DÖNEM: 23                            CİLT: 31                    YASAMA YILI: 3

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

21’inci Birleşim

25 Kasım 2008 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I.    -  GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.   - GELEN KÂĞITLAR

III.  - YOKLAMALAR

IV.  - OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.-    TBMM Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in, İstanbul Milletvekili Gündüz Suphi Aktan’ın vefatı dolayısıyla merhuma Allah’tan rahmet, Milliyetçi Hareket Partisine, milletvekillerine, milletimize, Dışişleri Bakanlığı camiasına ve kederli ailesine baş sağlığı dileyen konuşması

    

V. -   GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.-    Bitlis Milletvekili Cemal Taşar’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

2.-    Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu’nun, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

3.-    Edirne Milletvekili Necdet Budak’ın, Edirne’nin düşman işgalinden kurtuluşunun 86’ncı yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması  

VI.- AÇIKLAMALAR

1.-    Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

2.-    Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

3.-    Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis’in, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

4.-    Hatay Milletvekili Sadullah Ergin’in, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

5.-    Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ne ilişkin açıklaması

6.-    Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Edirne’nin düşman işgalinden kurtuluşunun 86’ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.-    Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 29 milletvekilinin, orman köylülerinin ve ormancılık kooperatiflerinin sorunları ile ormancılıktaki diğer sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/285)

2.-    Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 30 milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/286)

3.-    Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 20 milletvekilinin, küresel krizin ülkemize etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/287)

B) TEZKERELER

1.-    İngiltere-Glasgow’da düzenlenecek olan “Göç alan şehirler” konulu konferansa ismen davet edilen TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Eskişehir Milletvekili Hasan Murat Mercan’ın icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/602)

2.-    Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) yetkilileri ve Hollandalı milletvekillerinin iş birliğiyle “ana ve yeni doğan” sağlığının artırılması amacıyla Hollanda’nın Lahey şehrinde düzenlenecek toplantıya davete bir Parlamento heyetiyle icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/603)

C) Önergeler

1.-    Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Cumhurbaşkanlığı Seçimine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/62)  doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/100)

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

 

1.-    Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/628) (S. Sayısı: 281)

2.-    İskân Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/539) (S. Sayısı: 251)

3.-    Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan ve 4 milletvekilinin; Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu ile Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (2/224, 1/545) (S. Sayısı: 229)

4.-    Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/537) (S. Sayısı: 236)

5.-    Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler (BM) Gıda ve Tarım Örgütü (GTÖ) Arasında GTÖ Orta Asya Alt Bölge Ofisi Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/397) (S. Sayısı: 242)

6.-    Avrupa Topluluğu Rekabet Edebilirlik ve Yenilik Çerçeve Programının (2007-2013) Girişimcilik ve Yenilik Özel Programına Türkiye Cumhuriyeti’nin Katılımı Konusunda Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Topluluğu Arasında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/596) (S. Sayısı: 271)

7.-    Kuzey Atlantik Antlaşmasına Hırvatistan Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/654) (S. Sayısı: 299)

8.-    Kuzey Atlantik Antlaşmasına Arnavutluk Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/655) (S. Sayısı: 300)

9.-   Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/567) (S. Sayısı: 227)

10.-  Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/608) (S. Sayısı: 266)

11.-  Posta Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/491) (S. Sayısı: 230)

12.-  İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç ile Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 38 milletvekilinin; Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/266, 2/268) (S. Sayısı: 257)

13.-  Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

14.-  Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/543) (S. Sayısı: 263)

15.-  Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/526) (S. Sayısı: 218)

16.-  Asya-Pasifik Uzay İşbirliği Örgütü (APSCO) Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/367) (S. Sayısı: 114)

17.- Erişme Kontrollu Karayolları Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/569) (S. Sayısı: 239)

18.-  Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut’un; Dernekler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 22 Milletvekilinin; 23.11.2004 Tarihli ve 5253 Sayılı Dernekler Kanununun 27. Maddesinde Kızılay ile İlgili Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile İçişleri Komisyonu Raporu (2/290, 2/286) (S. Sayısı: 283)

19.-  Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Litvanya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayii İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/278) (S. Sayısı: 19)

20.-  Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Savunma Sanayii Alanında İkili İş Birliği Süresince Mübadele Edilen veya Oluşturulan Gizlilik Dereceli Bilgi ve Malzemelerin Karşılıklı Korunması Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/283) (S. Sayısı: 21)

IX.- OYLAMALAR

1.- Avrupa Topluluğu Rekabet Edebilirlik ve Yenilik Çerçeve Programının (2007-2013) Girişimcilik ve Yenilik Özel Programına Türkiye Cumhuriyeti’nin Katılımı Konusunda Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Topluluğu Arasında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

2.- Kuzey Atlantik Antlaşmasına Hırvatistan Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

3.- Kuzey Atlantik Antlaşmasına Arnavutluk Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Litvanya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayii İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.-    İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek’in, YAŞ toplantısında ihraç kararı alınmamasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Savunma Bakanı M.Vecdi Gönül’ün cevabı (7/4767)

2.-    Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, orman yangını söndürme uçaklarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/4772)

3.-    Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün özelleştirilen işletmeler ile satılan ve kiralanan kamu taşınmazlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/4785)

4.-    İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Sudan Cumhurbaşkanının Türkiye ziyaretine ilişkin Başbakandan sorusu ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın cevabı (7/4787)

5.-    İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, Halkbank’ın verdiği bir krediye ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı (7/4797)

6.-    İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, bölücü terör örgütünün kullandığı bomba ve mayınların menşeine ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın cevabı (7/4837)

7.-    Bursa Milletvekili Onur Öymen’in, Türkiye’nin Kafkaslara yönelik önerisine ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın cevabı (7/4838)

8.-    Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da uygulanan AB destekli projelere ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın cevabı (7/4840)

9.-   Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, devredilen TBMM Lojmanlarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/4874)

10.-  Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’daki okullarda branş öğretmeni açığına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/4879)

11.-  İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın, merkezî hastaneler randevu sistemine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/4888)

12.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Göle ilçesinde yapılacak devlet hastanesine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/4896)

13.-  Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da yapılacak devlet hastanesine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/4897)

14.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli’deki sağlık hizmetlerinin yeterliliğine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/4898)

15.-  Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Silifke’de bölge hastanesi yapılmasına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/4901)

16.-  Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir banka genel müdürüyle ilgili bir iddiaya ve bankacılık sektöründeki yabancı payına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı (7/4932)

17.-  İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Rusya ile dış ticarette yaşanan sorunlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’in cevabı (7/4933)

18.-  Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, bankaların aldığı hesap işletim ücretine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı (7/4969)

19.-  İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, kamu bankalarının sponsorluk ve reklam giderlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı (7/4982)

20.-  Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, ABD Büyükelçiliğinin incelemede bulunduğu iddiasına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın cevabı (7/5006)

21.-  Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in, yurt dışına çıkışlarda yaşanan sorunlara ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın cevabı (7/5007)

22.-  İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Cumhurbaşkanının Ermenistan’a gitmesine ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın cevabı (7/5008)

23.-  Bursa Milletvekili Onur Öymen’in, Cumhurbaşkanının Ermenistan’a gidişinde temas edilen konulara ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın cevabı (7/5009)

24.-  Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, Plevne Belediyesi bahçesindeki Türk Bayrağı figürüne ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın cevabı (7/5010)

25.-  Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, üniversite öğrencilerinin yurt ihtiyacının karşılanmasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/5075)

26.-  Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, kapatılan Kars Kazcılık Enstitüsüne,

        - Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, üreticilerin borçlarının yeniden yapılandırılmasına,

        - Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, kırsal kalkınma yatırımlarının desteklenmesi programına,

        - Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, TMO’nun Adıyaman’daki buğday alımına,

        - Tarımsal kooperatiflere kullandırılan kredilere,

- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, şeker politikasındaki tercihlere,                            İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/5096), (7/5097), (7/5098), (7/5099), (7/5100), (7/5101)

27.-  İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, meslek yüksekokullarının yeniden yapılandırılmasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/5175)

28.-  Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, dul, yetim, vazife ve harp malulü aylıkları arasındaki farka ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M.Vecdi Gönül’ün cevabı (7/5189)

29.-  İstanbul Milletvekili Ümit Şafak’ın, kamu gayrimenkullerinin satışına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/5200)

30.-  İzmir Milletvekili Abdurrezzak Erten’in, İzmir limanı işletme hakkının özelleştirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/5201)

31.-  İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil’in, Merkez Bankasının muhabirleri nezdindeki döviz ve altın rezervlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/5206)

32.-  Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, orman yangınlarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/5219)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 11.00’de açılarak sekiz oturum yaptı.

 

İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, küresel ekonomik kriz ve buna bağlı olarak işten çıkarmalara ilişkin gündem dışı konuşmasına Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik cevap verdi.

 

Mardin Milletvekili Gönül Bekin Şahkulubey, Mardin’in kurtuluş gününe,

İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş, Dünya Çocuk Hakları Günü’ne,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

 

Ürdün Temsilciler Meclisi Başkanı Abdel Hadi Majali’nin davetlisi olarak Ürdün’e resmî ziyarette bulunacak olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan’a refakat edecek milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

 

Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu’nun (6/816) esas numaralı sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sorunun geri verildiği bildirildi.

 

Yozgat Milletvekili Osman Coşkun ve 23 milletvekilinin, trafik kazaları konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/284) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve ön görüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen Kamu İhale Kanunu ile Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporlarının (1/584) (S. Sayısı: 253) görüşmeleri tamamlanarak, yapılan açık oylamadan sonra kabul edildi.

 

Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş;

Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, şahsına ve

Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın, Grubuna,

Sataştığı iddiasıyla birer açıklamada bulundu.

 

25 Kasım 2008 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime 19.42’de son verildi.

 

Eyyüp  Cenap  GÜLPINAR

Başkan Vekili

 

    Yusuf COŞKUN                          Harun  TÜFEKCİ

Bingöl                                         Konya

Kâtip Üye                                   Kâtip Üye

 

 

 

 

II.- GELEN KÂĞITLAR

21 Kasım 2008 Cuma

Rapor

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/536) (S. Sayısı: 305) (Dağıtma tarihi: 21.11.2008) (GÜNDEME)

 

 

 

24 Kasım 2008 Pazartesi

Raporlar

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Avrupa Toplulukları Komisyonu Arasında Katılım Öncesi Yardım Aracı (IPA) ile Temin Edilen Yardımın Uygulanması Çerçevesinde Türkiye Cumhuriyetine Sağlanan Avrupa Topluluğu Mali Yardımlarıyla İlgili İşbirliği Kuralları Hakkında Çerçeve Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/635) (S. Sayısı: 308) (Dağıtma tarihi: 24.11.2008) (GÜNDEME)

2.- Avrupa Topluluğu ile Türkiye Cumhuriyeti Arasında Türkiye Cumhuriyetinin Topluluk İstihdam ve Sosyal Dayanışma Programına Katılımı Hakkında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/522) (S. Sayısı: 309) (Dağıtma tarihi: 24.11.2008) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, vergi cenneti ülkeler listesinin ilanına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/1045) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)

2.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, RTÜK Başkanına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) sözlü soru önergesi (6/1046) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)

3.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, THY’deki çağrı merkezlerinde çalışanlara ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/1047) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)

4.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, imar planı değişikliklerine ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından sözlü soru önergesi (6/1048) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)

5.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, TV dizilerine ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet              Aydın) sözlü soru önergesi (6/1049) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)

6.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, asansörlerin denetimine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/1050) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)

7.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, işsizlik sorununa ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/1051) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)

8.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, yağlı tohum ithalatına ve yağlı tohumların desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1052) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)

9.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, KÖYDES Projeleri için aktarılan ödeneğe ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1053) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)

10.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, biyogüvenlik ve biyoçeşitlilik çalışmalarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1054) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)

11.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, kayıt dışı gıda üretiminin denetimine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1055) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)

12.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, suni bal üretiminin denetimine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1056) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)

13.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Türk Gıda Kodeksi hazırlanıp hazırlanmadığına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1057) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)

14.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, nişasta bazlı tatlandırıcı üretimine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1058) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, Ergenekon Soruşturmasında basına bilgi sızdıran kamu görevlisi olup olmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5505) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/10/2008)

2.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Kepez Belediye Başkanının TOKİ sözleşmesini açıklamamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5506) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/10/2008)

3.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, Türk Dili Kurultayında yaptığı konuşmaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5507) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/10/2008)

4.- Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun, DSİ Sivas Bölge Müdürlüğünün kapatılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5508) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/10/2008)

5.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, dinlenme ve izlenme iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5509) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)

6.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, TOKİ konutlarının denetimine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5510) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)

7.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, iptal edilen yeşil kartlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5511) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)

8.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin çiçek büfeleri açma projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5512) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)

9.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, işkence iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5513) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)

10.- İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, İzmir Aliağa’da bir firmaya verilen madencilik iznine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5514) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)

11.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, TÜİK’in, açıklamış olduğu yoksulluk sınırı istatistiklerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5515) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)

12.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Başbakanlık baskı işlerinin dışarıda yaptırılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5516) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)

13.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, bazı belediyelerde çalışan zabıtalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5517) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)

14.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, İran Cumhurbaşkanının ziyaretine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5518) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)

15.- Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, Amasya’da bir vakıf tarafından dağıtılan kömürün kalitesinin düşüklüğüne ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5519) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)

16.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, Şırnak ve İdil’de meydana gelen olaylara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/5520) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)

17.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, işkenceden yargılanan cezaevi personeline ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/5521) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)

18.- Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in, cezaevlerindeki bazı uygulamalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/5522) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)

19.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, maketten ev satışında yaşanan mağduriyetlere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/5523) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)

20.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Edirne’li çiftçilerin bazı sorunlarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/5524) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)

21.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Bartın’daki orman köylülerinin sorunlarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/5525) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)

22.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Kelkit Havzası Kalkınma Birliğine aktarılan ödeneğe ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5526) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)

23.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Kelkit Havzası Kalkınma Birliğince gerçekleştirilen etkinliklere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5527) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)

24.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Arpaçay ilçesine bağlı köylerin yol durumuna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5528) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)

25.- Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu’nun, yabancı uyruklu kişilerle yapılan evliliklere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5529) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)

26.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Özel Tim mensuplarının Şırnak ve İdil’de yapılan basın açıklamalarına müdahalesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5530) (Başkanlığa                geliş tarihi: 24/10/2008)

27.- Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün, Gökkuşağı Yolu Projesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5531) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)

28.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Kırklareli Valisi hakkındaki iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5532) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)

29.- Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak’ın, Diyarbakır Lice ilçesinde bir kişinin öldürülmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5533) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)

30.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars-Digor ilçesine bağlı bazı köylerin yol durumuna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5534) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)

31.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars-Kağızman ilçesine bağlı bazı köylerin yol durumuna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5535) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)

32.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Ağrı’nın Doğubeyazıt ilçesinde yaşanan olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5536) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)

33.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul’daki sel felaketine ve Alibeyköy deresinin ıslahına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5537) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)

34.- Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, Amasya Belediyesince sit alanında izinsiz çalışma yapıldığı iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5538) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)

35.- İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın, Ahlat’taki tarihi Selçuklu mezarlarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/5539) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)

36.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, kütüphanelerde internet bağlantısının yaygınlaştırılmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/5540) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)

37.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, kütüphanelere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/5541) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)

38.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, müzelere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/5542) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)

39.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Balıkesir Kuva-yi Milliye Müzesinin restorasyonuna ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/5543) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)

40.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Fatih’te hakkında soruşturma açılan ve görev yeri değiştirilen öğretmenlere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5544) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)

41.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, ortaöğretim felsefe dersi öğretim programı ve kılavuzu taslağına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5545) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)

42.- Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, F klavye kullanımına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5546) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)

43.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, yeni gıda kanununa ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5547) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)

44.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, yeni gıda üretimine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5548) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)

45.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Antep fıstığı üreticilerinin kuraklık kapsamı dışında bırakılmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5549) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)

46.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesindeki bebek ölümlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5550) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)

47.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, Beykoz Devlet Hastanesinin tadilatına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5551) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)

48.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, sağlık evlerindeki ebe sıkıntısına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5552) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)

49.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Niksar Organize Sanayi Bölgesinin tamamlanmasına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/5553) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)

50.- Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, F klavyenin zorunlu standart olarak uygulanmasına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/5554) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)

51.-Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Zile-Alaca ve Alaca-Sungurlu yollarının tamamlanmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5555) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)

52.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, THY çağrı merkezinin özel firmalara verilmesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5556) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)

53.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, borç yükündeki artışa ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5557) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)

54.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, futbolun geliştirilmesine yönelik çalışmalara ilişkin Devlet Bakanından (Murat Başesgioğlu) yazılı soru önergesi (7/5558) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)

55.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Kepez 100. Yıl Spor Kompleksine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5559) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)

56.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, THY dış hat seferlerinde bazı gazetelerin servis edilmediği iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5560) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2008)

57.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, Gemlik’te kurulması planlanan termik santrale ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5561) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2008)

58.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, İzmir’in şebeke suyundaki arsenik konusunda müfettiş görevlendirilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5562) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/10/2008)

 

 

 

 

 

 

25 Kasım 2008 Salı

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 29 Milletvekilinin, orman köylülerinin ve ormancılık kooperatiflerinin sorunları ile ormancılıktaki diğer sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/285) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.11.2008)

2.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 30 Milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/286) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.11.2008)

3.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 20 Milletvekilinin, küresel krizin ülkemize etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/287) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2008)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

25 Kasım 2008 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- TBMM Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in, İstanbul Milletvekili Gündüz Suphi Aktan’ın vefatı dolayısıyla merhuma Allah’tan rahmet, Milliyetçi Hareket Partisine, milletvekillerine, milletimize, Dışişleri Bakanlığı camiasına ve kederli ailesine baş sağlığı dileyen konuşması

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, geçen hafta kaybetmiş olduğumuz İstanbul Milletvekilimiz Sayın Gündüz Aktan’ın vefatı dolayısıyla ailesine, Milliyetçi Hareket Partisi camiasına, tüm milletvekili arkadaşlarımıza, milletimize ve Dışişleri camiasına başsağlığı dileklerimi iletiyorum. Ruhu şad olsun.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. Konuşma süreleri beşer dakikadır. Hükûmet bu konuşmalara cevap verebilir. Hükûmetin cevap süresi yirmi dakikadır.

Gündem dışı ilk söz, 24 Kasım Öğretmenler Günü münasebetiyle söz isteyen Bitlis Milletvekili Cemal Taşar’a aittir.

Sayın Taşar, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Bitlis Milletvekili Cemal Taşar’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

CEMAL TAŞAR (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 24 Kasım Öğretmenler Günü münasebetiyle şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, mesleklerin en güzeli ve en kutsalı olan öğretmenlik, insanlık medeniyeti kadar eskidir. Ünlü düşünür Diyojen, “Yeryüzünde öğretmenlikten daha onurlu bir meslek tanımıyorum.” diyerek, öğretmenlik mesleğinin meslekler içerisindeki yerini çok veciz bir ifadeyle ortaya koymuştur.

Toplumların kültürleri, değerleri, birikimleri öğretmen eliyle ileriki nesillere aktarılmış ve bu sayede insanlık gelişmiş, ilerlemiş ve modernleşmiştir. Çağı yakalama ve daha ileri gitme adına çaba harcayan toplumların öğretmenlik mesleğine ve öğretmenlerine gereken önemi ve değeri vermeleriyle doğru orantılı olmuştur. Bu değer ise öğretmenlerin yetiştirilmesinden göreve atanmasına, çalışma şartlarından çalışma sistemlerine kadar birçok alanda gerekenin yapılmasıyla mümkündür.

Değerli milletvekilleri, öğretmen, gücü nispetinde, erdemli bir toplumun oluşmasına katkı sağlayabilir. Bu sebeple Hükûmetimiz, öğretmenlerimizi, değişen ve gelişen toplumumuzun saygın bir üyesi hâline getirme çabası ve misyonu içerisindedir. Geçmişte yapılan ihmaller nedeniyle öğretmenlerimiz büyük sorun ve sıkıntılarla karşı karşıya kalmışlardır. Bunun için iktidarımız, öğretmenlerimizin hayat standartlarını yükseltmek, çalışma şartlarını daha iyi hâle getirmek için olağanüstü çaba sarf etmiş, bu sebeple birçok projeyi de hayata geçirmiştir.

Partimizin iktidara geldiği 2002 tarihinden bugüne kadar, Hükûmetimizin, değerli öğretmenlerimizle ilgili yaptığı önemli hizmetlerden kısaca bahsetmek istiyorum: Öğretmenlerimizin özlük haklarında ciddi iyileşmeler sağlanmıştır. Hazırlık ödeneği ve ek ders ücretleri önemli ölçüde artırıldı. Öğretmenlik mesleğine kariyer basamakları sistemi getirilerek öğretmen-uzman öğretmen-başöğretmen devri başladı. Bu kademelerdeki öğretmenlerimizin maaşlarını artırmak suretiyle kısmi de olsa ek bir iyileşme yapılmış oldu. Bu kademelendirme öğretmenlik mesleğinin daha da gelişmesine katkı sağlamıştır. Öğretmenlerimizin atama ve tayin kuyruklarından kurtarılması, atama ve tayinlerin artık öğretmenliğin onuruna yakışır hâle getirilmesi yine bu iktidar dönemine nasip olmuştur. Objektif kriterlere bağlanarak İnternet ortamında yapılan öğretmen tayinlerinin dengeli bir şekilde yurt içine de yayılması sağlanmıştır. Bilim ve teknolojiyi eğitim-öğretimde daha etkin kullanmak amacıyla okullarımız bilgisayarlarla donatıldı. Ayrıca tüm okullarımızın bilgisayar ve fen laboratuvarları kurulumu devam etmektedir. Öğretim programları öğrenci merkezli ve aktif öğrenmeyi sağlayacak şekilde yenilenerek uygulamaya başlandı. Başarılı öğretmenlere okulda yöneticilik yolu açıldı. Bu listeyi uzatmak mümkün ancak zamanımız buna da müsait değildir. Elbette ki fedakâr öğretmenlerimizin hak ettiği yere gelmesi için daha çok çalışmamızın gerektiği bilincindeyiz.

Değerli milletvekilleri, Mustafa Kemal Atatürk’ün “Geleceğin güvencesi eğitime, eğitim ise öğretmene dayalıdır.” sözünden hareketle, eğitim için ve kıymetli öğretmenlerimiz için ne yaparsak, ne kadar çok şey yaparsak yine de az olduğunun bilincindeyiz çünkü eğitime yapılan yatırım ülkemizin geleceğine yapılan yatırımdır. Bu nedenle, hükûmetlerimiz döneminde en büyük bütçe Millî Eğitim Bakanlığına ayrılmıştır, en fazla personel de yine Millî Eğitim Bakanlığına ayrılmıştır.

Sözlerime son verirken, öğretmenlik mesleğini icra eden ve gencecik dimağlara sevgi ve bilgi tohumları ekerek aydınlık bir gelecek kuran değerli öğretmenlerimizin ve tüm eğitim camiamızın Öğretmenler Günü’nü yürekten kutluyor, ayrıca Hakk’ın rahmetine kavuşmuş olan öğretmenlerimize de Allah’tan rahmet diliyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, tabii ki Öğretmenler Günü münasebetiyle söz isteyen pek çok arkadaşımız var ama onların hepsine kürsüden söz verme imkânı bulamadık ama konunun ehemmiyetine binaen bu arkadaşlarımıza yerinden söz imkânı vereceğim.

Sayın Koçal, buyurun efendim.

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

24 Kasım Öğretmenler Günü nedeniyle biz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutluyoruz. Başta Başöğretmen Atatürk olmak üzere, eğitime katkı veren, görevi başında şehit olan öğretmenlerimizi saygıyla anıyoruz. Bu onurlu görevi sürdüren öğretmenlerimize sağlık ve başarılar diliyoruz.

Bütün meslek grupları içerisinde saygınlığı en çok hak eden mesleklerden biri hiç kuşkusuz kutsal öğretmenlik mesleğidir. Kendilerinden hak ettikleri saygınlık bile esirgenen öğretmenlerimizin bayramlarını çok buruk kutladıklarının farkındayız. Çağdaş ve uygar toplumların rehberi, eğitimin temel taşları olan öğretmenlerimizin sosyal ve ekonomik sorunlarının çözümlendiği bir Türkiye hepimizin özlemidir. Atatürk devrimlerinin yılmaz savunucusu, demokrasiyi ve cumhuriyet kazanımlarını iyice özümsemiş, laik ve çağdaş eğitimi ayakta tutma mücadelesi veren eğitim emekçilerimizin grevli, toplu sözleşmeli sendika hakkına kavuşmaları kaçınılmazdır. Bu mücadelede Cumhuriyet Halk Partisi üzerine düşen görev ve sorumluluğun bilincindedir.

Bu dönemde emekli olan arkadaşlarımıza sağlık ve esenlikler, yeni göreve başlayanlara başarılar diliyoruz. Ülkemizin ve geleceğimizin sahibi ve mimarı olan sevgili öğretmenlerimizin senede bir gün değil her gün hatırlanması gerektiğine inanıyor, hepsine saygı ve sevgilerimizi sunuyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Koçal.

Sayın Şandır, buyurun efendim.

2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çok teşekkür ediyorum efendim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü yürekten kutluyoruz. Tüm öğretmenlerimizin ellerinden öpüyorum, onlara sağlık ve başarılar diliyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, öğretmenlerimizi geleceğin mimarı olarak görüyoruz. Kendi kimliğimizle kendi topraklarımızda egemen ve bağımsız yaşamanın yegâne garantisi öğretmenlerimizin yetiştirdiği nesillerimizdir. Dolayısıyla, öğretmenlerimiz her türlü takdirin üzerindedir ve onların sorunları her türlü hesabın dışında tutulmalı ve mutlak onurlu, sağlıklı bir yaşamın şartları öğretmenlerimiz için temin edilmelidir. Öğretmelerimiz ve tüm eğitim camiasının, eğitim kurumlarında çalışan insanlarımız dâhil, çocuklarımızı, geleceğimizi, neslimizi emanet ettiğimiz bu kurumun tüm çalışanlarının özlük haklarının iyileştirilmesini, yaşam koşullarının iyileştirilmesini ve gerçekten, öğretmen olmanın onurunun yaşatılmasını Milliyetçi Hareket Partisi olarak talep ediyoruz, önemsiyoruz ve kendi iktidarımızda da taahhüt ediyoruz.

Tüm öğretmenlere, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak tekrar saygılar sunuyor, ahirete intikal etmiş olanlara rahmetler diliyoruz, tüm öğretmenlerimize tekrar saygılar, sevgiler sunuyoruz efendim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şandır.

Sayın Halis, buyurun.

3.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis’in, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Ben de Türkiye’de Öğretmenler Günü’nü kutluyorum. Ancak, her ne kadar biz öğretmenlere övgü düzsek de ne yazık ki Türkiye’de öğretmenlerin yaşam koşullarının çok kötü olduğunu, daha dün, evvelsi gün yapılan istatistikler ve gazete haberlerinden anlamak çok mümkün. Öğretmenlerimizin yüzde 80’ine yakını asıl meslek olan öğretmenliğinin dışında farklı işler yaparak ekonomik geçimini sağlamak durumunda kalmışlardır. Tabii, bu da ister istemez öğretmenlere düzmek istediğimiz övgüleri boşa çıkaracak bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır.

Tabii, her şeyden önce, öğretmenler düşünce ve örgütlenme özgürlüğü itibarıyla ciddi bir zorluk çekmektedirler. Her ne kadar öğretmenleri düşünce ve örgütlenme özgürlüğü temelinde sarmalayan, kucaklayan sendikalar varsa da bu sendikal çalışmalar önünde de çok ciddi engeller vardır ve yine, öğretmenlerin atamaları önünde ciddi engeller vardır. En önemlisi de eş atamalarında birbirlerinin yanına gelemeyen, uzunca yıllar ayrı kalan eşlerin durumu acı bir durumdur. Yine, öğretmenlerin kariyer basamaklarına ayrılması, aynı işi yapan aynı kişilerin, aynı çatı altında farklı maaş almaları, ne yazık ki Anayasa’nın eşitlik ilkesine de denk düşmeyen bir durumdur.

Biz, bu Meclisten, bundan böyle öğretmenlerin yaşam koşullarını daha iyi bir noktaya getirebilecek çalışmalar bekliyoruz ve hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Halis.

Sayın Ergin…

4.- Hatay Milletvekili Sadullah Ergin’in, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Ben de 24 Kasım Öğretmenler Günü’müzü kutluyorum. Bu Genel Kurulda bulunan tüm milletvekili arkadaşlarımız ve bizler öğretmenlerimizin eseri olarak buralardayız. Her türlü siyasi mülahaza dışında, tüm öğretmenlerimizi AK PARTİ Grubu adına saygı ve minnetle yâd ediyor, anıyorum.

Öğretmenlerimizin çalışma şartlarının iyileştirilmesi noktasında bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da grubumuz her türlü katkıyı vermeye devam edecektir.

Tüm öğretmelerimizi tekrar saygıyla, minnetle anıyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ergin.

Evet, bu vesileyle bizler de tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutluyoruz. Ebediyete intikal etmiş olanlara Allah’tan rahmet diliyoruz. Kendilerinin önünde bir kez daha saygıyla eğiliyoruz.

Gündem dışı ikinci söz, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü münasebetiyle söz isteyen Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu’na aittir.

Sayın Türkmenoğlu, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

2.- Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu’nun, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

AYŞE TÜRKMENOĞLU (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü nedeniyle gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi 25 Kasım tüm dünyada kadınlara karşı şiddetin kınandığı ve protesto edildiği bir gündür. Bütün dünya bugün dolayısıyla kadına yönelik şiddeti şu ya da bu şekilde yeniden, bir kez daha gözler önüne sermekte, gündeme getirmekte ve çözüm yolları bulmaya çalışmaktadır.

Hayatın tüm alanlarına nüfuz eden şiddet, sadece kadınlarda değil, bu şiddete tanık olan çocuklarda, şiddeti uygulayanlarda, kısaca toplumun tümünde onarılmaz yaralar açmaktadır.

Değerli milletvekilleri, toplumumuzda kadına yönelik şiddet ve töre cinayetleri tüm çabalara rağmen ne yazık ki hâlen devam etmekte, 21’inci yüzyıla girmiş olmamıza rağmen şiddetin çeşitleri ve boyutları da devam etmektedir. Gün geçmiyor ki bir yazılı veya görsel medya kuruluşunda, kadınlara karşı uygulanan değişik şiddet eylemleri yer almasın, kadınların gerek maddi -cismani ve bedenine- gerekse manevi olarak maruz kaldıkları şiddet, görüntülere takılmasın, rastlanmasın.

Kadının bedenen erkeğe göre daha zayıf bir yapıda olmasından dolayı da hem nitelik ve hem de nicelik olarak daha yoğun yaşadığı şiddet, bakın Birleşmiş Milletlerin kadınlara karşı şiddetin tasfiye edilmesine dair bildirisinde nasıl tanımlanmıştır: “Şiddet, ister kamusal ister özel yaşamda meydana gelsin, kadınlara fiziksel, cinsel veya psikolojik acı ve ıstırap veren veya verebilecek olan cinsiyete dayanan bir eylem veya bu tür eylemlerle tehdit etme, zorlama veya keyfî olarak özgürlükten yoksun bırakmadır.”

Türkiye’de aile mensuplarının kadınlara uyguladığı şiddet, sözlü, psikolojik şiddet yoluyla kadınları ekonomik ihtiyaçlardan yoksun bırakmaktan dayağa kadar ve töre cinayetlerine kadar devam etmektedir.

Birçok şiddet eylemi, töre cinayetleri, küçük yaşta evlilik, berdel ve beşik kertmesi de dâhil zorla evlendirme gibi geleneksel uygulamalardan da kaynaklanmaktadır. İntihar etmiş gibi görünen bazı kadınlar aslında aile mensupları tarafından öldürülmüş ya da intihar etmeye mecbur bırakılmıştır.

Erkekler de aile içi şiddete maruz kalabilir ama kurbanların çok büyük çoğunluğu kadınlardır. Tahminlere göre tüm dünyada 3 kadından 1’i yaşam süresi içinde bir kez de olsa dövülmekte ve diğer yollarla taciz edilmektedir. Tacizi yapan kişi ise genellikle kendi ailesinden biri ya da tanıdığı bir kişidir. Öldürülen kadınların yüzde 40’ı ile 70’i yakın ilişki içinde bulundukları kişiler tarafından öldürülmektedir. Türkiye’de yapılan bir dizi küçük ölçekli araştırma kadınlara yönelik şiddetin daha da fazla ileri gitmiş olabileceğini söylemektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde kadın-erkek eşitliğini sağlamaya dönük çabalar her geçen gün artmaktadır. Özellikle son yıllarda sosyal taraflar ve yüce Meclisimizin saygıdeğer üyeleri sayesinde kadın-erkek eşitliğinin sağlanması yolunda  kadın-erkek eşitliğinin yasal anlamda eşitlikli bir güvenceye kavuşması ve Medeni Kanun, Ailenin Korunmasına Dair Kanun, aile mahkemelerinin kurulması, İş Kanunu ve töre cinayetleriyle mücadelede en ağır hükümlerin yer aldığı yeni Türk Ceza Kanunu gibi değişiklikler Meclisimizin yüz akıyla yaptığı değişikliklerdir. Ancak tüm ülkelerde olduğu gibi kadınlar yasal anlamda eşit haklara sahip olsalar da bunların hayata geçirilmesinde hâlâ sorunlar yaşanmaktadır.

Bu anlamda, kadına karşı şiddetin sona erdirilmesi amacıyla kadından sorumlu Devlet Bakanlığımız ve Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü tarafından birçok olumlu çalışmaya imza atılmıştır.

2007 yılında başlatılan Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Yaygınlaştırılması Projesi kapsamında kadına yönelik şiddetle mücadelede kamu yetkililerinin duyarlılığının artırılması sağlanmıştır.

Kadın konukevlerine yönelik hizmet sunum ve modellerinin geliştirilmesi amacıyla, ilgili kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler, medya ve sivil toplum kuruluşları temsilcilerinin katılımlarıyla çalışmalar gerçekleştirilmektedir.

25 Kasım Kadına Karşı Şiddetin Ortadan Kaldırılması Günü münasebetiyle Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’yla birlikte yürütülen Kadına Yönelik Şiddete Son Kampanyası, kamu kurumları, yerel yönetimler, sivil toplum ve özel sektörün iş birliğiyle devam etmektedir.

Yine, Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesinde Polisin Rolü ve Uygulanacak Prosedürler Eğitim Projesi’yle, şiddet mağduru kadınlar için ilk adım başvuru yerleri olan dokuz yüz yirmi bir polis merkezi ve iki yüz yetmiş altı karakolda çalışan yaklaşık 40 binin üzerindeki polisimize konuyla ilgili eğitim verilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız Sayın Türkmenoğlu.

AYŞE TÜRKMENOĞLU (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Bu kapsamda emniyet mensuplarımızın, kadına karşı şiddet, aile içi şiddet ve toplumsal cinsiyet eşitliği, şiddet mağdurlarına yaklaşım tarzı gibi konularda farkındalık ve duyarlılığının artırılmasının sağlanıyor olması da şiddetle mücadele zincirinin önemli bir halkasını oluşturmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde gerçekleştirilen ileri düzeyde kanuni düzenlemelerin yaşama geçirilmesi hâlinde ülkemizdeki kadınların yaşadığı birçok sorun çözümlenecektir. Kadınlarımızın eşit hak ve fırsatlara ulaşabilmesi için toplumun bütün alanlarına eşit bireyler olarak katılmaları temel şarttır.

Ben, tüm dünyada ve ülkemizde kadına karşı şiddetin son bulması temennisiyle sözlerime son veriyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Türkmenoğlu.

Sayın Ata, buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

5.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ne ilişkin açıklaması

AYLA AKAT ATA (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma ve Mücadele Günü’nde, Parlamentomuzda  konuşmak istedik, söz hakkı almak istedik ama AKP Grubuna verildi bu söz hakkı; biz de buradan DTP Grubu olarak kadına yönelik şiddeti kabul etmediğimizi bir kez daha belirtmek istiyoruz ve bu noktada, yasama meclisi olan yüce Meclisimizde kadına yönelik politikaların geliştirilmesi ve iyileştirilmesi, kadına yönelik pozitif ayrımcılık ilkesinin uygulanması ve bu çerçevede yasal düzenlemelerin yapılmasını temenni ediyoruz.

Ne yazık ki, bugün, kadın evde, iş yerinde, sokakta ve cezaevinde işkenceye maruz kalmakta, baskı ve zor görmekte. Biz, bir kız kardeş olarak, kız çocuk olarak, abla ve eş olarak, anne olarak toplumun yarısı olan kadınların özgürlük iddiasından asla vazgeçmeyeceklerini ve gerek cinsel gerek ulusal gerekse sınıfsal sömürüye karşı her zaman için özgürlük mücadelesi içerisinde olacaklarını ama özgürlük ve eşitlik mücadelesinin toplumun diğer bir kesimi olan erkeğin de değişim ve dönüşümünden geçtiğini bir kez daha belirtmek istiyoruz.

O yüzden, bir bütün olarak, temennimiz ve umudumuz odur ki, toplumun değişim ve dönüşüm gücünün en aktif ve dinamik üyesi olan kadınlar bu dönüşüm ve değişimi kendi içinde başlatacaklar ve bugün için Parlamentomuza belki sadece Siyasi Partiler Kanunu’nda değişiklikle -kotanın girmesi ve değişikliği- ve yine kadın-erkek eşitliği komisyonu dolayısıyla grubumuz tarafından verilen yasa tasarıları var. Bu noktada da tüm siyasi parti grupları içerisindeki kadınların, kadın milletvekillerimizin de desteğini talep ediyoruz.

Kadına yönelik her türlü ayrımcılığa “hayır” dediğimizi ve şiddetin son bulması temennimizle, bu mücadele gününde DTP Grubu adına düşüncelerimizi ifade ediyoruz.

Teşekkürler Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ata.

Gündem dışı üçüncü söz, Edirne’nin düşman işgalinden kurtuluşunun 86’ncı yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Edirne Milletvekili Necdet Budak’a aittir.

Sayın Budak, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- Edirne Milletvekili Necdet Budak’ın, Edirne’nin düşman işgalinden kurtuluşunun 86’ncı yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

NECDET BUDAK (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Edirne’nin 86’ncı kurtuluş yıl dönümü nedeniyle gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Edirne, 1361 ile 1453 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu’na doksan iki yıl başkentlik yapmış serhat şehrimizdir. Bu parlak dönemin ardından Edirne, 1829 ve 1878 yıllarında Rus, 1913 yılında Bulgar ve 1920’de de Yunan işgaline uğramıştır. 25 Kasım 1922’de de vatan topraklarına katılmıştır.

Edirne, geçmişte, Meriç’teki Edirne Limanı ile Enez Limanı arasında önemli bir ticaret merkezi olmuştur. 1700’lü yıllarda İstanbul, Paris ve Napoli’den sonra Avrupa’nın dördüncü büyük şehri idi. Bugün ise, Osmanlı eserleri bakımından İstanbul ve Bursa’dan sonra üçüncü şehrimiz olup, âdeta açık hava müzesidir.

Değerli milletvekilleri, tarihçiler der ki: “Osmanlı tarihinde Edirne’nin adının geçtiği yerler silinse Osmanlı tarihi kalbura döner.” Tarih yazan liderlerin çıktığı, yetiştiği Edirne, ne yazık ki, tarım, su, enerji, kültür ve turizm alanlarındaki potansiyellerine rağmen, AK PARTİ İktidarı dönemlerine kadar gerekli yatırım ve hizmetleri alamamıştır. Ancak, bilinmelidir ki, Edirne, Mimar Sinan’ın ustalık eseri Selimiye Camii, Avrupa Müze Ödülü alan Sağlık Müzesi, Eski Cami, Üç Şerefeli Cami ve Muradiye Camii gibi Osmanlı döneminden kalan birçok tarihî camileriyle, Edirne Sarayı’yla, zorlu Balkan Savaşlarında kullanılan tabyalarla, Şükrü Paşa Anıtı’yla, Balkan Savaşı Müzesi’yle, dünyanın tarihi en uzun taş köprüsü Uzunköprü’sü ve diğer taş köprüleriyle, Ekmekçizade ve Rüstempaşa Kervansaraylarıyla, Adalet Kasrı’yla, altı yüz kırk sekiz yıllık tarihiyle, dünyanın en eski spor organizasyonu Kırkpınar yağlı güreş etkinlikleriyle, antik Enez ilçesiyle kültür, tarih ve medeniyetler şehridir.

Edirne, Meriç, Arda, Tunca ve Ergene Nehirleriyle, yapımı hızla devam eden Hamzadere, Çakmak Barajları ve göletlerle bir sular şehridir aynı zamanda.

Edirne, iki demir yolu ve dört sınır kapısıyla, Enez’deki limanıyla, tarıma dayalı sanayisiyle, İzmir, Yunanistan, Bulgaristan ve İstanbul arasındaki kavşakta yer almasıyla ticaret şehridir.

Edirne, ekonomi ve istihdamının yüzde 50’sinin tarıma dayalı ve Türkiye’nin en verimli tarım arazilerine sahip olmasıyla, Türkiye pirinç üretiminin yarısını, ayçiçeği üretiminin de dörtte 1’ini karşılamasıyla, hayvan hastalıklarından ari bir bölgede bulunmasıyla, balıkçılık potansiyeliyle tarım şehridir.

Edirne, kendini temizleme özelliğine sahip Saros Körfezi’yle, tarihî ve kültürel eserleriyle, üç semavi dinin kutsal mekânlarıyla, kültür ve turizmde marka kentler içerisinde yer almasıyla, Gala Gölü Millî Parkı’yla turizm şehridir.

Edirne, Türkiye'nin en önemli doğal gaz ve linyit yataklarına sahip bir bölgede bulunmasıyla, güneş ve rüzgâra dayalı enerji potansiyeliyle, Hazar doğal gazını Avrupa’ya taşıyan boru hattının geçiş noktasında olmasıyla enerji şehridir.

Değerli milletvekilleri, ekonomi, enerji, gıda ve su krizinin yaşandığı günümüzde, Edirne 2003-2008 yılları arasında su projeleri için cumhuriyet tarihinde en yüksek yatırımları almıştır. Bu anlamda yapımına devam edilen Hamzadere ve Çakmak Barajlarının tamamlanmasıyla bölgede 1 milyon dönüm arazi sulanabilecek ve Türkiye, pirinç ve yağlı tohumlar ithalatında dışarıya bağımlılıktan kurtulacaktır.

Bölgenin hayvan hastalıklarından ari bölge ilan edilmesiyle kısa sürede Türkiye'nin hayvansal ürünler ihracat üssü ve damızlık merkezi olacaktır.

Saros Körfezi ile ilgili planlama çalışmaları ve şu anda ödenek tahsis edilen Edirne Sarayı başta olmak üzere çeşitli vakıf ve tarihî eserlerin restorasyonu ile ülkemizin turizm gelirlerine önemli katkıda bulunacaktır.

Yine Edirne’de ve Saros Körfezi’nde doğal gaz ve petrol arama çalışmalarının yapılması ve bölgede yenilenebilir enerji kaynaklarına olan yatırımların teşvik edilmesiyle en azından bölge de enerji bakımından kendi kendine yeter hâle gelebilecektir.

Değerli milletvekilleri, bütün bu saydıklarımdaki amacım, dünyada yaşanan ve ülkemizde de hissedilen ekonomik kriz nedeniyle, sahip olduğu potansiyelle krizin bölgesel ölçekte çözüm yeri olacak Türkiye'nin aydınlık yüzü Edirne’ye dikkatinizi çekmektir.

Bu vesileyle Edirne’mizin kurtuluş gününü kutluyor, ayrıca Öğretmenler Günü’nü kutluyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Uslu…

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

6.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Edirne’nin düşman işgalinden kurtuluşunun 86’ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Serhat şehrimiz Edirne’mizin düşman işgalinden kurtuluşunun 86’ncı yılını idrak ettiğimiz bugün, bu cennet vatanı bizlere büyük mücadeleler sonucu bırakan başta cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere, bu vatan için canını ve malını veren kahraman ecdadımızı rahmet ve minnetle anıyorum.

Ülkelerin sınırlarının yeniden çizildiği, tarihin yeniden şekillendiği bugünlerde, tarihin başladığı bu topraklarda, kurtuluşumuzun ve kuruluşumuzun ne denli zor şartlar altında gerçekleştirildiğinin bilincine varmış yeni nesillerin yetişmesi dileklerimle, Edirne’mizin bizim oluşunda ve yeniden kurtuluşunda emeği olan ecdadımızı bir kez daha rahmet ve şükranla yad ediyor, bütün Edirnelilerin kurtuluş bayramını tebrik ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Uslu.

Bu vesileyle biz de Edirneli tüm vatandaşlarımızın kurtuluş gününü tebrik ediyor ve bir daha böyle bir felakete uğramamasını Cenabıhakk’tan niyaz ediyorum.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 29 milletvekilinin, orman köylülerinin ve ormancılık kooperatiflerinin sorunları ile ormancılıktaki diğer sorunların araştırılarak alınması ge-reken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/285)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye’de yaklaşık 7 bin 282'si orman içi, 4 bin 630'u orman bitişiği köyü olmak üzere toplam 19 bin orman köyünde, 7 milyon civarında bir nüfus yaşamakta olup, bu oran toplam nüfusun yüzde 11'ini teşkil etmektedir. Orman köylerinin altyapı, sağlık ve eğitim imkânları toplumun diğer kesimlerine nazaran oldukça düşük ve yetersiz durumdadır. Bu nedenledir ki, birçok orman köylüsü devletin sağlamış olduğu imkânlar ölçüsünde ve devletin koruması altında geçimini ormandan sağlamaya çalışmaktadır. Orman köylülerinin yaşadığı yörelerin ana doğal kaynağı durumundaki ormanların ve kaynakların yüzde 99'unun üzerindeki kısmı devlet mülkiyetinde olup koruma, yönetim ve faydalanmanın düzenlenmesi yine devlet tarafından yürütülmektedir.

Anayasamızda ormanlar ve orman köylüsü için 169. ve 170. maddeler düzenlenmiş ve 170. madde ile orman köylüsünün korunması amaçlanmıştır.

2008 tarihi itibariyle, Türkiye Ormancılık Kooperatifleri Merkez Birliği (OR-KOOP) tabanında 28 birliğe bağlı 2 bin 340 ortak kooperatif ve 284 bin 613 orman köylüsü yer almaktadır. Bu kooperatifler Türkiye çapında diğer ormancılık faaliyetleri yanında, orman ürünlerinin kesme, sürütme, taşıma işlerinin yaklaşık yüzde 70'ini gerçekleştirmektedir.

Türkiye’de orman köylüleri, ormancılık kooperatifleri ve Türkiye ormancılığına ilişkin sorunlar her geçen gün büyümekte ve bu sorunların çözüme kavuşturulması için gerekli adımların bir an önce atılması gerekmektedir.

Orman ürünlerinin üretim sürecindeki kesme, sürütme, taşıma, yükleme ve istif ücretleri ve buna paralel olarak ağaçlandırma işlerindeki birim ücretleri, "Vahidi Fiyat" (Birim Fiyat) sistemi olarak adlandırılan bir yöntemle belirlenmekte iken, 288 sayılı tebliğin yeniden düzenlenmesi sonucunda, "Üretim birim maliyetlerinin, bütçe imkanları ve piyasa koşulları göz önüne alınarak tespit edilmesi" ifadesine dayandırılarak, hiçbir bilimsel dayanağı olmayan tamamen keyfî bir yöntem uygulanmaya başlanmış, bu durum karşısında, orman köylümüz ve onların adına hareket eden kooperatiflerimiz ve üst kuruluşları, çoğu kez yetersiz olan bu fiyatları kabul ederek çalıştırılmaya zorlanmışlardır. Aksi takdirde orman köylüsü işsiz ve tek gelir kaynaklarından mahrum olma riskiyle karşı karşıya kalmaktadır. Bölgeler arasında orman işletme üretim birim fiyatlarının farklılık göstermesi de bir ayrımcılık olarak dile getirilmektedir.

Ormancılık işlerinin sürekli olmaması, yıl içinde çalışılan sürenin çok kısa olması ve elde ettikleri gelirlerin de hem geçimlerini idame ettirmeye hem de sosyal güvenlik mevzuatı çerçevesinde 12 ay prim ödemeyi karşılayacak düzeyde olmaması, ormandan geçimini sağlayan orman köylüleri için büyük bir sorun teşkil etmektedir. Bu olumsuzluğun giderilmesi ancak devletin imkanları ile çözümlenebileceğinden, orman köylüsünün sosyal güvenliğinin güvence altına alınabilmesine yönelik yeni çalışmalar yapılması gerekmektedir.

Orman köylüleri ve kooperatiflerine Avrupa Birliği uyum sürecinde tanınacak hak ve yükümlülükleriyle ilgili çalışmalara hâlâ başlanılmamıştır. Orman Kanununun 40. maddesinde, “Orman kuruluşlarınca yaptırılacak olan ağaçlandırma çalışmaları; işyerinin ve iş yerinde çalışacakların, hangi mülki hudut ve orman teşkilatı hudutları içerisinde kaldığına bakılmaksızın, öncelikle iş yerinde veya civarındaki orman köylerini kalkındırma kooperatiflerine ve işyerindeki köylülere veya işyeri civarındaki orman işlerinde çalışan köylülere iş yerine olan mesafeleri ile iş güçleri dikkate alınarak gördürülür” denilmesine rağmen, maalesef uygulamada orman köylülerine ve kooperatiflerine öncelik tanınmayarak ihale yöntemi uygulanmaktadır. Bunun sonucunda; orman köyünde kurulu olan kooperatif ihaleyi kazanamadığında, köyündeki veya yakın civardaki işi başkaları yapmakta bu da huzursuzluklara neden olmaktadır. Bu konuda gerekli hukuki önlemlerin alınması, orman köylüsü için önem arz etmektedir. Yine orman içi ağaçlandırma çalışmalarında kooperatife yönelik eğitim, proje yardımı ve destekler sağlanmalıdır.

Milî Parklar ve diğer korunan alanlar içerisinde veya civarında yaşayan yerel halkın bu sahalardaki gelir getirici faaliyetlere katılımlarının güçlendirilmesine yönelik yaklaşımlar belirlenmeli, korunan alanlarda ciddi gelir kaybına uğrayan yerel topluluklara, kırsal kalkınma destek çalışmalarında gerekli önceliklerin sağlanması gerekmektedir. Millî Parklar, Tabiat Parkları ve orman içi dinlenme yerlerinin işletilmesi ve yönetilmesinde katılımcı bir yaklaşımla, Orman Kalkındırma Kooperatiflerinin söz sahibi olması için yapılacak bir yasal düzenleme, yoksul olan orman köylüsüne sosyal ve ekonomik katkı sağlayacaktır.

Kırsal fakirliğe çözüm bulmak, ormanlarımıza yapılan baskıyı azaltmak ve orman-köy ilişkilerini düzenlemek amacıyla kurulan OR-KÖY Genel Müdürlüğü maalesef kendinden beklenen faydayı yeterince sağlayamamaktadır. Bu durumun temel nedeni ise kısaca finansal sorunlardır. Ayrıca mevcut yasalar ile yasaların uygulanması ile ilgili yönetmelikler, tebliğler, tamimlerde karşılaşılan sorunlar ve çözüm yolları tespit edilmeli, öncelikle orman ürünleri üretim sürecindeki kesme, sürütme, taşıma, yükleme ve istif ücretleri ve buna paralel olarak ağaçlandırma işlerindeki birim ücretlerin belirlenmesi yönteminin mutlak surette bilimsel esaslara dayandırılması ve fiyatların tespitinde orman köylüsünün temsilcisi olan OR-KOOP'un çalışmalara katılması sağlanmalıdır.

Orman köylüsüne "Kabuk Böceği" mücadelesi yapılması karşılığında prim verileceği defalarca dile getirilmiş, fakat verilen bu sözlerden de hiç bir sonuç alınamamıştır.

6831 sayılı Orman Kanunu’nda, köy nüfusuna kayıtlı, köyde devamlı oturan hak sahiplerine zati yapacak ve yakacak verilmesi belirtilmiş, fakat köylerin ikiye ayrılması, birkaç köyün birleşmesi sonucu yeni isim altında köyler oluşturulmuştur. Bu durum birleşmeyle veya ayrılmayla beraber yeni sorunları beraberinde getirmiş, köylümüz nüfus cüzdanı ile yeni köyün isminin uyuşmaması nedeniyle mağdur duruma düşerek, zati yapacak ve yakacak tespitlerinde hak mağduriyetine uğramıştır.

Yukarıda kısaca bahsedilen sorunlar, orman köylüleri, ormancılık kooperatifleri ve Türkiye ormancılığına ilişkin sorunlardan bazılarıdır.

Orman köylüleri, ormancılık kooperatifleri ve Türkiye ormancılığına ilişkin sorunların araştırılması ve çözüm önerilerinin tespit edilmesi amacıyla, Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri gereğince "Meclis Araştırması" açılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz.

  1)    Muhammet Rıza Yalçınkaya           (Bartın)

  2)    Hüseyin Ünsal                            (Amasya)

  3)    Ahmet Küçük                          (Çanakkale)

  4)    Sacid Yıldız                                 (İstanbul)

  5)    Rasim Çakır                                   (Edirne)

  6)    Kemal Demirel                                (Bursa)

  7)    Ensar Öğüt                                 (Ardahan)

  8)    Tayfur Süner                                (Antalya)

  9)    Osman Kaptan                             (Antalya)

10)    Erol Tınastepe                             (Erzincan)

11)    Atila Emek                                   (Antalya)

12)    Bülent Baratalı                                 (İzmir)

13)    Tansel Barış                              (Kırklareli)

14)    Turgut Dibek                             (Kırklareli)

15)    Abdulaziz Yazar                             (Hatay)

16)    Ali Arslan                                      (Muğla)

17)    Faik Öztrak                                (Tekirdağ)

18)    Nevingaye Erbatur                         (Adana)

19)    Ali Rıza Öztürk                             (Mersin)

20)    Şevket Köse                             (Adıyaman)

21)    Hulusi Güvel                                 (Adana)

22)    Tekin Bingöl                                 (Ankara)

23)    Mevlüt Coşkuner                           (Isparta)

24)    Ahmet Ersin                                     (İzmir)

25)    Ramazan Kerim Özkan                 (Burdur)

26)    Mehmet Ali Özpolat                    (İstanbul)

27)    Hikmet Erenkaya                          (Kocaeli)

28)    Gürol Ergin                                    (Muğla)

29)    Ali İhsan Köktürk                   (Zonguldak)

30)    Gökhan Durgun                              (Hatay)

2.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 30 milletvekilinin, üniversite öğrencile-rinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/286)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde büyük zorluklar neticesinde üniversiteye yerleşmeye hak kazanan öğrencilerimiz, üniversiteye girebilmek için vermiş oldukları mücadelelerinin bittiğini zannederek, eğitimlerini rahat bir şekilde sürdüreceklerini düşünürken, maalesef önlerine yeni birçok sorunlar çıkmakta ve bu sorunları aşabilme mücadelesinde tek başına kalarak eğitimlerini sürdürmeye çalışmaktadırlar.

Yıllarca ailesi ile birlikte yaşayarak bin bir zorlukla yükseköğrenime devam hakkı kazanan öğrenciler, daha önce hiç görmedikleri şehirlere tek başına gitmekte ve buralarda kendilerini bir anda yalnız hissetmeye başlayarak, maddi ve manevi zorluklar içerisinde, hem eğitimle hem de yaşamla mücadele etmeye çalışmaktadırlar.

Yaşadığı şehrin dışındaki bir üniversiteye giden öğrencinin, üniversiteye ilk adım maliyeti; harç ücreti, kayıt parası, yol, yurt, yemek, ders araç gereçleri, fotokopi, kitap masrafı derken, en az 3 bin YTL'yi bulmakta ve bu miktar öğrencinin kiraya çıkması karşısında daha da büyümektedir.

Maddi, manevi birçok zorluklar içerisinde eğitimini sürdürmeye çalışan öğrencilerimiz eğitimlerinin ilk aşamasında barınma problemiyle karşılaşmakta, imkansızlıklar ve üst üste gelen sorunlar yumağında yoksul, aç ve mutsuz bir yaşamla birlikte eğitim sürdürmektedirler. Yapılan araştırmalar, öğrencilerin yarısının ayda 250 YTL'den az bir gelirle geçindiğini, yetersiz beslendiklerini ve kötü koşullarda barındıklarını ortaya koymuştur.

Maddi imkansızlıklar içerisinde olan aileler çocuklarına yeterli para yardımı yapamamakta, bu nedenle aldıkları çok az burs parasıyla geçinmek zorunda kalan öğrencilerimiz, neredeyse her gün karınlarını simit yiyerek doyurmak zorunda kalmaktadır. Öğrenci harçları, konaklama masrafı, ulaşım, sağlık harcaması, geçim derdi derken eğitimle birlikte hayat mücadelesi karşısında bitkin duruma düşmektedirler. Devlet yurtlarının elverişsizliği ve imkânsızlığı nedeniyle barınma problemleriyle karşı karşıya kalan öğrencilerimiz, genellikle hangi amaca hizmet ettiği bilinmeyen yurtlarda kalmakta ve bu yurtlarda körpecik beyinleri yıkanarak yasa dışı yollara sürüklenmektedirler.

Ülkemizde devlet tarafından sağlanan kredilerin ve bursların yetersiz olması, yurt problemlerinin çözülememesi ve paralı olması, harçların yüksek olması, öğrencilerimizin en büyük problemlerinin başında gelmektedir. Eğitim için gerekli desteği devletten alamayan ve ailesine yük olmak istemediği için intihar eden, kapkaç yaparken yakalanan, yasa dışı işlere bulaşarak uyuşturucu bağımlısı olan öğrencileri gazetelerden okumaktayız.

Devlet bu sorunların çözümü konusunda her eğitim, öğretim yılı başında birçok vaatlerde bulunmakta, fakat bu vaatlerini çok çabuk unutarak yerine getirmemektedir. Devletin sorumluluğunda olması gereken eğitimin yükü maalesef ülkemizde öğrencinin ve ailelerin sırtındadır. Yükseköğrenim artık ülkemizde içerisinden çıkılamaz bir hâl almıştır. Gerekli eğitim sorumluluğunu omuzunda taşıyamayacağını anlayan devlet, artık çözümü paralı eğitimde bulmakta ve eğitimde artık parası olanın okuyabileceği ve parası olmayanın eğitim hizmetlerinden yararlanamayacağı bir sisteme doğru hızla ilerlemektedir.

Devlet, geleceğimizin temel taşı olan öğrencilerimize eğitimi parasız sunmalı ve bunun için gerekli desteği sağlamalıdır. Hükûmet bütçeden diğer yatırımlara büyük paralar ayırırken eğitim için gerekli olan kaynağı bulamamakta, böylesine önemli konuyu da elimizdeki imkânlar bu kadar diyerek geçiştirmektedir. Ülkemizin geleceği için önemli olan eğitim konusunda gereken yatırımı yapmalı, gelecek nesilleri en iyi şekilde yetiştirmeli, gerekli olan desteği her ne şekilde olursa olsun sağlayarak ülkemizin geleceğini sağlam temeller üzerine oturtmalıdır.

Sonuç olarak; Türkiye’de üniversite kurulmayan ilimiz kalmamış, fakat bu üniversitelerimizde okuyan ve sayıları yaklaşık 2 milyon 300 bin olan öğrencilerimizin sorunlarının çözümü için gerekli olan adımlar her zaman olduğu gibi yerine getirilmemiştir. Geleceğimizin umudu olan üniversite öğrencilerimizin genel olarak sorunlarının tespit edilerek, gerekli önlemlerin alınması amacıyla Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri gereğince "Meclis Araştırması" açılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz.

  1)    Muhammet Rıza Yalçınkaya           (Bartın)

  2)    Sacid Yıldız                                 (İstanbul)

  3)    Ahmet Küçük                          (Çanakkale)

  4)    Hüseyin Ünsal                            (Amasya)

  5)    Rasim Çakır                                   (Edirne)

  6)    Kemal Demirel                                (Bursa)

  7)    Ensar Öğüt                                 (Ardahan)

  8)    Tayfur Süner                                (Antalya)

  9)    Erol Tınastepe                             (Erzincan)

10)    Osman Kaptan                             (Antalya)

11)    Atila Emek                                   (Antalya)

12)    Bülent Baratalı                                 (İzmir)

13)    Turgut Dibek                             (Kırklareli)

14)    Tansel Barış                              (Kırklareli)

15)    Abdülaziz Yazar                             (Hatay)

16)    Ali Arslan                                      (Muğla)

17)    Fait Öztrak                                 (Tekirdağ)

18)    Nevingaye Erbatur                         (Adana)

19)    Ali Rıza Öztürk                             (Mersin)

20)    Şevket Köse                             (Adıyaman)

21)    Hulusi Güvel                                 (Adana)

22)    Tekin Bingöl                                 (Ankara)

23)    Mevlüt Coşkuner                           (Isparta)

24)    Ahmet Ersin                                     (İzmir)

25)    Ramazan Kerim Özkan                 (Burdur)

26)    Mehmet Ali Özpolat                    (İstanbul)

27)    Hikmet Erenkaya                          (Kocaeli)

28)    Gürol Ergin                                    (Muğla)

29)    Ali İhsan Köktürk                   (Zonguldak)

30)    Gökhan Durgun                              (Hatay)

31)    Ali Rıza Ertemür                           (Denizli)

        3.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 20 milletvekilinin, küresel krizin ülkemize etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/287)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

ABD'de geçen yıl konut piyasasında başlayan ve Birleşmiş Milletlerin "yüzyılın krizi", Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) ise "dünya ekonomisinin 1930'Iardan bu yana karşılaştığı en tehlikeli finansal şok" olarak nitelendirdiği küresel finansal kriz, dünya gündeminin en önemli maddesi olmayı sürdürüyor. Ülkemizin de bu krizden etkilendiği ortada olduğu halde Hükûmetin bu konuda herhangi bir tedbir almaması ise düşündürücüdür. Küresel krizin ülkemize etkileri ve bu konuda ülkemizin en az zararla bu krizi atlatabilmesi için alınması gereken tedbirlerin araştırılması ve bu konuda gerekli çalışmaların yapılması için Anayasa’nın 98'inci, İç Tüzük'ün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması için gereğini arz ve talep ederiz.

  1)    Hasip Kaplan                                 (Şırnak)

  2)    Ahmet Türk                                  (Mardin)

  3)    Selahattin Demirtaş                 (Diyarbakır)

  4)    Fatma Kurtulan                                  (Van)

  5)    Emine Ayna                                  (Mardin)

  6)    Ayla Akat Ata                              (Batman)

  7)    Sebahat Tuncel                            (İstanbul)

  8)    M. Nezir Karabaş                            (Bitlis)

  9)    Bengi Yıldız                                 (Batman)

10)    Sırrı Sakık                                         (Muş)

11)    M. Nuri Yaman                                (Muş)

12)    Özdal Üçer                                        (Van)

13)    Aysel Tuğluk                          (Diyarbakır)

14)    Pervin Buldan                                   (Iğdır)

15)    Gültan Kışanak                       (Diyarbakır)

16)    Akın Birdal                             (Diyarbakır)

17)    İbrahim Binici                            (Şanlıurfa)

18)    Sevahir Bayındır                            (Şırnak)

19)    Şerafettin Halis                             (Tunceli)

20)    Osman Özçelik                                  (Siirt)

21)    Hamit Geylani                             (Hakkâri)

Gerekçe:

Küresel ekonomik kriz, içinde bulunduğumuz dönemde ABD’den başlayarak, Avrupa ve tüm dünyaya domino taşı gibi yayılmaktadır. Dünya ekonomilerinin günümüzde yaşadığı içiçe geçmişlik, ortaya çıkan olumsuzluklardan hiçbir ülkenin kendisini kurtaramayacağını açıkça ortaya koymaktadır. Kriz yalnızca ekonomiyi değil, toplumsal ve siyasal yapıları da derinden etkilemekte, sosyal riskleri artırmaktadır.

Yaşadığımız kriz, aslında, 30 yılı aşkın bir süredir dünya çapında kurumsallaştırılmaya çalışılan kapitalist büyüme modelinin doğal sınırlarına ulaşmasından başka bir şey değildir. Son çeyrek yüzyılda her türlü gelişmeyi piyasa güçlerinin etkin ve başarılı bir şekilde işlemesine bağlayanlar, ortaya çıkan günümüzdeki sonucun da aynı şekilde, bu politikaların sonuçları olduğunu kabul etmek zorundadırlar. Piyasanın etkin bir biçimde işlemesini sağlayabilmek amacıyla, asgari ücretin ortadan kaldırılması, tüm kamu yatırımlarının yok edilmesi, sosyal politika alanlarının tümünün özelleştirilmesi gibi köktenci değişiklikleri önerenler, benzer yaklaşımlarla gelişmekte olan ve giderek büyüyen küresel krizin önlenemeyeceğini bilmelidirler.

Ülkemiz küresel krize ekonomik, sosyal ve siyasal alanlarda yaşadığı sorunlarla yakalanmıştır. Ekonomimiz, 2007 yılında, 2002'den başlayarak gerçekleştirdiği göreli yüksek büyüme döneminin sonuna gelmiş ve büyüme oranı neredeyse yarı yarıya düşmüştür. İşsizlik sorununun -ekonomi yüksek büyüme hızlarını yakalamışken bile- çözülemediği bilinmektedir. Son yıllarda tarımda ortaya çıkan çözülme kentlere milyonlarca işsiz yığdığı gibi, tarım kesiminin de ekonomik olarak çökmesine yol açmıştır. Cari açık bir türlü düşürülememiştir. Devletin ve özel sektörün borçları yüksektir. İşsizlik, enflasyon, faiz oranları artmış, gelir dağılımı bozulmuş, başta Kürt sorunu olmak üzere, toplumsal gerginlikler giderek yoğunlaşmış, demokratik gelişme süreci ise kesintiye uğramıştır.               

Hükûmet krizi, hafife alan, "..bizi etkilemez.. Panik yok.. Krizi fırsata çeviririz.." anlayışı ile hareket ederken, diğer yandan kara parayı aklayan, TMSF yetkilerini iki yıllığına devralan yasalar çıkarmaktadır. Tarım ve tekstil çökerken, işten atılmalar üç yüz bini aşarken, inşaat sektörü, turizm, bankalar ve piyasalar kaygı içinde tedbirler almaya yönelirken, döviz kurları fırlarken, enerji, gıda ve her alanda yapılan zamlarla çalışan kesim açlık sınırına itilirken, ithalat ve ihracatının yüzde altmış beşini krizden en çok etkilenen ABD ve AB ülkeleri ile yapan Türkiye'de Hükûmetin "Polyannacılık" rolü üstlenmesi "inşallah bu da geçer" anlayışı, fırsatçı yaklaşımları tam anlamıyla sorumsuzluktur.

Bu koşullarda ülkeyi yöneten siyasal iktidar, yalnızca ekonomiyi değil; toplumun karmaşık sorunlarına gerçek çözümler bulabilecek şekilde düşünmek ve davranmak zorundadırlar.

Mevcut sorunları daha da derinleştirecek nitelikteki, piyasacı ekonomik politikalar gözden geçirmeli ve değiştirmelidirler. IMF reçeteleriyle yola devam edilmesi, daha fazla özelleştirmenin sürdürülmesi, işsizlik sigortası fonunun başka amaçla kullanılması, krize giren banka ve şirketleri kurtarmanın faturasını halkın üzerine yıkacak politikaların uygulanması, kamunun ekonomik faaliyet alanlarından çekilmeyi sürdürmesi tam anlamıyla çıkmaz bir yoldur. Bu uygulamalar sosyal harcamaların iyice kısılması, yoksulluğun ve açlığın artması, ortaya çıkacak sosyal çatışmaların kışkırtılması, bölgeler arası dengesizliklerin artması, demokratik örgütler ve sendikalar üzerindeki baskıların daha da yoğunlaşması ve antidemokratik toplumsal yapının iyice kurumsallaşması sonuçlarını doğuracaktır.

Ekonomik kriz yalnızca parasal önlemlerin alındığı ve sonu belirsiz bir süreç şeklinde değerlendirilmemelidir. Krizin bir yandan olumsuz ekonomik sonuçlarının giderilmesine çalışılırken, öte yandan demokratikleşmeyi geliştirecek adımlar atılmalı, eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik bir anayasa hazırlanmalı, siyasal partilerden. seçim sistemine, yasama dokunulmazlığından Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerine, kamu yönetimi anlayışından yargı bağımsızlığına, Kürt sorununa kadar pek çok başlıkta demokratik gelişmeyi sağlayacak adımlar atılmalıdır. Sendikal hak ve özgürlüklerin evrensel normlara uygun şekilde gerçekleştirilmesi ise bu tür bir değişimlere katkı sağlayacaktır.

Bu nedenle ülkemiz özelinde de küresel krizin ele alınması ve alınacak önlemler için TBMM araştırma komisyonunun kurulması gerektiği inancındayız.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının iki tezkeresi vardır. Ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım:

B) Tezkereler

1.- İngiltere-Glasgow’da düzenlenecek olan “Göç alan şehirler” konulu konferansa ismen da-vet edilen TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Eskişehir Milletvekili Hasan Murat Mercan’ın icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/602)

20 Kasım 2008

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Sayın Murat Mercan, 25-26 Kasım 2008 tarihleri arasında İngiltere-Glasgow’da düzenlenecek olan “Göç alan Şehirler” konulu konferansa ismen davet edilmiştir.

Söz konusu davete icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 9. Maddesi uyarınca Genel Kurul’un tasviplerine sunulur.

                                                                                                                      Köksal Toptan

                                                                                                          Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                           Başkanı

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Tezkereyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 15.50

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, tezkereyi tekrar oylarınıza arz edeceğim ve karar yeter sayısını arayacağım: Tezkereyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tezkere kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

2.- Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) yetkilileri ve Hollandalı milletvekillerinin iş birliğiyle “ana ve yeni doğan” sağlığının artırılması amacıyla Hollanda’nın Lahey şehrinde düzenlenecek toplantıya davete bir Parlamento heyetiyle icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/603)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) yetkilileri ve Hollandalı Milletvekillerinin işbirliğiyle “ana ve yeni doğan” sağlığının arttırılması amacıyla, 26-28 Kasım 2008 tarihlerinde Hollanda’nın Lahey şehrinde düzenlenecek toplantıya TBMM’den katılım olacaktır.

Söz konusu davete icabet edilmesi hususu “Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’’un 9’uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                                                              Şükran Güldal Mumcu

                                                                                                         Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                     Başkanı Vekili

BAŞKAN – Tezkereyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Okutuyorum:

C) Önergeler

1.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Cumhurbaşkanlığı Seçimine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/62)  doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/100)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/62 esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Seçimine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Kanun Teklifimin İçtüzüğün 37’nci maddesine göre doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını,

Arz ederim.

                                                                                                                         Kamer Genç

                                                                                                                             Tunceli

BAŞKAN – Teklif sahibi olarak Kamer Genç, Tunceli Milletvekili.

Sayın Genç, buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun teklifimin, İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin olarak verdiğim önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.

Dün 24 Kasım Öğretmenler Günü’ydü. Türkiye’de büyük bir siyasi ve ekonomik baskı altında görev yapan yüce öğretmenlerimizin bu gününü büyük bir içtenlikle kutluyorum. En kısa zamanda, kendilerinin sağlıklı bir meslek faaliyetinde bulunmaları için gerekli olan ekonomik refaha kavuşturulmaları ve bunların üzerinde kurulan siyasi baskıların kaldırılmasını temenni ediyorum.

Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz 2002 seçimlerinden sonra Cumhurbaşkanının Anayasa’da halk tarafından seçilmesi konusunda bir değişiklik yapıldı; referanduma gidildi, referandumda da bu kabul edildi. Referandumda kabul edilen 5678 sayılı Anayasa Değişikliği Kanunu’nun 5’inci maddesinde “Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.” diye bir hüküm yer almıştır. Bu kanunu düzenledim, bir teklif olarak ben Türkiye Büyük Millet Meclisine verdim ama bugüne kadar bu gündeme alınmadı. Maalesef bu konuda da iktidar partisi de herhangi bir düzenleme yapma konusunda bir gayret sarf etmiyor.

Şimdi, değerli milletvekilleri, tabii, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri Anayasa’ya göre Anayasa’ya sadakat yemini yapmış kişilerdir. Şimdi, mevcut yürürlükte olan Anayasa’mıza göre Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi gerekir. Bunu siz kabul ettiniz, iktidar partisi kabul etti, halk oyuna gitti ve halk oyunda da büyük bir çoğunlukla kabul edildi. O hâlde Anayasa’nın bu hükmüne göre mevcut Cumhurbaşkanın da halk tarafından seçilmesi zorunluluğu açıkça ortadadır. Bunun bir an önce kanunda düzenlenmesi gerekir.

Bugün, bu cumhurbaşkanı seçimini zorunlu kılan çok büyük nedenler vardır. Bir defa Cumhurbaşkanlığı makamında şimdi oturan zat daha önce YÖK Başkanını atadığı zaman, YÖK Başkanı açıkça basına söyledi, dedi ki “Efendim, Gül’le Tayyip Erdoğan…” “Aman ha hocam bunları söyleme dışarıda ipimizi çekerler.” dedi. Şimdi, yine Abdullah Gül’ün bundan birkaç gün önce Çankaya Köşkü’nde Hakkâri heyetine söylediği laflar vardır, diyor ki “Sevgili Hakkârililer, ben bu meselede sizin ne düşündüğünüzü ve düşündüğünüzü söylemediğinizi biliyorum. Benim bu konuda düşüncelerim var, ben de bunları, çekiniyorum, söylemiyorum ama sizin ne düşündüğünüzü -hak veriyorum size- bunları biliyorum.” Şimdi, mealen böyle konuştu, basına yansıdı.

Şimdi, değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığı makamı çok onurlu ve şerefli bir makamdır. Orada oturan kişilerin Türkiye Cumhuriyeti devletinin şanını, şöhretini, birliğini, bütünlüğünü  temsil etmesi lazımdır. Orada oturan kişinin gizli fikirlerinin olmaması lazımdır. Acaba -ben de merak ediyorum- yani bu kendisinin ipini çekmeyi sağlayacak ne fikirleri vardı bunların? Acaba, yine bir Hakkâri heyetine “Yahu, ben de korkuyorum, siz de korkuyorsunuz, söylemiyorsunuz bu düşünceleri. Ben de biliyorum, size hak veriyorum.” dediği düşünceler nedir?

Ayrıca da, o makama geldiği günden beri Türkiye Cumhuriyeti devletini, kökten  dinci bir rejimin oluşması konusundaki bir bürokrasinin teşkiline büyük katkılar sağlamıştır. Atanmalarıyla, ondan sonra…

Şimdi, dünya bir krize giderken Türkiye Cumhuriyeti devletinin Çankaya’sında bütün bir halkın sevgisini, saygısını kazanan bir kişinin orada oturması ve bu buhranlı, bu krizli dönemlerde rejim tehlikeye girdiği zaman bu krizi atlatabilecek bir yapı içinde olaylara yaklaşması ve toplumu bir birlik ve bütünlüğe davet etmesi lazım ama maalesef oraya geldiği günden beri, gerek Çankaya Köşkü’nde yaptığı düzenlemelerle gerekse dış ülkelere yaptığı gezilerle gerekse… Mesela, bir Suudi Arabistan Kralı’nın gelip de gidip onun otelinde, onun fotoğrafının önünde, onun yanında oturmasıyla, Türkiye Cumhuriyeti devletine yakışmayan davranışlar içinde bulunmasıyla, yine aldığı hediyeleri saklamasıyla, dolayısıyla bu gibi şeylerden dolayı bence Çankaya Köşkü’ne sağlıklı bir seçim yapmanın zamanı gelmiştir. Bunları bir an önce yapmak lazım.

AHMET YENİ (Samsun) – Yalnız kaldınız, yalnız…

KAMER GENÇ (Devamla) - Benim yalnızlığım değil. Benim dediğim düşünce kamuoyunun düşüncesidir. Hak olan benim düşüncemdir, hukuk olan benim düşüncemdir.

AHMET YENİ (Samsun) – Yalnız kaldınız, yalnız…

KAMER GENÇ (Devamla) - Maalesef Çankaya Köşkü’nde Atatürk’ün izlerini silmek konusunda yapılan tadilat ve tamiratlar var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ayrıca, devlet kaynaklarını har vurup harman savurmasıyla, yine devletin kaynaklarının…

AHMET YENİ (Samsun) – Kimse inanmıyor size.

KAMER GENÇ (Devamla) - Devlet ekonomik bir krize girerken hiçbir surette bu krizi tetikleyen hiçbir unsurla mücadele etmemesiyle, Türkiye’de yapılan soygunların üzerine gitmemesiyle, kendi emrinde olan Devlet Denetleme Kurulunun yetkilerini âdeta askıya alarak ve eskiden Cumhurbaşkanlığı sitesinde mevcut olan suistimallerle ilgili Devlet Denetleme Kurulu raporlarının sitesinden kaldırılmasıyla… Yani, beş dakikada çok şey söylemek de mümkün değil.

Bu durumdaki bu hâliyle Türkiye Cumhuriyeti devletinin Çankaya makamına halk tarafından, halkın güvenini almış bir kişinin seçilmesi zorunludur. Anayasa’nın bu hükmüne göre, 5678’le yapılan değişikliğe göre, bu kanunun gündeme alınarak bir an önce Cumhurbaşkanının halk tarafından seçim usul ve esaslarının belirlenmesine ilişkin kanunun düzenlenmesi ve kabul edilmesi gerekir. Bu anayasal bir zorunluluktur. Bu nedenle kanunumun gündeme alınmasını talep ediyorum.

Saygılar sunuyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Evet, önerge üzerinde Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün.

Sayın Akgün, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEVLÜT AKGÜN (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tunceli Milletvekili Kamer Genç tarafından verilen (2/62) sayılı Cumhurbaşkanlığı Seçimine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Kanun Teklifi’nin aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, AK PARTİ İktidarı döneminde Anayasa’mızda yapılan en önemli ve kapsamlı değişiklik şüphesiz Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin olan 5678 sayılı değişikliktir. Siyasi tarihimize baktığımız zaman Cumhurbaşkanlığı seçimleri ülkemiz açısından sürekli bir tartışma ve gerilim konusu olmuştur. Gün gelmiş adaylar tehdit edilmiş, bazen Meclis basılmak istenmiş, bazen de Türkiye’de toplumsal olaylar çıkartılarak bir kargaşa ortamı yaratılmıştır. Hatta “367” tartışmaları bile hafızamızda canlılığını muhafaza etmektedir.

İşte Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin bitmeyen bu tartışmaları sona erdirmek isteyen partimiz, 22’nci Yasama Döneminde bir Anayasa değişikliğini gündeme getirerek, bundan sonra cumhurbaşkanlarının halk tarafından seçilmesinin önünü açmıştır. Yani cumhurun başı, cumhur tarafından seçilecektir. Yapılan Anayasa değişikliği ile devletin başı sıfatına sahip ve bu sıfatla, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk milletinin birliğini temsil eden Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine ilişkin usul ve esaslar Anayasa’mızın 101’inci ve 102’nci maddesinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Buna göre Cumhurbaşkanı, kırk yaşını doldurmuş ve yükseköğrenim yapmış Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri veya bu niteliklere ve milletvekili seçilme yeterliliğine sahip Türk vatandaşları arasından seçilecektir.

Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıl olup bir kimse en fazla 2 defa Cumhurbaşkanı seçilebilecektir.

Cumhurbaşkanlığına Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri içinden veya Meclis dışından aday gösterilebilmesi 20 milletvekilinin yazılı teklifiyle mümkündür. Ayrıca, en son yapılan milletvekili genel seçimlerinde geçerli oylar toplamı birlikte hesaplandığında yüzde 10’u geçen siyasi partiler ortak aday gösterebileceklerdir. Genel oyla yapılacak seçimde geçerli oyların salt çoğunluğunu alan aday Cumhurbaşkanı seçilmiş olacaktır. İlk oylamada bu çoğunluk sağlanamazsa bu oylamayı izleyen ikinci pazar günü ikinci oylama yapılacak ve ilk oylamada en çok oy almış bulunan 2 aday ikinci oylamada yarışmış olacaklardır. Ayrıca yapılan Anayasa değişikliğine göre, Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenecektir.

Değerli arkadaşlarım, yukarıda dile getirdiğim Anayasa değişikliği, siyasal sistemimizde köklü değişiklikler meydana getirmiş ve kendine özgü bir parlamenter sistem ortaya koymuştur. Aynı zamanda bu değişiklik, ileri demokrasi uygulamasının en güzel örneklerinden biri olmuştur. Aynı zamanda, Meclisimizin Anayasa değişikliğine ilişkin iradesi halkımıza sunulmuş ve yapılan halk oylamasında yüzde 70’lere varan bir çoğunlukla halkımız Anayasa değişikliğini kabul etmiştir. İşte bu Anayasa değişiklikleri dikkate alındığı zaman, Cumhurbaşkanlığı gibi önemli bir makamın seçimine ilişkin usul ve esasların sadece bir milletvekilinin kanun teklifiyle düzenlenemeyeceği açıktır. Esasında, bu konuda Hükûmetimizin bir tasarı hazırlığı vardır. Kanun tasarı şeklinde Meclis gündemine geldiği zaman, görüşme usulü de dikkate alındığı zaman çok daha uygun bir yöntem olacaktır.

Diğer taraftan, Milletvekilimizin kanun teklifi 37’nci madde uyarınca Meclis gündemine alınırsa komisyon gündemine gelmeden direkt Meclis gündemine geleceğinden, komisyonda siyasi parti gruplarının ve değerli milletvekillerimizin katkılarının sağlanması imkânı da olmayacaktır. Dolayısıyla kanun teklifinin gündeme alınması uygun değildir.

Değerli arkadaşlarım, Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül, bu Meclis tarafından, Anayasa’daki usul ve kurallara uygun olarak seçilmiş saygıdeğer bir Cumhurbaşkanımızdır. Kamuoyu yoklamalarına göre başarılı bir Cumhurbaşkanlığı dönemi de geçirmektedir. Makamında tarafsızlığını korumuş ve tüm toplum kesimlerinin bu anlamda hem takdirini almış hem de o toplum kesimlerini kucaklamayı başarabilmiş bir insandır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı tamamlayın.

MEVLÜT AKGÜN (Devamla) – Tahminim odur ki… Sayın Kamer Genç’in Cumhurbaşkanımızı eleştiren kelimelerini kullanabilmesi için herhâlde ağzını zemzem suyuyla yıkayıp öyle konuşması gerektiğini düşünüyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bu düşüncelerle, kanun  teklifinin uygun olmadığı kanaatindeyim, gündeme alınmaması gerektiğini düşünüyorum. Karşı oy kullanacağım.

Bütün heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, konuşan Arkadaş dedi ki: “Kamer Genç’in ağzını zemzem suyuyla yıkaması gerekir.” (Gülüşmeler) Kendisi ağzını neyle yıkıyor? Ben öğrenmek istiyorum, kendisi ağzını neyle yıkıyor? Kendisi ağzını hangi suyla yıkıyor?

MEVLÜT AKGÜN (Karaman) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Akgün, Sayın Genç; beraberce konuşursunuz, Genel Kurulda bulunuyorsunuz zaten, onun için…

Alınan karar gereğince  sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/628) (S. Sayısı: 281) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon Raporu, 281 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Mehmet Günal, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Siirt Milletvekili Osman Özçelik, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Balıkesir Milletvekili Ali Osman Sali ve şahısları adına, ilk iki sırada Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu ve Van Milletvekili Gülşen Orhan’ın söz talepleri vardır.

İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz’a aittir.

Sayın Korkmaz, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan yasa, 5429 sayılı Kanun’un 8, 13 ve 54’üncü maddelerini değiştirmektedir.

8’inci madde “Cevap verme yükümlülüğü” adı altında Anayasa’da “Temel Haklar ve Ödevler” çerçevesinde yeniden düzenlenmektedir.

13’üncü madde, dış ticaretle ilgili gizli verilerin kullanılması ve gizliliğin ilgili idarenin isteğine bağlanması şeklinde yeniden düzenlenmektedir. Bu arada, aynı madde çerçevesinde geçmiş verilerin de “gizlilik” adı altında, kullanılmamış olan geçmiş verilerin de aynı kapsam dâhilinde kullanılmasıdır.

54’üncü maddede değişiklik, istatistiki birimlerle ilgili, sorumluluk taşıyan birimlerle ilgili cezaları artırmaktadır. Bu cezalar bin liradan 1.500 liraya çıkarılmaktadır.

Biz grup olarak, bu yasanın 8’inci ve 13’üncü maddesini kabul ediyoruz, evet diyoruz, benimsiyoruz ama 54’üncü maddesini benimsemiyoruz. Sebebi: Bu maddenin kamu hukuku çerçevesinde yeniden ele alınması gerektiğini düşünüyoruz. Bu âdeta belirli kanunlar içerisinde, belirli kurum yasaları içerisinde olursa devlet içinde devlet gibi bir tutum neticesinde bir karmaşa yaratıyor. Dolayısıyla bunun karşısındayız, bunun yeniden düzenlenmesini istiyoruz.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bu yasanın önemi şuradan kaynaklanıyor: Bir defa TÜİK’in yaptığı hizmet, herhangi bir kamu kurumunun yaptığı hizmetten farklıdır. TÜİK’in yaptığı hizmet, bir ekonomide ekonomik politikaların önemli ölçüde altyapısını oluşturur. TÜİK’in verileri, ekonomik politikaların stratejisini belirlemede altyapı oluşturur. Onun için gerek devletin gerekse Hükûmetin plan program yapmasında, strateji belirlemesinde TÜİK’in verileri, istatistikleri çok önem arz ediyor. Özel sektörün proje geliştirmesi, özel sektörün bir yatırım, fizibilite yapması ve özel sektörün stok politikası, özel sektörün üretim politikası, bütün bunlarda kullandığı verilerin çok sağlam, güvenilir ve düzenli olması lazım.

Arkadaşlar, yalnızca devlet ve reel sektör değil, aynı zamanda tüketici açısından da istatistikler önemlidir. Bir defa, bir ekonomide toplam tüketimi ve toplam tasarrufu önemli ölçüde etkiler, onun için önemlidir. Piyasada şeffaflık açısından, piyasa ekonomisinin çalışması, iletişim ve şeffaflık açısından TÜİK’in verileri önemlidir. Ne var ki -2004 yılından bugüne kadar- 2004 yılından sonraki TÜİK sabıkalıdır.

Değerli arkadaşlar, bu sabıkalardan birisini, geçmiş ay içerisinde ortaya çıkan bir sabıkayı şu anda size ispatlayacağım. Bakın TÜİK, sanayi üretim endeksinin ağustosta eksi 4,1 düştüğünü, eylülde sanayi üretiminin eksi 5,5 düştüğünü açıkladı. İmalat sanayisinde ağustosta eksi 5,8 ve eylül ayı itibarıyla da eksi 6,4 bir daralma yaşandığını açıkladı. Şimdi, ne demektir bu arkadaşlar? Demek ki imalat sanayisi sektöründe bir daralma, bir durgunluk var. Peki, bu şartlar altında istihdama bakalım. Şimdi, sektörde bir daralma var, bir durgunluk var, bu ne demektir? Fabrikalar kapanıyor. Bu ne demektir? Sektör işçi çıkarıyor. Bu ne demektir? Sektör yeni işçi almıyor. Ama TÜİK’in hesabına bakın: Arkadaşlar, aynı dönemde sanayi istihdamı 2007’de 4.212 -TÜİK’in rakamı- 2008’de, aynı dönemde 4.387. Yani ne demektir? İstihdam yüzde 4,1 -rakamlar aynı- artmıştır. Şimdi, düşünebiliyor musunuz, bir sektörde daralma var, bir sektörde fabrikalar kapanıyor ama aynı sektörde işçi sayısı artıyor. Şimdi, böyle bir şey için kim “Evet.” diyebilir arkadaşlar? Bunun hiçbir şekilde kabul edilebilir tarafı yoktur. Bu, TÜİK’in önemli bir yanlışıdır. Eğer yanlışsa TÜİK iş yapmıyor demektir. Eğer bunu kasıtlı yapıyorsa o zaman da…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Kayıt dışındakiler kayda geçince öyle oluyor.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Efendim, resmî rakamlardır, bu, TÜİK’in verdiği rakamlardır. Siz TÜİK’in başında olmadığınız için bunun ne olduğunu bilemezsiniz, ben de bilemem ama TÜİK’in açıkladığı bu rakamları TÜİK’in web sayfasına bakarsanız görürsünüz.

Değerli arkadaşlar, şimdi, eğer bu yanlış bilgiyse o zaman TÜİK yetkisini kötüye kullanıyor demektir. Demek ki piyasanın işlemesi için, devletin planlama yapması için TÜİK’in şeffaf olması gerekirken burada hata yapmıştır, toplumu ve ekonomik ajanları yanıltmıştır.

İkinci sabıkasını söyleyeyim size: Bu konuda Değerli Başbakan Yardımcısıyla hiçbir zaman anlaşamıyoruz ama bakın arkadaşlar, 2007 gayri safi yurt içi hasılasını açıklarken TÜİK, üçüncü çeyrek rakamını 10 Aralıkta yüzde 1,5 artış olarak açıkladı; sonra döndü, üçüncü çeyreği tekrar 31 Aralıkta yüzde 3,4 olarak açıkladı. Arkadaşlar, şimdi, bunun Birleşmiş Milletler hesap sisteminden Avrupa Birliği hesap sistemine geçmekle hiçbir alakası yok. Yani düşünebiliyor musunuz, iki hesap sisteminden birisi yüzde 200 farklı çıkaracak! Böyle bir şey yok dünyada. O zaman, kim yüksek çıkarıyorsa dünya o hesap sistemine geçer. Onun için, arkadaşlar, burada eğer, TÜİK yüzde 200 sapmayla bir veriyi size açıklıyorsa yanlıştır, hatalıdır ve dolayısıyla hiçbir şekilde kabul edilemez.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bugün kamuoyunda önemli bir tartışma var. Halk, toplum endişe içerisinde. Fertler, tüketiciler telaş içerisinde. Herkes bu ekonomik krizden nasıl kendisini kurtaracağı telaşına kapılmış. Ekonomik krizlerin en büyük sorunu budur. İşletmeler, iktisadi ajanlar, tüketiciler, üreticiler paniğe kapılır. Bu, krizin derinleşmesine neden olur. Şimdi, acaba, TÜİK’in bu verileri karşısında halkın inandırıcılığı olmasa ne kadar bu panikten kurtulabilir? Kurtulamaz. Aynı yolda Başbakana da yanlış bilgi verilmiş olsa gerek ki Başbakan bugüne kadar krizi hafife almıştır ve krize karşı önlem almakta geç kalmıştır. Burada insanın aklına hemen TÜİK’in Başbakana yanlış bilgi verip vermediği sorusu geliyor.

Değerli arkadaşlar, ya Başbakan göstergeleri okuyamadı veya ekonomi yönetimi Başbakana yanlış bilgi verdi. Biz aynı gemideyiz, bu kabul edilebilir olmaz. Eğer, bu krizin bir maliyeti olacaksa bunu bizlerin çekmesi kabul edilebilir değil. Zamanında krize karşı önlem almak varken eğer bugüne kadar alınmamışsa bu bizim için ilave bir maliyet unsurudur, bunu çekmek zorunda değiliz.

Arkadaşlar, şimdi, özel sektör neden tedirgin olmasın? Özel sektör, uygulanan düşük kur yüksek faiz politikası sonucunda, 200 milyar dolar dış borç sahibi oldu. Kur artınca özel sektörün riski arttı. Özel sektör, düşük kur nedeniyle içeride fabrikayı kapattı, iplik fabrikasını kapattı, iplik ithal etti; deri fabrikasını kapattı, deri ithal etti. Neden? Çünkü, kur düşük, ithal etmek daha ucuza geliyor. Şimdi, neticede kur artınca özel sektör önemli ölçüde darboğaza girdi.

Arkadaşlar, sanayici tedirgin. Neden tedirgin? Çünkü, ağustosta yüzde 4 daralma oldu, eylülde 5,5, imalat sanayi 6,4 geriledi. Şimdi, sanayici tedirgin, bankacı…

Değerli arkadaşlar, Türkiye’de bu banka sorununu mutlaka çözmemiz lazım. Bakın, yatırım kredilerinin, işlek kredilerin faiz oranı yüzde 36’ya çıktı, daha bir ay, iki ay önce yüzde 25’ti. Ticari taksitli krediler yüzde 35’e çıktı, yatırım kredileri yüzde 30’u geçti.

Şimdi arkadaşlar, bankalar burada eğer faizleri krizle beraber artırdıysa, Merkez Bankasının referans faizleri düşürmesine rağmen eğer faizleri bankalar artırdıysa burada bir terslik var. Yani demek ki Hükûmet, bankaları denetleyemiyor, bankaları bu kriz nedeniyle yönetemiyor. O zaman, bankalar -hepimiz biliyoruz- kredileri de geri çağırıyor. Şimdi, bu ne demektir? Bu “Sanayi, reel sektör, sen çöküyorsun, bir tekme de ben vurayım.” Yani çöken bir sektöre, bir kriz döneminde, bankalar da bir tekme daha vuruyor. Ayrıca, banka batarsa zararı topluma yayılıyor, yani sosyalize ediliyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar, böyle bir sistem olur mu? Yani kendini kurtarmak için reel sektörü batıran bir bankacılık sektörü. Tüketiciden alınan banka ve kredi kartları faizi yüzde 70. Arkadaşlar, mevduata ne veriyor? Yüzde 20. Ve bunu Merkez Bankası belirliyor. Bir Merkez Bankası bankalara “Sen mevduata yüzde 20 ver ama vatandaştan, tüketiciden tüketici kredi kartları için yüzde 70 faiz al...” Böyle bir Merkez Bankası olur mu arkadaşlar? Bu Merkez Bankası para istikrarını sağlayabilir mi? Bu Merkez Bankası bu bankalara hâkim olabilir mi? Olamaz. O zaman, demek ki Türkiye’de bankacılık sistemini yeni baştan organize etmek lazım. Dünyada bunun örneği var. Dünyada yasama yetkisine… Bu kriz döneminde bankaların denetimi ve yetkisi, kontrolü yasama organına verilmelidir, Sayıştaya bu yetki yasama organı adına devredilmelidir. Aksi takdirde bu bankalar Merkez Bankası ve Hükûmetle iş birliği yaparak hem reel sektörü batıracak hem de tüketiciyi, vatandaşı sıkıntıya sokacak. Bütün insanlar tedirginlik içerisindedir. Onun için bankacılık sistemini mutlaka yeni baştan düzenlememiz gerekiyor, özellikle bu krizde bankacılık sisteminin bu krizi derinleştirmesine engel olmamız gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, AKP İktidarı 2002’den beri Türkiye’nin gelecek imkânlarını, potansiyel imkânlarını bugünden kullandı. Nasıl kullandı? Bakın, 2002’de 1,5 milyar dolardı cari açık, bugün 50 milyar dolara çıktı ve bu altı buçuk sene içerisinde Türkiye 160 milyar dolar cari açık verdi. Bu cari açık eğer yatırım için verilseydi ben itiraz etmezdim, kimse de edemezdi. Yatırım için verilmedi. Ne için verildi? Ara malı ithali için verildi. Yani içeride fabrika kapatıldı, yerine ara malı ithal edildi, Türkiye cari açık verdi. Tüketim malı ithal edildi, Türkiye cari açık verdi. Bunu nasıl görüyoruz? Bakın, ithalat içinde yatırım malının payı yüzde 13,3, eğer sanayide kullanılan araç gereci de düşersek yüzde 10.

Şimdi, arkadaşlar, biz cari açığı yatırım yapmak için vermemişiz demektir bu, ara malı ithal etmek için vermişiz. İthalatın yüzde 10,7’si tüketim malı, yüzde 76’sı da ara malı. Şimdi, ara malı ithal edince içeride KOBİ’ler ne yapsın arkadaşlar? Yani siz ara malı ithal ederseniz yüzde 76 oranında, sanayi yüzde 70 oranında ithal ara malı kullanırsa KOBİ’lere ne var o zaman? Neden Türkiye’de bir ekonomi olsun, neden KOBİ olsun?

Yani dolayısıyla her şey ithalata, dışa bağımlı olursa sizin ulusal ekonominiz olmaz. Onun için Türkiye, cari açığı maalesef dışa bağımlı AKP döneminde yaşamıştır ve Türkiye'nin potansiyel gelirini bugünden kullanmışızdır.

Cari açığı neyle finanse ediyoruz? Dış borçla. Demek ki bugünkü cari açığı bizim çocuklarımız, torunlarımız ödeyecek yahut da elli sene sonra biz ödeyeceğiz tabii, yahut da yirmi sene sonra ödeyeceğiz.

Şimdi, demek ki arkadaşlar, burada Türkiye borca harca girmiştir. Cari açık nedeniyle Türkiye kaynak kaybetmiştir. Bunu kapatmak için varlıklarımızı sattık. E peki, ne olacak şimdi bu? Yabancılar hem daha az vergi verecek çünkü önemli ölçüde üretim maliyetleri dışarıda oluşuyor hem de bunlar kâr transfer edecekler.

Şimdi, kâr transfer etmek ne demektir? İçerideki gayrisafi millî hasılanın, yaratılan katma değerin dışarıya transfer edilmesi demektir. Eğer bir ülkede, bir ekonomide net kaynak çıkışı gayrisafi yurt içi hasılanın büyümesinden daha fazla olursa o ülke fakirleşir. Demek ki bugünkü siyasi iktidar, gelecekte halkın fakirleşmesi için, gelecekte siyasi iktidarların kullanabileceği kaynakları bugün kullanmıştır; gelecekteki insanın fakirleşmesine yol açacaktır böylece. Böyle ekonomi yönetimi olmaz arkadaşlar. Türkiye'nin geleceğini hiçbir hükûmetin, hiçbir siyasi iktidarın bugünden yeme, tüketme hakkı yoktur. Onun için, yanlış politikalar uygulanmıştır, günübirlik politikalarla, günü kurtarma politikalarıyla Türkiye'nin geleceği ipotek altına alınmıştır.

Değerli arkadaşlar, bunların çözülmesi zor değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Bir defa, devletin ekonomi içindeki yerini yeniden belirlememiz lazım. Piyasa-devlet düzeni bozulmuştur. Her şeyi piyasaya bırakırsan, piyasa kendi kendini düzenleyemez. Devlet, piyasaya hem yol gösterir hem düzenler. Siz devleti zayıflatırsanız, devleti güçsüz yaparsanız, piyasa ekonomisi de çöker. Dünyada olan budur. Türkiye'de olan budur. Devletin ekonomi içindeki yeri düşürülmüştür, küçülmüştür, devlet güçsüzleşmiştir; devleti yeniden güçlendirmek zorundayız. Başta en temel tedbirimiz bu olmalıdır. IMF’yle ilişkileri kesip atmamız gerekiyor.

Zamanım yok, bir başka zaman anlatırım. Bu tedbirleri alırsak, bugünkü ekonomik krizden de çıkmamız daha kolay olur.

Saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Korkmaz.

Gruplar adına ikinci konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Mehmet Günal.

Sayın Günal, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Burada, öncelikle, kanunun amacından kısaca size bahsedip yapılan değişikliklere ilişkin bir ön değerlendirmede bulunacağım.

1’inci maddesinde deniliyor ki: “Resmî istatistiklerin üretimine ve organizasyonuna ilişkin temel ilkeleri ve standartları belirlemek, ülkenin ihtiyaç duyduğu alanlarda veri ve bilgilerin değerlendirilmesini, gerekli istatistiklerin üretilmesini, yayımlanmasını, dağıtımını ve resmî istatistik programında istatistik sürecine dair kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak üzere Türkiye İstatistik Kurumunun kuruluş, görev ve yetkilerine ilişkin esasları düzenlemektedir.”

Gerçekten kapsamlı ve önemli bir kanun. Kanunun önemiyle beraber istatistiklerin ne kadar önemli olduğuna dair burada mülkiyeden rahmetli Hocam Uğur Korum’u rahmetle ve saygıyla anıyorum. Daha önce de bahsetmiştim, kendisinin bize “İstatistiğe Giriş” dersinde söylediği ilk cümle: “Arkadaşlar, üç türlü yalan vardır. Yalan, kuyruklu yalan ve istatistik.” derdi rahmetli ve öyle başlardı dersine.

Yine, Amerika Birleşik Devletleri’nde master eğitimim sırasında bizim odamızda bir söz asılıydı, diyordu ki özetle: “İstatistiklerin neyi gösterdiği değil, neyi gizlediği önemlidir.” İstatistik deyince benim aklımda kalan iki önemli sözdür bunlar.

Neden önemli TÜİK? Çünkü az önce bahsetmiş olduğumuz bütün bu istatistiklerin yayınlanması, değerlendirilmesi, bunlara ilişkin standartlar ve koordinasyonun sağlanması TÜİK’e ait. Ama az önce söylediğimiz gibi, bunların neyi gösterdiği şeffaflık açısından önemli.

Son yıllarda özellikle, Türkiye İstatistik Kurumu -ondan önce de “Devlet İstatistik Enstitüsü” adıyla- sıkça revizyonlara gitmeye başladı değerli arkadaşlar. Burada en önemlileri de büyüme oranlarında sıkça yapılan revizyonlar, özellikle son çeyrekte -eğer dönüp bakarsanız- önceki çeyrekleri de içerecek şekilde yapılan revizyonlar; sonra tanım değişiklikleri, sonra baz yılı kaydırmaları -bunların hepsini yaşadık- TEFE, TÜFE üzerinde yine ağırlıklarını değiştirmeler… Yine, telekomünikasyon hizmetlerinde, hatırlarsanız, Merkez Bankasıyla TÜİK birbirine girmişti, Merkez Bankasından habersiz yayınladığı için, tahminleri de tutmamıştı. Buna benzer, turizm gelirleri içerisine işçilerin Türkiye'de harcadıkları paraların da dâhil edilmesi gibi, böyle ara sıra yapılan ve verilerin izlenebilirliğini, şeffaflığını, geriye yönelik olarak mukayese edilebilirliğini ortadan kaldıran veya zorlaştıran birçok uygulamayla karşı karşıyayız.

Şimdi bakın, bunlar gerçekten önemli çünkü Türkiye'de bu konular üzerine araştırma yapan, kafa yoran, akademik çalışmalar yapan arkadaşlarımız var. Zaman zaman ben, kendim içinde boğuluyorum, aradığım şeyi bulamıyorum. Yani hem bürokrasiden hem akademisyenlikten gelen ve neyin nerede olduğunu bilen birisi olarak ben bile zorlanıyorum, bulamıyorum yani bulduklarımı da öncekilerle mukayese edemiyorum, ki vatandaşın merak ettiğini düşünün, iş adamı olsun, öğrencisi olsun. Yani altında bir küçük not dahi bazen olmuyor.

Bir örnek vereyim. Şimdi bakınız, bize iktisat tarihinde, iktisat derslerinde, uluslararası iktisatta hocalarımız hep ihracatı FOB, ithalatı CIF, yani her şey dâhil olarak öğretti. Şimdi efendim, FOB olarak konmuş, güzel, bazı yayınlarda CIF de var, altında çok utangaç bir terim var arkadaşlar: “Merkez Bankasının yeni tanımına göre” diyor, bu kadar uzunca. Öyle diyeceğinize “İthalat FOB olarak alınmıştır.” deseniz, dış ticarette, çok daha kısa olacak; örnek diyorum yani.

Başka bir örnek söyleyeyim. Değerli arkadaşlar, Antalya’nın nüfus verileriyle ilgili bir karmaşa yaşadım geçtiğimiz adrese dayalı nüfus kayıt sisteminden sonra. Her yıl Manavgat Ticaret ve Sanayi Odasının ekonomik raporlarının hazırlanmasında görev alıyorum; yaklaşık yedi sekiz yıldır, 1999’dan bu tarafa, on yıldır bu devam ediyor.

Şimdi, yeniden nüfus güncellendikten sonra baktım köy ve şehir nüfusu diye, Manavgat ilçesinin nüfusuna bakıyorum: Şimdi, verilene bakıyorum, köy ve şehri koyduğum zaman tutmuyor. Kaymakamlıktan başladım, sonra Vali Bey’e sordum, sonra İstatistik Kurumumuzun Başkan Vekiline sordum ve web sitesinde de hâlâ duruyor değerli arkadaşlar. Çift sayma var. Ne var? Köy ve şehir nüfusu, beldeler, şehir olmasına rağmen, köyün içerisine yedirildiği için ve Türkiye İstatistik Kurumu ta eski düzende devam ettiği için, telefonda en son dediler ki: “Efendim, biz onu köy nüfusunun içine koymuştuk.” Ben de sordum: “Side sizce şehir mi köy mü?” Örnek, beldeler… Daha önce nahiye sistemi varken olmuş bunlar. Sayın Başkanla da telefonda konuştuk, teşekkür etti ama ben hâlâ ara sıra  bakıyorum, altına bir dip not dahi konulmuş değil. Köy ve şehir nüfusları… Bütün arkadaşlarımız kendi illerine, ilçelerine baksın, çift saymalar olabilir. Çünkü kaymakamlık kendi web sitesine koymuş. Sayın Vali’ye de şakayla karışık, test eder gibi sordum, o da bana, ikisini birleştirerek söylendiği rakamları verdi. 167 bin olması gerekirken nüfusumuz bizim, 204 bin küsur gözüküyor Manavgat’ta. Neden? Beldeler çift sayıldığı için. Dolayısıyla, değerli arkadaşlarım, burada, İstatistik Kurumunun verdiği rakamlar önemli. Bütün her şeyimizi bu rakamlar üzerinden hesaplıyoruz, gelişme düzeyimizi de, yaşanan sıkıntıları da bu rakamlar üzerinden hesaplıyoruz.

Şimdi, burada, değerli arkadaşlarım, kamuoyunu eksik veya yanlış bilgilendirmeye yol açabilecek bazı hususlar gerçekleşiyor. Peki, bu Kanun’da yapılan değişiklikler nereden icap etti? Bir tek kanun maddesi, iki üç maddelikken beş altı maddeye çıktı, iki tane daha madde eklendi. Bunlar Anayasa Mahkemesinin daha önce iptal etmiş olduğu maddeleri yeniden bizim önümüze getiren düzenlemeler değerli arkadaşlarım. Biraz da galiba tek başına iktidar olmanın getirdiği havayla, sizler “Biz hepsini değiştiririz.” diyorsunuz, iptal oluyor tekrar getiriyorsunuz, iptal oluyor tekrar getiriyorsunuz. Daha örnek sorarsanız, daha geçen hafta Kamu İhale Kurumuna ilişkin kanunda düzenlemeler yaptık. Onun dışında, sırada bekleyen Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesine ilişkin bir yasa tasarımız var, ısrarla Danıştay iptal etmesine rağmen, Danıştayın iptal gerekçeleri ortada dururken şimdi Genel Kurul sırasında bekliyor. Yani “Biz istediğimiz değişikliği yaparız.” deyip siz devam ediyorsunuz.

Şimdi bu görüştüğümüz tasarıyla, Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği iki madde ile verilerin gizliliğine ilişkin bir değişiklik öneriliyor. Değerli arkadaşlarım, bu İstatistik Kanunu’muzun, 5429 sayılı Türkiye İstatistik Kanunu’nun 13’üncü maddesinin altıncı fıkrasında şöyle deniliyor: “İstatistikî birimin, kendisine ait gizli verilerin açıklanmasına yazılı onay vermesi hâlinde, veri gizliliği ortadan kalkar.” Yapılmak istenen değişiklikle aynı maddeye “Dış ticaret istatistiklerinde dolaylı tanınma ile gizlilik kapsamına giren veriler için bu gizlilik hükümleri, istatistikî birimin kendisine ait verinin gizlenmesini talep eden yazılı başvurusu hâlinde uygulanır.” şeklinde bir fıkra eklenmek isteniyor.

Değerli arkadaşlarım, tasarının genel gerekçesi de, burada, dış  ticaret istatistiklerinin ulusal ve uluslararası düzeyde birçok alanda kullanıldığını ve bunların önemli bir kısmının da gizli veri tanımına girdiğini ve resmî ve özel kurumlardaki karar alıcılar ile iş çevreleri ve araştırmacıların bu istatistiklerden yeterince yararlanamadığını söylüyor. Bir tane de önemli bir uyarı var: “… birçok Avrupa Birliği ülkesinde olduğu gibi…” denip devam ediliyor yani değişikliğin gerekçesi.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, burada söz konusu olan resmî ve özel kurumlardaki karar alıcılar, iş çevreleri ve araştırmacılar kimdir ki bu kadar ayrıntılı bilgiye ulaşmak istiyorlar? Üç firma veya daha azı bu işlerle iştigal ediyorsa -veri gizliliğinin tanımı uzun vaktinizi almamak için söylemiyorum- acaba kimler neyi merak ediyor? Zaten toplam ihracat rakamı, setörel rakam belli değil mi? Bunun açıklanması gerekiyor.

Bir de “… birçok Avrupa Birliği ülkesinde…” denmiş, acaba hangi Avrupa Birliği ülkesinde bu kadar ayrıntılı bilgi veriliyor? Şimdi, otomatikman burada veri gizliliği kalkıyor ve istatistiki birimin ancak yazılı talebiyle veriler gizlenebiliyor. Diğer bir deyişle, bu Kanun’a bu fıkra eklenip geçerliliği başladığı andan itibaren, TÜİK, elindeki tüm verileri ve dış ticaret verilerini ortaya dökecek. Bütün ithalatçı, ihracatçı firmalar da ancak kendisi başvurursa, orada da birtakım engeller çıkarılmazsa gizliliğini sağlayabilecek. Şimdi, burada gerçekten kimin talebiyle yapılıyor, kim neyi bilmek istiyor, bilemiyorum.

Diğer bir konu: Tasarıya Komisyon aşamasında ilave edilmiş olan bilgi verme zorunluluğu ve buna uymama durumunda uygulanacak para cezasına ilişkin düzenleme.

Değerli arkadaşlarım, burada da Anayasa Mahkemesinin 10/11/2005 günlü 2008/86 sayılı Kararı’yla iptal edilen 8’inci ve 54’üncü maddeler var. 8’inci madde, bilgi verme yükümlülüğünü düzenliyor. 54’te de (b) bendi düzenleniyor, ayrıntısını okumayacağım. “…(a) bendi dışında kalan istatistik birimlerde yapılan araştırmalarda işlenmesi durumunda bin yeni Türk lirası…” Şimdi bunu ne yapıyoruz? 1.500 yapıyoruz. Neye rağmen yapıyoruz? Anayasa Mahkemesinin zaten bin YTL’yi iptal etmesine rağmen, biz inadına 1.500 yapıyoruz.

Şimdi değerli arkadaşlar, burada bakın Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesinde ne deniyor: “Anayasa’nın 20’nci maddesinde herkesin özel hayatına ve aile yaşayışına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu; 25’inci maddesinde de herkesin düşünce ve kanaat özgürlüğüne sahip olduğu, her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimsenin düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamayacağı hüküm altına alınmıştır. 20’nci madde gerekçesinde, özel hayatın korunmasının her şeyden önce bu hayatın gizliliğinin korunması, resmî makamların özel hayata müdahale edememesi anlamına geldiği belirtilmiştir.” Yani buraya dayandırılan bir gerekçeyle “Anayasa’nın 20’nci ve 25’inci maddelerinde yer alan güvencelere rağmen itiraza konu 8’nci madde hükmüyle, kişiler, bilgi toplama, saklama, işleme ve değiştirme tekeli olan idareye ve diğer kişilere karşı korumasız bırakılmış, veri toplamanın sınırlarına yasal düzenlemede yer verilmemiştir. Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kuralların Anayasa’nın 20 ve 25’inci maddelerine aykırı olduğundan iptali gerekir.” deniliyor. Dolayısıyla, diğer maddeler yönünden de incelememiş.

Şimdi değerli arkadaşlar, hiçbir yenilik getirmeden, bu bin YTL’yi Anayasa Mahkemesi iptal etmiş olmasına rağmen, 1.500 YTL’ye çıkarmanın dışında bir uygulama yok. Şimdi, karar ortada, hâlâ duruyor Anayasa Mahkemesi kararı. Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devletidir diyoruz ve AKP İktidarı döneminde en fazla ihlal edilen şey ise, hatta TBMM Genel Kurulunda da bu ihlal devam ediyor hâlâ… Anayasa’nın 138’inci maddesinin dördüncü fıkrasında deniliyor ki: “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.” Maalesef, bugün, yine, Anayasa’ya göre iptal edilen iki ayrı maddeyi yeniden düzenleyerek yeni bir değişiklik öneriyoruz.

Tabii, değerli arkadaşlarım, bu ilk değil, bunun daha öncesi de var; 2 defa, yine Kanun’la ilgili değişiklikler gelmiş, tekrar geriye gönderilmiş, tekrar sizin tarafınızdan onaylanıp geri gitmiş, Sayın Cumhurbaşkanı da onaylamak zorunda kalmış ve tekrar Anayasa Mahkemesine başvurmuş ve böyle bir karar çıkmış.

Şimdi, bunun dışında o kararda önemli bir husus var. Nedir? Diğer kanunlarda da olmuştu değerli arkadaşlar, devlet memurlarına ilişkin düzenlemeler. “Başkan tarafından belirlenecek tutarda aylık brüt sözleşme ücreti ödenir.” ve yine sonunda -45’inci maddeden bahsediyorum- “Bu fıkranın uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar ile söz konusu personele yapılacak diğer ödemeler Bakanlar Kurulunca tespit edilir.” düzenlemesi var. Bundan dolayı da yine iptal edilmiş.

Kısacası, burada, Mahkeme kararına uymadan sürekli olarak yeni değişikliklerle gelinmekte ve hukuk devleti ilkesine uymayan çalışmalar yapılmaktadır.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bunun yanı sıra Kurumun yapısal sorunları var. Türkiye İstatistik Kurumu olarak, burada bütçe görüşülürken geldi arkadaşlarımız… Hâlâ Kurumun Başkanlığı vekâletle yürütülüyor. Eski Başkanın şu anda görevi devam ediyor mu etmiyor mu bilmiyorum, Sayın Bakanımız açıklarsa… Niye vekâletle duruyor? Kendisi YÖK üyeliğine gitti. Kurum içerisindeki koordinasyon eksikliği nasıl gideriliyor? Bunlar tabii ayrı programlar.

Artı, bu çerçevede, 2006 yılında başlatılması öngörülen, 2007-2011 resmî istatistik programıyla ilgili -şu anda gerçekleşme oranlarına, izleme raporlarına baktım, belki Sayın Bakanımız onları söyleyebilir- hâlen daha gerekli çalışmalar, toplantılar devam ediyor, az önce bahsetmiş olduğum aksaklıklar da devam ediyor.

Burada birçok düzenlemeden bahsettim ama asıl ilginç olanı bunlarda yaşanan koordinasyon eksiklikleri.

Değerli arkadaşlarım, AKP Hükûmetinde ekonomi konusunda bir kafa karışıklığı var. Sayın Başbakan ya eksik, yanlış bilgilendiriliyor ya da Sayın Başbakan bilerek bizi yanlış bilgilendirmeye çalışıyor -başka bir ihtimal aklıma gelmiyor- ve sürekli olarak da üç gün önce söylediğinin üç gün sonra tersini söylüyor.

En yakın gündemde krizle ilgili söylediklerine bakınız: Önce “Yok.” dedik, sonra “Bize değmez.” dedik, sonra “Teğet geçer.” dedik, arada “Krizi fırsata dönüştürebiliriz.” dedik. Şimdi Sayın Başbakan kızıyor, “Krizi fırsata dönüştürmek isteyenler var.” diyor, “Krizden rant elde etmek isteyenler var.” diyor. Baştan siz söylemiştiniz “Krizi fırsata dönüştürebiliriz.” diye.

Bankaların amacı zaten kâr elde etmek değil mi? Ben anlamıyorum. Bankalara kâr etmeyin diye ne diyecek?

Komisyonda da söyledim, şimdi Sayın BDDK Başkanı o zaman şimdiye kadar kanunları, kuralları uygulamıyor muydu? “Bankaları sıkıştırırız.” diyor. O zaman şimdiye kadar görevini yapmıyor demektir. Yapıyor idiyse ekstradan ne yapacağız? Yine aba altından sopa göstererek “Kamu bankalarını kullanabiliriz.” diyor. Kamu bankalarının nasıl kullanılacağı ortada. Yeni görev zararları yükleyemeyeceğinizi de biliyorsunuz. Sizden çok önceki hükûmet döneminde bu değişiklikler yapıldı; Merkez Bankasıyla ilgili de, kamu bankalarıyla ilgili düzenlemeler yapıldı. Yani nasıl olacak, bilmiyorum.

Ondan önce “IMF’ye ümüğümüzü sıktırmayız”, “Haşa, anlaşmayız.”, “O da neymiş, böyle bir şey yok” diye kaç senedir söyleniyor, daha birkaç hafta önce yine Sayın Başbakan söylüyordu. Şimdi “IMF’ye ümüğümüzü sıktırmayız.” noktasından, kendi ağzıyla, “uzlaşmaya en yakın” noktaya gelmişiz, geçen gittiğinde söylemişti. Şimdi ondan da ileri noktadayız. Ama Sayın Başbakan kızıyor. Sayın bakanlarımız bir şey konuşmadılar. Ben Komisyonda da -Sayın Ekren de oradaydı, Sayın Şimşek de- sordum… Konuşma metinlerinde her iki bakanımızın da IMF’yle ilgili hiçbir şey yok.

Değerli arkadaşlar, hazineden sorumlu Bakanımızın metninde beş sayfa sigortacılık var, hazinenin dış borcuyla ilgili hiçbir cümle yok hazine garantili borçlardan başka. Özel kesiminkini unuttum, orayı saymıyorum. Şimdi Türkiye'nin en önemli sorunu borç diyor musunuz? Evet. Kaynak bulma diyor musunuz? Evet. Ne yapıyorsunuz? IMF’yle görüşüyorsunuz; tamam. Peki, niye bundan hiç bahsetmiyoruz? Sayın Bakana da söyledik, tam otuz beş-kırk dakika bizi çok güzel bilgilendirdi Sayın Ekren. Dünyadaki krizin gidişatından bahsetti. Türkiye’ye gelince, somut bir iki tane önlem dışında bir şey maalesef söylemedi. Hâlâ bir paket görüşülüyormuş, biz bilmiyoruz. İçeride ne görüşülüyor, herhâlde bize açıklayacaklar. IMF’yle ilgili anladım neden arkadaşlarımızın konuşamadığını. Sayın Başbakan dün gelirken dedi ki: “Bunların hepsi dedikodu, rakamlar da dedikodu, gerçek şeyi ben açıklayacağım.” Demek ki Sayın Başbakan açıklasın diye değerli bakanlarımız herhâlde susuyorlar diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, burada koordinasyon eksikliğinin olduğu, bir kafa karışıklığının olduğu belli oluyor. Ha, bununla ilgili de, Sayın Ekren’in hakkını yemeyelim, Ekonomik Koordinasyon Kuruluna ilişkin düzenlemenin yapılacağını, orada toplantıların yapıldığını söylüyor, biz sadece yansımasını görmedik. Hakkını teslim etmemiz gereken iki düzenleme var yapılırsa, şimdi açıklanan diyelim daha doğrusu: Biri, Sanayi ve Ticaret Bakanımızın açıkladığı KOSGEB’in KOBİ’lere vereceği kredi, 350 bin YTL kadar, diğeri de sadece Halk Bankasının vereceği krediler var. Yani, krizi kabul etmek önemli bir aşamadır diye düşünüyorum ama önlemlerle ilgili bir kere karar vermemiz gerekir. Neden?

Değerli arkadaşlarım, bugün Maliye Bakanlığı ve bütçemizin bütün diğer maddeleri üzerinde yukarıda, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşme yapıyoruz. Eğer IMF’yle anlaşacaksak bu yaptığımız varsayımların hepsi geçersiz. Gerçi bunlar da gerçekçi değil; yüzde 4 büyüme, yüzde 7,5 enflasyon ve bu daralan ortamda 149 milyar ihracatın gerçekleşmesi sıkıntılı ama bunları da yeniden değiştirmek zorunda kalacağız. Onun için, eğer anlaşacaksanız da gelin bir an önce söyleyin; bu bütçe kadük olacak, yani o rakamların hepsi yeniden elden geçirilmek zorunda kalacak. Neden diyeceksiniz? Yüzde 4 büyüme varsayılmış. Ee az önce söyledim…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET GÜNAL (Devamla)  – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

…Sayın Erken bize, kırk dakikaya yakın, dünyadaki gelişmelerden bahsetti, uluslararası kuruluşların bu tahminlerinden bahsetti. IMF, son dönemde yüzde 5’ten, yüzde 3,9’a, yüzde 3’e, yüzde 2,2’ye kadar büyüme tahminlerini revize etti. Peki, bizimki nasıl yüzde 4 olacak? Yani, yeniden mi Türkiye İstatistik Kurumunu devreye sokacağız? Nasıl yapacağız bu şartlarda? Dolayısıyla, yüzde 4 büyümeyi gerçek kabul etsek bile değerli arkadaşlarım, buna göre yüzde 15,5 vergi geliri artışını nasıl sağlayacağız ben hâlâ anlamıyorum. Yani, anlamadığım başka bir şey daha var. 15,5 milyar YTL’lik de -şimdi TL’ye dönüyor- özelleştirme geliri konulmuş, 2008 rakamı onun altında kalacak. Bu daralmaya, dünyadaki sıkıntıya rağmen, bu geliri nasıl gerçekleştireceğiz? Yani, yeni vergiler mi koyacağız? Dolayısıyla, bu kafa karışıklığının giderilmesi, ekonomi konusunda da bir tek sesliliğin olması -ister Sayın Başbakan yapsın isterse Sayın Ekren yapsın, zaman zaman koordinasyon yapıyor, ama- bu politikalara yaklaşımda bir tek sesliliğin olması gerekiyor. Aksi takdirde krizden etkilenmememiz mümkün değil. Bir an önce önlemlerin alınmasını bekliyoruz.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gruplar adına üçüncü konuşmacı, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Siirt Milletvekili Osman Özçelik.

Sayın Özçelik, buyurun. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Sayın Başkan, sayın Genel Kurul üyeleri; görüşülmekte olan 281 sayılı Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde Demokratik Toplum Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü nedeniyle kadın özgürlük mücadelesini destekliyor, cins ayrımcılığına karşı tepkimi ifade ediyorum.

Yürürlük ve yürütme maddeleri dışında dört maddeden oluşan görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının 1’inci maddesi, Türkiye İstatistik Kanunu’nun Anayasa Mahkemesince iptal edilen 8’inci maddesinin başlığıyla birlikte yeniden düzenlenmesine ilişkindir. Resmî istatistikleri üretmek üzere TÜİK’in istatistiki birimlerden veri ve bilgileri toplama şeklini, cevap verme yükümlülüğünü ve sınırlarını düzenleyen bu maddenin sağlıklı ve hızlı istatistik üretilmesine katkı sağlayacağını düşünerek bunu olumlu karşılamaktayız.

Tasarının 2’nci maddesiyle dış ticaret istatistiklerinde gizlilik ilkesi özel koşullara bağlanmaktadır. Şeffaflık artırıcı bir hüküm olması nedeniyle yerinde bir düzenleme olduğunu da düşünüyoruz.

Tasarının 3’üncü maddesi, Yasa’nın Anayasa Mahkemesince iptal edilen 54’üncü maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendini yeniden düzenlemektedir. Para cezasını yeniden düzenleyen bu maddeye ilişkin söyleyeceğimiz fazla bir şey yoktur.

Tasarının 4’üncü maddesi, Yasa’ya eklenen geçici bir madde olup tasarının 2’nci maddesinde belirtilen özel gizlilik koşullarının daha önceki tarihlerdeki veri ve bilgiler hakkında da uygulanacağı şeklindeki bir düzenlemedir. Bunun da doğru olduğunu düşünüyoruz, doğru bir hüküm getirilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gördüğünüz gibi iktidar partisinin kamu yararına ve kamusal hizmetlerin düzenli, şeffaf ve adil yürütülmesi konusunda getirdikleri yasa tasarılarına destek vermekteyiz. Amacımız, ne olursa olsun muhalefet etmek değil, demokratik muhalefet yoluyla iktidar partisini halk yararına hizmet üretmeye, toplumsal barış, refah toplumu ve eksiksiz bir demokrasinin yerleşmesi ve kurumlaşmasına katkı sağlamaktır.

Yasa tasarısını destekliyor, olumlu oy kullanacağımızı beyan ediyor, yasanın hayırlı olmasını diliyoruz.

Sayın milletvekilleri, bir yasadan beklenen toplumsal yarar, yasanın mükemmeliyetinden çok uygulayıcılar tarafından yasanın ruhuna uygun bir şekilde uygulanıp uygulanmadığıyla ölçülür. Burada birey ve kurumlar belirleyici bir role sahiptir. Çoğu zaman eksik, hatta kötü düzenlenmiş bir yasa iyi uygulayıcılar elinde, iyi düzenlenmiş, kötü uygulayıcıların elindeki yasalardan daha çok toplumsal yarar sağlayabilmektedir.

Türkiye İstatistik Kurumu Kanunu’nun 4’üncü maddesi konuya ilişkin ilkeleri belirlemiştir. Buna göre, “Resmî istatistiklerin kalitesinin geliştirilmesi için Program kapsamında üretilen istatistikler, güvenilirlik, tutarlılık, tarafsızlık, istatistikî gizlilik, güncellik ve şeffaflık ilkelerine göre hazırlanır ve uygulanır.” denmektedir. Peki, gerçekten Yasa’yı uygulayan kurum olarak Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve ilgili bakanlık bu ilkelere tam olarak uyuyor mu? Buna “Evet” yanıtı verecek kimse var mı acaba? Bugünkü adıyla TÜİK bu güveni veriyor mu? Yedi defa adı değiştirilen Kurum, bilimsel gerçekliğe uygun, güvenilir veri ve bilgi mi üretiyor yoksa siyasal iktidarların eğilimlerine ve arzularına göre mi davranıyor?

Yasa’nın 17’nci maddesi Kurumun bilimsel ve teknik özerkliğe sahip olduğunu, hiçbir şekilde talimat alamayacağını belirtir. Bu hükme gerçekten uyuluyor mu? Siyasi İktidar belki gerçekten herhangi bir talimat verme ihtiyacı duymuyor olabilir. Ama özellikle AK PARTİ İktidarının devlet kurumlarındaki kadrolaşma politikasıyla Kurum yetkililerinin İktidar politikalarına uygun manipülatif bilgi sunmayı doğal bir görev olarak kabul ettiklerini görüyoruz.

Kurumun temel işlerinden biri nüfus sayımı yapmaktı. Sonuncusu 2000 yılında olmak üzere bu ülkede 14 kez nüfus sayımı yapılmasına karşın hiçbir zaman gerçek nüfus ortaya çıkarılamadı. Her seferinde milyonlarca dolar harcanmasına, insanların bir gün boyunca evlerinde hapsedilmelerine rağmen sağlıklı sayımlar yapılamadı.

Son nüfus sayımında, kesin olmayan rakamlarla, nüfusun 73 milyon 875 bin olduğu açıklandı. Ancak Yüksek Seçim Kurulu seçmen kütüklerine kayıtlı seçmen sayısını 42 milyon 577 bin 284 olarak açıkladı. Bu kayıtlı seçmen sayısına göre nüfusun 63 milyon 539 bin olması gerektiği düşüncesiyle iki kurumdan birinin veya ikisinin de doğru sayılar vermediği düşüncesi sonucunda yeniden bir nüfus sayımına, kısmi nüfus sayımına gidildi tekrar.

Nitekim, 7.888 mahalle ve köyde seçmen sayısının nüfustan fazla olduğu, 17.831 mahalle ve köyde seçmen sayısının nüfusa oranının yüzde 97 olduğu… Yani kimi yerde seçmen sayısı abartılmış, kimi yerde de nüfus abartılmıştı.

TÜİK yeni bir masrafla, yine milyonlar harcayarak bu oranı, bu dengeyi bulma çabası içine girdi. Bu sayım yöntemiyle sağlıklı sonuçlar alınamayacağı görülerek Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’ne geçildi. Bu yöntemle, nüfusun -Aralık 2007 itibarıyla- 70 milyon 586 bin olduğu açıklanarak nüfus sayım işi Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğüne devredildi.

Bunca sayım ve istatistiki çalışmaya karşın hâlâ Türkiye'nin gerçek nüfusu nedir? Bu ülkede farklı etnik yapıdaki insan sayısı ve daha birçok sosyolojik, demografik, kültürel veri hakkında bilimsel gerçek verilere sahip değiliz.

TÜİK bütçesi her yıl artırılmakta, ama hâlâ, bilimsel gerçek istatistiki veri üretme konusunda saygın bir kuruma sahip olduğumuz güveni içinde değiliz. AK PARTİ, diğer kurumlarda olduğu gibi, TÜİK içinde de titiz bir kadrolaşma politikası sürdürmekte ve Kurum bütçesini üretimiyle orantısız bir şekilde artırmaktadır. 2001 yılında Kurum bütçesi 23 milyon 858 bin -yaklaşık 24 milyondu Kurumun bütçesi- bugün 2008 itibarıyla Kurumun bütçesi 163 milyona çıkarılmıştır. Yani neredeyse 8 defa büyütülmüştür Kurumun bütçesi. Bütçesi yoksul halktan alınan vergilerle oluşturulan TÜİK’in, her devlet kurumu gibi işlevini doğru bir şekilde yerine getirmesi, Kanun’da belirtilen ilkeler doğrultusunda çalışma yapması, vatandaşların haklı beklentisidir. Bu bütçe AK PARTİ’nin sanal enflasyon ve büyüme rakamlarına uygun, yanlı, masa başı bilgi üretmesi için mi verilmektedir?

TÜİK’in 2008 yılı ilk altı ayı için hesapladığı enflasyon oranı yüzde 6. Keşke öyle olsaydı. Ama ne yazık ki halkın yaşadığı gerçek enflasyon TÜİK’i doğrulamıyor. 2008’in ilk altı ayında temel gıda ve tüketim maddelerinde, ekmekte yüzde 26,19, bulgurda 48,25, toz şekerde 11,72, ayçiçeği yağında yüzde 48,14, elektrik, doğal gaz ve benzinde yüzde 60-yüzde 80 arasında enflasyon yaşanmış. TÜİK Hükûmetin rakamlarını doğrulamak için herhâlde çok ter döküyor olmalı. Elektrik Mühendisleri Odası TÜİK’in TÜFE hesaplama yönteminde değişikliğe gittiğini ve rakamlarla oynadığını belirterek dava açmış, mahkemeye gitmiştir.

Sayın milletvekilleri, geçtiğimiz günlerde kamuoyu gündeminde uzunca bir süre yer alan ve mizah dergilerine konu olacak kadar komik bir TÜİK açıklamasını hatırlatmak istiyorum. Bilindiği üzere, kamu çalışanlarının Hükûmetle yaptığı toplu sözleşme görüşmelerinde yoksulluk sınırı ile açlık sınırı rakamları çokça tartışıldı. Günlük 2.100 kalori üzerinden yapılan hane halkı bütçe araştırmasına göre 4 kişilik bir aile için açlık sınırını Kamu-Sen 1.012 YTL, Memur-Sen 820 YTL olduğunu ileri sürerken TÜİK 255 YTL olarak açıkladı. Bu rakam 4 kişilik bir ailenin günde üç öğün birer bardak çay ve birer simit yemesi hâlinde bile yetmeyecek bir rakamdır. TÜİK’in açıkladığı rakam açlık sınırı değil olsa olsa ölüm orucu sınırının rakamı olabilirdi. Yılda 163,5 milyon YTL verdiğimiz Kurum Hükûmete yaranmak için işte böylesi bilimsel üretim yapıyor! Aynı TÜİK fert başına düşen millî gelirin 5 bin TL civarında olduğunu, Hükûmet hızını alamayıp bu rakamın 9.300 dolar olduğunu gösteriyor. Oysa ASO TÜİK’in bu rakamlarının hormonlu olduğunu ifade ediyor, sanal olduğunu ifade ediyor.

Sayın milletvekilleri, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’nin uygulamaya konulmasıyla birlikte TÜİK ile YSK -Yüksek Seçim Kurulu- arasında çıkan farklılık bu kez TÜİK ile Sosyal Güvenlik Kurumu arasında çıkıyor. Çalışanlarla işsizler sayısı arasında -TÜİK’in rakamlarıyla Sosyal Güvenlik Kurumunun rakamları uyum göstermiyor- 1 milyon 72 bin kişilik bir fark görünüyor. Hangi kurumun verilerine inanacağız, hangisi doğru, hangisine itibar edeceğiz, hangisine güveneceğiz?

Sayın milletvekilleri, basit, kolay tespit edilebilir bir kültürel istatistik örneği vermek istiyorum: TÜİK 2007 yılı sinema seyircisi sayısını 20 milyon 695 bin 569 kişi olarak açıkladı. Sayıya bakıldığında ne kadar gerçekçi olduğu izlenimi ediniyoruz değil mi? Net rakamlar, küsuru falan yok, yaklaşık değil tam bir tespit gibi. Gerçek gibi görünmesi gerekiyor da onun için bu rakamlar böyle. Oysa gerçekle uzaktan yakından ilgisi yok bu rakamın. Bunu nereden anlıyoruz? Son yirmi yıldan beri yayınlanan bir gazete var, çoğumuzun adını bile duymadığımız bir gazete bu: Antrakt Sinema gazetesi. Film dağıtım şirketleri faal olan sinemalardan haftada iki kez satış sonuçlarının raporlarını alır ve bu raporları Antrakt Sinema dergisine gönderir. Antrakt Sinema dergisinin geçtiğimiz yıl için tespit ettiği rakam 31 milyon 161 bin 700. Yani TÜİK’in rakamlarıyla söz konusu kurumun rakamları arasında 11 milyon 776 bin fark var. Eminim, AK PARTİ Hükûmetinin kültürel yaşamımıza katkılarını göstermekten siyasal bir beklentisi olsaydı bu sinema biletlerinin satışıyla ilgili, TÜİK kollarını sıvar ve bu sayıyı herhâlde gerçeğin çok üstünde, 40 milyon gibi gösterecekti diye düşünüyorum.

Sayın milletvekilleri, Türkiye’nin toplumsal barışını olumsuz etkileyen faktörlerden biri de bölgeler arası gelişmişlik farklarıdır. Daha açık ifadeyle Kürtlerin büyük çoğunlukla yaşadığı Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin geri bıraktırılmışlığıdır. Bir bölgenin geri kalmışlığı kaderle açıklanamayacağına göre, bilinçli, tercihli politikalar sonucu bölge geri kalmıştır. Bütün hükûmet programlarında olduğu gibi AK PARTİ Hükûmet programlarında da bu tespit vardır ve her hükûmet bölgeyi geri kalmışlıktan kurtaracağını vadetmektedir. Ancak ne yazık ki fert başına düşen millî gelir, sanayi yatırımları, okullaşma oranı, istihdam oranları, özel  ve ticari araç sayısı, kültürel ve sosyal tesisler ve benzeri kalkınmışlık kriterleri bakımından bölge Türkiye ortalamasının 1/7’si oranında yani yedide 1’i düzeyindedir. Yani bölge Türkiye ortalamasının 7 misli gerisindedir. Bölgenin ileri olduğu bir tek kriter var, o da karakol sayısı ve hapishanelerde yatan insan sayısı. Yedi yıllık AK PARTİ Hükûmetinin propagandaları bölgeyi geri kalmışlıktan kurtaramamıştır.  Propaganda ayrı, gerçek ayrı şeydir. Eğer gerçekten AK PARTİ hükûmetleri bölgeler arası gelişmişlik farklarını giderdiğinden emin ise ve bunu sayısal verilerle ifade edebilecek, açıklayabilecek durumda olsa idi, TÜİK son, sanıyorum, sekiz dokuz yıldır bölgeler arası farkı ortaya koyan millî gelirin illere göre dağılım istatistiklerini yayınlardı. Böyle bir yayın yok. Yani bu anlamda, bu açıdan, bölgesel gelişmişlik verileri açısından Türkiye yıllardır bu bilgiye sahip değildir, karanlıktadır.

Sayın milletvekilleri, AK PARTİ Hükûmetinin Kurumdan elini çekmesi, Yasa’da belirtildiği gibi bilimsel çalışma yapan bağımsız bir kuruma dönüşmesi ve bilimsel, gerçekçi bilgi ve veri üretmesi sağlanmalıdır. TÜİK’in verilerinden yola çıkıp strateji tespit eden ekonomik kurumlar, özel sektör ve bilimsel araştırma kurumları verilerin doğruluğundan emin olmalıdır; aksi hâlde hem Kurum hem de devlet itibar kaybına uğrar. Unutulmamalıdır ki, itibar kaybetmek kolay ama itibarı yeniden kazanmak çok zordur.

Gün itibarıyla şunu da ifade etmek istiyorum tekrar: Bugün ülkemizde cins ayrımcılığı nedeniyle kadınlar gerçekten büyük mağduriyetler yaşamaktadır. TÜİK’in bugüne kadar kadının sosyal durumu, sosyal statüsü, toplumdaki yerini belirleyen herhangi bir istatistiki çalışma yaptığını görmedik. Kadınlarda okuma yazma oranı nedir –gerçek rakamlarla ama, hükûmetlerin verdiği rakamları sunmak şeklinde değil- kadının çalışma hayatındaki yeri nedir, kadının gördüğü baskıların sebep olduğu yıpranmalar, sebep olduğu travmaların yarattığı sonuçlar nelerdir gibi kadına yönelik şiddetin, kadına cins ayrımcılığı uygulamasının yarattığı toplumsal yaraların ne olduğunu istatistiki verilerle ortaya koymasını beklerdik. Ama bugüne kadar böyle bir çalışma yok.

Yine tekrar ediyorum: Bu gün nedeniyle kadının özgürlük mücadelesini destekliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Özçelik, teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, birleşime on dakika ara veriyorum.

 

 

Kapanma Saati: 17.23

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.33

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

281 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Tasarının tümü üzerinde gruplar adına son konuşmacı Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Balıkesir Milletvekili Sayın Ali Osman Sali.

Sayın Sali, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ OSMAN SALİ (Balıkesir) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’yla ilgili olarak huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kanun’un 8, 13, 54’üncü maddelerinde değişiklik yapılıyor ve bir geçici madde ilave ediliyor. Benden önceki konuşmacılar madde içeriklerini açıkladıkları için bu hususa tekrar girmeyeceğim.

Değerli arkadaşlar, bir ülkenin isabetli kararlar ışığında yönetilebilmesi için objektif bir şekilde, bilimsel ilkelere bağlı kalarak üretilen verilere ihtiyaç vardır. Ülkelerin ve toplumların hayatında giderek önem kazanan istatistiki bilgilerin uluslararası alanda mukayese edilebilir olması ve bu verilerin zamanlı, güvenilir ve tarafsızlık ilkesi doğrultusunda üretilmesi gerekir.

Ülkemizde bu veriler Türkiye İstatistik Kurumu ve resmî istatistik üretmekten sorumlu olan diğer kamu kurum ve kuruluşlarınca sayım veya anket yapılarak ya doğrudan istatistiki birimlerden ya da kamu kurumları tarafından oluşturulan idari kayıtlardan elde edilmektedir. Yani istatistiksel araştırmalardan sağlıklı sonuçlar alınabilmesi için öncelikle yeterli verinin zamanında elde edilmesi gereklidir ve bu hususları sağlamaya yönelik yasal ve idari düzenlemelere gereksinim olduğu da aşikârdır.

Sayın milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz kanun değişikliği tasarısı ile iki durum ele alınmaktadır: Birincisi dış ticaret istatistikleri hakkında yaşanan tıkanıklığın giderilmesi, ikincisi ise Anayasa Mahkemesi tarafından Kanun’un iptal edilen hükümlerinin iptal gerekçelerine uygun olarak yeniden düzenlenmesidir.

5429 sayılı Türkiye İstatistik Kanunu ile TÜİK’e tüm kişi ve kurumlardan veri isteme yetkisi verilirken kişi ve kurumların iş hayatına ve özel hayatına ilişkin bilgilerin korunması, istatistiki amaçlar dışında kullanılmaması yükümlülüğü de getirilmiştir. TÜİK’in kişisel bilgilerin gizliliği konusunda gösterdiği titizlik ve hassasiyetin temelinde kendisinden bilgi ya da veri talep edilenlerin kişisel bilgilerinin gizliliğinin sağlanarak doğru ve güvenilir bilgi elde edilebilmesi vardır. Kurumun bireysel veriler konusunda gizliliğe riayet etmesi hayati bir zorunluluktur. TÜİK, hiçbir kişi ve kuruluşun kişisel bilgilerini hiç kimseyle paylaşamaz. Bu konuda Kanun’da geçen ifadeler çok net ve açıktır. Bununla birlikte gizleme uygulamasının mevcut hâliyle dış ticaret istatistikleri açısından sakıncaları da söz konusudur. Dış ticaret istatistiklerinde gizliliğin veri sahiplerinin talepleri olmaksızın uygulanması bazı sorunlara yol açmıştır. Ekonomide böylesine kritik kararların alındığı şu günlerde dış ticaret gibi önemli bir ekonomik istatistiki verinin tüm karar alıcılara daha detaylı bir şekilde sunulması gerekirken, mevcut gizlilik hükümleri gereği, TÜİK tarafından bazı veriler kullanıcılar ile paylaşılamamaktadır.

Türkiye İstatistik Kanunu’nun “Gizli veriler” başlıklı 13’üncü maddesine göre, bireysel verinin toplulaştırılmasıyla oluşturulan veri tablosunun herhangi bir hücresindeki istatistiki birim sayısının üçten az olması veya birim sayısı üç veya daha fazla olduğu hâlde bir veya iki istatistiki birimin hâkim durumda olması durumunda ilgili hücredeki veri, gizli veri olarak kabul edilmektedir.

Söz konusu maddenin altıncı fıkrasında ise istatistiki birimin kendisine ait gizli verilerin açıklanmasına yazılı onay vermesi hâlinde veri gizliliğinin ortadan kalkacağı hükmü yer almaktadır. Dış ticaret verilerinde ayrıntı düzeyi arttıkça gizleme oranı artmakta, verinin kullanılabilirliği kalmamaktadır. Örneğin, 2007 yılında sadece madde düzeyinde ihracat bilgisinin yüzde 39,5’i, ithalat bilgisinin yüzde 25,2’si gizlenmektedir. Hem madde hem de ülke detayındaki, yani hangi ülkeden hangi maddelerin ticaretinin yapıldığına ilişkin veride ise gizleme oranı ihracatta yüzde 80, ithalatta yüzde 73 düzeyindedir. 2007 yılı baz alındığında 48.380 kişi ve kurum ihracat, 62.545 kişi ve kurum ithalat yapmıştır. Bu kadar büyük sayıdaki kitleden veri gizliliği konusunda yazılı izin almak mümkün değildir.

Yapılacak değişiklikle, birçok Avrupa Birliği ülkesinde olduğu gibi sadece dış ticaret verilerine mahsus olmak üzere –bunu özellikle belirtmek lazım- dolaylı tanınmadan dolayı gizlilik devam etmektedir. Sadece dış ticaret verilerine mahsus olmak üzere tablolaştırılmış verilerdeki gizlilik hükümlerinin uygulanması, ilgili kişi ve iş yerlerinin gizlilik talep etmeleri şartına bağlanmaktadır. Avrupa Birliği ülkelerinde de rastlanan bu sorun, sadece dış ticaret istatistiklerine mahsus olmak üzere “pasif gizleme” olarak adlandırılan gizleme metodu uygulanarak çözümlenmiş olmaktadır. Düzenlenen yeni gizleme sisteminde de eskisinde olduğu gibi ihracat ve ithalatçıların doğrudan tanınmasına imkân sağlayacak veriler kamuoyuyla paylaşılmayacaktır.

Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; kanun tasarısıyla üzerinde durduğumuz diğer konu ise görüşmekte olduğumuz tasarının Hükûmet tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulduğu gün yani 25 Haziran 2008 günü Anayasa Mahkemesinin Türkiye İstatistik Kanunu’nun 8’inci maddesi ile 54’üncü maddesinin (b) fıkrasını iptal eden kararının Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmesiyle oluşan yasal boşluktur.

5429 sayılı Türkiye İstatistik Kanunu’nun 2’nci maddesinin (h) bendinde verinin kaynağını teşkil eden istatistiki birimler yani veri toplanacak gerçek ve tüzel kişilerle kurum ve kuruluşlar tanımlanmaktadır.

Kanun’un 7’nci ve 8’inci maddesinde ise Kurumun görev alanına giren konularla ilgili veri ve bilgi tüm istatistiki birimlerden doğrudan isteme yetkisinin TÜİK Başkanlığında olduğu belirtilmekte, 54’üncü maddesinde de bu bilgi ve veriyi mazereti olmaksızın belli süre içinde vermeyenler hakkında idari para cezası uygulanacağı öngörülmekte olup bu yasa maddeleri Anayasa Mahkemesi tarafından da iptal edilmiştir.

Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; birçoğumuzun dikkatle takip ettiği enflasyon, işsizlik, sanayi üretim endeksi, nüfus, gelir dağılımı, kapasite kullanımı, millî gelir ve benzeri gibi önemli resmî istatistiklerin TÜİK tarafından zamanında üretilebilmesi, kamu kurumlarından elde edilen idari kayıtların yanı sıra bireylerden, hane halklarından ve iş yerlerinden anket yoluyla toplanan verilere bağlıdır. Bilindiği üzere, Türkiye İstatistik Kanunu ile bireysel verilerin gizliliği sağlam ve tartışmasız bir şekilde teminat altına alınmıştır. Cevap verme yükümlülüğünün olmaması durumunda, istatistiki sonuçlar gönüllü olarak ankete katılan hane ve iş yerlerinden alınan verilere göre elde edilmek zorunda kalınacaktır. Bu durum da araştırmalarda yanlış sonuçların ortaya çıkmasına ve geneli yansıtan bilgiler elde edilmemesine yol açacaktır. Bu sebeple, Türkiye İstatistik Kanunu’nun ilgili hükümleri gereği kişi ve iş yerlerine cevap verme yükümlülüğü getirilmek durumundadır. Aksi hâlde ülkemiz için ihtiyaç duyulan resmî istatistiklerin üretilmesi konusunda büyük zorluk ortaya çıkacaktır. Yapılan düzenleme ile çeşitli alanlarda ihtiyaç duyulan resmî istatistiklerin sağlıklı ve düzenli bir şekilde üretilmesine devam edilebilmesi amacıyla Anayasa’da belirlenen temel haklar ve ödevler çerçevesinde, kişi ve iş yerlerinin kendilerinden talep edilen verileri eksiksiz ve doğru olarak vermesi ve bu duruma uymayanlara uygulanacak para cezası hüküm altına alınmıştır.

Değerli arkadaşlar, uzun lafın kısası şudur: Dış ticaret istatistikleriyle alakalı olarak istatistiki birimin dolaylı tanınmasına sebebiyet verecek kadar az olması hâlinde gizlilik devam etmektedir, gizlilik hükmü uygulanmaktadır ancak dış ticaret istatistiklerinde aktif koruma yani “Efendim, dış ticaretle ilgili dolaylı tanınmayı gerektirecek bilgiler de gizlidir ancak izin alınmak kaydıyla.” şeklindeki yaklaşım değiştirilmekte, bunun yerine “Efendim, dış ticaret istatistikleri, dolaylı tanınmaya sebebiyet verecek istatistikler açıktır ancak istatistiki birimin müracaat etmesi hâlinde gizlilik hükümleri uygulanır.” şekline gelmektedir. Diğer taraftan, Anayasa Mahkemesinin kararı doğrultusunda da gerekli temel haklar ve ödevler kapsamında bilgi verme yükümlülüğü getirilmek suretiyle Anayasa Mahkemesi kararına uyulmaktadır.

Değerli arkadaşlar, 22’nci Dönem Meclisi, Plan ve Bütçe Komisyonu ve kurulan alt komisyon bu kanuna gerçekten titizlik göstermiş, çok büyük emekler sarf etmiştir. Büyük bir mutabakat oranıyla bu kanun çıkmış, hazırlanmış ve yasalaşmıştır. Kanunda eksiklikler olabilir mi? Elbette olabilir. Bu ülke bir hukuk devletidir. Anayasa Mahkemesi, önceki aylarda personelle ilgili bir maddeyi Anayasa hükümlerine aykırı bulmuş, iptal etmiş, düzeltilmiştir; bu defa da bilgi verme yükümlülüğüyle alakalı konuyu Anayasa’nın 20 ve 25’inci maddesine aykırı bulmuştur. Anayasa Mahkemesi kararı meridir, tartışacak değiliz. Elbette Mahkemenin kararı yerine getirilmektedir. Gruplar adına görüş bildiren arkadaşlarımız da aynı yönde görüş bildirmişlerdir. Kanun teknik bir kanundur ve bu kanuna öyle itirazımız olmamaktadır.

Değerli arkadaşlar, diğer yandan gizleme konusu tamamen istatistiki birimin sırlarıyla alakalı, üzerinde Komisyonun, alt komisyonun hassasiyetle durduğu bir konudur ama ihtiyaçlar öyle ortaya çıkartmıştır ki dış ticarette “Bu veri gizliliği aktif korumadan pasif korumaya döndürülmelidir.” şeklinde bir kanaat oluşmuştur. Tabiatıyla, bu eksiklikler giderilebilecektir.

Türkiye İstatistik Kurumu ise Avrupa Birliği normlarına uyum sağlamış, şeffaf, açık bir kurumumuzdur. Gerçekten, verilerin elde edilmesinde gerekli hassasiyet gösterilmektedir ancak istatistiki birimlerin, yani bireylerin, hane halklarının veya firmaların verdiği bilgileri aynen yansıtmak durumundadır, gerekli istatistiki yöntemleri kullanarak. O kadar açık ve şeffaf bir kurum olduğu ortaya çıkmıştır ki verinin yanlışlığı dahi İstatistik Kurumunun kendi verileri kullanılarak ortaya konabilmektedir. Herkes, bütün vatandaşlarımız, konuyla ilgilenen her vatandaş iddiaları için, yani olumlu iddiaları için de İstatistik Kurumunun ürettiği verileri, olumsuz iddiaları için de İstatistik Kurumunun verilerini kullanmaktadır. Bu durumda, tabii ki değerlendirme hataları, farklı değerlendirmeler olabilecektir ancak sahadan elde edilen verileri İstatistik Kurumu istatistiki yöntemleri kullanarak toplulaştırıp topluma sunmak durumundadır. Bunu da bu Kurumumuzun üstüne düştüğü şekilde, üstüne düşen vazifeye uygun olarak yaptığı kanaatindeyim açıkçası.

Değerli arkadaşlar, özetle, teknik bir kanundur. Efendim, kanun tasarısının hayırlı olması temennisiyle Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sali.

Şahsı adına Hatay Milletvekili Orhan Karasayar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Kumcuoğlu, sizi Genel Kurulda göremediğim için ilk konuşmacıyı o şekilde verdim, ikinci konuşmacı olarak da sizi…

Buyurun Sayın Karasayar.

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 281 sıra sayılı Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Resmî istatistik programını hazırlamak ve işleyişini izlemek, programda belirlenen istatistiki faaliyetlerin yürütülmesini ve uygulanmasını sağlamakla birlikte görev verilen diğer kurum ve kuruluşlar tarafından üretilen istatistiklerin de uluslararası standartlara uygunluğunu incelemek, istatistik alanında veri ihtiyacı duyulan alanları ve veri derleme yöntemlerini, istatistiki tanım ve sınıflandırmalarını ilgili ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlarla iş birliği içinde belirlemek, ulusal kayıt sistemini oluşturmak, gerektiğinde araştırma ve teknik yardım projeleri geliştirmek, istatistik alanındaki bilimsel yöntem ve bilgi teknolojilerine ilişkin gelişmeleri ve uluslararası göstergeleri takip etmek, diğer ülkeler ve uluslararası kuruluşlarla iş birliğini sağlamak, ulusal ve uluslararası bilgi ağı ve bilgi akış sisteminin oluşturulmasını koordine etmek, ülkenin ekonomik, sosyal, demografik, kültür, çevre, bilim ve teknoloji alanları ile gerekli görülen diğer alanlardaki istatistikleri derlemek, değerlendirmek, analiz etmek, yayımlamak, resmî istatistik sonuçlarının bilimsel ve teknik açıklamalarını yapmak, kalkınma planları, programları ile ilgili mevzuat ve benimsenen temel ilkeler çerçevesinde kurumun orta ve uzun vadeli strateji ve politikalarını belirlemek ile görevli bilimsel ve teknik bir kurumdur.

281 sıra sayılı Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısıyla ilgili birimin yazılı başvurusu olmadığı müddetçe dış ticaret istatistiklerinin gizli veri kapsamından çıkartılması öngörülmektedir.

Türkiye İstatistik Kurumu ve resmî istatistik üretmekten sorumlu olan diğer kurumlar tarafından üretilen ve yayınlanan istatistikler sayım ve anket yapılarak ya doğrudan istatistiki birimlerden ya da idari kayıtlardan elde edilmektedir.

10/11/2005 tarihli ve 5429 sayılı Türkiye İstatistik Kanunu’nun “Gizli veriler” başlıklı 13’üncü maddesi, resmî istatistiklerde gizli veriyi tanımlamakta ve bu verinin kullanımını ve istisnalarını düzenlemektedir. Söz konusu maddenin ikinci fıkrasına göre, bireysel verinin toplulaştırılması ile oluşturulan veri tablosunun herhangi bir hücresindeki istatistiki birim sayısının üçten az olması veya birim sayısı üç ve daha fazla olduğu hâlde bir veya iki istatistiki birimin hâkim durumda olması hâlinde ilgili hücredeki veri gizli kabul edilmekte, altıncı fıkrasında ise “İstatistiki birimin, kendisine ait gizli verilerin açıklanmasına yazılı onay vermesi hâlinde veri gizliliği ortadan kalkar.” hükmü yer almaktadır.

Dış ticaret istatistikleri gibi ulusal ve uluslararası düzeyde kullanıcısı çok olan istatistiklerdeki verilerin önemli bir bölümü, maddede belirtilen  “gizli veri” tanımına girmekte, bu hâliyle resmî ve özel kurumlardaki karar alıcılar, iş çevreleri ve araştırmacılar bu istatistiklerden yeterince yararlanamamaktadır.

5429 sayılı Kanun’un Anayasa Mahkemesince iptal edilen 54’üncü maddesinin 2’nci fıkrasının (b) bendini hane halkı veya bireyler dışında kalan istatistiki birimlerle yapılan araştırmalar çerçevesinde kendilerinden istenilen bilgileri vermekten imtina eden istatistiki birimlere 1.500 yeni Türk lirası idari para cezası verilmesini teminen yeniden düzenleyen yeni çerçeve 3’üncü maddenin metne eklenmesi ve müteakip madde numaralarının teselsül ettirilmesi suretiyle; çerçeve 2’nci maddesi, 5429 sayılı Kanun’a eklenmesi öngörülen geçici maddenin 5429 sayılı Kanun’un 13’üncü maddesinin 8’inci fıkrası hükmünün aktif ve pasif gizleme kapsamına giren ve 5429 sayılı Kanun’a eklenmesi öngörülen geçici maddenin yürürlük tarihinden öncesine ait Başkanlığın elinde bulunan veri ve bilgiler hakkında da uygulanmasını teminen değiştirilmesi ve maddenin redaksiyona tabi tutulması suretiyle çerçeve 4’üncü madde olarak; çerçeve 3’üncü maddesi, kanunların hazırlanmasında uygulanan usul ve esaslar doğrultusunda yürürlüğe ilişkin kısmı 5’inci madde olarak, yürütmeye ilişkin kısmı ise 6’ncı madde olarak aynen kabul edilmiştir.

Yapılan değişiklikle, birçok Avrupa Birliği ülkesinde olduğu gibi, sadece dış ticaret verilerine mahsus olmak üzere tablolaştırılmış verilerdeki gizlilik hükümlerinin uygulanması ilgili istatistiki birimlerin bunu talep etmeleri şartına bağlanmıştır. Bununla beraber istatistiki bilgi çalışmalarının daha sağlıklı yapılabilmesi için vatandaşlarımızın bu çalışmalara katılımının artırılması düşünülerek bu değişiklikler yapılmıştır.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyor, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Karasayar, teşekkür ediyorum.

Şahsı adına Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu.

Sayın Kumcuoğlu, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, gündemimizdeki 281 sıra numaralı Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında kişisel görüşlerimi açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuya girmeden önce, bugün Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Günü olması dolayısıyla, şiddete maruz kalan bütün kadınlarımıza, Milliyetçi Hareket Partisi olarak her zaman Türkiye’de kadının ve kadın haklarının yanında olduğumuzu ve Milliyetçi Hareket Partisi olarak sadece kadına veya güç durumda olan insanlara karşı olan şiddete karşı değil, her türlü şiddete karşı olduğumuzu belirtmekte yarar görüyorum.

Bu kadına karşı olan şiddetin önlenmesi konusu dikkati münhasıran kadın konusuna çekiyor ama Türkiye’de ve dünyada aslında kadınlar kadar şiddete maruz kalan diğer bir kesim, halk da çocuklardır. Dolayısıyla, kadına karşı şiddetin önlenmesi konusunu tartışır, değerlendirir, buna çareler ararken çocuğa karşı şiddetin boyutunu da göz ardı etmememizde yarar görüyorum.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, önümüzde bir kanun var. Bu kanunla, Türkiye İstatistik Kurumunun yeniden düzenlenmesiyle ilgili olarak bundan bir süre önce çıkarılmış olan kanunun iki maddesinin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi üzerine bir düzenleme yapıyoruz. Bu düzenlemeyle, tabii ister istemez bu koskoca kanunun iki maddesi üzerinde duruyoruz fakat işin esasını bu vesileyle gözden kaçırmamamızda yarar var. Devlet İstatistik Enstitüsünün sorunu, sadece bu iki konunun şu veya bu şekilde Türkiye’de insan haklarına, hukukun temel ilkelerine ve bu çerçevede Anayasa’mıza aykırı bulunmasından ibaret değildir. Cumhuriyetin temel kurumlarından birisi olan, eski adıyla Devlet İstatistik Kurumu, yeni adıyla Türkiye İstatistik Kurumu, maalesef, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldiğinden bu yana sürekli itibar kaybetmektedir.

Biliyorsunuz Osmanlı İmparatorluğu döneminde “İstatistik Kurumu” diye bir düzenlemesi yoktu bu devletin. Devlet İstatistik Enstitüsü -eski adıyla- o bakımdan cumhuriyetin son derece hayati, son derece önemli, son derece yararlı kurumlarından birisiydi ve biz bu kurumu yakın zamana kadar her türlü siyasi etkinin dışında tutmaya büyük itina gösterdik milletçe ve politikacılar olarak. Fakat son zamanlardaki performansı bu kurumun maalesef son derece rahatsız edici.

Müsaade ederseniz size bir iki misal vereyim: Bakınız, 2004 yılının 12 Aralığında bu Devlet İstatistik Kurumu Türkiye’de millî gelir rakamlarını ilan etmiş, demiş ki: “2004 yılının -yani aynı yılın- birinci çeyreğinde tarım kesimi yüzde 7,5 küçüldü.” Aradan iki buçuk ay geçmiş, mart sonunda, yani 2005’in -yani bir yıl sonra- Mart ayı sonunda yeni bir istatistik toplamış bu kurumumuz “Hayır, geçen yılın ilk üç ayında tarım yüzde 7,5 küçülmedi, yüzde 2,7 büyüdü.” demiş. Burada istatistikler. Arkasından, dokuz aylık sürede yüzde 1,2 küçülen tarım kesimi, nedense mart ayında yapılan istatistiklerde birden yüzde 9,1 büyümüş. Arada oynama yüzde 10’un üstünde. Dünyada ve Türkiye’de istatistiklerle ilgili hiçbir kurumun rakamlarla bu kadar pervasızca oynamaya hakkı olmaması gerekir.

“Efendim o yıl şöyleydi de böyleydi de, bizim yeni tayin ettiğimiz, efendim, İstatistik Kurumu Başkanı bu işin acemisiydi de işte sokaktan bir arkadaş bulduk, oraya getirdik, anlayamadı, bilemedi, ondan oldu.” derseniz, aynı hata ertesi yıl tekrarlanıyor. Mesela, yine 2005’in 12’nci ayında diyor ki: “Bu senenin ilk üç ayında tarım kesimi hiç büyümedi.” İki buçuk ay sonra neşrettiği rakamda birden Türkiye İstatistik Kurumu diyor ki: “Hayır, geçen seneki ilk üç ayda yüzde 4,3 büyüdü tarım kesimi.” Buna benzer son derece rahatsız edici istatistiki veriler var elimizde.

Mesela, ertesi sene bir daha tekrar ediyor bu olay, efendim, 2006’nın Aralık ayında neşrettiği istatistiklerde bu kurumumuz diyor ki: “İlk üç ayda tarım yüzde 1,2 küçüldü.” İki buçuk ay sonra neşrettiği istatistiklerde “Hayır, öyle olmadı bu iş; son çeyrekte birdenbire yüzde 9,7 büyüyüverdik ve büyüme eksi 1,2’den artı 2,9’a çıktı.” diyor ve burada rahatsız eden taraf, Türkiye gibi bir ülkede tarımsal faaliyetin en düşük olduğu kış aylarında nedense rakamlar büyüyüveriyor. Yani bu da işin ilgi çekici bir yanı. Dolayısıyla, eski adıyla Devlet İstatistik Enstitüsü ki şimdi Türkiye İstatistik Kurumu, ciddi surette itibar kaybediyor çünkü bu yanlışlıkların sadece bizi yanıltıyorlar olmasından öte temel bir mahzuru var: Türkiye'de politika yapıcıları kandırıyorlar, politika yapıcıları yanıltıyorlar. Dolayısıyla, böyle istatistikler üzerine doğru politikalar, doğru stratejiler koymak mümkün değildir.

Onun için, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak ne yapıyoruz? Artık Devlet İstatistik Enstitüsünün rakamlarına fazla itibar edemiyoruz. Onun için, mümkün olduğu kadar, ülkenin belli merkezleriyle, belli istihbarat merkezleriyle, iş adamlarıyla mümkün olduğu kadar çok temas edip ekonomide son zamanlarda neler oluyor öğrenmeye çalışıyoruz ve maalesef resim parlak değil. Bursa’da, Gaziantep’te, Adana’da, Kayseri’de, İstanbul’da, İzmit’te sürekli insanlar işten çıkarılıyor. Lütfen, AKP milletvekilleri olarak kulislerde çay içip sohbet edeceğinize bu konu üzerinde durun çünkü biz muhalefet olarak bir şey söylediğimiz takdirde, hemen itiraz ediliyor, hemen karşı tezler ileri sürülüyor, “Hayır, öyle değil, iyidir.” deniyor. Hayır, iyi değil. İşsizlik aldı başını gidiyor. Pek çok insan… Akşam televizyonda vardı, bir kadıncağız oğluyla gelinini iki çocuğuyla birlikte kendi evine almış “Başka çare bulamadık çünkü oğlum işsiz, gelinim de zaten asgari ücretle işi götürmeye çalışıyor, hâlimiz perişan.” diyor.

Bunun üzerine, biz bu türlü araştırmaları yaparken başımdan geçen bir olayı anlatayım: Dün İstanbul’da bir iş adamına telefon ettim ne olup bitiyor öğrenmek için. Dedi ki: “Ertuğrul Bey, vaziyet son derece kötü, işler iyi gitmiyor, hâlimiz işte, bir şeyler bulmak lazım.”  Bir şeyler bulmak lazım deyince, maşallah, Hükûmet bugüne kadar doğru dürüst bir tedbir getiremediği için herkes ümidini IMF’ye bağlamış. IMF konusunda da soruyoruz, ediyoruz ne oluyor ne bitiyor diye; ne bürokratlar ne de siyasetçiler bu konuda bize fazla bir şey söyleyemiyorlar. Biz de bu suskunluğun nereden ileri geldiğini merak ediyor, bilemiyorduk. Nitekim, burada, biraz önce Mehmet Bey’in söylediği gibi, meselenin esası anlaşıldı. Sayın Başbakan Hindistan’da “Bu konudaki her şey dedikodudur, tevatürdür, IMF’yle ilişkilerin ne olacağını ben gelip anlatacağım.” diye beyanat vermiş. Onun için, ben arkadaşa “Ben, Sayın Başbakanın bu konuşmasını duyduktan sonra hemen müşavirlerime telefon ettim, ‘Sayın Başbakanın yurt dışı gezi programını bir alın’ dedim.” Dedi ki: “Ne alakası var?” Dedim: “Sayın Başbakanımız genellikle Türkiye'nin yaşamsal meseleleriyle ilgili fikirlerini yurt dışı seyahatlerde beyan eder.” (MHP sıralarından alkışlar) O bakımdan, program belli olsun. “Bu işin acelesi var.” dedi. Onun için, ben, şimdi Sayın Ekren’den, Başbakanlıktaki yakın kişilerden istirham ediyorum, hemen Mozambik’e mi olur, artık Zimbabve’ye mi olur Sayın Başbakan için yurt dışı bir gezi ayarlasınlar çünkü bu IMF meselesinin süratle karara bağlanması lazım ve bunun da kamuoyuna duyurulması lazım. Daha fazla gecikmeye tahammülümüz yok.

Efendim, zaman zaman söylüyorum. Özellikle bürokrat arkadaşlardan istirham ediyorum. Tedvin işinde biraz, yani tabiri sevmiyorum ama, laubali davranıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kumcuoğlu, konuşmanızı tamamlayın.

Buyurun efendim.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Yine, bakıyorsunuz, mesela burada, bakıyorum, diyor ki: “5429 sayılı Kanun’un 13’üncü maddesinin yedinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.” Bunu okuyorsunuz, gidip de 13’üncü maddesine baktığınız vakit, bu maddenin yönetmelik ihdasına ilişkin yedinci fıkrasından sonra değil, önüne konulması gerektiğini görüyorsunuz. Tedvin tekniği, kanun yapma tekniği bakımından bunun yedinci fıkranın arkasına değil, yedinci fıkranın önüne konulması lazım. Bu konu… Yani buna bile dikkat edemiyor artık Türkiye’de kanun hazırlayıcı merciler. Yani böyle giderse yine kanunlar anlaşılmaz hâle gelecek ve netice itibarıyla hepimiz zorlanacağız. Bu konuda, özellikle bürokrat arkadaşlarımı daha dikkatli olmaya davet ediyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kumcuoğlu.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanıma sormak istiyorum.

Ülkemizde son yıllarda kamuoyunun düşüncelerini tespit etmek için kamuoyu araştırma şirketleri kurulmuştur. Şu anda Hükûmet olarak bu kuruluşların çalışmalarını nasıl takip ediyorsunuz? Denetleme imkânına sahip misiniz? Yanlış bilgi veren, kamuoyunu yanlış yönlendirmeye çalışan şirket ve kuruluşlara karşı ne tür tedbirler alınıyor veya cezalar veriliyor? Ceza verilen bir şirket var mıdır? Bunlar kimlerdir?

İkinci soru olarak: Kamuoyu araştırma şirketlerinin kuruluşunun nasıl olması, kaç kişiyle araştırma yapılması, ne kadar süre yapılması şeklinde kararları gösteren bir kanun, yönetmelik çıkarmayı veya hazırlamayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğru.

Sayın Ata…

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, teşekkürler.

Kalkınma ve gelişmenin demokratik süreçler içerisinde yapılandırıldığı, toplumlarda güvenilir istatistiki bilgi üretimi, dağıtımı ve kullanımı olgusu demokratik süreçlerle özdeşleşmektedir. Ülkemizde de akademik ve bilimsel boyutlarda istatistiğin gelişimi son yirmi yılda hız kazanmıştır ancak hâlâ toplumsal cinsiyete dayalı istatistikler yapılarak siyasa üretim aşamalarında toplumsal cinsiyet eşitliği göz önünde bulundurulmamaktadır. Oysaki nüfus, bilim, sağlık, eğitim, çalışma yaşamı, kadına yönelik şiddet, yoksulluk, insan hakları ve karar alma alanlarında cinsiyete göre ayrıştırılmış ulusal istatistiklerin oluşturulması gerekmektedir.

Bu çerçevede, cinsiyete göre ayrıştırılmış biçimde çocuk doğumları sayısı, işsizlik ve iş gücü gibi ekonomiye ilişkin alanlarda toplumsal cinsiyete dayalı istatistiki veri; kadına, yakın ilişkide bulunduğu insanlar tarafından uygulanan şiddet, kadın ticareti, kadına devlet tarafından…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ata, teşekkür ediyorum.

Sayın Bulut…

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakanım, devletin bütün kurumlarında, özel sektörde, planlı bir yatırım ve üretim yapmak için istatistik eğitimi almış görevlilere ihtiyaç duyulduğu hâlde, bilhassa devlet kurumlarına istatistikçi kadroların verilmesi gerekmiyor mu? Bu konuda Hükûmetinizin bir çalışması var mı?

İkinci sorum: Devlet İstatistik Kurumunda çalışan geçici işçileri kadroya almayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bulut.

Sayın Kaplan…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Kriz sonrası işsizlik oranı kaça fırladı?

TÜİK, Türkiye'de etnik, dinî, mezhepsel olarak nüfus sayımı yapmayı düşünüyor mu?

Cep telefonu sayısı 60, kredi kartı 50 milyon oldu ve borçlar 200-300 milyar civarında. Ne kadar icra takip, iflas var?

Son olarak, bugüne özgü, on dört yaşında evliliğe hazırlık taslakları düşünülüyor. Türkiye’de çocuk yaşta ne kadar evlilik var? Kaç tane çok evlilik var? Kaç tane berdel evliliği var? Tecavüzcüsüyle evlendirilen mağdur sayısı kaçtır? TÜİK’in bu konuda da sosyal bir araştırması oluyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

Sayın Yaman…

M. NURİ YAMAN (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ben de Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Günü’nde bu konuda değerli arkadaşların belirtikleri düşüncelere katılıyor ve bu konuda da kadınların mücadelesini saygıyla karşılıyorum.

Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana şunu sormak istiyorum: 2000 yılında adrese dayalı nüfus sayımıyla ilgili Türkiye genelinde çok sayıda itirazların olduğu bilinmektedir. Bu itirazlardan bir kısmı, o yerlerin, belde ise tüzel kişiliğinin sona erdirilmesi, eğer belde değilse diğer ilçelerde de genel bütçeden alacakları payları etkilemesi bakımından, birinci soru olarak, bugüne kadar bu konuda TÜİK’e yapılan kaç yerleşim yeriyle ilgili itiraz bulunmaktadır ve ikinci sorum olarak da bu itirazlardan bugüne kadar sonuçlandırılan var mıdır, adedi kaç tanedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yaman.

Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, TÜİK tarafından son yıllarda tarım istatistiklerinin yapılmamasının sebepleri nedir? Tarım, Hükûmet olarak gözden çıkardığınız bir sektör müdür ki istatistik çalışmaları kapsamından çıkardınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Taner.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, bilindiği gibi TÜİK tarafından yayınlanan 31/12/2007 tarihi itibarıyla Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi verilerine göre nüfusu 2 binin altına düşen 863 belde belediyesinin kapatılmasına yol açan yasanın, Anayasa Mahkemesi kararıyla, sayım sonuçlarına itiraz ederek mahkemeye başvuran bazı belediyelerin kapatılmaktan kurtulması yasa kararıyla mümkün olabilecek hâle gelmiştir ancak burada bir belirsizlik söz konusu olup hâlen mahkemeye başvuru yapmaya çalışan belediyelerimiz de bulunmaktadır. Bu derece önemli bir konuda mahkemeye intikal edecek kadar yanlışlıklar yapmış TÜİK verilerine ne derece güvenilebilecektir? Söz konusu bu belirsizlik nasıl giderilecektir? Hükûmetinizin bu konuda bir çalışması var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Yunusoğlu

SÜLEYMAN LÂTİF YUNUSOĞLU (Trabzon) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, 1984 ile 2002 yılları arasındaki on sekiz yılda taşrada 408 personel, 2002 ile Haziran 2008 yılları arasındaki beş buçuk yılda tam 992 personel 4/C kapsamında istihdam edilmiştir. 4/C kapsamındaki personelin çözüm bekleyen problemlerini çözmek için bir çalışmanız var mıdır, kadroya almayı düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yunusoğlu.

Sayın Binici…

İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Hiç şüphe yok ki her düzeyde karar verme süreçlerinin en çok gereksinim duyduğu şeylerin başında, kapsamlı, doğru, güvenilir meta, veri ve bilgi temeli iyi anlaşılan ve geçerli olan, zamanında kullanıma sunulan bilgiler gerekmektedir. Sayın Bakan, akademik istatistiğin bilimsel ölçülerinin iyileştirilmesi, istatistik mezunlarının yetenekleri açısından kalitenin daha üst düzeye çıkarılması, yine istatistiğin, yönetim süreçlerinde olması gerektiği biçimde yerini alması için ne tür çalışmalar yapmayı düşünmektesiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Binici.

Sayın Varlı…

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

2003 ile 2007 yılları arasında TÜİK’te çalışan 4/C kapsamında 620 personel görevden ayrılmıştır. Bu ayrılanların kaç tanesi AKP İktidarından önce işe başlamıştır? Ayrılma sebepleri arasında diğer kurumlarda kadro verilmesine rağmen bunlara kadro verilmeyişi var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Varlı.

Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, 1995 yılından 2002 yılına kadar 4/C statüsünde alınıp çalıştırılan üniversite mezunu çalışanlar için TÜİK Başkanının “Kadro verilirse bunlar da çalışmaz.” şeklinde bir ifadesi olduğu belirtilmektedir. Bu ifade doğru mudur? Doğru ise bu ifadeye katılıyor musunuz? Yine, Sayın Başkanın bu şekildeki ifadesi, bu çalışanların diğerlerine göre daha fazla çalıştığının bir göstergesi midir ve bu bağlamda, bu çalışanlara 4/B statüsü veya kadro verilmesi konusunda herhangi bir çalışmanız var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tankut.

Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim efendim.

Sayın Bakan, enflasyon rakamları tespit edilirken hangi maddeler esas alınıyor? Mesela, doğal gaz, akaryakıt, temel gıda maddeleri nazara alınıyor mu? Yüzde 82 doğal gaz zammı nasıl oluyor da enflasyonu yüzde 4 seviyesinde tutuyor? Onu öğrenmek istiyorum.

Ayrıca da bu İstatistik Kurumunun yayınladığı rakamlara güveniyor musunuz, doğru olduğuna inanıyor musunuz? Bunların doğru olarak tespit edilmesi konusunda bir gayretiniz var mı? Bu millî gelir ve kişi başına gelir hangi esaslara göre tespit ediliyor? Mesela 2006, 2007 rakamları nelerdir?

Bunları öğrenmek istiyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Sakık

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, ben de teşekkür ediyorum.

Ben de Sayın Bakanıma… Türkiye’de 12 milyon yeşil kart var. İlk sırada Bingöl, yüzde 50; ikinci sırada Siirt, yüzde 48; üçüncü sırada Şanlıurfa, yüzde 46. Seçimler öncesi, ciddi bir oranda yeşil kart var ve hemen seçimler sonrası bu noktada kartların büyük oranda iptal olduğu… Hatta seçim bölgemizde de var. En son dönemde de Adana Valisinin bu konuda çocuklara yönelik sarf ettiği sözlere de hepimiz tanığız. Bu konuda elinizde bir veri var mıdır, bir çalışmanız var mı? Yoksa, böyle bir çalışmayı sürdürecek misiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Soru sorma süremiz doldu ama bir arkadaşımız kaldı, ona da söz vereyim.

Sayın Özçelik

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türkiye’de fert başına düşen millî gelir bugün itibarıyla veya en son tespit edilen rakam nedir? Türkiye’de fert başına düşen millî gelir nedir? Bir.

İkincisi: İstanbul, İzmir, Bursa, Kocaeli illeri bakımından fert başına düşen millî gelir nedir? İkinci grup olarak da Siirt, Şırnak, Hakkâri, Mardin, Tunceli ve Muş illerinde fert başına düşen millî gelir nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özçelik.

Sayın Bakanım, buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, maddelerini birlikte tartıştığımız, değerlendirdiğimiz TÜİK’le ilgili kanun çerçevesinde yapılan katkı, eleştiri ve yorumlara teşekkür ediyorum. Elbette, bu genel değerlendirmeleri, kanun bittikten sonra, zaman ve fırsat kaldığında ben de genel bir değerlendirme ile hem TÜİK konusunda hem de Türkiye ekonomisiyle ilgili gündeme getirilen veri ve bilgi setlerini de sizlerle paylaşacağım ama öncelikle, TÜİK’in üzerinde durduğu temel faaliyet alanı olarak gündeme gelen birkaç tane konu oldu. Bunlardan bir tanesi Resmî İstatistik Programı, bir diğeri millî gelirin ya da gayrisafi yurt içi hasılanın revizyonu konusu ve sonuç olarak üçüncüsü de Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi konusuydu.

Her üç konu, ana başlık, Türkiye ekonomisinin değişen ve dönüşen yüzüyle ilgili mevcut veri ve bilgi setini hem güncelleştirmek hem de özellikle gayrisafi yurt içi hasıla rakamlarını tartışırken de değerlendirirken de ifade etmiştik, özellikle kapsanmayan, kayıt dışı ekonomi ile mevcut veri ve bilgiler çerçevesinde kapsamını genişletecek bir çalışmaydı.

Resmî İstatistik Programı’nın en önemli amacı, mevcut veri ve bilgi setleri arasındaki standart bir altyapıyı kurmak kadar hangi verinin hangi kamu kuruluşu tarafından, hangi aralıklarla ve nasıl bir formatta yayınlanacağı konusunda şu ana kadar yapılan en ciddi çalışmalardan bir tanesidir. Henüz tamamlanmadı ama çok kısa süre içinde tamamlanacak. Resmî İstatistik Programı ile artık bundan sonra özel ya da kamu, gerçek ya da tüzel kişiler TÜİK’in sayfasından hangi veriyi, hangi kurumun yayınladığını ve… Kurumlar arasında bir standart ve veri farklılığı olması konusu da gündemden çıkmış olacaktır.

Millî gelirin ya da gayrisafi yurt içi hasılanın revizyonu ya da güncelleştirilmesi konusu, sadece Türkiye’de gündeme gelen bir konu değil. Özellikle burada grup adına konuşma yapan saygıdeğer milletvekilleri de soru soran arkadaşlarımız da haklı olarak bu güncellemenin temel nedenleri konusunda farklı yaklaşımlarda bulundular. Türkiye ekonomisindeki hem büyüme trendinin hem kayıt dışı kalan faaliyetleri kapsama bakımından hem de uluslararası standartlara ve Avrupa Birliğine uyum konusunda veri ve bilgileri standart hâle getirmenin ortaya çıkarttığı bir sonuçtur gayrisafi yurt içi hasılanın revizyonu. Bu revizyonlar birkaç defa yapılabilir.

Bir tanesi, birinci düzey revizyondur. O her üç ayda yayınlanan verilerin bundan önceki üç aylarla mukayese edilerek yapılan tahminlerle gerçekleşmeler arasındaki ilişkileri revize etmektir.

İkincisi, yıllık bazda yapılan güncellemedir. O güncelleme de hangi üç aylık döneme denk gelmişse o üç aylık dönem içinde yıllıkla ilgili son düzenlemedir.

Üçüncüsü ise beş yılda bir yapılan genel bir düzenlemedir, genel bir revizyondur. Muhtemelen burada bahsettiğimiz, gündeme getirdiğimiz tarihler en azından bu iki tanesinin üst üste geldiği tarihi ifade ettiği için böyle bir farklı yaklaşım söz konusu oluyor.

Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi ise, yine bundan sonra nüfus kayıtlarında farklı bir yaklaşım olmasın, en azından farklı bir tercih olmasın ve gerçeğe yakın doğru bir tercih ortaya çıksın diye adresleri dikkate alarak yapılan son bir sistem olup, burada da TÜİK bundan sonra bu veri ve bilgileri İçişleri Bakanlığına aktaracak ve bundan sonraki güncellemeyi de yine TÜİK kendisi yaparak sistemin sağlıklı gelişmesini de izleyecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu genel değerlendirmeden sonra, özellikle Türkiye ekonomisinde kişi başına düşen geliri, kişi başına düşen borcu ve kişi başına düşen yatırımı hem grup adına konuşma yapan saygıdeğer milletvekillerinin gündeme getirdiği konular bakımından hem de burada sorulan soruların da önemli bir kısmı bununla ilgili olduğu için, müsaade ederseniz çok fazla istatistiki rakama girmeden, özellikle son beş altı yıl içinde, 2002’den 2007 yılı sonuna kadar -elimizdeki veri seti de bunu gösteriyor- bu konudaki gelişmeleri kısaca aktarıp artık şehir efsanesi hâline gelen bir tabloyu da sizlerle daha net paylaşmak isterim. Rakamları verirken de bugünlerde çok sık tartışılan dolar cinsi rakamlardan vazgeçip YTL olarak vermek hem mukayeseyi kolaylaştıracaktır hem de ilişkilerin daha sağlıklı şekilde yapılmasına  yardımcı olacaktır.

Değerli milletvekilleri, kişi başına düşen gayrisafi yurt içi hasılaya 2002-2007 yılı arasında baktığımızda artış oranı yüzde 140’tır yani 5.034 YTL’den 12.094 YTL’ye çıkmıştır. Dolayısıyla YTL cinsindeki artış oranı yüzde 140’tır. Aynı şekilde, kişi başına toplam borç, yani özel ve kamu ayrımı yapmadan baktığımızda, yine aynı tarihler arasında 5.197’den 7.677’ye çıkmıştır. Eğer bunun içinden özel borcu çıkartıp sadece kamu borcunu düşünürsek yine aynı tarihler için 3.689’dan 5.016’dır. Büyüme veya değişim oranlarına baktığınızda kişi başına düşen gelir yüzde 140, kişi başına toplam borç yüzde 47, kişi başına sadece kamu borcu yüzde 36 artmıştır. Aynı şekilde, kişi başına düşen sabit sermaye yatırımı ise aynı tarihler arasında 842 YTL’den 2.608 YTL’ye çıkmıştır. Buradaki artış oranı da sabit sermaye yatırımı olarak yüzde 209’dur. Dolayısıyla, Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarda olduğu dönem boyunca kişi başına düşen gelir artmış, kişi başına düşen toplam borç azalmış, kişi başına düşen toplam kamu borcu azalmış ve kişi başına düşen sabit sermaye yatırımı da artmıştır. Dolayısıyla, bu süreçte hem borçların azalması hem yatırımların artması hem de kişi başına gelirin artması –biraz sonra vakit olduğunda sizlerle paylaşacağım- diğer sosyal göstergelere de çok net şekilde yansımış bulunmaktadır. Benzer şekilde, sosyal harcamalarda da kişi başına düşen gelirde de ve yoksulluk oranlarında da bu ekonomik tablonun normal yansıması olarak benzer trendler de ortaya çıkmıştır. Sosyal harcamalar da, eğitim harcamaları, sağlık harcamaları, sosyal koruma harcamaları toptan düşünüldüğünde, 2002 yılında 47 milyar YTL olan toplam harcamalar, sosyal harcamalar, 2007 yılı sonunda 122,9, 2008’de ise 138,6 olmuştur. Artış oranı ortalama 3 katıdır. Millî gelir oranlarına bakıldığında da yüzde 13,5’ten yüzde 14,4’e çıkmış bulunmaktadır.

Daha sonraki kısımlara da yazılı olarak cevap vereceğim. Diğer maddelerde ilgili kısımlara cevap vereceğimi ifade ediyor, teşekkür ediyorum.

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan, cevap alamadık sorularımıza.

RECEP TANER (Aydın) – Hiçbir soruya cevap alamadık.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – Yazılı olarak cevap vereceğim arkadaşlar.

BAŞKAN – Sayın Bakan bir kısım sorulara cevap verdi, eksik kalan hususları da yazılı olarak cevaplandıracağını söyledi.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Sayın Başkan, zaman verelim.

BAŞKAN – Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

III.-YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yoklama istiyorsunuz.

Yoklama isteyen milletvekili arkadaşlarımı tespit edeceğim.

Sayın Anadol, Sayın Özkan, Sayın Demirel, Sayın Korkmaz, Sayın Süner, Sayın Diren, Sayın Keleş, Sayın Koçal, Sayın Özer, Sayın Köse, Sayın Bingöl, Sayın Yıldız, Sayın Ağyüz, Sayın Sönmez, Sayın Oyan, Sayın Koç, Sayın Küçük, Sayın Güner, Sayın Serter, Sayın Okay.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, istenen yoklamayla ilgili olarak dört dakika süre veriyorum. Adlarını okuttuğum sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/628) (S. Sayısı: 281) (Devam) 

BAŞKAN – Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Saat 19.00’da toplanmak üzere birleşime otuz dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.30

 

 

 

 

 

 

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.08

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

281 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Tasarının 1’inci maddesini okutuyorum:

TÜRKİYE İSTATİSTİK KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR

KANUN TASARISI

MADDE 1- 10/11/2005 tarihli ve 5429 sayılı Türkiye İstatistik Kanununun Anayasa Mahkemesince iptal edilen 8 inci maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.

“Cevap verme yükümlülüğü ve sınırları

MADDE 8 - İstatistikî birimler, ülkenin ekonomi, sosyal, demografi, kültür, çevre, bilim, teknoloji ve ihtiyaç duyulan diğer alanlardaki resmi istatistikleri üretmek üzere, Anayasa’da belirlenen temel haklar ve ödevler çerçevesinde, kendilerinden istenen veri veya bilgileri, Başkanlığın belirleyeceği şekil, süre ve standartlarda eksiksiz ve doğru olarak ücretsiz vermekle yükümlüdür.”

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Oğuz Oyan’a aittir.

Sayın Oyan, buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; efendim geçen haftanın konusuydu ama, bu Meclis çatısı altında bulunan bir arkadaşımızın vefatı dolayısıyla, Meclisin entelektüel birikiminde ortaya çıkan fire dolayısıyla, ben de Gündüz Aktan’ın kaybı dolayısıyla burada başsağlığı dileklerimi iletmek istiyorum hem MHP Grubuna hem Türkiye Büyük Millet Meclisine hem de Türkiye’ye, ailesi tabii başta olmak üzere. Çünkü böyle bir aydın, böyle bir yurtsever kolay yetişmiyor.

Değerli arkadaşlarım, bugün burada İstatistik Kanunu’nda yapılacak bazı değişiklikleri görüşüyoruz. Bu değişiklikleri görüşürken belki bu 1’inci maddeye de gelmeden önce ya da ona değinmeden önce belki İstatistik Kurumunun bizzat kendi metninden okumak lazım. İstatistik Kurumunu şöyle tanımlıyor, Sayın Ömer Toprak imzasıyla: “TÜİK, karar alıcıların, araştırmacıların ve tüm istatistik kullanıcılarının ihtiyaç duydukları istatistiksel verileri uluslararası standartlara uygun olarak güvenilirlik, tutarlılık, tarafsızlık, istatistiki gizlilik, güncellik ve şeffaflık ilkeleri doğrultusunda üretmekte ve yayımlamaktadır. Üretilen istatistiklerin gerçekleri yansıtmasının sağlanması, tüm kullanıcılara tarafsız ve eşzamanlı olarak sunulması, gizlilik ilkesine riayet edilmesi, kamuoyunun bilgi edinme hakkının gözetilmesi temel esaslardır.” Kamuoyunun bilgi edinme hakkının gözetilmesi… Bu, 1’inci maddede de var. Bunun ne kadar gözetildiği, İstatistik Kurumundan veri talep edenlerin ve bu verilere ulaşamayanların sayılarına bakılırsa biraz sorunlu bir alan gibi gözüküyor.

Tabii “Herkese açık mı bu bilgiler, ne kadar açık?” meselesi de… Burada sadece şöyle bir şey söyleyeyim: Acaba, örneğin IMF’ye daha mı fazla açık? Yani Türkiye’yle ilgili istatistiki veriler, örneğin Meclisteki milletvekillerine açık olduğundan daha fazla mı IMF yetkililerine açıklar? Yani onlar bir primus inter pares mi? Yani eşitler arasında birinci mi oluyorlar, bunu bir sorgulamak gerekir.

İkincisi, bu güvenilirlik meselesi, doğrusu oldukça tartışmalı. İstatistik Enstitüsü… Burada dile getirildi, benden önceki değerli konuşmacılar birçok konuya değindiler; bu güvenilirlik meselesinde İstatistik Enstitüsü hiçbir zaman bugünlerde olduğu kadar sorgulanmamıştı. Yani “Devlet İstatistik Enstitüsü” adını taşıdığı dönemde en azından bugün olduğu gibi sorgulanmıyordu. Yani burada bir kere, istatistik enstitüsünün birinci görevi, bir ülkenin nüfusunu saymaktır; nüfusunu sayamaz bir İstatistik Kurumuyla karşı karşıyayız. Türkiye’nin nüfusu kaç? Yani bu nüfus artıyor mu, geriliyor mu? Son zamanlarda gerilediğini öğrendik birdenbire. Yani artıyordu yılda düzenli olarak, işte 1 milyon civarında bir artışımız vardı; birdenbire, rakamlarda revizyonlar vesaire ve gerilediğini öğrendik. Bu gerilemiş rakamlar son seçimlerde seçmen sayılarına nasıl yansıdı, yansımadı, bütün bunların tartışmalarını yaptık ve işin içinden doğrusu çıkılamadı. Yani ankete dayalı nüfus sayımında elde edilen sonuçlar ile yıl ortası tahminler arasındaki bu büyük farklılık hâlâ açıklanmaya muhtaç.

Tabii, benzer şeyleri gayrisafi millî hâsıla artışlarında görüyoruz, sektörel büyüme rakamlarında görüyoruz. Biraz önce dile getirildi; revizyon yapılır ama bu kadar büyük revizyonlar… Negatif, eksi 5-7 rakamların böylesine birdenbire pozitife geçmesi ve artı 3-4’lere gelmesi… Yani bir kurum güvenilirliğini ancak böyle kaybedebilir ve bunu kaybetmek için galiba TÜİK elinden geleni son zamanlarda ardına koymuyor.

Yani biz, AKP İktidarının ilk dört yılında şunu öğrendik: Türkiye’de büyüme var. Büyümenin kaynaklarına bakıyorsunuz, büyümenin kaynakları stok artışları. Ya, stoka çalışan bir ülke. Her yıl stok, stok, stok dağları oluşuyor. Büyümeyi açıklamak için daha iyi bir şey bulamaz mıydınız? Ve bu çok tartışıldı, öyle kaldı. Yani Türkiye hangi kaynaklardan büyüdü, bunu, o dönemler için -2003-2006 yılları- bunları öğrenemedim. Şimdi, başka, tabii birtakım şeyleri söylemek mümkün. Bazı istatistikler yayımlanmıyor. 2006’dan bu yana çiftçinin eline geçen fiyat istatistikleri yayımlanmıyor. Acaba niçin? Yani çiftçilerin bu iktidar döneminde maruz kaldıkları gelir kayıplarını gizlemek için mi? Bunu sormamız lazım.

Tüketici fiyat endeksleri Türkiye’nin gerçeklerini yansıtmıyor. Tüketici fiyat endeksleri sürekli yenileniyor ama her yenilenmeden sonra gerçekliğe daha çok yaklaşmış olmuyoruz. Yani, bütün, bu kadar büyük gelir dağılımı olan bir ülkede herkes için tek bir tüketim kalıbı üzerinden bir endeks hesaplarsanız, bu, ortalama, toplumun düşük gelirli büyük çoğunluğu açısından çok fazla anlam ifade etmeyebilir. Dolayısıyla sormak gerekir, niçin acaba, gerçek hayat pahalılığını ölçmek açısından geçinme endeksleri hazırlamaktan kaçınılıyor.

Bir başka konu, yoksulluk verileri, gelir dağılımı verileri. Tabii bir başka konuya daha değineceğim vaktim kalırsa, o da işsizlik verileri. Ama önce şu yoksulluk verilerine bir bakalım. Şimdi, iddia şu ki… İşte özet rakamlar da var, yüz soruda gelir dağılımı, yoksulluk vesaire. Şunu görüyorsunuz, Türkiye’de yoksulluk azalıyor bu rakamlara göre. Yani örneğin 2004’te gıda ve gıda dışı yoksulluk meselesine baktığımızda fert yoksulluk oranı yüzde 25’ten 2006’da yüzde 17,8’lere falan düşüyor. Bu kadar büyük bir düşmeyi açıklayacak göstergeler nedir diye bakmak gerekir. Yani istatistiki doğrulama usulleri, yöntemlerine göre bakıldığında, birtakım ilave göstergelere başvurulduğunda, işsizlik rakamlarına bakıldığında, kırsal göçün büyüklüğüne bakıldığında, Türkiye’de çalışma çağına gelmiş nüfustaki artışa bakıldığında, çiftçi gelirlerindeki azalmaya bakıldığında, birçok sektörde reel ücretlerdeki gerilemeye bakıldığında acaba bu bize böyle bir yoksulluk azalışını doğrulayacak bir eğilim veriyor mu? Kaldı ki, tabii, şu iddia edilebilir -yoksulluk, kömür ve gıda yardımı yapıldığı için- biz yoksulluğu azaltıyoruz denilebilir. O zaman şunu sormak lazım: Her yıl niye daha çok yardım dağıtılıyor? Yoksulluk azaldığı için mi yardım miktarları azalıyor, yoksulluk arttığı için mi artıyor? Eğer yoksulluk arttığı için artıyorsa, o zaman istatistikle sizin eyleminiz arasında bir tutarsızlık var.

Ha, bir de tabii, göreli yoksulluk rakamları var. Göreli yoksulluk... Yani sizin geliriniz -aile fertlerinin- 2 dolardan 4 dolara çıkmıştır ama ülkenin geliri ortalama daha yüksek artmıştır, sizin yoksulluğunuz göreli olarak daha çok artmıştır. Mutlak yoksulluk rakamından ziyade göreli yoksulluk rakamları daha önemli. Sizin kendi rakamlarınız göreli yoksullukta artış olduğunu gösteriyor. Türkiye’de yoksulluk rakamları sizin rakamlarınızda bile –sayfasını da söyleyeyim isterseniz, sayfa 49- göreli yoksulluk rakamları bu tabloda artıyor gözüküyor, üstelik bu kırsal alanda biraz daha da vurgulanmış olarak.

Şimdi, gelir dağılımı meselesi de çok ilginç tabii. Türkiye’de 1994 yılında uygulanan anket çalışmasının ardından bağımsız bir gelir dağılımı çalışması gerçekleştirilmedi. Bunu sizin resmî rakamlarınız söylüyor zaten, resmî yayınlarınız söylüyor. Peki ama 94 yılından sonra siz ankete dayalı bir bağımsız gelir araştırması yapmadınız ama sürekli olarak TÜİK Türkiye’de gelir dağılımı rakamları yayınlıyor. Yani her yıl gelir dağılımları rakamları yayınlıyor hane halkı bütçe araştırmaları üzerinden tüketim harcamaları ve gelir dağılımı sonuçlarına göre. Bu tüketim  harcamaları üzerinden baktığınızda çok ilginç bir şeyle karşılaşıyorsunuz. Örneklem çok büyük, 2002’de 9.600, işte 2003’te 25.920 kişilik şeyler var, hane halkına anket uygulanıyor. Burada bu tüketim harcamalarından aslında giderek bunların millî gelire varacak şekilde projekte edilmesi söz konusu oluyor ama bakıyorsunuz millî gelir rakamlarının -millî gelir eğer 100 ise millî gelir rakamlarının 75’ine, 80’ine ulaşılabiliyor- yaklaşık dörtte 1’i burada gizlenmiş gözüküyor, harcamalar, dolayısıyla gelirler gizlenmiş görünüyor. Ama buna rağmen bu rakamları sağlıklı rakamlar diye TÜİK açıklıyor. Şu rezervi hiç olmazsa koyamaz mısınız: Gelir dağılımını açıkladığınız zaman o millî gelirin gizlenen yüzde 20-25’lik bölümünü kim gizliyor acaba? Hangi sektör gizliyor? Yani yüzde 20’lik… 5’li gruplara göre dağılımı yaptığınızda, biliyorsunuz en düşük gelirli yüzde 20, işte gelirin yüzde 5’ini alırken, en yüksek gelirli yüzde 20, yüzde 45’ini alıyor. Peki, hangisi gizliyor olabilir? Acaba en düşük gelirli yani millî gelirin yüzde 5’ine el koyan mı millî gelirin yüzde 25’ini gizliyor? Öyle olamayacağına göre, demek ki orada esas olarak üst gelir gruplarında bir tüketimi, harcamayı ve geliri, dolayısıyla gizleme eğilimi var.

Peki, bunlara ulaşamıyor musunuz? Dolaylı birtakım anket yollarıyla bunları ölçemiyor musunuz ve buradan Türkiye’ye daha gerçekçi rakamları veremiyor musunuz ya da vermek mi istemiyorsunuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Oyan, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

OĞUZ OYAN (Devamla) – Çünkü bu iktidar döneminde gelir dağılımının aslında bozuluyor olduğunu söylemek, herhâlde siyasi olarak çok arzu edilmeyen, nahoş bir hadise ama öyle ki, yani, bugün, işte, her yerde görüyorsunuz, en ufak bir yardım dağıtımında bile insanlar üst üste geliyor. Yani Türkiye’de gelir dağılımının ciddi anlamda bozulduğu bir dönemden geçiliyor.

Gelirin ne kadar arttığı bu arada Türkiye’de ayrı bir meseledir. Sayın Bakan burada “Türk Lirası cinsinden vereceğim.” dedi rakamları. Şimdiye kadar dolar cinsinden vermek çok modaydı. Niye? Çünkü Türk Lirası dolar karşısında aşırı değerliyken dolar cinsinden Türkiye’deki kişi başına gelirleri vermek pek hoş oluyordu yani ne kadar büyük artışlar ortaya çıkıyordu. Şimdi, Sayın Bakan, hani yalanın üçüncü tanımı var ya o kuyruklu yalandan sonra geliyor… Yani biz istatistiği böyle kullanırsak, gelir artışları daha yüksek, daha istikrarlı gözükür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OĞUZ OYAN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

Şimdi, bugünkü kurlar üzerinden acaba bir egzersiz yapsaydık ne olurdu? Kaldı ki, sabit fiyatlar üzerinden millî gelir artışlarını 1987 sonrasından tutup bugüne getirdiğiniz zaman, hiç de öyle cilalı artışlar görülemiyor.

Dolayısıyla, değerli arkadaşlarım, burada, bugün, bu dolar cinsinden şişirilen millî gelir hesaplarının da mutlaka tekrar tartışıldığı bir sürece girdik bu krizle beraber ama ben son olarak şunu söyleyeyim: Millî gelir üzerinde zaten üçte 1’e yakın bir düzeltme, bir revizyon yapıldı bu rakamlarda. Ben sormak istiyorum Sayın Bakana: Eurostat tarafından bunlar onaylandı mı? Yani hangi aşamadayız? Çünkü millî gelir rakamları böyle bir düzenlemeyle de ciddi olarak artmış gözüktü.

Eğer tekrar konuşma fırsatı bulursam, şimdi değinemediğim işsizlik, özellikle iş gücü istatistiklerine değinmek isterim. İlginiz için çok teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız.

Buyurun Sayın Yıldız. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sözlerime başlarken, aynı sıralarda beraber çalıştığım Sayın Gündüz Aktan’ı bir kez daha rahmetle anıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TÜİK, çağdaş bir Türkiye’nin gerçekçi kararlar temelinde yönetilebilmesi, ülkemizin ekonomik, sosyal, kültürel alanlarda durumunun tespit edilebilmesi, geleceğe ilişkin plan ve programların uygulanabilir olması, ulusal ve özel sektörün ihtiyaç duyduğu verilerin doğru, güvenilir, güncel ve periyodik istatistiki verilerle ülkemizin dününden bugününe ve geleceğine ait planlarımızın yapılabilmesini sağlayan önemli kurumlarımızdan birisidir. Ancak AKP Hükûmetinin iktidara gelişinden bu yana devletimizin hemen tüm kurumlarında olduğu gibi, yapılan tüm uyarılara rağmen, bilgi kurumu olması gereken TÜİK de siyasi bir kurum hâline maalesef gelmiştir. TÜİK, ülkemiz istatistiklerinin yüzde 85’ine imza atan köklü bir kuruluş olmasına rağmen AKP’nin siyasal müdahaleleriyle çalışmaları tartışılır ve verilerine itiraz edilir bir hâle gelmiştir. TÜİK’e olan güven sarsılmıştır. Özellikle enflasyon tespitinde yapılan açıklamalar insanları hayrete düşürmektedir. Hükûmetin isteklerine göre enflasyon sepetleri değiştirilmekte, gerçekler kamuoyundan saklanmaktadır. Asgari ücretin tespitinde önemli verilerden yararlanılan ve tespitin muhataplarından olan kurum sayesinde, halkımızın bizce bilinen, TÜİK’çe çarpıtılan gerçek durumu bir türlü sağlıklı bir biçimde gözlemlenememektedir.

Yasa gereği yapılması gereken hane halkı ve iş yerlerine yönelik anketlerde gözle görülür hatalar ve çalışma şeklinden kaynaklanan alan yanlışlıkları yapılmaktadır. TÜİK, kısa dönemli göstergelere ve yerel çalışmalara daha çok ağırlık vermeli ve bunu kamuoyuyla da paylaşmalıdır. İstatistiklerin uluslararası standartlara uygun olarak hazırlanması, Kurumun önemli ödevleri arasındadır. Görüştüğümüz kanunun 1’inci maddesinde, ihtiyaç duyulan istatistik verilerinin eksiksiz ve doğru olarak, ücretsiz olarak verilebileceği öngörülmektedir. Olması gereken de budur ancak güvenilirliği tartışılır hâle gelen ve çalışmaları da bu yönde kafaları karıştıran bu Kurum bir an önce sorumluluklarının farkına varmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; turizmin başkenti Antalya Milletvekili olarak, turizmle ilgili Kurumun çalışmalarını dikkatle izliyor ve büyük hatalar yapıldığını gözlemliyorum. Havaalanlarında, limanlarda, tren istasyonlarında ve gümrük kapılarında acele yapılan beş dakikalık anketlerle turizm sektörüne hiçbir katkı sağlanamayacağını belirtmek istiyorum. Turistlerin harcama kalemlerine yönelik bu çalışma daha iyi planlanarak turistlerin daha iyi cevaplar verebilecekleri noktalarda yapılması gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TEFE ve TÜFE çalışmaları, ekonomimizin boyutlarını, halkımızın harcama eğilimini gözler önüne seren çalışmalardır. Geçmiş yıllara göre özellikle AKP İktidarı döneminde bu çalışmaların da gerçekliği kaybolmuş, hiçbir inandırıcılığı kalmamıştır.

Türk milletinin talebi, istatistiki bilgilerin hükûmetlerin isteğine göre değil gerçeklere göre yapılmasıdır. Bu da TÜİK’in Türk milletine borcudur. Büyük ülke olmanın gereği ve gerçeği de budur. Yapılan çalışmalar gerçekleri yansıtmaz, güdümlü olmaya, günü kurtarmaya yönelik olursa, ülkemiz ve milletimiz bundan büyük zararlar görmeye devam edecektir.

Türk insanının nabzını tutan, her gün halkla iç içe olan bir milletvekili olarak, TÜİK verileri ile halkın verileri arasında uçurumlar olduğunu görmekteyim, halkımız da bunu böyle bilmektedir. TÜİK bir an önce konumunun ve halka sorumluluğunun bilincine varmalıdır.

TÜİK yapacağı çalışmalarda konunun uzmanlarının görüşlerine değer vermeli, üniversitelerle yeterince iş birliği sağlamalı, olumlu ya da olumsuz eleştirilere kulak tıkamamalıdır.

TÜİK tarafından değiştirilen ancak kamuoyuyla paylaşılmayan bazı göstergeler ve tanımlar yüzünden son üç yıldır büyük karışıklıklar mevcuttur. TÜİK’in yapması gereken açıklamalar başka kurumlar tarafından yapılmakta, değerlendirmeler değişmekte, TÜİK bu değişiklikler hakkında açıklama bile yapmaktan kaçınmaktadır. Yapılan yanlış değerlendirmeler Merkez Bankası ile TÜİK’i karşı karşıya getirmektedir. Tutarsız karşılıklı açıklamaları kamuoyunun takdirine bırakıyorum.

2007-2011 yılları “Resmî İstatistik Programı” kabul edilmesine rağmen, ciddi anlamda iş birliğine dayalı bir çalışma maalesef yapılamamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TÜİK yaptığı açıklamalarla AKP Hükûmetinin emir eri gibi çalışıyor ve pembe tablolar çiziyor. Bunun böyle olmadığını, dünyanın en pahalı mazotunu kullanan çiftçi, bitmek üzere olan esnaf ve alım gücü iyice düşmüş olan dar gelirli vatandaş bizlere TÜİK’ten daha iyi izah etmektedir. TÜİK’in karartmaya yönelik aldatmaca üslubu ancak kendini kandırabilir. İnşallah bu düzenlemeyle Kurum kendine biraz çekidüzen verir ve yapması gereken, ancak geçmişte yapmadığı çalışmayı Türk ekonomisi ve Türk insanının geleceği için yapar.

2003 yılında yapılan ve hâlâ sonucu, akıbeti noktasında merakımızı gideremediğimiz sanayi anketi sonuçları açıklanmamıştır. Komedi filmi gibi, harcanan bunca para ve insan gücüne rağmen anket sonuçlarının altı yıldır açıklanamaması fiyaskodur.

Çok ciddi bir kurumumuzun ülkemiz için açlık sınırını 255 TL olarak açıklaması, 12 milyon işsiz ve 20 milyondan fazla 255 TL altında parayla geçinmeye çalışan Türk insanına yapılan büyük bir hakarettir. Yapılan çalışma nerede ve hangi verilere göre yapılmıştır, bunu merak ediyoruz. Sonuçlar açıklandığında salondaki herkesin gülmesi… Günlerce, medyamız, TÜİK’in bu emsalsiz çalışmasıyla meşgul olmuştur. Bu çalışma Kuruma yakışmamıştır.

AKP Hükûmetiyle beraber yönetime gelen TÜİK yöneticileri çalışanların kreş, spor salonu gibi sosyal haklarını ellerinden almıştır. “Herkese eşit mesafedeyim.” diyen AKP Hükûmetinin TÜİK yöneticileri çalışanlarını tecrit eder tarzda emekliliğe zorlamakta, zoraki siyasi görevlendirmeler yapmaktadır. Yaptığınız insanlığa sığmayan uygulamaları dikkatle takip ediyor ve tutulması gereken notları günü geldiğinde açılmak üzere tutuyoruz.

Şu anda TÜİK içerisinde yönetimle ters düşen, emekliliğe zorlanan fakat çalışma istekleri için tecrit edilmiş 40 kişilik bir çalışan topluluğu vardır. Bir salona tıkış tıkış doldurulmuş ve akıbetlerini beklemektedirler. Sayın Bakan ve arkadaşları neyin intikamını alıyorlar? Bu uygulama kabul edilemez ve insani yaklaşımlardan uzak bir tutumdur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Enstitü Başkanı aynı zamanda YÖK Başkan Yardımcısıdır, iki kurumdan birden maaş almaktadır, Sayın İçişleri Bakanının kontenjanından işlerini yürütmektedir. Bu özelliklerinden başka bir özelliği de yoktur. İki maaş alması, 12 milyon işsizin olduğu ülkemizde hâlâ 255 TL açıkladığınız açlık sınırındaki Türk insanını incitmektedir.

Enstitü Başkanının özel işlerinde Kurum personelini kullanması, çiftlik evinin tadilatı ve tadilatını personele yaptırması, haktan hukuktan bahseden AKP Hükûmetinin icraatlarının güzel bir örneğidir, Sayın Bakanımızın bu konuya eğileceğini ümit ediyorum.

“Eğitim” adı altında çoluk çocuk ve eşlerle beraber daire başkanlarının, bölge müdürlerinin ve Enstitü yönetiminin yaptığı tatilleri de yakından takip ediyoruz. Avrupa Birliğinin Kurum çalışanlarına katkı sağlaması için hibe ettiği bu paraları bu şekilde harcamak, herhâlde sadece AKP zihniyetiyle bağdaşmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TÜİK’le alakalı değinilmesi gereken asıl konu, geçici çalıştırılan personelin durumudur. Geçmiş yıllardaki Kurumla ilgili konuşma metinlerini inceledim, komisyon tutanaklarına baktım ama, buradaki insanlar kimsenin umurunda değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yıldız.

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; merakımda olan bir konudan da bahsetmek istiyorum.

TÜİK çalışanlarının maaşlarının hangi bankaya yatırılacağıyla ilgili varılan anlaşma sonucu, beş yıllık süreçle ilgili 600 milyar YTL’nin alındığından söz ediliyor; bu paranın akıbetinin ne olduğunun da bilinmediği ifade ediliyor, bu parayla ilgili soru soranlara da Kuruma lavabo yaptırıldığı ifade edilmektedir.

Yine, bu önümüzdeki yıl da beş yıllık süreç için Kurum çalışanlarının maaşlarının hangi bankadan alınacağı noktasında bir anlaşma yapılacağı ve yaklaşık 2 trilyon lirayı geçecek bir kaynak geleceği söyleniyor.

Bu personele yapılan bu yanlışlıklardan dolayı, bu parayla Kurumun bir hamam yaptırması ve günahlarından arınması gerektiği kanaatindeyim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldız.

Madde üzerinde şahsı adına söz talebi yok.

Bir adet önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 281 sıra sayılı yasa tasarısının 1. maddesiyle düzenlenen 5429 sayılı Türkiye İstatistik Kanunu’nun 8. maddesinde geçen “sosyal” sözcüğünün “sosyal yaşam” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Sacit Yıldız

Orhan Ziya Diren

Oğuz Oyan

 

İstanbul

Tokat

İzmir

 

Ramazan Kerim Özkan

Abdullah Özer

 

 

Burdur

Bursa

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Okay, gerekçe mi? 

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Oyan…

BAŞKAN – Önerge sahipleri adına Sayın Oğuz Oyan.

Buyurun Sayın Oyan.

OĞUZ OYAN (İzmir) – Efendim, ben bu konuda konuşmak istemiyordum, çünkü, gerekçesi de verilmiş önergenin hemen kabul edileceğini düşünüyordum, çünkü, bu bir dilbilgisi kuralı.

Eğer metin elinizdeyse, bakın okuyorum size 1’inci maddeyi, yani 1’inci maddenin değiştirdiği madde  8’i: “İstatistiki birimler ülkenin ekonomi, sosyal, demografik, kültür, çevre, bilim, teknoloji, ihtiyaç duyulan diğer alanlardaki…” diye gidiyor.

“Sosyal” bir sıfattır, isim değil. Orada diğer bütün sayılanlar “ekonomi”, “demografi”, “kültür”, “çevre”, “bilim”, “teknoloji” hepsi isimdir. Eğer hepsini sıfat yaparsanız, yani “Ekonomik, sosyal, demografik, kültürel, çevresel, bilimsel, teknolojik.” derseniz, o zaman olur.

Yani, burada bu Meclisin bu kadar basit bir... “Türkçe hatası” demiyorum, bakın dilbilgisi hatası; çünkü Fransızcası, İngilizcesi de böyle yazılamaz. Yani, bu, sadece bir Türkçe hatası değildir bir dilbilgisi basit hatasıdır. Bunu böyle yapmak Meclise yakışmaz onun için. Yani, bu kabul edilmeyecek bir önerge nasıl olur anlayamadım. Onun için, lütfen, tekrar bunu bir düşünün Sayın Bakan, Sayın Komisyon.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN – Tamam Sayın Başkanım.

Evet, maddeyi oylarınıza sunuyorum ve karar yeter sayısını arayacağım:

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 19.38

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 19.46

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

281 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Tasarının 1’inci maddesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi maddeyi tekrar oylarınıza sunup karar yeter sayısını arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- 5429 sayılı Kanunun  13 üncü maddesinin yedinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

“Dış ticaret istatistiklerinde dolaylı tanınma ile gizlilik kapsamına giren veriler için bu gizlilik hükümleri, istatistikî birimin kendisine ait verinin gizlenmesini talep eden yazılı başvurusu halinde uygulanır.”

BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Tayfur Süner, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili Alim Işık; şahısları adına, Mersin Milletvekili Akif Akkuş ve Bursa Milletvekili Mehmet Emin Tutan.

İlk konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Tayfur Süner, Antalya Milletvekili.

Sayın Süner, buyurun.

CHP GRUBU ADINA TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi adına söz aldım. Saygılar sunuyorum.

Bu tasarı, Seferihisar Sulh Ceza Mahkemesinin Anayasa Mahkemesine başvurması sonucunda iptal edilen İstatistik Kanunu’nun 8’inci, 13’üncü ve 54’üncü maddelerinin yeniden düzenlenmesi gerekçesiyle hazırlanmıştır.

Görüşmekte olduğumuz tasarının 2’nci maddesi ise, dış ticaret istatistiklerinde dolaylı tanınma ile gizlilik kapsamına giren verilerin ancak ilgilinin yazılı başvurusu hâlinde gizlilik hükümleri kapsamına alınacağına dair düzenlemeyi içermektedir.

AKP döneminde, ülkemizde, her konuda olduğu gibi, istatistik de yozlaştırılmaya başlanmıştır. Enflasyon, gayrisafi millî hasıla, millî gelir hesaplamaları, işsizlik gibi birçok veri gerçeği yansıtmamaktadır. İstatistikler ekonomide tüketiciden üreticiye, tasarruf edenden yatırım yapana, ticaret yapana kadar yol gösterir, araştırmacının ve uzmanın gelecekle ilgili tahminlerinde yardımcı olur, devletin borç yükünü hesaplamada, bütçe yapmada, reel faiz oranının hesabında gerekli bir araçtır. Bu Hükûmet döneminde istatistiklerde de hile başlamıştır. TÜİK ülkenin ekonomi, sosyal, demografi, kültür, çevre, bilim ve teknoloji alanları ile gerekli görülen diğer alanlardaki istatistikleri derlemek, değerlendirmek, analiz etmek, yayınlamak, resmî istatistik sonuçlarının bilimsel ve teknik çalışmalarını açıklamak, yapmakla görevli bilimsel ve teknik bir kurumdur. Ancak TÜİK kendi görevinden uzaklaşarak sürekli olarak istatistikleri saptırmakta, halkımızı aldatmaktadır.

Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmetinin hesapladığı enflasyon rakamları gerçek enflasyon rakamı değildir. Türkiye’de gerçek enflasyon, elektriğe ve doğal gaza yapılan zamların gösterdiği rakamlardır. Çünkü enflasyon hesaplamasında kullanılan denekler sakattır. Hesaplamada kullanılan mal ve hizmetler halkın kullandığı temel maddeleri kapsamamaktadır.

Sayın milletvekilleri, AKP İktidarı enflasyonu hangi ürünlere göre hesaplıyor bir bakalım. Hortum, Antep fıstığı, leblebi, madlen çikolata, ruj, iç çamaşırı, cam, musluk, kilit, tül, perde gibi daha saymakla bitmez; dinamit, lastik eldiven, cam yünü, tuğla, elektrik sayacı, tencere, çöp sepeti, ampul, pil, tornavida, matkap ucu ve benzeri ürünler!

Yazın soba borusu ile patinaj zinciri, kışın da çalı süpürgesinin fiyatları ile enflasyon hesabı yapılamaz. Eğer yaparsanız gerçek enflasyon rakamlarını gizlemiş olursunuz. Az önce sıraladığım malzemeleri kim kullanmaktadır? Bunlar vatandaşın kullandığı temel tüketim maddeleri mi? Halk, her gün, beslenmesi için, lastik eldiven, kireç taşı, oto paspası mı yemektedir? Kamuda çalışan memura, asgari ücretliyle emeklilere yapılacak zam çalı süpürgesinin enflasyon rakamına göre mi yapılmaktadır? Bu hesaplama halkı aldatma değildir de nedir Sayın Bakan? Peki enflasyon hesaplamasında neler yoktur duymak ister misiniz? Peynir, zeytin, şeker, yumurta, çiçek yağı, zeytinyağı, makarna, helva, bal, reçel, kahve, ekmek; bütün bunların hiçbiri yoktur. Televizyon ekranlarından ve bu kürsüden atıp tutup enflasyon kabadayılığı yapacağınıza enflasyon hesabını temel tüketim maddeleriyle yapın da enflasyonun gerçek rakamını bir görelim. Siz halkı aldattığınızı zannediyorsunuz, siz halkla alay ediyorsunuz; halk hiçbir zaman aldanmaz ve aldatılamaz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’de AKP İktidarı, çalışanlar, esnaf ve çiftçiye büyümeden pay vermemektedir. Ayrıca, son iki yıldır büyüme oranı da düşmeye başlamıştır. AKP İktidarı, işçi ücretlerinde, memur zamlarında, çiftçiye destekte hep enflasyonu tartışmaya açmaktadır ama hangi enflasyonu; TÜİK’in açıkladığı sanal enflasyonu mu, yoksa gerçek enflasyon verilerini mi? Hem TÜİK’in açıkladığı enflasyona göre zamlar yanlış açıklanmaktadır hem de enflasyon dışında büyüme ve verimlilik artışından pay verilmemektedir. AKP Hükûmeti, 2009 enflasyon zammını da yanlış açıklamıştır. 2009 memur zammı yüzde 8,7 olarak ilan edilmiştir. Gerçekte ise ilk altı ayda yüzde 4 zam yapılacak, ikinci altı ayda ise bunun üzerine yüzde 4,5 zam yapılacaktır. Yani açıklanan yüzde 8,7 zam yalnızca yılın ikinci altı ayında verilecektir. Yüzde 4 altı ay, yüzde 8,7 altı ay olmak üzere verilen zammın ağırlıklı ortalaması 2009 yılı için yüzde 6,5’tur. AKP ise halkı ve memuru aldatmaktadır, 2009 yılı için “Yüzde 8,7 zam yaptık.” demektedir.

Verilere göre 2002 yılından 2007 sonuna kadar imalat sanayisinde yüzde 25 dolayında verimlilik artışı olmuştur. 2003 ile 2007 arasında fert başına millî gelir artışı ise yüzde 32 olarak gerçekleşmiştir. AKP Hükûmeti, memura verimlilik artışından da pay vermemiştir.

Yine Hükûmet, 2009 yılında yüzde 4,5 büyüme öngörmüştür. Şimdiye kadar olduğu gibi 2009 yılı için de memura büyümeden pay verilmeyecektir.

Öte yandan, halk, satın alma gücü düştüğü ve gırtlağına kadar borca girdiği için artık gıdasından kesmeye başlamıştır. Yerleşik halkın tüketim harcamalarında değişme oranı 2007 yılı son çeyreğinde yüzde 2,9 gerilemiştir. Bu çeyrekte yüzde 3,4 olan gayrisafi yurt içi hasıladaki büyümenin de altında kalmıştır. Gıda harcamalarında değişme ise aynı dönemde sıfıra yakındır.

Halkımız hayatını idame ettirmek için ödeme kapasitesinin üstünde borçlanmak zorunda kalmıştır. Bu da AKP İktidarının işine gelmiştir. Halkı borç içinde yaşatıp “istikrar” adı altında kendine muhtaç bırakan AKP, bu kez kendi tuzağına düşecek ve “Kriz bizi teğet geçti.” söyleminde bulunan Sayın Başbakana da en iyi cevap yerel seçimlerde sandıkta verilecektir.

Değerli milletvekilleri, TÜİK bir gecede 2006 yılı fert başına geliri 2 bin dolar artırmıştır. Türkiye'nin millî gelirini yine gecede yüzde 31,6 oranında artırmıştır. Bu artışın nedeni olarak da Birleşmiş Milletler Millî Muhasebe Sistemi’nden Avrupa Birliği Hesap Sistemi’ne geçilmesini göstermiştir. Bu sistemler arasında millî gelir açısından önemli bir büyüklük farkı yoktur. Başka bir ifadeyle Avrupa Hesap Sistemi’ne geçmekle rakamlarda önemli bir değişiklik olmaz.

TÜİK, millî gelir hesaplarını ön tahminle yapmaktadır. Bu ön tahminlerin üzerinde çalışıp, her yıl düzeltme yapıp kesinleşmesi gerekmektedir. Bu uygulamayı bütün dünya zamanında yapmaktadır. Oysa TÜİK 1993 yılından beri bunu yapmamıştır. Bu olay, AKP’nin iktidar olduğu 2002 yılından bugüne kadar da yapılmamıştır. Yani TÜİK görevini ihmal etmiş, yapması gereken düzeltmeleri yapmamıştır. Şimdi on beş yıllık düzeltmeyi birden yapmıştır, dolayısıyla millî gelir bir anda yükselmiştir.

Millî gelir hesabında yüzde 31,6 oranında fark çıkması, TÜİK’in millî gelir ve büyümede son on beş yılda hataları görmemiş olmasını ortaya koymaktadır. Bu durumda geçmiş verileri kullananlar yanlış projeksiyon yapmış olmaktadır. Yatırım hesapları da yanlış demektir, Hükûmetin ekonomik politikaları da yanlış bir temel üstünden yapılmış demektir. Yüksek oranlı bir düzeltme içte ve dışta güvensizlik yaratmaktadır. Böyle bir durumda AKP Hükûmetinin de kayıt dışı ekonomiyle mücadele etmediği veya etmek istemediği ortaya çıkmıştır. Düzeltmenin büyük kısmı kayıt dışı ekonomiden gelmektedir. Demek ki AKP Hükûmeti kayıt dışı ekonomiyi ya bilerek kontrol etmemiştir veya becerememiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP’nin, konut sayısını ve imalat sanayisinde iş yeri sayısını da bilmediği anlaşılmıştır. 13,9 milyon şeklinde gayrisafi yurt içi hasılaya girmiş olan konut sayısı, elektrik abone sayısı dikkate alınarak bir anda 19,2 milyona çıkarılmıştır. Türkiye’de elektrikte kaçak oranı yüksek olduğundan, bir evin birkaç tane abonesi veya birkaç evin tek abonesi olduğu için elektrik abone sayısı ortalaması konut sayısını sağlıklı vermemektedir. İmalat sanayisinde 10 veya daha fazla işçi çalıştıran iş yeri sayısı 11.300 iken bu rakam da 27.800’e yükseltilmiştir. Bu veriler gerçeği yansıtmamaktadır.

Sayın milletvekilleri, AKP Hükûmeti hepimizi yanıltmak istemektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TAYFUR SÜNER (Devamla) - Ülkemizin en önemli sorunlarından birisi olan işsizlik de giderek artış göstermektedir. Gerçek işsiz sayısı TÜİK’in hesapladığı işsiz sayısından daha fazladır. TÜİK’in iş gücü istatistiklerinde, kendi tarifiyle, iş arayıp işbaşı yapmaya hazır olanlar işsiz sayılmamaktadır. İş aramaktan umudu kırılmış ve bu nedenle artık iş aramaktan vazgeçmiş olanları da işsiz statüsüne koymamaktadır. Bunlarla birlikte yılda bir iki ay çalışıp on ay işsiz olan gizli işsizler de işsiz sayılmamaktadır. Son açıklanan verilere göre TÜİK yaklaşık 2,5 milyon kişiyi işsiz kabul etmektedir. Türkiye’de gerçek işsiz sayısı TÜİK’in “işsiz” dedikleri ile işsiz saymadığı ve gerçekte işsiz olanlarla birlikte 5 milyonu aşmaktadır. Bu durumda gerçek işsizlik oranı da yüzde 20’yi geçmektedir. Yani, Türkiye’de, gerçek anlamda, her 5 kişiden 1’i işsizdir.

Değerli arkadaşlar, hepimiz birbirimizi kandırmayalım, “Ülkemizde enflasyon aşağılarda seyrediyor, millî gelirimiz yükseldi, ekonomimiz çok iyi durumda.” söylemleri yerine dünyada yaşanan krizi de göz önüne alarak, acilen bir ekonomik program hazırlanarak halkın bir an önce bilgilendirilmesi sağlanmalı, bu programı da Meclisimizde tartışarak çok acil hayata geçirmeliyiz.

Zaten 2002 yılında düşük kur, yüksek faiz sistemiyle bir bomba gibi memleketin ortasına düştünüz. Özelleştirmeleri yaptınız. Özelleştirmeden 50 milyar dolar bu memlekete para girdi, 25 milyar dolar kâr transferi oldu.

BAŞKAN – Sayın Süner, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

TAYFUR SÜNER (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.

BAŞKAN – Hayır, ben sözünüzü kesmek istemiyorum; süre aşıldı, onun için…

TAYFUR SÜNER (Devamla) – Şayet sattığımız işletmeleri geri alacak olsak 250 milyar dolar para gerekir. Özelleştirmelerin ne kadar yanlış olduğunu artık bu memlekette sağır sultan bile biliyor. Onun için, artık, AKP Hükûmeti gitmelidir.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili Alim Işık.

Sayın Işık, buyurun.

MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 281 sıra sayılı Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, ülkemizin ve aziz milletimizin geleceğinin emanet edileceği gençlerimizin yetiştirilmesinde büyük emek harcayan değerli öğretmenlerimizin dün kutlanan 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü gönülden kutluyor, eğitim camiasının içinde bulunduğu yasal, ekonomik ve sosyal sorunların en kısa sürede çözülerek, saygıdeğer öğretmenlerimizin ikinci bir iş yapmak zorunda kalmadan onurlu bir hayata kavuşmaları temennisiyle bizleri televizyonları başında izleyen öğretmenlerimizi, değerli vatandaşlarımızı ve sizleri saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi istatistik, alacağı değerler önceden kesin olarak bilinemeyen değişkenlerin yer aldığı yığın veya ana kitle olaylarıyla ilgili sayısal verilerin toplanması, analiz edilmesi, değerlendirilmesi ve yorumlanmasıyla ilgili yöntemler bilimi olarak tanımlanmaktadır. Diğer yandan, istatistik, çok sayıda birimden oluşan, büyük bir ana kitleyi temsil edecek şekilde seçilmiş daha az sayıda birime sahip topluluklardan elde edilen karakteristik verileri de ifade etmektedir. Kısaca TÜİK olarak bilinen Türkiye İstatistik Kurumu da devletin resmî istatistiklerinin türetilmesinden sorumlu çok önemli bir kurumumuzdur. Çünkü bu Kurum tarafından geçmiş olaylara ve verilere dayanarak oluşturulacak istatistiklerin geleceği, doğruya yakın ölçüde kestirmede kullanılması birçok yönden ülke için önem taşımaktadır. Kurum tarafından yapılacak saha araştırmalarında, verilerin çok tekerrürlü yani birden fazla birimden elde edilmesi, rastgele seçilmiş birimlerden toplanması ve bu toplama işleminin uzman kişiler tarafından yapılıp analiz edilmesi ve değerlendirilmesi, elde edilecek verilerin güvenilirliliği açısından oldukça önemlidir. Bu nedenle, Kurumun yeter sayıda nitelikli uzman personele sahip olması gerekmektedir.

10 Kasım 2005 tarihli ve 5429 sayılı Türkiye İstatistik Kanunu’nun 1’inci maddesinin (g) ve (s) bentlerinde “resmî istatistik” ve “gizli veri” tanımları yer almaktadır. Buna göre resmî istatistik, Türkiye İstatistik Kurumu veya programda yer alan konularda istatistik üretecek kurum ve kuruluşlar tarafından derlenen verilerin kitle özelliklerini ortaya koymak amacıyla işlenmesiyle elde edilen bilgiyi, gizli veri ise istatistik biriminin doğrudan veya dolaylı bir şekilde özellikleriyle birlikte tanınabilmesine ve bu şekilde bireysel bilgilerin açığa çıkarılmasına imkân sağlayan bireysel veya tablo hâlinde saklı tutulan veriyi ifade etmektedir.

Kanunun “Gizli veriler” başlıklı 13’üncü maddesi ise gizli verilere nasıl erişilebileceğini ve bu verilerin nasıl kullanılabileceğine ilişkin esasları düzenlemektedir.

Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının 2’nci maddesiyle 5429 sayılı Kanun’un yukarıda ifade edilen “Gizli veriler” başlıklı 13’üncü maddesine sekizinci fıkra olarak şu ifade eklenmektedir: “Dış ticaret istatistiklerinde dolaylı tanınma ile gizlilik kapsamına giren veriler için bu gizlilik hükümleri, istatistiki birimin kendisine ait verinin gizlenmesini talep eden yazılı başvurusu hâlinde uygulanır.” Kanuna eklenen bu fıkrayla, ilgili birimin yazılı başvurusu olması hâlinde kendine ait verilerin gizlenmesi sağlanarak dış ticaret istatistiklerine daha geniş kitleler tarafından daha kolay erişilebilmesinin önü açılmaktadır. Bu nedenle söz konusu tasarıdaki bu eklemeyi Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak olumlu bulmaktayız.

Değerli milletvekilleri, tasarının bu maddesinin dış ticaret istatistikleriyle ilgili olması nedeniyle, özellikle 60’ıncı Hükûmet döneminde gerçekleşen son bir yıllık birkaç dış ticaret istatistiğini ve ekonomik göstergeyi de sizlerle ve bizleri izleyen değerli vatandaşlarımızla paylaşmak istiyorum.

Ekonomik Forum dergisinin Ekim 2008 sayısında yayımlanan ekonomik göstergelere göre ülkemizin toplam dış borç stoku -milyar dolar olarak- 2007 yılında 247 iken, 2008 yılının ikinci çeyreği sonunda 284’e yükselmiştir. Yani bu bir yıllık dönemde yaklaşık 50 milyar dolara yakın bir dış borç stoku artışı olmuştur. Bu toplam dış borç stokunun kısa vadeli olanlarının oranı 2007 yılında yaklaşık yüzde 17 iken, 2008’in ikinci çeyreğinde yüzde 18,3’e; orta ve uzun vadelilerin oranı 2007’de yüzde 83,1 iken, 2008’in ikinci çeyreği sonunda yüzde 81,7’ye; kamu borçlarının payı 2007’de yaklaşık yüzde 30 iken 2008’in ikinci çeyreği sonunda yüzde 27,3’e; Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının payı 2007’de yüzde 6,4 iken 2008’in ikinci çeyreği sonunda yüzde 5,7’ye; özel sektörün payı ise 2007’de yüzde 64 iken 2008’in ikinci çeyreği sonunda yüzde 67’ye yükselmiştir.

Aynı dönemde toplam iç borç stoku ise -milyar dolar olarak- 2007’de 258 iken 2008’in ikinci çeyreği sonunda 264 milyar dolara yükselmiştir.

Bu iki borç stokunun toplamından oluşan toplam borç stokumuz 2007 yılında yaklaşık 505 milyar dolar iken 2008 yılında yüzde 10 oranında artarak 550 milyar dolara yükselmiştir. Aynı dönemde gayrisafi yurt içi hasıla, büyüme ve istihdam rakamlarındaki değişim ise yüzde 10 rakamına göre oldukça aşağılardadır. Bu durum göstermektedir ki Türkiye gittikçe kötüye gitmektedir, acilen bunun önlemlerinin alınması gerekir.

Yine aynı dönemdeki ihracat rakamlarına baktığımızda -milyar dolar olarak- FOB cinsinden on iki aylık toplam değer 2007’de 107 iken 2008’in ikinci çeyreği sonunda 126’ya, ithalat rakamları ise CIF olarak on iki aylık toplam cinsinden 170 milyar dolardan 198 milyar dolara yükselmiştir.

Dolayısıyla, cari işlemler açığı bu dönemde, 2007’de eksi 38 milyar dolar iken 2008’in ikinci çeyreği sonunda eksi 46 milyar dolara yükselmiştir. Yıl sonunda bunun 50 milyar doları aşağı tahmin edilmektedir.

Ağustos ayı sonu itibarıyla yıllık ihracat son bir yılda 99 milyar dolardan yaklaşık 132 milyar dolara, ithalat ise 157 milyar dolardan 209 milyar dolara yükselmiş; dolayısıyla, dış ticaret açığı 57,5 milyar dolardan 76 milyar dolara yükselmiştir. Bu rakamlar da göstermektedir ki son bir yıllık dönemde bazı makroekonomik göstergelerde ve dış ticaret istatistiklerinde kötüye gidiş eğilimi artmıştır. Son dönemde etkisi derinden hissedilmeye başlanılan ekonomik kriz de dikkate alındığında bu göstergelerin daha da kötüleşeceği görülmektedir. İşte, bu veriler ışığı altında, yüce Meclisin, mutlaka, ülkemizde birçok kesimin derinden etkilendiği krizin etkilerini azaltacak yasal tedbirleri acilen alması gerekmektedir.

Bu vesileyle, hepinize saygılarımı sunuyorum, iyi akşamlar diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.

Şahsı adına Mersin Milletvekili Akif Akkuş.

Sayın Akkuş, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 281 sıra sayılı Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 24 Kasım Öğretmenler Günü, öğretmenlerimizin bir defa daha hatırlanmasına ve sıkıntılarının gündeme gelmesine vesile olmuştur. Türk toplumunun her kesimi gibi, yeni nesilleri yetiştirmek üzere emanet ettiğimiz ülkemizin en ücra köşelerinde görev yapan öğretmenlerimize, daha nezih ve güvenli ortamlarda görev yapacağı, gözlerinden mutluluk okunacağı günler dileğiyle, sevgi ve muhabbetlerimi sunuyor, ahrete intikal edenlere ve hainlerin kurşunuyla şehit olanlara Allah’tan rahmetler diliyorum.

Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan yasa ile 5429 sayılı Kanun’da bazı değişiklikler yapılmaktadır, yasanın 2’nci maddesiyle de bir ilave yapılmaktadır.  Bu ilaveyle 13’üncü maddeye “Dış ticaret istatistiklerinde dolaylı tanınma ve gizlilik kapsamına giren veriler için bu gizlilik hükümleri istatistiki birimin kendisine ait verinin gizlenmesini talep eden yazılı başvurusu hâlinde uygulanır.” fıkrası eklenmektedir.

Değerli milletvekilleri, istatistik, çok uzun yıllardan beri kullanılan, toplum hayatımızın vazgeçilmez bilim dallarından birisidir. Ancak, bu kadar uzun  zamandan beri kullanılmasına rağmen ülkemizin ve ülkeyi yönetenlerin bu istatistiki değerlerden gereği gibi istifade etmediği gözler önündedir. Çünkü, bakıyoruz, istatistikle biz dünü ve bugünü ele alıp geleceği okumaya çalışıyoruz. Ama, biraz önce vekil arkadaşımız belirtti, ithalat ile ihracat arasındaki denge gittikçe bozulmakta. Demek ki biz bu istatistiği okuyamamaktayız. Tabii, acaba sadece bu rakamların okunmaması yahut yanlış okunmasından kaynaklanan bir şey mi? Belki de gizlenen bir şeyler var. Özellikle biz TÜİK’in verdiği rakamlara baktığımızda, TEFE ve TÜFE diye belirtilen rakamlara baktığımızda bu rakamlarda hep iyiye doğru gittiğimiz gözüküyor. Yani, Türkiye emin ellerde, emin bir şekilde sakin bir limana doğru gidiyor gibi gözüküyor. Ama, çarşı-pazara bakıyoruz, çarşı-pazar öyle değil. Cüzdanımıza bakıyoruz, cüzdanımız da öyle söylemiyor. Hani “vicdan ve cüzdan arasında” diye bir yetkilimiz bir zamanlar bir şey belirtmişti. İşte bütün bunlar, ülkede istatistiki değerlerin iyi kullanılmamasının bir sonucu olarak, maalesef, vicdan ile cüzdan arasına birtakım sıkışmaların oluşmasını, bu sıkışmaların meydana gelmesini sağlıyor.

Tabii, şimdi burada, resmî istatistiklerin üretilmesinde kullanılan verilerin bazılarının işlenmesi ve saklanması, gizlilik içermesi söz konusu olabilmektedir. Yani biz, her değeri, her ulaştığımız değeri açık açık, her isteyene vermek durumunda değiliz ancak şunu da bilmek gerekiyor tabii: Biz, şeffaflık ilkesine güvenen ve inanan bir toplum olmak istiyoruz. Bu şeffaflık içerisinde, değerlere ulaşımın kolaylaştırılması lazım. Tabii her değer, her elde edilen veri mutlaka verilsin demiyorum ama verilere kolay ulaşımın sağlanması gerekir diye belirtiyorum.

Şimdi, biz 100.000’lik ve 25.000’lik haritalar kullanırız, topografya haritaları.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akkuş, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

AKİF AKKUŞ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Onların üzerinde de “gizli” diye bir ibare vardır ve biz de bunu, işte, öğrencilik yıllarımızda özellikle kullandığımız zaman, bu gizliliğe azami derecede riayet ederdik ancak sonradan dikkatimi çekti, haritanın köşesinde bir yazı var: “Falan filan tarihli yasa gereğince, şu tarihte İtalya’da basılmıştır.” diyor. Yani bugün artık, istatistikleri biz demek ki bu şekilde, zaman zaman tersyüz edebilmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, değişiklikle ilave edilen fıkraya göre, dolaylı tanınmayla gizlilik kapsamına giren verilerin, istatistiki birimin yazılı başvurusu yoksa gizliliği kalkmamaktadır ki bu da Kurumda kavram kargaşasına meydan verecektir.

Veri, gizlilik kapsamında ise böyle bir başvuruya gerek kalmaksızın gizlilik korunmalıdır diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akkuş.

Şahsı adına Bursa Milletvekili Mehmet Emin Tutan.

Sayın Tutan, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 281 sıra sayılı Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Dış ticaret istatistikleri gibi çok kullanıcısı olan istatistiklerdeki verilerin önemli bir bölümü ticari sır ya da gizli veri tanımına girmekte, bu yüzden de iş çevreleri, karar vericiler ve araştırmacılar bu istatistiklerden yeterince faydalanamamaktadır. İşte bu maddede yapılan değişiklikle birçok Avrupa Birliği ülkesinde olduğu gibi sadece dış ticaret verilerine mahsus olmak üzere tabulaştırılmış verilerdeki gizlilik hükümlerinin uygulanması ile ilgili istatistik birimlerinin bunu talep etmeleri şartına bağlanmıştır. Yapılan değişiklik bundan ibarettir.

Değerli arkadaşlar, Türkiye emin ellerdedir. Türkiye kaptanına kavuştu ve o kaptan Türkiye’yi fırtınalı denizlerden sahile, selamete çıkardı. O yüzden milletimiz 22 Temmuzda kaptanına güvenini belirtti. İnşallah önümüzdeki 29 Martta da bu güveni bir kez daha belirtecektir.

Yasanın hayırlı olmasını diliyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Varlı…

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

4/C kapsamında on yıldan beridir TÜİK’te çalışan personel birçok alanda zor şartlarda istatistik çalışmaları yapıyorlar. Ancak, bunların birçoğu üniversite mezunu olmalarına rağmen 600 YTL gibi çok düşük maaş alıyorlar. Kadro isteklerinde bulunduklarında da Kurum Başkanı: “Size kadro verelim, diğerleri gibi siz de yatın!” gibi bir cevap veriyor bunlara.

Şimdi, Sayın Bakanım, bu arkadaşlarımıza kadro vermeyi düşünüyor musunuz? En azından 4/B kapsamına almayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Varlı.

Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum: Açıklamalarınıza ve istatistiklere bakılırsa Türkiye güllük gülistanlık, vatandaşın bir eli yağda bir eli balda görülüyor. Ancak, diğer taraftan da her yıl kömüre ve gıdaya muhtaç vatandaş sayısında büyük bir artış var. Bu durumda gerçekten Türkiye’deki istatistiklere göre Hükûmetinizi başarılı görüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, TÜİK tarafından yapılan ÜFE ve TÜFE bazlı enflasyon hesaplamalarında enflasyon sepetine kaçar adet mal ve hizmet birimi dâhil edilmekte? Bu mal ve hizmet birimleri nasıl belirlenmektedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Işık.

Sayın Yıldız…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, Kurumda çalışan bazı görevliler Kurum yöneticilerinin özel işlerinde çalıştırıldığı ve Kurumun malzemelerinin, inşaat malzemelerinin özel işlerde kullanıldığı. Yine, aynı Kurum çalışanlarının başka alakası olmayan kurumlarda özel işlerde çalıştırıldığı noktasında açıklamalar var, bilgiler geliyor. Buna itiraz eden çalışanların da görevlerinden alındığı, tayin edilmekle tehdit edildiği duyumlarını alıyoruz. Bu konu sizin bilginiz dışında diye düşünüyorum çünkü sizleri tanıyorum, böyle bir yanlışlığa izin vermeyeceğinizi düşünüyorum. Bu çalışanlarımız yine Türk evlatlarıdır, orada aldıkları maaşlarla çalışmaktadırlar. Onların böyle bir zulme tabi tutulmasının doğru olup olmadığını tarafınıza sormak istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldız.

Buyurun Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, yine, zaman kısıtlaması çerçevesinde aldığım notlara cevap vereceğim ama en azından alamadığıma ya da zaman yetmediğinde mutlaka yazılı cevap veriyorum.

Öncelikle 1’inci maddedeki sorulara cevap verirken kişi başına düşen gelir, toplam borç, toplam kamu borcu ya da sabit sermaye yatırımlarını YTL olarak ifade ettim. Bu dolar olarak ifade edilmiyor, burada da farklı bir yaklaşım var şeklindeki soruya, şimdi de dolar olarak cevap vermek isterim. Böylece Sayın Hocamla da hiç olmazsa YTL ve dolar bakımından ortaya çıkan tablonun dolar cinsinden de sonucunu birlikte değerlendirmiş oluruz.

Aynı verileri, yine, 2002-2007 yılı arasında dikkate aldığımızda, bu sefer tümünü dolarla, kişi başına düşen gelir bakımından, gayrisafi yurt içi hasıla olarak -dolar cinsinden- 3.310’ken, 2007’de 9.305, artış oranı yüzde 181; toplam borç olarak -özel ve kamu ayrımı yapmadan, iç ve dış borç ayrımı yapmadan- dolar cinsinden 3.179, 2007’de 6.622, artış oranı yüzde 108; kişi başına yatırım -yine dolar cinsinden- 2002’de 515, 2007’de 2.250, artış oranı yüzde 336. Dolayısıyla TL ve dolar ayrımı yaparken sadece ulusal para birimiyle ortaya çıkan tabloyu vermek istemiştim ama dolar cinsinden de tablonun benzer bir eğilim ortaya koyduğunu tekrar sizlerle paylaşmak istiyorum.

İkinci önemli nokta, yine borçlarla ilgili. Bir diğer saygıdeğer konuşmacı, Türkiye’nin borç stokundaki gelişmelere atıfta bulundu. Elbette borçların iç ve dış borç ayrımı yanında, özel ve kamu borcu ayrımı yaparak bakmak mümkün. Dış borç içinde -kendileri de ifade etti- kamu borcu azalırken özel sektör borcu artıyor. Vakit olursa bu TÜİK yasasının son kısmında onunla ilgili çok özet bir bilgi de aktarmak isterim. Gayrisafi yurt içi hasılayla ilişkilendirmek sonuçta uluslararası mukayeseler bakımından da önemli olduğu için, bir tanesi bizim kendi kullandığımız bir borç tanımında, bir diğeri de uluslararası düzeyde AB tanımlı kamu borç tanımından hareketle yine sadece rakam vermek istiyorum, TÜİK’i tartıştık ve değerlendiriyoruz diye. Yine aynı tarihler, 2002 ve sizin de ifade ettiğiniz gibi 2008’in son çeyreği, kamu net borç stoku gayrisafi yurt içi hasılaya oranla 61,4’ten 29,0’a -2007 yılı sonu itibarıyla- AB tanımlı kamu borç stoku ise 73,7’den 38,8’e gerilemiş gözüküyor.

Enflasyonla ilgili olarak da yine gündeme getiren saygıdeğer milletvekillerinin de yakından bildiğini tahmin ettiğim ve inandığım, TÜFE’nin içindeki alt kalem bileşenlerine bakıldığında, bizim burada konuştuğumuz, tartıştığımız, değerlendirdiğimiz, TÜFE’nin manşet enflasyonudur, yani TÜFE’deki genel değerlendirmemiz. Gıdadaki ağırlık yüzde 28, alkollü içecekler ve tütünde yüzde 5, giyim ve ayakkabıda 8, konutta 16,66, ulaştırmada 12,59 gibi aslında tüketicilerin, standart hane halkının tükettiği mal ve hizmetlerin tümünü kapsıyor. TÜFE enflasyonu buradaki alt kalemlerdeki artış oranlarının ağırlıklandırılmış oranlara ilişkilendirilerek ortaya çıkan bir sonuçtur. Bunu sizler de biliyorsunuz. Enflasyon rakamının manşet değeriyle altındaki alt bileşenin farklı bir anlamı olduğunu da sizlerle paylaşmak istedim.

Bir diğer önemli husus, yine burada zannediyorum, bir mesaj vermek için, bir algılama hatasına düşmemek için söylüyorum. Yayınlanan dış borç istatistikleri ya da iç borç istatistikleri veya dış ticaret istatistiklerini bir özel kurumun veri ve bilgisini kullanarak yapmak mümkün. Ama işin doğrusu, sistematiği, bu verileri yayınlayan kamu kuruluşlarının verilerini kullanmaktır. Ben de size az önce bunları ifade ettim.

Bu genel değerlendirmeler ışığında, Sayın Varlı’nın ifade ettiği 4/C’yle ilgili genel bir değerlendirmeyi de sizlerle paylaşmak isterim. 2003 yılından bugüne kadar merkez birimine 4/C kapsamında personel alımı yapılmamıştır, merkezden ayrılanların yerine eleman alımı da olmamıştır. Bölge teşkilatının iş yükünün artması nedeniyle kadrolu ve 4/C kapsamında eleman alımı yapılmıştır. 4/C kapsamında olanlar, genel sanayi sayımı, tarım sayımı, nüfus sayımı gibi genel sayımlarda tecrübe kazanmış kişiler tarafından temin edilmektedir. Merkez birimlerde 197, bölgelerde de 1.396 kişi çalışmaktadır. 4/C kapsamında çalışanların kadroya alınmasıyla ilgili çalışma şu an mevcut değildir.

Bir diğer önemli husus yine saygıdeğer milletvekilimiz tarafından gündeme getirilen “Enflasyon sepeti içinde kapsanan ürün veya ürün çeşitleri nelerdir?” şeklinde. TÜFE enflasyonu, içinde yine hane halkının yaygın olarak kullandığı 454 maddeyle hesaplanmaktadır. Bu 454 madde, her ay 454 olarak tutulmakta ama zaman içindeki değişime bağlı olarak bazen de 851 maddelik alt çeşidi de söz konusu olmaktadır. Seksen bir ilde toplam 25 bin iş yerinden, 3.945 konut da kira olmak üzere 360 bin fiyat derlenmektedir. Dolayısıyla, az önce ifade edilen maddelerin ve gıdaların tümünün yer aldığı… Zaten İnternet sitesinde de tüm toplumla, tüm vatandaşlarla da paylaşılmaktadır.

Bir başka soru… AK PARTİ İktidarının mevcut verilere göre başarılı olup olmadığına cevap vermeden önce, Türkiye İstatistik Kurumunun veri ve bilgi kalitesinin uluslararası akreditasyon çerçevesinde baktığınızda, Dünya Bankası ve Eurostat tarafından da onaylandığını, bütün veri ve bilgi setlerinin ulusal düzeydeki ilgili birimler yanında bu uluslararası kurum ve kuruluşlarla da iş birliği çerçevesinde yapıldığını ifade etmek gerekir.

TÜİK Başkanına, eski TÜİK Başkanına ilişkin değerlendirmelerin tamamen yanlış olduğunu, bir algılama aldanımının söz konusu olduğunu ifade etmek istiyorum. Daha sonra sizlere detaylı bilgi de aktaracağım.

TÜFE ve ÜFE sepetini kısaca anlattım.

Kurumda özel işlerde çalıştırıldığı konusu da muhtemelen yine yanlış bir algılamadır ama ben de bununla ilgileneceğim, kendim de soracağım, bakacağım.

Tekrar saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

T.B.M. Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 281 sıra sayılı yasa tasarısının 2. maddesinin sonundaki “uygulanır” ibaresinin “uygulanabilir” biçiminde değiştirilmesini arz ederim.

                                                                                                                            Kamer Genç

                                                                                                                                 Tunceli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 281 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 2’nci maddesinin sonundaki “uygulanır” kelimesinin “uygulanabilir” şeklinde değiştirilmesi konusunda verdiğim bir önerge üzerinde konuşmak istiyorum.

Şimdi, değerli milletvekilleri, tabii ki burada idareye benim getirdiğim önergeyle bir takdir hakkını tanıyorum. Kendisine ait istatistiki bilgilerin gizlenmesini talep edebilir ama bence bu talep eden kişinin, hakikaten bu istatistiki bilgileri vermesini zorunlu kılan bir gizlilik var mıdır yok mudur, bence burada idareye bir takdir hakkı tanınması lazım. Zaten aslında kanunlarda da böyle bir elastikiyet falan verilmesi de, idareye bir takdir hakkı verilmesi de bence yasal düzenlemelerin bir sonucudur. Ama tabii AKP’li arkadaşlarımız veyahut da Hükûmetimiz, Komisyon bizden gelen  ne kadar doğru talep olursa olsun onlar hep reddederler. Bizim görevimiz bunların doğrusunu söylemek tabii.

Şimdi, tabii, TÜİK devletin bir kurumu. Devletin kurumu o kadar yalan yanlış bilgiler yayımlıyor ki, artık insanların bu Kuruma güveni kalmıyor. Bir bakıyorsunuz, bir gecede 2 bin dolar kişi başına millî gelir arttı. Bu nereden arttı? Şimdi Sayın Bakan diyor işte: “9 bin dolar oldu kişi başına gelir.” Şimdi 4 kişilik bir aileyi şey edersek 36 bin dolar. Yani şimdi Türkiye’de kaç tane ailenin geliri senelik 36 bin dolar? Onu gerçekten bulmak mümkün değil.

Şimdi, bugün günün modası, işte kömür dağıtılıyor. Şimdi, benim Mazgirt’te Kepektaşı köyünden bir muhtarım bana telefon ediyor “Köyümde 4 tane altmış yaşın üzerinde yaşlı var. Kendilerine kömür verilmedi.” Niye? “Efendim senin çocuklar EMEP’li.” diyorlar veyahut da “Senin çocuklar şöyledir, böyledir.” diye kendilerine bahane buluyorlar.

Biz diyoruz ki: Anayasa’nın 2’nci maddesinde sosyal devlet kavramı vardır; Türkiye’de sosyal devlet kavramının da gerektirdiği bir düzenlemeye gitmek lazımdır. Burada ilke nedir? Yani o birtakım kişilerin takdirine göre değil, devletin kaynaklarının kanunlarla getirilmiş genel, objektif kurallara göre dağıtılması lazım. Yani birtakım mülki idare amirlerinin takdirine bağlarsanız bu keyfîlik olur.

Hele geçen gün ben konuşurken dedim ki: “Bazı vali ve kaymakamlar AKP’nin militanı gibi davranıyor.” Benden sonra tabii AKP Grup Başkan Vekili “Valilere, kaymakamlara böyle dedin.” dedi. Ben “bazıları” dedim tabii, bazıları da var. Ben öyle valiler, kaymakamlar biliyorum ki AKP’nin âdeta bir il başkanı, ilçe başkanı gibi hareket ederek maalesef bu gibi olayları düzenlemeye çalışıyorlar.

Şimdi bizim istediğimiz, sosyal devlet ilkesinin uygulanabilir hâlde bir yasal düzenleme getirilmesidir. Fak-fuk kanunu sizden önce de vardı ama sizin zamanınızda bu kanun bir tarafa atıldı, daha doğrusu itildi. Ondan sonra ne ettiniz? Gittiniz kendi yandaşlarınızın zarar eden kömür ocaklarını evvela kendi yakınlarına aldırdınız. O kömür ocaklarından çok fahiş fiyatlarla kömür aldınız ve bu kömürleri yine kendinize ait nakliye araçlarıyla, yine büyük nakliye ücretleri vererek, bunları getirip kendi yandaşlarına… İşte, devleti iflasa getirme çabası buradan kaynaklandı, keyfîlik buradan kaynaklandı. Yoksa ki biz, tabii ki fakir fukara… Sizin iktidarınızın uyguladığı bu vahşi ekonomik politika sonucunda Türkiye’de insanların büyük bir kesimi fakirleşti. İşte, dün öğretmenlerin Öğretmenler Günü kutlama günüydü. Bugün öğretmenin aldığı maaş ortada. Sayın Bakan diyor, 4/C. 4/C’dekiler şimdi ekmeğe muhtaç hâle geldiler.

Değerli arkadaşlar, 20 bine yakın 4/C mensubu insan var. Bu 4/C mensupları kimler? Bunlar önce KİT’lerde çalışıyorlardı, çok da iyi ücret alıyorlardı, ama siz bu KİT’leri, getirdiniz, kendi yandaşlarınıza aşağı yukarı çok düşük bir değerle devrettiniz, orada çalışan, ekmek kazanan insanları attınız dışarıya, ondan sonra da bunlara 500-600 milyon lira ayda maaş veriyorsunuz, şimdi iki ay da açığa alacaksınız. İşte, kasım ve aralıkta da maalesef bu insanlar işinden atılacak, evinde kalacak, çoluk çocuğuna ekmek getirmeyecek.

Bakın, ekonomik krizin başladığı bu sırada, bence Türkiye şartlarını düşünen bir hükûmetin bu konularda çok dikkatli davranması lazım. Mümkün olduğu kadar bu iş adamlarına kanalize ettiğiniz o paraları fakir fukaraya verin ya! İşte, o 4/C’de asgari ücretle çalışan insanlara siz birer milyar lira para verseniz, o paralar ne olur? Gider, esnafın durumu canlanır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – İşsize mümkün olduğu kadar, şu fabrikadan atılan işsizlere… İşsizlik nedeniyle Türkiye’nin her tarafında 100 bin-150 bin tane işçi atılıyor, bunlara devlet olarak el atsanız da bunların hiç olmazsa altı aylık ücretlerini ödeseniz. Yani bir kıstası olur. İşten atılan işçilere bir ücret ödeyin. Hiç olmazsa bir 500-600 milyon lira ücret öderseniz, o insanlar birdenbire işsiz kalarak aç kalma tehlikesiyle karşı karşıya kalmaz. Hükûmet dediğiniz, ülkedeki sıkıntıyı hisseden, öngören ve ona göre ülkeyi sıkıntıdan kurtaran, insanları sıkıntıdan kurtaran, çare arayan nitelikte, kişilikte ve beceride olan insanlardır. Yoksa çık, ondan sonra, uçaklara doldur kendi yandaşlarını, bir gün Amerika’da, bir gün Hindistan’da, bir gün İsviçre’de… Böyle bir devlet yönetimi olur mu ya!

Siz devletin kaynaklarını tarumar ediyorsunuz, çarçur ediyorsunuz, ondan sonra öteki tarafta da insanları ekmeğe muhtaç ediyorsunuz. Bu, hangi vicdana ve hangi dine, hangi dinî inançlara sığar, onu tahmin etmek mümkün değil, ancak birilerine yakışır, onu da şimdi burada söylemek istemiyorum.

Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum önergemde.

III.- Y O K L A M A

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Sayın Emek? Burada.

        Sayın Demirel?               Burada.

        Sayın Anadol?                Burada.

        Sayın Kaptan?                Burada.

        Sayın Aslanoğlu?           Burada.

        Sayın Süner?                  Burada.

        Sayın Köse?                   Burada.

        Sayın Güner?                 Burada.

        Sayın Özer?                    Burada.

        Sayın Özkan?                 Burada.

        Sayın Koçal?                  Burada.

        Sayın Dibek?                  Burada.

        Sayın Yıldız?                  Burada.

        Sayın Ağyüz?                 Burada.

        Sayın Bingöl?                 Burada.

        Sayın Oyan?                   Burada.

        Sayın Oksal?                  Burada.

        Sayın Okay?                   Burada.

        Sayın Öztrak?                 Burada.

        Sayın Sönmez?               Burada.

        Sayın Erten?                   Burada.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, yoklama talebinde bulunan arkadaşlarımızı tespit ettik.

Şimdi, yoklama için üç dakika süre veriyorum. Adlarını okuduğum sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini kendilerinden istirham ediyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/628) (S. Sayısı: 281) (Devam)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- 5429 sayılı Kanunun Anayasa Mahkemesince iptal edilen 54 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendi aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.

“b) Hane halkı veya bireyler dışında kalan diğer istatistikî birimlerle yapılan araştırmalarda işlenmesi durumunda bin beş yüz Yeni Türk Lirası,”

BAŞKAN – Madde üzerinde söz alan milletvekili arkadaşlarımızın isimlerini okuyorum: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Oğuz Oyan, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu; şahsı adına Adana Milletvekili Yılmaz Tankut ve Hatay Milletvekili Abdülhadi Kahya.

İlk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Oğuz Oyan’a aittir.

Buyurun Sayın Oyan. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi burada konuştuğumuz konuyu aşan tartışmalar oluyor, Sayın Bakanın yanıtları oluyor değerli milletvekillerinin sorularına. Doğrusu, şaşırtıcı bazı münazaralara burada tanık oluyoruz.

Şimdi, bir kere şunu artık tartışmamak gerekiyor: Türkiye'nin dış borçlarında, özel dış borçların kamuyu ilgilendirmeyen bir alan olduğu meselesi tarihî bir yanılgıdır, bundan uzak durun yani böyle bir savunma içine girmeyin. Türkiye bunu yaşadı; 2000 krizinde, 2000 Kasımda Demirbank battıktan sonra Türkiye'nin Başbakanına -IMF yetkilileri eline tutuşturdukları kâğıtla, IMF üzerinden gelen kâğıtla- Türkiye'deki  bankaların dış yükümlülüklerinin de garanti kapsamında olduğu söyletildi. Şimdi, sanmayınız ki Türkiye'de özel sektör dış borçları -ki 190 milyar dolarlardan bahsediyoruz- kamu üzerinde herhangi bir sorun alanı teşkil etmesin, bunu size ödetmesinler, bunu, Türkiye hazinesinin garantörlüğünü burada aramasınlar. Bir kere bundan, bu avuntudan kurtulalım.

İkincisi: Kamu dış borçları mutlak rakam olarak azalmadı. Tabii ki millî gelire göre azaldı çünkü az artış gösterdi ama şimdi şunu soralım: Türkiye'nin dış borçlarının sizin geldiğiniz dönemden sonra 2 katından fazla artmış olması anlamsız bir olay mıdır? Tabii, bu arada iç borçlar da 2 katından fazla arttı, iç borçların tamamı kamu iç borcu; dış borçlar içinde kamu da var, özel de var, özelin payı üçte 2’ye geldi. Şimdi, peki, bu kadar çok kaynak kullanma… Ki burada verdiğimiz dönem başı, dönem sonu stok değerleridir, aslında kullanılan kaynaklar daha fazladır -yani arada kısa vadeli, orta vadeli borç, gelip giden, kapanan; bunları saymıyoruz- sadece stok değerleri arasında bile 2 kattan fazla artış var. Bunlarla ekonomi finanse edildi, tüketim yurt içinde finanse edildi. Sadece özel sektörde kalan, biten bir olay değil. Bir ülke dışarıdan borçlandığı zaman onunla cari açığını da kapatır. Özel sektörün dış borçlanmasıyla Türkiye cari açıklarını finanse ediyor. Bunu nasıl bilmezden ve görmezden gelirsiniz? Dolayısıyla, buna bir kere itibar etmeyin.

Üçüncü şunu söyleyeyim: Dış borç millî gelir verilerini hâlâ eski kur üzerinden açıklamaktan vazgeçin. Bu kâğıttan kaleler yıkıldı değerli arkadaşlarım. Türkiye’deki bugünkü kur düzeyi ve bugünkü kurun da gidebileceği daha tehlikeli düzeyler, sizin bu tür avuntularla milleti avutmanıza artık imkân vermiyor. Dolayısıyla, Türkiye'nin dış borçları azaldı; öyle, bugünkü kriz ortamında rahatlama, soluklanma avuntuları içine girmeyin.

Burada bir başka konuya değineyim: İstatistik Kurumunun açıkladığı 4 kişilik bir aile açısından açlık ve yoksulluk sınırları var. 2007 için açıklanan, TÜİK’in açıkladığı rakam, 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı yani asgari gıda harcamaları, mutfak harcamaları sadece ve sadece 231 liradır yani 231 lirayla -eğer varsa- bunlar aç kalmazlar, altındaysa açlık sınırı. Peki, bütün buna diğerlerini de katarsak yani kirasıdır, iletişimidir, ulaşımıdır, giyimdir, vesaire bütün bunları katarsak 4 kişilik bir aile için 2007 yılı rakamları 598 lira ediyor yani yuvarlak 600 lira diyelim. Türkiye’de, bu sefalet ücretidir. İstatistik Kurumunun açıkladığı bu rakamlar Türkiye’deki gerçeklerle uyuşmuyor, bunu bir kenara bırakıyorum ve soruyorum Sayın Bakan: Türkiye’de eğer içinden vergi, sigorta primi vesaire gibi giderler hesaba katılmadan, net yoksulluk sınırı 600 liraysa, nasıl olur da Türkiye’de asgari ücret 600 lira değildir? Yani asgari ücret niçin 450 lira civarlarında da 600 lira değil, buyurun bunu açıklayın. Eğer 4 kişilik bir aile ancak bu kadar parayla yoksulluk sınırını aşabiliyorsa nasıl oluyor da Türkiye’de asgari ücret bu sınırın altında kalıyor?

Şimdi gelelim iş gücü verilerine: Türkiye’de DİE’nin başlattığı, daha sonra TÜİK’in sürdürdüğü istatistik ve iş gücü rakamları var. 1999 yılı sonuna kadar her yılın ilkbahar ve sonbahar dönemlerinde, 2000 yılından itibaren ise her çeyrek yılda 4 kez gerçekleştirilen hane halkı iş gücü anketleri yapıldı. Bu, 2006 yılından itibaren değiştirildi. 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’yla bu kapsam, yeni bir kapsam geliştirildi ve Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi oluşturuldu. Dolayısıyla, hane halkı iş gücü anketleri 1990 ve 2000 yılları nüfus sayımı esas olarak hesaplanan nüfus projeksiyonlarına göre ağırlıklandırılmaya başlandı. Şimdi, dolayısıyla, tabii, seriler arasında birtakım sorunlar var. Ama şunu söyleyeyim: Şimdi, bir, bir kere bir ülkede -ki tartışılan rakamlar var nüfusa ilişkin bile- en geniş kavram nüfustur. Nüfusun altındaki ondan daha küçük bir halka, toplam çalışabilir nüfus veya çalışma çağındaki nüfustur. Şimdi, burada ben iş gücü istatistiklerine bir soruyla da geleceğim. Yani bu çalışma çağındaki nüfusun 1999 yılı sonundan itibaren tanımı değişti biliyorsunuz. Eskiden on iki yaşın üstündekiler alınmaktaydı, ancak eğitim dönemi sekiz yıla çıkarılınca, zorunlu eğitim, on beş yaş alınmaya başlandı ve birdenbire 1999’dan 2000’e geçerken 48 milyon civarında bir toplam çalışabilir nüfus, 2000’de 45 milyona iniverdi. Yani yaklaşık 3 milyonluk bir azalış ortaya çıktı.

Şimdi, buradan, daha sonraki dönemlerde de hep şunu gördük: İş gücüne katılma oranı önemli bir şekilde çarpıldı, iş gücüne katılma oranları düştü. Eskiden on beş yaşın altında, diyelim on iki, on beş yaşında tarımda ücretsiz aile işçisi olarak gösterilen kesimler, artık o sekiz yıllık eğitim meselesinden sonra iş gücü tanımının dışına çıkarıldılar. Şimdi, dolayısıyla Türkiye’de temel kavram, işsizlik rakamlarıyla ilgili temel oyun, bu iş gücüne katılma oranları üzerinden oynanıyor. Özellikle de kırsal göç dalgaları sürdükçe, kadınlar, tarım kesiminde önemli ölçüde çalışabilir nüfus içinde, iş gücü içinde gösterilirken kente göçtükten sonra bırakalım iş gücü içinde gösterilmeyi, tamamen iş gücü dışına çıkarılır duruma geldiler. Çünkü bunlar “ev kadını” statüsüne yazıldılar, bunlar çalışma talebi olmayan, iş talebi olmayan kesimler içine atıldılar. Dolayısıyla, Türkiye’de işsizlik rakamlarını bugün olduğundan düşük gösteren ana etken, bu iş gücüne katılma oranının düşüklüğüdür. Özellikle kentsel alanlarda, özellikle de kadınlar açısından iş gücüne katılma oranlarının çok komik rakamlarda, yüzde 20’ler dolayında tespit edilmesidir. Yani erkeklerde yüzde 70’lere ulaşan iş gücüne katılma oranı, kadınlarda yüzde 20’lere düşünce Türkiye, Avrupa’nın, OECD ülkelerinin en düşük iş gücü rakamlarına sahip oluyor. “İş gücü” dediğiniz şey de aslında çalışanlar, artı işsizlerden oluşuyor. Dolayısıyla, Türkiye’de işsiz rakamları açısından en kritik mesele, TÜİK’in işsiz rakamları içinde gözükmeyen, ama aslında bu rakamlar içine katılması gereken, çalışma talebi olmayan, iş talebi olmayan ancak bir iş bulduğu zaman işbaşı yapmaya hazır olan kesimlerin de kapsam içine alınmasıdır.

“Biz, Avrupa Birliği standartlarını uyguluyoruz.” diyebilirsiniz. Eğer Avrupa Birliği standartlarını uyguluyorsanız o zaman şunu söylemek lazım: Avrupa Birliği standartlarında yaygın bir İŞKUR mekanizması var. İkincisi, yaygın bir işsizlik sigortası mekanizması var. Üçüncüsü, aile sigortası var. Bu kavramlar olduğu için, bu unsurlar olduğu için, bu kurumlar olduğu için Avrupa’da ya da Amerika’da işsiz kalan insanların hemen ilk yaptığı iş, bir İŞKUR’a, bir iş bulma kurumuna, devletin resmî iş bulma kurumlarına başvurması olmaktadır, çünkü bundan ekonomik çıkarı vardır. Oysa Türkiye’de işsiz kalanların bir iş bulma umuduyla bu kurumlara başvurması söz konusu değildir. Çünkü buradan iş bulma imkânları bu kanallarla neredeyse yok gibidir. Dolayısıyla, Türkiye’de, bizim anketlerimizi Avrupa standartlarına getirdik diye, bu tür, yani “Ben artık iş aramıyorum çünkü iş bulmaktan umudumu kestim” diyenleri iş gücü dışında bırakmak, Türkiye’de işsiz kitleleri perdelemek, kamufle etmekten başka bir anlama gelmemektedir. Dolayısıyla, bugün Türkiye’deki işsiz sayısı toplam iş gücünün yüzde 9,8’i değil, nereden bakarsanız bakın minimum yüzde 16,6 ya da 18,6 düzeylerine -farklı hesaplamalara göre- çıkabilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Oyan.

OĞUZ OYAN (Devamla) – Şimdi, ne yazık ki Türkiye bu kadar yüksek işsizlik rakamlarıyla büyük bir kriz dalgası içine girmektedir ve on binlerce, yüz binlerce işsizin belki de katılacağı yeni işsizler ordusu oluşacak durumdadır. O yüzden, Türkiye'nin ve Hükûmetin artık kendisini avutması, halkı oyalaması, halkı kandırması bu rakamlarla değil, Türkiye'nin koşullarına uygun iş gücü ve işsizlik rakamları hesaplamaya gitmesidir esas olan.

Bu arada şunu unutmayalım: Tarım sektörü gibi bu tür işsizliğin arttığı dönemlerde bir sünger görevi gören sektörün, son 2000 yılından bu yana ama özellikle devri iktidarınızda IMF, Dünya Bankası politikalarıyla önemli ölçüde kendi nüfusunu yitirmiş olması, tarımda istihdam olanaklarının çok daralmış olması, tarımdan kopan ve işsiz kalan 3 milyona yakın insanın ortaya çıkmış olması nedeniyle tarımın bu fonksiyonunu da göremeyeceğini hesap ederek yeni istihdam paketleri, yeni sosyal paketler hazırlamanız acilen tavsiye edilir.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Oyan.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu.

Sayın Uslu, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan 281 sıra sayılı Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu adına söz aldım.

Sözlerimin başında, geçtiğimiz hafta hayatını kaybeden grubumuz üyesi, Dışişleri mensubu, önemli şahsiyet Gündüz Suphi Aktan’ı rahmetle anıyor, milletimize başsağlığı diliyorum. Bu vesileyle sizleri saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye İstatistik Kurumu, Türkiye'nin resmî istatistiki bilgilerini tutmak ve topladığı bu istatistiki bilgileri kamuoyunun ve ilgili kişi ve kuruluşların bilgisine sunmakla görevlidir. Bu Kurum, dış ticaretle ilgili istatistiki bilgileri ilgili kurum ve kuruluşların talep etmeleri üzerine gizli hâle getirecektir. İlgili kurum ya da kuruluş talepte bulunmadığı sürece bilgiler kamuoyuna açıklanabilecektir. Yapılacak bu değişiklikle, birçok Avrupa Birliği ülkesinde olduğu gibi, sadece dış ticaretle ilgili verilere mahsus olmak üzere tablolaştırılmış veriler için gizlilik hükümlerinin uygulanması, ilgili istatistiki birimlerin bunu talep etmeleri şartına bağlanması şeffaflık açısından olumsuz bir öneridir.

Türkiye İstatistik Kurumu tarafından tutulan istatistikler hiçbir engel olmadan kamuoyunun ve kullanıcıların bilgisine sunulabilmelidir. Aksi takdirde, serbest piyasa ekonomisinin hâkim olduğu rekabet piyasasında müteşebbisler ve kamuoyu nazarında bu gizlilik kuşkulara ve güvensizliğe sebep olabilecektir. Nitekim, Türkiye’de ekonomi, sosyal, demografi, kültür, çevre, bilim ve teknoloji alanlarındaki istatistikleri derlemek, değerlendirmek, analiz etmek, yayımlamak ve istatistikte kullanılacak yöntemleri geliştirmekle görevli kamu kuruluşu olan Türkiye İstatistik Kurumu son dönemde enflasyon hesaplamasını yaparken kira ve benzeri fiyatların, daha hızlı artan bazı mal ve hizmetlerin tüketici fiyat endeksindeki ağırlığının düşürülmesi bu Kurumun güvenilirliğine gölge düşürmüştür. Oysa, istatistik, toplum ve iş hayatında çok önem arz etmektedir. Bu nedenledir ki, istatistik, üniversitelerde ders olarak okutulan bir bilim dalı hâline gelmiştir. Toplum hayatına yön vermede bu denli etkili ve önemli olan istatistiki bilgilerin, siyasi ve politik etkilerin dışında tutulduğu oranda güvenirliğini artıracağı unutulmamalıdır. Çünkü siyasi kaygılar işin içine girdiğinde, Türkiye İstatistik Kurumu, objektif kriterlere göre yapması gerektiği görevini layıkıyla yapmakta zorlanacaktır.

Dış ticaretle ilgili istatistiki bilgiler ulusal ve uluslararası düzeyde kullanıcısı çok olan verilerden olduğundan, bu verilerin doğruluğu, güvenirliği yanında bu verilerin şeffaflığı da çok önemlidir. Çünkü bu veriler, birçok karar alıcı tarafından kullanıldığı gibi, toplumun ekonomiyle ilgili duygu ve düşüncelerini de etkilemektedir.

Türkiye İstatistik Kurumunun her ay düzenli olarak açıkladığı tüketici ve üretici fiyatları artış oranlarının hesaplanmasında toplumun yoğunluk olarak kullandığı mal ve hizmetlerin kullanılması daha gerçekçi verilerin ortaya çıkmasını sağlayacaktır. Bilindiği gibi, çağdaş bir devletin ve onun vatandaşlarının rasyonel kararlar alabilmesi için ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda topluma sunulan istatistiki bilgilerin gerçeği yansıtması yanında, siyasi etki ve kaygılardan uzak olarak belirlenmesi gerekir.

Türkiye İstatistik Kurumu tarafından hazırlanan istatistiklerin bağımsız kişi veya kuruluşların bilgisine şeffaf olarak sunulması, bu bilgileri kişi ve kuruluşların değerlendirmesi, bu verilerin daha sağlıklı hazırlanmasına katkı sağlayacaktır. İstatistiki bilgiler, toplumun her kesimini, kurum ve kuruluşlarını yakından ilgilendirdiği ve toplum tarafından yakinen takip edildiği için, istatistiki bilgilerin çağdaş ihtiyaçlar doğrultusunda düzenlenmesi toplumun beklentilerine uygun düşecektir.

Türkiye İstatistik Kurumu tarafından hazırlanan istatistik sonuçlarının şeffaf ve güvenilir olması kadar, toplumun bu verileri doğru algılamasına katkı sağlayacak siyasi hesap ve kaygılardan arındırılmış önlemlerin hayata geçirilmesi de önem arz etmektedir. Bunun için bilimsel veri ve önerilerden faydalanarak, uluslararası standartlara uygun gerçekçi çözümler üretilmelidir. İstatistiklerin uluslararası standartlara uygun olarak hazırlanması kamuoyunda Kuruma duyulan güven ve itibarı artıracağı gibi hazırlanan istatistiklere olan güveni de artıracaktır. Hesaplama yöntemlerini değiştirmek suretiyle gerçeklerin hilafına veriler elde etmek günü kurtarmaya yönelik bir işlem olacaktır, bu Kuruma olan güvensizliği artıracaktır. Bu nedenle bilimin tarif ettiği çözüm önerileri doğrultusunda uygulamalar hayata geçirilmelidir.

Değerli milletvekilleri, 5429 sayılı Kanun’un Anayasa Mahkemesince iptal edilen 54’üncü maddesinin 2’nci fıkrasının (b) bendi, hane halkı veya bireyler dışında kalan istatistiki birimlerle yapılan araştırmalar çerçevesinde kendilerinden istenilen bilgileri vermekten imtina eden istatistik birimlerine 1.500 YTL idari para cezası verilmesi Komisyon görüşmeleri esnasında tasarıya 3’üncü madde olarak eklenmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TÜİK’le alakalı değinilmesi gereken bir başka konu da 4/C personelinin durumudur. Gerçi Sayın Bakan, az önce bununla ilgili bilgiler verdi, gerek 4/C kapsamında olan personelin sayısı gerekse bu personelin akıbetiyle ilgili az önce bir sual üzerine bu bilgileri verdiler. Ancak bu personelin çok zor durumda görev yaptığını tekrar bilgilerinize sunuyorum.

Kurumun bütün işleyişinde görev yapan, alan çalışmalarının vazgeçilmezi bu geçici personel artık dayanamaz bir hâldedir. Her yıl giriş-çıkış yaptırılarak çalıştırılan bu insanlar Kurum içerisinde ikinci sınıf insan muamelesi görmektedir. Hiçbir sosyal hakkı olmayan, işten çıkarıldığında beş kuruş ödenmeyen, yıllarca çalışıp emekli bile olamayan bu personele acil olarak kadro verilmeli ve statüleri de bir an önce belirlenmelidir. Otuz üç bölge müdürlüğü ve merkez binada istihdam edilen bu insanlar, işten çıkarılma korkusunu artık yıldan yıla değil altı aydan altı aya yaşamaya başlamışlardır. İnsanca ve her Türk evladına yakışacak şekilde bu uygulamanın geçici personel lehine düzeltilmesini talep ediyoruz. İşten çıkarılan, bir teşekkür bile edilmeden sabah geldiklerinde işini kaybetmiş olduklarını gören ve herhangi bir tazminat ödenmeyen bu insanların beklentilerinin karşılanacağını umuyorum.

Sözlerime son verirken sizleri bir kez daha saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Uslu, teşekkür ediyorum.

Şahsı adına Adana Milletvekili Yılmaz Tankut.

Sayın Tankut, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 281 sıra sayılı Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesiyle ilgili olarak söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Milliyetçi Hareket Partisi ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, bu maddeyle, hane halkı ve bireyler dışında kalan birim, kurum ve sektörlerle ilgili istenilen bilgilerin verilmemesi veya yanlış verilmesi durumunda bin YTL olan ceza miktarları 1.500 YTL’ye çıkartılmaktadır. Normal şartlar altında devletin istediği bilgileri zamanında ve doğru olarak elde edebilmesi elbette ki gereklidir ve her vatandaşın, kendisinden istenen bilgileri devletine ve ilgili resmî kurumlara dosdoğru ve düzgün bir şekilde vermesi de onun vatandaşlık görevidir. Ancak, bugün ne yazık ki, özellikle son altı yıllık zaman dilimi içerisinde vatandaşlarımızın devletine ve onun en önemli unsuru olarak yürütme erkini elinde bulunduran İktidara olan güveni diğer yıllara göre çok önemli ölçülerde azalmış bulunmaktadır. Bu güven azalması nedeniyle de insanlarımız normalde hiçbir cezai müeyyideye gerek kalmadan vermesi gereken istatistiki bilgileri çoğu zaman düzgün bir şekilde vermekten kaçınmaktadırlar. Çünkü, özellikle, bugün tek başına altı yıldan beri ülke yönetiminde bulunan AKP İktidarı maalesef Türkiye Cumhuriyeti’nin temel taşını meydana getiren pek çok anayasal kurum ve kuruluşları kendi siyasi emelleri doğrultusunda tanzim etme politikası izlemiş ve bugün de hâlen bu politik anlayışını maalesef terk etmemiştir.

Dolayısıyla, özellikle TÜİK gibi kurumlar kullanılarak enflasyon değerlerinden millî gelire, açlık sınırından refah düzeyine, insanlarımızın temel sosyoekonomik sıkıntı ve beklentilerinden işsizlik rakamlarına kadar hemen her konuda insanlarımız yanlış bilgilendirilerek hayalî ve sahte tablolar çizilmektedir.

İşte, bu nedenlerden dolayı bu maddeyle, doğru bilgi vermeyenlerden alınacak ceza miktarının 500 YTL artırılması, AKP’nin yönetiminde açlıkla, asayişsizlikle, adaletsizlikle, yoksullukla, işsizlikle ve de terörle boğuşan insanlarımız için hiçbir anlam ifade etmemektedir. Çünkü AKP İktidarı tarafından her yönüyle harabeye çevrilmiş olan bir Türkiye tablosunda aziz milletimiz güven duygusunu tamamen kaybetmiş ve aldatılmışlığın acı tecrübesi içerisinde kendisinden istenen hemen her konu ve bilgiyle ilgili olarak ceza miktarı ne olursa olsun umursamaz bir tavır içerisine girmiştir.

Telefon konuşmalarının ve e-postaların ortalıkta gezdiği, yolsuzlukların ayyuka çıktığı, hesaplandığı iddia edilen ve son altı yıldır en fazla yüzde 10 arttığı söylenen enflasyon değerlerine inat temel gıda ve ihtiyaç maddelerinin son altı yılda yüzde 100, yüzde 150, 200, 300 arttığı bir ülkede, siz, hangi cezalarla vatandaşlarınızdan sağlıklı bilgiler alabilirsiniz.

Her kurumda olduğu gibi özellikle AKP İktidarı döneminde, belki de en tarafsız ve bilimsel kriterlerle sağlıklı ve doğru bilgiler vermesi gereken Türkiye İstatistik Kurumu da ne yazık ki AKP’nin güdümünde siyasallaşmış ve AKP’nin siyasi saltanatının sürmesine hizmet eden bir kurum hâline getirilmiştir.

Sayın milletvekilleri, hepinizin hatırlayacağı gibi, Türkiye'nin millî geliri geçtiğimiz yıl yeni bir hesaplama yöntemi kullanılarak güncellenince bir gecede kişi başına 2.200 dolar zenginleşmiş idik. Türkiye İstatistik Kurumunun hesaplamaya dâhil edilen verileri genişleterek yaptığı revizyon sonucunda, daha önce 576,3 milyar YTL olan 2006 yılı gayrisafi yurt içi hasılası yüzde 31,6 artışla 758 milyar YTL’ye ulaştırılmış idi. Böylece, daha önceki hesaplamada 5.480 dolar olan kişi başına düşen millî gelir de yaklaşık 7.500 dolara çıkartılmış oldu. Bugün ise Sayın Bakan bu rakamın 12 bin dolar olduğunu ifade etmektedir. Yine, o dönemde, TÜİK Başkanına “Yani biz eskiden de zengindik de farkında mı değildik? Bunu yeni mi hesapladık?” diye sorulması üzerine “Evet, dediğiniz gibi.” diye cevap vermiştir. TÜİK Başkanı millî gelirdeki artışı hissetmenin çok mümkün olmadığına işaret ederek “Ekonominin durumunun da iyi olduğunu görmekteyiz.” demiştir. İnsanların gelirinin azaldığı, satın alma güçlerinin düştüğü ve âdeta bitkisel hayat yaşadığı bir dönemde yapılan bu açıklamalar, sanki AKP’nin bir sözcüsü tarafından yapılmışçasına izlenim uyandıran acı ve vahim bir durumdan başka hiçbir şey değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YILMAZ TANKUT (Devamla) – Listeye tenis topu, pinpon topu, ördek ve deve eti gibi malzeme ve gıdaların da eklendiği söylenmektedir. Şimdi buradan Sayın Bakana sormak istiyorum: Kimler, günde kaçar kilogram ördek ve deve eti yemekte veya kaçar adet tenis topu veya pinpon topu kullanmaktadır?

Netice olarak, yasal düzenlemeler elbette ki yapılmalıdır ve uygulanmalıdır. Buna hiç kimsenin ve hiçbirimizin elbette ki itirazı yoktur. Ancak bu düzenlemelerle örtüşen bir iktidar anlayışını tesis edemez iseniz bu çalışmalarınızın hiçbir inandırıcılığının ve manasının olmadığını buradan bu vesileyle bir kez daha hatırlatarak sözlerime son veriyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tankut.

Şahsı adına Hatay Milletvekili Abdülhadi Kahya.

Buyurun Sayın Kahya. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Muhterem Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi hürmetle selamlıyorum. Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum.

AK PARTİ Hükûmetleri döneminde çıkarılmış bütün kanunlarda olduğu gibi söz konusu bu kanunla da doğru ve umumun faydasına düzenlemeler getirilmektedir. Altı maddelik bu düzenlemeyle özellikle dış ticaret istatistikleri gibi verilerin önemli bir bölümünden resmî, özel yöneticiler; iş adamları, iş dünyası, bilim adamları ve araştırmacılar daha kolaylıkla yararlanabileceklerdir.

 Bu söz konusu 3’üncü maddeyle de cezai müeyyide konusunda bir düzenleme yapılmıştır ve buradan şunu da ifade ederek ayrılmak istiyorum: Türkiye İstatistik Kurumunun yapmış olduğu bütün veriler, kamuoyunun faydasına sunmuş olduğu veriler elbette ki çok önemlidir ve bunların şeffaf olması, bilimsel verilere dayanması gerekmektedir. Ama bütün bunların ötesinde bizler burada muhalefet olarak, iktidar olarak konuşmalarımızı yaparken elbette ki doğru olan noktalara temas etmemiz gerekmekte ve bunu da ifade ederken muhalefeti dinleyeceğiz. Ama şu da kesin: AK PARTİ İktidarı döneminde halkımızın bizzat yaşamış olduğu, yapılmış olan yollardaki durumlar, hastane sayılarındaki oranlar ve bunun gibi birçok hizmetlerdeki halkın içerisinde cereyan eden istatistik durumları meydandadır.

Bu vesileyle ben de kanunun hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Madde üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Yıldız…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ben soru sormayacağım. İkinci sorumda Sayın Bakana bir soru iletmiştim. Sayın Bakan ilgileneceğini söylediler. Ben de elimdeki bilgileri Sayın Bakana arz ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldız.

Sayın Özkan…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Sayın Bakan, eski Devlet İstatistik Kurumunun gerçek rakamlarını arar duruma geldik. Şu anda, şöyle ki, Türkiye’yi üzmeyen İstatistik Kurumu enflasyon rakamlarını yüzde 12’lerde gösteriyor. Sadece bu yıl yapılan doğal gaz zamlarıyla mutfağa ve ısınmaya ayrılan aile başına zamlar yüzde 50-yüzde 100 arasında bir değişim gösteriyor bu Ankara genelinde. Yani vatandaş bunu şu şekilde anlatıyor: “Çarşı uzun, pazar bol; gezin halkım gezin. / Döşek uzun, yorgan kısa; büzül halkım büzül.” Bu, Türkiye’yi üzmeyen İstatistik Kurumu gerçek rakamları ne zaman açıklayacak?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Varlı…

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakana iki defa aynı konuda soru sordum, yalnız, aldığım cevabı yeterli görmedim.

Sayın Bakan merkeze 4/C kapsamında personel alınmadığını söyledi. Acaba taşra teşkilatlarına 4/C kapsamında ne kadar personel aldınız? Bunu açıklarsanız memnun olacağım Sayın Bakanım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Serdaroğlu

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, 4/C’lilerin durumlarının iyiliğinden bahsediyorsunuz. 4/C’liler yılda on ay çalışmaktadırlar. Bu sebeple, on aylık gelirleri 12’ye bölündüğünde asgari ücretin altında gelirlerinin olduğu görülecektir. Hastalık izinleri yok. Dağıttığınız kurumlarda aynı işi yapan arkadaşının üçte 1’i kadar ücret almaktadır. Yaşantıları değişen, aile birlikleri bozulan, çocuklarını okutamaz durumda kalmış arkadaşlarımız vardır. Bununla beraber biz hep şunu söyleriz: Bizler “Allah gördüğümüzden aşağı etmesin” deyip dua ederiz. İşte 4/C’liler gördüklerinden aşağıdadırlar. Bu sebeple son üç yıl içerisinde 11 4/C’li intihar etmiştir.

Sorum şudur: İntihar eden 4/C’lilerin intihar nedenlerini araştırdınız mı? Bunların vebal ve sorumluluğunu daha ne kadar taşıyacaksınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, Türkiye İstatistik Kurumuyla ilgili olarak kamuoyunda yaygın olan olumsuz imajı düzeltmek ve Kuruma olabilecek siyasi müdahaleleri asgariye indirebilmek için Kurumun daha özerk ve bağımsız bir yapıya kavuşturulması konusuna nasıl bakıyorsunuz? Hükûmetinizin bu konuda bir hazırlığı var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine aldığım notlar çerçevesinde cevaplayacağım. Cevaplayamadıklarımı da elbette yazılı olarak da cevaplayacağımı bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Gelir dağılımıyla ve cari açıkla ilgili ve sonuçta da borç ve dış ticaretle ilgili rakamların, veri ve bilgi kalitesini hiç tartışmayacağımız, dolayısıyla siyasi müdahalenin bile söz konusu olamayacağı bağımsız ve özerk bir kurum tarafından yayınlandığını belirtmek isterim. Dolayısıyla böyle bir soruyu da talihsiz bir soru olarak algılıyorum. En azından bana bağlı bir birim olarak ne siyasi bir müdahale söz konusudur… Tamamıyla bağımsız, özerk, uluslararası standartlarda veri ve bilgi üretmektedir.

Sosyal göstergeler konusunda gündeme gelen, yine konumuz istatistik olduğu için herhangi farklı bir yorum yapmamak adına sadece rakamlarla ilgili bazı değerlendirmeleri sizlerle paylaşmak istiyorum. Elbette yayınlanan işsizlik verileri ya da enflasyon verilerinin alt bileşenlerine baktığınızda onun detaylı olarak yayınlanmış olması şeffaflık adına son derece önemli bir gelişmedir. Bütün veri ve bilgileri bütün kullanıcılar, bireysel ya da kurumsal, o parametreler içinde istediklerini derleyerek ve toparlayarak arzu ettikleri sonuçları elbette elde edeceklerdir. Buradaki işsizlik rakamlarının ya da işsizlik düzeyinin, uluslararası standartlarda hangi parametrelerden oluşuyor ise biz de o parametrelere bağlı olarak yayınlıyoruz. Yine benzer şekilde o işsizlik, parametre içinde yer alan diğer bileşenleri de dikkate aldığınızda işsizlik olmasa bile başka bir tanımla başka bir kavrama ulaşmak da mümkündür.

İkinci önemli nokta -yine saygıdeğer konuşmacılar vurgu yaptılar, bu bakımdan teşekkür ediyorum, hiç olmazsa üzerinde durulması gereken bir konuyu da gündeme getirmiş oldular- özellikle özel sektör dış borcunu dikkate almamayla ilgili herhangi bir şey kullanmadık ve kullanmıyoruz. Özel sektör borcunun artışı cari açığın finansmanından da öte -biraz sonra söyleyeceğim- özellikle ithalat içinde yatırım malı kalemiyle reel sektör bünyesindeki özel sabit sermaye yatırımları rakamına bakıldığında, dış borcun, özel sektör dış borcunun en azından önemli bir kısmının son beş altı yıllık süre içinde uyguladığımız ekonomi politikasından dolayı özel teşebbüs ve teşebbüs özgürlüğünün normal bir sonucu olarak ortaya çıkan bir tablo olarak algılamak lazım.

Şimdi, ana hatlarıyla özel sektör kesiminin borcu 2002 yılında –yine milyar dolar olarak söylemek istiyorum- 43 milyar dolar, 2008’in ikinci çeyreği itibarıyla 190,5 milyar dolardır. Bunun kısa vadeli olanı 13,8 milyar dolardan 47,8 milyar dolara, uzun vadeli olanı ise 29,2 milyardan 142,7 milyara çıkmıştır. Gayrisafi yurt içi hasılaya oranı ise -yine aynı tarihler itibarıyla- 18,7’den 23,8’e çıkmış bulunuyor. Benzer şekilde yine aynı tarihler itibarıyla yatırım malı ithalatı 2002’de 8,4 milyar dolarken 2007’de 27,1 milyar dolar olmuştur. Benzer şekilde petrol, doğal gaz ithalat ürünleri de 5,4’ten 19,3’e, doğal gaz ve mamullerinin de 2,9’dan 11,8’e çıktığını ifade etmek gerekir. Ulusal bazda bakıldığında ya da ekonomik yapı ve ilişkiler sistemi içindeki ağırlığına bakıldığında özel sektörün sabit sermaye yatırımları -bu sefer YTL olarak söylüyorum toplam olarak- 2002’de 43,4 milyar YTL iken 2007 sonunda 155,3 milyar YTL’ye gelmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, hiç herhangi bir yorum yapmadan özel sektörün dış borcu ile ithalat içindeki yatırım mallarına ve reel sektörün yatırım düzeyine baktığınızda, karşılıklı ilişkileri düşündüğünüzde sonuçta büyümeye katkı sağlayan önemli bir faktör de buradan geliyor diye söyleyebiliriz.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, toparlar mısınız lütfen.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – İşsizlikle ilgili değerlendirmelere gelince… İşsizlikle de ilgili olarak yine 2002 yılı ile 2008 Ağustos dönemini dikkate aldığımızda istihdam edilen kişi sayısı 21,3 milyondan 22,5 milyona, iş gücüne katılma oranları 49,6’dan 49,8’e, işsiz sayısı 2,7 milyondan 2,4 milyona, tarım dışı işsizlikse 14,5’ten 12,7’ye düşmüştür.

Burada haklı olarak vurgulandığı şekilde işsizliği tartışmaktan çok, vatandaşlarımızın, gençlerimizin ve hanımlarımızın mesleksizlik konusu çok daha önemlidir. Bu çerçeve içinde başlattığımız bölgesel ekonomik kalkınmayı, sosyal gelişmeyi, İŞKUR’un ve işsizlik fonunun birlikte organize ettiği aktif iş gücü politikalarını, hem sosyal gelişmede mesleksizliği azaltmak hem de hanımlarımızın ve gençlerimizin daha uygun hayat tarzı elde etmelerine yardımcı olacak önemli bir araç olarak da gördüğümüzü belirtmek istiyorum.

Diğer sorulara da yazılı cevap vereceğim.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, teşekkür ederim.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, verilmiş iki önerge vardır, ama bununla ilgili olarak bir açıklama yapmak istiyorum.

Sayın Genç, önergenizin birisinde diyorsunuz ki: “3’üncü madde tasarı metninden çıkarılsın.” Aynı madde üzerindeki diğer bir önergede “1.500 rakamı 500 olsun” diyorsunuz.

Şimdi, burada, ben, tercih hakkını size bıraktım. Bu önergelerden hangisini istiyorsanız onun üzerinde konuşun dedim. Eğer, siz, böyle bir tasarrufta bulunmazsanız, ben, tasarı metninden çıkarılması teklifiniz olduğu için onu işleme koyacağım çünkü o zaman 1.500 olsun, öbürü 2.000 olsun, öbürü 300 olsun, 400 olsun diye bu şekildeki bir önerge hakkın suistimaline girer ve böyle bir şeyi işleme koymak mümkün değildir.

Siz hangisini istiyorsanız onu işleme koyacağım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, madde üzerinde yedi önerge verme hakkımız var.

BAŞKAN – Doğrudur.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Milletvekilinin birisi, maddenin metinden çıkarılmasını ister…

BAŞKAN – Hayır, siz veriyorsunuz. İkisi de size aittir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır bir dakika… Onu da söyleyeyim.

BAŞKAN – Evet.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yedi önerge verebilir mi? Verebilir. Nasıl verir?

BAŞKAN – Değişiklik olmak kaydıyla, olur.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Birinci önerge, tasarı metninden çıkarılması…

BAŞKAN – Hayır, hayır…

Şimdi, Sayın Genç, bakınız, burada bir milletvekili verdiği önergenin sahibidir. Siz, İç Tüzük’ü, hukuku, yıllarınızı Meclise vermiş olarak, bir milletvekili olarak kürsüde devamlı konuşuyorsunuz, gündeme getiriyorsunuz.

Şimdi diyorsunuz ki: “Bunu metinden çıkarın.” Aynı zamanda bir önerge daha veriyorsunuz, “1.500; 500 olsun.”

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tamam…

BAŞKAN – O zaman, ben  “bu metnin tasarıdan çıkarılması” şeklindekini işleme koyuyorum, diğerini işleme koymuyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, o önerge kabul edilmezse diğerini…

BAŞKAN – Hayır efendim, öyle şey olmaz.

SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkanım, İç Tüzük 87’ye göre şartlı önerge verilmez efendim. Dolayısıyla bu ikinci önerge şartlıdır. “Birincisi kabul edilmezse…”

 “Metnin tasarıdan çıkarılması” önergesini okutuyorum. Diğer önergeyi işleme almıyorum.

T.B.M. Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 281 sıra sayılı yasa tasarısının 3. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ederim.

                                                                                                                            Kamer Genç

                                                                                                                                Tunceli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, aslında bu konuyu sizinle bu kısa zaman dilimi içinde tartışmak da istemiyorum. Yanlış yapıyorsunuz. Çünkü birinci önergem “tasarı metninden çıkarılması”; ikincisi, çıkmazsa, bu önergem kabul edilmezse, cezanın indirilmesi. Bu gayet normal. Ayrı önergeler.

Şimdi, değerli milletvekilleri, tabii bu kürsüye oturunca, hele iktidar partisini de çok şiddetle destekleyince her türlü keyfîlikler yaparsınız. Burada tabii keyfîliğin de önüne geçme imkânımız yok. Ama siz, burada “Benim kılıcım keskin” diyorsunuz, böyle uyguluyorsunuz. Böyle bir şey yok yani. Bir madde üzerinde milletvekillerinin yedi önerge verme hakkı vardır, bir milletvekili üç önerge de verir, dört önerge de verir.

Neyse, şimdi, değerli milletvekilleri, aslında, zaten burada ne İç Tüzük uygulanıyor ne kanun ne Anayasa uygulanıyor. Bu madde zaten Komisyonda İç Tüzük’ün 35’inci maddesine aykırı olarak eklenmiş. Biliyorsunuz İç Tüzük’ün 35’inci maddesi “Komisyonlar kendilerine havale edilen işler dışında işlerle uğraşamazlar. Kendileri teklif getiremezler.” Bunu burada daha önce de söyledik. Komisyon madem eğer kendisi metinde olmayan bir metin ilave edecekse orada ek bir kanun teklifi versin, komisyon burada bir teklif diye getirirse hiç olmazsa önüne geçilmiş olur.

Şimdi, sabahtan beri Sayın Bakanın açıklamalarını biliyoruz.

Şimdi, değerli milletvekilleri, ben anlamıyorum. Yani bu AKP iktidara geldiği günden beri devletin en saygın kurumlarını değerden düşürdü. Âdeta AKP ilçesinin bir şubesi hâline getirildi. Şimdi, İstatistik Kurumu da AKP’nin bir ilçe şubesi hâline geldi. Öyle bilgiler yayınlanıyor, öyle bilgiler yayınlanıyor ki inanmak mümkün değil. Bugün, milletvekili olarak, her gün kapımıza gelen işsiz sayısına bakıyoruz, insanların şikâyetlerine bakıyoruz, yapılan işlerin taraflılığına bakıyoruz, hâlâ sanki memleket güllük gülistanlıkmış…

Şimdi, üniversiteyi bitiren insanların kaçına iş veriyorsunuz, yani geçen sene kaç tane kamu personeli aldınız? Siz iktidara geldiğiniz günden beri kaç tane üreten fabrika yaptınız? Elinizdeki devletin KİT’lerini sattınız. Kütahya Şeker Fabrikasını getirdiniz kendi milletvekilinize bir yıllık kâr karşılığında verdiniz ve o da ne yaptı? Bugün birçok şeker fabrikalarını satıyorsunuz. Niye satıyorsunuz? Çünkü o şeker fabrikaları…

IMF’nin emrine giren bir siyasi iktidarsınız. IMF’den yarın alacağınız 15-20 milyar dolar. Onu kime vereceksiniz? Getireceksiniz kendi yandaşlarınız holdinglere vereceksiniz, yoksa iş sahası açacak değilsiniz. IMF’nin şartlarını kabul edince, IMF ne diyor? Kardeşim, üretim yapma, tarımını bitir, ondan sonra fabrikanı kapat, bankalarını özelleştir, devletin temel kurumlarını özelleştir; ben sana şu parayı veriyorum, yoksa ben sana vermem.

Değerli milletvekilleri, bu, Türkiye Cumhuriyeti devletinin şahsına, büyüklüğüne, kişiliğine yakışmayan bir davranış biçimidir. Şeker fabrikalarını niye özelleştiriyorsunuz? Ortada bir neden yok. O şeker fabrikalarını özelleştirdiğiniz zaman şeker pancarı ekimini yasaklıyorsunuz. Alan adamlar zaten üretim yapmıyor, ondan sonra orada kıymetli arsalar var, o kıymetli arsalarını parselleyip satıyorlar, ondan rant sağlıyorlar.

Değerli milletvekilleri, o şeker fabrikalarının kurulduğu araziler, Türkiye'nin en büyük, en mümbit arazileridir. Bu arazileri satmak, üretim dışında bırakmak, bu memlekete yapılan en büyük ihanettir, bu memleketin ipini çekmektir, ekonomisini yok etmektir. Bunu bilmeyecek kadar cahil olan insanların da Türkiye’de iktidar olmasına gerek yok.

Şimdi, bu devletin hangi kurumuna inanıyoruz? En beğendiğiniz kurumlar, işte Adalet Bakanlığı. Adalet Bakanlığında ilk soruşturma gizli. Bir bakıyorsunuz, telefon dinlemelerinde o Ergenekon’dan alınan bilgiler her gün yandaş basının birinci sayfalarında veriliyor. Peki, o zaman bu maddenin kaldırılmasının nedeni… Zaten kaldırdığınız zaman mevcut şey var.

Efendim, istenen bilgileri vermeyince 1.500 lira ceza vereceksiniz. İşte, biraz önce arkadaş konuştu. Yani bu İktidara, bu AKP İktidarına güven kalmadı kardeşim. Şimdi, adam istenen bilgileri verdiği zaman getirecek rakip firmaya verecek. İşte böyle güven olmayan kurumlar olunca, ondan sonra da vatandaş da tabii ki bilgi vermez. Onun için evvela vatandaşın güvenini kazanacak siyasi bir ortam yaratmak lazım. Siyasi ortam devletin her kurumunda yok edilmeye çalışıldı. Adalet Bakanlığında alınan ifadeler, bir bakıyorsunuz yandaş bilgisayarlardan oraya aktarılıyor. Artık bu memlekette ilk soruşturmanın gizliliği kalmadıktan sonra, insanların en mahrem kalması gereken sırları her gün basın sayfalarına, yine bu İktidarın birtakım emrinde olan kurumlar kanalıyla geçtikten sonra bu memlekette güvenlik kalır mı, gizlilik kalır mı? Bu itibarla, bu getirilen kanunlar, yine tabii kendi siyasi amaçları doğrultusunda kullanılıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) - Şimdi, bu memlekette bir günde… Bu sene yapılan doğal gaz zammı yüzde 82, elektrik zammı yüzde 60, benzin, akaryakıt fiyatları dünyanın en pahalı şeyleri. Bir bakıyorsunuz, enflasyon rakamları yayımlanıyor: Yüzde 7-8. Ya, nasıl olur? Bir senede yüzde 80 sen zam yapıyorsun, ondan sonra da enflasyon bu rakamda çıkıyor. Yani buna böyle en cahil kişi, vatandaş şey ediyor. Yani “Bu nasıl oluyor?” diyor. Yani bu nasıl İstatistik Kurumudur ki, bu enflasyon, bu kadar artışa, pahalılığa, fiyat artışına rağmen sıfıra indiriliyor veyahut da sıfıra yakın, yüzde 10, çift rakamların altına indiriliyor. Nedir? AKP, “İşte, biz iktidara geldik, enflasyonu tek rakamlara çevirdik…” Aslında enflasyon tek rakamlı değil ki, çift rakamın çok üzerinde.

Yani maalesef AKP zamanında kurumların itibarı yitirildi, devletin ekonomik itibarı yitirildi. İşte şimdi IMF’ye teslim olacaksınız. IMF’ye teslim olmak demek, Türkiye’yi felakete sürüklemek demektir.

Önergemin kabulünü istiyorum. Saygılar sunuyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

KAMER GENÇ (Devamla) - Ama öteki önergemi işleme koymuyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Genç, o husus da şöyle, bakınız…

KAMER GENÇ (Tunceli) - Yani bir milletvekili yedi tane önerge verebilir.

BAŞKAN – Ya verebilir, ona bir şeyim yok ama aynı…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Madde çıkmazsa cezanın düzenlenmesini istiyorum.

BAŞKAN – Bak, aynı madde üzerinde şartlı önerge kapsamına giriyor. Yani böyle olmaz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Şartlının anlamı şu: Şu önergem reddedilirse şu önergem kabul edilsin.

RECEP KORAL (İstanbul) – Olmuyor böyle!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Seninle mi şey edeceğim, Başkanla konuşuyorum.

Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Tamam.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4- 5429 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 11- Bu Kanunun 13 üncü maddesinin sekizinci fıkrası, bu maddenin yürürlük tarihinden önceki veri ve bilgiler hakkında da uygulanır.”

BAŞKAN – Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu.

Sayın Serdaroğlu, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Değerli Başkanım, değerli milletvekilleri; 281 sıra sayılı Türkiye İstatistik Kanunu’nun 4’üncü maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Sizleri en iyi dileklerimle selamlıyorum.

Söz aldığım 4’üncü madde, görüştüğümüz kanunla gizliliği kaldırılan veri ve bilgilerin geçmişe dönük olarak da gizliliklerinin kaldırılmasını içermektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye İstatistik Kanunu’nda değişiklik yapılırken Türkiye İstatistik Kurumunun ürettiği istatistikler hakkındaki düşüncelerimizi ifade etmeye çalışacağım. Aslında burada ifade edeceğim düşünceler bire bir vatandaşımızın düşünceleridir. Dolayısıyla vatandaşımızın bizlere aktardığı bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum.

Biliniz ki vatandaşımız Kurumun açıkladığı rakamlara çok fazla itibar etmemektedir. Açıkçası Kurumun açıkladığı rakamlara kimse güvenmiyor. Özellikle enflasyon ve açlık sınırı rakamları kimseyi tatmin etmemektedir. Vatandaşımız İstatistik Kurumunun rakamlarını gülümseyerek karşılıyor.

Tartışma güncel olduğu için, öncelikle Kurumun açıkladığı açlık sınırı rakamından bahsetmek istiyorum. Kurumun 4 kişilik bir aile için açıkladığı 255 YTL’lik rakam tam anlamıyla komik bir rakamdır. Sağlıklı bir kişinin alması gereken günlük kalori miktarından falan bahsetmeyeceğim ama 4 kişilik bir aile sadece ve sadece ekmek yese aylık harcama tutarı TÜİK’in rakamına yaklaşıyor.

Tabii, şimdi Sayın Bakan çıkıp “Dünya Bankasının hesaplama yöntemini kullanıyoruz.” falan diyebilir. Dünya Bankası, açlık ve yoksulluk sınırını belirlemek için kullandığı yöntemle sadece kendi vicdanını rahatlatmaya, dünyada yaşanan yoksulluğu gizlemeye çalışmaktadır. Herhâlde siz de “Dünya Bankasının şablonunu kullanmaktayız.” diye kendi vicdanlarınızı rahatlatmaya, vatandaşlarımızın içinde bulunduğu fakirliği, yoksulluğu gizlemeye çalışacaksınız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; diğer bir tartışmalı konu da Türkiye İstatistik Kurumunun enflasyon rakamlarıyla ilgilidir. Üstelik bu tartışma güncelliğini hiç kaybetmemektedir. Açıkladığınız enflasyon yüzde 10, son bir yılda doğal gaza yaptığınız zam yüzde 83, elektriğe, kömüre yaptığınız zam yüzde 50’dir. Oysa emeklinin ve memurun maaşına zam yaparken açıkladığınız enflasyona göre zam yapmaktasınız. Kurum açıkladığı bu enflasyon rakamıyla emeklinin, memurun hakkına mâni olmuyor mu? Elektriğe, doğal gaza, kömüre yaptığınız zamlar ise enflasyonun 5 katı, 7 katı üzerindedir.

Gübre geçen yıla göre yüzde 180 zamlandı ama sizin enflasyonunuz yüzde 10. Ekmek 300 bin liradan 600 bin liraya çıktı yani yüzde 100 zamlandı, sizin enflasyonunuz yine yüzde 10.

Bunları çoğaltabiliriz değerli milletvekilleri. Dolayısıyla, bu işte bir yanlış var. Burada ya İstatistik Kurumu yanlış ya Hükûmet yanlış ya da vatandaşın feryadı ve yakınması yanlış. 

Değerli milletvekilleri, İstatistik Kurumunun açıkladığı rakamlara hiç kimse gerçekten güvenmiyor. Aslında vatandaşın Kuruma duyduğu bu güvensizlik, doğrudan Kurumun ve Hükûmetin problemidir. Kuruma duyulan güvensizliğe çözüm üretmek de takdir edersiniz ki öncelikle Kurumun ve Hükûmetindir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ekonomiyle ilgili rakamlar konusunda aslında çok da iyi niyetli olmayan yaklaşımlar sergilenmektedir. Hükûmetin açıkladığı rakamlara bakarsak ekonomi rekor üstüne rekor kırmakta, millî gelir tavan yapmaktadır ve her şey tozpembedir. Ağzını açan her yetkili rakamlarla konuşmakta, üst perdeden atıp tutmaktadır.

Bakın, ben size bir şey söyleyeyim: Tozpembe göstermeye çalıştığınız  ekonomi vatandaşın cebidir, yani cebindeki alım gücüdür, esnafın kasasıdır, rafındaki malıdır; emeklinin ve memurun alım gücüdür; halkın borç yüküdür. Kısaca, vatandaşımız elini cebine attığında TÜİK’in ve Hükûmetin çizdiği tablolarla değil, cebindekiyle ekonominin ne durumda olduğunu hepimizden daha iyi bilmektedir ve görmektedir.

Türkiye İstatistik Kurumu son yıllarda hesaplama yöntemlerini, baz yılları değiştirerek, rakamlara bir sürü takla attırarak vatandaşlara doğru rakamları vermekten uzak kalmıştır. Milletimiz ise çarşıda pazarda gerçek durumu, gerçek krizi yaşadı, gördü ve görmeye ve yaşamaya da devam etmektedir. Bugün foya ortaya çıkmıştır. Hiçbir gerçek uzun süre saklanamaz değerli milletvekilleri. Siz de gerçekleri saklayamadınız.

Bakınız, uluslararası kriz olmasaydı biz yine bir ekonomik kriz yaşayacaktık çünkü sizin sanal ekonomik başarınız, dış borçlanmaya, özelleştirme gelirlerine ve yüksek faiz arayan uluslararası sıcak paranın ülkemize girmesine, girişine bağlıydı. Hâlbuki, bir ekonomik başarıdan söz edebilmek için istihdam ve üretim rakamlarının artması gerekir. Sizin ekonomi politikanız tıpkı Amerika’nın Mortgage politikası gibi ve yine Amerika’nın sermaye politikası gibi aslında sanaldı; bizim olmayan, kendimizin olmayan, kendimizin kazanmadığı, üretmediğimiz bir paraya dayanıyordu; çökmesi kaçınılmazdı ve nihayet çöktü. Şimdi bahaneniz hazır “Amerika’da kriz oldu, bizi de vurdu.” diyeceksiniz ama gerçeğin öyle olmadığını, sizin yanlış ekonomik politikalarınız olduğunu bu millet öğrenmeye başladı. Bu millet, her çarşı pazara çıktığında, evine kömür, arabasına benzin, traktörüne mazot aldığında, elektrik faturası ödediğinde, borç yükü arttığında, çok daha acısı işsiz kaldığında ekonomik krizin çok daha önce başladığını, üç dört yıldır adım adım büyüdüğünü zaten biliyor; bizzat yaşayarak, sıkıntılarına katlanarak, ezasını çekerek de görüyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kriz bütün dünyaya dalga dalga yayılırken siz üstünüze alınmadınız, uydurma rakamlarınıza güvendiniz, tedbir almakta, önlemler paketi ortaya koymakta da aslında geç kaldınız. Yetmedi, ümük sıkma edebiyatı ile IMF’ye delikanlılık yapmaya da kalktınız; “Ümüğümüzü sıktırmayız.” dediniz, “İhtiyacımız yok.” dediniz. Yine soruyorum: Sonuç ne oldu? Sonuç şu oldu: Bugün IMF’nin kapısında ümüğümüzü sıktırmak için sıra beklemekteyiz. Siz IMF’nin kapısında bekledikçe güvenilirliğiniz de darbe üstüne darbe almaktadır. Çok kısa süre içerisinde “kara” dediğinize “ak” diyorsunuz. Bu da ekonomik politikalarınızı günlük çıkışlarla yürüttüğünüzün çok açık bir göstergesidir. Ekonomik krize karşı yalancı pehlivanlığın işe yaramadığını umarım sizler de anlamışsınızdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz iktidarın takip ettiği ekonomik politikaların krizle sonuçlanacağını bir yıldır söylemekteyiz. Bir krizin geldiğini, tedbir alınması gerektiğini bir yıldır bu kürsüden haykırmaktayız. Kendinizi rakamların büyüsüne o kadar kaptırmışsınız ki ne bizim sesimizi ne iş dünyasının sesini ne uluslararası piyasanın sesini duymadınız. Milletin sesini duymanızı zaten beklemiyorduk değerli arkadaşlar çünkü siz milletle olan irtibatınızı koparalı gerçekten çok zaman oldu. Milletle olan irtibatınızı koparalı o kadar çok oldu ki 4 kişilik bir ailenin 255 lira ile bir ay geçinebileceğini zannetmektesiniz. Evet, siz milletten kopalı o kadar uzun zaman oldu ki 4 milyon ailenin yardımlarla geçinmeye çalışmasını iyi bir şeymiş gibi buralarda ve medyada, her yerde öve öve anlatıyorsunuz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sonuç olarak Türkiye İstatistik Kurumuna olan güven yoktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Serdaroğlu, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) – Kurumun güven kazanabilmesi için Türkiye İstatistik Kanunu’nun geniş kapsamlı olarak ele alınması, enflasyon sepetine konacak ürünlerin tekrar gözden geçirilmesi gerekmektedir.

“Ekonomik krizin de işsizliğin de terörün de yoksulluğun da çaresi tek başına ama tek başına Milliyetçi Hareket Partisi iktidarı olacaktır.” diyor, bir kez daha sizleri saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Serdaroğlu.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, buyurun.

CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, yüce Meclisin çok değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; sabahtan beri konuşmacılar Kurumun… Hiçbir zaman kurumlar tartışılmamalı, kurumların güvenilirliği tartışılmamalı. Yani eğer bir ülkede kurumların güvenilirliği “acaba” diye tartışılırsa o kurum hep zarar görür ve ülke zarar görür ama kurumu kurum yapan da çalışanlarıdır arkadaşlar. Eğer çalışanlar kuruma inanmazsa, çalışanlar yaptığı işe yeterince motive olmazsa o zaman kurum, kurum özelliğini kaybeder.

Değerli arkadaşlarım, tabii, kamu adına görev yaptırıyorsunuz. Kamu adına görev yaptırdığınız insanların morali, motivasyonu ve bu insanların iş yapabilme güvenilirliğinin mutlaka olması lazım. Şimdi dönüp bakıyoruz: Bu Kurumda, 26 bölgede yaklaşık 1.650 tane 4/C’li çalıştırıyorsunuz. Şimdi, halkla birinci derecede bu arkadaşlarımız muhatap, dağ taş, köy köy geziyorlar. 1.650 kişi arkadaşlar. Peki, bu arkadaşlarımıza, bunlara neler uyguluyoruz? 4/C’li arkadaşlar bunlar. Bir kurumda 4/A’lı, 4/B’li, 4/C’li, kadrolu… O zaman kurumun güvenilirliği kalmaz arkadaşlar. Aynı işi yapan insanlar eğer farklı farklı pozisyonlardaysa, bir şekilde farklı ücret ödüyorsan, çok çalışanla az çalışanı ayırmıyorsan o kurumda başarı olmaz, o kurumda verimlilik olmaz.

Yine -deminden beri izliyorum- diyorsunuz ki: “İşte, biz otorize oluyoruz, dünyada artık TÜİK tanınıyor.” ama bu Kurumun tüm verileri de güvenilir olmalı. Şimdi, güven için de orada çalışanların önce Kuruma güvenmeleri lazım. Orada çalışan arkadaşlarım, 1.650 kişi, 4/C’li arkadaşlar, aldıkları para arkadaşlar… Bunlar güya devlet memuru. Senede on ay çalıştırılıyor, yıllık izinleri yok bu arkadaşların; ayda bir gün izin yapıyorlar bu arkadaşlarımız, bu çalışanlar, ayda bir gün. Ondan sonra bu insanlardan verim bekliyorsunuz. Sonra bu insanlardan yeterli verim alamadığınız zaman, kabahati Kurumda… Kurumun başarısı tartışılıyor arkadaşlar. Siz Kurumun başarısını, Kurumun güvenilirliğini önce Kurumda çalışan insanların moral ve motivasyonunda arayın arkadaşlar. Bunu çözemezseniz her zaman bu Kurumun güvenilirliği tartışılır arkadaşlar. Devlet çalıştırdığı insanı onurlu, şerefli, haysiyetli çalıştırır. Siz kimseye ihale edemezsiniz bazı şeyleri ama Türkiye’de güvenilir bir kurum olmayı arıyorsanız, lütfen güvenilirliğin “g”sinin tartışılmaması için önce çalışanlarınıza bakın. Çalışanlarınızı yeteri derece verimli kılamıyorsanız, bu arkadaşlarımız geleceklerinden kuşku duyuyorsa, bu arkadaşlarımız “Acaba bir sene sonra sözleşmem uzatılacak mı?”, bu arkadaşlarımız “Bir sene sonra acaba beni tekrar göreve alacaklar mı?”… Bu yapıdaki bir insanın moral, motivasyonunu arkadaşlar siz düşünün. Bizim, tabii, bu konuda biraz sonra önergemiz var arkadaşlar. Eğer TÜİK’in kurum olarak güvenilirliği tartışılmayacaksa lütfen o çalışanların hakkını verin arkadaşlar ve bunlar yirmi dört saat çalışıyor arkadaş. Yirmi dört saat yaşıyor, bu yaşamın içinde yaşıyorlar. Parça, parça, parça şey olmaz arkadaşlarım. Ben bir kere bu konuyu dile getiriyorum.

İkinci konu: Tabii, burada işsizlik oranları. Önce, birinci derece bu verileri hazırlayan kişiler sana inanmıyor, güvenmiyorsa, geleceklerinden kuşku duyuyorsa bu arkadaşlarımın aldığı veriler hangi… İstediğiniz kadar kurum olarak samimi olun ama bu arkadaşlarım geleceklerinden kuşku duyuyor. O zaman bu verilerin güvenilirliğini acaba siz düşünmüyor musunuz? Hakkını verin bu arkadaşlarımın.

Değerli arkadaşlar, bugün iki kanunumuz var, onun için kısa keseceğim. Biraz sonra önergemiz var. Bu önergeyle 1.650 tane veri hazırlayan, alanında her türlü veriyi düzenleyen arkadaşlarımın hakkını verin. Bunu rica ediyorum.

Bir de ben bir Beşiktaşlıyım ama bugün Fenerbahçe’nin maçı var diye Fenerbahçe’ye de başarılar diliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.

Şahsı adına Bursa Milletvekili Necati Özensoy.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’yla ilgili şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Dün 24 Kasım Öğretmenler Günü idi. Bu anlamda, Öğretmenler Günü’nde öğretmenlerimizi hatırlamak, onların sıkıntılarını paylaşmak adına birçok konuşmacı buradan duygularını ifade etti. Ben de başta hâlen sağ olan ilkokul öğretmenime ve bütün öğretmenlere buradan saygılar sunuyorum, onların hayatlarının daha iyi olmasını temenni ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4’üncü maddede “5249 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.” ifadesi bulunuyor. Geçici maddede “Bu Kanunun 13’üncü maddesinin sekizinci fıkrası, bu maddenin yürürlük tarihinden önceki veri ve bilgiler hakkında da uygulanır.” deniliyor, yani kapsamını daraltmış 4’üncü madde. Bununla ilgili 13’üncü maddenin sekizinci fıkrasına baktığımızda, “Dış ticaret istatistiklerinde dolaylı tanımlama ile gizlilik kapsamına giren veriler için bu gizlilik hükümleri, istatistikî birimin kendisine ait verinin gizlenmesini talep eden yazılı başvurusu halinde uygulanır.” ifadesi var.

Kanunun gerekçelerine baktığımızda “Ulusal ve uluslararası alanda kullanıcısı çok olan dış ticaret istatistikleri gibi verilerin önemli bölümü, 5429 sayılı Kanun’da belirtilen gizli veri tanımı içerisine girmektedir. Bu durumda, gizli veri tanımı içerisine giren istatistiklerden resmî ve özel kurumlardaki yöneticiler, iş dünyası, bilim adamları ve araştırmacılar gereği gibi yararlanamamaktadır. Dolayısıyla yukarıda belirtilen sakıncaları ortadan kaldırılmasına yönelik bir düzenlemenin yapılması ihtiyacı ortaya çıkmış bulunmaktadır.” deniliyor.

Ancak bu 4’üncü maddeyle yürürlük tarihinden önceki bu verilerin bu kapsamda değerlendirilmesi öngörülüyor. Yani bu bilgiler güncelliğini yitirdikten sonra, üç beş yıl geçtikten sonra da mı yine böyle bir geçici madde ilave edilecek, bunu da iyi değerlendirmek lazım diye düşünüyorum.

Tabii Türkiye İstatistik Kurumunun genel anlamda birtakım sıkıntıları paylaşılmak, konuşulmak varken veya bugün Türkiye'nin birçok meselesi, birçok problemi varken bu kanunun önceliği var mıydı yok muydu, onu da iyi düşünmek lazım diye buradan ifade etmek istiyorum.

Yine Türkiye İstatistik Kurumunun yaptığı bu araştırmaların, özellikle enflasyon verilerinin birçok insanı yakından ilgilendirdiğini, memur maaş artışlarının, emekli maaş artışlarının da bu verilere göre değerlendirildiğini düşünürsek, bu İstatistik Kurumunun bu verileri ortaya koyarken daha dikkatli, daha hassas, daha objektif kriterlere göre yapması gerektiğini düşünüyorum.

Artık, Türkiye İstatistik Kurumunun verilerine bu anlamda güven kalmadığı, daha açık ve net bir şekilde ifadesiyle, eğer son yıllarda yapılan kira sözleşmelerine bakılırsa -ki bundan önceki kira sözleşmelerinin genelinde “Enflasyon oranında artırılır.” ibaresiyle yıllık artışlar belirtilirdi ama- artık bu kira kontratlarında “Enflasyon artı yüzde 5, yüzde 10” gibi ifadeler görmektesiniz. Dolayısıyla, artık, Türkiye İstatistik Kurumunun bu verilerinin bu anlamdaki güvenilirliğinin kalmadığının hayattaki uygulamalarını da hep birlikte görüyoruz.

Yine, işsizlik verilerine, işsizlik rakamlarına baktığımızda, özellikle benim bölgem olan, seçim bölgem olan Bursa’daki son yıllardaki işten çıkarılmalara baktığımızda, bu verilerin, önümüze konulan verilerin yapılan istatistiklerinin ne kadar doğru olduğunu iyi düşünüp iyi değerlendirmek lazım diye düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NECATİ ÖZENSOY (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Özellikle son aylarda bu gelişen krizle birlikte Bursa’daki çıkarılan bunca, binlerce, hatta on binleri bulan… Şöyle ifade edeyim: Son on ayda, birinci ay ile onuncu ay arasındaki işten çıkarılan işçi sayısı 30 bini geçmiş durumda. Ekim ayındaki çıkarılan işçi sayısı da 5 bini geçmiş durumda. Bütün bu veriler ortaya konduğunda, yine yıl sonu istatistiklerine baktığımızda, bu gelişen olaylar ile bu istatistiklerin birbirini tutmadığını hep birlikte göreceğiz.

Bu kanunun hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Başka söz talebi? Yok.

Soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Ural, buyurun.

KADİR URAL (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Türkiye İstatistik Kurumu rakamlarıyla enflasyonu yüzde 9-10 olarak gösteriyorsunuz. Vatandaştan faiz isterken yüzde 25-30 olarak istiyorsunuz. Ya İstatistik Kurumu bilgileri yanlış ya da vatandaştan istediğiniz bu faiz oranlarıyla Türkiye Cumhuriyeti devletine tefecilik yaptırıyorsunuz.

İkinci sorum: TÜİK tarafından hazırlanan 255 milyonluk açlık sınırını nasıl belirlediniz? 4 kişilik aileye ne yedireceksiniz? 255 milyon lira ile geçinecekler. Kendileri, yani bu TÜİK rakamlarını hazırlayanlar bu rakamın 4 katını alsalar, yani 1 milyar lira da alsalar Ankara’da geçinebiliyorlar mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ural.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, bir önceki sorumda kullandığım “Kuruma olabilecek siyasi müdahaleleri” ifadesi sanırım tarafınızdan “Siyasi müdahale yapıldığı” şeklinde anlaşıldığı gerekçesiyle talihsiz bir beyan olarak değerlendirilmiştir. Hâlbuki 5429 sayılı Kanun’un 16’ncı maddesinde Kurumun Başbakanlığa bağlı olduğu, Başbakanın, Kurumun yönetimiyle ilgili yetkilerini, gerekli gördüğü takdirde, bir devlet bakanı vasıtasıyla kullanabileceği, 17’nci maddesinde bilimsel ve teknik yönden özerk olduğu, 56’ncı maddesinde de Kurumdaki üst düzey yöneticilerin atamalarının Başkanın önerisi üzerine müşterek kararnameyle atanacağı hükümleri yer almaktadır. Bu durumda Kurumun bağımsızlığını yüce Meclisin ve kamuoyunun takdirine bırakıyorum, tabii ki sizlerin de takdirine bırakıyorum. Kurumun Başbakanlığa bağlı olması yerine, ilgili veya ilişkili bir kurum olması Kurumu daha özerk bir yapıya kavuşturmaz mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.

Sayın Bakanım, buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; elbette siyasi yaklaşım konusunda benim söylediklerimin yanlış anlaşılıp anlaşılmadığını gündeme getirmek istemiyorum. Çok net ve çok açık şeyler söyledim. Kurum özerktir, bağımsızdır. Dolayısıyla, son derece kritik bir rol ve fonksiyon oynadığı için de böyle olması gerekir.

Yapılan konuşmalara, yine aldığım notlar çerçevesinde birkaç özel konuda cevap da vermek istiyorum. Saygıdeğer milletvekillerinin, elbette tümü değil ama bazılarının, saygın bir kamu kuruluşuna doğrudan ya da dolaylı, küçük düşürücü, hakaret edici ifadelerini bu Meclis çatısı altında da uygun bulmuyorum. “Üretim ve istihdamın artmadığı” şeklinde bir algılamayı, yine ısrarla bütün dünyanın kullandığı, Türkiye’deki ekonomik birimlerin de kullandığı rakamlar bazında açıklamak isterim. Üretim açısından bakıldığında, yine dolar ve YTL olarak ifade etmek isterim, hangi rakam uygun denirse o rakama göre bakılabilir.

Cari fiyatlarla ve sabit fiyatlarla ve dolar cinsinden 2002 ve 2007 yılı mukayeselerine bakıldığında, cari fiyatlarla 1999’da 75 milyar YTL’den 101 milyar YTL’ye, sabit fiyatlarla 350’den 853’e, dolarla ise 230 milyardan 656 milyar dolara çıkmıştır. Dolayısıyla, üretimin artmadığı konusu en azından rakamları yorumlama konusundaki farklı bir algılamadan kaynaklanıyor. İstihdamın artmadığı konusunda da yine açık şekilde, istihdam edilenlerin 2002 yılında 21 milyon 354’ten 22 milyon 509’a çıkmış olması istihdamın da arttığını gösteriyor.

Değerli milletvekilleri, alım gücü, emekli ve memurun alım gücüyle ilgili de, alım gücünün artmadığı, bu rakamların en azından farklı bir tablo çizdiği konusunda da yine bir iki rakam vermek istiyorum: Çok detaylı bütün çalışan personelin net satın alma gücünü değil ama standart net asgari ücretlinin satın alma gücüyle ilgili beş tane kritik tüketim maddesinden bahsedeceğim. Yine 2002 Aralık ve 2008 Ekim tarihi itibarıyla değişim oranlarını vermek istiyorum: Makarnada değişim oranı, satın alma gücü yüzde 26,9 artmıştır; dana etinde yüzde 43 artmıştır; sütte 84,3; peynirde 38,1; toz şekerde 82,1 ve zeytinde de 33,5 artmıştır. Dolayısıyla, verdiğim yatırım, üretim, istihdam konularının dışında olarak da net asgari ücretlinin satın alma gücündeki artışlar da böyle bir seyir izlemiştir.

İlave olarak, gelir gruplarına ilişkin göstergeler konusunda da yine istatistik çerçevesinde üç tane önemli rakamı paylaşmak istiyorum: Bir tanesi, ortalama en düşük ve en yüksek memur maaşlarının yine 2002 yılı sonu ve 2008 son zamları, ağustos zamları itibarıyla bakıldığında ortaya çıkan tablo çok net: En yüksek memur maaşında artış oranı reel olarak eksi 13,7; en düşüğünde 57,3; ortalamada da 29,8’dir. Sadece bu rakamlar, gelir dağılımı konusunda da Adalet ve Kalkınma Partisinin son derece hassas ve tutarlı politika izlediğini göstermektedir.

Değerli milletvekilleri, özellikle vurgulanan bir iki noktada çok hayati önemi gördüğüm bazı şeyleri söylemek istiyorum. Ekonomik ve istatistik ifadeyle, en azından ortaklaşa kullandığımız veri ve bilgiler setinde farklı sonuç elde ediyor isek bunun bence iki nedeni vardır: Bir tanesi, yine ekonomik ve istatistik tanımlarla bir “algılama aldanımı” söz konusudur. Bunun da iki nedeni olabilir: Değişim ve dönüşümü mutlaka krize eklemleme çabasının ortaya çıkarttığı bir sonuçtur.

TÜİK’in veri ve yayınlarının da yeteri kadar okunmadığını, yorumlanmadığını saygıyla arz ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

KADİR URAL (Mersin) – Sorularımıza cevap alamadık Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – Onlara da yazılı cevap vereceğim.

KADİR URAL (Mersin) – Yazılı verirseniz iyi olur. Yani, sorduğumuz soruya cevap alamadık. Hayret bir şey!

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarıya bir geçici madde eklenmesine ilişkin önerge vardır.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 281 sıra sayılı kanun tasarısının 4. maddesine aşağıdaki geçici 12. maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Tayfur Süner

Ramazan Kerim Özkan

 

Malatya

Antalya

Burdur

 

Kemal Demirel

Abdullah Özer

Ali Koçal

 

Bursa

Bursa

Zonguldak

Atila Emek

 

 

 

Antalya

 

 

 

Geçici Madde: 12 – Ayrıca, Kurumda hâlen çalışanlardan 4/C kapsamında olanlar, 2 ay içerisinde başvurmak koşulu ile 4/B’ye geçirilir. 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge sahipleri…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Gerekçeyi okutun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kurum çalışanlarının moral ve motivasyonunu sağlayarak verilerin daha düzeyli elde edilmesi amacıyla.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

5’inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5 - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde intikal etmiş söz talebi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

6’ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6 - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde bize intikal etmiş söz talebi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler..: Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Milletimiz, TÜİK ve çalışanları için hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın milletvekilleri, İskân Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun görüşülmesine başlıyoruz.

2.- İskân Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/539) (S. Sayısı: 251)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan ve 4 milletvekilinin, Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu ile Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

3.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan ve 4 Milletvekilinin; Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu ile Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (2/224, 1/545) (S. Sayısı: 229)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

4.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/537) (S. Sayısı: 236)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

5’inci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler (BM) Gıda ve Tarım Örgütü (GTÖ) Arasında GTÖ Orta Asya Alt Bölge Ofisi Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Dışişleri Komisyonları Raporlarının  görüşmelerine başlıyoruz.

5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler (BM) Gıda ve Tarım Örgütü (GTÖ) Arasında GTÖ Orta Asya Alt Bölge Ofisi Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/397) (S. Sayısı: 242)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

6’ncı sırada yer alan, Avrupa Topluluğunun Rekabet Edebilirlik ve Yenilik Çerçeve Programının (2007-2013) Girişimcilik ve Yenilik Özel Programına Türkiye Cumhuriyeti’nin Katılımı Konusunda Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Topluluğu Arasında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

6.- Avrupa Topluluğu Rekabet Edebilirlik ve Yenilik Çerçeve Programının (2007-2013) Girişimcilik ve Yenilik Özel Programına Türkiye Cumhuriyeti’nin Katılımı Konusunda Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Topluluğu Arasında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/596) (S. Sayısı: 271)(x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Sayın milletvekilleri, komisyon raporu 271 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın söz talebi vardır.

Sayın Işık, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Gündemimizin 6’ncı sırasında yer alan, Avrupa Topluluğunun Rekabet Edebilirlik ve Yenilik Çerçeve Programının Girişimcilik ve Yenilik Özel Programına Türkiye Cumhuriyeti’nin Katılımı Konusunda Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Topluluğu Arasında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygılarımla selamlarım.

Hatırlayacağınız üzere, 22 Ekim  2008 tarihinde bu anlaşmanın bir an önce gerçekleştirilmesi konusunda bir gündem dışı söz talebim olmuş ve siz değerli yüce Meclis üyelerine de bu konunun önemini aktarmaya çalışmıştım. O nedenle, konuyla ilgili çok fazla vaktinizi almak istemiyorum. Ancak, özellikle bu tasarının bir an önce yasalaşması durumunda ülkemizin 2008 yılı içerisinde -yani bu yıl sonuna kadar- değişik üniversitelerimizden toplam Avrupa Birliği Fonu’ndan desteklenmek üzere sunulmuş olan yedi tane projenin 12 milyon avro bütçesinin 6 milyon avroluk kısmı kurtarılmış olacaktır. Bu nedenle, şu önümüzdeki bir aylık sürede eğer proje sahibi değerli bilim adamları konuyu takip eder ve bu onaylanmadan sonra bu işi kovalarlar ise ülkemiz bu yıl 6 milyon avroyu Fon’dan kullanarak kazanmış olacaktır. O nedenle, tasarı oldukça önemli. Bu nedenle, gerek iktidar partisi grup başkan vekillerine gerekse muhalefet partileri grup başkan vekillerine göstermiş oldukları bu anlayışlarından dolayı huzurunuzda teşekkür ediyorum.

 Projelerin hazırlanmasında ve toplam 12 milyon avro ile bir başlangıç adımının atılmasında emeği geçen tüm öğretim üyelerini de huzurlarınızda kutluyor, tasarının ülkemize hayırlara vesile olmasını dileyerek saygılarımı sunuyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

AVRUPA TOPLULUĞUNUN REKABET EDEBİLİRLİK VE YENİLİK ÇERÇEVE PROGRAMININ (2007-2013) GİRİŞİMCİLİK VE YENİLİK ÖZEL PROGRAMINA    TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN KATILIMI KONUSUNDA TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE AVRUPA TOPLULUĞU ARASINDA MUTABAKAT ZAPTININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 12 Şubat 2008 tarihinde Brüksel’de imzalanan “Avrupa Topluluğu’nun Rekabet Edebilirlik ve Yenilik Çerçeve Programı’nın (2007-2013) Girişimcilik ve Yenilik Özel Programına Türkiye Cumhuriyeti’nin Katılımı Konusunda Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Topluluğu Arasında Mutabakat Zaptı”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Avrupa Topluluğunun Rekabet Edebilirlik ve Yenilik Çerçeve Programının (2007-2013) Girişimcilik ve Yenilik Özel Programına Türkiye Cumhuriyeti’nin Katılımı Konusunda Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Topluluğu Arasında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın yapılan açık oylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı         : 196

Kabul                               : 196 (x)

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Ülkemize hayırlar getirmesini diliyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, 7’nci sırada yer alan, Kuzey Atlantik Antlaşmasına Hırvatistan Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

7.- Kuzey Atlantik Antlaşmasına Hırvatistan Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/654) (S. Sayısı: 299) (xx) 

BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon raporu 299 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz talebi yoktur.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

KUZEY ATLANTİK ANTLAŞMASINA HIRVATİSTAN CUMHURİYETİNİN KATILIMINA İLİŞKİN PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1-(1) 9 Temmuz 2008 tarihinde Brüksel’de imzalanan Kuzey Atlantik Antlaşmasına Hırvatistan Cumhuriyetinin katılımına ilişkin protokolün onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2 (1)- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3 (1)- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için iki dakikalık süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

 (Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Kuzey Atlantik Antlaşmasına Hırvatistan Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucunu arz ediyorum:

Kullanılan oy sayısı         : 203

Kabul                               : 202

Ret                                   : 1 (x)

Hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, son kanun tasarımıza geldik. Bir iki dakika içerisinde inşallah bitireceğiz.

Kuzey Atlantik Antlaşmasına Arnavutluk Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

8.- Kuzey Atlantik Antlaşmasına Arnavutluk Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/655) (S. Sayısı: 300) (xx)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon raporu 300 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın söz talebi vardır.

Sayın Atılgan, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kuzey Atlantik Antlaşmasına Arnavutluk Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin uluslararası alanda ortak güvenlik ve savunma iş birliğinin temel örgütü olan ve şemsiyesi olan NATO’nun genişlemesinin bir parçası olarak Arnavutluk ve Hırvatistan’ın bu ittifaka dâhil edilmesi, bölgemiz ve dünya siyaseti açısından önemli bir gelişmedir.

 Her şeyden evvel, ben burada, Kuzey Atlantik İttifakının yani NATO’nun tarihsel misyonuna ve işlevine kısaca değinmek istiyorum.

Çok iyi bildiğiniz üzere, bugünün devletler sisteminin temelleri, 1648’de Avrupa’da Otuz Yıl Savaşları’nı sona erdiren Vestfalya Anlaşması’yla atılmıştır. Aslına bakılırsa, bu durum, bizlere Romalı tarihçi yazar Publius Flavius Vegetius’un bilindik “Barış istiyorsanız savaşa hazır olun.” Vecizesini hatırlatmaktadır. Öyle ki içinde yaşadığımız bu çağ da savaşların bir ürünüdür ve Fransız Devrimi sonrasının Napolyon Savaşları (1800-1815), 1870 Sedan Savaşı, Birinci Dünya ve İkinci Dünya Savaşları ve soğuk savaş yılları, uluslararası sistemin bugünkü hâliyle oluşmasının en önemli nedenleridir. Hegelci bir mantıktan dünya tarihi ve uluslararası sistemin görünümü ve doğası bu şekilde tarif edilebilir. NATO’vari kolektif güvenlik şemsiye örgütleri de yine bu sistemin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkmışlardır.

İkinci Dünya Savaşı sonrasının devletler sisteminde, Batı kampının güvenliği ve ideolojik anlamda liberal demokratik dünyanın savunucusu olarak ortaya çıkan NATO’nun, yaklaşık altmış yıldır bu görevi başarıyla sürdürdüğünü, Varşova Paktının dağılmasıyla ve soğuk savaşın sona ermesiyle birlikte Atlantik Avrupa-Avrasya havzasının savunma ve güvenliğinin yegâne örgütü hâline geldiğini görüyoruz. Bugün geldiğimiz noktada Türkiye’nin savunma ve güvenliğinin temel örgütü ve şemsiyesi NATO olarak tescillenmiştir. Ancak dünya, 1950-1990 döneminin dünyası değildir. Geçtiğimiz elli yıldaki güvenliğimizdeki rahatlık, önümüzdeki elli yılda olmayacaktır. Bu gerçeği bilerek, her şeyin önünde gelen güvenlik stratejimizi ve savunma sanayi politikamızı bugünün dünya koşullarında yeniden düşünmek zorundayız. Kore Savaşı sonrasından beri bu İttifaka dâhil olan ülkemizin, soğuk savaş yıllarında olduğu gibi bugün de küresel politikalara yön vermek ve taraf olmak adına NATO genişlemesine ve az önce sözünü ettiğim misyonun yerine getirilmesindeki önemi gün geçtikçe artmaktadır.

Sahip olduğu jeopolitik konumu ve tarihsel derinliği, Türkiye’yi, hem NATO hem de Avrupa Birliği benzeri diğer Batılı kurumlar için iş birliği yapılması gereken öncelikli bir ülke hâline getiriyor. Tam bu noktada Türkiye, elinde bulundurduğu bu hayati dış politika kozlarını çok iyi oynamalı ve realist bir dış politika inşa edebilmelidir. NATO’nun Balkanlar ve Kafkaslar’daki coğrafyada genişleme arzusu da ülkemiz için yeni bir fırsat olabilir. NATO’nun yeni bir uluslararası sisteme bu kez savaşlar yoluyla değil de temel bir paradigma etrafında başarma iddiasının yerine getirilmesinde bana göre en kilit ülke Türkiye’dir.

NATO’nun 21’inci yüzyılda üzerinde ehemmiyetle durduğu iki konu vardır. Bunlardan birincisi, soğuk savaş sonrasında İttifakın rolünün ne olacağına dair yapılan tartışmalardır. Yeni stratejik vizyon olarak tanımlanan bu konu, özellikle 11 Eylül sonrası dönemde ve bilhassa da NATO’nun Afganistan operasyonuyla beraber fazlaca tartışılmaya ve sorgulanmaya başlanmıştır.

Şu an için görünen durum, küresel teröre karşı İttifak ülkelerinin paralel politikalar sergilemesinin, büyük küresel sorunlar karşısında eş güdümle hareket edilmesinin, insan hakları, serbest piyasa, demokrasi ve özgürlükler gibi Batılı değerlerin İttifakının tüm etki alanında ve dışında teşvik edilerek yaygınlaştırılmasının NATO’nun yeni stratejik vizyonunun temel paradigmasını oluşturmaktadır.

Başka bir ifadeyle, NATO’nun soğuk savaş sonrasında çıkan yeni stratejik vizyonu, şimdiye kadar uluslararası sistemin savaşlar yoluyla inşa edilen doğasına meydan okuyarak, bir temel değerler silsilesi etrafında uluslararası sistemi yeniden şekillendirmeyi, daha barışçıl bir yolla gerçekleştirmeyi amaçlamaktadır. NATO’nun geleceği de bu stratejik ve tarihî misyonu yerine getirip getiremeyeceğiyle yakından ilgilidir.

Değerli milletvekilleri, dünyada kurulan her yeni düzen mutlaka büyük savaşlardan sonra olmuştur. Napolyon Savaşları (1810-1815), daha sonra Sedan Savaşı yeniden bir dünya düzeni kurulmasına, Birinci Dünya Savaşı yeni bir dünya düzeni kurulmasına, İkinci Dünya Savaşı yeni bir dünya düzenine sahne olmuştur.

Bugün için insanlık büyük bir savaşa gitmeden yeni bir dünya düzeni kurmaya çalışmaktadır; gidip gitmeyeceği çok belli değildir. Dünya aslında yeni dünya düzenine giderken, Birinci Dünya Savaşı’nda ölen insandan daha fazla insan soğuk savaş sonrası ölmüştür. Aşağı yukarı, soğuk savaş sonrası yeni dünya düzeni oluşturulmasında 2 milyon insan ölmüş bulunmaktadır savaşlarda. Bunun da büyük çoğunluğu bizim etrafımızda cereyan etmiştir. İşte NATO, bu yeni dünya düzenine savaşsız geçişi sağlamaya çalışan önemli bir güvenlik örgütüdür ve bizim de içerisinde çok ağırlıklı olarak yer aldığımız bir örgüttür.

Ayrıca, ikinci olarak, NATO’nun genişlemesi AB’nin genişlemesiyle paralel seyretmekte ve neredeyse örtüşmektedir. Balkanların ileride NATO’ya ve AB’ye üyeliği, Avrupa savunması ve güvenliği kapsamında zaruri görülmektedir. Bugün üzerinde konuştuğumuz Arnavutluk ve Hırvatistan zaten üyelik aldılar. Makedonya’nın, Yunanistan’ın ismine karşı çıkması nedeniyle, bunlarla beraber üyelik alması söz konusuydu, ancak NATO’da, bilindiği gibi, her şey ittifakla karar alındığı için Makedonya’nın üyeliği ileriye atılmak zorunda kalmıştır.

Bosna-Hersek ve Karadağ’la ilgili hususlar gündemi meşgul etmekte ve bu ülkelerin durumu biraz da etrafındaki ülkelerin durumlarıyla ilintilidir. Bir tek Balkanlar’da Sırbistan kalmıştır endişe kaynağı olarak ve bu, endişe kaynağı olmaya da devam edecek gibi görünüyor. Sırbistan’ın savaş suçları ve insan hakları ihlalleri hem AB hem de NATO üyeliği bağlamındaki genişlemeyi sekteye uğratmaktadır. Ekim 2000’deki yönetim değişikliğiyle birlikte Sırbistan’da olumlu gelişmeler yaşanmaya başlanmış ise de son zamanlarda Kosova sorunu bu ülkeyi Batı’dan uzaklaştırmaktadır. Sırbistan, NATO üyesi ülkelerin Kosova’nın bağımsızlığını desteklemiş olması üzerine, şimdilik üyeliği reddetmektedir. Sırbistan’da kamuoyu da yüzde 80 oranında NATO üyeliğine karşıdır. NATO’ya karşı böyle bir tavır sergileyen Belgrat, Kosova konusunda kendisini destekleyen Moskova’ya daha yakın durmaya çalışıyor. Aralık 2006 yılında Barış İçin Ortaklık Programı’na katılan ve bölge dengesi açısından önemli bir ülke olan Sırbistan ile ilişkilerin nasıl pekiştirileceği de önümüzdeki günlerde gündemi bir hayli meşgul edecek konular arasında değerlendiriliyor.

Diğer taraftan, genişlemenin bir diğer yanı da Avrupa’nın uzağındaki ülke ve bölgelerle ilgilidir. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Bush, geçtiğimiz yıl, Güney Kore, Japonya, Yeni Zelanda ve Avustralya’ya İttifakın kapılarının açık olduğunu belirterek, NATO’nun okyanustan okyanusa, yani Atlantik’ten Pasifik’e kadar uzanan bir güvenlik örgütü olması yönündeki arzusunu dile getirmiştir. Ancak NATO’nun böylesi ütopik bir birliktelik gerçekleştirebilmesi, her şeyden önce Avrupa bölgesindeki genişlemenin başarıya ulaşması, Rusya’yla olan ilişkilerin çetrefil konumunun aşılabilmesi ve Afganistan gibi kritik bölgelerde yürüttüğü harekâtların bundan sonraki seyriyle paralel olacaktır.

Değerli milletvekilleri, bütün bu bilgiler ışığında ve bilhassa NATO’nun genişleme perspektifinden bakıldığında, Balkanlar ve daha geniş anlamıyla Güneydoğu Avrupa konusu bir hayli önem kazanmıştır. Türkiye'nin savunma stratejisinin asli unsuru ve örgütü olan Kuzey Atlantik İttifakı yani NATO…

Bükreş Zirvesi, bildiğiniz gibi, 2-4 Nisan 2008 tarihlerinde, yani geçtiğimiz ilkbaharda yapılmıştır. Bu zirveye devlet ve hükûmet başkanları katılmıştır. NATO’nun güneydoğu uzantılı genişleme bağlamında önemli kararlar alınmıştır.

Bükreş Zirvesi, 1949’dan bu yana gerçekleştirilen en geniş katılımlı bir zirve olmuştur. 26 NATO’ya üye devlet başkanı, 23 BİO kapsamındaki ülke devlet başkanı, Afganistan’a NATO ülkeleri haricinde asker gönderen 13 ülke devlet ve hükûmet başkanları, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri ve Dünya Bankası Başkanı katıldı. Türkiye ise zirveye Cumhurbaşkanı düzeyinde katılırken, Dışişleri ve Millî Savunma Bakanları Cumhurbaşkanına eşlik ettiler, ayrıca NATO Parlamenterler Asamblesi Başkanı Sayın Vahit Erdem de göstermelik olarak bu toplantıya davet edildi, ancak daha sonra fazla katılamadı. Dolayısıyla, bu Meclisin Türkiye’yle ilgili çok önemli kararlar alınan Bükreş Zirvesi’yle ilgili ne kadar bilgisi olduğunu da merak ediyorum. Burada savunma konuları çok dikkatli bir şekilde bu Mecliste tartışılmamaktadır.

Ancak “yeter” diyen arkadaşa da söylemek istediğim bir konu vardır. Az önce bu taraftan “yeter” diye bir ses geldiği için söylüyorum. Dünyadaki gelişmiş ülkelerdeki meclisler savunma konularına son derece iştirak etmektedirler ve ülkelerin savunmasının ana stratejilerini çizmektedirler.

Dolayısıyla, ben, bu Meclisin savunma konularına biraz daha ağırlıklı olarak dikkat etmesini ve ülkemizi savunma alanında ilgilendiren toplantılarda çıkan kararları da bir şekilde bu Mecliste gündeme getirerek bilgi verilmesini özellikle istirham ediyorum, çünkü alınan kararlar, Bükreş kararları, maalesef, Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanı seviyesinde kalmıştır; bu Mecliste, bu Bükreş kararlarıyla, Türkiye’yi de yakından ilgilendiren Bükreş kararlarıyla hiç kimsenin bilgisi olmamıştır, sadece ve sadece Milliyetçi Hareket Partisinde yirmi beş-otuz dakikalık benim verdiğim bilginin dışında.

Dolayısıyla, Meclisi savunma konularında biraz daha ciddiyetle göreve davet ettiğimi de burada itiraf etmek istiyorum. Burada alınan kararlar, NATO’nun genişlemesi, Afganistan’a ilave muharip unsur gönderilmesi… Ki bu doğrultuda daha sonra Türkiye'nin Kuzey Irak’ta yaptığı operasyonda Kuzey Irak’a daha fazla asker gönderilmesi için gelen Amerika Birleşik Devletleri operasyonun yarım kalmasına sebep olmuştur, çünkü Türkiye, Afganistan’a kuvvet göndermeyeceğini söylemiştir, onlar da Kuzey Irak’a yaptığımız operasyonun karşılığı Afganistan’a kuvvet istemiştir, gelen heyetlere gönderilmeyeceği söylenmiştir ve operasyonlar, yani PKK’ya karşı yapılan operasyonlar neticesiz bir şekilde  erkenden bitirilmek zorunda kalmıştır.

Benim burada söylemek istediğim, mutlaka ve mutlaka bu Meclisin savunma konularına ve güvenlik konularına daha fazla eğilmesi ve ülkenin savunmasını ve geleceğini ilgilendiren bu konuları gecenin on buçuğu da olsa daha dikkatli bir şekilde izlemek herhâlde görevlerimiz arasında olsa gerekir.

Evet, NATO’nun değişim ve dönüşümü, küresel ve bölgesel güvenlik sorunları konusunda stratejik kararların alındığı 50 maddeden oluşan zirve bildirgesi NATO’nun geleceği ve uluslararası politikadaki sorunlar hakkında ittifakın rotasını belirleyecek önemli ipuçları vermektedir.

Zirvenin sonuç bildirisindeki 2’nci maddede, NATO, Balkanlarda genişlemeye devam ederek ve Avrupa-Atlantik güvenliğini güçlendirme temelinde Arnavutluk ve Hırvatistan’a üyelik daveti kararı almıştır. NATO’nun Balkanlardaki varlığının 1950’li yılların başına kadar geriye gittiği söylenebilir ve 1952 yılında Balkanların önemli iki ülkesi olan Yunanistan ve Türkiye NATO’nun güney kanadını oluşturacak şekilde NATO’ya alınmıştı.

Berlin Duvarı’nın yıkılmasından sonraki dönemde, NATO Balkanlara barış gücü birliklerini göndermiş, Bosna Savaşı yıllarında Sırplara yönelik hava müdahalelerinde bulunmuş, Romanya ve Bulgaristan’ı ittifak üyeliğine almıştır. Hırvatistan ve Arnavutluk’un NATO üyeliğine davet edilmesi, Makedonya’ya üyelik kapısının açık bırakılması ve Kosova’nın bağımsızlığının tanınması ise NATO’nun Balkanlardaki gelecek stratejisinde ne denli kararlı olduğunu göstermektedir.

Genişleme konusunda daha önce Üyelik Eylem Planı’na dâhil edilen Hırvatistan, Arnavutluk ve Makedonya’nın üyeliğe alınması ile Ukrayna ve Gürcistan’ın Üyelik Eylem Planı’na alınması vardı.  NATO’nun nihai üyeliğine giden yol olan Üyelik Eylem Planı’na dâhil olan Hırvatistan, Arnavutluk ve Makedonya’dan ilk ikisi üyeliğe davet edildiler. Üçüncüsü ise, yani Makedonya ise, Türkiye ile çok yakın ilişkileri olan, Türk nüfusunu da barındıran Makedonya ise, Yunanistan’ın, Makedonya’nın anayasal ismi olan Makedonya ismiyle NATO’ya girmesine karşı koyduğu rezerv nedeniyle ileri bir tarihe atılmıştır. İsminin değiştirilmesi istenmiştir. Nasıl hallolacak? Önemli konulardan biridir gelecekte.

Gürcistan ve Ukrayna’nın Üyelik Eylem Planı’na alınması ise Avrupalı bazı NATO üyelerinin Rusya’yı daha fazla ajite etmemek adı altında ileri sürdükleri gerekçe nedeniyle ileri bir tarihe bırakılmıştır. En son Gürcistan’daki olaylardan sonra da bu iki ülkenin NATO’ya alınması ileriye atılan önemli bir süreci teşkil etmektedir ve NATO-Gürcistan-Ukrayna ilişkileri de ciddi boyutlarda NATO’yu meşgul edecek önemli bir konudur.

3,5 milyonluk Arnavutluk ile 4,5 milyonluk Hırvatistan’ın NATO üyeliğine davet edilmesi, Balkanların güvenliği ve bölgenin Avrupa Atlantik güvenlik şemsiyesine dâhil edilmek istenmesinin bir ürünüdür. Kosova’nın bağımsızlık ilanından sonra Balkanlarda Arnavutları en çok sevindiren haber Arnavutluk’un NATO üyeliğine davet edilmiş olmasıdır. Bir NATO üyesi olarak Arnavutluk’un yeni doğmuş Kosova devletinin güvenliğinin korunmasında daha fazla katkılar sunabileceği düşünülmektedir.

Bu açıdan bakıldığında, Arnavutluk ve Kosova gibi Balkan ülkeleriyle yakın bağlara sahip olan Türkiye için bu ülkelerin NATO ittifakına dâhil edilmesi önemli bir kazanç olacaktır. Ülkemiz NATO’nun açık kapı politikasını desteklemekte ve barış ve istikrarın tesiri için bölgesel yaklaşmalara önem vermektedir. Bu doğrultuda Türkiye,  Balkan ülkelerinin NATO’ya katılımlarını bölgesel istikrara katma değer sağlayacağı gerekçesiyle desteklemiştir ve Balkanları her zaman dikkatli olunması gereken bir bölge olarak algılamıştır.

Türkiye, Bükreş Zirvesi’nde üç aday ülkenin birlikte NATO’ya katılma, davet edilmesinden yana tavır koymuştur. NATO’nun genişleme dalgası çerçevesinde Türkiye, Ukrayna ve Gürcistan’a da onları soğutmayacak bir tavırla teşvik edici mesajlar verilmesinden yana tavır konulmasını her platformda dile getirmiştir.

Türkiye, yakın kara havzasının bir parçası olan Balkanlardaki gelişmelere kayıtsız kalamaz. Dolayısıyla Balkanlarda Türkiye için hazır duran fırsatları kovalamak ve doğacak olumsuz şartlara karşı da önlemler almak temel bir mesele olmalıdır. Unutulmamalıdır ki Türkiye'nin Balkanlardaki etkinliği ve performansı, dünya siyasetindeki konumu ve ağırlığını da büyük ölçüde belirleyecektir. Bu açıdan bakıldığında hem Arnavutluk hem de Hırvatistan’ın NATO üyeliği Türkiye'nin genel Balkan politikasına aykırı olmayıp aksine, tarihî ve kültürel bağları bulunan bu ülkelerle olan ilişkilere olumlu katkı sağlayacağı gibi bölgenin bir barış ve istikrar adasına dönüşmesinde önemli bir adım olarak algılanacaktır.

Bu düşüncelerle her iki ülkenin de NATO’ya katılımının hayırlı olmasını diliyoruz, dünya barışına katkı sağlamasını ve Türkiye'nin Balkanlardaki rolünün artmasına vesile olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

KUZEY ATLANTİK ANTLAŞMASINA ARNAVUTLUK CUMHURİYETİNİN               KATILIMINA İLİŞKİN PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN                          BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 9 Temmuz 2008 tarihinde Brüksel’de imzalanan “Kuzey Atlantik Antlaşmasına Arnavutluk Cumhuriyeti’nin Katılımına İlişkin Protokol”ün onaylanması uygun bulunmuştur.

 

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için iki dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 300 sıra sayılı Kuzey Atlantik Antlaşmasına Arnavutluk Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonuçlarını açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı         : 216

Kabul                               : 216 (x)

Ülkemiz için hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın milletvekilleri, 9’uncu sırada yer alan, Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

9.- Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Ka-nun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/567) (S. Sayısı: 227)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

10’uncu sırada yer alan, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerini başlayacağız.

10.- Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/608) (S. Sayısı: 266)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

11’inci sırada yer alan, Posta Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

11.- Posta Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/491) (S. Sayısı: 230)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

12’nci sırada yer alan, İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç ile Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 38 milletvekilinin; Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

12.- İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç ile Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 38 milletvekilinin; Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/266, 2/268) (S. Sayısı: 257)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

13’üncü sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

13.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

14’üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

14.- Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/543) (S. Sayısı: 263)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

15’inci sırada yer alan, Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

15.- Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/526) (S. Sayısı: 218)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

16’ncı sırada yer alan, Asya-Pasifik Uzay İşbirliği Örgütü (APSCO) Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

16.- Asya-Pasifik Uzay İşbirliği Örgütü (APSCO) Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/367) (S. Sayısı: 114)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

17’nci sırada yer alan, Erişme Kontrollu Karayolları Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

17.- Erişme Kontrollu Karayolları Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/569) (S. Sayısı: 239)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

18’inci sırada yer alan, Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut’un; Dernekler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 22 milletvekilinin; 23.11.2004 Tarihli ve 5253 Sayılı Dernekler Kanununun 27. Maddesinde Kızılay ile İlgili Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile İçişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

18.- Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut’un; Dernekler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 22 Milletvekilinin; 23.11.2004 Tarihli ve 5253 Sayılı Dernekler Kanununun 27. Maddesinde Kızılay ile İlgili Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile İçişleri Komisyonu Raporu (2/290, 2/286) (S. Sayısı: 283)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

19’uncu sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Litvanya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayii İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

19.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Litvanya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayii İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/278) (S. Sayısı: 19) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.

Sayın milletvekilleri, Komisyon raporu 19 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz talebi? Yok.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE LİTVANYA CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA SAVUNMA SANAYİİ İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUÐUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 7 Şubat 2004 tarihinde Münih’te imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Lit-vanya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayii İşbirliği Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için iki dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Litvanya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayii İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucunu arz ediyorum:

Kullanılan oy sayısı         : 199

Kabul                               : 199 (x)

Tasarının hayırlar getirmesini diliyorum.

20’nci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Savunma Sanayii Alanında İkili İş Birliği Süresince Mübadele Edilen veya Oluşturulan Gizlilik Dereceli Bilgi ve Malzemelerin Karşılıklı Korunması Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

20.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Savunma Sanayii Alanında İkili İş Birliği Süresince Mübadele Edilen veya Oluşturulan Gizlilik Dereceli Bilgi ve Malzemelerin Karşılıklı Korunması Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/283) (S. Sayısı: 21)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, çalışma süremizin tamamlanmasına çok az bir zaman kalmıştır. Komisyonun da bulunmayacağı dikkate alınarak, alınan karar gereğince kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 26 Kasım 2008 Çarşamba günü saat 11.00’de toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Sizlere ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı geceler diliyorum.

 

Kapanma Saati: 22.51

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.