DÖNEM: 23 CİLT:
33 YASAMA YILI: 3 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 25’inci
Birleşim 3 Aralık 2008 Çarşamba İ Ç İ N D E K İ L
E R I.
- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II.
- GELEN KÂĞITLAR III.
- YOKLAMALAR IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları 1.- Ankara
Milletvekili Zekeriya Akıncı’nın, Dünya Engelliler
Günü’ne ilişkin gündem dışı
konuşması 2.- Konya
Milletvekili Sami Güçlü’nün, Hazreti Mevlânâ’nın 735’inci vuslat yıl dönümü ve uluslararası anma
törenlerine ilişkin gündem dışı konuşması 3.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Habur
Sınır Kapısı’nda karşılaşılan sorunlara ve alınması gereken tedbirlere ilişkin
gündem dışı konuşması ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın
cevabı V.-
AÇIKLAMALAR 1.- Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuş’un, Dünya Engelliler Günü
ve Özürlüler Haftası’na ilişkin açıklaması 2.- Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü’nün, Mevlânâ
Haftası’na ilişkin açıklaması 3.- Konya
Milletvekili Orhan Erdem’in, Dünya Engelliler Günü ve Özürlüler Haftası’na
ilişkin açıklaması 4.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, Dünya Engelliler Günü ve Özürlüler
Haftası’na ilişkin açıklaması 5.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Dünya Engelliler Günü
ve Özürlüler Haftası’na ilişkin açıklaması VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96) 2.- Sanayi ve
Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları
Kanunu ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/537) (S.
Sayısı: 236) 3.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında Karayoluyla
Yolcu ve Yük Taşımacılığının Düzenlenmesi Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/377) (S.
Sayısı: 303) 4.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında Yatırımların
Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/372) (S.
Sayısı: 304) 5.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında Gelir
Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına
Engel Olma Anlaşmasının ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/536) (S. Sayısı: 305) 6.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Avrupa Toplulukları Komisyonu Arasında Katılım Öncesi
Yardım Aracı (IPA) ile Temin Edilen Yardımın Uygulanması Çerçevesinde Türkiye
Cumhuriyetine Sağlanan Avrupa Topluluğu Mali Yardımlarıyla İlgili İşbirliği Kuralları
Hakkında Çerçeve Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/635) (S. Sayısı: 308) 7.- Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ile Çevre ve Avrupa Birliği Uyum ile Dışişleri Komisyonları
Raporları (1/597) (S. Sayısı: 268) 8.- Tekirdağ
Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut’un; Dernekler
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 22 Milletvekilinin; 23.11.2004 Tarihli ve
5253 Sayılı Dernekler Kanununun 27. Maddesinde Kızılay ile İlgili Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile İçişleri Komisyonu Raporu (2/290, 2/286) (S.
Sayısı: 283) 9.-Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ile
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/618, 1/653) (S.
Sayısı: 307) 10.- Engellilerin
Haklarına İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/567) (S. Sayısı: 227) 11.- Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/608) (S. Sayısı:
266) 12.- Posta Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm Komisyonu Raporu (1/491) (S. Sayısı: 230) VII.-
OYLAMALAR 1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında Karayoluyla
Yolcu ve Yük Taşımacılığının Düzenlenmesi Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması 2.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında Yatırımların
Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması 3.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında Gelir
Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına
Engel Olma Anlaşmasının ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı’nın oylaması 4.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Avrupa Toplulukları Komisyonu Arasında Katılım Öncesi
Yardım Aracı (IPA) ile Temin Edilen Yardımın Uygulanması Çerçevesinde Türkiye
Cumhuriyetine Sağlanan Avrupa Topluluğu Mali Yardımlarıyla İlgili İşbirliği
Kuralları Hakkında Çerçeve Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı’nın oylaması 5.- Engellilerin
Haklarına İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı’nın oylaması VIII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, üreticilerin kuraklıktan dolayı uğradığı
mağduriyete ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/4781) 2.- Ordu
Milletvekili Rahmi Güner’in, fındık taban fiyatına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/4786) 3.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, döner sermaye payı alan
kamu görevlilerinin ek ödemelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı
Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/4793) 4.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, KİT
personeline yapılan ek ödemeye ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı
Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/4801) 5.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, Kayseri’de
mevzuata aykırı işçi çalıştırmalara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/4818) 6.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Tuzla
tersanelerindeki işçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin sorusu ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/4819) 7.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Karacabey’deki bir köy yolundaki bozulmalara
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/4862) 8.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, Osmangazi Belediyesinin düzenlediği bir anma
programına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/4863) 9.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, çiftçilerin ekonomik sorunlarına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/4941) 10.- Adana
Milletvekili Mustafa Vural’ın, işçi emeklileri ile dul ve yetim maaşlarının
iyileştirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/4956) 11.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, tarımdaki girdi
maliyetlerine ve üzüm üreticilerinin desteklenmesine ilişkin Başbakandan sorusu
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/4975) 12.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Kuzey Irak’a yönelik
operasyonlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Savunma Bakanı M.Vecdi Gönül’ün cevabı (7/4980) 13.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, kot taşlama sektöründeki denetime ilişkin sorusu
ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/4991) 14.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in, bir işyerine yönelik
iddialara ve işçi hakları konusundaki çalışmalara ilişkin sorusu ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/4992) 15.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe’nin,
Sosyal Güvenlik Kurumundaki bazı bürokratların çocuklarını sigortalatmalarına
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı
(7/4993) 16.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in, bir firmadaki çalışma
şartlarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in
cevabı (7/4994) 17.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, mevsimlik işçilerin
sorunlarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in
cevabı (7/5144) 18.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’taki eczacıların reçete işlemlerine ilişkin
sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/5146) 19.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, Tarım Kredi Kooperatiflerinde veteriner
hekim istihdamına ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/5205) 20.- Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın, SGK’nın
sağlık hizmeti alımlarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Faruk Çelik’in cevabı (7/5216) 21.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, yurt dışındaki mevduatın ülkemize çekilmesine
yönelik çalışmalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/5297) 22.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, İŞKUR’un meslek
edindirme kursları için hizmet alımlarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/5314) 23.- Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın, SSK ve Bağ-Kur’lulardan
alınan sağlık primlerine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Faruk Çelik’in cevabı (7/5316) 24.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, İznik Stadyumunun
hizmete açılmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun
cevabı (7/5357) 25.- Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, spor kulüplerine yapılan yardımlara ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı
(7/5384) 26.- Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın, THY çağrı merkezinin
kapatılmasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın
cevabı (7/5496) 27.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Spor Toto Teşkilatı
personeline ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun
cevabı (7/5501) I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 15.00’te açılarak dört oturum yaptı. Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, Avrupa Birliği Komisyonunun bor madenini 2 Sayılı
İnsan Sağlığına Zararlı Madenler Listesine almasına ilişkin gündem dışı
konuşmasına, Devlet Bakanı Mehmet Şimşek, Bursa
Milletvekili Necati Özensoy’un, Bursa’da özellikle
tekstil ve sanayi sektöründe işten çıkarmalar ve yansımalarına ilişkin gündem
dışı konuşmasına, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Cevap verdi. Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan, seçmen kütüklerine ilişkin
gündem dışı bir konuşma yaptı. Arnavutluk
Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı ve beraberindeki Parlamento heyetinin,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak davet edilmesine ilişkin
Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu. Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/983) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına
ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunun geri verildiği bildirildi. İzmir
Milletvekili Canan Arıtman ve 21 milletvekilinin, erken yaşta evlilik konusunun
(10/288), Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış ve 21 milletvekilinin, içme suyu sektöründeki
sorunların (10/289), Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi; Mersin
Milletvekili Kadir Ural ve 23 milletvekilinin, Atakent Belediye Başkanı Fevzi
Doğan’ın bombalı saldırı sonucu ölümü olayının araştırılması (10/290); Amacıyla birer
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı. Gaziantep
Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkmenistan’a
yaptığı resmî ziyarete iştirak etmesine ve 4-6 Ekim 2008 tarihlerinde de
Moğolistan’a gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi kabul edildi. Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, 4046 Sayılı
Özelleştirme Uygulamaları Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi’nin (2/115) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmedi. 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2007 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın Genel Kurulda görüşme programının bastırılıp dağıtıldığına ve
bütçeler üzerinde şahısları adına söz almak isteyen milletvekillerinin söz
kayıt işlemlerine ilişkin Başkanlıkça duyuruda bulunuldu. Birleştirilerek
görüşülmesi kabul edilen; Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş ve 35 milletvekilinin, öğretmenlerin sorunları ve
okullardaki yetersizliklerin (10/21), Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman ve 32 milletvekilinin,
eğitimdeki sorunların (10/94), Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergelerinin, yapılan görüşmelerinden sonra kabul
edilmediği açıklandı. Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının: 1’inci sırasında
bulunan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324)
(S. Sayısı: 96), 2’nci sırasında
bulunan, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun,
Devlet Memurları Kanunu ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu’nun (1/537) (S. Sayısı: 236), Görüşmeleri,
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi. 3’üncü sırasında
bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Birleşmiş
Milletler (BM) Gıda ve Tarım Örgütü (GTÖ) Arasında GTÖ Orta Asya Alt Bölge
Ofisi Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Tarım, Orman ve Köyişleri ile Dışişleri Komisyonları
Raporlarının (1/397) (S. Sayısı: 242) görüşmeleri tamamlanarak yapılan açık
oylamadan sonra kabul edildi. 3 Aralık 2008
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere birleşime
22.51’de son verildi.
No.: 33 II.-
GELEN KÂĞITLAR 3
Aralık 2008 Çarşamba Teklifler 1.- İzmir
Milletvekili Şenol Bal’ın; Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçların Cezalarının
Arttırılması Hakkında Kanun Teklifi (2/347) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 20.11.2008) 2.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 5 Milletvekilinin;
Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/348) (Adalet
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2008) 3.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın; Yükseköğretim
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/349) (Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler; Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve
Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.11.2008) 4.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in; Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/350) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25.11.2008) 5.- Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolat’ın; Sivas Madımak Oteli ve
Kebapçı Salonunun “Barış ve Kardeşlik Müzesi” Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi
(2/351) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25.11.2008) 6.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın;
2981 Sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı
İşlemler ve 6785 Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında
Kanunda ve 3194 Sayılı İmar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/352) (İçişleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.11.2008) 7.- İstanbul
Milletvekili Hüseyin Mert’in; 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/353) (Plan ve Bütçe Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2008) 8.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 7 Milletvekilinin;
Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/354)
(Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
27.11.2008) Raporlar 1.- Uluslararası
Telekomünikasyon Birliği (ITU) 2003
Dünya Radyo Komünikasyon Konferansı Sonuç Belgelerinin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/333) (S.
Sayısı: 306) (Dağıtma tarihi: 3.12.2008) (GÜNDEME) 2.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Almanya Federal Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Türkiye’de Bir Türk-Alman Üniversitesinin Kurulmasına Dair Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/632) (S. Sayısı: 311) (Dağıtma tarihi: 3.12.2008) (GÜNDEME) Sözlü Soru Önergeleri 1.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, petrol fiyatlarındaki
düşüşlerin akaryakıt satış fiyatına yansıtılmamasına ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/1086) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/11/2008) 2.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Karkamış Sınır Kapısına
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Hayati Yazıcı) sözlü soru
önergesi (6/1087) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/11/2008) 3.- Antalya Milletvekili
Osman Kaptan’ın, havadan müdahale yapılmayan bir orman yangınına ilişkin Çevre
ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/1088) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/11/2008) 4.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, alışveriş merkezlerine
yönelik düzenleme ihtiyacına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1089) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2008) Yazılı Soru Önergeleri 1.- Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın, bazı gazetecilerin
Başbakanlık akreditasyon kartlarının yenilenmemesine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/5759) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/11/2008) 2.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, bazı Başbakanlık
muhabirlerine akreditasyon kartı verilmemesine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/5760) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/11/2008) 3.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, telefon dinleme ve
takibine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5761) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/11/2008) 4.- Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, Başbakanlığın bazı gazetecilere yasak getirdiği
haberlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5762) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/11/2008) 5.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Türk soylu Yunan uyrukluların çalışma izinlerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5763) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/11/2008) 6.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, ihtiyaç sahiplerine kömür yardımına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5764) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/11/2008) 7.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, kadın istihdamına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5765) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/11/2008) 8.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars’ta kamu
tarafından kömür satışı yapılıp yapılmayacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/5766) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/11/2008) 9.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, TAEK’in sözleşmeli
personel alımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5767) (Başkanlığa
geliş tarihi: 13/11/2008) 10.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Atakule AVM’deki kira artışlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/5768) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2008) 11.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, bir arazi satışına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5769) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2008) 12.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Antalya hafif raylı
sistem projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5770) (Başkanlığa
geliş tarihi: 13/11/2008) 13.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, bir baraj projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5771) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/11/2008) 14.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, bir fabrikanın çevreye
etkilerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/5772)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/11/2008) 15.- Ankara
Milletvekili Tekin Bingöl’ün, bir baraj projesine yönelik iddialara ilişkin
Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/5773) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/11/2008) 16.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, küresel mali krize karşı alınacak önlemlere
ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Şimşek) yazılı soru önergesi (7/5774)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/11/2008) 17.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, yatırımlara devlet
desteğine ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Şimşek) yazılı soru önergesi (7/5775)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/11/2008) 18.- İstanbul
Milletvekili Atila Kaya’nın, Merkezi İhale ve Finans
Kurumunun yazışma diline ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Şimşek) yazılı soru
önergesi (7/5776) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/11/2008) 19.- Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolat’ın, bir mitinge yönelik
açıklamasına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Said Yazıcıoğlu) yazılı soru önergesi (7/5777) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/11/2008) 20.- Sivas
Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in, bir mitinge yönelik
açıklamasına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Said Yazıcıoğlu) yazılı soru önergesi (7/5778) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/11/2008) 21.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, yarım kalan bir cami
inşaatına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Said Yazıcıoğlu) yazılı soru önergesi (7/5779) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/11/2008) 22.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, kadınların mağdur
olduğu bazı sosyal sorunlara yönelik çalışmalara ilişkin Devlet Bakanından
(Nimet Çubukçu) yazılı soru önergesi (7/5780) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/11/2008) 23.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, bir davanın SHÇEK
tarafından takibine ilişkin Devlet Bakanından (Nimet Çubukçu) yazılı soru
önergesi (7/5781) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/11/2008) 24.- Adana Milletvekili
Onur Öymen’in, AB Komisyonu ilerleme raporundaki bazı
hususlara ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5782)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/11/2008) 25.- Bursa
Milletvekili Onur Öymen’in, Ermenistan Dışişleri
Bakanının bir açıklamasına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5783) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2008) 26.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da kanalizasyon
ve yol onarımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5784)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/11/2008) 27.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana Büyükşehir
Belediyesinin bazı giderlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5785) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/11/2008) 28.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Yüreğir Belediyesinin
bazı giderlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5786)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/11/2008) 29.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Seyhan Belediyesinin
bazı giderlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5787)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/11/2008) 30.- Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, seçmen kütüklerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5788) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/11/2008) 31.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, bazı sivil toplum kuruluşlarının bir bildirisine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5789) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/11/2008) 32.- Antalya
Milletvekili Osman Kaptan’ın, Antalya’da kent içi ulaşımda kartlı sisteme
geçişe ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5790) (Başkanlığa
geliş tarihi: 12/11/2008) 33.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, belediyelerin sosyal amaçlı yardımlarına ve KÖYDES
harcamalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5791)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/11/2008) 34.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, bir köye yapılması
planlanan atık tesislerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5792) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/11/2008) 35.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Bursa şebeke suyunun
fiyatına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5793) (Başkanlığa
geliş tarihi: 12/11/2008) 36.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Orhangazi-Yalova
minibüsçülerinin durak sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5794) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/11/2008) 37.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’in, Bilecik Belediye Başkanı ile ilgili bazı iddialara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5795) (Başkanlığa geliş
tarihi: 13/11/2008) 38.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, polise yönelik
işkence ve kötü muamele iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5796) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2008) 39.- Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, bir mitinge katılanların listesinin istendiği iddialarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5797) (Başkanlığa geliş
tarihi: 13/11/2008) 40.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, bir
emniyet müdürünün bir mitinge katılanların listesini istediği iddiasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5798) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2008) 41.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın,
polislere demir cop verileceği haberlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5799) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2008) 42.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, güvenlik güçlerinin
müdahalesiyle meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5800) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2008) 43.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Mudanya’nın bir mahallesine sulama sistemi
kurulmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5801)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2008) 44.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Osmangazi’deki bir köyün sulama projesine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5802) (Başkanlığa geliş
tarihi: 13/11/2008) 45.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Osmangazi’deki bir köyün bazı sorunlarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5803) (Başkanlığa geliş
tarihi: 13/11/2008) 46.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, Çeşme’de ecrimisil ücretlerinin artırılmasına ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5804) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2008) 47.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars Şeker
Fabrikasının özelleştirilmesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5805) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/11/2008) 48.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, Çeşme’deki otel ve sitelerden istenen ecrimisile ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5806) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2008) 49.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Milli Eğitim
Bakanlığına tahsisli Hazine mülkiyetindeki taşınmazlara ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5807) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2008) 50.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, öğretmenlerin ek ders ücretlerinin zamanında ödenmemesine
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5808) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/11/2008) 51.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Hanak ilçesindeki
taşımalı eğitime ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5809)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/11/2008) 52.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Göle ilçesindeki taşımalı
eğitime ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5810)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/11/2008) 53.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Posof ilçesindeki
taşımalı eğitime ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5811)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/11/2008) 54.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Damal ilçesindeki
taşımalı eğitime ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5812)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/11/2008) 55.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan-Merkez’deki
taşımalı eğitime ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5813)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/11/2008) 56.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Çıldır ilçesindeki
taşımalı eğitime ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5814)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/11/2008) 57.- Kocaeli
Milletvekili Hikmet Erenkaya’nın, Kocaeli’deki
yurt ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5815)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/11/2008) 58.- Ordu
Milletvekili Rahmi Güner’in, fındık alımına ve
ödemelere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5816) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/11/2008) 59.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, İstanbul’daki özürlü
çocukların özel eğitim ve öğretimine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5817) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2008) 60.- Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın, özel hastanelerden hizmet
alımındaki bir uygulamaya ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5818) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/11/2008) 61.- Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın, sevk zinciri
uygulamasındaki aksaklıklara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5819) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/11/2008) 62.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Orhaneli ilçesine
yapılacak hastaneye ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5820)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/11/2008) 63.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, bir laboratuvarda kan tahlili sonuçlarında yaşanan gecikmeye
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5821) (Başkanlığa geliş
tarihi: 13/11/2008) 64.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, hava ambulans araçları
hizmet alımı ihalesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5822)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2008) 65.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, tarımsal kredi
kullanımına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5823) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/11/2008) 66.- Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın,
gübre fiyatlarındaki artışa ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5824) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/11/2008) 67.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, Ege kıyılarındaki
balık çiftliklerine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5825) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2008) 68.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, TMO’nun mısır üreticilerine
ödeme yapmamasına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5826) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2008) 69.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, Şebinkarahisar yoluna ve bir tünel yapımına
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5824) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/11/2008) 70.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, Karadeniz sahil yolunun Giresun ili sınırlarındaki
sinyalizasyon ve trafik işaretlerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5828) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/11/2008) 71.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, bir kışladaki
binalara verilen adlara Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5829)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/11/2008) 72.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, işkence
iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/5830) (Başkanlığa
geliş tarihi: 12/11/2008) 73.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, destek verilen bir filme yaş sınırı
getirilmesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/5831)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/11/2008) 74.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, sanayi sektörünün desteklenmesine ilişkin
Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/5832) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/11/2008) 75.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, GAP kapsamındaki illerde yapılan gençlik ve spor
tesislerine ilişkin Devlet Bakanından (Murat Başesgioğlu)
yazılı soru önergesi (7/5833) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2008) 76.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, Bursa’daki taş ve mermer ocaklarına ilişkin
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5834) (Başkanlığa
geliş tarihi: 13/11/2008) 77.- Sinop
Milletvekili Engin Altay’ın, Sinop Atatürk Devlet Hastanesindeki sorunlara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5835) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/11/2008) 78.- Sinop
Milletvekili Engin Altay’ın, soruşturmalara konu olan KÖYDES ihalelerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5836) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/11/2008) 79.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, halkevlerinin
kamuya yararlı dernek statüsünün kaldırılacağı iddiasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/5837) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/11/2008) 80.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, ÇEAŞ ve Kepez
şirketleriyle ilgili uluslararası tahkim davasına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/5838) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/11/2008) 81.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, ticaretteki olumsuz gelişmelere ve krize karşı
alınacak önlemlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5839)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/11/2008) 82.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, borun sağlığa etkisiyle ilgili iddialara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5840) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/11/2008) 83.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, sanayi ve ticaretteki gelişmelere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5841) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2008) 84.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, kapanan ve açılan işyeri
sayısına ve protestolu senet miktarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/5842) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2008) 85.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, bazı gazetecilerin akreditasyonlarının
yenilenmemesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5843) (Başkanlığa
geliş tarihi: 17/11/2008) 86.- İzmir
Milletvekili Oğuz Oyan’ın, banka mevduatlarına Hazine
garantisine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5844) (Başkanlığa geliş
tarihi: 17/11/2008) 87.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, bir parti teşkilatı etkinliğine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/5845) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2008) 88.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, kadınların ve kız
çocuklarının eğitim haklarına yönelik çalışmalara ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5846) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2008) 89.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, kadın haklarına
yönelik çalışmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5847)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2008) 90.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, özelleştirmelere ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/5848) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2008) 91.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Ankara’daki istihdama ve işsizlik sorununa ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5849) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2008) 92.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, Adli Tıp Kurumu ihtisas kurullarına ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5850) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/11/2008) 93.- Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, izleme ve dinleme izinlerine ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5851) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2008) 94.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, dinlemeye
konu telefon kayıtlarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5852) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2008) 95.- Manisa
Milletvekili Şahin Mengü’nün, Ergenekon
Soruşturmasıyla ilgili iddialara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5853) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2008) 96.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir’in, Nizip’teki su kirliliğine ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5854) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/11/2008) 97.- Ankara
Milletvekili Tekin Bingöl’ün, Sakarya Nehri ve Porsuk Çayında kurulan sulama
tesislerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/5855)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/11/2008) 98.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, Kırklareli’de kurulması
planlanan sanayi atıkları bertaraf tesisine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5856) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2008) 99.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’in, BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliği için kullanılan
bütçeyle ilgili iddialara ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5857) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2008) 100.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’in, Ahıska Türklerinin
sorunlarına yönelik çalışmalara ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5858) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2008) 101.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Yemen açıklarında kaçırılan Türk gemisine
ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5859) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18/11/2008) 102.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Van’da içme suyu
kuyularına otomatik klorlama sistemi takılmasına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5860) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/11/2008) 103.- Sinop
Milletvekili Engin Altay’ın, Sinop’daki KÖYDES
uygulamalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5861)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/11/2008) 104.- Şanlıurfa
Milletvekili İbrahim Binici’nin, Şanlıurfa’da
Jandarmanın DTP konvoyunda arama yapmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5862) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2008) 105.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, bir kız yurduna yapılan
teftişe ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5863)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/11/2008) 106.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, öğretmen sayılarına ve öğretmen açığına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5864) (Başkanlığa geliş tarihi:
18/11/2008) 107.- Ankara
Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın,
bazı sağlık kurulu raporlarının basına sızdırılmasına ilişkin Milli Savunma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5865) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2008) 108.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enöz’ün, hasta katılım payı
uygulamasına ve özel muayene ücretlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5866) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/11/2008) 109.- Sinop
Milletvekili Engin Altay’ın, Türkeli Devlet Hastanesi personeline ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5867) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/11/2008) 110.- Sinop
Milletvekili Engin Altay’ın, Gerze Devlet Hastanesindeki sorunlara ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5868) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/11/2008) 111.- Sinop
Milletvekili Engin Altay’ın, Boyabat Devlet Hastanesindeki sorunlara ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5869) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/11/2008) 112.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, kadın sağlığı
konusundaki önlemlere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5870)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2008) 113.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, üzüm üreticilerinin desteklenmesine ilişkin Tarım
ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5871)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/11/2008) 114.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’in, kuduz vakalarında uygulanan karantinaya ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5872) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/11/2008) 115.- Aydın
Milletvekili Mehmet Fatih Atay’ın, TMO’nun mısır üreticilerine zamanında ödeme
yapmamasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5873) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/11/2008) 116.- Aydın
Milletvekili Mehmet Fatih Atay’ın, pamuk üreticilerinin desteklenmesine ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5874) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/11/2008) 117.- Sinop
Milletvekili Engin Altay’ın, Sinop’ta üretilen fındığın alımına ilişkin Tarım
ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5875)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/11/2008) 118.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, gıda sektöründeki işyerleriyle ilgili bir
düzenlemeye ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5876) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/11/2008) 119.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadol’un, süt üreticilerinin
desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5877) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/11/2008) 120.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, İzmir İktisat Kongresine ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/5878) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14/11/2008) 121.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, işsizlere ve İşsizlik Sigortası Fonuna ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/5879) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14/11/2008) 122.- Uşak
Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, Türk Telekom
yönetimiyle ilişkilere ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5880) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/11/2008) 123.- İstanbul
Milletvekili Fatma Nur Serter’in, evlat edinme ve
koruyucu aile düzenlemelerindeki yaş şartlarına ilişkin Devlet Bakanından
(Nimet Çubukçu) yazılı soru önergesi (7/5881) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2008) 124.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Gedikler Göleti
Projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/5882)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2008) 125.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Boğazköy Barajı Projesine ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5883) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2008) 126.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Babasultan Barajı
Projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/5884)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2008) 127.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Göynükbelen Göleti Projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5885) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2008) 128.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Kınık Göleti Projesine
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/5886) (Başkanlığa
geliş tarihi: 19/11/2008) 129.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, seramik ve porselen
sanayinin desteklenmesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5887) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2008) 3 Aralık 2008 Çarşamba BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 11.00 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan CANDEMİR
ÇELİK (Bursa) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25’inci Birleşimini açıyorum. III. - Y O K L A M A BAŞKAN –
Elektronik cihazla yoklama yapacağız. Üç dakika süre
veriyorum. (Elektronik
cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı yoktur. On dakika ara
veriyorum. Kapanma Saati. 11.05 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 11.16 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan CANDEMİR
ÇELİK (Bursa) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25’inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. III. - Y O K L A M A BAŞKAN - Yapılan
ilk yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi elektronik cihazla
yeniden yoklama yapacağım. Yoklama süresi üç
dakikadır. (Elektronik
cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. Gündem dışı ilk
söz, Dünya Engelliler Günü münasebetiyle söz isteyen Ankara Milletvekili
Zekeriya Akıncı’ya aittir. Buyurunuz Sayın
Akıncı. (CHP sıralarından alkışlar) IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları 1.- Ankara Milletvekili Zekeriya Akıncı’nın,
Dünya Engelliler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması ZEKERİYA AKINCI
(Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri, televizyonlarının
başında bizi izleyen yurttaşlarımızı ve 3 Aralık nedeniyle de özellikle bizi
izleyen izlemeyen tüm engelli kardeşlerimizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, sizler de biliyorsunuz, 3 Aralık tarihini,
Birleşmiş Milletler 1992 yılında aldığı bir kararla Uluslararası Engelliler
Günü olarak ilan etti, daha sonra Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu
da 5 Mart 1993 tarihinde yayınladığı bir bildiriyle, üye ülkelerin, 3 Aralık
gününü engellilerin topluma kazandırılması ve insan haklarının tam ve eşit
ölçüde sağlanması amacıyla tanımasını istedi. O günden bu yana da 3 Aralık, Dünya Engelliler Günü olarak
bilinmekte, anılmakta. Ülkemiz de bu
bağlamdaki uluslararası bütün anlaşmalara imza atmış olmasına rağmen, ne yazık
ki, dezavantajlı gruplara karşı –bunun içinde engelliler de var tabii- gereken
özeni pek gösterebildiğimiz söylenemez ve sonuç alıcı eylemleri de, ne yazık
ki, gerçekleştiremedik. Bu çerçevede 2005 yılında bir yasa düzenlemesi
yapmıştık. Biz o zaman Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu düzenlemenin yetersiz
olacağını vurgulamıştık, uygulamada aksaklıkların doğacağını ifade etmiştik, ama, ne yazık ki, çok dikkate alınmadı ve bugün o yasanın
yetersizliği ve uygulamadaki aksaklıklar çok daha belirgin bir biçimde
görülüyor. Ama bugünlerde Birleşmiş Milletlerin bir sözleşmesini yasa
tasarısına dönüştürüp Meclisimizden geçireceğiz. Ben umut ediyorum ki, o
sözleşme imzalanıp yasalaştıktan sonra bu konuda daha teşvik edici adımlar
atabilelim. Değerli
milletvekilleri, yine, sizler de biliyorsunuz ki, araştırmalar ülkemiz
nüfusunun yaklaşık yüzde 12’sinin, yani 8,5 milyon civarında bir yurttaş
topluluğumuzun engelli bireylerden oluştuğunu gösteriyor. Bu nüfusun yarıya
yakını geleneksel engelli olarak tanınırken, geriye kalanını da süreğen
hastalıklardan dolayı engelli nüfusa dâhil etmekteyiz. Ama bu rakamların da tartışılır
olduğu bir gerçektir, çünkü bu sorunların aslında yaklaşık 30 milyon insanımızı
doğrudan ilgilendirdiğini dikkate almak durumundayız ve sorun esas itibarıyla
oradan kaynaklanıyor. Çünkü engelli nüfusumuzun, illere, engellerine, ekonomik
durumlarına, yaşlarına, cinsiyetlerine, birincil sorunlarına ilişkin gerçek bir
veri tabanı alınmadan yapılan çalışma ve gerçekleştirilen yatırımlar, ne yazık
ki, beklenen sonucu vermediği gibi ayrılan kaynakların da heba olmasına neden
olmaktadır. Konunun anlaşılması
için şöyle bir soruyu yöneltmek yeterli olacaktır: Ülkemizde görme engellilerin
sayısı ne kadardır diye sorduğunuzda, bırakın diğer ayrıntılarını, sadece
sayısını sorduğunuzda alacağımız yanıtlar birbirinden çok farklı olacaktır. O
nedenle sonuç verici çalışmaların öncelikle sağlam ve güçlü bir veri tabanının
oluşturulmasıyla mümkün olabileceğini unutmamalıyız. Değerli
arkadaşlarım, bugünü fırsat bilerek, engellilerin yaşam içinde karşılaştıkları
kimi zorlukları kısaca da olsa sürem yettiğince dile getirmeye çalışacağım.
Biz, engellilerin birçok sorununun olduğunu biliyoruz ama bunların hepsine bu
süre içinde değinme şansım yok. Ama öncelikle eğitim. Örneğin, engellilerin
eğitimlerini kolaylaştırıp onların hayata katılımlarını sağlamak amacıyla
kurulmuş olan özel rehabilitasyon merkezleri çok büyük
kaynaklar aktarılmasına rağmen istenilen verimi gerçekleştiremiyor. Şikâyetler
giderek artmakta. Bu merkezlerin sahipleri Hükûmet
tarafından verilen 406 YTL’lik paranın yetersiz olduğunu ifade ederken,
engelliler ve aileleri ayda on seanslık sürenin engellilerin eğitimi için
yetersiz olduğunu ve bu eğitim süresinin artırılmasını talep etmektedirler.
Yani rehabilitasyon merkezleri üzerinde Hükûmetimizin, yetkililerin çok daha belirgin ve açık bir
denetimine ihtiyaç vardır. “Bu merkezlere 406 YTL veriyoruz, üzerini gidin
velilerden alın.” biçiminde yapılan telkinler de sonuç vermiyor. Eğer gerçekten
onların eğitimini istiyorsak bu merkezlere dönük çalışmalarımızı çok daha titiz
bir biçimde sürdürmeliyiz. Ayrıca, bunun
yanı sıra, bu merkezlerin ötesinde bakımevlerinin içler acısı durumunu da
biliyorsunuz. Geçen günler içerisinde televizyonlara yansıdı. Bu durumda hiç
kimseyi suçlamadan biz şapkamızı önümüze koyup düşünmek zorundayız. Yine basit bir
örnekle sorunlarını aktarmaya çalışayım. Engellilerin her birinin elinde bir
kimlik kartı var. Ama doğrusu, dün bir grup arkadaşım engelli, ziyarete
gelmişti. “Bu kimlik kartının ne işe yaradığını bilmiyoruz, kapıda göstersek
bununla bizi Meclise bile almazlar.” diyerek gülüşüyorlardı. Çünkü o karta
rağmen her seferinde engelliler kendi durumlarını belgeleyecek rapor çıkartmak
zorunda kalıyorlar. Bu da önemli bir sorun. Yine engellilerin başka önemli sıkıntısı istihdam konusu. Bu konuda ne yazık ki teşvik edici olabilme adına işverene
zorunluluklar getirmişiz. Ceza sistemi uyguluyoruz. Ama engellilerin
çalıştırılması durumunda… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. ZEKERİYA AKINCI
(Devamla) - …işverene sağlanacak avantajların istihdam konusunda çok daha
yararlı olacağını unutmamalıyız. Çünkü bizim sistemimiz, ne yazık ki,
engellilere pozitif ayrımcılık yerine tam aksine negatif ayrımcılık
göstermektedir. Yeri gelmişken
-Sayın Bakan yok ama- bir şeyi daha dikkatinize sunmak istiyorum. İşsizlik en çok tartışılan konulardan birisi. Bir grup
engelli arkadaşımız da, kamuda 47 bin civarında engelli kadrosunun boş olduğunu
ve bunların ne zaman, nasıl değerlendirileceğini merakla beklediklerini ifade
ettiler. Ayrıca, engelliler
için kimi zaman belirlenmiş olan bir asgari ücret, kimi zaman da iki asgari
ücret biçiminde gerçekleşen bu bakım ücretleriyle ilgili şikâyetler de devam
ediyor. Bu bakım ücretlerinin alınmasına dönük girişimde bulunan engelliler çok
sayıda engelle karşılaştıklarını, neredeyse bu paranın kendilerine verilmemesi
için mücadele sürdürüldüğünü ifade ediyorlar ve birkaç aydır bu parayı
alamadıklarını söyleyenler de var. Yine bu
vesileyle, yerel yöneticilerimizden, önümüzdeki dönemde hiç olmazsa, uygulamalarında
ve planlamalarında, metrolarda, caddelerde, yollarda,
parklarda engelli grubunu mutlaka gözetmelerini istiyorlar. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Tamamlayınız lütfen. ZEKERİYA AKINCI
(Devamla) – Tamamlıyorum. Değerli arkadaşlarım,
bakınız, ülkede 8,5 milyona yakın engelli olduğunu söylüyoruz, ama biz
çıktığımızda etrafımızda çok fazla engelli göremiyoruz. Çünkü bizim toplum
yaşamımız ve kentleşmemiz ne yazık ki engellilerin sokağa çıkmasına bile engel
teşkil ediyor. Onları bir türlü istediğimiz alanlara taşıyamıyoruz ve yaşamın
hiçbir alanında engelli görme şansımız olmuyor. Biz onların, daha çok, cüzi bir
miktar maaş verilerek evlerine hapsedilen insanlar olmak yerine, bizimle
birlikte üreten, paylaşan insanlar olmaları gerektiğini unutmamalıyız. Onlara,
göstermelik tekerlekli sandalye ve gıda dağıtımı olaylarının dışında, kalıcı
çözümler aramak zorunda olduğumuzu bilmeliyiz. Yine bir şey
daha; engelliler bizi olimpiyatlarda bile çok üstün başarılarla temsil
ediyorlar, biliyorsunuz. Onlar kendi spor alanlarını istiyorlar. Bu vesileyle
ben, tekvando şampiyonalarında, güreş şampiyonalarında -en son Galatasaray’ın
Tekerlekli Sandalye Basketbol Takımı dünya şampiyonu oldu- bütün engelli
sporcularımızı da kutluyorum. Engellileri
sadece Allah rızası için yardım edilecek insanlar olarak değil, birlikte
yaşayacağımız, birlikte üreteceğimiz ve eşit olarak paylaşacağımız insanlar
olarak görmemizi diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Akıncı. Gündem dışı
ikinci söz, Hazreti Mevlânâ’nın 735’inci vuslat yıl
dönümü ve uluslararası anma törenleri hakkında söz isteyen Konya Milletvekili
Sami Güçlü’ye aittir. Buyurunuz Sayın
Güçlü. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 2.- Konya Milletvekili Sami Güçlü’nün,
Hazreti Mevlânâ’nın 735’inci vuslat yıl dönümü ve
uluslararası anma törenlerine ilişkin gündem dışı konuşması SAMİ GÜÇLÜ
(Konya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Türk milletinin
en çok sevdiği kişilerden biri olan Hazreti Mevlânâ’yı
735’inci ölüm yıl dönümünde Türkiye Büyük Millet Meclisinin çatısı altında
anmak ve düşüncelerimi sizlerle paylaşmak için söz aldım, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Mevlânâ, 13’üncü asrın
başında Afganistan’ın Belh şehrinde doğmuştur. Babası
bilginler sultanı Bahaeddin Veled,
annesi ise Mümine Hatun’dur. Harizmşah yönetiminin
baskısı ve yaklaşan Moğol istilası nedeniyle ailesi Belh
şehrinden ayrılmaya karar vermiş, Anadolu’ya gelmişler, önce Karaman’a, sonra
Konya’ya yerleşmişlerdir. Mevlânâ’nın ilk hocası
babası, onu yola hazırlayan ve yetiştiren Seyit Burhaneddin,
içindeki ilahî aşk ateşini harlandıran ve kanatlandıran ise Şemsi Tebrizî’dir. Oğlu Sultan Veled
ise Mevlânâ aşkını, edebini, ruhunu ve mirasını
günümüze kadar uzanan bir yol hâline getirmiştir. Mevlânâ
için Şems şöyle diyor: “Allah’ıma yemin ederim ki senin gibi Muhammed yürekli,
gönül alıcı sultan bu dünyaya ne gelmiştir, ne de gelecektir.” Mevlânâ ise Şems’i ve üzerindeki etkisini şöyle dile
getiriyor: “Ölüydüm, dirildim.” Sekiz yüz yıl
önce yaşadığı coğrafyada yaşayan bir milletin çocukları olarak Mevlânâ ile 21’inci yüzyılda nasıl bir yakınlık kurabilir,
hangi gerçeklerde ve hakikatte buluşabiliriz? Mevlânâ,
çağını aşmış bir şair, fikir ve aşk adamı, bir yol gösterici ve bir velidir
Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli, Şeyhedebali
gibi. Onlar yaptıkları her işte, verdikleri her eserde, ürettikleri her fikirde
insana, insanlığa, kendi varoluş nedenlerine ve bizzat kendilerinin yaratılış
gayesine doğru yürürler. Çağını aşmış bütün ufuk insanları hem kendi çağları
için hem geçmiş ve gelecek çağlar için iş, eser, fikir ve davranış üretirler.
Onlar sadece itikat adamı, sadece iman adamı değildirler. Onlar iman ve
itikatlarını aşk hâline, aşklarını eser hâline, eserlerini emek ve
yeteneklerinin duası hâline getirirler. Günümüzün yaygın
ve geçerli anlayışı maalesef ahlaki ve insani değerleri hayatın dışına sürmüş,
kıyıcı bir rekabeti hayatın her alanına yaymıştır. Bu anlayış insanları ve
insan topluluklarını özünden ve asli kaynaklarından uzaklaştırmıştır. Bugün
yeryüzünde evrensel bir vicdana, evrensel bir adalete olan ihtiyaç her
zamankinden daha çoktur. İşte Mevlânâ ve eserlerinde
insanlığın bu ihtiyacını karşılayabilecek soylu ve bilge bir vicdan, cesaret ve
emek, Allah ve insan sevgisi bulabiliriz. “Adalet” ve
“vicdan” kavramlarını yeniden insan ve toplum hayatının en önemli değeri hâline
getirmek, Mevlânâ ve eserlerinden elde edeceğimiz en
sahici, en insani ve en yüksek dereceli yarar olacaktır. Irk, dil, din ve
cinsiyet ayrımcılığı dâhil her türlü eşitsizliğin ve ötekileştirmenin en net ve
gerçekçi ilacı Mevlânâ’dadır. 17 Aralık 1273
yılında ebedî âleme göçtüğünde onu uğurlayanlar arasında yer alan papaz ve
hahamların Müslümanlar kadar üzüntülü olmaları ve “O bizim de efendimizdir.”
demeleri, Mevlânâ yolu ve sevgisinin evrenselliğini
de izah etmektedir. Temel
sorunlarımıza cevabı Mevlânâ’nın düşüncesinde aramak
geçmişte kalmış bir davranış değildir, 20’nci yüzyılda ve günümüzde bu arayış
devam etmektedir. Nitekim modern teknoloji imkânları içinde “Mevlânâ” deyince karşımıza çıkan ilk bilgiler bunu
doğruluyor. Mevlânâ tüm dünyada, aşkın, sabrın ve
hoşgörünün sembolü olmuştur. Allah ile kul arasındaki ve kainat
ile insan arasındaki bütünselliği kavrayarak ortaya koyan bir filozoftur. Engin bir
şefkatle ve derin bir hoşgörüyle insana sadece insan olduğu için değer veren Mevlânâ’nın düşünceleri tüm dünyada büyük ilgi görmektedir.
Amerika ve Avrupa’da Mevlevilerin sayısı gün geçtikçe artmakta “Sevgiyle acı,
tatlı olur. Sevgiyle dertler şifa bulur. Sevgiyle ölüler dirilir.” deyişiyle
yüz yıllar öncesinden bugüne ışık yakan engin bir dehadır. Doğudan batıya
dünyanın dört bir yanında eserleriyle insanlığa yol gösteren bir rehber olarak
görülmektedir. Mesnevi’nin Amerika Birleşik Devletleri’nde en çok satan
kitaplar arasında ön sıralarda olduğunu biliyoruz. Japonya ve Güney Kore’de
Mevlevihaneler inşa edilmektedir… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) - 2007 yılı Mevlânâ’nın 800’üncü doğum yılı olması vesilesiyle UNESCO
tarafından Dünya Mevlânâ Yılı ilan edilmiştir. Dünyanın çeşitli
ülkelerinde aydınlar ve sanatçılar Mevlânâ’yı
tanımaya ve anlamaya çalışıyorlar. Eserlerini kendi dillerine tercüme ediyorlar
ve bu konuda önemli çalışmalar yapıyorlar. İşte ömrünü Mevlânâ
çalışmalarına veren Mesnevi’nin tamamını Fransızcaya çeviren Eva de Vitray Meyerovitch, Mevlânâ’nın düşüncelerini evrensel kardeşlik olarak
tanımlıyor. “Müslüman mısınız?” sorusuna “Mevlânâ’yı
okuyup Müslüman olmamak mümkün mü?” diye cevap veriyor ve devam ediyor: “Benim
için İslam’ı keşfetmek, kaybedilenleri yeniden bulmak, ayrı düştüklerime tekrar
kavuşmak gibi bir şeydir”. Mevlânâ’yı anlamak
ve günümüze taşımak, gönlümüze, yaşayışımıza katmak için bütün yazdıklarını,
söylediklerini sadece bize söylemiş gibi okumamız ve dinlememiz gerekiyor ve Mevlânâ’yı okurken içimizdeki Mevlânâ’yı
diriltmek için okumak gerekiyor… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Güçlü, lütfen sözlerinizi bağlayınız. SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) - Ülkemizde Hükûmetimiz, başta “Mevlânâ
şehri” Konya olmak üzere, yerel yöneticilerimiz, aydınlarımız sanatçılarımız Mevlânâ’yı tanımaya, eserlerini günümüz Türkçesine ve
dünyanın sayılı dillerine çevirmek için gayret gösteriyorlar. Konya’da bu büyük
manevi mirasımızın ağırlığına uygun fiziki mekânlar içinde ve özüne sadık
kalarak anma programları yapılıyor. Bu yıl 735’inci vuslat yıl dönümünü
kutlayacağız. Mevlânâ bizim 21’inci yüzyılda
da dünyaya dönük en güzel yüzümüzdür, aynı zamanda dünyayla paylaşacağımız. Bu
sebeple Mevlânâ’nın çağrısına uymalıyız. Benim
seçtiklerime göre, Mevlânâ diyor ki: “Hayat zıtların
ahenkle uyuşma ve anlaşmasıdır. Bu dünyadaki
nasibimiz emek ve kabiliyetimize bağlıdır. Kabın dar ise
dünyayı suçlama. Aynı dili
konuşanlar değil, aynı düşünceyi paylaşanlar anlaşır. Aşka meyli
olmayanın vay hâline; o, kanadı kırık kuşa benzer, vay ona.” Ve onun hepimizin
bildiği yedi muhteşem öğüdü vardır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Güçlü… SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) – Evet efendim. Ben vakit
darlığından bunları saymayacağım. Yüce heyetinizi 1-17 Aralık tarihleri
arasında Konya’da gerçekleştirilen 735’inci ölüm yıl dönümüne, özellikle 17 Aralık’taki
Şebiarus törenlerine davet ediyorum. Davetimiz Cumhurbaşkanımıza,
Başbakanımıza, Meclis Başkanımıza, siyasi partilerimizin genel başkanlarına,
grup başkan vekillerimize, yüce heyetinize ve aziz milletimizedir. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Güçlü. Sayın
milletvekilleri, Sayın Durmuş, Özürlüler Haftası nedeniyle yerinden kısa bir
katkıda bulunacaktır. Buyurunuz Sayın
Durmuş. V.- AÇIKLAMALAR 1.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un,
Dünya Engelliler Günü ve Özürlüler Haftası’na ilişkin açıklaması OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Özürlülerle
ilgili belli bir günde kısa bir sürenin ayrılması Türkiye'nin kaderi; ancak
önümüzde bir yerel yönetimler seçimi var. Özürlülerin sokak ve parklarda
bulunmayışının en önemli nedeni yerel yönetimlerin yaptırdığı yüksek
kaldırımlar, onlara ait olmayan yürüyüş yolları ve parklardır. Bu vesile ile
tüm yerel yönetimde aday olacak arkadaşlarımızın engellilerle ilgili yürüyüş yolları,
kaldırım yüksekliklerinin ayarlanması, parklar ve onların nakil araçlarıyla
ilgili program ve proje geliştirmelerini diliyorum. Biliyorsunuz ki,
Sosyal Güvenlik Yasası değişikliği sırasında özürlülerle ilgili özel sektörün
iş verme oranları ortadan kaldırıldı. Hele hele
işsizliğin arttığı şu günlerde özürlülerin iyice içeride mahkûm olmaması için
hiç değilse kaldırımların, yürüyüş yollarının, parkların ve araçların onlara
uygun düzenlenmesini tavsiye ediyorum. Yerel yönetime aday olanlar programlarına,
projelerine bunu koysunlar diyor, teşekkür ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Durmuş. Sayın Enis
Tütüncü, Mevlânâ Haftası nedeniyle kısa bir katkıda
bulunacaktır. Buyurunuz Sayın
Tütüncü. 2.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün,
Mevlânâ Haftası’na ilişkin açıklaması ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Güçlü’ye teşekkür ediyorum konuşması nedeniyle. Bir katkı
yapma düşüncesindeyim. Şimdi, Mevlânâ’yı, Anadolu felsefesi, Anadolu hümanizması
bütünselliği çerçevesinde ele almak gerekiyor. Salt, bizatihi Mevlânâ’yı ele almak son derece muhteşem, güzel bir şey ama
bundan daha muhteşem, daha güzel bir yaklaşım, Anadolu hümanizması, felsefesi
çerçevesinde, o bütünsellik içinde ele almak gerekir. Bu
bütünsellik içinde ele alındığında, Anadolu felsefesinin -tasavvuf ve felsefe
sisteminin bir diğer anlatımla- iki felsefe okuluna dayandığı, iki felsefe
okulu temelinde yükseldiği ortaya çıkıyor: Birisi Mevlevilik, diğeri Alevilik,
Bektaşilik, bu felsefe okulları ve aynı felsefe sistemine, yani varlıkta
birlik, vahdetivücut anlayışına dayanırlar ve bu Anadolu hümanizmasının bu
tasavvuf ve felsefe anlayışı giderek Osmanlı İmparatorluğu zamanında bir yaşam
biçimine dönüşmüştür, Anadolu ve Rumeli İslamiyet yorumunu oluşturmuştur. Bugün,
Sayın Profesör Doktor Mehmet Aydın’ın da Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul
ettiği gibi, İslamın yüz on dolayında yorumu vardır:
Bir tanesi Anadolu ve Rumeli İslamiyet yorumudur ve bu kutsal çatı altında şu
an bulunuyorsak bu yoruma büyük ölçüde bağlıdır bu mevcudiyetimiz. Bu nedenle, Mevlânâ’yı Anadolu felsefesinin bütünselliği içinde ele
alırsak çok daha muhteşem bir noktaya varırız diye düşünüyorum. Teşekkür ederim
Sayın Başkanım. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Tütüncü. Sayın Erdem... ORHAN ERDEM (Konya)
– Engellilerle ilgili… BAŞKAN –
Engellilerle ilgili olarak, buyurunuz Sayın Erdem. Lütfen, çok kısa
olursa… 3.- Konya Milletvekili Orhan Erdem’in, Dünya Engelliler
Günü ve Özürlüler Haftası’na ilişkin açıklaması ORHAN ERDEM
(Konya) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; ben de grubumuz ve
şahsım adına, bugün 3 Aralık Dünya Engelliler Günü… Geçen dönem Parlamentosu ve
bu dönem, bu konuda cumhuriyet tarihinin en duyarlı Parlamentoları olarak
tarihe geçecektir. Biz, Özürlüler Yasası’yla, 2022 ve 2028 sayılı yasalarla
engellilerimize çok büyük kolaylıklar getirdik ama hâlâ sorunların devam
ettiğini de biliyoruz. Eğitimleriyle ilgili, Bakanlığın çalışması yılbaşında
tamamlanacak. Daha iyi bir eğitim ortamı, istihdama dönük de kota dâhilindeki işçilerin
işveren payını –istihdamı hâlinde engellilerin- hazinenin karşılaması gibi
geçtiğimiz aylarda çıkardığımız çok yeni kanunlar var. Şu anda da gündemimizde
Uluslararası Engelliler Sözleşmesi var. İnşallah, bugün yarın, en kısa zamanda
bunu da çıkararak ulusal ve uluslararası düzeyde kontrolünü de sağlamış
olacağız. Ben kısaca,
ülkemizdeki tüm engellilerin engellerini aşacağımız bir ortamın hazırlanması
noktasındaki görev bilincimizle kendilerine, grubum, şahsım, tüm vekillerimiz
adına saygılarımı sunuyorum. Söz verdiğiniz
için de teşekkür ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Erdem, katkılarınız için. Sayın Özkan, siz
ne için söz istemiştiniz? RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Özürlüler için efendim. BAŞKAN –
Buyurunuz, lütfen çok kısa olsun, bir dakikayı geçmeyiniz, rica ediyorum. 4.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, Dünya
Engelliler Günü ve Özürlüler Haftası’na ilişkin açıklaması RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim. Dünya Engelliler
Günü’nü canıyürekten kutluyorum. Ülkemiz genelinde 8.5 milyon yürüyemeyen, konuşamayan, duyamayan, göremeyen
engellerimizin Engelliler Günü’nü kutluyor, onlara, yaklaşan bayramlarında
mutluluklar diliyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Özkan. Sayın Kaplan, siz
hangi konuda söz istemiştiniz? HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Ben de bir dilekte bulunuyorum… BAŞKAN –
Buyurunuz. 5.- Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan’ın, Dünya Engelliler Günü ve Özürlüler Haftası’na ilişkin açıklaması HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Dünya Engelliler Günü dolayısıyla biz gerçekten 1,5 milyon
insanımıza göstereceğimiz yaklaşımın sosyal devlet olmanın temelini teşkil
edeceğini düşünüyor, bu duyguyla bütün taleplerinin Meclisimiz tarafından
dikkate alınmasını diliyor, teşekkür ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Kaplan. Sayın
milletvekilleri, gündem dışı üçüncü söz “Habur Sınır
Kapısı’nda karşılaşılan sorunlar” hakkında söz isteyen Gaziantep Milletvekili
Yaşar Ağyüz’e aittir. Buyurunuz Sayın Ağyüz. (CHP sıralarından alkışlar) IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam) A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları (Devam) 3.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün,
Habur Sınır Kapısı’nda karşılaşılan sorunlara ve
alınması gereken tedbirlere ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Hayati Yazıcı’nın cevabı YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; seçim bölgem Gaziantep
için hayati önem taşıyan, ticari yaşam ve ihracatçılar için büyük önem arz eden
Habur Sınır Kapısı’nda son aylarda yaşanan sıkıntılar
için söz aldım. Yalnız, üç dört gün içerisinde büyük bir rahatlamanın olduğunu
da öğrenmiş olmak bana büyük mutluluk verdi. Bu nedenle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Ayrıca, bugün 3
Aralık Dünya Özürlüler Günü. Dünya ortalamasında en yüksek oranda engelliye
sahip olan ülke olarak engellilerimizin bu gününü kutluyor, kendilerine
aydınlık ve umut dolu yıllar diliyorum. Ayrıca da yasal düzenlemelerinin yaşama
geçmesini diliyorum. Değerli
arkadaşlarım, Gaziantep, güneydoğuda ihracat ağırlıklı, sanayi ağırlıklı ve
esnaf ağırlıklı bir kenttir. Günümüz dünyasında yaşanan global
finansal kriz, maalesef tüm ülkemizdeki büyük kentlerde büyük sıkıntıları
yarattığı gibi kentimizde de büyük olumsuzluklar yaratmıştır. Özellikle on üç
sınır kapımızdan en önemlisi olan Habur Sınır Kapısı,
kentim ve civarındaki kentler için büyük önem arz etmektedir. Sadece ocak-ekim
arasında Türkiye'nin tümünde 2 milyar 675 milyon dolar olan ihracatımız,
Gaziantep için 921 milyon dolar seviyesindedir. Bu da yüzde 35’lik bir oranı
işgal etmektedir. Son zamanlarda Habur Sınır Kapısı’nda araç geçişlerinde yaşanan sıkıntı
çok büyük yığılmalara ve navlun ücretlerinin artışına, ihracat bağlantılarının
iptal edilmesine, şoför esnafımızın da çok büyük ölçüde mağduriyetine neden
olmaktaydı. Tabii, bu sorun palyatif tedbirlerle
çözülemez, kalıcı, köklü çözümleri bulmak lazım. Özellikle günümüz dünyasında
dış pazarların daraldığı bir ortamda, Orta Doğu’nun, Orta Asya’nın ve Afrika
ülkelerinin büyük önem arz ettiği bir ortamda, bu sıkıntının ilgili
bakanlarımızca önemle üzerinde durulması gerektiğine inanıyorum. Ayrıca, Gaziantep
bu sıkıntılara bir günde, iki günde, üç günde gelmedi. Özellikle AKP Hükûmetinin yanlış teşvik uygulaması, etrafının teşvikli
illerle kuşatılmış olması ve yıllarca -22 Temmuz seçimi de dâhil- siyasetçilerin
onların bağırışına ses vermemeleri, onların çağrılarına cevap vermemeleri
maalesef tekstili tüm Türkiye’de olduğu gibi Gaziantep’te de darboğaza
sokmuştur. Sadece 15 Eylülden itibaren
kasım sonuna kadar 6.500 kişi işinden olmuştur, tekstil işçileri işinden
olmuştur ve kapı dışarı edilmiştir değerli arkadaşlarım. Esnaf perişandır.
Esnafa “can suyu” adı altında verilen krediler önemli gibi görülebilir, ama bu
ne biçim krize alınan ciddi tedbirlerdir ki -bundan önce can suyu ödemesi bayan
girişimciler için 30 milyar, erkek girişimciler için 25 milyardı- bunun
ödemeleri 6 aylık dilimler hâlinde yapılırken ve 18 aylık süredeyken 15 aya
düşürülmüştür. Biz kriz içerisindeyken daha rahatlatıcı tedbirler mi alacağız,
yoksa esnafı aylık ödemelerle daha çok darboğaza mı sokacağız? Esnaf Kefalet
Kooperatifi 24 ay süre tanıyor, ama “can suyu” tabir edilen kredide eski 18 ay
15 aya düşüyor ve aylık ödemelere bağlanıyor. Bu çok yanlıştır. Kriz için
alınması gereken tedbirler ciddiyetle alınmak zorundadır, bütüncül alınmak
zorundadır ve kamuoyuyla paylaşılmak zorundadır, esnafla paylaşılmak
zorundadır. Bir bakan ayrı bir şey açıklıyor, bir bakan ayrı bir şey açıklıyor!
Sonra, piyasaya güven vermek istiyorsak bunun açıklanış biçimi Sayın Başbakanın
ağzıdır. Sayın Başbakan “Kriz mıriz yok.” veya “Kriz
inişe geçti.” diyerek bu krizi göz ardı edemez değerli arkadaşlarım. Ayrıca da kredi
kartı mağdurları her kentte olduğu gibi Gaziantep’te de çok büyük önem arz
etmektedir. Kredi kartı mağdurlarının sorunu ivedilikle çözülmelidir. Tüketici
kredisi alan vatandaşlarımızın çoğu intihar aşamasına gelmiş, Allah korusun! Bu
krizin sosyal patlamaya dönüşmemesi için alınması gereken tedbirler geç
kalınmadan alınmalıdır. Esnaf ve sanayi
ağırlıklı olan kentimizde çiftçi de önemli. Çiftçilerimiz maalesef fıstıkta,
zeytinde perişan oldular. Biz bu kürsülerden söylememize rağmen Sayın Tarım
Bakanı lütfedip de “Fıstıktaki sorun nedir?” diye inceleme zahmetinde
bulundurmadı, “Zeytinde sorun nedir?” onu inceleme zahmetinde bulundurmadı.
Bugün, bakın, Arabanlı çiftçiler “Pamuk ekmeyeceğiz” diye çarşaf çarşaf basın bildirisi açıklıyorlar birleşerek. Ziraat odaları panikte, ziraat odaları telaş içerisinde. Sulama
elektrik borcu, çok büyük ölçüde çiftçiyi perişan ediyor. Haciz uygulamasıyla
karşı karşıya kalan çiftçilerimiz, maalesef tarlasında ekin ekmek için çaba
göstermiyor değerli arkadaşlarım. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) – Gübredeki fiyat artışları, mazottaki fiyat artışları, ürünlerinin
değer etmemesi, bunlar, tüm ekonomiyi olduğu gibi Gaziantep ekonomisini de çok
büyük ölçüde olumsuz etkilemektedir. Bu tedbirler
acilen alınmalıdır, KDV indirimi acilen yapılmalıdır, esnafımıza can suyu
kredisi yeniden yapılandırılmalıdır. Ayrıca kredi kartı mağdurlarının ve tarım
çiftçilerinin sorunlarına, özellikle borçlarına yeni bir çözüm getirilmelidir,
elektrik borçları yeniden yapılandırılmalıdır. Bunlar o kadar
zor şeyler değil. “Geliştik” diyoruz, “Büyüdük” diyoruz, “Şu kadar döviz
rezervimiz…” diyoruz ama ortada hiçbir şey yok değerli arkadaşlarım. Sadece
reel sektörü kurtarmak yetmez, tüketici ve üreticiyi kurtarmak zorundayız.
Bunun için bütüncül tedbirler almak zorundayız. Bunları almadığımız takdirde
vakit çok geç olmuş olacaktır ve bunun da altında hepimiz ezileceğiz, siyasi
parti ayrımı yapmadan hepimiz ezileceğiz. Bu insanlar bizim
insanımız. Bu toplumun rahat, huzur içerisinde yaşamasını istiyorsak, Kurban
Bayramı’na sağlıklı bir şekilde, mutlu bir şekilde girmesini istiyorsak, acil
umut verici tedbirleri açıklamak zorundayız değerli arkadaşlarım. İşçiler böyle
perişan... (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi bitiriniz Sayın Ağyüz. YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) – Ayrıca da sözleşmeleri yenilenmeyen, kapıda bekleyen işçilerimiz
var. Örneğin, Gaziantep’te 250 işçi, Büyükşehrin önünde yıllardır direniş
yapıyor, aylardır direniş yapıyor. Belediye-İş Sendikasının sözleşmesi
yapılmıyor, emeklilerimiz perperişan. Bayram üzeri bu
sorunları çözerek onları mutlu etmemiz gerekirken, maalesef, biz Parlamento
olarak, çok ivedi olmayan yasalarla uğraşıyoruz. Halkımız altı yıldır çok
çekti. Onların umudu, öncelikle bu krizden kurtulmak için dua ediyorlar, ondan
sonra da altı yıldır ülkemize ve halkımıza ekonomik sıkıntı yaşatan AKP
İktidarından kurtulmak için dua ediyorlar. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Ağyüz. Hükûmet adına Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı konuşacaktır. Buyurunuz Sayın
Yazıcı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Gündem dışı
konuşan arkadaşımızın, gündem notunda Habur Sınır
Kapısı’ndaki gelişmelere ilişkin değerlendirme yapacağı yazılıydı. Bu sebeple
de söz aldım ama konuşmasının bütününü dikkate aldığımda şunları ifade etmek
istiyorum: Bugün Türkiye'nin düne kıyasla -her alandaki çalışmaları şöyle göz
önüne getirdiğimizde- çok daha iyi seviyede olduğunu aklıselim sahibi her
bireyin söylemesi gerekir diye düşünüyorum. Bugün Dünya
Özürlüler Günü’nü kutluyoruz. Elbette ki, diliyorum ki özürlülerimiz çok daha
iyi bir hayata, çok daha müreffeh bir ortama kavuşsunlar. Ama şu hakkı da
vermek gerekir: Bu güzel ülkemizde, Türkiye’de hemen her kesimin hukukunu hukuk
devleti ölçütlerini dikkate almak suretiyle, sosyal devlet olmanın gereklerini
gözeterek hayata geçiren ve bunu yasalaştıran ilk ve tek iktidar AK PARTİ
İktidarı olmuştur. Gerçekten,
İktidarımız döneminde özürlülerin hukukunu oluşturduk ve AK PARTİ İktidarından
önce Türkiye’de özürlüler vardı, binlerce milyonlarca vardı ama bunların bir
hukuku yoktu. Bunların hak ve hukukları nasıl korunacak, nasıl gözetilecek,
topluma entegrasyonları nasıl sağlanacak, bunları bir
çerçeve içerisinde ele alan bir yasal düzenleme yoktu. Türkiye bundan yoksundu
ve ilk defa AK PARTİ İktidarı özürlüler hukukunu oluşturmuştur. Özürlülerine,
engelli vatandaşlarına sahip çıkmıştır ve pek çok kamu kuruluşu bu alanda, bu
vatandaşlarımızın sorunlarını gidermede onlara yardımcı olmak noktasında, maddi
imkân sağlamak noktasında görevlendirilmiş ve bu görevler de harfiyen
yürütülmektedir. Habur Gümrük Kapısı’na
gelince, Habur Gümrük Kapısı’nda bir sorun yaşandı
ama Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti her sorunu gündemine
almakta ve tek tek çözüme kavuşturmaktadır. Basını
izlediyseniz, takip ettiyseniz bu sorun bir ay önce dile getirilmiştir, TİM
Başkanı dile getirmiştir ve hemen müdahale etmişizdir. 2 müfettiş görevlendirdik,
yerinde tespitler yaptı, raporlarını aldık. Rapor aldıktan sonra da eylem
planımızı icraata geçirdik ve artık Habur’da sözü
edilen sorun yaşanmamaktadır. Rakam vermek
istiyorum: 1 Kasım tarihi itibarıyla Habur Gümrük
Kapısı’ndan giren çıkan araç sayısı 2.627 iken 27 Kasım tarihinde bu rakam
4.300’e erişmiştir. 24 tane gümrük memurunu değişik gümrük müdürlüklerinden
“acil” kaydıyla bu kapıda görevlendirdik geçici olarak ve sorunu bu çerçevede
çözmüş bulunuyoruz. Elbette ki diğer kamu kurum ve kuruluşları, Jandarma,
İçişleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığı da personel takviyesi yapmıştır. Ümit
ediyorum ki bundan sonra Habur’da bu tür birikim
sorunu yaşanmayacak. Ama şimdi tersine
bir sorun oluyor. Kapıdaki yığılmaları sona erdirdiğimiz için bu defa da
nakliyeciler veya nakliye faaliyetinden rant
sağlayanlar rahatsız olmuştur. Bir tırın Mersin’den
Kuzey Irak’a gidiş ücreti 1 Kasımda 4.500 dolar iken 27 Kasımda 3.100 dolara
düşmüştür. Navlun ücreti Habur’dan Kuzey Irak’a ton
başı 105 dolar iken 27 Kasımda 38 dolara inmiştir ve bugün bana söylenen rakam
15 dolar seviyesine düşmüştür. Tabii bundan rahatsız olan bir kesim var, bunlar
da şimdi bu kuyrukların var olmasını, devam etmesini istiyorlar. Biz bunlara
müsaade etmeyeceğiz. Düzen hukuki
çerçevesi içerisinde devam edecek, sorunlar takibimiz içindedir ve Hükûmetimiz hiçbir zaman dünyada yaşanan krizi hafife
almamıştır. Her gün bir paket talep edilmektedir. Hükûmetimiz
çalışmalarını sürdürüyor. Sayın Başbakanımızın da demin ifade edildiği tarzda
“Kriz mıriz yoktur.” şeklinde bir beyanı kesinlikle
olmamıştır. ZEKERİYA AKINCI
(Ankara) – Kriz inişe geçti, ne zaman sonuçlanacak bu çalışmalar? MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) – Dinle, dinle! DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) -
Elbette ki bu çok temel konuları günbegün ayaküstü her yerde konuşmanın doğru
olmayacağını takdir edersiniz ama bu konu, her zaman, Hükûmetimizin
gündem maddelerinin başında yer almaktadır ve ilgili bakanlıklarımız, ilgili
kamu kuruluşları, sosyal paydaşlarla ekonomiyle ilgili meslek örgütleriyle
birlikte bu çalışmaları yürütüyorlar. Elbette ki her
birimizin de bu alanda üzerine düşen görev bu konuda ülkemizin çok az zararla
bu süreci atlatması yönünde olması gerekir. Birey olarak, milletvekili olarak,
toplumsal sosyal kategorilerin temsilcileri olarak dile getirmemiz gereken
hususlar böyle olmalıydı diye düşünüyorum. Bu vesileyle
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Yazıcı. Sayın
milletvekilleri, 2009 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı görüşme
programında daha önce 21/12/2008 olarak belirlenen
Dışişleri Bakanlığı ile Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin bütçe
görüşmelerinin tarihi 23/12/2008 olarak değiştirilmiştir. Söz konusu
bütçeler 23/12/2008 Salı günü 13’üncü turda Adalet
Bakanlığı bütçesiyle birlikte görüşülecektir. Size saygıyla duyurulur. Şimdi, gündeme
geçiyoruz. Alınan karar
gereğince sözlü sorular ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin
“Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına
geçiyoruz. 1’inci sırada yer
alan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz. VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/324) (S. Sayısı: 96)(x) BAŞKAN - Komisyon
ve Hükûmet burada. Şimdi ikinci
bölümün görüşmelerine başlıyoruz. İkinci bölüm 31
ila 60’ıncı maddeleri kapsamaktadır. İkinci bölüm
üzerine, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kırşehir Milletvekili Metin
Çobanoğlu konuşacaktır. Buyurunuz Sayın
Çobanoğlu. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakikadır. MHP GRUBU ADINA
METİN ÇOBANOĞLU (Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk
Ticaret Kanunu Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (x)
96 S. Sayılı Basmayazı 26/11/2008
tarihli 22’nci Birleşim Tutanağı’na eklidir. Sözlerimin
başında, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü dolayısıyla engellilerimizin bu gününü
kutluyorum. Ayrıca yaklaşmakta olan mahallî idareler seçimlerine de bir
gönderme yaparak, mahallî idarelerimizin engellilerin yaşamını kolaylaştıracak
düzenlemeleri yapmalarını, seçim beyannamelerinde de bu konuyu ele almalarını
da özellikle vurgulamak istiyorum. Değerli
milletvekilleri, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın geçen haftadan beri Genel
Kurulumuzda görüşmelerine devam edilmektedir. Ama bu görüşmelerde gördüğümüz
sonuç şudur: Bütün, hem geneli üzerinde hem maddeleri üzerinde çok ciddi
tartışmalar yapılmaktadır. Görüştüğümüz bu kanun tasarısı eğer kanunlaşacak
olursa, cumhuriyet tarihimizin üçüncü Türk Ticaret Kanunu olacaktır. Tabii, bu daha
önce de İç Tüzük’ün 77’nci maddesine göre Genel Kurula getirilen bütün
kanunlarda olduğu gibi tartışmalar devam etmektedir. Keşke bu tasarı Adalet
Komisyonumuzda, alt komisyonumuzda daha detaylı olarak incelense, oradaki
arkadaşlarımızın görüşleri, parti gruplarının görüşleri alınıp daha
olgunlaştırılarak getirilse idi, belki Genel Kurulda bu kadar tartışmalara
neden olmayacaktı. Tabii,
tartışmaların tasarının kanunlaşmasından sonra da kamuoyunda devam edeceği
kanaati bende hâkim, bu konu üzerinde düşünen, çalışan arkadaşlarımızın
hepsinde de böyle bir kanaat hasıl olmuştur. Tabii, şunun da
altını çizmek istiyorum: Bu tasarı bir emeğin ürünüdür ama,
keşke Genel Kurula gelirken bu komisyonlarda daha detaylı şekilde incelenip,
buradaki bu kadar fazla önergeye, bu kadar fazla tartışmaya da neden olmasa
idi. Değerli
milletvekilleri, hukuk sistemimiz içerisinde ticaret hukuku Ticaret Kanunu’na
göre çok daha geniş bir alanı kapsamaktadır ama ticaret hukukumuzun temeli
Ticaret Kanunu’dur. Bugün, işte, görüşmekte olduğumuz ve kanunlaşırsa üçüncüsü
olacak Türk Ticaret Kanunu’muzun ilki 1926 yılında,
ikincisi 1956 yılında kabul edilmiş, üçüncü tasarı üzerinde de görüşmeler devam
etmektedir. Ama daha geriye gidecek olursak, Ticaret Kanunu
birikimimize bir bakacak olursak, 1850 yılında 1807 tarihli Fransız Ticaret
Kanunu’nun alelacele tercüme edilip kabul edilmesiyle Ticaret Kanunu’yla
tanışmışız, ama bu 1850 yılında yapılan acele tercüme birçok eksiklikleriyle
gündeme gelmiş ki o tarihe kadar Fransız Ticaret Kanunu’nda yapılan
değişiklikler de bu tercüme içerisinde yer almadan gündeme gelmiş. Tabii, hâl böyle
olunca, 1908 ve 1916 yıllarında kurulan layiha komisyonlarıyla Ticaret Kanunu’muzu, yani Kanunname-i Ticaret’i değiştirme
çabaları, gayretleri gözleniyor ama Birinci Dünya Savaşı’nın araya girmesiyle
bu çalışmalar da başarıyla sonuçlandırılamıyor. Tabii, Birinci Dünya Savaşı ve
ertesinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti devletiyle birlikte yeniden bu çalışmalar
ele alınıyor ama 1908’deki ve 1916’daki Kanunname-i Ticaret üzerindeki yapılan
layiha çalışmalarının ikisinde de ortak olan kısım, Mecelle’nin gündemde
kalacağı, Mecelle’nin yürürlükte kalacağı varsayımıyla bu düzenlemeler, bu
hazırlıklar yapılıyor. Ama 1926’da Türk Medeni Kanunu’nun kabul edilmesiyle birlikte
1916’daki layiha çok fazla da incelenmeden, üzerinde çok fazla da değişiklikler
yapılmadan Medeni Kanun’la birlikte 1926’da ilk Türk Ticaret Kanunu’nu kabul
etmiş oluyoruz. Tabii, buradaki
sıkıntı şu: Mecelle yürürlükte kalacakmış varsayımıyla hazırlanmış layihanın
alelacele 1926’da Türk Medeni Kanunu’yla birlikte çıkarılmış olması, bir müddet
sonra Türk Ticaret Kanunu üzerindeki tartışmaların açılmasına ve devam etmesine
neden olmuştur. Tabii, bu tartışmalar neticesinde yine Profesör Hirsch ülkemize çağırılarak, yeni bir Ticaret Kanunu veya
mevcut Ticaret Kanunu’nun ıslahı ve tadili noktasında çalışmalar yaptırılmış,
bu çalışmalar uzun süre devam etmiş. Daha sonra 1956 yılında bu çalışmaların
esas alındığı layiha, yine Meclisimiz tarafından on beş günlük inceleme süresi
içerisinde hiçbir yeni önerge verilmeden, değişiklik yapılmadan Meclisimize
getirilmiş bir kül hâlinde kabul edilmiş ve 1957’de de yürürlüğe girmiştir. Değerli
milletvekilleri, yani bizim ikinci Türk Ticaret Kanunu’muz
1957’den beri, aşağı yukarı elli bir yıldır bize hizmet etmektedir. Çağdaşları
arasında da -yine gerekçeden söylüyorum-
saygın bir yeri olan bu Ticaret Kanunu bugünkü tasarıyla da
değiştirilmektedir. Değerli
milletvekilleri, şimdi, bu tasarının gerekçesinde neden değişikliğe ihtiyaç
duyulduğuna bakıldığında, birinci olarak karşımıza Avrupa Birliği çıkmaktadır.
Bu Mecliste son yıllarda çıkarılan birçok kanunda olduğu gibi burada da Avrupa
Birliğine üye olacağımız, kesin üye olacağımız varsayımından yola çıkarak,
Avrupa Birliği müktesebatını da olduğu gibi kendi hukuk kurumumuza aktarmak
gayreti içerisinde bu çabayla bu tasarı Genel Kurulumuza gelmiş olmaktadır. Bir kere şunu hiç
doğru bulmuyoruz: Yani biz yapacağımız değişiklikleri ülkemizin ihtiyaçları,
hukuk kurumumuzun ihtiyaçları, ülkemizin gerçekleri göz önüne alınarak bu
değişiklikleri veya yeni kanunları yapmamız gerektiğini… Ama bu kanunları
yaparken de tabii ki Avrupa Birliği müktesebatıyla uyumlu olmasında hiçbir
mahzur yok. Onun altını çiziyorum. Ama Avrupa Birliğinin Avrupa Birliği
müktesebatını, hiçbir değişiklik yapmadan, olduğu gibi iktisap etmek hiçbir
Avrupa ülkesinde de yapılmış bir şey değil. Bakın değerli
milletvekilleri, Avrupa Birliği müktesebatı hukuku bir gelişim hâlindedir,
henüz o süreç tamamlanmamıştır. Avrupa Birliği hukukunda da zaman içerisinde
birçok yenilik, birçok gelişme meydana gelecektir. Bu süreç devam ediyor.
Şimdi, bunu dikkate almadan, bütün Avrupa Birliği müktesebatını alıp, olduğu
gibi alıp böyle bir düzenleme yapmakla… Nasıl 1926’da Mecelle yürürlükte
kalacakmış gibi yaptığımız kanun kanunlaştığının hemen akabinde tartışmaya
açıldıysa, bugün, burada bu tasarı da kanunlaştıktan sonra, bir müddet sonra
çok ciddi eleştirilere, tartışmalara neden olacağı kanaatindeyim. Değerli milletvekilleri,
gerekçelerin bir tanesinde de teknolojik gelişmelerden bahsediliyor. Doğrudur.
Özellikle İnternet ile ilgili gelişmelerin Türk hukuku içerisinde, ticaret
hukuku içerisinde yer alması gerektiğinden bahsediliyor gerekçede. Tamam buna da hak veriyoruz, ama kanuna baktığımızda
şirketlere web sitesi kurma zorunluluğu dışında herhangi bir yenilik
getirmiyor. Keşke bununla birlikte elektronik genel kurullar, faturaya
elektronik ortamda itiraz gibi konular da bunun içerisinde getirilebilseydi bu
yenilikleri Türk hukukuna, ticaret hukukuna katmak noktasında daha ileri bir
noktaya getirebilirdik. Değerli
milletvekilleri, yine Türk parasından altı sıfırın atılması… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. METİN ÇOBANOĞLU
(Devamla) – … bunun da bir kanunla kabul edilmesi,
yine Medeni Kanun’umuzda yapılan değişikliklerin, Ceza Kanunu’nda yapılan
değişikliklerin de Ticaret Kanunu’muzu etkilediğinden
ve bu değişikliklerin Ticaret Kanunu’na da katılması veya Ticaret Kanunu’nda da
yeni düzenlemelerin yapılması gerektiği ifade edilmektedir. Değerli
milletvekilleri, yine ayrıca bu kanunla
ilgili şu sıkıntıyı da yaşayacağız: Borçlar Kanunu’yla, Medeni Kanun’la
sistematik noktasında, dil noktasında ciddi problemleri vardır. Ayrıca Medeni
Kanun’un ayrılmaz bir parçası olan Borçlar Kanunu’yla Türk Ticaret Kanunu eş
zamanlı görüşülebilseydi, sistematik ve dil açısından uyumlu olabilseydi, hatta
Borçlar Kanunu’muzu Türk Ticaret Kanunu’ndan önce
görüşmüş olabilseydik bu konuda daha uygun olurdu diye düşünüyorum. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Çobanoğlu, lütfen sözlerinizi bitiriniz. METİN ÇOBANOĞLU
(Devamla) – Bitiriyorum. Yine çağdaşları
arasında saygın bir yeri olduğu ifade edilen mevcut Ticaret Kanunu’muzun
sistematiği ve madde numaraları korunabilseydi elli yıllık birikimin, hukuki
birikimin, mahkeme içtihatlarının da bu noktada korunabileceği düşüncesindeydik
ama maalesef bu tasarıda bunları göremiyoruz. Önümüzdeki günlerde bu tasarının
kanunlaşma sürecinde ve kanunlaştıktan sonra da daha uzun yıllar tartışmaların
devam edeceği kanaatindeyim. Ben hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Çobanoğlu. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Ordu Milletvekili Rahmi Güner
konuşacaktır. Buyurunuz Sayın Güner. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türk Ticaret
Kanunu’nun ikinci kısmı üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, Ticaret Kanunu’nun bu kısmında ticaret sicili, ticaret unvanı
ve işletme adı, dördüncü kısmında da haksız rekabetle ilgili konular
işlenecektir. Bu konuların, genellikle üzerinde bazı değişikliklerin yapılması
hususunda grubumuz adına önergeleri hazırladık, bazı noksanları tamamlama
düşüncesindeyiz. Değerli
arkadaşlarım, bu kanun, Türkiye’de iş hayatını, Türkiye’deki istihdam durumunu,
Türkiye’deki üretim durumunu hazırlayan ve bunu koordine eden ve bunun
oluşumunu sağlayan bir kanundur. Her ne kadar ana kanun niteliğinde olsa bile,
bu kanundan daha önce Türk borçlar kanunu daha öncelik taşımaktadır ve bu kanun
da 23'üncü Dönem oluşturulan komisyon tarafından hâlen görüşülmektedir. Biz
kişisel görüşümüz olarak, grup görüşümüz olarak, bu Türk borçlar kanununun daha
önce görüşülmesini savunuyoruz ve bu kanun görüşüldükten sonra Ticaret
Kanunu’nun gündeme gelmesini, devamlı, ısrarla söylüyoruz. Değerli
arkadaşlarım, bu kanun, Türk Ticaret Kanunu şu anda gündemimize gelmiş
bulunmaktadır. Daha önceki konuşmacıların belirttiği gibi ben de ısrarla şunu
söylüyorum: Bu kanunun şu anda büyük bir zorunluluk arz etme durumu var, kabul
ediyorum ama bu kanunun bu kadar acilen gündeme gelmesinin nedeni de Avrupa
Birliğinin, Avrupa’daki birçok devletlerin baskısı ile gündeme, bugün Meclise
getirildiği görüşündeyim. Çünkü bu kanun 22’nci Dönem komisyonu tarafından
görüşülmüş ve İç Tüzük’ün 77’nci maddesine göre hâlen Komisyonumuz tarafından
görüşülmemiştir ve direkt bu madde doğrultusunda Meclisin gündemine gelmiştir. Değerli
arkadaşlarım, bir konuya daha değinmek istiyorum. Ben Türk Ticaret Kanunu’nun
geçmişi hakkında konuşmak istemiyorum. Ama şu andaki Türkiye’de bu Ticaret
Kanunu kabul edilirse nasıl uygulanacak? Kimlere uygulanacak? Uygulanma
sahasının durumu nasıldır? O konuda durmak istiyorum. Değerli
arkadaşlarım, Türkiye, tarihinin en büyük bunalım dönemini yaşamaktadır. Dün
burada konuşan bazı bakanlar ve konuşan bakanların birçokları Türkiye’yi sanki
üretici açısından, esnaf açısından, ticari işletmeler açısından güllük
gülistanlık şeklinde tarif etmektedirler. Değerli
arkadaşlarım, bundan bir sene önce ve şu anda Anadolu’da kan ağlayan üretici
vardır. Onlar hakkında da bu Hükûmet hiçbir tedbir
almamıştır ve yine şunu söylüyorum: Anadolu’da küçük ve orta boy işletmelerin
hepsi yok olmuştur. Kamu iktisadi teşebbüsleri, özelleştirme adı altında
özelleştirilerek tamamen başkalarına peşkeş çekilmiştir. Değerli
arkadaşlarım, bu Anadolu işletmesi, Anadolu üretimi hem üretim açısından hem
işçi istihdamı açısından Türkiye'nin en büyük üretim kaynaklarıydı, maalesef
bunların hepsi yok oldu. Şimdi, küresel
krizin Türkiye’yi vurduğu devamlı tartışılıyor. Değerli arkadaşlarım,
Anadolu’yu bu kriz bir sene, iki sene, üç sene önce vurdu. Tamamen iş sahaları
yok oldu. Üretim sahaları tamamen durdu. Pamuktan alın, incirden alın, üzümden
alın, tütünden alın, nerede bu üretim sahaları? Fındık sahaları ne oldu? Bu
üreticilerin durumu ne oldu? Hangi tedbirleri aldınız? Burada çok güllük
gülistanlık söyleniyor. Değerli
arkadaşlarım, hiçbirisi gerçeğe uygun değil. Gidin Anadolu’ya üreticinin
arasına girin, bakın, sorunlarını görün değerli arkadaşlarım. Burada konuşmakla
olmuyor. Lütfen, lütfen tüm parlamenter arkadaşlarımız üreticinin arasına
girsin, bu işletmelerin sahipleriyle görüşsün, Anadolu’da durumun ne olduğunu
görürüz değerli arkadaşlarım. Bugün yıldızı parlayan -biraz önce konuştu çok
değerli arkadaşlarım- Antep, Denizli, Kayseri, Bursa, İzmit gibi illerimizde
işletmelerin nasıl mağdur olduğu görülmektedir. Bu, burada, değerli
arkadaşlarım, açıkça söyleniyor. Ben şunu söylüyorum: Hükûmet
şu anda hiçbir tedbir almamıştır. 350 milyon YTL bir yardım paketi sunmakta. Değerli
arkadaşlarım, bu paket, Sayın Başbakanın bir şirkete tanımış olduğu, bir
şirkete kamu bankasından sağlamış olduğu 750 milyon doların yanında çok az
kalmaktadır. Bu 350 milyon YTL’yi eğer dolar bazına vurursanız 250 milyon dolar
eder ama bir şirkete 750 milyon dolar sağlandı. Değerli arkadaşlarım, Hükûmet, bu parayı Anadolu esnafına, Anadolu’daki
işletmelere tanımış olsaydı bu kriz hafif bir şekilde atlatılırdı. Biz,
televizyonlarda, ağlayan, gözyaşı döken, gözyaşını su diye içen o emekçileri
göremezdik değerli arkadaşlarım. Devlet bunlara sahip çıksın, biraz vicdanları
sızlasın değerli arkadaşlarım. Şu anda ekonomide
iki tane teori çıktı, bir tanesi: Krizin teğet geçtiği teorisi. İnşallah bundan
sonra doktora yapacak olan ekonomistler bunları esas alır. Çok Değerli Komisyon
Başkanı da ticaret hukukunda teğet geçmenin ne olduğunu bir teori şeklinde
açıklar. Değerli
arkadaşlarım, yine bütün bu olumsuzlukların yanında, bütün bu kötü gelişmelerin
yanında bir şey daha söylendi: Bu da ekonomiye, herhâlde, hukuk terminolojisine
girecektir “hamdolsun” şeklinde. Bunu da
inşallah, bundan sonra hukuksal teoride göreceğiz. Bunu hep beraber
inceleyeceğiz değerli arkadaşlarım. Şunu söylüyorum:
Anadolu ağlıyor, Anadolu sızlıyor, İstanbul’da, Ankara’da büyük işletmeler
tamamen kilitle kapanıyor. Biz hâlen tedbir paketini sunmadık, ne yapacağımız
belli değil. Hükûmet olarak hangi tedbir alınacağı
belli değil değerli arkadaşlarım. Yine başta söylediğim gibi, sayın bakanlar
buraya çıkıyor, güllük gülistanlık şeyden bahsediyor. Tepeye çıktık, aşağı
inişi söylüyorlar. Hangi iniş arkadaşlar? Her akşam 1.500, 2 bin, 3 bin tane
işçi çalıştıran, istihdam eden kuruluşlar kapanıyor değerli arkadaşlarım.
Televizyon programlarında görüyoruz, televizyonlarda görüyoruz; bu halkın
ağlamasını görüyoruz, çocuğunu okula gönderemediğini görüyoruz, evine, çocuğuna
süt alamadığını söylüyor değerli arkadaşlarım. Ekonomi bu mudur? Devlet yönetme
bu mudur? Değerli
arkadaşlarım, bu Hükûmet bir ekonomik krizle geldi,
2001 kriziyle geldi. Değerli arkadaşlarım, 2001 krizinden çok daha büyük bir
kriz yaşamaktayız ve
Hükûmetin, maalesef, bu krize tedbir almadığını
söylüyoruz, bir önlem almadığını söylüyoruz. Emeğin, insan gücünün en yüce
değer olduğunu herkes bilmektedir ama maalesef, hiçbir tedbir alınmamakta, her
şey kötüye gitmektedir. Buna artık dur demenin zamanı geldi. Buna dur diyecek
olan yüce Parlamentodur değerli arkadaşlarım. Gerçek
uyarıları yapmalı, gerçek tedbirleri almalıdır. İşte, değerli
arkadaşlarım, bugün gündemde olan, görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı hangi
işletmeye uygulanacak, hangi işletmenin durumunu düzeltecek, hangi rekabeti
önleyecek? Üretim yok ki rekabet olsa değerli arkadaşlar! Değerli
arkadaşlarım, hangi işletme tescil olacak? Yok ki! Hep kapanıyor işletmeler
değerli arkadaşlarım. Ama biz, bu kanun tasarısında bugün tescili konuşacağız.
Biz bu kanun tasarısında unvan konuşacağız. Hangi unvanı vereceğiz değerli
arkadaşlarım? Yok ki sahası. Kim ticari işletme kurup
da unvan alacak, unvan tescil ettirecek? Değerli
arkadaşlarım, Türkiye'nin manzarası bu. Türkiye’de böyle bazı kanunları boyama
şeklinde kamuoyuna sergileyip burada konuşmayla olmuyor değerli arkadaşlarım.
Türk ekonomisi kötüye gidiyor, bunu açıkça ortaya koymak lazım. Türk üreticisi
perişan, Türk emekçisi perişan, Türk işletmecisi perişan ama tedbir yok. (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. RAHMİ GÜNER
(Devamla) – Şunu söylüyorum: İki tane teoriyle gündeme geliyorlar. Başta
söylediğim gibi “Teğet geçme”, “Hamdolsun.” ve bunlarla halk kandırılma
noktasına geliyor. Şimdi de bir teori daha geldi, “İnişe geldik.” Nereden inişe
geldik biz? Ekonomide inişe geldik, ekonomide bataklığa geldik. İşte değerli
arkadaşlarım, biz Türkiye'nin bu manzarasında, Türkiye'nin bu ekonomik
düzeyinde Türk Ticaret Kanunu’nu konuşuyoruz; Türk Ticaret Kanunu Türk
ekonomisini, Türk işletmeciliğini, Türk esnafını nasıl düzenleyecek, nasıl daha
iyi bir duruma getirecek, onu görüşüyoruz ama konusu kalmamış, konusu
dağılmamış bir konudur. Hepinizi saygıyla
selamlıyor, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Güner. Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sevahir
Bayındır konuşacaktır. Buyurunuz Sayın
Bayındır. (DTP sıralarından alkışlar) DTP GRUBU ADINA
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 96 sıra sayılı Ticaret Kanunu Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde
Demokratik Toplum Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, ülkemizde ticari alanda yaşadığımız en büyük sorunlardan biri
de haksız rekabettir. Bu konu ikinci bölümün önemini de açığa çıkarmaktadır.
Haksız rekabet konusunda çok ciddi sıkıntılar olmakla beraber, özellikle Avrupa
Birliği hukukuna uyum sağlanması açısından atılacak önemli adımlar vardır.
Genel olarak dürüstlük kurallarına aykırı olarak rekabeti bozan eylemlerin
tümüne haksız rekabet denmektedir. Rekabetin sınırlamasına yönelik pek çok
ülkede eylemleri engellemek için kamu hukuku ağırlıklı rekabetin korunması
kanunları kabul edilmiştir. Aynı amaçla ülkemizde, 12/7/1994
tarihli Rekabetin Korunması Hakkında Kanun kabul edilmiştir. Rekabetin haksız
olarak bozulması ise kaynağını Medeni Kanun’un 2’nci maddesinden alan dürüstlük
kurallarına aykırı olarak rekabet etme hakkının kötüye kullanılmasıdır. Değerli
milletvekilleri, bilindiği gibi, rekabet yapmak, kişilerin girişim özgürlüğü
içerisinde değerlendirilebilecek bir haktır. Haksız rekabet kavramı ise rekabet
etme hakkının dürüstlük kurallarına uygun olarak kullanılmasının teminine yönelik
kurallar getiren ve bu hakkın dürüstlük kurallarına aykırı olarak kötüye
kullanılması hâlinde gerekli müeyyideleri öngören kuralları kapsamaktadır. Bu
çerçevede, haksız rekabet kurallarının dayandığı prensip, özellikle ticari
hayatta herkesin ahlak kurallarına uygun olarak kendi emeği nispetinde netice
alması açısına dayanan emek ilkesidir. Bu prensibe göre esasen günlük yaşamın
her alanında, özellikle ticari hayatta başarı kazanmak, ekonomik faaliyetlerini
geliştirmek, kendi mal ve hizmetlerinin tanıtımını yapmak, talebini artırmak
veya benzer faaliyetlerde bulunmak isteyen kişi, bu faaliyetlerini kendi haklı
emeğine dayandırmak zorundadır. Sayın üyeler,
bilindiği gibi ülkemiz korsan yayıncılık cennetidir. Uluslararası kuruluşlara
göre Türkiye dünyanın en kötü korsan piyasalarından biri olarak kabul
edilmektedir. Korsan eser kullanımı, akla ilk gelen sokaklarda bandrolsüz satılan kitap, kaset ya da CD’yle sınırlı
değildir. Hak sahibinden izin alınmadan çoğaltılan ya da topluma iletilen her
ürün korsan eser kullanımıdır. Bu konuda bir türlü gereken önlemler alınmadığı
gibi, dış yatırımcıların ülkeye yatırım yapmalarının önünde de en büyük
engellerden bir tanesidir. Özellikle her alandaki yabancı markaların taklitleri
Türkiye’de çok rahat bir şekilde üretilip ticareti yapılabiliyor. Bu da yabancı
yatırımcının haksız rekabet nedeniyle güveninin kırılmasına ve yatırım
yapmaktan vazgeçmesine neden olmaktadır. Sayın
milletvekilleri, tasarı ile öngörülen özel haksız rekabet hâlleri ve bunların
uygulamaya nasıl yansıyacağı hususu üzerinde özellikle durulmalıdır.
Yürürlükteki Ticaret Kanunu’nun 57’nci maddesi ile görüşmekte olduğumuz
tasarının 55’inci maddesi arasındaki temel fark, düzenlenmiş bulunan özel
haksız rekabet hâllerinin sayısındadır. Tasarının 55’inci maddesinde toplam 22
adet özel haksız rekabet hâli öngörülmüş olup bu sayı yürürlükteki Kanun’un
57’nci maddesinde 10’dur. Tasarı ile mevcut özel haksız rekabet hâllerine ek
olarak 12 adet haksız rekabet hâli daha öngörülmektedir. Tasarının 55’inci
maddesinde düzenlenen haksız rekabet hâllerine içerik olarak baktığımızda,
mevcut Türk Ticaret Kanunu’nun 57’nci maddesinde düzenlenmiş olan hâllere ilave
olarak getirilen haksız rekabet hâllerinin, rakipleri korumak yanında özellikle
tüketicinin sömürüsünü engellemek ve kamu menfaatlerini korumaya ağırlık
verdiği görülmektedir. Ancak bu durumların uygulamaya nasıl yansıyacağı
konusunda, özellikle bu durumların tespiti ve dava yoluyla talepleri yönünden
fazla iyimser olmamak
gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü genelde düşük rakamlarla alışveriş
yapan tüketici yönünde uğranılan zararın dava yoluyla talebi pek tercih
edilecek bir yol değildir. Bu nedenle, özellikle tüketici örgütleri ile
ekonomik ve mesleki birliklerin, tasarı madde 56/3’te öngörülen davaları açma
konusunda çok daha duyarlı davranmaları gerekmektedir. Ancak tüketici
örgütleriyle ekonomik ve mesleki birliklerin dava haklarını kullanabilmeleri
açısından zarar görme veya zarar tehlikesi şartının aranması bu yolun daha
etkili bir şekilde kullanılmasına engel teşkil etmektedir. Çünkü bu haklar
zaten mevcut kanunla tanınmış fakat bugüne kadar pek uygulanmamıştır. Tasarıyla
bu konuda getirilen en önemli değişiklikle, anılan örgüt ve kuruluşların dava
haklarını kullanabilmeleri açısından üyelerinin haksız rekabet eylemlerinden
zarar görme veya zarar tehlikesi içerisinde bulunmaları şartı kaldırılmıştır.
Bunun ise uygulamaya nasıl yansıyacağını, bu haklar kendilerine tanınan,
öngörülen kişiler ve diğer kişilerin bu haklarını kullanımdaki becerileri,
mahkemelerin süratli karar vermesi ve kararın yerine getirilmesindeki etkinlik
belirlemektedir. Rekabet genel
olarak emeğin korunması ya da haksız yere kazancın önlenmesine dönük bir tedbir
olmasına rağmen, ne yazık ki şu anda Türkiye koşullarında kepenk kapatma rekabeti
yaşanmaktadır. Yani teorik olarak kanunda öngördüğümüz sistemli, işleyen bir
mekanizma için geçerlidir. Ama ne yazık ki şu an global
kriz ve bu krizin en fazla etkilediği ülkelerden biri sıralamasında yer alan
Türkiye bu krizin sonuçlarını bir yandan örterken, hayatın içinde toplum,
esnaf, üretici bu kalite rekabeti yerine, daha iyi üretim rekabeti yerine ne
yazık ki kepenk kapatma rekabetiyle yüz yüze kalmaktadır. Hükûmetimiz
bu konuda çok başarılı olmuştur. Kepenkleri kapattırma rekabetinde başarılı bir
rotada yer almaktadır. Umarız, bu siyasi
iktidarın bu gerçekliğini gören toplum bu konuda daha doğru siyaset tercihinde
iyi bir rekabete girecektir. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Bayındır. Şahıslar adına
Batman Milletvekili Mehmet Emin Ekmen. Buyurunuz Sayın
Ekmen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakikadır. MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 96 sıra sayılı Türk
Ticaret Kanunu Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. On yılı aşkın bir
emeğin ve ortak aklın ürünü olarak gündemimize gelen Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı birtakım tartışmaları ihtiva etse de ticaret hayatımıza birçok
kolaylık ve yenilik getireceği açıktır. İkinci bölümü
oluşturan 30 ve 60’ıncı maddeler arasında ticaret sicili, ticaret unvanı ve
işletme adına ilişkin hususlar yer almakta olup 54 ve 63’üncü maddeler arasında
ise haksız rekabete ilişkin hükümler düzenlenmiştir. Bu bölümün,
şüphesiz, en dikkat çekici ve ticari hayatımız açısından, fikrî ve sınai hakların teminat altına alınması açısından en önemli
düzenlemesi haksız rekabettir. 54’üncü maddede “Haksız rekabet” “Öz olarak
ticari bir ilişkinin bütün katılanların menfaatine dürüst ve bozulmamış bir
rekabet ortamında yapılmasının sağlanması.” olarak tarif edilmiştir. Yasanın
55’inci maddesinde, alt fıkralarıyla birlikte yirmiye yakın haksız rekabet
fiili tek tek sayılarak belirtilmiştir. Yürürlükteki
Yasa’da yer alan haksız rekabet sebepleriyle bu yasadaki düzenleme
karşılaştırılarak dikkate alındığında, ticari hayatta meydana gelen gelişmeler,
yüksek mahkeme Yargıtayımızın içtihatları,
uluslararası sözleşmeler, farklı gelişmiş ülkelerin haksız rekabete ilişkin
mevzuatı ve Avrupa Birliği müktesebatı esas alınarak söz konusu düzenlemeler
yapılmıştır. Şüphesiz ki bu
düzenlemelerin Türkiye’de gerek yerli sermayemizin gelişmesi ve yerli
sermayemizin kat ettiği ticari, sınai ve fikrî
hakların teminat altına alınması gerekse de uluslararası dolaşımda bulunan
sermayenin, özellikle reel sektörde hizmet gören farklı ülkelere ait sermayenin
ülkemizdeki haklarının teminat altına alınması açısından çok önemli olduğu
açıktır. Tasarının 56’ncı
maddesi ve devamında ise haksız rekabetten mağdur olan tarafların hukuki
hakları düzenlenmiştir. Böylelikle haksız rekabete dayalı olarak mağdur tarafın
tespit, eda, tazminat ve ceza davaları ile sınai,
fikrî ve diğer haklardan doğan mağduriyetleri teminat altına alınmıştır.
Şüphesiz, gelişmiş ülkelerde ticari alanda sıklıkla karşılaşılan en büyük
problemlerden biri haksız rekabete dayalı hak ihlalleridir. Bu yasanın
yürürlüğe girmesiyle birlikte, elbette ki bu alanda çok yeni, çok farklı devrim
niteliğinde birtakım değişikliklerin getirileceğini ileri sürmek doğru olmaz. Ancak mevcut Türk Ticaret Kanunu’nda ve rekabetin korunmasına
ilişkin kanunda yer alan yasal mevzuatın, ticari hayatın, ticari işletmelerin
ülkemizin gelişen sanayisinin, gerek ihracatla birlikte gerekse de uluslararası
doğrudan yabancı yatırımcının ülkemize gelmiş olmasıyla birlikte ihtiyaç
duyulan birtakım hukuki teminatların bu yasayla birlikte daha ciddi şekilde
uygulanabilir olduğu ve teminata bağlandığı bir gerçektir. Bu bağlamda, yeni
Türk ticaret kanunumuzun ülkemize ve ticaret hayatımıza hayırlar getirmesini
diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Ekmen. Şahıslar adına
ikinci söz Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’a ait. Buyurunuz Sayın
Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 96 sıra sayılı Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar,
ayrıca bugün 3 Aralık Dünya Özürlüler Günü. Bu vesileyle, değerli engelli
kardeşlerimin bu günlerini kutluyor ve inşallah bundan sonraki süreçte de
yapmış olduğumuz yasal düzenlemelerle birlikte çok daha sağlıklı engelsiz
günler yaşanacağı umuduyla, kendilerine bugünün başarı, sağlık ve mutluluk
getirmesini diliyorum. Değerli
milletvekilleri, söz almış olduğum bu ikinci bölüm 31 ile 60’ıncı maddeler
arasını kapsamaktadır. Yaşayan bir sistem, âdeta bir organizma olan hukuk,
çevrenin, yaşamın ve ilişkilerin gelişimi ve değişimi çerçevesinde kendini
geliştirerek olaylara ve durumlara olan bakışını da yenilemektedir. Pek tabii
ki, bu, tüm hukuk sistemlerinde olağan bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu bağlamda ele almamız gereken ve yenilenen Türk Ticaret Kanunu’nda da gelişen
ve değişen teknolojiyle beraber dünya ekonomik ve sosyal sistemi içerisinde
sorunlara net, hızlı ve pürüzsüz bir şekilde cevap verebilecek şekilde ele
alınması da kaçınılmazdır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; özellikle Avrupa Birliği katılım müzakereleri
sürecinde ve uluslararası piyasalarla uyum çerçevesinde de konuya baktığımız
zaman çağdaş standartlarda bir ticaret hukuku düzenlemesi gerekliliğini de
görmekteyiz. Ticaret sicili, ticaret unvanı ve işletme adıyla haksız rekabete
değinilen Türk Ticaret Kanunu’nun bu ikinci bölümünde getirilen yeniliklerle,
biraz önce bahsettiğim gibi, doğabilecek olan sorunlara ve genel işleyişe dair
çözümler yeniden ele alınarak değerlendirilmiş bulunmaktadır. Ticaret siciline
ilişkin hükümlerde Avrupa Topluluğunun şirketlere ilişkin birinci yönergesine
ve eklerine uygun gelişmelerin ve gereksinimlerin gerekli kıldığı şekilde de
değişiklikler yapılmıştır. Bunların başında, tescil ve ilana tabi konuların
düzenli olarak depolandığı ve elektronik ortamda kullanıcılara sunulabildiği
bir bilgi bankasının Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği nezdinde kurulması
gelmektedir. Bu yenilik, öncelikle elektronik ortamda çalışan yerel, daha sonra
da tek merkezi ticaret sicile geçişi kolaylaştıracaktır. İkincisi, ticaret
sicilinin tutulmasından doğan zararlardan devletin sorumluluğu hakkındaki
hükümlerin yeniden sisteme alınmasıdır. Bir üçüncüsü de
görünüşe güven ilkesinin kanuna güçlü bir şekilde yansıması, hukuki işlemlerde
sicilin olumlu işlevinin kesin çizgilerle tanımlanmasıdır. Yine, 6762 sayılı
Kanun’da yetersiz kalan ticaret unvanının tecavüze uğraması hâlinde
açılabilecek davalar, istenebilecek tazminat ve zaman aşımı konuları açığa
kavuşturulmuştur. Ayrıca, getirilen yeni kurallarla bu tasarının fikrî
mülkiyete ilişkin kanun hükmünde kararnamelere uyumu da sağlanmış
bulunmaktadır. Genel olarak 6762 sayılı Ticaret Kanunu’nun ilgili maddeleri
temel alınarak yapılan düzenlemede de, az önce değindiğim üzere, gerekli
düzenlemeler ve yapılan eklemelerle günün şartlarına uygun bir hâle getirilmesi
çalışılmıştır. Özellikle ekonomik değerlerin para miktarı gibi günümüz
şartlarına uygun bir hâle getirilmesi sağlanmıştır. Avrupa Topluluğu şirketler
hukukuna ilişkin yönerge de göz önünde bulundurularak mevcut kanunların revize
edilmesi sağlanmış bulunmaktadır. Sayın Başkan,
değerli üyeler; diğer taraftan 6762 sayılı Ticaret Kanunu’na baktığımız zaman
haksız rekabete ilişkin ilgili hükümlerin kaynağının 1943 tarihli İsviçre’nin
haksız rekabete dair kanunu olduğunu görmekteyiz. Zaman içerisinde ve değişen,
gelişen şartlar göz önüne alındığında bu kanunda ilgili ülkede yani İsviçre’de
1986 yılında gerekli değişiklikler yapılmış ve güncelleştirilmiştir. Türkiye
ise ilk kez 1994 yılında rekabeti düzenleyen kanun hükümlerine sahip olmuştur.
1994 tarihli 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun ise İsviçre’den
değil Roma Anlaşması’na dayanan Avrupa Topluluğu Anlaşması’nın ilgili
hükümlerinden alınmıştır. Avrupa Topluluğu ülkeleri ise 2005 yılında
yayımladığı haksız iş uygulamalarına ilişkin yönergeyle de tüketici merkezli
olarak konuya yaklaşmış ve koruma altına almıştır. Bu bağlamda baktığımız zaman
da yönergenin tasarıya yansıtıldığını görmekteyiz. Haksız rekabete
ilişkin kuralların amacı, bütün katılanların menfaatine, dürüst ve bozulmamış
rekabetin sağlanmasıdır. Yanıltıcı, incitici, kötüleyici beyanlar, aşırı
reklamlar ve rekabet bozucu satış yöntemleri engellenmiş olacaktır. Haksız
rekabet alanında ayrıca çağdaş içtihatlar ve öğretiyle oluşan birikim özenle
korunmuştur. Sayın Başkan, değerli üyeler; sonuç olarak, görüşülmekte olan 96
sıra sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun ülkemize, milletimize hayırlara vesile
olmasını diliyor; çağdaş, günün şartlarına uygun, aksaklıkları önleyici,
sorunlara hızlı ve makul bir şekilde cevap verebilecek olan bu yasa tasarısının
Genel Kurulumuzdan geçeceği inancıyla ve ayrıca engelsiz bir yaşam dileğiyle
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Aydın. Sayın
milletvekilleri, şimdi soru-cevap işlemine geçiyoruz. On beş dakika soru-cevap
işlemi için süremiz var. Sayın İnan, Sayın
Aslanoğlu, Sayın Kaplan, Sayın Akkuş, Sayın Yunusoğlu, Sayın Özkan, Sayın Durmuş, Sayın Aydoğan, Sayın Akcan ve Sayın Yalçın ilk gördüklerim,
sisteme girmişlerdir. Süremiz on beş
dakika olduğu için yarısını soru soracak arkadaşlara, yarısını da cevaba
ayıracağım. Onun için, soru soracak arkadaşlarımızın, lütfen çok kısa bir
şekilde, sadece soru sormalarını rica edeceğim herkes rahatlıkla sorularını sorabilsin
diye. Süre başladı. Sayın İnan,
buyurunuz. MÜMİN İNAN
(Niğde) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Bakanım, şu
anda hem Türkiye’de hem de Niğde ilimizde hem üretim hem de ticaret neredeyse
durma noktasına gelmiştir. Niğde Organize Sanayi Bölgesi’nde ne yazık ki kırk
yıldan beri kurulu bulunan şirketler bugünden itibaren işçi çıkarmaya
başlamışlardır. Bazıları işçilerini yarıya, bazıları da tamamen fabrikalarını
kapatmak suretiyle Niğde’deki üretim ve ticari faaliyetlerine son vermişlerdir.
Bu, son derece tehlikeli bir hadisedir. Esas tehlikeli hadise teşvik
uygulamasının yıl sonunda dolacak olmasıdır. Niğde’de
ve Türkiye’de diğer illerde teşvik uygulamalarının devam etmesi bu ekonomik
krizden çıkışın bir noktası olarak görülebilir. Teşvik uygulamalarının
uzatılmasını düşünüyor musunuz? Teşekkür ediyorum
efendim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın İnan. Sayın Aslanoğlu… FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, geçen hafta da bahsettim, Çek Kanunu’ndan
dolayı, çekte cirantalar, ihtiyati hacizlerden dolayı artık tüm ticari
yaşamlarını kaybetmek üzeredirler. Hiçbir günahı… Sadece binlerce çek ciro
etmiş, vermiş, vadelerine, bir ay, iki ay, on beş gün kala tüm çekleri aynı
anda bir tüccara “Getir, bunu öde.” dersen kimse bunu ödeyemez. O bankalar bu çekleri
bu vadelerde bilerek almışlardır, bu kredinin tasfiyesinin bu şekilde
yapılacağını görerek almışlardır ama daha vadesi gelmeyen, bir insanın
cirantadan dolayı… Bir çekte on ciranta varsa, on cirantanın üzerine aynı çekle
ihtiyati tedbir kararı aldırıyorsun ve ihtiyati haciz uyguluyorsun. Bu
insanların artık bankalarla tüm ilişkileri kesiliyor, diğer tüm bankalar
üzerlerine geliyor. Onun için, Ticaret Kanunu’ndan daha büyük, daha önemli konu
budur, bugün piyasanın içinde olduğu koşullar da budur. Mutlaka mutlaka bunun ya bankalara bir şekilde… Ben bunu
yetkililere, ilgili bakanlıklara söylememe rağmen aynı işlemler devam ediyor.
10 kişinin -size geçen takdim etmiştim, yine getirebilirim- ihtiyati hacizle,
bu insanların tüm ticari yaşamları, onurları, şerefleri, haysiyetleri yok
ediliyor. Bu konuda acil, acil, acil önlem almayı düşünüyor musunuz? BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Aslanoğlu. Sayın Kaplan… HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakan,
1996’dan bu yana gümrük birliği, özellikle son yıllarda, Türkiye aleyhine
işliyor. Avrupa Birliği dış ülkelerle, Çin, Hindistan ve diğer Asya ülkeleriyle
olan dış ticaretinde onların yıkıcı rekabetine karşı bir şey yapamıyor çünkü
gümrük birliğine göre Avrupa Birliği bu ülkelere ne tarife uyguluyorsa Türkiye
de ona uyuyor. Bu durumda, Asya’ya girişte ithalata dayanıklı ve toleranslı bir
yaklaşım için yeni kriz paketinizde, Avrupa Birliğinin dayattığı gümrük
tarifelerini uygulamak zorunda bırakan gümrük birliğini masaya yatırmayı
düşünüyor musunuz? Yeni pakette,
özellikle kriz karşısında cari açık sorununu aşmak açısından bir çabanız var
mı? KDV indirimi
yanında, ayrıca işçi, memur vergilerinde indirim düşünüyor musunuz? Aynı
yaklaşım için, ÖTV, yani dolaylı vergide de tüketiciyi korumak için bir indirim
çalışmanız var mı? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Kaplan. Sayın Akkuş… AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakanım; son zamanlarda iflas eden, küçülmeye
çalışan ve işçi çıkaran iş yerleri ile ilgili birçok haberler almaktayız. Bu durumda
olan işletmeler, daha ziyade kredi taksitlerinin geri ödenmesinde ve
taahhütlerini yerine getirmede zorlanıyorlar. Bir tedbir olarak, bunların bu
yükümlülüklerinin beş altı ay ötelenmesi bu işletmelerin birçoğunu iflastan ve
birçok vatandaşı işsiz kalmaktan kurtaracaktır. Bu konuda bir çalışmanız var
mı; yoksa, çalışma yapmayı düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Akkuş. Sayın Yunusoğlu… SÜLEYMAN LÂTİF
YUNUSOĞLU (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakanım,
malumunuzdur ki birçok vatandaşımız bankalardan aldığı kredi kartları
dolayısıyla borçlarını ödeyememekle karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu hem ticari
hayatımızı olumsuz etkilemekte hem de ailelerin dağılmasına sebep olabilecek
birtakım facialar yaşamamıza sebep olmaktadır. Dolayısıyla, bu kredi kart
mağdurlarının mağduriyetlerinin önlenmesi ve ticari hayatımızın canlanmasına
yönelik bir çalışmanız var mıdır? Bu konuda bir düzenleme yapmayı düşünüyor
musunuz? BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Yunusoğlu. Sayın Özkan... RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
Ticaret Kanunu’nu görüştüğümüz bugünlerde, hamdolsun krizin teğet geçtiği,
hatta inişe başladığı duyumlarını Sayın Başbakanın dilinden duyuyoruz. Ancak
birçok büyük fabrikada beyaz yakalıların mavi yakalıya, mavi yakalıların da iş
bıraktırıldığına şahit oluyoruz. Bu konuda ekonomik bir paket açıklayacak
mısınız? Politikalarınızda KDV’yi aşağıya çekmeyi düşünüyor musunuz? İşçi
çıkarılışlarını nasıl açıklarsınız? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Özkan. Sayın Durmuş... OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Başkan, son ekonomik kriz dolayısıyla Türkiye’de küçük
esnaf ve perakendeci esnaf batmış durumdadır. Haksız rekabetle yandaş
toptancılardan gıda paketi alan Hükûmetimiz, muhtaç
insanlara gıda paketi yerine hazır para vererek perakendecileri kurtarmak için
bir ekonomik kriz paketi hazırlıyor mu? BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Durmuş. Sayın Aydoğan… ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Uygulanan
ekonomik program sonrasında yaşanan sorunlar ve krizle birlikte işini
sürdüremeyen, kapatan, ödeyemediği çek ve senetler nedeniyle sicili bozulan
sayısız ticaret erbabımız bulunmakta. Bu durumdaki ticaret erbapları ile ilgili
düzenleme yapılacak mı? Yeni bir sicil düzenlemesi ve sicil affı düşünülüyor
mu? Başbakan paketin uygulamaya konulduğunu ifade ediyor fakat paketten reel
piyasanın ve ticaret dünyasının haberi yok. Bu görünmeyen paketin içeriği
nedir? İmralı’daki
inşaatın durumu nedir? Bu yaşanan krizler İmralı’daki inşaatı etkileyecek
midir? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Aydoğan. Sayın Akcan… ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, ben Sayın Bakanımı
hazır burada bulduğum için bu soruyu yöneltiyorum, doğrudan kanunla ilişkisi
olmayabilir. Geçen hafta sonu
Sayın Bakanımın Müsteşarı, Bakanlık Müsteşarımız, bir basın mensubunun bir
açılışta sorduğu soruya verdiği cevapta, İmralı’daki ek ceza infaz binasının
devletin ihtiyacı olduğunu ifade etti ve arkasından, hangi tip mahkûmların
orada alıkonulacağı sorusuna da “Bu henüz belirlenmedi.” diye ifade etti. Henüz
belirlenmemiş mahkûm veya mahkûm tipi ortadayken hangi ihtiyaca binaen bu
planlama yapıldı? Onu merak ettiğim için bu soruyu yöneltiyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Akcan. Sayın Yalçın… RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Bakanım, bu
tasarının genel gerekçesinde, madde gerekçelerinde birçok vesileyle şeffaflık
ilkesi, hesap verilebilirlik ilkesi, sözleşme serbestisi,
ticari rekabet gibi ilkeler ifade edilmekte ve dünyayla, özellikle Avrupa
Birliğiyle uyumdan bahsedilmektedir. Sayın Bakanım,
2003’te çıkardığınız bir yasal değişiklik ile belediyeler kendi şirketlerine
ihale verebiliyorlar, yani hem ihaleyi yapan makam belediye hem alan makam belediye.
Bu durum sizin şeffaflık anlayışınızla ne derece bağdaşıyor? Şeffaflık ilkenizi
siyasette de hâkim kılmayı düşünür müsünüz? Örneğin dokunulmazlıkları
kaldırmayı düşünür müsünüz? Siyasetin finansmanını da şeffaflaştırmayı düşünür
müsünüz? Belediye şirketlerinin de aynı ilkeler doğrultusunda serbest rekabet
içerisinde ticaret yapmasını temin etmeyi düşünür müsünüz? Çok teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Yalçın. Sayın Özensoy… NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
kanunda kooperatifler de şirket hâline geliyor, yani ibare getiriliyor. Bütün bunlardan dolayı da bu kooperatiflerin tabelaları değişmek
durumunda. Acaba Türkiye genelinde sırf bu yüzden ne kadar bir yük
gelecek, bunun hesabını yaptınız mı? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Özensoy. Sayın Yüksel… CÜNEYT YÜKSEL
(Mardin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakanım,
Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nda tacirin hangi belgeleri saklaması gerektiği
öngörülmektedir? İkinci sorum:
Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nda haksız rekabetin varlığı hâlinde tüzel
kişilerin ceza sorumluluğunda ne gibi değişiklikler olmuştur? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Yüksel. Son bir söz var,
onu da verince bütün istekler yerine gelmiş olacak. Sayın Bulut… AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
Diyanet İşleri Başkanlığı hacı adaylarımıza Çin malı valiz dağıttı. Bunu
Diyanet İşleri Başkanlığına sordum “Türkiye’de yerli ürünler varken niçin Çin
malı ürünleri veriyorsunuz?” diye. Bana verilen cevapta ise “Şu ana kadar
dağıtılan valizlerden herhangi bir şikâyet gelmedi.” denildi. Başbakanın “Yerli
malı kullanın.” genelgesine rağmen Hükûmete bağlı
kurumların Çin malı ürünler alması konusundaki düşüncelerinizi alabilir miyim? BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bulut. Buyurunuz Sayın
Bakan. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, 10 civarında değerli milletvekili
arkadaşımız soru yönelttiler. Bu sorulara bana ayrılan süre içerisinde mümkün
olduğunca cevap vermeye çalışacağım. BAŞKAN – Sayın
Bakan, ek iki dakika daha olabilir. Çalışma süremiz saat 13.00’te bitecek, o
zamana kadar cevap verebilirsiniz. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Peki Sayın Başkanım, teşekkür ederim. Önce, Adalet
Komisyonu Üyesi Değerli Arkadaşım Metin Çobanoğlu grubu adına biraz önce yapmış
olduğu konuşmada da bana bir soru tevcih etmişti, izin verirseniz oradan
başlamak istiyorum. Konuşmanın içerisinde benim açıklama yapmamı arzu ettiği
bir soruydu. Kendisi, bu
kanunda sermaye şirketlerinin sadece web sitesiyle ilgili düzenlemeleri
gördüğümüzü veya buna rastladığımızı ancak yeni gelişmelere elektronik işlemler
ve bilgi toplumu hizmetleri açısından fazlaca yer verildiğine rastlamadığını
ifade etti ve bu konuda benim bir açıklama yapmamı arzu eden bir ifade kullandı
yanlış hatırlamıyorsam. Bu soruya kısaca cevap vermek istiyorum. Sayın Çobanoğlu
tabii haklıdır, sermaye şirketlerimiz bu kanunla web sitesi kurma gibi bir
zorunlulukla karşılaşacaklardır ancak bilgi teknolojilerindeki gelişmelerin bu
Ticaret Kanunu’na yansıması sadece web sitesi kurmaktan ibaret değildir, tüm
teknik gelişmeler bu tasarıda yoğunlukla yer almıştır. İnternet sitesi kurma
dışında şu teknik açılımlar da bu yasada değişik maddelerde bulunmaktadır:
Örneğin, tasarının 64 ve 65’inci maddelerinde düzenlenen elektronik muhasebe bu
doğrultuda getirilmiş yeni bir yaklaşımdır. Belgelerin elektronik ortamda
saklanması yine aynı şekilde değerlendirilebilir. Elektronik imza,
ki bu tasarının 1526’ncı maddesinde düzenlenmiştir; bu konuyla ilgili sanıyorum
biraz daha açılım getirecek olan bir önerge de hazırlanmıştır, madde sırası
geldiğinde bu konuyu da değerlendireceğiz. Elektronik ortamda konşimento yani
denizcilikle ilgili elektronik taşıma senedi ve sigorta poliçesi, elektronik
ortamda genel kurul ve yönetim kurulu toplantılarının yapılması gibi
düzenlemelere bu tasarıda bolca yer verildiğini ifade etmek isterim. Şimdi, söz alan
ve bana soru yönelten arkadaşlarımızın aşağı yukarı büyük bir çoğunluğu şu anda
tüm dünyanın içinden geçtiği ekonomik kriz ve tabii ki bunun Türkiye’deki
yansımalarıyla ilgili piyasadaki gelişmeler konusunda değerlendirmeler yaptılar
ve benim bu konuda Hükûmet olarak ne gibi tedbirler
aldığımız konusunda açıklama yapmamı arzu ettiler. Değerli
arkadaşlarım, şunu hemen ifade etmek durumundayım: Yaşadığımız şu süreçte tabii
ki piyasada bir durgunluk yaşanmaktadır. Tüketici durumundaki vatandaşlarımız
harcamalarını kısmakta “Acaba yarın ne olacak, alışveriş yapsam mı yapmasam mı”
tereddüdü yaşamaktadır. Tabii ki bu, Türkiye’de alışverişi ve ticareti olumsuz
etkilemektedir. Esnafımıza,
sanatkârımıza ve tüccarımıza şu dönemde mutlaka kimilerinin “can suyu” tabir
ettiği, kimilerinin “kredi” dediği birtakım ekonomik imkânlar sağlanmasının
gerekliliğini biz de biliyoruz. Nitekim 350 milyon YTL mesabesinde bir yıl
vadeli ve faizsiz, üç ay ödemesiz bir uygulamanın başladığını hepiniz
biliyorsunuz. Ancak sizinle paylaşmak istediğim şu düşüncedir: Şu süreçte
piyasanın kredi ve ekonomik destek yanında bir o kadar bir şeye ihtiyacı var, o
da moraldir. Yani piyasanın bu süreci başarıyla atlatabilmesi için, Türkiye’nin
bu ekonomik sıkıntıları başarıyla geride bırakabilmesi için para kadar önemli
bir şey daha var, o da moraldir. O bakımdan -tabii ki, ben Hükûmet
adına konuşuyorum- muhalefet partili arkadaşlarımız bu süreçte tabii ki,
eleştirel yaklaşımlarda bulunacaklardır, konuşurlarken işte “piyasa battı,
esnaf yok oldu, piyasada yaprak kımıldamıyor, çok kötüye gidiyoruz” söylemini
kullanacaklardır. Ancak bunlar, para kadar önemli olan moral desteği olumsuz
etkileyen beyanlardır. Hükûmet olarak tabii ki, bu
işten biz sorumluyuz, şu anda icra mevkisinde olan biziz, Hükûmetiz.
Türkiye iyiye de gitse, kötüye de gitse bu konuda birinci derecede sorumlu olan
Hükûmettir. Ancak ben biraz önce muhalefet
partilerine mensup bir arkadaşımızın konuşmasındaki bir cümlenin altını çizmek
istiyorum: “Bütün bu yaşananlardan tabii ki siyaset sorumludur, biz muhalefette
de olsak, kuşkusuz ki bunlardan biz de etkileniyoruz.” demiştir. Benim de katıldığım bu tespit doğrultusunda diyorum ki, tabii ki
sorular soracaksınız, değerlendirmeler yapacaksınız ama bu değerlendirmelerde
ve sorularda piyasaya umut verecek, onların moralini büsbütün bozacak
ifadelerde bulunmaktan kaçınırsak, inanıyorum ki şu süreci atlatmada el
birliğiyle hareket etmiş ve Türkiye’nin içinden geçtiği bu süreçte ekonomik
krizi atlatmada el birliğiyle yardımcı oluruz diye düşünüyorum. Bir doktor,
hastasını muayene ettiğinde gerçekten birtakım olumsuz bulgulara rastlamışsa o
hastasına “Kardeşim, eyvah, sen neredeydin bu zamana kadar, senin durumun iyi
değil, herhâlde yolcusun.” demez. “Çok iyisin kardeşim. Biraz daha sabret, şu
ilaçları kullan, mutlaka iyileşeceksin.” der. NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Yeni tıp bilimi gerçekleri söylüyor, öyle yapmıyor. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de bu anlayış içerisinde olmalıyız. Piyasadaki
morali bozucu beyanların kimseye faydası yok ki. O nedenle Hükûmet
olarak reel sektörle, finans sektörüyle sürekli iletişim hâlindeyiz. Ekonomiden
sorumlu bakan arkadaşlarımız yaşanan bu süreçte finans sektörünün, reel
sektörün neye ihtiyacı var, bu ihtiyacı biz Türkiye olarak nasıl
karşılayabiliriz, bu konuda sürekli çalışmalar yapıyor. Birtakım adımlar
atıldı, bir paketten bahsedildi. Ben Adalet Bakanıyım, tabii bir paket
açıklanacak mı, açıklanmayacak mı, ekonomiden sorumlu bakan arkadaşlarımız bir
araya geliyorlar. Belki önümüzdeki çok kısa bir süre içerisinde bu konuda
yapılan hazırlıklar kamuoyuyla paylaşılacaktır. Ben, Ticaret
Kanunu ile ilgili bir tasarının görüşülmesi esnasında piyasanın ticari
hayatıyla ilgili sorular sorulmasını son derece doğal karşılıyorum. Ticari
hayatla ilgili bir düzenleme görüşülürken tabii ki bu soruları da soracaksınız.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Orada aslında Maliye Bakanının oturması gerekir. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Ama Ticaret Kanunu’nu hazırlayan, Bakanlar
Kuruluna sevk eden, oradan Meclise gelen, Adalet Komisyonunda Hükûmeti temsil eden bendim. Dolayısıyla, Ticaret Kanunu
görüşülürken benim burada bulunmam gerekiyordu. O bakımdan huzurunuzda olduğumu
ifade etmek istiyorum. Şimdi, tabii
Mümin İnan arkadaşım ilk soruyu yöneltmişti. O da işte Niğde’den örnekler
verdi, üretim ve ticaret durma noktasına gelmiştir gibi birtakım
değerlendirmeler yaptı. “Teşvik uygulamasına devam edecek miyiz, etmeyecek
miyiz?” diye buyurdular. Tabii, ben bu konuyla görevli bakan arkadaşlarımla
müzakere etmeden, en azından onlarla istişare etmeden bu soruya şu anda cevap
verebilecek durumda değilim Mümin Bey. MÜMİN İNAN
(Niğde) – Esas tehlike burada başlıyor, üçüncü kriz… ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Bu konuyu önemsediğimi ifade etmek istiyorum.
İlgili arkadaşlarla görüşeceğim. MÜMİN İNAN
(Niğde) – Teşekkür ederim. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Ben de duyarlılığınıza ayrıca teşekkür ediyorum. Sayın Aslanoğlu, tabii çeklerle ilgili yaşanan sorunu tekrar
gündeme getirdi. Ben, sıkıntısını, daha doğrusu piyasada yaşananı eskiden
piyasanın içerisinde bulunan bir arkadaşımız olarak çok iyi hissettiğini
biliyorum, o duyarlılıkla bu soruyu sorduğunun da farkındayım çünkü özel
görüşmelerimizde de bunu gündeme getirmişti. Birinci bölümle ilgili yaptığımız
müzakerelerde de buna benzer bir soru gelmişti. Aslında Ticaret Kanunu’nun
711’inci maddesiyle ilgili bir değişiklik yaptığımızı ama asıl bu konunun… Tabii çeklerde vade olmuyor biliyorsunuz, bankaya ibraz tarihinde
çekin arkası yazıldığında, bununla ilgili alacaklı durumdaki kişi veya avukatı icrai işlem başlatabiliyor, ticaret mahkemesinden veya
asliye hukuk mahkemelerinden ihtiyati haciz kararları alabiliyor ve arkadaki
tüm cirantalar da bu talepte borçlu olarak gösteriliyor ve bunlarla ilgili de
ihtiyati haciz kararları infaz edilebiliyor, yerine getirilebiliyor. Bütün bunları
ekonomiden sorumlu Sayın Ekren’e de ilgili
arkadaşlarım iki kez sundular. Sayın Aslanoğlu, hatta
en son pazartesi günkü Bakanlar Kurulu toplantısında Nazım Bey “Sizin
hazırladığınız çek kanunu çok maddeli bir çek kanun tasarısı. Bunu acaba birkaç
maddeye indirgeyebilir miyiz? Çünkü piyasada bununla ilgili yaşanan çok ciddi
bir sorun var, en azından bu sorunu ortadan kaldırıcı birkaç madde hâlinde sevk
edebilir miyiz?” dedi. Ben de kendisine “Siz ticaret erbabıyla sürekli temas
hâlindesiniz, bu sorunu en iyi bilenlerden birisiniz. Hangi maddeleri öncelikle
getirelim, onu tespit edin lütfen; verin bize, biz de onu tasarı olarak bir an
önce Meclise sevk edelim.” dedim.
Aslında, tasarımız şu ama… Kaç madde bu? 14-15 madde. BAŞKAN – Sayın
Şahin, sürenizi çok fazlasıyla aştınız. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sanıyorum, bu konuyla ilgili birkaç maddelik bir
düzenlemeyi önümüzdeki günlerde süratle Meclise sevk etmeyi planlıyoruz. Sayın Başkanım,
sürem mi doldu? BAŞKAN –
Fazlasıyla doldu. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Diğer sorulara yazılı cevap vereceğim Sayın
Başkanım. Çok teşekkür
ederim. BAŞKAN – Bir
saniyenizi alayım. Sayın Durmuş’un bir sorusu var, onu da belki yazılı
cevaplarsınız. O da sorusunu sorsun ve ara verelim. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Hastalarımız
yanlış anlamasın, Sayın Bakan açıklama yaparken kanser hastalarını örnek verdi.
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – “Kanser” demedim. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) - Şimdi, tedavi modaliteleri çok değişti,
çeşitli tedaviler var. Hastalığın ciddiyeti doktorlar tarafından hastaya ifade
edilmezse devam edecek tedavileri aksatabilir, bu da hastalığın yayılması ve
ölüme sebep olabilir. O bakımdan, buradan doktor arkadaşlarımı uyarıyorum,
hastalarınızı hastalığın ciddiyeti konusunda ikna edin ve tedavinin devamını
sağlayın diyorum. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Durmuş. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Moral vermekten de vazgeçmeyin, değil mi efendim? BAŞKAN – Saat
14.00’e kadar ara veriyorum. Kapanma Saati: 13.03 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 14.03 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan CANDEMİR ÇELİK
(Bursa) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25’inci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum. Görüşmelere
kaldığımız yerden devam ediyoruz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. İkinci bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı. Şimdi, ikinci
bölümde yer alan maddeleri, varsa o maddeler üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım. 31’inci maddenin
başlığını okutuyorum: 5. Değişiklikler MADDE 31 – BAŞKAN – Madde
üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
Türk Ticaret Kanununun 31. maddesinin (2). fıkrasının
sonuna aşağıdaki ifadenin eklenmesini arz ederiz. Saygılarımızla.
Madde 31 -2-
İmzaları tescil edilmiş olan kişilerin istifa etmesi, iş akitlerinin fesih
edilmesi ve kurumla ilişkilerinin kesilmesi hâlinde, bu kişilerin imza
yetkilerinin kaldırıldığı, kurum tarafından 15 gün içerisinde tescil ve ilan
ettirilir. BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, buyurunuz efendim. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; geçen gün kargaşaya
gelen bir önergeydi bu “Keşke kabul etseydik.” dediğiniz bir önerge. Olay şu: Bir kişi
bir şirketten istifa ediyor fakat o kişi istifa ettikten sonra imza iptalini
ticaret sicilinde kendisi gidip iptal edemiyor. Belli bir süre -belki üç ay,
beş ay- sonra şirket iptal ettirmek durumunda bunu. Örneğin bir şeye imza atmak
istemiyor birisi, kurumdan istifa edip ayrılıyor ama imza iptalini -şirket yazı
yazacak ticaret siciline- o, tescilini ve iptalini şirketin yazısıyla
yapabiliyor. Eğer burada altı ay sonra iptal ettirirse şirket, o sürede
şirkette geçen her türlü olaylardan da yönetim kurulu üyesi olarak ve imza
sahibi olarak –örneğin, yönetim kurulu başkan vekili, başkan veya başka birisi
olabilir, yönetim kurulu üyesi olabilir- sorumlu oluyor, ayrılmasına rağmen.
Yani benim elimde bu yetki yok ki, ayrıldığım gün gidip bunu ticaret siciline
“Ben ayrıldım. İşte vesikalarım, işte noterden tespit ettim, ben bu kurumdan
istifa ettim, benim bu kurumla ilgim kalmadı.” deme yetkim yok. Bunu
söylüyoruz. Geçen gün de bu
önergeyi bir başka maddede vermiştik. Sayın grup başkan vekili “Önerge gelmedi,
görseydik kabul ederdik.” dedi. Şimdi, burada bir başka yerde yine aynı konuda
bir başka maddede “İstifa eden, ayrılan, iş akdi feshedilen kim varsa bu
imzaların iptalini on beş gün içinde -bir süre getiriyoruz- kurum yaptırmak
zorunda.” diyoruz. Bunu söylüyoruz. Burada, çalışanların hakkını korumak, aynı,
kötü niyetli işverene karşı çalışanı zor durumda bırakmamak için bu önerge… On
beş gün içinde eğer imzasını iptal ederse o zaman hiçbir sorun kalmaz. Durum bu kadar basit. Burada imzasını iptal ettiremeyen kişiyi, kötü niyetli işverenin,
yarın kendi ayrıldıktan sonra, imzası olmamasına rağmen, bak, dikkatini
çekerim, imzası olmamasına rağmen yönetim kurulu üyesi ise ondan şirketi temsil
ve ilzam eden yönetim kurulunun hepsi sorumlu olduğu için onun ismi orada
bekliyor, duruyor, iptal edilmemiş oluyor ve mahkemeler de “Gel kardeşim.”
diyorlar. Durum bu kadar basit ve açık. Diyoruz ki burada
işverene, kardeşim sen, ayrılan kişilerin -hangi şekilde ayrılırsa ayrılsın-
şirketle ilişiği kesilen, istifaen, iş akdi
feshedilen ve başka bir şeyle kim ayrılmışsa bunun imzasının on beş gün içinde
ticaret sicilince iptalini tescil ve ilan ettirilsin diyoruz. Takdir hepinizin.
Hepinize saygılar
sunuyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Aslanoğlu. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir. 31’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 32’nci maddenin
başlığını okutuyorum: II - Sicil
müdürünün görevleri 1. İnceleme
görevi ve geçici tescil MADDE 32 - BAŞKAN – Madde 32
üzerinde iki önerge vardır, önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım,
sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım. İlk önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
96 sıra sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının 32 nci
maddesinin 2'nci fıkrasının " ...emredici hükümlere aykırı olup olmadığı ve
söz konusu sözleşmenin…” ibaresinin tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı" nın 32. maddesinin "Sicil Müdürünün Görevleri"
şeklindeki başlığının "Ticaret Sicil Müdürünün Görevleri'" şekline
dönüştürülmesini; 32. maddenin 1. fıkrasındaki "var olup olmadığını"
ibaresi yerine, "bulunup bulunmadığını" ibaresine yer verilmesini:
32. maddenin 2. fıkrasındaki "söz konusu sözleşmenin" ibaresinin
metinden çıkarılmasını; 32. maddenin 3. fıkrasındaki "şarttır"
ibaresi yerine, "gereklidir" ibaresinin kullanılmasını; 32. maddenin
3. fıkrasının sonuna gelmek üzere, "Bu hükme aykırı kayıtların
bulunduğunun tescili talebe yetkili olan kişiler tarafından bilinmesi halinde
bunların talebi üzerine veya Ticaret Sicil Memurluğu yetkililerince tespit
edilmesi halinde ilgililerine bildirilerek resen düzeltilir." hükmünün
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN –
Konuşacak mısınız yoksa gerekçeyi mi okutayım? RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – Ben konuşacağım. BAŞKAN – Sayın
Yalçın, buyurunuz. RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Çok değerli
milletvekilleri, 32’nci madde üzerine verdiğimiz önerge üzerinde söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlarım, önceki bölüme ilişkin soru-cevap kısmında Sayın Bakana
yönelttiğim sorunun cevabını alamadım, bir kez daha tekrar etmek istiyorum.
Umarım Sayın Bakan ilerleyen bölümlerde cevabını verir. Bu benim kişisel olarak
üzerinde çok kafa yorduğum ve grup olarak da Meclis gündemine bir araştırma
önergesi ile de getirdiğimiz bir konudur. Sayın Bakanım, bu
tasarının gerekçesinde, genel gerekçesinde, madde gerekçelerinde şeffaflıktan
bahsediliyor, sözleşme serbestisinden bahsediliyor,
hesap verilebilirlikten bahsediliyor ve bunların da artık Avrupa Birliği
ekseninde küresel genel ilkelere dönüştüğü ifade ediliyor. Bu ilkelere
verdiğiniz değeri saygıyla karşılıyoruz, biz de değer veriyoruz ve bu ilkelere
verdiğiniz değerin siyasetin finansmanında da hayata geçmesini ümit ediyoruz.
Özellikle 2003 yılında yaptığınız bir değişiklikle belediye şirketlerinin
belediyelerden ihale alabilmesinin önü açıldıktan sonra sürekli bu şirketler
yolsuzluk iddialarıyla gündeme gelir oldu. Bu konuda bana göre Kamu İhale
Kurumu da bir yanlış yorumla böyle bir olaya sebebiyet veriyor ama özellikle
istirhamım, haksız rekabeti önleyen, neredeyse bir yolsuzluk çarkına dönüşmüş
bu sisteme bir an önce müdahale etmeniz ve serbest ticaretin önünü açmanızdır. Değerli
arkadaşlarım, önergemize gelince, bunun bir kısmı madde metnindeki Türkçe
hatalarıyla ilgilidir. Aslında imkân olsaydı, Komisyonda görüşme imkânı
yakalamış olsaydık bunlar düzeltilmesi mümkün eksikliklerdi. Burada 1’inci
fıkrada geçen “var olup olmadığını” ibaresi yerine “bulunup bulunmadığını”
ibaresinin eklenmesini, değiştirilmesini teklif ediyoruz. Yine 3’üncü
fıkrada “şarttır” ibaresi yerine “gereklidir” ibaresinin kullanılmasını
öneriyoruz. Değerli
arkadaşlarım, burada önemli bir önerimiz var, o da 3’üncü fıkranın sonuna
gelmek üzere “Bu hükme aykırı kayıtların bulunduğunun tescili talebe yetkili
olan kişiler tarafından bilinmesi hâlinde bunların talebi üzerine veya Ticari
Sicil Memurluğu yetkililerince tespit edilmesi hâlinde ilgililerine
bildirilerek resen düzeltilir.” hükmünün eklenmesini teklif ediyoruz. Bundaki muradımız
değerli arkadaşlarım şudur: Şimdi 3’üncü fıkra incelendiğinde “Tescil edilecek
hususların gerçeği tam olarak yansıtmaları, üçüncü kişilerde yanlış izlenim
yaratacak nitelik taşımamaları ve kamu düzenine aykırı olmamaları şarttır.”
ibaresi var. Bu doğru bir düzenlemedir fakat her nasılsa herhangi bir sebeple
sicilde bu maddedeki getirilen kısıtlamalara aykırı bir hususun varlığı hâlinde
-gözden kaçması suretiyle olabilir, kasıtlı olabilir- herhangi bir sebeple maddede
belirtilen kısıtlamalar dışında bir husus tescil edilmişse ne yapılacağı hususu
bu maddede belirtilmemiştir. Önergemizle böyle bir hâlde yapılan bir kaydın
ilgililerin talebi ya da sicil memurluğunun, müdürlüğünün resen düzeltme
imkânının getirilmesini öneriyoruz. Bize göre
önergemiz makul bir taleptir. Tabii bu kadar uzun, teknik bir kanunu bütün
milletvekili arkadaşlarımızın bilmesini ve destek vermesini beklemiyoruz ama
Sayın Komisyon Başkanımız, Sayın Bakanımız ve sıralarda oturan hocalarımız ne
demek istediğimi daha iyi anlıyor diye temenni ediyor, önergemize destek
bekliyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Yalçın. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
96 sıra sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının 32 nci
maddesinin 2'nci fıkrasının "...emredici hükümlere aykırı olup olmadığı ve
söz konusu sözleşmenin…” ibaresinin tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz. Hasip Kaplan
(Şırnak) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de
katılmıyoruz efendim. BAŞKAN –
Konuşacak mısınız? HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Evet, Sayın Başkan. BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Kaplan. HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, değerli üyeler; burada sunduğumuz önerge aslında bir
dil düzeltmesi yani teknik bir düzeltme. Yasanın, maddenin ruhuna aykırı değil
ama bir fazlalık gibi duran bir cümlenin yasadan çıkarılmasını istiyoruz. Ne
diyoruz? Zaten yasada deniliyor ki: ”Tüzel kişilerin tescilinde özellikle şirket
sözleşmesinin, ondan sonra gelen emredici hükümlere aykırı olup olmadığı…”
İşte, bu kelimenin devamında da “Söz konusu sözleşmenin kanunun bulunması
zorunluluk olarak öngördüğü hükümleri içerip içermediği…” diyor, bir tekrar
durumu söz konusu. Bu tekrara girilmemesi açısından biz böyle bir önerge
verdik. 40’ıncı maddeyle de uyuşması açısından bir gereklilik olduğunu
düşünüyoruz. Çünkü tescil çok önemli bir husustur, özellikle ülkemizde. Şunu söyleyeyim:
Ticaret şirketlerinin tescili konusunda sadece ticaret siciline kayıt değil,
devir işlemlerinden sonra da notere gidilmesi, ilan edilmesi, tescil edilmesi
belli bir prosedür gerektiren işlemlerdir. Bu
işlemlerin hepsinin hukuka ve yasaya uygun olması gerekiyor. Bu nedenle yasaya
uygunluk ölçütü yeterlidir. Çünkü noterdeki işlemin de, ilan işleminin de,
nakil işleminin de, devir işleminin de bütün işlemlerin hukuka uygun olması
gerekir ki amacına erişebilsin. Bu nedenle verdiğimiz bir önergedir.
Takdirlerinize sunuyorum. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Kaplan. Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir. 32’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 33’üncü maddenin
başlığını okutuyorum: 2. Tescile davet
ve ceza MADDE 33 – BAŞKAN – Madde üzerinde
iki önerge vardır, önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra
aykırılık sırasına göre işleme alacağım. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın 33. maddesinin
3. fıkrasındaki "kaçınma sebepleri bildirildiği takdirde" ibaresi
yerine, "tescil talebinde bulunulmaması halinde" ibaresine yer
verilmesini; 33. maddenin 3. fıkrasındaki "bunun tescilini sicil müdürüne
emreder" ibaresi yerine, "tescile karar verir" ibaresine yer
verilmesini; 33. maddenin 3. fıkrasındaki "aksi takdirde tescil istemini
reddeder" ibaresinin metinden çıkarılmasını; 33. maddenin 3. fıkrasındaki
"Süresi içinde tescil isteminde bulunmayan veya kaçınma sebeplerini
bildirmeyen kişinin ikinci fıkradaki cezayla cezalandırılması bu fıkra hükmünün
uygulanmasına engel oluşturmaz." ibaresinin metinden çıkarılmasını; arz ve
teklif ederiz.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
96 sıra sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının 33 üncü maddesine aşağıdaki iki
fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
“(4) Mahkemenin
bu madde gereğince vereceği kararlar aleyhine ilgililer ve sicil müdürü tebliğ
tarihinden itibaren onbeş gün içinde kanun yoluna
başvurabilirler. Başvuru yürütmeyi durdurur." "(5) İlgililerin
para cezasına ait mahkumiyet kararlarına karşı kanun
yoluna başvurabilmeleri için hükmolunan parayı mahkemeye veznesine yatırmış
veya aynı miktarda teminat göstermiş olmaları şarttır." BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılamıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Sayın
Kaplan, gerekçeyi mi okutayım? HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Gerekçe… BAŞKAN – Gerekçe… Gerekçe: Mahkemenin
vereceği kararlara karşı itiraz yolu açık olmalıdır. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın 33. maddesinin
3. fıkrasındaki "kaçınma sebepleri bildirildiği takdirde" ibaresi
yerine, "tescil talebinde bulunulmaması halinde" ibaresine yer
verilmesini; 33. maddenin 3. fıkrasındaki "bunun tescilini sicil müdürüne
emreder" ibaresi yerine, "tescile karar verir" ibaresine yer
verilmesini; 33. maddenin 3. fıkrasındaki "aksi takdirde tescil istemini
reddeder" ibaresinin metinden çıkarılmasını; 33. maddenin 3. fıkrasındaki
"Süresi içinde tescil isteminde bulunmayan veya kaçınma sebeplerini
bildirmeyen kişinin ikinci fıkradaki cezayla cezalandırılması bu fıkra hükmünün
uygulanmasına engel oluşturmaz." ibaresinin metinden çıkarılmasını; arz ve
teklif ederiz. Abdülkadir
Akcan (Afyonkarahisar) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılamıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Sayın
Yalçın, buyurunuz efendim. RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 33’üncü maddeye ilişkin
verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Tekraren yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlarım, bu tasarının birinci bölümü üzerindeki yaptığım konuşmada,
özellikle Komisyon Başkanımız ve Sayın Bakandan bir hususu istirham etmiştim. 1957 yılında yürürlüğe girmiş bir kanun, sanki daha önce
Türkiye'nin bir ticaret kanunu yokmuş gibi, yeni yapılıyormuş gibi bir anlam
doğmaması, bu manevi mirasın gelecek nesillere de 1957’den itibaren yürürlük
tarihiyle intikalinin sağlanması bakımından yeni bir yasa gibi değil de önceki
yasada değişiklik yapan bir yasa gibi yürürlüğe sokulmasının çok daha anlamlı
olacağını ifade etmiştim, ama hâlen bu konuda Hükûmetten,
iktidardan bir yaklaşım alamadığımızı ifade etmek istiyorum. Fırsat bulmuşken
bir önemli hususu daha sizlerle paylaşmak istiyorum. Değerli
arkadaşlarım, 1.534 madde içerisinde -ben tek tek
inceleme imkânı bulamadım, muhtemelen Sayın Hocamız bilecektir- önceki Kanun’un
kaç maddesi acaba küçük Türkçe düzeltmeleriyle yeni metne aktarılmıştır? Ben
tahmin ediyorum, çok önemli bir kısmı, mesela ilk bölümde 30 maddeden 3 maddede
zannediyorum esasta değişiklik vardı. Böyle bir tablo karşımızdaysa gerçekten
esasta değişiklik yapılan maddeler benim tespitlerim kadar az ise Almanların
yaptığı gibi bu Kanun’un sistematiğini bozmadan, daha önceki numaralandırma
biçimini bozmadan acaba tekrar düzeltemez miyiz? Şimdi, bütün maddelerin
sıralamaları değişecek, uygulayıcılar zorlanacaklar, eskiye dönük içtihat
arayıcılar zorlanacaklar. Değerli
arkadaşlarım, mesela Almanlar bunu yürürlükten kaldırılan bir madde yerine yeni
bir madde ilave etmek yerine, o maddenin yürürlükten kaldırıldığına ilişkin bir
düzeltme yaparak yürürlüğe koymuşlar ve uygulayıcılar bakımından kolaylık
olmuş; aynı zamanda, oluşmuş hukuk kültürü hafızası da muhafaza edilmiş. Bu sıkıntıyı Ceza Kanunu’nda yaşadık değerli
arkadaşlarım. Birçok hâkim arkadaşımız
yeniden bir talebe gibi ceza hukuku öğrenmemek adına emekli olmayı tercih
ettiler, uygulayıcılar bocaladılar ve bir kaos ortaya
çıktı. Bu kapsamlı kanunun da böyle bir mahzurunu gidermek arzu ediliyorsa,
gerçekten biz samimiyetle böyle bir çalışmaya katkı vereceğimizi ifade etmek
istiyorum. Değerli arkadaşlarım,
önergemize gelince, burada tespit ettiğimiz bir boşluğu doldurabilmek adına bu
önergeyi verdik. “Kaçınma sebepleri bildirildiği takdirde” ibaresinin yerine
“tescil talebinde bulunulmaması hâlinde” şeklinde düzeltilmesini talep ediyoruz
ve bu şekilde mahkemenin kaçınma sebeplerinin bildirilmiş olmasıyla sınırlı
olması durumundan çıkarılmasını teklif ediyoruz. Değerli
arkadaşlarım, yine burada “sicil müdürüne emreder” şeklindeki ibaresinin
hâkimlik mesleğinin pozisyonuyla uyuşmadığını düşünüyoruz. “Emretme” ibaresi
belki bir memuriyet hiyerarşisi içerisinde kabul edilebilir bir kelimedir, ama
biz hâkimliğin böyle bir kelimeyle ifade edilmesinin doğru olmadığını
düşünüyoruz. Bu, eski Kanun’da da var olan bir hataydı, şimdi yapılmış bir hata
olarak ifade ediyor da değilim. Değerli
arkadaşlarım, yine önergemizin bir kısmı kullanılan dilin düzeltilmesine
ilişkindir. Bize göre gerekli, faydalı bir önergedir. Önergemize destek
bekliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Yalçın. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir. 33’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 33’üncü madde kabul
edilmiştir. 34’üncü maddenin
başlığını okutuyorum: 3. İtiraz MADDE 34 – BAŞKAN – 34’üncü
madde üzerinde bir önerge vardır; okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın 34. maddesinin 1. fıkrasındaki
“tebliğlerinden” ibaresi yerine, “ilandan ve ilana tabi olmayan hususlarda
öğrenmeden” ibaresine yer verilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılamıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN –
Gerekçeyi mi okutayım, konuşacak mısınız? RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – Çok kısa konuşmak istiyorum. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Yalçın. RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Değerli
arkadaşlarım, her maddede, her önergede konuşmak gibi bir alışkanlığımızın
olmadığını önce ifade edeyim. Milliyetçi Hareket Partisi Türkiye Büyük Millet
Meclisine geldiği günden bu yana gösterdiği, sergilediği tavırla bir
düzenlemeyi engellemek değil, ona katkı sunabilmek, daha iyi bir düzenleme
olmasını, milletimize daha iyi bir kanun çıkarmayı arzulamış olduğunu zannediyorum
sizler de, aziz milletimiz de takdir ediyordur. Değerli
arkadaşlarım, bu önergede ifade ettiğimiz husus “tebliğden” ibaresi yerine
“ilandan ve ilana tabi olmayan hususlarda öğrenmeden” ibaresinin getirilmesini
öneriyoruz. Bunun gerekçesini
de arz edeyim değerli arkadaşlarım. Sicile kayıtla ilgili her konunun tebliğe
tabi olmadığını Hocamız da Komisyonumuz da mutlaka bilecektir. Burada bir hak
kaybına neden olmamak bakımından, hukuki tartışmalara ve yargının gereksiz
meşguliyetine sebebiyet vermemek bakımından “tebliğinden” ibaresi yerine, daha
doğru olarak “ilandan ve ilana tabi olmayan hususlarda öğrenmeden” ibaresinin
getirilmesinin daha doğru olacağını ifade ediyor, önergemize destek bekliyor,
yüce heyetinizi tekraren saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Yalçın. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir. 34’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 34’üncü madde kabul
edilmiştir. 35’inci maddenin
başlığını okutuyorum: III - Açıklık MADDE 35 – BAŞKAN – Madde
üzerinde iki önerge vardır. Önergeleri önce
geliş sırasına göre okutup, sonra da aykırılık sırasına göre işleme alacağım. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın 35. maddesinin 2. fıkrasının ikinci cümlesinin
başına, “ilgililer tarafından” ibaresinin eklenmesini; 35. maddesinin 2.
fıkrasının sonuna gelmek üzere, “ilan edilen hususların bilinmediği iddia edilemez”
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
96 Sıra Sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının 35. maddesinin 3. fıkrasında yer
alan “veya tüzükte” ibaresinin, madde metninden çıkarılmasını “kanun”
ibaresinin “kanunda” biçiminde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılamıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Sayın Öztürk, buyurunuz. ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi adına
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı, geniş bir bilim komisyonunca hazırlandıktan sonra Adalet
Komisyonunda 22’nci dönemde görüşülmüş, 23’üncü dönemde 77’nci maddeye göre
Adalet Komisyonunda görüşülmeden Meclis Genel Kuruluna indirilmiş
bulunmaktadır. Böylesine kapsamlı bir değişiklik, biraz da bizce aceleye
getirilmiş olarak Genel Kurula getirilmiştir. Tabii ki bu aksaklıkların Genel
Kurulda önergeler yoluyla değiştirilmesi söylenilmiştir. Biz de Cumhuriyet Halk
Partisi olarak yasanın mümkün olduğunca ihtiyaçlara yanıt vermesi, mümkün
olduğunca en verimli şekilde çıkarılması amacıyla ülkemize yakışan, ticaret
hayatını yeni baştan düzenleyen böyle bir yasanın eksikliklerini gidermek üzere
önergeler vermekteyiz. Tabii ki tasarının çok değişik yönlerden
eleştirilebilecek yönleri vardır yasa yapma tekniği açısından ve uyum
açısından. Borçlar Kanunu
Tasarısı henüz komisyonda, hâlen görüşmeleri devam etmektedir. Bu Türk Ticaret
Kanunu’nda bazı maddelerde mesela Borçlar Kanunu’na atıfta bulunulmaktadır.
Şimdi, atıfta bulunulan maddeler şu anda Adalet Komisyonunda görüşülmekte olan
Borçlar Kanunu Tasarısı’nda yer alan maddeler midir yoksa yürürlükteki Borçlar
Kanunu’nun maddelerine ilişkin maddeler midir? Elbette ki yürürlükteki
maddelere atıf yapılmaktadır. Oysa Borçlar Kanunu değişecek, dolayısıyla Borçlar
Kanunu’nun maddeleri de değişecek. O hâlde yeniden bir değişiklik ihtiyacı
ortaya çıkacaktır. Biz bütün bu eksiklikleri gidermek amacıyla Borçlar Kanunu
ile Türk Ticaret Kanunu’nun, ikisinin eş zamanlı olarak Meclis Genel Kuruluna
getirilmesi gerektiğini, en azından böyle olması gerektiğini savunduk. Hatta, öncelikle Borçlar Kanunu’nun temel kanun olması
nedeniyle görüşülmesini talep etmiştik. Şimdi, biz bu aşamada yapabileceğimizi
yapmaya çalışıyoruz, önergeler yoluyla eksiklikleri gidermeye çalışıyoruz. Görüşülmekte olan
tasarının 35’inci maddesinin 3’üncü fıkrasında yer alan “veya tüzükte”
ibaresinin madde metninden çıkarılması gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü tescil edilen hususların kanun veya tüzükte aksine bir hüküm
bulunmadıkça ilan olunacağı hükmü mevcut Yasa’da da bulunmakta ancak mevcut
düzenlemede “Kanun veya nizamnamede aksine bir hüküm bulunmadıkça aynen ilan
olunur.” denilmekteyken, tasarıda “aynen” sözcüğü yer almadığı için, sanki
tescil edilen hususun ilan edilmeyeceği konusunda kanunda hüküm olmayıp sadece
tüzükte hüküm bulunması yeterliymiş anlamı çıkmaktadır ki bu da bizce doğru
değildir. Hangi hususların tescil, hangilerinin tescil ve ilan edileceği
kanunda yer almalıdır. Tüzük ise tescil edilen bir hususta kanunun yapılmasını
öngördüğü ilanın aynen değil kısmen veya özet olması konusundaki ayrıntıyı
düzenleyebilir. Bu gerekçeyle, söz konusu ibarenin madde metninden
çıkartılmasının doğru olacağı görüşündeyiz. Önergemizin desteklenmesini bu
nedenle istiyoruz çünkü önergemizin desteklenmesi böyle bir yanlışın
düzeltilmesi sonucunu doğuracaktır. Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Öztürk. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın 35. maddesinin 2. fıkrasının ikinci cümlesinin
başına, “ilgililer tarafından” ibaresinin eklenmesini; 35. maddesinin 2.
fıkrasının sonuna gelmek üzere, “ilan edilen hususların bilinmediği iddia
edilemez” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz. Abdülkadir
Akcan (Afyonkarahisar) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Efendim, biz de katılmıyoruz ancak izin verirseniz
bir iki cümleyle niçin katılmadığımızı izah edeyim. BAŞKAN –
Buyurunuz. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – 35’inci maddenin 2’nci fıkrası: “Herkes ticaret
sicilinin içeriğini ve müdürlükte saklanan tüm senet ve belgeleri
inceleyebileceği gibi giderini ödeyerek bunların onaylı suretlerini de
alabilir.” Şimdi, arkadaşlarımız cümlenin başına şunu ilave ediyorlar:
“İlgililer tarafından bir hususun sicilde kayıtlı olup olmadığına dair onaylı
belge de istenebilir.” Şimdi,
“ilgililer” tabiri “herkes”ten daha dar bir kavramdır. Dolayısıyla, “Herkes
tarafından sicilde kayıtlı olup olmadığına dair onaylı belge istenebilir.”
anlamındadır bu. Siz “ilgililer tarafından” deyince bunu daraltmış oluyorsunuz.
O nedenle katılmıyoruz. BAŞKAN –
Önergeniz üzerinde konuşacaksınız, buyurunuz Sayın Yalçın. RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 35’inci maddeye ilişkin
verdiğimiz değişiklik önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Sayın Bakanımızın
da yaptığı açıklamada ifade ettiği gibi, biz, gerçekten de bu kapsamın
daraltılmasının gerektiğini ifade ediyoruz. Değerli
arkadaşlarım, hukukumuzda evrak örneği almak ilgililere tanınan bir haktır,
genel eğilim de budur. Nitekim uygulamada gerek trafik sicili olsun gerek tapu
sicili olsun, bu gibi aleni sicillerde herkes inceleyebilmekte ancak sadece
ilgililer örnek alabilmektedir. Bu konu hem iş yükünün azaltılması hem sicil
güvenliğinin sağlanması bakımından önemlidir. Ancak bir başka
mahzuru daha var: Acaba, sayın milletvekillerimiz, bu sicile, tescile tabi bir
işlem yapsalar, kendi şirketleriyle ilgili bir sicil ihtiyacı, tescil ihtiyacı
doğsa her isteyenin, örneğin bir gazetecinin, örneğin bir siyasi rakibinin,
örneğin ticari rakibinin, her önüne gelenin gidip o sicili inceleyip, oradan
gelişigüzel bir evrak almasını arzu eder mi, makul görür mü? Verdiğimiz
önergeyle, biz, bu kapsamın daraltılarak tıpkı tapuda ve trafikte olduğu gibi
ilgilileriyle sınırlandırılması gerektiğini ifade ediyoruz. Değerli
arkadaşlarım, yine, 36’ncı maddenin 3’üncü fıkrasında da şöyle bir hüküm var:
“Üçüncü kişilerin, kendilerine karşı sonuç doğurmaya başlayan sicil kayıtlarını
bilmediklerine ilişkin iddiaları dinlenmez.” deniyor. Yukarıda herkes
için getirdiğimiz bu aleniyeti aşağıda üçüncü kişilerle sınırlandırmış
oluyoruz. İki madde arasında bana göre bir tenakuz var. Biz, bunun, bu maddede
düzeltilerek, üçüncü niyet iddiasının sadece ilgililer değil sicil güvenliğine
güvenmesi gereken, aleniyete güvenmesi gereken herkesi kapsaması gerektiğini
düşünüyoruz. Bu inanışla
verdiğimiz önergemize destek bekliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Yalçın. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. 35’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 35’inci madde kabul
edilmiştir. 36’ncı maddenin
başlığını okutuyorum: IV - Sonuçları 1. Tescil ve
ilânın üçüncü kişilere etkisi MADDE 36 – BAŞKAN – 36’ncı
madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın 36. maddesinin 1. fıkrasındaki “nerede
bulunurlarsa bulunsunlar” ibaresinin ve 36. maddenin 3. fıkrasının metinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılamıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Sayın
Yalçın… RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Madde metninde
ilanın üçüncü kişiler hakkında hüküm doğuracağı an düzenlenmektedir. Bu
hükümde, üçüncü kişilerin bulundukları yerin bir önemi yoktur. Çıkarılması
teklif edilen ibarenin metinde bulunması ile bulunmaması arasında sonuç
bakımından bir fark olmadığı gibi, bu ibarenin varlığı yorum farklılıklarına
sebep olabilecektir. Metinden
çıkarılması teklif edilen 3. fıkra hükmü “üçüncü kişilerin, kendilerine karşı
sonuç doğurmaya başlayan sicil kayıtlarını bilmediklerine ilişkin iddiaları
dinlenmez.” şeklinde olup, ilanın “iyi niyet iddialarını kaldıran” hukuki
sonucunu ifade edilmektedir. Madde metni ilanın üçüncü kişilerle ilgili
sonuçlarını düzenlemektedir. Bu sebeple, ilanın “iyi niyeti kaldıran” etkisi
üçüncü kişilerle sınırlanmış olmaktadır. Oysa 35. maddenin belirtilen kısmına
benzer bir ibare eklendiğinde, ilanın “iyi niyeti kaldıran etkisi” herkes için
geçerli olacak şekilde düzenlenmiş olacaktır. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum… KEMALETTİN NALCI
(Tekirdağ) – Karar yeter sayısı istiyorum. BAŞKAN – Peki,
karar yeter sayısı arayacağım. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı
yoktur. On dakika ara
veriyorum. Kapanma Saati: 14.41 DÖRDÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 14.50 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN
(Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25’inci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum. 96 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. 36’ncı madde
üzerinde verilen Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın ve arkadaşlarının önergesinin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi
yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, kabul edilmemiştir. 36’ncı maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 37’nci maddenin
başlığını okutuyorum: 2. Görünüşe güven MADDE 37 – BAŞKAN – 37’nci
madde üzerinde üç önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre
okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım. Okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın 37. maddesinin “Tescil kaydı ile ilan edilen
durum arasında aykırılık bulunması halinde, tescil edilmiş olan gerçek durumu
bildikleri ispat edilmediği sürece, üçüncü kişilerin ilan edilen duruma
güvenleri korunur.” şekline dönüştürülmesini arz ve teklif ederiz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görülmekte olan 96 Sıra Sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının 37.
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Madde 37- (1) Bir husus yanlış tescil veya yanlış ilan edilmişse,
üçüncü kişinin bu hususa duyduğu güven korunur; meğerki üçüncü kişi yanlışlığı
biliyor olsun.” Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 96 Sıra Sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının
37 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz
“Madde 37- İyiniyetli üçüncü kişiler yanlış olarak tescil veya ilan
edilen bir hususa haklı olarak dayanabilirler. Tescil veya ilandaki yanlışı
bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişilerin böyle bir hakları yoktur.” BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Anlam ve ifade
farklılığı giderilmek istenmiştir. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
96 Sıra Sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının 37. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Ali
Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları “Madde 37- (1)
Bir husus yanlış tescil veya yanlış ilan edilmişse, üçüncü kişinin bu hususa
duyduğu güven korunur; meğerki üçüncü kişi yanlışlığı biliyor olsun.” BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılamıyoruz. BAŞKAN – Buyurunuz
Sayın Dibek. TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 37’nci madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına verdiğimiz değişiklik önergesi için söz
aldım. Önergeyle ilgili
düşüncelerimizi açıklamadan evvel, şu anda da gündemde olan seçmen kütüklerinin
askıda olması… Bununla ilgili olarak az önce arada çok sayıda benim bölgemden
telefon geldi. Sayın Bakan burada, gerçi İçişleri Bakanımız yok ama. Şöyle bir
sıkıntı var: Arkadaşlar, biliyorsunuz 26 Kasımda muhtarlıklarda askıya çıkmıştı
bu listeler. Fakat şu anda nüfus müdürlüklerine vatandaşlar gidiyorlarmış benim
bölgemde, Kırklareli’nde, özellikle Lüleburgaz ve Babaeski ilçelerinde,
bilgisayarlardaki Telekom kayıtlarından kaynaklanan belki datalardaki
arıza nedeniyle işlem yapılamadığı söyleniyor. Cumadan bu yana gidiyorlar
geliyorlar, gidiyorlar geliyorlar. Bir kişi beş altı kez gidip gelmek zorunda
kalıyormuş. Bu konuda öğle arasında mesaiden sonra Nüfus Vatandaşlık İşleri
Genel Müdürünü aradım. Tabii orada kimseye ulaşamadık. Yüksek Seçim Kurulunu
aradım, orada da kimseye ulaşamadık. Herkes bir yerde
toplantıda nedense. Yani bu konunun mutlaka dikkate alınması lazım. Çünkü
vatandaşlar, yüzlerce insan adres değişiklikleri için beyanda bulunmaya
gidiyorlar fakat her nedense, nüfus müdürlükleri “Bilgisayarlar arızalıdır.”
diyor. Gerçek de olabilir. O zaman şunun yapılması lazım: Eğer öyle bir olay
varsa, mutlaka, Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğünün buna el atması
lazım ve bu arızayı gidermesi gerekir. Eğer bu şekilde de çözülemeyecekse,
Yüksek Seçim Kurulunun bu süreyi mutlaka uzatması gerekiyor. Sayın Adalet
Bakanımız burada, onun da bilgisine sunmak istedim bu şikâyetleri. Değerli
arkadaşlar, 37’nci madde neyi getiriyor? 37’nci madde, aslında yeni bir madde
gördüğüm kadarıyla, önemli bir yenilik de getirmiş, yani tüm sicil kayıtlarını
kapsayacak genel bir hüküm hâline gelmiş 37’nci madde. Şimdi, 37’nci
maddeye baktığımızda, okuyoruz, okuyoruz, bir şeyler anlamaya çalışıyoruz.
Gerekçesine de baktım, yani maddenin gerekçesinden şu çıkıyor, yani maddede
düzenlenmek istenen husus şu: Yani üçüncü kişinin, kural olarak ilan edilen bir
muhtevaya, bir içeriğe, bu ilana güvenmesini düzenliyor. İlandan farklı olan,
tescil içeriğine karşı da onun iyi niyetini koruyor. Şimdi, maddeyi
okuduğumuzda -ki ben maddeyi okuyacağım- bu maddeyi bütün dertlerimizden
arınmış bir hâlde, böyle okusak dahi… Bilmiyorum, arkadaşlar,
isterseniz bir okuyun, anlayabilecek misiniz. Tasarıdaki maddeyi
okuyorum, diyor ki: “Tescili gereken bir husus yanlış ilân edilmişse, üçüncü
kişi, tescil edilecek husus kendisini ilgilendiren kişiye karşı ilân edilen
hususa dayanabilir; meğerki, yanlışlığı biliyor
olsun.” Şimdi,
arkadaşlar, teknik bir kanun, teknik bir düzenleme olduğunu hepimiz biliyoruz.
Ama yani teknik diye de bu kadar anlaşılamaz bir hâlde bir maddeyi düzenleme
niçin yapılır? Yani bunu da burada mutlaka değerlendirmek gerekir. Bunun daha
anlaşılabilir bir hâlde, uygulamadaki insanların da anlayabileceği bir şekilde
-teknik de olsa- hukukçuların da rahat bir şekilde anlayabileceği bir düzenleme
yapmak mümkündür. Bir de şöyle bir
sıkıntı görüyoruz bu maddede: Yani burada yanlış tescil düzenleme dışı gibi
gözüküyor. Yani burada “Yanlış ilan varsa üçüncü kişinin bu hususta duyduğu
güven korunur.” gibi bir algılama var. Peki, yanlış tescil varsa ne olacak?
Yani “Yanlış tescil niye düzenleme dışı kalmış?” diye de tabii ki
eleştirebiliriz. Bu madde metninin
anlaşılabilir bir hâle gelmesi için bu değişikliği verdik. Bizim değişiklik
önergemizde aynen şöyle diyoruz: “Bir husus yanlış tescil veya yanlış ilan
edilmişse -iki kavramı da içine alacak şekilde- üçüncü kişinin bu hususta
duyduğu güven korunur meğerki üçüncü kişi yanlışlığı biliyor olsun.” Yani bu
kadar daha kolay, daha anlaşılabilir bir metin hâline gelmesi için bu önergeyi
verdik. Ben Sayın Komisyon ve Hükûmetin niye bu
önergeye destek vermediğini gerçekten düşünüyorum. Sizlerin de -belki hukukçu
arkadaşlarımız var- 37’nci maddeyi, gerçekten, çok böyle sakin, rahat bir
ortamda dertlerinizi bir tarafa koyarak okumanız lazım ki ancak bir şey
anlayabilesiniz. İnanın, ben hukukçu olarak birkaç kez okuduktan sonra bir
şeyler anlamaya çalıştım bu 37’nci maddeden. Önergemizin
sizler tarafından değerlendirilmesini ve kabulünü talep ediyorum. Hepinize
saygılar sunuyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Dibek. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Üçüncü önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın 37. maddesinin “Tescil kaydı ile ilan edilen
durum arasında aykırılık bulunması halinde, tescil edilmiş olan gerçek durumu
bildikleri ispat edilmediği sürece, üçüncü kişilerin ilan edilen duruma
güvenleri korunur.” şekline dönüştürülmesini arz ve teklif ederiz. Abdülkadir
Akcan (Afyonkarahisar) ve arkadaşları BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET
ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, kısa bir izah yapmak mecburiyetinde
hissettim kendimi. BAŞKAN –
Buyurunuz. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Her üç önerge de 37’nci maddenin düzenlenişini
anlaşılır bulma bakımından tereddütler taşıyor. Nitekim,
siz milletvekili arkadaşlarım da okuduğunuzda böyle bir tereddüdü
yaşayabilirsiniz. Tabii, Bilim Komisyonu Başkanımız Ünal Tekinalp
Hocamla da deminden beri bu madde üzerinde bir değerlendirme yapıyoruz.
Gerekçeyi, madde gerekçesini incelediğimizde, sanıyorum, madde gerekçeleri
içerisinde en fazla izah bu madde için ayrılmış, üç sayfalık bir bölüm var.
Burayı iyice tetkik ettiğimizde, Avrupa ülkelerinin ticaret kanunlarında son
zamanlarda ortaya çıkan bir durumun bizim Ticaret Kanunu’muza
yansıtılması. Sayın Tekinalp diyor ki: “Biz Bilim
Komisyonu olarak bu maddeyi düzenleme konusunda o kadar çok üstünde çalıştık
ki, nitekim gerekçeye de bunu yansıttık. Ancak bu şekilde aktarılabileceği
sonucuna vardık. Çok hassas bir maddedir.” Doğrusu ben de bu tereddütleri
yaşamıştım ama gerekçeyi okuduktan sonra bu hâliyle geçmesinin daha doğru
olduğu kanaatindeyim. O nedenle arkadaşlarımızın duyarlılığına teşekkür
ediyorum. Bu önergeye katılamayacağımı ifade etmek istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz. Sayın Yalçın… RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – Gerekçe… BAŞKAN –
Gerekçenin okunmasını istiyorsunuz. Buyurun. Gerekçe: Madde metnindeki
“Tescili gereken bir husus yanlış ilân edilmişse, üçüncü kişi, tescil edilecek
husus kendisini ilgilendiren kişiye karşı ilân edilen hususa dayanabilir; meğerki, yanlışlığı biliyor olsun.” ibaresi uygulanamayacak
kadar karışık bir ifadeyi içermektedir. Maddede ifade edilmek istenen husus,
“sicile güven ilkesi”dir. Bu sebeple sicile güven
ilkesinin bir çok kanundaki alışılmış ifadesine uyan
teklif edilen metin isabetlidir. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir. Kabul edilmiş
önerge doğrultusunda 37’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 37’nci madde kabul edilmiştir. 38’inci maddenin
başlığını okutuyorum: 3. Sorumluluk MADDE 38 – BAŞKAN – Madde
üzerinde iki önerge vardır. Önergeleri geliş sırasına göre okutuyorum,
aykırılık sırasına göre de işleme alacağım: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 96 Sıra Sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının
38 nci maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesinde
ki “Tescil ve kayıt için…” ibaresinin “Tescil kayıt ve ilan için…” olarak ve
yine birinci fıkranın son cümlesinin “…Gerçeğe aykırı tescil, kayıt veya
ilandan dolayı zarar görenlerin tazminat hakları saklıdır.” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın 38.
maddesinin 2. fıkrası hükmünün "Gerçeği tam olarak yansıtmayan, üçüncü
kişilerde yanlış izlenim yaratacak nitelikte olan ve kamu düzenine aykırı sicil
kayıtlarının değiştirilmesini veya düzeltilmesini talep etmesi gerekip de talep
etmeyenler veya sicilin düzeltilmesini resen yapması gerekip de yapmayan
Ticaret Sicil Memurluğu yetkilileri ve tescil olunan bir hususun değişmesi,
sona ermesi veya kaldırılması dolayısıyla, kaydın değiştirilmesini veya
silinmesini istemeye ya da yeniden tescili gereken bir hususu tescil ettirmeye
zorunlu olup da bunu yapmayanlar, bu kusurları nedeniyle üçüncü kişilerin
uğradıkları zararları tazmin ile yükümlüdürler.” Devletin sorumluluğuna ilişkin hükümler saklıdır” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Gerekçeye mi okutuyorum Sayın Yalçın? RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Gerekçe… BAŞKAN – Gerekçe… Gerekçe: Madde hükmü tazminat sorumluluğu öngördüğünden, sorumluluk
hallerinin ve sorumluluğu kimlere ait olduğunun tereddüde yer vermeyecek
derecede açık olarak belirlenmesi gereklidir. Teklif edilen metin mevcut
kanundaki metnin iktibas edildiği tasarı metnine göre daha açıktır. Ayrıca sicildeki kayıtların eksiklik ve yanlışlığından devletin
sorumluluğuna ilişkin hükümlerin, yarışan sorumluluk hali öngören bu maddede
saklı tutulması zorunludur. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 96 Sıra Sayılı Türk Ticaret Kanunu
Tasarısının 38 nci maddesinin birinci fıkrasının ilk
cümlesinde ki “Tescil ve kayıt için…” ibaresinin “Tescil kayıt ve ilan için…”
olarak ve yine birinci fıkranın son cümlesinin “…Gerçeğe aykırı tescil, kayıt
veya ilandan dolayı zarar görenlerin tazminat hakları saklıdır.” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Hasip Kaplan
(Şırnak) ve arkadaşları BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılamıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. FATMA KURTULAN (Van) – Gerekçe… BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum. Gerekçe: Gerçeğe aykırı tescil ve ilanlara karşı üçüncü kişiler korunmak
istenmiştir. BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. 38’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 38’inci madde kabul edilmiştir. 39’uncu maddenin başlığını okutuyorum: ÜÇÜNCÜ KISIM Ticaret Unvanı ve İşletme Adı A) Ticaret unvanı I - Kullanma zorunluluğu 1. Genel olarak MADDE 39 – BAŞKAN – 39’uncu madde üzerinde dört önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 96 Sıra Sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının
39 uncu maddesinin “
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan "Türk Ticaret Kanunu Tasarısı"nın 39
uncu maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
"(2) Tescil edilen ticaret unvanı, ticarî işletmenin
görülebilecek bir yerine okunaklı bir şekilde yazılır. Ayrıca, tacirin
işletmesi ile ilgili olarak kullandığı her türlü kağıt
ve belgede, tacirin sicil numarası, ticaret unvanı, işletmesinin merkezi, tacir
sermaye şirketi ise taahhüt edilen ve ödenen sermaye, internet sitesinin adresi
ve numarası gösterilir. Anonim, limited ve sermayesi
paylara bölünmüş komandit şirketlerde, sırasıyla yönetim kurulu başkan ve
üyelerinin; müdürlerin ve yöneticilerin adları ile soyadları gösterilir. Tüm bu
bilgiler şirketin internet sitesinde de yayımlanır." Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan "Türk Ticaret Kanunu Tasarısı"nın 39
uncu maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
"(2) Tescil edilen ticaret unvanı, ticarî işletmenin
görülebilecek bir yerine okunaklı bir şekilde yazılır. Ayrıca, tacirin
işletmesi ile ilgili olarak kullandığı her türlü kağıt
ve belgede, tacirin sicil numarası, ticaret unvanı, işletmesinin merkezi, tacir
sermaye şirketi ise taahhüt edilen ve ödenen sermaye, internet sitesinin adresi
ve numarası gösterilir. Anonim, limited ve sermayesi
paylara bölünmüş komandit şirketlerde, sırasıyla yönetim kurulu başkan ve
üyelerinin; müdürlerin ve yöneticilerin adları ile soyadları gösterilir. Tüm bu
bilgiler şirketin internet sitesinde de yayımlanır." Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı" nın 39. maddesinin 1. fıkrasında yer alan
"işletmesiyle ilgili senetlerle diğer belgeleri" ibaresinin
"işletme faaliyetleri ile ilgili tüm belgeleri" şekline
dönüştürülmesini; 39. maddenin 2. fıkrasında yer alan "Tescil olunan ticaret
unvanı, ticari işletmenin giriş cephesinin herkes tarafından kolayca
görülebilecek bir yerine, okunaklı bir şekilde yazılır." ibaresinin,
"Ticaret unvanının, ticari işletmenin merkez ve şubelerinde herkesin
görebileceği bir şekilde yazılı olması gereklidir." şekline
dönüştürülmesini; 39. maddenin 2. fıkrasında yer alan "Ayrıca tacirin
kullandığı işletmeyle ilgili belgelerinde, sicil numarası, ticaret unvanı,
merkezi, tacir sermaye şirketi ise sermaye miktarı, internet sitesi adresi ve
numarası da gösterilir." Cümlesinin
metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz. OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe… BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Metinde kullanılan "işletmesiyle ilgili senetlerle diğer
belgeleri" ibaresi mevcut kanundan iktibas edilerek aynen kullanılmıştır.
Ancak senet ve belge ibareleri, hukuki olarak aynı anlamı ifade etmektedirler.
Daha açık ve düzgün bir ifade olduğundan, teklif edilen ibarenin kullanılması
isabetlidir. Metinde kullanılan "Tescil olunan ticaret unvanı, ticari
işletmenin giriş cephesinin herkes tarafından kolayca görülebilecek bir yerine,
okunaklı bir şekilde yazılır." ibaresi mevcut kanundan iktibas edilerek
aynen kullanılmıştır. Ne var ki, mevcut kanunda da yer alan bu ibare, fazla
ayrıntılı tarif içerdiği gibi, işletmenin şubeleri ile ilgili bir düzenleme
içermemektedir. Dolayısıyla teklif edilen metin daha isabetlidir. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı
mahiyettedir. Önergeleri okutup birlikte işleme alacağım. İstemleri hâlinde
önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim. Şimdi önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan "Türk Ticaret Kanunu Tasarısı"nın 39
uncu maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz. Şahin Mengü
(Manisa) ve arkadaşları "(2) Tescil edilen ticaret unvanı, ticari işletmenin
görülebilecek bir yerine okunaklı bir şekilde yazılır. Ayrıca, tacirin
işletmesi ile ilgili olarak kullandığı her türlü kağıt
ve belgede, tacirin sicil numarası, ticaret unvanı, işletmesinin merkezi, tacir
sermaye şirketi ise taahhüt edilen ve ödenen sermaye, internet sitesinin adresi
ve numarası gösterilir. Anonim, limited ve sermayesi
paylara bölünmüş komandit şirketlerde, sırasıyla yönetim kurulu başkan ve
üyelerinin; müdürlerin ve yöneticilerin adları ile soyadları gösterilir. Tüm bu
bilgiler şirketin internet sitesinde de yayımlanır." BAŞKAN – Aynı mahiyette olduğu için diğer önergenin önerge
sahiplerini okutuyorum:
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire
bırakıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz efendim. BAŞKAN – Konuşmak istiyor musunuz? HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Gerekçe… BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: İkinci fıkraya, Avrupa Birliğinin şirketlere ilişkin 63/151 sayılı
Yönergesine uygun olarak, tacirin işletmesiyle ilgili kâğıt ve belgelerde hem
taahhüt edilen hem de ödenen sermayenin açıkça yazılması zorunluluğunu belirten
bir ek yapılması uygun görülmüştür. Ayrıca uygulamanın ihtiyaçları göz önüne
alınarak ve şeffaflık ilkesi açısından yararlı olacağı da düşünülerek, sermaye
şirketlerinde yönetim kurulu başkan ve üyelerinin, müdürlerin ve yöneticilerin adlarının
işletme ile ilgili belge ve kâğıtlarda yer alması ve bu bilgilerin internet
sitesinde de yayımlanmasına ilişkin gereklilik de hükme eklenmiştir. Çünkü, üçüncü kişiler şirkette kimi muhatap alacaklarını
çoğu kez bilmemekte, yöneticilerin kimler olduğu hakkında bilgi alamamaktadır.
Hükmün yeni şekli uygulamada kolaylık sağlayacaktır. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, bundan sonraki Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve arkadaşlarının önergesi 39’uncu maddenin
(2)’nci fıkrasında değişiklik öngörmekteydi. Ancak
biraz önce kabul edilen önergeyle söz konusu fıkra tümüyle değişmiştir. Bu
nedenle önergenin işleme konması mümkün değildir. Şimdi 39’uncu maddeyi kabul edilen bu önerge doğrultusunda
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 40’ıncı maddenin başlığını okutuyorum: 2. Tescil MADDE 40 – BAŞKAN – 40’ıncı madde üzerinde iki önerge vardır, geliş sırasına
göre okutup aykırılık sırasına göre işleme alacağım: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 96 Sıra Sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının
40. maddesinin 3. fıkrasının son cümlesinin madde metninden çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz. Ali Rıza Öztürk Ali
İhsan Köktürk Rahmi Güner Mersin Zonguldak Ordu Ergün Aydoğan R.
Kerim Özkan Necla
Arat Balıkesir Burdur İstanbul Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın 40. maddesinin
2. fıkrasında yer alan “Tacir tüzel kişi ise, unvanla birlikte onun adına
imzaya yetkili kimselerin imzaları da notere onaylattırılarak sicil müdürüne
verilir.” cümlesinin metinden çıkarılmasını; 40. maddesinin 3. fıkrasında yer
alan “Merkezi Türkiye’de bulunan ticarî işletmelerin şubeleri de bulundukları
yerin ticaret siciline tescil ve ilân olunur.” cümlesinin “Merkezi Türkiye’de
bulunan ticarî işletmelerin, başka ülkelerde bulunan şubeleri için de tescil
zorunluluğu geçerli olup, bu şubeler için tescili gereken hususlar merkezinin
bulunduğu yer Ticaret siciline tescil ve ilân olunur.” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılamıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Sayın Yalçın, gerekçeyi mi okutayım, konuşacak mısınız? RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Madde metnindeki “Her tacir kullanacağı ticaret unvanını ve bunun
altına atacağı imzayı notere onaylattırdıktan sonra sicil müdürüne verir.”
hükmü, çıkarılması teklif edilen hükmü de kapsamaktadır. Gerçekten tacir tüzel
kişi ise, tacirin imzası dendiğinde, şüphesiz tüzel kişinin temsilcilerinin
imzası anlaşılacaktır. Çıkarılması teklif edilen “Merkezi Türkiye’de bulunan ticari
işletmelerin şubeleri de bulundukları yerin ticaret siciline tescil ve ilân
olunur.” hükmü yabancı bir ülkeyle ilgilidir. Yabancı ülkede Ticaret Sicil
Müdürlüğü bulunmayabilir veya o yer hukukuna göre tescil mümkün olmayabilir.
Bunun yerine “Merkezi Türkiye’de bulunan ticari işletmelerin, başka ülkelerde
bulunan şubeleri için de tescil zorunluluğu geçerli olup, bu şubeler için
tescili gereken hususlar merkezinin bulunduğu yer ticaret siciline tescil ve
ilân olunur.” şeklinde bir düzenleme yapılmalıdır. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 96 Sıra Sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının
40. maddesinin 3. fıkrasının son cümlesinin madde metninden çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz. Ali Rıza Öztürk
(Mersin) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılamıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Kim konuşacak acaba? HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: “Ancak, bu hususta şubenin bulunduğu yer sicil müdürlüğünün ayrı
bir inceleme zorunluluğu yoktur” şeklindeki son cümlesi, ticaret sicili
uygulamasında sorun ve tereddüt doğuracağından madde metninden çıkarılmıştır. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. 40’ıncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 40’ıncı madde kabul edilmiştir. 41’inci maddenin başlığını okutuyorum: II - Ticaret unvanının şekli 1. Gerçek kişiler MADDE 41 – BAŞKAN – Madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın 41.
maddesinin “Ticaret Unvanının Şekli” olan üst başlığının, “Ticaret Unvanının
Unsurları” şekline dönüştürülmesini; 41. maddesinin “Gerçek Kişiler” şeklindeki
başlığının “Gerçek Kişilerin Ticaret Unvanı” şekline dönüştürülmesini; 41.
maddesinin 1. fıkrasında yer alan “46 ncı maddeye
uygun olarak yapabileceği ekler ile” metinden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz. Abdülkadir
Akcan Metin Çobanoğlu Rıdvan Yalçın Afyonkarahisar Kırşehir Ordu Osman Durmuş Süleyman
L. Yunusoğlu Kırıkkale Trabzon BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılamıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe… BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Maddenin üst başlığı mevcut kanundan aynen iktibas edilerek
düzenlenmiştir. Üst başlık altındaki hükümlerde, ticaret unvanının içeriğinde
hangi unsurların bulunması gerektiği ve bulunabileceği düzenlenmektedir.
Dolayısıyla başlığın teklif edilen şekilde olması zorunludur. Maddenin başlığı içeriği ile ilgili fikir vermediği gibi, sanki
gerçek kişi kavramının düzenlendiği intibaı oluşmaktadır. Ayrıca devamında da
tüzel kişiler ile ilgili benzer başlık kullanılarak kanunun benimsediği ayırımı
netleştirmek mümkün olacaktır. 46. maddede ticaret unvanına ek olabilecek hususlar ayrıca
düzenlenmiştir. Bu maddede ise, gerçek kişi tacirin ticaret unvanının asgari
içeriği belirlenmektedir. Bu asgari içerik zorunludur. Ek kullanmak ise zorunlu
değildir. Bu sebeple “46 ncı maddeye uygun olarak
yapabileceği ekler ile” ibaresinin metinden çıkarılması zorunludur. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. 41’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 41’inci madde kabul edilmiştir. 42’nci maddenin başlığını okutuyorum: 2. Tüzel kişiler a) Kollektif ve komandit şirketler MADDE 42 – BAŞKAN – 42’nci madde üzerinde iki önerge vardır. Önergeleri geliş sırasına göre okutup aykırılık derecelerine göre
işleme alacağım: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 96 Sıra Sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının
42. maddesinin 2. fıkrasının sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
“320 nci maddenin birinci fıkrası
saklıdır.” Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın 42.
maddesinin 1. fıkrasında yer alan “bütün ortakların veya” ibaresinin metinden
çıkarılmasını; 42. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “şirketi ve türünü
gösterecek bir ibareyi” ibaresi yerine, “kolektif şirket” ibaresine yer
verilmesini; 42. maddesinin 2. fıkrasında yer alan “şirketi ve türünü
gösterecek bir ibareyi” ibaresi yerine, “şirketin türüne göre Adî komandit
şirket veya sermayesi paylara bölünmüş komandit şirket ibarelerini” ibaresine
yer verilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılamıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Metinde bulunan veya en az bir ortağın ibaresi, zaten birden fazla
ortağın isminin bulunabileceği anlamına gelmektedir. Ayrıca belirtilmesine
gerek yoktur. Şirketi ve türünü gösterecek şeklindeki ifade yeterince açık
değildir. Bunun yerine daha anlaşılır şekilde, aynı ifadeyle kastedilen
“kolektif şirket” ibaresinin kullanılması isabetlidir. Aynı gerekçelerle, 2. fıkrada komandit şirketlerin unvanı ile
ilgili ibare de değiştirilmelidir. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 96 Sıra Sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının
42. maddesinin 2. fıkrasının sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve
teklif ederiz. Ali Rıza Öztürk
(Mersin) ve arkadaşları “320 nci maddenin birinci fıkrası
saklıdır.” BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Sayın Öztürk, buyurunuz. ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Şimdi görüşülmekte olan bu Türk Ticaret Yasası Tasarısı'nın 42’nci
maddesinin (2)’nci fıkrası “(2) Adî veya sermayesi paylara
bölünmüş komandit şirketlerin ticaret unvanı, komandite ortaklardan en az
birinin ad ve soyadıyla şirketi ve türünü gösterecek bir ibareyi içerir. Bu
şirketlerin ticaret unvanlarında komanditer ortakların ad ve soyadları veya
ticaret unvanları bulunamaz.” şeklindedir. Biz, verdiğimiz değişiklik
önergesiyle bu maddenin (2)’nci fıkrasının sonuna
“320 nci maddenin birinci fıkrası saklıdır. “hükmünün
eklenmesini istiyoruz. Değerli milletvekilleri, nedeni de şu: “Adı şirketin unvanında
bulunan komanditer” başlıklı 320’nci madde “(1) Adı şirketin unvanında bulunan
komanditer, üçüncü kişilere karşı komandite bir ortak gibi sorumlu olur. ”
şeklindedir. Bu değişiklik önergesiyle, 42’nci maddeyle 320’nci madde arasında
uyum sağlanması amaçlanmıştır, teknik bir gerekliliktir. Bu nedenle, önergemiz
doğru bir önergedir, tasarıdaki yanlışlığı düzeltmeye yönelik bir önergedir. Bu
önergenin bu nedenle desteklenmesini istiyoruz. Bu vesileyle de şu hususa dikkatinizi çekmek istiyorum değerli
arkadaşlar: Az önce bize ülkemizin değişik yerlerinden telefonlar geldi. Nüfus
müdürlüklerinde aşırı bir yığılma varmış. Nüfus müdürlükleri kimi yerlerde bu
seçmen kütüklerinin düzeltilmesiyle ilgili gelen yurttaşlara kapıyı
kapatıyorlarmış, fiziki mekânlar yetersizmiş. Güvenilir, çağdaş demokrasinin
yaşaması için öncelikle seçimin güvenilir olması gerekiyor. Seçimin güvenilir
olması daha seçmen kütüklerinden itibaren başlar. Seçmen kütüklerine karşı
kuşku duyduğu zaman toplum ve seçime karşı da kuşku duyduğu zaman, seçim
sonuçlarının toplumda itibar görmesi, güvenilir olması mümkün değildir. Bu
ülkede yaşayan herkes, hangi siyasi partiden, hangi siyasal anlayıştan olursa
olsun herkes, seçim sonuçlarının tartışılmasını, tartışma konusu yapılmasını
arzu etmez. Herkesin beklediği, umduğu şey, güvenilir seçim sonuçlarıdır ve
seçim sonuçlarına güvenmektir. Bunun için de ben şimdiden –Sayın Adalet
Bakanımız da burada- Hükûmeti uyarıyorum. Tartışmalı
bir seçimin olmaması için, güvenilir seçim listelerinin askıya çıkması için şu
andan itibaren önlemlerin alınması bir zorunluluktur diyorum, hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. 42’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 42’nci madde kabul edilmiştir. 43’üncü maddenin başlığını okutuyorum: b) Anonim, limited ve kooperatif
şirketler MADDE 43 – BAŞKAN – 43’üncü madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın 43. maddesinin
1. fıkrasında yer alan “işletme” ibaresi yerine “şirket” ibaresine yer verilmesini; “ve 46 ncı madde
hükmü saklı kalmak” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılamıyoruz
efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutuyorum efendim? OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçeyi okutalım. BAŞKAN – Gerekçe… Gerekçe: Madde hükmündeki ifadeye göre unvanda işletme konusunun bulunması
gerektiği intibaı uyanmaktadır. Oysa doğru olan unvanda ana sözleşme ile
belirlenmiş olan şirket konusunun gösterilmesidir. 46. madde hükümlerini saklı tutmayı gerektirecek bir sakınca
yoktur. Saklı tutulmasa da 46. madde hükümleri uygulanabilir durumdadır. Bu
maddede saklı tutulup aynı nitelikteki bir başka maddede saklı tutulmaması
hâlinde, kanun koyucunun istemediği yorumlar ortaya çıkabilecektir. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. 43’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 43’üncü madde kabul edilmiştir. 44’üncü maddenin başlığını okutuyorum: c) Tacir sayılan diğer tüzel kişiler ve donatma iştiraki MADDE 44 – BAŞKAN – Madde 44 üzerinde üç önerge vardır; geliş sırasına göre
okutacağım, aykırılık sırasına göre de işleme alacağım: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 96 Sıra Sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının
44 üncü maddesinin “
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 96 Sıra Sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının
44. maddesinin 1. fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
“(1) Ticari işletmeye sahip olan dernek, vakıf ve diğer tüzel
kişilerin ticaret unvanları, adları ile bunlara eklenecek “işletmesi”
sözcüklerinden oluşur.” Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Türk Ticaret Kanunu Tasarısının 44. maddesinin
1. fıkrasında yer alan “adlarıdır” ibaresinden önce gelmek üzere “kuruluş
statülerinde yer alan” ibaresinin eklenmesini; 44. maddenin 2. fıkrasının son
cümlesinde “gösterecek” ibaresinden önce gelmek üzere “bulunduğunu” ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılamıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Madde metninde sayılan tüzel kişiler genel olarak statülerindeki
adlarını kullanmamaktadırlar. Uygulamada karışıklık olmaması için, ticaret
unvanının statüdeki adları olduğunu ifade etmek bakımından teklif edilen
ibarenin eklenmesi isabetlidir. “Donatma iştirakini gösterecek” şeklindeki ifade açıklayıcı
değildir. Murat edilen bir donatma iştiraki bulunduğunun ifade edilmesidir. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir. Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı
mahiyettedir. Önergeleri okutup birlikte işleme alacağım. İstemleri hâlinde
önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 96 Sıra Sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının
44. maddesinin 1. fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz. Ali
Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları “(1) Ticari işletmeye sahip olan dernek, vakıf ve diğer tüzel
kişilerin ticaret unvanları, adları ile bunlara eklenecek “işletmesi”
sözcüklerinden oluşur.” Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 96 Sıra Sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının
44 üncü maddesinin “ Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz. HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Gerekçe... BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum. Gerekçe: Tüzel kişi tacirlerin unvanlarından, bir işletmenin varlığı
anlaşılamayacağından, söz konusu değişiklik öngörülmüştür. Gerekçe: Ticari işletmelerin varlığının anlaşılabilmesi için. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir. 44’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 44’üncü
madde kabul edilmiştir. 45’inci maddenin başlığını okutuyorum: d) Ortak hükümler MADDE 45 – BAŞKAN – 45’inci madde üzerinde iki önerge vardır. Önergeleri
geliş sırasına göre okutup aykırılık sırasına göre işleme alacağım. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın 45.
maddesinin, “ortak hükümler” şeklindeki başlığının “ek kullanma zorunluluğu”
şeklinde değiştirilmesini; maddenin “Türkiye'nin herhangi bir sicil dairesinde
daha önce tescil edilmiş bulunan diğer bir unvandan ayırt edilmesini gerektiren
bir durumun bulunması halinde, ticaret unvanlarında ayırt edici nitelikli ek kullanılması
zorunludur” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 96 Sıra Sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının
45. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Madde 45- (1) Bir ticaret unvanına Türkiye’nin herhangi bir sicil
dairesinde daha önce tescil edilmiş bulunan diğer bir unvandan ayırt edilmesi
için gerekli olduğu takdirde, ek yapılır. Bu gereklilik, tescil sırasında sicil
müdürlüğü tarafından, sicil bilgi bankası üzerinden araştırılır.” BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılamıyoruz efendim. BAŞKAN - Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutuyorum? HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Gerekçe… BAŞKAN – Buyurunuz. Gerekçe: Ticaret unvanına yapılacak ayırt edici eklerin, sicil bilgi
bankasından araştırılması öngörülmüştür. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın 45.
maddesinin, “ortak hükümler” şeklindeki başlığının “ek kullanma zorunluluğu”
şeklinde değiştirilmesini; maddenin “Türkiye'nin herhangi bir sicil dairesinde
daha önce tescil edilmiş bulunan diğer bir unvandan ayırt edilmesini gerektiren
bir durumun bulunması halinde, ticaret unvanlarında ayırt edici nitelikli ek
kullanılması zorunludur.” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Abdülkadir Akcan (Afyonkarahisar)
ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılamıyoruz efendim. BAŞKAN - Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Maddede ticaret unvanlarında ek kullanmanın zorunlu olması hâli
düzenlenmektedir. Madde başlığı buna uygun olmalıdır. Kaldı ki ortak hükümler
başlığı ile ifade edilecek bir düzenleme de yoktur. Maddenin mevcut metni, anlaşılması son derece zor, karışık ve
dolaylı ifade tarzı içeren bir metindir. Dolayısıyla yanlış uygulamalara meydan
vermemek için teklif edilen daha açık ve anlaşılması kolay metnin tercih
edilmesi isabetli olacaktır. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. 45’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 45’inci madde kabul edilmiştir. 46’ncı maddenin başlığını okutuyorum: 3. Ekler MADDE 46 – BAŞKAN – 46’ncı madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı”nın 46. maddesinin
başlığının “Ticaret Unvanında Ek Kullanılması” şeklinde değiştirilmesini; 46.
maddesinin, 2. fıkrasının “Bir tüzel kişilik bulunmadığı halde, bir tüzel kişi
bulunduğu izlenimi yaratacak ekler kullanılamaz.” şeklinde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz. Abdülkadir
Akcan Metin Çobanoğlu Rıdvan Yalçın Afyonkarahisar Kırşehir Ordu Kemalettin Nalcı Süleyman
L. Yunusoğlu Osman
Durmuş Tekirdağ Trabzon Kırıkkale BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılamıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Tekirdağ Milletvekili Sayın Kemalettin
Nalcı, buyurunuz efendim. KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın 46’ncı
maddesinde vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Saygıdeğer milletvekilleri, görüşülmekte olan kanunun 46’ncı
maddesinin 2’nci fıkrasındaki “Tek başlarına ticaret yapan gerçek kişiler
ticaret unvanlarına bir şirketin var olduğu izlenimini uyandıracak ekler
yapamazlar.” şeklindeki ibarenin “Bir tüzel kişilik bulunmadığı hâlde, bir
tüzel kişi bulunduğu izlenimi yaratacak ekler kullanılamaz.” şeklinde
değiştirilmesini teklif ettik. Bunun anlamına gelecek olursak, ticaretin içinde
bulunan kişiler bildiğimiz gibi ya gerçek kişilerdir ya komandit şirketler,
limitet şirketler, anonim şirketler veya holdinglerdir. Bunlar bir eklerle
tanıtılır. Tabii ki burada ticaret unvanlarına baktığımız zaman, karşıdaki
basiretli tüccarın baktığı konular karşıdaki firmanın gücünü gösteren konular.
Gerçi bu kanun tasarısı da bunu getirmemektedir. Sayın milletvekilleri, bugün baktığımız zaman bazı gerçek kişiler
vardır -yani burada limitet şirketlerden bahsediyoruz- Türkiye’de kurulmuş olan
birçok limitet şirketten, anonim şirketten daha güçlülerdir. Şimdi burada
yapılmak istenen değişiklikte, karşıdaki alışveriş yapılan tüccarın bu
taraftaki şirketin gücünü ölçmesi, ama, gücünü
ölçerken bu kıstaslar yeterli değil sayın milletvekilleri. Bir düşünün, bugün 5 milyar sermayeyle veya 10 milyar sermayeyle
limitet şirket veya 50 milyar sermayeyle anonim şirket kurulabiliyor. Ama
bunların yapmış olduğu ticaretin limiti hiçbir zaman için kontrol edilemiyor. Ben buradan soruyorum sizlere: 50 milyar sermayesi olan bir şirket
5 trilyonluk iş yapabilir mi? Yani bunu karşı taraftaki tüccarın anlama kıstası
ne? Sadece bir unvan mıdır? Unvana gelen “limitet şirket” unvanı, “anonim
şirket” unvanı bunu verebiliyor mu? Onun için, buradaki düzeltmeyi yapabilmek için bu şirket olmama
hâlinde tüzel kişilik ibarelerinin kullanılmaması şeklinde değiştirilmesi
gerekmektedir. Bu önergemize destek vereceğiniz temennisiyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Nalcı. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. Madde 46’yı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde 46 kabul edilmiştir. Madde 47’nin başlığını okutuyorum: 4. Ticaret unvanının devamı MADDE 47 – BAŞKAN – Madde 47 üzerine bir önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı" nın 47. maddesinin, 1.fıkrasında yer alan "Ticarî
işletme sahibinin veya bir ortağın ticaret unvanında yer alan adı kanunen
değişir veya yetkili makamlar tarafından değiştirilirse" şeklindeki
ibarenin, "Ticaret unvanında adı bulunan bir gerçek kişinin unvanda
bulunan adının değişmesi halinde" olarak değiştirilmesini; 47. maddesinin,
2. fıkrasında yer alan, "Kollektif veya komandit
şirkete ya da donatma iştirakine yeni ortakların girmesi hâlinde ticaret unvanı
değiştirilmeksizin olduğu gibi kalabilir." ibaresinin metinden
çıkarılmasını; 47. maddenin 2. fıkrasında yer alan "Şirketten ayrılan
ortağın adı da yazılı izni alınmak şartıyla şirket unvanında kalabilir.”
ibaresinin, "Unvanda adı yer alan bir ortağın şirket ortağı sıfatını
kaybetmesi halinde, kendisinin itirazı olmadığı takdirde adının unvanda kalması
mümkündür" şekline dönüştürülmesini arz ve teklif ederiz. Abdülkadir
Akcan Metin Çobanoğlu Rıdvan Yalçın Afyonkarahisar Kırşehir
Ordu Kemalettin Nalcı Süleyman
Yunusoğlu Osman
Durmuş Tekirdağ Trabzon Kırıkkale BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılamıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Kim konuşacak? OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Nalcı… BAŞKAN – Sayın Nalcı, buyurunuz efendim. (MHP sıralarından
alkışlar) KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın 47’nci
maddesi üzerine vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın milletvekilleri, şimdi burada 47’nci maddenin ikinci
fıkrasında yer alan “Şirketten ayrılan ortağın adı da yazılı izni alınmak
şartıyla şirket unvanında kalabilir.” ibaresinin “Unvanda adı yer alan bir
ortağın şirket ortağı sıfatını kaybetmesine kendisinin itirazı olmadığı
takdirde adının un-vanda kalması mümkündür” diye
değiştirilmesini talep ettik. Şimdi, buradaki konu şu: Biliyorsunuz şirketlerin satışında… Bunu
siz büyük şirketler olarak düşünmeyin, ufak şirketler olarak düşünün veya
ticaretin içinde, işte bir inşaat şirketi olarak düşünün veya başka bir şirket
olarak düşünün. Tabii, ilk önce insanlar pazarlıklarını yaptıkları zaman,
şeyleri yaptıkları zaman… Çünkü isim, ticaret unvanı bir markadır, gerçek kişilerle
bir bağlantısı bulunmamaktadır. Şimdi, daha sonradan bu olay, eğer yazılı izin, o dakikadaki…
Burada tamamen açıklanması lazım, yazılı izin aynı anda alınmamışsa, daha
sonraki bir aşamada aynı şahıs kendi ismini çekme karşılığında menfaat temin edebilir,
bunun altını çizmek gerekiyor. Yani ben, tamam, işletmemi sattım, ama isim
hakkımı… O zaman itiraz etmemiştir, ticaret olarak, ticari şey olarak kendi
işini görmek için şirketi devretmiştir, parayı almıştır, ama bu maddede, altı
ay sonra o şahıs çıkıp da “Arkadaş, senin ticari işletmende benim ismim var,
ben bu ismimi… Ya bana şu ücreti ödeyeceksin ki yazılı izin vereyim, yoksa ben
bu yazılı izni vermem.” der ve çıkmaza girilir. Onun için, eğer itiraz yoksa, devir
anında itirazı yoksa, bunun kalması lazım. Bunun önlenmesi
için bizim önermiş olduğumuz “Unvanda adı yer alan bir ortağın şirket ortağı
sıfatını kaybetmesi hâlinde -yani hisselerini veya şirketi devrettiği zaman-
kendisinin itirazı olmadığı takdirde -o anda itiraz edebilir veya onun bedelini
koyabilir- adının unvanda kalması mümkündür.” şeklinde değiştirilmesinin Türk
Ticaret Kanunu’nda daha verimli olacağı kanaatiyle önergemize destek vermenizi
temenni ediyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Nalcı. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. 47’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 47’nci madde kabul edilmiştir. 48’inci maddenin başlığını okutuyorum: 5. Şubeler MADDE 48 – BAŞKAN – 48’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum… OKTAY VURAL (İzmir) – Önergemizi çekiyoruz efendim. BAŞKAN – Çektiniz mi efendim? Peki. 48’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 48’inci madde kabul edilmiştir. 49’uncu maddenin başlığını okutuyorum: 6. Ticaret unvanının devri MADDE 49 – BAŞKAN – 49’uncu madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın 49. maddesinin
Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Komisyon önergeye
katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılamıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMAT ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Madde metni unvanın devri ile ilgilidir. Devir işletmenin devrine
bağlı kılınmıştır. Ticaret unvanı işletmenin değil, tacirin ticari
faaliyetlerinde kullandığı adıdır. Dolayısıyla madde hükmü işletme adı için
uygun olmakla birlikte; işletme ile ilgisi bulunmadığı ve esasen her tacirin
ticaret unvanının ne olacağının kanunda açık ve emredici şekilde belirlenmiş
olduğu nazara alındığında ticaret unvanının devri zaten mümkün değildir. Hüküm
mevcut kanundan aynen alınmış olup, 50 yıllık uygulamada ticaret unvanı devri
yoktur. Ancak işletme adı devri mümkündür. Gerçekten Tasarının 41. vd. maddeleri gereğince ebeli bir içeriğe sahip unvanı
kullanmak zorunda olan tacirler, devraldıkları bir işletmenin sahibine ait ve
kanundaki şartları taşımayan ibareleri unvan olarak kullanmaları mümkün
değildir. Öte yandan, birden fazla
işletmesi olan tacirin bir işletmesini devretmesi hâlinde metinden çıkarılması
teklif edilen hükme göre unvan devralana geçecektir. Bu durumda, devredenin
diğer ticari faaliyetlerinde aynı unvanı kullanıp kullanamayacağı açık
değildir. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. 49’uncu maddeyi oylarınıza… HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, karar yeter sayısının
aranmasını istiyoruz. BAŞKAN – 49’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı
arıyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur. On beş dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 15.50 BEŞİNCİ OTURUM Açılma Saati: 16.12 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU KÂTİP ÜYELER: Fatoş
GÜRKAN (Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
25’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum. 96 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. 49’uncu maddenin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi maddeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
49’uncu madde kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır. Şimdi, 50’nci maddenin başlığını okutuyorum: III – Ticaret unvanının korunması 1. İlke MADDE 50 – BAŞKAN – 50’nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın 50. maddesinin
tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz. OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe Sayın Başkan. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Madde hükmü usulen tescil ve ilân edilmiş olan ticaret unvanını
kullanma hakkı sadece sahibine ait olduğuna ilişkindir. Oysa bu hukuki sonuç,
Tasarının 41. vd. maddelerinin gereğidir. Yani böyle
bir hüküm olmasa dahi, usulen tescil ve ilân edilmiş olan ticaret unvanını
kullanma hakkı sadece sahibine aittir. Aksi mümkün değildir. Aksi durum, haksız
rekabete ilişkin hükümler gereğince de yasaktır. Dolayısıyla böyle bir madde
gerekli değildir. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. 50’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 50’nci madde kabul edilmiştir. 51’inci maddenin başlığını okutuyorum: 2. Bildirim ve ceza MADDE 51 – BAŞKAN – 51’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın 51. maddesinin
1. fıkrasının metinden çıkarılmasını; 52. maddenin 2. fıkrası olarak, “Bütün
kamu görevlileri, görevlerini yaparlarken birinci fıkradaki suçlardan birinin
işlendiğini öğrenmeleri halinde, durumu yetkili ticaret sicil müdürüne ve
Cumhuriyet savcılığına bildirmek zorundadır.” Hükmünün eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılamıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutuyorum? OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçeyi okutun. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Madde metni uygulama yanlışlıklarına sebep olacak derecede
anlaşılmazdır. Nitekim mevcut kanunda da aynen yer alan bu hükmün 50 yılda hiç
uygulaması olmamıştır. Teklif edilen metin daha anlaşılır bir hükmü ifade
etmektedir. Ayrıca bildirim yükümlülüğünün neden maddede sayılan kamu görevlileri
ile sınırlandığı da belli değildir. Bu sebeple diğer kamu görevlileri için de
aynı yükümlülük öngörülmelidir. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler.. Önerge kabul edilmemiştir. 51’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 51’inci madde kabul edilmiştir. 52’nci maddenin başlığını okutuyorum: 3. Unvanına tecavüz edilen kimsenin hakları MADDE 52 – BAŞKAN – 52’nci madde üzerinde iki önerge vardır, önergeleri önce
geliş sırasına göre okutup sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 96 Sıra Sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının
52. maddesinin 1. fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
“Madde 52- (1) Ticaret unvanının, ticari dürüstlüğe aykırı
biçimde bir başkası tarafından kullanılması hâlinde hak sahibi, bunun
tespitini, yasaklanmasını; haksız kullanılan ticaret unvanı tescil edilmişse
kanuna uygun bir şekilde değiştirilmesini veya silinmesini, tecavüzün sonucu
olan maddî durumun ortadan kaldırılmasını, gereğinde araçların ve ilgili
malların imhasını ve zarar varsa, kusurun ağırlığına göre maddî ve manevî
tazminat isteyebilir. Maddî tazminat
olarak mahkeme, tecavüz sonucunda mütecavizin elde etmesi mümkün görülen
menfaatinin karşılığına da hükmedebilir.” Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın 52. maddesinin
tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Gerekçe mi? RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Ben konuşacağım efendim. BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Yalçın. RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 52’nci
madde üzerinde verdiğimiz önerge hakkında açıklamalar yapmak üzere karşınızda
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, muhalefet karar yetersayısı istediğinde
iktidar mensubu arkadaşlarımızın yüzlerinin biraz ekşidiğini görüyorum; bu
Meclisi çalıştırmak elbette muhalefetin de görevidir ama öncelikle bu
sorumluluk iktidar partisinin üzerindedir. Komisyonda Borçlar Kanunu’nu çalışıyoruz, aynı gün içerisinde dört
beş kez iktidar partisi milletvekili arkadaşlarımız Genel Kurulda yeterli sayı
olmadığı için komisyonu terk ederek buraya gelmek durumunda kalıyorlar ve
oradaki bizim konsantremiz de bu sebeple bozuluyor ve
en son böyle bir ara vermeden sonra tahammülümüz kalmadı, o toplantıyı terk
etmek durumunda kalmıştık. Şimdi bize, “önerge veriyorlar” diye, “konuşuyorlar”
diye sitem eden arkadaşlarımızın, bu kanunun çıkmasını çok arzu ediyorlarsa,
Genel Kurul salonuna teşriflerinin gerekli olduğunu hatırlatmak istiyorum. Değerli arkadaşlarım, 52’nci maddenin, önergemizde, biz, tasarı
metninden çıkarılmasını teklif ediyoruz. Burada yapılan düzenleme, haksız
rekabete ilişkin özel mevzuatlarda ayrıntılı olarak bulunduğundan burada bu
maddenin gerekli olmadığını düşünüyoruz. Fakat, bunun
yanında bu önergemiz kabul görmeyecekse bile, biraz önce hocamla da tartıştım
ama tatminkâr bir açıklama temin edemedim. Değerli arkadaşlarım, bu maddede, kısaca okumak istiyorum:
“…tecavüzün sonucu olan maddi durumun ortadan kaldırılmasını, gereğinde
araçların ve ilgili malların imhasını ve zarar varsa, kusurun ağırlığına göre
maddi ve manevi tazminat isteyebilir.” Yani unvanına tecavüz edilen kimsenin hakları düzenleniyor,
sayılıyor. Şimdi burada “Zarar varsa” kavramıyla yapılan eylemlerin hepsi
bizatihi zarar doğurucu eylemler olmasına rağmen, sanki böyle ilave bir şart,
ilave bir koşul getirilmiş gibi bir durum oluşturulmuş. Oysa bir unvana
tecavüzün kendisi bizatihi zarar doğurucu bir haksız eylemdir. Bu sebeple
“Zarar varsa” diye bunu şartlandırmak, uygulamada, bu kanun yeni çıkacağı için
mahkemelerin bir kısmında, zarar, bir ilave koşul gibi değerlendirilebilir, bir
kısmında da genel çerçeve içerisinde bunun zaten işin özünde olduğunu düşünerek
bir içtihat ayrılığı oluşabilir. Bu sebeple biz öncelikle maddenin metinden çıkarılmasını, bu
mümkün olmayacaksa, iktidar partili arkadaşlarımız da fikrimize katılırlarsa
“zarar” şartının maddeden çıkarılmasını teklif ediyor, önergemize destek
bekliyoruz. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yalçın. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 96 Sıra Sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının
52. maddesinin 1. fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz. Ali
Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları “Madde 52- (1) Ticaret unvanının, ticari dürüstlüğe aykırı
biçimde bir başkası tarafından kullanılması hâlinde hak sahibi, bunun
tespitini, yasaklanmasını; haksız kullanılan ticaret unvanı tescil edilmişse
kanuna uygun bir şekilde değiştirilmesini veya silinmesini, tecavüzün sonucu
olan maddî durumun ortadan kaldırılmasını, gereğinde araçların ve ilgili
malların imhasını ve zarar varsa, kusurun ağırlığına göre maddî ve manevî
tazminat isteyebilir. Maddî tazminat
olarak mahkeme, tecavüz sonucunda mütecavizin elde etmesi mümkün görülen
menfaatinin karşılığına da hükmedebilir.” BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire
bırakıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet?.. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Kabul ediyoruz. BAŞKAN – Konuşacak mısınız efendim? ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Gerekçe okunsun Sayın Başkan. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: 1. Fıkrada yer alan “ticaret hayatında geçerli olan dürüst
uygulamalara” ibaresi, çeviri izlenimi vermektedir. Onun yerine, aynı anlama
gelen ve daha kısa “ticari dürüstlüğe” sözcüğü kullanılmış, yine “men’ini”
ibaresi, Türkçe olan “yasaklanmasını” ibaresiyle değiştirilmiştir. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir. Kabul edilmiş önerge doğrultusunda 52’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 52’nci madde kabul edilmiştir. 53’üncü madde başlığını okutuyorum: B) İşletme adı Madde 53 – BAŞKAN – 53’üncü madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 96 Sıra Sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının
53. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Madde 53- (1) İşletme sahibini göstermeksizin veya gösterse dahi
bu amaçtan çok, doğrudan doğruya işletmeyi tanıtmak ve benzer işletmelerden
ayırt etmek için kullanılan adların da, sahipleri tarafından tescil ettirilmesi
gerekir. Tescil edilen işletme adları hakkında da 38, 45, 47, 50, 51 ve 52’nci
maddeler uygulanır.” BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın
Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutayım? ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Gerekçe okunsun Sayın Başkan. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Tasarının 53. maddesinin 1. fıkrasındaki, “İşletme sahibi ile
ilgili olmaksızın” ibaresi, mevcut kanundaki (TTK:55) “işletme sahibini hedef
tutmaksızın” ibaresine oranla amacını aşmakta, sanki işletme adında, işletme
sahibinin adının da bulunması yasaklanmış gibi yanlış bir izlenim vermektedir.
Oysa uygulamada, “Ali’nin Yeri”, gibi sahibin adını da içeren işletme adları
sıklıkla kullanılabilmektedir. Sicil uygulamasında yol açabileceği şüpheleri
yok edebilmek açısından, 1. fıkradaki söz konusu ibare, “İşletme sahibini
göstermeksizin veya gösterse dahi bu amaçtan çok” ibaresi ile değiştirilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. 53’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 53’üncü madde kabul edilmiştir. 54’üncü madde başlığını okutuyorum: DÖRDÜNCÜ KISIM Haksız Rekabet A) Genel olarak I - Amaç ve ilke MADDE 54 – BAŞKAN – 54’üncü madde üzerinde üç önerge vardır. Önergeleri önce
geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre de işleme
alacağım. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 96 Sıra Sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının
54. maddesinin 2. fıkrasında yer alan “tedarik edenlerle” ibaresinin
“sağlayanlarla” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan tasarının 54. maddesinin 2. fıkrasının
başlangıcına: “Aynı statü ve büyüklükte yer alan” cümlesinin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan “Türk Ticaret Kanunu Tasarısı”nın 54. maddesinin
1. fıkrasının metinden çıkarılmasını; 2. fıkrasında geçen “veya tedarik
edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen” ibaresi ile “veya ticarî
uygulamalar” ibaresinin “işlemler” olarak değiştirilmesini; yine 54. maddesinin
2. fıkrasında geçen “dürüstlük kurallarına” ibaresinin “hukuka” şekline
dönüştürülmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılamıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Osman Durmuş konuşacak. BAŞKAN – Sayın Durmuş, buyurunuz. OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı’nın 54’üncü maddesinin 1’inci fıkrasıyla ilgili söz almış bulunuyorum.
Maddenin gerekçesinde ifade ettik. Özellikle haksız rekabet
düzenlemesinin amacını tespit etmektedir. Oysa böyle bir hükme ihtiyaç yoktur.
Hükmün içeriği gerekçede ifade edilmesi gereken niteliktedir. Kaldı ki dürüst
ve bozulmamış rekabetin korunması 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında
Kanun’a ait bir kavramdır. Oysa rekabet ile 4054 sayılı Kanun’daki rekabet
kavramları birbirinden farklıdır. Değerli milletvekilleri, Türkiye’de çıkarılan linyit kömürleri
paketlenip dağıtılıyor. Bu linyitler, söylendiği gibi, Soma’da alınıp
Gaziantep’te ambalajlanıyorsa, neye göre bu tercih yapılmıştır? Televizyonlara
yansıyan tartı sonuçlarında 25 kilo olması gereken torbalar ıslak olarak 24
kilo geliyor. Televizyonlarda, tüm ambalajlarda bu eksiğin olması hâlinde 300
milyon YTL’lik yolsuzluktan bahsediliyor. Şeffaf olması gereken Sosyal
Yardımlaşma Vakfı kömürü AKP’li madenciden alıp AKP’li çuvallıyor ve
ambalajlatıyorsa buna “Rekabette çuvallama!” demek gerekir. Değerli milletvekilleri, üç gün önce cumartesi günü Çubuk
ilçemizin Bayındır köyüne gittim. Bektaşi köyü. Güzel bir toplantı ve açılışla
köye kazandırılan köy konağı ve cemevi açılışına
katıldım. Orada çok kalabalık bir cemaat toplanmıştı. Lokmalar yenildi. Sonunda
köy halkıyla sohbette “Bu köyde yoksul var mı?” diye sordum. “16 yaşlı dul
kadın var.” dediler. “Kömür bu köye dağıtılıyor mu?” diye sordum. “Hayır, bu
köye hiç kömür dağıtılmadı.” dendi. Bu yoksul halka kömürü AKP’liler mi
gönderiyor? O zaman halkın inançları konusunda ayrım yaptığınız anlamına gelir.
Yok eğer dağıtım şirketleri bu yanlışı yapıyorsa, o
zaman ihaleyle dağıtım işini verdiğiniz şirketler yanlış yapıyor. Her iki hâlde
de sizler vebal altındasınız; haksız rekabete yol açıyorsunuz, garip gurebanın hakkını yiyorsunuz. Şimdi, Kırıkkale Büyükavşar’ı soracağım,
Koçubaba’yı arayacağım, “Dağobası’na
geçen sene temmuz ayında iki tır dolusu kömür dökenler Çullu’ya,
Koçubaba’ya, Haydar Sultan’a uğradı mı?” diye
soracağım. Yoksulun hakkını yiyen yiyene, yiğit muhtaç olmuş kuru soğana. Yunus Emre’nin ifadesiyle: “Bir garip ölmüş diyeler/ Üç günden
sonra duyalar/ Böyle garip bencileyin.” Yiyin efendiler, yiyin! Aksırıncaya, tıksırıncaya kadar yiyin. Bu
han-ı iştiha sizi bir yere götürecektir. Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralardan
gürültüler) ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) –
Diyeceği olan varsa çıksın orada konuşsun. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan tasarının 54. maddesinin 2. fıkrasının
başlangıcına: “Aynı statü ve büyüklükte yer alan” cümlesinin eklenmesini arz ve
teklif ederiz. Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. FATMA KURTULAN (Van) – Akın Birdal
konuşacak Sayın Başkan. BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Birdal. AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
görüşülmekte olan tasarının 54’üncü maddesinin ikinci fıkrasının başlangıcına
“Aynı statü ve büyüklükte yer alan” cümlesinin eklenmesi için böyle bir önerge
verdik ve bu nedenle söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Kuşkusuz, bu önergemiz de kabul edilmeyecek ama biz yine
görüşümüzü size sunmayı, demokratik parlamenter rejim ve demokratik siyasete
katılımın bir gereği olarak görüyoruz. Ancak, şimdi, Sayın Bakan “Para ve moral” dedi. Gerçekten, bu
Ticaret Yasası’nın çıkması… Tamam, Avrupa Birliği müktesebatına bağlı
kılınmasını elbette ki biz de olumluyoruz. Yalnız bununla değil, Avrupa Birliği
tam üyelik sürecine bağlı uyum yasalarında Avrupa Birliği hukukuna, insan hakları
hukukuna tam uyulmasını biz de destekliyoruz ve benimsiyoruz ama tek başına
para ve moral yetmiyor, bir ülkenin gerçekten eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik
bir toplum olması için yetmiyor. Eğer yetmiş olsaydı, örneğin Amerika Birleşik
Devletleri: Bugün, para derseniz var, finans, kapitalin merkezi, moral derseniz
var, çünkü soğuk savaş sonrası tek başına bir ABD hegemonyasıyla dünyaya
hükmediyor, moral de var ama ne yazık ki şu andaki ABD imparatorluğunun çöküşü
durdurulamıyor. O zaman ne yapmak gerekiyor bir ülkenin gerçekten
demokratikleşmesi, özgürleşmesi için? Ekonomi-demokrasi, ekonomi-adalet,
ekonomi-barış, gerçekten bunları yaptıktan sonra belki bizim umut ettiğimiz ya
da yüce Meclisin umut ettiği hedeflere ulaşılabilir. Şimdi, cehenneme giden -biliyorsunuz ünlü bir söz var- yollar iyi
niyet taşlarıyla döşenmiş. İyi niyet yetmiyor. Başka bir zamanımız olursa, yine
Aziz Nesin’den size bir iyi niyet politikacısının gerçekten hüsranını, bir anekdotu burada sizlerle paylaşacağım. O nedenle iyi niyet
yetmiyor. Bugün, örneğin, işten çıkarma rekabeti var. Gerçekten, her gün
kurumlaşmış müesseseler, işletmeler, şirketler işçi çıkarmak durumunda
kalıyorlar. Buna karşı ne yapacağız? Her alanda paylaşma ve dayanışma
değerlerini yitiriyor Türkiye. Şimdi, örneğin, tamam metropol
kentlerdeki büyük marketler, hipermarketler karşısındaki küçük işletmelerin
hangi duruma geldiğini biliyoruz ve gerçekten, geçtiğimiz gün ve haftada
söylediğim gibi kepenkler kapatılıyor. Bir Anafartalar’a gidin, bir Kadıköy Altıyol’dan çıkın, kepenkler kapatılmış, dayanamıyorlar
artık buna. O nedenle, küçük işletmeleri koruyucu birtakım yasal düzenlemelerin
yapılması da gerekiyor. Aksi takdirde… Örneğin “can suyu” ile adlandırılıyor…
Can suyu, bir fideyi toprağa dikerken verilen ilk suyun adıdır. Yoksa, gerçekten, damarları kurumuş, büzüşmüş bir ağaca
verilen su can suyu olmaz artık, onu kurtaramazsınız ya da askerî olarak
stratejik bir söz vardır “Yığınakta yapılan hata savaşın sonuna kadar sürer.”
diye. O nedenle, bizim yaptığımız hata yığınakta yapılan hatadır. Gelin,
gerçekten bu yığınaktaki yapılan hatadan kurtulalım. 23’üncü Dönemin bize
yarattığı fırsatı değerlendirelim. Demokratik, sivil, çoğulcu, vesayetten
kurtulmuş bir Anayasa konusunda mutabakat sağlayalım ki o Anayasa’dan kaynağını
alan kişisel, siyasal haklar, özgürlükler; ekonomik, sosyal haklar ve
özgürlükler demokratik, barışçıl bir toplumun çok önemli harcını
oluşturacaktır. Yoksa, gerçekten burada “Kabul
edenler… Etmeyenler…” şeklindeki bir profil bugünkü
halkımızın beklentilerini karşılamayacaktır. Az önce değerli arkadaşımızın söylediği gibi, gerçekten şimdi
rekabeti siyaset rekabeti olarak mı göreceğiz? Her yerde bir rekabet ve yarış.
Her ne kadar bu yarışın adı “barış içinde yarış” diye adlandırılıyorsa da
gerçekten gerilime neden olan, şiddete neden olan, giderek çatışmaya neden olan
bir rekabet sistemi ve kültürü yerleştiriliyor. Güçlü olan vursun! Olur mu öyle şey? İki büyük dünya savaşının sonrasında
kurulan uluslararası toplulukların varlık nedeni nedir? Güçsüz olanın, zayıf
olanın hak ve özgürlüklerini bir hukuka bağlamak ve korumaya bağlamaktır. İşte,
biz bu kültürü eğer oluşturabilirsek gerçekten gerek Avrupa Birliğine gerek
insanlığa bağlı bir hukuku ve bir kültürü oluşturabiliriz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. AKIN BİRDAL (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan. Aksi takdirde bu çabaların karşılığı toplumun beklentilerine,
gereksinmelerine, özlemlerine karşılık vermeyecektir. Hepinizi, bu duygularla saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Birdal. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 96 Sıra Sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının
54. maddesinin 2. fıkrasında yer alan “tedarik edenlerle” ibaresinin
“sağlayanlarla” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Ali
Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Gerekçe… BAŞKAN – Gerekçe… Gerekçe: Madde metninin anlaşılır kılınması amaçlanmıştır. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir. 54’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 54’üncü madde kabul edilmiştir. 55’inci maddenin başlığını okutuyorum: II - Dürüstlük kuralına aykırı davranışlar, ticarî uygulamalar MADDE 55 – BAŞKAN – 55’inci madde üzerinde iki önerge vardır. Önergeleri önce
geliş sırasına göre okutup aykırılık sırasına göre işleme alacağım. Buyurunuz okuyunuz: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 96 Sıra Sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının
55 inci maddesinin “
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan “Türk Ticaret Kanunu Tasarısı” nın 55. maddesinin 1. fıkrasının birinci cümlesinin
“Aşağıda sayılan haller haksız rekabet hallerinin başlıcalarıdır”
şekline dönüştürülmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Hangisi efendim? Çünkü
bir önerge var ki kabul etme ihtimalimiz var o nedenle bir istişare yapma
ihtiyacı hissettim. BAŞKAN – Sayın Osman Durmuş ve arkadaşlarının önergesi. İki önerge var. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Bu önergede “haller”
kelimesi mi eklenmek isteniyor bir bakar mısınız? BAŞKAN – Tekrar okuyunuz lütfen: “Aşağıda sayılan haller haksız rekabet hallerinin başlıcalarıdır” şekline dönüştürülmesini arz ve teklif
ederiz. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Bunu kabul edebiliriz
efendim. BAŞKAN – Peki. Gerekçeyi mi okutayım? RIDVAN YALÇIN (Ordu) – İki cümle… BAŞKAN - Sayın Yalçın, buyurunuz. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Kabul ettik ama… BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Kabul ettik önergeyi yahu. RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bizi
konuşturmamak için her önergemizi kabul etmek zorunda kalmayınız diye özellikle
söz almış bulunuyorum. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Onunla ilgili değil,
isabetli gördüğümüz için. RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Evet, Sayın Bakanım, önergemiz gerçekten
de bir gerekliliğe dayanıyor. Madde metnindeki şu hâliyle kalması hâlinde bir sınırlama durumunun
söz konusu olduğunu görüyoruz. Bu sebeple, haksız rekabet olarak sayılacak
hâllerin zaman içerisinde gelişime açık olarak tanımlanması gerektiğini ifade
ettik. Şimdi, Sayın Bakanım, burada bir hata daha var: “Aşağıda sayılan
davranışlar dürüstlük kuralına aykırı haksız rekabet hâlleridir.” diye ifade
edilmiş. Burada yalnızca aşağıda sayılan bentlerde haksız rekabet hâllerini
sınırlamış olmuyoruz, aynı zamanda sanki dürüstlük kuralına uygun haksız
rekabet de varmış gibi bir anlam hatası da ifade edilmiş. Bu değişiklikle biz
her iki hususu da düzeltmiş oluyoruz. Burada, tabii, iktidara eleştiriler getirdik. Bir eleştiri de
medya kuruluşlarına yapmak istiyorum fırsatını bulmuşken. Bin dört yüz elli üç
maddeden müteşekkil, Türkiye’nin ticaret hukukunu yeniden tanımlayan bir kanuna
karşı medyamız sadece “otobüslerde horoz taşınamayacağı” gibi ve bu maddede de
yer alan saldırgan satış yöntemleriyle ilgili maddeyi manşetlerine taşımıştı. Bu vesileyle, medyayı da, Ticaret Kanunu’na, Ticaret Kanunu’nun
getirdiği yeniliklere, Ticaret Kanunu’ndan etkilenmesi muhtemel kişi ve
kuruluşlara daha özenli davranması gerektiğini ifade ediyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yalçın. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 96 Sıra Sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının
55 inci maddesinin “ Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılamıyoruz
efendim. FATMA KURTULAN (Van) – Hasip Kaplan
konuşacak BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaplan. HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sanıyorum önergemiz anlaşılmadı. Ben, onun için, biraz açıklamak üzere söz
aldım. Gerçi haksız rekabet hükümlerine baktığımız zaman İsviçre
kanunlarından genellikle alınıyor. Haksız Rekabete Dair Federal Kanun’dan
esinlenilmiş Türk Ticaret Kanununun içine konulmuş. Oysaki,
haksız rekabet, tüketici haklarının korunması ayrı hükümler ve ayrı yerlerde
olması gerekiyordu fakat buraya alınmış. Alındıysa, burada, ben bir noktaya
dikkat çekmek istiyorum: Biz ne diyoruz değişiklik olarak? “Reklamlar” kelimesi
ve “taahhütler” diyoruz; “taahhütler” diyoruz, dikkat edin. Birisi reklam
yapıyor, bir ürün satışı yapacak, diyor ki: “Ben, işte, şu buzdolabımı, şu
otomobilimi, şu çamaşır makinesini veya şu cep telefonunu, şu saati
-hayatımızın her alanına giren emtiayı, ürünü- satacağım.” Arkasından da bir
garanti belgesi var. Bir garanti belgesi olmayan satış gördük mü? Var mı
garantisiz satış? O garantinin anlamı ne? Reklamını yaptığı malı, bir yıllığına
veya iki yıllığına, “Ben garanti ediyorum, bunda bir ayıp çıkarsa gelir geri
öderim.” bu anlama geliyor. Otomobili aldınız, fabrikasyon hatası var ama
garantisi var, taahhüt etmiş. Reklamındaki vasıflar da yok. Gittiniz firmaya,
bunu anlatıyorsunuz, diyorsunuz ki: “Kardeşim taahhüdün vardı, garanti belgen
var.” Garanti belgesi hayatımızın her alanına girmiş. Şimdi, biz, burada haksız rekabete ilişkin bütün hükümleri okuduk.
Garanti belgesi var mı? Garantiye dikkat çeken bir hüküm var mı? Peki, firmalar
taahhüt ettiklerinin, niye reklamlarıyla taahhüt ettiklerinin yükümlülüğü
altına girmesinler? Sorun bu. Benim anlatmak istediğim bu. Çok yakın zamanda
medyada promosyonda bu çok sıkça yaşandı. Deniliyor
ki: “Şu kadar kupona size ev vereceğiz, araba vereceğiz, televizyon vereceğiz.”
Sonra o vasfı belirtilen televizyonun, arabanın olmadığını, çok düşük marka
veya çok kalitesiz bir şeyin verildiğini halkımız gördü. Şimdi, bu konuda da
bir haksız rekabeti önleyici hüküm teşkil edebilir “taahhüt” kelimesi. Burada
bizim aslında ifade etmek istediğimiz: Evet, reklamda sınır yok, reklam
serbest; satış yöntemlerinde de sınır yok, onda da serbest. Ama bir nokta var
ki gerçekten insaf ve vicdan sınırlarını aşıyor. Eğer bir emtia satılıyorsa
onun taahhüdü de olmalı, garanti belgesinin çerçevesinde bir sorumlu olmalıdır.
Bu noktada, ben bu önergenin kabul edilmeyeceğini biliyorum. Yani,
şimdi biz ne kadar doğru önerge getirsek, ne kadar inandırıcı şeyler söylesek,
yok! Öyle gelmiş öyle geçecek. Çünkü daha bu kuralı değiştiremedik. On sekiz
aydır ben burada anlatıyorum, bir şeyi değiştiremedim. “Allah birdir” diye bir
önerge getirsek acaba diyorum, bu konuda tereddüt geçirir misiniz, ne olur diye
merak ediyorum. Yani gerçekten bu konuda ne olur oylarınız? Tereddüt eder
misiniz, komisyona mı bakarsınız, bakana mı bakarsınız, yukarı mı bakarsınız?
Ben tabii ki gerçekten biraz sorgulamak istiyorum. Bakın, keşke bu maddeyi daha çok konuşabilseydik. 11’inci fıkrada
“Tüketici kredilerine ilişkin kamuya yapılan ilanlarda” diye bir bölüm var.
Bütün insanlarımız tüketici kredileriyle inim inim
inliyor. Gidin bankalara, karınca duaları on beş sayfa sözleşmeler
imzalatılıyor. Ben kendim avukatım. O karınca duası sözleşmeleri hangi banka
önümüze koyduysa kredi kartı aldığımızda, okumadan imzayı atıyoruz.
Okuyamazsınız ki! Alın onu, on beş sayfayı okumanız için, on beş gün, bir de
mercek lazım size. Mercekle bakacaksınız, okuyacaksınız. Sonradan faiz, faizin
üzerine faiz… Şimdi, eğer haksız rekabetten korumaysa bunun hükümlerinin tabii
ki açık olması gerekiyor. Benim burada ifade etmek istediğim, reklamlarla beraber garanti
belgesine vurgu yapılmasıdır. Buna bir çözüm getirmek lazım. Her
firmanın taahhüt ettiğinin sorumluluğunu taşıması lazım. Bütün olay bu. O
zaman, garanti belgesini de şart koşmayalım. Uluslararası standartlarda da
garanti belgesi zaten var. Dikkat edin, Sony markaya dikkat edin, cep
telefonlarına dikkat edin, yeni çıkan televizyonlara dikkat edin, hepsinde otuz
iki dilde garanti belgesinin tercümesi ve çevirisi var ama Türkçeyi
göremezsiniz, dikkat edin. Alın dışarıdan ithal ettiğiniz ürünleri, Türkçesi
çevirisini, garanti belgesinde veya kullanım kılavuzunda göremezsiniz, yirmi
dil vardır Türkçe yoktur. Niye? Türkiye’de haksız rekabet için kendi
vatandaşını koruyan bir anlayış olsaydı hiçbir firma bu ürünü Türkiye’ye
getirip satamazdı. Bu önlenirdi diye düşünüyorum. Bu noktada Komisyonun bir daha gözden geçirmesi umuduyla
önergemizin kabulünü diliyor, teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaplan. Önergeyi oylarınıza sunuyorum… ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, kısa
bir açıklama yapmak istemiştim. BAŞKAN – Açıklama mı yapmak istiyorsunuz? Buyurunuz Sayın Bakan. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, bu
bölümde, herhâlde arkadaşlarımızın da dikkatlerinden kaçmamıştır, muhalefet
partili arkadaşlarımız tarafından verilen, çok makul ve mantıklı, önergeleri
kabul ettiklerimiz de oldu. Sayın Kaplan’ın tabii ki bu önergesini de biz
değerlendirdik. “Reklamlar”dan sonra “taahhütler”
ibaresinin konması da iyi niyetli bir öneridir ama “satış yöntemleri” tabirinin
bunu da kapsadığı düşüncesiyle önergesini kabul edemedik. Yoksa önergesine
saygı duyuyoruz. Teşekkür ederim Sayın Başkanım. HASİP KAPLAN (Şırnak) – “Yöntem” farklıdır, “taahhüt” farklıdır. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. Daha önce kabul edilmiş önergeyle birlikte 55’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 56’ncı maddenin başlığını okutuyorum: B) Hukukî sorumluluk I - Çeşitli davalar MADDE 56 – BAŞKAN – 56’ncı madde üzerinde iki önerge vardır. Önergeleri önce
geliş sırasına göre okutup aykırılık sırasına göre işleme alacağım. Buyurunuz: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan “Türk Ticaret Kanunu Tasarısı”nın 56. maddesinin
1. fıkrasında geçen “müşterileri, kredisi, meslekî itibarı, ticarî faaliyetleri
veya diğer ekonomik menfaatleri” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 96 Sıra Sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının
56. maddesinin 1. fıkrasının a bendinde yer alan “Fiilin” ibaresinin “Eylemin”
şeklinde, b bendinde yer alan “men’ini” ibaresinin “yasaklanmasını” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılamıyoruz
efendim. HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Madde metninin anlaşılır kılınması amaçlanmıştır. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan “Türk Ticaret Kanunu Tasarısı”nın 56. maddesinin
1. fıkrasında geçen “müşterileri, kredisi, meslekî itibarı, ticarî faaliyetleri
veya diğer ekonomik menfaatleri” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Osman Durmuş (Kırıkkale) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılamıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Sayın Nalcı, buyurunuz efendim. (MHP sıralarından
alkışlar) KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın 56’ncı
maddesinin birinci fıkrası üzerinde vermiş olduğumuz önergeyle ilgili söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, burada görüşmekte olduğumuz ticaret
kanununun amacı ticarette yani fiilî ticarette insanların karşılaşabileceği
muammaları, zorlukları ve bu ticarete yön verecek şekilleri burada kaideleriyle
birlikte düzenlemektir. Şimdi, geldiğimiz bu noktaya kadar, 56’ncı maddeye kadar olan
kısımda şirketlerin kuruluşu, unvanları ve basiretli bir tüccarın yapması
gereken eğer bunları yapmadığı sürece de alması gereken cezalar üzerinde
konuştuk. Sayın milletvekilleri, burada çıkarmış olduğumuz kanunlar üzerinde
bazı tezatlar var. Bakın, 47’nci maddede biz bir önerge verdik. 47’nci maddede
“Şirketten ayrılan ortağın yazılı izni…” deniyordu. Biz bu yazılı iznin
kaldırılmasını, eğer aksi bir şart yoksa… Zaten “unvanın devri” denildi. Aynı tasarının 49’uncu maddesine bakıyoruz, iki madde sonra aynen
şunu söylüyor: “Bir işletmenin devri, aksi açıkça kabul edilmiş olmadıkça,
unvanın da devri sonucunu doğurur. Devir halinde devralan unvanı aynen kullanma
hakkına sahiptir.” Şimdi, bu iki madde birbirine aykırı olmadı mı sayın
milletvekilleri? Biz önergeyi verdik, bunun tezat oluşturacağını söyledik. O
zaman 49’uncu maddede de bunu düzenlemeniz gerekmiyor muydu? Bakın, Mecliste
bizim görevimiz birbirine tezat düşen kanunlar çıkarmak değil. Ben şimdi, o
zaman burada soruyorum: Bizim, 47’nci maddede vermiş olduğumuz önerge neden kabul
edilmedi? Orada da şunu söyledik: Aksi olmadığı sürece, yani alan kişi karşı
çıkmadığı sürece bu devredilmiş olsun veya hakları geçmiş olsun istedik. E 49
da bunu söylüyor! Böyle bir ihtilafta acaba hangisi kullanılacak? Ben merak
ediyorum. Sayın milletvekilleri, bizim burada çıkaracağımız tüm kanunların
işlerliği ve ticareti kolaylaştıracak kanunlar olması lazım. Ki, daha sonraki
metinlerde de gelecek, ticaretin ana kaidelerinden birisi ticaret unvanları,
şirketin kurulması, bu şirketin ortakları, sermaye yapısı, sermaye güçlülüğü ve
daha sonradan ticaret yapıldığı zaman bu kişilerin gerçek kişi olmasını, ticari
faaliyetlerin belli ahlaki düzeyler içinde olmasını sağlamaktır. Bir önceki
maddede yine vardı, ticaret unvanının haksız yere kullanılması veya başka bir
ticaret unvanının kopya edilerek haksız yere kullanılmasından dolayı doğacak
zararların karşılanması. Peki, sayın milletvekilleri, bu zararlar kimden alınacak
acaba? Bunun bir yaptırımı var mı? Yani mezardaki kişiler üzerine kurulan
şirketler biliyoruz; sorumluları, herhangi bir yaptırımı yok! Ben bundan iki
konuşmam öncesinde de söyledim, yani 10 milyar sermayeyle kurulan bir şirketin
bu ülkede 10 trilyonluk iş yapma kapasitesi var. Yani bunun tazminatı buradan
mı karşılanacak? Onun içindir ki, biz burada Milliyetçi Hareket Partisi olarak,
demin Rıdvan Yalçın arkadaşımızın da söylediği gibi, bu tasarıya yardımcı olmak
istiyoruz. Bu vermiş olduğumuz önergede de ben bir sefer daha düşünülmesini
istiyorum. Kısıtlanıyor, yani deniyor ki “müşteri kredisi, meslek itibarı,
ticari faaliyetleri ve diğer ekonomik menfaatler.” E diğer “ekonomik
menfaatler” dendiği zaman bunların hepsini kapsamıyor mu? Onun için önergemize olumlu görüş vereceğinizin temennisiyle,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın
Nalcı. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. 56’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 56’ncı madde kabul edilmiştir. 57’nci maddenin başlığını okutuyorum: II - Çalıştıranın sorumluluğu MADDE 57 – BAŞKAN – 57’nci madde üzerinde iki önerge vardır. Önergeleri geliş
sırasına göre okutup aykırılık sırasına göre işleme alacağım. Buyurunuz: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 96 Sıra Sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının
57. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “fiili” ibaresinin “eylemi” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan “Türk Ticaret Kanunu Tasarısı”nın 57. maddesinin
1. fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim. RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Adam çalıştıranın sorumluluğu Borçlar Kanununun 55 ve 100.
maddelerinde yer almaktadır. Burada ayrıca ve ikincil olarak düzenlenmesine
gerek yoktur. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 96 Sıra Sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının
57. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “fiili” ibaresinin “eylemi” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Ali
Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Öztürk. ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 96 sıra sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın 57’nci
maddesine ilişkin değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunuyorum. Değerli milletvekilleri, tasarının gerekçesinde “Arı ve güzel
Türkçe için özen gösterilmiştir.” denilmesine rağmen, bu tasarı metni genel
olarak okunduğunda, tasarının dili ve ifadesinin çok başarısız olduğu açıktır.
Örneğin, bir yerde “tahsis” diyor, bir yerde “özgüleme” diyor, bir yerde
“işlem” diyor, onun hemen yanında bir yerde “fiil” diyor. Yine, bir yerde
“şirket” diyor, bir başka yerde “ortaklık” diyor. Şimdi, biz, önergelerimizle
bu çelişkileri gidermek istedik, yanlışlıkları düzeltmek istedik. Aynı zamanda,
demin de söylediğim gibi, Adalet Komisyonunda görüşülmekte olan Borçlar Kanunu
Tasarısı’yla ilgili bir uyumu da sağlamak istedik. Şimdi, görüşülmekte olan Borçlar Kanunu Tasarısı’nda “fiil” yerine
“eylem” kelimesi kullanılıyor. Hatta o kadar ileri gidiyoruz ki kırk yıllık
“ikrar” yerine “borç tanısı” kullanılıyor, “icap kabul” yerine “öneri”
kullanılıyor. Türkçeleştirmek, öz Türkçeleştirmek adına orada daha aşırıya
kaçılıyor ama burada halkın anlayabileceği diller, sözcükler öneriliyor, Sayın
Komisyon Başkanı ve Bakan tarafından kabul edilmiyor. 56’ncı maddede de
söyledik “men etmek” kelimesi öz Türkçe değildir. Hani sizin gerekçenizde
yazıyordu, siz bu tasarıda arı ve güzel Türkçe kullanılmasına özen
göstermiştiniz? “Men” kelimesi Türkçe bir kelime midir? Özen gösterdiğiniz için
mi “men” kelimesini kullanıyorsunuz? Biz “men” kelimesi yerine “yasak”
kelimesini, “fiil” yerine “eylem” kelimesini önerdik 56’ncı maddede, Sayın
Bakan ve Sayın Komisyon Başkanı katılmadı, AKP’nin oylarıyla da reddedildi. Buradan anlaşılıyor ki, AKP’li arkadaşlarımız, yapılan değişiklik
önergelerinin içeriğine, amacına bakmadan sadece bu önergelerin kimden
geldiklerine bakarak ret veya kabul oyu kullanıyorlar. Ben, AKP Grubunun bugüne
kadar sayın bakan ve sayın komisyonun katılmadığı bir önergeyi kabul ettiğini
görmedim. Burada da AKP’li arkadaşlarımızın Türk Ticaret Yasası’nın
hazırlanmasında veya çıkarılmasında gerekli sorumlulukları duymadıklarını ben
düşünüyorum. Şimdi bu kelime, “fiil” kelimesi Türkçe kelime değildir, artık
bugün yerleşmiş bir anlatımla “eylem” kelimesidir. Zaten, Borçlar Kanunu
Tasarısı’nda da onu kullanıyorlar. Şimdi bu 56’ncı maddede bizim bu değişiklik
önergemiz reddedildiğine göre, artık bunun bir anlamı da kalmamıştır. Ben
sorumlu bir hukukçu anlayışıyla bu önergeyi geri çekiyorum. Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öztürk. 57’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 58’nci maddenin başlığını okutuyorum: III - Basın, yayın, iletişim ve bilişim kuruluşlarının sorumluluğu MADDE 58 – BAŞKAN – 58’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan "Türk Ticaret Kanunu Tasarısı"nın 58
inci maddesine aşağıdaki dördüncü fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
(4) Haksız rekabet fiilinin iletimini başlatmamış, iletimin
alıcısını veya fiili oluşturan içeriği seçmemiş veya fiili gerçekleştirecek
şekilde değiştirmemişse, bu maddenin birinci fıkrasındaki davalar hizmet
sağlayıcısı aleyhine açılamaz; tedbir kararı verilemez. Mahkeme haksız rekabet
eyleminin olumsuz sonuçlarının kapsamlı veya vereceği zararın büyük olacağı
durumlarda ilgili hizmet sağlayıcısını da dinleyerek, haksız rekabet fiilinin
sona erdirilmesini veya önlenmesine ilişkin tedbir kararını hizmet sağlayıcı
aleyhine de verebilir veya içeriğin geçici olarak kaldırılması dahil somut olaya uyan uygulanabilir başka tedbirler
alabilir. BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire
bırakıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz efendim. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Maddenin birinci fıkrası ile izleyen fıkralardan açıkça
anlaşıldığı üzere, haksız rekabet davası fiilin işlendiği kuruluş bağlamında
onun bir çeşit aracılık etmiş olması sebebiyle sırasıyla fiilden doğrudan
sorumlu olanlar, onlara ulaşılamıyorsa, sorumlu olabilecekler ve işletmesi
sebebiyle sorumlu sayılabilecekler aleyhine açılmaktadır. Bilgi
toplumu hizmetinin bir bilgi iletişim ağı içinde sadece bir bilginin, içeriğin
veya taşınan benzeri bir olgunun erişimini gerçekleştirenler, yani sadece genel
ve yaygın ağın içinde işlev sahibi olan "hizmet sağlayıcı"lar
(hizmet sunanlar-ara hizmeti sunanlar) haksız fiili oluşturan içerikle ilgili
değillerdir, belki içeriğin anlamının veya kime yöneldiğinin ayırdında bile değillerdir, belki bilinçli bir şekilde onu
bilmemektedirler. Onun için hizmet sağlayıcılar haksız rekabet fiilinden
sorumlu tutulamazlar. Çünkü, böyle bir sorumluluğun
meşruiyet temeli yoktur. Eklenen dördüncü fıkra önce, hizmet sağlayıcılar için sorumsuzluk
ilkesini koymaktadır (Hizmet sağlayıcıların başka kanunlarda düzenlenen
"ara ve geçici saklama" dâhil diğer sorumluluklarının saklı olduğu
şüphesizdir). Dördüncü fıkra daha sonra hizmet sağlayıcıların haksız rekabet
oluşturan fiilden sorumlu tutulabilecekleri durumları Bilgi Toplumu Hizmetlerinin
Bazı Hukuki Yönleri ve Özellikle İç Pazarda Elektronik Ticaret Konusunda 8
Haziran 2000 tarihli 2000/31/AT sayılı Avrupa Parlamentosu ve Konsey Direktifi
(“Elektronik Ticaret Konusunda Direktif”) ile uyumlu bir şekilde
belirlemektedir. Teknik olan bu sebepler için bilirkişi incelemesi gereklidir. Bu konuda diğer hassas bir sorun da, bilgi toplumu hizmetini
durduran tedbir kararlarıdır. Dördüncü fıkranın bu husustaki ilkesi, sistemi
durduran tedbir kararlarının -kural olarak- verilemeyeceğidir. Çünkü böyle bir
karar sadece uyuşmazlık konusu fiili değil bilgi toplumu hizmetini
durdurmaktadır. Ancak dördüncü fıkra böyle etkileri geniş bir kararın hangi
durumlarda verilebileceğini göstermektedir. Konunun, göz ardı edilemez önemi dolayısıyla, dördüncü fıkra,
böyle etkileri geniş bir karar vermeden önce mahkemenin ilgili hizmet
sağlayıcısını (temsilcisini, mümkünse teknik temsilciyi) dinlemesi gereğini
hükme bağlamıştır. Dördüncü fıkra, ayrıca mahkemeye, içeriği geçici olarak kaldırtmak
gibi etkileri sınırlı, somut olaya uyan, uygulanabilir tedbirler de alabilir. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmiştir. Kabul edilen bu önerge doğrultusunda 58’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir. 59’uncu maddenin başlığını okutuyorum: IV - Kararın ilânı MADDE 59 – BAŞKAN – Madde 59 üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan “Türk
Ticaret Kanunu Tasarısı”nın 59. maddesinde yer alan “hakim”
ibaresinin çıkartılarak yerine “mahkeme” ibaresinin getirilmesini arz ve teklif
ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz efendim. OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe efendim… BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum. Gerekçe: Hukuk sistemimiz modern bir hukuk sistemi olarak, hakim değil mahkeme sistemidir. Bu sebeple bir yargısal
kararın verilmesinden söz edilirken, hakim değil
mahkeme ibaresinin kullanılması zorunludur. BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmiştir. Kabul edilen bu önerge doğrultusunda 59’uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... 59’uncu madde kabul edilmiştir. 60’ıncı maddenin başlığını okutuyorum: V - Zamanaşımı MADDE 60 – BAŞKAN – 60’ıncı madde üzerinde iki önerge vardır. Önergeleri
geliş sırasına göre okutup aykırılık sırasına göre işleme alacağım. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 96 Sıra Sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının
60. maddesinde yer alan “26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı” ibaresinin madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan “Türk Ticaret Kanunu Tasarısı”nın 60. maddesinde
yer alan “Şu kadar ki,” ibaresinden sonra “haksız rekabet fiili aynı zamanda”
ibaresinin eklenmesini, “işlenmişse” ibaresinin çıkartılarak yerine
“niteliğinde ise” ibaresinin getirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılamıyoruz efendim. BAŞKAN - Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Osman Durmuş’un önergesi değil mi efendim? BAŞKAN – Evet. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Ona katılıyoruz
efendim. BAŞKAN - Gerekçe mi? OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe… BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Yukarıda teklifi sunulan “haksız rekabet fiili aynı zamanda”
ibaresinin madde metnine eklenmesiyle, madde metninde yer alan cümledeki anlamsızlık giderilmiş
olacaktır. Madde metninde yer alan “işlenmişse” ibaresinin yerine
“niteliğinde ise” ibaresinin getirilmesi ile madde hükmü ile ifade edilmek
istenen amaç tam ve doğru şekilde ifade edilebilecektir. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 96 Sıra Sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının
60. maddesinde yer alan “26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı” ibaresinin madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Ali
Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN - Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutayım? ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Konuşacağım. BAŞKAN - Sayın Öğüt, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar) ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Teşekkür ederim. Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 96 sıra sayılı Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı’nın 60’ıncı maddesi üzerine vermiş olduğumuz önerge nedeniyle
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, ben ticarete başka bir pencereden bakacağım.
Şehirde ticaret var, köyde ticaret var. Şehirde ticaret yapan insanlar, daha
ziyade istihdamı sağlayan küçük sanayiler var, organize sanayiler var, çarşılar
var, marketler var, iş merkezleri var. Bugünkü günde araştırdığınız zaman esnafta
protesto olan senet sayısı 8 kat artmış. Çek ödenmemiş, arkası yazılmış, 10 kat
artmış. Çok büyük firmalar dahi büyük bir kaos
içerisinde, hakikaten kriz fevkalade vurmuş. Hâlen yüzde 18 KDV’de diretiliyor,
ticareti geliştirmek istiyorsak bu KDV’nin derhâl yüzde 5’e indirilmesi lazım.
Bak, önerimizi de söylüyoruz. Diyorlar ki: “Yahu önerinizi söylemiyorsunuz.”
İşte yüzde 18’lik KDV’yi yüzde 5’e indirdiğiniz zaman sanayici ve üreten nefes
alacaktır. Burada şimdi ben size bir örnek vereceğim. Ardahan’da Esnaf
Sanatkârlar Kredi Kooperatifi var. Buranın 508 tane üyesi var -Ayhan’cığım iyi dinle, sen sorduğun için söylüyorum- 150
tanesi borçlu. Bir yıldan fazladır Halk Bankasından 300 milyar lira kredi
istiyor 150 kişi, yani 2’şer milyar lira. Bir yıldan beri Halk Bankası bu
krediyi vermiyor. Halk Bankası Genel Müdürüne gittim, telefon açtım, dedim ki:
“Yahu insaf edin, Allah’a bak kardeşim, 500 trilyonu bir kalemde Çalık Grubuna
verdin, 375 milyon dolar, 500 trilyon civarında bir para. Yahu bu 150 kişi
Gürcistan, Ermenistan sınırında ağır kış koşullarında vatanın bekçiliğini
yapıyor orada. Yani ayıptır ya! 300 milyar niye kredi vermiyorsun kardeşim?”
Esnaf kalkınacak, göç duracak. Şimdi ticarete baktığınız zaman… Siz nasıl, ne
kadar kanun yaparsanız yapın, şimdi bu kitabı, görüyorsunuz işte bu kanun
tasarısını kaç milletvekili okudu? Okuyan var mı, elinizi kaldırabilir misiniz?
Yok kardeşim, yani bilen yok, eden yok, okuyan yok,
yazan yok. Ondan sonra kanun çıkıyor “Kanun sakat çıktı.” Kanun tabii ki sakat
çıkar. Bunlar çok önemli arkadaşlar. MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Komisyonlarda görüşülüyor. ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Komisyonlarda ne kadar görüşülürse
görüşülsün, ben milletvekiliyim, el kaldırıyorum, bunun bana gelmesi lazım,
gelmesi lazım. İktidar partisinin bunu düşünmesi lazım değerli arkadaşlar. Kars’ta küçük sanayi, organize sanayi bitmiş tükenmiş, 2-3 tane
esnaf kalmış. Ardahan yüzde 50 öyle. Bugün, inanın, Ardahan’daki esnafa ben
tebrik yazıyordum, sekreterim bana dedi ki: “Efendim, esnafın yarı yarıya dükkânı
kapandığı için tebrikleri yazmıyoruz.” “Nasıl olur?” dedim, araştırdım.
Hakikaten nereden baksanız yarıya yakını dükkânını kapatmış; sadece bu, Ardahan
değil, Kars’ta, Iğdır’da, Ağrı’da… Doğu Anadolu perişan. Şimdi Ticaret Kanunu çıkıyor, kimsenin haberi yok. Bürokratlar
hazırlıyor, getiriyor, kardeşim elini kaldır, indir. Köye gelince -zamanımız kalmadığı için köye geliyorum- tarım,
hayvancılık hakikaten bitmiş, aile işletmeciliği bitmiş. Yani Ziraat Bankası ve
tarım kredi kooperatiflerine borcunu… Köyde ticaret yapan adama Haziran 2003
tarihinde bir iyileştirme kanunu çıkardık. Aradan beş yıl geçti değerli
arkadaşlar, şu anda tarım ve hayvancılıkla uğraşan, çiftçilikle uğraşan
insanlar Ziraat Bankasına hem borçları var ödeyemiyorlar hem kredi alamıyorlar.
Esnaf kefalet kooperatifine borçları da ayrı bir noktada. Dün Sayın Bakana ben soru sordum: “Bu çiftçilerin Ziraat Bankası
ve tarım kredi kooperatifine olan borçlarını erteleyecek misiniz veya bir
kolaylık sağlayacak mısınız veya faizlerini silecek misiniz?” “Efendim, 2003
Haziranında çıkarttık ya kanunu. O zaman bir iyileştirme yaptık ya.” diyor.
Yahu kardeşim insaf et! Beş sene geçti hâlen borcunu ödeyemeyen insan var. Bakın, ben size bir örnek daha söyleyeceğim: Yani bu devlet eğer
Ardahan’ı gözden çıkarmışsa, bilmiyorum ama,
Ardahan’daki çiftçilerin… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Bu devlet Ardahan’ı gözden çıkarmışsa
bilmiyorum ama Ardahan’daki çiftçileri alacaklarından dolayı nereden icraya
verilir biliyor musunuz? Erzurum’dan. Niye Erzurum’dan? Ardahan’ın savcısı,
hâkimi, icra müdürü, valisi yok mu? Onu vatanın topraklarından saymıyor muyuz
Sayın Bakanım? Ben sizden rica ediyorum, açın, bütün Ardahan’ın ilçeleri dâhil,
köyleri dâhil çiftçileri, hepsi Erzurum’dan icraya verilmiş. Adam kalkıyor bu
kış günü Erzurum’a gidecek, mal beyanında bulunacak on günlük cezayı çekmemesi,
hapiste yatmaması için. Şu anda Ardahan’ın, yemin ediyorum, en az beşte 1’i on
gün cezaevinde yatıyorlar. Yazık, günah değil mi bu insanlara? Gidemiyor, mal
beyanında bulunamıyor, köylü, parası yok. Erzurum’dan icra… Aradım Erzurum’daki
avukatı, tarım kredi kooperatifinin avukatını “Ya niye yapıyorsunuz?” dedim,
“Efendim, ben burada görev yapıyorum.” dedi. Peki, Ardahan’daki avukatlar
kırılmış mı, yok mu Ardahan’da avukat kardeşim? Ardahan’da 10 tane avukat var
hem de canavar gibi, yani onlara niye vermiyorsunuz? “Yok, o bizim yandaşımız.”
diyorsanız bu da ayıp. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözünüzü bağlayınız Sayın Öğüt. ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Selamlıyorum, evet. Yani bakın, ben bunu Büyük Millet Meclisinde tutanaklara geçmesi
için söylüyorum. Sayın Bakanıma da güveniyorum. Ben istirham ediyorum, lütfen
talimat verin, alacağı varsa, olabilir, borcunu gitsin oradaki ilden, oradaki
ilçeden versin. Erzurum vatan toprağı Ardahan vatan toprağı değil mi?
Ardahan’dakiler Türk vatandaşı değil mi? Yani inanın, iki yıldır bu böyle devam
ediyor arkadaşlar, iki yıldır, daha yeni değil. Bıktım artık, yani ticaret,
ticaret, ticaret… Köydeki adam ticaret yapıyor, şehirdeki ticaret yapıyor. Onun
için sizden rica ediyorum -halk bizi seçti, buraya gönderdi, bizden çare
bekliyor, kanun çıkarıyoruz- sizden istirham ediyorum, köylüye de, çiftçiye de,
şehirdeki ticaret yapana da, sanayiciye de, üreticiye de katkı sunalım. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öğüt. Buyurunuz Sayın Bakan. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Teşekkür ederim. Kamuoyunu doğru bilgilendirme adına Sayın Öğüt’ün son
açıklamasıyla ilgili şunları söylemek durumundayım: Herhangi bir vatandaşımıza
bulunduğu veya ikamet ettiği yerin dışında bir icra emri, ödeme emri
gönderilirse veya bir dava dilekçesi gönderilirse, o kişinin, örneğin Erzurum’a
giderek itiraz etme mecburiyeti yok. Ardahan’da icra dairesine gidersiniz, icra
dairesine yapmış olduğunuz başvuru süreyi keser, istinabe yoluyla onu Erzurum’a
gönderir. Bakın, orada hukukçu arkadaşlarımız var, hepsi de bunu bilirler.
Bakın, siz çok tecrübeli bir arkadaşımızsınız, Ardahanlı vatandaşlarımızı
lütfen doğru bilgilendirin. Erzurum’a gitmek zorunda değiller, Erzurum’dan
avukat tutmak zorunda da değiller, her şeyi Ardahan’da yapmaları yasalarımıza
göre mümkündür. ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Ama Ardahan’da verilse daha iyi olmaz mı
Sayın Bakanım? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – O alacaklının
takdiridir. ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Alacaklı devlet Sayın Bakanım. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. Daha önce kabul edilmiş önerge doğrultusunda 60’ıncı maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 60’ıncı madde kabul
edilmiştir. Sayın milletvekilleri, on beş dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 17.21 ALTINCI OTURUM Açılma Saati: 17.38 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ
(Konya), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25’inci
Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum. 96 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz. Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 2’nci sırada yer alan, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Genel Kadro ve Usulü
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz. 2.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Genel Kadro ve
Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/537) (S. Sayısı: 236) BAŞKAN – Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 3’üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi
Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında Karayoluyla Yolcu ve Yük Taşımacılığının
Düzenlenmesi Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında Karayoluyla Yolcu ve Yük
Taşımacılığının Düzenlenmesi Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/377) (S.
Sayısı: 303)(x) BAŞKAN - Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Komisyon raporu 303 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa
Milletvekili Onur Öymen konuşacaktır. Buyurunuz Sayın Öymen. (CHP sıralarından
alkışlar) Süreniz yirmi dakikadır. CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (Bursa) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; Türkiye ile Suudi Arabistan arasında imzalanmış bulunan kara
yolu taşımacılığı ile ilgili anlaşma hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum. (x)
303 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir. Değerli arkadaşlar, aslında bugün, yüce Meclise sunulan Suudi
Arabistan’la ilgili üç anlaşma var. Diğer anlaşmalar hakkında yüce Meclisin
fazla vaktini almamak için söz almayacağız ama bu vesileyle her üç anlaşmayla
ilgili bazı görüşlerimizi sizinle paylaşmak istiyoruz. Öncelikle şunu belirtelim: Hükûmetin bu
anlaşmalarla ilgili gerekçesini ve Komisyonun raporunu okuduğunuz zaman bu
anlaşmalar öyle anlaşılıyor ki Türkiye ile Suudi Arabistan arasındaki ekonomik
ve ticari ilişkilerin geliştirilmesine katkı sağlayacaktır, yardımcı olacaktır.
Çok güzel, biz de bunu hararetle destekleriz. Ne var ki şunu görüyoruz: Bu anlaşmaların ikisi 22’nci Dönemde
imzalanmış ve vaktinde Meclise onay için getirilmediği için kadük
olmuş, geçersiz kılınmış, yeniden getiriliyor; geçen dönemde imzalanıyor, geçen
dönemde getirilemiyor, bu dönemde de seçimlerden sonra bunların gündeme
getirilmesi bir yıldan fazla zaman alıyor. Bu kadar önemliyse niçin bunları
Meclise zamanında getirmediler; bu konudaki eleştirimizi dile getirmek
istiyoruz. Değerli arkadaşlarım, şimdi, maalesef Hükûmet
böyle olumsuz bir durum olunca, bir gelişme olunca suçu yükleyecek, kabahati
yükleyecek birilerini arıyor. Soruyoruz: Şimdi, bu olayda suçlu muhalefet
midir, suçlu basın mıdır, suçlu kimdir? Niçin bu kadar geciktirilmiştir bu anlaşmanın
onay için Meclise getirilmesi? Şimdi, ilginç bir şey dikkatimizi çekti bu anlaşmaları imzalarken,
o da anlaşmaların tarihi. Şimdi bakıyoruz, bu anlaşmalardan bir tanesinin, şu
anda görüştüğümüz kara yolu anlaşmasının tarihi: 14/7/1427,
yanlış duymadınız 14/7/1427; hicri tarih verilmiş. Zahmet olmasın diye bizlere
yanında miladi tarih de yazılmış ama hicri tarih yazılıyor. İkinci anlaşmaya
bakıyoruz, orada da hicri tarih yazılıyor, yanında miladi tarih. Bazı
arkadaşlarımız diyebilirler ki: “Canım, efendim, Suudi Arabistan’ın usulü
böyle, ne yapalım, işte onlara ayıp olmasın diye, onları tatmin etmek için
hicri tarihi de yazıverdik.” Öyle değil çünkü bugün gündemde olan üçüncü
anlaşmaya bakıyorsunuz, Türkiye ile Suudi Arabistan arasında, orada sadece miladi
tarih var. Demek ki hicri tarih yazma konusunda Suudi Arabistan’ın bir
dayatması yok. Şu olabilir: Bu gibi durumlarda -bu metinler biliyorsunuz Türkçe,
Arapça ve İngilizce olarak hazırlanır- her ülke kendi metnine kendi tarihini
yazabilir. Suudiler Arapça metnine hicri tarih yazabilir, siz de Türkçe
metninize miladi tarihi yazarsınız, İngilizce metnine miladi tarih… Bunlar
ayrıntı gibi gözükebilir ama değerli arkadaşlar, anlaşma yapmak ciddi iştir. Bu
anlaşmalar devletin arşivine giriyor. Yarın öbür gün araştırmacılar bunu
inceleyecekler, değerlendirecekler ve bunları tespit edecekler ve bu dönemde bu
işlerin yeterince ciddiye alınmadığı sonucuna varacaklar. Onun için diyoruz ki:
Lütfen, anlaşma yaparken dikkatli olalım. Çok değerli arkadaşlar, şimdi gelelim işin esasına. Suudi
Arabistan, Hükûmetin en yakın ilişki kurduğu
ülkelerden biridir. Sık sık karşılıklı ziyaretler
oluyor, Cumhurbaşkanımız ziyaret ediyor, Başbakanımız ziyaret ediyor, Suudi
Kralı Türkiye’ye geliyor, bakan düzeyinde birçok ziyaret yapılıyor; bunları
yadırgamıyoruz. Eğer ilişkileri geliştirmek istiyorsanız, gayet tabii ki bu
ziyaretleri doğal karşılayacaksınız. Bazen ölçüyü kaçırdığımız oluyor, Suudi
Arabistan Kralını Sayın Cumhurbaşkanımız otelinde ziyaret ediyor, otelinde
görüşmeler yapıyor; bunlar bizim diplomatik usullerimize uygun değil ama işin
esasında, karşılıklı temaslar, karşılıklı ziyaretler mutlaka diplomaside çok
faydalıdır; yeter ki bu ziyaretlerin sonucunda istediğiniz sonucu alasınız. Şimdi, Suudi Arabistan dünyanın en büyük petrol ihracatçısıdır. O
bakımdan çok büyük kaynakları var. Suudi Arabistan’ın petrol ihracatından yılda
kazandığı para, 2007 yılı itibarıyla, tam 215 milyar dolardır. Bunun
karşılığında büyük bir ithalatı da var, ithalatı da 82,7 milyar dolardır. Yani
çok büyük bir pazar var karşımızda ve bu pazardan her ülke yararlanmak istiyor,
biz de yararlanmak istiyoruz. Bakıyoruz Amerika’nın, İngiltere’nin en üst düzey
devlet adamları, Avrupalılar sık sık Riyad’a gidiyorlar, Suudi Kralıyla görüşüyorlar, devlet
adamlarıyla görüşüyorlar. Niçin? Daha çok bu pastadan pay almak için. Şimdi,
bizim de yaptığımız bu ziyaretlerin sonucunda, bekleriz ki biz de bu pastadan
büyük bir pay alalım. Şimdi, bakıyoruz rakamlara, Türkiye'nin 2007 yılında
Suudi Arabistan’a yaptığı ihracatın toplamı 1,4 milyar dolardan ibaret. 82
milyar ithalatı var Suudi Arabistan’ın, bu 82 milyarın sadece 1,4 milyarı
Türkiye’den gidiyor. Yüzde kaçı yapıyor? Yüzde 1,7’si. Bu kadar büyük bir
pastadan bu kadar emek, bu kadar çaba, bu kadar ziyaret sonucunda Türkiye'nin
alabileceği pay bu mu olmalıydı? Bazıları diyebilirler ki: “Efendim, ne
yapalım? Suudi Arabistan’da serbest piyasa ekonomisi var, onlar da piyasa
kurallarını uyguluyorlar. Eğer sizin yeterince rekabet gücünüz yoksa, firmalarınız bu kadar satabiliyorsa ne yapalım?”
Ondan ibaret değil. Eğer öyle olsaydı bu kadar devlet adamı Suudi Arabistan’ı
ziyaret etmezdi, bu kadar yakın ilişki kurulmazdı. Herkes mallarını satmak için
bu ziyaretleri yapıyor. Savunma sanayisi ürünlerini satıyorlar. Türkiye’de çok
iyi gelişen bir savunma sanayimiz var. Acaba bu ürünlerin ne kadarını Suudi
Arabistan’a satıyoruz? Pek çok ülkenin Suudi Arabistan’daki şirketleri petrol
arama işinde görev yapıyorlar. Acaba Türkiye'nin de petrol arama çalışmaları
var mı Suudi Arabistan’da? Aldığımız ruhsatlar var mı? Bu soruları sormak
zorundayız. Şimdi, Suudi Arabistan cari açık vermeyen bir ülkedir. Suudi
Arabistan’da cari fazla veriliyor. Ne kadar? 21 milyar dolar. Peki, bu kadar
büyük fazla veren bir ülke çeşitli ülkelere yatırım yapıyor, acaba Türkiye’ye
ne kadar yatırım yapıyor? Dünyaya yaptığı yatırım nedir, Türkiye’ye yaptığı
yatırım nedir? Bunu araştırırsanız ilginç rakamlara rastlayabilirsiniz. Demek
ki bu çabalar, ticaret bir yana, Suudi yatırımlarının Türkiye’ye çekilmesinde
de yeterince sonuç vermemiş. Bunları dikkate almak gerekiyor diye düşünüyoruz. Değerli arkadaşlarım, Suudi Arabistan’ın bazı özellikleri var.
Bunu da dile getirelim, ticari ilişkilerde de, ekonomik ilişkilerde de önemli.
Suudi Arabistan’da fertlerin, yabancı şahısların gayrimenkul satın almaları
yasak. O nedenle, bu bir kısıtlama getiriyor Suudi Arabistan’la iş yapacak
ülkeler için. İlgili uzmanların bize verdiği bilgiye göre, firmaların, yabancı
firmaların oradaki alışverişinde birtakım kolaylıklar sağlanmış, bunu
görüyoruz. Şu anda huzurunuzda olan anlaşmalarda da hükümler görüyoruz ki
çağdaş ülkelerle yapılan anlaşmalara benziyor. Mesela ne diyor? “İhtilaf
hâlinde Lahey Adalet Divanına gidilecektir.” deniliyor, çok güzel. Yalnız başka anlaşmalar da yapmışız yine bu Hükûmet
zamanında. Bu konuda sizin dikkatinizi çekmek istiyorum. Şimdi, Türkiye'nin 29
Temmuz 2004 tarihinde AKP İktidarı zamanında yapılmış bir anlaşması var İslam
Kalkınma Bankasıyla. İslam Kalkınma Bankasıyla bir anlaşma yapıyoruz, iş
birliği anlaşması, buna göre bir fon kuruluyor. Bu fona, Türkiye, bütçesinden
11 milyon 760 bin dolarlık katkıda bulunuyor. Şimdi bu fon niçin kuruluyor? Bu
fondan özel sektörün yararlanması için kuruluyor. Türk özel sektörü
yararlanacak, güzel. Yalnız, bakıyorsunuz, bunun bir koşulu var: Bu fondan
yararlanacak Türk şirketlerinin mutlaka İslami usule göre faaliyet gösteren
şirket olması lazım. Değerli arkadaşlarım, laik bir ülkede böyle bir durum olabilir mi?
Niçin Suudi Arabistan’la ilgili? Çünkü, İslam Kalkınma
Bankasının en büyük ortaklarından biri bu. İslam Konferansına
bağlı ekonomik faaliyetlerde en etkili ülkelerden biri bu. Onun için
Suudi Arabistan’la ilgili. Yani, İslami usulle çalışmayan firmalarımız bundan
yararlanamayacak. Böyle bir anlaşma yapıyoruz. Şimdi, laik bir ülke böyle olur mu? 11 milyon 760 bin dolarlık
katkıda bulunmuşsunuz. Bu katkıyı, sadece İslami usulle çalışan firmaların
verdiği vergilerden mi aldınız? Bütün vatandaşların, Müslüman olsun Hristiyan olsun herkesin verdiği vergiyle bu finanse
ediliyor. Şöyle bir şey düşünün: Mesela, Avrupa'da, Fransa’da, Almanya’da böyle
bir anlaşma yapılıyor, bir fon kuruluyor, orada bir hüküm var: Sadece Hristiyanlık usullerine uygun üretim yapan firmalar
yararlanır. Yani o ülkelerdeki Türk firmaları yararlanamaz. Nasıl tepki
gösteririz biz buna? Şimdi, bitmedi. Şimdi burada kararı kim verecek? Hangi firma
İslami usule göre çalışıyor, hangisi çalışmıyor, kim karar verecek? Bakıyoruz,
madde 14, 6’ncı paragraf: Bir İslam Hukuk Komitesi kurulmuş. Suudi Arabistan’da
bir İslam Hukuk Komitesi var. Bu İslam Hukuk Komitesi karar veriyor,
Türkiye'deki hangi firma İslami usule göre çalışıyor, hangisi çalışmıyor. Peki,
ihtilaf olursa ne olacak? İhtilaf olursa, bakıyorsunuz, gene hüküm var
anlaşmada. Diyor ki bu anlaşma: İhtilaf hâlinde, gene Cidde’de, Suudi
Arabistan’da bulunan İslam Adalet Mahkemesi karar verecek. Değerli arkadaşlarım, demin size anlattım, şu anda Meclisin
gündeminde olan anlaşmalarda da ihtilaf hâlinde nasıl çözüleceğine dair
maddeler var. Belli ki Suudi Arabistan dayatmamış size illa İslam Adalet Divanı
çözsün diye, o razı Lahey Adalet Divanına gitmeye. Peki, öbür anlaşmada niye
yok bu? Öbür anlaşmada niçin İslam Adalet Divanına gitme şartını koyuyorsunuz?
İşte, biz buna itiraz ettik. Biz buna itiraz ettik ama maalesef, iktidarın,
muhalefetin en haklı itirazlarına bile kulak verme gibi bir alışkanlığı yok.
Onun için “Biz oy çokluğuyla geçiririz Meclisten.” diyorlar ve geçiriyorlar. Şimdi, o bakımdan, Adalet ve Kalkınma Partisine mensup arkadaşlarımıza
büyük görev düşüyor Mecliste. Gelecek kuşaklara hesap vereceğiz hepimiz.
Yaptığımız işlerden, yapmadığımız işlerden hesap vereceğiz. Biz diyoruz ki:
Uluslararası ticarette, uluslararası ekonomik ilişkilerde uluslararası kurallar
ne ise o uygulanır, o uygulansın ve dinî esaslara göre, başka esaslara göre
ticari faaliyet yürütmeyelim. Hükûmetten beklediğimiz
bu. Onun için, biz, bu anlaşmaların onaylanmasına karşı değiliz, fakat
bu konulara dikkatinizi çekmek istiyoruz. Eğer uygulamada, demin anlattığım
nedenlerle, gerekçelerle sıkıntılar çıkarsa, şunu hatırlayınız ki: Muhalefet
bizi uyarmıştı. Biz sizi uyarıyoruz, Hükûmeti
uyarıyoruz, ilgili uygulayıcı arkadaşlarımızı uyarıyoruz. “Efendim,
mütekabiliyet ilkesi uygulayacağız, merak etmeyin.” diyorlar. Yani ne demek?
“Bir Türk vatandaşı Suudi Arabistan’da gayrimenkul edinemediğine göre bir Suudi
vatandaşına da, merak etmeyin, Türkiye’de gayrimenkul edinme imkânı
tanımayacağız.” diyorlar, güzel. Peki, ya bu şahıs gidip Fransa’da bir firma
kurup gelirse Türkiye’de aynı yatırımı yaparsa, bütün sermayesi kendine ait bir
Avrupa firması olarak gelirse ne yapacaksınız? Yapacağınız bir şey yok. Çünkü
bu imzaladığınız anlaşmalar buna imkân veriyor. O bakımdan, dikkatinizi
çekiyoruz, lütfen, bu gibi hassas konularda muhalefetin sesine kulak veriniz,
muhalefetin önerilerini ciddiye alınız, dikkate alınız ve uygulamalarda bu gibi
durumlarla karşılaşmamak için çaba gösteriniz. Demin söyledim, petrol konusunda… Değerli arkadaşlar, bizim en
hassas olduğumuz konulardan biridir enerji konusu. Mademki bu kadar yakın
ilişkilerimiz var, mademki çeşitli ülkelerin ilişkileri Suudi Arabistan’da
petrol sektörüne girmişler. Biz niye giremeyelim? Bizim millî petrol şirketimiz
Türkiye Petrolleri çeşitli ülkelerde araştırmalar yapıyor, çeşitli ülkelerde
imtiyazlar almış, ruhsatlar almış. Suudi Arabistan mademki en uygun ülkedir, o
zaman niçin yapmayalım? BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – “Sadece Arap” diyor. ONUR ÖYMEN (Devamla) - Şimdi, bu vesileyle size bir hususu
hatırlatmak istiyorum bu petrol konusundan bahsederken, daha bu petrol ilk
çıktığında, Birinci Dünya Savaşı’ndan hemen önceki yıllarda büyük petrol
şirketleri, yedi tane en büyük petrol şirketi bir Kırmızı Çizgi Anlaşması
imzaladılar. Kırmızı Çizgi Anlaşması’nın çizgisini çizen meşhur Gülbenkyan. Bu Anlaşma’ya göre Suudi Arabistan da dâhil,
Irak da dâhil, Kuveyt hariç, bölgede petrol çıkaran ülkelerde araştırma
yapılacak mı yapılmayacak mı? Karar şu: Yedi şirket birden mutabakata
varmadıkça bölgedeki bir ülkede petrol araştırması yapılamaz. Bu ülkelerden, kırmızı çizgilerin içine
giren ülkelerden biri Türkiye’dir. Soru şu: Acaba Türkiye’de bu kadar zamandan beri gerçek anlamda
petrol bulunamaması bazılarının iddia ettiği gibi Türkiye’de petrol
olmamasından mı kaynaklanıyor, yoksa başka sebeplerden mi kaynaklanıyor? Bu
konuyu da Hükûmetin dikkatine sunuyoruz. Şunu da ifade edeyim: Bundan önceki hükûmetler
zamanında Türkiye’ye o büyük şirketlerden biri şöyle bir başvuruda bulundu,
dedi ki: “Türkiye'nin Karadeniz sahillerinde biz petrol bulduk, zengin doğal
gaz rezervleri bulduk, bunları çıkarabiliriz ama bir şartımız var, Petrol
Yasası’nı değiştireceksiniz, Petrol Yasası’nı değiştirmedikçe bu petrolleri
çıkartmayız.” O zamanki hükûmetler bunu reddediyor.
Enerji Bakanına yazılan mektuplar var bizim elimizde. O zamanın hükûmetleri reddediyor. Geçen dönemde seçimlerden önce
baktık Hükûmet bir petrol yasası çıkartmış getirmiş
Meclisin huzuruna. Bir de baktık ki aynen o yabancı şirketin istediği unsurlar.
Fazlası var, eksiği yok. O yasa bildiğiniz gibi geçen dönem de geçmedi. Şimdi
bu vesileyle size hatırlatıyoruz, lütfen dikkatli olun. Lütfen dikkatli olun,
hiçbir ülkenin vermediği imtiyazları Türkiye’den istiyorlar. Ticari konularda
olduğu gibi enerji konusunda da istenilen imtiyazlar konusunda lütfen dikkatli
olunuz. Öyle imtiyazlar istiyorlar ki, Türkiye’de üretilen petrolden 1 gramını
bile Türkiye’de bırakma mecburiyeti olmayacak. Hükûmetin
getirdiği yasayı, yasa tasarısını dikkatle okuyunuz, bir kere daha Meclise
getirebilirler. Şimdiden uyarıyoruz: Böyle bir yola giderseniz, gerçekten, çok
ciddi sıkıntı yaratırsınız, çok ciddi sıkıntı yaratırsınız, ülkenin enerji
menfaatleri açısından, ülke enerjisinin güvenliği açısından çok ciddi
sıkıntılar yaratırsınız. Değerli arkadaşlar, bu görüşlerimizi bu vesileyle dile getirmek
istedik ama gündemimizdeki üç anlaşmayı onaylama konusunda Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu müspet oy kullanacaktır. Bunu bu vesileyle yapıcı tutumumuzun bir
işareti olarak dile getiriyoruz. Yalnız bir kere daha uyarıyoruz Hükûmeti: Lütfen, uygulamada çok dikkatli olunuz. Yüce Meclisi saygılarla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öymen. Komisyon Başkanı Sayın Mercan, ufak bir açıklamada bulunacaksınız
galiba. DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir)
– Evet. BAŞKAN – Buyurunuz. DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Sayın
Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Genel Kurulu bilgilendirmek
babından bir iki hususu söylemem gerekiyor. Her şeyden önce, Suudi Arabistan’da, doğru, yabancıların, yabancı
gerçek kişilerin mülkiyet edinme hakkı yoktur. Buna karşı, karşılıklılık ilkesi
nedeniyle Türkiye’de de bu hak yoktur. Ayrıca, ülkemizde, yabancı şirketlerin, Turizmi Teşvik Kanunu ve
Petrol Kanunu’nda sağlanan istisnalar dışında, Türkiye’de gayrimenkul edinmesi
mümkün değildir. Türkiye’de ancak yabancı sermayeli Türk şirketlerinin,
faaliyet alanlarıyla sınırlı olmak üzere, gayrimenkul edinmeleri mümkündür.
Aynı şekilde, benzer şekilde, Suudi Arabistan’da 2006 yılında yapılan bir yasa
değişikliğiyle, Bakanlar Kurulunda onaylanan bir yasayla yabancı yatırımcılar
da gayrimenkul edinebilmektedir. Ayrıca, yine Suudi Arabistan’da tahkim kanunu, Uluslararası Tahkim
Kanunu geçerli olmuştur. Bir hususu daha belirtmek istiyorum, o da şu: Türkiye’de yabancı
şirketler iş yaparken Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızın ilgili birimlerinden
izin almak zorundadır. Suudi Arabistan’daki yabancı şirketler de Suudi
Arabistan’da iş yaparken Suudi Arabistan’daki bakanlıktan, makamlardan izin
almak durumundadırlar, izin almak zorundadırlar. Türkiye’de hangi şirket olursa
olsun, ister Suudi Arabistan ister herhangi bir başka şirket, yabancı sermayeli
olsun, yarı yabancı sermayeli olsun, Türk Ticaret Kanunu hükümlerine uymak
zorundadır. Benzer şekilde Suudi Arabistan’da da bu söz konusudur. Anlaşmazlık
durumunda yine Türkiye’de uluslararası tahkim vardır, Suudi Arabistan’da da
vardır. Bu konularda Genel Kurulu bilgilendirmek istedim. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Mercan. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Recep
Taner konuşacaktır. Buyurunuz Sayın Taner. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA RECEP TANER (Aydın) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile
Suudi Arabistan Krallığı Hükûmeti Arasında
Karayoluyla Yolcu ve Yük Taşımacılığının Düzenlenmesi Hakkında Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair -303 sıra no.lu- Kanun Tasarısı’yla
ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, ülkemiz ile 55 ülke arasında Uluslararası
Karayolu Taşımacılığı Anlaşması imzalanmıştır. Bu kanun tasarısına konu olan
anlaşma da 8 Ağustos 2006 tarihinde Ankara’da imzalanmış, bu anlaşmayla iki
ülke arasında yapılmakta olan yolcu ve yük taşımacılığıyla ilgili belirli
düzenlemeler belirtilmiş ve bu alanlarda herhangi bir sorun çıktığında ne tür
işlemler yapılacağı da tespit edilmiştir. Bugün burada görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı Suudi Arabistan
ile aramızdaki bir anlaşma kanunudur. Dolayısıyla, Arabistan ile ilgili bir
kanun görüştüğümüze göre Arabistan’la ilgili de kısa bilgi edinmekte fayda
olduğu kanaatindeyim. Başkenti Riyad olan Suudi Arabistan Krallığı
Arabistan Yarımadası’nın en büyük ülkesidir. Resmî dili Arapça, para birimi
Suudi Arabistan Riyali olan ülkenin nüfusu ise 24 milyon civarındadır. Başlıca
şehirleri Riyad, Mekke, Medine, Cidde, Taif ve Damman’dır. Yeryüzündeki petrol rezervinin yüzde 26’sına sahip olan ülkenin
ekonomisini petrol ve doğal gaz gelirleri önemli bir şekilde iştigal
etmektedir. Suudi Arabistan’ın, 2007 verilerine göre 375 milyar dolar gayrisafi
yurt içi hasılası, yıllık yüzde 3 enflasyonu ve 310
milyar dolar olan dış ticaret hacmi bulunmaktadır. Suudi Arabistan’a özellikle Cumhurbaşkanından Meclis Başkanına,
Başbakandan bakanlara kadar birçok resmî ziyaret gerçekleştirilmesine rağmen
Arabistan ile ekonomik gelişmelere baktığımızda iyi seviyede olmadığı da bir
gerçektir. Suudi Arabistan’la ticaret hacmimiz 4,5 milyar dolar civarındadır ve
iki ülke arasındaki ticaret hacmi potansiyelinin yeterince değerlendirilmediği
de bir gerçektir. Suudi Arabistan, müslümanlar tarafından
kutsal sayılan Mekke, Medine gibi şehirlere sahip bir ülkedir. Şu anda da,
malum, 100 binin üzerinde Türk hacımız kutsal topraklarda hac vazifelerini
yapmaktadır. Kendilerine kutsal vazifelerini tamamlayıp sağ salim ülkemize
dönmelerini temenni etmekteyim. Bugün için Suudi Arabistan’la olan ilişkilerimize
ve Türk müteşebbislerinin, nakliyecilerin sorunlarına baktığımızda ise en
önemli sorunlar kefil sorunu -bu hâlâ aşılabilmiş durumda değil- iki ülkenin
ithalat ve ihracat mevzuatındaki eksiklikler, Türk bankalarının verdiği teminat
mektuplarının kabul edilmemesi, Türk nakil araçlarına uygulanan yüksek navlun
ve şoför vize işlemleridir. Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz kanun karayoluyla
yolcu ve yük taşımacılığı kanunu. Dolayısıyla, yolcu taşımacılığının ve yük
taşımacılığının Türkiye’deki durumuna da bakmakta fayda olduğu kanaatindeyiz. Kara yolu yolcu taşımacılığının Türkiye’deki payına baktığımızda
deniz ve hava taşımacılığı yüzde 5’lerdeyken kara yolu taşımacılığı yüzde
95’tir. Bu yolcu taşımacılığının yüzde 70’i otobüslerle, yüzde 30’u ise diğer
taşıtlarla yapılan ve yaklaşık 500 bin kişiyi ilgilendiren bir sektördür. Yük
taşımacılığında ise toplam taşımacılığın yüzde 93’ü kara yoluyla yapılmaktadır.
Bu da 700 binden fazla kamyon, 75 bin civarında çekici ve römork ve diğer
araçlarla yapılmaktadır. Bugün ülkemizin ihracatının yüzde 53’ü, ithalatının
ise yüzde 34’ü kara yolu taşımacılığıyla yapılmaktadır. Avrupa’nın en iyi taşımacılık filolarına sahip olan ülkemizin
nakliyecilik sektörünün belli sorunlarına baktığımızda ise kota sorunu en önemli
sorun olarak devam etmektedir. Genel olarak nakliyecilerin en önemli
sıkıntıları da maalesef akaryakıt giderlerinin yüksek oluşudur. Şu anda
maliyetlerin yüzde 35’i civarında bir akaryakıt maliyeti bulunmaktadır.
Petroldeki ham madde fiyatları anında akaryakıt fiyatlarına yansıtılırken,
maalesef, petrol düşüşleri, aynı şekilde ham madde fiyatlarının düşüşleri
petrol fiyatlarına yansımamaktadır. Hükûmet her ne kadar
ilgili sektörü suçlasa da akaryakıt fiyatlarının yüksek oluşundaki en büyük
etken akaryakıt üzerinden alınan dolaylı vergilerin yüksek oluşudur. Dünyanın
hiçbir ülkesinde yüzde 25’in üzerinde olmayan dolaylı vergiler, ülkemizde,
maalesef yüzde 75 civarındadır ki bu ÖTV, KDV gibi dolaylı vergiler AKP
iktidara geldiğinde yüzde 55’ler civarındaydı, şu anda yüzde 75’lerde. AKP Hükûmeti, kazanandan kazancı
üzerinden alınması gereken vergileri alamadığından dolayı vergi gelirlerindeki
açığı kapatmak için 70 milyonun ödediği ÖTV, KDV gibi vergileri, maalesef gizli
vergileri artırarak bu açığı kapatmaktadır. Dünyanın en önemli sektörlerinden olan Türk taşımacılık
sektöründekiler, akaryakıt fiyatlarının yüksekliğinden dolayı, maliyetlerdeki
artışlardan dolayı mazot alamamaktalar ve mazot alamayan nakliyeciler de ya
kaçak mazot satan firmalara yönelmekteler veya akaryakıt istasyonlarında, yol
kenarlarında, 7 numara,
10 numara yağları satın alarak mazot yerine araçlarında kullanmaktadırlar. Turizmden sarraflığa birçok sektörde KDV oranları yüzde 8’lere
çekilirken kara yolu taşımacılığındaki yüzde 18’lik KDV oranı da zor durumda
olan taşımacılık sektörünün önündeki en büyük engellerden birisidir. Değerli milletvekilleri, AKP’nin yapmış olduğu bazı uygulamaları
da uluslararası taşıma yapan firmalarımız ve şirketlerimiz anlayamamaktadır.
Geçmişte, uluslararası taşıma yapan firmalara yurt dışına çıkışları sırasında
gümrüklerde bir depo ÖTV’siz akaryakıt verilmekteydi.
Bu, ne hikmetse bu Hükûmet döneminde 550 litreyle
sınırlandırıldı. Tabii, nakliye mesafelerine göre bu 550 litrelik akaryakıt
yetmediği zaman, maalesef, şoförlerimiz gittikleri ülkelerden o kalan
akaryakıtı temin etmekteler ve bu da Türk ekonomisine belli bir şekilde zarar
vermekte. Bunun yaklaşık maliyetinin de 60 milyon dolar civarında olduğu
belirtilmektedir. Maliye Bakanlığının ne motorlu taşıt vergisi genelgelerinde ne
araç muayene yönetmeliklerinde ve ne de kanunlarımızda “standart depo” diye bir
tarif bulunmamaktadır. İmalatçı firmalar tarafından orijinal olarak üretilen
800 ile Değerli milletvekilleri, hafta sonu görüştüğüm Aydın Şoförler
Odası Başkanı Ali Tuncal şoför esnafının
sorunlarından bahsederken gördüğüm şey, maalesef, yolcu ve yük taşımacılığı
yapan esnafların patlama noktasında olduğu gerçeğidir. Diyorlar ki: “Cansiparane her türlü zorluklara katlanarak köylerdeki
çocuklarımızı il ve ilçe okullarımıza götüren yani taşımalı eğitim yapan
esnafımız, eylül ayı hak edişlerini kasım ayının 15’inde ancak alabilmişler ve
şimdi de ekim ayının hak edişlerini beklemekteler.” Sayın Millî Eğitim
Bakanımıza konuyu ilettik. Kendisinden bu konuda destek beklemekteyiz. Bir iki
gün içinde il özel idarelerine para aktarılmadığı takdirde önümüzdeki Kurban
Bayramı’nda ne kurban kesebilecekler ne de bayram yapabilecekler. Buradan
yetkililere duyurulur. Yine, Hükûmet, ülkenin içinde bulunduğu
kriz nedeniyle KOBİ’lere, üreticilere destek vermekte. Bugün küçük esnafımız da
şoförümüz de zor durumda. Neden bunlar da aynı imkânlardan faydalanmıyorlar,
anlamak mümkün değil. BAĞ-KUR primlerini ödeyemeyen, sağlık hizmetlerinden
mahrum kalan şoför esnafı, sicil affı çıkarılmadığı için de ödeyemedikleri çek,
senet ve kredi borcundan dolayı şu anda bankalardan kredi alamamaktalar.
Dolayısıyla, esnafın ve nakliyecilerin şu anda vermiş olduğunuz can suyuna çok
daha fazla ihtiyaçları var. Bir an önce ya mevcut düzenlemeye hizmet sektörünü
ve esnaf sanatkârı dâhil ederek veya esnaf sanatkâr kredi kefalet
kooperatifleri aracılığıyla esnaflara da sıfır faizli bir can suyu verilmesi ve
şoför esnafı tarafından da bunların hak edilmesi beklenilmektedir. Sektörün diğer meselelerine baktığımızda ise bandrollerini
veya trafik para cezalarını veya vergilerini ödeyemeyen şoför esnafının
araçlarının fenni muayeneleri yapılmamakta. Fenni muayenelerini yaptıramayan
şoförlerimiz daha sonraki kontroller sırasında yakalandığında da araçlarına el
konulmakta ve yediemin depolarına verilmekte. Değerli milletvekilleri, şoförün
şoförlük yaptığı aracı yediemin deposuna koyarsak nasıl bu vergilerini
ödeyecekler, nasıl geçimlerini temin edecekler? Yine bu Hükûmet döneminde çıkarılan A1,
K1, K2 gibi değişik belgeler gündeme geldi. Bu belgeleri
üzerinden birçok zaman geçmesine rağmen alan da, almayan da maalesef şu anda
rahat bir şekilde ihalelere girmekte, piyasada iş bulmakta ve çalışmakta. O
hâlde neden şoför esnafımız bu K1 belgeleri için, K2 belgeleri için, diğer
belgeler için mücadele verdi, birçok masraflara katlandı, bunu da anlamak zor. Yine bu Hükûmet döneminde çıkarılan,
kamyon ve tırların korkulu rüyası hâline gelen istiap
haddi meselesi, oradaki getirilen 25 tonluk öz mal şartı binlerce kamyoncunun
korkulu rüyası hâline geldi. İlgili yönetmelik gereğince yapılması gereken
denetimler yol ve seyyar sabit kantarların sayısının yetersiz olması sebebiyle
yapılamamakta. Dolayısıyla, bugün ilim olan Aydın’da istiap haddini aştığı için
ağır cezalar ödeyen esnaf, şoförler maalesef bir başka ilde en ufak bir ceza
görmeden, en ufak bir denetime tabi tutulmadan faaliyetini sürdürmekte. Bu da
taşımacılık sektörü açısından fırsat eşitliğini ortadan kaldırmakta ve haksız
kazanca sebep olmaktadır. Yolcu ve yük taşımacılığı yapan nakliyecilerimizin en önemli bir
diğer talepleri ise hava ve deniz taşımacılığı yapmakta olanlara verilen ÖTV’siz akaryakıt desteğidir. Eğer ki bu deniz ve hava
taşımacılığında verilen destek nakliyeden dolayı veriliyorsa bunun kara
taşımacılığında da verilmesi gerektiği düşüncesindeler. Bu konuda da Hükûmetin çalışma yapmasını beklediklerini sizlere
hatırlatmak isterim. Değerli milletvekilleri, gerçi Sayın Başbakanımız ekonomik
tahminlerinde krizin teğet geçmesinden tepe noktasını aştığını ve inişe geçtiği
aşamasına gelmiş olsa da açıklanan ekonomik göstergeler çok farklı bir tablo
ortaya koyuyor. Örneğin Türkiye İş Kurumu, iş için başvuran kişilerin sayısında
önceki aya göre yüzde 134 artış olduğu yani işsizliğin arttığını belirtmekte
veya Türkiye İhracatçılar Meclisi “TİM” dediğimiz meclisin verilerine göre
kasım ayı ihracatı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 22 azalmış durumda.
Kabul etsek de kabul etmek istemesek de ülkemiz ekonomik bir kriz yaşamakta.
Ülkemizin zor bir süreçten geçerken bu süreç içinde kara yolu ile yolcu ve yük
taşımacılığı yapan ulaştırma sektörünün bu ve benzeri sorunlarına çare olacak
düzenlemelerin bir an önce yapılmasını beklemekteyiz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz ülkemiz
ile Suudi Arabistan arasındaki kara yoluyla yolcu ve yük taşımacılığı
düzenlemesi, bunun yanında birazdan görüşeceğimiz yatırımların karşılıklı
teşviki ve korunması kanunu, gelir üzerinden alınan vergilendirmede çifte
vergilendirmenin önlenmesiyle ilgili düzenlemeleri Milliyetçi Hareket Partisi
olarak desteklemekteyiz. Tabii, eksikleriyle, aksaklıklarıyla bu düzenlemelerin Meclisten
geçmesinin ve neticesinde de Türk milletine, taşımacılık sektörüne, Türk
tüccarlarına hayırlar getirmesini temenni eder, şahsım ve Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına hepinizi en içten duygularla selamlarım. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Taner. Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Akın
Birdal konuşacaktır. Buyurunuz Sayın Birdal. DTP GRUBU ADINA AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile
Suudi Arabistan Krallığı Hükûmeti Arasında
Karayoluyla Yolcu ve Yük Taşımacılığının Düzenlenmesi Hakkında Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım. Toplumlar ve ülkelerin arasında ilişkilerin artırılması yolunda
gerek kültürel alışveriş gerek ticari gerekse de turizm amaçlı geliş-gidişlerin
çoğaltılması herkesin üzerinde anlaşma sağlayacağı konulardır. O nedenle, böyle
bir anlaşmanın imzalanmış olması, onaylanacak olması kuşkusuz olumludur. İki
ülke arasında ekonomik ve ticari ilişkiler her geçen gün gelişmektedir. Bu
nedenle, yük ve yolcu taşımacılığının daha uygun koşullarda sürdürülmesi de
anlamlı olacaktır. Bu nedenle, engel gibi görünen kimi
bürokratik işlemlerin kaldırılıyor olması, bu alanda ortaya çıkabilecek
sorunların çözümlenmesi için her iki ülkenin de kabul edeceği yasal
dayanakların oluşturulması, özellikle yük taşımacılığında iki ülke arasında
uzaklık göz önüne alındığında olumlu gelişmeler olarak değerlendirilebilinir
ancak ülkeler arasında ilişki sadece ticaretten ya da yasalardan, anlaşmalardan
ibaret değildir. Eninde sonunda bu tür sorunlar bir şekilde iki ülkenin
yaklaşımıyla çözümlenebilecektir ancak çok daha önemli kimi konular vardır ki
insanlığın ortak gözetiminde ve evrensel konulardır. Ben de işin bu yanına
değineceğim. Bilindiği gibi Suudi Arabistan’da pek çok sayıda Arap kökenli
yurttaşımız orada işçi olarak çalışmaktadır ve bu yurttaşlarımızın genellikle
Hatay ve çevresinden olduğu da bilinmekte. Zaman zaman
gazetelerde yer aldığı zaman öğrenmekteyiz. Suudi Arabistan’da çalışan yurttaşlarımız
oranın birtakım değerlerine göre, örneğin içki ya da uyuşturucu kullandığı
gerekçesiyle ya da Suudi Arabistan’ın dinî ve inanç değerlerine karşı söz ve
eylemler nedeniyle idam cezasına çarptırıldığını bilmekteyiz, öğrenmekteyiz. En son, Suudi Arabistan’da berberlik yapan Hataylı bir yurttaşımız
idam cezasına çarptırılmış ve yine gazetelerden izlediğimiz gibi, Sayın
Cumhurbaşkanının devreye girmesiyle bu cezadan vazgeçilmiş ve serbest
bırakılmıştır. Ancak Suudi Arabistan’da gerek Suudi halkının, insanların ve
gerekse de bizim oraya giden, çalışmakta olan yurttaşlarımızın kişi güvenliği
ve özgürlüğü açısından ciddi sorunlar yaşamakta olduğu bilinmektedir. O
nedenle, bunlar Suudi Arabistan’ın iç işidir artık denilemiyor. Çağımızda insan
hakları evrensel, bütünsel ve kimsenin iç işi olmaktan çıkarılmış, evrensel
gözetime ve koruma altına alınmıştır. Bu nedenle, idam
cezasının kaldırılması konusunda Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak, hükûmeti olarak telkinde bulunabiliriz ki gerçekten insan
haklarının olmazsa olmazı, insanın yaşam hakkıyla başlıyor ve bunun
devredilmeyeceğini ve kimin tarafından ve hangi gerekçeyle olursa olsun yok
edilemeyeceğini de insan hakları evrensel hukuku kabul etmiştir ki gerçekten
-sırası gelmişken onu da söyleyeyim- İran’da son günlerde muhalif öğrenci,
öğretmen ve siyasetçilerin çok sayıda idam cezasına çarptırıldığını ve birçok
bu cezaların da yerine getirildiğini üzüntüyle izlemekteyiz ki gerçekten,
Türkiye Cumhuriyeti devletinin idam cezasını yasalarından kaldırmış olması da çok
önemli bir kazanımdır kuşkusuz. Biliyorsunuz, en son 1984 yılında idam
cezası yerine getirildi ve o günden sonra, çok sayıda insan idam cezasına
çarptırılmışken bunun yasalardan kaldırılmış ve daha sonra savaş hâlinde ve
olağanüstü hâllerde de yaşam hakkının ihlal edilemeyeceği, idam cezasının
yerine getirilmeyeceği, kaldırılmış olması önemli bir adımdır. Yoksa daha önce,
akıl hastalarının, hamile kadınların ve perşembeyi cumaya bağlayan gecenin
dışında, her gün sabaha kadar, idam cezasına çarptırılmış olanlar, hangi şafak
sökerken darağacına götürüleceğinin kaygısını yaşamıştır ve Türkiye’nin siyasi
tarihinde de ne yazık ki bunun örnekleri vardır. Şimdi, Hükûmet, ülkemizin, devletin
güçlü olduğu, sözünün dünyaca dinlendiğini sık sık
dile getirmektedir ve Sayın Başbakan, geçtiğimiz günlerde de Amerika Birleşik
Devletleri Devlet Başkanlığına seçilen Sayın Obama’ya
da bir öğütte bulundu, tavsiyede bulundu, “Diklenme ama dik dur.” dedi.
Herhâlde yine Suudi Arabistan da toplumsal, tarihsel ilişkilerimizin gereği
böyle idam cezasının kaldırılması yolundaki bir telkini de dikkate alırlar
umarım. Şimdi, başka bir konu da değerli arkadaşlar, Suudi Arabistan’ca
Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarımıza uygulanan vize sorunudur. Milyonlarca
yurttaşımız bugünlerde olduğu gibi dinî vecibeler gerekçeleriyle -hac ya da
umre- Suudi Arabistan’a gitmektedir. Ancak Suudi Arabistan, ülkemiz
yurttaşlarına vize uygulamaktadır ya da kota hakkını yurttaşlarımızın lehine
kullanmamaktadır. Bu kadar sayıda yurttaşımızın gittiği bir ülkenin vize
konusunda daha serbest ve kolaylaştırıcı olmasını beklemek gerekir. Dolayısıyla, bu tür anlaşmaları önemsemekle beraber,
yurttaşlarımızın yaşamlarını koruyacak ve hukukun güvencesi altına alacak
düzenlemelerin ve vize kolaylıklarının sağlanması gerektiğini ve bu boşluğun
kısa zamanda başka bir antlaşmayla doldurulmasını umut ediyoruz. Biz bu sözleşmenin onaylanmasını Demokratik Toplum Partisi olarak
destekliyoruz. Bu duygularla saygılarımı sunuyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Birdal. Soru-cevap olarak 4 kişi sisteme girmiş. Çok kısa söz vereceğim.
Arkadaşlar kısa bir şekilde sorarlarsa... Sayın Barış… Yok. Sayın Işık… ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım, bilindiği gibi, Suudi Arabistan ile ülkemiz
arasındaki ilişkilerimiz özellikle hac ibadeti nedeniyle hac döneminde ekonomik
anlamda da artış göstermektedir. 2008 yılında kaç vatandaşımız hacca gitmek üzere başvuruda
bulunmuş ve bunların ancak kaçı hacca gidebilmiştir? Gidenlerin ne kadarı ilk
kez hacca gitmektedir? Hacı adaylarının belirlenmesinde kura yöntemi yerine
başka bir yöntem uygulanabilir mi? Hacı kontenjanının artırılması konusunda Hükûmetimizin bir girişimi olmuş mudur? 2008 Türkiye-Suudi
Arabistan dış ticaret hacmi nedir? Bunun ne kadarı hac döneminde
gerçekleşmiştir? Bu ticaretin ne kadarı da kara yolu taşımacılığıyla
ilişkilidir? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Işık. Sayın Tankut… YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Bakanım, her ne kadar görüştüğümüz kanun tasarısıyla ilgili
olmasa da özellikle mısır üreticilerimizi ve dolayısıyla Hükûmetinizi
ilgilendirdiği için sormak istiyorum: Toprak Mahsulleri Ofisi “Yirmi beş gün
sonra ödeyeceğim.” diyerek aldığı mısır paralarını ne yazık ki 13 Ekimden beri
yani elli gün geçmesine rağmen hâlen ödememiştir. ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Ne alakası var Sayın Başkan? YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Bakanım, malumunuz, önümüzdeki
günlerde Kurban Bayramı’nı yaşayacağız, hep birlikte inşallah ulaşacağız. Bu
bayram arifesinde mısır üreticilerimize müjdeli bir haber verebilecek misiniz?
Bu konuyla ilgili olarak Toprak Mahsulleri Ofisine bir talimat verebilecek
misiniz? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tankut. Lütfen, konuyla ilgili sorular sormanızı rica edeceğim sayın
milletvekili arkadaşlar. Sayın Paksoy… MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın
Başkanım. Ben de Sayın Bakanım kürsüdeyken bir soru sormak istiyordum. Sayın Bakanım, Kahramanmaraş’ta sanayicilerimiz çok zor
durumdadırlar. Şu ana kadar fabrikalardan 7 bine yakın işçi çıkarılmıştır. Hükûmet ekonomik paket konusunda yavaş hareket etmektedir.
Paketin açıklanması için IMF’yle anlaşmayı mı beklemektedir? Ekonomik paket
açıklanmadan önce işçi çıkarmalarının önüne geçebilmek amacıyla İşsizlik
Sigortası Fonu’ndan belli koşullarda ve sürelerde yararlanılması için gerekli
düzenlemeleri yapmayı düşünmez misiniz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Paksoy. Sayın Yalçın… RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakanım, konuyla çok ilgili değil de cevap vermeyi
düşünürseniz bir sual yöneltmek istiyorum. Efendim, cep telefonlarımıza -bütün
vatandaşların olduğu gibi- sürekli reklam mesajları geliyor. Nereden bulurlar
onu da bilemiyorum ama değişik değişik firmalardan,
değişik kuruluşlardan reklam mesajları geliyor. Artık milleti canından bezdirdi
bu uygulama. Bu haksız duruma karşı, insanların rızası dışında cep
telefonlarına gönderilen mesajları engellemek bakımından, bir yasal düzenleme
düşünmekte misiniz, düşünür müsünüz? Çok teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yalçın. Sayın Genç… KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Efendim, ben hac nedeniyle kaç tane kamu görevlisinin devletten
harcırah alarak hacca gittiğini öğrenmek istiyorum: 1) Doktor olarak, 2) Hemşire olarak, 3) Herhangi bir nedenle. Bir diğer sorum: Şu anda kaç tane eski ve yeni milletvekili hacca
gitmektedir? Bunların masraflarını kim karşılamaktadır? (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Bu soru fuzuli oldu ya! YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Allah Allah! KAMER GENÇ (Tunceli) – Ya, ne bağırıp duruyorsunuz be! Vatandaş
olarak öğrenmek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen sakin dinleyiniz. KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, sana ne yani! Sana ne! Sana batan
ne! (AK PARTİ sıralarından gürültüler) BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Terbiyesizleşme! Sahtekâr! BAŞKAN – Sayın Genç, siz sorunuza devam ediniz. KAMER GENÇ (Tunceli) – Diyanet İşleri Başkanlığı bu konuda hacca
gidenlere ne kadar bir katkıda bulunmaktadır? Suudi Arabistan Krallığı Kâbe yakınındaki Osmanlı sarayını neden
yıkmıştır? Bunun yerine beş yıldızlı otel yaptığı söyleniyor. Bundan dolayı
neden bu… Yani Osmanlının niye eserlerini orada yok etmeye çalışmıştır? Yine, Peygamber Efendimiz’in mezarının
yok edilmesi konusunda Suudi Arabistan Krallığı’nın bir teşebbüsünün Atatürk
tarafından önlendiği konusunda basına intikal eden olaylar vardır. Bu konu
doğru mudur, yanlış mıdır? Bunu da öğrenmek istiyorum. Ayrıca, bu giden hacıların kaçı Diyanet Vakfı kanalıyla gidiyor,
kaçı özel seyahat firmaları kanalıyla gidiyor? Bunlar kaçar lira ödüyorlar?
Bunu öğrenmek istiyorum efendim. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Genç. Buyurunuz Sayın Bakan. BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Yazılı bile cevap vermeye gerek yok
bunlara! SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; evet, yöneltilen soruların bir kısmı konuyla
ilgili, bir kısmının konuyla ilgisini göremedim ancak buna rağmen ben ilgili
bakan arkadaşlarıma konuları ileteceğim ve bunlarla ilgili yazılı cevap
vereceğim. Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan. KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, sorulara cevap vermek zorunda! (AK
PARTİ sıralarından gürültüler) YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Nereden bilsin! BAŞKAN – Yazılı verecekmiş Sayın Genç. KAMER GENÇ (Tunceli) – Soru soruyorum… YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Ansiklopedi mi karıştıracak! BAŞKAN – Sayın Genç, yazılı verebiliyor, biliyorsunuz. KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama bu önemli Sayın Başkan. Yani burada Hükûmet yoksa gelmesin Meclise efendim. BAŞKAN – Yazılı olarak size cevaplarını iletecektir, eminiz. KAMER GENÇ (Tunceli) – Yazılı olur mu! BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır. KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan. ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Yeter be! METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) – İsteme, isteme! BAŞKAN – Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum, karar yeter
sayısı da arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı
vardır, maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir. 1’inci maddeyi okutuyorum: Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında Karayoluyla
Yolcu ve Yük Taşımacılığının Düzenlenmesi Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı MADDE 1- 8 Ağustos 2006 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında Karayoluyla
Yolcu ve Yük Taşımacılığının Düzenlenmesi Hakkında Anlaşma”nın onaylanması
uygun bulunmuştur. BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde gruplar ve şahıslar adına bana söz
talebi iletilmemiştir… KAMER GENÇ (Tunceli) – Madde üzerinde kişisel söz istiyorum
efendim. BAŞKAN - Şahsınız adına konuşmak mı istiyorsunuz? KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet. BAŞKAN - Buyurunuz efendim. BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Gündem hakkında konuşsun Sayın
Başkan. Konuyla ilgili konuşmazsa sözünü kesin. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
elbette ki uluslararası bir anlaşmanın imzalanması konusunda milletvekillerinin
sorduğu soruları eğer Hükûmet sırasında oturan kişi
cevaplamıyorsa o Hükûmet yok demektir! (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Böyle bir şey olur mu yani! Şimdi, Hükûmet,
Parlamentoya ve Türk milletine duyulan saygının gereği burada soruları
cevaplandırmak zorundadır. İSMAİL BİLEN (Manisa) – O saygıyı hak etmen gerekir! KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, Suudi Arabistan’da öteden beri…
Bakın, yıllarca, Suudi Arabistan, Osmanlı İmparatorluğu emrinde yaşamış bir
ülkedir. 1991 yılında Amerikan askerleri Suudi Arabistan’a gittiği zaman, o
koalisyon ortakları oraya gittikleri zaman Suudi Arabistan Kralı demiştir ki:
“Biz Türk askerini istemiyoruz çünkü biz altı yüz sene Osmanlının emrinde
yaşadık, Türk askerini istemiyoruz.” Ama Yunanlıyı istemiştir, ama Fransızı istemiştir, Almanı istemiştir, ama Türk askerini
istememiştir. Şimdi, değerli milletvekilleri, ayrıca bu Suudi Arabistan konusunu
iyi tartışmamız lazım. Tabii ki hac, İslam’ın bir şartıdır. İslam’ın şartlarını
yerine getirmek her Müslümanın görevidir fakat şimdi
bunları yerine getirirken bazı gerçekleri bilmemiz lazım. Ben soruyorum Sayın
Bakana: Türkiye’de kaç tane kamu görevlisi gidiyor? Arkadaşlar, şimdi otuz
beş-kırk yaşında bazı bürokratlar AKP İktidarının gözüne girmek için görevini
bırakıyor, hacca gidiyor. Böyle bir şey olmaz ki… Yani haccın bir değeri var,
bir anlamı var. Haccın, yapılması gereken yaşta ve zamanında
yapılması lazım. BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Ne demek bu ya! KAMER GENÇ (Devamla) – Yani… BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Yapılması gereken yaş seksen yaş
mı? Kaç yaşında gitmek lazım? KAMER GENÇ (Devamla) – Sen o bilgini kendine sakla. BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Onu siz mi belirleyeceksiniz! KAMER GENÇ (Devamla) - Ayrıca da bu Suudi Arabistan’la bizim… Sayın Başkan, bunlar daha hâlâ bunları kavramıyorlar. Bizim
istediğimiz, Türkiye Cumhuriyeti devletinin insanlarının bazı gerçekleri
kavraması lazım. Mesela, gazetelere intikal etti. Suudi Arabistan Krallığı, Hazreti
Peygamber Efendimiz’in mezarını yok etme konusunda
çok ciddi teşebbüslerde bulundu ama Atatürk buna ültimatom
verdi, dedi ki: “Eğer sen Peygamber Efendimiz’in
mezarını yok edersen, ben sana cezanı veririm.” Bu doğru mudur, yanlış mıdır
Sayın Bakanım? Buna cevap ver. (AK PARTİ sıralarından gülüşmeler) Ayrıca da
Osmanlı sarayını bunlar yok ettiler yani Kâbe’nin yanındaki Osmanlı sarayını
yok ettiler ve oraya, getirdiler, işte, Yahudilerin, Hristiyanların
gelip orada zevk sürmesi için otel yaptılar. (AK PARTİ sıralarından “Kale,
kale” sesleri) Bunlar doğru mudur, yanlış mıdır? Bunları söylüyorsak… Siz niye
o Suudi Arabistan’ı o kadar şey ediyorsunuz, ben anlamıyorum. Suudi Arabistan
eğer hakikaten bizim dostumuzsa dost gibi davransın. Türkiye’ye 7 tane uçakla
geldi, bilmem 8 tane tır boşalttı, 8 tırda ne
getirdiği belli değil. Ayrıca getirdi… Tayyip Erdoğan’ YAŞAR KARAYEL (Kayseri) – Kıskanma… Kıskanma… KAMER GENÇ (Devamla) – Böyle bir şey olmaz ya! Yani bu Türkiye
Cumhuriyeti devletinin bir şanı vardır, şöhreti vardır, kişiliği vardır, niteliği
vardır. Bu Türkiye Cumhuriyeti devletini yöneten insanlar Parlamento düzeyinde
de olsa, vatandaş da olsa, sade vatandaş da olsa bu devletin, bu milletin
haklarını korumak zorunda. Biz bunları söylüyoruz. Şimdi, Türkiye’de hac görevini yerine getiren insan kendi
parasıyla hac görevini yerine getirsin. Ona saygı duyuyorum ama devlet
kaynaklarını kendi dinî amaçları, sırf gösteriş için kullanıyorsa ben buna
karşı çıkıyorum. Arkadaş, kendi paranla, kendi kaynağınla, kendi emeğinle,
kendi alın terinle hacca gidiyorsan sana saygı duyuyorum ama sen
milletvekilisin, başbakansın, bakansın her sene devletin imkânlarını kullanarak
hacca gidiyorsan ben ona karşı çıkarım. Kendi cebinden para harca kardeşim! Ben
soruyorum Sayın Bakana: Kaç tane milletvekili, devletin kasasından kaç lira
harcayarak hacca gidiyor? AHMET YENİ (Samsun) – Hiç yok. FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) – Sıfır… YAŞAR KARAYEL (Kayseri) – Yok öyle bir şey. KAMER GENÇ (Devamla) – Ayrıca, oradaki elçilik bunlara destek
veriyor mu? Yani bunları öğrenmek bizim hakkımız. Yani niye siz bunlara karşı
çıkıyorsunuz? FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) – Hiç giden yok. KAMER GENÇ (Devamla) – Bakın, beyler, efendiler, ben hacca karşı
değilim ama devletin kaynaklarıyla, milletin kaynaklarıyla oraya gidenler varsa
ben bunlara karşı çıkıyorum ve bu Hükûmet de bunu
çıksın söylesin efendim. AHMET YENİ (Samsun) – Yok öyle bir şey. BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Hiç giden yok. KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu sen nereden biliyorsun? BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Sen nereden biliyorsun? KAMER GENÇ (Devamla) – İşte, Hükûmet
burada, susuyor. AHMET YENİ (Samsun) – Yok öyle bir şey, yok. KAMER GENÇ (Devamla) – Yoksa, ben
öğrenmek zorundayım. Yani şimdi siz diyorsunuz ki… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Saygılı ol! AHMET YENİ (Samsun) – Alacaksın biraz sonra cevabını. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç. KAMER GENÇ (Devamla) – Neyse… Cevabını alacaksam… AHMET YENİ (Samsun) – Cevabını alacaksın biraz sonra. BAŞKAN – Sayın Genç, teşekkür ediyoruz. Lütfen, konunun dışına çıkmayınız. KAMER GENÇ (Devamla) – Arkadaşlar, bakın, şimdi, ben sizden daha
dindarım, benim Allah’a inançlarım sizden daha güçlü. [AK PARTİ sıralarından
alkışlar(!)] MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) – Allah razı olsun. KAMER GENÇ (Devamla) – Hâlâ sizin gözlerinizi perde kaplamış. Eğer
siz, bu Türkiye Cumhuriyeti devletini ve milletini dünyada lider yapabilecek
dürüstlükte, nitelikte, kişilikte bir davranış ve icraat içinde bulunmuyorsanız
siz bana göre gerçek Müslüman da değilsiniz. Amerika’nın bugün ne işi var Kuzey Irak’a gitsin de orada bilmem
on dört-on beş yaşındaki kızlara tecavüz etsin, ailesini katletsin? Bunu
yapanlar kimler? Hangi güçlerden destek alıyorlar? Suudi Arabistan’dan
alıyorlar, Türkiye’den alıyorlar. Bu nasıl Müslümanlık? BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Nereden çıkarıyorsun! KAMER GENÇ (Devamla) – İşte, benim kanıma dokunan bu ama bu sizin
kanınıza dokunmuyor. (MHP sıralarından alkışlar) Saygılar sunuyorum. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Genç. DEVLET BAKANI MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Ankara) – Sayın Başkan, söz
istiyorum. BAŞKAN – Sayın Said Yazıcıoğlu,
buyurunuz efendim DEVLET BAKANI MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Ankara) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sayın Genç’in biraz önce ifade ettiği “Şimdiye kadar
kaç milletvekili… KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, şimdi, benim konuşmama cevap
veremez, çıksın kürsüden versin. (Gürültüler) DEVLET BAKANI MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Ankara) – Açıklama
yapıyorum, açıklama… …ve kaç kamu görevlisi ücretsiz olarak hacca gitmiştir?” diye bir
ifadede bulundu. Şunu açıklıkla ifade edeyim, hiçbir milletvekili devletin
imkânlarıyla hacca gönderilmiyor, hiçbir kamu görevlisi de… (Gürültüler) AHMET YENİ (Samsun) – Dinlemiyor ki... BAŞKAN – Lütfen, sakin bir şekilde açıklamayı dinleyelim. DEVLET BAKANI MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Ankara) – …devletin
imkânlarıyla hacca gönderilmiyor ancak organizasyonda görev alan bir kısım kamu
görevlileri, Diyanet İşleri Başkanlığı görevlileri, elbette
görevlendiriliyorlar, görevli olarak gidiyorlar fakat hiçbir milletvekilimiz ve
bunun dışında görevlendirilmek durumunda olan kamu görevlileri dışında hiç
kimse, devletin imkânlarıyla hacca gitmiyor, hacca gönderilmiyor Sayın Genç.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederiz efendim açıklamanız için. BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Gidemez de zaten. BAŞKAN – Şimdi 1’inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir. 2’nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde gruplar adına söz yok, şahıslar
adına yok, soru-cevap yok. 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 3’üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür BAŞKAN – Madde üzerinde söz yok. 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. Tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın, elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Oylama için üç dakika süre veriyorum ve oylama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti
Arasında Karayoluyla Yolcu ve Yük Taşımacılığının Düzenlenmesi Hakkında
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın -sıra
sayısı 303- açık oylama sonucunu açıklıyorum: Kullanılan oy sayısı:
265 Kabul: 262 Ret: 1 Çekimser: 2
(x) Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Sayın milletvekilleri, şimdi 4’üncü sırada yer alan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında Yatırımların
Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız. 4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ve Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki
ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/372) (S. Sayısı: 304)(xx) BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde. Komisyon raporu 304 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Manisa Milletvekili Mustafa Enöz söz istemişlerdir. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Konuşmayacak efendim. BAŞKAN – Konuşmayacaksınız… Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, konuşacak mısınız? HASİP KAPLAN (Şırnak) – Biz de vazgeçiyoruz. BAŞKAN – Vazgeçtiniz… Şahıslar adına söz? Yok. KAMER GENÇ (Tunceli) – Var efendim. (AK PARTİ sıralarından “Geçti,
geçti” sesleri) BAŞKAN – Sayın Genç, buyurunuz. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, on dakika vermeniz lazım, beş
dakika verdiniz. 4’üncü sıradaki değil mi efendim? BAŞKAN – Evet evet, buyurunuz. KAMER GENÇ (Devamla) – Evet, zamanı da değiştirin de. BAŞKAN – Madde olarak şey yaptım, kusura bakmayınız. KAMER GENÇ (Devamla) – Hayır, tümü üzerinde efendim. (x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo Tutanağa eklidir. (xx) 304 S. Sayılı Basmayazı
Tutanağa eklidir. BAŞKAN –
Buyurunuz. KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu Parlamentoda uzun zaman görev yapan bir insanım, nerede ne
zaman söz alınacağını da iyi bilen bir insanım ama… ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Boş konuşuyorsun! KAMER GENÇ (Devamla) – Benim boş konuşup konuşmadığımı halk
biliyor. Yiğitliğiniz varsa gelin, Genel Başkanınız dâhil, bütün bakanlarınız
dâhil şu Kızılay’da bir yürüyelim, kimin yüzüne yağmur taneleri geliyor? Şu
Türkiye’yi gezelim, kimin yüzüne yağmur taneleri geliyor? ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Sana gelir, kime gelecek? KAMER GENÇ (Devamla) – O zaman gezelim. Bakın, ben yalnız
geziyorum ama sizin bakanlarınız dahi plaka takıp da halk arasında
gezemiyorlar. MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Sayın Başkan, konuyla ilgili
konuşacak mı? KAMER GENÇ (Devamla) – Sizin lideriniz bir yere gittiği zaman iki
tane helikopterle, sahte plakalarla, ondan sonra sahte görüntülerle halkın
içine gidiyor. ABDURRAHMAN DODURGALI (Sinop) – Kim diyor bunları ya? KAMER GENÇ (Devamla) – Bundan daha utanılacak bir şey var mı sayın
milletvekilleri? Çünkü milletvekilliği çok onurlu ve şerefli bir görevdir, parti
liderliği çok onurlu ve şerefli bir görevdir. İnsanların
utanmadan, çekinmeden, böyle koltukları kabararak, hiçbir korku duymadan,
buralara, insanların karşısına çıkması lazım. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) BAŞKAN – Sayın Genç… Sayın Genç… KAMER GENÇ (Devamla) – Ben buyum. Yiğitliğiniz varsa buyurun
gidelim. BAŞKAN – Sayın Genç, kişilik haklarına söz söylemeyiniz lütfen. KAMER GENÇ (Devamla) – Onun için yani burada çıkıp da konuşuyoruz,
konuşmamızı engelliyorsunuz. Böyle bir şey olur mu ya! Ben buraya milletvekili… HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Nereye gideceksen hadi gel gidelim. KAMER GENÇ (Devamla) – İstediğiniz yere giderim... İstediğiniz
yere giderim... İstediğiniz yere giderim… Hayır, diyorsunuz ki yani “Boş
konuşuyorsun.” HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Tunceli’ye gidelim. KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, Tunceli’ye gidelim, İstanbul’a
gidelim, Muğla’ya gidelim, Rize’ye gidelim, Antalya’ya gidelim, hangi ili
istiyorsanız gidelim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Hadi gidelim gel. BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Gündeme gel, gündeme! BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen konunuza geliniz. KAMER GENÇ (Devamla) – Ama benim gibi, sade vatandaş gibi halkın
içine çıkacaksınız, göreceksiniz... OSMAN DEMİR (Tokat) – Hacca gidelim. KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, hacca da giderim ben, hacdan bir
sıkıntım yok ki. Ama kendi paramla gideceğim, devletin parasıyla gitmeyeceğim,
tamam mı? (AK PARTİ sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayınız lütfen. Sayın Genç… KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, yani bu arkadaşlarımız… (Mikrofon Başkan tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Genç, bir dakika beni dinler misiniz. KAMER GENÇ (Devamla) – Ben bu Parlamentoda, Sayın Başkanım, görev
yaptım. BAŞKAN – Bir dakika beni dinler misiniz. Karşılıklı konuşmayınız ve lütfen konunuzla ilgili konuşunuz. Çok
rica ederim tartışmaya yol açmayınız. KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, Sayın Başkan, ben bu kürsüye
çıktığım zaman bu gruptan çok sözler geliyor, sataşmalar geliyor. BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen Meclisin kurallarına uygun olarak
konuşunuz. Buyurunuz. KAMER GENÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bakın, ben sizden
daha Müslüman’ım, bunu bilmenizi istiyorum. [AK PARTİ sıralarından gülüşmeler,
alkışlar(!)] Bunu, kimin Müslüman olup olmadığını yukarıdaki bilir, bak
yukarıdaki bilir. BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Yukarıdaki kim, çatı katındaki mi? KAMER GENÇ (Devamla) – Ben yıllarca bu kürsüde hakkı savundum,
hukuku savundum, hırsızlarla mücadele ettim. Bakın, ben bu kürsüde, 12 Eylülde
geldim, 12 Eylül askerî rejimiyle mücadele ettim, beni veto ettiler. Arkasından
Turgut Özal’ın ikinci döneminde geldim, Turgut Özal’ın siyasi hayatını
bitirdim. Arkasından Süleyman Demirel’in tekrar Cumhurbaşkanı seçilmesini
önleyen benim. BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Sen neymişsin be abi! KAMER GENÇ (Devamla) – Sizi de bitireceğim yani bunu bileceksiniz.
[AK PARTİ sıralarından “Bravo!” sesleri(!) gürültüler] Çünkü siz bu memleketi
doğru dürüst yönetmiyorsunuz. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ne ilgisi var Sayın Başkan? KAMER GENÇ (Devamla) – Hele sizin zamanınızda yapılan soygun, talan
hiçbir dönemde yapılmadı. (AK PARTİ sıralarından sıra kapaklarına vurmalar) BAŞKAN – Sayın Genç… Sayın Genç… KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, o zaman bana laf atmayın ben de
konuşayım. Şimdi, Sayın Başkan… (AK PARTİ sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Sayın Genç, demin söylediğiniz… KAMER GENÇ (Devamla) – Mesele şu: Bir uluslararası anlaşma
müzakere ediyoruz. BAŞKAN – Sayın Genç, bir dakika… KAMER GENÇ (Devamla) – Buyurun efendim. BAŞKAN – Demin söylediğiniz sözü lütfen düzeltiniz. KAMER GENÇ (Devamla) – Hangisini efendim? BAŞKAN – “Bitireceğim.” sözünü. (AK PARTİ sıralarından “Hepsini,
hepsini” sesleri.) KAMER GENÇ (Devamla) – Hayır. BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – AK PARTİ’yi
bitirecekmiş! KAMER GENÇ (Devamla) – Yani ben burada hiç pişman olacağım bir
lafı söylemiyorum ki, çünkü ben söylediğim lafı bilerek söylüyorum. BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Hadi bırak canım! KAMER GENÇ (Devamla) – Bilerek söylüyorum. Yahu, şimdi siz ne
derseniz deyin... Şimdi mesele şu: Biz burada bir kanun, uluslararası anlaşmayı
müzakere ediyoruz. Uluslararası anlaşmalar bizim anayasal hukuk bakımından üst
normlardadır yani kanunların üstündeki bir normdur. Anayasa’dan sonra ama
kanundan önce gelen bir normdur. Bu normların hatalı çıkması hâlinde Anayasa
Mahkemesine iptal davasını açamıyorsunuz. Onun için diyoruz ki burada bunların
enine boyuna tartışılması gerekir konusunda tartışırken, bir yandan da bunun
Türkiye Cumhuriyeti devletinin, Türk milletinin menfaatine uygun bir seviyede
çıkmasını istiyoruz. Bunun tartışmasını yapıyoruz. Efendim tamam yani Suudi Arabistan’la ilgili bir mesele geldiği
zaman bakıyorum herkes sanki böyle büyük bir korku içinde. Arkadaşlar, Suudi
Arabistan Osmanlı devletinin boyunduruğunda altı yüz sene kalmış ve o atasına
ihanet eden bir halk, atasına ihanet eden bir memleket. Şimdi, Sevda Tepesi’ni sattınız Suudi Arabistan Kralına. İmar
değişikliğini yaptınız mı? OSMAN DEMİR (Tokat) – Yok. KAMER GENÇ (Devamla) – Yaptınız mı, yapmadınız mı? OSMAN DEMİR (Tokat) – Yok öyle bir şey! KAMER GENÇ (Devamla) – İyi biliyor musunuz? OSMAN DEMİR (Tokat) – Tabii… KAMER GENÇ (Devamla) – Yaptınız. OSMAN DEMİR (Tokat) – Nereden biliyorsun? KAMER GENÇ (Devamla) – Yaptınız efendim, yaptınız. Şimdi, Suudi Arabistan sermayesini getirip Türkiye’de en mutena,
en güzel arazileri, yerleri veriyor musunuz, vermiyor musunuz? Bunlarda vergi
muafiyetleri sağlıyor musunuz, sağlamıyor musunuz? Bunların Türkiye’deki
ortakları kimler? Bunlar açıklanmıyor. Bizim istediğimiz, diyoruz ki: Bakın, biz evvela bir devletiz; biz
devlet olarak bağımsızlığımızı, kişiliğimizi, onurumuzu koruyabilmek için her
devlet karşısında dik duracağız. Çünkü birisinden para aldığınız zaman onun
emrinde olacaksınız. Yani bugün Suudi Arabistan Kralı dünyanın hangi ülkesine
gider de o devletin cumhurbaşkanını, başbakanını oturduğu otele çağırır, ondan
sonra onu oturduğu sandalyenin önüne oturtur? Bir söyleyin bakalım. Oturtur mu?
Mümkün değil… Mümkün değil... Yine orada pahalı pahalı
hediyeler verir mi? Vermez. Çünkü… AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, biraz evvel anlattı bunları. KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, bir defa anlatmakla
anlamıyorsunuz, birkaç defa anlatacağım size, onun için birkaç defa
anlatacağım. (CHP ve MHP sıralarından gülüşmeler) Şimdi, bu, bir devletin kişiliğinin korunması konusunda… Biz
parlamenteriz ya, burada Türkiye Cumhuriyeti devletinin şanını, şöhretini,
Anayasa’sını, hukukunu koruyacağımıza namusumuz ve şerefimiz üzerine yemin eden
insanlarız. Dolayısıyla, buna karşı hareket eden her kim olursa olsun onun
karşısına çıkacağız, ona bu hataları söyleyeceğiz. Ha, sizler ve liderleriniz
eğer bu hataları yapmazsanız biz saygı duyarız, ama Türkiye bugün… Türkiye’de
ne bir hukuk kalmış… Şimdi uluslararası bir anlaşma müzakere ediliyor, buraya gelmiş
Adalet Bakanı oturmuş. Adalet Bakanı ne diyor: “Efendim, YARSEV Başkanı var.”
diyor. “Gidiyor, Danıştayın penceresinde dilekçeyi
veriyor, kapıdan yürütmenin durdurmasını alıp geliyor.” diyor. Böyle bir
anlayış olur mu arkadaşlar? ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Neden bahsediyorsun? KAMER GENÇ (Devamla) – Kimdir? Böyle bir şey olur mu? AHMET YENİ (Samsun) – Arabistan’la ne alakası var bunun? BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, gündemle ne alakası var? KAMER GENÇ (Devamla) – Hangi sıfatla gelip burada oturabilir?
Yargıyı batıran, yere batıran, yargıyı kişiliksiz hâle getiren… Yargı
mensuplarına -çok büyük- bu kadar hakaret edilir mi? Kimse çıkıp söyle. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, sözleşmeyle ne ilgisi
var? Hiç ilgisiz konulara giriyor, lütfen uyarır mısınız? KAMER GENÇ (Devamla) – Eğer bu durum… Hatta ondan sonra buraya
getirip de bu insanlar oturduğu zaman buraya olmaz. BAŞKAN – Sayın Genç… KAMER GENÇ (Devamla) – Buraya geçmişte bir Diyanet İşleri… Bir
soru soruyorum, diyorum ki… MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan… ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Sayın Başkan, havadan, sudan… BAŞKAN – Sayın Genç, konunuzun dışına çıkıp… KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, siz, cemevlerinde…
Yani bir kiliseye, havraya, Hristiyanların
ibadethanelerine elektrik ve su parasını ödüyorsunuz ama cemevlerine
ödeyecek misiniz? MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, hiç konuyla ilgili
konuşmuyor. Konuya davet edin yoksa sözünü kesin. KAMER GENÇ (Devamla) – Burada oturan Bakan diyor ki: “Benim yetkim
yok.” BAŞKAN – Sayın Genç, sizi konu… KAMER GENÇ (Devamla) – Peki, yetkin yoksa niye buraya geldin
oturdun? BAŞKAN – Sayın Genç, konunun dışına çok çıktınız, lütfen konuya
geliniz. KAMER GENÇ (Devamla) – Yine aynı durumda, biraz önce burada oturan
Bakana ben bazı sorular soruyorum. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, konuyla alakalı hiç
konuşmuyor. KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, anlaşmayla ilgili konuşuyorum. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır, hiç anlaşmayla ilgili
konuşmuyor. BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Millet senden utandı. ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Vallahi utanıyor millet sizden. KAMER GENÇ (Devamla) – Suudi Arabistan… Çünkü bu
Müslümanlıkla ilgili bir şey. BAŞKAN – Sayın Bakanla ilgili konuşuyorsunuz, anlaşmayla ilgili
değil. KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, Sayın Başkanım, bakın, bu anlaşma
İslam diniyle ilgili bir anlaşma. İslam diniyle ilgili bir anlaşma olduğuna
göre… (AK Parti sıralarından “Ne alaka!” sesleri) ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – İslam diniyle ne alakası var! MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, konuyla ilgili konuşmuyor
ki! BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – “İslam diniyle ilgili bir anlaşma”
ne demek bir açıklasın, biz anlamadık. KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, İslam dininin özü, işte, Suudi
Arabistan’da hac var, şu var, dolayısıyla biz bunlarla… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Genç… MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, konuşmacı İç Tüzük’ün
66’ncı maddesine aykırı olarak konuyla alakalı olmayan bir şekilde konuşma
yapıyor. ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Kafasına ne gelirse onu söylüyor! Aklına ne
gelirse… MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – 2 kez İç Tüzük’ün 66’ncı maddesine göre
konuşmacının sözünü kestiniz. Lütfen, Genel Kurula… Bu konuşmacıyla ilgili
Genel Kurulun kararını alınız. BAŞKAN – Evet. KAMER GENÇ (Devamla) – Nasıl karar alacaksınız? Meclisten beni
atmak mı istiyorsunuz? MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Sayın Genç… KAMER GENÇ (Devamla) – Buna gücünüz yetmez. BAŞKAN – Sayın Genç… Söz süreniz bitmiştir Sayın Genç, lütfen
yerinize geçiniz. BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Hayır, senin her şeye gücün yeter,
bizimki yetmez! KAMER GENÇ (Devamla) – Yani böyle bir şey olur mu ya! BAŞKAN – Sayın Genç… BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Sen görürsün gücün nasıl bir şey
olduğunu! Sen gücün ne olduğunu görürsün! KAMER GENÇ (Devamla) – Hayır, sen şu toz çayları anlatsana bir
burada! BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Her yerde anlatırım. BAŞKAN – Sayın Genç, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kürsüsünden… KAMER GENÇ (Devamla) – Toz çayları anlat, toz çayları… BAŞKAN – Sayın Genç, duyabiliyor musunuz beni acaba? BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Her yerde anlatırım ben! Orada da
anlatırım, burada da anlatırım! KAMER GENÇ (Devamla) – Anlat o zaman şu toz çayları… BAŞKAN – Sayın Genç, karşılıklı konuşmayınız. BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Vereceksin beni mahkemeye o zaman… KAMER GENÇ (Devamla) – Yani böyle bir şey olur mu ya! BAŞKAN – Lütfen sakin olunuz. Sayın Genç, beni duyuyor musunuz acaba? KAMER GENÇ (Devamla) – Millet kim olduğunuzu biliyor. OKTAY VURAL (İzmir) – Çıkın dışarıda konuşun bunları. ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Kavganın dışında bir şey yaptığı yok. BAŞKAN – Sayın Genç, beni duyuyor musunuz? Lütfen… Üslubunuz Büyük Millet Meclisinin üslubuna uymamaktadır.
Lütfen, süreniz de dolmuştur, yerinize geçerseniz memnun olacağız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkanım, benim Türkiye Büyük Millet
Meclisine uymama gibi bir şeyim yok. Ben, Suudi Arabistan’la ilgili bir
anlaşma… BAŞKAN – Konumuz kapanmıştır efendim. Lütfen… Yerinize davet
ediyorum sizi. KAMER GENÇ (Devamla) – Neyse, sözümü de kesmişsiniz. Teşekkür ederim Sayın Başkan. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz. HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Seni
muayene ettirelim, muayene! İSMAİL HAKKI BİÇER (Kütahya) – Alkol muayenesine gönderelim seni! KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkanım, şimdi söylenen lafları
duyuyorsunuz değil mi? Tutanaklara bunlar geçmiyor. BAŞKAN – Karşılıklı hepsi duyuluyor ve tutanaklarda yer alıyor
efendim. Şimdi tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 1’inci maddeyi okutuyorum: TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ VE
SUUDİ ARABİSTAN KRALLIĞI HÜKÜMETİ ARASINDA YATIRIMLARIN
KARŞILIKLI TEŞVİKİ VE KORUNMASINA İLİŞKİN ANLAŞMANIN
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1- 8 Ağustos 2006 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Suudi Arabistan Krallığı Hükûmeti
Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşma”nın
onaylanması uygun bulunmuştur. BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde söz yok, soru yok. 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 2’nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde de söz yok, soru yok. Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir. 3’üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde de söz ve soru yok. 3’üncü maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Oylama için üç dakika süre vereceğim. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ve Suudi Arabistan Krallığı Hükûmeti
Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucunu
açıklıyorum: Kullanılan oy sayısı: 234 Kabul: 233 Ret: 1 (x) Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Şimdi, 5’inci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde
Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının ve
Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan
Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma
Anlaşmasının ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/536) (S. Sayısı: 305)(xx) BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde. Şimdi, tasarının tümü üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Karaman Milletvekili Hasan Çalış… OKTAY VURAL (İzmir) – Konuşmayacak Sayın Başkan. BAŞKAN – Şahısları adına Şanlıurfa Milletvekili Müfit Yetkin… Buyurunuz Sayın Yetkin. ABDURRAHMAN MÜFİT YETKİN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, kıymetli
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı
Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi
Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının ve Eki Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında şahsım adına söz
aldım. Bu kanunun hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yetkin. (x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo Tutanağa eklidir. (xx) 305 S. Sayılı Basmayazı
Tutanağa eklidir. İkinci söz,
Kahramanmaraş Milletvekili Fatih Arıkan… Buyurunuz Sayın Arıkan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 305 sıra sayılı Kanun Tasarısı hakkında söz almış bulunuyorum. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti
Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve
Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının ve Eki Protokolün hayırlı olmasını
diliyorum. Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Arıkan. Soru-cevap yok. Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 1’inci maddeyi okutuyorum: TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE
SUUDİ ARABİSTAN KRALLIĞI HÜKÜMETİ ARASINDA GELİR ÜZERİNDEN
ALINAN VERGİLERDE ÇİFTE VERGİLENDİRMEYİ ÖNLEME VE VERGİ
KAÇAKÇILIĞINA ENGEL OLMA ANLAŞMASININ VE EKİ PROTOKOLÜN
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1- (1) 9 Kasım 2007 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında Gelir
Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına
Engel Olma Anlaşması”nın ve eki “Pro-tokol”ün onaylanması uygun bulunmuştur. BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde söz yok. Soru-cevap yok. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, kişisel söz talebim var. BAŞKAN – Daha önce isteyecektiniz. 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, o zaman aleyhinde oyumun
rengini belli etmek için söz istiyorum. BAŞKAN – 2’nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde söz yok, soru yok. 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 3’üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, oyumun rengini belli etmek
için aleyhinde söz istiyorum. BAŞKAN – Tasarının tümünün oylamasından önce aleyhinde Sayın Genç,
buyurunuz. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında
Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi
Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının oylanması sırasında aleyhte oyumun
rengini belirtmek üzere söz almış bulundum. Şimdi, değerli milletvekilleri, ben, aslında, bakın, şu kürsüde
muhalefet partisi Meclis başkan vekili olarak bulunduğum zaman dahi burada yedi
tane parti vardı ve bu yedi parti Mecliste kanunların çıkmaması için -en başta
Refah Partisi ve Fazilet Partisi, oradan gelen arkadaşlarım vardı- çok büyük
engeller koyuyorlardı. Ama ben, öyle bir buluşlar buldum ki bu Meclisi hem
çalıştırdım hem de kanunları süratle çıkardım. Ben, Türkiye Cumhuriyeti
devletinin yücelmesi için gereken her türlü gayreti gösteren bir insanım. Benim
seçim bölgem belli, ne koşullarda siyaset yaptığım belli, kimlerle mücadele
ettiğim belli ama siz bu davranışlarda bulunursanız beni yıldıramazsınız. Bende
bir korku yok yahu! Yukarıdaki beni korkusuz bir insan gibi yaratmış, yani onu
bilesiniz. Şimdi, bakın, bu çifte vergilendirmenin önlenmesi konusunda… Tabii
ki bütün uluslararası anlaşmalarda çifte vergilendirmenin önlenmesi anlaşmasını
yapıyoruz. Ama bakın, Telekom’un büyük hissesini Suudi Arabistan’a verdiniz ve
kurumlar vergisini yüzde 30’dan yüzde 20’ye indirdiniz. SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Lübnan’a verdik, Lübnan’a, Suudi
Arabistan değil. KAMER GENÇ (Devamla) – Bu, Telekom’a en azından senede 500 trilyon
lira avantaj sağladı, yani bu büyük bir kısmını da yabancı ortağı aldı. Yine
bankaların yüzde 60’a yakınını yabancılara sattınız. Şimdi, Maliye Bakanlığı
bir kararname çıkarmış, diyor ki: “Arkadaş, kiraları bankaya yatıracaksınız.”
Peki, bankaya yatıracaksınız da banka her kirada 15-20 milyon para alıyor.
Bunun eskiden kurumlar vergisi yüzde 30’du, şimdi yüzde 20’ye indirdiniz. Bu
para kimin cebine gidiyor arkadaşlar? Yabancının cebine gidiyor. Şimdi
Türkiye’de bakın, bir Telekom’u alan kişi sırf onun hatırı için -onun hatırı
sizin liderlerinizin yanında var- onun hatırı için tuttunuz kurumlar vergisini
senede 500 trilyon az alıyorsunuz. Öteki bankalardan da, yine Suudi
Arabistan’da olup da… Ya biz Araplara karşı değiliz, biz Araplarla dost, kardeş
insanlarız; aynı dinden, aynı inançtan insanlarız. Ama o arkadaşlarımız bize o
gözle bakmıyorlar. Bakın, ben 1974-75’te Fransa’da Uluslararası Amme
Enstitüsüne gittim. Orada benim Arap arkadaşlarım vardı. Bizi düşman
görüyorlardı. Dedim ki: “Ula kardeşim, bakın, eğer Osmanlı devleti olmasaydı
siz Fas ve Cezayir gibi şimdi Hristiyan olurdunuz.
Yani sizin bu Türk milletinin değerini bilmeniz lazım. Bu devlet, bu millet
büyük bir millettir. Bunun sayesinde İslam bu kadar ayakta kalmış.” Ama adamlar
nedense bu millete, bu Türk milletine, bu Türkiye’ye düşman. Yani
düşmanlıklarını her vesileyle ortaya koyuyorlar. Ben onun için, bu insanlara
karşı mallarımızı verirken, KİT’lerimizi verirken, bunlara karşı muafiyet ve
istisnalar getirirken kişiliğimizi koruyalım diyorum. Yani bunda anormal bir
şey yok ki. Yani siz şimdi bekliyorsunuz ki, Kamer Genç İslam’a karşı bir şey
söylesin, biz de bunun üzerinden rant sağlayalım. Yahu
sizin kafanız benim kafamın yanında o kadar işler mi yani! Ben bu kadar
politikada… SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Hakaret ediyor Sayın Başkan. KAMER GENÇ (Devamla) - Hani Turgut Özal’ın dediği gibi, ben seçim
arifesinde zam yapacak kadar enayi bir adam mıyım yani! SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Başkan “Enayi” dedi, hakaret
ediyor, haddini aşıyor. KAMER GENÇ (Devamla) – Bakın arkadaşlar, benim aklımla, benim
siyasi şeyimle… Yani ben size rant sağlayacak bir söz
söylemem. Ama söylediğim sözleri de inanarak söylüyorum. Şimdi siz bunları, bakın bu çifte vergilendirme meselesini… Mesela
bakın, Türkiye'nin çok önemli kaynaklarını Suudi Arabistan’a verdiniz. İşte
Sevda Tepesi veyahut da perde arkasında Türkiye'nin en güzel arazilerini bu
Araplara… Çünkü Arap sermayesi güçlü bir sermaye. Bu
sermayeye avantaj sağladınız mı Türkiye’ye zarar getiriyor. Bu itibarla biz
diyoruz ki: Bu arkadaşlara bu kadar ram olmayın. Yani bu Arap ülkelerinin
krallarına, şeyhlerine bu kadar ram olmasınlar sizin liderleriniz. Para her şey
değildir. Şeref, haysiyet, onur her şeyin üstündedir. Dolayısıyla, bunları
öğretmeye çalışıyoruz bu kürsülerde bazılarına. Onun için, diyorum ki, bu konuda dik duralım. Eğer para… VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Anlaşma yapmayalım mı? KAMER GENÇ (Devamla) – Anlaşmaları yaparken de dik duralım. Yani… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen Sayın Genç… Buyurunuz. KAMER GENÇ (Devamla) – Bu anlaşmaları, şimdi sizin dış işleri
politikanızı kim yürütüyor? Kim yürütüyor ya? Bir “Ahmet” diye bir adam var, ne
olduğu belli değil, bir sorumluluğu yok. AHMET YENİ (Samsun) – Ya, bak şimdi… KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, bu adam kim? Suriye’ye o gidiyor,
Suudi Arabistan’a o gidiyor, Amerika’ya o gidiyor, bilmem, Kuzey Irak’a o
gidiyor. Kim bu adam ya? (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Dış siyaseti
düzenleyen kişinin evvela siyasi sorumlu olması lazım. Dış siyasete
getirmişsiniz… OSMAN DEMİR (Tokat) – Büyükelçi, Büyükelçi… “Bu adam” dediğin
Büyükelçi, bilmiyorsan bak. KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, büyükelçilikle melçilikle
ilgisi yok. Yok, ben biliyorum. Ondan sonra, bir “Dışişleri Bakanınız” diye bir
bakan yok. İşte, Bakanlar Kurulu sırası bomboş. Bu bakanlar gidiyor… AHMET YENİ (Samsun) – Bakanlar burada, gözlerin görmüyor. KAMER GENÇ (Devamla) – Ben bugün, bakın, ben şimdi Bakana sordum,
dedim ki: “Ya, şu anda hacda kaç tane milletvekili var?” İSMAİL BİLEN (Manisa) – Sana ne! KAMER GENÇ (Devamla) – Ya, şerefli, haysiyetli bir davranış gereği
çıkacak “Şu kadar adam var.” diyecek. Yani bunu inkâr etmenin bir anlamı yok
ki. Bu vatandaş da bilsin kardeşim. AHMET YENİ (Samsun) – Seni de gönderelim, seni de… KAMER GENÇ (Devamla) – Yani, bunları milletten saklamayalım. Onun için, yani siz beni burada susturmaya kalktıkça ben sizin
üzerinize geleceğim. Ama siz… AHMET YENİ (Samsun) – Gitmek istiyor musun? KAMER GENÇ (Devamla) – Ben geldim konuşmaya… (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Bakın, ben doğruları konuştum… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç. AHMET YENİ (Samsun) – Haydi, güle güle… KAMER GENÇ (Devamla) – Bir dakika verdiniz mi efendim? BAŞKAN – Verdim efendim. KAMER GENÇ (Devamla) – Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkürler. Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Oylama için üç dakika süre veriyorum. Oylama işlemini başlatıyorum: (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde
Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının ve
Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama
sonucu: Kullanılan oy sayısı: 223 Kabul: 221
Ret: 1 Çekimser: 1 (x) Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Şimdi, 6’ncı sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve
Avrupa Toplulukları Komisyonu Arasında Katılım Öncesi Yardım Aracı ile Temin
Edilen Yardımın Uygulanması Çerçevesinde Türkiye Cumhuriyetine Sağlanan Avrupa
Topluluğu Mali Yardımlarıyla İlgili İşbirliği Kuralları Hakkında Çerçeve
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ve Avrupa Toplulukları Komisyonu Arasında Katılım Öncesi Yardım Aracı (IPA) ile
Temin Edilen Yardımın Uygulanması Çerçevesinde Türkiye Cumhuriyetine Sağlanan
Avrupa Topluluğu Mali Yardımlarıyla İlgili İşbirliği Kuralları Hakkında Çerçeve
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/635) (S. Sayısı: 308)(xx) BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde. Komisyon raporu 308 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa
Milletvekili Onur Öymen konuşacaktır. (x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo Tutanağa eklidir. (xx) 308 S. Sayılı Basmayazı
Tutanağa eklidir. Buyurunuz Sayın Öymen. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (Bursa) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Avrupa Toplulukları Arasında
Katılım Öncesi Yardım Aracı (IPA) ile ilgili olarak önerilen çerçeve anlaşması
hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini arz etmek üzere söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, bu anlaşmanın amacı, Avrupa Birliğinin
Türkiye’ye verdiği fonların, kaynakların Türkiye’de nasıl kullanılacağının
düzenlenmesiyle ilgilidir. Biz bu anlaşmayı Dışişleri Komisyonunda kapsamlı
olarak inceledik ve değerlendirdik ve anlaşmanın özüne, esasına bir itirazımız yok.
Gerçekten diğer aday ülkeler de Avrupa Birliğiyle zamanında benzeri anlaşmalar
imzalamışlar. Avrupa Birliğinin yerleşik kuralı, Avrupa
Birliğinin verdiği fonların ilgili ülkelerde kullanılmasının belli kurallara
bağlanması. Bunun özü itibarıyla itiraz edilecek bir tarafı yok. Yalnız itiraz edilecek önemli bir noktası var, o da şudur, Avrupa
Birliğinin bir kuralı var; diyor ki: Benim verdiğim yardımlardan vergi
alınamaz. Genel kural bu. Onun için diyor ki: Eğer bir Avrupa Birliği ülkesi bu
fonlardan yararlanarak Türkiye’de bir iş yapacaksa, bir ihaleye katılacaksa
onlardan vergi almayayım. Genel kural bu. Şimdi, biz ne yapmışız? Biz buna bir
hüküm ilave etmişiz Türkiye olarak, Avrupa Birliğinin bizden böyle bir şey
talep ettiği yok. Türkiye olarak bir hüküm ilave etmişiz. Bu 26’ncı maddenin
(c) fıkrası, orada diyor ki: Eğer bu ihalelerden, bu fonlardan yararlanacak
firma, merkezi Türkiye’de olmayan bir yabancı firma ise, bir AB firmasıysa, bu
firma Türkiye’de yaptığı işlerden dolayı gelir vergisi ödemeyecektir. Eğer
Türkiye’de merkezi olan bir yabancı firmaysa o ödeyecek. Türk firmasıysa Türk
firması da ödeyecek. Yani Türkiye’de yerleşik bir Türk firmasıyla mesela
Almanya’da yerleşik bir Alman firması bu fonlardan yararlanarak düzenlenen bir
ihaleye katılacaklarsa Türk firması vergi ödeyecek, Alman firması vergi
ödemeyecek. Bu, bir haksız rekabet. Bunu dile
getirdik. Devletin ilgili yetkilileriyle, bürokratlarıyla Dışişleri
Komisyonunda ayrıntılı olarak görüştük; diğer ülkelerin imzaladıkları benzeri
anlaşmaların metinlerini getirdik, gördük ki genel kural şu: Başka ülkelerin
millî firmaları da bu fonlardan yararlanarak ihale aldıkları zaman vergi
ödemiyorlar veya hükûmet bunlardan vergi almama
hakkını mahfuz tutuyor. Mesela, en son olarak Hırvatistan’la imzalanan anlaşmaya
baktığımız zaman Hırvatistan Hükûmeti diyor ki: “Ben
bu fonlardan yararlanacak Hırvat firmalarının da vergi ödememe hakkını
tanıyabilirim.” Bir tek tanımayan ülke Türkiye. Yani
dünyanın bu kadar büyük bir krize girdiği, bizim firmalarımızı desteklemek için
bu kadar büyük ihtiyaç duyduğumuz bir dönemde kalkıp da biz bizim ülkemizde
düzenlenecek bir ihalede Türk firmalarının aleyhine bir düzenlemeyi kabul
edebilir miyiz? Bunda bir mantık var mı? Şimdi, Avrupa Birliği yetkililerine sorduk, dedik ki: Siz mi bunu
bizden istediniz? Siz mi zorladınız? Siz mi dayattınız? “Hayır, bu bizim
talebimiz değil.” dediler. “Türk Maliyesi, Türk bürokrasisi, Türk tarafı, Türk Hükûmeti bunu dayatıyor.” Bu, olacak iş değil yani akla
aykırı, mantığa aykırı, örneği yok. Dedik ki, aynen Hırvatistan’ın imzaladığı
gibi bir anlaşmayı getirin, biz de sonuna kadar destekliyoruz. Yapmadılar. Yani
siz Avrupa Birliğine uyum için Anayasa’nızı değiştireceksiniz, ilgili bütün
yasalarınızı değiştireceksiniz ama Maliye Bakanlığı bir mevzuatın bir
maddesinde esneklik getirmeyi reddedecek, siz böyle Avrupa Birliğine
gireceksiniz. Olacak iş değil. Yani hiçbir ülke bu dönemde kendi firmalarının
aleyhine haksız rekabet yaratacak bir düzenlemeyi kabul etmez. Biz kabul
ediyoruz. Niçin? Maliye Bakanlığı en küçük bir esneklik göstermeyi reddettiği
için. Hırvatistan’da Maliye Bakanlığı yok mu? Onlar nasıl gösteriyor bu
esnekliği? Polonya Maliye Bakanlığı, Çek Maliye Bakanlığı nasıl göstermiş bu
esnekliği? “Hayır, onlar gösterir, biz göstermeyiz.” İşte, bu katı tutumla
Avrupa Birliğine gireceksiniz. Olacak iş değil. Onun için, biz defalarca
uyardık. Bize diyorlar ki: “Efendim, merak etmeyin, bu yabancı firmalar var ya
Türkiye’de merkezi olmayan, yabancı ülkelerde merkezi olan, onlar da nasıl olsa
kendi ülkelerinde vergi öderler çünkü çifte vergilendirme anlaşması var.” Madde 1) Bütün AB ülkelerinin hepsinde
imzalanmış, onaylanmış çifte vergilendirme anlaşmamız yok. Madde 2) Bize kendileri bir brifing
verdiler Brüksel’de. Yurt dışında bu gibi ihaleleri alan firmaların ne gibi
teşvik tedbirlerinden yararlandıklarını anlattılar. Yani Türkiye’de bir Avrupa
firması ihale alırsa özel teşviklerden yararlanacak. Düşünebiliyor musunuz bu
kadar açık bir haksızlık var ve bunu düzeltmek için bu kadar çaba sarf ettik,
başarıya ulaşamadık. Yalnız en son olarak aldığımız haber şu; Avrupa Birliği
Genel Sekreterliğimiz dedi ki: “Biz de anladık bu durumu. Türk firmalarının
böyle bir haksızlığa uğramaması için biz de birtakım çareler arıyoruz,
tedbirler geliştiriyoruz ve bu tedbirleri yürürlüğe koyduğumuz zaman Türk
firmalarının böyle sıkıntılara düşmeyeceğini ümit ediyoruz.” Biz de temenni
ediyoruz. Yani bunu yaparlarsa ve Türk firmalarının haksızlığa uğramamasını
sağlarlarsa, biz de memnun oluruz. Ama değerli arkadaşlar, işin daha ciddi bir tarafı var, bütün bu
anlattıklarımdan daha ciddi bir tarafı var. Maalesef, huzurunuzda büyük bir
üzüntüyle söylüyorum, iktidar partisi karşılaştığı her güçlükte muhalefeti
Avrupa’ya şikâyet etmeyi âdet hâline getirmiştir. Daha bugün Avrupa
yetkilileri, Avrupa Birliği yetkilileri bana diyorlar ki: “Efendim, bu kadar
önemli bir anlaşma Meclisten geçecek, Türkiye’ye de şu kadar milyon euro avantaj sağlayacak, ana muhalefet partisi, Cumhuriyet
Halk Partisi bu anlaşmayı engelliyormuş.” Şu işe bakın siz! Bizi Avrupalılara
şikâyet ediyorsunuz ve tamamen gerçek dışı bir iddiayla şikâyet ediyorsunuz. Bir, biz hangi çoğunlukla sizi engelleyecekmişiz? Bizim, iktidarın
çıkaracağı bir yasayı engelleyecek çoğunluğumuz var mı? Yani biraz utanç
duyuyoruz sizin hesabınıza. Bir ülke, kendi ülkesinin muhalefetini yabancılara
şikâyet eder mi? Her konuda bunu yapıyorsunuz. Gidiyorsunuz, Amerika’da şikâyet
ediyorsunuz: “Türk-Amerikan ilişkilerinde gelişmeler sağlanmasını engelleyen
Cumhuriyet Halk Partisidir...” Gidiyorsunuz, efendim, olmadık ülkelere,
kuruluşlara şikâyet ediyorsunuz; biraz ayıp oluyor. Yani kendiniz
sorumluluğunuzu taşıyınız, gereğini yapınız; getiriniz Avrupa Birliğiyle ilgili
bütün anlaşmaları, yasaları, Meclisten geçiriniz ve bizi de her vesileyle
“Avrupa karşıtı” olarak ilan etmekten vazgeçiniz. Avrupa Birliğiyle tam üyeliği öngören ilk anlaşmayı imzalayan
insan Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanıdır. 1963 Ankara Anlaşması’nın
20’nci maddesi, Türkiye’nin Avrupa Birliğine tam üyeliğini öngörüyor. Biz
imzaladık ve o tarihten bu yana partimizin bu konudaki çizgisinde en küçük bir
kırılma olmadı. Siz şimdi hangi hakla bizi Avrupa düşmanı olarak ilan
ediyorsunuz? Ha, şunu yapmıyoruz, doğrudur: Avrupa Birliğinden gelen bir haksızlık
olursa, bir sorun olursa, Türkiye’ye bir kötülük yapılırsa gayet tabii ki buna
sessiz kalmıyoruz, gayet tabii ki sessiz kalmayacağız. Bu, bizim hem hakkımız
hem görevimiz. Ama biz bir haksızlığa karşı çıktığımız zaman, siz bizi “Avrupa
karşıtı” olarak ilan ediyorsunuz. Neye dayanarak? Biz bu konuda 630 sayfalık
kitap yayınladık Cumhuriyet Halk Partisi olarak. Cumhuriyet Halk Partisinin
Avrupa Birliğiyle ilgili görüşlerini anlattık. İçinde bir kelime bulamazsınız
bizim Avrupa Birliğine karşı olduğumuza dair. Peki, nasıl böyle tezvirat
yapılabilir? Nasıl Cumhuriyet Halk Partisi böyle haksız yere suçlanabilir? Biz
ona itiraz ediyoruz. Değerli arkadaşlarım, şunu da size söyleyeyim: Şimdi, Türkiye’nin
ekonomik alanda karşılaştığı bu kadar büyük sıkıntılar varken, çok önemli
avantajları, çok önemli ticari imkânları, gerekli girişimleri zamanında
yapamadığımız için heder ediyoruz. Siz, Avrupa Birliğinin finanse ettiği kaç
tane projenin Türkiye’nin yeterli çabayı göstermediği için sonuçsuz kaldığını
biliyor musunuz; o projelerden yararlanamadığımızı biliyor musunuz? Onu da
bırakın bir tarafa, Türkiye’nin Avrupa Birliğiyle imzaladığı Gümrük Birliği
anlaşması var ve orada bir hüküm var: Biz, Avrupa Birliğinin serbest ticaret
anlaşması imzalamadığı ülkelerle serbest ticaret anlaşması yapamıyoruz. Niye?
Çünkü o ülkeden biz gümrüksüz olarak bir malı ithal edersek o ülkenin malını
Türk malı gibi, Türkiye üzerinden Avrupa’ya satma imkânı olacak. “Bu
haksızlıktır.” diyorlar. Bunu anlıyoruz. Peki, ya serbest ticaret anlaşması
yapmışsa Avrupa Birliği ne olacak? İşte orada da çok ciddi sorunlarla karşı
karşıya kalıyoruz. Çünkü, Avrupa Birliğinin serbest
ticaret anlaşması yaptığı ülkelerin pek çoğuyla biz serbest ticaret anlaşması
yapamıyoruz. Avrupa Birliğinin de kusuru var, gerekli önlemleri zamanında
almamışlar; Türkiye'nin de kusuru var, peşinden gidemiyoruz. Örnek, Meksika. Meksika Avrupa Birliğiyle serbest ticaret
anlaşması yapmış Türkiye’yle yapmıyor. Meksika malları Avrupa Birliği üzerinden
Türkiye’ye gümrüksüz giriyor, hiç engel olamıyorsunuz. Bir yılda -geçen yıl-
Meksika’dan Avrupa Birliği üzerinden Türkiye’ye gümrüksüz giren malların
toplamı 100 milyon dolar. Bu malların gümrüksüz girmesi dolayısıyla Türkiye’de
sanayici kaybediyor, Türkiye’de işçiler işlerini kaybediyor. İkinci örnek Cezayir, Cezayir’le de yapamıyorsunuz anlaşma. Üçüncü
örnek Güney Afrika Birliği, onunla da yapamıyorsunuz. Dördüncü örnek Kore,
Kore’yle de yapamıyorsunuz. Bu kadar gayriciddi bir
durum olabilir mi? Hükûmet her Allah’ın günü bir
ülkeyi ziyaret ediyor. Bütün bunların devlet adamlarıyla konuşuyorsunuz,
bunları ikna edemiyor musunuz? Türkiye’ye bu kadar büyük bir haksızlık
yapılmasına nasıl razı oluyorsunuz? Güney Kore mallarını Avrupa’ya satacak,
Avrupa’dan Türkiye’ye bu mallar gümrüksüz gelecek ve biz hiçbir şey
yapamayacağız. Buna karşılık bizim mallarımız Güney Kore’ye gümrüksüz
giremeyecek! Bu kadar haksızlık olur mu? Şimdi devletin buna mutlaka çare
bulması lazım, bunun mücadelesini yapması lazım, bunun müzakeresini yapması
lazım. Biz Karma Parlamento Komisyonunda bunu dile getiriyoruz, her
görüştüğümüzde dile getiriyoruz. Ama sonuç? Sonuç yok. Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliğiyle ilişkileri bütün
boyutlarıyla değerlendirmemiz gerekiyor. Bakınız, bizim yedide 1’imiz olan ülke
bizim gibi aday ülkeyken, Avrupa Birliğinin onlara maddi katkısı Türkiye’ye
verilenin 3 katıydı. Bir rakam vereyim size, şaşacaksınız: Bize Avrupa
Birliğinin kırk yıldan beri verdiği yardımların toplamı bizim bir aylık
ihracatımızın beşte 1’i kadardır. Bu olacak şey mi! Peki biz bunu mu hak
ediyoruz? Hayır. Biz şimdi, bugün Avrupa Birliğine üye olsaydık, zamanında
yeterince mücadele ederek engelleri aşıp üye olsaydık, bugün Avrupa Birliğinden
yılda 11,5 milyar euro net kazanç sağlayacaktık ve bu
paranın 8,5 milyar euro’su doğrudan doğruya Türk
çiftçisine gidecekti. İşte, zamanında Türkiye'nin gerekli girişimleri
kararlılıkla yapmamasının, üyeliğimizin sürekli olarak gecikmesinin sadece
maddi açıdan maliyeti budur. Şimdi, Türk Hükûmetinin 2004 yılında
büyük bir bayram ilan ederek kabul ettiği 2004 yılı zirve anlaşmasında hüküm
var, diyor ki: “2014 yılına kadar Türkiye hiçbir zaman üye olamaz.” Niçin?
Çünkü 2014 yılına kadar olan bütçede size pay ayırmamışlar. Ondan sonraki yedi
yıllık bütçede de pay ayıracaklarının bir garantisi yok. Bazıları kalkıyor
“Efendim, yirmi yıldan önce, otuz yıldan önce Türkiye üye olamaz…” Siyasi
sebepleri var, biliyoruz; dinî, kültürel sebepleri var, biliyoruz; iş gücünün
serbest dolaşımından kaynaklanan sebepleri var, bunların hepsini biliyoruz ama
bir de mali sebepleri var. İşte onun için biz diyoruz ki: “Bu parasal
konularda, mali iş birliği konularında çok dikkatli olalım. Çok dikkatli
olalım, Türkiye'nin haklarını el birliğiyle iktidar olarak, muhalefet olarak
koruyalım.” Biz size bunu söylüyoruz. Şimdi bir şey daha söyleyeyim: Üyeliği nasıl hızlandıracağız? Bir
taraftan Avrupa’ya Avrupa’yı şikâyet ediyoruz “Üyeliğimizi yavaşlatıyorsunuz…”
Otuz beş tane başlığı müzakere edeceğiz, üç senede topu topu
sekiz başlık açabildik. Bizimle aynı gün müzakereye başlayan Hırvatistan on
sekiz başlık açtı ve açıkça ifade ediyorlar, 2009 yılında Hırvatistan bütün
başlıkların müzakeresini bitirecek. Türkiye ne yapacak? Türkiye en iyi
ihtimalle -olursa o da- iki başlığı daha müzakere edebilecek. Niçin? Çünkü
Avrupa Birliğinin son ilerleme raporunda var, diyorlar ki: “Türkiye on bir
başlığın müzakereye açılması için gerekli ön hazırlıkları bitirememiştir.” Çok
değerli arkadaşlarım, üç sene oldu müzakereye başlayalı, üç sene oldu. Niçin bu
başlıkların müzakeresini bitiremediniz? Nedir eksiğiniz? Avrupa Uyum Komisyonunda ilgili kuruluşlardan bilgi aldık, onlara
sorduk, dedik ki: “Bu bilgi herhâlde doğru değildir, doğrusu nedir?” “Efendim
doğrudur, maalesef ilgili teknik kuruluşlarımız, bakanlıklarımız çalışmalarını
tamamlayamadılar.” dediler. Böyle şey olur mu? Şimdi, biz o zaman Avrupa
Birliğini nasıl eleştireceğiz; siz geciktiriyorsunuz diye nasıl eleştireceğiz? Bu on bir başlığın iki tanesi Kıbrıs’la ilgili. Ona da itiraz
ediyoruz, “Kıbrıs’la ilgili olarak sekiz başlığı engelliyorsunuz, buna hakkınız
yok.” diyoruz. Ayrıca beş başlığı Fransa engellemiş, ona itiraz ediyoruz,
kuvvetle mücadele ediyoruz. Sekiz başlıkla beş başlığın bir tanesi örtüşüyor,
toplam on iki başlığı Avrupa Birliği engelliyor. Tamam
ama geri kalan başlıklardan belli ki on bir tanesini sadece Türk Hükûmetinin zamanında gerekli ön hazırlıkları yapamadığı
için müzakereye açamıyoruz. Şimdi, bu doğru mudur? Doğru mudur? Ondan sonra, hem görevinizi yapmayacaksınız hem bize dışarıdan,
Avrupa’dan haksızlık geldiği zaman mücadele etmeyeceksiniz, ondan sonra da
gideceksiniz Avrupalılara, bütün bu olumsuzluklar dolayısıyla muhalefeti
şikâyet edeceksiniz! Bu, yakışıyor mu size? Bu, yakışıyor mu? Bizim
geleneğimizde bu var mı? Cumhuriyet geleneğimizde birbirimizi yurt dışında
şikâyet etmek var mı? BURHAN KAYATÜRK (Ankara) – Şikâyet etmiyoruz! ONUR ÖYMEN (Devamla) - Biz yıllardan beri yurt dışında omuz omuza
çalışmadık mı; Avrupa Birliği için olsun, Türkiye’nin menfaatini ilgilendiren
Kıbrıs konusunda, Ermenistan konusunda olsun beraber çalışmadık mı? Şimdi
kalkıyorsunuz… BURHAN KAYATÜRK (Ankara) – Siz her toplantıda Başbakanı şikâyet
ediyorsunuz. Her toplantıda beraber çalışıyoruz! ONUR ÖYMEN (Devamla) – Çünkü biz diyoruz ki: “Siz ana muhalefet
partisini bütün ilişkilerdeki olumsuzlukların sorumlusu olarak ilan
ediyorsunuz.” Biz bunu söylüyoruz. Bizim şikâyet ettiğimiz ne olacak, bizim
şikâyet ettiğimiz konu ne olabilir? Bizim şikâyet ettiğimiz konu, işte sizin bu
yaptıklarınızdır. Amerika’ya gidiyorsunuz, aynı şeyi yapıyorsunuz. Bize Amerikalılar
söyledi. Gidiyoruz Washington’a, bize diyorlar ki: “Efendim, her gün AKP’liler
geliyor, Cumhuriyet Halk Partisini şikâyet ediyorlar. ‘Türk-Amerikan
ilişkilerindeki bütün sıkıntıların sorumlusu CHP’dir.’ diyorlar.” Bizim
aleyhimizde Washington’da her gün tezvirat yapılıyor. Her işin sorumlusu
bizmişiz! Türk halkının Amerika’ya desteği yüzde 53’ten yüzde 13’e indiyse biz
mi yaptık bunu, bizim politikamızın sonucu mu bu? Değerli arkadaşlar, size
tavsiye ediyorum, bu yoldan vazgeçiniz; bu, çıkmaz sokaktır. Bu, çıkmaz
sokaktır. Avrupa Birliğiyle ilişkilerde Avrupa Birliğinin haklı talepleri
var, yerine getirmiyorsunuz. En son İlerleme Raporu’nda diyor ki: “Milletvekili
dokunulmazlıklarını kaldırın.” Biz de aynı şeyi söylüyoruz, niye
kaldırmıyorsunuz? Niye kaldırmıyorsunuz? Milletvekili dokunulmazlıklarının
kaldırılmamasından da muhalefet mi sorumludur? Diyor ki raporda: “Adalet
Bakanını ve Müsteşarını Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulundan çıkarın. Yargı
bağımsızlığını sağlamanın başka yolu yoktur.” ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Avrupa’da hepsi
kurulda. ONUR ÖYMEN (Devamla) -
“Bunların sekretaryasını Adalet Bakanından bağımsız hâle getirin,
bütçesini bağımsız hâle getirin.” En son ilerleme raporunda var, daha 5 Kasımda
yayınlanan raporu açın okuyun Sayın Bakan. Orada görüyorsunuz, Adalet Bakanı,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Başkanı, Müsteşarı üyesi. “Bu, yargı
bağımsızlığına müdahaledir.” diyorlar. Avrupa Birliğinin
resmî talebi bu. Şimdi işinize gelen Avrupa Birliği taleplerine “Olur.”
diyorsunuz, işinize gelmeyince ağzınızı açmıyorsunuz. Plan ve Bütçe
Komisyonunda bunları görüştük. Dışişleri bütçesi görüşülürken bunları Dışişleri
Bakanına anlattık, yüzüne söyledik. Ne cevap verdi dersiniz? Hiç, sıfır, sanki
biz hiçbir şey söylememişiz gibi, hiçbir şey sormamışız gibi. Bir cevabınız
olsun, buyurun kürsü burada; çıkın deyin ki: “Bütün dünyada böyledir.” Biz de
Avrupalılara diyelim ki: “Yahu siz bizi kandırıyor musunuz? Bütün dünyada
böyleymiş, bakın, bizim Adalet Bakanımız doğrusunu biliyor.” ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Aynen. ONUR ÖYMEN (Devamla) - “Siz
niye bize öyle haksızlık yapıyorsunuz” diyelim. Gelin söyleyin. Çıkın kürsü
burada. Biz de diyelim ki, Avrupa Birliğine: “Hükûmetin
bunu yapmaya niyeti yok, çünkü siz haksız talepte bulunuyormuşsunuz.” Diyelim
mi? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Diyelim. ONUR ÖYMEN (Devamla) -
Diyelim. Buyurun çıkın kürsüye, söyleyin. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Söylüyoruz. ONUR ÖYMEN (Devamla) - Çıkın söyleyin. Milletvekili
dokunulmazlıkları bizdeki gibi hiçbir Avrupa ülkesinde yok. “O da yalandır.”
diyorsanız, onu da söyleyin buyurun, onu da söyleyelim. Haksızlık yapmayın.
Haksızlık yapmayın. Çıkıyorsunuz Ulusal Program hazırlıyorsunuz, size randevu
veriyoruz, “Buyurun tartışalım.” diyoruz, Bakanınız tenezzül buyurmuyor
gelmeye… (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. ONUR ÖYMEN (Devamla) – Gidiyorsunuz sonra Brüksel’de, Reuters’in
muhabirine diyorsunuz ki “Bize randevu vermediler.” Ne kadar ayıp! Randevuyu
veren benim. Saati belli, günü belli. Gelmeyeceğinizi
söylememişiniz. Gelmiyorsunuz, sonra da gidiyorsunuz Brüksel’e “Bize randevu
vermiyor.” diyorsunuz. Bunlar biraz ayıp oluyor değerli arkadaşlar. Çağdaş
demokrasilerde böyle şeyler olmaz. Yaptığınız işin sorumluluğunu
üstleneceksiniz; hata yapıyorsanız hatanızı üstleneceksiniz, düzelteceksiniz.
Ama hatayı siz yapacaksınız, sorumluluğu başkasına yükleyeceksiniz, yanlış. Ne
diyorsunuz Ulusal Program’da: “Türkiye’de Müslümanların din hürriyeti yoktur.
Dinî özgürlüklerin önünde engeller var.” Doğru mu? Hangi dinî özgürlüğünüzü
engelliyor insanlar sizin? Bunu Ulusal Program’a yazmışız: Millî politika…
Kıbrıs politikanızı değiştiriyorsunuz. Sizin 2003 yılında yazdığınız raporda
-Türkiye'nin Kıbrıs politikası- “Tarafların egemen eşitliğine dayanacaktır.”
diyorsunuz. Son raporda çıkartmışınız bunu, metinden çıkartmışınız. Tek taraflı
taviz veriyorsunuz. Ne hakkınız var, kime danıştınız? Değerli arkadaşlar, Avrupa Birliğiyle ilişkileri… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Öymen, lütfen
tamamlayınız. ONUR ÖYMEN (Devamla) - … çok ciddi ele
almak lazım ve biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu konuda elimizden gelen her
türlü gayreti göstereceğiz ama Cumhuriyet Halk Partisinin de bir günah keçisi
hâline getirilmesine hiçbir zaman izin vermeyeceğiz. Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öymen. Gruplar adına, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Van
Milletvekili Fatma Kurtulan. Buyurunuz efendim. (DTP sıralarından alkışlar) DTP GRUBU ADINA FATMA KURTULAN (Van) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 308 sıra sayılı Kanun Tasarısı hakkında Demokratik Toplum Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Konuşmama geçmeden önce, partimizce tespit edilen bir hukuksuzluğu
sizlerle paylaşmak istiyorum. Genel Kurulun gündem dışı konuşma bölümünde parti
olarak bir hukuksuzluğa, haksızlığa uğradığımızı daha önce de ifade etmiştik
ancak kadınlar olarak da ayrıca bir adaletsizliğin olduğunu belirtmek
istiyorum. 8 Martta konuşma talebimiz reddedilmişti, konuşma hakkı alamamıştık
gündem dışı konuşma bölümünde. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele
Günü’nde yine verilmeyip yerimizden sadece üç dakika konuşma hakkı verildi.
Şimdi, tekrar, kadına seçme ve seçilme hakkı verilişinin yıl dönümündeki
konuşma talebimiz… Üç grup kendi arasında anlaşmış, yarın bize uygun görülen,
yine kendi yerinde iki üç dakikalık düşüncelerini ifade etme durumudur.
Dolayısıyla, kadınların ayağa kalkması gerektiği bölümlerde kadınlara
“Oturduğun yerden konuş” demeyi ben çok doğru görmüyorum, bize yapılan bir
haksızlık olarak değerlendirdiğimi ifade etmek istiyorum. Değerli milletvekilleri, onaylamakta olduğumuz uluslararası
Sözleşme, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Avrupa Toplulukları Komisyonu
arasında katılım öncesi yardım aracı ile temin edilen yardımın uygulanması
çerçevesindeki kuralları tanımlamaktadır. Katılım öncesi mali yardım
çerçevesinde 2002 yılından itibaren Avrupa Birliğinden sağlanan mali yardımın 1
milyar 80 milyon avro civarında olduğu bilinmektedir. Yine 2007-2013 yılları
arasında 7 milyar avroluk bir kaynağın Türkiye'nin kullanımına sunulacağı ifade
edilmiştir. Görüleceği üzere, son derece ciddi bir kaynak Türkiye'nin Avrupa
Birliği üyelik sürecinde güçlenmesi ve hazırlıklarını tamamlaması için
aktarılmaktadır ancak burada önemli olan şey bu kaynakların doğru ve etkili
kullanımıdır. Bugüne kadar gerçekleşen uygulamalarda da görüldüğü üzere, Avrupa
Birliği fonları maalesef ki çoğu zaman yerinde kullanılamadığı gibi, bu
fonların bir kısmı da projelendirilemediği için geri gitmektedir. Özellikle
sivil toplum örgütlerinin kullanımına sunulan fonlar bu şekilde heba
edilmektedir ancak kamu kurumlarının kullanması gereken fonların bir kısmının
da başvuru olmaması nedeniyle iade edildiğini biliyoruz. Avrupa Birliğinin
Türkiye’ye yönelik mali desteği, taraflar arasında 1963 yılında imzalanan
Ankara Anlaşması’nın yürürlüğe girmesiyle başlamıştır. Topluluk, Ortaklık
Anlaşması gereğince, Türkiye ekonomisinin hızla kalkınmasına katkıda bulunmak
ve Türkiye'nin ortaklık ilişkisinden doğan yükümlülüklerini yerine
getirebilmesine destek olmak amacıyla Türkiye’ye mali yardımda bulunmayı
taahhüt etmiştir. Bu çerçevede Avrupa Birliği kaynaklı mali yardımların
yapıları ve kapsadıkları dönemler itibarıyla üç başlık altında belirtilmesi
doğru olacaktır. Buna göre, Ankara Anlaşması’nın yürürlüğe girdiği 1964
yılından 1996 yılında gerçekleştirilen gümrük birliğine kadar olan dönem
birinci dönem, 1996-2000 yılları arasındaki dönem ikinci dönemdir. Türkiye'nin
adaylık statüsünün teyit edildiği Helsinki Zirvesi’ni takiben 2000 yılından
itibaren başlayan dönem ise üçüncü dönem olarak ele alınacaktır. Bugün, Genel
Kurulda spesifik olarak “Helsinki sonrası dönem
adaylık süreci” diye nitelediğimiz 2000 sonrası dönemi ele almak ve incelemek
istiyoruz. 10-11 Aralık 1999 tarihlerinde gerçekleştirilen Helsinki
Zirvesi’nde Türkiye'nin aday ülkeler kapsamına alınması ile Türkiye-AB
ilişkileri yeni ve farklı bir boyut kazanmıştır. AB Komisyonu, Helsinki sonrası
bu dönemde Türkiye'nin faydalandığı mali yardım miktarını artırmak için bir
dizi karar almıştır. Buna göre, adaylık sürecinde Türkiye’ye sağlanması
öngörülen finansman imkânları şöyle sıralanmaktadır: Helsinki Zirvesi’nde
Türkiye'nin resmen aday ülke olarak kabul edilmesiyle birlikte diğer aday
ülkelere uygulanan kriterler Türkiye için de geçerli
olacaktır. Türkiye, adaylık sürecinde reformların desteklenmesi için bir
katılım öncesi stratejiden faydalanacaktır. Buna göre, gümrük birliğini
güçlendirmeye yönelik tedbirlerin uygulanması için Türkiye’ye 2000-2002
döneminde 15 milyon avroluk hibe ayrılması ve ekonomik ve sosyal kalkınmanın desteklenmesine
yönelik tedbirlerin uygulanması için de yine 2000-2002 döneminde 135 milyon
avro kaynak ayrılması önerilmiştir. “Helsinki sonrası dönem” dediğimiz 2000’den
sonra AB hibe yardımlarını -2007 yılı hariç- artırarak gerçekleştirmiş ve 2009
hibe yardımı bütçesini de 567 milyon avro olarak belirlemiştir. AB, Türkiye’deki bölgesel gelişmişlik farklılıkları ve bölgesel
gelişme politikasına ilişkin tespit ve görüşlerini şimdiye kadarki raporlarında
vurgulamış ve beklentilerini de Katılım Ortaklığı Belgesi’nde dile getirmiştir.
Dolayısıyla, öncelikle AB’nin tespitlerini irdelemek yerinde olacaktır. En son
2008 Türkiye İlerleme Raporu’nda, Komisyonun başlıca eleştirileri şu eksende
ağırlık kazanmıştır: Komisyon, Türkiye'nin ilerleme kaydetmediği ya da sınırlı
ilerleme kaydettiği alanları da belirterek, Türkiye’yi, siyasi reform sürecinin
yavaşlaması, sivil anayasada yol alınamaması, kamu yönetimi reformunda
eksikler, ordunun siyasi etkisinin devam etmesi, yolsuzlukla mücadelede sınırlı
ilerleme, işkence ve kötü muamele vakalarında artış, sendikal haklar, kadın
hakları ve cinsiyet eşitliği, azınlık hakları ve kültürel haklar, iş gücü
piyasası ve insan kaynakları alanındaki sorunlar gibi konularda
eleştirmektedir. Ayrıca, Silahlı Kuvvetlerin resmî ve gayriresmî
kanalları kullanarak önemli siyasi etki icra ettiği tespiti yapılan Belge’de,
bu kapsamda üst düzey komutanların, Kıbrıs, Güneydoğu, laiklik ve siyasi
partiler gibi yetkilerini aşan iç ve dış politika konularında görüş
bildirdiğinin Komisyon tarafından ifade edilmesi de son derece önemlidir. Yine, 2008 yılı Türkiye İlerleme Raporu’nda dikkat çekici önemli
bir konu da Türkiye’de yaşanan bölgesel dengesizliklerin iyileştirilmesi
yönünde bir türlü atılamayan adımlardır. Hükûmetin
Güneydoğunun kalkınması için Mayıs 2008’de 14 milyar avroluk kaynak ayırarak
2012 yılına kadar GAP’ı bitirmeyi hedeflemesine yer verilen Rapor’da, bölgenin
ekonomik ve sosyal sorunlarını çözmeyi amaçlayan bu girişimin, halkın hak ve
özgürlüklerden tam faydalanabilmesine yönelik yeni adımlarla desteklenmesi
isteniyor. Değerli milletvekilleri, bölgeler arası gelişmişlik farkını
ortadan kaldırmaya yönelik etkili herhangi bir adım atmayan AKP Hükûmeti, bununla birlikte DTP belediyelerinin bazı
projelerine fon aktarmayı kabul eden çok sayıda Avrupa kuruluşları olmasına
rağmen, bu projelerin uygulanmasına çeşitli nedenlerle engel olmuştur. Bu
nedenle, kalkınmaya yönelik birçok belediye projesi askıda kalmıştır.
Türkiye’de bölgeler arasında kişi başına gayrisafi yurt içi hasıla,
işsizlik oranı, okuma yazma oranı gibi çeşitli sosyoekonomik göstergeler
çerçevesinde oldukça ciddi ölçüde gelişmişlik farkları söz konusudur. Hükûmetlerin seksen beş yıllık bilinçli ve ayrımcı
uygulamalarının yanı sıra, bu önemli sorunun yaşanıyor olmasında ayrıca kaynakların
yetersiz dağılımı ve etkin kullanım eksikliği, uygun olmayan topoğrafik yapı, zor iklim koşulları, iç ve dış pazarlara
uzaklık, dağınık yerleşim yapısı gibi bir dizi sorun da kendini göstermektedir.
Yukarıda ifade ettiğim bölgeler arası ekonomik ve sosyal
dengesizlikler, Türkiye-AB mali iş birliği kapsamında çeşitli AB fonlarının
nasıl ve hangi öncelikler gözetilerek harcandığı sorusunu da akla getiriyor.
Şimdiye kadar yapılan ve devam eden, eğitimden tutun da istihdam, sağlık,
gençlik ve ticari kalkınma fonlarıyla ilgili olarak Doğu’da faaliyet yürüten STK’lar ve özellikle DTP’li yerel
yönetimler türlü zorluk ve ayrımcılık ile karşılaşmaktadırlar. Dağıtılan
fonların çok az bir kısmı bölgeler arası… Aziziye Kentsel Dönüşüm Projesi için Avrupa Konseyi Kalkınma
Bankası ile 30 milyon avro kredi anlaşması konusunda görüş birliğine varılmış,
ancak yine DPT yatırım programında yer almadığı için resmî anlaşmalar
yapılamamıştır. Kentsel Gelişim Projesi, 2005 Türkiye-AB Mali İş Birliği
Programı’na sunulmuş ve Avrupa Komisyonu Türkiye Temsilciliğince Diyarbakır’a 9
milyon 926 bin avro hibe sağlanmasına karar verilmiş olmasına rağmen, 18/04/2005 tarihli DPT yazısında hibenin on sekiz aylık
eğitim giderleri dâhil yaklaşık 6 milyon avroya indirilmesi ve kalan miktarın
diğer illere, yani Gaziantep, Şanlıurfa ve Erzurum’a dağıtılması
kararlaştırılmıştır. İki yıl süren girişimler sonucu Diyarbakır’a ayrılan bütçe 8
milyon 367 bin avroya çıkarılmıştır. Ancak projeye DPT’nin daha sonra müdahale
yapıp ilave ettirdiği üç il hazırlıksız olduğu için çalışmalar yavaş
yürümektedir. Diyarbakır’ın yürüttüğü çalışmalar oldukça ilerlemesine rağmen
söz konusu kentsel gelişim projesi dört il üzerinde yürüdüğü için diğer illerin
yavaş çalışması, Diyarbakır’ın da çalışma takvimi ciddi şekilde gecikmektedir. Bu örneklerden açıkça anlaşılacağı üzere, AKP Hükûmeti,
bırakın AB fonlarını, kredi ve hibeler konusunda bile ayrımcılık ve haksızlık
yapmaktadır. Hükûmetin bütün belediyelere eşit
yaklaşım gösterdiği söylemi ise sadece bir aldatmacadır. İller Bankası payının
dağıtılması… Gelişmişlik farkını ortadan kaldırmaya yöneliktir… Hatta bu
fonların kullanılmasında ciddi engeller çıkarılmaktadır. Bırakın fonları, bazı
kredi ve hibeler konusunda bile ayrımcılık yapıldığı aşikârdır. Bunun çarpıcı
örneğini birkaç somut proje üzerinden değerlendirmek doğru olacaktır. Örneğin, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin bugüne kadar
tamamlanamayan ve onay alınamayan birçok hibe, kredi ve proje süreçleri oldu.
Belediyelerin dış kredi ve hibe bulma konularında zorlandığı temel noktalar
hazine garantisi ve söz konusu projelerin yatırım programında olmaması ve
yatırım programına alınamama gerekçeleridir. Diyarbakır Büyükşehir
Belediyesinin ödeme koşullarına uygun vade ve faizle kredi bulmasına ve kredi kuruluşlarıyla
prensipte anlaşmaya varılmasına rağmen bu tür gerekçeler yüzünden sonuca bir
türlü gidilememiştir. Örneğin, Kanalizasyon İşletme Projesi için Alman Kalkınma
Bankası ile 500 bin avro hibe anlaşması yapılmış ancak DPT’nin itirazı ve
Dışişleri Bakanlığının Alman Kalkınma Bankasına iptal yazısı göndermesi üzerine
askıya alınmıştır. Hâlbuki söz konusu hibe para DİSKİ Genel Müdürlüğünün Devlet
Planlama Teşkilatına sunduğu 2006 yatırım planında gösterilmiş ve DPT’nin 11/04/2006 tarihli DİSKİ Genel Müdürlüğüne gönderdiği yazıca
onaylanmış ve Resmî Gazete’de yayınlanmıştır. 03/05/2006
ile 23/06/2006 tarihleri arasında Alman Kalkınma Bankasından DİSKİ’ye gönderilen yazılarda, söz konusu hibenin Dışişleri
Bakanlığının müdahalesiyle askıya alındığı belirtilmiştir. Dışişleri Bakanlığı,
söz konusu müdahaleyi DPT’nin “DİSKİ’nin bu hibeye
ihtiyacı yoktur.” bilgilendirmesiyle yaptığı bilgisi verildi. 11 Temmuz 2006
tarihinde DİSKİ’nin DPT’ye hibenin kullandırılması
konusundaki başvurusu da sonuçsuz kalmıştır. Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliği ve Komisyonu tarafından
Türkiye’nin üyelik sürecinde güçlenmesi için aktarılan fonların önemli bir
kısmı maalesef ki kullanılmadığı için geri gitmektedir. Gerek sivil toplum
örgütlerinin proje üretme konusundaki yetersizlikleri gerekse bu konudaki
isteksizlikleri bu durumun ortaya çıkmasında etkili faktörlerdir. Ancak, bu
faktörlerin yanında bir de tedirginlik ve korku faktörü vardır ki bu da oldukça
etkili olmaktadır. Nedir o? Örneğin, Genelkurmay Başkanlığınca hazırlandığı
belirtilen ve reddedilmeyen bir andıca göre, AB fonlarından yararlanarak proje
faaliyeti yürüten sivil kuruluşların hemen hemen
hepsi fişlenmiş ve izlenmeye alınmıştır. AB fonlarından yararlanmak neredeyse
vatana ve devlete aykırı bir durum olarak değerlendirilmiştir. Yani, bir yandan
AB’ye girmek için Türkiye Büyük Millet Meclisinde çok sayıda yasal düzenleme
yapılmaktayken, diğer yandan Türkiye’yi AB’ye hazırlayacak olan demokratikleşme
faaliyetleri suçmuş gibi gösterilecek; bu, kabul edilebilir bir durum değildir.
Genelkurmayın bu andıcına karşı Hükûmet
cephesinden bir tek ses çıkmamış olması da tabii ki manidardır. Şimdi böylesi bir atmosferden, yani AB ve Avrupa Komisyonu
Türkiye’nin hakkı olan fonlarını kullanan kişi ve kurumlar zan altında bırakılacak
ve suçlanacaksa, kimsenin de buna bir itirazı olmayacaksa burada bir tuhaflık
vardır. STK’ların gelişmesi ve
topluma daha iyi hizmetler sunması için demokratik bir ortamda baskı altında
kalmaksızın faaliyetlerini yürütebilmeleri Hükûmetin
sorumluluğu altındadır. Ancak burada bir başka ilginçlik daha var: Sadece sivil
toplum örgütlerinin değil, Genelkurmay Başkanlığının da bu fonlardan
yararlanmak için defalarca Avrupa Birliği kapısını çaldığı gerçeğidir. Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği bürokratları, 1 Şubat 2008’de, TBMM AB Uyum
Komisyonunda AB mali yardımlarıyla ilgili sunumlarda ilginç veriler ortaya
koydu. Buna göre, 2007-2010 yılları arasında AB fonlarından en fazla payın
ayrıldığı kurum Genelkurmay Başkanlığıdır. Örneğin, siyasi kriterler
kapsamında, Mehmetçik Projesi için AB’den 12,7 milyon avro hibe almıştır. Eğer,
AB fonlarından yararlanmak tehlikeli bir işse, bu durumda Genelkurmay
Başkanlığının ya bu andıcı ya da bu konudaki
politikalarını gözden geçirmesi gerekmektedir. Buradaki siyasi sorumluluk tabii
ki hükûmete aittir. Bu yasanın AB üyelik sürecinde fonların uygulanması aşamasını daha
sistemli hâle getirmesini temenni ediyor, hepinizi tekrar saygıyla
selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kurtulan. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Mithat Melen. Buyurunuz Sayın Melen. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA MİTHAT MELEN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ve
Avrupa Toplulukları Komisyonu Arasında Katılım Öncesi Yardım Aracı ile İlgili
Çerçeve Anlaşmanın Onaylanmasına Dair Tasarı hakkında Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına konuşmaya çalışacağım. Yüce heyeti saygıyla selamlarım. Bir noktada açıklık getirmekte yarar var: Katılım öncesi yardım
aracı, aslında Avrupa Birliğinin, üye olmaya çalışan önce aday, sonra da aday
olma potansiyeli olan ülkelerine verilen bir yardım. Bu bir
sistem. Ayrıca bu sistem içinde bizim düştüğümüz bir açık durum, yanlış
durum var. Şöyle: Biz aday ülke iken bizimle beraber aday ülke olan mesela
Hırvatistan şimdi üye oldu, dolayısıyla yani bizim pozisyonumuz da geriledi;
onun için 2005’ten itibaren kullanmaya başladığımız birtakım fonun yanında
tekrar fonlarımızı artırmak gereği duydu. Onun için ki mesela Bosna-Hersek,
Karadağ, hatta Makedonya bu sistemin içerisine girdi. 2007’den 2013 yılına
kadar Avrupa Birliğinin bu iş için ayırdığı 11,4 milyar euro
var. Türkiye için de 2007-2010 yılları arasında 2,25 milyar euro
var. Şimdi, burada bunların hibe olması, demin, biraz önce bir tartışma
konusu oldu; efendim, bu sistemin aslında var bunların hibe olması. Hibe olduğu
için, ya hibeyi kabul edeceksiniz yahut da eşit muamele görmeyeceksiniz. Çünkü
Avrupa Birliğinin kurumları sizden vergisiz istifade ediyor. Bu doğru, bu yapı
da var, aynı şey Dünya Bankası sisteminde de var. Şimdi, bu niçin gerekli? Çünkü, bir yerde
de sistemin, aslında, Avrupa Birliğinin kurumlarına iş sahibi yapmak var,
müşavir olarak atamak var. Yani, bu hibeyi kabul ettiğiniz andan itibaren… Ki
katılım öncesi anlaşmasında bu hibelerin nasıl kabul edileceğine dair de bir
çerçeve ve yapısal bir konum var. Onun için, burada çok fazla ve yanlış bir
yerde tartışma yapıyoruz bu hibeler niye ayrımcılık yapıyor diye. Ya hibeyi
kabul etmeyeceksiniz ya ettiğiniz zaman da bu meseleyi aynen alacaksınız. Ama
bakın, Türkiye bu yıl bile 467 milyon euro kullanıyor
bu işten ama bu anlaşma onaylanmazsa ne 2007 ne 2008’de bunları kullanamayacak.
Hatta, bizim Çevre ve Orman Bakanlığımız, Ulaştırma
Bakanlığımız ve Ticaret Bakanlığımız bu hibelerden yararlanmak için belirli
programlar ve projeler yapmış durumda ve bunlar bekliyor. Şimdi, tamamı hibe olan anlaşmanın yürürlüğe girmesi için bu
çerçeve anlaşmasının imzalanması lazım, daha doğrusu Türkiye Büyük Millet Meclisinde
onaylanması lazım. Bu da şimdi gecikmiş durumda, zaten şu anda gecikmiş
durumda. Bu gecikmeyi en kısa zamanda kapatmak zorundayız. Yani, eğer bunu
kabul ediyorsanız, esas itiraz etmeniz gereken nokta bu hibeyle ilgili idi;
hibeyi kabul ediyorum, etmiyorum... Bence esas mesele de burada düğümleniyor.
Avrupa Birliği devamlı olarak Türkiye’yle ilgili meselelerinde Türkiye'nin tam
üyeliğini geciktiriyor. Tam üyeliğini geciktirdikçe daha fazla hibe veriyor bir
yerde, biz de onları kabul ediyoruz. Yine tartışmamız gereken hikâye… Ki bu hibelerin, yani bu
projelerin çok önemli ve doğru tarafları da var, mesela bölgesel ve sınır ötesi
iş birliği için kullanılması çok önemli. Türkiye'nin en önemli sorunlarından
biri bölgesel kalkınma. Bu kürsülerde bahsedildi, belki ben de çok söyledim:
Eğer Sivas’ın doğusuna sıfır vergi alsak ve bu fonlardan yararlansak belki çok
akıllı iş yapmış oluruz. Mademki bölgesel bir iş birliği bu, bunu da kabul
ettirebiliriz. Mesela, onları tartışmak önemli. Sonra, kurumsal kapasite geliştirme. Çok ciddi bir olay kurumsal
kapasite geliştirme. Yani, Türk toplumunun, özellikle Türk yapısının, ekonomik
ve siyasi yapı buna dâhil, sadece Avrupa Birliğine değil, dünyaya uyumu için,
yapısal değişimi sağlamak için önemli bir yardım bu, önemli bir kaynak. Bundan,
sadece paradan istifade etmiyorsunuz, gelecek teknolojiden de istifade
ediyorsunuz çok önemli miktarda. O teknoloji de ciddi bazen. Mesela, bizim
üniversitelerimiz, dünya düzeyine çıkabilmek için belirli kurumsal ve yapısal
değişikliğe ihtiyacı var, bu fonlardan istifade edebilirsiniz; hiç bunu
düşünmedik, bunu da düşünmemiz gerekiyor. Ayrıca, yapısal olduğu için bu
fonların kullanılması, yapısal fonları da kullanabilmek için bunları,
hakikaten, kalkınmaya büyük ölçüde yardım var. Şimdi, Türkiye'nin en önemli
sorunlarından bir tanesi, malum, özel sektörün borçları; bunları, hakikaten
yeniden yapılandırmak için de kullanılabilir bunlar. Esas, mesela, bunların ben tartışılmasını bekliyorum burada.
Bunları tartışmak yerine, başka şeyi tartışıyoruz. O zaman neyi tartışmamız
lazım? Bakın, başka bir şeyi tartışmamız lazım, o da şu: Avrupa Birliğinin
kendisi Türkiye'nin IMF’ye gitmesini söylüyor. Hâlbuki bizim bir numaralı
ortağımız, neredeyse gayrisafi millî hasılamızın yüzde
50’sinden fazlasını ticaret olarak yaptığımız ülke, bağladığımız ülke Avrupa
Birliği. Türkiye'nin gayrisafi millî hasılasının
yarısından fazlası Avrupa Birliğiyle ilgili. Türkiye'nin ticaretinin yarısından
fazlası Avrupa Birliğiyle yapılıyor. Biz de Avrupa’nın altıncı ortağıyız.
Şimdi, sizin en önemli ortağınızın belki tek işleyen işlerinden bir tanesi de
mali ilişkileriniz. Mali ilişkileriniz konusunda eleştiri getiriyorsunuz veya
getirenler var, ama esas benimle niye ekonomi konuşmuyor, ekonomik konuları
niye gündeme getirmiyor diye hiç kimse konuşmuyor, konuşmak da istemiyor; çok
ilginç bir şey. Yani, Türkiye eğer ya bu yolda, katılım öncesi ortaklık şeyiyse
bu veya yardım aracıysa esas konuşulması gereken burada, bu yardım aracını, tam
ortaklığa giden bir şekilde yapılması lazım, hiç onunla ilgisi yok. Çünkü bugün
dünyada öyle bir küresel kriz oldu ki Avrupa Birliği kendi yapısını değiştirdi.
Yani bugün hani o Barselona ve çok önemli Lizbon süreçleri var ya, o süreçler
de tamamen iflas etti yani Avrupa Birliğinin ekonomik yapısını düzenleyen
süreçler iflas etti, yeni bir süreç başladı. Bugün Avrupa Birliğindeki bankalar
özelleştirilmemiştir, devletleştirilmiştir, hisse senetlerini Avrupa Birliği
devletleri almıştır. O zaman, teorik olarak konuştuğumuz katılım anlaşmasının,
bir kere, bana sorarsanız, fazla da geçerli olmadığı bir gerçek. Yani bizim
Avrupa Birliğiyle yeni bir stratejik düşünme boyutuna geçmemiz lazım. Şimdiye kadar, son otuz altı senedir Avrupa Birliğiyle en iyi
işleyen ilişkilerimiz mali ilişkilerimiz, hem mali protokolleri doğru
kullanmışız hem şimdiye kadar önemli projelerin altına imza atmışız ama esas
işlemeyen ilişkilerimiz ve hiç konuşmadığımız şeyler ekonomik entegrasyonumuz. Eğer Türkiye gerçekten bütünleşmek
istiyorsa o ekonomik entegrasyonu sağlayacak yapıyı
konuşması ve tartışması lazım. Fakat, fasılların
açılması da dâhil olmak üzere Türkiye ile Avrupa Birliği ekonomik meseleleri
konuşmama kararı almış. Fasılları açmıyor yani ekonomiyi konuşamıyoruz dünyada
bu kadar önemli şey olmasına rağmen. Şimdi bu olayı, özellikle bu yardım
aracını Türkiye’nin en kısa zamanda kullanabilecek hazır projeleri var. Ayrıca bu bir performans meselesi. Yani siz -ki burada 2,24
civarında milyar dolardan bahsediyoruz, tabii 2007-2010 arasında- biraz önce
söylemeye çalıştığım Hırvatistan’ın da devreden çıkmasıyla bunu 5 milyar dolara
kadar artırabilirsiniz veya 5 milyar euroya kadar
artırabilirsiniz eğer o kriterleri yerine getirirseniz
ve bunları doğru kullanabilirseniz. Bir de N+3 kuralı var. Bu N+3 kuralı da bu
tahsisatların üç yıl içerisinde kullanılması gereği var. Hani geri iade edilen
paralar var ya, o geri iade edilen paralar hep onu kullanmamakla, taahhütleri
yerine getirmemekle ilgili hâle geliyor. Belki akşam vakti bu kadar teknik konu, kimse hoşlanmıyor ama, esas Avrupa Birliğiyle en iyi işleyen ilişkimiz bunlar.
Şimdiye kadar da en iyi işledi. Esas buna “Hayır.” demek yerine, Avrupa
Birliğiyle ilişkilerimizi yeni gelecekte nereye oturtacağımıza karar vermemiz
lazım. Yani bugün Türkiye iki tane çapayla buraya kadar geldi. Beğenirsiniz
beğenmezsiniz, bu uluslararası bir kuraldır, uluslararası bir yapı. Bu yapının
içerisindesiniz. O çapanın biri IMF’ydi, öbürü Avrupa Birliğiydi. Şimdi hiç bu
çapaları konuşmadan yola devam etmek… İşte, esas sıkıntı burada geliyor. Onun
için, oturup, bana sorarsanız, bu ekonomik meseleleri gelip burada tekrar
tartışalım. Gerçekten şu anda sekiz dokuz proje daha var birlikte
yapabileceğimiz. Biraz önce de söyledim, Avrupa’nın verebileceği Doğu
Anadolu’yla ilgili krediler de var, yani hibeler de var. Doğu Anadolu ve
Güneydoğu Anadolu, tabii yani Sivas’ın doğusundan bahsediyoruz. Bunu
çalıştırarak en kısa zamanda, gelecek üç sene içerisinde 5 milyar euroya çıkarmak mümkün. Onun için, bu anlaşmayı, hem kendim
hem partim adına biz müspet karşılıyoruz ve olumlu oy vereceğiz. Beni de dinlediğiniz için teşekkür ederim. Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Melen. Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 1’inci maddeyi okutuyorum: TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ VE
AVRUPA TOPLULUKLARI KOMİSYONU ARASINDA KATILIM ÖNCESİ YARDIM ARACI (IPA) İLE TEMİN
EDİLEN YARDIMIN UYGULANMASI ÇERÇEVESİNDE TÜRKİYE CUMHURİYETİNE SAĞLANAN AVRUPA
TOPLULUĞU MALİ YARDIMLARIYLA İLGİLİ İŞBİRLİĞİ KURALLARI HAKKINDA ÇERÇEVE
ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1- (1) Türkiye Cumhuriyeti tarafından 11 Temmuz 2008
tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Avrupa
Toplulukları Komisyonu Arasında Katılım Öncesi Yardım Aracı (IPA) ile Temin
Edilen Yardımın Uygulanması Çerçevesinde Türkiye Cumhuriyetine Sağlanan Avrupa
Topluluğu Mali Yardımlarıyla İlgili İşbirliği Kuralları Hakkında Çerçeve
Anlaşma”nın onaylanması uygun bulunmuştur. BAŞKAN – 1’inci madde üzerine Demokratik Toplum Partisi Grubu
adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan konuşacaktır. Buyurunuz Sayın Kaplan. AYHAN YILMAZ (Ordu) – Hasip Bey,
teşekkür için gelmiştir. DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
aslında bu sözleşmelerin geçmesi gerekiyor, doğru fakat çok önemli olan bazı
sözleşmeler de var bunun gibi. Çünkü bu, Avrupa Birliğinin
müzakere süreci açısından çok önemli. İkinci bir önemli yanı: Bu 2007-2013 bütçe dönemine denk gelen ve
Türkiye’ye 7 milyar avroluk kısmın ayrılacağı bu mali yardımlar hem Türkiye'nin
gelecek stratejisi açısından hem de Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri açısından
son derece önemli olduğu için bir iki noktaya vurgu yapmak üzere söz aldım. Bunlardan birincisi, bu fonların bölgesel kalkınma için
kullanılması. Yine, Avrupa Sosyal Fonu’nun kullanımını
hazırlamayı hedefleyen insan kaynakları bölümü. Kırsal kalkınma yine.
Avrupa Komisyonu tarafından katılım öncesi yardım aracı olarak bu sözleşmeyi
onaylayacağız. Şimdi, burada özellikle dikkat çekmek istediğim bir nokta var: 7
milyar avro 2013 tarihine kadar, şimdiki kur üzerinden vurduğunuz zaman 14 milyar
civarında bir miktar yapıyor. Yani 2013’e kadar GAP’a Hükûmetin
ayırdığı bütçe de ortalama 16 milyar civarında ve dört yıla yayılan bir rakam. Şimdi, bir taraftan bölgesel dengesizliği hedefleyen bu mali
yardımlarla ilgili bir kaynak ayrılıyor, bir taraftan Hükûmetin
GAP’la ilgili ayırdığı bir kaynak var ama Devlet Planlama Teşkilatının bölgeyle
ilgili bir kalkınma planı ve stratejisi yok. Bütçe görüşmelerinde bütün
bakanlıklar getirdi, komisyonlardan geçti, Devlet Planlama Teşkilatının, GAP’la
ilgili, bölgeyle ilgili önümüzdeki dört yıla ilişkin bir planlaması yok. Bu bir
yanı tabi: Diğer yanı: Rakamları konuşturarak, burada, GAP bölgesi veya doğu,
güneydoğu bölgesi veya İç Anadolu veya kuzeydoğu Karadeniz Bölgesi’nde geri
kalmış noktaların kalkınmasına yönelik tabii ki bu mali yardımların
kullanılması yerinde olur. Çünkü bazı anlayışlar var, mali yardım; bu “hibe”
diyor, “bağış” diyor, Avrupa Birliği bağışlıyor. Size şunu temin ederim ki
Avrupa Birliği cebinden 1 fenik dahi bağış vermez. Şunu çok iyi bilelim:
Cebinden 1 fenik dahi bağış vermez. 96’dan beri Gümrük Birliğine üyeyiz,
ithalat, ihracat yapıyoruz, her gün vergilerimiz kalem kalem
kesiliyor, Avrupa Birliği Merkez Bankasına gidiyor, bu vergiler orada
toplanıyor; onlardan da koparabildiğimiz, başarabildiğimiz, alabileceğimiz bu
rakam; bu, 70 milyonluk bir Türkiye’yi karşılıyor mu? Müzakere sürecinde son
genişleme içine alınan on ülkenin toplam nüfusu ve coğrafyasının Türkiye
etmediğini biliyoruz. Yakın zamanda da Arnavutluk var, Kosova var, Sırbistan
var yani yakın hedef içinde. Peki, bu rakam yeterli midir? Etkili bir çalışma
mıdır? Bence o konuda bir tereddüt var. Yalnız, siyasi strateji açısından, galiba, bu küresel kriz sonrası
Avrupa Birliğinin… Ki Avrupa Ekonomik Topluluğu olarak kurulmuştu, kömür
birliğiydi, temelinde buydu; bunun üzerinde siyaset, Kopenhag Kriterleri
şekillendi, siyasetini şekillendirdi bölgesel olarak. Şimdi Avrupa Birliğine 25
ülke üye. Aday ülkeler var müzakere sürecinde 2-3 tane, Türkiye dâhil. Avrupa
Konseyi –dikkatinizi çekmek istiyorum- 57 tane ülke oldu. Yani Sibirya’dan
İzlanda’ya, İzlanda’dan Cebelitarık Boğazı’na ve en son Türki
cumhuriyetleri de alarak korkunç bir genişleme. İşte burada Avrupa Birliği
kendi Avrupa Anayasası’nı referandumlara takarken, geçiremezken, İrlanda’dan
sonra Lizbon engeline takılırken şöyle bir durumla karşı karşıya Türkiye: Bir
taraftan AKP Hükûmeti üç yıldır yerinde sayan bir
süreç yaşıyor, isteksizce davranıyor, bir taraftan Avrupa Birliği isteksizce
davranıyor. Yani iki tarafta da bir isteksizlik durumu var. Oysa baktığınız
zaman, 1978’de Yunanistan Avrupa Birliğine üye yapıldığı zaman hem ekonomisi
hem işsizlik durumu hem kalkınması hepsi Türkiye’den daha geriydi. Üstelik de
albaylar cuntası darbesi döneminin hemen akabinde Yunanistan Avrupa Birliğine
üye edilmişti. Onu bırakın, Kıbrıs Rum Kesimi en son işte Avrupa Birliğine üye
yapıldı. Ama Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yapılmadı. Şimdi burada bir siyasi,
stratejik bir yeniden değerlendirme, bir yeniden vizyon
biçmek gerekiyor, ya bu işi yapmak gerekiyor veya yapmamak gerekiyor. Yani
burada ortada salınmanın çok anlamı da kalmıyor. Yani ne getirisi var? Eğer
siyasi stratejinizi, bundan sonra ekonomi politikanızı belirlediğinizde Avrupa
Birliğine, Amerika’ya odaklı bir strateji değil, “Ben ülkemin kaynaklarını,
geleceğini Orta Doğu’ya, Uzak Doğu’ya, Kafkaslardaki Türki
cumhuriyetlerinden Orta Doğu’daki Müslüman devletlere ve topluluklara,
Afrika’ya yönümü döndüreceğim.” dediğiniz zaman siyasi strateji olarak yeni bir
şeyi tartışmanın zamanıdır. Yani Türkiye’de bunun felsefesinin yapılmadığını,
bunun eksik kaldığını, entelektüel çevrenin, akademik çevrenin bu konuda kafa
yormadığını görüyoruz. Bütün sorun burada. Ben buradan çok çok bölgede oy
alan bir parti olarak bu 7 milyar avro, yerel yönetimler veya sivil toplum
dernekleri veya kadın dernekleri -ki şimdilik genellikle onlar cins
ayrımcılığında- ufak tefek KOBİ’lerde, valiliklerin yaptığı yine bakanlığa
bağlı KOBİ’lerde teşvik, ARGE gibi faaliyetler ve projeler yapıldığı zaman
bunlar belediyelerin öncülük edeceği şeylerde harcanabilinir. Ama bu sorunu çözer mi? Kökten bir dengesizliği, bölgesel
dengesizliği giderir mi? Bu yok. Bu, ulusal bir politikadır. Ulusal politikayı
ülke kendisi çizer, hükûmet çizer, Meclise gelir
bunun onayını alır. Bunu da yapamıyoruz. E, bir taraftan GAP’a 16 milyar
ayırdık diyoruz. 7 milyar geliyor, böyle bir potansiyel var. Avrupa bankasından
alabileceklerimiz var. Bütün bunlara baktığımız zaman gerçekten önümüzü mü
göremiyoruz yoksa IMF’nin verdiği o plan-programın çerçevesinde sıkışıp elleri
kolları bağlanan, kıpırdanamayan, kendi önüne strateji ve siyaset koyamayan bir
anlayış içinde miyiz? Bence o noktada basiretsizlik biraz ağır basıyor. Dikkat edin, siyaset, strateji ve ülkeler arası iş birliklerinde
en çok Roma öne çıkmıştır, Roma’dır temeli sözleşmelerin. Avrupa Birliğinin
kuruluş sözleşmesinden tutun yakın günümüze, Uluslararası Ceza Mahkemesine
kadar, dikkat edin, ismi de üstünde “Roma Sözleşmesi” diye geçer. Peki, biz entelektüel ufkuyla, gelişimiyle, üniversiteleriyle,
insan kaynaklarıyla Avrupa Birliğini masaya yatırıp yeni bir strateji çizip
Türkiye’nin çıkarına yeni bir politika çizecek bir entelektüel birikimden
mahrum bir ülke miyiz, potansiyelimiz mi yok? Ben o kanaatte değilim.
Kesinlikle çok ciddi potansiyelimiz var, insan potansiyelimiz var ve dışarı göç
eden beyin göçünün Türkiye’ye geri döneceğini düşünüyoruz. Bu beyin göçü
maalesef bu ekonomik krizden sonra Batı’da iş yapamaz, tekrar dönüşü
sağlanacaktır. Böylesi bir durumda bir tek sorun çıkıyor ortaya: Potansiyeli
değerlendirememe, yönetememe yeteneksizliği, öngörememe, planlayamama, yani
bütün temel bu. Bu temelde bakmadığımız zaman burada Avrupa Birliği yanları,
karşıtları klasik tartışmalarının ne Türkiye’ye ne bu konularda bir şey katmayacağını
düşünüyoruz ve şunu özellikle ifade ederek sözlerimi bitirmek istiyorum. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sözünüzü tamamlayınız lütfen. HASİP KAPLAN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan. Hacettepe Üniversitesi bölgesel dengesizliğin kaldırılmasıyla
ilgili proje çalışması için bundan iki yıl önce Hükûmet
bir çalışma yaptı -Sayın Bakanım burada- bölgesel dengesizliklerin giderilmesi
için doğu, güneydoğuyla ilgili proje çalışmaları yaptı. Bu proje çalışmaları
hayvancılık, tarım, GAP, hepsini kapsıyordu. Ne oldu? Neden kamuoyuna
açıklanmadı? Neden onların doğrultusunda bir işlem yapılmadı? Bu konuda,
Hacettepe Üniversitesinin yaptığı proje çalışmaları konusunda bir bilgi
sunulursa seviniriz. Ayrıca, önceki genel konuşmalarımızda da yerel yönetimlerimizin
bazı hibelerinin engellendiğini söyledik. O konuda bir açıklama
gelirse seviniriz. Teşekkür ederim. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaplan. 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 2’nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 3’üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. Tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Oylama için üç dakika süre veriyorum. Oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve
Avrupa Toplulukları Komisyonu Arasında Katılım Öncesi Yardım Aracı (IPA) ile
Temin Edilen Yardımın Uygulanması Çerçevesinde Türkiye Cumhuriyetine Sağlanan
Avrupa Topluluğu Mali Yardımlarıyla İlgili İşbirliği Kuralları Hakkında Çerçeve
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama
sonucu: Kullanılan oy sayısı: 219 Kabul: 219 (x) Böylece tasarı kanunlaşmıştır. Beş dakika ara veriyorum sayın milletvekilleri. Kapanma Saati: 20.29 (x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo Tutanağa eklidir. YEDİNCİ OTURUM Açılma Saati: 20.37 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ
(Konya), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
25’inci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik
Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre
ve Avrupa Birliği Uyum ile Dışişleri Komisyonları Raporlarının görüşmelerine
başlayacağız. 7.- Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre ve Avrupa Birliği Uyum ile Dışişleri
Komisyonları Raporları (1/597) (S. Sayısı: 268) BAŞKAN – Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin
Akbulut’un Dernekler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 22 Milletvekilinin
23.11.2004 Tarihli ve 5253 Sayılı Dernekler Kanununun 27. Maddesinde Kızılay
ile İlgili Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile İçişleri Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 8.- Tekirdağ
Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut’un; Dernekler
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 22 Milletvekilinin; 23.11.2004 Tarihli ve
5253 Sayılı Dernekler Kanununun 27. Maddesinde Kızılay ile İlgili Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile İçişleri Komisyonu Raporu (2/290, 2/286) (S.
Sayısı: 283) BAŞKAN – Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarıları ile Milî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 9.-Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ile Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/618, 1/653) (S. Sayısı:
307) BAŞKAN – Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız. 10.- Engellilerin Haklarına
İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/567) (S. Sayısı: 227)(x) BAŞKAN – Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Görüşmelere başlıyoruz. Komisyon Raporu 227 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız konuşacaktır. Buyurunuz Sayın Yıldız. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA SACİD YILDIZ (İstanbul) – Teşekkür ederim. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Engellilerin Haklarına
İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair 227 sıra sayılı Kanun
Tasarısı üzerinde CHP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Şahsım ve grubum adına
saygıyla selamlıyorum sizi. Bu yasanın bugün Dünya Engelliler Günü’nde
görüşülmesinin de ayrıca bir anlamı var, bunu da sevinçle karşılıyorum.
Televizyonları başında bizi izleyen engellileri ve ailelerini de buradan
sevgiyle selamlıyorum. Bu uluslararası sözleşmeyi 2007’de imzalayan ülkelerdeniz. 2008
Mayısında Dışişleri Komisyonundan oy birliğiyle geçti ve şimdi de yasalaşmak
üzere huzurunuzda. Bunlar güzel ve olumlu şeyler ancak bu sözleşmenin ekindeki
ihtiyari protokolün de Türkiye tarafından imzalanması gerekir. Bu sözleşme, engelli bireylerin tüm temel hak ve özgürlüklerden
tam ve eşit şekilde yararlanmalarını sağlamayı, onlara doğuştan sahip oldukları
onuru, saygıyı, güçlendirmeyi amaçlayan bir insan hakları belgesidir. Sözleşme
istihdam, adalet, eğitim hakkı, ulaşım ve sağlık hizmetlerine erişim de dâhil
olmak üzere toplumsal yaşamın her alanında engelli kişilerin maruz kaldığı
ayrımcılığın ortadan kaldırılmasını, kamusal alanların engelliler için erişilebilir
olmasını öngörmekte, taraf devletlere yükümlülükler getirmektedir. Dolayısıyla,
bu sözleşmenin bugün yasalaştırılarak iç ve üst hukukumuz hâline getirilmesi
insan haklarına saygılı, demokratik bir hukuk devleti olmanın da gereğidir. 2005’te Engelliler Kanunu kabul edilerek engellilerin hakları
güvence altına alınmıştı ancak yasaları çıkarmak, uluslararası sözleşmelere
taraf olmak yeterli olmuyor, önemli olan bunların yaşama geçmesidir.
Ülkemizdeki sorun alanı da budur. Pek çok uluslararası sözleşmeyi onayladık,
eşitlik ve insan hakları temelli bir yığın yasa çıkarttık ama bunlar ne kadar
yaşama geçebildi? Nüfusumuzun yüzde 12’si yani 8,5 milyon özürlü vatandaşımız var.
Toplumun en dezavantajlı bu kesimi eğitimden sağlığa, ulaşıma kadar yaşamın her
alanında hâlâ önemli yoksunluklarla karşı karşıyadır. Bugünkü gazetelerde okudunuz, bu engellilerden birisi İstanbul’da
adliyenin birinci katına çıkarken arabası zarar görüyor ve bu zarar nedeniyle
Adalet Bakanına tazminat davası açıyor ve 500 liralık tazminat davasını hak
ediyor. Yani en adaletin aranacağı yerde bile bu engellilerin rahat ulaşımını
sağlayacak bir fiziksel ortam ne yazık ki yok. Bu sözleşmenin gerekliliklerinden biri de engellilerin siyasi
haklarını toplumdaki diğer bireylerle eşit olarak kullanabilmelerini
sağlamaktır. Önümüzde seçimler var. Seçimlerde engellilerin oy kullanacakları
alanlar binada birinci, ikinci, üçüncü katta olursa bunlar bu haklarını da
kullanamayacaklar, zarar göreceklerdir. Bunu da şimdiden takdirlerinize
sunuyorum. Sözleşmenin 5’inci maddesi, taraf devletlerin eşitliği sağlamak ve
ayrımcılığı ortadan kaldırmak üzere tüm önlemleri alacağını ve engellilerin
fiilî eşitliğini sağlamak için gerekli özel önlemlerin ayrımcılık olarak
nitelendirilemeyeceğini düzenliyor yani pozitif ayrımcılığı getiriyor. (x)
227 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir. Geçen dönemde de biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak Anayasa’da bu
konuda bir değişiklik önermiştik fakat reddolmuştu. Özürlüler Yasası çıkalı üç yıl oldu. Özürlülere bir elle verdiniz,
diğer bir elle aldınız. Birçok hakta geriye gidiş söz konusu oldu. Özürlüler
Yasası’na göre on altı yönetmelik çıkarıldı. Bunların büyük bir kısmı yasayla
sağlanan hakların kullanımını engelliyor. Pek çok hak kullanılmaz duruma geldi.
Özürlüler yasal haklarını alırken sıkıntı yaşıyorlar. Bugün engelliler federasyonu başkanları ile Engelliler
Konfederasyonu, Başkanı Sayın Turhan İçli 300 engelliyle geldiler, bizim
grubumuzu da ziyaret ettiler, burada bazı sorunlarını dile getirdiler. Onların
bir kısmını sizinle paylaşmak istiyorum: “2005 yılında çıkarılan Özürlüler
Kanunu engelliler için kâğıt üzerinde önemli hak ve kazanımlar getirmiştir.
Ancak aradan geçen üç yıla yakın bir süre, bu hak ve kazanımların fiiliyata
geçemediğini, yasa sayfalarından hayata aktarılamadığını gösterdi. Çıkarılan
yönetmeliklerle yorgunu yokuşa süren katı ve acımasız uygulamalar yasanın
yarattığı mutluluk ve iyimserlik havasının panik ve çaresizliğe dönüşmesine
yetti. Ortamımıza karamsarlık hâkim oldu.” Bunları ben söylemiyorum, Engelliler
Konfederasyonunun bugünkü yazılı açıklaması böyle. Konfederasyon, 2022 sayılı Yasa’daki muhtaçlık sınırının asgari
ücretle belirlenerek engelliler için işsizlik tazminatına dönüştürülmesini
talep ediyor. Ayrıca, Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları
Yönetmeliği’nin ivedilikle değiştirilmesini ve sakatlık oranı sağlık kurulu
raporlarıyla belirlenirken, iş gücü kaybı oranının yapılacak yasal
düzenlemelerle bir uzman kurul tarafından belirlenmesini istiyorlar. Bu, çok
önemli değerli arkadaşlar. Çünkü bu konularda çok önemli mağduriyetleri oluyor.
Özel eğitim ve rehabilitasyon
hizmetlerinden çok şikâyetçiler. Bu hizmetlerin Anayasa’ya göre devletin asli
yükümlülüğü iken, son yıllarda hızla özel sektöre devredildiğini, vahşi bir
rekabetin ve rant hırsının egemenliğine terk
edildiğinden şikâyet ediyorlar. Bu merkezlerde engellilerin ayda en fazla on
saat eğitim gördüklerini ve bu sürenin eğitim, gelişim ve yarar görmelerine
yetmediğini ifade ediyorlar. Maliye Bakanlığı yetkililerinin bu hizmeti “kara
delik” diye nitelendirmesinden ve son zamanlarda bu eğitimi de ayda dört buçuk
saate düşürdüğünden yakınıyorlar. Eğitim ve rehabilitasyon
hizmetlerinin devlet tarafından sürdürülmesini ve eğitim süresinin haftada beş
gün yarım güne çıkarılmasını talep ediyorlar. Değerli arkadaşlar, özürlüler için eğitim çok önemlidir. Bunların
eğitiminin desteklenmesi gerekir çünkü özürlülerin en önemli sorunu
eğitimsizlik, yoksulluk, işsizlik ve bu nedenle istihdam edilememe, üretken olamama
durumlarıdır. Zaten özürlü bir kimse, engelli bir kimse eğitilmemişse iş de
bulamamaktadır. İş bulamayınca yoksullaşmaktadır ve bu nedenle kendi
ailelerine, topluma yük olmaktadırlar, bunlar bunu istememektedir. Bunların
hepsi birbirleriyle bağlantılı şeyler. “Eğitilmemiş kimse özürlüyü, özürlüyse eğitilmemiş kimseyi işe
almak istemiyor, onun için bunların eğitim sorunları çok önemli. Bu hizmetleri
özel sektöre devrederek, özelleştirerek engelliler üzerinden rant
sağlanmasına son verin” diyorlar. Mesela, devletin körler okullarını
kapatmasından şikâyetçiler. Ülkemizde 700 bin civarında kör, görme engelli var.
Değerli arkadaşlar, bunların 48 bin tanesi çocuk ve bunların ancak 3.300 tanesi
eğitim görebiliyor, yüzde 90’ından fazlası eğitim göremiyor. Bunlar başka zaman
beceri kazanamayacaklar ve gene ileride yük olacaklar; bu çok önemli değerli
arkadaşlar. 2022 sayılı Yasa ile engellilere verilen yardımın hem koşulları
çok ağır hem de yardım miktarı çok yetersizdir. Bu Yasa yeniden düzenlenerek,
iyileştirilecek miktarlarda işsiz bir engelliye insanca yaşayabileceği koşullar
getirilmelidir. Bugün gene Konfederasyon Başkanı bize ifade etti: Bu çıktığında
yardım, asgari ücretin 1/2’si kadarmış, şimdi 1/6’sına inmiş değerli
arkadaşlar. Gene engelliler için fiziksel çevrenin, kamu binalarının ve
kamusal kullanım alanlarının engellilere uyumlu hâle getirilmesi yükümlülüğü
çok önemlidir. Fiziki çevre koşulları engellilere uygun olmadığından binlerce
özürlü evlerinde hapis hayatı yaşamaktadır. Ben yakın zamanda Kültür Bakanımıza
“Devlet tiyatrolarında, opera ve bale sahnelerinin ne kadarında engellilerin
ulaşabileceği fiziksel alan var?” diye sordum, hâlâ cevap bekliyorum çünkü
çoğunda olmadığını biliyorum, o şekilde tespitlerim oldu. Tüm trafik lambaları görme engelliler için kullanılabilir hâle
getirilmeli, tüm kamu binalarında bir el alfabesiyle işaretlenme sağlanmalıdır.
Anayasa’nın 61’inci maddesinde “Devlet, sakatların korunmalarını
ve toplum hayatına intibaklarını sağlayıcı tedbirleri alır.” ifadesi yer almaktadır.
Bu amir hüküm mutlaka yerine getirilmelidir ama en kısa zamanda bu ibaredeki
“sakat” sözcüğünü de “engelli” olarak değiştirirsek iyi olur değerli
arkadaşlar. Özürlülük sadece bu sorunu yaşayan kişiyi değil, ailesini, yakın
çevresini ve tüm toplumu ekonomik, sosyal ve psikolojik olarak etkileyen bir
sorundur. Özürlülük öncelikle bir sağlık sorunu olarak karşımıza çıkar.
Özürlüler sağlık hizmetlerine de yeterli zamanda ve yeterli şekilde
ulaşamamaktadırlar. Bunların sağlık kuruluşlarına ulaşmasını da sağlayacak
tedbirler almamız gerekmektedir. Özürlülük ya doğuştan olur ya da sonradan olan özürlülük hâlidir.
Sonradan özürlü olma hâli kazalar ve kronik hastalıklar neticesindedir.
Doğuştan özürlülüğün nedenleri ise öncelikle genetik ve kalıtsal bozukluklar,
gebelik süresince geçirilen bazı hastalıklar, ilaç ve madde kullanımı ve
yetersiz beslenmedir. Ayrıca, doğum travmaları da
doğuştan özürlü olma nedenidir. Doğuştan özürlülük nedenleri önlenebilir
nedenlerdir. Sonradan özürlülük nedenleri ise azaltılabilir nedenlerdir. Türkiye Özürlüler Araştırmasına göre ülkemizde doğuştan özürlülük
oranı yüzde 34’tür ve dünya ortalamasının çok üstündedir, en büyük nedeni de
Türkiye’de akraba evlilikleridir. Türkiye’de akraba evliliği oranı yüzde
29’dur. Bu akraba evliliklerinin yüzde 80’i de kardeş çocukları arasındadır ve
bölgeler arasında değişik farklılık göstermektedir; en düşük oran yüzde 20 ile
Batı Anadolu’da, en yüksek oran yüzde 37 ile Güneydoğu Anadolu’dadır. Akraba evliliklerinde doğuştan özürlülük 10 kat daha fazla
görülür. Akraba evlilikleri nedeni ile her yıl binlerce hastalıklı, özürlü
çocuk dünyaya gelmekte, aileler ve toplum maddi ve manevi zarara uğramaktadır. Akraba evliliklerinde doğuştan zekâ geriliğinden tutun pek çok konjenital anomalilerin yanında
düşük, ölü doğum, erken doğum, beyin felci, kan hastalıkları gibi bir yığın
kalıtsal hastalık da görülmektedir. Akraba evlilikleri gerekli tedbirler
alınırsa önlenebilir, azaltılabilir. Bu çok önemli; eğitimle olmaktadır bu da. Her 3 evlilikten 1’inin akraba evliliği olduğu, bunların
çocuklarının yüzde 17’sinde doğumsal anomali görüldüğü
ve doğuştan özürlülük oranının yüzde 34 olduğu bir ülkede bu hepimize acı
vermektedir. Bu yakıcı sorunu görmezden gelmeye hakkımız yoktur. Gene riskli gebeliklerin azaltılması, engelliliğin önlenmesi için
çok önemlidir. Yani kimler riskli gebelik? Erken yaşta olan gebelikler ve çok
ileri yaşta olan gebelikler riskli gebeliklerdir, hekim arkadaşlarımız da gayet
iyi bilirler. Bu gebelikler anne-bebek ölüm oranlarını artırdığı gibi, komplikasyonlu doğumlar nedeniyle özürlü çocuk oranlarını da
artırmaktadır. Bu “komplikasyonlu doğum” deyince bir
parantez açıp bir şey ifade edeyim değerli arkadaşlar: Birkaç gün evvel
gazetelerde Aydın’ın Nazilli ilçesinde, 5 kilo ağırlığında bir bebek normal
doğumla dünyaya getirilmek isteniyor. Kafası çıkıyor, vücut gövdede kalıyor,
daha sonra sezaryene alıyorlar. Sezaryende de tabii, çıkması için, kafayı rahim
içine alamıyorlar, baş ve gövde ayrılarak çocuk bu şekilde doğurtulmuş oluyor.
Bu, gazetelere geçti. 5 kilo çocuk; bunun başında belki sezaryen planlanması
önemliydi. Burada Sağlık Bakanımız -belki haklı olabilir ama- son zamanlarda
“Türkiye’de sezaryen oranı çok yüksek, normal doğum oranı çok düşük.” diye
değişik konuşmalarında ifade ediyor. Bu da önemli, yani doktorlar üzerinde bir
baskı yapıyor. Normal doğum oranını artırmak, sezaryene fazla yer vermemek
istiyorlar ama bu hazin bir şeydir; Aydın’ın Nazilli’sinde, haberiniz vardır
hepinizin. Ülkemizde yine çok görülen ergen yaş evlilik ve gebelikleri de
önemlidir. Buraları atlıyorum, Sayın başkanlarım “fazla uzamasın” dediler,
atlayarak gidiyorum. Doğuştan özürlülüğün bir diğer nedeni, gebelik süresinde geçirilen
hastalıklar, ilaç, madde kullanımlarıdır. Gebelikte beslenme yetersizliği, mental
gerilik yani zihinsel özürlülük hâline yol açmaktadır. Makarna, bulgur vermekle
bu düzeltilmiyor, proteinli gıdalardan da beslenmesi gerekir. Sonradan özürlü olma oranlarını düşürmek için trafik kazalarının,
ev ve iş kazalarının önlenmesi ve kronik hastalıkların yani süreğen
hastalıkların giderilmesi, teröre ve depreme karşı önlem alınması,
silahlanmanın önüne geçilmesi ve sigara içilmesinin kaldırılması gerekir. ZEKERİYA ASLAN (Afyonkarahisar) –
Teşekkür ederim! SACİD YILDIZ (Devamla) – Yok, az kaldı, atlıyorum sayenizde. Ülkemizde özellikle engelli kadınlar ve kız çocukları, çok yönlü
negatif ayrımcılığa maruz kalmaktadırlar. Bu ülkede hem kadın olmak hem de
engelli olmak, katbekat insan hakları ihlallerine maruz kalmak demektir. Özürlü vatandaşlarımızın toplumsal konumlarının güçlendirilmesi,
yaşam kalitelerinin yükseltilmesi için, toplumsal sorumluluğun, sosyal devlet
olmanın, insan olmanın bir gereği olarak gördüğümüz bu uluslararası sözleşmenin
yasalaşmasından CHP Grubu olarak çok büyük bir memnuniyet duyuyoruz. Ama, kamuda özürlülerin istihdamının da son derece az
olduğunu bugün gene gazete haberlerinden öğrenmişsinizdir. Özürlülere
ait kadroların yüzde 82’si boş kamuda. 44 bin kadro, özürlülerin
atanmasını bekliyor değerli arkadaşlar; Bunun az bir kısmı kadın, büyük bir
oranı erkek. 9 bin kadro dolu ama özürlülere ait 54 bin kadro var toplam, 44
bin kadro boş. Özürlülerin de bu şekilde kazanılması, devletin bunları istihdam
etmesi lazım. Bu çok önemli, Hükûmetin
yükümlülüklerini yerine getirmesi bu açıdan çok önemli. Bunun da biz ileride
sıkı takipçisi olacağız. Bu vesileyle sözlerime son verirken Galatasaray Kulübünün
Tekerlekli Sandalye Basketbol Takımı, Japonya’da düzenlenen kıtalar arası
yarışmada dünya birincisi oldu. Bu sevindirici haber nedeniyle, takımı,
oyuncuları, Kulübü ve ulusumuzu kutluyorum. Geçtiğimiz ekim ayında da Engelliler Dünya Güreş Şampiyonası’nda 1
altın, 1 gümüş madalya almıştık. Yine geçen sene tam bu vakitler, Ampute Millî Takımı’mız da çok
önemli başarılara imza atmıştı. Bunlar da engellilerin rehabilite
edildiği takdirde ne kadar başarılı olacağını göstermektedir. Bu vesileyle, bu duygu ve düşüncelerimi ifade etmiş oldum. Yüce
heyetinize saygılar sunuyorum, tüm engelli vatandaşlarımızı ve ailelerini de
sevgiyle kucaklıyorum. Teşekkür ederim. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yıldız. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut. Buyurunuz Sayın Bulut. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 227 sıra sayılı Engellilerin Haklarına İlişkin
Sözleşme hakkında grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Bugün, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü. Genel
Kurulun çalışma süresinin sonuna gelmesi itibarıyla dar zamana sıkıştırılan bu
programın aslında Türkiye’de 8,5 milyon insanı ilgilendirdiğini, bu insanların
engellerinin kendi istekleriyle olmadığını, bir kısmının doğuştan, bir kısmının
sonradan hastalık ve kazalarla meydana geldiğini, Allah’ın bir takdiri,
kaderleri olan ve haklarını arama noktasında aciz olan, konuşamayan, göremeyen,
yürüyemeyen bu insanların haklarını korumanın sağlam insanların sorumluluğunda
olduğunu belirtmek istiyorum. Önümüzde Kurban Bayramı var, yılbaşı var, bu akşam da Galatasarayın maçı var. Bir Fenerbahçeli olarak Galatasaraya başarılar dilerken Kurban Bayramı’nı kutluyor
ve yeni yılda da özürlülerin sorunlarının bitmesini istiyorum. Engelliler, Türkiye’de sayılarının çokluğuna karşın devletin
himayesinden büyük çoğunlukta uzaktadır, çünkü evinde engelli insanı olanlar bu
engelli insandan çoğu yerde utanmakta, onu gizlemekte, saklamaktalar. Bu insanları ortaya çıkarmak, topluma kazandırmak, sosyalleştirmek
insan olarak hepimizin görevi. Tabii ki devletimiz bununla ilgili,
cumhuriyetin kuruluşunda, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu bünyesinde
engelliler için merkezler de kurdu. Devletin bilhassa himayesindeki bu
merkezlerde zaman zaman olan hadiselerin hepimizin
yüreğini burktuğunu, hepimizi büyük üzüntülere sevk ettiğini görmekteyiz. Engelli vatandaşlarımız bugün Milliyetçi Hareket Partisi Grubunu
da ziyaret ettiler. Sorunlarını bizlere bir defa daha, diğer gruplara
aktardıkları gibi, aktardılar. Bunların konfederasyon
şeklinde teşkilatlanarak sorunlarını iletmeleri tabii ki akıllıca bir davranış.
Ülkemizde bunların en önemli sorunları, dertleri, kendilerini ifade
ettikleri, “Siyasiler bizlerle ilgilenmiyor, devlet yetkilileri yeterince bizim
sorunlarımıza eğilmiyorlar.” diyorlar. “Bizler, elimiz ayağımız tutmuyor,
geçinemiyoruz, emeklilik hakkı istiyoruz.” diyorlar. Bunlar “Biz eğitilmek,
eğitim hakkı elde etmek istiyoruz, eğitim için devletin şefkatine ihtiyacımız
var.” diyorlar. Devletin kurumları bunlara bakmakta yetersiz. Özel eğitim kurumları kuruldu. Devletimiz, her özürlüye 406 YTL
gibi çok önemli bir para veriyor. Bu özel rehabilitasyon
merkezleri, dağ taş demeden özürlü insanları tespit ediyorlar, nüfus
cüzdanlarını bir kısmı alıp, ayda on saat, beş saat getirip bir kurs veriyorlar
ve bunların paralarına el koyuyorlar. Doğru çalışan kurumları tenzih ederim
ancak bu kurumların çok ciddi bir şekilde denetime ihtiyacı var. Bu engelli
insanlarımıza… Sayın Bakanımız Nimet Çubukçu’ya da
buradan seslenmek istiyorum: “Özürlüler İdaresi Genel Müdürlüğü”nün adının
“Engelliler İdaresi Genel Müdürlüğü” olarak değiştirilmesinin engellilere bir
saygı gereği olduğunu ifade etmek istiyorum. “Özürlü” diyerek dışladığımız,
kabullenmediğimiz, yok farz ettiğimiz bu insanların caddede, sokakta yürüyecek
yollarının olmadığını, karşıya geçerken yardımcı bulunmadığını, okullarda
bunlara iyi eğitim verebilecek yetişkin insanların bulunmadığını, bu yetişen,
okuyan bir kısım insanların üniversitelerde kendilerine kontenjan
tanınmadığını… Bütün bunların tartışılabileceği aslında bir platformun olması,
onların yüreklerine su serpecek. Her dönemde bu çıkartılan, yapılan anlaşma, yine bu engelli
vatandaşlarımız için bir ümit ışığı. Dileğimiz, bu
uluslararası yaptırım gerektiren sözleşmenin Avrupa Birliğine girmek adına yapılmış
yasak savma kabilinden bir anlaşma olmayıp, gerçekten Allah rızası için bu
dilsiz, elsiz, ayaksız, konuşamayan, göremeyen insanlarımıza göz olmak adına,
dil olmak adına, kulak olmak adına, ayak olmak adına bu yasalara işlerlik
kazandırılması, denetlenmesi, takip edilmesi adına yüce Meclisin Hükûmete böyle bir sorumluluk yüklemesini, Hükûmetimizin, ilgili mekanizmaları oluşturarak, bu
anlaşmalara uygulanabilecek denetim mekanizmalarını da temin etmesini
diliyorum. Bu vesileyle, gecenin bu ilerlemiş saatinde fazla vaktinizi
almadan yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP, AK PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bulut. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Orhan
Erdem konuşacaktır. Buyurunuz Sayın Erdem. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA ORHAN ERDEM (Konya) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu üzerinde AK
PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Önemli bir gün. Bugün çok önemli
sözleşmeler ve Ticaret Kanunu üzerinde çalıştık, ama belki günün en önemli
sözleşmesini, anlamlı sözleşmesini de çıkarmak üzereyiz. 3 Aralık Dünya
Özürlüler Günü, Engelliler Günü. Bugün heyetler, Başbakanımızı, Meclis
Başkanımızı ve Cumhurbaşkanımızı ziyaret etti. Burada, hem CHP hem MHP
gruplarını ziyaret eden Engelliler Federasyonu, 14.00 sularında da AK PARTİ
Grubunu ziyaret etti. Birçok konuda teşekkür ettiler, sorunları dile
getirdiler. Çok güzel geçen görüşmelerin ardından da, grubumuz, o büyük heyete,
300 kişilik heyete bugün Mecliste hepinizin adına bir de yemek vererek,
kendilerini her zaman beklediğini ifade etti. Başbakanımız, Cumhurbaşkanımız, Meclis Başkanımız da, bugün bu
yasanın, bu sözleşmenin çıkacağını ifade ettiler gelen diğer tüm gruplara. Değerli arkadaşlar, biz, AK PARTİ olarak, 2001 yılında kuruluşun
hemen ardından Türkiye’de ilk defa Özürlüler Koordinasyon Merkezini ve Yaşlılar
Koordinasyon Merkezini Sosyal İşler Başkanlığının altında kuran tek partiyiz ve
2002 seçimlerinde 2 tane engelli vekilimiz de burada sorunlarını bire bir takip
etti. Hep beraber 2005 yılının Temmuzunda 5378 sayılı Özürlüler
Kanunu’nu çıkardık. Dünyada gelişmiş ülkelerin bile bazılarında olmayacak
düzeyde ileri bir yasa çıkardık. Arkasından 2022 sayılı Yasa’daki 24 milyon
olan, engellilerin -yüzde 40’ın üzerinde, yüzde 70’e kadar olan- o maaşını
bugün 174 YTL’ye kadar çıkardık. Yüzde 70’in üzerindekine de 274 YTL veriyoruz.
Yeter mi? Yetmez ama yüzde 300-400 bir artış sağlandı. Yine “Evde bakım” diye bir uygulama yaptık. 110 bin, ailesine
ihtiyaç duyan, kendi başına yetemeyen engellimize bir asgari ücret maaş
veriyoruz. Yine daha önce sadece Emekli Sandığı ve SSK’lı engellilerin eğitim
alması mümkünken, çıkardığımız bu yasadan sonra -BAĞ-KUR, SSK, Emekli Sandığı,
yeşil kart- bütün grupların eğitimini sağladık ve 400 civarındaki özel eğitim
kurumu 1.700’lere çıktı. Belki bazı muhalefet vekillerimizin de ifade ettiği
sorunlar da bundan sonra çıktı. Yine hep beraber nisan, mayıs aylarında eğitim kanunu ile ilgili
yasa çıkardık, Millî Eğitim Bakanlığına altı ay süre verdik ve bu konudaki
düzenlemeleri de Özürlüler İdaresi Başkanlığı ile birlikte yapmasına imkân
verdik. İnşallah, ocak ayından sonra engellilerin eğitiminin de bir model
olarak dünyaya sunulacağına inanıyorum. Çok şey yaptık, hep beraber yaptık. Konu hassas olduğu için
muhalefetin desteğini aldık. Bugün de çıkaracağımız sözleşmeyle, yaptığımız bu
güzel çalışmaların hem ulusal bir komiteyle denetlenmesini ve Birleşmiş
Milletler nezdinde kurulacak komite tarafından da izlenmesini sağlayacağız.
İhtiyari protokol de ileride muhakkak gelecektir. Ben, AK PARTİ olarak, tüm milletvekillerinin bu noktadaki
hassasiyetine layık bir iktidar olduğumuza inanıyorum. Bu sayede muhalefet de
bu güzelliklerden hep beraber faydalanmıştır. Birlikte daha iyi bir yaşam,
engellerin kalktığı daha iyi bir dünyayı sağlamak hepimizin borcudur. Çünkü, engellilik her an hepimizin başına gelebilir, Allah
kimseye vermesin ama gelişen dünyada, depremler, trafik kazaları belki doğuştan
daha çok engelli olma yolunu açmıştır. Bu gerçek hepimizin önündedir. Bir
hamile kadın bile doğuma yakın, yedi aylık, sekiz aylık hamilelik dönemlerinde
bir süre engellilik yaşar. Bu bize uzak görünen konu her an hepimize,
ailelerimize yakın olan bir konudur, kimseye Allah vermesin, olanlara da
yardımcı olsun. Biz de çıkardığımız bu kanunlarla onların hayatını daha iyi
düzeltelim diye uğraşıyoruz. Çok uzatmadan, hepimiz konunun önemini biliyoruz. İlgili
Bakanımız, burada teşekkür konuşması için dün bütün gün bekledi, bugün bir
müddet bekledi, hepinize teşekkür ettiğini defalarca söyledi, beni de arayarak
“Aman, söz alın ve bunu iletin.” dedi. Kendi çalışmalarından dolayı biz bunu da
aktaralım. Yine, bugün gelen ve birçok şu anda yapılan çalışmalarda,
toplantılarda bu sözleşme bekleniyor. Bu müjdeyi de arkadaşlara şu saatte
vermiş olmanın mutluluğu içerisinde hepinize saygılarımı sunuyorum. Engelsiz
bir Türkiye için hep beraber çalışacağımıza inanıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Erdem. Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır konuşacaktır. Buyurunuz Sayın Bayındır. DTP GRUBU ADINA SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 227 sıra sayılı yasa değişikliği hakkında
grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sözlerime başlarken, bugün 3 Aralık Dünya Engelliler Günü. Tüm
engellilerin Dünya Engelliler Günü’nü kutluyorum, engelsiz bir dünya ve yaşam
diliyorum tüm insanlığa. Dünyada engelli bireylere yönelik politikalar farklı dönemlerin
genel yaşam koşullarını ve sosyoekonomik gelişmelerini yansıtmakla birlikte,
engelliye dayalı özgün durumlardan da etkilenmiştir. Engelli bireyler, tarihsel
süreç içinde toplumun görünmez birer üyesi olmuşlardır. Bu süreç engellileri
yok saymaya kadar gitmiştir. Hâlen dünyada 650 milyon engelli birey
yaşamaktadır. İkinci Dünya Savaşı sonrası entegrasyon
ve normalleştirme kavramları ortaya çıkmaya başlamıştır. Savaştan çıkmış
ülkelerde ortaya çıkan iş gücü açığının, savaş sonucu engelli kişilerle
karşılanması ihtiyacı, bu kişilerin rehabilite
edilmesini gündeme getirmiştir. Fakat bu durum giderek engelli kişilerin
öncelikle tedavi edilerek normalleştirilmesi, bunun mümkün olmaması hâlinde de
korunması ve yardım edilmesi gereken kişiler olarak görülmesi sonucunu
doğurmuştur. Dolayısıyla toplum tarafından dezavantajlı durumda gösterilen engelliler
daha da görünmez kılınmıştır. Engellilik doğuştan ya da sonradan olma herhangi bir hastalık veya
kaza nedeniyle kişinin bedensel, zihinsel, ruhsal, duygusal ve sosyal
fonksiyonlarından belli oranda kayıplara neden olan ve bunun sonucunda da
günlük yaşam koşullarına uyum sağlamada sıkıntı çekenleri tanımlamaktadır. Türkiye nüfusunun yüzde 12,29’unu yani 8,5 milyon kişiyi
engelliler oluşturmaktadır. Erkeklerde bu oran yüzde 11,10 iken kadınlarda ise
yüzde 13,45’tir. Engelli vatandaşlarımızın en temel sorunu istihdam olarak
karşımıza çıkmaktadır. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre ülkemizdeki
toplam nüfusun yüzde 12,29’unu engelliler oluşturmaktadır. Her 5 engelliden
yalnızca 1’i iş gücü sektöründe çalışmaktadır. Bu oran kadınlarda yüzde 6,7 iken
erkeklerde yüzde 32,2, kentlerde yüzde 25,6 ve kırsal alanda yüzde 17,7’dir.
Engelliler, iş gücü sektöründe, işyerinde uygun koşulların olmaması,
ulaşılabilirlik sorunları, toplumun ön yargılı bakışından kaynaklı sorunlar
yaşamaktadır. Bu sorunlardan kaynaklı olarak engelliler yaşamda dezavantajlı
konumuna gelmiştir. Yine engellilerin sosyal güvenlik hizmetlerinden yararlanması çok
düşük seviyelerdedir. Engellilerin mesleki eğitim ve becerilerine uygun bir
işte çalıştırılmaları çok büyük bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Engelli
personel istihdamının işverenlere en itici gelen yanı var olan toplumsal ön
yargıları oluşturmaktadır. Bu ön yargılar nedeniyle işverenler engelli iş
gücünü personel yatırımı olarak değil zorunlu istihdam olarak algılamaktadır.
Bu nedenle zorunlu istihdam edilen engelli personeli ötekileştirmekte ve
angarya işlerde çalıştırmaktadır. İçinde bulunduğumuz iktisadi yapının
engellileri de içerecek bir şekilde düzenlenmemiş olması, işverenlerin
engellileri çalıştırma konusundaki çekingenlikleri ve ön yargıları da
istihdamın önünde büyük bir sorun oluşturmaktadır. Engellilerin istihdamla
bağlantılı sorunları istihdam gerçekleştikten sonra da çıkmakta ve iş yaşamı
içinde sürmektedir. Olumsuz iş ve işyeri koşulları, sosyal güvenlik sorunları,
yetersiz ücret, işinde ilerleyememe, erken emeklilik gibi birçok sorunu da
beraberinde getirmektedir. Engellilerin istihdamını güçleştiren sayısız neden
arasında eğitim ve rehabilitasyon konusundaki
yetersizlikler büyük yer tutmaktadır. Bugün ülkemizde ne yazık ki engelliler
için yeterli eğitim ve rehabilitasyon merkezi
bulunmamaktadır. Görüldüğü üzere, iş hayatında yaşanan sorunları “mesleki kalifikasyon için eğitim, istihdam, çalışma koşulları” adı
altında değerlendirebiliriz. Bu sorunlara eşit oranda çözüm üretemedikçe kalıcı
ve sürdürülebilir bir iyileştirmeden söz etmek mümkün değildir. Konunun
ciddiyeti ve aciliyetinin farkına varılıp, gerekli
tedbirler bir an önce hayata geçirilmelidir. Bu amaçla yeni hazırlanan engelli yasa taslağında bazı düzenlemeler
öngörülüyor. Taslak incelediğinde, temenniden öteye gitmeyen, aksi koşullarda
cezai müeyyideleri öngörmeyen ve yaptırım gücü olmayan içerikte bulunması
dikkat çekmektedir. Yeni yasal düzenlemelerde yüzde 40 iş görebilme fonksiyon
kaybı yaşayan engellilerin rapor alma sorunu devam etmektedir. Kriterler
yeniden değerlendirilmelidir. Yüzde 40 altı fonksiyon iş görebilme kaybı
yaşayan kişilerin istihdam kotasından yararlanmaları için gerekli düzenlemeler
yapılmalıdır. 2005 yılında çıkarılan Özürlüler Kanunu engelliler için önemli hak
ve kazanımlar getirmiştir. Fakat aradan geçen üç yıla yakın süreye bakıldığında
hak ve kazanımların hayata aktarılmadığı görülmektedir. Bu nedenle engelli
vatandaşlarımız sağlık, istihdam, sosyal güvenlik, ulaşılabilirlik, eğitim gibi
alanlarda karşılaştıkları sorunların yanında sosyal hayatın her alanında
sıkıntılar yaşamaktadırlar. Sayın Başkan, değerli üyeler; insan hakları kavramının gelişmeye
başlamasıyla birlikte engellilere sunulan hizmetlerin odağında bulunan tıbbi
model yerini engelliliği sosyal yapının bir parçası olarak gören ve engelli
kişilerin toplumsal hayata katılımını teşvik eden sosyal model, insan hakları
modeline bırakmıştır. Tıbbi yaklaşımda engellilik bireye indirgenmekte ve
engelli kişilerin toplumsal yaşamda yer almama nedeni fonksiyon kaybına
dayandırılmaktadır. Sosyal model olarak bakarsak, engellilik probleminin
bireysel sınırlılığa bağlı olarak değil, toplumun gerekli hizmetleri
sunmamasından ve engelli kişilerin ihtiyaçlarının dikkate alınmamasından
kaynaklandığını görebiliriz. Engelli kişiler tarafından kurulan örgütlerin çalışmaları ve
baskıları sonucu sosyal model insan hakları modeli doğrultusundaki yeni
anlayış, uluslararası kuruluşların, özellikle de Birleşmiş Milletler ve bağlı
örgütlerin engelli politikasına da yansımıştır. 1975 yılında Birleşmiş
Milletler Genel Kurulunun İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne ek olarak
yayınladığı Özürlü Hakları Bildirgesi’yle tüm engelli kişilerin haklarının din,
dil, ırk, cinsiyet, ideolojik ayrım yapmaksızın garanti altına alındığını
vurgulamıştır. 80 sonrası, engelli kişilerin toplumsal yaşamda yer almalarını
sağlamak üzere oluşturulan politikalar önemli ölçüde hız kazanmıştır. 1982
yılında Birleşmiş Milletler tarafından Özürlüler İçin Dünya Eylem Programı
hazırlanmış ve bu Program’da özürlülüğü önleme, rehabilitasyon
ve fırsat eşitliği gibi faaliyetlerin hükûmetlerce
uygulanması ve tüm dünyada engelli kişilerin toplumsal yaşama dâhil olmaları
konusunda hak temelli anlayış yaklaşımları öngörülmüştür. Dünyada ortak olarak öngörülen bu politikaların yönlendirme
anlamında önemli ölçüde olumlu etkileri olmasına karşın, bağlayıcı bir nitelik
taşımamasından kaynaklı istenilen ölçüde başarı sağlamamıştır. Bu nedenle,
Birleşmiş Milletler daha genel ve kapsayıcı olan Özürlü Kişilerin Hakları
Sözleşmesi’nin hazırlanmasını öngörmüştür. Birleşmiş Milletler engelliliğe
ilişkin konularda sürdürülebilir kalkınma stratejisinin ayrılmaz bir parçası
olarak değerlendirmektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün görüşülmekte olan bu
Sözleşme aynı zamanda insan hakları sözleşmesi niteliğini taşımaktadır. Engelli
kişilerin haklarına bütüncül bir koruma sağlayan ve bağlayıcı olan bir yasal
araç niteliğindedir. Sözleşme, insan hakları anlamında yeni haklar öngörmekle
birlikte var olan haklar konusunda devletlere engelli kişilerin haklarının
korunması ve kullanılmasının sağlanması konusunda üzerlerine düşen
yükümlülükleri ortaya koymaktadır. Bu Sözleşme, diğer insan hakları sözleşmelerinde yer alan medeni,
siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel hakların tümünü bir araya getirmektedir.
Ayrıca, bu Sözleşme ile diğer sözleşmelerde tanınan haklardan engelli kişilerin
tam ve eşit olarak yararlanması konusunda alınması gereken tedbirlere açıklık
getirilmektedir. Sözleşme, engelli kişilerin tüm insan hak ve temel
özgürlüklerinden tam ve eşit şekilde yararlanmasını sağlamak, korumak ve
doğuştan sahip oldukları onura saygıyı güçlendirecektir. Ayrıca, engelli
vatandaşların, istihdam, adalet, eğitim hakkı, ulaşım ve sağlık hizmetlerine
erişim de dâhil olmak üzere, toplumsal yaşamın her alanında karşı karşıya
kaldığı ayrımcılığın ortadan kaldırılmasını sağlayacak yasal bir dayanak
oluşturacaktır. Sözleşme, insan onuruna saygı, ayrımcılık yapılmaması, fırsat
eşitliği ve engellilerin topluma tam ve etkin katılımı anlamında önemlidir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sözleşme, taraf devletlere
önemli yükümlülükler getirmektedir. Bu nedenle, Sözleşme’nin sadece onaylanması
değil, onaylandıktan sonra gerekli yasal, yargısal, ekonomik ve idari
tedbirlerin alınması gerekmektedir. Tüm politika ve programlarda engelli
kişilerin haklarının tanınmasını sağlamak, yardımcı teknoloji ve erişilebilir
bilgiyi sağlamak için çalışılmalıdır. Yine, Engelliler Günü nedeniyle bu yasayı ele aldık ve bir hediye
olarak armağan etmeye çalışıyoruz. Ama umuyoruz ve diliyoruz ki, bu Sözleşme
ile sadece bir “kopyala yapıştır” mantığından, işleyişinden uzak olarak
gerçekten bilinç olarak içselleştirilmiş, inanmış ve bu inançla hareket eden
bir yaklaşım gösterilir. Bu umutla, Hükûmetten doğru
gelen, grup başkan vekillerinin konuşmamızı engellemeye dönük tazyiklerini de
burada esefle karşılıyorum doğrusu. Çünkü,
dezavantajların… Akşamın geç saatine sıkıştırılarak ve bu konuda
konuşulmamasını sağlamak da bir paradoks yani bu Sözleşme’nin ruhuna aykırı bir
davranış olarak ele alıyorum. O nedenle “yaptık geçti, yazdık, karar aldık,
orada kalsın” mantığından ziyade, bu ezberci, sadece kopya çeken öğrenci
pozisyonundan çıkmamızı diliyorum ve bunların pratikte hayat bulduğu bir
zihniyetle uygulanacağını umuyorum ve hepinize saygılar sunuyorum. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bayındır. Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 1’inci maddeyi okutuyorum: ENGELLİLERİN HAKLARINA İLİŞKİN
SÖZLEŞMENİN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1- (1) Türkiye Cumhuriyeti adına 30 Mart 2007 tarihinde New
York’ta imzalanan “Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme”nin onaylanması
uygun bulunmuştur. BAŞKAN – 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler…. Kabul edilmiştir. 2’nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 3’üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler…. Kabul edilmiştir. Tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Oylama için üç dakika süre veriyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN – Engellilerin Haklarına ilişkin Sözleşmenin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucu: Kullanılan oy sayısı: 240 Kabul: 240 (x) Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Sayın milletvekilleri, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nu görüşmeye başlayacağız. (x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo Tutanağa eklidir. 11.- Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/608) (S. Sayısı: 266) BAŞKAN - Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. Posta Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız. 12.- Posta Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonu Raporu (1/491) (S. Sayısı: 230) BAŞKAN - Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. Komisyonların bundan sonra da bulunamayacağı anlaşıldığından,
kanun tasarı ve tekliflerini görüşmek için 4 Aralık 2008 Perşembe günü, alınan
karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati: 21.26 |
|