DÖNEM: 23 CİLT: 31 YASAMA YILI: 3 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 21’inci
Birleşim 25 Kasım 2008 Salı İ Ç İ N D E K İ L
E R I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN
KÂĞITLAR III. - YOKLAMALAR IV. - OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI 1.- TBMM
Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in, İstanbul Milletvekili
Gündüz Suphi Aktan’ın vefatı dolayısıyla merhuma
Allah’tan rahmet, Milliyetçi Hareket Partisine, milletvekillerine, milletimize,
Dışişleri Bakanlığı camiasına ve kederli ailesine baş sağlığı dileyen konuşması V. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI 1.- Bitlis
Milletvekili Cemal Taşar’ın, 24 Kasım Öğretmenler
Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması 2.- Konya
Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu’nun, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı
Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması 3.- Edirne
Milletvekili Necdet Budak’ın, Edirne’nin düşman işgalinden kurtuluşunun 86’ncı
yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması VI.- AÇIKLAMALAR 1.- Zonguldak
Milletvekili Ali Koçal’ın, 24 Kasım Öğretmenler
Günü’ne ilişkin açıklaması 2.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, 24 Kasım Öğretmenler
Günü’ne ilişkin açıklaması 3.- Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halis’in, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin
açıklaması 4.- Hatay
Milletvekili Sadullah Ergin’in, 24 Kasım Öğretmenler
Günü’ne ilişkin açıklaması 5.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, 25 Kasım Kadına
Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ne ilişkin
açıklaması 6.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun,
Edirne’nin düşman işgalinden kurtuluşunun 86’ncı yıl dönümüne ilişkin
açıklaması VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 29
milletvekilinin, orman köylülerinin ve ormancılık kooperatiflerinin sorunları
ile ormancılıktaki diğer sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/285) 2.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 30
milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/286) 3.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan ve 20 milletvekilinin,
küresel krizin ülkemize etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/287) B)
TEZKERELER 1.- İngiltere-Glasgow’da düzenlenecek olan “Göç alan şehirler” konulu
konferansa ismen davet edilen TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Eskişehir
Milletvekili Hasan Murat Mercan’ın icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/602) 2.- Dünya
Sağlık Örgütü (DSÖ) yetkilileri ve Hollandalı milletvekillerinin iş birliğiyle
“ana ve yeni doğan” sağlığının artırılması amacıyla Hollanda’nın Lahey şehrinde
düzenlenecek toplantıya davete bir Parlamento heyetiyle icabet edilmesine
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/603) C) Önergeler 1.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, Cumhurbaşkanlığı Seçimine İlişkin Usul ve Esaslar
Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/62)
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/100) VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Türkiye
İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/628) (S. Sayısı: 281) 2.- İskân
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/539) (S. Sayısı: 251) 3.- Adıyaman
Milletvekili Mehmet Erdoğan ve 4 milletvekilinin; Zirai Mücadele ve Zirai
Karantina Kanunu ile Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Zirai
Mücadele ve Zirai Karantina Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (2/224, 1/545) (S. Sayısı:
229) 4.- Sanayi ve
Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları
Kanunu ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/537) (S.
Sayısı: 236) 5.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler (BM) Gıda ve Tarım Örgütü (GTÖ)
Arasında GTÖ Orta Asya Alt Bölge Ofisi Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri
ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/397) (S. Sayısı: 242) 6.- Avrupa
Topluluğu Rekabet Edebilirlik ve Yenilik Çerçeve Programının (2007-2013)
Girişimcilik ve Yenilik Özel Programına Türkiye Cumhuriyeti’nin Katılımı
Konusunda Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Topluluğu Arasında Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/596) (S. Sayısı: 271) 7.- Kuzey
Atlantik Antlaşmasına Hırvatistan Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/654) (S. Sayısı: 299) 8.- Kuzey
Atlantik Antlaşmasına Arnavutluk Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/655) (S. Sayısı: 300) 9.- Engellilerin Haklarına
İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/567) (S. Sayısı: 227) 10.- Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/608) (S. Sayısı:
266) 11.- Posta
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/491) (S. Sayısı: 230) 12.- İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç ile Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 38
milletvekilinin; Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamede ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/266, 2/268) (S. Sayısı: 257) 13.- Türk
Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96) 14.- Türkiye
Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara Sınırı
Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale İşlemleri Hakkında
Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan
ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/543) (S. Sayısı: 263) 15.- Tapu
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/526)
(S. Sayısı: 218) 16.- Asya-Pasifik
Uzay İşbirliği Örgütü (APSCO) Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/367) (S. Sayısı: 114) 17.- Erişme Kontrollu Karayolları Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonu Raporu (1/569) (S. Sayısı: 239) 18.- Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut’un; Dernekler Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt ve 22 Milletvekilinin; 23.11.2004 Tarihli ve 5253 Sayılı Dernekler
Kanununun 27. Maddesinde Kızılay ile İlgili Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile İçişleri Komisyonu Raporu (2/290, 2/286) (S. Sayısı: 283) 19.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Litvanya Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Savunma Sanayii İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/278) (S. Sayısı: 19) 20.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Savunma Sanayii Alanında İkili İş Birliği Süresince Mübadele Edilen
veya Oluşturulan Gizlilik Dereceli Bilgi ve Malzemelerin Karşılıklı Korunması
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/283) (S. Sayısı: 21) IX.- OYLAMALAR 1.- Avrupa Topluluğu Rekabet
Edebilirlik ve Yenilik Çerçeve Programının (2007-2013) Girişimcilik ve Yenilik
Özel Programına Türkiye Cumhuriyeti’nin Katılımı Konusunda Türkiye Cumhuriyeti
ile Avrupa Topluluğu Arasında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması 2.- Kuzey Atlantik Antlaşmasına
Hırvatistan Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması 3.- Kuzey Atlantik Antlaşmasına
Arnavutluk Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması 4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Litvanya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayii İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Özyürek’in, YAŞ toplantısında
ihraç kararı alınmamasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Savunma Bakanı M.Vecdi Gönül’ün cevabı (7/4767) 2.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, orman yangını söndürme uçaklarına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı (7/4772) 3.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün özelleştirilen
işletmeler ile satılan ve kiralanan kamu taşınmazlarına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı
(7/4785) 4.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, Sudan Cumhurbaşkanının Türkiye ziyaretine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın cevabı (7/4787) 5.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, Halkbank’ın verdiği
bir krediye ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Nazım Ekren’in cevabı (7/4797) 6.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, bölücü terör örgütünün kullandığı bomba ve
mayınların menşeine ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın cevabı
(7/4837) 7.- Bursa
Milletvekili Onur Öymen’in, Türkiye’nin Kafkaslara
yönelik önerisine ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın cevabı
(7/4838) 8.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da uygulanan AB
destekli projelere ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın cevabı
(7/4840) 9.-
Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, devredilen TBMM Lojmanlarına ilişkin sorusu
ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/4874) 10.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’daki okullarda branş öğretmeni açığına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/4879) 11.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtman’ın, merkezî hastaneler
randevu sistemine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı (7/4888) 12.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Göle ilçesinde yapılacak
devlet hastanesine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı (7/4896) 13.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da yapılacak
devlet hastanesine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı (7/4897) 14.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli’deki sağlık
hizmetlerinin yeterliliğine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/4898) 15.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Silifke’de bölge
hastanesi yapılmasına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı (7/4901) 16.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir banka genel müdürüyle
ilgili bir iddiaya ve bankacılık sektöründeki yabancı payına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı (7/4932) 17.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, Rusya ile dış ticarette yaşanan sorunlara ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’in
cevabı (7/4933) 18.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, bankaların aldığı
hesap işletim ücretine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı (7/4969) 19.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, kamu bankalarının sponsorluk
ve reklam giderlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı (7/4982) 20.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, ABD Büyükelçiliğinin incelemede bulunduğu
iddiasına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın cevabı (7/5006) 21.- Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in,
yurt dışına çıkışlarda yaşanan sorunlara ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Ali
Babacan’ın cevabı (7/5007) 22.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, Cumhurbaşkanının Ermenistan’a gitmesine ilişkin
sorusu ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın cevabı (7/5008) 23.- Bursa
Milletvekili Onur Öymen’in, Cumhurbaşkanının
Ermenistan’a gidişinde temas edilen konulara ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı
Ali Babacan’ın cevabı (7/5009) 24.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, Plevne Belediyesi
bahçesindeki Türk Bayrağı figürüne ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Ali
Babacan’ın cevabı (7/5010) 25.- Eskişehir
Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, üniversite
öğrencilerinin yurt ihtiyacının karşılanmasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/5075) 26.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, kapatılan Kars
Kazcılık Enstitüsüne, -
Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, üreticilerin borçlarının yeniden
yapılandırılmasına, -
Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, kırsal
kalkınma yatırımlarının desteklenmesi programına, -
Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, TMO’nun Adıyaman’daki buğday alımına, - Tarımsal kooperatiflere kullandırılan kredilere, - Bursa Milletvekili Abdullah
Özer’in, şeker politikasındaki tercihlere, İlişkin
soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/5096), (7/5097), (7/5098), (7/5099),
(7/5100), (7/5101) 27.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, meslek yüksekokullarının yeniden
yapılandırılmasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in
cevabı (7/5175) 28.- Adana
Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, dul, yetim, vazife ve harp malulü aylıkları
arasındaki farka ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M.Vecdi
Gönül’ün cevabı (7/5189) 29.- İstanbul
Milletvekili Ümit Şafak’ın, kamu gayrimenkullerinin satışına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın
cevabı (7/5200) 30.- İzmir
Milletvekili Abdurrezzak Erten’in,
İzmir limanı işletme hakkının özelleştirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/5201) 31.-
İstanbul Milletvekili Bihlun
Tamaylıgil’in, Merkez Bankasının muhabirleri nezdindeki döviz ve altın rezervlerine ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/5206) 32.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, orman yangınlarına ilişkin sorusu ve Çevre ve
Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/5219) I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 11.00’de açılarak sekiz oturum yaptı. İstanbul
Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, küresel ekonomik kriz ve buna bağlı olarak
işten çıkarmalara ilişkin gündem dışı konuşmasına Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Faruk Çelik cevap verdi. Mardin
Milletvekili Gönül Bekin Şahkulubey, Mardin’in
kurtuluş gününe, İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş, Dünya Çocuk Hakları
Günü’ne, İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar. Ürdün Temsilciler
Meclisi Başkanı Abdel Hadi Majali’nin
davetlisi olarak Ürdün’e resmî ziyarette bulunacak olan Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı Köksal Toptan’a refakat edecek milletvekillerine ilişkin
Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu. Aydın
Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu’nun (6/816) esas
numaralı sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sorunun geri verildiği
bildirildi. Yozgat
Milletvekili Osman Coşkun ve 23 milletvekilinin, trafik kazaları konusunun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/284) Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve ön görüşmesinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı. Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının: 1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen Kamu İhale Kanunu ile Kamu
İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Avrupa Birliği Uyum ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları
Raporlarının (1/584) (S. Sayısı: 253) görüşmeleri tamamlanarak, yapılan açık
oylamadan sonra kabul edildi. Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş; Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın,
şahsına ve Zonguldak
Milletvekili Ali Koçal’ın, Grubuna, Sataştığı
iddiasıyla birer açıklamada bulundu. 25 Kasım 2008
Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime 19.42’de son verildi.
II.- GELEN KÂĞITLAR 21 Kasım 2008 Cuma Rapor 1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden
Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel
Olma Anlaşmasının ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/536) (S. Sayısı: 305) (Dağıtma
tarihi: 21.11.2008) (GÜNDEME) 24 Kasım 2008 Pazartesi Raporlar 1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Avrupa Toplulukları Komisyonu Arasında Katılım Öncesi
Yardım Aracı (IPA) ile Temin Edilen Yardımın Uygulanması Çerçevesinde Türkiye
Cumhuriyetine Sağlanan Avrupa Topluluğu Mali Yardımlarıyla İlgili İşbirliği
Kuralları Hakkında Çerçeve Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/635) (S. Sayısı: 308) (Dağıtma
tarihi: 24.11.2008) (GÜNDEME) 2.- Avrupa
Topluluğu ile Türkiye Cumhuriyeti Arasında Türkiye Cumhuriyetinin Topluluk
İstihdam ve Sosyal Dayanışma Programına Katılımı Hakkında Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/522) (S. Sayısı: 309) (Dağıtma tarihi: 24.11.2008) (GÜNDEME) Sözlü
Soru Önergeleri 1.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, vergi cenneti ülkeler
listesinin ilanına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/1045)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008) 2.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, RTÜK Başkanına ilişkin
Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) sözlü soru önergesi (6/1046) (Başkanlığa geliş
tarihi: 24/10/2008) 3.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, THY’deki çağrı
merkezlerinde çalışanlara ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1047) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008) 4.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, imar planı
değişikliklerine ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1048) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008) 5.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, TV dizilerine ilişkin
Devlet Bakanından (Mehmet
Aydın) sözlü soru önergesi (6/1049) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008) 6.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, asansörlerin denetimine
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/1050)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008) 7.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, işsizlik sorununa
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/1051)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008) 8.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, yağlı tohum ithalatına ve yağlı tohumların
desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/1052) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008) 9.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, KÖYDES Projeleri için aktarılan ödeneğe ilişkin
İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1053) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008) 10.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, biyogüvenlik ve biyoçeşitlilik çalışmalarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1054)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008) 11.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, kayıt dışı gıda üretiminin denetimine ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1055) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008) 12.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, suni bal üretiminin denetimine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1056)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008) 13.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Türk Gıda Kodeksi hazırlanıp hazırlanmadığına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1057) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008) 14.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, nişasta bazlı tatlandırıcı üretimine ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1058) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008) Yazılı
Soru Önergeleri 1.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadol’un, Ergenekon
Soruşturmasında basına bilgi sızdıran kamu görevlisi olup olmadığına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5505) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/10/2008) 2.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, Kepez Belediye
Başkanının TOKİ sözleşmesini açıklamamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/5506) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/10/2008) 3.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, Türk Dili Kurultayında
yaptığı konuşmaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5507) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23/10/2008) 4.- Sivas
Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun, DSİ Sivas Bölge
Müdürlüğünün kapatılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5508)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/10/2008) 5.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, dinlenme ve izlenme iddialarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5509) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008) 6.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, TOKİ konutlarının
denetimine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5510) (Başkanlığa geliş
tarihi: 24/10/2008) 7.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, iptal edilen yeşil kartlara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/5511) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008) 8.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin çiçek büfeleri
açma projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5512) (Başkanlığa
geliş tarihi: 24/10/2008) 9.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, işkence iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/5513) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008) 10.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadol’un, İzmir Aliağa’da bir
firmaya verilen madencilik iznine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/5514) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008) 11.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, TÜİK’in, açıklamış
olduğu yoksulluk sınırı istatistiklerine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/5515) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008) 12.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Başbakanlık baskı
işlerinin dışarıda yaptırılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/5516) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008) 13.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen’in, bazı belediyelerde
çalışan zabıtalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5517)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008) 14.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen’in, İran Cumhurbaşkanının
ziyaretine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5518) (Başkanlığa geliş
tarihi: 27/10/2008) 15.- Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, Amasya’da bir vakıf tarafından dağıtılan kömürün
kalitesinin düşüklüğüne ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5519)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008) 16.- Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, Şırnak ve İdil’de
meydana gelen olaylara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/5520)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008) 17.- Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, işkenceden yargılanan cezaevi personeline ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/5521) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008) 18.- Sivas
Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in, cezaevlerindeki
bazı uygulamalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/5522)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008) 19.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, maketten ev satışında yaşanan mağduriyetlere
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/5523) (Başkanlığa geliş
tarihi: 24/10/2008) 20.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun,
Edirne’li çiftçilerin bazı sorunlarına ilişkin Çevre
ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/5524) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008) 21.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın,
Bartın’daki orman köylülerinin sorunlarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5525) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008) 22.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Kelkit Havzası Kalkınma Birliğine aktarılan
ödeneğe ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5526) (Başkanlığa
geliş tarihi: 24/10/2008) 23.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Kelkit Havzası Kalkınma Birliğince
gerçekleştirilen etkinliklere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5527) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008) 24.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Arpaçay ilçesine bağlı
köylerin yol durumuna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5528)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008) 25.- Aydın
Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu’nun, yabancı uyruklu
kişilerle yapılan evliliklere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5529) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008) 26.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Özel Tim mensuplarının
Şırnak ve İdil’de yapılan basın açıklamalarına müdahalesine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5530) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008) 27.- Ankara
Milletvekili Tekin Bingöl’ün, Gökkuşağı Yolu Projesine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5531) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008) 28.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, Kırklareli Valisi hakkındaki iddialara ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5532) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008) 29.- Diyarbakır
Milletvekili Gültan Kışanak’ın,
Diyarbakır Lice ilçesinde bir kişinin öldürülmesine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5533) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008) 30.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars-Digor ilçesine
bağlı bazı köylerin yol durumuna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5534) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008) 31.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars-Kağızman ilçesine
bağlı bazı köylerin yol durumuna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5535) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008) 32.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Ağrı’nın Doğubeyazıt ilçesinde yaşanan olaylara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5536) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008) 33.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul’daki sel felaketine ve Alibeyköy deresinin ıslahına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/5537) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008) 34.- Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, Amasya Belediyesince sit alanında izinsiz
çalışma yapıldığı iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5538) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008) 35.- İzmir
Milletvekili Şenol Bal’ın, Ahlat’taki tarihi Selçuklu
mezarlarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/5539)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008) 36.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, kütüphanelerde internet bağlantısının
yaygınlaştırılmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5540) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008) 37.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, kütüphanelere ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5541) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008) 38.- Bursa Milletvekili
Kemal Demirel’in, müzelere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5542) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008) 39.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Balıkesir Kuva-yi Milliye Müzesinin
restorasyonuna ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5543) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008) 40.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, Fatih’te hakkında soruşturma açılan ve görev yeri
değiştirilen öğretmenlere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5544)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008) 41.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen’in, ortaöğretim felsefe
dersi öğretim programı ve kılavuzu taslağına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5545) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008) 42.- Uşak
Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, F klavye
kullanımına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5546)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008) 43.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, yeni gıda kanununa ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5547)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008) 44.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, yeni gıda üretimine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5548)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008) 45.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Antep fıstığı
üreticilerinin kuraklık kapsamı dışında bırakılmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5549)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008) 46.- Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, İzmir Tepecik
Eğitim ve Araştırma Hastanesindeki bebek ölümlerine ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5550) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008) 47.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, Beykoz Devlet
Hastanesinin tadilatına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5551)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008) 48.- Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın, sağlık evlerindeki ebe
sıkıntısına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5552) (Başkanlığa
geliş tarihi: 27/10/2008) 49.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Niksar Organize Sanayi Bölgesinin tamamlanmasına
ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/5553) (Başkanlığa
geliş tarihi: 24/10/2008) 50.- Uşak
Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, F klavyenin
zorunlu standart olarak uygulanmasına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5554) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008) 51.-Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Zile-Alaca ve Alaca-Sungurlu yollarının
tamamlanmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5555)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008) 52.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, THY çağrı merkezinin özel firmalara verilmesine ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5556) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008) 53.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, borç yükündeki
artışa ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5557) (Başkanlığa
geliş tarihi: 27/10/2008) 54.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, futbolun geliştirilmesine yönelik çalışmalara
ilişkin Devlet Bakanından (Murat Başesgioğlu) yazılı
soru önergesi (7/5558) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008) 55.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, Kepez 100. Yıl Spor
Kompleksine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5559) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008) 56.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, THY dış hat
seferlerinde bazı gazetelerin servis edilmediği iddiasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/5560) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2008) 57.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, Gemlik’te kurulması planlanan termik santrale
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5561) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22/10/2008) 58.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, İzmir’in şebeke suyundaki arsenik konusunda
müfettiş görevlendirilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5562) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/10/2008) 25 Kasım 2008 Salı Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 29
Milletvekilinin, orman köylülerinin ve ormancılık kooperatiflerinin sorunları
ile ormancılıktaki diğer sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/285)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19.11.2008) 2.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 30
Milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/286) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.11.2008) 3.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan ve 20 Milletvekilinin,
küresel krizin ülkemize etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/287) (Başkanlığa
geliş tarihi: 21.11.2008) 25 Kasım 2008 Salı BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 15.03 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı), Yaşar TÜZÜN
(Bilecik) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21’inci Birleşimini açıyorum. Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. IV.- OTURUM BAŞKANLARININ
KONUŞMALARI 1.- TBMM Başkan
Vekili Nevzat Pakdil’in, İstanbul Milletvekili Gündüz
Suphi Aktan’ın vefatı dolayısıyla merhuma Allah’tan
rahmet, Milliyetçi Hareket Partisine, milletvekillerine, milletimize, Dışişleri
Bakanlığı camiasına ve kederli ailesine baş sağlığı dileyen konuşması BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, geçen hafta
kaybetmiş olduğumuz İstanbul Milletvekilimiz Sayın Gündüz Aktan’ın
vefatı dolayısıyla ailesine, Milliyetçi Hareket Partisi camiasına, tüm
milletvekili arkadaşlarımıza, milletimize ve Dışişleri camiasına başsağlığı
dileklerimi iletiyorum. Ruhu şad olsun. Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı
söz vereceğim. Konuşma süreleri beşer dakikadır. Hükûmet
bu konuşmalara cevap verebilir. Hükûmetin cevap
süresi yirmi dakikadır. Gündem dışı ilk söz, 24 Kasım Öğretmenler Günü
münasebetiyle söz isteyen Bitlis Milletvekili Cemal Taşar’a
aittir. Sayın Taşar, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları 1.- Bitlis
Milletvekili Cemal Taşar’ın, 24 Kasım Öğretmenler
Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması CEMAL TAŞAR (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 24 Kasım Öğretmenler Günü münasebetiyle şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, mesleklerin en güzeli ve en
kutsalı olan öğretmenlik, insanlık medeniyeti kadar eskidir. Ünlü düşünür Diyojen, “Yeryüzünde öğretmenlikten daha onurlu bir meslek
tanımıyorum.” diyerek, öğretmenlik mesleğinin meslekler içerisindeki yerini çok
veciz bir ifadeyle ortaya koymuştur. Toplumların kültürleri, değerleri, birikimleri öğretmen
eliyle ileriki nesillere aktarılmış ve bu sayede insanlık gelişmiş, ilerlemiş
ve modernleşmiştir. Çağı yakalama ve daha ileri gitme adına çaba harcayan toplumların
öğretmenlik mesleğine ve öğretmenlerine gereken önemi ve değeri vermeleriyle
doğru orantılı olmuştur. Bu değer ise öğretmenlerin yetiştirilmesinden göreve
atanmasına, çalışma şartlarından çalışma sistemlerine kadar birçok alanda
gerekenin yapılmasıyla mümkündür. Değerli milletvekilleri, öğretmen, gücü nispetinde, erdemli
bir toplumun oluşmasına katkı sağlayabilir. Bu sebeple Hükûmetimiz,
öğretmenlerimizi, değişen ve gelişen toplumumuzun saygın bir üyesi hâline
getirme çabası ve misyonu içerisindedir. Geçmişte
yapılan ihmaller nedeniyle öğretmenlerimiz büyük sorun ve sıkıntılarla karşı
karşıya kalmışlardır. Bunun için iktidarımız, öğretmenlerimizin hayat
standartlarını yükseltmek, çalışma şartlarını daha iyi hâle getirmek için
olağanüstü çaba sarf etmiş, bu sebeple birçok projeyi de hayata geçirmiştir. Partimizin iktidara geldiği 2002 tarihinden bugüne kadar, Hükûmetimizin, değerli öğretmenlerimizle ilgili yaptığı
önemli hizmetlerden kısaca bahsetmek istiyorum: Öğretmenlerimizin özlük
haklarında ciddi iyileşmeler sağlanmıştır. Hazırlık ödeneği ve ek ders
ücretleri önemli ölçüde artırıldı. Öğretmenlik mesleğine kariyer basamakları
sistemi getirilerek öğretmen-uzman öğretmen-başöğretmen devri başladı. Bu
kademelerdeki öğretmenlerimizin maaşlarını artırmak suretiyle kısmi de olsa ek
bir iyileşme yapılmış oldu. Bu kademelendirme öğretmenlik mesleğinin daha da
gelişmesine katkı sağlamıştır. Öğretmenlerimizin atama ve tayin kuyruklarından
kurtarılması, atama ve tayinlerin artık öğretmenliğin onuruna yakışır hâle
getirilmesi yine bu iktidar dönemine nasip olmuştur. Objektif kriterlere bağlanarak İnternet ortamında yapılan öğretmen
tayinlerinin dengeli bir şekilde yurt içine de yayılması sağlanmıştır. Bilim ve
teknolojiyi eğitim-öğretimde daha etkin kullanmak amacıyla okullarımız
bilgisayarlarla donatıldı. Ayrıca tüm okullarımızın bilgisayar ve fen laboratuvarları kurulumu devam etmektedir. Öğretim
programları öğrenci merkezli ve aktif öğrenmeyi sağlayacak şekilde yenilenerek
uygulamaya başlandı. Başarılı öğretmenlere okulda yöneticilik yolu açıldı. Bu
listeyi uzatmak mümkün ancak zamanımız buna da müsait değildir. Elbette ki
fedakâr öğretmenlerimizin hak ettiği yere gelmesi için daha çok çalışmamızın
gerektiği bilincindeyiz. Değerli milletvekilleri, Mustafa Kemal Atatürk’ün
“Geleceğin güvencesi eğitime, eğitim ise öğretmene dayalıdır.” sözünden
hareketle, eğitim için ve kıymetli öğretmenlerimiz için ne yaparsak, ne kadar
çok şey yaparsak yine de az olduğunun bilincindeyiz çünkü eğitime yapılan
yatırım ülkemizin geleceğine yapılan yatırımdır. Bu nedenle, hükûmetlerimiz döneminde en büyük bütçe Millî Eğitim
Bakanlığına ayrılmıştır, en fazla personel de yine Millî Eğitim Bakanlığına
ayrılmıştır. Sözlerime son verirken, öğretmenlik mesleğini icra eden ve
gencecik dimağlara sevgi ve bilgi tohumları ekerek aydınlık bir gelecek kuran
değerli öğretmenlerimizin ve tüm eğitim camiamızın Öğretmenler Günü’nü yürekten
kutluyor, ayrıca Hakk’ın rahmetine kavuşmuş olan öğretmenlerimize de Allah’tan
rahmet diliyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, tabii ki Öğretmenler
Günü münasebetiyle söz isteyen pek çok arkadaşımız var ama onların hepsine
kürsüden söz verme imkânı bulamadık ama konunun ehemmiyetine binaen bu
arkadaşlarımıza yerinden söz imkânı vereceğim. Sayın Koçal, buyurun efendim. VI.- AÇIKLAMALAR 1.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın,
24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. 24 Kasım
Öğretmenler Günü nedeniyle biz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak tüm
öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutluyoruz. Başta Başöğretmen Atatürk
olmak üzere, eğitime katkı veren, görevi başında şehit olan öğretmenlerimizi
saygıyla anıyoruz. Bu onurlu görevi sürdüren öğretmenlerimize sağlık ve
başarılar diliyoruz. Bütün meslek
grupları içerisinde saygınlığı en çok hak eden mesleklerden biri hiç kuşkusuz
kutsal öğretmenlik mesleğidir. Kendilerinden hak ettikleri saygınlık bile
esirgenen öğretmenlerimizin bayramlarını çok buruk kutladıklarının farkındayız.
Çağdaş ve uygar toplumların rehberi, eğitimin temel taşları olan
öğretmenlerimizin sosyal ve ekonomik sorunlarının çözümlendiği bir Türkiye
hepimizin özlemidir. Atatürk devrimlerinin yılmaz savunucusu, demokrasiyi ve
cumhuriyet kazanımlarını iyice özümsemiş, laik ve çağdaş eğitimi ayakta tutma
mücadelesi veren eğitim emekçilerimizin grevli, toplu sözleşmeli sendika
hakkına kavuşmaları kaçınılmazdır. Bu mücadelede Cumhuriyet Halk Partisi
üzerine düşen görev ve sorumluluğun bilincindedir. Bu dönemde emekli olan arkadaşlarımıza sağlık ve
esenlikler, yeni göreve başlayanlara başarılar diliyoruz. Ülkemizin ve
geleceğimizin sahibi ve mimarı olan sevgili öğretmenlerimizin senede bir gün
değil her gün hatırlanması gerektiğine inanıyor, hepsine saygı ve sevgilerimizi
sunuyoruz. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Koçal. Sayın Şandır, buyurun efendim. 2.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, 24 Kasım Öğretmenler
Günü’ne ilişkin açıklaması MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çok teşekkür ediyorum efendim. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak öğretmenlerimizin
24 Kasım Öğretmenler Günü’nü yürekten kutluyoruz. Tüm öğretmenlerimizin
ellerinden öpüyorum, onlara sağlık ve başarılar diliyorum. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, öğretmenlerimizi
geleceğin mimarı olarak görüyoruz. Kendi kimliğimizle kendi topraklarımızda
egemen ve bağımsız yaşamanın yegâne garantisi öğretmenlerimizin yetiştirdiği
nesillerimizdir. Dolayısıyla, öğretmenlerimiz her türlü takdirin üzerindedir ve
onların sorunları her türlü hesabın dışında tutulmalı ve mutlak onurlu,
sağlıklı bir yaşamın şartları öğretmenlerimiz için temin edilmelidir.
Öğretmelerimiz ve tüm eğitim camiasının, eğitim kurumlarında çalışan
insanlarımız dâhil, çocuklarımızı, geleceğimizi, neslimizi emanet ettiğimiz bu
kurumun tüm çalışanlarının özlük haklarının iyileştirilmesini, yaşam
koşullarının iyileştirilmesini ve gerçekten, öğretmen olmanın onurunun
yaşatılmasını Milliyetçi Hareket Partisi olarak talep ediyoruz, önemsiyoruz ve
kendi iktidarımızda da taahhüt ediyoruz. Tüm öğretmenlere, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak
tekrar saygılar sunuyor, ahirete intikal etmiş
olanlara rahmetler diliyoruz, tüm öğretmenlerimize tekrar saygılar, sevgiler
sunuyoruz efendim. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şandır. Sayın Halis, buyurun. 3.- Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halis’in, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin
açıklaması ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Ben de Türkiye’de Öğretmenler
Günü’nü kutluyorum. Ancak, her ne kadar biz öğretmenlere övgü düzsek de ne
yazık ki Türkiye’de öğretmenlerin yaşam koşullarının çok kötü olduğunu, daha
dün, evvelsi gün yapılan istatistikler ve gazete haberlerinden anlamak çok
mümkün. Öğretmenlerimizin yüzde 80’ine yakını asıl meslek olan öğretmenliğinin
dışında farklı işler yaparak ekonomik geçimini sağlamak durumunda kalmışlardır.
Tabii, bu da ister istemez öğretmenlere düzmek istediğimiz övgüleri boşa
çıkaracak bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Tabii, her şeyden önce, öğretmenler düşünce ve örgütlenme
özgürlüğü itibarıyla ciddi bir zorluk çekmektedirler. Her ne kadar öğretmenleri
düşünce ve örgütlenme özgürlüğü temelinde sarmalayan, kucaklayan sendikalar
varsa da bu sendikal çalışmalar önünde de çok ciddi engeller vardır ve yine,
öğretmenlerin atamaları önünde ciddi engeller vardır. En önemlisi de eş
atamalarında birbirlerinin yanına gelemeyen, uzunca yıllar ayrı kalan eşlerin
durumu acı bir durumdur. Yine, öğretmenlerin kariyer basamaklarına ayrılması,
aynı işi yapan aynı kişilerin, aynı çatı altında farklı maaş almaları, ne yazık
ki Anayasa’nın eşitlik ilkesine de denk düşmeyen bir durumdur. Biz, bu Meclisten, bundan böyle öğretmenlerin yaşam
koşullarını daha iyi bir noktaya getirebilecek çalışmalar bekliyoruz ve
hepinize saygılar sunuyorum. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Halis. Sayın Ergin… 4.- Hatay
Milletvekili Sadullah Ergin’in, 24 Kasım Öğretmenler
Günü’ne ilişkin açıklaması SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Ben de 24 Kasım Öğretmenler Günü’müzü kutluyorum. Bu Genel
Kurulda bulunan tüm milletvekili arkadaşlarımız ve bizler öğretmenlerimizin
eseri olarak buralardayız. Her türlü siyasi mülahaza dışında, tüm
öğretmenlerimizi AK PARTİ Grubu adına saygı ve minnetle yâd ediyor, anıyorum. Öğretmenlerimizin çalışma şartlarının iyileştirilmesi
noktasında bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da grubumuz her türlü katkıyı
vermeye devam edecektir. Tüm öğretmelerimizi tekrar saygıyla, minnetle anıyorum
efendim. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ergin. Evet, bu vesileyle bizler de tüm öğretmenlerimizin
Öğretmenler Günü’nü kutluyoruz. Ebediyete intikal etmiş olanlara Allah’tan
rahmet diliyoruz. Kendilerinin önünde bir kez daha saygıyla eğiliyoruz. Gündem dışı ikinci söz, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete
Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü münasebetiyle söz isteyen Konya
Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu’na aittir. Sayın Türkmenoğlu, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam) A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları (Devam) 2.- Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu’nun, 25 Kasım
Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ne ilişkin
gündem dışı konuşması AYŞE TÜRKMENOĞLU
(Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 25 Kasım Kadına Yönelik
Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü nedeniyle gündem dışı söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlarım. Değerli
milletvekilleri, bildiğiniz gibi 25 Kasım tüm dünyada kadınlara karşı şiddetin
kınandığı ve protesto edildiği bir gündür. Bütün dünya bugün dolayısıyla kadına
yönelik şiddeti şu ya da bu şekilde yeniden, bir kez daha gözler önüne
sermekte, gündeme getirmekte ve çözüm yolları bulmaya çalışmaktadır. Hayatın tüm
alanlarına nüfuz eden şiddet, sadece kadınlarda değil, bu şiddete tanık olan
çocuklarda, şiddeti uygulayanlarda, kısaca toplumun tümünde onarılmaz yaralar
açmaktadır. Değerli
milletvekilleri, toplumumuzda kadına yönelik şiddet ve töre cinayetleri tüm
çabalara rağmen ne yazık ki hâlen devam etmekte, 21’inci yüzyıla girmiş
olmamıza rağmen şiddetin çeşitleri ve boyutları da devam etmektedir. Gün
geçmiyor ki bir yazılı veya görsel medya kuruluşunda, kadınlara karşı uygulanan
değişik şiddet eylemleri yer almasın, kadınların gerek maddi -cismani ve
bedenine- gerekse manevi olarak maruz kaldıkları şiddet, görüntülere
takılmasın, rastlanmasın. Kadının bedenen erkeğe göre daha zayıf bir yapıda olmasından
dolayı da hem nitelik ve hem de nicelik olarak daha yoğun yaşadığı şiddet,
bakın Birleşmiş Milletlerin kadınlara karşı şiddetin tasfiye edilmesine dair
bildirisinde nasıl tanımlanmıştır: “Şiddet, ister kamusal ister özel yaşamda
meydana gelsin, kadınlara fiziksel, cinsel veya psikolojik acı ve ıstırap veren
veya verebilecek olan cinsiyete dayanan bir eylem veya bu tür eylemlerle tehdit
etme, zorlama veya keyfî olarak özgürlükten yoksun bırakmadır.” Türkiye’de aile
mensuplarının kadınlara uyguladığı şiddet, sözlü, psikolojik şiddet yoluyla
kadınları ekonomik ihtiyaçlardan yoksun bırakmaktan dayağa kadar ve töre
cinayetlerine kadar devam etmektedir. Birçok şiddet eylemi, töre cinayetleri, küçük yaşta
evlilik, berdel ve beşik kertmesi de dâhil zorla evlendirme gibi geleneksel uygulamalardan
da kaynaklanmaktadır. İntihar etmiş gibi görünen bazı kadınlar aslında aile
mensupları tarafından öldürülmüş ya da intihar etmeye mecbur bırakılmıştır. Erkekler de aile içi şiddete maruz kalabilir ama
kurbanların çok büyük çoğunluğu kadınlardır. Tahminlere göre tüm dünyada 3
kadından 1’i yaşam süresi içinde bir kez de olsa dövülmekte ve diğer yollarla
taciz edilmektedir. Tacizi yapan kişi ise genellikle kendi ailesinden biri ya
da tanıdığı bir kişidir. Öldürülen kadınların yüzde 40’ı ile 70’i yakın ilişki
içinde bulundukları kişiler tarafından öldürülmektedir. Türkiye’de yapılan bir
dizi küçük ölçekli araştırma kadınlara yönelik şiddetin daha da fazla ileri
gitmiş olabileceğini söylemektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde kadın-erkek
eşitliğini sağlamaya dönük çabalar her geçen gün artmaktadır. Özellikle son
yıllarda sosyal taraflar ve yüce Meclisimizin saygıdeğer üyeleri sayesinde
kadın-erkek eşitliğinin sağlanması yolunda kadın-erkek eşitliğinin yasal anlamda
eşitlikli bir güvenceye kavuşması ve Medeni Kanun, Ailenin Korunmasına Dair
Kanun, aile mahkemelerinin kurulması, İş Kanunu ve töre cinayetleriyle
mücadelede en ağır hükümlerin yer aldığı yeni Türk Ceza Kanunu gibi
değişiklikler Meclisimizin yüz akıyla yaptığı değişikliklerdir. Ancak tüm
ülkelerde olduğu gibi kadınlar yasal anlamda eşit haklara sahip olsalar da
bunların hayata geçirilmesinde hâlâ sorunlar yaşanmaktadır. Bu anlamda, kadına karşı şiddetin sona erdirilmesi amacıyla
kadından sorumlu Devlet Bakanlığımız ve Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü
tarafından birçok olumlu çalışmaya imza atılmıştır. 2007 yılında
başlatılan Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Yaygınlaştırılması Projesi kapsamında
kadına yönelik şiddetle mücadelede kamu yetkililerinin duyarlılığının artırılması
sağlanmıştır. Kadın
konukevlerine yönelik hizmet sunum ve modellerinin geliştirilmesi amacıyla,
ilgili kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler, medya ve sivil toplum
kuruluşları temsilcilerinin katılımlarıyla çalışmalar gerçekleştirilmektedir. 25 Kasım Kadına
Karşı Şiddetin Ortadan Kaldırılması Günü münasebetiyle Birleşmiş Milletler
Nüfus Fonu’yla birlikte yürütülen Kadına Yönelik Şiddete Son Kampanyası, kamu
kurumları, yerel yönetimler, sivil toplum ve özel sektörün iş birliğiyle devam
etmektedir. Yine, Kadına
Yönelik Şiddetin Önlenmesinde Polisin Rolü ve Uygulanacak Prosedürler Eğitim
Projesi’yle, şiddet mağduru kadınlar için ilk adım başvuru yerleri olan dokuz
yüz yirmi bir polis merkezi ve iki yüz yetmiş altı karakolda çalışan yaklaşık
40 binin üzerindeki polisimize konuyla ilgili eğitim verilmiştir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun,
konuşmanızı tamamlayınız Sayın Türkmenoğlu. AYŞE TÜRKMENOĞLU
(Devamla) – Teşekkür ediyorum. Bu kapsamda
emniyet mensuplarımızın, kadına karşı şiddet, aile içi şiddet ve toplumsal
cinsiyet eşitliği, şiddet mağdurlarına yaklaşım tarzı gibi konularda farkındalık ve duyarlılığının artırılmasının sağlanıyor
olması da şiddetle mücadele zincirinin önemli bir halkasını oluşturmuştur. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemizde gerçekleştirilen ileri düzeyde kanuni
düzenlemelerin yaşama geçirilmesi hâlinde ülkemizdeki kadınların yaşadığı
birçok sorun çözümlenecektir. Kadınlarımızın eşit hak ve fırsatlara
ulaşabilmesi için toplumun bütün alanlarına eşit bireyler olarak katılmaları
temel şarttır. Ben, tüm dünyada
ve ülkemizde kadına karşı şiddetin son bulması temennisiyle sözlerime son
veriyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve DTP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Türkmenoğlu. Sayın Ata,
buyurun. VI.- AÇIKLAMALAR (Devam) 5.- Batman Milletvekili Ayla Akat
Ata’nın, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve
Dayanışma Günü’ne ilişkin açıklaması AYLA AKAT ATA
(Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. 25 Kasım Kadına
Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma ve Mücadele Günü’nde, Parlamentomuzda konuşmak
istedik, söz hakkı almak istedik ama AKP Grubuna verildi bu söz hakkı; biz de
buradan DTP Grubu olarak kadına yönelik şiddeti kabul etmediğimizi bir kez daha
belirtmek istiyoruz ve bu noktada, yasama meclisi olan yüce Meclisimizde kadına
yönelik politikaların geliştirilmesi ve iyileştirilmesi, kadına yönelik pozitif
ayrımcılık ilkesinin uygulanması ve bu çerçevede yasal düzenlemelerin
yapılmasını temenni ediyoruz. Ne yazık ki, bugün, kadın evde, iş yerinde, sokakta ve cezaevinde
işkenceye maruz kalmakta, baskı ve zor görmekte. Biz, bir kız kardeş olarak,
kız çocuk olarak, abla ve eş olarak, anne olarak toplumun yarısı olan
kadınların özgürlük iddiasından asla vazgeçmeyeceklerini ve gerek cinsel gerek
ulusal gerekse sınıfsal sömürüye karşı her zaman için özgürlük mücadelesi
içerisinde olacaklarını ama özgürlük ve eşitlik mücadelesinin toplumun diğer
bir kesimi olan erkeğin de değişim ve dönüşümünden geçtiğini bir kez daha
belirtmek istiyoruz. O yüzden, bir bütün olarak, temennimiz ve umudumuz odur ki,
toplumun değişim ve dönüşüm gücünün en aktif ve dinamik üyesi olan kadınlar bu
dönüşüm ve değişimi kendi içinde başlatacaklar ve bugün için Parlamentomuza
belki sadece Siyasi Partiler Kanunu’nda değişiklikle -kotanın girmesi ve
değişikliği- ve yine kadın-erkek eşitliği komisyonu dolayısıyla grubumuz
tarafından verilen yasa tasarıları var. Bu noktada da tüm siyasi parti grupları içerisindeki kadınların,
kadın milletvekillerimizin de desteğini talep ediyoruz. Kadına yönelik
her türlü ayrımcılığa “hayır” dediğimizi ve şiddetin son bulması temennimizle,
bu mücadele gününde DTP Grubu adına düşüncelerimizi ifade ediyoruz. Teşekkürler Sayın
Başkan. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Ata. Gündem dışı
üçüncü söz, Edirne’nin düşman işgalinden kurtuluşunun 86’ncı yıl dönümü
münasebetiyle söz isteyen Edirne Milletvekili Necdet Budak’a aittir. Sayın Budak,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam) A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları (Devam) 3.- Edirne Milletvekili Necdet Budak’ın, Edirne’nin düşman
işgalinden kurtuluşunun 86’ncı yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması NECDET BUDAK
(Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Edirne’nin 86’ncı kurtuluş
yıl dönümü nedeniyle gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Edirne, 1361 ile
1453 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu’na doksan iki yıl başkentlik yapmış
serhat şehrimizdir. Bu parlak dönemin ardından Edirne, 1829 ve 1878 yıllarında
Rus, 1913 yılında Bulgar ve 1920’de de Yunan işgaline uğramıştır. 25 Kasım
1922’de de vatan topraklarına katılmıştır. Edirne, geçmişte,
Meriç’teki Edirne Limanı ile Enez Limanı arasında önemli bir ticaret merkezi
olmuştur. 1700’lü yıllarda İstanbul, Paris ve Napoli’den sonra Avrupa’nın
dördüncü büyük şehri idi. Bugün ise, Osmanlı eserleri bakımından İstanbul ve
Bursa’dan sonra üçüncü şehrimiz olup, âdeta açık hava müzesidir. Değerli milletvekilleri, tarihçiler der ki: “Osmanlı
tarihinde Edirne’nin adının geçtiği yerler silinse Osmanlı tarihi kalbura
döner.” Tarih yazan liderlerin çıktığı, yetiştiği Edirne, ne yazık ki, tarım,
su, enerji, kültür ve turizm alanlarındaki potansiyellerine rağmen, AK PARTİ
İktidarı dönemlerine kadar gerekli yatırım ve hizmetleri alamamıştır. Ancak, bilinmelidir ki, Edirne, Mimar Sinan’ın ustalık eseri
Selimiye Camii, Avrupa Müze Ödülü alan Sağlık Müzesi, Eski Cami, Üç Şerefeli
Cami ve Muradiye Camii gibi Osmanlı döneminden kalan birçok tarihî camileriyle,
Edirne Sarayı’yla, zorlu Balkan Savaşlarında kullanılan tabyalarla, Şükrü Paşa
Anıtı’yla, Balkan Savaşı Müzesi’yle, dünyanın tarihi en uzun taş köprüsü
Uzunköprü’sü ve diğer taş köprüleriyle, Ekmekçizade
ve Rüstempaşa Kervansaraylarıyla, Adalet Kasrı’yla,
altı yüz kırk sekiz yıllık tarihiyle, dünyanın en eski spor organizasyonu
Kırkpınar yağlı güreş etkinlikleriyle, antik Enez ilçesiyle kültür, tarih ve
medeniyetler şehridir. Edirne, Meriç, Arda, Tunca ve Ergene Nehirleriyle, yapımı
hızla devam eden Hamzadere, Çakmak Barajları ve
göletlerle bir sular şehridir aynı zamanda. Edirne, iki demir yolu ve dört sınır kapısıyla, Enez’deki
limanıyla, tarıma dayalı sanayisiyle, İzmir, Yunanistan, Bulgaristan ve
İstanbul arasındaki kavşakta yer almasıyla ticaret şehridir. Edirne, ekonomi ve istihdamının yüzde 50’sinin tarıma
dayalı ve Türkiye’nin en verimli tarım arazilerine sahip olmasıyla, Türkiye
pirinç üretiminin yarısını, ayçiçeği üretiminin de dörtte 1’ini karşılamasıyla,
hayvan hastalıklarından ari bir bölgede bulunmasıyla,
balıkçılık potansiyeliyle tarım şehridir. Edirne, kendini temizleme özelliğine sahip Saros Körfezi’yle, tarihî ve kültürel eserleriyle, üç
semavi dinin kutsal mekânlarıyla, kültür ve turizmde marka kentler içerisinde
yer almasıyla, Gala Gölü Millî Parkı’yla turizm şehridir. Edirne, Türkiye'nin en önemli doğal gaz ve linyit
yataklarına sahip bir bölgede bulunmasıyla, güneş ve rüzgâra dayalı enerji
potansiyeliyle, Hazar doğal gazını Avrupa’ya taşıyan boru hattının geçiş
noktasında olmasıyla enerji şehridir. Değerli milletvekilleri, ekonomi, enerji, gıda ve su
krizinin yaşandığı günümüzde, Edirne 2003-2008 yılları arasında su projeleri
için cumhuriyet tarihinde en yüksek yatırımları almıştır. Bu anlamda yapımına
devam edilen Hamzadere ve Çakmak Barajlarının
tamamlanmasıyla bölgede 1 milyon dönüm arazi sulanabilecek ve Türkiye, pirinç
ve yağlı tohumlar ithalatında dışarıya bağımlılıktan kurtulacaktır. Bölgenin hayvan hastalıklarından ari
bölge ilan edilmesiyle kısa sürede Türkiye'nin hayvansal ürünler ihracat üssü
ve damızlık merkezi olacaktır. Saros Körfezi ile ilgili planlama çalışmaları ve şu anda ödenek tahsis
edilen Edirne Sarayı başta olmak üzere çeşitli vakıf ve tarihî eserlerin restorasyonu ile ülkemizin turizm gelirlerine önemli katkıda
bulunacaktır. Yine Edirne’de ve Saros
Körfezi’nde doğal gaz ve petrol arama çalışmalarının yapılması ve bölgede
yenilenebilir enerji kaynaklarına olan yatırımların teşvik edilmesiyle en
azından bölge de enerji bakımından kendi kendine yeter hâle gelebilecektir. Değerli milletvekilleri, bütün bu saydıklarımdaki amacım,
dünyada yaşanan ve ülkemizde de hissedilen ekonomik kriz nedeniyle, sahip
olduğu potansiyelle krizin bölgesel ölçekte çözüm yeri olacak Türkiye'nin
aydınlık yüzü Edirne’ye dikkatinizi çekmektir. Bu vesileyle Edirne’mizin kurtuluş gününü kutluyor, ayrıca
Öğretmenler Günü’nü kutluyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Sayın Uslu… VI.- AÇIKLAMALAR (Devam) 6.- Edirne Milletvekili Cemaleddin
Uslu’nun, Edirne’nin düşman işgalinden kurtuluşunun
86’ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması CEMALEDDİN USLU
(Edirne) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Serhat şehrimiz
Edirne’mizin düşman işgalinden kurtuluşunun 86’ncı yılını idrak ettiğimiz
bugün, bu cennet vatanı bizlere büyük mücadeleler sonucu bırakan başta
cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak
üzere, bu vatan için canını ve malını veren kahraman ecdadımızı rahmet ve
minnetle anıyorum. Ülkelerin
sınırlarının yeniden çizildiği, tarihin yeniden şekillendiği bugünlerde,
tarihin başladığı bu topraklarda, kurtuluşumuzun ve kuruluşumuzun ne denli zor
şartlar altında gerçekleştirildiğinin bilincine varmış yeni nesillerin
yetişmesi dileklerimle, Edirne’mizin bizim oluşunda ve yeniden kurtuluşunda
emeği olan ecdadımızı bir kez daha rahmet ve şükranla yad
ediyor, bütün Edirnelilerin kurtuluş bayramını tebrik ediyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Uslu. Bu vesileyle biz
de Edirneli tüm vatandaşlarımızın kurtuluş gününü tebrik ediyor ve bir daha
böyle bir felakete uğramamasını Cenabıhakk’tan niyaz
ediyorum. Sayın
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz. Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır. Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum: VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya
ve 29 milletvekilinin, orman köylülerinin ve ormancılık kooperatiflerinin
sorunları ile ormancılıktaki diğer sorunların araştırılarak alınması ge-reken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/285) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Türkiye’de
yaklaşık 7 bin 282'si orman içi, 4 bin 630'u orman bitişiği köyü olmak üzere
toplam 19 bin orman köyünde, 7 milyon civarında bir nüfus yaşamakta olup, bu
oran toplam nüfusun yüzde 11'ini teşkil etmektedir. Orman köylerinin altyapı,
sağlık ve eğitim imkânları toplumun diğer kesimlerine nazaran oldukça düşük ve
yetersiz durumdadır. Bu nedenledir ki, birçok orman köylüsü devletin sağlamış
olduğu imkânlar ölçüsünde ve devletin koruması altında geçimini ormandan
sağlamaya çalışmaktadır. Orman köylülerinin yaşadığı yörelerin ana doğal
kaynağı durumundaki ormanların ve kaynakların yüzde 99'unun üzerindeki kısmı
devlet mülkiyetinde olup koruma, yönetim ve faydalanmanın düzenlenmesi yine
devlet tarafından yürütülmektedir. Anayasamızda
ormanlar ve orman köylüsü için 169. ve 170. maddeler düzenlenmiş ve 170. madde
ile orman köylüsünün korunması amaçlanmıştır. 2008 tarihi
itibariyle, Türkiye Ormancılık Kooperatifleri Merkez Birliği (OR-KOOP)
tabanında 28 birliğe bağlı 2 bin 340 ortak kooperatif ve 284 bin 613 orman
köylüsü yer almaktadır. Bu kooperatifler Türkiye çapında diğer ormancılık
faaliyetleri yanında, orman ürünlerinin kesme, sürütme, taşıma işlerinin
yaklaşık yüzde 70'ini gerçekleştirmektedir. Türkiye’de orman
köylüleri, ormancılık kooperatifleri ve Türkiye ormancılığına ilişkin sorunlar
her geçen gün büyümekte ve bu sorunların çözüme kavuşturulması için gerekli
adımların bir an önce atılması gerekmektedir. Orman ürünlerinin üretim sürecindeki kesme, sürütme,
taşıma, yükleme ve istif ücretleri ve buna paralel olarak ağaçlandırma
işlerindeki birim ücretleri, "Vahidi Fiyat" (Birim Fiyat) sistemi
olarak adlandırılan bir yöntemle belirlenmekte iken, 288 sayılı tebliğin
yeniden düzenlenmesi sonucunda, "Üretim birim maliyetlerinin, bütçe imkanları ve piyasa koşulları göz önüne alınarak tespit
edilmesi" ifadesine dayandırılarak, hiçbir bilimsel dayanağı olmayan
tamamen keyfî bir yöntem uygulanmaya başlanmış, bu durum karşısında, orman
köylümüz ve onların adına hareket eden kooperatiflerimiz ve üst kuruluşları,
çoğu kez yetersiz olan bu fiyatları kabul ederek çalıştırılmaya
zorlanmışlardır. Aksi takdirde orman köylüsü işsiz ve tek gelir kaynaklarından
mahrum olma riskiyle karşı karşıya kalmaktadır. Bölgeler arasında orman işletme
üretim birim fiyatlarının farklılık göstermesi de bir ayrımcılık olarak dile
getirilmektedir. Ormancılık işlerinin sürekli olmaması, yıl içinde çalışılan
sürenin çok kısa olması ve elde ettikleri gelirlerin de hem geçimlerini idame
ettirmeye hem de sosyal güvenlik mevzuatı çerçevesinde 12 ay prim ödemeyi
karşılayacak düzeyde olmaması, ormandan geçimini sağlayan orman köylüleri için
büyük bir sorun teşkil etmektedir. Bu olumsuzluğun giderilmesi ancak devletin imkanları ile çözümlenebileceğinden, orman köylüsünün sosyal
güvenliğinin güvence altına alınabilmesine yönelik yeni çalışmalar yapılması
gerekmektedir. Orman köylüleri ve kooperatiflerine Avrupa Birliği uyum
sürecinde tanınacak hak ve yükümlülükleriyle ilgili çalışmalara hâlâ
başlanılmamıştır. Orman Kanununun 40. maddesinde, “Orman
kuruluşlarınca yaptırılacak olan ağaçlandırma çalışmaları; işyerinin ve iş
yerinde çalışacakların, hangi mülki hudut ve orman teşkilatı hudutları
içerisinde kaldığına bakılmaksızın, öncelikle iş yerinde veya civarındaki orman
köylerini kalkındırma kooperatiflerine ve işyerindeki köylülere veya işyeri
civarındaki orman işlerinde çalışan köylülere iş yerine olan mesafeleri ile iş
güçleri dikkate alınarak gördürülür” denilmesine rağmen, maalesef uygulamada
orman köylülerine ve kooperatiflerine öncelik tanınmayarak ihale yöntemi
uygulanmaktadır. Bunun sonucunda; orman köyünde kurulu olan kooperatif
ihaleyi kazanamadığında, köyündeki veya yakın civardaki işi başkaları yapmakta
bu da huzursuzluklara neden olmaktadır. Bu konuda gerekli hukuki önlemlerin
alınması, orman köylüsü için önem arz etmektedir. Yine orman içi ağaçlandırma
çalışmalarında kooperatife yönelik eğitim, proje yardımı ve destekler
sağlanmalıdır. Milî Parklar ve diğer korunan alanlar içerisinde veya civarında
yaşayan yerel halkın bu sahalardaki gelir getirici faaliyetlere katılımlarının
güçlendirilmesine yönelik yaklaşımlar belirlenmeli, korunan alanlarda ciddi
gelir kaybına uğrayan yerel topluluklara, kırsal kalkınma destek çalışmalarında
gerekli önceliklerin sağlanması gerekmektedir. Millî Parklar, Tabiat Parkları
ve orman içi dinlenme yerlerinin işletilmesi ve yönetilmesinde katılımcı bir
yaklaşımla, Orman Kalkındırma Kooperatiflerinin söz sahibi olması için
yapılacak bir yasal düzenleme, yoksul olan orman köylüsüne sosyal ve ekonomik
katkı sağlayacaktır. Kırsal fakirliğe çözüm bulmak, ormanlarımıza yapılan
baskıyı azaltmak ve orman-köy ilişkilerini düzenlemek amacıyla kurulan OR-KÖY
Genel Müdürlüğü maalesef kendinden beklenen faydayı yeterince
sağlayamamaktadır. Bu durumun temel nedeni ise kısaca finansal sorunlardır. Ayrıca mevcut yasalar ile yasaların uygulanması ile ilgili
yönetmelikler, tebliğler, tamimlerde karşılaşılan sorunlar ve çözüm yolları
tespit edilmeli, öncelikle orman ürünleri üretim sürecindeki kesme, sürütme,
taşıma, yükleme ve istif ücretleri ve buna paralel olarak ağaçlandırma
işlerindeki birim ücretlerin belirlenmesi yönteminin mutlak surette bilimsel
esaslara dayandırılması ve fiyatların tespitinde orman köylüsünün temsilcisi
olan OR-KOOP'un çalışmalara katılması sağlanmalıdır. Orman köylüsüne "Kabuk Böceği" mücadelesi
yapılması karşılığında prim verileceği defalarca dile getirilmiş, fakat verilen
bu sözlerden de hiç bir sonuç alınamamıştır. 6831 sayılı Orman Kanunu’nda, köy nüfusuna kayıtlı, köyde
devamlı oturan hak sahiplerine zati yapacak ve yakacak verilmesi belirtilmiş,
fakat köylerin ikiye ayrılması, birkaç köyün birleşmesi sonucu yeni isim
altında köyler oluşturulmuştur. Bu durum birleşmeyle veya ayrılmayla beraber
yeni sorunları beraberinde getirmiş, köylümüz nüfus cüzdanı ile yeni köyün
isminin uyuşmaması nedeniyle mağdur duruma düşerek, zati yapacak ve yakacak
tespitlerinde hak mağduriyetine uğramıştır. Yukarıda kısaca bahsedilen sorunlar, orman köylüleri,
ormancılık kooperatifleri ve Türkiye ormancılığına ilişkin sorunlardan
bazılarıdır. Orman köylüleri, ormancılık kooperatifleri ve Türkiye
ormancılığına ilişkin sorunların araştırılması ve çözüm önerilerinin tespit
edilmesi amacıyla, Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün
104. ve 105. maddeleri gereğince "Meclis Araştırması" açılmasını
saygılarımızla arz ve teklif ederiz. 1) Muhammet
Rıza Yalçınkaya (Bartın)
2) Hüseyin
Ünsal (Amasya) 3) Ahmet
Küçük (Çanakkale)
4) Sacid Yıldız (İstanbul) 5) Rasim
Çakır (Edirne)
6) Kemal
Demirel (Bursa)
7) Ensar Öğüt (Ardahan)
8) Tayfur
Süner (Antalya)
9) Osman
Kaptan (Antalya)
10) Erol
Tınastepe (Erzincan) 11) Atila Emek (Antalya)
12) Bülent
Baratalı (İzmir) 13) Tansel
Barış (Kırklareli)
14) Turgut
Dibek (Kırklareli)
15) Abdulaziz Yazar (Hatay)
16) Ali
Arslan (Muğla)
17) Faik
Öztrak (Tekirdağ)
18) Nevingaye Erbatur (Adana) 19) Ali
Rıza Öztürk (Mersin)
20) Şevket
Köse (Adıyaman)
21) Hulusi
Güvel (Adana)
22) Tekin
Bingöl (Ankara)
23) Mevlüt Coşkuner (Isparta) 24) Ahmet
Ersin (İzmir)
25) Ramazan
Kerim Özkan (Burdur) 26) Mehmet
Ali Özpolat (İstanbul)
27) Hikmet
Erenkaya (Kocaeli)
28) Gürol
Ergin (Muğla)
29) Ali
İhsan Köktürk (Zonguldak)
30) Gökhan
Durgun (Hatay) 2.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya
ve 30 milletvekilinin, üniversite öğrencile-rinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/286) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Ülkemizde büyük
zorluklar neticesinde üniversiteye yerleşmeye hak kazanan öğrencilerimiz,
üniversiteye girebilmek için vermiş oldukları mücadelelerinin bittiğini
zannederek, eğitimlerini rahat bir şekilde sürdüreceklerini düşünürken,
maalesef önlerine yeni birçok sorunlar çıkmakta ve bu sorunları aşabilme
mücadelesinde tek başına kalarak eğitimlerini sürdürmeye çalışmaktadırlar. Yıllarca ailesi
ile birlikte yaşayarak bin bir zorlukla yükseköğrenime devam hakkı kazanan
öğrenciler, daha önce hiç görmedikleri şehirlere tek başına gitmekte ve
buralarda kendilerini bir anda yalnız hissetmeye başlayarak, maddi ve manevi
zorluklar içerisinde, hem eğitimle hem de yaşamla mücadele etmeye
çalışmaktadırlar. Yaşadığı şehrin
dışındaki bir üniversiteye giden öğrencinin, üniversiteye ilk adım maliyeti;
harç ücreti, kayıt parası, yol, yurt, yemek, ders araç gereçleri, fotokopi,
kitap masrafı derken, en az 3 bin YTL'yi bulmakta ve bu miktar öğrencinin
kiraya çıkması karşısında daha da büyümektedir. Maddi, manevi
birçok zorluklar içerisinde eğitimini sürdürmeye çalışan öğrencilerimiz
eğitimlerinin ilk aşamasında barınma problemiyle karşılaşmakta, imkansızlıklar ve üst üste gelen sorunlar yumağında yoksul,
aç ve mutsuz bir yaşamla birlikte eğitim sürdürmektedirler. Yapılan
araştırmalar, öğrencilerin yarısının ayda 250 YTL'den az bir gelirle
geçindiğini, yetersiz beslendiklerini ve kötü koşullarda barındıklarını ortaya
koymuştur. Maddi imkansızlıklar içerisinde olan aileler çocuklarına yeterli
para yardımı yapamamakta, bu nedenle aldıkları çok az burs parasıyla geçinmek
zorunda kalan öğrencilerimiz, neredeyse her gün karınlarını simit yiyerek
doyurmak zorunda kalmaktadır. Öğrenci harçları, konaklama masrafı, ulaşım,
sağlık harcaması, geçim derdi derken eğitimle birlikte hayat mücadelesi
karşısında bitkin duruma düşmektedirler. Devlet yurtlarının elverişsizliği ve
imkânsızlığı nedeniyle barınma problemleriyle karşı karşıya kalan
öğrencilerimiz, genellikle hangi amaca hizmet ettiği bilinmeyen yurtlarda
kalmakta ve bu yurtlarda körpecik beyinleri yıkanarak yasa dışı yollara
sürüklenmektedirler. Ülkemizde devlet
tarafından sağlanan kredilerin ve bursların yetersiz olması, yurt
problemlerinin çözülememesi ve paralı olması, harçların yüksek olması,
öğrencilerimizin en büyük problemlerinin başında gelmektedir. Eğitim için
gerekli desteği devletten alamayan ve ailesine yük olmak istemediği için
intihar eden, kapkaç yaparken yakalanan, yasa dışı işlere bulaşarak uyuşturucu
bağımlısı olan öğrencileri gazetelerden okumaktayız. Devlet bu
sorunların çözümü konusunda her eğitim, öğretim yılı başında birçok vaatlerde
bulunmakta, fakat bu vaatlerini çok çabuk unutarak yerine getirmemektedir.
Devletin sorumluluğunda olması gereken eğitimin yükü maalesef ülkemizde
öğrencinin ve ailelerin sırtındadır. Yükseköğrenim artık ülkemizde içerisinden
çıkılamaz bir hâl almıştır. Gerekli eğitim sorumluluğunu omuzunda
taşıyamayacağını anlayan devlet, artık çözümü paralı eğitimde bulmakta ve
eğitimde artık parası olanın okuyabileceği ve parası olmayanın eğitim
hizmetlerinden yararlanamayacağı bir sisteme doğru hızla ilerlemektedir. Devlet,
geleceğimizin temel taşı olan öğrencilerimize eğitimi parasız sunmalı ve bunun
için gerekli desteği sağlamalıdır. Hükûmet bütçeden
diğer yatırımlara büyük paralar ayırırken eğitim için gerekli olan kaynağı
bulamamakta, böylesine önemli konuyu da elimizdeki imkânlar bu kadar diyerek
geçiştirmektedir. Ülkemizin geleceği için önemli olan eğitim konusunda gereken
yatırımı yapmalı, gelecek nesilleri en iyi şekilde yetiştirmeli, gerekli olan
desteği her ne şekilde olursa olsun sağlayarak ülkemizin geleceğini sağlam
temeller üzerine oturtmalıdır. Sonuç olarak;
Türkiye’de üniversite kurulmayan ilimiz kalmamış, fakat bu üniversitelerimizde
okuyan ve sayıları yaklaşık 2 milyon 300 bin olan öğrencilerimizin sorunlarının
çözümü için gerekli olan adımlar her zaman olduğu gibi yerine getirilmemiştir.
Geleceğimizin umudu olan üniversite öğrencilerimizin genel olarak sorunlarının
tespit edilerek, gerekli önlemlerin alınması amacıyla Anayasanın 98. ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri gereğince "Meclis
Araştırması" açılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz. 1) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın) 2) Sacid Yıldız (İstanbul) 3) Ahmet Küçük (Çanakkale) 4) Hüseyin Ünsal (Amasya) 5) Rasim Çakır (Edirne) 6) Kemal Demirel (Bursa) 7) Ensar Öğüt (Ardahan) 8) Tayfur Süner (Antalya) 9) Erol Tınastepe (Erzincan) 10) Osman Kaptan (Antalya) 11) Atila Emek (Antalya) 12) Bülent Baratalı (İzmir) 13) Turgut Dibek (Kırklareli) 14) Tansel Barış (Kırklareli) 15) Abdülaziz Yazar (Hatay) 16) Ali Arslan (Muğla) 17) Fait Öztrak (Tekirdağ) 18) Nevingaye Erbatur (Adana) 19) Ali Rıza Öztürk (Mersin) 20) Şevket Köse (Adıyaman) 21) Hulusi Güvel (Adana) 22) Tekin Bingöl (Ankara) 23) Mevlüt Coşkuner (Isparta) 24) Ahmet Ersin (İzmir) 25) Ramazan Kerim Özkan (Burdur) 26) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul) 27) Hikmet Erenkaya (Kocaeli) 28) Gürol Ergin (Muğla) 29) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) 30) Gökhan Durgun (Hatay) 31) Ali Rıza Ertemür (Denizli) 3.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan ve 20 milletvekilinin,
küresel krizin ülkemize etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/287) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına ABD'de geçen yıl
konut piyasasında başlayan ve Birleşmiş Milletlerin "yüzyılın krizi",
Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) ise "dünya ekonomisinin 1930'Iardan bu
yana karşılaştığı en tehlikeli finansal şok" olarak nitelendirdiği küresel
finansal kriz, dünya gündeminin en önemli maddesi olmayı sürdürüyor. Ülkemizin
de bu krizden etkilendiği ortada olduğu halde Hükûmetin
bu konuda herhangi bir tedbir almaması ise düşündürücüdür. Küresel krizin
ülkemize etkileri ve bu konuda ülkemizin en az zararla bu krizi atlatabilmesi
için alınması gereken tedbirlerin araştırılması ve bu konuda gerekli
çalışmaların yapılması için Anayasa’nın 98'inci, İç Tüzük'ün 104 ve 105'inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması için gereğini arz ve talep ederiz. 1) Hasip Kaplan (Şırnak) 2) Ahmet Türk (Mardin) 3) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır) 4) Fatma Kurtulan (Van) 5) Emine Ayna (Mardin) 6) Ayla Akat Ata (Batman) 7) Sebahat Tuncel (İstanbul) 8) M. Nezir Karabaş (Bitlis) 9) Bengi Yıldız (Batman) 10) Sırrı Sakık (Muş) 11) M. Nuri Yaman (Muş)
12) Özdal Üçer (Van) 13) Aysel Tuğluk (Diyarbakır) 14) Pervin Buldan (Iğdır) 15) Gültan Kışanak (Diyarbakır) 16) Akın Birdal (Diyarbakır) 17) İbrahim Binici (Şanlıurfa) 18) Sevahir Bayındır (Şırnak) 19) Şerafettin Halis (Tunceli) 20) Osman Özçelik (Siirt) 21) Hamit Geylani (Hakkâri) Gerekçe: Küresel ekonomik
kriz, içinde bulunduğumuz dönemde ABD’den başlayarak, Avrupa ve tüm dünyaya
domino taşı gibi yayılmaktadır. Dünya ekonomilerinin günümüzde yaşadığı içiçe geçmişlik, ortaya çıkan olumsuzluklardan hiçbir
ülkenin kendisini kurtaramayacağını açıkça ortaya koymaktadır. Kriz yalnızca
ekonomiyi değil, toplumsal ve siyasal yapıları da derinden etkilemekte, sosyal
riskleri artırmaktadır. Yaşadığımız kriz,
aslında, 30 yılı aşkın bir süredir dünya çapında kurumsallaştırılmaya çalışılan
kapitalist büyüme modelinin doğal sınırlarına ulaşmasından başka bir şey
değildir. Son çeyrek yüzyılda her türlü gelişmeyi piyasa güçlerinin etkin ve
başarılı bir şekilde işlemesine bağlayanlar, ortaya çıkan günümüzdeki sonucun
da aynı şekilde, bu politikaların sonuçları olduğunu kabul etmek zorundadırlar.
Piyasanın etkin bir biçimde işlemesini sağlayabilmek amacıyla, asgari ücretin
ortadan kaldırılması, tüm kamu yatırımlarının yok edilmesi, sosyal politika
alanlarının tümünün özelleştirilmesi gibi köktenci değişiklikleri önerenler,
benzer yaklaşımlarla gelişmekte olan ve giderek büyüyen küresel krizin
önlenemeyeceğini bilmelidirler. Ülkemiz küresel
krize ekonomik, sosyal ve siyasal alanlarda yaşadığı sorunlarla yakalanmıştır.
Ekonomimiz, 2007 yılında, 2002'den başlayarak gerçekleştirdiği göreli yüksek
büyüme döneminin sonuna gelmiş ve büyüme oranı neredeyse yarı yarıya düşmüştür.
İşsizlik sorununun -ekonomi yüksek büyüme hızlarını yakalamışken bile-
çözülemediği bilinmektedir. Son yıllarda tarımda ortaya çıkan çözülme kentlere
milyonlarca işsiz yığdığı gibi, tarım kesiminin de ekonomik olarak çökmesine
yol açmıştır. Cari açık bir türlü düşürülememiştir. Devletin ve özel sektörün
borçları yüksektir. İşsizlik, enflasyon, faiz oranları artmış, gelir dağılımı
bozulmuş, başta Kürt sorunu olmak üzere, toplumsal gerginlikler giderek
yoğunlaşmış, demokratik gelişme süreci ise kesintiye uğramıştır. Hükûmet krizi, hafife
alan, "..bizi etkilemez.. Panik yok.. Krizi fırsata çeviririz.."
anlayışı ile hareket ederken, diğer yandan kara parayı aklayan, TMSF
yetkilerini iki yıllığına devralan yasalar çıkarmaktadır. Tarım
ve tekstil çökerken, işten atılmalar üç yüz bini aşarken, inşaat sektörü,
turizm, bankalar ve piyasalar kaygı içinde tedbirler almaya yönelirken, döviz
kurları fırlarken, enerji, gıda ve her alanda yapılan zamlarla çalışan kesim
açlık sınırına itilirken, ithalat ve ihracatının yüzde altmış beşini krizden en
çok etkilenen ABD ve AB ülkeleri ile yapan Türkiye'de Hükûmetin
"Polyannacılık" rolü üstlenmesi
"inşallah bu da geçer" anlayışı, fırsatçı yaklaşımları tam anlamıyla
sorumsuzluktur. Bu koşullarda
ülkeyi yöneten siyasal iktidar, yalnızca ekonomiyi değil; toplumun karmaşık
sorunlarına gerçek çözümler bulabilecek şekilde düşünmek ve davranmak
zorundadırlar. Mevcut sorunları
daha da derinleştirecek nitelikteki, piyasacı ekonomik politikalar gözden
geçirmeli ve değiştirmelidirler. IMF reçeteleriyle yola devam edilmesi, daha
fazla özelleştirmenin sürdürülmesi, işsizlik sigortası fonunun başka amaçla
kullanılması, krize giren banka ve şirketleri kurtarmanın faturasını halkın
üzerine yıkacak politikaların uygulanması, kamunun ekonomik faaliyet
alanlarından çekilmeyi sürdürmesi tam anlamıyla çıkmaz bir yoldur. Bu
uygulamalar sosyal harcamaların iyice kısılması, yoksulluğun ve açlığın
artması, ortaya çıkacak sosyal çatışmaların kışkırtılması, bölgeler arası
dengesizliklerin artması, demokratik örgütler ve sendikalar üzerindeki
baskıların daha da yoğunlaşması ve antidemokratik toplumsal yapının iyice
kurumsallaşması sonuçlarını doğuracaktır. Ekonomik kriz
yalnızca parasal önlemlerin alındığı ve sonu belirsiz bir süreç şeklinde
değerlendirilmemelidir. Krizin bir yandan olumsuz ekonomik sonuçlarının
giderilmesine çalışılırken, öte yandan demokratikleşmeyi geliştirecek adımlar
atılmalı, eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik bir anayasa hazırlanmalı, siyasal
partilerden. seçim sistemine, yasama
dokunulmazlığından Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerine, kamu yönetimi
anlayışından yargı bağımsızlığına, Kürt sorununa kadar pek çok başlıkta demokratik
gelişmeyi sağlayacak adımlar atılmalıdır. Sendikal hak ve özgürlüklerin
evrensel normlara uygun şekilde gerçekleştirilmesi ise bu tür bir değişimlere
katkı sağlayacaktır. Bu nedenle
ülkemiz özelinde de küresel krizin ele alınması ve alınacak önlemler için TBMM
araştırma komisyonunun kurulması gerektiği inancındayız. BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur. Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır. Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının iki tezkeresi vardır. Ayrı ayrı
okutup oylarınıza sunacağım: B) Tezkereler 1.- İngiltere-Glasgow’da
düzenlenecek olan “Göç alan şehirler” konulu konferansa ismen da-vet edilen TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Eskişehir
Milletvekili Hasan Murat Mercan’ın icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/602) 20 Kasım 2008 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Sayın Murat Mercan, 25-26
Kasım 2008 tarihleri arasında İngiltere-Glasgow’da
düzenlenecek olan “Göç alan Şehirler” konulu konferansa ismen davet edilmiştir.
Söz konusu davete icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un
9. Maddesi uyarınca Genel Kurul’un tasviplerine sunulur. Köksal
Toptan Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı istiyorum. BAŞKAN – Tezkereyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısını arayacağım. Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur. Birleşime on dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 15.50 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 16.04 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı), Yaşar TÜZÜN
(Bilecik) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21’inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi, tezkereyi
tekrar oylarınıza arz edeceğim ve karar yeter sayısını arayacağım: Tezkereyi
kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tezkere kabul edilmiştir, karar yeter sayısı
vardır. Diğer tezkereyi
okutuyorum: 2.- Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) yetkilileri ve Hollandalı
milletvekillerinin iş birliğiyle “ana ve yeni doğan” sağlığının artırılması
amacıyla Hollanda’nın Lahey şehrinde düzenlenecek toplantıya davete bir
Parlamento heyetiyle icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/603) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna Dünya Sağlık
Örgütü (DSÖ) yetkilileri ve Hollandalı Milletvekillerinin işbirliğiyle “ana ve
yeni doğan” sağlığının arttırılması amacıyla, 26-28 Kasım 2008 tarihlerinde
Hollanda’nın Lahey şehrinde düzenlenecek toplantıya TBMM’den katılım olacaktır. Söz konusu davete
icabet edilmesi hususu “Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’’un 9’uncu maddesi uyarınca Genel
Kurulun tasviplerine sunulur. Şükran
Güldal Mumcu Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
Vekili BAŞKAN –
Tezkereyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Sayın
milletvekilleri, İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan
gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım. Okutuyorum: C) Önergeler 1.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Cumhurbaşkanlığı
Seçimine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/62) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi
(4/100) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına 2/62 esas
numaralı Cumhurbaşkanlığı Seçimine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Kanun
Teklifimin İçtüzüğün 37’nci maddesine göre doğrudan Genel Kurul gündemine
alınmasını, Arz ederim. Kamer
Genç Tunceli BAŞKAN – Teklif sahibi olarak Kamer Genç, Tunceli Milletvekili. Sayın Genç,
buyurun efendim. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun teklifimin, İç
Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin olarak
verdiğim önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. Dün 24 Kasım
Öğretmenler Günü’ydü. Türkiye’de büyük bir siyasi ve ekonomik baskı altında
görev yapan yüce öğretmenlerimizin bu gününü büyük bir içtenlikle kutluyorum.
En kısa zamanda, kendilerinin sağlıklı bir meslek faaliyetinde bulunmaları için
gerekli olan ekonomik refaha kavuşturulmaları ve bunların üzerinde kurulan
siyasi baskıların kaldırılmasını temenni ediyorum. Değerli
milletvekilleri, biliyorsunuz 2002 seçimlerinden sonra Cumhurbaşkanının
Anayasa’da halk tarafından seçilmesi konusunda bir değişiklik yapıldı;
referanduma gidildi, referandumda da bu kabul edildi. Referandumda kabul edilen
5678 sayılı Anayasa Değişikliği Kanunu’nun 5’inci maddesinde “Cumhurbaşkanlığı
seçimine ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.” diye bir hüküm yer
almıştır. Bu kanunu düzenledim, bir teklif olarak ben Türkiye Büyük Millet
Meclisine verdim ama bugüne kadar bu gündeme alınmadı. Maalesef bu konuda da
iktidar partisi de herhangi bir düzenleme yapma konusunda bir gayret sarf
etmiyor. Şimdi, değerli
milletvekilleri, tabii, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri Anayasa’ya göre
Anayasa’ya sadakat yemini yapmış kişilerdir. Şimdi, mevcut yürürlükte olan
Anayasa’mıza göre Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi gerekir. Bunu siz
kabul ettiniz, iktidar partisi kabul etti, halk oyuna
gitti ve halk oyunda da büyük bir çoğunlukla kabul edildi. O hâlde Anayasa’nın
bu hükmüne göre mevcut Cumhurbaşkanın da halk tarafından seçilmesi zorunluluğu
açıkça ortadadır. Bunun bir an önce kanunda düzenlenmesi gerekir. Bugün, bu
cumhurbaşkanı seçimini zorunlu kılan çok büyük nedenler vardır. Bir defa
Cumhurbaşkanlığı makamında şimdi oturan zat daha önce YÖK Başkanını atadığı
zaman, YÖK Başkanı açıkça basına söyledi, dedi ki “Efendim, Gül’le Tayyip
Erdoğan…” “Aman ha hocam bunları söyleme dışarıda ipimizi çekerler.” dedi.
Şimdi, yine Abdullah Gül’ün bundan birkaç gün önce Çankaya Köşkü’nde Hakkâri
heyetine söylediği laflar vardır, diyor ki “Sevgili Hakkârililer, ben bu
meselede sizin ne düşündüğünüzü ve düşündüğünüzü söylemediğinizi biliyorum.
Benim bu konuda düşüncelerim var, ben de bunları, çekiniyorum, söylemiyorum ama
sizin ne düşündüğünüzü -hak veriyorum size- bunları biliyorum.” Şimdi, mealen
böyle konuştu, basına yansıdı. Şimdi, değerli
milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığı makamı çok onurlu ve şerefli bir makamdır.
Orada oturan kişilerin Türkiye Cumhuriyeti devletinin şanını, şöhretini,
birliğini, bütünlüğünü
temsil etmesi lazımdır. Orada oturan kişinin gizli fikirlerinin
olmaması lazımdır. Acaba -ben de merak ediyorum- yani bu kendisinin ipini
çekmeyi sağlayacak ne fikirleri vardı bunların? Acaba, yine bir Hakkâri
heyetine “Yahu, ben de korkuyorum, siz de korkuyorsunuz, söylemiyorsunuz bu
düşünceleri. Ben de biliyorum, size hak veriyorum.” dediği düşünceler nedir? Ayrıca da, o
makama geldiği günden beri Türkiye Cumhuriyeti devletini, kökten dinci bir rejimin oluşması konusundaki
bir bürokrasinin teşkiline büyük katkılar sağlamıştır. Atanmalarıyla, ondan
sonra… Şimdi, dünya bir krize giderken Türkiye Cumhuriyeti devletinin
Çankaya’sında bütün bir halkın sevgisini, saygısını kazanan bir kişinin orada
oturması ve bu buhranlı, bu krizli dönemlerde rejim tehlikeye girdiği zaman bu
krizi atlatabilecek bir yapı içinde olaylara yaklaşması ve toplumu bir birlik
ve bütünlüğe davet etmesi lazım ama maalesef oraya geldiği günden beri, gerek
Çankaya Köşkü’nde yaptığı düzenlemelerle gerekse dış ülkelere yaptığı gezilerle
gerekse… Mesela, bir Suudi Arabistan Kralı’nın
gelip de gidip onun otelinde, onun fotoğrafının önünde, onun yanında
oturmasıyla, Türkiye Cumhuriyeti devletine yakışmayan davranışlar içinde
bulunmasıyla, yine aldığı hediyeleri saklamasıyla, dolayısıyla bu gibi
şeylerden dolayı bence Çankaya Köşkü’ne sağlıklı bir seçim yapmanın zamanı
gelmiştir. Bunları bir an önce yapmak lazım. AHMET YENİ
(Samsun) – Yalnız kaldınız, yalnız… KAMER GENÇ
(Devamla) - Benim yalnızlığım değil. Benim dediğim düşünce kamuoyunun
düşüncesidir. Hak olan benim düşüncemdir, hukuk olan benim düşüncemdir. AHMET YENİ
(Samsun) – Yalnız kaldınız, yalnız… KAMER GENÇ
(Devamla) - Maalesef Çankaya Köşkü’nde Atatürk’ün izlerini silmek konusunda
yapılan tadilat ve tamiratlar var. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. KAMER GENÇ
(Devamla) – Ayrıca, devlet kaynaklarını har vurup harman savurmasıyla, yine
devletin kaynaklarının… AHMET YENİ
(Samsun) – Kimse inanmıyor size. KAMER GENÇ
(Devamla) - Devlet ekonomik bir krize girerken hiçbir surette bu krizi
tetikleyen hiçbir unsurla mücadele etmemesiyle, Türkiye’de yapılan soygunların
üzerine gitmemesiyle, kendi emrinde olan Devlet Denetleme Kurulunun yetkilerini
âdeta askıya alarak ve eskiden Cumhurbaşkanlığı sitesinde mevcut olan suistimallerle ilgili Devlet Denetleme Kurulu raporlarının
sitesinden kaldırılmasıyla… Yani, beş dakikada çok şey söylemek de mümkün
değil. Bu durumdaki bu
hâliyle Türkiye Cumhuriyeti devletinin Çankaya makamına halk tarafından, halkın
güvenini almış bir kişinin seçilmesi zorunludur. Anayasa’nın bu hükmüne göre,
5678’le yapılan değişikliğe göre, bu kanunun gündeme alınarak bir an önce
Cumhurbaşkanının halk tarafından seçim usul ve esaslarının belirlenmesine
ilişkin kanunun düzenlenmesi ve kabul edilmesi gerekir. Bu anayasal bir
zorunluluktur. Bu nedenle kanunumun gündeme alınmasını talep ediyorum. Saygılar
sunuyorum efendim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Evet, önerge
üzerinde Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün. Sayın Akgün,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) MEVLÜT AKGÜN
(Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tunceli Milletvekili Kamer
Genç tarafından verilen (2/62) sayılı Cumhurbaşkanlığı Seçimine İlişkin Usul ve
Esaslar Hakkında Kanun Teklifi’nin aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlarım, AK PARTİ İktidarı döneminde Anayasa’mızda yapılan en önemli ve
kapsamlı değişiklik şüphesiz Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin olan 5678 sayılı
değişikliktir. Siyasi tarihimize baktığımız zaman Cumhurbaşkanlığı seçimleri
ülkemiz açısından sürekli bir tartışma ve gerilim konusu olmuştur. Gün gelmiş
adaylar tehdit edilmiş, bazen Meclis basılmak istenmiş, bazen de Türkiye’de
toplumsal olaylar çıkartılarak bir kargaşa ortamı yaratılmıştır. Hatta “ İşte
Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin bitmeyen bu tartışmaları sona erdirmek
isteyen partimiz, 22’nci Yasama Döneminde bir Anayasa değişikliğini gündeme
getirerek, bundan sonra cumhurbaşkanlarının halk tarafından seçilmesinin önünü
açmıştır. Yani cumhurun başı, cumhur tarafından seçilecektir. Yapılan Anayasa
değişikliği ile devletin başı sıfatına sahip ve bu sıfatla, Türkiye Cumhuriyeti’nin
ve Türk milletinin birliğini temsil eden Cumhurbaşkanının halk tarafından
seçilmesine ilişkin usul ve esaslar Anayasa’mızın 101’inci ve 102’nci
maddesinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Buna göre Cumhurbaşkanı, kırk
yaşını doldurmuş ve yükseköğrenim yapmış Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri
veya bu niteliklere ve milletvekili seçilme yeterliliğine sahip Türk
vatandaşları arasından seçilecektir. Cumhurbaşkanının
görev süresi beş yıl olup bir kimse en fazla 2 defa Cumhurbaşkanı
seçilebilecektir. Cumhurbaşkanlığına
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri içinden veya Meclis dışından aday
gösterilebilmesi 20 milletvekilinin yazılı teklifiyle mümkündür. Ayrıca, en son
yapılan milletvekili genel seçimlerinde geçerli oylar toplamı birlikte
hesaplandığında yüzde 10’u geçen siyasi partiler ortak aday
gösterebileceklerdir. Genel oyla yapılacak seçimde geçerli oyların salt
çoğunluğunu alan aday Cumhurbaşkanı seçilmiş olacaktır. İlk oylamada bu
çoğunluk sağlanamazsa bu oylamayı izleyen ikinci pazar günü ikinci oylama
yapılacak ve ilk oylamada en çok oy almış bulunan 2 aday ikinci oylamada
yarışmış olacaklardır. Ayrıca yapılan Anayasa değişikliğine göre,
Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenecektir. Değerli
arkadaşlarım, yukarıda dile getirdiğim Anayasa değişikliği, siyasal
sistemimizde köklü değişiklikler meydana getirmiş ve kendine özgü bir
parlamenter sistem ortaya koymuştur. Aynı zamanda bu değişiklik, ileri
demokrasi uygulamasının en güzel örneklerinden biri olmuştur. Aynı zamanda,
Meclisimizin Anayasa değişikliğine ilişkin iradesi halkımıza sunulmuş ve
yapılan halk oylamasında yüzde 70’lere varan bir çoğunlukla halkımız Anayasa
değişikliğini kabul etmiştir. İşte bu Anayasa değişiklikleri dikkate alındığı
zaman, Cumhurbaşkanlığı gibi önemli bir makamın seçimine ilişkin usul ve
esasların sadece bir milletvekilinin kanun teklifiyle düzenlenemeyeceği
açıktır. Esasında, bu konuda Hükûmetimizin bir tasarı
hazırlığı vardır. Kanun tasarı şeklinde Meclis gündemine geldiği zaman, görüşme
usulü de dikkate alındığı zaman çok daha uygun bir yöntem olacaktır. Diğer taraftan,
Milletvekilimizin kanun teklifi 37’nci madde uyarınca Meclis gündemine alınırsa
komisyon gündemine gelmeden direkt Meclis gündemine geleceğinden, komisyonda
siyasi parti gruplarının ve değerli milletvekillerimizin katkılarının
sağlanması imkânı da olmayacaktır. Dolayısıyla kanun teklifinin gündeme
alınması uygun değildir. Değerli
arkadaşlarım, Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül, bu Meclis tarafından,
Anayasa’daki usul ve kurallara uygun olarak seçilmiş saygıdeğer bir
Cumhurbaşkanımızdır. Kamuoyu yoklamalarına göre başarılı bir Cumhurbaşkanlığı
dönemi de geçirmektedir. Makamında tarafsızlığını korumuş ve tüm toplum
kesimlerinin bu anlamda hem takdirini almış hem de o toplum kesimlerini
kucaklamayı başarabilmiş bir insandır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun,
konuşmanızı tamamlayın. MEVLÜT AKGÜN
(Devamla) – Tahminim odur ki… Sayın Kamer Genç’in Cumhurbaşkanımızı eleştiren
kelimelerini kullanabilmesi için herhâlde ağzını zemzem suyuyla yıkayıp öyle
konuşması gerektiğini düşünüyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu düşüncelerle, kanun teklifinin
uygun olmadığı kanaatindeyim, gündeme alınmaması gerektiğini düşünüyorum. Karşı
oy kullanacağım. Bütün heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, konuşan Arkadaş dedi ki: “Kamer Genç’in ağzını zemzem
suyuyla yıkaması gerekir.” (Gülüşmeler) Kendisi ağzını neyle yıkıyor? Ben
öğrenmek istiyorum, kendisi ağzını neyle yıkıyor? Kendisi ağzını hangi suyla
yıkıyor? MEVLÜT AKGÜN
(Karaman) – Sayın Başkanım… BAŞKAN – Sayın
Akgün, Sayın Genç; beraberce konuşursunuz, Genel Kurulda bulunuyorsunuz zaten,
onun için… Alınan karar gereğince sözlü soru
önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz. 1’inci sırada yer
alan Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/628) (S. Sayısı: 281)
(x) BAŞKAN –
Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Komisyon Raporu,
281 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Mehmet Günal,
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Siirt Milletvekili Osman Özçelik, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Balıkesir
Milletvekili Ali Osman Sali ve şahısları adına, ilk
iki sırada Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu ve
Van Milletvekili Gülşen Orhan’ın söz talepleri vardır. İlk söz,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Esfender
Korkmaz’a aittir. Sayın Korkmaz,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Görüşülmekte olan
yasa, 5429 sayılı Kanun’un 8, 13 ve 54’üncü maddelerini değiştirmektedir. 8’inci madde
“Cevap verme yükümlülüğü” adı altında Anayasa’da “Temel Haklar ve Ödevler”
çerçevesinde yeniden düzenlenmektedir. 13’üncü madde,
dış ticaretle ilgili gizli verilerin kullanılması ve gizliliğin ilgili idarenin
isteğine bağlanması şeklinde yeniden düzenlenmektedir. Bu arada, aynı madde
çerçevesinde geçmiş verilerin de “gizlilik” adı altında, kullanılmamış olan
geçmiş verilerin de aynı kapsam dâhilinde kullanılmasıdır. 54’üncü maddede
değişiklik, istatistiki birimlerle ilgili, sorumluluk
taşıyan birimlerle ilgili cezaları artırmaktadır. Bu cezalar bin liradan 1.500
liraya çıkarılmaktadır. Biz grup olarak,
bu yasanın 8’inci ve 13’üncü maddesini kabul ediyoruz, evet diyoruz,
benimsiyoruz ama 54’üncü maddesini benimsemiyoruz. Sebebi: Bu maddenin kamu
hukuku çerçevesinde yeniden ele alınması gerektiğini düşünüyoruz. Bu âdeta
belirli kanunlar içerisinde, belirli kurum yasaları içerisinde olursa devlet
içinde devlet gibi bir tutum neticesinde bir karmaşa yaratıyor. Dolayısıyla
bunun karşısındayız, bunun yeniden düzenlenmesini istiyoruz. Şimdi, değerli
arkadaşlar, bu yasanın önemi şuradan kaynaklanıyor: Bir defa TÜİK’in yaptığı hizmet, herhangi bir kamu kurumunun yaptığı
hizmetten farklıdır. TÜİK’in yaptığı hizmet, bir
ekonomide ekonomik politikaların önemli ölçüde altyapısını oluşturur. TÜİK’in verileri, ekonomik politikaların stratejisini
belirlemede altyapı oluşturur. Onun için gerek devletin gerekse Hükûmetin plan program yapmasında, strateji belirlemesinde TÜİK’in verileri, istatistikleri çok önem arz ediyor. Özel
sektörün proje geliştirmesi, özel sektörün bir yatırım, fizibilite yapması ve
özel sektörün stok politikası, özel sektörün üretim politikası, bütün bunlarda
kullandığı verilerin çok sağlam, güvenilir ve düzenli olması lazım. Arkadaşlar,
yalnızca devlet ve reel sektör değil, aynı zamanda tüketici açısından da
istatistikler önemlidir. Bir defa, bir ekonomide toplam tüketimi ve toplam
tasarrufu önemli ölçüde etkiler, onun için önemlidir. Piyasada şeffaflık
açısından, piyasa ekonomisinin çalışması, iletişim ve şeffaflık açısından TÜİK’in verileri önemlidir. Ne var ki -2004 yılından bugüne
kadar- 2004 yılından sonraki TÜİK sabıkalıdır. Değerli arkadaşlar, bu sabıkalardan birisini, geçmiş ay
içerisinde ortaya çıkan bir sabıkayı şu anda size ispatlayacağım. Bakın TÜİK,
sanayi üretim endeksinin ağustosta eksi 4,1 düştüğünü, eylülde sanayi
üretiminin eksi 5,5 düştüğünü açıkladı. İmalat sanayisinde ağustosta eksi 5,8
ve eylül ayı itibarıyla da eksi 6,4 bir daralma yaşandığını açıkladı. Şimdi, ne
demektir bu arkadaşlar? Demek ki imalat sanayisi sektöründe bir daralma, bir
durgunluk var. Peki, bu şartlar altında istihdama bakalım. Şimdi, sektörde bir
daralma var, bir durgunluk var, bu ne demektir? Fabrikalar kapanıyor. Bu ne
demektir? Sektör işçi çıkarıyor. Bu ne demektir? Sektör yeni işçi almıyor. Ama TÜİK’in hesabına bakın: Arkadaşlar, aynı dönemde sanayi
istihdamı 2007’de 4.212 -TÜİK’in rakamı- 2008’de,
aynı dönemde 4.387. Yani ne demektir? İstihdam yüzde 4,1 -rakamlar aynı-
artmıştır. Şimdi, düşünebiliyor musunuz, bir sektörde daralma var, bir sektörde
fabrikalar kapanıyor ama aynı sektörde işçi sayısı artıyor. Şimdi, böyle bir
şey için kim “Evet.” diyebilir arkadaşlar? Bunun hiçbir şekilde kabul
edilebilir tarafı yoktur. Bu, TÜİK’in önemli bir
yanlışıdır. Eğer yanlışsa TÜİK iş yapmıyor demektir. Eğer bunu kasıtlı
yapıyorsa o zaman da… ÜNAL KACIR (İstanbul) – Kayıt dışındakiler kayda geçince
öyle oluyor. ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Efendim, resmî rakamlardır,
bu, TÜİK’in verdiği rakamlardır. Siz TÜİK’in başında olmadığınız için bunun ne olduğunu
bilemezsiniz, ben de bilemem ama TÜİK’in açıkladığı
bu rakamları TÜİK’in web sayfasına bakarsanız
görürsünüz. Değerli arkadaşlar, şimdi, eğer bu yanlış bilgiyse o zaman
TÜİK yetkisini kötüye kullanıyor demektir. Demek ki piyasanın işlemesi için,
devletin planlama yapması için TÜİK’in şeffaf olması
gerekirken burada hata yapmıştır, toplumu ve ekonomik ajanları yanıltmıştır. İkinci sabıkasını söyleyeyim size: Bu konuda Değerli
Başbakan Yardımcısıyla hiçbir zaman anlaşamıyoruz ama bakın arkadaşlar, 2007
gayri safi yurt içi hasılasını açıklarken TÜİK, üçüncü
çeyrek rakamını 10 Aralıkta yüzde 1,5 artış olarak açıkladı; sonra döndü,
üçüncü çeyreği tekrar 31 Aralıkta yüzde 3,4 olarak açıkladı. Arkadaşlar, şimdi,
bunun Birleşmiş Milletler hesap sisteminden Avrupa Birliği hesap sistemine
geçmekle hiçbir alakası yok. Yani düşünebiliyor musunuz, iki hesap sisteminden
birisi yüzde 200 farklı çıkaracak! Böyle bir şey yok dünyada. O zaman, kim
yüksek çıkarıyorsa dünya o hesap sistemine geçer. Onun için, arkadaşlar, burada
eğer, TÜİK yüzde 200 sapmayla bir veriyi size açıklıyorsa yanlıştır, hatalıdır
ve dolayısıyla hiçbir şekilde kabul edilemez. Şimdi, değerli arkadaşlar, bugün kamuoyunda önemli bir
tartışma var. Halk, toplum endişe içerisinde. Fertler,
tüketiciler telaş içerisinde. Herkes bu ekonomik krizden nasıl kendisini
kurtaracağı telaşına kapılmış. Ekonomik krizlerin en büyük sorunu budur. İşletmeler,
iktisadi ajanlar, tüketiciler, üreticiler paniğe kapılır. Bu, krizin
derinleşmesine neden olur. Şimdi, acaba, TÜİK’in bu
verileri karşısında halkın inandırıcılığı olmasa ne kadar bu panikten
kurtulabilir? Kurtulamaz. Aynı yolda Başbakana da yanlış bilgi verilmiş olsa
gerek ki Başbakan bugüne kadar krizi hafife almıştır ve krize karşı önlem
almakta geç kalmıştır. Burada insanın aklına hemen TÜİK’in
Başbakana yanlış bilgi verip vermediği sorusu geliyor. Değerli arkadaşlar, ya Başbakan göstergeleri okuyamadı veya
ekonomi yönetimi Başbakana yanlış bilgi verdi. Biz aynı gemideyiz, bu kabul
edilebilir olmaz. Eğer, bu krizin bir maliyeti olacaksa bunu bizlerin çekmesi
kabul edilebilir değil. Zamanında krize karşı önlem almak varken eğer bugüne
kadar alınmamışsa bu bizim için ilave bir maliyet unsurudur, bunu çekmek
zorunda değiliz. Arkadaşlar,
şimdi, özel sektör neden tedirgin olmasın? Özel sektör, uygulanan düşük kur
yüksek faiz politikası sonucunda, 200 milyar dolar dış borç sahibi oldu. Kur
artınca özel sektörün riski arttı. Özel sektör, düşük kur nedeniyle içeride
fabrikayı kapattı, iplik fabrikasını kapattı, iplik ithal etti; deri
fabrikasını kapattı, deri ithal etti. Neden? Çünkü,
kur düşük, ithal etmek daha ucuza geliyor. Şimdi, neticede kur artınca özel
sektör önemli ölçüde darboğaza girdi. Arkadaşlar,
sanayici tedirgin. Neden tedirgin? Çünkü, ağustosta yüzde 4 daralma oldu, eylülde 5,5, imalat sanayi 6,4 geriledi. Şimdi, sanayici
tedirgin, bankacı… Değerli
arkadaşlar, Türkiye’de bu banka sorununu mutlaka çözmemiz lazım. Bakın, yatırım
kredilerinin, işlek kredilerin faiz oranı yüzde 36’ya çıktı, daha bir ay, iki
ay önce yüzde 25’ti. Ticari taksitli krediler yüzde 35’e çıktı, yatırım
kredileri yüzde 30’u geçti. Şimdi arkadaşlar,
bankalar burada eğer faizleri krizle beraber artırdıysa, Merkez Bankasının
referans faizleri düşürmesine rağmen eğer faizleri bankalar artırdıysa burada
bir terslik var. Yani demek ki Hükûmet, bankaları
denetleyemiyor, bankaları bu kriz nedeniyle yönetemiyor. O zaman, bankalar
-hepimiz biliyoruz- kredileri de geri çağırıyor. Şimdi, bu ne demektir? Bu
“Sanayi, reel sektör, sen çöküyorsun, bir tekme de ben vurayım.” Yani çöken bir
sektöre, bir kriz döneminde, bankalar da bir tekme daha vuruyor. Ayrıca, banka
batarsa zararı topluma yayılıyor, yani sosyalize
ediliyor. Şimdi, değerli
arkadaşlar, böyle bir sistem olur mu? Yani kendini kurtarmak için reel sektörü
batıran bir bankacılık sektörü. Tüketiciden alınan banka ve kredi kartları
faizi yüzde 70. Arkadaşlar, mevduata ne veriyor? Yüzde 20. Ve bunu Merkez
Bankası belirliyor. Bir Merkez Bankası bankalara “Sen mevduata yüzde 20 ver ama
vatandaştan, tüketiciden tüketici kredi kartları için yüzde 70 faiz al...”
Böyle bir Merkez Bankası olur mu arkadaşlar? Bu Merkez Bankası para istikrarını
sağlayabilir mi? Bu Merkez Bankası bu bankalara hâkim olabilir mi? Olamaz. O
zaman, demek ki Türkiye’de bankacılık sistemini yeni baştan organize etmek
lazım. Dünyada bunun örneği var. Dünyada yasama yetkisine… Bu kriz döneminde
bankaların denetimi ve yetkisi, kontrolü yasama organına verilmelidir, Sayıştaya bu yetki yasama organı adına devredilmelidir.
Aksi takdirde bu bankalar Merkez Bankası ve Hükûmetle
iş birliği yaparak hem reel sektörü batıracak hem de tüketiciyi, vatandaşı
sıkıntıya sokacak. Bütün insanlar tedirginlik içerisindedir. Onun için
bankacılık sistemini mutlaka yeni baştan düzenlememiz gerekiyor, özellikle bu
krizde bankacılık sisteminin bu krizi derinleştirmesine engel olmamız
gerekiyor. Değerli
arkadaşlar, AKP İktidarı 2002’den beri Türkiye’nin gelecek imkânlarını,
potansiyel imkânlarını bugünden kullandı. Nasıl kullandı? Bakın, 2002’de 1,5
milyar dolardı cari açık, bugün 50 milyar dolara çıktı ve bu altı buçuk sene
içerisinde Türkiye 160 milyar dolar cari açık verdi. Bu cari açık eğer yatırım
için verilseydi ben itiraz etmezdim, kimse de edemezdi. Yatırım için verilmedi.
Ne için verildi? Ara malı ithali için verildi. Yani içeride fabrika kapatıldı,
yerine ara malı ithal edildi, Türkiye cari açık verdi. Tüketim malı ithal
edildi, Türkiye cari açık verdi. Bunu nasıl görüyoruz? Bakın, ithalat içinde
yatırım malının payı yüzde 13,3, eğer sanayide kullanılan araç gereci de
düşersek yüzde 10. Şimdi,
arkadaşlar, biz cari açığı yatırım yapmak için vermemişiz demektir bu, ara malı
ithal etmek için vermişiz. İthalatın yüzde 10,7’si tüketim malı, yüzde 76’sı da
ara malı. Şimdi, ara malı ithal edince içeride KOBİ’ler ne yapsın arkadaşlar?
Yani siz ara malı ithal ederseniz yüzde 76 oranında, sanayi yüzde 70 oranında
ithal ara malı kullanırsa KOBİ’lere ne var o zaman? Neden Türkiye’de bir
ekonomi olsun, neden KOBİ olsun? Yani dolayısıyla
her şey ithalata, dışa bağımlı olursa sizin ulusal ekonominiz olmaz. Onun için
Türkiye, cari açığı maalesef dışa bağımlı AKP döneminde yaşamıştır ve
Türkiye'nin potansiyel gelirini bugünden kullanmışızdır. Cari açığı neyle
finanse ediyoruz? Dış borçla. Demek ki bugünkü cari açığı bizim çocuklarımız, torunlarımız
ödeyecek yahut da elli sene sonra biz ödeyeceğiz tabii,
yahut da yirmi sene sonra ödeyeceğiz. Şimdi, demek ki arkadaşlar, burada Türkiye borca harca
girmiştir. Cari açık nedeniyle Türkiye kaynak kaybetmiştir. Bunu kapatmak için
varlıklarımızı sattık. E peki, ne olacak şimdi bu? Yabancılar hem daha az vergi
verecek çünkü önemli ölçüde üretim maliyetleri dışarıda oluşuyor hem de bunlar
kâr transfer edecekler. Şimdi, kâr transfer etmek ne demektir? İçerideki gayrisafi
millî hasılanın, yaratılan katma değerin dışarıya
transfer edilmesi demektir. Eğer bir ülkede, bir ekonomide net kaynak çıkışı
gayrisafi yurt içi hasılanın büyümesinden daha fazla
olursa o ülke fakirleşir. Demek ki bugünkü siyasi iktidar, gelecekte halkın
fakirleşmesi için, gelecekte siyasi iktidarların kullanabileceği kaynakları
bugün kullanmıştır; gelecekteki insanın fakirleşmesine yol açacaktır böylece.
Böyle ekonomi yönetimi olmaz arkadaşlar. Türkiye'nin geleceğini hiçbir hükûmetin, hiçbir siyasi iktidarın bugünden yeme, tüketme
hakkı yoktur. Onun için, yanlış politikalar uygulanmıştır, günübirlik
politikalarla, günü kurtarma politikalarıyla Türkiye'nin geleceği ipotek altına
alınmıştır. Değerli arkadaşlar, bunların çözülmesi zor değil. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Korkmaz, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Bir defa, devletin ekonomi
içindeki yerini yeniden belirlememiz lazım. Piyasa-devlet düzeni bozulmuştur.
Her şeyi piyasaya bırakırsan, piyasa kendi kendini düzenleyemez. Devlet,
piyasaya hem yol gösterir hem düzenler. Siz devleti zayıflatırsanız, devleti
güçsüz yaparsanız, piyasa ekonomisi de çöker. Dünyada olan budur. Türkiye'de
olan budur. Devletin ekonomi içindeki yeri düşürülmüştür, küçülmüştür, devlet
güçsüzleşmiştir; devleti yeniden güçlendirmek zorundayız. Başta en temel tedbirimiz
bu olmalıdır. IMF’yle ilişkileri kesip atmamız gerekiyor. Zamanım yok, bir başka zaman anlatırım. Bu tedbirleri
alırsak, bugünkü ekonomik krizden de çıkmamız daha kolay olur. Saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Korkmaz. Gruplar adına ikinci konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Antalya Milletvekili Mehmet Günal. Sayın Günal, buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın
Başkan. Değerli milletvekili arkadaşlarım, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Burada, öncelikle, kanunun amacından kısaca size bahsedip
yapılan değişikliklere ilişkin bir ön değerlendirmede bulunacağım. 1’inci maddesinde deniliyor ki: “Resmî
istatistiklerin üretimine ve organizasyonuna ilişkin temel ilkeleri ve
standartları belirlemek, ülkenin ihtiyaç duyduğu alanlarda veri ve bilgilerin
değerlendirilmesini, gerekli istatistiklerin üretilmesini, yayımlanmasını,
dağıtımını ve resmî istatistik programında istatistik sürecine dair kurum ve
kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak üzere Türkiye İstatistik Kurumunun
kuruluş, görev ve yetkilerine ilişkin esasları düzenlemektedir.” Gerçekten kapsamlı ve önemli bir kanun. Kanunun önemiyle beraber istatistiklerin ne kadar önemli olduğuna
dair burada mülkiyeden rahmetli Hocam Uğur Korum’u
rahmetle ve saygıyla anıyorum. Daha önce de bahsetmiştim, kendisinin bize
“İstatistiğe Giriş” dersinde söylediği ilk cümle: “Arkadaşlar, üç türlü yalan
vardır. Yalan, kuyruklu yalan ve istatistik.” derdi rahmetli ve öyle başlardı
dersine. Yine, Amerika
Birleşik Devletleri’nde master eğitimim sırasında
bizim odamızda bir söz asılıydı, diyordu ki özetle: “İstatistiklerin neyi
gösterdiği değil, neyi gizlediği önemlidir.” İstatistik deyince benim aklımda
kalan iki önemli sözdür bunlar. Neden önemli
TÜİK? Çünkü az önce bahsetmiş olduğumuz bütün bu istatistiklerin yayınlanması,
değerlendirilmesi, bunlara ilişkin standartlar ve koordinasyonun sağlanması TÜİK’e ait. Ama az önce söylediğimiz gibi, bunların neyi
gösterdiği şeffaflık açısından önemli. Son yıllarda
özellikle, Türkiye İstatistik Kurumu -ondan önce de “Devlet İstatistik
Enstitüsü” adıyla- sıkça revizyonlara gitmeye başladı
değerli arkadaşlar. Burada en önemlileri de büyüme oranlarında sıkça yapılan
revizyonlar, özellikle son çeyrekte -eğer dönüp bakarsanız- önceki çeyrekleri
de içerecek şekilde yapılan revizyonlar; sonra tanım değişiklikleri, sonra baz yılı kaydırmaları -bunların hepsini yaşadık- TEFE, TÜFE
üzerinde yine ağırlıklarını değiştirmeler… Yine, telekomünikasyon
hizmetlerinde, hatırlarsanız, Merkez Bankasıyla TÜİK birbirine girmişti, Merkez
Bankasından habersiz yayınladığı için, tahminleri de tutmamıştı. Buna benzer,
turizm gelirleri içerisine işçilerin Türkiye'de harcadıkları paraların da dâhil
edilmesi gibi, böyle ara sıra yapılan ve verilerin izlenebilirliğini,
şeffaflığını, geriye yönelik olarak mukayese edilebilirliğini ortadan kaldıran
veya zorlaştıran birçok uygulamayla karşı karşıyayız. Şimdi bakın,
bunlar gerçekten önemli çünkü Türkiye'de bu konular üzerine araştırma yapan,
kafa yoran, akademik çalışmalar yapan arkadaşlarımız var. Zaman zaman ben, kendim içinde boğuluyorum, aradığım şeyi
bulamıyorum. Yani hem bürokrasiden hem akademisyenlikten gelen ve neyin nerede
olduğunu bilen birisi olarak ben bile zorlanıyorum, bulamıyorum yani
bulduklarımı da öncekilerle mukayese edemiyorum, ki
vatandaşın merak ettiğini düşünün, iş adamı olsun, öğrencisi olsun. Yani
altında bir küçük not dahi bazen olmuyor. Bir örnek
vereyim. Şimdi bakınız, bize iktisat tarihinde, iktisat derslerinde,
uluslararası iktisatta hocalarımız hep ihracatı FOB, ithalatı CIF, yani her şey
dâhil olarak öğretti. Şimdi efendim, FOB olarak konmuş, güzel, bazı yayınlarda
CIF de var, altında çok utangaç bir terim var arkadaşlar: “Merkez Bankasının
yeni tanımına göre” diyor, bu kadar uzunca. Öyle diyeceğinize “İthalat FOB
olarak alınmıştır.” deseniz, dış ticarette, çok daha kısa olacak; örnek diyorum
yani. Başka bir örnek
söyleyeyim. Değerli arkadaşlar, Antalya’nın nüfus verileriyle ilgili bir
karmaşa yaşadım geçtiğimiz adrese dayalı nüfus kayıt sisteminden sonra. Her yıl
Manavgat Ticaret ve Sanayi Odasının ekonomik raporlarının hazırlanmasında görev
alıyorum; yaklaşık yedi sekiz yıldır, 1999’dan bu tarafa, on yıldır bu devam
ediyor. Şimdi, yeniden
nüfus güncellendikten sonra baktım köy ve şehir nüfusu diye, Manavgat ilçesinin
nüfusuna bakıyorum: Şimdi, verilene bakıyorum, köy ve şehri koyduğum zaman
tutmuyor. Kaymakamlıktan başladım, sonra Vali Bey’e sordum, sonra İstatistik
Kurumumuzun Başkan Vekiline sordum ve web sitesinde de hâlâ duruyor değerli
arkadaşlar. Çift sayma var. Ne var? Köy ve şehir nüfusu, beldeler, şehir
olmasına rağmen, köyün içerisine yedirildiği için ve Türkiye İstatistik Kurumu
ta eski düzende devam ettiği için, telefonda en son dediler ki: “Efendim, biz
onu köy nüfusunun içine koymuştuk.” Ben de sordum: “Side sizce şehir mi köy
mü?” Örnek, beldeler… Daha önce nahiye sistemi varken olmuş bunlar. Sayın
Başkanla da telefonda konuştuk, teşekkür etti ama ben hâlâ ara sıra bakıyorum,
altına bir dip not dahi konulmuş değil. Köy ve şehir nüfusları… Bütün
arkadaşlarımız kendi illerine, ilçelerine baksın, çift saymalar olabilir. Çünkü
kaymakamlık kendi web sitesine koymuş. Sayın Vali’ye de şakayla karışık, test
eder gibi sordum, o da bana, ikisini birleştirerek söylendiği rakamları verdi.
167 bin olması gerekirken nüfusumuz bizim, 204 bin küsur gözüküyor Manavgat’ta.
Neden? Beldeler çift sayıldığı için. Dolayısıyla, değerli arkadaşlarım, burada,
İstatistik Kurumunun verdiği rakamlar önemli. Bütün her şeyimizi bu rakamlar
üzerinden hesaplıyoruz, gelişme düzeyimizi de, yaşanan sıkıntıları da bu
rakamlar üzerinden hesaplıyoruz. Şimdi, burada, değerli arkadaşlarım, kamuoyunu eksik veya yanlış
bilgilendirmeye yol açabilecek bazı hususlar gerçekleşiyor. Peki, bu Kanun’da
yapılan değişiklikler nereden icap etti? Bir tek kanun maddesi, iki üç
maddelikken beş altı maddeye çıktı, iki tane daha madde eklendi. Bunlar Anayasa
Mahkemesinin daha önce iptal etmiş olduğu maddeleri yeniden bizim önümüze
getiren düzenlemeler değerli arkadaşlarım. Biraz da galiba tek başına iktidar
olmanın getirdiği havayla, sizler “Biz hepsini değiştiririz.” diyorsunuz, iptal
oluyor tekrar getiriyorsunuz, iptal oluyor tekrar getiriyorsunuz. Daha örnek
sorarsanız, daha geçen hafta Kamu İhale Kurumuna ilişkin kanunda düzenlemeler
yaptık. Onun dışında, sırada bekleyen Suriye sınırındaki mayınların
temizlenmesine ilişkin bir yasa tasarımız var, ısrarla Danıştay iptal etmesine
rağmen, Danıştayın iptal gerekçeleri ortada dururken şimdi
Genel Kurul sırasında bekliyor. Yani “Biz istediğimiz değişikliği yaparız.”
deyip siz devam ediyorsunuz. Şimdi bu görüştüğümüz tasarıyla, Anayasa Mahkemesinin iptal
ettiği iki madde ile verilerin gizliliğine ilişkin bir değişiklik öneriliyor.
Değerli arkadaşlarım, bu İstatistik Kanunu’muzun,
5429 sayılı Türkiye İstatistik Kanunu’nun 13’üncü maddesinin altıncı fıkrasında
şöyle deniliyor: “İstatistikî birimin, kendisine ait gizli verilerin
açıklanmasına yazılı onay vermesi hâlinde, veri gizliliği ortadan kalkar.”
Yapılmak istenen değişiklikle aynı maddeye “Dış ticaret istatistiklerinde
dolaylı tanınma ile gizlilik kapsamına giren veriler için bu gizlilik
hükümleri, istatistikî birimin kendisine ait verinin gizlenmesini talep eden
yazılı başvurusu hâlinde uygulanır.” şeklinde bir fıkra eklenmek isteniyor. Değerli arkadaşlarım, tasarının genel gerekçesi de, burada,
dış ticaret
istatistiklerinin ulusal ve uluslararası düzeyde birçok alanda kullanıldığını
ve bunların önemli bir kısmının da gizli veri tanımına girdiğini ve resmî ve
özel kurumlardaki karar alıcılar ile iş çevreleri ve araştırmacıların bu
istatistiklerden yeterince yararlanamadığını söylüyor. Bir tane de önemli bir
uyarı var: “… birçok Avrupa Birliği ülkesinde olduğu
gibi…” denip devam ediliyor yani değişikliğin gerekçesi. Şimdi, değerli arkadaşlarım, burada söz konusu olan resmî
ve özel kurumlardaki karar alıcılar, iş çevreleri ve araştırmacılar kimdir ki
bu kadar ayrıntılı bilgiye ulaşmak istiyorlar? Üç firma veya daha azı bu
işlerle iştigal ediyorsa -veri gizliliğinin tanımı uzun vaktinizi almamak için
söylemiyorum- acaba kimler neyi merak ediyor? Zaten toplam ihracat rakamı, setörel rakam belli değil mi? Bunun açıklanması gerekiyor. Bir de “… birçok Avrupa Birliği
ülkesinde…” denmiş, acaba hangi Avrupa Birliği ülkesinde bu kadar ayrıntılı
bilgi veriliyor? Şimdi, otomatikman burada veri gizliliği kalkıyor ve istatistiki birimin ancak yazılı talebiyle veriler
gizlenebiliyor. Diğer bir deyişle, bu Kanun’a bu fıkra eklenip geçerliliği
başladığı andan itibaren, TÜİK, elindeki tüm verileri ve dış ticaret verilerini
ortaya dökecek. Bütün ithalatçı, ihracatçı firmalar da ancak kendisi
başvurursa, orada da birtakım engeller çıkarılmazsa gizliliğini sağlayabilecek.
Şimdi, burada gerçekten kimin talebiyle yapılıyor, kim neyi bilmek istiyor,
bilemiyorum. Diğer bir konu: Tasarıya Komisyon aşamasında ilave edilmiş
olan bilgi verme zorunluluğu ve buna uymama durumunda uygulanacak para cezasına
ilişkin düzenleme. Değerli arkadaşlarım, burada da Anayasa Mahkemesinin 10/11/2005 günlü 2008/86 sayılı Kararı’yla iptal edilen
8’inci ve 54’üncü maddeler var. 8’inci madde, bilgi verme yükümlülüğünü
düzenliyor. 54’te de (b) bendi düzenleniyor, ayrıntısını okumayacağım. “…(a)
bendi dışında kalan istatistik birimlerde yapılan araştırmalarda işlenmesi
durumunda bin yeni Türk lirası…” Şimdi bunu ne yapıyoruz? 1.500 yapıyoruz. Neye
rağmen yapıyoruz? Anayasa Mahkemesinin zaten bin YTL’yi iptal etmesine rağmen,
biz inadına 1.500 yapıyoruz. Şimdi değerli arkadaşlar, burada bakın
Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesinde ne deniyor: “Anayasa’nın 20’nci
maddesinde herkesin özel hayatına ve aile yaşayışına saygı gösterilmesini
isteme hakkına sahip olduğu; 25’inci maddesinde de herkesin düşünce ve kanaat
özgürlüğüne sahip olduğu, her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimsenin düşünce ve
kanaatlerini açıklamaya zorlanamayacağı hüküm altına alınmıştır. 20’nci madde gerekçesinde, özel hayatın korunmasının her şeyden
önce bu hayatın gizliliğinin korunması, resmî makamların özel hayata müdahale
edememesi anlamına geldiği belirtilmiştir.” Yani buraya dayandırılan bir
gerekçeyle “Anayasa’nın 20’nci ve 25’inci maddelerinde yer alan güvencelere
rağmen itiraza konu 8’nci madde hükmüyle, kişiler, bilgi toplama, saklama,
işleme ve değiştirme tekeli olan idareye ve diğer kişilere karşı korumasız bırakılmış,
veri toplamanın sınırlarına yasal düzenlemede yer verilmemiştir. Açıklanan
nedenlerle itiraz konusu kuralların Anayasa’nın 20 ve 25’inci maddelerine
aykırı olduğundan iptali gerekir.” deniliyor. Dolayısıyla, diğer maddeler
yönünden de incelememiş. Şimdi değerli arkadaşlar, hiçbir yenilik getirmeden, bu bin
YTL’yi Anayasa Mahkemesi iptal etmiş olmasına rağmen, 1.500 YTL’ye çıkarmanın
dışında bir uygulama yok. Şimdi, karar ortada, hâlâ duruyor Anayasa Mahkemesi
kararı. Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devletidir diyoruz ve AKP
İktidarı döneminde en fazla ihlal edilen şey ise, hatta TBMM Genel Kurulunda da
bu ihlal devam ediyor hâlâ… Anayasa’nın 138’inci maddesinin dördüncü fıkrasında
deniliyor ki: “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak
zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle
değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.” Maalesef, bugün,
yine, Anayasa’ya göre iptal edilen iki ayrı maddeyi yeniden düzenleyerek yeni
bir değişiklik öneriyoruz. Tabii, değerli arkadaşlarım, bu ilk değil, bunun daha
öncesi de var; 2 defa, yine Kanun’la ilgili değişiklikler gelmiş, tekrar geriye
gönderilmiş, tekrar sizin tarafınızdan onaylanıp geri gitmiş, Sayın
Cumhurbaşkanı da onaylamak zorunda kalmış ve tekrar Anayasa Mahkemesine
başvurmuş ve böyle bir karar çıkmış. Şimdi, bunun dışında o kararda önemli bir husus var. Nedir?
Diğer kanunlarda da olmuştu değerli arkadaşlar, devlet memurlarına ilişkin
düzenlemeler. “Başkan tarafından belirlenecek tutarda aylık brüt sözleşme
ücreti ödenir.” ve yine sonunda -45’inci maddeden bahsediyorum- “Bu fıkranın
uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar ile söz konusu personele yapılacak diğer
ödemeler Bakanlar Kurulunca tespit edilir.” düzenlemesi var. Bundan dolayı da
yine iptal edilmiş. Kısacası, burada, Mahkeme kararına uymadan sürekli olarak
yeni değişikliklerle gelinmekte ve hukuk devleti ilkesine uymayan çalışmalar
yapılmaktadır. Şimdi, değerli arkadaşlarım, bunun yanı sıra Kurumun
yapısal sorunları var. Türkiye İstatistik Kurumu olarak, burada bütçe
görüşülürken geldi arkadaşlarımız… Hâlâ Kurumun Başkanlığı vekâletle
yürütülüyor. Eski Başkanın şu anda görevi devam ediyor mu etmiyor mu
bilmiyorum, Sayın Bakanımız açıklarsa… Niye vekâletle duruyor? Kendisi YÖK
üyeliğine gitti. Kurum içerisindeki koordinasyon eksikliği nasıl gideriliyor?
Bunlar tabii ayrı programlar. Artı, bu çerçevede, 2006 yılında başlatılması öngörülen,
2007-2011 resmî istatistik programıyla ilgili -şu anda gerçekleşme oranlarına,
izleme raporlarına baktım, belki Sayın Bakanımız onları söyleyebilir- hâlen
daha gerekli çalışmalar, toplantılar devam ediyor, az önce bahsetmiş olduğum
aksaklıklar da devam ediyor. Burada birçok düzenlemeden bahsettim ama asıl ilginç olanı
bunlarda yaşanan koordinasyon eksiklikleri. Değerli arkadaşlarım, AKP Hükûmetinde
ekonomi konusunda bir kafa karışıklığı var. Sayın Başbakan ya eksik, yanlış
bilgilendiriliyor ya da Sayın Başbakan bilerek bizi yanlış bilgilendirmeye
çalışıyor -başka bir ihtimal aklıma gelmiyor- ve sürekli olarak da üç gün önce
söylediğinin üç gün sonra tersini söylüyor. En yakın gündemde
krizle ilgili söylediklerine bakınız: Önce “Yok.” dedik, sonra “Bize değmez.”
dedik, sonra “Teğet geçer.” dedik, arada “Krizi fırsata dönüştürebiliriz.”
dedik. Şimdi Sayın Başbakan kızıyor, “Krizi fırsata dönüştürmek isteyenler
var.” diyor, “Krizden rant elde etmek isteyenler var.”
diyor. Baştan siz söylemiştiniz “Krizi fırsata dönüştürebiliriz.” diye. Bankaların amacı
zaten kâr elde etmek değil mi? Ben anlamıyorum. Bankalara kâr etmeyin diye ne
diyecek? Komisyonda da
söyledim, şimdi Sayın BDDK Başkanı o zaman şimdiye kadar kanunları, kuralları
uygulamıyor muydu? “Bankaları sıkıştırırız.” diyor. O zaman şimdiye kadar
görevini yapmıyor demektir. Yapıyor idiyse ekstradan ne yapacağız? Yine aba
altından sopa göstererek “Kamu bankalarını kullanabiliriz.” diyor. Kamu bankalarının nasıl kullanılacağı ortada. Yeni görev
zararları yükleyemeyeceğinizi de biliyorsunuz. Sizden çok önceki hükûmet döneminde bu değişiklikler yapıldı; Merkez Bankasıyla
ilgili de, kamu bankalarıyla ilgili düzenlemeler yapıldı. Yani nasıl olacak,
bilmiyorum. Ondan önce
“IMF’ye ümüğümüzü sıktırmayız”, “Haşa, anlaşmayız.”,
“O da neymiş, böyle bir şey yok” diye kaç senedir söyleniyor, daha birkaç hafta
önce yine Sayın Başbakan söylüyordu. Şimdi “IMF’ye ümüğümüzü sıktırmayız.”
noktasından, kendi ağzıyla, “uzlaşmaya en yakın” noktaya gelmişiz, geçen
gittiğinde söylemişti. Şimdi ondan da ileri noktadayız. Ama Sayın Başbakan
kızıyor. Sayın bakanlarımız bir şey konuşmadılar. Ben Komisyonda da -Sayın Ekren de oradaydı, Sayın Şimşek de- sordum… Konuşma
metinlerinde her iki bakanımızın da IMF’yle ilgili hiçbir şey yok. Değerli
arkadaşlar, hazineden sorumlu Bakanımızın metninde beş sayfa sigortacılık var,
hazinenin dış borcuyla ilgili hiçbir cümle yok hazine garantili borçlardan
başka. Özel kesiminkini unuttum, orayı saymıyorum. Şimdi Türkiye'nin en önemli
sorunu borç diyor musunuz? Evet. Kaynak bulma diyor musunuz? Evet. Ne
yapıyorsunuz? IMF’yle görüşüyorsunuz; tamam. Peki, niye bundan hiç
bahsetmiyoruz? Sayın Bakana da söyledik, tam otuz beş-kırk dakika bizi çok
güzel bilgilendirdi Sayın Ekren. Dünyadaki krizin
gidişatından bahsetti. Türkiye’ye gelince, somut bir iki tane önlem dışında bir
şey maalesef söylemedi. Hâlâ bir paket görüşülüyormuş, biz bilmiyoruz. İçeride
ne görüşülüyor, herhâlde bize açıklayacaklar. IMF’yle ilgili anladım neden
arkadaşlarımızın konuşamadığını. Sayın Başbakan dün gelirken dedi ki: “Bunların
hepsi dedikodu, rakamlar da dedikodu, gerçek şeyi ben açıklayacağım.” Demek ki
Sayın Başbakan açıklasın diye değerli bakanlarımız herhâlde susuyorlar diye
düşünüyorum. Değerli
arkadaşlar, burada koordinasyon eksikliğinin olduğu, bir kafa karışıklığının
olduğu belli oluyor. Ha, bununla ilgili de, Sayın Ekren’in
hakkını yemeyelim, Ekonomik Koordinasyon Kuruluna ilişkin düzenlemenin
yapılacağını, orada toplantıların yapıldığını söylüyor, biz sadece yansımasını
görmedik. Hakkını teslim etmemiz gereken iki düzenleme var yapılırsa, şimdi
açıklanan diyelim daha doğrusu: Biri, Sanayi ve Ticaret Bakanımızın açıkladığı
KOSGEB’in KOBİ’lere vereceği kredi, 350 bin YTL kadar, diğeri de sadece Halk
Bankasının vereceği krediler var. Yani, krizi kabul etmek önemli bir aşamadır
diye düşünüyorum ama önlemlerle ilgili bir kere karar vermemiz gerekir. Neden? Değerli
arkadaşlarım, bugün Maliye Bakanlığı ve bütçemizin bütün diğer maddeleri
üzerinde yukarıda, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşme yapıyoruz. Eğer IMF’yle
anlaşacaksak bu yaptığımız varsayımların hepsi geçersiz. Gerçi bunlar da
gerçekçi değil; yüzde 4 büyüme, yüzde 7,5 enflasyon ve bu daralan ortamda 149
milyar ihracatın gerçekleşmesi sıkıntılı ama bunları da yeniden değiştirmek
zorunda kalacağız. Onun için, eğer anlaşacaksanız da gelin bir an önce
söyleyin; bu bütçe kadük olacak, yani o rakamların
hepsi yeniden elden geçirilmek zorunda kalacak. Neden diyeceksiniz? Yüzde 4
büyüme varsayılmış. Ee az önce söyledim… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan. …Sayın Erken bize,
kırk dakikaya yakın, dünyadaki gelişmelerden bahsetti, uluslararası
kuruluşların bu tahminlerinden bahsetti. IMF, son dönemde yüzde 5’ten, yüzde
3,9’a, yüzde 3’e, yüzde 2,2’ye kadar büyüme tahminlerini revize etti. Peki,
bizimki nasıl yüzde 4 olacak? Yani, yeniden mi Türkiye İstatistik Kurumunu
devreye sokacağız? Nasıl yapacağız bu şartlarda? Dolayısıyla, yüzde 4 büyümeyi
gerçek kabul etsek bile değerli arkadaşlarım, buna göre yüzde 15,5 vergi geliri
artışını nasıl sağlayacağız ben hâlâ anlamıyorum. Yani, anlamadığım başka bir
şey daha var. 15,5 milyar YTL’lik de -şimdi TL’ye dönüyor- özelleştirme geliri
konulmuş, 2008 rakamı onun altında kalacak. Bu daralmaya, dünyadaki sıkıntıya
rağmen, bu geliri nasıl gerçekleştireceğiz? Yani, yeni vergiler mi koyacağız?
Dolayısıyla, bu kafa karışıklığının giderilmesi, ekonomi konusunda da bir tek
sesliliğin olması -ister Sayın Başbakan yapsın isterse Sayın Ekren yapsın, zaman zaman
koordinasyon yapıyor, ama- bu politikalara yaklaşımda bir tek sesliliğin olması
gerekiyor. Aksi takdirde krizden etkilenmememiz mümkün değil. Bir an önce
önlemlerin alınmasını bekliyoruz. Teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum. Gruplar adına
üçüncü konuşmacı, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Siirt Milletvekili
Osman Özçelik. Sayın Özçelik, buyurun. (DTP sıralarından alkışlar) DTP GRUBU ADINA
OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Sayın Başkan, sayın Genel
Kurul üyeleri; görüşülmekte olan 281 sayılı Türkiye İstatistik Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde Demokratik Toplum
Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Öncelikle Kadına
Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü nedeniyle kadın
özgürlük mücadelesini destekliyor, cins ayrımcılığına karşı tepkimi ifade
ediyorum. Yürürlük ve
yürütme maddeleri dışında dört maddeden oluşan görüşmekte olduğumuz yasa
tasarısının 1’inci maddesi, Türkiye İstatistik Kanunu’nun Anayasa Mahkemesince
iptal edilen 8’inci maddesinin başlığıyla birlikte yeniden düzenlenmesine
ilişkindir. Resmî istatistikleri üretmek üzere TÜİK’in
istatistiki birimlerden veri ve bilgileri toplama
şeklini, cevap verme yükümlülüğünü ve sınırlarını düzenleyen bu maddenin
sağlıklı ve hızlı istatistik üretilmesine katkı sağlayacağını düşünerek bunu
olumlu karşılamaktayız. Tasarının 2’nci
maddesiyle dış ticaret istatistiklerinde gizlilik ilkesi özel koşullara
bağlanmaktadır. Şeffaflık artırıcı bir hüküm olması nedeniyle yerinde bir
düzenleme olduğunu da düşünüyoruz. Tasarının 3’üncü
maddesi, Yasa’nın Anayasa Mahkemesince iptal edilen 54’üncü maddesinin ikinci
fıkrasının (b) bendini yeniden düzenlemektedir. Para cezasını yeniden
düzenleyen bu maddeye ilişkin söyleyeceğimiz fazla bir şey yoktur. Tasarının 4’üncü
maddesi, Yasa’ya eklenen geçici bir madde olup tasarının 2’nci maddesinde
belirtilen özel gizlilik koşullarının daha önceki tarihlerdeki veri ve bilgiler
hakkında da uygulanacağı şeklindeki bir düzenlemedir. Bunun da doğru olduğunu
düşünüyoruz, doğru bir hüküm getirilmektedir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; gördüğünüz gibi iktidar partisinin kamu yararına ve
kamusal hizmetlerin düzenli, şeffaf ve adil yürütülmesi konusunda getirdikleri
yasa tasarılarına destek vermekteyiz. Amacımız, ne olursa olsun muhalefet etmek
değil, demokratik muhalefet yoluyla iktidar partisini halk yararına hizmet
üretmeye, toplumsal barış, refah toplumu ve eksiksiz bir demokrasinin
yerleşmesi ve kurumlaşmasına katkı sağlamaktır. Yasa tasarısını
destekliyor, olumlu oy kullanacağımızı beyan ediyor, yasanın hayırlı olmasını
diliyoruz. Sayın milletvekilleri, bir yasadan beklenen toplumsal
yarar, yasanın mükemmeliyetinden çok uygulayıcılar tarafından yasanın ruhuna
uygun bir şekilde uygulanıp uygulanmadığıyla ölçülür. Burada birey ve kurumlar
belirleyici bir role sahiptir. Çoğu zaman eksik, hatta kötü düzenlenmiş bir
yasa iyi uygulayıcılar elinde, iyi düzenlenmiş, kötü uygulayıcıların elindeki
yasalardan daha çok toplumsal yarar sağlayabilmektedir. Türkiye İstatistik Kurumu Kanunu’nun 4’üncü maddesi konuya
ilişkin ilkeleri belirlemiştir. Buna göre, “Resmî istatistiklerin kalitesinin
geliştirilmesi için Program kapsamında üretilen istatistikler, güvenilirlik,
tutarlılık, tarafsızlık, istatistikî gizlilik, güncellik ve şeffaflık
ilkelerine göre hazırlanır ve uygulanır.” denmektedir. Peki, gerçekten Yasa’yı
uygulayan kurum olarak Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve ilgili bakanlık bu
ilkelere tam olarak uyuyor mu? Buna “Evet” yanıtı verecek kimse var mı acaba?
Bugünkü adıyla TÜİK bu güveni veriyor mu? Yedi defa adı değiştirilen Kurum,
bilimsel gerçekliğe uygun, güvenilir veri ve bilgi mi üretiyor yoksa siyasal
iktidarların eğilimlerine ve arzularına göre mi davranıyor? Yasa’nın 17’nci maddesi Kurumun bilimsel ve teknik özerkliğe
sahip olduğunu, hiçbir şekilde talimat alamayacağını belirtir. Bu hükme
gerçekten uyuluyor mu? Siyasi İktidar belki gerçekten herhangi bir talimat
verme ihtiyacı duymuyor olabilir. Ama özellikle AK PARTİ İktidarının devlet
kurumlarındaki kadrolaşma politikasıyla Kurum yetkililerinin İktidar
politikalarına uygun manipülatif bilgi sunmayı doğal
bir görev olarak kabul ettiklerini görüyoruz. Kurumun temel işlerinden biri nüfus sayımı yapmaktı.
Sonuncusu 2000 yılında olmak üzere bu ülkede 14 kez nüfus sayımı yapılmasına
karşın hiçbir zaman gerçek nüfus ortaya çıkarılamadı. Her seferinde milyonlarca
dolar harcanmasına, insanların bir gün boyunca evlerinde hapsedilmelerine
rağmen sağlıklı sayımlar yapılamadı. Son nüfus sayımında, kesin olmayan rakamlarla, nüfusun 73
milyon 875 bin olduğu açıklandı. Ancak Yüksek Seçim Kurulu seçmen kütüklerine
kayıtlı seçmen sayısını 42 milyon 577 bin 284 olarak açıkladı. Bu kayıtlı
seçmen sayısına göre nüfusun 63 milyon 539 bin olması gerektiği düşüncesiyle
iki kurumdan birinin veya ikisinin de doğru sayılar vermediği düşüncesi
sonucunda yeniden bir nüfus sayımına, kısmi nüfus sayımına gidildi tekrar. Nitekim, 7.888 mahalle ve köyde seçmen sayısının nüfustan fazla olduğu,
17.831 mahalle ve köyde seçmen sayısının nüfusa oranının yüzde 97 olduğu… Yani
kimi yerde seçmen sayısı abartılmış, kimi yerde de nüfus abartılmıştı. TÜİK yeni bir masrafla, yine milyonlar harcayarak bu oranı,
bu dengeyi bulma çabası içine girdi. Bu sayım yöntemiyle sağlıklı sonuçlar
alınamayacağı görülerek Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’ne geçildi. Bu
yöntemle, nüfusun -Aralık 2007 itibarıyla- 70 milyon 586 bin olduğu açıklanarak
nüfus sayım işi Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğüne devredildi. Bunca sayım ve istatistiki
çalışmaya karşın hâlâ Türkiye'nin gerçek nüfusu nedir? Bu ülkede farklı etnik
yapıdaki insan sayısı ve daha birçok sosyolojik, demografik, kültürel veri
hakkında bilimsel gerçek verilere sahip değiliz. TÜİK bütçesi her yıl artırılmakta, ama hâlâ, bilimsel
gerçek istatistiki veri üretme konusunda saygın bir
kuruma sahip olduğumuz güveni içinde değiliz. AK PARTİ, diğer kurumlarda olduğu
gibi, TÜİK içinde de titiz bir kadrolaşma politikası sürdürmekte ve Kurum
bütçesini üretimiyle orantısız bir şekilde artırmaktadır. 2001 yılında Kurum
bütçesi 23 milyon 858 bin -yaklaşık 24 milyondu Kurumun bütçesi- bugün 2008
itibarıyla Kurumun bütçesi 163 milyona çıkarılmıştır. Yani neredeyse 8 defa
büyütülmüştür Kurumun bütçesi. Bütçesi yoksul halktan alınan vergilerle
oluşturulan TÜİK’in, her devlet kurumu gibi işlevini
doğru bir şekilde yerine getirmesi, Kanun’da belirtilen ilkeler doğrultusunda
çalışma yapması, vatandaşların haklı beklentisidir. Bu bütçe AK PARTİ’nin sanal enflasyon ve büyüme rakamlarına uygun,
yanlı, masa başı bilgi üretmesi için mi verilmektedir? TÜİK’in 2008 yılı ilk altı ayı için hesapladığı enflasyon oranı yüzde 6.
Keşke öyle olsaydı. Ama ne yazık ki halkın yaşadığı gerçek enflasyon TÜİK’i doğrulamıyor. 2008’in ilk altı ayında temel gıda ve
tüketim maddelerinde, ekmekte yüzde 26,19, bulgurda 48,25, toz şekerde 11,72,
ayçiçeği yağında yüzde 48,14, elektrik, doğal gaz ve benzinde yüzde 60-yüzde 80
arasında enflasyon yaşanmış. TÜİK Hükûmetin
rakamlarını doğrulamak için herhâlde çok ter döküyor olmalı. Elektrik
Mühendisleri Odası TÜİK’in TÜFE hesaplama yönteminde
değişikliğe gittiğini ve rakamlarla oynadığını belirterek dava açmış, mahkemeye
gitmiştir. Sayın milletvekilleri, geçtiğimiz günlerde kamuoyu
gündeminde uzunca bir süre yer alan ve mizah dergilerine konu olacak kadar komik
bir TÜİK açıklamasını hatırlatmak istiyorum. Bilindiği üzere, kamu
çalışanlarının Hükûmetle yaptığı toplu sözleşme
görüşmelerinde yoksulluk sınırı ile açlık sınırı rakamları çokça tartışıldı.
Günlük 2.100 kalori üzerinden yapılan hane halkı bütçe araştırmasına göre 4
kişilik bir aile için açlık sınırını Kamu-Sen 1.012 YTL, Memur-Sen 820 YTL
olduğunu ileri sürerken TÜİK 255 YTL olarak açıkladı. Bu rakam 4 kişilik bir
ailenin günde üç öğün birer bardak çay ve birer simit yemesi hâlinde bile
yetmeyecek bir rakamdır. TÜİK’in açıkladığı rakam
açlık sınırı değil olsa olsa ölüm orucu sınırının
rakamı olabilirdi. Yılda 163,5 milyon YTL verdiğimiz Kurum Hükûmete
yaranmak için işte böylesi bilimsel üretim yapıyor! Aynı TÜİK fert başına düşen
millî gelirin 5 bin TL civarında olduğunu, Hükûmet
hızını alamayıp bu rakamın 9.300 dolar olduğunu gösteriyor. Oysa ASO TÜİK’in bu rakamlarının hormonlu olduğunu ifade ediyor,
sanal olduğunu ifade ediyor. Sayın milletvekilleri, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt
Sistemi’nin uygulamaya konulmasıyla birlikte TÜİK ile YSK -Yüksek Seçim Kurulu-
arasında çıkan farklılık bu kez TÜİK ile Sosyal Güvenlik Kurumu arasında
çıkıyor. Çalışanlarla işsizler sayısı arasında -TÜİK’in
rakamlarıyla Sosyal Güvenlik Kurumunun rakamları uyum göstermiyor- 1 milyon 72
bin kişilik bir fark görünüyor. Hangi kurumun verilerine inanacağız, hangisi
doğru, hangisine itibar edeceğiz, hangisine güveneceğiz? Sayın milletvekilleri, basit, kolay tespit edilebilir bir
kültürel istatistik örneği vermek istiyorum: TÜİK 2007 yılı sinema seyircisi
sayısını 20 milyon 695 bin 569 kişi olarak açıkladı. Sayıya bakıldığında ne
kadar gerçekçi olduğu izlenimi ediniyoruz değil mi? Net rakamlar, küsuru falan
yok, yaklaşık değil tam bir tespit gibi. Gerçek gibi görünmesi gerekiyor da onun
için bu rakamlar böyle. Oysa gerçekle uzaktan yakından ilgisi yok bu rakamın.
Bunu nereden anlıyoruz? Son yirmi yıldan beri yayınlanan bir gazete var,
çoğumuzun adını bile duymadığımız bir gazete bu: Antrakt Sinema gazetesi. Film
dağıtım şirketleri faal olan sinemalardan haftada iki kez satış sonuçlarının
raporlarını alır ve bu raporları Antrakt Sinema dergisine gönderir. Antrakt
Sinema dergisinin geçtiğimiz yıl için tespit ettiği rakam 31 milyon 161 bin
700. Yani TÜİK’in rakamlarıyla söz konusu kurumun rakamları
arasında 11 milyon 776 bin fark var. Eminim, AK PARTİ Hükûmetinin
kültürel yaşamımıza katkılarını göstermekten siyasal bir beklentisi olsaydı bu
sinema biletlerinin satışıyla ilgili, TÜİK kollarını sıvar ve bu sayıyı
herhâlde gerçeğin çok üstünde, 40 milyon gibi gösterecekti diye düşünüyorum. Sayın milletvekilleri, Türkiye’nin toplumsal barışını
olumsuz etkileyen faktörlerden biri de bölgeler arası gelişmişlik farklarıdır.
Daha açık ifadeyle Kürtlerin büyük çoğunlukla yaşadığı Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgesi’nin geri bıraktırılmışlığıdır. Bir bölgenin geri kalmışlığı kaderle
açıklanamayacağına göre, bilinçli, tercihli politikalar sonucu bölge geri
kalmıştır. Bütün hükûmet programlarında olduğu gibi
AK PARTİ Hükûmet programlarında da bu tespit vardır
ve her hükûmet bölgeyi geri kalmışlıktan
kurtaracağını vadetmektedir. Ancak ne yazık ki fert
başına düşen millî gelir, sanayi yatırımları, okullaşma oranı, istihdam
oranları, özel ve
ticari araç sayısı, kültürel ve sosyal tesisler ve benzeri kalkınmışlık
kriterleri bakımından bölge Türkiye ortalamasının 1/7’si oranında yani yedide
1’i düzeyindedir. Yani bölge Türkiye ortalamasının 7 misli gerisindedir.
Bölgenin ileri olduğu bir tek kriter var, o da karakol
sayısı ve hapishanelerde yatan insan sayısı. Yedi yıllık AK PARTİ Hükûmetinin propagandaları bölgeyi geri kalmışlıktan
kurtaramamıştır. Propaganda ayrı, gerçek
ayrı şeydir. Eğer gerçekten AK PARTİ hükûmetleri
bölgeler arası gelişmişlik farklarını giderdiğinden emin ise ve bunu sayısal
verilerle ifade edebilecek, açıklayabilecek durumda olsa idi, TÜİK son,
sanıyorum, sekiz dokuz yıldır bölgeler arası farkı ortaya koyan millî gelirin
illere göre dağılım istatistiklerini yayınlardı. Böyle bir yayın yok. Yani bu
anlamda, bu açıdan, bölgesel gelişmişlik verileri açısından Türkiye yıllardır
bu bilgiye sahip değildir, karanlıktadır. Sayın milletvekilleri, AK PARTİ Hükûmetinin
Kurumdan elini çekmesi, Yasa’da belirtildiği gibi bilimsel çalışma yapan
bağımsız bir kuruma dönüşmesi ve bilimsel, gerçekçi bilgi ve veri üretmesi
sağlanmalıdır. TÜİK’in verilerinden yola çıkıp
strateji tespit eden ekonomik kurumlar, özel sektör ve bilimsel araştırma
kurumları verilerin doğruluğundan emin olmalıdır; aksi hâlde hem Kurum hem de
devlet itibar kaybına uğrar. Unutulmamalıdır ki, itibar kaybetmek kolay ama
itibarı yeniden kazanmak çok zordur. Gün itibarıyla şunu da ifade etmek istiyorum tekrar: Bugün
ülkemizde cins ayrımcılığı nedeniyle kadınlar gerçekten büyük mağduriyetler
yaşamaktadır. TÜİK’in bugüne kadar kadının sosyal durumu,
sosyal statüsü, toplumdaki yerini belirleyen herhangi bir istatistiki
çalışma yaptığını görmedik. Kadınlarda okuma yazma oranı nedir –gerçek
rakamlarla ama, hükûmetlerin
verdiği rakamları sunmak şeklinde değil- kadının çalışma hayatındaki yeri
nedir, kadının gördüğü baskıların sebep olduğu yıpranmalar, sebep olduğu
travmaların yarattığı sonuçlar nelerdir gibi kadına yönelik şiddetin, kadına
cins ayrımcılığı uygulamasının yarattığı toplumsal yaraların ne olduğunu
istatistiki verilerle ortaya koymasını beklerdik. Ama bugüne kadar böyle bir
çalışma yok. Yine tekrar ediyorum: Bu gün nedeniyle kadının özgürlük
mücadelesini destekliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DTP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Sayın Özçelik, teşekkür
ediyorum. Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, birleşime on dakika
ara veriyorum. Kapanma Saati: 17.23 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 17.33 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı), Yaşar TÜZÜN
(Bilecik) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21’inci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum. 281 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. Tasarının tümü
üzerinde gruplar adına son konuşmacı Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Balıkesir Milletvekili Sayın Ali Osman Sali. Sayın Sali, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA ALİ OSMAN SALİ (Balıkesir) – Teşekkür ederim. Sayın Başkanım,
sayın milletvekilleri; Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı’yla ilgili olarak huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Kanun’un 8, 13,
54’üncü maddelerinde değişiklik yapılıyor ve bir geçici madde ilave ediliyor.
Benden önceki konuşmacılar madde içeriklerini açıkladıkları için bu hususa
tekrar girmeyeceğim. Değerli
arkadaşlar, bir ülkenin isabetli kararlar ışığında yönetilebilmesi için
objektif bir şekilde, bilimsel ilkelere bağlı kalarak üretilen verilere ihtiyaç
vardır. Ülkelerin ve toplumların hayatında giderek önem kazanan istatistiki bilgilerin uluslararası alanda mukayese
edilebilir olması ve bu verilerin zamanlı, güvenilir ve tarafsızlık ilkesi
doğrultusunda üretilmesi gerekir. Ülkemizde bu
veriler Türkiye İstatistik Kurumu ve resmî istatistik üretmekten sorumlu olan
diğer kamu kurum ve kuruluşlarınca sayım veya anket yapılarak ya doğrudan istatistiki birimlerden ya da kamu kurumları tarafından
oluşturulan idari kayıtlardan elde edilmektedir. Yani istatistiksel
araştırmalardan sağlıklı sonuçlar alınabilmesi için öncelikle yeterli verinin
zamanında elde edilmesi gereklidir ve bu hususları sağlamaya yönelik yasal ve
idari düzenlemelere gereksinim olduğu da aşikârdır. Sayın
milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz kanun değişikliği tasarısı ile iki durum
ele alınmaktadır: Birincisi dış ticaret istatistikleri hakkında yaşanan
tıkanıklığın giderilmesi, ikincisi ise Anayasa Mahkemesi tarafından Kanun’un
iptal edilen hükümlerinin iptal gerekçelerine uygun olarak yeniden
düzenlenmesidir. 5429 sayılı
Türkiye İstatistik Kanunu ile TÜİK’e tüm kişi ve
kurumlardan veri isteme yetkisi verilirken kişi ve kurumların iş hayatına ve
özel hayatına ilişkin bilgilerin korunması, istatistiki
amaçlar dışında kullanılmaması yükümlülüğü de getirilmiştir. TÜİK’in kişisel bilgilerin gizliliği konusunda gösterdiği
titizlik ve hassasiyetin temelinde kendisinden bilgi ya da veri talep
edilenlerin kişisel bilgilerinin gizliliğinin sağlanarak doğru ve güvenilir
bilgi elde edilebilmesi vardır. Kurumun bireysel veriler konusunda gizliliğe
riayet etmesi hayati bir zorunluluktur. TÜİK, hiçbir kişi ve kuruluşun kişisel
bilgilerini hiç kimseyle paylaşamaz. Bu konuda Kanun’da geçen ifadeler çok net
ve açıktır. Bununla birlikte gizleme uygulamasının mevcut hâliyle dış ticaret
istatistikleri açısından sakıncaları da söz konusudur. Dış ticaret
istatistiklerinde gizliliğin veri sahiplerinin talepleri olmaksızın uygulanması
bazı sorunlara yol açmıştır. Ekonomide böylesine kritik kararların alındığı şu
günlerde dış ticaret gibi önemli bir ekonomik istatistiki
verinin tüm karar alıcılara daha detaylı bir şekilde sunulması gerekirken,
mevcut gizlilik hükümleri gereği, TÜİK tarafından bazı veriler kullanıcılar ile
paylaşılamamaktadır. Türkiye İstatistik Kanunu’nun “Gizli veriler” başlıklı
13’üncü maddesine göre, bireysel verinin toplulaştırılmasıyla oluşturulan veri
tablosunun herhangi bir hücresindeki istatistiki birim
sayısının üçten az olması veya birim sayısı üç veya daha fazla olduğu hâlde bir
veya iki istatistiki birimin hâkim durumda olması durumunda ilgili hücredeki
veri, gizli veri olarak kabul edilmektedir. Söz konusu maddenin altıncı fıkrasında ise istatistiki birimin kendisine ait gizli verilerin
açıklanmasına yazılı onay vermesi hâlinde veri gizliliğinin ortadan kalkacağı
hükmü yer almaktadır. Dış ticaret verilerinde ayrıntı düzeyi arttıkça gizleme
oranı artmakta, verinin kullanılabilirliği kalmamaktadır. Örneğin, 2007 yılında
sadece madde düzeyinde ihracat bilgisinin yüzde 39,5’i, ithalat bilgisinin
yüzde 25,2’si gizlenmektedir. Hem madde hem de ülke detayındaki, yani hangi
ülkeden hangi maddelerin ticaretinin yapıldığına ilişkin veride ise gizleme
oranı ihracatta yüzde 80, ithalatta yüzde 73 düzeyindedir. 2007 yılı baz alındığında 48.380 kişi ve kurum ihracat, 62.545 kişi ve
kurum ithalat yapmıştır. Bu kadar büyük sayıdaki kitleden veri gizliliği
konusunda yazılı izin almak mümkün değildir. Yapılacak değişiklikle, birçok Avrupa Birliği ülkesinde
olduğu gibi sadece dış ticaret verilerine mahsus olmak üzere –bunu özellikle
belirtmek lazım- dolaylı tanınmadan dolayı gizlilik devam etmektedir. Sadece
dış ticaret verilerine mahsus olmak üzere tablolaştırılmış verilerdeki gizlilik
hükümlerinin uygulanması, ilgili kişi ve iş yerlerinin gizlilik talep etmeleri
şartına bağlanmaktadır. Avrupa Birliği ülkelerinde de rastlanan bu sorun,
sadece dış ticaret istatistiklerine mahsus olmak üzere “pasif gizleme” olarak
adlandırılan gizleme metodu uygulanarak çözümlenmiş olmaktadır. Düzenlenen yeni
gizleme sisteminde de eskisinde olduğu gibi ihracat ve ithalatçıların doğrudan
tanınmasına imkân sağlayacak veriler kamuoyuyla paylaşılmayacaktır. Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar;
kanun tasarısıyla üzerinde durduğumuz diğer konu ise görüşmekte olduğumuz
tasarının Hükûmet tarafından Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına sunulduğu gün yani 25 Haziran 2008 günü Anayasa
Mahkemesinin Türkiye İstatistik Kanunu’nun 8’inci maddesi ile 54’üncü
maddesinin (b) fıkrasını iptal eden kararının Resmî Gazete’de yayımlanarak
yürürlüğe girmesiyle oluşan yasal boşluktur. 5429 sayılı Türkiye İstatistik Kanunu’nun 2’nci maddesinin
(h) bendinde verinin kaynağını teşkil eden istatistiki
birimler yani veri toplanacak gerçek ve tüzel kişilerle kurum ve kuruluşlar
tanımlanmaktadır. Kanun’un 7’nci ve 8’inci maddesinde ise Kurumun görev
alanına giren konularla ilgili veri ve bilgi tüm istatistiki
birimlerden doğrudan isteme yetkisinin TÜİK Başkanlığında olduğu belirtilmekte,
54’üncü maddesinde de bu bilgi ve veriyi mazereti olmaksızın belli süre içinde
vermeyenler hakkında idari para cezası uygulanacağı öngörülmekte olup bu yasa
maddeleri Anayasa Mahkemesi tarafından da iptal edilmiştir. Sayın Başkanım,
değerli arkadaşlar; birçoğumuzun dikkatle takip ettiği enflasyon, işsizlik,
sanayi üretim endeksi, nüfus, gelir dağılımı, kapasite kullanımı, millî gelir
ve benzeri gibi önemli resmî istatistiklerin TÜİK tarafından zamanında
üretilebilmesi, kamu kurumlarından elde edilen idari kayıtların yanı sıra
bireylerden, hane halklarından ve iş yerlerinden anket yoluyla toplanan
verilere bağlıdır. Bilindiği üzere, Türkiye İstatistik Kanunu ile bireysel
verilerin gizliliği sağlam ve tartışmasız bir şekilde teminat altına
alınmıştır. Cevap verme yükümlülüğünün olmaması durumunda, istatistiki
sonuçlar gönüllü olarak ankete katılan hane ve iş yerlerinden alınan verilere
göre elde edilmek zorunda kalınacaktır. Bu durum da araştırmalarda yanlış
sonuçların ortaya çıkmasına ve geneli yansıtan bilgiler elde edilmemesine yol
açacaktır. Bu sebeple, Türkiye İstatistik Kanunu’nun ilgili hükümleri gereği
kişi ve iş yerlerine cevap verme yükümlülüğü getirilmek durumundadır. Aksi
hâlde ülkemiz için ihtiyaç duyulan resmî istatistiklerin üretilmesi konusunda
büyük zorluk ortaya çıkacaktır. Yapılan düzenleme ile çeşitli alanlarda ihtiyaç
duyulan resmî istatistiklerin sağlıklı ve düzenli bir şekilde üretilmesine
devam edilebilmesi amacıyla Anayasa’da belirlenen temel haklar ve ödevler
çerçevesinde, kişi ve iş yerlerinin kendilerinden talep edilen verileri eksiksiz
ve doğru olarak vermesi ve bu duruma uymayanlara uygulanacak para cezası hüküm
altına alınmıştır. Değerli
arkadaşlar, uzun lafın kısası şudur: Dış ticaret istatistikleriyle alakalı
olarak istatistiki birimin dolaylı tanınmasına
sebebiyet verecek kadar az olması hâlinde gizlilik devam etmektedir, gizlilik
hükmü uygulanmaktadır ancak dış ticaret istatistiklerinde aktif koruma yani
“Efendim, dış ticaretle ilgili dolaylı tanınmayı gerektirecek bilgiler de
gizlidir ancak izin alınmak kaydıyla.” şeklindeki yaklaşım değiştirilmekte,
bunun yerine “Efendim, dış ticaret istatistikleri, dolaylı tanınmaya sebebiyet
verecek istatistikler açıktır ancak istatistiki birimin müracaat etmesi hâlinde
gizlilik hükümleri uygulanır.” şekline gelmektedir. Diğer taraftan, Anayasa
Mahkemesinin kararı doğrultusunda da gerekli temel haklar ve ödevler kapsamında
bilgi verme yükümlülüğü getirilmek suretiyle Anayasa Mahkemesi kararına
uyulmaktadır. Değerli
arkadaşlar, 22’nci Dönem Meclisi, Plan ve Bütçe Komisyonu ve kurulan alt komisyon
bu kanuna gerçekten titizlik göstermiş, çok büyük emekler sarf etmiştir. Büyük
bir mutabakat oranıyla bu kanun çıkmış, hazırlanmış ve yasalaşmıştır. Kanunda
eksiklikler olabilir mi? Elbette olabilir. Bu ülke bir hukuk devletidir.
Anayasa Mahkemesi, önceki aylarda personelle ilgili bir maddeyi Anayasa
hükümlerine aykırı bulmuş, iptal etmiş, düzeltilmiştir; bu defa da bilgi verme
yükümlülüğüyle alakalı konuyu Anayasa’nın 20 ve 25’inci maddesine aykırı
bulmuştur. Anayasa Mahkemesi kararı meridir, tartışacak değiliz. Elbette
Mahkemenin kararı yerine getirilmektedir. Gruplar adına görüş bildiren
arkadaşlarımız da aynı yönde görüş bildirmişlerdir. Kanun teknik bir kanundur
ve bu kanuna öyle itirazımız olmamaktadır. Değerli
arkadaşlar, diğer yandan gizleme konusu tamamen istatistiki
birimin sırlarıyla alakalı, üzerinde Komisyonun, alt komisyonun hassasiyetle
durduğu bir konudur ama ihtiyaçlar öyle ortaya çıkartmıştır ki dış ticarette
“Bu veri gizliliği aktif korumadan pasif korumaya döndürülmelidir.” şeklinde
bir kanaat oluşmuştur. Tabiatıyla, bu eksiklikler giderilebilecektir. Türkiye
İstatistik Kurumu ise Avrupa Birliği normlarına uyum sağlamış, şeffaf, açık bir
kurumumuzdur. Gerçekten, verilerin elde edilmesinde gerekli hassasiyet
gösterilmektedir ancak istatistiki birimlerin, yani
bireylerin, hane halklarının veya firmaların verdiği bilgileri aynen yansıtmak
durumundadır, gerekli istatistiki yöntemleri kullanarak. O kadar açık ve şeffaf
bir kurum olduğu ortaya çıkmıştır ki verinin yanlışlığı dahi İstatistik
Kurumunun kendi verileri kullanılarak ortaya konabilmektedir. Herkes, bütün
vatandaşlarımız, konuyla ilgilenen her vatandaş iddiaları için, yani olumlu
iddiaları için de İstatistik Kurumunun ürettiği verileri, olumsuz iddiaları
için de İstatistik Kurumunun verilerini kullanmaktadır. Bu durumda, tabii ki
değerlendirme hataları, farklı değerlendirmeler olabilecektir ancak sahadan
elde edilen verileri İstatistik Kurumu istatistiki
yöntemleri kullanarak toplulaştırıp topluma sunmak durumundadır. Bunu da bu Kurumumuzun
üstüne düştüğü şekilde, üstüne düşen vazifeye uygun olarak yaptığı
kanaatindeyim açıkçası. Değerli
arkadaşlar, özetle, teknik bir kanundur. Efendim, kanun tasarısının hayırlı
olması temennisiyle Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Sali. Şahsı adına Hatay
Milletvekili Orhan Karasayar. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Sayın Kumcuoğlu, sizi Genel Kurulda göremediğim için ilk
konuşmacıyı o şekilde verdim, ikinci konuşmacı olarak da sizi… Buyurun Sayın Karasayar. ORHAN KARASAYAR
(Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 281 sıra sayılı Türkiye
İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerine şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Resmî istatistik programını hazırlamak ve işleyişini
izlemek, programda belirlenen istatistiki
faaliyetlerin yürütülmesini ve uygulanmasını sağlamakla birlikte görev verilen
diğer kurum ve kuruluşlar tarafından üretilen istatistiklerin de uluslararası
standartlara uygunluğunu incelemek, istatistik alanında veri ihtiyacı duyulan
alanları ve veri derleme yöntemlerini, istatistiki tanım ve sınıflandırmalarını
ilgili ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlarla iş birliği içinde
belirlemek, ulusal kayıt sistemini oluşturmak, gerektiğinde araştırma ve teknik
yardım projeleri geliştirmek, istatistik alanındaki bilimsel yöntem ve bilgi
teknolojilerine ilişkin gelişmeleri ve uluslararası göstergeleri takip etmek,
diğer ülkeler ve uluslararası kuruluşlarla iş birliğini sağlamak, ulusal ve
uluslararası bilgi ağı ve bilgi akış sisteminin oluşturulmasını koordine etmek,
ülkenin ekonomik, sosyal, demografik, kültür, çevre, bilim ve teknoloji
alanları ile gerekli görülen diğer alanlardaki istatistikleri derlemek,
değerlendirmek, analiz etmek, yayımlamak, resmî istatistik sonuçlarının
bilimsel ve teknik açıklamalarını yapmak, kalkınma planları, programları ile
ilgili mevzuat ve benimsenen temel ilkeler çerçevesinde kurumun orta ve uzun
vadeli strateji ve politikalarını belirlemek ile görevli bilimsel ve teknik bir
kurumdur. 281 sıra sayılı Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısıyla ilgili birimin yazılı başvurusu olmadığı
müddetçe dış ticaret istatistiklerinin gizli veri kapsamından çıkartılması
öngörülmektedir. Türkiye İstatistik Kurumu ve resmî istatistik üretmekten
sorumlu olan diğer kurumlar tarafından üretilen ve yayınlanan istatistikler
sayım ve anket yapılarak ya doğrudan istatistiki
birimlerden ya da idari kayıtlardan elde edilmektedir. 10/11/2005 tarihli ve 5429 sayılı Türkiye İstatistik Kanunu’nun “Gizli
veriler” başlıklı 13’üncü maddesi, resmî istatistiklerde gizli veriyi
tanımlamakta ve bu verinin kullanımını ve istisnalarını düzenlemektedir. Söz
konusu maddenin ikinci fıkrasına göre, bireysel verinin toplulaştırılması ile
oluşturulan veri tablosunun herhangi bir hücresindeki istatistiki
birim sayısının üçten az olması veya birim sayısı üç ve daha fazla olduğu hâlde
bir veya iki istatistiki birimin hâkim durumda olması hâlinde ilgili hücredeki
veri gizli kabul edilmekte, altıncı fıkrasında ise “İstatistiki birimin,
kendisine ait gizli verilerin açıklanmasına yazılı onay vermesi hâlinde veri
gizliliği ortadan kalkar.” hükmü yer almaktadır. Dış ticaret istatistikleri gibi ulusal ve uluslararası
düzeyde kullanıcısı çok olan istatistiklerdeki verilerin önemli bir bölümü,
maddede belirtilen “gizli veri” tanımına
girmekte, bu hâliyle resmî ve özel kurumlardaki karar alıcılar, iş çevreleri ve
araştırmacılar bu istatistiklerden yeterince yararlanamamaktadır. 5429 sayılı Kanun’un Anayasa Mahkemesince iptal edilen
54’üncü maddesinin 2’nci fıkrasının (b) bendini hane halkı veya bireyler
dışında kalan istatistiki birimlerle yapılan
araştırmalar çerçevesinde kendilerinden istenilen bilgileri vermekten imtina
eden istatistiki birimlere 1.500 yeni Türk lirası idari para cezası verilmesini
teminen yeniden düzenleyen yeni çerçeve 3’üncü
maddenin metne eklenmesi ve müteakip madde numaralarının teselsül ettirilmesi
suretiyle; çerçeve 2’nci maddesi, 5429 sayılı Kanun’a eklenmesi öngörülen
geçici maddenin 5429 sayılı Kanun’un 13’üncü maddesinin 8’inci fıkrası hükmünün
aktif ve pasif gizleme kapsamına giren ve 5429 sayılı Kanun’a eklenmesi
öngörülen geçici maddenin yürürlük tarihinden öncesine ait Başkanlığın elinde
bulunan veri ve bilgiler hakkında da uygulanmasını teminen
değiştirilmesi ve maddenin redaksiyona tabi tutulması suretiyle çerçeve 4’üncü
madde olarak; çerçeve 3’üncü maddesi, kanunların hazırlanmasında uygulanan usul
ve esaslar doğrultusunda yürürlüğe ilişkin kısmı 5’inci madde olarak, yürütmeye
ilişkin kısmı ise 6’ncı madde olarak aynen kabul edilmiştir. Yapılan değişiklikle, birçok Avrupa Birliği ülkesinde
olduğu gibi, sadece dış ticaret verilerine mahsus olmak üzere tablolaştırılmış
verilerdeki gizlilik hükümlerinin uygulanması ilgili istatistiki
birimlerin bunu talep etmeleri şartına bağlanmıştır. Bununla beraber istatistiki bilgi çalışmalarının daha sağlıklı yapılabilmesi
için vatandaşlarımızın bu çalışmalara katılımının artırılması düşünülerek bu
değişiklikler yapılmıştır. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyor, teşekkür ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın Karasayar,
teşekkür ediyorum. Şahsı adına Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu.
Sayın Kumcuoğlu, buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar) ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Değerli milletvekilleri, gündemimizdeki 281 sıra numaralı
Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
hakkında kişisel görüşlerimi açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Konuya girmeden önce, bugün Kadına Karşı
Şiddetin Önlenmesi Günü olması dolayısıyla, şiddete maruz kalan bütün
kadınlarımıza, Milliyetçi Hareket Partisi olarak her zaman Türkiye’de kadının
ve kadın haklarının yanında olduğumuzu ve Milliyetçi Hareket Partisi olarak
sadece kadına veya güç durumda olan insanlara karşı olan şiddete karşı değil,
her türlü şiddete karşı olduğumuzu belirtmekte yarar görüyorum. Bu kadına karşı olan şiddetin önlenmesi konusu dikkati
münhasıran kadın konusuna çekiyor ama Türkiye’de ve dünyada aslında kadınlar
kadar şiddete maruz kalan diğer bir kesim, halk da çocuklardır. Dolayısıyla,
kadına karşı şiddetin önlenmesi konusunu tartışır, değerlendirir, buna çareler
ararken çocuğa karşı şiddetin boyutunu da göz ardı etmememizde yarar görüyorum.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, önümüzde bir kanun var. Bu
kanunla, Türkiye İstatistik Kurumunun yeniden düzenlenmesiyle ilgili olarak
bundan bir süre önce çıkarılmış olan kanunun iki maddesinin Anayasa Mahkemesi
tarafından iptal edilmesi üzerine bir düzenleme yapıyoruz. Bu düzenlemeyle,
tabii ister istemez bu koskoca kanunun iki maddesi üzerinde duruyoruz fakat
işin esasını bu vesileyle gözden kaçırmamamızda yarar var. Devlet İstatistik
Enstitüsünün sorunu, sadece bu iki konunun şu veya bu şekilde Türkiye’de insan
haklarına, hukukun temel ilkelerine ve bu çerçevede Anayasa’mıza aykırı
bulunmasından ibaret değildir. Cumhuriyetin temel kurumlarından birisi olan,
eski adıyla Devlet İstatistik Kurumu, yeni adıyla Türkiye İstatistik Kurumu,
maalesef, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldiğinden bu yana sürekli
itibar kaybetmektedir. Biliyorsunuz Osmanlı İmparatorluğu döneminde “İstatistik
Kurumu” diye bir düzenlemesi yoktu bu devletin. Devlet İstatistik Enstitüsü
-eski adıyla- o bakımdan cumhuriyetin son derece hayati, son derece önemli, son
derece yararlı kurumlarından birisiydi ve biz bu kurumu yakın zamana kadar her
türlü siyasi etkinin dışında tutmaya büyük itina gösterdik milletçe ve
politikacılar olarak. Fakat son zamanlardaki performansı bu
kurumun maalesef son derece rahatsız edici. Müsaade ederseniz size bir iki misal vereyim: Bakınız, 2004
yılının 12 Aralığında bu Devlet İstatistik Kurumu Türkiye’de millî gelir
rakamlarını ilan etmiş, demiş ki: “2004 yılının -yani aynı yılın- birinci
çeyreğinde tarım kesimi yüzde 7,5 küçüldü.” Aradan iki buçuk ay geçmiş, mart
sonunda, yani 2005’in -yani bir yıl sonra- Mart ayı sonunda yeni bir istatistik
toplamış bu kurumumuz “Hayır, geçen yılın ilk üç ayında tarım yüzde 7,5
küçülmedi, yüzde 2,7 büyüdü.” demiş. Burada istatistikler. Arkasından, dokuz
aylık sürede yüzde 1,2 küçülen tarım kesimi, nedense mart ayında yapılan
istatistiklerde birden yüzde 9,1 büyümüş. Arada oynama yüzde 10’un üstünde.
Dünyada ve Türkiye’de istatistiklerle ilgili hiçbir kurumun rakamlarla bu kadar
pervasızca oynamaya hakkı olmaması gerekir. “Efendim o yıl
şöyleydi de böyleydi de, bizim yeni tayin ettiğimiz, efendim, İstatistik Kurumu
Başkanı bu işin acemisiydi de işte sokaktan bir arkadaş bulduk, oraya getirdik,
anlayamadı, bilemedi, ondan oldu.” derseniz, aynı hata ertesi yıl tekrarlanıyor.
Mesela, yine 2005’in 12’nci ayında diyor ki: “Bu senenin ilk üç ayında tarım
kesimi hiç büyümedi.” İki buçuk ay sonra neşrettiği rakamda birden Türkiye
İstatistik Kurumu diyor ki: “Hayır, geçen seneki ilk üç ayda yüzde 4,3 büyüdü
tarım kesimi.” Buna benzer son derece rahatsız edici istatistiki
veriler var elimizde. Mesela, ertesi
sene bir daha tekrar ediyor bu olay, efendim, 2006’nın Aralık ayında neşrettiği
istatistiklerde bu kurumumuz diyor ki: “İlk üç ayda tarım yüzde 1,2 küçüldü.”
İki buçuk ay sonra neşrettiği istatistiklerde “Hayır, öyle olmadı bu iş; son
çeyrekte birdenbire yüzde 9,7 büyüyüverdik ve büyüme eksi 1,2’den artı 2,9’a
çıktı.” diyor ve burada rahatsız eden taraf, Türkiye gibi bir ülkede tarımsal
faaliyetin en düşük olduğu kış aylarında nedense rakamlar büyüyüveriyor. Yani bu da işin ilgi çekici bir yanı. Dolayısıyla, eski
adıyla Devlet İstatistik Enstitüsü ki şimdi Türkiye İstatistik Kurumu, ciddi
surette itibar kaybediyor çünkü bu yanlışlıkların sadece bizi yanıltıyorlar
olmasından öte temel bir mahzuru var: Türkiye'de politika yapıcıları
kandırıyorlar, politika yapıcıları yanıltıyorlar. Dolayısıyla, böyle
istatistikler üzerine doğru politikalar, doğru stratejiler koymak mümkün
değildir. Onun için, biz
Milliyetçi Hareket Partisi olarak ne yapıyoruz? Artık Devlet İstatistik
Enstitüsünün rakamlarına fazla itibar edemiyoruz. Onun için, mümkün olduğu
kadar, ülkenin belli merkezleriyle, belli istihbarat merkezleriyle, iş
adamlarıyla mümkün olduğu kadar çok temas edip ekonomide son zamanlarda neler
oluyor öğrenmeye çalışıyoruz ve maalesef resim parlak değil. Bursa’da,
Gaziantep’te, Adana’da, Kayseri’de, İstanbul’da, İzmit’te sürekli insanlar
işten çıkarılıyor. Lütfen, AKP milletvekilleri olarak kulislerde çay içip
sohbet edeceğinize bu konu üzerinde durun çünkü biz muhalefet olarak bir şey
söylediğimiz takdirde, hemen itiraz ediliyor, hemen karşı tezler ileri
sürülüyor, “Hayır, öyle değil, iyidir.” deniyor. Hayır, iyi değil. İşsizlik
aldı başını gidiyor. Pek çok insan… Akşam televizyonda vardı, bir kadıncağız
oğluyla gelinini iki çocuğuyla birlikte kendi evine almış “Başka çare bulamadık
çünkü oğlum işsiz, gelinim de zaten asgari ücretle işi götürmeye çalışıyor,
hâlimiz perişan.” diyor. Bunun üzerine,
biz bu türlü araştırmaları yaparken başımdan geçen bir olayı anlatayım: Dün
İstanbul’da bir iş adamına telefon ettim ne olup bitiyor öğrenmek için. Dedi
ki: “Ertuğrul Bey, vaziyet son derece kötü, işler iyi gitmiyor, hâlimiz işte,
bir şeyler bulmak lazım.” Bir şeyler
bulmak lazım deyince, maşallah, Hükûmet bugüne kadar
doğru dürüst bir tedbir getiremediği için herkes ümidini IMF’ye bağlamış. IMF
konusunda da soruyoruz, ediyoruz ne oluyor ne bitiyor diye; ne bürokratlar ne
de siyasetçiler bu konuda bize fazla bir şey söyleyemiyorlar. Biz de bu
suskunluğun nereden ileri geldiğini merak ediyor, bilemiyorduk. Nitekim, burada, biraz önce Mehmet Bey’in söylediği gibi,
meselenin esası anlaşıldı. Sayın Başbakan Hindistan’da “Bu konudaki her şey
dedikodudur, tevatürdür, IMF’yle ilişkilerin ne olacağını ben gelip anlatacağım.”
diye beyanat vermiş. Onun için, ben arkadaşa “Ben, Sayın Başbakanın bu
konuşmasını duyduktan sonra hemen müşavirlerime telefon ettim, ‘Sayın
Başbakanın yurt dışı gezi programını bir alın’ dedim.” Dedi ki: “Ne alakası
var?” Dedim: “Sayın Başbakanımız genellikle Türkiye'nin yaşamsal meseleleriyle
ilgili fikirlerini yurt dışı seyahatlerde beyan eder.” (MHP sıralarından
alkışlar) O bakımdan, program belli olsun. “Bu işin acelesi var.” dedi. Onun
için, ben, şimdi Sayın Ekren’den, Başbakanlıktaki yakın
kişilerden istirham ediyorum, hemen Mozambik’e mi olur, artık Zimbabve’ye mi olur Sayın Başbakan için yurt dışı bir gezi
ayarlasınlar çünkü bu IMF meselesinin süratle karara bağlanması lazım ve bunun
da kamuoyuna duyurulması lazım. Daha fazla gecikmeye tahammülümüz yok. Efendim, zaman zaman söylüyorum. Özellikle bürokrat arkadaşlardan istirham
ediyorum. Tedvin işinde biraz, yani tabiri sevmiyorum ama,
laubali davranıyoruz. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Kumcuoğlu, konuşmanızı tamamlayın. Buyurun efendim. ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Yine, bakıyorsunuz, mesela
burada, bakıyorum, diyor ki: “5429 sayılı Kanun’un 13’üncü maddesinin yedinci
fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.” Bunu okuyorsunuz,
gidip de 13’üncü maddesine baktığınız vakit, bu maddenin yönetmelik ihdasına
ilişkin yedinci fıkrasından sonra değil, önüne konulması gerektiğini
görüyorsunuz. Tedvin tekniği, kanun yapma tekniği bakımından bunun yedinci
fıkranın arkasına değil, yedinci fıkranın önüne konulması lazım. Bu konu… Yani
buna bile dikkat edemiyor artık Türkiye’de kanun hazırlayıcı merciler. Yani
böyle giderse yine kanunlar anlaşılmaz hâle gelecek ve netice itibarıyla
hepimiz zorlanacağız. Bu konuda, özellikle bürokrat arkadaşlarımı daha dikkatli
olmaya davet ediyorum. Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kumcuoğlu.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerinde soru-cevap
işlemi gerçekleştireceğiz. Sayın Doğru… REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakanıma sormak istiyorum. Ülkemizde son yıllarda kamuoyunun düşüncelerini tespit
etmek için kamuoyu araştırma şirketleri kurulmuştur. Şu anda Hükûmet olarak bu kuruluşların çalışmalarını nasıl takip
ediyorsunuz? Denetleme imkânına sahip misiniz? Yanlış bilgi veren, kamuoyunu
yanlış yönlendirmeye çalışan şirket ve kuruluşlara karşı ne tür tedbirler
alınıyor veya cezalar veriliyor? Ceza verilen bir şirket var mıdır? Bunlar
kimlerdir? İkinci soru olarak: Kamuoyu araştırma şirketlerinin
kuruluşunun nasıl olması, kaç kişiyle araştırma yapılması, ne kadar süre
yapılması şeklinde kararları gösteren bir kanun, yönetmelik çıkarmayı veya
hazırlamayı düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğru. Sayın Ata… AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, teşekkürler. Kalkınma ve gelişmenin demokratik süreçler içerisinde
yapılandırıldığı, toplumlarda güvenilir istatistiki
bilgi üretimi, dağıtımı ve kullanımı olgusu demokratik süreçlerle
özdeşleşmektedir. Ülkemizde de akademik ve bilimsel boyutlarda istatistiğin
gelişimi son yirmi yılda hız kazanmıştır ancak hâlâ toplumsal cinsiyete dayalı
istatistikler yapılarak siyasa üretim aşamalarında toplumsal cinsiyet eşitliği
göz önünde bulundurulmamaktadır. Oysaki nüfus, bilim, sağlık, eğitim, çalışma
yaşamı, kadına yönelik şiddet, yoksulluk, insan hakları ve karar alma
alanlarında cinsiyete göre ayrıştırılmış ulusal istatistiklerin oluşturulması
gerekmektedir. Bu çerçevede, cinsiyete göre ayrıştırılmış biçimde çocuk
doğumları sayısı, işsizlik ve iş gücü gibi ekonomiye ilişkin alanlarda
toplumsal cinsiyete dayalı istatistiki veri; kadına,
yakın ilişkide bulunduğu insanlar tarafından uygulanan şiddet, kadın ticareti,
kadına devlet tarafından… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Ata, teşekkür ediyorum. Sayın Bulut… AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakanım, devletin
bütün kurumlarında, özel sektörde, planlı bir yatırım ve üretim yapmak için
istatistik eğitimi almış görevlilere ihtiyaç duyulduğu hâlde, bilhassa devlet
kurumlarına istatistikçi kadroların verilmesi gerekmiyor mu? Bu konuda Hükûmetinizin bir çalışması var mı? İkinci sorum:
Devlet İstatistik Kurumunda çalışan geçici işçileri kadroya almayı düşünüyor
musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bulut. Sayın Kaplan… HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Kriz sonrası
işsizlik oranı kaça fırladı? TÜİK, Türkiye'de
etnik, dinî, mezhepsel olarak nüfus sayımı yapmayı düşünüyor mu? Cep telefonu
sayısı 60, kredi kartı 50 milyon oldu ve borçlar 200-300 milyar civarında. Ne
kadar icra takip, iflas var? Son olarak,
bugüne özgü, on dört yaşında evliliğe hazırlık taslakları düşünülüyor.
Türkiye’de çocuk yaşta ne kadar evlilik var? Kaç tane çok evlilik var? Kaç tane
berdel evliliği var? Tecavüzcüsüyle evlendirilen mağdur sayısı kaçtır? TÜİK’in bu konuda da sosyal bir araştırması oluyor mu? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kaplan. Sayın Yaman… M. NURİ YAMAN
(Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Ben de Kadına
Karşı Şiddetin Önlenmesi Günü’nde bu konuda değerli arkadaşların belirtikleri
düşüncelere katılıyor ve bu konuda da kadınların mücadelesini saygıyla
karşılıyorum. Sayın Başkan,
aracılığınızla Sayın Bakana şunu sormak istiyorum: 2000 yılında adrese dayalı
nüfus sayımıyla ilgili Türkiye genelinde çok sayıda itirazların olduğu
bilinmektedir. Bu itirazlardan bir kısmı, o yerlerin, belde
ise tüzel kişiliğinin sona erdirilmesi, eğer belde değilse diğer ilçelerde de
genel bütçeden alacakları payları etkilemesi bakımından, birinci soru olarak,
bugüne kadar bu konuda TÜİK’e yapılan kaç yerleşim
yeriyle ilgili itiraz bulunmaktadır ve ikinci sorum olarak da bu itirazlardan
bugüne kadar sonuçlandırılan var mıdır, adedi kaç tanedir? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yaman. Sayın Taner… RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakan, TÜİK tarafından son yıllarda tarım istatistiklerinin
yapılmamasının sebepleri nedir? Tarım, Hükûmet olarak
gözden çıkardığınız bir sektör müdür ki istatistik çalışmaları kapsamından
çıkardınız? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Taner. Sayın Işık… ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
bilindiği gibi TÜİK tarafından yayınlanan 31/12/2007
tarihi itibarıyla Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi verilerine göre nüfusu 2
binin altına düşen 863 belde belediyesinin kapatılmasına yol açan yasanın,
Anayasa Mahkemesi kararıyla, sayım sonuçlarına itiraz ederek mahkemeye başvuran
bazı belediyelerin kapatılmaktan kurtulması yasa kararıyla mümkün olabilecek
hâle gelmiştir ancak burada bir belirsizlik söz konusu olup hâlen mahkemeye
başvuru yapmaya çalışan belediyelerimiz de bulunmaktadır. Bu derece önemli bir
konuda mahkemeye intikal edecek kadar yanlışlıklar yapmış TÜİK verilerine ne derece
güvenilebilecektir? Söz konusu bu belirsizlik nasıl giderilecektir? Hükûmetinizin bu konuda bir çalışması var mıdır? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Yunusoğlu… SÜLEYMAN LÂTİF
YUNUSOĞLU (Trabzon) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Bakanım,
1984 ile 2002 yılları arasındaki on sekiz yılda taşrada 408 personel, 2002 ile
Haziran 2008 yılları arasındaki beş buçuk yılda tam 992 personel 4/C kapsamında
istihdam edilmiştir. 4/C kapsamındaki personelin çözüm bekleyen problemlerini
çözmek için bir çalışmanız var mıdır, kadroya almayı düşünüyor musunuz? BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Yunusoğlu. Sayın Binici… İBRAHİM BİNİCİ
(Şanlıurfa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Hiç şüphe yok ki
her düzeyde karar verme süreçlerinin en çok gereksinim duyduğu şeylerin
başında, kapsamlı, doğru, güvenilir meta, veri ve bilgi temeli iyi anlaşılan ve
geçerli olan, zamanında kullanıma sunulan bilgiler gerekmektedir. Sayın Bakan,
akademik istatistiğin bilimsel ölçülerinin iyileştirilmesi, istatistik mezunlarının
yetenekleri açısından kalitenin daha üst düzeye çıkarılması, yine istatistiğin,
yönetim süreçlerinde olması gerektiği biçimde yerini alması için ne tür
çalışmalar yapmayı düşünmektesiniz? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Binici. Sayın Varlı… MUHARREM VARLI
(Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. 2003 ile 2007
yılları arasında TÜİK’te çalışan 4/C kapsamında 620
personel görevden ayrılmıştır. Bu ayrılanların kaç tanesi AKP İktidarından önce
işe başlamıştır? Ayrılma sebepleri arasında diğer kurumlarda kadro verilmesine
rağmen bunlara kadro verilmeyişi var mıdır? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Varlı. Sayın Tankut… YILMAZ TANKUT
(Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım,
1995 yılından 2002 yılına kadar 4/C statüsünde alınıp çalıştırılan üniversite
mezunu çalışanlar için TÜİK Başkanının “Kadro verilirse bunlar da çalışmaz.”
şeklinde bir ifadesi olduğu belirtilmektedir. Bu ifade doğru mudur? Doğru ise
bu ifadeye katılıyor musunuz? Yine, Sayın Başkanın bu şekildeki ifadesi, bu
çalışanların diğerlerine göre daha fazla çalıştığının bir göstergesi midir ve
bu bağlamda, bu çalışanlara 4/B statüsü veya kadro verilmesi konusunda herhangi
bir çalışmanız var mıdır? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tankut. Sayın Genç… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim efendim. Sayın Bakan,
enflasyon rakamları tespit edilirken hangi maddeler esas alınıyor? Mesela,
doğal gaz, akaryakıt, temel gıda maddeleri nazara alınıyor mu? Yüzde 82 doğal
gaz zammı nasıl oluyor da enflasyonu yüzde 4 seviyesinde tutuyor? Onu öğrenmek
istiyorum. Ayrıca da bu
İstatistik Kurumunun yayınladığı rakamlara güveniyor musunuz, doğru olduğuna
inanıyor musunuz? Bunların doğru olarak tespit edilmesi konusunda bir
gayretiniz var mı? Bu millî gelir ve kişi başına gelir hangi esaslara göre
tespit ediliyor? Mesela 2006, 2007 rakamları nelerdir? Bunları öğrenmek
istiyorum efendim. BAŞKAN – Teşekkür ederim. Sayın Sakık… SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, ben de teşekkür ediyorum. Ben de Sayın Bakanıma… Türkiye’de 12 milyon yeşil kart var.
İlk sırada Bingöl, yüzde 50; ikinci sırada Siirt, yüzde 48; üçüncü sırada
Şanlıurfa, yüzde 46. Seçimler öncesi, ciddi bir oranda yeşil kart var ve hemen
seçimler sonrası bu noktada kartların büyük oranda iptal olduğu… Hatta seçim
bölgemizde de var. En son dönemde de Adana Valisinin bu konuda çocuklara
yönelik sarf ettiği sözlere de hepimiz tanığız. Bu konuda elinizde bir veri var
mıdır, bir çalışmanız var mı? Yoksa, böyle bir
çalışmayı sürdürecek misiniz? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederim. Soru sorma süremiz doldu ama bir arkadaşımız kaldı, ona da
söz vereyim. Sayın Özçelik… OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Türkiye’de fert başına düşen millî gelir bugün itibarıyla
veya en son tespit edilen rakam nedir? Türkiye’de fert başına düşen millî gelir
nedir? Bir. İkincisi: İstanbul, İzmir, Bursa, Kocaeli illeri bakımından
fert başına düşen millî gelir nedir? İkinci grup olarak da Siirt, Şırnak,
Hakkâri, Mardin, Tunceli ve Muş illerinde fert başına düşen millî gelir nedir? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özçelik.
Sayın Bakanım, buyurun. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, maddelerini birlikte tartıştığımız,
değerlendirdiğimiz TÜİK’le ilgili kanun çerçevesinde
yapılan katkı, eleştiri ve yorumlara teşekkür ediyorum. Elbette, bu genel
değerlendirmeleri, kanun bittikten sonra, zaman ve fırsat kaldığında ben de
genel bir değerlendirme ile hem TÜİK konusunda hem de Türkiye ekonomisiyle
ilgili gündeme getirilen veri ve bilgi setlerini de sizlerle paylaşacağım ama
öncelikle, TÜİK’in üzerinde durduğu temel faaliyet
alanı olarak gündeme gelen birkaç tane konu oldu. Bunlardan bir tanesi Resmî
İstatistik Programı, bir diğeri millî gelirin ya da gayrisafi yurt içi hasılanın revizyonu konusu ve sonuç olarak üçüncüsü de
Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi konusuydu. Her üç konu, ana başlık, Türkiye ekonomisinin değişen ve
dönüşen yüzüyle ilgili mevcut veri ve bilgi setini hem güncelleştirmek hem de
özellikle gayrisafi yurt içi hasıla rakamlarını
tartışırken de değerlendirirken de ifade etmiştik, özellikle kapsanmayan, kayıt
dışı ekonomi ile mevcut veri ve bilgiler çerçevesinde kapsamını genişletecek
bir çalışmaydı. Resmî İstatistik Programı’nın en önemli amacı, mevcut veri
ve bilgi setleri arasındaki standart bir altyapıyı kurmak kadar hangi verinin
hangi kamu kuruluşu tarafından, hangi aralıklarla ve nasıl bir formatta
yayınlanacağı konusunda şu ana kadar yapılan en ciddi çalışmalardan bir
tanesidir. Henüz tamamlanmadı ama çok kısa süre içinde tamamlanacak. Resmî
İstatistik Programı ile artık bundan sonra özel ya da kamu, gerçek ya da tüzel
kişiler TÜİK’in sayfasından hangi veriyi, hangi
kurumun yayınladığını ve… Kurumlar arasında bir standart ve veri farklılığı
olması konusu da gündemden çıkmış olacaktır. Millî gelirin ya da gayrisafi yurt içi hasılanın
revizyonu ya da güncelleştirilmesi konusu, sadece Türkiye’de gündeme gelen bir
konu değil. Özellikle burada grup adına konuşma yapan saygıdeğer
milletvekilleri de soru soran arkadaşlarımız da haklı olarak bu güncellemenin
temel nedenleri konusunda farklı yaklaşımlarda bulundular. Türkiye
ekonomisindeki hem büyüme trendinin hem kayıt dışı kalan faaliyetleri kapsama
bakımından hem de uluslararası standartlara ve Avrupa Birliğine uyum konusunda
veri ve bilgileri standart hâle getirmenin ortaya çıkarttığı bir sonuçtur
gayrisafi yurt içi hasılanın revizyonu. Bu revizyonlar birkaç defa yapılabilir. Bir tanesi, birinci düzey revizyondur.
O her üç ayda yayınlanan verilerin bundan önceki üç aylarla mukayese edilerek
yapılan tahminlerle gerçekleşmeler arasındaki ilişkileri revize etmektir. İkincisi, yıllık bazda yapılan
güncellemedir. O güncelleme de hangi üç aylık döneme denk gelmişse o üç aylık
dönem içinde yıllıkla ilgili son düzenlemedir. Üçüncüsü ise beş yılda bir yapılan genel bir düzenlemedir,
genel bir revizyondur. Muhtemelen burada
bahsettiğimiz, gündeme getirdiğimiz tarihler en azından bu iki tanesinin üst
üste geldiği tarihi ifade ettiği için böyle bir farklı yaklaşım söz konusu oluyor.
Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi ise,
yine bundan sonra nüfus kayıtlarında farklı bir yaklaşım olmasın, en azından
farklı bir tercih olmasın ve gerçeğe yakın doğru bir tercih ortaya çıksın diye
adresleri dikkate alarak yapılan son bir sistem olup, burada da TÜİK bundan
sonra bu veri ve bilgileri İçişleri Bakanlığına aktaracak ve bundan sonraki
güncellemeyi de yine TÜİK kendisi yaparak sistemin sağlıklı gelişmesini de
izleyecektir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu genel
değerlendirmeden sonra, özellikle Türkiye ekonomisinde kişi başına düşen
geliri, kişi başına düşen borcu ve kişi başına düşen yatırımı hem grup adına
konuşma yapan saygıdeğer milletvekillerinin gündeme getirdiği konular
bakımından hem de burada sorulan soruların da önemli bir kısmı bununla ilgili
olduğu için, müsaade ederseniz çok fazla istatistiki
rakama girmeden, özellikle son beş altı yıl içinde, 2002’den 2007 yılı sonuna
kadar -elimizdeki veri seti de bunu gösteriyor- bu konudaki gelişmeleri kısaca
aktarıp artık şehir efsanesi hâline gelen bir tabloyu da sizlerle daha net
paylaşmak isterim. Rakamları verirken de bugünlerde çok sık tartışılan dolar
cinsi rakamlardan vazgeçip YTL olarak vermek hem mukayeseyi kolaylaştıracaktır
hem de ilişkilerin daha sağlıklı şekilde yapılmasına yardımcı olacaktır. Değerli milletvekilleri, kişi başına düşen gayrisafi yurt
içi hasılaya 2002-2007 yılı arasında baktığımızda
artış oranı yüzde 140’tır yani 5.034 YTL’den 12.094 YTL’ye çıkmıştır.
Dolayısıyla YTL cinsindeki artış oranı yüzde 140’tır. Aynı şekilde, kişi başına
toplam borç, yani özel ve kamu ayrımı yapmadan baktığımızda, yine aynı tarihler
arasında 5.197’den 7.677’ye çıkmıştır. Eğer bunun içinden özel borcu çıkartıp
sadece kamu borcunu düşünürsek yine aynı tarihler için 3.689’dan 5.016’dır. Büyüme
veya değişim oranlarına baktığınızda kişi başına düşen gelir yüzde 140, kişi
başına toplam borç yüzde 47, kişi başına sadece kamu borcu yüzde 36 artmıştır.
Aynı şekilde, kişi başına düşen sabit sermaye yatırımı ise aynı tarihler
arasında 842 YTL’den 2.608 YTL’ye çıkmıştır. Buradaki artış oranı da sabit
sermaye yatırımı olarak yüzde 209’dur. Dolayısıyla, Adalet ve Kalkınma
Partisinin iktidarda olduğu dönem boyunca kişi başına düşen gelir artmış, kişi
başına düşen toplam borç azalmış, kişi başına düşen toplam kamu borcu azalmış
ve kişi başına düşen sabit sermaye yatırımı da artmıştır. Dolayısıyla, bu
süreçte hem borçların azalması hem yatırımların artması hem de kişi başına
gelirin artması –biraz sonra vakit olduğunda sizlerle paylaşacağım- diğer
sosyal göstergelere de çok net şekilde yansımış bulunmaktadır. Benzer şekilde,
sosyal harcamalarda da kişi başına düşen gelirde de ve yoksulluk oranlarında da
bu ekonomik tablonun normal yansıması olarak benzer trendler
de ortaya çıkmıştır. Sosyal harcamalar da, eğitim harcamaları, sağlık
harcamaları, sosyal koruma harcamaları toptan düşünüldüğünde, 2002 yılında 47
milyar YTL olan toplam harcamalar, sosyal harcamalar, 2007 yılı sonunda 122,9,
2008’de ise 138,6 olmuştur. Artış oranı ortalama 3 katıdır. Millî gelir oranlarına
bakıldığında da yüzde 13,5’ten yüzde 14,4’e çıkmış bulunmaktadır. Daha sonraki kısımlara da yazılı olarak cevap vereceğim.
Diğer maddelerde ilgili kısımlara cevap vereceğimi ifade ediyor, teşekkür
ediyorum. MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan, cevap alamadık
sorularımıza. RECEP TANER (Aydın) – Hiçbir soruya cevap alamadık. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul)
– Yazılı olarak cevap vereceğim arkadaşlar. BAŞKAN – Sayın Bakan bir kısım sorulara cevap verdi, eksik
kalan hususları da yazılı olarak cevaplandıracağını söyledi. KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Sayın Başkan, zaman verelim. BAŞKAN – Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır. III.-YOKLAMA (CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı) K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Yoklama istiyorsunuz. Yoklama isteyen milletvekili arkadaşlarımı tespit edeceğim.
Sayın Anadol, Sayın Özkan, Sayın
Demirel, Sayın Korkmaz, Sayın Süner, Sayın Diren,
Sayın Keleş, Sayın Koçal, Sayın Özer, Sayın Köse,
Sayın Bingöl, Sayın Yıldız, Sayın Ağyüz, Sayın
Sönmez, Sayın Oyan, Sayın Koç, Sayın Küçük, Sayın Güner,
Sayın Serter, Sayın Okay. Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, istenen yoklamayla
ilgili olarak dört dakika süre veriyorum. Adlarını okuttuğum sayın üyelerin
yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum. Yoklama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı
vardır. VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam) 1.- Türkiye
İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/628) (S. Sayısı: 281) (Devam) BAŞKAN – Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza arz
ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Saat 19.00’da toplanmak üzere birleşime otuz dakika ara
veriyorum. Kapanma Saati: 18.30 DÖRDÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 19.08 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı), Yaşar TÜZÜN
(Bilecik) BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21’inci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum. 281 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. Tasarının 1’inci
maddesini okutuyorum: TÜRKİYE İSTATİSTİK KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1- 10/11/2005 tarihli ve 5429 sayılı Türkiye İstatistik
Kanununun Anayasa Mahkemesince iptal edilen 8 inci maddesi başlığı ile birlikte
aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir. “Cevap verme
yükümlülüğü ve sınırları MADDE 8 -
İstatistikî birimler, ülkenin ekonomi, sosyal, demografi, kültür, çevre, bilim,
teknoloji ve ihtiyaç duyulan diğer alanlardaki resmi istatistikleri üretmek
üzere, Anayasa’da belirlenen temel haklar ve ödevler çerçevesinde,
kendilerinden istenen veri veya bilgileri, Başkanlığın belirleyeceği şekil,
süre ve standartlarda eksiksiz ve doğru olarak ücretsiz vermekle yükümlüdür.” BAŞKAN – 1’inci
madde üzerinde ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili
Oğuz Oyan’a aittir. Sayın Oyan,
buyurun efendim. CHP GRUBU ADINA OĞUZ
OYAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; efendim geçen haftanın
konusuydu ama, bu Meclis çatısı altında bulunan bir
arkadaşımızın vefatı dolayısıyla, Meclisin entelektüel birikiminde ortaya çıkan
fire dolayısıyla, ben de Gündüz Aktan’ın kaybı
dolayısıyla burada başsağlığı dileklerimi iletmek istiyorum hem MHP Grubuna hem
Türkiye Büyük Millet Meclisine hem de Türkiye’ye, ailesi tabii başta olmak
üzere. Çünkü böyle bir aydın, böyle bir yurtsever kolay yetişmiyor. Değerli
arkadaşlarım, bugün burada İstatistik Kanunu’nda yapılacak bazı değişiklikleri
görüşüyoruz. Bu değişiklikleri görüşürken belki bu 1’inci maddeye de gelmeden
önce ya da ona değinmeden önce belki İstatistik Kurumunun bizzat kendi
metninden okumak lazım. İstatistik Kurumunu şöyle tanımlıyor, Sayın Ömer Toprak
imzasıyla: “TÜİK, karar alıcıların, araştırmacıların ve tüm istatistik
kullanıcılarının ihtiyaç duydukları istatistiksel verileri uluslararası
standartlara uygun olarak güvenilirlik, tutarlılık, tarafsızlık, istatistiki gizlilik, güncellik ve şeffaflık ilkeleri
doğrultusunda üretmekte ve yayımlamaktadır. Üretilen istatistiklerin gerçekleri
yansıtmasının sağlanması, tüm kullanıcılara tarafsız ve eşzamanlı olarak
sunulması, gizlilik ilkesine riayet edilmesi, kamuoyunun bilgi edinme hakkının
gözetilmesi temel esaslardır.” Kamuoyunun bilgi edinme hakkının gözetilmesi…
Bu, 1’inci maddede de var. Bunun ne kadar gözetildiği, İstatistik Kurumundan
veri talep edenlerin ve bu verilere ulaşamayanların sayılarına bakılırsa biraz
sorunlu bir alan gibi gözüküyor. Tabii “Herkese
açık mı bu bilgiler, ne kadar açık?” meselesi de… Burada sadece şöyle bir şey
söyleyeyim: Acaba, örneğin IMF’ye daha mı fazla açık? Yani Türkiye’yle ilgili istatistiki veriler, örneğin Meclisteki milletvekillerine açık
olduğundan daha fazla mı IMF yetkililerine açıklar? Yani onlar bir primus inter pares
mi? Yani eşitler arasında birinci mi oluyorlar, bunu bir sorgulamak gerekir. İkincisi, bu güvenilirlik meselesi, doğrusu oldukça
tartışmalı. İstatistik Enstitüsü… Burada dile getirildi, benden önceki değerli
konuşmacılar birçok konuya değindiler; bu güvenilirlik meselesinde İstatistik
Enstitüsü hiçbir zaman bugünlerde olduğu kadar sorgulanmamıştı. Yani “Devlet
İstatistik Enstitüsü” adını taşıdığı dönemde en azından bugün olduğu gibi
sorgulanmıyordu. Yani burada bir kere, istatistik enstitüsünün birinci görevi,
bir ülkenin nüfusunu saymaktır; nüfusunu sayamaz bir İstatistik Kurumuyla karşı
karşıyayız. Türkiye’nin nüfusu kaç? Yani bu nüfus artıyor mu, geriliyor mu? Son
zamanlarda gerilediğini öğrendik birdenbire. Yani artıyordu yılda düzenli
olarak, işte 1 milyon civarında bir artışımız vardı; birdenbire, rakamlarda revizyonlar vesaire ve gerilediğini öğrendik. Bu gerilemiş
rakamlar son seçimlerde seçmen sayılarına nasıl yansıdı, yansımadı, bütün
bunların tartışmalarını yaptık ve işin içinden doğrusu çıkılamadı. Yani ankete
dayalı nüfus sayımında elde edilen sonuçlar ile yıl ortası tahminler arasındaki
bu büyük farklılık hâlâ açıklanmaya muhtaç. Tabii, benzer şeyleri gayrisafi millî hâsıla artışlarında
görüyoruz, sektörel büyüme rakamlarında görüyoruz.
Biraz önce dile getirildi; revizyon yapılır ama bu
kadar büyük revizyonlar… Negatif, eksi 5-7 rakamların böylesine birdenbire
pozitife geçmesi ve artı 3-4’lere gelmesi… Yani bir kurum güvenilirliğini ancak
böyle kaybedebilir ve bunu kaybetmek için galiba TÜİK elinden geleni son
zamanlarda ardına koymuyor. Yani biz, AKP İktidarının ilk dört yılında şunu öğrendik:
Türkiye’de büyüme var. Büyümenin kaynaklarına bakıyorsunuz, büyümenin
kaynakları stok artışları. Ya, stoka çalışan bir ülke. Her
yıl stok, stok, stok dağları oluşuyor. Büyümeyi açıklamak için daha iyi bir şey
bulamaz mıydınız? Ve bu çok tartışıldı, öyle kaldı. Yani Türkiye hangi
kaynaklardan büyüdü, bunu, o dönemler için -2003-2006 yılları- bunları
öğrenemedim. Şimdi, başka, tabii birtakım şeyleri söylemek
mümkün. Bazı istatistikler yayımlanmıyor. 2006’dan bu yana çiftçinin
eline geçen fiyat istatistikleri yayımlanmıyor. Acaba niçin? Yani çiftçilerin
bu iktidar döneminde maruz kaldıkları gelir kayıplarını gizlemek için mi? Bunu
sormamız lazım. Tüketici fiyat endeksleri Türkiye’nin gerçeklerini
yansıtmıyor. Tüketici fiyat endeksleri sürekli yenileniyor ama her yenilenmeden
sonra gerçekliğe daha çok yaklaşmış olmuyoruz. Yani, bütün, bu kadar büyük
gelir dağılımı olan bir ülkede herkes için tek bir tüketim kalıbı üzerinden bir
endeks hesaplarsanız, bu, ortalama, toplumun düşük gelirli büyük çoğunluğu
açısından çok fazla anlam ifade etmeyebilir. Dolayısıyla sormak gerekir, niçin
acaba, gerçek hayat pahalılığını ölçmek açısından geçinme endeksleri
hazırlamaktan kaçınılıyor. Bir başka konu, yoksulluk verileri, gelir dağılımı
verileri. Tabii bir başka konuya daha değineceğim vaktim kalırsa, o da işsizlik
verileri. Ama önce şu yoksulluk verilerine bir bakalım. Şimdi, iddia şu ki…
İşte özet rakamlar da var, yüz soruda gelir dağılımı, yoksulluk vesaire. Şunu
görüyorsunuz, Türkiye’de yoksulluk azalıyor bu rakamlara göre. Yani örneğin
2004’te gıda ve gıda dışı yoksulluk meselesine baktığımızda fert yoksulluk
oranı yüzde 25’ten 2006’da yüzde 17,8’lere falan düşüyor. Bu kadar büyük bir
düşmeyi açıklayacak göstergeler nedir diye bakmak gerekir. Yani istatistiki doğrulama usulleri, yöntemlerine göre
bakıldığında, birtakım ilave göstergelere başvurulduğunda, işsizlik rakamlarına
bakıldığında, kırsal göçün büyüklüğüne bakıldığında, Türkiye’de çalışma çağına
gelmiş nüfustaki artışa bakıldığında, çiftçi gelirlerindeki azalmaya
bakıldığında, birçok sektörde reel ücretlerdeki gerilemeye bakıldığında acaba
bu bize böyle bir yoksulluk azalışını doğrulayacak bir eğilim veriyor mu? Kaldı
ki, tabii, şu iddia edilebilir -yoksulluk, kömür ve gıda yardımı yapıldığı için-
biz yoksulluğu azaltıyoruz denilebilir. O zaman şunu sormak lazım: Her yıl niye
daha çok yardım dağıtılıyor? Yoksulluk azaldığı için mi yardım miktarları
azalıyor, yoksulluk arttığı için mi artıyor? Eğer yoksulluk arttığı için
artıyorsa, o zaman istatistikle sizin eyleminiz arasında bir tutarsızlık var. Ha, bir de tabii,
göreli yoksulluk rakamları var. Göreli yoksulluk... Yani sizin geliriniz -aile
fertlerinin- 2 dolardan 4 dolara çıkmıştır ama ülkenin geliri ortalama daha
yüksek artmıştır, sizin yoksulluğunuz göreli olarak daha çok artmıştır. Mutlak
yoksulluk rakamından ziyade göreli yoksulluk rakamları daha önemli. Sizin kendi
rakamlarınız göreli yoksullukta artış olduğunu gösteriyor. Türkiye’de yoksulluk
rakamları sizin rakamlarınızda bile –sayfasını da söyleyeyim isterseniz, sayfa
49- göreli yoksulluk rakamları bu tabloda artıyor gözüküyor, üstelik bu kırsal
alanda biraz daha da vurgulanmış olarak. Şimdi, gelir
dağılımı meselesi de çok ilginç tabii. Türkiye’de 1994 yılında uygulanan anket
çalışmasının ardından bağımsız bir gelir dağılımı çalışması gerçekleştirilmedi.
Bunu sizin resmî rakamlarınız söylüyor zaten, resmî yayınlarınız söylüyor. Peki ama 94 yılından sonra siz ankete dayalı bir bağımsız
gelir araştırması yapmadınız ama sürekli olarak TÜİK Türkiye’de gelir dağılımı
rakamları yayınlıyor. Yani her yıl gelir dağılımları rakamları yayınlıyor hane
halkı bütçe araştırmaları üzerinden tüketim harcamaları ve gelir dağılımı
sonuçlarına göre. Bu tüketim
harcamaları üzerinden baktığınızda çok ilginç bir şeyle
karşılaşıyorsunuz. Örneklem çok büyük, 2002’de 9.600, işte 2003’te 25.920
kişilik şeyler var, hane halkına anket uygulanıyor. Burada bu tüketim harcamalarından
aslında giderek bunların millî gelire varacak şekilde projekte
edilmesi söz konusu oluyor ama bakıyorsunuz millî gelir rakamlarının -millî
gelir eğer 100 ise millî gelir rakamlarının 75’ine, 80’ine ulaşılabiliyor-
yaklaşık dörtte 1’i burada gizlenmiş gözüküyor, harcamalar, dolayısıyla
gelirler gizlenmiş görünüyor. Ama buna rağmen bu rakamları sağlıklı rakamlar
diye TÜİK açıklıyor. Şu rezervi hiç olmazsa koyamaz mısınız: Gelir dağılımını
açıkladığınız zaman o millî gelirin gizlenen yüzde 20-25’lik bölümünü kim
gizliyor acaba? Hangi sektör gizliyor? Yani yüzde 20’lik… 5’li gruplara göre
dağılımı yaptığınızda, biliyorsunuz en düşük gelirli yüzde 20, işte gelirin
yüzde 5’ini alırken, en yüksek gelirli yüzde 20, yüzde 45’ini alıyor. Peki,
hangisi gizliyor olabilir? Acaba en düşük gelirli yani millî gelirin yüzde
5’ine el koyan mı millî gelirin yüzde 25’ini gizliyor? Öyle olamayacağına göre,
demek ki orada esas olarak üst gelir gruplarında bir tüketimi, harcamayı ve
geliri, dolayısıyla gizleme eğilimi var. Peki, bunlara
ulaşamıyor musunuz? Dolaylı birtakım anket yollarıyla bunları ölçemiyor musunuz
ve buradan Türkiye’ye daha gerçekçi rakamları veremiyor musunuz ya da vermek mi
istemiyorsunuz? (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Oyan, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. OĞUZ OYAN
(Devamla) – Çünkü bu iktidar döneminde gelir dağılımının aslında bozuluyor
olduğunu söylemek, herhâlde siyasi olarak çok arzu edilmeyen, nahoş bir hadise
ama öyle ki, yani, bugün, işte, her yerde görüyorsunuz, en ufak bir yardım
dağıtımında bile insanlar üst üste geliyor. Yani Türkiye’de gelir dağılımının
ciddi anlamda bozulduğu bir dönemden geçiliyor. Gelirin ne kadar
arttığı bu arada Türkiye’de ayrı bir meseledir. Sayın Bakan burada “Türk Lirası
cinsinden vereceğim.” dedi rakamları. Şimdiye kadar dolar cinsinden vermek çok
modaydı. Niye? Çünkü Türk Lirası dolar karşısında aşırı değerliyken dolar
cinsinden Türkiye’deki kişi başına gelirleri vermek pek hoş oluyordu yani ne
kadar büyük artışlar ortaya çıkıyordu. Şimdi, Sayın Bakan, hani yalanın üçüncü
tanımı var ya o kuyruklu yalandan sonra geliyor… Yani biz istatistiği böyle
kullanırsak, gelir artışları daha yüksek, daha istikrarlı gözükür. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) OĞUZ OYAN
(Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan. Şimdi, bugünkü kurlar
üzerinden acaba bir egzersiz yapsaydık ne olurdu? Kaldı ki, sabit fiyatlar
üzerinden millî gelir artışlarını 1987 sonrasından tutup bugüne getirdiğiniz
zaman, hiç de öyle cilalı artışlar görülemiyor. Dolayısıyla,
değerli arkadaşlarım, burada, bugün, bu dolar cinsinden şişirilen millî gelir
hesaplarının da mutlaka tekrar tartışıldığı bir sürece girdik bu krizle beraber
ama ben son olarak şunu söyleyeyim: Millî gelir üzerinde zaten üçte 1’e yakın
bir düzeltme, bir revizyon yapıldı bu rakamlarda. Ben
sormak istiyorum Sayın Bakana: Eurostat tarafından
bunlar onaylandı mı? Yani hangi aşamadayız? Çünkü millî gelir rakamları böyle
bir düzenlemeyle de ciddi olarak artmış gözüktü. Eğer tekrar
konuşma fırsatı bulursam, şimdi değinemediğim işsizlik, özellikle iş gücü
istatistiklerine değinmek isterim. İlginiz için çok teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili
Hüseyin Yıldız. Buyurun Sayın
Yıldız. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci
maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Öncelikle hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Sözlerime
başlarken, aynı sıralarda beraber çalıştığım Sayın Gündüz Aktan’ı
bir kez daha rahmetle anıyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; TÜİK, çağdaş bir Türkiye’nin gerçekçi kararlar
temelinde yönetilebilmesi, ülkemizin ekonomik, sosyal, kültürel alanlarda
durumunun tespit edilebilmesi, geleceğe ilişkin plan ve programların
uygulanabilir olması, ulusal ve özel sektörün ihtiyaç duyduğu verilerin doğru,
güvenilir, güncel ve periyodik istatistiki verilerle
ülkemizin dününden bugününe ve geleceğine ait planlarımızın yapılabilmesini
sağlayan önemli kurumlarımızdan birisidir. Ancak AKP Hükûmetinin
iktidara gelişinden bu yana devletimizin hemen tüm kurumlarında olduğu gibi,
yapılan tüm uyarılara rağmen, bilgi kurumu olması gereken TÜİK de siyasi bir
kurum hâline maalesef gelmiştir. TÜİK, ülkemiz istatistiklerinin yüzde 85’ine
imza atan köklü bir kuruluş olmasına rağmen AKP’nin siyasal müdahaleleriyle
çalışmaları tartışılır ve verilerine itiraz edilir bir hâle gelmiştir. TÜİK’e olan güven sarsılmıştır. Özellikle enflasyon
tespitinde yapılan açıklamalar insanları hayrete düşürmektedir. Hükûmetin isteklerine göre enflasyon sepetleri
değiştirilmekte, gerçekler kamuoyundan saklanmaktadır. Asgari ücretin
tespitinde önemli verilerden yararlanılan ve tespitin muhataplarından olan
kurum sayesinde, halkımızın bizce bilinen, TÜİK’çe
çarpıtılan gerçek durumu bir türlü sağlıklı bir biçimde gözlemlenememektedir. Yasa gereği
yapılması gereken hane halkı ve iş yerlerine yönelik anketlerde gözle görülür
hatalar ve çalışma şeklinden kaynaklanan alan yanlışlıkları yapılmaktadır.
TÜİK, kısa dönemli göstergelere ve yerel çalışmalara daha çok ağırlık vermeli
ve bunu kamuoyuyla da paylaşmalıdır. İstatistiklerin uluslararası standartlara
uygun olarak hazırlanması, Kurumun önemli ödevleri arasındadır. Görüştüğümüz
kanunun 1’inci maddesinde, ihtiyaç duyulan istatistik verilerinin eksiksiz ve
doğru olarak, ücretsiz olarak verilebileceği öngörülmektedir. Olması gereken de
budur ancak güvenilirliği tartışılır hâle gelen ve çalışmaları da bu yönde
kafaları karıştıran bu Kurum bir an önce sorumluluklarının farkına varmalıdır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; turizmin başkenti Antalya Milletvekili olarak,
turizmle ilgili Kurumun çalışmalarını dikkatle izliyor ve büyük hatalar
yapıldığını gözlemliyorum. Havaalanlarında, limanlarda, tren istasyonlarında ve
gümrük kapılarında acele yapılan beş dakikalık anketlerle turizm sektörüne
hiçbir katkı sağlanamayacağını belirtmek istiyorum. Turistlerin harcama
kalemlerine yönelik bu çalışma daha iyi planlanarak turistlerin daha iyi
cevaplar verebilecekleri noktalarda yapılması gerekmektedir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; TEFE ve TÜFE çalışmaları, ekonomimizin boyutlarını,
halkımızın harcama eğilimini gözler önüne seren çalışmalardır. Geçmiş yıllara
göre özellikle AKP İktidarı döneminde bu çalışmaların da gerçekliği kaybolmuş,
hiçbir inandırıcılığı kalmamıştır. Türk milletinin talebi, istatistiki
bilgilerin hükûmetlerin isteğine göre değil
gerçeklere göre yapılmasıdır. Bu da TÜİK’in Türk
milletine borcudur. Büyük ülke olmanın gereği ve gerçeği de budur. Yapılan
çalışmalar gerçekleri yansıtmaz, güdümlü olmaya, günü kurtarmaya yönelik
olursa, ülkemiz ve milletimiz bundan büyük zararlar görmeye devam edecektir. Türk insanının nabzını tutan, her gün halkla iç içe olan
bir milletvekili olarak, TÜİK verileri ile halkın verileri arasında uçurumlar
olduğunu görmekteyim, halkımız da bunu böyle bilmektedir. TÜİK bir an önce
konumunun ve halka sorumluluğunun bilincine varmalıdır. TÜİK yapacağı çalışmalarda konunun uzmanlarının görüşlerine
değer vermeli, üniversitelerle yeterince iş birliği sağlamalı, olumlu ya da
olumsuz eleştirilere kulak tıkamamalıdır. TÜİK tarafından değiştirilen ancak kamuoyuyla paylaşılmayan
bazı göstergeler ve tanımlar yüzünden son üç yıldır büyük karışıklıklar
mevcuttur. TÜİK’in yapması gereken açıklamalar başka
kurumlar tarafından yapılmakta, değerlendirmeler değişmekte, TÜİK bu
değişiklikler hakkında açıklama bile yapmaktan kaçınmaktadır. Yapılan yanlış
değerlendirmeler Merkez Bankası ile TÜİK’i karşı
karşıya getirmektedir. Tutarsız karşılıklı açıklamaları kamuoyunun takdirine
bırakıyorum. 2007-2011 yılları “Resmî İstatistik Programı” kabul
edilmesine rağmen, ciddi anlamda iş birliğine dayalı bir çalışma maalesef
yapılamamıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TÜİK yaptığı
açıklamalarla AKP Hükûmetinin emir eri gibi çalışıyor
ve pembe tablolar çiziyor. Bunun böyle olmadığını, dünyanın en pahalı mazotunu
kullanan çiftçi, bitmek üzere olan esnaf ve alım gücü iyice düşmüş olan dar
gelirli vatandaş bizlere TÜİK’ten daha iyi izah
etmektedir. TÜİK’in karartmaya yönelik aldatmaca
üslubu ancak kendini kandırabilir. İnşallah bu düzenlemeyle Kurum kendine biraz
çekidüzen verir ve yapması gereken, ancak geçmişte yapmadığı çalışmayı Türk
ekonomisi ve Türk insanının geleceği için yapar. 2003 yılında yapılan ve hâlâ sonucu, akıbeti noktasında
merakımızı gideremediğimiz sanayi anketi sonuçları açıklanmamıştır. Komedi
filmi gibi, harcanan bunca para ve insan gücüne rağmen anket sonuçlarının altı
yıldır açıklanamaması fiyaskodur. Çok ciddi bir kurumumuzun ülkemiz için açlık sınırını 255
TL olarak açıklaması, 12 milyon işsiz ve 20 milyondan fazla 255 TL altında
parayla geçinmeye çalışan Türk insanına yapılan büyük bir hakarettir. Yapılan
çalışma nerede ve hangi verilere göre yapılmıştır, bunu merak ediyoruz.
Sonuçlar açıklandığında salondaki herkesin gülmesi… Günlerce, medyamız, TÜİK’in bu emsalsiz çalışmasıyla meşgul olmuştur. Bu
çalışma Kuruma yakışmamıştır. AKP Hükûmetiyle beraber yönetime
gelen TÜİK yöneticileri çalışanların kreş, spor salonu gibi sosyal haklarını
ellerinden almıştır. “Herkese eşit mesafedeyim.” diyen AKP Hükûmetinin
TÜİK yöneticileri çalışanlarını tecrit eder tarzda emekliliğe zorlamakta,
zoraki siyasi görevlendirmeler yapmaktadır. Yaptığınız insanlığa sığmayan
uygulamaları dikkatle takip ediyor ve tutulması gereken notları günü geldiğinde
açılmak üzere tutuyoruz. Şu anda TÜİK içerisinde yönetimle ters düşen, emekliliğe
zorlanan fakat çalışma istekleri için tecrit edilmiş 40 kişilik bir çalışan
topluluğu vardır. Bir salona tıkış tıkış doldurulmuş
ve akıbetlerini beklemektedirler. Sayın Bakan ve arkadaşları neyin intikamını
alıyorlar? Bu uygulama kabul edilemez ve insani yaklaşımlardan uzak bir
tutumdur. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Enstitü
Başkanı aynı zamanda YÖK Başkan Yardımcısıdır, iki kurumdan birden maaş
almaktadır, Sayın İçişleri Bakanının kontenjanından işlerini yürütmektedir. Bu
özelliklerinden başka bir özelliği de yoktur. İki maaş alması, 12 milyon
işsizin olduğu ülkemizde hâlâ 255 TL açıkladığınız açlık sınırındaki Türk
insanını incitmektedir. Enstitü
Başkanının özel işlerinde Kurum personelini kullanması, çiftlik evinin tadilatı
ve tadilatını personele yaptırması, haktan hukuktan bahseden AKP Hükûmetinin icraatlarının güzel bir örneğidir, Sayın
Bakanımızın bu konuya eğileceğini ümit ediyorum. “Eğitim” adı
altında çoluk çocuk ve eşlerle beraber daire başkanlarının, bölge müdürlerinin
ve Enstitü yönetiminin yaptığı tatilleri de yakından takip ediyoruz. Avrupa
Birliğinin Kurum çalışanlarına katkı sağlaması için hibe ettiği bu paraları bu
şekilde harcamak, herhâlde sadece AKP zihniyetiyle bağdaşmaktadır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; TÜİK’le alakalı değinilmesi
gereken asıl konu, geçici çalıştırılan personelin durumudur. Geçmiş yıllardaki
Kurumla ilgili konuşma metinlerini inceledim, komisyon tutanaklarına baktım ama, buradaki insanlar kimsenin umurunda değil. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Yıldız. HÜSEYİN YILDIZ
(Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; merakımda olan bir konudan
da bahsetmek istiyorum. TÜİK
çalışanlarının maaşlarının hangi bankaya yatırılacağıyla ilgili varılan anlaşma
sonucu, beş yıllık süreçle ilgili 600 milyar YTL’nin alındığından söz ediliyor;
bu paranın akıbetinin ne olduğunun da bilinmediği ifade ediliyor, bu parayla
ilgili soru soranlara da Kuruma lavabo yaptırıldığı ifade edilmektedir. Yine, bu
önümüzdeki yıl da beş yıllık süreç için Kurum çalışanlarının maaşlarının hangi
bankadan alınacağı noktasında bir anlaşma yapılacağı ve yaklaşık 2 trilyon
lirayı geçecek bir kaynak geleceği söyleniyor. Bu personele
yapılan bu yanlışlıklardan dolayı, bu parayla Kurumun bir hamam yaptırması ve günahlarından
arınması gerektiği kanaatindeyim. Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yıldız. Madde üzerinde
şahsı adına söz talebi yok. Bir adet önerge
vardır, önergeyi okutuyorum: TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan
281 sıra sayılı yasa tasarısının 1. maddesiyle düzenlenen 5429 sayılı Türkiye
İstatistik Kanunu’nun 8. maddesinde geçen “sosyal” sözcüğünün “sosyal yaşam”
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) –
Katılmıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Sayın Okay, gerekçe mi? HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Oyan… BAŞKAN – Önerge sahipleri adına Sayın Oğuz Oyan. Buyurun Sayın Oyan. OĞUZ OYAN (İzmir) – Efendim, ben bu konuda konuşmak
istemiyordum, çünkü, gerekçesi de verilmiş önergenin
hemen kabul edileceğini düşünüyordum, çünkü, bu bir dilbilgisi kuralı. Eğer metin elinizdeyse, bakın okuyorum size 1’inci maddeyi,
yani 1’inci maddenin değiştirdiği madde 8’i: “İstatistiki birimler ülkenin
ekonomi, sosyal, demografik, kültür, çevre, bilim, teknoloji, ihtiyaç duyulan
diğer alanlardaki…” diye gidiyor. “Sosyal” bir sıfattır, isim değil. Orada diğer bütün
sayılanlar “ekonomi”, “demografi”, “kültür”, “çevre”, “bilim”, “teknoloji”
hepsi isimdir. Eğer hepsini sıfat yaparsanız, yani “Ekonomik, sosyal,
demografik, kültürel, çevresel, bilimsel, teknolojik.” derseniz, o zaman olur. Yani, burada bu Meclisin bu kadar basit bir... “Türkçe
hatası” demiyorum, bakın dilbilgisi hatası; çünkü Fransızcası, İngilizcesi de
böyle yazılamaz. Yani, bu, sadece bir Türkçe hatası değildir bir dilbilgisi
basit hatasıdır. Bunu böyle yapmak Meclise yakışmaz onun için. Yani, bu kabul
edilmeyecek bir önerge nasıl olur anlayamadım. Onun için, lütfen, tekrar bunu
bir düşünün Sayın Bakan, Sayın Komisyon. Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum… K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısının
aranılmasını istiyorum. BAŞKAN – Tamam Sayın Başkanım. Evet, maddeyi oylarınıza sunuyorum ve karar yeter sayısını
arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur. Birleşime beş dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 19.38 BEŞİNCİ OTURUM Açılma Saati: 19.46 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı), Yaşar TÜZÜN
(Bilecik) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21’inci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum. 281 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. Tasarının 1’inci maddesinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi maddeyi tekrar oylarınıza sunup karar yeter sayısını
arayacağım. Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir,
karar yeter sayısı vardır. 2’nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2- 5429 sayılı Kanunun 13 üncü maddesinin yedinci fıkrasından
sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir. “Dış ticaret istatistiklerinde dolaylı tanınma ile gizlilik
kapsamına giren veriler için bu gizlilik hükümleri, istatistikî birimin
kendisine ait verinin gizlenmesini talep eden yazılı başvurusu halinde
uygulanır.” BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Antalya Milletvekili Tayfur Süner, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili Alim
Işık; şahısları adına, Mersin Milletvekili Akif Akkuş ve Bursa Milletvekili
Mehmet Emin Tutan. İlk konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Tayfur Süner, Antalya Milletvekili. Sayın Süner, buyurun. CHP GRUBU ADINA TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi adına söz
aldım. Saygılar sunuyorum. Bu tasarı, Seferihisar Sulh Ceza Mahkemesinin Anayasa
Mahkemesine başvurması sonucunda iptal edilen İstatistik Kanunu’nun 8’inci,
13’üncü ve 54’üncü maddelerinin yeniden düzenlenmesi gerekçesiyle
hazırlanmıştır. Görüşmekte olduğumuz tasarının 2’nci maddesi ise, dış
ticaret istatistiklerinde dolaylı tanınma ile gizlilik kapsamına giren verilerin
ancak ilgilinin yazılı başvurusu hâlinde gizlilik hükümleri kapsamına
alınacağına dair düzenlemeyi içermektedir. AKP döneminde, ülkemizde, her konuda olduğu gibi,
istatistik de yozlaştırılmaya başlanmıştır. Enflasyon, gayrisafi millî hasıla, millî gelir hesaplamaları, işsizlik gibi birçok veri
gerçeği yansıtmamaktadır. İstatistikler ekonomide tüketiciden üreticiye,
tasarruf edenden yatırım yapana, ticaret yapana kadar yol gösterir,
araştırmacının ve uzmanın gelecekle ilgili tahminlerinde yardımcı olur,
devletin borç yükünü hesaplamada, bütçe yapmada, reel faiz oranının hesabında
gerekli bir araçtır. Bu Hükûmet döneminde
istatistiklerde de hile başlamıştır. TÜİK ülkenin ekonomi, sosyal, demografi,
kültür, çevre, bilim ve teknoloji alanları ile gerekli görülen diğer
alanlardaki istatistikleri derlemek, değerlendirmek, analiz etmek, yayınlamak,
resmî istatistik sonuçlarının bilimsel ve teknik çalışmalarını açıklamak,
yapmakla görevli bilimsel ve teknik bir kurumdur. Ancak TÜİK kendi görevinden
uzaklaşarak sürekli olarak istatistikleri saptırmakta, halkımızı aldatmaktadır. Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmetinin
hesapladığı enflasyon rakamları gerçek enflasyon rakamı değildir. Türkiye’de
gerçek enflasyon, elektriğe ve doğal gaza yapılan zamların gösterdiği rakamlardır.
Çünkü enflasyon hesaplamasında kullanılan denekler sakattır. Hesaplamada
kullanılan mal ve hizmetler halkın kullandığı temel maddeleri kapsamamaktadır. Sayın milletvekilleri, AKP İktidarı enflasyonu hangi
ürünlere göre hesaplıyor bir bakalım. Hortum, Antep fıstığı, leblebi, madlen
çikolata, ruj, iç çamaşırı, cam, musluk, kilit, tül, perde gibi daha saymakla
bitmez; dinamit, lastik eldiven, cam yünü, tuğla, elektrik sayacı, tencere, çöp
sepeti, ampul, pil, tornavida, matkap ucu ve benzeri ürünler! Yazın soba borusu ile patinaj zinciri, kışın da çalı
süpürgesinin fiyatları ile enflasyon hesabı yapılamaz. Eğer yaparsanız gerçek
enflasyon rakamlarını gizlemiş olursunuz. Az önce sıraladığım malzemeleri kim
kullanmaktadır? Bunlar vatandaşın kullandığı temel tüketim maddeleri mi? Halk,
her gün, beslenmesi için, lastik eldiven, kireç taşı, oto paspası mı
yemektedir? Kamuda çalışan memura, asgari ücretliyle emeklilere yapılacak zam
çalı süpürgesinin enflasyon rakamına göre mi yapılmaktadır? Bu hesaplama halkı
aldatma değildir de nedir Sayın Bakan? Peki enflasyon
hesaplamasında neler yoktur duymak ister misiniz? Peynir, zeytin, şeker,
yumurta, çiçek yağı, zeytinyağı, makarna, helva, bal, reçel, kahve, ekmek;
bütün bunların hiçbiri yoktur. Televizyon ekranlarından ve bu kürsüden atıp
tutup enflasyon kabadayılığı yapacağınıza enflasyon hesabını temel tüketim
maddeleriyle yapın da enflasyonun gerçek rakamını bir görelim. Siz halkı
aldattığınızı zannediyorsunuz, siz halkla alay ediyorsunuz; halk hiçbir zaman aldanmaz
ve aldatılamaz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’de AKP
İktidarı, çalışanlar, esnaf ve çiftçiye büyümeden pay vermemektedir. Ayrıca,
son iki yıldır büyüme oranı da düşmeye başlamıştır. AKP İktidarı, işçi
ücretlerinde, memur zamlarında, çiftçiye destekte hep enflasyonu tartışmaya
açmaktadır ama hangi enflasyonu; TÜİK’in açıkladığı
sanal enflasyonu mu, yoksa gerçek enflasyon verilerini mi? Hem TÜİK’in açıkladığı enflasyona göre zamlar yanlış
açıklanmaktadır hem de enflasyon dışında büyüme ve verimlilik artışından pay
verilmemektedir. AKP Hükûmeti, 2009 enflasyon zammını
da yanlış açıklamıştır. 2009 memur zammı yüzde 8,7 olarak ilan edilmiştir.
Gerçekte ise ilk altı ayda yüzde 4 zam yapılacak, ikinci altı ayda ise bunun
üzerine yüzde 4,5 zam yapılacaktır. Yani açıklanan yüzde 8,7 zam yalnızca yılın
ikinci altı ayında verilecektir. Yüzde 4 altı ay, yüzde 8,7 altı ay olmak üzere
verilen zammın ağırlıklı ortalaması 2009 yılı için yüzde 6,5’tur. AKP ise halkı
ve memuru aldatmaktadır, 2009 yılı için “Yüzde 8,7 zam yaptık.” demektedir. Verilere göre 2002 yılından 2007 sonuna kadar imalat
sanayisinde yüzde 25 dolayında verimlilik artışı olmuştur. 2003 ile 2007
arasında fert başına millî gelir artışı ise yüzde 32 olarak gerçekleşmiştir.
AKP Hükûmeti, memura verimlilik artışından da pay
vermemiştir. Yine Hükûmet, 2009 yılında yüzde
4,5 büyüme öngörmüştür. Şimdiye kadar olduğu gibi 2009 yılı için de memura
büyümeden pay verilmeyecektir. Öte yandan, halk, satın alma gücü düştüğü ve gırtlağına
kadar borca girdiği için artık gıdasından kesmeye başlamıştır. Yerleşik halkın
tüketim harcamalarında değişme oranı 2007 yılı son çeyreğinde yüzde 2,9
gerilemiştir. Bu çeyrekte yüzde 3,4 olan gayrisafi yurt içi hasıladaki
büyümenin de altında kalmıştır. Gıda harcamalarında değişme ise aynı dönemde
sıfıra yakındır. Halkımız hayatını idame ettirmek için ödeme kapasitesinin
üstünde borçlanmak zorunda kalmıştır. Bu da AKP İktidarının işine gelmiştir.
Halkı borç içinde yaşatıp “istikrar” adı altında kendine muhtaç bırakan AKP, bu
kez kendi tuzağına düşecek ve “Kriz bizi teğet geçti.” söyleminde bulunan Sayın
Başbakana da en iyi cevap yerel seçimlerde sandıkta verilecektir. Değerli
milletvekilleri, TÜİK bir gecede 2006 yılı fert başına geliri 2 bin dolar
artırmıştır. Türkiye'nin millî gelirini yine gecede yüzde 31,6 oranında
artırmıştır. Bu artışın nedeni olarak da Birleşmiş Milletler Millî Muhasebe
Sistemi’nden Avrupa Birliği Hesap Sistemi’ne geçilmesini göstermiştir. Bu
sistemler arasında millî gelir açısından önemli bir büyüklük farkı yoktur.
Başka bir ifadeyle Avrupa Hesap Sistemi’ne geçmekle rakamlarda önemli bir
değişiklik olmaz. TÜİK, millî gelir
hesaplarını ön tahminle yapmaktadır. Bu ön tahminlerin üzerinde çalışıp, her
yıl düzeltme yapıp kesinleşmesi gerekmektedir. Bu uygulamayı bütün dünya
zamanında yapmaktadır. Oysa TÜİK 1993 yılından beri bunu yapmamıştır. Bu olay,
AKP’nin iktidar olduğu 2002 yılından bugüne kadar da yapılmamıştır. Yani TÜİK
görevini ihmal etmiş, yapması gereken düzeltmeleri yapmamıştır. Şimdi on beş
yıllık düzeltmeyi birden yapmıştır, dolayısıyla millî gelir bir anda
yükselmiştir. Millî gelir
hesabında yüzde 31,6 oranında fark çıkması, TÜİK’in
millî gelir ve büyümede son on beş yılda hataları görmemiş olmasını ortaya
koymaktadır. Bu durumda geçmiş verileri kullananlar yanlış projeksiyon
yapmış olmaktadır. Yatırım hesapları da yanlış demektir, Hükûmetin
ekonomik politikaları da yanlış bir temel üstünden yapılmış demektir. Yüksek
oranlı bir düzeltme içte ve dışta güvensizlik yaratmaktadır. Böyle bir durumda
AKP Hükûmetinin de kayıt dışı ekonomiyle mücadele
etmediği veya etmek istemediği ortaya çıkmıştır. Düzeltmenin büyük kısmı kayıt
dışı ekonomiden gelmektedir. Demek ki AKP Hükûmeti
kayıt dışı ekonomiyi ya bilerek kontrol etmemiştir veya becerememiştir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AKP’nin, konut sayısını ve imalat sanayisinde iş yeri
sayısını da bilmediği anlaşılmıştır. 13,9 milyon şeklinde gayrisafi yurt içi hasılaya girmiş olan konut sayısı, elektrik abone sayısı
dikkate alınarak bir anda 19,2 milyona çıkarılmıştır. Türkiye’de elektrikte
kaçak oranı yüksek olduğundan, bir evin birkaç tane abonesi veya birkaç evin
tek abonesi olduğu için elektrik abone sayısı ortalaması konut sayısını
sağlıklı vermemektedir. İmalat sanayisinde 10 veya daha fazla işçi çalıştıran
iş yeri sayısı 11.300 iken bu rakam da 27.800’e yükseltilmiştir. Bu veriler
gerçeği yansıtmamaktadır. Sayın
milletvekilleri, AKP Hükûmeti hepimizi yanıltmak
istemektedir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) TAYFUR SÜNER
(Devamla) - Ülkemizin en önemli sorunlarından birisi olan işsizlik de giderek
artış göstermektedir. Gerçek işsiz sayısı TÜİK’in
hesapladığı işsiz sayısından daha fazladır. TÜİK’in
iş gücü istatistiklerinde, kendi tarifiyle, iş arayıp işbaşı yapmaya hazır
olanlar işsiz sayılmamaktadır. İş aramaktan umudu kırılmış ve bu nedenle artık
iş aramaktan vazgeçmiş olanları da işsiz statüsüne koymamaktadır. Bunlarla
birlikte yılda bir iki ay çalışıp on ay işsiz olan gizli işsizler de işsiz
sayılmamaktadır. Son açıklanan verilere göre TÜİK yaklaşık 2,5 milyon kişiyi
işsiz kabul etmektedir. Türkiye’de gerçek işsiz sayısı TÜİK’in
“işsiz” dedikleri ile işsiz saymadığı ve gerçekte işsiz olanlarla birlikte 5
milyonu aşmaktadır. Bu durumda gerçek işsizlik oranı da yüzde 20’yi
geçmektedir. Yani, Türkiye’de, gerçek anlamda, her 5 kişiden 1’i işsizdir. Değerli arkadaşlar,
hepimiz birbirimizi kandırmayalım, “Ülkemizde enflasyon aşağılarda seyrediyor,
millî gelirimiz yükseldi, ekonomimiz çok iyi durumda.” söylemleri yerine
dünyada yaşanan krizi de göz önüne alarak, acilen bir ekonomik program
hazırlanarak halkın bir an önce bilgilendirilmesi sağlanmalı, bu programı da
Meclisimizde tartışarak çok acil hayata geçirmeliyiz. Zaten 2002
yılında düşük kur, yüksek faiz sistemiyle bir bomba gibi memleketin ortasına
düştünüz. Özelleştirmeleri yaptınız. Özelleştirmeden 50 milyar dolar bu
memlekete para girdi, 25 milyar dolar kâr transferi oldu. BAŞKAN – Sayın Süner, konuşmanızı tamamlayınız lütfen. TAYFUR SÜNER
(Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım. BAŞKAN – Hayır,
ben sözünüzü kesmek istemiyorum; süre aşıldı, onun için… TAYFUR SÜNER
(Devamla) – Şayet sattığımız işletmeleri geri alacak olsak 250 milyar dolar para
gerekir. Özelleştirmelerin ne kadar yanlış olduğunu artık bu memlekette sağır
sultan bile biliyor. Onun için, artık, AKP Hükûmeti
gitmelidir. Hepinize saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili Alim
Işık. Sayın Işık,
buyurun. MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 281 sıra sayılı Türkiye İstatistik Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, ülkemizin ve aziz milletimizin geleceğinin emanet
edileceği gençlerimizin yetiştirilmesinde büyük emek harcayan değerli
öğretmenlerimizin dün kutlanan 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü gönülden kutluyor,
eğitim camiasının içinde bulunduğu yasal, ekonomik ve sosyal sorunların en kısa
sürede çözülerek, saygıdeğer öğretmenlerimizin ikinci bir iş yapmak zorunda
kalmadan onurlu bir hayata kavuşmaları temennisiyle bizleri televizyonları
başında izleyen öğretmenlerimizi, değerli vatandaşlarımızı ve sizleri saygıyla
selamlıyorum. Bilindiği gibi
istatistik, alacağı değerler önceden kesin olarak bilinemeyen değişkenlerin yer
aldığı yığın veya ana kitle olaylarıyla ilgili sayısal verilerin toplanması,
analiz edilmesi, değerlendirilmesi ve yorumlanmasıyla ilgili yöntemler bilimi
olarak tanımlanmaktadır. Diğer yandan, istatistik, çok sayıda birimden oluşan,
büyük bir ana kitleyi temsil edecek şekilde seçilmiş daha az sayıda birime sahip
topluluklardan elde edilen karakteristik verileri de ifade etmektedir. Kısaca
TÜİK olarak bilinen Türkiye İstatistik Kurumu da devletin resmî
istatistiklerinin türetilmesinden sorumlu çok önemli bir kurumumuzdur. Çünkü bu
Kurum tarafından geçmiş olaylara ve verilere dayanarak oluşturulacak
istatistiklerin geleceği, doğruya yakın ölçüde kestirmede kullanılması birçok
yönden ülke için önem taşımaktadır. Kurum tarafından yapılacak saha
araştırmalarında, verilerin çok tekerrürlü yani birden fazla birimden elde
edilmesi, rastgele seçilmiş birimlerden toplanması ve bu toplama işleminin
uzman kişiler tarafından yapılıp analiz edilmesi ve değerlendirilmesi, elde
edilecek verilerin güvenilirliliği açısından oldukça önemlidir. Bu nedenle,
Kurumun yeter sayıda nitelikli uzman personele sahip olması gerekmektedir. 10 Kasım 2005
tarihli ve 5429 sayılı Türkiye İstatistik Kanunu’nun 1’inci maddesinin (g) ve
(s) bentlerinde “resmî istatistik” ve “gizli veri” tanımları yer almaktadır. Buna göre resmî istatistik, Türkiye İstatistik Kurumu veya
programda yer alan konularda istatistik üretecek kurum ve kuruluşlar tarafından
derlenen verilerin kitle özelliklerini ortaya koymak amacıyla işlenmesiyle elde
edilen bilgiyi, gizli veri ise istatistik biriminin doğrudan veya dolaylı bir
şekilde özellikleriyle birlikte tanınabilmesine ve bu şekilde bireysel
bilgilerin açığa çıkarılmasına imkân sağlayan bireysel veya tablo hâlinde saklı
tutulan veriyi ifade etmektedir. Kanunun “Gizli
veriler” başlıklı 13’üncü maddesi ise gizli verilere nasıl erişilebileceğini ve
bu verilerin nasıl kullanılabileceğine ilişkin esasları düzenlemektedir. Görüşmekte
olduğumuz kanun tasarısının 2’nci maddesiyle 5429 sayılı Kanun’un yukarıda
ifade edilen “Gizli veriler” başlıklı 13’üncü maddesine sekizinci fıkra olarak
şu ifade eklenmektedir: “Dış ticaret istatistiklerinde dolaylı tanınma ile
gizlilik kapsamına giren veriler için bu gizlilik hükümleri, istatistiki
birimin kendisine ait verinin gizlenmesini talep eden yazılı başvurusu hâlinde
uygulanır.” Kanuna eklenen bu fıkrayla, ilgili birimin yazılı başvurusu olması
hâlinde kendine ait verilerin gizlenmesi sağlanarak dış ticaret
istatistiklerine daha geniş kitleler tarafından daha kolay erişilebilmesinin
önü açılmaktadır. Bu nedenle söz konusu tasarıdaki bu eklemeyi Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak olumlu bulmaktayız. Değerli milletvekilleri, tasarının bu maddesinin dış
ticaret istatistikleriyle ilgili olması nedeniyle, özellikle 60’ıncı Hükûmet döneminde gerçekleşen son bir yıllık birkaç dış
ticaret istatistiğini ve ekonomik göstergeyi de sizlerle ve bizleri izleyen
değerli vatandaşlarımızla paylaşmak istiyorum. Ekonomik Forum dergisinin Ekim 2008 sayısında yayımlanan
ekonomik göstergelere göre ülkemizin toplam dış borç stoku -milyar dolar
olarak- 2007 yılında 247 iken, 2008 yılının ikinci çeyreği sonunda 284’e
yükselmiştir. Yani bu bir yıllık dönemde yaklaşık 50 milyar dolara yakın bir
dış borç stoku artışı olmuştur. Bu toplam dış borç stokunun
kısa vadeli olanlarının oranı 2007 yılında yaklaşık yüzde 17 iken, 2008’in
ikinci çeyreğinde yüzde 18,3’e; orta ve uzun vadelilerin oranı 2007’de yüzde
83,1 iken, 2008’in ikinci çeyreği sonunda yüzde 81,7’ye; kamu borçlarının payı
2007’de yaklaşık yüzde 30 iken 2008’in ikinci çeyreği sonunda yüzde 27,3’e; Türkiye
Cumhuriyet Merkez Bankasının payı 2007’de yüzde 6,4 iken 2008’in ikinci çeyreği
sonunda yüzde 5,7’ye; özel sektörün payı ise 2007’de yüzde 64 iken 2008’in
ikinci çeyreği sonunda yüzde 67’ye yükselmiştir. Aynı dönemde toplam iç borç stoku ise -milyar dolar olarak-
2007’de 258 iken 2008’in ikinci çeyreği sonunda 264 milyar dolara yükselmiştir.
Bu iki borç stokunun toplamından oluşan toplam borç
stokumuz 2007 yılında yaklaşık 505 milyar dolar iken 2008 yılında yüzde 10
oranında artarak 550 milyar dolara yükselmiştir. Aynı dönemde gayrisafi yurt
içi hasıla, büyüme ve istihdam rakamlarındaki değişim
ise yüzde 10 rakamına göre oldukça aşağılardadır. Bu durum göstermektedir ki
Türkiye gittikçe kötüye gitmektedir, acilen bunun önlemlerinin alınması
gerekir. Yine aynı dönemdeki ihracat rakamlarına baktığımızda
-milyar dolar olarak- FOB cinsinden on iki aylık toplam değer 2007’de 107 iken
2008’in ikinci çeyreği sonunda 126’ya, ithalat rakamları ise CIF olarak on iki
aylık toplam cinsinden 170 milyar dolardan 198 milyar dolara yükselmiştir. Dolayısıyla, cari işlemler açığı bu dönemde, 2007’de eksi
38 milyar dolar iken 2008’in ikinci çeyreği sonunda eksi 46 milyar dolara
yükselmiştir. Yıl sonunda bunun 50 milyar doları aşağı
tahmin edilmektedir. Ağustos ayı sonu itibarıyla yıllık ihracat son bir yılda 99
milyar dolardan yaklaşık 132 milyar dolara, ithalat ise 157 milyar dolardan 209
milyar dolara yükselmiş; dolayısıyla, dış ticaret açığı 57,5 milyar dolardan 76
milyar dolara yükselmiştir. Bu rakamlar da göstermektedir ki son bir yıllık
dönemde bazı makroekonomik göstergelerde ve dış ticaret istatistiklerinde
kötüye gidiş eğilimi artmıştır. Son dönemde etkisi derinden hissedilmeye
başlanılan ekonomik kriz de dikkate alındığında bu göstergelerin daha da
kötüleşeceği görülmektedir. İşte, bu veriler ışığı altında, yüce Meclisin,
mutlaka, ülkemizde birçok kesimin derinden etkilendiği krizin etkilerini
azaltacak yasal tedbirleri acilen alması gerekmektedir. Bu vesileyle, hepinize saygılarımı sunuyorum, iyi akşamlar
diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık. Şahsı adına Mersin Milletvekili Akif
Akkuş. Sayın Akkuş, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 281 sıra sayılı Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, 24 Kasım Öğretmenler Günü,
öğretmenlerimizin bir defa daha hatırlanmasına ve sıkıntılarının gündeme
gelmesine vesile olmuştur. Türk toplumunun her kesimi gibi, yeni nesilleri
yetiştirmek üzere emanet ettiğimiz ülkemizin en ücra köşelerinde görev yapan
öğretmenlerimize, daha nezih ve güvenli ortamlarda görev yapacağı, gözlerinden
mutluluk okunacağı günler dileğiyle, sevgi ve muhabbetlerimi sunuyor, ahrete
intikal edenlere ve hainlerin kurşunuyla şehit olanlara Allah’tan rahmetler diliyorum.
Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan yasa ile 5429
sayılı Kanun’da bazı değişiklikler yapılmaktadır, yasanın 2’nci maddesiyle de
bir ilave yapılmaktadır. Bu ilaveyle
13’üncü maddeye “Dış ticaret istatistiklerinde dolaylı tanınma ve gizlilik
kapsamına giren veriler için bu gizlilik hükümleri istatistiki
birimin kendisine ait verinin gizlenmesini talep eden yazılı başvurusu hâlinde
uygulanır.” fıkrası eklenmektedir. Değerli milletvekilleri, istatistik, çok uzun yıllardan
beri kullanılan, toplum hayatımızın vazgeçilmez bilim dallarından birisidir.
Ancak, bu kadar uzun
zamandan beri kullanılmasına rağmen ülkemizin ve ülkeyi
yönetenlerin bu istatistiki değerlerden gereği gibi istifade etmediği gözler
önündedir. Çünkü, bakıyoruz, istatistikle biz dünü ve bugünü
ele alıp geleceği okumaya çalışıyoruz. Ama, biraz önce
vekil arkadaşımız belirtti, ithalat ile ihracat arasındaki denge gittikçe
bozulmakta. Demek ki biz bu istatistiği okuyamamaktayız. Tabii, acaba sadece bu
rakamların okunmaması yahut yanlış okunmasından kaynaklanan bir şey mi? Belki
de gizlenen bir şeyler var. Özellikle biz TÜİK’in
verdiği rakamlara baktığımızda, TEFE ve TÜFE diye belirtilen rakamlara
baktığımızda bu rakamlarda hep iyiye doğru gittiğimiz gözüküyor. Yani, Türkiye
emin ellerde, emin bir şekilde sakin bir limana doğru gidiyor gibi gözüküyor. Ama, çarşı-pazara bakıyoruz, çarşı-pazar öyle değil.
Cüzdanımıza bakıyoruz, cüzdanımız da öyle söylemiyor. Hani “vicdan ve cüzdan
arasında” diye bir yetkilimiz bir zamanlar bir şey belirtmişti. İşte bütün
bunlar, ülkede istatistiki değerlerin iyi
kullanılmamasının bir sonucu olarak, maalesef, vicdan ile cüzdan arasına
birtakım sıkışmaların oluşmasını, bu sıkışmaların meydana gelmesini sağlıyor. Tabii, şimdi burada, resmî istatistiklerin üretilmesinde
kullanılan verilerin bazılarının işlenmesi ve saklanması, gizlilik içermesi söz
konusu olabilmektedir. Yani biz, her değeri, her ulaştığımız değeri açık açık, her isteyene vermek durumunda değiliz ancak şunu da
bilmek gerekiyor tabii: Biz, şeffaflık ilkesine güvenen ve inanan bir toplum
olmak istiyoruz. Bu şeffaflık içerisinde, değerlere ulaşımın
kolaylaştırılması lazım. Tabii her değer, her elde edilen veri mutlaka
verilsin demiyorum ama verilere kolay ulaşımın sağlanması gerekir diye
belirtiyorum. Şimdi, biz 100.000’lik ve 25.000’lik haritalar kullanırız,
topografya haritaları. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Akkuş, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. AKİF AKKUŞ (Devamla) – Teşekkür ederim. Onların üzerinde de “gizli” diye bir ibare vardır ve biz de
bunu, işte, öğrencilik yıllarımızda özellikle kullandığımız zaman, bu gizliliğe
azami derecede riayet ederdik ancak sonradan dikkatimi çekti, haritanın köşesinde
bir yazı var: “Falan filan tarihli yasa gereğince, şu tarihte İtalya’da basılmıştır.”
diyor. Yani bugün artık, istatistikleri biz demek ki bu şekilde, zaman zaman tersyüz edebilmekteyiz. Değerli milletvekilleri, değişiklikle ilave edilen fıkraya
göre, dolaylı tanınmayla gizlilik kapsamına giren verilerin, istatistiki
birimin yazılı başvurusu yoksa gizliliği kalkmamaktadır ki bu da Kurumda kavram
kargaşasına meydan verecektir. Veri, gizlilik kapsamında ise böyle bir başvuruya gerek
kalmaksızın gizlilik korunmalıdır diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akkuş. Şahsı adına Bursa Milletvekili Mehmet Emin Tutan. Sayın Tutan, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 281 sıra sayılı Türkiye
İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci
maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Dış ticaret
istatistikleri gibi çok kullanıcısı olan istatistiklerdeki verilerin önemli bir
bölümü ticari sır ya da gizli veri tanımına girmekte, bu yüzden de iş
çevreleri, karar vericiler ve araştırmacılar bu istatistiklerden yeterince
faydalanamamaktadır. İşte bu maddede yapılan değişiklikle birçok Avrupa Birliği
ülkesinde olduğu gibi sadece dış ticaret verilerine mahsus olmak üzere
tabulaştırılmış verilerdeki gizlilik hükümlerinin uygulanması ile ilgili
istatistik birimlerinin bunu talep etmeleri şartına bağlanmıştır. Yapılan
değişiklik bundan ibarettir. Değerli
arkadaşlar, Türkiye emin ellerdedir. Türkiye kaptanına kavuştu ve o kaptan
Türkiye’yi fırtınalı denizlerden sahile, selamete çıkardı. O yüzden milletimiz
22 Temmuzda kaptanına güvenini belirtti. İnşallah önümüzdeki 29 Martta da bu
güveni bir kez daha belirtecektir. Yasanın hayırlı
olmasını diliyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum. Madde üzerinde
soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz. Sayın Varlı… MUHARREM VARLI
(Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. 4/C kapsamında on
yıldan beridir TÜİK’te çalışan personel birçok alanda
zor şartlarda istatistik çalışmaları yapıyorlar. Ancak, bunların birçoğu
üniversite mezunu olmalarına rağmen 600 YTL gibi çok düşük maaş alıyorlar.
Kadro isteklerinde bulunduklarında da Kurum Başkanı: “Size kadro verelim,
diğerleri gibi siz de yatın!” gibi bir cevap veriyor bunlara. Şimdi, Sayın
Bakanım, bu arkadaşlarımıza kadro vermeyi düşünüyor musunuz? En azından 4/B
kapsamına almayı düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Varlı. Sayın Özdemir… HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum: Açıklamalarınıza ve
istatistiklere bakılırsa Türkiye güllük gülistanlık, vatandaşın bir eli yağda
bir eli balda görülüyor. Ancak, diğer taraftan da her yıl kömüre ve gıdaya
muhtaç vatandaş sayısında büyük bir artış var. Bu durumda gerçekten Türkiye’deki
istatistiklere göre Hükûmetinizi başarılı görüyor
musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum. Sayın Işık… ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
TÜİK tarafından yapılan ÜFE ve TÜFE bazlı enflasyon
hesaplamalarında enflasyon sepetine kaçar adet mal ve hizmet birimi dâhil
edilmekte? Bu mal ve hizmet birimleri nasıl belirlenmektedir? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Işık. Sayın Yıldız… HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Bakanım,
Kurumda çalışan bazı görevliler Kurum yöneticilerinin özel işlerinde
çalıştırıldığı ve Kurumun malzemelerinin, inşaat malzemelerinin özel işlerde
kullanıldığı. Yine, aynı Kurum çalışanlarının başka alakası olmayan kurumlarda
özel işlerde çalıştırıldığı noktasında açıklamalar var, bilgiler geliyor. Buna
itiraz eden çalışanların da görevlerinden alındığı, tayin edilmekle tehdit
edildiği duyumlarını alıyoruz. Bu konu sizin bilginiz dışında diye düşünüyorum
çünkü sizleri tanıyorum, böyle bir yanlışlığa izin vermeyeceğinizi düşünüyorum.
Bu çalışanlarımız yine Türk evlatlarıdır, orada aldıkları maaşlarla
çalışmaktadırlar. Onların böyle bir zulme tabi tutulmasının doğru olup
olmadığını tarafınıza sormak istiyorum. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldız. Buyurun Sayın Bakanım. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, yine, zaman kısıtlaması çerçevesinde
aldığım notlara cevap vereceğim ama en azından alamadığıma ya da zaman yetmediğinde
mutlaka yazılı cevap veriyorum. Öncelikle 1’inci maddedeki sorulara cevap verirken kişi
başına düşen gelir, toplam borç, toplam kamu borcu ya da sabit sermaye
yatırımlarını YTL olarak ifade ettim. Bu dolar olarak ifade edilmiyor, burada
da farklı bir yaklaşım var şeklindeki soruya, şimdi de dolar olarak cevap
vermek isterim. Böylece Sayın Hocamla da hiç olmazsa YTL ve dolar bakımından
ortaya çıkan tablonun dolar cinsinden de sonucunu birlikte değerlendirmiş
oluruz. Aynı verileri, yine, 2002-2007 yılı arasında dikkate
aldığımızda, bu sefer tümünü dolarla, kişi başına düşen gelir bakımından,
gayrisafi yurt içi hasıla olarak -dolar cinsinden-
3.310’ken, 2007’de 9.305, artış oranı yüzde 181; toplam borç olarak -özel ve
kamu ayrımı yapmadan, iç ve dış borç ayrımı yapmadan- dolar cinsinden 3.179,
2007’de 6.622, artış oranı yüzde 108; kişi başına yatırım -yine dolar
cinsinden- 2002’de 515, 2007’de 2.250, artış oranı yüzde 336. Dolayısıyla TL ve
dolar ayrımı yaparken sadece ulusal para birimiyle ortaya çıkan tabloyu vermek
istemiştim ama dolar cinsinden de tablonun benzer bir eğilim ortaya koyduğunu
tekrar sizlerle paylaşmak istiyorum. İkinci önemli nokta, yine borçlarla
ilgili. Bir diğer saygıdeğer konuşmacı,
Türkiye’nin borç stokundaki gelişmelere atıfta bulundu. Elbette borçların iç ve
dış borç ayrımı yanında, özel ve kamu borcu ayrımı yaparak bakmak mümkün. Dış
borç içinde -kendileri de ifade etti- kamu borcu azalırken özel sektör borcu
artıyor. Vakit olursa bu TÜİK yasasının son kısmında onunla ilgili çok özet bir
bilgi de aktarmak isterim. Gayrisafi yurt içi hasılayla
ilişkilendirmek sonuçta uluslararası mukayeseler bakımından da önemli olduğu
için, bir tanesi bizim kendi kullandığımız bir borç tanımında, bir diğeri de
uluslararası düzeyde AB tanımlı kamu borç tanımından hareketle yine sadece
rakam vermek istiyorum, TÜİK’i tartıştık ve
değerlendiriyoruz diye. Yine aynı tarihler, 2002 ve sizin de ifade ettiğiniz
gibi 2008’in son çeyreği, kamu net borç stoku gayrisafi yurt içi hasılaya oranla 61,4’ten 29,0’a -2007 yılı sonu itibarıyla-
AB tanımlı kamu borç stoku ise 73,7’den 38,8’e gerilemiş gözüküyor. Enflasyonla ilgili olarak da yine gündeme getiren
saygıdeğer milletvekillerinin de yakından bildiğini tahmin ettiğim ve
inandığım, TÜFE’nin içindeki alt kalem bileşenlerine
bakıldığında, bizim burada konuştuğumuz, tartıştığımız, değerlendirdiğimiz, TÜFE’nin manşet enflasyonudur, yani TÜFE’deki
genel değerlendirmemiz. Gıdadaki ağırlık yüzde 28, alkollü içecekler ve tütünde
yüzde 5, giyim ve ayakkabıda 8, konutta 16,66, ulaştırmada 12,59 gibi aslında
tüketicilerin, standart hane halkının tükettiği mal ve hizmetlerin tümünü
kapsıyor. TÜFE enflasyonu buradaki alt kalemlerdeki artış oranlarının ağırlıklandırılmış oranlara ilişkilendirilerek ortaya çıkan
bir sonuçtur. Bunu sizler de biliyorsunuz. Enflasyon rakamının manşet değeriyle
altındaki alt bileşenin farklı bir anlamı olduğunu da sizlerle paylaşmak
istedim. Bir diğer önemli
husus, yine burada zannediyorum, bir mesaj vermek için, bir algılama hatasına düşmemek
için söylüyorum. Yayınlanan dış borç istatistikleri ya da iç borç
istatistikleri veya dış ticaret istatistiklerini bir özel kurumun veri ve
bilgisini kullanarak yapmak mümkün. Ama işin doğrusu, sistematiği, bu verileri
yayınlayan kamu kuruluşlarının verilerini kullanmaktır. Ben de size az önce
bunları ifade ettim. Bu genel
değerlendirmeler ışığında, Sayın Varlı’nın ifade
ettiği 4/C’yle ilgili genel bir değerlendirmeyi de
sizlerle paylaşmak isterim. 2003 yılından bugüne kadar merkez birimine 4/C
kapsamında personel alımı yapılmamıştır, merkezden ayrılanların yerine eleman
alımı da olmamıştır. Bölge teşkilatının iş yükünün artması nedeniyle kadrolu ve
4/C kapsamında eleman alımı yapılmıştır. 4/C kapsamında olanlar, genel sanayi
sayımı, tarım sayımı, nüfus sayımı gibi genel sayımlarda tecrübe kazanmış
kişiler tarafından temin edilmektedir. Merkez birimlerde 197, bölgelerde de
1.396 kişi çalışmaktadır. 4/C kapsamında çalışanların kadroya alınmasıyla
ilgili çalışma şu an mevcut değildir. Bir diğer önemli
husus yine saygıdeğer milletvekilimiz tarafından gündeme getirilen “Enflasyon
sepeti içinde kapsanan ürün veya ürün çeşitleri nelerdir?” şeklinde. TÜFE
enflasyonu, içinde yine hane halkının yaygın olarak kullandığı 454 maddeyle
hesaplanmaktadır. Bu 454 madde, her ay 454 olarak tutulmakta ama zaman içindeki
değişime bağlı olarak bazen de 851 maddelik alt çeşidi de söz konusu
olmaktadır. Seksen bir ilde toplam 25 bin iş yerinden, 3.945 konut da kira
olmak üzere 360 bin fiyat derlenmektedir. Dolayısıyla, az önce ifade edilen
maddelerin ve gıdaların tümünün yer aldığı… Zaten İnternet sitesinde de tüm
toplumla, tüm vatandaşlarla da paylaşılmaktadır. Bir başka soru… AK PARTİ İktidarının mevcut verilere göre başarılı olup olmadığına
cevap vermeden önce, Türkiye İstatistik Kurumunun veri ve bilgi kalitesinin
uluslararası akreditasyon çerçevesinde baktığınızda, Dünya Bankası ve Eurostat tarafından da onaylandığını, bütün veri ve bilgi
setlerinin ulusal düzeydeki ilgili birimler yanında bu uluslararası kurum ve
kuruluşlarla da iş birliği çerçevesinde yapıldığını ifade etmek gerekir. TÜİK Başkanına,
eski TÜİK Başkanına ilişkin değerlendirmelerin tamamen yanlış olduğunu, bir
algılama aldanımının söz konusu olduğunu ifade etmek
istiyorum. Daha sonra sizlere detaylı bilgi de aktaracağım. TÜFE ve ÜFE
sepetini kısaca anlattım. Kurumda özel
işlerde çalıştırıldığı konusu da muhtemelen yine yanlış bir algılamadır ama ben
de bununla ilgileneceğim, kendim de soracağım, bakacağım. Tekrar saygılar
sunuyorum. BAŞKAN – Sayın
Bakanım, teşekkür ediyorum. Madde üzerinde
bir adet önerge vardır, önergeyi okutuyorum: T.B.M. Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
281 sıra sayılı yasa tasarısının 2. maddesinin sonundaki “uygulanır” ibaresinin
“uygulanabilir” biçiminde değiştirilmesini arz ederim. Kamer
Genç Tunceli BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) –
Katılmıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Sayın
Genç, buyurun. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 281 sıra sayılı Yasa
Tasarısı’nın 2’nci maddesinin sonundaki “uygulanır” kelimesinin “uygulanabilir”
şeklinde değiştirilmesi konusunda verdiğim bir önerge üzerinde konuşmak
istiyorum. Şimdi, değerli
milletvekilleri, tabii ki burada idareye benim getirdiğim önergeyle bir takdir
hakkını tanıyorum. Kendisine ait istatistiki
bilgilerin gizlenmesini talep edebilir ama bence bu talep eden kişinin,
hakikaten bu istatistiki bilgileri vermesini zorunlu kılan bir gizlilik var
mıdır yok mudur, bence burada idareye bir takdir hakkı tanınması lazım. Zaten
aslında kanunlarda da böyle bir elastikiyet falan verilmesi de, idareye bir
takdir hakkı verilmesi de bence yasal düzenlemelerin bir sonucudur. Ama tabii AKP’li
arkadaşlarımız veyahut da Hükûmetimiz, Komisyon
bizden gelen ne
kadar doğru talep olursa olsun onlar hep reddederler. Bizim görevimiz bunların
doğrusunu söylemek tabii. Şimdi, tabii,
TÜİK devletin bir kurumu. Devletin kurumu o kadar yalan yanlış bilgiler
yayımlıyor ki, artık insanların bu Kuruma güveni kalmıyor. Bir bakıyorsunuz,
bir gecede 2 bin dolar kişi başına millî gelir arttı. Bu nereden arttı? Şimdi
Sayın Bakan diyor işte: “9 bin dolar oldu kişi başına gelir.” Şimdi 4 kişilik
bir aileyi şey edersek 36 bin dolar. Yani şimdi Türkiye’de kaç tane ailenin
geliri senelik 36 bin dolar? Onu gerçekten bulmak mümkün değil. Şimdi, bugün
günün modası, işte kömür dağıtılıyor. Şimdi, benim Mazgirt’te Kepektaşı köyünden bir muhtarım bana telefon ediyor “Köyümde
4 tane altmış yaşın üzerinde yaşlı var. Kendilerine kömür verilmedi.” Niye?
“Efendim senin çocuklar EMEP’li.” diyorlar veyahut da
“Senin çocuklar şöyledir, böyledir.” diye kendilerine bahane buluyorlar. Biz diyoruz ki:
Anayasa’nın 2’nci maddesinde sosyal devlet kavramı vardır; Türkiye’de sosyal
devlet kavramının da gerektirdiği bir düzenlemeye gitmek lazımdır. Burada ilke
nedir? Yani o birtakım kişilerin takdirine göre değil, devletin kaynaklarının
kanunlarla getirilmiş genel, objektif kurallara göre dağıtılması lazım. Yani
birtakım mülki idare amirlerinin takdirine bağlarsanız bu keyfîlik olur. Hele geçen gün
ben konuşurken dedim ki: “Bazı vali ve kaymakamlar AKP’nin militanı gibi
davranıyor.” Benden sonra tabii AKP Grup Başkan Vekili “Valilere, kaymakamlara
böyle dedin.” dedi. Ben “bazıları” dedim tabii, bazıları da var. Ben öyle
valiler, kaymakamlar biliyorum ki AKP’nin âdeta bir il başkanı, ilçe başkanı
gibi hareket ederek maalesef bu gibi olayları düzenlemeye çalışıyorlar. Şimdi bizim
istediğimiz, sosyal devlet ilkesinin uygulanabilir hâlde bir yasal düzenleme
getirilmesidir. Fak-fuk kanunu sizden önce de vardı
ama sizin zamanınızda bu kanun bir tarafa atıldı, daha doğrusu itildi. Ondan
sonra ne ettiniz? Gittiniz kendi yandaşlarınızın zarar eden kömür ocaklarını
evvela kendi yakınlarına aldırdınız. O kömür ocaklarından çok fahiş fiyatlarla
kömür aldınız ve bu kömürleri yine kendinize ait nakliye araçlarıyla, yine
büyük nakliye ücretleri vererek, bunları getirip kendi yandaşlarına… İşte,
devleti iflasa getirme çabası buradan kaynaklandı, keyfîlik buradan
kaynaklandı. Yoksa ki biz, tabii ki fakir fukara… Sizin iktidarınızın
uyguladığı bu vahşi ekonomik politika sonucunda Türkiye’de insanların büyük bir
kesimi fakirleşti. İşte, dün öğretmenlerin Öğretmenler Günü kutlama günüydü. Bugün öğretmenin aldığı maaş ortada. Sayın Bakan diyor, 4/C.
4/C’dekiler şimdi ekmeğe muhtaç hâle geldiler. Değerli
arkadaşlar, 20 bine yakın 4/C mensubu insan var. Bu 4/C mensupları kimler?
Bunlar önce KİT’lerde çalışıyorlardı, çok da iyi ücret alıyorlardı, ama siz bu
KİT’leri, getirdiniz, kendi yandaşlarınıza aşağı yukarı çok düşük bir değerle
devrettiniz, orada çalışan, ekmek kazanan insanları attınız dışarıya, ondan
sonra da bunlara 500-600 milyon lira ayda maaş veriyorsunuz, şimdi iki ay da
açığa alacaksınız. İşte, kasım ve aralıkta da maalesef bu insanlar işinden
atılacak, evinde kalacak, çoluk çocuğuna ekmek getirmeyecek. Bakın, ekonomik
krizin başladığı bu sırada, bence Türkiye şartlarını düşünen bir hükûmetin bu konularda çok dikkatli davranması lazım.
Mümkün olduğu kadar bu iş adamlarına kanalize
ettiğiniz o paraları fakir fukaraya verin ya! İşte, o 4/C’de
asgari ücretle çalışan insanlara siz birer milyar lira para verseniz, o paralar
ne olur? Gider, esnafın durumu canlanır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun,
konuşmanızı tamamlayınız. KAMER GENÇ
(Devamla) – İşsize mümkün olduğu kadar, şu fabrikadan atılan işsizlere…
İşsizlik nedeniyle Türkiye’nin her tarafında 100 bin-150 bin tane işçi
atılıyor, bunlara devlet olarak el atsanız da bunların hiç olmazsa altı aylık
ücretlerini ödeseniz. Yani bir kıstası olur. İşten atılan işçilere bir ücret ödeyin.
Hiç olmazsa bir 500-600 milyon lira ücret öderseniz, o insanlar birdenbire
işsiz kalarak aç kalma tehlikesiyle karşı karşıya kalmaz. Hükûmet
dediğiniz, ülkedeki sıkıntıyı hisseden, öngören ve ona göre ülkeyi sıkıntıdan
kurtaran, insanları sıkıntıdan kurtaran, çare arayan nitelikte, kişilikte ve
beceride olan insanlardır. Yoksa çık, ondan sonra, uçaklara doldur kendi
yandaşlarını, bir gün Amerika’da, bir gün Hindistan’da, bir gün İsviçre’de… Böyle
bir devlet yönetimi olur mu ya! Siz devletin
kaynaklarını tarumar ediyorsunuz, çarçur ediyorsunuz, ondan sonra öteki tarafta
da insanları ekmeğe muhtaç ediyorsunuz. Bu, hangi vicdana ve hangi dine, hangi
dinî inançlara sığar, onu tahmin etmek mümkün değil, ancak birilerine yakışır,
onu da şimdi burada söylemek istemiyorum. Sayın Başkan,
karar yeter sayısı istiyorum önergemde. III.- Y O K L A M A (CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı) K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz. BAŞKAN – Sayın
Emek? Burada. Sayın Demirel? Burada. Sayın Anadol? Burada.
Sayın Kaptan? Burada. Sayın Aslanoğlu? Burada.
Sayın Süner? Burada.
Sayın Köse? Burada. Sayın Güner? Burada.
Sayın Özer? Burada. Sayın Özkan? Burada. Sayın Koçal? Burada.
Sayın Dibek? Burada. Sayın Yıldız? Burada. Sayın Ağyüz? Burada.
Sayın Bingöl? Burada. Sayın Oyan? Burada.
Sayın Oksal? Burada. Sayın Okay? Burada.
Sayın Öztrak? Burada.
Sayın Sönmez? Burada. Sayın Erten? Burada. Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, yoklama talebinde bulunan arkadaşlarımızı tespit
ettik. Şimdi, yoklama
için üç dakika süre veriyorum. Adlarını okuduğum sayın üyelerin yoklama için
elektronik cihaza girmemelerini kendilerinden istirham ediyorum ve yoklama
işlemini başlatıyorum. (Elektronik
cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır. VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam) 1.- Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/628) (S. Sayısı: 281)
(Devam) BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 3’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 3- 5429
sayılı Kanunun Anayasa Mahkemesince iptal edilen 54 üncü maddesinin ikinci
fıkrasının (b) bendi aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir. “b) Hane halkı
veya bireyler dışında kalan diğer istatistikî birimlerle yapılan araştırmalarda
işlenmesi durumunda bin beş yüz Yeni Türk Lirası,” BAŞKAN – Madde
üzerinde söz alan milletvekili arkadaşlarımızın isimlerini okuyorum: Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Oğuz Oyan, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Edirne Milletvekili Cemaleddin
Uslu; şahsı adına Adana Milletvekili Yılmaz Tankut ve
Hatay Milletvekili Abdülhadi Kahya. İlk söz
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Oğuz Oyan’a
aittir. Buyurun Sayın
Oyan. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
OĞUZ OYAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi burada
konuştuğumuz konuyu aşan tartışmalar oluyor, Sayın Bakanın yanıtları oluyor
değerli milletvekillerinin sorularına. Doğrusu, şaşırtıcı bazı münazaralara
burada tanık oluyoruz. Şimdi, bir kere
şunu artık tartışmamak gerekiyor: Türkiye'nin dış borçlarında, özel dış
borçların kamuyu ilgilendirmeyen bir alan olduğu meselesi tarihî bir
yanılgıdır, bundan uzak durun yani böyle bir savunma içine girmeyin. Türkiye
bunu yaşadı; 2000 krizinde, 2000 Kasımda Demirbank battıktan sonra Türkiye'nin
Başbakanına -IMF yetkilileri eline tutuşturdukları kâğıtla, IMF üzerinden gelen
kâğıtla- Türkiye'deki
bankaların dış yükümlülüklerinin de garanti kapsamında olduğu
söyletildi. Şimdi, sanmayınız ki Türkiye'de özel sektör dış borçları -ki 190
milyar dolarlardan bahsediyoruz- kamu üzerinde herhangi bir sorun alanı teşkil
etmesin, bunu size ödetmesinler, bunu, Türkiye hazinesinin garantörlüğünü
burada aramasınlar. Bir kere bundan, bu avuntudan kurtulalım. İkincisi: Kamu
dış borçları mutlak rakam olarak azalmadı. Tabii ki millî gelire göre azaldı
çünkü az artış gösterdi ama şimdi şunu soralım: Türkiye'nin dış borçlarının
sizin geldiğiniz dönemden sonra 2 katından fazla artmış olması anlamsız bir
olay mıdır? Tabii, bu arada iç borçlar da 2 katından fazla arttı, iç borçların
tamamı kamu iç borcu; dış borçlar içinde kamu da var, özel de var, özelin payı
üçte 2’ye geldi. Şimdi, peki, bu kadar çok kaynak kullanma… Ki burada
verdiğimiz dönem başı, dönem sonu stok değerleridir, aslında kullanılan
kaynaklar daha fazladır -yani arada kısa vadeli, orta vadeli borç, gelip giden,
kapanan; bunları saymıyoruz- sadece stok değerleri arasında bile 2 kattan fazla
artış var. Bunlarla ekonomi finanse edildi, tüketim yurt içinde finanse edildi.
Sadece özel sektörde kalan, biten bir olay değil. Bir ülke dışarıdan
borçlandığı zaman onunla cari açığını da kapatır. Özel sektörün dış
borçlanmasıyla Türkiye cari açıklarını finanse ediyor. Bunu nasıl bilmezden ve
görmezden gelirsiniz? Dolayısıyla, buna bir kere itibar etmeyin. Üçüncü şunu
söyleyeyim: Dış borç millî gelir verilerini hâlâ eski kur üzerinden
açıklamaktan vazgeçin. Bu kâğıttan kaleler yıkıldı değerli arkadaşlarım.
Türkiye’deki bugünkü kur düzeyi ve bugünkü kurun da gidebileceği daha tehlikeli
düzeyler, sizin bu tür avuntularla milleti avutmanıza artık imkân vermiyor.
Dolayısıyla, Türkiye'nin dış borçları azaldı; öyle, bugünkü kriz ortamında
rahatlama, soluklanma avuntuları içine girmeyin. Burada bir başka
konuya değineyim: İstatistik Kurumunun açıkladığı 4 kişilik bir aile açısından
açlık ve yoksulluk sınırları var. 2007 için açıklanan, TÜİK’in
açıkladığı rakam, 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı yani asgari gıda
harcamaları, mutfak harcamaları sadece ve sadece 231 liradır yani 231 lirayla
-eğer varsa- bunlar aç kalmazlar, altındaysa açlık sınırı. Peki, bütün buna
diğerlerini de katarsak yani kirasıdır, iletişimidir, ulaşımıdır, giyimdir,
vesaire bütün bunları katarsak 4 kişilik bir aile için 2007 yılı rakamları 598
lira ediyor yani yuvarlak 600 lira diyelim. Türkiye’de, bu sefalet ücretidir.
İstatistik Kurumunun açıkladığı bu rakamlar Türkiye’deki gerçeklerle uyuşmuyor,
bunu bir kenara bırakıyorum ve soruyorum Sayın Bakan: Türkiye’de eğer içinden
vergi, sigorta primi vesaire gibi giderler hesaba katılmadan, net yoksulluk
sınırı 600 liraysa, nasıl olur da Türkiye’de asgari ücret 600 lira değildir?
Yani asgari ücret niçin 450 lira civarlarında da 600 lira değil, buyurun bunu
açıklayın. Eğer 4 kişilik bir aile ancak bu kadar parayla yoksulluk sınırını
aşabiliyorsa nasıl oluyor da Türkiye’de asgari ücret bu sınırın altında
kalıyor? Şimdi gelelim iş
gücü verilerine: Türkiye’de DİE’nin başlattığı, daha sonra TÜİK’in
sürdürdüğü istatistik ve iş gücü rakamları var. 1999 yılı sonuna kadar her
yılın ilkbahar ve sonbahar dönemlerinde, 2000 yılından itibaren ise her çeyrek
yılda 4 kez gerçekleştirilen hane halkı iş gücü anketleri yapıldı. Bu, 2006
yılından itibaren değiştirildi. 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’yla bu
kapsam, yeni bir kapsam geliştirildi ve Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi
oluşturuldu. Dolayısıyla, hane halkı iş gücü anketleri 1990 ve 2000 yılları
nüfus sayımı esas olarak hesaplanan nüfus projeksiyonlarına
göre ağırlıklandırılmaya başlandı. Şimdi,
dolayısıyla, tabii, seriler arasında birtakım sorunlar var. Ama şunu
söyleyeyim: Şimdi, bir, bir kere bir ülkede -ki tartışılan rakamlar var nüfusa
ilişkin bile- en geniş kavram nüfustur. Nüfusun altındaki ondan daha küçük bir
halka, toplam çalışabilir nüfus veya çalışma çağındaki nüfustur. Şimdi, burada
ben iş gücü istatistiklerine bir soruyla da geleceğim. Yani bu çalışma
çağındaki nüfusun 1999 yılı sonundan itibaren tanımı değişti biliyorsunuz.
Eskiden on iki yaşın üstündekiler alınmaktaydı, ancak eğitim dönemi sekiz yıla
çıkarılınca, zorunlu eğitim, on beş yaş alınmaya başlandı ve birdenbire
1999’dan 2000’e geçerken 48 milyon civarında bir toplam çalışabilir nüfus,
2000’de 45 milyona iniverdi. Yani yaklaşık 3 milyonluk bir azalış ortaya çıktı.
Şimdi, buradan,
daha sonraki dönemlerde de hep şunu gördük: İş gücüne katılma oranı önemli bir
şekilde çarpıldı, iş gücüne katılma oranları düştü. Eskiden on beş yaşın
altında, diyelim on iki, on beş yaşında tarımda ücretsiz aile işçisi olarak
gösterilen kesimler, artık o sekiz yıllık eğitim meselesinden sonra iş gücü
tanımının dışına çıkarıldılar. Şimdi, dolayısıyla Türkiye’de temel kavram,
işsizlik rakamlarıyla ilgili temel oyun, bu iş gücüne katılma oranları
üzerinden oynanıyor. Özellikle de kırsal göç dalgaları sürdükçe, kadınlar,
tarım kesiminde önemli ölçüde çalışabilir nüfus içinde, iş gücü içinde
gösterilirken kente göçtükten sonra bırakalım iş gücü içinde gösterilmeyi,
tamamen iş gücü dışına çıkarılır duruma geldiler. Çünkü bunlar “ev kadını”
statüsüne yazıldılar, bunlar çalışma talebi olmayan, iş talebi olmayan kesimler
içine atıldılar. Dolayısıyla, Türkiye’de işsizlik rakamlarını bugün olduğundan
düşük gösteren ana etken, bu iş gücüne katılma oranının düşüklüğüdür. Özellikle
kentsel alanlarda, özellikle de kadınlar açısından iş gücüne katılma
oranlarının çok komik rakamlarda, yüzde 20’ler dolayında tespit edilmesidir.
Yani erkeklerde yüzde 70’lere ulaşan iş gücüne katılma oranı, kadınlarda yüzde
20’lere düşünce Türkiye, Avrupa’nın, OECD ülkelerinin en düşük iş gücü
rakamlarına sahip oluyor. “İş gücü” dediğiniz şey de aslında çalışanlar, artı
işsizlerden oluşuyor. Dolayısıyla, Türkiye’de işsiz rakamları açısından en
kritik mesele, TÜİK’in işsiz rakamları içinde
gözükmeyen, ama aslında bu rakamlar içine katılması gereken, çalışma talebi
olmayan, iş talebi olmayan ancak bir iş bulduğu zaman işbaşı yapmaya hazır olan
kesimlerin de kapsam içine alınmasıdır. “Biz, Avrupa Birliği standartlarını uyguluyoruz.”
diyebilirsiniz. Eğer Avrupa Birliği standartlarını uyguluyorsanız o zaman şunu
söylemek lazım: Avrupa Birliği standartlarında yaygın bir İŞKUR mekanizması
var. İkincisi, yaygın bir işsizlik sigortası mekanizması var. Üçüncüsü, aile
sigortası var. Bu kavramlar olduğu için, bu unsurlar olduğu için, bu kurumlar
olduğu için Avrupa’da ya da Amerika’da işsiz kalan insanların hemen ilk yaptığı
iş, bir İŞKUR’a, bir iş bulma kurumuna, devletin
resmî iş bulma kurumlarına başvurması olmaktadır, çünkü bundan ekonomik çıkarı
vardır. Oysa Türkiye’de işsiz kalanların bir iş bulma umuduyla bu kurumlara
başvurması söz konusu değildir. Çünkü buradan iş bulma imkânları bu kanallarla
neredeyse yok gibidir. Dolayısıyla, Türkiye’de, bizim anketlerimizi Avrupa
standartlarına getirdik diye, bu tür, yani “Ben artık iş aramıyorum çünkü iş
bulmaktan umudumu kestim” diyenleri iş gücü dışında bırakmak, Türkiye’de işsiz
kitleleri perdelemek, kamufle etmekten başka bir
anlama gelmemektedir. Dolayısıyla, bugün Türkiye’deki işsiz sayısı toplam iş
gücünün yüzde 9,8’i değil, nereden bakarsanız bakın minimum yüzde 16,6 ya da
18,6 düzeylerine -farklı hesaplamalara göre- çıkabilmektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Oyan. OĞUZ OYAN (Devamla) – Şimdi, ne yazık ki Türkiye bu kadar
yüksek işsizlik rakamlarıyla büyük bir kriz dalgası içine girmektedir ve on
binlerce, yüz binlerce işsizin belki de katılacağı yeni işsizler ordusu
oluşacak durumdadır. O yüzden, Türkiye'nin ve Hükûmetin
artık kendisini avutması, halkı oyalaması, halkı kandırması bu rakamlarla
değil, Türkiye'nin koşullarına uygun iş gücü ve işsizlik rakamları hesaplamaya
gitmesidir esas olan. Bu arada şunu unutmayalım: Tarım sektörü
gibi bu tür işsizliğin arttığı dönemlerde bir sünger görevi gören sektörün, son
2000 yılından bu yana ama özellikle devri iktidarınızda IMF, Dünya Bankası
politikalarıyla önemli ölçüde kendi nüfusunu yitirmiş olması, tarımda istihdam
olanaklarının çok daralmış olması, tarımdan kopan ve işsiz kalan 3 milyona
yakın insanın ortaya çıkmış olması nedeniyle tarımın bu fonksiyonunu da
göremeyeceğini hesap ederek yeni istihdam paketleri, yeni sosyal paketler
hazırlamanız acilen tavsiye edilir. Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Oyan. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu. Sayın Uslu, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan. Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan 281 sıra sayılı
Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın
3’üncü maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu adına söz
aldım. Sözlerimin başında, geçtiğimiz hafta hayatını kaybeden
grubumuz üyesi, Dışişleri mensubu, önemli şahsiyet Gündüz Suphi Aktan’ı rahmetle anıyor, milletimize başsağlığı diliyorum.
Bu vesileyle sizleri saygılarımla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, Türkiye İstatistik Kurumu, Türkiye'nin resmî istatistiki bilgilerini tutmak ve topladığı bu istatistiki
bilgileri kamuoyunun ve ilgili kişi ve kuruluşların bilgisine sunmakla
görevlidir. Bu Kurum, dış ticaretle ilgili istatistiki
bilgileri ilgili kurum ve kuruluşların talep etmeleri üzerine gizli hâle
getirecektir. İlgili kurum ya da kuruluş talepte bulunmadığı sürece bilgiler
kamuoyuna açıklanabilecektir. Yapılacak bu değişiklikle, birçok Avrupa Birliği
ülkesinde olduğu gibi, sadece dış ticaretle ilgili verilere mahsus olmak üzere
tablolaştırılmış veriler için gizlilik hükümlerinin uygulanması, ilgili istatistiki birimlerin bunu talep etmeleri şartına
bağlanması şeffaflık açısından olumsuz bir öneridir. Türkiye
İstatistik Kurumu tarafından tutulan istatistikler hiçbir engel olmadan
kamuoyunun ve kullanıcıların bilgisine sunulabilmelidir. Aksi takdirde, serbest
piyasa ekonomisinin hâkim olduğu rekabet piyasasında müteşebbisler ve kamuoyu
nazarında bu gizlilik kuşkulara ve güvensizliğe sebep olabilecektir. Nitekim, Türkiye’de ekonomi, sosyal, demografi, kültür,
çevre, bilim ve teknoloji alanlarındaki istatistikleri derlemek,
değerlendirmek, analiz etmek, yayımlamak ve istatistikte kullanılacak
yöntemleri geliştirmekle görevli kamu kuruluşu olan Türkiye İstatistik Kurumu
son dönemde enflasyon hesaplamasını yaparken kira ve benzeri fiyatların, daha
hızlı artan bazı mal ve hizmetlerin tüketici fiyat endeksindeki ağırlığının
düşürülmesi bu Kurumun güvenilirliğine gölge düşürmüştür. Oysa,
istatistik, toplum ve iş hayatında çok önem arz etmektedir. Bu nedenledir ki,
istatistik, üniversitelerde ders olarak okutulan bir bilim dalı hâline
gelmiştir. Toplum hayatına yön vermede bu denli etkili ve önemli olan istatistiki bilgilerin, siyasi ve politik etkilerin dışında
tutulduğu oranda güvenirliğini artıracağı unutulmamalıdır. Çünkü siyasi
kaygılar işin içine girdiğinde, Türkiye İstatistik Kurumu, objektif kriterlere göre yapması gerektiği görevini layıkıyla
yapmakta zorlanacaktır. Dış ticaretle
ilgili istatistiki bilgiler ulusal ve uluslararası
düzeyde kullanıcısı çok olan verilerden olduğundan, bu verilerin doğruluğu,
güvenirliği yanında bu verilerin şeffaflığı da çok önemlidir. Çünkü bu veriler,
birçok karar alıcı tarafından kullanıldığı gibi, toplumun ekonomiyle ilgili
duygu ve düşüncelerini de etkilemektedir. Türkiye
İstatistik Kurumunun her ay düzenli olarak açıkladığı tüketici ve üretici
fiyatları artış oranlarının hesaplanmasında toplumun yoğunluk olarak kullandığı
mal ve hizmetlerin kullanılması daha gerçekçi verilerin ortaya çıkmasını
sağlayacaktır. Bilindiği gibi, çağdaş bir devletin ve onun vatandaşlarının
rasyonel kararlar alabilmesi için ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda
topluma sunulan istatistiki bilgilerin gerçeği
yansıtması yanında, siyasi etki ve kaygılardan uzak olarak belirlenmesi
gerekir. Türkiye
İstatistik Kurumu tarafından hazırlanan istatistiklerin bağımsız kişi veya
kuruluşların bilgisine şeffaf olarak sunulması, bu bilgileri kişi ve
kuruluşların değerlendirmesi, bu verilerin daha sağlıklı hazırlanmasına katkı
sağlayacaktır. İstatistiki bilgiler, toplumun her
kesimini, kurum ve kuruluşlarını yakından ilgilendirdiği ve toplum tarafından
yakinen takip edildiği için, istatistiki bilgilerin çağdaş ihtiyaçlar
doğrultusunda düzenlenmesi toplumun beklentilerine uygun düşecektir. Türkiye İstatistik
Kurumu tarafından hazırlanan istatistik sonuçlarının şeffaf ve güvenilir olması
kadar, toplumun bu verileri doğru algılamasına katkı sağlayacak siyasi hesap ve
kaygılardan arındırılmış önlemlerin hayata geçirilmesi de önem arz etmektedir.
Bunun için bilimsel veri ve önerilerden faydalanarak, uluslararası standartlara
uygun gerçekçi çözümler üretilmelidir. İstatistiklerin uluslararası
standartlara uygun olarak hazırlanması kamuoyunda Kuruma duyulan güven ve
itibarı artıracağı gibi hazırlanan istatistiklere olan güveni de artıracaktır.
Hesaplama yöntemlerini değiştirmek suretiyle gerçeklerin hilafına veriler elde
etmek günü kurtarmaya yönelik bir işlem olacaktır, bu Kuruma olan güvensizliği
artıracaktır. Bu nedenle bilimin tarif ettiği çözüm önerileri doğrultusunda
uygulamalar hayata geçirilmelidir. Değerli
milletvekilleri, 5429 sayılı Kanun’un Anayasa Mahkemesince iptal edilen 54’üncü
maddesinin 2’nci fıkrasının (b) bendi, hane halkı veya bireyler dışında kalan istatistiki birimlerle yapılan araştırmalar çerçevesinde
kendilerinden istenilen bilgileri vermekten imtina eden istatistik birimlerine
1.500 YTL idari para cezası verilmesi Komisyon görüşmeleri esnasında tasarıya
3’üncü madde olarak eklenmiştir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TÜİK’le
alakalı değinilmesi gereken bir başka konu da 4/C personelinin durumudur. Gerçi
Sayın Bakan, az önce bununla ilgili bilgiler verdi, gerek 4/C kapsamında olan
personelin sayısı gerekse bu personelin akıbetiyle ilgili az önce bir sual
üzerine bu bilgileri verdiler. Ancak bu personelin çok zor durumda görev
yaptığını tekrar bilgilerinize sunuyorum. Kurumun bütün işleyişinde görev yapan, alan çalışmalarının
vazgeçilmezi bu geçici personel artık dayanamaz bir hâldedir. Her yıl
giriş-çıkış yaptırılarak çalıştırılan bu insanlar Kurum içerisinde ikinci sınıf
insan muamelesi görmektedir. Hiçbir sosyal hakkı olmayan, işten çıkarıldığında
beş kuruş ödenmeyen, yıllarca çalışıp emekli bile olamayan bu personele acil
olarak kadro verilmeli ve statüleri de bir an önce belirlenmelidir. Otuz üç
bölge müdürlüğü ve merkez binada istihdam edilen bu insanlar, işten çıkarılma
korkusunu artık yıldan yıla değil altı aydan altı aya yaşamaya başlamışlardır.
İnsanca ve her Türk evladına yakışacak şekilde bu uygulamanın geçici personel
lehine düzeltilmesini talep ediyoruz. İşten çıkarılan, bir teşekkür bile
edilmeden sabah geldiklerinde işini kaybetmiş olduklarını gören ve herhangi bir
tazminat ödenmeyen bu insanların beklentilerinin karşılanacağını umuyorum. Sözlerime son verirken sizleri bir kez daha saygılarımla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın Uslu, teşekkür ediyorum. Şahsı adına Adana Milletvekili Yılmaz Tankut. Sayın Tankut, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar) YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 281 sıra sayılı Türkiye İstatistik Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesiyle ilgili olarak
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Milliyetçi Hareket Partisi ve şahsım adına
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın milletvekilleri, bu maddeyle, hane halkı ve bireyler
dışında kalan birim, kurum ve sektörlerle ilgili istenilen bilgilerin
verilmemesi veya yanlış verilmesi durumunda bin YTL olan ceza miktarları 1.500
YTL’ye çıkartılmaktadır. Normal şartlar altında devletin istediği bilgileri
zamanında ve doğru olarak elde edebilmesi elbette ki gereklidir ve her
vatandaşın, kendisinden istenen bilgileri devletine ve ilgili resmî kurumlara
dosdoğru ve düzgün bir şekilde vermesi de onun vatandaşlık görevidir. Ancak,
bugün ne yazık ki, özellikle son altı yıllık zaman dilimi içerisinde
vatandaşlarımızın devletine ve onun en önemli unsuru olarak yürütme erkini
elinde bulunduran İktidara olan güveni diğer yıllara göre çok önemli ölçülerde
azalmış bulunmaktadır. Bu güven azalması nedeniyle de insanlarımız normalde
hiçbir cezai müeyyideye gerek kalmadan vermesi gereken istatistiki
bilgileri çoğu zaman düzgün bir şekilde vermekten kaçınmaktadırlar. Çünkü, özellikle, bugün tek başına altı yıldan beri ülke
yönetiminde bulunan AKP İktidarı maalesef Türkiye Cumhuriyeti’nin temel taşını
meydana getiren pek çok anayasal kurum ve kuruluşları kendi siyasi emelleri
doğrultusunda tanzim etme politikası izlemiş ve bugün de hâlen bu politik
anlayışını maalesef terk etmemiştir. Dolayısıyla, özellikle TÜİK gibi kurumlar kullanılarak
enflasyon değerlerinden millî gelire, açlık sınırından refah düzeyine,
insanlarımızın temel sosyoekonomik sıkıntı ve beklentilerinden işsizlik
rakamlarına kadar hemen her konuda insanlarımız yanlış bilgilendirilerek hayalî
ve sahte tablolar çizilmektedir. İşte, bu nedenlerden dolayı bu maddeyle, doğru bilgi
vermeyenlerden alınacak ceza miktarının 500 YTL artırılması, AKP’nin
yönetiminde açlıkla, asayişsizlikle, adaletsizlikle, yoksullukla, işsizlikle ve
de terörle boğuşan insanlarımız için hiçbir anlam ifade etmemektedir. Çünkü AKP
İktidarı tarafından her yönüyle harabeye çevrilmiş olan bir Türkiye tablosunda
aziz milletimiz güven duygusunu tamamen kaybetmiş ve aldatılmışlığın acı
tecrübesi içerisinde kendisinden istenen hemen her konu ve bilgiyle ilgili olarak
ceza miktarı ne olursa olsun umursamaz bir tavır içerisine girmiştir. Telefon konuşmalarının ve e-postaların
ortalıkta gezdiği, yolsuzlukların ayyuka çıktığı, hesaplandığı iddia edilen ve
son altı yıldır en fazla yüzde 10 arttığı söylenen enflasyon değerlerine inat
temel gıda ve ihtiyaç maddelerinin son altı yılda yüzde 100, yüzde 150, 200,
300 arttığı bir ülkede, siz, hangi cezalarla vatandaşlarınızdan sağlıklı
bilgiler alabilirsiniz. Her kurumda olduğu gibi özellikle AKP İktidarı döneminde,
belki de en tarafsız ve bilimsel kriterlerle sağlıklı
ve doğru bilgiler vermesi gereken Türkiye İstatistik Kurumu da ne yazık ki
AKP’nin güdümünde siyasallaşmış ve AKP’nin siyasi saltanatının sürmesine hizmet
eden bir kurum hâline getirilmiştir. Sayın milletvekilleri, hepinizin hatırlayacağı gibi,
Türkiye'nin millî geliri geçtiğimiz yıl yeni bir hesaplama yöntemi kullanılarak
güncellenince bir gecede kişi başına 2.200 dolar zenginleşmiş idik. Türkiye
İstatistik Kurumunun hesaplamaya dâhil edilen verileri genişleterek yaptığı revizyon sonucunda, daha önce 576,3 milyar YTL olan 2006
yılı gayrisafi yurt içi hasılası yüzde 31,6 artışla 758 milyar YTL’ye
ulaştırılmış idi. Böylece, daha önceki hesaplamada 5.480 dolar olan kişi başına
düşen millî gelir de yaklaşık 7.500 dolara çıkartılmış oldu. Bugün ise Sayın
Bakan bu rakamın 12 bin dolar olduğunu ifade etmektedir. Yine, o dönemde, TÜİK
Başkanına “Yani biz eskiden de zengindik de farkında mı değildik? Bunu yeni mi
hesapladık?” diye sorulması üzerine “Evet, dediğiniz gibi.” diye cevap
vermiştir. TÜİK Başkanı millî gelirdeki artışı hissetmenin çok mümkün
olmadığına işaret ederek “Ekonominin durumunun da iyi olduğunu görmekteyiz.”
demiştir. İnsanların gelirinin azaldığı, satın alma güçlerinin düştüğü ve âdeta
bitkisel hayat yaşadığı bir dönemde yapılan bu açıklamalar, sanki AKP’nin bir
sözcüsü tarafından yapılmışçasına izlenim uyandıran acı ve vahim bir durumdan
başka hiçbir şey değildir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) YILMAZ TANKUT (Devamla) – Listeye tenis topu, pinpon topu,
ördek ve deve eti gibi malzeme ve gıdaların da eklendiği söylenmektedir. Şimdi
buradan Sayın Bakana sormak istiyorum: Kimler, günde kaçar kilogram ördek ve
deve eti yemekte veya kaçar adet tenis topu veya pinpon topu kullanmaktadır? Netice olarak, yasal düzenlemeler elbette ki yapılmalıdır
ve uygulanmalıdır. Buna hiç kimsenin ve hiçbirimizin elbette ki itirazı yoktur.
Ancak bu düzenlemelerle örtüşen bir iktidar anlayışını tesis edemez iseniz bu
çalışmalarınızın hiçbir inandırıcılığının ve manasının olmadığını buradan bu
vesileyle bir kez daha hatırlatarak sözlerime son veriyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tankut.
Şahsı adına Hatay Milletvekili Abdülhadi
Kahya. Buyurun Sayın Kahya. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Muhterem
Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi hürmetle selamlıyorum. Türkiye
İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi
hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. AK PARTİ Hükûmetleri döneminde
çıkarılmış bütün kanunlarda olduğu gibi söz konusu bu kanunla da doğru ve
umumun faydasına düzenlemeler getirilmektedir. Altı maddelik bu düzenlemeyle
özellikle dış ticaret istatistikleri gibi verilerin önemli bir bölümünden
resmî, özel yöneticiler; iş adamları, iş dünyası, bilim adamları ve
araştırmacılar daha kolaylıkla yararlanabileceklerdir. Bu söz konusu 3’üncü maddeyle de cezai
müeyyide konusunda bir düzenleme yapılmıştır ve buradan şunu da ifade ederek
ayrılmak istiyorum: Türkiye İstatistik Kurumunun yapmış olduğu bütün veriler,
kamuoyunun faydasına sunmuş olduğu veriler elbette ki çok önemlidir ve bunların
şeffaf olması, bilimsel verilere dayanması gerekmektedir. Ama bütün bunların
ötesinde bizler burada muhalefet olarak, iktidar olarak konuşmalarımızı
yaparken elbette ki doğru olan noktalara temas etmemiz gerekmekte ve bunu da
ifade ederken muhalefeti dinleyeceğiz. Ama şu da kesin: AK PARTİ İktidarı
döneminde halkımızın bizzat yaşamış olduğu, yapılmış olan yollardaki durumlar,
hastane sayılarındaki oranlar ve bunun gibi birçok hizmetlerdeki halkın
içerisinde cereyan eden istatistik durumları meydandadır. Bu vesileyle ben
de kanunun hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Madde üzerinde
soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz. Sayın Yıldız… HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Ben soru
sormayacağım. İkinci sorumda Sayın Bakana bir soru iletmiştim. Sayın Bakan
ilgileneceğini söylediler. Ben de elimdeki bilgileri Sayın Bakana arz ediyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yıldız. Sayın Özkan… RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, teşekkür ederim. Sayın Bakan, eski
Devlet İstatistik Kurumunun gerçek rakamlarını arar duruma geldik. Şu anda,
şöyle ki, Türkiye’yi üzmeyen İstatistik Kurumu enflasyon rakamlarını yüzde
12’lerde gösteriyor. Sadece bu yıl yapılan doğal gaz zamlarıyla mutfağa ve ısınmaya
ayrılan aile başına zamlar yüzde 50-yüzde 100 arasında bir değişim gösteriyor
bu Ankara genelinde. Yani vatandaş bunu şu şekilde anlatıyor: “Çarşı uzun,
pazar bol; gezin halkım gezin. / Döşek uzun, yorgan kısa; büzül halkım büzül.”
Bu, Türkiye’yi üzmeyen İstatistik Kurumu gerçek rakamları ne zaman açıklayacak? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Varlı… MUHARREM VARLI
(Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakana iki
defa aynı konuda soru sordum, yalnız, aldığım cevabı yeterli görmedim. Sayın Bakan
merkeze 4/C kapsamında personel alınmadığını söyledi. Acaba taşra
teşkilatlarına 4/C kapsamında ne kadar personel aldınız? Bunu açıklarsanız
memnun olacağım Sayın Bakanım. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Serdaroğlu… MEHMET SERDAROĞLU
(Kastamonu) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım, 4/C’lilerin durumlarının iyiliğinden bahsediyorsunuz. 4/C’liler yılda on ay çalışmaktadırlar. Bu sebeple, on aylık
gelirleri 12’ye bölündüğünde asgari ücretin altında gelirlerinin olduğu
görülecektir. Hastalık izinleri yok. Dağıttığınız kurumlarda aynı işi yapan
arkadaşının üçte 1’i kadar ücret almaktadır. Yaşantıları değişen, aile
birlikleri bozulan, çocuklarını okutamaz durumda kalmış arkadaşlarımız vardır.
Bununla beraber biz hep şunu söyleriz: Bizler “Allah gördüğümüzden aşağı
etmesin” deyip dua ederiz. İşte 4/C’liler
gördüklerinden aşağıdadırlar. Bu sebeple son üç yıl içerisinde 11 4/C’li intihar etmiştir. Sorum şudur:
İntihar eden 4/C’lilerin intihar nedenlerini
araştırdınız mı? Bunların vebal ve sorumluluğunu daha ne kadar taşıyacaksınız? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Sayın Işık… ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım, Türkiye İstatistik Kurumuyla ilgili olarak
kamuoyunda yaygın olan olumsuz imajı düzeltmek ve Kuruma olabilecek siyasi
müdahaleleri asgariye indirebilmek için Kurumun daha özerk ve bağımsız bir
yapıya kavuşturulması konusuna nasıl bakıyorsunuz? Hükûmetinizin
bu konuda bir hazırlığı var mıdır? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine aldığım notlar çerçevesinde
cevaplayacağım. Cevaplayamadıklarımı da elbette yazılı olarak da
cevaplayacağımı bir kez daha ifade etmek istiyorum. Gelir dağılımıyla ve cari açıkla ilgili ve sonuçta da borç
ve dış ticaretle ilgili rakamların, veri ve bilgi kalitesini hiç
tartışmayacağımız, dolayısıyla siyasi müdahalenin bile söz konusu olamayacağı
bağımsız ve özerk bir kurum tarafından yayınlandığını belirtmek isterim.
Dolayısıyla böyle bir soruyu da talihsiz bir soru olarak algılıyorum. En
azından bana bağlı bir birim olarak ne siyasi bir müdahale söz konusudur…
Tamamıyla bağımsız, özerk, uluslararası standartlarda veri ve bilgi üretmektedir.
Sosyal göstergeler konusunda gündeme gelen, yine konumuz
istatistik olduğu için herhangi farklı bir yorum yapmamak adına sadece
rakamlarla ilgili bazı değerlendirmeleri sizlerle paylaşmak istiyorum. Elbette
yayınlanan işsizlik verileri ya da enflasyon verilerinin alt bileşenlerine
baktığınızda onun detaylı olarak yayınlanmış olması şeffaflık adına son derece
önemli bir gelişmedir. Bütün veri ve bilgileri bütün kullanıcılar, bireysel ya
da kurumsal, o parametreler içinde istediklerini derleyerek ve toparlayarak
arzu ettikleri sonuçları elbette elde edeceklerdir. Buradaki işsizlik
rakamlarının ya da işsizlik düzeyinin, uluslararası standartlarda hangi
parametrelerden oluşuyor ise biz de o parametrelere bağlı olarak yayınlıyoruz.
Yine benzer şekilde o işsizlik, parametre içinde yer alan diğer bileşenleri de
dikkate aldığınızda işsizlik olmasa bile başka bir tanımla başka bir kavrama
ulaşmak da mümkündür. İkinci önemli nokta -yine saygıdeğer konuşmacılar vurgu
yaptılar, bu bakımdan teşekkür ediyorum, hiç olmazsa üzerinde durulması gereken
bir konuyu da gündeme getirmiş oldular- özellikle özel sektör dış borcunu
dikkate almamayla ilgili herhangi bir şey kullanmadık ve kullanmıyoruz. Özel sektör borcunun artışı cari açığın finansmanından da öte
-biraz sonra söyleyeceğim- özellikle ithalat içinde yatırım malı kalemiyle reel
sektör bünyesindeki özel sabit sermaye yatırımları rakamına bakıldığında, dış
borcun, özel sektör dış borcunun en azından önemli bir kısmının son beş altı
yıllık süre içinde uyguladığımız ekonomi politikasından dolayı özel teşebbüs ve
teşebbüs özgürlüğünün normal bir sonucu olarak ortaya çıkan bir tablo olarak
algılamak lazım. Şimdi, ana hatlarıyla özel sektör kesiminin borcu 2002
yılında –yine milyar dolar olarak söylemek istiyorum- 43 milyar dolar, 2008’in
ikinci çeyreği itibarıyla 190,5 milyar dolardır. Bunun kısa vadeli olanı 13,8
milyar dolardan 47,8 milyar dolara, uzun vadeli olanı ise 29,2 milyardan 142,7
milyara çıkmıştır. Gayrisafi yurt içi hasılaya oranı
ise -yine aynı tarihler itibarıyla- 18,7’den 23,8’e çıkmış bulunuyor. Benzer
şekilde yine aynı tarihler itibarıyla yatırım malı ithalatı 2002’de 8,4 milyar
dolarken 2007’de 27,1 milyar dolar olmuştur. Benzer şekilde petrol, doğal gaz
ithalat ürünleri de 5,4’ten 19,3’e, doğal gaz ve mamullerinin de 2,9’dan 11,8’e
çıktığını ifade etmek gerekir. Ulusal bazda
bakıldığında ya da ekonomik yapı ve ilişkiler sistemi içindeki ağırlığına
bakıldığında özel sektörün sabit sermaye yatırımları -bu sefer YTL olarak
söylüyorum toplam olarak- 2002’de 43,4 milyar YTL iken 2007 sonunda 155,3
milyar YTL’ye gelmiştir. Saygıdeğer
milletvekilleri, hiç herhangi bir yorum yapmadan özel sektörün dış borcu ile ithalat
içindeki yatırım mallarına ve reel sektörün yatırım düzeyine baktığınızda,
karşılıklı ilişkileri düşündüğünüzde sonuçta büyümeye katkı sağlayan önemli bir
faktör de buradan geliyor diye söyleyebiliriz. BAŞKAN – Sayın
Bakanım, toparlar mısınız lütfen. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – İşsizlikle ilgili
değerlendirmelere gelince… İşsizlikle de ilgili olarak yine 2002 yılı ile 2008
Ağustos dönemini dikkate aldığımızda istihdam edilen kişi sayısı 21,3 milyondan
22,5 milyona, iş gücüne katılma oranları 49,6’dan 49,8’e, işsiz sayısı 2,7
milyondan 2,4 milyona, tarım dışı işsizlikse 14,5’ten 12,7’ye düşmüştür. Burada haklı
olarak vurgulandığı şekilde işsizliği tartışmaktan çok, vatandaşlarımızın,
gençlerimizin ve hanımlarımızın mesleksizlik konusu çok daha önemlidir. Bu
çerçeve içinde başlattığımız bölgesel ekonomik kalkınmayı, sosyal gelişmeyi, İŞKUR’un ve işsizlik fonunun birlikte organize ettiği aktif
iş gücü politikalarını, hem sosyal gelişmede mesleksizliği azaltmak hem de
hanımlarımızın ve gençlerimizin daha uygun hayat tarzı elde etmelerine yardımcı
olacak önemli bir araç olarak da gördüğümüzü belirtmek istiyorum. Diğer sorulara da
yazılı cevap vereceğim. Saygılar
sunuyorum. BAŞKAN – Sayın
Bakanım, teşekkür ederim. Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, verilmiş iki önerge vardır, ama bununla ilgili
olarak bir açıklama yapmak istiyorum. Sayın Genç,
önergenizin birisinde diyorsunuz ki: “3’üncü madde tasarı metninden
çıkarılsın.” Aynı madde üzerindeki diğer bir önergede “1.500 rakamı 500 olsun”
diyorsunuz. Şimdi, burada,
ben, tercih hakkını size bıraktım. Bu önergelerden hangisini istiyorsanız onun
üzerinde konuşun dedim. Eğer, siz, böyle bir tasarrufta bulunmazsanız, ben,
tasarı metninden çıkarılması teklifiniz olduğu için onu işleme koyacağım çünkü
o zaman 1.500 olsun, öbürü 2.000 olsun, öbürü 300 olsun, 400 olsun diye bu
şekildeki bir önerge hakkın suistimaline girer ve
böyle bir şeyi işleme koymak mümkün değildir. Siz hangisini
istiyorsanız onu işleme koyacağım. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, madde üzerinde yedi önerge verme hakkımız var. BAŞKAN –
Doğrudur. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Milletvekilinin birisi, maddenin metinden çıkarılmasını ister… BAŞKAN – Hayır,
siz veriyorsunuz. İkisi de size aittir. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hayır bir dakika… Onu da söyleyeyim. BAŞKAN – Evet. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Yedi önerge verebilir mi? Verebilir. Nasıl verir? BAŞKAN –
Değişiklik olmak kaydıyla, olur. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Birinci önerge, tasarı metninden çıkarılması… BAŞKAN – Hayır,
hayır… Şimdi, Sayın
Genç, bakınız, burada bir milletvekili verdiği önergenin sahibidir. Siz, İç
Tüzük’ü, hukuku, yıllarınızı Meclise vermiş olarak, bir milletvekili olarak
kürsüde devamlı konuşuyorsunuz, gündeme getiriyorsunuz. Şimdi diyorsunuz
ki: “Bunu metinden çıkarın.” Aynı zamanda bir önerge daha veriyorsunuz, “1.500;
500 olsun.” KAMER GENÇ
(Tunceli) – Tamam… BAŞKAN – O zaman,
ben “bu metnin tasarıdan çıkarılması”
şeklindekini işleme koyuyorum, diğerini işleme koymuyorum. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hayır, o önerge kabul edilmezse diğerini… BAŞKAN – Hayır
efendim, öyle şey olmaz. SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Sayın Başkanım, İç Tüzük 87’ye göre şartlı önerge verilmez efendim.
Dolayısıyla bu ikinci önerge şartlıdır. “Birincisi kabul edilmezse…” “Metnin tasarıdan çıkarılması” önergesini
okutuyorum. Diğer önergeyi işleme almıyorum. T.B.M. Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
281 sıra sayılı yasa tasarısının 3. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını
arz ederim. Kamer
Genç Tunceli BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) –
Katılmıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Sayın
Genç, buyurun. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, aslında bu konuyu sizinle bu kısa zaman dilimi içinde
tartışmak da istemiyorum. Yanlış yapıyorsunuz. Çünkü birinci
önergem “tasarı metninden çıkarılması”; ikincisi, çıkmazsa, bu önergem kabul
edilmezse, cezanın indirilmesi. Bu gayet normal. Ayrı önergeler. Şimdi, değerli
milletvekilleri, tabii bu kürsüye oturunca, hele iktidar partisini de çok
şiddetle destekleyince her türlü keyfîlikler yaparsınız. Burada tabii
keyfîliğin de önüne geçme imkânımız yok. Ama siz, burada “Benim kılıcım keskin”
diyorsunuz, böyle uyguluyorsunuz. Böyle bir şey yok yani. Bir madde üzerinde
milletvekillerinin yedi önerge verme hakkı vardır, bir milletvekili üç önerge
de verir, dört önerge de verir. Neyse, şimdi,
değerli milletvekilleri, aslında, zaten burada ne İç Tüzük uygulanıyor ne kanun
ne Anayasa uygulanıyor. Bu madde zaten Komisyonda İç Tüzük’ün 35’inci maddesine
aykırı olarak eklenmiş. Biliyorsunuz İç Tüzük’ün 35’inci maddesi “Komisyonlar
kendilerine havale edilen işler dışında işlerle uğraşamazlar. Kendileri teklif
getiremezler.” Bunu burada daha önce de söyledik. Komisyon madem eğer kendisi
metinde olmayan bir metin ilave edecekse orada ek bir kanun teklifi versin,
komisyon burada bir teklif diye getirirse hiç olmazsa önüne geçilmiş olur. Şimdi, sabahtan
beri Sayın Bakanın açıklamalarını biliyoruz. Şimdi, değerli
milletvekilleri, ben anlamıyorum. Yani bu AKP iktidara geldiği günden beri
devletin en saygın kurumlarını değerden düşürdü. Âdeta AKP ilçesinin bir şubesi
hâline getirildi. Şimdi, İstatistik Kurumu da AKP’nin bir ilçe şubesi hâline
geldi. Öyle bilgiler yayınlanıyor, öyle bilgiler yayınlanıyor ki inanmak mümkün
değil. Bugün, milletvekili olarak, her gün kapımıza gelen işsiz sayısına
bakıyoruz, insanların şikâyetlerine bakıyoruz, yapılan işlerin taraflılığına
bakıyoruz, hâlâ sanki memleket güllük gülistanlıkmış… Şimdi,
üniversiteyi bitiren insanların kaçına iş veriyorsunuz, yani geçen sene kaç
tane kamu personeli aldınız? Siz iktidara geldiğiniz günden beri kaç tane
üreten fabrika yaptınız? Elinizdeki devletin KİT’lerini sattınız. Kütahya Şeker
Fabrikasını getirdiniz kendi milletvekilinize bir yıllık kâr karşılığında
verdiniz ve o da ne yaptı? Bugün birçok şeker fabrikalarını satıyorsunuz. Niye
satıyorsunuz? Çünkü o şeker fabrikaları… IMF’nin emrine
giren bir siyasi iktidarsınız. IMF’den yarın alacağınız 15-20 milyar dolar. Onu
kime vereceksiniz? Getireceksiniz kendi yandaşlarınız holdinglere vereceksiniz,
yoksa iş sahası açacak değilsiniz. IMF’nin şartlarını kabul edince, IMF ne
diyor? Kardeşim, üretim yapma, tarımını bitir, ondan sonra fabrikanı kapat,
bankalarını özelleştir, devletin temel kurumlarını özelleştir; ben sana şu
parayı veriyorum, yoksa ben sana vermem. Değerli
milletvekilleri, bu, Türkiye Cumhuriyeti devletinin şahsına, büyüklüğüne,
kişiliğine yakışmayan bir davranış biçimidir. Şeker fabrikalarını niye
özelleştiriyorsunuz? Ortada bir neden yok. O şeker fabrikalarını
özelleştirdiğiniz zaman şeker pancarı ekimini yasaklıyorsunuz. Alan adamlar
zaten üretim yapmıyor, ondan sonra orada kıymetli arsalar var, o kıymetli
arsalarını parselleyip satıyorlar, ondan rant
sağlıyorlar. Değerli milletvekilleri,
o şeker fabrikalarının kurulduğu araziler, Türkiye'nin en büyük, en mümbit
arazileridir. Bu arazileri satmak, üretim dışında bırakmak, bu memlekete
yapılan en büyük ihanettir, bu memleketin ipini çekmektir, ekonomisini yok
etmektir. Bunu bilmeyecek kadar cahil olan insanların da Türkiye’de iktidar
olmasına gerek yok. Şimdi, bu
devletin hangi kurumuna inanıyoruz? En beğendiğiniz kurumlar, işte Adalet
Bakanlığı. Adalet Bakanlığında ilk soruşturma gizli. Bir bakıyorsunuz, telefon
dinlemelerinde o Ergenekon’dan alınan bilgiler her gün yandaş basının birinci
sayfalarında veriliyor. Peki, o zaman bu maddenin kaldırılmasının nedeni… Zaten
kaldırdığınız zaman mevcut şey var. Efendim, istenen
bilgileri vermeyince 1.500 lira ceza vereceksiniz. İşte, biraz önce arkadaş
konuştu. Yani bu İktidara, bu AKP İktidarına güven kalmadı kardeşim. Şimdi,
adam istenen bilgileri verdiği zaman getirecek rakip firmaya verecek. İşte
böyle güven olmayan kurumlar olunca, ondan sonra da vatandaş da tabii ki bilgi
vermez. Onun için evvela vatandaşın güvenini kazanacak siyasi bir ortam
yaratmak lazım. Siyasi ortam devletin her kurumunda yok edilmeye çalışıldı.
Adalet Bakanlığında alınan ifadeler, bir bakıyorsunuz yandaş bilgisayarlardan
oraya aktarılıyor. Artık bu memlekette ilk soruşturmanın gizliliği kalmadıktan
sonra, insanların en mahrem kalması gereken sırları her gün basın sayfalarına,
yine bu İktidarın birtakım emrinde olan kurumlar kanalıyla geçtikten sonra bu
memlekette güvenlik kalır mı, gizlilik kalır mı? Bu itibarla, bu getirilen
kanunlar, yine tabii kendi siyasi amaçları doğrultusunda kullanılıyor. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun. KAMER GENÇ
(Devamla) - Şimdi, bu memlekette bir günde… Bu sene yapılan doğal gaz zammı
yüzde 82, elektrik zammı yüzde 60, benzin, akaryakıt fiyatları dünyanın en
pahalı şeyleri. Bir bakıyorsunuz, enflasyon rakamları yayımlanıyor: Yüzde 7-8.
Ya, nasıl olur? Bir senede yüzde 80 sen zam yapıyorsun, ondan sonra da
enflasyon bu rakamda çıkıyor. Yani buna böyle en cahil kişi, vatandaş şey
ediyor. Yani “Bu nasıl oluyor?” diyor. Yani bu nasıl İstatistik Kurumudur ki,
bu enflasyon, bu kadar artışa, pahalılığa, fiyat artışına rağmen sıfıra
indiriliyor veyahut da sıfıra yakın, yüzde 10, çift rakamların altına indiriliyor.
Nedir? AKP, “İşte, biz iktidara geldik, enflasyonu tek rakamlara çevirdik…”
Aslında enflasyon tek rakamlı değil ki, çift rakamın çok üzerinde. Yani maalesef AKP
zamanında kurumların itibarı yitirildi, devletin ekonomik itibarı yitirildi.
İşte şimdi IMF’ye teslim olacaksınız. IMF’ye teslim olmak demek, Türkiye’yi
felakete sürüklemek demektir. Önergemin
kabulünü istiyorum. Saygılar sunuyorum. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür ederim. KAMER GENÇ (Devamla) - Ama öteki önergemi işleme
koymuyorsunuz. BAŞKAN – Sayın Genç, o husus da şöyle, bakınız… KAMER GENÇ (Tunceli) - Yani bir milletvekili yedi tane
önerge verebilir. BAŞKAN – Ya verebilir, ona bir şeyim yok ama aynı… KAMER GENÇ (Tunceli) – Madde çıkmazsa cezanın
düzenlenmesini istiyorum. BAŞKAN – Bak, aynı madde üzerinde şartlı önerge kapsamına
giriyor. Yani böyle olmaz. KAMER GENÇ (Tunceli) – Şartlının anlamı şu: Şu önergem
reddedilirse şu önergem kabul edilsin. RECEP KORAL (İstanbul) – Olmuyor böyle! KAMER GENÇ (Tunceli) – Seninle mi şey edeceğim, Başkanla
konuşuyorum. Karar yeter sayısı istiyorum. BAŞKAN – Tamam. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 4’üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 4- 5429 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde
eklenmiştir. “GEÇİCİ MADDE 11- Bu Kanunun 13 üncü maddesinin sekizinci
fıkrası, bu maddenin yürürlük tarihinden önceki veri ve bilgiler hakkında da
uygulanır.” BAŞKAN – Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu. Sayın Serdaroğlu, buyurun
efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Değerli
Başkanım, değerli milletvekilleri; 281 sıra sayılı Türkiye İstatistik
Kanunu’nun 4’üncü maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
aldım. Sizleri en iyi dileklerimle selamlıyorum. Söz aldığım 4’üncü madde, görüştüğümüz kanunla gizliliği
kaldırılan veri ve bilgilerin geçmişe dönük olarak da gizliliklerinin
kaldırılmasını içermektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye İstatistik
Kanunu’nda değişiklik yapılırken Türkiye İstatistik Kurumunun ürettiği
istatistikler hakkındaki düşüncelerimizi ifade etmeye çalışacağım. Aslında
burada ifade edeceğim düşünceler bire bir vatandaşımızın düşünceleridir.
Dolayısıyla vatandaşımızın bizlere aktardığı bilgileri sizlerle paylaşmak
istiyorum. Biliniz ki vatandaşımız Kurumun açıkladığı rakamlara çok
fazla itibar etmemektedir. Açıkçası Kurumun açıkladığı rakamlara kimse
güvenmiyor. Özellikle enflasyon ve açlık sınırı rakamları kimseyi tatmin
etmemektedir. Vatandaşımız İstatistik Kurumunun rakamlarını gülümseyerek
karşılıyor. Tartışma güncel olduğu için, öncelikle Kurumun açıkladığı
açlık sınırı rakamından bahsetmek istiyorum. Kurumun 4 kişilik bir aile için
açıkladığı 255 YTL’lik rakam tam anlamıyla komik bir rakamdır. Sağlıklı bir
kişinin alması gereken günlük kalori miktarından falan bahsetmeyeceğim ama 4
kişilik bir aile sadece ve sadece ekmek yese aylık harcama tutarı TÜİK’in rakamına yaklaşıyor. Tabii, şimdi Sayın Bakan çıkıp “Dünya Bankasının hesaplama
yöntemini kullanıyoruz.” falan diyebilir. Dünya Bankası, açlık ve yoksulluk
sınırını belirlemek için kullandığı yöntemle sadece kendi vicdanını
rahatlatmaya, dünyada yaşanan yoksulluğu gizlemeye çalışmaktadır. Herhâlde siz
de “Dünya Bankasının şablonunu kullanmaktayız.” diye kendi vicdanlarınızı
rahatlatmaya, vatandaşlarımızın içinde bulunduğu fakirliği, yoksulluğu
gizlemeye çalışacaksınız. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; diğer bir tartışmalı
konu da Türkiye İstatistik Kurumunun enflasyon rakamlarıyla ilgilidir. Üstelik
bu tartışma güncelliğini hiç kaybetmemektedir. Açıkladığınız enflasyon yüzde
10, son bir yılda doğal gaza yaptığınız zam yüzde 83, elektriğe, kömüre yaptığınız
zam yüzde 50’dir. Oysa emeklinin ve memurun maaşına zam yaparken açıkladığınız
enflasyona göre zam yapmaktasınız. Kurum açıkladığı bu enflasyon rakamıyla
emeklinin, memurun hakkına mâni olmuyor mu? Elektriğe, doğal gaza, kömüre
yaptığınız zamlar ise enflasyonun 5 katı, 7 katı üzerindedir. Gübre geçen yıla göre yüzde 180 zamlandı ama sizin
enflasyonunuz yüzde 10. Ekmek 300 bin liradan 600 bin liraya çıktı yani yüzde
100 zamlandı, sizin enflasyonunuz yine yüzde 10. Bunları çoğaltabiliriz değerli milletvekilleri.
Dolayısıyla, bu işte bir yanlış var. Burada ya İstatistik Kurumu yanlış ya Hükûmet yanlış ya da vatandaşın feryadı ve yakınması
yanlış. Değerli milletvekilleri, İstatistik Kurumunun açıkladığı
rakamlara hiç kimse gerçekten güvenmiyor. Aslında vatandaşın Kuruma duyduğu bu
güvensizlik, doğrudan Kurumun ve Hükûmetin problemidir.
Kuruma duyulan güvensizliğe çözüm üretmek de takdir edersiniz ki öncelikle
Kurumun ve Hükûmetindir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ekonomiyle ilgili
rakamlar konusunda aslında çok da iyi niyetli olmayan yaklaşımlar
sergilenmektedir. Hükûmetin açıkladığı rakamlara
bakarsak ekonomi rekor üstüne rekor kırmakta, millî gelir tavan yapmaktadır ve
her şey tozpembedir. Ağzını açan her yetkili rakamlarla konuşmakta, üst
perdeden atıp tutmaktadır. Bakın, ben size bir şey söyleyeyim: Tozpembe göstermeye çalıştığınız ekonomi
vatandaşın cebidir, yani cebindeki alım gücüdür, esnafın kasasıdır, rafındaki
malıdır; emeklinin ve memurun alım gücüdür; halkın borç yüküdür. Kısaca,
vatandaşımız elini cebine attığında TÜİK’in ve Hükûmetin çizdiği tablolarla değil, cebindekiyle ekonominin
ne durumda olduğunu hepimizden daha iyi bilmektedir ve görmektedir. Türkiye İstatistik Kurumu son yıllarda hesaplama
yöntemlerini, baz yılları değiştirerek, rakamlara bir
sürü takla attırarak vatandaşlara doğru rakamları vermekten uzak kalmıştır.
Milletimiz ise çarşıda pazarda gerçek durumu, gerçek krizi yaşadı, gördü ve görmeye
ve yaşamaya da devam etmektedir. Bugün foya ortaya çıkmıştır. Hiçbir gerçek
uzun süre saklanamaz değerli milletvekilleri. Siz de gerçekleri saklayamadınız.
Bakınız, uluslararası kriz olmasaydı biz yine bir ekonomik
kriz yaşayacaktık çünkü sizin sanal ekonomik başarınız, dış borçlanmaya,
özelleştirme gelirlerine ve yüksek faiz arayan uluslararası sıcak paranın
ülkemize girmesine, girişine bağlıydı. Hâlbuki, bir
ekonomik başarıdan söz edebilmek için istihdam ve üretim rakamlarının artması
gerekir. Sizin ekonomi politikanız tıpkı Amerika’nın Mortgage
politikası gibi ve yine Amerika’nın sermaye politikası gibi aslında sanaldı;
bizim olmayan, kendimizin olmayan, kendimizin kazanmadığı, üretmediğimiz bir
paraya dayanıyordu; çökmesi kaçınılmazdı ve nihayet çöktü. Şimdi bahaneniz
hazır “Amerika’da kriz oldu, bizi de vurdu.” diyeceksiniz ama gerçeğin öyle
olmadığını, sizin yanlış ekonomik politikalarınız olduğunu bu millet öğrenmeye
başladı. Bu millet, her çarşı pazara çıktığında, evine kömür, arabasına benzin,
traktörüne mazot aldığında, elektrik faturası ödediğinde, borç yükü arttığında,
çok daha acısı işsiz kaldığında ekonomik krizin çok daha önce başladığını, üç
dört yıldır adım adım büyüdüğünü zaten biliyor;
bizzat yaşayarak, sıkıntılarına katlanarak, ezasını çekerek de görüyor. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kriz bütün dünyaya dalga dalga
yayılırken siz üstünüze alınmadınız, uydurma rakamlarınıza güvendiniz, tedbir
almakta, önlemler paketi ortaya koymakta da aslında geç kaldınız. Yetmedi, ümük
sıkma edebiyatı ile IMF’ye delikanlılık yapmaya da kalktınız; “Ümüğümüzü
sıktırmayız.” dediniz, “İhtiyacımız yok.” dediniz. Yine soruyorum: Sonuç ne
oldu? Sonuç şu oldu: Bugün IMF’nin kapısında ümüğümüzü sıktırmak için sıra
beklemekteyiz. Siz IMF’nin kapısında bekledikçe güvenilirliğiniz de darbe
üstüne darbe almaktadır. Çok kısa süre içerisinde “kara” dediğinize “ak”
diyorsunuz. Bu da ekonomik politikalarınızı günlük çıkışlarla yürüttüğünüzün
çok açık bir göstergesidir. Ekonomik krize karşı yalancı pehlivanlığın işe
yaramadığını umarım sizler de anlamışsınızdır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; biz iktidarın takip ettiği ekonomik politikaların
krizle sonuçlanacağını bir yıldır söylemekteyiz. Bir krizin geldiğini, tedbir
alınması gerektiğini bir yıldır bu kürsüden haykırmaktayız. Kendinizi
rakamların büyüsüne o kadar kaptırmışsınız ki ne bizim sesimizi ne iş
dünyasının sesini ne uluslararası piyasanın sesini duymadınız. Milletin sesini
duymanızı zaten beklemiyorduk değerli arkadaşlar çünkü siz milletle olan
irtibatınızı koparalı gerçekten çok zaman oldu. Milletle olan irtibatınızı
koparalı o kadar çok oldu ki 4 kişilik bir ailenin 255 lira ile bir ay
geçinebileceğini zannetmektesiniz. Evet, siz milletten kopalı o kadar uzun
zaman oldu ki 4 milyon ailenin yardımlarla geçinmeye çalışmasını iyi bir şeymiş
gibi buralarda ve medyada, her yerde öve öve
anlatıyorsunuz. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sonuç olarak Türkiye İstatistik Kurumuna olan güven
yoktur. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Serdaroğlu, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. MEHMET SERDAROĞLU
(Devamla) – Kurumun güven kazanabilmesi için Türkiye İstatistik Kanunu’nun
geniş kapsamlı olarak ele alınması, enflasyon sepetine konacak ürünlerin tekrar
gözden geçirilmesi gerekmektedir. “Ekonomik krizin
de işsizliğin de terörün de yoksulluğun da çaresi tek başına ama tek başına
Milliyetçi Hareket Partisi iktidarı olacaktır.” diyor, bir kez daha sizleri
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Serdaroğlu. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu, buyurun. CHP GRUBU ADINA
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, yüce Meclisin çok değerli
milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; sabahtan beri konuşmacılar Kurumun…
Hiçbir zaman kurumlar tartışılmamalı, kurumların güvenilirliği tartışılmamalı.
Yani eğer bir ülkede kurumların güvenilirliği “acaba” diye tartışılırsa o kurum
hep zarar görür ve ülke zarar görür ama kurumu kurum yapan da çalışanlarıdır
arkadaşlar. Eğer çalışanlar kuruma inanmazsa, çalışanlar yaptığı işe yeterince
motive olmazsa o zaman kurum, kurum özelliğini kaybeder. Değerli
arkadaşlarım, tabii, kamu adına görev yaptırıyorsunuz. Kamu adına görev
yaptırdığınız insanların morali, motivasyonu ve bu
insanların iş yapabilme güvenilirliğinin mutlaka olması lazım. Şimdi dönüp
bakıyoruz: Bu Kurumda, 26 bölgede yaklaşık 1.650 tane 4/C’li
çalıştırıyorsunuz. Şimdi, halkla birinci derecede bu arkadaşlarımız muhatap,
dağ taş, köy köy geziyorlar. 1.650 kişi arkadaşlar.
Peki, bu arkadaşlarımıza, bunlara neler uyguluyoruz? 4/C’li
arkadaşlar bunlar. Bir kurumda 4/A’lı, 4/B’li, 4/C’li, kadrolu… O zaman
kurumun güvenilirliği kalmaz arkadaşlar. Aynı işi yapan insanlar eğer farklı farklı pozisyonlardaysa, bir şekilde farklı ücret
ödüyorsan, çok çalışanla az çalışanı ayırmıyorsan o kurumda başarı olmaz, o
kurumda verimlilik olmaz. Yine -deminden
beri izliyorum- diyorsunuz ki: “İşte, biz otorize
oluyoruz, dünyada artık TÜİK tanınıyor.” ama bu Kurumun tüm verileri de
güvenilir olmalı. Şimdi, güven için de orada çalışanların önce Kuruma
güvenmeleri lazım. Orada çalışan arkadaşlarım, 1.650 kişi, 4/C’li arkadaşlar, aldıkları para arkadaşlar… Bunlar güya
devlet memuru. Senede on ay çalıştırılıyor, yıllık izinleri yok bu
arkadaşların; ayda bir gün izin yapıyorlar bu arkadaşlarımız, bu çalışanlar,
ayda bir gün. Ondan sonra bu insanlardan verim bekliyorsunuz. Sonra bu
insanlardan yeterli verim alamadığınız zaman, kabahati Kurumda… Kurumun
başarısı tartışılıyor arkadaşlar. Siz Kurumun başarısını, Kurumun
güvenilirliğini önce Kurumda çalışan insanların moral ve motivasyonunda
arayın arkadaşlar. Bunu çözemezseniz her zaman bu Kurumun güvenilirliği
tartışılır arkadaşlar. Devlet çalıştırdığı insanı onurlu, şerefli, haysiyetli
çalıştırır. Siz kimseye ihale edemezsiniz bazı şeyleri ama Türkiye’de güvenilir
bir kurum olmayı arıyorsanız, lütfen güvenilirliğin “g”sinin
tartışılmaması için önce çalışanlarınıza bakın. Çalışanlarınızı yeteri derece
verimli kılamıyorsanız, bu arkadaşlarımız geleceklerinden kuşku duyuyorsa, bu
arkadaşlarımız “Acaba bir sene sonra sözleşmem uzatılacak mı?”, bu
arkadaşlarımız “Bir sene sonra acaba beni tekrar göreve alacaklar mı?”… Bu
yapıdaki bir insanın moral, motivasyonunu arkadaşlar
siz düşünün. Bizim, tabii, bu konuda biraz sonra önergemiz var arkadaşlar. Eğer
TÜİK’in kurum olarak güvenilirliği tartışılmayacaksa
lütfen o çalışanların hakkını verin arkadaşlar ve bunlar yirmi dört saat
çalışıyor arkadaş. Yirmi dört saat yaşıyor, bu yaşamın içinde yaşıyorlar.
Parça, parça, parça şey olmaz arkadaşlarım. Ben bir kere bu konuyu dile
getiriyorum. İkinci konu: Tabii, burada işsizlik oranları. Önce, birinci derece bu verileri hazırlayan kişiler sana
inanmıyor, güvenmiyorsa, geleceklerinden kuşku duyuyorsa bu arkadaşlarımın
aldığı veriler hangi… İstediğiniz kadar kurum olarak samimi olun ama bu
arkadaşlarım geleceklerinden kuşku duyuyor. O zaman bu verilerin
güvenilirliğini acaba siz düşünmüyor musunuz? Hakkını verin bu arkadaşlarımın. Değerli
arkadaşlar, bugün iki kanunumuz var, onun için kısa keseceğim. Biraz sonra önergemiz
var. Bu önergeyle 1.650 tane veri hazırlayan, alanında her türlü veriyi
düzenleyen arkadaşlarımın hakkını verin. Bunu rica ediyorum. Bir de ben bir
Beşiktaşlıyım ama bugün Fenerbahçe’nin maçı var diye Fenerbahçe’ye de başarılar
diliyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Aslanoğlu. Şahsı adına Bursa
Milletvekili Necati Özensoy. Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar) NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’yla ilgili şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. Dün 24 Kasım
Öğretmenler Günü idi. Bu anlamda, Öğretmenler Günü’nde öğretmenlerimizi
hatırlamak, onların sıkıntılarını paylaşmak adına birçok konuşmacı buradan
duygularını ifade etti. Ben de başta hâlen sağ olan ilkokul öğretmenime ve
bütün öğretmenlere buradan saygılar sunuyorum, onların hayatlarının daha iyi
olmasını temenni ediyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 4’üncü maddede “5249 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici
madde eklenmiştir.” ifadesi bulunuyor. Geçici maddede “Bu Kanunun 13’üncü
maddesinin sekizinci fıkrası, bu maddenin yürürlük tarihinden önceki veri ve
bilgiler hakkında da uygulanır.” deniliyor, yani kapsamını daraltmış 4’üncü
madde. Bununla ilgili 13’üncü maddenin sekizinci fıkrasına baktığımızda, “Dış
ticaret istatistiklerinde dolaylı tanımlama ile gizlilik kapsamına giren
veriler için bu gizlilik hükümleri, istatistikî birimin kendisine ait verinin
gizlenmesini talep eden yazılı başvurusu halinde uygulanır.” ifadesi var. Kanunun
gerekçelerine baktığımızda “Ulusal ve uluslararası alanda kullanıcısı çok olan
dış ticaret istatistikleri gibi verilerin önemli bölümü, 5429 sayılı Kanun’da
belirtilen gizli veri tanımı içerisine girmektedir. Bu durumda, gizli veri
tanımı içerisine giren istatistiklerden resmî ve özel kurumlardaki yöneticiler,
iş dünyası, bilim adamları ve araştırmacılar gereği gibi yararlanamamaktadır.
Dolayısıyla yukarıda belirtilen sakıncaları ortadan kaldırılmasına yönelik bir
düzenlemenin yapılması ihtiyacı ortaya çıkmış bulunmaktadır.” deniliyor. Ancak bu 4’üncü
maddeyle yürürlük tarihinden önceki bu verilerin bu kapsamda değerlendirilmesi
öngörülüyor. Yani bu bilgiler güncelliğini yitirdikten sonra, üç beş yıl
geçtikten sonra da mı yine böyle bir geçici madde ilave edilecek, bunu da iyi
değerlendirmek lazım diye düşünüyorum. Tabii Türkiye
İstatistik Kurumunun genel anlamda birtakım sıkıntıları paylaşılmak, konuşulmak
varken veya bugün Türkiye'nin birçok meselesi, birçok problemi varken bu
kanunun önceliği var mıydı yok muydu, onu da iyi düşünmek lazım diye buradan
ifade etmek istiyorum. Yine Türkiye
İstatistik Kurumunun yaptığı bu araştırmaların, özellikle enflasyon verilerinin
birçok insanı yakından ilgilendirdiğini, memur maaş artışlarının, emekli maaş
artışlarının da bu verilere göre değerlendirildiğini düşünürsek, bu İstatistik
Kurumunun bu verileri ortaya koyarken daha dikkatli, daha hassas, daha objektif
kriterlere göre yapması gerektiğini düşünüyorum. Artık, Türkiye İstatistik Kurumunun verilerine bu anlamda güven
kalmadığı, daha açık ve net bir şekilde ifadesiyle, eğer son yıllarda yapılan
kira sözleşmelerine bakılırsa -ki bundan önceki kira sözleşmelerinin genelinde
“Enflasyon oranında artırılır.” ibaresiyle yıllık artışlar belirtilirdi ama-
artık bu kira kontratlarında “Enflasyon artı yüzde 5, yüzde Yine, işsizlik
verilerine, işsizlik rakamlarına baktığımızda, özellikle benim bölgem olan, seçim
bölgem olan Bursa’daki son yıllardaki işten çıkarılmalara baktığımızda, bu
verilerin, önümüze konulan verilerin yapılan istatistiklerinin ne kadar doğru
olduğunu iyi düşünüp iyi değerlendirmek lazım diye düşünüyorum. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) NECATİ ÖZENSOY
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Özellikle son
aylarda bu gelişen krizle birlikte Bursa’daki çıkarılan bunca, binlerce, hatta
on binleri bulan… Şöyle ifade edeyim: Son on ayda, birinci ay ile onuncu ay
arasındaki işten çıkarılan işçi sayısı 30 bini geçmiş durumda. Ekim ayındaki
çıkarılan işçi sayısı da 5 bini geçmiş durumda. Bütün bu veriler ortaya
konduğunda, yine yıl sonu istatistiklerine
baktığımızda, bu gelişen olaylar ile bu istatistiklerin birbirini tutmadığını
hep birlikte göreceğiz. Bu kanunun
hayırlı olmasını temenni ediyorum. Hepinize saygılar
sunarım. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum. Başka söz talebi?
Yok. Soru-cevap
işlemine geçiyorum. Sayın Ural,
buyurun. KADİR URAL
(Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Türkiye
İstatistik Kurumu rakamlarıyla enflasyonu yüzde 9-10 olarak gösteriyorsunuz.
Vatandaştan faiz isterken yüzde 25-30 olarak istiyorsunuz. Ya İstatistik Kurumu
bilgileri yanlış ya da vatandaştan istediğiniz bu faiz oranlarıyla Türkiye
Cumhuriyeti devletine tefecilik yaptırıyorsunuz. İkinci sorum:
TÜİK tarafından hazırlanan 255 milyonluk açlık sınırını nasıl belirlediniz? 4
kişilik aileye ne yedireceksiniz? 255 milyon lira ile geçinecekler. Kendileri,
yani bu TÜİK rakamlarını hazırlayanlar bu rakamın 4 katını alsalar, yani 1
milyar lira da alsalar Ankara’da geçinebiliyorlar mı? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ural. Sayın Işık… ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım, bir önceki sorumda kullandığım “Kuruma
olabilecek siyasi müdahaleleri” ifadesi sanırım tarafınızdan “Siyasi müdahale
yapıldığı” şeklinde anlaşıldığı gerekçesiyle talihsiz bir beyan olarak
değerlendirilmiştir. Hâlbuki 5429 sayılı Kanun’un 16’ncı maddesinde Kurumun
Başbakanlığa bağlı olduğu, Başbakanın, Kurumun yönetimiyle ilgili yetkilerini,
gerekli gördüğü takdirde, bir devlet bakanı vasıtasıyla kullanabileceği, 17’nci
maddesinde bilimsel ve teknik yönden özerk olduğu, 56’ncı maddesinde de
Kurumdaki üst düzey yöneticilerin atamalarının Başkanın önerisi üzerine
müşterek kararnameyle atanacağı hükümleri yer almaktadır. Bu durumda Kurumun
bağımsızlığını yüce Meclisin ve kamuoyunun takdirine bırakıyorum, tabii ki
sizlerin de takdirine bırakıyorum. Kurumun Başbakanlığa bağlı olması yerine,
ilgili veya ilişkili bir kurum olması Kurumu daha özerk bir yapıya kavuşturmaz
mı? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık. Sayın Bakanım, buyurun. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul)
– Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; elbette siyasi yaklaşım konusunda
benim söylediklerimin yanlış anlaşılıp anlaşılmadığını gündeme getirmek
istemiyorum. Çok net ve çok açık şeyler söyledim. Kurum özerktir, bağımsızdır.
Dolayısıyla, son derece kritik bir rol ve fonksiyon oynadığı için de böyle
olması gerekir. Yapılan konuşmalara, yine aldığım notlar çerçevesinde
birkaç özel konuda cevap da vermek istiyorum. Saygıdeğer milletvekillerinin,
elbette tümü değil ama bazılarının, saygın bir kamu kuruluşuna doğrudan ya da dolaylı,
küçük düşürücü, hakaret edici ifadelerini bu Meclis çatısı altında da uygun
bulmuyorum. “Üretim ve istihdamın artmadığı” şeklinde bir algılamayı, yine
ısrarla bütün dünyanın kullandığı, Türkiye’deki ekonomik birimlerin de
kullandığı rakamlar bazında açıklamak isterim. Üretim açısından bakıldığında,
yine dolar ve YTL olarak ifade etmek isterim, hangi rakam uygun denirse o
rakama göre bakılabilir. Cari fiyatlarla ve sabit fiyatlarla ve dolar cinsinden 2002
ve 2007 yılı mukayeselerine bakıldığında, cari fiyatlarla 1999’da 75 milyar
YTL’den 101 milyar YTL’ye, sabit fiyatlarla 350’den 853’e, dolarla ise 230
milyardan 656 milyar dolara çıkmıştır. Dolayısıyla, üretimin artmadığı konusu
en azından rakamları yorumlama konusundaki farklı bir algılamadan kaynaklanıyor.
İstihdamın artmadığı konusunda da yine açık şekilde, istihdam edilenlerin 2002
yılında 21 milyon 354’ten 22 milyon 509’a çıkmış olması istihdamın da arttığını
gösteriyor. Değerli milletvekilleri, alım gücü,
emekli ve memurun alım gücüyle ilgili de, alım gücünün artmadığı, bu rakamların
en azından farklı bir tablo çizdiği konusunda da yine bir iki rakam vermek
istiyorum: Çok detaylı bütün çalışan personelin net satın alma gücünü değil ama
standart net asgari ücretlinin satın alma gücüyle ilgili beş tane kritik
tüketim maddesinden bahsedeceğim. Yine 2002 Aralık
ve 2008 Ekim tarihi itibarıyla değişim oranlarını vermek istiyorum: Makarnada
değişim oranı, satın alma gücü yüzde 26,9 artmıştır; dana etinde yüzde 43
artmıştır; sütte 84,3; peynirde 38,1; toz şekerde 82,1 ve zeytinde de 33,5
artmıştır. Dolayısıyla, verdiğim yatırım, üretim, istihdam konularının dışında
olarak da net asgari ücretlinin satın alma gücündeki artışlar da böyle bir
seyir izlemiştir. İlave olarak, gelir gruplarına ilişkin göstergeler konusunda da
yine istatistik çerçevesinde üç tane önemli rakamı paylaşmak istiyorum: Bir
tanesi, ortalama en düşük ve en yüksek memur maaşlarının yine 2002 yılı sonu ve
2008 son zamları, ağustos zamları itibarıyla bakıldığında ortaya çıkan tablo
çok net: En yüksek memur maaşında artış oranı reel olarak eksi 13,7; en
düşüğünde 57,3; ortalamada da 29,8’dir. Sadece bu rakamlar, gelir dağılımı konusunda da Adalet ve Kalkınma
Partisinin son derece hassas ve tutarlı politika izlediğini göstermektedir. Değerli
milletvekilleri, özellikle vurgulanan bir iki noktada çok hayati önemi gördüğüm
bazı şeyleri söylemek istiyorum. Ekonomik ve istatistik ifadeyle, en azından
ortaklaşa kullandığımız veri ve bilgiler setinde farklı sonuç elde ediyor isek
bunun bence iki nedeni vardır: Bir tanesi, yine ekonomik ve istatistik
tanımlarla bir “algılama aldanımı” söz konusudur.
Bunun da iki nedeni olabilir: Değişim ve dönüşümü mutlaka krize eklemleme
çabasının ortaya çıkarttığı bir sonuçtur. TÜİK’in veri ve
yayınlarının da yeteri kadar okunmadığını, yorumlanmadığını saygıyla arz
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum. KADİR URAL
(Mersin) – Sorularımıza cevap alamadık Sayın Bakanım. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – Onlara da yazılı cevap vereceğim. KADİR URAL
(Mersin) – Yazılı verirseniz iyi olur. Yani, sorduğumuz soruya cevap alamadık.
Hayret bir şey! BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Sayın
milletvekilleri, tasarıya bir geçici madde eklenmesine ilişkin önerge vardır. Önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
281 sıra sayılı kanun tasarısının 4. maddesine aşağıdaki geçici 12. maddenin
eklenmesini arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla.
Geçici Madde: 12
– Ayrıca, Kurumda hâlen çalışanlardan 4/C kapsamında olanlar, 2 ay içerisinde
başvurmak koşulu ile 4/B’ye geçirilir. BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Önerge
sahipleri… HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Gerekçeyi okutun. BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Kurum çalışanlarının moral ve motivasyonunu
sağlayarak verilerin daha düzeyli elde edilmesi amacıyla. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. 5’inci maddeyi
okutuyorum: MADDE 5 - Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – Madde
üzerinde intikal etmiş söz talebi yok. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 6’ncı maddeyi
okutuyorum: MADDE 6 - Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – Madde
üzerinde bize intikal etmiş söz talebi yok. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler..: Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır. Milletimiz, TÜİK
ve çalışanları için hayırlı olmasını diliyorum. Sayın
milletvekilleri, İskân Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun görüşülmesine
başlıyoruz. 2.- İskân Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/539)
(S. Sayısı: 251) BAŞKAN –
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 3’üncü sırada yer alan, Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan ve 4
milletvekilinin, Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu ile Tarım ve Kırsal
Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporlarının
görüşmelerine başlıyoruz. 3.- Adıyaman Milletvekili Mehmet
Erdoğan ve 4 Milletvekilinin; Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu ile
Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Zirai Mücadele ve Zirai
Karantina Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonları Raporları (2/224, 1/545) (S. Sayısı: 229) BAŞKAN –
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 4’üncü sırada yer
alan, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun,
Devlet Memurları Kanunu ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlıyoruz. 4.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/537) (S. Sayısı: 236) BAŞKAN –
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 5’inci sırada yer
alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler (BM) Gıda ve Tarım
Örgütü (GTÖ) Arasında GTÖ Orta Asya Alt Bölge Ofisi Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri
ile Dışişleri Komisyonları Raporlarının görüşmelerine başlıyoruz. 5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler
(BM) Gıda ve Tarım Örgütü (GTÖ) Arasında GTÖ Orta Asya Alt Bölge Ofisi
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Tarım,
Orman ve Köyişleri ile Dışişleri Komisyonları
Raporları (1/397) (S. Sayısı: 242) BAŞKAN –
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 6’ncı sırada yer
alan, Avrupa Topluluğunun Rekabet Edebilirlik ve Yenilik Çerçeve Programının
(2007-2013) Girişimcilik ve Yenilik Özel Programına Türkiye Cumhuriyeti’nin
Katılımı Konusunda Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Topluluğu Arasında Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz. 6.- Avrupa Topluluğu Rekabet Edebilirlik ve Yenilik Çerçeve
Programının (2007-2013) Girişimcilik ve Yenilik Özel Programına Türkiye
Cumhuriyeti’nin Katılımı Konusunda Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Topluluğu
Arasında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/596) (S. Sayısı: 271)(x) BAŞKAN –
Komisyon? Yerinde. Hükûmet? Yerinde. Sayın
milletvekilleri, komisyon raporu 271 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü
üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın söz talebi vardır. Sayın Işık,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Gündemimizin
6’ncı sırasında yer alan, Avrupa Topluluğunun Rekabet Edebilirlik ve Yenilik
Çerçeve Programının Girişimcilik ve Yenilik Özel Programına Türkiye
Cumhuriyeti’nin Katılımı Konusunda Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Topluluğu
Arasında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygılarımla selamlarım. Hatırlayacağınız
üzere, 22 Ekim 2008
tarihinde bu anlaşmanın bir an önce gerçekleştirilmesi konusunda bir gündem
dışı söz talebim olmuş ve siz değerli yüce Meclis üyelerine de bu konunun
önemini aktarmaya çalışmıştım. O nedenle, konuyla ilgili çok fazla vaktinizi
almak istemiyorum. Ancak, özellikle bu tasarının bir an önce yasalaşması
durumunda ülkemizin 2008 yılı içerisinde -yani bu yıl sonuna
kadar- değişik üniversitelerimizden toplam Avrupa Birliği Fonu’ndan
desteklenmek üzere sunulmuş olan yedi tane projenin 12 milyon avro bütçesinin 6
milyon avroluk kısmı kurtarılmış olacaktır. Bu nedenle, şu önümüzdeki bir aylık
sürede eğer proje sahibi değerli bilim adamları konuyu takip eder ve bu
onaylanmadan sonra bu işi kovalarlar ise ülkemiz bu yıl 6 milyon avroyu Fon’dan
kullanarak kazanmış olacaktır. O nedenle, tasarı oldukça önemli. Bu nedenle,
gerek iktidar partisi grup başkan vekillerine gerekse muhalefet partileri grup
başkan vekillerine göstermiş oldukları bu anlayışlarından dolayı huzurunuzda
teşekkür ediyorum. Projelerin hazırlanmasında ve toplam 12 milyon
avro ile bir başlangıç adımının atılmasında emeği geçen tüm öğretim üyelerini
de huzurlarınızda kutluyor, tasarının ülkemize hayırlara vesile olmasını
dileyerek saygılarımı sunuyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Işık. Tasarının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 1’inci maddeyi
okutuyorum: AVRUPA TOPLULUĞUNUN REKABET EDEBİLİRLİK VE YENİLİK ÇERÇEVE
PROGRAMININ (2007-2013) GİRİŞİMCİLİK VE YENİLİK ÖZEL PROGRAMINA TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN KATILIMI
KONUSUNDA TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE AVRUPA TOPLULUĞU ARASINDA MUTABAKAT ZAPTININ
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1- (1) 12
Şubat 2008 tarihinde Brüksel’de imzalanan “Avrupa Topluluğu’nun Rekabet
Edebilirlik ve Yenilik Çerçeve Programı’nın (2007-2013) Girişimcilik ve Yenilik
Özel Programına Türkiye Cumhuriyeti’nin Katılımı Konusunda Türkiye Cumhuriyeti
ile Avrupa Topluluğu Arasında Mutabakat Zaptı”nın onaylanması uygun
bulunmuştur. BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 2’nci maddeyi
okutuyorum: MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 3’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Saygıdeğer
milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Oylama için üç
dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik
cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Avrupa Topluluğunun Rekabet Edebilirlik ve Yenilik Çerçeve
Programının (2007-2013) Girişimcilik ve Yenilik Özel Programına Türkiye
Cumhuriyeti’nin Katılımı Konusunda Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Topluluğu
Arasında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı’nın yapılan açık oylama sonucunu açıklıyorum: Kullanılan oy
sayısı : 196 Kabul : 196 (x) Böylece, tasarı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Ülkemize hayırlar getirmesini diliyorum. Saygıdeğer
milletvekilleri, 7’nci sırada yer alan, Kuzey Atlantik Antlaşmasına Hırvatistan
Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız. 7.- Kuzey Atlantik Antlaşmasına Hırvatistan Cumhuriyetinin
Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/654) (S. Sayısı: 299) (xx) BAŞKAN - Komisyon
ve Hükûmet yerinde. Komisyon raporu
299 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü
üzerinde söz talebi yoktur. Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. 1’inci maddeyi
okutuyorum: KUZEY ATLANTİK ANTLAŞMASINA HIRVATİSTAN CUMHURİYETİNİN
KATILIMINA İLİŞKİN PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN
TASARISI MADDE 1-(1) 9
Temmuz 2008 tarihinde Brüksel’de imzalanan Kuzey Atlantik Antlaşmasına
Hırvatistan Cumhuriyetinin katılımına ilişkin protokolün onaylanması uygun
bulunmuştur. BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 2’nci maddeyi
okutuyorum: MADDE 2 (1)- Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 3’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 3 (1)- Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Tasarının tümü
açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Oylama için iki
dakikalık süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Kuzey Atlantik Antlaşmasına Hırvatistan
Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucunu arz ediyorum: Kullanılan oy
sayısı : 203 Kabul : 202 Ret : 1 (x) Hayırlı ve uğurlu
olmasını diliyorum. Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, son kanun tasarımıza geldik. Bir iki dakika
içerisinde inşallah bitireceğiz. Kuzey Atlantik
Antlaşmasına Arnavutluk Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 8.- Kuzey Atlantik Antlaşmasına Arnavutluk Cumhuriyetinin
Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/655) (S. Sayısı: 300) (xx) BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde. Komisyon raporu
300 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü
üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Kürşat
Atılgan’ın söz talebi vardır. Sayın Atılgan,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kuzey Atlantik
Antlaşmasına Arnavutluk Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum ve yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, ülkemizin uluslararası alanda ortak güvenlik ve savunma iş
birliğinin temel örgütü olan ve şemsiyesi olan NATO’nun genişlemesinin bir
parçası olarak Arnavutluk ve Hırvatistan’ın bu ittifaka dâhil edilmesi,
bölgemiz ve dünya siyaseti açısından önemli bir gelişmedir. Her şeyden evvel, ben burada, Kuzey Atlantik
İttifakının yani NATO’nun tarihsel misyonuna ve
işlevine kısaca değinmek istiyorum. Çok iyi
bildiğiniz üzere, bugünün devletler sisteminin temelleri, 1648’de Avrupa’da
Otuz Yıl Savaşları’nı sona erdiren Vestfalya
Anlaşması’yla atılmıştır. Aslına bakılırsa, bu durum, bizlere Romalı tarihçi
yazar Publius Flavius Vegetius’un bilindik “Barış istiyorsanız savaşa hazır
olun.” Vecizesini hatırlatmaktadır. Öyle ki içinde yaşadığımız bu çağ da
savaşların bir ürünüdür ve Fransız Devrimi sonrasının Napolyon Savaşları
(1800-1815), 1870 Sedan Savaşı, Birinci Dünya ve İkinci Dünya Savaşları ve
soğuk savaş yılları, uluslararası sistemin bugünkü hâliyle oluşmasının en
önemli nedenleridir. Hegelci bir mantıktan dünya
tarihi ve uluslararası sistemin görünümü ve doğası bu şekilde tarif edilebilir.
NATO’vari kolektif güvenlik şemsiye örgütleri de yine
bu sistemin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkmışlardır. İkinci Dünya
Savaşı sonrasının devletler sisteminde, Batı kampının güvenliği ve ideolojik
anlamda liberal demokratik dünyanın savunucusu olarak ortaya çıkan NATO’nun,
yaklaşık altmış yıldır bu görevi başarıyla sürdürdüğünü, Varşova Paktının
dağılmasıyla ve soğuk savaşın sona ermesiyle birlikte Atlantik Avrupa-Avrasya
havzasının savunma ve güvenliğinin yegâne örgütü hâline geldiğini görüyoruz.
Bugün geldiğimiz noktada Türkiye’nin savunma ve güvenliğinin temel örgütü ve
şemsiyesi NATO olarak tescillenmiştir. Ancak dünya, 1950-1990 döneminin dünyası
değildir. Geçtiğimiz elli yıldaki güvenliğimizdeki rahatlık, önümüzdeki elli
yılda olmayacaktır. Bu gerçeği bilerek, her şeyin önünde gelen güvenlik
stratejimizi ve savunma sanayi politikamızı bugünün dünya koşullarında yeniden
düşünmek zorundayız. Kore Savaşı sonrasından beri bu İttifaka dâhil olan
ülkemizin, soğuk savaş yıllarında olduğu gibi bugün de küresel politikalara yön
vermek ve taraf olmak adına NATO genişlemesine ve az önce sözünü ettiğim misyonun yerine getirilmesindeki önemi gün geçtikçe
artmaktadır. Sahip olduğu
jeopolitik konumu ve tarihsel derinliği, Türkiye’yi, hem NATO hem de Avrupa
Birliği benzeri diğer Batılı kurumlar için iş birliği yapılması gereken
öncelikli bir ülke hâline getiriyor. Tam bu noktada Türkiye, elinde
bulundurduğu bu hayati dış politika kozlarını çok iyi oynamalı ve realist bir
dış politika inşa edebilmelidir. NATO’nun Balkanlar ve Kafkaslar’daki
coğrafyada genişleme arzusu da ülkemiz için yeni bir fırsat olabilir. NATO’nun
yeni bir uluslararası sisteme bu kez savaşlar yoluyla değil de temel bir paradigma etrafında başarma iddiasının yerine getirilmesinde
bana göre en kilit ülke Türkiye’dir. NATO’nun 21’inci yüzyılda üzerinde ehemmiyetle durduğu iki
konu vardır. Bunlardan birincisi, soğuk savaş sonrasında İttifakın rolünün ne
olacağına dair yapılan tartışmalardır. Yeni stratejik vizyon
olarak tanımlanan bu konu, özellikle 11 Eylül sonrası dönemde ve bilhassa da
NATO’nun Afganistan operasyonuyla beraber fazlaca tartışılmaya ve sorgulanmaya
başlanmıştır. Şu an için görünen durum, küresel teröre karşı İttifak
ülkelerinin paralel politikalar sergilemesinin, büyük küresel sorunlar
karşısında eş güdümle hareket edilmesinin, insan hakları, serbest piyasa,
demokrasi ve özgürlükler gibi Batılı değerlerin İttifakının tüm etki alanında
ve dışında teşvik edilerek yaygınlaştırılmasının NATO’nun yeni stratejik vizyonunun temel paradigmasını oluşturmaktadır. Başka bir
ifadeyle, NATO’nun soğuk savaş sonrasında çıkan yeni stratejik vizyonu, şimdiye kadar uluslararası sistemin savaşlar
yoluyla inşa edilen doğasına meydan okuyarak, bir temel değerler silsilesi
etrafında uluslararası sistemi yeniden şekillendirmeyi, daha barışçıl bir yolla
gerçekleştirmeyi amaçlamaktadır. NATO’nun geleceği de bu stratejik ve tarihî misyonu yerine getirip getiremeyeceğiyle yakından ilgilidir.
Değerli
milletvekilleri, dünyada kurulan her yeni düzen mutlaka büyük savaşlardan sonra
olmuştur. Napolyon Savaşları (1810-1815), daha sonra Sedan Savaşı yeniden bir
dünya düzeni kurulmasına, Birinci Dünya Savaşı yeni bir dünya düzeni
kurulmasına, İkinci Dünya Savaşı yeni bir dünya düzenine sahne olmuştur. Bugün için
insanlık büyük bir savaşa gitmeden yeni bir dünya düzeni kurmaya çalışmaktadır;
gidip gitmeyeceği çok belli değildir. Dünya aslında yeni
dünya düzenine giderken, Birinci Dünya Savaşı’nda ölen insandan daha
fazla insan soğuk savaş sonrası ölmüştür. Aşağı yukarı, soğuk savaş sonrası yeni dünya düzeni oluşturulmasında 2 milyon insan ölmüş
bulunmaktadır savaşlarda. Bunun da büyük çoğunluğu bizim etrafımızda cereyan
etmiştir. İşte NATO, bu yeni dünya düzenine savaşsız
geçişi sağlamaya çalışan önemli bir güvenlik örgütüdür ve bizim de içerisinde
çok ağırlıklı olarak yer aldığımız bir örgüttür. Ayrıca, ikinci
olarak, NATO’nun genişlemesi AB’nin genişlemesiyle paralel seyretmekte ve
neredeyse örtüşmektedir. Balkanların ileride NATO’ya ve AB’ye üyeliği, Avrupa
savunması ve güvenliği kapsamında zaruri görülmektedir. Bugün üzerinde
konuştuğumuz Arnavutluk ve Hırvatistan zaten üyelik aldılar. Makedonya’nın,
Yunanistan’ın ismine karşı çıkması nedeniyle, bunlarla beraber üyelik alması
söz konusuydu, ancak NATO’da, bilindiği gibi, her şey ittifakla karar alındığı
için Makedonya’nın üyeliği ileriye atılmak zorunda kalmıştır. Bosna-Hersek ve
Karadağ’la ilgili hususlar gündemi meşgul etmekte ve bu ülkelerin durumu biraz
da etrafındaki ülkelerin durumlarıyla ilintilidir. Bir tek Balkanlar’da
Sırbistan kalmıştır endişe kaynağı olarak ve bu, endişe kaynağı olmaya da devam
edecek gibi görünüyor. Sırbistan’ın savaş suçları ve insan hakları ihlalleri
hem AB hem de NATO üyeliği bağlamındaki genişlemeyi sekteye uğratmaktadır. Ekim
2000’deki yönetim değişikliğiyle birlikte Sırbistan’da olumlu gelişmeler
yaşanmaya başlanmış ise de son zamanlarda Kosova sorunu bu ülkeyi Batı’dan
uzaklaştırmaktadır. Sırbistan, NATO üyesi ülkelerin Kosova’nın bağımsızlığını
desteklemiş olması üzerine, şimdilik üyeliği reddetmektedir. Sırbistan’da
kamuoyu da yüzde 80 oranında NATO üyeliğine karşıdır. NATO’ya karşı böyle bir
tavır sergileyen Belgrat, Kosova konusunda kendisini destekleyen Moskova’ya
daha yakın durmaya çalışıyor. Aralık 2006 yılında Barış İçin Ortaklık
Programı’na katılan ve bölge dengesi açısından önemli bir ülke olan Sırbistan
ile ilişkilerin nasıl pekiştirileceği de önümüzdeki günlerde gündemi bir hayli meşgul
edecek konular arasında değerlendiriliyor. Diğer taraftan,
genişlemenin bir diğer yanı da Avrupa’nın uzağındaki ülke ve bölgelerle
ilgilidir. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Bush, geçtiğimiz yıl, Güney
Kore, Japonya, Yeni Zelanda ve Avustralya’ya İttifakın kapılarının açık
olduğunu belirterek, NATO’nun okyanustan okyanusa, yani Atlantik’ten Pasifik’e
kadar uzanan bir güvenlik örgütü olması yönündeki arzusunu dile getirmiştir.
Ancak NATO’nun böylesi ütopik bir birliktelik
gerçekleştirebilmesi, her şeyden önce Avrupa bölgesindeki genişlemenin başarıya
ulaşması, Rusya’yla olan ilişkilerin çetrefil konumunun aşılabilmesi ve
Afganistan gibi kritik bölgelerde yürüttüğü harekâtların bundan sonraki
seyriyle paralel olacaktır. Değerli
milletvekilleri, bütün bu bilgiler ışığında ve bilhassa NATO’nun genişleme
perspektifinden bakıldığında, Balkanlar ve daha geniş anlamıyla Güneydoğu
Avrupa konusu bir hayli önem kazanmıştır. Türkiye'nin savunma stratejisinin
asli unsuru ve örgütü olan Kuzey Atlantik İttifakı yani NATO… Bükreş Zirvesi,
bildiğiniz gibi, 2-4 Nisan 2008 tarihlerinde, yani geçtiğimiz ilkbaharda
yapılmıştır. Bu zirveye devlet ve hükûmet başkanları
katılmıştır. NATO’nun güneydoğu uzantılı genişleme bağlamında önemli kararlar
alınmıştır. Bükreş Zirvesi,
1949’dan bu yana gerçekleştirilen en geniş katılımlı bir zirve olmuştur. 26
NATO’ya üye devlet başkanı, 23 BİO kapsamındaki ülke devlet başkanı,
Afganistan’a NATO ülkeleri haricinde asker gönderen 13 ülke devlet ve hükûmet başkanları, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri ve
Dünya Bankası Başkanı katıldı. Türkiye ise zirveye Cumhurbaşkanı düzeyinde
katılırken, Dışişleri ve Millî Savunma Bakanları Cumhurbaşkanına eşlik ettiler,
ayrıca NATO Parlamenterler Asamblesi Başkanı Sayın Vahit Erdem de göstermelik olarak
bu toplantıya davet edildi, ancak daha sonra fazla katılamadı. Dolayısıyla, bu
Meclisin Türkiye’yle ilgili çok önemli kararlar alınan Bükreş Zirvesi’yle
ilgili ne kadar bilgisi olduğunu da merak ediyorum. Burada savunma konuları çok
dikkatli bir şekilde bu Mecliste tartışılmamaktadır. Ancak “yeter”
diyen arkadaşa da söylemek istediğim bir konu vardır. Az önce bu taraftan
“yeter” diye bir ses geldiği için söylüyorum. Dünyadaki gelişmiş ülkelerdeki
meclisler savunma konularına son derece iştirak etmektedirler ve ülkelerin
savunmasının ana stratejilerini çizmektedirler. Dolayısıyla, ben, bu Meclisin savunma konularına biraz daha
ağırlıklı olarak dikkat etmesini ve ülkemizi savunma alanında ilgilendiren
toplantılarda çıkan kararları da bir şekilde bu Mecliste gündeme getirerek
bilgi verilmesini özellikle istirham ediyorum, çünkü alınan kararlar, Bükreş
kararları, maalesef, Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanı seviyesinde kalmıştır;
bu Mecliste, bu Bükreş kararlarıyla, Türkiye’yi de yakından ilgilendiren Bükreş
kararlarıyla hiç kimsenin bilgisi olmamıştır, sadece ve sadece Milliyetçi
Hareket Partisinde yirmi beş-otuz dakikalık benim verdiğim bilginin dışında. Dolayısıyla,
Meclisi savunma konularında biraz daha ciddiyetle göreve davet ettiğimi de
burada itiraf etmek istiyorum. Burada alınan kararlar, NATO’nun genişlemesi,
Afganistan’a ilave muharip unsur gönderilmesi… Ki bu doğrultuda daha sonra
Türkiye'nin Kuzey Irak’ta yaptığı operasyonda Kuzey Irak’a daha fazla asker
gönderilmesi için gelen Amerika Birleşik Devletleri operasyonun yarım kalmasına
sebep olmuştur, çünkü Türkiye, Afganistan’a kuvvet göndermeyeceğini
söylemiştir, onlar da Kuzey Irak’a yaptığımız operasyonun karşılığı
Afganistan’a kuvvet istemiştir, gelen heyetlere gönderilmeyeceği söylenmiştir
ve operasyonlar, yani PKK’ya karşı yapılan operasyonlar neticesiz bir şekilde erkenden
bitirilmek zorunda kalmıştır. Benim burada
söylemek istediğim, mutlaka ve mutlaka bu Meclisin savunma konularına ve
güvenlik konularına daha fazla eğilmesi ve ülkenin savunmasını ve geleceğini
ilgilendiren bu konuları gecenin on buçuğu da olsa daha dikkatli bir şekilde
izlemek herhâlde görevlerimiz arasında olsa gerekir. Evet, NATO’nun
değişim ve dönüşümü, küresel ve bölgesel güvenlik sorunları konusunda stratejik
kararların alındığı 50 maddeden oluşan zirve bildirgesi NATO’nun geleceği ve
uluslararası politikadaki sorunlar hakkında ittifakın rotasını belirleyecek
önemli ipuçları vermektedir. Zirvenin sonuç
bildirisindeki 2’nci maddede, NATO, Balkanlarda genişlemeye devam ederek ve
Avrupa-Atlantik güvenliğini güçlendirme temelinde Arnavutluk ve Hırvatistan’a
üyelik daveti kararı almıştır. NATO’nun Balkanlardaki varlığının 1950’li
yılların başına kadar geriye gittiği söylenebilir ve 1952 yılında Balkanların
önemli iki ülkesi olan Yunanistan ve Türkiye NATO’nun güney kanadını
oluşturacak şekilde NATO’ya alınmıştı. Berlin Duvarı’nın
yıkılmasından sonraki dönemde, NATO Balkanlara barış gücü birliklerini
göndermiş, Bosna Savaşı yıllarında Sırplara yönelik hava müdahalelerinde
bulunmuş, Romanya ve Bulgaristan’ı ittifak üyeliğine almıştır. Hırvatistan ve
Arnavutluk’un NATO üyeliğine davet edilmesi, Makedonya’ya üyelik kapısının açık
bırakılması ve Kosova’nın bağımsızlığının tanınması ise NATO’nun Balkanlardaki
gelecek stratejisinde ne denli kararlı olduğunu göstermektedir. Genişleme
konusunda daha önce Üyelik Eylem Planı’na dâhil edilen Hırvatistan, Arnavutluk
ve Makedonya’nın üyeliğe alınması ile Ukrayna ve Gürcistan’ın Üyelik Eylem
Planı’na alınması vardı. NATO’nun nihai
üyeliğine giden yol olan Üyelik Eylem Planı’na dâhil olan Hırvatistan,
Arnavutluk ve Makedonya’dan ilk ikisi üyeliğe davet edildiler. Üçüncüsü ise,
yani Makedonya ise, Türkiye ile çok yakın ilişkileri olan, Türk nüfusunu da
barındıran Makedonya ise, Yunanistan’ın, Makedonya’nın anayasal ismi olan
Makedonya ismiyle NATO’ya girmesine karşı koyduğu rezerv nedeniyle ileri bir tarihe
atılmıştır. İsminin değiştirilmesi istenmiştir. Nasıl hallolacak? Önemli
konulardan biridir gelecekte. Gürcistan ve
Ukrayna’nın Üyelik Eylem Planı’na alınması ise Avrupalı bazı NATO üyelerinin
Rusya’yı daha fazla ajite etmemek adı altında ileri sürdükleri gerekçe
nedeniyle ileri bir tarihe bırakılmıştır. En son Gürcistan’daki olaylardan
sonra da bu iki ülkenin NATO’ya alınması ileriye atılan önemli bir süreci
teşkil etmektedir ve NATO-Gürcistan-Ukrayna ilişkileri de ciddi boyutlarda
NATO’yu meşgul edecek önemli bir konudur. 3,5 milyonluk
Arnavutluk ile 4,5 milyonluk Hırvatistan’ın NATO üyeliğine davet edilmesi,
Balkanların güvenliği ve bölgenin Avrupa Atlantik güvenlik şemsiyesine dâhil
edilmek istenmesinin bir ürünüdür. Kosova’nın bağımsızlık ilanından sonra
Balkanlarda Arnavutları en çok sevindiren haber Arnavutluk’un NATO üyeliğine
davet edilmiş olmasıdır. Bir NATO üyesi olarak Arnavutluk’un yeni doğmuş Kosova
devletinin güvenliğinin korunmasında daha fazla katkılar sunabileceği
düşünülmektedir. Bu açıdan
bakıldığında, Arnavutluk ve Kosova gibi Balkan ülkeleriyle yakın bağlara sahip
olan Türkiye için bu ülkelerin NATO ittifakına dâhil edilmesi önemli bir kazanç
olacaktır. Ülkemiz NATO’nun açık kapı politikasını desteklemekte ve barış ve
istikrarın tesiri için bölgesel yaklaşmalara önem vermektedir. Bu doğrultuda
Türkiye, Balkan ülkelerinin NATO’ya
katılımlarını bölgesel istikrara katma değer sağlayacağı gerekçesiyle
desteklemiştir ve Balkanları her zaman dikkatli olunması gereken bir bölge
olarak algılamıştır. Türkiye, Bükreş
Zirvesi’nde üç aday ülkenin birlikte NATO’ya katılma, davet edilmesinden yana
tavır koymuştur. NATO’nun genişleme dalgası çerçevesinde Türkiye, Ukrayna ve
Gürcistan’a da onları soğutmayacak bir tavırla teşvik edici mesajlar verilmesinden
yana tavır konulmasını her platformda dile getirmiştir. Türkiye, yakın
kara havzasının bir parçası olan Balkanlardaki gelişmelere kayıtsız kalamaz.
Dolayısıyla Balkanlarda Türkiye için hazır duran fırsatları kovalamak ve
doğacak olumsuz şartlara karşı da önlemler almak temel bir mesele olmalıdır.
Unutulmamalıdır ki Türkiye'nin Balkanlardaki etkinliği ve performansı, dünya
siyasetindeki konumu ve ağırlığını da büyük ölçüde belirleyecektir. Bu açıdan
bakıldığında hem Arnavutluk hem de Hırvatistan’ın NATO üyeliği Türkiye'nin
genel Balkan politikasına aykırı olmayıp aksine, tarihî ve kültürel bağları
bulunan bu ülkelerle olan ilişkilere olumlu katkı sağlayacağı gibi bölgenin bir
barış ve istikrar adasına dönüşmesinde önemli bir adım olarak algılanacaktır. Bu düşüncelerle
her iki ülkenin de NATO’ya katılımının hayırlı olmasını diliyoruz, dünya
barışına katkı sağlamasını ve Türkiye'nin Balkanlardaki rolünün artmasına
vesile olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Tasarının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 1’inci maddeyi
okutuyorum: KUZEY ATLANTİK ANTLAŞMASINA ARNAVUTLUK CUMHURİYETİNİN KATILIMINA İLİŞKİN PROTOKOLÜN
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN
TASARISI MADDE 1- (1) 9
Temmuz 2008 tarihinde Brüksel’de imzalanan “Kuzey Atlantik Antlaşmasına
Arnavutluk Cumhuriyeti’nin Katılımına İlişkin Protokol”ün onaylanması uygun
bulunmuştur. BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 2’nci maddeyi
okutuyorum: MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 3’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Oylama için iki
dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik
cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, 300 sıra sayılı Kuzey Atlantik Antlaşmasına Arnavutluk
Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonuçlarını açıklıyorum: Kullanılan oy
sayısı : 216 Kabul : 216 (x) Ülkemiz için
hayırlı olmasını diliyorum. Sayın
milletvekilleri, 9’uncu sırada yer alan, Engellilerin Haklarına İlişkin
Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz. 9.- Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşmenin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Ka-nun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/567) (S. Sayısı: 227) BAŞKAN –
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 10’uncu sırada
yer alan, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerini başlayacağız. 10.- Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor Komisyonu Raporu (1/608) (S. Sayısı: 266) BAŞKAN –
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 11’inci sırada
yer alan, Posta Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız. 11.- Posta Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/491)
(S. Sayısı: 230) BAŞKAN –
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 12’nci sırada yer
alan, İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç ile Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 38 milletvekilinin; Denizcilik Müsteşarlığının
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 12.- İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç
ile Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 38 milletvekilinin; Denizcilik
Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (2/266, 2/268) (S. Sayısı: 257) BAŞKAN –
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 13’üncü sırada
yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlayacağız. 13.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96) BAŞKAN –
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 14’üncü sırada
yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti
Arasındaki Kara Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale
İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri
ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının görüşmelerine başlayacağız. 14.- Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap
Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme
Faaliyetleri ile İhale İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/543)
(S. Sayısı: 263) BAŞKAN –
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 15’inci sırada
yer alan, Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 15.- Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu Raporu (1/526) (S. Sayısı: 218) BAŞKAN –
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 16’ncı sırada yer
alan, Asya-Pasifik Uzay İşbirliği Örgütü (APSCO) Sözleşmesinin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlayacağız. 16.- Asya-Pasifik Uzay İşbirliği Örgütü (APSCO)
Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/367) (S. Sayısı: 114) BAŞKAN –
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 17’nci sırada yer
alan, Erişme Kontrollu Karayolları Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 17.- Erişme Kontrollu Karayolları
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/569) (S. Sayısı:
239) BAŞKAN –
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 18’inci sırada
yer alan, Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin
Akbulut’un; Dernekler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 22
milletvekilinin; 23.11.2004 Tarihli ve 5253 Sayılı Dernekler Kanununun 27.
Maddesinde Kızılay ile İlgili Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
İçişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 18.- Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut’un; Dernekler Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt ve 22 Milletvekilinin; 23.11.2004 Tarihli ve 5253 Sayılı Dernekler
Kanununun 27. Maddesinde Kızılay ile İlgili Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile İçişleri Komisyonu Raporu (2/290, 2/286) (S. Sayısı: 283) BAŞKAN -
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 19’uncu sırada
yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Litvanya
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayii
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 19.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Litvanya
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayii
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/278) (S. Sayısı: 19) (x) BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet? Yerinde. Sayın
milletvekilleri, Komisyon raporu 19 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü
üzerinde söz talebi? Yok. Tasarının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 1’inci maddeyi
okutuyorum: TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE LİTVANYA CUMHURİYETİ
HÜKÜMETİ ARASINDA SAVUNMA SANAYİİ İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUÐUNA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1- (1) 7
Şubat 2004 tarihinde Münih’te imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Lit-vanya Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Savunma Sanayii İşbirliği Anlaşması”nın
onaylanması uygun bulunmuştur. BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 2’nci maddeyi
okutuyorum: MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – Maddeyi
kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 3’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir. Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Oylama için iki
dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik
cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Litvanya
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayii
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın
açık oylama sonucunu arz ediyorum: Kullanılan oy
sayısı : 199 Kabul : 199 (x) Tasarının
hayırlar getirmesini diliyorum. 20’nci sırada yer
alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında
Savunma Sanayii Alanında İkili İş Birliği Süresince
Mübadele Edilen veya Oluşturulan Gizlilik Dereceli Bilgi ve Malzemelerin
Karşılıklı Korunması Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 20.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu
Hükümeti Arasında Savunma Sanayii Alanında İkili İş
Birliği Süresince Mübadele Edilen veya Oluşturulan Gizlilik Dereceli Bilgi ve
Malzemelerin Karşılıklı Korunması Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/283) (S. Sayısı: 21) BAŞKAN –
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, çalışma süremizin tamamlanmasına çok az bir zaman
kalmıştır. Komisyonun da bulunmayacağı dikkate alınarak, alınan karar gereğince
kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 26 Kasım 2008 Çarşamba
günü saat 11.00’de toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum. Sizlere ve
bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı geceler diliyorum. Kapanma Saati: 22.51 |
|