DÖNEM: 23 YASAMA
YILI: 3 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ CİLT : 31 17’nci Birleşim 13 Kasım 2008 Perşembe İ Ç İ N D E K İ L E R I.
- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II.
- GELEN KÂĞITLAR III.
- YOKLAMALAR IV.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI 1.- TBMM Başkan
Vekili Meral Akşener’in, Kurtuluş Savaşı son gazisi
Mustafa Şekip Birgöl’e
Tanrı’dan rahmet, yakınlarına başsağlığı dileyen konuşması V.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları 1.- İstanbul
Milletvekili Mithat Melen’in, Dünya Diyabet Günü’ne
ilişkin gündem dışı konuşması 2.- Malatya
Milletvekili Öznur Çalık’ın, Malatya’daki kentsel
dönüşüm çalışmalarına ilişkin gündem dışı konuşması 3.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, araç muayene istasyonlarına ilişkin gündem dışı
konuşması VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 24 milletvekilinin, polisin hukuk dışı şiddet
uygulaması konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/283) VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Bazı
Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/657) (S. Sayısı: 302) 2.- Kamu İhale
Kanunu ile Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonları Raporları (1/584) (S. Sayısı: 253) VIII.-
OYLAMALAR 1.- Bazı
Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın oylaması IX.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Ankara’daki elektrik arzına ve elektrik
fiyatlarındaki artışa ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/4762) 2.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da yapılacak TOKİ
konutlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Cemil Çiçek’in cevabı (7/4775) 3.- Bursa Milletvekili
Abdullah Özer’in, Özelleştirme İdaresi Başkanlığına ilişkin Başbakandan sorusu
ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/4784) 4.- Edirne
Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, müze ve ören yeri giriş ücretlerine yapılan
zamma ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın
cevabı (7/4866) 5.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, müze ve ören yeri giriş
ücretlerine yapılan zamma ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/4867) 6.- Mersin
Milletvekili Akif Akkuş’un, Tarsus’ta bazı dini mekanların
ziyarete açılmasına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/4868) 7.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Erzurum’daki bazı
TOKİ projelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/4950) 8.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Gaziantep’te arkeolojik
sit alanında yapılan bir parka ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/5057) 9.- Samsun
Milletvekili Osman Çakır’ın, Samsun’da THY bürosu olup olmadığına ilişkin
Ulaştırma Bakanından sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın
cevabı (7/5105) 10.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, anıtsal ağaçların
korunmasına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/5174) 11.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, akaryakıt fiyatlarında indirime
gidilmemesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/5194) 12.- Giresun
Milletvekili Eşref Karaibrahim’in, Giresun’daki bazı
yayla köylerine elektrik götürülmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/5266) 13.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, TEDAŞ’ta yapılan açıktan atamalara ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/5268) I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 11.00’de açılarak yedi oturum yaptı. Birinci,
İkinci Oturum Aydın
Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu, Türk kadınının
siyasetteki yerine, İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal, çevre sorunlarına, İstanbul Millletvekili Reha Çamuroğlu,
Aleviler ve Aleviliğe, İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar. Antalya
Milletvekili Osman Kaptan, Antalya’nın Finike ilçesi ile Kumluca ilçesi
arasındaki Alakır Çayı mevkisinde meydana gelen orman
yangınıyla ilgili bir açıklamada bulundu. Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan ve 25 milletvekilinin,
Balıkesir ilinin sorunlarının (10/280), Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 30 milletvekilinin, Alternatif Ürün Projesi’nin
Adıyaman’daki uygulamasının (10/281), İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 27 milletvekilinin, ülkemizdeki sığınmacıların
sorunlarının (10/282), Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin
gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı
açıklandı. Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Adalet, Hakkâri
Milletvekili Hamit Geylani’nin, Dilekçe, Komisyonu
üyeliklerinden çekildiklerine ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu. Adelson Stratejik Çalışmalar Enstitüsü Başkanı tarafından, Tel-Aviv’de 8
Aralık 2008 tarihinde gerçekleştirilecek olan “İsyana Karşı Koyma” konulu
konferansa ismen davet edilen Eskişehir Milletvekili ve Dışişleri Komisyonu
Başkanı Hasan Murat Mercan’ın vaki davete, Kütahya
Milletvekili ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu Başkanı Soner Aksoy’un Başkanlığında, Komisyon üyelerinden oluşan bir
heyetle, Macaristan Ulusal Meclisi Ekonomi ve Bilişim Komisyonunun resmî
davetine, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Başkanı Dr. Fatma Ekenoğlu’nun
vaki davetine, “KKTC’nin 25. Kuruluş Yıldönümü Kutlamaları”na Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan’ı temsilen bir Parlamento heyetinin, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan’ın, Ürdün Meclis Başkanı Abdel Hadi Majali’nin Ürdün’e
davetine beraberinde bir Parlamento heyetiyle, İcabet etmesine
ilişkin Başkanlık tezkereleri kabul edildi. Adalet
Komisyonunda boş bulunan ve Demokratik Toplum Partisi Grubuna düşen 1 üyeliğe,
grubunca aday gösterilen Hamit Geylani seçildi. Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının: 1’inci sırasında
bulunan, Serbest Bölgeler Kanunu ile Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporlarının (1/605) (S. Sayısı: 275) görüşmelerine devam olunarak 6’ncı
maddesine kadar kabul edildi, 6’ncı maddesi üzerinde bir süre görüşüldü.
Üçüncü, Dördüncü, Beşinci, Altıncı
ve Yedinci Oturum Gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının: 1’inci sırasında bulunan, Serbest Bölgeler Kanunu ile Gümrük
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile
Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının (1/605) (S. Sayısı: 275) görüşmeleri
tamamlanarak, yapılan açık oylamadan sonra kabul edildi. İzmir Milletvekili Oktay Vural, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ile Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil
Çiçek, vefat eden son gazi Mustafa Şekip Birgöl’e, Kurtuluş Savaşı’nın tüm şehitlerini ve gazilerini
temsilen devlet töreni düzenlenmesine ilişkin birer açıklamada bulundular. 2’nci sırasında bulunan, Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye
Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun
(1/657) (S.Sayısı: 302) görüşmelerine devam olunarak çerçeve 4’üncü maddesine
bağlı geçici 2’nci maddesine kadar kabul edildi, geçici 2’nci maddesi üzerinde
bir süre görüşüldü. 13 Kasım 2008 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de
toplanmak üzere, birleşime 20.00’de son verildi.
No.: 24 II.-
GELEN KÂĞITLAR 13
Kasım 2008 Perşembe Meclis
Araştırması Önergesi 1.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 24 Milletvekilinin, polisin hukuk dışı şiddet
uygulaması konusunun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/283) (Başkanlığa geliş tarihi:
07.11.2008) 13 Kasım 2008 Perşembe BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 11.00 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Fatoş
GÜRKAN (Adana) BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 17’nci Birleşimini açıyorum. III.- Y O K L A M A BAŞKAN -
Elektronik cihazla yoklama yapacağız. Yoklama için üç
dakika süre vereceğim. Sayın
milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını
görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum. Yoklama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik
cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı yoktur. IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI 1.- TBMM Başkan Vekili Meral Akşener’in,
Kurtuluş Savaşı son gazisi Mustafa Şekip Birgöl’e Tanrı’dan rahmet, yakınlarına başsağlığı dileyen
konuşması BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının önderliğinde topyekûn
bir mücadelenin zaferi olan ve boyunduruk altındaki dünya milletlerine de bir
model teşkil eden Kurtuluş Savaşı’mızın son gazisi
Mustafa Şekip Birgöl için
düzenlenecek devlet töreni Meclisimizde 11.30’da başlayacaktır. Kendisine
Meclisimiz adına rahmet diliyorum. Mekânı cennet olsun. Birleşime bir
saat ara veriyorum. Kapanma Saati: 11.07 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 12.02 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN
(Adana), Harun TÜFEKCİ (Konya) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. III.- Y O K L A M A BAŞKAN – Yapılan
ilk yoklamada çoğunluk bulunamamıştı. Şimdi yeniden yoklama yapacağım. Yoklama için üç
dakika süre veriyorum. Yoklama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik
cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. Sayın
milletvekilleri, gündem dışı, üç arkadaşımız söz alacak. Onlar hazırlık
yaptılar, bilgilerini sizlerle paylaşmak için bu kürsüdeler. Lütfen, dinlemek
arzusunda olmayan arkadaşlarımız dışarıda sohbetlerine devam etsinler. Büyük
bir uğultu var. Arkadaşlarımızı sükûnetle dinlemenin faydası olacağını
düşünüyorum. Gündem dışı ilk
söz, Dünya Diyabet Günü vesilesiyle söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın
Mithat Melen’e aittir. Buyurun Sayın
Melen. (MHP sıralarından alkışlar) V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları 1.- İstanbul Milletvekili Mithat Melen’in,
Dünya Diyabet Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması MİTHAT MELEN
(İstanbul) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Her şeyden önce,
Son İstiklal Gazimize Allah’tan rahmet diliyorum, değerli ailesine baş sağlığı
diliyorum. Efendim, yarın
Dünya Diyabet Günü. Aslında çok basite alınır gibi görünüyor ama 2006 yılında
Birleşmiş Milletler ve Dünya Sağlık Teşkilatı diyabeti salgın hastalık ilan
etti. Çünkü, yılda mesela Türkiye’de yüzde 3,3
oranında artıyor, dünyada ise aşağı yukarı görülme sıklığı yüzde 6 ile 8. Yani
bu Mecliste de yine yaklaşık 55 kişinin diyabet olması lazım. Ama ben Mecliste
çok daha fazla tatlı adam olduğuna inanıyorum, daha fazla var herhâlde;
yarısına, yüzde 25’e yaklaşabilir bu rakam. Mesela, 2025 yılında bu sıklık
yüzde 8-10 arasına çıkacak. Yılda 250 bin
tane “Tip Amerika sağlık
bütçesinin -mesela örnek veriyoruz- yüzde 10’u diyabetle ilgili, 92 milyar
dolar. Türkiye’de bu bütçe 3 milyar dolar yaklaşık olarak. Yine Amerika
Birleşik Devletleri’nde yılda 125 milyar dolara bağlanıyor, çünkü biz, hiç sağlıkla
ekonomi arasında irtibat kurmadık, kurmadığımız için… Çok önemli bir şey çünkü
dünyada her on saniyede ölen 1 insanın aslında diyabetten öldüğü biliniyor
çünkü beslenme bozukluklarından tutun da kalp hastalığına, böbrek üstü
bezlerine kadar doğrudan diyabetle ilgili. Onun için çok önemli. Şimdi dünyada 246
milyon civarında diyabet olduğu tahmin ediliyor ve dünya nüfusunun yüzde 6’sı
civarındaki önemli bir rakam. Yazık ki hastaların yüzde 50’si ciddiye almıyor
-beni dinlemek de önemli değil de- bunu Türkiye’de bizim de ciddiye almadığımız
gibi; biz ciddiye almıyoruz bu işi. Çok önemli bu. Mesela on sekiz
yaşından küçük çocuklara devlet hâlâ insülin
vermiyor, ödemiyor insülin paralarını. Bu da çok
ciddi bir mesele çünkü Türkiye’de çok sağlıksız bir beslenme var. En lüks
okullarda dahi yirmi dakikalık teneffüsler var öğle teneffüslerinde ve maalesef
ve maalesef gazlı içecek ve hazır yemeklerle besleniyorlar ki en büyük tehlike
bu hazır yemeklerle ilgili. Şimdi, hepimizin içine düştüğü bu dünyadaki hazır yemek
salgını ve özellikle suni yapılmış yemekler çok önemli. Tencere yemeğine
dönmekte büyük yarar var. İnsan ömrünü beş
ile on yıl arasında azalttığı söyleniyor diyabetin. Bu da çok
ciddi bir mesele. Tabii, dengeli beslenme, egzersiz, stresten… Ki
herhâlde en çok stres bizlerde var, Türkiye Büyük Millet Meclisinde. Bizim de
çok dikkatli olmamız lazım. Geçen yıl yapılan bir taramada Türkiye Büyük Millet
Meclisinde yaklaşık yüzde 30 olduğu tahmin ediliyor diyabete mütemayil olma,
özellikle tip 2 diyabete mütemayil olma. Bu da önemli. Şimdi, gelelim
işin ilaç konusuna. Türkiye’de maalesef dünyada çıkan ilaçlarla ilgili izin
süresi sekiz yüz yirmi üç gün. Biz dünyadan sekiz yüz yirmi üç gün sonra ilaç
kullanmaya başlıyoruz. Şimdi, dünyada iki tane araştırma var. Bir tanesi
ilaçla, öbürü de nano-teknoloji denilen, yine
pankreasa girilip, pankreastan hücre alınıp o hücrenin insülin
yapma yapısını değiştirmekle ilgili, çok ciddi ve pahalı bir araştırma. Bu
araştırmalarda da hiçbir
yerdeyiz, hiçbir şey yapmıyoruz. Çok önemli çünkü yarın diyabet
bitebilir, biteceği için de önlem almak gerekiyor, şimdiden dikkat etmemiz
gerekiyor. On sekiz ile
yirmi dört ay arasında Türkiye’de ruhsat süresi var, çok geç. Ruhsatta
gecikiyoruz, geciktiği için Türkiye’ye bu ilaçlar dünyada çıksa bile kaçak
geliyor. Çok önemli de bir ekonomik kayıp bu, çok ciddi bir kayıp. Ayrıca, hamileliğin yirmi yedinci haftasına kadar çok önemli
biçimde Türkiye’de testlerin bedava olması lazım. Çünkü annede şeker olursa hamileliğin yirmi yedinci haftasına
kadar önlem alınmadığı takdirde doğrudan çocuğa geçiyor ve sayı artıyor, yılda
250 bin adet ekleniyor Türkiye’de tip 2 diyabete. Tip 1 ise daha tehlikeli,
yani ya pankreasın hiç çalışmaması ya da az çalışıp az insülin
üretmesiyle ilgili. Tabii, bu teknik tarafları ben -tıp hekimi değilim ama-
maalesef öğrenmek zorunda kaldım. Onun için, herkesin de bunu öğrenmemesini
diliyorum. Bu vesileyle yüce
heyeti saygıyla selamlıyorum efendim. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Melen. Gündem dışı
ikinci söz, Malatya’daki kentsel dönüşüm çalışmaları konusunda söz
isteyen Malatya Milletvekili Sayın Öznur Çalık’a
aittir. Buyurun Sayın
Çalık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 2.- Malatya Milletvekili Öznur
Çalık’ın, Malatya’daki kentsel dönüşüm çalışmalarına ilişkin gündem dışı
konuşması ÖZNUR ÇALIK
(Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Malatya’daki ve ülkemizdeki
kentsel dönüşüm çalışmalarıyla ilgili olarak şahsım adına gündem dışı söz almış
bulunmaktayım. Konuşmama
başlamadan evvel yüce heyetinizi saygıyla selamlıyor ve son Gazimiz olan
Mustafa Şekip Birgöl’e
Allah’tan rahmet, yakınlarına da başsağlığı diliyorum. Ülkemizde öne
çıkan şehirlerimiz arasında Malatya da özellikle kent merkezlerinin yoğun göç
alması dolayısıyla sıkıntı yaşamıştır. Bunun neticesinde şehirleşmede meydana
gelen çarpık yapılaşmalar 2002 yılı AK PARTİ İktidarı döneminden önce kronik
bir sorun hâline gelmiştir. Çarpık yapılaşmaya köklü çözümler getirmek amacıyla
hazırlanan ve iftiharla uygulamaya çalıştığımız kentsel dönüşüm projeleriyle
kentlerimizin fiziki ve mekânsal yapısını, belirlenen amaçlar doğrultusunda,
köklü bir anlayışla değiştirme gayretindeyiz. Sayın
Başbakanımızın himayelerinde, TOKİ Başkanımızın gayretleriyle “Milleti yücelt
ki devlet yücelsin” düsturuyla ülkenin dört bir yanı âdeta şantiye hâline
getirilmiş, en ücra noktalara kadar, devlet-millet bütünleşmesi tesis edilerek,
konutlar inşa edilmiştir. 1982-2002 yılları arasında, yaklaşık yirmi yıllık
süre zarfında TOKİ’nin yapmış olduğu konut sayısı
toplam sadece 43 bin iken, 2002-2008 yılları arasında, TOKİ’nin
yapmış olduğu çalışmalar neticesinde, 81 il, 468 ilçede, yani altı yıl içinde
toplam 331 bin konut inşa edilmiştir. Her evde ortalama 4 veya 5 kişinin
yaşadığı düşünülürse toplamda yaklaşık 1,5 milyon vatandaşımızın konut ihtiyacı
karşılanmıştır. Üretilen konutlar özellikle dar ve orta gelir grubuna, yoksul
vatandaşlarımıza yönelik yapılan konutlarla gecekondu dönüşüm projeleri ve afet
konutları uygulamalarıdır. Konutlar sosyal donatıları ve çevre düzenlemeleriyle
birlikte inşa edilmektedir. Değerli
milletvekilleri, ülkemizde gerçekleştirilen bu çalışmaların yanı sıra, Toplu
Konut İdaresi Başkanlığı, Malatya’da pek çok başarılı projeye imza atmakta,
şehrimizin daha modern bir görünüm kazanmasına çok önemli katkılar
sağlamaktadır. Beydağı’nda 2.350 konut, ilköğretim
okulu, lise, sağlık ocağı, ticaret merkezi ve cami tamamlanmış ve tamamlanmaya
devam etmektedir. İlçelerimizde -Akçadağ, Darende, Arapgir,
Kale, Doğanyol ilçelerimizde, Pötürge ilçemiz de
dâhil olmak üzere- projeler devam etmektedir. Ayrıca Sayın Başbakanımızın
talimatları, bakanlarımız ve TOKİ Başkanımızın gayretleriyle TOKİ tarafından 20
bin kişilik bir stat, 5 bin kişilik kapalı spor salonu ve Şeker arazisine 800
yataklı hastane yapımıyla ilgili de görüşmeler başlamış ve inşası 2009 yılı
itibarıyla gündeme alınmıştır. Yürütülen bu
çalışmaların yanı sıra Malatya’da, görüntüsüyle cazibe merkezi hâline getirecek
ve “Doğunun Paris’i” nitelemesine yakışır bir kentsel dönüşüm projesi de hayata
geçirilecektir. Malatya’nın
yeniden inşa edilmesi amacıyla Kernek, Yamaç, Beydağ,
Fırat mevkisine yönelik bir kentsel yenileme projesi gerçekleştirilmiştir.
İkinci bir Malatya’nın temellerinin atıldığı bu projeyle, söz konusu alanda
TOKİ tarafından yapılacak konutlarda çağdaş özelliklere sahip, modern
standartlarda kentsel bir alan oluşturulması amaçlanmaktadır. Yaklaşık 12.944
adet konutluk proje hazırlanmış, uygulamanın başlatılması amacıyla Malatya
Belediye Başkanlığı ile TOKİ arasında 2008 Mayıs ayında bir protokol
imzalanmıştır. Protokol
gereğince Malatya Belediyesince hak sahipleriyle görüşme süreci başlatılmış ve
yaklaşık yüzde 70’lere varan bir oranda uzlaşma sağlanmıştır. Bunlara rağmen
değer tespiti konusunda bazı vatandaşlarımızın şikâyetlerinin gündeme gelmesi
sebebiyle, bizlerle yapılan görüşmeler, milletvekillerimizle yapılan görüşmeler
sonucunda, bu konuda Malatya AK PARTİ milletvekili olarak gerekli girişimleri
başlatarak TOKİ Başkanımızla bir dizi görüşmeler gerçekleştirdik. Bu görüşmeler
neticesinde gelinen son noktada, hak sahiplerinin evlerinin bedellerine yönelik
kıymet takdir raporlarının yeniden gözden geçirilmesi, vatandaşların lehine revizyon yapılması için yeni bir değerlendirme komisyonu
kurulması kararlaştırılmış ve yeni kurulacak bu komisyonda hak sahiplerinden de
temsilci bulunması TOKİ Başkanımız Sayın Erdoğan Bayraktar tarafından da uygun
bulunmuştur. Bu yeni
çalışmayla, TOKİ… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakikalık ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. ÖZNUR ÇALIK
(Devamla) – …ve belediyemiz vatandaşlarımızın sorunlarını çözüme
kavuşturacaktır. Malatya AK PARTİ
milletvekilleri olarak vatandaşlarımızın her zaman yanında olacağız ve
Malatya’mızın modern ve çağdaş bir kentsel kimliğe kavuşması sürecinde önemli
bir virajı birlikte, hep beraber döneceğiz. Bu noktada altını
önemle çizmek istediğim husus, devletimizin bu dönüşüm projesi kapsamında
herhangi bir kâr elde etme hedefi kesinlikle yoktur. Kentsel dönüşümün yegâne
amacı, hak sahibi vatandaşlarımızın hak ettikleri sağlam ve kaliteli, çağdaş
olanaklara sahip güvenli, sağlıklı yerleşim yerlerine kavuşmaları, şehrimizde
yeni bir planlı kentleşme ve konut üretimi anlayışının hayata geçirilmesini
sağlamaktır. Bu vesileyle
başta Sayın Başbakanım Recep Tayyip Erdoğan’a, TOKİ Başkanımız Sayın Erdoğan
Bayraktar’a şükranlarımı sunuyorum. Halka hizmet yolunda emin adımlarla
yürüyüşümüze devam ediyoruz. Meclisimizi
saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çalık. Gündem dışı
üçüncü söz araç muayene istasyonlarıyla ilgili söz isteyen Muğla Milletvekili
Sayın Fevzi Topuz’a aittir. Buyurun Sayın
Topuz. (CHP sıralarından alkışlar) 3.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, araç muayene istasyonlarına
ilişkin gündem dışı konuşması FEVZİ TOPUZ
(Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kara yolları araç muayene
istasyonları hizmetinin özelleştirilmesinin ortaya çıkardığı sorunlara ilişkin
gündem dışı söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, bilindiği gibi araç muayene hizmetleri araçların sahip olması
gereken donanım ve aksamlarının işlevsel yeterliliğinin periyodik olarak
kontrol edilmesini sağlayan, trafik ve insan güvenliğinin yanında trafikteki
araçların taşıt tekniğine, ilgili mevzuat ve standartlara uygunluğunun
denetlenebildiği, yarattığı çevresel etkilerin kontrol edildiği tek araçtır. Bu
nedenle araç muayene hizmetinin kamu yararına yürütülmesi gereken bir kamu
hizmeti olduğu bir gerçektir. Değerli
milletvekilleri, ekonomide verimlilik artışı ve kamu giderlerinde azaltma
sağlama gerekçeleri ile özelleştirilen araç muayene istasyonları hizmeti, yirmi
yıllığına ve taksitli ödemelerle 613,5 milyon dolara otomotiv sektöründe
faaliyet gösteren Doğuş Grubu -Akfen ve Alman TÜV SÜD
Ortak Girişim Grubunun kurduğu TÜVTURK şirketine verilmiştir. Özelleştirme
kararının alındığı ve ihale edildiği tarihe kadar araç muayene istasyonlarından
elde edilen gelir, hizmete ilişkin yatırım ile hizmetin yaygınlaşması ve iyileştirilmesinde
kullanılmamış, bu suretle hizmetin özelleştirilmesine gerekçe yaratılmıştır.
Oysa yalnız 2003 yılında araç muayene hizmetinden elde edilen gelir 100 milyon
dolara karşılık gelmektedir. Özelleştirme gerekçelerinde sözü edilen 100 milyon
dolarlık yatırımın devlet eliyle yapılması hâlinde ve ülkedeki motorlu
taşıtların yarısının muayene hizmetine gelmesi durumunda bile, o günkü
ücretlere göre söz konusu yatırımın iki yıl yirmi günde amorti edileceği
ortadadır. Araç muayene
istasyonları hizmetini özelleştirme kapsamında, TÜVTURK şirketine, Bakanlığın
onayıyla dahi olsa alt işletmelere yetki devredilme hakkının verilmesi AKP
İktidarına özgü bir özelleştirme çeşidi olarak karşımıza çıkmaktadır. Araç
muayene hizmetini yirmi yıllığına, taksitle 613,5 milyon dolara alan TÜVTURK
şirketi devlete tek kuruş ödemeden alt işletmecilerden aldığı 120 milyon doları
şimdiden cebine koyarken, diğer yandan kamunun bu gelirden mahrum bırakılmasına
sebep olunmuştur. Kamu hizmetini
bir yük olarak gören AKP İktidarının, toplumun tümünü ilgilendiren böylesi bir
hizmet alanını “ver, kurtul” anlayışıyla elden çıkarması ve satması, haklı
olarak “Bu Hükûmet kime, ne için hizmet ediyor?”
sorusunu akla getirmektedir. Özel araç muayene istasyonları kime hizmet
etmektedir? İnsanlarımızın
can ve mal güvenliğini doğrudan ilgilendiren böylesi önemli bir konu, esasen
ulusal çıkarlarımızı da doğrudan ilgilendiren bir konudur. Zira,
ülke ve toplum güvenliğine ilişkin verilerin yerli ve yabancı sermayenin
bilgisine açılmasını yüce Meclisin dikkatine sunuyorum. Değerli
milletvekilleri, otomotiv sektöründe tamamen dışa bağımlı olduğumuz yedek
parçada da durumun çok farklı olmadığı, yan sanayimizin de istenilen seviyede
olmadığı bilinen bir başka gerçektir. Araç muayene hizmetini pazara, araç
sahiplerini de müşteriye dönüştüren özelleştirme uygulaması, ne yazık ki, her
yıl 10 binlerce insanın ölümüne neden olan trafik kazaları gerçeğini
değiştirmemiştir. Elbette,
sağlıklı, kapsamlı ve bilinçli sistemin işlemesi gerekmektedir. Ancak, araç
muayene hizmetlerinin özelleştirilmesiyle birlikte, özelleştirilen bölgelerde,
hiç de azımsanmayacak sorunların arttığı görülmektedir. Araç istasyona geldiği
zaman hemen ruhsatı alınarak kayıt işlemi yapılıyor ve muayene ücreti olarak
hemen 110 YTL peşin olarak alınmaktadır. Ayrıca, aracın
garantisi süresi içinde olsa dahi, eksikleri var diye problem çıkartılıyor.
Hele on yaşındaki araçların muayeneden geçme şansları hiç yok. Beş yıl
garantili olarak satılan, beş yıl da servis garantisi olan araçların her yıl
muayeneye tabi tutulması, araç sahiplerinin soydurulması anlamına gelmektedir.
Dolayısıyla, özelleştirilen araç muayene hizmetlerinin verildiği kimi
istasyonlar görevini kötüye kullanırken, kiminin oto yedek parçacıları ve
boyacılarla iş birliği yaptığı, araç sahiplerine çeşitli bahanelerle zorluklar
çıkarıldığı iddiaları günbegün çoğalmaktadır. Yine, 2000 model
ve üzeri birçok aracın araç muayene istasyonlarından geri çevrildiği, bu
durumun yollardaki muayenesiz araç sayısını hızlı bir şekilde artırdığını
gözlemekteyiz. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. FEVZİ TOPUZ
(Devamla) – Teşekkürler Başkanım. Değerli
milletvekilleri, ülke insanının can ve mal güvenliğini doğrudan ilgilendiren
böylesi önemli bir hizmetin yürütülmesi özel sektörün inisiyatifine
bırakılmamalıdır. Bu anlamda, tüm bu veriler ışığında, AKP İktidarını, araç muayene
hizmetlerini pazara, araç sahiplerini ise müşteriye dönüştüren bu özelleştirme
uygulamasına son vermeye; araç muayene hizmetlerinin, bağımsız, tarafsız kamu
eliyle ya da uzmanlık alanları da dikkate alınarak, kamu kurumu niteliğindeki Makina Mühendisleri Odası, Türkiye Şoförler ve
Otomobilciler Federasyonu gibi meslek kuruluşlarının öncülüğünde gerçekleşmesini
sağlayacak bir düzenleme yapmaya çağırıyorum. Görüldüğü gibi,
hizmetin özelleştirilmesi, kamusal denetim alanındaki bu işlerin
ticarileşmesine ve araç sahiplerinin bir rant hedefine
dönüştürülmesine ortam yaratmaktadır. Saydığım
sakıncalar ve olumsuzluklar dikkate alınarak, araç muayene hizmetlerinin
piyasaya gördürülme konusu tekrar gözden geçirilmeli diyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Topuz. Gündeme
geçiyoruz. Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır. Meclis
araştırması açılmasına ilişkin bir önerge vardır; okutuyorum: VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 24
milletvekilinin, polisin hukuk dışı şiddet uygulaması konusunun araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/283) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına İnsan haklarının
tanınması, korunması ve geliştirilmesi demokrasinin vazgeçilmez unsurlarından
biridir. Bu konu Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2.maddesinde de
"Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı
içinde, insan haklarına saygılı "ibaresi ile belirtilmiştir. Ancak son
dönemde toplumda huzurun ve güvenliğin tesisinde birinci derece görev ve
sorumluluğa sahip olan emniyet birimleri tarafından görevleri sırasından
uyguladıkları kötü muamele, işkence ve orantısız güç kullanımı nedeniyle önemli
sıkıntıların yaşanmakta ve bu uygulamalar nedeniyle en temel hak olan yaşam
hakkı ihlal edilmektedir. Son dönemde
polisin orantısız güç kullanmasına ilişkin olaylarda önemli bir artış olduğu
ortadadır. 27 Ekim’de Antalya’da, 18 yaşındaki Çağdaş Gemik
adlı genç, polisin açtığı ateş sonucunda başından vurularak hayatını
kaybetmiştir. Çağdaş Gemik’in yaşadığı bu dramatik
olay maalesef ilk değildir. - 30 Ekim 2008’de
İstanbul'da Mehmet Şah Araş, oğlu ile birlikte polislerin kötü muamele ve
şiddetine maruz kalmıştır. - 20 yaşındaki
Baran Tursun, Kasım 2007'de polis tarafından başından vurularak hayatını
kaybetmiştir. - 14 Haziran
2007’de gözaltına alınan ve üç karakol gezdirildikten sonra yürüyemeyecek hâle
gelen Mustafa Kükçe yaşamını kaybetmiştir. - 22 Kasım
2007'de İstanbul Avcılar'da sivil polis ekibinden bir
polis memurunun göğsüne attığı tekme sonucunda Feyzullah Ete yaşamını
kaybetmiştir. -Engin Ceber, gördüğü işkence nedeniyle yaşamını kaybetmiştir. Yaşanan bu acı
olaylar, 1 Mayıs’ta işçilere uygulanan orantısız gücün sadece toplumsal
olaylarla sınırlı kalmadığını, polis şiddetinin bireysel olaylarda da artarak
devam ettiğini göstermektedir. Şiddet toplumsal bir sorundur; şiddetin
sıradanlaştırılması ve toplumsal yaşamın bir parçası hâline getirilmesi son
derece tehlikeli bir gidişatın göstergesidir. Konuyla ilgili
olarak yasalarımızda ve imzalanan uluslararası sözleşmelerde düzenlemeler
olmasına rağmen polisin uyguladığı şiddette son yıllarda artış olduğu
görülmektedir. Polisin huzur ve emniyeti tesisi etmek adına yaptığı
davranışlar, vatandaşların yaşam hakkının ihlal edilmesi sonucuna neden
olmaktadır Bu olumsuz durum toplum içerisinde bir güvensizlik ve korku ortamı
oluşturmaktadır. Diğer taraftan polisin kendine olan güvenini sarsmakta,
zanlıları kontrol altına almada etkinliği azaltmaktadır. Devletin kitlesel ya
da bireysel olayları kontrol altına almada gözetmesi gereken, temel olarak
yurttaşların korunmasıdır. Polisin görevi sırasında karşı karşıya kaldığı
şahıslara müdahale etme, durdurma, yakalama, etkisiz hâle getirme, zor ve silah
kullanma konularında hukuki davranışsal sorunlara çözüm bulunması
gerekmektedir. Çünkü orantılı güç kullanımının emniyet yetkililerince yeterince
önemsenmediği ve gereğinin de yapılmadığı bu anlamda toplumsal gösterilerde
şiddetin öne çıktığını ne yazık ki yaşayarak görmekteyiz. Mustafa Kemal
Atatürk’ün; "Polis, asker kadar disiplinli, hukukçu kadar hukuk adamı, bir
anne kadar şefkatli olmalıdır" sözünün koşullarını oluşturmamız
kaçınılmazdır. Bu anlamda da emniyetin nitelik ve kalitesini geliştirmek, gelişen
ve değişen teknolojiden yararlanmak gerekir. Teknik olarak sağlanacak bu
olanakların yanında emniyette görev yapanların özlük haklarında, uzun çalışma
saatlerinde ve ekonomik koşulların düzeltilmesi konularında gerekli
düzenlemeler yapılmalıdır. Dünyada polisin,
sahip olduğu yetkileri ve donanımı kullanacağı alanlarla ilgili göreve
başlamadan önce aldığı eğitimler incelenmeli ve benzer eğitimlerin ülkemizde de
verilmesi için gerekli alt yapı çalışmalarının oluşturulması gerekmektedir.
Göreve başlamadan önce verilen eğitimler sonrasında da belirli aralıklarla
verilecek hizmet içi eğitimlerle desteklenmelidir. Polisin
uyguladığı şiddetin nedenleri ve işkence, kötü muamele, orantısız güç
kullanımının önlenmesi için alınacak tedbirlerin tespiti amacıyla, Anayasa’nın
98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104. ve 105. maddeleri
gereğince meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 06.11.2008
1) Çetin Soysal (İstanbul) 2) Ramazan Kerim Özkan (Burdur) 3) Mevlüt Coşkuner (Isparta) 4) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul) 5) Şevket Köse (Adıyaman) 6) Ensar Öğüt (Ardahan) 7) Ahmet Küçük (Çanakkale) 8) Ali Rıza Ertemür (Denizli) 9) Şelçuk Ayhan (İzmir) 10) Hikmet Erenkaya (Kocaeli) 11) Hulusi Güvel (Adana) 12) Necla Arat (İstanbul) 13) Vahap Seçer (Mersin) 14) Yaşar Ağyüz (Gaziantep) 15) Algan Hacaloğlu (İstanbul) 16) Akif Ekici (Gaziantep) 17) Ahmet Ersin (İzmir) 18) Faik Öztrak (Tekirdağ) 19) Şahin Mengü (Manisa) 20) İsa Gök (Mersin) 21) Onur Öymen (Bursa) 22) Rahmi Güner (Ordu) 23) Birgen Keleş (İstanbul) 24) Ali Rıza Öztürk (Mersin) 25) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş) BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur. Önerge gündemde
yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşme,
sırası geldiğinde yapılacaktır. Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmına geçiyoruz. 1'inci sırada yer
alan, Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz. VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması
Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/657) (S. Sayısı:
302) (x) BAŞKAN -
Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Geçen birleşimde
2’nci madde üzerinde şahsı adına bir milletvekili konuşmuştu. Şimdi, şahsı
adına ikinci söz Afyonkarahisar Milletvekili Sayın
Halil Aydoğan’a aittir. Buyurun Sayın Aydoğan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
302 sıra sayılı Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun
Tasarısı’nın geçici 2’nci maddesiyle ilgili olarak şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Konuşmama başlarken yüce Meclisi ve halkımızı saygıyla
selamlıyorum. 2007 yılının
ikinci yarısından itibaren ilk olarak etkisini Amerika ve Avrupa’da gösteren
finansal kriz yeterli ve etkin olmayan tedbirlerle çözülmeye çalışılmıştır.
Ancak krizin çok daha derin olduğu ve kapsamlı çözümler gerektirdiği daha
sonraki gelişmeler sonucunda anlaşılmıştır. Amerika’da (x)
302 S. Sayılı Basmayazı 5/11/2008
tarihli 13’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir. “subprime” olarak adlandırılan, belli bir eşiğin altında ödeme
gücü bulunan müşterilere konut kredisi kullandırılmış, akabinde bu konut
kredilerine dayalı ürünler çıkartılmış ve söz konusu ürünler uluslararası
bankalar tarafından satın alınmış ve müşterilerine satılmıştır. Amerika’da
faizlerin yükselmesiyle birlikte konut kredisi kullanan müşteriler ödeme
yapamaz hâle gelince konut fiyatlarıyla birlikte bu kredilere dayalı ürünlerin
fiyatları da düşmüştür. Yaşanan bu sürecin en yıkıcı etkisi finansal kurumlar
arası güven unsurunun aşınmasıyla oluşmuştur, öyle ki para piyasaları çalışamaz
duruma gelmiştir. Bugün tüm ülkeler finansal sistemde güven ortamının yeniden
tesis edilmesi için tedbir almaktadırlar. Bu çerçevede ülkeler tarafından
sisteme likidite sağlama, sermaye desteği ve mevduat güvencesi limiti veya kapsamının
artırılması yönünde bir dizi önlem alınmaktadır. Özellikle, güven müessesesi
olan bankacılıkta bankaların birbirlerine ve sisteme güveni kadar mudilerin de
bankalara güveni sistemin işlerliği açısından hayati önem taşımaktadır. Birçok ülkede hükûmetlerin mevduat güvencesini artırmaları veya mevduata
tam güvence getirmeleri mudilerin bankalara hücumunu önleme ve güveni yeniden
tesis etme amacını taşımaktadır. Amerika’da, Avrupa Birliğine üye ülkelerde ve
gelişmekte olan ülkelerin neredeyse tamamında mevduat güvence limiti
artırılmış, Avusturya, İrlanda, Almanya, Danimarka, Malezya, Singapur,
Slovakya, Slovenya ve Tayvan’da mevduata ya tam garanti getirilmiş ya da
getirilmesi çalışmaları sürdürülmektedir. Adalet ve
Kalkınma Partisi İktidarınca bugüne kadar yapısal sorunların çözümüne yönelik
alınan önlemlerle ekonomimiz daha güçlü durumdadır. Bankacılık sektörümüz ise
sermaye yeterliliği, aktif kalitesi ve likidite olarak birçok ülkeye göre iyi
bir konumdadır. Ayrıca, bankalarımızın varlıkları içerisinde Amerika Birleşik
Devletleri ve Avrupa’daki bankaların finansal sıkıntıya girmesine neden olan
şekilde türev ürünler, yani toksik varlıklar da
bulunmamaktadır. Küresel krizin yaşandığı bu ortamda bankalarımızın yurt dışıyla
rekabette geride kalmamaları için, daha hızlı ve etkin karar almaya yönelik
olarak ve gerektiğinde kullanılmak üzere işbu tasarının geçici 2’nci maddesinde
5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 63’üncü maddesinin üçüncü fıkrasında,
sigortaya tabi olacak tasarruf mevduatının ve gerçek kişilere ait katılım
fonlarının kapsamını ve tutarını belirlemeye ilişkin Tasarruf Mevduatı Sigorta
Fonu Kuruluna verilen yetkiler Bakanlar Kuruluna iki yıl süreyle
devredilmektedir. Bakanlar
Kurulunun bu yasal düzenlemeyle verilen yetkiyi gerektiğinde kullanması hâlinde
krizin etkisinin uzaması ve artması riskine karşı sistemin bir bütün olarak
korunması ve işlemesi sağlanacaktır. Yurt dışından ülkeye varlık girişini
teşvik eden işbu kanun tasarısının etkinliği de artmış olacaktır. Diğer
taraftan, bu yasal düzenlemenin iki yıl süreyle sınırlandırılması, sektörde
rehavete düşülmemesi ve rekabetin doğurduğu etkinliğin devamı için de önem arz
etmektedir. Son olarak, bu
süreçte bankalarımızın, aşırı risk almaktan kaçınmakla birlikte uzun vadeli
planlama yapma ve reel sektörle yakın iş birliği içinde ekonomik büyümeye
destek olmaya devam etme hususunda gerekli basireti ve duyarlılığı göstermeleri
gerektiğine ve göstereceklerine inanıyoruz. Hükûmetimizce hazırlanan ve şu
an görüşmekte olduğumuz tasarının ülkemize hayırlı olmasını dilerken, bir kez
daha yüce Meclisi ve halkımızı saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Aydoğan. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, soru soracağım ama sisteme giremiyorum. BAŞKAN –
Soru-cevap yapacağım şimdi, zaten var. Gayret edin veya sonra açtırırım
sizinkini. Soru-cevap
işlemine geçiyoruz. Sayın Tankut… YILMAZ TANKUT
(Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım, bu
yasa tasarısına eklenen maddeyle uyuşturucu, kaçakçılık, terör ve silah
tüccarlarının bu yasa tasarısından faydalanmayacağını belirtmektesiniz. Bu
istenmeyen para ve varlıkları uygulamada nasıl ve hangi yöntemlerle
gerçekleştireceksiniz, açıklarsanız memnum olurum. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Genç. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkanım, evvela öğrenmek istediğim, bu geçici 2’nci maddeyle
garanti kapsamına alınan alacakların miktarı ne kadardır tahminen? Tabii
hepsini şey etmek mümkün değil. Yine, son
zamanlarda yabancı şirketlere veyahut da yabancılara karşı özel teşebbüsün de
borçlarının devlet garantisi altına alınacağı konusunda basında haberler çıktı.
Türkiye'nin şu
anda dış borcu 284 milyar dolar civarında, bunun 191 milyar doları özel
teşebbüsün borcu. Bu 191 milyar dolar için de bir garanti veriliyor mu? Burada
Mevduat Sigorta Fonu garantisi altında olan bu garanti ve o yetki içinde olan
bunlar… Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, esasında bağımsız bir kurumdur. Neden
bağımsız bir kurumdan bu yetki alınıyor da Hükûmete
veriliyor? Ayrıca da
bankaların dışındaki birtakım alacaklar da garantiye alınıyor. Bankalar
dışındaki hangi alacaklar garantiye alınıyor? Onu öğrenmek istiyorum efendim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Uzunırmak... ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Teşekkür ediyorum. Sayın Başkan,
Sayın Bakana sormak istediğim: Türkiye’deki kişi başına harcama nedir ve kişi
başına düşen millî gelir nedir? Bunun arasındaki fark, acaba, bu yasayla siz
birtakım varlıkları -yurt içindeki varlıkları- ekonomiye kazandırdığınızı
zannettiğinizde, aslında “vücutta dolaşan bir kan” örneğini verdiğimizde
-bugünkü ekonomide dolaşan kayıt dışı parayı ekonomiye kazandırdığınızı
zannettiğinizde- gene bir büyüme rakamı olarak karşımıza çıkacak mıdır bu
rakam? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Uzunırmak. Buyurun Sayın
Bakan. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum. Sayın Tankut’un sorusunu tam anlayamadım Sayın Başkan. Onun için
kendisinden sorusunu bir daha alabilir miyim acaba? YILMAZ TANKUT
(Adana) – Efendim, yurt dışından silah kaçakçılığı, uyuşturucu parasını
sokmayacağınızı, bunu şu anda eklenen bu tasarıyla engellediğinizi ifade
ettiniz. Bunu, pratikte, uygulamada nasıl gerçekleştireceksiniz, hangi
yöntemleri kullanacaksınız? Onu öğrenmek istedim. MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Eskişehir) – Teşekkür ederim. Şimdi, tabii,
dışarıdan para gelirken
bu kanun gereğince, şu para, bu paradır diye bunu yaftalamamız,
bunu isimlendirmemiz mümkün değildir. Neden? Herhangi elinizde bir veri olduğu
zaman onu değerlendirirsiniz, veri olmadığı zaman boş yere kimseyi suçlamanız
mümkün değildir ve burada, gelen paralarla da biz bir inceleme yapmayacağız,
biz soruşturmayı yapmayacağız diye kanunda da söylüyoruz. Vergi tarhiyatı da
yapmayacağız, diyoruz bunlarla ilgili. Neden? Bunun dışarıdan gelebilmesi için
de bir teşvik unsurunun olması lazım. Korkutucu unsuruyla dışarıdan kimseden
para isteyemezsiniz, getiremezsiniz. Ama, bu, kaynağı
itibarıyla veyahut da sonradan gelip de “Yahu bu gelen para falandır.” diye bir
ihbarlar neticesinde olursa ona da bakılır tabii ve biz burada açık açık söyledik; biz uyuşturucu parası istemiyoruz, biz terör
parası istemiyoruz, biz silah kaçakçılığı parası istemiyoruz, biz rüşvet parası
istemiyoruz, biz bankaların içini boşaltanların parasını istemiyoruz. Bununla
ilgili varsa getirmesinler bize. Bunu da açık açık
söylüyoruz, kanunen de söylüyoruz. Bir şey varsa üzerine de gideriz, onu da
söylüyoruz. Ama daha gelirken “Senin adın Ahmet, sen bilmem necisin...” Olmaz
böyle şey! Bir insanın önce eğer delili olmazsa, efendime söyleyeyim, o konuda
deliller olmazsa kimseyi suçlamanız mümkün değildir; onu böylece belirtiyorum. Sayın Genç
“Garanti kapsamına alınan alacaklar ne kadardır?” diyor. Bir defa bu kanunun
2’nci maddesindeki durum… Bir, biz kimseye şu anda bu kanunla bir garanti
vermiyoruz. Zaten garanti verilmeye kalkıldığı zaman da alacaklara garanti
verilmez, mevduata garanti verilir. Mevduat başkadır, alacaklar başkadır. Özel
sektörün şu kadar borcu var, onun borcu var, bunun borcu var, o ayrı bir mesele.
Herkes kendi borcunu ödeyecek. Ama, burada bizim
yapmış olduğumuz şey: Daha fonda olan bu yetkiyi biz Hükûmete
alıyoruz, iki yıllığına Hükûmete alıyoruz. Bizim
yaptığımız buradaki o ve bundan sonra Hükûmet gerek
görürse, gerek görecek mi, görmeyecek mi, ne kadar gerek görecek, ne kadar
yapacak, ne kadar yapmayacak ona Hükûmet karar
verecek. Yani bunun yetkisini biz Hükûmete veriyoruz.
Garanti, mevduata garanti meselesi de Hükûmetin
takdirinde. Peki, soruyor
Sayın Genç: “Neden Hükûmete verdiniz bunu?” Şimdi,
bunlar, bu gibi yaşadığımız bu zamanlar normal zamanlar değil. Böyle zamanlarda
bu yükümlülüğü üstüne alabilecek Hükûmettir.
İkincisi: Pratik olarak hemen birden hareket edebilecek de Hükûmettir.
Yoksa biz birtakım bürokrasi içerisinde çabucak almamız gereken kararları, uzun
zamanda alabilirsek veyahut da tamamen her şeyi bürokratların üzerine yıkarsak
bunun altından kalkılmaz o bakımdan Hükûmet bu
sorumluluğu alıyor ve bu kanunla da Hükûmet bir
sorumluluk almış oluyor. O sorumluluğu icabında yerine getirecektir; gerektiği
zaman, gerektiği şekilde. Sayın Uzunırmak, kişi başına harcamaları ve kişi başına geliri
söylüyor. Hepinizin bildiği gibi bizim Türkiye İstatistik Kurumumuz vardır. Bu
Kurumumuzda, otururlar, efendime söyleyeyim kişi başına millî geliri
hesaplarlar, efendime söyleyeyim Devlet Planlama Teşkilatı da bu konuda
çalışır, kişi başına düşen millî geliri, harcamaları hepsini tespit ederler ve
bunu da kamuoyuyla paylaşırlar. Ee, şimdi buraya artı
bir değer geldiğinde bu kişi başına düşen geliri arttırır mı? Şimdi, dışarıdan
adamın parası gelirse o parasını da sermayesini kuvvetlendirmek için veyahut da
ekonomik durumunu kuvvetlendirmek için kullanıp da aktiflerini arttırdığı zaman
tabii ki Türkiye’nin serveti artar. Türkiye’nin serveti arttığına göre de
hesaplamalara yansır, müspet olarak da yansır. Bu da gayet normaldir.
Türkiye’nin, Türklerin olan, Türk milletinin olan serveti, burada daha reel,
daha iyi, daha gerçekçi olarak da hesaplanmış olur. Türkiye’nin de faydasına
olan bir şeydir. Türkiye’nin borçlarının daha az olması… ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Onu sormuyorum. Şu anda Türkiye’de olan kayıt dışı paranın kayıt
altına alınmasını sağlıyorsunuz yasanın gerekçesinde, maddesinde. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Evet. ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
– Kayıt dışında dolaşan paranın kayıt
altına alındığında tekrar bir sanal büyüme rakamı çıkıyor karşımıza. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Çıkmaz… Çıkmaz… Büyüme öyle sanal olmaz. Olmaz…
Olmaz… Şimdi, bakın, o
hesaplamalara bakarken, Türkiye’nin millî geliri hesaplanırken kayıt içi, kayıt
dışı hepsi beraber hesaplanıyor veyahut da Türkiye’deki istihdam hesaplanırken
hepsi hesaplanıyor onların. Hesaplamalar o şekilde yapılacağı için tekrar bir
daha ilaveten başka bir şey çıkmaz. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Kayıt dışı paranın nasıl millî gelirde payını hesapladınız? BAŞKAN – Sayın
Bakan, toparlarsanız… Zamanımız doldu. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Yani gerekli yöntemleri TÜİK’ten
de siz bir kontrol edin. Tekrar bir ilaveten, fazladan olmayan bir şey burada
varmış gibi tekrar gösterilmez. Olmaz… ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Kayıt dışı parayı bilmiyorsunuz ki. BAŞKAN – Sayın
Bakan, zaman doldu. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Peki, teşekkür ederim. BAŞKAN – Madde
üzerinde üç önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım,
sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım. İlk önergeden
okutmaya başlıyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
302 Sıra Sayılı Tasarının Geçici 2 nci maddesinde yer
alan “iki yıl” ibaresinin “iki buçuk yıl” olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
"Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun
Tasarısı"nın Geçici 2 nci maddesine aşağıdaki
fıkranın, ikinci fıkra olarak eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"Bakanlar
Kurulu tarafından sigortaya tabi tutulan mevduat ve katılım fonları Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonu tarafından sigorta edilir ve kredi kuruluşları, nezdlerinde bulunan bu kapsamdaki mevduat ve katılım
fonlarını, sigortaya tabi kısım üzerinden sigorta ettirmek ve bunun üzerinden
prim ödemek zorundadırlar. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu
Kurulu, Bakanlar Kurulu tarafından belirlenecek kapsam ve tutardaki sigortaya
tabi mevduat ve katılım fonu için ödenecek sigorta priminin oranını,
tarifesini, tahsil zamanını, şeklini ve diğer hususları, 5411 sayılı Kanunun 63
üncü maddesinin üçüncü fıkrasında belirlenen usul ve esaslara tabi olmaksızın
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun görüşünü alarak belirler. " BAŞKAN – Şimdi
maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
302 sıra sayılı yasa tasarısının geçici 2. maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ederim. Kamer
Genç Tunceli BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Sayın
Genç, buyurun. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 302 sıra sayılı Yasa
Tasarısı’nın geçici 2’nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasına ilişkin
olarak verdiğim önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. Değerli
milletvekilleri, dün de burada konuşuldu. Esasında en büyük hortumlama meselesi
AKP iktidara geldikten sonra oldu. Şimdi, 2002’de geldiler iktidara. Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulunda 2 tane üye eksikti, bu 2 üyeyi atamadılar.
Tam, galiba elli beş gün atamadılar. O zaman İmar Bankasında tam 8 katrilyon
lira para gitti, 8 katrilyon lira. Hatta o zaman bu Hükûmet
hakkında gensoru verildi. Tabii, gensoru kabul edilmez ki? Dolayısıyla, o
2002’de işte 40 milyar dolardan falan bahsedildi ama 40 milyar dolar değildi.
Onun, esas bankacılıkta batan paranın miktarı 15-16 milyar dolardı. Ama en
büyük batma İmar Bankasından gitti ve bu Hükûmet
zamanında yapıldı. Çünkü Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluna elli beş
gün, kasıtlı olarak -çünkü onların toplanması için galiba tüm üyelerle
toplanması gerekiyor kendi kanunlarında ama- 2 tane üyeyi, boştu, atamadılar ve
zaten İmar Bankası da o zaman bütün hızıyla ilan yapıyordu, mevduat topluyordu
yüksek fiyatlarla. Dolayısıyla 8 katrilyon lira böyle gitti. Sonradan, önce
“Vermeyiz.” dediler, sonra “Veririz.” dediler. Offshore’ları
vermediler, verdiler. Yani böyle karmakarışık bir yönetim tarzıyla karşı
karşıya kaldık. Şimdi, bu geçici
2’nci maddeyle getirilen şu: Aslında bankalardaki mevduata garanti getirme
yetkisi Mevduat Sigorta Fonunda var. Bu bağımsız bir kurum. Bunu şimdi Bakanlar
Kurulu alıyor. Ama alıyor da, sonradan da AKP grup başkan vekilleri bir önerge
verdi. Bununla tabii ne getirildiği çok açık değil, ben sordum. Dün burada
konuşan bir arkadaşımız dedi ki: “Bu maddeyle verilen garanti 700 milyar doları
buluyor.” Şimdi, değerli
milletvekilleri, bu Türkiye Cumhuriyeti devletine yavaş yavaş
kapitülasyonları bu Hükûmet geri getirecek. Yani
sizin bir defa 284 milyar dolar dış borcunuz var -iç borçları hesaba
katmıyorum- bunun büyük birkısmı özel teşebbüsün
dışarıya olan borcu. Şimdi, burada eğer o zaman özel alacaklar bu kapsam içine
alınmayacaksa onu burada açıkça zikretmek lazım. Yani mevcut bir kanun varken,
bu Kanun’da bankalardaki mevduatın garanti altına alınması sistemi işlerken siz
bu sistemi niye işletmiyorsunuz da ille yetkiyi kendinize alıyorsunuz? Benim bu kanunun
bu maddesinden anladığım, AKP İktidarının kendi yandaşlarının birtakım
hesaplarını, bu vesileyle devlet kaynaklarının bir kısmını buraya kanalize etmek için böyle bir yetkiyi Bakanlar Kuruluna
alıyorlar. Biz soru
soruyoruz, diyoruz ki: Böyle bir yetkiyi alıyorsunuz ama bu yetkiyle şu anda
bir vatandaş olarak, vergi mükellefi olarak bu memlekette hangi
mükellefiyetlerin altına gireceğimizi de bilmemiz lazım. Her vesileyle de
söylüyorum, bu kanun, sadece, AKP zamanında zengin olmuş vergi kaçakçılarına
vergi affını getiriyor. Bunu kim şey ederse her zeminde kendisiyle tartışırım. Bu kanunun temel
maddesi uygulama esaslarıyla ilgili (5)’inci benttir. Burada bakın: “(5)
Birinci ve ikinci fıkralar kapsamında bildirilen veya beyan edilen varlıklar
nedeniyle 1/1/2008 tarihinden önceki dönemlere ilişkin
hiçbir suretle vergi incelemesi ve vergi tarhiyatı yapılmaz.” Hiçbir suretle
vergi incelemesi ve vergi tarhiyatı yapılmaz. Bu, işte, beş yıllık zaman
aşımına tabi biliyorsunuz. “Ancak, diğer nedenlerle bu Kanunun yürürlüğe
girdikten sonra bir inceleme yapılırsa…” Yahu arkadaşlar yani bir anda “Hiçbir
suretle vergi incelemesi ve tarhiyatı yapılamaz.” diyorsunuz, “Ancak diğer
sebeplerle inceleme yapılırsa…” Nedir o diğer sebepler? Yani bir hâkim bunu
yarın inceleyecek, uygulama yargıya gidecek, diyecek ki: “Kardeşim, sen zaten
koymuşsun, hiçbir surette vergi inceleme yapılamaz.” İşte, Kemal
Bey’in ve kendi yandaşlarının bu arada kazandıkları paralar bu kanun kapsamında
affa giriyor. İşte o hayali ihracatlar varsa, naylon faturalar varsa bunların
hepsi buraya giriyor. Ondan sonra da burada çıkıyorlar “Efendim, biz rüşvetten
gelen parayı affetmeyiz…” Yahu rüşvetten
gelen paranın üzerinde “Bu, rüşvetten alınmıştır.” diye bir şey yazmıyor,
bilmem “Silah kaçakçılığından gelmiş.” yazmıyor. Yazmıyor ki yani onların
hiçbiri yazmıyor, “Bu para falanca faaliyetten kazanılmış bir paradır.”
denilmiyor. Yani, böyle, burada oyuncak gibi bir şey yapıyoruz. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. KAMER GENÇ
(Devamla) – Getirilen kanunla, ben, dürüst, namuslu, vatanını seven, hakikaten
iradesi dışında bir
kazancını beyan etmeyen insanların “Yahu biz burada büyük bir
hata ettik de…” Buna bir rahatlık getirmiyor. Ancak işte
yandaş… Zaten AKP İktidarı zamanında muazzam zenginler belirdi. İşte sizin bir
milletvekiliniz, geçmişi belli, şimdi İstanbul’da Biz de bunları
söyleyelim. Yarın tarih karşısında, bu tutanakları inceleyenler en azından
desinler ki: “Yahu birtakım insanlar bunların art niyetini görmüş ama birtakım
insanların gözleri de perdelendiği için söylenen gerçekleri fark etmemişler.”
Ben bu nedenle bunun çıkarılmasını istiyorum. Sayın Başkan,
önergem oylanırken karar yeter sayısı istiyorum. BAŞKAN –
Arayacağım. Teşekkür ederim
Sayın Genç. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur. Birleşime bir
saat ara veriyorum. Kapanma Saati: 12.56 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 14.00 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Fatma SALMAN KOTAN
(Ağrı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum. 302 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz. Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Tasarının geçici
2’nci maddesinde Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç’in önergesinin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım. Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur, on dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 14.01 DÖRDÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 14.11 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Fatma SALMAN KOTAN
(Ağrı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum. 302 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz. Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Tasarının geçici
2’nci maddesinde Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç’in önergesinin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım. Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir, karar yeter sayısı vardır. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
“Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın
Geçici 2 nci maddesine aşağıdaki fıkranın, ikinci
fıkra olarak eklenmesini arz ve teklif ederiz. Nurettin Canikli
(Giresun) ve arkadaşları “Bakanlar Kurulu
tarafından sigortaya tabi tutulan mevduat ve katılım fonları Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonu tarafından sigorta edilir ve kredi kuruluşları, nezdleri bulunan bu kapsamdaki mevduat ve katılım
fonlarını, sigortayı tabi kısım üzerinden sigorta ettirmek ve bunun üzerinden
prim ödemek zorundadırlar. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu
Kurulu, Bakanlar Kurulu tarafından belirlenecek kapsam ve tutardaki sigortaya
tabi mevduat ve katılım fonu için ödenecek sigorta priminin oranını,
tarifesini, tahsil zamanını, şeklini ve diğer hususları, 5411 sayılı Kanunun 63
üncü maddesinin üçüncü fıkrasında belirlenen usul ve esaslara tabi olmaksızın
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun görüşünü alarak belirler.” BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) –
Uygun görüşle takdire bırakıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, Hükûmet
olarak katılıyoruz ancak bir açıklama yapmam gerekiyor çünkü Meclisten de böyle
bir açıklama yapmam istendi. Burada, maddenin
gerekçesinde yalnız “açıklık getirilmesi amaçlanmıştır” deniliyor ancak burada
şunu belirtmem lazım: 1’inci maddede, daha önce TMSF’de
olan yetkiyi iki sene için Hükûmete alıyoruz. Burada
da Hükûmetin belirlediği esaslar dâhilinde, tabii TMSF’nin burada bir sigorta primi alması lazım, bankalardan
bunun karşılığında sigorta primi alması lazım. Bu sigorta primlerinin de ne
kadar olacağına dair, nasıl olacağına dair, usul ve esaslarını belirtmesine
dair TMSF’ye burada yetki veriliyor. Ancak TMSF’nin daha önce bunları yaparken Merkez Bankasından, BDDK’dan olumlu görüş alması lazımdı. Bu gibi şeylerde
bürokrasinin fazla uzamaması, bir an önce karar verilmesi hasebiyle, yalnız
“Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun görüşünü alarak belirler.”
deniliyor, burada daha çabuk hareket etme imkânı sağlanıyor. Gerekçesini de ben
bu şekilde açıklamış oluyorum ve kabul ettiğimizi beyan ediyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Gerekçesini
mi okutayım? NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Evet Sayın Başkan. BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Maddenin
uygulanmasına açıklık getirilmesi amaçlanmıştır. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Son önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
302 Sıra Sayılı Tasarının Geçici 2 nci maddesinde yer
alan “iki yıl” ibaresinin “iki buçuk yıl” olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz. M. Akif Hamzaçebi
(Trabzon) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) –
Katılmıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Gerekçeyi
mi okutayım, konuşacak mısınız? YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Ben konuşacağım efendim. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Ağyüz. (CHP sıralarından alkışlar) YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle 2008
sonbaharında Avrupa ülkelerinde ve başta Amerika Birleşik Devletleri’ni sarsan global finans krizi nedeniyle ülkemizde de alınan ihtiyati
tedbirlerden gösterilen 302 sayılı yasanın geçici 2’nci maddesinde verdiğimiz
önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi CHP Grubu adına saygıyla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlarım, bu krizin geleceği aylar önceden belliydi çünkü bu finans krizi
üretim odaklı olmayan, kuralsız olan finansal ekonominin arkasında daha çok kâr
ve daha çok kazanma hırsı vardı. Paradan para kazanacak bir yapı oluşturuldu.
Üretim, reel sektör, reel ekonomi tamamen terk edildi. Sermaye, üretmek yerine
parasal oyunlarla yüksek kâr etme olasılığını artırdı ve gerçek üretime
dayanmayan kârlar yükseldi ama bu sistem devam edemedi, etmedi. Niçin? Çünkü
insan odaklı bir ekonomik sistem değildi bu. İnsan unutuldu, insani olmayan,
çevre ve doğa duyarlılığı olmayan bu sistem yolsuzlukları ve yoksullukları
artırdı, ayrıca da likidite bolluğu yarattı. Bu süreçten Türkiye de çok
faydalandı. Likidite bolluğu, ülkemize yabancı para girişiyle övünen başta
Maliye Bakanı, kafasını bu küresel krize –bugüne kadar “Küresel kriz yok.”
demesine rağmen- çarpınca “Kriz mıriz yok.”
söyleminin artık yetersiz olduğunu görmeye başladı ve bu yasa teklifini
huzurumuza getirdi. Bu yasayı biz
olumlu görüyoruz. Bazı noktalarında eksikleri var. Örneğin, verdiğimiz bir
önerge kabul edilseydi 2003 yılından sonra Parlamentoya giren siyasilerin ve
bürokratların, kamu yöneticilerinin bu kapsam dışında kalması sağlansaydı çok
daha yararlı olur idi. Eksik gediğiyle, birtakım önergelerle de düzenlettirildi
bu yasa. Ama, bu yasanın en büyük talihsizliği, çok
tartışılır olması kamuoyunda ve çok dillendirilmesi. Bu yasayla gelmesi gereken
miktar –ummak istemiyorum, dilemek istemiyorum ama- beklenen miktarı bu nedenle
de bulamayacak değerli arkadaşlarım. Küreselleşmenin
yarattığı riskler ve sorunları dikkate almadan bugüne kadar sürdürülen AKP Hükûmetinin ekonomik siyasetini de yeniden gözden geçirmek
zorunluluğu vardır. Düşük kur yüksek faize dayalı, özelleştirmeden gelen
paralara dayalı ve dünyadaki likidite bolluğundan dolayı akan sıcak paraya
güvenerek gelen ekonomi maalesef bizde de krize yol açmıştır. Tabii, bu krizi,
Parlamentoda bulunan her siyasi parti grubunun kabul ettiğini söylemek mümkün
değildir. Örneğin, hâlen Sayın Başbakan bile krizi kabul etmediği gibi, bu
yasanın da ihtiyati bir çalışma olarak sunulduğu madde gerekçelerinden
anlaşılmaktadır değerli arkadaşlarım. Önce, kriz var mı
yok mu, bunu, AKP Hükûmetinin ve AKP’lilerin kabul
etmesi lazım. Kriz yok diyorsanız, fabrikalar niye kapanıyor, işçiler niye
işsiz kalıyor, sanayi üretimi niye düşüyor? Eğer kriz yok diyorsanız, bugün 1
milyon 59 bin kişi
kredi kartı borçlarını niye ödeyemiyor, niye icralık oluyor, niye
hacizle karşı karşıya kalıyor? Neden piyasada durgunluk giderek yaygınlaşıyor?
Plansız ve programsız gelişen alışveriş merkezlerinde neden in cin top oynuyor?
Ankara’da, dibimizde bazı alışveriş merkezleri eylem yapmaya kalkıyorlar
değerli arkadaşlarım. Neden çiftçi
gübresiz ekin ekmeye kalkıyor? Neden ekin ekmekten çekiniyor değerli
arkadaşlarım? Emekli, asgari ücretli, neden kömür alamıyor, bu kışı doğal gaza
yapılan zamla birlikte soğukta geçirmek zorunda bırakılıyor? Bunlar, sizin
krize var demeniz için olumlu, gösterişli gerekçeler değil midir değerli arkadaşlarım?
Cumhuriyet Halk
Partisi yıllarca “Teşvik uygulamanız yanlış.” dedi, siz “Doğru.” dediniz.
“Bölgesel ve sektörel bazda
teşvik olmadan sanayiyi kurtaramazsınız.” dedik ama “Yok.” dediniz ve bugüne
geldik. “Özelleştirmeden elde edilen
kaynakların yeniden ekonomik yapılandırmaya uygun hâle kullanması gerekir.”
dedik, “Yok.” dediniz. Sıcak parayla övündünüz ve bugün kafanızı duvara
çarpınca da bu yasal düzenlemeyle geliyorsunuz. Doğrudur bu yasal düzenleme,
ama bu yasal düzenlemeyi yapmadan önce bu işin bir parça içinde bulunan… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Ağyüz, bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) – Teşekkür ederim. …bu işin bir
parça içinde bulunan Sayın Maliye Bakanı, geçmişte yaşanan İslami holdinglerin
yarattığı zedeler ortadayken bu İslami holdinglere sorsaydı: “Kardeşim, orada
para kaldı mı?” En son Deniz Fenerini yaratanları çağırıp sorsaydı: “Orada
getireceğimiz para kaldı mı?” Değerli
arkadaşlarım, 2000 yılından beri oradaki vatandaşlarımız sömürülüyor, istismar
ediliyor, paraları toplanıyor ve sahip çıkılmıyor. 2006’da açılan araştırma
önergesi var, araştırma raporu var. Ne yapıldı bugüne kadar? Kimi rakamlara
göre 35 milyar euro en son Deniz Fenerinin çarptığı,
bavulla getirdiği paralar. Bunlar ortadayken İslami holdinglere para veren o
vatandaşlar da siyasi kimlikler kullanarak yapılmış ise neye güvenerek o parayı
toplayacaksınız? Adamlar yakıldı,
sahip çıkmadınız; adamlar ırkçı baskılara uğradı, sahip çıkmadınız. Oradaki
namuslu insanlarda para kalmadı. Kimde kaldı? Vergi cenneti denen ülkelere para
kaçıran insanlarda kaldı. İşte siz o kara parayı aklamaya çalışacaksınız
sonunda. Görünen budur. Vergi kaçakçılarını affedeceksiniz ve o parayı
Türkiye’ye getireceksiniz. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ağyüz. YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) – Ben bu gidişin hayra alamet olduğunu sanmıyorum. Hükûmet sınıfta kalmıştır, sanıyorum ki 2009 Mart yerel
seçiminde de tasdiknamenizi alacaksınız. Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) ORHAN KARASAYAR
(Hatay) – Siz hep alıyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Belge var burada, belge var yavrum, belge! BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – 35 milyar doları hortumladınız be! BAŞKAN – Geçici
madde 2’yi kabul edilen önerge çerçevesinde oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri,
yeni geçici madde ilavesine dair iki adet önerge vardır. Önergeleri sırasıyla
okutup işleme alacağım. İlk önergeyi
okutuyorum: T.B.M. Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
302 sıra sayılı yasa tasarısına aşağıdaki geçici maddenin ilavesini arz ederim. Kamer
Genç Tunceli Geçici Madde 3 -
Bu Kanun uyarınca getirilen varlıklar, Türkiye’de kayıtlara geçtiği tarihten
itibaren üç yıl içinde yurt dışına çıkarılamaz. Aksi halde ilgili Yasaya göre
vergilendirilirler. BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) –
Katılmıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Sayın
Genç, buyurun. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Öteki önergeyi okusunlar efendim. BAŞKAN – Efendim? KAMER GENÇ
(Tunceli) – İkinci önergeyi okutmadınız. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – “İkinci önerge de okunsun.” diyor efendim. OKTAY VURAL
(İzmir) – Hepsi ayrı ayrı madde ihdası olduğu için
okunmaz. İşlem doğrudur efendim. BAŞKAN – Sayın Genç,
iki önergenin ikisi de geçici madde ihdasına ilişkin olduğu için birincisini
okuttum. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Tamam efendim, anladım. BAŞKAN – Siz
burada yıllarca… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Tamam Sayın Başkan. BAŞKAN – Bakın,
bir de üstüne üstlük, Sayın Genç, eski dostluğumuza binaen ben ta buraya
geldiğiniz zaman mikrofonunuzu açıyorum. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, bir şey demedim ben. “İki önerge var.” dediniz de… BAŞKAN – İki
önerge var, onu da okutup işleme alacağım. KAMER GENÇ (Tunceli) – Tabii ki geçici madde olunca ayrı ayrı okutmak lazım, doğru. BAŞKAN – Yani
öğrenmişiz demek ki. Buyurun. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Şimdi, değerli milletvekilleri, elbette ki insanlar yanlış
anlayabilir, bunda yadırganacak bir şey yok. Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; tabii Türk maliyesinin iflas bayrağını çektiren bir
kanun getirilmiştir. Bunu göreceksiniz uygulamada. MEHMET ÇERÇİ
(Manisa) – Amma attın be! KAMER GENÇ
(Devamla) – Bunu uygulamasında göreceğiz. MEHMET ÇERÇİ
(Manisa) – Çok attın çok! KAMER GENÇ
(Devamla) – Bakın Türkiye’deki bankaların büyük bir kesimi -kimisi yüzde 50
diyor, kimisi 60 diyor- yabancıların eline geçti. Şimdi, Maliye
Bakanlığı bir genelge yayımladı, diyor ki: “500 milyon lirayı aşan kiraları
bankalara yatıracaksınız.” Peki, adam 500 milyon kirayı yatırdığı zaman bu
banka bu kira sahibinden ne kadar komisyon alacak hesapladılar mı? Almayın o
zaman; genelge yayımlansın. Bu insanlar beyan edecek, bunun vergisini verecek.
Bu paralar kime gidecek? Bu paralar yabancılara gidecek. Bakın, yine
bunlar “Biz vergi reformu yapıyoruz.” dediler, tuttular durup dururken kurumlar
vergisini -defalarca söyledim- yüzde 30’dan yüzde 20’ye indirdiler, banka ve
sigorta muameleleri vergisi de dâhil. Bu, Türk vergi sistemine karşı işlenen
bir cinayettir. Yahu şimdi sen yabancı bankanın kazandığı parayı, kurumlar
vergisi nispetini niye yüzde 30’dan yüzde 20’ye indiriyorsun? İşte bunlardan
birisi de özelleştirdiğiniz kurumlar, işte Telekom’da bir senede 500 trilyon
lira kâr ediliyor. Yani, şimdi, değerli milletvekilleri -bunu dahi- bu
memleketin menfaatleri bu kadar heba edilen uygulamaları getiren bir siyasi
iktidarın bu memleketin
lehine çalıştığı iddia edilebilir mi? Edilemez. Yani, akıl var
mantık var. Allah insana akıl vermiş izan vermiş. Yahu sen şimdi, Türk
vatandaşlarının parasını kesiyorsun yabancı bankalara veriyorsun, adam oturduğu
yerde para alacak, vergi nispetini düşürüyorsun. HASAN FEHMİ KİNAY
(Kütahya) – Vergi gelirleri niye arttı o zaman? KAMER GENÇ
(Devamla) – Efendim, vergi gelirleri artmıyor. Türkiye’de ciddi… HASAN FEHMİ KİNAY
(Kütahya) – Artıyor, niye artmıyor? KAMER GENÇ
(Devamla) – Neyse, artıyor artmıyor onu göreceğiz. Şimdi bakın, ben… FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) – Görüyoruz zaten! KAMER GENÇ
(Devamla) – Yani bu okuma yazması olan insanlar… Bu kanunla getirilen şey
budur. Yurt dışındaki gerçek, tüzel kişiler ve Türkiye’deki gelir ve kurumlar
vergisi mükellefleri bir varlık beyan edecek. 1/10/2008
tarihi itibarıyla -efendim, ben kayıtlarımda, unuttum- bir varlık beyan edecek.
Ama ne kadar varlık beyan edecek? Yok kanunda. Hangi sistemle? Yok. Adam bin
lira beyan etse yani kanun yazılışına göre uygulama esaslarının, 3’üncü
maddesine göre, sen buna hiçbir surette vergi incelemesini yapamazsın. Bin lira
beyan etti, varlık beyan etmiş, kanun bu, anlaşılan bu. Bunun dışında bir şey
yapamazsınız. Bu hâliyle, efendim, devri iktidarınızda devletin büyük
kaynaklarını cebine indirenlerin yaptıkları vergi kaçakçılıkları bu şekilde
affediliyor. Gözünüz aydın. İçinizde bu yolla büyük paralar kazananları da
affettiniz. Sizi tebrik ederim, bu milletin de karşısına geçersiniz, vallahi
biz işte bütün vergi kaçakçılarını, hileli vergi suçu işleyenleri affettik,
naylon faturaları affettik. Ee siz de bize oy verin
diyeceksiniz. Yahut bir daha gelirse bakın bu kanunu kaldırırlar sonra, vergi alırlar diye bir şey edecek. Peki adam getirdi,
yurt dışından parayı getirdi, ertesi gün dışarı çıkarırsa ne olacak? Var mı
bunu engelleyen bir kanun? Benim önergemde diyorum ki, yahu tamam yurt dışında… HASAN FEHMİ KİNAY
(Kütahya) – Çıkartacağı parayı niye getirsin? KAMER GENÇ
(Devamla) – Efendim, böyle… Ya adam, yüzde, bir kaynak elde ediyor. Yani sizin
çok ilişkili olduğunuz şirketler var. Adam yurt dışından getirdi, 1 milyon
dolar getirdi, birinci gün kaydetti yüzde 2. Faiz ne eder? Yüzde 2, işte
herhâlde 20 bin lira. 20 bin dolar ödeyecek. Çıkardı ertesi gün ama onun öz
kaynakları o kadar arttı. Adamın bir daha defter, vesikalarını da
incelemiyorsunuz. Ben de diyorum
ki: Bunun bir mantığı var; madem adam yurt dışından para getiriyor, bir süre
Türkiye’de bekletsin yani buna bir zorunluluk koyalım. Yoksa birinci gün
getirdi, bir ay içinde çıkardı. Bunda bir mantıksızlık var mı? Bence bu, kanuna
hiç olmazsa bir kişilik kazandırır. Adam birinci gün parayı getirdi, iki gün
sonra, üç gün sonra parayı tekrar dışarıya çıkardı. Siz benim yerimde
olsanız var ya… Benim bu önergem çok doğru bir önerge. Sizin de vicdanınız
kabul ediyor, fakat siz, işte o siyasi partinin sizin üzerinizdeki baskısı var
ya, o baskı gereği vicdanınızın kabul ettiği gerçekleri kabul etmiyorsunuz. Yani burada çok açık seçik. Soruyorum işte Hükümete: Peki,
adam parayı getirdi, ertesi gün çıkardı, yani o kadar öz kaynaklarına da
katkıda bulundu. Bu kanunun amacı o mudur? Bu kanunun amacı, yurt dışından
gelen paraların Türk ekonomisine bir katkıda bulunması ve Türkiye’de kalması
demektir. Bunu sağlayacak da nedir? (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. KAMER GENÇ
(Devamla) – Bunun da yolu, mükellefin, parayı getirecek kişinin merhametine
değil, kanun koyucu belli kıstaslar getirirken birtakım, insanların uyacakları
kıstaslar koyar. Dolayısıyla, burada bu kanunun en önemli eksikliklerinden
birisi de bu. Ama ben burada
düşüncemi söylüyorum, vicdanen de çok rahatım, kamuoyunun karşısına da gittiğim
zaman, o kadar, insanlar bana büyük bir saygı duyuyor ki. Diyorlar ki: “Hiç
olmazsa orada bizim içimizden geçen gerçekleri söylüyorsunuz.” Ama zaman olsa,
tabii zaman zaman sizin bu devri iktidarınızda
hazineden, devletten, özelleştirmeden cebinize indirdiğiniz o büyük rantları burada izah ederim ama zaman yetmiyor. Onları zaman
zaman şey ediyorum. FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) – Kim cebine ne indirmiş ya? KAMER GENÇ
(Devamla) – Onlara, o vergi kaçakçılıklarınıza af getirdiniz. Helal olsun size!
Ama bu niçin? Bu yolla affedilen o paralar kimseye helal olmaz. FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) – Herhâlde olmaz. KAMER GENÇ
(Devamla) – Çoluk çocuğuna da olmaz. Saygılar
sunuyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Genç. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, karar yeter sayısı istiyorum. BAŞKAN – Karar
yeter sayısı arayacağım. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı
vardır, önerge reddedilmiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
302 sıra sayılı Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun
Tasarısına aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Geçici Madde 3-
Bu kanun kapsamında toplanacak vergilerin yarısı, KOBİ’lerin kredi borçlarının
garantisi ile günlük nakit ihtiyacını karşılamak üzere bir fonda toplanır. Bu
fonun kullanımı ile ilgili esaslar Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılacak bir
tüzükle belirlenir. Bu fon bir yıl için kullanılır. Bakanlar Kurulu bu süreyi 1
yıl arttırabilir. BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) –
Katılmıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Sayın
Vural… OKTAY VURAL (İzmir)
– Mithat Melen efendim. BAŞKAN – İstanbul
Milletvekili Sayın Mithat Melen, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) MİTHAT MELEN
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum. Efendim, bu
geçici 3’üncü maddeyle ortaya sunmak istediğimiz şey aslında hem Hükûmete hem de Türkiye’ye yardım edecek bir şey. Fakat bu
pası iyi algılayamadı Sayın Hükûmet ve yetkilileri.
Niye? Çünkü bu kanunu çıkarılmaya çalışıldığı günden itibaren herkes
eleştiriyor burada. Bu, Türkiye'nin gerçekten bugün ihtiyacı olan, bir kere fon
meselesini çözmek için çok geçici ve belki de palyatif
bir çözüm ama önemli bir çözüm. Niye? Çünkü Türkiye'nin en önemli
meselelerinden biri KOBİ’ler, küçük ve orta işletmeler. Küçük ve orta
işletmeler hem istihdamın hem üretimin yüzde 90’ını yapıyorlar, ihracatın da
tamamını ve bugün kızgın bir ateşte yanıyorlar, fon ihtiyacı içerisindeler,
günlük fon ihtiyacı. İşte bu vergilerden toplanılacak, yani bu kanun
kapsamındaki vergilerden toplanılacak paralarla bir fon oluşturup, bunda da
Bakanlar Kurulunu yetkili kılıp bu fonları karşılamakta kullanmak çok mümkün.
Türkiye'de bir KOSGEB İdaresi var, KOSGEB İdaresinin uyguladığı bir sistem var,
kaldıraç kullanıyor. Yani böyle bir fonu bankalara devredebilir, bankalar da
bunu kaldıraç şeklinde kullanıp o KOBİ’lerin günlük faizlerini ödeyebilir onda
ve bundan yararlı olabilir. Şimdi, biraz önce
değiştirilen maddelerle sanki bankalar arası mevduatı da garanti etmiş gibi bir
hava içindeyiz. Yani o zaman esas Türkiye'nin sorunu olan reel sektörün ve
başta KOBİ’lerin hiçbir ihtiyacı karşılanmayacak ve işte, hep o eleştirilen -ki
şimdiye kadar pek katılmak istemiyordum ama haklı gibi görünüyor- sadece ve
sadece belirli vergi affı getirmekten başka bir şey hâlinde değil bu kanun o
zaman. Hâlbuki ekonominin sorunlarını temelden çözmek içinse -ki tek öyle bir
kanun geldi, başka bir kanun gelmedi, sanki hiçbir şey olmamış gibi
davranıyoruz- bu, orada ufak bir ihtimaldi. Ha, eğer gerçekten Hükûmet deseydi ki ve yetkililer deseydi ki “Şu maddenin şu
kısmını değiştirelim, şurası yanlış yazılmış.” veya “Bu süre bir yıl değil, iki
yıla çıkaralım.” o zaman hüsnüniyetlerine, samimiyetlerine inanacaktık, ama hiç
bununla ilgilenmemek, sanki böyle bir iş yokmuş gibi davranmak… Yani Türkiye'de
ateş düşmemiş, başta piyasalar olmak üzere küçük ve orta işletmeler sanki
yanmıyormuş gibi, onların hiçbir meselesi yokmuş gibi bankalar arası mevduatı
bile garanti kapsamına alıp, TMSF ile BDDK arasında paslaşıp duruyoruz. Belki
bu bizim getirdiğimiz madde bile çözmez benim anlatmaya çalıştığım sorunları,
ama en azından oturup bunu tartışmaya bile kalksaydınız hüsnüniyetinizin olduğu
görülüyordu, ama bu konuda yok. Yani gerçekten bu kanun aceleye getirilmiş ve
bir şey yapmak durumunda olmak için yapılmış bir kanun. Yani yurt dışından
paralar gelecek Türkiye'ye ve Türkiye bir sabah kurtulacak. Bu,
hayal görmekle ilgili bir şey. Bundan vergi alsanız ne olur, vergi
almasanız ne olur. Zaten kayıt dışında bir gerçek yaşam var ki bu yüzde 50’si
Türkiye'nin. Mesele, bunları kayıt içerisine sokmakla ilgili olan ciddi
önlemleri almak. Bu kanun da ciddi bir önlem değil, geçici bir şey, hele
ekonominin ana meselelerini çözecek bir kanun değil. Şimdi, bunu
reddedin, güzel, ama düşünün. Çünkü çok yakında o yanan piyasalardan hepimiz
yanacağız, bilginiz olsun ve başımıza iş açılacak. Yani sadece sizin değil,
hepimizin… Çünkü özellikle piyasanın sorununa çözüm bulmayan bir Türkiye Büyük
Millet Meclisi olmaz, dikkat etmekte yarar var. Mesela, şurada
ufak bir şey var “günlük nakit ihtiyacı” diye bir söz. Çok dikkat edin,
Türkiye’de her kurum -devletin kurumları dâhil, hazine dâhil- günlük nakit
problemi içerisinde ve nakit çok pahalıya mal oluyor, günlük nakit ve
bugünlerde de özellikle kamu harcamalarının artması ve kamu gelirlerinin
azalması eğiliminde olduğumuz için hazine nakit dengesinde de sıkıntı olacak,
oluyor da. Onun için, günlük nakit ihtiyacını çözmek için böyle bir önlemi
tartışmaya bile açmamak bence üzücü. Efendim, bu
görüşlerle ve duygularla yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ederim.
(MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Melen. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir. 5’inci maddeyi
okutuyorum: Yürürlük MADDE 5 - (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – Madde
üzerinde gruplar adına ilk söz talebi Cumhuriyet Halk Partisi Halk Grubu adına
Mersin Milletvekili Sayın Vahap Seçer… Buyurun Sayın
Seçer. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 302 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesi hakkında Grubum Cumhuriyet Halk Partisi adına
söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, bu yaptığımız düzenleme,
Türkiye'nin son küresel krizden sonra ortaya çıkan taze para ihtiyacından
kaynaklanan bir düzenleme. Tabii, daha önce böyle bir sorun yoktu, dünyada bir
para bolluğu söz konusuydu. İstesek de istemesek de, talep etsek de etmesek de
Türkiye bu paraları bulabiliyordu, çünkü yüksek kârlar vaat edebiliyorduk.
Yalnız, son gelişen hadiselerden sonra bu imkânları kaybettik. Geçtiğimiz 2007
yılının sonunda Amerika Birleşik Devletleri’nde konut kredilerinden kaynaklanan
sıkıntılar baş gösterdiğinde Sayın Maliye Bakanının bir açıklaması vardı:
“Amerika Birleşik Devletleri güçlü bir devlettir, bu sorunları aşar; herkes
rahatına baksın, sıkıntı yoktur.” diye bir beyanatı vardı. Ama tabii bu dalga
çok kuvvetli geldi. Bunun önünde çok güçlü gördüğümüz Amerika Birleşik
Devletleri ve onun ekonomisi de duramadı. Aslında, bu
ülkede hep kriz vardı. Muhalefet olarak bunu söylüyorduk. Türkiye’de ciddi
anlamda bir üretim noksanlığı yaşanıyordu. Ekonomi tamamen sanal anlamda dönen
piyasalarla eşdeğer tutuluyordu. Sanayide üretim düşüşü vardı, fabrikalar
kapanıyordu. Tarımda üretim düşmesi vardı. Tarımda nüfus hızla boşalıyordu.
Yoksulluk artıyordu. Bunlar hep konuşuluyordu. Fakat bu uyarılar hep Hükûmet tarafından dikkate alınmıyordu ve hatta tiye alınıyordu. Ama bir gün, maalesef, biz de arzu etmezdik,
bu kriz yurt içinde beklenirken şimdi yurt dışından, yurt dışı kaynaklı bir
krizle karşı karşıyayız ve istesek de istemesek de bu bize sirayet edecek ve
bundan ülke olarak biz de etkileneceğiz. Hükûmetin daha önceki
yaptığı açıklamalarda, iktidara geldiklerinden bu yana gerekli tedbirleri
aldıkları, reformlar yaptıkları, ekonomide ciddi, yeni açılımlar yaptıkları,
dolayısıyla, Türkiye ekonomisinin gayet rayında gittiği, bir sıkıntının
olmadığı söyleniyordu ama tabii ki bakıyorsunuz… Ne oldu? Yani Türkiye’de altı
yılda yoksulluk mu ortadan kalktı? Ülkede yaşayan yurttaşlarımızın refah düzeyi
mi yükseldi? Bir gün, bakıyorsunuz, bütçeden milyar dolarları, milyar YTL’leri
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu’na aktarıyoruz. Bu ülkede yoksulluk yoksa, refah düzeyi yüksekse bunların bir gereği var mı?
Bakınız, sokağa çıkınız, gecenin birinde, gecenin ikisinde insanlar ucuz ekmek
kuyruğuna giriyor. Bu ülkede yoksulluk yok ise bu insanlar niçin ucuz ekmek
kuyruğuna giriyor? İnsanlar, bir torba kömür, bir paket gıda yardımı alayım
diye birbirlerini çiğniyorlar. Bu ülkede yoksulluk yoksa niçin bunlar oluyor? Değerli
arkadaşlarım, sizlere de seçmenlerinizden yoğun telefonlar geliyordur.
Yurttaşlarımız iş için bizi arıyor, çocuğunu okutamıyor, eğitim verdiremiyor, burs
için arıyor, çalmadığı kapı kalmıyor. Bu ülkede eğer yoksulluk yoksa bu
insanlar niçin bizi arıyor? Biz bu yurttaşlarımızı niçin dilenci durumuna
düşürdük? Değerli
arkadaşlarım, ülkede resmî kayıtlara göre 2,5 milyon işsizimiz var. Bir o kadar
da istihdam rakamları içerisinde görünüp karın tokluğuna çalışan insanlarımız
var. Eğer bu ülkede biz sıkıntıları aştıysak, ekonomimiz iyiye gidiyorsa bu
işsizliği niçin önleyemedik? Değerli
arkadaşlarım, artık vatandaşlarımız çalışmaları karşılığında aldığı ücretlerin
düşük olduğundan şikâyet etmez oldu. Onların şu anda asıl korkuları işlerini
kaybetme korkusu, bunun endişesini yaşıyorlar. Türkiye bir
tüketim toplumu oldu. Daha önceki konuşmalarımda da söyledim. Türkiye'de
insanlar alışveriş yapmaya zorlanıyor, alışveriş yapmanın cazibesi artırılıyor.
Yurt dışında gidecek yer arayan paralar bizim gibi ülkelere geldi, büyük
alışveriş marketleri, hipermarketler kuruldu. Tabii insanımız, Türkiye toplumu
bilinçsiz bir şekilde tüketime yönlendi. Bugün bu insanların 100 milyar YTL
borçları var. Tabii ki aylardır esnaflarımız bekliyor, hipermarketler yasası
çıksın... Esnaflarımız kepenk kapatacak duruma geldi, siftahsız dükkânlarını
kapatıyorlar ama tabii ki hipermarket lobileri daha baskın çıktılar, bu yasanın
bir türlü Genel Kurula inmesini bizler sağlayamadık. Değerli
arkadaşlarım, ithalat coştu. İhracat anlamında açıklanan rakamları da ben
gerçekçi bulmuyorum. Bugün açıklanan rakamlar belki reel anlamda doğru olabilir
ama içeriğini incelediğinizde, yaptığımız ihracatın yüzde 25’i üretim kaynaklı.
Bu ülke artık üretim yapmaz duruma gelmiş durumda. 180 milyar dolar ithalattan
bahsediyoruz. Türkiye bir ithalat cenneti oldu değerli arkadaşlarım. Sanayici can
çekişiyor. Her gün basında takip ediyoruz, Türkiye'nin muhtelif yerlerinde,
Türkiye'nin her köşesinde fabrikalar kapatılıyor, işçiler işten çıkartılıyor
veya fabrikalar kapasitelerini düşürüyorlar. Sanayi küçülüyor -rakamlar
açıklandı- sanayide kapasite kullanım oranları düşüyor. Tarım, Avrupa
Birliğine uyum sürecinde yok edildi. Türkiye’de tarımın sosyal anlamdaki etkisi
yok sayılarak “Avrupa Birliğinin istediği normlarda bir tarım sektörü yaratma”
adına Türkiye’de son altı yılda 1,5 milyon insan tarım sektöründen koptu. Bu
insanlara yeni ikame sektörler de yaratamadık. Bu insanları açlığa, sefilliğe
umutsuzluğa mahkûm ettik. Bu insanlar sokaklarda, başıboş, çaresiz kaldılar. Değerli
arkadaşlarım, tabii ki üzerinde çalıştığımız bu yasa tasarısı bugün ülkenin
taze para ihtiyacını karşılama anlamında bir çıkış noktası olabilir. Tabii ki
sorunların çözümünde yeterli kalmayacaktır. Türkiye'nin bugün bu krizi en hafif
yarayla atlatabilmesi için somut birtakım tedbirlere ihtiyacı var. Bu ülkede
sanayici borçlu, geriden gelen bu borçlarını çeviremiyor. Bu insanlar yatırım yaptılar.
Bu insanlara finans kurumları iyi imkânlar sundu. Bu devran böyle dönecek diye
sanayici belki de biraz hesapsız borçlandı ama bugün o aldıkları borçları
çevirecek kapasiteden, üretimden yoksun kaldılar. Dolayısıyla, bu insanlara ek
mali kaynaklar yaratmak zorundayız, yeni kredi imkânları sunmak zorundayız. Tarımda, dediğim
gibi, ciddi anlamda sıkıntı yaşanıyor. Tarımsal üretim geçtiğimiz yıl
kuraklığın da etkisiyle düşmüştü ama uygulanan politikaların büyük etkisi
vardı. Şu anda yaşanan küresel kriz, elbette ki tarım sektörünü de
etkileyecektir. Dolayısıyla, Türkiye'nin bu gerçeğini göz önüne alıp, tarım
konusundaki tedbirlerimizi şimdiden almamız gerekiyor. Üreticinin Ziraat
Bankasına borçları var, tarım kredi kooperatiflerine borçları var. Bu borçların
yeniden yapılandırılması gerekiyor. Ayrıca, üretim sezonunda bu insanlara yeni
kredi imkânları, mali kaynaklar yaratmak zorunluluğumuz söz konusu değerli
arkadaşlarım. Değerli
arkadaşlarım, bu yasa tasarısının beklenen faydayı sağlayacağını düşünemiyorum.
Aslında, Sayın Bakan da bu konuda çok kendinden emin değil. Bu, ucu açık bir
yasa. Türkiye’ye gelecek para 3 milyar dolar, 5 milyar dolar, 10 milyar dolar,
kaç milyar dolar olacak, bu konuda kesin bir hesap yapmamız mümkün değil. Bu,
bana göre, göle maya çalmaktan başka bir şey değil. Tabii ki bu yasa yürürlüğe
girdikten sonra faydalanacak kesimler, yurt dışında legal anlamda para
bulunduran kesimler değil. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. VAHAP SEÇER
(Devamla) – Birtakım yolsuzluklardan, kaçakçılıktan veya illegal işlerden yurt
dışında parası bulunan insanların bu paralarının bu dönemde ülkemize gelmesine
katkı sağlayacak bir yasa tasarısı. Tabii ki bu anlayış Türkiye'nin dünyadaki
imajını ne derece etkiler, bunun sonuçlarını hep beraber göreceğiz. Dilerim bu yasa
tasarısı sıkıntı içerisinde olan ekonomimize fayda getirir diyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Seçer. Soru-cevap
işlemine geçiyorum. Sayın Kaptan… OSMAN KAPTAN
(Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakan,
insanlarımızın alım gücü kalmadığı için veyahut azaldığı için tüketimleri de ya
duruyor ya da azalıyor. Tüketim durunca üretim duruyor, fabrikalar kapanıyor,
dolayısıyla işsizlik artıyor, işçiler işinden çıkarılıyor. Ülkemizde üretimi
artırmak için tüketimi artırmak gerektiğini biliyoruz. Bunun için de
tüketicinin alım gücünü yükseltmek gerekiyor. Bu konuda anlaşıyor muyuz Sayın
Bakanım? Şimdi, bu konuda
anlaşıyorsak şu soruları sormak istiyorum: Tüketimi, tüketicileri desteklememiz
gerekiyor. Bu nedenle, 1) Emeklilerin,
işçilerin, memurların, dul ve yetimlerin maaşlarına ciddi zam yapmayı düşünüyor
musunuz? 2) Çiftçilere de
maddi destek sağlamayı, girdilerinin vergilerini indirmeyi düşünüyor musunuz? 3) İşsizlere
İşsizlik Fonu’ndan daha yüksek, daha yaygın olarak, daha kolay koşullarda
işsizlik ödeneği vermeyi sağlayacak mısınız? BAŞKAN – Sayın Ağyüz… YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım, bu
ekonomik krizin birtakım sosyal önlemlerle de halka indirgenmesini önlemenin
yolları var diye düşünüyorum. Geçen konuşmamda… Amerika sadece banka
kurtarmadı, dar gelirliler için sosyal politikaları da yaşama koydu, vergi indirimi
falan gibi. Bunlar programlarında var. Siz, emeklilerin 2000 yılından beri,
2002 yılından beri devam eden enflasyon farkını bu dönemde ödemeyi bir rahatlık
olarak düşünüyor musunuz? Çiftçilerin
elektrik borcunu yeniden yapılandırmayı, çiftçiye ucuz mazot vermeyi, hâlen
bugüne kadar ödenmeyen kuraklık desteğini bir rahatlık olsun diye ödettirmeyi
düşünüyor musunuz? Esnafımızın Halkbank’tan, esnaf kefalet kooperatifleri aracılığıyla
veya direkt aldığı borçlarının yeniden yapılandırılmasını düşünüyor musunuz? Ayrıca da
“faizsiz kâr, kazanç” iddiasıyla yıllardır Avrupa’da, Almanya’da para toplayan
holdingler var iken siz ne kadar para umuyorsunuz, ne kadar birikinti var
orada? Yine vergi cenneti listesini bugüne kadar, 2006 yılından beri neden
açıklamadınız? Bunları bilmek istiyorum. Ayrıca da, şoför
ve taşımacı… BAŞKAN – Sayın
Özdemir… HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Sayın Başkanım, Sayın Bakana soruyorum: Görüşmekte olduğumuz
tasarı yasalaşırsa “1/1/2008 tarihinden önceki
dönemlere ilişkin hiçbir surette vergi incelemesi ve vergi tarhiyatı yapılmaz.”
denilmektedir. 2008 yılı öncesi dönemlere ait tahsil edilmeyen vergi tutarı ne
kadardır? Kaç firma bu yasadaki aftan yararlanacaktır? 2008 öncesi dönemlere
ait vergileri neden tahsil edemediniz? Tahsil etmeyerek görevini kötüye
kullanan veya görevini ihmal eden sorumlular hakkında ne gibi işlem yaptınız? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Çalış… HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım,
bir an için iki mükellef düşünün. Mükelleflerden birisi yasalara harfiyen
uyuyor. Onun komşusu olan mükellef de her türlü kayıt dışılığı yapıyor,
kazancını yurt dışına kaçırıyor, vergi yönünden incelemeye düşüyor, mahkemelere
düşüyor. Bu son uygulamanızla, bu uygulamanızla, bu yasal düzenlemeyle iki mükellef
birbirine eşitlenmenin ötesinde kayıt dışılık ödüllendiriliyor diye düşünmeye
başlıyor öbür mükellef. Yasalara uyan mükellefi yeniden yasalara uygun hareket
etmeye itecek ne gibi rehabilitasyon çalışmalarınız
olacaktır? Çünkü bu mükellef düşünüyor ki: “Yasalara uymayan ödüllendiriliyor,
ben cezalandırılıyorum.” Bunu nasıl teşvik etmeyi düşünüyorsunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Uzunırmak… ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Teşekkür ediyorum. Sayın Bakan,
tasarının gerekçesinde, yurt dışına çıkan varlıklardan Hükûmet,
kabullenerek söz ediyor ve bunların geri döndürülmesi söz konusu. Dolayısıyla,
yurt dışına çıkan hukuki veya gayrihukuki bir varlığın olması söz konusu. Acaba
bunu kimler çıkartmış ve bu konuda işlem yapılan kimse var mı bugüne kadar Hükûmetiniz tarafından? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın
Şandır… MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Teşekkür ederim. Sayın Bakan, uzun
zamandan bu yana reddetmediğiniz, cevap vermediğiniz bir konu ısrarla kürsüde
dile getiriliyor: Türkiye’de ekonomik kriz. Sizce gerçekten Türkiye’de ekonomik
kriz var mı, yok mu? Bu konuda bir açıklama yapmanızı istiyorum. BAŞKAN – Sayın
Bakan… MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Sayın Kaptan
“Tüketici harcamaları olmadan bir talep meydana getirilemez, talep meydana
getirmeden de üretim artırılamaz” şeklindeki fikirden hareket ederek
“Memurlara, çiftçilere, işsizlere daha fazla para verecek misiniz?” OSMAN KAPTAN
(Antalya) – Emeklilere de… MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Mesele o. “Daha fazla para verin ki onlar daha
fazla harcama yapsınlar. Tüketiciler harcama yapınca da bir talep doğacak,
ondan dolayı da üretim artacak.” şeklinde. Yalnız, bunu, tabii… Bizim bütün
milletin harcama seviyesinin artması güzel bir şey. Zaten, kişi başına düşen
millî gelir arttığı zaman, o yerdeki, o toplumdaki harcamalar da otomatik
olarak artıyor. Şimdi, Sayın
Kaptan’ın söylediği sınıflara baktığınız zaman… “Devlet bunlara ne verecek?”
diyor. Yani, devlet… “Bütçeden ne vereceksin bunlara? Bütçeden fazla ver ki bu
ekonomi canlansın.” diyor. Fakat, Sayın Kaptan, çok
iyi biliyorsunuz ki Türkiye’nin bugünlere gelmesinin sebeplerinden bir tanesi o
bütçe disiplinidir. Bütçede böyle sınırsız harcamalara gittiğiniz zaman ne
yapacaksınız? Elinizdeki imkânlar, kaynaklar yetersiz. O zaman borç
alacaksınız. Ben daha fazla vereyim, daha fazla harcayayım, tamam. Borç
alacaksanız o zaman, iş tersine dönüyor, sizin dediğiniz gibi olmuyor. O zaman
ne oluyor? Borç aldığın zaman, ülkenin… OSMAN KAPTAN
(Antalya) – Sayın Bakan… MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Müsaade buyurun, ben sizi iyi dinledim. …riskini
artırıyorsunuz. Ülke riski arttığı zaman faizleri artırıyorsunuz, faizler
arttığı zaman hem kamudaki faiz baskısını, bütçedeki açıkları daha fazla
artırıyorsunuz hem de ekonomideki faiz baskısını daha fazla artırıyorsunuz.
Dolayısıyla, iyi yapayım derken kötüye gidiyorsunuz. Neden? Elinizdeki
kaynakların dışında bir harcamaya yöneldiğiniz için. Biz şimdi burada
bütçenin… OSMAN KAPTAN
(Antalya) – Sayın Bakan, batan bankaları kurtardık ya, bu batan insanları,
fakiri fukarayı da kurtaralım. Benim sorum o. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Batan bankaları işte batmasın diye uğraşıyoruz.
Batırdınız vakti zamanında, şimdi bize soruyorsunuz! OSMAN KAPTAN
(Antalya) - Geçmişte 50 milyar dolar gitti. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Evet, esas olan, onun batmamasını sağlayıcı
politikalar gütmektir. Niye öyle arka arkaya bankalar battı, milyarlarca dolar
Türk milletinin üzerine yükler bindi? Bunun yüzünden işte. Şimdi, burada ben
defalarca bütçe sunumlarında da hep söyledim, diğer konuşmalarımda da söyledim:
Bizim memurlara verdiğimiz zamlar enflasyonun çok çok
üzerinde, az değil, çok üzerinde verdik, ama elimizdeki imkânlar dâhilinde
verdik. Elimizdeki imkânlar ne kadarsa o kadar verdik. Ha, elimizdeki imkânlar
daha çok, daha çok veririz arkadaş imkân olursa. Yani hiç enflasyona da
bakmayız ama elimizdeki imkânları da aştığın zaman o zaman millete kötülük
yapmış oluyorsun, memurun kendisine bizatihi kötülük yapmış oluyorsun. OSMAN KAPTAN
(Antalya) – Yahu Allah’tan korkun Sayın Bakanım! MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - O zaman enflasyonu artırıyorsun. İşte gördü
millet, yüzde 100 enflasyonlar gördük bu memlekette. OSMAN KAPTAN
(Antalya) – Doğal gaza yüzde 80 yapıyorsun Sayın Bakanım o zaman ya! BAŞKAN – Sayın
Kaptan ve Sayın Bakan… OSMAN KAPTAN
(Antalya) – Enflasyonun üstünde… BAŞKAN - Sayın
Kaptan, pek çok arkadaşımız soru sordular ve zaman doldu. Karşılıklı konuşmayla
birbirinize hitap ederek zaman uzadı gitti ve geride soru sormuş
arkadaşlarımızın sorularına da zaman kalmadı. Lütfen… Yani olabilir… OSMAN KAPTAN
(Antalya) – Bunun sorumlusu ben miyim Sayın Başkan? BAŞKAN – Siz
sorunuzu sordunuz, Sayın Bakan da cevap veriyor. Siz tatmin olmamış
olabilirsiniz, tekrar diğer maddede yeniden girebilirsiniz ama hiçbirine sıra
kalmadı şimdi. Birbirinizin hakkına hukukuna sizler saygılı olacaksınız. Sayın Bakan, siz
de toparlayın. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Çiftçilere biz geldiğimizde 1,8 milyar YTL
ödeniyordu, biz şimdi 5,5-6 milyar YTL ödüyoruz. Aradaki farka bakın. HÜSEYİN ÜNSAL
(Amasya) – Abat oldu çiftçiler! MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ha hâlâ şimdi “çiftçiye” derseniz… Yani biz
elimizden gelen gayreti en sonuna kadar gösteriyoruz. Sayın Ağyüz, aynı şekilde, “Emeklilere verecek misiniz,
çiftçilere verecek misiniz, elektrikleri yapılandıracak mısınız?” Değerli
arkadaşlar, kuraklıkla ilgili olarak çiftçilere 534 milyon –yeni, imzası
kurumadı daha, mürekkebi kurumadı- verdik. Ama o alacağı affet, bu alacağı
affet… Böyle popülist yaklaşımlar yaparsanız daha
önceki ekonomiyi nasıl toslattınız, o şekilde gene duvara toslatırsınız bu
milleti. Ona göre dikkatli hareket etmek lazım, hesabını iyi bilmek lazım. Şimdi, Sayın
Özdemir diyor ki: “Tahsil edilemeyen alacaklarınız ne kadar? Bu tahsil
edilemediğinden dolayı görevini kötüye kullanan var mı?” Değerli Özdemir,
şimdi bütün Maliye tarihine baktığınız zaman Maliyenin tahakkuk ettirdiği
vergilerin yüzde 100’ünün tahsil edilmesi mümkün değildir. Ha,
burada azami noktalara çıkmak lazım, yüzde 90’ların üstüne çıkmak lazım. Şimdi, Türk
Maliyesi de benden önce de benden sonra da tahsilatına
fevkalade dikkat eden bir kurumdur, kuruluştur ve 90’ın üstündedir tahsilatlar.
Hatta, diğer kuruluşlara baktığınız zaman en yüksek
tahsilat oranı Maliyededir, ama bir de dava safhasında olanlar vardır,
beklersiniz. ALGAN HACALOĞLU
(İstanbul) – Maliye Bakanı bunları söylemez. Bunlar doğru sonuçlardır, “Yüzde
100 tahsil edilemez.” denmez. Sizin göreviniz… MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Maliye Bakanlığını senden öğrenecek hâlim yok. BAŞKAN – Sayın
Bakan… Sayın Bakan, zamanımız doldu. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Altı senedir Maliye Bakanlığı yapıyorum, yeniden
bana ahkâm kesmeyin. BAŞKAN – Sayın
Bakan, zamanımız doldu. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Onun için hiçbir şey iyi gitmiyor. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Evet, gerçekleri ben söylerim arkadaş. BAŞKAN – Sayın
Bakan… YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Mahdumlarınızın işinden başka hiçbir şey yolunda gitmiyor. BAŞKAN – Sayın Ağyüz… MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Çok bildiğinizden başınız ağrıyor yani. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Ha bire şirket kursun oğulları… BAŞKAN – Madde
üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
302 Sıra Sayılı Tasarının 5 inci maddesinde yer alan “yayımı” ibaresinin
“25/11//2008” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) –
Katılmıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Adıyaman Milletvekili Sayın Şevket Köse konuşacak. BAŞKAN – Adıyaman
Milletvekili Sayın Şevket Köse. Buyurun Sayın
Köse. (CHP sıralarından alkışlar) ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 302 sıra
sayılı Yasa Tasarısı’nın 5’inci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Hepinize saygılar sunarım. Değerli
arkadaşlar, biliyorsunuz Sayın Başbakan krize “hamdolsun” diyerek bir çözüm
buldu ve krizin bizi etkilemeyeceğini “teğet geçer” sözleriyle özetledi. Yine
Sayın Başbakan, kısa bir süre sonra, krizden elbette etkileneceğimizi,
işsizliğin, reel sektörde durgunluğun olacağını belirtti. Şimdi biz Başbakanın
hangi sözüne inanalım? “Kriz bizi teğet geçti.” diyoruz, Trabzon’da Sayın
Başbakanın açılışını yaptığı yerde isyan çıktı, iki gün kepenkler kapatıldı. Bu
durum, üstelik, Ankara ve İstanbul’a da sıçradı.
Esnaflar zor durumda, resmen bitkisel hayat yaşıyorlar. Sadece esnaflar kan
ağlamıyor, Türkiye'nin ihracatta lokomotif sektörü olan otomotivde de zor
günler yaşıyoruz. Üretim yüzde 24,2, ihracat ise yüzde 32,5 oranında azaldı.
Adıyaman’da SANKO Holding 1.050 işçiyi işten çıkartmak zorunda kaldı. Philips Gebze’de fabrikasını kapattı, 150 kişi işsiz kaldı.
EDİP İplikte iş akdi feshedilen 378 işçi… Oto boya sanayi fabrikasının aldığı
yüzde 20’lik küçülme kararının üzerine… Sayın Başbakana soruyorum bu mu teğet
geçme? Türkiye ekonomik depremle sarsılıyor, korkarım ki sarsılmaya da devam
edecektir. Temmuz ayı itibarıyla Türkiye genelinde işsiz sayısı geçen yılın
aynı dönemine göre 202 bin kişi artmıştır. 4 kişilik bir ailede açlık sınırı
812 YTL, yoksulluk sınırı 2.180 YTL olmuş yani ülkemizin çoğu yoksulluk
sınırının altında yaşıyor. Asgari ücret alan bir kişi açlık sınırının altında
yaşıyor. Burada değerli
ekonomist milletvekillerimiz var, onlar daha iyi bilirler elbette ama
görüştüğümüz ekonomistlerin tamamı bu krizin gittikçe ağırlaşacağını
söylüyorlar. Allah esirgesin, önümüzdeki ocak ve şubat ayı içerisinde bu kriz
daha da artacaktır. İnşallah artmaz ama durum da onu gösteriyor. Değerli
arkadaşlarım, ekonomide rüzgâr sert esiyor. Sıkı durun, bu rüzgâr sizleri
üşütmesin. Sayın
milletvekilleri, Adıyaman’da buğday ve mercimek ekim dönemi geldi. Ekim dönemi
geldi gelmesine ama çiftçimiz, köylümüz ne şartlarda ekim yapıyor Hükûmetin haberi yok, Hükûmete
seslerini duyuramıyorlar. Burada biz seslerini dile getirmeye çalışıyoruz.
Bakınız, köylünün yüzde 80’i buğday ve arpayı gübresiz ekti. Gübresiz ekim
yapmak demek, hasat zamanı verimin düşük olması demektir. Köylümüz, çiftçimiz
canından bezdi, illallah etti. Köy köy gezip
çiftçilerle konuştum geçmiş dönemlerde. “Artık ekim yapmayalım mı?” diyorlar.
Pamuk ekenler de farklı değil. Pamuk hasat sezonu piyasada pamuğun kilogramı 60
ile 70 kuruş arasında değişmektedir. Çiftçimiz nasıl geçinecek? Hükûmet düşünmüyor mu bunları? Köylü ne kadar kâr ederse
etsin bu maliyetleri karşılamayacaktır. Değerli
milletvekilleri, çiftçimiz sadece mazot, gübre fiyatları altında kıvranmıyor.
Tarımsal sulama amaçlı kullanılan enerjide yaşanan sorun daha da had safhaya
ulaşmıştır. Bu somut örnek seçim bölgem olan Adıyaman’da ciddi bir şekilde kendini göstermektedir.
Sayın milletvekilleri, bundan dolayı tarımsal sulamada kullanılan elektrik
enerjisinin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından dönüm üzerinden
tarifelendirilmesi amacıyla bir yasa teklifi vermiş idim. Bu yasa teklifi ile
tarımsal sulama amaçlı kullanılan elektriğin ücret tarifesinin Devlet Su
İşlerinin belirlediği tarifenin ötesine geçmemesini sağlamaya çalışıyorum. Bu
yasa teklifini iktidarın ve milletvekillerinin dikkatine sunuyorum. Çiftçimizi
ve köylümüzü bu zulümden kurtarmaya çalışalım diyorum. Sayın
milletvekilleri, son günlerde yaşadığımız bir olaya da değinmeden geçmeyeceğim.
Biliyorsunuz, Alevi yurttaşlarımız demokratik haklarını kullanarak büyük bir
miting düzenlediler, haklarını aradılar ve Hükûmete
seslerini duyurmaya çalıştılar. Bir bakanın söylediği sözler içler acısıydı.
Hepimizi dehşete düşürdü. Hükümetin Alevi yurttaşlarımıza bakış açısını ortaya
çıkaran bu sözlere karşı Alevilere iftar vererek Alevilerin yanında olduğunu
gösterdiğini düşünen Başbakandan ses çıkmadı. BAŞKAN – Sayın
Köse, söz aldığınız konuya gelin lütfen. ŞEVKET KÖSE
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Bu ülke hepimizin. Alevi’si
Sünni’si, Türk’ü Kürt’ü, Laz’ı Çerkez’i, herkes birdir. Aleviliği bir mezhep
olarak görmeyen Hükûmet onların inançlarına dönük
talebine karşı kulak tıkamamalıdır diye düşünüyorum. İş sadece iftar yemeği
vermekle ya da sözde “yanınızdayız” demekle olmamalıdır. Yüzyıllardır ezilen
Aleviler bugünün Hükûmeti tarafından ezilmekte,
istekleri görmezden gelinmektedir. Sözlerime son
verirken hepinize saygılar sunuyorum. Karar yeter
sayısı istiyorum Sayın Başkanım. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Köse. Karar yeter
sayısı arayacağım. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı
yoktur. Birleşime on
dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 15.05 BEŞİNCİ OTURUM Açılma Saati: 15.19 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatma SALMAN
KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum. 302 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz. Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Tasarının 5’inci
maddesi üzerinde Adıyaman Milletvekili Sayın Şevket Köse ve arkadaşlarının
verdikleri önergenin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi
yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım. Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir, karar yeter sayısı vardır. 5’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 6’ncı maddeyi
okutuyorum: Yürütme MADDE 6- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – Madde
üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin
Milletvekili Sayın İsa Gök’e aittir. Buyurun Sayın
Gök. CHP GRUBU ADINA İSA
GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli üyeler; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Anlaşılan o ki
bir on dakika sonra bu mümtaz kanun mevzuatlarımız arasına girecek. Son madde. Kanunumuzun adı “Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması
Hakkında Kanun Tasarısı.” Şimdi arkadaşlar,
bu absürt yaklaşımı izah için bir şey hatırlatmak
istiyorum size. 2007 yılının ocak ayında yine sizlerin oylarınızla bir kanun
geçti Meclisten, Petrol Kanunu. Bu öyle bir kanundu ki –bu 5574 sayılı Kanun-
Amerika’nın işgal altındaki Irak Hükûmetine,
Meclisine kabul ettiremediği bu kanunun benzerini, sizlerin alkışlarınız
arasında Türkiye kanunlaştırdı, bu kanunu. Allah’tan ki Sayın Ahmet Necdet
Sezer bunu veto etti, tekrar huzura getiremediniz. Derken bu kanunun yani kabul
ettiğiniz kanunun mehazının, ana kaynağının BP, British
Petroleum olduğu ortaya çıktı, tekrar buraya geri
getiremediniz. O kanunun başında bir kelime vardı: “Türk Petrol Kanunu.” Şimdi
aynı absürt yaklaşım burada da var: “Bazı Varlıkların
Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı.” Bu kanun sıcak paraya
ilişkin bir kanun, değil mi? Finansal sektöre ilişkin yani bankacılığa ilişkin.
Fortis, Belçikalılara; Denizbank, Fransız-Belçika
ortaklığına; HSBC, İngiltere’ye; Yapı Kredi, İtalyanlara; Akbank, bir ABD’li
bankaya; TEB, Fransız; Şekerbank, Kazaklara; Eurobank Tekfen, Yunanlılara;
Bank Pozitif, İsrailli bir bankaya; Turkish Bank,
Kuveytlilere diye sıralama gidiyor. Sonuçta, Türkiye bankacılık sisteminin
yabancıların kontrol ettiği payı yüzde 50’ye çıkıyor. Arkadaşlar,
Avrupa Birliği ülkeleri, kendi ülkelerinde yabancı payını bankalarda yüzde
20’nin üzerine asla çıkartmıyor. Bizde yüzde 50’lerde. Eğer
bir de Ziraat Bankasıyla zaten Halk Bankasını da satarsanız olacak yüzde 80 ve
bu kanunun adı “millî ekonomiye katkı kanunu.” Tebrik ediyorum, hakikaten
tebrik ediyorum! Bankacılık önemli
arkadaşlar. Niye önemli biliyor musunuz? Çünkü finans sektörü, bir ülkede mümtazen terfi edecek sektörü -hizmet, üretim, bu sektörü-
veya tasfiye edilecek olan sektörü belirler. Verdiği kredilerle istediği
sektörü çıkartır ayağa, istediğini batırır, yok eder. O yüzden bankacılık
sektörü tüm dünya ekonomilerinde hassas ve en önemli sektördür ama siz “millî
varlık, millî ekonomi” diyerek bankaları sattınız. Diyorsunuz ki:
“Bu paralar kara para değil, sisteme dâhil paralar.” Tabii, ben bütün
AKP’li vekil arkadaşlarımızın MASAK’ın (Mali Suçları
Araştırma Kurulu) bir rehberini okuduğunu çok iyi biliyorum, mutlaka
okumuşsunuzdur arkadaşlar. Bu Şüpheli İşlem Bildirim
Rehberi’nde MASAK kara paranın sisteme dâhilini düzenleyen on bir sistem
açıklamış, bakın: “Şirinler yöntemi, parçalama yöntemi, vergi cennetleri (Offshore merkezleri), tabela bankaları (shell
banklar), tabela şirketleri (paravan şirketler), göstermelik şirketler, otofinans borç yöntemi -loan back diyorlar buna, biliyorsunuzdur mutlaka bunları siz-
döviz büroları var, resmî olmayan havale sistemleri var, sahte veya yanıltıcı
fatura var -bunları Maliye Bakanlığımız biliyor, çok iyi biliyor- fonların fiziken ülke dışına kaçırılması falan var. Yani
sizin “kara para” dediğiniz… “Biz yalnızca sisteme dâhil paraları, tevsik
edilen paraları getireceğiz.” diyorsunuz ya, zaten bu paraların tümü bir
şekilde sisteme giriyor arkadaşlar, siz kimi kandırıyorsunuz? Bunlar sisteme giren
paralar. Bu ekonomi
anlayışı bir sanal ekonomi anlayışı arkadaşlar. Getirdiğiniz sıcak parayı siz
bankacılık sektörü için getiriyorsunuz. Bu ekonominin sizin hocanız Sayın
Erbakan’ın deyimiyle diğer anlatımı “rant ve faiz ekonomisi”dir. Nasıldır bu? Açıklayayım: Sizin yabancı
yatırım diye anladığınız şey yalnızca Türkiye’ye gelen sıcak para. Bu yabancı
yatırım değildir. Dünyanın en yüksek faizini biz veriyoruz, Türkiye veriyor.
Yabancıların parasına yüksek faiz vererek Türkiye'nin sömürülmesine aracılık
ediyorsunuz. İkincisi, bir
kavram kargaşası yaratılıyor. Bakın arkadaşlar -hukukta da okuttular iktisat
dersini, ekonomi dersini, biz okuduk bunları- yabancılar Türkiye’ye gelip
yalnızca hazır KİT’lerimizi alıyor, büyük markalarımızı alıyor, bitiriyor,
sömürüyor, posasını bırakıyor. Buna da siz, yabancılar gelip fabrikamızı aldı
diye “yabancı yatırım” diyorsunuz. Bunun adı plasmandır,
yabancı yatırım değildir bu. Siz plasmanla yabancı
yatırımı karıştırıyorsunuz. Lütfen bu plasman konusunu
açıklığa kavuşturun ve bunların yabancı yatırım olmadığını, dünyada da bunlara
“plasman” dendiğini “yabancı yatırım” denmediğini şu halka bir izah edin. Arkadaşlar, o
kadar millî bir kanun çıkartıyorsunuz ki bakın ben size örnek vermek istiyorum.
Çin’in bir petrol devi var, CNOOC. Amerika’nın da enerji şirketi var, UNOCAL,
satılıyordu arkadaşlar. Çin’in CNOOC şirketi büyük bir teklif verdi. Amerikan Hükûmeti, George Bush yönetimindeki Hükûmet
devreye girdi, dedi ki: “Satılmaz.” Neden? “Ulusal
çıkarlarımıza aykırı.” Neden? “Bir sektörde yabancı bir şirketi, Çin’i
güçlü konuma getiriyorsunuz.” ve Amerikan Hükûmetinin,
o büyük liberal Hükûmetin kararlarıyla, arkadaşlar,
Amerika’nın Chevron şirketinin 1,5 milyar dolarlık
düşük teklifine satıldı bu petrol şirketi, sattırmadılar dışarıya. Bundan
herhâlde sizlerin alacağınız çok büyük dersler vardır. Arkadaşlar, bu
kanunun 3’üncü maddesinin (6)’ncı fıkrası vardı, çok
tehlikeliydi. Grup Başkan Vekilinizin olumlu yaklaşımları oldu fakat bakın, bu
tür kanunlarla Türkiye'nin aslında siz mevzuat bütünlüğünü bozuyorsunuz. Nasıl
bozuyorsunuz onu açıklayayım size. Bizim bu kara
para üzerine dört tane uluslararası sözleşmemiz vardır arkadaşlar: 1) Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler
Sözleşmesi, Palermo Konvansiyonu; buna uymak zorundasınız. 2) Suç Kaynaklı
Gelirlerin Aklanması, Aranması, Zaptedilmesi ve
Müsadere Edilmesi Hakkında Avrupa Konseyi Sözleşmesi, Strasbourg
Konvansiyonu; uymak zorundasınız. 3) Uyuşturucu ve Psikotrop Maddeler Kaçakçılığına Karşı Birleşmiş Milletler
Sözleşmesi yani Viyana Konvansiyonu; uygulamak, uymak zorundasınız. Bu kanunlara
uymuyorsunuz çünkü dünya bu tür kanunlara geçit vermiyor. Haa, bizim
mevzuatımıza da uymuyor yani ulusal mevzuatımıza da uymuyor. Kaçakçılığın Men
ve Takibine Dair Kanun’umuz vardı, 1918 sayılı Kanun. Bu Kanun ki 1932’den beri
uygulanıyordu. Hükûmetiniz döneminde, 2003 yılında
4926 sayılı bir Kanun getirdiniz, kaçakçılıkla mücadeleyi imkânsız hâle
getirdiniz. Derken yetmedi, 2007’de 5607 sayılı Kanun’la bir değişiklik daha
yaptınız arkadaşlar, kaçakçılıkla mücadeleyi imkânsız hâle getirdiniz. Bu
mevzuat, yani şu getirdiğiniz kanunlar silsilesi elde bulunan bu Kaçakçılıkla
Mücadele Kanunu’nu dahi devre dışına bırakıyordu. Mevzuatta
bozduğunuz yalnız bu değil arkadaşlar, bunun haricinde Ödünç Para Verme İşleri,
Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu, Karaparanın
Aklanmasının Önlenmesine Dair Kanun; bunları da fiziken
uygulanamaz hâle getiriyorsunuz. Kara paranın aklanması mevzuatı, arkadaşlar,
Türkiye’de bu getirdiğiniz kanundan sonra uygulanamayacaktır. Şimdi, bunlar
yapıldı, bu noktaya geldi. Amaç ne arkadaşlar? Amaç yurt dışından buraya sıcak
paranın gelmesi, sisteme dâhil veya değil. Arkadaşlar, biraz
düşünün lütfen, bakın milletvekilisiniz. Almanya’da bulunan bankadaki
güvenceler varken, ekonominin güvencesi varken, İsviçre bankalarındaki
güvenceler varken insanlar bankalardaki paralarını niye getirsinler Türkiye’ye?
Faiz için. Bavul diyorsunuz,
bavullarla, torbalarla para gelmesinden bahsediyorsunuz arkadaşlar. Bakın, size
birkaç soru soracağım: Sayın Bakanım, bu kanunun hazırlanışı bu finansal
piyasadaki kriz üzerine mi yoksa daha eski tarihli mi? Ben çok iyi biliyorum ki
bu kanunun hazırlanışı bir yılı geçkin bir zamana tekabül ediyor. Ya büyük bir
öngörü -tebrik etmek lazım, büyük bir öngörü- ya da işin içinde başka bir şey
var. Bu kanunun içerisinde, arkadaşlar… Sayın Başkanım,
bir dakikamı ilave edeceksiniz değil mi? (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Tabii edeceğim. Bir dakika ek süre veriyorum,
tamamlayın lütfen. İSA GÖK (Devamla)
- Teşekkür ediyorum. Bir yılı aşkın
süre önce bu kanunun çalışması hazırlandığına göre, finansal kriz henüz
çıkmadığına göre, bir de sisteme zaten bir şekilde dâhil olan birtakım
paraların haricinde de paralar olabileceğini düşünerek bavulla da para
gelebileceği konuşulduğuna göre ve arkadaşlar bir de Hükûmete
mensup bir bakanımızın gelecek olan parayı milyar dolardan sonra milyon dolar,
100 milyon dolar seviyesinde likit hâle getirerek,
yani muayyen, yani “Gelecek paranın şu kadar olacağını tahmin ediyoruz.”
diyebildiğine göre, sakın ha, bu para zaten yurt dışında, Türkiye’ye
getirilemeyen bir paraydı da mı o para getirilmek isteniyor? İkincisi,
arkadaşlar -gözümüzden kaçtı zannetmeyin- bu para, bir, Kuzey Irak parası; iki,
yurt dışında zaten bekleyen belli bir paranın gelmesi için getirilen bir
kanundur. Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gök. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural. Buyurun Sayın
Vural. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Çok değerli
milletvekili arkadaşlarım; artık bu kanunun son maddesinde, Bakanlar Kurulu
yürütecek. Tabii, bugün, bunu Bakanlar Kurulu yürüteceğine göre, özellikle
Sayın Bakan ekseninde bu kanun tasarısına nasıl bakıldığını, hangi yanlışlıklar
olduğunu paylaşmak istiyorum. Biraz önce
aslında Sayın Bakana bir sayın milletvekilinin sorduğu bir sual vardı, işte
harcamaların artması ve dolayısıyla millî geliri artırması konusu; Sayın Bakan
verdiği bir cevapta “Millî gelir artınca harcamalar artar.” diye ifade etti.
Aslında millî gelir bir sonuçtur, yapılan iş ve işlemlerin, ekonomik hareketin
bir sonucudur. Şimdi, buradan gidildiği zaman, acaba sanal bir ortamda sanal
bir şekilde millî gelirin kur ya da diğer eksenli sanal artırımı yoluyla acaba
sanal bir millî gelir artışından mı bahsediliyor? Aslında bu son derece
tehlikelidir. Millî gelir bir sonuçtur. Millî gelir artınca harcamalar artmaz,
harcamalar ya da üretim arttığı zaman millî gelir artar, elbette bunların
farklı boyutları vardır. Onun için bu bakış açısı son derece yanlış bir bakış
açısıdır, hesabi ve kitabi yöntemlerle millî gelirin artırılabileceğine ilişkin
bir yaklaşım tarzıdır ki zaten bu altı yıllık dönemde bunları çok açık bir
şekilde görüyoruz. Sayın Bakan da bunu itiraf etmiş gözüküyor. Şimdi, bu kanun
tasarısıyla ilgili milletvekillerimiz sordu: “Ne kadar para bekliyorsunuz? Ne
yaptınız? Nerede var? Ne yok?” Bir tane cevap alabilmiş değiliz. Bu sorulara
karşılık, Türkiye’ye gelen yabancı yatırımlarla ilgili cevap verdi Sayın Bakan.
Böyle bir kanun tasarısı hazırlanıyorsa değerli milletvekilleri -Türkiye
Cumhuriyeti devleti tabii güçlü, kadroları var, kurumları var- bu konuda acaba ampirik bir çalışma yapılmış mı? Bir araştırma yapılmış mı?
Bu kaynaklarla ilgili bir değerlendirme yapılmış mı? Mark II araştırmasına göre
ne kadarlık bir tahmininiz var? Gerçekten, bu
hususlar belli olmadan karşımıza bir tasarı geliyor. Bu şuna benziyor: Havaya
bir taş atıyorlar, kuş çarpar mı çarpmaz mı? Çarpacak kuş vardır gerçekten.
Biraz önce İsa Bey’in dediği gibi, acaba bu kuşlar taşın ne zaman geleceğini
biliyorlar mı ve hangi kuşlardır? Bu son derece önemli. Yani
çok sanal bir ortamda bir kanun çıkartıyoruz. Oltaya gelir mi, gelmez mi? Bu
oltaya gelecek olanlar bilinen kimseler olabilir. O bakımdan bizim
eleştirilerimiz de bir bakıma bu kanun tasarısının bizim toplumsal
menfaatlerimiz için değil de beklentisi olanlar için çıkartılmış özel bir kanun
tasarısı olduğuna yönelik endişelerimizi gerçekten artırmaktadır. Bakın, kanunda,
yurt dışında olanlar geldiği zaman yüzde 2 faiz, yurt içinde olduğu zaman yüzde
10’du. Şimdi, niye yüzde 2, niye yüzde 10? Bir önerge verildi, yüzde 5’e indi.
Niye yüzde 5’e indi? Yani acaba bu paraların vergi elastikiyeti hesaplandı mı
ki, duyarlılığı hesaplandı mı ki şunu yaparsak kaçar, şunu yaparsak getirir
diye bir hesap kitap sonucu mu? Görüyoruz ki bu kanun tasarısı böyle bir hesap
kitap sonucu getirilmiş değil, vergiyle alakalı değil. Bu, tamamen bir aklanma
operasyonu neticesinde birtakım insanların beklentilerini karşılamaya yönelik
olduğuna ilişkin endişelerimizi artırıyor. Bir başka konu…
Gerekçede söylüyor, işte diyor ki: “Kriz dönemlerinde paralar kaçtı.” Değerli
arkadaşlarım, şu soruyu Türk milletini temsil eden milletvekilleri olarak
sormamız lazım: Bazı varlıkların millî ekonomiye kazandırılması ile ilgili
kanunu geçirirken, acaba Türkiye’de millî varlıklarımızı yabancılara aktaran
ekonomi çözülmedikçe bu sorunu çözebilir miyiz? Yanlış yerde arıyoruz, aksine
kaynaklarımız aşındırılmış ve yurt dışına aktarılmıştır. Sorunun kaynağı, düşük
kur-yüksek faiz modeliyle finanse edilmek istenen cari işlemler açığı
problemidir. Türkiye bu yönüyle kaynak aktarmaktadır. Sorun Türkiye’ye kaynak
gelmesi değildir, sorun Türkiye’den kaynaklar niye yurt dışına gitmiştir ve bu
sorun özellikle bu altı yıllık dönem içerisinde AKP’nin uyguladığı ekonomi
politikası neticesinde ortaya çıkmıştır. Bakınız değerli
arkadaşlarım, bu ekonomi politikası neticesinde 2003-2007 arasında 183,4 milyar
dolarlık bir cari işlem açığı finanse ettik. Bu cari işlemler açığını finanse
ettiğim zaman bu dönem içerisinde dövizin yüzde 47,5 azaldığını düşünün. Bakın,
düşük kur ve ondan sonra reel faizin yüzde 10, yüzde 12 olduğunu düşünürseniz,
Türkiye'de ne kadar önemli bir miktarda yurt dışına kaynak aktarma sisteminin
kurulduğunu görüyoruz. Dolayısıyla, bu ekonomi aslında Türk ekonomisini
hortumlama ekonomisidir, o bakımdan sorunu başka yerde arıyoruz. Değerli
arkadaşlarım, çözüm başka yerdedir, çözüm Türkiye’de; bu cari işlemler açığını
finanse etme modelinden dolayı kaynaklarımızın yurt dışına gitmesidir. Yapılan
tahminlere göre, bu yolla -özellikle iç ve dış borç faiz ödemelerini altı
yıllık dönemde aldığımız zaman- yaklaşık 800 katrilyon faiz ödemişiz. 800
katrilyon değerli arkadaşlarım… Böyle olduğu zaman tabiatıyla düşük kur ve
yüksek faizle cari işlemler açığı olduğu zaman, dış âleme giden kaynaklarımız
artmaktadır ve biz fakirleşiyoruz, rekabet gücünü kaybediyoruz. Bu bakımdan, bu
politikanın muhakkak surette değiştirilmesi gerektiğini ben şahsen düşünüyorum.
Bu politika değişmediği sürece, Türkiye’de kaynak akışı yurt dışına olacaktır,
yurt dışına reel ödemelerimiz olacaktır. Böyle bakıldığı zaman, gerçekten, bu
politikanın değişmesi yönünde bir talep var mıdır? Hayır. Deniz bitmiştir.
Şimdi yapılmak istenen de nedir? Değerli arkadaşlarım, biliyorsunuz, bu cari
işlemler açığını finanse etmek için yurt dışından gelen paralar azaldı, 2008 yılında
yaklaşık 15 milyar dolar olacağını Sayın Bakan ifade etti. O zaman, bu
tasarıyla Hükûmetin algıladığı sorun “Para
gelmeyecek, para gelmesi lazım. Döviz gelmesi lazım.“ diyor, yüzde 2 ve yüzde
10. Böylelikle, dövizin Türkiye’ye gelmesi suretiyle, düşük kur ve -daha önce,
hazinenin yaptığı son ihalede de yüzde 22-23’lere çıkmış faizlerle- yüksek
faizle aynı modelin yine sürdürülmesi gerekiyor ama bu model sürmez,
sürdürmemiz mümkün değildir. Kaybediyoruz. Şirketlerimiz batıyor. Millî rekabet
gücümüz azalıyor. Dolayısıyla, böyle bakıldığı zaman, bu model, aslında,
tamamıyla Hükûmetin önümüzdeki dönemde cari işlemler
açığını finanse etme konusunda likidite darlığını düşünmek suretiyle birtakım
paranın Türkiye’ye gelmesini temin etmektir. Peki bu
para geldiği zaman ne olacak? Yine düşük kur, yine yüksek faiz modeliyle daha
fazla parayı yurt dışına götürecekler. Bu bakımdan, bu yaklaşım tarzı son
derece yanlıştır, kaybeden biz oluyoruz. Bunun partisi filan yok. Bundan
kazanacak olan bazıları vardır gerçekten. Şimdi soruyorum: Zulasında
olan kaç tane küçük ve orta büyüklükte işletmemiz var yurt dışında? Yüzde 99’u
küçük ve orta büyüklükte işletme. Bu kanun kimin için çıkıyor değerli
arkadaşlarım? Kimin parası için çıkıyor? Bu soruyu sormamız gerekiyor.
Batman’da, Diyarbakır’da, İstanbul’da, Gaziantep’te, Kahramanmaraş’ta, Bursa’da
hangi küçük ve orta büyüklükteki işletmenin yurt dışında zulası
var da “Bu zuladan parayı getir.”
diyorsunuz. O zaman bu paradan faydalanacak olan birtakım yerlerdir,
ki bu konuda, bu kanun tasarısıyla maalesef KOBİ’ler arasında ilişki kurmaya
çalışacak olan bir “reel sektör sigorta fonu” dediğimiz uygulamayı bile
reddettiniz. Değerli
arkadaşlarım, sıkıntılar büyük. Bu bakımdan, eğer biz sanal bir şekilde bu
ekonomiyi götürmeye devam edersek -yine biraz önce söylediğim gibi- Türk
ekonomisi kaybetmiş olacaktır. Reel sektör rekabet gücünü kaybedecek. Bakın, bu
uygulanan politikayla zaten ithalatı cezbedici hâle
getirdiniz, ara malı üretiminden milletimiz vazgeçti. Bu kısa vadeli şoktan dolayı,
yani bu döviz darlığından dolayı da özellikle dövizin yükselmesinden dolayı da
birçok şirketin ara malı ithalatının pahalı hâle gelmesinden dolayı maliyetleri
arttı. O bakımdan çok riskli bir dönemdeyiz, bu risklerle ekonomi yürütülmez,
bunu defalarca söyledik. O bakımdan, Hükûmetin
ekonomi politikasını değiştirmesi gerekmektedir ama anlaşılan o ki Hükûmet, IMF ile dış kaynak bulmak amacıyla anlaşmaya
hazırdır ve üstelik Sayın Başbakan G-20’ye gittiği zaman FED’den
de birtakım kaynak ihtiyacı olduğunu söylemiştir. Ama değerli arkadaşlarım, bu
mali hesaplar yapılabilir. Bizim şunu düşünmemiz lazım: Türkiye’de üretici
sektörün gücünü nasıl artırabiliriz, tedbirleri nasıl alırız ve nasıl
koruyabiliriz, bunları düşünmemiz gerektiğini düşünüyorum. Şimdi, biraz önce
ifade edildi -tabii, endişe duydum- Sayın Bakan diyor ki: “Bu paralar gelince
kimse bir şey sormayacak. Sorarsan olur mu ya, olur mu? Olmaz.” Şimdi, Sayın
Bakan, tabii, mali suçlarla ilgili biliyorsunuz Suç Gelirlerinin Aklanmasının
Önlenmesi Hakkında Kanun var. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. OKTAY VURAL
(Devamla) – Şimdi, şüpheli işlem tipleri belirlenmiş: Bakın, müşterilerin işi,
mesleği, mali durumu, işlemleri arasında makul bir oran bulunmaması; müşterinin
işlemin amacı ve işleme konu fonun kaynağı hakkında açıklama yapmakta
zorlanması gibi hususlar şüpheli işlem bildirimi olarak bildirilmek zorundadır.
Şimdi, o zaman Sayın Bakan, muhtemelen MASAK’a
talimat vermek suretiyle bu genelgeyi değiştirerek bu şüpheli işlemlerin
bildirilmemesini sağlayacaktır ve böylelikle suç paralarının aklanması
konusunda getirmiş olduğumuz tedbirler uygulanmamış olacak. Aksi takdirde, bu
sorular sorulduğu zaman ki Bakan “Sorulmayacak.” diyor. Ee,
bu soruları sormadığın zaman, o zaman suç gelirlerinin aklanmasıyla ilgili
kanuna uymamış olacağız. Ee, uyulursa ne olacak?
Bakanın dediği olmayacak, sorular sorulacak. Hangisi doğrudur sayın
milletvekilleri? Dolayısıyla, biz,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu konudaki görüşlerimizi katkı olarak Sayın
Bakana ve Bakanlar Kuruluna iletmek istiyoruz. Bundan sonra Türkiye Büyük
Millet Meclisine getirecekleri buna benzer kanun tasarılarında da bu hususların
dikkate alınmasını istirham ediyor, hepinize saygılarımı arz ediyorum. Teşekkür ederim.
(MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Vural. Şahıslar adına,
Kütahya Milletvekili Hasan Fehmi Kinay ve Sakarya
Milletvekili Ayhan Sefer Üstün’ün söz talebi vardır. İlk söz Kütahya
Milletvekili Sayın Hasan Fehmi Kinay’da. Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) HASAN FEHMİ KİNAY
(Kütahya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerimin başında
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Evet, gerek
komisyon aşamasında gerekse Genel Kurul aşamasında değerli hatiplerin
katkılarıyla, grupların katkılarıyla, temelde olumlu görüş ifadeleriyle, bir
önemli yasayı daha burada yasalaştırıyoruz, gerçekleştiriyoruz. Değerli
arkadaşlar, değerli hatiplerin gündeme getirdiği bazı konular hakkında kısaca
bazı bilgiler aktarmak istiyorum. Her şeyden önce, varlık barışıyla ilgili bu
yapmış olduğumuz düzenleme ilk kez yapılıyor değildir. 22 Haziran 2002
tarihinde, müstakil bir yasa olarak olmasa da bir kanun düzenlemesiyle, Gelir
Vergisi Kanunu’nda geçici 60’ıncı maddesi üzerinde bir düzenleme yapılmak
suretiyle benzeri bir yasa çıkartılmıştır. Dolayısıyla, 2002’den bu yana, ne
ülkemizde gelir vergisi, kurumlar vergisi ve diğer vergilerde bir azalmaya yol
açmıştır bu düzenleme ne de vergi kaybına ve kaçağına yol açmıştır. Her şeyden
önce, Türkiye böyle bir tecrübeyi yaşamıştır. O nedenle, yasanın, ülkemiz
açısından, millî ekonomiye kazandıracağı varlıklar açısından ben etkin bir yasa
olduğuna inanıyorum. Dolayısıyla, her
şeyden önce işletmelerimizin öz kaynaklarını güçlendirecek yönünün ortaya
konmasında büyük yarar var. Yasa temel anlamda ülkemize yavaşlaması düşünülen
fon akışının yeniden hızlanması yönünde bir katkı sağlayacaktır. Diğer taraftan
işletmelerimizin öz kaynaklarının artırılması yönünde önemli bir işlevi gerçekleştirecektir.
Dolayısıyla, bir taraftan da yüzde 5 nispetinde yurt içerisinde, yüzde 2
nispetinde de yurt dışından getirilecek olan fonlarla vergi gelirlerimizi
artıracaktır. Bu noktada bu
temel yaklaşımlarla şunu ifade edebiliriz: Tabii ki ülkemizde, dünyada yaşanan
krizin etkilerinin özellikle de finansal çevreler tarafından birtakım
kaygılarla değerlendirildiğini biliyoruz. Ancak aynı finansal çevreler, başta
bankacılık sektörü, en son BDDK tarafından doksan tane bankalar yüksek
yöneticileri tarafından yapılan değerlendirmede, ankette şuna işaret ediyorlar:
Bütçe açığının, DİBS faiz oranlarının ve TÜFE’deki
düşme beklentisinin ülke ekonomisinde -olumlu yönde bir fon akışını beraberinde
getirecek- olumlu yönde değerlendirildiğini ifade ediyorlar. Bunun yanı sıra
kredi hacminde bir yavaşlama olabileceğine işaret etmekteler. Takipteki
kredilere, sektörel riske ve yabancı fon girişinde
bir yavaşlama olabileceğine işaret ediyorlar. Şimdi, burada ben açıkçası şunu, değerli arkadaşlar, belirtmek
istiyorum: Finans kesiminde, finans sektöründe devlet tarafından kontrol
edilen, başta bütçe olmak üzere bütün bu değerlendirmeler, DİBS’teki
faiz oranları, TÜFE’deki gelişmeler, bütün bunlar
ortaya konuyor ve bu doğrultuda Türkiye ekonomisinin güçlü olduğu, devletin
üzerine düşen görevleri yerine getirdiği yönünde bir işarette bulunuyor bu
ankete katılan yöneticiler. Biz de bunu ifade
ediyoruz. “Hamdolsun” diye Başbakanımızın ifade ettiği gerçek de budur. Yani
ülke ekonomisinde sağlam temeller ortaya konmuştur. Bu temeller üzerinde
dünyada yaşanan krizin etkileri çok daha az hissedilecektir ve bu nedenle de
biz şükrediyoruz. Ama birtakım gelişmeleri, bundan sonra yaşanabilecek birtakım
gelişmeleri öngörmek, bu doğrultuda birtakım tedbirlere başvurmak Hükûmetimizin görevidir ve bu getirmiş olduğu yasayla da
bunu sağlamaktadır. Bu nedenle, ben, proaktif tavrı
nedeniyle Maliye Bakanlığımıza, Hükûmetimize teşekkür
ediyorum. Yasanın da ülkemize hayırlar getirmesini temenni ediyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kinay. Hükûmet adına Maliye Bakanı Sayın Kemal Unakıtan. Buyurun Sayın Unakıtan. Süreniz on
dakika. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; burada geçen
haftadan beri bu kanunu görüşüyoruz ve uzun görüşmelere sahne oldu. Birçok
kimse de fikirlerini beyan etti, bu fikirler lehte ve aleyhte olan fikirlerdi. Şimdi, bu kanunu
bir defa biz niye çıkarıyoruz, bu kanun kime hizmet ediyor, bu kanun
çıkarılırsa ne olacak, onları ben kısaca sizlere anlatmak istiyorum. Daha önce
burada çok değerli arkadaşlarımız bunun hakkında güzel güzel
geniş bilgiler de verdiler. Ancak ben son
konuşmalarda da dinledim. Şimdi, bu kanun bir defa her zaman çıkarılan bir kanun
değildir. Zaman zaman Türkiye böyle kanunları
çıkarmıştır, başka ülkeler de çıkarmıştır. İtalya çıkarmıştır, İrlanda
çıkarmıştır, Yunanistan çıkarmıştır, birçok ülke çıkarmıştır. Nedir bu?
Türkiye’nin veyahut da ekonomilerin bazı sıkıntılı zamanlarında o toplumun
insanları çeşitli saiklerle yurt dışında para
tutmaktadırlar. Bu bir gerçek, dünyanın gerçeği bu. Sadece
Türkiye’ye has bir şey de değil, başka ülkelerde de böyle oluyor. Çünkü öyle
zamanlar yaşadı ki bu Türkiye... Bakınız, adamın parası var, Merkez Bankasına
yatırıyor, Merkez Bankası transfer ettiremiyor parayı. Transfer ettiremediği
için de mecburen o zamanlarda çeşitli yollarla fabrikalarını çalıştırabilmek,
üretimlerini yapabilmek için bu ülkenin insanları çeşitli sıkıntılara düşmüşlerdir,
çeşitli yollar bulmaya çalışmışlardır. Hatta ben biliyorum, fabrikalarını bu
yüzden kapatanlar olmuştur. Neden? Yurt dışından bir ham maddesini getiremiyor.
Yurt dışından makinesinin parçasını getiremiyor; yani parça kırılmış, ufak bir
parça, getiremiyor. Bu durumlarda çeşitli saiklerle
yurt dışında tutulabiliyor. Bunları ister suçlayın, ister suçlamayın, bu bir
gerçek. Şimdi,
Türkiye’nin belli zamanlarda… Hepiniz biliyorsunuz ki dünyada büyük bir kriz
var, dünyada büyük bir kiriz var, bunu hepimizin bilmesi lazım. Amerika’daki
batan bankalar, Avrupa’da batan bankalar, Türkiye’nin toplam bankacılık
büyüklüğünün, bir banka, 3-4 misli. Böyle bankalar batıyor, böyle sigorta
şirketleri batıyor, böyle diğer üretim şirketleri sıkıntılara giriyor. Sadece
bugün, okuduğum habere göre Britanya’da-İngiltere’de oranın Telekom’u 9 bin
kişi çıkaracakmış, “9 bin kişi çıkaracağım.” diyor; şu, bilmem kaç bin kişi
çıkaracağım diyor. Bütün dünyada eşi görülmemiş, yüz yılda bir gelen bir kriz
var. Ee biz de bu dünya memleketlerinin içinde bir
memleketiz. Yapmış olduğumuz yapısal reformlarla da global
ekonomiye entegrasyonumuzu giderek artırdık. Şimdi, daha
önceki oturumlarda bir arkadaş diyor ki: “Sayın Bakan söylesin bakalım, kriz
var mıdır, yok mudur?” Ya dünyadaki bu krizi görmemenin imkânı var mı? Dünyada
bu kriz olduğu zaman elbette biz de etkileneceğiz ama bunu en aza indirgemenin de gayreti
içerisinde olacağız. İşte böyle zamanlarda bu kanunları çıkarıyor, ne diyoruz
biz: Arkadaş, yurt dışındaki paranı yurt içine getir. İki şeyden söylüyoruz
bunu: Yurt dışında güven sarsıldı, yurt dışında güven sarsılmasından dolayı
oradaki ekonomiler de sarsılıyor, ekonomiler küçülmeye giriyor. Bak, orada o
sarsıntılar var iken, biz inanın onlardan daha iyiyiz. Yani Londra’ya gidin,
New York’a gidin, dünyanın finans merkezlerine gidin, oradan Türkiye’ye bakın,
oradaki birçok bankadan bankacılık sistemi, bizim sistem daha iyi. Şu anda biz,
kendimizi, mümkün mertebe götürüyoruz işlerimizi. Şimdi diyoruz ki
o zaman bizim ihtiyacımız vardı. Neye? Dövize ihtiyacım var. Kardeşim, oradaki
paranı getir buraya koy. Bununla ilgili de ha getirirsen de sana şöyle yaparız,
böyle yaparız bilmem ne deyip de adam para mı getirir Allah aşkına, getirir mi
öyle bir şey? O zaman diyeceksin ki, getir kardeşim bunu, az bir vergi
alıyorum. Nedir? Yüzde 2 gibi böyle küçük bir şey alıyorum ama onun karşısında
vergi incelemesi de yapmayacağım diyeceksin. Bunları söyleyeceksin ki
getirebilsin. Yoksa hem adama, getir hem de ona sopayı göster; kimse parasını
getirmez. Biz, kendi
milletimizin oradaki, dışarıdaki servetlerinin Türkiye’ye getirilmesini
istiyoruz. Bundan daha tabii ne var? Yok ona girer mi
yok böyle… Hiçbir yere girmez, ne kara paraya girer ne efendime söyleyeyim MASAK’a ne bilmem ne hiçbir yere girmez. Biz bunu açık açık… Şimdi, partiler,
gelip burada tenkit ediyor muhalefet partileri. Ben şunu istiyorum: Yahu bu
kanuna taraftar mısınız değil misiniz bir açıklayın şunu da millet bilsin sizi.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Karşıyız, karşı… MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Ha, karşısınız siz, tamam. OKTAY VURAL
(İzmir) – KOBİ’lere karşı mısınız? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Açıkça diyelim ki efendim, MHP Grubu karşıdır.
Bilsin, millet bilsin. Yani piyasaların ihtiyacı vardır. OKTAY VURAL
(İzmir) – Ne ihtiyacı var, kimin ihtiyacı var? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Şimdi Cumhuriyet Halk Partisine bakıyorum ben,
ilgili arkadaşlar “Biz, bu kanuna taraftarız.” diyor, olmaması için de ne
lazımsa onu yapıyor. Taraftarsanız söyleyin. Milletin karşısında açık, net
olalım. Böyle o vardı da şu vardı… “Arkadaş, biz bu kanunu istemiyoruz.” veya
“Arkadaş, biz bu kanunu istiyoruz.” Açık açık
söyleyin. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Bu kanuna herkes muhalefet şerhi koymuş. MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Devamla) – AK PARTİ Grubu olarak biz, bu kanunu istiyoruz, getirdik
arkadaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Getirdik bunu, milletin ihtiyacı vardır, memleketin ihtiyacı vardır,
ekonominin ihtiyacı vardır, onun için getirdik. OKTAY VURAL (İzmir)
– Kimin zulası var yaa? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Buna karşı olanlar da “Karşıyız.” desinler, karşı
oyu versinler, biz de kabul edelim olsun bitsin. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Ama millet bilsin, milletin karşısında açık, net olalım. NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Kirli suyla abdest alınmaz. Kirli parayı getirmek marifet değil,
onlara muhtaç etmemek marifet. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Buna karşı, bir öyle bir böyle bir şöyle… Şimdi
geliyorsunuz maddenin yürürlük tarihi kardeşim -yürürlük tarihi o mu olsun, bu
mu olsun- ona söz alıyorsunuz. Yani anlamıyorum ben yürürlük tarihini
konuşuyoruz. “Bakanlar Kurulu yürütsün.”Bunun artık ne konuşması olur ya. İşte,
Başbakan “Hamdolsun.” demiş, diyecek tabii ya. Niye hamdolsun demesin ki? Biz hamd eden insanlarız yani. Ne var yani Allah Allah? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Ben de onun yerinde olsam ben de “Hamdolsun.” derim! MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Şimdi bakın, ben size bir rakam vereceğim. Şimdi,
Türk ekonomisi daha önce hiçbir yabancı sermaye çekemeyen bir ekonomiydi. Yaa bakın 2002 yılına, 2001, 2000, 1900… Bakın, 1 milyar
dolar civarında para geliyordu. Kriz kriz dediğiniz
zamanda bile şimdi neredeyse 12 milyar dolar para girmiş bu sene, bu sene. AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – En yüksek faizi siz veriyorsunuz. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Daha -Merkez Bankası açıkladı- eylül ayı sonuna
kadar giren doğrudan yabancı sermaye 12,3 milyar dolar. MUHARREM VARLI
(Adana) – Amerika bir farkına varsa senin Sayın Bakan! Amerika’nın ekonomisini
de kurtarırsınız valla, helal olsun size! MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Haa? MUHARREM VARLI
(Adana) – Amerika bir farkına varsa senin…
O bir farkına varamadı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Neyi alkışlıyorsunuz şimdi? BAŞKAN – Sayın
Varlı… MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Bak, siz bile beni takdir etmeye başladınız ha.
Tamam, doğru yola doğru gidiyoruz galiba. Değerli
arkadaşlar, bu kanun ekonominin ihtiyacından, memleketin ihtiyacından, milletin
ihtiyacından dolayı getirilmiş bir kanundur. Bundan dolayı, şimdiye kadar
yapmış olduğunuz katkılardan dolayı hepinize ayrı ayrı
teşekkür ediyorum ve saygılar sunuyorum. Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan. Şahıslar adına
son söz Sakarya Milletvekili Sayın Ayhan Sefer Üstün’de. Buyurun Sayın
Üstün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Sakarya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 302 sıra sayılı Bazı
Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın son
maddesi üzerinde söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlar, ben ekonomist değilim ama hukuk bilgime güveniyorum, bir hukukçuyum.
Burada çıkan arkadaşlarımız olumlu olumsuz bir sürü ifadelerde bulundular. Ben
bu kanunun memleketimiz için hayırlı olacağı düşüncesindeyim. Burada en fazla
dile getirilen şeylerden bir tanesi de bu kanunla birlikte, suç unsuru olarak,
bir suç olayından dolayı elde edilen paraların aklanacağı endişesi sık sık dile getirildi. Ben bir hukukçu olarak söylüyorum:
Hiçbir kanun Ceza Kanunu’nda suç olarak tarif edilen bir olaydan dolayı elde
edilmiş bir parayı aklamaz. Savcı, yarın önüne gelen bir olayda elbette bir suç
unsuru varsa bunu sonuna kadar inceleyecek ve suç varsa da bu davayı açacaktır.
Bu konuda herhangi bir endişemiz olmasın. Yine burada
söylenen ifadelerden bir tanesi, dendi ki “Eğer bu paraların gelişine izin
verirsek uluslararası alanda biz zor duruma düşeriz.” gibi bir yaklaşım
sergilendi. Oysa bu gelmesi umulan paralar şu anda ya İsviçre bankalarında
yatıyor ya Deutche Bankta yatıyor ya İngiliz
bankalarında yatıyor. Şimdi bu paralar İngiliz bankalarında yatarken, Deutche Bankta yatarken uluslararası açıdan herhangi bir
sorun olmuyor ama bu paralar Türkiye’ye geldiğinde uluslararası finans
açısından ve uluslararası hukuk açısından sorun oluyor. Bu yaklaşım gerçekten
sakat bir anlayışın ürünüdür. Çünkü Deutche Banka
gösterilen tolerans… Maalesef bu paraların buraya gelmesi konusunda bir
kıskançlık içerisinde olduğunu görüyorum muhalefetin. Bu da
yanlış bir anlayış. Elbette Türkiye gerçekten kalkındı, gelişti. Bunda
iktidarın da payı vardır, daha önceki yıllardaki hükûmetlerin
de payı vardır. Bu memleket 70 sente muhtaç olduğu günleri biliyor. Bu
insanlarımız bunları daha unutmadı. Bu memleketi 70 sente muhtaç edenler hâlâ
sağlar hâlâ zaman zaman beyanatta bulunuyorlar. O
bakımdan, çok şükür ki memleketimiz de artık o günleri geride bıraktı. Ben bu kanunun da
yine memleketimizin kalkınması açısından faydalı olacağını umuyorum. Yüce Meclise
tekrar saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Soru-cevap
işlemine geçiyoruz. Eğer sorularınızı
seri sorarsanız daha fazla arkadaşımıza söz hakkı verebilirim. Sayın Özdemir… HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Sayın Başkanım, Sayın Bakana soruyorum: Yabancı yatırımcılar
ülkemizde üretim yatırımı yapacaklarına, bilhassa büyük şehir merkezlerinde
ekonomik kurallara uygun olmayacak şekilde birçok büyük alışveriş merkezi açmış
bulunmaktadırlar. Bunların hem maliyetleri çok yüksek hem de aynı işi yapan
çevredeki küçük esnafı bitirmiş ve büyük işsiz toplulukları yaratmışlardır. Bütün ülkede
olduğu gibi seçim bölgem Gaziantep’te de küçük esnaf altı yıllık AKP İktidarı
döneminde işsizlikten kan ağlamaktadır. Hem kontrolsüz açılma hem de son
ekonomik krizden dolayı bu alışveriş merkezleri de büyük bir durgunluk
geçirmektedir. Buralarda da toplu iflaslar olursa şimdiden ne düşünüyorsunuz? Büyük
marketler kanununu ne zaman uygulamaya koymayı düşünüyorsunuz? Hiç olmazsa
bundan sonra ülkemize gelecek olan yabancı sermayeyi üretim yatırımlarına
aktarmayı düşünüyor musunuz? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın Özensoy… NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakanım,
Bursa’da fabrikalar kapanıyor. Bankalar artık kredi vermemeye başladı banka
faizleri yükselmesine rağmen. İşsizlik had safhaya vardı, her gün onlarca insan
sadece beni arayıp feryat ediyor. İhracatın ikinci büyük şehri olan Bursa’da
elbette çığlıklar fazla olacaktır. Böyle bir kanunu günlerce görüşüp tartıştık.
Peki, reel sektör için bir tedbir ne zaman düşünüyorsunuz? Ne zaman bunu
Meclise getireceğiz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Paksoy… MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakan,
Kahramanmaraş’ta tekstil ağırlıklı sanayi tesislerinde 25 bine yakın işçi
çalışmaktaydı, ancak yaşanan kriz sebebiyle 6 bine yakın işçi çıkarılmış,
çalışanların çoğu da tedirgindir. Sanayicilerimizi rahatlatmak için Eximbank limitlerini artırmayı, bir de pamuktaki KDV’yi
tekrar yüzde 1’e düşürmeyi düşünür müsünüz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Serdaroğlu… MEHMET SERDAROĞLU
(Kastamonu) – Sayın Başkanım, 2002 yılında vatandaşın üzerindeki toplam borç
yükü 13 katrilyon liraydı. 2008 yılının ilk yarısında bu borç yükü 110
katrilyona çıkmıştır, yani 9 kat artmıştır. Ancak 2002 ve 2008 yılları arasında
hane halkı harcanabilir gelirdeki artış da yüzde 90’da kalmıştır, yani 1 kat
artmıştır. Şimdi, Sayın Bakanıma
sorum şudur: Yurt dışından, menşeine bakılmadan temin etmeye çalıştığınız para borç
yükü altında inim inim inleyen borçluların borç
yükünü hafifletecek mi? Ayrıca, hane halkı harcanabilir gelirine katkı
sağlayacak mı? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Doğru… REŞAT DOĞRU
(Tokat) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Ekonomik
daralmaların görüldüğü bugünlerde yatırımların teşvik edilmesi için yeni bir
teşvik sistemi getirilmesine ihtiyaç var mıdır? Varsa kriterleriniz
ne olacaktır? İkinci sorum
olarak, bu kanunun Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabulüyle beraber yurt
dışından tahminen ne kadar para ülkemize gelecektir? Dünyada ekonomik
kriz çıktıktan sonra Türkiye Cumhuriyeti bankalarından ne kadar para yurt
dışına çıkmıştır son iki ayda? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Şandır… MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Çok teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım, bu
kanuna Komisyonda AKP dışında tüm partiler muhalefet şerhi yazmıştır. Bu kanun,
bir mutabakatla çıkmıyor. Bu kanunla ilgili bu kürsüde sorulan sorulara cevap
alınamamıştır. Bu kanunla, siz, ne kadar kaynak getireceğinizin cevabını
veremiyorsunuz. Bu kaynağın masum olup olmadığının teminatı yok.
Temennilerinizi ifade ediyorsunuz. Bir net soru
sordum, kürsüde cevap verdiniz. “Kriz var mı?” dedim, “Var.” dediniz. Sorumu
tekrar soruyorum: Bu kanunla ekonomik krizi önleyeceğinizi düşünüyor musunuz?
Gayretimiz bu, amacımız bu. Alınması gereken tedbirlerin bir paket olarak
alınmadığını da en başta biz tenkit ettik. Evet, ekonomik kriz varsa, bu, doğru
tespit edilmeli “Hamdolsun.” denilerek geçiştirilmemeli ve alınması gereken
tedbirler bir bütünlük içerisinde bir tedbir paketiyle buraya getirilmelidir.
Mesela, biz şunu teklif ettik: Kamunun, devletin… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Vural… OKTAY VURAL
(İzmir) - Sayın Bakan, biraz önce “Lehinde misiniz aleyhinde misiniz? Millet
bilsin.” dedi. Evet, millet bilsin. Bu
kanunun milletle alakası yok. Şimdi, Sayın
Bakana soruyorum: Siz, bu zor durumda olan KOBİ’lere, borcunu ödeyemeyecek
KOBİ’lere garanti oluşturulmasına karşı mısınız, değil misiniz? Eğer karşı
değilseniz, neden önergemize karşı çıktınız? Neden bu konuda vatandaşlar,
borcunu ödeyemeyecek vatandaşlar için tedbir alınmasına yönelik yönelttiğimiz
önergelere karşısınız? Siz, yoksa gerçekten, küçük ve orta büyüklükteki
işletmelerin yaşamasını istemiyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Bakan, beş dakika süreniz var. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, bu konuştuğumuz madde Bakanlar
Kurulunun yürütmesiyle ilgili bir madde. Bu maddeyle ilgili hiçbir sual yok
bana. OKTAY VURAL
(İzmir) – Bunlar hep Bakanlar Kurulunu ilgilendirmiyor mu? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – İç Tüzük’e göre de sorulan soruların maddeye uygun
olması lazım. Ne takdir ediyorsunuz? S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Bakan, net olarak
cevaplayın. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Yani ben cevaplandırabilirim de, fakat İç Tüzük’e
de aykırı hareket
ediyoruz. OKTAY VURAL
(İzmir) – Hayır efendim, Bakanlar Kurulunun… S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Net olarak cevap verin. BAŞKAN – Sayın
Korkmaz… MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bu sorduklarınızın İç Tüzük’e göre maddeyle ilgisi
yok; net bu. S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Net olun, net! BAŞKAN – Sayın
Korkmaz… Sayın Bakan… MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Daha net nasıl söyleyeyim? MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Bakan cevap vermiyor. BAŞKAN – Şimdi,
Sayın Bakan bana bir soru sordu, ben de o sorunun cevabını müsaade ederseniz
kendisine vereyim. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkanım, cevap vermiyor. BAŞKAN - İlk kez
olmuyor bu tür konuşmalar, bu tür sorular. Dolayısıyla, cevap verebilirsiniz ya
da sorulara yazılı cevap verebilirsiniz. Tercih sizin. OKTAY VURAL
(İzmir) – Susma hakkını kullanabilir efendim! MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Peki, ben vereyim isterseniz. Şimdi, Sayın
Özdemir “Yabancı yatırımcılar geliyor, burada alışveriş merkezleri açıyor. Yani
‘Greenfield’
dediğimiz yatırımlar da yapmıyorlar. Ondan sonra, bu nasıl bir yabancı
yatırımcı gelişi?” diyor. Tabii, şimdi,
Sayın Özdemir bir taraftan bakarsa öyle gözüküyor. Ama ben şimdi sorayım: Bugün
otomotiv sektörü Türkiye’de bir numaralı bizim sektörümüz, lokomotif sektör ve
20 milyar doların üzerinde de ihracat yapıyor, öyle mi? Binlerce de adam
çalıştırıyor, teknoloji de getiriyor, tamamı yabancı sermeye; buyurun.
“Gelmeyin.” mi diyelim bunlara? YILMAZ TANKUT
(Adana) – Efendim, sizin dönemde gelmedi o. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – “Gelme.” mi diyelim? MEHMET ŞANDIR (Mersin)
– O sizin döneminizde gelmedi Sayın Bakan. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ha, gelmesin mi? BAŞKAN – Şimdi,
soru soran arkadaşlar, cevapları lütfen dinleyin. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – İkincisi: Bakın, şimdi, bugün Migros
gelmiş, ondan sonra diğer alışveriş merkezleri gelmiş. Ben bunlara baktım, her
birisi ayrı ayrı 100 milyonlarca dolar Türkiye'den
ihracat yapıyor. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – İhracat yapmıyor efendim. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Evet, ihracat yapıyor. Nereden? Türkiye'den
aldıkları tekstil maddesi, diğer maddeleri falan dünyadaki bütün zincirlerine
gönderiyor adamlar. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Türkiye'nin tüketim potansiyeline yatırım yapıyorlar. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Gelmesin mi bunlar yani? OKTAY VURAL
(İzmir) – Gidelim Bauhaus’a, gidelim, görelim. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi… OKTAY VURAL
(İzmir) – Hadi Sayın Bakan, gidelim. Bauhaus’a
gidelim bakalım Türk malı mı var Alman malı mı var? BAŞKAN – Sayın Vural,
Sayın Şandır… MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ben bildiğimi konuşuyorum Sayın Oktay. S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Lütfen bildiğinizi konuşun Sayın Bakan! BAŞKAN – Sayın
Korkmaz… MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi, Bursa’da fabrikalar kapanıyor, bankalar
kredi vermiyor, işçiler çıkarılıyor… Değerli
arkadaşlar, şimdi, ben biraz önce kürsüde dedim ki: “Yüz yılda bir yaşanan,
dünya, mali krizi yaşanıyor.” Türkiye şimdiye kadar… MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Bakan Bey, bunlar son bir ay içinde olmadı ki, bir
yıldır oluyor. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, bunlar böyle şey ederlerse… Ben
dinledim onları gayet güzel bir şekilde, ben konuşurken hepsi dır dır dır...
Bunlarla baş edecek hâlim yok ki yahu, ya beni dinlesinler ya konuşmayayım! BAŞKAN – Yazılı
olarak verin peki. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Siz bir daha bana müdahale ederseniz “Yazılı
olarak veririm.” derim, geçerim. Dinleyin. Bakın ben sizi dinledim, büyük
dikkatle dinledim, hepinizin isimlerini yazdım. Biraz dinleyin şunu. NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Konuşun Sayın Bakanım, konuşun; konuşmanızdan rahatsız oluyorlar. MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – O zaman gerçek beyanda bulunacaksınız Sayın Bakan,
toplumu yanıltmaya hakkınız yok! BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bakın, müdahale etmeyin yahu, bir dinleyin şunu. Şimdi, değerli
arkadaşlar, bakınız, bankaların şu anda… Türkiye ilk defa dünyada çıkan mali
krizin etkilerinden dolayı etkileniyor. Bugüne kadar Türkiye'de, devamlı, kendi
içinde kriz çıkmıştır. On senede bir, altı senede bir kendi içinde mali kriz
çıkartmıştır, yönetim beceriksizliğinden dolayı Türkiye. Sonra gördük,
2000-2001 krizi, hepimiz yaşadık. Dünyada kriz yoktu o zaman, şimdi dünyada
var, dünyada; dünya yanıyor. Biz de şimdi buna karşı önlemlerimizi alıyoruz. “Yok efendim, paket hâlinde alın önlemini, şu hâlinde…” Ne
hâlinde alırsak alalım, alıyoruz ya biz bu gerekli önlemleri. Şu anda
konuştuğumuz kanun bu kriz için bir önlemdir, dünyadaki krize karşı bir
önlemdir -buradaki maddeler- bunun bilinci içerisinde olalım. Bankalarda, bizim
bankalarımız sıkıntı içerisinde değil, bizim bankalarımız tehlike içerisinde
değil. Bizim bankalarımız sağlam ama onlar da tedbirlerini alıyor. Tedbirlerini
alırken de bazı kredilerde selektif
davranabiliyorlar, bunlar da geçicidir. Bunlar da geçicidir. BAŞKAN – Sayın
Bakan, toplayın lütfen. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Peki… Şimdi Eximbank buna destek verecek. Eximbank’ın
destek verme kaynaklarını artırmayı düşünüyoruz, bunun için çalışma yapıyoruz.
İhracatçılarımıza ve reel sektöre özel kredi destekleri için çalışıyoruz.
KOBİ’lere de özel destek için çalışıyoruz, bütçeye onun için ödenek koyduk.
“KOBİ’lere karşı mıyız?” Niye karşı olayım ben. KOBİ’lerin gelişmesini isteyen
bir insanım ben ama ceffelkalem… BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan. Süreniz bitti,
bir dakika da ekledim. Teşekkür ederim. Madde üzerinde
bir önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
302 Sıra Sayılı Tasarının 6 ncı maddesinde yer alan
“Bakanlar Kurulu” ibaresinin “Maliye Bakanı ve Hazineden Sorumlu Devlet Bakanı”
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) -
Katılmıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar) KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bakanı dinledik.
Şimdi ekonomik krizin varlığını Hükûmetin kabul
etmesini doğrusunu isterseniz memnuniyetle kabul ettik. Hatırlarsanız Sayın
Başbakanın “Ekonomik kriz bizi teğet geçti.” diye bir açıklaması olmuştu. MEHMET ÇERÇİ
(Manisa) – Finans sektöründe… KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Ama Sayın Başbakan “Ekonomik kriz vardır.” dedi,
dolayısıyla bunu memnuniyetle kabul ediyoruz. MEHMET ÇERÇİ
(Manisa) – Dünyada var. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Ama değerli arkadaşlar, bir yasa taslağı hazırlanırken
Sayın Bakan, buna karşı çıkıp çıkmadığımız konusunda bizim ikircikli bir yapı
sergilediğimizi söyledi. Böyle bir yapı yok, muhalefet şerhimiz var. Demek ki
Sayın Bakan önünde olan metni bile okumamış, öyle anlaşılıyor. Bakın değerli
arkadaşlar, “Şeytan ayrıntıda gizlidir.” diye bir söz vardır. Ben, size, sizin
kabul etmiş olduğunuz bir kanun maddesini burada okuyacağım, bir önergeyi
okuyacağım, şöyle diyor özel tüketim vergisiyle ilgili olarak: 1) “Bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarihten önceki dönemler için 4760 sayılı Kanun’a göre -yani
Özel Tüketim Vergisi Kanunu’na göre- tarhiyat yapılmaz...” Doğru, mesele yok. 2) “…daha önce
yapılan tarhiyatlardan vazgeçilir.”, “Eğer bir tarhiyat yapılmışsa bundan
vazgeçeceğiz.” diyor. 3) “…tahakkuk
eden tutarlar terkin edilir.”, “Yani tarhiyat yapılmış, tahakkuk yapmışsa
bundan da vazgeçeriz.” diyor. 4) “Tahsil
edilmiş tutarlar red ve iade edilmez.", “Yani,
ben eğer parayı aldıysam, bu parayı da sana geri vermem.” Bana söyler
misiniz değerli arkadaşlar, sizin partinizin adı “Adalet ve Kalkınma Partisi”
değil mi? Eğer adaletse, temiz, yasalara uygun davranmış, götürüp özel tüketim
vergisini zamanında ödemiş kişiyi niçin enayi konumuna koyup “Sen ödedin, ben
sana bu parayı iade etmeyeceğim. Öbürü ödemedi, ben şimdi senin alacağını
siliyorum…” Bana söyler misiniz bunun vicdani ve ahlaki boyutunu kendiniz niçin
sorgulamadınız? Eğer siz bunu sorgulamazsanız… NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Vergi hep öyledir. KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) – Hayır efendim. Eğer siz bunu
sorgulamazsanız adaletten söz edemezsiniz. Şimdi, bunun, bu düzenlemenin krizle
ne ilgisi var? Eğer bu insan niçin götürüp bunun… Eğer bu para çok yüksekse
mesele yok. Hadi diyelim ki böyle bir şey, ama soruyoruz, soruşturuyoruz, bu
rakamın küçük olduğunu söylüyorlar. Ee, bir de
devletin bir itibarı olsun ya, devlet desin ki: “Arkadaş ben bu tarihe kadar
olan bütün alacaklarımdan vazgeçiyorum, ödeyen vatandaşlarımın da parasını iade
edeceğim.” En azından, “Faizini ödemeyeceğim.” deyin. O nedenle,
değerli arkadaşlar, biz, yasa yaparken yasaları adalet kavramı içinde
tartmıyoruz, önümüze geliyor, iktidar-muhalefet çatışması içerisinde yasama
organı gerçek anlamda işlevini yerine getiremiyor. İktidar ne getirirse,
bakıyorsunuz Sayın Bakan el kaldırdı, blok hâlde el kaldırıyorsunuz. Ama bu tür
şaibeli işleri de maalesef yasalaştırıyoruz. Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Önergenizle ilgili bir şey söylemediniz. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, müsaadenizle… BAŞKAN – Buyurun. Bir dakikalık bir
süre içinde, yeni bir sataşmaya mahal vermeden… MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Değerli Başkan, çok teşekkür ediyorum. Değerli Başkan,
sayın arkadaşlar; bir kanundan bahsedeceğim. Bakın şimdi, 22/6/2002
yılında çıkarılmış bir kanun. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, neye göre söz verdiniz? BAŞKAN – 60’ncı
maddeye göre pek kısa söz talebi oldu, onu verdim. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi, diyor ki geçici 60’ncı madde: “Mevcut veya
yeni kurulacak olan sermaye şirketlerine ayni veya nakdî sermaye olarak konulan
değerlerden hareketle, herhangi bir vergi incelemesi ve tarhiyat yapılamaz. “
Bunu nasıl koydunuz o zaman da şimdi kalkıp söylüyorsunuz? Demek ki, biz buna
karşı değiliz ama, zaman zaman
bunlara ihtiyaç var. Bunları eğer siz anlayamazsanız, bunları eğer takdir
edemezsiniz, milletin bu ihtiyaçlarına cevap veremezseniz, nasıl bu milleti
idare edeceksiniz, soruyorum sizlere. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Bakan yanıt verdi… BAŞKAN – Şimdi
önergeyi oylayayım, ondan sonra sizi dinleyeceğim Sayın Kılıçdaroğlu;
daha bir yere gitmiyoruz. Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir. Buyurun. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, ben çok basit bir şey sordum. Dürüst,
namuslu, yasalara uygun olarak özel tüketim vergisini ödeyen kişiyi enayi
konumuna koyup, ödemeyen kişinin de alacağını silerseniz, bunun adalet
kavramıyla ne ilgisi var? Sayın Bakan 2002 tarihindeki bir yasadan bahsediyor. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Evet. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – O yasa beni hiç ilgilendirmez. İsterseniz bunu,
1999’dan, 98’den, cumhuriyetin kuruluşundan başlatın. Ben, bir adalet
kavramının tartılmasını istiyorum. Vergisini veren yurttaşın enayi konumuna
sokulmamasını istiyorum, bütün talebimiz bu. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kılıçdaroğlu, sağ olun. 6’ncı maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Oyunun rengini
açıklamak üzere aleyhte ilk söz, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç’te. Buyurun Sayın
Genç. HAYDAR KEMAL KURT
(Isparta) – Oylama bittikten sonra, Sayın Başkan, ne oyunun rengi? KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, söz hakkımı Ali Uzunırmak’a
devrediyorum. BAŞKAN – Sayın
Genç, söz hakkını Aydın Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak’a
devretti. Buyurun Sayın Uzunırmak. (MHP sıralarından alkışlar) ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Saygıdeğer milletvekilleri, bir fırtına hızı içerisinde, gene bir
kanun, muhalefet-iktidar çekişmesi içerisinde, Sayın Kılıçdaroğlu’nun
dediği gibi, anlaşılamadan geçiyor, inşallah hayırlı, uğurlu olur. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Anlayan anladı merak etme. ALİ UZUNIRMAK
(Devamla) – Tarihe not düşmek için bu konuşmayı yapıyorum. Tabii, AKP Grubunun
devamlılığında kaç karar yetersayısını bulamadığından kanuna ne kadar ilgi
gösterdiği ortadaydı. Bunu, kaç defa Sayın Bakana da söyledim. Oradan laf
atmanın bir anlamı yok. Bu kanundaki birçok maddeyle ne kadar ilgili, ne kadar
bilir arkadaşlar, onu da tahmin edebiliyorum. Tarihe not düşmek
istiyorum kıymetli arkadaşlar. Tarihe not düşmek istediğim şu: Bir, öncelikle
Türkiye’de iki üç yıldır kriz vardır. Bu kriz gerek üretim, arz ve gerekse
talep krizidir, çünkü vatandaşın satın alma gücü bitmiştir. İki üç yıldır
Türkiye’de hem üretimde hem talepte bir kriz vardır. Dolayısıyla, bugünkü bu
görüşmeler, başka başka birtakım teklifler, talepler
bu krizi gizleyemeyecektir. İş yerleri kapanmıştır, işçiler çıkartılmıştır ve
bütün rakamlar hep eksiye doğru gitmektedir. İki: Kıymetli
arkadaşlar, yurt dışından para gelmeyecektir. Burada şunu çok açık yüreklilikle
ifade etmek istiyorum: Biz yurt dışından gelecek olan paraya karşı değiliz,
hele hele eğer bu Türk vatandaşlarının parası olursa
hiç karşı değiliz. Dolayısıyla… MEHMET ÇERÇİ
(Manisa) – Karşı oy verdiniz. ALİ UZUNIRMAK
(Devamla) – Laf atıp durmayın oradan da, biraz… MEHMET ÇERÇİ
(Manisa) – Karşı oy verdiniz ya. ALİ UZUNIRMAK
(Devamla) – Karşı verdiğim oyun, karşı vereceğim oyun sebebini sizler de
biliyorsunuz, buradaki devamsızlığınızdan da belli. Belli ki birtakım
arkadaşlar bu yasayı tasvip etmiyorlar. Üç defa, dört defa burada karar yeter
sayısını ve toplantı yeter sayısını bulamadınız. Böyle mi çalışıyorsunuz
iktidar grubu olarak? Kıymetli
arkadaşlar, yurt dışından gelecek paraya karşı değiliz. Hatta,
Sayın Bakana burada, “Sayın Bakanım, yurt dışından gelecek olan paraya para
verelim” dedim eğer yurt dışından para gelecekse. Ama biz şuna karşıyız: 2003
yılından beridir veya belli zaman diliminden beridir milletvekillerin,
siyasetçilerin, 6.400 göstergenin üstünde olan bürokratların ve birtakım
şirketlerin, 2003 yılından sonra kurulan şirketlerin birtakım hoş olmayan,
resmî olmayan yöntemlerle gerek vergi kaçırarak gerek başka yollarla elde
ettikleri kazançların legalleşmesine karşıyız. Bu da üçüncü maddedir kıymetli
arkadaşlar. Biz buraya karşıyız. Burada ben
kanunun ilk girişinde bir şey söyledim: Buradaki sebep masum, yurt dışından
para gelecek diye bu kanun buraya getirildi. Niyet kurnazca. Kurnazca bir
niyetle buraya birtakım aflar getiriliyor. Dolayısıyla buradaki uygulama da
adaletsizce. Neden? Yıllardır vergisini ödeyen dürüst vatandaşın burada hakkı
gasp ediliyor. Dolayısıyla biz bu kanundaki buradaki uygulamalara karşıyız. Kıymetli
arkadaşlar, Sayın Bakan, ekonominin, ticaretin, üretimin altın kuralı vardır,
her şeyin bir kuralı vardır. Altın kural nedir? Altını olan kuralı koyar. Ben
biliyorum ki ve tahmin ediyorum ki burada birtakım parası olanlar size bu
kanunu çıkarttırıyor ve demin söylediğim gibi, gayrimeşru veya gayrihukuki
kazandıkları parayı legalleştirmeye yönelenler bu kanunu size çıkartıyor. (MHP
sıralarından alkışlar) Dolayısıyla,
kıymetli arkadaşlar, bugünkü Hükûmet… 2001 yılının
dünyasıyla ve Türkiye’siyle 2003 yılının, 2007 yılının dünyası ve Türkiye’si
aynı değildir. Burada çıkıp, 2001 yılını, 2002 yılını eleştirerek, 2007 yılını,
2003 yılını anlayamazsınız kıymetli arkadaşlar. Dolayısıyla, dünyayı da
anlayamazsınız. Dünyadaki gelişen olaylar, dünyadaki likidite, dünyadaki kural
koyucular… Ben biliyorum ve inanıyorum ki, sizler, hiçbir zaman ne kural
koyabildiniz, ne yönetebildiniz; konulan kuralların sadece Türkiye’de
temsilciliğini yaptınız. (MHP sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, burada,
masumane sebeplerle halkı kandırmanın bir anlamı yoktur kıymetli arkadaşlar. Bugüne kadar
Türkiye’de bizim olmayan parayla bir saadet devri yaşandı, bizim olmayan
parayla bir saadet devri yaşandı. Türk milletinin refah seviyesi artırılmadı.
Bir şey yapıldı: Milletin geleceği satın alma kabiliyeti artırıldı, geleceği
satın almayı da imkânsız şartlarla yaptınız ve dolayısıyla geleceği satın
alabilmenin artık vakti bitti. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. ALİ UZUNIRMAK
(Devamla) – Teşekkür ederim. Artık vatandaş
geleceği satın alamıyor, dünyadaki rüzgârlar da bu yönde değil. Dolayısıyla
kriz buradadır. Sayın Bakana bir
uyarıda bulunmak istiyorum: Göreve geliş, görevde bulunuş birtakım
kabiliyetleri ve birtakım tercihleri gerektirir. Tabii ki, göreve gelirken bazı
saikler önemli olur; bu, hepimiz için geçerli, bütün
yöneticiler için geçerli. Bazen avantajlar olur. Mesela bayanın olduğu yerde
bir nezaket olur, dolayısıyla bayanın işlevleriyle ilgili nezaketli davranmak
gerekir ve hele burada olurken, bazen bu televizyon kameraları yüzümüze
yansıyor, yüzümüze yansıdığında bazı hareketlerimizden -kamera yansımadığı
için- çok kötü görüntüler de meydana geliyor kıymetli arkadaşlar. Dolayısıyla,
nezaketin, hatta bazen uygunsuz davranışların… Özür dileyebilme medeni
cesaretini göstermemiz gerektiği kanaatini taşıyorum. Dolayısıyla, nezaketi
elden bırakmadan, burada iktidar-muhalefet çekişmesinin ötesinde millete
hizmetin esas olduğunu bir kez daha vurgulamak istiyorum. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ALİ UZUNIRMAK
(Devamla) - Ve oyumun rengi, 3’üncü maddeden dolayı aleyhte olacaktır. Gelecek
olan hiçbir paraya karşı değiliz. Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Uzunırmak. Tasarının tümü
açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Oylama için üç
dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik
personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen
üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen üç dakikalık süre içinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. Ayrıca, vekâleten
oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy
pusulasını, yine, oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum. Oylama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik
cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Bazı
Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın açık oylama
sonucunu açıklıyorum:
Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı olsun. Birleşime on
dakika ara veriyorum. (x)
Açık oyların kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir. Kapanma
Saati: 16.31 ALTINCI OTURUM Açılma Saati: 16.45 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yusuf COŞKUN (Bingöl) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum. 2’nci sırada yer
alan Kamu İhale Kanunu ile Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları’nın görüşmelerine başlıyoruz. 2.- Kamu İhale
Kanunu ile Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonları Raporları (1/584) (S. Sayısı: 253) (x) BAŞKAN -
Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Komisyon raporu
253 sıra sayısı ile bastırılıp dağıtılmıştır. Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi
kapsamında görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde
görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı
oylanacaktır. Tasarının tümü
üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Artvin
Milletvekilli Sayın Metin Arifağaoğlu’na aittir. Buyurun Sayın Arifağaoğlu. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi
dakika. CHP GRUBU ADINA
METİN ARİFAĞAOĞLU (Artvin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Kamu İhale
Kanunu ile Kamu Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi ve izleyenleri sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Ülkemizde en
büyük istihdam inşaat sektörüyle sağlanmaktadır. İkinci büyük istihdam yaratan
sektör, bildiğiniz gibi otomotiv sanayisidir. İnşaat sanayisi sektöründe
Türkiye’nin Avrupa ve diğer gelişmiş ülkelerden hiçbir eksiği yoktur. Süratli
ve kaliteli imalat ile uygun maliyet konusunda gelişmiş ülkelerin önündeyiz
diyebilirim. Bu büyük ve önemli sektörün karşılaşmış olduğu sorunları burada,
bu Mecliste çözmeliyiz, ancak bugüne kadar bu sorunların azaldığını söylemek ne
yazık ki mümkün değildir. Bilindiği gibi,
4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ile 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu 1/1/2003 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Özenle ve dikkatle
hazırlandığı söylenen yasaya şimdiye kadar on dört kez müdahale edilmiştir. Bu
durum gerek işveren idareler açısından gerekse istekliler açısından oldukça
sıkıntılı bir ortam yaratmış ve uyum sorununun yaşanmasına neden olmuştur.
İnşaat sektörünü rahatlatacak, yaşanan sorunları bertaraf edecek yasa ne yazık
ki her zaman aceleye getiriliyor ve beş yıl içinde 14 kez müdahaleyle
sonuçlanıyor. Bugün 15’inci değişikliği müzakere ediyo- (x)
253 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. ruz. İhale Yasası neden bu kadar fazla gündeme geldi? İhale
Yasası’yla neden bu kadar oynandı? Amaç neydi? Bu yasanın gerisinde ne var?
Türkiye niçin bu ihale sisteminden rahatsız? Ülkemizi bu tartışmaların
içerisine taşıyan argümanlar nelerdir? Neden çok sık periyotlarla İhale Yasası değiştiriliyor? Bu konulara ve
sorulara verilecek temel yanıt tarikat -siyaset ve bürokrat üçlüsünün ülke
kaynaklarını belli sınıflara kanalize etmek için
ihalelere etkili olma, diğer adıyla müessir olma mücadelesidir; kısaca rant savaşıdır. Bakanlar
Kurulunca 12 Mayıs 2008 günü kabul edilen ve Türkiye Büyük Millet Meclisine
gönderilen Kamu İhale Kanunu ve Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu’nda yapılan
değişiklikler on iki madde olarak düzenlenmiştir. Ancak sonradan yapılan
müdahalelerle ve komisyondaki görüşmelerle yapılan değişiklik önergeleriyle
tasarı otuz altı madde olarak Genel Kurulun gündemine gelmiştir, şu anda
müzakere ettiğimiz yasa budur. Tasarıda bulunan
değişikliklere bakarsak itiraz sürelerinin kısaldığını görüyoruz. Ayrıca,
tasarının 23’üncü maddesi ile itirazen şikâyet
konusunu düzenleyen 56’ncı maddeye yapılan müdahaleyle Kamu İhale Kurumu
fonksiyonsuz hâle getirilmiştir. İhale makamı hiçbir gerekçe göstermeden
ihaleyi iptal etme hakkına sahip olmaktadır. Kötü niyetli
yöneticilerle veya siyasi müdahalelerle ihale keyfî olarak iptal edilirse hak
sahibi kişiler veya firmalar, Kamu İhale Kanunu’na itirazen
şikâyet yolu kapandığına göre, ihale makamı herhangi bir kişiye veya firmaya
işi vermek istese ve bu nedenle birkaç kez ihaleyi iptal etse ve kayırılmak
istenen kişi ihaleyi alana kadar bu duruma devam edilse böyle bir keyfîliğe
sınırlayıcı bir düzenleme yok. Ayrıca, uygulamayı yapanlar hakkında
herhangi bir müeyyide yok. Bu düzenlemeyle art niyetli idarelere kamu
ihalelerinde yolsuzluk kapısı sonuna kadar açılmış oluyor. Bu düzenleme,
Anayasa’mızın 36’ncı maddesinde hak arama hürriyeti önünde bir engel teşkil
etmekte olup Anayasa’ya aykırılık iddialarıyla dava konusu yapılma durumunda,
Anayasa Mahkemesinin benzer içtihatları dikkate alındığında iptale konu olması
büyük bir olasılıktır. Kamu İhale
Kurumunun görev ve yetkilerini düzenleyen 4734 sayılı Yasa’nın 53’üncü
maddesinin (b) fıkrasının (1) no.lu alt bendinde şöyle denilmektedir: “İhalenin
başlangıcından sözleşmenin imzalanmasına kadar olan süre içerisinde idarece
yapılan işlemlerde bu Kanun ve ilgili mevzuat hükümlerine uygun olmadığına
ilişkin şikâyetleri inceleyerek sonuçlandırmak.” denilmektedir. O nedenle,
ihalenin iptaline ilişkin itirazen şikâyet konusu
olmaması Kamu İhale Kurumunun görev ve yetkilerine aykırı bir durum teşkil
etmektedir. İtirazen şikâyet, dava açılması öncesinde
kullanılması zorunlu bir başvuru yoludur. İptal kararına ilişkin itirazen şikâyet yolunun kapatılması, dolaylı olarak dava
yolunun kapatılması anlamına gelmektedir ki bu hâliyle düzenlemenin Anayasa’ya
aykırılığından söz etmek yanlış olmayacaktır. Tasarıyla gelen
değişiklikler arasında en öldürücü olanı, davet usulüdür; davet usulüyle
yapılan ihalelerin kapsamının genişletilmesidir. Bu konuda tereddütlerimiz
vardır. Yandaşların korunması, kollanması olmasın istiyoruz. Kötü niyetlileri
besleyen uygulamalar ile istenilen projeyi isteyen firmaya yönlendirme
olasılıklarının olmamasını arzu ediyoruz. Bu konuda iktidara güven duymuyoruz.
Endişelerimiz her geçen gün büyüyerek artmaktadır. Tasarının 24’üncü
maddesinde bulunan 4734 sayılı Yasa’nın 62’nci maddesinin (h) bendinde yapılan
değişiklik Komisyonda uzun uzun tartışıldı. Neticede,
iktidar ve ana muhalefet, muhalefet milletvekillerinin mutabakatıyla uyum
sağlandı ancak önergelerin birleştirilerek yazılmasında, sonradan öğrendiğim
bir neticeyi aktarmak istiyorum: Bazı hukukçularımız, bu önergelerin
birleştirilerek yazılmasından sonra istediğimiz anlamın çıkmadığını, burada bir
eksikliğin olduğunu ifade ettiler. Şimdi, ben,
buradan, Komisyonda konuşulanları size aktarmak istiyorum. Sayın Başkan, Sayın
Demir, bilhassa sizin bilginize sunmak istiyorum. Komisyonda varılan mutabakat
aynen şu şekildedir: Komisyonda bulunan üye arkadaşlarımın özellikle dikkatle
dinlemesini istiyorum. Hükûmetten gelen teklif ile
“mühendis veya mimarların aldıkları lisans eğitimine uygun yapım işi
ihalelerine başvurularında, toplam süresi on beş yılı geçmemek kaydıyla, mezuniyetlerinden
sonra her yıl için 122.587 YTL olarak hesaplanmak üzere 10’uncu madde
kapsamındaki benzer iş deneyimi olarak dikkate alınır.” şeklindeydi. Bu duruma
ben itiraz ederek söz aldım. “2490, 2886 ve 4734 sayılı yasalarda mühendis ve
mimarlar için verilen haklar geri alınıyor.” dedik. Komisyon üyeleri bu
itirazımızı olumlu buldu. Ulaştırma Bakanı Sayın Binali
Yıldırım konuya açıklık getirdi. “Mühendis ve mimarlar okulu bitirdikten sonra
bürokraside veya özel sektörde veya diğer sektörlerde mühendislik veya mimarlık
yapmadıysa, mesleğinin dışındaki işlerle uğraştıysa ve günün birinde taahhüt
işleri yapmak isterse bu tip deneyimsiz mühendis ve mimarların diplomalarına on
beş yıllık iş bitirme hakkı verelim.” dendi. Komisyon bu durumu benimsedi.
Mühendis ve mimar olduktan sonra bürokraside ve özel sektörde veya kendi işinde
mühendis veya mimar olarak çalışanlar, kaç yıllık mühendis veya kaç yıllık
mimar ise diplomasını o kadar yıllık iş bitirme belgesi olarak kullanabilir.
Komisyon üyeleri tarafından bu durum aynen kabul edildi. Ayrıca, mühendis
veya mimarlar kendi adına işlere girerlerse diplomalarını iş bitirme belgesi
olarak kullanıyorlar. Bu, 4734’te var. Ancak, mühendis veya mimarların yüzde 51
hissesi bulunan şirketleri var ise diplomalarını iş bitirme belgesi olarak
kullanamıyorlar. Buraya bir yenilik getiriliyor: Eğer mühendis ve mimarlar
kurdukları şirketin yüzde 51’ine sahipseler, diplomasını bu şirketlerde de iş
bitirme belgesi olarak kullanabilirler. Bu durum da Komisyonda kabul edildi.
Ancak şöyle bir itiraz oldu, dendi ki: “Mühendis bir kapital sahibi bulabilir
ve bu şekilde ihalelere katılabilir, şirket kurulabilir.” Dendi ki: “O zaman
ihale tarihinden beş yıl geriye doğru gidilecek; beş yıl geriye doğru gidilince
beş yıl önce şirket kurulmuş olacak ve yüzde 51 hisseye sahip bulunacak.” Bu
şart da getirildi. Buna, Çanakkale Milletvekilimiz Sayın Müjdat Kuşku bir ilave
yapmak istedi ve Müjdat Kuşku’nun ilavesiyle “Eğer 2 mühendis veya 2 mimar
yüzde 50-yüzde 50 olarak bir şirket kurmuşlarsa, 2’si de mühendisse yine onlar
da diplomalarını iş bitirme belgesi olarak kullanabilirler.” dendi. Şimdi, değerli
arkadaşlar, değerli hukukçu milletvekili arkadaşlarım; eğer 62/h maddesi bu
söylediklerimi karşılamıyorsa o zaman bir ortak önergeye ihtiyaç vardır, ortak
bir önergeyle bu maddenin düzeltilmesine, bu maddeye müdahale edilmesine
ihtiyaç gerekmektedir. Dolayısıyla bu 62/h maddesini geçiyorum. Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; ihalelerde esas olan rekabet ortamını sağlamaktır.
Rekabet ortamı sağlanıyor mu sağlanmıyor mu, önemli olan konu budur. Anadolu’da
ihaleye fesat karıştırıldığı yönünde telefon dinlemeleriyle başlayan
araştırmalarda ihale dosyası alıp ihaleye teklif vermeyen firmalar mahkemeler
tarafından sorgulanıyor. Siyasiler “İhaleye katılma.” derse hiçbir işlem
yapılmıyor. Bunun adına da “Rekabet sağlandı.” deniyor. Rekabet böyle mi
sağlanıyor? TMSF tarafından ihaleye çıkarılan ATV ve Sabah gazetesinin
satışında ihale dosyası alan firmalar var, yeterli görülen firmalar var, ancak
ihaleye katılan tek firma var. Neden böyle oldu, diğer firmalar neden
katılmadı? Konu araştırılınca, Sayın Başbakanın, ihale öncesi, havaalanında,
gecenin geç saatinde ihaleye katılacak firmayla görüşmüş olduğu anlaşılıyor.
Böyle olunca rekabet ortamının sağlandığı söylenebilir mi? Bunun adına “ihaleye
fesat karıştırmak” denmiyor mu? Bazı ihalelerde bunun yüzde 1’i yapılmamıştır,
birçoğu tutukludur, bir kısmı altı sene üç ay ceza almıştır. Bir diğer önemli
konu Kamu İhale Yasası’na getirilen istisnalardır. Örneğin Petrol Piyasası
Yasası’yla, petrol ve doğal gazla ilgili projelerin İhale Yasası’na uyma
zorunluluğu ortadan kaldırılmıştır, boru hatları ve rafineri gibi projelerin,
ihale yapılmadan, iktidara yakın firmalara verilmesinin önü açılmıştır. Yasa no: 5335;
burada da “Devlet Demir Yolları İşletmesi Genel Müdürlüğü mülkiyetindeki
işletmecilik fazlası taşınmazların satılarak veya devredilerek satış veya devir
bedellerinin yeni demiryolu ve mevcut demiryollarının bakım ve onarımı ile
iyileştirilmesinde kullanılmak kaydıyla, taşınmazların satış veya devrine TC
Devlet Demir Yolları Genel Müdürlüğü Yönetim Kurulu yetkilidir.” deniyor. Bu
örnekleri çoğaltmak mümkündür, onun için vaktimi kullanmak istemiyorum. Bu
istisnalar kaldırılıp, görüşülmekte olan ihale yasasının şümulü içine
alınmalıdır görüşündeyim, bunu önemsiyorum ve bilgilerinize sunuyorum. Kamu İhale
Kurumunun çalışmalarına baktığımız zaman; şikâyet başvurusu 14.908, 2007-2008
döneminde iptal edilen ihale sayısı 1.202, bugüne kadar iptal edilen toplam
ihale sayısı 3.235. Bu rakamlara bakarsak neyi görüyoruz değerli arkadaşlar?
Gerçek bir rekabet ortamında değil, siyasi yandaşlık ve kayırmacılık esasına
göre yapıldığı yargısını güçlendiren bir proje, bir netice ile karşı
karşıyayız. Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; ihalelerde en önemli konu uygun bedelin tespitidir.
Mühendislikte önemli üç unsur vardır. Bir: Uygun proje. İki:
Uygun fiyat. Üç: Kaliteli imalat. Tekrar söylüyorum: Uygun proje, uygun
fiyat, kaliteli imalat. Bu üç şartı sağlayacak uygun bedeli yakalamak
gerekmektedir, işin esprisi buradadır. Çok tenzilat yapan firmayla uğraşmak
zordur. “Kârsız iş alan firma arsız olur.” gerçeğini unutmamak gerekir. Aşırı
düşük teklifle iş yapan firmalara kaliteli iş yaptırmak olanaklı değildir. Bakınız, kısa bir
müddet önce çok iyi tanıdığım bir muhtar oğluyla birlikte Meclisteki odama
geldi. Muhtarın oğlu 16 veya 17 arkadaşıyla TOKİ’ye
iş yapan firmanın elektrik taşeronunda yedi ay çalışmışlar. Çalışanların her
biri ana firmadan sadece 400 YTL almış, taşeron iflas edip kaçmış. “Ana firma
paramızı vermiyor.” dediler. Muhtarı ve oğlunu alıp TOKİ Başkan Yardımcısına
gittik, konuyu aktardım, çalışanların bordrolarda isimlerinin olduğunu ifade
ettiler. Durumu belirten dilekçeler verdik, ancak muhtar her gün arıyor, bugüne
kadar ne para verildi ne de muhtara herhangi bir yazılı cevap sunuldu. Değerli
arkadaşlarım, ihale yasa tasarısı, çok önemli, çok geniş bir yasadır, vaktim
kalmadı, onun için sözlerimi tamamlamak istiyorum. Milletvekili
dokunulmazlığını kaldırmadan şeffaflığı sağlamak mümkün değildir.
Yolsuzlukların önüne bir türlü geçilemiyor. Yolsuzlukların önüne geçilmeden
yoksulluğu ortadan kaldıramayız. Sadaka kültürüyle, gıda maddesi dağıtmakla,
kömür dağıtmakla, halkın yaşam standardını yükseltemezsiniz. Yeni iş alanları
yaratarak, iş arayan gençlere istihdam sağlayarak, halkı tembelliğe alıştıran
sadaka kültürünü büyüterek değil; halkımıza, gençlerimize iş imkânı vererek,
çalışma ve üretme kültürünü artırarak, Türkiye’yi Ulu Önder’in dediği muasır
medeniyete ulaştırabiliriz. Tek seçenek budur. Bunun dışında hiçbir çözüm
mantıklı ve geçerli değildir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın
lütfen. METİN ARİFAĞAOĞLU
(Devamla) - Sayın Bakanı burada
yakalamışken biraz da Artvin’den bahsetmek istiyorum: Bakınız, Artvin’de birçok
yatırım on beş yıldır, on yedi yıldır bitirilememiştir. Sayın Bakan, geçen
hafta Artvin’deydiniz, ırmak tipi HES’lerle ilgili
sorunları biliyorsunuz, ancak Borçka-Murgul, Borçka-Artvin arasında bulunan
tüneller hâlen daha aydınlatılmadı. Borçka-Murgul Tüneli’nin aydınlatılmaması
konusunda ikinci kez söz alıyorum ve Ulaştırma Bakanı Sayın Binali
Yıldırım “Bu yol bize, Karayollarına teslim edilmedi, ileride yapılacak.” dedi.
Bu tünelin altı yedi senedir karanlıkta olduğunu biliyor musunuz? Yine
Borçka-Artvin arasındaki tünellerden iki tanesi 2 kilometredir, bu 2
kilometrelik tünelin mutlaka kısa zamanda aydınlatılmasını istiyoruz. Karadeniz’in
önemli sorunu yoldur, fındıktır, çaydır. Toprak Mahsulleri Ofisinin aldığı
fındık bedelleri ödenmiyor, ödenemiyor. Vatandaş, Toprak Mahsulleri Ofisine
verdiği fındığı bin bir müşkülatla topluyor. Bu sorunlar çözülemedi. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) – Başkanım bir dakika daha. BAŞKAN – Verdim,
bir dakika verdim. YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) – Bir dakika daha verin. BAŞKAN – Hayır,
olmaz, öyle bir usulümüz yok. Çok teşekkür
ederim Sayın Arifağaoğlu. YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) – Başkanım, on dakikaya bir dakika, yirmi dakikaya iki dakika. BAŞKAN – Yapmayın
Allah aşkına. Hayır, öyle bir şey yok. Hiçbir zaman öyle bir şey yapmadım.
Yani, Sayın Milletvekili de sizin söylediğiniz esprinizi, latifenizi gerçek
zannetti, yapmayın. METİN ARİFAĞAOĞLU
(Devamla) – Bir dakika daha verin Sayın Başkan. BAŞKAN – Bir
dakika verdim efendim, başka vermiyorum, hiç kimseye vermedim. METİN ARİFAĞAOĞLU
(Devamla) – Hayır, doğru da ben bir dakika alacağım zannettim. BAŞKAN – Onu
biliyorum, arkadaşlarınız müdahale ettiği için öyle zannettiniz, sizinle ilgili
değil. METİN ARİFAĞAOĞLU
(Devamla) – Peki, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Ben
teşekkür ederim, sağ olun. Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip
Kaplan. Buyurun Sayın
Kaplan. (DTP sıralarından alkışlar) Hatta, ben, zamanınız
ziyan olmasın diye oraya geldiğiniz zaman açıyorum. DTP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu İhale
Kanunu ile Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonları Raporları hakkında Demokratik Toplum Partisi Grubunun görüşlerini
açıklamaya çalışacağım. Aslında bu yasaya
neden ihtiyaç duyuldu, neden bugün getirildi? Gerekçesine baktığımız zaman,
Avrupa Birliği müktesebatında önemli değişiklikler olmuş deniliyor; hizmet,
mal, yapım ile ilgili direktifler kaldırılmış, üç alım türünü de kapsayan, 31
Mart 2004 tarihli Konsolide Direktif yayımlanmış. Tabii bizde yasalar, bu
direktifler zamanında yapılmadığı için, ilerleme raporunda belirtilen
çalışmalar da zamanında yapılmadığı için, burada yasalar da zamanında
çıkarılmadığı için Avrupa Birliği müktesebatı bile değişiyor. Bu sefer
tasarılar o müktesebata uydurulmak isteniyor. Çünkü Türkiye'nin bir ulusal
program süreci vardı. O ulusal program sürecinde de bütün yapılacaklar
-ekonomik, sosyal, siyasal- kriterlere bağlanmış, işte
kısa vade, orta vade, uzun vade. Hangi yıllarda yapılacakları konulmuş, işte
2004’te yapacaksınız, 2005’te… Bu da gecikmiş işlerden biri. Ama “ihale”
denince üstelik de “14 defa İhale Kanunu’nda değişiklikle” denilince yolsuzluk
kokuları insanın aklına gelir. İhale Kanunu
görüşülürken, biz Plan ve Bütçe Komisyonunda Türkiye Denetim Standartları Kanun
Tasarısı’nı görüşüyoruz. Yine İhale Kanunu’yla ilgili farklı çalışmalar
yapılıyor. Şimdi, burada aslında çok kapsamlı olan bu yasanın bir iki önemli
noktasına benim ancak vaktim yetiyor, ona değinebileceğim. Şimdi, Avrupa
Birliğinin direktifleri ve özellikle müktesebatı gereğince Hükûmet,
hep bu ihaleyle ilgili, ekonomiyle ilgili konuları gündeme getiriyor. Bakıyoruz
ilerleme raporuna… Kasım ayında, yeni, daha bir hafta oldu, açıklandı. İlerleme
raporunda Avrupa Birliği ilişkileri çok açık, net, başlıklar altında veriyor.
Önce diyor ki “Sivil anayasa hazırlıkları vardı, ne oldu?” Yani bütün bunların
sistematik planlanması ancak sivil bir anayasanın, temel bir yasanın
çıkarılmasından sonra diğer yasaların tamamı da buna uygun hâle getirilir.
Çünkü Avrupa Birliğiyle 2006’da gümrük birliğiyle beraber 100 milyar avroya
yaklaşan ticaret hacmimizle Türkiye, Avrupa Birliğinin 7’nci büyük ticaret
ortağı konumunda. Şimdi, bu noktayı
koyarken, Avrupa Birliğinden alacağımız projeler konusu hemen bununla
bağlantılı olarak geliyor çünkü Türkiye’nin Avrupa Birliğinden aldığı projeler
ve destekler var. Tabii, bu destekleri kamu alanlarında aldığı zaman devlet, bu
kamu ihalelerinde yolsuzluk oluyor, suistimal oluyor,
ihaleye fesat karıştırılıyor, partizanca kullanılıyor, yandaşlara dağıtılıyor. Avrupa Birliğinin de gözünden bu kaçmıyor, onun için de “Önce
rüşvet sözleşmesini imzala, kara parayla ilgili sözleşmeyi imzala, Türkiye
Denetim Standartlarını yürürlüğe koy” gibi durmadan bir şeyler önüne koyuyor
Türkiye’nin ama Türkiye’de Hükûmet, ısrarla hâlâ
düşünce, örgütlenme özgürlüğü konusunda, adil yargılanma konusunda, kişi
güvenliği ve özgürlüğü konusunda, temel insan hak ve hürriyetleri konusunda,
EMASYA Protokolü’nden tutun da ülkede köklü bir demokrasinin yolunu açacak
sivilleşmenin yapılması konusunda, son dört senedir ilerleme raporunda
yazılanların hepsi konusunda sınıfta kalıyor. Hiçbirinde ilerleme yok
ama bakıyoruz ekonomiyle ilgili konular önümüze geliyor. Şimdi bu ekonomik
ve sosyal haklar konusunda da ihaleyle ilgili yasalar önümüze geliyor ilginç
olan. Sendikal haklar, işçi hakları, emeğin örgütlenmesi, ücret durumu, bu
haklar yok. Olmadığı için, ne oluyor? Dün basından izlemişsinizdir TÜM BEL-SEN
memur ve işçi sendikaları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bir dava açtılar.
Uzun bir süreçten sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde TÜM BEL-SEN’in açtığı dava sonucu daire, Türkiye hakkında,
örgütlenme özgürlüğünü, işçi sendikal hak ve özgürlüklerinin kısıtlandığı
gerekçesiyle bir ihlal kararı verdi. Hükûmet bu
kararı aldı, Büyük Daireye getirdi ve Büyük Daire dün, bu konuda Türkiye’de
memurlar ve emekçiler lehine bir içtihat yarattı. Şimdi, bu içtihadı
yarattıktan sonra memurların toplu sözleşme hakları, sendikal örgütlenme ve
ekonomik sorunları konusunda ILO kararlarına kadar bu sözleşmelerin Hükûmet tarafından yapılması isteniyor. Hükûmet
oralı değil, bununla ilgili düzenleme getirmiyor, işçiyle getirmiyor, memurla
getirmiyor, emekçiyle getirmiyor, tarımla ilgili getirmiyor, ihaleyle ilgili
getiriyor. Şimdi, ihaleleri getirdiği zaman da doğrusu biz de sormak istiyoruz:
Yani bu ihale konusunda bu telaş, bu acelecilik niye? Şimdi, bu
tasarının üç aşamasına bakarak işin püf noktasına getireceğim olayı. Burada
hemen, Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda bu tasarının görüşüldüğü var. Burada
hemen bir noktaya dikkat çekmek istiyorum ben: Demin, TÜM BEL-SEN, sendikanın,
Büyük Daire, bakın -Grande Chamber-
kararı, bu içtihat otuz yıla kadar Avrupa yargısında devam edecek bir
içtihattır, kırk yedi tane Avrupa Konseyi ülkesini bağlar. Avrupa Birliği Komisyonumuz
ne diyor bu tasarıyla ilgili? Burada hemen söyleyeyim: “Kamu alımlarında Avrupa
Birliği müktesebatındaki değişiklikler çerçevesinde öngörülen elektronik ihale
sistemi -yani şeffaflığa doğru- ve açılış kriterlerinin
karşılanması...” deniliyor. Ama, bir şey daha
söylüyor, orada atlanıyor bu konu: “İdarenin ihalenin iptaline ilişkin işlem ve
kararları itirazen şikâyete konu edilemez.” Hadi
buyurun! Hani, YAŞ kararlarına karşıyız, kesin karardır diye kıyamet kopuyor,
şerhler konuyor veya Yüksek Hâkimler ve Savcılar Kurulunun kararına veya Yüksek
Sağlık Şûrasının kararlarına. Bu ihalede de böyle bir hüküm koyduğunuz zaman
hemen devreye Avrupa Birliği uygulamaları, Avrupa Topluluğu Adalet Divanı
girer. Burada, Avrupa
Birliği Komisyonumuz, ATAD… Büyük harflerle, altını çizmiş. Mümkün olduğunca
her bakanlık bütçesinde, bu ATAD nedir, Adalet Divanı nedir, Avrupa Birliğinin
bu ekonomi mahkemesi Türkiye’nin başına ne iş açar diye sürekli uyarıp
anlatmaya çalışırım. Ama, Enerji Bakanlığı
davalarında, tahkim ve bu tür olaylarda, milyar dolarlara varan, Türkiye’yi
etkileyen davaların bu ATAD bünyesinde de olduğunu hatırlatmak istiyorum. Şimdi, bazı
kararlarına atıfta bulunuyor: İhalenin iptaline ilişkin kararlar ile ilgili
olarak uzamaması veyahut aynı konuda birden fazla ihaleyle karşılaştırılmaması
amacıyla bir itiraz usule bağlanıyor. İhaleyi iptal ettirmenin bir klasik yolu
var, bunu herkes bilir, zeyilname mi deniliyor? Zeyilname herhâlde, bunu
maliyeciler daha iyi bilir. İstemediği kimseye vermez, o ihalenin şartlarını
değiştirir, yeni bir ihale açarlar. Bu yakın zamanda, buna benzer, Sağlık
Bakanlığında bir ihale açılma olayı oldu. Ekimde olmadı şartları, zeyilname
dediler, 3 Kasıma ertelendi. Yani, kamu ihalelerinde “Ben istediğime veririm,
istediğim kişi ihaleyi alır, onunla da -ekonomik iş işte, para işi- götürürüm.”
Şimdi, bu
anlayış, bir ülkeyi batırmak için, partizanca bir anlayış için birebir
tehlikeli bir anlayıştır. Bunu ülke, yurt sevdasıyla, savunmasıyla hiç kimsenin
izah etme şansı yok. Bayındırlık, İmar
ve Ulaştırma Komisyonuna geliyor tasarı… Burada da enteresan bir durum var ve
bu enteresan duruma dikkat çekmek istiyorum. Tasarının 1’inci maddesinde
“TÜBİTAK’ın, kendisine kuruluş Kanunu ile verilen görevlerini daha etkin ifa
edebilmesi için” deniyor. 4734 sayılı Kanun’a tabi diğer kurumların ARGE
faaliyetlerini bu Kurumun uzmanlık ve danışmanlığından yararlanarak
sürdürebilmeleri, yaşanan sorunun giderilmesi, ayrıca Avrupa Birliği
müktesebatına uyum sağlanması amacıyla 3’üncü maddede değişiklik düzenlenerek
kabul edilmişti. İşte bütün mesele burada. TÜBİTAK’ın
başına gelenler -ne diyorlar- pişmiş kazın başına gelmedi derler, buna benzer
bir halk tabiri vardır. Şimdi, TÜBİTAK’la
ilgili konularda bir iki şey söylemek istiyorum sürem azaldığı için. “59’uncu
ve 60’ıncı Hükûmetin mahkemelik olduğu TÜBİTAK” diye
başlamak istiyorum. Neden? TÜBİTAK çok önemli bir Kurum. Araştırma-geliştirme
çalışmaları yapıyor, KOBİ ve büyük şirketlere yönelik proje yapıyor. ARGE
destekleme projeleri yapıyor. 1995 ile 20 Temmuz 2007 arasında sadece 5 bine
yakın proje başvurusu olmuş, bunlardan 3 bine yakını KOBİ. Bu rakamlar,
paralar, ekonomi yan yana konulduğu zaman TÜBİTAK hem kadrolaşma açısından hem
para açısından çok ciddi bir Kurumumuz hem de stratejik bir Kurumumuz. Niye?
Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsü bünyesinde geliştirilen
Özgür İşletim Sistemi Pardus’un kamu kuruluşları
tarafından benimsetilmesi için de çaba harcayan bir kurum. Şimdi, Pardus’un yerine Microsoft’u, Pardus’un
yerine, gidip yabancı yazılım şirketlerini alan bir anlayışla ülkenin
güvenliğinin de paraya heba edildiği bir durum yaşanıyor. Ne yaşanıyor? TÜBİTAK
olayında ne yazık ki esrarengiz, hâlâ aydınlatılmamış cinayetler akla gelir
diyorsunuz. Bunlarla ilgili soru önergeleri verdik ve bunların hiçbirisi ülkede
aydınlatılmadı, silahlı kuvvetlerin savunma sistemiyle, Tank Projesi’yle
ilgili. Ve ne yazık ki TÜBİTAK konusunda -daha sonra ARGE yasası da burada
yasalaştı- bu konudaki çalışmalarda mahkemelik olma sürecine getiren olay
şuradan kaynaklandı: AK PARTİ “TÜBİTAK’ı istiyorum.” dedi, “Siyasi denetimim
altına alacağım bu bilimsel ve özerk ve bağımsız olması gereken kurumu.” Ki bu
tür kurumların tek varlık nedeni bağımsız ve özerk olmaları. Ve bunun sonucu
olarak 5376 sayılı Yasa’yı çıkardı 59’uncu Hükûmet
döneminde ve bu Yasa’ya göre TÜBİTAK’ın Başkan ile 6 Bilim Kurulu üyesini seçme
hakkı bir defaya mahsus olmak üzere Başbakana bırakılacak. Yani Başbakanın
tekçi anlayışı: Her alanda ben olayım, ben belirleyeyim; tek parti, tek lider,
tek iktidar. TÜBİTAK’ta da tek Başbakan 6 Bilim Kurulu üyesini tek başına atama
yasasını çıkardı. 13 kişiden oluşuyor zaten Bilim Kurulu, 6’sını atadığınız
zaman Başkanla beraber yarısı ediyor. Evet, dört yıl
TÜBİTAK Başkanlığı görevini yürüten Profesör Kemal Pak görev süresi 2003’te
dolunca yeniden seçilmişti, Başkanlığa getirilmişti. Ancak bu Yasa’yla 6 Bilim
Kurulu üyesinin Hükûmet tarafından atanması
tıkanıklık yarattı ve idari ve mali özerkliğe sahip olan TÜBİTAK, ülkemizin en
saygın kuruluşu, ulusal birikimi ve teknolojinin yaratılmasının önemli
kilometre taşlarından birisi darmaduman edildi. Ne yapıldı? İdari ve mali
özerklikle sağlanabilen bilimsel özgürlük olduğu bilinen ve bunun getirdiği
ülke yararları hiçe sayılarak, siyasi denetim altına alınarak kadrolaşma yoluna
gidildi. 5376 sayılı Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında
Kanun ve arkasından getirilen yasalar TÜBİTAK’ı Anayasa Mahkemesine taşıdı.
Bugün Anayasa Mahkemesinde 2005/81 esas derdest bir dava var -konuşmama başlamadan
önce Anayasa Mahkemesi Genel Sekreterliğini aradım teyit etmek için- bu dava
devam ediyordu. Şimdi, düşünün bu
ülkenin Hükûmeti TÜBİTAK’la kavgalı, mahkemelik. Biz
de İhale Kanunu çıkarıyoruz, diyoruz ki, İhale Kanunu’nun 3’üncü maddesinde
işte TÜBİTAK’la ilgili mali hizmet ve danışmanlık hizmetleri için İhale Kanunu
şey ediyoruz. Burada yüce Meclisin değerli üyelerinin dikkatine sunmak
istediğim bir konu var, (m) fıkrasında: “…savunma, güvenlik, insani yardım gibi
durumlarda ortaya çıkabilecek acil ihtiyaçların, süratli ve etkin bir biçimde
temini amacıyla…” denilen bir madde de var. Şimdi, ülkenin
böylesine önemli bir kurumunda Hükûmetin düştüğü
konum bu. Ne diyeyim diyeceğim ama, getireceğim getireceğim sonuçta yine 23’üncü Dönem dokunulmazlıklarına.
Bakın, tam tamına 245 dosya var. Rekor bizde, Allah var, 122. İnkar etmiyoruz
ama biz -düşüncemizden dolayı dokunulmazlıklarımız var hırsızlık yapmadık,
ihaleye fesat karıştırmadık, çalmadık çırpmadık, yetimin hakkını yemedik. Ama
bazı dosyalar var ki insanların yüzünü kızartacak ekonomik suçlardan oluşan bu
dosyaların içinde ve en başında Başbakanın dosyası varsa, bu dokunulmazlık
zırhını üstümüzden atalım, atalım, kürsü dokunulmazlığı kalsın. Bu ülkede yetimin
hakkını yememek için, helal olsun demek için, “ak günler” diyorsanız, “adalet”
diyorsanız, gelin bu konuda 245 tane dokunulmazlık dosyası var. Bu ihale
kanunlarının sığındığı bu dosyalarda kirli ilişkiler var, ihale yolsuzlukları
var, usulsüzlükler var, zimmet var. Bu dosyaları biz açmadan istediğimiz kadar
yasa çıkaralım, Avrupa Birliği müktesebatı diyelim, demin çıkardığımız kara
parayı aklayan yasalar gibi, bu ülkenin geleceğini de karartırız. Biz, bu
anlayışla, bütün taslaklara, bütün değişimlere bakmak istiyoruz. Biz, bu
anlayışla, ülkenin geleceğini ancak insan haklarında, hukukta, demokraside,
şeffaflıkta, her alanda, hesap verebilirlikte, bütün vatandaşlarına açık
olmada… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. HASİP KAPLAN
(Devamla) – …bütün vatandaşlarının çok rahatlıkla kontrol edebileceği,
anlayabileceği, planlı bir sistemin getirilmesinde görüyoruz. Artık bu
perakende yasa anlayışını, yasa taslaklarını bir bütün ve düzen içinde
Türkiye'nin geleceğine yönelik planlamak; Türkiye’yi, Devlet Planlama
Teşkilatının, geleceğini, ekonomisini -mademki bu ekonomik kriz en yüksek
krizlerden birisidir- bu kriz de dikkate alınarak 23’üncü Dönem Meclisinin
katkılarıyla yeniden planlaması gerektiğine inanıyoruz. Bu duygularla bu kanuna
karşı oyumuzun ret olacağını ifade ediyoruz. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kaplan. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Afyon Milletvekili Sayın Abdülkadir
Akcan. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 253 sıra sayılı Kamu
İhale Kanunu ile Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm Komisyonlarının raporlarını içeren tasarı üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisinin görüşünü ifade etmek üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Dünya genelinde
kamu alımları her ülke için önem arz eden alımlar ve faaliyetler olup yaklaşık
olarak her ülkenin yurt içi gayrisafi millî hasılasının
yüzde 12-15 civarına tekabül eden miktarlarda gerçekleşmektedir. Bu düzey
ülkelerin gelişmişlik düzeyine bağlı olarak, onların yıllar ve dönemler
itibarıyla artan ya da eksilen yönde kamuya harcayacakları gelirlerine bağlı
olarak da farklılıklar gösterebilir ama ne olursa olsun devletlerin
varlıklarını sürdürebilmesi kendi etkilerini bütün yönleriyle göstermesine
bağlıdır. Bu da bir anlamda kamu harcamalarıyla ilgilidir. Devletin devlet
olmasını gösteren hizmetlerini yapabilmesi kullanacakları kaynakları
yaratmasına bağlı bulunduğu kadar, var olan ve üretilmiş olan kaynakları
sağlıklı ve gereken alanlarda isabetli olarak kullanmasına da bağlıdır. Türkiye için
içinde bulunduğumuz yıllarda gayrisafi millî hasılanın
yaklaşık 800 milyar dolar civarında olduğunu düşünürsek kamu harcamalarında mal
ve hizmet alımında kullanılan miktar yaklaşık 120 milyar dolar civarındadır. Bu
kaynağın kullanılmasında her ülke için insanların hak ve menfaatlerini gözetme,
kullanılacak kaynağın ve paranın isabetli ve sağlıklı kullanılmasını sağlama ve
amiyane ifadeyle tüyü bitmedik yetimin hakkını kollama işin özünü ve temelini
oluşturur. Demokratik olmayan ülkelerde, hukukun üstünlüğünün gözetilmediği
veya sözde kaldığı ülkelerde ve yönetimlerde kamu alımlarının gücü elinde
bulunduranların ağzından çıkacak bir çift sözle yönlendirilmesi eşyanın tabiatı
gereğidir. Bu noktada kamu alımlarının nasıl yapıldığının, kamu adına
gerçekleştirilen ihalelerin nasıl yapıldığının, sağlıklı olmayan ve kamu
menfaatine uygun olmayan ihalelerin ülkeye nasıl pahalıya mal olduğunun
totaliter rejimin yöneticileri için bir önemi olmayabilir ama hukuk devleti
iddiasında olan ülkelerin yöneticileri için durum öyle değildir ve öyle
olmaması gerekir. Hukuk devletlerinde kamu alımlarının,
alımla ilgili ihalelerin nasıl yapıldığının, gelecek seçimleri göz önüne alarak
kamuyu değil yapılacak seçimi düşünerek ihale yapmanın nelere sebep olacağını
düşünmek, kaynak olmadan hayalî kaynaklara göre ihale yaparak ülkeyi borç
bataklığının içine çekmek ve ülkeye kazandırmak yerine yandaşa kazandırmayı ön
planda tutarak ihale yapma fikri elbette ki eleştirel anlamda önem taşır. Değerli
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti devleti elbette ki bir hukuk devletidir.
Her hukuk devletinde olduğu gibi Türkiye’de de işler ve işleyişler kanunlarla
düzenlenir ve kanunlara uygun olarak gerçekleşir. Bu amaca ulaşmak için kamunun
mal ve hizmet alımları önce 2490 sayılı Kanun’a göre, daha sonra 2886 sayılı
Devlet İhale Kanunu’na göre yapılmış veya yapılmaya çalışılmıştır. Ancak bu kanunlarda ve özellikle en son kanunda ihalede
şeffaflığın, saydamlığın, rekabetin, katılımcılığın yeteri kadar sağlanamadığı
gerekçesinden hareketle, bu alanda yapılan bütün yolsuzlukların büyük ölçüde kanunun
kendi iç bünyesinden ve yapısından kaynaklandığı görüşü hâkim olmuş ve buna
bağlı olarak konuyla ilgili olumsuzlukların önüne geçmek amacıyla kamu
menfaatinin ön planda tutulduğu, yüklenicileri de mağdur etmeyen bir anlayışta,
şeffaflık, kontrol edilebilirlik ve sağlıklı sonuca ulaşmada güvenilirlik
ilkelerinin ön planda tutularak hazırlandığı ve âcizane 57’nci Hükûmetin konudan sorumlu bakanı sıfatıyla şahsımın da
katkısı bulunduğu Kamu İhale Kanunu ve Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu
tasarıları hazırlanmış ve 2002 yılının hemen başında 4734 ve 4735 sayılı
kanunlar olarak kanunlaşmış ve 2003 yılı başından itibaren uygulamaya
geçilmiştir. Bu kanun tasarısı
görüşülürken bugünkü iktidara mensup o günkü milletvekilleri, çok geniş
kapsamlı olması nedeniyle temel kanun olarak görüşülen Kamu İhale Kanunu’nda
temelde üç veya dört maddede eleştiriler getirebilmiş ve tasarı büyük ölçüde
iktidar ve muhalefetin katkılarıyla kanunlaşmıştır. Eleştiri
getirilen hususlardan birisi eşik değer, diğeri keşif artışı oranı ve üçüncüsü
de kanunun bir yıl sonra yürürlüğe girmesi hususları olup bunların dışında
kalan hususlara büyük ölçüde muhalefet ve sivil toplum örgütleri katılmışlardı.
Bu sırada grupları ve şahısları adına söz alıp konuşan o günkü değerli
milletvekillerinin ne deyip ne demedikleri, bu söz konusu kanun tasarılarının
görüşmelerinde tutulan tutanaklarda mevcuttur. Gerçekten de
tasarının ele alındığı Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
üyeleri, iktidarıyla muhalefetiyle bu tasarıya ciddi katkılar vermiştir. Aynı
katkıları kanunla ilgili tüm sivil toplum örgütleri bizzat geceli gündüzlü
yapılan görüşmelere aktif olarak katılarak vermişlerdir. Dolayısıyla,
tasarıların görüşmelerindeki hâkim düşünce, Komisyonda ciddi iktidar çoğunluğu
olmasına rağmen sanki iktidar üyeleri azınlıktaymış gibi davranarak muhalefetin
katkıları en küçük ayrıntıya kadar tasarıya dâhil edilmişti. Elbette ki özde
değil, teferruatta eksiklikler söz konusu olabilir ama bunlar yoruma dayalı
konular olarak her kanunda olabilecek boyutun üstünde olmamıştı. Bu kanuna ait tasarı görüşülürken en fazla tartışılan konulardan
olan eşik değer, üyesi bulunduğumuz Dünya Ticaret Örgütü normları göz önüne
alınarak hazırlanmış olmasına rağmen, o günkü muhalefet partisi milletvekilleri
tarafından çok düşük bulunmuş ve bu eşik değerin düşüklüğü yüzünden bizi, yani Hükûmeti, Türk kamu ihalelerini yabancılara peşkeş çekme
niyeti taşımakla itham etmişlerdi ve bu değerin yükseltilmesini istemişlerdi. Aynı anda, Avrupa Birliği adına konuyu takip eden Avrupa Birliği
temsilcileri ve bunların sözcüsü konumunda olması tabii olan Avrupa Birliği
Genel Sekreterliği aracılığıyla da bize bu eşik değerin iyice düşürülmesi ve
hatta kaldırılması baskısını yapmışlardı. Değerli
milletvekilleri, o gün için 17,5 trilyon Türk lirası olan eşik değer,
yabancıların girmesini esas alan eşik değer daha sonra sıfırlanmıştı. O gün,
tasarının bünyesinde eşik değerin düşüklüğü nedeniyle yükseltmek için önerge
veren AKP sayın milletvekilleri, yabancılara karşı yerli girişimcileri koruma
adına kendi iktidarları döneminde 14 defa kanun değiştirmiş olmalarına rağmen,
bu alanda bir değişiklik teşebbüsünde bulunmamışlardır. Bu durumun ifade
edilmesi gereken çok üzücü bir durum olması nedeniyle gerekli gördüm. Bu kanun
yapılırken üzerinde tartışılan konulardan bir tanesi de tasarının bir sene
sonra yürürlüğe sokulmasıydı. Tasarının getirdiği en önemli
özellik, eskiden yani 2886 sayılı Kanun’a göre yapılan ihalelerde bir miktar
ödenek bulunduğu zaman devreye ihale şartlarının sokulması, ilana çıkılması,
arkasından yapılacak işin projesinin de içinde yer aldığı ihale şeklinde
ihalenin gerçekleştirilmesi ve para bulundukça ne zaman biterse o zaman bitecek
şekilde işin tamamlanması söz konusu iken bu Kamu İhale Kanunu’nda kesin
uygulama projesiyle ihaleye çıkma ön şartı temel hüküm olarak getirilmişti. İşte,
bu ön şartı sağlayacak projelerin yapılması için zamana ihtiyaç vardı. Bu zaman
da bir yıllık bir zaman olarak öngörülmüş ve işin sonunda 2003’te uygulamak
suretiyle bu kanun tasarısı kanunlaşmış ve yürürlüğü de 2003 yılında
gerçekleşmişti. Maalesef, 2003 yılında yürürlüğe sokulan bu Kanun’un uygulanmaya
başlanmasıyla beraber, Hükûmetin sık sık dile getirdiği temel husus Kamu İhale Kanunu’nun
ellerimizi kollarımızı bağlayıcı nitelikte olduğu ve özellikle Kamu İhale
Kurumunun bu Kanunu uygulamada, ihaleyi yapmada, icraatı yapmakla yükümlü
olanların ciddi şekilde elini kolunu bağladığı şeklinde görüşler kamuoyuna
ifade edilmeye başlanmıştı. Bu görüşler en
basit bürokratından en üst düzey bürokratına, arkasından Bakanına ve en sonunda
da Sayın Başbakanın hem yurt içinde hem yurt dışında söylemlerine konu olmuştu.
Evet, problem Kamu İhale Kurumuydu ve yapılan değişikliklerle, en son bu on
beşinci değişiklik tasarısında da biz Kamu İhale Kurumunun mümkün mertebe
dışlanmaya çalışıldığını görüyoruz. Değerli
milletvekilleri, bu Kamu İhale Kurumunun yok edilmesi, işi belki iktidarlar
açısından halledecektir ama Kamu İhale Kurumu kamudan iş almak için başvuran
yüklenicilerin âdeta bir sığınma limanıdır. Değerli
milletvekilleri, eğer ihaleyi yapan, 2886 sayılı Kanun’da olduğu gibi, ihaleyi
yapan bakanlıkla mağdur olduğunu ifade edecek olan kişinin şikâyetini ileteceği
bakanlık, yani makam aynı olursa hiç kimse kendi hak ve menfaatlerini
koruyamaz. Bu itibarla, işte biz, 4734 sayılı Kanun çıkarken bu Kanun’un en
önemli getirisi olarak Kamu İhale Kurumunu oluşturmuştuk. Bu Kamu İhale
Kurumunun, âdeta, ihaleye girip mağdur edildiğinden yüzde 100 emin olmuş
kimsesizlerin kimsesi olan bir kurum olarak algılanması gerekirdi. Ama öyle ki,
orasının, bir taraftan yapılan değişikliklerle fonksiyonunun, geçerliliğinin,
faaliyetinin dumura uğratılması yanında, bu aradan geçen altı yıllık dönemde on
dört değişiklikle, kanunla yapılan değişiklikle bu Kamu İhale Kurumu
fonksiyonlarını yapamaz hâle getirilmişken, bu da yetmemiştir, şimdi tasarıda
yapılan değişikliklerle ciddi olarak Kamu İhale Kurumuna ihtiyaç duyulmayacak
düzenlemeleri de getirmektedir. Nedir bu düzenlemeler? Bu düzenlemeler, değerli
milletvekilleri, yapılan bir ihalede ihale sonrası kişinin ihalesinin iptal
edilmesine rağmen “Benim ihalemi niye iptal ettiniz?” diye herhangi bir makama
şikâyet etme şansının elinden alınmasıdır. Yani bir ihale
yapacaksınız, bu ihaleye 10 kişi girecek, girecek olan 10 kişiden 1 tanesinin
almasını isteyeceksiniz, niyetiniz bu; geride kalan 9 kişiden herhangi birisi
ihaleyi aldığında onun ihalesini iptal edeceksiniz, ihalesi iptal edilen
kişinin herhangi bir makama itiraz şansı bu kanuni değişiklikle kalmayacağı
için itiraz edemeyecek, ondan sonra da siz diyeceksiniz ki: Bu devlet hukuk
devletidir. Hukuk devletlerinde bu iş olmaz, böyle olmaz. Hele hele Anayasa’nın amir hükümlerinden 125’inci maddesinde
devleti yönetenlerin yaptığı her türlü icraatın kanuni denetime tabi tutulmasını
sağlayan hükmünü yok sayacaksınız, hiç sayacaksınız. Şimdi burada zaman harcıyoruz, emek harcıyoruz, tasarıyı
hazırlayan bürokratlardan sonra Bakanlar Kurulu üyelerimiz imzalıyor, bu
imzadan sonra komisyonlara geliyor; ana komisyonlar, tali komisyonlar, bir sürü
milletvekili katkısı; Genel Kurula geliyor, Genel Kurulda da iktidarın
milletvekili sayısal çoğunluğuna dayalı olarak verilen değişiklik önergeleri
reddedilip düzeltme şansı ortadan kaldırıldıktan sonra kabul ediliyor. Yukarıya gittiğinde Sayın Cumhurbaşkanı da onaylarsa 110
milletvekili şansını bulan muhalefet veya milletvekili grubu Anayasa
Mahkemesine dava açıyor, bu Kanun’un ilgili o maddesi iptal ediliyor. Bu iptal
kaçınılmazdır değerli milletvekilleri. O zaman ne olacak? O zaman şurada
verdiğimiz emek, zaman her şeyiyle heba olup gidecek. Bu itibarla neyin nereye
varacağını düşünerek bu tasarıları ele almak, incelemek ve milletimizin lehine
çalışır hâle getirmek durumundayız. Değerli
milletvekilleri, bu kanun tasarısının geneli itibarıyla üzerinde konuşulacak
boyutları fazla. Şüphesiz bu boyutların içerisinde kabaca
söyleyebileceklerimiz, özet olarak söyleyeceklerimizin yanında, temel kanun
olmasına rağmen her bir maddede verilecek değişiklik önergeleri sırasında da
yapılması gereken düzenlemeleri, hatalı yönlerini ortaya koyma şansına sahip
olacağız, o sırada da gereken düzeltmeleri, gereken ikazları yapma gayreti
içerisinde olacağız. Değerli
milletvekilleri, bu kanun tasarısının getirdiği en önemli hususlardan bir
tanesi, demin ifade ettiğim kontrol edilebilirlik şansının ortadan kaldırılması
yanı sıra sağlıklı, kaliteli iş yapımında ana parametre olan, ana kriter olan yeterliliğin âdeta sulandırılması meselesidir.
Bir işi yapacak olanın “O işi ben yaparım.” demesi kadar, kendisinin bu işi
yapmada ikna edici belgeler, doneler ortaya koyması
lazım. İşte bu donelerin tasarının ilgili maddelerinde
hafifletildiği ve hele hele yapılan işler itibarıyla,
kaynak yetersizliği yüzünden büyük eserleri uzun yıllarda tamamlayamadığımız
Sayın Başbakanın ve ilgili bakanlarımızın, iktidar sözcülerimizin sık sık kullandığı ifadelerdir. “Ödenek bulamadınız, zamanında
bitiremediniz.”, “İşte, otuz yıldan beri devam eden barajlar var.” Şimdi, otuz
yıldan beri devam eden barajsa, bu adam bu işi bitirememişse, bu adamın yaptığı
işi yapamamış olması kendisinden kaynaklanmıyor ki. En azından onun yaptığı
işin önemli bir oranını, hak edişleri göz önüne alarak mutlak surette yeterliğe
ilişkilendirilmesini ve oraya sunmasını temin etmek, kanunla bunu garanti altına
almak hepimizin görevi, özellikle de bu tasarıyı uygulamak üzere buraya getiren
hükûmetlerin görevidir. Değerli
milletvekilleri, bir başka husus: İstisnalar kapsamı genişletiliyor. Neyle? ARGE’yle. Bir bilimsel araştırmacı olarak
ARGE’nin her ülke için olduğu gibi ülkemiz ve
milletimiz için de önemli olduğunun bilincindeyim, farkındayım ama ARGE’nin öneminin arkasına, ARGE’ye
dayalı olarak yapılacak kamu alımlarının istisna kapsamında tutularak
şeffaflıktan, kontrol edilebilirlikten, rekabetten uzaklaştırılarak
gerçekleştirilmesine sebep olacak istisnai hükümler arasına katılmasının,
doğrusu bu milletin bir ferdi olarak hiç de hoş karşılanmayacak durum olduğunu
söylemek mecburiyetindeyim. Bu itibarla istisnaların kapsamları
genişletilmemeli. Hukuk devletleri, kuralların işlediği, konup işlediği
devletlerdir. Eğer biz ülkemizin ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin hukuk
devleti olduğunu iddia ediyorsak hukukun her alanda çalışmasına hizmet edecek
düzenleme yapmamız gerekir. Yapılmış bu düzenlemeyi biz bu düşünceyle yaptık.
Şimdi, ARGE faaliyetinin önemi kalkan gösterilerek bu istisna kapsamına alınmak
suretiyle, âdeta ben yaptım oldu mantığına dayanan ihalelerle işin halledilmesi
yönüne gidilmesine fırsat veren bir anlayış söz konusudur. Değerli
milletvekilleri, bu kanun tasarısında, elektronik ortamda ihalelerin yapılması
elbette ki şeffaflık için gerekli ama bizde, Anadolu’da yerel basın çok önemli.
Yerel basın aracılığıyla pek çok kamu ihalelerinin ilanı söz konusu. Bu ilanlar karşısında bu yerel basın, zaten güçsüz, cüce, zayıf
olan bu basın eğer bu tasarıyla getirilen hükümlere dayalı olarak kanunlaşma
sonrasında yerel basında ilanların çıkartılmasından sarfınazar edilirse o zaman
onların en önemli gelir kaynakları ortadan kalkacak ve kendi bulundukları bölgede
basının herkes tarafından kabul edilen önemini ortaya koyan faaliyetini,
fonksiyonunu o bölge halkının emrine sunamayacaklar. Bu itibarla da söz
konusu tasarı değişikliğinin karşısında olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Değerli
milletvekilleri, kamu ihale kanunlarının mutlaka şeffaflığının, rekabet
edilebilirliğinin ve daha sonra incelenebilir ve işin üzerine gidilebilir
boyutunun olduğunu asla göz ardı etmeden bu tasarının ele alınması
taraftarıyız. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu
söylediğimiz çekinceler itibarıyla Avrupa Birliği uyum yasaları veya Avrupa
Birliği müktesebatına uyumluluk açısından gerekli olan düzenlemelerin
yapılmasına taraftarız ama orada da hiçbir zaman kamu alımlarının gözetim
dışında, kontrol edilebilirlik, şeffaflık, saydamlık ilkelerinin dışında
tutulmasını emreden bir müktesebat hükmünün olduğunu asla düşünmüyorum, böyle
bir şeyin olabileceğini de düşünmüyorum. Bu itibarla,
sadece bu yüzden olsa dahi, biz Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu olarak,
uyumdan, uyumla ilgili düzenlemelerin sağlıklı yapılması kaydıyla, yanayız ama
öteki… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. ABDÜLKADİR AKCAN
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Biraz önce ifade ettiğim çekincelerin düzeltilmesi doğrultusunda
biz gerekli katkıyı sağlamak için çalışacağız tasarının maddelerine,
bölümlerine geçildiği zaman ve düzenlemede eğer bizim de katkımızın dâhil
olmasını, bunun olgunlaştırılmasında çorbada tuzumuz bulunsun mantığıyla, asla
yıkıcı bir muhalefet anlayışıyla değil, yapıcı bir anlayışla getireceğimiz
önerileri göz önüne alarak oylamaları yapacağınızı şimdiden kabul etmek
istiyorum. Bu düşüncelerle,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Akcan. Gruplar adına
konuşmalar tamamlanmıştır. Şimdi şahıslar
adına söz taleplerine geçiyorum. İlk söz Van
Milletvekili Sayın Gülşen Orhan’a aittir. Sayın Orhan
burada mı? NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkanım, efendim bunları devrettik. BAŞKAN – Kime
devredildi? Bize herhangi bir şey gelmedi. Sayın Razaman Başak, Şanlıurfa Milletvekili. NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Nusret Bayraktar konuşacak Sayın
Başkanım. Biz onu devretmiştik, yazının orada olması lazım. BAŞKAN – Yok bende. Peki, buyurun
Sayın Bayraktar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 253 sıra sayılı Kamu
İhale Kanunu ile Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonlarının raporlarıyla ilgili görüşmelerde şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Kamunun hizmet
üretebilmesi noktasındaki mevzuatları yıllarca hep tartışıyoruz. Vatandaşa daha
etkin, daha verimli, daha kaliteli, daha süratli ve daha ucuz hizmeti
götürebilmek için hem uygulama mekanizmaları hem de denetim mekanizmaları
günümüzde söz konusu. Bunların en önemlilerinden biri Kamu
İhale Kanunu. Gerek hizmet alımı gerek mal alımı gerek yatırımların
uygulanmasında yıllarca tartışılan, konuşulan konular hep gündemde kalıyor.
Gelişen ve değişen dünya ve Türkiye şartlarına ayak uydurabilmek için
-özellikle kamu ihale kanunlarındaki hizmetlerin aksayan yönleri var, uymayan
yönleri var, gelişmelere ve şeffaf anlayışa paralellik arz eden eksik tarafları
var idi- bunu hem muhalefet hem iktidar hem uygulayıcılar hem de vatandaşlar
olarak tartıştık. Yandaşlara malzeme ürettiğimizden tutun da süresinde
yapılamayan imalatlar, maliyetlerin artırılması ve özellikle de ihalelerde
keşif bedellerine yönelik maliyetlerle işin süresinde bitirilememesi ve bir de
hizmetlerin aciliyetle yerine getirilmesi konusunda
mevzuattaki aksayan yönler söz konusu olunca bu konu daha da önemli hâle
geliyor. Özellikle son beş yılda, Avrupa Birliği müktesebatına uyum sağlama
niteliğinde, biz, mecbur olmamakla birlikte, ülkemizi dünya standartlarına
taşıyarak daha verimli hizmetler üretirken sadece inşaat sektörü değil -inşaat sektörünün
bütün işlemlerin lokomotifi olduğunu biliyoruz- ama hizmetlerin büyük bir bölümü, ki biraz önce eski Sayın Bakanımızın bahsettiği
gibi, dünyada ve Türkiye'de bu hizmetlerin kamu eliyle yürütüldüğü ve yüzde
15-20’lere kadar hizmetlerin kamu vasıtasıyla yürütüldüğü bilinmektedir. Şimdi, son
olarak, bu kanun tasarısıyla neleri değiştirip değiştirmediğimizi kısaca tekrar
özetlemek istiyorum. 4734 sayılı Kamu
İhale Kanunu ve 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu, 1/1/2003 tarihinde
yürürlüğe girmiş, 4734 sayılı Kanun’da iki kez, 12/6/2002 tarih ve 4761
sayıyla, ayrıca 30/7/2003 tarih ve 4964 sayıyla kanunlar geniş şekilde kapsamlı
olarak değiştirilmiş -ufak tefek değişiklikler hariç- aradan geçen beş yıllık
sürede kamu alımlarıyla ilgili Avrupa Birliği müktesebatında önemli
değişiklikler, hangi sayılı 92/50 sayı ile hizmet alımlarına, 93/36 sayıyla mal
alımlarına ve 93/37 sayıyla da yapım işlerine ait direktifler kaldırılarak üç
alım türünü de kapsayan 31 Mart 2004 tarihli 2004/18 sayılı konsolide
direktif yayınlanmış ve üye ülkelere de 31 Ocak 2006 tarihine kadar gerekli
düzenlemelerin yapılmasına yönelik süre verilmiş. Bize böyle bir süre verilme
söz konusu değil ama Avrupa Birliğine uyum sağlamamız açısından biz, kendi
ihtiyaçlarımızın karşılanması ve ülke insanımıza hizmetlerin sürdürülebilmesi
için aynı paralellikte buna yönelik değişikliklerin bizde de yapılmasının
faydalı olacağını düşündük ve 4734 sayılı Kanun’la ilgili olarak bu tasarıda
yer verilen değişikliklerin bir kısmı ön ilan, çerçeve anlaşmalar, dinamik alım
sistemi ve elektronik ihale, yani 2004-18 sayılı konsolide
direktife mevcut olan düzenlemelere karşılık gelmekte olduğunu ve mevcut
mevzuatımızın da direktiflere uyum düzeyini yükseltecek bir nitelikte olduğunu
görmekteyiz. Öte yandan, bu
tasarıyla, Avrupa Birliği müktesebatına uyum da gözetilmek suretiyle ihalelere
yönelik yapılacak başvurulara ilişkin incelemelerin kısa süre içerisinde
tamamlanmasını mümkün kılacak değişiklikler ile uygulamada yaşanan bazı
sorunların çözümüne yönelik düzenlemeler öngörülmüştür. Özetle, 1) Elektronik
ihalenin yasal altyapısının kurulmasına ilişkin düzenlemeler. 2) İhalelerin
aşırı düşük teklif sahibi isteklilerin üzerinde bırakılmasını önlemeye yönelik
olarak yapılan düzenlemeler. Ki mevcut ihale
uygulamalarında en düşük teklifi verene işi veriyorsunuz, hem iş süresinde
bitmiyor, hem maliyetleri çok daha farklı şekilde artıyor hem de kalite
azalıyor. Oysa bizim, insan gücü potansiyelini, nakit kaynaklarımızı ve zamanı
çok iyi değerlendirmemiz gerekir. Ucuz zannettiğimiz işlerin daha pahalıya daha
uzun sürede bittiğini görüyoruz. Bu da eleştirilen en önemli konulardan biri
oluyor. 3) Şikâyet
sisteminin iyileştirilmesine yönelik düzenlemeler. 4) İş deneyim
belgelerinin elde edilme şartlarına ilişkin düzenlemeler. 5) Avrupa Birliği
müktesebatına uyum amacıyla yapılan değişiklikler. 6) Kamu İhale
Kurumunun yetki ve görevlerine ilişkin yeni düzenlemeler. İhale
işlemlerinin etkin ve hızlı bir şekilde yürütülebilmesi, işlem maliyetlerinin
azaltılabilmesi, ihtiyaçların uygun zamanda karşılanması ve ihalelere katılımın
artırılması için ihale sürecinde elektronik araçların kullanılması esasına
dayanan elektronik ihaleler büyük önem taşımaktadır. Yapılan
düzenlemeler ile elektronik araçların ihale sürecinde kullanılmasını teminen mevcut elektronik sistemin daha ileri bir aşaması
olarak elektronik kamu alımları platformunun kurulması ve Avrupa Birliği
müktesebatında da bulunan elektronik eksiltme ile dinamik alım sistemine
yönelik hükümler getirilmiştir. Tasarıyla ayrıca
Avrupa Birliği müktesebatında da yer alan “ön ilan” müessesesi kanuna eklenmiş,
çerçeve anlaşmalar ise müktesebata uygun olarak yeniden düzenlenmiştir. İş deneyim
belgesinin elde edilebilmesi için yapım işlerinde son on beş yıl içinde geçici
kabulün, mal ve hizmet alım işlerinde ise son beş yıl içinde kabul işlemlerinin
tamamlanmış olması şartı getirilmekte, ayrıca yapım işlerinde olduğu gibi
yapımla ilgili hizmet işlerinde de son on beş yıl içindeki deneyimin
değerlendirilmesi öngörülmüştür. Tasarıyla,
müktesebatta da yer aldığı şekliyle, ön ilan ile ihale sürecinde elektronik
araçların kullanılması hâlinde ilan sürecinin kısaltılmasına ilişkin
düzenlemeler öngörülmüştür. Bu ve buna benzer bazı
düzenlemelere gelen yeni tepkiler vardır ki, biraz daha, ilan şeklinin sadece
elektronik ilan şekli değil, yerel basın ve yayın organlarında da bu tip
ilanların yeniden yer alması istenmekte, bu ve buna benzer eksiklikler
önergelerle düzeltilerek daha uygun kullanılabilir bir hâlin gündeme geleceğini
de buradan ifade etmek istiyorum. İlan ve ihale
dokümanlarındaki hatalar nedeniyle ihale iptallerini önlemek amacıyla tespit
edilen hataların giderilerek ihale sürecine devam edilebilmesine imkân
sağlayacak şekilde süreler yeniden düzenlenmiştir. Yani çok
uzun bir süre itirazlar söz konusu oluyor ve en basit bir itirazda kamu ihalesi
iptal edilebiliyor, bütün işlemler sil baştan, yeniden, aynı mevzuata geri
dönülerek, yeniden ihale edilmek suretiyle, yeniden, acaba iptal edilebilme
süreci olup olmayacağı tartışılarak bu şekilde işler -yapım işleri olsun, diğer
yatırım işleri olsun- geciktirilmiş oluyor. Bu süreleri kısaltmak
suretiyle yeni düzenlemelerin daha verimli hâle getirileceği kanaatini ortaya
koyuyor. Yaklaşık maliyeti
eşik değerin yarısını aşan yapım işlerinde herhangi bir şarta bağlı olmaksızın
belli istekliler arasında ihale usulünün uygulanması idarelerin takdirine
bırakılmıştır. Ayrıca idarelere ön yeterlilik ilanı ile dokümanda yer alan
değerlendirme kriterlerine göre belirli sayıda istekliyi
veya yeterlilik kriterlerini karşılayan isteklilerin tamamını teklif vermeye
davet etme seçeneği verilerek yapım işlerinin istenilen kalitede
gerçekleştirilmesinin sağlanması hedeflenmiştir. İhale sürecinin daha şeffaf
olmasını teminen ihalenin ilk oturumunda yaklaşık
maliyetin açıklanması öngörülmüş. Uygulamada tereddütlere yol açan belge
tamamlatma esası yerine… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. NUSRET BAYRAKTAR
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. …belgelerdeki
bilgi eksikliklerinin tamamlatılması esası getirilmiş ve buna ilişkin
yaptırımlar öngörülmüştür. Mevcut ihale
uygulamalarında sorunlara neden olan aşırı düşük tekliflerin tespiti ve
değerlendirilmesi ile ekonomik açıdan en avantajlı teklifin belirlenmesine
ilişkin olarak Kamu İhale Kurumuna sınır değer veya sorgulama kriterleri ile ortalamalar belirleme yetkisi verilerek
objektif esaslara dayalı bir uygulama sağlanması amaçlanmıştır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu düzenleme, her ne kadar 12 maddelik teklifle gelmiş
ise de Komisyonda geniş bir şekilde tartışılarak mevcut ihtiyaçlara cevap
verecek şekilde genişletilmiş ama buradaki eksiklikleri ve söz konusu olan
tenkitleri de karşılayacak bazı önergelerle yeni düzenlemeler ortaya
konacaktır. Kanun tasarısının
hayırlı olması dileğiyle emeği geçenleri tebrik ve teşekkür ediyorum. Hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bayraktar. Şahısları adına
ikinci söz hakkı İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Kenan Tanrıkulu’nda. Buyurun Sayın Tanrıkulu. (MHP sıralarından alkışlar) AHMET KENAN
TANRIKULU (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 253
sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Genel
Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum. Tasarı üzerindeki
değerlendirmelerime girmeden önce, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ve bu Kanun’la
kurulan Kamu İhale Kurumundan, başlangıcından bugüne kadar, çok kısa olarak bir
hatırlatmada fayda görüyorum. 2002 yılında
57’nci Hükûmet döneminde çıkarılan 4734 sayılı Kamu
İhale Kanunu’nda Kamu İhale Kurumunun kuruluş sürecinin tamamlanmasıyla beraber
ikincil mevzuat dediğimiz mevzuatın hazırlanması ve bu mevzuatında 2002 yılı
sonunda yürürlüğe konulması kararlaştırılmış ve uygulamaya ilişkin hükümlerin
de 1/1/2003 tarihinde yürürlüğe girmesi öngörülmüştür
ancak o süreç içerisinde, 2002 yılı sonunda, AKP İktidarı ve arkasından gelen hükûmetler, bu tasarının, daha doğrusu bu Kanun’un
yasalaştıktan sonra yürürlüğe girmesi noktasında bir tartışma başlatmıştır.
Hepimiz bu süreci o dönemde çok yakinen takip etme fırsatı bulduk. Ondan dolayı
2003 yılından bugüne kadar bu değişikliği de sayarsak 15 kez 4734 sayılı
Kanun’da değişiklikler yapılmış ve değişik düzenlemelere de gidilmiştir. Aslında, ilgili
ilgisiz her kanun görüşmesinde ya 4734 sayılı Kanun’a bir istisna maddesi
konulmuştur ya da kapsamında değişik kısıtlamalara gidilmiştir veyahut da
bunların dışında bazı kurum ve kuruluşların kanunlarında 4734 sayılı Kanun’a
tabi olunmadığına ilişkin hükümlere yer verilmiştir. Esas olarak, bu süreçte
uygulamayı yönlendirme ve yaşanan sorunları gidermeye yönelik olarak gerçekten
ihtiyaç duyulan düzenlemelerden imtina edinilerek, kaçınılarak, bir nevi bütün
tarafların 4734 sayılı Kanun’dan şikâyetçi olması amaçlanarak Kamu İhale
Kurumunun da önü tıkanmıştır. Elbette önemli yapısal değişiklik getiren ve kamu
alımlarını düzenleyen bir kanunun ilk uygulama yıllarında edinilen tecrübeler
ışığında gelişen ihtiyaçlara uygun olarak yeni hükümler konulabilinir, yeni
düzenleme ve yeni revizyonlara da gidilebilinir. Bu
bir ihtiyaçtır, böyle girişimler de tabii ki desteklenecektir. Görüşmekte
olduğumuz tasarıda da böyle ihtiyaca cevap veren birtakım düzenlemeler de
vardır. Aslında biz,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu tip düzenlemelere Komisyonda da muhalefet
etmedik ancak tasarı sadece bu tip değişikliklerden de ibaret değildir. Tabiri
caizse tasarıda araya sıkıştırılmış bazı hükümler vardır ki bunları da
kabullenmek mümkün değildir. Bunlara çok dikkatli göz atarsak iktidarın 4734
sayılı Kanun ve Kurumun denetiminden kaçmak için büyük bir çaba sarf ettiğini de içinden
çıkarabiliriz. Eğer iktidarın Kurumdaki bu bitmek tükenmek bilmeyen
düzenlemelerin sebeplerine de bakacak olursak bugün itibarıyla 10 kişilik bir
heyetten oluşan Kamu İhale Kurulunun başkanı dâhil 6 üyesi değişik
bakanlıkların önerileriyle atanmaktadır. Bunlardan Maliye Bakanlığının 2 tane
ataması vardır, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının 3 tane ataması vardır, Hazine
Müsteşarlığının da 1 tane ataması vardır. Bunlar önerilerle atanmaktadır. Zaten
Kurulun karar alma çoğunluğu iktidar tarafından belirlenmektedir. Diğer 4’ü ise
Odalar Birliği, İşveren Sendikaları Konfederasyonu, Sayıştay ve Danıştay
temsilcilerinden oluşmaktadır. Bir nevi ihtisas
kurumu olan Kamu İhale Kurumunun yürürlükteki mevzuat hükümlerine göre yaptığı
incelemeler de ve Kurulca alınan kararlar da tabii ki esas itibarıyla hukuki
gerekçelere dayandırılacaktır ve bu manada da Kurulun takdir yetkisi
kısıtlıdır. Dolayısıyla, Kurum ve Kurul yönetimi tamamen iktidar tarafından
oluşturulmuş olsa dahi iktidarın taleplerinin Kurum tarafından karşılanması
mümkün olmayacaktır bu sebeple. Ancak, burada bir
hakkı teslim etmek gerekir diye düşünüyorum. Yolsuzlukla mücadele kapsamında
ihalelerde şeffaflık, eşit muamele ve tarafsızlığın sağlanması amacıyla
bağımsız bir kurum teşekkül ettirilmesini sağlayan da 57’nci Hükûmettir. 57’nci Hükûmetin bu
yaklaşımıyla ihaleleri yapan idarelerin keyfî uygulamaları ortadan kaldırılmış,
hakkı zayi olanın tarafsız ve bağımsız bir idari otorite nezdinde hak araması
mümkün olabilmiştir. Değerli
milletvekilleri, Kurul üyelerinden çoğunluğu İktidarın önerileriyle atanmasına
rağmen Kurumdan niye İktidar rahatsızdır hâlen? Niye böyle bir rahatsızlıkla
değişik düzenlemelere gitmektedir? Bunu da incelediğimiz zaman, incelemeyi
yapan organ olan Kurum ile karar alan organ olarak yapılandırılan Kurul
arasında görevli olan bürokratların hem sorumluluk algıları hem de hukuka
bağlılıkları yüzünden İktidar ve onların uzantılarının beklentileri
karşılanamamaktadır. İşte, İktidarın Kurumun denetiminden kaçış nedeni burada
yatmaktadır. Bu nedenle, rahatsız olan İktidar kendince bir tedbir almaktadır
ve bugün görüşmekte olduğunuz tasarıyla Kurumun yetkilerini de kısaltma yoluna
gitmektedir. Tasarıyla,
vatandaşın en temel hak arama yolu olan şikâyet hakkının önüne bir yüksek
derecede başvuru bedeli konarak ihalelerde Kurumun devreye girmesi
engellenmektedir. Zaten ülkemizde hak arama müessesesi oldukça geri kalmıştır
ve bu yüzden de gelişmiş Batı ülkelerindeki standardı yakalayamıyoruz. Bugün
vatandaşlarımız herhangi bir idarenin uygulamalarından şikâyet ederken daha
sonra başına ne geleceğinden de birtakım endişeler ve şüpheler taşımaktadır. Tüm bunlara
rağmen öncelikle “Hakkım zayi oldu.” deyip Kuruma başvurmak isteyenlerin
yatırması gereken ücretler artırılmakta ve öyle bir kademeli ücret sistemi
belirlenmektedir ki sanki şikâyetçiler bulmaca çözeceklerdir. Gene tasarıya
göre, başvuru ücretinin yatırılması ön şart olması nedeniyle ücret baremini
hatalı belirleyen şikâyetçinin dilekçesi de incelenmeksizin reddedilecektir. Kurumun
kararlarına itiraz için idari mahkemelere başvuru ücreti olarak 100 ila 150 YTL
alınırken neden kademeli olarak bin YTL’den 10 bin YTL’ye kadar
başvuru ücretleri yükseltilmektedir? Tabii, sadece
Kurumu etkisizleştirme ve şikâyete engel olma çabası bununla da mı sınırlı
kalmaktadır? Maalesef hayır; değişik metotlarla, bugün, Kurum, herhangi bir
ihaleyle ilgili kamuoyuna yansıyan usulsüzlük veya yolsuzluk iddialarıyla ve
bunlara bağlı yazılı başvurularda iddialarla ilgili ilk incelemeyi yaparak
gerekli görülmesi hâlinde tarafların hak arama başvurusu olmadan da kamu adına
resen inceleme yapabiliyordu. Bugün için
baktığımız zaman Kurumun bu resen inceleme yetkisinin de elinden alındığını
görüyoruz değerli arkadaşlarım. Eğer herhangi bir ihalede usulsüzlük iddiaları
varsa, bu iddialarla yer yerinden oynuyorsa, hatta yolsuzluk, usulsüzlükle
ilgili olarak bu iddialar ta Fizan’dan duyuluyorsa
Kurum bunu duyamayacaktır, Kurum bunu göremeyecektir ve doğal olarak da
inceleyemeyecektir. Kurum tarafından
yapılan incelemelerin, diğer idari birimlerin kendi yöntemlerine göre inceleme
yapmasına engel olmayacağı, aksine de yardımcı olacağı apaçık ortadadır. Nitekim, Kurum bugüne kadar yaptığı incelemelerde sadece
taraflar arasındaki uyuşmazlık konuları hakkında kararlar almamış, gerekli
gördüğü hâllerde, tespit ettiklerini, daha sonra idari denetim birimlerine ve
cumhuriyet savcılıklarına da bildirimlerde bulunmuştur. Değerli
milletvekilleri, Kurumun bütün bu saydığımız gerekçelerini, mevcut iş yükünün
azaltılması veyahut buna benzer gerekçelerle düzenlemelere gidilmesi gibi
birtakım şartlara bağlıyorsak bunlar bizler için mazeret olmamalıdır diye
düşünüyorum. Eğer Kurumun kadrosu mevcut iş yükünü kaldırmaya müsait değilse o
zaman bu eksiklikleri giderecek düzenlemeleri de doğal olarak bu Meclis
yapabilir diye düşünüyorum. İşte bu itibarla,
Kurumun inceleme yetkisini daraltmak yerine yetki karmaşasını ortadan kaldırmak
ve uygulamada ortaya çıkan sorunları da düzenleyecek yeni yapılanmalara gitmek
gerekir diye düşünüyorum. Bugün söz konusu olan bu tip değişikliklerin kabul
edilmesi mümkün gözükmemektedir değerli milletvekilleri. (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. AHMET KENAN
TANRIKULU (Devamla) – Teşekkür ediyorum. Değerli
milletvekilleri, geçtiğimiz dönemlerde, özellikle 57’nci Hükûmet
döneminde sağlanan şeffaflık ve her kademede sağlanan yolsuzlukla mücadele
anlayışına bundan sonraki günlerde de tekrar kavuşabilmemiz, gerek ihale
sisteminde gerekse devletimizin diğer yönetim kademelerinde bu anlayışın hâkim
olması dileğiyle hepinize tekrar saygılar sunuyor, iyi akşamlar diliyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tanrıkulu. Soru-cevap
işlemine geçiyorum. Sayın Tankut… YILMAZ TANKUT
(Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Sayın Bakan, Kamu
İhale Kurumu önce Kavaklıdere’deki geçici binasında hizmete başlamış, daha
sonra bina yetersiz görülerek Kuruma kendi binası satın alınmıştır. 2004
yılında SPK’dan yüksek bir fiyatla satın alınan bu
bina fiziki yetersizliği bahane edilerek boşaltılmış ve Konya yolu üzerinde bir
firmadan –dikkatinizi çekiyorum- aylığı 180 bin YTL’den kiralanıp bu binaya
taşınılmıştır. Aylık 180 bin YTL ödeyerek belki de aynı bina bir yıl veya bir
buçuk yıl içerisinde satın alınabileceği hâlde söz konusu firmaya yüksek kira
ücreti ödenerek haksız kazanç temin edilmektedir, yani, Kamu İhale Kurumunun Beşevler’de kendi binası mevcutken aylığı 180 bin YTL kira
ücretiyle kiraya çıkılmıştır. Şimdi soruyorum: Bizlerin de anlayamadığı ama sizlerin devamlı
şekilde övündüğünüz işletme becerisi, şeffaflık ve tasarruf anlayışına bu durum
uygun mudur? Açıklayabilirseniz memnun olurum. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın Paksoy… MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim. Sayın Bakan,
“İhale üzerinde kalmaması durumunda, idareler hiçbir gerekçe göstermeden
ihaleyi iptal edebileceklerdir.” deniliyor. İdare keyfî iptal etse de ihaleyi
alan hiçbir hak iddia edemeyecektir. Bu durumda mağdur kişinin hak arama
yolları kapatılmıyor mu? Yasa çıkarsa art niyetli idarelere kamu ihalelerinde
yolsuzluk kapısı açılmış olmaz mı? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Yalçın… RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Bakanım,
2003’te yaptığınız bir değişiklik ile belediye şirketlerinin de belediye
ihalelerine girmesinin önünü açtınız. Bana göre Kamu İhale Kurumunun da bir
yanlış yorumlamasıyla böyle yanlış bir şey yapıldı. Şimdi Sayın Bakanım, bir
ihaleyi yapan makamla o ihaleyi alan iradenin aynı kişi olması, aynı irade
tarafından yönetiliyor olmasını siz hukuk anlayışınıza, etik anlayışınıza nasıl
sığdırıyorsunuz? Bu kadar yolsuzluk iddiaları bu sebeple gündeme gelmiyor mu?
Ülkemizde bu şekilde belediyelerce kurulmuş kaç tane şirket vardır; ciroları
nedir, buralarda kaç kişi çalışır, denetimi nasıl yapılır, yapılan ihalelerin
bir yılda yüzde kaçı Kamu İhale Kurumunun önüne gelir, gelenler içerisinde
yüzde kaçı hakkında iptal kararı verilmektedir? BAŞKAN – Sayın
Çalış… HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım, bu
yasanın uygulamaya geçmesinden sonra yerel basındaki ilanların durumu ne
olacaktır yani bu yasa yürürlüğe girdikten sonra ihale ilanları yönünden yerel
basın devre dışı mı kalacaktır? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın Güvel… HULUSİ GÜVEL
(Adana) – Teşekkür ediyorum. Sayın Bakan, kamu
kurumlarının mal ve hizmet alımıyla yapılan işlerin ihalelerinde Kamu İhale
Kurumunun denetiminin ortadan kaldırılması, Kamu İhale Kurumunun devreden
çıkarılarak belediyelere diledikleri gibi davranacakları bir alan yaratmış
olmuyor mu? Kamu İhale
Kurumuna ulaşan ve dosya açılarak incelenen mal alımıyla ilgili şikâyetler 2003
yılında 488 iken 2007 yılında 1.063’e ulaşmıştır, yani 2 kattan fazla
artmıştır. 2007 yılındaki başvuruların yarıdan fazlası sağlık sektöründedir.
Hizmet alımında durum daha da vahimdir. 2003 yılında yapılan başvuru 392 iken
2007 yılında 2.634’e çıkmıştır. Yapım işleri için 231’den 1.072’ye çıkmıştır.
Şikâyetlerin bu denli artış göstermesini nasıl değerlendiriyorsunuz? BAŞKAN – Sayın
Taner… RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakan, bugün Anadolu’da bin civarında günlük yerel gazete
bulunmaktadır. Bu gazetelerin en önemli gelirleri kamu ihale ilanlarıdır. Şu
anda görüşmekte olduğumuz Kamu İhale Yasası’yla bu ilanların İnternet yoluyla
yapılması gündemde. Böyle bir amaçla yerel basına maddi bir sansür uygulamış
olmuyor musunuz? İki; amacınız,
özgür basının gelirlerini kısıp, ulusal basında olduğu gibi, para verenin haber
yaptıracağı yerel basın yaratmak mıdır? Üç; sadece amaç,
ilan paralarından tasarrufsa, bu, yapılacak bir düzenlemeyle, “Her türlü noter,
resim harçları ve gazete ilan bedelleri ihaleyi alan firma tarafından ödenir.”
maddesiyle düzenlenemez mi? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Şandır… MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Çok teşekkür ederim efendim. Bu kanun, genelde
eksiklikleri tamamlayan bir kanun ama çok özel bir durum var, özellikle iptal
kararının denetlenmesinde Kamu İhale Kurumunu devre dışı bırakması, Kamu İhale
Kurumunun denetimlerde devre dışı bırakılmasına amir hükümler getiriyor.
Muhalefet şerhleri okunursa… Bu husus muhalefet partileri tarafından itirazla
karşılanıyor. Sorum şudur:
Bakanlıkların temsilcilerinden oluşturulan Kamu İhale Kurulundan Hükûmetin bir endişesi mi bulunmaktadır ki böyle bir
değişikliğe ihtiyaç duyuyorlar? “İhale” ve “yolsuzluk” kelimelerinin yan yana
geldiği ülkemizde, Hükûmet yolsuzluk iddialarının,
ithamlarının muhatabı olmayı neden istiyor, böyle bir değişiklikle bu türlü
ithamların odağı olmayı niye gerekli görüyor veya neden böyle bir değişikliğe
ihtiyaç duydu? Sorum bu. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Kaplan… HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Aracılığınızla
sormak istiyorum: Avrupa Toplulukları Adalet Divanında bugüne kadar Hükûmet olarak -yedi yılınızı doldurdunuz, az bir zaman
sayılmaz- kaç dava açtınız, kaç tanesini takip ettiniz, kaç tane kazandınız,
kaç tane kaybettiniz? Ve son bir soru: TÜBİTAK davasını Anayasa Mahkemesinde
kaybedersiniz ne yapacaksınız? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Yalçın… RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan, biraz önce yarım kalmıştı. Sayın Bakanım,
Kamu İhale Kanunu’nun toplam kaç istisnası vardır? Hangi kanunlar istisna
edilmiştir? Böyle bir kanuna ihtiyaç kalmış mıdır? Bir de efendim, belediye şirketlerinin az önce
ifade ettiğim belediyelerden ihale alma usulünü doğru buluyorsanız, hukuk
mantığına uygun buluyorsanız, bu konuda bir endişeniz yoksa MHP olarak bu
konuda verdiğimiz araştırma önergesini desteklemeyi düşünür müsünüz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Bakan… ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan. Değerli
milletvekilleri, özellikle, tabii, bu Kamu İhale Kurumuna ait Beşevler’deki binanın yetersiz olması dolayısıyla başka bir
yerde kiralanmıştır yani bu tamamen Kurumun mevcut binasının yetersiz
olmasından kaynaklanmıştır. Şimdi, ikinci
olarak Sayın Yalçın özellikle iki soru sormuştu belediye şirketlerinin belediye
ihalelerine girmesiyle alakalı. “Bunların kaç şirketi var, denetim nasıl
yapılıyor?” dedi. Tabii, bütün
belediyelerin kaç şirketi olacağı hususunu sizlere yazılı olarak belirteceğiz.
Şu anda ezbere bilmem
mümkün değil. Esasen, tabii,
bütün belediyelerin belediye iştirakleri var, pek çoğunun var yani, bilhassa
büyükşehirlerin. Tabii, bunların belediye ihalelerine girmesinin özellikle…
İhaleyi yapanla ihaleye çıkan arasında aynı kişiler değil, ihale komisyonu
ayrı. Dolayısıyla, bunlar, tamamen belediye şirketi ve ihale komisyonunda, o
şirkette herhangi bir şekilde yönetim kurulunda üye olan, vesaire olan kişiler
bu ihale komisyonunda bulunmadığı için herhangi bir mahzuru olmadığı
kanaatindeyim ben. Özellikle onu belirtmek isterim. RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – Sayın Bakan, bu şirketleri yönetenler belediye başkanlarınca
atanmayacak mı? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Bir de Sayın Çalış’ın “Özellikle yerel basında durum ne olacak?”
şeklinde bir sorusu vardı. Biz, yerel basını mağdur etmiyoruz. Elektronik
ortamda ilan edilmesine rağmen yerel basında da ayrıca ilan edilecek ve bu
konuda da bir teklifimiz var, özellikle onu da okumak istiyorum. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Yeni bir düzenleme yapıyorsunuz yani. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Özellikle
şunu belirteyim: Bu konuda bir önerge hazırlandı. Özellikle şunu belirtmek
istiyorum: Bu kanun kapsamında yapılan ihalelerde “Bu Kanunun 13’üncü madde
hükümleri saklı kalmak üzere.” diye yazılacak. Böylece, mahallî gazeteler için
herhangi bir mahzur da olmayacak. Hakikaten, bunlar, tabii resmî ilanlardan ve
bu ihale ilanlarından sağladığı gelirle ayakta kalıyor. Dolayısıyla, biz,
mahallî gazetelerin özellikle ayakta kalmasını istiyoruz. Onların herhangi bir
maddi açıdan kaybı olmasını arzu etmiyoruz. Tabii, bu arada
Sayın Kaplan’ın sorusu vardı. O konuda ne kadar dava açıldı, ne kadarı
kazanıldı, onunla ilgili müsaade ederseniz de -konuyla ilgisi yok ama- biz
yazılı olarak size cevap verelim. Sayın Yalçın’ın
belediye şirketleriyle ilgili sorusu vardı. Ona zaten cevap vermiştim. Ama
özellikle şirket sayılarının ne kadar olacağı hususunda sizlere ve bunların
sayıları belediyelere göre kaç tane şirket var, liste hâlinde size yazılı
olarak verilecek. Herhâlde başka bir
soru yoktu tahmin ediyorum. Teşekkür ederim
efendim. RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – Sayın Bakanım, bu şirketlerin idarecileri de belediye başkanlarınca
atanmıyor mu? KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ben de bir soru sormak istiyorum. BAŞKAN – Sayın
Genç, buyurun. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkanım, birkaç gündür Şanlıurfa Valisi, karısı kara çarşaf
giydiği için bunu yayınlayan Urfa basınının hepsini basmış ve bunların da
ilanlarını kesmiştir. Karısının çarşaflı resmini basın bastı diye basına da
ilanları kesmiş. NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan, İhale Kanunu görüşüyoruz. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bir Hükûmet olarak, kendi Türkiye
Cumhuriyeti devletinin bir valisinin karısının kara çarşaf giyip de ondan sonra
resminin çekilmesini basan basına bu müeyyidelerin uygulanmasını uygun görüyor
musunuz? Bu Vali hakkında herhangi bir işlem yaptınız mı efendim? BAŞKAN – Bildiğim
kadarıyla o İçişleri Bakanlığının işine giriyor… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hayır ama… Efendim, Basın İlan Kurumuyla ilgili şey. BAŞKAN – Ben size
bilgi olarak o kısmını aktardım. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hayır siz cevap vermeyin Sayın Başkan. BAŞKAN – Hayır,
Bakan cevap verecek. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bakan cevap versin. BAŞKAN – Bakan
verecek, ben de size ek bilgi verdim Başkan olarak. Sayın Yalçın… RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – Teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım,
sorularıma cevap alamadığım düşüncesindeyim. Bu yaptığınız açıklama beni tatmin
etmedi, zannediyorum diğer arkadaşlarımızı da etmemiştir. Bu şirketlerin
idarecilerini belediye başkanı atamıyor mu Sayın Bakanım? Yani ihale
komisyonundaki işler farklıymış diye emri altındaki bir şirketin, bir özel
şahısla rekabet ettiği bir firmada belediye olarak nasıl objektif olunacağını
düşünüyorsunuz? Bu, ihale mantığına aykırı bir şey. Bu
fiilî durum sizin hukuk anlayışınıza, etik anlayışınıza uyuyor mu? Bu
uygulamanın bu şekilde devamını savunuyor musunuz? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın Tankut… YILMAZ TANKUT
(Adana) – Sayın Bakanım, bu Kamu İhale Kurumunun taşındığı binayla ilgili
olarak aylık kirası 180 bin YTL diye ifade etmiştim. Bu durumda bir yıllık
kirası 2 milyon 160 bin YTL, iki yıllık kirası 4 milyon 320 bin YTL, dört
yıllık kirası ise 8 milyon 640 bin YTL. Şu an Kurumun kiraya çıktığı binanın
acaba satın alma bedeli konusunda herhangi bir araştırma yaptınız mı veya
yaptırdınız mı? Onu öğrenmek istiyorum. Niçin satın alınmıyor da kiraya
çıkılıyor bu kadar yüksek bedelle? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Sayın
Köse… ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanıma
bir soru sormak istiyorum Adıyaman’la ilgili. Aldığım son bilgilere göre, GAP
kapsamında Adıyaman’ı ilgilendiren Koçali Barajı’nın
programdan çıkarıldığı yani HES’le elektrik üretimi
yapılacağı doğru mudur? Bu konuda bilgi almak istiyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Bakan. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Şimdi,
efendim, özellikle şunu belirtmek istiyorum Şanlıurfa Valisiyle alakalı: Böyle
bir durumu resmen yapması mümkün değil. Bu gazetelere dağıtılacak ilanlar
valilikten geçmiyor. Tamamen, bunu –biliyorsunuz- Basın İlan Kurumu dağıtıyor.
Dolayısıyla böyle bir şey katiyen söz konusu değildir, olamaz, ama tabii, bu
konu İçişleri Bakanlığımızı ilgilendiriyor. Siz de Sayın Başkanımız da konuyu
biliyor. Özellikle onu vurgulamak istiyorum. Sayın Yalçın,
özellikle şunu belirtmek istiyorum: Bu belediye şirketleri, tamamen belediyenin
iştirakleri, sermayesi tamamen kamuya ait olan şirketler. Dolayısıyla burada
şirketler kazanacaksa zaten belediye kazanacak. Yani orada başkanın, bunları,
şirketlerin yönetim kurulunu veyahut da genel müdürünü tayin etmesini
değiştirmiyor çünkü burada bağımsız bir ihale komisyonu var, onlar belirliyor
şeffaf bir şekilde, bunlar da diğerleri gibi ihaleye katılıyor. Bir yarışma
oluyor, hatta pek çok şirket -ben İstanbul’dan biliyorum- fiyatları dengeleyen
bir unsur olarak ihaleye katılabiliyor. Onu özellikle belirteyim. Bazen de
anlaşmaları önlüyor ve gerçekten belediyenin menfaatine pek çok çalışmalar
yaptığına ben, pek çok şirketin, şahidim. İstanbul’dan örnek olarak İSTON’u verebilirim, İGDAŞ’ı
verebilirim, İSFALT’ı verebilirim, Ağaç AŞ’yi
verebilirim. Bunların yaptıkları çalışmalar gerçekten kamuya çok büyük fayda
sağlamıştır. Herhangi bir usulsüzlük yoktur, onu özellikle belirtmek istiyorum. S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Bu uygulamaların denetime açılmasına niye müsaade etmiyorsunuz
Sayın Bakan? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Efendim,
denetim zaten kendi içinde yapılıyor. S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Kamu İhale Kurumunun denetiminden niye kaçırılıyor bunlar? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Efendim,
denetim kendi içinde yapılıyor. BAŞKAN – Sayın
Korkmaz, lütfen… ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Şimdi, bina
kiralamasına gelince, tabii, bu Kamu İhale Kurumu kendisi gerekli piyasa
araştırması yaparak binayı kiralamış, kirasının da ekspertiz
raporlarıyla piyasa rayiçlerine uygun olduğu belirlenmiş. Ama herhangi bir
itiraz varsa, sizin bir iddianız varsa onu gündeme getiririz, onu inceleriz,
gerekli incelemeler yapılır. Onu özellikle belirtmek istiyorum. Sayın Köse
özellikle Adıyaman’daki Koçali Barajı’ndan bahsetti.
Efendim, Koçali Barajı’nın bir enerji, bir de sulama
kısmı var. Enerji kısmını biz verdik. Sulama kısmını Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğümüz tarafından yapacağız, ihalesi yapılacak projesi hazırlandıktan
sonra. Ancak size bir müjde vereyim, Adıyaman İçme Suyu Projesi de ihale
edildi, onunla ilgili işlemleri hızla yürüteceğiz. Samsat sulaması devam
ediyor, Çamgazi sulaması hızla devam ediyor, kısa
zamanda bitireceğiz. Onu özellikle… GAP kapsamında Adıyaman’a önemli miktarda
ilave ek ödenek tahsis ettik. 2009 yılında da bu yatırımlar devam edecek. Teşekkür
ediyorum. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum. RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – Efendim, süre var mı? Soru saralım. YILMAZ TANKUT
(Adana) – Süre var Sayın Başkan. BAŞKAN – Süre
çoktan bitti. Orada ben 10 kişiye yakın söz verdim ilk, en başında. Onun her
biri birer dakikaydı. Fakat cihazı ayarlayan arkadaşımız geç başladı, ben de
onu görmemezlikten geldim milletvekilleri konuşsun, dertlerini anlatabilsinler
diye, ama küçük kurnazlıklar da olmaz. Dolayısıyla bitti. Cevaplardan tatmin
olmuşsunuzdur, olmamışsınızdır onu ben bilemem. Dolayısıyla bitti. Şimdi karar yeter
sayısı da arayacağım. Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur. On dakika ara
veriyorum. Kapanma Saati: 18.33 YEDİNCİ OTURUM Açılma Saati: 18.51 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN
(Adana), Harun TÜFEKCİ (Konya) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci Birleşiminin Yedinci
Oturumunu açıyorum. 253 sıra sayılı
Kanun Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz. Komisyon burada. Hükûmet burada. Tasarının
maddelerine geçilmesinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi, Tasarının
maddelerine geçilmesini yeniden oylarınıza sunacağım ve tekrar karar yeter
sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar
yeter sayısı vardır. Şimdi, birinci
bölümün görüşmelerine başlıyoruz. Birinci bölüm, 1
ila 20’nci maddeleri kapsamaktadır. Birinci bölüm
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Antalya Milletvekili
Sayın Tayfur Süner. Buyurun Sayın Süner. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte
olduğumuz tasarının birinci bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz
aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Kurtuluş
Savaşı’ndaki son gazimiz Mustafa Şekip Bingöl’ün
vefatı hepimizin üzerinde derin bir üzüntü yaratmıştır. Merhuma Allah’tan
rahmet, başta Türk milleti olmak üzere ailesine ve tüm sevenlerine başsağlığı
diliyorum. BAŞKAN – Sayın Süner, bir saniye. Sayın
milletvekilleri, çok büyük bir uğultu var. Sayın Hatibi sükûnetle dinlememiz
gerekiyor. Bu uğultu kesilirse çok memnun olacağım. Buyurun Sayın Süner. TAYFUR SÜNER
(Devamla) – Bilindiği üzere, 4734 sayılı Kamu İhale Yasası ve 4735 sayılı Kamu
İhale Sözleşmeleri Yasası 1/1/2003 tarihinde yürürlüğe
girmiştir. Geçen altı yıllık süreçte bu yasalar pek çok kez değişikliğe
uğramıştır. AKP İktidarı bu dönemde kamu ihale sisteminde 50’ye yakın
değişiklik yapmıştır; değişikliklerden 14’ü doğrudan Kamu İhale Yasası üzerinde
yapılırken, 3’ü de Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu’na monte edilmiştir,
diğerleri ise Kamu İhale Yasası’na başka yasalarla getirilen istisnalardan
oluşmuştur. Bu durum, gerek işveren idareler açısından gerekse istekliler
açısından oldukça sıkıntılı bir ortam yaratmıştır; bu, uyum sorununun
yaşanmasına neden olmuştur. Yapılan değişiklikler sonucu, İhale Yasası’nın
temel ilkeleri zedelenmiş, hırpalanmış ve deyim yerindeyse delik deşik
edilmiştir. Değerli milletvekilleri,
bugün itibarıyla, AKP İktidarı Kamu İhale Yasası’nı on beşinci kez değiştirmek
üzere yüce Meclisimize getirmiştir. Bu yasa tasarısı şu ana kadar yapılan
değişiklikler içerisinde en kapsamlı olanıdır. Akla hemen şu soru gelmektedir:
İhale Yasası’yla neden bu kadar fazla oynanmaktadır? Buradaki amaç nedir? Bu
soruya verilecek en temel yanıt, tarikat-siyaset-bürokrat üçlüsünün ülke
kaynaklarını hortumlamak için kullandıkları en kestirme ve en etkili yolun
ihale olduğu hususudur. AKP’nin Meclise sunduğu bu tasarıyla yapılmak istenen
değişiklikler arasında en tehlikeli olanı, davet usulüyle yapılan ihalelerin
kapsamının genişletilmesidir. Bu tasarının kabulüyle birlikte eskisinden çok
daha fazla iş, ihalesiz veya göstermelik ihalelerle yapılacaktır. İktidarın
yandaşları daha kolay iş alabileceklerdir. Bu değişiklikleri de Cumhuriyet Halk
Partisinin kabul etmesi mümkün değildir. Tasarının
gerekçesine göre yapılmak istenen, Avrupa Birliği yasalarında son zamanlarda
yapılan önemli değişikliklere uyum sağlamaktır. Tasarıda gerçekten değişiklik
olarak, çerçeve anlaşmaları, dinamik alım sistemi, elektronik ihale gibi
sistemimizde bulunmayan yenilikler vardır. AKP’nin yenilik dediği şey, eski
düzene dönüşe devamdır. Kamu yatırımlarının ve ihalelerin uluslararası
standartlarda şaibe ve yolsuzluğa yer bırakmadan yapılmasını sağlayan tuğlalar
birer birer sökülerek sistem delik deşik
edilmektedir. Ben burada
tasarının bir bölümünü kapsayan 1 ila 20’nci maddeleri arasında yapılmak
istenen değişiklikler hakkında partimizin görüşlerini belirtmek istiyorum. Tasarının 1’inci
maddesinde yer alan düzenleme, istisnaların istismarına yönelik olarak
hazırlanmıştır, şöyle ki: Bu maddeyle, 4734 sayılı Kanun’un 3’üncü maddesinin
(f) bendinin kapsamına Kamu İhale Kanunu kapsamındaki tüm idareler katılmak
istenmektedir. Bu düzenleme ile göstermelik görevlerden kurumlara geçilmek
istenilmektedir ki işte bu husus istismara müsaittir. Bu düzenleme sonucunda
kamu yararı korunmamış olacaktır. Bu çok sakıncalı bir uygulamadır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tasarının 3’üncü maddesinde önemli bir değişiklik
yapılmaktadır. Burada mal ve hizmet alımlarında denetleme ve yönetme
faaliyetlerinin iş deneyiminde kullanılmaması, mühendisler için verilmiş bir
hakkın, müktesep bir hakkın geri alınması anlamına gelmektedir ki, biz bu
uygulamaya kesinlikle karşıyız. Aynı şekilde yapım ve yapımla ilgili hizmet
işlerinde denetim faaliyetlerinde bulunan mühendislerin bu faaliyetleri
nedeniyle de sahip oldukları iş deneyim belgelerinin en fazla beşte 1 oranında
değerlendirilmesi mühendislere yapılan en büyük haksızlıktır, onların sahip
oldukları hakların ellerinden alınmasıdır. Kaldı ki “en fazla beşte Değerli
milletvekilleri, tasarının 6’ncı maddesine göre, idareler yeterli olan tüm
isteklileri davet etmeyebileceklerdir ve bu istekliler arasından önceden
belirleyecekleri kriterlere göre belli sayıda oluşan
bir liste oluşturabileceklerdir ve yalnızca bunları davet edeceklerdir.
Kuşkusuz, bu seçenek, ihaleye katılımı azaltmaya ve rekabet ilkesini ortadan
kaldırmaya yöneliktir. Kaldı ki liste oluşturmak için idarece belirlenecek kriterler idarenin insafına, istismarına ve adrese teslim
işe açıktır. Bu, AKP’nin ihale düzenine çok uygun bir yaklaşımdır. Kendi
yandaşlarına iş verme, adam kayırma gibi hususları bu düzenlemeyle birlikte
artık daha rahat yapabileceklerdir. Yaklaşan yerel seçimler öncesinde,
ihalelerde rekabeti önleyecek bu değişiklikleri yapmak sizleri
kurtarmayacaktır. Cumhuriyet Halk Partisi tüm engellemelere karşı yerel
seçimden alnı açık ve güçlenerek çıkacaktır, buna inancımız tamdır. AHMET YENİ
(Samsun) – Geçmişte olduğu gibi (!) TAYFUR SÜNER
(Devamla) – Devam edin siz. Keser döner sap döner, bir gün gelir hesap döner. O
hesaplar görülecektir bir gün. Düzenlemenin
20’nci maddesi bu bölümün en tehlikeli olanıdır. Bu maddede birkaç değişiklik
birden yapılmak istenmektedir. Bunların en önemlisi, 4734 sayılı Yasa’nın
53’üncü maddesinin kurumun resen inceleme yetkisiyle ilgili hükmünün
kaldırılmak istenmesidir. Yani Kamu İhale Kurumunun çok önemli bir görevi
elinden alınmaktadır. Bunun haklı bir gerekçesi olabilir mi sayın
milletvekilleri? Böyle bir durumda İhale Yasası’na ve ilgili mevzuat
hükümlerine aykırılık savını kim inceleyecektir? Ya da “Böyle bir aykırılık
olmaz.” demek olanaklı mıdır? Eğer böyle bir olanak olsa idi o zaman bu Kuruma
ne gerek vardı? Yoksa AKP’nin amacı Kamu İhale Kurumunu gerçek amacından
uzaklaştırmak mıdır? Bunu da Sayın Bakana sormak isterim. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yine aynı maddede “Dava açma, icra takibi yapma ve
mahkemelerce verilen kararlara karşı üst mercilere başvurmaktan vazgeçme
yetkisi ile üst dereceli mahkemelerce verilen kararlara karşı karar düzeltme
yoluna gidilmesinden vazgeçme yetkisi Kurula aittir.” denilmektedir. Burada
“dava açma” ve “icra takibi yapma” ile ne kastedilmektedir? Kamu İhale Kurumu
konumu itibarıyla idarenin ihale işlemlerinin yasal mevzuata uygun olarak
gerçekleştirilmesini denetleyen ve bu yönüyle idarenin bir üst kurumu
durumundadır. Kurumun aldığı kararlar idare için kesin hüküm niteliğinde olup,
idarenin ne bu kararlara karşı itiraz ne de bu kararları idari yargıya taşıma
olanağı vardır. Yapılmak istenen bu değişiklik Kamu İhale Kurumunun kuruluş
felsefesine ve ilkesine aykırıdır. 20’nci maddeyle
getirilmek istenen bir diğer değişiklik itirazen
şikâyette bulunacaklardan alınacak başvuru ücretiyle ilgilidir. Kurumun
gelirleri arasında sayılan itirazen şikâyette bulunan
isteklilerden alınacak başvuru ücretinin eşit değer ile ilişkilendirilmesi
ortaya astronomik rakamların çıkmasına neden olmuştur. Bu ücret bin YTL ile 10
bin YTL arasında değişmektedir. Oysa mevcut düzenlemede bu bedel 2008 yılı için
301 bin YTL’dir. Şikâyet yoluna başvurulmasını engelleyici nitelikteki bu
düzenleme kesinlikle doğru değildir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. TAYFUR SÜNER
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım. Burada
şikâyetlerin önü kesilmek mi istenmektedir? Ayrıca bu
düzenleme, Anayasa’mızın 36’ncı maddesindeki hak arama hürriyeti önünde de bir
engel teşkil etmektedir. Bu tasarı Anayasa’ya aykırılık içermektedir. Sonuç olarak bu
tasarı, idarelerin, işlerini diledikleri isteklilere verebilmelerine olanak
sağlayan bir düzenlemedir, deyim yerindeyse “adrese teslim iş tasarısı”dır. Bununla birlikte
mühendis ve mimarların müktesep hakları ellerinden alınmaktadır. Aynı zamanda
Kamu İhale Kurumunu yetkisizleştiren ve Kuruma, kuruluş ilkelerine ve
yasalarına aykırı bazı görevler yükleyen bir tasarıdır. Bunları
Cumhuriyet Halk Partisi olarak kabul etmemiz mümkün değildir. AKP Hükûmeti bu tasarıyı temel yasa hükmünden alarak, Türk
halkından ve yüce Meclisten, tabiri caizse, “kaçırarak” çıkarmak istemektedir.
Yani, şekilde bu tasarı gündemin 80’inci sırasındayken, bir anda 2’nci sıraya
alınarak önümüze getirilmiştir. Hepinize saygılar
sunuyorum.(CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Süner. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Serdaroğlu. Buyurun Sayın Serdaroğlu.(MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun
tasarısının birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
aldım. Sizleri en iyi dileklerimle selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, kabul edildiği 2002 yılından bu yana on üç defa düzenlemeye uğrayan
Kamu İhale Kanunu’na AKP İktidarının yeni bir müdahalesiyle karşı karşıyayız. Bilindiği üzere
Kamu İhale Kurulu, kamu alımları konusunda saydamlık, verimlilik ve rekabeti
artırmak, hesap verilebilirliği sağlamak ve Kamu İhale Kanunu ve Kamu İhale Sözleşmeleri
Kanunu’nu uygulamakla görevlendirilmişti. Ancak, 2002 yılından bu yana iktidar
tarafından çeşitli yasalarla yapılan değişikliklerle pek çok ihale konusu
Kurulun denetimi dışına çıkarılmıştır. Değerli
milletvekilleri, idare, ihalelerde her zaman tarafsız ve objektif olduğunu
kanıtlamak durumundadır. Günümüzde birçok ülke en küçük bir ihalesini bile
İnternet’te yayınlamakta iken, ihalelere ilişkin şaibelerin yaşandığı Türkiye
dünya şeffaflık listesinin çok gerilerinde yer almaktadır. İhale sistemimiz sık
sık değişikliğe gidilerek değil, ülke şartları
dikkate alınarak ve gelişmiş ülkelerdeki örnekleri incelenerek yeniden
düzenlenmelidir. Kamu ihalelerini
istismar etmek isteyenler her dönemde çıkabilir. Bunlar siyasiler veya ticaret
erbapları olabilir. Ancak önemli olan, idarenin, iktidarların ya da ihaleye
girenlerin, yani kim olursa olsun, yanlış yapamayacağını bilmesidir. Öncelikle
yasalarımızla bunu sağlam bir zemine oturtturmalıyız. Kıymetli
milletvekilleri, bu yapılan on dördüncü düzenlemede tasarının ne getirdiğine
baktığımız zamansa Kamu İhale Kurulunun özellikle kanuna aykırılık iddialarını
inceleme ve sonuçlandırma misyonu ortadan kaldırılmak
istenmektedir. Taslaktaki değişikliğin 20’nci maddesinin ilk bölümünde “4734
sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 53’üncü maddesinin (b) fıkrasının (9) numaralı
bendinden sonra gelen paragraf kaldırılmıştır.” ifadesi yer almaktadır. Yani bu
ifadeyle “Kamu İhale Kurulunun gerekli gördüğü takdirde bu Kanun ve ilgili
mevzuat hükümlerine aykırılık bulunduğuna ilişkin iddiaları da inceler ve
sonuçlandırır.” hükmü ortadan kaldırılmaktadır. 2007 yılı
içerisinde 27 bin 219 adet yapım işi ihalesi yapılmıştır. Bu ihalelere ilişkin
olarak da 921 şikâyet başvurusu olmuştur. Yapılan incelemeler sonucunda 5 adet
iddianın yerinde bulunmadığına karar verilirken, 29 adedi mevzuata aykırılığı
nedeniyle ilgili idareye iade edilmiş, 79 adedinin ise mevzuata aykırılığı
nedeniyle cumhuriyet savcılığına bildirilmesine karar verilmiştir. İşte, tasarıda
getirilen bu düzenleme ile inceleme yetkisi ortadan kaldırılarak idare
tarafından yapılan yanlış, hatalı veya yanlı ihale işlemlerinin kamuoyunca
bilinmesinin önüne geçilmektedir. Buna ilişkin suçluların adalete intikal
ettirilmesinin de bu tasarıyla önü tıkanmaktadır. Kamu İhale Kurulunun Aralık
2007’de kapsamı daraltılan, tırpanlanan resen inceleme yetkisi tamamen
kaldırılmak istenmektedir. Değerli
milletvekilleri, tasarının, 4734 sayılı Kanun’un 56’ncı maddesinde yaptığı
değişiklikte de “İdarenin ihalenin iptaline ilişkin işlem ve kararları itirazen şikâyete konu edilemez.” denmektedir. Bu durumda,
geçen yıl çıkan yönetmelikle ihbar sonucu başlattığı resen incelemelerde iptal
kararı alamayan ve dosyayı ilgili idareye göndermekle yetinen Kamu İhale Kurulu
bu tür itirazları tamamen inceleme dışında bırakacaktır, yani Kamu İhale Kurulu
tamamen devre dışı kalacaktır. Elbette ihalelere
bazen art niyetle yapılan itirazlar da olabilmektedir. Bu nedenle, ihalelere
yapılan art niyetli itirazlarla ihalenin gecikmesi ve idarenin zarara
uğratılmasının tespiti durumunda cezai bir yaptırımın da bu düzenleme içine
alınmasının doğru olacağı kanaatindeyiz. Değerli
milletvekilleri, 2007 yılı içinde yapım işi ihalelerine ilişkin olarak Kamu
İhale Kuruluna gelen başvuruların yüzde 11’i idarelerin ihaleleri iptal
etmesine ilişkindir. Kamu İhale Kurulunun yaptığı incelemeler sonucunda
idarelerin verdiği iptal kararlarının yüzde 10’luk bir kısmı hukuka ve mevzuata
uygun değildir. Bu inceleme türünün uygulamadan kaldırılması hâlinde Kamu İhale
Kurulu bundan böyle kanun ve ilgili mevzuat hükümlerine aykırılık bulunduğuna
ilişkin iddiaları inceleyemeyecektir. İnceleyemeyince ne olacak? Hepinizin
bildiği ve kamuoyunun “Ali Dibo” diye adlandırdığı
Hatay’daki ihale usulsüzlüğünün benzerlerinin ortaya çıkması engellenecektir,
bu ve buna benzer pek çok mevzuata aykırı ihale işlem ve usulsüzlükleri gün
ışığına çıkamayacaktır. Bu düzenlemenin
sakıncasını başka bir şekilde ifade edecek olursak, ihalenin üzerinde
bırakılması istenen isteklinin üzerinde kalmaması durumunda idareler herhangi
bir gerekçeye ihtiyaç duymadan ihaleyi iptal edebileceklerdir. Yasada böyle bir
keyfîliği sınırlayıcı herhangi bir düzenleme olmadığı gibi, bu yolu izleyenler
hakkında yasal bir müeyyide de yoktur. Düzenlemeyle art niyetli idarelere kamu ihalelerinde
yolsuzluk yapılması için âdeta kolaylık tanınmakta ve yol gösterilmektedir. Bu düzenlemeyle
Kamu İhale Kurulu gazete haberleri veya Kuruma gelen ihbarları bundan böyle
inceleyemeyecek, yalnızca ihaleye katılan firmaların itirazen
şikâyet başvurularını değerlendirebilecektir. Ancak, tasarıyla,
itirazen şikâyet başvurusunda bulunmak da
zorlaştırılmaktadır. İtiraz başvurusu bedelleri yükseltilirken, şikâyet
başvurusu işlemlerinin daha detaylı yapılması istenmektedir. Başvuru belirtilen
şekillere uygun olmazsa dikkate alınmayacaktır. Mevcut mevzuata göre sadece
şikâyet konusu değil tüm ihale dosyası incelenirken, tasarı, incelemenin
şikâyet konusuyla sınırlandırılmasını öngörmektedir. “İdarenin ihalenin
iptaline ilişkin işlem ve kararları itirazen şikâyete
konu edilemez.” ibaresi Anayasa’da yer alan hak arama hürriyetinin de önünü
kesmektedir, yani Anayasa’ya aykırıdır. Yukarıda
sıraladığım sakıncalar nedeniyle söz konusu ibare madde metninden mutlaka
çıkarılmalıdır. Değerli
milletvekilleri, Sayın Başbakanın 3Y iddiası olan “Yolsuzluk, yoksulluk ve
yasaklar bu ülkenin kaderi olmayacak.” vaadini hep beraber burada hatırlayacak
olursak, İktidar, bu konuda gerçekten ama gerçekten sınıfta kalmıştır. AKP
İktidarı döneminde yasaklar kalkmamıştır. Yoksulluk alabildiğine artmış, başta
Sayın Başbakan ve belediye başkanlarınız yardım alanların sayısını artırmakla
övünür hâle gelmiştir. 2003’te 700 bin aileye yardım edildiği ifade edilirken,
2008 yılında yardım alan aile sayısı 4 milyona iktidarınızca çıkartılmıştır,
yani yoksulluk inadına artmıştır. Değerli
milletvekilleri, aslında bu, övünülecek değil, gerçekten dövünülecek bir
olaydır. Yolsuzluk
iddiaları ise son aylarda kamuoyunu sıkça meşgul etmektedir. Yolsuzluğun en çok
görüldüğü kamu ihaleleriyle ilgili düzenlemeler yapılırken, özellikle Kamu
İhale Kurulunun kuruluş amaçları ve vasıfları yok edilmemelidir. Kıymetli
milletvekilleri, tasarının gerekçesinde Avrupa Birliği müktesebatına uyumdan
söz edilse de bugüne kadar AKP Hükûmetinin yasa
üzerinde yaptığı değişiklikler, AB Komisyonunun son yıllardaki tüm ilerleme
raporlarında sürekli eleştiri konusu olmuştur. Kamu İhale Kurulunda sık sık değişikliklere gidilmesi ve genişleyen muafiyetler
AB’nin de dikkatini çekmiştir. Raporlarda, kamu ihaleleriyle ilgili
düzenlemeler hep eleştirilmiştir. Avrupa Birliği Komisyonunun 2004, 2005, 2006
ve 2007 yıllarındaki ilerleme raporlarında şeffaflık konusunda kısıtlamalar
getirildiği, bu değişiklik ve kısıtlamaların da müktesebata aykırılık teşkil
ettiği… (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. MEHMET SERDAROĞLU
(Devamla) – …Türk mevzuatının kamu ihaleleriyle ilgili müktesebata
uyumlaştırılmasında yeni bir gelişme kaydedilmediği, aksine bazı yasal adımların
uyum düzeyini dahi azalttığı, Kamu İhale Kanunu’na bir dizi istisnalar
getirildiği gibi eleştiriler raporlarda yer almıştır. Değerli
milletvekilleri, devlete mal ve hizmet alımlarındaki şeffaflığı, Kamu İhale
Kurulunun denetimi ve görev alanını daraltan bu tasarının eleştirdiğimiz
yönleriyle geçmesine karşı olduğumuzu ifade ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Serdaroğlu. Şahıslar adına
iki söz talebi vardır, Trabzon Milletvekili Sayın Asım Aykan
ve Nevşehir Milletvekili Sayın Ahmet Erdal Feralan. İlk söz Trabzon
Milletvekili Sayın Asım Aykan’da. Buyurun Sayın Aykan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) ASIM AYKAN
(Trabzon) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 253 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde şahsım adına görüşlerimi arz etmek için
huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlar, düzenlemelerin özetini kısaca takdim edecek olursak, elektronik
ihalenin yasal altyapısının oluşturulması -arkadaşlarımız da değindiler-
ihalelerin aşırı düşük teklif sahibi isteklilerin üzerinde bırakılmasını
önlemeye yönelik düzenlemeler, şikâyet sisteminin iyileştirilmesi, iş deneyim
belgelerinin elde edilme şartlarına ilişkin düzenlemeler, AB müktesebatı ve
Kamu İhale Kurumunun yetki ve görevlerine ilişkin düzenlemelerdir. Değerli
arkadaşlar, özellikle vurgulamak istediğim konu, 2003 yılının başında, biraz da
Dünya Bankasının, AK PARTİ Hükûmetinin yeni iktidar
olduğu dönemde -o günü iyi yaşamış, kendi Komisyonumuzda müzakerelere katılmış
bir insan olarak ifade ediyorum- tabiri caizse dayatmalarıyla, bizden önce
hazırlanmış olan bir kanun teklifi olarak çıkmıştı. Daha sonra birçok
tecrübeler yaşandı. Burada, muhalefete mensup arkadaşlarımız, biraz mevzuyu derinlemesine irdelemeden böyle siyasi bir
öngörüyle bu işi yapıyormuşuz gibi değerlendirme yaptılar, buna katılmıyorum.
Daha çok tecrübelerin ortaya çıkardığı ihtiyaçlardan dolayı bu düzenlemenin yapıldığını vurgulamak
istiyorum. Değerli
arkadaşlar, bu elektronikle ilgili konu için bir cümle sarf etmek istiyorum.
İnsan iradesini, insan müdahalesini biz ihalelerde ne kadar aradan çıkartırsak,
objektif kriterlere göre ihaleyi yaparsak bu
şikâyetleri de bu kadar aradan çıkartırız, bunu özellikle vurgulamak istiyorum.
Dolayısıyla, çok doğru bir düzenlemedir. İhalelerin
sıhhatli olması için ihale şartnamesinin çok iyi hazırlanması gerektiğinin
altını özellikle çizmek istiyorum. Orada, Batı standartlarına ulaşan detay
ihale şartnameleriyle birçok şikâyetin de ortadan çıkacağını düşünüyorum. İş deneyim
belgeleriyle ilgili değerli arkadaşlar, bazı arkadaşlarımızın değerlendirmeleri
oldu. Bunun nasıl istismar edildiğini; hiç, işi müteahhitlikle
uzaktan yakından ilgisi olmayan insanların iş deneyim belgesi olan insanlarla
iş birliği yaparak, haksız biçimde ihalelere nasıl girdiğini her hâlde
arkadaşlarımız biraz araştırırlarsa çok yakından göreceklerdir. İstisnalar
konusunda arkadaşlarımızın bazı değerlendirmeleri oldu. Değerli
arkadaşlar, üç tane temel konuda istisna geliyor. Bir tanesi ARGE
çalışmalarıyla ilgilidir, onu arkadaşlarımız ifade ettiler. Diğeri Sağlık
Bakanlığının kurumlarının döner sermaye gelirlerini esas alarak kendi
aralarında yaptıkları ticari faaliyetlerle ilgilidir ve savunma sanayinin acil
alımlarla ilgili istisnalarıdır. Değerli
arkadaşlar, bu mahallî gazetelerle ilgili bir arkadaşımızın bir şikâyeti oldu.
Onunla ilgili düzenlemeler, değişiklikler geliyor. Yakından takip ettiğimiz bir
iştir. Biz mahallî basının değil sesinin kısılmasını, çok daha gür biçimde
çıkmasını istiyoruz. Onu özellikle de takip ettiğimizi vurgulamak istiyorum.
Mahallî basınla ilgili bir sıkıntı olduğunu düşünüyorsak veya bir sıkıntı var
diye düşünüyorsak, Basın İlan Kurumunun nasıl çalıştığını, mahallî basınlara
nasıl paraların dağıtıldığını, böyle bayilere hiç çıkmayan gazetelerin nasıl
basılıp matbaalarda bırakıldığını araştırırsak çok net bir biçimde göreceğiz.
Ta 60’tan bu yana devam eden bu düzenin hâlen de devam ettiğini özellikle
vurgulamak istiyorum ve oradaki insanların hangi siyasi partilere danışmanlık
yaptığını da araştırırsak göreceğiz. Değerli
arkadaşlar son olarak, bu müteahhitlik konusu üzerinde
iki üç cümle söylemek istiyorum. Değerli
arkadaşlar, bir ülkenin çok fazla parası varsa onun müteahhitleri
de çok iyidir, çok zengindir anlamına gelmiyor. Bu da aynen bir eğitim, bir
öğretim, bir ufuk, bir tecrübe birikimi gibi elde edilen uzun yıllara bağlı
olan bir işlemdir ve iştir. Cumhuriyetimizin hemen başlangıç kısımlarında,
taahhüt işlerinde, müteahhitlik işlerinde ne kadar
devletin sıkıntı çektiğini hep beraber biliyoruz. Ama şimdi, hamdolsun 2002’nin
sonunda 2 milyar dolara yakın inşaat işlerinde dünyada iş alan Türkiye, bugün
20 milyar doların üzerinde iş alıyor. Arkadaşlarla beraber Nil Nehri’ne
gitmiştik, Sudan’a. Almanlarla beraber, köprüyü yapan Türk müteahhidin,Türk
Bayrağı’nı Nil Nehri’nin üzerinde dalgalandırmasını iftiharla orada
arkadaşlarımızla beraber alkışladık, burada da tekrar üzerini çizmek istiyorum.
Arkadaşlarımızın
dünyanın her tarafına gitmesi bizim için fevkalade önemli; hem bizim, milletin
bayrağını getiriyor hem işçimizi getiriyor hem ihraç ürünlerimizi getiriyor hem
de döviz kazanıyoruz. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Sudan’daki inşaatı damat mı yaptı, damat mı? ASIM AYKAN
(Devamla) – Bu sadece dünyada değil, Türkiye'nin içerisinde de arkadaşlar, müteahhitlik konusunda uzun yıllardan bu yana… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. ASIM AYKAN
(Devamla) – Bitiriyorum efendim. YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep)
– Sudan’daki inşaatı damat mı yapıyor? ASIM AYKAN
(Devamla) – ... özellikle kamu ihalelerinde, deprem
olaylarında müteahhitlerimizin şikâyet konusu olduğunu, tartışma konusu
olduğunu, bununla ilgili düzenlemelerin yapılması gerektiğini hep beraber
konuşmuşuzdur. Hamdolsun, o konuda da geçen TOKİ Başkanımızın bir beyanatını
burada özellikle zikretmek istiyorum: 300 civarında müteahhidimizle… YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Hamdolsun da… Sudan’daki inşaatı kim yapıyor, kim yapıyor? ASIM AYKAN
(Devamla) – Arkadaşlar, bırakın da konuşalım yahu, tamam anladık. 300 civarında
müteahhidimizin fevkalade, uluslararası seviyede iş yapacak hâle geldiğini
ifade etmiş olması bizim için de bir iftihar vesilesidir. Değerli
arkadaşlar, her kurumda yanlış insan çıkar, bütün arkadaşları suçlamak
fevkalade yanlıştır. Türk milletinin müteahhitleridirler.
Yanlış yapanın ümüğünü sıkmak gerekir. Biz sıkıyoruz, siz zamanında sıkmadınız
bu hâllere geldi bu işler. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Aykan. Şahıslar adına
ikinci söz Nevşehir Milletvekili Sayın Ahmet Erdal Feralan’da. Sayın Feralan yok mu? Soru-cevap
işlemine geçiyorum. Sayın Şandır… MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım, bu
kanunun Anayasa’nın 125’inci maddesine aykırı olduğu iddia edilmektedir. Bu çok
ağır bir ifadedir, çünkü Kamu İhale Kanunu’nun gereği, mevcut hükümleri,
maddeleri gereği yargıya müracaat edebilmenin ön şartının şikâyet olduğu ifade
ediliyor, o değiştirilmiyor. Şimdi, şikâyeti kaldırdığınıza göre, vatandaşın
yargıya gitmesinin önü kesiliyor çünkü ön şart yerine gelmemiş oluyor. Bu da
Anayasa’nın 125’inci maddesindeki idarenin her türlü eylem ve işleminin yargı
denetimine açık olması ilkesine çok doğrudan aykırıdır. Dolayısıyla, bu kanun
tasarısının Anayasa’ya aykırılık iddiası öncelikle cevaplandırılmalı, sonra
görüşmelere devam edilmelidir. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Bakan… ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Efendim,
özellikle şunu ifade edeyim: Tabii Anayasa’nın 125’inci maddesine göre,
idarenin her türlü eylem ve işlemi yargı denetimine tabidir. İhalenin iptaline
karşı Kamu İhale Kuruluna başvurulmamakla birlikte, doğrudan yargı merciine
dava açılabilecektir. Yani, burada onu özellikle belirteyim. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Ama ön şart şikâyet… ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Dolayısıyla,
istekliler mahkemeler nezdinde hak arayabileceklerdir; o hak daima bakidir.
Kaldı ki bu şekilde herhangi bir usulsüzlük varsa, bakın kaç tane müracaat
noktası var: 1) İdareye
müracaat edebilir. Genel müdürlükse, genel müdürlük teftiş kurulu başkanlığı
veya iç denetim buna müdahale edebilir. 2) Bakanlığın
denetim birimleri var. 3) Başbakanlığın
denetim birimleri var. 4) İlgili
mahkemeler nezdinde her zaman hakkını arayabilir. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Tamam da Sayın Bakanım, tasarının 5’inci maddesinde… BAŞKAN – Sayın
Şandır, soru için tekrar sisteme girin, vaktimiz var. Buyurun. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Bakanım, bakın, tasarının 5’inci maddesinde “İdarenin,
ihalenin iptaline ilişkin işlem ve kararları itirazen
şikâyete konu edilemez.” deniliyor. Şimdi, kanunun bir başka maddesinde de
değiştirilemeyen, değiştirilmeyen bir başka maddesinde de mahkemeye müracaat
edebilmek için önce şikâyet edilmesi gerektiği ön şart olarak ifade ediliyor.
Şikâyet konu edilemeyeceğine göre yargıya da gidemeyeceksiniz demektir. Bu da
Anayasa’nın 125’inci maddesine aykırı bir durum teşkil ediyor. Durumun
incelenmesi açısından soruyorum: Böyle bir durum varsa, mesele Anayasa
Mahkemesinden döneceğine burada düzenleme yapılsın istiyorum. BAŞKAN – Sayın
Öğüt… ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) – Çok teşekkür ederim Sayın Bakanım; Sayın Başkan, teşekkür ederim. Sayın Bakanım,
Ardahan-Ardanuç yolu Ardahan-Kars yolu
ödenekleri yapılmadığı için şu anda yarım kaldı duble
yolu. Orada da biliyorsunuz kış sezonu çok ağır olduğu için, beş ay inşaat
sezonu olması nedeniyle, sizden istirham ediyorum, ödeneklerin şubat ayında
tümünü verin ki aralık… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – İki
dakika vermiştim, bitti. Tekrar girersiniz, vaktimiz kalırsa. Sayın İnan… MÜMİN İNAN
(Niğde) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Bakanım,
Pozantı-Gölbaşı otobanı 1996 yılında on bölüm olarak on ayrı müteahhide ihale
edilmiştir. 1999’da Pozantı-Havuzlu kısmının temeli atılmış devam ediyor. Bu
dönem, belki yılbaşından önce otoban olarak değil ama devlet kara yolu olarak
açılacağı kulağımıza geliyor. Diğer taraftan Havuzlu-Niğde bölümü devam ediyor.
Fakat Niğde’den Gölbaşı’na olan altı bölümlük, 1996 yılında ihale edilmesine
rağmen, müteahhitleri belli olmasına rağmen bugüne
kadar herhangi bir faaliyet yoktur. Dolayısıyla, ihalesi yapılmış bu işlemlerin
ne zaman başlayacağı konusunda bilgi verirseniz memnun oluruz. Teşekkür ediyorum
efendim. BAŞKAN – Sayın
Akcan… ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakana
sormak istiyorum. İhale yapıldı, iptal edildi. Bu kanun tasarısı kanunlaşınca
şikâyet hakkını kişinin elinden alıyorsunuz, “Mahkemeye gidin.” diyorsunuz,
“Mahkemeye gitmesine engel değil.” diyorsunuz. Kişi mahkemeye gitti, ama o işin
ihale sürecini devam ettirdiniz, ihale iptal edilmiş olsa da yeniden süreç
başlayacak. Bundan sonra birisine verdiniz bu işi, yani ihaleyi birisi kazandı,
hak etti, idareye göre hak etti. Bu arada mahkeme kararını verdi ve kendisine
haksızlık yapıldığı, bu ihalenin haksız yere iptal edildiği kararına vardı.
Temyiz edildi, temyiz de bu karara uydu. Bundan sonra ne yapacaksınız?
Özellikle Kamu İhale Kurumu Başkanımız bu konuda ne diyecek bakalım? BAŞKAN – Sayın
Öğüt… ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
beş ay veya altı ay bir inşaat sezonu var Doğu Anadolu’da. Ödenekleri şubat
ayında yaptığınız takdirde, ben inanıyorum ki orada işler bitecektir. Sayın
Başbakanımız Ardahan’a geldiğinde şu talimatı verdi Vali Bey’e ve oradaki o
zaman bulunan bakanlara da: “Ardahan-Ardanuç yolu duble
yol yapılacak. Biz böyle bir karar aldık.” dedi. Bu Ardahan-Ardanuç yolu ne
zaman duble yol yapılacak ve bitecek? Kars-Ardahan
arasındaki duble yol ne zaman bitecek? Onunla ilgili
soruma cevap istiyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Bakan… ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan,
çok değerli milletvekilleri; Sayın Şandır ile Sayın Akcan’ın sorusu müşterek,
evvela ikisine birlikte cevap vermek istiyorum. Esasen bu konuda herhangi bir
ihtilaf olmaması açısından bir önerge hazırlandı. Bu konudaki tereddütler
tamamen izale ediliyor, onu özellikle belirteyim. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Anayasa’ya aykırılık… ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Arzu
ederseniz bu konudaki önergeyi de okuyabilirim burada: “İdare tarafından,
sadece şikâyet üzerine, alınan, ihalenin iptaline ilişkin işlem ve kararlar, itirazen şikâyete konu edilebilir. Bu kararlara karşı beş
gün içinde doğrudan Kuruma başvuruda bulunulabilir. İdare tarafından ihalenin
iptal edilmesi işlemine karşı yapılacak itirazen
şikâyet başvuruları ise idarenin iptal gerekçeleriyle sınırlı incelenir. Bu
süre 21’inci maddenin (b) ve (c) bentlerine göre yapılan ihaleler ile ihalenin
iptal edilmesi işlemine karşı yapılacak itirazen
şikâyet başvurularında on iş günü olarak uygulanır.” Dolayısıyla, bu konuda
tereddütler tamamen ortadan kalkmış oluyor. Onu özellikle belirtmek istiyorum. Şimdi, Ardahan
Milletvekilimiz Sayın Öğüt’ün, Ardahan-Ardanuç yolu… Tabii, bu, on beş yıl
önce, 1993 yılında ihale edilmiş. Tabii, biz 1993 yılından bu yana yokuz burada. Dolayısıyla, niye yapmadınız… ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) – Altı yıldır iktidardasınız. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –Ancak, şunu
ifade edeyim: Biliyorum, biz zaten geçen hafta o civardaydık. Ardahan’a
gitmedim ama o bölgeyi gezdim. Ben, özellikle, Ulaştırma Bakanımız Sayın Binali Yıldırım’a sizin bu taleplerinizi, gerek
Ardahan-Ardanuç yolu… Hakikaten bitmesi lazım, ben de o kanaatteyim.
Ardahan-Kars yolunun tamamlanması lazım. O konularda Sayın Bakanıma ben
özellikle taleplerinizi ileteceğim ve bunun bir an önce tamamlanması konusunda
ben de takipçi olacağım. Çünkü, biz de o bölgede,
biliyorsunuz… Artvin
Milletvekilimiz de özellikle tünellerden bahsetmişti. Müsaade ederseniz ona da
cevap vereyim. BAŞKAN – Var var, vaktiniz var. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Vekilim
-siz biliyorsunuz- özellikle Borçka ile Artvin arasındaki tünellerde
ışıklandırma sisteminin olmadığını, hatta havalandırma sisteminin yapılmadığını
söylediniz. Esasen, tabii, biz bunları DSİ olarak yapmak durumunda değiliz ama
burada, hakikaten, ben de bunların, uzun tünellerin ışıklandırmasının ve havalandırmasının
yapılmasının gerekli olduğu kanaatindeyim. O bakımdan, talimat vermiştik.
Esasen, 3 defa ihaleye çıkıldı, fakat maalesef, müşteri olmadı, yani ihaleye
katılan olmadı. Şimdi yeniden ihaleye çıktık, altı firma yeterlik aldı. 12
Aralık 2008 tarihinde de bunun ihalesi yapılacak. İnşallah, firmalar teklif
verir, onu da bir an önce -parası da var- yaparız. Onu da özellikle belirtmek
istiyorum. Tabii,
Pozantı-Gölbaşı otoyolu ve Niğde’den Gölbaşı’na kadar olan, Sayın Vekilimin
söylediği yolların durumuyla ilgili yazılı bir bilgi vereceğiz. Şu anda,
doğrusunu isterseniz ben de, son durum nedir onu bilemiyorum tabii. Ama ben de
yazılı bir şekilde size net cevap vereyim. MÜMİN İNAN
(Niğde) – İhalenin şeyiyle ilgili sordum, on iki yıl olmuş… ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Biliyorum,
“Ne zaman başlayacak?” Ödenek meselesi, onu biliyorum. Ama size ne zaman
başlayacağı hususunu yazılı olarak cevap verelim müsaadenizle. Hepinize teşekkür
ediyorum efendim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan. Birinci Bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi, Birinci
Bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım. 1’inci maddenin
başlığını okutuyorum: KAMU İHALE KANUNU İLE KAMU İHALE SÖZLEŞMELERİ KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1- BAŞKAN – Madde
üzerinde üç önerge vardır. Önergeleri önce
geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım. İlk önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
253 sıra sayılı kanun tasarısının 1 nci maddesinin
ilk paragrafında verilen ve 4734 sayılı kanunun 3 ncü
maddesinin (4) bendinin sonuna eklenmesi istenen hükmün tasarıdan çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
253 sıra sayılı Kamu İhale Kanunu ile Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 1’inci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Madde 1 – 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun 3 üncü
maddesinin (b) bendi aşağıdaki şekilde; (e) bendinde
yer alan “malzemeler” ibaresi “hizmetler” şeklinde değiştirilmiş, aynı bendin
sonuna “ile araştırma-geliştirme faaliyetleri kapsamında Türkiye Bilimsel ve
Teknolojik Araştırma Kurumundan yapacakları mal, hizmet ve danışmanlık hizmet
alımları, et ve et ürünleri için Et ve Balık Kurumu Genel Müdürlüğünden, ray
üstünde çeken ve çekilen araçlarda kullanılan monoblok
tekerlek ve tekerlek takımları için Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu Genel Müdürlüğünden
yapacakları alımlar” ibaresi eklenmiş; (f) bendi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiş; (h) bendinin sonuna “sağlık hizmeti sunan bu Kanun kapsamındaki
idarelerin teşhis ve tedaviye yönelik olarak birbirlerinden yapacakları mal ve
hizmet alımları,” ibaresi eklenmiş ve maddeye aşağıdaki (n) bendi eklenmiştir. “b) Savunma,
güvenlik veya istihbarat alanları ile ilişkili olduğuna veya gizlilik içinde
yürütülmesi gerektiğine ilgili bakanlık tarafından karar verilen veya mevzuatı
uyarınca sözleşmenin yürütülmesi sırasında özel güvenlik tedbirleri alınması
gereken veya devlet güvenliğine ilişkin temel menfaatlerin korunmasını
gerektiren hallerle ilgili olan mal ve hizmet alımları ile yapım işleri,” “f) Ulusal
araştırma-geliştirme kurumlarının yürüttüğü ve desteklediği
araştırma-geliştirme projeleri için gerekli olan mal ve hizmet alımları ile
finansmanının tamamı Kanun kapsamındaki bir idare tarafından karşılanarak elde
edilen sonuçların bu idare tarafından sadece kendi faaliyetlerinin
yürütülmesinde faydalanıldığı haller hariç, her türlü araştırma ve geliştirme
hizmeti alımları,” “n) Uluslararası
mükellefiyetlerden doğan veya ulusal amaçlı; savunma, güvenlik, insani yardım
gibi durumlarda ortaya çıkabilecek acil ihtiyaçların, süratli ve etkin bir
biçimde temini amacıyla, önceden güvenceler alınmasına olanak sağlayan
anlaşmalar veya sözleşmeler yapmak suretiyle mal ve hizmet alımları,” BAŞKAN – Şimdi
maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
253 Sıra Sayılı Kamu İhale Kanunu ile Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesi metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu? BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan. BAŞKAN -
Gerekçeyi mi okutayım? HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Tayfur Süner konuşacak efendim. BAŞKAN – Antalya
Milletvekili Sayın Süner, buyurun. TAYFUR SÜNER
(Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu İhale Kanunu ile Kamu
İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın
1’inci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerinde söz
aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Bakanım,
ormanı, suyu, toprağı Allah’a bıraktınız. Niye Allah’a bıraktınız diyorum.
Tabii ki Allah’a bırakacaksınız. Marmaris ormanları yandı, Bodrum ormanları
yandı. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Yok yok, öyle yanan bir şey yok
Marmaris’te. TAYFUR SÜNER
(Devamla) – Antalya’ya geldi; Serik, Manavgat ormanları yandı. Size önerge
verdim, “Her türlü tedbiri aldım.” diye cevap verdiniz. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Öyle bir şey yok Marmaris’te. TAYFUR SÜNER
(Devamla) - Bir dakika dinleyin. Pazar günü Finike
ormanları başladı. Cenabı Allah yardım etmese, yağmur yağmasa o yangını da
söndüremeyeceksiniz. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Demek ki
yardım ediyor. TAYFUR SÜNER
(Devamla) – Turizm Teşvik Yasası’nı çıkardınız, ormanların binde 5’ini turizme
açacağız dediniz. Gerek yok… NURİ USLU (Uşak)
– Hiç alakası yok. TAYFUR SÜNER
(Devamla) - Tamamını açabilirsiniz artık, hayırlı olsun. Dünya Bankasının
Türkiye’deki kamu ihale düzeniyle ilgili bir araştırması vardır, inceleyin. Bu
araştırmaya göre… MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Ne alakası var? BAŞKAN – Sayın
Hıdır… TAYFUR SÜNER
(Devamla) - Bakın o zaman bir şey daha söyleyeyim. Niye Allah’a bıraktınız? ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Biraz daha konuşsan her yeri yakacaksın. TAYFUR SÜNER
(Devamla) – Sayın Bakanım… BAŞKAN – Sayın Süner, Sayın Süner… TAYFUR SÜNER
(Devamla) - …Antalya bölgesinde doğal gaz çevrim istasyonu için ihale yaptınız,
AKSA A.Ş kazandı ihaleyi. AKSA A.Ş’nin kurulacağı yer
tarım arazisi. NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan, önergeyle ne alakası var bunun? BAŞKAN – Sayın Süner… TAYFUR SÜNER
(Devamla) – Siz toprağı koruyacaktınız, ormanı koruyacaktınız, suyu
koruyacaktınız. Selimiye ve Kovanlık köylerinin tam ortasında… AVNİ ERDEMİR
(Amasya) – Önergeye gelelim. TAYFUR SÜNER
(Devamla) - Bekleyin, bekleyin, onunla ilgili bu. BAŞKAN – Sayın Süner… TAYFUR SÜNER
(Devamla) – AKSA A.Ş’nin kurulduğu yer tam Kırkgöz su kaynaklarının dibi. Kırkgöz
su kaynakları kuruduğu zaman bunun vebalinin altından kalkamayacaksınız. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Genel Kurula hitap et. BAŞKAN – Önergeyle
ilgili… İki dakikanız
kaldı. TAYFUR SÜNER
(Devamla) – NATO petrol hattına Dünya Bankasının
Türkiye’deki kamu ihale düzeniyle ilgili bir araştırması vardır. Bu araştırmaya
göre devletin satın aldığı mal ve hizmetlerin tutarı gayrisafi millî hasılanın yüzde 16’sı ilâ 18’ine tekabül etmektedir. Yapılan
tahminlere göre bu yıl gayrisafi millî hasıla 972
milyar YTL olacaktır. Bunun yüzde 18’i 185 milyar YTL etmektedir. Bu paranın
önemli bir bölümü ihale düzeninden geçerek rüşvet hâlinde siyasetçilerin ve
bürokratların ceplerine girecektir. Bu, tahminen kaç paradır sayın
milletvekilleri? Bunun cevabı da Dünya Bankasının raporunda vardır; rapor da
devletin ihaleler aracılığıyla harcadığı paranın yüzde 15’inin rüşvet olduğunu
belirtmektedir. Ben söylemiyorum, Dünya Bankasının raporu söylüyor. 185 milyar
YTL’nin yüzde 15’i yaklaşık 28 milyar YTL etmektedir. Yüzde 15’i küçük ölçekli
ihaleler için doğru olabilir ama baraj gibi pahalı yatırımlarda toplam
harcamanın belki de yarısı işi tezgâhlayanlar arasında bölüşülmektedir. Örnek
vermek gerekirse, Formula 1 pisti ve tesislerinin yapımı 60 milyon dolara
çıkacaktı, son maliyet 300 milyon doların üstündedir. Belediyelerde dönen dolaplardan
elde edilen munzam rant da daha bu hesaplara dâhil
değildir. Değerli
milletvekilleri, Türkiye Avrupa’daki en kötü gelir dağılımına sahiptir. Servet
çok küçük bir azınlığın elindedir. Bankalardaki tasarrufların yüzde 65’i
tasarruf sahiplerinin sadece yüzde 1’inin hesaplarındadır. Gayrimenkul
gelirlerinin yüzde 70’i, faiz ve kâr gelirlerinin ise yüzde 80’i en üst gelir
grubunun cebine girmektedir. Devlet ihaleleri, bu satın almaları ve
adaletsizliği besleyen en önemli olgulardan biridir. Devletler satın almalarını
ihale yasaları çerçevesinde yaparlar. 2001 krizinden
önce Türkiye Avrupa’daki en laçka ihale sistemlerinden birine sahipti. İhale
süreci şeffaf değildi. İhalelerin çoğu en ehil veya işi en ucuz yapacaklara
değil, politikacıların ve bürokratların akraba ve ahbaplarına veriliyordu.
Neredeyse bütün ihaleler “davet usulü” diye bilinen bir yöntemle yapılıyordu.
Sadece idare tarafından davet edilenlerden teklif alınıyordu. İlgili herkes
hangi şirketin ihale alacağını biliyordu. (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. TAYFUR SÜNER
(Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım. AKP’nin 2002
Kasımında iktidara gelmesiyle ihale düzeninin birkaç ayda bir değiştirilmesi
dönemi açıldı; kamu ihale düzeni, laçkalaştırıldı, keyfîleştirildi, şeffaflığı
bozuldu, uluslararası standartlardan uzaklaştırıldı. Keyfîlik, rüşvet,
yolsuzluk, eş dost, akraba kayırmasını önlemek amacıyla kurulan barikatların
çoğu kaldırıldı. 2002 öncesine dönüldü. Haksız kazanç kapıları yeniden açıldı.
Kamu yararına olmayan birçok kanun değişikliği gibi bu değişiklikler de hemen hemen itirazsız, gürültüsüz, gözden ırak meydana geldi. 4734 sayılı Kamu
İhale Kanunu’nun “İstisnalar” başlıklı 3’üncü maddesinin (f) bendinde “Ulusal araştırma-geliştirme
kurumlarının yürüttüğü ve desteklediği araştırma-geliştirme projeleri için
gerekli olan mal ve hizmet alımları” denilmektedir. Görüşmekte olduğumuz
tasarının 1’inci maddesindeki sözü edilen (f) bendinin kapsamında ise Kamu
İhale Kanunu’nun kapsamındaki tüm idarelerin katılmak istenmesi istisnaların
istismarına yöneliktir. Tasarının bu maddesinde sözü edilen faaliyetler ulusal
araştırma ve geliştirme kurumlarının asli görevi olup, bu görevlerini yerine
getirmeleri için temel koşul, sözü edilen kurumların amaçlarına uygun kurulmuş
olmalarıdır. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Süner. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan,
sataşma var, kısa bir cevap vereyim. HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Böyle bir usul yok Sayın Başkan. BAŞKAN – Daha
sonra cevap verirsiniz konuşmanızın içinde. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
253 sıra sayılı Kamu İhale Kanunu ile Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 1 inci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Nurettin Canikli
(Giresun) ve arkadaşları Madde 1 – 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun 3 üncü
maddesinin (b) bendi aşağıdaki şekilde; (e) bendinde yer alan “malzemeler”
ibaresi “hizmetler” şeklinde değiştirilmiş, aynı bendin sonuna “ile
araştırma-geliştirme faaliyetleri kapsamında Türkiye Bilimsel ve Teknolojik
Araştırma Kurumundan yapacakları mal, hizmet ve danışmanlık hizmet alımları, et
ve et ürünleri için Et ve Balık Kurumu Genel Müdürlüğünden, ray üstünde çeken
ve çekilen araçlarda kullanılan monoblok tekerlek ve
tekerlek takımları için Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu Genel Müdürlüğünden
yapacakları alımlar” ibaresi eklenmiş; (f) bendi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiş; (h) bendinin sonuna “sağlık hizmeti sunan bu Kanun kapsamındaki
idarelerin teşhis ve tedaviye yönelik olarak birbirlerinden yapacakları mal ve
hizmet alımları,” ibaresi eklenmiş ve maddeye aşağıdaki (n) bendi eklenmiştir. “b) Savunma,
güvenlik veya istihbarat alanları ile ilişkili olduğuna veya gizlilik içinde
yürütülmesi gerektiğine ilgili bakanlık tarafından karar verilen veya mevzuatı
uyarınca sözleşmenin yürütülmesi sırasında özel güvenlik tedbirleri alınması
gereken veya devlet güvenliğine ilişkin temel menfaatlerin korunmasını gerektiren
hallerle ilgili olan mal ve hizmet alımları ile yapım işleri,” “f) Ulusal
araştırma-geliştirme kurumlarının yürüttüğü ve desteklediği
araştırma-geliştirme projeleri için gerekli olan mal ve hizmet alımları ile
finansmanının tamamı Kanun kapsamındaki bir idare tarafından karşılanarak elde
edilen sonuçların bu idare tarafından sadece kendi faaliyetlerinin
yürütülmesinde faydalanıldığı haller hariç, her türlü araştırma ve geliştirme
hizmeti alımları,” “n) Uluslararası
mükellefiyetlerden doğan veya ulusal amaçlı; savunma, güvenlik, insani yardım
gibi durumlarda ortaya çıkabilecek acil ihtiyaçların, süratli ve etkin bir
biçimde temini amacıyla, önceden güvenceler alınmasına olanak sağlayan
anlaşmalar veya sözleşmeler yapmak suretiyle mal ve hizmet alımları,” BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu? BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılıyoruz
Sayın Başkanım. NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Gerekçe okunsun Sayın Başkan. BAŞKAN – Gerekçe… Gerekçe: Avrupa Birliği ve
NATO ülkelerinde savunma, güvenlik ve istihbaratla ilgili alımlar kamu
alımlarını düzenleyen mevzuat dışında tutulmuş ve ayrı bir başlık altında
düzenlenmiştir. Yapılan
değişiklikle, bu kapsamdaki alımların Kanundan istisna edilmesi
öngörülmektedir. Böylelikle, hem bu
alanda mevzuat uyumunun sağlanması hem de mevcut Kanunda sayma yöntemiyle
belirlenen alımların günün değişen koşullarına uygun olmaması nedeniyle
maddenin (b) bendinin ihtiyaçları karşılayacak şekilde yeniden düzenlenmesi
amaçlanmıştır. 4/5/2007 tarihli ve 26512
sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Devlet Malzeme Ofisi Genel Müdürlüğü Ana
Statüsünde Devlet Malzeme Ofisi Genel Müdürlüğünün ana statüde belirtilen mal
ve hizmetlerin tedarik ve dağıtımını kamu hukukuna tabi olan veya kamunun
denetimi altında bulunan ya da kamu kaynağı kullanan kamu kurum ve kuruluşları
adına temin edeceği belirtilmiştir. Maddenin (e) bendinde yapılan değişiklikle,
Kanun kapsamındaki idarelerin Devlet Malzeme Ofisi Genel Müdürlüğü Ana Statüsünde yer alan
hizmetleri de Devlet Malzeme Ofisi Genel Müdürlüğünden istisna kapsamında temin
edebilmesine imkân sağlanmaktadır. Aynı bentte
yapılan değişiklikle, Et ve Balık Kurumu Genel Müdürlüğünün besinin yoğun
olduğu dönemlerde arz fazlasını besiciyi zarar ettirmeyecek bir fiyata alıp
ihtiyaç duyan kamu kuruluşlarına satabilmesine imkân sağlanarak hem Et ve Balık
Kurumu Genel Müdürlüğünün etkinliğinin artırılması ve hem de hayvancılık
sektörünün sağlıklı bir şekilde gelişmesi amaçlanmaktadır. Yine aynı bentte
yapılan değişiklikle, yurtdışından temininde zorluklar yaşanan monoblok tekerlek ve tekerlek takımlarının yurt içinde
üretilmesi ve demiryolu yan sanayinin geliştirilmesi amacıyla Kanun
kapsamındaki idarelerin bu ihtiyaçlarını Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu
Genel Müdürlüğünden istisna kapsamında temin edebilmelerine imkân
sağlanmaktadır. Diğer yandan (f)
bendinde yapılan değişiklikle araştırma-geliştirme hizmetlerinin teşvik
edilmesi ve Kanun kapsamındaki idarelerin ortak projeler geliştirmek suretiyle
proje sonuçlarından daha fazla fayda sağlanması ile AB müktesebatına da uyum
amaçlanmaktadır. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Çalışma süremiz
tamamlanmıştır. Sözlü soru
önergeleriyle diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 18 Kasım 2008
Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati: 19.50 |
|