sürece reel faiz imkânını maalesef sunmak zorundayız. Yani borcu artırıyoruz her geçen gün. İşte onun için o borç yönetir hâle gelen Hazineyi gerçekten proje üretir hâle getirmek lazım.

Merkez Bankasının üzerine de çok fazla gitmemekte yarar var. Merkez Bankası her şeye rağmen son dönemde görevini yapmaya çalışıyor, faiz indirimleri de dâhil ama  bundan sonra yapacak çok bir şey de yok. Cidden ekonomi yönetmek için Merkez Bankasının… Dünyada da artık… Amerika Merkez Bankasının da (Federal Reserve Branch Bank) faiz indirmekten başka  yapacağı çok bir şey kalmadı.

Şimdi, esas mesele, Türkiye'nin 2009 ve 2010 yılını güç geçirmemesi için bütün kaynakları açık tutmakla ilgili, onun için proje üretmekle ilgili. Yoksa, zor geçeceği hepimizin gözlerinin önünde. Çünkü, bütçe gelirlerinin artmayacağı belli, bütçe gelirlerinin düşeceği belli. Kamu açıklarının yanında da cari açıkların ciddi sıkıntısı var. Onun için, bütün bunları bir araya getirdiğimiz zaman Türkiye’yi önünde zor günler bekliyor.

Bu arada da önemli bir mesele daha var. Londra’da G-20’lerin toplantısı yapılacak ve dünyada yine bu ekonomik meselelere yeni bir çözüm, finansal meselelere yeni bir çözüm getirilmesi var. Bunun için de başta Hazinenin çok hazırlıklı olması lazım. Türkiye artık o kadar tecrübelendi ki bu konularda, bu hazırlıkları yapıp buralarda kendine de bir görev kapmasının yararı var. Çünkü yıllardan beri -IMF de dâhil olmak üzere- bu işlerle Hazine o kadar tecrübelendi ki Türk yönetimi…

Yine şimdi, mesela gereksiz yere bir IMF tartışması var Türkiye’de, her gün IMF’yi tartışıyoruz. Efendim, bizim bir çapaya ihtiyacımız var mı yok mu? Esas meselemiz o. Benim gördüğüm kadarıyla Türkiye'nin -Avrupa Birliği de dâhil- önemli bir çapaya çok gereksinimi yok, kendi meselelerini kendi çözmeye gereksinimi var, buna ihtiyacımız var. Bunun için de yapısal ekonomik reformları geçirmemiz lazım. Bunları burada hiç konuşamadık bir türlü. Geçen yıl iki tane kanun geçirebildik. Birisi Sosyal Güvenlik Yasası, öbürü de araştırma geliştirmeyle ilgili yasa, altyapıyı düzeltmek için, ekonominin altyapısını. Onları da tam anlamıyla geçiremedik, yarım yamalak geçirdik.

Bakın, bu yıl hakikaten duvara vurmadan, başımızı hakikaten sağa sola vurmadan bunları yapmamız lazım. Biraz önce bir arkadaşım söyledi: “Elin taşıyla elin kuşunu vurmak.” Başka çare de yok, başka çare kalmadı. Yani bundan sonra devamlı burada eleştiri getirip “Bu böyle olur.”, “Bu böyle olmaz.” yerine artık bu Meclisin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ekonomi konusunda sorumluluğunu alıp, gerçekten ortak olarak Türk ekonomisinin altyapısıyla ilgili meseleleri çözmesi lazım. Bunu da ileride, gelecek seçimde, gelecek seçimlerde malzeme olarak kullanmaması lazım. Amerika Birleşik Devletleri’nde son sıkıntılarda bu yapıldı. Şimdi bizim de oturup bunu en kısa zamanda yapmamız lazım.

Şimdi, bütçe için tesadüfen, zorunlu olarak ekonomi konuşuyoruz. Bakın, ne kadar ilgi var Türk hazinesine. Bana değil, Türk hazinesine ilgi bu kadar. Hâlbuki “Her şeyin başı ekonomi.” de demek istemiyorum, tabii, sosyologlar belki çok kızıyor ama seneye Türk ekonomisinde ciddi sıkıntılar olduğu zaman Türkiye’de her türlü sorunun önünü açmış oluyoruz. Özellikle benim de geldiğim İstanbul, büyükşehirler çok önemli sıkıntıların merkezleri. O kadar büyük gelir farklılıkları var ki ekonomik sıkıntılarla bunları bir ateşlerseniz Türkiye’de ciddi sıkıntılar olur.

Bir de hepimizin bilmesi lazım, bazen hata yapıyoruz kendimiz de, Türkiye Büyük Millet Meclisi dâhil, Türkiye o kadar fazla silahlandı ki herkesin elinde silah var. Çok dikkatinizi çekmek istiyorum.

Biz, 2009 ve 2010’u rahat atlatmak zorundayız. Biz, Türkiye’yi bir daha krizsiz götürmek zorundayız. Ama hiçbir şey yokmuş gibi davranmak… Ben sakin olmayı da anlıyorum, ben kimseyi paniğe kaptırmamayı da anlıyorum ama hiçbir şey yokmuş gibi davranmayı çok anlamıyorum. Hazinenin inisiyatif alması gerekli. Türkiye’de anladığım kadarıyla üst tarafa bir şey intikal ettirilmiyor veya bu işin telaşı kimsede yok. Sakin olmak başka, telaşına kapılmak başka şey. Ama bu sorumluluk hepimizin sorumluluğu ve bir şey olduğu zaman bundan hepimiz sıkıntı çekeceğiz.

Onun için 2009 yılında sadece bütçe değil, Türk ekonomisiyle ilgili altyapı reformlarının da bir an önce geçirilmesi lazım, bir an önce Türk ekonomisinin salaha kavuşturulması lazım. Yoksa ileride bunun sıkıntısını çekeceğimiz görünüyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben bu duygu ve düşüncelerle bütçenin hayırlı olmasını diliyorum, yüce heyete saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Melen, çok teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Günal, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Şahsım ve partim adına hepinizi ve yüce Türk milletini saygılarımla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, bugün burada bütçesini görüştüğümüz Devlet Planlama Teşkilatının kurucusu olan, aynı zamanda partimizin kurucusu olan, Türk milliyetçiliğinin ve Türk dünyasının başbuğu Alpaslan Türkeş’i de rahmetle ve minnetle anıyorum.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) - Allah rahmet etsin.

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Yine, geçtiğimiz yıl bu kürsüde benim yerimde DPT bütçesi üzerinde konuşma yapan değerli diplomat ve devlet adamı ve geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz merhum Suphi Gündüz Aktan Bey'i de burada rahmet ve minnetle DPT bütçesi vesilesiyle anmak istiyorum. Ruhları şad olsun.

Değerli arkadaşlarım, Devlet Planlama Teşkilatı 27 Mayıs İhtilali'nden sonra Alparslan Türkeş'in Başbakanlık Müsteşarı olduğu sırada TÜBITAK, Türk Standardları Enstitüsü, OYAK, Türk Kültür Ocakları, Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü gibi, kısa sürede, beş ay içerisinde kurulmasına vesile olduğu önemli kuruluşlardan birisidir.

Burada gerçekten de ülkemizin planlı dönemde kalkınmasına önemli katkılar sağlamıştır, sağlamaya da devam etmektedir. Zaman zaman siyasi tartışmalara ve kadrolaşmalara sahne olsa da genel olarak ekonomik ve soysal konularda önemli görevler üstlenmiş bir kurumumuzdur.

Ancak, son yıllarda özellikle AKP hükûmetlerinin DPT'nin bu uzmanlığından, ekonomik ve sosyal konulardaki uzmanlığından yeterince yararlandığını söylememiz maalesef mümkün değildir. Ha, belli noktalarda yararlanılmıştır. Nasıl? DPT'deki değerli uzman arkadaşlarımızdan bürokrasinin belli noktalarında yararlanıldı. Daha sonra onların da bir kısmı hala aynı görevlerde değiller, görevleri değiştirildi. Neden? Şimdi DPT uzmanlığının bir özelliği var: Ne kadar siyasete yakın olsalar da ülkenin çıkarları gereği, ekonomik hedefler, ekonomik göstergeler, öncelikler neyi gerektiriyorsa eldeki kaynakları etkin bir şekilde dağıtmakla sorumlu olduklarını unutamıyorlar.

Dolayısıyla da buradaki arkadaşlarımız… Geçtiğimiz yıl içerisinde gündeme gelen bir tartışmadan size kısaca bahsedeceğim- tabii ki, siyasilerin taleplerini her zaman karşılamaları mümkün olmuyor ve doğal olarak da uzmanlık gereği görüşlerini iletiyorlar. Şimdi, geçen yıl haziran aylarında basında bir tartışma yer aldı "DPT kapatılacak mı?" diye. Bunun üzerine ne olduğuna baktık: Tabii, seçim yaklaşıyor, sizlerin de telaşından sıkıntıya düştüğünüz, ikinci dönemde biraz daha düşüş içerisine girdiğiniz için, seçim öncesi biraz daha kesenin ucunu açalım, bölgelerimize biraz daha yatırım alalım diye doğal olarak uğraşıyorsunuz. Ama tabii, arkadaşlarımız, eldeki bütçe sınırlı olduğu için hassas davranmak durumunda kalıyorlar. Başbakana şikâyetler gidince Sayın Başbakanın da bu konuda bir görüş serdettiği basına yansıdı. Bunun üzerine tabii ki elimizi kolumuzu bağlıyor şeklinde sizin şikâyetleriniz etkili olduğu için, perde arkası kulislerde “Kapatalım o zaman.” dediği yansıdı. Bunun üzerine de Sayın Çiçek’in açıklaması var, diyor ki: “Zaman zaman tabiatıyla DPT’den şikâyetler olmaktadır, oldu. Bunu Bakan olarak ben de yaparım, bazı arkadaşlar da yapar. Ama her şikâyet ettiğimiz kurum ortadan kalkacak olsa Türkiye’de kurum kalmaz.” Yani şikâyetlerin olduğunu söylüyor, arkasından da hemen “Tabiatıyla yatırımcı bir bakan isek daha çok yatırım yapmak isteriz, daha çok açılış yapmak isteriz ama buna karşılık devlet bu tür faaliyetleri yürütürken belli öncelikleri, belli dengeleri, ekonomik öncelikleri, hedefleri gözetmek mecburiyetindedir” diye devam etmiş. Yani demek ki bir şikâyet olduğu kesin.

“Onu niye söyledin, nereden aklınıza geldi?” diyeceksiniz. Yukarıda, Komisyonda görüşürken Sayın Başbakan Yardımcımız Nazım Ekren Bey dedi ki: “DPT’nin stratejik planı hazırlandı ve biz Devlet Planlama Teşkilatını yeniden yapılandırmayı düşünüyoruz.” Onu söylediği zaman, benim bu tartışmalar aklıma geldi. Acaba dedim, yani kapatma yerine işlevsizleştirmeyi mi düşünüyorlar veya farklılaştırmayı mı düşünüyorlar ya da Hükûmetin söylediklerini daha kolay yapabilecek bir kurum hâline getirmeyi mi düşünüyorlar? Yani şimdi diyeceksiniz ki: “Zaten Sayın Başbakana bağlı.” Doğru, ben de biliyorum eski müsteşar yardımcısı olarak ama az önce…Başbakana bağlı olsa da, söylediğim gerekçelerle, arkadaşlarımız, Sayın Çiçek’in açıklamasında da belirttiği gibi, kaynakları tahsis ederken siyasi öncelikleri değil, ekonomik ve sosyal öncelikleri dikkate alıyorlar ve her konuda da yetişmiş arkadaşlarımız var. Doğal olarak orta ve uzun vadeli planları da dikkate alarak sizlere bu görüşleri söylüyorlar.

Sonuç olarak kapatmak veya işlevsizleştirmek, fonksiyonlarını azaltmak çözüm değildir. Evet, yeniden yapılandırılmalıdır, ona bizim de itirazımız yok. Fonksiyonları ve iş yükü gözden geçirilmelidir. Kısacası DPT, Türkiye Cumhuriyeti devletinin, sizlerin de son dönemde sıkça söylediği gibi, 2023 yılında lider ülke olması vizyonunu- ki biz ona ekliyoruz- İstanbul’un 600’üncü Fetih Yıl Dönümü’nde, 2053’te de dünyada süper güç olmasını sağlayacak bir organizasyon yapısına sahip olmalıdır. Bunun için de gündelik çekişmelerin ve yatırım önceliklerinin, ödeneklerinin nereye harcanacağını değil, dünyanın nereye gittiğini, Türkiye'nin nereye ve nasıl gitmesi gerektiğini araştıran ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin geleceğe ilişkin stratejisini üreten ve uygulamasını denetleyen bir kurum hâline gelmesi gerekmektedir. Ancak tabii ki bunun gerçekleşebilmesi için öncelikle DPT’nin ve başta da Hükûmetin kendisinin stratejik bir düşünceye sahip olması gerekir. Ne demektir bu değerli arkadaşlarım? Şimdi, Sayın Ekren stratejik planın tamamlandığını söyledi. Ben araştırdım, web sitesine baktım, DPT’deki arkadaşlarımla görüştüm, henüz kamuoyuna açıklanmamış. Maalesef, değerli arkadaşlarım, Türkiye’de stratejik planlamanın çerçevesini hazırlayan, planlama kılavuzunu oluşturan, kamu kurumlarının bunu uygulamasını denetleyen, pilot uygulamaların gözetimini, incelemesini yapan kurum olarak DPT’nin stratejik planı henüz kamuoyuyla paylaşılmamış durumda.

Şimdi, stratejik planlama başlı başına bir unsur değildir değerli arkadaşlar. Stratejik planlama, stratejik yönetimin bir unsurudur. Birinci unsuru da stratejik düşüncedir. O da nerede başlıyor? Stratejik düşünce, “Biz, ne yapıyoruz, nerede hata yapıyoruz, neyi eksik yapıyoruz?” önce onları gözden geçirmemizi gerektiriyor ama şimdi, başta Sayın Başbakan olmak üzere AKP Hükûmetinin bütün üyeleri öyle bir düşünceye sahip değil. Yani “Biz her şeyi doğru yapıyoruz, burada bir sıkıntı yok...” Krizle ilgili uyarılar, kriz tellallığı oluyor, gerilim yaratmak oluyor, krizi fırsata dönüştürmek oluyor. Yani uyarıları dikkate almak yerine, sürekli olarak her kesimi, herkesi azarlamakla meşgulüz.

Daha önce Sayın Durmuş Yılmaz’ı da eleştirmişler. Dün, yukarıda, Komisyonda sordum kendisine. Dedim ki: “Sayın Başkan, Sayın Başbakanın dünkü açıkladığı, toplantıda söylediği bu önlemleri siz mi alıyorsunuz -dokuz tanesi Merkez Bankasının aldığı önlemler- yoksa Hükûmet mi alıyor yoksa size talimat mı veriyor?” “Hayır, biz, burada, birtakım likiditeyi rahatlatıcı teknik önlemler alıyoruz.” dedi.  “Peki, rezervle ilgili talimat veriyor mu size toplarken?” dedim. “Veremez, sadece kur rejimini beraber belirleriz. Kur politikası bizim işimiz.” dedi. Ama Sayın Başbakan, daha önceki gün burada “Rezervlerimiz 70 küsur milyar oldu.” diye bize anlatıyordu.

Buradan şunu söylemeye çalışıyorum değerli arkadaşlarım: AKP Hükûmetinin üyeleri arasında ekonomi konusunda bir koordinasyonsuzluk var. IMF ile ilgili konularda da aynısını görüyoruz. Maalesef, her kafadan farklı bir ses çıkıyor. Yani anlaşma var mı, yok mu? Kim açıklayacak? Sayın bakanlara sormuştuk bütçe görüşmesinde, bir şey söyleyemediler. Sonra, ertesi gün anladım ben, Sayın Başbakan Hindistan dönüşü gazetecilere açıklamış “Müjdeyi ben vereceğim.” diyor. Yani “Ümüğümüzü sıktırmayız.” noktasından müjde verme noktasına gelmişiz galiba, orayı biz pek anlayamadık.

Şimdi, birkaç tane, size son bir şey göstermek istiyorum. “Kriz teğet geçer.” demişti, ben de modaya uyacağım, size birkaç tane, hızlıca, manşetlerden örnekler göstereceğim. Kriz teğet mi geçti yoksa… Teğet tartışmasını -gülüyor Sayın Elitaş- akşam bir televizyon kanalında yapmıştık onun için. Şimdi ben de size…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Sayın Başkanım, bitiriyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Teşekkür ederim.

Şimdi, bakın son bir hafta içerisindeki gazete manşetleri: “Bir Millet Mutsuz…”

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Hangi gazete?

FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) – Hangi gazete?

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Üzerinde hepsi var, gösteriyorum, bakın var. “Bir Millet Mutsuz”, “Asgari Ücret, Esnaf, Emekli, Vatandaş Sıkıntısı” (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Bakın… Sonra tartışırız. Ben bir göstereyim, hepsini size veririm.

“Durgunluğun Resmi” bu da önceki günkü gazeteden.

FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) – Mahallî gazeteler onlar.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Hepsinin üzerinde resmi var, sana gözlük lazım Fevzi Bey. Bak kocaman, görüyor musun?

“Büyüme Neredeyse Durdu, İşsizlik Koptu Gidiyor?” (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Değişik gazetelerden aldım. Yani şaibe olmasın, reklam da olmasın diye hepsinden birer tane aldım. Bakın, “Kamu Hormonuna Rağmen Türkiye Yüzde Yarım Büyüdü”, “Resesyona Kıl Payı”, “Bu Teğet Fena Vurdu” Bu da Hürriyetin, Sayın Başbakan da dün Hürriyeti kullanmıştı, bakın: “Büyüme Yüzde 0,5’e İndi”

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Faizler bizim zamanımızda yüzde 7.500 olmadı.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Bizim faizle işimiz yok, faizci sizsiniz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Seni teğet geçmemiş anlaşılan.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, maalesef burada Sayın Başbakan, bakanları, herkesi ağır bir şekilde eleştiriyor. Özet olarak, biz burada ekonomi bakanlığının…

Değerli arkadaşlarım, bu çözümlerin ortaya konulabilmesi için…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Zulaları çıkartın.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Sayın Başkanım, bir cümle, hemen bitiriyorum.

BAŞKAN – Lütfen Sayın Günal

Buyurun.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – …ekonomi bakanlığının kurulmasını, ekonomideki koordinasyon eksikliğinin giderilmesini, böylece Ekonomi Koordinasyon Kuruluna gerek kalmamasını; YPK’nın, ÖYK’nın, Para Kredi Kurulunun, bütün kurulların birleştirilerek “Mali İşler Yüksek Kurulu” adı altında toparlanmasını öneriyoruz.

Bütçenin, önce DPT’ye, sonra tüm milletimize hayırlar getirmesini, DPT’nin de az önce belirttiğim gibi, 2023’ün lider ülke olma ve 2053’te de dünyada süper güç olma vizyonunun gereklerini yerine getirebilecek bir yapıya kavuşmasını diliyorum ve bu duygularla, sizleri ve yüce Türk milletini saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Günal.

Milliyetçi Hareket Partisi adına üçüncü konuşmacı Antalya Milletvekili Sayın Hüseyin Yıldız.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Yıldız, süreniz altı dakika.

MHP GRUBU ADINA HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye İstatistik Kurumu bütçesi üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, yıllarca soykırım yalanı ile dünya gündemini meşgul eden Ermeni lobisinin Türkiye uzantıları sözde aydın takımının başlatmış olduğu özür kampanyasını şiddetle kınıyor, bunu yapanların esas Türk milletinden özür dilemelerini bekliyorum. (MHP sıralarından alkışlar) Şanlı tarihimizi okuyarak kimin kime zulmettiğini iyice idrak etmelerini öneriyorum. Kampanya sorumlularını yüce Türk milletinin vicdanına da havale ediyorum.

Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerinin kendi Hükûmetlerinin bütçe görüşmelerinde bile 30 civarında milletvekili arkadaşlarıyla bütçeyi izlemelerini de Türk milletinin takdirine tekraren bırakıyorum.

Değerli milletvekilleri…

MUHARREM VARLI (Adana) – İşleri var, işleri!

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Evet, işleri vardır sanıyorum.

Şimdi biz, söylemlerimizden ve açıklamalarımızdan artık sizlerin ders almadığını görmekteyiz. Doğruları görmenizi de bundan sonrası için beklemiyoruz. Biz, esas sahibi olan Türk milletine bu kürsüden hitap etmeye çalışacağız.

Değerli milletvekilleri, son günlerde özellikle TÜİK açıklama yapıyor. TÜİK “Kayıt sistemiyle ilgili haksız eleştirilerde kullanılan bilgi ve rakamlar gerçeği yansıtmamaktadır.” diyor. Sistemde tüm adreslerin belediyeler tarafından veri girişi yapılarak ulusal adres veri tabanı oluşturulduğu ve tek tek tüm adreslerin bire bir ziyaret edilerek kayıtların yüz yüze yapıldığı ifade ediliyor TÜİK tarafından. Seçmen listelerinin askıya çıkmasıyla haksız eleştirilerin yapıldığı, çağdaş devlet olma kapsamında son derece önemli bir veri kayıt sistemini TÜİK gerçekleştirdiğini söylüyor. TÜİK’in adrese dayalı kayıt  sisteminden bilgileri alan Yüksek Seçim Kurulu, seçmen listelerini askıya çıkarıyor. Yüksek Seçim Kurulu Başkanımız basın açıklamasında diyor ki seçmen kütüklerinde terör örgütünün dağ kadrosundaki kişilerin isimlerinin yer aldığına ilişkin sorulara verdiği cevapta: “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ise, vatandaşlıktan çıkmamışsa ve belli adreste yazılı…”, “Dağdaki kişilerin adresi mi var?”, “Onu bilemiyorum, araştıracağız.” diyor.

Şimdi, TÜİK diyor ki: “Biz adrese dayalı kayıt sisteminde hanelere gidiyoruz. İnsanlarla yüz yüze kayıt yapıyoruz.”

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Oraya gitmişler!

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Sayın Adalet Bakanı da diyor ki değerli arkadaşlar: “Yeni seçmen yazılımı konseptini iyi incelemedikleri için muhalefet bilmeden konuşuyor.” Dağdaki teröristlere “Gelsinler, tanışalım.” diyor.

Sayın Bakan, dağdaki terörist gelmiş, seninle tanışmış, TÜİK’le tanışmış, yüz yüze kaydını yaptırmış. Daha nereye tanışacaksın? (MHP sıralarından alkışlar)  O, dağdaki terörist, bir buçuk yıl önce yaptığımız 22 Temmuz seçimlerinde muhtemelen kayıtlıydı, muhtemelen 2004 seçimlerinde de kayıtlıydı ve muhtemelen de AKP’ye oy verdi. Siz tanışmıyorsunuz, zaten samimisiniz, samimi!

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ne demek istiyorsun? Saçma sapan konuşuyorsun!

Sayın Başkan, sözünü geri alsın!

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Ayıptır! Ayıptır!

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Dinlersen öğrenirsin.

BAŞKAN – Sayın Yıldız, lütfen…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – “Muhtemelen” diyor.

OKTAY  VURAL (İzmir) – “Yüz yüze görüşmüştür.” diyor.

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – “Muhtemelen” dedim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – O zaman “muhtemelen” teröristin danışmanı mı arkadaşımız? Nereden biliyor teröristin terörist olduğunu?

BAŞKAN – Evet, sataşmaya sebebiyet vermeyelim.

Sayın Yıldız, konuşmanıza devam ediniz.

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, sizler de gelirsiniz burada cevap verirsiniz.

OKTAY  VURAL (İzmir) – Adalet Bakanı cevap versin.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yani kampa gidip sayıp mı gelmişler? Adrese dayalı… Kandile mi gitmişler?

OKTAY  VURAL (İzmir) – Efendim, müdahale olmasın, bir dakikası gitti.

BAŞKAN – Sayın Yıldız, devam ediniz.

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Devam ediniz efendim, mikrofonunuz açık!

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Devam ediyorum efendim, kızmayın.

OKTAY  VURAL (İzmir) – Devam etsin de Grup Başkan Vekili kesiyor efendim.

BAŞKAN – Efendim, mikrofon açık, kimse… Bir şey yok.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – TÜİK Kandil’e gitmiş!

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Turizm kenti Antalya’mızın milletvekili olan Sayın Adalet Bakanı sanıyorum Antalya’ya gelince kendini turist sanıyor ya da muhalefet partisinin bir milletvekili sanıyor. Adalet ve Kalkınma Partisinin bir etkinliğinde, toplantısında diyor ki Deniz Feneri ile ilgili: “Bize ne kardeşim! Birileri Almanya’da bir dernek kurmuş, yolsuzluk yapmış. Hükûmete ne, Adalet Bakanına ne!” Ankara’ya gelince turist olmadığını ya da muhalefet partisi milletvekili olmadığını hatırlıyor, diyor ki: “Ben böyle bir şey demedim.” Sayın Adalet Bakanının söylemlerini hem yazılı medya hem de görsel medya vasıtasıyla bütün Türkiye duydu. O zaman şunu söylemek lazım: Sayın Bakan, sizlere uzatılan her kameraya konuşmak zorunda değilsiniz ya da konuştuklarınızın da arkasında dimdik durmanız lazım.

Sayın Başbakan Güneydoğu’ya gidiyor, “Ya sev, ya terk et!” diyor, buraya geliyor, bütçeyle ilgili konuşması gerekirken, bir siyasi partiye dönüyor ve konuşmasının yarım saatini “Ben bunu demedim.”le geçiştiriyor.

Daha dün akşam Kanal D televizyonunda bir programda Sayın Başbakanın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken 1994 yılında Avrupa Birliğiyle ilgili söylemiş olduğu söylemleri bütün Türkiye izledi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yıldız, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Orada diyordu ki: “Avrupa Birliği bir Hristiyan kulübüdür, Türkiye Cumhuriyeti’nin buraya girmemesi gerekmektedir.” 2005 yılında ise “Hamdolsun, hep beraber bu işi başardık.” diyordu. Arkasında duramayacağınız sözleri söylememelisiniz. Sayın Adalet Bakanı da zaman zaman bunları yapıyor.

Tabii ki süremiz yetmiyor, yetmediği için de sizin bu sıkça yaptıklarınızı gündeme taşıyamıyoruz.

Değerli milletvekilleri, ayrıca Yüksek Seçim Kurulunun bizlere vermiş olduğu listelerde bakınız neleri görüyorsunuz: Bir adreste -Telatiye Mahallesi 17’nci sokak, kapı numarası 16- tam 79 kişi var arkadaşlar. TÜİK…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – İtiraz edeceksiniz! (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – İtiraz ediyoruz, itiraz ettik.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sen doğru yaz önce ya!  Doğru yaz da… Nereye itiraz edeceksin? Olur mu öyle şey?

ÜNAL KACIR (İstanbul)  – Kim yazdı? Ben mi yazdım?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – TÜİK yazdı.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sen yazdın! Niye savunuyorsun?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sana bağlı, sana; sana bağlı TÜİK.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – İtiraz edin…

BAŞKAN – Sayın Anadol… Sayın Kacır

Sayın Yıldız, konuşmanızı tamamlayın.

Devam edin efendim.

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Efendim, konuşturmuyorlar, iki dakikamı aldılar.

BAŞKAN – Efendim… Sayın Anadol, lütfen…

OKTAY VURAL (İzmir) – Niye savunuyorsun?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Savunmuyorum, itiraz edin diyorum.

BAŞKAN – Sayın Kacır

Buyurun Sayın Yıldız.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – 79 tane adamı…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – İtiraz edin dedik.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sen niye etmiyorsun? İşine gelmiyor değil mi?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ben de edeyim.

BAŞKAN – Arkadaşlar karşılıklı konuşmayalım.

Sayın Yıldız, lütfen devam ediniz.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bir tek siz memnunsunuz bu işten! Bir tek AKP memnun!

OKTAY VURAL (İzmir) – Sizi gidi…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Olur mu öyle şey!

BAŞKAN – Buyurun.

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) –   Sayın Bakanıma buradan gösteriyorum, “Bilmeden, araştırmadan konuşuyor diyelim diyorlar…”

BAŞKAN – Sayın Yıldız, siz konuşmalara iştirak etmeyin. Lütfen bitirin konuşmanızı.

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) –  Sayın milletvekilleri, burada bilgisayar çıktıları var. Bir çadırda 79 kişi var. “İtiraz etseydiniz…” İtiraz ettik, saat beşe on kala itiraz ettik, saat beşi on geçe ret cevabı verildi. Bu doğruları yapmakla TÜİK görevli. Bu seçimlerin sonucunun şaibeli olmaması için bu doğruları yapmak zorundasınız. Türkiye’de bugüne kadar bunlar konuşulmadı. Listelerinin tamamı bende var. Bunların tamamını Sayın Bakana da verebilirim ama bundan önceki verdiklerimizde ise maalesef verdiğimiz dosyayla ilgili orada çalışan görevli çok zor duruma düşürülmüştür, savunması alınmıştır TÜİK’te soruşturma yapılmıştır. Ben Sayın Bakandan bunu beklemiyordum. Bu listeleri de kendisine artık verme ihtiyacını duymuyorum çünkü sözlerinin arkasında durmuyor. Ben Sayın Bakanı şahsen öyle tanımıyordum ama maalesef AKP türbülansından onun da geçtiği  belli oluyor.

Hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

ÜNAL KACIR (İstanbul) – İlçede, ilçe başkanımızı da götürün, birlikte itiraz edin. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ya, bir de akıl verme ya! Akıl verme ya!  Senin aklına ihtiyacımız yok.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Kacır, belgeler burada.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Mustafa Cihan Paçacı.

Sayın Paçacı, buyurun efendim.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Doğruyu bulma işi muhalefetin değil sizin işiniz! (AK PARTİ, CHP ve MHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

Sayın Kacır, Sayın Yıldız, lütfen efendim…

Sayın Yıldız, Sayın Köse, Sayın Öz; efendim, yerimize oturalım ki mikrofonu açacağım.

Sayın Paçacı, buyurun efendim.

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA CİHAN PAÇACI (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sermaye Piyasası Kurulu ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu bütçeleri üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Hatibi dinleyelim arkadaşlar, lütfen...

MUSTAFA CİHAN PAÇACI (Devamla) – Küresel finans sistemimizde 2007 yılının ortalarında başlayan küresel kriz, bugün tüm dünyayı etkisi altına almış bulunmaktadır. Özellikle altı yıldan bu yana AKP hükûmetlerince uygulanan yanlış ekonomik politikalar sebebiyle küresel kriz öncesi Türkiye ekonomisinin kırılganlığı artmış ve ekonomik kriz şartları kendi bünyesini içinde taşır hâle gelmiştir. Özellikle son yıllarda ciddi bir darboğaz içerisinde bulunan reel sektör, mevcut krizden artan bir şiddetle etkilenmektedir.

Finansal sektör ile küresel krizi diğer ülkelere oranla daha hafif hissetmekteyiz. Bunun en temel sebebi ise Milliyetçi Hareket Partisinin de içinde bulunduğu 57’nci Cumhuriyet Hükûmeti döneminde oy kaybetme kaygısı taşımadan alınan gerçekçi kararlar ve uygulamaya konulan reformlardır.

Değerli milletvekilleri, bu reformların bir kısmını kısaca hatırlamakta fayda vardır:

Her şeyden önce, o dönemde bağımsız bir Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu oluşturuldu.

Merkez Bankasının özerkliğe kavuşması sağlandı.

Yeni Bankacılık Yasası çıkartıldı ve bankacılık sistemi rehabilite edilerek sağlıklı bir yapıya kavuşturuldu.

Bütçe dışı fonlar kapatılarak bütçeye dâhil edildi.

Sosyal güvenlik reformu yapıldı.

Esnek kurdan dalgalı kur rejimine geçildi.

Görüldüğü üzere, alınan bu tedbirler neticesinde Türkiye ekonomisi güçlü bir yapıya kavuşturuldu, özellikle finans sistemi krizlere daha dayanıklı bir hâle getirildi.

Önceki gün, Maliye Bakanımız Sayın Unakıtan 2009 yılı bütçe sunuş konuşmasında, muhalefetin İktidarın icraatlarını takdir etmesi gerektiğini ve alkışlaması gerektiğini ifade etti. Ben de bu kürsüden kendisine şöyle seslenmek istiyorum: Finans sektörü eğer bugün ayakta kaldıysa, eğer bugünkü krizi az hissediyorsa bu, 57’nci Cumhuriyet Hükûmetinin almış olduğu tedbirler sayesindedir. Gelin, bunu millete söyleme erdemini siz gösterin.

OKTAY VURAL (İzmir) – Nerede efendim, nerede!

MUSTAFA CİHAN PAÇACI (Devamla) – Değerli arkadaşlar, küresel mali kriz ortamında finansal sistemimizin yaklaşık yüzde 80’ini oluşturan Türk bankacılık sektörünün sermaye yapısını koruması, kârlılığını devam ettirmesi, reel sektöre yönelik kredi kanallarını açık tutabilmesi ve yurt dışından borçlanıyor olabilmesi yukarıda sözünü ettiğimiz reformlar sayesindedir. Gelinen bu noktada 2000 yılında faaliyete geçen ve bugün kuruluş ilkelerine uygun bir tarzda, etkin ve başarılı hizmet üreten Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun şüphesiz büyük rolü ve katkısı vardır. Ben bir muhalefet partisi sözcüsü olarak Değerli Başkanı ve ekibini kutluyorum.

Değerli milletvekilleri, sağlam temeller üzerine oturtulmuş olsa da bankacılık sektörünün son altı yıllık süre içerisinde yüzde 43’ünün yabancıların kontrolüne geçmiş olması, finans sistemimiz ve dolayısıyla reel sektörümüz açısından ciddi bir risk oluşturmaktadır. Özelleştirme kapsamı içerisinde bulunan Türkiye Halk Bankasının blok satış yöntemiyle yabancıya satılması mutlaka gündemden çıkartılmalıdır.

Bankacılık sektöründe ancak ihracat kredileri, ithalat kredileri, yatırım kredileri gibi kredilerin dışında maalesef bugünlerde yeni bir kredi türü daha oluştu, bu da siyasi krediler ve yine maalesef, bugün bazı kamu bankalarımız amaçlarına ters düşen bir tarzda -siyasi otoritenin baskısı- ve kredi portföyünün önemli bir bölümünü, biraz önce ifade ettiğim siyasi nitelikli kredilere tahsis etmişlerdir. Bu tür yanlışlıkların önlenebilmesi için başta BDDK olmak üzere Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu ve bağımsız denetim kuruluşlarına önemli görevler düşmektedir.

Değerli milletvekilleri, finansal sistemimizin denetlenmesi ve düzenlenmesinde çok önemli görevler üstlenen BDDK’nın 2006 Kasım ayında yürürlüğe giren Bankacılık Yasası’yla yetkileri önemli ölçüde daraltılmıştır. Bankalar Yasası’nda yeni bir düzenlemeyle bu eksikliklerin giderilmesi gerekmektedir. Ayrıca, Bankalar Yasası’nda yapılacak değişikliklerde Bankalar Birliğinin önerileri mutlaka dikkate alınmalıdır. Zira, bir sektörün problemlerini ve çözüm yollarını en iyi o sektörde çalışanlar bilir. Böyle bir düzenleme bankacılık sistemimizden daha çok finansal ve reel sektörümüze yarar sağlayacaktır.

Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere Sermaye Piyasası Kurulu idari ve mali özerkliğe sahip düzenleyici bir kuruldur. Kurulun en temel amacının, sermaye piyasasında yatırım yapan tasarruf sahiplerinin hak ve yararlarını korumak ve piyasaların adil ve etkin çalışmasını sağlamak olmasına rağmen, son dönemlerde yaşanan gelişmeler kurumun özerk yapısına ters düşecek şekilde, özellikle siyasi iradenin talimatları ve istekleri doğrultusunda hareket ettiğini göstermektedir. Bunun en son örneği ise uzun bir süredir kamuoyunun gündeminde bulunan ve benden önceki konuşmacıların da ifade ettiği gibi Deniz Feneri davasına ilişkin olarak daha önce SPK’nın teftiş birimlerince hazırlanan raporun işleme konulmamış olmasıdır. Kurulun uzmanlarının hazırladığı rapordaki tespitlerin göz ardı edilerek, siyasi iradenin ve ilişkili olduğu çıkar gruplarının gözetilmesi kamu yararını zedelemektedir. Bu durum düzenleyici otoritelere olan güveni de sarsmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere her yıl bütçe görüşmelerinde ilgili kurum ve kuruluşların temsilcileri kurumlarının faaliyetleri ve gelecekteki projeleri hakkında yüce Meclise bilgi sunarlar. Sunulan bilgilerin her şeyden önce ciddiyet taşıması o kurumun ve bilgiyi sunan kişilerin saygınlığıyla yakından ilgilidir.

Şimdi size geçmiş yıl tutanaklarından bazı örnekler sunmak istiyorum:

Tarih: 27/11/2006. Yer: Plan ve Bütçe Komisyonu. Konuşmacı: SPK’nın Değerli Başkanı. Konuşmasından bir bölüm okuyorum: “KOBİ’lerce ihraç edilecek sermaye piyasası araçlarının işlem göreceği bir piyasanın oluşturulması çalışmaları son aşamaya gelmiştir. Piyasanın 2007 yılında faaliyete geçmesi planlanmaktadır.” Bunu ne zaman söylüyor? 2006’da.

Bir yıl sonra, 20/11/2007. Yer: Plan ve Bütçe Komisyonu. Konuşmacı: Yine SPK Başkanı. Aynen şunları söylüyor: “2008 yılında sonuçlandırmayı planladığımız temel projelerimizden biri de KOBİ’lerin sermaye piyasalarından kaynak sağlaması amacıyla bu işletmelerin ihraç ettiği menkul kıymetlerin elektronik platformda işlem göreceği bir piyasanın oluşturulmasıdır.”

Aradan bir yıl geçiyor, tarih: 20/11/2008. Yer: Plan ve Bütçe Komisyonu. Konuşmacı: SPK Başkanı. Başkan aynen şunu söylüyor: “Plan ve Bütçe Komisyonunun değerli üyeleri; Kurulumuzun önümüzdeki dönem öncelikleri şunlardır: Halka açılma süreçlerinin kolaylaştırılması ve KOBİ borsalarının faaliyete geçirilmesi.”

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Hep vaat, hep vaat!

MUSTAFA CİHAN PAÇACI (Devamla) – Hükûmetin vaatlerini yerine getirmemesine, söz ve icraatları arasındaki tutarsızlıklara alıştık. Ancak bir bürokratın üç yıl süreyle yüce Meclisi aynı vaatlerle aldatmasına ilk kez şahit olmaktayız. Bu durum dahi SPK’nın nasıl çalıştığını ve ne durumda olduğunu bize net olarak göstermektedir.

Bu kürsüden soruyorum: Sayın Bakan, gelecek yıl da aynı vaatlerle karşılaşacak mıyız? Bu proje, yani KOBİ borsası ne zaman faaliyete geçecek?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN -  Sayın Paçacı, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

MUSTAFA CİHAN PAÇACI (Devamla) - En azından projenin faaliyete geçmemesinin gerekçeleri izah edilmiş olsaydı inanıyorum ki yüce Meclise daha saygılı bir davranış olurdu.

Sayın Bakanım, bundan sonra bu tür yanlışlıklara fırsat vermeyeceğinizi umuyor, sözlerimi burada sonlarken yüce heyetinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Paçacı.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına son konuşmacı Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Akif Paksoy.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığının 2009 yılı bütçesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve bizleri televizyonları başında seyreden vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

GAP projesinin temel hedefi, bölge halkının gelir düzeyini ve hayat standardını yükseltmek, bölgeler arasındaki gelişmişlik farkını ortadan kaldırmak, bu sayede sosyal istikrar, ekonomik büyüme gibi millî kalkınma hedeflerine katkıda bulunmaktır. Biraz sonra ayrıntısıyla açıklayacağım şekilde bu hedefe bırakın ulaşmayı yakınından bile geçilememiştir.

GAP projesinin sağlıklı yürütülebilmesi için 1989 yılında bir master planı yapılmış ancak 2008 yılı itibarıyla bu planın yarısı bile gerçekleştirilememiştir. Dikkat buyurun, size rakamlar sunuyorum: 1989 yılında hazırlanan master plana göre, 1,7 milyon hektar alanın sulanması hedeflenmişken, günümüze kadar ancak 272.972 hektar alan sulanabilmiştir. Bu oran yüzde 16’dır. Yılda 27 milyar kilovat saat enerji üretimi hedeflenmişken bu rakam 18,2 milyar kilovat saatte kalmıştır. Bu projeyle, 3,8 milyon kişiye istihdam sağlanması, bölge illerinin gayrisafi hasılasının yüzde 449, bölgede fert başına gelirin yüzde 209 oranında artırılması hedeflenmişken, Hükûmetinizin başarılı ekonomik politikaları sonucu bölge halkı üçüncü dünya ülkeleri seviyesine çekilmiştir! Bölge illerinin hiçbirinde yeşil kart oranı nüfusun yüzde 50’sinin altında değil, hatta bazı illerde yüzde 60’lar civarındadır.

Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bölgede yatırım-üretim odaklı bir politika güttüğünüze inanmıyoruz -zaten rakamlar da bunu doğruluyor- milletimiz de inanmıyor. Sizin tek yaptığınız, önce milleti fakirleştirip sonra onlara bir lokma vermek. Fakir vatandaşlarımızın en temel sosyal haklarını da oy avcılığınıza alet ediyorsunuz.

Hükûmetiniz döneminde GAP’ta başlatılmış bir tek sulama projesi bulunmamaktadır. Bizim hükûmet ortağı olduğumuz dönemde toplam 268 bin hektar alanın kısa sürede sulamaya açılabilmesi için hükûmetler arası ikili iş birliği protokolleri imzalanmıştı. Bu protokollerle on adet sulama projesi dış krediyle yapılacaktı. Ancak Hükûmetiniz altı yıllık iktidarı boyunca bu kredileri ilgili ülkelerden sağlayamadığı için öngörülen projeler maalesef hayata geçirilemedi. Madem bu projeleri alamadınız, o zaman bu protokolleri neden iptal edip projeleri siz yapmadınız? Bu konuda bir cevabınız varsa açıklamanızı bekliyoruz. Eğer zamanında bu kredileri kullanabilseydiniz, bugüne kadar sulamaya açılmış alan kadar bir alanı daha sulamaya kazandırmış, bölge ekonomisini de canlandırmış olacaktınız.

Bölgede Gaziantep dışındaki illerin tamamının ekonomisi tarıma dayanmaktadır. Bir örnek vermek gerekirse, Diyarbakır ilimizin yüzde 63’ü tarımla uğraşmaktadır. Bölge tarımsal sanayi açısından da önemli avantaj ve imkânlara sahiptir. Siz bu sulama projelerini tamamlayamadığınız için, çiftçiler tarlalarını içme suyu ruhsatı verilmiş kuyularla salma sulama sistemiyle sulamak zorunda kalmaktadır. Sadece Diyarbakır’da bu şekilde on yedi bin kuyu faaliyet gösteriyor. Bu soruna bir nebze olsun çözüm bulmak amacıyla, bölgede öncelikle damlama ile sulama tekniğinin süratle yaygınlaştırılması hayati önem arz etmektedir.

Öte yandan, kanalların tamamlanması hâlinde 3,5 milyon kişiye istihdam imkânı sağlanacaktır, ancak ayrılan ödenekler yetersizdir. Ayrılan ödeneklerin şimdiki seviyede kalması hâlinde kanalların bitmesi 2050 yılını bulacaktır.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, GAP’a aktarılan ödeneklerin mümkün olduğunca artırılmasını talep ediyoruz. Bizim önerimiz: Öncelikle GAP bir bütün olarak ele alınmalı, sektörel yatırımlar eş zamanlı bitirilmelidir. Tarımsal sulama amaçlı kullanılan elektrikte indirime gidilmelidir. Ancak bu şekilde, başta işsizlik olmak üzere kangren hâline gelmiş sorunların çözülebileceğine inanıyoruz. Ancak GAP, toplam kamu yatırımlarından yüzde 5’ler civarında pay almaya devam ettiği sürece değişen bir şey olmayacaktır. Sorunun çözümü için GAP’ın kamu yatırımlarından aldığı payın en az yüzde 10’lar civarına çıkarılması gerekmektedir. Aksi takdirde, bu şikâyetleri yukarıda verdiğim rakamlar doğrultusunda 2050 yılına kadar sürekli bu kürsülerden dile getirmek zorunda kalacağız.

Bir diğer konu da bölgedeki kentlerin bir sorun yumağına dönüşmüş olmasıdır. Hükûmetin GAP’a yeterli desteği göstermemesi sonucu bölgede işsizlik ciddi boyutlara ulaşmış, vatandaşlarımız yoğun olarak kent merkezlerine göç etmek zorunda kalmışlardır. Kent merkezleri bu göç dolayısıyla kent olmaktan çıkmış, âdeta bir suç cennetine dönüşmüştür. Artık bu şehirlerde ciddi bir yönetim zafiyeti oluşmaya başlamıştır. Hükûmet, bu sorunların ciddiyetini önemsemeden sürekli ötelemektedir. Ancak bölgede işsizlik ve bunun sonucu olan yoksulluğu önlemenin yolu kömür, erzak dağıtmak değil, insanımıza onurlu bir yaşam sunacak istihdam imkânlarını oluşturmaktan geçmektedir.

Değerli milletvekilleri, bir başka konu, GAP idare merkezinin Şanlıurfa’ya taşınması meselesidir. Niçin? Güya GAP’ta yürütülen projelerin etkinliğinin artırılması ve zamanında bitirilebilmesi için GAP idare merkezini Ankara’dan Şanlıurfa’ya taşımak sorunu çözmez. Sorunu ne çözer?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Paksoy, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

MEHMET AKİF PAKSOY (Devamla) -  Sorunu şu çözer: GAP Yüksek Kurulunun yeniden organize edilerek bölgeye yatırım yapacak kamu kurum ve kuruluşlarına direktif, görüş ve öneri sunmasının sağlanması; bu da yetmez, GAP kapsamındaki projelerin yatırım programında öncelikle ele alınması; idarenin etkinliğinin artırılması için gerekli yasal düzenlemelerin süratle yapılması; ilaveten GAP İdaresinin bölgeyi yerinden etkin izleyebilmesi için tek olan bölge müdürlüğünün ikiye çıkarılması ve illerde teşkilatlanması; ayrıca özel sektörün bölgeye  çekilmesi; yatırımların artırılması için bölgesel teşvik sisteminde idarenin etkinliğinin artırılması; personel rejiminde yaşanan sorunların giderilerek kalifiye personelin kurumda kalmasının sağlanması, taşrada çalışan personele bölge tazminatı verilerek teknik kapasitesi yüksek personelin çalışması için ortam sağlanması çözer.

Ancak, Hükûmetimiz bu saydığım önerileri hayata geçirmek yerine ne yapıyor? Israrla, GAP merkezini Şanlıurfa’ya taşımak istiyor. Bu girişim, bize seçim yatırımı izlenimi veriyor.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın Sayın Paksoy.

MEHMET AKİF PAKSOY (Devamla) - Son olarak, Sayın Bakanın, idare merkezinin Şanlıurfa’ya taşınması hâlinde bu ile gidemeyecek durumda olan personelle ilgili nasıl bir çözüm bulacağını açıklamasını, GAP İdaresinde görev yapan personel adına talep ediyorum.

Bu duygularla, 2009 yılı bütçesinin ülkemize hayırlara vesile olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) 

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Paksoy.

AK PARTİ Grubu adına ilk konuşmacı Gaziantep Milletvekili Sayın Mehmet Sarı.

Sayın Sarı, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Sarı, süreniz beş dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET SARI (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 mali yılı Hazine Müsteşarlığı bütçesi hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle saygıdeğer Meclisimizi, yüce milletimizi grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Hazine Müsteşarlığı ekonomi politikalarının belirlenmesinde, koordinasyonunda ve uygulanmasında önemli bir yere sahiptir. Makroekonomik istikrarın temini için atılan adımlarda ve ekonomik temelleri güçlendirmeye yönelik başlattığımız yapısal dönüşüm sürecinde aktif rol oynamıştır.

Konuşmamda Hazine Müsteşarlığının politika uygulamalarının etkilerinin görüldüğü makroekonomik gelişmelere değinecek ve Müsteşarlığın 2008 yılında yürüttüğü faaliyetleri hakkında görüşlerimi yüce heyetinizle paylaşacağım.

Hepimizin takip ettiği üzere, küresel finans piyasaları ciddi bir kriz sürecinden geçmektedir. Tüm dünyayı sarsan krizin etkileri son yıllarda küresel sistem ile hem ticari hem de finansal açıdan önemli ölçüde bütünleşmiş olması itibaryla ülkemiz ekonomisi üzerinde de görülmeye başlanmıştır. Bu nedenle makroekonomik göstergelerde bir süredir olumsuz gelişmeler olmaktadır. Düşme eğilimine giren dünya büyümesi ihraç ettiğimiz ürün ve hizmetlere olan talebi azaltmaktadır. Bu da iç talepteki daralmayla birlikte üretim faaliyetlerimizin azalmasında etkili olmaktadır.

Enflasyondaki düşüş, geçtiğimiz iki yıllık dönemde para politikasının kontrolü dışındaki çeşitli arz şokları nedeniyle duraksamıştır. Özellikle gıda ve enerji olmak üzere bazı ham madde fiyatlarındaki artış tüm dünyada enflasyonu ciddi miktarda artırmış, ülkemizde de genel fiyat seviyesinde artışa yol açmıştır. Bununla birlikte para politikasındaki kararlı duruş ve küresel ekonomideki yavaşlama sonucunda önemli ölçüde düşen petrol ve emtia fiyatlarının etkisiyle önümüzdeki dönemde enflasyonun tekrar gerilemesi beklenmektedir.

Türkiye’nin son dönemde önemli bir sorunu olan cari işlemler açığının temelinde yurt içi tasarrufların yatırım ihtiyacını karşılayacak düzeyde olmaması ve enerjide dışa bağımlılık gibi yapısal etkenler bulunmaktadır. Cari işlemler açığının kalıcı ve sağlıklı bir şekilde çözümlenmesi için rekabet gücünün artırılması, enerji politikası, kamu ve özel tasarruf oranlarının yükseltilmesi alanlarındaki kapsamlı ve uzun dönemli yapısal politika tedbirleri üzerinde çalışmalarımız devam etmektedir.

Bunun yanı sıra, petrol ve emtia fiyatlarındaki düşüş önümüzdeki dönemdeki cari işlemler açığının gerilemesine katkıda bulunacak ana faktörlerdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel kriz ile birlikte uluslararası tahvil piyasalarında yükselen piyasa ekonomilerinin risk primleri de önceki yıllara göre artış göstermiştir. Ancak ülkemiz risk primlerindeki artış diğer gelişmekte olan ülkelerin risk primlerindeki artıştan daha düşük seviyelerde olmuştur. Bu gelişmede son yıllarda uygulamakta olduğumuz güçlü ekonomik politikalarımızın önemli rolü vardır.

Dünya Bankası ülkemize 2008-2011 mali yılları arasında ülke iş birliği stratejisi çerçevesinde bir destek sağlayacaktır. Bu kapsamda Dünya Bankasından ağırlıklı olarak reel sektör, ihracat ve KOBİ’lerin finansmanında kullanılmak üzere toplam 6,2 milyar dolar tutarında program ve proje kredileri sağlanması öngörülmektedir. Yine finansman imkânlarının genişletilmesi kapsamında Avrupa Yatırım Bankası, Avrupa Konseyi Kalkınma Bankası ve İslam Kalkınma Bankası ile olan ilişkilerimiz güçlenerek devam etmektedir.

Değerli milletvekilleri,  Avrupa Birliği ile yürütülen tam üyelik müzakereleri çerçevesinde Hazine Müsteşarlığı “Ekonomik ve Parasal Politika”, “Sermayenin Serbest Dolaşımı” ve ”Mali Hizmetler” faslı olmak üzere üç fasılda ülke koordinatörlüğü görevini başarıyla yürütmektedir.

2002 yılından itibaren katılım öncesi mali iş birliği kapsamında yürürlüğe konulan programlar çerçevesinde ülkemize 1,24 milyar avro tutarında hibe tahsis edilmiştir. 31 Ekim 2008 tarihi itibarıyla projeler ve topluluk programlarına harcanan hibe tutarı ise 739 milyon avrodur. Katılım öncesi mali iş birliği aracı kapsamında Avrupa Birliği tarafından 2007-2010 dönemine ilişkin olarak ülkemize tahsis edilmesi beklenen tutar ise 2,25 milyar avrodur.

Değerli milletvekilleri, kamu bankaları reform çalışmaları ile rehabilite edilmiş, mali göstergeler de iyileştirilmiş ve bütçeye yük olmaktan çıkarılmıştır. Kamu bankalarından 2008 yılında hazineye aktarılan temettü tutarı 1,7 milyar YTL’dir. Ziraat ve Halk Bankasının mali yapılarının iyileşmesiyle çiftçilerimize ve esnaf ve sanatkârımıza sunulan imkânlar artmaktadır.

Değerli milletvekilleri,  yabancı sermayeyi ülkemize yönlendirmek amacıyla 2008 yılında da yoğun çalışmalar sürdürülmüştür. Bunun sonucunda 2008 yılı Ocak-Eylül döneminde ülkemize giren doğrudan yabancı sermaye yatırım miktarı 12,3 milyar dolar seviyesinde gerçekleşmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Sarı, konuşmanızı tamamlayınız.

MEHMET SARI (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

2008 yılı Eylül ayı itibarıyla Türkiye'de 21.039 adet yabancı sermayeli şirket faaliyet göstermektedir. Türkiye'nin coğrafi konumu, pazar büyüklüğü ve demografik yapısı gibi avantajlarının yanı sıra, sağlanan istikrar ve güven ortamı ile Avrupa Birliğine tam üyelik perspektifi ülkemizin yatırımcılar nezdinde cazibesini her geçen gün artırmaktadır. Gerek yabancı gerek yerli yatırımların artırılmasına yönelik çalışmalarımız devam etmektedir. Bu kapsamda bölgesel, sektörel ve proje esaslı olmak üzere teşvik sistemi üzerindeki değişiklik çalışmalarımız sürdürülmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hazine Müsteşarlığı önümüzdeki dönemde de bugüne kadar olduğu gibi ekonomik istikrarın sürdürülmesi ve mali disiplinin devamı yönünde faaliyetlerini kararlılıkla sürdürmeye devam edecektir. Bu vesileyle Hazine Müsteşarlığımızın 2008 yılı bütçesinin ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sarı.

AK PARTİ Grubu adına ikinci konuşmacı Bingöl Milletvekili Sayın Cevdet Yılmaz.

Buyurun Sayın Yılmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 mali yılı Hazine ve Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlıkları bütçeleri hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ, ismini “adalet” ve “kalkınma”dan alan bir partidir. Bir anlamda bu iki anahtar kavram AK PARTİ’nin misyonunu tarif etmektedir. AK PARTİ bir taraftan ekmeği büyütmek, bir taraftan bu büyüyen ekmeği adil bir şekilde paylaşmanın arayışı içindedir. Bunu da lafla değil somut icraatlarıyla ortaya koymuş bir partidir.

2002-2008 döneminde ülkemiz kesintisiz bir şekilde büyümüştür. Daha önceki yıllarda iki ileri bir geri giden ekonomimiz, büyük bir başarı sergilemiş ve uzun süreli sürdürülebilir bir gelişme gösterebileceğini ispat etmiştir. Bugün ülkemiz Türkiye, satın alma gücü paritesine göre dünyanın on beşinci büyük ekonomisi, cari fiyatlarla on yedinci büyük ekonomisi hâline gelmiştir. Hedefimiz 2023 itibarıyla on büyük ekonomi arasına girmektir ve buna doğru da ilerliyoruz. Biliyorsunuz, son küresel mali krizle ilgili yapılan Washington’daki toplantıya yirmi ülke arasında Türkiye'nin de katılması, dünyayı yöneten ülkeler arasında yer alması hepimize gurur vermektedir.

Bugün bütçesi hakkında konuştuğumuz iki kurum, esas itibarıyla kalkınmayla ilgili kurumlardır. Bu vesileyle, kalkınma konusunda birkaç şey söylemek istiyorum. Planlama Teşkilatında çalışmış, iftiharla çalışmış bir insan olarak kalkınma konusunda hepimizin kafa yorması gerektiğine inanıyorum. Kalkınmayı sadece kişi başına gelirle, kişi başına enerji tüketimiyle, maddi birtakım ölçülerle tarif etmenin yetersiz olduğuna inanıyorum. Kalkınma, esas itibarıyla bir ülkenin kendisine hedefler koyabilmesi, o hedefleri gerçekleştirmeye dönük olarak stratejiler geliştirebilmesi, o stratejileri hayata geçirecek organizasyonları, mekanizmaları kurgulayabilmesiyle ilgili bir kabiliyettir. Bugün kişi başına geliriniz çok yüksek olabilir, yarın düşebilir, ama düşse bile eğer bu kapasiteye sahipseniz, hedefler koyup onun peşinden gidebiliyorsanız bunu kısa sürede telafi etme imkânına her zaman sahip olursunuz.

Bu bahsettiğim hususlar, esas itibarıyla insan sermayesiyle, kurumsal kapasiteyle ilgili işlerdir. Biz insan sermayemizi ne kadar geliştirebilirsek, kurumsal kapasitemizi buna göre ne kadar ileriye götürebilirsek gerçek anlamda kalkınmış ülkeler arasındaki yerimizi de daha sağlam bir şekilde alacağız diye düşünüyorum. Bu anlamda da önümüzdeki dönem, ülkemiz için aslında çok önemli fırsatlar sunan bir dönem; sadece altı aylık, bir yıllık değil çok daha uzun vadeli düşünmemizi gerektiren bir dönem. Bu anlamda baktığımızda da önümüzde bazı iktisatçıların “demografik fırsat penceresi” dediği bir dönem var. Nüfus artışımız bir yandan azalırken diğer yandan uzun yıllar genç nüfusun toplam nüfus içinde çok büyük paya sahip olacağı bir ülke olacağız. Avrupa Birliği sürecini değerlendirerek, genç insanımıza gerekli yatırımları yaparak, kurumsal kapasitemizi geliştirerek bu fırsat penceresini değerlendirdiğimiz takdirde, önümüzdeki yirmi otuz yıllık süreçte Türkiye gerçekten bugünkünden çok farklı noktalara gelecektir. Bu anlamda kötümser olmak için hiçbir sebebimiz yoktur.

Burada da kurumsal yönetişimin önemine dikkat çekmek istiyorum. Bugün gerçekten, 90’lı yıllarda yaşadığımız krizlerden sonra -biraz da belki latife olsun diye de söylenebilir- o kadar fazla kriz yaşadık ki, kriz yönetme kapasitemiz de gelişti gerçekten. Fakat çok şükür 2002’den bu yana böyle bir tecrübe yaşamadık, inşallah bundan sonra da yaşamayız. Ancak ekonomide de diğer alanlarda olduğu gibi “yönetişim” kavramı son derece önemli. Biz sadece kendi kabuğumuza çekilip kendi doğrularımızı tartıştığımız zaman, hiçbir şekilde bu ülkeyi iyi bir noktaya götüremeyiz. Aksine, kurumlarımız çevrelerine daha duyarlı hâle geldikçe, hem birbirleriyle daha iyi koordinasyon içinde olup hem de çevrelerindeki sivil toplumla, diğer kurumlarla, uluslararası kurumlarla daha iyi bir iletişim ve diyalog içine girdikleri zaman, yani kurumsal yönetişimi iyi bir şekilde gerçekleştirdikleri zaman; şeffaflığı, öngörülebilirliği, hesap verilebilirliği gerçekleştirdikleri zaman ekonomi politikalarımız da çok daha güçlü hâle gelmekte, daha güven vermektedir.

Burada bir parantez açıp, eski Hazine Müsteşarımızın borçlanmayla ilgili ifade ettiği bir eleştiriye de cevap vermek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, 2000 yılında, gerçekten, borçlanma oranımız belki yüzde 40’ların altında gözüküyordu ama 2001 yılında bunun hiç de böyle olmadığını, yüzde 70’lerin üstünde olduğunu gördük. Bunlar, hepsi bir yılda mı arttı acaba? Hayır. Türkiye daha şeffaflaştıkça, 2001 yılında ister istemez halının altına süpürülmüş birtakım hesaplar ortaya çıktığında gördük ki,Türkiye aslında çok daha borçlu bir ülkeymiş. Çok şükür, o tarihten bu yana bu borçlar yine yüzde 40’ların altına indirildi, inşallah çok daha düşük düzeyleri göreceğiz.

Bu vesileyle, kurumlarımızla ilgili de birkaç şeyi söylemek istiyorum. Hazine Müsteşarlığımız, hakikaten uluslararası kurumlarla çok saygın, kaliteli bir ilişki sürdürmüştür, reel sektör ve finans sektörüyle etkili bir iletişim kurmuştur ve başarılı bir borç yönetimi yapmıştır. Bugün geçmişe göre borç stokumuz daha düşük, vade yapımız daha uzun, faiz haddimiz daha düşük, döviz riskimiz daha az. Kısaca, daha kaliteli bir borç stokuna sahibiz ve artık bankalar kamuya çalışmıyor, özel sektöre de bu tasarrufları kullandırabildiğimiz bir ortamdayız.

Devlet Planlama Teşkilatımız bu dönemde belki hiçbir dönemde olmadığı kadar yoğun bir çalışma içinde olmuştur. Yedi yıllık Dokuzuncu Kalkınma Planı’nı hazırlamış, sektörel stratejiler hazırlamış, AB sürecine aktif olarak katılmış, bölgesel politikalar alanında ciddi açılımlar yapmış -kalkınma ajansları gibi, AB programları gibi- KÖYDES ve BELDES gibi programları objektif kriterler bazında geliştirmiş, yetkileri giderek kurumlara kaydırıp izleme fonksiyonunu güçlendirme yönünde bir eğilime girmiştir. Gerçekten, bizim artık planlamaya ihtiyaç var mı yok mu gibi o eski tartışmalara dönmeden “Nasıl bir planlamaya ihtiyacımız var?” sorusunu sormamız lazım. Bu anlamda daha stratejik, daha dinamik, katılımcı, uygulama mekanizmaları geliştiren ve iyi izleme sistemleri kuran bir planlamaya her zamankinden fazla ihtiyacımız var. Planlama Teşkilatımız da bu yönde attığı adımlarla hepimizi sevindirmektedir.

Ben her iki kurumun çalışanlarına ve yöneticilerine bu vesileyle teşekkür ediyorum. Gerçekten, kamuda çalışan arkadaşlarımız özel sektörden belki daha fazla bir gayret içinde. Bu iki kurumu da içinden geldiğim için de biliyorum. Akşam saatlerinde, hafta sonlarında, gece gündüz mesai sarf eden arkadaşlarımız. Hepsine teşekkür ediyorum, şükranlarımı sunuyorum ve imkânlar dâhilinde mutlaka bu güzide kurumlarımızın nitelikli uzman kadrolar için cazibesini artırmamız gerektiğine inanıyorum.

Son olarak, yaşadığımız, bu kurumlarımızla da ilgili, mali krizle ilgili birkaç tane hızlı hızlı bazı noktalara değinerek bitirmek istiyorum bu konuşmamı.

Birinci nokta şu: Bu kriz bizim çıkardığımız bir kriz değil. Çok şükür, geçmişteki krizler gibi bu krizi biz çıkarmadık, dünyanın bir krizi. Biz bu krizden sadece etkilenen bir ülkeyiz.

İkinci husus: Bu kriz döneminde başarımızı veya başarısızlığımızı mukayeseli olarak ölçmek zorundayız, dünyanın genel gidişatına bakarak ölçmek zorundayız. Başkalarına baktığımız zaman da Türkiye gerçekten bu krize önemli avantajlarla girmiştir.

Üçüncü nokta: Bu tür ortamlarda moral değerler ve güven eskisinden de önem kazanmaktadır. Bunu da, bu yaşadığımız ortamı da en az  zararla atlatmak aslında hepimizin ortak sorumluluğudur. Bu sadece Hükûmetin, sadece bir partinin değil, gerçekten bütün partilerimizin, medyamızın, bütün kesimlerin sorumluluğudur. Bu bilinç içinde hareket etmemiz gerektiğine inanıyorum. MHP’den konuşan bir arkadaşımızın bu uzlaşmayla ilgili yaptığı vurguyu da bu anlamda çok yerinde buluyorum.

Bir diğer husus: Krize yönelik tedbir alınmadığı ifade ediliyor. Sayın Başbakanımız da geçen sıraladı, gerçekten çok yönlü bir şekilde tedbirler alınıyor. Merkez Bankamızın adımları gerçekten takdire şayan. Mali disiplinimizi de koruyarak, harcama önceliklerimizi gözden geçirerek yaptığımız çalışmalar var. KOBİ’lere dönük, Eximbank’a dönük çalışmalar var ve bunlar devam ediyor. İyi bir şekilde izleniyor gelişmeler, hem dünyada hem ülkemizde.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CEVDET YILMAZ (Devamla) – Bu gelişmelere göre de vakit kaybetmeden tedbirler alınıyor. Bu kriz ortamında AK PARTİ’nin tek başına iktidarda olması, siyasi istikrara sahip olmamız gerçekten ülkemiz için bir şanstır. Bu şansı da en güzel bir şekilde değerlendiriyoruz, değerlendireceğiz inşallah.

Bütün genel beklentilere de baktığımızda, 2009 sonlarında inşallah bu krizin etkileri dünyadan da kaybolacak. Biz o noktaya kadar en iyi performansı gösterdiğimiz zaman, o dönemle birlikte yine Türkiye'nin potansiyel büyüme hızına, yüzde 7’lere doğru yükseleceğinden de hiçbir kuşkumuz yoktur.

Bu vesileyle, ben 2009 yılı bütçesinin gerek kurumlarımıza gerek ülkemize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yılmaz.

AK PARTİ Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın İbrahim Hasgür, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA İBRAHİM HASGÜR (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2009 yılı bütçesiyle ilgili  şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Toplumların geleceğini görebilmesi, planlayabilmesi ve gelişmesi için istatistiki bilgiler büyük önem taşımaktadır. Cumhuriyetin ilk yıllarında çok önemli sorunlar olmasına rağmen, istatistiki bilginin bu denli önem taşıması nedeniyle bu işlevi yerine getirebilmek için 1926 yılında bir istatistik örgütünün kurulmasına karar verilmiştir. Bu çerçevede kurulan ve Türkiye'nin istatistik bilgilerini üreten Türkiye İstatistik Kurumu, ürettiği bilgiler, yayımladığı istatistik ve göstergeler ile kamu kurum ve kuruluşları, özel kuruluşlar, karar alıcılar ve araştırıcılar için önemli ve güvenilir bir yol gösterici olarak hizmet etmektedir.

Türkiye İstatistik Kurumu, ülkemizde ulusal ve uluslararası boyutta yararlar sağlayacağı inancıyla, en uçtaki kullanıcıdan, karar vericiye kadar geniş bir yelpaze içinde yer alan tüm kurum ve kuruluşların veri ve bilgi ihtiyacını gidermeyi amaçlamaktadır.

Türkiye'nin dört bir yanından elde edilen ve sürekli olarak yenilenen Türkiye İstatistik Kurumunun elde ettiği veriler, demografik, sosyal, nüfus, gelir vesaire konusundaki bu bilgiler elektronik ortamda veri tabanları ile değerlendirilmekte olup, oluşturulan analiz ve raporlar yine elektronik ortamda saklanmaktadır. Veri tabanlarıyla ilgili, Türkiye İstatistik Kurumu, Türkiye’ye ait bilgilerin raporlarını daha kısa sürede, çok daha az zaman harcayarak oluşturup yayınlayabilmektedir.

Avrupa Birliğine uyum sürecinde resmî istatistiklerin önemi her geçen gün daha da artmaktadır. Müzakere sürecindeki fasıllardan on sekizinci faslın istatistik olması nedeniyle resmî istatistikler merkezî bir öneme sahiptir. Bu nedenle ülkemizin resmî istatistiklerinin uluslararası normlara uygun olarak şeffaf, zamanlı ve düzenli bir biçimde üretilebilmesi son derece önemlidir.

Sağlıklı resmî istatistiklerin üretilebilmesi için istatistik alanında uzman bir kurum oluşturmak yeterli değildir. Çünkü enerjiden sağlığa, dış ticaretten emniyete, turizmden bankacılığa kadar geniş bir alanda yapılan istatistik çalışmalarının büyük bir kısmı ülkelerin idari kayıtlarından gelmektedir. İdari kayıtlar da ilgili kamu kurum ve kuruluşları tarafından tutulmaktadır. Bu nedenle idari görevi yürüten tüm kurumların kayıtlarını düzenli istatistik üretebilir hâle getirmek gerekmektedir.

Resmî istatistiklerin koordinasyonundan sorumlu Türkiye İstatistik Kurumunun veri sağlayan diğer bakanlıklarla olan koordinasyon rolü güçlenmiş, bakanlıklarla uyum düzeyinin değerlendirilmesi çalışmalarına ağırlık verilmiş ve bu konuda ilerlemeler sağlanmıştır.

Özellikle 2007-2011 resmî istatistik programının kabul edilmesiyle istatistiksel altyapı alanında ilerlemeler kaydedilmiştir. 2008 yılında güncellenen bu program, resmî istatistiklere veri sağlayan bütün kurumlara yönelik olarak veri toplama metodojileri ve yayınlama takvimine ilişkin standartları belirlemiş ve Türkiye İstatistik Kurumunun sistemdeki koordinasyon işlevinin sağlamlaşmasında etkili olmuştur.

Demografik ve sosyal istatistikler konusunda Türkiye, ilk defa 2007 nüfus sayımına yönelik olarak ikamete dayalı bir nüfus kayıt sisteminin kurulması çalışmasını tamamlamıştır. Kamu kaynaklarının kullanımı ve hizmetlerin planlanmasındaki etkinlik, güncel bilgiye göre yasal uygulamaların daha sistemli yürütülebilmesi ve daha güvenilir ve zamanlı istatistik üretilebilmesi için yapılan bu çalışma e-devlet uygulaması için bir taban oluşturmuş, diğer kamu kuruluşlarının da kullanımına sunulduktan sonra adrese dayalı nüfus kayıt sistemi devletimizin bir iş gücü, zaman ve kaynak tasarrufu aracı hâline gelmeye başlamıştır. Böylece, nüfus sayımında evlere hapsolma dönemi kesin olarak kapanmış ve buna ihtiyaç duyulmayacak bir altyapı kurulmuş olup 2008 yılı Ocak ayında, 31/12/2007 tarihi itibarıyla ülkemizin nüfus verileri açıklanan ve İçişleri Bakanlığına devredilen adrese dayalı nüfus kayıt sistemiyle artık ülke genelinde yaşayan insan sayısını öğrenmek için nüfus sayımına gerek kalmamıştır.

Sürekli güncellenen sistem bir yerleşim yerinde kaç kişinin yaşadığını tespit etmek için değil, onlarla ilgili ilave bilgi almak, toplumun demografik yapısındaki değişiklikleri de içermektedir. 2009 yılı Ocak ayında da, 31 Aralık 2008 itibarıyla nüfus verileri açıklanacaktır.

2007-2008 öğretim döneminden itibaren öğrencilerin okul kayıtları adrese dayalı nüfus kayıt sistemi üzerinden yapılmaya başlanmış, illerin genel seçimlerde çıkaracağı milletvekili sayısı yeniden yine aynı sonuçlara yönelik olarak hesaplanmıştır. Bundan böyle seçimlerde seçmen listeleri de bu sistem üzerinden güncellenecek, 5779 sayılı Kanun’la İller Bankası payları belediyelere bu sistemin sonuçları üzerinden dağıtılacaktır.

2007 yılında, Türkiye İstatistik Kurumu, Avrupa Topluluğu Ekonomik Faaliyetleri İstatistik Sınıflaması (NACE)’nın çevirisini yayınlamıştır. İnternet sitesindeki sınıflama sonucu Avrupa Birliği ve uluslararası sınıflamalar hakkında ayrıntılı bilgi vermektedir. Ayrıca iş kayıt sisteminin oluşturulmasında bu bağlamda ilerleme sağlanmıştır.

Türkiye İstatistik Kurumu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – İstatistik Kurumunun ismini anma ya, doğru yapsın işini!

BAŞKAN -  Sayın Hasgür, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

İBRAHİM HASGÜR (Devamla) -  Türkiye İstatistik Kurumu işini son derece doğru yapmaktadır.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Son derece doğru yapıyor! Hâlen bunlara rağmen?

İBRAHİM HASGÜR (Devamla) -  Evet, son derece doğru yapmaktadır.

BAŞKAN -  Sayın Aslanoğlu, lütfen…

İBRAHİM HASGÜR (Devamla) -  Türkiye İstatistik Kurumu teknik kadrosu ve altyapısı son yıllarda güçlendirilmiş kalifiye personel ve teknoloji kullanımı sayesinde uzun vadede daha büyük işler başarılması amaç edinilmiştir. Bölge müdürlükleri de teknik ve personel açısından güçlendirilmiştir. TÜİK’in geldiği son aşama tamamıyla kendi ürettiği yazılımları kullanarak hem maliyet yönünden tasarruf etmesi hem de üst düzey nitelikte personel istihdamı sonucu üretici yönünü de sürekli geliştirmesidir. Artık, Türkiye İstatistik Kurumu bölge müdürlükleri de bölgesel projeler yapmakta ve bölgesel yayınlar hazırlayabilmektedir.

Bu düşünceler içerisinde Türkiye İstatistik Kurumunun bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 BAŞKAN -  Teşekkür ederim Sayın Hasgür.

AK PARTİ Grubu adına Osmaniye Milletvekili Sayın İbrahim Mete Doğruer.

Sayın Doğruer, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 AK PARTİ GRUBU ADINA İBRAHİM METE DOĞRUER (Osmaniye) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Sermaye Piyasası Kurulu bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sermaye Piyasası Kurulu finansal sistemimiz içerisinde geniş bir yelpazede gözetim, denetim ve düzenleme faaliyetlerini sürdürmektedir. Bu geniş yelpazede yer alan kurumların çeşitliliği yanında sayıları da dikkat çekicidir. Sermaye Piyasası Kurulu 331’i İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında işlem gören şirket olmak üzere 576 adet halka açık şirket, 145 aracı kuruluş, 335 yatırım fonu, 122 emeklilik fonu, 81 yabancı yatırım fonu, 34 yatırım ortaklığı, 14 gayrimenkul yatırım ortaklığı, 2 girişim sermayesi, 23 portföy yönetim şirketi, 94 bağımsız denetim kuruluşu, 48 gayrimenkul değerleme şirketi ve 8 adet derecelendirme kuruluşu yanında İstanbul Menkul Kıymetler Borsası, İzmir Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası, İstanbul Altın Borsası, Takasbank, Merkezi Kayıt Kuruluşu, Türkiye Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşları Birliği gibi kuruluşlarla da yakın iş birliği içerisindedir.

Sermaye Piyasası Kurulu, düzenleme ve denetleme faaliyetlerinin yanı sıra piyasayı geliştirme hedefiyle de çalışmalarını sürdürmekte ve şirketlerin kurumsallaşmasında önemli katkılar sağlamaktadır. Kamu altyapı yatırımlarının sermaye piyasası kanalıyla finansmanı yolunda düzenleme çalışmaları tamamlanmış bulunmaktadır. Bu çalışmalarla birlikte girişim sermayesi yatırım ortaklıkları ve şirketlerin finansman alternatiflerinin artırılması konusunda da düzenleme çalışmalarında son safhaya gelinmiş bulunmaktadır.

Uluslararası gelişmelere paralel, değişen piyasa ihtiyaçlarını karşılayan bir düzenleme ve denetleme misyonu ile hareket eden Sermaye Piyasası Kurulunun başarısı uluslararası kuruluşlarca yapılan çalışmalarda da açık bir şekilde ortaya konmuş bulunmaktadır. Bunun bir örneğini Dünya Bankasının 2008 yılı İş Yapma Raporu göstermiştir. Bu Rapor’a göre Türkiye yatırımcı koruması alanında 181 ülke arasında 53’üncü sırada yer alarak 2007 yılına göre on üç sıra birden yükselmiştir. Bu yükselişte Sermaye Piyasası Kurulunun yatırımcı haklarının korunmasına ilişkin yapmış olduğu düzenlemeler etkili olmuştur. Diğer yandan, Dünya Ekonomik Forumu 52 ülkenin finansal sisteminin gelişmişlik düzeyine yer verdiği Finansal Gelişmişlik Raporu’nu Eylül 2008’de yayımlamıştır. Buna göre, Türkiye genel sıralamada 52 ülke arasında 39’uncu sırada yer alırken, sermaye piyasaları kategorisinde 21’inci sırada yer almıştır. Sermaye piyasamızın daha üst sıralamada olmasında Sermaye Piyasası Kurulunun yapmış olduğu gözetleme ve düzenleme çalışmalarının etkisi büyük olmuştur.

Değerli milletvekilleri, Meclisimizde görüşülmekte olan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı hem akademik dünya hem de iş çevreleri tarafından yakın bir ilgiyle izlenmektedir. Sermaye Piyasası Kurulu bu hafta başında “Avrupa Birliği Perspektifinden Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın Sermaye Piyasasına Etkileri” başlıklı uluslararası bir konferans düzenlemiş ve Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın sermaye piyasalarına etkisini kapsamlı bir şekilde analiz etmiştir.

Küresel finansal piyasalarda yaşanmakta olan gelişmeler ve daralan kredi piyasası kurumların finansman ihtiyaçlarının karşılanmasında sermaye piyasasının etkisinin ne kadar daha fazla olacağını göstermektedir. Sermaye piyasamızın daha etkin çalışmasını sağlamak ve ortaya çıkan ihtiyaçlara cevap vermek amacıyla Sermaye Piyasası Kanunu’nda değişiklik yapılması gerekmektedir. Sermaye Piyasası Kurulu, sermaye piyasamızı diğer ülke piyasaları arasında ön plana çıkaracak reform niteliğinde yenilikler içeren Sermaye Piyasası Kanunu Tasarısı’nı hazırlamada son safhaya gelmiş bulunmaktadır.

Sermaye Piyasası Kurulu, şirketlerimizin finansman imkânlarını artırmak ve piyasalarımızda kurumsallaşmaya hız vermek için yoğun bir şekilde çalışma yapmaktadır. Sermaye Piyasası Kurulunun stratejik hedefleri aracılık sisteminin etkinliğini artırmak, şirketlerin finansmanını daha kolay ve esnek hâle getirmek, yatırım fonu endüstrisinin önünü açmak ve yatırımcının daha iyi korunmasını sağlamak şeklinde özetlenebilir. Finans sektörümüzle birlikte reel sektöre de çok önemli katkılarda bulunan Sermaye Piyasası Kurulunun etkin çalışması dünya ile rekabet edebilme şansımızı artırmaktadır.

Sözlerime son verirken 2009 yılı bütçesinin ülkemiz için hayırlı olmasını temenni eder, hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Doğruer, teşekkür ediyorum.

AK PARTİ Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Alaattin Büyükkaya.

Sayın Büyükkaya, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ Grubu adına Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurumu bütçesi hakkında söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlarım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk bankacılık sektörü 2000’li yıllarda geçirdiği köklü değişim sayesinde bir yandan asıl işlevi olan bankacılık faaliyetlerini daha etkin biçimde yerine getirmeye başlamış, bir yandan da önceki dönemlerin tersine, risklerini iyi yöneterek ekonomi için bir istikrar unsuru hâline gelmiştir. Malumunuz olduğu üzere dünya finansal sistemi önemli bir darboğazdan geçmekte, bu küresel sisteme dâhil olan hiçbir ekonomi de “bundan etkilenmiyorum” diyemez. Ancak hep beraber memnuniyetle görüyoruz ki Türk bankacılık sektörü bu dönemde sağlam yapısını muhafaza etmekte ve reel kesimi finanse etmeyi sürdürmektedir. Nitekim, 2002-2008 döneminde yüzde 36,2’den yüzde 86,3’e yükselen mevduatın krediye dönüşüm oranı ve yüzde 23’ten yüzde 53’e yükselen kredilerin bilanço içindeki payı, bankacılık sektörünün geldiği düzeyi açıkça ortaya koymaktadır. 2007 yılı ortalarında başlayan ve geçtiğimiz yaz aylarında belirginlik kazanan küresel mali kriz ortamında Türk bankacılık sektörünün sermaye yapısını koruması, kârlılığını devam ettirmesi, reel sektöre yönelik kredi kanallarını açık tutabilmesi ve yurt dışından borçlanabiliyor olması sağlanan değişimin ülke ekonomisi için bir istikrar unsuru hâline geldiğini de ayrıca göstermektedir.

Sektör, büyümesini 2008 yılında da devam ettirmiştir. Yılın ilk dokuz ayı döneminde bilanço büyüklüğü yüzde 17 oranında artarak 680 milyar YTL’ye, personel sayısı da yüzde 8 oranında artarak yaklaşık 180 bine ulaşmıştır. Şu ana kadar yükümlülüklerini yerine getirmekte zorlanan hiçbir bankamız olmamıştır. Sermaye yeterliliği oranı Eylül 2008 itibarıyla yüzde 17,5 ile uluslararası asgari standardın çok üzerinde bulunmaktadır. Takipteki alacaklara oranı ise yüzde 3 seviyesindedir. Net yabancı para yükümlülüklerinin öz kaynaklara oranı ise yüzde 1’in altında bulunmaktadır.

Gelinen bu noktada şüphesiz, 2000 yılında faaliyete geçen Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun büyük rolü bulunmaktadır, bunu inkâr edemeyiz. Nitekim, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, 2003 yılından itibaren birçok düzenleme ve politikaları uygulamaya geçirmiştir.

Şimdi, izin verirseniz bu politikalara kısaca değinmek istiyorum:

1) Bankaların aracılık faaliyeti azaltılmıştır bu dönemde.

2) Kredi maliyetlerini azaltıcı vergi ve fon indirimleri yapılmıştır.

3) Mevduat sigorta sistemi ayrı bir idari yapıya kavuşturulmuş ve riske dayalı prim uygulamaları güçlendirilmiştir. Ayrıca, mevduatın sigortaya tabi kısmı üzerinden prim tahakkuk ettirilerek haksız rekabet de önlenmiştir.

4) Değişen ihtiyaçlar dikkate alınarak yeni bir Bankacılık Yasası’nın 2005’te hazırlanmasına da öncülük etmişlerdir.

5) Özellikle 5411 sayılı yeni Bankacılık Yasası’nın yürürlüğe girmesinden sonra da finansal kiralama, faktoring, tüketici finansman şirketlerine ilişkin yetki ve sorumluluklar da BDDK’ya devredilmiş, bunlar da denetim altına alınmıştır. Ayrıca, bankacılık sisteminde de yeni düzenlemeler yapılmıştır.

6) 2006 yılında ayrıca o tarihe kadar münhasıran bir düzenlemeye konu olmamış banka kartı ve kredi kartı piyasasına yönelik hem yasal çerçeve Hükûmetimiz tarafından yapılmış, uygulamaya geçirilmiş ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu da bu piyasadan kaynaklanacak riskler ve tüketici haklarının korunması yönünde yeni düzenlemeler yapmıştır.

2006 yılında benimsenen risk odaklı denetim yanı sıra, kuruluşların BDDK’ya bilgi akışını sağlayan raporlama sistemi geliştirilmiştir. Bankaların denetim ve gözetim sistemi, bilgi sistemleri tabanlı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Büyükkaya, tamamlayınız konuşmanızı.

Buyurun.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

…yeni araç ve uygulamalarla güçlendirilmiştir. Diğer taraftan, BDDK yaklaşan krizi de açıkçası büyük bir basiretle değerlendirerek son bir yılda birçok ihtiyatlı düzenleme ve denetim mekanizmalarını da devreye almıştır. Bunlardan en önemlilerinden biri, asgari sermaye yükümlülük karşılama oranı yüzde 8’den yüzde 12’ye çıkarılmış, ayrıca kâr dağıtımına da müsaade edilmeyerek sermayeye ilavesi sağlanmıştır. Ayrıca sektördeki ağırlığı belirgin şekilde artan bilanço dışı işlemlerin denetimi ve takibine de özel bir önem verilerek sektörün mali disiplininin korunması da sağlanmıştır.

Bankacılık sektörü, unutmayalım ki, millî gelirimizin büyüklük itibarıyla yüzde 72’sine yaklaşmaktadır. Bu kadar büyük bir sektörün sorumluluğunu taşıyan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu tabii ki kendisini…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Büyükkaya, son cümlelerinizi alayım.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumumuzun bütçesinin hayırlı olmasını diliyor ve heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

AK PARTİ Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili Sayın Yahya Akman. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; GAP Bölge Kalkınma İdaresinin 2009 yılı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bana tanınmış olan bu beş dakikalık süre içerisinde GAP projesini, GAP Eylem Planı’nı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kendisinden sonraki en büyük projesini anlatmama imkân ve ihtimal yok. O hâlde yapacağım bir şey var, o da Mayıs 2008’de Diyarbakır’da Sayın Başbakanımızın, huzurdaki Sayın Başbakan Yardımcımızın, birçok bakanımızın ve bizlerin katılımıyla ilan edilmiş olan GAP Eylem Planı’ndan biraz bahsetmek istiyorum.

Mayıs 2008’de GAP Eylem Planı ilan edildiği zaman, daha önce ilan edilmiş planlar gibi, bazı muhalefet partisi mensupları ve bu konuyla ilgili bazı yazarçizer  insanlar “Yine bir paket açıldı, bunun arkası gelmeyecek.” gibi birtakım öngörülerde bulundular. Geçmiş olan altı ay içerisinde, bildiğiniz gibi, gerek İşsizlik Fonu’nda birikmiş olan gerekse özelleştirmeden elde edilen yaklaşık 2,3 milyar doların başta GAP olmak üzere diğer bölgesel kalkınma projeleri için kullanılacağı öngörüldü ve bunun önemli bir kısmı GAP bölgesi için harcandı ve bugün geldiğimiz nokta itibarıyla sizlerle şunu paylaşmam lazım: Gerek kanuni formaliteler gerekse bürokrasimizin işleyişi Hükûmetimizin bu kararlılığı karşısında bir miktar yetersiz kalmıştır. İhale prosedürlerinin uzaması nedeniyle var olan paranın kullanılmasında bugün güçlükler çekilmektedir. Bu, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde çok da rastlanan bir durum değildir. Şu ana kadar yatırımlar öngörülür ama sürekli ödenek yetersizlikleri nedeniyle bunlar tehir edilirdi.

Bugün GAP projesini konuşurken, bildiğiniz gibi, artık GAP bölgesinin zenginliklerinin bölgeye yansımasını konuşma noktasına gelmişiz. Bildiğiniz gibi enerji yatırımları neredeyse bitme noktasına geldi ama ne yazık ki biz hâlâ, yıllardır Fırat’ın ve Dicle’nin o sularını bölgenin verimli topraklarıyla bir türlü buluşturamadık, bir türlü o hedef olarak koymuş olduğumuz 3 ila 4 milyon insan arasındaki istihdam hedefini gerçekleştiremedik. 

Ama bugün, değerli arkadaşlar, şunu huzurunuzda gururla ifade edebilirim ki Şanlıurfa’da, Mardin’de, Diyarbakır’da, Gaziantep’te, Şırnak’ta, Siirt’te, Batman’da ve Adıyaman’da yaşayan hemşehrilerimiz, kardeşlerimiz geleceğe daha ümitle bakmaktadırlar. Çünkü bugüne kadar hiçbir sözü yerinde kalmayan bir Başbakan öyle bir GAP Eylem Planı ilan etti ki onlarca sayfadan ibaret, bütün projeler tek tek tadat edilmiş, hangi tarihte bitirileceği öngörülmüş ve bunlar âdeta, saat gibi işliyor denilir ya o şekilde işler durumdadır. Bugün sulama projeleriyle ilgili Mardin tarafına devam eden, Harran ve Akçakale’nin geriye kalan kısmıyla beraber Viranşehir ve Ceylanpınar’ı da sulayacak olan kanal peyderpey devam ediyor, ihaleleri yapıldı. Bizim bölge için çok büyük önem arz eden Suruç Sulama Projesi son sürat devam ediyor, geçtiğimiz ay içerisinde birinci etabının ihalesi yapıldı, ikinci etabın ihalesi -önümüzdeki- 25 Aralıkta yapılacak ve sadece bu ihaleyle beraber belki bir kısım Avrupa ülkelerinin yüzölçümü kadar toprak sulanacak. 570 bin dönüm toprak ilk etapta sulanacak Suruç Sulama Projesi içinde. Sadece Suruç Sulama Projesi çerçevesinde 1 milyon dönüm toprak sulanacak. Bu rakamları duyduğumuz zaman, gördüğümüz zaman, okuduğumuz zaman heyecan duymamak elbette ki mümkün değil.

Bugün geldiğimiz nokta bu noktadır. Önümüzdeki seneden itibaren bu bahsetmiş olduğum 2,3 milyar YTL’lik yatırım artarak devam edecek, 4 milyarın üzerindeki… Her sene yatırımla devam edecek 2012 senesine kadar ve 2012 senesi geldiği zaman ümit ediyorum ki… Geçen sene bildiğiniz gibi bölgede ne yazık ki çok ciddi bir kuraklık yaşadık ve bu kuraklıkla beraber o bereketli toprakların bu sularla buluşması gerekir, bu gerçeği bir kez daha gördük bölge halkı olarak ve Türkiye olarak. Bugün Türkiye kırmızı mercimek sıkıntısı yaşıyorsa GAP bölgesindeki mercimeğin yetişmemesinden kaynaklanıyor biliyorsunuz. Dolayısıyla önümüzdeki sene artan oranda aktarılacak bu paralarla beraber sadece sulama projeleri değil -bildiğiniz gibi bu entegre bir proje- bu proje kapsamında kültürden, eğitimden, sağlıktan, ulaştırmadan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akman.

YAHYA AKMAN (Devamla) – Ve sosyal projelerin tamamı eşzamanlı olarak yürütülmeye devam ediyor. Yani, artacak nüfusla beraber, artacak istihdamla beraber yeni doğacak çocuklarımıza okul imkânları eşzamanlı olarak öngörülüyor. Aynı şekilde sağlık ocakları ve hastaneler yapmaya devam ediliyor, bir taraftan da insanlarımıza istihdam yaratmak için sosyal projelere önem veriliyor, kadınlarımız meslek sahibi edilmeye çalışılıyor, gençlerimiz meslek sahibi edilmeye çalışılıyor. Bu entegre proje, bütün çerçevesiyle beraber, bütün içeriğiyle beraber hızlı bir şekilde yürümeye devam ediyor ve demin de ifade ettiğim gibi, bugün 2009 yılı bütçesini konuşurken, 2008 yılı bütçesini konuştuğumuz zamana göre GAP bölgesinin insanları olarak geleceğe daha ümitle bakıyoruz. Hele küresel krizin konuşulduğu bir dünyada biz geleceğimize dair ümitvarız. Biz AK PARTİ olarak da ekonomik krizle böyle mücadele ettiğimizi örnek GAP projesi sayesinde Türkiye ve dünyaya göstermiş oluyoruz.

2009 yılı bütçesinin ülkemize ve bölgemize hayırlar getirmesini diliyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akman.

AK PARTİ Grubu adına son konuşmacı Şanlıurfa Milletvekili Sayın Zülfükar İzol.

Sayın İzol, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ZÜLFÜKAR İZOL (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı bütçesi hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Güneydoğu Anadolu Projesi, bildiğiniz gibi, ülkemizin güneydoğusundaki Şanlıurfa, Adıyaman, Batman, Mardin, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Siirt ve Şırnak illerimizde uygulanan çok kapsamlı bir projedir. Güneydoğu Anadolu Projesi, sadece sulama ve enerji amaçlı olmayıp tüm sektörlerdeki yatırımları içine alan sürdürülebilir insani kalkınmaya dair entegre bir bölgesel kalkınma projesidir.

GAP’ın tamamlanmasıyla Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde 1,820 milyon hektar alanın sulanması mümkün olacak, yılda 27 milyar kilovat saat hidroelektrik enerji üretimi sağlanacak, kişi başına gelir yüzde 209 oranında artacak, 3,8 milyon kişi istihdam olanağına sahip olacak ve gayrisafi bölgesel hasılada yüzde 445 artış gerçekleşecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; GAP’ın merkezi olan Şanlıurfa, su, toprak yapısı ve tarımsal potansiyel açısından proje için son derece önemlidir. Zira tarım ve sulama GAP’ın lokomotif sektörleridir. Bölgede de sulamaya açılmış olan 273 bin hektar alanın yüzde 73’ü Şanlıurfa ili sınırları içerisindedir. 2007 yılında kamu yatırım bütçesinden GAP’a ayrılan pay 1 katrilyon 98 trilyon lira iken, Şanlıurfa’da bu rakam 253,34 trilyon liraydı. Buradan da anlaşılmaktadır ki, Şanlıurfa 2007 yılında toplam GAP kamu yatırımlarının yaklaşık yüzde 21’ini almıştır.

Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki vatandaşların refah, huzur ve mutluluğunun artırılması için Güneydoğu Anadolu Projesi’nin ekonomik kalkınma ve sosyal gelişimiyle, altyapı yatırımlarını gerçekleştirecek şekilde hızlandırılması gerekmektedir. Bu çerçevede, başta sulama olmak üzere temel altyapı ihtiyaçlarının karşılanması, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin ekonomik kalkınma ve sosyal gelişiminin hızlandırılması amacıyla GAP Eylem Planı çalışmaları başlatılmıştır.

Eylem Planı kapsamında ekonomik kalkınmanın gerçekleştirilmesi, sosyal gelişmenin sağlanması, altyapının geliştirilmesi, kurumsal kapasitenin geliştirilmesi olmak üzere dört stratejik gelişme ekseni ve bu eksenler altında 73 ana eylem belirlenmiştir. Ana eylemler çerçevesinde yer alan proje ve faaliyetlerin sayısı 300’ün üzerindedir.

GAP’ta yer alan 1 milyon 820 bin hektarlık nihai sulama hedefinin 2012 yılına kadar 1 milyon 60 bin hektarlık kısmının tamamlanması planlanmaktadır. Sulamaya açılacak olan bu alanların önemli bir kısmı Şanlıurfa il sınırları içerisindedir. GAP Eylem Planı kapsamında Şanlıurfa’da koruma amaçlı imar planı ve kentsel tasarım projesi yapılacak, sokak sağlıklaştırma projesi uygulanacaktır.

Okul öncesi eğitimde 519 derslik, 28.157 öğrenci; ilköğretimde 3.102 derslik, 23.091 öğrenci; ortaöğretimde 885 derslik, 82.801 öğrenci; pansiyonda 5.567 öğrencilik kapasite artışı sağlanacaktır.

Harran Üniversitesi Mühendislik Fakültesi, Ziraat Fakültesi, Tıp Fakültesi Morfoloji Binası, Rektörlük Binası tamamlanacak ve 7.042 öğrencilik ek kapasite oluşturulacaktır.

Sağlık alanında da 600’ü üniversite hastanesine ait 1.400 yatak kapasiteli projeler kısa sürede tamamlanacak, 1 adet ağız ve diş sağlığı merkezi yapılacak, halk sağlığı laboratuvarları iyileştirilecek, mobil hizmet araçları ve 4 ambulans alınacak, 5 adet sağlık ocağı kurulacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın İzol, konuşmanızı tamamlayın.

ZÜLFÜKAR İZOL (Devamla) – Sağ olun Sayın Başkanım.

Şanlıurfa merkez, Akçakale, Birecik, Bozova, Ceylanpınar, Harran, Siverek, Suruç, Viranşehir ilçelerine nüfus oranlarına göre kültür merkezleri kurulacaktır.

Bozova’ya 500, Halfeti’ye 250 seyirci kapasiteli spor salonları yapılacaktır.

Elektrik iletişim ve dağıtım hattı ve tesisleri güçlendirilecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sürdürülebilir gelişme sürecinde tarım, tarımsal sanayi ve turizm itici gücü ile Şanlıurfa’nın bölgede cazibe merkezi hâline getirilmesi hedeflenmektedir.

GAP Eylem Planı kapsamında 1.450 hektar alanda erozyon kontrolü, 50 bin hektar alanda da orman kadastrosu çalışması yapılacak, 24.351 adet fidan üretilecektir. Sınır boyunca da 30 bin hektarlık mayınlı alan temizlenecek, verimli şekilde de değerlendirilecektir.

Değerli arkadaşlar, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı iş birliği ile ve İsveç Uluslararası Kalkınma Kuruluşunun finansal desteği ile kadınların iş gücü piyasasına katılımını da amaçlayan GAP bölgesindeki Kadının Güçlendirilmesinde Yenilikler Projesi Şanlıurfa başta olmak üzere tüm GAP illerinde uygulanmaktadır.

Kültürel zenginlikleri, ören yerleri, gelenek ve görenekleriyle Şanlıurfa turizm açısından da cazibe unsurudur.

GAP Eylem Planı kapsamında kentteki yirmi dört eski eserin onarımı yapılacak, Harran kentinin restorasyon projesi ve Halfeti ilçesinde de Halfeti Eko Turizm Projesi gerçekleştirilecektir.

Şanlıurfa’nın inanç ve kültür turizmi için çekim merkezi olması amacıyla düzenlemeler, altyapılar ve tanıtım çalışmaları yapılacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bölge nüfusunun ekonomik ve sosyal koşulların iyileştirilmesini hedefleyen ve 47 milyon avroluk finansmanı olan GAP Bölgesel Kalkınma Programı kapsamında yürütülen kültürel mirasın geliştirilmesi projesi için bölge genelinde de hibe desteği olan 31 projeden 4’ü kırsal kalkınma projesi içinde, 99 projeden de 15’i Şanlıurfa’dadır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Kara yolları kapsamında ilde devam eden bölünmüş yol çalışmalarına devam edilecek. Gaziantep-Şanlıurfa otoyolu bağlantı yolları ve köprü çalışmaları bitirilecektir.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Saat durdu mu saat?

ZÜLFÜKAR İZOL (Devamla) - GAP Eylem Planı kapsamında Şanlıurfa’da 3.423 konut yapılacaktır. GAP bölgesindeki ekonomik büyüme, bölgede yaşayan vatandaşlarımızın refah, huzur ve mutluluğunun artırılması için gerekli temel amaçlardan birini oluşturmaktadır. Bu amaç çerçevesinde ekonomik kalkınmanın gerçekleştirilmesine yönelik tarımsal araştırma ve uygulama projeleri de sanayinin gelişimine yönelik çalışmalar ve özel sektör yatırımlarının teşviki amacıyla yapılan çalışmalar mevcuttur.

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Başkanım, size fıstık mı getirdi yoksa? Bu kadar tolerans…

ZÜLFÜKAR İZOL (Devamla) - GAP Eylem Planı kapsamında Şanlıurfa’da 250 işletme bölgesel kalkınma programından yararlanacak. KOBİ destekleri kapsamında 30 milyon YTL tutarındaki yeni yatırım desteklenecektir, OSB ve KSS projeleri tamamlanacaktır.

Sanayinin gelişimine yönelik çalışmalar kapsamında bölgede yatırımların artırılması ve gelişimciliğin yaygınlaştırılması amacıyla yerli ve yabancı girişimcilere de danışmanlık hizmeti vermek üzere 2002-2007 yılları arasında GAP GİDEM (Girişimci Destekleme ve Yönlendirme Merkezleri) Projesi uygulanacaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Eylem Planı’yla birlikte yeni bir döneme girmiştir. Hedef, bölgenin ekonomik ve sosyal göstergelerini ülke düzeyine taşımaktır. Şüphesiz ki bu çabadan Şanlıurfa da yararlanacak ve ilde refah seviyesi de hızla yükselecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ Hükûmetimiz bu projenin belirlenen sürede bitirilmesi konusunda titiz ve kararlı çalışmalar yürütmekte, proje üzerinde önem ve dikkatle durmaktadır.

2009 bütçesinin ülkemize ve ilgili tüm kurum ve kuruluşlara hayırlı ve uğurlu olmasını Cenabı Allah’tan temenni eder ve yüce Meclisi saygıyla selamlarım. Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İzol.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına ilk konuşmacı Hakkâri Milletvekili Sayın Hamit Geylani.

Sayın Geylani, buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar)

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Ben ayrımcılık istemiyorum Sayın Başkan.

FATMA KURTULAN (Van) – Zaten vermez ki. Onların adaleti kendilerine.

BAŞKAN – Buyurun.

DTP GRUBU ADINA HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 yılı bütçe tasarısında gündemde yer alan kurumlara ilişkin Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 2009 yılı bütçesini görüştüğümüz bugün ülkemiz giderek derinleşen bir ekonomik kriz sarmalındadır. Kuşkusuz bu derinliği de sosyal, kültürel ve siyasal kriz derinliğinden almaktadır. Bütçelerini görüştüğümüz kurumları yaşanan ekonomik krizden bağımsız değerlendiremeyiz. Özellikle TÜİK, Devlet Planlama Teşkilatı ve Hazine Müsteşarlığının ekonomi ve büyümeyle ilgili açıkladığı rakamlar ve projeler yaşanan ekonomik krizle doğrudan doğruya ilişkilidir. Dolayısıyla, bu kurumların bütçelerini görüşürken genel olarak Türkiye'nin mali yapısı, yaşanan ekonomik kriz ve Hükûmetin bu konudaki tutumunu birlikte ele almak durumundayız.

Değerli arkadaşlar, Türkiye, bugün yine 2001’de yaşanan ekonomik krizin bir benzerini yaşamaktadır. Hükûmet, her ne kadar bu krizi dünya piyasalarındaki olumsuz gelişmelere bağlasa da ve bunu gerekçe gösterse de tek neden kuşkusuz bu değildir. Ekonominin rekor düzeylerde büyümesi, kişi başına düşen millî gelirin yükselmesi, ihracatın ve yabancı sermaye girişlerinin artması, enflasyonun tek haneli rakamlara düşmesi gibi söylemler, Hükûmetin kendi kurumlarına çizdirdiği pembe tablolar neticesinde renklendirme gayretinden başka bir şey değildir. Oysaki ekonomik büyümenin sürdürülebilir olmadığı ve tıkandığı, millî gelirdeki yükselmenin dolardaki değer kaybından kaynaklandığı, ihracat artışına ithalat patlamasının da eşlik ettiği gerçeği gözlerden kaçırılmaya çalışılmaktadır. Nihayet bu dönemde ihracat neredeyse durmuş, ilgili Devlet Bakanı kendi söylemine göre de 2009 yılında ihracatın daha kötü olacağını şimdiden duyurmuş bulunuyor. Cari açık hızla sürdürülemez bir seviyeye gelmiş. Aynı yıllarda ekonomiye giren yabancı sermayenin büyük kısmının da AKP Hükûmetinin imza attığı özelleştirme uygulamalarından kaynaklandığı biliniyor ve bir gerçek. TÜPRAŞ, Türk Telekom, ERDEMİR ve Tekel gibi son derece önemli kamu işletmeleri yangından mal kurtarırcasına satılmış, ülkenin geleceği belirsizliğe itilmiştir. Türkiye ekonomisinin çarkları yüksek faize gelen sıcak parayla finanse edilmeye çalışılmaktadır. Enflasyonla mücadeleye sığınarak uygulanan ekonomik politikalar nedeniyle  yalnızca yoksul halk kemer sıkmak durumunda kalmış, söz konusu dönemde iddia edilenlerin aksine gelir dağılımı düzelmemiş, daha vahim bir eşitsizliğe yol açmıştır.  Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütünün Ekim ayında açıkladığı rapora göre, kuruluş üyeleri arasında gelir dağılımının en eşitsiz olduğu ülkeler Meksika ve Türkiye’dir. 

Her gün, fabrika önlerinde işten atılan çalışanların feryatlarını, ne yazık ki yürek burkarak dinliyoruz. Çalıştıkları yerden emeklerinin karşılığını almayan işçiler bunu talep ettiklerinde fiziki saldırılara da uğramaktadırlar. Bunun son örneğini ise geçtiğimiz günlerde İstanbul-Ümraniye’de yaşanan silahlı saldırıda gördük.

Değerli arkadaşlar, ekonomide artık tıkanma noktasına gelen ve Hükûmetin her fırsatta övünerek dile getirdiği büyüme istihdam yaratmamaktadır.  Bugün itibarıyla işsizlik,TÜİK’in açıkladığı ve gerçek dışı rakamlarda bile ciddi bir artış göstermektedir.

AKP’nin yarattığı ekonomik tabloya ilişkin kriz riskinin artmasıyla sermayenin de uyarıları yoğunlaşmaya başlamıştır.  TÜSİAD dâhil bütün sermaye kuruluşları bile bugün Hükûmetin kriz karşısında aciz kaldığı ve hiçbir önlem almadığı konusunda hemfikir kalmışlardır. Maalesef, Hükûmet yine çareyi IMF ve Dünya Bankası kapısında aramaktadır, buradan gelecek krediyle krizi aşmayı hedeflemektedir. Ancak bunun örneğini daha çok önceleri yaşadık. Ne yazık ki hiçbiri çare olmadığı gibi faturası yine yoksul halka kesilmiştir.

Değerli milletvekilleri, 2008 ve önceki yılların bütçelerinde olduğu gibi 2009 bütçesinde de en büyük pay borçlanma faizlerine gidecektir. Türkiye son yirmi beş yılda 433 milyar dolar faiz ödedi. Bu da her yıl bütçenin dörtte 1’inin faize harcandığı anlamına gelmektedir.

2008 yılı bütçesine bakacak olursak, ilk sekiz ayı faize yüzde 25, yoksulluk transferlerine ise yüzde 2 pay ayrıldığı, eğitim harcamalarının ise güvenlik ve savunma harcamalarıyla bir tutulduğu görülmektedir. Bir ülkede bütçenin nasıl harcandığı o ülkede adaletin, sosyal devletin var olup olmadığının da bir kriteri kabul edilir ama sosyal devlete düşen görevlerin daraltıldığı, devletin görevinin daha çok savunma ve güvenlik olarak tanımlandığı az gelişmiş Türkiye gibi ülkelerde ise böyle adil yönetimlerden söz etmek neredeyse olanaksızdır.

Değerli arkadaşlar, savunmaya ve güvenliğe ekonomi musluklarının açılmasıyla ülke güvenliğinin sağlanamayacağı, sadece ekonomik krizi daha da derinleştireceği yaşadığımız acı süreç apaçık göstermiştir. Devletin ve dolayısıyla ülkenin gerçek güvenliği yurttaşın özgürlük temelinde sağlanmış güvenliğiyle mümkündür. Yurttaşın can ve ekonomik güvenliği ile birlikte kendisini ana dil, kimliği ve kültürü ile birlikte özgürce ifade etmesi ve o ifade doğrultusunda yaşamın her alanında örgütlenerek iktidarlaşabilmesi hakkına sahip olmasıyla devletin ve ülkenin güvenliği kendiliğinden sağlanmış olur.

Sayın milletvekilleri, bütçe harcamaları bize şunu gösteriyor: Bütçe, dış borçlanma faizine, savunmaya ve güvenliğe öncelikle ayrılırken eğitim, sağlık ve yoksulluğu giderme hizmetlerinde devlet harcamaları hep geride kalmıştır. Onun için, adil ve sosyal bir bütçe geliştirmek, kuşkusuz, tabii ki bu Parlamentonun birincil görevidir.

Türkiye İstatistik Kurumu ekonomik ve sosyal göstergeler bakımından son derecede önem arz eden kurumların başında gelmektedir. Diğer konuşmacı arkadaşlar da bunun altını çizerek belirttiler ama böylesi önemli bir kurumun bağımsız, bilimsel ve özerk çalışması gerekir. Peki, gerçekten bu Kurum, Yasa’sında belirtildiği gibi bilimsel gerçekliğe uygun, güvenilir bilgi üretiyor mu? Ne yazık ki TÜİK bugün siyasal iktidarın isteklerine ve projelerine veri ve bilgi üretmektedir.

Bu Kurumun güvenilir hiçbir yanı kalmadığı gibi sosyal yaşamı çok yakından ilgilendiren birçok konuda da hiçbir çalışma yapamamıştır. Yıllar boyu milyarlar harcayarak Türkiye'nin gerçek nüfusunu tespit edemeyen bu Kurum en sonunda bu işi Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğüne devretmiştir. Bugün hâlâ Türkiye'nin gerçek nüfusunun ne kadar olduğu bir muamma olarak ortadadır. Seçmen sayısı her sene ciddi oranlarda oynamaktadır. Yüksek Seçim Kurulunun en son açıkladığı rakamlara ve adrese dayalı nüfus sayımına göre 2007’de 42 milyon 600 bin kişi olan seçmen sayısı, 48 milyon 265 bin kişiye ulaşmıştır.

Değerli arkadaşlar, bir yılda seçmen sayısının 6 milyon arttığı nerede görülmüştür? Bunun reel olduğunu anlamakta herkesin güçlük çektiğini düşünüyoruz. Bu durumun hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde açıklığa kavuşturulması gerekir. Çünkü seçimler her aşamasıyla yargı denetimine tabidir. Seçmen kütüklerinin düzenlenmesi de bu aşamaların bizce en önemlisidir. Bu konuda tüm yasal yolları işletmek her siyasi partinin hem hakkı hem de görevidir. Yasal yol da bize göre şu: 298 sayılı Seçim Yasası’nın 33 ve 36’ncı maddelerine eklenen fıkralar yürürlükten kaldırılmalı, daha sonra Yüksek Seçim Kurulu sorumlu olduğu 42 milyon 629 bin kişilik kütüğü iki hafta süreyle askıya çıkarmalıdır. Böylece yerel seçimler için kütük elde edilmiş olur.

Bakınız arkadaşlar, TÜİK’in yapmış olduğu bu fahiş hatalar karşısında hadise bu iken TÜİK’in sadece tek bir yanlış kayıt işlemini sürekli, grupların siyasi polemik hâline getirmelerini doğrusu hiç de doğru bulmuyorum, yakıştırmıyorum ve yadırgadığımı söylüyorum.

Değerli arkadaşlar, TÜİK’in çelişkileri bununla da bitmiyor. Adrese dayalı nüfus kayıt sisteminin uygulamaya konulmasıyla birlikte TÜİK ile Yüksek Seçim Kurulu arasında çıkan farklılık, bu kez TÜİK ile Sosyal Güvenlik Kurumu arasında çıkıyor. Çalışanlarla işsizler sayısı arasında TÜİK’in rakamlarıyla Sosyal Güvenlik Kurumunun rakamları uyum göstermiyor, 1 milyon 72 bin kişilik bir fark görünüyor. Peki, biz hangi kurumun verilerini dikkate alacağız ve inanacağız? TÜİK’in verilerine göre Türkiye’de işsizlik oranı yüzde 9 civarındadır, Eylül 2008 itibarıyla 10,3 olarak açıklandı. Buna inanmak mümkün mü? Oysaki herkes biliyor, özellikle ekonomik krizin Türkiye’yi sarmaladığı şu günlerde işsizlik oranı yüzde 20’leri çoktan aşmış durumdadır.

Değerli milletvekilleri, TÜİK tarafından açıklanan enflasyon oranları ile işçi, memur ve işveren sendikalarıyla meslek odalarının belirlediği oranlar arasında da ciddi ayrılıklar veya farklar bulunmaktadır. TÜİK’in 2008 yılı ilk altı ayı için hesapladığı enflasyon oranı yüzde 6’dır, açlık sınırını da 255 YTL olarak açıklamıştır ama Kamu-Sen 4 kişilik bir aile için açlık sınırını 1.012 YTL, Memur-Sen 820 YTL olarak tespit etmişlerdir. TÜİK’in açıkladığı rakam, bize göre açlık sınırından ziyade ölüm sınırını belirliyor.

Değerli arkadaşlar, maalesef her alanda olduğu gibi ekonomik ayrımcılıkla da Kürtler yine bu ölüm sınırları içine hapsedilmeye çalışılmıştır ve çalışılmaktadır. Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Doğu ve Güneydoğu coğrafyasında yaşam standartları diğer bölgelere oranla daha da vahim boyutlardadır. Bilinçli politikalar neticesinde yıllarca geri bırakılan bu bölgelerde Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 17’si yaşıyor. Devlet Planlama Teşkilatının hazırladığı, 2003 yılında yayımlanan ve o tarihten bu yana güncellenmeyen illerin sosyoekonomik gelişmişlik sıralamalarında, bölgenin 21 ilinden 17’si Türkiye'nin 81 ilinin en alt yirmilik  dilimi içinde yer almaktadırlar.

En sonuncusu 2001’de ölçülen kişi başına gelirde bölgedeki 21 bir ilin tümü Türkiye ortalamasının altındadır. Kişi başına düşen millî gelir, okullaşma, sağlık, istihdam, sanayileşme, kültürel ve sosyal tesisler gibi kalkınmışlık kriterleri bakımından bu bölgeler Türkiye ortalamasının yedide 1’i düzeyindedir.

Ayrıca, TÜİK ve Devlet Planlama Teşkilatı 2001 yılından bu yana bölgeler arası gelişmişlik farkına ilişkin veriler üretemiyor.

Seçim bölgem olan Hakkâri ve aynı kaderi paylaşan illerimizde, diğer dönemlerde olduğu gibi AKP hükûmetleri döneminde de hiçbir yatırım yapılmamış ve istihdam alanları yaratılmamıştır. Buna rağmen, hiçbir iş alanı olmayan Yüksekova’da önceki gün -tarih itibarıyla- ek ders karşılığı çalışan 47 öğretmenin görevlerine gerekçe gösterilmeden son verilmiştir.

Değerli arkadaşlar, Sayın Tüzmen burada değil, gitti. Sayın Tüzmen Hakkâri ve benzer iller için çok astronomik ihracat rakamlarından söz etti. Özellikle Hakkâri’de bırakın fabrikanın olmasını, en basitinden bir atölye bile yoktur. Tarım ve hayvancılık gelirleri ilin ihtiyaçlarının onda 1’ini bile karşılayamamaktadır. Sanayi, ticaret ve tarımın olmadığı yerde hangi ihracat yapılabilir, bunu çok merak ediyoruz. Ama Sayın Bakan merakımızı giderdi. Bir tablo gösterdi. Bu tabloda otuz kalem ihraç mallarını gösteriyor. Şimdi bakınız, sadece birkaç tanesini sayayım size. Hakkâri’de ihraç edilen mallara bakın: Demir ve çelik, inci, kıymetli taş, metal mamulleri, madenî paralar… (DTP sıralarından “Pamuk, pamuk.” sesleri)

Bir dakika… Elektrikli makine ve cihazlar, aksam ve parçaları, motorlu kara taşıtları, traktör, bisiklet, motosiklet ve diğer şeyler. Evet, en ilginci, Hakkâri’de pamuk ihraç ediliyormuş! O zaman Hakkâri’de pamuğun ihraç edilebilmesi için Akdeniz ikliminin de Hakkâri’ye ithal edilmesi gerekir diye düşünüyoruz!

Peki, Sayın Bakandan ve Hükûmetten soruyoruz: Bu paravan şirketler hangileridir, kimler adınadır, kimler bunların vergi iadelerinden nemalanıyorlar? Bunun açıklamasını kamuoyuna yapmaları kaçınılmazdır.

Değerli arkadaşlar, ekonomik kriz özellikle Türkiye gibi gerçek demokrasiye kavuşmamış ülkelerde ırkçı hareketleri ve siyasi istikrarsızlığı da pompalıyor. Onun için, retçi, inkârcı, ayrımcı ve tekçi politika ezberi ekonomi alanında da kendisini tekrarlıyor. Bunun ana nedeni, otuz yıla yakındır, seksen yıllık ezberlerin bozulmaması sonucunda şiddet ve çatışma sarmalında yaşadıklarımızdır. Ekonomik krizin temel eksenlerinden biri, bölgede 4 bin civarında köy yakılmış, yıkılmış ve talan edilmiş, 4 milyon civarında yurttaş göçe ve köy koruculuğuna zorlanmış, halk tüm üretim ilişkilerinden koparılmış, sonuç itibarıyla milyarlarca dolar askerî harcamalara aktarılmıştır ama yaşanan Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü hâlen ülke gündeminin başat sorunudur. Bugüne kadar, sınır ötesi operasyon tezkereleri kararlarıyla havadan ve karadan onlarca operasyon sorunu çözmediği gibi 40 bin insanımızın da ne yazık ki yaşamına mal olmuştur. Onun için, tek çözüm askerî yöntemlerden vazgeçerek demokrasi, diyalog ve toplumsal barış yöntemlerini devreye sokmaktır.

Sayın Başkan, değerli üyeler; Devlet Planlama Teşkilatı ülke kaynaklarının verimli bir şekilde kullanılmasını ve kalkınmanın hızlandırılmasını sağlamak, ekonomik, sosyal, kültürel kalkınmayı planlı bir şekilde yürütmek, uzun, sürekli kalkınma planları ile yıllık programlar hazırlamak ve bunların uygulamasını takip etmek amacıyla kurulmuştur.

DPT’nin kuruluşundan bu yana yapılan yıllık planlar, ilk birkaç tanesi dışında, ne kamu sektörünü bağlayıcı ne de özel sektörü yönlendirici olmuştur. Planların hiçbiri gerçekleşmemiş, havada kalmıştır. Hiçbir yıl, bütçe de dâhil olmak üzere, programlanan kamu sektörü hedefleri de tutturulamamıştır. Planlar da, programlar da anayasal bir zorunluluk olduğundan hazırlanmışlar fakat uygulamada önemli bir işlev görmemişlerdir.

DPT’nin 2008 yılında 267 milyon YTL olan bütçe ödeneği 2009 yılında 598 milyon YTL’ye çıkarılmıştır. Giderek önemini kaybeden ve işlevini başka kurumlara devreden DPT’nin 2009 yılı bütçe payında artışa gidilmesine bir anlam vermek olanaklı değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetin kömür ve makarna gibi onur kırıcı sadakayla bölgeyi geri kalmışlıktan kurtarması mümkün değil. Onun için sosyal devlet anlayışını da böyle yozlaştırmanın hiçbir anlamı yoktur ve toplumsal bir ayıptır. Her şeyden önce istihdam ve yatırım demokratik ve barışçıl iklim ister. Halkı önce muhtaç hâle getirip, sonra da sadaka verir gibi para ve gıda yardımı yaparak bölgeler arası gelişmişlik farkları giderilmemiştir, bundan böyle de giderilmesi mümkün değildir.

Gençlerin, kadınların ve engelli vatandaşların istihdamına öncelik tanıyacak özel istihdam projeleri gerekmektedir.

Kayıt dışı ekonominin ve kayıt dışı istihdamın önlenmesi için dürüst bir mali politikaya gereksinim bulunmaktadır.

Asgari ücreti ve emekli maaşlarını insan onuru ve saygınlığına yakışacak şekilde yeniden düzenlemenin artık bu Meclisin de çalışmalarında öne alınması gerekir.

IMF ve Dünya Bankasına teslim olmadan yoksul halkın bu ekonomik buhrandan kurtarılmasına: ülkemizin toplumsal barışına, demokratikleşmesine ve ülkemizde evrensel hukukun egemen olmasına da bu Meclisin öncülük etmesi, yasama erkinin yüklediği kaçınılmaz bir görevdir.

Sürem doldu.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Geylani.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Şanlıurfa Milletvekili Sayın İbrahim Binici, buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmet tarafından sunulan GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı üzerinde Demokratik Toplum Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, GAP, çok sektörlü sosyoekonomik bir bölgesel kalkınma planıdır; sulama, hidroelektrik, enerji, tarım, kırsal ve kentsel altyapı, ormancılık, eğitim ve sağlık gibi sektörleri kapsamaktadır. Su kaynakları programı, baraj, hidroelektrik santralleri ve 1,7 milyon hektar alanın sulama sistemleri öngörülmekteydi.

Yukarıda ifade ettiklerim GAP’ın kâğıt üzerindeki kısa tanımıdır. Reel olarak yaşananlara baktığımızda ise durum bundan çok farklıdır. Geçtiğimiz yılda yaşanan kuraklıkla ilgili birkaç veriyi sizlerle paylaşmak durumu daha net olarak gösterecektir: 2008 yılında yaşanan kuraklık nedeniyle, yetkililer, Diyarbakır, Batman, Mardin ve Şanlıurfa başta olmak üzere kuraklığın yoğun yaşandığı bölge illerinden göç ettirilen hayvan sayısının 1 milyonu bulduğunu belirtiyorlar.

Kuraklığın il bazındaki etkilerini tespit etmek amacıyla ziraat odalarımızla gerçekleştirilen bir çalışma sonucunda Mardin, Şanlıurfa, Diyarbakır, Batman, Şırnak, Elâzığ illerinde buğday ve arpada zarar oranlarının yüzde 90’ı, kırmızı mercimekte ise yüzde 60’ı bulduğu belirlenmiştir. Bu bölge Türkiye buğday üretiminin yaklaşık olarak yüzde 13’ünü, arpa üretiminin yüzde 16’sını, kırmızı mercimek üretiminin ise yüzde 86’sını gerçekleştirmektedir.

Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde buğday ve arpa tarımı çoğunlukla kuru topraklarda gerçekleştirilmektedir. Türkiye buğday üretiminin 2,8 milyon tonunu gerçekleştiren Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde görülen yüzde 90 azalmayla Türkiye buğday rekoltesinde 2,5 milyon ton azalma görülmüştür.

Benzer şekilde, Türkiye kırmızı mercimek üretiminin yüzde 86’sını gerçekleştiren bölgede görülen yüzde 60 azalmayla Türkiye’de kırmızı mercimek rekoltesinde 250 bin ton azalma yaşanmıştır.

Güneydoğuda meydana gelen kuraklık zararının artık yağışlarla telafisi mümkün değildir. Sulama yatırımlarına hız verilmeli ve GAP en kısa zamanda tamamlanmalıdır. Kuraklıkla mücadelede en önemli önlem olan sulama imkânlarımızı sonuna kadar kullanmalıyız. Güneydoğu Anadolu Bölgemiz ve ülkemiz için bu konuyu ele aldığımızda GAP’ın en kısa sürede bitirilmesinin ne kadar önemli olduğu açık olarak görülmektedir. Ülkemizde sulamaya açılabilecek 3,5 milyon hektar alanın 1,7 milyon hektara yakın kısmının bu proje kapsamında olduğu bilinmektedir. Aslında sadece GAP kapsamındaki alanlar değil, diğer bölgelerdeki 2 milyon hektar alanın da artık en kısa sürede sulama imkânlarına kavuşturulması gerekmektedir. Bu alanlarda mümkün olduğu kadar basınçlı sulama sistemlerinin yaygınlaştırılarak tasarruflu su kullanımının daha fazla teşvik edilmesi gerekmektedir.

Yoksulluğun en yaygın olduğu kırsal kesimde de ülkemizde gıda güvencesini sağlamak, ayrıca tarım ve gıda fiyatlarındaki bu değişimin ortaya koyduğu konjonktürden yararlanmak üzere tarımsal üretimimizi mutlaka artırmamız ve kırsal kalkınma politikalarına daha fazla önem vermemiz gerekmektedir. Artık yıllardır ihmal ettiğiniz tarım-gıda sektöründe atılım yapmak üzere doğru bir vizyon ve strateji geliştirmek zorunlu hâle gelmiştir. Çünkü uygulanabilir politikalar tarımda çözülme ve şehirlere göçle sonuçlanmış, bu değişim ne sanayileşme ne de modernleşme hedefine ulaşmamızı sağlamıştır.

 Bu durumda yapısal politikalara ağırlık verilerek tarımsal işletme yapılarımızı iyileştirmek, üretimde modern yöntem ve araçların kullanımını yaygınlaştırmak, sulama yatırımlarını hızlandırmak, girdi maliyetlerini azaltmak, piyasa düzenleme kuruluşlarını oluşturmak, üretimi teşvik edici destekleme politikalarına daha fazla önem vermek zorundayız.

İnsanımızın temel besin kaynağı olan gıdaya erişimini garanti altına almak istiyorsak mevcut politikalarla sürdüremeyiz. Bu bağlamda GAP projesinin bitirilmesi bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır.

Sayın Başkan, değerli üyeler; başta mazot ve gübre olmak üzere tarımsal girdi fiyatlarının ürün fiyatlarımızdan daha çok, daha fazla ve hızlı artması, girdi maliyetlerinin rakip ülkeler seviyelerine çekilmesini gerektirmektedir.

Gübrede son bir yılda yüzde 150 fiyat artışı oldu. Türkiye’de hektar başına besin maddesi olarak gübre kullanımı 83 kilogram iken bu miktar komşumuz Bulgaristan’da 173 kilogramdır. Hâlen AB’nin üçte 1’i, Bulgaristan’ın yarısı kadar gübre tükettiğimiz, gübrenin bitkisel üretimde yüzde 40 dolayında olumlu etki yarattığı da bilinmektedir. Eksik gübre kullanımından dolayı hâlen yaklaşık 8 milyar doları aşan bir üretim kaybımızın olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle gübredeki aşırı fiyat artışlarından çiftçilerin daha az etkilenmesi için bazı önlemler alınması gerekmektedir. Tarımda en önemli sorun hâline gelen yüksek üretim maliyetlerini azaltmak, gübrede aşırı fiyat artışlarını önlemek üzere öncelikli olarak gübrede KDV’nin kaldırılması elzem olmuştur. Bunların yanında, destekleme politikası kapsamında yapılmakta olan gübre desteğinin de artırılmasına ihtiyaç bulunduğu açıkça görülmektedir. Gübredeki fiyat artışından çiftçilerimizin daha az etkilenmesi için Hükûmetten gerekli önlemlerin alınmasını bekliyoruz.

Mazota son bir yılda yüzde 31,4 zam gelmişken 2008 yılının ilk beş ayında fiyat artışı yüzde 20 olmuştur. Üretim temel girdilerinden mazottaki bu artış ürün maliyetlerini artırmaktadır. 2008 yılı buğday üretim maliyetinin yüzde 24’ünü mazot gideri oluşturmaktadır. Mazot bedelinin yüzde 30’unu ÖTV oluşturmaktadır, ayrıca yüzde 18 KDV alınmaktadır. Dünyayla rekabet edebilmek için ortam iyileştirmek, tarımsal girdi maliyetlerini azaltmamız gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; GAP’ın genel kalkınma hedeflerine baktığımızda, amaç, ekonomik yapıyı geliştirerek GAP bölgesindeki gelir düzeyini yükseltmek ve böylece GAP bölgesi ve diğer bölgeler arasındaki gelir farklılığını azaltmaktır. Tarımsal kalkınma hedefleri, tarımsal verimliliğin artırılması ve çiftçilik faaliyetlerinin güçlendirilmesi yoluyla kırsal bölgelerdeki gelir düzeyini yükseltmek, tarımsal sanayilerine yeterli girdi sağlamak, istihdam olanaklarını artırarak kırsal nüfusun dışa göç etme eğilimini aza indirgemektir. GAP planlama yaklaşımı, bölge ekonomisini geliştirmeyi, bölgede yaşayan vatandaşlarımızın gelir düzeyini artırmayı hedefleyen, ülke ekonomisine de önemli katkıda bulunacak bir proje niteliğindeydi ancak yukarıda sıraladığım hedeflerin hiçbiri yapılmadı.

Değerli milletvekilleri, GAP’ın amacı, GAP bölgesi ve diğer bölgeler arasındaki gelir farklılığını azaltmak ve millî bütçeye katkıda bulunmak idi ancak bu yapılmadığı gibi aynı zamanda bölge içinde de farklı uygulamalar yapılmaktadır. Bunun en bariz örneklerinden bir tanesi, Şanlıurfa’nın Suruç ilçesidir. GAP barajına 30 kilometre yakın olan bu ilçemize, AKP İktidarının yakın tarihte birinci etabı ihaleye çıkarmasıyla beraber dördüncü ihalesi yapılmaktadır ama ne talihsizliktir, bu ihaleler ya yerel seçimlere ya genel seçimlere iki üç ay kala yapılır, ondan sonra kâğıt üzerinde kalmaktadır. Bölgede sulu tarıma öncülük eden, bilinçli çiftçilik yapan bir potansiyele sahip olmasıyla beraber, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin hemen hemen her yerinde sulu tarımla ilgili ürün desenlerinin öncülüğünü yapmış bu ilçe. Tek geçim kaynağı olan bu ilçenin öteki konumda kalmasının sebebini ne ben ne de orada yaşayan çiftçi kardeşlerimiz anlamış değillerdir. Suruç çiftçisine verilen bu cezanın sebebi acaba ne olabilir? Suruç, diyetini ne zaman tamamlayacaktır?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Suruç, Ceylanpınar, Siverek, Viranşehir, Hilvan ve hatta Harran Ovası’ndaki bazı köyler sulama suyunu bekleyedursun, AKP Hükûmeti bir doğa ve tarih mirası olan Hasankeyf’i yok etme derdine düşmüştür. Ilısu Barajı’nın yapılması planlanan alan içerisinde yüzlerce arkeolojik sit alanı bulunmaktadır. Ülke ve bölge tarihiyle kültürel zenginliği açısından çok önemli olan yukarı Dicle havzasının elli altmış yıllık ömrü olan bir baraj için sular altında bırakılması insanlık tarihi açısından büyük bir yıkımdır. Hasankeyf’in sular altında kalması, ülkemizin sularının barajlarla disiplin altına alınması gerekçesiyle açıklanamaz. Ilısu vazgeçilmez değildir, vazgeçilmez olan, tarihî ve kültürel değerlerimizdir. Bu bilinçle ne zaman hareket edeceğiz, doğrusu merak etmekteyiz.

GAP projesi bitirilmediği için istihdamda ciddi problemler yaşanmaktadır. GAP’ın, bölge nüfusunun yaklaşık 3 milyonuna iş imkânı sağlaması öngörülmüştü ve bu bölgede gelir düzeyini 5 kat artırması bekleniyordu. Ancak, AKP bu projeyi yedi yıllık İktidarı döneminde bitirmeyi düşünmedi, düşünmüyor da. GAP Kalkınma İdaresi tarafından hazırlanan araştırmaya göre, bu ve benzeri konularda AKP herhangi bir eylem planını uygulamaya koymayı düşünmemiştir. Hazırlanan bütçe, çiftçileri, emekçileri ve çevre bilincini düşünerek hazırlanmamıştır.

Değerli arkadaşlar, malumunuz, AKP İktidarı, 1 Ocaktan itibaren TRT’den Kürt diliyle yayına başlayacağını basına deklare etmişti. Yalnız şu gerçeği görmek gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İBRAHİM BİNİCİ (Devamla) – Sayın Başkan, İzol’a tanıdığınız süreyi bana da tanıyın.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Binici.

İBRAHİM BİNİCİ (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Bir süre önce bu kürsüde konuşan Sayın Osman Özçelik’in, Kürtçe, seçmenlerine yazdığı “… …” (*) diye okuduğu bayram mesajı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Tutanak Müdürlüğünün tanzim ettiği tutanakta “Bilinmeyen bir dil” şeklinde geçmişti. Peki, şimdi Sayın Başbakana soruyorum: Acaba 1 Ocakta Kürtçe yayına başlayacak olan TRT’den, “Sayın izleyiciler, şimdi sizlere bilinmeyen bir dille yayına başlıyoruz.” mu diyecekler? Ayıp beyler! Bir halkın kimliğini, kültürünü inkâr edeceksin, sonra çıkıp diyeceksin ki: “Evet, hiçbir halkın dilini yasaklamıyoruz.” Bu nasıl bir çelişki? Bu tür seçime dönük yatırımları ne Kürt halkı ne Türkiye’de yaşayan diğer halklar kabul etmemektedir. (DTP sıralarından alkışlar)

Bu duygu ve düşüncelerle 2009 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Binici.

Şahsı adına, bütçenin lehinde, İkram Dinçer, Van Milletvekili.

Sayın Dinçer, buyurun efendim.

İKRAM DİNÇER (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bütçe Kanun Tasarısı’nın dördüncü turu üzerinde lehte söz almış bulunmaktayım. Konuşmamın başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir ülkenin bütçesini ve harcamalarını o ülkenin sorunları ve yatırımları belirler. Eğer ciddi sorunlarla boğuşmuyorsanız harcamalarınız daha verimli alanlara kayarak yatırımlara dönüşür ve o ülkenin vatandaşları da daha mutlu, daha refah içinde yaşar. Gelişmiş Batı Avrupa ülkeleri ile siyasi iç sorunlarla uğraşmayan devletler bu tespitin en bariz örnekleridir.

Bildiğiniz gibi, yıllardır devam eden terör ve anarşi, devletimize, milletimize büyük acılar yaşatmıştır. Terör hemen hemen her köye ve her mahalleye bir cenaze göndererek anne-babalara evlat acısı çektirmektedir. Terörden dolayı harcadığımız para milyar dolarları aşarak ülkemize büyük yük teşkil etmektedir. Adına ne deniyorsa densin, ister Kürt sorunu ister Şark  sorunu isterse de terör sorunu, hiçbir şey yaşadığımız acıyı, kaybettiğimiz gençleri ve trilyonlarca ekonomik giderin üzerini  kapatmıyor. Bundan dolayıdır ki bir an önce terör belasından kurtulmak ve halkımızı daha müreffeh, daha güçlü ve umutlu yarınlara taşımak öncelikli hedeflerimiz arasına girmiştir.

Değerli arkadaşlarım, son otuz yılda yaşadıklarımızdan elde ettiğimiz tecrübe bizleri terör belasından kurtulmak için daha da güçlü kılmış ve bu konuda kararlı tutumumuzu pekiştirmiştir. Bu durum bizleri cesur adımlar atmaya yönelterek demokratik açılımlar başta olmak üzere ekonomik, kültürel ve sosyal yatırımlara sevk etmiştir.

Değerli arkadaşlarım, Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında 5233 sayılı Yasa’yla vatandaşlarımızın mağduriyeti giderilmiştir.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Nasıl giderilmiştir? Üç bin köy boşaltılmıştır, 700 milyon YTL…

İKRAM DİNÇER (Devamla) – Rakamları vereceğim, dinle.

BAŞKAN – Lütfen karşılıklı konuşmayalım.

FATMA KURTULAN (Van) – Bunları geçin İkram Bey, bunları geçin. Bunlarla halkı kandıramazsınız!

İKRAM DİNÇER (Devamla) – …ve Hükûmetimiz sosyal devlet görevini en mükemmel bir şekilde yerine getirmiştir.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Resmî rakamlara göre 1 milyonun üzerinde…

İKRAM DİNÇER (Devamla) –  Değerli arkadaşlarım, bakınız, bölgede zarar gören illerimizdeki vatandaşlarımıza gönderilen rakamları ben burada sizlere ifade etmek istiyorum.

Şu ana kadar terörden zarar gören vatandaşlarımızın tespit edilen zararları 1 katrilyon 95 trilyon, gönderilen ve bizatihi hak sahiplerine dağıtılan rakam 769 trilyon 217 milyar.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Boşaltılan köy sayısını söyler misin?

İKRAM DİNÇER (Devamla) – Ödenek eksikliğinden veya yetersizliğinden dolayı gönderilemeyen ama kısa zaman içerisinde gönderilmesi düşünülen 326 trilyon.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Boşaltılan köy sayısını söyle!

İKRAM DİNÇER (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bu gerçekler dururken ve Hükûmetimizin TRT’de Kürtçe yayın başta olmak üzere yaptığı açılımları görmezden gelip dün bu kürsüde bir parti sözcüsünün -ifadeye dikkat buyurun- “Sabıkasız Kürt’ün Kürtlükle alakası yoktur.” şeklindeki açıklamasını hayretle karşılıyorum.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Esefle kınıyoruz!

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sizin gibilerin gözünde herkes sabıkalıdır maalesef!

İKRAM DİNÇER (Devamla) – Bu yaklaşımın akıl, mantık, vicdan ve izanla bir alakası yoktur değerli arkadaşlarım. Kürtlerin tamamını sabıkalı saymak Kürtlere yapılabilecek en büyük haksızlıktır. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Kürtlerin yarattığı bir durum değil.

İKRAM DİNÇER (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Diyarbakır’da açıkladığı GAP Eylem Planı’nı da bölgeye yönelik önemli açılımlardan bir tanesi olarak görüyoruz. 2007-2013 dönemi için hazırlanan Dokuzuncu Kalkınma Planı’nda yer alan bölgesel gelişmenin sağlanmasını hedefleyen…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Dinçer konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

Buyurun.

İKRAM DİNÇER (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

…GAP Eylem Planı’yla ülkemizin doğusunda on altı ili kapsayan Doğu Anadolu Projesi’ni de bu çerçevede, değerlendirmek gerekir.

Ülkemiz için önemli bir proje olan GAP ve DAP yatırımları, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinin kalkınmasını sağlayacak, yoksulluk, cehalet ve açlıktan beslenen terör de bu yatırımlarla en aza inecektir.

Bölgesel kalkınmayı sağlamak üzere uygulanan plan, program ve projeler arasında yer alan kalkınma ajanslarının kurulması KÖYDES ve BELDES projeleri, cazibe merkezleri programı ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde kalkınma ve refah artışını sağlayacak GAP Eylem Planı tarihî girişimlerdir değerli arkadaşlarım.

Özellikle de bu bölgelerarası gelişmişlik farklarının azaltılması için uygulanacak temel iki politika aracı olan kalkınma ajansları ve cazibe merkezleri programları hayati önem taşımaktadır. 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Dinçer, son teşekkür cümlelerinizi alayım lütfen.

Buyurun. 

İKRAM DİNÇER (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bu çerçevede, belirlenen cazibe merkezleri lokomotif işlevi görerek bölge insanını kalkındıracaktır. Doğu Anadolu Kalkınma Projesi, geçtiğimiz temmuz ayında Devlet Bakanımız ve Başbakan Yardımcımız Sayın Nazım Ekren Başkanlığında…

BAŞKAN – Sayın Dinçer

İKRAM DİNÇER (Devamla) – Efendim, bitiyor.

BAŞKAN – Lütfen, lütfen…

İKRAM DİNÇER (Devamla) – …Van ilimizde yapılan Ekonomik ve Sosyal Konsey toplantısında ele alınarak önemli bir mesafe alındı. Hükûmetimiz, bölgenin kalkınması için GAP’ı hayati bir yatırım olarak görmektedir. GAP’ın tamamlanmasıyla tarım, sanayi, enerji, ulaştırma, eğitim, sağlık, kırsal ve kentsel altyapı yatırımları ile 3 milyon 800 bin insanımıza iş olanağı sağlanacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle, 2009 yılı bütçesinin milletimize ve ülkemize hayırlı olmasını diler, saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Dinçer.

Şimdi Hükûmet adına Devlet Bakanı Sayın Mehmet Şimşek.

Sayın Bakanım, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; 2008 Mali Yılı…

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – 2009…

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – …Bütçe Kanunu Tasarısı’ndaki Hazine Müsteşarlığı bütçesi görüşmeleri vesilesiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmamda hem ekonomiyle ilgili gelişmelere değinmek hem de tarafımıza yöneltilen eleştirilere ve sorulara ilişkin açıklamalarda bulunmak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli üyeler; hepimizin bildiği gibi, küresel ekonomide son, muhtemelen, yüzyılın en büyük krizlerinden birisi yaşanmakta ve bu nedenle tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de ekonomik göstergeler olumsuz bir şekilde etkilenmektedir. Geleceğe yönelik belirsizliklerin ve kredi faiz oranlarının arttığı bir ortamda büyümenin yavaşlaması son derece doğaldır. Bu sadece Türkiye’ye de özgü değildir. Aslında bu yılın ikinci çeyreğinden itibaren baktığınız zaman, birçok gelişmiş ülkenin resesyona ikinci çeyrekten itibaren girdiğini görüyorsunuz. Hem Avrupa bölgesi hem Amerika hem Japonya böyle bir durumda ve hatta gelişmekte olan ekonomilerde de çok ciddi bir daralma süreci başlamış gibi. Örneğin, kasım ayında Rusya’ya bakarsanız, sanayi üretimi yüzde 10,8 düştü yıllık bazda. Hadi Rusya diyelim ki birtakım sorunları var, ki aslında Rusya’nın durumu son derece sağlam, çünkü 65 milyar dolarlık bütçe fazlası var bu sene, 85 milyar dolarlık cari fazlası var ve borcunun millî gelire oranı sadece yüzde 5,7. Bu krizin başlangıcında da 550-600 milyar dolar civarında da rezervi vardı. Gerçi son iki aydır 100 milyar dolardan fazlasını harcadı, yani para biriminin değer kaybetmesini engellemek için. Ama onu bir kenara bırakalım. “BRIC” dediğimiz, yani Çin, Hindistan, Brezilya ve içine Rusya’yı da alırsanız, bu ülkelerde bile kasım ayında sanayi üretimi yüzde 8,7 daralmıştır. Ortalama olarak konuşuyorum. Onun için bu Türkiye’ye özgü değildir.

Yalnız şunu da belirtmekte fayda görüyorum: Türkiye ekonomisini özellikle kamu maliyesinde sağlanan disiplin ve bankacılık sektöründe geçtiğimiz yıllarda gerçekleştirdiğimiz yeniden yapılandırma sayesinde bundan önceki dönemlerle kıyaslanmayacak kadar bence Türkiye bir dayanıklılık, bir direnç içerisindedir. Türkiye ekonomisinin, uyguladığımız politikalar neticesinde sağlanan kazanımların, tüm dünya ekonomilerini etkileyen krizin olumsuz etkilerinin sınırlı kalmasında etkili olduğunun mutlaka dikkate alınması gerekiyor.

Tabii, küresel ekonomik krizin ulaştığı boyut ve Türkiye ekonomisinin dünya ekonomisiyle olan entegrasyonunu dikkate aldığınız zaman, millî gelir artış hızı 2009 yılında da uzun vadeli yani uzun dönem ortalamasının oldukça altında seyredeceği de açıktır.

Değerli milletvekilleri, gıda ve enerji fiyatlarındaki artış birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de enflasyonun yükselmesine neden olan birincil faktör olmuştur. 2008 yılının ilk yarısındaki gelişmeler dikkate alınarak temmuz ayında enflasyon hedefi 2009 ve 2010 yılları için sırasıyla yüzde 7,5 ve yüzde 6,5 olarak revize edilmiş, 2011 yılı için ise yüzde 5,5 olarak belirlenmiştir. Ancak tabii ki son dönemde, son aylarda gerek emtia fiyatlarındaki düşüş gerekse tabii ki talebin zayıf olması muhtemelen önümüzdeki dönemde enflasyonu bu hedefler doğrultusunda aşağıya çekmeye yardımcı olacaktır. Dolayısıyla 2009 yılı hedefinin gerçekleştirilebilir bir hedef olduğu kanısındayız.

Değerli milletvekilleri, küresel ekonomideki yavaşlama neticesinde dünya ticaret hacmi büyümesinde öngörülen gerileme önümüzdeki dönemde dış ticaret hacmimizi de azaltacak bir unsur olarak önümüze çıkıyor. Dış ticaret hacmimizdeki daralmayla birlikte tabii ki cari işlemler açığı da daha düşük seviyelere gerileyecektir.

İç talepteki daralmaya bağlı olarak ithalatımızda gerileme olmaktadır. İhracatımızda ise ilk etapta dış talep daralması sonucunda bir gerileme olmakla birlikte, önümüzdeki dönemde bir toparlanma bekliyoruz. Nitekim önemli bir pazarımız olan euro bölgesine coğrafi yakınlığımız bizi Çin gibi, Hindistan gibi ülkelere göre daha avantajlı kılmaktadır. Ayrıca son dönemlerde yapılan yatırımlarla şirketlerimizin rekabet gücü ve ürün portföyü artmış ve ihracatımız yeni pazarlara yönelmiştir. Örneğin 2000 yılına geri giderseniz Türkiye o yıllarda 174 pazara veya ülkeye ihracat yapıyordu, bu senenin ortası itibarıyla 218 pazar veya ülkeye ihracat yapıyor ve benzer şekilde ürün çeşitlendirmesinde olsun, öbür konularda olsun Türkiye aslında dış talebe karşı duyarlılığını bir ölçüde de olsa,  geçmişle karşılaştırıldığı zaman, daha düşük bir seviyeye çekmiştir. Örneğin eskiden ilk beş pazarımız yani en büyük beş ihracat pazarımız, toplam ihracatımızın yüzde 50’sini oluştururken şu anda yüzde 34’ünü oluşturuyor. Veya mesela Avrupa Bölgesi, Avrupa Birliği daha doğrusu Türkiye ihracatının yüzde 57’sini oluştururken bu aralar yüzde 48’e kadar gerilemiş durumda. Neden? Çünkü son dönem, tabii ki, özellikle Orta Doğu başta olmak üzere çevremizdeki ülkelere ve diğer gelişmekte olan ülkelere olan ihracatımızın payında son yıllarda çok önemli ilerlemeler olmuştur.

Cari açığımız tabii ki… Cari açıktaki en önemli faktörlerden bir tanesi, hatırlarsanız, enerji. Geçen sene -2007 yılı için konuşuyorum- Türkiye'nin enerji ithalatı, brüt enerji ithalatı yaklaşık 34 milyar dolardı. Eğer 2002 yılı enerji fiyatlarını kullanırsak geçen seneki enerji ithalatı sadece 12 milyar dolar olacaktı. 2002’de de 9 milyar dolardı ama tabii 34 milyar dolarlık bir fatura çıktı karşımıza. Bu sene de cari açığımız şu anda yaklaşık 47 milyar dolar seviyesinde on iki aylık baktığınız zaman. Bunun yaklaşık 43 milyar doları enerji ithalatıdır.

Tabii ki uzun dönemde enerjide dışa bağımlılığı azaltmamız lazım ve bu nedenle de çok önemli bir enerji reformunu şu anda uygulamaya koymuş durumdayız. Ama kısa dönemdeki bu bağımlılık tabii ki devam ediyor. Eğer enerji fiyatları bu şekilde seyrederse cari açığın 2009 yılı içerisinde çok önemli bir daralmaya gideceği de ortadadır.

Diğer bir husus ise cari işlemler açığının kalıcı ve sağlıklı bir şekilde indirilmesi lazım. Yani enerji reformu dışında tabii ki iş gücü piyasası reformunu yaptık. Aslında ona birinci nesil reform olarak bakmamız lazım. Çünkü işveren payını daha doğrusu istihdam üzerindeki yükleri aşağıya çektik. Önümüzdeki dönemde tabii ki iş gücü piyasasının daha esnek hâle getirilmesi, özellikle de part-time çalışmaya imkân verecek şekilde yeni bir istihdam reformunun yapılması lazım. Bu konuda da gerçekten sizin desteğinize ihtiyacımız var.

Onun ötesinde tabii ki bizim yurt içi tasarrufları artırmamız lazım ama yurt içi tasarrufları artırmak için de sadece kamunun, tabii ki, dengesini iyileştirmekle olmuyor, özel sektörün de…

Nüfus, tabii, son derece genç, sosyal güvenlik reformu, bildiğiniz gibi, batık. Sosyal güvenlik reformunun ilk aşamasını yaptık. Keşke oturup birlikte bir ikinci neslini de yapsak ve uzun dönemli tasarrufları artırabilsek ama en önemli şey, biz burada bir araştırma-geliştirme yasası, tabii ki, uygulamaya koyduk. Bu yasanın amacı Türkiye’yi katma değeri yüksek ürünlere geçirmek. Peki. Ancak o şekilde yüksek katma değerli ürünlere geçersek, yani kâr marjı yüksek ürünlere geçersek tasarruf oranları yükselebilir, gelir artabilir, o artan gelirin bir kısmı tasarruf edilebilir. Ama, tabii ki, dediğim gibi, yapısal önlemler arasında, sosyal güvenlik reformunun da belki de ikinci bir versiyonunu yapmamız gerekecek.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin bizden önceki dönemlerde yaşadığı acı tecrübeler bize mali disiplinin sağlanması ve korunması konusunda çok önemli dersler vermiştir. Bu sebeple, büyüme hızındaki yavaşlamaya rağmen, temel ilkelerimizden ödün vermedik ve mali disiplini korumak için azami özeni göstermeye devam ettik. Nitekim, uluslararası piyasalarda yaşanan olumsuzluklara rağmen, 2008 yılında bütçe açığı ve borç yükü gibi temel göstergelerdeki iyileşme devam etmiştir.

Tabii, benden önce, muhalefetten arkadaşlar dediler ki: “Türkiye'nin fazla imkânları yok.” Doğru, aslında dünyayla karşılaştırdığınız zaman bütçedeki esneklik fazla yüksek değil ama ona rağmen şunu da ifade etmekte fayda var: Biz, temmuz ayından bu yana, normal, işte, memur veya işçi veya emeklilerin maaşlarındaki artışa ek olarak KEY ödemelerini yaptık yaklaşık 3 milyar YTL. Yine denge tazminatı adı altında 1,6 milyon memurumuza ek 2,5 milyar YTL verdik. Yani toplamda bu yılın ikinci yarısında yaklaşık 5,5 milyar YTL verildi. Fakat burada sıkıntı, bence, hane halkının durumunun kötü olması değil. Aslında Türkiye’de hane halkının durumu iyi. Neden? Çünkü hane halkının borcunun millî gelire oranı yüzde 10,7.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Yapmayın Sayın Bakanım, yapmayın!

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Borcu olmayan hane halkı var mı ya!

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Henüz işsizlikte de büyük bir artış yok, her ne kadar başladıysa da.

Şimdi, bu çerçevede baktığınız zaman, o zaman sorun daha çok… Tabii ki kötümserliğin bulaşıcı olduğu da ortada ve kötümser yaratılan bu hava etkiliyor, insanları biraz daha içe yönelik, daha temkinli davranmaya itiyor.

Onun için, bence finans piyasalarındaki bir normalleşme süreci -ki şu veya bu şekilde bir noktada başlayacak- hane halkının bu şekilde güçlü olması, bence bizde yaşanacak bu krizin derinliğini azaltacaktır. Kamu alanında sağlanan disiplin ve etkin borç yönetimi uygulamaları sayesinde kamu borcunun seviyesi endişe kaynağı olmaktan çıkmıştır.

AB tanımlı, yani Avrupa Birliği tanımlı brüt kamu borç stokunun millî gelire oranı 2007 yılında yüzde 38,8’e indirilmiştir. Maastricht Kriteri yüzde 60. Bölgemizdeki birçok ülkeye göre daha iyi durumdayız.

Peki, aynı şekilde 2000 yılına geri giderseniz bu rakam daha mı düşük? Sanmıyorum. Her ne kadar o dönemde AB tanımlı borç stoku yoksa da net rakamlar var ve o net rakamlardan çok açık bir şekilde görünüyor ki Türkiye'nin şu andaki borç stoku, aslında bırakın 2000 yılına göre, 90’lı yılların ikinci yarısına göre de çok ciddi bir iyileşme gösteriyor.

Bu borç konusunda bir şey daha eklemek istiyorum. Şimdi, tabii ki borcun nominal değeri sürekli artar. Neden? Çünkü Türkiye'de pozitif nominal faiz vardır. 2002 yılında diyelim ki siz borcu 100 lira olarak devraldınız ve o borcunuz 100 lira başlangıçta ve diyelim ki faiz yüzde 50. 2003 yılında hiçbir ek borçlanma ihtiyacınız doğmamışsa, hiç bütçe açığınız yoksa -örnek olarak diyorum- yine borcunuz 2003’ün sonunda eğer ortalama vade bir yıl ise ne olur? 150 lira olur. Yani 100 liralık borç faizi nedeniyle 150 lira olur. Dolayısıyla, borcun mutlak, yani nominal olarak artması kadar doğal bir şey yoktur, çünkü Türkiye'de henüz faizler eksi olmadığına göre, faizler sıfır olmadığına göre… Ama bütün bunlara rağmen, Türkiye'de net borç, kamu sektörünün net borcu, hem mutlak değer olarak hem de millî gelire oran olarak azalmıştır ve 2005’ten bu yana mutlak değer olarak azalmaktadır, millî gelire oranı olarak da geçen sene yüzde 29’a düşmüştü, bu sene de düşmeye devam etmiştir.

Yine, kamu borcunun yapısında da çok önemli iyileşmeler kaydedilmiştir. Net kamu borç stokunda döviz cinsi borçların payı 2002 yılında  yüzde 57,5 iken -yani, dolayısıyla, net kamu borç stoku içerisinde döviz cinsi borcundan bahsediyorum- 2008 yılının ikinci çeyreğinde yüzde 4,9’a inmiştir. 2007 yılında da bu yüzde 11’e inmiştir. Kurdaki hareketlenme nedeniyle belki bu sene bir miktar artar ama sonuç itibarıyla,  yine YTL cinsinden de baktığınız zaman, iç borç stoku içerisindeki sabit faizli senetlerin payı 2002 yılı sonunda yüzde 36,9 iken 2008 yılı Ekim ayı itibarıyla  yüzde 51,3’e yükselmiştir. Ne demek? Faize karşı da borcun duyarlılığı azalmış demektir. 

Kamu borcunun faiz ve kur riskine karşı olan duyarlılığını azaltmaya yönelik uygulanan stratejilerin ne kadar isabetli olduğu, yaşamakta olduğumuz küresel mali kriz sonucunda kurlarda ve faizlerde meydana gelen gelişmeler dikkate alındığında  çok iyi bir şekilde anlaşılacaktır.  Söz konusu uygulamaların neticesi olarak, bugün kamu borç stokunun ve faiz yükünün daha yüksek seviyelerde seyretmesi bu sayede büyük ölçüde önlenmiştir. 

Yine, faiz yüküne bakarsanız, -tabii ki, temel yıl, burada 2002’yi karşılaştırmanız lazım- 2002 yılında Türkiye millî gelirinin yaklaşık yüzde 15’ini faiz olarak ödüyordu, bugün yüzde 5,7’sini faiz olarak ödüyor.  Bu, çok açık bir şekilde faiz yükünün ne kadar aşağıya geldiğini de ifade ediyor. 

Dikkatinizi çekmek istediğim diğer bir husus, krizin etkisiyle kurlarda ve faiz oranlarında yukarı yönlü bir baskı oluşmuşsa da söz konusu göstergelerdeki dalgalanmanın geçmiş dönemlerde Türkiye'nin yaşadığı kriz deneyimlerindeki seviyelerle kıyaslandığında çok daha ılımlı olduğu ortadadır.

Bakın, dünya büyük bir krizden geçiyor. Türkiye’de mesela hazinenin borçlanma faizleri şu anda yüzde 18’in altında. Yani bu sene başladığımız noktanın neredeyse aynısı, birkaç ay öncesine göre de tabii ki daha makul bir seviyede. 2007’nin başına göre de daha makul seviyede. Ben 2002 yılını da zaten hiç karıştırmak istemiyorum.

Benzer şekilde aslında kurdaki hareketlenme de döviz bazında baktığınız zaman Kore’den daha az, Güney Afrika’dan daha az, Brezilya’daki real’den daha az, birçok ülkeden daha azdır. Sadece bunlarla kalmamak lazım. Örneğin, gelişmekte olan piyasalarla bir kıyaslayalım ve 12 Eylül -yani krizin derinleştiği noktadan başlayalım- 17 Aralık tarihlerinden bu yana Türkiye’nin risk priminde ne kadar artış olmuş? 293 baz puanlık bir artış olmuş.  Peki, bizim gibi ülkelerin, yani gelişmekte olan ülkelerin bu tahvil endeksinde ne kadar bir artış olmuş, priminde? 423 baz puan. Peki, ülke bazında baktığınız zaman, Güney Afrika’da 376, Endonezya’da 430, Rusya’da 624, Venezuela, Arjantin ve Ukrayna’da sırasıyla 1.079, 1.182 ve 1.860 baz puanlık risk priminde artış olmuştur. Yani Türkiye’nin risk primindeki artış birçok ülkenin altında olmuştur. Bütün bunlar neyi gösteriyor? Hakikaten de bu krize Türkiye’nin çok sağlıklı bir şekilde, sağlam temellerle yakalandığını ve bu yapılan reformlar sayesinde bu anlamda nispi olarak az etkilendiğimizi gösteriyor. Ama tabii ki, eğer dış pazarlarımız daralacaksa, finansman imkânlarında bir daralma varsa -ki var- ve bu, büyümeye yansıyacaktır. Bu nispi olarak her tarafta görülen bir olay. Örneğin, bu yılın dördüncü çeyreğinde, Amerika’da yıllıklandırılmış dördüncü çeyrek büyüme rakamlarına ilişkin tahminlere bakarsanız yüzde 6’lık bir küçülme öngörülüyor. Dolayısıyla Türkiye’deki bu yavaşlamaya da o çerçevede bakmakta ben büyük fayda görüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son yıllarda ülkemize giren doğrudan yatırımların artmasında yatırım ortamının iyileştirilmesine yönelik çeşitli düzenlemeler ile makroekonomik alanda sağlanan istikrar sonucu geleceğe yönelik beklentilerin düzelmesi tabii ki etkili olmuştur. Bu senenin ilk dokuz ayında ülkemize giren doğrudan yabancı sermaye miktarı 12,3 milyar dolar seviyesinde gerçekleşmiştir.

Uluslararası doğrudan yatırımların artırılmasına yönelik olarak önümüzdeki dönemde şirket kuruluşu maliyetleri ve bürokratik engellerin azaltılması, iş gücü piyasasına esneklik kazandırılması, ARGE ve inovasyon faaliyetlerinin artırılması, sektörel lisanslar ve gümrükler alanındaki maliyetlerin düşürülmesi, KOBİ’lerin finansman imkânlarına erişiminin artırılması ve kurumsal yönetim uygulamalarının geliştirilmesi gibi alanlar önceliğini koruyacaktır. Yani önümüzdeki dönemde bu konularda inşallah daha fazla ilerleme sağlayacağız ve Türkiye'yi hem Türkiye'deki tabii ki sermaye açısından hem de tabii ki küresel sermaye açısından daha cazip hâle getireceğiz.

Küresel krizden ekonomimizin asgari düzeyde etkilenmesi için şimdiye kadar birçok önlem aldık ve almaya da devam ediyoruz. Diğer taraftan kısa vadeli gelişmeler bizim orta ve uzun vadeli hedeflerimizi gerçekleştirme yönündeki kararlılığımızı da etkilemeyecektir. Tersine, ülkemiz uluslararası alanda rekabet gücünü ve refah seviyesini yükseltme yönünde uygulamakta olduğumuz ekonomik politikalara ilaveten ne tür tedbirlerin alınması, ne şekilde düzenlemelerin yapılması ve hangi politikaların uygulanması gerektiği konusunda bize yeni ufuklar açmakta ve yeni fırsatlar yaratmaktadır.

Ben burada önlemlere geçmeyeceğim çünkü zaten önlemler bütçe konuşmaları sırasında iyi bir şekilde vurgulandı ama şu açık: Biz hem bankacılık sektörümüzü hem reel sektörümüzü destekleyecek birçok adım attık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

Buyurun.

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Değerli milletvekilleri, kamuoyu tarafından yakından takip edilen diğer bir husus da IMF ile olan ilişkilerimizdir. Küresel kredi pazarındaki daralmanın etkilerini en aza indirmek ve dış finansman dengesinin görünümünü daha da güçlü bir hâle getirmek amacıyla IMF ile görüşmelerimiz ülkemiz menfaatleri çerçevesinde sürdürülmektedir. Türkiye ile IMF arasında yapılacak olan program kapsamındaki politikalar, yapısal düzenlemeler ve programın içeriğine ilişkin teknik çalışmalar ve diğer hususların kısa sürede tamamlanması beklenmektedir.

Ben sürem bittiği için burada kısa keseceğim. Sözlerime burada son verirken 2009 yılı bütçesinin ülkemiz için hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Hükûmet adına ikinci konuşmacı Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Nazım Ekren.

Sayın Bakanım, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Devlet Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığına bağlı ilgili ve ilişkili kurum ve kuruluşların bütçelerine ve Türkiye ekonomisinin temel göstergelerine ve dengelerine yönelik olarak sayın milletvekillerimiz tarafından gündeme getirilmiş olan yapıcı eleştirilere, yorumlara ve katkılara teşekkür ederek başlamak istiyorum.

Gündeme getirilen hususlara ve makroekonomik gelişmelere ve bunlara yönelik yaklaşımlarımızı da zamanın elverdiği ölçüde ana hatlarıyla sizlerle paylaşacağım.

Öncelikle, ekonomik kriz ve Türkiye’ye etkileri konusunda Devlet Bakanımız Sayın Şimşek’in yaptığı açıklamalara ilaveten önemli birkaç hususu da sizlerin görüşlerinize arz etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Sayın Başkan; dünya finansal krizinin ortaya çıkardığı tablo, bütçe görüşmelerinin başında da vurgulandığı şekilde, her ekonominin kendine has özelliklerine bağlı olsa da, sonuçta iki tane önemli kanaldan küresel sistemle entegre olmuş ekonomileri etkilemeye başlamıştır. Bunlardan bir tanesi elbette finansal kanaldır. Daha doğrusu, uluslararası finansal ilişkilerin Amerikan merkezli likidite, “mortgage” ya da küresel krizden hareketle yayılan dalga, gelişmiş ülkelerin kendi içindeki sürecini tamamladıktan sonra yükselen piyasalarla olan ilişkisini de ortaya koymuştur. Bu süreçte bakıldığında ülkemizde de finansal piyasalar ağırlıklı küresel finans krizinin ilk etkilerini Türk finans sektöründe çok net bir şekilde görmeye başladık. Özellikle faiz oranlarında kısmen de olsa, daha sonra borsada, kredi miktarlarında ve uluslararası küresel sermayenin Türkiye’ye girme yön ve şeklinde değişik bir tablo ortaya çıktı.

İkinci önemli dalga, küresel krizin ekonomik sektörleri etkileme yön ve şekline bağlı olarak ticaret düzeyindeki gelişmelerdir. Bu çerçeve içinde de ihracat ve ithalat ilişkileri gözlemlendiği takdirde uluslararası kuru yük taşımacılık endeksinde kendini ifade eden süreç de ciddi şekilde daralmaya girmiştir. Dolayısıyla, ekonomi yönetimi olarak da bu sürecin bu şekilde gelişip gelişmeyeceği konusundaki tercihleri belirlerken, değerli milletvekillerimizin yakından izlediği şekilde, üç tane öne gelen bir süreci başlatmış olduk.

Bir tanesi, küresel türbülansa hazırlık süreciydi. Bunun da ilk sinyallerini orta vadeli programda, 2009 yılı programında ve bugün burada tartışmakta olduğumuz ve dün başladığımız 2009 bütçesinde ve 2009 yılı yatırım programında çok net şekilde verdik. Türbülansa hazırlık sürecine tepki konusunda da Sayın Başbakanımızın daha önce yaptığı bütçe konuşmasında hangi alanlarda neler yaptığımız açıklanmıştı. Ama özellikle Türkiye'nin küresel finansal krizden etkilenme şeklinde dış talep ve dış fon önem arz ettiği için, bu süreçte aldığımız en kritik, Hükûmet olarak gündeme getirdiğimiz en önemli konu, dış fonla ilgili, Merkez Bankasının ve daha sonra da BDDK’nın aldığı düzenlemelerle dış fonla ilgili bir sıkışıklığı ortadan kaldıracak adımlardır. Dış taleple ilgili olarak da yine Merkez Bankasının Eximbank’la ilgili “line”’lar konusunda gündeme getirdiği düzenleme Türkiye'nin dış taleple karşılaştığı şokları da kendi imkân ve kaynakları çerçevesinde göğüsleyebileceği sinyallerini de yansıtmış oldu.

Saygıdeğer milletvekilleri, ikinci önemli husus, elbette günlük gelişmelere tepki olarak alınan bu politika tedbir ve öncelikleri yanında yeni mimariye hazırlık süreci de ayrı bir önem arz etmektedir. Küresel finansal krizden sonra, bu sürecin bir veya iki yıldan sonra yeniden normalleşmeye girmesiyle birlikte bütün  dünyanın üzerinde durduğu en önemli konu küresel finansal sistemin ne olacağıdır, dolayısıyla ekonomik yapının da ne olacağıdır.

Yeni mimariye hazırlık süreci içinde de ekonomi yönetiminin ön plana çıkarttığı dört eksenli bir yaklaşım söz konusudur. Bunlardan bir tanesi “ikinci nesil” ya da “yeni nesil reform” diyeceğimiz kamu sektöründe neler yapılabileceği konusudur.

Öncelikle mali kuraldan başlamak üzere, mali kuralla ilgili çalıştaydan sonra, merkezî yönetim bütçesi içinde ya da genel kamu içinde orta ve uzun vadede sorun olabilecek alanlarla ilgili ilk adımları atabileceğimizin de sinyallerini ikinci nesil reformlar yoluyla merkezî yönetimde yapabileceğimizi göstermiş olduk.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu süreçteki ikinci en önemli yeni nesil reform, özel sektörde şirketlerin yeniden yapılanmasıdır. Buradaki yapılanma sürecini, 2001 yılında karşılaştığımız krizde finansal yeniden yapılanmadan sonra yapılması gereken fakat bu dönemlere ertelenmiş olan şirketler sorununu da ister açık pozisyon olarak istersek özel sektörün dış borcu olarak ortaya çıkan tabloyu, özel sektörün de reel sektörün de minimum zararla atlatabilmesi için özel sektörde kapsamlı bir şirket yeniden yapılanması ikinci dönem reform süreci olarak da ele alınmalıdır.

Üçüncü önemli husus, finans sektöründeki yeni nesil reformlardır. Bunu da İstanbul finans merkezi kapsamı çerçevesinde, Türkiye'nin bölgesel öncelikle, ama daha sonra  da küresel bir finans merkezi olabileceği sinyallerini vererek İstanbul merkezli hukuksal, mali ve finansal ihtiyaçlarını giderecek bir süreci de başlatmış olduk.

Dördüncü yeni nesil reform sürecinin odaklanacağı en önemli alan, “demokratik” veya “demografi penceresi” adını vereceğimiz, Türkiye’deki genç nüfus yapısının 2050’den sonra tersine döneceğini dikkate alarak bu süre içinde işsizlik olgusunun genelde mesleksizlikten kaynaklandığını dikkate alarak genç nüfusun tamamını kapsayacak oldukça kapsamlı, geniş bir mesleklendirme programını da başlatmış olacağız.

Saygıdeğer milletvekilleri, yeni mimariye hazırlığın dışında ekonomi yönetiminin üzerinde durduğu, üzerinde çalıştığı önemli bir başka açılım da, orta vadede süreç tamamlandığında ekonomide yeniden dinamizm kazanabilmek için üzerinde durulması gereken hususlardır. Bu yaklaşımın da genelde dört tane ana bileşeni bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi, güven ve istikrarın mutlaka korunmasıdır, siyasi istikrar dâhil olmak üzere. İkinci önemli husus, makroekonomik dengelerin korunmasıdır. Üçüncü önemli husus, bugünlerde sık sık tartıştığımız sektörel performansların artırılmasıdır. Şirketlerin yeniden yapılanması bağlamında düşünülecek bir yaklaşımdır. Dördüncüsü ise, “Sosyoekonomik gündemin yeniden şekillendirilmesi” adını koyduğumuz özellikle bölgesel ekonomik kalkınma ve sosyal gelişmenin Türkiye'nin ekonomik kalkınmasında yeni bir açılım sağlayacak şekilde formüle edilmesidir.

Bu genel değerlendirmelerden sonra, çok özet olarak, Türkiye'nin makroekonomik performansında ortaya çıkan birtakım kritik hususları da saygıdeğer milletvekillerinin görüşlerine arz etmek istiyorum.

2002’den 2007 yılına kadar geçen süreçte zaman zaman ekonomik büyüme performansı ortalama 6,8’in üstünde olmasına rağmen, son yıllarda ortaya çıkan düşüş trendi, bazı şekillerde ortaya konan yaklaşımlarda yanlış anlaşılmaktadır. Örneğin 2002 yılında Türkiye 180 ülke içinde gayrisafi yurt içi hasıla sıralaması bakımından ilk 21’de iken, 2007 yılı sonunda bu ilk 17 olmuştur. Aynı şekilde 217 ülke içinde yabancı sermaye girişi bakımından Türkiye ilk 53 ülke içinde, 2007 yılında ise ilk 17 ülke içinde yer almaktadır. Yabancı sermaye girişini genel olarak değil de gelişmekte olan ülkeler açısından aldığınızda, 181 ülke içinde Türkiye 2002 yılında ilk 28 ülke içindeyken, 2007 yılında ilk 9 ülke içinde yer alacak bir konuma da gelmiştir. Dolayısıyla, Türkiye'nin ister küresel düzeyde isterse ulusal düzeyde ortaya koyduğu makroekonomik performans geçmiş yıllarla da mukayese edildiğinde, küresel sistemle de mukayese edildiğinde son derece başarılı sonuçları ortaya çıkarmaktadır.

Saygıdeğer milletvekilleri, zamanımızın elverdiği ölçüde, sizlerin gündeme getirdiği konulara ilişkin değerlendirmelerle konuşmama son vermek istiyorum.

Mali disiplinle ilgili, mali disiplinin belli bir tarihten sonra zayıfladığı ya da eski gücünü kaybettiği yaklaşımı, değerlendirme sürecinde hangi kriterleri dikkate aldığımıza bağlıdır. Mali disiplin konusunda değişik ülke grupları farklı kriterleri dikkate almakta. Türkiye’de üstü kapalı uyguladığımız mali disiplinin de, bilindiği şekilde, üç tane temel göstergesi vardır. Bunlardan bir tanesi faiz dışı fazla, bir diğeri bütçe açığı ve bir diğeri de kamu borç stokudur. Dolayısıyla, bu üç tane göstergenin gayrisafi yurt içi hasılaya oranlarına baktığınızda, 2002 yılından 2007 yılı sonuna kadar, bütçe açığı ile kamu borç stokunun ister AB tanımlı ister kamu net borç stoku tanımlı, isterseniz iç ve dış borç ayrımı yapmadan brüt borç stokuna baktığınızda da üstü kapalı bir mali kuralın uygulandığını söyleyebiliriz. Yine üye olmak için yoğun çaba sarf ettiğimiz ülkeler grubunu dikkate aldığınızda “Maastricht Kriterleri” olarak ifade edilen bütçe açığının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı ya da kamu borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranlarında birinde eşik yüzde 3, birinde eşik yüzde 60, ama Türkiye'nin en son gösterdiği performans birinde 1,6; birinde de yüzde 30’dur. Dolayısıyla mali disiplinin bu açıdan bozulduğunu ya da gücünün azaldığını söylemek, gelişmelere bakıldığında, doğru bir yaklaşım değil.

Faiz dışı fazla konusuna gelince; faiz dışı fazlanın gayrisafi yurt içi hasılaya oranı Türkiye’de son yıllarda her zaman pozitif olmuştur. Dolayısıyla  -Sayın Şimşek’in de ifade ettiği gibi- bütçe dinamiklerinin ve borç dinamiklerinin iyileştirilmesindeki en önemli enstrümanlardan bir tanesi de budur.

Değerli milletvekilleri, özellikle üzerinde durulan bir başka husus da ulusal tasarruflarla kamu tasarrufları arasındaki gelişmelerin son yıllardaki izlediği “trend”dir. Kamu tasarruf yatırım farkının gayrisafi yurt içi hasılaya veya -daha iyi bir gösterge olsun diye düşündüğünüzde- gayrisafi harcanabilir gelire oranına baktığınızda, 1990’lı yıllardan beri negatif olmuş, hatta 2001’de eksi yüzde 11,2’ye çıkmış, 2003 yılında eksi 7,8; 2006 yılında da pozitif olarak 0,7’ye yükselmiştir. Uzun yıllardır negatif olan kamu tasarrufları, ilk defa Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde, 58, 59, 60’ıncı cumhuriyet hükûmetlerinde pozitife geçmiş bulunmaktadır. Bir rakam vermek gerekirse; kamunun tasarruf yatırım farkı 1998’de 6,8; 2001’de eksi 11,2; 2006’da 0,67; 2007’de eksi 1,49’dur. Dolayısıyla gelişim trendine bakıldığında, kamuda -az önce söyledim- mali disiplin bakımından sağlanmış bulunan performans tasarruflara da yansımıştır.

Özel sektör tasarruf ve yatırımları konusunda ise özel sektörün sabit sermaye yatırımlarının 2002’de 43,4 milyon YTL, 2007’de ise 155,4 milyon YTL’ye ulaşmış olması, özel sektörün kendi tasarrufları yanında elbette yurt dışı tasarrufları kullandığını da göstermektedir.

Saygıdeğer milletvekilleri, bir diğer önemli husus faiz oranlarındaki gelişmelerdir. Faiz oranlarında da elbette hazinenin ikinci el kâğıtlarını ve de en aktif hazine kâğıdını almak mümkün ama çok sık kullandığımız Merkez Bankasının gecelik “overnight” faiz oranlarına bakarak da bir yorum yapabiliriz.

2002 yılında gecelik Merkez Bankası referans faiz oranı yüzde 44’ken bugün itibarıyla, şu anda sizlerle birlikte değerlendirdiğimiz bütçe görüşmesi itibarıyla bu oran yüzde 15’e inmiştir.

Aynı şekilde, hazinenin de, Sayın Şimşek’in de ifade ettiği gibi, en son borçlanma oranlarının da 18’den aşağıda olduğunu söylediğimizde, borç verme Merkez Bankası oranlarına baktığınızda onun da yüzde 17,50 civarında olduğunu gösterirsek veya ifade edersek, sonuçta iki tane önemli ekonomi yönetimi kurumunun ekonomideki gelişmeler konusunda gösterdiği yaklaşım çok net şekilde ortaya konulmuş olacaktır.

Biraz daha farklı açılardan bakıldığında, sayın milletvekillerimizin gündeme getirdiği konulara ilişkin görüşlerimizin de hızla üzerinden geçmek istiyorum.

Bir tanesi, Sermaye Piyasası Kurulunun DİBS’lerin izlenmesi konusunda ortaya koyduğu yaklaşım, hukuki ve teknik çalışmalar tamamlanmış ve test aşamasında olan bu süreç çok yakın zamanda kamuoyuyla paylaşılacaktır.

VOBAŞ vadeli işlemler piyasası ise, zaten sizlerin de takip ettiği gibi işlemlerini etkin şekilde yürütmektedir.

Kanal 7 ile ilgili incelenmesine konu olan husus, bağımsız yargının kararıyla açıklığa kavuşmuştur.

Elbette önemli olan bir konu da KOBİ Borsasının geleceğinin ne olacağıdır. KOBİ Borsası daha önce özel bir yasayla kuruldu ama zaman içinde, özel bir statüsü olduğu için, bu sürecin yönetiminde bazı sıkıntıların söz konusu olduğu anlaşılınca bu kurumun, KOBİ Borsasının, İMKB bünyesi içinde daha etkin çalışabileceği sonucuna ulaşıldıktan sonra bununla ilgili kararlar alınmış, söz konusu KOBİ Borsasının, İMKB bünyesi içinde çalışmasına yönelik test aşamasına da gelmiş bulunuyoruz.

Değerli milletvekilleri, bir diğer önemli husus Devlet Planlama Teşkilatının yeniden stratejik açıdan yapılanması konusunda gündeme getirilen yaklaşımdır. Devlet Planlama Teşkilatının kapatılmasının dahi düşünülmeyeceği bir yaklaşım söz konusu iken, DPT’de bir stratejik planın hazırlığı da biliniyor iken sizlere şunu anlatmak isteriz ana hatlarıyla. Devlet Planlama Teşkilatının kendi bünyesi içinde daha önceden başlatmış olduğu stratejik plan kapsamında 2009-2013 dönemi için gelişmelere nasıl bakacağını şu çerçevede ifade etmek istiyorum: Bunlardan bir tanesi, bilgi birikimi ve tecrübesinin yoğunlaştığı en önemli alan müşavirlik alanı. Dolayısıyla müşavirlik alanı konusundaki bilgi birikimini hem ekonomi yönetimi kurumlarıyla hem de toplumla paylaşma çerçevesinde stratejik planda ortaya çıkan birinci açılım budur. İkinci önemli açılım, koordinasyon ve yönlendirme görevini daha etkin hâle getirecek bir yapıya kavuşmasıdır. Üçüncüsü, belki de en önemlisi de, bütün ekonomik gelişmeleri plan ve programları izleme ve denetleme sürecini de daha kaliteli hâle getirecek bir süreci de başlatmış olacaktır.

Devlet Planlama Teşkilatının bütçesinde geçmiş seneye oranla bu sene ortaya çıkan önemli artışların nedeni de üç tane kalemden kaynaklanmakta. Bunlardan bir tanesi, kalkınma ajanslarının 2009 yılında çok fazla açılacak olması, sosyal destek projelerine, SODES’e bu sene 140 milyon YTL’lik bir fon ayrılmış olması ve son olarak da yine kalkınma ajansları gibi cazibe merkezlerinin de yeni dönemde devreye girecek olması DPT bütçesindeki artışların önemli kaynaklarından birini oluşturmaktadır.

Saygıdeğer milletvekilleri, ikinci önemli konu da, TÜİK’in adrese dayalı nüfus kayıt sistemiyle seçmen yaşı ve kayıtlı seçmen arasındaki ilişkilerdir. Yine çok fazla rakama boğmadan 2002 ile 2007 tarihleri arasında toplam nüfus seçmen yaşı ve kayıtlı seçmenle ilgili rakamları sizlerle paylaşmak istiyorum: 2002 yılında milletvekili seçiminde -seçmen yaşı on sekiz- toplam nüfus 66 milyon 573 bin, seçmen yaşı artı nüfus 43 milyon 784 bin, kayıtlı seçmen 41 milyon 400 bin. 2004 yılında yerel seçimlerde -yine seçmen yaşı on sekiz- toplam nüfus 68 milyon 204 bin, seçmen yaşında olan nüfus 45 milyon 414 bin, kayıtlı seçmen 43 milyon 552 bin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika Sayın Ekren, son sözleriniz anlaşılmadı galiba.

Buyurun efendim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (Devamla) – Son olarak da, 2007 yılında toplam nüfus 70 milyon 586 bin 256, seçmen yaşı içinde olan nüfusumuz 48 milyon 286 bin 261, kayıtlı seçmen 42 milyon 799 bin 303.

Saygıdeğer milletvekilleri, buradaki 6 milyon ya da 5,5 milyon farkın temel nedeni, daha önce -adrese dayalı olsun ya da olmasın- yapılan sayımlarda toplam nüfusun ve toplam seçmen yaşı içindeki nüfusa kayıtlı seçmenin ortaya çıkışındaki tercihin ana kaynağının seçmenlerin iradelerine bağlı olmuş olmasıdır. Yapılan seçim kayıtlarının askıda tutulması sürecinde eğer bu potansiyel seçmenler buna yönelik herhangi bir açıklamada, itirazda, tercihte bulunmadıklarında seçmen yaşı ile kayıtlı seçmen farkı buradan geliyordu ama adrese dayalı nüfus sisteminden sonra on sekiz yaş ve üstü fiilen belirlendiği için, bu da otomatik olarak seçmen nüfusu olduğu için ortaya çıkan sonucun farklı olarak algılanmasının birinci nedenini burada aramak gerekir.

Bir diğer son konu da GAP’la ilgili gelişmelerdir. Saygıdeğer milletvekilleri, Sayın Başkanım; GAP, aslında, konuşmacılarımızın ve milletvekillerimizin tümünün ifade ettiği gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin hem bölgesel hem ulusal hem de küresel bakımdan son derece önemli bir projesidir. Dolayısıyla GAP’la ilgili tercihimizi, önceliğimizi daha önceki hükûmetlerden farklı bir strateji ve tercihle ön plana çıkarttık. Orada yaptığımız şuydu: Yine, bütün milletvekillerimize özellikle teşekkür ederek başlıyoruz. 14,5 milyar YTL’lik merkezî yönetim dışındaki bir kaynağı, bir miktarını İşsizlik Fonu’ndan, bir miktarını Özelleştirme Fonu’ndan alacak yasayı sizlerin desteğiyle geçirmiş olduk.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, önemli bir konuyu açıklıyorsunuz ama cümlelerinizi tamamlarsanız… Lütfen…

Buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (Devamla) – GAP Eylem Planı’nda yaklaşım tarzımız şu oldu: Kamu kurum ve kuruluşlarının, bölgedeki sivil toplum kuruluşlarının, meslek kuruluşlarının, basın mensuplarının, yerel aktörlerin GAP Eylem Planı’nın bitirilmesi için düşünülmesi ya da tamamlanması gereken projelerinin miktarı ve tutarı nedir, şu rakamdır. Dolayısıyla, bizim de yüce Meclise getirdiğimiz bu yasa ile hem kamu, bürokrasi tarafından hem de özel sektör tarafından gündeme getirilen projelerin tamamlanması için arzu edilen para 14,5 milyar YTL idi, merkezî yönetim bütçesi dışında. Bu projenin de, bu Eylem Planı’nın da -sadece bir enerji projesi değil, sadece bir ekonomik kalkınma projesi de değil- dört tane temel ekseni var; birisi ekonomik kalkınma, bir diğeri sosyal gelişme, bir diğeri altyapının tamamlanması, özellikle sulama ve sonuncusu da kurumsal kapasitelerin geliştirilmesidir.

Bu Eylem Planı’nın Haziran 2008’den sonra 1 milyar YTL aktarılan kısmını da dikkate aldığımızda, geçen ay Mardin’de yaptığımız toplantıda gerçekleşme oranının yüzde 53 olduğunu söylemiştik. Muhtemelen de, yıl sonuna kadar bu sene aktardığımız paranın tamamı da kullanılmış olacaktır. Dolayısıyla, GAP Eylem Planı’nın sadece Güneydoğu Anadolu’ya değil, kanunda da sizlerle birlikte ifade ettiğimiz gibi, Güneydoğu Anadolu, Doğu Anadolu, Konya Ovası Projelerine ama hepsinden önemlisi oradaki ismiyle, kanunda geçen ifadesiyle, bölgesel ekonomik kalkınma ve sosyal gelişmeye ihtiyacı olan bütün bölgelere kaynakların kullanılacağıdır.

Bu vesileyle, konuları gündeme getirdiğiniz için teşekkür ediyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Bu turda son konuşmacı, Hatay Milletvekili Sayın Gökhan Durgun.

Sayın Durgun, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

GÖKHAN DURGUN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Tasarısı üzerinde şahsım adına düşüncelerimi ifade etmek üzere huzurunuzdayım. Sizleri bu vesileyle saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakanı biraz önce dinledim, Sayın Şimşek’i; bundan iki gün önce salı günü de Sayın Maliye Bakanını dinledim. Güzel, pembe tablolar çizdiler. Aslında “pembe” demek de istemiyorum, tozpembe tablolar çizdiler. Yani onları dinlediğim zaman bu ülkede hiçbir sorun yok, işsizlik sorunu çözülmüş, insanlar bir haciz kıskacında değil, borçlanmış bir noktada değil, işsizlik artmamış, cari açık yok, Türkiye güllük gülistanlık bir tablo çizildi. Biraz önce Sayın Bakan da “Türkiye’de hiçbir vatandaşın sorunu yok.” diyor.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de çok ciddi sorunlar var. Şunu görüyorum, görüşmekte olduğumuz bu bütçe tasarısı, gitmekte olduğumuz krizi görmeyen ve bu krizin ciddiyetini kavrayamayan, bu krizin bize teğet geçeceğine inananlar tarafından hazırlandığını görüyorum, Sayın Bakanda da bunu görüyorum, Sayın Maliye Bakanında da bunu görüyorum. Peki, “Türkiye’de sorunlar yok.” diyorsunuz, ben size birkaç tanesini sayayım: Bu bütçeyi tartışırken Türkiye’deki tablo ne? İşsizlik var mı Türkiye’de? Var, hem de çok kaygı verici bir boyutta var. Üstelik, bu kriz nedeniyle kapanan fabrikalarda çalışırken, evine ekmek götürürken işinden olan, işsiz durumuna düşen insanlar var. Peki, bu ülkede cari açık yok mu? Çok ciddi bir cari açık var. Ne kadar bu cari açık? 47 milyar dolar civarında bir cari açıkla Türkiye yürümeye çalışıyor. Peki, başka ne sorun var? İthalatta büyük bir patlama var, büyük bir artış var. 2002 yılında AKP, bu Hükûmeti, bu ülkeyi devralmadan önce 51 milyar dolardı bizim ithalatımız, şu anda 211 milyar dolar oldu. Bu da cari açığın artmasının en önemli nedenidir. Başka ne var Türkiye’de? Bu kriz nedeniyle tedbir almadığınız için kapanan iş yerleri, fabrikalar var. Başta tekstil sektörü olmak üzere otomotiv sektörü ve diğer pek çok sektörde toptan işten çıkartmalar, konkordato ilanları, iflaslar ve üretimi durdurmalar var. Sayın Bakan, Türkiye'nin gerçek tablosu bu. Siz tabii, İngiltere’den geldiniz -iddialara göre İngiliz vatandaşı olduğunuz da söyleniyor- İngiltere’de durum nedir bilmiyorum ama Türkiye’de gerçek durum bu. Bunu da bir kavramakta da yarar olduğunu düşünüyorum.

Peki, esnafın, ticaret erbabının durumu ne? Kapanan iş yeri sayısı Sayın Bakan, 33 bin düzeyine çıktı. Peki, tarımda çiftçinin durumu ne? Nüfusumuzun yüzde 40’ını oluşturan çiftçimiz, tarımımız, ciddi bir yıkım yaşamaktadır. Geçen yıla göre üretim yüzde 7 kayıp durumuna düşmüştür. Pamuk toplanamamış, çiftçi tarlasını sürmek zorunda kalmıştır.

Bayramda gittim Hatay’a. Narenciye bölgesidir Hatay. Narenciye üreticisi sahipsiz, perişan durumda. Size fiyatları söyleyeyim: Mandalina 25 kuruş, portakal 30 kuruş, limon 40 kuruş. Buna rağmen, alıcısı yok, ilgileneni yok, ağacında duruyor. Ne yazık ki fiyatlar böyle.

Peki, girdilerin durumu ne? Girdilere baktığımızda durum daha başka. 2002’den bu yana -siz iktidara geldiğinizden bu yana- mazota yüzde 130 zam, sulamaya yüzde 175 zam, gübreye yüzde 400’e yakın zam. Girdilerdeki durum da bu, Türkiye'nin tablosu bu. İngiltere’deki çiftçi nedir bilemiyorum, onu siz bilirsiniz.

Dünya ekonomisi bu krizi atlatabilmek için yeni bir anlayışla şekillenirken, tedbirler alırken, bizde, bütçe görüşmelerinde böyle bir pembe tablo çiziliyor. Bana dünyada bir tek ülke gösterin ki bu krizden dolayı pembe tablo çizerek, her şeyin iyi olduğunu söyleyerek çıkma anlayışında olsun. Bana dünyada bir tek ülke gösterin ki bu ülkenin başbakanı “Bu kriz bize teğet geçti.” diyerek bunu atlatmaya çalışsın. Böyle bir ülke yok, dünyada böyle bir ülke yok, tek ülke varız, o da biziz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Başbakanımız tek!

GÖKHAN DURGUN (Devamla) – Evet.

Değerli arkadaşlarım, küresel ısınma dolayısıyla tarımımız, çiftçimiz zor bir yıl geçirdi, özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi kuraklık yaşadı. Bu bölgenin tarımını ayağa kaldırmak için kurulan GAP Sulama Projesi’ne ne oldu? GAP, maalesef çok uzun bir süredir kenara itilmiş vaziyette, AKP İktidarı tarafından da rafa kaldırılmış durumda. GAP’ı gerçekten oradaki insanın kaderini değiştirecek, ciddi bir yatırım hâline dönüştürecek önemli bir adımın son dönemde atılmamış olduğuna da dikkatinizi çekmek istiyorum. AKP İktidarı tarafından GAP’a son üç yılda yapılan yatırım, 2002 yılında yapılan yatırımın dörtte 1’i kadardır. İşte, Türkiye’deki tablo budur Sayın Bakan.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Durgun.

GÖKHAN DURGUN (Devamla) –“TÜİK” denince aklımıza gelen bir konuyla bitirmek istiyorum sözlerimi. “TÜİK” denince aklımıza seçmen kütükleri geliyor. Komşumuz Yunanistan’ın seçmeni kadar Türkiye’de seçmen arttı, 6 milyon. Ben bu artışla çok ilgili değilim, arkadaşlarım anlattılar, söylediler. Ama şu beni üzdü: Sayın Mehmet Ali Şahin’e, Sayın Bakana gazeteciler soruyor, “Bakın, dağdaki bir terörist seçmen yazılmış. Ne diyorsunuz?” diyor. Sayın Bakan diyor ki: “Gelsin, tanışırız, memnun oluruz, kendisi oy kullansın.”

Sayın Bakan, hiç yakışmıyor. Bir teröriste “Gelsin, tanışalım.” diyemezsiniz. Bir teröriste “Gelsin, bu ülkede oy kullansın.” diyemezsiniz.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Ne manada söylediğini biliyorsunuz.

GÖKHAN DURGUN (Devamla) – Sizi kınıyorum.

Lütfen bu konuda Sayın Bakan sözlerini geri alsın.

AHMET YENİ (Samsun) – Bakan onu kastetmedi.

GÖKHAN DURGUN (Devamla) – Sizleri tekrar saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, dördüncü turdaki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi sorulara geçiyoruz.

Sayın Uslu…

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Benim sorum Devlet Planlama Teşkilatı verileriyle ilgili.

Türk çiftçisinin son dönemdeki içler acısı hâlini Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının “Sektörel Reel Büyüme Hızları” başlığı altında yayımlamış olduğu tarım sektörüyle ilgili olumsuz veriler de doğrulamaktadır. Hâlbuki Tarım Bakanı bunun tam aksini savunmakta, tarımın ve çiftçilerimizin çok iyi bir seviyede olduğunu iddia etmekte, hatta bu yüzden tarım kesiminin siyasi desteğini aldıklarını ifade etmektedir. Sayın Bakanım Nazım Ekren’in bu konudaki düşüncelerini ve yorumlarını öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Uslu.

Sayın Enöz

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanlara soruyorum:

Bir: Şirketler ve tüketicilerin bankalara olan borçlarının yeniden yapılandırılması için BDDK ve bankalar arasında herhangi bir görüşme yapılmakta mıdır?

İki: Kredi borçlarının faizlerinde herhangi bir indirime gidilecek midir?

Üç: Kredi kartları ve bireysel kredi borçlarının da yapılandırılmasına ilişkin herhangi bir çalışma var mıdır?

Dört ve son olarak: Ekonomik verilere bakıldığında büyüme oranı sıfıra yaklaşmış ve işsizlik oranının da artmaya başladığı gözlenmektedir. Bu, ülkemiz için bir resesyon mudur?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Enöz.

Sayın Süner

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Başkanım, soru bir: 29 Mart mahallî idareler genel seçimleri için askıya çıkan seçmen listelerine toplu hileli seçmen yazıldığına dair tarafıma çeşitli duyumlar ulaşmaktaydı. Antalya’nın Konyaaltı ilçesinde İlçe Başkanı Ömer Dalbudak’ın itirazıyla benzer bir durum tespit edilmiş, bu seçmenlerin kayıtları dondurulmuştur. Adrese dayalı seçmen kayıtlarında sıkıntıların olduğu ortaya çıkmıştır. Bu sistemin kaldırılıp daha şeffaf bir yöntemin getirilmesi için bir çalışmanız var mıdır?

Soru iki: Enflasyon hesaplamalarında gıda harcamalarının oranı nedir? Elektrik ve doğal gaz enflasyon hesaplamalarına dâhil edilmekte midir? Ediliyorsa oranlarını öğrenebilir miyim?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, TÜİK tarafından yapılan tespitler neticesinde nüfusu 2 binin altında kaldığı için kapatılan belde belediyelerinin birçoğunun yeni açıklanan seçmen listelerindeki artışlarla nüfusları 2 binin üzerine çıkmaktadır. Mesela Aydın ili Koçarlı ilçesi Bıyıklı beldesinin nüfusu 1.990’dı, yani 10 kişi eksikti; yeni seçmenlerle, artan seçmenlerle 2 bini çok çok geçmekte.

Şimdi sormak istiyorum: Seçmen kütükleri doğru ise köy hâline getirdiğiniz belde belediyelerine haksızlık yaptığınızı düşünüyor musunuz?

İki: Yine Aydın ili Kuşadası ilçe nüfusu 53 bin. Seçmen kütük listelerine göre seçmen sayısı 43 bin. Bu seçmen sayısı size mantıklı geliyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Aslanoğlu

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, Bankalar Birliği Başkanının da dile getirdiği, bütçe konuşmalarında size sunduğum, reel sektörün ve bankacılığın içinde olduğu şu andaki 110’uncu ve 160’ıncı maddelerde grup kredileri hariç  müşteri kredilerinin yeniden yapılandırılmasında buradaki bu uygulamayı bir an evvel getirecek misiniz? Bir.

İki: Çek Kanunu’yla ilgili acil olarak Adalet Bakanlığının hazırladığı çek kanununun en azından acil olan 1 ve 2 maddesini  öncelikle Meclise getirecek misiniz?

Üç: GAP bölgesel kalkınmada çalışanların, ben biliyorum ki en az zararla, gitmek istemeyen insanlarımızın, yıllarca Ankara’da yaşayan insanlarımızın Urfa’ya gitmek, babası annesi, çoluğu çocuğu nedeniyle gitmek istemeyen…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, son bir yıl içerisinde GAP bölgesinde işsizlik oranı ve kapanan iş sayısı nedir?

İki: 2008 yılında programa alınan on beş anaokuldan kaçı tamamlanmıştır? Bu okullardan kaçı Adıyaman’dadır?

Üç: 2009 yılında tamamlanması öngörülen 22.634 konut ve 104 sosyal tesisin kaçı Adıyaman’da yapılacaktır?

Ve son sorum: Özel sektörün bölgeyi tercih etmesine dönük olarak nasıl bir teşvik  politikası izlenecektir? Bu konuda yasal düzenleme yapılacak mıdır? Eğer yapılacaksa ne zaman yapılacaktır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Öztürk

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sözde stratejik ortaklarımızın parlamentolarında kabul ettikleri sözde Ermeni soykırımı tasarılarını çağrıştırabilecek konuşmaların bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında yapılmış olmasını Demokratik Sol Parti olarak şiddetle kınıyoruz. Başkanlık Divanı söz konusu konuşma sonrası tepki göstermiş olsa da, Divandan bu konularda anında ve daha fazla hassasiyet göstermesini beklediğimizi ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan aracılığınızla Sayın Bakanlara sormak istiyorum: Türkiye gelişmekte olan ülkeler arasında sayılmasına rağmen, 2008 yılı büyüme tahminine baktığımızda yüzde 2-3’ler düzeyindeki büyüme oranı ile gelişmekte olan ülkeler ortalaması yüzde 6’lara değil, gelişmiş ülkeler ortalamasına daha yakın ve daha düşük bir yerde durmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztürk, özür diliyorum, mikrofon otomatik kesiliyor.

Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakanlara soruyorum: İktidarlarınız döneminde çeşitli zamanlarda GAP eylem planları açıklanmıştır. Açıklanan bu eylem planları ne yazık ki tam olarak uygulamaya geçirilememiştir. Seçim bölgem Gaziantep de bu planlardan  yararlanamamıştır. 2009 yılında Hükûmetinizin GAP uygulama planı nedir?

İkinci sorum: Türkiye İstatistik Kurumu, devletimizin en güvenilen kurumlarından birisi olmak zorundadır. Ancak TÜİK’in açıkladığı rakamlar, gerçekleri yansıtmaktan çok uzak kalmaktadır. Hükûmetiniz, TÜİK’in bir devlet kurumu olarak güvenilirliğini artırmak için ne gibi önlemler alacaktır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Özensoy… Yok.

Sayın Akkuş…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakanım; millî gelir büyüklüğünün bugünkü seviyesi her zaman Hükûmetin övünç kaynağını oluşturmaktadır. Ancak bu gelirin adil olarak dağıtımı da söz konusu değildir. Ayrıca gayrisafi millî hasıladaki artış, reel sektörün üretimine de bağlı değildir, mevcut envanterin küreselleşme ve şehirleşmeye bağlı olarak yükselmesinin bir sonucudur. Her şeye rağmen, gayrisafi millî hasılanın adil dağıtımı milyonlarca yoksulu biraz olsun rahatlatabilir. Yeni bir gelir dağılımı sisteminiz var mı? Böyle bir sistem üzerinde çalışıyor musunuz?

İki: Sermaye girişi ve dış kredinin olduğu dönemlerde ekonomide bir büyüme, sermaye çıkışıyla da bir küçülme olduğu belirtiliyor, Başbakanımız belirmişti. Türkiye ekonomisi sürekli bir dalgalanmaya mı tabi olacak, yoksa bir istikrar kazanacak mı? Bu konudaki çalışmalarınız hakkında bilgi verir misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Yıldız…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, TÜİK’te çalışan, Devlet Memurları Kanunu’na, 4/C’ye göre çalışan, sahada görev yapan ve TÜİK’in genelde sonuçlarını getirip sizlere takdim eden ve kullanıcılara sunan, orada çalışan insanlar hakikaten sizden bir müjde bekliyorlar. Bu 4/C’ye bir çözüm getirmeyi düşünüyor musunuz? Bu konuda bilgi almak istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, 2008 yılı sonunda bitecek olan Teşvik Yasası kapsamındaki illerin durumu ne olacak? Buradaki sanayicilerimiz için bir planınız var mı?

TÜİK ve Yüksek Seçim Kurulu tarafından kullanılan veri tabanı ve değerlendirme yazılımları hangi firmalara aittir? Bu yazılımlar için devletimiz ne kadar para ödemiştir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Akcan…

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Bakanım, elimde  TÜİK’e ait hayvancılıkla ilgili bir istatistik tablo var. Bu tabloya göre ortalama süt verimi sığırlarda 2000’den 2003’e kadar 1.700 kilogram civarında. Her ne hikmetse, 2004 yılından 2007’ye kadar birdenbire yüzde 70’lik bir artışla 2.550 kilogram civarına çekilmiş bu rakamlar. Biyolojik olarak ancak otuz yılda gerçekleşebilecek bu rakamı TÜİK bir yıl içerisinde nasıl gerçekleşmiş olarak gösteriyor? Bu durumda acaba bir kamu kurumu olan TÜİK’in yanlış istatistik değerlerle Sayın Tarım Bakanına “nereden nereye” şarkısı söylemek için güfte yapma arzusunda mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanlarım, buyurun efendim.

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Beni ilgilendiren sorulara cevap vereceğim ama önce şunu ifade edeyim: Biz hiçbir şekilde pembe tablolar çizmiyoruz. Benim konuşma metnimi incelerseniz, işte diyoruz ki, dünyada son yüzyılın en büyük krizi var, Türkiye bundan etkileniyor, bütün ülkeler etkileniyor gerek ihracat kanalıyla ve dolayısıyla tabii ki istihdam da etkileniyor gerekse finansman kanalıyla. Dolayısıyla o pembe tabloları nereden çıkarıyorsunuz doğrusu ben de bilmiyorum.

Şimdi, enflasyonda gıdanın payı, yani gıda ve alkolsüz içkilerin payı yüzde 28,63’tür. Dolayısıyla gıda fiyatlarındaki artış çok ağırlıklı bir şekilde enflasyona yansıyor. Elektrik ve doğal gaz kısmını şu anda bilmiyorum, o detay da gerekiyorsa onu da sonradan size yazılı olarak veririz ama Sayın Bakanımızın ifadesine göre yüzde 16 civarında bir rakam.

Resesyon olabilmesi için bir ülkede ekonominin iki çeyrek üst üste bir daralmaya girmesi lazım, eksi büyümesi gerekiyor. O anlamda Türkiye’de şu anda bir resesyon yoktur.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Azalan bir trend Sayın Bakan, eksi değil.

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Türkiye yirmi yedi çeyrektir -ki bu cumhuriyet tarihinde ilk kez olmuştur- büyüyor ve bu büyümenin ortalamasına da bakarsanız, hiçbir dönemde bu kadar yüksek dozda da bir büyüme olmamıştır.

Teşvik politikasına gelince, tabii ki biz her zaman şunu söyledik: Bu teşviklerin daha rasyonel bir zemine oturtulması için bir çalışma var ama sanayi envanteriyle ilgili çalışmalar son noktaya gelmediği için onu henüz uygulamaya koyamadık. Dolayısıyla mevcut teşvik sisteminin bir şekilde bir süre daha uzatılması tabii ki söz konusu. Onu da önümüzdeki günlerde gerçekleştireceğiz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ne zaman Sayın Bakan? Bu haberleri bekliyoruz.

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Yani, en kısa süre içerisinde yapacağız.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Yılın sonu da bitiyor Sayın Bakanım, az bir zaman kaldı.

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Yapacağız arkadaşlar, uzatacağız.

Şimdi, gelişmekte olan ülkelere göre Türkiye'nin büyümesi düşük mü? Aslında Çin ve Hindistan’ı çıkartırsanız Türkiye'nin düşük değil. Son altı yılın ortalamasına bakarsanız Türkiye yüksek. Türkiye'nin içinde bulunduğu Avrupa, Orta Doğu, Afrika bölgesine bakarsanız Türkiye hiçbir şekilde düşük değil. Son altı yıldır Avrupa, Orta Doğu ve Afrika bölgesindeki ülkelerden, Türkiye daha hızlı bir şekilde büyümüştür.

Şimdi, millî gelir seviyesi, tabii, bir övünç kaynağı, kişi başına gelir de öyle çünkü dünyada refah ölçütü bu. Adil gelir dağılımı tabii ki son derece önemli ve bizim en önemli hedeflerimizden bir tanesi gelirin daha adil dağıtılmasıdır. Son birkaç yıldır bu alanda da önemli ilerlemeler olduğunu söylemek istiyorum. Her şeyden önce gelirin adil olarak dağılıp dağılmadığı konusu Gini kat sayısıyla ölçülür ve Gini kat sayısı sıfıra doğru yaklaştıkça gelir daha adil dağılır anlamına geliyor. 2002 yılında Gini kat sayısı 0,44’tü; 2003 yılında 0,42; 2004 yılında 0,40; 2005 yılında 0,38; elimizdeki rakamlar bunlar. Ama şunu da söyleyeyim: Mesela en yüksek gelir alan yüzde 20’lik kesimin millî gelirden aldığı pay, en üst dilimin, mesela 2002 yılında yüzde 50,1 iken 2005 yılında yüzde 44,4’e düştüğünü görüyoruz. Dolayısıyla gelir dağılımı tabii ki hiçbir yerde tam olarak adil değil ama Türkiye’de bu son yıllarda daha adil bir gelir dağılımına doğru gittiğimiz de ortada.

Türkiye’deki ekonomik büyüme sürekli dalgalanmak durumunda değil. Tabii ki yapısal reformlarla sürdürülebilir, makul bir büyüme oranı yakalanabilir. Son yıllarda aslında yakalanan ivme de onu gösteriyor. Ama şu da çok açık: Türkiye enerjide dışa bağımlı, Türkiye'nin sosyal güvenlik reformunu çok daha köklü bir şekilde yapması gerekiyor. Yani daha atmamız gereken adımlar var. Bunlar yapılırsa tabii ki Türkiye’deki büyüme çok daha yüksek dozda ve sürdürülebilir bir şekilde olur.

Teşvik konusunda, dediğim gibi, bu senenin sonunda veya en geç önümüzdeki senenin başında, yani ilk günlerinde bu teşviklerin uzatılmasına yönelik bir  taslağı getireceğiz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Uzatacak mısınız Sayın Bakanım, uzatacak mısınız?

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Uzatacağız arkadaşlar.

Teşekkür ediyorum.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sorulan sorulara zaman ölçüsünde cevap vereceğim.

Öncelikle aldığım notlar çerçevesinde  sırasıyla gitmek istiyorum.

Devlet Planlama Teşkilatı ile Tarım Bakanlığının tarım sektörüne ilişkin olarak kullandığı veriler arasındaki farklılığa ilişkin ben de çok özet bir bilgi aktarmak isterim. DPT verileri yayınladığınız program ve planlarda da zannediyorum izlenilen şekilde bir tabloyla karşı karşıya. “Tarım Destekleme Bütçesinin Dağılımı” başlıklı tabloya bakıldığında, 2004-2008 dönemi içinde tarım destekleme bütçesinin dağılımının arttığını söyleyebiliriz. Fark ödemesi destekleme hizmetlerinde de artış söz konusu, hayvancılık ödemelerinde de artış söz konusu. Benzer şekilde bazı tarımsal ürünlerin başlangıç alım fiyatlarında da buğday, arpa, şeker pancarı, fındık gibi 2005-2006-2007 fiyatlar ya da tonlar olarak, eğer arzu edilirse yüzde değişimler olarak da bir artışın olduğunu söylemek mümkün. Daha açık bir ifadeyle: Tarım sektöründe -tarım desteklerine 2007’den 2008’e bakıldığında, hani kısa vadeli bir bakış olarak yapıldığında- Tarım Bakanlığımızın da ifade ettiği gibi, önemli gelişmeler sağlanmıştır. Farklılık olarak gündeme getirilebilecek tek konu Bakanlığın bütçedeki sistematik tanımı ile DPT’nin gelişmeleri izlerken kullandığı sistematik arasındaki farktır. Rakamlar konusunda çelişkili bir durum söz konusu değildir.

İkinci önemli sorulardan bir tanesi de şirketlerin yeniden yapılandırılması olayıdır. Saygıdeğer milletvekilleri, konuşmamda da ifade ettim, Sayın Şimşek de vurguladı, küresel finansal krizin ya da Türkiye'nin içinde bulunduğu ulusal konjonktürün ortaya çıkardığı önemli noktalardan bir tanesi de daha önceki yıllarda yapılması gereken şirket yapılanmasının yapılmamış olmasıdır. Burada elbette özel sektörümüzün yurt dışından sağladığı kredilerle, içeriden borçlanarak elde ettiği finansmanla hem yatırım malı ithalatında önemli artış sağladığımızı hem de kısaca ifade ettiğim yatırımlarda ciddi artış sağlandığını vurguladıktan sonra, özellikle son yıllarda özel sektörün Türk ekonomi yapısı içindeki ağırlığı artmıştır. Bu ağırlığın artışını sağlayan faktörlerden bir tanesi de finansman yapısı diye bakıldığında, elbette yeni dönemde Türk özel sektörünün mevcut gelişmeler karşısında çok fazla hasar göstermeden süreci atlatabilmesi için şirket yeniden yapılandırılması demek, bu şirketlerin içinde bulunduğu teknik, finansal, insan, beşerî ve sosyal yapılarını özel sektörle birlikte oturup daha önceki bilgilere göre yeniden şekillendirmektir. Diğer benzer yapılandırmaları da ilgili bakanlarımız kendi kamu kurum ve kuruluşlarıyla ilgili olarak da yapmışlardır.

Seçmen konusunda da daha önce konuşmamda ifade ettim ama bir kez daha müsaadenizle vurgulamak isterim: TÜİK elbette son derece saygın bir kuruluştur. Dolayısıyla, yaptığı çalışmalar da, ortaya koyduğu veriler de yerli ve yabancı akreditasyon kuruluşları tarafından, vatandaşlarımız tarafından, özel ve kamu kurum ve kuruluşları tarafından verileri sağlıklı şekilde kullanılmakta ve yorumlar da buna dayanmaktadır.

25 Nisan 2006 tarih 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu gereği adrese dayalı nüfus kayıt sistemi oluşturulmuştur. Onu hep birlikte Meclisten çıkardığımız yasayla birlikte yaptık. Bu kanunla, adrese dayalı nüfus kayıt sistemi kurulması görevi sadece TÜİK’e aittir. Daha sonraki gelişmeler İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğünün yakın takibi içindedir.

Bir diğer önemli nokta, yine TÜİK’le ilgili olarak seçmen konusunda gündeme getirilmişti.

Saygıdeğer milletvekilleri, TÜİK’in yaptığı çalışmada en önemli belirleyici husus, elinde nüfus cüzdanı olan vatandaşlarımızı kaydetmektir elbette. Bir başka örnekte de bir adres gösterilerek nispeten daha yüksek bir seçmenin olduğu iddiası gündeme getirildi.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Tek adreste 79.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – Evet, oraya bakıldığında, o adresin aslında bir öğrenci yurdu olduğu, dolayısıyla 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 50’nci maddesinin beşinci fıkrasında geçen hüküm gereği “Huzurevi, yetiştirme yurdu, cezaevi, öğrenci yurdu gibi yerlerde kalanların adreslerinin bildirimleri ilgili kurum yetkililerince yapılır.” denildiği için burada kaydedilmiş olabilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – Bir başka önemli husus, millî gelir rakamlarındaki artış ile gelir dağılımı arasındaki ilişkinin oluşturulmadığıydı. Sayın Şimşek bahsetti, ama ben bir şey söylemek istiyorum: 2002-2007 yılları arasında YTL ve dolar cinsi olarak -hiç fark etmiyor- kişi başına düşen gelir, kişi başına toplam borç, kişi başına toplam kamu borcu ve kişi başına yatırıma bakıldığında gelişimlerde kişi başına gelir artıyor, kişi başına gelir artıyor, kişi başına gelire oranla kamu borcu ve toplam borç azalıyor, yine kişi başına gelirle toplam sabit sermaye yatırımları artıyor.

Son olarak da GAP konusunda da ilerlemeler kaydettiğimiz çok net.

Saygıdeğer milletvekilleri, özellikle bu dönemde GAP’a yönelik olarak açıkladığımız Eylem Planı, oluşturduğumuz finansman yapısı, izleme ve değerlendirme sistemlerine bakıldığında, GAP, şu anda en sistematik olarak yürüyen, eylem planına göre de sağlıklı işleyen bir projedir.

Saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Bakan, benim soruma cevap vermediniz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Efendim, çalışanlar için bir şey söylemediniz. GAP çalışanları için iki kelime etseydiniz Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – Size daha önce söyledim onu, aynı şeyimiz devam ediyor.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sırasıyla dördüncü turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Hazine Müsteşarlığı 2009  yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.82 - HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI

1.– Hazine  Müsteşarlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

KODU                                                    Açıklama                                                (TL)  

01                                          Genel Kamu Hizmetleri                          59.345.864.600

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                          Savunma Hizmetleri                                           275.400

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                                          Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                355.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                                          Ekonomik İşler ve Hizmetler                    5.090.500.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

06                                          İskan ve Toplum Refahı Hizmetleri             500.000.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

10                                          Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 1.048.000.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                        

                                               GENEL TOPLAM                                65.984.995.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hazine Müsteşarlığı 2009  yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Hazine Müsteşarlığı 2007  yılı merkezî yönetim  kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Hazine Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

 

 

 

(YTL)  

- Genel Ödenek Toplamı

 

:

58.545.318.078,35

- Toplam Harcama

 

:

53.920.142.734,76

- Ödenek Dışı Harcama

 

:

48.367,92

- İptal Edilen Ödenek

 

:

4.625.223.711,51

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hazine Müsteşarlığı 2007  yılı merkezî yönetim  kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2009  yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.81 - DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI

1.– Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

KODU                                                    Açıklama                                                (TL)  

01                                          Genel Kamu Hizmetleri                               496.569.523

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                          Savunma Hizmetleri                                           157.477

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                                          Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                275.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                                          Ekonomik İşler ve Hizmetler                           2.782.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

09                                          Eğitim Hizmetleri                                           98.550.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                        

                                                  GENEL TOPLAM                                  598.334.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2009  yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2007 yılı merkezî yönetim  kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2007 Yılı  Merkezi Yönetim   Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

 

 

            

 (YTL)  

- Genel Ödenek Toplamı

 

:

186.065.275,00

- Toplam Harcama

 

:

150.330.676,90

- Ödenek Dışı Harcama

 

:

15.780,30

- İptal Edilen Ödenek

 

:

35.591.578,40

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek

:

158.800,00

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının  bölümleri kabul edilmiştir.

Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2009  yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.85 – TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU BAŞKANLIĞI

1.– Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

KODU                                                    Açıklama                                                (TL)  

01                                          Genel Kamu Hizmetleri                               109.853.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                                          Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                617.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07                                          Sağlık Hizmetleri                                                  20.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                        

                                              GENEL TOPLAM                                      110.490.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2009  yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

2.– Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:

Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

 

 

 

(YTL)  

- Genel Ödenek Toplamı

 

:

154.420.815,00

- Toplam Harcama

 

:

136.110.106,77

- İptal Edilen Ödenek

 

:

18.310.708,23

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sermaye Piyasası Kurulu 2009  yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

42.03 - SERMAYE PİYASASI KURULU

1.– Sermaye Piyasası Kurulu 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

KODU                                                    Açıklama                                                (TL)  

01                                          Genel Kamu Hizmetleri                                 18.430.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                                          Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri             5.625.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                                          Ekonomik İşler ve Hizmetler                         37.121.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                        

                                              GENEL TOPLAM                                        61.176.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir  cetvelini okutuyorum:

GELİR C E T V E L İ

KODU                                                    Açıklama                                                (TL)  

03                                          Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                     51.656.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05                                          Diğer Gelirler                                                  9.520.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                        

                                              TOPLAM                                                      61.176.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sermaye Piyasası Kurulu 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Sermaye Piyasası Kurulu 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Sermaye Piyasası Kurulu  2007 Yılı  Merkezi Yönetim   Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

 

 

            

 (YTL)  

- Genel Ödenek Toplamı

 

:

58.769.000,00

- Toplam Harcama

 

:

47.664.712,49

- İptal Edilen Ödenek

 

:

11.104.287,51

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:

B    C E T V E L İ

 

 

 

(YTL)  

- Bütçe tahmini

 

:

51.269.000,00

- Yılı net tahsilatı

 

:

40.200.002,49

BAŞKAN–  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sermaye Piyasası Kurulu 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının  bölümleri kabul edilmiştir.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

42.04 - BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU

1.– Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

KODU                                                    Açıklama                                                (TL)  

01                                    Genel Kamu Hizmetleri                                           7.831.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                                          Ekonomik İşler ve Hizmetler                       132.169.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                        

                                              GENEL TOPLAM                                      140.000.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir cetvelini okutuyorum:

GELİR  C E T V E L İ

KODU

 

Açıklama

(TL)  

05

Diğer Gelirler

 

140.000.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                              TOPLAM                                                    140.000.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2007 yılı merkezî yönetim  kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

 

 

 

(YTL)  

- Genel Ödenek Toplamı

 

:

93.000.000,00

- Toplam Harcama

 

:

51.263.689,00

- İptal Edilen Ödenek

 

:

41.736.311,00

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:

B    C E T V E L İ

 

 

         

 (YTL)  

- Bütçe tahmini

 

:

93.000.000,00

- Yılı net tahsilatı

 

:

94.395.662,13

BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.34 - GAP BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI

1.– GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

KODU                                                    Açıklama                                                (TL)  

01                                          Genel Kamu Hizmetleri                                   3.411.500

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

06                                          İskân ve Toplum Refahı Hizmetleri               47.348.500

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                       

                                              GENEL TOPLAM                                        50.760.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir cetvelini okutuyorum:

GELİR  C E T V E L İ

KODU                                                    Açıklama                                             (YTL)  

04                                          Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler  50.760.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                       

                                              TOPLAM                                                      50.760.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2007 yılı merkezi yönetim  kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:

                                                                A    C E T V E L İ

 

 

            

(YTL)  

- Genel Ödenek Toplamı

 

:

23.914.000,00

- Toplam Harcama

 

:

20.558.752,97

- Ödenek Dışı Harcama

 

:

289.769,87

- İptal Edilen Ödenek

 

:

3.645.016.90

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:

B    C E T V E L İ

 

 

               

(YTL)  

- Bütçe tahmini

 

:

23.814.000,00

- Yılı net tahsilatı

 

:

19.505.272,06

BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, böylece Hazine Müsteşarlığı, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı, Sermaye Piyasası Kurulu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ve GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığının 2009 yılı merkezî yönetim bütçeleri ile 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesapları kabul edilmiştir. Kurumlarımız ve ülkemiz için hayırlı olmalarını temenni ediyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, programa göre, kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını sırasıyla görüşmek için, 19 Aralık 2008 Cuma günü saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Sizlere ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı geceler diliyorum.

 

Kapanma Saati: 22.23

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.