DÖNEM: 23 YASAMA
YILI: 3 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ CİLT : 33 23’üncü Birleşim 27 Kasım 2008 Perşembe İ Ç İ N D E K İ L E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI 1.- Van
Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu’nun, Türkiye ile İran’ın ekonomik iş birliği ve
ticari ilişkilerine ilişkin gündem dışı konuşması 2.- Antalya
Milletvekili Osman Kaptan’ın, esnaf ve sanatkârların sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması 3.- Diyarbakır Milletvekili
Akın Birdal’ın, ülkemizde insan haklarının durumu ve
son gelişmelere ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı III.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96) 2.- İskân
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/539) (S. Sayısı: 251) 3.- Sanayi ve
Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları
Kanunu ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/537) (S.
Sayısı: 236) IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Çeşitli İşler 1.- Genel Kurulu
ziyaret eden, Çin Halkı Siyasi Danışma Konferansı Başkanı Sayın Jia Qinglin ve beraberindeki
heyete Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi V.-
ÖNERİLER A) Danışma Kurulu Önerileri 1.- Gündemdeki
sıralamanın yeniden düzenlenmesi ile Genel Kurulun 2 Aralık 2008 Salı günkü
birleşiminde (10/21) ve (10/94) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin
birleştirilerek görüşülmesine ve bu görüşmenin ardından kanun tasarı ve
tekliflerinin görüşülmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi VI.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, mayınların güvenlik görevlilerine verdiği zarara
ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/4764) 2.- İzmir Milletvekili
Ahmet Ersin’in, İzmir’de yabancıların aldıkları gayrimenkullere ilişkin
Başbakandan sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız
Özak’ın cevabı (7/4796) 3.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, TRT Genel Müdürünün yönetim kurulu üyeliklerinden
aldığı ücretlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın
cevabı (7/4805) 4.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, İznik ilçesinde depreme yönelik çalışmalara
ilişkin Başbakandan sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafiz Özak’ın cevabı (7/4807) 5.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, bazı kamu kuruluşlarının sponsorluklarına
ve reklamlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/5134) 6.- Hakkâri
Milletvekili Hamit Geylani’nin, Şemdinli’de sel
mağduriyetinin giderilmesine ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı
Faruk Nafız Özak’ın cevabı
(7/5187) 7.- Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, Kur’an kurslarına ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun cevabı (7/5190) 8.- İstanbul
Milletvekili Atila Kaya’nın, Pişmanlık Yasası olarak
bilinen yasadan yararlananlara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir
Atalay’ın cevabı (7/5245) 9.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, bir cenazenin ailesine teslimine ilişkin sorusu
ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/5261) 10.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, Aydın Atatürk
Devlet Hastanesinin depreme karşı güçlendirilmesine ilişkin sorusu ve
Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak’ın cevabı (7/5288) 11.- Kocaeli
Milletvekili Hikmet Erenkaya’nın, Kur’an
kurslarının denetimine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun cevabı
(7/5290) 12.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un,
Çukurova Devlet Senfoni Orkestrasının maddi sorunlarına ilişkin sorusu ve
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı
(7/5408) 13.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, insan hakları ihlali
başvurularına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil
Çiçek’in cevabı (7/5458) I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 11.00’de açılarak beş oturum yaptı. Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne
ilişkin gündem dışı konuşmasına, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik cevap verdi. Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil,
tarımda yaşanan olumsuzluklara, İstanbul Milletvekili Ahmet Tan, kamuoyu yoklamalarında
milletvekilinin itibar ve güven sıralamasında en alt sırada olmasının
nedenlerine ve bu konuda yapılması gerekenlere, İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar. İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol,
Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in konuşmasında partisine sataştığı
iddiasıyla bir konuşma yaptı. Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un konuşmasına, İzmir Milletvekili Oktay Vural, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
Çelik’in gündem dışı konuşmaya verdiği cevaba, İlişkin birer açıklamada bulundular. Genel Kurulu ziyaret eden; Türkiye-İran Parlamento Dostluk Grubu Başkanı Sayın Ali Ekber, Arnavutluk Cumhurbaşkanı Sayın Bamir Topi, Ve beraberlerindeki heyete Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denildi. CHP Genel Sekreterinin yasa dışı dinlendiği iddiasının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan
(10/203) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun
görev süresinin bir ay uzatılmasına ilişkin tezkeresi okundu; Komisyona bir ay
ek süre verildiği açıklandı. Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının: 1’inci sırasında bulunan, İskân Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Raporu’nun (1/539) (S. Sayısı: 251), 3’üncü sırasında bulunan, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat
ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Genel Kadro ve Usulü
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (1/537) (S. Sayısı: 236), 4’üncü sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Birleşmiş Milletler (BM) Gıda ve Tarım Örgütü (GTÖ) Arasında GTÖ Orta Asya Alt
Bölge Ofisi Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Dışişleri
Komisyonları Raporlarının (1/397) (S. Sayısı: 242), 5’inci sırasında bulunan, Engellilerin Haklarına İlişkin
Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun (1/567) (S. Sayısı: 227), 6’ncı sırasında bulunan, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun (1/608) (S. Sayısı: 266), 7’nci sırasında bulunan, Posta Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Raporu’nun (1/491) (S. Sayısı: 230), 8’inci sırasında bulunan, İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç ile Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 38
Milletvekilinin; Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamede ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (2/266, 2/268) (S. Sayısı:
257), Görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından ertelendi. 2’nci sırasında bulunan, Adıyaman Milletvekili Mehmet
Erdoğan ve 4 Milletvekilinin; Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu ile
Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Zirai Mücadele ve Zirai
Karantina Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonları Raporlarının (2/224, 1/545) (S. Sayısı: 229) görüşmeleri
tamamlanarak yapılan oylamadan sonra kabul edildi. 9’uncu sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen
Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı:
96) tümü üzerinde bir süre görüşüldü. Danışma Kurulunun, 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2007 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının görüşülme
yöntemine ilişkin; 1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin “Özel Gündemde Yer
Alacak İşler” kısmının 1’inci ve 2’nci sıralarında yer almasına; bütçe
görüşmelerine 16/12/2008 Salı günü saat 11.00’de başlanması
ve bitimine kadar, resmî tatil günleri dâhil, her gün saat 11.00’den 13.00’e ve
14.00’ten günlük programın tamamlanmasına kadar çalışmalara devam olunmasına,
ancak 21/12/2008 Pazar günkü birleşimin saat 15.00’te ve 27/12/2008 Cumartesi
günkü birleşimin saat 10.00’da başlaması ve görüşmelerin on iki günde
tamamlanması, 2.- Başlangıçta bütçenin tümü üzerinde gruplar ve Hükûmet adına yapılacak konuşmaların (Hükûmetin
sunuş konuşması hariç) 1’er saat (Bu süre birden fazla konuşmacı tarafından
kullanılabilir), kişisel konuşmaların ise 10’ar dakika ile sınırlandırılması, 3.- Kamu idarelerinin bütçeleri üzerindeki görüşmelerin on dört
turda tamamlanmasına, turların bitiminden sonra Bütçe ve Kesin Hesap Kanunu
Tasarılarının maddelerinin oylanması, 4.- İç Tüzük’ün 72’nci maddesi gereğince yapılacak
görüşmelerde, her turda gruplar ve Hükûmet adına
yapılacak konuşmaların 40’ar dakika (Bu süre birden fazla konuşmacı tarafından
kullanılabilir), kişisel konuşmaların 5’er dakika olmasına, kişisel
konuşmalarda her turda İç Tüzük’ün 61’inci maddesine göre biri lehte, biri
aleyhte olmak üzere iki üyeye söz verilmesi ve bir üyenin sadece bütçenin tümü
üzerinde veya sonundaki görüşmelerde ya da bir turda söz kaydı yaptırması, 5.- Bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden
sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakika ile sınırlandırılması,
6.- Bütçe görüşmelerinin sonunda gruplara ve Hükûmete
1’er saat süre ile söz verilmesine (Bu süre birden fazla konuşmacı tarafından
kullanılabilir), İç Tüzük’ün 86’ncı maddesine göre yapılacak kişisel
konuşmaların 10’ar dakika olması, Önerisi kabul edildi. 27 Kasım 2008 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de
toplanmak üzere birleşime 22.54’te son verildi.
27 Kasım 2008 Perşembe BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 11.03 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat
PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN
(Bingöl), Murat ÖZKAN (Giresun) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
23’üncü Birleşimini açıyorum. Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim. Konuşma süreleri beşer dakikadır. Hükûmet
konuşmalara cevap verebilir. Hükûmetin cevap süresi
yirmi dakikadır. Gündem dışı ilk söz, Türkiye ile İran’ın ekonomik iş birliği ve
ticari ilişkileri konusunda söz isteyen Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu’na
aittir. Sayın Türkmenoğlu, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) II.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları 1.- Van Milletvekili Kayhan
Türkmenoğlu’nun, Türkiye ile İran’ın ekonomik iş birliği ve ticari ilişkilerine
ilişkin gündem dışı konuşması KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ülke coğrafyasına baktığımızda, bir tarafımızda Asya, bir tarafımızda Avrupa.
Özellikle seçim bölgem olan Van ili, Doğu Anadolu Bölgesi, bilindiği gibi,
sosyoekonomik yapı itibarıyla son derece geri kalmış bölgelerimizden birisidir.
Değerli arkadaşlar, komşu ülkelerle olan ticarette son beş yıl
içerisinde son derece hızlı bir ivme yakalanmış ve hedefe adım adım ilerliyoruz. Bizim arzumuz şudur ki: Bugün, tarımsal anlamda, turizm anlamında veya ticaret anlamında,
sanayicimiz, fabrika kurduğunda, pazar çok önemlidir. Bu nedenle, özellikle
Asya ülkeleriyle olan ticari münasebetlerimizde İran İslam Cumhuriyeti son
derece stratejik bir önem taşımaktadır. Bugün, İran İslam Cumhuriyeti’ne baktığınızda, tam 1 milyon 620
bin kilometre kare alana sahip, büyük bir yüz ölçümüne sahip bir ülke
görüyoruz. Bu ülke 72 milyon nüfusa sahiptir değerli arkadaşlarım. Bu ülkenin
istihdam politikasına baktığımızda, topraklarının sadece ve sadece yüzde 10’u
tarımsal alan olarak kullanılmakta, sadece yüzde 2’si de mera olarak
kullanılmaktadır. Geriye kalan yüzde 88’lik bölümü çöl ve yer altı
zenginliğiyle ünlü bir ülkedir. Değerli arkadaşlarım, gayrisafi millî hasılasına
baktığımızda, İran’ın bir yılda gayrisafi yurt içi hasılası 287 milyar
dolardır. Kişi başına düşen millî gelirine baktığımızda sadece 4.200 dolardır.
İhracatına bakın, sadece 72 milyar dolardır. Bu ihracatın yüzde 80’ini petrol
ve petrol türevi ürünler kapsamaktadır. Bu da şu demektir: İran’ın ihracatının
60 milyar doları sadece petrol ve petrol türevi ürünlerden oluşurken, bu
ihracatın 16 milyar doları da sanayi mamullerinden oluşmaktadır. Bu da şu
demektir: İran, yer altı zenginidir ama yer üstünde yüksek teknolojiye sahip
herhangi bir sanayi işletmesi yoktur. Bizim için en önemli şey, tüketim toplumuna uzanmamızdır. Oraya
yüksek teknolojimizi, oraya yüksek deneyimlerimizi, bilgimizi ve becerimizi
götürmemiz gerekiyor. Bunun için ticarette en önemli iki faktör vardır ki, bu
da ulaşımdır ve gidiş gelişlerdir, turizmdir. Turizme baktığınızda, İran’la
olan turizmimizde İran’ın bize son derece yakınlığı var, ama bizim oradaki o
şehri tamamıyla tanımamamız bir eksikliktir. Geçen yıla bakın, aşağı yukarı 800
bine yakın İranlı ülkemizi ziyaret etmiştir ama bizden oraya pek fazla giden
insanımız yoktur. Demek ki biz turizm potansiyelimizi de kendi lehimize
kullanabiliriz değerli arkadaşlar. Bugün, ülkemizin sanayi anlamında ve ihracat anlamında gerçek
manada başarıyı yakaladığımızı söyleyebiliriz ama bunu İran’a endekslediğimizde
gerçek başarıyı yakaladık mı derseniz, orada çok gayret göstermemiz
gerektiğinin altını çizmek istiyorum. Bugün, geçen yıl yapılan ticarette toplam
dış ticaret hacmimiz, İran’la, 8 milyar dolardır. Bunun 6,5 milyar dolarını
petrol ve türevi ürünler almamıza rağmen, sadece 1,4 milyar dolar biz bu ülkeye
mal satmışız. Burada çok enteresan bir rakam vermek istiyorum. Bakın, bu 500
kilometrelik bir sınır kapımız var. Bu sınır kapımızda tam altı tane yasal
kapılarımız var ancak bunun üç tanesi faaldir. Bu üç tane kapıdan gerçekleşen
ticaret hacmimizi soracak olursanız değerli arkadaşlarım, son dört yıl
içerisinde sadece ve sadece biz İran’dan 5 milyon dolarlık mal almışız, 155
milyon dolarlık bu ülkeye mal satmışız. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Türkmenoğlu, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Devamla) – Bu da şu demektir: Hem ticarette
hem ithalatta olsun ihracatta olsun ortaya rakamlar çıktığı takdirde, bizimle
İran’ın çok iyi bir ticari potansiyeli olmasına rağmen, yeterince bunu
kullanamadığımızı görüyoruz. Ama son beş yıl içerisinde özellikle -EKOTA
ticaret anlaşmalarımız- İslam Konferansı Teşkilatımızın, D-8’in, Türk-İran İş
Konseyinin çalışmaları takdire şayandır. İki gün evvel Türk-İran Karma İş
Konseyi Toplantımızda özellikle demir yolu taşımacığında çok başarılı sonuçlar
aldığımızı söyleyebilirim. Bu duygu, düşüncelerle, özellikle komşu ülkelerimiz içerisinde,
ben, İran’ın nüfus yoğunluğu itibarıyla bu ülkeye dikkat çekmek istedim. Beni
dinlediğiniz için hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum, teşekkür ediyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Türkmenoğlu. Gündem dışı ikinci söz esnaf ve sanatkârların sorunları hakkında
söz isteyen Antalya Milletvekili Osman Kaptan’a aittir. Sayın Kaptan, buyurun efendim. 2.- Antalya Milletvekili Osman
Kaptan’ın, esnaf ve sanatkârların sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması OSMAN KAPTAN (Antalya)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
esnaf ve sanatkârlarımızın sorunları hakkında gündem dışı söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım. Sayın milletvekilleri, ülkemizde bakanların ve rakamların Türkiye’si
ile gerçek Türkiye farklı. Bakanların ve rakamların Türkiye’si güllük
gülistanlık içinde sanki, Lale Devri’ni, nevbaharı yaşıyor! Ekonomik kriz, Başbakanın ifadesiyle,
hamdolsun teğet geçiyor! “Zuladakileri çıkarın krizden
çıkın.” deniyor. Türkiye gerçeğinde ise üretici de, tüketici de kara kışı
yaşıyor, hüznü yaşıyor, hazanı yaşıyor. Onlar “Teğet geçmiyor Sayın Başbakan,
teğet geçmiyor, delip de geçiyor!” diyorlar. “Zulada
paramız da yok. Borcumuz var, ödenecek çekimiz, senedimiz var. Zulada neyimiz olsun ki! Zaten kıt kanaat geçiniyoruz. Bizim
çocuklarımız işsiz, sizinkilerinki gibi gemileri de
yok!” diyorlar. Sayın milletvekilleri, Anayasa’mıza göre, devlet, esnaf ve
sanatkârları koruyucu ve destekleyici önlemleri almak durumundadır. “Esnaf ve sanatkârlarımız
toplumumuzun çimentosudur, toplumumuzun sigortasıdır.” diyoruz ama gerekli
tedbirleri almıyoruz. Esnafımız bitmek tükenmek üzeredir, esnafımız batmak, yok
olmak üzeredir; esnafımız, primlerini, vergilerini ödeyemez, evine ekmek
götüremez durumdadır. Toplumumuzun sigortası dediğimiz esnafımızın sigortası
atmıştır! Kepenklerini bir kısmı kapatmış, bir kısmı da kapatmak üzeredir.
Piyasalarda nakit sıkıntısı hızla artmış, ekonomik durgunluk had safhaya
gelmiştir. İşçi, çiftçi, memur ve emeklimiz alım gücü olmadığı için alışveriş
yapamamakta, her geçen gün piyasalar daralmaktadır. Bilhassa kredi kartları ve
büyük mağazalar esnaf ve sanatkârlarımızı iş yapamaz duruma getirmiştir. Bir
taraftan küresel kriz esnaf ve sanatkârlarımızı vururken, diğer taraftan da
bazı belediyelerin, örneğin Antalya Büyükşehir Belediyesinin raylı krizi
Antalya’daki esnafımızı katmerli olarak vurmaktadır. Sayın milletvekilleri, Antalya’nın en eski yerleşim yerlerinden
olan Çallı, Dokuma bir yıldır, Ali Çetinkaya Caddesi
dokuz aydır, Namık Kemal, Kâzım Özalp, İsmet Paşa ve Şarampol caddeleri de altı
aydır trafiğe kapalıdır. Kent içi ulaşım felç olmuştur. Bu caddelerde bulunan
esnafımız, Antalya Büyükşehir Belediyesinin hafif raylı sistem çalışması
yüzünden inanılmaz derecede mağdur olmuştur. Bu caddelerdeki esnafımızın
kendileri dahi iş yerlerine ulaşamıyorlar ki müşterileri nasıl ulaşsın? Birçok
iş yeri sırf bu yüzden kapanmış, kapanmaya da devam etmektedir. Mağdur olan
esnaf “Dükkânımızın kirasını, işçilerimizin ücretini ve sigorta primlerini
ödeyemez olduk, BAĞ-KUR borçlarımız birikmeye devam ediyor. Maliyeye vergimizi
veremiyoruz. Durgunluktan zaten sinek avlıyorduk, şimdi de sinek avlayacak
takatimiz de kalmadı.” diyorlar. Antalya esnafı, sorunların ciddi olarak ele alınıp alternatif
güzergâhların yeniden tanzim edilerek ulaşımın kolayca sağlanmasını ve
mağduriyetlerinin önlenmesini istemektedirler. Antalyalı esnafımızın bu sesine
kulak verilmesini ve sorunların acilen çözülmesini Hükûmetten
ve Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Menderes Türel’den istiyor ve
bekliyoruz. Sayın milletvekilleri, aslında Menderes Türel Antalya’da sorun
çözmemiş, bilakis, her yaptığı işle sorun yaratmıştır. Yüzüncü Yıl’a, şehrin
tam göbeğine stadyum yaptırmaya kalkması, yapan firmaya da plan tadilatları
yaparak 140 bin metrekare ticaret alanı vermesi büyük tepkilere neden
olmaktadır. ANKART uygulaması Antalyalı hemşehrilerimizin
aklını başından almıştır. Örneğin, İzmir Büyükşehirde kartlı sistemde komisyon
oranı binde 8 iken… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Kaptan, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun efendim. OSMAN KAPTAN (Devamla) – …Antalya’da yüzde 11 olması kabul edilir
değildir. Sayın milletvekilleri, esnaf ve sanatkârlarımızın Antalya
özelindeki ve genelindeki sorunlarının çözümü için şu önerileri sunuyorum:
Tüketimde talebi artırmak için İngiltere’de emekliye zam yapıldığı gibi bizde
de memur, emekli, işçilerin ücretine ciddi zam yapılmalıdır. İşçilere verilen
teşvikler artırılmalı, girdileri ucuzlatılmalıdır. İşsizlere işsizlik
sigortasından daha kolay ve daha fazla para verilmelidir. KOBİ’lere uygulanan
sıfır faizli kredi bütün esnaf ve sanatkârlarımıza uygulanmalı, mali sicil affı
çıkarılmalıdır. Gelir vergisi, KDV, ÖTV ve sosyal güvenlik primleri düşürülmelidir.
Elektrik, doğal gaz ücretlerine yüzde 50 indirim yapılmalıdır. Büyük mağazalar
kanunu acilen çıkarılmalıdır. Turizmde “her şey dâhil” sistemine standart
getirilmelidir. Vergi ve sigorta borçlarından dolayı ticari araçların parka
çekilip faaliyetten men edilmesi önlenmelidir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) OSMAN KAPTAN (Devamla) - Aracını rehinleyen
taksici esnafına KDV ve ÖTV muafiyeti getirilmelidir. Prim borcu bulunan esnaf
sağlık hizmetlerinden faydalandırılmalıdır. Hava ve deniz taşımacılığında
olduğu gibi kara taşımacılığına da ÖTV’siz akaryakıt
verilmelidir. Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaptan. Gündem dışı üçüncü söz, ülkemizde insan haklarının durumu ve son
gelişmeler hakkında söz isteyen Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’a aittir. Sayın Birdal, buyurun efendim. (DTP
sıralarından alkışlar) 3.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın, ülkemizde insan haklarının durumu ve son
gelişmelere ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
gerçekten güne insan hakları sorunlarıyla başlamak çok iç açıcı değil. Ayrıca
beş dakikada hangi bir soruna değinsek? Başlıklarında bile değinsem beş dakika
süre dolar. O nedenle belki… İnsan Hakları İnceleme Komisyonumuz daha bugüne
kadar hiçbir şeyi getirmedi bir Meclis araştırması için, insan haklarının
iyileştirilmesi, düzenlenmesi ve demokratikleştirilmesi için. Ama, ben yine izninizle güncel sorunlara değinmek istiyorum.
Gün yok ki insan hakları alanında ağır ihlaller yaşanmasın. Başta
yaşam hakkı olmak üzere temel hak ve özgürlükler çiğnenmemiş olsun ve bunların
ağır fotoğraflarıyla karşılaşılmamış olsun. Örneğin, bütün resmî raporlar bile Hrant Dink’in 301’inci maddenin
hedef gösterilerek göstere göstere bir cinayetin
ardından hâlâ 301’inci madde yürürlüktedir ve şimdi de yine bir yazar, aydın
Temel Demirer 301’inci maddeden yargılanmaktadır.
Sayın Bakan diyor ki: “Ben devletime ‘katil’ dedirtmem ve bugüne değin 381
dosyadan 47’sine yargılama yetkisi verdim.” diyor. Arkadaşlar, başlangıçta bu
301’inci maddenin yargılanma yetkisinin kime ait olması gerektiği konusundaki
tartışmaları haklı kılıyor bu durum. Yani şimdi Adalet Bakanı, Sayın Bakan daha
başlangıçta bir aydını mahkûm ediyor, hem yargı hem yasama hem yürütme işlevini
yerine getiriyor. Bu nasıl bir hukuksuzluktur ki daha sürecin başlangıcında bir
aydın mahkûm edilmiş oluyor. O nedenle, hâlâ 301’inci maddenin kaldırılmamış
olması gerçekten düşünce ve ifade özgürlüğü açısından ciddi bir engeli
oluşturmaktadır. Son zamanlarda polis öldürümleriyle
karşılaşıyoruz. Daha dün yine Zonguldak’ta akli dengesinin bozuk olduğu ileri
sürülen biri polis gücüyle öldürüldü. Yani, şimdi Polis Vazife ve Salahiyetleri
Yasası çıkarıldıktan sonra, 14 Haziran 2007 yılındaki yapılan değişikliklerden
bugüne değin, dünkü öldürümle beraber 19 kişi
polisler tarafından öldürülüyor. Bu nasıl bir hukuk devleti? Hiçbir tanesinin
de şu ana değin hakkında ciddi bir soruşturma açılmış ve tutuklanmış ve mahkûm
olmuş değil. Bu ülke polis devleti mi, hukuk devleti mi? Polisi
cesaretlendirici böyle bir yasayı nasıl ortadan kaldırmıyoruz? Örneğin, dün
Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığının işkenceyle mücadele raporu yayınlandı.
Diyor ki raporda: “İşkencenin önlenmesi için yargıçlar ve savcılar da insan
haklarının korunması konusunda ant içmelidir.” diyorlar. Değerli milletvekilleri, hepimiz ant içtik. Bu yasama döneminin
başlangıcında, hak ve özgürlükleri herkes için koruyacağımıza ant içtik ama ne
yazık ki, o ihlallerin yapılmasını önleyici hâlâ bir irade ortaya koyabilmiş
değiliz. Şimdi, cezaevleri konusu kanayan bir yara. Daha dün yine,
gerçekten, Adalet Bakanlığının yine verdiği söz üzerine ölüm sınırından dönen
Behiç Aşçı ve aileler geldi, Mecliste ziyaret ettiler ve 45/1 genelge, haftada
on saat sohbeti öngörüyor ve ne yazık ki bu, sadece İzmir’in bilmem ne
cezaevinde uygulanıyor. Oysa Sayın Bakanın yine açıklamasına göre, Türkiye’de
324 cezaevi var ve ilk kez Türkiye Cumhuriyeti tarihinde 100 bini aşan tutuklu
ve mahkûm, hükümlü dönemini yaşıyoruz. Şimdi, bu nasıl oluyor? Türkiye, çapı
büyük bir cezaevine dönüştürüldü. Gerçekten, herkes ana diliyle konuşamazsa,
kendi diliyle, kimliğiyle, kültürüyle kendisini ifade edemezse, özgürce
konuşamazsa, her gün polis copunu ensesinde hissederse, kitaplar yasaklanırsa
ve Kürt sorununun çözümsüzlüğünün sonucu ağır yine tablolar yaşanırsa biz ne
yapacağız bu ülkede? Serbestçe, özgürce nasıl dolaşacağız? O nedenle, bence
bunun da gereğini yerine getirelim ve bu cezaevlerini önce boşaltır mıyız, ne
yaparız… Ve örneğin, bakın, şu son bir yıl içerisinde 27 mahkûm, devletin
güvencesi altında yaşamını yitiriyor. Hangi konuyu biz daha bunu soruşturma
konusu yaptık ve bunu konuşabildik ve tartışabildik? Bakın şimdi, Adana-Karataş Cezaevinde mahkûmlara açık görüş
yapabilmeleri için... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Birdal, konuşmanızı
tamamlayınız. Buyurun. AKIN BİRDAL (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan. Açık görüş yapılabilmesi için, kadın mahkûmlara, kollarına “Tek
bayrak, tek dil, tek vatan.” damgası vurulmak isteniyor. Bu nasıl bir iştir?
Gelip burada, Sayın Bakan buna yanıt vermelidir. Cezaevlerinde böyle bir
insanlık dışı şey olur mu? Kim olursa olsun, eğer bağımsız yargı mahkûm etmişse
cezasını devletin güvencesi altında çeker. Hukukun gücü ve üstünlüğüne hepimiz bağlı kalmalıyız. Yoksa
akredite, basın özgürlüğü… Şimdi, Sultan Özer arkadaşımız, Evrensel muhabiri,
devamsızlıktan ötürü akreditesi elinden alınmış. Olur
mu böyle bir şey? Bitiriyorum. Martin Luther King’in
yine bir sözünü anımsayarak insan hakları yükümlülüğümüzün burada altını çizmek
istiyorum: “Eğer bir barış kültürü, eğer hak ve özgürlükler eşit ve serbest
herkese tanınmazsa, buğday dökülmeyen değirmen taşı gibi döne döne kendisini tüketir.” Biz de toplumun böyle bir
tüketilmesiyle karşı karşıyayız. Buna izin vermeyelim. Bu umutla hepinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkürler. (DTP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Birdal. Gündem dışı konuşmaya Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın
Cemil Çiçek cevap vereceklerdir. Sayın Bakanım, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. 10 Aralık bütün dünyada İnsan Hakları Günü olarak kutlanmaktadır.
Bu sene 10 Aralık tarihi bayrama denk geldiği için biz Hükûmet
olarak gruplarımızla da anlaşmak suretiyle Meclisimizin bayram öncesi son tatil
günü olan 4 Aralık günü bu konuyu burada konuşmayı arzu etmiştik. Yine de bu
niyetimizi, bu yöndeki teklifimizi sizlere arz etmek istiyoruz. Ümit ediyorum,
4 Aralık günü burada bu konuyu gruplarımızla beraber enine boyuna tartışma
imkânını bulabiliriz. İnsan hakları konusu önemlidir. Bugün de bu kürsüden dile
getirildiğine göre bu konuyla ilgili düşüncelerimizi söylemekte ve her
vesileyle bu konuya vurgu yapılmakta fayda görüyoruz çünkü insan hakları konusu
bütün dünyada en önemli ve en öncelikli konudur. Dolayısıyla bu konunun
üzerinde ne kadar durulsa yeridir, ne kadar üzerinde söz söylenirse o kadar
faydalıdır, ne kadar iş ve işlem yapılırsa, bu konu “artık yeter,
tamamlanmıştır” diyemeyeceğimiz kadar da ucu açık bir konudur. Onun için her
platformda, her vesileyle konunun görüşülmesinde, konuşulmasında hiçbir komplekse kapılmadan, eksiğimiz varsa bunları samimiyetle
kabul edip üzerine gidilmesinde fayda var çünkü çağımız insan hakları çağıdır
ve insan hakları konusu bir iç hukuk meselesi olmaktan da çıkmıştır. Evrensel bir konuyu konuşuyoruz. Evrensel bir konu olduğu içindir
ki, bu konuyla ilgili en başta Birleşmiş Milletler olmak üzere -Evrensel
Beyannamesi- birçok düzenlemeleri yapılmış, birçok metinler orta yere
çıkarılmış ve Türkiye de hemen hemen bunların
tamamını imzalamış ve benimsemiştir. Geçen dönem yaptığımız Anayasa’nın 90’ıncı
maddesindeki değişiklikle de, insan haklarıyla ilgili konular iç hukukumuzda
kanunlardan evvel gelmektedir. Dolayısıyla her hâlükârda uygulanması gereken,
riayet edilmesi gereken metinlerdir. Onun için, Türkiye belli bir süreden beri demokratikleşme
arzusunun ve çabasının gereği olarak insan hakları konusunda eksikliklerimizi
giderebilmek için, en başta demin bahsettiğim Anayasa maddesi, Anayasa
maddeleri dâhil olmak üzere, önemli yasal düzenlemeleri yapmıştır, gerekiyorsa
daha da yapılabilir. Ama artık uygulamalardan şunu görüyoruz ki: Mesele sadece
bir yasal düzenleme meselesi değildir. Aslında yeteri kadar düzenleme de
vardır. İnsan onuruyla bağdaşmayan fiili kim işlerse işlesin -ister kamu
görevlisi ister düz vatandaş- bunun karşısında hep beraber olmamızda,
mevzuatımızı bu istikamette yorumlamamızda fayda var. Belli ki mevzuat
eksikliğimiz yeteri kadar olmasa bile… Çünkü önemli düzenlemeler yapıldı geçtiğimiz
dönemde; Türk Ceza Kanunu başta olmak üzere, işkence ve kötü muameleye karşı
İnsan Hakları Komisyonunun burada kurulmuş olması, mevzuattaki düzenlemeler,
Anayasa değişikliği, Türkiye’nin uluslararası arenada bu yönüyle ilgili
karşılaştığı problemler de dikkate alındığında, bu konu, hakikaten hepimiz için
önemli bir konu. Üzerinde duruyoruz, durmalıyız. Ama gördüğümüz bir şey şu,
samimiyetle itiraf edelim: Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı, bu Başkanlığa
ulaşan bilgilerin hiçbirine bir sansür koymaksızın, hiçbirini kısaltmaksızın,
üstünü örtmeksizin, “Ya bunu yayınlarsak şöyle mi olur?”, “Bunu açıklarsak
böyle mi olur?” tarzındaki bir endişeye kapılmaksızın bunların hepsini
yayınlamaktadır. Bunlardan dolayı da gocunmamıza da gerek yok. Nerede yanlışımız
varsa bunlara kafa yormamız gerekiyor. Ama uygulamalardan şunu gördük: Belli ki
bu insan hakları konusu bir eğitim konusu, bunu bir içselleştirme meselesi. En
başta uygulayıcıların bu yöndeki eğitimlerine daha fazla ağırlık vermemiz
gerekiyor. Eğitimleri yapılıyor; gerek güvenlik güçlerimizde gerekse uyum
yasaları açısından geçtiğimiz dönemde ve bugün en fazla eğitim yapan kurumların
başında Adalet Bakanlığı geliyor, İçişleri Bakanlığı geliyor. Ama buna rağmen
eksikliklerimizin olduğunu da görüyoruz. Onun için eğitime devam etmemiz lazım
ve insan hakları konusunu, sadece 10 Aralığa münhasır bir gün olarak değil,
sadece devletin üzerinde duracağı şeyler değil. Mesela televizyon programlarına
baktığımızda, medyaya baktığımızda bu eğitimin, toplumsal eğitimin verilmesi
konusunda çok ciddi bir çaba çok fazla gözükmüyor. Ne zamanki polisiye bir
olay, sansasyonel bir olay gündeme geldiği zaman bir
iki gün tartışıyoruz, ondan sonra bu konu gündemden düşüyor. Hâlbuki eğitim
devamlı bir faaliyet. Bunu, hem toplumsal eğitim hem de yasaları uygulayanlar
açısından üzerinde durmamız, yanlış yapan varsa, suç işleyen varsa da bunları
hiçbir şekilde himaye yoluna gitmeksizin üzerine hassasiyetle ve kararlılıkla
gitmemiz lazım. Biz bu düşünceyi taşıyoruz Hükûmet
olarak. Yaptıklarımız eksik bulunabilir ama kararımız budur, düşüncemiz budur.
Bu yönde de önemli çabaların, gayretlerin içerisinde olduğumuzu görmemiz
gerekiyor. En büyük insan hakkı ihlali işkence ve kötü muamele. Ama değerli arkadaşlarım, bir şeyi de unutmamak lazım. İnsan
hakları yaşayan insanlar içindir, insan öldüyse ona çok fazla hak lazım
olmuyor. Dolayısıyla bütün dünyada en büyük insan hakkı ihlali terördür. Gelin,
“insan hakkı” denildiği zaman terörle beraber meseleye bakarsak, o zaman bir
ortak zeminde buluşma, ortak zeminde sorunlara çare arama imkânını bulabiliriz.
Meselenin sadece bir tarafını görüp öbür tarafı için amasına,
fakatına, gerekçesine zihnimize yoracağımıza, gayretimize oraya vereceğimize,
kim ihlali yapıyorsa, en başta hayat hakkını ortadan kaldıran, çoluk çocuk
demeden iki yaşındaki bebeleri bile katleden örgütlerle ilgili vurgulamalar
yapılmadan bu konular konuşulursa biraz eksik oluyor. Onu dikkatlerinize arz
etmek istiyorum. Hepinize teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım. HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Sayın Kaplan, nedir konu? HASİP KAPLAN (Şırnak) – Konu, İnsan Hakları Günü’yle ilgili.
Bayrama denk geliyor. Bayram öncesi… BAŞKAN – Bayram öncesi bir toplantı yapılacak, Sayın Bakan
söyledi. 4 Aralıkta bir toplantı yapılacakmış. HASİP KAPLAN (Şırnak) – Meclisimize bir önerim olacak. Meclis
gruplarının ve partilerin, ortaklaşa bir bildiri ve kamuoyuna açıklama
yapmasını temenni edecektim. BAŞKAN – Siz demek ki başına yetişemediniz. Sayın Bakan öyle bir
ifadede bulundu, 4 Aralıkta öyle bir toplantı… HASİP KAPLAN (Şırnak) – Benim önerimde Meclisteki mevcut
partilerle beraber, bayram öncesi… BAŞKAN – Evet, bayram öncesi bir toplantı olacak. HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yani, bayrama denk geldiği için, öncesinde
yapılacak bir açıklamanın… BAŞKAN – Yok, 4 Aralıkta olacak. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – 4
Aralık son çalışma günü. HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz. Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmında, 1’inci sırada yer alan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri 1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96) (x) BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet burada. Geçen birleşimde tasarının tümü üzerinde gruplar, Hükûmet ve Komisyon adına yapılan konuşmalar ile şahsı
adına bir konuşma tamamlanmıştı. (x) 96 S. Sayılı Basmayazı 26/11/2008 tarihli
22’nci Birleşim Tutanağı’na eklidir. Şimdi, söz sırası, şahsı adına, Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi’ye aittir. Sayın Hamzaçebi, buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar) MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın tümü üzerinde kişisel
görüşlerimi açıklamak üzere söz aldım. Konuşmamın başlangıcında hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Görüştüğümüz tasarı, yasalaştığı takdirde yaklaşık elli iki yıldır
yürürlükte olan Türk Ticaret Kanunu yürürlükten kalkacak ve yerine oldukça
kapsamlı düzenlemeler getiren yeni bir Türk Ticaret Kanunu yürürlüğe girmiş
olacaktır. Hâlen yürürlükte olan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu elli iki
yıldır ticaret hayatımıza yön vermektedir. Bu kadar eski bir kanunun zaman
içerisindeki gelişmeler karşısında belirli konularda yetersiz kalması,
gelişmelerin gerisinde kalması veya ihtiyaca cevap verememesi son derece
doğaldır. Hukuk esasen ihtiyaçtan doğar, ihtiyacın bir ürünüdür. İhtiyaçlar
değişirse, uygulanacak olan hukuk kuralları da değişir. Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı, bu çerçevede bu gerekçeyle hazırlanmış olan bir tasarıdır. Bu nedenle, bu kadar kapsamlı bir tasarıyı hazırlayanlara, buna
emek verenlere teşekkür etmek gerekir. Bu çerçevede 1999 yılı sonunda Türk
Ticaret Kanunu Tasarısı komisyonunu kuran dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ü
anmak gerekir. Yine bu Komisyona başkanlık yapan Prof. Dr. Ünal Tekinalp’a ve diğer bilim adamlarına, bu komisyon üyesi
olanlara teşekkür etmek gerekir. Adalet Komisyonu, Adalet Bakanlığı şüphesiz
buna çok yoğun bir şekilde emek sarf etmiştir. Yargıtay buna katkıda
bulunmuştur. Bunların hepsi bu teşekkür çerçevesinde anılması gereken kişiler
ve kurumlardır. Bu tasarı hazırlığına doğrudan katılmamış olmakla birlikte
ticaret hukuku profesörü Erdoğan Moroğlu da yazmış
olduğu kitapla bu tasarıya katkı vermeye çalışan bir diğer bilim adamımızdır,
onu da anmak gerekir ama burada asıl anılması gereken, 6762 sayılı Türk Ticaret
Kanunu’nu 1950’li yıllarda yazan ünlü ticaret hukukçusu Prof. Dr. Ersnt Hirsch’tir. 1943 yılında
Türk vatandaşı da olan Ernst Hirsch
yaklaşık yirmi yıl İstanbul Hukuk Fakültesinde, Ankara Hukuk Fakültesinde ders
vermiş çok değerli bir bilim adamıdır. Bu yeni tasarıyı görüşürken Hirsch’i şükranla anmanın bir borç olduğunu düşünüyorum. Değerli arkadaşlar, tasarıyla ilgili olarak görüşmeler nedeniyle
Adalet Komisyonunda geçen süreyi de dikkate alırsak yaklaşık dokuz yıllık bir
hazırlık söz konusudur. Dokuz yıllık hazırlığın söz konusu olduğu bir tasarının
mükemmel bir tasarı olması gerekir. Tasarı çok çeşitli konularda yenilikler
getirmektedir. Tasarının bu yenilikleri gerçekten öne çıkarılması gereken
konulardır. Tek kişilik anonim şirket bunlardan bir tanesidir. Çağa uygun,
bizim KOBİ’lerin hâkim olduğu ekonomik yapımıza uygun bir düzenlemedir. Bunları
çoğaltabiliriz ama bunun yanında, arkasında dokuz yıllık bir hazırlığın olduğu
bir tasarıda olmaması gereken birtakım eksikliklerin, hataların, yanlışlıkların
da olduğunu görüyoruz. Umarım bu Genel Kurul çalışmaları bunları düzeltmek için
fırsat olarak değerlendirilir ve bu eksiklikler düzeltilir. Kanunun zaman zaman dil açısından
gösterdiği bazı zaaflar var, bunları ayrıntısıyla burada değerlendirmeyeceğim.
Bunların bir kısmını ilgili arkadaşlara ilettik, umarım bunlar burada
giderilir. Ancak tasarıda asıl üzerinde durmak istediğim konu, tasarının bazı
özel kanunlarla ilgisinin yeterince kurulmamış olduğudur. Bunlardan bir tanesi,
2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’dur. Türk Ticaret Kanunu gibi bir temel
düzenlemede beklenen şudur, şahsen benim beklentim şuydu: Sermaye Piyasası
Kanunu 1980’li yıllarda çıkmıştır. 1957 yılında yürürlüğe giren 6762 sayılı
Kanun’un o zaman öngöremediği, o zaman bir ihtiyaç olarak esasen ortada olmayan
sermaye piyasası kavramına yönelik düzenlemelerin bu tasarıya alınmasıydı.
Halka açık şirketler, kayıtlı sermaye, başlangıç sermayesi, çıkarılmış sermaye,
genel kurullara katılma, genel kurulların düzenlenmesi gibi Sermaye Piyasası
Kanunu’nda düzenlenen ama ancak Türk Ticaret Kanunu’nda olması gereken
düzenlemeler burada yer almamıştır. Burada yer almalıydı, Sermaye Piyasası
Kurulu kendi yasasında sermaye piyasasının düzenleyici ve denetleyici kurumu
olarak kalmalıydı. Bunun yerine, birtakım kavramlar bu tasarıda tanımlanmış,
552’nci maddesiyle de Sermaye Piyasası Kurulunun görev alanında olan bir konu,
sınırları daha da genişletilmek suretiyle, buraya alınmıştır. Örneğin, 552’nci
maddeye göre bir kolektif şirket de Sermaye Piyasası Kurulundan izin almak
suretiyle halktan para toplayabilecektir. Niyet o değil belki, kolektif
şirketin halktan para toplamasını düzenlemiyor 552’nci madde, ancak para
toplarsa, SPK’dan izin almadan para toplarsa bu
konuda yapılacak işlemleri düzenliyor. Bunun anlamı, kolektif şirketin de halka
gidip sermayesi için veya sermaye artırımı için para toplayabileceğidir. Bu,
son derece önemli bir eksikliktir. Yine tasarının zaman aşımıyla ilgili hükümleri 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Kanunu’ndaki zaman aşımı hükümlerini dikkate
almamıştır. Üç yıllık zaman aşımı öngörülmüştür bu tasarıda. Bu, amme
alacaklarını da kapsamına alacak şekilde düzenlenmiştir. Oysa amme
alacaklarıyla ilgili zaman aşımı süresi ilgili yasada beş yıldır. Denilebilir
ki “6183 sayılı Yasa özel yasadır, bu genel yasadır. Dolayısıyla amme
alacaklarında doğal olarak o yasa hükümleri uygulanır.” Bu bir yorumdur, kabul
edebilirim ama tasarının birçok maddesinde birtakım özel kanunlara ilişkin
hükümlerin saklı olduğu yönündeki hükümler olduğunu gördükten sonra, amme
alacaklarına ilişkin bir hükmün olmayışının bu tasarıdaki üç yıllık zaman aşımı
süresinin amme alacaklarını da kapsadığı yorumu yapılmasına imkân vermektedir.
Bu, son derece önemli bir eksikliktir. Tasarıda yer alan, kamu tüzel kişilerinin tanımına, daha doğrusu
kamu tüzel kişilerinin kendi alanlarında kurulacak olan birtakım şirketlerin
yönetim kurulunda temsilci bulundurabilmesine yönelik düzenleme, bizim
Anayasa’mızın öngördüğü idari yapıya uygun bir düzenleme değildir. Devlet, il
ve belediye gibi kamu tüzel kişilerinden söz ediyor ilgili maddeler. Oysa
hepinizin bildiği gibi, bizim Anayasa’mıza göre ve idare hukukumuza göre, ilin
tüzel kişiliği yoktur, il özel idarelerinin tüzel kişiliği vardır. Bu, üç
maddede birden aynı şekilde geçtiği için sizlerin dikkatine sunmayı bunu görev
bildim. Tasarının 340’ıncı maddesi son derece önemlidir. Bizim
hukukumuzda, sözleşme serbestîsi vardır. Borçlar Kanunu’nun 19’uncu maddesi,
sözleşme serbestisini çok açık bir şekilde tanımlar.
Yani, bir sözleşme, emredici kurallara, hukuk düzenine, kişisel haklara, kamu
yararına, ahlaka aykırı değilse geçerlidir; sınır budur. Ancak, 340’ıncı madde,
bu sözleşme serbestîsini tersine çevirmek suretiyle, anonim şirket
sözleşmelerinin veya şirket sözleşmelerinin kanunun ancak izin verdiği şekilde
düzenlenebileceğini söylüyor. Bu, yaratıcılığı öldüren bir düzenlemedir.
Maddenin gerekçesine baktım, gerekçe, bu düzenlemenin Alman hukukundan
esinlenerek yapıldığını söylüyor. Sadece Alman hukukundan esinlenerek bir
düzenlemenin bizim hukukumuza ithal edilmiş olmasını ben kişisel olarak doğru
bulmuyorum. Ana sözleşmeler, şirket sahiplerinin iradesini yansıtan,
yaratıcılığını ortaya koyan metinlerdir. Sözleşme serbestîsi bizim hukukumuzun
olmazsa olmazları arasına girmiştir. Bu sınırlamayı doğru bulmadığımı ifade
etmek istiyorum. Yine, şirket yönetim kurulu üyelerinin en az yarısının yüksekokul mezunu
olması, tek kişilik şirketlerde o tek kişiden oluşan yönetim kurulunun yani o
kişinin yüksekokul mezunu olması yönündeki şart oldukça seçkinci bir şarttır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, buyurun,
konuşmanızı tamamlayınız. MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Bizim ticari hayatımıza, bizim toplumsal yapımıza uygun değildir.
Tek kişilik şirketler KOBİ’leri hedeflemektedir, güzel bir düzenlemedir. Şimdi,
KOBİ’nin sahibi o şirketin tek kişilik yönetim kurulunu oluşturacak. Tasarı ona
“yönetim kurulu” diyor. Belki “yönetim kurulu” da dememek gerekir, o önemli
değil, ama bunun yüksekokul mezunu olması yönündeki şart bizim toplumsal
yapımıza, bizim KOBİ’mize, bizim iş yapma kültürümüze, bizim iş anlayışımıza
aykırıdır. Bunun mutlaka değişmesi lazım. Bu, çok seçkinci bir anlayış, bu
seçkinci anlayışın doğru olmadığını düşünüyorum. Sermayenin kaybı ve borca batak olma durumunu düzenleyen tasarının
376’ncı maddesi, yine, yeniden düzenlenmesi gereken maddelerden biridir diye
düşünüyorum. Madde, şirketin sermayesiyle kanuni yedek akçeler toplamının en az
yarısının, bazı hâllerde en az üçte 2’sinin zarar nedeniyle kaybedilmiş olması
hâlinde o şirketle ilgili çeşitli düzenlemeler içeriyor. Üçte 2’si
kaybedilmişse o şirket derhâl feshedilecek, ona yönelik düzenleme var. Değerli arkadaşlar, bu, kriz dönemine uygun bir düzenleme
değildir. Ayrıca şirketin sadece sermayesi ve kanuni yedek akçelerini almak
suretiyle belirli oranların buna uygulanması da yanlıştır. Şirketin ihtiyari
yedek akçeleri olabilir. Daha bir iki hafta önce bu Parlamento bir yasa kabul
etti, Bazı Varlıkların Millî Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun’du bu.
Şirketler veya kişiler işletmelerine gayrimenkullerini veya paralarını sermaye
olarak koyabilecek, daha doğrusu şirketine koyabilecek, konulan bu değerler
şirketin bilançosunda pasifte bir hesapta tutulacak. E, bu tasarı bunu dikkate
almıyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Son cümlem Sayın Başkan. BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi. MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Bunun doğru olmadığını ve
düzeltilmesi gerektiğini düşünüyorum. Daha söylenecek bazı konular da var,
ancak zaman buna izin vermiyor. Bu konulara yönelik önergeler belki bir
uzlaşmayla, belki münferiden bizim tarafımızdan getirilecektir. Konuşmamı burada bitiriyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, dün soru-cevap için sisteme
giren arkadaşlarımın isimlerini tekrar okuyorum. Bunlara okuduğum sıraya göre
öncelikli olarak söz vereceğim, kalırsa diğer arkadaşlarıma söz vereceğim.
Bunlar lütfen burada olurlarsa veya sisteme girmek istiyorlarsa sisteme
girsinler. Bazıları girmiş zaten, Sayın Tankut, Sayın
Çalış, Sayın Varlı, Sayın Enöz, Sayın Taner, Sayın
Işık, Sayın Aslanoğlu, Sayın Şandır, Sayın Öz, Sayın
Yüksel ve Sayın Aydın olmak üzere. Evet, şimdi soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz. Sayın Tankut, buyurun efendim. YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım, bu kanunla bütün şirketlere web sitesi sahibi olma
mecburiyeti getirilmektedir. Böyle bir mecburiyeti siz doğru bulmakta mısınız?
Firmalara web sitesi mecburiyeti konulmasının en temel gerekçesi nedir? Söz
konusu web sitelerinin temel bir standardı ve formatı olacak mıdır? Web
sayfalarının maliyetlerini karşılamakta zorlanan firmalar için bu siteler
maliyetsiz olarak düzenlenebilecek midir? Şu an Türkiye’de İnternet alan adları sadece ODTÜ tarafından
verilmekte ve başka hiçbir kurum “tr” uzantılı alan adı verememektedir. Bu
yasayla yüz binlerce firma ve ticarethanenin web sayfası ile alacakları alan
adlarını tek bir kurumun vermesi rekabet ilkesini zedelemeyecek midir? Bu konuda
Hükûmet olarak ne gibi tedbirler almayı
düşünüyorsunuz? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tankut. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkan, soruları
anlamakta çok zorluk çekiyorum. Yani kulağıma yarısı geliyor, anlaşılmıyor. GÜROL ERGİN (Muğla) – Ses anlaşılmıyor Sayın Başkan, hiç
anlaşılmıyor. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Ben Sayın Tankut’un sorusunu anlayamadım. Yani mikrofona çok
yaklaşıyor arkadaşlar. BAŞKAN – Tamam, anladım Sayın Bakanım, peki. Arkadaşlarımız da ona
dikkat etsinler, biz de buradan ayrıca müdahale etmeye çalışalım. Sayın Çalış… HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım, maalesef, devri iktidarınızda, ticari sicili
bozulduğu için kredi kullanamaz duruma düşen esnaf sayısı cumhuriyet tarihinde
hiç görülmediği kadar artmıştır. Sicil affı ticari hayatımızın çok önemli bir
problemi hâline gelmiştir. Çıkarmakta olduğumuz bu kanuna eklenecek bir
önergeyle sicil affını geçirmeyi düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çalış. Sayın Varlı… MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım, bu yasayla şirketlere web sitesi açma zorunluluğu,
açmayanlara da hapis cezası vermeyi düşünüyorsunuz. Bu web sitesinin içeriği ne
olacak? Yani web sitesinde şirketlerin özel bilgileri olacak mı? Bu web
sitesinin içeriğiyle ilgili kim karar verecek? Bu açılımı nasıl yapmayı
düşünüyorsunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Varlı. Sayın Enöz… MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakana iki sorum var: Birinci sorum, ödenmediği için icrai işlem yapılan karşılıksız çek ve senet miktarı 2002
yılında kaç adetti? Bugün 2008 yılında bu sayı kaça yükselmiştir? İkinci sorum, Sayın Bakanımız dünkü konuşmasında yabancı
sermayenin ülkeye girişini kolaylaştıracağını ifade etti bu yeni tasarıyla, bu
tedbirleri öğrenmek istiyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Enöz. Sayın Taner… RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakanım, görüşmekte olduğumuz Türk
Ticaret Kanunu Tasarısı’nın birçok maddesi Borçlar Kanunu’na atıfta bulunmakta.
Borçlar Kanunu’nun ise yeni düzenlemesi henüz Meclis gündemine inmediğine göre,
meydana gelecek mevzuat boşluklarını nasıl gidermeyi düşünüyorsunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Taner. Sayın Işık.. ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım, esnaf ve sanatkârlarımızın sicil affıyla ilgili
olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu bazı milletvekillerinin hazırlamış
olduğu (2/61) esas nolu Kanun Teklifi’nin
yasalaşmasını hızlandırabilir misiniz? Bu konuda Hükûmetinizin
düşüncesi nedir? İkinci sorum: Otomobil ya da ev kredisi alarak araç veya ev alan
birçok vatandaşımızın son dönemde yaşanan ekonomik krizin de etkisiyle kredi
taksitlerini ödeyemediği için aracı ya da evi ellerinden geri alınmaktadır.
İktidarınız döneminde kaç kişi ev ya da otomobil kredisi kullanmış ve bunların
kaçının ev ya da aracı bugün elinden geri alınmış durumdadır? Benzer şekilde
bireysel tüketici kredisi alanların yaklaşık yüzde kaçı hacizlik duruma
düşmüştür? Bunların kurtarılması konusundaki düşünceniz nedir? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Işık. Sayın Şandır… MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Bakanım, bu kanunun hazırlanmasında kurulan komisyonda çok
sayıda sivil toplum kuruluşunun, üniversitelerin, ilgililerin görev aldığını
biliyoruz, gerekçede ifade ediyorsunuz. Tabii Türk ticari hayatını yeniden
düzenleyen temel kanun niteliğindeki, bir reform niteliğinde de nitelendirdiğiniz
bu kanun üzerinde özellikle Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin yani Türk
ticaret hayatının birinci düzeydeki temsilcilerinin görüşlerini kanunda
göremiyoruz. Bunu görebilmek mümkün mü? Bu konuda onların görüşleriyle ilgili
bir açıklamada bulunur musunuz? BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır. Sayın Kaplan… HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, burada Türk Ticaret Kanunu
bir yıl bekledi, bu arada birçok yasa çıktı tabii. Yine Bütçe Komisyonunda kamu
denetimi, gözetimi yasa tasarısı var ve bu kanunda yer alan birçok madde
maalesef bununla bağlantılı. Bu bağlantılı olanlarla ilgili bir çalışma
ortaklaştırılabilinir mi? İkincisi, küresel krizin ticari hayatı yeniden
şekillendireceği bir gerçek. Bunun olası
risklerine karşı bir hazırlık var mı? Bu konuda aradan bir yıl, uzun bir süre
geçti. Tekrar uzmanların bu konuda görüşünü almayı düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan. Sayın Aydın… AHMET AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Bakanım, bu yıl kurulan ve kapanan firma sayısı kaçtır?
Şirketlerin kapanma nedenleri ağırlıklı olarak nelerdir? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydın. Sayın Aslanoğlu… FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, ticaret hacminde
çekler piyasada en fazla kullanılan bir ödeme aracıdır. Piyasa ölçeklerinde
belirli kural ve kaideler oluşmuştur. Her ne kadar çeklerde vade olmaz ise de
ileri vadeli olarak keşide edilen çekler piyasada ödeme günü olarak kabul
edilerek piyasada belirli bir temayül olmuştur. İleri vadelerde keşide ödenen
çeklerde hiçbir yasal dayanak olmadan, kötü niyetli çek keşidecileri tarafından
“İnisiyatifim dışında elimden çıkmıştır.” ifadesi kullanılarak çekin ödenmesi
ertelenmekte ve iyi niyetli alacaklılar zor durumda kalmaktadır. Bunu
düzeltecek misiniz? Özellikle kredi veren kuruluşlar tarafından kredilerin teminatı
olarak alınan ve kredilerin o çek vadelerinde tasfiye edildiği önceden teamül
olarak belirlenmesine rağmen, kredi veren kuruluştan kredi alan müşterinin zor
duruma düşmesi hâlinde, o kredi kuruluşu mevcut çekleri vadeleri gelmeden tüm
cirantalara icra takibine koymaktadır. Ticari teamülleri art niyetli olarak…
Kredi veren kuruluşlar güven müessesesi olmasına rağmen müşterilerin onuru,
şerefi, haysiyetiyle oynanmaktadır. Özellikle çek keşidecileri dışındaki diğer
cirantaların hiçbir günahı olmaksızın bu yapılan uygulamaya mutlaka mutlaka engel olmak zorundayız. Ben bu konuyu bir kez daha
dikkatlerinize sunuyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu. Sayın Bakanım, Sayın Tankut’un sorusu
şeyle ilgiliydi, bu web siteleriyle ilgili bir husustu, “Zaruret niyeydi?” Onu
hatırlatayım dedim. Buyurun. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, biraz
önce de ifade etmiştim, Değerli Milletvekili Arkadaşımız Sayın Tankut’un sorusunu -milletvekili arkadaşlarımız da teyit
ettiler- anlamakta zorluk çekmiştim ama siz çok kısaca, bir cümleyle İnternet
siteleriyle ilgili olduğunu ifade ettiniz. Zaten bir arkadaşımız da buna benzer
bir soru sormuştu. Bu soruyu cevaplandırırken Sayın Tankut’un
da sorusuna kısmen cevap vermeye çalışacağım. Sayın Çalış “Bir sicil affı getirmeyi düşünüyor musunuz?” diye bir
soru yönelttiler ve bir başka arkadaşımız da, Sayın Işık yanılmıyorsam, aynı
soruyu tevcih ettiler. Şu anda sicil affıyla ilgili ne Bakanlığımın ne Hükûmetimin bir çalışması yoktur. “Milliyetçi Hareket
Partisi olarak biz böyle bir teklif verdik. O nedenle Hükûmet
olarak bu konuda ne düşünüyorsunuz?” diye soru sordunuz. Hükûmetimizin
ve Bakanlığımın gündeminde böyle bir konu olmamasına rağmen bu konuyla ilgili,
-tabii benim Bakanlığımın dışındaki bakanlıkları da ilgilendirdiği için-, bu
arkadaşlarımızla bir temasa geçerek, böyle bir ihtiyaç var mı, böyle bir
ihtiyaç ortaya çıkarsa bu ihtiyacı nasıl karşılarız sorusunu müzakere edeceğimi
bu safhada söylemekle yetineyim. Arkadaşlarımızın da sorusuna şimdilik bir
cevap olsun. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sağ olun, teşekkür ederiz. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Varlı, web
siteleriyle ilgili yeni Ticaret Kanunu Tasarımızda bir düzenleme yapıldığını ve
bunun zorunluluk olarak düzenlendiğini ifade ederek, bu konuda bir açıklama
yapma ihtiyacı duyup duymadığımı bana sordular. Yine Sayın Tankut’un
da buna benzer bir soruyu yönelttiğini zannediyorum. Değerli arkadaşlarım, gerçekten, soru soran arkadaşlarımızın da
ifade ettiği gibi, Türk Ticaret Kanunu Tasarımızın 1524’üncü maddesi
“Elektronik işlemler ve bilgi toplumu hizmetleri” ana başlığını taşıyarak bir
yeni düzenleme getirmektedir. Madde başlığı “İnternet sitesi”dir.
“Her sermaye şirketi bir İnternet sitesi açmaya ve bu sitenin açıkça
belirlenmiş bir bölümünü,aşağıdaki içerik ile sınırlı
olmamak üzere…” diye başlayan uzunca bir maddede “Şirketçe kanunen yapılması
gereken ilanların bu İnternet sitesinden yapılması, pay sahipleri ve ortakları
açısından önem taşıyan açıklamaların, yönetim ve müdürler kurulu ile genel
kurul toplantıları hazırlıklarının, anılan kurulların yapılmasına ilişkin
bilgilerin, pay sahiplerine veya ortaklara sunulması gereken belgelerin, genel
kurullara ait olanlar dâhil her türlü çağrıların, oy verme, şeffaflık ve kamuyu
aydınlatma yönünden zorunlu ve bilgi toplumu bağlamında yararlı görülen tüm
hizmetlerin ve bilgilerin sunulmasının, bilgi almaya yönelik soruların, bunlara
verilen cevapların, benzeri işlemlerin, bu kanunda ve diğer kanunlarda pay
sahiplerinin veya ortakların aydınlatılmasının öngörüldüğü hususların…” diye
devam eden bir vecibe sermaye şirketlerine yüklemektedir. Bu konuda Avrupa
Birliği üye ülkelerin, bildiğim kadarıyla, on yıllık bir süre içerisinde tüm
sermaye şirketlerinin web sitelerine sahip olması konusunda bir karar almıştır.
Dolayısıyla, Avrupa Birliğiyle müzakere yapan Türkiye'nin
böyle bir ihtiyacı şimdiden karşılıyor olması Avrupa Birliği sürecinde Türkiye
için bir ön hazırlık olacak, ileride yapmak zorunda olduğumuz bir işi şimdiden
yapmış olacağız ve kaldı ki Avrupa Birliğine üye, Avrupa’nın kuzeyinde yer alan
tüm ülkelerde şirketlerin, sermaye şirketlerinin web siteleri zorunlu olarak
bulunmaktadır. Şimdi bunun tüm Avrupa Birliği ülkelerine teşmili
çalışmaları da yapılmaktadır. Biz bunu bildiğimiz için, işte, şimdiden Türk
Ticaret Kanunu’na bu hükmü getirmiş oluyoruz. Gerek Sayın Enöz gerekse Sayın Aslanoğlu çeklerle ilgili önemli bir konuyu gündeme
getirdiler. Gerçekten çeklerle ilgili piyasada birtakım sorunlar yaşanıyor. Bu sorunlardan bir tanesi -Sayın Aslanoğlu
kısmen temas etti- Türk Ticaret Kanunu’nun 711’inci maddesinden
kaynaklanmaktadır. Türk Ticaret Kanunu’nun 711’inci maddesi şöyle bir hükmü
düzenlemiştir: “Keşideci çekin kendisinin veya üçüncü bir kimsenin elinden
rızası olmaksızın çıkmış olduğu iddiasında ise muhatabı çeki ödemekten
menedebilir.” Değerli arkadaşlarım, Türk Ticaret Kanunu’nun 711’inci maddesinde
yer alan bu cümle, maalesef bazı kişiler tarafından şu ana kadar kötüye
kullanılmıştır. Çek vermiş, malı almış, satmış, kullanmış, bankaya telefon
açmış “Benim bu çek elimden rıza dışında çıktı.” diye o çekin ödenmesini
engellemiştir. Bu, birçok vatandaşımızın, esnafımızın, tüccarımızın mağdur
olmasına yol açmıştır. Şimdi, bu yeni tasarı bu cümleyi Ticaret Kanunu’ndan çıkarmaktadır
ve dolayısıyla, bir istismar kapısını kapatan bir adım atıyoruz. Bu son derece
isabetli bir yaklaşımdır, bu tasarıyı hazırlayan hocalarımıza ve değerli
hukukçularımıza tabii ki bir kez daha teşekkür ediyoruz. Ama bunun dışında çeklerle ilgili yaşanan sorun sadece bundan
ibaret değildir. Sayın Aslanoğlu o kısa süre
içerisinde bunu izah etmeye çalıştı, dün, daha uzun bir zaman dilimi
içerisinde, bana piyasada yaşanan bazı sorunları da aktardı ki bunları da
biliyorum. Şimdi, Adalet Bakanlığı Kanunlar Genel Müdürlüğü olarak bizim, Çekle
Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun’umuz var,
3167 sayılı Kanun. Bu kanunu şimdi yeniden gözden geçirdik ve Çek Kanun
Tasarısı diye yeni bir kanun tasarısı hazırladık. Bunu, Kanunlar Genel
Müdürlüğündeki ilgili arkadaşlarımız, başta Genel Müdürümüz, ekonomiden sorumlu
bakan arkadaşlarımıza da brifing vermek suretiyle
“Piyasada yaşanan bu sorunları ancak bu şekilde çözeriz.” diye önerilerini
gündeme getirdiler. Bu, büyük ölçüde kabul gördü. Önümüzdeki günlerde, biz
böyle bir kanun tasarısını tabii ki Bakanlar Kurulunda da görüştükten sonra
Meclise sevk etmeyi düşünüyoruz. ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Bu kanunun içine soksaydık. Yani hep böyle
ek kanunlar getirerek… ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Zaten böyle bir kanun
yürürlükte var şu anda. ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Var ama bu Türk Ticaret Kanunu… ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Evet, şu anda biz böyle
düşünüyoruz. Bunu sevk edeceğiz. Ama, tabii sizin
yaklaşımınız da çok saygıdeğer bir yaklaşımdır, onun için de teşekkür ediyorum.
Yani özetle söylemek istediğim şudur: Çeklerle ilgili piyasada bir
sorun yaşanmaktadır. Bu sorunların nereden kaynaklandığı tespit edilmiştir.
Çözümüyle ilgili de işte bu kanun tasarısıyla adım atılmaktadır. Ayrıca, demin
söylediğim kanun tasarısıyla da ilgili bu konuda bir adım atılması çalışmaları
devam etmektedir. Sayın Enöz “Piyasada ne kadar
karşılıksız çek var?” falan diye rakamsal bilgiler istedi benden. O rakamsal
bilgileri bu kanun tasarısı görüşülürken, ileriki safhalarda, örneğin birinci
bölüm görüşülürken size daha sağlıklı şekilde verebileceğimi düşünüyorum. Ayrıca, bir arkadaşımız herhâlde 2008’le ilgili sormuş olmalı.
“Kapanan şirket sayısı nedir, firma sayısı nedir? Açılan firma sayısı nedir?
Rakamsal olarak bana bir bilgi verebilir misiniz?” dedi bir değerli
milletvekili arkadaşımız. Ayrıca “Kapanma ve tasfiye sebepleri nelerdir?” diye bir soru
tevcih ettiler. Buna da kısaca bilgi vermek istiyorum: Değerli arkadaşlarım, 2008 yılında Ocak ile Ekim ayları arasını
kapsayan bir sonucu sizlere bildirebilirim. Kapanan firma sayısı 2008 yılının
ilk on ayı içerisinde 32.586’dır, kurulan firma sayısı da 83.999’dur. Bu
firmalar, anonim şirketler, limitet şirketler, kolektif şirketler, komandit
şirketler ve gerçek kişi firmaları kapsamaktadır. “Şirketlerin kapanma ve tasfiye sebepleri nelerdir?” diye bir soru
daha soruldu. İşletme sermayelerinin yetersizliği, ortaklar arasındaki veya
şirket yönetimindeki ihtilaflar, devir veya birleşme, iflas, ölüm, genel
ekonomik sorunlar şirketlerin kapanma nedenleri olarak tespit edilmiştir. Bunun dışında cevabını veremediğim sorular da olabilir. Onlara da
izin verirseniz Sayın Başkanım, yazılı olarak cevap vereceğim. Çok teşekkür ederim. BAŞKAN – Çok teşekkür ediyorum Sayın Bakanım. Soru-cevap işlemini de gerçekleştirdik. Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır. Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Şimdi birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz. Birinci bölüm 1 ila 30’uncu maddeleri kapsamaktadır. Birinci bölüm üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Halil Ünlütepe, Afyonkarahisar
Milletvekili; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Rıdvan Yalçın, Ordu
Milletvekili; Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Hasip
Kaplan, Şırnak Milletvekili; şahısları adına Zekeriya Aslan, Afyonkarahisar Milletvekili; Veysi
Kaynak, Kahramanmaraş Milletvekili. İlk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Afyonkarahisar
Milletvekili Halil Ünlütepe’ye aittir. Sayın Ünlütepe, buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar)
– Sayın Bakan, saygıdeğer üyeler; bugün 96 sıra sayılı Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz. Birinci bölümle ilgili olarak
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Cumhuriyetin kurulmasından sonra kabul edilen 1926 tarihli Ticaret
Kanunu dört kitaptan oluşuyordu. Buna daha sonra deniz ticaret kitabı da
eklenmiştir. Ticari hayatı düzenleyen kuralların ihtiyacı karşılamaması üzerine
yürürlükte bulunan 1956 tarihli ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu
düzenlenmiştir. Bu yürürlükteki Yasa da 1926 tarihli yasanın sistematiğini
aynen korumuştur. BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, birkaç saniye
rica ediyorum. Saygıdeğer arkadaşlarım, salonda çok uğultu var. Hatibin
konuşmasını Sayın Bakan ve Komisyon Başkanlığı işitememiş olabilirler; lütfen… Buyurun. HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Görüştüğümüz tasarı, Adalet Bakanlığının 1999 yılında oluşturduğu
bir komisyon, beş yılı aşan bir çalışma sonucu hazırladığı Türk Ticaret Kanunu
Tasarı’sıdır ve kamuoyuna açıkladıktan sonra, kamuoyundan olumlu eleştiriler de
gelmiş, olumsuz eleştiriler de gelmiştir. Herhâlde dikkati çeken en önemli
eleştiri şuydu: Seçkin bir hukukçu olan ve ticaret komisyonunu oluşturan Adalet
Bakanından geldi. Sayın Bakan, bu tasarı açıklandıktan sonra “Tasarının yüzde
90’ının ifade itibarıyla yeniden kaleme alınması gerekir. Bu hâliyle tasarı
Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilecek durumda değildir.” demiştir.
Tasarı hakkında geniş eleştiriler yapılmış, mevcut tasarının Türkiye Büyük
Millet Meclisine sunulabilecek, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
düzeltilebilecek olgunlukta olmadığı ileri sürülmüştür. İşte bu tasarıyı bugün
burada görüşmeye ve en iyi şekilde çıkartmaya çalışıyoruz. Değerli arkadaşlarım, bu tasarı, 22’nci Dönem Parlamentosunda
Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmiş, Adalet Komisyonunda görüşülmüş
fakat Genel Kurula inmeden yasa kadük duruma
düşmüştür. 22’nci Dönemde bu tasarı üzerinde ciddi çalışmalar yapılmış, o
dönemde Cumhuriyet Halk Partisinin değerli üyeleri bu tasarıyla ilgili
düzeltmelerde, olumsuzlukları tartışmışlar hatta tasarıya karşı sundukları
raporda olumsuz gördükleri konuları belirtmişlerdir. Öncelikle şunu belirtmek istiyorum: Yeni ekonomik koşullara,
şartlara uygun bir Türk Ticaret Kanunu’nun çıkartılması gerekiyor mu?
Gerekiyor. Bu, tartışmasız bir konudur. Bunun hem de en iyi bir şekilde
çıkarılmasında yarar vardır. Fakat yasa yapmak hızlı tren faciası gibi yeni
yollara yol açabilir. Yasa yapmak teknik bir konudur. Yasa yaparken çok
tartışmalısınız, çok incelemelisiniz ve onun sonucunda iyi bir metni ortaya
koymak zorundayız. Son dönemde çıkarılan İç Tüzük’ün 77’nci maddesindeki
değişiklik, maalesef bu tasarıyı 23’üncü Dönem Parlamentosunun komisyonunda
incelenemez bir hâle getirdi. Sevgili arkadaşlar, kiloya koysanız en az 10 kiloya yakın bir
kitapçık. Bu tasarıyı Adalet Komisyonunda iki saatin içinde Adalet Komisyonunun
değerli üyeleri incelemek zorunda kaldı. Hâlbuki Komisyon üyeleri önce
kendileri inanmalıdır. Bir söz vardır: “Kendi pişirdiğini yemeyen aşçı yemeğini
başkasına yediremez.” Şimdi, iki saatin içinde bu tasarıyı nereye kadar
inceleyebilirsiniz? Hangi hukukçu Türkiye'nin belki önümüzde elli yıllık,
altmış yıllık ekonomi hayatını, ticari hayatını düzenleyecek olan bir yasayı
iki saatte, nasıl inceleyebilirdi? İnceleyemez ve inceleyemedik de. O konuda da
muhalefet şerhimizi koyduk. Fakat biraz önce de söylediğim gibi Cumhuriyet Halk Partisi, iyi,
uygulanabilir bir Türk ticaret yasasının çıkması gerektiğine inandı. Bununla ilgili olarak Komisyondan yasanın Genel Kurula inmesinden
sonra bu tasarıyı hazırlayan, ciddi emekler harcayan Sayın Profesör Doktor Ünal
Tekinalp’le, tasarıyı değerlendiren ve önerilerde
bulunan Sayın Profesör Doktor Erdoğan Moroğlu’yla
grupta Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerimizin, Anayasa Komisyonu üyelerimizin,
Adalet Komisyonu üyelerimizin ve hatta sayın grup başkan vekillerimizin de
katılımıyla bir iş çalışması yaptık. Bu konuda emeklerini, özveri ve
katkılarını bizle paylaşan değerli hocalarımıza huzurunuzda teşekkür etmek
istiyorum. Yani, Cumhuriyet Halk Partisi, burada da, Genel Kurul görüşmelerinde
de hazırlık aşamasındaki bu dikkatli, özenli davranışını sürdürecektir.
Tasarının ihtiyacı karşılayabilecek şekilde kanunlaşması için katkıda bulunacağız.
Ekonominin darboğaza girdiği, çalışan kesimlerin iş akitlerinin feshedilerek
işsizler ordusunun çoğaldığı, fabrikaların kapanmaya başladığı, Hükûmetin yeniden IMF’nin taleplerine ihtiyaç duyar hâle
geldiği bir ortamda ticari hayatı düzenleyen yasayı görüşmek, herhâlde çok daha
önemli bir hâle gelmiştir. Bu aşamadan sonra, dün, burada değerli Adalet ve Kalkınma
Partisinin Sayın Grup Başkan Vekili, yasayla ilgili çalışmaları sunarken
Komisyondan geçtikten sonra bu yasa tasarısı üzerinde gruplar arasında bir
uzlaşma sağlandığını, gruplar arasında ortak önergelerin hazırlandığını
belirtmiştir. Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; siyaset, ciddi iştir. Siyasetçi
olayları olduğu gibi anlatır. Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun o ortak
önergelerin hiçbirinde imzası yok. Bugün Sayın Komisyon Başkanımızla da
oturduk, biraz önce de söylediğim gibi en iyi şekilde çıkması için her türlü
özveride bulunacağız. Zaten özveride bulunuyoruz; sabah on bir, gece on bir...
Bir Grup Başkan Vekilinin, bir siyasi partinin en üst organında görev alan bir
değerli arkadaşımızın -herhâlde çalışmalara katılmadı, yanlış bilgi aktardılar
diye düşünmek istiyorum- bir partiyi bağlayıcı bir şekilde, bu şekilde
konuşması demek siyasi ahlakla bağdaşmaz. Biz olumlu davranışlarımızı yaparken,
olumlu saygıyı da görmek isteriz. Yapmadığımız bir şeyi yapmışız gibi
göstermesinden dolayı üzüldüm. Dün, Sayın Komisyon Başkanımız da burada yasayla
ilgili açıklamalarda bulunurken Sayın Komisyon Başkanımızdan bu konuda bir
düzeltmenin yapılmasını bekledim. Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, yasalar
çıkarken -ihtiyaç duyulan yasalarda- yapıcı muhalefetini ne şekilde
gösterdiğini Sayın Komisyon Başkanımız herhâlde takdir edecektir. Siyaset meşru zeminlerde olur. İki saatlik bir çalışmanın sonunda…
Bizim çalışma şekil ve yöntemlerimiz Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nde
bellidir. İç Tüzük’te bulunmayan bir hükmü… Siyasi partilerden birer temsilci
alalım, bu yanlış çıktı, bunun üzerinde, oturalım, çalışalım, düzeltelim…
Düzeltsenize Komisyonda, meşru zemin komisyondur. Bu dönemde, bu yürütmenin
yasamaya tahakkümünün getirdiği bir sonuç olarak İç Tüzük hükümleri dahi
çiğnenerek yeni tür çalışma kurulları ihdas edildi. Sayın Meclis Başkanımızın
bu konudaki çalışmalara şiddetle karşı çıkması lazımdır. Meclis İç Tüzüğü
kurallarına göre, Parlamentonun çalışmasından birinci derecede sorumlu Sayın
Meclis Başkanımızdır ve biz bu konuda sayın grup başkan vekillerimizin
istekleri üzerine o komisyona da arkadaşımızı verdik çünkü ciddi bir Türk
ticaret yasasının çıkması lazımdı. Bizim arkadaşımıza, soruyorum Sayın
Köktürk’e: “Sayın Köktürk, bu konuda bir uzlaşma var mı?” “Yok.” Beni, o
komisyonun dışında, çalışmalara katılan arkadaşımın düşünceleri bağlar. Grup
başkan vekillerimiz, Adalet ve Kalkınma Grubundan “Bunlarda uzlaşıldı.” önerisi
geldiğini söylediklerinde “Hayır, yok” diyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, buyurun
efendim. HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Bağlıyorum. Dün, bunun değişik bir uygulamasını maalesef burada gördük. Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bu tasarıda, görebildiğimiz
bazı eksiklikler var. Zaman dilimi içinde söz alarak bunları da tamamlamaya
çalışacağım. Borçlar Yasası temel bir yasadır. Temel yasayı görüşmeden Türk
Ticaret Yasası’nı görüşüyoruz. Dün burada hem Sayın Bakanımız hem Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına konuşan Sayın Grup Başkan Vekilimiz “Efendim, Türk
Ticaret Yasası’nı görüşeceğiz, yürürlük maddesine gelince tutacağız, daha sonra
Borçlar Kanunu gelecek…” Günaydın! Türk Ticaret Yasası, ticari hayatı
düzenleyen özel bir yasadır. Bu yasayı yüce Parlamentoda görüştükten sonra eğer
Borçlar Kanunu buraya gelirse, artık temel kanunu özel kanuna uydurmaya
çalışacağız. Bunu dünyanın hiçbir yerinde göremezsiniz. Yarın bu yasanın
tartışmaları hukuk fakültelerinde ders olarak anlatılacaktır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Bir cümleyle bağlıyorum. BAŞKAN – Buyurun. HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Sevgili arkadaşlar, bu çizdiğim çerçeve
içinde bu yasanın yasalaşması yönünde eleştirilerimizi, katkılarımızı
vereceğiz, olumlu düzeltmeler yönünde önergeler vereceğiz. Bu konuda değerli iktidar partisi grubunun da desteğine
ihtiyacımız olduğunu belirtiyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ünlütepe. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ordu Milletvekili Sayın
Rıdvan Yalçın, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşülmekte olan 96 sıra sayılı Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, partim ve şahsım adına yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın milletvekilleri, önümüzdeki tasarı, Meclis gündemini uzun
yıllar meşgul eden ve nihayet Genel Kurula gelebilmiş kapsamlı bir temel kanuna
ilişkindir. Yapılış mantığına, yapılış yöntemine, görüşme zamanına ciddi
itirazlarımızla birlikte, uzun yıllara dayalı ciddi bir emeğe dayalı bu çalışmaya
katkıda bulunanlara da teşekkür etmeyi bir borç biliyorum. Değerli arkadaşlarım, iktidar partisi sözcülerince bir ortak
önergeler hazırlanması meselesi ifade edildi ve bu meseleyle muhalefet ve o
çalışmaya katılan arkadaşlarımız da bir töhmet altında bırakıldı. Ben de o
çalışmaya partim adına katılmış bir komisyon üyesiyim. Daha önceki konuşmacılar ifade ettiler, bu tasarı 1.534 madde
olmasına rağmen, geçen dönemden kaldı diye, Komisyonda zaman kaybolmasın diye
sadece geneli üzerinde yapılan bir çalışmadan sonra Genel Kurula gönderildi ve
aslında İç Tüzük’ün 77’nci maddesinden kaynaklanan bu garabet durumun bir özrü
olarak Komisyon Başkanımızın inisiyatifiyle grup
başkanlıklarından böyle bir çalışma grubu oluşturulması istenmişti. Ben de
partim adına katıldım. Aslında bizim yaptığımız orada bir ortak önerge
hazırlamaktan ziyade, bilim heyetinin yaptığı çalışmalara nezaret etmek
şeklindeydi ve birçok değişiklik önergesi de çalışma zamanları dışında bize
elden gönderilmiştir. Örneğin bunun son örneği, bir madde de zannediyorum dün
Komisyon Başkanımızca gönderilmiştir. Değerli arkadaşlarım, bu çalışmayı küçümsemek, reddetmek için
bunları anlatıyor değilim fakat böyle bir iyi niyetli çalışmayı burada Meclis
kürsüsünde “Muhalefetin bu tasarıya karşı bir eleştirisi yok, bu tasarının
tamamını muhalefet de kabul ediyor.” gibi takdim etmek bu tür çalışmaların
önünü kesen bir yaklaşım olmuştur. Bu sebeple bu durumu kabullenmediğimizi
ifade etmek isterim. Sayın milletvekilleri, bütün modern ülkelerde hukuk oluşturmak en
önemli işlerin başında gelmektedir. Çağın gereklerine uyum sağlamak,
vatandaşlarına daha güvenli, daha şeffaf, rekabete açık, tüketicileri önemseyen
ticari ortam oluşturmak her devletin temel görevleri arasındadır. Hukuk, yeni
sorunlar üretmek için değil, sorunları çözmek için başvurduğumuz bir olgudur.
Bu itibarla bu kapsamda bir kanun yapmak çoğunlukla yararlarından çok
mahzurları ile yeni sorunlar üretmeye müsait olmaktadır. Bu kanunla elli hatta
seksen yıllık Türk ticaret hukuku birikimi, oturmuş yargı uygulamaları önemli
ölçüde devre dışı bırakılmaktadır. Madde sistematiği toptan değiştirildiğinden
hem uygulayıcılar hem de kanundan etkilenecekler bakımından zahmetli ve zaman
alıcı sonuçlar doğuracaktır. Dikkat edilirse örnek alındığı ifade edilen AB
ülkelerinin en dinamik alan olan ticaret hukukunda özellikle teknolojik
gelişmeler ve yönetişim anlayışının çağdaş gereklerine uygun olarak sıkça
değişiklikler yapıldığı, kanunlara yeni müesseseler ilave edildiği ve hatta
birçok ülkede özel kanunlar çıkarmak suretiyle mevzuat eksikliğinin giderildiği
görülecektir. Ancak hiçbir ülkede, bu tasarıyla yapıldığı gibi, sanki ilk kez
ticaret kanunu yapılıyormuş gibi bir yöntem izlenmemiştir. Kanunlar, ülkelerin,
aynı zamanda devlet geleneğinin de yazılı vesikaları olarak özenle korunması
gereken kimlik unsurlarındandır. Onun için seksen yıllık geleneği bir çırpıda
yok etmek doğru değildir. Bir kanunun yürürlükte kaldığı zamanın uzunluğu bir
olumsuzluk değil, gelecek kuşakların hayranlığını kazanacak bir durumdur. Değerli arkadaşlarım, iktidar partisi benzer yöntemleri önemli
diğer temel kanunlarda da yapmıştır; Ceza Kanunu, Borçlar Kanunu, Hukuk Usulü
gibi. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, âdeta, cumhuriyetin yerleşmiş,
gelenekselleşmiş bütün birikimlerini yok sayıp yeni bir başlangıç yapılıyormuş
gibi bir tavır içerisine girilmesini doğru bulmamaktayız. Yürürlükteki kanunun
eksik yanlarını tamamlamak, aksayan yanlarını düzeltmek yerine çok daha fazla
zaman gerektiren ve çoğunlukla yürürlüğe girene kadar bazı hükümleri eskiyen bu
yöntem sağlıklı da değildir. Nitekim bu tasarıda bu durumla karşılaşmaktayız.
Komisyon Başkanımızın inisiyatifiyle kurulan çalıştayda, elli altı -bir madde daha ilave edildi- elli
yedi değişiklik önergesinin hazırlanmış olduğu da bu sağlıksız durumun bir
delilidir. Bir kanunun bütünüyle yeniden yapılması, acil ihtiyaç olan
değişikliklerin de nasılsa yeni kanunda yer alır düşüncesiyle yapılmaması
sonucunu doğurmaktadır. Örneğin, değerli arkadaşlarım, bu kanunun hazırlığı on
yıla yakın zaman sürmüştür ve bu on yıl içerisinde hep yeni düzenlenecek
kanunda yer alacak düşüncesiyle elzem olan değişiklikler de yapılamamıştır.
Yukarıdaki açıklamalardan iktidar partisi ile partimiz arasındaki yasama
anlayışının farklılığını ifade etmiş oldum. Değerli arkadaşlarım, çok önemsediğim iki hususu daha sizlerle
paylaşmak istiyorum: Birincisi: Kapsamlı temel kanunlar, içinden geçtiğimiz ağır
ekonomik kriz ve terör olaylarındaki infial uyandıran yoğunluk sebebiyle doğru
bir zamanlama içinde görüşülmemektedir. Bu tür kapsamlı temel kanunlar daha
dingin zamanlarda, uzun vadede yaşanacak etkilerinin de değerlendirilebildiği
bir atmosferde görüşülmelidir. İkinci husus ise milletimizin gündemi ile Meclisimizin gündemi
arasında aynılık olmayışıdır. Ne yazık ki bugün milletimizin iki temel gündemi
kâbus gibi her ferdimizi kuşatmış bulunmaktadır. Ekonomideki kötü gidiş
nedeniyle emeğinin karşılığını alamayan çiftçimiz mutsuz, işini kaybetmekten
korkan çalışanımız huzursuz, kirasını ödeyemeyen esnaf parasız, üretimi
durdurmuş iş adamı çaresiz ve gelecekten umudunu kesmiş emeklimiz moralsizdir.
Bir yanda ise vatanımızın bütünlüğüne, milletimizin birliğine kasteden hain
teröre karşı güçlü bir irade göstermesi gereken iktidarın, çözüm olarak
“Terörist başı”na komşu göndermeyi, hamilerinden
medet ummayı seçmesi vatandaşlarımızı derinden yaralamaktadır. Böyle bir
zamanda bu yasayı görüşüyor olmak en iyi ifadeyle talihsizliktir. Aziz
milletimizin, partimizin gündemi ile kendi gündeminin bir olduğunu, bizim de
terör ve ekonomik krize karşı önlemleri görüşme isteğinde olduğumuzu ancak
Meclis gündemini belirleyenin iktidar partisinin sayısal çoğunluğu olduğunu
bilmesini özellikle istirham ediyorum. Sayın milletvekilleri, şimdi de kısaca üzerinde konuştuğum bölümle
ilgili değerlendirmeler yapmak istiyorum. Tasarının 1’inci maddesinde esaslı
bir değişiklik olmayıp “ticari işletme” kavramı, kapsamı daha genişletilerek
ana terim hâline getirilmiştir. 3’üncü maddede ise “ticari işletme türü” yerine genel terim olarak
“ticari işletme” terimi kullanılmış, içerik aynı kalmıştır. 5’inci maddede yapılan değişiklik esas itibarıyla yerinde ve
gerekli bir düzenlemedir. Yapılan düzenlemeyle denizcilik ihtisas
mahkemelerinin görev ve yetki alanları, bu kanun ve diğer kanunlardan doğan
deniz ticaretine ilişkin kapsam genişletilerek diğer kanunlarla var olan
çelişkiler giderilmiştir. Sayın milletvekilleri, tasarının 8 ve 9’uncu maddeleri üzerinde
yoğun tartışmalar yaşanmış, bilim çevreleri ve maddeden etkilenecek bankalar,
finans kuruluşları ve uygulayıcıların üzerinde ittifak etmekte zorlandığı
düzenlemeler olmuştur. Hükûmetin ilk tasarısında
maddede yer alan faizin anaparaya eklenerek tekrar faiz yürütülmesi olan
bileşik faiz Komisyonca yasaklanmış olmasına karşın, yukarıda sayılan çevrelerden
gelen itirazlar üzerine şimdi önergeyle tekrar metne ilave edilmek
istenmektedir. Bankacılık uygulamaları ve cari hesaplar için böyle bir
ihtiyaçtan bahsedilse de finans kuruluşları karşısında güçsüz kredi
kullanıcılarını korumak bakımından Komisyonun yaklaşımı bizce daha doğru
bulunmaktadır. Nitekim Komisyonda bileşik faiz yasağının tek
istisnai hâli olan ve şimdi önergeyle tekrar eklenmek istenen düzenleme,
“Uygulamada sıkça istismar edildiği, cari hesap dışında ticari olmayan borçlar
ve özellikle kredi kartları bakımından neredeyse genel bir uygulamaya dönüştüğü
ve kredi sözleşmelerinin cari hesap sözleşmesi olarak düzenlenerek hem faiz
bakımından ve hem sözleşmenin kolayca feshine imkân vermesi bakımından daha
güçsüz durumda olan kredi kullanıcıları aleyhine yarattığı sakıncalar nedeniyle
uygun bulunmamaktadır.” Değerli arkadaşlar, bu cümleler benim değil
Komisyonumuzun görüşleridir. Biz de bu isabetli görüşlere katılıyoruz.
Özellikle, yaşadığımız ekonomik krizin yıkıcı etkileri, kredi bulmada yaşanan
sıkıntılar, kredi kartlarının kriz nedeniyle kullanılma yoğunluğu
gözetildiğinde bileşik faize tekrar geri dönülmemelidir. Bu konudaki önergeye
destek vermeyeceğimizi ifade etmek istiyorum. Yine, değerli arkadaşlarım, bu maddeye ilişkin bilim çevrelerinde
de genel faiz kurallarının… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan. BAŞKAN – Sayın Yalçın, buyurun, konuşmanızı tamamlayınız. RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Teşekkür ediyorum. Değerli arkadaşlarım, bu faiz düzenlemesinin genel olarak Borçlar
Kanunu’nda, ticari faizin de Ticaret Kanunu’nda düzenlenmesine ilişkin bilimsel
görüşler de mevcuttur. Tabii, maddelere ilişkin daha çok söyleyeceklerim vardı ama süre
yetmeyecek. Değerli arkadaşlarım, burada “yeni” diye takdim edilen, “bir
reform” diye takdim edilen tasarının ilk otuz maddesinde bana göre üç maddede
önemli değişiklik yapılmıştır. Bunları da kısaca arz ettim. Sayın Bakanım ile Komisyon Başkanıma özellikle bir istirhamımı
ifade etmek istiyorum. Bu kanunu yeni yürürlüğe giriyormuş gibi yapmak yerine,
önceki kanunda değişiklik gibi yapıp en azından yürürlük tarihini 57’den
sürdürmek gibi bir manevi mirası bırakalım gelecek nesillere. Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yalçın. Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan. Sayın Kaplan, buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar) DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle, bu tasarı ile ilgili çalışan, emek veren bütün
öğretim üyelerine, önceki hükûmetlere, katkı sunan
tüm komisyon üyelerine ve bu konuda çalışmalarını büyük bir kitapçıkta bize
gönderen Türkiye Barolar Birliğine teşekkür ederek başlamak istiyorum. Tabii, bir sene önce bu tasarı Meclise geldi ve sanıyorum, kapsam
itibarıyla bakıldığı zaman en kapsamlı temel kanun olarak gözüküyor. Bu arada önemli
değişiklikler oldu, yasalar çıkarıldı, hâlâ komisyonlarda görüşülen yasalar
var. Ne yazık ki Hükûmet, kendisinin Meclise sunduğu
tasarıyı dikkate almayan düzenlemeler yaparak bu tasarı şimdiden ihlal edilmiş
durumda, şimdiden birçok maddesinin değişmesi gerekir durumda. Örneğin, kamu
denetimi, muhasebeyle ilgili bir tasarı var, onunla ilgili maddeler burada var.
Şimdi, eğer kamu denetimi yasası çıkacaksa bunun ona uygun duruma getirilmesi
lazım, eğer bu çıkarılacaksa onun buna uygun duruma getirilmesi lazım veya
mükerrerliğin kaldırılması lazım. Yine, Anayasa Mahkemesinin verdiği birçok iptal kararını baypas
etmek üzere buradan birçok yasa çıktı ekonomik konularda. Yine, bu yasa
tasarısı bir bütün olarak ele alındığında… BAŞKAN – Sayın Kaplan, üç-beş saniyenizi rica edebilir miyim
efendim. IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI A)
Çeşitli İşler 1.- Genel Kurulu ziyaret eden, Çin
Halkı Siyasi Danışma Konferansı Başkanı Sayın Jia Qinglin ve beraberindeki heyete Başkanlıkça “Hoş geldiniz”
denilmesi BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Sayın Köksal Toptan’ın resmî konuğu olarak ülkemizi ziyaret etmekte
olan Çin Halkı Siyasi Danışma Konferansı Başkanı Sayın Jıa
Qınglın ve beraberindeki heyet, Meclis Başkanımız
Sayın Köksal Toptan ile birlikte şu anda Meclisimizi teşrif etmiş bulunuyorlar.
Kendilerine, Genel Kurul adına “Hoş geldiniz.” diyorum. (Alkışlar)
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
(Devam) 1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96) (Devam) BAŞKAN - Buyurun Sayın Kaplan. HASİP KAPLAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Meclis Başkanımız ve değerli konuklarına “Hoş geldiniz.”
diyerek devam etmek istiyorum ben de. Bu yasa tasarısı, temel bir yasa tasarısı olarak Medeni Kanun’un
ve Borçlar Kanunu’nun ayrılmaz bir parçasını oluşturuyor. Ülkede adaletli bir
vergi reformunu odağa almadan, vergi reformunu düzenli bir şekilde oturtmadan
bu temel yasayı da adil ve hakkaniyete uygun olarak yaşama geçirmek mümkün
değildir. Burada elbette ki bu yasanın çıkmasında Avrupa Birliği mevzuatının
etkileri var. 20’nci yüzyıl ticaret hukukunun yerine 21’inci yüzyılın bilişim
çağındayız; İnternetten tutun yüksek teknolojiye kadar. Bir dünya savaşı
yaşandı, paktlar çöktü, yeni sistemler kuruldu, yeni Birleşmiş Milletlerin örgütlenmelerine
geçildi, Avrupa Konseyi bölgesel paktları kuruldu, uluslararası hukuk
oluşturuldu, mahkemeler kuruldu, deniz ticaretinde önemli gelişmeler oldu.
İnternet ve bilişim suçlarında yeni bir çağa giriyoruz. O dönemlerde -bu yasa
en son 1957 tarihli- bu yasadan sonra dünyamıza televizyon, cep telefonu,
İnternet ve çok hızlı teknik değişimler girdi. Bütün bunları dikkate
aldığımızda, böyle bir yasa değişikliğinin kaçınılmazlığı ortada. Ama biz Demokratik Toplum Partisi olarak bu yasanın mümkün olduğu
kadar yanlış yerlerini düzeltmeye çalışacağız ama şimdi bir bütün olarak ve
hukukçu olarak baktığımda, sistematik olarak -deveye “boynun eğri” demişler,
“nerem düzgün ki” demiş- bu yasa tasarısına da baktığımız zaman çalışmalarımızı
eğer sıkılaştırırsak ve “Bir an önce çıksın.” dersek inanıyorum ki çok ciddi
hatalar yapabiliriz. Bu nedenle, biz olumlu önergelerle bu düzeltmeleri
yapmaya çalışacağız. Mesela, para biriminden altı sıfır attık; YTL gitti, TL
geldi. Bu, Türk ticaret hukuku mevzuatında çok önemlidir. Bu tür şeylerin,
ulusal üstü yargı hukukunun dikkate alınması gerekiyor. Birinci bölümde hemen göze çarpan birkaç eksikliğe dikkat çekmek
istiyorum. 1’inci maddeden başlıyor eksiklik. Türk Ticaret Kanunu, Medeni
Kanun’un ayrılmaz bir parçasıdır. Türk ticaretinin iki temel unsuru var
arkadaşlar: Alacak ve borç. Alacak ve borcu da Borçlar Kanunu düzenler. Başında
bir eksiklik var yani. Elbette ki bunu önergelerle düzenleyeceğiz. Hemen devam ediyorum: Ticari davaların görüleceği mahkemeler… Bu
ticari mahkemelerde kaç bin dava görülüyor? Kaç bin dava kaç yılda
sonuçlanıyor? Bu bilirkişi müesseseleri bu davaları nasıl etkiliyor? Bütün bu
konuların fotoğrafı çekilmeden sadece ticari davaların, yetki ve görevlerinin
bahsedilmesi yetmiyor. Öncelikle Adalet Bakanlığının, ticari davaların
görüldüğü tüm mahkemelerin hâkimlerinin, personelinin, bilirkişi sisteminin
önemli bir şekilde değişikliğe uğratılması gerekiyor. 8’inci maddede gerçekten bir hüküm var ki ticari faizlerde faiz
oranı serbestçe belirlenir. Yani bu ülkemizde 60 milyon cep telefonu var, 70
milyon kredi kartı var. Bileşik faizlerin yüzde 300’lere vurduğu, milyonlarca
insanımızın faiz icra ve iflas takibine alındığı bir dönemde faizi serbest
bırakmak hangi vicdan, hak, hangi hakkaniyet, hangi etik sınırların içinde
kalır? Bunun muhasebesini yüce Meclisin gerçekten çok iyi yapması gerekiyor.
Faizi serbest bırakırsanız tefeciliği de serbest bırakırsınız olur biter, bu
kadar açık. Faiz oranları konusunda Meclisin bir sınır koyması gerekiyor. Nedir
bu sınır? Merkez Bankası yıllık borç faizleri bellidir. En azından denilir ki,
“Bunun 2 katını geçemez.” Yani yüzde 21 oranında şu an faiz alınıyor yıllık,
yüzde 42’yi geçemez ama derseniz ki “ticari faizlerde faiz serbesttir.” Kredi
kartları artık, cep telefonları bütün aile bireylerinin elinde; ek kartlarla,
cep telefonlarıyla gelen faizlerin oranının yüzde 100’ü geçtiği bir ülkede
sosyal kriz ve patlamaların olması kaçınılmazdır. Yine 11’inci maddede bir hüküm var, deniliyor ki: “Ticari işletme
ile esnaf işletmesi arasındaki sınır Bakanlar Kurulunun çıkaracağı bir
kararnameyle gösterilir.” Yasama Meclisi neden kendi görev ve yetkisini
Bakanlar Kuruluna, yürütmeye devretsin ki? Neden kararnameye bıraksın ki? Zaten
gerek yok. Hemen devamı olan 15’inci maddede, esnafın ne olduğunu çok açık
ifade eden bir hüküm var. “Esnaf ekonomik faaliyeti sermayeden fazla, bedeni
çalışmasına dayanan” tanımını yapıyor. Şimdi siz, bilmem, bir köydeki bir
bakkalı bir marketle, bir süpermarketle, bir ticari işletmeyle eş değer görürseniz,
eş değer vergiye tabi tutarsanız, zaten esnafımızın dükkânlarını, yüz
binlercesini kapattığı, ekonomik küresel krizin Türkiye’yi de vurduğu bir
dönemde, bu, esnafımızın hayatını daha da zorlaştırır. Esnafımızın vergiden
muaf tutulmasını sağlayacak, belli bir kapasitede teşvik edilecek, esnafımızı
biraz ayakta tutacak düzenlemelere ihtiyaç duyduğumuz günleri yaşıyoruz.
Gerçekten, bu ticari faiz uygulamasıyla beraber korkunç bir adaletsizliğin
yaşanacağı görülmektedir. Biz, ticari davaların görüleceği mahkemelerin burada tanımını ve
görev ve yetkilerini açıklıyoruz. Peki, Türkiye, Dünya Ticaret Örgütünün Tahkim
Kurulunun tarafı değil midir? Türkiye, Hamburg’daki Denizcilik Yüksek
Mahkemesinin tarafı değil midir? Türkiye, Lüksemburg’daki Ekonomi Adalet
Divanının kararlarının tarafı değil midir? Türkiye, Birleşmiş Milletler
nezdinde kurulan birçok ulusal üstü yargının tarafı değil midir? Tarafı ise bu
ticaret kanununda neden ulusal üstü yargıya dair bir hüküm yer almamaktadır. Bu
yanıyla da… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Kaplan, konuşmanızı tamamlayınız lütfen. HASİP KAPLAN (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan. …sadece krizde küreselleşen bir ticari hayat söz konusu değil.
Artık İnternet, şirketler, acenteler, Uzak Doğu’dan Pasifik’ten, Çin’den,
Hindistan’dan, Japonya’dan Washington’a, Londra’ya, Reykjavik’e kadar iç içe
girmiş durumdadır. İç içe giren bu sorunların, sözleşmelerin,
bunların hukukundan doğacak herhangi bir ihtilaf konusunda, ulusal üstü yargı
konusunda, ticari alanda uzmanlaşmış yargıç açığınızı kapatmadığınız zaman, bu
konuda nitelikli insan yetiştirmediğiniz zaman, son küresel krizin faturasının
dünyada 7 trilyona yükseldiği bir dönemde, eğer bunun önlemini alıp bu temel
kanun, Türkiye’nin ekonomisinin de geleceğini belirleyecek yararlı bir yasa
çıkarmış olmayız. Bu katkıları sunmaya hazırız. Şimdiden teşekkür
ediyorum. Sağ olun Sayın Başkanım. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan. Bölüm üzerinde şahsı adına ilk konuşmacı Afyonkarahisar
Milletvekili Zekeriya Aslan. Sayın Aslan, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) ZEKERİYA ASLAN (Afyonkarahisar) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Ticaret Kanunu Yasa Tasarısı’nın birinci
bölümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım. 1957 tarihinde yürürlüğe giren ve elli yıla yakın bir süreden beri
uygulanmakta olan 1956 tarihli 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun Türk
hukukuna ve Türk ticaret hayatına büyük hizmetlerde bulunduğu bir gerçektir.
Ancak, 6762 sayılı Kanun’da -geçen elli yıl içinde- bu gelişmelere karşılık
değişiklikler de yapılmamıştır. Dünyada ve ülkemizde ekonomik ve ticari hayatta meydana gelen
gelişim ve değişimlere paralel olarak 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda
değişiklikler yapmak ve yeni bir Türk Ticaret Kanunu tasarısı hazırlamak üzere
çalışmalara 1999 yılında başlanmış olup zaman içerisinde çok çeşitli ve ciddi
müzakerelerden geçerek yeni yasama döneminde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Adalet Komisyonunda 26/12/2007 tarihinde yapılan
toplantı sonucunda tasarı ve rapor Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nün
77’nci maddesinde yapılan değişiklik doğrultusunda oy çokluğuyla benimsenmiş ve
Genel Kurula gönderilmesine karar verilmiştir. Değerli arkadaşlar, 1 ila 30’uncu madde arası bölümü üzerinde
konuşuyoruz. Tabii, bu bölümde neler var neler yok onlardan bahsedeceğim,
kanunlar neler getirmiş onlardan bahsedeceğim. Türk Ticaret Kanunu Yasa Tasarısı’nın birinci bölümü, daha çok
arkadaşlar, başlangıç hükümleri, genel hükümler ve tanımlamaları içermektedir.
1’inci madde, ticari hükümleri ve uygulama alanını, mahkemenin ticari işlerde
hangi kuralları uygulayacağını; 2’nci madde de ticari örf ve âdetin niteliği ve
uygulanma durumunu; 3’üncü madde ise ticari işleri tarif etmektedir. 4’üncü maddeye baktığımızda, ticari davaları tarif etmekte olup
ticari davalarla ilgili bazı istisnalar açıklanmıştır ve ticari davalarda
delillerin sunumunun şekli belirtilmiştir. 5’inci madde, ticari davaların görüleceği mahkemeleri ticaret
mahkemelerinin olmadığı yerlerde hangi mahkemelerin bu sıfatla davalara bakmaya
yetkili olduğunu anlatmaktadır. 6’ncı madde, kanuni zaman aşımını, 7’nci madde müteselsilen
sorumluluğu açıklamaktadır. 8, 9 ve 10’uncu maddeler, faizle ilgili kanun maddeleridir. 8’inci
madde faiz oranını, 9’uncu madde faizin ticari işlerde uygulanmasını, 10’uncu
madde ise faizin başlangıcını belirtmiştir. Başlangıç maddelerinden sonra Birinci Kısım ticari işletmeyi ele
almıştır. Ticari işletmenin Birinci Kısmı tacir kavramını, ticari işletme
kavramını açıklamaktadır. 11’inci madde, ticari işletmeyi açıklamaktadır. Esnaf işletmesiyle
ticari işletme arasındaki sınırın tayini yine ticari işletmenin devir şekli
açıklanmıştır. 12’nci madde, taciri açıklamakta, kime tacir denildiğini ve
istisnalarını belirtmektedir. 13’üncü madde de ise küçük ve kısıtlıların tacir durumları
açıklanmıştır. Kanuni temsilcinin ceza yönünden sorumluluğu belirtilmiş,
14’üncü madde ticaret yapmaktan men edilenleri açıklamıştır. Değerli arkadaşlar, 15’inci madde, ekonomik faaliyeti fazla olan
bedenî çalışmasına dayanan ve geliri kararnameye göre sınırı aşmayan, sanat ve
ticaretle uğraşan esnaf kardeşlerimizi açıklamaktadır. 16’ncı madde, ticari işlerle ilgili tüzel kişileri sıralamaktadır.
Hangi tüzel kişilerin tacir sayıldığı, hangilerinin sayılmadığı belirtilmiştir.
17’nci madde, donatma iştirakine tacire ilişkin hükümlerin
uygulanacağını açıklamaktadır. 18’inci madde ise, tacir olmanın genel olarak hükümlerini
belirtmektedir. Tacirin tabi olduğu genel kuralları, işlerinde basiretli bir iş
adamı gibi davranması gerektiği ve tacirlerin arasındaki sözleşme hükümlerini
açıklamaktadır. 19’uncu madde ise, tacirin borçlarının ticari olması gerektiğini,
bir taraf için ticari iş olan sözleşmenin, aksine hüküm yoksa karşı taraf için
de ticari iş sayıldığı açıklanmaktadır. 20’nci madde, tacirin yaptığı işin karşılığı ücretini isteyebilme
hakkını ve faiz isteme hakkını açıklamaktadır. 21’inci maddede, fatura ve teyit mektubunun hukuki anlam ve
geçerlilik şartları açıklanmıştır. 22’nci maddeye baktığımızda, hangi hâllerde ücret veya sözleşme
cezasının indirilemeyeceği tanımlanmıştır. 23’üncü madde, ticari satış ve trampa kavramlarını tanımlamakta,
sözleşmenin feshi, temerrüt, ayıplı malın durumu, ihbar zamanını açıklamıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı’nın İkinci Kısmında ticaret sicili yer almaktadır. Bu kısımda yer alan
24’üncü madde ticaret sicilini tarif etmekte, ticaret sicilinin nasıl
tutulacağını açıklamaktadır. Ticaret sicili müdürlüğünün hangi birlik veya
kurum tarafından kurulacağı belirtilmiştir. 25’inci maddede, ticaret sicilinin yönetimi anlatılmıştır. Yönetim
sorumluluğu ve sicil müdürlüğü açıklanmıştır. 26’ncı maddede, ticaret sicili ile ilgili yönetim, defterin
tutulması, personelin durumunu düzenleyen tüzük belirtilmiştir. Devam eden
maddelerde de… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Aslan, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. ZEKERİYA ASLAN (Devamla) - …ticaret siciline tescil şartları;
27’nci maddede, ticaret siciline tescilin istem üzerine yapılacağı
açıklanmıştır. 28’inci maddede tescil istemi ilgilileri, temsilcileri veya hukuki
haleflerinden bahsedilmiş; 29’uncu maddede tescil isteminin şekli; 30’uncu
maddede ise tescil isteme süresi belirtilmiştir. Tasarının hazırlanmasında emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
Tasarının ülkemize hayırlı olmasını temenni eder, yüce Meclisi saygıyla
selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslan. Şahsı adına ikinci konuşmacı Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Veysi Kaynak, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; Türk Ticaret Kanunu Yasa Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde
söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Birinci bölüm, 1 ila 30’uncu maddelerden oluşmakta ve başlangıç,
ticari işletme, tacir ve kısmen de ticaret sicilini düzenleyen hükümleri ihtiva
etmektedir. Saygıdeğer milletvekilleri, malumlarınız olduğu üzere Osmanlı
döneminde ticaret hukuku alanında 1850 yılına kadar İslam hukuku sistemi
uygulanmaktaydı. 1850 yılında, 1807 tarihli Fransa Ticaret Kanunu’ndan
uyarlanarak Kanunnâme-i Ticaret adında ilk yazılı
ticaret kanunu yürürlüğe konulmuştur. Cumhuriyetimizin ilk kanunu olan 29 Mayıs
1926 tarihli Ticaret Kanunu ise 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu
kanun ise genel itibarıyla 1882 tarihli İtalyan Ticaret Kanunu’ndan,
ortaklıklarla ilgili hükümleri ise Alman ve Fransız kanunlarından alınarak
karma bir sisteme dayanarak düzenlenmiştir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, taslağı Alman hukukçu
Profesör Hirsch tarafından hazırlanan 6762 sayılı
Türk Ticaret Kanunu, 1 Ocak 1957 tarihinde yürürlüğe girmiş; Türkiye’nin
ihtiyaçlarını büyük ölçüde, sektörün kendine özgü hukuki ilişkilerini iyi bir
şekilde düzenlemiş; hem Türk ticaret hukukunun doğru yönde gelişmesinde etkili
rol oynamış hem de ülkemizin ekonomik kalkınmasına gerekli kanuni desteği
sağlamıştır. 6762 sayılı Kanun’un uygulandığı 20’nci yüzyılın ikinci yarısında
bir ticaret kanunu için çok önemli, hatta bir anlamda sıra dışı olaylar cereyan
etmiş ve kalıcı sonuçları olan dönemler başlamıştır. Bunlara örnek verecek
olursak, Avrupa Ekonomik Topluluğunun, Avrupa Birliğinin küresel, ekonomik,
siyasi ve ticari bir güç hâline gelmesi, serbest pazar ve rekabet ekonomisinin
tüm ülkelerde yaygınlık kazanması, iki taraflı dış ticaretin çok taraflı
uluslararası ticarete dönüşmesi ve bunun gibi gelişmeler kuramlarını,
öğretilerini ve düzenlerini birlikte getirmişlerdir. Elli yıla yakın bir süreden beri uygulanmakta olan Türk Ticaret
Kanunu’nun Türk hukukuna ve Türk ticaret hayatına büyük hizmetleri olduğu
muhakkak olmakla beraber, bu geçen elli yıldan sonra yeni gelişmelere karşılık
verebilecek değişiklikler yapılamamıştır. Dünyada ve ülkemizde ekonomik ve ticari hayatta meydana
gelen değişim ve değişimlere paralel olarak 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda
değişiklikler yapmak ve yeni bir ticaret kanunu tasarısı hazırlamak üzere, 1999
yılında, üniversite öğretim üyelerinden Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği
temsilcilerine kadar birçok yetkiliden, ilgiliden oluşan bilim komisyonu
oluşturulmuş ve bu çalışma o günden bu yana sürdürülmüştür. Görüş gönderen kurum ve kuruluşlar, sivil toplum örgütleri temsilcileri
teker teker bu toplantılara davet edilmiş ve bu
tasarı gerçekten, çoğulcu ve demokratik bir hazırlık sürecinin bir örneği
olmuştur. 1.535 madde ve 2 geçici maddeden oluşan yeni Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisine 9/11/2005
tarihinde sunulmuş, Adalet Komisyonu 1/12/2005 tarihli toplantısında, geneli
üzerinde görüşmelerden sonra bir alt komisyona işi havale etmiştir. Yapılan
kırktan fazla toplantı sonunda 14/6/2006 tarihinde bu
çalışmalar tamamlanmıştır. 8/11/2006 ve 10/1/2007
tarihlerinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonunda tasarının
görüşülmesinin usul ve esaslarının belirlenmesine yönelik toplantılar 18 Nisan
2007 tarihinde tamamlanmış ve Genel Kurula sunulmak üzere rapor hazırlanmıştır.
Daha sonra seçim sürecinin başlaması nedeniyle tasarı geçen dönem Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülememiş ve kanunlaşması mümkün olmamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaynak, konuşmanızı tamamlayınız. VEYSİ KAYNAK (Devamla) – Teşekkür ederim efendim. Yeni yasama döneminde Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet
Komisyonumuz, 26/12/2007 tarihinde yaptığı toplantıda
tasarı ve raporu Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nün 77’nci maddesine
göre benimsemiş ve Genel Kurula gönderilmesine karar vermiştir. Bu tasarı, uluslararası piyasaların önemli bir parçası
olmak, bilgi toplumu hizmetleri, uluslararası rekabet piyasalarına açılmak,
Avrupa Birliğine uyum, çağdaş ve modern bir Türk ticaret kanunu, tüketici, pay
sahibi ve kamuyu koruma ve konumlarını güçlendirme hedefleri çerçevesinde
başlangıç ve son hükümlerinin yanı sıra ticari işletme, ticaret şirketleri,
kıymetli evrak, taşıma işleri, deniz ticareti ve sigorta hukuku olmak üzere 6
kitaptan oluşmuş ve kıymetli evrakın düzenlendiği kitap hariç olmak üzere 5
kitap yeniden düzenlenmiştir. Gerek tasarıda gerek gerekçelerde arı bir Türkçe için özen
gösterilmiş, yaşayan Türkçe tercih edilmiştir. Teknik hukuk terimlerinin
arılaştırılmasında Türk Medeni Kanunu esas alınmıştır. Çünkü tasarının 1’inci
maddesine göre Türk Ticaret Kanunu, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun ayrılmaz
bir parçasıdır. Saygıdeğer milletvekilleri, bu tasarının hazırlanmasında gerçekten
uzun bir emek ve uzun bir gayret süreci olmuştur. Emeği geçen herkese teşekkür
ederken, hususen, benim de Hocam Profesör Sayın Ünal Tekinalp’e, bilim heyetine, sivil toplum kuruluşlarına
özellikle teşekkür ediyorum. Tasarının Türk hukuk dünyasına, Türk iş dünyasına
ve bütün milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kaynak. Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, bölüm üzerinde on beş dakika
süreyle soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz. Sayın Tankut, buyurun efendim. YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Az önceki kısımda Sayın Bakanım, pek anlaşılmadığını ifade ettiler
ses bozukluğundan dolayı, onun için sualimi hem değiştirerek hem de daha
özetleyerek sormak istiyorum: Sayın Bakanım, bu tasarıyla sermaye şirketlerine
getirilen web sitesi mecburiyeti çerçevesinde söz konusu web sitelerinin
belirli bir formatı ve standardı olacak mıdır? Bu sitelerin maliyetleriyle
ilgili olarak firmalara ne gibi kolaylıklar ve düzenlemeler yapılacaktır?
Hepsinden önemlisi, bu sitelerin yayınlanması için mutlaka bir alan adının
tahsis edilmesinin lazım geldiği hepinizin malumudur. Bu alan adlarının
uzantısının “tr” olma mecburiyeti olacak mıdır? Yoksa isteyen firmalar yurt
dışındaki servis sağlayıcılarından “tr” uzantısı olmayan “com” gibi, “org” gibi
veya “net” gibi alan adlarını alabilecek midir? “Tr” uzantılı alan adı firmalar
için mecburi olacaksa bu alan adlarının ülkemizde sadece ODTÜ tarafından
verilmesi rekabet şartlarını etkilemeyecek midir? Hükûmet
olarak bu konudaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyim? (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Sayın Çalış… HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım, bankalara, tarım krediye, TEDAŞ’a,
benzeri kişi ve kuruluşlara borçları nedeniyle esnaf, sanayici, tüccar, köylü
zor günler geçiriyor. Kapılarda, sokaklarda banka görevlileri, icra memurları
korku kaynağı hâline gelmiştir. İnsanlar borçlu ya da kefil olmaları nedeniyle
sıkıntılı günler geçiriyorlar. Tedbir alınmazsa, bankaların yakın bir gelecekte
çarşıları, apartmanları, fabrikaları, tarlaları, bahçeleri hatta köyleri olmaya
devam edecektir. Bu problemleri çözmek için ne gibi çalışmalarınız vardır? İkinci sorum ise, bu tasarı ile faizi serbest bırakıyor musunuz?
Faiz konusundaki görüşleriniz nedir? BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çalış. Sayın Doğru… REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakana sormak istiyorum: Kasım ayı itibarıyla Türkiye’de
cezaevlerinde kaç mahkûm yatmaktadır? Bazı cezaevlerinde kapasitenin çok
üzerinde mahkûm olduğu, yer bulunmadığı ifade edilmektedir. Yeni cezaevi açmayı
düşünüyor musunuz? Tokat Cezaevi ne zaman açılacaktır? Önümüzdeki dönem içinde
toplumda genel beklenti olan af düşünüyor musunuz? Diğer bir soru olarak: İstatistiki
bilgilere göre cezaevlerindeki mahkûmlar arasındaki suç oranları nedir?
Özellikle son yıllarda ülkemizin en önemli konularından birisi olan uyuşturucu
ve madde bağımlılığıyla ilgili suçların arttığı görülmektedir. Cezaevlerinde
bununla ilgili bir eğitim yapmayı düşünüyor musunuz ve yaptırıyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğru. Sayın Özçelik… OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Yasa tasarısının 8’inci maddesinde “Ticari işlerde faiz oranı serbestçe
belirlenir.” denmektedir. Serbest eczane eczacıları meslektaşlarım ecza
depoları veya ilaç firmalarına olan borçlarında, ödemelerinde gecikme
hâllerinde aylık yüzde 3, yüzde 4 hatta yüzde 5’e varan oranlarda faiz ödemek
zorunda kalmaktadırlar. Oysa gerek konsolide bütçe
uygulamalarına tabi kurumların ve yeşil kart ödemesi yapan Sağlık Bakanlığının
eczane ödemeleri sözleşme koşullarına göre kırk beş gün içinde yapılması
gerekirken, kimi zaman üç hatta altı ay sonra ödenmekte ve eczacıya herhangi
bir gecikme faizi ödenmemektir. Faizlerin serbest bırakılması hâlinde gerek
meslektaşlarım gerekse küçük esnaf büyük tekellerin, büyük firmaların insafına
bırakılmış olacaktır. Bunları kim koruyacak Sayın Bakanım? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özçelik. Sayın Koca… İHSAN KOCA (Malatya) – Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın
Bakanıma sormak istiyorum: Sayın Bakanım, ticaret sicilinin çok eski, ilkel bir
sistemle dosyalar hâlinde tutulmasından kaynaklanan sakıncaları giderecek
tedbirler bu tasarıda düşünülmüş müdür? Düşünülmüşse nelerdir? İzah edebilir
misiniz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Sayın Kaynak… VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) - Sayın Bakanım, tasarıda ticari
satışlarla ilgili, daha doğrusu ayıplı mal ile ilgili zaman aşımı süresi
-mevcut yasada altı ay iken- iki yıla çıkartılmaktadır. Bu ihtiyaç neden
doğmuştur? Bunu arz etmek istedim efendim. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaynak. Sayın Kaplan… HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Bakan, Ticaret Mahkemesi ve Fikrî ve Sınai
Haklar Hukuk Mahkemesinde nitelikli yargıç açığının çok olduğu, işlerin,
yargının uzadığı yönünde şikâyetler var, yine bilirkişiler konusunda çok ciddi
şikâyetler var. Bu konuda ve ulusal üstü yargı konusunda yargı çalışması var
mı? Onu öğrenmek için söz aldım. Diğer bir nokta, 8’inci maddedeki bu faiz serbestisi,
tamamen serbest bırakılması, buna etik, adil, hakkaniyete uygun bir sınır
konulmaması durumunda kötüye kullanmaya yol açmayacak mı? Örneğin, dünyada
bunun benzeri hükümler var mı? Bir sınırlama konuluyor mu faiz oranlarına?
Tefecilik özendirilmeyecek mi böylesi bir durumda? Onu sormak istedim. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan. Sayın Aydın… AHMET AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Bakanım, günümüz çağdaş hukukunda tüketiciyi korumak
esastır. Söz konusu kanun tasarısında tüketiciyi korumak için ne tür özel
tedbirler alınmıştır? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydın. Sayın Bakanım, buyurun. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, değerli
arkadaşlarımızın yönelttiği sorulara kısa kısa
cevaplar vermeye çalışacağım. Sayın Tankut “Sermaye şirketlerinin web
sitelerinin oluşturulmasının bir standardı olacak mı ve bu standartlar
uluslararası düzeyde mi olacak?” diye sordu. “tr” dediler, herhâlde “tr” ile
kastettikleri Türkiye’dir. YILMAZ TANKUT (Adana) – Alan adları alınması lazım. Bu alan
adlarında “tr” mecburiyeti var mı yok mu? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Şimdi, Sayın Tankut, sermaye şirketlerinin İnternet sitelerinin zorunlu
olarak bulunmasıyla ilgili tasarının maddesini biraz önce sizlere okumuştum. Bu
bahsettiğiniz konuyla ilgili alınacak tedbirler “ikincil düzenleme” dediğimiz
düzenlemelerde ortaya konacak. O bakımdan, onun üzerinde kuşkusuz ki yasa
yürürlüğe girdikten sonra ilgili bakanlıkların temsilcileri de bir araya
gelerek bu ikincil düzenlemelerin oluşmasını sağlayarak onların yürürlüğe
girmesini temin edeceklerdir. Sayın Çalış “Borçlu ve kefiller şu günlerde sıkıntılı anlar
yaşıyorlar. Bununla ilgili, Hükûmetinizin bir tedbiri
var mı?” dedi. Tabii, her borç altına giren vatandaşımız borçlanma işlemini
yaparken mutlaka ayağını yorganına göre uzatmalı ve o borcu zamanı geldiğinde
ödeyip ödeyemeyeceğini başlangıçta düşünmelidir. Tabii, Sayın Çalış, bu soruyu
sorarken şu anda dünyanın içinden geçtiği ekonomik krizin Türkiye’ye
yansımalarının vatandaşlarımızı güç durumda bıraktığını, “Bu konuda acaba Hükûmet olarak birtakım tedbirler almayı düşünüyor
musunuz?” anlamında da sorduğunu sanıyorum. Bu konuyla ilgili bilindiği gibi
uzun süredir hem reel sektör hem de finans sektörüyle ekonomiden sorumlu bakan
arkadaşlarımızın ciddi çalışmaları vardı. Bu çalışmalar birkaç gün içerisinde
kamuoyuyla paylaşılacaktır. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakanım, bankalar, bu borç veren
bankalar mülk sahibi olacaklar, ödememe karşılığında bu bankalara karşı bir
hukuk geliştirilecek çünkü yeni bir alan doğuyor. Bizim mesela güneyde… ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – “Şu anda yaşanan
ekonomik tabloyla ilgili, vatandaşlarımızı, esnafımızı, ticaret erbabını,
sanayicimizi nasıl destekleyeceğiz, onları bu sıkıntıdan kurtarırken ne gibi
kendilerine destekler sağlayacağız?” sorusunun cevabını önümüzdeki günlerde -ki
çok yakın bir zamanda- sanıyorum bizzat Sayın Başbakanımız kamuoyuyla
paylaşacaktır. Ben bunun dışında şu anda bir şey izin verirseniz söylemeyeyim. Sayın Doğru “Cezaevlerinde şu anda kaç tane mahkûm var?” dediler.
Tabii, cezaevlerimizde hükümlü de var Sayın Doğru, tutuklu da var. Hükümlü ve
tutuklu sayısı, en son aldığım rakama göre 102 bin civarındaydı, küsuru da
olabilir. Ancak, sizler de yakinen takip ediyorsunuz, Adalet Bakanlığımız,
sürekli yatırım yapmaya gayret eden… Bu yatırımlarını genel bütçe imkânlarıyla
yapmaya çalıştığı gibi aynı zamanda iş yurdu faaliyetlerinden elde ettiğimiz
gelirlerle de yapmaktadır. Cezaevleri açısından özellikle son yıllarda ciddi
mesafe aldığımızı ifade edebilirim. Şu anda inşaatı devam etmekte olan ceza
infaz kurumlarımız var, bitme noktasına gelmiş olanlar var, bitirdiklerimiz
var. Sizler de yakinen biliyorsunuz, artık biz cezaevlerinin standardını da
önemli ölçüde değiştirdik. Koğuş sisteminden oda sistemine geçen, artık, kompleks diyebileceğimiz birkaç cezaevini aynı komplekste
bir araya getiren yeni bir cezaevi sistemi uyguluyoruz. Evet, cezaevlerindeki hükümlü ve tutuklu sayısında artışlar var,
100 bini geçtik ama hemen şunu söyleyeyim: 100 bin kişiye düşen hükümlü ve
tutuklu sayısı itibarıyla diğer ülkelerle ülkemizi kıyasladığımızla hangi
durumla karşılaşıyoruz? 100 bin kişide, Türkiye’de, cezaevlerinde bulunan kişi
sayısı, en son aldığım rakam 128’di, bu artışla beraber hadi buna 130 kişi
diyelim, mesela Amerika’da bu 600’dür, 100 bin kişiye düşen cezaevindeki
hükümlü ve tutuklu sayısı itibarıyla Amerika’da 600’dür. Avrupa Birliği
ortalamasının altında olduğumuzu söyleyebilirim, ama ben bunu da yüksek
görüyorum. Ama gerekli tedbirleri de almakta olduğumuzu ifade etmek isterim. Şimdi, Sayın Özçelik “Ticari
işletmelerde faiz serbest mi?” diyor. Değerli arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz
tasarının 8’inci maddesi “Ticarî işlerde faiz oranı serbestçe belirlenir.”
demektedir. Bu, mevcut Kanun’da da var zaten. Ancak, bilindiği gibi kanuni faiz
ve temerrüt faiziyle ilgili başka özel bir kanun var. Burada bu faizlerin hangi
oranda olacağı zaten yazılıdır. Bu, 2 kişi arasında, iki firma arasındaki faiz
oranlarının tespitinde serbestliği ifade etmektedir. Yoksa kanuni faizle ilgili
ve temerrüt faiziyle ilgili zaten bu konuda bir yasal düzenleme de bulunmaktadır.
Ayrıca, 8’inci maddeyle ilgili de bir önergemiz vardır. Bu önerge görüşülürken
gerekçesinde de bir değişiklik zaten burada var. Bu önerge işleme alındığında
zaten konu biraz daha gerekçeleriyle ortaya konmuş olacaktır. Zamanım var mı efendim, Sayın Başkanım? BAŞKAN – Bir buçuk dakika var. REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Bakan, af düşünüyor musunuz? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Şimdi, arkadaşlarımız
eksik olmasınlar, oldukça fazla soru sordular, ama tabii kendi takdirleridir,
ben de cevap vermeye çalışacağım. Bir arkadaşımız… “Tüketicinin korunmasına yönelik acaba bu Türk
Ticaret Kanunu Tasarısı’nda ne gibi yeni tedbirler alınıyor?” diye bir soru da
tevcih edildi bana. Değerli arkadaşlarım, tüketicinin doğrudan doğruya
korunmasıyla ilgili bu yeni tasarıda çok ciddi tedbirler alınıyor. Özellikle
haksız rekabete ilişkin bölümde alınan yeni tedbirlerle tüketicimizi ve
halkımızı özellikle ayıplı mallara karşı koruyucu tedbirler alınmakta,
özellikle taksitli satışlarla ilgili getirilen yeni düzenlemeler
vatandaşlarımızın zaman zaman karşılaştıkları
mağduriyetlerine de son verici niteliktedir. Mesela, genellikle bir taksitten
bahsedilir ama bu taksitin getireceği ilave yüklerden tüketicinin haberi
olmayabilir. “Taksitli satış şudur, peşin satış şudur.” denir ama zaman zaman “masraf” adı altında tüketiciden birtakım ilave
paralar alınır. Bu tasarı vatandaşlarımızın bu tür sürprizlerle karşılaşmasını
önleyici birtakım tedbirler de almaktadır. Zaten ilgili bölüm geldiğinde,
ilgili madde geldiğinde sanıyorum bu konuda daha teferruatlı bilgi vermemiz
mümkün olacaktır. Sözlerimi hemen tamamlıyorum. Çünkü Sayın Şandır’ın
ilk bölümde sorduğu bir soru vardı “Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği bu
tasarının hazırlanmasında nerededir?” diye. Hem komisyonda, bilim komisyonunda
temsilcileri vardı hem de daha sonra, tasarı hazırlandıktan sonra kendilerine
gönderildi ve TOBB Başkan Yardımcısı bizzat Komisyonumuza geldi, bu tasarıda
kendilerini yakından ilgilendiren konular karşılıklı müzakere edildi. TOBB Başkanı
Sayın Hisarcıklıoğlu beni nerede görse “Sayın Bakan,
şu Ticaret Kanunu’nu lütfen bir an önce çıkarın.” demektedir. İşte biz de
başladık, inşallah el birliğiyle çıkaracağız. Sayın Başkanım, teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım. Saygıdeğer arkadaşlarım, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır. Birleşime bir saat ara veriyorum. Kapanma Saati: 13.11 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 14.17 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat
PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN
(Bingöl), Murat ÖZKAN (Giresun) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
23’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. 96 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı. Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde
üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı
oylarınıza sunacağım. 1’inci maddenin başlığını okutuyorum: TÜRK TİCARET KANUNU TASARISI BAŞLANGIÇ A) Kanunun uygulama alanı I - Ticarî hükümler MADDE 1 - BAŞKAN – Madde üzerinde üç adet önerge vardır, önergeleri
okutuyorum: TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan 96 sıra sayılı tasarının 1’inci maddesinin
“Medenî Kanununun” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve Borçlar Kanununun”
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Türk Ticaret Kanunu Tasarısının 1 inci
maddesinin 1 inci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz. “Türk Ticaret Kanunu, Türk Medeni Kanunu ile Türk Borçlar
Kanununun ayrılmaz bir parçasıdır. Bu Kanundaki hükümler ile bir ticari
işletmeyi ilgilendiren işlem ve eylemlere ilişkin diğer kanunlarda yazılı özel
hükümler, ticari hükümlerdir.”
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan “Türk Ticaret Kanunu Tasarısı”nın 1. maddesinin
1. fıkrasında geçen “22/11/2001 tarihli ve 4721
sayılı” ibaresinin metinden çıkarılmasını; 1. maddesinin 1. fıkrasında geçen
“bir ticarî işletmeyi ilgilendiren işlem ve fiillere” ibaresinin “ticari
işlere” şekline dönüştürülmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Konuşacaksınız… MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Faruk Bal konuşacak. BAŞKAN – Buyurun Sayın Bal. FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak takdim ettiğimiz görüşülmekte olan Türk
Ticaret Kanunu’nun 1’inci maddesindeki değişiklikle ilgili önerge gerekçesini
açıklamak için huzurundayım. Kanunun tümü üzerinde yaptığımız konuşmalar sırasında meramımızın
ancak yarısını ifade edebilmiştik çünkü yirmi dakikalık bir süre, 1.454
maddelik bir kanun tasarısı için bizim eleştirilerimize yetmemiştir. 1’inci
maddeden itibaren gelen diğer maddelerde düşüncelerimizi, iyileştirilmesi
mümkün olmamakla birlikte, asgari zararlı hâle nasıl getirilebilir şeklindeki
düşüncelerimizi bu vesileyle izah etmeye çalışacağız. Şimdi “dakika bir gol bir” diye bir ifade vardır. Madde bir, gol bir. Nasıl “madde bir gol bir” olmuş?
Yürürlükteki Türk Ticaret Kanunu’nda Türk Medeni Kanunu’na atıf yapılmaktaydı
ve “Türk Medeni Kanunu bu Kanun’un ayrılmaz bir cüzüdür.” deniliyordu. Maddeye
“22/11/2001 tarih ve 4721 sayılı” ibaresi eklenmek
suretiyle hukukun ilerleyen, gelişen, geleceğe, vizyona bakan, yaşayan bir ilim
dalı olduğu burada durdurulmuş ve statik bir yapıya dönüştürülmüştü. Oysa Medeni Kanun’un Borçlar Kanunu’nun bir cüzü olması, Ticaret
Kanunu’nun Borçlar Kanunu’nun bir cüzü olması şeklindeki ifadeler, tarih ve
sayı itibarıyla tanımlanmış olan Medeni Kanun’un, Borçlar Kanunu’nun değil, o
kanunların içindeki madde metinlerinin değil, ancak muhteva itibarıyla,
sistematik itibarıyla ve kullandıkları terminoloji itibarıyla bir bütünlük arz
etmesini ifade için bu vardır. Dolayısıyla şimdi 22/11/2001
tarihli Türk Medeni Kanunu değişti. O takdirde bu Ticaret Kanunu onun bir cüzü
olmayacak mıdır? Bu mantıktan hareket edersek böyle bir sonuca ulaşmamız lazım.
O zaman bu kadar statik, bu kadar durgun, bu kadar anlamsız bir eklemeyi buraya
nasıl yaptınız? Bunun üzerine konuşulacak çok şey var da zaman iki buçuk
dakika. İki: Kanunun 3’üncü maddesinde ticari işi tanımlıyorsunuz, ticari
iş şudur diye bir tanım getiriyorsunuz. Bu tanım niye yapılıyor? Bu tanım,
içeriği itibarıyla cümleleri, anlamı her maddede tekrar etmeyelim diye
yapılıyor. Kanunlardaki budur. Peki, 3’üncü maddede tanımı yapılan ticari işler
için, niçin 1’inci maddede “bir ticari işletmeyi ilgilendiren eylem ve
işlemler” diye 8 tane kelimeyi sokuyorsunuz buraya? Dolayısıyla bu kadar dar,
bu kadar sığ, bu kadar anlamsız bir şekilde başlayan bu kanunun diğer
maddelerinde de aynı sıkıntılar vardır. Değerli arkadaşlarım, gelin, bu kanun hepimizin kanunu olacaktır.
Bu kanunda siyasi partilerin görüşü olacaktır ama bu kanun siyasi bir kanun
değildir. Ortak akılda birleşelim. Çekin bu tasarıyı, aklıselim ile makul bir
seviyeye getirelim. 1957 tarihli Ticaret Kanunu nasıl Büyük Millet Meclisinin
bir oya karşın tüm üyelerinin kabulüyle gerçekleşmiş ise bunu da o şekilde, bütün
milletimizin kabul edebileceği bir kanun hâline getirelim. Yok, bu tersine olabilir. Olabilir. Pek çok kanunda da oldu.
Vakıflar Kanunu’nda yaptınız. Avrupa Birliğine uyum çerçevesi içerisinde
Vakıflar Kanunu’yla ilgili Türk vakıflarını dışarıdan gelecek fonların, efendim
diğer vakıfların, her türlü Türkiye üzerinde psikolojik harekât yapabilecek
unsurların içine sokuldu. Bu kanunla da şimdi, gelecek maddelerde göreceksiniz
ki ana şirket-yavru şirket tanımlaması adı altında yabancı fonların, yabancı
kaynakların, yabancı vakıfların nasıl gelebileceğini göreceğiz. Değerli arkadaşlarım, bu kanun içersinde böyle temel eleştiriler
olduğu gibi, ilerleyen süreç içerisinde de özel olarak hazırlanmış ve bu
nedenle “Avrupa Birliği dayatıyor.” diye size baskı yapılan hükümler
bulunmaktadır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) FARUK BAL (Devamla) – Hoş o maddeye geleceğiz inşallah da şimdiden
herkesin bilgisi olsun diye söylüyorum ve soruyorum: Bu kanunda ana
şirket-yavru şirket tanımı adı altında getirilen madde özel bir maddedir. Bu
kanun Ticaret Kanunu’dur. Ticaret Kanunu olmakla birlikte ticari işler ve
şirketler dışındaki kişileri de şirketler topluluğu içerisine sokmanın anlamı
nedir, merak ediyorum. Anası belli, yavrusu belli olan bu kanunun babası kim? Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. Saygıdeğer milletvekilleri, şimdi okutacağım önergelerin her ikisi
de aynı mahiyettedir. Önergeleri ayrı ayrı okutup
birlikte işleme alacağım, istemleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim. Buyurun. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Türk Ticaret Kanunu Tasarısının 1 inci
maddesinin 1 inci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz. “Türk Ticaret Kanunu, Türk Medeni Kanunu ile Türk Borçlar
Kanununun ayrılmaz bir parçasıdır. Bu kanundaki hükümler ile bir ticari
işletmeyi ilgilendiren işlem ve eylemlere ilişkin diğer kanunlarda yazılı özel
hükümler, ticari hükümlerdir.” Halil
Ünlütepe (Afyonkarahisar)
ve arkadaşları TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan 96 sıra sayılı tasarının 1’inci maddesinin
“Medeni Kanununun” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve Borçlar Kanununun”
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz. Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları BAŞKAN – Sayın Komisyon önergelere katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk. ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
biz ticari hayatın düzenlenmesine ilişkin kuralları burada görüşüyoruz. Türk
Ticaret Yasası ticari hayatımızın omurgasıdır, temelidir; taraflar arasındaki
ilişkileri düzenliyor, ticari piyasayı düzenliyor, ama her şeyden önemlisi,
ticari hayatta önemli olan güvendir. Güven olmadığı müddetçe burada ne kadar
biz yasal düzenleme yaparsak yapalım boşunadır. Ancak en önemli merkez de
devletin vatandaşlara güven vermesidir, sayın bakanların vatandaşlara güven
vermesidir. Dün burada ben bir konuyu dile getirmiştim. Biliyorsunuz 2004
yılında, 5-6 Mart tarihlerinde, Göksu Irmağı’nın taşması nedeniyle Silifke’de
bir sel felaketi olmuştu, köylerimiz sular altında kalmıştı. İl tarım
müdürlükleri, hasar tespit komisyonları vasıtasıyla hasarları tespit edilmişti.
İl tarım komisyonunun tespit etmediği vatandaşlar da idare mahkemelerinde
devlet aleyhine dava açmıştı. Dün, ben, bu kürsüde bu zararların yüzde 20’sinin
ödendiğini, bakiyesinin o günden bugüne ödenmediğini söyledim ancak Sayın Tarım
Bakanımız kendisine verilen yalan yanlış, yanıltıcı bilgilere inanarak bu
ödemelerin yapıldığını söyledi. Bunun da doğru olmadığını ben söylemiştim. “Elindeki
belgeler geçmiş tarihli.” dedi. Şimdi, size, elimde 2008 yılının Kasım ayına
ilişkin bir belge gösteriyorum, Bakanlığın imzalı belgesi. O tarihten bu yana
sadece yüzde 20 ödenmiş, başka da ödenmemiştir. Bakın, ben size hemen okuyayım:
“…çerçevesinde kanuni ödeme bedelinin ancak yüzde 20’sinin ödenebildiği, ek
ödenek talebinde bulunulduğu, ödeneğin aktarılması hâlinde ödemelere devam
edilebileceği…” Şimdi, bu vatandaşlarımızdan birisinin avukatı 24/10/2008
yılında Tarım Bakanlığına dilekçe yazıyor ve bu paranın ödenmesini istiyor.
Silifke Kaymakamlığı da buna yanıt veriyor: “Şu anda böyle bir para
aktarılmadığı için ödeme yapılamıyor.” Değerli milletvekilleri, 2004 yılında sel felaketi oluyor,
Bakanlık ödeme yapmıyor ama bu kürsüye çıkıyor Bakan, ödemenin yapıldığını
söylüyor, milletvekili olarak, o bölgenin milletvekili olarak benim de
gerçekleri çarpıttığımı söylüyor. Şimdi, gerçekleri kimin çarpıttığı belli. Belgeler burada. Silifke’nin köylüleri de orada. Yeniden sel
felaketi oldu. İşte dünkü Silifke gazeteleri. Yine
Silifke’nin köyleri sular altında kaldı. Sayın Bakan kendisini yanıltan bürokratlardan bunun hesabını
sormalı. “Devlet vatandaşına olan borcunu öder.” dedi burada. Şimdi, ben, bu
Meclis kürsüsünden Sayın Tarım Bakanımızı davet ediyorum, devlet o yörenin
çiftçilerine olan borcunu ödesin. Hasar tespit komisyonu raporlarının da
kendilerinde olması gerekir çünkü bende var. Evet, değerli arkadaşlarım, böylesine güvenli bir ortamda ancak
Türk Ticaret Kanunu’nu görüşmemiz bir anlam ifade edebilir, bir değer ifade
edebilir(!) Türk Ticaret Kanunu’nun 1’inci maddesinde verdiğimiz değişiklik
önergesi, aslında bir teknik düzeltmeyi içeren bir değişiklik önergesidir. Bir kere, bu Türk Ticaret Yasası çok ciddi bir şekilde 23’üncü
Dönemde görüşülmeden 77’nci maddeye göre Meclis Genel Kuruluna indirilen bir
şey. Dolayısıyla, ileriki günlerde tekrar konuşacağız. Bir kere Türk Ticaret Yasası’nın dili çok özensiz yazılmış,
birbirlerine geçmiş, bugün komisyonda görüşülmekte olan Borçlar Kanunu
Yasası’nın diliyle tamamen uyumsuz. Şimdi, burada, Türk Ticaret Yasası’nın 1’inci maddesinde Türk
Medeni Kanunu’nun adı verilmiştir. Maddede atıf yapılan kanunun sadece adının
belirtilmesi gerekir, yani Türk Medeni Kanunu gibi. Şimdi, bu kanun yeni bir
kanun, yürürlükten kaldırılması hâlinde yapılan atıf dolayısıyla kanunun tarih
ve sayısının gösterilmesi gereksiz kalacaktır. Kaldı ki bugün tasarıda yararı
belirsiz olan bir yöntem kullanılmamaktadır. Diğer taraftan, yine bu maddede Borçlar Kanunu da aynı Medeni Kanun
gibi temel bir kanundur. Ddolayısıyla, Borçlar
Kanunu’nun da genel bir kanun olması niteliğiyle ayrılmaz bir parça ifade
etmektedir. O zaman, hem Medeni Kanun’un hem de Borçlar Kanunu’nun ayrılmaz bir
parçası olduğunun söylenilmesi daha doğrudur. Yine, diğer yandan, tasarıda “muamele” yerine “işlem” kelimesi
kullanılmış. “Muamele” yerine “işlem” denildikten sonra başka bir yerinde de
“işlem ve fiillere” kelimeleri kullanılmıştır. Şimdi, “muamele” yerine “işlem”
denildikten sonra “fiil” yerine de “eylem” kelimesinin kullanılması daha
doğrudur. Şimdi, belki burada dinleyen arkadaşlarımız açısından çok olayın
önemine varılmayabilir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Ancak, komisyondaki Borçlar Kanunu’nun
dili de beraber değerlendirildiği zaman, bunun ne kadar önemli olduğu açığa
çıkacaktır. O nedenle, hem görüşülecek Borçlar Kanunu’yla bir uyum sağlanması
açısından hem de o Türkçeleştirme, arılaştırma iddiasına bir temel oluşturması
açısından önergemizin desteklenmesini diliyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Sayın Kaplan, buyurun. HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
aynı konuda bizim de bir önergemiz var ve bu önergede Borçlar Kanunu’nun da
eklenmesini teklif ediyoruz. Neden Borçlar Kanunu’nun eklenmesini teklif ediyoruz? Ticaretin
temeli alacak-verecek, alacak-borç ilişkisidir. Şimdi böyle olunca, Borçlar
Kanunu’nu ayrı bir kanunmuş gibi, Medeni Kanun kadar ilgisizmiş gibi ele almak
doğru değil. Zaten bu taslak üzerinde öğretim üyelerinin eleştirilerine de
baktığımız zaman benzer bir eleştiriyi görürüz. Bunun için Borçlar Kanunu’nun
da eklenmesi gerekiyor. Maddenin sadeleştirilmesi açısından, zaten temel kanun olarak ilk
değişen Türk Medeni Kanunu oldu. Onun tarih, sayılarını koymaya gerek yok çünkü
artık bir tek Medeni Kanun var, o uygulanıyor. O konuda da biz katılıyoruz. Tabii, burada Türk Ticaret Kanunu sistematik olarak alındığında,
bakıyoruz Alman Ticaret Kanunu’ndan büyük ölçüde esinlenme var. Zaten
1950’lerde de Alman Profesör Hirsch bizim kanunumuzu
hazırlamıştı. Ondan önce1926’ya gittiğimiz zaman, bakıyorsunuz ki Medeni Kanun
İsviçre-Almanya karma alınmış. Ceza Kanunu’na bakıyorsunuz İtalya-Almanya
kanunundan karma alınmış. Peki, kendi Ticaret Kanunu’muzu yaparken
kendi gerçekliğimiz nedir? Doğrusu gerçekliğimizden çok, yine dünyadaki bu
değişimlere bakarak kendi kanunumuzu oluşturmuşuz. Burada aslında çok çok bölümler yer alıyor sigorta hukukundan taşıma hukukuna,
şirketler hukukundan denizcilik hukukuna. Aslında farklı
kanun başlıkları içinde de yer alması gerekenlerin hepsi buraya alınmışken
neden Borçlar Kanunu da bunun içinde değildir diye sormak gerekiyor çünkü
Borçlar Kanunu eşya hukuku itibariyle ağırlık bassa da, menkullerden çok
gayrimenkul hukukuyla ilgili ağırlık bassa da sonuçta alım-satım, alacak-borç
ilişkileri itibarıyla bu Kanun’la çok yakın ilinti içindedir. Bu nedenle
önergemizin desteklenmesini talep ediyoruz. Yine, Avrupa Birliği süreciyle birlikte faiz oranları ve para
birimleri konusunda yapılacak belirlemelerde de Türkiye'nin gelecek olası kriz
sonrası ekonomi ve siyasetin olabilirlikleri üzerinde durulması gerekiyor çünkü
bundan sonra, küresel kriz sonrası bizim Hükûmet de
Sayın Ekren de veya ekonomistler de açıklamalarında
Türkiye'ye yeni bir pencere açıyorlar. Bu pencere nedir? Bugüne kadar ABD ve
Avrupa Birliğiyle yüzde 70 ithalat, ihracatımızı geliştirmişiz ama ondan sonra
yönümüzü Orta Doğu’ya, Afrika ülkelerine, Hindistan’a, Çin’e, Uzak Doğu’ya,
Pasifik ülkelerine döneceğiz. Yönümüzü döndüğümüz zaman ister istemez pazar,
arz talep olayında bu ülkelerin hukuklarıyla bizim hukuklarımızın
karşılaştırılması ve önümüzdeki dönemde bunun yararlarının iyi ölçülmesi
gerektiğini düşünüyoruz. Böyle düşündüğümüz zaman çok karmaşık bir hukuk
sisteminin aslında çok da yarar getirmeyeceği görülüyor çünkü Afrika’daki hukuk
sistemine baktığımız zaman birçok yeni devletde onlar
da Avrupa’daki son model yasaları almışlar, kendi ülkelerinde hayata
geçirmişler. Uzak Doğu’da, Asya’da ise farklı bir uygulamanın olduğunu
görüyoruz. Küçük tacirden tacir olayına geçiş, onun dışında, uluslararası
sermaye şirketlerinin varlığı, acente durumları, özellikle elektronik
piyasasında Uzak Doğu’nun dünyaya açılan pencere olarak, daha sonra tekstil
alanında ve şimdi de otomotiv sektörü alanında yaptığı sözleşmeler çok önemli. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaplan. HASİP KAPLAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım. Örneğin piyasaları yakın zamanda arabalar, Çin üretimi arabalar,
Hindistan üretimi arabalar, ucuz arabalar bizim sokaklarımızı dolduracak. İşte
görüyorsunuz markalar başladı gözükmeye, TATA’lardan
tutun… Şimdi bu araçları alıyor vatandaş tüketici olarak ama bu aracın yedek
parçası ne olacak, bu aracın ileride korunma hakları, tüketici hakları ne
olacak? Yani bu konularda gerçekten iyi bir öngörü gerekiyor. Bu açıdan,
Borçlar Kanunu’yla birlikte değerlendirilmesinin doğru olacağını düşünüyoruz. Teşekkür ediyoruz, önergemizin desteklenmesini istiyoruz. Saygılarımla. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan. Önergeleri birlikte oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir. 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 2’nci maddenin başlığını okutuyorum: II - Ticarî örf ve âdet MADDE 2 – BAŞKAN – Madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na Görüşülmekte olan “Türk Ticaret Kanunu Tasarısı”nın 2.
maddesinin 1. fıkrasında geçen “Kanunda aksine bir hüküm yoksa” ibaresinin
tasarı metninden çıkarılmasını; 2. maddesinin 1. fıkrasında geçen
“belirlenmedikçe” ibaresinden önce gelmek üzere, “Ticaret Odalarına sorulmak
suretiyle” ibaresinin eklenmesini; “irade açıklamalarının yorumunda teamüller
de dikkate alınır” ibaresi yerine, “irade açıklamalarının yorumunda teamüllerin
dahi nazara alınması esası mahfuzdur” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 96 Sıra Sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının 2 nci maddesinin üst başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“II- Ticarî örf ve âdet ile teamül Madde 2 – (1) Kanunda aksine bir hüküm yoksa,
ticarî örf ve âdet olarak kabul edildiği belirlenmedikçe, teamül, mahkemenin
yargısına esas olamaz. Ancak, irade açıklamalarının yorumunda teamüller de
dikkate alınır. (2) Bir bölgeye veya bir ticaret dalına özgü ticarî örf ve âdet
genel olanlara üstün tutulur. İlgililer aynı bölgede değillerse, kanunda veya
sözleşmede aksi öngörülmedikçe, ifa yerindeki ticarî örf ve âdet uygulanır. (3) Ticarî örf ve âdet, tacir sıfatını haiz bulunmayanlar hakkında
ancak onlar tarafından bilindiği veya bilinmesi gerektiği takdirde uygulanır.” BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılmıyoruz. BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, konuşacak
mısınız? Sayın Köktürk mü konuşacak? K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Köktürk… BAŞKAN – Buyurun Sayın Köktürk. ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türk Ticaret Kanunu Yasa Tasarısı’nın 2’nci maddesinde değişiklik önergesi
üzerine söz almış bulunuyorum. Öncelikle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, dün akşam başladığımız görüşmelerde Türk
Ticaret Kanunu Tasarısı’nın bütünü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
olarak yasanın geneli hakkında düşüncelerimizi ifade etmiştik. Yasanın elli
yılı aşkın bir süreden beri uygulandığını, bu süre içerisinde önemli
değişikliklerin ve gelişmelerin yaşandığını, bu nedenle mevcut 6762 sayılı
Yasa’nın Türk ticari yaşamın bütün ihtiyaçlarına cevap vermekten uzaklaştığını,
getirilen olumlu değişiklikleri destekleyeceğimizi Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu olarak ifade etmiştik, ancak yasanın katılmadığımız yönlerinin
bulunduğunu da söyledik. Özellikle ifade açısından, kavram uyumu açısından ve
yine Avrupa Birliği müktesebatının bir bütün olarak alınması açısından yasanın
katılmadığımız yönlerini çok ayrıntılı olarak açıklamıştık. Gerçekten de
Türkiye bir Avrupa Birliği süreci yaşıyor ama Türkiye’nin Avrupa Birliği
sürecinde tam üyeliği şu an öngöremediğimiz bir noktada. Bu
anlamda, Türkiye'nin Avrupa Birliğe tam üyeliğinin sanki gerçekleşmiş olduğu
kabul edilerek ve Avrupa Birliği hukukunun da her an değişebilir, tam oturmamış
bir mevzuat yapısı olduğu göz ardı edilerek bir bütün olarak iktisap
edilmesinde isabet bulunmadığını, bunun tersine Avrupa Birliğine uyum süreci de
göz önüne alınarak belli reformların yasal değişiklikler yoluyla mevcut Türk
Ticaret Kanunu’na yansıtılmasını ancak kökten değiştirilmesinin
gerçekleştirilmesinin doğru olmadığını da ifade ettik. Bu anlamda,
eleştirdiğimiz yönlerden birisi, yasanın ifade tarzında ve metinlerinde de
eksiklikler bulunduğuydu. Bu önergemiz de buna yönelik bir önerge. Çünkü Türk
Ticaret Kanunu’nun 2’nci maddesine baktığımızda üst başlığı “Ticarî örf ve
âdet” olarak belirtilmiş. Oysaki kanun maddesinin içeriğinde teamülden de
bahsediliyor. Bu nedenle, kanun maddesinin başlığının içeriğiyle uyumlu olması
açısından, başlığının “Ticarî örf ve âdet ile teamül” olarak değiştirilmesinin
yasanın içeriği ile yasanın başlığını uyumlu hâle getireceği düşüncesiyle bu
önergeyi Türkiye Büyük Millet Meclisine sunmuş bulunuyoruz. Yine, maddenin 2’nci fıkrasının birinci cümlesinde “örf ve
âdetler” yerine “örf ve âdet” olarak tekil bir ifadenin kullanılması, aynı
fıkranın ikinci cümlesindeki tekil ifadeyle çelişki oluşturması açısından
düzeltilmesi yerinde olacaktır. Bu kanaatteyiz, bu nedenle bu önergeyi verdik.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde milletvekillerimizin olumlu oyunu ve desteğini
bekliyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına teşekkürlerimi sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Köktürk. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Kabul edildi, kabul edildi Başkan. BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Hayır efendim, kabul edilmedi. BAŞKAN – Ben bir şey söylemedim arkadaşlar. Nereden kabul edildi?
Ben saydım. K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Kabul edildi efendim. BAŞKAN – Önerge kabul edilmemiştir. K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, olur mu? BAŞKAN – Efendim, milletvekillerinizin olduğu şeyi sayarsanız. KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Sayın bizimkileri de… Tekrar sayın. BAŞKAN – Şimdi orada iktidar daha kalabalık olarak görünüyor.
Yayılmış vaziyette, ondan kaynaklanıyor. K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, yeniden oylama yapın ama
ikinci oylamada dışarıdan milletvekillerinin gelmesine yol açmayın. BAŞKAN – Sayın Anadol, çoğunluk bu
taraftadır. Teşekkür ederim. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na Görüşülmekte olan “Türk Ticaret Kanunu Tasarısı”nın 2.
maddesinin 1. fıkrasında geçen “Kanunda aksine bir hüküm yoksa” ibaresinin
tasarı metninden çıkarılmasını; 2. maddesinin 1. fıkrasında geçen
“belirlenmedikçe” ibaresinden önce gelmek üzere, “Ticaret Odalarına sorulmak
suretiyle” ibaresinin eklenmesini; “irade açıklamalarının yorumunda teamüller
de dikkate alınır” ibaresi yerine, “irade açıklamalarının yorumunda teamüllerin
dahi nazara alınması esası mahfuzdur” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz. Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılmıyoruz. BAŞKAN – Sayın Bal, buyurun efendim. FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekrar
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ticaret Kanunu’nun 1’inci maddesinde değişikliği öngören tasarının
1’inci maddesiyle ilgili değişiklik önergemizin reddedilmesini şaşkınlık
içerisinde karşılıyorum. Yani bu, hangi bir hukuki mantık,
hangi bir demokrasi anlayışı, nasıl bir kanunlaştırma sürecidir ki herkesin
itirazsız kabul edebileceği bir önergenin yani Medeni Kanun’un başındaki tarih
ve sayının kaldırılmasını ve 3’üncü maddede ticari işlerle ilgili tanımın
getirilip bu maddenin içerisinde cümle olarak değil de terim olarak
kullanılmasına ilişkin bir önergenin reddedilmesini şaşkınlıkla karşıladım. Demek
ki, uyguladığımız demokrasi insan haklarına dayalı bir demokrasi değil, parmak
demokrasisi olacak. Ne yapalım, bunu milletimiz görmektedir; o parmakların da
hesabını, yaklaşan seçimde görecektir. Değerli arkadaşlarım, 2’nci maddeyle ilgili teklifimiz: Geneli
üzerinde yapılan konuşmalar sırasında “Uyguladığımız Kanun’un eksiklikleri ve
yanlışlıkları vardır.” demiştik. “Eksiklik ve yanlışlıklar düzeltilmelidir.”
demiştik. “Ancak bunun, Kanun’un tamamı yok edilerek değil, ıslah edilerek
yapılması lazımdır.” demiştik. Şimdi, ticaret kanununun 2’nci maddesi eski Kanun’un aynen
tekrarıdır, bir farkla ki “şu kadar ki” lafı yerine “ancak” tabiri
kullanılmıştır. Eski kanun kötü bir tercüme ürünüdür, meramı anlatmaya, kanun ile
kastedileni anlatmaya yeterli değildir. Bunun düzeltilmesi lazımdı.
Düzeltilmesi için şimdiki önergeyi verdik. Kanunda diyor ki: “Kanunda aksine
hüküm yoksa…” Kanunda eğer aksine hüküm varsa, zaten o hüküm uygulanacaktır,
buraya yazılmasının anlamı yoktur. Dolayısıyla bu önerge bunun için
verilmiştir. Ticari örf ve âdeti uygulamak üzere… Bu ticari örf ve adeti nereden bulacaksınız, nereden öğreneceksiniz? Türk
yargısı, Türk ticaret hukuku kültürü, bunu, gelişmiştir, bulmuştur ve ticaret
odalarının meslek kuruluşu olarak, buna bilen bir kuruluş olarak sorulmak suretiyle
buradan alınacak bilgiyle ticari örf ve âdet belirlenilmiştir
ve bu uygulanmaktadır. O zaman bu uygulamayı kanun hâline getirelim. Niçin? Siz
gerekçede öyle yazıyorsunuz, onun için. Doğrudur, onun için. Dolayısıyla,
ticari örf ve âdet, uygulamada kolaylığı sağlamak, tereddütleri ortadan
kaldırmak için ticaret odalarına sorulur hükmünü koyalım, ne var bunda? Değerli arkadaşlarım, üçüncü olarak da bu kanun, niçin Medeni
Kanun’un bir parçasıdır? İşte bunun için Medeni Kanun’un bir parçasıdır. Medeni
Kanun’un 1’inci maddesi, kanunların uygulama hiyerarşisini göstermiştir.
Hâkimin, önce kanunu, sonra örf ve adeti, sonra
teamülü, ondan sonra bunlar da yoksa kendisi kanun vazıı
olmuş olsaydı nasıl hükmedecek idiyse öyle bir kuralım getirmektedir. İşte bu,
Medeni Kanun’un 1’inci maddesine göre de bütünü olduğu kanunu tam olarak
karşılamayan bir maddedir. Dolayısıyla, bu maddenin, Medeni Kanun’un yani
ayrılmaz parça, cüz diye tanımladığımız Medeni Kanun’un bir parçası olacaksa
burada olacaktır. Dolayısıyla buna göre düzeltilmesi gerekir diye düşünüyorum
ve bundan sonra gelecek maddelerde de yine parmak kaldırmak suretiyle burada
kanun yapmaya kalkacaksanız -değerli iktidar grubuna, Sayın Bakana ve Sayın
Komisyona söylüyorum- bizim konuşmamızın bir anlamı kalmayacak demektir. Biz de
bundan sonraki Meclis faaliyetimizi ona göre tanzim edelim diyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bal. K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı… BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur. Birleşime on dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 14.51 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 15.02 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat
PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN
(Bingöl), Murat ÖZKAN (Giresun) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
23’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum. 96 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. Tasarının 2’nci maddesi üzerinde verilen önergede karar yeter
sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza arz edeceğim ve karar yeter
sayısını arayacağım: Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 3’üncü maddenin başlığını okutuyorum: III - Ticarî işler MADDE 3 - BAŞKAN – Madde üzerinde iki adet önerge vardır. Önergeleri okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan “Türk Ticaret Kanunu Tasarısı”nın 3. maddesinin
1. fıkrasında geçen “hususlarla” ibaresinin, “hususları ve” şekline
dönüştürülmesini arz ve teklif ederiz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 96 Sıra Sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“III – Ticarî işler Madde 3 – (1) Bu Kanunda düzenlenen hususlarla bir ticarî işletmeyi
ilgilendiren bütün işlem ve eylemler ticarî işlerdendir.” BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Sayın Ünlütepe… HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Şahin Mengü konuşacaklar. BAŞKAN – Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
verdiğimiz önerge maddedeki bir dil sorunuyla ilgilidir. Bu yasa tasarısını
incelediğiniz zaman, bu tasarıyla ilgili en büyük eleştirinin dil konusunda
olduğunu görürsünüz. Değişik grupların, değişik kitaplar
üzerinde ayrı ayrı çalışma yapmaları ne bir dil
birliği sağlayabilmiş, kanun içinde bu dil birliği sağlanamadığı gibi, ayrılmaz
bir parçası olduğu söylenen Türk Medeni Kanunu’nun kabul ettiği bazı temel
kavramları, örneğin, “yerleşim yeri” gibi, “oturum yeri” gibi, bu kanunda
“ikametgâh” gibi geçen terimlerin farklı kullanıldığını görmektesiniz. Ayrıca, bu yasaya baktığınız zaman, yasanın yazım tekniğinin de
hakikaten çok içler acısı olduğunu söyleyeceğim. Bundan, ne bu yasaya emek sarf
eden hocalar alınsınlar ne bu yasa üstünde çalışan hukukçular alınsınlar. Öyle
yasa maddeleri var ki, neredeyse bir sayfalık bir yasa maddesi düzenlemişiz.
Hiçbir şekilde bir yasa tekniğine uygun olmayan bu yasa yapma mantığından bir
an evvel kurtulmamız gerekir. Hakikaten, emeklerine saygı duyuyorum, aylarca,
yıllarca çalışmışlar böyle bir kanun tasarısı getirmişler. Elbette Türk Ticaret
Kanunu, yürürlükteki Ticaret Kanunu belki bugün için şartlara cevap
vermeyebilir, bunların hepsi doğaldır. Elbette, gelişen şartlar içinde, dünyada
gelişen konjonktürde siz de bazı değişiklikler
yapacaksınız. Bir yasada değişiklik yapılması demek, sadece bir grup çalıştı,
çok emek sarf etti, bunu hiç tartışmayalım, tartışmadan hayata geçirelim demek
değildir. O insanların emeğine saygısızlık da değildir. Bu arkadaşlarımız çok
ciddi çalışmalar, çok iyi niyetli çalışmalar yapmışlardır, ama farklı grupların
farklı yasaları hazırlaması yasa içinde başka teknik sıkıntıları da
getirmiştir. Örneğin, bir konuda, birleşme konusunda İsviçre Ticaret Kanunu
örnek alınmıştır, bir başka yerde başka kanun temel alınmıştır. Şimdi, bütün bu
uygunsuzlukları, bütün bu karışıklıkları bir araya getirdiğiniz zaman kanun
içinden çıkılmaz bir hâl almıştır. Kanunda öyle terimler var ki, hakikaten,
bana bir hukukçu, bir terimin kullanılmasını bir anlatsın. Kanun maddesi içinde
“teknik terimle” tabiri geçiyor. Yani, yasanın içinde nasıl olur “teknik
terimle” aç yanına, yani, şimdiki moda tabiriyle tırnak içine al filan… Ben
hakikaten anlamakta çok zorluk çekiyorum. Böyle bir yasayı çıkarttığınız zaman
ne hukuk fakültelerinde eğitim yapılabilir ne bu kanunu uygulayacak hâkimlerin,
avukatların bu yasadan bir anlam çıkartması mümkün olur. Bakın arkadaşlar, şimdi tesadüfen açtım, 869’uncu madde “Taşıma ve
teslim engelleri” diyor. Madde hemen hemen bir
sayfadan fazla yani bir sayfaya yakın. Böyle bir kanun maddesi olmaz. Şimdi, ön
sözüne baktığınız zaman, gerekçeye baktığınız zaman arı bir Türkçeden
bahsediliyor, bizim önergemizde olduğu gibi bazı terimler de arı Türkçeden de
uzak. Böyle bir yasa yapmak için, bırakın, bir kere önce bu altı kitabı
birbirinden bir koparalım. Dünyada bunun uygulamaları var. “Şirketler yasası”
diyelim, “Kıymetli evrak yasası” diyelim, ileride böyle temel yasaları
değiştirmek zorunda kaldığınız zaman 1.570 maddelik kanun yazmak zorunda
kalmayabilirsiniz. Daha tek, tek tek kitaplara indirilmiş…
“Taşıma” diye bir bölüm getirmişsiniz, ayrı bir kitapta olması lazım. Nitekim
bazı sıkıntıların olduğunu Sayın Adalet Bakanı biraz evvel yüce Meclise arz
etti. Dedi ki: “Yeni bir çek kanunu hazırlıyoruz.” Şimdi, ayrı bir kıymetli
evrak kanunu olsa, çek ve poliçeyi, diğerlerini bunun içinde düzenleseniz,
böyle bir kanun değişikliğine ihtiyaç duyulduğu zaman bunun çok kolay olacağını
görürsünüz. Ama ileride bu kanunda aynen şimdi çeklerle ilgili duydukları
sıkıntıyı gidermek için gene bir temel kanunu değiştireceksiniz. Bu kanunu
yaparken olmaz dediğiniz a’ları, b’leri,
c’leri o kanunu yaparken gene koymak durumunda
kalacaksınız bu kanunu eğer böyle bir bütün olarak çıkartırsanız. Değerli arkadaşlarım, ileride bu kanunu uygulayacak olan insanlar
burada yaptığımız tartışmalara bakarak bu kanunu yorumlayacaklar. Burada hiçbir
şeyi tartışmadan, sadece muhalefetten geldi diye… Bu bir siyasi kanun değil,
çok teknik bir kanunu tartışıyoruz. Bu çok teknik kanunda dahi eğer birbirimize
tahammül edemezsek, yarın siyasi konularda, ağırlığı siyaset olan, siyaset
yapılan yasa tasarılarında bir araya gelmemiz dahi mümkün olmayabilir. Çok
teknik bir kanunu tartışıyoruz. Bunu erteleyebiliriz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Avrupa Birliği bunu istiyor diye
çıkartabilirsiniz. Doğrudur, çıkartmak da durumundayız. Özellikle Ticaret
Kanunu, dünyaya entegre olan ekonomi için de şart olan
bir kanundur. Ama bütün bunu yaparken kanunu doğru çıkartmak bizim görevimiz.
Biz hukukçuyuz, burada yasa yapıyoruz. Yasa yapmak buranın görevi, yasayı
yapmak komisyonların görevi değil. Yani komisyondan kastım yüce Meclisin burada
kurduğu komisyon değil. Adalet Bakanlığının, zamanında böyle bir kanun tasarısı
hazırlamak için kurduğu komisyonların görevi değil. Onların yaptığı, bir
hazırlık çalışmasıdır. Asıl kanuna şekil verecek, kanunu tartışacak, kanunu
yorumlayacak olan bu yüce Meclistir. Bunu yapmadığınız zaman bir anlamda
görevimizi yapmamış oluyoruz. Yarın bunun hesabını vermemiz mümkün olmaz. Bu nedenle, önergemizin kabulüyle bir Türkçe hatasının
düzeltilmesine destek vermenizi diliyorum. Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Mengü. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan “Türk Ticaret Kanunu Tasarısı”nın 3. maddesinin
1. fıkrasında geçen “hususlarla” ibaresinin, “hususları ve” şekline
dönüştürülmesini arz ve teklif ederiz. Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılmıyoruz. BAŞKAN – Sayın Bal, buyurun efendim. FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3’üncü
madde, ticari işlerin tanımıyla ilgili maddedir. Ticari işlerin tanımıyla
ilgili olan bu madde, kanun yapma tekniğinde tanımların ne kadar önemli olduğunu,
ıstılahların ne kadar önemli olduğunu bir kez daha bize hatırlatmaktadır. Bu kanun tasarısının 1’inci maddesinin ikinci fıkrası şu
şekildedir: “…bir ticari işletmeyi ilgilendiren işlem ve fiillere ilişkin diğer
kanunlarda yazılı özel hükümler, ticari hükümlerdir.” Değerli arkadaşlarım, bu,
3’üncü maddede aynen tekrar edilmektedir. Dolayısıyla “Kanun yapma tekniğinde
‘tanım’ ve ‘ıstılah’ niçin vardır?” sorusu bir kez daha gündeme gelmiş
bulunmaktadır. Yüzlerce, binlerce kanun yapmış bir Meclis olarak biz, 1’inci
maddede yapılmış olan tanımla ilgili hatanın düzeltilmesi için bir önerge
vermiştik. Bu önerge çoğunluk tarafından, yani siyasi iktidara mensup
milletvekillerinin oylarıyla reddedilmiştir. O zaman, bundan sonra “Biz neyi
tartışacağız?” sorusunun cevabını aramak gerekmektedir. Bu kanunla ilgili olarak, bu maddeyle ilgili olarak verdiğimiz
önerge, cümle bozukluğunun düzeltilmesine ilişkin bir önergedir. Madde doğrudur
ancak cümledeki bozukluğu düzeltmekle ilgili bir önergedir. Cümledeki
bozukluklar sadece bu maddeye hasren yapılmış hatalar
değildir. Cümle bozuklukları, dil bozuklukları, kavram kargaşası, diğer ilgili
kanunlarla çelişkiler bu kanunun ana özelliğidir. Ancak anladık ki bu hataların büyük bir kısmı, Adalet Bakanlığında
teşkil edilmiş komisyonun sayın üyelerinin emeklerinin ürünü değil, ancak
Başbakanlığın kanun yapmakla ilgili bir talimatnamesinin ürünüymüş. Yani o
tırnak içerisindeki ifadeler, işte, küçük harfler, büyük harfler, vesaire, o
talimatın dışına çıkılamadığı için tasarıya bu şekilde yansımış. Eğer bu
doğruysa şu arkadaki yazıyı bir daha okumak ve değerlendirmek gerekir. Bir daha
bakalım ve okuyalım: “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” Bu ifade, bu
Mecliste mi yerine getirilecektir yoksa Başbakanlığın talimatına uygun ifadeler,
bu kanunda noter gibi tasdik edilmek suretiyle mi bu Meclisten geçirilecektir? Değerli arkadaşlarım, burası gazi bir Meclistir, burası dünyanın
tek, devletten önce kurulmuş Meclisidir, burası “Egemenlik kayıtsız şartsız
milletindir.” ifadesi ile şereflenmiş bir Meclis olurken o egemenliği Kurtuluş
Savaşı’yla hak etmiş olan bir Meclistir ve arkasından bu devleti kurmuş olan
bir Meclistir. Bu Meclisin iradesi Başbakanlığın talimatnamesiyle
kısıtlanabilir mi? Eğer kısıtlanabiliyorsa bu yazıyı değiştirelim: “Egemenlik
Başbakanlığın talimatıyla düzeltilir veya talimatına uygun kullanılır.” Biz de
ona göre buraya bir daha gelip gelmeyeceğimize karar verelim. Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bal. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 4’üncü maddenin başlığını okutuyorum: IV - Ticarî davalar ve delilleri 1. Genel olarak MADDE 4 - BAŞKAN – Madde üzerinde iki adet önerge vardır. Önergeleri
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan “Türk Ticaret Kanunu Tasarısı”nın 4. maddesinin
1. fıkrasının c) bendinde geçen “22/4/1926 tarihli ve
818 sayılı” ibaresinin tasarı metninden çıkarılmasını; 4. maddesinin 1.
fıkrasının c) bendinde geçen “vedia” ibaresinin “saklama” olarak
değiştirilmesini; 4. maddesinin 1. fıkrasının f) bendinde geçen “finansal
kurumlara” ibaresinin, “finans işi ile uğraşan kuruluşlara” şekline
dönüştürülmesini; 4. maddesinin 2. fıkrasında geçen “18/6/1927 tarihli ve 1086
sayılı” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 96 Sıra Sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının 4 üncü maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“1. Genel olarak Madde 4 – (1) Her iki tarafın da ticarî işletmesiyle ilgili
hususlardan doğan hukuk davaları ile tarafların tacir olup olmadıklarına
bakılmaksızın; a) Bu Kanunda; b) Türk Medenî Kanununun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile
uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969 uncu maddelerinde; c) Borçlar Kanununun, bir işletmenin satılması veya
diğeriyle birleştirilmesi hakkındaki 179 ve 180, rekabet yasağına ilişkin 348
ve 352, yayın sözleşmesine dair 372 ilâ 385, itibar mektubu ve itibar emrini
düzenleyen 399 ilâ 403, komisyonculuğa ilişkin 416 ilâ 429, ticarî mümessiller
ve diğer ticarî vekiller için öngörülmüş bulunan 449 ilâ 456, havale hakkındaki
457 ilâ 462, vediayı düzenleyen 463 ilâ 482 nci
maddelerinde; d) Borsa, sergi panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü
diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde; e) Bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve
ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde; öngörülen hususlardan
doğan hukuk davaları ticarî dava sayılır. Ancak; herhangi bir ticarî işletmeyi
ilgilendirmeyen havale, vedia ve fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan
doğan davlar bundan istisnadır. (2) Ticarî davalarda da deliller ile bunların sunulması Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerine tâbidir. BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara)-
Katılmıyoruz. BAŞKAN – Sayın Dibek, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına verdiğimiz değişiklik önergesiyle ilgili olarak söz almış
bulunuyorum. Hepinizi öncelikle saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, az önce okunduğu üzere, bizim, bu 4’üncü
maddede iki noktada değişiklik talebimiz var. Bir tanesi, sayın
Milliyetçi Hareket Partili arkadaşlarımızın da belirtmiş olduğu husus. Şimdi,
4’üncü maddeye baktığımızda, 4’üncü maddede ticari davalar, ticari davaların
hangileri olduğu ve hangi kanunun hangi maddelerinden kaynaklanan ihtilafların
ticari dava olarak sayılacağı belirtiliyor. Şimdi, madde içerisinde kanunların
bir kısmı isim olarak… Gerçi bir Medeni Kanunu isim olarak belirtmiş, adını
vermiş. (c) bendindeki Borçlar Kanunu’nu belirtirken başına “22/4/1926
ve 818 sayılı” ibareleri eklenmiş. Yine aynı şekilde ikinci fıkrada da Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanunu belirtilirken onu da yine Kanun’un tarihi ve sayısını
belirtmiş ama (b) bendinde “Türk Medenî Kanunu” denmiş. Şimdi orada o kanuna
atıf yapılırken o kanunun tarihi ve sayısını belirtmek ne kadar doğrudur, ne
kadar yerindedir, tabii bunu sizlerin takdirine bırakıyoruz ama bizim
değişiklik önergelerimizden bir tanesi bu, buna dayalı. Belki bu eksiklikler,
işte hep konuşulduğu üzere, Komisyonda, çok fazla, Ticaret Kanunu bu dönem
görüşülemediği için, bu konulara çok fazla zaman ayıramadığı için
arkadaşlarımız ve bizler buraya geliyor ve burada bizler de bunu Meclis
kürsüsünde dile getirmek zorunda kalıyoruz. Bize göre kanunun adı yeter. Orada
kalkıp da aynı zamanda tarihi ve sayısına hiç gerek yok diye düşünüyoruz. Diğer, maddedeki değişiklikle ilgili talebimiz de değerli
arkadaşlar, (d) bendiyle ilgili. 4’üncü maddenin (d) bendinde fikrî mülkiyet
hukukuna ilişkin mevzuatta düzenlenen hususlardan doğan hukuk davalarının da
ticari dava olacağı belirtiliyor. Burada Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’ndaki
76’ncı maddede bir görev var. O görevle buradaki görev arasında bir uyuşma, bir
çatışma olacağı düşüncesindeyiz. Çünkü belirtmiş olduğumuz 5846 sayılı Fikir ve
Sanat Eserleri Kanunu 76’ncı maddesinde şöyle deniliyor: “Bu Kanunun
düzenlediği hukuki ilişkilerden doğan davalarda, dava konusunun değerine,
miktarına bakılmaksızın görevli mahkeme Adalet Bakanlığı tarafından kurulacak
ihtisas mahkemeleridir.” Ee, şimdi, orada ihtisas
mahkemelerini belirtmiş ama burada ticaret mahkemeleriyle ilgili bir uygulama
söz konusu. Tabii ki, kanun çıktıktan sonra uygulamada bir görev uyuşmazlığı
söz konusu olacaktır diye düşünüyoruz. Bu nedenle, bize göre 4’üncü maddenin
(d) fıkrasının tasarı metninden çıkartılması gerekir. Bu çıkartılmayacaksa,
tabii ki, o, diğer Yasa’da bir değişiklik yapılması gerekiyor. Bu hususlarla ilgili olarak değişiklik önergemizi verdik ve
desteklenmesini talep ediyoruz. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dibek. Önergeyi oylarınıza sunuyorum… HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Karar yeter sayısı istiyorum. BAŞKAN – Tamam Sayın Yıldız, karar yeter sayısını arayacağım. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Ünal Bey, sizin arkanızda kimse var mı göremiyorum. Oturur musunuz… (CHP ve MHP sıralarından “Yok.” sesleri) TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Efendim, 40 kişi var. BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, kapıdan giriyorlar. K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Böyle şey olmaz canım! TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Yani 50’yi geçmez. K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yani Ticaret Kanunu görüşülüyor
Mecliste. Kapıdan içeri girenler neye oy veriyor Sayın Başkan, bir sorar
mısınız? Neye oy veriyorlar kapıdan içeri girenler? ÜNAL KACIR (İstanbul) – Önergenin lehine… K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ondan sonra Ticaret Kanunu, devrim…
Mahmut Esat Bozkurt’tan sonra devrim… Bırakın bunları! BAŞKAN – Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır. Saygıdeğer arkadaşlarım, muhalefet ve iktidar olarak, tabii ki
muhalefet önerge veriyor, önergelerinin kabulünü istiyor. Doğrudur, haklarıdır.
Onlar burada bulunacaklar, iktidara mensup milletvekili arkadaşlarımız da.
Çünkü her maddeden sonra iki tane, üç tane önergenin oylaması vardır. Yani,
şimdi, çıkıp gelmenin bir anlamı falan yok. Burada en azından bir 140 kişi
falan bulunacaksınız arkadaşlar. Saygıyla duyururum yani, ona göre hareket
edeceksiniz. Lütfen, istirham ediyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Evet, diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan “Türk Ticaret Kanunu Tasarısı”nın 4. maddesinin
1. fıkrasının c) bendinde geçen “22/4/1926 tarihli ve
818 sayılı” ibaresinin tasarı metninden çıkarılmasını; 4. maddesinin 1.
fıkrasının c) bendinde geçen “vedia” ibaresinin “saklama” olarak
değiştirilmesini; 4. maddesinin 1. fıkrasının f) bendinde geçen “finansal
kurumlara” ibaresinin, “finans işi ile uğraşan kuruluşlara” şekline
dönüştürülmesini; 4. maddesinin 2. fıkrasında geçen “18/6/1927 tarihli ve 1086
sayılı” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılmıyoruz. BAŞKAN – Sayın Bal, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii
ben üzülerek buraya çıkıyorum. 4’üncü madde ticari davalarda delillerle ilgili bir maddedir ve
çok önemli bir işlevi vardır. Aynı zamanda da Medenî Kanun’un parçası olan
Borçlar Kanunu, Borçlar Kanunu’nun parçası olan Ticaret Kanunu’yla ilgili temel
maddelerden biridir. Şimdi, bizim önergemiz reddedilmiştir. Bu kanun yürürlüğe
girer girmez ilk değiştirilmesi gerekecek madde bu maddedir. Çünkü,
atıfta bulunulan 22/4/1926 tarihli Borçlar Kanunu şu anda hayatiyetine son
verilmek üzere Adalet Komisyonunda beklemektedir. O kanun yürürlüğe girdiği
tarihte bu maddenin değişmesi gerekir. Çünkü bu kanunun metinde bulunan
maddelerine baktığımız zaman oradaki maddelerle bu maddeler çelişecektir,
tarihi, numarası değişecektir. O zaman Sayın Komisyon, Sayın Bakan niçin bu
önergeye karşı ret oyu kullandı, ben bunu anlayamıyorum. Diğer taraftan, kanunun 2’nci maddesi, ticari davalarla ilgili
delillerin değerlendirilmesinde 18/6/1927 tarih ve
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’na atıfta bulunmaktadır. O kanun da
değiştirilmek üzere gerek Adalet Bakanlığınca gerek komisyonca bir çalışma
yapılıyor. Bu kanun da gelecektir bu Meclise, o kanun da değişecektir. O zaman
yine değişmesi gereken madde bu madde. Niçin şimdi değiştirmiyorsunuz da sadece
muhalefete muhalefet olsun diye reddediyorsunuz? Bu kanunları değiştirmek için
siz teklif getirdiğinizde, bu Meclisin huzuruna geldiğinizde ne diyeceksiniz?
Niçin bu Meclisin bu kıymetli vakitlerini bu kadar israf ettiğiniz sorusuna
nasıl bir cevap verebileceksiniz? Nasıl bir iktidar anlayışı, nasıl bir
muhalefet anlayışıdır bu? Nasıl bir kanun yapma tekniğidir bu? Kanunun
gerekçesinde diyor ki “arı ve güzel Türkçe.” “Vedia” kelimesini, ben, otuz
dokuz yıllık hâkimim, otuz dokuz defa kullanmadım. “Bunu ‘saklama’ olarak
değiştirin” diyorsunuz. Arı Türkçe ise budur. Niçin reddediyorsunuz? Nasıl bir
mantık bu, nasıl bir hukuk bu, nasıl bir kanunlaştırma bu, ben anlayabilmiş
değilim. İnşallah bizi dinleyen milletimiz anlar, hesap gününde mahkeme-i kübrâsında bunları değerlendirir. Ancak, onların mahkeme-i kübrâsında
değerlendirmesinden önce siz milletvekili arkadaşlarımın da bir mahkeme-i kübrâsı vardır. Onun adı vicdandır. Bu vicdan millî iradeye
uygun olarak kullanılmak zorundadır. Bu vicdanın sınırı parti ilkeleri
değildir, bu vicdanın sınırı siyasi iktidarın kuralları değildir, bu vicdanın
sınırı Başbakanlığın talimatnamesi değildir. Bu vicdan, şu karşıda yazılı olan egemenlikle sınırlandırılmış,
bağımsız bir ülkenin o bağımsızlığına uygun davranabilen milletvekillerinin
vicdanıdır diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Kabul edilmiştir. 5’inci maddenin başlığını okutuyorum: 2. Ticarî davaların görüleceği mahkemeler MADDE 5 - BAŞKAN – Madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 96 Sıra Sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının 5 inci maddesinin
(4) numaralı fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan “Türk Ticaret Kanunu Tasarısı”nın 5. maddesinin
2. fıkrasında geçen “ve deniz sigortalarına” ibaresinin metinden çıkarılmasını;
5. maddesinin 3. fıkrasının metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılmıyoruz. BAŞKAN – Sayın Bal, buyurun. FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi tekrar selamlıyorum. Görüştüğümüz madde 5’inci maddedir, ticari davaların görüleceği
mahkemelerle ilgilidir. Ancak ticari mahkemeler ellerine verilen kanunlar ile
hüküm ifa edeceklerdir, hüküm kuracaklardır. Ticari mahkemeler bu özel ve
önemli olan görevlerini yerine getirirken, onların eline bizim öncelikle özenle
hazırlanmış bir kanun vermemiz gerekmektedir. İlk dört maddesi itibarıyla bu
kanunun yürürlüğe girer girmez değiştirilmesi gereken kanunlar hanesine
yazılacağını ifade ettik. Şimdi ticaret mahkemelerinde görülecek davalarla
ilgili bir de değişiklik önergesi verdik. Onu da anlatacağım size ama ondan
önce ifade etmem gereken hususlar vardır. Bu kanun çıktığı takdirde, Sayın Bakanım, Sayın Komisyon Başkanı
ve değerli milletvekili arkadaşlarım, ticari davalarda müthiş bir artış
olacaktır. Çünkü bu ticaret kanununun yaratmış olduğu ticaret kültürü, ticaret
hukuku boşluğuna dönüşecektir, gerek uygulayıcılar gerekse ticaretle uğraşan
kişiler bir boşluğa düşecektir. Yeni kanunlara alışmak, adapte olmak bir zaman
meselesidir. Bu zaman içerisinde gelişen ticari ilişkiler ihtilafa
dönüşecektir. Bu ihtilaflar hukuki davalara dönüşecektir. O hukuki davalar da
bugün bu saatte görüştüğümüz 5’inci maddeyle görevli olan mahkemelerin önünde
anlamsız olarak yaratılmış ihtilaflar olarak, egemenliği kullanan Meclisin
bilerek, isteyerek yaratmış olduğu ihtilaflar olarak hâkimler tarafından
çözülmek zorunda kalınacaktır. Değerli arkadaşlarım, önce bizim hakemlerin önüne gidebilecek
işlerle ilgili asgari rakamı, asgari sayıyı bulabilecek tedbir almamız lazım.
Ceza Kanunu örneğinde olduğu gibi Ticaret Kanunu örneğinde de bir kültür imhası
yaşanır ise, bir kültür boşluğu yaşanır ise bu, az sayıda bulunan birinci
sınıfa ayrılmış hukuk hâkiminin meslekle ilişkilerini kesmelerine neden
olabilir. Ceza hukukuyla ilgili çok sayıda Yargıtay savcısı, çok sayıda
Yargıtay Ceza Genel Kurulu üyesi, Yargıtay üyesi, birinci sınıf hâkim a’dan z’ye yenilenmiş olan bir
kanunu yeniden öğrenmek mecburiyetinde kaldı. Bir kısmı bunların bu nedenden
dolayı emekli olmuştur. Değerli arkadaşlarım, Ceza Kanunu’yla ilgili olmak üzere -örneği
oradan veriyorum ki, yaşayacağımız felaketin boyutunu idrak edebilelim diye-
mahkemelerin vermiş olduğu, Yargıtayın tasdik etmiş
olduğu, arşivlere konulmuş ve mahkûmiyetini çeken kişilerin dosyalarını lehe
olan kanun hükmü gereği, mahkemeler, lehe olan hükümleri uygulama çerçevesi
içerisinde tekrar incelemek zorunda kaldı. Zaten iş yükü artmış olan bu
mahkemelere gelen yük, şimdi şöyle bir ağır sonucu doğurmuştur: En tabii hakkı
olan temyiz hakkını kullanan tutuklu/hükümlüler Yargıtaya
dilekçe veriyorlar “Benim kararım benim aleyhimedir. Benim kararım benim
aleyhime olmasına rağmen benim kararımı bir tasdik et gönder ki, ben meşruten
tahliye hakkından yararlanabileyim.” İşte ceza hukukunda yaratılan tahribat,
adaletin kestiği parmağı acıtmamış, kangrene dönüştürmüştür. Ticaret hukukunda da kesilecek parmak kangrene dönüşecektir. Ben
size ameliyatla tedavisi mümkün olmayacak bir hastalığa şimdiden çare olarak bu
değişikliği öneriyorum. Takdir yüce heyetindir. Saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 96 Sıra Sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının 5 inci maddesinin
(4) numaralı fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Ali
İhsan Köktürk (Zonguldak) ve arkadaşları BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN - Hükûmet? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılmıyoruz. BAŞKAN - Sayın Öztürk, buyurun. ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
5’inci maddedeki değişiklik önergesine ilişkin görüşlerimizi sunmak üzere söz
aldım. Sayın Bal, Sayın Bakanın ve Sayın Komisyon Başkanının önergeye
niye katılmadığını anlayamadığını sordu. Zaten kendilerinin de anladıklarını
ben tahmin etmiyorum! Değerli arkadaşlarım, bizim burada, 5’inci maddede çıkarılmasını
istediğimiz (4)’üncü fıkra. Dördüncü fıkra, iş alanına giren ilk itirazların
kabulü hâlinde görevsizlik sebebiyle dava dilekçesinin reddine ilişkin
işlemlerin uygulanacağını öngörüyor. Hâlbuki aynı tasarının 3’üncü maddesi,
Yargıtay 11/10/1976 tarih 5/5 sayılı Yargıtay İçtihadı
Birleştirme Kurulu kararına dayanılarak düzenlenmiş ve (3)’üncü fıkrada iş
alanına ait ilk itirazların kabulü hâlinde yapılacak işler açıkça sayılmıştır.
(3)’üncü fıkrada denilmektedir ki: “İlk itiraz haklı görüldüğü takdirde dosya
talep üzerine ilgili mahkemeye gönderilir. Kararın sözlü bildirimi veya tebliğ
tarihinden itibaren on gün içinde yenilenecek davaya bu mahkeme bakmak
zorundadır; ancak, davaya, davanın niteliğine göre uygulanması gerekli olan
usul ve kanun hükümlerini uygular. Ticari bir davanın hukuk mahkemesi, ticari
olmayan bir davanın ticaret mahkemesi tarafından görülmesi hükmün bozulması
için yalnız başına yeterli bir sebep oluşturmaz.” Bu düzenleme, tamamen, demin
de belirttiğim Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu kararına dayanan bir
düzenlemedir, doğru bir düzenlemedir. Şimdi (4)’üncü fıkrada ise -yine bu iş
alanına- okuyalım: “Görevsizlik sebebiyle dava dilekçesinin reddi hâlinde
yapılacak işlemlere ve bunların tabi oldukları sürelere ilişkin usul hükümleri,
iş alanına ait ilk itirazın kabulü hâlinde de uygulanır.” Zaten (3)’üncü
fıkrada iş itirazına ilişkin ilk itirazın kabulü hâlinde ne yapılacağını açık açık belirtti. Şimdi bunu belirttikten sonra, (4)’üncü
fıkrada bu konuda görevsizlik sebebiyle dava dilekçesinin reddine ilişkin
hükümlerin uygulanacağının belirtilmesi çok yerinde olmayan, gereksiz bir
düzenlemedir. O nedenle, biz bu yerinde olmayan düzenlemenin kaldırılmasını
istiyoruz. Sayın Komisyon Başkanımızın, Sayın Bakanımızın bu
önergemize neden karşı çıktığını ben de anlamış değilim doğrusu çünkü madde
metinleri çok açık, birisinde A’dan Z’ye kadar ne yapılacağını saymış, ondan sonra dönmüş, (4)
üncüsünde görevsizlik sebebiyle dava dilekçesinin reddi hâlinde uygulanacak
hükümlerin iş alanına ilişkin ilk itirazların kabulü hâlinde de uygulanacağını
belirtmiş, gereksiz bir tekrardır diyorum. Önergemizin kabulüyle bu (4)’üncü fıkranın madde metninden
çıkarılmasını diliyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk. HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Karar yeter sayısı istiyorum. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısını
arayacağım. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur. Birleşime on dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 15.38 DÖRDÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 15.50 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat
PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Fatma SALMAN KOTAN
(Ağrı), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
23’üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum. 96 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. Tasarının 5’inci maddesi üzerinde verilen önergede karar yeter
sayısı bulunamamıştı. Şimdi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım:
Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar
yeter sayısı vardır. Saygıdeğer arkadaşlarım, tekrar istirham ediyorum, bakınız, çok
önemli bir kanunu görüşüyoruz. Temel kanun, Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı. Her madde üzerinde önerge vardır, her madde üzerinde
konuşma vardır ve beş dakikaya bir oylama vardır, hem muhalefete hem de iktidar
milletvekillerine arz ediyorum. Takdir sizindir. İstendiği zaman ben de sayacağım, ne yapayım,
görevim icabı. Saygılar sunarım hepinize. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 6’ncı maddenin başlığını okutuyorum: B) Çeşitli hükümler I - Zamanaşımı MADDE 6 – BAŞKAN – Madde üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Türk Ticaret Kanunu Tasarısının 6 ncı Maddesinin başında bulunan 1 rakamının madde metninden
çıkartılmasını ve maddenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz. Madde 6: Ticari işlem ve eylemlere uygulanan zamanaşımı süreleri
sözleşme ile değiştirilemez.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılmıyoruz. BAŞKAN – Sayın Köktürk, buyurun efendim. ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın 6’ncı maddesindeki değişiklik
önergesi hakkında söz almış bulunuyorum. Ancak, maddedeki değişiklik önergesine geçmeden önce, Zonguldak’ta
yaşanan ve bugün ulusal basınımızda yer alan bir haberle ilgili olarak
üzüntülerimi sizinle paylaşmak istiyorum. Değerli milletvekilleri, Zonguldak’ta, maalesef, akli dengesi
bozuk olan otuz dört yaşındaki bir vatandaşımız, 10 tane polis memuru
tarafından dövülmek suretiyle yaşamını yitirmek zorunda kaldı. Polis
memurlarımızın, emniyet güçlerimizin ağır koşullar altında görev yaptığını
biliyoruz ancak yapılan görevin ağırlığı, koşulların, şartların ağırlığı ne
olursa olsun, bir hukuk devletinde, insanın en kutsal hakkı olan yaşam hakkının
orantısız güç ve silah kullanmak suretiyle elinden alınması kabul edilemez.
Ben, bu anlamda, öncelikle Meclis kürsüsünden üzüntülerimi sizinle paylaşmayı
ve yaşamını yitiren vatandaşımızın ailesine buradan başsağlığı dileklerimi
göndermeyi temel görev kabul ediyorum. Bir de şu hususa dikkatinizi çekiyorum: Değerli milletvekilleri, maalesef, bu tür olaylar, içinden
geçtiğimiz süreçte, son yılda çok fazla arttı. Ülkemizin değişik yörelerinde,
genç insanlarımız, aslında herhangi bir terör suçuna veya başka bir eyleme
karışmadıkları hâlde çok küçük olaylarda orantısız güç ve silah kullanılmaları
sonucu polis kurşunlarına hedef olarak yaşamını yitirdi. Ben, burada, tüm polis
teşkilatımızı zan altında bırakmamakla birlikte, bu yaşanan süreçte bir hukuk
devletinde en küçük bir olayda orantısız güç ve silah kullanılarak yaşam
hakkına kastedilmesinin önlenmesinin öncelikle İçişleri Bakanlığının bir görevi
olduğunu düşünüyorum. Burada, İçişleri Bakanlığımıza seslenmek istiyorum:
Göreve aldığımız polis memurlarını, sanıyorum, İçişleri Bakanlığı ya yeterince
eğitmiyor veya görev yaptıkları esnada yasanın kendilerine vermiş olduğu güç ve
yetkinin sınırları, polis memurlarımıza, kolluk güçlerimize yeteri kadar
anlatılmıyor. Ben bu anlamda tekrarlıyorum: Hukuk devletinde
bir daha bu tür olayların yaşanmaması dileğiyle buradan, başta İçişleri
Bakanımız olmak üzere, yetki ve sorumluluk makamında bulunan emniyet
güçlerimizi göreve davet ediyorum, sorumluluklarının gereğini yerine getirmeye
davet ediyorum ve burada üzüntülerimi paylaşırken, yaşanan olaylar nedeniyle
emniyet teşkilatımızda sorumluluğu ve yetkisi olan makam sahiplerini de bu olay
nedeniyle kınıyorum. Değerli milletvekilleri, 6’ncı maddeyle ilgili önergemize
baktığımızda, bu önergemize ilişkin değişiklik talebimizin gerekçesi de yine az
önce ifade ettiğimiz anlatım ve ifade bozukluğunun giderilmesi amacını taşıyor.
Biliyoruz hepimiz, kanun tekniği açısından belli kurallar var. 6’ncı maddeye
baktığımızda bu maddenin tek fıkradan oluştuğunu görüyoruz. Ancak, tek fıkradan
oluşmakla beraber, 6’ncı maddenin başına madde numarasından sonra “(1)” rakamı
getirilmiş. Ancak, tek fıkradan oluşması nedeniyle, madde numarasından sonra
ayrıca “(1)” rakamının getirilmesinin kanun tekniği açısından uygun olmadığı
düşüncesindeyiz. Bu hususun düzeltilmesi amacıyla önerge verdik. Ayrıca, kanunun ifadesine bakıldığında, ifadesinde de bir eksiklik
var. Kanunun ifadesi “Ticarî hükümler koyan kanunlarda öngörülen zamanaşımı
süreleri, Kanunda aksine düzenleme yoksa, sözleşme ile
değiştirilemez.” diyor. Ancak, tasarıdaki ticari hükümler, birkaç ticari hüküm
içermekle beraber, aslında ticari bir kanun olmayan kanunlardaki zaman aşımı
sürelerini de kapsar bir anlam taşıdığı için biz bu maddenin “Ticari işlem ve
eylemlere uygulanan zaman aşımı süreleri sözleşmeyle değiştirilemez.” şeklinde
değiştirilmesi talebinde bulunuyoruz. Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köktürk. Önergeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmemiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 7’nci maddenin başlığını okutuyorum: II - Teselsül karinesi MADDE 7 – BAŞKAN – Madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan “Türk Ticaret Kanunu Tasarısı”nın 7.
maddesinin 1. fıkrasında geçen “İki veya daha fazla kişi, içlerinden yalnız
biri veya hepsi için ticarî niteliği haiz bir iş dolayısıyla, diğer bir kimseye
karşı birlikte borç altına girerse, kanunda veya sözleşmede aksi
öngörülmemişse” ibaresinin; “aksi kararlaştırılmış olmadıkça ticari işlerden
dolayı birlikte borç altına girenler” şekline dönüştürülmesini; 7. maddesinin
2. fıkrasında geçen “Ticarî borçlara” ibaresinin “ticari işlerden doğan borçlara”
şekline dönüştürülmesini arz ve teklif ederiz.
T.B.M.M. Başkanlığına Görüşülmekte olan 96. sıra sayılı yasa tasarısının 7. maddesinin
I. fıkrasının sonuna aşağıdaki ifadenin eklenmesini arz ederiz. Saygılarımızla.
Madde 7 – 1 Ancak, kefil ve kefillere, taahhüt veya ödemenin
yapılmadığı veya yerine getirilmediği ihbar edilmeden temerrüt faizi
yürütülemez. BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) –Katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Sayın Hükûmet? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, buyurun
efendim. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Komisyon ve Hükûmet neye katılmıyor
size açıklayacağım. Bir veya birkaç kefil kefalet vermişse, bir taahhüt vermişse bir
edimden dolayı, bu edim yerine getirilmemişse, diyoruz ki, “Edimin yerine
getirilmediğini kefil veya kefillere ihbar et, etmezsen bu kefillere temerrüt
faizi yürütemezsin.” Yani, dediğimiz bu arkadaşlar. Şimdi, kefil bir şeye kefil
ola-bilir ama borçlu taahhüdünü yerine getirmemişse, sen kefile haber
vermeyeceksin, aradan yedi sekiz ay geçecek, hayda, bir ihtarname, “Şu kadar
temerrüt faizi yedin…” Ya kardeşim, zamanında bana bunu ihbar etseydin ben
borcumu öderdim. Niye bana temerrüt faizi yediriyorsunuz? Arkadaşlar, bizim
dediğimiz bu. Sen zamanında kefile ihbar yap, ödemezsem temerrüt faizini
yiyeyim. Ama bana ihbar yapmayacaksın, müşterek borçlu, müteselsil kefil olarak
ben temerrüt faizlerden sorumlu olacağım. Arkadaşlar, bu bir ticaret kanunu ise taahhüdün yerine gelmediğini
ve borcun ödenmediğini kefil ve kefillere ihbar edersin, arkadaş gelip öder.
İnsanlara bir de temerrüt faizi yedirmeyin. Yani Komisyon niye katılmaz
bilmiyorum? Hükûmet niye katılmaz bilmiyorum? Bu
ticari yaşamda sık olan ve insanları en çok kurumlarla karşı karşıya getiren,
borçlularla karşı karşıya getiren bir olaydır. Burada çok açık seçik… Arkadaşlar bir daha izah ediyorum:
Alacaklı, kefillere alacağın veya borcun yerine getirilmediğini ihbar et, ihbar
etmezsen temerrüt faizi… Borcu isteyemezsin demiyoruz arkadaşlar, borcu
isteyemezsin demiyoruz. Sen ihbar etmeden temerrüt faizi yürütemezsin bu
insanlara çünkü bu insanlar gelip ödeyecek. Niye benim ödeme hakkımı elimden
alıyorsunuz? Niye bana temerrüt faizi yürütüyorsunuz? Bana niye haber
vermiyorsunuz? Bu kadar açık ve seçik bir şeye eğer Komisyon “hayır” diyorsa, Hükûmet “hayır” diyorsa ben takdirlerinize sunuyorum. Hepinize saygılar sunarım. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Mevlüt, devam
et… Mevlüt, devam et… FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Ne diyeyim daha? CHP
sıralarından alkışlar) MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan bir beş dakika ara verin. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Komisyon Başkanı, bakmadan
“hayır” dedi. Ne diyeyim daha? AHMET YENİ (Samsun) – Genel Kurul karar verecek. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Evet, Sayın Başkan, buyurun. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli
arkadaşlar, bir defa, borcu garantileyenler, kefiller, asıl borçlunun kaderine
ve hukukuna tabidir. Asıl borçlu belli bir nokta ise kefil onun daha ötesinde
olamaz. Borçlu temerrüde uğramışsa, onun için ayrıca temerrüdün oluşması
aranmaz. Bu, bizim Borçlar Kanunu’nun da, irade teorisinin de temel sistemidir.
Teşekkür ediyorum. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Bir ilgisi yok efendim, ihbar
edin diyorum ben Sayın Başkan, ihbar edin borcumu ödeyeyim diyorum, borcumu ödeyeyim
diyorum, borcumu ödeyeceğim. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – “Kabul edilmiştir.” dediniz
Sayın Başkan. BAŞKAN – Kabul edilmiştir. (Alkışlar) Sayın Aslanoğlu “Kabul edilmiştir.”
dedim zaten. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan “Türk Ticaret Kanunu Tasarısı”nın 7.
maddesinin 1. fıkrasında geçen “İki veya daha fazla kişi, içlerinden yalnız
biri veya hepsi için ticarî niteliği haiz bir iş dolayısıyla, diğer bir kimseye
karşı birlikte borç altına girerse, kanunda veya sözleşmede aksi
öngörülmemişse” ibaresinin; “aksi kararlaştırılmış olmadıkça ticari işlerden
dolayı birlikte borç altına girenler” şekline dönüştürülmesini; 7. maddesinin
2. fıkrasında geçen “Ticarî borçlara” ibaresinin “ticari işlerden doğan
borçlara” şekline dönüştürülmesini arz ve teklif ederiz. Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Hükûmet? Sayın Çiçek, önergeye
katılıyor musunuz efendim? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara)
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Sayın Bal, buyurun. FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 7’nci
maddeyle ilgili vermiş olduğumuz önerge, kanunlardaki kavram birliğini
sağlayabilmek amacına yöneliktir. Kanunlardaki kavram birliği, eğer her kanun
geldiğinde farklı bir kavramla ortaya çıkar isek doğal sonuç olarak kavram
kargaşasının içerisinde buluruz kendimizi. Kavram kargaşası ise
anlaşılmazlığın, sonuca ulaşmak için beyhude zaman ve emek sarfının temel bir
nedenidir. Dolayısıyla burada bir kavram kargaşası yaratabilecek kelime vardır,
o kelimenin düzeltilmesini istedik. Yürürlükteki pek çok kanunda “aksi kanun ve sözleşmede
kararlaştırılmadıkça” ifadesi bulunmaktadır. Bu bizim icat ettiğimiz bir durum
değildir. Onlarca, yüzlerce kanunda, belki sayıları çok daha yüksek miktardaki
maddelerde, aksi kanunca veya sözleşmece kararlaştırılmamış olması hâli ifade
edilmektedir. Ticaret Kanunu temel bir kanundur. Temel kanun olarak diğer
kanunlara da sirayet etmesi doğaldır. Şimdi, buradaki ifade, teselsül
karinesinde “kanunda ve sözleşmede aksi öngörülmedikçe” diye bir tanım
bulunmaktadır, ifade bulunmaktadır. “Öngörülme” kavramı hangi hukuki anlamı
karşılamak üzere buraya konulmuştur, ben anlayamıyorum. Efendim
“kararlaştırılmadıkça” tabiri uygulamada hukukla ilgisi olan olmayan herkes
tarafından kabul edilmiş, benimsenmiş bir kavramdır, niçin değiştirildiği belli
değildir. Dolayısıyla bu makul ve meşru talebin değerlendirilerek, kavram
kargaşasına neden olmayacak bir değişikliğin yapılması gerekmektedir. Ancak, Sayın Başkan ve Sayın Bakan sanıyorum bu açıklığı görememiş
olacaklar ki önergenin aleyhinde olduklarını, reddettiklerini ifade
etmişlerdir. Belki bu açıklamalarımız değerli milletvekillerinin idrakince
uygun bir şekilde değerlendirilir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bal. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. Kabul edilen önerge istikametinde 7’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 8’inci maddenin başlığını okutuyorum: III - Ticarî işlerde faiz 1. Faiz oranı MADDE 8 - BAŞKAN – Madde üzerinde üç adet önerge vardır, önergeleri
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan “Türk Ticaret Kanunu Tasarısı”nın 8 inci maddesinin
madde kenar başlığının “1. Oran serbestisi ve bileşik
faizin şartları” şeklinde değiştirilmesini ve maddeye aşağıdaki ikinci, üçüncü
ve dördüncü fıkraların eklenmesini arz ve teklif ederiz.
“(2) Üç aydan aşağı olmamak üzere, faizin anaparaya eklenerek
birlikte tekrar faiz yürütülmesi şartı, yalnız carî
hesaplarla her iki taraf bakımından da ticarî iş niteliğinde olan ödünç
sözleşmelerinde geçerlidir. Şu şartla ki, bu fıkra sözleşenleri tacir
olmayanlara uygulanmaz.” “(3) Tüketicinin korunmasına ilişkin hükümler saklıdır.” “(4) Bu maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarına aykırı olarak
işletilen faiz yok hükmündedir.” TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan Türk Ticaret Kanunu’nun 8. maddesine aşağıdaki
fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
(2) “Üç aydan aşağı olmamak faizin ana paraya
eklenerek birlikte tekrar faiz yürütülmesi şartı yalnız cari hesaplarla borçlu
bakımından ticari faiz mahiyetinde olan karz
akitlerinde muteberdir.” (3) Ödünç para verme işleri, bankalar, tasarruf sandıkları ve
tarım kredi kooperatifleri hakkındaki hususi hükümler saklıdır. TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan 96 sıra sayılı “Türk Ticaret Kanunu Tasarısı”nın
8. Maddesi’nin “Ticari işlerde faiz oranı, TC Merkez Bankasının belirlediği
faiz oranlarının iki katını geçmeyecek şekilde serbestçe belirlenir” şeklinde
düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Son önergeye
katılmıyoruz Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılmıyoruz. BAŞKAN – Sayın Geylani, buyurun. HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
okunan maddenin değişiklik önergesi üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, Türkiye’de yıllardır bankacılık sektöründe
ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Gerek yasal düzenlemelerin eksikliği gerekse
tüketici haklarına yeteri kadar önem verilmemesi vatandaşa altından
kalkamayacağı sıkıntılar yaşatmıştır. Bugün dünyada yaşanan ekonomik krizin en
önemli kaynağı bankacılık sektöründe yaşanan sorunlardır. Kuşkusuz yansımasını
da en çok sosyal, siyasal, ekonomik istikrarın olmadığı ülkelerde bulmaktadır.
Üzülerek belirtmek durumundayım, ülkemiz de ne yazık ki bu tablonun içindedir. Bu ve benzeri nedenlerden kaynaklı Türkiye koşullarında yüksek
enflasyon nedeniyle faiz oranları çok yüksek seviyelerde seyretmektedir. Bu
durum borçlanma maliyetlerini de yükseltmekte, özellikle artan faiz yükü banka
alacaklarının tahsilini sınırlandırıcı bir etki yaratmaktadır. Türkiye’de
düzensiz yüksek faiz oranları ve hızlı enflasyon bankaların faiz giderlerini
kuşkusuz artırmaktadır. Enflasyon oranındaki artışlar nedeniyle enflasyon
beklentileri artınca faiz oranları da yükselerek belirsizlik getirmektedir. Değerli üyeler, gelinen noktada, tüketiciler yaşamlarını kredi
kartı ve tüketici kredisiyle sürdürüyor. Şu anda 1 milyona yakın tüketici,
kredi kartı borcu nedeniyle icralık duruma düşmüştür. Bunun için, kredi kartı
borçları ve tüketici kredisinden doğan anapara borçları faizlerinden
arındırılarak ödeme kolaylığı sağlanmalıdır. Ayrıca, asgari ücretin altında geliri olan ve hiç geliri olmayan
tüketicilerin -bunlar yoksulluk ve açlık sınırındaki vatandaşlarımızdır- kredi
kartı ve bireysel kredi borcu da silinmelidir diye düşünüyoruz. Bu düşüncemizin
temeli de ve bu temennimiz, önerimiz sosyal devlet olmanın gereğidir. Değerli arkadaşlar, bugün kredi kartlarının oluşturduğu toplam
borç 30 milyar YTL’yi geçmiştir, faizleriyle birlikte 35 milyar YTL civarına
ulaşmıştır. Kredi kartı borçlarının bu noktaya gelmesindeki en büyük etken,
tüketicinin gelirleri ile giderleri arasındaki aşırı oransızlıktır. Bir facia da: Kredi kartlarından kaynaklı çoğu tüketici
vatandaşımız, oluşan kredi kartlarının borçlarını ödemek için yeni bir kredi
kartını almak durumunda kalıyorlar. Bu da vatandaşın yaşadığı ekonomik krizin
vahametini anlatmaya yeterdir diye düşünüyoruz. Bu anlamda, özellikle kredi
kartları alanında yaşanan sorunlar göz önüne alındığında, tüketiciyi zor
durumda bırakan, faize faiz uygulaması anlamına gelen bileşik faizin
kaldırılmasının olumlu olacağını belirtiyoruz. Değerli arkadaşlar, faiz oranlarının sınırsız olması, büyük
şirketlerin orta ve küçük esnaf ve KOBİ’ler üzerinde ağır bir ekonomik baskı
yaratacağı bilinen bir gerçeklik. Onun için, ucu açık ve nereye varacağı meçhul
sınırsız serbestî hadisesi hukuksal çıkmazları da beraberinde getirecektir. Bu nedenlerle, 8’inci maddenin birinci fıkrasında yer alan “Ticarî
işlerde faiz oranları serbestçe belirlenir.” hükmü yerine “Ticari işlerde faiz
oranları Merkez Bankası faiz oranlarının 2 katını geçemez.” şeklinde
değiştirilmesi gerektiğini öneriyoruz. Çünkü,
tasarının 8’inci maddesinin bu hâliyle uygulamada çok ciddi sorunlar yaratacağı
da kaçınılmaz olacaktır. Önergemizin kabul edilmesi dileğiyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Geylani.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan Türk Ticaret Kanunu’nun 8. maddesine aşağıdaki
fıkraların eklenmesini arz ederiz. (2) “Üç aydan aşağı olmamak üzere faizin ana
paraya eklenerek birlikte tekrar faiz yürütülmesi şartı yalnız cari
hesaplarla borçlu bakımından ticari faiz mahiyetinde olan karz
akitlerinde muteberdir.” (3) Ödünç para verme işleri, bankalar, tasarruf sandıkları ve
tarım kredi kooperatifleri hakkındaki hususi hükümler saklıdır. BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılmıyoruz. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, kimin önergesi? BAŞKAN – Faruk Bal ve arkadaşları. Sayın Bal, buyurun. FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; temel
kanun diye dilimize pelesenk ettiğimiz Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın 8’inci
maddesine kadar geldik. 8’inci madde ticari faizlerle ilgilidir ve bu bir temel
kanundur. Ticari faizlerle ilgili olmak üzere temel bakış açısını ortaya
koyacak kanun bu kanundur. Tasarıya göre daha önce üç fıkra hâlinde bulunan bu
kanun maddesi tek maddeye indirilmiştir ve faizde serbestiyet
getirilmiştir. Faizde serbestiyetin yanı sıra,
bileşik faiz dediğimiz faize faiz yürütme şeklindeki daha önceki uygulamalar
terk edilmiştir. Terk edilmiş derken, bu uygulamalar kaldırılmış anlamında
değil, bu uygulamaları sınırlandıran fıkralar ortadan kaldırılmıştır.
Dolayısıyla, Türk toplumunun şimdi bir plastik kart borçlusu olduğunu hepimiz
biliyoruz. 40 milyar liraya yaklaşmıştır sadece kredi kartı borcu. Bunun yanı
sıra, araba borçluları vardır, araba değiştirmek suretiyle borçlanmış olanlar
vardır. Traktörlerini değiştiren vatandaşlarımız vardır. Bunlar zevk için
değiştirmemişlerdir. Uygulanan tarım politikalarının yarattığı çöküntü
neticesinde elindeki tek varlığı olan traktörü 15-20 milyar liraya satıp onun
5-6 milyar lirasıyla borçlarını ödüyor, geriye kalan 10 milyar lirasını da
verip 70-80 milyar lira borçlanarak traktör borcu olan çiftçilerimiz vardır.
Tarım aletlerini borçla alan insanlar vardır ve ekonominin diğer aktörleri
içerisinde ticaretinde borçlanmayan kesim bulunmamaktadır. Bu kesimin hepsi temerrüt faizi riski karşısındadır. Temerrüt
faizine faize faiz uygulaması ise bu insanları intiharlara kadar götürebilecek
bir ciddi sosyal, toplumsal mesele hâline getirilmiştir. Gazetelerin üçüncü
sayfasını açın. Her sayfasında bu toplumsal sorunla ilgili ya kanlı ya gözü
yaşlı bir haberle karşı karşıya kalacaksınız. Değerli arkadaşlarım, bu, toplumsal yozlaşmayı peşinden
getirmiştir. Ödenememiş kredi kartının yarattığı gerginlik insanları çıldırtmış
ve bu çılgınlık toplumsal bir boyut kazanmıştır. Dolayısıyla bu madde, faize
faiz yürütme şeklinde anlaşılması gereken bu madde sınırlandırılmadığı takdirde
bu çılgınlığa, bu sosyal patlamaya, bu toplumsal yozlaşmaya yol vermek anlamına
gelir ki bu Meclisin böyle bir karar vermeyeceği inancımı hâlâ muhafaza etmek
istiyorum. Değerli arkadaşlarım, değişiklik önergemiz aslında Kanun’un eski
metnine dönülmesine ilişkin bir önergedir ancak eski Kanun’un uygulamada
birtakım sıkıntıları olduğunu da bilmekteyiz. Bu “Acaba bir konsensüs
arayışı olabilir mi?” düşüncesiyle verilmiştir. Bu kadar ciddi bir soruna
iktidar partisinin de iktidar partisinin sayın milletvekillerinin de gözü
kapalı bir vaziyette bigâne kalabileceklerini düşünmüyorum. Eğer bir konsensüs, bir anlaşma sağlanabilir de bu toplumsal soruna,
bu toplumsal yozlaşmaya, bu toplumsal çılgınlığa bir çare olabilecek çözüme
ulaştırılabilirse bu bizim için önemli bir görevin ifası anlamına gelecektir. Değerli arkadaşlarım, tüketiciyi korumak hepimizin görevidir.
Elbette ki üreteni de, üreticiyi de koruyacağız fakat tüketici zayıftır. Zayıf olan insanın, özellikle AKP’nin uyguladığı ekonomik
politikalar içerisinde borçlanmaya sürüklenmesi, kredi borçlusu hâline gelmesi,
bankalara borçlu hâle gelmesi ve akabinde de bunu ödeyememesi hâlinde ortaya
çıkan faize faiz yürütülmesi sonucunda borç, kartopu gibi büyümekte ve bu
büyüyen borç yükü altında insanlar buna çare bulamamakta, çaresizliği kanun
dışına çıkmak veya intihar gibi aile facialarına neden olmaktadır. Doğabilecek her aile faciasında bu kanuna “evet” diyen her
milletvekilinin vicdani bir sorumluluğu olduğunu uyarıyor, hepinize saygılar
sunuyor, önerimize destek bekliyorum. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal. YILMAZ TANKUT (Adana) – Karar yeter sayısı… BAŞKAN – Faruk Bal ve arkadaşlarının vermiş olduğu önergeyi
oylarınıza arz ediyorum ve karar yeter sayısını arayacağım: Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı
vardır, önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan “Türk Ticaret Kanunu Tasarısı”nın 8 inci
maddesinin madde kenar başlığının “1. Oran serbestisi
ve bileşik faizin şartları” şeklinde değiştirilmesini ve maddeye aşağıdaki
ikinci, üçüncü ve dördüncü fıkraların eklenmesini arz ve teklif ederiz. Sadullah Ergin (Hatay) ve arkadaşları “(2) Üç aydan aşağı olmamak üzere, faizin anaparaya eklenerek
birlikte tekrar faiz yürütülmesi şartı, yalnız carî
hesaplarla her iki taraf bakımından da ticarî iş niteliğinde olan ödünç
sözleşmelerinde geçerlidir. Şu şartla ki, bu fıkra sözleşenleri tacir
olmayanlara uygulanmaz.” “(3) Tüketicinin korunmasına ilişkin hükümler saklıdır.” “(4) Bu maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarına aykırı olarak
işletilen faiz yok hükmündedir.” BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılıyoruz
efendim. TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Takdire bırakıyorsunuz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılıyoruz. BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutayım, konuşacak var mı? MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçe… BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Hükûmet Tasarısının 9
uncu maddesinde yer alan, ancak 22. Dönem Adalet Komisyonu çalışmaları sırasında
Tasarıdan çıkarılan hüküm, bazı değişikliklerle 8 inci maddeye eklenmiştir. Çünkü, Türk hukukunda bileşik faizin tek istisnasını
oluşturan bu hüküm bankacılık uygulamasında önemli bir ihtiyaca cevap
vermektedir. Cari hesap sözleşmesinde hesap dönemi sonunda belirlenen bakiyeye
yeni dönemde faiz yürütülmesi ise bu sözleşmenin hesap dönemlerinden meydana
gelen yapısının doğal sonucudur. Yeni sistem eskisine nazaran birçok koruyucu hüküm ve kötüye
kullanmaları önleyici unsur içermektedir. 1) 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 8 inci maddesinin ikinci
fıkrasına yöneltilen eleştiriler, hükmün açık olmayan ifadesi dolayısıyla,
bileşik faizin –amaca aykırı olarak- tacir olmayan kişilere uygulanarak kötüye
kullanıldığı ve hükmün istisna dışında uygulanmasının açık bir hukuki
müeyyideye bağlanmamış olduğudur. Bu sakıncalara kredi kartları uygulaması ile
taksitli satışlarda yoğunlukla rastlanmıştır. Bu sakıncaları önlemek için
“borçlu bakımından ticari iş mahiyetinde” ibaresi çıkarılarak ödünç
sözleşmesinin her iki taraf için de ticari olması öngörülmüştür. 2) Gerek cari hesap gerek ödünç sözleşmesi bakımından
sözleşenlerin tacir olmaları şartı aranmıştır. 3) Bileşik faiz tacir olmayan sözleşenlere uygulanmayacaktır. 4) Hükme aykırı olarak yürütülen faizin hukuken yok olduğunun
belirtilmesi suretiyle müeyyide hem açıklığa kavuşturulmuş hem de
ağırlaştırılmıştır. Hükmün yeni şeklinin, ihlâli göze alabilecekleri
caydıracağı düşünülmektedir. Öte yandan, maddede yapılan değişikliğe uyumun sağlanması amacıyla
madde kenar başlığının da değiştirilmesi gerekmiştir. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. Kabul edilen önerge istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 9’uncu maddenin başlığını okutuyorum: 2. Uygulanacak hükümler MADDE 9 – BAŞKAN - Madde üzerinde bir adet önerge vardır. Önergeyi
okutuyorum: Buyurun. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan “Türk Ticaret Kanunu Tasarısı”nın 9. maddesinin 1.
fıkrasında geçen “ilgili mevzuat” ibaresinden önce gelmek üzere, “Tüketicinin
Korunması Hakkında Kanun hükümlerine aykırı olmamak üzere” ibaresi eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
efendim. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Bal, buyurun efendim. FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekrar
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, tekrar ifade ediyorum. Bir temel kanun
yapıyoruz. Her ne kadar neticesi müspet olmamakla beraber tarihî bir görevi de
ifa ediyoruz. İşin ciddiyetine binaen de bu kanun üzerinde her kelimesine, her
noktasına bir hassasiyet göstermemiz gerekiyor. Dolayısıyla kanun maddesindeki
her kelimenin belirli bir açıklıkta, uygulanabilir belirli bir nitelikte olması
gerekmektedir. Bugün bu saate kadar verdiğimiz önergelerin tamamı, bizce
anlamsız ve gerekçesiz bir şekilde reddedilmiştir. Ancak bunun da
reddedileceğini bilerek yine ifade ediyorum ki bu kanuna bizim katkımız devam
edecektir. Kanunda “ilgili mevzuat” ibaresi bulunmaktadır. 9’uncu maddenin
birinci fıkrasında geçen “ilgili mevzuat” ibaresi muğlak
bir ifadedir. Bu muğlak ifadeyi ilgili mevzuatın ne
olduğunu açıklığa kavuşturarak netleştirmek için bu önergeyi verdik. İlgili
mevzuat ise Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’dur. Dolayısıyla, “ilgili
mevzuat” ibaresinin “tüketicinin korunması ile ilgili kanun” şeklinde
değiştirilmesi, hem bu kanuna açıklık getirecektir, netlik getirecektir hem de
uygulayıcılara ilgili mevzuat arayışı gibi bir külfet yüklemeyecektir. Bu kadar açık ve net olan önergenin kabulünü yüce heyetin
takdirine arz ediyorum. Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bal. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 10’uncu maddenin başlığını okutuyorum: 3. Faizin başlangıcı MADDE 10 - BAŞKAN – Madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan “Türk Ticaret Kanunu Tasarısı”nın 10. maddesinin
metinden çıkarılmasını ve madde numaralarının teselsül ettirilmesini arz ve
teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılmıyoruz. BAŞKAN – Sayın Bal, buyurun efendim. FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 10’uncu
madde, niçin Medeni Kanun ile Borçlar Kanunu’nun bir bütün olduğunu, Borçlar
Kanunu’nun Medeni Kanun’un bir cüzü olduğunu ve Türk Ticaret Kanunu’nun da
niçin Borçlar Kanunu’nun bir cüzü, bir parçası olduğunun tekrar ifade edilmesi
gereken bir maddedir. Değerli arkadaşlarım, faizin başlangıcıyla ilgili 10’uncu madde
Borçlar Kanunu’nda vardır. Borçlar Kanunu zaten temel kanundur ve bu kanunun
bir parçasıdır. Dolayısıyla, burada tekrar yer almasının bir anlamı yoktur. Bu
maddenin metinden çıkarılması gerekir. Bu hukuki durumu yüce heyetin takdirlerine arz ediyorum. Ama
biliyorum ki artık, kanunlaştırma işi böyle önerilerle, önergelerle,
milletvekillerinin düşünceleriyle değil, sadece önerge eğer muhalefetten
geliyorsa komisyon “hayır”, Bakanlık “hayır”, iktidar partisinin
milletvekilleri “hayır” diyecektir. Bu ne kadar sürgit gidecek bilemiyorum, ama
demokratik bir tavır değildir. Bu vesileyle, bu demokratik tavrı
benimsemediğimizi bir kez daha tekrar ediyorum. Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar) ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sayın Başkanım,
bir izah edebilir miyim? BAŞKAN – Buyurun. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) - Değerli
arkadaşlar, Adalet Komisyonu yüce Meclis adına görev yapmaktadır ve katılması
gereken önergelere katılmaktadır; muhalefetten gelsin, iktidardan gelsin. Şu
anda katılmadığım önergenin aksine düzenlemenin şu anda yürürlükte bulunan
Kanun’da olduğunu hatırlatmak isterim. Saygılar sunuyorum. FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, ben de bir cevap vereyim
müsaadenizle, bir cümleyle. BAŞKAN – Buyurun. FARUK BAL (Konya) – Komisyon Başkanının ilgisine ve nezaketine
teşekkür ediyorum. Ancak biz, mevcut Kanun’un mükemmel bir kanun olduğunu iddia
etmiyoruz, onun eksik ve yanlış olduğunu ifade ediyoruz. Bu eksik ve yanlışın
burada düzeltilmesini biz öneriyoruz. Sayın Komisyon Başkanının takdirine… BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 11’inci maddenin başlığını okutuyorum: BİRİNCİ KİTAP Ticarî İşletme BİRİNCİ KISIM Tacir A) Ticarî işletme 1. Bütünlük ilkesi MADDE 11 - BAŞKAN – Madde üzerinde üç adet önerge vardır, önergeleri
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet meclisi Başkanlığına 96 Sıra Sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının 11 inci maddesinin
birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Madde 11 – (1) Ticarî işletme, esnaf işletmesi için öngörülen
sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve
bağımsız şekilde yürütüldüğü ekonomik birimdir” TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan 96 sıra sayılı tasarının 11 inci maddesinin “2 nci fıkrasının” tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan “Türk Ticaret Kanunu Tasarısı”nın 11. maddesinin
1. fıkrasında geçen “esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir
sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü”
ibaresi yerine, “Ticaret Odalarına kayıt zorunluluğu bulunan” ibaresi
eklenmesini; 11. maddesinin 2. fıkrasının metinden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılmıyoruz. BAŞKAN – Sayın Bal, önergeniz üzerinde konuşacak mısınız? FARUK BAL (Konya) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Ticaret Kanununun bir çok kavramında
olduğu gibi, ticari işletme kavramı "işletme bilimi"ne
ait, "ekonomik faaliyet" ve "işletme" çekirdek kavramları
ile ilgili bir kavramdır. Nitekim Tasarı'daki tanımda da ticari işletme,
"işletme" çekirdek kavramı ile tanımlanmıştır. Gerçekten, ekonomik
faaliyetler, sürekli ve bağımsız bir organizasyon şeklinde icra ediliyorsa,
ortada bir işletme var demektir. Başka bir ifade ile,
bir ekonomik faaliyet var, bu ekonomik faaliyet arızi olarak değil, sürekli
şekilde; bir başka organizasyon veya ekonomik faaliyetin parçası olarak değil,
bağımsız ve kendi bütünlüğü içinde icra ediliyorsa bir işletmenin varlığından
söz edilecektir. Bu bir hukuki kavram olmayıp, ekonomi-işletme bilimine ait bir
kavramdır. Ekonomi-işletme biliminde zaten belirgin olan işletme kavramı esas
alınarak hangi işletmelerin ticari işletme olarak kabul edileceğinin
belirlenmesine ilişkin bir hüküm sevk etmektir. Bu durumda öncelikle, ticari
işletme kavramının tanımında, işletme ibaresi içinde zaten var olan, gelir
sağlama hedefi, bağımsızlık ve devamlılık niteliklerini tekrar etmenin yersiz
olduğunu ifade etmek gerekir. Bu durumda, hangi işletmelerin ticari işletme
olarak kabul edileceğine dair bir ölçünün belirlenmesi yeterlidir. Bu ölçünün
sade, uygulanabilir ve sübjektif ve değişken olmayan bir ölçü olması
gereklidir. Ticaret Odalarına kayıt zorunluluğu ticari işletmenin belirlenmesi
bakımından daha somut ve tespiti kolay bir ölçü olacaktır. Gerçekten, bir
işletme ticaret odasına tescil edilmek zorunda ise, bu işletmeyi ticari işletme
olarak kabul etmek mümkündür. Ayrıca ticari işletme, tacir gibi kavramlar
bakımından mevcut düzenlemenin aynen benimsenmiş olması, mevcut kanunun
sisteminin birkaç makyajla aynen benimsendiğini göstermektedir. Mevcut kanun döneminde, Bakanlar Kurulu'nun böyle bir kararnameyi,
1986 yılına kadar otuz yıl boyunca çıkarmamış olduğu nazara alınırsa,
düzenlemenin aynı kargaşanın yaşanmasına yol açacağı aşikârdır. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum… HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Karar yeter sayısı… BAŞKAN – Arayacağım Sayın Yıldız. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Karar yeter sayısı yoktur, birleşime beş dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 16.37 BEŞİNCİ OTURUM Açılma Saati: 16.44 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat
PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK
(Bursa), Murat ÖZKAN (Giresun) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
23’üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum. 96 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. Tasarının 11’inci maddesi üzerinde verilen Konya Milletvekili
Faruk Bal ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını
arayacağım. Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan 96 sıra sayılı tasarının 11 inci maddesinin “2 nci fıkrasının” tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz. Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz. M. NURİ YAMAN (Muş) – Gerekçe okunsun Sayın Başkan. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Tasarının 15’inci maddesi esnafı tanımlamıştır. Yasama
görevi kararname çıkarılmak üzere yürütmeye devredilemez. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet meclisi Başkanlığına 96 Sıra Sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının 11 inci maddesinin
birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Ali
İhsan Köktürk (Zonguldak) ve arkadaşları “Madde 11 – (1) Ticarî işletme, esnaf işletmesi için öngörülen
sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve
bağımsız şekilde yürütüldüğü ekonomik birimdir” BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Sayın Köktürk… ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Güner
konuşacaklar efendim. TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkan, önergedeki isimler
okunmuyor. BAŞKAN – Hayır, birinci defada okunuyor, ikinci defada sadece ilk
isim ve arkadaşları diye okunuyor. Buyurun efendim. RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 96 sıra
sayılı Ticaret Kanunu’nun 11’inci maddesinde değişiklik yapılması hususundaki
önergemiz lehinde konuşmak üzereyim. Değerli arkadaşlarım, gerçekten, gündemde olan bu Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı Türkiye’de iş hayatını, Türkiye’de çalışma hayatını, Türkiye’de
bütün yaşam hayatını düzenleyen bir kanun tasarısı. Fakat biz bu kanun
tasarısını 23’üncü Dönem seçilen milletvekillerinin oluşturduğu komisyonda
maalesef görüşme olanağına erişemedik çünkü Meclis İçtüzüğü’nün 77’nci
maddesine göre bu kanun komisyonda hiç görüşülmeden Meclisimize sunulmuş
bulunmaktadır. Yine değerli arkadaşlarım, bu kanundan daha önce temel kanun
niteliğinde olan Borçlar Kanunu da hâlen Adalet Komisyonunda görüşülmekte fakat
bu kanunun birçok maddelerinde Borçlar Kanunu’na atıfta bulunmaktadır. Fakat
yürürlükte kanun maddeleri geçmekte bu atıfta ama Borçlar Kanunu tasarı hâlinde
hâlen komisyondadır. Bunu da bir noksanlık olarak görmekteyim. Bu kanundan daha
önce Borçlar Kanunu’nun burada görüşülmesi gerektiğine de inanıyorum. Değerli arkadaşlarım, bu tasarının 11’inci maddesinde “işletme”
kelimesi birinci fıkrada devamlı olarak tekrarlanmıştır. Biz bu maddede bu
“işletme” teriminin devamlı kullanılması yanında, daha uygun olacağı şekilde
“Bir bağımsız şekilde yürütüldüğü ekonomik birim” şeklinde bir önerimiz var. Bu
önerimizin yüce Meclis tarafından kabul edilmesini talep ediyoruz. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın Güner, teşekkür ederim. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 12’nci maddenin başlığını okutuyorum: B) Tacir I - Gerçek kişiler 1. Genel olarak MADDE 12 - BAŞKAN – Madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 96 Sıra Sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının 12 nci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“(2) Bir ticarî işletmeyi kurup açtığını, sirküler, gazete, radyo,
televiz-yon ve diğer ilân araçlarıyla halka bildirmiş
veya işletmesini ticaret siciline tescil ettiren kimse fiilen işletmeye
başlamamış olsa bile tacir sayılır.” Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan "Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı"nın 12. maddesinin 1. fıkrasında geçen "kişiye"
ibaresinden önce gelmek üzere, "gerçek" ibaresinin eklenmesini; 12.
maddenin 1. fıkrasına ilk cümleden sonra gelmek üzere, "ticari işletmenin
hukuka aykırı şekilde işletiliyor olması, işletenin tacir sıfatını haiz
olmasını etkilemez." ibaresinin eklenmesini; 12. maddesinin 1. fıkrasına
mevcut cümleden sonra gelmek üzere, "Bir ticari işletmenin küçük ve kısıtlılar
adına bunların adına kanuni temsilcileri tarafından işletilmesi halinde tacir
sıfatı temsil edilene aittir. Ancak, bu durumda kanuni temsilci ceza
hükümlerinin uygulanması yönünden tacir gibi sorumlu olur." ibaresinin
eklenmesini; 12. maddenin 3. fıkrasında geçen "Bir ticari işletme açmış
gibi, ister kendi adına, ister adi bir şirket veya her ne suretle olursa olsun
hukuken var sayılmayan diğer bir şirket adına ortak sıfatıyla işlemlerde
bulunan kimse" ibaresinin, "ister kendi adına, ister adi bir şirket
veya her ne suretle olursa olsun hukuken var sayılan veya hukuken var
sayılmayan bir şirket adına; bir ticari işletme açmış gibi işlemler yapan
kimse” ibaresine dönüştürülmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz. FARUK BAL (Konya) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Madde metninde gerçek kişilerin tacir sıfatı düzenlenmektedir.
Tüzel kişilerin tacir sıfatı ayrıca düzenlenmektedir. Dolayısıyla madde
içeriğinin başlığa uygun hale getirilmesi isabetlidir. Madde metnine eklenmesi teklif edilen hüküm 14. maddenin 1.
fıkrasında ayrı bir madde hükmü olarak yer alan hükümdür. Konunun ayrı bir
madde metni ile düzenlenmesi mevcut Kanunda düzenlemenin aynen aktarılmasından
dolayısıyla gerçekleşmiş olup, mevcut düzenleme isabetli değildir. Bu maddede
düzenlenen konu 12. maddenin 1. fıkrası hükmü ile ilgili olup, anılan fıkranın
devamında yer alması kanun yapma tekniğine daha uygun ve uygulama kolaylığı
bakımından daha isabetlidir. Ayrıca mevcut kanundan aynen alınan, karışık ve
anlaşılması zor ifade tarzı da daha açık ve kısa bir ifadeye dönüştürülmüş
olmaktadır. Madde metnine eklenmesi teklif edilen hüküm 13. maddede ayrı bir
madde hükmü olarak yer alan hükümdür. Konunun ayrı bir madde metni ile
düzenlenmesi mevcut Kanunda düzenlemenin aynen aktarılmasından dolayısıyla
gerçekleşmiş olup, mevcut düzenleme isabetli değildir. Bu maddede düzenlenen
konu 12. maddenin 1. fıkrası hükmü ile ilgili olup, anılan fıkranın devamında
yer alması kanun yapma tekniğine daha uygun ve uygulama açısından daha
uygundur. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 96 Sıra Sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının 12 inci maddesinin
ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Ali
Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları “(2) Bir ticarî işletmeyi kurup açtığını, sirküler, gazete, radyo,
televizyon ve diğer ilân araçlarıyla halka bildirmiş veya işletmesini ticaret
siciline tescil ettiren kimse fiilen işletmeye başlamamış olsa bile tacir
sayılır.” BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyorum. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) - Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Sayın Dibek, siz mi konuşacaksınız efendim? TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Evet. BAŞKAN - Buyurun efendim. TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Başkan. Sanki, Sayın Başkan
“Katılıyoruz.” gibi demişti herhâlde, ben öyle anlamışım. Değerli arkadaşlar, şimdi önergelerimizi veriyoruz. Belki,
milletvekili arkadaşlarımız şöyle bir düşünce içerisine girebilirler: Sanki
bunlar, işte, uzatmaya matuf önergeler gibi... Hayır, hiç öyle değil. Gerçekten,
bu maddeler üzerinde, işte, baktık bizler de “Katkımız ne olabilir.” diye
değerlendirmeler yaptık. Şimdi bunları Komisyonda görüşemeyince elimizdeki bir tek
şey -Başkanın da belirttiği gibi- Mecliste önerge sunarak ancak bunları buraya
getirmek. Burada konuşuyoruz veya gerekçeleri
okunuyor ama milletvekili arkadaşlarımızca da sanki bunlar, işte, “Bu yasa
görüşülürken biraz zaman alsın.” düşüncesiyle verilmiş önergeler gibi
değerlendiriliyor ve çok dikkatle dinlenmiyor; dinlenmeyince de -gerçekten,
sizlerin de doğru bulacağınızı düşündüğüm bu önergelerin bir kısmı mutlaka
kabul edilirdi diye düşünüyorum ama- sürekli reddediliyor. Zaten arkadaşların
bir kısmı da dışarıda oturuyorlar, işte, ara ara
gelip, onlar da neye oy verdiklerini bilmiyorlar. Değerli arkadaşlar, şimdi 12’nci madde, tacir kimdir, yani kimler
tacir sayılır, tacirin iyi niyetli olan üçüncü kişilere karşı sorumluluklarını
düzenleyen bir madde, ayrı bir bölüm. Şimdi, maddenin 1’inci fıkrasında tacirin kim olduğu belirtilmiş
-bizim önergemiz 2’nci fıkrayla ilgili- 2’nci fıkrasında da kimlerin tacir
sayılacağı belirtilmiş. Şimdi, 2’nci fıkraya baktığımızda, daha doğrusu 2’nci
bende baktığımızda “Bir ticari işletmeyi kurup açtığını, sirküler, gazete,
radyo, televizyon ve diğer ilan araçlarıyla halka bildirmiş veya işletmesini
ticaret siciline tescil ettirerek durumu ilan etmiş olan kimse fiilen işletmeye
başlamamış olsa bile tacir sayılır.” diyor. Şimdi, tabii, teknik bir madde. Konuyu belki dikkatli dinleyen arkadaşlarımız fark etmişlerdir, bu
bendin ilk cümlesinde zaten ilan yolu var, yani ilanla tacir sayılma var,
ilanın yeterli sayıldığı bir hüküm var. İkinci kısmında “veya ticaret siciline
tescil ettirmek” diyor. Ettirdikten sonra bir de “bu durumu ilan ettiren kimse”
diyor. Şimdi, bu iki cümle arasında, yani birinci cümleyle ikinci cümle
arasında bir çelişki doğuyor. Bizim önerimiz şu: Cümlenin ikinci kısmında “Bir
ticari işletmeyi kurup açtığını sirküler, gazete, radyo, televizyon ve diğer
ilan araçlarıyla halka bildirmiş, ilan ettikten sonra işletmesini ticaret
siciline tescil ettiren kimse fiilen işletmeye başlamamış olsa bile tacir
sayılır” diyoruz. Burada nasıl bir sakınca var? Şu sakınca var: İkinci cümlede
tescili yaptırmış ama ilan yaptırmayan kimse sanki tacir sayılmayacakmış gibi bir
anlam çıkıyor. Yani önergemizdeki teknik düzenleme bunu amaçlıyor. Burada bir
yanlış anlama, uygulamada daha sonra mevcut olacak olan ihtilafları önlemeye
yönelik bir düzenleme. Biz ticaret siciline tescil ettiren kimsenin de tacir
sayılmasının yeterli olduğunu düşünüyoruz. “Ayrıca bunun ilana gerek olmadığını
çünkü ilanının birinci cümlede zaten yeterli olduğu belirtilmiştir.” diyor… MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Biri gazete ilanı ikincisi de ticaret
sicil gazetesi ilanı. TURGUT DİBEK (Devamla) – Ama zaten bakın, ilk cümlede değişik…
Bakın, burada da belirtmiş, “sirküler, gazete, radyo, televizyon ve diğer ilan
araçlarıyla” demiş. İlan yapılmış zaten, ilanı yeterli görüyor. Bunu yeterli
gördükten sonra ayrıca ticaret siciline tescilin bir de ilanı… MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ticaret sicili gazetesindeki ilan o
ifade edilen. TURGUT DİBEK (Devamla) - Bizim değerlendirmemize göre, bu hüküm
birinci cümleyle çelişki ifade ediyor. Bu nedenle de bir değişiklik önergesi
verdik. Önergemizin kabul edilmesini biz talep ediyoruz. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Dibek. ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Karar yeter sayısı Sayın Başkan… BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını
arayacağım. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Arkadaşlar, elektronik cihazla oylama yapacağım. Oylama için iki
dakikalık süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN – Önerge kabul edilmemiştir. Karar yeter sayısı vardır. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 13’üncü maddenin başlığını okutuyorum: 2. Küçük ve kısıtlılar MADDE 13 - BAŞKAN – Madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 96 Sıra Sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının 13 üncü maddesinin
birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“(1) Küçük ve kısıtlılara ait ticarî işletmeyi bunların adına
işleten, yasal temsilci tacir sayılmaz. Tacir sıfatı temsil edilene aittir.
Ancak, yasal temsilci ceza hükümlerinin uygulanması yönünden tacir gibi sorumlu
olur.” Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan “Türk Ticaret Kanunu Tasarısı”nın 13. maddesinin
Tasarı metninden çıkarılmasını ve madde numaralarının buna göre teselsül
ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN - Hükûmet? OKTAY VURAL (İzmir) – Çekiyoruz efendim. BAŞKAN – Çekiyorsunuz. Evet, bir önerge geri çekilmiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 96 Sıra Sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının 13 üncü maddesinin
birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Ali
Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları “(1) Küçük ve kısıtlılara ait ticarî işletmeyi bunların adına
işleten, yasal temsilci tacir sayılmaz. Tacir sıfatı temsil edilene aittir.
Ancak, yasal temsilci ceza hükümlerinin uygulanması yönünden tacir gibi sorumlu
olur.” BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılıyoruz
efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılıyoruz
efendim. K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum, buyurun: Gerekçe: Maddenin birinci cümlesindeki “veli ve vasi” sözcüğü yerine,
kayyımı da kapsayan ve Türk Medeni Kanunu’nda ifadesi olan “yasal temsilci”
sözcüğüne yer verilmesinin uygun olacağı düşüncesi ile işbu değişiklik
önergemiz verilmiştir. BAŞKAN – Komisyonun ve Hükûmetin
katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. Kabul edilen önerge istikametinde 13’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 14’üncü maddenin başlığını okutuyorum: 3. Ticaret yapmaktan menedilenler MADDE 14 - BAŞKAN – Madde üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan “Türk Ticaret Kanunu Tasarısı” nın 14. maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını ve madde
numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Hükûmet? OKTAY VURAL (İzmir) – Çekiyoruz efendim. BAŞKAN – Çekiyorsunuz Sayın Vural. Önerge geri çekilmiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 15’inci maddenin başlığını okutuyorum: 4. Esnaf MADDE 15 - BAŞKAN - Madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na 96 Sıra Sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının 15 inci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
4. Esnaf Madde 15 - (1) İster gezici olsun, ister bir dükkanda
veya bir sokağın belirli yerlerinde sabit bulunsun, ekonomik faaliyeti
sermayesinden fazla bedeni çalışmasına dayanan ve geliri 11 inci maddenin
ikinci fıkrası uyarınca çıkarılacak kararnamede gösterilen sınırı aşmayan ve
sanat veya ticaretle uğraşan kişi esnaftır. Ancak, tacirlere özgü 20 ve 53 üncü
maddeler ile Türk Medeni Kanununun 950 nci maddesinin
ikinci fıkrası hükmü bunlara da uygulanır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan “Türk Ticaret Kanunu Tasarısı”nın 15. maddesinin
Tasarı metninden çıkarılmasını ve madde numaralarının buna göre teselsül
ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Sayın Bal, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekrar
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, görüştüğümüz kanunun 15’inci maddesi esnaf
işletmelerini tanımlamaktadır. Oysa kanunumuz Ticaret Kanunu’dur ve ticari
işletmeleri ilgilendiren bir kanundur. Ticari işletmelerle ilgili tanım
yapılmıştır ve bu tanımla ilgili olmak üzere de kanunun kapsamı, şekli, sevk
ettiği hükümler hep belirlenmiştir. Esnaflar ve diğer işletmelerle ilgili kısım
bu ticari işletmelerin dışındadır. Dolayısıyla “esnaf” tanımının bu kanun
içerisinde yer alması gerekmemektedir. Bu nedenle, bu maddenin kanun metninden
çıkarılmasını talep etmekteyiz. Bundan önceki 13’üncü, 14’üncü maddelerde aynı şekilde 12’nci
madde içerisinde değerlendirilmesi gereken hususlar vardı. Fakat 12’nci madde
kanunlaştığı için, o madde içine nakledilmesi teknik anlamda mümkün olmadığı
için, 13 ve 14’üncü maddelerle ilgili önergelerimizi çekmiştik. Şimdi, esnaflarla ilgili ayrı bir kanun vardır. Bu kanun orada
tanımlanacaktır. Bu kanunun burada tanımlamasının bir anlamı yoktur. Mevcut
veya gerektiğinde yapılacak bir değişiklikle, esnaf kanununda bu kanunla
çelişen bir tanımlama yapıldığı takdirde, bu, ciddi kargaşaya, kavram
kargaşasına neden olacaktır, gereksiz bir şekilde yer alan, bu kanunda yer alan
“Esnaf” maddesi o kargaşanın bir nedeni olacaktır. Bu nedenle, bu kanun metni
içerisinden çıkarılması gerekmektedir düşüncesiyle işbu önergeyi verdik. Yüce heyetin takdirine saygıyla arz ediyoruz. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 96 Sıra Sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının 15 inci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Mehmet
Ali Susam (İzmir) ve arkadaşları 4. Esnaf Madde 15- (1) İster gezici olsun, ister bir dükkanda
veya bir sokağın belirli yerlerinde sabit bulunsun, ekonomik faaliyeti
sermayesinden fazla bedeni çalışmasına dayanan ve geliri 11 inci maddenin
ikinci fıkrası uyarınca çıkarılacak kararnamede gösterilen sınırı aşmayan ve
sanat veya ticaretle uğraşan kişi esnaftır. Ancak, tacirlere özgü 20 ve 53 üncü
maddeler ile Türk Medeni Kanununun 950 nci maddesinin
ikinci fıkrası hükmü bunlara da uygulanır. BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Sayın Susam, buyurun. MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; bu
maddede teklif ettiğimiz olay, aslında hepimizin üzerinde çok ciddi şekilde
düşünmesi gereken bir tanımlama. Yapılan esnaf tanımlamasını okuduğunuz zaman ne anlıyorsunuz?
“İster gezici olsun, ister bir dükkânda veya sokağın belirli bir yerlerinde
sabit bulunsun, ekonomik faaliyeti sermayesinden fazla bedeni çalışmasına…” Bu,
bugünkü, günümüzün, çağdaş bilgi toplumu ve sanayileşmiş bir toplumda esnaf
tanımını içeriyor mu? Bu, bir seyyar satıcı tanımı gibi bir tanım. Değerli arkadaşlar, bu tanımla esnafı o kadar küçültüyorsunuz ki
çok dar bir alana kapsatıyorsunuz ve bu tanımla esnaf bulamazsanız. Bugün
övünerek bahsettiğiniz “Esnafa 25 milyar can suyu kredisi veriyoruz.” dediniz.
Eğer bedenî çalışması temel alınan bir kişiyi tanımlıyorsanız buna kredi
verebilir misiniz siz? Ve bugün birçok kişi kredi alamıyor. Değerli arkadaşlar, esnaf bu değil. Dünyada ve girmeyi
arzuladığımız Avrupa Birliğinde esnaf nasıl tanımlanıyor? Özellikle mesleğin
içeriğine göre tanımlanıyor. O mesleğin cirosu, yaptığı ciro, hacim önemli
değil, meslek eğer esnaflığı, sanatkârlığı gerektiriyorsa o meslek esnaf ve
sanatkârlık tanımı içerisinde görülür. Fransa’da bir ayakkabıcıya, siz, zorla,
gidip ticaret odasına kaydolacaksınız diyebilir misiniz? O insan, eğer ticari
faaliyetinde ticaret odası da gerekiyorsa gider oraya kaydolur. Bu tanımlamanın
yanlışlığından dolayıdır ki Türkiye’de berberler ticaret odasına kaydolmuştur.
Evet, berberler ticaret odasına kaydolmuştur. Neden? Götürü vergi çıkmıştır;
götürü vergi şirketlere yok diye gidip ticaret odasına, muhasebecisi
yönlendirmiştir, gitmiş oraya kaydolmuştur. Değerli arkadaşlarım, böyle tanım olmaz. Böyle bir tanımlama bu
çağın tanımlaması değildir. Esnaf ve sanatkâr Türkiye’de KOBİ’lerin temelidir.
Küçük ve orta boy işletmelerinin tanımını yaparken nasıl yapıyorsunuz? Bir kişi
ile başlayan çalışmayı ifade ediyorsunuz. Bir kişiyle başlayan çalışma
dediğinizde işte o bir kişi esnafla başlıyor. Yani bir kişi KOBİ’dir. Ondan
sonra KOBİ Kanunu’nda esnaf ve sanatkârı kredi alma noktasında kredisiz bırakma
durumuyla karşı karşıya kalıyorsunuz. Değerli arkadaşlarım, İzmir’de, geçen açtığınız 150 milyarlık
kredi pastası içerisinden 64 kişi KOBİ Bilgi Sistemi’ne girebilmiş ve kredi
alabilmiştir, 64 kişi. Şimdi “350 milyarlık KOBİ kredisi açıyoruz.” diyorsunuz,
onun içerisine girebilecek esnaf ve sanatkâr bulamayacaksınız bu tanımlamalarla
devam ettiğiniz sürece ve KOSGEB’i ve KOBİ tanımlamasını esnaf ve sanatkârın
içine almadığınız sürece olmayacaktır. Artı, bedenî çalışma ve sermayeyle
birlikte çağımız bilgi çağı, iletişim çağı. Esnaf ve sanatkârlık bilgi ve
iletişim çağında da, aynı şekilde, bilgi kullanarak yapılan işleri de bu
tanımlamanın içerisine alması gerekir. Onun için bu tanımlama çağın çok
gerisinde kalmış ve bugün için artık esnaf ve sanatkâr için kabul edilemez bir
tanımlamadır. Bu tanımlama sadece neye yarayacaktır biliyor musunuz? Sayın Bal
az önce sordu “Buna gerek yoktur bu kanunda.” derken. Bu, sadece ticaret
odalarının küçük ilçelerde üye kaydında esnaf odalarına gidenleri almak için
işe yarayacaktır, sadece bunun için konmuştur oraya. Yani, bir ilçede esnaf
odasına kaydolamayacak, çünkü sermayesi kıstas alındığında, bu ilave kanunlarla
“Sen tüccarsın.” denilecek. Birçok ilçedeki örgütlenme çalışmasının önüne
geçilecek. Bunun sonucunda Türkiye’deki esnaf ve sanatkâr teşkilatları ciddi
bir zarar görecektir. Biliyorsunuz, esnaf kanunu değişti. Değiştiğinde bu tanımlamaya
aynı gerekçelerle itiraz ettik. Değiştirmediler. Neden değiştirmediler biliyor
musunuz? (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Çünkü, o
dönem Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonunun yönetimini değiştirme
anlayışı vardı, çağdaş bir esnaf yasası çıkarma anlayışı yoktu. Bu tanımı
değiştirmediler, değiştire değiştire “Üst üste iki
dönem seçilmiş olanlar bir daha seçilemez”i
getirdiler. Yani kanun çıkarırken kendi ideolojik niyetinize göre değil, ülkenin
gereksinimine göre kanun çıkarmak zorundasınız ve ancak öyle olursa çağdaş bir
yapılanmayla kanun çıkarabilirsiniz. Onun için bu tanımlama doğru bir tanımlama
değildir. Bugünün ihtiyaçlarına cevap veren, esnaf ve sanatkârı bir KOBİ gibi
gören, esnaf ve sanatkârı ülkede kalkınmanın motor gücü gören bir anlayış
değildir. Ondan dolayı yeni tanımlamanın yapılması gerekmektedir. Bu duygularla bu değişiklik önergesini verdik. Meclisteki bütün
arkadaşlarımızdan bu önergeye desteklerini istiyoruz. Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, efendim, bu önerge -Sayın Hükûmet “Katılmıyoruz.” dedi ama- aslında maddenin aynısı. Yani bu önerge maddenin aynısı. Yani herhangi bir değişiklik
söz konusu değil ama bu konuda Hükûmetin ve
Komisyonun gerçekten maddeyle aynı olan bir önergeye katılmamaları, maddeye de
katılmadıkları anlamına gelir. VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Ne gerek var o zaman? Öyle bir
önerge mi olur? MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Böyle bir önergenin işleme konulmaması
gerekir. OKTAY VURAL (İzmir) – Daha ciddiyetli bir kanun süreci, yasama
süreci devam ettirilmesinde fayda vardır. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan… OKTAY VURAL (İzmir) – Ayrıca Sayın Mehmet Ali Susam’a da
katkısından dolayı teşekkür ediyorum. Bu konularda biraz daha dikkatli olmak
gerekiyor. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, aslında orada ince bir
nokta var. Birinde “esnaf sayılmaz”, esnaf sayılıyor, öbüründe “tacir sayılmaz”
diyor. Burada ikisinin arasında çok önemli bir farklılık var. Sayın Susam… FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Mustafa Bey, Komisyona
söylüyor, size söylemiyor ki! MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, aslında böyle önergeleri
almamanız gerekir. OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakanım, bu önergeye katılmanız çok
yerinde olurdu gerçekten. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri, Komisyon en az kendisinin okuduğunu ve anladığını
beyan ettiği arkadaşlar kadar bütün önergeleri okuyor, değerlendiriyor. İşleme
konulup konulmaması Başkanlığın takdirinde. Gerekçedeki unsuru dahi size ezbere
okuyabilirim. Sermaye ile emek arasında denkliği değil, fazlalığı esas alıyor.
“Katılmıyoruz.” dediğimizde ben 87’nci maddeye göre gerekçeyi de ortaya koyabilirim
“bir tekrardır” veya “farklılıktır” diye ama gerekçesiz olarak “Katılmıyoruz.”
dediğimiz zaman, bu, okunmadığı anlamına gelmemeli. Nasıl ki, siz okudunuz,
aynı şekilde biz de okuduk, biliyoruz. Teşekkür ederim. OKTAY VURAL (İzmir) – Ben Hükûmete
diyorum, tasarı olduğu için, tasarıya sahip çıkmaları açısından. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılıyorum efendim
arkadaşın açıklamasına. OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, kabul mü edecekler, ret mi
edecekler; bakalım. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sen ne yapacaksın, ona bakacağız. BAŞKAN - Evet, arkadaşlarımız tetkik ettiler, gerekçede farklı
ifadeler kullanılmış ama metin aynı. OKTAY VURAL (İzmir) – Aynı aynı. Şimdi ne olacak? MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – O zaman işlemden çekin Sayın Başkan. BAŞKAN - Evet, dolayısıyla önergeyi işlemden kaldırıyorum. OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, belki maddeyi reddedecekler. BAŞKAN - Maddenin aynısı olduğu için, önergeyi işlemden kaldırdım,
maddeyi oylarınıza sunuyorum… (Gürültüler) Dolayısıyla Cumhuriyet Halk Partisi de maddeyi kabul etmiş oluyor.
Evet, maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. OKTAY VURAL (İzmir) – Farklı gerekçesi var efendim, gerekçesi
farklı olduğu için işlem yapılması gerekir. MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Efendim, gerekçemiz farklı. BAŞKAN - Efendim, Sayın Susam… MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Efendim, bizim gerekçemiz farklı,
burada gerekçemizde diyoruz ki "...ekonomik faaliyeti sermayesi ile
birlikte beden çalışması…" “Sermayesi ve beden çalışması” diğer küçük
işletme, “ister bir yerde, ister bir şekilde” demiyoruz, farklıdır. Bunu böyle
algılamanız lazım. OKTAY VURAL (İzmir) – Ya, tamam efendim, oylama yapın,
reddedilsin! HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) –
Başkanlığın yaptığı işlem doğru efendim, oylamaya geçin. K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Arkadaşlar reddetsin! OKTAY VURAL (İzmir) – Problem yok efendim usul açısından. BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, gerekçesi…
Arkadaşımız Sayın Susam diyor ki “Maddeyi aynen kabul ettik ama yarın öbür gün
uygulayıcılar yani yargı mensupları uygularken bu gerekçeyi dikkate almalılar.
Dolayısıyla, biz burada gerekçede bir farklılık yaptık.” ifadesini kullanıyor. MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Zaten Türk Ticaret Kanunu Komisyonda
görüşülürken de gerekçede aynı gerekçeler var. Bakınız, vereyim size. Komisyondaki
gerekçelerde de aynısı var. Komisyon da buna bu gerekçelerle şey yapmış. BAŞKAN – Evet Sayın Susam, Başkanlığımızın, buradaki, biraz önceki
ifadesi doğrudur çünkü gerekçeyi oylamıyoruz, madde metninin kendisini
oyluyoruz ve öneriniz de, önergeniz de madde metniyle aynı. Dolayısıyla madde
metninde bir değişiklik yapmıyor, o bakımdan önergeyi işlemden kaldırıyorum. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 16’ncı maddenin başlığını okutuyorum: II - Tüzel kişiler MADDE 16 – BAŞKAN – Madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 96 sıra sayılı Tasarı'nın 16 ncı
maddesinde yer alan "Devlet, il, belediye gibi kamu tüzel kişileri"
ibaresinin "Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel
kişileri" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan “Türk Ticaret Kanunu Tasarısı" nın 16. maddesinin "Tüzel Kişiler" şeklindeki
başlığının, "Tüzel Kişiler ve Diğer Kurum ve Kuruluşlar" şekline
dönüştürülmesini; 16. maddenin birinci fıkrasında yer alan "ticaret
şirketleriyle" ibaresi yerine "ticaret şirketleri ve donatma iştiraki
ile" ibaresinin yer verilmesini; 16. maddesinin 2. fıkrasındaki
"gelirinin yarısından fazlasını kamu görevi niteliğindeki işlere harcayan
vakıflar" ibaresinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Komisyondan yalnız şunu rica edeyim: Eğer Komisyon gelen
bu önergelere katılıyor veya katılmıyorsa gerekçesini, söylediğimiz zaman, “Komisyon
katılıyor mu?” ifadesini kullandığımız zaman açıklaması lazım. Yani katılabilir
de katılmayabilir de, kısaca bir açıklama yapma hakkı vardır. Sonradan tekrar
Komisyona dönüp söz filan vermeyelim. Onu Komisyona hatırlatmayı da bir görev
biliyorum. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Ama takdirimde
İç Tüzük’te efendim. Görevim yok öyle. BAŞKAN – Hayır, bir şey demiyorum. Sonradan tekrar söz alıp açıklama yapıyorsunuz, onu önceden
yapmanız lazım. Sayın Bal… FARUK BAL (Konya) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Maddenin başlığı ve dolayısıyla tacir sıfatının belirlenmesinde
gerçek kişi, tüzel kişi ayırımı mevcut kanundan aynen iktibas edilmiştir. Ne
var ki mevcut kanunda bu ayırım, tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlara
tacir sıfatı verilerek ve donatma iştiraki hakkında tacirlere ilişkin
hükümlerin uygulanacağı kabul edilerek aslında ortadan kaldırılmış olmaktadır.
O halde, tacir sıfatının belirlenmesinde gerçek kişi- tüzel kişi ayırımı
yerine, gerçek kişi-tüzel kişiler ve diğer kurum ve kuruluşlar şeklinde, madde
metnine daha uygun bir ayırımı benimsemek isabetli olacaktır. Mevcut Kanunda ve tasarının 17’nci maddesinde, tüzel kişiliği
bulunmayan donatma iştiraki hakkında tacire ilişkin hükümlerin uygulanacağı
öngörülmekte, ancak donatma iştirakinin tacir sıfatını haiz olup olmadığı
belirlenmemektedir. Oysa kanunda tüzel kişiliği bulunmayan başka kurum ve
kuruluşlara tacir sıfatı tanındığına göre, donatma iştiraki hakkında da zaten
tacir hükümlerinin uygulanacağı öngörüldüğüne göre, açıkça tacir sıfatının
tanınması daha isabetli olacaktır. Bu sebeple, 17’nci maddede ayrı bir
düzenleme yerine 16’ncı maddede teklif edilen şekilde tacir sıfatı tanıyan bir
düzenleme yapılması isabetlidir. Madde metni esas olarak mevcut kanundan iktibas edilmiş olmakla
birlikte, muhtemelen kamu yararına çalışan dernekler gibi, gelirini kamu görevi
niteliğindeki işlere harcayan vakıfların da tacir sıfatının olumsuz
sonuçlarından korunması için böyle bir hüküm öngörülmektedir. Ne var ki
"Kamu yararına çalışan dernek" dernekler içinden bir kısmını ifade
eden kanuni bir kategori iken "gelirinin yarısından fazlasını kamu görevi
niteliğindeki işlere harcayan vakıf” ibaresi bu türden bir kategorizasyona
dayanmamaktadır. Hükmün uygulamasında harcamalar esas alınacağından, hangi
dönemlere göre tespit edileceği açık olmadığı gibi; bir vakfın, bir dönem kamu
görevi niteliğindeki işlere yapılan harcamaları çok olduğu için tacir
sayılırken, bir dönem harcamaların niteliği değiştiğinden tacir sayılamaması
sonucu doğabilecektir. Ayrıca "kamu görevi niteliğindeki iş" kriteri de yeterince açık olmayıp, uygulamada zorluk, hatta
kargaşa oluşacaktır. BAŞKAN – Gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 96 sıra sayılı Tasarı'nın 16 ncı
maddesinde yer alan "Devlet, il, belediye gibi kamu tüzel kişileri"
ibaresinin "Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel
kişileri" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. M.
Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yüksek kurulun
takdirlerine bırakıyorum efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz efendim. BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Anayasa’mızın 126 ve 127’nci maddelerine göre "idare"
esas olarak merkezden yönetim ve yerinden yönetim ilkelerine göre oluşturulan
"merkezî idare" ve "mahalli idareler"den
oluşmaktadır. Anılan 126’ncı maddeye göre "Türkiye, merkezî idare kuruluşu
bakımından, coğrafya durumuna, ekonomik şartlara ve kamu hizmetlerinin
gereklerine göre, illere; iller de diğer kademeli bölümlere ayrılır. İllerin
idaresi yetki genişliği esasına dayanır." Buna göre "il" merkezî yönetimin "yetki genişliği"ne dayanarak oluşturduğu bir taşra
birimidir. Taşrada olmakla birlikte merkezî yönetimin bir birimi olduğundan
ayrı bir tüzel kişiliği olmayıp devlet tüzel kişiliğinin içerisindedir. Öte yandan mahalli idareleri düzenleyen 127’nci maddeye göre ise
"mahalli idareler; il, belediye veya köy halkının mahalli müşterek
ihtiyaçlarını karşılamak üzere kuruluş esasları kanunla belirtilen ve karar
organları, gene kanunda gösterilen, seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan
kamu tüzel kişileridir." Anılan 127’nci madde kapsamında olan kamu tüzel kişileri 22/02/2005 tarihli ve 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu,
03/07/2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanunu ve 18/03/1924 tarihli ve 442
sayılı Köy Kanunu ile oluşturulmuş olan il özel idareleri, belediyeler ve
köylerdir. Bu hükümlerden anlaşılacağı üzere tüzel kişiliği olan il yönetimi
merkezî idarenin taşra kuruluşu olan "il" değil mahallî idareler
içerisinde yer alan "il özel idaresi”dir. Bu durumda maddedeki "il" ibaresinin öncelikle "il
özel idaresi" olarak düzeltilmesi gerekmektedir. Ayrıca kamu tüzel kişileri sayılırken devlet, il özel idaresi ve
belediye denildikten sonra, bir diğer mahallî idare kamu tüzel kişisi olan
"köy"ün maddede sayılmaması da bir tedvin zaafıdır. Maddedeki
"gibi" ifadesi ile kapsama girecek kamu tüzel kişisi sadece
"köy"dür. Anayasanın 128’inci maddesi ise devlet ve diğer kamu tüzel
kişilerinden söz etmektedir. Diğer kamu tüzel kişilerinin kapsamı ise oldukça
geniştir. Sonuç olarak anılan hükmün ya "Devlet ve diğer kamu tüzel
kişileri" ya da "Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer
kamu tüzel kişileri" şeklinde değiştirilmesi Anayasa’ya ve idare hukukuna
uygun olacaktır. BAŞKAN – Komisyonun takdire bıraktığı, Hükûmetin
katıldığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Kabul edilen önerge istikametinde 16’ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 17’nci maddenin başlığını okutuyorum: III - Donatma iştiraki MADDE 17 - BAŞKAN – Madde üzerinde iki adet önerge vardır; önergeleri
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 96 Sıra Sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının 17 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
“III – Donatma iştiraki Madde 17 – (1) Tacire ilişkin hükümler donatma iştirakine de aynen
uygulanır.” Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın 17. maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını ve madde numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini
arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Sayın Bal, buyurun efendim. FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz
önce oylanan 16’ncı maddeyle ilgili bir önergemiz vardı. Bu önergede “Donatma
İştiraki”nin de 17’nci madde içerisine ticaret şirketlerinden sonra ilavesini
talep etmiştik. Eğer 17’nci maddedeki bu önerge kabul edilmemiş olsaydı şimdi
görüştüğümüz madde ortada bulunmayacaktı. Dolayısıyla böyle bir maddeye gerek
olmayacağı için de madde metninden çıkarılmasına ilişkin önerge vermiştik. Bu önergemiz 16’ncı maddeyle ilgili önergenin reddedilmiş olması
nedeniyle gündemden düşmüş bulunmaktadır. Fakat burada ben
bir hususu sizlerle paylaşmak istiyorum: O da, daha önce çektiğimiz iki tane
önergemiz de aynı şekilde diğer maddelerle birleştirilmesine ilişkin önergeler
idi. Eğer o önergeler kabul edilmiş olsaydı, bu önerge de kabul edilmiş olsaydı
bin beş yüz otuz dört maddelik kanun, bin beş yüz otuz üç maddelik kanun hâline
dönüşecekti. Bunun gibi onlarca madde daha vardır ki gereksiz bir yere kanunun
içerisine yazılmıştır. Kanunun metnine girmesinin sebebi eski kanunda böyle
olduğu içindir ki eski kanunda böyle olmasını eleştiren, bu nedenle bu kanunu
yenilemek üzere huzura getiren Hükûmetin niçin böyle
bir anlayışta olduğunu ben anlayamadım. Bu anlayamadığım hususu yüce heyetle paylaşmak için söz aldım.
Hepinize teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bal. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 96 Sıra Sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının 17 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz. Ali
Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları “lll- Donatma iştiraki Madde 17 – (1) Tacire ilişkin hükümler donatma iştirakine de aynen
uygulanır.” BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yüksek takdire
bırakıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz efendim. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Uygulanacak hükümlere kesinlik ve açıklık kazandırmak amacıyla
işbu değişiklik önergesi verilmiştir. BAŞKAN – Komisyonun takdire bırakıp Hükümetin katıldığı,
gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. Kabul edilen önerge istikametinde 17’nci maddeyi oylarınıza sunuyo-rum… HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Karar yeter sayısı istiyorum. BAŞKAN – 17’nci maddeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısını arayacağım. 17’nci maddeyi kabul edilen önerge istikametinde oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 17’nci madde kabul edilmiştir,
karar yeter sayısı vardır. 18’inci maddenin başlığını okutuyorum: C) Tacir olmanın hükümleri I - Genel olarak MADDE 18 - BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, madde üzerinde iki önerge vardır,
önergelerin her ikisi de aynı mahiyettedir. Önergeleri ayrı ayrı
okutup birlikte işleme alacağım, talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim. Önergeleri okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan “Türk Ticaret Kanunu Tasarısı”nın 18 inci
maddesinin birinci ve üçüncü fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
“(1) Tacir, her türlü borcu
için iflâsa tabidir; ayrıca kanuna uygun bir ticaret unvanı seçmek, ticarî
işletmesini ticaret siciline tescil ettirmek ve bu Kanun hükümleri uyarınca
gerekli ticarî defterleri tutmakla da yükümlüdür.” “(3) Tacirler arasında, diğer tarafı temerrüde düşürmeye,
sözleşmeyi feshe, sözleşmeden dönmeye ilişkin ihbarlar veya ihtarlar noter
aracılığıyla, taahhütlü mektupla, telgrafla veya güvenli elektronik imza
kullanılarak kayıtlı elektronik posta sistemi ile yapılır.” BAŞKAN – Önergeler aynı mahiyettedir, onun için ikinci önergedeki
imza sahiplerini okuyunuz lütfen.
BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire
bırakıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz efendim. ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Gerekçe… BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum. Gerekçe: Birinci fıkraya “bu Kanun hükümleri uyarınca” ibaresi eklenmiş,
böylece ticari defterlerin Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre tutulmalarının
gerekli olduğuna vurgu yapılmıştır. Amaç ticari defterlerin Türk Ticaret
Kanununa, dolayısıyla Türkiye Muhasebe Standartları Kurulunun düzenlemelerine
göre tutulacağı Vergi Usul Kanunu ile diğer vergi mevzuatının burada bir
rolünün bulunmadığını belirtmektir. Bu konuda tereddüt duyulmaması arzu
edilmektedir. Vergi Usul Kanununun ticari defterlere ilişkin hükümleri sadece
vergi ile ilgili olarak uygulanır. Üçüncü fıkraya elektronik posta sisteminin kullanılması gereği
eklenmiştir. Çünkü, sadece güvenli elektronik imzayı
içeren bir yazı postalanmayı içermez. Oysa burada amaçlanan yazının
postalanmasıdır. Bu sebeple elektronik gönderme tekniği gereği mezkûr ekin yapılması
zorunluluğu duyulmuştur. BAŞKAN – Komisyonun takdire bıraktığı, Hükûmetin
katıldığı, gerekçesini dinlediğiniz aynı mahiyetteki önergeleri birlikte
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Kabul edilen önerge istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 19’uncu maddenin başlığını okutuyorum: II - Özel olarak 1. Ticaret karinesi MADDE 19 – BAŞKAN – Madde üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi
okutuyorum: TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın 19. maddesinin
“Ticaret Karinesi” şeklindeki başlığının “Ticari İş Karinesi” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yüksek takdire
bırakıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz efendim. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Maddenin başlığı mevcut kanundan aynen iktibas edilmiştir. Ancak
“Ticaret Karinesi” ibaresi ile kastedilen ticari iş karinesidir. Bu sebeple
başlığın mevcut kanunun ve tasarının terminolojisine de uygun olacağından teklif
edilen şekilde değiştirilmesi isabetli olacaktır. BAŞKAN – Komisyonun takdire bıraktığı, Hükûmetin
katıldığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Kabul edilen önerge istikametinde 19’uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 20’nci maddenin başlığını okutuyorum: 2. Ücret isteme hakkı MADDE 20 - BAŞKAN – Madde üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan “Türk Ticaret Kanunu Tasarısı”nın 20.
maddesinin 1. fıkrası hükmündeki “Tacir olan veya olmayan bir kişiye, ticarî
işletmesiyle ilgili bir iş veya hizmet görmüş olan tacir, uygun bir ücret
isteyebilir.” ibaresinin, “Ticarî işletmesiyle ilgili bir iş veya hizmet görmüş
olan her tacir, karşı taraftan uygun bir ücret isteyebilir.” şekline
dönüştürülmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) –Katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim. OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe… BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Madde metnindeki “Tacir olan veya olmayan bir kişiye” ibaresi
madde hükmü ile amaçlanan düzenleme bakımından gereksizdir. Bu ibare
olmadığında da aynı anlam ifade edilmiş olmaktadır. Üstelik daha düzgün bir
ifade şeklî olmaktadır. Ayrıca metne “karşı taraftan” ibaresi eklendiğinde,
daha düzgün bir ifade olmakta ve uygulamada ortaya çıkabilecek hatalı yorumlar
engellenmiş olmaktadır. MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Karar yeter sayısı… BAŞKAN – Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı
önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Elektronik cihazla oylamayı tekrarlayacağım. Oylama için bir dakika süre veriyorum ve oylama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur. Birleşime beş dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 17.42 ALTINCI OTURUM Açılma Saati: 17.50 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat
PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK
(Bursa), Murat ÖZKAN (Giresun) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
23’üncü Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum. 96 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. Tasarının 20’nci maddesi üzerinde verilen Konya Milletvekili Faruk
Bal ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısını arayacağım. Oylama için iki dakika süre veriyorum ve oylama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge
kabul edilmemiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 21’inci maddenin başlığını okutuyorum: 3. Fatura ve teyit mektubu MADDE 21 - BAŞKAN – Madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri
okutuyorum: TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan yasa tasarısının 21. maddesinin 1. fıkrasında
yer alan ifadelerin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz. Saygılarımızla.
Madde 21-1: Ticari işletmesi bağlamında bir mal satmış, üretmiş,
bir iş görmüş veya bir menfaat sağlamış olan tacirden diğer taraf, kendisine
bir fatura verilmesini istemek zorundadır. Bedeli ödenmiş ise faturada
gösterilmesini veya makbuz isteyecektir. TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan 96 sıra sayılı kanunun 21. maddesinin 1.
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz. “Fatura ve teyit mektubu” şeklinde başlığının “kabul karinesi”
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Madde 21-(1) Ticari işletmesi bir mal satmış, üretmiş, bir iş
görmüş veya bir menfaat sağlamış olan tacirden diğer taraf, kendisine bir
fatura verilmesini ister. Faturanın bedeli ödenmemiş ise üst kısmı, ödenmiş ise
alt kısmı faturayı veren tarafından imzalanır. BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Buyurun Sayın Tankut. YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 96
sıra sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın görüşülmekte olan 21’inci
maddesiyle ilgili olarak vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkında söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın milletvekilleri, Türk Ticaret Kanunu’nun kabul edildiği 1956
yılından bu yana ticari hayatımız devamlı gelişme göstermiş ve genel tanımıyla
müşteri ile satıcı arasında meydana gelen ticari ilişkiyi belgelendirmede en
önemli araç olarak da fatura kullanılmıştır. Fatura, sadece Türk Ticaret Kanunu’yla değil Vergi Usul Kanunu’yla
da kaideleri belirtilen bir belge niteliğindedir. Bu nedenle de Ticaret
Kanunu’ndaki faturayla ilgili hükümlerin genel olarak ticari hayatımızda
uygulanan bütün mevzuat ve teamüllere cevap verecek nitelikte olması
gerekmektedir. Değerli arkadaşlar, bugün, uzun zamandır uygulanan, aksaklıkları
fiilen yaşanmış, boşlukları gerek günlük hayatımızda kabul edilen teamüller
gerekse yüksek yargı kararlarıyla doldurulmuş bir düzen bulunmaktadır. O hâlde,
bugün bize düşen, gelecek nesillere sorunsuz hükümler bırakmaktan başka hiçbir
şey değildir. Özellikle de ticari hayatın olmazsa olmazı niteliğinde olan
faturayla ilgili düzenin eksiksiz olarak sonuçlandırılması bu aşamada elzem
hâle gelmektedir. İşte bu çerçevede fatura, taraflar arasındaki ticari ilişkiyi
belgelendiriyor olmasından dolayı mal ya da hizmet satışında bulunanlar
tarafından düzenlenmesi şart olan, mecburi olan bir belgedir. Oysa bu tasarının 21’inci maddesinin birinci fıkrasında, bu
zorunluluk, 6762 sayılı Yasa’daki “…diğer taraf, kendisine bir fatura
verilmesini ve bedeli ödenmiş ise bunun da faturada gösterilmesini
isteyebilir.” hükmüyle, sanki müşterinin isteğine bağlı olarak düzenlenebilecek
bir belge olarak ifadesini bulmuştur. Bu tanımlama, Türk Ticaret Kanunu’nun kabul edildiği 1956
yıllarında belki benimsenebilecek bir ifade olabilirdi ancak fatura bugünkü
Türkiye şartlarında isteğe bağlı olarak düzenlenebilecek bir belge değildir. Bu
hususun da kesin bir ifadeyle belirtilmesi gerekmektedir. Yine ticari hayatımızda hâlen açık-kapalı fatura tartışması devam
etmektedir. Fatura düzenleyen mükellefler yılların verdiği alışkanlıkla
bedelini almasalar dahi imzalarını faturanın altına atmakta, dolayısıyla kapalı
fatura düzenlemektedirler. Mahkemelerde ise taraflar kapalı kesilmiş olan bir
faturanın aslında parasını almadıklarını iddia etmekte ve bu durumu çeşitli
şekillerde ispat etmeye çalışmaktadırlar. Özellikle işletme defteri tutan
mükellefler bunu fazlasıyla yapmaktadırlar. Mahkemeleri bu gereksiz
tartışmalardan, mükellefler arasında oluşan bu anlaşmazlıktan bir yasa hükmüyle
kurtarmak, fatura alan ve veren açısından ödeme konusuna da bu manada açıklık
getirmek mecburiyetinde olduğumuz kanaatindeyim. Değerli arkadaşlar, sonuç olarak ticari hayatımızın vazgeçilmez
vesikası olan faturayı açıklayan yasa maddesinin geçmişten gelen tecrübelerle
donatılmasının sonradan çıkacak tartışmalara son vermesi açısından çok önemli
olduğunu hatırlatıyor ve önergemizin bu manada değerlendirilerek kabulü yönünde
oy kullanmanızı, oy kullanabilmenizi temenni ediyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tankut. Sayın Tankut ve arkadaşlarının
önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan yasa tasarısının 21. maddesinin 1. fıkrasında
yer alan ifadelerin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz. Saygılarımızla. Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
ve arkadaşları Madde 21-1: Ticari işletmesi bağlamında bir mal satmış, üretmiş,
bir iş görmüş veya bir menfaat sağlamış olan tacirden diğer taraf, kendisine
bir fatura verilmesini istemek zorundadır. Bedeli ödenmiş ise faturada
gösterilmesini veya makbuz isteyecektir. BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, buyurun
efendim. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Değerli arkadaşlarım, hepinize
saygılar sunuyorum. Maddeyi aynen okuyorum hepiniz dikkatle dinler misiniz: “Ticarî
işletmesi bağlamında bir mal satmış, üretmiş, bir iş görmüş veya bir menfaat
sağlamış olan tacirden, diğer taraf, kendisine bir fatura verilmesini ve bedeli
ödenmiş ise bunun da faturada gösterilmesini isteyebilir.” Maliye Bakanım yok mu burada? Sayın Maliye Bakanım, siz hani hep
diyorsunuz ki: “Kayıtlı ekonomi, kayıtlı ekonomi, kayıtlı ekonomi...” Siz bu
maddede kayıtsız ekonominin önünü açıyorsunuz. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Vergi Usul Kanunu’nda düzenlenmiş o. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Hayır arkadaş. Eğer kayıtlı
ekonomiye geçmek hepinizin yüreğinde ise, hepimizin yüreğinde ise burada böyle
boşluk “İsteyebilir.” İster kardeşim; fatura vermek, almak zorundadır. YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Vergi Usul Kanunu’nda var o. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Vergi Usul’de olabilir
kardeşim. Bu da senin Ticaret Kanunu’n. Ticaret
Kanunu’nda “Fatura isteyebilir.” ibaresi eğer yer alıyorsa, sen kayıtlı
ekonomiye inanmıyorsun demektir. Sen bu kanununda da Vergi Usul Kanunu’ndaki
gibi “Fatura almak zorundadır, vermek zorundadır.” ibaresini koymak zorundasın.
Yani böyle muğlak ifade “İsteyebilir.” O zaman, ben de
derim ki arkadaş istemek… O zaman benim şeyime bırakıyorsunuz. Hayır arkadaş.
Tüm vatandaşlar eğer bu ülkede fatura isterse kayıtlı ekonomiye geçersin. MEHMET TUNÇAK (Bursa) – Kesme mecburiyeti var, isteme mecburiyeti
var. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, böyle
yapılan bir kanunda böyle muğlak ifade bırakarak
“İsteyebilir, ister, isteyecek…” Hayır arkadaşlar,
“Fatura vermek zorundadır, almak zorundadır.” ifadesini getirmek zorundasınız
eğer kayıtlı ekonomiye inanıyorsanız. Ben hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. Evet, Hükûmetin ve Komisyonun
katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmemiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 22’nci maddenin başlığını okutuyorum: 4. Ücret ve sözleşme cezasının indirilmesi MADDE 22 – BAŞKAN – 22’nci madde üzerinde önerge yok. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 23’üncü maddenin başlığını okutuyorum: 5. Ticarî satış ve trampa MADDE 23 - BAŞKAN – Madde üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 96 Sıra Sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının 23’üncü maddesinin
Kenar başlığının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“5. Ticarî satış ve mal değişimi” BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire
bırakıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz efendim. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Tasarının Borçlar Kanunu Tasarısı ile uyumunun sağlanması
açısından maddenin kenar başlığının “Ticari satış ve trampa” yerine “Ticari
satış ve mal değişimi” şeklinde değiştirilmesinin uygun olacağı düşüncesi işbu
değişiklik önergesi verilmiştir. BAŞKAN – Komisyonun takdire bıraktığı, Hükûmetin
katıldığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Kabul edilen önerge doğrultusunda 23’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 24’üncü maddenin başlığını okutuyorum: İKİNCİ KISIM Ticaret Sicili A) Kuruluş I - Genel olarak MADDE 24 - BAŞKAN – Madde üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan, “Türk Ticaret Kanunu Tasarısı”nın 24 üncü
maddesinin birinci ve ikinci fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
“(1) Ticaret sicili Sanayi ve Ticaret Bakanlığının gözetim ve
denetiminde ticaret ve sanayi odaları veya ticaret odaları bünyesinde kurulacak
ticaret sicili müdürlükleri tarafından tutulur. Bir yerde oda mevcut değilse
veya yeterli teşkilatı yoksa, ticaret sicili, Sanayi
ve Ticaret Bakanlığınca belirlenecek bir odadaki ticaret sicili müdürlüğü
tarafından tutulur.” “(2) Ticaret sicili kayıtlarının elektronik ortamda tutulmasına
ilişkin usul ve esaslar Tüzükle gösterilir. Bu kayıtlar ile tescil ve ilan
edilmesi gereken içeriklerin düzenli olarak depolandığı ve elektronik ortamda
sunulabilen merkezi ortak veri tabanı Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile Türkiye
Odalar ve Borsalar Birliği nezdinde oluşturulur.” BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz efendim. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçe… BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Gerçek kişi nüfus kayıtlarının tutulması işi bir kamusal görev
olduğu gibi, gerçek ve tüzel kişi tacirlere ilişkin kayıtların tutulması işi de
kamusal bir görevdir. 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununda da Ticaret Sicili
Memurluklarının Sanayi ve Ticaret Bakanlığının gözetim ve denetiminde olduğu
belirtilmektedir. Bu nedenle, ticaret sicilinin Sanayi ve Ticaret Bakanlığının
gözetim ve denetimi altında tutulduğunun vurgulanması yerinde olacaktır. Diğer taraftan, mevcut durumda, sicil kayıtları odalar bünyesinde
kurulan ticaret sicili memurlukları tarafından tutulmaktadır. Ticaret sicili
memurluklarının gördükleri fonksiyonlar ve görevleri itibarıyla odalar
bünyesindeki farklı yapılarının korunması ve güçlendirilmesinin uygun ve
gerekli olacağı değerlendirilmektedir. Ticaret sicili kayıtlarının elektronik ortamda tutulmasına ilişkin
usul ve esasların Tüzükte belirlenmesi düzenlenmekte ve elektronik ortamda
tutulacak kayıtlar ile tescil ve ilan edilmesi gereken içeriklerin düzenli
olarak depolandığı merkezi veri tabanının oluşturulması öngörülmektedir. Bu
merkezi veri tabanının Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile Türkiye Odalar ve
Borsalar Birliği nezdinde müşterek oluşturulması, kayıtların güvenli ve
birbirinin yedeği olacak şekilde olmasını sağlayacak ve ticaret sicili
kayıtlarının aleniyetine imkan tanıyacaktır. BAŞKAN – Komisyonunun takdire bıraktığı, Hükûmetin
katıldığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Kabul edilen önerge istikametinde 24’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 25’inci maddenin başlığını okutuyorum: II - Yönetim MADDE 25 – BAŞKAN – Madde üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na Görüşülmekte olan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın 25. maddesinin
2. fıkrasının ikinci cümlesindeki “başvurur” ibaresi yerine “rücu eder” ibaresine yer verilmesini; arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Buyurun Sayın Bal. FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın
Komisyonun ve Sayın Bakanın katılmadığı önergeyi, sadece bir cümleyle izah
edeceğim. “Rücuen tahsil” dediğimiz, “rücu eder.” dediğimiz tabir seksen yıllık Türk hukukunda
uygulanan bir tabirdir. “Başvurur” kelimesi bu anlamı içermemektedir. Bu itibarla
istirdat davası veya rücuen tahsil davalarının
açılabilmesine imkân sağlayacak bu maddeyle ilgili verdiğimiz önergeyi yüce
heyetin takdirine sunuyorum. Bu vesileyle de ifade etmek istiyorum ki 25’inci maddeye kadar
geldik arkadaşlar. Belki bu maddeden itibaren bir anlayış hâkim olabilir.
25’inci maddeye kadar geldiğimiz Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nda geriye
baktığımızda bunun 4 tane maddesi fuzuli maddedir. Bunların diğer maddeler
içerisine yerleştirilmesi mümkündür, birinci husus budur. 1.534 maddenin daha
aza indirilmesi ihtimalî vardır, imkânı vardır. Diğer taraftan da tekrar
yenileyeceğimiz, yeniden değiştireceğimiz maddelerin sayısı da 10’u geçmiştir.
Dolayısıyla Mecliste çalışma ekonomisini sağlamak üzere bu maddeyle başlayan
anlayış birliğinin devam etmesini ve gruplar arasında bir uzlaşma komisyonu
kurulmak suretiyle temel kanun olan Türk Ticaret Kanunu’nun bütün grupların
anlayabileceği, üzerinde uzlaşabileceği bir noktaya getirilmesini teklif
ediyorum. Bundan önceki maddeyle ilgili bir söz söylemek istiyorum. 24’üncü
maddede doğru bir iş yapılmıştı. Ticaret sicilleri o sektörün, o alanın, o
ticaret dünyasının sivil toplum örgütü olan sanayi ve ticaret odalarına
bırakılmıştı, yönetimi kuruluşu… Bunun tekrar Sanayi Bakanlığına bağlanmış olması,
Adalet ve Kalkınma Partisinin iddiasına ters düşen bir durumdur. Dolayısıyla
önergeyle bu hususun değiştirilmiş olduğunu yanlış olarak değerlendiriyor,
hepinize saygılar sunuyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederim. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. Kabul edilen önerge istikametinde 25’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 26’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: III - Tüzük MADDE 26 - BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 27’nci maddenin başlığını okutuyorum: B) Tescil I - Şartları 1. İstem MADDE 27 - BAŞKAN – Madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na Görüşülmekte olan Ticaret Kanunu tasarısının 27. maddesinin 1.
fıkrasının sonuna aşağıdaki cümlenin ilave edilmesini arz ederiz. Saygılarımızla,
“Ticaret siciline tescil ve ilan edilmiş bir kuruma ait imza
yetkilisi, kurumdan ayrıldığını noterden tasdik edilmek kaydıyla, imzasının
iptali için ticaret siciline başvurabilir.” Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın 27 nci maddesinin birinci fıkrasından sonra gelmek üzere,
maddeye aşağıdaki ikinci fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
“(2) Ticaret sicil memurlukları, kurumlar vergisi mükellefi olup
da bu madde uyarınca tescil için başvuran mükelleflerin başvuru evraklarının
bir suretini ilgili vergi dairesine intikal ettirir. Bu mükelleflerin işe
başlamayı bildirme yükümlülükleri yerine getirilmiş sayılır.” BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz efendim. HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Gerekçe Sayın Başkan. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 153 üncü maddesinin ikinci
fıkrasında “Ticaret sicili memurlukları, kurumlar vergisi mükellefi olup da
Türk Ticaret Kanununun 30 uncu maddesi uyarınca tescil için başvuran
mükelleflerin başvuru evraklarının bir suretini ilgili vergi dairesine intikal
ettirir. Bu mükelleflerin işe başlamayı bildirme yükümlülükleri yerine
getirilmiş sayılır. Bildirim yükümlülüğünü süresi içinde yerine getirmeyen
ticaret sicili memurları hakkında işe başlamanın zamanında bildirilmemesine
ilişkin usulsüzlük cezası hükümleri uygulanır.” hükmüne yer verilmiştir. Ancak,
benzer bir hükmün Türk Ticaret Kanununda yer almamasından dolayı söz konusu
bildirim yükümlülüğü sicil memurlarınca uygulanmamaktadır. Bu amaçla, VUK’a paralellik sağlanmakta
ve ticaret sicil memurlarının tescil için başvuran mükelleflerin başvuru
evraklarını vergi dairesine göndermek suretiyle işe başlama bildiriminin otomatik
olarak yerine getirilmesi sağlanmaktadır. Böylece mükellefler, ayrıca vergi
dairesine işe başlamayı bildirme külfetinden kurtulmaktadır. BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükûmetin
katıldığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, madde tamamen değişti.
27’nci madde tamamen değiştiği için… FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Hayır, değişmedi. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – 27 tamamen değişti ama önceki
önergeyle. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Hayır hayır,
değişmedi. BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na Görüşülmekte olan Ticaret Kanunu tasarısının 27. maddesinin 1.
fıkrasının sonuna aşağıdaki cümlenin ilave edilmesini arz ederiz. Saygılarımızla. Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
ve arkadaşları “Ticaret siciline tescil ve ilan edilmiş bir kuruma ait imza
yetkilisi, kurumdan ayrıldığını noterden tasdik edilmek kaydıyla, imzasının
iptali için ticaret siciline başvurabilir.” BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, buyurun
efendim. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; yine izah edeyim. Bir kere, Sayın Hocama ve arkadaşlarına teşekkür ediyorum, onlara
arz ettim, yönetmeliğe alacaklardı. Şimdi, bir kurumda imza yetkisi, yönetim kurulu üyesi olabilir,
müdür olabilir, imza yetkililerinin imza tescili ancak kurum tarafından
yapılıyor ve ticaret siciline “Bu imzaları tescil et.” diye kurumun yazı
yazması lazım veya “Bunlar ayrıldı, iptal et.” diye ancak kurum söyleyebiliyor,
ama kişilerin buna hakkı yoktur. Yani bir kurumda yönetim kurulu üyesisiniz,
müdürsünüz, herhangi bir şey yapmadınız, ayrıldınız veya atıldınız; sizin
ticaret sicilinden imzanız ancak kurum yetkililerinin inisiyatifi
dâhilinde iptal ettiriliyor; altı ay geçiyor, bir yıl geçiyor, imzanızı iptal
ettirmiyorlar ancak kurum iptal ettirebiliyor, benim inisiyatifimde değil. Ama, ben orada herhangi bir şeye hayır demişsem, ben orada
bir şey yapmak istememişsem ve benden sonra ayrılmama rağmen aynı işlemi
yapmışlarsa, yarın, orada imzan iptal edilmediği için “Gel bakayım, sen de
gel.” diyor. Arkadaşlar, yani bunu istiyoruz. Ben eğer ayrıldıysam, benim imza
iptalimi kurum yetkililerinin inisiyatifine
bırakmayın. Bunu belgeleyeyim noterden, “Ben bu kurumdan ayrıldım, artık benim
burada sorumluluğum yoktur.” deme fırsatını verin bana, ben bunu söylüyorum.
Yani burada, “İyi niyetli çalışanları kötü niyetli işverene karşı koruyun.”
diyorum. Yani bir şey söylemiyorum. Çünkü, niye?
Burada tek ticaret siciline muhatap işvereni alıyor. Orada çalışan bir yönetim
kurulu üyesi ayrılsa onun imza iptalini altı ay, bir sene, üç ay, istediği
sürede… Onun inisiyatifine kalmış. Bunu söylüyorum.
Eğer ayrılırsa bir kişi, noterden ayrıldığını ispat etmek kaydıyla gider, “Ben
bu kurumdan ayrıldım.” der. En azından, yarın, ondan sonra orada oluşacak
herhangi bir usulsüz işleme karşı kişiyi korumak zorundayız. Aksi hâlde, imzası
iptal edilmediği için, Türk Ticaret Kanunu’na göre, o kurumda imza atmasa,
yönetimine katılmasa bile imzası iptal edilmediği için aynı suçlardan
suçlanıyor. Ben takdirlerinize bırakıyorum. Ben, Sayın Hocamın bu konudaki duyarlılığını gördüm, teşekkür
ediyorum ama Komisyon ve Hükûmetin katılmadığı bu
önergeyle ne istediğimizi size bir kez daha arz etmek istedim. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gerekçesini bizzat önerge
sahibinden dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Kabul edilen önerge istikametinde 27’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 28’inci maddenin başlığını okutuyorum: 2. İlgililer MADDE 28 - BAŞKAN – Madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın 28. maddesinin
“İlgililer” şeklindeki başlığının, “tescil talebinde bulunabilecekler” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 96 sıra sayılı Türk Ticaret Kanun Tasarısının
28. maddesinin (2) fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini, arz ve teklif
ederiz.
(2) Bir hususun tescilini istemeye birden çok kimse zorunlu ve
yetkili olduğu takdirde, kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, bunlardan birinin
talebi üzerine yapılan tescil tümü tarafından istenmiş sayılır. BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz Sayın
Başkan. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Yapılan değişiklik ile tescil istemine birden çok kişinin yetkili
veya görevli bulunması halinde bunlardan her birinin istemi halinde tescilin
yapılabileceği hükme bağlanmıştır. BAŞKAN – Komisyonun takdire bırakıp Hükûmetin
katıldığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın 28. maddesinin
“İlgililer” şeklindeki başlığının, “tescil talebinde bulunabilecekler” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutayım, konuşacak mısınız Sayın Bal? FARUK BAL (Konya) – Gerekçe… BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Madde metni mevcut kanundan aynen iktibas edilmiştir. Hükümde
ilgililere ilişkin hususlar değil, tescil talebinin kimler tarafından
yapılabileceği düzenlenmektedir. Teklif edilen başlık madde içeriğine daha
uygundur. BAŞKAN – Komisyonun ve Hükûmetin
katılmadığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Kabul edilen önerge istikametinde 28’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 29’uncu maddenin başlığını okutuyorum: 3. İstemin şekli MADDE 29 – BAŞKAN – Madde üzerinde iki adet önerge vardır. Önergeleri okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 96 sıra sayılı “Türk Ticaret Kanun Tasarısı’nın
29. maddesinin (1) fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Madde 29 – (1) Tescil istemi dilekçe ile yapılır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın 29. maddesinin
“İstemin Şekli” şeklindeki başlığının, “İstemin Şekli ve Kimlik Tespiti”
şekline dönüştürülmesini; 29. maddesinin 2. fıkrasındaki “Dilekçedeki imza
noterlikçe onaylanmışsa, ayrıca kimliğin ispatlanmasına gerek yoktur.”
şeklindeki ikinci cümlenin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim. FARUK BAL (Konya) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Teklif edilen başlık, öngörülen başlığa göre madde içeriğine daha
uygundur. Ticaret Sicil Müdürlüğüne verilecek dilekçenin noterce onaylanması
ihtimali son derece zayıf olup, karşılaşma ihtimali bulunmayan bir durumun
kimlik tespitine ilişkin hükmün istisnası olarak düzenlenmesi gereksizdir.
Kaldı ki ticaret sicili işlemlerinden dolayı Ticaret Sicili çalışanlarının
şahsi sorumluluğu söz konusu olabileceğine göre, kimlik tespitinin her
halükarda kendilerince yapılması isabetlidir. BAŞKAN – Komisyonun ve Hükûmetin
katılmadığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 96 sıra sayılı “Türk Ticaret Kanun Tasarısı”nın
29. maddesinin (1) fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz. Ali
İhsan Köktürk (Zonguldak) ve arkadaşları Madde 29 – (1) Tescil istemi dilekçe ile yapılır. BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yüksek takdire
bırakıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet?.. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz efendim. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Yapılan değişiklikle madde metnindeki “olur” ibaresi “yapılır”
şeklinde düzeltilerek, hatanın giderilmesi amaçlanmıştır. BAŞKAN – Komisyonun takdire bıraktığı, Hükûmetin
katıldığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Maddeyi kabul edilen önerge istikametinde oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 30’uncu maddenin başlığını okutuyorum: 4. Süre MADDE 30 - BAŞKAN – Bir adet önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın 30. maddesinin
3. fıkrasının madde metninden çıkarılmasını; arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet?.. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Tescili talep etme süresini Ticaret Sicili Müdürlüğünün yetki
çevresi dışında oturanlar için bu süre bir ay olarak uzatmaya yönelik olarak
mevcut kanundan aynen iktibas edilen bu hüküm, mevcut kanunun hazırlandığı
ulaşım ve iletişim imkânlarının zayıf olduğu dönemlerdeki imkânsızlıklar
sebebiyle pozitif ayırımcılık niteliğinde bir hüküm olarak öngörülmüştür. Oysa
bugün gelişen imkânlarda bu pozitif ayırımcılık hükmüne gerek olmadığından,
hükmün içeriği eşitsizliğe neden olabilecek, dolayısıyla Anayasaya aykırılık
içerecek niteliktedir. Ayrıca “yetki çevresi dışında oturanlar” ibaresi de
yeterince açık değildir. Tescili talep edenler mi, işletme mi, işletme sahibi
mi kastedildiği belli ve açık değildir. BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükûmetin
katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, birinci bölümde yer alan
maddelerin oylamaları tamamlanmıştır. Bir Danışma Kurulu Önerisi vardır, okutuyorum: V.- ÖNERİLER A)
Danışma Kurulu Önerileri 1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesi ile Genel Kurulun 2 Aralık 2008 Salı günkü birleşiminde (10/21) ve
(10/94) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin birleştirilerek
görüşülmesine ve bu görüşmenin ardından kanun tasarı ve tekliflerinin
görüşülmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi Danışma Kurulu Önerisi Danışma Kurulunun 27 Kasım 2008 Perşembe günü (bugün) yaptığı
toplantıda, aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun
görülmüştür.
Öneriler: Genel Kurulun 2 Aralık 2008 Salı günkü Birleşiminde 10/21 ve 10/94
esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin birleştirilerek görüşülmesi ve
bu görüşmenin ardından kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi, Gündemin kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer
işler kısmında bulunan 303, 304, 305, 308, 268, 283 ve 307 sıra sayılı kanun
tasarı ve tekliflerinin bu kısmın sırasıyla 5, 6, 7, 8, 9, 10,
ve 11 inci sıralarına alınması, diğer kanun tasarı ve tekliflerinin sırasının
buna göre teselsül ettirilmesi, Önerilmiştir. BAŞKAN – Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, saat 19.30’da toplanmak
üzere birleşime ara veriyorum. Kapanma Saati: 18.26 YEDİNCİ OTURUM Açılma Saati: 19.30 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat
PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ
(Konya), Murat ÖZKAN (Giresun) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
23’üncü Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum. 96 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz. III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam) 1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96) (Devam) BAŞKAN – Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 2’nci sırada yer alan İskân Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlayacağız. 2.- İskân Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonu Raporu (1/539) (S. Sayısı: 251) (x) BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yerinde. Komisyon raporu 251 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Edirne Milletvekili Cemaleddin
Uslu, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Siirt Milletvekili Osman Özçelik; şahısları adına Bursa Milletvekili Mehmet Emin
Tutan ve Bursa Milletvekili Mehmet Tunçak. İlk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili ve
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Hakkı Suha
Okay’a aittir. Sayın Okay, buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, görüşülmekte olan yasa, İskân Kanunu’nun
1’inci maddesinin 5’inci fıkrasını değiştiriyor, bir 6’ncı fıkra ekliyor. Her
iki fıkraya ilişkin değerlendirmelerimi sizlerle paylaşacağım. Malumunuz, 1989 yılında o dönemin Bulgaristan hükûmetinin
uygulamış olduğu asimilasyon politikası sonucunda Bulgaristan’da yaşayan
soydaşlarımız zorunlu göçe tabi oldular ve 300 bin civarında soydaşımız
ülkemize geldi. Ülkemize zorunlu göçe tabi olarak gelen bu
soydaşlarımız için dönemin Türkiye Cumhuriyeti hükûmeti
iskân sorunlarının aşılması yönünde çalışmalar yaptı ve Yüksek Planlama Kurulu
kararı uyarınca ve de bir devlet bakanlığını sorumlu kılarak soydaşlarımızın
1991 yılında 2 milyon 500 bin Türk lirası peşinat yatırması hâlinde, her birine
bir konut yapılması sorumluluğunu üstlendi, böyle bir taahhütte bulundu. (x) 251 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Göçmen derneklerinin verdiği bilgilere göre, 1991 yılında 2 milyon
500 bin Türk lirası yatıran 44.500 civarındaki soydaşımız için çeşitli
illerimizde 23.500 civarında konut yapılmış, 23.500 civarındaki ev teslim
edilmiş, geri kalan 20 bini aşkın soydaşımıza ise ev teslim edilememiş,
finansman sağlanamadığı gerekçe olarak ifade edilmiştir. Kendilerine konut verilemeyen soydaşlarımız paralarını, o peşinat
olarak yatırdıkları 2,5 milyon Türk lirasını geri istediklerinde bunun
finansmanı olmadığı için devlet tarafından paraları geri ödenmemiş, parasını
geri alamayanlar ise devlet bakanlığı aleyhine dava açmışlar ve yatırmış
oldukları avansın alım gücü karşılığında bir tazminat talep etmektedirler.
Açılan bu davalar uzun süre yargılama sürecinde kalmış ve nihayetinde Yargıtay
13. Hukuk Dairesi 2004 yılında bir karar oluşturmuş. Oluşturulan karar aynen şöyle
sonuç olarak: İadeye karar verilirken satış bedeli olarak verilen paranın alım
gücünün ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması ve o şekilde iadeye
karar verilmesi denkleştirici adalet kuralına uygun olur. Mahkemeler, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin bu kararını emsal kabul
etmişler ve bu emsal karar uyarınca yargılamaları sürdürmüşler, dosyalar
bilirkişi heyetlerine gitmiş ve bilirkişi heyetleri 2004 yılı itibarıyla
1991’de yatırılan 2 milyon 500 bin Türk lirasının karşılığının 1.700 YTL
civarında olduğunu tespit etmiş, bu tespitte de bulunurken kanuni faizi, TEFE’yi, TÜFE’yi, doları, hazine
bonosunu, altını, vadeli mevduatı, bunların hepsini de enstrüman
olarak kullanmış. İşte bu açılan davalar tam karar aşamasında iken, 22’nci
Dönemde 19/9/2006 tarihinde Parlamento bu değiştirilen
veya değiştirilmesi önerilen fıkraya ilişkin bir yasal düzenleme yapmış ve bu
yasal düzenleme de aynen şu biçimde: “Bulgaristan’dan zorunlu göçe tabi tutulup
Türkiye’ye gelerek yerleşmek isteyen Türk soylu kişilere yaptırılan konutlardan
almak üzere müracaat ederek para yatıranlardan konut sahibi olamayanların, bu
Kanunun yayımı tarihinden itibaren bir yıl içerisinde müracaat etmeleri hâlinde
yatırdıkları bedel yatırdıkları tarihten itibaren işleyecek kanuni faizi ile
birlikte kendilerine ödenir.” Bu ibareden sonra “Görülmekte olan davalar da bu
hükme göre sonuçlandırılır.” denilmiştir. Bu hükme göre yapılan hesaplamalarda
ise 1991 yılının 2 milyon 500 bin Türk lirasının karşılık değeri aynı yıl
itibarıyla 16-17 YTL’ye ulaşmaktadır. Bu kesinlikle denkleştirici adalet
kuralına aykırıdır ve geçek değerinin, reel değerinin neredeyse yüzde 1’inden
daha da azdır. Bu yasa maddesi için yine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu tarafından
Anayasa Mahkemesine müracaat edilmiş ve Anayasa Mahkemesi de 23/11/2006’da
yani iki ay sonra “Görülmekte olan davalar bu hükme göre sonuçlandırılır.”
ibaresi hakkında yürürlüğün durdurulmasına karar vermiştir. Böylece Anayasa
Mahkemesi görülmekte olan davalara ilişkin olarak hak sahiplerine sadece yasal
faize dayanarak ödeme yapmayı Anayasa’ya uygun bulmamıştır. Böylece yine
önümüze geçen Parlamento döneminde olduğu gibi, Anayasa Mahkemesi tarafından
iptal edilmiş bir hüküm yerine yeni bir düzenleme yapılması için bu tasarı
gelmiştir; tıpkı vakıflarda, sosyal güvenlikte, Hâkimler ve Savcılar
Kanunu’nda, Sağlık Kanunu’nda, Cargill Yasası’nda
olduğu gibi. Değerli arkadaşlarım, şimdi gelen tasarı ile Bulgaristan’dan
zorunlu göçe tabi tutulup, kendilerine konut vaadinde bulunulan Türk soylu
kişilere, soydaşlarımıza bu düzenleme ile deniliyor ki: “Yatırıldığı tarihten
ödeneceği tarihe kadar tüketici fiyat endeksi esas alınmak suretiyle
hesaplanacak miktarın, Toplu Konut İdaresi Başkanlığı tarafından ödenmesi
öngörülmektedir.” Bu neyi getiriyor? Bu, 2007 yılı için aşağı yukarı 2.500
YTL’yi getiriyor. Bu, 2008 yılı için -eğer öngörülen enflasyon yüzde 11 olur
ise- 2.800 YTL’yi getiriyor. Esasen bu da ödenen paranın tam karşılığı
değildir. Nitekim tasarrufları teşvik hesabındaki paraların da iadesinde,
Meclisimiz “Tüketici fiyat endeksi artı 5 puan esas alınarak iade edilir.”
dediğinde, bu husus da Anayasa Mahkemesine götürülmüş ve Anayasa Mahkemesi
tüketici fiyat endeksi artı 5 puan ödeme yapılması hususunu Anayasa’ya aykırı
bulmamıştır. Bunu şunun için ifade ediyorum: Böyle bir ödeme yapılacak ama hiç
olmazsa 1991 yılında bu ödemeleri yapan soydaşlarımızın mağduriyetini biraz
daha gidermek için tüketici fiyat endeksi artı 5 puan gibi bir ekleme yapılması
daha doğru olur diye düşünüyorum. Nitekim, grubumuz
tarafından da maddelere geçildiğinde görüşülmek üzere bir önerge verilmiştir. Değerli arkadaşlarım, yıllardır bu insanlar mağdur edilmiş ama bu
mağduriyetin yanı sıra bir başka mağduriyet daha var, bu da bu geçici maddenin
bu tasarıyla eklenen altıncı fıkrasında yer alıyor. O da şu: Soydaşlarımıza
evler teslim edildikten sonra, bu evlerin on yıl süreyle devir ve temliki
yasaktır. Takyit konulmuştur ve tapu devri mümkün değildir ancak yıllar
içerisinde bu konutları alan soydaşlarımızın bir kısmı o aldıkları konutları terk
etmiş, bir kısmı tekrar Bulgaristan’a gitmiş ve giderken de bu on yıllık takyit
süresine bakmadan evlerini satmışlar. Tabii takyide rağmen
sattıkları bir realite. Bu yönde en çok mağdur olan Ankara Sincan Göçmen
Konutlarında oturan yurttaşlarımız. Toplu Konut İdaresinin tespitine göre 51
yurttaşımız, yani Çorum’dan, Çankırı’dan, Yozgat’tan, Kırşehir’den Ankara’ya
gelip Sincan’a yerleşen 51 yurttaşımız bu on yıllık süre içerisinde satın
alanlar arasında yakalananlar. Nasıl olmuş? Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün
memuru gitmiş, kapıyı çalmış “Burada iskâncı mısın, yoksa bir başka nedenle mi
oturuyorsun?” demiş. Vatandaşım “Ben burayı satın aldım.” demiş. “Nasıl satın
aldın?” “Şu el senediyle satın aldım.” “Nasıl satın aldın?” “Noterden
gayrimenkul satış vaadiyle satın aldım.” Veyahut da vatandaşın ifadesini
almışlar, çocukların ifadesini almışlar. “Siz burada ne sıfatla oturuyorsunuz?”
“Bu ev bizim.” “Ne zaman aldınız siz bu evi?” “1998’de” Bir tutanak tutmuşlar
ve sonucunda 51 kişi hakkında –Ben sadece Sincan için söylüyorum ama Toplu
Konut İdaresinin Sayın Başkanının komisyondaki ifadesine göre, bu sorunu
yaşayan İstanbul ve Bursa’da da vatandaşlarımız var.- demişler ki: “Siz
yasaklı, kısıtlı süre içerisinde burayı satın aldınız. Siz buranın hukuken sahibi
olamazsınız. Burayı derhâl terk edeceksiniz.” Tabii, bu konuda vatandaşlardan,
o göçmen konutlarında yaşayanlardan ben bir Ankara Milletvekili olarak epey
taleple karşı karşıya kaldım. Mektuplar geldi. Hazin bir
tablo. Peki, yani bunlar, şimdi Toplu Konutun yaptığı gibi lüks konutlar
mı? Hayır. 55 ve 70 metrekarelik olan konutlar ve daha sonra ne olmuş? 2000’li
yıllarda bu kez, o konutları tahliye etmedikleri için, o konutların –bunlar
blok içerisinde daireler- elektriği ve suyu kesilmiş. Elektriksiz kalmış, susuz
kalmış ve orada yaşayan vatandaşlarımız ya komşularından su istemişler veya
kaçak elektrik kullanmak zorunda kalmışlar. Komşu da bir dereceye kadar su
veriyor, ondan sonra mahalleden su taşımaya başlamışlar, 7’nci kata, 5’inci
kata, 9’uncu kata su taşımaya başlamışlar. Tabii, bu konuda sadece satın alanlar değil aynı zamanda o blokta
yaşayan diğer komşular da mağdur. Onlar ne yapmışlar? On yıllık süre dolduktan
sonra tapudan devir yapmışlar fakat o bloklarda bir ortak yaşam var, ortak
kullanım alanları var veyahut da doğal gaz bağlatacaklar. Bu kez belediye demiş
ki: “Hayır kardeşim, burası sorunlu apartman, doğal gaz bağlamam.” veyahut da
“Gelin, ortak bir alanın birlikte bir şeyini düzeltelim.” Birisi hak sahibi
olup olmadığını bilmiyor ama orada bir gecekondu yaşamına mahkûm oluyor. Sonuç itibarıyla bu konu -Değerli Ankara Milletvekili ve diğer
gruplardaki arkadaşlarımla da paylaştım- bir Hükûmet
tasarısında ek bir fıkra olarak geldi ve böylece bu yasal düzenlemeyle bu
sorunun aşılacağına inanıyorum. Ama, burada
önemsediğim bir şey var. Sayın Başkanın yani Toplu Konut İdaresi Başkanının
komisyondaki şu sözlerine de dikkat çekmek istiyorum. Bir bölümünü okuyacağım,
diyor ki: “Çok metruk vaziyette, çok perişan vaziyette ve yasa gereği on yıl
geçmeden devredildiği için bunların tahsisleri iptal ediliyor. Şu anda bir kısmı da dolu bu konutların. Çok fakir insanlara
verilmiş, çok da doğru dürüst konutlar değil. Yani, insanların başını
sokacakları Ben, bu konuda diğer serzenişleri, diğer talepleri ifade etmek
istemiyorum. Bu çok cüzi de olsa, rakamını bilmiyorum ama eğer bu rakam Ankara
Sincan’da 51’se –ki Toplu Konut İdaresi 51 olduğunu söylüyor- Türkiye’de de
belki 100-150 konut. Sonuç itibarıyla, bu getirilen altıncı fıkra ile bu konutların bu
hak sahiplerine verilmesi için Toplu Konut İdaresine yetki veriliyor. Ancak,
dilerim ki Toplu Konut İdaresi, zaten kıt kanaat zor imkânlarla geçinen ve
yıllardır mağduriyeti çeken bu kişilerden ekstra, ilaveten bir para almaya kalkmaz
ve bu hakkı kötüye kullanmaz; bu yasayla birlikte bu vatandaşlarımızın bu
sorunu giderilir, soydaşlarımızın da 91 yılından bu yana kimi alamadığı paralar
ödenir. Meclisimizin bu konuda en doğru, en sağlıklı kararı vereceğine
inanıyorum, yüce heyetinizi de saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Okay. Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Siirt Milletvekili Osman Özçelik. Buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar) DTP GRUBU ADINA OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 251 sıra sayılı İskân Kanunu’nda yapılan değişiklikle ilgili
yasa tasarısı üzerine Demokratik Toplum Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz
aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Yasa tasarısı, bir maddelik bir tasarı. Bu -teknik amaçla
düzenlenmiş bir yasa tasarısı- Bulgaristan’dan göç edip burada konut sahibi
olmak isteyen kardeşlerimizin mağduriyetinin giderilmesine yönelik bir
düzenlemedir. Umarım bu yasa tasarısıyla daha fazla mağdur olmamaları sağlanır.
Daha iyisi olabilir miydi? Mutlaka olabilirdi. Ama bu şekilde de büyük ölçüde
mağduriyetlerinin giderilmiş olabileceğini düşünüyoruz. O nedenle, bu teknik
bir düzenlemedir, hayırlı uğurlu olsun diyoruz, destekliyoruz, bu maddeyi
yerinde buluyoruz. Burada mağduriyeti söz konusu olan Bulgaristan’dan göç eden
kardeşlerimizin göçüne neden olan olaylara da biraz bakmanın gerekli olduğuna
inanıyorum. O nedenle, biraz, burada mağduriyete uğramadan önce Bulgaristan’da
nasıl bir mağduriyet yaşadıklarını dile getirmek istiyorum ve biraz da tarihi
hatırlatmak amacıyla bazı konulara değinmek istiyorum. Türkiye'nin kuzeybatı komşusu Bulgaristan’la ilişkileri,
Bulgaristan topraklarının Osmanlı İmparatorluğu’na katılmasıyla başlayan ve
yüzyıllara dayanan bir ilişkidir. Osmanlı, Bulgar topraklarındaki hakimiyetini güçlendirmek, Osmanlı adına yönetim
kademelerinde görevlendirmek ve Bulgar halkı arasında İslamiyet’i yaymak
amacıyla 15’inci yüzyıldan itibaren Anadolu’dan Bulgaristan’a Türk nüfusu
yerleştirmeye başladı. 18 ve 19’uncu yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun
gerileme dönemine girmesi ve Avrupa’da sanayi devrimiyle birlikte ortaya çıkan
ulusçuluk akımları Bulgaristan milliyetçiliğini ve buna bağlı Bulgaristan’da
“bağımsız Bulgaristan” düşüncesini geliştirdi. Ortodoks Hristiyanlığa
sıkı sıkıya bağlı Bulgar halkından çok az bir kısmının İslamiyete
geçmesi ve bir kısım Müslüman Türk’ün ise Hristiyanlığı
benimsemesinin dışında bir entegrasyon sağlanamamıştı.
Başlangıçta ayrıcalıklı bir azınlık durumundaki Türkler, Bulgar milliyetçiliğinin
gelişmesi ve Osmanlının güç kaybı nedeniyle azınlık hakları gasbedilen,
baskıya maruz kalan bir topluluk hâlini aldı. 1878 yılındaki Berlin
Anlaşması’yla Bulgaristan önce özerkliğini ve 1908 yılında Bulgaristan
Osmanlıdan bağımsızlığını kazandı. Bağımsızlıkla birlikte Bulgaristan’da
gelişen milliyetçilik Türklere karşı güçlü bir tepkinin doğmasına neden olmuş,
ayrımcılık, kötü muamele ve asimilasyon politikaları devam etmiş, 1986 yılında Todor Jivkof döneminde bu
asimilasyon politikaları doruk noktasına çıkmıştı. Ayrıcalıklı konumunu kaybeden ve baskılara maruz kalan Bulgaristan
Türkleri kurtuluşu kitleler hâlinde Türkiye’ye göç etmekte aradılar.
Türkiye'nin kendi dinsel azınlıklarını dışarıya sürme, Türk olmayan Müslüman
halkları da asimilasyonla Türkleştirmeye dayalı millî devlet yaratma
politikaları Bulgaristan ve diğer Balkan ülkelerinden gelen Türkleri kabule
uygundu. Bulgaristan ise düşük nüfusu ve iş gücü gereksinimi nedeniyle dışarıya
göç verme eğilimi göstermiyordu. Türkiye, 1947 yılında, devlet yardımı
olmaksızın, serbest göçmen statüsüyle 5 bin, 6 bin civarında Türk göçmen kabul
etmişti. Daha önceki yıllarla birlikte bu sayının 100 bin civarında olduğu
söylenir. Türkiye, Bulgaristan Türkleri arasında yoğun bir propagandayla -o
günün koşullarında- onları Türkiye’ye göç etme konusunda teşvik ediyor,
Bulgaristan bundan rahatsız oluyordu. Türkiye'nin baskıları karşısında
Bulgaristan, 1950 yılında Türkiye’ye bir ültimatom
vererek, üç ay içinde 250 bin göçmenin Türkiye’ye göç etmesi için baskı yaptı
ve zorladı -Bulgaristan zorda olan Türkiye ekonomisini felç etmek ve bu yolla
Türkiye’yi âdeta cezalandırmak istiyordu- bunun üzerine Türkiye kapılarını
açtı. Bu kez, göçmenlere devlet desteği şartı konuldu ve iskânlı göçmen statüsü
verildi. İskânlı göçmen statüsü göç etmek isteyenlerin sayısında bir artış
sağladı. Artış o düzeye vardı ki Türkiye, bir süre sonra vize uygulamak
ihtiyacını hissetti, daha sora sınırları tamamen kapatmak durumunda kaldı.
1950-1951 yılları arasındaki bu büyük göç dalgasında 154.393 kişinin Türkiye’ye
kabul edildiği ve tümüne iş ve ev sağlandığı biliniyor. Bulgaristan’dan Türkiye’ye ikinci göç dalgası 1978 yılında 130 bin
kişiyle gerçekleşti. 1989’da ortaya çıkan üçüncü göç dalgası Türkiye'nin
arzusundan çok Todor Jivkov’un
sistematik ilk ırkçı, asimilasyoncu politikalarının uygulamaya konulması
üzerine âdeta Türkiye açısından bir zorunluluk hâline geldi. Jivkov döneminde bütün
Türkler kendi adlarını değiştirerek istekli, gönüllüymüş gibi Bulgar adı almaya
zorlandı. Kamusal alanda Türkçe konuşma yasaklandı. Türk cemaatinin bütünlüğünü
bozmak amacıyla Türkler Bulgar çoğunluğun yaşadığı bölgelere yerleşmeye
zorlandı. Müslüman Türklerin ibadet özgürlüğü kısıtlandı. Türklerin yoğunlukta
olduğu bölgelere yatırım yapılmamasıyla yaratılan işsizlik sonucu Türkler iç
veya dış göçe zorlandılar. Devletin üst düzey yönetim kademelerinde Türklere ve
Müslümanlara -Türkler dışındaki Müslümanlar da aynı baskılara maruz kaldılar-
görev vermemek şeklinde baskılar karşısında Türklerin büyük bir bölümü
kaderlerine rıza gösterirken, bir bölümü de Türkiye’ye sığınmak durumunda
kaldılar. Kalanların bir bölümü ise, yasa dışı direniş örgütleri kurdular.
Komünist sisteminin çöküşüyle bu yasa dışı örgütlenmeler “Hak ve Özgürlükler
Hareketi” adı altında yasallaşarak seçimlere katıldılar. Üçüncü göç dalgasıyla gelen göçmenlerin sayısı 160 bini bulmuştu.
Ancak bu göç dalgasından kısa bir süre sonra Bulgaristan’da başlayan
demokratikleşme sürecinin etkisi ve Türkiye’de umduğunu bulamamanın yarattığı
hayal kırıklığıyla çok sayıda göçmenin, Türk göçmenin Bulgaristan’a geri
döndüğünü biliyoruz. Jivkov’un kısa süren ırkçı
asimilasyoncu dönemi dışında Bulgaristan’da Türkçe kullanımı, ibadet özgürlüğü,
Türkçe eğitim, Türkçe basın yayın, Türkçe kitap basımı gibi temel hak ve
özgürlükler de yeterli olmasa bile ciddi kısıtlamaların olmadığını görüyoruz.
Daha 1952 yılında Kırcaali’de, Razgrat’ta
ve Sofya’da Türk pedagoji okulları kurulmuştu, Rusçuk’ta –ki Türkler “Ruse” diyorlar, Bulgarca “Ruse”
deniyor- Türk kız ortaokulu ve Türk kız lisesi açılmış, Sofya Üniversitesinde
Türkçe bölümde eğitim veriliyordu. Bugün Bulgaristan’da Türk nüfusu 700 bin civarında yani
Bulgaristan’daki tüm Türk nüfus, sadece Mardin ilimizin nüfusu kadar yaklaşık.
Türk kökenli dört siyasi parti var Bulgaristan’da. Hak ve Özgürlükler Hareketi,
Demokratik Gelişim Hareketi, Demokratik Adalet Partisi ve Türk Demokrat Partisi
olmak üzere dört siyasi parti yasal faaliyetlerini sürdürüyorlar. Bunlardan Hak
ve Özgürlükler Hareketi, 2005 seçimleri sonucunda 34 milletvekiliyle
parlamentoda hâlen temsil ediliyor. Sosyalist Parti, İkinci Simeon Millî
Hareketi –kralcı bir hareket bu- ve Hak ve Özgürlükler Hareketi üçlü koalisyonu
şu anda işbaşında ve Hak ve Özgürlükler Hareketi önemli sorumluluklar almış durumda.
Hak ve Özgürlükler Hareketi 1 başbakan yardımcısı, Doğal Afetler Bakanlığı,
Çevre Bakanlığı ve Maliye Bakanlığıyla Parlamentoda, hükûmette
temsil ediliyorlar. 2007 yılında Bulgaristan’ın Avrupa Birliğine girmesiyle, Avrupa
Birliğine 14 üye göndermesi gereken Bulgaristan’da yapılan seçimlerde, Hak ve
Özgürlükler Hareketi 4 milletvekilliği kazanmış Avrupa Parlamentosu için,
bunlardan 2 tanesi Türk. Bulgaristan, yaptığı seçimlerde, Türkiye’ye göç etmiş olan
Türklere de, Türkiye’ye göçmen olarak gelen Türklere de oy kullanma hakkı
tanıyor. Devletimizin Bulgaristan göçmeni Türklerin Türk partilerine oy
vermeleri konusunda yaptıkları teşvik ve propaganda, Bulgaristan yetkililerince
demokratik bir süreç olarak algılanıyor, yorumlanıyor ve herhangi bir rahatsızlık
ifadesinde bulunmuyorlar. Bulgaristan’da Türk siyasi partileri, Türkleri temsil ettikleri
veya adlarında “Türk” sözcüğü bulunduğu veya demokratik bir siyasi yarış içinde
olmaları ne toplumu ne de Başbakanı germiyor, germe gerekçesi yapılmıyor, partilere
kapatılma davası açılmıyor. Irkçı Jivkov’dan bu yana
kimseye “Beğeniyorsan kal, beğenmiyorsan çek git.” denmiyor Bulgaristan’da. Bugün Bulgaristan’da Türkçe eğitim serbest. Dini liderleri olan
Baş Müftüyü seçme hakları var. Bulgaristan millî radyosu Türkçe yayın yapıyor.
Türkçe sekiz gazete yayınlanıyor. Slav diline çevrilen tüm Türkçe isimler geri
alınıyor ve Türkçesi kullanılıyor şu anda. Şumnu’da -Şumen’de- Yüksek Pedagoji Enstitüsü, Kırcaali’de
ilk ve ortaokul öğretmen enstitüleri Türkçe eğitim verecek öğretmenler
yetiştiriyor. Bütün bunlara karşın Bulgaristan bölünme korkusu yaşamıyor. Tam
aksine her geçen gün ülke bütünlüğü, karşılıklı sevgi ve saygı ve güven bağları
güçleniyor Bulgaristan’da. Ülke ekonomisi gelişiyor, Bulgaristan Avrupa Birliği
içinde saygın bir yer alıyor. Türkiye Bulgaristan’dan gelen göçmenleri, hatta Afganistan’dan
gelen göçmenleri koruma altına alıyor. Ev ve iş sağlayarak birinci sınıf
vatandaşlık için ne gerekiyorsa yapıyor ve şu anda Türkiye Büyük Millet
Meclisinde yapmaya çalıştığımız gibi göçmenlerin mağduriyetini giderecek yasal
düzenlemeler yapıyoruz. Bu yapılanlar son derece doğru ve demokratik bir
ülkenin kendi vatandaşlarına sağlamak zorunda olduğu insanca yaşama hakkının
güvence altına alınmasına yönelik yerinde önlemlerdir yapmaya çalıştığımız. Peki, kendi öz yurttaşlarımıza karşı da aynı duyarlılığı
gösteriyor, aynı sorumlulukla davranıyor muyuz? Bunu vicdanlarımıza bir
soralım, bakalım “Evet” yanıtını alabilecek miyiz? Kendi öz yurttaşlarımıza
nasıl davrandığımızı, hangi sanal korkular içinde ne tür dramlara neden
olduğumuzu, neler kaybettiğimizi burada tek tek
anlatmaya zamanımız yok. Bir örnek her şeyi açıklamaya yetiyor sanıyorum, Seçilmiş bir insan olarak seçmenlerimin ve kimi dostlarımın Kurban
Bayramı’nı kutlamak üzere bir tebrik kartı hazırlamak istedim. Karta “Kurban Bayramı’nızı kutlar, çalışmalarınızda başarılar dilerim.”
cümlesine ek olarak kendi ana dilimde ve seçmenlerimin büyük çoğunluğunun
diliyle, aynı anlama gelen (Hatip tarafından, bilinmeyen bir dille, birtakım
kelimeler ifade edildi) “Bayramınızı kutluyorum, işlerinizde başarılar
diliyorum.” yazdım. Türkiye Büyük Millet Meclisi Basımevi bu kartın
basılamayacağını bildirdi. Bunun üzerine kartı özel bir matbaada bastırdım,
kartlardan bir bölümünü siz milletvekili arkadaşlarıma, diğer bir bölümünü de
seçmenlerime gönderdim. Meclisteki posta kutularına dağıtılabilmesi için Meclis
Sekreterliğinden izin istedim, ne yazık ki, yasak olduğu gerekçesiyle buna da
izin verilmedi. Bayram kutlaması bile yapamıyorum kendi dilimde. “Kızım sana
anlatıyorum, gelinim sen anla” kabilindendir bu anlattıklarım. Yasa tasarısının hayırlı olması dileğiyle saygılar sunuyorum. (DTP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Gruplar adına üçüncü konuşmacı Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Cemaleddin Uslu, Edirne Milletvekili. Sayın Uslu. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan. Değerli milletvekilleri, 251 sıra sayılı İskân Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın geneli hakkında Milliyetçi
Hareket Partisinin Meclis Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle sizleri
saygılarımla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, tasarının gerekçesine
baktığımızda, özellikle 1989 yılı sonrası Bulgaristan’dan zorunlu göçe tabi
tutulup Türkiye’de ikamet etmek isteyen Bulgaristan Türklerine yaptırılan
konutlardan almak üzere müracaat ederek para yatıran göçmen soydaşlarımızdan
bugüne kadar konut edinemeyenlere, müracaatları hâlinde yatırmış oldukları
bedelin yatırıldığı tarihten ödeneceği tarihe kadar TÜFE esas alınmak kaydıyla
ödenmesinin sağlanacağı ifade edilmektedir. Ayrıca düzenlemede uygulamaya ilişkin gerekli düzenlemeleri yapmak
üzere Toplu Konut İdaresi Başkanlığına yetki verilmektedir. Değerli milletvekilleri, Bulgaristan göçmenlerinin kendilerine ev
yapılması için Emlak Bankasına 1991 yılında verdikleri 2 milyon 500 bin lira
peşinatı bankanın kapanmasından sonra üzerine alan TOKİ birçok mağdur
vatandaşımızla karşı karşıya gelmiştir. Geçtiğimiz yıl, özellikle haber portallarında
da dikkatimizi çekmişti, “TOKİ’nin Göçmenlere Ayıbı”
başlığı altında bir haber geçildi. Bazı soydaşlarca yatırılmış olan müracaat
bedellerinin faiziyle tahsili amacıyla Bursa 4. Sulh Hukuk Mahkemesine
açtıkları dava neticesinde, müracaat bedellerinin yatırıldığı günden itibaren
yasal faiziyle birlikte davacıya verilmesi hükmüne bağlanmıştır. Alınan karar doğrultusunda hazırlanan kanun değişikliği, 19/9/2006 günü Türkiye Büyük Millet Meclisinde
yasalaşmıştır. Kanunun yayımından sonra geçen bir yıllık süre zarfında geri
ödemeye ilişkin hiçbir müracaatı kabul etmeyen TOKİ, bilgi edinme taleplerine
de “Yasal faiz hesaplama çalışmalarının devam ettiği” cevabını vermiştir. Bir yıl boyunca faiz hesabını yapamayan Kurum, söz konusu kanunun
belirtildiği yasal sürenin bitimini müteakip İnternet sitesinde yaptığı
duyuruda, geri ödenecek paranın faiz artı anapara dâhil olmak üzere 18 YTL (18
milyon) olduğunu açıklamıştır. İşte, bu durum, göçmen vatandaşlarımızı isyan noktasına
getirmiştir. Zira, bazı vatandaşlar konuyu mahkeme
aşamasına getirerek sonuç almaya çalışmışlar, ancak mahkemeye başvurmayan 10
bin dolayında göçmen vatandaşımız, devletten hesaplamanın adilane yapılarak
ödeme yapılmasını talep etmektedirler. İşte, bu tasarı, mağdur olan
vatandaşlarımızın mağduriyetlerini ortadan kaldıracaktır. Değerli milletvekilleri, 19/9/2006
tarihli İskân Kanunu’nun geçici 1’inci maddesi, bir yıl içinde müracaat etmesi
hâlinde, ilgiliye yatırdığı peşinatın kanuni faiziyle birlikte iade edilmesini
ve bu konuda görülmekte olan davaların bu hükme göre sonuçlanacağını hükme
bağlamıştır. Ancak Anayasa Mahkemesinin 23/11/2006
tarihli kararıyla, uygulanması hâlinde sonradan giderilmesi güç veya imkânsız
durum ve zararların doğabileceği gerekçesiyle İskân Kanunu’nun geçici 1’inci
maddesinin beşinci fıkrasının “Görülmekte olan davalar da bu hükme göre
sonuçlandırılır.” şeklindeki ikinci cümlesinin yürürlüğünün durdurulmasına
karar verilmiştir. Bu sebepten, bugün görüşmekte olduğumuz bu tasarı ile söz
konusu bu değişikliğe ihtiyaç duyulmuştur. Yapılan
değişiklikle Bulgaristan’dan zorunlu göçe tabi tutulup Türkiye’ye yerleşmek
isteyen Türk soylu kişilere yaptırılan konutlardan almak üzere müracaat ederek
para yatıranlardan konut sahibi olamayanlara mevcut düzenlemedeki bir yıl yerine
en geç iki yıl içinde müracaat etmeleri hâlinde yatırdıkları bedelin yine
mevcut düzenlemedeki kanuni faizlerine TÜFE esas alınmak suretiyle hesaplanarak
ödenmesi sağlanmaktadır. Bu suretle, soydaşlarımızın o tarihte yatırmış
oldukları paranın o günkü kıymeti korunmuş olacaktır. Değerli milletvekilleri, göç, Bulgaristan Türklerinin hayatında
her zaman önemli bir yere sahip olmuştur. Periyodik olarak, dönemin
özelliklerine göre farklı sayıda Bulgaristan Türkü Türkiye’ye göç etmiştir.
1989’un yaz aylarında Türkiye’ye iki buçuk ay gibi çok kısa bir süre içerisinde
yaklaşık 400 bin Bulgaristan Türkü akın etti. 21 Ağustosta Bulgaristan-Türkiye
sınırı Türkiye Hükûmeti tarafından kapatıldıktan
sonra, bu göç dalgası durmadı. Değerli milletvekilleri, bu sancılı olayı, izin verirseniz, bizzat
yaşayanların ifadesiyle aktarmak istiyorum. 1989 göçünü neye bağlayabiliriz? Bu kadar kişinin aynı anda
evlerinden, iş yerlerinden, sevdiklerinden, hatıralarından kopma kararı
almalarının sebebi nedir? Bulgaristan Türklerinin Türkiye’ye göç etmesini tetikleyen en
önemli etken sosyalist rejimin asimilasyon eğilimleri olmuştur. Bu çabalar
1980’lerde doruğa ulaştı ve 1984’te “Soya dönüş” başlığı altında Bulgaristan
Türklerinin isimleri Bulgarlaştırıldı, Türkçe konuşmaları yasaklandı, etnik
kimliğini ve dinî inançlarını ifade eden her tür sosyal ve kültürel faaliyet
yasaklandı. Ancak, Bulgaristan Türkleri, Hükûmetin
planladığı gibi, Bulgar kimliğine teslim olmadı. Örgüt veya birey düzeyinde
yürütülen kimlik koruma çabaları 1989 yılının Mayıs ayında “Mayıs Barış
Hareketleri” adı altında yapılan yürüyüşlerle doruğa ulaştı. Göstericiler “Biz Türküz, isimlerimizi istiyoruz.”, “Yaşasın demokrasi” gibi
sloganlarla isteklerini bildirirken devlet propaganda araçları göstericilerin
özerklik istedikleri ve Türkiye’ye göç talep ettikleri fikrini yaydı ve
kamuoyunu yanıltarak temel insan haklarını talep eden göstericilere karşı
düşmanlık duygusu uyandırdı. Mayıs olayları boyunca yirmi dört saat içinde ülkeyi terk etme
emri verilen yaklaşık 2 bin kişinin Bulgaristan’dan ayrılması 1989 yaz
aylarında gerçekleşecek göçün ilk sinyallerini vermiştir. Bulgaristan’da
yaşanan bu gelişmeler bazı gerçekleri de ortaya çıkarmıştır. “Mayıs
yürüyüşleri” isim değiştirme sürecinin başarısızlığa uğradığını, Türklerin
kendilerine empoze edilen Bulgar kimliğini kabul
etmediğini göstermiştir. Bu noktada Bulgar Hükûmeti
soya dönüş sürecinin yeni bir adımı olarak göçe başvuracaktır. Bulgar kimliğini
reddedenler göçe zorlanacak, Bulgaristan’da kalanlara gönüllü olarak asimile
olmayı kabul etmiş gözüyle bakılacaktır. İki ülke arasında o dönemde göç kavramını meşru kılacak bir
sözleşme olmadığı için Bulgaristan medyası yaşanan bu sancılı olayı “Büyük
gezi” olarak isimlendirdi. Türk tarafında da olaydan göç olarak söz edilse de
1989 yaz aylarında ülkeye akın eden Bulgaristan Türkleri için onları daha önce
çeşitli resmî anlaşmalarla Türkiye’ye yerleşen muhacirlerden ayırt eden
“Soydaş” terimi kullanıldı. Bu olaylardan söz ederken “göç” kavramını kullansam da şu ana kadar
yaptığım açıklamaların da gösterdiği gibi, yaşanan olay sebepleri ve
gerçekleşme biçimi olarak daha önceki göçlerden son derece farklıdır. Göç
sonrasında dünyada ve iki ülke arasında yaşanan gelişmeler de 89 göçmenlerinin
daha önceki muhacirlere göre Bulgaristan’la olan bağlarının daha sağlam
kalmasına neden olmuş, bu durumda globalleşen dünya
anlayışına uygun bir kimlik oluşturma sürecinin önü açılmıştır. 89 göçünün nedenleri ve diğer göç hareketlerine göre özel
konumundan söz ettikten sonra, bu göçmenlerin ana vatanla ilk yüzleşme anlarına
değinmek istiyorum. Zulümden kurtulduğuna inanan bir kişinin gönlünde yaşattığı
ana vatan imgesinin somut bir ülkeye dönüştüğü anlarda, herhangi bir zulüm
ortamında insan, yaşadığı travmatik deneyimle baş
etmek için, yaşama olan inancını sürdürebilmek için hayalî veya gerçek bir umut
kaynağı oluşturur. Bulgaristan Türkleri için yoğun asimilasyon yıllarında bu
umut kaynağı, tek umut kaynağı “ana vatan Türkiye” imgesi oldu. İki ülke
arasındaki sınırın kapalı olması, her tür haberleşmenin en düşük düzeyde
tutulması, Türkiye'nin Bulgaristan Türkleri tarafından idealize edilmesine,
neredeyse gerçeküstü bir yer olarak hayal edilmesine neden olmuştur. Bu idealize edilen ana vatan imgesi herkesin zihninde bu denli
güçlü olmasa da yıllarca süren iletişimsizliğin sonucu olarak Bulgaristan
Türkleri umutla gittikleri ülke hakkında yeterli bilgiye de sahip değildir.
Ayrıca yola çok kısa bir süre içinde çıktıkları için yaşayabilecekleri olası
sorunlara da kendilerini psikolojik olarak hazırlayacak zamanları bile
olmamıştır. Bu da kaçınılmaz olarak ana vatanla, ana vatana kavuşmanın coşkulu
sevinci ile birlikte yoğun hayal kırıklığı da getirdi. Bulgaristan Türklerinin ana vatan sevdasını ve onunla
kucaklaşmanın verdiği coşkulu sevinci seçtikleri soyadları da yansıtmaktadır.
89 Bulgaristan göçmenleri arasında genelde “Vatansever”, “Ulutürk”,
“Öztürk”, “Mutlu”, “Şen”, “Yılmaz” gibi ana vatana
kavuşmanın mutluluğunu ifade eden soyadları yaygındır ancak ifade ettiğim gibi
mutlulukla birlikte hayal kırıklığı da göçün ilk dönemlerinde yaşanan temel
duygulardan biriydi. Türkiye'ye gelenlerin bir kısmı burada bir hafta, bir ay veya daha
uzun süre kaldıktan sonra tekrar Bulgaristan’a dönme kararı aldı. Bulgaristan’a
dönen bu kişilerin bir bölümü evlerine el konulması, eski iş yerlerine geri
dönememeleri gibi farklı nedenlerden dolayı Bulgaristan’da da yeni bir hayal
kırıklığı yaşayarak yeniden Türkiye'ye gelme yollarını aramaya koyuldu. Bulgaristan’a geri dönme veya uyum sağlama sürecini zorlaştıran
etkenler üzerinde kısaca duracak olursak iş, barınma ve farklı düzeylerde
kültür uyuşmazlığı gibi sorunların yanı sıra, yerli Türklerin, kendilerini ilk
coşkulu karşılamadan sonra “Bulgar” veya “gâvur”
olarak adlandırmaları, hatta daha eski Bulgaristan göçmenlerinin bile
kendilerini dışlamaları önemli etkenler arasında sıralanabilir. Zamanla
Bulgaristan ile Türkiye arasındaki çift yönlü hareket, Bulgaristan Türkleri
için normal, hatta kimliklerini en iyi şekilde ifade eden bir duruma dönüştü.
50’li veya 70’li yıllarda Türkiye’ye göç eden Bulgaristan Türklerinde göç
sonrasında entegrasyona dayalı bir kimlik modeli
oluşurken 89 ve daha sonraki göçmenlerde daha çok senteze dayalı bir kimliğin
oluştuğunu görüyoruz. “Senteze dayalı kimlik” derken 89 Bulgaristan
göçmenlerinin kendilerini her iki ülkeyle özdeşleştirdiklerini vurgulamak
istiyorum. “Bulgaristan’la özdeşleşme” derken ise, bunu etnik bir özdeşleşme
olarak değil, Bulgaristan ile kültürel, sosyal, ekonomik alanlarda somut ve
soyut ilişkilerin sürdürülmesini kastediyorum. 89 Bulgaristan göçmenlerinin Türkiye’ye uyum sağlamalarını
kolaylaştıran etkenler üzerinde duracak olursak her şeyden önce büyük bir
çoğunluğunun eğitimli ve iş sahibi olduğunu, çalışma konusunda cinsiyetler
arasında fark gözetilmeden çalışabilecek durumda olan tüm aile bireylerinin
çalıştığını vurgulamak gerekiyor. Bu özellikleri sayesinde 89 Bulgaristan
göçmenleri kısa süre içerisinde ev sahibi oldu, ki
“ev” kavramı, göçmen, sürgün ve benzer konumda olanlar için son derece
önemlidir. Ev sahibi olmak isteyen, yeni ülkeye aidiyet duygusunu pekiştiren,
temel göç sıkıntılarının da geride bırakıldığını müjdelemektedir. Bir taraftan Türkiye’ye uyum sağlamaya çalışan 89 Bulgaristan
göçmenlerinin her iki ülkeye de bağlı olmalarına yasal zemin hazırlayan
gelişmeler oldu. Bunlardan en önemlisi, çifte vatandaşlık ve çift pasaport
uygulaması oldu. Bu, Bulgaristan Türklerine Türkiye’ye ve Bulgaristan
vatandaşlığının ötesinde, Bulgaristan’ın AB üyesi olması nedeniyle AB
vatandaşlığını da kazandırmış oldu. Demokratik gelişmeler ışığında, orada
çalışmış olanlar emeklilik maaşı alma, oradaki mülkiyetlerini geri alma, yeni
mülk edinme gibi haklar edinmiş oldu. Böylece, hem Türkiye’de hem
Bulgaristan’da yaşayan ve çalışan bir kesim oluştu. Bulgaristan göçmenlerinin
Bulgaristan’la olan güçlü bağları seçim dönemlerinde de açıkça gözlemleniyor.
Bu dönemlerde Bulgaristan Türkü oy hakkından yararlanmak için doğdukları yere
gidiyor. İki ülke arasında bir geliş-gidişten söz etsem de, bu tüm 89
göçmenlerini kapsayan bir durum değil. Azınlık da olsa çift vatandaş olmayan,
burada geçirdikleri süre boyunca Bulgaristan’a hiç gitmeyenler de var. Ancak
böyle durumlarda bile Bulgaristan’a hayalî yolculuklar yapılır. Orası ve burası arasındaki sıkışıp kalma durumu, zor bir yaşam
biçimi olarak görünse de, çok yönlü bir etkileşim süreci başlatarak, bir yandan
Türkiye’ye yerleşen Bulgaristan Türklerinde yeni kimlik ve aidiyet duygularının
oluşmasına neden olurken, öte yandan Bulgaristan’da yaşamakta olan Türklerin
hayatını ve kültürlerini de etkiledi. Karşılıklı etkileşim, Bulgaristan’dan Türkiye’ye ve Türkiye’den
Bulgaristan’a eğitim görmek için giden öğrenciler, yılın bir bölümünü
Türkiye’de ve bir bölümünü Bulgaristan’da geçiren emekliler, her iki ülkede de
çalışanlar sayesinde sağlanıyor. Değerli milletvekilleri, sıkıntı dolu göç ortamı içerisinde çoluk
çocuğuyla hayata tutunmaya çalışan bu insanların haklarının verilmesi ve bu
manada yasa çıkarılması yüce Meclisimizin en önemli ve acil görevlerinden
olmalıdır. Yıllardır ev hayaliyle yanıp tutuşan ama bu emeline ulaşamayan,
üstelik yatırdığı peşinatı da yıllardır alamayan, alsa da parası pul olan
Bulgaristan Türklerinin gündemdeki bu sorununun bir an önce çözümlenmesi
gerekiyor. Bu insanlar Bulgaristan’da bulundukları süre içerisinde o ülkenin
birliğine, bütünlüğüne bağlı olmaya çalışmışlar, bayrağına saygı duymuşlar, bu
anlamda o ülkeye baş kaldırmamışlardır, bunu da burada ifade etmek istiyorum. Bu insanlarımızın sıkıntıları sadece bunlar değildir, başkaca
sorunları, başkaca sıkıntıları da vardır. Özellikle Bulgaristan’dan Türkiye’ye
göç eden bu insanlarımızın, Türkiye’de de vatandaşlık almaları sonucu hem
Türkiye vatandaşlığı hem Bulgaristan vatandaşlığı olmasından dolayı
Türkiye’deki soyadları farklı oldu ve çocuklarının özellikle Bulgaristan’da
yarın vatandaş olamayacakları gibi bir durum söz konusudur. Yani Türkiye’de
çifte vatandaş olan bu insanlarımızın soyadları Bulgaristan’daki soyadlarından
farklı olduğu için önümüzdeki dönem içerisinde, ki
yaklaşık 20-30 bini bulacak bir vatandaşımızın bu konuda mağdur olacağını
düşünüyoruz. Bu anlamda, özellikle Türkiye ve Bulgaristan’ın çok özel bir
anlaşma yaparak bu sorunu gidermesi gerekir. Bir diğer konu da malumunuz Sosyal Güvenlik Yasası, geçenlerde
çıktı ve Ekim ayından itibaren uygulanmakta. Özellikle Bulgaristan’dan gelen
göçmenler oradaki çalışmalarını daha önce borçlanamıyorlardı, ancak bu yasadan
sonra borçlanmaları söz konusu oldu. Ancak, uygulamada yasal başvuru şartlarını
tamamlayarak borçlanma başvurusu yapan ve başvuruları kabul edilen kişilerin
Kuruma davet edilerek kendilerinden bir taahhüt alındığı ifade ediliyor. Eğer
bu taahhütte… İleriki dönemlerde Bulgaristan’da veya başka bir ülkede emekli
maaşı almaları durumunda, devlet tarafından kendilerine yapılan tüm ödemeleri
geri verme taahhüdü alınıyormuş. Eğer bu böyleyse, eğer böyle bir taahhüt
alınıyorsa bunda bir yanlışlık vardır. Bunun tekrar gözden geçirilmesi
gerekmektedir. Ayrıca, yasanın sadece zorunlu göçe tabi tutulanları kapsaması,
daha sonra yasal yollardan gelen ve Türk vatandaşı olanları kapsamaması bu
soydaşlar arasında da büyük rahatsızlık yaratıyor. Kapsam
dışı kalan kişi sayısı da oldukça fazla. Bir diğer konu, SSK ve BAĞ-KUR kurumlarına bağlı olan göçmenler
askerlik borçlanmalarını, Bulgaristan’da yaptıkları askerliklerin
borçlanmalarını rahatlıkla yapabilirken kazanılmış davalar olmasına rağmen ve
tek kurum hâline dönüşmesine rağmen, Emekli Sandığına bağlı çalışan soydaşların
askerlik borçlanma talepleri reddediliyor. Bu durumda da ciddi bir sıkıntı var. Bir başka gelişme, SSK da son günlerde, daha önce kabul ettiği bu
askerlik borçlanmalarını bu defa iptal ettiğini, dolayısıyla bu insanların
tekrar mağdur olabileceğini… Eğer hâl böyleyse yine bu insanlarımız mahkeme
kapılarında hakkını arayacak duruma gelecektir. Bu yasanın uygulanmasıyla bahsettiğim gibi birçok vatandaşımız,
soydaşımız bu mağduriyetlerini giderecektir. Ancak TÜFE yetmez, yani paranın
ilk yatırıldığı tarihten ödeneceği bugüne kadar geçen sürede TÜFE uygulaması
sanıyorum bu mağduriyeti gidermeyecektir. TÜFE artı 5 puan uygulaması bizce de
makul görülmektedir. Sanıyorum CHP Grup Sözcüsü de bu konuyu ifade etti. Bizim
de teklifimiz bu yöndedir. Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Uslu. Şahsı adına, Bursa Milletvekili Mehmet Emin Tutan. Buyurun Sayın Tutan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
251 sıra sayılı İskân Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile ilgili
olarak şahsımın görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1989 zorunlu göçü ile
Bulgaristan’dan Türkiye’ye gelen soydaşlarımıza Türk halkı ve devletimiz büyük
bir özveriyle yardımcı olmuştur. O günlerde, devletimizin girişimleri sonucunda
Dünya Bankasından alınan kredi ile Türkiye'nin çeşitli yerlerinde yaklaşık 25
bin konut yaptırılmıştır. Bu konutlardan yararlanmak üzere 44 bin soydaşımız
belli bir peşinat bedeli ödeyerek müracaatta bulunmuşlar, yaklaşık 19 bin
müracaata konut tahsis edilememiş, bunlardan 6 bini yatırdıkları peşinatları o
günlerde geri almış, 2.500’üne de kurdukları kooperatifler üzerinden arsa
tahsisi yapılmıştır. Geri kalan 11 bin aile ise ödedikleri peşinatları geri
alamamışlardır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun tasarısıyla,
göçmen vatandaşlarımızın 1991 yılında göçmen konutlarından edinebilmek için
yatırmış oldukları bedelin korunması amaçlanmıştır. Göçmen konutlarından edinebilmek için 1991 yılında 2 milyon
500 bin lira yatırarak müracaat eden soydaşların yatırmış oldukları bedelin
iadesine ilişkin 5543 sayılı İskân Kanunu’nun geçici 1’inci maddesinin 5’inci
fıkrası, Bulgaristan’dan zorunlu göçe tabi tutulup Türkiye'ye yerleşmek isteyen
Türk soylu kişilere yaptırılan konutlardan almak üzere müracaat ederek para
yatıranlardan konut sahibi olamayanlara, bir yıl içinde müracaat etmeleri
hâlinde, yatırdıkları bedelin kanuni faiziyle birlikte kendilerine ödenmesini
ve bu konuda görülmekte olan davaların da bu hükme göre sonuçlandırılmasını
öngörmektedir. Yapılan düzenlemeyle, Bulgaristan’dan zorunlu göçe tabi
tutulup Türkiye’ye yerleşmek isteyen Türk soylu kişilere yaptırılan konutlardan
almak üzere müracaat ederek para yatıranlardan konut sahibi olamayanlara,
mevcut düzenlemedeki bir yıl yerine en geç iki yıl içinde müracaat etmeleri
hâlinde, yatırdıkları bedelin, yine mevcut düzenlemedeki kanuni faiz yerine
TÜFE esas alınmak suretiyle hesaplanarak ödenmesi sağlanmaktadır. Böylelikle, hem iade edilecek para miktarı artırılarak
soydaşlarımızın o gün itibarıyla yatırmış oldukları bedel korunmakta hem de
konuyla ilgili olarak bu süreçte mahkemelerce verilip kesinleşen kararlara
uygunluk sağlanmaktadır. Diğer taraftan, konut sahibi olmak için soydaşlarımızın
ödemiş oldukları bu tutarların, maalesef, geçmişte çok uzun süre vadesiz
hesaplarda tutulmuş olması neticesi enflasyona yenik düşmesi, ayrıca söz konusu
taşınmazlara ilişkin soydaşlarımız tarafından açılmış olan davalarda mahkemece
davacı lehine hükmedilmiş olan tutarlar ile sair yargılama giderlerinin bu
hesaptaki paradan ödenmiş olması nedeniyle, hesapta kalan paranın bu ihtiyacı
karşılaması mümkün görülmemektedir. Ayrıca, soydaşlarımız için yapılan konutların tamamının yurt
dışından sağlanan kredilerle yapılmış olması, bu kredilerin geri dönüşünün
hazineye gitmesi ve Göçmen Koordinatörlüğü’ne geri dönüşüm sağlanmaması
sebebiyle göçmen konutları hesabından karşılanamayan tutarların, Maliye
Bakanlığınca bu amaçla aktarılacak tutarlardan karşılanması öngörülmektedir. Değerli arkadaşlarım, bu yasa bir hakkın iadesidir. Maalesef, halk
arasında bir söylenti vardır “Devlet alacağına şahin, vereceğine karga.” diye,
maalesef. Ama Hükûmetimiz bu anlayışı da yıktı. Aynen
Tasarrufu Teşvik Fonu’nda yaptığı gibi, Konut Fonu’nda yaptığı gibi, şimdi de
bu yasayla, mağdur soydaşlarımızın mağduriyetinin giderilmesini amaçlıyoruz. Değerli arkadaşlar, malum, soydaşlarımız ağırlıklı olarak Bursa
iline yerleşmişlerdir. Bursa ilinde soydaşlarımızla zaman zaman
çeşitli toplantılar yapıyoruz. İktidara geldiğimizden beri yaptığımız bu
toplantılarda soydaşlarımız bizden asıl olarak üç tane ana talepte
bulunmuşlardır. Birincisi, emeklilik hakları, borçlanma haklarının temin
edilmesiydi. Çok şükür, bu Mecliste bu yasayı hep birlikte, iktidarıyla
muhalefetiyle birlikte çıkardık ve soydaşlarımızın bu yakınması giderildi. Diğer bir konu, sık sık akrabalarını
görmeye yurt dışına giderlerdi; Bulgaristan’a, Yunanistan’a, Bosna’ya
giderlerdi. Bu gidiş gelişlerde ödedikleri konut fonundan çok şikâyet
ediyorlardı. Yine Hükûmetimiz, Bakanlığımız sağ
olsun, konut fonunu 15 YTL gibi çok makul bir seviyeye getirdi, bu problemleri
de çözüldü. Ve en son: Bu 11 bin civarında soydaşımız -ki bunların büyük bir
bölümü Bursa’da yaşıyor- “Bizim hakkımız ne zaman ödenecek? Biz ne zaman konut
sahibi olacağız?” diyorlardı. Şükürler olsun, bugün de bir mutabakat hâlinde bu
yasayı görüşüyoruz, inşallah birazdan yasalaşacaktır. Tabii, 1’inci madde görüşülürken bir önergemiz var. Bunu da önerge
geldiğinde sizlerle birlikte değerlendireceğim. Ben bu yasanın soydaşlarımıza ve ülkemize hayırlı olmasını
diliyorum. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tutan. Üçüncü konuşmacı, Bursa Milletvekili Mehmet Tunçak. Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) MEHMET TUNÇAK (Bursa) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
251 sıra sayılı İskân Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. Öncelikle çok teşekkür ediyorum hem iktidara hem muhalefet
partilerimize. Hakikaten tam bir mutabakat içerisinde çok önemli bir kanunu bu
akşam inşallah Meclisten birlikte geçireceğiz. Şu anda binlerce Bulgaristan göçmeninin bizleri heyecanla
izlediğine eminim. Bu da şunu gösteriyor: Türkiye Büyük Millet Meclisi hiçbir
görüş farkı, hiçbir ideolojik fark gözetmeksizin, topyekûn, Bulgaristan’dan
gelen göçmenleri kucaklamaktadır. Onları Türkiye'nin asil evlatları olarak,
Türkiye Cumhuriyeti’nin şanına layık bir şekilde Türkiye Cumhuriyeti’nin
vatandaşları olarak görmektedir. Bununla birlikte bazı şeyleri de sizlerle paylaşmak isterim,
özellikle göçmen bir ailenin ferdi olarak: göçmenlik hakikaten zor bir iş,
muhacirlik zor bir hadise. Türkiye Cumhuriyeti, yüz yıla yakın bir zamandır
milyonlarca göçmeni Türkiye’de yer yurt sahibi yaptı, onları Türkiye’de bağrına
bastı. Bulgaristan’dan, Yunanistan’dan, Kuzey Irak’tan, Kafkasya’dan
milyonlarca insanı Türkiye Cumhuriyeti bağrına bastı; elinden geldiğince onlara
destek vermeye, onlara da yaşanabilir bir hayatı yaşatmak için elinde
geldiğince uğraştı. Fakat ister istemez birçok birimde problemler, birçok
kesimde problemler olduğu gibi Bulgaristan göçmenleri de zaman zaman, bazen umutsuzluklara kapıldılar, bazen sorunlarının
çözümünde yeterli muhatap bulamadıklarından yakındılar. Özellikle uzun zamandan
beri siyaset yapan tüm siyasetçiler Bulgaristan göçmenleriyle yaptıklar siyasi
çalışmalarda hep bunlarla yüz yüze kalmışlardır. Az önce de Sayın Tutan tarafından belirtildi, üç ana konu
siyasetçilere hep aktarıldı, uzun yıllardan beri, Bulgaristan’da yıllarca
çalışmış, sonra zorunlu göçle Türkiye’ye gelmiş, fakat Bulgaristan ile Türkiye
arasında sosyal güvenlik anlaşması olmaması sebebiyle burada emekli olamayan
binlerce soydaşımızın sorunları, işte yakın zaman içerisinde Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı tarafından ağırlıkla hazırlanan tasarıda Meclisimiz
tarafından kabul edildi ve şu ana kadar bu konuyla ilgili yaklaşık 16 bin
soydaşımız Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına emekli olabilmek için
başvurdular ve bu hakkı kazanmış oldular. 16 bin geleceğine umutsuzlukla bakan vatandaşımız… Bugün konuştuğumuz, yaklaşık 11 bin kişiyi ilgilendiren konutlar
için, konut kazanmak için, konut alabilmek için verdikleri paranın uzun
yıllarca yok olup gittiğini üzüntüyle gören yaklaşık 11 bin insanımızın yüzünün
bir daha gülmesi. Evet, değerli milletvekilleri, nema ödemeleri, KEY ödemeleri gibi
birçok problemi çözen bu iktidar çok şükür ki, şu anda da çok önemli bir
probleme parmak basmış, yine vatandaşıyla kucaklaşmış, yine vatandaşının
gönlünü bu şekliyle hakkını vererek almıştır. Bununla birlikte Sayın Başbakanın
Bulgaristan ziyaretinde özellikle -Türkiye Cumhuriyeti’nin Bulgaristan’a birçok
ziyaretleri oldu ama- ilk kez Kırcaali’de bulunmuş
olması, Bulgaristan’da Kırcaali’de yaşayan binlerce
soydaşımızın, büyük bir mutlulukla gözyaşları içinde, sevinç içerisinde Sayın
Başbakanı karşılamaları görülmesi gereken bir hadiseydi. Evet, Türkiye Cumhuriyeti
kendi üzerine düşeni bu şekliyle yine yapmıştır. Yurt dışı çıkış harçlarından da bahsedildi. Hakikaten özellikle
parçalamış aile problemi tam anlamıyla giderilemeyen bir problemdir. Umuyorum
bundan sonraki süreç içerisinde yine tüm Meclis olarak elimizden gelen gayreti
bu konuda da göstereceğiz. Fakat en azından Bulgaristan’da hâlihazırda yaşayan
akrabalarıyla Bursa’da, İzmit’te, İzmir’de, Adapazarı’nda yaşayan birçok
Bulgaristan göçmeninin kaynaşması, daha fazla görüşmesi için bu yurt dışı çıkış
harçlarının düşürülmüş olması çok önemli bir gelişme olmuştur ve büyük
memnuniyetle karşılanmıştır. Evet, Bulgaristan göçmenlerinin ağırlıklı olarak Balkan Rumeli
Göçmenleri Konfederasyonu çatısı altında, BAL-GÖÇ Federasyonu altında, GÖÇ-TÜRK
Federasyonu altında, bunun gibi alt derneklerle kurmuş oldukları birçok sivil
toplum örgütünün önemli talepleri bu şekliyle, bu süreç içerisinde doğru
şekilde yerine gelmiştir. Ben bu yasanın çıkmasında önemli bir uğraş veren, bir duruş
gösteren tüm Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerine, değerli milletvekillerine
Bulgaristan göçmenleri, değerli soydaşlarımız adına çok teşekkür ediyorum. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tunçak.
Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz. Buyurun Sayın Ağyüz. YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Çok önemli bir sorunu bu yasayla çözüyoruz, doğrudur. Yalnız ne
para ödeyeceğimiz, Komisyon görüşmelerinde TOKİ Başkanının açıklamasına göre
çok sembolik, 2,5 milyar gibi bir sözcük geçiyor. Ayrıca, konut verilen soydaş
sayımız ve para ödenecek soydaş sayımız ne kadar, bu da, açık ve net,
görüşmelerde belli değil. Emlak Konut Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı hesabına
hem bu paralar yattı hem KEY hesabı yattı. KEY hesabının ne şekilde hesaplanıp,
ödeyen memurlarımızı ne kadar mağdur ettiğini hepimiz biliyoruz. Onun için, bu
yasa çıkarılırken soydaşlarımızın mağduriyetine yol açmadan bir yapısal faiz
düzenlemesi yapmamız gerekiyor. Ayrıca da bu paranın Maliye Bakanlığından
istenmesinin anlamını ben çözmüş değilim. TOKİ bugün devlet içinde devlet. TOKİ’nin çok cilalı arsaları var, çok gayrimenkulleri var,
onları çok büyük değerlere satıyor. Yani 30 trilyon denilen, 35 trilyon denilen
bir rakamı TOKİ ödeyemiyorsa bize gülerler. O nedenle, sorum şu: Niye Maliye Bakanlığından taahhüt ediliyor
bu? TOKİ’nin kaynağı yok ise Sayın Başbakan grup
toplantısında “100 YTL’ye konut yapıp hak sahiplerine vereceğiz.” iddiasında
neden bulunuyor? Ayrıca da “100 YTL’yi ödemeyen vatandaşların parasını biz
ödeyeceğiz.” iddiasında neden bulunuyor? TOKİ iflasta, bu parayı ödeyemiyorsa
bu konutların yapılmasına da kaynak israfı olarak bakmak gerekmiyor mu? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Sayın Binici… İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Aracılığınızla Sayın Bakana şunu sormak istiyorum, gerçi ilgili
Bakanımız yok: Şanlıurfa’nın Ceylanpınar ilçesi 1960 yılında ilçe statüsüne
kavuşmuştu ancak ilçenin yüzde 70 civarındaki yapılaşması hatta bu yıl
bitirilen TOKİ konutları dâhil tapusuzdur. Diğer taraftan, Kenan Evren döneminde Afganistan’dan Türkiye’mize
getirilen ve kendilerine devlet imkânlarıyla yapılan 2 katlı konutlarda bu
sorun yaşanmamaktadır. İşte, ilçede gerçekten tepkilere yol açmakta bu
ikircikli durum. Ceylanpınar halkının konut tapusu konusunun çözülmesiyle
mağduriyetlerini ortadan kaldırmaya dönük bir çalışmanız var mıdır? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederim. Sayın Uslu… CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım, bu uygulamadan kaç kişi istifade edecektir? O günkü
şartlarda 1991 yılında 2,5 milyon yatıran bir vatandaşımız bugünkü bu yasa
tasarısı kapsamında kaç para alacaktır? Bir başka sorum: Yine Bulgaristan’da çalıştığı süreleri
borçlanarak başvuru yapan ve bu başvurusu kabul edilen kişiler kuruma davet
edilerek kendilerinden bir taahhüt alındığı -ve bu taahhüde ileriki dönemlerde
Bulgaristan’da veya başka bir ülkede emekli maaşı almaları durumunda devlet
tarafından kendilerine yapılan tüm ödemeleri geri verme taahhüdü alınıyormuş-
bu doğru mudur? Yine kısa bir sualim: SSK Genel Müdürlüğünün bu askerlik
borçlanmalarını iptal ettiğiyle ilgili bir bilgi var; bu da doğru mudur? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Uslu. Sayın Bakanım… DEVLET BAKANI MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Ankara) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sayın Ağyüz’ün sorusu “TOKİ
dururken Maliye neden para ödüyor?” şeklinde oldu. Tabii, bu, TOKİ’nin kendi direkt faaliyet alanı içerisinde olmadığı
için böyle bir düzenlemeye gidilmiş oluyor. Önemli olan, uzun yıllardan beri
süregelen bu sorunun halledilmiş olmasıdır. Hallediliş biçiminde herhangi bir
aykırılık söz konusu olmadığı için sorunun çözülmesi bizim için önem arz
ediyor. Sayın Binici ve Uslu’nun soruları bir
kısım teknik cevapları gerektirdiği için kendilerine yazılı olarak cevap
verilecektir. Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım. Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza arz ediyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 1’inci maddeyi okutuyorum: İSKÂN KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1- 19/9/2006 tarihli ve 5543 sayılı
İskân Kanununun geçici 1 inci maddesinin beşinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir. “(5) Bulgaristan’dan zorunlu göçe tabi tutulup, Türkiye’ye
gelerek yerleşmek isteyen Türk soylu kişilere yaptırılan konutlardan almak
üzere müracaat ederek para yatıranlardan konut sahibi olamayanların, bu Kanunun
yayımı tarihinden itibaren bir yıl içerisinde müracaat etmeleri hâlinde
yatırmış oldukları bedel, yatırıldığı tarihten ödeneceği tarihe kadar Tüketici
Fiyat Endeksi esas alınmak suretiyle hesaplanarak Toplu Konut İdaresi
Başkanlığı tarafından göçmen konutları hesabından ödenir. Süresi içerisinde müracaat etmeyen soydaşların yatırmış oldukları
bedel, göçmen konutları hesabına gelir kaydedilerek toplanmış bulunan paralar
bu şekilde tasfiye edilir. Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca göçmen konutları
hesabından karşılanamayan tutarlar, Maliye Bakanlığınca bu amaçla Toplu Konut
İdaresi Başkanlığına aktarılacak tutarlardan karşılanır. Bu fıkra hükümlerinin
uygulanmasına ilişkin gerekli düzenlemeleri yapmaya Toplu Konut İdaresi
Başkanlığı yetkilidir.” “(6) Bu maddeye göre tahsis edilen ve temlik tarihinden
itibaren on yıl geçmeden satılması, bağışlanması, terhin edilmesi, tapu
kütüğüne satış vaadi şerhi konulması nedeniyle tahsisi iptal edilen
konutlardan, bu fıkranın yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla temlik tarihinden
itibaren on yıl geçmiş olan konutlarla ilgili yapılacak tasarrufları
belirlemeye, Toplu Konut İdaresi Başkanlığının bağlı bulunduğu Bakan
yetkilidir.” BAŞKAN – Madde üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
İzmir Milletvekili Sayın Şenol Bal. Sayın Bal, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA ŞENOL BAL (İzmir) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 251 sıra sayılı İskân Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Saygıdeğer milletvekilleri, Osmanlının son dönemleri ve
cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllardan beri Bulgaristan Türkleri insanlık dışı
baskılar neticesinde periyodik olarak Türkiye’ye zorla göç ettirilmişlerdir.
1925-1949 arası, 1950-1952 arası, 1968-1979 arası Türkiye Bulgaristan’dan göç
almıştır. Bulgaristan Türkleri için yoğun baskı, zulüm, asimilasyon
yıllarında tek umut kaynağı, ana vatan Türkiye olmuştur. Biraz önceki
konuşmacıların da söylediği gibi yaklaşık 400 bin evladı fatihan,
Müslüman Türk, son olarak, hepinizin de hatırlayacağı gibi 1989 yılında mal ve
mülklerine el konularak silah zoruyla Türkiye’ye göç ettirildi. Bu soydaşlarımız ana vatana kavuşmanın coşkulu sevincini ama daha
sonra bazı hayal kırıklıklarını da yaşadılar. Bu coşkulu sevinci biraz önce
Sayın Uslu’nun da dediği gibi soyadlarına
baktığımızda görmek mümkün: İşte, “Vatansever”, “Ulutürk”
“Şen”, “Öztürk”,”Mutlu”, “Şen”,”Yılmaz” gibi. Evet,
hayal kırıklıkları yaşadılar. İş durumları, barınma ve farklı düzeylerde kültür
uyuşmazlığı, kolay kabul edilememeleri gibi sorunlar yüzünden bir kısım
kardeşimiz de tekrar Bulgaristan’a geri döndü. Kalanlar çok çalışkan oldukları
için hiç iş ayrımı yapmadan her işe talip oldular, çok çalıştılar. İş sahibi,
ev sahibi olanlar ve Türkiye ekonomisine katkıda bulunanlar oldu. Bugün 1989 yılında gelenlerin büyük bir kısmı, çifte vatandaş
olarak Bulgaristan’a gidip geliyor, seçimlerde Bulgaristan’da oy kullanıyor ve
Bulgaristan’da kalan kardeşlerimize destek oluyorlar: çocukları bu ülkede
doğdu, evlendi, torunlar dünyaya geldi. Ama bu kardeşlerimizin hâlen idare
tarafından çözülmesi gereken sorunları devam ediyor. Bütün mal ve mülklerini,
maddi varlıklarını Bulgaristan’da bırakarak gelen soydaşlarımız doğal olarak
Türkiye’de de pek çok sorunla karşılaştılar, yaşamlarını ülkemizde yeni baştan
düzene sokmaya çalıştılar. Karşılaştıkları sorunların bir kısmı zaman
içerisinde tabii ki çözüldü ama hâlen bu sorunlar devam ediyor ve çözüm bekliyor.
Bu sorunların birkaçını sizlerle paylaşmak istiyorum. Bulgaristan’dan Türkiye’ye doğru uzun yıllar boyunca devam eden bu
zorunlu göçler neticesinde hemen hemen her aile
parçalanmıştır. Bulgaristan demokratik hayata geçtikten sonra 1990’lı yılların
ortalarından itibaren Türkiye’de yaşayan akrabalarının yanına gelindi ama bu
kişilerin önemli bir kısmı aradan yıllar geçmesine rağmen Türk vatandaşlığına
alınmadı. Yine Türk vatandaşlarıyla evlenmiş olan Bulgaristan vatandaşı Türkler
evlilik tarihinden üç yıl sonra müracaat etmeden vatandaşlık hakkını
alamıyorlar. Vatandaşlık hakkı alamayanlar oturma izniyle ancak ülkede
kalabiliyor, çalışma hakkı dâhil olmak üzere pek çok hakka sahip değiller. Diğer bir sorun: Sayıları on binleri bulan, Bulgaristan’da emeklilik
hakkını alarak çok cüzi olan -65 YTL- emekli maaşı bağlanmış, SSK ve Ziraat
Bankası kanalıyla bu meblağı alan yaşlı vatandaşlarımız sağlık hizmetlerinden
de faydalanamıyorlar. Çocuklarının sağlık karnelerinden de faydalanamıyorlar ve
Türkiye’de almış oldukları altmış beş yaş aylıkları nedeniyle bunlara ceza
kesiliyor. Yine 60 bin kişiye yakın soydaş vatandaşımız çalışma sürelerinin
birleştirilememesi yüzünden sosyal haklar sorununu yaşıyordu ve iki ülkede
geçen hizmet sürelerinin birleştirilememesi nedeniyle emekli olamayan yaklaşık
60 bin soydaş sosyal güvence yüzünden mağduriyet yaşıyor. Evet, bu konu da
Sosyal Güvenlik Kanunu geçici 6’ncı maddeyle ele alındı ve Kanun’a göre
borçlandırılmak suretiyle yaşlılık aylığı bağlanmasında sosyal güvenlik bakımından
bir değerlendirme yapıldı ama hâlen bu konuda bazı açıklıklar yok,
vatandaşlarımızın bu konuda iyi bilgilendirilmesi gerektiği kanaatindeyim.
Biraz önce Sayın Uslu’nun sorduğu bir soru vardı.
Daha önce devlet tarafından almış oldukları bütün meblağların tekrar faiziyle
birlikte geri alınacağı şeklinde bir taahhütnamenin imzalandığı konusunda
vatandaşlarımız korku yaşıyor. Yine, soydaşlarımızın yurt dışı çıkış harcı sorunları var. Bu
insanlarımızın -biliyorsunuz- mal, mülk ve akrabaları için bir yılda birkaç
kere Bulgaristan’a gitmek istemeleri durumunda her defasında çıkış harcı
ödemeleri gidip gelmede büyük masrafa sebep oluyor. Bunun da inşallah
çözüleceğini umut ediyorum. Sayın milletvekilleri, Bulgaristan’dan göç ile gelmiş soydaşların
İskân Kanunu’ndan kaynaklanan sorunları oldu. İşte AKP Hükûmetinin
19/10/2006 tarihli çıkarmış olduğu yeni İskân
Kanunu’nun 21’inci maddesinin ikinci fıkrasına baktığımızda: “Geçerli bir özrü
olmaksızın kendileri tarafından işletilmediği, oturulmadığı veya satıldığı,
kiraya verildiği, gelir elde etmek maksadıyla üçüncü kişilere kullandırıldığı
tespit olunduğunda, Mahalli İskân Komisyonunca hak sahiplilik durumu iptal
edilir, iskân amaçlarında kullanılmak üzere tapu kaydının iptali ile Hazine
adına tescili mahkemeden istenir.” diyor ikinci fıkra. Burada, oturulmadığı veya kiraya verildiği konusu üzerinde biraz
durmak istiyorum, bu fıkrayı irdelemek gerektiğini düşünüyorum. Memuriyet veya
iş sebebiyle konutunun bulunduğu şehir dışında görev yapacak bir kişi İskân
Yasası’ndan faydalanarak aldığı konutu kiraya verecek ki elde ettiği kira
geliriyle görev yerinde başka bir konut kiralaması mümkün olsun. İskân
Yasası’na göre faydalandığı konuttan bir başka konuta, il sınırları dışına
çıkmak zorunda olan, maddi durumu olmayan kesimin düzenli olarak konut bedelini
de ödemesine rağmen, şahsen oturmaması gerekçesi ile konutun elinden alınması
hakkaniyete aykırı bir düzen değil midir diye sormak istiyorum. Sayın milletvekilleri, bu üzerinde durduğumuz tasarının geçici
1’inci maddesinin beşinci fıkrasındaki değişiklik ile vatandaşlarımız göçmen
konutlarına 1991 yılında yatırmış oldukları 2,5 milyon TL’nin yatırıldığı
dönemdeki satın alma gücüne eşit, kamu vicdanını tatmin edecek ve yeni
mağduriyetlere yol açmayacak şekilde bir ödeme yapılması söz konusudur. Bu değişikliği tabii ki canıgönülden
destekliyoruz ama biraz önce de sayın vekillerin Sayın Bakana sormuş olduğu
soruyu ben de buradan tekrar sormak istiyorum: Bu vatandaşlarımıza ödenecek
meblağ belli midir ve bu meblağ neye göre tam olarak hesaplanmıştır? Keşke o dönem, 1991 yılında toplu konut için müracaat ettikleri
şehirlerdeki bu vatandaşlarımıza, Bulgaristan göçmenleri için toplu konut
yapılmış olan yerlerde arsa, arazi gibi taşınmaz veya gayrimenkul verilmesi de
bir çözüm olabilirdi diye düşünüyorum. Yine geçici 1’inci maddeye eklenen altıncı fıkra üzerinde durmak
istiyorum. İskân Kanunu uyarınca temlik edilen konutlar üzerinden on yıl
geçmedikçe tasarruf edilemeyeceği hâlde bilgi eksikliği veya bilerek on yıl
henüz dolmadan konutlarını üçüncü kişilere devretmeleri, satmaları nedeniyle
tahsisleri iptal edilen bir kısım kişi, idare aleyhine dava açtı. Konutları bu
kişilerden satın almış olan çok düşük gelir düzeyine sahip üçüncü kişilerin
tahliyesi ise büyük sosyal sorunlara yol açıyor. Oysa bu durumdaki hak
sahiplerinin konutları temlik aldığı tarihlerden bugüne hâlihazırda on yıl
geçmiş bulunmaktadır. Yani üçüncü kişilere satış işlemleri bugün yapılmış olsa
tahsisleri iptal gerekmeyecektir. Tüm bu hususların çözümü için Toplu Konut
İdaresi Başkanlığının bağlı olduğu Bakana yetki veriliyor. Şimdi, burada bu tasarrufları belirleme nasıl
gerçekleştirilecektir? İnşallah, soydaşlarımız bu konuda mağdur olmadan, hakkaniyet
ölçüleri içinde bu meselenin hallolmasını diliyoruz ve soydaşlarımızın diğer
problemlerinin de en yakın sürede çözülmesi dileğiyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal. Başka bir söz talebi? Yok. Madde üzerinde üç adet önerge vardır. Önergeleri okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 251 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 1 inci
maddesine bağlı beşinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
"(5) Bulgaristan'dan zorunlu göçe tabi tutulup,
Türkiye'ye gelerek yerleşmek isteyen Türk soylu kişilere yaptırılan konutlardan
almak üzere müracaat ederek para yatıranlardan konut sahibi olamayanların, Bu
Kanunun yayımı tarihinden itibaren bir yıl içerisinde müracaat etmeleri halinde
yatırmış oldukları bedel, yatırıldığı tarihten ödeneceği tarihe kadar Tüketici
Fiyat Endeksi esas alınmak suretiyle hesaplanarak Toplu Konut İdaresi
Başkanlığı tarafından göçmen konutları hesabından ödenir. Bu durumda olan şahıslar, Toplu Konut İdaresi Başkanlığı'nca
aranılacak başvuru şartlarını taşımaları kaydıyla talepleri halinde, herhangi
bir kura şartına tabi olmaksızın yukarıdaki şekilde hesaplanarak kendilerine
ödenecek bedelin, konut peşinat yada ana para
ödemesinden mahsup edilmesi suretiyle Toplu Konut İdaresi Başkanlığı'nın alt
gelir grubu ile yoksullara yönelik sosyal konut projelerinden
yararlandırılırlar. Süresi içerisinde müracaat etmeyen soydaşların yatırmış
oldukları bedel, göçmen konutları hesabına gelir kaydedilerek toplanmış bulunan
paralar bu şekilde tasfiye edilir. Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca göçmen
konutları hesabından karşılanamayan tutarlar, Maliye Bakanlığınca bu amaçla
Toplu Konut İdaresi Başkanlığına aktarılacak tutarlardan karşılanır. Bu fıkra
hükümlerinin uygulanmasına ilişkin gerekli düzenlemeleri yapmaya Toplu Konut
İdaresi Başkanlığı yetkilidir." Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 251 Sıra sayılı İskan
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesiyle
değiştirilen 5543 sayılı İskan Kanununun geçici 1 inci maddesinin beşinci
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"(5) Bulgaristan'dan zorunlu göçe tabi tutulup,
Türkiye'ye gelerek yerleşmek isteyen Türk soylu kişilere yaptırılan konutlardan
almak üzere müracaat ederek para yatıranlardan konut sahibi olamayanların, Bu
Kanunun yayımı tarihinden itibaren bir yıl içerisinde müracaat etmeleri halinde
yatırmış oldukları bedel, yatırıldığı tarihten ödeneceği tarihe kadar aylık
olarak, Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından açıklanan bir önceki aya göre
Tüketici Fiyatları Genel İndeksi değişim oranında ve ilave olarak yıllık yüzde
beş oranında değerlendirilir. Hesaplanan
tutarlar Toplu Konut İdaresi Başkanlığı tarafından göçmen konutları hesabından
ödenir. Süresi içerisinde müracaat etmeyen soydaşların yatırmış oldukları
bedel, göçmen konutları hesabına gelir kaydedilerek toplanmış bulunan paralar
bu şekilde tasfiye edilir. Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca göçmen konutları
hesabından karşılanamayan tutarlar, Maliye Bakanlığınca bu amaçla Toplu Konut
İdaresi Başkanlığına aktarılacak tutarlardan karşılanır. Bu fıkra hükümlerinin
uygulanmasına ilişkin gerekli düzenlemeleri yapmaya Toplu Konut İdaresi
Başkanlığı yetkilidir." TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan 251 Sıra Sayılı yasa tasarısının birinci
maddesinin birinci fıkrasında geçen “Tüketici Fiyat Endeksi” ibaresinin
“paraların bankalarda bulunduğu ilgili yıllardaki Resmi Devlet Bankalarınca
uygulanan faiz nispeti” biçiminde değiştirilmesini arz ve teklif ederim. Kamer
Genç Tunceli BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA
DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Tüketici fiyat endeksi çok düşüktür. Hakkaniyet gereği normal faiz
esas alınmalıdır. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 251 Sıra sayılı İskan
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesiyle
değiştirilen 5543 sayılı İskan Kanununun geçici 1 inci maddesinin beşinci
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Hakkı
Suha Okay (Ankara) ve
arkadaşları. "(5) Bulgaristan'dan zorunlu göçe tabi tutulup,
Türkiye'ye gelerek yerleşmek isteyen Türk soylu kişilere yaptırılan konutlardan
almak üzere müracaat ederek para yatıranlardan konut sahibi olamayanların, Bu
Kanunun yayımı tarihinden itibaren bir yıl içerisinde müracaat etmeleri halinde
yatırmış oldukları bedel, yatırıldığı tarihten ödeneceği tarihe kadar aylık
olarak, Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından açıklanan bir önceki aya göre
Tüketici Fiyatları Genel İndeksi değişim oranında ve ilave olarak yıllık yüzde
beş oranında değerlendirilir. Hesaplanan
tutarlar Toplu Konut İdaresi Başkanlığı tarafından göçmen konutları hesabından
ödenir. Süresi içerisinde müracaat etmeyen soydaşların yatırmış oldukları
bedel, göçmen konutları hesabına gelir kaydedilerek toplanmış bulunan paralar
bu şekilde tasfiye edilir. Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca göçmen konutları
hesabından karşılanamayan tutarlar, Maliye Bakanlığınca bu amaçla Toplu Konut
İdaresi Başkanlığına aktarılacak tutarlardan karşılanır. Bu fıkra hükümlerinin
uygulanmasına ilişkin gerekli düzenlemeleri yapmaya Toplu Konut İdaresi
Başkanlığı yetkilidir." BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA
DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım. BAŞKAN – Sayın Okay… HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum. Gerekçe: 4857 sayılı Yasa ile Zorunlu Tasarruf Hesabında kalan paralar TÜFE
artı yüzde beş oranında değerlendirilmişti. Konut sahibi olamayan göçmen
vatandaşlarımızın yatırdıkları paraların da benzer biçimde değerlendirilmesi
için değişiklik önergesi hazırlanmıştır. BAŞKAN – Komisyonun ve Hükûmetin
katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 351 sıra sayılı Kanun Tasarısının 1 inci
maddesine bağlı beşinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz. Mehmet
Emin Tutan (Bursa) ve arkadaşları "(5) Bulgaristan'dan zorunlu göçe tabi tutulup,
Türkiye'ye gelerek yerleşmek isteyen Türk soylu kişilere yaptırılan konutlardan
almak üzere müra-caat
ederek para yatıranlardan konut sahibi olamayanların, Bu Kanunun ya-yımı tarihinden itibaren bir yıl içerisinde müracaat
etmeleri halinde yatırmış oldukları bedel, yatırıldığı tarihten ödeneceği
tarihe kadar Tüketici Fiyat En-deksi esas alınmak suretiyle hesaplanarak Toplu
Konut İdaresi Başkanlığı tarafından göçmen konutları hesabından ödenir. Bu durumda olan şahıslar, Toplu Konut İdaresi Başkanlığı'nca
aranılacak başvuru şartlarını taşımaları kaydıyla talepleri halinde, herhangi
bir kura şartına tabi olmaksızın yukarı-daki şekilde
hesaplanarak kendilerine ödenecek bedelin, konut peşinat ya da ana para ödemesinden mahsup edilmesi suretiyle Toplu Konut
İdaresi Başkanlığı'nın alt gelir grubu ile yoksullara yönelik sosyal konut
projelerin-den yararlandırılırlar. Süresi içerisinde müracaat etmeyen
soydaşların ya-tırmış oldukları bedel, göçmen konutları hesabına gelir
kaydedilerek top-lanmış bulunan paralar bu şekilde
tasfiye edilir. Toplu Konut İdaresi Baş-kanlığınca göçmen konutları hesabından
karşılanamayan tutarlar, Maliye Bakanlığınca bu amaçla Toplu Konut İdaresi
Başkanlığına aktarılacak tutar-lardan karşılanır. Bu
fıkra hükümlerinin uygulanmasına ilişkin gerekli düzen-lemeleri
yapmaya Toplu Konut İdaresi Başkanlığı yetkilidir." BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA
DEMİR (Samsun) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Ankara) – Katılıyoruz. BAŞKAN – Buyurun Sayın Tutan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bu yasa teklifimiz gündeme geldiğinde, Bursa’da yoğun biçimde bulunan soydaş
dernekleri ile BALGÖÇ ve diğer dernek yetkilileriyle görüştüğümüzde bize
öncelikle teşekkürlerini belirttiler, dediler ki: “Gerçekten 11 bin civarında
aile, soydaş aile mağdur durumda. Yıllardır paraları ödenmedi. Bu paraların
TEFE, TÜFE hesabına dayanarak ödeneceği için teşekkür ediyoruz, ama bir
dileğimiz de var, keşke bu insanlara konut da verilebilse.” Tabii, sağ olsun,
bugün yaptığımız görüşmeler neticesinde TOKİ de bu teklifimize sıcak baktı, Hükûmetimiz sıcak baktı, Komisyonumuz da takdire bıraktı. Bu önergemizle yapmak istediğimiz şu değerli arkadaşlar: Bu 11 bin
civarındaki soydaş aileden, soydaştan dileyenler, isteyenler paralarını geriye
almayacaklar; TOKİ’nin gündeme getirdiğimiz bu sosyal
konut projelerinden, ucuz konut projelerinden, kuraya tabi olmaksızın, eğer o
sosyal konut alma şartlarını hâlen taşıyorlarsa alabilecekler. Önergemizin özü
budur. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Bedava mı? MEHMET EMİN TUTAN (Devamla) – Efendim, bedava olur mu! Bedava olur mu efendim! Yani bu şartlara, TOKİ’nin
sosyal konut şartlarına uymak kaydıyla… FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Bedava versenize! MEHMET EMİN TUTAN (Devamla) – Şimdi, diğerleri de bedavaya almadı.
Diğerleri de bedavaya almadı. Siz, bunun hemen zaten Anayasa’ya aykırılık
iddiasını öne sürebilirsiniz. Önergemizin özü budur değerli arkadaşlar. Desteğinizi bekliyor ve saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükûmetin kabul ettiği önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Kabul edilen önerge doğrultusunda 1’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 2’nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 3’üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Tasarının yurttaşlarımız ve ülkemiz için hayırlar getirmesini
diliyorum. Birleşime beş dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 21.04 SEKİZİNCİ OTURUM Açılma Saati: 21.15 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat
PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ
(Konya), Murat ÖZKAN (Giresun) BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 23’üncü Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum. 3’üncü sırada yer alan, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Genel Kadro ve Usulü
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 3.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Genel Kadro ve
Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/537) (S. Sayısı: 236) (x) BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde. Komisyon raporu 236 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde söz alan milletvekili arkadaşlarımın
isimlerini arz ediyorum: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mehmet Ali Susam,
İzmir Milletvekili; Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Nuri Yaman, Muş
Milletvekili; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Cemaleddin
Uslu, Edirne Milletvekili; şahısları adına Gülşen Orhan, Van Milletvekili;
Ramazan Başak, Şanlıurfa Milletvekili. İlk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili
Mehmet Ali Susam’a aittir. Sayın Susam, buyurun efendim. (CHP sıralarında alkışlar) CHP GRUBU ADINA MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini belirtmek
üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım. Bu kanunla ilgili olarak inceleme yaptığınızda ortaya çıkan temel
gerçek şudur: Bu kanun, Bakanlık bürokrasisinde uzman kadrosu alabilmek için
yapılmış olan, bir kariyer düzenleyen kanundur. Sadece bu açıdan bakıldığında,
kanunun üzerinde söylenecek teknik ayrıntılar var tabii ki, keşke bu teknik
ayrıntılar konusunda konuşmayı bugün ayrıntılarıyla yapsak, yapacağız, ama
gönül neyi arzu ederdi? Sanayi ve Ticaret Bakanlığı sadece uzmanlar için bir
kanun teklifi getirmek yerine, 21’inci yüzyılın bilgi çağının Sanayi ve Ticaret
Bakanlığına uygun kanun teklifini getirmesini ve burada bu teklif üzerine
karşılıklı görüş alışverişinde bulunup, bunun Türkiye için gerekliliğini ortaya
koymak isterdik. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Kanunu, bizim sanayi dönemi öncesi
hatta 1970’ler döneminin etkileriyle ithal ikameci bir dönemin kanunlarından
bir tanesidir. Dünya değişmiştir. Dünya bilgi ve teknoloji çağına, iletişim
çağına gelmiştir. Bilgi otoyolları dediğimiz çağda bakanlığın yapması gereken
olay bir koordinasyon görevidir. Bu koordinasyon görevi, bilginin üretildiği
yerler olan üniversiteler ile bilginin kullanıldığı, üretim yapıldığı alanlar
olan sanayi arasında koordinasyonu sağlayıp, dünyadaki gelişme ve teknolojinin
ülkemize yansımasındaki koordinasyonunu ve değerlendirmesini yapacak bir
bakanlık düzenlemesine ihtiyaç vardır. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bu anlamıyla
bütün genel müdürlükleri, daire başkanlıkları noktasında ve diğer alanlarda
yeni uzmanlarla, (x) 236 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. burada verdiğimiz yetki
çerçevesinde, vereceğimiz yetki çerçevesinde uzmanlarla da donatılarak çağın
gereklerine uygun bir bakanlık olmalıdır. Ama bakanlık, bugün, gerçekten
bürokrasiyle uğraşan hatta -en somut örneğini bugün yaşadık- sicili Türkiye
Odalar ve Borsalar Birliği ile paylaşan, bürokratik işlemlerini bütünüyle
Ankara’ya toplayan, taşra teşkilatlarına yetki vermek yerine bütün yetkiyi
üzerinde barındıran bir anlayışla çalışmaktadır. Bunları yapmak ve böyle bir
anlayışta teşkilat kanununa Sanayi ve Ticaret Bakanlığının ihtiyacı vardır ama
bugün önümüze gelen kanun, büyük oranda, 250 tane yeni uzman kadrosunun
alınmasıdır. Bu konuda da kısa bir uyarımı da yapmak istiyorum. Bu uzmanların
alınışında gerçekten dediğimiz gerekçelere uygun uzmanların Bakanlık
kadrolarında istihdam edilmesini sağlayacak bir çalışma yapılmalı, Bakanlık
bürokrasisinde yapılacak sınavlarda ayrılan bir kısım kontenjanın Bakanlıkta
kadrolaşmanın bir uzantısı olarak bu uzmanlık kadrolarına atanması konusunda da
bir partizanlık uygulaması içerisinde olunmamasıdır. Özellikle bu uyarıyı
burada yapmak istiyorum. Tabii bunu yaparken, bu kanun görüşülürken önemli konulardan bir
tanesi de Sanayi ve Ticaret Bakanlığının son dönemde toplumda yapmış olduğu
uygulamaları bir kez daha konuşmaktır çünkü Türkiye bir kriz döneminden geçiyor.
Bu kriz dönemi ülkemizde, dünyada olduğu gibi bir finans krizi olarak
başlamamıştır. Dünyada finans krizi olarak başlayan kriz aslında ülkemizde uzun
zamandır reel sektör krizi olarak kendini göstermiştir. Türkiye'de izlenen
politikanın ekonomide üretimi teşvik etmek, KOBİ’yi teşvik etmek, ulusal
sanayiyi teşvik etmek üzerine kurulmaması, tam tersine ithalatı teşvik eden,
ucuz dövizle bu ithalat kanallarını açan, borçlanmaya dayalı ve üretim dışı bir
politikanın sonucu Türkiye'de reel sektör uzun zamandan beri bir sıkıntı
içerisindeydi. Dünyadaki finans kriziyle birleşen bu kriz giderek derinleşen bir
muhteva içermektedir. Bu krizi ülkemizde hissettirmemek için uzun dönemdir,
90’lı yıllardan bu yana gelen krizlerin etkisiyle çok ciddi darbeler almış KOBİ’lerin,
sanayinin, esnaf ve sanatkârın, tarım kesiminin, içinde bulunduğu koşullarda,
hızla teşviklere ihtiyacı vardır. Bu teşvikler, gerçekten, başta üretimi teşvik
eden ve tüketimi teşvik eden unsurları içinde barındırmalıdır. Türkiye'nin bugünkü sıkıntısı tüketim sıkıntısıdır, iç pazardaki
tüketimdeki daralmadır. Dış pazara da dünyadaki durgunluk nedeniyle açılma
şansını kaybetmiş olan ülkemizde ilk hedef, yapılacak tedbirlerde alınacak ilk
önlem, iç pazarı canlandıracak, üretimi teşvik edecek önlemlerdir. Bunun için,
sanayinin üzerindeki yükler kaldırılmalı, enerji başta olmak üzere, istihdamın,
işçiliğin üzerindeki yükler azaltılmalı, vergide kolaylıklar sağlanmalı ve
benzeri saydığımız birçok önlemi reel sektörü canlandırmak için almak
zorundayız. Bunlar, bizim piyasada bu krizi aşmak için önerdiğimiz ve birçok
kez basınla kamuoyuna açıkladığımız önerilerdir ama bunun ötesine de gidip bir
kriz fonunun oluşturularak bu kriz fonuyla ülkedeki bu sıkıntının önüne
geçilmesidir. Yapılan, alınan tedbirler, Hükûmetin
gerçekten krizi tam kavramamış olduğunu ve o krize çözüm yolları bulacak bir
anlayış içerisinde olmadığını göstermektedir. Bakınız, “can suyu kredisi” diye son dönemde söylenen krediyi de
-kamuoyunda doğru anlaşılması için- sizlerle paylaşmak istiyorum: Bu tür
çabaları tabii ki piyasa açısından saygıyla karşılıyoruz. Burada yapılan şudur:
Bakanlık, KOSGEB bütçesinden ve bütçeden kalan kaynaklarla, yaklaşık 50 milyon
YTL’lik bir kaynakla, yedi tane bankayla anlaşıp bankaya, kendi kredi limitleri
içerisinde “Sen, esnaf, sanatkâr ve KOBİ’lere bu kredileri dağıt, ben senin
faizini garanti ediyorum, onlar sıfır faiz ödeyecek, ben onlara kredi
vereceğim.” demiştir. Bu kredinin miktarı da, yaklaşık ayrılan plasmanla bankalardan kullanılacak 350 milyon YTL’lik bir
kredidir. Yalnız, bu 350 milyon YTL sanki Hükûmet bir
kaynağı piyasaya veriyor gibi sunuluyor. Bu bir yanlıştır, bu böyle değildir.
Çünkü bu, bankaların kendi kredi limitleri içerisinde verilen, faizini Hükûmetin karşıladığı bir kredidir. Bu kredinin bu yapısı
nedeniyle krediyi almak için başvuranlar da çok ciddi sorunlarla karşı karşıya
kalmaktadırlar. Bir: Bu krediyi alacak olan imalatçı, esnaf, sanatkâr ve
KOBİ’lerin KOSGEB veri tabanına kayıt olmaları gerekiyor. KOSGEB veri tabanına
kayıt olmak bugün gerçekten esnafımızı, sanatkârımızı ve KOBİ’mizi çok
zorluyor. Başta bu krediyi almak için bu aşamayı geçenlerin de bankalara
gittiklerinde kredi alma koşulu olarak öne sürdükleri koşullar: 1) Vergi borcun olmayacak. 2) Sosyal Sigortalara borcun olmayacak. 3) BAĞ-KUR borcun olmayacak. Arkadaşlar, kriz döneminde vergi borcu, sigorta borcu olmayan
esnaf ve sanatkârı, KOBİ’yi bulmak kolay mı? O da yetmiyor, bankanın yeterli
miktarda güvendiği teminatı vermek zorundasınız. Arkadaşlar, bakın size açıkça
söyleyeyim. Şu an bankacılık sektörü açılmış kredileri, teminatı olan kredileri
kullandırmıyor. Bankaya giden esnafın, sanatkârın 25 milyar lira kredi
alabilmek, 25 bin YTL’lik kredi alabilmek için vereceği gayrimenkul ipoteği ve
başka şeyler çok ciddi noktalarda. Onun için bilançolarına gösterilen
zorluklar, teminat bulmada gördüğü zorluklar, “Senin vergi borcun var,
sigortadan git borcun olmadığına dair kâğıt getir.” şeklindeki uygulamalar
bugün bu insanları canından bezdirir noktaya getiriyor. İnsanlar bu krizde dara
düşmüşler, bir çare arıyorlar, siz onlara bu zorlukları çıkarıyorsunuz. İkincisi: Bir yıllık kredi veriyorsunuz. İç talep yoksa bir yıl üç
ay ödemesiz bir yıllık krediyi bu insanların alıp geri ödeme şansı var mı? Bu
krediyi çıkartın üç yıla, ödemesiz süreyi kriz süresi olarak altı aya çıkartın;
ondan sonra bu insanlar biraz rahatlasın, piyasaların canlanmasına imkân
sağlayın. Bunlar olmadan, bu gerçekleri söylemeden piyasaya can suyu veriyoruz.
Arkadaşlar, öncelikle bunun daha yüksek oranda… Söylediğim gibi 25-30 milyar
kriz fonu şeklinde ayrılacak ciddi bir fonla desteklenerek Türkiye’de bugün
reel sektörün, esnafın, sanatkârın, sanayicinin içinde bulunduğu zorluğu aşacak
finansman desteğine ihtiyaç vardır. Bunu böyle görmezseniz insanları sadece bir
umut peşinde koşturur, oralarda sıraya, kuyruğa sokarsınız, alan insan sayısı
çok sınırlı olur. İşte geçen kredide illerden alan sayı 60’ı geçmedi. 150
milyon YTL’lik krediden Diyarbakır’da 67 kişi aldı, İzmir’de 64 kişi aldı.
Demek ki İzmir’de 64 kişi alıyorsa bu kaç kişiye can suyu oluyor? 64 kişiye can
suyu oluyor. Değerli arkadaşlar, eğer bu kesime, reel sektöre destek vermek
istiyorsanız uzman kadrolarını buraya getirdiğiniz gibi reel sektörün çok
önemli bir kanunu, hipermarketler kanunu neden yıllardır buraya getirmeyip
oyalıyorsunuz? Neden hipermarketler yasası Bakanlar Kurulunda bekliyor? Çünkü
uluslararası sermayenin perakende pazarını ele geçirmesi veya Türkiye’deki iş
birliği içerisinde olanların kendi açacakları mağaza sayısı daha tamamlanmadı.
Tamamlansın, pazarı ele geçirsinler, ondan sonra belki bu yasayı getirirsiniz.
Ama o insanlar yok oluyor her geçen gün. Bu, sadece küçük işletmelerde,
bakkallarda değil, hayatın her alanında oluyor; beyaz eşyada oluyor, elektronik
sanayisinde oluyor, inşaat sektöründe oluyor ve bugün, bunların vasıtasıyla
ithalat cenneti olmuş bir Türkiye meydana getiriyorsunuz. Hele bu kriz anında,
bu, Türkiye'de üretim yapan insanların üzerine ithalat baskısıyla krizi çok
daha dayanılmaz hâle getiren bir noktadır. Değerli arkadaşlar, onun için, bu kanunla birlikte konuşmamız
gereken, Türkiye'de yaşanan, içinde bulunulan krize doğru çözüm yollarını
bulabilmektir. Sanayi ve Ticaret Bakanlığımız bu anlamıyla işlevsel olmalı.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bürokrasiden arınmalı, bürokratik işleri taşra
teşkilatlarına ve meslek örgütlerine bırakmalı, onlara güvenmeli. Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı meslek örgütlerini denetleyen, onlara müfettiş gönderen kurum
olmaktan çıkmalı. Eğer denetim mekanizması gerekiyorsa bağımsız dış denetim
mekanizmalarıyla o kurumları denetlemeli. Çünkü bugün, gerçekten, Bakanlık, bu
bürokratik işlemlerde, yaptığı tüm denetimlerde siyasi mülahazaları ve siyasi
denetimi ön planda tutan bir anlayışla görüşüyor. Değerli arkadaşlarım, Bakanlığın bu yapılanmasını sağlamadan,
çağın gerektirdiği yapıya ulaştırmadan böyle olmaz. Bu anlayışı önce hâkim
kılacağız ve sanayiyle üretimin iş birliğinde Bakanlığın gücünü artıracağız. Bu
anlamıyla teknoparkların geliştirilmesine, TÜBİTAK’ Bu kanunda bu düzenlemelerle birlikte aynı zamanda ekonomik ve
sanayi hayatının motor gücü olması gereken bu Bakanlık, bugün daha aktif olarak
krizi önleyecek bakanlık olmalı. Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanımız sanayi odası
başkanlığından gelmiş, reel sektörün içinde her türlü aşamayı yaşamış bir
insandır. Bugün kendisine, dolaştığı arkadaşlarından, geçmiş sanayi odası
başkanlarından ve şu anki sanayi sitelerinden, piyasanın içinde bulunduğu reel
krizle ilgili olarak yakınmalar, yalvarışlar “Yok oluyoruz, bitiyoruz.” lafları
gelmiyor mu? Ekonomide aktif olmalıdır Sanayi ve Ticaret Bakanlığı. Ekonomiyi
düzeltme işi, Londra’da finans eğitimi dışında bir şey almamış bakanlara
bırakılmayacak kadar bugün yakıcı olarak kendini hissettirmektedir. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar) Onun için, daha aktif bir Sanayi ve Ticaret Bakanlığına
ihtiyacımız var. Bu Sanayi ve Ticaret Bakanlığı reel sektörün içinde bulunduğu
bu dar geçitten, bu zor durumdan sanayicinin, esnafın, sanatkârın, KOBİ’nin
çıkması için ciddi bir destek vermeli ve KOBİ tanımlamasını bugün çağdaş bir
konuma getirmeli. Az önce söyledim, esnaf ve sanatkârı KOBİ gibi görmeyen
anlayışlar, KOBİ tanımından esnaf ve sanatkârı yararlandırmayan anlayışlar
bugün Türkiye'nin lokomotif kesimi olan KOBİ’leri Türkiye’de ve dünyada
rekabetçi kılma şansına sahip değillerdir. Onun için, Türkiye’de KOBİ’leri
rekabetçi kılabilecek bir anlayışı bu Sanayi ve Ticaret Bakanlığının
önderliğinde yapması lazım. Ama bu, denetleyen, koordine eden ve bunlara ön
açan bir bakanlık anlayışıyla olur. Yoksa, bürokratik
işlemlere boğulmuş, her türlü bürokratik işlemi kendisi yapan ve bu bürokratik
işlemlerle uğraşan bir bakanlık Türkiye'nin sanayi-ticaret politikasını ve
Türkiye'nin içinden geçtiği bu kriz dönemini yönetme gücüne ve yeteneğine sahip
değildir. Değerli arkadaşlar, biz bugün bir kez daha söylüyoruz: Türkiye
politika değişikliğine gitmek zorundadır. Bu krizi iki şeyle açarız: Bir,
üretimi teşvik etmek, iki, tüketimi artırmak. Bu krizden en çok kimler zarar
görecektir biliyor musunuz? En zayıflar, işini kaybedenler, köylüler, küçük
esnaf ve üreten sanayiciler. Bu kriz fırsatı yaratacaktır, ama kime? Yıllarca
emeğiyle yarattığı fabrikaları korumak durumunda olanlara değil, bu krizde bu
fabrikaları yok pahasına alma fırsatını elinde tutan belirli gruplara fırsat
yaratacaktır. Bizim amacımız nedir? Bizim amacımız, bu krizde bu fabrikaların,
bu insanların iş yerlerinin kaybedilmemesi için verilmesi gereken destektir. Bu
anlayışla bir politika koymak zorundayız. Bu anlayışla bu krizi değerlendirmek
ve bu krizi böyle çözmek zorundayız ama bugün krizi bankacılık sektörünün
kredileri kesmesiyle, kabadayılık yapmakla çözemezsiniz. Kamu bankaları dâhil
tüm bankacılık sektörünün yabancı sermayenin eline geçmesine göz yumarken,
burada özelleştirmeye övgüler düzerken ne oldu da birden kamu bankaları
vasıtasıyla özel sektör ve yabancı bankacıları tehdit etme noktasına geldik? Değerli arkadaşlar, bu, politika yanlışlığının geldiği sonuçtur.
Hiçbir ülkede bankacılık sektörü gibi ülkenin gelişme ve kalkınmasında en
ihtiyaç olan ve bizim gibi sermaye yetersizliği olan ülkede finansmanı ülke
dışındaki güçlerin eline teslim ederek ülke kalkınmasını ve sanayisini
geliştiremezsiniz. Bu politikalar, bu hatalar yapıldı. Bu hatalardan dönünüz. Kamu bankalarının piyasayı yeniden desteklemesi için Halk
Bankasına, Ziraat Bankasına yetki veriniz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Susam, buyurun. MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Tarım kesiminde özel sektör
bankalarının verdiği kredi sonucu köylünün eline geçen tarlaları Ziraat Bankası
yeniden kredi vererek yapılandırmalı ve köylüye destek vermelidir. Tarım satış kooperatifleri ve birliklere de yeniden destek
verilmeli. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bunları sadece denetleyen, yönetimlerine
giren anlayışla değil, onların özerk yapısına mali destek verip gerçek ekonomik
özerkliklerini kazandıracak bir yapı için finansman ve destek vermelidir. Öyle
anlayışla Sanayi ve Ticaret Bakanlığı yapıldığında, öyle anlayışla Türkiye'nin
sanayi politikası düzenlendiğinde Türkiye bu krizi aşabilir ve Türkiye bu
anlamıyla bundan sonraki sürece insan kaynağıyla, ülkenin birikimiyle çağdaş
bir ülke olarak dünyanın saygın ülkeleri arasına girebilir. Bunu
gerçekleştirmek için Cumhuriyet Halk Partisi hazırdır. Saygılar sunuyorum. Hepinize en içten teşekkürlerimi sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Susam. Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Nuri
Yaman. Buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar) DTP GRUBU ADINA M. NURİ YAMAN (Muş) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 236 sıra sayılı Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkındaki Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Genel Kadro ve Usulü
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı
üzerinde Demokratik Toplum Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Bu nedenle
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, söz konusu yasayla yapılmak istenen
değişiklik sayesinde Sanayi ve Ticaret Bakanlığının kanunla belirtilen
görevlerinde ve yürütülen kamu hizmetlerinde etkinliğinin ve hizmetlerinin
kalitesinin artırılmasının amaçlandığı belirtiliyor. Bu konuyla ilgili olarak
yapılması gereken önemli bir husus da, bu amacı gerçekleştirmek, bu hizmetleri
yürütecek olan personelin görevleriyle ilgili konulardaki yeteneği, bilgi
birikimi ve donanımının yeterli olması ile ancak sağlanacaktır. Bu da kalite ve
etkinliği artırmanın önemli bir aracı olan insan kaynaklarının başka bir
deyişle personelin geliştirilmesiyle sağlanabilir. Sanayi ve Ticaret Bakanlığında nitelikli personelin
çalıştırılması, bu yasayla, düşünüldüğüne göre, alınacak uzman personelin de
bilgi birikimi ve deneyimlerinden en üst düzeyde yararlanılmasının yol ve
yönteminin bu amaca uygun olarak geliştirilmesiyle mümkündür. Uluslararası
rekabet, küreselleşme ve müşteri beklentilerindeki değişimler de göz önünde
bulundurulduğunda Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından sunulan hizmetlerde de
kalite ve etkinliğin artırılması günümüzde artık zorunlu bir hâl almıştır. 2007-2013 yıllarını kapsayan Dokuzuncu Beş Yıllık Kalkınma
Planı’nda kamu kesimi için öngörülen hedefler arasında, kamu hizmetlerinde
kalite ve etkinliğin artırılması ilkesi Bakanlığın bu hedefe göre kendisini
yeniden dizayn etme zorunluluğunu ortaya koymaktadır.
Dokuzuncu beş yıllık döneme ilişkin Plan Stratejisi’nde de kamu personelinin
görev ve sorumluluğunu etkin bir biçimde yerine getirmesinin ancak kamu
kurumlarında yeterli ve nitelikli -aynı zamanda yeterli- sayıda personelin
çalışmasıyla mümkün olacağı vurgulanmıştır. Değerli milletvekilleri, ülkemizin sanayi stratejisinin
yürütülmesi 3143 sayılı Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun’un 1 ve 2’nci maddelerinde belirtilmektedir. Buna
göre “Ülkenin sanayi politikasının günün şartlarına ve teknolojinin gereklerine
göre tespitine yardımcı olmak, kalkınma plan ve programlarında yer alan ilke ve
hedefler doğrultusunda sanayinin dengeli ve süratli şekilde gelişmesini
sağlamak ve teşvik etmek, milli kalkınma plan ve programları doğrultusunda, iç
ticaret hizmetlerine ilişkin ana hedef ve politikaların belirlenmesine yardımcı
olmak.” olarak sıralamak mümkündür. Görüldüğü gibi ülkemizin sanayi
stratejisinin yürütülmesinde birinci derecede düzenleyici rol oynayan bakanlık,
Sanayi ve Ticaret Bakanlığıdır. Daha doğrusu ülkedeki tüm sanayi kuruluşları
ile ticari işletmelerin üst düzeyde katma değer yaratabilmesi, uygulanabilir,
etkili ve verimli rekabet politikalarının geliştirilmesi bu konularla ilgili
Bakanlığın yapacağı çalışmalar ile yakından bağlantılıdır. Bu çalışmaların
başında da söz konusu sanayi kuruluşları ile ticari işletmelerin Bakanlıkça
doğru yönlendirilmesi, iyi bir mevzuat kodifikasyonu
ve düzenlenmesi gelir. İşte, tüm bu iş ve işlemler de alanında uzman, mevzuat
yönünden yetişmiş, altyapısı tamamlanmış ve donanımlı kalifiye personel ile
ancak sağlanabilecektir. Bu tür kalite ve insan kaynağı yönetiminin temel
ilkesi de hedeflenen amaca ulaşmak için gerekli olan işlevleri yerine getirecek
yeterli sayıda ve nitelikli eleman alınması ve bunların da eğitilmesi,
geliştirilmesi ve motivasyonlarının sağlanmasıyla
olur. Değerli arkadaşlar, kamu yönetiminin yeniden
yapılandırılmasında verimlilik, etkinlik ve tutumluluğun, dolayısıyla da
performansın artırılması, kamu kurum ve kuruluşlarında görev ve teşkilat
yapıları arasında uyum sağlanması, gerekli sayı ve nitelikte personel
istihdamı, personelin bilimsel ve teknolojik gelişmeler ışığında eğitiminin
sağlanması çalışmaları, politika ve strateji oluşturma kapasitesinin
geliştirilmesi ve kamu hizmetlerinin sunumunda kalite anlayışının ve bu amaca
yönelik yönetsel yönetimlerin yerleştirilmesi temel ilke olarak alınmalıdır. Sanayi ve Ticaret Bakanlığına bu düzenlemeyle verilecek yeni norm
kadrolarla objektif seçme kriterlerine dayalı bir
istihdam politikasının izlenmesi gerekir. Kadroların oluşmasında kariyer ve
liyakatin esas alınması, hâlen çok sayıda ödeme kalemini içeren karmaşık ücret
sisteminden vazgeçilerek ortak ve eşit işe eşit ücret ilkesine dayalı bir
sisteme geçilmesi en kısa sürede gerçekleştirilmelidir. Uzman kadrolarına geçiş düzenlemesi yapılırken uzman yardımcılığı
kadrolarına -nitelikli insan kaynağına sahip olması açısından- uzman istihdamı
doğru bir yaklaşımdır ancak geçiş dönemi hükümleri çerçevesinde, bu amaçla
Sanayi ve Ticaret Bakanlığının bir kısım personelinin yapılacak özel bir
sınavla uzman yardımcılığı kadrolarına atanması, bu aşamada üzerinde titizlikle
durulması gereken bir konudur. Bu elemanların eğer mümkünse kendi kadrolarıyla
Bakanlığın mevcut dokuz genel müdürlükleri ile bağlı kuruluşlarında
değerlendirilmelerinin bu kapsamda Bakanlıkça göz önüne alınması gerekir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret
Bakanlığında hâlen Sanayi Genel Müdürlüğü, Sanayi Araştırma ve Geliştirme Genel
Müdürlüğü, Avrupa Birliği Koordinasyon Genel Müdürlüğü, Küçük Sanatlar ve
Sanayi Bölgeleri ve Siteleri Genel Müdürlüğü, İç Ticaret Genel Müdürlüğü,
Teşkilatlandırma Genel Müdürlüğü, Ölçüler ve Standartlar Genel Müdürlüğü,
Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Genel Müdürlüğü, Esnaf ve Sanatkarlar
Genel Müdürlüğü olarak dokuz genel müdürlük ve Sınai Mülkiyet Dairesi
Başkanlığı ile Bağlı ve İlgili Kuruluşlar Dairesi Başkanlıkları bulunmaktadır.
Bakanlıkla ilgili görevler, kuruluş yasasının 2’nci maddesinde sıralanırken
bunlardan önemli bulduğum birkaç tanesine değinerek ülkemizdeki uygulamayı da
bu vesileyle dile getirmek istiyorum. 2’nci maddenin (c) bendinde
“Tasarrufların sanayi yatırımlarına kanalize
edilmesine yardımcı olmak, bölge ve illerin sanayileşme potansiyellerine ait
araştırma, planlama ve proje çalışmalarını yapmak ve yaptırmak ve gerektiğinde
tatbik etmek,” (d) bendinde “Sanayi bölge ve sitelerinin kurulmasına izin vermek,
bu kuruluşları desteklemek ve denetlemek, “ (e) bendinde “Sanayi işletmelerine ait sicilleri tutmak, envanter yapmak, istatistiki bilgi toplamak ve
değerlendirmek,” (k) bendinde “Şirketlerle ilgili hizmetleri yürütmek ve bunları
denetlemek,” (l) bendinde “…genel hükümlere tabi kooperatiflerin ve birliklerin
kuruluş, işleyiş ve denetimlerine ait işlem ve hizmetleri yürütmek,” şeklinde
sıralanmıştır ve daha, benzer on altı fıkrada belirtilen görevlerden sadece bu
beş başlıkta gösterilen hizmetlerin ülke genelinde nasıl yürütüldüğüne ilişkin,
uygulamadan gelen bir arkadaşınız olarak birkaçına değinmek istiyorum. Zaten
birçoğunuz da değindiğim bu başlıklarda gösterilen hizmetlerle ya yakında
ilgili ya da bilgi sahibisiniz. Ancak, ben, kamuda görevim gereği Türkiye'nin
çeşitli bölgelerindeki il denetimlerinde karşılaştığım, il valiliklerinin genel
iş ve yürütümünün içinde olan il sanayi ve ticaret müdürlüğüyle ilgili
görevleri kapsamındaki ve o ile ait düzenlenen genel durum raporlarına
yansıtılan görevlerle ilgili bir değerlendirmede bulunmak istiyorum. Öncelikle, seksen bir ilimizin tamamına yakın bir bölümünde,
sanayi ve ticaret il müdürlükleri birimlerinde yetişmiş eleman bakımından,
çalışan personelin sayısal olarak yetersiz olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim.
Bu birimlerde, bilhassa şirketlerle ilgili hizmetlerin yürütülmesinde, gerekli
denetim ve gözetim hizmetlerinin yerine getirilmesinde yeterli ölçüde eleman
bulunmadığı, bu nedenle denetimlerin yetersiz kaldığı ve denetimlerin de çok
yerde yapılmadığı bir gerçektir. Bakanlıkça, Çevre ve Orman
Bakanlığı ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığına bağlı
tarımsal amaçlı kooperatifler, tarım kredi kooperatifleri ve birlikleri dışında
kalan tarım satış kooperatifleri ve birliklerinin kuruluş, işleyiş ve
denetimlerine ait işlem ve hizmetlerin yürütülmesinde de gerek merkezden
gönderilen eleman yetersizliği ve gerekse il kuruluşlarındaki yetmezlikler
nedeniyle yerine getirilmediğini, bu hizmetlerin il valilerinin de en çok
yakındıkları konular arasında olduğunu bir gerçek olarak dile getirmek
istiyorum. Şirketlerle ilgili iş ve işlemlere gelince: Bilindiği gibi, başta
büyükşehirler olmak üzere, il ve ilçe belediyelerinin büyük bir çoğunluğunun
kurdukları şirketleri bulunmaktadır. Tabii, bu arada, her ne hikmetse, en küçük
belediyenin dahi şirketinin kurulmasına izin verildiği hâlde son yasal düzenlemeyle, ile 4046 sayılı Özelleştirme Uygulaması
Hakkında Kanun’un 26’ncı maddesi uyarınca Bakanlar Kurulu kararının öngördüğü
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin şirket kurmasıyla ilgili başvurusunun,
mevzuatına uygun olarak yürütüldüğü hâlde bugüne kadar gerçekleştirilmediğini
ve buna izin verilmediğini de belirtmeden geçemeyeceğim. Bahsi geçen şirketlerle ilgili olarak belediyeleri denetleyen
İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin gerek mevzuata aykırılıkların ve gerekse
çeşitli yolsuzlukların ortaya çıkarılması sonucu düzenledikleri raporlara
rağmen Sanayi Bakanlığınca etkili bir denetimin hâlen bu şirketlerde
yapılmadığı ve bu şirketlerin birçok belediyeler için bugün dahi bir nevi işe
adam alma merkezi hâline dönüştürüldükleri görülmektedir. Sanayi ve Ticaret Bakanlığının kadro cetvelleri incelendiğinde,
hâlen sadece Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Genel Müdürlüğü bünyesinde
kariyer mesleği mensubu olarak “tüketici ve rekabet uzmanı ve uzman yardımcısı”
adıyla 43 adet kadronun bulunduğu… Ancak bu kadrolarda hâlen kaç kişinin göreve
devam ettikleri hakkında net bir bilgi sahibi değiliz. Yeni düzenleme ile bu
kadroların sayısının 250’ye çıkarılmak istendiği anlaşılmaktadır. Dileğimiz,
önceki bölümlerde değindiğimiz, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının mevcut dokuz
genel müdürlük ile bağlı, ilgili kuruluşlarının temel işlevleri olan ancak
yerine getirilmesinde taşra teşkilatı ile birlikte önemli yetmezlik ve
eksiklikler barındıran görev ve işlevlerinden bilhassa tüketici hizmetlerinin
müşteri memnuniyetini sağlayacak şekilde tüketim maddeleri yönünden sağlık ve
güvenliğiyle ekonomik çıkarlarını koruyucu ve kayıplarını giderici tedbirlerin
alınmasında, yine fiyat hareketlerinin izlenmesiyle serbest rekabetin
oluşmasında Avrupa Birliği teknik mevzuatı kapsamındaki ürünlere ilişkin teknik
mevzuatta, test ve belgelendirme, ölçüler ve ayar, kalibrasyon,
standardizasyon, akreditasyon ve sınai mülkiyet mevzuatı ile organize sanayi
bölgeleri ve ARGE, teknoloji geliştirme bölgeleri, küçük sanayi siteleri,
sanayi ve ticaret borsaları, fuarcılık, esnaf ve sanatkârlar odaları iş ve
işlemleri ile sebze ticareti ve toptancı halleri, kooperatifçilik ve şirketler
ile ilgili görevlerin yerine getirilmesinde görülen Türkiye çapındaki bu
eksikliklerin en kısa sürede takviye edilecek olan bu kadrolarla bir an önce
giderilmesi ve istenilen düzeye getirilmesidir. Tabii Bakanlığın bu görevleri arasında önemsediğim ve
üzerinde durmasını istediğim önemli konulardan biri de organize sanayi
bölgeleri ile küçük sanayi siteleri konusunda bilhassa Doğu’da büyük ihtiyaç
duyulan ve yapılması gereken konularda Doğu’nun yetiştirdiği bir kişi olarak
Sayın Bakanımızın, biraz da pozitif ayrımcılık yapmak suretiyle, bu bölgelere
biraz daha önem vermesidir. Zaten Sayın Bakanımın da bilgileri dâhilinde olan
ve temeli 2001 yılında atılmış olup 2007 yılında bitirilen Muş Organize Sanayi
Bölgesi’nde şu ana kadar elli altı parselden ancak iki parsele Türkiye
genelindeki sanayicilerin ilgi gösterdiklerine ve burada bir mermer fabrikası
ile bir tekstil fabrikasının hâlen faaliyette olduğuna Sayın Bakanımın
dikkatini çekerek Muş ve çevresinin kalkınmasında önemli katkısı olacak olan bu
organize sanayi bölgesine iş adamlarının mevcut teşvik yasalarıyla
gidemeyeceğini ve bunun için de buraların en azından elektriğinin, yakında
devreye girecek olan yanı başındaki Alparslan 1 Barajı’ndan eğer mümkünse
ücretsiz ve bedava olarak, olmadığı takdirde mevcut teşvik yasalarının çok daha
ötesinde pozitif bir ayrımcılıkla sağlanmasını. Yine, sigorta primlerinin burada pozitif ayrımcılığı sağlamaya
yönelik olarak gündeme getirilmesi hâlinde Muş’un kalkınmasında önemli bir yeri
olacak olan organize sanayi bölgesine Türkiye'nin her tarafından fabrikaların
ve iş adamlarının geleceğini bilhassa Muş halkının isteği olarak duyurmak
istiyorum. Yine, Sayın Bakanımın 2008 yılı 26 Ağustos törenleri
nedeniyle Malazgirt’i ziyaretlerinde, oradaki tarım makineleri atölyelerinin
bir araya getirilmesi konusunda, orada bu atölyelerde bölgenin her tarafında
satışı yapılan ve Anadolu’nun, orta Anadolu’nun, Konya’nın, Adana’nın birçok
bölgesine gönderilen tarım aletlerinin geliştirilmesi konusunda oradaki
müteşebbislerin düşündüğü tarım makineleri sanayi sitesinin kurulması
konusundaki o insanlara verdiği sözün bir an önce hayata geçirilmesini
dilerken, bu alınacak uzman kadrolardan bu hizmetlerde yararlanılmasını
dilerken, bu hizmetlerin yürütülmesinin Türkiye genelinde eşit ve dengeli
olarak dağıtılmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yaman. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu. Sayın Uslu, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Teşkilat Kanunu’nda ve
bununla ilgili mevzuatta değişikliği öngören 236 sıra sayılı Kanun Tasarısı
hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ve şahsen değerlendirmelerde
bulunmak, görüş ve önerilerimizi buradan milletimize ve yüce Meclise arz etmek
üzere huzurunuzda bulunmaktayım. Bu vesileyle
sizleri saygılarımla selamlıyorum. Sayın Başkan, değerli üyeler; söz konusu yasa tasarısıyla, Sanayi
ve Ticaret Bakanlığının teşkilatı, görevleri, iş ve hizmet üretme kapasite ve
kabiliyeti gibi konular doğal olarak gündeme gelmekte ve üzerinde durulması
zorunluluğu doğmaktadır. Bu vesileyle Bakanlığın genel durumunu, zayıf ve varsa
güçlü yanları, geleceğin sanayici ve ticaretçileri yararına ne fonksiyon
üstleneceği irdelenmeli ve tartışılmalıdır. Bakanlık, mevcut hâliyle sanayi ve ticaret sektörlerinin bugünkü
sorunlarına şamil ve geleceğe matuf çözümler getiren bir yapı mıdır? Önümüzde
bulunan bu yasa tasarısı, fayda ve hayırlara vesile olabilecek bir metin midir?
Bunu yüce heyetinizle birlikte tarafsız ve objektif olarak tartışabilmeliyiz. Hükûmetin ve Meclis
grubunun, özellikle de farklı değerlendirme ve önerileri dikkate alacağını
umarım. Zira farklı düşüncelerin iyiliklere vesile olabileceği, ortak aklın
gücünden yararlanmak gerektiği inancındayız. Hükûmetin
yaygın anlayış ve uygulamasının ruhu olan “Tek başına iktidarım, öyleyse ben ne
yaparsam olur.” yaklaşımıyla gündeme getirilmiş bu tasarıda yer alan maddelerle
sınırlı kalarak yapacağımız değerlendirmelerin doğru olamayacağı kanaatindeyiz.
Buradan hareketle, yüce Meclisin huzuruna gelen tasarıyla ilgili Bakanlığın ve
Sayın Bakanın bugünkü anlayış ve bazı uygulamalarını dikkatinize sunarak bakış
açısını ortaya koymak isterim. Değerli milletvekilleri, Sanayi ve Ticaret Bakanının da imzasını
taşıyan gündemimizdeki tasarının genel gerekçesinde, Bakanlığın kurumsal amaç
ve hedeflerine ulaşması için insan kaynaklarının en etkili ve verimli
politikalarla harekete geçirilerek faaliyetler düzenlenmesi gereğine işaret
edilmektedir. Açıklanan gerekçeler ile Bakanlığın hizmet birimlerinde kendi
alanında uzmanlaşmış kamu görevlilerinin istihdam edileceği uzmanlık kadrosunun
ihdasının kaçınılmaz hâle geldiğine inanılarak bu tasarı yüce Meclisin
gündemine taşınmıştır. Buna karşın Sayın Bakanın emrinde çalışmakta olan mevcut insan
kaynaklarından acaba ne derece yararlanılmaktadır? Verimli ve etkin hizmet
verebilmesi, içinde olduğunu ve sanayiden geldiğini her fırsatta övünerek
söylediği reel sektör sorunlarına çare olabilmesi için yüzlerce çalışanın
geliştirilmesine ve çalışmasına, çalıştırılmasına yönelik somut faaliyetleri
nedir? Bakanlık çalışanlarını tanıdık tanımadık, o dönemli bu dönemli ve hatta
o görüşten bu görüşten, AKP’nin referans olduğu olmadığı diye ayırıp buna göre
muameleye tabi tutmakla başarı elde etmek, adaletli olmak, hizmet ve iş
üretmek, kısacası insan kaynaklarını verimli olarak yönetmek mümkün olabilir
mi? Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bakanın göreve
başladığından bu yana insan kaynakları uygulamalarını gözden geçirdiğimizde,
yılların deneyimine ve çalışma isteğine sahip birçok Bakanlık personelinin,
sırf siyasi nedenle ve yandaşlara yer açmak amacıyla zorlanarak emekli edildiği
ya da verimsiz kılınarak görev ve işten uzaklaştırıldığı ortaya çıkmaktadır. Bu
şekilde boşaltılan görevlere ise iktidar partisi taraftarlığı açıkça bilinenler
ve hatta AKP milletvekili ve diğer yetkililerin yakınları
görevlendirilmektedir. Üstelik bunların atandıkları görev ve konumlarla ilgili
ciddi bir deneyimlerinin de olmadığı görülmektedir. Bu vesile, hangi
milletvekili arkadaşlarının eşlerini hangi görevlere atamış olduğunu Sayın
Bakanın bizlere açıklamasını bekleriz. Üzerinde konuşulan tasarı ile ileri sürülen iddiaların tamamen
tersine faaliyetler sergilenmektedir. Bu nedenle “İhdası öngörülen yeni
kadrolar da bu şekilde mi kullanılır?” sorusu doğal olarak akla gelmektedir. Sayın Bakanın görev süresi içerisindeki personel uygulamalarının
dışarıdan bakan bir gözle nasıl algılandığını dikkatlerinize sunmak isterim: Başta yönetim kadrolarında bulunanlar olmak üzere çalışanlar
çeşitli yöntemlerle emekliliğe zorlanmakta, böylece istemeyerek emekli olmak
zorunda kalanlar yerine AKP vekillerinin yakınları ve AKP yanlıları için kadro
açılmaktadır. Çalışanların birçoğu teftiş marifetiyle sıkıştırılarak ve haksız
yere suçlanarak görevden uzaklaştırmalar için iftira vesileleri
oluşturulmaktadır. Böylece çalışanlara ne olduğu belli olmayan saiklerle haksızlık yapılmakta, adalet ve yasalar
çiğnenmekte, Hükûmeti elde bulundurmaktan ve
yasalardan sağlanmış yetkiyle görevler suiistimal edilmektedir. Önceki dönemlerde göreve gelmiş olanlar görevden alınmaktan başka
hiç iş verilmediği gibi, sürekli baskı altında tutulmakta ve işten
kaçıyormuşlar gibi metruk bir binada yoklamaya tabi tutulmaktadır. Siyasilerin taleplerinin karşılanması amacıyla sadece 2007 yılında
70 kişi sözleşmeli eleman olarak açıktan alınarak Bakanlık merkezinde verimsiz
olarak istihdam edilmektedir. İş ve hizmet bakımından faydası olmamasına rağmen il
müdürlüklerine müdür yardımcısı atanmış ve bunlar daha sonra sınavla terfi
edilmesi gereken şube müdürlüğü kadrolarına aktarılmışlardır. Böylece belli
kişilere sınavsız kadro tahsis edilip hukuk ve adalet yok sayılmaktadır. Çalışanlar arasında ayrımcılık yapılmakta ve yüzlerce çalışan atıl
bırakılmaktadır. Hiçbir iş verilmeden yüzlerce kişi boş bırakılmakta ve
bunların emek ve becerilerinden yararlanılmamaktadır. Teftiş yetki ve görevi kötüye kullanılarak bazı çalışanlar
suçlanmaya çalışılmakta ve yıldırma amaçlanmaktadır. Aylarca iş verilmeyen bazı
kişiler zaman zaman amaçsız ve faydasız işler için
görevlendirilerek işle âdeta cezalandırılmaktadır. Eski dönem yönetim kadrolarında görev yapmış olanlara onur kırıcı
ve aşağılayıcı muameleler yapılmaktadır. Bu bağlamda, usulü, esasları belli
olmayan ve keyfî zamanlamalarla imza alınarak mesaiye devamın izlenmesi görevi
bir tuzak gibi kullanılmaktadır. Başka kurumlardan naklen alınanlara bir program içerisinde uyum
amaçlı eğitim yapılmamakta ve verimli bir şekilde çalıştırılmamaktadır.
Bunların her birinin çeşitli beceri ve deneyimleri israf edilmektedir. Diğer yandan da Bakanlıkça yapılması yasalarla öngörülmüş birçok
görev ve işler de hiç yapılmamaktadır. Değerli milletvekilleri, Bakanlık eğer insan kaynakları
yönetiminde gelişimi yakalamak istiyorsa öncelikle mevcut çalışanların
verimliliğini sağlamalı, ayrımcılık yapılmamalı, Bakanlığın iş ve hedeflerine
katkı sağlayacak olanlar samimiyetle ve uygun şartlarda görevlendirilip
çalıştırılmalıdır. Önceki hükûmetler döneminde
çeşitli makamlarda çalışmış olmak sanki suçmuş gibi, deneyim sahibi, yetkin ve
çalışmaya istekli Bakanlık çalışanlarını sözüm ona görevlendirmeler ve
muamelelerle zulme tabi tutmaktan vazgeçilmelidir. Sayın Bakanın bu tür
uygulamalarını ve açıklamalarını çeşitli gazetelerden üzülerek ve yadırgayarak
sizlerin de okuduğunuzu zannediyorum. Ayrıca bütün bakanlıklarda yapılan çalışan kıyımıyla ilgili olarak
Sayın Genel Başkanımızın net olarak işaret ettikleri konuları kısaca buradan
milletimize ve heyetinize sunmak isterim. Şöyle ki: 2002 yılından bu tarafa siyasi
görüşleri uymadığı zannıyla ve haksız gerekçelerle binlerce memur ve bürokrat
yerinden ve görevinden uzaklaştırılmıştır. Yasal yollara başvuranlar ise yine
yasal ve meşru kılıflar arasında istifaya zorlanmış ya da zor şartlara
katlanmaya mecbur edilmişlerdir. AKP’yle geçen altı yıllık dönem başka kötü nam
ve eserlerinin yanı sıra, mutlaka memur kıyımlarının çığ gibi büyüdüğü,
haksızlığın siyaset eliyle yapıldığı bir dönem olarak anılacak ve milletimiz
tarafından asla affedilmeyecektir. Özellikle görevinden alınanların milliyetçi
fikirlere sahip kişiler olması AKP zihniyetinin siyasi DNA’sı hakkındaki
yaklaşımları doğrular niteliktedir. Fütursuzca ve insanlık dışı yürütülen baskı
ve dayatmalar sonucunda mağdur edilen binlerce memurun bu dönem kadar haksızlığa
uğradığı başka bir zamana rastlanmamıştır. Bir kez daha ve
tekraren buradan söylemek isterim ki AKP İktidarının bitmeyeceği ve geçmeyeceği
yönünde yanlış hesap yapanlar, Türk milletine mensubiyetten onur duyan
milliyetçileri hafife alanlar, aziz milletimizin vermiş olduğu yetkiyi yanlış
yorumlayıp gemi azıya alan ve bizden-sizden ayrımı yaparak kendi dışındakilere
eziyet eden siyasi ve bürokratlar, unutmayınız ki milliyetçi hareket bütün
bunları not etmiştir; milliyetçi hareket konunun takipçisi olacak, memur ve
bürokrat kıyımı yapanların yanına asla kâr kalmayacaktır. Değerli milletvekilleri, makam verip vermemek Sayın Bakanın ve Hükûmetin takdirinde olmakla birlikte, hâlen Bakanlıkta
çalışmakta olan herkesi adaletli ve verimli bir yaklaşımla çalıştırmak
kaçınılmaz bir görevdir. Bu görev ihmal edilmemeli, yetkiler kötüye
kullanılmamalıdır. Milletimiz adına bu durumun takibi boynumuzun borcudur. Değerli milletvekilleri, önemli iş ve hizmetleri görmek üzere 3143
sayılı Yasa’yla oluşturulup görevlendirilmiş ve titizlikle izlemekte olduğumuz
Sanayi ve Ticaret Bakanlığıyla ilgili olduğunu bildiğimiz ve düşündüğümüz bazı
konulara da buradan değinmek gerekmektedir. Bakanlık ve bugünkü Hükûmet, faaliyet ve
hizmet alanında bulunan tarım satış birliklerini yok saymakta ya da siyasi
gücünü ve hükûmet yetkilerini kullanarak onları
kendine bağlı şubeler hâline getirmek için elinden geleni ardına koymamaktadır.
Hâlbuki bu birlikler çiftçilerimizin ortak ve sahibi oldukları çok ortaklı
kurumlardır. Bu Meclisin çıkardığı yasalarla tarım satış kooperatifleri ve
birliklerinin yönetimine devletin karışmaması ama buna karşın yasalara göre
denetlenmesi hüküm altına alınmıştır fakat bu Hükûmet
döneminde amir yasa hükümleri hiçe sayılarak siyasi gerekçelerle hareket
edilmiştir. Bunun tipik ve bilinen örneklerinden biri de FİSKOBİRLİK’teki
tutum ve faaliyetlerdir. Yapılanların sonucunda bugün FİSKOBİRLİK faaliyet
yapamaz hâle getirilmiş ve hatta âdeta fındık konusunda çalışması yasaklanmış
gibidir. Ülkenin en önemli tarım ihraç ürünü olan fındığın on binlerce
üreticisi yüzüstü bırakılmış durumdadır. Birliklerle ilgili bir başka konu da TARİŞ, ÇUKOBİRLİK, Kayısıbirlik, Taskobirlik, Karadenizbirlik gibi toplam on yedi birliğin yeniden
yapılandırılıp güçlendirilmesi ve bu yolla çiftçilerimizin ve tarım ürünleri
kullanıcı ve tüketicilerinin korunmasının sağlanmasıdır. Birliklerin yeniden yapılandırılması için bu Hükûmetin
neler yapıldığını ve elde edilen sonucun ne olduğunu ortaya koymasını yüce
milletimiz, çiftçimiz beklemektedir. Sanayi ve Ticaret Bakanlığıyla ilgili diğer bir konu ise Türkiye
ekonomisinin çok önemli bir unsuru ve büyüklüğü olan KOBİ’lerin durumlarıdır.
Bakanlığın bunlara yönelik olarak gösterdiği ciddi ve sonuçları etkileyici bir
atılımı görülmemektedir. Fakat zaman zaman, Sayın
Bakanın hamaset dolu açıklamalarını izlemekteyiz. Reel sektörün küçük ve orta
boy girişimcilerinin, kooperatiflerin ve birliklerin ihtiyacının kalmadığı,
gerekliliğine inanılmayan ve varlık nedeninden kopmuş bir Sanayi ve Ticaret
Bakanlığını hiç kimse arzu etmemektedir. Hükûmete ve
Sayın Bakana düşen görev hiçbir imkân ve fırsatı ıskalamadan,
kararlı ve akılcı bir gelişim anlayışıyla bu Bakanlığı verimli ve etkin kılmak,
ilgili sektör ve paydaşlarının memnuniyetini kazanmaktır. Bu yönde yapılacaklara
ve alınacak olumlu, hizmet eksenli ve adaletli kararlara katkı sağlamak
grubumuzun görevidir, buna duyarsız kalmamız mümkün değildir. Şimdi Sayın Bakan diyeceklerdir ki: “Biz gerek esnafımıza gerek
KOBİ’lerimize destek oluyoruz, 350 milyon YTL’lik faizsiz kredi vereceğiz.” Bakın bu haber basında nasıl yer aldı: “İmalatçı esnaf ve
sanatkârlar ile küçük ve orta boy işletmeler 350 milyon YTL’lik sıfır faizli
can suyu kredisine bugünden itibaren başvurabilecek. Kredi kullanacak esnaf ve
sanatkârlar ile KOBİ’ler krediyi ilk üç ayı ödemesiz kalanı aylık eşit
taksitler hâlinde olmak üzere toplam on iki ayda ödeyecek.” Buna karşılık, bir ilgili yine bu habere karşılık verdiği bir
cevapta: “Bu krediyi alabilmek için firmaların vergi ve SSK borcu olmaması
gerekiyormuş. Ben çok merak ediyorum, kaç tane esnafın vergi ve SSK borcu yok.
Son altı yedi aydır borçlarını düzenli ödeyen yok hamdolsun. Para yok ki borç
ödensin. Ben, bir KOBİ olarak, bu krediyi kaç kişinin alabileceğini çok merak
ediyorum.” Durum bu sayın milletvekilleri. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarıyla yapılmak istenen
düzenleme Bakanlığın özellikle geleceğini etkileyecek niteliktedir. Bu
düzenleme geç bile kalmıştır. Çok çeşitli iş ve hizmetlerin verilmesi için
görevli olan bakanlığın ilgili kesimlere ve ülkeye etkin bir hizmet sunabilmesi
bakımından tasarının faydalı olacağı kanaatindeyiz. Ülkemiz ve dünyanın yeni
şartları ve gelecekteki şartlar dikkate alındığında, iyi eğitim görmüş, belli
ölçütlere göre seçilen genç ve girişime, gelişime açık insan kaynağı ihtiyacı
ancak bu ve benzeri yollarla karşılanabilir fakat bütün ihtiyaçların kamu
bünyesinden karşılanması da esas alınmamalıdır. Dolayısıyla, bu düzenlemeyle
konulan kadroların sayısının çok fazla olması doğru değildir. Buna paralel bazı
çalışmaların bakanlık uzmanlarıyla iş birliği içerisinde piyasadan nitelikli
hizmet alınması yoluyla yapılması benimsenmeli ki gelişime açık, piyasa ve
dünya şartlarıyla örtüşen, ekonomik ve kaliteli ve sürdürülebilir bir seviyede
tutturulabilsin. Aksi takdirde, belli bir dönem için çözüm getirilmiş olur ve
kamunun durağanlığına yeniden teslim olunur. Bu kanunla konulan uzman yardımcılığı ve uzmanlık kadrolarına
Bakanlık mevcut çalışanlarından ya da başkaca kamu çalışanlarından 35 yaşını
geçmemiş olanların alınmasıyla yetinilmelidir. Esasen bu kadroların nitelikli
eğitim almış yeni mezunlardan seçilip doldurulması, iş ve gelişim gereklerine
göre yetiştirilmesi benimsenmelidir. Ancak, yeni işe başlayacak kişilerin
sayısı belirlenirken doğru ve etkin olarak yetiştirilmeleri için gerekecek
şartlar da dikkate alınarak hareket edilmeli ve bir kerede alınacak uzman
yardımcısı sayısı buna göre belirlenmelidir. Tasarıyla ihdas edilen kadrolara sadece hâlen bakanlıkta
çalışmakta olanların değil, başkaca kamu kurumlarında çalışanlar ile bakanlığın
ilgili olduğu sektörlerde çalışmakta olan nitelikli ve belli bir seviyede
deneyimi olanların da geçişi öngörülmelidir. Çünkü tasarıyla insan
kaynaklarında öngörülen değişim ve gelişim böyle daha kolay sağlanabilir. Aksi
yapılarak bakanlık çalışanlarıyla sınırlandırılırsa bunun temel amaca ters
düşeceğine işaret etmek isteriz. Diğer yandan, bakanlığın gelişimi ve faaliyet alanlarına etkin
hizmet sunabilme kapasitesinin de yükseltilmesi için sadece bakanlıkta uzman
çalıştırılması yeterli olmayacak kanaatindeyiz. Bu nedenle nitelikli hizmet
üretim kapasitesinin artırılması, gelişmeler ve piyasa şartlarına uyum için
Bakanlık çalışanları ile piyasadaki uzmanlığın işbirliğini sağlamak amacıyla
hizmet alımı imkânı tasarıyla Bakanlık Teşkilat Kanunu’na ilave edilmelidir.
Böylece Sanayi ve Ticaret Bakanlığının değişime açık, etkin ve verimli
sürdürülebilir hizmet sunabilir bir kalıcı yapıya kavuşması mümkün olacak
kanaatindeyiz. Gündemdeki konunun gerektirdiği dikkat ve özenin gösterileceği ve
buna göre 236 sıra sayılı Tasarı’ya dair değerlendirme ve önerilerimizden
yararlanılacağı inancıyla sözlerime son verirken sizleri bir kez daha
saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Uslu. AK PARTİ Grubu adına Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz. Sayın Poyraz, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Sayın Başkan,
çok değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile ilgili
olarak grubum adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Sayın milletvekilleri, öncelikle bu kanunun önemini ve bu
tasarının Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızın örgüt, personel ve fonksiyonları
bakımından neler getireceğini sizlere açıklamak istiyorum. Değerli arkadaşlar, hepinizin bildiği gibi Sanayi Bakanlığımız geniş
bir hizmet ağına sahip bir bakanlıktır. Bakanlığımızın kuruluş Kanunu’nun 2’nci
maddesine baktığımız zaman bu alan şöylece özetlenebilir: Öncelikle başta
sanayiciler ve KOBİ’ler olmak üzere tüketici hizmetleri, ürünlere ilişkin
teknik mevzuat, test ve belgelendirme, ölçüler ve ayar, yasal metroloji ve kalibrasyon, standardizasyon, akreditasyon, sınai mülkiyet
mevzuatı, organize sanayi bölgeleri, ARGE teknoloji geliştirme bölgeleri,
endüstri bölgeleri, küçük sanayi siteleri, sanayi ve ticaret odaları ve
borsalar, fuarcılık, esnaf ve sanatkârlar, esnaf ve sanatkârlar odaları,
lisanslı depoculuk, sebze ve meyve ticareti ile toptancı halleri,
kooperatifçilik ve şirketler ile daha birçok alanda düzenleme, denetleme ve
yönlendirme görevleri yanı sıra izin, onay, belge tanzimi, düzenlemesi ve vize
edilmesi, KOBİ’lere, sanayilere, şirketlere, kooperatiflere yönelik bilgi
sistemleri oluşturulması ve bunun gibi uygulama görevleri özetle söylenebilir. Değerli arkadaşlar, saymakta bile zorlandığımız bu kadar fazla hizmetin
yapılması elbette kalifiye, yetenekli, yeterli elemanlar gerektiriyor.
Dolayısıyla, aslında sözü çok fazla uzatmaya da gerek yok. Bu
kanun, bu anlamda, teknik bir kanun. Sanayi Bakanlığına, kanunun kendine
verdiği yetkileri, etkin, verimli ve tutumlu bir şekilde yerine getirme,
gerçekleştirebilme amacıyla da buna uygun yeterliliğe sahip personel
istihdamına olanak sağlayan bir kanundur. Aynı şekilde, Türkiye Büyük Millet Meclisimizin 2006 yılında kabul
ettiği ve kanunumuzun genel gerekçesinde de esas gerekçelerden biri sayılan
Dokuzuncu Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda da aslında bu hedeflenen dönem arasında
ne tür bir çalışma yapılacağı ve bu çalışmalarda da olması gereken, uygulanması
gereken ilkelerin ve esasların neler olduğu belirtilmektedir. Burada tabii en
önemli hedeflerden bir tanesi de kamu hizmetlerinde kalite ve etkinliğin
artırılması olarak ortaya konmaktadır. Dolayısıyla bu
hedeflere ulaşılması, yurttaşların, sanayicilerin ihtiyaçlarını, beklentilerini
ve memnuniyetini esas alan, zaman ve kaynak kaybına yol açmadan, hizmetlerin
daha verimli, rasyonel ve şeffaf yürütülmesine olanak sağlayan, dünyadaki ve
ülkemizdeki siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel ve bilimsel gelişmeleri
izleyen, bilgi ve teknolojilerini kullanan ve bilgiye kolaylıkla ulaşabilen,
yeni bilgi üreten, alanında uzman, dinamik bir personel ve teşkilat yapısının
oluşturulması ve sürekliliğin devam ettirilmesi mecburiyet arz etmektedir. Değerli arkadaşlar, gecenin bu vaktinde fazla vaktinizi
almayacağım. Aslında işin özeti ortada. Burada bu
kadar geniş bir mevzuata sahip olan, geniş bir hizmet alanına sahip olan bir
Bakanlıkla ilgili olarak aslında söylenecek çok husus var. Burada Türkiye'nin
istersek sabaha kadar sanayi politikasını da tartışabiliriz, tarım politikasını
da sanayiyle ilişkilendirerek tartışabiliriz. KOBİ’lerinden tutun sendikalarına
varan, meslek örgütlerine varan pek çok alanı ilgilendiren ve bu alanlara
hizmet etme yükümlülüğüyle karşı karşıya olan bir bakanlık söz konusu.
Dolayısıyla işin özü ve özeti, bütün bu hizmeti sağlamada esas olan kalifiye
elemandır. Bu kanun da bu kalifiye elemanı sağlamada Bakanlığımıza önemli bir
avantaj sağlamaktadır. Burada konuşmacılarımızın iddia ettiği gibi bir siyasi
partinin belli fikrine sahip belli kişilere yönelik olarak herhangi bir
kayırmacılık, ayrımcılık yapılması da söz konusu değil. Tıpkı bundan önce
olduğu gibi biz bundan sonra da 70 milyon insanımızı kucaklama iddiasında olan
ve bu iddiada da kararlı bir duruş sergileyen bir ekip olarak… Bu kanunun
ayrıntılarına da bakarsanız uzman alımında da yine gerek yazılı gerekse de
mülakat sınavı getirilmekte ve 70 milyon insanımız içinden bu işi yapabilecek
ehliyete, liyakate sahip olan insanlarımız bu görevlere getirilecektir,
diyorum. Kanunumuzun başta Bakanlığımıza ve ülkemize hayırlı sonuçlar
doğurmasını temenni ederek hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Poyraz. Evet, tasarı üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz. Sayın Şandır, buyurun efendim. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim. Sayın Bakanımla bir konuyu tartışmak istiyorum aslında. Türkiye
-zannediyorum soru için de zamanım var- gerçekten, sizlerin de ifade ettiği
gibi, küresel, yani kontrolü bizim elimizde olmayan küresel bir finans krizinin
dalgaları tsunamiye dönüştü, işte “Türkiye’ye geldi,
gelecek.” deniliyor. Siz de çok iyi biliyorsunuz ki bunun yansıması reel
sektörde, özel sektörde, üretim sektöründe çok sıkıntılı sonuçlara doğru
ulaşacak. Korkarız ki, endişe ederim veya temenni ederim ki bu sosyal hayata da
yansımaz. Bunu aşabilmek sorumluluğunda olan Hükûmet
olarak -Sayın Başbakan ifade ediyor “Paketi ben açıklayacağım.” diye- sizin bu
paket içerisinde “can suyu faizsiz kredi” diye esnaflarımıza, KOBİ’lerimize
tahsis ettiğiniz bir krediniz var. Doğrudur, gereklidir, esnaflarımız adına
teşekkür ediyorum. Ancak siz de biliyorsunuz ki bu esnaflarımızın nereden
baksak yüzde 90’ının, hatta yüzde 95’inin bankalarda veya işte bir başka
şekilde sicilleri maalesef kredi almaya uygun değil. Gerek Merkez Bankasındaki
kayıtlarda gerekse bankalar kayıt bürolarında bu esnaflarımızın on yıl, beş yıl
önce yazılan bir çeki, yazılan bir senedi maalesef silinmiyor, kayıttan
düşülmüyor. Sonuç itibarıyla, tekrar bankaya gidip kredi almaya çalıştığında bu
kayıt önüne çıkarılınca kredi verilmiyor. Sayın Bakanım, bu “can suyu” dediğiniz gerçekten can suyu olur mu
olmaz mı bilemiyorum ama bu “can suyu” dediğiniz faizsiz krediyi vermeden önce
sicil affını çıkarmayı düşünüyor musunuz, gerekli değil mi? Sayın Adalet
Bakanına sorduk, “Ne Bakanlığımın ne Hükûmetimin
böyle bir niyeti, böyle bir programı yok.” dedi. şimdi
ben size bir rakam söyleyeyim: Karaman merkezde 15 bine yakın esnaf var. Bu 15
bin esnaftan yalnız 35 tanesi sizin çıkardığınız can suyu faizsiz krediye
müracaat edebilmek imkânı bulabildiler. Benim Mersin’de durum daha da
vahametli. Mersin’de 85 bin esnaf var. İnanıyorum ki bunun 100 tanesi bile
müracaat edemeyecektir. Dolayısıyla, bu sicil affını çıkartmak -daha önce
çıkarttınız- noktasında neden ayak sürüyorsunuz veya niye bunu gündeminize
almıyorsunuz? Bunu düşünmenizi, tartışmanızı ve bunu gerçekten, can suyu
kredisinden önce çıkartmayı… Biz bugün bir kanun teklifi verdik. Bu kanun
teklifi esnafların hazırladığı bir kanun teklifiydi. Geliniz, bu teklif sizin
tasarınıza dönüşsün ve bu sicil affını çıkartalım. Çünkü,
Türkiye'yi bu krize karşı koruyacak olan üretim sektörüyse üretimi desteklemek
ancak bir kredi vermekle mümkün. O krediyi de bankalar bu sebepten
vermiyorlarsa buna çözüm, işte çıkartılacak bir yasayla bu sicil affını
gerçekleştirmektir. Bunu düşünmenizi temenni ediyorum, istirham ediyorum,
ayrıca da istiyorum esnaflarım adına. Ama, bunu
düşünüyor musunuz? Düşünmemekteki gerekçeleriniz nedir? Bunu soruyorum Sayın
Bakanım. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ederim. Sayın Bal… ŞENOL BAL (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Bakana sormak istiyorum: Bu tasarının 3’üncü maddesinde 657
sayılı Devlet Memurları Kanunu’yla özleştirme… Bu 3’üncü maddenin (c) fıkrasına
eklenen ve beşinci satırda “657 sayılı Kanuna ekli; (I) sayılı Ek Gösterge
Cetvelinin ‘I- Genel İdare Hizmetleri Sınıfı’ bölümünün (d) bendine ‘Adalet
Bakanlığı Bakanlık Yüksek Müşaviri’ ibaresi,” deyip devam ediyor. Zannediyorum
bu, Komisyona önerge ile girdi. Bunun bu yasayla ne ilgisi var? Bunu merak
ediyorum. Yoksa bu tür ibarelerle birilerine yüksek maaşlı yerler mi tahsis
ediliyor? İkinci sorum: Sanayi ve Ticaret Bakanlığında, hâlihazırda, gerek
özelleştirme kapsamında bulunan kurum ve kuruluşlardan ve gerekse diğer kamu
kurum ve kuruluşlarından yatay geçişle gelen ve büyük çoğunluğu araştırmacı
kadrosunda istihdam edilen yüzlerce mühendis, teknik personel, bankacı, ticaret
dünyası ve finans çevrelerinden gelen personel çalışmaktadır. Bu personelin
büyük çoğunluğu da “bankamatik memuru” olarak isimlendirilen bir tarzda atıl
vaziyette, yani boşta bulunmaktadır. Bu elemanların verimli çalışması için yeni
bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz? Yine üçüncü sorum: Sanayi ve ticaret uzmanlığı ve uzman
yardımcılığı kadrolarına atanacak olanların mezuniyet alanlarının
belirlenmesinin yeterli olduğunu düşünüyor musunuz? Çünkü,
ticaret ve turizm, mesleki, endüstriyel ve teknik eğitim fakülte mezunları
niçin göz ardı edilmiştir? Sanayi ve ticaret dünyasının ihtiyaç duyduğu nitelikli
elemanların mezun olduğu bu fakültelerin devre dışı bırakılması hakkaniyet
ölçülerine sığıyor mu? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederim. Yalnız, bundan sonra konuşacak olan arkadaşlardan şunu istirham
edeyim: Ben, az sayıda arkadaşımız sistemi girdiği için bir dakikalık süreyle
sınırlamadım. Yorumlar falan hepsi işin içine girince sonraki arkadaşlara sıra
kalmayabilir.. Onu istirham edeyim. Sayın Işık, buyurun efendim. ALİM IŞIK (Kütahya) –
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım, bugün uygulamaya koyduğunuz can suyu kredisi
gerçekten memnuniyet verici imalatçı KOBİ’lerimiz açısından. Ancak siz de çok
iyi biliyorsunuz ki hizmet sektöründe faaliyet gösteren esnaf ve
sanatkârlarımızın da böyle bir krediye acil ihtiyaçları var. Bunu gerçekleştirecek
KOSGEB Kanunu’ndaki gerekli düzenlemeleri bir an önce çıkarabilecek misiniz
yoksa bu hizmet sektöründe faaliyet gösteren işletmelerimize esnaf ve kefalet
kooperatifleri aracılığıyla benzer bir destek sağlanabilir mi? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık. Sayın Taner… RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakanım, benim sorum da benzer
şekilde. Sizin kendinizin daha önce bir açıklaması oldu hizmet sektörünün de
KOBİ kapsamına alınmasıyla ilgili. Tabii, bu açıklamanız üzerine de vatandaşımızda
bu son can suyu kredisiyle ilgili olan müracaatlarda hizmet sektörünün de içine
dâhil olduğu yönünde bir kanaat oluştu ama şu andaki verdiğiniz kredilerde
hizmet sektörü yok. Hizmet sektörünü ne zaman almayı düşünüyorsunuz? Onlarla
ilgili yaptığınız bir çalışma var mı? Çünkü, sadece
imalat sektörü değil, hizmet sektörü de şu anda muazzam bir sıkıntı içinde. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Taner. Sayın Bakanım, buyurun. SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Efendim, öncelikle verilen katkılara, eleştirilere, önerilere
teşekkür etmek istiyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii ki Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı, biraz evvel değerli konuşmacıların da ifade ettiği gibi çok geniş
hizmet yelpazesi olan bir bakanlık. Tüketici haklarının korunmasından, yani 70
milyonun hakkının korunmasından üretimin, ticaretin, tarım satış, kredi ve
kefalet kooperatifleri birlikleri başta olmak üzere bütün birliklerin ve
kendisine bağlı olan ilgili kuruluşların beraber oluşturduğu çok önemli sanayi
ve ticaret hayatının düzenleyicisi bir bakanlık. Tabii bu Bakanlığın şu andaki mevcut kadrosunun yaklaşık yarısı
merkez teşkilatında, yaklaşık yarısı da seksen bir ilde konuşlanmış olan seksen
bir il müdürlüğü vasıtasıyla yapılmaktadır. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, bir taraftan ithalatta bazı kalemlere
izin verirken, bir taraftan bunların bakım, modernizasyon, tevsisi ile ilgili
kararları, uygulamaları, denetimleri yaparken, diğer taraftan da piyasa gözetim
ve denetimi çalışmasıyla akaryakıt başta olmak üzere birçok alandaki
denetimleri başarılı bir şekilde yapmaktadır. Bu çerçevede, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının tabii ki mevcut
Yasası’yla mevcut şartlarda hizmet vermesi yetersiz hâle gelmiştir. Bundan
dolayı böyle bir değişiklik yapılması öne çıkmıştır. Çünkü Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı şu anda sanayi ve ticaret uzmanlarının olmadığı, sadece tüketici
rekabet uzman ve uzman yardımcılığının olduğu bir çalışma durumu içindedir.
Oysa bu Bakanlığın gerek kendisine verilmiş olan görevleri gerek yetkileri
gerek -özellikle değerli konuşmacıların belirttiği- nasıl bir Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı olmalı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı neler yapmalı noktasından hareket
ettiğimiz zaman çok önemli uzmanlaşmış kadrolara ihtiyacı var. Ben tabii her fırsatta söylüyorum. Yirmi yedi yıl sanayicilik
yapmış, bizzat bu işin içinden gelmiş bir insanım. Gerek sanayiyi gerek üretimi
gerek yatırımı fiilen yaşamış bir arkadaşınızım. Bunların nasıl işlediğini, ne
yapılması gerektiğini, hangi sorunlarla, nelerle karşılaşıldığını net yaşayan,
gören biriyim. Geçmiş dönemlerde de benim Sanayi Odası Başkanı olduğum dönemde
hep hayalimde olan bir konu vardı. “Bu ülkede ne zaman bir sanayi envanteri olacak, sanayi stratejisi olacak ve teşvik sistemi
bunun üzerine monte edilecek?” diye bir beklentim vardı, bir hayalim vardı.
Şunu çok net ifade edeyim ki bugün bunun mutluluğu içindeyim. Cumhuriyet
tarihinde ilk defa Sanayi ve Ticaret Bakanlığı çok dar imkânlarla, çok kısıtlı
kadro imkânlarıyla “girişimci bilgi sistemi” dediğimiz, aslında eski adıyla
“sanayi envanteri” dediğimiz ama “sanayi envanteri”
dediğimiz zaman çok dar kapsamda kalacak bir sistemi cumhuriyet tarihine
kazandırmış ve bunun adı “girişimci bilgi sistemi” olmuştur. Bu sistemle şu
anda 2 milyon 10 bin 377 işletmenin oluşturduğu 3.800 sektörün incelemesini ve
analizlerini yapabilecek duruma geldik ve yapmış olduğumuz bu çalışmaların
hemen arkasından yine ilk defa Sanayi Stratejisi Belgesini hazırladık. Sanayi
Stratejisi Belgesini hazırlayıp bunun hemen arkasından 22’si imalat sektöründe,
5’i hizmet sektöründe olmak üzere 27 sektörde yine ilk defa sektörel
rekabet gücü analizlerini hazırladık. Yine, buna ilaveten, biraz evvel söylendiği için ifade ediyorum:
Evet, şu anda küresel bir krizin hangi sektörümüzü hangi ilde nasıl
etkileyeceği konusunda elimizde çok önemli bir veri portalına
sahibiz ve bunu da 3.800 sektörümüzde yapabilecek imkâna sahibiz. Ancak şu anda
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı olarak toplam 224 sektörde küresel krizin
sektörlerimizi nasıl etkileyeceği konusunda elimizde hazırlıklarımızı yapmış
durumdayız. Zaman zaman söyleniyor yani bu konuda
hazırlıklı mıyız, zaman zaman söyleniyor Hükûmet acaba bu konuyu hafife mi alıyor, Hükûmet bu konuda çalışma mı yapıyor diye… Şunlar çok net,
emin olun ki 224 sektörü dört ana başlıkta: 1) İç satışlarıyla, 2) Dış satışlarıyla, 3) Kur riskiyle, 4) Finansman riskiyle beraber olmak durumunda bütün sektörlerimizi
inceliyoruz, irdeliyoruz ve şu anda bizim sektörlerimizin yapmış olduğu
cirolar, yapmış olduğu iç satışlar, yapmış olduğu dış satışlar, borçları,
borçlarının kısa vadesi, uzun vadesi, yabancı para cinsinden, yerli para
cinsinden bütün yapılarını görebilecek olan bir veri setine sahibiz. Evet, bundan dolayı, yapmış olduğumuz çalışmalarla işin sonunda,
önümüzdeki günlerde yapılacak olan Ekonomi Koordinasyon Kurulunda, Sayın
Başbakanımızın da -biraz evvel sizlerin de ifade ettiği gibi- açıklayacağımız
paketle ilgili bir veri seti, altyapı olması noktasında -sektörlerimizin tabii
ki isimlerini bugüne kadar hep sır tuttuk, sır tutmaya devam edeceğiz, çünkü
bunlar açıklandığı zaman sektörler üzerinde mutlaka olumsuz etkileri
olabilecektir- küresel krizde hangi sektörlerin hangi noktadan nasıl etkileneceğini
görürken sektörlerimizin bu krizden en az nasıl etkileneceği konusunda, hangi
tedbirleri alabileceğimiz noktasında bu bize bir radar görevi görecek. Yani
şunu çok net ifade ediyorum ki elimizde bir radar var, elimizde bir pusulamız
var. Bu radar ve pusulayla sektörlerimizle ilgili, içinde bulundukları mevcut
durumları… Bunları, eskiden, ben de Sanayi Odası Başkanı
olduğum dönemde, üyelerimden veya komitelerden gelen veya sivil toplum
kuruluşlarından gelen önerilerle, onların vermiş olduğu bilgilerle koyardık ama
bugün bizim elimizde, devletin kayıtlı sisteminde bizzat, bire bir sistemin
kendisin de sektörleri görerek bu değerlendirmeleri yapıyoruz ve bunu yaparken
de hangi sektörümüzle ilgili, gerek iç satış gerek dış satış noktasında, neleri
almamız gerektiği noktasında çok önemli veri seti var. Şunu çok net
ifade edeyim: Geçen yıl yapmış olduğumuz bu Girişimci Bilgi Sistemi’yle
Türkiye’de toplam 2 milyon 10 bin 377 işletmenin yapmış olduğu ciro 1,7 trilyon
YTL’dir. Geçen yıl yapılan ihracat yaklaşık -Türk lirasına, o günkü rakamlara
çevirecek olursak- 145 milyar YTL’dir. Türkiye 1,5 trilyonluk iç pazardan net
satış hasılatı oluşturmuş bir yapıya sahiptir, yani
Türkiye, çok kuvvetli iç pazara, dinamik, doymamış bir iç pazara sahiptir.
Bunlar, gerek elimizdeki veriler gerek Girişimci Bilgi Sistemi ve küresel
rekabet gücü analizlerinde çok net bir şekilde görünüyor ve şunu bilin ki bütün
politikalarımızı bunun üzerine inşa ederek yapacağız. Yani bir kere elimizde
bir radar var, bir pusula var, bir rehber var. Şimdi geliyorum sizin sormuş
olduğunuz soruya: Sicil affı konusu. 2003 yılında -benim olmadığım, sizlerin
birçoğunuz olduğu geçen dönemde- çıkartılmış olan bir kanun var. Yani mevcut
Kanun zaten şu anda meriyette, işlemde ama burada sıkıntı, yeni bir sicil
kanunu çıkarmak yerine mevcut Sicil Kanunu’nda bankalarımızın zaman zaman uygulamadığı, bankalarımızın gerek esnafa gerek
sanatkâra gerek sanayici ve tüccara zorluk çıkardığı noktadır. Bu konuda
Bakanlık olarak ben bugüne kadar gerek Merkez Bankasının gerek Bankalar
Birliğinin gerek BDDK’nın gerek bankaların bu konuda
hep dikkatlerini çektik ve bu konuda çekini, senedini bir şekilde ödemiş
olanların mutlaka sicil affı kanunundan faydalanması gerektiğini söyledik. Yani
şu anda yeni bir kanuna ihtiyaç yoktur. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Rakam söylüyorum Sayın Bakan. Bakın, 15
bin esnaftan 35 kişi ancak sizin can suyunuzdan faydalanacak. SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Efendim,
söyleyeceğim. Bakın, o deminki soruların da cevabı. Şimdi, burada karıştırılmaması gereken bir husus var. Mevcut
KOSGEB Kanunu gerek KOBİ gerek esnaf ve sanatkârdan sadece imalatçı olanlarına
kredi verilmesini öngörüyor. Dolayısıyla, bu çerçevede baktığımız zaman sizin
bahsettiğiniz rakamlar doğrudur ama biz mevcut Kanun’la sadece imalatçı esnaf
ve sanatkâra kredi verme imkânına sahibiz. Ben daha evvel açıkladım, hizmet
sektörünü, kadın girişimlerini destekleme noktasında beyanatım var, doğrudur.
Bu konuyla ilgili KOSGEB Kanunu’nda bir değişiklik yapmamız gerekiyor. KOSGEB
Kanunu’ndaki değişikliğimizi de hazırladık ve KOSGEB Kanunu inşallah gelir
gelmez, süratle Meclisimizden geçtikten sonra, KOSGEB Kanunu’yla beraber,
değişen maddesiyle beraber, gerek hizmet sektörüne gerek kadın
girişimcilerimize vereceğimiz desteklerimizi artıracağız. Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. BAŞKAN – Teşekkür ederim. ŞENOL BAL (İzmir) – Bizim sorularımıza neden cevap vermediniz
Sayın Bakan? BAŞKAN – Sayın Bal’ın bir sorusu vardı, bu adalet yüksek
müşavirliği, üniversite genel sekreterleri falan… SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; evet, atladım, özür diliyorum. Bu, komisyon görüşmeleri noktasında Plan ve Bütçe
Komisyonunda getirilmiş olan bir öneriydi ve yapılan Komisyon toplantısında da
bu öneri kabul edildi ve zaten bu kanunun adı da Sanayi ve Ticaret Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Genel Kadro ve
Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı diye geldi. Yani bir yerde,
Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve diğer, Devlet
Memurları Kanunu da böyle bir kanunun içine konulmuş oldu. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bu, sizin kanun değil yani! “Torba
kanun.” BAŞKAN – Sayın Bakanım, siz tamamladınız mı konuşmanızı efendim? SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) –
Tamam. Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, Sayın Bakana bu konuyla
ilgili bir soru sorabilir miyim? BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, böyle bir usul yok.
Karşılıklı sohbete döndü. BAŞKAN – Sayın Susam, biraz sonra gruplar adına konuşmalar filan
var, orada yapalım veya soru-cevap kısmında sorun. MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Peki o zaman. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakanıma ve milletvekili
arkadaşlarıma. Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 1’inci maddeyi okutuyorum: SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞININ
TEŞKİLAT VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN, DEVLET MEMURLARI KANUNU VE GENEL KADRO VE
USULÜ HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMEDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN
TASARISI MADDE 1- 8/1/1985 tarihli ve 3143 sayılı
Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 36/A
maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “Sanayi ve Ticaret Uzmanı ve Uzman Yardımcısı MADDE 36/A- Bakanlık merkez
teşkilatı ana hizmet birimlerinde, Sanayi ve Ticaret Uzmanları ile Sanayi ve
Ticaret Uzman Yardımcıları istihdam edilir. Sanayi ve Ticaret Uzman
Yardımcılığına atanabilmek için 14/7/1965 tarihli 657
sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinde sayılan genel şartlara
ilâve olarak; a) En az dört yıllık eğitim
veren yüksek öğretim kurumlarının hukuk, siyasal bilgiler, iktisat, işletme ve
iktisadi ve idarî bilimler fakülteleri ile mühendislik fakültelerinin
yönetmelikle belirlenecek bölümlerinden ya da bunlara denkliği Yükseköğretim
Kurulunca kabul edilmiş yurt dışındaki yüksek öğretim kurumlarından mezun
olmak, b) İngilizce, Fransızca
veya Almanca dillerinden en az birinde Kamu Personeli Yabancı Dil Bilgisi
Seviye Tespit Sınavından asgari (C) düzeyinde belge almış olmak, c) Yapılacak yarışma sınavında başarılı olmak, d) Sınavın yapıldığı yılın Ocak ayının ilk gününde otuz yaşını
doldurmamış olmak, şarttır. İkinci fıkraya göre uzman
yardımcılığına atananlar, en az üç yıl fiilen çalışmak, her yıl olumlu sicil
almak ve istihdam edildikleri birimlerce belirlenecek konularda
hazırlayacakları uzmanlık tezinin oluşturulacak tez jürisi tarafından kabul
edilmesi kaydıyla, açılacak yeterlik sınavına girme hakkını kazanırlar.
Yeterlik sınavlarında başarılı olanlar, Sanayi ve Ticaret Uzmanı kadrolarına
atanırlar. Yeterlik sınavında başarısız olanlar veya sınava girmeye hak
kazandığı halde geçerli mazereti olmaksızın sınav hakkını kullanmayanlar,
hazırlayacakları uzmanlık tezi kabul edilmeyenler ile olumsuz sicil alanlar,
Sanayi ve Ticaret Uzman Yardımcılığı unvanını kaybederler ve durumlarına uygun
diğer kadrolara atanırlar. Sanayi ve Ticaret Uzman Yardımcılarının yarışma, tez hazırlama ve
yeterlik sınavları ile Sanayi ve Ticaret Uzmanları ile Sanayi ve Ticaret Uzman
Yardımcılarının çalışma, eğitim ve diğer konulara ilişkin usul ve esaslar
yönetmelikle düzenlenir.” BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu.
Sayın Aslanoğlu, buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan,
yüce Meclisin çok değerli üyeleri; hepinize saygılar sunarım. Değerli arkadaşlarım, ben şunu isterdim: Sanayi Bakanlığıyla
ilgili bir yasa görüşülürken bugün burada, esnafın, sanayicinin içinde olduğu
şartlar, koşullar nedir, o konuşulsaydı çok saygı duyardım. Ama ben şimdi size
birkaç örnek göstereceğim arkadaşlar: Sayın Bakan, 4 bin liralık bir çek,
vadesi 10/12/2008, daha on beş gün var ve 9 tane
ciranta var bu çekte. Son ciranta, bir şekilde bir banka tarafından, kredisini
ödeyememiş, acz içine düşmüş ama bir şekilde bir
ihtiyati tedbir… Namuslu, şerefli, teamül olan bu tüm cirantalara, hepsine
birden ödeme emri ve ihtiyati haciz… Şimdi değerli arkadaşlarım, Türkiye’de esnaf bu durumda. Şimdi,
siz sanayicisiniz, bir sanayicinin elinden -sattığı çek bir teamül Türkiye’de-
bir sürü çek geçiyor. Diyelim ki bir sanayici bir ayda 100 milyarlık, 150
milyarlık çek verdiyse, geçtiyse elinden, eğer daha vadesi gelmeyen milyarlarca
liralık çek ciro ettiyse, eğer böyle bir uygulamada bir sanayici bir günde 500
milyarlık bir ödemeyle karşı karşıya gelirse, bu sanayici yaşayabilir mi
arkadaşlar? Ben beklerdim ki Türkiye’deki bankalarla, tüm finans kurumlarıyla
“Gelin kardeşim buraya, bu ülke bizim, bu ülkede üretimi yok edemeyiz.” Şu
üzerine ihtiyati haciz alınan insanlar artık, demin konuştuk, fişlendi. Yaşamları
bitti bu insanların, yaşamları bitti. Artık sicil affı da nasılsa yok -ona da
geleceğim arkadaşlar- onun için şurada cirantalardan dolayı ihtiyati haciz
kararı alınan yedi tane ciranta… Günahı yok. Çekin vadesi gelse, çekin
vadesinde borçlu tarafına ödenmese tabii cirantaya git ama daha çekin vadesi
gelmemiş arkadaşlar. Niye? Bu, hayatın gerçekleri. Çoğunuz
ticaret yapıyorsunuz. Bir günde tüm ciro ettiğiniz çekler üzerinize gelirse ne
yaparsınız? Değerli arkadaşlarım, ben bunların konuşulmasını isterdim ama
maalesef kadro… Kanuna da geleceğim. İkinci konu sicil affı. Sayın Bakan, cevabınızı dinledim. Eğer kanun maddesi yetmiyorsa,
Merkez Bankası ve bankalara bir yaptırım yapamıyorsanız kanunu yarın sabah
getirin; bankalara, Merkez Bankasına bunu yapmamalarının… Topu onlara atmak
değil... Bunu niçin yapmıyorlar? “Bunu yap.” dersin kardeşim, yarın sabah
yaptırırsın. SEDAT KIZILCIKLI (Bursa) – Bankalar özerk Mevlüt
Ağabey. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Ama biz burada geçen dönem
sicil affını çıkarmamıza rağmen eğer uygulanmayan bir kanunsa bunu uygulamak
sizin göreviniz, ama hâlâ daha diyoruz ki: “Bunu bankalar yapmıyor.” Arkadaş,
niye o zaman biz burada kanun çıkarıyoruz? Sayın Bakan, Sayın Şandır’ın sorduğu
soruya verdiğiniz cevabı dinledim. Yarın sabah, Türkiye'nin en büyük sorunu,
Türkiye'deki esnafın en büyük derdi… Zaten mağdur olan kesim bunlar. Zamanında
bu garipler gibi hiçbir suçu olmadan, hiçbir günahı olmadan, bir 4 bin liralık
çekten dolayı icra takibine uğramış… Bunların bir daha yaşama hakkı yok
arkadaşlar. Hemen sicilleniyorlar. Tabii, biz dürüst esnafı korumak zorundayız. Ama bugün “can suyu”
dediğiniz kredi, “can suyu” denilen kredi, en mağdur, işi en zor, tefecinin
elinde olan, tefeciye düşmüş… Mal alırken biliyor onun aczini, bankadan kredi
alamıyor. Mecburen, aldığı ham maddeyi 2 kat pahalı alıyor bu insanlar. Peşin
parası yok, bir yerden kredi alamıyorlar. Eğer can suyu lazımsa bunlara can
suyu lazım ve bu can suyu kredisini yedi banka kanalıyla değil, can suyu
kredisini Türkiye esnaf kefalet odaları kanalıyla verseydiniz gerçek yerini
bulurdu. Bankalar, anapara riski kendisinde olduğu için, hiçbir şekilde,
protesto olmuş zamanında, bir şekilde çeki karşılıksız çıkmış zamanında,
bunların hiçbirine bir kuruş para vermez arkadaşlar. Ben bunu bir kez daha
dikkatlerinize sunuyorum. Sayın Bakan, tabii, eğer konuşsaydık şunun konuşulmasını isterdim:
Teşvik sistemi 31/12’de sona eriyor arkadaşlar. Türkiye’de kırk sekiz ilde
uygulanan teşvik, 5084 sayılı Yasa 31/12’de bitiyor. Hani her yere fabrika
yapılacaktı ya… Geçen dönem burada arkadaşlarım bayram yaptılar, teşvike giren
bazı illerimiz. Dedim ki: “Arkadaşlar, bayram yapmayın. Bu teşvik sistemiyle
size teşvik gelmez, fabrika yapılmaz.” Soruyorum ben arkadaşlarıma: Arkadaşlar,
bazı illerimize, Şırnak’a fabrika yapıldı mı, soruyorum. Hakkâri’ye yapıldı mı,
soruyorum; Tunceli’ye yapıldı mı, soruyorum. Hep öyle bazı illerimize…
Antep’ten Adıyaman’a kaydı, Adana’dan Osmaniye’ye kaydı, İzmir’den Uşak’a
kaydı, Denizli’den Afyon’a gitti. MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) – Isparta. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Isparta’ya gitmiş bak. Ama bugün o Antep’teki, bugün Denizli’deki, bugün Adana’daki çoğu
sanayici de güç durumda. 31/12’de bitiyor arkadaşlar bu teşvik yasası. Sanayici
ne yapacak, gelin bunu konuşalım. Sanayici ne yapacak arkadaşlar? Yani “Önümü
göremiyorum.” diyor. “Benim teşvikim bitti, 31/12’de sona erdi benim teşvikim,
ben ne yapacağım? ” diyor. “Elektriğime indirim alacak mıyım?” diyor.
“İşçilerime uyguladığınız stopaj ne olacak?” diyor. Herkes
bir bekleyişte. Bunları daha… Arkadaşlar şurada bir ay kalmış, eğer
Türkiye’de biz bunu bir ay önce planlayamıyorsak yazıklar olsun bize. Nasıl
üretimden verimlilik bekleriz? Bir başka konu: Vergi
taksitlendirmesi yapacağız. Zaten vergisini ödeyen adam… Sanayicinin en büyük
girdisi doğal gaz, sanayicinin en büyük girdisi elektrik, gelin, bunlarda uzun
vadeli taksitlendirme yapalım. Bu insanlar şu anda… Türkiye’deki sorun likidite
krizi. Bunlar bir yerden kaynak bulamıyor. Gelin bu insanların ödediği
kaynakları, elektriğine, doğal gazına -en büyük iki girdisi- gelin bunları -TEDAŞ’ı finanse edin, BOTAŞ’ı finanse edin- uzun vadeli
taksitlendirelim arkadaşlar. Almayın demiyorum. Teminat mektubu versin sanayici
ama bunlara bir kaynak yaratalım. Bunları her ay ödemesin bu sanayici bir sene.
Sonra, verilen bu can suyu kredisi bir yıllık. Arkadaşlar bir yıl
ödemesiz üç yıl vermezseniz hiçbir işe yaramaz. Ha ne yapacaklar biliyor
musunuz arkadaşlar? Bankalar kendi risklerini kapatacaklar. Değerli arkadaşlarım, tabii biz bu yasaya… Sanayi Bakanlığına
değil 100, değil 250, bin kişi alsın ama sanayi olsun, üretim olsun. Üretim
olmayan yerde bin kişi alsan ne olur? Üretim yok ki... Önce yasa 100 kişiyle
geldi arkadaşlar komisyona. Komisyona 100 kişiyle geldi, 250 kişi oldu. Biz bu
yasaya Plan Bütçe Komisyonunda… PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İBRAHİM HASGÜR (İzmir) –
“Karşıyız” dediniz. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Hayır efendim, biz kabiliyetli,
becerikli eleman alınmasına karşı değiliz. Yapılan sınav şekline karşıyız. Özel
sınav olmaz! Özel sınav olmaz! Biz karşı oy yazımızda da bunu belirttik
arkadaşlar. İki: Bu yasa -çok bir şekilde- Sanayi Bakanlığı uzman yardımcılığı
ve uzmanla ilgili bir yasa arkadaşlar. Çok sade bir yasa olmasına rağmen… Ama
tabii orada da sorduk, “önerge” deyip geçtiler, önergeye karşı olmamıza rağmen. Şimdi, ben tabii hâlâ merak ediyorum, komisyonda kimse cevap
vermedi. Burada Adalet Bakanlığı Yüksek Müşavirliği ihdas edildi. Niye edilir
bilmem. K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Fena mı, çorba yasa işte! FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Adrese teslim bir şey mi var,
onu da bilmiyorum. K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Çorba yasa var! FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – İki: Arkadaşlar, herhâlde bir
iki üniversitede genel sekreter… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Bu işin içinde bir şey var demek
ki… FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan. Arkadaşlar, böyle bir sade ve Sanayi Bakanlığına becerikli,
kabiliyetli, Sanayi Bakanlığının geleceğini çizen uzman yardımcıları ve uzman
kadrosu gibi bir yasa… RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Gibi görünüyor… FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Böyle bir yasa getirilmesine
rağmen… Ama her nedense bilemiyorum, bunun nedenini de merak ediyorum. Biz
aslında değil 250 kişi arkadaşlar, üretim olan ülkede Bakanlığımıza bin kişi
alalım. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yazık oluyor, yazık! FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Becerikli, üreten ama adil, ama
adil, ama adil, ama adil… MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Kadrolaşmak için değil… FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Çok böyle halisane bir şeyde
Adalet Bakanlığı Yüksek Müşaviri, üniversiteler arası genel sekreterleri de
böyle gayri adil bir şekilde gelirse, o çok güzel duyguları da yok edip
gidiyor. Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar) K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Şimdi önerge verirler ha! BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, çalışma süremizin
tamamlanmasına çok az kalmıştır. Dolayısıyla bir grup adına arkadaşın
konuşmasına yeterli vaktimiz yoktur. Yaptığınız çalışmalar için bütün Türkiye
Büyük Millet Meclisi milletvekili arkadaşlarımıza, Genel Kurula, grup başkan
vekili arkadaşlarımıza, Sayın Bakanlarımıza teşekkür ediyorum, Alınan karar gereğince (10/21 ve 94) esas numaralı Meclis
araştırması önergeleri ile kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için
2 Aralık 2008 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Sizlere hayırlı hafta sonları diliyorum, arkadaşlarımıza hayırlı
geceler diliyorum. Kapanma Saati :
22.55 |
|