DÖNEM: 23 YASAMA
YILI: 3 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ CİLT : 35 29’uncu Birleşim 17 Aralık 2008 Çarşamba İ Ç İ N D E K İ L E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III.
- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/656) (S.Sayısı: 312) 2.- 2007 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu ( 1/622, 3/521)
(S.Sayısı: 313) A)
CUMHURBAŞKANLIĞI 1.- Cumhurbaşkanlığı
2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
Cumhurbaşkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı B)
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI 1.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı
2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı
2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı C)
RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU 1.- Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu
2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu
2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı D)
ANAYASA MAHKEMESİ
BAŞKANLIĞI 1.- Anayasa
Mahkemesi Başkanlığı
2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Anayasa
Mahkemesi Başkanlığı
2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı E)
SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI 1.- Sayıştay Başkanlığı 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Sayıştay Başkanlığı 2007 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı F)
BAŞBAKANLIK 1.- Başbakanlık
2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Başbakanlık
2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı G)
MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI 1.- Millî
İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Millî
İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı H)
MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ 1.- Millî
Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliği 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı I)
BAŞBAKANLIK YÜKSEK DENETLEME KURULU 1.- Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu
2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu
2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı İ)
TÜRKİYE VE ORTA DOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ 1.- Türkiye ve
Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Türkiye ve
Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı J)
GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI 1.- Gümrük
Müsteşarlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Gümrük
Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı K)
VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Vakıflar
Genel Müdürlüğü 2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Vakıflar
Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı L)
SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı IV.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR 1.- Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, partisine sataşması nedeniyle konuşması V.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.-Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Orhangazi-Yeniköy yolunun genişletilmesine
ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın
cevabı (7/4817) 2.-Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun,
Kayseri’deki suni tohumlama destekleme primi ödemelerine, - Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, hayvancılık sektöründeki bazı sorunlara, - Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, prim ödemelerinde alınan dosya parasına, - İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, Nevşehir-Derinkuyu’daki çiftçilerin borçlarına,
- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, Kırım-Kongo kanamalı ateşi virüsünün
yayılmasına, - Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Silifke’nin bir
köyünde meydana gelen dolu afetine, İlişkin soruları
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı (7/4907) (7/4908) (7/4909) (7/4911) (7/4912) (7/4913) (7/4914) 3.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, Karaman’daki sorunlu
yollara ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım’ın cevabı (7/4915) 4.- Mersin
Milletvekili Akif Akkuş’un, Çukurova bölgesine yönelik yeni havaalanının yer
seçimine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım’ın cevabı (7/4917) 5.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan-Ardanuç
karayolunun yapımına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım’ın cevabı (7/4918) 6.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir köyün yol sorununa
ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın
cevabı (7/4919) 7.- Muğla
Milletvekili Metin Ergun’un, Yatağan-Çine karayoluna
ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın
cevabı (7/4921) 8.- Mersin
Milletvekili Akif Akkuş’un, Adana-Mersin otoyolunun sahile ulaştırılmasına
ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın
cevabı (7/4922) 9.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Pozantı-Ulukışla
otoyolunun sosyal etkilerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/4937) 10.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Yenişarbademli-Beyşehir yoluna ilişkin Başbakandan
sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı
(7/4976) 11.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin Talim ve Terbiye Kuruluna ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/5066) 12.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Konya-Adana arasındaki yol çalışmalarına ilişkin
sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı
(7/5108) 13.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun,
Edirne’deki baz istasyonlarına ilişkin sorusu ve
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/5109) 14.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadol’un, Karayolu Taşıma
Yönetmeliğindeki bir hükmün uygulamasına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı
(7/5110) 15.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, bir işçi eyleminin
yerine müdahale edilmesine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı
(7/5172) 16.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, adres belgesi alımında muhtarlıkların devre dışı
bırakılmasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/5230) 17.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, yol genişletme çalışmalarına ilişkin sorusu ve
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/5283) 18.- Adana Milletvekili
Yılmaz Tankut’un, GSM şirketlerinin bir uygulamasına
ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın
cevabı (7/5284) 19.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, İnternette erişimi
engellenen yayınlara ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım’ın cevabı (7/5285) 20.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, sözleşmeli ve geçici
personelin özlük haklarının iyileştirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/5304) 21.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, bir köyün elektrik
direklerinin değiştirilmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/5345) 22.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, GSM şebekesi
bulunmayan bir köye ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/5354) 23.- Samsun
Milletvekili Osman Çakır’ın, millî maçların Ankara’da oynanmamasına ilişkin
Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun
cevabı (7/5364) 24.- Eskişehir
Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, kamu
çalışanlarına verilen ek ödemelerin belirlenmesine ilişkin Başbakandan sorusu
ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/5366) 25.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Kamu İhale Kurumuna Adıyaman’daki ihalelerle
ilgili olarak yapılan başvurulara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı
(7/5412) 26.- Bursa
Milletvekili Onur Öymen’in, bir balıkçı barınağının
rıhtım düzenlemesine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım’ın cevabı (7/5432) 27.- Ordu
Milletvekili Rahmi Güner’in, TRT’nin açıköğretim yayınları için bedel istediği iddiasına ve bazı
programlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı (7/5443) 28.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, TOKİ konutlarının
denetimine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Cemil Çiçek’in cevabı (7/5510) 29.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Başbakanlık baskı
işlerinin dışarıda yaptırılmasına ilişkin Başbakandan sorusu
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/5516) 30.- Bartın Milletvekili
Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Bartın’daki orman
köylülerinin sorunlarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlu’nun cevabı (7/5525) 31.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, borç yükündeki
artışa ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın
cevabı (7/5557) 32.- İzmir
Milletvekili Recai Birgün’ün, Ankara’daki hava
kirliliğine ilişkin sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı (7/5592) 33.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, köy korucularının özlük haklarına ilişkin
sorusu ve İçişleri
Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/5661) 34.- Muğla
Milletvekili Metin Ergun’un, TRT’nin kurum dışı
kişilere yaptığı ödemelere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın
cevabı (7/5700) 35.- Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın,
DSİ’nin İSKİ’ye tahsis
ettiği su kaynaklarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
(7/5710) 36.- Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın,
bir derenin ıslahına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/5712) 37.- Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın,
Hayrabolu’daki bazı baraj ve göletlerin eksikliklerine ilişkin sorusu ve Çevre
ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/5713) 38.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Atakule AVM’deki kira artışlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/5768) I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 11.00’de açılarak dört oturum yaptı. 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/656) (S.
Sayısı: 312) ve 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Kanunu Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi’nin (1/622, 3/521) (S. Sayısı:
313) tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanarak maddelerine geçilmesi kabul edildi
ve tasarıların 1’inci maddeleri okundu. 17 Aralık 2008
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere, birleşime
19.14’te son verildi.
No.: 36 II.- GELEN KÂĞITLAR 17 Aralık 2008 Çarşamba Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri 1.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, bir köprü yapımına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4156) 2.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, bir firmanın rüşvet
dağıttığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4750) 3.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, bir firmanın
aldığı kamu ihalelerine ve bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/4753) 4.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, yerel
yönetimlerin denetimine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4757) 5.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, rüşvet dağıttığı
iddia edilen bir firma temsilcisine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/4758) 6.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Çukurova ve
Kepez Elektrik hissedarlarının mağduriyetine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/4761) 7.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’in, yargılanan bir belediye başkanına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4765) 8.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, bir Milletvekili
hakkındaki iş takipçiliği iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/4776) 9.- Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, imarsız arazide yapılan bir fabrikaya ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4777) 10.- İstanbul
Milletvekili Hüseyin Mert’in, İran Cumhurbaşkanının Türkiye ziyaretine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4779) 11.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, araç muayene istasyonlarında yaşanan
yoğunluğa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4782) 12.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, Tuzla tersanelerindeki işçi ölümleri ile bir
hastanedeki bebek ölümlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/4788) 13.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, kanser vakalarına ve kentlerin şebeke sularının
kalitesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4789) 14.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, PTT Hizan şubesiyle ilgili bazı iddialara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4795) 15.- Diyarbakır
Milletvekili Aysel Tuğluk’un, Lice’nin bir köyüne
güvenlik görevlilerince ateş açıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/4798) 16.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen’in, askeri gemilerin
boğazlardan geçişlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4799) 17.- Ankara
Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın,
askeri arşivlerdeki kişisel bilgilerin güvenliğine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/4800) 18.- Kocaeli
Milletvekili Cevdet Selvi’nin, Zonguldak-Kilimli’de meydana gelen bir göçük olayına ve kaçak maden
ocaklarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4803) 19.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, İzmir’in su ihtiyacının karşılanmasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4804) 20.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Eskişehir’de TOKİ
konutlarındaki bir okula verilen isme ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/4806) 21.- Bursa
Milletvekili Necati Özensoy’un, Piyasa Mali
Uzlaştırma Merkezinden elektrik alımına ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4841) 22.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Tufanbeyli İlçesinde
kurulacak termik santrale ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4842) 23.- Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, doğalgaz alım satım sözleşmesi devir ihalesine
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/4843) 24.- Adana
Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, EPDK’da
göreve başlatılan bir avukata ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4844) 25.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Beypazarı-Karaşar
Belediyesinin mali yönetimine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4845) 26.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, bir festivaldeki bölücü propaganda iddiasına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4846) 27.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadol’un, Aliağa-Nemrut Limanı
arasındaki yolun trafik güvenliğine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4847) 28.- Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal’ın, bazı resmi birimlerin
fişleme yaptığı iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4848) 29.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, KÖYDES Projesine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4849) 30.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, büyükşehir ve il
belediyelerinin vergi borçlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4850) 31.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin büyükşehir
belediyelerinin ihalelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4851) 32.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, Silivri’de cezaevi
kanalizasyonundan etkilenen Kula Deresine ve sahil bölgesine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4852) 33.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, bir gölet ve sulama
projesindeki sorunlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4853) 34.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, polislerin mesleki rehabilitasyonuna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4854) 35.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in Tuzla’daki bir arazinin imar durumunda yapılan
değişikliğe ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4855) 36.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, terör zararlarının ödenmesinde yaşanan sorunlara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4856) 37.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Konya’da mülkiyeti SHÇEK’den
Meram Belediyesine geçen taşınmazların değerlendirilmesine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4857) 38.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanının bir yazısına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4858) 39.- Diyarbakır
Milletvekili Aysel Tuğluk’un, bir belediyenin
parklara vermek istediği isimlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4859) 40.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, Cide ilçesindeki
bir köyün kanalizasyon sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4860) 41.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, Ankara
Büyükşehir Belediyesinin arsa tahsislerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/4861) 42.- İzmir
Milletvekili Recai Birgün’ün, Emniyet Teşkilatında
çalışan teknisyen yardımcılarının özlük haklarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4865)
43.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun,
Kayseri’deki özürlü çocukların eğitimlerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4876)
44.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, ortaöğretimin dört yıla çıkarılmasıyla oluşan
derslik yetersizliğine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4880) 45.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, bir öğretmen hakkındaki iddialara ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4882) 46.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, düzenlenen
sınavlara girenlerin kıyafetine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4883) 47.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, EĞİTEK’e bağlı
okullara yönetici atamalarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4885) 48.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, bir hastanede meydana
gelen bebek ölümlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4889) 49.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtman’ın, bir hastanede meydana
gelen bebek ölümlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4890) 50.- Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın, bir hastanede meydana
gelen bebek ölümlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4891) 51.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, bebek ölümlerine ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4892)
52.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, Silivri Cezaevi
kanalizasyonunun doğurduğu çevre sağlığı riskine ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4893)
53.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, bir hastanede meydana gelen bebek ölümlerine
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4895) 54.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan Devlet Hastanesindeki
eksikliklere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4899) 55.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Silifke Devlet
Hastanesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4900) 56.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, araç muayene istasyonlarındaki ücretlendirmeye
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4916) 57.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, hızlı tren projesinin 2. etabına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4920) 58.- Bursa
Milletvekili Onur Öymen’in, Gökçeada’da inşa edilen
havaalanına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4923) 59.- Osmaniye
Milletvekili Hakan Coşkun’un, araç muayenelerinde yapılan bir uygulamaya
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4924) 60.- İstanbul
Milletvekili Birgen Keleş’in, Kıbrıs ile ilgili kapsamlı müzakerelere yönelik
açıklamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4929) 61.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Sağlık Bakanlığı bürokratlarının karıştığı bir
trafik kazasıyla ilgili bilgilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/4930) 62.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, kredi kartı kullanımına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/4936) 63.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Gaziantep’deki
bir sahanın imar değişikliğiyle ilgili haberlere yönelik konuşmasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4942) 64.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, Almanya’daki bir dernekle ilgili dava
çerçevesindeki iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4947) 65.- Manisa
Milletvekili Şahin Mengü’nün, Adana-Ceyhan’da
rafineri kurma konusundaki iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/4948) 66.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, Emniyet Genel Müdürlüğünün ulusalcılık
değerlendirmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4949) 67.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Kur’an kurslarının
denetimine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4951) 68.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, kamuya yararlı ve
izinsiz yardım toplayan dernekler ile bir derneğin denetimine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4952) 69.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın,
Ankara’nın şebeke suyuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4953) 70.- Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, Gazi Üniversitesi
Tıp Fakültesinde kadına yönelik şiddet önleme biriminin kapatılmasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4957) 71.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen’in, usulsüz taksicilik
hizmetlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4958) 72.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, Ankara Büyükşehir Belediyesinin BOTAŞ’a
borcuyla ilgili konuşmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/4964) 73.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, bir korunun kiraya verildiği iddiasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4965) 74.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’in, terörle mücadeleye ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/4968) 75.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Urla-Çeşme
bölgesinde verilen taşocağı ve maden ruhsatlarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/4978)
76.- İzmir
Milletvekili Harun Öztürk’ün, Kemalpaşa’da verilen
kalker işletmeciliği iznine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/4981) 77.- İstanbul
Milletvekili Bihlun Tamaylıgil’in,
SPK’nın bir medya kuruluşunu denetimine ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Erken) yazılı soru önergesi
(7/5013) 78.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, doğalgaz ihtiyacının karşılanmasına ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5018) 79.- Adana
Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, bir yönetmeliğe ve
elektrikteki fiyatlandırmaya ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5019) 80.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, petrol
arama çalışmalarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5020) 81.- Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın, Marmaris’te verilen maden
arama ruhsatlarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5021) 82.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, Zeytinburnu Belediyesinin bir sanayi sitesine
yönelik uygulamalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5022) 83.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Antalya’da şehir içi
ulaşımda başlatılan akıllı kart uygulamasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5023) 84.- Eskişehir
Milletvekili Beytullah Asil’in, kamudaki özel
güvenlik görevlilerinin kimlik kartı yenilemeye tabi tutulmasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5024) 85.- Eskişehir
Milletvekili Beytullah Asil’in, özel güvenlik
görevlilerinin ücretlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5025) 86.- İstanbul
Milletvekili Bihlun Tamaylıgil’in,
İGDAŞ’ın taşeron firmalara ihale ettiği işlere
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5026) 87.- İstanbul
Milletvekili Bihlun Tamaylıgil’in,
İSKİ’nin sözleşmesi yapılan ihalelerine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5027) 88.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Ankara’nın şebeke suyuna ve tankerlerle yapılan
sulamaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5028) 89.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Ankara Çayının ıslahına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5029) 90.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, İstanbul Emniyet Müdürlüğündeki bir şube müdürüne
yönelik uygulamalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5030) 91.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, belediyelerin denetimine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5032) 92.- Bursa Milletvekili
Hamza Hamit Homriş’in, bir derneğin iftar davetine
katılan bürokratlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5033) 93.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, şebeke suyundaki arsenik oranı yüksek olan illere
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5034) 94.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Konya Büyükşehir ve merkez ilçe belediyeleri
personeline maaş karşılığı banka getirisi ödemelerine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5036) 95.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Kadıköy
Belediyesi yönetimine açılan bir davaya ve İstanbul Büyükşehir Belediyesinin
imar değişikliklerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5039) 96.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Bayrampaşa
Belediyesinin bir projesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5040) 97.- İzmir
Milletvekili Recai Birgün’ün, Eskişehir’de yapı
denetim firması ortağı Belediye Meclisi üyelerine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5041)
98.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, yargılanan ve görevden
alınan bazı belediye başkanlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5042) 99.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, yurt dışındaki bir derneğin aynı adlı bir
dernekle ilişkisine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5043) 100.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, Başbakanın gazete
sahiplerini ve gazetecileri dinlettiği iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5044)
101.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars-Merkeze bağlı
bazı köylerin yol sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5045) 102.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Almanya’daki bir davaya
bilgi ve belge gönderilmediği iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5046) 103.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, Bayrampaşa’da yıkım kararı alınan yapılara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5047) 104.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, Boğaz’da bulunan kaçak yapılara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5048) 105.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, İzmir-Aliağa Kaymakamı hakkındaki bir iddiaya
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5049) 106.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’in, Başbakanın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı
dönemiyle ilgili soruşturmalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5050) 107.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Akyaka ilçesinin bazı
köylerinin yol sorununa ve su baskını riskine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5051)
108.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Arpaçay ilçesinin bazı
köylerinin yol sorununa ve su baskını riskine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5052)
109.- Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, Fethullah Gülen’i ziyaret eden kamu görevlilerine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5053) 110.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kağızman ilçesinin bazı
köylerinin yol sorununa ve su baskını riskine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5055)
111.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Digor ilçesinin bazı
köylerinin yol sorununa ve su baskını riskine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5056)
112.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars-Sarıkamış’ta
turizmin geliştirilmesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5059) 113.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Susuz Köy Enstitüsü
binalarının üniversite bünyesinde değerlendirilmesine ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5067) 114.- Manisa
Milletvekili Şahin Mengü’nün, açık ilköğretim ve lise
sınavlarına başörtüsüyle giren öğrencilere ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5068)
115.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, meslek okullarının
güçlendirilmesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5069) 116.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen’in, bazı yönetici
atamalarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5072) 117.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Diyarbakır’daki okul ve
öğretmen açığına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5073) 118.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, eğitim ve öğretim
hizmetleri sınıfındaki personele ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5074) 119.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, okulların isim
hakkının satılması uygulamasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5077) 120.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, bir ders kitabında
verilen bilgiye ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5078) 121.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, bir yatılı bölge
okulunun açılmamasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5079) 122.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, Gemlik İlçe Millî Eğitim Müdürü ve bir lise müdürü
hakkındaki iddialara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5081) 123.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Meram’daki bir alanın değerlendirilmesine yönelik
iddialara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5082) 124.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’in, eğitim yönetimi ile ilgili bazı konulara ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5083) 125.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, Yalova İl Sağlık Müdürlüğünün kiralama yoluyla
binek aracı temin etmesine ve İl Sağlık Müdürü hakkındaki iddialara ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5084) 126.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Gülnar ilçesindeki
sağlık personeline ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5085) 127.- Samsun
Milletvekili Osman Çakır’ın, Terme ilçesindeki uzman hekim açığına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5086) 128.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars’ın şebeke
suyundaki arsenik durumuna ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5087) 129- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, başhekimlik görevlerinde bulunan bir uzman
doktor hakkındaki iddialara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5088) 130.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, silikozis hastalığına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5089) 131.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Van’ın şebeke suyunun
kalitesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5093) 132.- Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, sezeryanla
doğum oranları konusundaki yönergeye ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5094) 133.- Eskişehir
Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, ruhsatsız çalışan
bir zayıflama merkezine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5095) 134.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars uçak seferlerine
ve Gümrük Müdürlüğü açılmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5102) 135.- Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, Marmaray Projesinin güzergahına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5104) 136.- Samsun
Milletvekili Osman Çakır’ın, Ankara-Esenboğa Havaalanındaki bazı bilboardlardaki ifadeye ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5106) 137.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, bir hava limanındaki tanıtıcı afişte yer alan
ifadeye ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5107) 138.- Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın, posta dağıtım
hizmetindeki aksaklık iddialarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5111) 139.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Bandırmada batan RO-RO
gemisine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5112) 140.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Bingöl Havaalanı inşaatına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5113) 141.- Hakkari Milletvekili Hamit Geylani’nin,
Hakkari’de meydana gelen bazı olaylara ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5116) 17 Aralık 2008 Çarşamba BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 11.00 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Fatma SALMAN KOTAN
(Ağrı) BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşimini açıyorum. Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır. BAŞKAN - 2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı Görüşme Programındaki Bayındırlık ve
İskan Bakanlığı ile Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü
bütçeleriyle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Mesleki Yeterlilik Kurumu
Başkanlığı bütçeleri, ilgili bakanlıkların mutabakatları ile yer
değiştirmiştir. Buna göre;
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı
bütçeleri 22/12/2008 Pazartesi günü onuncu turda,
Ulaştırma Bakanlığı bütçesi ile birlikte görüşülecektir. Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı ile Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü bütçeleri de 20/12/2008
Cumartesi günü sekizinci turda, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı bütçesi ile birlikte görüşülecektir. Sayın
milletvekillerinin bilgilerine sunulur. Sayın
milletvekilleri, gündemimize göre 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki
görüşmelere devam edeceğiz. Program uyarınca
bugün iki tur görüşme yapacağız. Birinci turda Cumhurbaşkanlığı, Türkiye Büyük
Millet Meclisi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Anayasa Mahkemesi, Sayıştay
bütçeleri yer almaktadır. III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/656) (S.Sayısı:312) (x) 2.- 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı
Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu ( 1/622, 3/521)
(S.Sayısı: 313) (x) A) CUMHURBAŞKANLIĞI 1.- Cumhurbaşkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Cumhurbaşkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI 1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı (x) 312, 313 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 16/12/2008
tarihli 28’inci Birleşim Tutanağına eklidir. C) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU 1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı D) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI 1.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı E) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI 1.- Sayıştay Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Sayıştay Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN –
Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Sayın milletvekilleri,
26/11/2008 tarihli 22’nci Birleşimde bütçe
görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için
soru-cevap işleminin yirmi dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır.
Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili soru sormak isteyen
milletvekillerinin, konuşmaların bitimine kadar şifrelerini yazıp parmak
izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları
gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan
milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır. Tur üzerindeki
konuşmalar bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre sorularını
yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi on dakika içinde tamamlanacaktır.
Cevap işlemi için de on
dakika süre verilecektir. Cevap işlemi on dakikadan önce
bitirildiği takdirde geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz
verilecektir. Bilgilerinize
sunulur. Birinci turda
grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum. Gruplar adına: Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına: Adana Milletvekili Sayın Yılmaz Tankut, Ordu Milletvekili Sayın Rıdvan Yalçın, Trabzon
Milletvekili Sayın Süleyman Lâtif Yunusoğlu, Giresun
Milletvekili Sayın Murat Özkan. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına: Sakarya Milletvekili Sayın Erol Aslan Cebeci,
Adana Milletvekili Sayın Fatoş Gürkan, Erzurum
Milletvekili Sayın Muhyettin Aksak, İstanbul
Milletvekili Sayın İbrahim Yiğit, Giresun Milletvekili Sayın Ali Temür, Isparta Milletvekili Sayın Haydar Kemal Kurt, Ağrı
Milletvekili Sayın Abdulkerim Aydemir, Bursa
Milletvekili Sayın Sedat Kızılcıklı. Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına: Muş Milletvekili Sayın Sırrı Sakık,
Hakkâri Milletvekili Sayın Hamit Geylani. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına: Kocaeli
Milletvekili Sayın Cevdet Selvi, Mersin Milletvekili
Sayın İsa Gök, Manisa Milletvekili Sayın Şahin Mengü,
Ordu Milletvekili Sayın Rahmi Güner. Şahısları adına:
Lehinde, Giresun Milletvekili Sayın Hasan Sönmez, Bartın Milletvekili Sayın
Yılmaz Tunç, İstanbul Milletvekili Sayın İbrahim Yiğit; aleyhinde, Tunceli
Milletvekili Sayın Kamer Genç. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına ilk söz Adana Milletvekili Sayın Yılmaz Tankut’a aittir. Süresi on bir
dakikadır. Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 mali yılı
Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini
belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, büyük mücadelelerle kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve
dolayısıyla aziz milletimizin temsil edildiği en yüce makam olan
Cumhurbaşkanlığı makamı, saygı duyduğumuz ve toplumumuzun da her kesimi
tarafından saygı duyulması gereken bir makamdır. Çünkü bu
makam, yaklaşık 300 küsur milyonluk bir nüfusla değişik coğrafyalarda bulunan
Türk devlet ve topluluklarının gelişme ve ilerlemesinde örnek aldığı öncü bir
makamdır ve İstiklal Savaşı’nın akabinde, sömürgeci, emperyalist güçlerin
hegemonyasından kurtulmak isteyen ve bugün bağımsız birer dünya devleti olan
yakın ve uzak coğrafyamızdaki Müslüman ve mazlum milletlerin de hâlâ umut
kaynağı olan ve umut kaynağı olması gereken Türkiye Cumhuriyeti’nin temsil
edildiği bir makamdır. O sebepledir ki böylesine önemli, böylesine büyük
sorumlulukların üstlenildiği bir makamın olur olmaz şeylerle yıpratılması,
tartışmaya açılması doğru değildir diye düşünüyor ve buna da gönlümüzün razı
olmayacağını buradan ifade etmek istiyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ancak işte böylesine yüce ve önemli bir makamdan da
ister istemez beklentiler ve umutlar da olmaktadır. Birliğimizi ve
haysiyetimizi temsil eden bu makamın elbette ki bazı olmazsa olmazları vardır,
dikkat edilmesi gereken hususları ve özellikleri vardır. Bu vesileyle, Cumhurbaşkanlığı
makamıyla ilgili bazı husus ve kaygılarımızı burada sizlerle ve aziz
milletimizle paylaşmak istiyorum. Az önce de
önemini anlatmaya çalıştığım Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı, dünya
devletleri içerisinde ağırlığı ve ciddiyeti olan bir makam olması sebebiyle bu
gerçeğe uygun bir yapı ve varlık içerisinde olmalıdır. Sözünü ettiğim varlık,
elbette ki maddi zenginlik değildir. Bu konuya biraz sonra değinmeye
çalışacağım. Ancak şimdi yüksek müsaadelerinizle üzerinde durmak istediğim
husus, bu makamı her türlü siyasi, sosyal ve ekonomik tartışmaların dışında
tutması gereken Sayın Cumhurbaşkanının, bir yılı aşkın görevi süresince hâlen
geçmişte mensubu olduğu siyasi partisinin etki alanından kurtulamamış
olmasıdır, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığının saygınlığını, ağırlığını ve
ciddiyetini yanlış değerlendirmeler içerisine çekebilecek bazı davranış ve
alışkanlıklardan bir türlü vazgeçememesidir. Sayın milletvekilleri, hatırlayacağınız üzere, Sayın Cumhurbaşkanı
geçtiğimiz ekim ayı içerisinde 60’ıncı Frankfurt Kitap Fuarı’na katılmış ve
maalesef orada Türkiye’yi suçlamayı kendisine görev edinmiş sözde aydın ve
yazarların ülkemizi suçlamasına sessiz kalmanın ötesinde onlara hak veren ve
âdeta geçmişinden utanan bir anlayış içerisinde ifadelerde bulunmuş idi. Türk
kimliğinin haysiyet ve şerefini korumakla yükümlü olan devletin en üst
makamının temsilcisi olan Sayın Cumhurbaşkanı, orada yabancı bir dergiye
mülakat vermiştir. Bu mülakatta,
geride kalan süreci suçlayıcı ifadelerle geçmişte ayrımcılık yapıldığını
söylemesi asla kabul edilebilir ve yakışan bir durum değildir. Oysa biz,
Cumhurbaşkanından, kendi geçmişimizi şikâyet etmek yerine, açılışını yaptığı
kitap fuarının alt katında açıkça sergilenen bölünmüş Türkiye haritalarına
müdahale edecek cesaret ve iradeyi göstermesini beklerdik. Yine, Sayın
Cumhurbaşkanı geçtiğimiz aylarda millî maç bahanesiyle Ermenistan’ı ziyaret
etmiştir. Bize göre hiçbir anlam ve kazancı olmayan bu ziyaret, ne yazık ki
bugün, uzun yıllar boyunca acımasızca ve alçakça diplomatlarımızı ve
insanlarımızı şehit eden, iftira kampanyalarıyla ecdadımıza saldıran ve
sövenlere fırsat ve cesaret kazandıran bir seyahat olmuştur. Öyle ki, devletin
bir ve bütünlüğünün yanı sıra şan ve şerefini korumak için ant içmiş olan Sayın
Cumhurbaşkanının bu davranış ve tavizkâr seyahatinin
hemen akabinde, kendisine aydın süsü veren birtakım karanlık merkezlerin
temsilcileri harekete geçmekte gecikmemişlerdir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemiz bir yandan devasa sorun ve tehditlerle
boğuşurken, kendilerini aydın olarak tanımlayan bir grubun Ermenilerden özür
dilenmesi maksadıyla başlatmak istedikleri kampanya, yozlaşma ve çürümenin
ulaştığı vahim durumu göstermesi bakımından çok ibret verici bir tablo olarak
karşımızda durmaktadır. Buradan,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim, hiç kimse ve devletle sonsuza kadar
düşman olmak gibi bir anlayışın sahibi olmadığımızı, özellikle altını çizerek
belirtmek istiyorum. Devletler ve
milletler arasındaki münasebetler elbette ki karşılıklı feragat, anlayış,
fedakârlık ve menfaatler üzerine kuruludur ve bu anlayışlar çerçevesinde de
devam etmelidir. Ancak bu noktada, sözünü ettiğim ziyarete ilişkin olarak
buradan Sayın Cumhurbaşkanına, Hükûmete ve
dolayısıyla Dışişlerine sormak istiyorum: Bu ziyaretle Türkiye Cumhuriyeti
devleti hangi menfaati elde etmiştir veya karşı taraf hangi fedakârlıkta, hangi
feragatte bulunmuştur? Dahası, Ermenistan, hâlâ, bizim kardeşimiz olan
Azerbaycan topraklarını işgalden vaz mı geçmiştir?
Azerbaycan toprağı olan Karabağ’da acımasızca yaptıkları soykırımın hesabını
verip özür mü dilemişlerdir? Veya bu ziyaret neticesinde, Ermenistan,
Türkiye’den toprak ve tazminat talepleriyle, sözde soykırım iddialarından ve
iftiralarından vaz mı geçmiştir? Değerli
arkadaşlar, diğer taraftan, Sayın Cumhurbaşkanı, geçtiğimiz günlerde
Hakkâri’den bir heyeti kabullerinde bir kez daha bizleri şaşırtmış ve
halkımızı, toplumumuzu da bir kez daha endişe içerisine düşürmüştür. Sayın
Cumhurbaşkanının o kabulde “Burada söyleyemeyeceğim şeyleri de düşünüyorum.
Hatta sizin de bana söylemek isteyip söyleyemediğiniz şeyleri biliyorum ve size
katılıyorum” şeklindeki ifadeleri basınımızda yer almıştır. Genel Başkanımız
Sayın Devlet Bahçeli’nin de ifade ettiği gibi, Çankaya Köşkü’nde söylenemeyecek
şeyleri şimdilik düşünmek ve yetinmek durumunda kalan bir Cumhurbaşkanının,
Hakkârili vatandaşlarımızın taleplerini daha onlar söylemeden anlayacak
ferasete ulaşmış olması gerçekten de çok ilgi çekicidir. Bizler de
buradan, Sayın Cumhurbaşkanının, Hakkârili vatandaşlarımız karşısında aklına
gelen ancak bir türlü açıklayamadığı, ifade edemediği fikirlerini,
düşüncelerini kamuoyuna ve toplumumuza açıklamasını bekliyor ve istiyoruz. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu arada, tek başına iktidarının ikinci baharını
yaşayan ve bu nedenle âdeta iktidar sarhoşluğu içerisinde ayakları yerden
kesilen AKP Hükûmetinin çıkardığı yasaların onanması
hususunda da muhalefette ve kamuoyunda meydana gelen kaygıları bir kez daha
buradan ifade etmek istiyorum. Sayın
Cumhurbaşkanı, göreve geldiği 28 Ağustos 2007’den 20 Ağustos 2008 tarihine
kadarki bir yıllık dönemde Cumhurbaşkanlığına sunulan 116 kanundan 114’ünü
onaylamış, 2’sini ise Türkiye Büyük Millet Meclisine iade etmiştir. Ne yazık ki
onadığı bu kanunlar içerisinde, bize göre ihanet yasaları olan, azınlık
vakıflarının mal edinmesiyle, Türklüğe hakaretin serbest bırakılması anlamına
gelen yasalar da mevcuttur. Yine aynı dönemde 1.380 Bakanlar Kurulu kararından
1.360’ını kabul ederek Cumhurbaşkanlığı makamının AKP İktidarının noteri gibi
çalışıyor görüntüsünü bozmadan seçici ve titiz bir anlayışı da ne yazık ki
hâkim kılamamıştır. Değerli
milletvekilleri, yine Cumhurbaşkanlığı makamıyla ilgili olarak Köşk’e yönelik
harcamalara da dikkat çekmek istiyorum. Sayın Cumhurbaşkanı,
maalesef, seçildiği ilk günlerden itibaren Köşk’ü harcamalar konusunda
tartışmaların içerisine çekmiştir. Başta da dediğim gibi bu makam her şeyin en
iyisine layıktır ve öyle de olmalıdır ancak aziz milletimiz, toplumumuz kendi
kaynaklarının israf edilmesine de razı değildir. Hele içinde
bulunduğumuz ve bazılarına göre teğet geçen ama fakir halkımızı aile yuvasının,
aile ocağının tam merkezinden, tam kalbinden vuran ve onlar için işsizlik,
açlık, yoksulluk, ıstırap demek olan bu kriz sürecinde en başta
Cumhurbaşkanlığı gibi makamların, harcamalarına dikkat ederek vatandaşımızın
çektiği sıkıntıya ortak ve örnek olması lazım gelir diye düşünmekteyiz. Değerli arkadaşlar, hatırlanacağı üzere, 2008 yılı
Cumhurbaşkanlığı bütçesi bir önceki yıla göre yüzde 63 gibi çok yüksek bir
oranda artırılmış ve 55 milyon 561 bin YTL olarak kabul edilmiş idi. Bu yüksek
artışın, Sayın Cumhurbaşkanının yeni göreve başlaması nedeniyle çeşitli
ihtiyaçları karşılamada kullanılacağı o günlerde belirtilerek 2009 ve 2010 Cumhurbaşkanlığı
bütçelerinin yüksek bir oranda artırılmayacağı öngörülmüştü. Dolayısıyla, bu çerçevede 2009 yılı için yüzde 4’lük bir artışla
57 milyon 911 bin YTL
olan, 2010 yılı için de yüzde 6’lık bir artış ile 61 milyon 485 bin YTL olarak
bütçe gider tahminleri yapılmış idi. Ancak bugün, geçen yıla göre yüzde 25
yükseltilerek 2009 yılı için kabul edilen 69 milyon 300 bin YTL’lik
Cumhurbaşkanlığı bütçesi, geçtiğimiz dönem yapılan ileriye yönelik bütün
projeksiyonlarla ve gider tahminleriyle âdeta alay eden bir bütçe olmuştur.
Bırakınız 2009’u, 2010 yılı için bile tahmin edilen bütçe yaklaşık 8 milyon YTL
fazlasıyla kabul edilmiştir ki bunu bizim anlayışla karşılamamız elbette ki
mümkün değildir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; netice olarak Köşk’ün 2009 bütçesi geçen yıl yüzde 63
artırılırken bu yıl da yüzde 25 artırılma cihetine gidilmiş ve yaklaşık 70
milyon YTL’ye yükseltilmiştir. İşçi, memur maaşlarına TÜİK’in
özel marifetleriyle düşük gösterilen enflasyondan bile az zam verilirken
milletine örnek olması gereken makam sahiplerine her yıl olağanüstü artışlar
sağlanması ne kadar doğrudur; bunu kamu vicdanına ve yüce milletimizin
takdirine bırakıyoruz. Milletin ve
devletin temsil edildiği makamların israfla anılır olması hiç de hoş
olmamaktadır. Yüce dinimiz İslam ve Sevgili Peygamberimiz israfın her türlüsüne
karşı çıkmış, bu hususta uyarılarda bulunmuş hatta israfı haramla eş değer
tutmuştur, açlar varken tok yatanların bizden olmadığını bildirmiştir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. YILMAZ TANKUT
(Devamla) – Sayın Cumhurbaşkanının bu konuları bizlerden çok daha iyi bildiği
hepinizin malumudur. Bu gerçeklere rağmen bugün yaşanan ekonomik kriz içinde
vatandaşlarımızın tek tek işini, ekmeğini kaybettiği,
iflas ettiği ve hiç arzu etmediğimiz intiharlara yöneldiği bir dönemde Türkiye
Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı makamını israf içinde görmek, bizleri derinden
üzmekte ve kaygılandırmaktadır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; netice olarak her türlü tartışmanın üstünde olması
gereken bu makama yönelik kaygılarımız bilinmelidir ki her türlü siyasetin de
üzerindedir ve eleştirmemiz bu çerçevede değerlendirilmeli diyorum. Sözlerime son
verirken, Cumhurbaşkanlığı bütçesinin var olan ekonomik krizin ve bu krizle
beraber yaşanan ülke gerçeklerinin, yani işçinin, memurun, esnafın, çiftçinin,
dul ve yetimin, evsiz ve barksızların da ıstıraplarını dikkate alarak
değerlendirilmesini temenni ediyor, 2009 yılı bütçemizin milletimize ve ülkemize
hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tankut. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Ordu Milletvekili Sayın Rıdvan Yalçın. Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar) Süreniz on bir
dakika. MHP GRUBU ADINA
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım;
Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Meclis
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi partim ve
şahsım adına saygıyla selamlıyorum. Sayın
milletvekilleri, bütçesi üzerinde söz aldığım Türkiye Büyük Millet Meclisi,
ortak aklımızın, ortak vicdanımızın, ortak değerlerimizin en yüksek tezahürü ve
millet iradesinin tecelligâhı olarak hepimizin göz
bebeğidir. Bu kutlu çatı, Millî Mücadele kahramanlarının hatıralarına ev
sahipliği yapmış; milletimizin kurtuluşunu, cumhuriyetimizin kuruluşunu
başarmış; ilk başkanlığını eşsiz Önder Atatürk’ün yaptığı, milletimizin
gönlünde Gazi Meclis olarak kutsanmış milletçe mukaddes değerimizdir. Bunun
içindir ki değerli arkadaşlarım, bu kutsal kurumun saygınlığı her değerin
üzerinde tutulmalıdır. Çünkü bu kurumun saygınlığı, milletin saygınlığı, millet
iradesinin saygınlığıdır. Bu kurumun onuru milletin onurudur, bu kurumun
iradesi milletin iradesidir. Hâl böyleyken, ne
yazık ki, kamuoyu nezdinde, Meclisin, siyasetin, siyasetçinin itibar erozyonuna
uğradığını da üzülerek görmekteyiz. Siyasetin milletvekilliği, bakanlık,
başbakanlık makamlarına taşıdığı insanların, değerli arkadaşlarım, örneğin
millî eğitimi konuşurken, örneğin terörle mücadeleyi, örneğin sağlıktaki
sorunları, tarımı konuşurken siyasetin en tepesindeki bu insanların “Bu
meseleler önemli, bunları siyasete alet etmeyelim.” diye bir karşı reaksiyon gösterdiğini
görüyoruz. Değerli
arkadaşlarım, öteden beri çok kafamı kurcalayan bir meseledir bu. Bu kadar
önemli meseleler siyasete alet edilmeyecekse, siyaset size göre uğraşılmaması
gereken kötü bir şeyse siz neden uğraşıyorsunuz? Siyaset bu ülkenin bütün sorunlarına
çözüm üretmesi gereken makam değil midir diye bu cümlelerin sahiplerine sormak
isterim. Değerli
arkadaşlarım, bu yanlış ifade, siyasetin kurum olarak halkın gözünde değerini
düşüren, alanını kısıtlayan, siyasetin bizzat siyasetçi tarafından değersizleştirilen
hastalıklı bir yaklaşımdır. Milletimizin her sorunu siyasetin konusudur.
Siyaset her sorunun elbette çözüm makamıdır. Sayın
milletvekilleri, bu kurumun saygınlığı, üyelerinin bireysel saygınlığıyla da
yakından ilgilidir. Ne yazık ki güvenilirlik anketlerinde Meclisimiz bizleri
çok da mutlu edecek durumda değildir. Bu noktada siyasi partilerimize önemli
görevler düştüğü kanasındayım. Bir kısım üyesi ve hatta bir kısım kabine üyesi
hakkında dolandırıcılık, ihaleye fesat karıştırmak, sahte evrak tanzimi, suç
örgütü üyeliği gibi mahkûmiyeti hâlinde ancak eski hükümlü kadrosundan iş
bulabilecek insanların bu kutsal makamlarda dokunulmazlık zırhıyla oturmalarını
sağlayarak bu saygınlığı nasıl sağlayabiliriz? Bir kısım üyesi hakkında terör
örgütüne yardım ve yataklık, halkı ırk, din, mezhep ayrımı gözeterek
ayrımcılığa tahrik etmek, suçluyu övmek gibi iddialar varken bu kurumun
itibarını kamu vicdanında nasıl yükseltebiliriz? Sayın
milletvekilleri, bu suçlardan mahkûm olacakların bu çatı altında olması kabul
edilemez bir talihsizliktir. İşte bunun için yapılacak tek şey, kürsü
dokunulmazlığının dışında dokunulmazlıkların kaldırılmasıdır. Dokunulmazlık
zırhına ihtiyacı olanlar milletvekili olmamalı, ihtiyacı olmadığını
düşünenlerin de aklanma imkânı olmalıdır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak,
Meclisin itibarı için yapılacak ilk iş olarak dokunulmazlıkların kürsü
dokunulmazlığıyla sınırlandırılmasına dair düzenlemeye destek vereceğimizi bir
kez daha ifade ediyorum. Sayın
milletvekilleri, devletimiz, yasama, yürütme, yargı ayrılığı ilkesine uygun
kurulmuş parlamenter bir demokrasidir. İktidar partisi, uygulamaları ile erkler
arasındaki dengeyi önemli ölçüde bozmuş, yargıyı siyasallaşmakla itham ederken
yasamayı da yürütmeden hesap vermesi gereken konumundan tasdik etmesi gereken
bir konuma taşımıştır. Bilindiği gibi, Meclisin yasa ve denetim yapmak gibi iki
temel fonksiyonu vardır. Meclis, yasama görevini ifa ederken hukukun
genelliğine, evrensel ilkelere riayet etmelidir. Ancak ne yazık ki iktidar partisinin
sayısal çoğunluğu, yasama yetkisini, fikirlerin tartışılma iklimi sağlanması,
muhalefetin eleştirilerinin dikkate alınması, katkı isteyenin
değerlendirilmesi, hatadan dönülmesi ve uzlaşma kültürünün yerleştirilmesi
yerine, “Kabul edenler-etmeyenler” seviyesine indirgenmesine sebep olmaktadır.
Bu anlayış nedeniyle sadece Kamu İhale Kanunu’nda on beş değişiklik bu İktidar
zamanında yapılmıştır. Bir yanda şeffaflıktan, hesap verilebilirlikten,
dürüstlükten, serbest rekabetten bahsederken belediye şirketlerine belediye
ihalelerine girme hakkı getiriyorsunuz, son değişikliklerle de âdeta ihaleleri
denetim dışında bırakıyorsunuz. Kamu İhale Kanunu’na o kadar çok istisna
getirdiniz ki bu Kanun’un neredeyse uygulama alanı kalmadı. Sayın
milletvekilleri, iktidar partisi grubu bu Mecliste siyasete gelirken “Yasakları
kaldıracağız.” diye bir yola çıkmıştı. Bugün vaat ettiğiniz yasaklar sürerken,
ne yazık ki, kaldırdığınız parmaklarla yabancı vakıfların yasağını kaldırdınız,
yabancı şirketlerin yasağını kaldırdınız, üniter
yapıya saldırmanın yasağını kaldırdınız ve ne yazık ki milletimizin yüreğini
yaka yaka Türklüğe hakaretin yasağını kaldırdınız.
Milletimizin değerlerine, cumhuriyetimizin ilkelerine yaraşır, milletimizin
derdine derman olacak düzenlemeler yerine, Avrupalı dostlarınızın isteklerini
yaptınız. Meclisin itibarını bu yasalarla mı koruyacaksınız? Sayın
milletvekilleri, ne yazık ki AKP’nin iktidarı döneminde Meclisimizin yasama
faaliyeti bakımından saygınlığı gölgelenmiştir. Durum denetim bakımından da pek
parlak değildir. Soru önergeleri milletvekillerimizin en sık kullandığı denetim
yöntemidir. Ancak, Hükûmet üyelerinin soru
önergelerine karşı kayıtsızlığı âdeta bu kurumu işlemez hâle getirmiştir.
Örneğin bir yıl önce petrol kaçakçılığı kapsamında verdiğim soru önergesi hâlen
cevaplanmamıştır. Aynı tarihte Sayın Başbakanın yurt dışı gezilerinden doğan
harcırahlarla ilgili sorum hâlen cevapsızdır. Sekiz ay önce İçişleri Bakanımıza
Ordu İl Genel Meclis Başkanı hakkında sorduğum soru cevap bekliyor. Yine sekiz
ay önce Tarım Bakanımıza sorduğum fındık ithalatı, bal ithalatıyla ilgili
sorularım hâlen cevap bekliyor. Birçok milletvekili arkadaşımızın soruları da
aynı şekilde cevap verileceği günü bekliyor. Değerli
arkadaşlarım, “Sözlü soru önergeleri için çalışma saatleri yetmiyor.”
mazeretini de samimi bulmuyoruz. O hâlde, yazılı sorulara cevap vermeyişinizi
nasıl açıklamak gerekir? Değerli
arkadaşlarım, yine başıma gelen bir konuyu paylaşmak istiyorum: Bakanlığa bir
konuyla ilgili soru önergesi veriyorum. Bakanlık bunun mahallî idarelerden
sorulmasını cevap olarak veriyor. Valiliğe cevap yazıyorum, bu kez de
valilikten, valiliklerin milletvekillerine doğrudan bilgi, belge vereceğinin
düzenlenmediği ifade ediliyor ve sorumuza bir şekilde cevap alamamış oluyoruz.
Yine, birçok hayati konuda Meclis araştırması, komisyon kurulması talepleri de
iktidarca kabul görmüyor. İşte değerli arkadaşlarım, denetimdeki durumumuz da
budur. Sayın
milletvekilleri, Sayın Meclis Başkanımızca yeni bir iç tüzük hazırlanmasına
ilişkin bir çalışma başlatıldığını, bu çalışmaların hâlen sürdürüldüğünü
biliyoruz. Bu çalışmanın, Meclisimizin gelenekleri de korunarak, rasyonel bir
anlayış getirmesini diliyoruz. Yeni iç tüzükte, çağdaş eğilimlere uygun olarak
kanun tasarı ve tekliflerinin üzerindeki ayrıntılı çalışmaların Genel Kuruldan
ziyade ihtisas komisyonlarında yapılması tercih edilmelidir. Yine, ihtisas
komisyonlarında yapılacak çalışmalara sivil toplum kuruluşlarının da katkı
sağlaması temin edilmelidir. Yine, ihtisas komisyonlarının yetkileri
artırılmalı, yasal çalışmayla ilgili araştırmayla ilgili alt komisyonlar
oluşturulabilmesi bir yasal düzenlemeyle çerçeveye kavuşturulmalıdır. Araştırma
komisyonları kurulması iktidarın sayısal gücüne bırakılmamalıdır. Değerli
arkadaşlarım, birçok çağdaş ülkede araştırma komisyonları kurulması için
iktidarın sayısal çoğunluğu yerine belli sayıda milletvekillerinin kişisel inisiyatifleriyle de bu komisyonlar kurulabilmekte, oldukça
da faydalı sonuçlar sağlanabilmektedir. Sayın
milletvekilleri, Meclis çalışanlarımız arasında da çok ciddi ücret
eşitsizlikleri olduğunu gözlemliyoruz. Özellikle “4/C’li”
olarak tanımlanan personel ile diğer personel arasındaki ücret eşitsizliği çok
ciddi sıkıntılar yaratmaktadır. Kendi personeli arasında adaleti, dengeyi
sağlayamayan bir meclisin milletimize de sunabileceği adalet duygusunun
sorgulanacağını düşünüyor, bir an evvel bu adaletsiz durumun çözülmesini talep
ediyoruz. Yine, Mecliste
geçici olarak çalışan, özellikle danışman olarak bilinen arkadaşlarımızın ailelerinin
de Meclisin sağlık hizmetlerinden yararlanamıyor olmaları da çok ciddi bir
meseledir. Bu konunun çözümü için de özellikle çaba gösterilmesini istirham
ediyorum. Değerli
arkadaşlarım, milletvekillerinin kamuoyundaki “sınırsız imkânlara sahipler” imajının
aksine çalışma koşullarının milletvekilliğinin saygınlığıyla bağdaşmadığı da
her arkadaşımızın ortak kanaatidir. Milletvekili sıfatı taşıyor olmamıza rağmen
7- (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, toparlayın lütfen. RIDVAN YALÇIN
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Değerli
arkadaşlarım, öyle anlaşılıyor ki milletvekillerimizin yasama, denetim
faaliyetlerindeki yetki, görev ve sorumluluklarının, protokoldeki yerinin, kamu
kurumları karşısındaki yetkilerinin, seçim çevresinde yapacağı çalışmalara
ilişkin imkânlarının ve nihayet bütün bu faaliyetlerin bir bütün olarak
milletvekilliği kurumunun yeni bir yasal düzenlemeye ihtiyacı bulunduğu hususu
da bütün arkadaşlarımızın ortak kanaatidir. Bu sorunların bir
an evvel çözülmesini diliyor, bütçenin hayırlara vesile olması temennisiyle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yalçın. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili Sayın Süleyman Lâtif Yunusoğlu. Süreniz sekiz
dakika. Buyurun Sayın Yunusoğlu.(MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
SÜLEYMAN LÂTİF YUNUSOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Radyo Televizyon Üst Kurulu 2009 yılı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Radyo Televizyon
Üst Kurulu, 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları
Hakkındaki Yasa’nın ilgili maddesine göre, radyo ve televizyon yayınlarının,
Anayasa’nın genel ilkelerine, temel hak ve özgürlüklere, millî güvenliğe ve
genel ahlaka uygun olmasını denetleyen, üyeleri Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından seçilen anayasal bir kuruluştur. Anayasa’nın
133’üncü maddesi gereğince Radyo Televizyon Üst Kurul üyelerinin Türkiye Büyük
Millet Meclisi tarafından seçiliyor olması, bu kurum bütçesinin –işlemlerini-
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından daha dikkatlice ve daha hassasiyetle
ele alınmasını gerektirmektedir. Yasaya göre, radyo ve televizyon yayınlarının
toplumun millî ve manevi değerlerine ve Türk aile yapısına aykırı olmaması
esastır. Radyo Televizyon
Üst Kurulu, yasayla çerçevesi çizilmiş olan yayınların bu ilkelere uygun olarak
yapılıp yapılmadığını denetlemekle görevli bir kurumdur. Böylesine önemli,
hassas bir görevi icra eden Radyo Televizyon Üst Kurulu mensuplarının, bu
Kurulun başkanının toplumda herhangi bir şekilde tartışılmayacak kişiler olması
gerekir. Oysa Radyo Televizyon Üst Kurulunun Başkanı Sayın Zahid
Akman bir süredir kamuoyunda
çok ciddi tartışmaların odağı olmuş, çok ciddi suçlamalarla karşı
karşıya kalmıştır. Bu suçlamalar son derece ciddi belgelere dayalıdır.
Kendisinin bu iddialara, bu suçlamalara karşılık olarak yapmış olduğu
açıklamalar kamuoyunda tatmin edici olmamıştır. O kadar ki Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Sayın Başkanı, RTÜK Başkanıyla ilgili olarak “Tabii ki kendi
takdiridir ama istifa etse iyi olur.” anlamında bir söz etme ihtiyacını bile
duymuştur. Almanya’da, uzantısı Türkiye’de bulunan bir yardımlaşma derneğiyle
ilgili olarak ortaya çıkan usulsüzlük iddialarının yargıya intikali ve
sorumlularının işgal ettiği makamlardan ayrılmaları gerekirken, RTÜK gibi
hassas bir kurumun başkanı görevinden ayrılmamıştır. Medyanın etik kurallarını
belirleyen, üyeleri Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilen bir kurulun
başındaki kişi ile ilgili ciddi belgelere dayanan iddialar var iken görevine
devam etmesini Milliyetçi Hareket Partisi olarak ahlaki bulmuyoruz. RTÜK fevkalade
önemli, hassas bir kurumdur. O yüzden yöneticilerinin de her türlü tartışmadan
ve şaibeden uzak olması gerekmektedir. Demokrasiyi, Meclisin üstünlüğünü ve
Meclisin itibarını düşünüyorsak, RTÜK Başkanı görevini bir an önce
bırakmalıdır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 4756 sayılı Yasa ile -2002 yılında yapılan- Radyo
Televizyon Üst Kurulunun Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun denetimine tabi
olduğu düzenlenmişti. RTÜK’ün Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun denetimine
tabi olmasını düzenleyen bu maddesi Anayasa Mahkemesi tarafından iptal
edilmiştir. Geçtiğimiz dönemde çıkartılan bu Yasa ile de RTÜK, Sayıştay
denetimine tabi hâle getirilmiştir. 2002 yılında Anayasa Mahkemesine yapılan
iptal davası başvurusunda Sayın Salih Kapusuz’un ve
Sayın Mehmet Ali Şahin’in de imzaları vardır. Bu başvurunun
gerekçesinde “RTÜK’ün denetiminin, bağımsızlığı bulunmayan, örgütsel yapısı,
amaç ve yöntemleri itibarıyla doğrudan Başbakana bağlı bir kurula verilmesi,
Üst Kurulun özerk ve tarafsız bir kamu tüzel kişisi statüsünde örgütlenmesi
gereği ile çelişmektedir. RTÜK’ü siyasi iktidarın denetimine sokan bu düzenleme
Anayasa’nın 133’üncü maddesine aykırıdır.” ifadeleri yer almaktadır. Bu
ifadelerden de anlaşılacağı gibi, RTÜK’ün siyasi iktidarın denetimine girmesine
o dönemde karşı çıkılmaktadır. AKP’nin iktidara
gelmesinden sonra, yandaş medya organı olarak bilinen Kanal 7 televizyonunda
görev yapmış, Hükûmet üyesi bakanlarla ciddi
ortaklıklar kurmuş birisinin RTÜK üyesi ve Başkanı olması, kurumun özerk ve
tarafsız olmasını ortadan kaldırmıştır. Bugün ortaya çıkan tartışmaların
temelinde de maalesef bu yanlış vardır. Tarafsız bir kurumun başına yandaş medyadan biri
getirilmemiş olsaydı, Deniz Feneri davası sonucunda ortaya çıkan tartışmalar
RTÜK Başkanı etrafında değerlendirilmeyecekti. Umarım Hükûmet
bu tartışmalardan gerekli dersi alır ve kadrolaşma uğruna özerk ve tarafsız
kurumları yandaşlarla doldurma huyundan vazgeçer. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; medya organları, ister ulusal ister bölgesel ister
yerel çapta olsun, demokrasinin akciğerleri olarak tanımlanmaktadırlar. Yerel
televizyonlar, yerel bazda yayın yapan, yerel
sorunları gündeme taşıyan, seçim zamanlarında ve seçim bölgelerine gittiğimiz
zaman kapılarını aşındırdığımız kuruluşlardır. Yerel televizyonlarımız, bu
bilinçle yayın yaptıkları alanlarda illerde yayınlarını sürdürmektedirler. Yerel ve bölgesel
televizyonlarımız birçok sorunla da uğraşmaktadır. RTÜK payları bu sorunların
en önemlilerinden birisidir. Bildiğiniz gibi ulusal ve yerel televizyonların
reklam gelirlerinin yüzde 5’i RTÜK payı olarak alınmaktadır. Yerel
televizyonlarımız bu ağır yük altında ezilmektedir. 1994 yılında yüzde 5 olarak
belirlenen Üst Kurul payı, yeni oluşturulan bu Üst Kurulun finansmanının
sağlanmasına yönelikti. Şu anda RTÜK, hazineye milyonlarca YTL para aktaran bir
kuruldur. Dolayısıyla bu payın düşürülmesi gerekmektedir. RTÜK payına ilişkin
olarak sektör temsilcilerinin ve RTÜK’ün üzerinde anlaştığı oran yüzde 2’dir. Bu arada bir
öneride bulunmak istiyorum. Bu hafta Yerli Malı Haftası. Biz,
döviz açığı olan ve bu döviz açığı sebebiyle ekonomide sorunlar yaşayan bir
ülkeyiz. Yerli malı kullanımını teşvik etmek zorundayız. Ülkemizde üretilen
malların tanıtımını televizyonlar aracılığıyla yapmalıyız. Yerli malı
reklamlarından Üst Kurul katkı payının alınmamasını yerli malı kullanımını
özendirmek için önemli görüyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yerel televizyonlarımız zaten vergi, SSK primi gibi
ödemelerini devlete yapmaktadırlar. Zaman zaman
illere gittiğimizde o ilin televizyonlarında, tam ekran, RTÜK bedelini ödeyemediği
için kapatıldığı şeklinde yazıyla karşılaşmaktayız. Sayın Başbakan, 21/10/2003 tarihinde Ankara’da Dedeman Oteli’nde Yerel
Televizyonlar Birliğinin Yerel Medya Semineri’ndeki konuşmasına şöyle başlıyor:
“Konuşmamın hemen başında altını çizerek özellikle ve samimiyetle belirtmek
isterim ki Hükûmet olarak medya politikamızın birinci
maddesinde yerel medyamızın sorunları yatmaktadır.” Ve Başbakan devam ediyor… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. SÜLEYMAN LÂTİF
YUNUSOĞLU (Devamla) – “Yerel medyanın
güçlenmesiyle birlikte bugün Anadolu’dan İstanbul’a yönelik olan gazeteci göçü
tersine dönecek, Anadolu’da gazetecilik yapmak daha cazip hâle gelecektir.” Değerli
arkadaşlarım, bu sözleri Sayın Başbakan söylüyor. Tarih: 21 Ekim 2003. O
tarihten bu yana beş yılı aşan bir zaman dilimini geride bıraktık.
Sayın Başbakanın uzmanları hâlâ çalışıyor sanırım. Yerel televizyonların
sorunlarıyla ilgili hâlâ somut bir adım yok, hâlâ bir çözüm yok, çare yok. RTÜK payları aynı, elektrik ve telefon ücretleri aynı, teknoloji
yatırımlarında vergi muafiyeti aynı. Sayın Başbakanın iddia ettiği gibi,
basın çalışanları İstanbul’dan Anadolu’ya gitti mi, göç tersine döndü mü
bilinmez, ama Kanal 7 ekibinin bürokrasiye, bakanlıklara taşındığı, transfer
edildiği kesin. Bu konuda Sayın
Bakana birkaç sorum olacak. Bilhassa… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) SÜLEYMAN LÂTİF
YUNUSOĞLU (Devamla) – Teşekkür konuşması
yapabilir miyim? BAŞKAN – Ekledim,
olmaz. Ekledim ama, ben size bir dakika ekledim. SÜLEYMAN LÂTİF
YUNUSOĞLU (Devamla) – Bu kanunun
ülkemize hayırlar getireceğini umuyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yunusoğlu. Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Giresun Milletvekili Sayın Murat Özkan. (MHP sıralarından
alkışlar) Süreniz on
dakika. MHP GRUBU ADINA
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama
başlamadan önce yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Anayasa Mahkemesi ve Sayıştay bütçeleri üzerinde söz almış
bulunuyorum. Konuşmama
öncelikle Sayıştayla ilgili değerlendirmelerle
başlamak istiyorum. Yönetim sürecinin
önemli bir fonksiyonu olan denetim AKP hükûmetleri
tarafından sürekli devre dışı bırakılmaya çalışılmıştır. 5018 sayılı Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrol Kanunu öncesinde belediyeler ve özel idareler İçişleri
Bakanlığı ve Sayıştay tarafından denetlenirken, bu denetim bugün sadece Sayıştaya bırakılmıştır. Hukuki ve teknik altyapısı aynı
kalan Sayıştay ise bu denetimleri yapmakta yetersiz kalmaktadır. Her gün basın
ve yayın organlarında çeşitli usulsüz eylem ve işlemleriyle yer bulan
belediyelerin Sayıştay tarafından yeterince denetlenmediği ortadadır. Örneğin, Ankara
Büyükşehir Belediyesinde görevlendirilen denetçilerin gerekli belgeleri
alamadıkları için sağlıklı bir denetim yapamadıkları acı bir gerçek olarak
karşımıza çıkmaktadır. Belge vermediği için Hazine Müsteşarına maaş kesimi
cezası veren Sayıştay, söz konusu Ankara Büyükşehir Belediyesi olunca nedense
harekete geçmemiştir. Sosyal Güvenlik
Kurumu hesaplarını denetlemekle görevli olan denetçiler 2006 yılından bu yana
kadar ödeme belgelerine ulaşamamıştır. Harcama yoğunluğu açısından bakıldığında
son derece önemli olan bu kurumdan Sayıştay iki yıldır neden hesapları
alamamıştır? Hesapları alamadığını Meclise bildirmemesi ise ayrı bir durum
olarak karşımıza çıkmaktadır. 5018 sayılı
Kanun’un 68’inci maddesinde dış denetim genel değerlendirme raporu düzenlenmesi
ve bu raporun Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulması hükmü yer almaktadır.
5018 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesi üç yıllık bir süreyi kapsar ancak
Sayıştay henüz bu raporu hazırlayıp yüce Meclise sunmamıştır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; önemli bir diğer husus da Sayıştayın
2008 yılında Meclise sunduğu genel uygunluk bildiriminin ekinde yer alan Hazine
Müsteşarlığına ait 2007 yılı nihai raporu ile Sayıştay Genel Kuruluna sunulan
taslak rapor arasında ciddi bir farkın olmasıdır. Taslak raporda, çalışanlara
tasarrufu teşvik hesabında yaklaşık 7,5 milyar yeni Türk lirası eksik ödendiği
tespiti bulunmaktadır. Sayıştay, denetçileri tarafından saptanan ve taslak
raporda yazılan bu usulsüzlüğü Meclise gönderdiği rapordan neden çıkarmıştır?
Sayıştay, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına görev yapan anayasal bir organdır.
Hükûmete koltuk değneği olmamalıdır. Yürütmenin
yaptığı usulsüzlükleri gizlememeli, vatandaşın hakkını sonuna kadar
korumalıdır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; geçen yıl Meclis Plan ve Bütçe Komisyonunda 2008 yılı
bütçesi görüşülürken maalesef Sayıştay Birinci Başkanı Meksika’ya gitmeyi
tercih etmiş, Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmelerine katılmamıştır. Sayın
Başkanın Meksika’daki toplantısının Sayıştay bütçesinin Mecliste görüşülmesinden
daha önemli olup olmadığını bize izah etmesi gerekir. Söz Sayıştay
Başkanından açılmışken gündeme getirmek istediğim bir başka husus daha var.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının Sayıştay Başkanlığına gönderdiği bir yazıda
Sayıştay Başkanıyla ilgili olarak bazı iddialarda bulunulmuştur. Bu iddialar; 1) Kuruma ait bir
taşıtı eşine tahsis etmesi, 2) Yabancı bir
ülkeye kızıyla giderek masrafları kuruma ödetmesi, 3) Baldızının
kızını önce Sayıştay Özel Kalem Müdürlüğüne açıktan ataması, daha sonra asil
kadroya geçirmesi, 4) Sayıştay kampı
için gerekli boyaları oğluna ait bir şirketten alması, Hususlarıdır. Bu iddialara
ilişkin soruşturma neden sonuçlanmamıştır? Böyle bir kurumun başındaki kişinin
şaibeden ari olması gerektiği kanaatindeyiz. Görüldüğü gibi,
TBMM adına denetim yapan Sayıştayın ciddi idari
sorunları vardır. Bu sorunların giderilebilmesi ve kamu harcamalarının
denetiminin yasal hükümler çerçevesinde etkin bir şekilde yapılabilmesi için
kurumun yeniden yapılandırılmasına acil ihtiyaç bulunmaktadır. Bu nedenle
Sayıştay Kanunu’nun bir an önce Meclis gündemine alınarak görüşülmeye başlaması
gerekmektedir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; konuşmamın bu bölümünde Anayasa Mahkemesiyle ilgili
değerlendirmelerimizi heyetinizin ve milletimizin takdirine sunmak istiyorum. Anayasa yargısı,
çoğunluğun azınlık üzerinde yaratabileceği baskıları önlemek ve haklarını
korumak amacıyla geliştirilmiş çok önemli yargısal bir denetim mekanizmasıdır.
Bu nedenle anayasa mahkemeleri, kendi görev sınırları içinde kalmak şartıyla,
çağdaş, demokratik hukuk devletleri için vazgeçilmez kurumlardır. 61 Anayasası
döneminde Anayasa Mahkemesi yetkisini sürekli genişletme eğilimi göstermiş, bu
durum siyasal problemlere neden olduğu için, 82 Anayasası’nı yapan Danışma Meclisi,
Anayasa Mahkemesinin anayasa değişikliklerini sadece şekil yönünden
denetlemesini ve esasa girmemesini özellikle vurgulamıştır. Fakat Mahkemenin
almış olduğu son kararlarla önceki eğiliminde ısrar ettiği görülmektedir. Bu
nedenle Anayasa Mahkemesinin son zamanlarda vermiş olduğu bazı kararlar ciddi
siyasi tartışmaların sebebi hâline gelmiştir. Anayasa
değişiklikleri, sayın milletvekilleri, özü itibarıyla parlamentoların yaptığı
siyasi bir tercihtir. Bu değişikliklerin anayasa maddeleri arasında bir normlar
hiyerarşisi varmış gibi düşünülerek denetlenmesi, anayasal yorum tekniklerinin
ve yorum sınırlarının aşılmasına neden olmuştur. Anayasa yargısı, yasama organı
ve idareyi hukuk devleti içinde tutmanın en önemli güvencesidir. Yüce yargı, bu
görevini yaparken “negatif kanun koyucu” gibi davranmamalı, güçler ayrılığı
ilkesini asla ihlal etmemelidir. Anayasa
yargısının hukuk devletinin önemli bir ögesi
olduğundan kimsenin kuşkusu yoktur. Ancak bu durum, anayasa mahkemelerine
anayasa yapma yetkisini vermez. Böyle bir yetki Anayasa Mahkemesi tarafından
kullanılırsa, egemenlik ve irade, milletten ve onun temsilcisi olan Meclisten
alınmış olur. Ayrıca, Anayasa
Mahkemesinin, yasama organınca yapılan anayasa değişikliklerini esas bakımından
denetlemesi, Mahkemenin hukuki anlamda yetki gaspı yapması anlamına
gelmektedir. Anayasa mahkemelerinin özgürlükleri genişletmeye yönelik
düzenlemeleri ortadan kaldıracak kararları toplumun önünü tıkar, gelişmesini
önler. Hukuk kurallarını zorlayarak ve çeşitli ön yargılara dayanarak verilen
kararlar, toplumun geleceğe dönük güvenini azaltır, Meclisi etkinsizleştirir,
hukuka ve demokrasiye saygıyı azaltır. Böylesine bir yapı toplumda korku
üretir, korkular toplumsal şizofreniye dönüşür ki, bu kısır döngüden çıkmak
kolay değildir. Anayasa
Mahkemesinin hukuk devleti ideali ve güçler ayrılığı çerçevesinde verdiği
kararların kabul edilebilir olması için kendisini hukuk dışı etkilerden
koruması gerekir. Bunun için en önemli koşullardan biri, mahkeme üyelerinin
teknik, hukuki donanımlarının bu görevin gereklerini yerine getirebilir düzeyde
olmasına bağlıdır. Anayasa Mahkemesinin kimi kararları mahkemenin üye
yapısından kaynaklanan nedenlerden dolayı hukuki anlamda tartışma içermektedir.
Disiplinlerarası bilgi ve tecrübe gerektiren Anayasa
yargısı, Anayasa Mahkemesi üyelerinin Parlamentonun çalışma usulleri ve
özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzük’ü, Parlamento hukuku
konularında ciddi bilgi birikimine sahip olmalarını gerekli kılmaktadır. Bazı
iptal kararları incelendiğinde bu bilgi açıklığını kolayca fark etmek
mümkündür. Diğer taraftan, Anayasa Mahkemesinin birçok kararının teknik, hukuki
metinlerden ziyade üyelerin politik görüşlerini ilan eden metinler olması,
Mahkemenin toplumsal değişmeyi ve talepleri hiç hesaba katmayan bir tutum
içinde bulunması şaşırtıcı değildir. Kanunların
Anayasa’ya uygunluğu gibi fevkalade sofistike
tartışmaları gerektiren çetin bir alanda isabetli kararlar verecek yargıçların
seçiminde, mesleki kriterlerin daha fazla ön planda olması gerektiği
kanaatindeyiz. Mahkeme üyeliğine atama yapılmasıyla ilgili mevcut anayasal
kurallar, yüksek yargı üyelerinde olması gereken ehliyet ve liyakati garanti
etmekten uzak durmaktadır. Bunun için Mahkeme üyelerinin seçim usulleriyle
ilgili Anayasa’da değişiklik yapılmalıdır. Üyelerin en az üçte 1’inin ya da
yarısının Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilmesi gereklidir. Bu
değişiklikle Mahkemenin üye yapısı dünyadaki uygulamalara paralel olacak, diğer
taraftan da demokratik geleneklere uygun düşecektir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. MURAT ÖZKAN
(Devamla) – Teşekkür ederim. Yargıcın karar
verirken ön yargılardan ve siyasetten ari olarak,
soyut hukuk kurallarına göre objektif mantıkla davranarak kararlarını vermesi
gerekir. Şunu unutmamak gerekir ki: Yargıç ön yargılar, vehimler, tahminler
veya kehanetler üzerine karar verirse orada adalet kirlenir ve adalete olan
güven yok olur. Yargıcın objektif tarafsızlığını sağlamanın yolu ise görevini
yapanların yetkin insanlar olmasından geçmektedir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; demokrasi bir kurallar rejimidir, her kurumun bu
kurallara azami şekilde uyması gerekir. İktidar gücünün sınırlandırılması ne
kadar önemli ise bu gücü sınırlamaya çalışan anayasa yargısının da verdiği
kararlarda yargıç devletini anımsatması o derece tehlikelidir. Bu işlevini
yerine getirirken Mahkeme hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı kararlardan özenle
kaçınmalı ve adil olmalıdır. Unutmamak gerekir ki medeniyetin ilk şartı
adalettir. Sözlerime burada
son verirken her iki kurum bütçelerinin hayırlı olmasını temenni eder, hepinizi
sevgi ve saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Özkan. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili Sayın Erol Aslan Cebeci. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika. AK PARTİ GRUBU
ADINA EROL ASLAN CEBECİ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009
yılı bütçe kanunu tasarısının Cumhurbaşkanlığı bütçesiyle ilgili söz aldım.
Sözlerime başlarken şahsım ve AK PARTİ Grubu adına hepinizi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, Anayasa’mıza göre Sayın Cumhurbaşkanımız devletimizin başıdır
ve bu sıfatla Türkiye Cumhuriyeti ve Türk milletinin birliğini ve bütünlüğünü
temsil eder, Anayasa’mızın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu
çalışmasını gözetir. Sayın Cumhurbaşkanımız Anayasa’da belirtilen bu
görevlerini saygın bir şekilde yerine getirmektedir. Cumhurbaşkanlığı
tarafsız bir makamdır. Bu tarafsızlık sadece siyasi partiler arasında
tarafsızlık olarak anlaşılmamalıdır. Bu yüce makam, siyasi tarafsızlığın yanı
sıra, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları arasında din, dil, ırk, etnik köken,
mezhep, yaşam biçimi, ekonomik durum, eğitim seviyesi gibi konularda da
tarafsızlığı kapsar. Özetle, Sayın Cumhurbaşkanımız herkese ve her kesime eşit
mesafededir ve tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının Cumhurbaşkanıdır. Sayın
Cumhurbaşkanımızın bir buçuk yıla yaklaşan icraatlarına bakıldığı zaman da şunu
kararlılıkla söylemek isterim ki Sayın Cumhurbaşkanımızın bütün Türk milletinin
Cumhurbaşkanı olduğu apaçıktır. Bu dönemde hiçbir şahıs veya grup dışlanmamış,
ötekileştirilmemiştir. Sayın Cumhurbaşkanımız milletimizin moralinin
artırılmasında, neşe ve mutluluğumuzun paylaşılarak artmasında, üzüntü ve
kederimizin ise paylaşılarak azalmasında öncülük etmiştir. Hepimizin bildiği
gibi, Irak’ın uzun yıllardır içinde bulunduğu istikrarsızlık ortamından
faydalanan hain terör örgütü, Irak sınırından sivil hedeflere ve güvenlik
kuvvetlerimize saldırılarda bulunmaktadır. Hükûmetimiz
ve güvenlik kuvvetlerimiz, terörle mücadelede elde edilen geçmişteki tecrübe ve
bilgi birikimini de kullanarak terörle mücadeleyi kararlılıkla sürdürmektedir.
Bu mücadeledeki kararlılığımız, bireysel hak ve özgürlükler ve yargı
sistemimizde sağlanan iyileştirmelerden taviz vermeden devam etmektedir. Bu
bağlamda, Sayın Cumhurbaşkanımızın doğu ve güneydoğu illerimize yaptığı
ziyaretler ve bu ziyaretler sırasında halkla olan temasları, sadece bölge
halkının takdirini ve sevgisini kazanmakla kalmamış, terör örgütünün
yalnızlaştırılmasına yardımcı olmuş ve daha da önemlisi bölge halkının devlet,
millet ve ortak değerlerle ilgili aidiyet duygusunu artırmıştır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; devletin başı olan Sayın Cumhurbaşkanımız, devlet
organlarının uyumlu ve düzenli çalışmasını sağlamaktadır. Bu uyum ve düzen,
yasama, yürütme ve yargı organlarımız arasında Anayasa’mızda belirtilen ilkeler
ve dengeler doğrultusunda çalışmaktadır. Sayın Cumhurbaşkanımızın görev yaptığı
dönemde devlet organlarının çalışma verimliliğinin arttığına inanıyorum ve bu
verimlilik artışından da milletimizin çok büyük bir çoğunluğunun memnun ve
mutlu olduğunu gözlemliyorum. Değerli
milletvekilleri, bildiğiniz gibi, Anayasa’da yürütmenin başı Sayın
Başbakanımızdır; ancak, devletin başı olarak Sayın Cumhurbaşkanımız, dış
politika ve uluslararası ilişkilerde etkin bir rol oynamaktadır. Aslında,
geçmiş cumhurbaşkanlarımız da dış politika ve uluslararası ilişkilerde göreceli
olarak aktif rol almışlardır. Sayın Cumhurbaşkanımız, ilk on beş aylık görev
süresinde, 21 resmî yurt dışı gezi yapmış ve 23 devlet başkanını ülkemizde
ağırlamış, 13 çok taraflı ve siyasi toplantıya katılmıştır. Bunlar arasında,
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Türki cumhuriyetler,
Balkanlardaki komşularımız, Kafkasya’daki komşularımız, Avrupa Birliği üyesi
ülkeleri sayabilirim. Yalnız, burada dikkatinizi çekmek istediğim husus, bunlar
sadece birer dış politika faaliyeti değildir. Çünkü Sayın Cumhurbaşkanımız bu
ziyaretlerinin büyük bir kısmında yanında iş adamlarımız, sanayicilerimiz ve
yatırımcılarımızla birliktedir ve bu insanların yurt dışında yaptığı iş
bağlantılarına yardımcı olmuştur. Böylece, aslında uzun bir aradan sonra Türk
iş dünyası, yurt dışı ekonomik ilişkilerinde Hükûmetimizle
birlikte Cumhurbaşkanlığı kurumumuzun da desteğini almıştır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanımız, görev yaptığı bu sürede sivil
toplum, medya, spor, bilim, kültür ve sanat dallarına da önem vermiş ve
Türkiye’de çeşitli konularda öne çıkmış, ülke çapında, hatta dünya çapında bir
değer olan sivil toplum kuruluş temsilcileri ve medya mensupları, tarihçiler,
edebiyatçılar… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. EROL ASLAN CEBECİ
(Devamla) – …ve bu insanları düzenli toplantılarla Çankaya’da ağırlamış,
onların görüşlerini almıştır. Sayın Cumhurbaşkanımız eğitim, bilim, araştırma
ve geliştirme, çevre duyarlılığı, şeffaflık, kaynakların verimli kullanımı gibi
konularda öncü, teşvik edici ve özendirici bir rol oynamıştır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ben, Cumhurbaşkanlığı bütçemizin bu yüce makamın
ihtiyaçları çerçevesinde ve hizmetlerin aksatılmadan yürütülmesini sağlayacak şekilde,
ayrıca bu kaynakların verimli kullanımı ilkeleri doğrultusunda hazırlandığına
inanıyorum. Hem Cumhurbaşkanlığı bütçemizin hem de 2009 yılı bütçemizin
ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Cebeci. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Fatoş
Gürkan. Süreniz beş
dakika, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA FATOŞ GÜRKAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2009 yılı bütçesi üzerinde grubum adına söz
almış bulunmaktayım. Bizi izleyen aziz milletimizi ve yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Türkiye Büyük
Millet Meclisi İç Tüzüğü’müzün 176’ncı maddesine göre hazırlanan
2009-2011 dönemi bütçe teklifi: 2009 yılı için 441 milyon 482 bin YTL, 2010
yılı için 504 milyon 160 bin YTL, 2011 yılı için 490 milyon 289 bin YTL olarak
önerilmektedir. Analitik bütçe
esasına göre düzenlenen 2009-2011 dönemi bütçe teklifi dokuz harcama
yetkisinden oluşuyor. 2009 yılı bütçesindeki oransal dağılımda yoğunluğu
oluşturan ilk üç harcama birimi yüzde 65,4 ile Personel ve Muhasebe Daire
Başkanlığı, yüzde 15,2 ile Millî Saraylar Daire Başkanlığı, yüzde 11,3 ile
Teknik Daire Başkanlığı olmak üzere toplam bütçenin yüzde 91,9’luk oranına
sahip olduğu görülmektedir. Kalan yüzde 8,1’lik oranı da altı harcama
biriminden oluşmaktadır. Bu bağlamda 2009 yılı bütçe teklifimizin içinde
personel giderinin yüzde 52,6; sosyal güvenlik devlet primi giderlerinin yüzde
5,3; mal ve hizmet alım giderlerinin yüzde 16,5; cari transferlerin yüzde 12,8;
sermaye giderlerinin ise yüzde 12,8 oranında ağırlığa sahip olduğu
görülmektedir. Meclis bütçe
ödeneklerinin yarısından fazlası sosyal güvenlik devlet primi giderleriyle
birlikte personel giderlerimize ayrılmaktadır. Memur, geçici personel, açıktan
sözleşmeli personel statüsünde görev yapan personelin ücretlerinde Meclis
Başkanlık Divanı 18 Kasım 2008 tarihli ve 35 sayılı kararıyla 15 Ağustos tarihinden
geçerli olmak üzere ortalama 200 YTL artış gerçekleştirmiştir. Bu ücret
artışından faydalanamayan diğer personellerle ilgili çalışmalar da devam
etmektedir. Yine bahsedilen
Meclis Başkanlık Divanı kararları ile 657 sayılı Kanun’un 4/C maddesine göre
istihdam edilen geçici personelin yiyecek ve giyecek yardımından yararlanmaları
sağlanmış ve yasal olarak görevlerine ara verme süreleri on beş günden üç güne
indirilerek sosyal ve mali açıdan çok önemli iyileştirmeler yapılmıştır. Ayrıca
aynı tarihli Başkanlık Divanı kararı ile her statüdeki personelin bakmakla
yükümlü olduğu kişilerin Meclis Baştabipliğince sunulan sağlık hizmetlerinden
yararlanmaları kararlaştırılmıştır. Biraz önce MHP Milletvekili Arkadaşımız
Rıdvan Yalçın bu hususlarda eleştirilerde bulunmuştu. Sanıyoruz bu konulardan
haberi yok, biz bu hususlarda düzenleme yapıldığını söyleme gereği duyduk. 2009 yılı bütçe
teklifinin geri kalan kısmı ile mal ve hizmet alım giderleri, cari transferler
ve sermaye giderleri karşılanmaktadır. Mal ve hizmet giderleri içerisinde
hizmet alımları kapsamında yer alan kiralama ve temizlik hizmeti alım giderleri
vardır. Makam hizmetlerinde kullanılmak üzere taşıt satın alınması yerine taşıt
kiralama yöntemi tercih edilmiştir. Mevcut araçların bir kısmı ekonomik ömrünü
tamamlamış, kalanların da bakım onarım masrafları giderek artmış olduğundan
araç kiralama hizmetinin üç yılda bir yapılması ile makamlara daha kaliteli
ulaşım hizmeti sunulmuş olacaktır. Bu bağlamda araç kiralamanın ekonomik
olmasının yanı sıra hizmette etkinlik ve verimliliğin artacağı, ayrıca
kalitenin de yükseleceği düşünülmektedir. Yine bütçede olumlu bir şekilde devam
eden temizlik hizmeti alımının genişletilerek devam ettirilmesi öngörülmüştür. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; diğer bir gider ise telefon giderleridir. Bu giderin
ağırlıklı bölümünü milletvekili arkadaşlarımızın telefonlarına ilişkin giderler
oluşturmaktadır. Meclis Başkanlık Divanımızın kararıyla, 2008 yılında
milletvekillerinin iki maaş tutarına kadar ödenen tutarları değiştirilmeksizin,
sabit telefonların yanında mobil telefon tutarları da dâhil edilmiş, firmalar
arası rekabet sayesinde konuşma ücretleri düşmüş ve Meclisimizin sabit hatlara
ödediği telefon masrafları azalmıştır. Yine 2008 yılında
iki ayrı mobil telefon firması milletvekillerimize Türkiye Büyük Millet
Meclisinin bilgisayar altyapısından faydalanmalarını temin için telefon
cihazını ücretsiz olarak dağıtmıştır. 2009 yılında da milletvekili
arkadaşlarımızın telekomünikasyon hizmetlerinden en iyi şekilde faydalanmasını
sağlamak için gerekli girişimler yapılmaktadır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. FATOŞ GÜRKAN
(Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım. Mal ve hizmet
alım giderleri kapsamında karşılanan bir başka önemli gider kalemi de sağlık
giderleridir. 2008 yılı kullanılabilir bütçe ödeneklerine göre yüzde 3,5 artış
oranıyla 56 milyon 404 bin YTL olarak önerilmiştir. Ancak
cari transferler tertibinin neredeyse tamamına yakın kısmını 50 milyon YTL’yle
3671 sayılı Kanun gereğince milletvekillerinin yasama organı üyeliği ile
açıktan atandığı bakanlık görevi sona erenlerin ve bunların bakmakla yükümlü
oldukları aile fertlerinin, ölenlerin aylık veya 5’inci madde gereğince
tazminat alan veya müstahak olup da bu tazminatı 5’inci maddenin üçüncü
fıkrasındaki şartlar sebebiyle alamayan dul ve yetimlerinin -yurt dışı tedavi
giderleri dâhil- tedavileri için, aynı kanunun 7’inci maddesi gereği ölüm
yardımı giderleri oluşturmaktadır. Kuşkusuz 2009
yılı sermaye giderleri teklifi içerisinde en ağırlık payı milletvekillerimizin
daha iyi şartlarda ve verimli çalışmaları için yapımı gerekli parlamenter
çalışma birimleri binası yapımı ve buna ait… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Gürkan. FATOŞ GÜRKAN
(Devamla) – Bitiriyorum… BAŞKAN – Bitti. FATOŞ GÜRKAN
(Devamla) – Yarım dakika verin. BAŞKAN – Çok
teşekkür ederim. FATOŞ GÜRKAN
(Devamla) – Yarım dakika… Teşekkür edeyim. BAŞKAN – Size on
dakika da vermeyi isterdim ama gerçekten... Teşekkür ederim,
sağ olun. FATOŞ GÜRKAN
(Devamla) – Teşekkür ediyorum, bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Gürkan. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Sayın Muhyettin
Aksak. Buyurun Sayın
Aksak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika. AK PARTİ GRUBU
ADINA MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009
Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı
bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. 2008 yılı merkezi
yönetim bütçemiz 420 milyon 17 bin YTL olarak çıkarılmış, on bir aylık bütçe
uygulama süreci içinde taahhüt artıkları, özel ödenek ilaveleriyle bütçemiz 442
milyon 271 bin YTL olmuş, ancak Başkanlık Divanının 31/07/2008
tarih ve 31 sayılı Kararı’yla hizmet binası yapım işinin yeniden tasarlanmasına
karar verildiğinden bina yapımına ilişkin söz konusu ödeneğin 2008 yılında
kullanılmayacağı anlaşıldığı için 28 milyon YTL Maliye Bakanlığına iade
edilmiştir. Bu iadeyle son ödenek durumumuz 414 milyon 471 bin 260 YTL
olmuştur. 2008 bütçemizi oluşturan temel giderler için tahsis olunan ve 15
Aralık 2008 tarihi itibarıyla oluşmuş bulunan kullanılabilir bütçe ödenekleri
ele alınıp değerlendirildiğinde, 15/12/2008 tarihi
itibarıyla 2008 yılı kullanılabilir bütçe ödeneklerinin yüzde 45’ini personel
giderleri, yüzde 5,1’ini sosyal güvenlik kuruluşlarına devlet primi giderleri,
yüzde 17,2’sini mal ve hizmet alım giderleri, yüzde 12,3’ünü cari transfer ve
yüzde 20,4’ünü sermaye giderlerinin oluşturduğu görülmektedir. Bu ödeneklerden
15 Aralık 2008 tarihi itibarıyla 313 milyon 97 bin 733 YTL’si harcanmış olup bu
tutar mevcut kullanılabilir bütçe ödeneğinin yüzde 75,6’sına tekabül
etmektedir. Değerli
arkadaşlar, 2008 yılı bütçe harcamalarının yanı sıra, Mecliste yaptığımız bazı
önemli proje ve çalışmaları da sizlere aktarmak istiyorum. Milletvekillerimizin
teknolojik imkânlarla donatılmış çağdaş ortamda çalışmasını sağlayan Türkiye
Büyük Millet Meclisi Kütüphane Araştırma Merkezi, arşiv binası ve Genel
Sekreterlik hizmet binası ile ziyaretçi kabul binası yapım kompleksiyle
ilgili planlama ve çalışmalar devam etmektedir. Mevcut proje içerisinde yer
alan milletvekili çalışma ofislerinin toplam milletvekili sayısının ihtiyacını
karşılayamayacağı düşünülerek 2007 yılında yapılması gereken proje ertelenmiş,
yeni oluşan Başkanlık Divanının 31 Temmuz 2008 tarihi ve 31 sayılı Kararı
gereği mevcut projeye yeni eklemeler ve değişiklikler yapılarak milletvekili
çalışma ofisinin sayısı beş yüz yirmiye çıkarılmıştır. Meclisimizin
bilgi ve teknoloji altyapısını güçlendirmek amacıyla geçen dönem Meclis
Başkanımız Sayın Bülent Arınç Bey tarafından başlatılan
projelerin birçoğu tamamlanma aşamasında olup bunlardan biri de METSİS
Projesi’dir. Bütüncül bir iletişim projesidir bu proje. Bu proje ile Türkiye
Büyük Millet Meclisi merkez binasındaki tüm ses ve veri, görüntü iletişimi tek
bir merkezde toplanmaktadır. METSİS Projesi kapsamında tüm İnternet altyapı ve
telefon santralleri de yenilenmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin tüm kampüs alanına ve giriş kapılarına güvenlik kameraları
yerleştirilmekte, plaka tanıma, şüpheli nesne algılama gibi uygulamalar da bu
proje kapsamındadır. Yine Meclisimizin
çalışmalarını milletimize aktaran Türkiye Büyük Millet Meclisi Televizyonu
altyapı güçlendirmesiyle yayın ve çekim sistemleri teknolojik gelişmelere uygun
hâle getirilmektedir. Meclisimizin
çevresinde elektronik güvenlik ağı oluşturulacak, proje kapsamında yoğunluğun
yaşandığı ziyaretçi giriş bölümlerinde daha hızlı ve güvenli bir sistem
uygulanacaktır. Projenin
başlamasına vesile olan geçmiş dönem Meclis Başkanlığımızı yapan Sayın Bülent Arınç Bey’e, projeyi hayata geçiren Meclis Başkanımız Sayın
Köksal Toptan’a ve projede bize destek veren, katkı sağlayan Ulaştırma
Bakanımız Sayın Binali Yıldırım’a huzurlarınızda
teşekkür ediyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bir başka önemli proje ise Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulu Tutanaklarına Erişim Projesi’dir. Meclisimizin kurulduğu
günden beri tutulan tüm tutanaklara elektronik ortamda hızlı ve etkin bir
şekilde ulaşmayı sağlayan proje için Meclis arşivinde bulunan tam 1.500 ciltten
oluşan 1 milyon 200 bin sayfa doküman tek tek
taranmıştır. Oluşturulan yeni erişim sistemiyle tüm tutanaklar üzerinde
milletvekili adı, seçim bölgesi, konusu, yasama dönemi gibi bazı anahtar
kelimelerle sorgulama yapabilmek mümkün hâle getirilmiştir. Proje şu anda yerel
ağ ortamında milletvekillerine ve Meclis çalışanlarımızın hizmetine
sunulmuştur. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. MUHYETTİN AKSAK
(Devamla) – Önem verdiğimiz diğer proje de Mevzuat Bilgi Sistemi Projesi’dir.
Yeni girişimlerin devam ettiği bu proje ile tüm kanunlara, gerekçelerine, Genel
Kurul tutanaklarına, değişiklik önergelerine, tümü veya maddeler üzerinde
sorulan sorular ile bu sorulara hükûmet ya da
komisyon adına verilen cevap metinlerine erişmek mümkün olmaktadır. Öncelikle
Türkiye Büyük Millet Meclisi yerel ağ kullanımına açılan sistem gelecek
öneriler ışığında geliştirilerek, daha sonra İnternet ortamında tüm
vatandaşlarımızın hizmetine sunulacaktır. Değerli
milletvekillerimiz, tütün ve tütün mamulleri konusunda çıkan yasadan sonra
Türkiye Büyük Millet Meclisi Divanında alınan kararlara uyan ve bu konuda
duyarlılık gösteren bütün milletvekili arkadaşlarıma sonsuz teşekkür ediyorum,
hepsini kutluyorum çünkü diğer kurum ve kuruluşlara da örnek olmuşturlar. Bu vesileyle
bütçemizin Türkiye’mize, Türkiye Büyük Millet Meclisimize hayırlı olmasını
diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Aksak. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın İbrahim Yiğit. Buyurun Sayın
Yiğit. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika. AK PARTİ GRUBU
ADINA İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2009 yılı
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu, ülkemizde yapılan radyo ve televizyon yayınlarının
teknik ve içerik yönünden düzenlenmesini, yayınların kamu hizmeti anlayışı içinde,
kanunda belirtilen yayın ilkelerine uygun olarak yapılmasını sağlamakla
görevli, özerk, tarafsız bir kamu kurumudur. Kurumun görev alanı geniş,
sorumluluğu da o kadar büyüktür. Değerli
milletvekilleri, demokrasinin vazgeçilmez özgürlüklerinden birisi de iletişim
özgürlüğüdür. Bilgi ve haberler olmadan sağlıklı kararlar vermek ve demokratik
sürece katılmak mümkün değildir. İletişim ve bilgilendirme olmadan demokrasiler
tam manasıyla var olamazlar; kişi ve kuruluşlar ihtiyaç duydukları bilgiyi
edinmedikçe, problemlerini açıkça ifade edemedikçe bir katılım sağlanamaz.
İletişim özgürlüğünün kullanılması, beraberinde bu özgürlüğü kullananın
sorumluluğunu da getirmektedir. Özgürlük ve sorumluluk bir bütünün olmazsa
olmaz iki temel unsurudur. “Sorumlu yayıncılık.”, “Sorumlu habercilik.” gibi
kavramlar, çoğulcu, katılımcı ve saydam demokrasiye de işlerlik kazandıran
unsurlardır. RTÜK yaptığı denetimlerle sorumluların sorumluluklarını yerine
getirmeme durumunda halkımızın haklarını korumakta, bir kamu görevi yerine
getirmektedir. Değerli
milletvekilleri, halkımız, zamanının büyük bir kısmını televizyon karşısında ya
da radyo dinleyerek geçirmektedir. Sabah işe giderken dinlenilen radyo
kanalları, akşamları yerini eğlence aracı olarak izlenilen televizyon programına
bırakmaktadır. Ancak yapılan bazı programlar ile kültürel yaşamımız, toplumsal
yaşamımız ve günlük yaşam değerlerimiz, maalesef ulusal veya mahallî televizyon
veya basın yoluyla aile yapımız ve ahlaki değerlerimiz tahrip edilmektedir. Radyo ve televizyon
programları konusunda yayın kuruluşları ve izleyicileri de RTÜK kadar
sorumluluk taşımaktadırlar. Çünkü şikâyet edilen ve bilhassa çocuklar için
zararlı programlar aynı zamanda en çok izlenen programlardır. Bu nedenle
izleyicilerde seçicilik yaratılması, bilinç oluşturulması çok önemlidir. Televizyon
yayınları karşısında en korumasız kesim çocuklarımızdır. Çocuklarımızın televizyoların olumsuz etkilerinden korunması ve yayınlanan
programlardan en iyi şekilde yararlanması için Millî Eğitim Bakanlığı ve Radyo
ve Televizyon Üst Kurulunun ortak çalışması sonucunda medya okuryazarlığı dersi
ilköğretim 6, 7 ve 8’inci sınıf müfredatına konulmuştur. Medya okuryazarlığı
dersi sayesinde çocuklarımız izleyecekleri programları seçmeyi, televizyon ve
radyo yayınlarından en iyi şekilde yararlanmayı öğrenmekte böylece kendileri
için tehdit oluşturabilecek yayınları hem kendileri izlememeyi hem de
çevrelerini bu konuda uyarmayı öğrenmektedir. Bilinçli toplumun temelleri bu
şekilde atılmaktadır. Bu çalışmalarından dolayı RTÜK yetkilileri ve ona destek
veren Millî Eğitim Bakanlığını da kutluyorum. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Deniz Feneri’den dolayı kutla. İBRAHİM YİĞİT
(Devamla) – Efendim… YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Deniz Feneri’nden dolayı da kutlamayı unutma! İBRAHİM YİĞİT
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, şimdi konu, yargıya intikal etmiş bir
konu. ALİ KOÇAL
(Zonguldak) - Konu aynısı, aynısı… İBRAHİM YİĞİT (Devamla) – Bir dakika izin verir misiniz. BAŞKAN – Sayın
Milletvekilleri, Sayın Ağyüz lütfen… İBRAHİM YİĞİT
(Devamla) – Yargıya intikal etmiş bir konu. BAŞKAN – Sayın milletvetkilleri… İBRAHİM YİĞİT
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, özgürlüklerini tam olarak yaşayabilen,
sorumluluklarının farkında bir toplumun oluşturulabilmesinde medyanın önemi
büyüktür. Ülke olarak amacımız, halkımızın refah düzeyini yükseltmek,
demokrasiyi geliştirmek, toplumsal dayanışmayı sağlamaktır. Basın-yayın
kuruluşlarının, yapımcıların, izleyicilerin bu bilinçle hareket etmesi
özlemiyle 2009 bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yiğit. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Giresun Milletvekili Sayın Ali Temür. Buyurun Sayın Temür. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika. AK PARTİ GRUBU
ADINA ALİ TEMÜR (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Radyo ve
Televizyon Üst Kurulunun 2009 yılı bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu, 1994 yılında, 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların
Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun ile özerk ve tarafsız bir kamu tüzel
kişiliği olarak kurulmuştur. Üst Kurulun gelirlerini, özel radyo ve televizyon
kuruluşlarının yıllık brüt reklam gelirlerinden yüzde 5 oranında ayrılacak
paylar oluşturmaktadır. Kanun gereğince, gerektiğinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi bütçesinin transfer tertibinde yer alan ödeneğinden de talepte
bulunabilen Üst Kurul, 1994 yılı dışında bugüne kadar Türkiye Büyük Millet
Meclisi bütçesinden ödenek talebinde bulunmamıştır. Kurulun amacı,
radyo ve televizyon yayınlarını teknik ve içerik yönünden düzenlemek,
yayınların kamu hizmeti anlayışı içerisinde kanunda belirtilen yayın ilkeleri
çerçevesinde yapılmasını sağlamaktır. Hâlen Üst Kurulun yayın kütüğünde kayıtlı
23 ulusal, 16 bölgesel, 212 yerel olmak üzere 251 televizyon kuruluşu; 35
ulusal, 99 bölgesel ve 948 yerel olmak üzere 1082 radyo kuruluşu bulunmaktadır.
Kablolu ortamda 73 televizyon, uydu ortamında ise 117 televizyon ve 49 radyo,
uydu yayını yapmaktadır. Üst Kurulca
bugüne kadar kablo ve uydu ortamında yapılan yayınlar hariç hiçbir kuruluşa
kanal, frekans tahsisi yapılmamış, lisans ve yayın izni verilmemiştir. Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu televizyon ve radyo yayınlarıyla ilgili izleme ve
değerlendirme faaliyetlerini sürdürmektedir. İlgili yasanın gereği olarak
Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde faaliyette bulunan radyo ve televizyon
yayınları, aynı kanunun
4’üncü maddesindeki yayın ilkelerine ve Türkiye'nin taraf olduğu
milletlerarası anlaşmalara uygunluğu açısından denetlenmiştir. Yine, bu Kurul,
radyo ve televizyon yayınlarının denetimini tarafsız yapabilmek için üç ayrı
yöntem uygulamaktadır: RTÜK uzmanları
tarafından yapılan doğrudan denetim. Alo RTÜK-178
numaralı iletişim hattının vatandaşların kullanımına sunulmasıyla yapılan
denetim. RTÜK web ve RTÜK
e-posta kanallarından gelen izleyici şikâyetlerinin değerlendirilmesiyle
yapılan denetim. Alo RTÜK iletişim
merkezine 2007 yılında 151.233 adet, 2008 yılının dokuz aylık döneminde ise
35.719 adet şikâyet gelmiş, iletişim merkezi sisteminde işaretlenerek
değerlendirilmiştir. Yine, RTÜK,
denetim faaliyetlerini yeni projelerle geliştirmeye devam etmektedir. Bu
bağlamda, izleyici temsilciliği, kamuoyu araştırmaları, medya okuryazarlığı,
akıllı işaretler, çocuk web sitesi, İnternet okuryazarlığı, kompozisyon
yarışması, akıllı işaretler resim yarışması, gençlik şöleni, doğru ve güzel
Türkçe kullanımı ödülleri gibi faaliyetlerle kamuoyunu iyi yönde geliştirecek,
aile yapımıza uygun, gençlerimizin ve çocuklarımızın gelişimlerine olumlu katkı
sağlayacak çeşitli projeler uygulamaya koymuştur. Sayın milletvekilleri, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun 2008 yılı
bütçe uygulamaları sonuçları şu şekilde gerçekleşmiştir: 2008 yılı bütçesinde
öngörülen gelirler toplamı 150 milyon 877 bin YTL, 30 Eylül 2008 tarihi
itibarıyla tahsil edilen gelirler 60 milyon 986 bin YTL, 2008 yılı gider
bütçesiyle öngörülen giderler toplamı 150 milyon 877 bin YTL’dir. Yine, 30 Eylül 2008 tarihi itibarıyla giderler toplamı 61 milyon
547 bin 516 olarak gerçekleşmiştir. Değerli
milletvekilleri, RTÜK bütçesi görüşülürken birkaç noktayı daha dile getirmeden
geçemeyeceğim. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Mesela Deniz Feneri’nden de bahset. ALİ TEMÜR
(Devamla) - Çocukların ve gençlerin gelişiminde televizyonun son derece önemli
yeri bulunmaktadır. Ancak, televizyonlardaki yayınların büyük bölümünün
çocuklarımızın gelişimine olumlu katkısı yoktur. En fazla izlenen televizyon
kuruluşlarının yayınlarında bile reyting kaygısıyla yapılan magazin, müzik ve
şiddet içerikli programlar bulunmaktadır. Benden önce
RTÜK’le ilgili söz alan bir milletvekilimiz, RTÜK Başkanımızın ciddi belgelerle
suçlandığını ifade ettiler, fakat, biz, hukuku en
üstün tutması gereken bir mevkinin görevlileriyiz,
yetkilileriyiz. Dolayısıyla, hiç kimse, hakkında kesinleşmiş bir yargı kararı
bulunmadığı sürece suçlu ilan edilemez, suçlanamaz, karalanamaz. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Dosya niye gelmiyor Almanya’dan? ALİ TEMÜR
(Devamla) - Bu konuda da şu ana kadar RTÜK Başkanımız gerekli açıklamaları
yapmıştır. Hakkında hiçbir ciddi belge, bilgi söz konusu değildir. Bu konuyla
ilgili açıklama yapanlar hakkında mahkemelere gerekli suç duyuruları
yapılmıştır. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Dosya niye gelmiyor? Dosya niye gelmiyor Almanya’dan; niye
gelmiyor dosya? ALİ TEMÜR
(Devamla) - Ben, bu bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Temür. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Isparta Milletvekili Sayın Haydar Kemal Kurt. Buyurun Sayın
Kurt. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika. AK PARTİ GRUBU
ADINA HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Sayın Başkan, değerli üyeler; 2009 Yılı
Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Anayasa Mahkemesine ilişkin bölümü üzerinde AK Parti
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlarken hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Sayın Başkan,
Anayasa Mahkemesinin temel görevi yasama organının kimi işlemlerinin Anayasa’ya
uygunluğunu denetlemektir. 1982 Anayasası’nın 148’inci maddesine göre Anayasa
Mahkemesi, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi İç Tüzüğü’nün Anayasa’ya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu
denetler. Ülkemizde Anayasa
Mahkemesi, anayasal görevi dışına taşarak âdeta anayasa yapan, yasa yapan,
anayasa değişikliklerinin esas olarak nasıl olması gerektiğini belirleyen yasa
koyucu bir organ hâline bürünmüştür; hatta ülke gündemini derinden etkileyen
kimi kararlarıyla hiç olmaması gereken bir konuma, siyasi aktör pozisyonuna
bürünmüştür. Örneğin “türban düzenlemesi” olarak anılan düzenleme konusunda
verdiği kararla kimi hukukçularımıza göre kırk altı yıllık tarihinin en
tartışmalı kararını vermiştir. Bu kararla mahkeme, Anayasa’nın kendisine
yasakladığı yetkiyi kullanmış, yasama organının yetkisini gasp etmiştir. Yine
Anayasa Mahkemesi kamuoyunda “kapatılan belediyelerle ilgili düzenleme” olarak
bilinen yasa değişikliğinin iptaline ilişkin davada verdiği kararla âdeta
yasama organı gibi davranarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin nüfus kıstasına
dayalı düzenlemesini kendince yeni kriter getirerek ya
da kriterler getirerek iptal etmemekle birlikte yasanın özünde olmayan
istisnalar getirebilmiştir. Anayasa
Mahkemesinin üye seçimi konusu dünyada eşine rastlanmayan usullerle
gerçekleştirilmektedir. Dünyada parlamentosu Anayasa Mahkemesine üye seçmeyen
tek ülkeyiz. Ayrıca ülkemizde anayasa yargısı bakımından hiç ilgisi olmayan
kurumlar Mahkeme üyelerinin bir kısmını belirlemektedir. Anayasa Mahkemesi
üyeleri bilindiği gibi 11 asil üyeden oluşmaktadır. Bunlardan 3 asil, 1 yedek
üyeyi doğrudan Cumhurbaşkanı, 2 asil ve 2 yedek üye Yargıtay, 2 asil ve 1 yedek
üye Danıştay, 1 asil üye Askerî Yargıtay, 1 asil üye Askerî Yüksek İdare
Mahkemesi, 1 asil üye Sayıştay, 1 asil üye YÖK tarafından gösterilen adaylar
arasından Sayın Cumhurbaşkanınca atanmaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin
ise bu hususta hiçbir üye önerisi bile söz konusu değildir. Dünyanın birçok
ülkesindeki uygulamaların aksine, millet iradesinin Anayasa Mahkemesinin
oluşumunda yetkisizliği, yasa koyucunun devre dışı bırakılması anlamından başka
bir şey değildir. Diğer taraftan,
Anayasa Mahkemesinin iş yoğunluğu, kararların verilmesindeki geçen süre dikkate
alındığında, mevcut yapısının kifayetsizliği fiziki olarak da ortadadır. Bu
nedenle, Anayasa Mahkemesinin daire sayısı artırılmak suretiyle ve bu çerçevede
işleyiş ve görev dağılımı ile personel yapısının yeniden düzenlenmesi
gerekmektedir. Yine, Anayasa
Mahkemesi üyelerinin hukukçu kişilikleri esas alınarak belirlenmesi muhakkak
bir kere daha değerlendirilmelidir. Görev süreleri
itibarıyla da, atanan hâkimlerin emekli oluncaya kadar süre sınırı olmaması hususu
da tekrar değerlendirilmelidir. Son olarak, yargı
erkinin en üst organı Anayasa Mahkemesinin, göreviyle mütenasip olmak üzere,
imkân ve kaynakları muhakkak artırılmalıdır, ülke ve dünyadaki gelişmeleri
yakinen izleyip değerlendirebilecek ulusal ve uluslar üstü alanda hukukun
oluşumunda ülkemize yarışır etkinlik düzeyine kavuşturulması için her türlü
imkân tanınmalıdır. Sözlerime son
verirken, Anayasa Mahkemesi ve merkezi idare bütçesinin ülkemize hayırlı
olmasını diler, hepinize saygılarımı sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kurt. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Ağrı Milletvekili Sayın Abdülkerim Aydemir. Buyurun Sayın
Aydemir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika. AK PARTİ GRUBU
ADINA ABDÜLKERİM AYDEMİR (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009
mali yılı bütçesi görüşmeleri kapsamında anayasal yüksek denetleme ve yargı
organımız olan Sayıştayın bütçesi hakkında AK PARTİ
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tarihsel gelişim içinde mutlak yetkili hükümdarların
yasama yetkilerini seçimle işbaşına gelen parlamentolara devretmek zorunda
kalmalarıyla, devlet gelirlerinin toplanmasına ve giderlerin yapılmasına izin
verme yetkisi ya da özlü bir deyişle bütçe hakkı, parlamentolara geçmiştir.
Millet adına denetim ilkesi başlangıçta parlamentonun en kapsamlı etkinliğini
oluşturmuş ise de zamanla icra ettikleri fonksiyonların genişlemesi ve her
alanda olduğu gibi denetim alanında da uzmanlaşmış kurumlara ihtiyaç
duyulmasının bir sonucu olarak sayıştaylar
kurulmuştur, demokratik devlet yapımızın vazgeçilmez unsurları arasında da yer
almıştır. Sayıştayımız, 832 sayılı
Sayıştay Kanunu’na göre kurulmuş olup Anayasa gereğince, Yüksek Mahkemece
adlandırılan, şeffaflık ve hesap verilebilirlik sağlanarak kamu kaynaklarının
etkin ve verimli bir şekilde kullanılabilmesini gerçekleştirmek için Türkiye
Büyük Millet Meclisi adına denetim görevini sürdüren tek kurumumuzdur. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 22’nci Dönemimizde yapılan Anayasa değişikliğiyle Sayıştayın denetim alanını sınırlandıran birtakım engeller
kaldırıldı. Ayrıca, önemli anayasal ve yasal değişiklikler yapılarak, Sayıştay
meslek mensuplarının özlük haklarına ilişkin olarak da önemli iyileştirmeler
yapılmıştır. Yine, Meclis
olarak yaptığımız değişiklikle, 832 sayılı Sayıştay Kanunu’na 12’nci madde
eklenerek, Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarında gerek ihtisas
komisyonlarında ve gerekse araştırma ve soruşturma komisyonları çalışmalarında,
alınan karar üzerine, Sayıştaya da belirlenen
hususlarda inceleme ve denetim yapma ve yaptırma hususu bu Kanun’a eklenmiştir.
Ayrıca bu çalışmalarda, Sayıştayın uzun yıllardır
sahip olduğu uzman birikiminden yararlanma imkânı getirilmiş bulunmaktadır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yukarıda, az önce zikrettiğim Sayıştayın
kamu mali yönetimi ve denetimi alanında güçlendiren yasal düzenlemelerin
dışında, hâkim ve savcıların özlük haklarını bire bir eşitleyen düzenlemeler de
yapılmıştır. Yine, Sayıştay
denetçilerinin mesleki gelişimlerine katkıda bulunmak üzere, Sayıştayımızın yaptığı ciddi çalışmalarla, üç yıldır
belirlenen bir program çerçevesinde, Avrupa Birliği katılım sürecine paralel
olarak Sayıştay meslek mensuplarının yurt dışında ciddi eğitimler alınmasına
katkıda bulunulmuştur. Ayrıca, Sayıştay
denetiminin kapasitesini güçlendirmek anlamında da gerek hizmet içi ve gerekse
diğer ülke sayıştaylarıyla iş birliği anlamında ciddi
eğitim çalışmaları yapılmıştır. Bir yüksek
denetim ve yargı organı olan Sayıştayımızın Türkiye
Büyük Millet Meclisine sunduğu raporların güvenilir olması ve kamu mali
yönetiminin iyileştirilmesine katkı sağlayabilmesi, Sayıştayın
denetim yetkisinin tüm kamu yönetimini kapsaması ve uluslararası denetim
standartlarına uygun bir denetim gerçekleştirmesi için yine Meclisimize önemli
işlev düşmektedir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu
gereğince her ne kadar Sayıştayın görev alanı
özellikle dış denetim açısından önem arz etmekte ise de ancak bunun yeterli
olmadığını, Sayıştay Kanunu’nda yapılacak değişikliklerin mutlaka gerekli
olduğunu düşünüyorum. Yine Sayıştay Kanunu’nda yapılacak değişikliklerle Kamu
Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile getirilen birtakım düzenlemelere paralellik
sağlanacaktır. Makro mali disiplinin sağlanması, dağıtılan kaynakların verimli
ve etkili kullanımı, etkin bir hesap verme sorumluluğu sisteminin kurulması ile
bir bütün denetim sağlanmış olacaktır. Ayrıca, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol
Kanunu ve Avrupa Birliği mevzuatına uyumun yanı sıra da Yüksek Denetim
Kurumları Uluslararası Teşkilatının da kabul ettiği standartların yakalanması
mümkün olacaktır. Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlar; ben sözümü fazla uzatmayacağım ama sonuç
olarak söylemek istediğim önemli husus: Demokratik sistemlerin gelişmesinde ve
geliştirilmesinde en önemli olan husus, hesap verilebilirliğin ve millet adına
görev yapan milletvekillerinin parlamentoların mali sistemini denetleyebilmesidir.
Bu anlamda sayıştaylara da önemli görevler
düşmektedir. Ben, bu dilek ve
düşüncelerle Sayıştayımızın 2009 yılı bütçesi ile
2007 kesin hesap bütçesi ve… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. ABDÜLKERİM
AYDEMİR (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. …görüşmekte
olduğumuz 2009 merkezi yönetim bütçe kanunumuzun tüm milletimize hayırlı olması
temennisiyle yüce heyetinizi bir kez daha saygılarımla selamlıyorum. Teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Aydemir. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Sedat Kızılcıklı.
Süreniz beş
dakika. AK PARTİ GRUBU
ADINA SEDAT KIZILCIKLI (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009
mali yılı bütçesi görüşmeleri kapsamında anayasal yüksek denetleme ve yargı
organımız olan Sayıştayın bütçesi hakkında grubumuzun
görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunmaktayım. Hepinizi şahsım ve
grubumuz adına saygıyla selamlıyorum. Saygıdeğer
milletvekilleri, tarihsel gelişim içinde hükümdarların yasama yetkilerini
seçimle işbaşına gelen parlamentolara devretmek zorunda kalmasıyla birlikte
devlet gelirlerinin toplanmasına ve giderlerinin yapılmasına izin verme
yetkisi, bütçe hakkı parlamentolara geçmiştir. Parlamentolar bütçe aracılığıyla
yürütme organına verdikleri yetkilerin kendi koydukları ilke ve sınırlar içinde
uygulanıp uygulanmadığını bütün ayrıntılarıyla denetleme ihtiyacı içinde
olmuşlardır. Bu ihtiyacın bir sonucu olarak parlamento adına görev yapan uzman
ve tarafsız kurumların kurulması düşüncesi doğmuştur. Sayıştaylar, işte bu
tarihsel gelişim ve ihtiyacın ürünüdür. Ülkemizde
Sayıştay, 19’uncu yüzyılda başlayan yenileşme hareketleri çerçevesinde 29 Mayıs
1862 tarihinde Padişah Abdülaziz döneminde kurulmuş, 1876 Anayasası’nda da yer
alarak anayasal bir kuruluş olmuştur. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte de 1924
Anayasası’nın 100’üncü maddesinde yer alarak devletin bütün gelir ve
giderlerini denetlemekle görevlendirildiği açıkça belirtilmiştir. 1961 Anayasası’nın 127’nci maddesine ve 82 Anayasası’nın 160’ıncı
maddesine göre Sayıştay, merkezi yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idareleri
ile sosyal güvenlik kurumlarının bütün gelir ve giderleri ile mallarını Türkiye
Büyük Millet Meclisi adına denetleyen ve sorumluların hesap ve işlemlerini
kesin hükme bağlayan ve kanunlarla kendisine verilen inceleme, denetleme ve
hükme bağlama işlerini yapan bir kuruluş olarak görevlerini sürdürmektedir. Yine
aynı maddeye göre, mahallî idarelerin hesap ve işlemlerinin denetimi ve kesin
hükme bağlanması da Sayıştay tarafından yapılmaktadır. 832 sayılı
Kanun’da, 1260, 2534, 3162, 3677, 4149, 4963, 4969 ve 5018 sayılı kanunlarla
günün ihtiyaçlarına paralel çeşitli değişiklikler yapılmıştır. Sayıştay
Kanunu’na 4149 sayılı Kanun’la eklenen verimlilik ve etkinlik değerlendirmesi
maddesiyle Sayıştaya son derece çağdaş yetkiler ve
sorumluluklar verilmiştir. Anılan kanun hükmüne göre Sayıştay, denetimine tabi
kurum ve kuruluşların kaynaklarını ne ölçüde verimli, etkin ve tutumlu
kullandıklarını incelemeye yetkili kılınmıştır. Son olarak 5018 sayılı Kanun,
Anayasa’da yer alan bazı düzenlemelerin değişikliğini zorunlu hâle getirmiş ve
29 Ekim 2005 tarihinde Sayıştay ile ilgili 160’ıncı madde de dâhil olmak üzere
Anayasa’nın bazı maddelerinde değişiklik yapılmıştır. Anayasa değişikliğiyle Sayıştayın denetim alanı sosyal güvenlik kurumlarını da
kapsayacak şekilde genişletilmiş, yerel yönetimler üzerindeki denetim yetkisine
Anayasal dayanak kazandırılmış ve daha önce özel kanunlarla denetim dışında
tutulan birçok kurum ve kuruluşun Sayıştay denetimine alınması sağlanmıştır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; diğer yandan Sayıştayın
denetim alanında öncü rolü oynayabilmesi, başka bir deyişle Türk denetim
sistemini etkileyebilecek ve yönlendirebilecek konuma gelmesi, dünyaya
açılmasına, ikili ve çok taraflı ilişkiler kurmasına bağlıdır. Bu çerçevede
Sayıştay dünyadaki çağdaş gelişmeleri yakından izlemek için dış ilişkilere daha
fazla önem vermeye başlamıştır. Böylece, gerek uluslararası kuruluşlar ve
gerekse diğer sayıştaylarla gerçekleştirilen ikili
ilişkiler yoluyla ciddi bir bilgi ve deneyim elde edilmiştir. Bu kapsamda,
Sayıştay, Uluslararası Yüksek Denetim Kurumları Teşkilatı, Avrupa Yüksek
Denetim Kurumları Birliği, Asya Yüksek Denetim Kurumları Teşkilatı ve Ekonomik
İşbirliği Teşkilatı Ülkeleri Sayıştayları Birliği üyesidir. Ayrıca bu yılın
haziran ayında Avrupa Yüksek Denetim Kurumları Birliğinin Yönetim Kurulu
üyeliğine seçilmiştir. Bu görevi altı yıl boyunca yürütecek olan Sayıştay’ın,
buna ek olarak da Asya Yüksek Denetim Kurumları Teşkilatı ve Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı Ülkeleri Sayıştayları Birliğinde de yönetim kurulu üyelikleri devam
etmektedir. Değerli
milletvekilleri, Sayıştayda 750 meslek mensubu, 11
savcı ve savcı yardımcısı ve 542 yönetim mensubu olmak üzere 1.303 personel
görev yapmaktadır. 2008 yılı içinde 60 adet denetçi yardımcısı alınmış olup
bunların eğitimi devam etmektedir. Bu yıl da 60 denetçi yardımcısı adayı daha
alınması planlanmaktadır. Konuşmamın son
bölümünde 2009 yılı bütçesiyle ilgili bilgiler vermek istiyorum. Sayıştayın 2009 bütçesi bir önceki yıla göre yaklaşık yüzde
11,5 artışla… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. SEDAT KIZILCIKLI
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. … 100 milyon 575
bin 750 lira olmuştur. Bu tutarın 63 milyon 676 bin 300 lirası personel gideri,
6 milyon 829 bin lirası sosyal güvenlik kurumlarına devlet primi gideri, 19 milyon
666 bin 750 lirası mal ve hizmet alımı gideri, 411.700 lirası cari
transferlerden, 9 milyon 992 bin lirası sermaye giderlerinden oluşmaktadır. Görüldüğü gibi
2009 yılı bütçesinin yaklaşık yüzde 70’i personel giderleri ile sosyal güvenlik
kurumlarına devlet primleri giderlerine, yüzde 19’u mal ve hizmet alımı
giderlerine, yüzde 10’u ise sermaye giderlerine ayrılmıştır. Bütçemizin
hayırlı olması temennisiyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kızılcıklı. Şimdi sıra
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Sırrı Sakık’ta. Buyurun Sayın Sakık. (DTP sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi
dakika. DTP GRUBU ADINA
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de Demokratik Toplum
Partisinin görüşlerini sizlerle paylaşmak adına buradayım. Kendim ve grubum
adına sizi saygıyla selamlıyorum. Sevgili
arkadaşlar, dün tabii burada çok böyle fırtınalı bir görüşme geçti. Sayın
Başbakanın ruh hâli belli. Bu ülkede hayatın her alanında günah keçisi sayılan
Kürtler… Yine dün,
aslında, bütçe görüşmelerinde bir bütçeden çok bir savaş bütçesinin edasıyla bu
Parlamentoda tartışmalar başladı. Bu dilin, bu üslubun kimseye bir yararı yok.
Sayın Başbakan da bunu bilmeli ve bu ülkeyi yöneten herkes de bunu iyi
bilmelidir. Yani tehdit, baskı, dönüp Kürtlere hakaret etme hakkını hiç kimse
size vermez. Sayın
Cumhurbaşkanı seçildiği gün umutlanmıştık, buradan yaptığı konuşmada
“Farklılıklarımız bizim zenginliğimizdir.” demişti. Geçen konuşmamızda, geçen
bütçede de Meclis Başkanımızın da konuşması bu doğrultudaydı, Sayın Başbakanın
2005 yılında Diyarbakır’daki konuşmaları da bu doğrultudaydı. Ama bekledik;
gerçekten ne oluyor, ne bitiyor, yani bu farklılıklarla ilgili ne yapılacak,
nasıl bir adım atılacak ama gördüğümüz, yine eski politikalarla yeniden hayatı dizayn etmek, ret ve inkâr politikaları ve Kürtleri
aşağılamak. Sayın
Cumhurbaşkanı Kurban Bayramı’nda Diyarbakır’a gidecekti. Yine umutlandık.
Diyarbakır’a gitmiş olsaydı, eminim ki sivil toplum örgütleri, oradaki halk bir
bütün olarak Sayın Cumhurbaşkanını kucaklayacaktılar ve bu noktada açıklamaları
da oldu ama sağlık nedeni gösterilerek, işte, “Kulağında sorunlar var,
Diyarbakır’a gidemiyor…” Bu, bizce çok inandırıcı bir gerekçe değil. İkincisi: Yine
Sayın Cumhurbaşkanı Bağdat’a gidecekti, oradaki Kürtlerle diyalog kurulacaktı;
belki iç barışımıza bir katkı sunulur umuduyla o gidişi de umutla bekledik ama
o da gerçekleşmedi. Orada da sağlık nedenleri… Oysaki biz, bu sağlık nedenlerinin
bir bahane olduğunu düşünüyoruz ve şuradan bir sual sormak istiyorum: Sayın
Cumhurbaşkanı yirmi aydır Cumhurbaşkanı, neden hâlen Dışişlerinin konutunda
konaklamakta? Türkiye bunu merak ediyor. Bazı şeylerin üstünü kapatamazsınız. Buraya gelip bize buradan diklenmek çok hoş. Bunu Türkiye
halkı sizden bekliyor. Sayın Cumhurbaşkanı niye Köşk’te konaklamıyor? Bunu
açıklamalısınız. Eğer böyle bir şey varsa bu daha vahimdir. Korkunun
kuşattığı alanlarda siyaset yapılmaz. Eğer Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nü korku
kuşatıyorsa, Anayasa Mahkemesini korku kuşatıyorsa, Parlamentoyu korku
kuşatıyorsa insanlar nefes alamaz, bırakın politika üretmeyi. Böyle korkuların
egemen olduğu bir yerde siyaset dizayn edilmez. Bu
korkudur, bu telaştır. Sayın Cumhurbaşkanının bu sıkıntılarını bilmek istemek,
Parlamentonun asıl görevidir. Cumhurbaşkanı halkın iradesiyle Parlamentoda
bulunmaktadır. Biz DTP olarak Sayın Cumhurbaşkanına “sen” diye hitap etmiyoruz.
Evet, bu halkın Cumhurbaşkanıdır. Onun gereği yapılmalıdır. Ama Sayın Başbakanın
bu sıkıntılarını, yine, en zayıf halka Kürtler ve DTP olarak buradan
saldırmasını da, evet, bu noktada anlıyoruz. Şimdi, dünyadaki
krizin yansıması belli… YAHYA DOĞAN
(Gümüşhane) – Şu korku nedir? Şu korkuyu bir açıklar mısın? SIRRI SAKIK
(Devamla) – Ben sualler soruyorum, çıkıp cevap versinler. YAHYA DOĞAN
(Gümüşhane) – Neyin korkusu? SIRRI SAKIK
(Devamla) – Ben söylüyorum: Evet, Sayın Cumhurbaşkanı niye konutta ailesiyle
birlikte kalmıyor? Onu soruyorum. Muhataplarım çıkıp bunu cevaplandırabilirler. Değerli
arkadaşlar, şimdi, dün, burada, sürekli, Başbakan, Ana Muhalefet Partisi Lideri
birbirlerine, buradan, tablolar çıkararak birbirlerine seslendiler. Sayın
Başbakan hâlen 1970’lerde. Oysaki Türkiye 2008, birkaç gün sonra 2009’a
giriyoruz, 2008’de olan bir ülke 1970’lerin ruhuyla hareket edemez. Bir sürü
tablolar çıkarttı ve bu tablolardan o dönem Türkiye’yi yönetenleri sorumlu
tuttu. Peki, bugün, biz
de Sayın Başbakana soruyoruz: Bu ülkede bugün her şey güllük gülistanlık mı? Bu
ülke insan hakları konusunda ciddi şekilde kötü bir sınav verirken, her gün
patır patır Anadolu çocuklarını ölüme gönderirken, bu
çocuklar toprağa gömülürken buradan çıkıp çocuklarınızla ilgili “Siyasetçilerin
çocuklarına alanlar açtık.” diyor, “Rahat nefes alsınlar...” Biliyoruz, siz
çocuklarınızı Amerika’da, çocuklarınızı Avrupa’da okuttunuz, onlara istikbal
aradınız Avrupa’da, Amerika’da. Bizim Amerika’ya gidecek çocuklarımız yok.
Amerika’ya gidecek ve orada istikbal vaat eden hiçbir Anadolu çocuğu yok. Varsa
sizin çocuklarınızdır. Bizim çocuklarımız, Türk’üyle, Kürt’üyle bir bütün
olarak bu anlamsız kavgada yaşamlarını yitiriyorlar. Biz bu kavganın bitmesini
istiyoruz. Bu kavganın bitmesinin, bu Parlamentonun üreteceği politikalardan,
çıkaracağı yasalardan, Anayasa’dan geçtiğini söylüyoruz. Onun için ne
gerekiyorsa yapılması gerektiğini hep söylüyoruz. Ama ne yazık ki bu noktada
küçük bir adım bile atılmıyor. Bakın,
cumhuriyetimizin kuruluşundan bu güne kadar… Bu, Nazım Hikmet: Türkiye’nin yüz
akı; bu, sürgünde öldü. Bunun gibi onlarca insan sürgünde yaşamını yitirdi. Bu,
bir sanatçı, Ahmet Kaya: Bu, sürgünde öldü; bir Kürtçe şarkı söylediği için.
Yine bu, uluslararası bir karakter, Yılmaz Güney: Sürgünde öldü. Şimdi, böyle
bir ülkede yaşıyoruz, demokratikleşme ve özgürleşmeyle ilgili küçük bir adım
atılmıyor, halkların özgürlüğü için küçük bir çaba sarf edilmiyor ve çıkıp
burada farklı edebiyatlar yapılıyor. Peki, ben
soruyorum size: Şimdi, bu, yoksulluk değil de ne? İftar
çadırında binlerce insan kuyrukta. Hani sosyal devlettik? MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Ramazan bereketi. SIRRI SAKIK
(Devamla) – Hani sosyal devlettik? Bu, bir sadaka devletinde olur. Bu, geri
kalmış ülkelerin kaderidir. Türkiye bunu hak etmiyor. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – İftarı, top atılmasını bekliyorlar, sadaka madaka
değil. Sen anlayamazsın! Oruç tutanlar, o sıralarda seve seve
beklerler. SIRRI SAKIK
(Devamla) – Ya orucu, dini acımasız bir silah gibi kullanmayınız. İngilizler de
sizin gibi, Çinlilere afyon içirerek yüzyıl onları idare ettiler. Şimdi, siz de
kutsal dinimizi bu halka karşı bir afyon gibi kullanıyorsunuz, bir acımasız
silah gibi kullanıyorsunuz. Din sizin tekelinizde değil. Biz dini sizden
öğrenecek değiliz. Siz buralara geldiğinizde, bilmiyorum ama,
bizim halkımız Müslüman’dı. Bunu kullanmayınız, bir halkın dinini ve
inançlarını istismar ederek onların duygularını sömürmeyiniz. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Siz de etnik yapıyı sömürüyorsunuz. SIRRI SAKIK
(Devamla) – Biz etnik yapıyı sömürmüyoruz. Bakın, biz neyi sömür… Biz hiçbir
şeyi sömürmüyoruz. Bizim tek yaptığımız şey… Sevgili Arkadaşım, sen kendi
kimliğinle ilgili ne istiyorsan ben de onu istiyorum. Var mı? Bu benim
insanlığım… Yani, uluslararası hukuk mu dersin, insanlık mı dersin, ben onu
talep ediyorum, fazla bir şey talep etmiyorum ben. Şimdi, bu bir
kadın; sokakta polisler tarafından coplanıyor. AKP İktidarı döneminde oldu. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Taş atıyorlar, o da cevabını alıyor. BAŞKAN –
Karşılıklı konuşmayın lütfen Sayın Hıdır. SIRRI SAKIK
(Devamla) – Bakın, şimdi ona da cevap vereceğim. Bu bir polis; gaz
bombası atıyor. Nereye atıyor? MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Hastaneye. SIRRI SAKIK
(Devamla) – Evet, hastaneye, savaşta bile atılmayacak yerlere. Sizin
denetiminizde olan bir polis hastaneye gaz bombası atıyor. Bu, Uğur Kaymaz,
on iki yaşında; Kızıltepe’de bedenine on üç kurşun sıkılarak öldürüldü. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Onu kim sürdü meydana? SIRRI SAKIK
(Devamla) – Onu kim sürdü? SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) – Evindeydi, evindeydi. HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Evindeydi, kapının önünde öldürüldü. SIRRI SAKIK
(Devamla) – Evet. “Çocuklar vurulur
sorgusuz sualsiz, çocuklar vurulur. Kurşun rengi mevsimlerde. Lakin, katli vaciptir
kendi yurdunda mülteci Kürt çocuklarının.” İşte bu Uğur
Kaymaz; bir Kürt çocuğudur. Şimdi, sizin
iktidarınız döneminde her gün sokakta insanlar katledildi, ensesinden insanlar
vurularak öldürüldü “dur” ihtarına uymadıkları için. Bu Uğur Kaymaz on iki
yaşındaydı. Bu Uğur Kaymaz Kızıltepe’nin göbeğinde bedenine on üç kurşun
sıkılarak öldürüldü ve sonra ne oldu biliyor musunuz? Uğuz
Kaymaz’ın katilleri Mardin’de yargılanmadı, alıp
getirdiler, Eskişehir’de yargılandılar ve katillerin hepsi beraat etti. Şimdi
size soruyorum: Sizin de on iki yaşında çocuklarınız var. Kalaşnikofun
boyu Uğur Kaymaz’ın boyundan daha uzun. Yanına o
“keleş”i koydular, “Çatışmada öldürüldü.” dediler. Sizin çocuklarınız -elinizi
vicdanınıza koyun- keleş kullanabilir mi? Sizin çocuklarınız böyle bir
çatışmanın içerisinde olabilir mi? Bu çatışmada ölen bu Uğur Kaymaz’ı kendi çocuğunuzun yerine koysanız oradan laf
atmazsınız. Bakın, yanı
başımızda… MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Biz çocuklarımıza devletin polisine taş attırmıyoruz. Çocukları
meydanlara sürüp, suistimal etmiyoruz. HAMİT GEYLANİ
(Hakkâri) – Bir susar mısın, dinler misin konuşmacıyı! BAŞKAN – Sayın
Hıdır… Sayın Hıdır… SIRRI SAKIK
(Devamla) – Şimdi, siz eğer çocukların evini barkını yakarsanız, 3 bin-5 bin
arasında insanı kendi toprağından sürerseniz, o çocuklar gelip varoşlarda
eğitimsiz, sağlıksız ve o çocukların kardeşleri ölmüş, o çocukların kardeşleri,
dayıları cezaevlerinde ve o çocuklara ikinci sınıf, üçüncü sınıf muamele
yaparsanız kafanıza pabuç da yersiniz! MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Bağımsız hukuk yargılamış, cezaevine girmiş. Bağımsız hukuka dil
uzatmaya hakkınız yok. Hepimiz aynı hukukla yargılanıyoruz. FATMA KURTULAN
(Van) – Dinleyin, dinleyin! Kürsüye çıkınca cevap verirsiniz. SIRRI SAKIK
(Devamla) – Çıkıp cevap verirsiniz. Bakın, Yunanistan
yanı başımızda, Yunanistan’da ne oluyor kaç gündür? Yunanistan’da on altı
yaşındaki bir çocuk öldürüldü, bütün Yunanistan’da vicdan sahibi olan her insan
ayakta ve bütün Parlamento, A’dan Z’ye
bütün Parlamento o çocuğun anısına saygı duruşunda bulundu ve komisyonlar
oluşturdular. Zararları olan bütün insanların zararları ödendi. Demokrasi bu.
Peki, biz hangi gün o polis kurşunlarıyla ölen insanların anısına burada bir
dakikalık saygı duruşunda bulunduk; biz hangi gün bu Uğur Kaymaz için iki laf
ettik Allah aşkına söyler misiniz? Bu kadar nasırlaşmış vicdanlarla siyaset
olmaz. Burada, bu ülkede iç barışı sağlayamayız. Sevgili
arkadaşlarım, şimdi -çok fazla zamanımız yok- ben RTÜK’le ilgili ve son
günlerde özellikle Sayın Başbakanın bizimle ilgili söylediği ve… Bu sorunları
çözmezseniz ne olur biliyor musunuz? Buralarda sizin gibi birçok siyasi parti
geldi geçti. ANAVATAN yok bugün, DYP yok yani bütün aktörler yok oldu. Ne oldu
biliyor musunuz? Sayın Mesut Yılmaz çok şanslı, tek başına geliyor, şu köşede
oturuyor. Ama emin olun ki, siz bu sorunları çözmezseniz Tayyip Erdoğan’a bu
köşede tek başına gelip oturmak bile nasip olmayacak, hiçbiriniz
olmayacaksınız. Siyaset,
sorunları çözme sanatıdır. Siz sorunları çözmek için buradasınız. Siz buradan
bir başkasının dilini, kültürünü, kimliğini inkâr ederek siyaseti dizayn edemezsiniz. Siz birlik oluşturarak… Bakın, ne oldu?
Dün burada Sayın Bahçeli ve Sayın Erdoğan bir anlamda buluştular. Kürtler
“Erdoğan” diyemiyor “Teyip” diyor. Teyp nedir
bilirsiniz, bir müzik aletidir, kaseti koyarsınız sürekli kaseti çevirirsiniz.
Sayın Tayyip Erdoğan da aynı şeyleri yapıyor, çıkıp Hakkâri’den “Ya sev, ya
terk et.” diyor, arkasından… (AK PARTİ sıralarından gürültüler) MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Öyle bir şey söylemedi. Anlamak istemiyorsunuz, çarpıtıyorsunuz!
Türkler de Kürtler de kardeştir ama siz… SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) – Sayın Başkan müdahale edin. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… Sayın Hıdır… SIRRI SAKIK
(Devamla) – Biz ne olduğunu biliyoruz. “Eşit koşullarda
gelin siyasette bir arada olalım.” diyor, “Barış içinde bir yarış…” diyor. Şimdi, derler ki…
Bakın, yeniden hazineden pay alacaksınız, bütün partiler. DTP de grubu olan bir
parti, bir tek lira para alıyor mu? Hani eşitlik? Hani bu ülkede herkes… ABDULLAH ÇALIŞKAN
(Kırşehir) – Parti olarak girin. SIRRI SAKIK
(Devamla) – Evet, grubu olan bütün bir parti… Ne oluyor? Bir tek lira yok.
Nasıl eşit koşullarda siyasete gireceğiz? Biz bölgeye
gittiğimizde, bırakın çocukların taş atmasına tepki gösterenler, bizim yolumuzu
kesen güvenlik güçlerinin elinde… Bir elinde telsiz, bir elinde taş,
otobüsümüzün camları kırılıyordu. Bizimle birlikte konvoyumuza katılan –elimde
belgeler var- Karaçoban’daki bir vatandaşımıza 1 milyar 200 milyon lira ceza
kesiliyor. Bu kadar baskının egemen olduğu bir alanda eşit koşullardan
bahsediyorsunuz! Şimdi, siz devletin bütün hazinesini kullanacaksınız, biz bir
tek lira almayacağız, bize karşı şer cepheleri oluşacak; bazı belediye
başkanlarını partimiz transfer ettiği için aynı gece kaymakamlar, güvenlik
güçleri bunu tehdit edince adam geri adım atmak zorunda kaldı. Şimdi, bölgede
aşiret liderleri, size ilçe başkanlığı yapan bazı kaymakamlar, il başkanlığı
yapan valiler ve bazı güvenlik güçleri bize karşı ortak aday çıkarmaya
çalışıyorlar. Peki, bu, nasıl eşit koşullarda olacak? Orada kömürler
dağıtılıyor, orada bilmem imkânlar dağıtılıyor, sorarlar size, -verdiğiniz
kömürün karalığı yüzünüze yansısın be- böyle bir eşitlik olur mu böyle bir
yarış olur mu, “barış içerisinde yarış” olur mu böyle bir şey? ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Kömür değil, zehir dağıtıyorlar, zehir? MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Gelin teröre karşı omuz omuza savaşalım, hep birlikte… SIRRI SAKIK
(Devamla) - Çıkarın yasaları, Anayasayı dizayn edelim, demokratikleşmeyi, özgürleşmeyi sağlayalım,
birlikte şiddete karşı duruş sergileyelim! Ama bunu yapabilecek ne inancınız
var ne gücünüz var! MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Biz “Eve Dönüş Yasası”nı çıkardık, siz dağlara çıkardınız insanları! SIRRI SAKIK
(Devamla) - Aslında dağlara… FATMA KURTULAN
(Van) – Hükûmet politikalarınız… BAŞKAN - Sayın Hıdır, ne kadar çok söyleyecek sözünüz
var! Grup Başkan Vekillerinizden ricada bulunun, çıkın konuşun; oturduğunuz
yerden hiç olmuyor, insicamı bozuyorsunuz. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Haksızlık yapıyor arkadaşımız. HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Öyle görevlendirilmiş! FATMA KURTULAN
(Van) – Bir grup orada Hatip’i konuşturmuyor Sayın Başkan! SIRRI SAKIK
(Devamla) – Aslında bu dağlara çıkan insanlar niye çıkıyor biliyor musunuz? Sizin ret ve inkâr politikalarınızdan dolayı. Hiçbir insan
bedenini ölüme yatırmaz. Hiçbir insan ölümle her gün kucak kucağa yaşamaz. Eğer
yaşıyorsa bir nedeni vardır. Siz çocuklarınızı gözünüz gibi kolluyor,
koruyorsunuz; o çocuklar insan değil midir? Hiç empati
yapıyor musunuz? İşte, ret ve inkâr politikalarınız… Sevgili
kardeşlerim, dün burada konuşulurken, aydınlarla ilgili, çıkıp, aydınların
1915’lerdeki o yaşananlardan dolayı toplumdan bir özür dilemek, o ailelerden
özür dilemek adına, 1915 öyle, 1943’lerde, 1950’lerde Rumlara, Ermenilere karşı
böyle bir şey yapıldı ve sonra Mustafa Kemal bile 1915’leri bir katliam ve bir
alçaklık olarak değerlendiriyor. Oysaki hâlen biz 1915’lerle, 1940’larla,
1950’lerle yüzleşmekten korkuyoruz. Şimdi, korkarak nereye kadar gidebiliriz?
Şimdi bir Kürtçe televizyon çıkarmaya çalışıyoruz, Kürtlerin hiçbiri yok
içinde. Ne aranıyor? Sabıkasız Kürt. Zaten sabıkasız Kürt’ün Kürtlükle bir
alakası yok ki, böyle bir talebi yok ki. MEHMET DANİŞ
(Çanakkale) – Sen kendini çok iyi ifade ettin! İşte busun sen! SIRRI SAKIK
(Devamla) – Zaten siz kendinize göre yeni bir şey dizayn etmeye
çalışıyorsunuz, bu doğru değil. Yine sizin kanalınız olur. Daha önce de yarım
saatlik bir kanal yaptınız, hiçbir Kürt ne izlemeye tenezzül ediyor ne de
ciddiye alıyor. Şimdi TRT Genel Müdürü burada mı, değil mi bilmiyorum. Yani
RTÜK Başkanına bir şey söylemek istemiyorum
-aslında söylenecek çok şey vardı ama söylemek istemiyorum- yargı
sonrası konuşacağız ama TRT Genel Müdürüne o kadar çok şey söylemek istiyorum
ki… Şimdi, TRT Genel Müdürü KİT Komisyonunda bir açıklamasında diyor ki: “Üç
partinin, üç grubu bulunan partilerin temsilcileriyle görüştüm.” O da
Başbakanın silahşoru ya, DTP’yi gruptan saymıyor.
Bütün görüşmelerde, programlarda tek bir tane DTP’li
yok. Kendisine sorduklarında durumdan vazife çıkarıyor, kendisini yargıçların
yerine koyuyor, diyor ki: “Efendim ben, onlar ülkenin bölünmez bütünlüğü…” (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın Sayın Sakık. SIRRI SAKIK
(Devamla) – Teşekkür ediyorum ama çok sataşma oldu Sayın Başkan. BAŞKAN – Siz de
cevap verdiniz ama. SIRRI SAKIK
(Devamla) – Teşekkür ediyorum. Şimdi, haddini
aşarak ne diyor? “Efendim, bunlar ülke yeminlerine sadık kalmadılar.” Senin
haddini aşar, burada mısın bilmiyorum. Sen böyle bir şey söyleyemezsin. Sen
devletin memurusun. Sen Başbakanın silahşoru değilsin. Başbakan sizi
tetikliyor, sizler de durumdan vazife çıkararak DTP Grubuna saldırıyorsunuz.
Şimdi, DTP’nin sizin gibilere pabuç bırakmayacağını
hepiniz iyi bilirsiniz. DTP’ye ve Kürt halkına
saygılı olmak hepimizin görevidir. Hepinizin de bu noktada duyarlı olmanız
gerektiğini düşünüyorum. Eğer demokrasi diyorsanız, özgürlükler diyorsanız,
halkın iradesine herkesin saygılı olması gerektiğini söylüyorum ve halkın
iradesine saygı gösteren herkese saygılar sunuyorum. (DTP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Sakık. BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, Hatip konuşması sırasında Sayın Grup Başkanımızı da
hedef alarak sataşmada bulunmuştur. İç Tüzük’e göre söz talep ediyorum. HAMİT GEYLANİ
(Hakkâri) – Hiç alakası yok! HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, hayır, Hükûmet çıksın cevap
versin. SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) – Ama hayır… Tutanaklara bakın Sayın Başkan, öyle bir şey yok ki! BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Grup Başkanımızı, Sayın Başbakanımızı… SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) – Yok öyle bir şey Sayın Başkan. BAŞKAN – Tekrar
bir sataşmaya mahal vermemek üzere, size iki dakika söz hakkı tanıyorum. Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) SIRRI SAKIK (Muş)
– O da AKP’nin gizli Kürtlerinden. IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR 1.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın,
Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, partisine sataşması
nedeniyle konuşması BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kürsü milletin kürsüsü.
Biz burada konuşurken Türk milleti adına, 70 milyon insan adına konuşuyoruz.
Hepsini kardeş gören bir anlayışla, hepsine sevgiyle, saygıyla yaklaşan bir
yaklaşımla burada konuşmamız lazım. Bu memlekette herkes birdir, eşittir,
kardeştir, aralarında ayrım ve gayrım yoktur. SIRRI SAKIK (Muş)
– Onu Başbakana soracaksın, Başbakana… BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Bu kürsü kinin, nefretin, düşmanlığın dile getirildiği bir kürsü
olursa, milletin birliğine, dirliğine, yaşanan sorunların çözümüne bu kürsü
katkı sunmaz. Onun için, biz burada konuşurken söylediğimiz sözlerin
meselelerin çözümüne, milletin birliğine, dirliğine katkı yapacak biçimde
olmasına özen göstermeliyiz, bir. İki, burada kimlik siyaseti yapılmaz.
Mecliste bulunan herkes 70 milyonu temsil eder. Hiç kimse “Ben falan ırkı,
falan şeyi, falan grubu temsil ediyorum.” diyemez. Burada biz, milletin, Türk
milletinin temsilciyiz. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı herkesi birleştiren
üst kimlik, altında da farklı kimlikler olabilir. Biz burada bu birliği, bu
bütünlüğü oluşturan yapıyı temsil ediyoruz ama buradan çıkıp sadece bir parti
“Biz şunları temsil ediyoruz.” derse Anayasa’ya aykırı davranmış olur; bir.
İki: Oyların dağılımına baktığınız zaman, Kürt kökenli vatandaşlarımızın en
fazla oy verdiği parti AK PARTİ’dir. Cumhuriyet Halk
Partisine de oy veriyor, MHP’ye de oy veriyor, bütün partilere oy veriyor.
Kimsenin kendisini bu kardeşlerimizin, vatandaşlarımızın oylarını cebinde
görme, onları kendinin tapulu malı görme hakkı da yoktur, haddi de yoktur. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak)
– Haklarını savunuyoruz. BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Bunu, millet gereğini yapmıştır. Bakın, doğu ve güneydoğuda birinci
parti AK PARTİ’dir. SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) – Biz tüm ezilenlerin haklarını savunuyoruz, Kürtler de onun içinde. BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
– Tehditlere rağmen, şantajlara rağmen, ölüm tehditlerine rağmen, millet gitmiş
iradesini ortaya koymuştur. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bozdağ. BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Sayın Başkan, bir şey daha ilave etmek istiyorum. SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan, Anayasa’ya uymadığımızı söylüyor. Anayasa Mahkemesinin
kendileriyle ilgili verdiği karar ortadayken Anayasa’dan bahsetmek… MEHMET DANİŞ
(Çanakkale) – Sabıkasız olanlar Kürt soyundandır, sabıkasız olanlar! BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar.) BAŞKAN – 14.05’te
toplanmak üzere birleşime ara veriyorum. Kapanma Saati: 13.06 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 14.06 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Fatma SALMAN KOTAN
(Ağrı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. Birinci turda yer
alan bütçeleri görüşmeye devam edeceğiz. III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam) 1.- 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/656) (S.Sayısı: 312) (Devam) 2.- 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı
Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/622, 3/521) (S.Sayısı: 313)
(Devam) A) CUMHURBAŞKANLIĞI (Devam) 1.- Cumhurbaşkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Cumhurbaşkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI (Devam) 1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı C) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU (Devam) 1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı D) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI (Devam) 1.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı E) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam) 1.- Sayıştay Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Sayıştay Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN –
Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Şimdi söz sırası
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili Sayın Hamit Geylani’ye aittir. Buyurun Sayın Geylani. (DTP sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi
dakika. DTP GRUBU ADINA
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa
Mahkemesi ve Sayıştay bütçelerine ilişkin, Demokratik Toplum Partisi Grubu
adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, Anayasa Mahkemesi 61 Anayasası’yla Türkiye hukuk sistemine
dâhil edilmiş, böylece ilk defa yasamanın işlemini denetleyen bir yüksek
mahkeme kurulmuştur. Kuşkusuz, günümüzde gerçek demokrasiyle yönetilen
ülkelerde hukuk devleti anlayışının bir gereği olarak anayasa yargısına ihtiyaç
bulunmaktadır. Bu anlamda Anayasa Mahkemesinin temel görevi devletin eylem,
işlem ve fonksiyonlarını, bireyin hak ve özgürlükleri lehine korumak olmalıdır.
Ne var ki, kurum bugünkü yapısı ve kararlarıyla kendini sadece devletin
yıkılmaz tabularını ve ezberlerini tekrarlamakla yetkili ve sorumlu sayan
anlayışla anlaşılmaz kararlara imza atan bir yapıya sahip olmuştur. Anayasa Mahkemesi
kurulduğu günden günümüze kadar demokratik meşruiyetten yoksun darbe
anayasalarına ve onun yüksek kurumlarına ne yazık ki bekçilik yapmıştır. Oysaki
bu kurumdan beklenen çağcıl bir hukuk zeminini yaratmasıdır. Anayasa’yı çağın
değişim ve dönüşümüne denk düşen biçimde yorumlayarak evrensel hukuk
normlarıyla hak ve hukuk üretmesidir. Mahkemenin son
dönemlerde vermiş olduğu ve her biri hukuksal karmaşa yaratan kararları
nedeniyle yurttaşların bir bütün olarak yargıya ve onu yozlaştıran anlayışa
karşı güvenlerini ciddi anlamda sarsmıştır. Cumhurbaşkanı seçimindeki 367
vakası ve türban kararı bu güvensizliğin son tipik örnekleridir. Çünkü, tıpkı siyasi parti kapatma davaları gibi siyasi saiklerle verilen kararlardır. Değerli
arkadaşlar, Anayasa Mahkemesi siyasete müdahale kurumu değildir ve hiçbir
şekilde de olmamalıdır. Ama bakıyoruz ki, Türkiye’de yargı çoğunlukla kendi
siyasetini inşa eden organlara dönüşmüştür. Şemdinli davasında yaşanan hazin
yargı sürecinde sivil mahkemenin suçüstü yakalanan sanıklara vermiş olduğu otuz
dokuz yıl beş ay onar günlük cezaya karşılık askerî mahkemenin kısa süreli bir
tutuklamadan sonra tahliye kararı vermesini hiçbir hukukçu arkadaş izah edemez
ve edememiştir. Hâkimler Savcılar
Yüksek Kurulunun, Şemdinli davasına bakan cumhuriyet savcısını ve 82 darbesine
dokunduğu için Adana Cumhuriyet Savcısını görevden almasını ve Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine çarpan kararlar karşısında yaşananlara, bir anlamda “hukuk
tutulması” diyebiliriz. Sayın
milletvekilleri, Türkiye’deki hukuk sistemi kuşkular ve korkular üzerine inşa
edilmiştir. Onun için, başta devlet ve ona bekçilik yapan antidemokratik hukuk
dışı kanunlar birer kutsal tabu sayılmıştır. Bakınız, Anayasa
Mahkemesi Başkanının değişmez ilkelerin değiştirilebileceği düşüncesini açıklama
cesaretini gösteremeyeceği itirafı, hadisenin vahamet boyutunu açıklamaya yeter
sanırım. Bu vahamet, onlarca parti kapatma alışkanlığında, demokratik çoğulcu
kültürü ortadan kaldırmaktadır ama bilinmelidir ki çağımızda salt muhalif
düşüncelerinden ötürü siyaseten parti kapatma, demokrasinin ayıbı ve çağcıl
hukukun acılı yarasıdır. Yaşanan yasallık çürümesi yani kanunilik çürümesinin,
parti kapatan sistemleri de sonlandırdığı unutulmamalıdır. Bu ülkede
demokrasi ve hukuk herkese lazım, özellikle AKP’ye de lazım. Onun için hem
sistemi hem Anayasa Mahkemesini yeni bir anayasayla kurtarmak gerekir, günü
gelmiş ve geçmiştir. Bugün sistemdeki hukukun çürümesi, tuzun çürümesiyle eş
değerdir. Bildiğiniz gibi, çürümeye yüz tutan besinlere tuz atılır ama çürümeye
yüz tutan tuzun çaresi yoktur. İşte böylesi bir konumla karşı karşıyayız. Anayasa Mahkemesi
kuruluş, işleyiş ve atama felsefesiyle kurumsal ve işlevsel fonksiyonunu da
yukarıda özetlenen anlayışla biçimlendirmektedir. Atamayı yapan
Cumhurbaşkanının siyasi veya belli bir ideolojik gelenekten gelmesi başlı
başına bir handikaptır. Bağımsız ve yansız yönlerini
etkilemekte, bu da Anayasa Mahkemesi üyelerinin oylarının rengine
yansımaktadır. Ne yazık ki, Mahkemenin kararlarına siyaset ve devlet korkusu
bulaşmıştır. Hiç kimse bunun aksini bugün iddia edemez. Bu yapıdaki,
sonsuz yetkilere sahip bir Anayasa Mahkemesinin Meclisin üstünde ve halk
iradesinin yok sayıldığı bir anlayışla hareket etmesi kabul edilecek bir şey
değildir. Halk iradesinin egemen olduğu sistemlerde anayasa değişiklikleri
cumhurbaşkanının imzasına ve anayasa mahkemesinin denetimine tabi
tutulmamıştır. Onun için, anayasayı değiştiren irade üstünde hiçbir irade
olmamalıdır. Değerli
arkadaşlar, bugün Türkiye'nin temel sorunu ve gündemi demokratikleşmedir. Çözüm
anahtarı da çağcıl ve evrensel hukuk normlarını içeren bir anayasadır. Bakınız,
toplum olarak mahkûm olduğumuz 82 darbe Anayasası’nın sert iklimi ırkçı koroyla
başlar ve o tempoyla devleti vatandaşa karşı koruyarak ve kutsayarak devam
eder, benzer fobilerle son bulur. Toplumsal değişim ve dönüşümü tıkayan bu
Anayasa baştan sona korkular ve yasaklar fırtınasıdır. Bugüne kadar yapılan on
beş değişiklik, yama dönemi tükenmiştir artık, tek seçenek yeni ve sivil bir
anayasadır. Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; bilindiği gibi demokratik anayasaların iki temel argümanı vardır: Bir, sınırlama; iki, uzlaşmadır. Yani,
devleti ve iktidar gücünü sınırlamak suretiyle kişilerin hak ve özgürlüklerinin
güvencelerini sağlarlar, bütün toplum kesimlerinin katıldığı genel bir uzlaşma
ve kabule dayanırlar. Demokratik anayasaların üstünlüğü salt hukuk kurallarını
içermelerinden değil, aynı zamanda toplumsal güç dengelerine dayanan genel
uzlaşmanın toplumda yarattığı saygınlıktan da ileri gelir. Bu anlamda demokratik
anayasal meşruiyetin tanımı, kriterleri, klasik hukuk
terminolojisi aşılarak somut koşullara ve çağa göre yoruma kavuşturma gerekir.
Sonuç olarak, toplumsal kabul ile birlikte evrensel hukuk normlarına uygunluğu
ile ihtiyaçlara yanıt olur ve kalıcılaşır diye düşünüyoruz. Değerli
arkadaşlar, toplumsal kabulün miladı, ana dil ve düşünce özgürlüğüdür. Kimse
buna itiraz edemez, çünkü siyaset dâhil tüm yaşamsal hakların kullanımı, ancak
düşünce özgürlüğünün olmasıyla anlam kazanır. Düşüncenin de en etkin ifade
biçimi ana dil ile ifadesidir. Zira, dil düşünceyi,
düşünce de dili besler. Ne yazık ki
bugüne kadar Kürt diline ve onu ifade eden düşünceye onlarca yasa, yüzlerce
düzenleme ve binlerce uygulama dizisiyle yasaklar zinciri konulmuştur. Fakat, bakınız, bireyin, toplumun, siyasetin ve devletin
doğal değişim ve dönüşüme evrilmesi, ancak dil yasağı
olmadan, düşünce özgürlüğü ve çağdaş demokrasiyle mümkündür. Demokratik olmayan
yasa, uygulama ve rejimlere teslim olmak kişinin insanlığından boşalmasıdır ve
kişilik erozyonudur. Oysaki bireyler demokratik devlet düzeninde ancak
kendilerini kimlikleriyle, ana dilleriyle, düşünceleriyle, cinsiyetleriyle ve
tüm renkleriyle ifade edebilirler. Bu hak doğal ve kutsal bir haktır. Eğer bu
haklar bastırılmış, kişi korkutulmuş, dili lal olmuş, düşüncesi prangaya
vurulmuş ve irade dışı bırakılmışsa hak ve hukuktan söz edilebilir mi? Sayın
milletvekilleri, tüm evrensel hakları yok sayan Türkiye’deki anayasa kültürü
başlı başına bir açmazdır. Zira ülke, kırk yıl, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
yaptığı antidemokratik anayasalarla, son kırk yılda ise darbe anayasalarıyla
yönetildi ve hâlen yönetiliyor. Bu seksen yılın bakiyesi ferman anlayışıdır. İşte, dün bu
kürsüde Sayın Başbakanın yaptığı kışkırtıcı ve hakaret dolusu konuşma da ret,
inkâr, ırkçı anlayışın talihsiz bir tekrarıydı. Ne hazindir anti Kürt
ittifakında bu çatı altında benzeşenler bir kez daha uzlaştılar, ama kimsenin
kuşkusu olmasın -Hakkâri’den çok söz edildi- Hakkârililer ve bir bütün olarak
bu ülkenin halkı gereken en acımasız cevabı verecektir. Onun için bu anlayış
karşısında yeni, sivil ve kültürel farklılıkların yaşamın her alanında
ifadesini ve iktidarlaşmasını güvenceye alan bir anayasanın yapılması
kaçınılmaz olmuştur. Yaşanan
hadiselerden ders alarak, Anayasa Mahkemesinin üye sayısının arttırılması ve
seçilme yöntemleri ile kararlarına karşı kanun yollarının açılması gereksinimi
çözüme kavuşturulmalıdır. Böylesi bir düzenleme sonucu, kurumsal işlevini bile
aşarak hukuku zorlayan kararlar veren Anayasa Mahkemesinin yetkileri
demokratik, bağımsız ve yansız bir zemine çekilmelidir. 23’üncü Dönem
Parlamentonun öncelikli olarak görüşmesi gereken yepyeni bir anayasadır, ancak
yeni bir anayasayla yetki ve görevlerini sık sık
eleştirdiğimiz kurumları yeniden düzenleyebiliriz. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; devletin mali yapısının sağlıklı, düzenli, hukuki ve
verimli işleyebilmesinin yolu iyi bir kamu mali kontrol sisteminden
geçmektedir. Bu da kamu mali yönetiminde şeffaflık ve hesap verebilirlik
ilkesiyle doğrudan ilişkilidir. Kamu mali kontrolünün sorunsuz işlemesi ise
bağımsız ve güvenilir bir denetim mekanizmasının oluşturulmasıyla olanaklıdır,
ancak bu denetimin tüm kamu yönetimini kapsaması ve uluslararası denetim
standartlarına uygun olması da bir kaçınılmazlıktır. Türkiye'de mali
kontrol ve denetime Anayasa’nın 160’ıncı maddesine göre Türkiye Büyük Millet
Meclisi adına Sayıştay görevli ve yetkili kılınmıştır. Yürürlükteki 832 sayılı
Sayıştay Yasası çağın ihtiyaçlarına yanıt vermemiş, süreç içerisinde kısmi
değişikliklere uğramıştır. 2003 yılında 4963 sayılı Kanun’ Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; Avrupa Birliğine uyum sürecinde yeniden şekillenen kamu
mali yapısı Sayıştay Yasası’nda değişiklik yapılmasını zorunlu hâle
getirmiştir. Bu amaçla Sayıştay, her şeyden önce bağımsız ve tarafsız olmalı,
üyelerinin seçim yöntemi de bu anlayışa göre ve siyasetten arınmış bir biçimde
düzenlenmelidir. Gerçek mali denetim böylesi özgür iradeye sahip bir anlayış ve
cesaretle olanaklıdır. Bu çok önemli, Meclis İç Tüzüğü’nde yapılacak bir
düzenleme ile yeniden Sayıştay komisyonunun kurulması gerektiğine inanıyoruz.
Zira var olan düzenleme ile Sayıştayın işlevi Plan ve
Bütçe Komisyonu içinde giderek küçülmektedir ve yetersiz kalmaktadır.
Demokratik ülkelerdeki işleyiş bu komisyonların bağımsız komisyonlar şeklinde
işlemesi biçiminde tezahür ediyor. Hatta çok ilginçtir, yine gerçekten hukukun
üstünlüğüne inanan, dayanan demokratik ülkelerde mali denetim komisyonlarının
başkanları bile muhalefet kanatlarından seçilmektedir. Bu nedenle iktidar
kanadının bu işleyiş üzerindeki baskı ve vesayeti belli ölçüde ortadan
kaldırılmaktadır; bu, önemli bir konudur diye düşünüyoruz. Böylece kamu
maliyesinde hesap verme işi şeffaflaşarak hortumlanan devlet yasasının
güvencesi sağlanmış olur diye düşünüyoruz. Değerli
arkadaşlar, aslında dün burada bütçenin tümü üzerinde yapılan konuşmalar
üzerinde çok şeyler konuşulabilir, bizde de hiç güneşin yüzünü görmeyen sözler
vardır ama ne yazık ki buna parti olarak, kişi olarak ne niyetimiz ne de
vaktimiz var. Onun için, ortak akıl gerekli. Hukuk tutulması var, akıl
tutulması var bu ülkede. Bunu ortadan kaldırmanın tek yolu da ortak diyalog,
uzlaşma, barışçıl bir duruş ve demokrasiye, hukuka üstün bir inanç. İşte bu inançla
ve bu duygularla 2009 yılı bütçesinin, ülkemize demokrasi, toplumsal barış getirmesi
dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Geylani. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Kocaeli Milletvekili Sayın Cevdet Selvi.
(CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on bir
dakika. CHP GRUBU ADINA
M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
Cumhurbaşkanlığı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesi üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygı ve sevgiyle
selamlarım. Üzerinde
görüşeceğim bütçe, hassasiyet gerektiren, saygının en üst düzeyde layık olması
gereken makam ve kurum. Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu ülkenin, Türkiye'nin
geleceğini şekillendiren, kaderini çizen bir kurum ve özellikle
Cumhurbaşkanlığı makamı da tüm milletin, ulusun birliğini sağlayacak, devleti
temsil eden bir makam. Hepimizin, tüm kurumların, saygıyla, duyarlılıkla,
yıpranmamasını önlemek için hassas davranılması gerektiği bir bütçe üzerinde
konuşacağım. Çünkü “Cumhurbaşkanı devletin başıdır. Cumhurbaşkanı Türk
milletinin birliğinin temsilcisidir; Anayasa’nın uygulanmasını, devlet
organlarının, kurumlarının düzenli, uyumlu çalışmasını gözetir.” hükmü açıkça
Anayasa’nın 104’üncü maddesinde de bellidir. Türk halkı için birleştirici,
devleti temsil eden önemli bir makamdır. O bakımdan Cumhurbaşkanlığı, aynı
Meclis gibi, kurum olarak çok önemlidir de; bunu sadece bu ulusun, bu devletin
unsurları, sadece bu millet değil, bu kurumlar değil tüm dünyada da saygıyla
karşılanması, hassasiyet gösterilmesi gereken bir makamdır. Bunun için Sayın
Gül’ün Cumhurbaşkanlığı seçiminden önceki olaylar dikkate alınarak makamın
yıpratılmaması için Cumhuriyet Halk Partisi her türlü girişimde bulundu. AK PARTİ iktidara
geldiği 2002’den hemen başlayarak kamu kurumlarını, anayasal kurumları,
YÖK’ten, üniversiteden, ordudan, yargıdan her organla ve Cumhurbaşkanlığıyla da
çok ciddi kavgalar sürdürdü. Daha eskiden, öylesine, Cumhurbaşkanlıklarına
ciddi bir suçlama, kamuoyunda yıpratacak, makamı yıpratacak olaylar olmazdı.
Ama AKP iktidara geldikten sonra Sayın Ahmet Necdet Sezer’i kamuoyunda
yıpratmaya başladı. Türkiye’deki hassasiyet belliydi ve bu nedenle Cumhuriyet
Halk Partisi, Anayasa’nın hukuki değerlendirmesinin sonucunda da üçte 2, yani
367 olsun, bir uzlaşma sağlansın, halkın birliği konusunda Cumhurbaşkanlığı
makamı şu kırılma noktalarında yararlı bir hizmet versin diye direndi. Ancak ne
yazık ki, iktidar alışmıştı. Beşi bir yerdenin
hedeflerinden bir tanesi de Cumhurbaşkanlığıydı; inat
etti. “Uzlaşılarak yapılır.” dedik ve ne yazık ki, bu makam bir genel seçimin
malzemesi olarak kullanıldı. Söylenen sözler, vicdanı olan tüm yurttaşların
yüreğini sızlattı: “Dindar Cumhurbaşkanı.” ve diğer hiç de uygun olmayan…
AKP’nin genel seçimlerine malzeme edildiği için de halkın gerçek sorunları dile
getirilemedi. Evet, biz bu
konuda üstümüze düşeni yaptık ve Sayın Başbakan 2007 seçimlerinin
sonuçlanmasında balkona çıktığında, oyunun da yüksek olması nedeniyle,
saygıdeğer bir açıklama yaptı. Tüm yurttaşlara uzlaşmanın önemini vurgulayarak
uzlaşmayla bir Cumhurbaşkanı seçebileceği mesajını verdi. Birtakım köşe
yazarlarımızın, birtakım sorumlu yurttaşlarımızın da yüreğine su serpildi. Elbette, o
kavgalar Türkiye'ye yaramıyor. Bir uzlaşma olursa 2007 seçimiyle Türkiye'de bir
huzur, geçmişin kavgaları, inatları kalkar, yararlı bir sonuç alınır diye
bekledik. Ama ne yazık ki, iyi niyetle de olsa Meclisimizde -dolaylı olarak da
açık olarak da- belirli gruplar AKP’nin gösterdiği Cumhurbaşkanı adayını
destekleyeceklerini söylediği andan itibaren AKP içe kapandı. Kendi grup
toplantısında bir parti yetkilisi gibi Cumhurbaşkanı adayı ve Cumhurbaşkanı
seçmeye kalktı. Öyle oldu ki belirsizlik, 72 milyonu uluslararası alanda ve
ülkede temsil edecek kişinin kim olduğunu anlama imkânı bulamadık. AKP
milletvekilleri dahi adayın, Cumhurbaşkanı adayının kim olduğunu söyleyemez
hâle geldi. Sonra 3-5 tane AKP üst düzey yetkilisi karar verdiler, anlaştılar;
dolayısıyla seçildi. Seçildi de elbet başımızın tacı olması gereken, korumamız
gereken bir anlayışın orada gelişmediğini maalesef şimdi gördük. Konuşmacılar
da ne büyük sakıncalar doğurduğunu ve doğuracağını burada tekrarladı. Bizim
kaygılarımız gerçek oldu. Ne oldu? Sayın Cumhurbaşkanı, AKP’nin ideolojisinden,
AKP’ye bağlı anlayışından kopamadı. Ahmet Necdet Sezer, yani bir önceki
Cumhurbaşkanı zamanındaki atama dosyalarını inceleme ihtiyacı bile duymadan çok
kritik noktalara bu atamaları gerçekleştirdi. Sayın
Cumhurbaşkanı, eskiden kavga edilmiş üniversitelerle, YÖK’le ilgili rektör
atamaları konusunda da hassasiyetini, sorumluluğunu, Anayasa’nın çizgisi ve
çerçevesini dikkate almadı, âdeta kendi anlayışına uygun bir üniversiteler ve
YÖK yapısı oluşturdu. Burada, ilginçtir, herkesin dikkatini çektiğini
sanıyorum, YÖK Başkanı, göreve geldiği andan itibaren neler söylediğini, şu
Meclisin Başkanının odasında bile nasıl çamlar devirdiğini herkes ibretle
gördü. Bu yanlışlar burada da kalmadı. Siyasi iktidarın Çankaya’daki bir onay
unsuru, sorumlusu gibi hareket etti. Ne Anayasa ne demokrasi ne Türkiye’nin
gerçekleri ne de sorumluluklarına bakmadı, hepsini âdeta buranın onay unsuru,
kurumu gibi ortaya koydu. Bu dönemde pek
çok olaylar olmasına rağmen, Cumhurbaşkanı, bu olaylara samimiyetle ve
görevinin ve Türkiye’nin gereği ihtiyacı olan olaylarda hiç görülmedi. Nedir
bunlar? Hakkında dosyaları olanların bekletilen atamalarını en önemli yerlere
getirdi. Hâkim ve savcıların atamalarının yanında yüksek mahkemeler dâhil
birçok çevrenin eleştirdiği yargıda kadrolaşmanın yolunu açan yasayı da gözü
kapalı imzaladı, hatta yurt dışından gelir gelmez bu ve benzeri kritik yasaları
incelemeden imzaladı. Sayın
Cumhurbaşkanı dış politikada da -bir kısmı doğaldır- çok etkili rol oynamaya
başladı. Âdeta Türkiye’de şu dünyanın ve bölgemizin kritik dönemlerinde
Türkiye'nin ciddi bir Dışişleri Bakanının varlığından yokluğundan kuşku duyulur
hâle geldi. Cumhurbaşkanı her şeye karıştı. Sayın Başbakan zaten Türkiye’ye
nadir uğruyor. O dış politikayla ilgileniyor. Türkiye’de sorumlu kurum ve
kişiler, hele hele muhalefet partileri işi takipte
güçlük çekmeye başladı. Dış politikayı kim götürüyor? Abdullah Gül, Sayın
Cumhurbaşkanı mı, yoksa Sayın Başbakan mı, yoksa Dışişleri Bakanı oralarda
geziyor, o mu? Belirsizlik dış politikamızda da alabildiğine devam etti. Yolsuzluklarla
ilgili Türkiye'nin tüm yurttaşlarının vicdanını sızlatır belgelerin ortada
dolaştığı, yolsuzlukların arşa ulaştığı, ayyuka çıktığı dönemde
Cumhurbaşkanının bu yolsuzluklarla ilgili kurumları, ilgili bakanlıkları,
devlet kuruluşlarını uyarma ihtiyacı bile duymaması son derece ibret verici
hâle geldi; Devlet Denetleme Kurulunun bu konudaki görevlendirilmesi yerine
getirilmedi. Ne Başbakan cevap verdi ne Hükûmetin
yetkili bakanları net bir cevap verdi bu yolsuzluklar karşısında. Cumhurbaşkanı
da bu konuda Devlet Denetleme Kurulunu -adresini şaşırmış- demokratik kitle
örgütlerine gönderdi. Bir baskı unsuru olarak, devletin, Cumhurbaşkanlığının
yetkisinde olan Devlet Denetleme Kurulunu meslek kuruluşlarına gönderdi ve ne
yazık ki Deniz Feneri ile ilgili -bir adım- ve diğer usulsüzlüklerde,
yolsuzluklarda ciddi bir dikkat çekme bile vermedi. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. M. CEVDET SELVİ
(Devamla) – Ben, Cumhurbaşkanlığının mutlak ve mutlak saygıdeğer bir makam
olduğunu biliyorum, tüm dünyanın da saygı duymasını milletim adına, Türkiye
Cumhuriyeti devleti adına gerekli görüyorum. Sayın Cumhurbaşkanı
Cumhurbaşkanlığını bırakıp, yani makamı bırakıp İstanbul’da devlet
başkanlarını, Türkiye’ye itibar etmeyenleri, Türkiye'nin değerlerine önem
vermeyenleri, Ankara’yı, başkenti bırakıp İstanbul’da karşılamaya başladı,
havaalanlarında karşılamaya başladı, otel odalarında karşılamaya başladı. Bu
itibar eksikliği… Sayın Cumhurbaşkanı, yanında Başbakan Yardımcısı ve Bakanla
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Başkanının karşısında, 2 kişilik kanepede 3
kişi, kenarına ilişip Türkiye’yi temsil etti. Cumhurbaşkanımızın
milletvekilliği zamanında Ermenistan’la ilgili yaptığı konuşma burada, vaktim
yetmiyor, ama Ermenistan maçına gitti. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) NECDET ÜNÜVAR
(Adana) – Türkiye maçına gitti. M. CEVDET SELVİ
(Devamla) – Ermenistan’da maça gitti. Bunlar, çağa
uygun bir devlet yönetimi ve anlayışı değildir, ilkel anlayıştır. Dost, ahbap
çavuş ilişkisi… ATA uçağıyla atlayıp götürüp davetiye vermek, bunlar devleti
temsil edecek şeyler değildir. Sayın Cumhurbaşkanının… BURHAN KAYATÜRK
(Ankara) – Süren bitti ama konuşmaya devam ediyorsun. M. CEVDET SELVİ
(Devamla) – Peki. Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Selvi. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın İsa Gök. Buyurun Sayın
Gök. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on bir
dakika. CHP GRUBU ADINA
İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Radyo ve Televizyon
Üst Kurulu hakkında CHP Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. RTÜK dediğimiz
kuruluşun yasasını biliyorsunuz arkadaşlar, 3984 sayılı Kanun. Bu Kanun kırk
iki maddelik bir kanun, topu topu bu, ama AKP için
çok önemli bir kanun. Neden? Çünkü bu kırk iki maddelik Kanun’da göreve geldikleri
tarihten bu tarafa 4928, 4962, 5101, 5217, 5218, 5728, yetmedi daha devam
ediyor, 5767, 5785 sayılı kanunlarla ha bire değişiklik yapıyorlar -aynı Kamu
İhale Kanunu’nun geleceği- “Bu Kurumu nasıl zapturapt altında tutarız.” diye. Bu Kanun’un bir
9’uncu maddesi var arkadaşlar, 9’uncu madde. 9’uncu maddeyi aynen
huzurlarınızda okumak istiyorum. Bakın ne diyor bu madde: “Üst Kurul üyeleri
ile üçüncü derece dahil üçüncü dereceye kadar kan ve sıhrî hısımları
… radyo ve televizyon hizmetleri alanında Üst
Kurulun görev ve yetki alanına giren konularda herhangi bir yüklenme işine
giremez, -çok açık- özel radyo ve televizyon şirketlerinde ve bu şirketlerin
doğrudan veya dolaylı ortaklık bağı bulunan şirketlerde ortak veya yönetici
olamazlar…” Bakın, “dolaylı
ortaklık bağı” diyor, devam ediyor: “Üst Kurul üyeleri, üyelikleri süresince resmî
veya özel başkaca hiçbir görev
alamaz, -ne kadar net koymuş Kanun, hiçbir görev alamaz- özel veya kamu yayın
kuruluşlarının görev ve yetki alanına giren konularda doğrudan veya dolaylı
olarak taraf olamaz ve bu konularda hiçbir menfaat sağlayamaz…” Çok net bir
hüküm ve müeyyideyi koymuş, demiş ki: “Yukarıdaki esaslara aykırı davrananlar
görevlerinden çekilmiş sayılır.” Arkadaşlar, idare
hukukundan anlayanlar bilirler, “çekilmiş sayılma” cümlesi bağlı yetkidir,
takdiri yetki değil. Yani olay gerçekleşmişse Üst Kurulun toplanıp “Sen
görevinden çekilmiş sayıldın, güle güle.” demesine
gerek yok. Bağlı yetki, takdir edemez, doğrudan çekilmiş sayılır. Bu maddeyi
unutmayın arkadaşlar. Gelelim
olayımıza. Olay böyle iken, yani radyo ve televizyon kuruluşlarıyla dolaylı
bağlantı kurulabilecek şirketlerde hiçbir şekilde bağlantı yasağı var iken, bir
şirket adından bahsedeceğim sizlere: Rehber Basın Yayın Organizasyon ve Eğitim
Tesisleri Limitet Şirketi. Arkadaşlar, bu şirketin ana sözleşmesinde bir madde
var: “Sesli ve görüntülü video, sinema, televizyon ve reklam film ve paket
programları hazırlamak, hazır olanları çoğaltmak, pazarlamasını, dağıtımını
yapmak, stüdyolar kurmak, bunlarla ilgili her türlü makine …
ve yurt içinden temin etmek…” falan falan diye gidiyor. Yani medya. Şirketin
alanlarından birisi medya, radyo-televizyon. Bunu da unutmayın
arkadaşlar. Bu, Rehber Basın Yayın… Sayın Zahid Akman, Sayın RTÜK Başkanı, eğer Ticaret Sicili
Gazetesi yalan söylemiyorsa, 2008 yılı itibarıyla arkadaşlar, bu şirketin hâlen
ortağıdır. Sayın Zahid Akman’ın
ortakları kimlerdir? Zekeriya Karaman, meşhur zatı muhterem! Kanal
7’nin sahibi, söz sahibi. Bu zatı muhteremle ortaklık burada bitmiyor.
Olayları geniş görelim biraz, Deniz Feneri davasına gidelim. Deniz Feneri
davasında beraberler, Türkiye’deki davalarda beraberler. Hatırlayın, İstanbul
10’uncu Noterinin işlemleri. Hapishanede bulunan bir şahıs Türkiye’deymiş gibi
evrak düzenleniyor. Sayın Zahid Akman bu Zekeriya
Karaman’a öyle bir vekâletname veriyor ki arkadaşlar, bakın vekâletnamede hangi
yetkiler var, onları ben size bir okuyayım: “…adına şirket hisseleri almak,
satmak, devretmek, ihalelere girmek…”, her tür yetkiyi veriyor, genel yetki.
Genel yetki, yeni tarihli. Bu yetkiyi RTÜK Başkanı Kanal 7 şirketinin,
televizyonunun sahibine veriyorsa RTÜK Başkanının işvereni kimdir? Kamu mu, siz
mi, Zekeriya Karaman mı? Sayın RTÜK Başkanının işvereni Zekeriya Karaman’dır,
Kanal 7’nin sahibidir, Kanal 7’dir. Sayın Zahid Akman Almanya’ya sık gidip gelen bir insan.
Almanya’da davaları var. 2007 yılından bu tarafa Almanya’ya gidemiyor. Neden?
Çünkü hakkındaki iddialar ve özellikle Deniz Feneri davası ve onun öncesinde de
- tek olay Deniz Feneri değil arkadaşlar- bir kooperatif meselesi var. Ne bu
kooperatif meselesi, onu da arz edeyim. Bakın ne diyor… Bir kooperatif var,
1.500 üyesi var, Almanya’da, 2003’lerde. Bu kooperatif, arkadaşlar, iflas
ediyor, yolsuzluklara bulaşılıyor. Onun üzerine, Alman Savcılığı harekete
geçiyor, tahkikat açıyor. Dosya numaralarını benim kadar Sayın Akman da
bilirler. Bu tahkikatlar sonucu, arkadaşlar, gelen yazılarda, Zahid Akman’ın yasada
belirtildiği gibi yalnız üyelik değil yönetici olduğu ortaya çıkıyor. Yani 9’uncu
maddenin yasakladığı başka ticari faaliyet yasağını deldiği ortaya çıkıyor ve
arama kararı var. Sayın Zahid Akman, arkadaşlar, Almanya’ya gidemiyor. Neden?
Gözaltına alınacak. Gidemiyor. Neden? Belki tutuklanacak. Ama bakın ki ironiye,
Almanya’ya giremeyen, Türkiye adına toplantılara katılamayan Sayın Zahid Akman, arandığı için, bu Meclis çatısı altında, o
koltukta oturuyor. Bu, hakikaten komedidir, bu komedidir ya! (CHP sıralarından
alkışlar) Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısının onuru bu kadar ayaklar altına
alınamaz. Ticari bağı bu
kadar değil arkadaşlar. Devam ediyor. Nasıl devam ediyor? Allah çok versin,
kimsenin parasında gözümüz yok. Biz, “Hukuk, adalet” diyoruz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Bakın arkadaşlar,
hepsinin belgesi var. Hemen buyur gel, hepsinin belgesi… Bu belgelerin hepsi
sunuldu. Bakın arkadaşlar,
ben size birkaç şirket adı okuyacağım şimdi. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Kesinleşmiş hukuki karar var mı? İSA GÖK (Devamla)
– Aynen… Vallahi, efendim, gitsin ifadesini versin, kaçmasın. Bakın arkadaşlar,
bu 9’uncu madde yasağı var ya, aslında RTÜK üyesi olmak için devlet memuru olma vasfını haiz olmak
lazım. Yani, taahhüt ediyor, esnaf olmayacaksınız, devlet memuru gibi
olacaksınız. Ama ne? İçi dışı ticaret. Ben size,
ortağı olduğu, ilişkili olduğu birkaç şirket adı vermek istiyorum, bakın
arkadaşlar: European Food
Marketing GMBH Şirketi, Almanya’da. Bu şirkette doğrudan
ortak. Ardından Euro 7 Fernseh Marketing GMBH
Şirketi, yine ortak, yine idareci. Atlas Media
Marketing, Almanya’da, yine içinde var. Yetmedi… YAŞAR KARAYEL
(Kayseri) – Ne zaman? İSA GÖK (Devamla)
- Hemen tarihlerini vereyim. Bu şirketlerde başkan olduktan iki ay on yedi gün
sonraya kadar görevi devam ediyor. Ama bir isim daha var. Bakın, Yeni Şafak Europa GMBH… Bu da eski bir şirketin devri, Yeni Şafak.
Buradaki de 80 bin euroluk bir hisse karşılığı devam
ediyor görevi. RTÜK Başkanı olduktan sonra, arkadaşlar, on üç ay on bir gün bu
işlere devam ediyor, ticari faaliyetlere devam ediyor. Sayın AKP’li
vekiller, ben içinizde adalet duygusu olanları çok iyi biliyorum. Şimdi,
bakınız, Meclis, 9’uncu madde gereği RTÜK ile alakalı olamayacak, orada görev
yapamayacak olan bir insanı aklamaya çalışamaz. Bu kadar yasa dışı işe girmiş
iken, 28’inci ve 10’uncu Noterleri de bulaştırmışken İstanbul’daki, arkadaşlar,
Meclis bir kanun çıkartıyor. Deniz Feneri davasını hatırlayın. Hani
Başbakanımız Almanya ile alakalı önemli bir zatla konuşurken, Adalet Bakanı da
varken, “Arkadaşlar tutuklu, çok mağdur oldular.” diye dert yanıp “Ne zaman
bitecek?” diye sorarken, olay tam patlarken sizlerin oylarınızla bir kanun
geçti Meclisten, sizlerin oylarınızla arkadaşlar. Bu kanunun, arkadaşlar, ben
hemen size maddesini söyleyeyim: 5785, 10 Temmuz 2008. Bu Kanun’la siz RTÜK
üyesi olan Sayın Zahid Akman’a
soruşturma, yargılama yasağı getirdiniz. Haberiniz yok, bilmiyorsunuz. Çünkü
bir yerden geldi. Bununla, arkadaşlar, Başbakan izin vermedi. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Biliyoruz. AYHAN YILMAZ
(Ordu) – Sizin bildiğinizi biz de biliyoruz. İSA GÖK (Devamla)
– Eğer biliyorsan kötü niyetlisin zaten, bilerek yapıyorsan. Başbakanın iznine
tabi kılındı, arkadaşlar, bu soruşturma, dava. Başbakanın izni yoksa Zahid Akman yargılanamayacak. Yani tam koruma altına
alındı. Normal adalet duygularına sahip bir şahıs, normal ahlaki duyguları olan
bir şahıs der ki: “Yargılansın, kendini aklasın, savcıların eline bıraksın.”
Hayır. Hani Genel Başkanımız dün bahsetti ya Sayın Deniz Baykal
“Dokunulmazlıkları kaldıralım.” Sizden cevap gelmiyor. Siz, yetmiyormuş gibi
daha da genişletiyorsunuz, bu denli yargıya, bu denli karakola, emniyete
bulaşmış insanları daha nasıl koruruzun hesabını
yapıyorsunuz. Arkadaşlar,
bakınız, devam ediyor, Sayın Zahid Akman’ın bu ticaret bağlantısı, tabii, RTÜK’teki ifa ettiği
görevle bağlantılı olarak yürüyor. Nasıl yürüyor? Kanal 7’yi rating’i öne çıkartmak için, arkadaşlar, var olan yapıyı
değiştirip o rating hesaplama… Oradaki, arkadaşlar,
paneli baskıyla değiştirtiyor. Yetmiyor… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. İSA GÖK (Devamla)
– Kanal 7, TGRT’nin 50 milyon YTL’lik, 50 milyon
liralık, arkadaşlar, vergi borcunu nasıl kapatırız diye talimatlar veriliyor.
SPK Başkanı bu işlere alet oluyor, beraber çalışmalar yapılıyor. Bunlar diz
boyu arkadaşlar, diz boyu. Daha devam ediyor arkadaşlar, devam ediyor,
ATV-Sabah satışından dolayı Vakıfbank tehlikeye girmesin diye Ziraat
Bankasındaki büyük hesap hemen oraya aktarılıyor. Niye? Olaylar devam ediyor,
olaylar devam ediyor. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Kanaltürk’le CHP’nin bağlantılarını da
anlatın. İSA GÖK (Devamla)
– Arkadaşlar, bakınız, yeni bir yasa tasarısı getiriyorsunuz, çok tehlikeli,
direkt kıyım var, direkt kıyım var. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – 6 trilyon liralık borç almışsınız. İSA GÖK (Devamla)
– Ve arkadaşlar, RTÜK’e öyle yetkiler veriyorsunuz ki Sayın Zahid
Akman’a, doğrudan artık Başbakandaki yetkiyi o da
alıyor, arkadaşlar, yayın durdurma cezası. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Tuncay Özkan’la olan anlaşmalarınızı da anlatın. İSA GÖK (Devamla)
– Yüksek Seçim Kurulundaki seçimler sırasındaki denetleme yetkisini Sayın Akman’a veriyorsunuz. O kadar güveniyorsunuz ki o yüzden
güvence altına alıyorsunuz. Aynı çatı altında -süre yetmiyor- bulunmak ve yasa
yapma faaliyetinde kamu kaynaklarını tahsis etme faaliyetinden dolayı ben hicap
duyuyorum. Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Gök. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Partinizin Tuncay Özkan’la olan anlaşmalarını da anlatın. BAŞKAN - Sayın
Hıdır… Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Şahin Mengü. Buyurun Sayın Mengü. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on bir
dakika. CHP GRUBU ADINA
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Anayasa Mahkemesi bütçesi hakkında şahsım ve
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum. Değerli
milletvekilleri, Anayasa Mahkemesi, demokratik hukuk devletinin vazgeçilmez
kurumlarından olup çoğunluğun diktasını önlemek için çağdaş, modern
demokrasilerin vazgeçilmez kurumlarından biridir. Hem bu, yasaların Anayasa’ya
uygunluğunu denetleme görevini yapar, zaman zaman da
Yüce Divan görevi yapar. Yüksek yargı
organı olan Anayasa Mahkemesi son yıllarda görüştüğü ve karara bağladığı
davalardan daha çok,
başkan vekilinin ve eşinin yasa dışı dinlenmesi ve izlenmesi ve başkanın
açıklamalarıyla gündeme oturması yüksek mahkemenin kamuoyunda tartışılır hâle
gelmesine neden olmuştur. Kırk altı yıllık tarihinde yüksek mahkeme hiç bu
kadar göz önünde
bulunmamış ve tartışılmamıştır. Bunun nedenlerinin başında,
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın o makamda tartışmalı biri olarak
oturmasının sebebinden kaynaklanmaktadır. Son zamanlarda tutum ve davranışıyla
ve açıklamalarıyla da tarafsızlığını yitirmiş durumdadır. Zira
Sayıştay tarafından 1990 tarihinde Haşim Kılıç’ın da aralarında bulunduğu 3
adayın belirlenmesi için yapılan seçimin hukuka uygun olarak teşekkül etmemiş
bir Sayıştay Genel Kurulundan seçilmiş olması nedeniyle bu atama, bu Genel
Kurulun yapılmasına sebebiyet veren yasanın hemen akabinde seçilen 3 kişinin
Cumhurbaşkanına gönderilmesi ve Haşim Kılıç’ın o tarihteki Cumhurbaşkanı Sayın
Turgut Özal tarafından atanması sonucunda göreve başlamış, ancak göreve
başlamasından çok kısa bir süre sonra kendisinin atanmasına neden olan yasa
maddesi Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edilmiştir. Nitekim bu iptal
kararından hemen önce, Türkiye Barolar Birliği 7 Aralık 1990 tarihinde
yayınladığı bildiride, bu durumun hukuk devleti için tehlikeli, anayasal
kuruluşlar için endişe verici olduğunu belirtmiştir. Bu
nedenle, Haşim Kılıç’ın seçilmesine olanak sağlayan bu yasa ortadan kalkınca,
Haşim Kılıç’ın üyeliğinin otomatikman düşmesi gerektiğini söylemiştir ancak
-Türkiye Barolar Birliğinin bu açıklamasına bilim adamları da destek vermiştir,
olayın böyle olması gerektiği söylenmiştir- Anayasa Mahkemesi -elbette
kararlarını siyaseten eleştiririz, tartışırız, hukuken tartışırız ama verdiği
kararlar kesin olduğu için yapacak bir şey yoktur- “iptal kararlarının geriye
doğru yürüyemeyeceği” ilke kararından hareketle, Haşim Kılıç’ın üyeliğinin
düşmeyeceğine karar vermiştir. Ayrıca, Anayasa
Mahkemesinin iptal kararlarının geriye doğru yürüyemeyeceği görüşü hukuki
tartışmaya açıktır. Nitekim birçok bilim adamı ve hukukçu, bu geriye doğru
yürüyememenin kesinleşmiş mahkeme ve idare kararlarıyla ilgili olduğunda
hemfikirdirler. O nedenle, iptal kararının geriye doğru yürüyemeyeceği ilkesi
hukuk güvenliğini sağlamaya yönelik bir kurumdur ancak bu konuda da yüce
mahkeme tarafından işlenmiştir. Haşim Kılıç’ın
Anayasa Mahkemesine üye olma yolunu açan yasanın Anayasa’ya aykırılığına
rağmen, geriye yürüyemeyeceği düşüncesiyle, adı geçenin üyeliğinin
düşürülmemesi ileride çok vahim sonuçlar doğuracaktır. Örneğin, hukuk ile
hiçbir ilişkisi olmayan, belli meslek gruplarından gelen insanları, çok kısa
bir dönemde çıkacak bir yasayla Anayasa Mahkemesi üyeliğine tayin edebilirsiniz
ve bu yasa maddesi ileride iptal edildiği tarihte geriye doğru yürüyemeyeceği için,
o hiç hukukla alakası olmayan, aynen Haşim Kılıç gibi… Haşim Kılıç’ın da bütün
yaptığı eğitim muhasebe ilmiyle ilgilidir, hiç hukukla ilgili, yakından uzaktan
alakası yoktur. Dünyanın hiçbir yerinde bir muhasebe ilmini
yapmış bir insanın –ki, Haşim Kılıç’ın böyle doktorası, master’ı
falan da yoktur- dünyanın hiçbir anayasa mahkemesinde, hiçbir yüksek yargı
organında, ister parlamentolar tarafından seçilsin ister cumhurbaşkanları
tarafından atansın böyle bir üye ve tabii bu üyelikten de maalesef başkanlığa
gelmiş bir şahsı göstermek mümkün değildir. Ancak Haşim
Kılıç, tabii bu göreve geldiği anda bu görevi, aslında buraya getirilişi bir misyon gereğidir. Nedir bu misyon?
Laikliğe karşı olmasıdır. Bu laikliğe karşı mücadele etmek ve kendi dünya
görüşüne uzak siyasal partilere elinden geldiğince kötülük edebilmek, yandaşı
olduğu siyasal düşüncedeki partilere de evrensel hukuk değerlerini de göz önüne
almadan bilebildiği gibi yandaş olmaktır. Örneğin, kendi dünya görüşüne uzak
siyasi partilerle ilgili raportör raporlarını basına
sızdırmak bu görevlerden bir tanesidir, bu misyonun bir parçasıdır. Ve bütün bu
şansı ele geçiren Haşim Kılıç, bir etik değer sahibi insanın, kendisinin
Anayasa’ya aykırı bir yasayla göreve getirildiği yerde, o yasa maddesi iptal edildiği
anda görevi bırakması gerekir. Onurlu insanların yapması gereken, etik sahibi
insanların yapması gereken budur. Ama, tabii Sayın
Haşim Kılıç, biraz evvel yukarıda anlattığım nedenlerle, böyle bir misyonla bu
işe geldiği için böyle bir gerek duymamıştır. Haşim Kılıç’ın
laiklikle ilgili sorunu çok açıktır. Bir gazeteci kendisine “Laik misiniz?”
diye sorduğu zaman bu soruya cevap dahi verememiştir. “Politika yapmayalım, demagoji yapmayalım.” demekle yetinmiştir. Artı bir Anayasa
Mahkemesi Raportörü vardır, çok enteresan. Şimdi, bu devleti kuranların temel
değeri laikliktir. Bunu hiç kimse tartışamaz. Bu devleti Kurtuluş Savaşı’ndan
alıp devlet hâline getirenlerin ortak iradesi, bu hukukun üstünlüğü, yargı
bağımsızlığı, bunlar hepsi 1961’den sonra hayatımıza girmiştir. Ama laiklik, bu
devleti kanla ve terle kuranların temel dayanağıdır. Bu nedenle, bu laiklik
kavramını, laikliği ve milliyetçiliği -çok enteresan- iki kavramı birlikte Türk
siyasal yaşamının temel iki sorunu olarak gören, bu konuda makaleler yazan, her
imkân bulduğu ortamda çıkıp bunda da fikrini açıklayan… Elbette fikrini
açıklar. Düşünce açıklama özgürlüğü herkes için vardır ancak bir yargı
organında görev yapanlar, bu gibi konularda görev alması ihtimali bulunanlar
kendi kişisel görüşlerini böyle ulu orta açıklayamazlar. Bu zat bir ilim adamı
olarak böyle bir rapor yazmışsa bu kişinin bu konulardaki dünya görüşü ve
açıklamaları bilindiğinden bunları bu tip görevlere vermemek gerekir. Yani bu
tip davaların bu konuda -hukuki tabirle- ihsası reyde bulunmuş olan kişilere
verilmemesi gerekiyor ama Sayın Haşim Kılıç, kendine çok yandaş, laiklik
karşıtı olan bu zata benzer davalarda devamlı görev vermiştir. O kadar ileri
gitmiştir ki Türk yüksek yargı organı tarihinde görülmeyen bir olayı yaşadık. Maalesef
Adalet ve Kalkınma Partisinin kapatma davası sonucuyla ilgili kararını
açıklarken, kararı açıklamadan evvel bir on dakika kadar bu Osman Can denen
zatın ne kadar ciddi bir adam olduğunu… BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkanım, Sayın Hatip konuşurken burada olmayan… K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Böyle bir usul var mı efendim? Böyle bir usul var mı? Konuşmayı
kesiyor! Olur mu böyle şey ya! BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – …bir kimsenin şahsıyla ilgili… ŞAHİN MENGÜ
(Devamla) – Böyle bir usul var mı efendim? Benim hakkımda dava açar, itiraz
varsa dava açar. BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Böyle bir usul yok. Kendini savunacak söz hakkı olmayan kimsenin… K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Efendim, konuşma bitmedi daha. Var mı böyle bir usul? ŞAHİN MENGÜ
(Devamla) – Sen hukukçusun, otur yerine. BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Ben sizin konuşmanızı… ŞAHİN MENGÜ
(Devamla) – Dava açar benim hakkımda. BAŞKAN – Sayın Bozdağ… K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkan, böyle şey olur mu? Konuşma bittikten sonra… BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Böyle bir şey olur mu? Kendinin konuşma hakkı olmayan… ŞAHİN MENGÜ
(Devamla) – Benim hakkımda dava açar. Bak, o yollarını biliyor, dava açar. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Konuşma bittikten sonra… ŞAHİN MENGÜ
(Devamla) – Ben söylüyorum, dava açsın canım. Ben söylüyorum, dava açsın. BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Böyle bir şey olmaz ama! ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Olmaz olur mu! K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Hayret bir şey ya! ŞAHİN MENGÜ
(Devamla) – Şimdi, bakın, bu zat diyor ki: “Laiklik ve milliyetçiliği beraber
Türk siyasal yaşamının temel iki sorunu olarak gören…” Bunu açıkça söylüyor.
Daha ileri gidiyorum. Laiklik ve milliyetçilik hakkında Adalet ve Kalkınma
Partisine anayasa taslağı hazırlayan Sayın Ergun Özbudun bunun kadar vahşi davranmamıştır ve çok saygılı bir
şekilde… Aynen söylüyorum, ne demiştir Sayın Ergun Özbudun, okuyorum kitabından: “Atatürk’ün milliyetçilik
anlayışı akılcı, çağdaş, medeni, ileriye dönük, demokratik, toplayıcı,
birleştirici, insani ve barışçıdır.” Böyle tanımlıyor. Aynı kitapta
“Anayasamızın benimsediği milliyetçilik anlayışının ırk, dil, din gibi objektif
benzerliklere değil, kader, kıvanç ve tasa ortaklığına ve birlikte yaşama
arzusuna dayanan subjektif milliyetçilik anlayışı
olduğu açıkça anlaşılmaktadır.” diyor. Laiklik konusunda
ise yine aynı Hoca “Laikliğin Türk inkılabı açısından
taşıdığı önem, onun Anayasamızda özel olarak korunması sonucunu doğurmuştur.
Din hizmetlerinin devlet kontrolünden tamamen uzak biçimde cemaat örgütlerine
bırakılması çok sakıncalı olur. Atatürk’ün Türk toplumu için çizdiği çağdaş
uygarlık düzeyine ulaşmak hedefinin gerçekleşmesini tehlikeye düşürebileceği
ifade edilmektedir.” diyor. BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Herkes senin gibi düşünmek zorunda değil. ŞAHİN MENGÜ (Devamla) - Şimdi, yüksek mahkemenin başkan ve diğer
üyeleri Anayasa Mahkemesine seçilirken yemin ediyorlar, “Türk milleti
tarafından demokrasiye âşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet
ve tevdi olunan Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nı koruyacağıma; görevimi
doğruluk, tarafsızlık ve hakka saygı duygusu içinde, sadece vicdanımın emrine
uyarak yapacağıma, namusum ve şerefim üzerine andiçerim."
diye başlıyorlar. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. ŞAHİN MENGÜ
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım, bitiriyorum. Şimdi,
Anayasa’nın temel niteliği laiklik olduğuna göre, buna karşı olan bir
raportörün her önemli davada özel raportör olarak
görevlendirilmesi Başkanın görevini doğruluk ve tarafsızlık duygusuyla
yapmadığının açık delilidir. Ben bir şey
söylemeyeceğim. Sayın Bülent Arınç -hemşehrim, aynı ilin milletvekiliyiz- dün bir yüksek
bürokratın istifası için bir şeyler söyledi, aynen okuyorum. Sayın Arınç diyor ki: “İstifa bireysel bir hak, yeri geldiği
zaman da kullanılmalıdır. O insan için bir erdemdir. Sorumlu mevkilerde bulunan
insanlar, kendileri ile ilgili bir itham olduğunda, bu ithamın ağırlık
derecesine göre mutlaka kendilerine yakışanı yapmalıdır.” Sayın Arınç’ın bu açıklaması aynı Haşim Kılıç için de geçerli. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Mengü. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Ordu Milletvekili Sayın Rahmi Güner.(CHP
sıralarından alkışlar) Süreniz yedi
dakika. CHP GRUBU ADINA
RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayıştayın
2009 yılı bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi şahsım ve Grubum adına saygıyla
selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, Anayasa’nın 160’ıncı maddesine göre, Sayıştay merkezi yönetim
kapsamındaki kamu idarelerinin bütün gelir, gider ve mallarını Türkiye Büyük
Millet Meclisi adına denetleyip sorumluların hesap ve işlemlerini yargılama
yoluyla kesin hükme bağlamakla görevli bir kurumumuzdur. Sayıştaylar bütün
dünyada demokratik rejimlerin olmazsa olmaz birer kurumu hâline gelmiştir.
Ülkemizde Sayıştay yüz elli yıla yaklaşan mazisiyle, bağımsız statüsü ve
tarafsız konumuyla hukuk devletinin temel taşlarından biridir. Yurttaşlarımız kendilerinden
toplanan paraların nereye, ne kadar harcandığını bilmek istemektedir. Peki bunu gerçekleştirebiliyor muyuz? Değerli
arkadaşlar, AKP Hükûmetleri döneminde maalesef iş
çevreleri “bizden olanlar-olmayanlar” şeklinde sınıflandırılmış, yandaş kişi ve
çevrelere kamu olanaklarıyla sınırsız finans destekleri sağlanmış. Örnek olarak
ATV ve Sabah gibi krediler ve belediyelerde yandaş iş adamlarının arsalarına
imar tadilatları gibi. Milletvekilleri dahi bu konuda yeterince
bilgilendirilmemiştir. Bu olumsuzluklar orta yerde duruyorken Sayıştay
bütçesini konuşuyoruz, “Daha etkili denetim nasıl yapılabilir?” diye soruyoruz.
Hükûmetlerin yaklaşımı böyleyken bu mümkün mü? Bunu
siz değerli milletvekillerinin vicdanlarıyla yanıtlamasını istiyorum. Sayıştaya geleneksel görevinin yanı sıra 5018 sayılı Kanun’la uluslararası
denetim standartlarına uygun mali ve performans denetimleri gerçekleştirilmesi
ve sonuçların Parlamentoya raporlanması görevi verilmiştir ancak gerekli yasal
düzenlemeler yapılmadığı için 5018 sayılı Kanun hükümleri doğrultusunda
Sayıştay tarafından hazırlanması gereken dış denetim genel değerlendirme
raporu, faaliyet genel değerlendirme raporu, mali istatistikler genel
değerlendirme raporu ve ilgili diğer raporlar Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulamamıştır.
Bu nedenle de parlamenter denetim etkin
olarak yürütülememektedir. Değerli milletvekilleri, Sayıştayın tüm
kamu fonlarını uluslararası genel kabul görmüş standartlara uyumlu düzenlilik
ve performans denetimleri yoluyla denetlemesi ve Parlamentoya güvenilir
bilgiler ve öneriler içeren yüksek kalitede raporlar sunması hedefini
gerçekleştirebilmesi amacıyla hazırlanan Sayıştay Kanunu Teklifi Türkiye Büyük
Millet Meclisine sunulmuştur fakat 2005 Şubat ayında Meclise gelmiş olmasına
rağmen, AKP Hükûmeti bu teklifi yasalaştırma yönünde
bir çalışmanın içinde olmamıştır. Değerli
arkadaşlar, denetimden korkmamak gerekmektedir. Bugün, Meclisteki sayısal
çoğunluğunuzla bunu engelleyebilirsiniz fakat AKP hükûmetlerinin
önünde sonunda bu halka kayırmacılığın, yolsuzluğun ve talanın hesabını vermek
zorunda kalacağını hatırlatmak istiyorum. Mahallî
idarelerin etkin denetlenemediği gerçeği ortada duruyor. Belediye şirketleri
denetlenebiliyor mu arkadaşlar? Kamu kaynakları bu şirketler aracılığıyla nasıl
kullanılıyor? Ankara’da, İstanbul’da belediye şirketleri aracılığıyla ne kadar
büyüklükte bir kamu kaynağı kontrol edilmektedir? Kimlere, nasıl
aktarılmaktadır? Bunları konuşmak zorundayız. Değerli
arkadaşlar, yine çok önemli olduğunu düşündüğüm ve büyük bir kamu kaynağının
kullanıldığı KÖYDES ve BELDES projeleri Sayıştay denetiminin dışında
denetleniyorsa -ki sanmıyorum- İçişleri Bakanlığı denetleyecek. Yani parayı
aktaran da harcayan da denetim yapan da aynı ekip. Bu kabul edilebilir mi? Sayın
milletvekilleri, kamu kaynaklarının çarçur edilmesinin önüne geçmek zorundayız.
Sayıştayın üstleneceği sorumlulukları hakkıyla yerine
getirebilmesi için, Sayıştay Kanunu Teklifi’nin bir an önce kanunlaşması hayati
önem arz etmektedir. Belki kurumu daha etkin çalışır hâle getirecek bu
düzenleme daha fazla ertelenmemelidir. Değerli
milletvekilleri, Sayıştayın raporlama faaliyetlerinin
anlamlı hâle gelmesinin bir başka boyutuna değinmek istiyorum. Dünyada sayıştay raporlarının görüşüldüğü ve karara bağlandığı esas
zeminlerin parlamento komisyonları olduğu bilinmektedir. Sayıştay raporlarını
görüşecek meclis komisyonunun çalışma tarzı, üreteceği raporun içeriği ve
formatı, komisyon raporundaki tavsiyelerin izlenme usul ve esasları da son
derece önemlidir. Hâlen yürürlükte bulunan Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü’nde, Sayıştay raporlarının hangi işleme tabi tutulacağı hususunda
herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Öte yandan, Sayıştayın
genel uygunluk bildirimleri ve hazine işlemleri raporlarının görüşüldüğü Plan
ve Bütçe Komisyonunun iş yükü de dikkate alındığında, Sayıştay raporlarını
görüşmek üzere özel bir komisyon oluşturulmasının da parlamenter denetim
etkinliği bakımından yararlı olacağını düşünüyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sayıştayın Türkiye Büyük
Millet Meclisine sunacağı raporların kalitesini etkileyen en önemli unsur,
çalışmaları yürüten denetçilerin mesleki yeterlilikleridir. Bu nedenle, başta
düzenlilik ve performans denetimine ilişkin hizmet içi eğitim çalışmaları olmak
üzere çağdaş denetim metot ve tekniklerinin öğretilmesine yönelik çalışmalar
artırılarak devam ettirilmelidir. Sayıştay mensuplarının yurt içinde ve yurt
dışında diğer kurum ve kuruluşların, yüksek denetim kurumlarının ve meslek
örgütlerinin düzenlediği eğitim faaliyetlerine katılması sağlanmalıdır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. RAHMİ GÜNER
(Devamla) – Ayrıca, yabancı dil eğitimi, hizmet içi eğitimin başlıca
alanlarından biri olmalıdır, lisansüstü eğitim teşvik edilmelidir. Değerli
milletvekilleri, sözlerime son vermeden önce, 2000 yılı Hazine İşlemleri
Raporu’ndan birkaç cümleyle bahsetmek istiyorum. Rapor’un çeşitli
yerlerinde mali tabloların tam ve doğru olarak zamanında Sayıştaya
verilmediği ve benzeri ifadelerle aslında AKP Hükûmetinin,
Meclis adına denetim yapan bir kurumun nasıl gayriciddi
yaklaştığı ifade edilmektedir. Değerli
arkadaşlarım, dün bir bütçe tasarısı burada görüşüldü. Türkiye'nin nasıl
olduğuna, gerçeklerin ne olduğuna kimse değinmedi. Sayın Maliye Bakanı burada
Cem Yılmaz şovu yaptı ama Sayın Başbakan da Türkiye’yi güllük gülistanlık
gösterdi. Aynı bütçede işçi haklarına, aynı bütçede emekçilere, üreticilere ne
verildiği, ne verilme noktasında olduğu da anlaşılamamıştır ve Parlamento da
bunu bilememiştir ve Sayın Genel Başkanımın dediği gibi, otomatiğe bağlanacak
bir bütçe durumunda olduğu için biz bu bütçeye de güvenmiyoruz. Bu bütçenin de
halkımıza bir şey vereceğine yine inanmıyoruz. Hepinizi saygıyla
ve sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Güner. Şahıslar adına
ilk söz bütçenin lehinde olmak üzere Giresun Milletvekili Sayın Hasan Sönmez’e aittir. Buyurun Sayın
Sönmez. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakikadır. H. HASAN SÖNMEZ
(Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Mali Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2007 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın birinci turda yer alan
kurumlar bütçeleri üzerinde lehte söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyeti saygıyla selamlıyorum. Güçlü bir
Meclisin güçlü bir demokrasi anlamına geldiğini hepimiz biliyoruz. “Kuvvetler
ayrılığı” ilkesine dayalı parlamenter sistemimiz, ülkemiz tarafından sevilen ve
uygulanmaya çalışılan çağdaş bir demokrasi tercihidir. Kuvvetler ayrılığı ilkesine
dayalı parlamenter sistemin yazılı normlar yanında demokratik geleneklerle de
desteklenmesi ve beslenmesi gerekir. Bizim uygulamamızda bu boyutun tam olarak
sağlanamamış olması zaman zaman tartışmalara neden
olmakta, kuvvetlerin üstünlükleri ve uyumu sorgulanmaktadır. Unutmamak gerekir
ki kuvvetlerin yetki aşımı heves ve girişimleri modern demokrasilerde çok
gerilerde kalmış alışkanlıklardır. Bunlardan vazgeçmek ve kuvvetler mücadelesi
yerine kuvvetler uyumunu sağlamak zorundayız. Değerli
milletvekilleri, bilindiği üzere Türkiye Büyük Millet Meclisinde yoğun bir
ziyaretçi trafiği yaşanmaktadır, günde ortalama 5-6 bin ziyaretçi söz
konusudur. Bu ziyaretçi yoğunluğu Parlamento çalışmalarını olumsuz yönde
etkilemektedir. Bunun için önlem alınmalıdır. Türkiye Büyük
Millet Meclisinde milletvekili ofisleri, milletvekili danışman ve
sekreterlerinin uyumlu çalışmasını sağlamaktan uzak ve yetersizdir. Yeni
Parlamento çalışma birimleri binası yapılması için bütçeye ödenek konulduğunu görüyoruz. Bir an
önce bu binanın yapılarak hizmete sunulmasını diliyoruz. Türkiye Büyük
Millet Meclisine yeni taşıt almak yerine taşıt kiralamak suretiyle bu ihtiyacın
karşılanması öngörülmüş ve bütçeye bunun için ödenek konulmuştur. Bu uygulama
yerinde ve doğru bir uygulamadır. Türkiye Büyük
Millet Meclisinin bilgi ve teknoloji altyapısını güçlendirmek amacıyla 22’nci
Dönemde dönemin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Bülent Arınç tarafından başlatılan kısa adı METSİS olan Meclis
Enformasyon ve Telekomünikasyon Sistemleri Projesi’nde sona gelindiğini
memnuniyetle öğrenmiş bulunuyoruz. Bu projeyle Türkiye Büyük Millet Meclisi
binasındaki tüm ses, veri ve görüntü iletişimi tek bir merkezde toplanacak, tüm
İnternet altyapısı ve telefon santralleri yenilenecek, Türkiye Büyük Millet
Meclisi kampüsü alanına ve giriş kapılarına güvenlik
kameraları yerleştirilecek, plaka tanıma, şüpheli nesne algılama gibi
uygulamalar mümkün olabilecektir. 1 milyon 200 bin
sayfadan ibaret olan ve milletimizin yasama hafızasını oluşturan Türkiye Büyük
Millet Meclisi tutanakları 22’nci Dönemde elektronik ortama alınmış, bu dönemde
de indeksleme işlemleri tamamlanarak Türkiye Büyük Millet Meclisi intranetinde
hizmete sunulmuştur. Sistemin geliştirilerek İnternet ortamında da hizmete
sunulması faydalı olacaktır. Yine 22’nci
Dönemde başlatılan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca yürütülen
Mevzuat Bilgi Sistemi Projesi ile Osmanlıdan günümüze tüm kanunlara gerekçeleri
ve yapılan değişikliklerle birlikte elektronik ortamda erişim imkânı sağlanmıştır.
Hâlen Türkiye Büyük Millet Meclisi intranetinde kullanıma açılan sistemin
geliştirilerek İnternet ortamında da bütün vatandaşlarımızın hizmetine
sunulması yerinde ve faydalı olacaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 22’nci Dönemde başlatılan projelerden
bir hayli yol katedilmiş olan Türk Parlamento
Tarihinin Yazımı Projesi’nin tamamlanması, keza 1994’ten beri Türkiye Büyük
Millet Meclisi Televizyonu tarafından yapılan Türkiye Büyük Millet Meclisi
çalışmalarına dair çekimler ile bundan önce TRT tarafından yapılan çekimlerin
–ki bunlar yasamanın görsel hafızalarıdır- sayısal ortama aktarılarak
bozulmadan korunmasına yönelik Türkiye Büyük Millet Meclisi Televizyonu Dijital
Arşiv Projesi’nin tamamlanması faydalı olacaktır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinin Anayasa ve sair
mevzuattan doğan görev ve sorumluluklarını daha etkin ve süratle yerine
getirmesi, hiç şüphesiz, yeterli altyapı, donanım ve yetişmiş insan gücüyle
mümkündür. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. H. HASAN SÖNMEZ
(Devamla) - Her iki alandaki eksikliklerin giderilmesi için 22’nci Dönemde
başlatılan çalışmaların bu dönemde de Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımız
ve Başkanlık Divanınca sürdürüldüğünü görüyor ve bu gayretleri takdirle
karşılıyoruz. Değerli
milletvekilleri, bu vesileyle bir hususu belirtmek istiyorum. Biraz önce sayın
üyelerden bir hatip konuşurken burada yapılan bir yasal düzenlemeyle RTÜK
Başkanının yargılanmasının mümkün kılınmadığını ifade ettiler. Biliyorsunuz,
memurların yargılanması 1912 yılından beri Memurin Muhakematı
Hakkında Kanunu Muvakkat’a tabi idi. Bu Kanun 1999
yılında değiştirildi ve memurların yargılanmasına ilişkin yeni bir kanun
çıkarıldı. Bugün, bilindiği üzere en yüksek devlet memuru olan Başbakanlık
Müsteşarından her kademedeki memurun yargılanması kurumunun yetkili amirinin
iznine bağlıdır. Bu izin demek onun yargılanmasını engellemek anlamına gelmez. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) H. HASAN SÖNMEZ
(Devamla) – Bu izin sadece… Peki, teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Sönmez. Hükûmet adına Devlet
Bakanı Sayın Mehmet Aydın. Buyurun Sayın
Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Ben çok fazla
vaktinizi almayacağım, sadece bir iki nokta üzerinde durmak istiyorum. Evvela
şunu ifade edeyim: Bizim kültürümüzde, geleneğimizde hakikaten önemli olan bir
söz, bir prensip var. Keşke uygulayabilsek! Diyor ki o prensip: Sizden eğer
biriniz bir kötülükle karşılaşırsa onu eliyle düzeltsin. Yani yolda diyelim ki
gelip geçene zarar veren bir şey varsa tutup kenara kaldırsın. Yok eğer ona gücünüz yetmiyorsa, sözle düzeltmeniz gerekirse
onu da yapın, onu yapın. Ama diyelim ki o da mümkün değil, o zaman en azından
gönlünüzde o söylenene rıza göstermeyin, ona razı olmayın “Bu doğru değildir.”
deyin. Çünkü zaman gelir, ortam iyileşir, güzelleşir ve siz yeniden o prosedürü başlatırsınız. Elinizle, dilinizle ve gönlünüzle
düzeltirsiniz. Benim burada söyleyeceklerimi lütfen o anlamda almanızı rica
ediyorum. Yoksa burada ismi geçenleri benim savunmama onların ihtiyacı yok.
Benim de zaten öyle bir durumum, konumum söz konusu olamaz. Şimdi evvela şu
“Ya sev ya terk et.” işine gelmemiz lazım. Çünkü arkadaşlarımızdan biri
üzerinde onun ısrarla durdu. Dün Sayın Başbakan “O konuda şöyle söylemiştim,
şimdi tekrar ediyorum.” demesine rağmen tekrar gündeme geldiği için ve zaten
metin benim elimde var, tutanak benim elimde. Dolayısıyla, burada dilim
düzeltmeye muktedir olduğu için, o görev de orada oturduğum için bana düşüyor
ve ben müsaade ederseniz cevabı tutanaktan okuyacağım. Yani, soru demeyeyim de
iddiaya cevabı tutanaktan okumak istiyorum. “Hakkâri’deki
konuşmamda benim ‘Ya sev ya terk et.’ diye bir ifadem olmadı.” “Ya seveceksin ya
terk edeceksin lafının Fransızcasını Le Pen kullanıyordu.” Hepinizin malumu, son derece ırkçı
olarak kabul edilen bir Fransız kıdemli politikacı, birkaç defa da zaten aday
oldu başkanlık için. “Ya seveceksin ya terk edeceksin.” lafının Fransızcasını
söylerdi o. “İfademin
aynısını söylüyorum.” “AK PARTİ’nin üç kırmızı çizgisi
bulunuyor. Etnik, bölgesel ve dinsel ayrımcılığa karşıyız. Hiçbir vatandaşımız
bir diğerinden asla üstün tutulamaz.” Bazı şeyleri
atlıyorum. Tam iktibas ediyorum ama arayıp bulmam için o bir saniyelik vakit
geçiyor. “Ama bizi
birbirine bağlayan bir başka üst bağ var. Nedir o? Hepimiz Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşıyız.” “Bunu
hazmedemeyen terör örgütü var. İfademe dikkat buyurun. Bunu hazmedemeyen terör
örgütü var, onlar bunu hazmedemiyorlar. Biz ne dedik? Tek millet dedik. Ne
dedik? Tek bayrak dedik. Ne dedik? Tek vatandaş dedik. Ne dedik? Tek devlet
dedik. Buna kim karşı çıkabilir yahu? Buna karşı çıkabilenin bu ülkede yeri
yok. Ben bunu söyledim. Buna karşı çıkanın, çıkabilenin bu ülkede yeri yok. Ben
bunu söyledim.” SIRRI SAKIK (Muş)
– Bu ülke iktidar partisinin malı mı? Bu ülke sizin babanızın malı mı? HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Hangi ülke… HAMİT GEYLANİ
(Hakkâri) – Sayın Bakan, doğru olsa dahi bunun müeyyidesi ülkeyi terk etmek
değil. Eğer hukuka zerre kadar inancınız varsa karşılığı bu değildir. DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) – Yahu bu kadar niye hemen… HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Bakın… BAŞKAN – Sayın
Kaplan… Sayın Geylani… HAMİT GEYLANİ
(Hakkâri) – Karşılığı o değil. DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) – Sanki hakikaten ne kadar… HAMİT GEYLANİ
(Hakkâri) – Öyle olsa dahi yargıya inanıyorsan, ama gerçek yargıya, hukuka
inanıyorsanız karşılığı terk etmek değil. Kimsenin tapusunda değil bu ülke. HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Bize bir özür borcu var. DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) – Ben… Lütfen dinler misiniz? Ben sadece tutanaktan
yazıları okuyorum. Tutanak -dün idi- dünkü konuşmanın tutanağıdır… HAMİT GEYLANİ
(Hakkâri) – Ama yanlış tutanağın avukatlığını yapıyorsunuz Sayın Bakan. BAŞKAN – Sayın Geylani… Sayın Kaplan… DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) – …ve tutanak tarihtir. Ben tarihi değiştiremem. Dün… Eğer
istiyorsanız tutanakları getirin, sizin oturduğunuz yerde söylediklerinizi de
orada okuyayım. HAMİT GEYLANİ
(Hakkâri) – Ne anlama geldiğini o Sayın Başbakan kadar biz de bu… Türkçeyi de
biliyoruz, Kürtçeyi de biliyoruz. DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) – Biliyorsan sen de bildiğini söyle. Bunu… Ağzını tutan
mı var? Buradaydın zaten, geldin söyledin. BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Niye alınıyorsunuz? DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) – Yani arkadaşlar bu yol yol
değil. Evvela dikkatlice dinleyeceğiz. HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Bakan dinliyoruz. Israr ediyorsunuz, hâlâ Kürt halkına
hakarette ısrar ediyorsunuz. SIRRI SAKIK (Muş)
– Biz ülkemizi seviyoruz, sizin politikalarınızı sevmiyoruz. Sizin
politikalarınız zulüm politikalarıdır. HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Ya başka devletlerde istifa ediyor başbakanlar! DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) – Bakınız. Bizim politikamızı sevmek zorunda değilsiniz.
Sevmiş olsaydınız zaten ayrı bir grup olarak burada olmazdınız. SIRRI SAKIK (Muş)
– Ama siz bizden bunu istiyorsunuz. DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) – Ben size diyorum ki, bakın… SIRRI SAKIK (Muş)
– Size biat etmemizi istiyorsunuz. BAŞKAN – Sayın Sakık… DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) – Ben size diyorum ki… HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Bir Başbakanın… DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) – Yahu dinle Allah aşkına ya! RECEP YILDIRIM
(Sakarya) – Bırakın da dinleyelim beyler, bırakın da biz dinleyelim. DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) – Ben heyecanlanmıyorum ki! BAŞKAN – Sayın
Aydın… Genel Kurula hitap edin Sayın Aydın. DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) – Ben size diyorum ki, bakın, ben orada Hükûmet adına oturuyorum. BAŞKAN – Sayın
Aydın… Sayın Aydın… DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) – Hükûmet adına oturuyorum. BAŞKAN – Genel
Kurula hitap edin Sayın Aydın. Sayın Aydın… DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) – Hükûmet adına oturuyorum. BAŞKAN – Sayın
Aydın, Genel Kurula hitap edin. DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) – Onun için bunu çıktınız söylediniz, söylemek
zorundayım. HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Biraz sonra Başbakanın bütçesi var. DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) – Lütfen… Dinlemiyorum hiç. Ben burada vazifemi
yapıyorum, sen vazifeni gelip burada yapacaksın. BAŞKAN – Sayın
Aydın, Genel Kurula hitap edin lütfen. HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Bakan, biraz sonra Başbakanın bütçesi var. Başbakan gelsin
bütçesi sırasında konuşalım. BAŞKAN – Sayın
Kaplan, lütfen... DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) – Efendim, ben o Hükûmetin
üyesiyim. Başbakanı dâhil, o Hükûmetle ilgili her
türlü iddiayı cevaplandırma görevim vardır. Bu, benim, hem bir milletvekili,
bakan olarak görevim vardır. Dolayısıyla… SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Bakanım, faşizm tekliktir. Siz tek kimlikte diretirseniz bunun adı
faşizmdir işte! BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, müdahale eder misiniz lütfen… BAŞKAN – Sayın Sakık… Sayın Sakık… DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) – Ben bunu tartışmaya girmem. Lütfen! Ben tekrar
ediyorum arkadaşlar, yukarıda kendi söylediğimi tekrar ediyorum başka türlü. HAMİT GEYLANİ
(Hakkâri) – Daha çok tekrar edeceksiniz, tekrara muhtaç çünkü! DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) – Bu arkadaşların söylemedikleri bir şeyi -benim yanımda
olmuşsa- ertesi gün benim arkadaşlarımdan biri çıkıp “dedi ki” derse onu da
düzeltirim, bu benim ahlaki vazifemdir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Sizin
söylemediğiniz bir şeyi sizin ağzınıza getirenler onu ertesi gün söylerlerse…
Onun için bir ahlak ilkesiyle başladım. Ne olursa olsun… HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Peki, Sayın Bakan, niye öbür türlü… RECEP YILDIRIM
(Sakarya) – Ya yeter be! BAŞKAN – Sayın
Kaplan… Sayın Kaplan… DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) – Bitti, bitti! Daha fazla size şey yapamam. HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Öbür türlü anlama geliyorsa… BAŞKAN – Sayın
Kaplan… Sayın Kaplan… DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) – Dolayısıyla ne dedik? Devam ediyorum: “Bunu ben
söyledim. Onlar gibi düşünüyorsan ben sana ne söyleyeyim? Ve her yerde
söylediğim şu: Türk’ü, Kürt’ü, Laz’ı, Çerkez’i, Gürcü’sü, Abaza’sıyla biz
biriz, biz beraberiz. Niçin? Çünkü biz öyle bir medeniyetten geliyoruz.” HAMİT GEYLANİ
(Hakkâri) – Tabii dilinden, kültüründen arınmış… DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) – “İfademe dikkat: Biz yaratılanı Yaradan’dan ötürü
seven bir anlayışın mensuplarıyız.” Sayın Başbakanın söylediği bu. SIRRI SAKIK (Muş)
– Peki, Yaradan niye “Sizi kavim kavim yarattım.”
diyor? Niye Yaradan’a inanmıyorsunuz o zaman? BAŞKAN – Sayın Sakık… Sayın Sakık… DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) – Kavim kavim yarattı ki
birbirini boğsunlar diye değil. SIRRI SAKIK (Muş)
– Boğmadan, birbirimize saygı göstererek bir arada oturalım. BAŞKAN – Sayın Sakık… Sayın Sakık… DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) – İkinci bir husus, cevap vereceğim şey… Madem
öğrenmişsin, teşekkür ederim, o zaman sonunu da söyleyeyim: “Tanışasınız,
bilişesiniz diye… SIRRI SAKIK (Muş)
– E işte siz bizi dövüyorsunuz… DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) – Ama böyle sen bir cümle söylememe izin vermezsen…
Dinlemiyorsun ki anlayasın, tanışasın. BAŞKAN – Sayın Aydın, Genel Kurula hitap eder misiniz. SIRRI SAKIK (Muş)
– …siz bizi yok sayıyorsunuz, bizim dilimize, kültürümüze saygı duymuyorsunuz! DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) – Evet, bir ikinci husus, benim sorumlu olduğum -şimdi
buna kimse itiraz edemez- ilişik kurum olarak sorumlu olduğum… Yok, yok, ilişik
de değil, bağlantılı kuruluş olarak… OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Bakan, Başbakanın söylediği söylenen sözün aynısıdır. Siz
kendi görüşünüzü söyleyin. Başbakanın zırvası… DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) – Niye, o size niye dokundu ya? OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sen kendi görüşünü söyle. BAŞKAN – Sayın
Durmuş… DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) – O niye dokundu? O zaman bir cümle daha söyleyeyim. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Gözünü seveyim sen kendi görüşünü söyle, boş ver. “Bu görüş
MHP’nin” diyen de senin Başbakanın ya, yapma! DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) – O zaman bir cümle daha söyleyeyim ona da itiraz et. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Yapma! BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Şu konuşmaya bakın. Böyle bir üslup olur mu? BAŞKAN – Sayın
Durmuş… Sayın Durmuş… DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) – Müsaade eder misiniz bir cümle daha söyleyeyim, ona da
itiraz et. İşte bu konuda, vatanın birliği, beraberliği konusunda… OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – İtiraz yok ona canım. Başbakan da bize katılıyor. DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) – Ben itirazdan bahsetmiyorum. Yine burada eleştirilen… BAŞKAN – Sayın
Aydın… MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Böyle bir müzakere usulü olmaz efendim. DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) – O zaman konuşmasınlar, yanınızdaki arkadaşa söyleyin
konuşmasın. İkinci husus:
Hâlbuki sözümü kesmeseydi o ittifakla ilgili çok güzel bir cümle söyleyecektim,
söylemiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Söylemiyorum. Notlarımda vardı.
Burada “ittifak” sözü de geçti. Hangi konularda ittifak ettiğimizi, etmek zorunda
olduğumuzu hepimiz birlikte, hepimiz birlikte… SIRRI SAKIK (Muş)
– Sizin kadar vatanın birliğine, bütünlüğüne saygılıyız. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Bakan sizin görüşlerinizi biliyoruz, siz kendi görüşünüzü
söyleyin. BAŞKAN – Sayın
Durmuş, lütfen… DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) – Neyse, TRT ile ilgili bir durum vardı, onu izah
edeyim. O da şu: Arkadaşlar, evet TRT’de Kürtçe yayına karar verildi, siz karar
verdiniz. Büyük Millet Meclisi olarak karar verildi. Dolayısıyla arkadaşlarımız
çalışıyorlar. Çalışırken de ne yapıyorlar? Öyle bana da sorduklarını
zannetmeyin, benim bildiğim alan değil, bilmem ne… Bilen insanlar da, yani
bugüne kadar bu konuda yazmış insanlar var, çizmiş insanlar var, makaleleri
var, yazıları var, konferanslar düzenlemişler, orada konuşmuşlar. Yani isimleri
bu konuları biliyor şeklinde bir kanaati uyandıran insanlar var. Daha on gün
önceydi, AK PARTİ’nin Kızılcahamam toplantısının
olduğu gündü. Orada geniş katılımlı bir toplantı oldu… SIRRI SAKIK (Muş)
– Yani icazetli bir Kürtçe mi olacak? AK PARTİ’nin
icazet verdiği bir kanal mı olacak? DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) – …ve orada bu işi en güzel şekilde, en bilimsel
şekilde, en iyi şekilde nasıl yaparız diye oturdular… SIRRI SAKIK (Muş)
- Kürtlerin kurulları var, kurullarına başvurun. BAŞKAN – Sayın Sakık, Sayın Sakık, lütfen… DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) – …ve bunların, çağrılanların tamamına yakını da zaten
bu dili de, bu kültürü de tamamı değilse bile büyük bir ekseriyeti bu dili, bu
kültürü bilen, o konuda yazmış, çizmiş insanlardı. Dolayısıyla, biz bu
arkadaşları… TRT bu arkadaşları davet ederken de hiç kimsenin ne sabıkasına
baktı -zaten öyle bir görevi yoktur- ne de sabıkasını sordu. Öyle bir görevi de
yoktur. Düşünen insanlar olarak, bilim adamları olarak, bu ülkeyi seven
insanlar olarak onlara “Bizim böyle bir teşebbüsümüz var, siz bu konuda ne
diyorsunuz, sizin fikriniz nedir? İstişareden hayır doğar.” denildi ve
başladılar. Yoksa TRT kalkıp da “Şu sabıkalı, şu sabıkalı değil…” Hele açıkça
söyleyeyim. Burada bir ifade kullanıldı ki onun tamamen bir boş bulunmanın
neticesi olduğunu kabul ediyorum. SIRRI SAKIK (Muş)
– Açıklar mısınız? DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) – Açıklayayım. “Zaten sabıkası olmayan Kürt yok ki.” BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – “Kürt sayılmaz.” dedi Sayın Bakanım, “sabıkası olmayan…” DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) – Sizin… HAMİT GEYLANİ
(Hakkâri) – Size göre… Size göre… DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) – Hayır hayır, kendi… Burada
“size göre” demedi. HAMİT GEYLANİ
(Hakkâri) – Size göredir o. DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) – Her ne ise. O bir zühuldür. Ben o arkadaşımın tam
çıplak anlamıyla anlaşılacak şekilde onu kastettiğine de inanmam, inanmak
istemiyorum çünkü kalkıp öyle bir şey söylemez. O bakımdan, böyle birbirlerimizin
cümlelerinden bahaneler arayarak bir şeyler çıkarmaya gerek yok diyorum.
Hukukçu arkadaşlarımız için de… HAMİT GEYLANİ
(Hakkâri) – Yok yok, hep potansiyel sabıkalı olarak
görüyorsunuz. SIRRI SAKIK (Muş)
– TRT Genel Müdürü “Ben bu gruba söz hakkı veremem.” diyor. BAŞKAN – Sayın Sakık, lütfen… DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) – …cevap vermek için değil. SIRRI SAKIK (Muş)
– Ama Sayın Başkan, yanlış… BAŞKAN – Sayın Sakık, lütfen yapmayın. DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) – Hemşehrilerimle ilgili bir
şey sorarım. Daha sonra konuşuruz bizim arkadaşlarla. Bir rapor istemek
demek, zaten o raporu yazanın reyinin ne olduğunu anlamak, bilmek anlamına
gelmiyor mu? Hâkim için demiyorum. Bakınız, hâkim ayrı, yargıç ayrı, savcı
ayrıdır ama eğer birine “Şu konuda bir rapor yazın…” Mesela diyelim ki bir
siyasi partinin kapatılması veya kapatılmamasıyla ilgili eğer bir fikir
soruluyorsa, bir rapor isteniyorsa bunun “kapatılmasın”ı
ihsası rey olarak görüyor da “kapatılsın”ı ihsası rey
olmuyor mu? Hakikaten bilmediğim için, her iki hukukçu hemşehrimle
de yarın konuşuruz. Teşekkür ederim
sizin de dikkatinize, ilginize. Saygılar sunarım. Sağ olun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Aydın. Bütçenin
aleyhinde konuşmak üzere Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç. Buyurun Sayın
Genç. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada tabii bütçe
müzakerelerini yapıyoruz. Dün burada AKP’nin, bütçe müzakeresinde, katılan Genel
Başkanlarını ve grup sözcülerini -bugün de- dinledik. Ben bunu şuna bağladım:
Bir katil 10 tane adam öldürmüş, ortada cesetler. Bir tane avukat getiriyorlar,
avukat başlıyor “Ya, vallahi billahi bu benim müvekkilim suçsuzdur.” diyor.
Öyle, bunların yaptıkları savunma tıpkı öyle. Yani yaptığınız konuşmalar bu
kadar gerçek dışı. Azılı bir katilin nasıl ki yaptığı o katliam fiilini inkâr
etme gibi bir durum varsa Türkiye’de yapılan kötülükleri öyle yapıyorlar. Burada denildi
ki: “Türkiye Cumhuriyeti devletine biz kişilik ve itibar kazandırdık.” Daha dün
sizin Dışişleri Bakanı… Sarkozy çağırdı, Afganistan’a
en büyük katkıyı yapan, 300 milyon dolar da para veren Türkiye’yi toplantıya
almadı. Akşam yemeğine gitti. O da tıpış tıpış gitti. Ayrıca Suudi
Arabistan Başkanı geldi. Bu nasıl bir devlet, itibarlı bir Türkiye Cumhuriyeti
devletidir ki sizin Genel Başkanınızı, Çankaya makamında oturan kişiyi getirdi
bir otel odasında, otelin arkasında kendi fotoğrafı vardı, birisi sağ dizine,
öteki sol dizine oturdu ve ne hediyeler de verdiği hâlâ bütün basında
söylenmesine rağmen bunları bir türlü vermedi. Şimdi, Türkiye’de
en keyfî işlemler yapılıyor, en büyük suistimaller
yapılıyor. İşte buradaki RTÜK Başkanınız… Bunun soruşturma iznini verecek kişi
kim? Tayyip Erdoğan, Başbakan, siz yeni getirdiniz. E, niye vermiyor? Çünkü RTÜK Başkanı, Kanal 7’nin sahibi Zekeriya Karaman’ın
bacanağı. Zekeriya Karaman kim? Zekeriya Karaman da RTÜK Başkanıyla iş ortağı. E,
sıkıysa versin bakalım. Çünkü onun arkasında, Deniz Feneri’nde gelen,
milyonlarca euroyla gelen kişi Zekeriya Karaman. Orada nereye harcandığı belli, kimlerin hangi fiilleri yaşadığı
belli. Ayrıca da bu Zekeriya Karaman, Emirgan’da,
2005 ve 2006 yılında, o yüzde 10 imarlı olan bir yerde yüzde 80 imarlı lüks bir
ev yapıyor ve bazı belediyelerin araçlarıyla yapılıyor. Bunların
hepsi ortada. Yani sizin devri iktidarınızda, şu bütçede esasında
tartışılması gereken bu kadar büyük kurumların, burada, yapılan suistimallerini, yolsuzluklarını dile getirmemiz gerekirken
iş başka yere kaydırılıyor, iki tane radikal parti birbirleriyle kavga ediyor,
bu şekilde de işin ortasından sıyrılıp gidiyor. Türkiye’nin bugün menfaati bu
değil. Bugün Türkiye Cumhuriyeti devletinin Anayasa’sında Cumhurbaşkanının halk
tarafından seçilmesi gerekirken bu yerine getirilmiyor. Abdullah Gül,
oraya seçildikten sonra, biliyorsunuz, orada bir Cumhurbaşkanından beklenmesi
gereken, devletin şanını ve şöhretini, Türk milletinin şanını ve şöhretini
koruma yolunda en ufak bir adım atmamıştır. İşlemlerinde, tayinlerinde, YÖK
atamalarında, YÖK’ün teklif ettiği rektör atamalarında, yüksek yargı organları
ve Hâkimler ve Savcılar Kuruluna atamalarında daima, taraflı, cemaatlere mensup
insanları atamıştır. Kendisi kayıp
trilyon davasında sanık durumundayken bu kayıp trilyon davasının yargıda
yargılanmasını engellemiştir. Değerli
milletvekilleri, evvela, insanların kamuoyunun karşısına çıkabilmesi için,
kendisinin arkasında birtakım şüphelerin, zanların olmaması lazım, bunlardan
temizlenmesi lazım. Buradan çıkan yasalar,
maalesef, Türkiye’nin gerçeklerine uygun olmayan yasalar… Türkiye’yi… Maalesef
büyük soygunları affeden yasalar... Onlar, işte, Kamu İhale Kanunu olsun, vergi
affı kanunu olsun, bunlar Türkiye Cumhuriyeti devletinin geleceğini karartan
kanunlardır, suistimalleri artıran, soygunları
artıran kanunlardır; maalesef bunları, AKP’nin bir elemanı gibi, orada hiç
tartışmadan onaylamıştır. Şimdi ben
hangisinden beş dakikada bahsedeyim. Yine, bugün
Anayasa Mahkemesinin bir başkanı vardır, AKP’nin sanki bir elemanı gibi,
maalesef, kapatma davasında davranmıştır ve o kapatma davasının AKP aleyhine
çıkmaması lazım. Suç sabit olmasına rağmen getirmiştir en hafif cezayla bunu
kurtarmıştır. Eğer zamanım olsaydı tabii bunu uzun uzadıya size izah ederdim.
Bugün o kişinin oradan istifa etmesi lazım çünkü Anayasa Mahkemesini, gerçekten
artık Anayasa Mahkemesi gibi davranmaktan men etmiştir. Değerli
milletvekilleri, yine, Türkiye Büyük Millet Meclisi çok keyfî yönetilmektedir,
çok fuzuli harcamalar bulunmaktadır. Yeni yeni 54
tane araba alınmaktadır. Yine, eğer
incelerseniz, AKP’li birçok milletvekili birçok ülkeyle dostluk gruplarına
girmişlerdir, hepsi devletin kesesinden gidiyorlar, kendilerini davet
ettiriyorlar, komisyonlara davet… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. KAMER GENÇ
(Devamla) – Sayın Başkan, bir dakika değil efendim. AKP Grubuna sekiz dakika
verdiniz. Beş kişi konuştu… BAŞKAN – Sayın
Genç, bir dahaki sefere hiç kimseye bir dakika vermeyeceğim. KAMER GENÇ
(Devamla) – Neyse… Bütün komisyonlar ve dostluk grupları gidip kendilerini
dışarıda davet ettiriyorlar, Meclisin bütçesinden harcırah alıyorlar. Yahu,
gidip gezecekseniz, kendi paranızı harcayın kardeşim! Kendi paranızı harcayın!
Devletin parasını harcama hakkınız var mı? Bu Mecliste hangi
ihale nereye verilmiş belli değil. Eski Meclis Başkanını 8 tane koruma polisi
koruyor. Bu ne demektir ya? Bu nedir yani? Bunlar Meclisin bütçesinden para
alıyorlar. Ayrıca da burada yapılan ihalelerin, hangi usullere göre, kimlere
verildiği belli değil. Şimdi Meclisin
başlı başına, enine boyuna incelenmesi gerekirken beş dakikada zaten imkânımız
yok. Bir de bunları bütçe… Bence bu bütçe müzakerelerini kaldırmak lazım. Böyle bir şey yok ki yani. Şimdi Sayıştay doğru dürüst bir görev
yapıyor mu? Ben Plan ve Bütçe Komisyonunda kendisine sordum: Sayın Başkan,
sizin vicdanınız, sizin yaptığınız denetimin doğru olduğunu kabul ediyor mu,
yeterli olduğunu kabul ediyor mu? Arkadaşlar,
denetimi kaldırdınız. Denetimin olmadığı bir yerde her türlü hırsızlık olur.
İşte, Allah korkusu da yok birilerinin içinde, denetim korkusu da yok… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan, Hatip sözünü geri alsın. “Radikal parti” diyor, biz radikal
parti falan değiliz. KAMER GENÇ
(Devamla) – Efendim, konuşmaları dinliyoruz. Keşke zamanımız olsa da burada
herkese bir cevap vereyim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Genç. Sayın milletvekilleri, bütçe görüşmelerinde bir dahaki sefer
-bana geldiği zaman yönetim sırası- hiç kimseye bir dakika ek süre
vermeyeceğimi buradan ilan ediyorum. Herkes ona göre kendini ayarlasın. Onu
özellikle belirteyim. Bütçe için konuşuyorum. Bütçeden sonra, tabii ki o başka
ama bütçe süresi içinde, madem haksızlık oluyor… İşte, Adalet ve Kalkınma
Partisi 8 kişi konuşturdu, Milliyetçi Hareket Partisi 4 kişi, CHP 4 kişi,
Demokratik Toplum Partisi 2 kişi… Dolayısıyla, hakikaten Sayın Genç’in uyarısı
doğru, ben de o nedenle hiç kimseye bir dakika, bütçe süresi içinde, ek süre
vermeyeceğim. Talep etmeyin lütfen. Onu bildirmiş olayım. SIRRI SAKIK (Muş)
– Biz de sizi kutluyoruz, vallahi adil bir karar, adilsiniz. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, birinci turdaki konuşmalar tamamlanmıştır. Şimdi sorulara
geçiyoruz. On dakika süre
içinde soru sorduracağım. Mümkün olduğunca çok kişiye verebilmek için birer
dakikalık soru zamanı var, onu ayarlattırıyorum. Dolayısıyla,
zamanı doğru kullanabilirlerse sayın milletvekilleri, mümkün olduğunca çok
milletvekili soru sorabilir. Sayın Kaptan… OSMAN KAPTAN
(Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. İki sorum Meclis Başkanlığına. Bir: Meclis personeline zam yaptınız, geçici görevlilere zam
yapmadınız. Aynı işi yapan personel arasında adaletsizlik yapmış olmuyor
musunuz? İkinci soru:
Mecliste yardımcı hizmetler sınıfındaki üniversite mezunları genel idare
hizmetleri sınıfına alınacak mı, alınacak ise ne zaman alınacak? Cumhurbaşkanlığına
bir sorum: Suudi Arabistan Kralı’nın Sayın Cumhurbaşkanına verdiği hediyelerin
açıklanmaması kamuoyunda ciddi bir merak ve kuşku uyandırmıştır. Bu konudaki
soru önergelerine hiçbir tatmin edici cevap verilmemiştir. Bu durum
Cumhurbaşkanlığı makamını zedelemektedir. Bu hediyelerin geç de olsa
açıklanması yapılacak mıdır? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Süner… TAYFUR SÜNER
(Antalya) – Sayın Başkan, TRT Antalya Radyosunun kapatılmasıyla ilgili Devlet
Bakanı Sayın Mehmet Aydın’a bir soru önergesi vermiştim ve burada bir gündem
dışı konuşma yapmıştım. Ancak, hâlâ Antalya Radyosu ve çalışanlarının durumu
tam olarak bir belirsizlik içindedir. Şu anda kâğıt üzerinde bu Radyo kapalı ve
burada çalışanlar da Çukurova Radyosuna kaydırılmış gözükmektedir. Bu Radyonun
ve personelinin akıbeti ne olacak? Bir kez daha sormak istiyorum. İkinci sorum:
Antalya Arapsuyu Postanesinin arkasındaki 10 dönüm
arazinin ve TRT kampının bulunduğu alanları satmak için mi TRT Radyosunu
kapatmak istiyorsunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Tankut… YILMAZ TANKUT
(Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
geçtiğimiz 2008 yılında Cumhurbaşkanlığı bütçesi yüzde 63 artırılmış ve bu yıl
ve 2010 yılı için ortalama yüzde 5 oranında artış gösteren gider bütçeleri,
tahminî gider bütçeleri yapılmıştı. Bu tahminlere rağmen, Cumhurbaşkanlığı
bütçesi bu yıl için tahmin edilenden yaklaşık yüzde 20-21 daha fazla
artırılmıştır. Bunun en önemli nedeni nedir? Bu durumda acaba önümüzdeki yılın
Cumhurbaşkanlığı bütçesi bu yıl belirlenen bütçe gider tahminlerinden yine
yüzde 20-25 fazla mı olacaktır? Yapılan bütçelerin önceki dönem yapılan bütçe
tahminlerinden büyük ölçüde sapma göstermesini siz nasıl değerlendirmektesiniz? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın
Çalış… HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Sorum Sayın
Meclis Başkanlığımıza ve Sayın Hükûmetimize: Meclis
içerisinden ve Türkiye genelinden arayan pek çok arkadaşımız 4/C mağduru ve
kadro problemi olan arkadaşlarımız. Bu önümüzdeki dönemde 4/C mağdurlarının, 4/B’lilerin ve sözleşmelilerin kadro ihtiyacını gidermeyi
düşünüyor musunuz? Bu konuda bir programınız var mıdır? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Sayın Paksoy… MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. İki sorum olacak.
Bir: Cumhurbaşkanlığı. Cumhurbaşkanlığı bütçesinden 2008 yılında kamu yararına
çalışan derneklere yardım yapılmış mıdır? Şayet yapıldıysa 2009 yılında da
yapılması planlanmakta mıdır? İki: Meclis Başkanlığına. Milletvekillerinin beraber çalıştıkları sekreter ve danışmanların
çalışma şartları ve fiziki altyapıları Türkiye Büyük Millet Meclisine
yakışmayacak derecede olumsuzdur. Danışmanlar âdeta koridorlarda iş yapar
hâldedir. Meclis Başkanlığının bu durumu düzeltmeye yönelik çalışmaları ne
aşamadadır? Bu konuda 2009 yılı için bir ödenek ayrılmış mıdır? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Taner… RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakanım, 1915 olayları bahane edilerek sözde aydınlar
tarafından başlatılan özür kampanyası girişiminde Sayın Cumhurbaşkanının bazı
konuşmaları ve Ermenistan ziyaretinin etkisi olduğu görüşüne katılıyor musunuz?
Bir diğer sorum:
Yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarının böylesine arttığı günümüzde Sayın
Cumhurbaşkanına bağlı olarak faaliyet gösteren Devlet Denetleme Kurulu bugüne
kadar kaç denetim yapmıştır? Mesela, Deniz Feneri konusunda inceleme için bir
görev verilmiş midir? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Işık… ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Bir: Sayın Bakan,
Sayın Cumhurbaşkanımızın 2009 yılında hangi ülkelere ziyaretleri planlanmıştır?
Bu ülkeler içinde Türk cumhuriyetlerinden hangileri bulunmaktadır? İki:
Cumhurbaşkanlığınca 2008 yılında kaç bürokratın görev yeri değiştirilmiştir? Üç: 5018 sayılı
Yasa ile Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetleme görevi yapan Sayıştay
Başkanlığı 2008 yılında kaç kurumda denetimde bulunmuş, bu denetimlerin kaçını
sonuçlandırmış ve kaç kurumda yolsuzluk tespitinde bulunmuştur? Dört: Türkiye
Büyük Millet Meclisi makam araçlarının yenilenmesi konusunda yüce Meclisi ve
kamuoyunu bilgilendirebilir misiniz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Koçal… ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakan, Kral
Abdullah Türkiye’yi ziyaretinde Anıtkabir’e gitmemiştir biliyorsunuz. Bu
davranışı Türkiye'nin itibarını sarsmış mıdır acaba? Bu davranış ne anlama
gelmektedir? Bunu açıklar mısınız? İki: Kral,
kaldığı otelde kendine bir makam odası oluşturmuştur ve Cumhurbaşkanı ile
Başbakan otele giderek birlikte fotoğraf çektirmişlerdir. Onurumuzu kıran bu
fotoğrafı nasıl yorumluyorsunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Çöllü… HÜSNÜ ÇÖLLÜ
(Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sorum Meclis
Başkanına: Türkiye Büyük Millet Meclisinde kaç şekil ve statüde personel
çalışmaktadır? Personel arasında farklı ekonomik ve sosyal haklar konusunda
neden farklı uygulamalara gidilmektedir? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Sayın Enöz... MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakana ve
Meclis Başkanımıza soruyorum: 2008 yılı içerisinde kaç belediyenin denetimi
yapılmıştır? Sonuçları nelerdir? Yolsuzluk nedeniyle kaç belediye hakkında
işlem yapılmıştır? İkinci sorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisinde çalışan personel sayısı kaçtır? Bu personelin
kaçı 4/C grubundadır ve kadroya alınmaları planlanıyor mu? Ayrıca, Mecliste
açık personel kadrosu bulunmakta mıdır? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Güvel… HULUSİ GÜVEL
(Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım. Sayın Bakan,
Avrupa Birliği 2008 Yılı İlerleme Raporu’nda “AKP Hükûmeti
kapsamlı bir yolsuzlukla mücadele stratejisi hazırlayamamıştır, bu alanda
politika belirleme konusunda yetersiz kalmıştır. Sivil toplumu kapsayan ve
yolsuzlukla mücadele stratejilerinin uygulanmasının denetimi ile yeni
stratejilerin önerilmesi görevlerini üstlenecek genel bir gözetim organı
oluşturulamamıştır.” denilmektedir. Sayın Bakan, bunu Hükûmetiniz
nasıl değerlendiriyor? Bu tespitlere katılıyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Köse... ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
iki tane önemli soru soracağım, lütfen cevap veriniz: Sayın Bakanım, Fener
Derneği, Almanya’daki mahkeme kararlarına ve Türkiye kamuoyu vicdanlarında
mahkûm olmasına rağmen, RTÜK Başkanını ne zaman görevden almayı düşünüyorsunuz? İkinci sorum şu:
TRT’de farklı din ve kültürlerle ilgili, özellikle Alevi vatandaşların dini ve
kültürlerine yeteri kadar yer verilmediği kamuoyunda bilinmektedir. Bu anlayış
sizin Hükûmetinizin anlayışı mıdır, siz buna
katılıyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Korkmaz… S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Türkiye’de
adaleti tesis etme hususunda öncelikli görevli olan Meclisimiz, anayasal
eşitlik, kamu görevlileri alımında, seçiminde liyakat gibi esasları çiğneyerek
sınavsız, âdeta ahbap-çavuş ilişkileri neticesinde personel almaya devam
etmektedir. Milletin fertleri arasında ayrımcılık ve anayasal ilkelerin
çiğnenmesi anlamına gelen, Meclis bürokrasisini âdeta sıradanlaştıran sınavsız
personel alımı uygulamasına ne zaman son vermeyi düşünüyorsunuz? İki: AKP Hükûmeti ve Meclis çoğunluğu döneminde Sayıştay denetim
raporları Genel Kurula indirilmemiştir ve hâlâ daha Meclisten kaçırılmaya devam
edilmektedir. AKP Hükûmeti, yapılan harcamaların
Meclis denetiminden korkmakta mıdır? Korkmuyorsa bu raporları ne zaman Genel
Kurula indirecektir? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Uslu… CEMALEDDİN USLU
(Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Ülkemizde tek
parti iktidarının olduğu bu dönemde Cumhurbaşkanlığının denetim fonksiyonu daha
da önem kazanmaktadır. Bu durumda Cumhurbaşkanlığının 2009 yılı denetim
faaliyetleri ve bütçe kaynak kullanımları ne kadar olacaktır? 2009 yılı denetim
çalışmaları için öngörülen bütçe kaynak tahsisini yeterli görüyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Akkuş… Sayın Genç… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Abdullah Gül
Çankaya Köşkü’ne geldiği günden bugüne kadar kaç liralık tamirat ve tadilat
parası harcanmıştır? Ayrıca ne kadar mobilya alınmıştır? Diğer büro
malzemesinin miktarı nedir? İkincisi:
Amerikan Başkanının korunması şeklinde beş altı tane zırhlı araç alındığı
gazetelerde yazıldı. Hakikaten, kaç tane araç alındı? Yine, kendisini
koruması için kaç tane polis, güvenlik görevlisi vardır? Özellikle, geçen gün
bir cenazede 20’ye yakın koruma etrafına birikmişti. Yani böyle halktan korkup
da bazı makamlarda oturmayı tasvip ediyor mu? Bir de Sayıştay
Başkanına soruyorum: Sayıştay Başkanı olarak siz, bu AKP İktidarı zamanında dış
denetim kaldırıldığına göre, siz, devlet bütçesinde yapılan tüm harcamaları
usulüne uygun, etkin bir şekilde denetleyip de bunu kamuoyuna arz ediyor
musunuz, suiistimalleri tespit edebiliyor musunuz? Teşekkür ederim
efendim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Cevaplarda ilk
sözü Devlet Bakanı Sayın Mehmet Aydın’a veriyorum, üç dakika. Sayın Nevzat Pakdil, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili olarak
cevap verecek, dört dakika. Sayıştay Başkanı Sayın Mehmet Damar cevap verecek,
üç dakika. Buyurun Sayın
Aydın. DEVLET BAKANI MEHMET
AYDIN (İzmir) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan. Bana gelen
birinci soru TRT Antalya Radyosuyla ilgili. Arkadaşımız haklı, Sayın Süner. O konu henüz sonuçlanmadı. Yani orada görevli olan
arkadaşlarımızın Adana’daki görevleriyle ilgili süreç devam ediyordu. Ama şu
anda, doğrusunu isterseniz, tabii TRT konusu değil, burada RTÜK bugün
görüşüldüğü için en son bilgi elimde değil. En yakın zamanda ben size son
durumu, personelle ilgili son durumu bildireyim. Diğer konu bu arsayla ilgili şey. Hayır, öyle bir şey yok. TRT herhangi bir faaliyette bulunurken
“Burada arsam var, arsa para eder.” falan şeklindeki bir düşünceye sahip
değildir, olamaz. Bizim işimiz zaten arsa değerlendirmek, arsa alıp satmak da
değildir, takdir edersiniz. Bu 4/C, 4/B’ye zaten Sayın Başkan Yardımcımız belki cevap verir ama
yine benim alanımla ilgili olmadığı için ben ilgili Devlet Bakanımızla istişare
edeyim, sorup yine yazılı olarak cevap vereyim. Malumualiniz
benim burada mevcudiyetim, bugün bütün gün sizinle beraber olma şerefine nail
olmam RTÜK’ün bu gruba dâhil edilmesinden dolayıdır. Yoksa
“Cumhurbaşkanlığımızla ilgili de Sayın Bakana soruyorum.” dedi bir iki
arkadaşım. O konuda tabii benim cevaplandırmam mümkün değil çünkü benim
sorumluluğumla, ilgi alanımla alakalı bir tarafı yok, ona eminim tabii. Yazılı
olarak büyük ihtimalle onlar cevaplandırılacaktır. Bir diğer konu
Alevilikle ilgiliydi. Evet inanıyorum yani yeteri
kadar Alevi kültürüne yer ayırmadığımız konusunda yakınmaların doğru olduğuna
inanıyorum yani o konuda ihmalin olduğunu düşünüyorum. Sadece TRT’de değil yani
genelde bir kültür kanallarını bütünüyle düşünecek olursak orada bizim en kısa
zamanda çok güzel programlarla, ciddi programlarla o açığımızı kapatmamız
lazım. Bunu da sırf Alevi vatandaşlarımız için, Alevi inancı, Alevi-İslam
inancına sahip vatandaşlarımız için değil, hepimiz için buna ihtiyaç vardır.
Çünkü madem hepimiz bu ülkenin vatandaşıyız, madem hepimiz bir şemsiye
altındayız, inanç yönüyle de bir şemsiye altındayız, dolayısıyla Aleviliğin
Sünniliği, Sünniliğin Aleviliği bilmemesi, az bilmesi, yanlış bilmesi kadar,
bizim hem kültürümüz açısından hem millî güvenliğimiz açısından, birlik
beraberliğimiz açısından daha zarar verici bir şey olduğunu düşünmüyorum. Takip
edin, bizzat ben ilgileneceğim, ben ilgileniyorum. O türden… Çünkü ben biraz da
mesleğim gereği biliyordum yani o açıkları biliyorum. Elimizden geleni
yapacağız. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Pakdil… TÜRKİYE BÜYÜK
MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ NEVZAT PAKDİL (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim. Sayın Başkanım,
saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; arkadaşlarımın not aldığı, benim de not
aldığım hususları cevaplandırmak istiyorum. Şimdi, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde bütün personele zam yapıldı. Bunların arasında uzman ve stenograflar
ile doktorlara ve bir de 4/B hükmüne göre çalışan sözleşmeli personele,
bunlara, zam yapılamadı. Bunlarla ilgili olarak yapılan çalışmalar devam
ediyor. Çünkü bu sözleşmeli personel, Başbakanlığın sözleşmeyle çalışanlarla
ilgili bir hükmü var, orada değerlendirilecekler. Doktorlar, uzman ve
stenograflara da yapılması için çalışmalar devam ediyor. Sayın Kaptan siz
sormuştunuz galiba. Şimdi, bu üniversite mezunu olan arkadaşların yani yardımcı
hizmetler kadrosunda çalışanların memuriyete geçirilmesiyle ilgili olarak
Başkanlık Divanının daha önceden almış olduğu bir karar var, bu konu
değerlendirme aşamasında, onu söylemek istiyorum. Sayın Çalış’ın söylediği, 4/C ve 4/B’lilere
kadro verilecek mi konusu. 4/C ve 4/B’liler kadro
karşılığı çalışmayan personel var, onlara ancak o şekilde o işler
yaptırılabiliyor. Şimdi, 4/C ve 4/B’lilerin çalışma
şartları farklı, 657 gibi 4/A statüsündekilerin çalışma şartları farklı.
Dolayısıyla, bu hususta çalışan personelin sayıları burada var: Şu anda 1.932
tane personel çalışıyor merkezde, 4/C’li olarak da
1.336 çalışıyor. Arkadaşlar,
bunları soran arkadaşlarımızın bir kısmı kamuda görev yapmış, ciddi anlamda
amirlik görevlerinde bulunmuş, sorumlu mevkilerde bulunmuş olan insanlar.
Şimdi, 4/C statüsünde çalıştırdığınız arkadaşların durumu farklı, 4/B’deki farklı, diğerleri farklı. Dolayısıyla, bu statüde
çalıştırdığınız bir arkadaşı, mesela, diyelim ki çaycıları çalıştırıyorsunuz
4/C statüsünde. Şimdi, bu arkadaşların normal olarak çalıştığı işlerle
memuriyet kadrosu arasındaki ilişkiyi sizlerin takdirine sunuyorum. Ama ücret
iyileştirmesi noktası diyorsanız, ücret iyileştirmeleri bu anlamda, ciddi
anlamda yapılmıştır. Burada çalışan
danışman arkadaşlarla ilgili olarak da ücret iyileştirmeleri yapılmıştır. O
arkadaşlarımızın sağlık durumlarıyla, ailelerinin sağlık durumlarıyla ilgili
olarak gerekli düzenlemeler yapılmıştır. Bu Türkiye Büyük
Millet Meclisinde milletvekillerimiz için yapılacak, iyileştirilecek olan
çalışma şartlarıyla ilgili husus, Sayın Başkana yetki verilmişti, o hususta
Başkanlık Divanında görev yapan arkadaşlarımız da konuyu biliyorlar. En iyi
şekilde yapılması için şu anda bir kısım kurumlarımızla yapılan görüşmeler
devam ediyor. Ümit ediyoruz, en iyi şartlarda bu neticelenir. O zaman Sayın Paksoy’un da söylediği sekreter ve danışman
arkadaşlarımızın hakikaten çalışma şartları, aynı zamanda milletvekillerimizin
de tabii ki, çalışma ortamları daha iyi bir duruma kavuşur diye söylüyorum. Sayın Çöllü’nün sorduğu Türkiye Büyük Millet Meclisinde memur
olarak çalışan, 4/B’li statüde çalışan, 4/C
statüsünde çalışan arkadaşlar vardır. Bunların çalışma şartları itibarıyla
mevzuat gereği olarak ücretlerinde tabii ki bir farklılık olacaktır. Arkadaşlar,
şimdi, bakınız, sınavla buraya diyelim ki uzmanlar alınıyor. Sizler de
biliyorsunuz, geliyorlar. Türkiye’nin en yetişmiş personeli. Kalifiye elemanlar
geliyor. Şimdi, bu insanlar çalışıyor, emek veriyor. Burada bir yarışma var.
Sadece Mecliste değil, Türkiye’nin diğer bütün kurumlarında çalışan personel
arasında bir ücret farklılığı vardır. Şimdi, siz, uzman olarak aldığınız
arkadaşların ücret durumuyla diğerlerini bire bir eşitlerseniz, o zaman farklı
bir durum ortaya çıkar. Adalet farklı bir olaydır, eşitlik farklı bir olaydır.
Bizler hep beraber burada adaleti teminle görevli olan arkadaşlarız. Ama ücret
durumundaki iyileştirmeleri Başkanlık Divanında bulunan bütün arkadaşlarla
beraber yapıyoruz. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Pakdil. TÜRKİYE BÜYÜK
MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ NEVZAT PAKDİL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkanım,
müsaadenizle bir hususu tamamlayayım. Bu sınavsız
personel alınması konusu: Sınavsız personel Türkiye Büyük Millet Meclisine
alınmıyor. Ama bütün kurumlarda olduğu gibi zaman zaman
naklen geçişler oluyor. Bu, bütün kurumlarda bu şekilde vardır. Uzmanlar
sınavla alınıyor. Bir de Türkiye Büyük Millet Meclisinde, diğer kurumlarda
olduğu gibi istisnai memuriyetler vardır. Bu, sizlerin seçmiş olduğu Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanının yetkisindedir. Eğer Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı hiç kimseyi almasın, istisnai memuriyet hakkını kullanmasın
derseniz, burada hem kendimize hem Başkanlık makamına bir haksızlık yapmış
oluruz. O, Sayın Başkanın takdirindedir. Bilgilerinize arz
ederim. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Damar… SAYIŞTAY BAŞKANI
MEHMET DAMAR – Teşekkürler Sayın Başkanım. Sayın Başkan,
değerli milletvekillerim; 2008 yılında kaç tane hesap denetlendiği ve sonuçta
yolsuzluk adedi soruldu. Sayıştayımız, iki türlü
denetim yapmaktadır. Birincisi, düzenlilik denetimi; bu, kanuna uygunluk ve
mali denetim. İkincisi, performans denetimidir. Biz bunların ikisini de bir
arada yürütüyoruz. Şu anda daha denetimler 2008 yılı için devam etmektedir. Ancak 2007 yılı denetiminde 1.113 adet hesap incelenmiş; bunun
220’si genel bütçe, 126’sı genel bütçeli idarelere ait döner sermaye, 62’si
özel bütçeli üniversite, 57’si özel bütçeli idarelere, üniversitelere ait döner
sermaye, 77’si özel bütçeli diğer idare, 30’u özel bütçeli diğer idarelere ait
döner sermaye, 8’i düzenleyici ve denetleyici kurum, 80’i sosyal güvenlik, 80’i
özel idare, 314’ü belediye, 8’i fon, sandık, buna benzer, 50’si teftiş layihası
ve 1’i de ayniyat hesabını oluşturmaktadır. 2008 daha devam
etmektedir. İnşallah, bunun ayrıntılı sonucunu tespit eder, siz değerli
milletvekillerimize ulaştırırız. Yolsuzluk adedi
soruluyor burada. Yolsuzluklar neticeye ulaşmadan, hesap yargısı bitmeden
hangisinde kaç tane var, bunları tespit etmemiz mümkün değil. Bunlar da
oluştuğunda ulaştıracağız. “Kaç belediyenin
denetimi yapılmıştır?” denildi. 2007 yılında gene -2008 de biraz önce
söylediğim gibi devam etmektedir- 16 büyükşehir belediyesinin tamamı, 65 il
belediyesinin 59 adedi, 77 büyükşehre bağlı ilçe belediyelerinden 66 adedi, 24
büyükşehre bağlı kuruluştan 17 adedi, ilçe belediyelerinden 143 adedi, belde
belediyelerinden 12 adedi denetlenmiştir. Yolsuzluk bilgisi
henüz elimde yok. Sayın milletvekillerimizden birisi “İşte, belge
veremediğinden Ankara…” Hayır, hepsinden belge alıyoruz ancak kanunumuz
çıkmadığı için şirketleri denetleyemiyoruz. KÖYDES denetimimizde değil, sadece
aktarmalar var. Bunu da bu şekilde… BAŞKAN – Teşekkür
ederim. SAYIŞTAY BAŞKANI
MEHMET DAMAR – Sosyal Güvenlikte gecikme yok ancak idari hesabı verilemiyor iki
senedir. İnşallah onun da -yeni geçiş dönemi olduğu için- hesabını alacağız. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Damar. Yetiştiremediğiniz soruları yazılı olarak
cevaplandırırsınız. SAYIŞTAY BAŞKANI
MEHMET DAMAR – Sayın Başkanım, Sayın Vekilimiz dedi ki: “AKP döneminde…” Şunu
vurgulamak istiyorum: Sayıştayın tarihinde… BAŞKAN – Sayın
Damar, yazılı olarak cevap verin. Teşekkür ederim
Sayın Damar, sağ olun. Şimdi sırasıyla
birinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini
ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım. Cumhurbaşkanlığının
2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN –
…oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır. Bölümleri
okutuyorum: 01 - CUMHURBAŞKANLIĞI 1.– Cumhurbaşkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ
KODU Açıklama (TL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 69.300.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 69.300.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Cumhurbaşkanlığının
2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Cumhurbaşkanlığı
2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Cumhurbaşkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: A – C E
T V E L İ (YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 32.391.895,00 - Toplam Harcama : 30.460.787,62 - İptal Edilen Ödenek :
1.931.107,38 BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Cumhurbaşkanlığı
2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Türkiye Büyük
Millet Meclisi 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 02- TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI 1.– Türkiye Büyük Millet Meclisi 2009 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi A – C E T V E L İ
KODU Açıklama (TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 440.773.300 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 3.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 07 Sağlık
Hizmetleri 705.700 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir TOPLAM 441.482.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Türkiye Büyük
Millet Meclisi 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Türkiye Büyük
Millet Meclisi 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. 2.– Türkiye Büyük Millet Meclisi 2007 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: A – C E
T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 380.094.306,15 - Toplam Harcama : 308.252.988,26 - İptal Edilen Ödenek : 67.738.194,74 - Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 7.854.258,99 BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Türkiye Büyük
Millet Meclisi 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir. Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 42.01 – RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU 1.– Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2009 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ
KODU Açıklama (TL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 108.485.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 116.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 1.010.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 34.218.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir TOPLAM 143.829.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir. Gelir cetvelini
okutuyorum: GELİR C E T V E L İ KODU Açıklama (TL) 03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 150.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Diğer
Gelirler 143.679.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 143.829.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 3984 sayılı
Kanun’un 12’nci maddesine göre Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun 2009 yılı için
merkez ve taşra teşkilatına ait kadro cetvelleri Plan ve Bütçe Komisyonunda
karara bağlanmıştır. Şimdi, Radyo ve
Televizyon Üst Kurulunun merkez teşkilatında 572, taşra teşkilatında 98 olmak
üzere, toplam 670 kadroyla ilgili kadro cetvellerini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümleri ile kadro
cetvelleri kabul edilmiştir. Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. 2.– Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2007 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: A – C E
T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 148.560.000,00 - Toplam Harcama : 70.293.850,70 - İptal Edilen Ödenek : 78.266.149,30 BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: B – C E
T V E L İ
(YTL) - Bütçe geliri tahmini : 148.560.000,00 - Yılı tahsilatı : 81.305.333,98 BAŞKAN – (B)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir. Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 03 - ANAYASA
MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI 1.– Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi A – C E T V E L İ
KODU Açıklama (TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 3.358.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 16.773.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 20.131.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: A – C E
T V E L İ
(YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 6.394.000,00 - Toplam Harcama : 5.685.785,69 - İptal Edilen Ödenek : 708.214,31 BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir. Sayıştay
Başkanlığı 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 06- SAYIŞTAY
BAŞKANLIĞI 1.– Sayıştay Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ
KODU Açıklama (TL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 12.805.500 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 35.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 87.575.250 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 09 Eğitim
Hizmetleri
160.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 100.575.750 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sayıştay
Başkanlığı 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Sayıştay
Başkanlığı 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Sayıştay Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: A – C E
T V E L İ
(YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 86.118.346,93 - Toplam Harcama : 62.922.745,49 - İptal Edilen Ödenek : 22.365.414,51 - Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 830.186,93 BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sayıştay
Başkanlığı 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir. Böylece,
Cumhurbaşkanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Radyo ve Televizyon Üst
Kurulu, Anayasa Mahkemesi ve Sayıştayın 2009 yılı
merkezi yönetim bütçeleri ile 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesapları kabul
edilmiştir. Hayırlı olmalarını temenni ederim. Sayın
milletvekilleri, birinci tur görüşmeler tamamlanmıştır. Birleşime on
dakika ara veriyorum. Kapanma Saati : 16.16 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 16.32 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Fatma SALMAN KOTAN
(Ağrı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum. Şimdi, ikinci tur
görüşmelere başlayacağız. İkinci turda
Başbakanlık, Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı, Millî Güvenlik Kurulu
Genel Sekreterliği, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu, Türkiye ve Orta Doğu
Amme İdaresi Enstitüsü, Gümrük Müsteşarlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel
Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır. III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam) 1.- 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/656) (S.Sayısı:312) (Devam) 2.- 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı
Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu ( 1/622, 3/521)
(S.Sayısı: 313) (Devam) F) BAŞBAKANLIK 1.- Başbakanlık 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Başbakanlık 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı G) MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI 1.- Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2007 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ 1.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2007 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı I)
BAŞBAKANLIK YÜKSEK DENETLEME KURULU 1.-
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı İ)
TÜRKİYE VE ORTA DOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ 1.-
Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı J) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI 1.- Gümrük Müsteşarlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Gümrük Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı K) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı L) SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2007
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet burada. Sayın
milletvekilleri, 26/11/2008 tarihli 22’nci Birleşimde
bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur
için soru-cevap işleminin yirmi dakika ile sınırlandırılması
kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru
sormak isteyen milletvekillerinin, konuşmaların bitimine kadar şifrelerini
yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları
gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan
milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır. Tur üzerindeki
konuşmalar bittikten sonra soru sahipleri ekrandaki sıraya göre sorularını
yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi on dakika içinde tamamlanacaktır.
Cevap işlemi için de on dakika süre verilecektir. Cevap işlemi on dakikadan
önce bitirildiği takdirde geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz
verilecektir. Bilgilerinize
sunulur. İkinci turda
grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: İlk söz Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubuna ait. Amasya Milletvekili Sayın Akif Gülle, Uşak
Milletvekili Sayın Mustafa Çetin, Tokat Milletvekili Sayın Hüseyin Gülsün,
Artvin Milletvekili Sayın Ertekin Çolak, Muğla
Milletvekili Sayın Mehmet Nil Hıdır, Iğdır Milletvekili Sayın Ali Güner, İstanbul Milletvekili Sayın Ayşe Nur Bahçekapılı,
Aydın Milletvekili Sayın Mehmet Erdem. Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip
Kaplan. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart, İzmir Milletvekili
Sayın Ahmet Ersin, Tokat Milletvekili Sayın Orhan Ziya Diren, Sivas
Milletvekili Sayın Malik Ecder Özdemir, Ankara
Milletvekili Sayın Tekin Bingöl. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Mustafa Enöz, Mersin Milletvekili Sayın Behiç Çelik, Aydın
Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak, Eskişehir
Milletvekili Sayın Beytullah Asil. Şahıslar adına,
lehinde Sivas Milletvekili Sayın Osman Kılıç, Denizli Milletvekili Sayın Mithat
Ekici, Erzurum Milletvekili Sayın Muhyettin Aksak,
Hakkâri Milletvekili Sayın Abdulmuttalip Özbek;
aleyhinde Eskişehir Milletvekili Sayın Tayfun İçli. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Amasya Milletvekili Sayın Akif Gülle. Süreniz beş
dakika. Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA AKİF GÜLLE (Amasya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 2009
Başbakanlık bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlarım. Yakından
bildiğiniz gibi Başbakanlık, yönetim anlayışımız ve bürokratik tavrımız
bakımından farklı bir anlamı haiz. Türkiye Cumhuriyeti devletimizin Başbakanı
bu makamda oturuyor. Bürokrasi tarzımızın model ve üslubu bu biçimde
şekilleniyor. Hatta, tüm bürokratik kademelerimizin
ekonomik pozisyonu bu birimin müsteşarının pozisyonuna göre de şekil alıyor. Kısaca, yönetim ve bürokratik politikalarımızın müstesna modeli
Başbakanlık. Değerli milletvekilleri, ülkemizde kamunun yeniden
yapılandırılması ciddi ihtiyaçlarımızdan biri. Hantal bürokrasi, takdir edersiniz ki yapılacak işlerimizi
zorlaştırmakta ve ciddi anlamda zaman kaybına da yol açmaktadır. Bu konuda
model üslup, hiç şüphesiz Başbakanlık bürokratik kademelerimizden de
beklenmektedir. Bu anlamda, Başbakanlık yönetim kademelerimizin kamunun yeniden
yapılandırılması çalışmalarını takdirle karşılıyor ve güzel sonuçlarını da el
birliğiyle hep beraber bekliyoruz. Bakınız, bugün
Başbakanlık 2002 yılındaki personelden 300 adet daha az personelle işlemlerine
devam ediyor. 2002’de Başbakanlıkta çalışan insan sayısı 1.700’ler
civarındayken, şu anda 1.300’ler civarında Başbakanlığımızda personel
bulunmakta. Ayrıca Başbakanlığımızın uzman kadro, bilgi ve birikimli eleman
oluşturma konusundaki çalışmalarını da takdirle karşılıyorum. Saygıdeğer
milletvekilleri, Başbakanlık mali bütçesi 2009 yılında bir önceki yıla göre
yüzde 11,5 civarında bir artış gösteriyor. 2009 yılı toplam ödenek teklifinin
önemli bir kısmını transfer harcamaları ifade ediyor. Transfer harcamalarında
en büyük miktarın bilimsel ve teknolojik araştırma ve geliştirme
faaliyetlerinin desteklenebilmesi amacıyla TÜBİTAK’ta buluştuğunu da ifade
etmemiz icap ediyor. Hükûmetimizin Güneydoğu ve
Doğu Anadolu Bölgesi ve GAP projesine verdiği önemin bir göstergesi olarak GAP
Başkanlığına yapılan transfer 2008 yılına oranla yüzde 109 oranında artırılarak
51 milyon YTL civarına yükselmiş bulunuyor. Diğer taraftan
afet ve acil durumlarda kullanılmak üzere yaklaşık 34 milyon YTL ihtiyat ödenek
de bulunmakta ve ayrıca ayrılmış durumdadır. Türkiye'nin barış
destekleme ve koruma harekâtlarına katılma kapsamında gerçekleştirilebilecek
giderler karşılığında da 54 milyon YTL ödenek ayrıca ayrılmıştır. Saygıdeğer
milletvekilleri, siyaset birimlerimizin, bürokratik kademelerimizin, elbette
sevgili milletimizin, hepimizin bir ekibin parmakları mantığı ile hukuk,
adalet, sevgi ve saygı anlayışıyla yürümek zorundayız. Son altı yıldır
Başbakanlık makamında bulunan Sayın Başbakanımız ve Başbakanlık kurumumuz olmak
üzere ülkemize sağlanan olumlu gelişmeleri fark etmek, anlamak ve de idrak
etmek zorundayız. Bunu fark edemeyenler iftira, dedikodu ve yalan haberlere
itibar edenler ise yaptıkları yanlışın elbette sonunda altında kalacaklardır.
Ama ülkemizde akıllı ve erdemli olanların yoğunluğuna ve yüce milletimizin bu
anlamdaki yaklaşımına olan inancımı ifade ederek Başbakanlık bütçemizin hayırlı
uğurlu olmasını temenni ediyorum. Hepinize en içten saygılar sunuyorum. Teşekkür ederim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Gülle. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Uşak Milletvekili Sayın Mustafa Çetin. Buyurun Sayın
Çetin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika. ADALET VE
KALKINMA PARTİSİ GRUBU ADINA MUSTAFA ÇETİN (Uşak) – Teşekkür ederim. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Millî İstihbarat Teşkilatı bütçesi adına AK PARTİ
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlarım. Türkiye’mizin
varlığına, bütünlüğüne, bağımsızlığına, güvenliğine ve millî güç unsurlarına
yönelik faaliyetlere karşı devlet çapında istihbarat oluşturmak, oluşturulan
istihbaratı ilgili makamların kullanımına sunmak, millî güvenlik siyasetiyle
ilgili istihbarat ihtiyaçlarını karşılamak ve istihbarata karşı koymak görevi
Millî İstihbarat Teşkilatına verilmiştir. Değerli milletvekilleri,
tarihî, coğrafi, beşerî ve doğal kaynaklar bakımından dünyanın en stratejik
konumunda bulunan Türkiye’mizin stratejik ağırlığı 11 Eylül terörist
saldırıları ve soğuk savaşın
bitmesiyle birlikte daha da artmış bulunmaktadır. Gelişmeler
bölgemizdeki güvenlik ihtiyaçlarını yeniden gözden geçirmemizi gerekli
kılmaktadır. Bölgede terörizmin, savaşların, iç çatışmaların ve yıkıcı
rekabetin önü bir türlü alınamamaktadır. 2002 yılı sonunda
iktidara gelen AK PARTİ Hükûmeti böylesine bir
iklimin hüküm sürdüğü çevremizde devletimizin bekası, güncel ve gelecekteki
ulusal çıkarlarımızın korunması, dış politika hedeflerimizin elde edilmesi ve
dünyadaki etkinliğimizin artırılması bakımından Millî İstihbarat Teşkilatının
güçlendirilmesine büyük bir önem atfetmiştir. Güçlendirmenin yolu, Teşkilat
içinde yapısal dönüşümün sağlanması kadar Teşkilatın teknoloji kullanımı, insan
kaynakları, elektronik istihbarat ve operasyonel
kapasite ve kabiliyetinin artırılmasından da geçmektedir. Kurum bu açıdan ciddi
bir çalışma içine girerek, tüm istihbarat sistemi içerisindeki unsur ve
kabiliyetlerin ulusal güvenlik politikasının gelişimine katkıda bulunacak bir
istihbarat yaklaşımı ve metodolojisiyle sisteme
kazandırılması için mevcut yapının hem bu doğrultuda dönüştürülmesi hem de bu
dönüşüme işlerlik kazandıracak kurumsal kültürün yeniden üretilmesine yönelik
adımları atmıştır ve atmaya devam etmektedir. Hükûmetimiz
bu çabayı yakından izlemekte ve büyük bir şevkle desteklemektedir. Sayın
milletvekilleri, Millî İstihbarat Teşkilatı kendi vizyonunu,
geleceği görebilen, bilgi ve teknolojik gelişmelere ayak uyduran, çok yönlü,
etkin ve dinamik bir teşkilat yapısını geçmişten gelen tecrübesiyle
birleştirerek, daha süratli, esnek bir yapı oluşturulmasını sağlamak ve
istihbarat mekanizmasının işleyişini insan ve teknoloji kombinasyonuyla en
başarılı seviyelere yükseltmek olarak tanımlamaktadır. Bu vizyon
açısından, yönlendirme amaçlı bilgilendirmenin aşılarak ulusal çıkarlara göre
şekillendirilen stratejik istihbarat ağının oluşturulması, mevcut ve olası
sorun alanları hakkında derinlemesine bilgi üretilmesi, bu bilgilere dayanarak
stratejik gelecek planlaması yapabilecek dinamik kadro ve birimlerin
oluşturulması, nihayet bu planlamanın politika ve uygulamalara dönüştürülmesi
öncelik arz etmektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; inanıyorum ki sahip olduğu
devlet aklıyla en değerli millî ve stratejik kurumlarımızın başında gelen Millî
İstihbarat Teşkilatı, ta Teşkilatı Mahsusadan beri
devam eden geleneği içinde, Kurtuluş Savaşı ve o günden bu tarafa mensuplarının
fedakârca gayretleriyle çok değerli hizmetlere imza atmıştır, devletimizin
güvenliği konusunda önemli hizmetlerde bulunmuştur. Kurumun
hizmetlerine olan ihtiyacımız günümüzde de artarak devam etmektedir. Çevremizde
ve dünyada değişen şartlar güvenliği giderek daha zor ve bedeli ağır bir görev
hâline getirmektedir. Dünyanın gidişi maalesef bu doğrultudadır. Bu durumda gerek Hükûmet gerek ilgili
diğer kurumlar gerekse ülkemizin güvenliği konusunda kaygı duyan bireyler olarak,
Millî İstihbarat Teşkilatımıza her zamankinden daha çok inanmak, güvenmek ve
teşkilatı daha çok sevmek, hizmetlerine sahip çıkmak, desteklemek ve özetle tüm
vatandaşlarımızın gurur duyacağı bir istihbarat teşkilatına sahip olma hedefini
hep birlikte gerçekleştirme sorumluluğuyla karşı karşıya bulunuyoruz. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. MUSTAFA ÇETİN
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. İşe, Teşkilatın
güvenlik soruşturması kapsamında yürüttüğü görevlerin yeniden gözden
geçirilmesiyle başlayabiliriz. Teşkilat, maalesef, eleman ve zamanının önemli
bir bölümünü bu konuya harcamaktadır. Millî İstihbarat Teşkilatı da kendisi ve
hizmetlerini halkımıza daha çok tanıtmalı, kamuoyunu daha çok gözetmeli ve
toplumla olan güven ilişkisini geliştirme konusunda çabalarını artırmalıdır. Bu münasebetle
başta MİT’in tüm çalışanları olmak üzere teşkilatı kutluyor, çalışmalarında
başarılar diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. Teşekkür ederim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çetin. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Tokat Milletvekili Sayın Hüseyin Gülsün. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika. Buyurun. AK PARTİ GRUBU
ADINA HÜSEYİN GÜLSÜN (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Başbakanlık Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin 2009 yılı mali bütçesi
üzerinde söz almış bulunuyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Millî Güvenlik
Kurulu, kaynağını Anayasa’nın 117 ve 118’inci maddelerinden alan bir
kuruluştur. Millî Güvenlik
Kurulu devletin millî güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulaması ile
ilgili konularda tavsiye kararları alır ve gerekli koordinasyonun sağlanması
için görüş tespit eder. Bu tavsiye kararlarını ve görüşlerini Bakanlar Kuruluna
bildirir ve kanunlarla verilen görevleri yerine getirir. Millî Güvenlik
Kurulu farklı isimler altında cumhuriyetimizin ilk yıllarından beri faaliyetini
sürdürmektedir. 1933 yılında “millî seferberlik” ruhuna göre oluşturulan ve görevlendirilen
Millî Müdafaa Meclisi ve Umumi Kâtipliği, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da
topyekûn savunma anlayışına göre “millî savunma” kavramı esas alınarak “Millî
Savunma Yüksek Kurulu ve Genel Sekreterliği” şeklinde düzenlenmiş ve
görevlendirilmiştir. 11 Aralık 1961 yılında çıkarılan kanunla “Millî Güvenlik
Kurulu” adını almıştır. 1999 Avrupa
Birliği Helsinki Zirvesi’nden sonra ülkemizde de ulusal güvenlik politikalarını
daha demokratik bir çerçeveye oturtabilme anlayışı bir zorunluluk hâline
gelmiştir. 59’uncu Hükûmet, ülkemizin yapısal
sorunlarıyla ilgili temel yasaları Avrupa Birliği süreci ile ilgili uyum
paketini çıkarmıştır. Aynı yapısal reformlar kapsamında sivil-asker
ilişkilerini Avrupa Birliği üyesi ülkelerin uygulamalarına yaklaştırmak ve demokratik
açılımları sağlayabilmek için Millî Güvenlik Kurulu ve Genel Sekreterliği
Yasası’nda değişikliklere gitmiştir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün gelinen noktada Millî Güvenlik Kurulunu doğrudan
ilgilendiren 2945 sayılı Yasa ile değişiklikler ve düzenlemeler yapılmıştır. Bu
değişikliklerin başında Cumhurbaşkanının başkanlığında Başbakan, Genelkurmay
Başkanı, Millî Savunma Bakanı, İçişleri Bakanı, Dışişleri Bakanı ile Kara,
Deniz, Hava ve Jandarma Genel Komutanlıklarından oluşan Kurula Başbakan
Yardımcıları ve Adalet Bakanı da tabii üye olarak alınmıştır. Diğer bir
düzenleme ise Millî Güvenlik Kurulu Kanunu’nun Anayasa’ya uyumlu hâle
getirilebilmesi için yapılan değişikliklerdir. Onlarda, bu düzenlemelerde Genel
Sekreterin Başbakan tarafından teklifi, Cumhurbaşkanının onayı ve atanması
sağlanmış, Genel Sekreterliğin yetkileri yeniden düzenlenmiştir. Bunun yanında
yürütmenin işlevselliğinin sağlanması amacıyla da Kurul toplantılarının ayda
bir yerine iki ayda bir yapılacağı hükme bağlanmıştır. Yine Millî Güvenlik
Kurulu kararlarının Bakanlar Kurulu tarafından değerlendirilmesi öngörülmüş ve
bu kararların tavsiye niteliği taşıdığı vurgulanmıştır. Sayın
milletvekilleri, ülkemizin bulunduğu coğrafya ve stratejik konumu nedeniyle
Türkiye Cumhuriyeti devletinin bekası, vatandaşlarımızın hür, mutlu, huzurlu ve
adil yaşamasından, milletimizin birlik ve beraberliğinden, ülkemizin
zenginliğinden, devletimizin ve ordumuzun güçlü olmasından geçmektedir. Bugün geldiğimiz noktada vatandaşlarımızın hiçbir ayrıma tabi
tutulmaksızın milletimizin birliğine, çağdaş ve modern bir devletin gereklerine
uygun olarak insanlarımızın yeteneklerini ve özelliklerini nasıl ortaya
çıkarabileceğini, kamu kaynaklarını en rasyonel şekilde nasıl
değerlendirebileceğini, en üretken ve en verimli bir yapılanmayı nasıl
gerçekleştirebileceğimizi iyi düşünüp, doğru karar vermek her Türk vatandaşının
görevi olmalıdır. İktidara geldiği
günden bugüne kadar Avrupa Birliğine giriş için tarihî adımlar atan Hükûmetimizin bu gayretlerinin nedenlerinin başında,
vatandaşlarımızın hayatını her alanda en yüksek standartlara ulaştırma,
ülkemizi daha özgür, daha demokratik bir yapıya kavuşturma hedefi gelmektedir.
Bizim insanımızın da gelişmiş ülkelerdeki refah seviyesinde yaşayabilmeleri ve
yüksek teknolojinin insanlarımızın hizmetine sunulması da hepimiz için yerine
getirilmesi zorunlu bir görevdir. Devletin millî güvenlik siyasetinin tayini,
tespiti ve uygulanmasında ilgili konularda tavsiye kararları alan, koordinasyon
sağlayan… (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. HÜSEYİN GÜLSÜN
(Devamla) - … önemli kurumlarından birisi olan Millî
Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin 2009 yılı bütçesi 12 milyon 295 bin YTL
olarak öngörülmüştür. Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2009 yılı
bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygı ve sevgilerimle
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Gülsün. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Artvin Milletvekili Sayın Ertekin
Çolak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika, buyurun. AK PARTİ GRUBU
ADINA ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Konuya geçmeden
önce, kısaca bir konuya da değinmek istiyorum. Bilindiği gibi, geçtiğimiz hafta
mübarek Kurban Bayramı’ydı. Kurban Bayramı, dinî bir
bayram olduğu kadar, sosyal ve ekonomik yönü de öne çıkan bir dinî bayramdır.
Bu nedenle, bir yıl boyunca kurbanlık hayvanı besleyen üreticilerimiz, Kurban
Bayramı’nın gelmesini dört gözle beklemektedirler. Bu nedenle, ben de, seçim
bölgemde, Kurban Bayramı arifesinde kurbanlık pazarları gezerek, oradaki
üreticilerimizin dertlerini, problemlerini yerinde görme fırsatı buldum.
Oradaki üreticilerimiz, memnuniyetle gördüm ki, bütün ürettiği hayvanları uygun
fiyatlarda, istediği fiyatlarda satmışlar. Alanların memnun, satanların memnun
olduğunu görmek, bölge milletvekili ve iktidar partisi milletvekili olarak beni
de memnun etmiştir. NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Türkiye’de mi bu il, Türkiye’de mi? ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) – Ayrıca, muhalefet çok sık sık konuşuyor
“Halkın arasına inin” diyor muhalefet milletvekilleri. KADİR URAL
(Mersin) – Nereden bahsediyorsun Vekilim ya? ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) – Evet, ben halkın arasındaydım. Pazarları, sokakları ve hayvan
pazarlarını da gezdim. Biz oradaydık ama muhalefet milletvekillerini orada
göremedik, bunu buradan söylemek istiyorum. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Sattıkları hayvan paralarıyla kiraları ödeyemiyorlar. KADİR URAL
(Mersin) – Vekilim nereden bahsediyorsun, hangi ilimiz burası? ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, Kurtuluş Savaşı’nı müteakip ekonomik
yönden zayıflamış olan ülkemizde o günün şartlarında özünde ve hedefinde pazar
ekonomisi olan bir ekonomik sistem oluşturulmuştur. Dönemin
şartlarında ekonomik gelişmeye öncülük etmek, sermaye birikimi sağlamak,
deneyimli ve bilgili personel yetiştirmek gibi amaçlarla kurulan devlet
teşebbüslerinin, ekonomik hayatta daha etkin görevler üstlenmesi bu
kuruluşların çalışma usul ve esaslarıyla denetimlerinin kanunla düzenlenmesini
bir ihtiyaç olarak gündeme getirmiştir ve nitekim Gazi Mustafa Kemal Atatürk
1937 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılış konuşmasında vermiş olduğu
direktifle 1938 yılında 3460 sayılı Kanun’ Yüksek Denetleme
Kurulunun denetiminde olan kuruluşlar kamu kaynağı kullanan kuruluşlardır. Bu
nedenle Yüksek Denetleme Kurulunun denetimi esas itibarıyla Parlamentonun bütçe
aracılığıyla yürütme organına verdiği yetkilerin denetlenmesi ihtiyacının bir
sonucu olarak tezahür etmektedir. Kamu iktisadi
teşebbüslerinin Türkiye Büyük Millet Meclisince denetlenmesiyle ilgili
Anayasa’mızın 165’inci maddesi, bu çerçevede çıkarılan 3346 sayılı Kamu
İktisadi Teşebbüsleri ile Fonların Türkiye Büyük Millet Meclisince
Denetlenmesinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun gereğince bu denetimi Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu raporları aracılığıyla
yürütmektedir. Daha önceki
konuşmacılarımız bu Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun Başbakanlığa bağlı
olmasını eleştirdiler. Oysa bu Kurul 1938 yılından beri, Atatürk’ten beri
Başbakanlığa bağlı olarak görev yapmakta. Dolayısıyla AK PARTİ döneminde
Başbakanlığa bağlı bir kuruluş değildir. Bunun eleştirilecek ne yönü olduğunu
da anlamakta zorluk çekiyorum. Değerli
milletvekilleri, yetmiş yıllık birikimiyle, düzenlediği raporlarla ve iktisadi,
mali, idare hukuku ve teknik yönden sürekli olarak yaptığı gözetim ve denetim
çalışmalarıyla denetlediği kuruluşlara ışık tutan kurumun bütün personelini
çalışmalarında göstermiş olduğu özen ve gayretten dolayı kutluyor, başarılar
diliyorum. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, konuşmama son verirken bir konuyu da dile
getirmek istiyorum. Bu Meclis kürsüsünden burada bulunan ya da bulunmayan
bürokratların adı anılarak, adı veya unvanı verilerek burada çok acımasızca
eleştiriler yapılıyor. Bir eski bürokrat olarak, şimdi milletvekili olarak, bu
Meclisin kürsüsünden bu Meclisin milletvekillerinin bu kadar acımasızca
bürokratları eleştirmesini doğru bulmuyorum, bu Meclise yakışmadığını
düşünüyorum. ORHAN ZİYA DİREN
(Tokat) – Kim eleştiriyor ki, siz eleştiriyorsunuz. NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Başbakan eleştiriyor başta. SUAT BİNİCİ
(Samsun) – Sana ne kardeşim! ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) - Bunu neye benzetiyorum: Bir boks ringi düşünün, boksörlerden
birinin eli kolu bağlanmış, diğerinin elinde eldiven var, bir maç yaptırılıyor.
Bu ne kadar hukuki ise, adaletli ise, burada savunmasız olan bürokratlara karşı
milletvekillerinin bu kadar acımasız olmasını doğru bulmadığımı düşünüyor, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) SUAT BİNİCİ
(Samsun) – Dersine iyi çalış, dersine! BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çolak. Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Sayın Mehmet Nil Hıdır. Buyurun Sayın
Hıdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika. AK PARTİ GRUBU
ADINA MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009
yılı Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü bütçesi hakkında AK PARTİ
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsü elli altı yıldan beri kamu çalışanlarının eğitimle
ilgili önemli hizmetlerini ifa etmektedir. Birleşmiş Milletler ile Türkiye Hükûmeti arasında yapılan teknik bir yardım anlaşmasıyla
1952 yılında kurulmuştur. Enstitünün kuruluş amacı, kamu yönetimi ve ilgili
alanlarda öncü ve özgün bir eğitim ve araştırma kurumu olarak Türkiye ve yakın
coğrafyasına, nitelikli yönetici ve öğretim elemanı yetiştirmek, bilimsel
araştırmalarla bilgi üretmek, yayınlamak, danışmanlık yapmak ve bu alandaki
çalışmaları desteklemektir. Ayrıca, Türkiye ve Orta Doğu ülkelerinin kamu
yönetimi alanında koordinasyon merkezini de oluşturmaktadır. Kamu
bürokrasisinin en temel ihtiyacı, yaptığı hizmetlerle orantılı olarak, devletin
etkin ve verimli işleyişini mümkün kılacak bir eğitimden geçmiş kamu çalışanını
oluşturmak ve istihdamı gerçekleştirmektir. Enstitü çok
değişik alanlarda eğitim ve öğretim faaliyetlerini sürdürmektedir. Özellikle kamu görevlilerinin yönetim bilimi alanında
uzmanlaşmasını sağlamak, kamu yönetimine yönetici yetiştirmek, yüksek lisans
programları düzenlemek, emniyet, jandarma gibi personele yönelik kolluk yönetim
yüksek lisans programları yapmak, Adalet Bakanlığı personeli için adalet
yönetimi yüksek lisans programları, Millî Eğitim Bakanlığı mensuplarına da
yönetim bilimi alanında yüksek lisansa yönelik programlar düzenlemek
faaliyetlerinin arasındadır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsünün eğitim
ve öğretim programından bugüne kadar 4.404 lisansüstü öğrenci mezun olmuştur.
Enstitü, yüksek nitelikli eğitim ve lisansüstü öğretimle Türkiye'nin geleceğini
biçimlendirecek yetkin yöneticiler ve öğretim elemanları yetiştirmektedir.
Bugüne kadar Enstitü kamu çalışanlarının ulaşabileceği 343 eser yayınlamıştır.
Enstitünün 1963 yılından beri yayınladığı Devlet Teşkilatı Rehberi önemli bir
kaynak eser olarak kabul görmektedir. Değerli üyeler,
Yerel Yönetimler Araştırma ve Eğitim Merkezini 1997 yılından beri başarılı
çalışmalarıyla yöneten Enstitü, etkili bir şekilde hizmetlerine devam
etmektedir. Ayrıca, İnsan Hakları Araştırma ve Derleme Merkezi ile insan
hakları alanındaki yayım ve araştırmalarında etkili bir görevi üstlenmiş
bulunmaktadır. Sürekli Eğitim Merkezi, özellikle 2006 yılından bu yana kamu
diplomasisi eğitimi ve Türkiye’ye yönelik iç ve dış tehdit unsurları konusunda
katılımcılara uzmanları tarafından bilgi ve eğitim verilmesini amaçlamış ve
başarıyla da yürütmektedir. Enstitü, uluslararası bilimsel etkinlikler
konusunda da Uluslararası Yönetim Bilimleri Enstitüsünün Türkiye ulusal seksiyonu olarak Dördüncü Uluslararası Uzmanlık Konferansını
başarıyla gerçekleştirmiştir. Türkiye ve Fransa Cumhurbaşkanları arasında
imzalanan Türkiye-Fransa 2000 Eylem Planı çerçevesinde Enstitü, Fransa Ulusal
Yönetim Okulu, Bastia Bölgesel Eğitim Enstitüsü ile
karşılıklı olarak konferans, öğrenci değişimi, yönetim reformu gibi alanlarda
iş birliği yapmaktadır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü Genel
Müdürlüğünün 2009 yılı ödeneği 7 milyon 436 bin yeni Türk lirası olarak
gerçekleşmektedir. Enstitü genelinde ödenek artışı yüzde 45 düzeyindedir.
Enstitü gelirleri de 2008 yılına göre yüzde 54 artışla 6 milyon 646 bin yeni
Türk lirasına yükseltilmiş bulunmaktadır. Genel toplamda yüzde 48 artışla 7
milyon 336 bin yeni Türk lirası olarak bütçesi öngörülmüştür. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. MEHMET NİL HIDIR
(Devamla) – Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsünün 2009 mali yılı bütçe
kanununun ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Hıdır. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Iğdır Milletvekili Sayın Ali Güner.
Buyurun Sayın Güner. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika. AK PARTİ GRUBU ADINA
ALİ GÜNER (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gümrük Müsteşarlığı
bütçesi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bilindiği gibi,
sınır ticareti, sınırda yer alan illerimizde yaşayan vatandaşlarımızın
ihtiyaçlarını, komşu ülkelerden, kısa sürede ve dış ticaret mevzuatına tabi
olmadan ucuza karşılamaları için başlatılmış özel bir uygulama şeklidir. Bu
uygulamanın sınır illerimizdeki ticari hayatın canlanmasında büyük etkisi
olmuştur. Hatta sınır illerindeki valiliklerimiz birçok yatırımlarını sınır
ticaretinden elde ettikleri gelirlerle gerçekleştirmişlerdir. Ama ne yazık ki
2000 yılındaki yeni uygulamayla bu yatırımların da önü kesilmiştir. AK PARTİ İktidarıyla
sınır kapılarında yaşanan aksaklıkların giderilmesi için yapılan olumlu
değişiklikler sonucunda sınır ticaretinde yaşanan aksaklıklar büyük ölçüde
giderilmiştir. Bölgeye zaman zaman yaptığımız
ziyaretlerde sınır illerindeki manzaranın eskiye nispeten iyi olduğunu
görmekteyim. Başta Ağrı ili Doğubayazıt ilçesi Gürbulak
Gümrük Kapısı olmak üzere Esendere Sınır Kapısı,
Nusaybin Sınır Kapısı, Habur Sınır Kapısı’nda halkla
yaptığımız görüşmelerde hemen hemen her kesimin ortak
görüşü, ticari hayatın canlılığının eskiye nispeten gözle görülür bir şekilde
devam ettiğidir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; uluslararası global krizin
bütün devletleri etkilediği bir gerçektir. Bu global
kriz ülkemizi az da olsa etkilemiş olup, bu durumdan her kesim nasibini almıştır.
Bu durum da göz önüne alındığında, ülkemize sınırı olan devletlerle sınır
ticaretinin gelişmesi için azami gayretin sarf edilmesi gerekmektedir.
Atalarımızın dediği gibi “Komşu komşunun külüne muhtaçtır.” sözüne istinaden
ülkemize komşu olan devletlerin bize, bizim de onlara ticari anlamda
ihtiyaçlarımız bulunuyor. Çıkmasını çok
arzuladığımız sınır ticareti, bölge insanının aşı ve işi için bir umut kapısı
ve krizden çıkışın adresi olacaktır. Uygulamaya girecek sınır ticaretinin,
bölge insanını açlıktan, yoksulluktan, umutsuzluktan ve karamsarlıktan
kurtararak vatanını seven, devletine güven duyan, yarınına umutla bakan,
geleceği parlak gören bölge halkının maddi ve manevi yönden kurtulmasına en
büyük etken olacağı kanısındayım. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sorumluluk duygusu içerisinde olan ve bölge halkının
en büyük beklentisi ve istemi olan sınır ticaretinin çözüme kavuşturulması, o
bölgede yaşayan ve özellikle sınır kentlerindeki halkımızı sevindirecektir.
Bölge halkı adına başta Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere
bütün Bakanlar Kurulu üyelerine, bu çıkarılacak sınır ticareti kararnamesinin
hazırlanmasında emeği, desteği ve katkısı olan herkese teşekkür ediyorum. Sınır ticaretinin
hayata geçirilmesi, bölgede kaçakçılığın önlenmesinde, istihdamın oluşmasında,
vatandaşlarımıza iş ve aş için bölgede önemli bir etkendir. Bugüne değin
yapılan ticaret sayesinde binlerce esnaf oluşmuş, sanayi tesisleri kurulmuştur.
Sınır bölgesinde yapılan ticaretin artırılması, yasal dayanağa kavuşması ve
tabana yayılması için Hükûmetimizce hazırlanan sınır
ticareti kararnamesi değiştirilerek yöre tüccarlarının görüşleri doğrultusunda
yeniden şekillenmiş olup bölge insanı için ticari bir beklentiye dönüşmüştür.
2009’da yeni hâliyle binlerce insana iş ve aş kapısı olacak kararname şimdiden
hayırlı olsun. Kendi ilim olan
Iğdır’da Dilucu Sınır Kapısı’nın 1992 tarihi
itibarıyla 2000 yılına kadar sekiz yıllık bir zaman zarfında ilimiz başta olmak
üzere civar illere de ekonomik yansımasının olduğunu bölge insanı gördü. Bu
dönemde gerek ilimizde ve gerekse mücavir illerde çok hızlı bir gelişmenin
olduğu, kısa sürede bölge insanının ekonomik olarak rahat bir yaşam kalitesi
yakaladığı bir gerçektir. Şu anda aynı
bölgede yaşayan vatandaşlarımızın refah düzeyinin ve yaşam kalitelerinin
artırılması için Hükûmetimiz yeni projelerini hayata
geçirmeye büyük bir azim ve gayretle devam ediyor. Türkiye'nin
dünyaya açılan yüzü olan ve yıllarca ihmal edilen kara gümrük kapılarının
günümüz şartlarına ve hizmet akışına göre yeniden düzenlenmesinde,
modernizasyon, otomasyon çalışmalarında bütçe imkânsızlıkları nedeniyle
alternatif finansman modellerine gidilmiştir. Nusaybin,
Akçakale, Esendere, Dilucu,
Türkgözü kara sınır kapılarının yap-işlet-devret
modeliyle yenilenmesi çalışmalarına başlanmış olup Pazarkule,
Yayladağ… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. ALİ GÜNER
(Devamla) - … Öncüpınar, Karkamış ve Dereköy kara sınır kapılarının ise 2009 yılı içerisinde
yap-işlet-devret modeline göre tamamlanması planlanmıştır. Halkalı Gümrük
Müdürlüğü ve Ali Rıza Efendi Sınır Kapsı da yeniden yapılandırılacak kapılar
arasındadır. 2009 yılı Gümrük
Müsteşarlığı bütçesinin ülkemize ve bütün devletimize ve yetkililere hayırlı
olması dileğiyle saygılar sunuyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Güner. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Ayşe Nur Bahçekapılı. Buyurun Sayın
Bahçekapılı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakika.
AK PARTİ GRUBU
ADINA AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; AK
PARTİ Grubu adına söz aldım ve Vakıflar Genel Müdürlüğünün 2009 mali yılı
bütçesi üzerine görüşlerimizi açıklayacağım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Vakıf, diğer
başka anlamlarının yanında, Türk Dil Kurumuna göre bir topluluk veya bir kimse
tarafından bırakılan mülk ve paranın idare edildiği yer olarak
tanımlanmaktadır. Bu anlayışa uygun olarak vakıflara ait ilk yazılı belgenin
1048 yılına dayandığını görmekteyiz. Cumhuriyet sonrası dönemde ise 3 Mart 1924
tarihinde 429 sayılı Kanun’la vakıf idareleri Başbakanlığa bağlı yeni bir birim
hâline gelmiştir. Bu Kanun Vakıflar Genel Müdürlüğünün miladıdır. Bugün, Vakıflar
Genel Müdürlüğü, geçmişle olan bağımızı sağlamlaştırıp geleceğe güvenle
bakmamızı sağlayarak tarihî misyonunu devam ettirmekte
olan kurumlarımızın başında gelmektedir. Genel olarak Vakıflar Genel Müdürlüğü
vakıf kültürü, felsefesi ve bilincini geliştirerek paylaşma ve katılımcılığın
yaygınlaşmasını sağlamak, vakıf taşınmazlarını çağımız gereklerine uygun en
yüksek gelir getirecek şekilde değerlendirmek, vakıflarımızı çağdaş bir yapıya
kavuşturmak, vakıflara rehberlik yapan ve yol gösteren bir anlayış getirmek
gibi hedefler belirleyerek bu doğrultuda çalışmalarına devam etmektedir.
Ayrıca, Genel Müdürlük, her yıl düzenlediği etkinlikleriyle de vakıf bilincini
toplumumuzun her kesimine yayma çalışmalarını da sürdürmektedir. Vakıflar Genel
Müdürlüğü ülke çapında 25 bölge müdürlüğü, 2 işletme müdürlüğü ve Vakıf Gureba Hastanesiyle kendisine kanunlarla verilen görevleri
yerine getirmektedir. Vakıflar Genel Müdürlüğünün merkez ve taşra teşkilatında
toplam 2.750 personel görev yapmaktadır. Günümüzde 41.720 adet mazbut, 288 adet
mülhak, 4.486 adet yeni ve 161 cemaat vakfının iş ve işlemleriyle denetimleri;
19.592 adet tarihî eserin yapımı, bakımı, onarımı ve yaşatılması da özel
bütçeli bir kuruluş olan Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir. Hazineden hiçbir
katkı almadan ve gelirlerinin yüzde 50’sini yatırıma ayıran Vakıflar Genel
Müdürlüğünün bütçesi geçmiş yıllara oranla katlanarak artmıştır. Örneğin 2003
yılında 44 milyon olan bütçe 2008 yılında 415 milyon TL olarak gerçekleşmiştir.
2009 mali yılında ise Vakıflar Genel Müdürlüğünün bütçesi 443 milyon TL olarak
öngörülmüş olup gelirlerinin tamamı öz kaynaktan karşılanacaktır. 2009 mali
yılı bütçesi ise 65 milyon 287 bin personel, 8 milyon 202 bin sosyal güvenlik,
152 milyon 18 bin mal ve hizmet alımı, 21 milyon 759 bin hayri
ve sosyal hizmet, 195 milyon 290 bin TL yatırım giderlerinden oluşmaktadır. Rakamlarla ifade
etmeye devam edecek olursak, Vakıflar Genel Müdürlüğü, 2002 yılında toplam 23
imaretten 14 bin kişiye sıcak yemek dağıtmıştır. 2008 yılında 108 imarette bu
hizmetlerden faydalanan kişi sayısı 77.680 olmuştur. 2009 yılında ise bu
hizmetlerden faydalanacak kişi sayısı 100 bin olarak hedeflenmiştir. Sosyal
yardım kapsamında muhtaç maaşından yararlanan kişi sayısı 2002 yılında 1.200
iken bu sayı 2008 yılında 5 bin kadro olup 2009 yılında ise bu sayı 6 bin
olarak hedeflenmiştir. Ayrıca, Vakıflar
Genel Müdürlüğü taşınmazlarının hâlihazırdaki durumunu bilmek için Coğrafi
Bilgi Sistemi Projesi hayata geçirilmiş, Türkiye’deki tüm tapu kütükleri
taranmıştır. Yine, Selçuklu Beylikler ve Osmanlı Dönemi kültür, medeniyetine
ait bilgi ve belgelerin İnternet ortamında Türk ve dünya kamuoyu ile
paylaşılmasını kapsayan Vakıf Arşiv Yönetim Sistemi kısaca “VAYS Projesi”nin
çalışmaları hızla devam etmektedir. Yanı sıra, Vakıflar Genel Müdürlüğünce vakfiyelerde
yer alan hayır şartlarının yerine getirilmesi amacıyla sosyal güvenlik kurum ve
kuruluşlarından her ne ad altında olursa olsun bir geliri olmayan, nafaka
bağlanmayan, menkul ve gayrimenkul malı olmayan… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (Devamla) – Teşekkür ederim Başkan. …ve çalışma
gücünü yüzde 40’ın üzerinde kaybeden muhtaç özürlüler ile yetim çocuklara, on
sekiz yaşından gün almamış muhtaç, yetim çocuklara muhtaç aylığı
bağlanmaktadır. Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; geçmişimize sahip çıkmadan geleceğimize yön
veremeyeceğimizin bilincinde olarak başta ilgili Bakanlık ile Vakıflar Genel
Müdürlüğü personeli ve çalışanları olmak üzere, bu çalışmalarda emeği geçen
herkese takdir ve teşekkürlerimi sunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bahçekapılı. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Sayın Mehmet Erdem. Buyurun Sayın
Erdem. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika. AK PARTİ GRUBU
ADINA MEHMET ERDEM (Aydın) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sosyal devlet
ilkesinin uygulamaları içerisinde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel
Müdürlüğü en önemli kurumdur. Sosyal güvenlikten yoksun, fakir ve muhtaçlara
yönelik devletin tüm sosyal sorumluluklarını titizlikle yerine getiren bir
kurumdur. Yoksulluk olgusu
sadece az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelere özgü bir sorun olmayıp
yoksullukla mücadele organizasyonları gelişmiş ülkelerde de mevcuttur. Yoksul
kesimlerin desteklenmesine yönelik sosyal politikalar, toplumsal dayanışmanın
güçlendirilmesi ve sosyal barışın korunması açısından da büyük önem arz
etmektedir. Sosyal
politikalar, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Avrupa Sosyal Şartı gibi
uluslararası belgelerde yer alan insanların yoksulluğa mahkûm edilmemesi ve
insan merkezli kalkınma anlayışıyla uygulanmıştır. Zaten milletimizin inanç
değerlerinde “Komşunuz aç iken tok yatılmaz.” anlayışı vardır. AK PARTİ Hükûmeti yoksullukla mücadeleyi en önemli gündem maddeleri
arasında ele almıştır. Altı yıldan bugüne ekonomide sağlanan olumlu gelişmeler,
sosyal yardım çalışmalarında ciddi açılımlar sağlanmasına ve yoksul kesimin
hayat standartlarının iyileşmesine önemli katkılar sağlamıştır. Sosyal yardım
faaliyetleri, 1986 yılında 3294 sayılı Kanun’la kurulan Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışmayı Teşvik Fonu kullanılarak sürdürülmektedir. 1986’dan bu yana
Başbakanlık bünyesinde fon genel sekreterliği vasıtasıyla yürütülen hizmetler,
Aralık 2004 tarihinde 5263 sayılı Kanun ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma
Genel Müdürlüğü adı altında kurumsal bir yapıya kavuşmuştur. 81 ilde
valilerimiz ve 892 ilçede kaymakamlarımız başkanlığında kurulan 973 sosyal
yardımlaşma ve dayanışma vakfı bulunmaktadır. Bu vakıflar, fonun gönderdiği
kaynakları adil bir şekilde muhtaç vatandaşlarımıza dağıtımı sağlamaktadır. Bu vakıfların
mütevelli heyetlerindeki yapı değişikliği Hükûmetimiz
tarafından gerçekleştirilerek katılımcılık ve hesap verebilirlik artırılmıştır.
Mülki idare amirleri, yerel yönetim temsilcileri ve hayırsever vatandaşların
yanı sıra artık vakıf yönetiminde köy ve mahalle muhtarları ile gönüllü
kuruluşların temsilcileri de yer almaktadır. Daha önceleri fon kaynaklarının
önemli bir kısmı bütçeye aktarılıp açıkları gidermek için kullanılırken AK PARTİ’nin iktidara gelmesiyle birlikte bu süreç tersine
dönmüştür. Bütçeden fona önemli miktarda kaynak aktarılmış ve fonun 1 kuruşu
bile başka amaçla kullanılmamıştır. Bu da AK PARTİ’nin
“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” prensibinin gereğidir. 2003 yılında 826
milyon 583 bin YTL olan fon geliri 2007 yılında 1 milyar 598 milyon YTL’ye
ulaşmıştır, yani 2 kat artmıştır. Ülkemizde
herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna tabi olmayan, ekonomik yoksulluk içindeki
vatandaşlarımızın yakacak, gıda, giyim, eğitim, sağlık gibi temel ihtiyaçları
fon vasıtasıyla karşılanmaktadır. Ayrıca, özürlü vatandaşlarımızın eğitim ve rehabilitasyon giderlerine katkı sağlanmaktadır. İhtiyaç
sahibi ailelere, gıda ve giyim gibi temel ihtiyaçları için üçer aylık periyotlarla yılda 4 defa yardım yapılmaktadır. 2008 yılı Eylül
sonu itibarıyla gıda yardımları 95 milyon YTL’dir. AK PARTİ Hükûmetinin eğitime verdiği önemin bir göstergesi de fon
kaynaklarından eğitime aktarılan kalemlerdir. İlköğretimdeki
ücretsiz ders kitabı uygulaması –ki 2004-2008 Ekim dönemi toplam 952 milyon
YTL- ilköğretimde eğitim gören ve taşımalı eğitim kapsamındaki öğrencilerimize
öğle yemeklerinin verilmesi; öğretim yılı başında, ilköğretim ve lisede okuyan
fakir ailelerimizin çocuklarına önlük, ayakkabı, çanta, kırtasiye gibi temel
okul ihtiyaçlarının karşılanması; özellikle kız öğrencilerimizin okumalarını
teşvik etmek amacıyla annelere verilen “Şartlı Nakit Transferi” adıyla
ilköğretime devam eden erkek öğrencilere aylık 20 YTL, kızlara 25 YTL,
ortaöğretim öğrencilerine erkeklere 35, kızlara 45 YTL aylık yardım edilmesi
gibi hizmetlerin yanında, Şartlı Nakit Transferi’nin bir ayağı sağlık
yardımlarıdır. Sağlık Bakanlığı ile koordineli şekilde yürütülen
uygulama kapsamında 0-6 yaş grubu çocukları için on iki ay süreyle her çocuk
için anneye 20 YTL ödenmektedir. Anne adayları için gebelik süresince aylık 20
YTL, hastanede doğum yapılması durumunda doğum için 60 YTL yardım
yapılmaktadır. Bu uygulamalar, AK PARTİ’nin,
annelerimize, dolayısıyla kadınlarımıza verdiği önemi göstermektedir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. MEHMET ERDEM
(Devamla) – AK PARTİ Hükûmeti döneminde ihtiyaç
sahibi vatandaşlarımıza “Balık vermek yerine, balık tutmayı öğretmek”
anlayışıyla fonun değerlendirilmesi projesi hayata geçirilmiş, kendi iş
yerlerini kurmak isteyen vatandaşlarımıza projeleri başına, kişi başı 15 bin
YTL’ye kadar faizsiz kredi şeklinde destekler sağlanmaktadır. Son dönemde
üzerinde en çok spekülasyon oluşturulan yakacak
yardımları da fon vasıtasıyla gerçekleşmektedir. 2008 yılında 2 milyon aile
yakacak yardımından faydalanmış olacaktır. NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Yakacakları hazine ödüyor, hazine! MEHMET ERDEM
(Devamla) – Kim ne derse desin vatandaşımız bu yardımdan memnundur, “Allah
devletimize zeval vermesin, Allah yöneticilerimizden razı olsun.” diye dua
etmektedir. Bu dualar oydan da her şeyden de önemlidir. Devlet-millet
kaynaşmasına vesile olması açısından AK PARTİ’nin
yaptığı bu hizmetler asla unutulmayacaktır. Daha çağdaş bir
sosyal devlet anlayışının gerçekleşmesi ve dünyadaki uygulamaların çok fevkinde
projelerin hayata geçirilmesi AK PARTİ’nin hedefi
olacaktır. Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünün 2009 mali yılı bütçesinin ülkemize
hayırlara vesile olmasını diliyor, yüce heyetinizi tekrar saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Erdem. KADİR URAL
(Mersin) – Türkiye’deki bu zenginliğinize hayranız! Bu zenginliğinizden dolayı
teşekkür ediyoruz size! BAŞKAN –
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan. Buyurun Sayın
Kaplan. (DTP sıralarından alkışlar) Süreniz kırk
dakika. DTP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, bir hukuk
devletinin üç temel unsuru vardır: Birincisi yasama, bizleriz; ikincisi yargı,
üçüncüsü yürütme. Bugün yürütmenin
başının, Başbakanın bütçesini görüşeceğiz ama Başbakan yerinde yok,
yardımcılarını göndermiş. Milletvekilleri de yerinde yok, kendisi gidince
milletvekilleri de gidiyor. Ama bu kürsü 70 milyon yurttaşımıza, halkımıza ve bütün
dünyaya açık bir kürsü. Halkımıza olan saygımla, o düzeyde, Demokratik Toplum
Partisi adına, özellikle Başbakanlık, Millî İstihbarat, Millî Güvenlik Kurulu,
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu, Amme İdaresi, Gümrük Müsteşarlığı,
Vakıflar, Sosyal Yardımlaşma… Tam kırk dakika konuşacağım, öyle taksitle,
perakende, AKP gibi beş dakika, beş dakika yok; öyle, gelip burada suya tirit
iki laf edip gitmeyeceğim. Dün burada bir
Başbakan böyle, böyle, böyle konuşuyordu bu gruba ama bugün yok burada. AVNİ ERDEMİR
(Amasya) – Aynısını sen yapıyorsun. HASİP KAPLAN
(Devamla) – Bugün bizim konuşma sıramız, yarın da konuşacağız, sonra da
konuşacağız. NECAT BİRİNCİ
(İstanbul) – “Bir Başbakan” değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı. HASİP KAPLAN
(Devamla) – Bir Başbakandır, senin Başbakanındır o. NECAT BİRİNCİ
(İstanbul) – Yanlış söylüyorsunuz, Türkiye'nin Başbakanı. HASİP KAPLAN
(Devamla) – Halkın iradesine saygılı olamadığı için hâlâ senin Başbakanın. Ne
zaman ki 3 milyon oya, halkın iradesinin seçimine saygı gösterip burada bir
grup olduğunu kabul ederse bizden de o saygıyı, hiç tereddütsüz görecektir. Her
şey böyledir. ASIM AYKAN
(Trabzon) – Siz de teröre karşı çıkın, teröre! SEDAT KIZILCIKLI
(Bursa) – Siz 18 milyon oyu kabul ettiğiniz zaman… HASİP KAPLAN
(Devamla) – Bakın, sakin olun, sakin olun, kırk dakikamız var, vakit var, çok,
sakin olun. ASIM AYKAN
(Trabzon) – Teröre karşı çıkın siz! MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Bölücülüğü Meclise taşıyorsunuz. Dışarıda yapıyorlar, siz de buraya
taşıyorsunuz. BAŞKAN – Sayın
Hıdır… FATMA KURTULAN
(Van) – Mehmet Bey, siz çok ağır ithamlarda bulunuyorsunuz. Kim bölücülüğü
Meclise taşımış? HASİP KAPLAN
(Devamla) – Fatma Hanım, onun görevi o, bırak onu, onu bana bırak şimdi, ben
hallederim. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Siz de konuşursanız… FATMA KURTULAN
(Van) – Siz çıktığınızda herkes burada dinledi. BAŞKAN – Sayın
Kurtulan… MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – “Sizin Başbakanınız” diye konuşuyor ama… BAŞKAN – Sayın
Hıdır… Sayın Hıdır… MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Sen ne biçim konuşuyorsun! BAŞKAN – Sayın
Karabaş… FATMA KURTULAN
(Van) – O, düşüncesinde özgürdür. Saygılı olmayı da öğrenin. Her hatibe böyle
laf yetiştiriyorsunuz. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – “Sizin Başbakanınız” diyor. Kendi konuşmacınız bölücülük yapıyor. FATMA KURTULAN
(Van) – Diyebilir, hatip özgürdür, ne isterse diyebilir. Konuşturmuyorsunuz
kimseyi. KADİR URAL
(Mersin) – Hatibe saygılı olalım beyler! HASİP KAPLAN
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, Türkiye’de, dün burada Başbakan, ana
muhalefetin, diğer grupların, muhalefetin kriz tellallığı yaptığını söyledi,
öyle konuştu. Biz sorumlu bir muhalefet örneği vermeye çalışıyoruz. Bütçe
görüşmelerinde hep bunu… Ve bizden, inanın, çok şey de öğrendi Hükûmet, yapıyor da, yaptığı zaman da destek veriyoruz ama
şu gerçeği bir görmek lazım: Türkiye'nin yedinci bütçesi üzerinde tartışıyoruz.
Kürt sorunu bugün
bir krizdir. Bakın, kriz noktalarını sayacağım: Avrupa Birliğiyle ilişkiler bir
krizdir. Demokratikleşme alanı bir krizdir. Dış politika sorunları bir krizdir.
Anayasa reformunun rafa kaldırılması bir krizdir. Siyasi Partiler Yasası
reformu, seçim yasaları, 6 milyon naylon seçmen bir krizdir. Asker-sivil
ilişkilerinin demokrasilerde sorgulanması bir krizdir. Demokrasinin vazgeçilmez
ögeleri siyasi partilerin hâlâ kapatılması,
susturulması, yargılanması bir krizdir. Biz bunları artırabiliriz; tarımda
kriz, işsizlik krizi, enflasyon krizi, faiz artışı, hayat pahalılığı, doğal gaz
zammı, her gün yapılan zamlar, elektriğe zam, mazota zam, benzine zam, bütün
bunları anlatabiliriz, bunlar krizdir. Arkadaşlar,
bunlar küresel kriz değil, bunlar Türkiye’nin krizi de değil, bunlar AKP’nin
yedi yıldır yönetememe krizidir. Yönetememe krizini tabii ki muhalefet olarak
yatıracağız, sorgulayacağız, size doğru yolu göstereceğiz. Bu, bizim görevimiz,
buna tahammül edeceksiniz, bir hukuk devletinde kendinizin dışında da
konuşanların olduğunu kabul edeceksiniz. Ben bu krizlerin
tamamını yok sayan bir Hükûmet olduğunu görüyorum. Bu
krizler yok, dünyada kriz yok, Avrupa Birliğinde kriz başlamadı; ABD’de
başlayıp Avrupa Birliğine, domino taşı gibi bütün dünyaya yayılmadı; Japonya,
Güney Kore ekonomileri etkilenmedi, Türkiye de etkilenmedi! Yahu, bu, bana
inanın bir fıkrayı anlatıyor, bu Hükûmeti de
etkilemediği için: Murat 124’ü yeni almış vatandaş, yürüyor ama önünde bir
kabadayı, ceketi sırtına atmış, tespih de böyle, yürüyor. Fakat aradan Murat
124 vurunca düşüyor, şoför “Heyhat, bir kabadayıya vurdum” diyor, “Bir hasar
var mı?” diye koşuyor. Böyle yapıyor kabadayı, kalkıyor tozunu silkeliyor:
“Bizde hasar yok, sizde varsa ödiyek.” Yahu böyle bir
anlayışla krize bakarak, ABD’yi sarsan, Avrupa’yı sarsan, dünyayı sarsan krizde
çıkıp “Bize teğet geçer, dokunmaz, varsa bir hasar ödiyek”
anlayışı ve kabadayılığıyla ülke yönetilebilinir mi arkadaşlar! Biraz
ciddiyet lazım. Bakın, biz
işsizliğin, pahalılığın, enflasyonun, faizlerin, bütçe açıklarının arttığını
iddia ediyoruz muhalefet olarak burada. Afrika’da yaşamıyor 14 milyon açlık
sınırı altındaki yurttaş, bizim yurttaşımız. Bakın, açlık sınırı altında… Ve
Afrika’da tam tam tam,
Türkiye’de her gün zam zam zam!
Doğal gaza zam, elektriğe zam, mazota zam, ekmeğe zam, suya zam, vallahi yolunu
bulsanız havaya da zammı sıraya koyarsınız! Şimdi, bu anlayışla, 407 YTL net
ücret alan hangi asgari ücretli Ankara’da bu kış kendini ısıtabilir, bana
söyler misiniz? 407 YTL ile doğal gaza bu yüzde 85 zamdan sonra kendini
ısıtabilecek bir asgari ücretliyi getirin, birlikte madalya takalım. 100
metrekareyi ısıtamazsınız 407 YTL ile. Onun için kömüre geleceğiz. Bakın, sosyal
yardımlaşma duyguları, bizim Osmanlıdan gelen, onun için çok farklı
kültürlülüğünden gelen, dinimizden gelen… Kürt’üyle, Türk’üyle hepimizin
aslında çok da güzel, çok kutsal bir yaklaşım fakirlere yardım etmek, açları
doyurmak, zekât vermek. Yani ben bazen merak ediyorum, vergi vermeyebilir de,
Sayın Başbakan ne kadar zekât verdi diye sormuyorum burada. Eğer zekâtını doğru
dürüst verselerdi Müslümanlarımız, bu ülkede aç kalmazdı. Öyle mi, değil mi? Hadi
onu geçtik, zenginlerimiz vergilerini namusuyla ödeseydi, bu ülkede aç olmazdı,
açlık sınırı altında 14 milyon olmazdı. Resmî işsiz son istatistiklerde 12
milyon, gizlilerle beraber 20 milyon, 20 milyon işsizimiz olmazdı. Bakın, biz dünya
gelişmelerini elbette ki konuşacağız. O kriz 29’da patlak verdi. Biz ne zaman
hissettik? Ekimde, dolar bir gün ansızın 1.180 liradan 1.760 liraya fırladığı
zaman. “Ne oldu, dolar birdenbire fırladı, arttı?” dedik. Bazı arkadaşlar
vardı, biliyorum, diyor ki “Dövize parayı yatırdık, ha bire düşüyor. YTL
kıymetlendi, oraya gidelim derken böyle bir şey yaşandı.” İşte, o “likidite
tatlısı” denen, 50 milyar dolar bir anda piyasadan çekilince bir günde krizin
sıcağını hissettik. Şimdi “Bu krizi fırsata çevireceğiz.” diyor Hükûmet. Güzel. Nasıl çevireceğiz, bilelim, konuşalım. İlk
yapılan ne oldu? Kara parayı aklama yasası “varlık barışı” dediler adına. Ne
varlık barışı? Bunun neresi varlık barışı? Varlık barışıysa açın bugünkü
Hürriyet Gazetesi’nin manşetini, bakın Türkiye’yi kaç kişi yiyor. Yüzde 1,
azınlık bile değil. 100 bin kişi bütün sermayesiyle her türlü yaşamı sürüyor.
Varlık barışıysa gideceksin önce ondan alacaksın, varlıklıdan, bu ülkenin
bütçesine o parayı aldıktan sonra adil bir şekilde dağıtacaksın. Doğru olan budur
ama biz Cargill yasalarını gördük -aciliyetine bakın- yap-işlet-devret yasalarını gördük.
Özelleştirme yetmedi, yap-işlet-devretle limanları,
rıhtımları, Galataport’u, Harem’i, İzmir’in, güzelim
Kuşadası’nın, Bodrum’un, Mersin’in, Antalya’nın limanlarını, o da yetmedi,
enerji piyasalarını düzenledik, hep akçeli işler. On tane enerji piyasası,
elektrik piyasası, bilmem ne piyasası çıkardık ama yedi yıldır bu ülke ithal
enerji mahkûmu. İran istediği zaman vanaları kapatıyor, Azerbaycan’a koşuyoruz
sonra ithal enerjiyle ısınıp, Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanlığının
borçlarını takıp vatandaşa da zam olarak dayatıyoruz. Böyle bir adalet
anlayışı, “adalet” ismini taşıyan bir hükûmette
olabilir mi? Bakın, enerji
politikalarını yedi yılda ithal enerjiden kaynak enerjiye çevirememiş bir
ülkenin iflah olma şansı yoktur. Nükleer enerjiye şimdi dönülüyor, Hasankeyf
sular altında bırakılmak isteniyor, acayip yollara başvuruluyor. Oysa bu
ülkenin kaynakları, bu ülkeyi ve Türkiye gibi on tane ülkenin enerjisini sağlayacak
derecede zengindi. GAP, Türkiye'nin elektrik enerjisinin yüzde 48,7’sini
sağlıyor. İşte GAP; Keban’dan Atatürk Barajı’na kadar ama o para, o enerji
batıya akıyor. Doğu, Güneydoğu’nun yirmi bir ilinin geri kalmışlık endeksini…
Bölgesel dengesizliği koyduğumuz zaman ortaya bir gıdım,
bir yüzde bu üretimden, bu toprakların kaynaklarından bölgeye verilmiyor. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Yine bölücülük yapıyorsunuz. HASİP KAPLAN
(Devamla) – Konuşma be! MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Konuşurum. HASİP KAPLAN (Devamla)
– Terbiyesizlik etmenin âlemi yok. Sen burada bu iş
için mi tutuldun? BAŞKAN – Sayın
Kaplan… MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Siz terbiyesizlik ediyorsunuz. HASİP KAPLAN (Devamla) – Sayın Başkan, lütfen muhatap olur
musunuz. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Yirmi bir vilayeti ayırıyorsunuz. BAŞKAN – Sayın
Hıdır… HASİP KAPLAN
(Devamla) – Konuşma! Senden mi öğreneceğim! BAŞKAN – Sayın
Hıdır… GÜLTAN KIŞANAK
(Diyarbakır) – Hayır, siz ayırmışsınız senelerce. FATMA KURTULAN
(Van) – Biz birleştirmeye çalışıyoruz, bunu öğrenin artık. Alışmışsınız birden
kara, bölücülüğe. Kim bölücü? Sizsiniz bölücü. BAŞKAN - Sayın
Hıdır, niye müdahale ediyorsunuz? MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Efendim, Türkiye’yi bölücü cümleler sarf ediyor. FATMA KURTULAN
(Van) – AKP Grup Başkan Vekilleri onu öyle görevlendirmiş. BAŞKAN – Şimdi
bakın, bu işittiklerinizden memnun mu oldunuz? GÜLTAN KIŞANAK
(Diyarbakır) – Sataşma görevlisi o. BAŞKAN – Hayır,
bu işittiklerinizden memnun mu oldunuz? MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Hayır, kendi terbiyesizliğidir o. Bana söylediğini ben algılamıyorum. BAŞKAN – Bakın,
ara veririm… MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Bana konuştuğu ifadeyi… BAŞKAN - Ara
veririm! SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) – Kendisini dışarı atmanız lazım Sayın Başkan. HASİP KAPLAN
(Devamla) – Sayın Başkan, lütfen uyarın, devam edeceğim. BAŞKAN – Buyurun. SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) – O sözünden sonra dışarı atmanız lazım onu. BAŞKAN – Buyurun. FATMA KURTULAN
(Van) – Böyle olmaz Başkanım, böyle gitmez. BAŞKAN – Sayın
Kurtulan, lütfen… HASİP KAPLAN
(Devamla) – Sayın Başkan, biz, elbette ki bu ülkenin iyi yönetilmesinden, bu
ülkenin millî gelirinin artmasından, bu ülkenin krizlerden etkilenmemesinden,
bu ülkede barışın, güvenin, demokrasinin gelmesinden son derece mutluluk
duyarız. Bu ülkede bundan mutluluk duymayacak bir yurttaş varsa… Bu ülkede ve
bu Mecliste bundan mutluluk duymayan bir tek insanı göremiyorum ben. Bu ülkenin
birlik ve bütünlük içinde barışını sağlamasını istemeyen hiçbir insanın da
yüreğinde zerre kadar vatan sevgisi olduğuna inanmıyorum ve biz, bunu çok
samimi olarak söylüyoruz. Bakın, Türkiye’de
cep telefonları sayısı nüfus sayısını geçmeye başladı, yetmiş milyon. Kredi
kartları da öyle, nüfus sayısını geçen kredi kartı var; 200 milyarları aşan
kredi borçları var. 150 milyarı aşan cep telefonu borçları var. Bunun yüzde
58’den yüzde 65’e yakını vergi değil mi, ÖTV değil mi, KDV değil mi, sabit hat
fiyatı değil mi? Bakın, bir ülkede sosyal patlamaların eşiğine öyle bir anda
gelinmez, derece derece kaynar, derece derece kaynar. Bu cep telefonu icraları, iflasları çok
ocağı yaktı, çok aile boşandı, çok insan intihar etti. Her gün gazetelerde
bunun fotoğrafları var. Adil bir verginin, adil bir gelirin, adil bir
harcamanın bir ülkenin güvenliği açısından son derece önemli olduğunu söylemek
istiyoruz. Avrupa Birliği
İlerleme Raporu -bir krizdir, doğrudur, söyledik- bakın ne diyor: “Demokrasi ve
hukukun üstünlüğü: Yerinde sayıyorsunuz. Parti kapatmalar sürüyor. Anayasa:
Rafa kaldırdınız. 97 EMASYA Gizli Protokolü hâlâ yürürlükte. Yolsuzlukla
Mücadele (GRECO) Raporu’nun sadece üçte 1’i uygulamaya kondu. İşkenceye Karşı
Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ne Ek İhtiyari Protokol’ü onaylamadınız. Medeni
ve siyasi haklarda ilerleme yok. Gözaltı, işkence, kötü muamele sürüyor. 1
Mayısta, “nevroz”larda güvenlik güçleri orantısız güç kullandı, kullananların
hiçbirisine yargı ve idari soruşturma açtırmadınız. İfade özgürlüğü
kısıtlamaları sürüyor. Kadın hakları yerinde sayıyor.” ABD ve OECD
ülkeleri içinde kadın hakları, temsil ve üretim ilişkisinde yer alması en düşük
seviyede ülke Türkiye’dir. Kültürel haklar RTÜK’e takılıyor. Oysa biz biliyoruz
ki Hükûmet… 1 Ocakta TRT Heşt
ile -TRT Heşt, öyle dediler- Kürtçe yayına geçilecek.
Bakın, her şeyde
bir ciddiyet lazım. Bu yasanın önergesini veren bir muhalefet milletvekili
olarak -birlikte çıkardık, AKP olarak- inanıyorum CHP de 21 Aralık program
kurultayında Kürt dilinin serbest bırakılması konusunda bir çaba, açılım içinde
bulunur. Alevi açılımından sonra, MHP’den de aslında bir açılım beklentimiz var
Kürt sorunu konusunda. Bu ülkenin birliği bütünlüğü için bu gerekiyor. Bu ülkenin
birliği, bütünlüğü, huzuru, güveni ve refahı için biz elimizi taşın altına da
koymayı, birlikte yürümeyi de biliriz. Sayın Bahçeli burada bir söz söyledi:
“Bin yıllık kardeşliğimizin yol kavşağındayız.” dedi, tehlike sinyallerine
dikkat çekti. Biz bunu her gün söylüyoruz ve bizim gösterdiğimiz gayretin
-bakın, bizim gösterdiğimiz gayretin- eğer birazını diyaloğa
çevirebilseydik, birazını konuşabilseydik, inanıyorum ki AKP, CHP ve MHP’nin
azıcık cesaret şurubuyla biraz daha farklı bir kulvarda
olabilirdik. Biz Türkiye’yi daha farklı bir kulvara
taşıyabilirdik, daha farklı bir alanda, küresel krizi ve bütün sorunları aşarak
silahlı çatışmayı eylemsizliğe dönüştürebilirdik, silahları susturabilirdik. On
sekiz aydır bu Mecliste zaman yitiriyoruz, havanda su dövüyoruz. Biz bunu her
gün söylüyoruz. Bu ülkenin bölünmeyeceğini, bu ülkenin bütünlüğü içinde
sorunlarımızı çözeceğimizi hep söyledik. Bu ülkenin bölünmesine karşı duracak
birisi varsa ilk başta biziz, biz yürürüz ama doğru politikalarda, insan
haklarında, hukukta, demokraside, özgürlükte, eşit ve özgür yurttaş olmada.
Bunların hiçbirisi, bu temel haklar, insan temel hürriyetlerinin başında gelen
bu haklar, hiçbirisi de taviz değildir, hiçbirisi de birilerine cesaret ve
istediği için değildir. Bu halkın, 70 milyon insanımızın, yurttaşlarımızın,
farklı dillerin, farklı kültürlerin, farklı renklerin, güzelliklerimizin
hepsinin birlikte duruşudur, birlikte hakkıdır. Bu hakkı temsil etmek, kendi
vatandaşının haklarını teslim etmek niye taviz olsun, niye ayrımcılık olsun,
niye farklı değerlendirilsin? Bakın, buraya
gelmeden önce şöyle bir baktım, Meclisin o ilk günlerine bir gideyim dedim, 18
Kasım 1920’ye, yani 18 Kasım 1336 Perşembe, “99’uncu İçtima. Hasan Hayri Bey,
Dersim, soru önergesi: Kürdistan’da birtakım propagandacıların dolaştığını,
doğru olup olmadığı, doğru olduğu takdirde hükûmetçe
ne gibi tedâbire tevessül edildiğinin beyanı.” 1920-2008… Kaç
yıl oldu biliyor musunuz? Bakın, cumhuriyetin 1920 yılından tutanak okuyorum.
Eğer, seksen sekiz yıldır hâlâ bu sorunu konuşuyorsak bizde bir eksiklik var,
siyasette bir eksiklik var, bir zaaf var, oturmamışlık var, yani bir hata var.
Bakın, Hasan Hayri Bey Dersim Mebusu ne diyor o tarihte: “Efendiler, Dersim
meselesi malumualinizdir ki tam dört yüz seneden beri
Devleti Osmaniye’yi işgal eden bir meseledir.” Eh yani, dört yüz sene
Osmaniye’yi işgal edecek bir Dersim meselesine bir de cumhuriyette seksen sekiz
yıl koyduğumuz zaman, çözmediğimiz zaman, Alevi-Bektaşi kardeşlerimiz Sıhhıye Meydanı’nda 100 binlerle AKP’nin karşısında
seslerini duyururlar. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Ne oluyor ya! Kimi korkutmaya çalışıyorsun! HASİP KAPLAN
(Devamla) – Sen korkaksın zaten, korkaksın! MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Korkaklık sende! HASİP KAPLAN
(Devamla) – Sen korkaksın, bağırmasam da korkarsın! MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Korkaklık sizde! HASİP KAPLAN
(Devamla) – Bakın, bu, 1920… 1923’e gelelim. Yine cumhuriyetin ilanı sonrası,
bu sözümü bilerek okuyorum, bilerek söylüyorum… Bakın, Yusuf Ziya, Bitlis
Mebusu: “Hâlâ Mustafa Kemal Paşalara kudretler, kuvvetler, birçok salahiyetler
isnat ederek burada bir meclis değil, bir paşa olduğunu farz ediyorlarsa çok
hata ediyorlar. Burada ancak ve ancak bir milletin kanaatinde hür, reyinde hür
mebusları, vekilleri vardır. Paşa Hazretleri, buradaki arkadaşlarından
mütekabil olmak şartıyla fazlaca hürmete mazhardırlar.” ve “(Alkışlarla)”
diyor. Bakın, şimdi, ben
bunu niçin söyledim? Bu Meclisin İstiklal Savaşı sonrasında, farklı renklerin,
dillerin, kültürlerin, Alevilerin, Kürtlerin, Çerkezlerin, Arapların hep
birlikte İstiklal Savaşı sonrası kuruluş felsefesinde Meclisimizin bir anlamı
vardır. Bu anlama biz hayat ve renk katıyoruz. Nasıl renk katıyoruz? Bakın, ben Şırnak
Milletvekiliyim. Şırnak’ta bağımsız aday olarak seçildim ve AKP orada yüzde 22
oy aldı, biz yüzde 65 oy aldık. Şimdi, halkın iradesiyle seçildik geldik buraya
ama Başbakan şöyle bakıyor. Şırnak’taki oyları yüzde 47 değil, Şırnak’ta bir
dibe vurmuş, bir tek Şırnak, bir de Hakkâri’de, hakkını yemeyeyim. Bir iki il,
Tunceli, böyle birkaç ilde yüzde 47 almamış.
Şimdi, kalkıyor
“Siz halkın özgür iradesiyle seçilmediniz.” diyor. “Ben sizin elinizi sıkmam”
diyor, gidiyor. Sonra, yedi yıl iktidar çoğunlukta “Baş
örtüsüne özgürlük vaadi” programında… Eşi başörtülü olduğu için
Genelkurmay resepsiyonuna yalnız gidiyor ve
Genelkurmay resepsiyonunda kendi memuru, emrinde olan… Başbakanlığa bağlıdır
Genelkurmay, MİT, Genelkurmay, bunlar Başbakanlığa bağlı. Bir protokol davetiyesi
geliyor, “Sayın Başbakan, sen, Cumhurbaşkanı da yalnız geleceksiniz.” diyor. Ee kardeşim, yedi senedir iktidarsınız, kahir çoğunlukla
59’uncu Dönemde iktidardınız ve iki parti vardı Mecliste. Şimdi de kahir
çoğunlukla iktidarsınız ve bu konuda MHP’nin desteği de var arkanızda. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Ne gibi? HASİP KAPLAN
(Devamla) – Bir baş örtüsü olayını çözememiş olan bir
iktidar, kendi seçmeninin, kendi eşinin protokolünü sağlayamayan bir başbakan
bu ülkenin asli sorunlarını nasıl çözecek, bana söyler misiniz? Bu ülkenin
sorunlarını çözmek için inandırıcılık ister, yürek ister, cesaret ister,
kararlılık ister. Yedi senede kararlılık gösterilmedi mi, yedi sene sonra kimse
size bu yetkiyi vermez, bu toleransı göstermez ve elbette biz sandıklara gideceğiz
ve sandıklarda herkes, hepimiz boylarımızın ölçüsünü alacağız ve tekrar buraya
döneceğiz, konuşacağız. Olur, biz de kaybedebiliriz, kazanabiliriz de ama AKP
de kaybedebilir, kazanabilir de. Yalnız bu Kürtçe
“Heşt”e geleceğim. “Şivan Perver”i, AKP’nin Kürt milletvekilleri sesini çok
seviyormuş, “İlk konseri o versin” dediler. “Yok yok Pavarotti’nin sesi…” “Civan Haco olsun o daha farklı, rock
tarzı” dediler. Allah Allah, ne diyorlar bunlar?
Sonra sanatçılar aradılar: Sicil kaydı olmayacak, aileden kimse içeri
girmeyecek, Kürt olmayacak, Kürt olacak dilini bilmeyecek... Kardeşim, ben otuz
sene 300’e yakın Kürt sanatçının avukatlığını yaptım. TRT’nin bugüne kadar bir
tek Kürt’e resmî bir yazışması olmadı, bir tekiyle, resmen bir sanatçıyla
görüşmedi, bir tek Kürt kurumuyla -bakın
kültür kurumları, sanat kurumları- bir tekiyle bir görüşme yapılmadı. Hiç
birisinin resmî bir evrakı, kaydı yok ve 3-4 sanatçıyla görüşülmüş, 3 tane
-2’si yeni kurulan- yapımcı firma kurulmuş, bu yapımcı firmalar üzerinden bu
sanatçılara gidilip Kürtçe yayın yapılacak. Ya böyle şey olur mu? Ve bu, işte o
sözleşmelerden biri. Yapımcılar 9 sayfa Kürt sanatçıya bir sözleşme getiriyor.
Diyor ki “Hep çalışacaksın, bir gün sözleşmeye uymazsan cezai şartın 500 bin
YTL.” Şimdi telif hakları var, sınai hakları var,
marka hakları var. Bu hukuk devleti Kürt’ü için öyledir, Türk’ü için de, İbo için de öyledir, Sezen için de öyledir, Candan için
öyledir, sayayım mı? Yani şimdi, ben bu ülkede utanç duyuyorum. Bari
Kürtçülüğün, Kürtlüğün ticaretini yapmayın diyorum. Kürt hakları, Kürt kültürü,
Kürt kimliği bu ülkenin demokrasisinin harcı, birleştirici unsurudur. Buna
hepimiz sakınarak sahip çıkalım. Ama Kürtçenin ticaretini yapmayalım. Hele
seçim öncesi oy avcılığı için yapmayalım, zarar görürsünüz, çok samimi
söylüyorum. Gidin, açık
yüreklilikle… Bakın, 12 Eylülde 2 milyon insanımız fişten geçirildi. Son
olaylar yirmi beş senedir sürüyor. Ailesinden içeri girmemiş bir tek insan yok.
AKP’nin içinden de insanlar biliyorum içeri alındı, yattı, çıktı milletvekili
olarak. Şimdi, biraz dürüst olmak gerekiyor. 20 milyon Kürt yurttaşımıza karşı Erbil’de gidip Işık Üniversiteleri açabilirsiniz. Erbil’de Kürtçe söylenir, İngilizce söylenir ama Türkiye’de
biraz daha dürüst olmaya davet ediyorum ve gerçekten halka, kimliğe, kültüre
açılmasını… “Sıfır tolerans”,
Başbakan kızıyor. Sıfır tolerans tutmadı arkadaşlar, onu terk ettiniz. Başbakan
“Hakkâri’de niye kepenk kapandı?” dedi, ben anlamasını beklerdim, anlamadı.
Günlerce bir çocuğun konulan fotoğrafı, bu fotoğraf Hakkâri’dendi. Yüksekova’da
“nevroz” bayramını kutlamak istediği için ölen insanlar; bu da Van’dan. Hiçbir
siyasi bağlantısı olmayan… Kolu kırılan
çocuğun şu gözyaşları ve mimikleri, şu ağlamaklı duruşu, şu bebeğin ağzındaki
bant… Başbakan, sana bir şey ifade etmiyorsa, sıfır tolerans buysa, sıfır
toleransın yerin dibine batsın. Bu halk sana nasıl kapılar açsın? Nasıl
kucaklasın? Nasıl “Hoş geldin.” desin? Siz bilirsiniz,
biz Akdenizliler, Türkler, Kürtler çok sıcak insanlarız. Çabuk affederiz, çabuk
seviniriz, çabuk darılırız ama azıcık ışık gördüğümüzde canımızı veririz.
Demirel “Kürt realitesi” dedi, canımızı vermeye kalktık. Özal “Avrupa Birliği
Diyarbakır’dan geçer.” dedi, biz aylarca onu konuştuk. Her şeyin arkasından
konuştuk durduk ama açlık, yoksulluk, aşsızlık, insanlarımıza ölüm, doğuda
taziye çadırları, batıda cenazeler; bu mu ülkenin kaderi, geleceği? Şimdi, böyle bir
ülkede biz siyaset ederken birbirimize çok insaflı davranmak zorundayız. Kalkıp
burada rakamları konuşturmanın çok fazla bir anlamı da yok. Çok şey
hazırlamıştım. Sosyal devlet…
Bakın, Başbakanın açıklaması burada. Sosyal devlet Anayasa’da var. Onun üzerine
yemin etmedik mi? E kardeşim, sosyal devletse -eski Fakir Fukara Fonu- Sosyal
Yardımlaşma Fonu bir taraftan dağıtıyor, vakıflar bir taraftan dağıtıyor
-Bakanımız burada- belediyeler bir taraftan dağıtıyor, on tane bakanlık
-çocuklar, kadın hakları, şeyler- hepsi dağıtıyor. Yüz defa dedik, ya bu sosyal
yardımları bir çatı altında birleştirin. Yeni yeni bu
noktaya geliyor Hükûmet. Bu eleştirilerimiz olumludur
ama siz sosyal yardımlaşma anlayışınızı şu şekilde yaparsanız… Bu AKP’nin makarnası, bu da kömürü. Buyurun… Buyurun… Bu
mudur sosyal yardımlaşma? MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Şov yapma. ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Ayıp, ayıp! HASİP KAPLAN
(Devamla) – Hangi gelişmiş, çağdaş Batı Avrupa ülkesinde… Makarna ve kömürle
açlarını doyuran Afrikalılar mı yaşıyor Türkiye’de? Ne zannediyorsunuz, Afrika
ülkesinin insanları, yamyamları mı yaşıyor zannediyorsunuz Türkiye’de? Ne bu
yedi yıldır… FATİH ÖZTÜRK
(Samsun) - Ağla ağla! HASİP KAPLAN
(Devamla) - Bakın, açın, bugünkü bütçeyi okuyun, “Kömürü şu kadar dağıttık.”
diye bu kış ortasında Ankara’nın eksi 7 derecesinde bu çağdaşlık mı? Bu,
uygarlık mı? Bu, insan trendi mi? Bu, insan endeksi mi? Bu mu gelişme? Bu mu
Türkiye’yi kalkındırma? Bu mu onurlu olma? Bu mu 16’ncı büyük Türk devletinin
cumhuriyetini ayakta tutma? Bu değil arkadaşlar, bu değil. Sosyal yardım,
sağlıktır, eğitimdir, ulaşımdır, konuttur, (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
okuldur, defterdir, kültürdür, sanattır, spordur, insanlıktır, insan onurudur,
insan onuru! İnsan onurunu ayaklar altına aldınız. (DTP sıralarından alkışlar)
Valilerinizi kömür taşıyan memurlara çevirdiniz. Vatandaşınızı kuyrukta
birbirini boğazlayan, makarna için boğazlayan insanlar durumuna düşürdünüz.
Batsın bu dünya! İşte
arabesk, batsın bu dünya! Batsın bu dünya! (DTP sıralarından
alkışlar) (AK PARTİ sıralarından gürültüler) FATİH ÖZTÜRK
(Samsun) - Ağla ağla! ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Ayıp, ayıp! HASİP KAPLAN
(Devamla) - Aynen yakışıyor… Çünkü arabesk bir hükûmete
karşı çok ciddi laflar etmek üzere çıkmıştım ama bu çok ciddi lafları etmek
istiyordum ama nasıl… (AK PARTİ sıralarından gürültüler) ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Bir soğan getirin de gözlerine sürsün! HASİP KAPLAN
(Devamla) - Şimdi, beş dakikam var sakin olun, biraz daha konuşacağım. ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Televizyona çıkarsan iyi şov yaparsın! HASİP KAPLAN
(Devamla) - Şimdi, bakın, ben güzel şiir okurum. Ne diyor ozan: Öyle yıkma
kendini, Öyle mahzun, öyle
garip… Nerede olursan ol İçeride,
dışarıda, derste, sırada Yürü üstüne üstüne Tükür yüzüne celladın Fırsatçının,
fesatçının, hayının… Dayan kitap ile Dayan iş ile Tırnak ile, diş ile Umut ile, sevda ile, düş ile Dayan rüsva etme
beni! Bu halk beni
seçti bu kürsüye geldim. Ben bu halkı rüsva ettirmem arkadaş! Rüsva ettirmem!
(DTP sıralarından alkışlar) ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Şov yapma! Şov yapma! NURİ USLU (Uşak)
– Burası tiyatro sahnesi değil, burası Türkiye Büyük Millet Meclisi Beyefendi! Tiyatro
sahnesi değil burası! HASİP KAPLAN
(Devamla) – Siz politikanın nasıl bir şey olduğunu bilmiyorsunuz, Çiçero’yu okumadınız, daha hiç dünyadan haberiniz yok
sizin. NURİ USLU (Uşak)
– Sen iyi biliyorsun, devam et! HASİP KAPLAN
(Devamla) – Arkadaşlar, demokrasicilik oynayacağız. Bakın, Başbakan dün
okuyamadı notundan, ben okuyayım, bu eksiklik giderilsin: “Hakkâri’de, Van’da,
İstanbul’da saldırıya uğrayınca bekledim liderleri arasın, Geçmiş olsun. desinler diye.” Aramamışsınız, ayıp etmişsiniz. Biz zaten
arasak da açmıyor kapıyı. Bizimle, biliyorsunuz, dargın. Dargınlar Meclisinde
biz dargınız. Diyalog kuracağız, bu ülkenin sorunlarını çözeceğiz. Benim her
gün Genel Merkezimin, il örgütlerimin önünde silahlar patlıyor, her gün
saldırıya uğruyor, Sayın Başbakan bir gün olsun Başbakan olmanın sorumluluğu
gereği “Biz buna karşıyız.” deseydi, inanıyorum CHP de derdi, MHP de derdi, biz
de derdik ve demek zorundayız bu ülkenin geleceği için. Bu saldırılara karşı,
bu ülkenin geleceği için bunu diyeceğiz, demek zorundayız. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – “PKK terör örgütü.” deyin, bitsin bu iş. HASİP KAPLAN
(Devamla) – Birlikte yürümek zorundayız bu ülke için. Başka şansımız yok. Demokrasinin üç
temel unsuru vardır arkadaşlar. Birisi… MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – “PKK terör örgütü.” deyin, bitsin. Diyebiliyor musunuz?
Diyemiyorsunuz. Cevap veremiyorsunuz. “PKK terör örgütü.” deyin, bitsin bu iş. HASİP KAPLAN
(Devamla) – Benim zamanımı çalmayın, öyle ayak oyunlarına gelmem ben. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Tabii. Bebekleri öldürüyorlar, bebekleri! MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Ulan sen bebek gördün mü? Senin bebeğin var mı? MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Ana kucağındaki bebekleri öldürüyorlar! MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Sen ne anlarsın bebekten! BAŞKAN – Sayın
Karabaş, Sayın Hıdır... HASİP KAPLAN
(Devamla) – Üç tane temel unsuru var, hukuk devletinin üç temel unsuru var:
Bunlardan biri demokrasi, siyasal demokrasidir, bir diğeri ekonomik
demokrasidir ve üçüncüsü kültürel demokrasidir. Şimdi, siyasal
demokrasinin temel özü, temel felsefesi nedir biliyor musunuz? İnsanca
yaklaşımdır demokrasinin siyaset felsefesi, insanca. Böyle yan yan yürüyerek değil, Kasımpaşa kabadayısı gibi değil,
Başbakan gibi doğru ve doğru, 70 milyon, G-20 zirvesinde temsil edilen, 10
dünya ekonomisi içinde yer alan bir ülkenin Başbakanı olarak, kusur bile
işlesek kusurlarımızı yeri geldiği zaman farklı konuşabilecek olgunluğu,
dürüstlüğü gösterebilecek bir edayla kucaklayıcı olmak zorunda. Siyaset, ortak
insanlık tarihinin ve demokrasi mücadelesinin üzerinden verilir. Bugüne kadar
tarih yazmamıştır, hiçbir hak eşitlik ve özgürlük yönetenler tarafından
verilmemiştir, hibe edilmemiştir, haklar ve özgürlükler tarihî mücadelelerin
tarihidir ve hep böyle alınmıştır. Biz, Ankara’da
nasıl ki bu kriz ve ekonomi karşısında bütçeyi konuşurken, KESK’in,
DİSK’in, emekçilerin, öğretmenlerin, memurların binlercesinin, on binlercesinin
Sıhhiye Meydanı’nda çıkıp “Bu krizi yüklenmeyeceğiz.” dediği günü… Ben size
açık söyleyeyim, bugüne kadar, 2001 dâhil, banka batırmalar dâhil bu kriz hep
halkın sırtına yüklendi, emekçilerin, memurun, işçinin… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. HASİP KAPLAN
(Devamla) – Ve sevgili arkadaşlar, bu halkın zaten nefesi kesilmiş, takati
kalmamış. Bu halk bu krizin sorumlusu değil, bu kriz dışarıdan. Bu kriz
yönetememe krizidir. Bu krizi biz sorumluların sırtına yükleyeceğiz. Sandık
yakın, 29 Martta. Üstelik, bu kriz öyle ağır bir kriz
ki bu küresel kriz sırtına verip yüklediğimiz basiretsiz yöneticileri de boz
bir eşeğe bindirip 29 Martta halka havale edip tırıs tırıs
göndereceğiz. Bizde buna derler ki: “……” (*) “Tırıs tırıs, kıyı kıyı” gidecekler.”
Halk ve sandık budur. Bu böyle biline. Böyle bütçeye oyumu değil, günahımı da
vermem. (DTP sıralarından alkışlar) VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Gerek yok bu laflara. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Seçmene selam... YAŞAR KARAYEL
(Kayseri) – Sanki tiyatrocusun ya! HASİP KAPLAN
(Devamla) – Ben iyi tiyatrocuyum bilmiyor musunuz? Size de öğretirim. Sizin Başbakan da iyi tiyatrocu. Baksana iki dönem iktidar
oldu tiyatrosuyla. (DTP sıralarından alkışlar) YAŞAR KARAYEL
(Kayseri) – Burası tiyatro meydanı değil. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kaplan. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, tutanaklara geçen bir ifadeyi düzeltmek istiyorum. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Şandır. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın konuşmacımız ifadelerinde sosyal yardım alan veya sosyal
yardımların dağıtılmasını ifade ederken “Afrika’nın yamyamları” tabirini
kullanarak hem bu olayı hem sosyal yardım alan insanlarımızı bana göre rencide
etmiştir VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Aşağıladı. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Maksadını aşan bir ifadede bulunmuştur. Bunu tutanaklara geçirerek
ifade etmek istiyorum müsaadenizle. BAŞKAN –
Anlaşıldı Sayın Şandır. Teşekkür ederim. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Tutanaklara geçmedi. HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Ben o anlamda söylemedim, ama öyle bir anlaşılma varsa ben özür
dilerim. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkanım, tutanaklara geçmedi. BAŞKAN – Bakın,
siz uyardınız, Sayın Kaplan da aleni bir şekilde özür diledi. Dolayısıyla… MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Tutanaklara geçtiyse efendim, yani o ifadelerin doğru olmadığı… BAŞKAN – Her
ikisi de geçti. Sayın Şandır, her ikisi de geçti tutanaklara hem sizin uyarınız
hem Sayın Kaplan da “Kastımı aştıysam, o anlamda söylemedim, özür dilerim.”
dedi. Onların hepsi tutanaklarda yer alacak. Teşekkür ederim. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart. (CHP sıralarından
alkışlar) Süreniz sekiz
dakika. Buyurunuz Sayın
Kart. (x) Bu bölümde Hatip tarafından,
bilinmeyen bir dille, birtakım kelimeler ifade edildi. CHP GRUBU ADINA
ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Başbakanlık bütçesi
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlarım, 11 Temmuz 2003 tarihli Sabah gazetesinde Yavuz Donat’ın makalesini ve haberlerini sizinle paylaşmak
istiyorum. Yavuz Donat “Erdoğan’ın Özel Timi” başlıklı bu haberinde, bu
yazısında Başbakanın yolsuzluklar ve hukuksuzluklarla mücadele için güvenlik
uzmanlarından oluşan bir ekip kurduğunu ve bu ekibin İçişleri ve Adalet
Bakanlarının da bilgisi dâhilinde oluşturulduğunu ifade ediyor. Bu habere göre
bu çalışmalar gizli bir şekilde sürdürülüyor. Ankara’nın göbeğinde fakat
gözlerden uzak, kulaklara kapalı, dış etkilenmelerden arındırılmış ve Meclise
yürüme mesafesindeki bir mekânda bu çalışmalar yapılıyor. Makale şöyle bitiyor
değerli arkadaşlarım: “Bu çalışmalar yani bu ekibin yaptığı çalışmalar kişisel
ve kurumsal intikama, hesaplaşmaya yönelirse, bu yapılanma yerel seçimler için rant aracı olarak kullanılırsa, bu çalışmaların içinde görev
üstlenenler şov yapmaya, kahraman olmaya yeltenirlerse bir çuval incir berbat
ediliverir.” Değerli
arkadaşlarım, kabul etmek gerekir ki Yavuz Donat’ın
haber ve makalesinin sonunda dile getirdiği bu endişeler aradan geçen altı
yılın sonunda maalesef gerçekleşmiş ve daha da ötesi kurumsal bir hâle
gelmiştir. Bakın, altı yılın sonundaki tablo şudur: Türkiye yasa dışı telefon
dinlemelerinin olağan ve mutat hâle geldiği bir ülke hâline gelmiştir. Hükûmete muhalif olduğu bilinen kişi ve kurumlar yasa dışı
telefon dinlemesi ile baskı ve tehdit altına alınmaya başlanmıştır.
Mevzuatımızda “ortam dinlemesi” adı altında bir dinleme şekli olmadığı hâlde
sayılarının 11 ila 15 arasında olduğu bilinen özel donanımlı araçlar Ankara’da,
İstanbul’da saatli bomba gibi faaliyet göstermektedir. Bu araçları kimin,
kimlerin kullandığı belli değildir ancak bu araçların Başbakanın ve
Başbakanlığın bilgi ve talimatı çerçevesinde kullanıldığı sabittir değerli
arkadaşlarım. İkinci olay: Örtülü ödenek ve Özel Kalem Müdürlüğü harcamaları. Bakıyoruz, örtülü ödeneğin başında Başbakanın Büyükşehir Belediye
Başkanlığı dönemindeki sırdaşı vardır. Bu kişi diploma sahteciliğinden
mahkûmdur. Vakıfbank Valide Sultan Şubesi Müdürlüğü döneminde Büyükşehir ve
bağlı iştirakleri için, görünen ve görünmeyen hesapları oluşturan kişidir. Özel
Kalem Müdürüne, Hikmet Bulduk ismindeki kişiye bakıyoruz: Bu da yine Büyükşehir
Belediyesi döneminden gelen bir bürokrat. Beş yıl boyunca özel kalem müdürü
olarak görev yapıyor. 2008 yılı Şubat ayında, kamuoyuna bir açıklama yapılmadan
görevden ayrılıyor. Burada, değerli arkadaşlarım, kayda değer olan husus şu:
Başbakan bu kişi hakkında mal varlığına yönelik soruşturma açamıyor. Ortaya
çıkan bulgu nedir? Bu kişinin ve eşinin mal varlığında beş yıl içinde
olağanüstü bir artış söz konusu. Bunları biz belgeleriyle ve o taşınmaz
bilgileriyle dile getirdik. Peki, Başbakanın soruşturma açmasını engelleyen
kişisel ve özel bir durum mu var değerli arkadaşlarım? Bunu soruyoruz. Bu
soruyu sizlerin adına soruyoruz, milletin vekilleri adına soruyoruz ama böyle
bir tablo içinde neyi görüyoruz: Başbakan bu soruşturmayı açamıyor. Başbakanın
ahlakına ve sorumluluğuna tevdi edilen örtülü ödeneğin Başbakanlığın Özel Kalem
Müdürlüğü harcamalarında kullanıldığına dair ciddi kuşku ve bulgulardan söz
ediyorum değerli arkadaşlarım. Üçüncü olay: Türkiye'nin ikinci büyük medya grubunun ihalesi
olayı. Bakıyoruz, bu süreçte de, ihale
sürecinden itibaren Başbakanın bu olaylara müdahil olduğunu görüyoruz değerli
arkadaşlarım. “Sabah-ATV’nin ihalesi -Başbakanın tekzip edilmeyen ifadesiyle
söylüyorum- bilindiği gibi bizim Çalık’ta kaldı.” Kamu malını şahsa satan
devlet, şahsın ihale bedelini kamudan ödemek için her türlü organizasyonun
içine giriyor. Örneği görülmemiş bir şekilde bankacılık kuralları ihlal
ediliyor ve satış bedelinin 750 milyon doları kamu bankalarından ödeniyor;
usulsüz kredi sebebiyle Vakıfbank’ın mevduat dengesi bozuluyor. “Ne yapalım?”
deniyor. Adli emanet paraları faizsiz olarak Vakıfbank’a mevduat takviyesi için
aktarılıyor. Bitmiyor, bakıyoruz, o ihaleye giren Katar firmasının aslında
yüzde 25 değil yüzde 50’yle o Turkuvaz şirketine
ortak olduğu anlaşılıyor, resmî raporlarla anlaşılıyor ve bu durumda o ihalenin
iptal edilmesi ya da o kredinin geri alınması yolunda Hükûmetin
bir çalışma yapması gerekiyor ama bu çalışmanın da yapılmadığını görüyoruz.
Bunun ortaya çıkardığı tablo şu: Yolsuzlukları yapanlar, yolsuzlukların
yarattığı tahribatı gidermek için yeni yolsuzluklar yapıyorlar değerli
arkadaşlarım. Bu anlamda yolsuzlukların artık denetlenemez hâle geldiği bir
Türkiye fotoğrafıyla karşı karşıyayız. Değerli
arkadaşlarım, dördüncü bir olay Türk Telekom. Bunları dün Genel Başkanımız da
anlattı. Denetim kurulunda Ojer adına 2 kişi var,
Hazine adına 1 kişi var. Hazine adına Ulaştırma Bakanlığı görevlisi, Müsteşarı
İsmet Yılmaz görev yapıyor, Ojer adına bakıyoruz,
orada Ticaret Sicili Gazetesi’nden söylüyorum, şirket karar defterinden
söylüyorum, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Müsteşarı görev yapıyor değerli
arkadaşlarım. Bunun bir açıklaması olabilir mi? Bunun bir açıklaması var, elbette
var bir açıklaması. Çünkü bu dönemde devlet yönetimiyle şirket yönetimi iç içe
geçmiş durumda ve devlet çıkarlarıyla şirket çıkarları çatıştığı zaman şirket
çıkarlarına üstünlük tanıyan bir yönetim anlayışını gösteren bir tablodan, bir
fotoğraftan söz ediyorum. Genel Başkanımız sordu, dün çok açık bir şekilde
sordu ve bu soruya bakıyoruz, Başbakan cevap vermiyor. Genel Başkanımız dedi
ki: “Bu satışta, Telekom'un satışında –aynen ifade ediyorum- Türkiye ya da
Başbakan bir şey aldı mı almadı mı?” Değerli
arkadaşlarım, bu ne kadar ağır bir soru. Ama elbette bu sorunun sorulmasını
gerektiren bulgular var, dayanaklar var. Peki, bu soru sizi rahatsız etmiyor mu
sayın milletvekilleri? Bu soru Sayın Başbakanı rahatsız etmiyor mu değerli
arkadaşlarım? Neden cevap vermiyor Sayın Başbakan? Siz bunu sorgulamıyor
musunuz? Bunları sorgulamayacak mısınız değerli arkadaşlarım? Bunları
sorgulamanız gerekiyor. Eğer Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisi içinde
görev yapıyor iseniz halk adına, millet adına bu soruları sizin de sormanız
gerekiyor. Değerli
arkadaşlarım, Türkiye’de zaten sağlıklı ve verimli olmayan kamu yönetimi 59 ve
60’ıncı Hükûmet döneminde tam anlamıyla çökertilmiş
durumdadır. Artık kamu yönetiminde kamu görevlisi değil parti memuru… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. ATİLLA KART
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Parti memurunun
olduğu yerde de demokrasi ve hukuk devleti olmaz değerli arkadaşlarım. Bakın bu
sistem ne üretiyor biliyor musunuz? Mısır alanında, turizm alanında, denizcilik
sektöründe bakan veya yakın akrabası çevresinde oluşan ticari dehalar yaratıyor
değerli arkadaşlarım. Goebbels propagandasıyla ve
Makyavel yöntemleriyle bu sistem ayakta tutulmaya çalışılıyor. Ancak bu
yöntemleri kullananların ülkeleri nasıl uçuruma götürdükleri yakın tarihin acı
örnekleriyle doludur. Bu acıları biz Türkiye olarak yaşamak istemiyoruz. Bu
tabloyu yaratan Başbakan ve ekibi, biraz sonra Konya’da Mevlânâ
törenlerinde, Şebiarus törenlerinde yaratılanı sevmekten söz edecekler,
hoşgörüden söz edecekler, diyalogdan söz edecekler. Ancak bu söylemlerin hiçbir
inandırıcı tarafının olmadığını acı bir şekilde görüyoruz değerli arkadaşlarım.
Artık bu tabloyu sizlerin de sorgulamanız gerekiyor. Bu düşüncelerle
Genel Kurulu, bu ihtirazi kayıtlarla ve bu
eleştirilerle saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kart. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Ersin. Buyurun Sayın Ersin.
(CHP sıralarından alkışlar) Süreniz sekiz
dakika. CHP GRUBU ADINA AHMET ERSİN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yaptığı istihbarat çalışmalarıyla Türkiye'nin iç ve dış
güvenliğinde önemli rol oynayan, öyle olması gereken Millî İstihbarat Teşkilatı
ve aldığı kararlar ve hükûmetlere yaptığı
tavsiyelerle yine aynı konularda Türkiye'nin iç ve dış huzuru için, iç ve dış
güvenliği için ve Türkiye'nin sükûneti için, istikrarı için çaba gösteren Millî
Güvenlik Kurulu hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini sunmak üzere
huzurlarınızdayım. Hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlarım, sözlerimin başında da söyledim, Millî İstihbarat Teşkilatı
istihbarat çalışmaları yaparak Türkiye'ye yönelebilecek tehditlere karşı ve
Türkiye içinden kaynaklanan tehditlere karşı, tehlikelere karşı önlem
alınmasını sağlayan bir kurumdur. Ancak gerek geçtiğimiz yıllarda gerekse de
bugün, Millî İstihbarat Teşkilatı, maalesef, istihbari
faaliyetleriyle değil, yurt içindeki bazı tartışmaların ve bu tartışmalara
neden olan olayların içinde olması nedeniyle gündemde. Değerli
arkadaşlarım, Millî İstihbarat Teşkilatının en gizli olması gereken bilgileri,
belgeleri hemen hemen her gün medyada çarşaf çarşaf yayınlanıyor; elemanları deşifre oluyor. Yani gidiş öyle
ki, sanki bu Teşkilatta bir çürüme başlamış ve BBG evine dönmüş, içeride olup
biten ne varsa dışarıya yansıyor. Şimdi, istihbarat
faaliyetlerinde çok da başarılı olmadığını söylemek isterim. Değerli
arkadaşlarım, sevgili bakanlara, örneğin, sormak istiyorum: Bu Çeçen eski
komutanlarını kimler pusuya düşürüp öldürüyorlar? Kimler bu Çeçen eski
komutanlarına pusu kurup yaşamlarına son veriyor? Bu konuda herhangi bir tespit
var mı, bir çalışma var mı? Türkiye KGB’nin arka
bahçesi mi oldu? Neden bunlara karşı bir önlem geliştirilemiyor veya şunu
sorayım: Bu Tuncay Güney kimdir sayın bakanlar, kim bu Tuncay Güney? Her gün
medyada bir şeyler anlatıyor ve kendi anlatımlarına göre de Kuzey Irak’ta,
İran’da ve bazı cemaatlerin arasında çalışmalar yapmış, istihbari
çalışmalar yapmış. Bunları kendisi de söylüyor. Ama bu Tuncay Güney’in kim
olduğunu kimse bilmiyor. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Askerliği erken bitmiş. AHMET ERSİN
(Devamla) – Evet. Sormak istiyorum:
Bu Tuncay Güney kimdir? MİT’in maaşlı elemanı mı? MİT, maaş veya başka
nedenlerle bu kişiye para ödemesi yaptı mı ve sevgili bakanlarım, MİT eski
başkanlarından birisi, ismini de vereyim, Sayın Atasagun’un,
bu Tuncay Güney’i deşifre olduktan sonra Amerika’ya kaçırttığı doğru mu? Niçin
böyle bir gizlice kaçırtma ihtiyacını duydu? Bu konuda da herhangi bir açıklama
yok. MİT’in bu gizli
bilgi ve belgeleri basına nasıl yansıyor, hangi yoldan yansıyor? Nasıl,
basında, hemen her gün çarşaf çarşaf MİT’in gizli
bilgileri ve belgeleri yayınlanıyor ve bunları kim sızdırıyor basına? Değerli
milletvekilleri, MİT’i, biz, çocukluğumuzda, her hareketi, her davranışı bilen,
arayan, soran ve tespit eden bir kurum olarak biliyorduk, ama maalesef bugün
yaşanan sorunlara baktığımızda… Ki, ben, daha önce Şemdinli Komisyonunda da
çalıştım, o zaman da MİT ile teşrikimesaide bulunduk ve edindiğim izlenim şudur
değerli arkadaşlarım: MİT, bizim bildiğimiz MİT değil. Yani, bizim
çocukluğumuzda, nefes alsan duyar, bilir diye tanımlanan, öyle algıladığımız
MİT, bugün o özelliğini kaybetmiş durumda. Hizipleşmeler var
MİT’te. Sayın bakanlarım, MİT’te hizipleşmeler olduğu doğru mu? Bu hiziplerin
birbirleri aleyhine arşiv dosyaları yaptığı doğru mu? Bir şey daha
sorayım: MİT, valilerin, yüksek bürokratların ve daire başkanlarının çocuklarının
arpalığı mıdır? Bu kişiler MİT’e hangi yollardan geçerek giriyorlar, nasıl
görev alıyorlar? Şu an MİT içinde vali, yüksek bürokrat ve daire başkanı çocuğu
olan kaç kişi var ve hangi görevleri yapıyorlar? MİT içinde
kendilerini zenci diye tanımlayan, dışlanan, ezilen bir kesim var mı? Bu vali,
yüksek bürokrat ve daire başkanı çocuklarının sürekli yurt dışı görevlerde ve
sürekli rahat ortamlarda görev yaptıkları, ama Doğu ve Güneydoğu’daki sorunlu
bölgelere işte kendilerini zenci diye tanımlayan, arkası olmayan elemanların
gönderildiği doğru mu? ŞAHİN MENGÜ
(Manisa) – İstihbarat sırrı, söylenmez. AHMET ERSİN
(Devamla) – İstihbarat da, MİT’in istihbarat yönü kalmadı. ŞAHİN MENGÜ
(Manisa) – Onu yakında, Tuncay, Kanada’dan açıklayacak! AHMET ERSİN
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, çok ciddi söylüyorum, bakın, MİT maalesef
istihbarat yönüyle çok da güçlü bir örgütümüz değil. Bakın çürüme başlamıştır
ve sözlerimin başında da söyledim, MİT içinde olan ne varsa dışarıya yansıyor
BBG evi gibi. Dolayısıyla, böyle bir kurumun, kendi elindeki gizli belge ve
bilgilerini koruyamayan, dışarıya yansımasını engelleyemeyen, elemanlarının
deşifre olmasını engelleyemeyen bir kurumun güvenirliliği kalır mı? Nitekim
büyük bir sorun yaşanıyor. Yani düşünün ki Kuzey Irak’ta PKK grupları sınırı
geçip askerî birliklere ve karakollara saldırmak için, baskın yapmak için
haftalarca, aylarca çalışmalar, hazırlıklar yapıyorlar, keşifler yapıyorlar,
bunu kimsenin ruhu duymuyor. Bu nasıl istihbarattır? Nasıl bir istihbarat
örgütüdür ki kent merkezlerinde, kalabalık ortamlarda, alışveriş merkezlerinde
bombalar atılıyor, patlayıcılar atılıyor, onlarca vatandaşımız yaşamını
yitiriyor, yaralanıyor? Peki, siz sözüm ona bütün telefonları dinliyorsunuz
veya bütün telefon görüşmelerinin tespitini yapıyorsunuz, sevgilileri mi
dinliyorsunuz? Bu kişiler, bu 200-300 kişilik gruplar hâlinde Türkiye’ye girip
askerî birliklere, karakollara baskın yapanlar nasıl yapıyorlar bunları ve
nasıl görmüyorsunuz, nasıl duymuyorsunuz? Oralarda hiçbir istihbarat çalışmanız
yok mu? (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. AHMET ERSİN
(Devamla) – Ama Sayın Başkanım, yani bu önemli konuları sekiz dakikada
konuşmaya da tabii ki yetmiyor zaman. Dolayısıyla… BAŞKAN – Yani o
benim takdir ettiğim bir durum değil. AHMET ERSİN
(Devamla) – Yok, sizin için söylemiyorum, yani siz, tabii, gereğini
yapıyorsunuz. Değerli
arkadaşlarım, Millî Güvenlik Kurulu anayasal bir kurum ve çok önemli de
görevleri var. Bu görevlerini yerine getirmeye çalışıyor. 3 Ekim 2001 tarihinde
yapılan değişiklikle Millî Güvenlik Kurulundaki asker üyelerin sayısı
azaltıldı, daha sivil bir görüntü kazandırıldı Millî Güvenlik Kuruluna. Ama
bunların, bu Millî Güvenlik Kurulunun her zaman değişmeyen iki maddesi vardır:
Terör ve irtica. Terör konusunda
Türkiye'nin ne noktaya geldiğini biliyoruz, artık sokaklarda gezilemiyor. AKP,
sıfır terörle Türkiye’yi devraldı, bugün sokaklarda gezilemez hâle geldi. İrtica konusunda
ise: Ciğeri kediye emanet ediyoruz, yani Hükûmetten
irtica konusunda önlem almasını bekliyoruz. Hâlbuki laiklik karşıtı
faaliyetlerin odağı olan bir partinin, bir kadronun laiklik konusunda, irtica
konusunda çalışma yapmasını, bunları engelleyici bir çalışma yapmasını beklemek
mümkün değildir. Teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ersin. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Tokat Milletvekili Sayın Orhan Ziya Diren. Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar) Süreniz sekiz
dakika. CHP GRUBU ADINA
ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın
milletvekilleri, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu ve Türkiye ve Orta Doğu
Amme İdaresi Enstitüsü 2009 mali yılı bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsünün amacı, kamu yönetiminin çağdaş yönetim
anlayışına göre gelişmesine ilişkin çalışmalar yapmak ve bu anlayış
doğrultusunda kamu yöneticileri ve görevlilerinin yetişmesine yardımcı
olmaktır. Kurumun kuruluş
amacı üç ana başlık altında toplanabilir: Kamu idaresinin geliştirilmesi
amacıyla çalışmalar yapmak, idari alanda eleman yetiştirmek ve memurların
hizmet dışında yetiştirilmelerini sağlamaktır. Türkiye ve Orta Doğu Amme
İdaresi Enstitüsü de bu manada önemli bir eğitim kurumudur ve elli altı yıldan
beri kamu yöneticilerinin eğitiminde Türkiye’de önemli bir görev üstlenmiştir. Eğitim,
insanımızın kültür düzeyini, ülkemizin refahı ve yaşam kalitesini yükselten,
istikrar ve rekabet gücüne katkıda bulunan ve hayat boyu süren bir faaliyettir.
Devletin kaliteli hizmet sunabilmesinin ön koşulu, personelinin eğitiminin en
üst düzeye çıkarılmasını, herkesin bilgilerini günün ihtiyaçlarına göre yeniden
gözden geçirmesini ve yüksek kalitede bürokrasiyle bu hizmetlerin
sürdürülmesini temin etmektir. Vatandaşımızın en
çok şikâyette bulunduğu hususlardan birisi de kamu bürokrasisinin işleyişiyle
ilgilidir. Bu şikâyetleri azaltma bağlamında çeşitli düzenlemeler yapılmakta,
kanunlar çıkarılmaktadır. Ancak, unutulmamalıdır ki, yapılan düzenlemeyi
uygulayacak kamu personeline iyi bir eğitim verilmemiş ise şikâyetler devam
edecektir. Bahsedilen eğitimin verilmesi noktasında da en yetkin kurumlardan
birisi TODAİE’dir. Ancak, kurumun bu hâliyle çok da
işlevsel olmadığı görülmektedir. Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresinin öncelikle
kamu yönetimi içindeki yeri ve statüsü açıklığa kavuşturulmalıdır.
Teşkilatlanması itibarıyla, genel müdürlük hizmetleri itibarıyla akademik bir kuruluştur.
Bu kurumun ne olması gerektiğine öncelikle bir karar verilmelidir. Akademik
kuruluş olarak kabul edilirse, genel müdürlük şeklindeki örgütlenmesinin
değiştirilmesi, özerk bir yapıya kavuşturulması gerekmektedir. Mevcut yapı
özerk olmadığından kurum bağımsız hareket edememekte, Teşkilat Kanunu’ndan
kaynaklanan görev ve hedefler ile hükûmet program ve
hedefleri arasında sıkışıp kalmaktadır. Çok fazla gündeme gelmeyen ancak önemli
işlere imza atan bir kuruluşumuz olarak daha aktif bir konuma getirilmeli,
ödenek ve öğretim elemanları yönünden daha fazla desteklenmelidir. Kamu
personeline eğitim veren, yönetici yetiştiren bir akademiye dönüştürülmelidir. Sayın
milletvekilleri, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu Atatürk’ün emriyle 1938’de
kurulmuş ve böylece KİT’ler ile kamu kurum ve kuruluşlarının denetlenebilmesi
olanağı hayat bulmuştur. Yüksek Denetleme Kurulu Türkiye’de performans
denetimini yetmiş yıldır başarıyla uygulayarak, tecrübe ve birikimini günümüze
kadar taşımış ve bu alanda öncülük yapan bir kuruluş olmuştur. Kamu iktisadi
teşebbüslerini veya sermayesinin yarıdan çoğu kamuya ait olan kuruluşları
iktisadi, mali, idari, hukuki ve teknik yönden sürekli olarak denetim ve
gözetim altında tutmaktadırlar. Yani, KİT’lerin belirlenen amaç ve esaslara,
uzun vadeli kalkınma plan ve programlarına uyup uymadığını, işletmelerin
bütçelere, maliyet, bilanço ve sonuç hesaplarının dönem faaliyetlerine
uygunluğu, çağdaş işletmecilik kuralına uyulup uyulmadığını, işlemlerin hukuki
olup olmadığını, verimlilik ve kârlılıklarını, işletmelerin zarara uğratılıp,
uğratılmadığını ve performans denetimi yaptıklarını görmekteyiz. Yüksek
Denetleme Kurulu yapmış olduğu denetlemeler sonucunda hazırlamış olduğu
raporları Türkiye Büyük Millet Meclisine, KİT Komisyonuna göndermektedir ve
orada da sayın milletvekilleri tarafından bu raporlar tartışılmakta,
irdelenmekte ve bir sonuca bağlanmaktadır. Ancak komisyon çoğunlukları daima
iktidara ait olacağı için yapılan denetimin yansızlığı her zaman tartışmaya
açıktır. Sayın milletvekilleri,
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunu tartışırken KİT’lerin geldiği durumu da
bir değerlendirmek istiyorum. 2002 yılından bu yana iş başında olan AKP
İktidarının en çok övündüğü icraatlarından biri maalesef özelleştirmelerdir. Bu
bağlamda zarar ettiği öne sürülerek satılan ve satılması düşünülen ulusal
kazanımlarımız olan KİT’lerin finansal ve idari bakımdan nasıl yönetildiğinin
denetimi konusu önem arz etmektedir. Cumhuriyet döneminden beri ülke
ekonomisine katma değer üreten KİT’lerin çoğu bu Hükûmet
döneminde satılmış, bir kısmı kapatılmış, bir kısmının denetimi de Sayıştaya verilince Yüksek Denetleme Kurulu âdeta görevsiz
kalmıştır. Elbette ki dürüst ve şeffaf olmak kaydıyla ülke yararına ise gerekli
özelleştirmeler yapılmalıdır ancak stratejik önemde olan ve zarar etmeyen
TÜPRAŞ, PETKİM, Demir Çelik, Telekom ve Tekel özelleştirmeleri konusundaki
haklı eleştirilerimizi lütfen hepiniz hatırlayınız. Tekel özelleştirmesiyle
yüzlerce işçi Yaprak Tütün İşletmelerine gönderilmiş ve atıl bir şekilde akıbetlerinin
ne olacağını beklemektedirler. Bu işçilerimizin özlük haklarını kaybetmeden
ekonomiye nasıl katkı sağlayacakları hâlâ belli değildir. Seçim bölgem Tokat’ta
da statüleri belli olmayan yüzlerce Tekel işçisi buradan mağduriyetlerini
giderecek bir çözüm bekliyorlar. Hâlihazırda binlerce özelleştirme mağduru
vatandaşımız Hükûmetin bir çözüm bulmasını
beklemektedir. Hükûmet bu noktada derhâl ne
yapacağına bir karar vermeli ve vatandaşlarımızın kazanılmış özlük hakları
yitirilmeden bu haksızlık mutlaka ortadan kaldırılmalıdır. Sayın
milletvekilleri, dünyada yaşanmakta olan çok ciddi bir finansal kriz vardır ve
Türkiye de bunun etkilerini derinden hissetmeye başlamıştır. 2002 yılı
itibarıyla hızla büyüyen ekonomimiz 2005 yılı itibarıyla bize benzeyen ekonomilerin
çok gerisinde kalmıştır. Yabancı sermayenin ülkeye girme nedeni iktidarın
söylediğinin tam aksine yatırım amaçlı hiçbir zaman olmamıştır. Büyük bir
bölümü faiz, finansal kazanç için ülkemize gelmektedir. Son dört yıl içerisinde
sıcak paranın borsada kazancı yaklaşık yüzde 400, hazine bonosu kazancı ise
yüzde 200’ler seviyesinde olmuştur. Bu tespitleri yapmamın nedeni, sıcak
parayla çekilip çevrilen ekonomilerin sıcak paranın ülkeyi terk etmesi sonunda
kendi dinamikleriyle baş başa kalacağı gerçeğinin anımsanmasını sağlamaktır. KİT’lerin
özelleştirilmesi sonucu iktisadi fonksiyonlarıyla birlikte aynı zamanda
yarattıkları katma değer de yok edilmektedir. Bizim gibi ekonomilerde değişmez
kurallardan biri, en fazla ihracat yapabildiğiniz oranda ithalat
yapabilirsiniz. İkisi arasında oluşan açığı da dış kaynakla, yani borçlanarak
kapatırsınız. Bu noktada Hükûmetin iş başında olduğu
altı yıllık dönemde cari açık tam 47 milyar dolar olmuştur. Burada önemli
noktalardan biri de ithal girdilere mahkûm edilen ekonomimizde ithalatı
artırmadan üretim hacmimizin artık artamayacak hâle gelmiş olmasıdır. Cari
açığımızın artmasının en önemli nedenlerinden biri de işte budur. Peki, iktidar
kayıtsız şartsız devleti üretimden çıkarma gayretindeyken gözden çıkardığı ağır
sanayiye ham madde üreten ve diğer sektörlere de ara mal ve hizmet üreten
teşekküllerimizin daha etkin ve verimli kullanılabileceği öngörüsü neden
taşınmamıştır? Bu kuruluşlarımızın “Özelleştiriyoruz.” adı altında
yabancılaşması kabul edilemez bir gerçektir ama iktidar hâlen bu umursamaz
tavrını inatla sürdürmeye devam etmektedir. Sayın
milletvekilleri, kamu iktisadi teşekküllerinin tasfiye edildiği böyle bir
dönemde onların denetimiyle görevli bir kuruluşun bu süreçte yara almaması pek
olası gözükmemektedir. Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu da bu gelişmelerden
payını almıştır. Bütçesi kamu iktisadi teşekkülleri kaynaklarından oluştuğu
için kurum mali bakımdan da zayıflamıştır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. ORHAN ZİYA DİREN
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Usulsüzlük ve
yolsuzluk iddialarının arttığı son günlerde kamu vicdanını rahatlatacak şekilde
kurum ve kuruluşların denetim etkinliğinin artırılması gerekmektedir. Denetim
gücü arttıkça yolsuzluklar azalacaktır. Kurum bugünkü
statüsünde kalmalı ama daha özerk, daha bağımsız bir yapıya mutlaka
kavuşturulmalıdır. Sayıştayla birleştirilmesi
de gündeme bir zamanlar gelmişti, belki de birleştirilecek ancak yaptıkları
denetimin mahiyeti bakımından bu çok farklı bir yapı arz etmektedir. Böyle bir
birleştirilme durumunda kurul Sayıştay içerisinde ayrıcalıklı olarak misyonunu sürdürmeli, yine, mevcut olan çok deneyimli ve
ehil personeliyle görevlerine devam ettirilmelidir. Bu açıdan kurum ödenek, üye
ve uzmanlar yönünden takviye edilmeli ve statüsü hakkında bir an önce karar
verilmelidir. Bu duygu ve
düşüncelerle 2009 yılı bütçesinin milletimize hayırlı olmasını diliyor, yüce
Meclise saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Diren. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Sivas Milletvekili Sayın Malik Ecder
Özdemir. Buyurun Sayın
Özdemir. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz sekiz
dakika. CHP GRUBU ADINA
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Gümrük Müsteşarlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü
bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım,
yeni bir bütçe, yeni umutlar, yeni beklentiler demektir. Geride bırakılan yılda
yaşanan olumsuzlukların azalacağı, yaşamın hemen her alanında daha güzel günler
göreceğimizin belgesi olmalıdır yeni bütçe. Yeni bütçe,
kendinden pay bekleyen herkesin gelirinin arttığı, yaşam standartlarının
yükseldiği, işsizliğin, yoksulluğun azaldığı, herkesin geleceğe umutla
bakabildiği yeni bir başlangıç olmalıdır. Ne yazık ki bizim ülkemizde uzunca
süreden bu tarafa “yeni bütçe” deyince bunun tam tersine bir beklenti hâkim
oldu. Bizde “yeni bütçe” demek, vatandaşa yeni zamlar, ek vergiler yüklenmesi
demektir, var olan geçim sıkıntısının daha da büyümesi demektir. Sayın
milletvekilleri, dün bütçe sunuş konuşmalarında Sayın Maliye Bakanını ve Sayın
Başbakanı dinledik. Allah rızası için, her ikisinin de ağzından, gelecek yıla
ait, işçiye, memura, emekliye yönelik en ufak bir iyileştirme sözü çıktı mı?
“Çalışanların maaşlarını yükselteceğiz, emekli maaşlarına zam yapacağız ya da
gelecek yıl Toprak Mahsulleri Ofisi buğdaya daha çok para verecek.” diye tek
bir cümle ne Maliye Bakanının ne de Başbakanın ağzından duyduk mu? Dün bu
Mecliste Maliye Bakanını izlerken bir milletvekili olarak gerçekten çok
üzüldüm. Bir maliye bakanını mı izliyorum, dinliyorum yoksa bir stand up’çı, bir şovmen mi izliyorduk dün bu kürsüden? Sayın Maliye Bakanı
milletle alay edercesine “Halkımız tasarruf etmesini bilmiyor.” dedi dünkü
bütçe konuşmasında. Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakana sormak lazım: Halkta
tasarruf edecek para bıraktın mı ki halkın tasarrufunu bekliyorsun? Yine, Sayın
Bakan, dün bu kürsüden “Halkımız yastık altında altın biriktiriyor, tonlarca
altın ithal ettik.” diyor. Bugünkü gazetelerde var: 2009 yılı bütçesi sunuşunu
yapan Maliye Bakanı Unakıtan “15-20 milyar dolarlık
altın ithal ettik, Allah aşkına halkımız yastık altındaki altınları çıkarsın.”
diyor. Değerli arkadaşlarım, insanın birazcık Allah’tan korkması, kuldan
utanması gerekiyor. Bu memlekette yaşayan bir Maliye Bakanı yastık altındaki
altınlardan nasıl bahsedebilir? Oysa bizim insanlarımızın büyük çoğunluğu
eşlerinin bileziklerini, kendi ellerindeki alyansları, bunlar da yetmiyorsa
böbreğini satarak geçinmeye çalışıyor bu memlekette ve bu memleketin Maliye
Bakanı çıkıyor yastık altındaki altınlardan bahsediyor! Değerli
arkadaşlarım, biraz önce tartışma konusu oldu, bir konuşmacımız burada
konuşurken odun, kömür yardımında bulunanları ya da bu yardımı alanları
incitici laflar etti diye özür dilemeye davet edildi. Şimdi ben bu kürsüden
Sayın Bakan Hayati Yazıcıoğlu’nu Türkiye Cumhuriyeti
yurttaşlarından özür dilemeye davet ediyorum. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Yazıcı, Yazıcıoğlu
değil. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) – Hafta sonunda Sayın Bakan bir toplantıda yaptığı konuşmada
aynen şunu söylüyor, belgesi burada… DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Yazıcı. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) - Yazıcı… Olabilir, fark etmez. “Kömür
dağıtmazsak bunlar kaçak elektrik kullanacaktı. Orman köylüsü ise orman
kesecekti.” diyor. Yani bu toplumu, bu halkı önce açlığa, yoksulluğa, senin
dağıtacağın kömüre mahkûm edeceksin, ondan sonra bu halkı potansiyel hırsız
ilan edeceksin! Var mı böyle bir şey, var mı böyle bir anlayış? (CHP
sıralarından alkışlar) Değerli
arkadaşlarım, dün burada Sayın Başbakanı izledik. Sayın Başbakan burada
“Eskiden siyasetçilerin çocuklarının sokağa pazara çıkacak hâli yoktu. Şimdi
siyasetçilerin çocukları rahat bir şekilde çarşıya pazara çıkıyor.” diyor.
Değerli arkadaşlarım, güzel bir söz vardır. Sırça sarayda oturuyorsan taş
atmayacaksın komşuna. Sayın Başbakanın siyasetçi çocuklarını tarif etmeye hakkı
yok. Çünkü, Sayın Başbakanın döneminde siyasetçi
çocukları aldıkları sahte çürük raporuyla önce askerlikten yırtıyorlar,
arkasından 300 milyon dolara, 500 milyon dolara gemi alıyorlar, gemi! MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Ayıp! O raporu askerî hastaneler veriyor. Doktorları suçlamaya hakkın
yok. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) – Şimdi… Evrak burada. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Doktorları suçlayamazsın. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Kadrolu laf atıcı. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) - Bugünkü gazeteden okuyorum, bugünkü Akşam gazetesinden
okuyorum: “Gitti gemi, geldi tersane.” İşte gazete sayın milletvekili. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratmaya hakkın yok. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) - Çamur atmıyorum. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – O raporda askerî doktorların imzası var. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) - Eski Orman Bakanı ve milletvekili arkadaşınızın oğlu. Bu
seferki gemi değil, tersane. Bu çamur mu, bu çamur atmak mı? MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Devletin kurumlarını yıpratmak size bir şey kazandırmaz. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkan, bu, kadrolu laf atıcı. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) – 300 milyon dolara, Bakanın oğlu, Bakanın, daha önce Osman
Pepe’nin bakanken tersane yapımına karşı çıktığı Altınova’da… MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Doktorları sahtekârlıkla suçluyorsunuz. BAŞKAN – Sayın
Hıdır… MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) – …oğullarının tersane sahibi olmasına eski Bakan Pepe “Oğullarım
gemilerini sattılar, tersaneye yatırdılar, milyon dolarlık yatırım yaptılar.”
diyor. Bu benim ifadem değil. Bakan oğlu mu bu? MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Olabilir. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) - Olabilir değil. BAŞKAN – Sayın
Özdemir, Genel Kurula hitap edin. Sayın Hıdır,
lütfen… MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) – Vatandaşın oğlu aç, susuz. Bakanın oğlu gemi alıp gemi
satıyor. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Ticaret haram mı? Yasak mı ticaret? K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Kadrolu laf atıcılar var. Laf atma kadrosunda bu. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) - Tabii, aynen Sayın Bakan da soruyor, diyor ki: “Bakan ve
milletvekilleri çocukları ticaret yapmayacak mı?“ diyor. Evet, bakan ve
milletvekili çocukları ticaret yapacak ama hırsızlık yapmayacak, ihale
yolsuzluğu yapmayacak. (CHP sıralarından alkışlar) MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Hırsız sizsiniz. Alınlarının akıyla para kazanıyorlar. BAŞKAN – Sayın
Hıdır… MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) – Yirmi beş yaşında genel müdür olduğu şirketlere ihale
pazarlaması yapmayacak. Bizim söylediğimiz bu. Elbette ki ticaret yapabilirler.
MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Delillerin varsa gidersin mahkemeye. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) – Deliller ortada. Artık “Delil, delil, delil.” diye… Sayın
Milletvekili, bu işin sonu yok. Biz burada bunları sayarken aslında sizin
akıllanmayacağınızı, uslanmayacağınızı biliyoruz. Ama bunları niye söylüyoruz?
Bunları tarihe not düşmek için söylüyoruz. Güzel bir söz vardır: Keser döner
sap döner, bir gün gelir hesap döner. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Göreceğiz. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) – Hesap vereceğiniz günlerin karinesi olsun diye bunları
burada söylüyoruz. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Millet sizin hesabınızı görecek, merak etmeyin. İftiracılar. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, şimdi, Gümrük Müsteşarlığında yaşanan
yolsuzluklar. Vaktimiz yok. Gümrük Müsteşarlığında… ÖZLEM PİLTANOĞLU
TÜRKÖNE (İstanbul) – Yolsuzluk falan... Yok öyle
şeyler. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) – Hayır, hayır var. Gayet güzel… Şimdi söyleyeceğim
yolsuzlukları, izin verirseniz. MEHMET DOMAÇ
(İstanbul) – İSKİ’yi de unutma İSKİ’yi. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) – İSKİ kadar başına taş düşsün. İSKİ’nin
arkasından geçeli otuz yıl oldu. Dün yine Sayın
Başbakan burada geçmişe yönelik resimler çıkardı. Artık yavaş yavaş mutat hâle gelmeye başladı. Çantasında Sayın Başbakan
bir resmi unuttu zannediyorum. Ya çantasında yoktu ya da çantasında olduğu
hâlde çıkarmaya cesaret edemedi. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Çankaya’nın resmini… MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) – Sayın Başbakana yardımcı olmak için o resmi buraya ben
getirdim. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Çankaya’nın resmini… MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) – Hayır, hayır. Bir resim var, bu resmi halkımızın görmesi
gerekiyor. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkanım. İzniniz olursa o
resmi göstereceğim. Vatandaşımız o resmi görsün istiyorum. Evet, Sayın
Başbakanın çantasında unuttuğu bir resim. OSMAN DEMİR (Tokat)
– Nereden biliyorsun? MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) – Bu resmi hepiniz biliyorsunuz. Hikmetyar’ın
dizinin dibinde, onun eteğini öpen bir Tayyip Erdoğan bugün Türkiye
Cumhuriyeti’nde Başbakan. (CHP sıralarından alkışlar) MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Hikmetyar vatanperver bir adam. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) – Bundan daha büyük utanç verici bir tablo olabilir mi? MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Hikmetyar’ın adını anmayın, vatanperverdi
o. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) – Bu mu vatanperver? Kaç tane vatanperverin eteğini öperek
başbakan olmaya devam edeceksiniz, siyaset yapmaya devam edeceksiniz? MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Olabilir. Bundan yirmi sene önce… Kullana, kullana yıprattınız. BAŞKAN – Sayın
Hıdır… MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Gümrük Müsteşarlığında Gümrük Teftiş
Kurulu Başkanlığı on dört iddia hakkında soruşturma açmak istiyor ama Sayın
Müsteşar bu iddialara, açılması için yetki vermiyor. Bunun üzerine Gümrük
Müsteşarlığı Teftiş Kurulunu ve 2 başkan yardımcısını görevden alıyor. İddialar
da… Yolsuzluk yapmış, hukuksuzluk yapmış, 400 milyar lira parayı servetine
geçirmiş olan İzmit Gümrük Baş Müdürünü de bir başka yere, İstanbul’a terfien görevlendirmiş. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) – Sayın Başkan, biliyorum, vaktimiz dar, söylenecek çok söz
var. Sizin için bunlar yeterli değil belki ama bunları zaman geldikçe
söyleyeceğiz, gelecekte karine olsun diye söyleyeceğiz. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Sandık da söyleyecek. MALİK ECDER ÖZDEMİR
(Devamla) – Bunların hepsi belge Sayın Milletvekili. Teşekkürler Sayın
Başkan. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Özdemir. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Ankara Milletvekili Sayın Tekin Bingöl. Buyurun Sayın
Bingöl. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz sekiz
dakika. CHP GRUBU ADINA
TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünün bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım. Değerli
milletvekilleri, sosyal yardımlar yoksulluğun toplum genelinde ve vatandaşlar
üzerindeki olumsuz etkilerini gidermek adına yapılması gereken ve mutlaka
zorunluluk arz eden insani bir olgudur. Sosyal devlet ilkesini benimsemiş bir
ülkenin yoksuluna, yardıma muhtaç insanlarına yardım yapması son derece doğal
bir olaydır. Ancak bu yardımlar yapılırken partizanlıktan, keyfîlikten ve popülizmden uzak bir anlayışla yapma zorunluluğu vardır.
Yardımlar mutlaka ve mutlaka insani amaçlı yapılmalıdır. Bundan bir süre
önce TÜİK Başkanı 4 kişilik bir ailenin açlık sınırını 255 YTL olarak
açıklamıştı. Ancak bu rakam ciddi bir yankı uyandırdı. Aynı günlerde sendikalar
ise bu sınırı TÜİK Başkanının açıkladığı miktarın 3 katı olarak kamuoyuna
duyurdu. Bu rakam o kadar ilgi çekiciydi ki TÜİK Başkanı hemen sonrasında
“Bizim açıkladığımız bu rakam açlıktan ölmeyecek kadar bir rakamı ifade
ediyor.” demek zorunda kaldı. Bu son derece ilginç bir olay. Yurttaşlarımızı
açlıktan ölmeyecek kadar yardımla hayatta tutmaya çalışıyorlar. TÜİK’in açıkladığı bir
başka sonuç ise 2008 Ocak ve Kasım ayları arasındaki enflasyon rakamlarıydı
bildiğiniz gibi. O rakam da yüzde 10,52 olarak açıklandı. Oysa sendikaların
yaptığı gerçekçi açıklamalar ise bu enflasyon rakamlarının yüzde 17’lerin
üzerinde olduğunu gösteriyordu. Yine, TÜİK’in açıkladığı bir başka rakam ise eylül ayındaki
işsizlik oranıydı. Geçtiğimiz yılın aynı ayına göre 295 bin kişiye ulaşan işsiz
sayısı yüzde 10,3’e ulaşmış durumda. Bu rakamları, bu verileri
artırmak mümkün. Örneğin, eylül ayında kapanan iş yerlerinin sayısı
yüzde 67,4 düzeyine ulaşmış ve maalesef 1.176 rakamı 1.930 iş yerine ulaşmış.
Yine aynı ayda, geçen yılın aynı ayına oranla açılan iş yerlerine baktığımızda
ise burada da yüzde 26,7 bir azalma söz konusu. Değerli milletvekilleri, bu verileri artırmak mümkün. Bu veriler şunu gösteriyor ki Türkiye’de yoksulluk kronikleşerek
devam etmektedir. Bu veriler gösteriyor ki Türkiye’de işsizlik ciddi bir pik
yaparak, artarak devam ediyor. Değerli
milletvekilleri, Mahatma Gandi “Yoksulluk şiddetin en
kötü biçimidir.” diye tanımlar. Hepiniz çok iyi bilirsiniz, Türkiye’de yapılan
yardım kampanyalarında, özel kuruluşlar ya da resmî kuruluşların yaptığı yardım
kampanyalarında çocukların, yaşlıların, kadınların uğradığı şiddet hepimizin
hafızalarında yer etmiştir. İtilip kakılarak, görevliler tarafından
tartaklanarak, hatta zaman zaman hayatını kuyruklarda
kaybeden yurttaşlarımızın, yoksullarımızın, engellilerimizin uğradığı şiddet
değil de nedir? Değerli
milletvekilleri, İstanbul Mali Müşavirler Odasının yaptığı bir araştırma
sonucunda açıkladığı bir rapor var. O raporun adı “Sosyalleşemeyen Yardımlar”dır. Türkiye’de 2003 ile 2008 arası 7 milyar 55
milyon 930 bin YTL yardım yapılmıştır. O raporda ifade edilen bir konu çok
dikkat çekici: Yardımların yüzde 12’sinin üzerinin, yardıma muhtaç olmayan,
yardıma ihtiyacı olmayan vatandaşlara yapıldığının tespitidir. Bu yardımlar,
yine Sosyal Güvenlik Kurumunun Primsiz Ödemeler Genel Müdürlüğünün açıkladığı “Biz
700 milyon YTL’lik yardımı maalesef yardıma muhtaç olmayan insanlara yaptık.”
tespitiyle somutlaşmıştır. Resmî rakamlardır. Değerli
milletvekilleri, yoksulluğu derinleştiren olaylardan bir tanesi de gelir
dağılımındaki adaletsizliktir. OECD ülkeleri arasında yapılan bir araştırmada
eşitsiz ülkeler sıralamasında 1’inci sırayı Meksika ile Türkiye almaktadır. Bu
son derece üzücü bir olaydır. Maalesef, Türkiye’de gelir dağılımı adaletsizliği
o kadar pik yapmıştır ki zenginle yoksul arasındaki uçurum had safhaya
varmıştır ve maalesef, bu gelir dağılımındaki adaletsizlik, ülkemizde
yoksulluğu kronikleştirmiştir. Plan Bütçe
Komisyonunda Sayın Bakan Hayati Yazıcı kendi bütçesinin savunmasını yaparken
muhtaç yardımlarını dağıtma profilini şöyle
özetlemiştir: “272 YTL olan muhtaç maaşını 2002 yılında 1.200 kişi alıyordu,
2008’de 5 bine çıktı ve biz 2009 yılında bunu 6 bin kişiye ödemeyi
hedefliyoruz.” Bu son derece dramatik bir tablo değerli arkadaşlar. Aynı
anlayış Ankara Büyükşehir Belediyesinde de var. Bilboard’larda
hepiniz görüyorsunuz. İktidara geldiği günde 80 bin kişinin, 90 bin kişinin
yardıma muhtaç olduğu Ankara’da “Ben 400 bin kişiye yardım yapıyorum.” diyor.
Yoksulu, yardıma muhtaç olan insanları yaratan bir anlayış, bu yardıma muhtaç
olan insanlara yardım yapmayı onların sadece karnını doyuracak bir anlayışla,
hayata tutunmakla övünüyor. Aslolan bu mu olmalı? Aslolan, devletin en önemli görevi, insanlarını,
yurttaşlarını yoksulluk düzeyinden çıkarmak, onları iş ve aş sahibi yaparak
kendi ürettikleri karşılığında hayatını idame ettirecek, onuruyla, şerefiyle,
haysiyetiyle huzurlu ve sağlıklı bir yaşam sürdürmesini sağlamak olmalıdır.
Oysa biz, yardıma muhtaç olan insan sayımızın artırılmasıyla övünüyoruz. Bu son
derece dramatik bir tablo değerli arkadaşlar. Bakın, Türkiye’de
bir yeşil kart vakası var. Yeşil kart sahibi olmak için mal mülk sahibi
olmayacaksınız, sosyal güvenliğiniz olmayacak, ailenizin tüm fertlerinin toplam
geliri asgari ücretin üçte 1’inin altında olacak, yani eve giren gelir 250 YTL
olacak. O anlamda yeşil kart sahibi olabiliyorsunuz. 2008 Şubat ayında
Sağlık Bakanlığının açıkladığı bir rakamla Türkiye’de 10 milyon civarında yeşil
kartlının olduğundan bahsediliyor ve 6 milyon insan da pasif yeşil kartlı, yani
vizesi gecikmiş yeşil kartlı. Düşünebiliyor musunuz değerli arkadaşlar, bu
ülkede 16 milyon insan, on altı milyon eve 250 YTL’nin altında bir gelir
giriyor ve bu insanlar hayata tutunmaya çalışıyorlar. Peki, Türkiye’de
gelir dağılımı nasıl? Ki maalesef, bu değerleri, özellikle iller bazında gelir
dağılımını sadece yabancı kuruluşlardan ve sendikaların verilerinden
alabiliyoruz, Hükûmet bunları da 2001 yılından beri
yayınlamıyor. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. TEKİN BİNGÖL
(Devamla) – Orada şöyle bir realite vardır: Son dönemlerde gayrisafi millî hasılanın 10 bin dolar olduğundan bahsediliyor. 1,5 milyon
nüfusu olan Şanlıurfa’da 595 bin kişinin, 530 bin nüfusu olan Adıyaman’da 303
bin kişinin, 251 bin nüfusu olan Bingöl’de 135 bin kişinin ve 585 bin nüfusu
olan Ağrı’da 254 bin kişinin yeşil kartlı olduğu bir ülkede gayrisafi millî hasılanın 10 bin dolar olmasından bahsedebilir misiniz, bin
dolar olmasından bahsedebilir misiniz? Bu realite Türkiye'nin
birçok ilinde geçerli. Değerli
milletvekilleri, söylenecek çok söz var ama maalesef, zaman çok kısıtlı. Şu bir gerçek:
Bir ülkede yoksulluk kronikleşmişse, yoksulluk derinleşmişse, gelir
dağılımındaki adaletsizlik pik yapmışsa orada şiddet vardır, orada terör vardır,
orada haksızlık vardır. Bu duygularla
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bingöl. Birleşime
19.30’da toplanmak üzere ara veriyorum. Kapanma Saati: 18.55 DÖRDÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 19.38 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Fatma SALMAN KOTAN
(Ağrı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum. İkinci turda yer
alan bütçeleri görüşmeye devam edeceğiz. Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Şimdi söz sırası
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Mustafa Enöz’de. Buyurun Sayın Enöz. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on iki
dakika. Milletvekilleri
yok ama milletimiz izleyecek. MHP GRUBU ADINA
MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık,
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu ile Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi
Enstitüsü bütçeleri üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, Büyük Önder Atatürk’ün 1937 yılında yaptığı Meclisi açış
konuşması üzerine, 4/7/1938 tarihinde, kamu iktisadi
teşebbüslerini yönetim, çalışma esasları ve denetim yönünden ortak bir
düzenlemeye tabi tutan 3460 sayılı Sermayesinin Tamamı Devlet Tarafından
Verilmek Suretiyle Kurulan İktisadi Teşekküllerin Teşkilatıyla İdare ve
Murakabeleri Hakkında Kanun çıkarılmıştır. Bu Kanun aynı zamanda Yüksek
Denetleme Kurulunun kuruluş görev ve çalışma esaslarını da düzenlemiştir. Bu
Kanun’a göre, Yüksek Denetleme Kurulu, iktisadi devlet teşekkülleri,
müesseseleri ve sermayesindeki kamu payı yüzde 50’nin üzerinde olan iştirakleri
mali, idari ve teknik bakımdan sürekli olarak denetim ve gözetim altında
bulundurmak üzere Başbakanlığa bağlı olarak kurulmuştur. Yüksek Denetleme
Kurulunun görevi bahse konu kuruluşların idare şekil ve tarzlarını gayelerine
uygun olarak iktisadi, ticari ve sınai esas ve
gereklere paralel şekilde rasyonel ve verimli bir tarzda çalışıp
çalışmadıklarını, özellikle benzer kuruluşlarla karşılaştırmalı olarak her
hesap yılı içinde en az bir defa incelemek, tahlil ve denetlemek şeklinde
belirlenmiştir. Yüksek Denetleme Kurulu denetime tabi kuruluşların bilançoları
ile kâr ve zarar hesaplarını, bu kuruluşların hesap ve işlemlerini incelemek ve
bunlarla ilgili tahlilleri kapsayan ayrıntılı bir rapor hazırlamakla
görevlendirilmiştir. Değerli
milletvekilleri, uygulamada kamu kuruluşları ve görevlileri, kendi denetim
elemanları, bakanlığın veya Başbakanlığın müfettişleri, Yüksek Denetleme
Kurulu, Devlet Denetleme Kurulu, maliye müfettişleri, görevli bağımsız üst
kurul denetçileri, Sayıştay gibi çok sayıda denetçi tarafından
denetlenmektedir. Batı toplumlarında halkın, kamu kuruluşlarının ve
görevlilerinin denetimi işine katılımını sağlayabilmek için kamu kuruluş ve
görevlilerine ait finansal tablolarının yaygın yayın organlarında yayımlanması
ve yayımlanan bu bilgilerin bağımsız denetim uzmanlarınca onaylanması
sağlanmaktadır. Bu denetim düzeninin kamu görevlileri ve siyasetçiler için de
getirilmesinde yolsuzlukların önlenmesi ve kamu görevlilerinin denetlenmesi
açısından büyük yarar vardır. Değerli
milletvekilleri, denetim sistemimizin kendi iç yapısından
veya çevresel koşullardan kaynaklanan birtakım sorunları bulunmaktadır.
Denetimde bilişim teknolojisinin sunduğu imkânlardan yeterince
yararlanılmaması, yeni denetim yöntem ve tekniklerinin uygulamaya konulmaması,
çoğu denetim kurumunda geleneksel yaklaşımlarda âdeta ısrar eden bir anlayışın
egemen olmaya devam etmesi, denetimin gelişmesindeki açmazlardan birisini
oluşturmaktadır. Gelişmiş teknolojinin imkânlarından yararlanabilmek için
yollar aranmalı, denetim faaliyetlerinin etkinliğini artıracak bilişim
projeleri hazırlanmalıdır. Bu amaçla, denetlenen kurumlar ile Kurul arasında
bilgi akışını hızlandıracak bilişim projeleri hazırlanmalıdır. Kamusal
denetimin kamuoyu desteğinden yoksun yürütülmesi, denetim sonuçlarının halka
mal edilememesi, medya ve diğer iletişim araçlarının ve sivil toplum
örgütlerinin ilgi ve desteğinden yoksun bulunması, öte yandan halkın örgütlülük
düzeyinin yeterli olmayışı, demokrasi kültürünün yeterince gelişmiş olmaması
gibi nedenler de denetimin etkinliği önündeki diğer engellerdendir. Özellikle, yıllık
denetim raporlarının ticari sır kapsamındaki bilgiler elenerek kamuoyuna
açıklanması denetimin etkinliğini artıracaktır. Ülkemizde gerek yasal
düzenlemelerle gerekse fiili uygulamalarla denetimsiz alanların genişletilmesi,
bir başka deyişle denetimden kaçış, denetim sistemimizin en önemli
çıkmazlarından birisini oluşturmaktadır. Değerli
milletvekilleri, özelleştirme süreci ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanunu, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun denetlediği kurum
sayısını azaltmıştır. Bu durum, bir taraftan Sayıştayın
iş yükünü artırmakta, diğer taraftan Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun
görev alanını daraltarak iş yükünü hafifletmektedir. Tüm bu gelişmeler
bir yana, etkin bir dış denetimden yoksun belediye iktisadi teşebbüslerinin bulunması
ayrı bir sorun olarak karşımızda bulunmaktadır. Bu karmaşayı ortadan kaldırıp
iki yüksek denetim kurumu arasında tartışmaya meydan vermeyecek bir görev
ayrımı yapılmalıdır. Özel sektörün faaliyet gösterdiği alanlarda yarı kamusal
ya da özel mal ve hizmet üreten kurumların dış denetimi Başbakanlık Yüksek
Denetleme Kurulu tarafından yapılmalıdır. Kurul, Parlamento adına denetim
yapmasına rağmen, bağımsız bir kuruluş olmadığı gibi, meslek mensuplarının
güvencesi bulunmadığından yönetime bağlı bir denetim birimi niteliğindedir. Değerli
milletvekilleri, Avrupa Birliğinin üç sacayağından birisi olan adalet ve iç
işleri alanında iş birliğinin içerisinde yer alan yolsuzlukla mücadele, Birlik
tarafından üzerinde hassas şekilde durulan bir konudur. Öyle ki bu konudaki
hukuki düzenlemeler oldukça ayrıntılı olup sürekli geliştirilme hâlindedir.
Türkiye'nin, AB yolsuzlukla mücadele politikasına uyumu, diğer fasıl konularına
nazaran orta düzeydedir. Yolsuzlukla mücadele, etkili, kapsamlı ve olumlu
netice verecek tedbirlerin kamu otoritelerince alınması ve toplum tarafından da
desteklenmesini gerektiren bir süreçtir. Yolsuzluğu önlemek için geliştirilecek
politikalarla bir yandan yolsuzluğun kökenlerinin analiz edilmesi, diğer yandan
da yolsuzluk karşıtı bir ortam oluşturulmasının engellenmesi gerekmektedir. Bu
tip politikalar oluşturulurken hukukun üstünlüğü, iyi yönetim, saydamlık ve
hesap verilebilirlik gibi ilkeler göz önünde bulundurulmalıdır. Yolsuzlukla
mücadele, uzun soluklu, planlı ve kararlı olmayı gerektirir. Yolsuzlukla
mücadele politikaları, sadece yasal düzenlemelerin yapılmasından oluşmamakta,
bunun yanında toplumsal desteği de arkasına almaya çalışmalıdır. Yolsuzlukla
mücadelenin belki de en önemli safhası, toplumun, yolsuzluk olgusunu meşru
görmemesi ve yolsuzluk yapanlar hakkında işlem yapılması için yetkili makam ve
mercileri harekete geçirecek girişimlerde bulunmasıdır. Söz konusu mücadelede
siyasi iktidara büyük görev düşmektedir. Zira, ilk
adımın en tepeden gelmezse yolsuzlukla savaşta kamu veya özel kuruluşların
başarı şansı oldukça azalmaktadır. Bu yüzden, siyasi iradenin duruşu son derece
önemlidir. “Yolsuzlukla mücadele” sloganıyla iktidara gelen AKP Hükûmetleri döneminde, maalesef, yolsuzluk iddialarının
daha da arttığı, bilhassa belediyeler başta olmak üzere kamu kurum ve
kuruluşlarında, alım, satım, ihale ve imar düzenlemelerinde akraba, eş, dost,
adam kayırmacılığın ön plana çıktığı ve dolayısıyla, kamu malının zarara
uğratıldığı, birçok özelleştirmede kamu malının yok pahasına elden çıkarıldığı
bilinmektedir. Değerli
milletvekilleri, yolsuzlukla mücadele konusunda yapılması gerekenleri özetlemek
gerekirse: Birinci olarak öncelikle, genel olarak yolsuzlukla mücadele
politika ve eylem planlarının tespit edilmesi; yolsuzluk risk ve imkânlarının
yok edilmesi veya en azından azaltılması ve şeffaflığın sağlanması; yolsuzlukla
mücadelenin idari boyutu ile ilgili denetim imkânlarının güçlendirilmesi;
denetim kalitesinin artırılması; denetim organları arasında eş güdümün
sağlanması ile denetim sonuçlarının etkili şekilde izlenmesi. Bir diğer husus
da yolsuzlukla mücadelenin adli boyutunun, soruşturma kapasitesinin
artırılması. Bir diğeri ise
örgün eğitime ilave olarak yaygın eğitim imkânlarını kullanarak kamuoyunun
bilinçlendirilmesi. Ve son olarak da
sivil toplum kuruluşlarının yolsuzlukla mücadele sürecine etkin katılımının
sağlanması gerekmektedir. Değerli
milletvekilleri, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi, elli altı yıldan beri
Türkiye’de kamu çalışanlarının eğitimiyle ilgili önemli hizmetler sunmaktadır.
Enstitü, kamu idaresine bilgili eleman yetiştirmek, dünyadaki gelişmelere
paralel olarak kamu yönetiminin çağdaş gelişmesine bilimsel katkılar sağlamak,
memurlarımızın daha bilgili ve bilinçli olmalarını sağlamak ve onların yönetici
olarak yetiştirilmesini hedeflemektedir. Eğitim, fert, toplum, millet, devlet
varlıklarının gelişimi ve seviyesi bakımından en önemli bir sosyal, mesleki
hizmet ve süreçtir. Eğitim alanı, kalkınma açısından, kamu yönetimi içinde en
etkili alanlardan biridir çünkü eğitim sisteminin ürünleri öteki alanları da
etkilemektedir. Bu bakımdan toplumun çeşitli kesimlerinde ve sektörlerdeki
yetersizliklerden genellikle eğitim sistemi sorumlu tutulmaktadır. Bilindiği üzere
devlet hizmetini yerine getiren görevlilerimiz yani kamu çalışanlarımız iyi
eğitilmemişse ellerinde ne kadar mükemmel kanun olursa olsun uygulamada
maalesef istenilen şekilde verimli olamamaktadırlar. Bu nedenle bugün belki de
kamu olarak en önemli ihtiyacımız, devletin etkin, verimli işleyişini mümkün
kılacak bir eğitimden geçmiş kamu çalışanını oluşturmak ve istihdam etmektir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. MUSTAFA ENÖZ
(Devamla) – Teşekkür ederim. Bu sayede belki
kamu yönetimiyle ilgili şikâyetlerin ortadan kaldırılması mümkün hâle
gelebilecektir. Konuyu bu şekilde değerlendirdiğimizde Türkiye ve Orta Doğu
Amme İdaresi Enstitüsüne ihtiyacımız daha da belirgin olarak artmaktadır. Değerli milletvekilleri, günümüzde yönetim anlayışına hâkim olan
geleneksel değerlerin tüm dünya ölçeğinde hızlı bir değişime uğraması, bilgi ve
iletişim teknolojilerinde meydana gelen baş döndürücü gelişmeler, insani
değerlerin ön plana çıkması ve demokratikleşme gibi değişim rüzgârları tüm
dünya ülkelerinde yaşayan insanların devlet yönetimlerine olan bakış açılarını,
kamu hizmetlerine ilişkin beklentilerini büyük ölçüde değiştirmiştir. Bu duygu ve
düşüncelerle, 2009 yılı bütçesinin hayırlara vesile olması dileklerimle,
hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Enöz. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Behiç Çelik. Buyurun Sayın
Çelik. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. MHP GRUBU ADINA
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Çok Saygıdeğer Başkanım, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği ile Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı bütçeleri hakkında konuşmak üzere grubum adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliği için öngörülen ve benimsenen ödenek 2009 mali yılı
için 12 milyon 295 bin YTL’dir. Millî güvenlik
kurulu, tüm gelişmiş devletlerde, farklı
yapı ve statüde de olsa var olagelmiştir. 1920 yılından beri çeşitli isimler
altında hayatiyetini sürdüren bu kurum, 1961 Anayasası’yla bugünkü şeklini
almış ve 1982 Anayasası’ndan sonra da daha etkin bir rol üstlenmiştir.
Kararları bağlayıcı ve tavsiye niteliğinde iken 4709 sayılı Kanun
değişikliğiyle sadece tavsiye niteliğinde karar alabilen bir kurum hâline
dönüştürülmüştür. Millî Güvenlik Kurulunun kanunu olan 2495 sayılı Kanun’da
4963 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle, tavsiye kararları alma ve gerekli
koordinasyonun sağlanması için görüş tespit etme, bu tavsiye kararlarını ve
görüşlerini Bakanlar Kuruluna bildirme ve kanunlarla verilen görevleri yerine
getirmeyle yetkilendirilmiştir. Değerli
milletvekilleri, MGK, millî güvenlikle ilgili kararların alınması ve bu konuda
koordinasyonun sağlanmasında Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kuruluna yardımcı olmak
üzere kurulmuş devlete yardımcı bir kuruluştur. Devletimizin bekası,
milletimizin güven, huzur ve mutluluğu için devlet yapılanması içerisinde Millî
Güvenlik Kurulunun etkinliğini muhafaza etmek gereği ortadadır. Ne var ki Hükûmetin dış baskılar karşısında MGK’nın etkinliğini
azaltması, hasım güçlerin devlet surlarında kolayca gedikler açmasına yol
açmıştır. Millî güvenlik
siyasetinin belirlenmesi yetmemektedir, tüm kamu kurum ve kuruluşlarınca bunun
ne ölçüde başarıldığının izlenmesi, varsa eksiklerinin giderilmesi o ölçüde
önem arz etmektedir. Kuvvetle takip edilen bir millî güvenlik siyasetiyle
Türkiye, saygın ve güvenilir bir konuma ulaşabilir; millî varlığın ve millî
bütünlüğün uluslararası alanda siyasi, sosyal ve kültürel ve ekonomik, hülasa
tüm alanlarda menfaatlerinin ve ahdî hukukunun her türlü iç ve dış tehditlere
karşı korunmasının dengesini de sağlamış olacaktır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sonuç olarak, AKP iktidarları tarafından Millî
Güvenlik Kurulu etkisizleştirilmiştir. Savunmasız ve çaresiz bir pelteleşmiş
devlet hâline getirilmiştir Türkiye. Haklarını ve kuruluş felsefesini zinde
tutan bir devlet yapısı olsa, hiç şu anda vatanımızda, ülkemizde Ermenilerden
özür dileme imzacıları türeyebilir mi? Hükûmete bizim
tavsiyemiz, derhâl derlenip toparlanması ve Millî Güvenlik Kurulunun
etkinliğinin artırılması, her türlü saldırıyı karşılayacak donanım ve birikime
ulaştırılmasıdır. Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; şimdi, Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığına
geçmek istiyorum. Yıldız
Teşkilatından, Teşkilâtı Mahsusa’dan günümüze kadar
gelen süreçte Türk millî istihbarat faaliyetleri esaslı bir evrim geçirmiştir.
Modern anlamda 1913’lere kadar inen ilk örgütlenme askerî kanat içinde gelişmiş
ve genişlemiş ancak sivil unsurlarıyla devasa bir ordu hâline gelmiştir. İç ve
dış istihbarat yapmak, propaganda ve karşı propaganda yapmak, espiyonaj, kontr espiyonaj
faaliyetlerini yürütmek, gerektiğinde sivil ve askerî harekâtlar yapmak
amacıyla kurulan ilk istihbarat teşkilatımız Enver Paşa zamanına tekabül eder.
Eşref Kuşçubaşı’ndan Süleyman Askeri’ye, Ali Bey Başhampa’ya,
oradan Selahaddin Ertürk’e
kadar Osmanlı Döneminde muazzam faaliyetler icra etmişlerdir. Bütün Türk ve
İslam coğrafyası ilgi alanları olmuştur. Üç kıtada aktiviteleri bulunan bu
kahramanların yetiştirdikleri yiğitlerin cumhuriyetin kurulmasında büyük
emekleri olmuştur. Bu arada, İzmir’de Yunan’a karşı ilk kurşunu sıkan Hasan
Tahsin’i de rahmetle anıyorum. Değerli
milletvekilleri, vatan sathında insanların barış ve güven içinde yaşayabilmesi,
devletin varlığının idamesi, kendine yönelik iç ve dış tehdit unsurlarına karşı
direncin artırılması, tüm bu maksatlarla her türlü istihbari
faaliyetlerde bulunulması önem arz eder. İstihbaratçılar çalıştırılır, başarılar
elde edilir ama aksilikler meydana geldiğinde onlar gözden çıkarılır,
sahiplenilmez, mağdur edilirler. Haklarını arayacak merci bulamazlar,
yaptıkları hizmetin büyüklüğü karşısında mali haklar yönünden de tatmin
edilmezler, sorunlarına çözüm bulunmaz ama onlar “Büyük Türk milletinin
emrindeyiz.” derler ve hep ulvi gayeler için mücadele ederler. Bugün “Müsteşar
kadın mı olacak?” tartışması yapanlara hatırlatmak isterim ki ilgi alanımız
cinsiyetten ziyade Teşkilatın temel sorunlarının çözülmesi yönünde olmalıdır.
İstihbarat faaliyetlerinde güçlü mali kaynaklara, güçlü insan kaynağına sahip
bir MİT teşkilatının devletimizin ve milletimizin bekasının güvence altına
alınmasında doğrudan ve büyük bir katkısı olduğu muhakkaktır. Fedakâr ve
cefakâr MİT mensuplarını, kıt imkânlarla geniş coğrafyamızda ve çıkar
alanlarımızda yürüttükleri faaliyetlerinden dolayı kutluyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; iktidarın krizi yönetememesi gibi, her şeyi allak
bullak eden, bilgisizlik ve miyopluğu, dün Sayın Başbakanın bütçe
görüşmelerindeki konuşmalarına da yansımıştır. Özgül ağırlığı hiç olmayan, kof,
subjektif, romantik ve soyut bir konuşma olarak
değerlendirilebilir. Ülkeyi sevk ve idarede âciz
kalan, devlet kurumlarıyla çatışan, onları birbirine düşüren AKP İktidarının
açlıkla terbiye ettiği benim aziz milletim gerçekleri artık görmüştür. Kitapçık
burada -Sayın Başbakanın konuşma kitapçığı- ve bundaki ifadelerini bir bir okudum. Hedeflerin tutturulamadığı,
2006 yılından itibaren ekonomideki kötü gidişin önüne geçilemediği, mutat
devlet ve özel sektör faaliyet ve yatırımlarının güya iktidarın başarısıymış
gibi sunulduğu -örneğin eğitim- tüm alanlarda Türkiye'nin kaynaklarının
tefecilerin eline terk edildiği- beceriksiz iktidar küresel krizi görünce
tedbir almaktan imtina etmiş, bunu görüyoruz- Anayasa’mızdaki sosyal devlet göz
ardı edilerek onun yerine iane, sadaka devleti hâline devletimizin düşürüldüğü,
asayişe müessir fiillerde yüzde 300’lerin üzerine varan artışlara yol açıldığı
-ceza infaz kurumlarının doluluğunu da burada dikkatinize sunuyorum- işsizliğin
bir çığ gibi büyüdüğü, boşanmalar ve aile facialarının toplumsal dengemizi
sarstığı, zenginin daha zengin, fakirin de açlık sınırının altına iyice
itildiği, memur maaşları ve işçi ücretlerindeki beş yıllık artışın temel gıda
maddelerindeki artışın çok çok altında kaldığı,
tarımın çökertildiği, fabrikaların kapandığı, iş yerlerinin bir bir sükût ettiği, konut, arsa ve tarla fiyatlarında yüzde
50’lerin üzerinde değer kaybının yaşandığı bir Türkiye’yle karşı karşıyayız. İşte
böyle bir Türkiye karşısında sizlere soruyorum: (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. BEHİÇ ÇELİK
(Devamla) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Böyle bir ülke
nasıl iyiye gider denilebilir? Onun için Sayın Başbakanın bu romantik, içi boş
konuşmasının halk nezdinde, yaşayan sokaktaki insan nezdinde hiçbir değerinin
olmadığı gün gibi aşikârdır. Bu düşüncelerle
tüm olumsuzluklara rağmen 2009 bütçesinin hayırlı olmasını diler, yüce
heyetinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çelik. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak.
Buyurun Sayın Uzunırmak. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz sekiz
dakika. MHP GRUBU ADINA
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum. Saygıdeğer hazırun, Gümrük Müsteşarlığı bütçesi üzerindeki Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun görüşlerini sizlerle ve halkımızla paylaşmak için
huzurlarınızdayım. Saygılarımı sunarak konuşmama başlamak istiyorum. Kıymetli
arkadaşlar, bütçe kamu kaynaklarının ve gücünün kullanıldığı en geniş iktidar
alanıdır. Dolayısıyla yerinde, etkin, verimli, sosyal adaletçi ve benzeri kriterlerle kullanılması en önemli davranıştır. Şimdi sormak
gerekiyor: Bu bütçeye oy verenler dâhil acaba böyle bir nitelendirmeyi
yapabiliyorlar mı? Değerli
arkadaşlar, kurumlarımız görev, yetki ve sorumluluklarını yasa ve
yönetmeliklerden alan, kamu hizmeti gören kuruluşlarımızdır. Buradan hareketle,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde bütçe görüşmelerinin aynı zamanda kurumların
görev, yetki ve sorumluluklarını hangi performansta gerçekleştirdiğinin,
kaynakları etkin ve verimli kullanıp kullanmadıklarının sorgulanması zamanları
olması gerekir. Bunun sekiz on dakikalık gibi görüşmelerle temin edildiğini
söylemek veya zannetmek mümkün olmasa gerek. Devlet hayatında
her kurumumuz önemlidir. İhtiyaçtan doğar, kurulur. “Gümrük Müsteşarlığımız
aynı iştigal alanında cumhuriyetimiz öncesinden gelen en önemli öncelikli
kurumlarımızdandır.” nitelememiz kurumun hakkını teslim etmek olur
kanaatindeyim. Çünkü: 1) Ekonomik
olarak yerli üretim, yabancı ürün açısından ihracat ve ithalatın fonksiyonel
kurumudur. Giren ve çıkan ürünlerin lehinde ve aleyhinde olabilecek yetki ve
yaptırımlara sahiptir. 2) Güvenlik
açısından ülkeye giren ve çıkan her türlü suç unsuru ve suçlunun, yerine göre,
ilk veya son muhatabıdır. 3) Deniz, hava,
kara, gümrük kapıları ve serbest bölgelerde ülkemize gelenlerin ilk ve
gidenlerin son muhatap oldukları, dolayısıyla ülkemiz hakkında müspet ve menfi
kanaatlerde etkili olacak kamu çalışanlarının kurumudur. Bu açıdan, kara,
deniz, havalimanı kapıları, iç gümrükler, serbest bölgeler gibi çok çeşitli
görev sahasında yerleşik olan gümrük teşkilatında benimsenecek yönetim yapısı
ciddi önem arz etmektedir. AKP Hükûmetinin gerçekleştirdiği birçok uygulamalar ve gümrük
teşkilatında yaptığı birçok icraat, zafiyetten, usulsüzlükten ve yolsuzluktan
başka bir şey oluşturmamıştır, oluşturmamaktadır. Özellikle bir dönem birçok
kurumda AKP’nin yönetim tercihi olarak karşımıza çıkan vekâlet yönetimi
anlayışı bu hassas kurumda da uygulanmış, geçmişte Bakanı mahkûm olmuş bu
kurumda her türlü baskıya ve keyfî uygulamaya açık bu yapılanmayla gümrük
teşkilatında onarılmaz yaralar açılmasına neden olmuştur, zemin hazırlanmıştır.
Çok sayıda gümrük görevlisi ya görevden alınmış ya tutuklanmış ya meslekten
atılmıştır. Dönemin Müsteşar Vekilinin kaçakçılık davaları hâlen Yargıtayda sürmektedir. Yeni yönetim
kadrosu eskiyi aratacak mı, rahmet okutacak mı, ihtimal vermek istemiyoruz ama
denetim birimlerinin önünde engel teşkil ettiklerini duyuyoruz. Bu kapsamda
Teftiş Kurulu Başkanının on beş civarındaki inceleme ve soruşturma talebinin
geri çevrilmiş olmasının bilgi ve takibimizde olduğunu sizlerle ve halkımızla
paylaşmak istiyorum. Modern, her
açıdan temiz, daha faydalı bir gümrük teşkilatının, aşağıdaki tekliflerimizin Hükûmet tarafından süratle hayata geçirilmesi
hedeflenmelidir: 1) Öncelikle
kurum çalışanlarının motivasyonu için çalışma
ortamlarının fiziki ve teknik donanımları iyileştirilmeli,
modernleştirilmelidir. 2) Ülkemizden ve
üzerinden kaçakçılığı yapılan eşya, akaryakıt, alkol ve sigara gibi iktisadi
hayatımızı son derece olumsuz etkileyen kaçakçılık türlerine ilaveten, birçok
başka kaçakçılık ve dolan türü gelişmiştir. Ülkemize ekonomik, sosyal, siyasi,
kültürel her alanda onulmaz yaralar açmakta, hatta,
PKK terör örgütüne mali kaynaklık yapmaktadırlar. Bu kapsamda, gümrük kolluk
kuvveti olan muhafaza sınıfı personelinin yetki ve donanım olarak kaçakçılıkla
mücadelede etkinliği artırılmalı, genel idare hizmetleri sınıfı yerine diğer
kolluk kuvvetlerinin sahip olduğu mali, sosyal haklara sahip olmalılar, ayrıca,
fazla çalışma ücretinden hak ettikleri gerçek oranda faydalanmalıdırlar. 3) Kaçakçılıkla
mücadelenin sadece sınır kapılarından eşyanın yasa dışı geçişinin önlenmesi
olarak tanımlanmasının dar kapsamlı olduğu düşünülmeli, oysa,
kaçakçılık fiilinin planlaması, yasa dışı eşyanın üretilmesi -özellikle
uyuşturucu maddeler gibi- edinimi, ürünün bulunduğu yerden çalınması -özellikle
tarihî eserler- veya doğal hayattan koparılması -nesli tükenmekte olan canlılar, bitki ve
hayvanlar- ve benzeri tüm unsurların kaçakçılık fiilinin tamamlayıcı birer süreci
olduğu düşünülmeli, dolayısıyla sadece gümrük idaresi tarafından değil, tüm
kurumların katkıda bulunacağı yönetişimci bir
yapılanma için bilgi değişimi veya paylaşımı ve otomasyon sistemlerinin
entegrasyonu ve yatırımı yapılmalıdır. İhtisas
gümrükleri tesis edilmesi, uluslararası yükümlülük gerektiren birçok konuda ve
özel alanlarda ülkemizin önemli ve öncelikli faydasına olacaktır. Sınır ticareti,
sınır aşan ülkeler okyanuslar aşan durumuna gelmemeli, sınır ticaretiyle gelen
ürün veya standart ve kalitesi olmayan her türlü malın çok uzak şehirlerimize
yerli üretimi sıfırlar şekilde pazar payı almasına tedbir alınmalıdır. İktidarın sürekli
referans aldığı her bir Avrupa Birliği ülkesindeki teorik, pratik personel
eğitim ve imkânlarına, sosyal ve mali haklara, personel mutlaka kavuşturulmalıdır. Değerli
arkadaşlar, gümrük teşkilatının görev ve sorumluluklarını yerine getirmesindeki
en önemli başarının katkısını sağlamak öncelikli olarak kurumun imajına
bağlıdır. Dolayısıyla burada kaçakçılıkla mücadelenin bir dönem haklı sembolü
olmuş, örnek alınacak eski Gümrük ve Tekel Bakanlarımızdan Gün Sazak Bey’i ve
görev şehidi olan devlet büyüklerimizi onun şahsında rahmetle anmak istiyorum. Bütçenin ülkemize
ve halkımıza hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Uzunırmak. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Sayın Beytullah
Asil. Buyurun Sayın
Asil. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. MHP GRUBU ADINA
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerinde Vakıflar Genel
Müdürlüğü ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü bütçeleri
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına görüşlerimi bildirmek üzere söz
aldım. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlarım. Muhterem
milletvekilleri, Türk milletinin en önemli hasletlerinden biri sahip olduğu
hayır anlayışıdır. Bu anlayışı kurulan tüm Türk devletlerinde görmek mümkündür.
Buralardan intikal eden vakıf sistemi Osmanlı İmparatorluğu’nda oldukça önem
kazanmış, âdeta Osmanlının hayat tarzına damgasını vurmuştur. Kurulan bu
vakıflar toplumun ihtiyaç duyduğu pek çok alanda hizmet vermiştir. Bugün ise
ecdadımızdan kalan bu vakıflar, bütçesini görüşmekte olduğumuz Vakıflar Genel
Müdürlüğü eliyle yönetilmekte ve işlevlerini sürdürmektedirler. 1980’li yılların ortalarında kurulan Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışma Fonu aracılığıyla, fakruzaruret içerisinde,
muhtaç durumda bulunan vatandaşlarımız ile gerektiğinde her ne surette olursa
olsun Türkiye’ye kabul edilmiş veya gelmiş kişilere yardım etmek, sosyal
adaleti pekiştirici tedbirler alarak gelir dağılımının adilane bir şekilde
tevzi edilmesini sağlamak, sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik etmek
maksadıyla il ve ilçelerimizde sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları
kurulmuştur. Değerli
milletvekilleri, 2009 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın tümü üzerinde yapılan
görüşmelerde dün gerek Başbakan gerekse Maliye Bakanı, Vakıflar Genel Müdürlüğü
ve sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları aracılığıyla kaç ton kömür,
milyonlarca lira para, şu kadar kuru erzak ve yemek dağıtıldığını ifade
ettiler. Yine dün, AKP Grup Başkan Vekili arkadaşımız da bu kürsüden muhalefete
“Fakirin fukaranın kömürüne, gıdasına karşısın.” diyerek, yapılan yardımlardaki
eşitsizliği ve yanlışlıkları önceden karşılama yoluna gitmiştir. Değerli
arkadaşlarım, sosyal devlet olmanın bir bedeli vardır. Bu bedeli devlet olarak
tabii ki ödeyeceğiz. Anayasa’mızın 2’nci maddesine “Türkiye Cumhuriyeti,
toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına
saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere
dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” ibaresini yazmışız. Sosyal devlet,
devletin sosyal barışı ve sosyal adaleti sağlamak amacıyla sosyal ve ekonomik
hayatta aktif müdahalesini gerekli kılar. Yoksullarımızı, kimsesizlerimizi,
özürlülerimizi ve ihtiyaç sahiplerimizi koruyup gözeteceğiz, ellerinden
tutacağız, buna kimsenin itirazı yoktur. İtiraz edilen noktalar şurası: Bu
yardımlar yapılırken yoksulların, kimsesizlerin, özürlülerin dışında yandaşlara
dağıtılan kömürler kamu vicdanını sızlatıyor, vergi ödeyen mükelleflerimizin
devlete duyduğu güven sarsılıyor. Vakıflar Genel Müdürlüğünce dağıtılan kuru
erzak torbalarının üzerinde büyük puntolarla yazılan “Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanlık” logolarıyla köylerde ve mahallelerde
“Bunu Başbakan gönderdi.” diye dağıtılan erzak torbaları yanlıştır. Vakıflar
Genel Müdürlüğünce yapılan yardımların siyasete alet edilmesi yanlıştır.
Dağıtılacak erzakın, kömürün alımında vakıflara yapılan baskılar ve
yönlendirmeler yanlıştır. Tüyü bitmedik yetimin hakkına uzanan el yanlıştır.
Bunu sadece biz söylemiyoruz, pek çoğumuzun feyz
aldığı, hepinizce bilinen bir köşe yazarı da söylüyor. Ne diyor: “Gözlerinizin
içine bakarak sizi suçluyorum: Saçı bitmedik yetimlerin hakkını yiyorsunuz.
Halkın bütçelerinden meşru olmayan yollarla para apartıyor
ve kara para zengini oluyorsunuz.” Soruyor: “İmanı olan haram yer mi? Kara para
zengini olur mu? Yolsuzluk, talan, hırsızlık, suistimal
yapar mı? Ahlaka ve hukuka aykırı rantlar peşinde
koşar mı?” Değerli
arkadaşlarım, yanlış olan, karşı olduğumuz budur. Eleştirimiz ülkemizin ve
vakıflarımızın kıt kaynaklarının sağılıklı bir şekilde fakirlerimize,
düşkünümüze ulaşmasını sağlamaya yöneliktir. Değerli
milletvekilleri, itirazımız, altı yıllık iktidarınızda hızla fakirleşen,
yardıma muhtaç hâle gelen insanımızın içine düştüğü durumadır, işsizliğe çare
bulacak politikalar izlemeyişinizedir. İktidarınız süresince yapılan
özelleştirmelerin toplamı 50 milyar doların üzerindedir, bu geliri fakirlikle
mücadelede, işsizliği azaltacak yatırımlarda, ekonomide rekabetin önünü
açmakta, verimliliği artırmakta kullanmayışınızadır. Değerli milletvekilleri,
Hükûmetin 2008 yılında tarım kesimine uyguladığı
politikalardan örnekler vermek suretiyle konuşmama devam etmek istiyorum.
Borsada ekmeklik buğdayın Nisan 2008 ortalama ton fiyatı 651 yeni Türk
lirasıdır. Mayıs 2008 ortalama ton fiyatı 675 yeni Türk lirasıdır. Buğday
fiyatlarının dünya fiyatlarına ulaşması üzerine Hükûmet
buğday ithalatına karar vermiş, Anadolu’da harman başladığında ithal edilen
buğday Mersin ve Bandırma Limanlarına boşalmaya başlamıştı. Bununla da
kalınmadı. Uzun yıllardan sonra Toprak Mahsulleri Ofisi müdahale alım fiyatları
açıklamadı ve alım dışı bırakıldı. Bunun tabii sonucu olarak, dünyada hızla
artan hububat fiyatlarına rağmen ülkemizde buğday fiyatları hızla aşağıya
inerek ton fiyatı 430 yeni Türk lirası civarında piyasa buldu. Böylece Türk
köylüsü üretim maliyetinin altında buğdayını satmak zorunda bırakıldı. Türk köylüsü yeni döneme umutla bakarken 2007 yılının ekim
döneminde tonunu 630 ila 650 yeni Türk lirası fiyat aralığında satın aldığı
taban gübresinin ton fiyatının bu yıl 2 bin yeni Türk lirasına yükselmesi
sebebiyle çiftçilerimiz toprağı ile tohumu buluştururken ömürlerinde ilk defa
ya gübre atamamış ya da atması gereken gübrenin çok altında bir miktarla
gübreleyerek tarlasına tohum ekmiştir. Köylümüzün bu maliyeti karşılayamayacağını
bile bile hiçbir tedbir alınmamıştır. Bir kısım
çiftçimiz de tarlasını hiç ekememiştir. Bunun doğal sonucu rekolte
düşecek, millî servet azalacak, çiftçilerimiz yoksullaşacak, çiftçilerimiz
topraktan umudunu kesecek, üretimden çekilecektir. Üretimden çekilen çiftçimiz
son bir umutla şehirlere göç etmekte, iş imkânı olmayan şehirlerimizde yardıma
muhtaç hâle gelmektedir. İşte itirazımız bunadır. İnsanımızı yardıma muhtaç
hâle getirmeden yaşatacak tedbirleri alalım istiyoruz. Ağrı Ticaret Odası
Başkanı bir açıklamasında şöyle diyor: “Odaya bir kaloriferci almak için duyuru
yaptık. Müracaat edenler sigortalı yapacağımızı öğrenince bir bir geriye gitmeye başladılar. Sebebi ise sosyal
yardımlaşma ve dayanışma vakıflarından yapılan yardımlardan yoksun kalacakları
korkusuydu.” Değerli
milletvekilleri, itirazımız, kayıt dışılığı teşvik eden uygulamalarıdır.
İtirazımız, insanımızı tembelliğe sevk eden uygulamalaradır. İtirazımız,
insanımızı yoksullaştıran politikalaradır. İtirazımız, yapılan suistimalleredir. Değerli
milletvekilleri, bu vesileyle ecdat emaneti vakıf eserlerinin amacına uygun,
halkımızın hizmetinde, adaletli, hakkaniyetli anlayışla vakıf mallarının
geleceğe taşınması… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. BEYTULLAH ASİL
(Devamla) - …ve vakıf hizmetlerinin, ihalelerin ve çalışmalarının siyasetten
uzak, “devlet malı deniz” anlayışından kurtulmuş bir anlayış içinde
yönetilmesini temenni ediyor, bu duygularla yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Asil. İkinci turda
şahıslar adına ilk söz, bütçenin lehinde olmak üzere Sivas Milletvekili Sayın
Osman Kılıç’a aittir. Buyurun Sayın
Kılıç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika. OSMAN KILIÇ
(Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık 2009 Mali Yılı
Bütçe Kanunu Tasarısı üzerinde lehte söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. İnsanlık
camiasında seçkin bir yeri olan yüce Türk milletinin insancıl duygularından
biri de yoksulu gözetmek, zayıfı korumak, mazlumdan yana tavır koymak, yardım
elini uzatmaktır. Kendi ihtiyaçları olsa bile toplumun ihtiyacını kendi
ihtiyaçlarından önde gören, insana insanca davranıp derdine derman, problemlerine
çare olmayı huzur ve mutluluk vesilesi kabul eden kahraman atalarımız, yardım
ve hayır yollarının tümünü uygulamaya koymuşlardır. Açık veya gizli olarak
yardımda bulunmak mümkün iken ecdadımız yardımdan yararlanan insanların
onurlarını rencide etmemek için gizli olarak yardımda bulunmayı tercih
etmişlerdir. Çoğu kez yapmak istedikleri yardımı kurdukları vakıflar kanalıyla
sürdürmüşlerdir. Hatta hayvanları korumak için vakıflar kurmuşlardır. Cumhuriyet öncesi
dönemde devletin dış güvenlik, iç işleri ve adalet dışındaki tüm hizmetleri
kurulan vakıflar eliyle yürütülmüş ve altyapıdan şehirciliğe, çevreden sağlığa,
eğitimden kültüre, ekonomiden ticarete tüm hizmetler vakıflara konu olmuştur.
Türk milleti, bu ruh ve inançla gittiği her yere vakıf yoluyla sayısız hizmet
götürmüş; cami, mescit, han, hamam, kervansaray, imaret, darüşşifa, çeşme,
kale, su yolu ve külliyeler yapmıştır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Vakıflar Genel Müdürlüğü sosyal yardım kapsamında 2002
yılında toplam 23 imaretten 14 bin kişiye sıcak yemek dağıtırken 2008 yılında
108 imarette 77.680 kişiye
yemek vermiştir. 2009 yılında bu hizmetlerden faydalanacak kişi
sayısı 100 bin olarak hedeflenmiştir. 794 ilçede 71.850 aileye de kuru gıda
yardımı yapılmaktadır. Gayrimenkul malı olmayan ve çalışma gücünü kaybeden
muhtaç özürlüler ile annesi veya babası olmayan on sekiz yaşından küçük muhtaç
çocuklara sosyal yardım kampanyasında aylık 272,48 YTL yardım yapmaktadır. Muhtaç maaşından
yararlanan kişi sayısı 2002 yılında 1.200 iken, bu sayı 2008 yılında 5 bin
olup, 2009 yılında ise 6 bin olarak hedeflenmiştir. NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – İşte yoksullaştırmışsınız, daha ne! OSMAN KILIÇ
(Devamla) – AK PARTİ iktidarı ile geleceğimizin teminatı olan sevgili
gençlerimize gereken yatırımlar yapılmıştır. Bunlardan olarak, 2006-2007
öğretim yılında ilköğretim ve ortaöğretimde okuyan şehit, dul, yetim ve tabii
afetlerden zarar gören ailelerin çocuklarına 3 bin kişilik burs verilmeye
başlanmıştır. Bu sayı 2007-2008 öğretim yılında 5 bin kişiye çıkarılmış,
2008-2009 öğretim yılında ise 10 bin kişiye burs verilmektedir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hazineden hiçbir katkı almadan ve gelirinin yüzde
50’sini yatırıma ayıran Vakıflar Genel Müdürlüğünün bütçesi geçmiş yıllara
oranla katlanarak artmıştır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatılmıştır) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. OSMAN KILIÇ
(Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ İktidarıyla Türkiye
Cumhuriyeti sınırları içerisinde ecdadımızın bizlere emanet bıraktığı tarihî
eserlere sahip çıkılmış, el değmeyen, onarılmayan eser hemen hemen kalmamıştır. Sadece Sivas’ımızda yüze yakın tarihî
eser, kale, kervansaray restorasyonu yapılmıştır.
Sivas’ımızın tarih ve kültür şehri olduğu çevre düzeniyle ortaya yeniden
çıkarılmıştır. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Ulu Cami ne durumda Osman Bey? OSMAN KILIÇ
(Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1985 yılında bir… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kılıç. OSMAN KILIÇ
(Devamla) – Bitti mi? BAŞKAN – Verdim
bir dakikanızı da. OSMAN KILIÇ
(Devamla) – Bu bütçenin hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kılıç. Hükûmet adına Başbakan
Yardımcısı ve Devlet Bakanı Sayın Hayati Yazıcı. Buyurun Sayın
Yazıcı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ben kırk dakika
veriyorum, ne kadarını kullanırsanız. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
müzakeresi yapılan Başbakanlık, MİT Müsteşarlığı, Millî Güvenlik Kurulu, Gümrük
Müsteşarlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel
Müdürlüğü bütçeleri üzerinde yapılan eleştirilere ilişkin görüşümü arz etmek üzere
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Müzakere
sırasında ilk konuşmacı arkadaşımız “AK PARTİ kriz yönetimidir.” şeklinde bir
cümle kullandı. Değerli arkadaşlar, elimizi vicdanımıza koyalım ve 3 Kasım 2002
öncesi Türkiye’yi hatırlayalım, Türkiye ne durumdaydı, bugün ne durumda. NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – İyi durumdaydı. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Hangi alanda, aklınıza ne
gelirse, yaptıklarımızı lütfen unutmayın. BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – İstikrar vardı, her şey vardı, terör yoktu, ekonomi iyiydi. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Bu bakımdan “Hafızayı beşer
nisyan ile maluldür” sözü gereği kısaca bunları hatırlatmak istiyorum. 15 bin
kilometre duble yol hedefimize koyduk, 9 bin kilometre
yaptık. 500 bin konut hedefimize koyduk, 320 bin konut inşa hâlinde, 280 binini
dağıtmış bulunuyoruz. BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Siz olmasanız da yapılırdı onlar. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Sağlıkta ve eğitimde yaptığımız
icraatlar milletimizin hafızasında yer edinmiş ve millete hizmet etme
doğrultusunda faaliyetlerimiz konusunda bize şevk vermektedir. Bu bakımdan,
Başbakanlık bütçesi dolayısıyla, bir kriz olarak nitelendirildiği için buna
temas etme gereği duymuş bulunuyorum. Gene burada,
Başbakanlık bütçesi vesilesiyle, bugüne kadar defalarca cevaplandırıldığı
hâlde, Başbakanlık Müsteşarının Telekom Yönetim Kurulunda yabancı ortağı
temsilen üye olduğu, örtülü ödenek başındaki arkadaşımızla ilgili iddialar,
Başbakanın Özel Kalem Müdürüyle ilgili iddialar defalarca gündeme getiriliyor.
Eminim ki, şöyle zaman olsa geçen yılki müzakere tutanaklarını gözden geçirsek,
büyük bir ihtimalle o tutanaklarda aynı şeyleri söylemiş. Yani, dönüyor dönüyor aynı şeyleri söylüyor, aynı şeyleri tekrarlıyor. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Değişmiyor ki Sayın Bakan! Durum değişmediği için Sayın
Bakan… DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ
YAZICI (Devamla) – Değerli arkadaşlar,
daha üretken olmamız gerekmez mi? Yani bu konular müteaddit defalar
cevaplandırıldığı hâlde, tekrar tekrar bu konuları
gündeme getirmenin hiç kimseye bir yararı yoktur ve aslında aziz milletimiz de
buna inanmamaktadır… BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Aşiret devleti olmasın Türkiye, hukuk devleti olsun, amacımız o bizim. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – …kimin ne yaptığını, kimin nasıl
davrandığını, kimin nasıl icraat sergilediğini görmektedir. Bakın, biz yola
çıkarken bir şey söyledik, “Üç ‘Y’ ile mücadele edeceğiz; yoksullukla, yolsuzlukla
ve yasaklarla.” dedik… BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Bütünleştiniz. MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Meşrulaştırdınız. NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Kol kola girdiniz. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – …ve bütün eylemlerimizi bu üç kriter çerçevesinde değerlendirin, ölçün, biçin; harfiyen
uyduğumuzu, ısrarla bu kararlılığımızı sürdürdüğümüzü göreceksiniz. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Yolsuzluk artmış,
yoksulluk artmış. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Bu bakımdan, AK PARTİ İktidarı
gerçekten milletin şansı olmuştur, milletin yüzü gülmüştür ve zaten yapılan
seçimler de bu memnuniyetin sonuçlarıdır, bunun göstergesidir. Değerli
arkadaşlar, MİT Müsteşarlığıyla ilgili yöneltilen, somut olarak ifade edilen sorular
var, Sayın Ersin tarafından dile getirildi. Elbette ki bu tür ve benzeri
soruları ve sorunları hem kurum kendi içerisinde irdelemekte, değerlendirmekte
hem de Başbakanlık nezdinde bu ve benzeri konuların en geniş şekilde devletin
çıkarları gözetilmek suretiyle gerekli değerlendirmesi yapılmaktadır ve kaldı
ki bunların bir kısmı yargının da gündemindedir. Elbette ki yargı, yargılama
süreci itibarıyla bunları irdeleyecek, sorgulayacak, sonuçta ne olduğu, kimin
kiminle ilintili ve ilişkili olduğu açık seçik ortaya çıkacak. Ama bu vesileyle
şunu da ifade etmek istiyorum: Değerli arkadaşlar, AK PARTİ iktidar dönemi
gerçekten her şeyin ak olarak ortaya çıktığı bir dönemdir. Bizim iktidarımız
döneminde kesinlikle karanlık oda yoktur. NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Renk körüsünüz, renk körü! MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Yapmayın Sayın Bakan! DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Aydınlanmamış olay yoktur ve daha
önce vuku bulmuş olayları çok cesaretle, basiretli bir şekilde gün yüzüne çıkartıyoruz.
Elbette ki yargı da bunların sorgulamasını yapacak, suç işleyenler varsa, suç
sabitse gerekli yaptırımları uygulayacaktır. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Deniz Feneri’yle ilgili ne yaptınız Sayın Bakanım? Almanya’da
yapılan soruşturmanın dosyası geldi mi, gelmedi mi? DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Size geleceğim, sabredin, sizin
sorularınıza cevap vereceğim. Bunları ifade
ettikten sonra, Gümrük Müsteşarlığıyla ilgili görüşlerimi sizinle paylaşmak
istiyorum: Değerli
arkadaşlar, ekonomik, ticari ve siyasi yapıları çok farklı ülkelerle komşuyuz,
3 bin kilometre kara sınırına ve Gerçekten
gümrükleri şöyle irdelediğinizde, kapıların modernizasyonu, personelin eğitimi
ve yetişmiş personelin en uygun şekilde, en önemli yerlerde, önem ve kıdem
sırasına göre, liyakat durumlarına göre konuşlandırıldığını,
yetkilendirildiğini göreceksiniz. Zaten alınan sonuçlar da bu şekilde
davrandığımızın bir göstergesi. Bu çerçevede
yaptığımız yeniliklerden bazılarına temas etmek istiyorum: Değerli milletvekilleri,
GSM temelli mobil iletişim hizmeti veren Turcell, Avea ve Vodafone ile ortak
başlatılan projeyle, yükümlülerin gümrük beyannamelerinin durumu hakkında SMS
mesajı yoluyla bilgi edinmeleri sağlanmıştır. Bu, işlemleri son derece
hızlandırmış bulunmaktadır. 2008 yılında ilk kez 1.002 personelin, elektronik ortamda,
bilgisayarla, herkesin daha önce kıdemine göre, terfi durumuna göre,
seçenekleri de belirtmek suretiyle atanmayı talep ettiği yerleri de göstermek
suretiyle, iradesini ortaya koyduğu dikkate alınarak atamaları yapılmış ve
önemli sorunlar yaşanmadan gümrük memurları arasında bu adil dağıtım insan eli
değmeden gerçekleştirilmiştir. Yaptığımız önemli
yeniliklerden bir tanesi, basitleştirilmiş gümrük işlemlerinden yararlananların
sayısının artırılması ve bu işlemlerin hızlandırılması amacıyla ihracat ve
menşe ispat belgeleri düzenlenmesinde onaylanmış ihracatçı ve tedarikçi beyanı
uygulamasına ilişkin düzenlemedir, 1 Ağustos 2008 tarihi itibarıyla yürürlüğe
girmiştir. Gümrük iş ve işlemlerinin basitleştirilmesi kapsamında A.TR
düzenleme, onaylama ve vize etme işlemlerinde taşraya yetki devredilmiştir.
Bağlayıcı tarife bilgisi düzenleme yetkisi gümrük laboratuvarı
bulunan 6 gümrük ve muhafaza müdürlüğüne -Ankara, İstanbul, İzmir, İzmit, Bursa
ve Mersin’e- devredilmiştir. Gümrük
mevzuatında gerçekleştirilen düzenlemeyle bir kısım gümrük işlemlerinin gümrük
müşavirleri tarafından yerine getirilmesi imkân dâhiline sokulmuştur.
Yetkilendirilmiş gümrük müşavirleriyle antrepoların denetimi ve sorumlulukları
gümrük müşavirlerine yüklenmek suretiyle bu alanda çok önemli bir yenilik adımı
atılmıştır. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakanım, bu kiralanan antrepoların birisinde kaçak
arabaların yakalandığı tespiti doğru mudur? DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) -
Şimdi, hedeflerimizden söz etmek istiyorum: Gümrük iş ve işlem süreçleri
kısaltılacak, basitleştirilecek, maliyetler azaltılacaktır. Kanunlar ve
ikincil düzenlemeler -tüzük, yönetmelik, genelge usul ve esas, tamim, tasarruf
yazı vesaire- gözden geçirilerek güncellenecek, gereksiz ikincil düzenlemeler
yürürlükten kaldırılarak uygulamada tekdüzelik, objektiflik
gerçekleştirilecektir. Müsteşarlığın
yerine getirdiği tüm hizmetleri insansız ve kâğıtsız yapılması nihai hedeflerimiz
arasındadır. Müsteşarlık
merkez ve taşra teşkilatındaki unvan çeşitliliği azaltılacak, her unvan için iş
ve görev tanımı yapılacaktır. Gümrük denetim
elemanlarının münferit olaylara ilişkin görevlendirilmeleri yerine kaçakçılık
yapılması riski yüksek eşya grupları esas alınarak sektörel
bazda incelemeler yapmaları, yeni teftiş yöntemlerinin
belirlenmesiyle soruşturma ve incelemelerde etkinlik sağlanacaktır. Tasfiye işlerinin
en kısa sürede başlatılıp tamamlanabilmesi için iş ve işlem süreçleri basit,
kısa, şeffaf ve rekabeti artırıcı katılım tedbirleriyle geliştirilecektir
Ulusal ve uluslararası düzeyde bilgi paylaşımı konusunda gerekli çalışmalar
devam etmektedir ve bu alandaki titizliğimiz sürdürülecektir. Ayrıca,
yap-işlet-devret modeliyle yürüttüğümüz yenileme çalışmaları, bu kapsamda,
Akçakale, Esendere, Dilucu,
Türközü, Pazarkule, Yayladağ, Öncüpınar, Karkamış ve Dereköy kara sınır kapılarını da kapsayacak şekilde
tamamlanacaktır. Merkezde dört
ayrı yerde faaliyet gösteren Gümrük Müsteşarlığı, inşallah önümüzdeki yıllarda
yeni bir hizmet binasına kavuşturulacaktır ve önümüzdeki yıl, inşallah Gümrük
Müsteşarlığının teşkilat kanunu da devreye sokulacak, Meclise getirilecektir. Buradaki
müzakereler sırasında, iki konuşmacı arkadaşım tamamen gazetelerde yer almış,
gerçeğe dayanmayan iddiaları gerçekmiş gibi burada dile getirdiler ve gümrükte
yolsuzluk varmış gibi, binlerce gümrük çalışanını töhmet altında bıraktılar.
Değerli arkadaşlar, bu görüşlerine kanıt olarak da eski Teftiş Kurulu Başkanının
on üç tane dosyayı Müsteşarlığa gönderdiği ve Müsteşarlığın gereğini
yapmadığını iddia ettiler. Bunlar kesinlikle gerçek dışıdır. Hatta,
bu sebeple Teftiş Kurulu Başkanını değiştirdiğimizi, kamu görevlileri arasında
bu sebeple değişik atama tasarruflarında bulunduğumuzu, Kocaeli Başmüdürünü de
İzmir’e atadığımızı beyan ettiler. Gümrükte siz mi varsınız? Nereden
biliyorsunuz? Kocaeli Başmüdürü Ankara’da; kontrolördü, görev yetkisini sona
erdirdim, Ankara’da. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Müsteşar hakkında Cumhuriyet Savcılığının suç duyurusu
yok mu Sayın Bakan? DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Lütfen, dinleyin. İstanbul’a
alınması yok, terfi edilmesi yok. İleride aklanır, herhangi bir şey bulunmazsa
terfi de ettiririm. Onu terfi ettirirken de kimseye soracak değilim. Dosyasına
bakacağım, arkadaşlarıma soracağım, uygunsa, verimliyse terfi de ettiririm ama
öyle bir şey yok. Ben, şimdi, bir Bakan olarak bana bağlı Müsteşarlığın Teftiş
Kurulu Başkanının durumunu da burada sizle tartışacak değilim. Bu, benim kamu
yöneticiliği anlayışıma yakışmaz. S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Tartışma değil ama bilgi isteniyor, bilgi; Meclis bilgi istiyor. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Bir saniye efendim. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan, Teftiş Kurulu Başkanını görevden alıyorsunuz… BAŞKAN – Sayın
Özdemir, lüften. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Bir saniye efendim, ben
girmeyeceğim. Ben girmeyeceğim ki… MALİK ECDER ÖZDEMİR
(Sivas) – …yolsuzlukla suçlanan Müsteşarı da taltif ediyorsunuz; böyle bir
anlayış olabilir mi? BAŞKAN – Sayın
Özdemir, lütfen… DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Bir saniye… Teftiş Kurulu
Başkanı… MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Niye aldınız görevden? DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Disiplin cezası aldı. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Gerekçesi ne ya? Gerekçesini öğrenmek istiyoruz. BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sana ne ya, sana mı soracak? MALİK ECDER ÖZDEMİR
(Sivas) – Teftiş Kurulu Başkanının görevden alınmasının gerekçesini öğrenmek
istiyorum. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Bir dinlerseniz anlatacağım.
(Gürültüler) BAŞKAN – Sayın Bozdağ… Sayın Özdemir… DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Sayın Başkan… BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – O kim oluyor? BAŞKAN – Sayın Bozdağ… MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Tabii, soracağım ya, sormayacak mıyım? BAŞKAN - Sayın
Özdemir, Sayın Bozdağ… DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Bakın, iyi dinleyin şimdi… MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Bir bakanın yaptığı yanlışı, hatayı sormayacaksam ben niye
oturuyorum burada? MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Oturma. BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – CHP’ye mi soracağız? BAŞKAN – Sayın Bozdağ, Sayın Özdemir… DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Efendim, Teftiş Kurulu Başkanını
şu gerekçelerle aldım… MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Türkiye Cumhuriyeti’nin milletvekiliyim. BAŞKAN – Sayın
Özdemir, sorunuza cevap veriliyor. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Disiplin soruşturması yaptırdık,
yapılan disiplin soruşturması sonunda ceza aldı. Ceza alan bir kişiyi o makamda
tutmam mümkün değildi, görevden aldım, yargıya gitti. Yargının sonucu neyse
elbette ki onunla amel ederiz. Bir şey daha
söyleyeyim: Ben teftişte dosyaların geciktiğini gördüm ve bunun üzerine bir
talimat yazdım müsteşarlığa “Teftişteki dosyaların listesini istiyorum, sayısal
olarak. Kontroldeki dosyaların listesini istiyorum. Ne zaman başlatılmış,
konusu ne, hangi müfettişte, hangi kontrolörde?” Bunları bileceğim… MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakanım, İzmir Gümrükler Başmüdürü Şükrü Keleş, 400
milyar lira rüşvet, para aldı mı, bölüştüler mi, bölüşmediler mi? DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – …ve bunları ben toparladım,
sonuçta ne gördüm biliyor musunuz arkadaşlar, görevden aldığım Teftiş Kurulu
Başkanının sorumluluğunda… MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – İzmir Gümrükler Başmüdürü, isim veriyorum. 400 milyar,
bankada biriken parayı “ÇETAŞ” adlı firmayla birlikte bölüştüler mi
bölüşmediler mi? DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Başkanım, susturursanız
konuşacağım. BAŞKAN – Sayın
Özdemir… OSMAN KILIÇ
(Sivas) – Böyle bir usul yok ya! BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Böyle bir usul yok efendim. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Dinlemezseniz… BAŞKAN – Böyle
bir usul olmadığını biliyorum da siz de o usulün olmamasına katkıda
bulunuyorsunuz. Atmaya başlarsam, Meclisin yarısını atmam
lazım, tamam mı! (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yani, yapabilecek bir
şey yok, işte elli kere söyledim, ne yapayım? Kalkıp ineyim mi? DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Görevden aldığım Teftiş Kurulu
Başkanının sorumluluğunda olan Teftiş Kurulu elemanları arasında bana
gönderilen listelerde yer verilmeyen iki dosya buldum ve o iki dosyanın on
yıldır raporu yazılmamış arkadaşlar, on yıldır! Kiminle ilgili olduğunu
söylemeyeceğim ve on yılda rapor… BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Söyle Sayın Bakan. HİKMET ERENKAYA
(Kocaeli) – Söyle canım, altı yıldır çıkarsaydınız. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Niye söyleyeyim burada? Mahkeme
mi burası? HİKMET ERENKAYA
(Kocaeli) – Altı yıldır çıkarsaydınız. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Grup Başkan Vekiliniz için söyleseydiniz! DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Hayır kardeşim, ben neyi, nerede
söyleyeceğimi bilirim. Burada söylemiyorum şu anda. Sorarsınız soru, yazılı
cevap veririm. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ve derhâl
Başbakanlık Teftiş Kuruluna yazı yazdım, bunlar hakkında soruşturma açıldı ve
Teftiş Kurulu Başkanı bir kez daha ceza aldı. Çok enteresandır, on yılda iki
dosya hakkında raporunu yazmayan arkadaşımız, bir günde on üç rapor yazmış.
Benim duruşumla yazıyor raporu bakın, yani iş bitirmek istiyor. Bunları ben tolere etmem. Kamu idaresi, kamu hukuku, bunlar için neyi
müstahak görüyorsa onu yaparım, yapacağım, bunu bilesiniz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Ve Gümrüğe
çekidüzen verdik, Gümrükteki arkadaşlarım canla başla çalışıyor. Bu vesileyle,
çalışan bütün arkadaşlarımı da yüce Meclis huzurunda tebrik ediyorum. Değerli
milletvekilleri, en son, sosyal yardımlaşma vakıflarına geçeceğim ama Vakıflar
Genel Müdürlüğünü bu arada bırakmış olmayayım. Vakıflar Genel
Müdürlüğü, gerçekten, Türkiye’de iktidarımız döneminde herkesin yüzünü ağartan,
insanların göğsünü kabartan çalışmalara imza atmıştır. Bakın, 1998-2000 yılları
arasında -bu ülkede binlerce vakıf eseri var- 46 tane eserin onarımı yapılmış,
dört yılda 46 ve 2003’ten 2008 yılı sonuna kadar, onarımı, bakımı, restorasyonu yapılan vakıf abide eser sayısı 3.650. İşte bu
bizim farkımız, bu bizim farkımız! (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Hatta
bunlar ülke sınırlarını da aşıyor. Bir taraftan TİKA, yurtdışında açılışını
yaptık, Moğolistan’a gittik, Orhun Yazıtları, Orhun Abideleri… Sayın Şandır da
beraberdi ve orada göğsümüz kabardı. Ha, bunlar yapılırken yanlışlıklar
olabilir. Onarımda bu işin doğallığına uymayan yapılaşmalar olabilir. Usta
ihtiyacımız var, uzman ihtiyacımız var. Bir taraftan da onları yetiştiriyoruz.
Ha, böyle bir şeye tanık olursanız gece gündüz demeden telefonumuz açık, hemen
bildirin, üzerine gider, gereğini yaparız. Biz çünkü bu milletin malını çarçur
edenlere karşıyız. O konuda hassasiyetimiz son derece fazla. Değerli
arkadaşlar, en çok tartışılan konulardan bir tanesi, Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışma Genel Müdürlüğünün yaptığı faaliyetler. Yani konu öylesine
basitleştiriliyor ki, sanki Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü
sadece kömür dağıtıyor. Bakın, lütfen dinleyin, neler yaptığını şimdi sayacağım
ben size: Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü aylık periyodik
ödemeler yapar. Yaptığı faaliyetlerden birisi bu. Ne
demek? Her ay sosyal yardımlaşma-dayanışma vakıflarına -973 tanedir- nüfus ve
sosyal gelişmişlik kriterlerine göre hesaplanmış
payları gönderir. Bunun tutarı aylık 50 milyon YTL, ağustos ayı itibarıyla 50
milyon YTL, bunu göndeririz. İhtiyaç sahiplerini vakıf mütevelli heyetleri
belirler, biz karışmayız ona. İlçelerde kaymakam başkanlığında, illerde valiler
başkanlığında… Belediye başkanları var mahalle temsilcileri var, muhtar
temsilcileri var, eşraftan temsilci var, var da var… Böyle
sivil bir yapıya sahip. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Mütevelli heyette siyasi üye var mı yok mu? DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Bunlar belirler. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Kaç tane siyasi üye var? DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Bunlar belirler. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Kaçı AKP’li? DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Siyasetçi kötü bir şeyse sizin
burada ne işiniz var? YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Mütevelli heyette siyasi üye yok mu? DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Siz siyasetçi değil misiniz? Siz
siyasetçi değil misiz? YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Mütevelli heyette AKP’li üye yok mu? DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) –Yahu, siyasetçi değil misiniz siz? BAŞKAN – Sayın Ağyüz… YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Tamamı AKP’li. BAŞKAN – Sayın Ağyüz… YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Hepsi siyasi! DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Olacak... Olacak... Siyasi
kimliği olan da olacak. “Siyasete bulaşan hayır yapamaz.” diye bir şey yok.
“Siyasete bulaşanın hayır ölçüsü şaştı.” denemez. Sizde şaştıysa bilmem, bizde
şaşmaz. Bizim ölçümüz değişmez yani. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Doğal gazı olan evlere onun için mi kömür dağıtıyorsunuz? BAŞKAN – Sayın Ağyüz… YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Doğal gazı olan evlere onun için mi kömür dağıtıyorsunuz? BAŞKAN – Sayın Ağyüz, lütfen! YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Bilmesek bize yutturacaksınız! DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – İkinci kategori yardımlar, sosyal
yardım programları. Bakın, sosyal yardım programları da beş başlık altında. Birincisi aile yardımları. Bu başlık altında, gıda
yardımları, yakacak yardımları, barınma yardımları. “Eğitim yardımları” başlığı
altında, eğitim materyali yardımı, şartlı nakit transferi, öğle yemeği yardımı,
yükseköğrenim bursları, ücretsiz kitap dağıtımı, Özürlü Öğrencilerin Okullara
Ücretsiz Taşınması Projesi. Üçüncüsü sağlık yardımları, dördüncüsü özürlü yardımları,
beşincisi özel amaçlı yardımlar ki bunlar aşevleri ve afet destekleri. Ve
üçüncü bir kategori proje destekleri, proje… Biz bu fonun kaynaklarını sadece
sosyal güvenceden yoksun vatandaşlarımızın giyim, yeme içme ihtiyaçlarını
karşılamak için dağıtmıyoruz, bir taraftan da bunların iş kurmalarını
sağlayacak projelere destek veriyoruz ve böylece binlerce vatandaşımız bu
vakfın çalışmalarından faydalanıyor, ayakta duruyor. Şimdi, bir
arkadaşım burada, bütçe görüşmelerinde 6 bin kişiye bizim aylık verdiğimizi
ifade etti. O arkadaşım karıştırıyor. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Sizin milletvekiliniz söyledi. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Hayır… MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) – AKP’li milletvekili söyledi. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Hayır, hayır, hayır… MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Biraz önce sizin milletvekiliniz Osman Bey 6 bin kişiye… DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Ya, onun söylediği… Oraya
geliyorum, oraya geliyorum… Bir arkadaşım “Bu kadar mı olur? 6 bin kişi…” O da
söyledi, o doğruyu söyledi. NECATİ ÖZENSOY
(Manisa) – Nasıl doğruyu söyledi? MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – O doğruyu söylüyor, biz söylersek yalan söylüyoruz! Sayın Bakan, bu
yardımları yapıyorsunuz da “Kömür dağıtmazsak bunlar kaçak elektrik kullanacak”
diye vatandaşı suçlamak doğru mu? DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Geleceğim. Ne kadar sabırsızsın! MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Arkasından da… BAŞKAN – Sayın
Özdemir… DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Geleceğim, geleceğim… Cevap
vereceğim ona da merak etme… Merak etme… BAŞKAN – Sayın
Özdemir… DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Şimdi, niye yanlış arkadaşımızın
söylediği? NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Sivas Milletvekili söyledi, bakın orada oturuyor! DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Hayır, yani o doğru. O Vakıflar
Genel Müdürlüğünün çalışmalarını anlattı. Benim bütçede anlattığım… (MHP
sıralarından gülüşmeler) NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Sivas Milletvekili… SELAMİ UZUN
(Sivas) – Onu Vakıflar Genel Müdürlüğünün bütçesinde söyledi. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Ben, Bütçe Komisyonunda, hem
Sosyal Yardımlaşma Dayanışma Genel Müdürlüğünün hem de Vakıflar Genel
Müdürlüğünün yardım programlarını anlattım. Ama burada konuşan arkadaşım sadece
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünün 6 bin kişiye muhtaçlık maaşı
verdiğini söyledi. Yanlış anlamış arkadaşım. MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) – Planladığınızı söyledi! DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – O, Vakıflar Genel
Müdürlüğünündür. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başbakanın konuşmasında var efendim! DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Ya, Vakıflar Genel Müdürlüğüne
aittir o. Sosyal Yardımlaşmanın ki… MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Burada çok net söylüyor efendim. “Şu kadardı 6 bine çıkaracağız.”
diyor. NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Partinize anlatamamışsınız! DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Ya üstadım anlatamıyorum ki ben
size. Ben diyorum ki o faaliyet, o faaliyet Vakıflar Genel Müdürlüğünün
faaliyetleri, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünün değil. Değerli
arkadaşlar, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünün yaklaşık olarak
toplam, 2008 yılı ilk on bir aylık döneminde değişik isimler altında -demin
saydım- çok değişik faaliyetler arasında yardım alan vatandaş sayısı -şimdi
korkacaksınız- 3 milyon 948 bin kişidir… NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – O kadar yoksul var demek ki Türkiye’de! BAŞKAN – Sayın Özensoy… DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – …bunu da bilgilerinize sundum. Geleyim sizin
sorunuza, sizin sorunuza…Ve ayrıca 1 milyon 750 bin
ton kömür dağıtıyoruz 2 milyon 84 bin
aileye… KADİR URAL
(Mersin) – Allah daha çok versin Sayın Bakanım! DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Ben onu söyledim, çok doğru. Ama
onu 1 kişi çarpıttı, ikincisi sizsiniz. Tabii bir televizyon programında
çarpıttılar, diğerleri doğru verdi. Ama ikinci çarpıtan gerçek kişi sizsiniz. Bakın ben şunu
söylüyorum… MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Ne dediniz Sayın Bakan! DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Siz sosyal devlet… MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Kaçak elektrik… DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Bir saniye efendim. Sosyal devlet
vatandaşı aç açık bırakamaz; soğuğa, kara kışa teslim edemez. BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Vatandaşı fakirleştiremez aynı zamanda!.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Sosyal devletin görevi aç açıkta
olan vatandaşı doyurmak, karda kışta vatandaşın ısınmasını sağlamaktır. Siz
vatandaşı ısıtamıyorsanız… MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Bunun yolu vatandaşa iş vermektir Sayın Bakan! DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) –
…vatandaş neyle ısınacak parası yoksa? Tezek yakacak tezek... S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) - İş verecek iş, Hükûmet olarak iş
vereceksin. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) -Tezek yakacak tezek… KADİR URAL
(Mersin) – “10 bin dolar geliri var.” diyorsunuz Sayın Bakan bu vatandaşa… BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Tezek yakacak… KADİR URAL
(Mersin) – “10 bin dolar geliri var.” diyorsunuz, 10 bin dolar geliri olan
adama kömürü niye veriyorsunuz? BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) - Orman köylüsü ise odun kullanacak.
Odun nereden temin edilir? Ormandan kesilir. Ha Ahmet kesmiş, ha Mehmet kesmiş,
ha devlet kesmiş. Ormandan temin edilir. Yoksa, kaçak
elektrik kullanarak ısınacak. Bir şey daha söyleyeyim, unutmuşum; bunlar da yoksa, bunları da yapmıyorsa… MALİK ECDER ÖZDEMİR
(Sivas) – Kaçak elektrik kullanır… DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) - Battaniyesi varsa, battaniyeye
sarılıp oturacak. Tamam mı? MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Elektrikli battaniye! DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Ben orada “Hırsızlık yapacak.”
sözünü kullanmadım, kullanmam. Ben hukukçuyum, neyi nasıl söyleyeceğimi
bilirim. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – “Kaçak elektrik kullanacak.” demek ne demek Sayın Bakan? DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Ben gerçeği söylüyorum. Biz
vatandaşın bu durumlara düşmesine müsaade etmeyiz. Bizim iktidar anlayışımız
bu, sorumluluk anlayışımız bu. Değerli
arkadaşlar, ben isterdim ki bu bütçe müzakereleri daha doyurucu, daha katkı sağlayıcı
düzeyde olsun. Bunu arzu ederdim. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Biz de çok arzu ederdik Sayın Bakan. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) - Bunu arzu ederdim. Hepimiz bu
ülke için varız. Bu Meclis önemli. Bu Meclisin üretken olması
lazım. Öyle bakmalıyız. Bizim eksiğimiz gediğimiz varsa, dileriz ki siz
bunları bir projeye dönüştürün ve deyin ki iktidar, bunu yap. Allah aşkına
böyle bir projeniz var mı? S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) - Kaç tane, kaç tane… DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Bize söylediğiniz böyle bir
projeniz var mı, var mı? MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) - Sivas’taki mevcut fabrikaları kapattınız, insanları işsiz
bıraktınız. Ondan sonra da odun kömür vererek oy almaya çalışıyorsunuz. Böyle
sosyal devlet anlayışı olur mu? DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Hiç kimse de…Hiç
kimse de… MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) - 4 No’lu Dikimevini aldınız,
İstanbul’a götürdünüz Sivas’tan. 400 kişi ekmek parası kazanıyordu oradan. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Hiç kimse de sosyal devlet
olmanın gereğini biz yerine getiriyoruz diye kıskanmasın. Bu vakıf dün de
vardı, 1986 yılında vardı, 86 yılında vardı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bu vakfın kaynaklarını hortumcuların oluşturduğu çukurları doldurmak için
kullandınız. S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) - Sizin dönemizdeki kadar dejenere edilmedi
bu. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Biz şimdi millete götürüyoruz,
vatandaşa götürüyoruz. KADİR URAL
(Mersin) – Doğru, kömür torbalarını kime verdiğiniz belli Sayın Bakan! DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) - Bir kuruş da haksız harcatmam. BAŞKAN – Sayın
Korkmaz… Sayın Asil… Sayın Ural… Sayın Özdemir… DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Siz daha fazla bilgi edinmek… MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Bugünkü gazetede yazıyor, ben söylemiyorum. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) - Siz daha fazla bilgi edinmek
istiyorsanız bizim sosyal politikalarımız konusunda… MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Hortum burada… 300 milyon dolara tersane kuruyor bakanın
oğlu, ondan sonra sosyal politikadan bahsediyorsunuz… İnsaf ya! DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) - Siz bizim sosyal politikalarımız
konusunda daha fazla bilgi edinmek istiyorsanız -ki öyle anlıyorum- ben,
günümü, gecemi, gündüzümü size tahsis ediyorum. Grubunuza da gelirim, ekibimle
de gelirim. Ne yapıyoruz, ne ediyoruz, vatandaşın memnuniyetini, hepsini size
anlatmaya amadeyim. KADİR URAL
(Mersin) – Sayın Bakanım, “10 bin dolar geliri var vatandaşın.” diyor ya... DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) - Bu bütçenin hayırlı olmasını
diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan. KADİR URAL
(Mersin) – “Bu vatandaşın 10 bin dolar geliri var.” diyorsunuz, ondan sonra
“Sosyal yardımlaşma veriyoruz.” diyorsunuz. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – 10 bin dolar cebine mi koyacağız? KADİR URAL
(Mersin) – “10 bin dolar geliri var.” diyorsunuz. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Cebine mi koyacağız? KADİR URAL
(Mersin) – Koyun o zaman. BAŞKAN – Sayın
Ural… KADİR URAL
(Mersin) – Koyun o zaman… İş verin, iş, iş… Fabrikaları kapatmayın, iş verin,
iş. BAŞKAN – Sayın
Ural… Hükûmet adına, Başbakan
Yardımcısı, Devlet Bakanı Sayın Cemil Çiçek konuşacak. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Süreniz on
dakika. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Teşekkür ederim. Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Müzakeresini
yaptığımız bütçelerle ilgili olarak görüş serdeden arkadaşlarımıza huzurunuzda
teşekkür ediyorum. TODAİ ve Yüksek
Denetleme Kuruluyla ilgili doğrudan bir eleştiri gelmediği için, bir iki
konuya, müsaade ederseniz temas etmek istiyorum. Hepimizin iftihar etmesi,
gurur duyması ve farkında olması gerekir ki bu ülkenin bir Meclisi var, açık bir Parlamentosu
var ve her zaman da açık olmalıdır. Bu ülkenin hangi meselesini konuşacaksak,
hangi sorununa çözüm getireceksek, bunun en evvel konuşulacağı, görüşüleceği
platform burasıdır. Bazen yüksek sesle, bazen heyecanlı,
bazen soğukkanlı, ne konuşacaksak burada konuşacağız ve konuşurken de hem bir
taraftan konuların anlaşılmasına hem de birbirimizi iyi anlamamıza karşılıklı
olarak yardımcı olmamız gerektiğini düşünüyorum; çünkü bu böyle yapılmadığı
takdirde, buradan yayılan kamplaşmalar, kutuplaşmalar vatandaşımızı da rahatsız
ediyor ve Türkiye'nin huzuru açısından da olumsuz tesirler icra ediyor. Hepimizin görevi
-hangi partiye mensup olursak olalım- ettiğimiz yemine sadık kalarak ülkemizin
huzuru, milletimizin birliği ve dirliği için çaba sarf etmektir. Bu, hepimizin
ahlaki, siyasi, hukuki, vicdani sorumluluğudur. Kim bu noktada çaba sarf
ediyorsa milletimize bir lütufta bulunuyor değil, tam tersi, görevini yapıyor
demektir. Birimizin yanlışı, bir başkamızın yanlış yapmasının gerekçesi
olmamalıdır, politikayı bu şekilde sürdürmememiz gerekir diye düşünüyorum. Hepimiz biliyoruz
ve inanıyoruz ki bu ülkenin vatandaşları eşittir. Hangi partiye rey verirse
versin, hangi görüşü benimsiyor olursa olsun, hangi siyasi kanaati taşırsa
taşısın Anayasa karşısında eşittir, Allah huzurunda da eşittir. Bizim inancımız
budur, bu olmalıdır. Bu noktada eksikliklerimiz varsa bunları da karşılıklı
konuşarak gidereceğiz. Hiçbirimiz bu noktada diğerinden “Şu noktada ileriyiz,
bu noktada geriyiz.” tarzında biri diğerimizin bu noktadaki samimiyetini test
etmenin çabası ve gayreti içerisine girmemelidir. Eğer bu yola girersek çıkmaz
bir yola girmiş oluruz, ömrümüzün bundan sonraki kısmını da böyle geçirmiş
oluruz. O nedenle eğer
meseleye böyle bakacaksak o zaman konuları daha objektif konuşabiliriz. Çünkü
-ben inanıyorum ki- dün sorun olan, bugün sorun olan ve bugüne kadar da çözüme
kavuşturulamamış birçok konuda acaba siyaset kurumunun hiç günahı yok mu?
Hepimiz, gelin bu Meclis kapandıktan sonra, bu gece bunun bir vicdan
muhasebesini yapalım. Göreceğiz ki siyaset kurumunun sorunların çözümsüz hâle
gelmesinde zaman zaman olumsuz katkıları olmuştur. Bırakalım bir partiden diğerine, hâlen aynı partinin içerisinde
bile, şimdi önümüzde bir seçim var, mahallî seçimler var, adaylar
belirleyeceğiz, o partinin içerisinde bile şu kökenden gelen bu kökenden gelen,
dağın öbür tarafından dağın bu tarafından, merkez ilçeden olan taşradan olan,
şu taraftan olan bu taraftan olan gibi aklen ve mantıken kabul edilemeyecek bir
kısım tahriklerin, tespitlerin, ilkelerin siyaset kurumunda olumsuz bir kısım
tortular bıraktığını hep beraber görüyoruz, ondan sonra da hep beraber
çıkıyoruz diyoruz ki: “Bu milletin birliğe ve beraberliğe ihtiyacı var.” Her
şeyi kırıp dağıttıktan sonra “birlik ve beraberlik” lafı yeteri kadar
yapıştırıcı olamıyor, yeteri kadar birleştirici olamıyor. Bu söylediklerimin
hepsinin içerisine, konuşan kişi olarak kendimi de koyarak ifade ediyorum.
Lütfen siz de kendi yönünüzde böyle bir değerlendirme yapın, bir şey
kaybetmezsiniz. Yarın sabah geldiğinizde deyin ki: “Evet, benim burada hiçbir
günahım yok, hiçbir eksiğim yok.” Vicdanen müsterihseniz hiçbir mesele yok
zaten. Bunu niye
söylüyorum? Bunu şunun için söylüyorum: Bakınız, bu kürsüden bir kısım görüşler
serdediliyor. Ben şuna inanıyorum, biz şuna inanıyoruz ve inanmalıyız: Bu
ülkede doğan her çocuk bu ülkenin kazancıdır, kaybettiklerimiz de bu ülkenin
kayıplarıdır. Biz 68 kuşağından geliyoruz, benimle beraber siyaset yapanlar
var. Geçmişte neleri yaptık? Şimdi karşı karşıya geldiğimizde “Biz bu
yanlışları neden yaptık?” diye oturup konuşuyoruz, kullanıldığımızı şimdi çok
daha iyi anlıyoruz. O nedenle eğer
ülke adına bir kısım olumsuzlukların fotoğrafını koyacaksak, bu fotoğraflar iki
yanlı, iki yanını da koymamız lazım. Mesela, sekiz yaşındaki bir çocuğun boynu
büküp fotoğraflarının şurada burada asılması, gencecik yavruların şu veya bu
sebeple hayatını kaybetmesi ne kadar üzücüyse… Bakınız, şuradan Evet, filanca
yerde hayatını kaybeden sekiz yaşındaki, on iki yaşındaki, on beş yaşındaki
çocuk bizim yüreğimizi yaralar ve yaralamalıdır, insan olarak yaralamalıdır.
Ama Güngören’de, orada bir pazar yerinde, yukarıdan, balkondan seyrederken bir
insafsız elin çektiği fitilin sonucu hayatını kaybetmiş olan insanları
görmezlikten gelirsek, o takdirde, insan hakları adına, özgürlükler adına
konuştuğumuz lafların hiçbir inandırıcılığı kalmaz. Söylemek istediğim mesele
bu. Yoksa, eğer birbirimiz lehine, aleyhine bir şeyler
söyleyeceksek, emin olun, herkes, karşılığında muhakkak bir şeyler bulur. Onun
için, belki siyaset kurumu olarak hiç yapmadığımız bir yerden başlayalım;
gelin, bu bütçe müzakerelerini daha anlamlı kılalım. çünkü
hepimiz “Halep’te kırk arşın atlarız.” diye geldik bu ülkede iktidarız, iktidar
olmayan hemen hemen parti de yok, özellikle grubu
olan partiler bakımından söylüyorum. Cumhuriyet Halk Partisi de SHP olarak veya
başka şekilde, koalisyon oldu, tek başına iktidar olduğu dönemler oldu,
Milliyetçi Hareket Partisi oldu, biz iktidarız. Netice itibarıyla
şuraya baktığımızda, hakikaten enerjimizi, gücümüzü, böyle kavgalarla geçirmek
yerine, daha pozitif değerler uğruna ortaya koyabilseydik Türkiye bugün farklı
olurdu. Bakınız 1950-1960 arası rahmetli İnönü -rahmetli Bayar kavgasıyla
geçti, sonu askerî müdahaleyle bitti. Ne kazandık bu ülkede? Başbakanlar
asıldı, bakanlar asıldı. Ondan sonraki yıllar, Demirel- rahmetli Ecevit kavgası
yine bir askerî müdahaleyle son buldu. Bu işe başkaca katılanlar oldu. 5 bin
insan hayatını kaybetti, 70 bin insan hapishanelerde ömür çürüttü. Daha sonraki
dönemler: Sayın Çiller-Sayın Yılmaz kavgası. Şimdi başka kavgalar. Giderek
siyasetin de dışına taşarak, kamplaşmaya, kutuplaşmaya giden kavgalar. Bunlar
Türkiye'nin yararına olmuyor. Birbirimizi iyi
anlayalım, söylediğimiz sözlerin mefhumu muhalifinden anlam çıkarmaya
kalkışırsak o zaman bu ülkede hiçbir konuşma da yapılamaz. Eğer siyasette bu
kadar kısırlaştıysak yani bu topluma söylenecek sözümüz yok, fikrimiz yok,
ortaya koyacak projemiz yok da, birinin söylediği sözün tersinden çıkarak
siyaset yapmaya, söylem çıkarmaya çalıştığımız takdirde bu ülkeye yazık olur,
siyasetin bir anlamı da kalmaz, bu parlamentoların da bir anlamı kalmaz.
Milletin ümidi buradadır, burada olmalıdır. Eğer bu Parlamento sorun
çözemiyorsa, sorunu çözecek olgunlukta bir tartışma yapamıyorsa, o zaman
Parlamento dışı arayışların gerekçesini biz kendi elimizle vermiş oluruz. O
nedenle demeye getiriyorum ki gelin, bu gece bir vicdan muhasebesi hepimiz
yapalım, acaba biz nerede yanlış yaptık, nerede yanlış bir söylemde bulunduk?
Ben kendi hesabıma… Bu milletten özür dilemek gerekiyorsa özür dileriz. Bu
millet büyük bir millettir. Böyle bir millete mensup olmaktan dolayı da hepimiz
gurur duyuyoruz ve gurur duymalıyız. Böyle anlarsak siyaset çok faziletli bir
iş olur; hakikaten bu siyasetin ülkeye de faydası olur, hepimize de faydası
olur. Eğer bunu yapamadığımız takdirde emin olun bu ülkenin düşmanlarını
sevindiririz. Bu ülkenin geri kalmışlığının temelinde bu siyaset kavgaları
yatıyor. Birbirimizi anlamaya çalışalım, birbirimize bu noktada “Sen gelsin,
ben gelsin.” demek yerine, icap ediyorsa bir olumlu adım atmak adına elimizden
gelen gayreti gösterelim. Biliyoruz ki bu
ülkede bir demokrasi sorunu var ama demokrasi adına epey kat edilmiş mesafe de
var. Bunu az bulanlar olabilir, yetersiz bulanlar olabilir ama Türkiye bir altı
sene evvelki Türkiye değildir. Bunu görelim demokrasi adına. Ha, bunu yaparken
kendi ihtiyaçlarımızdan doğan bir talep olarak bunun üzerinde durmalıyız. İkide
bir Avrupa Birliğine referans yaparak yaptığımız işlere oradan gerekçe aramaya
çalışıyorsak Avrupa’nın demokrasi konusunda söyleyecek çok fazla sözü de yok.
Çünkü yaşadığımız birçok sıkıntının arkasında, dökülen birçok kanın arkasında
demokrasi adına söz söyleyen birçok ülkenin olduğunu biz biliyoruz; bilgi
olarak da biliyoruz… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Bu konuda çok samimi kanaatim odur
ki yapacağımız işler için Avrupa Birliğine hiç atıfta bulunmaya gerek yok.
Avrupa Birliğinin en temel insan haklarını ihlal eden terör örgütlerine ne
ölçüde destek verdiğini daha… Bakın, “ilerleme raporu” diyoruz, herkes oraya
atıfta bulunuyor ama şu kriz komitesinin yayınladığı rapora bakın: “Terör
örgütleri konusunda yeteri kadar iş birliği yapmadı…” Ben de zaten altı senedir
bunu söylemeye çalışıyorum. Onun için, bu
müzakerelerin bu atmosfer içinde sürdürülmesini, yanlış da söylesek, doğru da
söylesek ülke yararına söylenmiş sözler olarak üzerinde düşünülerek mesafe kat
etmemiz gerektiğini düşünüyor, böyle bir Parlamentonun, böyle bir müzakerenin
milletimize, vatandaşlarımıza ümit vereceğine inanıyor, bu duygularla hepinizi
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar.) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan. Bu ikinci turda
bütçe üzerinde, aleyhte şahıslar adına söz hakkı şimdi Eskişehir Milletvekili
Sayın Tayfun İçli’ye aittir. Buyurun Sayın
İçli. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika. Özellikle kürsüde
açıyorum ki zaman kazanın. H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Sağ olun, çok teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım; Sayın Bakanı dikkatle dinledim; dün de Sayın
Başbakanı, Sayın Maliye Bakanını, AKP Grubu adına konuşan arkadaşlarımı
dikkatle dinledim. Bütçe görüşmeleri
–Sayın Bakanım benden daha deneyimlidir- dünya parlamentolarında, üslubunu ayarlamak
suretiyle, en şiddetli konuşmaların yapıldığı görüşmelerdir ve bu görüşmelerde daha sabırlı olması
gereken, daha sağduyulu olması gereken Hükûmettir.
Muhalefetin görevi, hükûmetlerin neler yapamadığını
anlatabilmek ve o halk için neler yapılması gerektiği konusunda görüşlerini
sunmaktır. Onun için, yapılacak eleştiriler biraz Hükûmeti
acıtsa da hükûmetlerin bu konuda sabırlı olması
lazım. Bir kere, bunun altını çizeyim. İkincisi: Siz Hükûmetsiniz. Burada, yaptıklarınızı abartarak anlatmak en
doğal hakkınız ama Türk halkı sizi iktidar yaparken -hem 2002 seçimlerinde hem
2007 seçimlerinde- daha iyilerini yapmanız için kamu kaynaklarını sizin
emrinize amade kılmıştır. Yani siz, kamu kaynaklarını har vurup harman savurmak
durumunda değil, vatandaşın hakkını, hukukunu korumakla yükümlüsünüz. Bir kere,
özellikle bunu işaret etmek isterim. Harun Öztürk arkadaşım, Plan ve Bütçe Komisyonunda, bizim hangi
konularda bu bütçeye karşı olduğumuzu 123 sayfadan ibaret muhalefet
gerekçesiyle açıkladığı için burada fazla detaylara girmek istemiyorum çünkü
zamanım zaten beş dakika. Özetle, çok kısa, benim dikkatimi çeken hususları
belirtmek istiyorum. Değerli
milletvekili arkadaşlarım, burada muazzam bir pembe tablo çizildi Hükûmet tarafından. Şöyle bir düşündüm: Ben Türkiye’de
yaşamıyorum başka bir ülkede mi yaşıyorum ya da Sayın Başbakan ve bakanlar
başka ülkenin Başbakanı ve bakanı mı? Şimdi, Hükûmet öyle bir eziklik içerisinde ki kendisine yapılan
eleştirilerin karşılığını verebilmek için yıllar öncesine gidiyor, otuz yıl
öncesine gidiyor ve Sayın Başbakan, otuz yıl öncesinin gazete kupürlerini göstermek suretiyle kendilerinin nasıl haklı
olduğunu anlatmaya çalışıyor. Bu gergin ortama
biraz mizahi yaklaşayım istiyorum. Ben isterdim ki Sayın Başbakanın
danışmanları şu anda vizyonda olan AROG filminin
posterini alsa çıksaydı ve şöyle deseydi: Bakın Cilalı Taş Devri’nde Türk
insanı böyle yaşıyordu, bakın bizim Hükûmetimiz
zamanında böyle yaşıyor. İsterdim ki mukayeseyi otuz yıl öncesinin o gazete kupürleriyle değil de AROG filminin posteriyle yapsaydı ki
hiç olmazsa bu olaya biraz daha mizah katmış olurdu. Şimdi, değerli
arkadaşlarım, 2002 yılında -daha önceki konuşmalarımda da söyledim- seksen
yıllık cumhuriyetin tüm borcu 200 milyar dolar. Peki, 2002 ile bugüne geldiğimizde
Türkiye Cumhuriyeti’nin borcu nedir? Borcu 500 milyar. ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Yanlış söylüyorsunuz, yanlış. H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – Yaklaşık bunlar, yaklaşık rakamları söylüyorum. Peki, bu arada
neler yapmışız? Seksen yılda o borcu yaparken Türkiye Cumhuriyeti’nin sahip
olduğu birtakım değerler var; limanlarımız var, TÜPRAŞ’ımız
var, Ereğli Demir Çelik Fabrikamız var, kamu kuruluşları var; bunların hepsi
bizim dedelerimizin alın teriyle biriktirdiği paralarla yapılmış yatırımlar.
Peki, biz ne yapmışız? Bunları babalar gibi satmışız; satmış olmamıza rağmen
Türkiye Cumhuriyeti’nin borcu 300 milyar dolar -yaklaşık- artmış. Peki, başka ne
olmuş? Şimdi, bakıyorsunuz, vatandaşlarımız kredi kartlarından dolayı
borçlanmış. Biraz evvel söylediğim gibi, sanki başka ülkede yaşıyoruz.
Emeklinin durumu belli, işçinin durumu belli, memurun durumu belli,
sanayicimiz… “Başbakanım bizi harcama” diye on beş gün önce bütün sanayicimiz
-hem de Kayseri Sanayi Odası Başkanı, İstanbul Sanayi Odası Başkanı- yakarıyor;
TÜSİAD oradan başka açıklamalar, ziraat odaları başka açıklamalar… Beyler, değerli
arkadaşlarım; biz Türkiye’de yaşıyoruz ve bunlar bizim gerçeklerimiz. Pembe
tablo çizmekle, gerçekleri örtmekle bir yere varamayız Sayın Bakanım. İşte,
akşam eve gittiğimizde vicdan muhasebesi yapacağımız zaman “Biz ülkeyi nereye
getirdik, biz borcumuzu nereye getirdik?” dememiz lazım. Ama başka bir
konuya daha geleceğim. Bir itiraf aslında, Sayın Maliye Bakanının dün sarf
ettiği laf. Sayın Maliye Bakanı ne diyor: “Yastık altında altınlarınız var,
paralarımız var.” diyor. Şimdi siz vatandaşı borçlandırmışsınız. Kredi
kartlarının borcunu nasıl ödeyeceğiz diye vatandaşımız düşünüyor. Emeklimiz
nasıl geçineceğiz diye yırtınıyor. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. TÜİK’in rakamları:
İşsizlik oranı 10,3. Ama buna şeyi katmamış, umudunu yitirerek iş aramaktan
vazgeçen ve günlük böyle kısa işlerde çalışanlar katılmamış. Gerçek işsizlik
oranı yüzde 20. Şimdi, Sayın Maliye Bakanı diyor ki: “Yastık altındaki
altınları çıkartın.” diyor. Bunu benim Maliye Bakanım söylüyor. Anlaşılan o ki
bu Hükûmet, AKP Hükûmeti,
vatandaşı borçlandırmak, ülkeyi borçlandırmakla kalmamış, vatandaşın artık
kefen parasına gözünü dikmiş, kefen parasına. Çünkü yastık altındaki altınların
ve paranın çıkartılmasını istiyor. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Bahsedilen 270 ton altın. H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – Onun için, Sayın Bakanım, bunları burada, yüce Mecliste tabii ki
ifade etmek hakkınız. Ama bu görüşmeleri Sayın Maliye Bakanına ve özellikle AKP
Grubundaki çalışma arkadaşlarınıza ifade edip onlar akşam eve gittiklerinde
vicdan muhasebesini yapmalarına yardımcı olursanız çok daha iyi edersiniz
diyorum. Sabrınız için
teşekkür ediyorum. (DSP, CHP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın İçli. Sayın
milletvekilleri, ikinci turdaki konuşmalar tamamlanmıştır. Sayın
milletvekilleri, şimdi sorulara geçiyoruz. On dakika soru, on dakika da cevabı
olacak. Sayın Uslu… CEMALEDDİN USLU
(Edirne) – Sayın Başkan, teşekkür ederim. Benim sorum
Vakıflar Genel Müdürlüğüyle ilgili olacak. Sayın Bakanım, Edirne’de Vakıflar
Bölge Müdürlüğü kiracılarının sorunları vardır. Aynı konumda yan yana olan iş
yerlerinin bir kısmı yüzde 7, bir kısmı yüzde 13 kira artışına tabi
tutulmuştur. Bu adaletsiz uygulamanın sebebi nedir? Geçen yıllarda üç yıl
süreyle kiralar dondurulmuş idi. Bu kriz ortamında esnafımıza destek olmak
bakımından kira artırımından vazgeçip bir süre dondurmayı düşünür müsünüz?
Edirne esnafımız şu an sizden bir çare üretmenizi beklemektedir. Cevaplamanızı
özellikle istirham ediyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Süner… TAYFUR SÜNER
(Antalya) – Sayın Başkanım, sorum şu: Var olan TOKİ’den
başka ikinci bir TOKİ’nin daha kurulmuş olduğu
duyumunu aldım. Bunun üzerine Sayın Başbakanın yanıtlaması istemiyle, “yüzde
51’i şahıslara, yüzde 49’u devlete ait olan ikinci bir TOKİ kurulmuş mudur?”
sorusunu yöneltmiştim. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Cemil Çiçek
tarafından verilen yanıtta ikinci bir TOKİ’nin
kurulmasının söz konusu olmayacağı belirtilmiş. Benim elimde ikinci bir TOKİ’nin kurulmuş olduğuna dair bir belge var. Ben şunu
öğrenmek istiyorum: Verdiğimiz soru önergeleri sonrasında Hükûmetin
görevi bizleri bilgilendirmek midir yoksa yanıltmak mıdır? Ben evrakı Sayın
Bakanıma iletiyorum. BAŞKAN – Sayın Yalçınkaya… MUHAMMET RIZA
YALÇINKAYA (Bartın) – Teşekkür ederim Başkanım. Benim sorularım
Sayın Başbakana, iki sorum olacak: Birincisi: Son
iki yılda Başbakanlık bütçesinden hangi vakıf, dernek ve benzeri tüzel
kişiliklere ne kadar yardım yapılmıştır? İki: Türkiye
İstatistik Kurumunca tahmini değerlere göre 2008 yılında 4 kişilik bir ailenin
açlık sınırı 265 YTL, yoksulluk sınırı ise 706 YTL olarak belirlenmiştir. Buna
göre, devletten aylık alan 9 milyon 808 bin kişiden 2008 itibarıyla 1 milyon
229 bin 313 kişi açlık sınırının altında aylık almaktadır. 6 milyon 845 bin 477
kişi ise yoksulluk sınırı olan 706 YTL’nin çok çok altında
aylık almaktadır. Açlık ve yoksulluk sınırları altında aylık alan toplam 8
milyon 74 bin 790 kişinin maaşlarında, bütçe görüşmelerinin devam ettiği
bugünlerde, artış yaparak insanca yaşayabilmelerine yardımcı olacak mısınız?
Milyonlarca insanımızın aldıkları maaşlarının açlık ve yoksulluk sınırından
kurtulabilmesi için ne düşünüyorsunuz? BAŞKAN – Sayın
Kaptan… OSMAN KAPTAN
(Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Ceyhan’da
kurulacak rafineri için, kamuoyunun yakından tanıdığı bir iş adamı “Ben Başbakanla
görüştüm, biz bu rafinerinin ruhsatını sana vermeyeceğiz, bizim Çalık’a
vereceğiz.” dediğini kamuoyuna açıkladı. Başbakan, dün bu konuda sorulan soruya
“Bizim Çalık” demedim diye bir açıklama yapmadığına göre Sayın Başbakan “Bizim
Çalık” demekle; 1) Çalık’la bir
akrabalığı mı vardır? 2) Yoksa bir iş
ilişkisi, ticari ilişkisi mi vardır? 3) Yoksa damadı
Çalık’ta genel müdür olduğu için mi “Bizim Çalık” demiştir? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Özdemir… HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Sayın Başkanım, Sayın Bakanıma soruyorum: Sosyal devlet
olmanın gereği olarak Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfının yardıma muhtaç
vatandaşlarımıza yaptıkları yardımlar, kamuoyunda AKP tarafından yapılan
yardımlarmış gibi yıllarca lanse edilmektedir. Öte yandan, bütün ülkemizde
olduğu gibi seçim bölgem Gaziantep’te de dağıtılan ucuz ve kalitesiz kömürler
büyük çapta hava kirliliği yapmaya sebep olmaktadır. Devlet imkânlarıyla kolay
parti propagandaları yapmaktan vazgeçmeyi düşünüyor musunuz? İkinci sorum:
Gümrük uzmanlığı kadrolarında çalışanlar muadillerine göre daha düşük özlük
haklarına sahip oldukları için kurum değiştirmektedirler. Genç yaşta gümrük
teşkilatından ayrılan memurların ayrılmalarını önlemeyi düşünüyor musunuz? Üçüncü sorum:
Kamuoyunda çalışan 4/B’lilerin sayıları gittikçe
artıyor. Kendi aralarındaki becayişlerine imkân tanınmamaktadır. 4/B’lilere becayiş imkânı vermeyi düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Paksoy… MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
bütün kamu kurumlarınca onlarca sivil plakalı özel araç kiralanarak yaygın bir
şekilde kullanılmakta olduğu gözlemlenmektedir. Bunun yanında resmî plakalı
araçların kullanımı da devam etmektedir. Bu durum 237 sayılı Taşıt Kanunu’na
uygun mudur? Ayrıca, ekonomik
sıkıntıların had safhada olduğu bugünlerde böyle israf ve şatafat
sergilenmesine devletçe çeşitli yardımların yapılmakta olduğu yoksul milyonlar
başta olmak üzere milletimize nasıl açıklarsınız? Ağzınızdan düşürmediğiniz
ifadenizle tüyü bitmemiş yetim hakkını yemek hangi inanç ve vicdanla
açıklanabilir? Ayrıca,
arabaların önlerine takılan eskort lambaların, önüne
gelen bakanlar, bürokratlar ve alakasız kişilerce kullanıldığı görülmektedir.
Bu durum Taşıt Kanunu’na uygun mudur? Bu konuda Başbakanlık olarak ne gibi
tedbir almayı düşünüyorsunuz? Hâlihazır bu sistemi kullananlar hakkındaki
düşüncelerinizi söyler misiniz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Ağyüz… YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakana,
seçim bölgem Gaziantep için önemli olan Karkamış Kara Sınır Kapısı için Yüksek
Planlama Kurulu yetki kararı olmasına rağmen neden yeniden düzenlenerek
açılmıyor? Ayrıca, sosyal
dayanışma vakıflarına, vakıfların mütevelli heyetine atadığınız üyeler yok mu?
Bunu hangi kriterlere göre atıyorsunuz? Proje üretimi
yatırımdır, istihdamdır, üretimdir. Döneminizde üretim, yatırım, istihdam
olmadığı için yoksulluk artıyor, o nedenle kömür dağıtım sayınız artmıyor mu?
Doğal gaz kullanılan binalarda oturanlara kömür dağıtımı doğru mudur? Ayrıca,
döneminizde kaç vakıf, kamu yararına vakıf kapsamına alınmıştır? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Genç… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Efendim,
sorularım şu: Başbakanlık bütçesinde 2003 ile 2008 arasında başlangıçta bütçede
öngörülen gerçek miktar ne kadar, gerçekleşen miktar ne kadardır? 2) Başbakanın kaç
koruması vardır, kaç makam arabası vardır, kaç danışmanı vardır, kaç
helikopteri vardır, kaç uçağı vardır? 3) Tuncay Güney
MİT’te çalışmış mıdır? 4) Vakıflar
Bankasından kendi damadının şirketi için alınan 375 milyon dolar -Halk
Bankasından da ayrıca 750 milyon alındı- için kredi teminatı verilmiş midir? Diğer bir sorum:
Aile efradına ait kaç tane gemi vardır? Aile efradını derken, çocuklarını,
eşini ve kardeşlerini kastediyorum. Bunlar hangi yılda alınmıştır ve kaçar
liraya, nasıl alınmışlardır? Ayrıca,
Amerika’da aile efradının herhangi bir ticari faaliyeti var mıdır, yok mudur?
Bunu öğrenmek istiyorum efendim. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Şandır… MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Çok teşekkür ederim. Tabii, Sayın
Bakan anlattı, çok tartışılan, tartışılması toplumda kırılmalara sebep olan
sosyal yardım konusunda bir net şey öğrenmek istiyorum Sayın Bakan: Kaç kişi
veya aile sosyal yardım alıyor? Sosyal yardım dağıtan kuruluş sayısı kimler,
belediyeler de dahil olmak üzere? Sosyal yardımları
sıraladınız, sosyal yardım alanları da sıraladınız; bunların sayısını 2002 sonu
itibarıyla ve 2007 yılı sonu itibarıyla söyleyebilir misiniz? Bu sorunun
cevabını, sosyal yardım almakla yoksulluk arasındaki ilişkiyi de gözeterek Hükûmetin başarısını belirlemek için bir kriter
olarak değerlendirir misiniz? Sosyal yardım
dağıtmak görevdir ama sosyal yardım almaya muhtaç hâle gelen toplumun
yoksulluğu Hükûmetin başarısızlığı değil midir? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Işık… ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakana
birkaç sorum var. 1) Holdingler
mağduru bazı vatandaşlarımızın ifadesiyle, yurt içi ve dışında yaklaşık 20
milyon vatandaşımızı doğrudan ya da dolaylı olarak ilgilendiren ve geçen
dönemden bir komisyonca araştırılan holdingler dosyası raporunun akıbeti ne
olmuştur? Bu vatandaşlarımız mağduriyetinin giderilmesi konusunda Başbakanlık
ya da Hükûmetiniz nezdinde bir çalışma var mıdır? 2) Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu tarafından 2007 ve 2008 yıllarında kaç adet denetleme
yapılmış ve bu denetimlerin kaçında yolsuzluk tespitinde bulunulmuştur? 3) Gümrük
kapılarında yapılan operasyonlarla ilgili olarak 60’ıncı Hükûmet
döneminde kaç adet soruşturma işlemi başlatılmış ve bunların kaçı
sonuçlandırılmıştır? Son sorum: Millî
İstihbarat Teşkilatının ve diğer istihbarat birimlerinin bir çatı altında
toplanmasına yönelik bir çalışmanız var mıdır? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Bakanlar… Sayın Yazıcı,
buyurun. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Peki, teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Tamamına
siz mi cevap vereceksiniz, Cemil Bey’le bölüşüyor musunuz? DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Bırakacağım ona. BAŞKAN – Tamam,
on dakikayı kullanacaksınız, yetişmediği zaman yazılı cevap vereceksiniz. Buyurun. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Evet. Sayın Uslu’nun sorusuna cevap veriyorum. Edirne’deki kiracıların
sorunları... Bunun farkındayım. Bana da ilettiler, hem Genel Müdürümüze de
ilettiler. Fakat bizim kiralama işlemlerimiz, takdir edeceksiniz ki ihale
yoluyla oluyor. Yani ihaleye giriyor, bedeli öneriyor veya önerdiği bedele göre
o yerin kira işlemi onun üzerinde kalıyor. Dolayısıyla, ihale yöntemiyle
yaptığınız kiralamalarda bir indirim yapmamız söz konusu değil. Onun takibini,
tahsilini biraz öteleyebilir miyiz? Mevzuat ona da müsait değil ama
arkadaşlarımız bu konuda bir değerlendirme yapacaklar. Yani ben sorunuza şu
anda pozitif bir cevap veremiyorum, olumsuz bakıyoruz bu konuya. Sayın Süner’in, “Başbakanlık bütçesinden hangi dernek ve
vakıflara yardım yapılmıştır…” Başbakanlık bütçesinden dernek ve vakıflara
yardım yapılması söz konusu değil ama buna bakarız, öyle bir şey varsa…
Herhangi bir dernek veya vakfa Başbakanlık bütçesinden yardım yapılması söz
konusu değil. Sayın Kaptan, Ceyhan’da rafineri, Çalık akraba mı, iş ilişkisi var
mı… Ya, bunlar çok spekülatif
sorular. Bir kere, Sayın Başbakanın sizin ifade ettiğiniz tarzda bir konuşması
olduğunu kabullenmiş gibi soru yöneltiyorsunuz. Öyle bir şey kesinlikle söz
konusu değil. Akrabalığı yok, iş ilişkisi de söz konusu değildir. Sayın Özdemir’in,
yapılmış yardımlar… Özellikle bölgesinde dağıtılan kömürlerin kalitesiz
olduğunu ifade ediyor. Şimdi, değerli
arkadaşlar, kömürleri Enerji Bakanlığı temin ediyor. Türkiye Taş Kömürü
İşletmeleri Kurumundan temin ediliyor, yeterli olmazsa özel işletmelerden temin
ediliyor. Ama bunların kalori değerleri bellidir ve kesinlikle mülki amirlerin
bunları teslim alırken kontrolünü, kalori değerini ölçtürerek almaları gerekir.
Geçenlerde
Amasya’da böyle bir şey oldu, bilgim oldu, 14 ton kömürü iade ettim.
Kesinlikle... Anlaşmamız bu. Sizde de… HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Sayın Bakan, şu anda geceleri Gaziantep’te hava kirliliğinden
durulmuyor. Bu kömürlerin çok büyük etkisi var. Onun için arz ediyorum. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sizin de orada varsa kalorisi
düşük, onun da iade edilmesi gerekir ama ilk defa Antep’le ilgili böyle bir
sorunla karşılaşmış oluyorum, onu ifade etmek isterim. Efendim, gümrük
uzmanlığından çıkanlar oluyor, ücret konusu. Gümrük teşkilat kanununu 2009
yılında yüce Meclise getireceğiz. İnşallah orada bu konuları konuşup tartışır,
bu sorunu çözeriz diye düşünüyorum. Sayın Paksoy’un kamu taşıtlarının kullanılmasıyla ilgili
“Başbakanlıkta kaç makam aracı var?” sorusuna, bunlara yazılı olarak cevap
vereceğiz. Sayın Ağyüz’ün Kargamış Sınır Kapısı… İşte, 2009’da yapacağız,
imkânlarımız ancak bu şekilde bir planlamaya el veriyor. Vakıf
üyeliklerinin kriterleri: Dürüst, çalışkan, çevresinde
yardımseverlikle maruf, zaman ayırabilecek, o hassasiyet içerisinde olacak
vatandaşlar. Dolayısıyla mütevelli heyetleri buna göre oluşuyor, o resmî zevat
dışında. Belediye başkanları olacak, hangi partiden olursa olsun, bu vakıf
mütevelli heyetlerinde belediye başkanları var, mülki amirlerin yanında. Köy ve
mahalle muhtar temsilcileri var, onu kendileri seçiyor. İl Genel Meclisi
temsilcisi var, onlar seçiyor. Daire müdürleri var, kimse daire müdürü, o
oluyor, değişince öbürü geliyor. Ha, vatandaştan temsilciler de orada
yardımseverlilikle maruf, duyarlı olan vatandaşlar burada yer alıyor. Sayın Genç’in
sorularını da tabii, şöyle cevaplamak isterim: Bir kere, bizim hukukumuzda, Medeni
Kanun’da aile tanımı var. Biz her aile tanımını, her bireyin istediğine göre,
onun algıladığına göre, onun tarif ettiğine göre, onun çizdiği çerçeveye göre
algılayıp cevaplayacak durumda değiliz. Aile bireyleriyle ilgili mal edinimi
varsa, mal varlığı yükümlülüğü çerçevesinde mal bildiriminde yer alır.
Dolayısıyla o mal bildiriminin dışında değerlerle ilgili bizim herhangi bir
şeyde bulunmamız söz konusu değil. Vakıflardan
alınan kredi teminatı var mı? Şimdi, yani hangi banka teminat almadan kime kredi
verir? KAMER GENÇ
(Tunceli) – Varsa “Var.” de. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Ya, ne diyeceğimi sana mı
soracağım be! Dinlersen, cevabını vereceğim ben sana. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ben sana sorunun cevabını veriyorum, tabii ki bana soracaksın! DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Yani, siz hayatınızda aldınız mı
teminatsız kredi? KAMER GENÇ
(Tunceli) – Almadım. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Almadıysanız teminatsız kredi
verilmez, kredisi var. Merak ediyorsan randevu alayım genel müdürden, bir de
onunla konuşursunuz. KAMER GENÇ
(Tunceli) – O zaman şimdi söyle. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Şandır’ın
“Kaç kişi yardım alıyor?” diye yönelttiği bir sorusu var. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Kişi, aile? DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – 2002-2007 kıyaslaması vesaire
falan. Ben demin bir
ölçüde size ifade etmeye çalıştım. Şimdi, değerli arkadaşlar, bu yardımlarımızı
yaparken eğitim yardımları var, gıda yardımları var, periyodik gönderdiğimiz
yardımların vakıf mütevelli heyetlerince muhtaç vatandaşlara tahsisi var. Kitap
yardımı yapıyoruz. Burada zengin-fakir ayrımı yapmıyoruz, her yıl
eğitim-öğretim yılı başında masalarının üzerinde çocukların kitaplarını tevdi
ve teslim ediyoruz. Bu yardımları alan aynı kişiler, insanlar da olabilir yani
aynı kişi diyelim ki bir gıda yardımı alıyor, bir de kömür yardımı alıyor.
Olabilir yani bu, böyle bir şey olabilir. Dolayısıyla şu andaki rakam çok kesin
olmamakla birlikte, demin de ifade ettim 3 milyon 948 bin kişi Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfının fonlarından yardım ismi altında yardım
alıyor. Bir de proje
desteklerimiz var, onlar ayrı. O proje desteklerimizle 56 bin aile
destekleniyor. Her ilde ne kadar destek verdiğimiz belli. Bunun ötesinde… MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Belediyelerin var… DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Belediyelerin yardımlarını biz
bilemiyoruz ama bu vesileyle şunu ifade edeyim: Biz, Türkiye’de Planlama
Teşkilatının çalışmaları kapsamında, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel
Müdürlüğüne verilmiş bir görev olarak Bütünleşik Sosyal Hizmet Projesi
çalışmasını sürdürüyoruz. Bu projeyle Türkiye’nin yoksulluk haritasını
çıkartacağız, müşterek veri tabanı oluşturacağız. Kimler yardıma muhtaç, hangi
kurumlardan, nereden, nasıl yardım alıyor, bunlar o müşterek tabanda gözükecek.
O zaman bu hizmetler daha seri, daha yaygın bir biçimde yürütülecek. Zaten bu
amaçla da bütçemizde bir ödenek var, bu çalışmayı yürütmek için konulmuş. Bir de sosyal
yardıma muhtaç vatandaşlarımızın bir derecelendirmesi de olacak çünkü hepsi
aynı muhtaçlıkta değil, bunun için de bir proje çalışmamız var. Üçüncü bir proje
çalışmamız, eşi vefat etmiş kadınlarla ilgili. Yani kadınların sosyal
durumlarıyla ilgili, ekonomik durumlarıyla ilgili bir araştırma projemiz var.
İnşallah, bu üç projeyi 2009 yılı içerisinde gerçekleştireceğiz. Benimle ilgili
diğer sorulara yazılı cevap vereceğim. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Sayın Çiçek… DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Teşekkür ederim. Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; evvela TOKİ konusuyla ilgili bir hususu ifade etmek
istiyorum. 23’üncü Dönem içerisinde TOKİ ile ilgili olarak zannediyorum 50’den
fazla arkadaşımız Başbakanlıktan yazılı soru önergesiyle bilgi istedi. Biz de
bu gelen soru önergelerini TOKİ’ye gönderdik, hiçbir
tasarrufta bulunmaksızın oradan gelen bilgileri de değerli arkadaşlarımıza
cevaben gönderdik. Takdir edersiniz ki, buradaki bana şu an getirilen metin bir
özel incelemeyi gerektiriyor, daha evvel size verdiğimiz cevabı ve bunu
karşılaştırıp size yazılı cevap verelim. Eksik bilgi vermektense yazılı cevap
vermeyi tercih ederim; bundan emin olabilirsiniz İkinci olarak
Yüksek Denetleme Kuruluyla ilgili bir hususu ifade etmek istiyorum. Yüksek
Denetleme Kurulu, görevi, esas itibarıyla yolsuzluk denetimi yapan bir kuruluş
değil. KİT’lerin, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına KİT Komisyonu
denetimlerini yapıyor. Bunların kuruluş kanunlarına ve
kuruluş amaçlarına uygun olarak yasalar çerçevesinde bir taraftan
faaliyetlerini inceliyor, denetliyor, öbür taraftan verimlilik açısından da bu
kuruluşlar ne ölçüde verimlidir, değildir; bu incelemeleri yapıyor, bir rapora
bağlıyor, bunların hepsi de KİT Komisyonuna geliyor, bu raporlar tarafınızdan,
değerli milletvekillerimiz tarafından değerlendirildikten sonra o kurum ibra
ediliyor ya da edilmiyor. Dolayısıyla hepsi Türkiye Büyük Millet
Meclisinin bilgisine sunulmuş olan raporlar. Şimdi, 2006
yılında 135 kuruluş, 2007 yılında 100 kuruluş, 2008 yılında da 104 kuruluş
denetlenmiş ve raporları Türkiye Büyük Millet Meclisi KİT Komisyonuna
gönderiliyor usul gereğince. 2006 yılında 7 özel inceleme raporu ve 2 adet
ivedi durum raporu Yüksek Denetleme Kurulunca yapılmış. 2007 yılında 5 adet
özel inceleme raporu tanzim edilerek Başbakanlığa gönderilmiştir. Diğer hususlar
ayrıca kurum kurum üzerinde durularak
cevaplandırılması gereken hususlardır. Eğer özel bir ilgi gerektiriyorsa yazılı
soru olarak bize bildirilirse daha ayrıntılı cevabı burada sizlere aksettirme
imkânı bulabiliriz. Teşekkür ederim
Sayın Başkan. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çiçek. ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, holdingler dosyasıyla ilgili bir
iki cümle… BAŞKAN – Zamanımız
doldu, yazılı olarak sizlere cevap verilecek. MUHAMMET RIZA
YALÇINKAYA (Bartın) – Sayın Başkan, bir soruma cevap vermediler. Açlık ve
yoksulluk sınırı altında maaş alan 8,5 milyon kişinin maaşlarında bir artış
yapacaklar mı? BAŞKAN – Sayın Yalçınkaya, on dakika doldu. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, sorularımıza yazılı cevap verecekler mi? BAŞKAN –
Verecekler. Ben takip edeceğim Sayın Genç, tamam… Şimdi, sırasıyla
ikinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini
ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım. Başbakanlık 2009
yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 07
- BAŞBAKANLIK 1.–
Başbakanlık 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ KODU Açıklama (TL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 1.760.169.800 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 24.341.600 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 2.958.100 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 68.273.100 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 07 Sağlık
Hizmetleri 783.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 2.235.400 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 1.858.761.000 BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Başbakanlık 2009
yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Başbakanlık 2007
yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Başbakanlık 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: A – C E
T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 1.680.433.223,24 - Toplam Harcama : 1.426.839.817,91 - İptal Edilen Ödenek : 253.593.405,33 BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Başbakanlık 2007
yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Millî İstihbarat
Teşkilatı Müşteşarlığı 2009 yılı merkezi yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 07.75- MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI MÜŞTEŞARLIĞI 1.– Millî İstihbarat Teşkilatı Müşteşarlığı
2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ
KODU Açıklama (TL) 03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 465.992.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 465.992.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Millî İstihbarat
Teşkilatı Müşteşarlığı 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir. Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. 2.– Millî İstihbarat Teşkilatı Müşteşarlığı
2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: A – C E
T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 379.996.167,07 - Toplam Harcama : 366.084.528,24 - İptal Edilen Ödenek : 13.911.638,83 - Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 474.758,83 BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Millî İstibarat Teşkilatı Müşteşarlığı
2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliği 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 07.76- MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ 1.– Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ
KODU Açıklama (TL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 12.295.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 12.295.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliği 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir. Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliği 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. 2.– Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2007 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: A – C E
T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 11.603.000,00 - Toplam Harcama : 9.726.905,09 - İptal Edilen Ödenek : 1.876.094,91 BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliği 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümleri
kabul edilmiştir. Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 07.79 - BAŞBAKANLIK YÜKSEK DENETLEME KURULU 1.– Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ
Kodu Açıklama (TL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 10.982.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 100.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 11.082.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. 2.– Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: A – C E
T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 9.567.500,00 - Toplam Harcama : 8.618.527,95 - İptal Edilen Ödenek : 948.972,05 BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir. Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 40.07- TÜRKİYE VE ORTA DOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ 1.– Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ
Kodu Açıklama (TL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 4.698.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 190.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 09 Eğitim
Hizmetleri 2.548.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 7.436.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Gelir cetvelini
okutuyorum: GELİR C E T V E L İ KOD Açıklama (TL) 03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 690.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 6.646.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 7.336.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir. Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. 2.– Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2007 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: A – C E
T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 4.879.743,00 - Toplam Harcama : 4.556.975,13 - İptal Edilen Ödenek : 313.894,59 - Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 8.873,28 BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum: B – C E
T V E L İ (YTL) - Bütçe tahmini : 4.654.000,00 - Yılı net tahsilatı : 4.961.703,56 BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir. Gümrük
Müsteşarlığı 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 07.84 - GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI 1.– Gümrük Müsteşarlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ
KODU Açıklama (TL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 240.091.100 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 290.500 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 4.282.400 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 244.664.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Gümrük
Müsteşarlığı 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Gümrük
Müsteşarlığı 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.–
Gümrük Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: A – C E
T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 209.049.622,77 - Toplam Harcama : 202.578.814,28 - Ödenek Dışı Harcama : 16.721.256,55 - İptal Edilen Ödenek : 23.192.065,04 BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Gümrük
Müsteşarlığı 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir. Vakıflar Genel
Müdürlüğü 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 40.18 - VAKIFLAR
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.–Vakıflar Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi A – C E T V E L İ
Kodu Açıklama (TL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 15.019.603 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 380.190 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 3.248.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 07 Sağlık
Hizmetleri 45.279.301 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 257.869.622 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 121.449.284 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 443.246.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Gelir cetvelini
okutuyorum: GELİR C E T V E L İ KOD Açıklama (TL) 03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 345.000.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 2.000.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Diğer
Gelirleri 63.000.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 06 Sermaye
Gelirleri 90.000.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 500.000.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Vakıflar Genel
Müdürlüğü 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Vakıflar Genel
Müdürlüğü 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Vakıflar Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: A – C E
T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 494.567.268,00 - Toplam Harcama : 410.341.875,25 - İptal Edilen Ödenek : 84.225.392,75 BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: B – C E T V E L İ (YTL) - Bütçe tahmini : 393.585.000,00 - Yılı net tahsilatı : 400.446.360,38 BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Vakıflar Genel
Müdürlüğü 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Sosyal Yardımlaşma
ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 07.90 - SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.– Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2009
Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi A – C E T V E L İ
Kodu Açıklama (TL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 710.800 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 300.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 10.627.200 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 11.638.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir. Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezi yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2007
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: A – C E
T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 3.546.225,00 - Toplam Harcama : 3.172.617,36 - Ödenek Dışı Harcama : 419.468,83 - İptal Edilen Ödenek : 793.076,47 BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezi yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Böylece Başbakanlık, Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü, Gümrük
Müsteşarlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel
Müdürlüğünün 2009 yılı merkezi yönetim bütçeleri ile 2007 yılı merkezi yönetim
kesin hesapları kabul edilmiştir. Hayırlı olmalarını temenni ediyorum. Programa göre,
kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını sırasıyla görüşmek için, 18 Aralık 2008
Perşembe günü saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati: 21.57 |
|