DÖNEM: 23                                                                YASAMA YILI: 3

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 31

17’nci Birleşim

13 Kasım 2008 Perşembe

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

I. -   GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. -  GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- TBMM Başkan Vekili Meral Akşener’in, Kurtuluş Savaşı son gazisi Mustafa Şekip Birgöl’e Tanrı’dan rahmet, yakınlarına başsağlığı dileyen konuşması

 

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Mithat Melen’in, Dünya Diyabet Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Malatya Milletvekili Öznur Çalık’ın, Malatya’daki kentsel dönüşüm çalışmalarına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, araç muayene istasyonlarına ilişkin gündem dışı konuşması

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 24 milletvekilinin, polisin hukuk dışı şiddet uygulaması konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/283)

 

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/657) (S. Sayısı: 302)

2.- Kamu İhale Kanunu ile Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları (1/584) (S. Sayısı: 253)

 

VIII.- OYLAMALAR

1.- Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın oylaması

 

IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Ankara’daki elektrik arzına ve elektrik fiyatlarındaki artışa ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/4762)

2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da yapılacak TOKİ konutlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/4775)

3.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, Özelleştirme İdaresi Başkanlığına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/4784)

4.- Edirne Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, müze ve ören yeri giriş ücretlerine yapılan zamma ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/4866)

5.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, müze ve ören yeri giriş ücretlerine yapılan zamma ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/4867)

6.- Mersin Milletvekili Akif Akkuş’un, Tarsus’ta bazı dini mekanların ziyarete açılmasına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/4868)

7.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Erzurum’daki bazı TOKİ projelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/4950)

8.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Gaziantep’te arkeolojik sit alanında yapılan bir parka ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/5057)

9.- Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın, Samsun’da THY bürosu olup olmadığına ilişkin Ulaştırma Bakanından sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/5105)

10.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, anıtsal ağaçların korunmasına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/5174)

11.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, akaryakıt fiyatlarında indirime gidilmemesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/5194)

12.- Giresun Milletvekili Eşref Karaibrahim’in, Giresun’daki bazı yayla köylerine elektrik götürülmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/5266)

13.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, TEDAŞ’ta yapılan açıktan atamalara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/5268)

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 11.00’de açılarak yedi oturum yaptı.

Birinci, İkinci Oturum

Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu, Türk kadınının siyasetteki yerine,

İstanbul Milletvekili Çetin Soysal, çevre sorunlarına,

İstanbul Millletvekili Reha Çamuroğlu, Aleviler ve Aleviliğe,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

Antalya Milletvekili Osman Kaptan, Antalya’nın Finike ilçesi ile Kumluca ilçesi arasındaki Alakır Çayı mevkisinde meydana gelen orman yangınıyla ilgili bir açıklamada bulundu.

Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan ve 25 milletvekilinin, Balıkesir ilinin sorunlarının (10/280),

Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 30 milletvekilinin, Alternatif Ürün Projesi’nin Adıyaman’daki uygulamasının (10/281),

İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 27 milletvekilinin, ülkemizdeki sığınmacıların sorunlarının (10/282),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Adalet,

Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani’nin, Dilekçe,

Komisyonu üyeliklerinden çekildiklerine ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Adelson Stratejik Çalışmalar Enstitüsü Başkanı tarafından, Tel-Aviv’de 8 Aralık 2008 tarihinde gerçekleştirilecek olan “İsyana Karşı Koyma” konulu konferansa ismen davet edilen Eskişehir Milletvekili ve Dışişleri Komisyonu Başkanı Hasan Murat Mercan’ın vaki davete,

Kütahya Milletvekili ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanı Soner Aksoy’un Başkanlığında, Komisyon üyelerinden oluşan bir heyetle, Macaristan Ulusal Meclisi Ekonomi ve Bilişim Komisyonunun resmî davetine,

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Başkanı Dr. Fatma Ekenoğlu’nun vaki davetine, “KKTC’nin 25. Kuruluş Yıldönümü Kutlamaları”na Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan’ı temsilen bir Parlamento heyetinin,

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan’ın, Ürdün Meclis Başkanı Abdel Hadi Majali’nin Ürdün’e davetine beraberinde bir Parlamento heyetiyle,

İcabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkereleri kabul edildi.

Adalet Komisyonunda boş bulunan ve Demokratik Toplum Partisi Grubuna düşen 1 üyeliğe, grubunca aday gösterilen Hamit Geylani seçildi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan, Serbest Bölgeler Kanunu ile Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının (1/605) (S. Sayısı: 275) görüşmelerine devam olunarak 6’ncı maddesine kadar kabul edildi, 6’ncı maddesi üzerinde bir süre görüşüldü.

 

Nevzat PAKDİL

 

 

Başkan Vekili

 

 

 

 

Fatoş GÜRKAN

 

Harun TÜFEKCİ

Adana

 

Konya

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

 

Üçüncü, Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Oturum

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan, Serbest Bölgeler Kanunu ile Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının (1/605) (S. Sayısı: 275) görüşmeleri tamamlanarak, yapılan açık oylamadan sonra kabul edildi.

İzmir Milletvekili Oktay Vural, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ile Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, vefat eden son gazi Mustafa Şekip Birgöl’e, Kurtuluş Savaşı’nın tüm şehitlerini ve gazilerini temsilen devlet töreni düzenlenmesine ilişkin birer açıklamada bulundular.

2’nci sırasında bulunan, Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (1/657) (S.Sayısı: 302) görüşmelerine devam olunarak çerçeve 4’üncü maddesine bağlı geçici 2’nci maddesine kadar kabul edildi, geçici 2’nci maddesi üzerinde bir süre görüşüldü.

13 Kasım 2008 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere, birleşime 20.00’de son verildi.

 

Meral AKŞENER

 

 

Başkan Vekili

 

 

 

 

 

 

Harun TÜFEKCİ

Fatoş GÜRKAN

 

Konya

Adana

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

 

 

 

Yaşar TÜZÜN

Canan CANDEMİR ÇELİK

 

Bilecik

Bursa

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

No.: 24

II.- GELEN KÂĞITLAR

13 Kasım 2008 Perşembe

Meclis Araştırması Önergesi

1.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 24 Milletvekilinin, polisin hukuk dışı şiddet uygulaması konusunun  araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/283) (Başkanlığa geliş tarihi: 07.11.2008)

13 Kasım 2008 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Fatoş GÜRKAN (Adana)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci Birleşimini açıyorum.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- TBMM Başkan Vekili Meral Akşener’in, Kurtuluş Savaşı son gazisi Mustafa Şekip Birgöl’e Tanrı’dan rahmet, yakınlarına başsağlığı dileyen konuşması

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının önderliğinde topyekûn bir mücadelenin zaferi olan ve boyunduruk altındaki dünya milletlerine de bir model teşkil eden Kurtuluş Savaşı’mızın son gazisi Mustafa Şekip Birgöl için düzenlenecek devlet töreni Meclisimizde 11.30’da başlayacaktır. Kendisine Meclisimiz adına rahmet diliyorum. Mekânı cennet olsun.

Birleşime bir saat ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 11.07

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 12.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN – Yapılan ilk yoklamada çoğunluk bulunamamıştı. Şimdi yeniden yoklama yapacağım.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Sayın milletvekilleri, gündem dışı, üç arkadaşımız söz alacak. Onlar hazırlık yaptılar, bilgilerini sizlerle paylaşmak için bu kürsüdeler. Lütfen, dinlemek arzusunda olmayan arkadaşlarımız dışarıda sohbetlerine devam etsinler. Büyük bir uğultu var. Arkadaşlarımızı sükûnetle dinlemenin faydası olacağını düşünüyorum. 

Gündem dışı ilk söz, Dünya Diyabet Günü vesilesiyle söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Mithat Melen’e aittir.

Buyurun Sayın Melen. (MHP sıralarından alkışlar)

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Mithat Melen’in, Dünya Diyabet Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

MİTHAT MELEN (İstanbul) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Her şeyden önce, Son İstiklal Gazimize Allah’tan rahmet diliyorum, değerli ailesine baş sağlığı diliyorum.

Efendim, yarın Dünya Diyabet Günü. Aslında çok basite alınır gibi görünüyor ama 2006 yılında Birleşmiş Milletler ve Dünya Sağlık Teşkilatı diyabeti salgın hastalık ilan etti. Çünkü, yılda mesela Türkiye’de yüzde 3,3 oranında artıyor, dünyada ise aşağı yukarı görülme sıklığı yüzde 6 ile 8. Yani bu Mecliste de yine yaklaşık 55 kişinin diyabet olması lazım. Ama ben Mecliste çok daha fazla tatlı adam olduğuna inanıyorum, daha fazla var herhâlde; yarısına, yüzde 25’e yaklaşabilir bu rakam. Mesela, 2025 yılında bu sıklık yüzde 8-10 arasına çıkacak.

Yılda 250 bin tane “Tip 2” dediğimiz yani yetişkin diyabet, Türkiye’deki mevcut 3,5 milyon diyabete ekleniyor. Bu çok önemli bir şey.

Amerika sağlık bütçesinin -mesela örnek veriyoruz- yüzde 10’u diyabetle ilgili, 92 milyar dolar. Türkiye’de bu bütçe 3 milyar dolar yaklaşık olarak. Yine Amerika Birleşik Devletleri’nde yılda 125 milyar dolara bağlanıyor, çünkü biz, hiç sağlıkla ekonomi arasında irtibat kurmadık, kurmadığımız için… Çok önemli bir şey çünkü dünyada her on saniyede ölen 1 insanın aslında diyabetten öldüğü biliniyor çünkü beslenme bozukluklarından tutun da kalp hastalığına, böbrek üstü bezlerine kadar doğrudan diyabetle ilgili. Onun için çok önemli.

Şimdi dünyada 246 milyon civarında diyabet olduğu tahmin ediliyor ve dünya nüfusunun yüzde 6’sı civarındaki önemli bir rakam. Yazık ki hastaların yüzde 50’si ciddiye almıyor -beni dinlemek de önemli değil de- bunu Türkiye’de bizim de ciddiye almadığımız gibi; biz ciddiye almıyoruz bu işi.

Çok önemli bu. Mesela on sekiz yaşından küçük çocuklara devlet hâlâ insülin vermiyor, ödemiyor insülin paralarını. Bu da çok ciddi bir mesele çünkü Türkiye’de çok sağlıksız bir beslenme var. En lüks okullarda dahi yirmi dakikalık teneffüsler var öğle teneffüslerinde ve maalesef ve maalesef gazlı içecek ve hazır yemeklerle besleniyorlar ki en büyük tehlike bu hazır yemeklerle ilgili. Şimdi, hepimizin içine düştüğü bu dünyadaki hazır yemek salgını ve özellikle suni yapılmış yemekler çok önemli. Tencere yemeğine dönmekte büyük yarar var.

İnsan ömrünü beş ile on yıl arasında azalttığı söyleniyor diyabetin. Bu da çok ciddi bir mesele. Tabii, dengeli beslenme, egzersiz, stresten… Ki herhâlde en çok stres bizlerde var, Türkiye Büyük Millet Meclisinde. Bizim de çok dikkatli olmamız lazım. Geçen yıl yapılan bir taramada Türkiye Büyük Millet Meclisinde yaklaşık yüzde 30 olduğu tahmin ediliyor diyabete mütemayil olma, özellikle tip 2 diyabete mütemayil olma. Bu da önemli.

Şimdi, gelelim işin ilaç konusuna. Türkiye’de maalesef dünyada çıkan ilaçlarla ilgili izin süresi sekiz yüz yirmi üç gün. Biz dünyadan sekiz yüz yirmi üç gün sonra ilaç kullanmaya başlıyoruz. Şimdi, dünyada iki tane araştırma var. Bir tanesi ilaçla, öbürü de nano-teknoloji denilen, yine pankreasa girilip, pankreastan hücre alınıp o hücrenin insülin yapma yapısını değiştirmekle ilgili, çok ciddi ve pahalı bir araştırma. Bu araştırmalarda da hiçbir  yerdeyiz, hiçbir şey yapmıyoruz. Çok önemli çünkü yarın diyabet bitebilir, biteceği için de önlem almak gerekiyor, şimdiden dikkat etmemiz gerekiyor.

On sekiz ile yirmi dört ay arasında Türkiye’de ruhsat süresi var, çok geç. Ruhsatta gecikiyoruz, geciktiği için Türkiye’ye bu ilaçlar dünyada çıksa bile kaçak geliyor. Çok önemli de bir ekonomik kayıp bu, çok ciddi bir kayıp.

Ayrıca, hamileliğin yirmi yedinci haftasına kadar çok önemli biçimde Türkiye’de testlerin bedava olması lazım. Çünkü annede şeker olursa hamileliğin yirmi yedinci haftasına kadar önlem alınmadığı takdirde doğrudan çocuğa geçiyor ve sayı artıyor, yılda 250 bin adet ekleniyor Türkiye’de tip 2 diyabete. Tip 1 ise daha tehlikeli, yani ya pankreasın hiç çalışmaması ya da az çalışıp az insülin üretmesiyle ilgili. Tabii, bu teknik tarafları ben -tıp hekimi değilim ama- maalesef öğrenmek zorunda kaldım. Onun için, herkesin de bunu öğrenmemesini diliyorum.

Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Melen.

Gündem dışı ikinci söz, Malatya’daki kentsel  dönüşüm çalışmaları konusunda söz isteyen Malatya Milletvekili Sayın Öznur Çalık’a aittir.

Buyurun Sayın Çalık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2.- Malatya Milletvekili Öznur Çalık’ın, Malatya’daki kentsel dönüşüm çalışmalarına ilişkin gündem dışı konuşması

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Malatya’daki ve ülkemizdeki kentsel dönüşüm çalışmalarıyla ilgili olarak şahsım adına gündem dışı söz almış bulunmaktayım.

Konuşmama başlamadan evvel yüce heyetinizi saygıyla selamlıyor ve son Gazimiz olan Mustafa Şekip Birgöl’e Allah’tan rahmet, yakınlarına da başsağlığı diliyorum.

Ülkemizde öne çıkan şehirlerimiz arasında Malatya da özellikle kent merkezlerinin yoğun göç alması dolayısıyla sıkıntı yaşamıştır. Bunun neticesinde şehirleşmede meydana gelen çarpık yapılaşmalar 2002 yılı AK PARTİ İktidarı döneminden önce kronik bir sorun hâline gelmiştir. Çarpık yapılaşmaya köklü çözümler getirmek amacıyla hazırlanan ve iftiharla uygulamaya çalıştığımız kentsel dönüşüm projeleriyle kentlerimizin fiziki ve mekânsal yapısını, belirlenen amaçlar doğrultusunda, köklü bir anlayışla değiştirme gayretindeyiz.

Sayın Başbakanımızın himayelerinde, TOKİ Başkanımızın gayretleriyle “Milleti yücelt ki devlet yücelsin” düsturuyla ülkenin dört bir yanı âdeta şantiye hâline getirilmiş, en ücra noktalara kadar, devlet-millet bütünleşmesi tesis edilerek, konutlar inşa edilmiştir. 1982-2002 yılları arasında, yaklaşık yirmi yıllık süre zarfında TOKİ’nin yapmış olduğu konut sayısı toplam sadece 43 bin iken, 2002-2008 yılları arasında, TOKİ’nin yapmış olduğu çalışmalar neticesinde, 81 il, 468 ilçede, yani altı yıl içinde toplam 331 bin konut inşa edilmiştir. Her evde ortalama 4 veya 5 kişinin yaşadığı düşünülürse toplamda yaklaşık 1,5 milyon vatandaşımızın konut ihtiyacı karşılanmıştır. Üretilen konutlar özellikle dar ve orta gelir grubuna, yoksul vatandaşlarımıza yönelik yapılan konutlarla gecekondu dönüşüm projeleri ve afet konutları uygulamalarıdır. Konutlar sosyal donatıları ve çevre düzenlemeleriyle birlikte inşa edilmektedir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde gerçekleştirilen bu çalışmaların yanı sıra, Toplu Konut İdaresi Başkanlığı, Malatya’da pek çok başarılı projeye imza atmakta, şehrimizin daha modern bir görünüm kazanmasına çok önemli katkılar sağlamaktadır. Beydağı’nda 2.350 konut, ilköğretim okulu, lise, sağlık ocağı, ticaret merkezi ve cami tamamlanmış ve tamamlanmaya devam etmektedir. İlçelerimizde -Akçadağ, Darende, Arapgir, Kale, Doğanyol ilçelerimizde, Pötürge ilçemiz de dâhil olmak üzere- projeler devam etmektedir. Ayrıca Sayın Başbakanımızın talimatları, bakanlarımız ve TOKİ Başkanımızın gayretleriyle TOKİ tarafından 20 bin kişilik bir stat, 5 bin kişilik kapalı spor salonu ve Şeker arazisine 800 yataklı hastane yapımıyla ilgili de görüşmeler başlamış ve inşası 2009 yılı itibarıyla gündeme alınmıştır.

Yürütülen bu çalışmaların yanı sıra Malatya’da, görüntüsüyle cazibe merkezi hâline getirecek ve “Doğunun Paris’i” nitelemesine yakışır bir kentsel dönüşüm projesi de hayata geçirilecektir.

Malatya’nın yeniden inşa edilmesi amacıyla Kernek, Yamaç, Beydağ, Fırat mevkisine yönelik bir kentsel yenileme projesi gerçekleştirilmiştir. İkinci bir Malatya’nın temellerinin atıldığı bu projeyle, söz konusu alanda TOKİ tarafından yapılacak konutlarda çağdaş özelliklere sahip, modern standartlarda kentsel bir alan oluşturulması amaçlanmaktadır. Yaklaşık 12.944 adet konutluk proje hazırlanmış, uygulamanın başlatılması amacıyla Malatya Belediye Başkanlığı ile TOKİ arasında 2008 Mayıs ayında bir protokol imzalanmıştır.

Protokol gereğince Malatya Belediyesince hak sahipleriyle görüşme süreci başlatılmış ve yaklaşık yüzde 70’lere varan bir oranda uzlaşma sağlanmıştır. Bunlara rağmen değer tespiti konusunda bazı vatandaşlarımızın şikâyetlerinin gündeme gelmesi sebebiyle, bizlerle yapılan görüşmeler, milletvekillerimizle yapılan görüşmeler sonucunda, bu konuda Malatya AK PARTİ milletvekili olarak gerekli girişimleri başlatarak TOKİ Başkanımızla bir dizi görüşmeler gerçekleştirdik.

Bu görüşmeler neticesinde gelinen son noktada, hak sahiplerinin evlerinin bedellerine yönelik kıymet takdir raporlarının yeniden gözden geçirilmesi, vatandaşların lehine revizyon yapılması için yeni bir değerlendirme komisyonu kurulması kararlaştırılmış ve yeni kurulacak bu komisyonda hak sahiplerinden de temsilci bulunması TOKİ Başkanımız Sayın Erdoğan Bayraktar tarafından da uygun bulunmuştur.

Bu yeni çalışmayla, TOKİ…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakikalık ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – …ve belediyemiz vatandaşlarımızın sorunlarını çözüme kavuşturacaktır.

Malatya AK PARTİ milletvekilleri olarak vatandaşlarımızın her zaman yanında olacağız ve Malatya’mızın modern ve çağdaş bir kentsel kimliğe kavuşması sürecinde önemli bir virajı birlikte, hep beraber döneceğiz.

Bu noktada altını önemle çizmek istediğim husus, devletimizin bu dönüşüm projesi kapsamında herhangi bir kâr elde etme hedefi kesinlikle yoktur. Kentsel dönüşümün yegâne amacı, hak sahibi vatandaşlarımızın hak ettikleri sağlam ve kaliteli, çağdaş olanaklara sahip güvenli, sağlıklı yerleşim yerlerine kavuşmaları, şehrimizde yeni bir planlı kentleşme ve konut üretimi anlayışının hayata geçirilmesini sağlamaktır.

Bu vesileyle başta Sayın Başbakanım Recep Tayyip Erdoğan’a, TOKİ Başkanımız Sayın Erdoğan Bayraktar’a şükranlarımı sunuyorum. Halka hizmet yolunda emin adımlarla yürüyüşümüze devam ediyoruz.

Meclisimizi saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çalık.

Gündem dışı üçüncü söz araç muayene istasyonlarıyla ilgili söz isteyen Muğla Milletvekili Sayın Fevzi Topuz’a aittir.

Buyurun Sayın Topuz. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, araç muayene istasyonlarına ilişkin gündem dışı konuşması

FEVZİ TOPUZ (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kara yolları araç muayene istasyonları hizmetinin özelleştirilmesinin ortaya çıkardığı sorunlara ilişkin gündem dışı söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi araç muayene hizmetleri araçların sahip olması gereken donanım ve aksamlarının işlevsel yeterliliğinin periyodik olarak kontrol edilmesini sağlayan, trafik ve insan güvenliğinin yanında trafikteki araçların taşıt tekniğine, ilgili mevzuat ve standartlara uygunluğunun denetlenebildiği, yarattığı çevresel etkilerin kontrol edildiği tek araçtır. Bu nedenle araç muayene hizmetinin kamu yararına yürütülmesi gereken bir kamu hizmeti olduğu bir gerçektir.

Değerli milletvekilleri, ekonomide verimlilik artışı ve kamu giderlerinde azaltma sağlama gerekçeleri ile özelleştirilen araç muayene istasyonları hizmeti, yirmi yıllığına ve taksitli ödemelerle 613,5 milyon dolara otomotiv sektöründe faaliyet gösteren Doğuş Grubu -Akfen ve Alman TÜV SÜD Ortak Girişim Grubunun kurduğu TÜVTURK şirketine verilmiştir. Özelleştirme kararının alındığı ve ihale edildiği tarihe kadar araç muayene istasyonlarından elde edilen gelir, hizmete ilişkin yatırım ile hizmetin yaygınlaşması ve iyileştirilmesinde kullanılmamış, bu suretle hizmetin özelleştirilmesine gerekçe yaratılmıştır. Oysa yalnız 2003 yılında araç muayene hizmetinden elde edilen gelir 100 milyon dolara karşılık gelmektedir. Özelleştirme gerekçelerinde sözü edilen 100 milyon dolarlık yatırımın devlet eliyle yapılması hâlinde ve ülkedeki motorlu taşıtların yarısının muayene hizmetine gelmesi durumunda bile, o günkü ücretlere göre söz konusu yatırımın iki yıl yirmi günde amorti edileceği ortadadır.

Araç muayene istasyonları hizmetini özelleştirme kapsamında, TÜVTURK şirketine, Bakanlığın onayıyla dahi olsa alt işletmelere yetki devredilme hakkının verilmesi AKP İktidarına özgü bir özelleştirme çeşidi olarak karşımıza çıkmaktadır. Araç muayene hizmetini yirmi yıllığına, taksitle 613,5 milyon dolara alan TÜVTURK şirketi devlete tek kuruş ödemeden alt işletmecilerden aldığı 120 milyon doları şimdiden cebine koyarken, diğer yandan kamunun bu gelirden mahrum bırakılmasına sebep olunmuştur.

Kamu hizmetini bir yük olarak gören AKP İktidarının, toplumun tümünü ilgilendiren böylesi bir hizmet alanını “ver, kurtul” anlayışıyla elden çıkarması ve satması, haklı olarak “Bu Hükûmet kime, ne için hizmet ediyor?” sorusunu akla getirmektedir. Özel araç muayene istasyonları kime hizmet etmektedir?

İnsanlarımızın can ve mal güvenliğini doğrudan ilgilendiren böylesi önemli bir konu, esasen ulusal çıkarlarımızı da doğrudan ilgilendiren bir konudur. Zira, ülke ve toplum güvenliğine ilişkin verilerin yerli ve yabancı sermayenin bilgisine açılmasını yüce Meclisin dikkatine sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, otomotiv sektöründe tamamen dışa bağımlı olduğumuz yedek parçada da durumun çok farklı olmadığı, yan sanayimizin de istenilen seviyede olmadığı bilinen bir başka gerçektir. Araç muayene hizmetini pazara, araç sahiplerini de müşteriye dönüştüren özelleştirme uygulaması, ne yazık ki, her yıl 10 binlerce insanın ölümüne neden olan trafik kazaları gerçeğini değiştirmemiştir.

Elbette, sağlıklı, kapsamlı ve bilinçli sistemin işlemesi gerekmektedir. Ancak, araç muayene hizmetlerinin özelleştirilmesiyle birlikte, özelleştirilen bölgelerde, hiç de azımsanmayacak sorunların arttığı görülmektedir. Araç istasyona geldiği zaman hemen ruhsatı alınarak kayıt işlemi yapılıyor ve muayene ücreti olarak hemen 110 YTL peşin olarak alınmaktadır.

Ayrıca, aracın garantisi süresi içinde olsa dahi, eksikleri var diye problem çıkartılıyor. Hele on yaşındaki araçların muayeneden geçme şansları hiç yok. Beş yıl garantili olarak satılan, beş yıl da servis garantisi olan araçların her yıl muayeneye tabi tutulması, araç sahiplerinin soydurulması anlamına gelmektedir. Dolayısıyla, özelleştirilen araç muayene hizmetlerinin verildiği kimi istasyonlar görevini kötüye kullanırken, kiminin oto yedek parçacıları ve boyacılarla iş birliği yaptığı, araç sahiplerine çeşitli bahanelerle zorluklar çıkarıldığı iddiaları günbegün çoğalmaktadır.

Yine, 2000 model ve üzeri birçok aracın araç muayene istasyonlarından geri çevrildiği, bu durumun yollardaki muayenesiz araç sayısını hızlı bir şekilde artırdığını gözlemekteyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

FEVZİ TOPUZ (Devamla) – Teşekkürler Başkanım.

Değerli milletvekilleri, ülke insanının can ve mal güvenliğini doğrudan ilgilendiren böylesi önemli bir hizmetin yürütülmesi özel sektörün inisiyatifine bırakılmamalıdır.

Bu anlamda, tüm bu veriler ışığında, AKP İktidarını, araç muayene hizmetlerini pazara, araç sahiplerini ise müşteriye dönüştüren bu özelleştirme uygulamasına son vermeye; araç muayene hizmetlerinin, bağımsız, tarafsız kamu eliyle ya da uzmanlık alanları da dikkate alınarak, kamu kurumu niteliğindeki Makina Mühendisleri Odası, Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Federasyonu gibi meslek kuruluşlarının öncülüğünde gerçekleşmesini sağlayacak bir düzenleme yapmaya çağırıyorum.

Görüldüğü gibi, hizmetin özelleştirilmesi, kamusal denetim alanındaki bu işlerin ticarileşmesine ve araç sahiplerinin bir rant hedefine dönüştürülmesine ortam yaratmaktadır.

Saydığım sakıncalar ve olumsuzluklar dikkate alınarak, araç muayene hizmetlerinin piyasaya gördürülme konusu tekrar gözden geçirilmeli diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Topuz.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin bir önerge vardır; okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 24 milletvekilinin, polisin hukuk dışı şiddet uygulaması konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/283)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İnsan haklarının tanınması, korunması ve geliştirilmesi demokrasinin vazgeçilmez unsurlarından biridir. Bu konu Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2.maddesinde de "Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı "ibaresi ile belirtilmiştir. Ancak son dönemde toplumda huzurun ve güvenliğin tesisinde birinci derece görev ve sorumluluğa sahip olan emniyet birimleri tarafından görevleri sırasından uyguladıkları kötü muamele, işkence ve orantısız güç kullanımı nedeniyle önemli sıkıntıların yaşanmakta ve bu uygulamalar nedeniyle en temel hak olan yaşam hakkı ihlal edilmektedir.

Son dönemde polisin orantısız güç kullanmasına ilişkin olaylarda önemli bir artış olduğu ortadadır. 27 Ekim’de Antalya’da, 18 yaşındaki Çağdaş Gemik adlı genç, polisin açtığı ateş sonucunda başından vurularak hayatını kaybetmiştir. Çağdaş Gemik’in yaşadığı bu dramatik olay maalesef ilk değildir.

- 30 Ekim 2008’de İstanbul'da Mehmet Şah Araş, oğlu ile birlikte polislerin kötü muamele ve şiddetine maruz kalmıştır.

- 20 yaşındaki Baran Tursun, Kasım 2007'de polis tarafından başından vurularak hayatını kaybetmiştir.

- 14 Haziran 2007’de gözaltına alınan ve üç karakol gezdirildikten sonra yürüyemeyecek hâle gelen Mustafa Kükçe yaşamını kaybetmiştir.

- 22 Kasım 2007'de İstanbul Avcılar'da sivil polis ekibinden bir polis memurunun göğsüne attığı tekme sonucunda Feyzullah Ete yaşamını kaybetmiştir.

-Engin Ceber, gördüğü işkence nedeniyle yaşamını kaybetmiştir.

Yaşanan bu acı olaylar, 1 Mayıs’ta işçilere uygulanan orantısız gücün sadece toplumsal olaylarla sınırlı kalmadığını, polis şiddetinin bireysel olaylarda da artarak devam ettiğini göstermektedir. Şiddet toplumsal bir sorundur; şiddetin sıradanlaştırılması ve toplumsal yaşamın bir parçası hâline getirilmesi son derece tehlikeli bir gidişatın göstergesidir.

Konuyla ilgili olarak yasalarımızda ve imzalanan uluslararası sözleşmelerde düzenlemeler olmasına rağmen polisin uyguladığı şiddette son yıllarda artış olduğu görülmektedir. Polisin huzur ve emniyeti tesisi etmek adına yaptığı davranışlar, vatandaşların yaşam hakkının ihlal edilmesi sonucuna neden olmaktadır Bu olumsuz durum toplum içerisinde bir güvensizlik ve korku ortamı oluşturmaktadır. Diğer taraftan polisin kendine olan güvenini sarsmakta, zanlıları kontrol altına almada etkinliği azaltmaktadır. Devletin kitlesel ya da bireysel olayları kontrol altına almada gözetmesi gereken, temel olarak yurttaşların korunmasıdır. Polisin görevi sırasında karşı karşıya kaldığı şahıslara müdahale etme, durdurma, yakalama, etkisiz hâle getirme, zor ve silah kullanma konularında hukuki davranışsal sorunlara çözüm bulunması gerekmektedir. Çünkü orantılı güç kullanımının emniyet yetkililerince yeterince önemsenmediği ve gereğinin de yapılmadığı bu anlamda toplumsal gösterilerde şiddetin öne çıktığını ne yazık ki yaşayarak görmekteyiz. Mustafa Kemal Atatürk’ün; "Polis, asker kadar disiplinli, hukukçu kadar hukuk adamı, bir anne kadar şefkatli olmalıdır" sözünün koşullarını oluşturmamız kaçınılmazdır. Bu anlamda da emniyetin nitelik ve kalitesini geliştirmek, gelişen ve değişen teknolojiden yararlanmak gerekir. Teknik olarak sağlanacak bu olanakların yanında emniyette görev yapanların özlük haklarında, uzun çalışma saatlerinde ve ekonomik koşulların düzeltilmesi konularında gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.

Dünyada polisin, sahip olduğu yetkileri ve donanımı kullanacağı alanlarla ilgili göreve başlamadan önce aldığı eğitimler incelenmeli ve benzer eğitimlerin ülkemizde de verilmesi için gerekli alt yapı çalışmalarının oluşturulması gerekmektedir. Göreve başlamadan önce verilen eğitimler sonrasında da belirli aralıklarla verilecek hizmet içi eğitimlerle desteklenmelidir.

Polisin uyguladığı şiddetin nedenleri ve işkence, kötü muamele, orantısız güç kullanımının önlenmesi için alınacak tedbirlerin tespiti amacıyla, Anayasa’nın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104. ve 105. maddeleri gereğince meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.                                                                                                                                          06.11.2008

1) Çetin Soysal                               (İstanbul)

2) Ramazan Kerim Özkan              (Burdur)

3) Mevlüt Coşkuner                       (Isparta)

4) Mehmet Ali Özpolat                   (İstanbul)

5) Şevket Köse                               (Adıyaman)

6) Ensar Öğüt                                 (Ardahan)

7) Ahmet Küçük                             (Çanakkale)

8) Ali Rıza Ertemür                        (Denizli)

9) Şelçuk Ayhan                             (İzmir)

10) Hikmet Erenkaya                      (Kocaeli)

11) Hulusi Güvel                            (Adana)

12) Necla Arat                                (İstanbul)

13) Vahap Seçer                             (Mersin)

14) Yaşar Ağyüz                            (Gaziantep)

15) Algan Hacaloğlu                      (İstanbul)

16) Akif Ekici                                 (Gaziantep)

17) Ahmet Ersin                             (İzmir)

18) Faik Öztrak                              (Tekirdağ)

19) Şahin Mengü                            (Manisa)

20) İsa Gök                                    (Mersin)

21) Onur Öymen                            (Bursa)

22) Rahmi Güner                            (Ordu)

23) Birgen Keleş                            (İstanbul)

24) Ali Rıza Öztürk                        (Mersin)

25) Durdu Özbolat                         (Kahramanmaraş)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

1'inci sırada yer alan, Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/657) (S. Sayısı: 302) (x)

BAŞKAN - Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Geçen birleşimde 2’nci madde üzerinde şahsı adına bir milletvekili konuşmuştu. Şimdi, şahsı adına ikinci söz Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Halil Aydoğan’a aittir.

Buyurun Sayın Aydoğan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 302 sıra sayılı Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın geçici 2’nci maddesiyle ilgili olarak şahsım adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlarken yüce Meclisi ve halkımızı saygıyla selamlıyorum.

2007 yılının ikinci yarısından itibaren ilk olarak etkisini Amerika ve Avrupa’da gösteren finansal kriz yeterli ve etkin olmayan tedbirlerle çözülmeye çalışılmıştır. Ancak krizin çok daha derin olduğu ve kapsamlı çözümler gerektirdiği daha sonraki gelişmeler sonucunda anlaşılmıştır. Amerika’da

                           

(x) 302 S. Sayılı Basmayazı 5/11/2008 tarihli 13’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir.

subprime” olarak adlandırılan, belli bir eşiğin altında ödeme gücü bulunan müşterilere konut kredisi kullandırılmış, akabinde bu konut kredilerine dayalı ürünler çıkartılmış ve söz konusu ürünler uluslararası bankalar tarafından satın alınmış ve müşterilerine satılmıştır. Amerika’da faizlerin yükselmesiyle birlikte konut kredisi kullanan müşteriler ödeme yapamaz hâle gelince konut fiyatlarıyla birlikte bu kredilere dayalı ürünlerin fiyatları da düşmüştür. Yaşanan bu sürecin en yıkıcı etkisi finansal kurumlar arası güven unsurunun aşınmasıyla oluşmuştur, öyle ki para piyasaları çalışamaz duruma gelmiştir. Bugün tüm ülkeler finansal sistemde güven ortamının yeniden tesis edilmesi için tedbir almaktadırlar. Bu çerçevede ülkeler tarafından sisteme likidite sağlama, sermaye desteği ve mevduat güvencesi limiti veya kapsamının artırılması yönünde bir dizi önlem alınmaktadır. Özellikle, güven müessesesi olan bankacılıkta bankaların birbirlerine ve sisteme güveni kadar mudilerin de bankalara güveni sistemin işlerliği açısından hayati önem taşımaktadır.

Birçok ülkede hükûmetlerin mevduat güvencesini artırmaları veya mevduata tam güvence getirmeleri mudilerin bankalara hücumunu önleme ve güveni yeniden tesis etme amacını taşımaktadır. Amerika’da, Avrupa Birliğine üye ülkelerde ve gelişmekte olan ülkelerin neredeyse tamamında mevduat güvence limiti artırılmış, Avusturya, İrlanda, Almanya, Danimarka, Malezya, Singapur, Slovakya, Slovenya ve Tayvan’da mevduata ya tam garanti getirilmiş ya da getirilmesi çalışmaları sürdürülmektedir.

Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarınca bugüne kadar yapısal sorunların çözümüne yönelik alınan önlemlerle ekonomimiz daha güçlü durumdadır. Bankacılık sektörümüz ise sermaye yeterliliği, aktif kalitesi ve likidite olarak birçok ülkeye göre iyi bir konumdadır. Ayrıca, bankalarımızın varlıkları içerisinde Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’daki bankaların finansal sıkıntıya girmesine neden olan şekilde türev ürünler, yani toksik varlıklar da bulunmamaktadır.

Küresel krizin yaşandığı bu ortamda bankalarımızın yurt dışıyla rekabette geride kalmamaları için, daha hızlı ve etkin karar almaya yönelik olarak ve gerektiğinde kullanılmak üzere işbu tasarının geçici 2’nci maddesinde 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 63’üncü maddesinin üçüncü fıkrasında, sigortaya tabi olacak tasarruf mevduatının ve gerçek kişilere ait katılım fonlarının kapsamını ve tutarını belirlemeye ilişkin Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Kuruluna verilen yetkiler Bakanlar Kuruluna iki yıl süreyle devredilmektedir. Bakanlar Kurulunun bu yasal düzenlemeyle verilen yetkiyi gerektiğinde kullanması hâlinde krizin etkisinin uzaması ve artması riskine karşı sistemin bir bütün olarak korunması ve işlemesi sağlanacaktır. Yurt dışından ülkeye varlık girişini teşvik eden işbu kanun tasarısının etkinliği de artmış olacaktır. Diğer taraftan, bu yasal düzenlemenin iki yıl süreyle sınırlandırılması, sektörde rehavete düşülmemesi ve rekabetin doğurduğu etkinliğin devamı için de önem arz etmektedir.

Son olarak, bu süreçte bankalarımızın, aşırı risk almaktan kaçınmakla birlikte uzun vadeli planlama yapma ve reel sektörle yakın iş birliği içinde ekonomik büyümeye destek olmaya devam etme hususunda gerekli basireti ve duyarlılığı göstermeleri gerektiğine ve göstereceklerine inanıyoruz.

Hükûmetimizce hazırlanan ve şu an görüşmekte olduğumuz tasarının ülkemize hayırlı olmasını dilerken, bir kez daha yüce Meclisi ve halkımızı saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydoğan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, soru soracağım ama sisteme giremiyorum.

BAŞKAN – Soru-cevap yapacağım şimdi, zaten var. Gayret edin veya sonra açtırırım sizinkini.

Soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, bu yasa tasarısına eklenen maddeyle uyuşturucu, kaçakçılık, terör ve silah tüccarlarının bu yasa tasarısından faydalanmayacağını belirtmektesiniz. Bu istenmeyen para ve varlıkları uygulamada nasıl ve hangi yöntemlerle gerçekleştireceksiniz, açıklarsanız memnum olurum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, evvela öğrenmek istediğim, bu geçici 2’nci maddeyle garanti kapsamına alınan alacakların miktarı ne kadardır tahminen? Tabii hepsini şey etmek mümkün değil.

Yine, son zamanlarda yabancı şirketlere veyahut da yabancılara karşı özel teşebbüsün de borçlarının devlet garantisi altına alınacağı konusunda basında haberler çıktı.

Türkiye'nin şu anda dış borcu 284 milyar dolar civarında, bunun 191 milyar doları özel teşebbüsün borcu. Bu 191 milyar dolar için de bir garanti veriliyor mu? Burada Mevduat Sigorta Fonu garantisi altında olan bu garanti ve o yetki içinde olan bunlar… Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, esasında bağımsız bir kurumdur. Neden bağımsız bir kurumdan bu yetki alınıyor da Hükûmete veriliyor?

Ayrıca da bankaların dışındaki birtakım alacaklar da garantiye alınıyor. Bankalar dışındaki hangi alacaklar garantiye alınıyor? Onu öğrenmek istiyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Uzunırmak...

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, Sayın Bakana sormak istediğim: Türkiye’deki kişi başına harcama nedir ve kişi başına düşen millî gelir nedir? Bunun arasındaki fark, acaba, bu yasayla siz birtakım varlıkları -yurt içindeki varlıkları- ekonomiye kazandırdığınızı zannettiğinizde, aslında “vücutta dolaşan bir kan” örneğini verdiğimizde -bugünkü ekonomide dolaşan kayıt dışı parayı ekonomiye kazandırdığınızı zannettiğinizde- gene bir büyüme rakamı olarak karşımıza çıkacak mıdır bu rakam?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Uzunırmak.

Buyurun Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Sayın Tankut’un sorusunu tam anlayamadım Sayın Başkan. Onun için kendisinden sorusunu bir daha alabilir miyim acaba?

YILMAZ TANKUT (Adana) – Efendim, yurt dışından silah kaçakçılığı, uyuşturucu parasını sokmayacağınızı, bunu şu anda eklenen bu tasarıyla engellediğinizi ifade ettiniz. Bunu, pratikte, uygulamada nasıl gerçekleştireceksiniz, hangi yöntemleri kullanacaksınız? Onu öğrenmek istedim.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Teşekkür ederim.

Şimdi, tabii, dışarıdan para gelirken  bu kanun gereğince, şu para, bu paradır diye bunu yaftalamamız, bunu isimlendirmemiz mümkün değildir. Neden? Herhangi elinizde bir veri olduğu zaman onu değerlendirirsiniz, veri olmadığı zaman boş yere kimseyi suçlamanız mümkün değildir ve burada, gelen paralarla da biz bir inceleme yapmayacağız, biz soruşturmayı yapmayacağız diye kanunda da söylüyoruz. Vergi tarhiyatı da yapmayacağız, diyoruz bunlarla ilgili. Neden? Bunun dışarıdan gelebilmesi için de bir teşvik unsurunun olması lazım. Korkutucu unsuruyla dışarıdan kimseden para isteyemezsiniz, getiremezsiniz. Ama, bu, kaynağı itibarıyla veyahut da sonradan gelip de “Yahu bu gelen para falandır.” diye bir ihbarlar neticesinde olursa ona da bakılır tabii ve biz burada açık açık söyledik; biz uyuşturucu parası istemiyoruz, biz terör parası istemiyoruz, biz silah kaçakçılığı parası istemiyoruz, biz rüşvet parası istemiyoruz, biz bankaların içini boşaltanların parasını istemiyoruz. Bununla ilgili varsa getirmesinler bize. Bunu da açık açık söylüyoruz, kanunen de söylüyoruz. Bir şey varsa üzerine de gideriz, onu da söylüyoruz. Ama daha gelirken “Senin adın Ahmet, sen bilmem necisin...” Olmaz böyle şey! Bir insanın önce eğer delili olmazsa, efendime söyleyeyim, o konuda deliller olmazsa kimseyi suçlamanız mümkün değildir; onu böylece belirtiyorum.

Sayın Genç “Garanti kapsamına alınan alacaklar ne kadardır?” diyor. Bir defa bu kanunun 2’nci maddesindeki durum… Bir, biz kimseye şu anda bu kanunla bir garanti vermiyoruz. Zaten garanti verilmeye kalkıldığı zaman da alacaklara garanti verilmez, mevduata garanti verilir. Mevduat başkadır, alacaklar başkadır. Özel sektörün şu kadar borcu var, onun borcu var, bunun borcu var, o ayrı bir mesele. Herkes kendi borcunu ödeyecek. Ama, burada bizim yapmış olduğumuz şey: Daha fonda olan bu yetkiyi biz Hükûmete alıyoruz, iki yıllığına Hükûmete alıyoruz. Bizim yaptığımız buradaki o ve bundan sonra Hükûmet gerek görürse, gerek görecek mi, görmeyecek mi, ne kadar gerek görecek, ne kadar yapacak, ne kadar yapmayacak ona Hükûmet karar verecek. Yani bunun yetkisini biz Hükûmete veriyoruz. Garanti, mevduata garanti meselesi de Hükûmetin takdirinde.

Peki, soruyor Sayın Genç: “Neden Hükûmete verdiniz bunu?” Şimdi, bunlar, bu gibi yaşadığımız bu zamanlar normal zamanlar değil. Böyle zamanlarda bu yükümlülüğü üstüne alabilecek Hükûmettir. İkincisi: Pratik olarak hemen birden hareket edebilecek de Hükûmettir. Yoksa biz birtakım bürokrasi içerisinde çabucak almamız gereken kararları, uzun zamanda alabilirsek veyahut da tamamen her şeyi bürokratların üzerine yıkarsak bunun altından kalkılmaz o bakımdan Hükûmet bu sorumluluğu alıyor ve bu kanunla da Hükûmet bir sorumluluk almış oluyor. O sorumluluğu icabında yerine getirecektir; gerektiği zaman, gerektiği şekilde.

Sayın Uzunırmak, kişi başına harcamaları ve kişi başına geliri söylüyor. Hepinizin bildiği gibi bizim Türkiye İstatistik Kurumumuz vardır. Bu Kurumumuzda, otururlar, efendime söyleyeyim kişi başına millî geliri hesaplarlar, efendime söyleyeyim Devlet Planlama Teşkilatı da bu konuda çalışır, kişi başına düşen millî geliri, harcamaları hepsini tespit ederler ve bunu da kamuoyuyla paylaşırlar. Ee, şimdi buraya artı bir değer geldiğinde bu kişi başına düşen geliri arttırır mı? Şimdi, dışarıdan adamın parası gelirse o parasını da sermayesini kuvvetlendirmek için veyahut da ekonomik durumunu kuvvetlendirmek için kullanıp da aktiflerini arttırdığı zaman tabii ki Türkiye’nin serveti artar. Türkiye’nin serveti arttığına göre de hesaplamalara yansır, müspet olarak da yansır. Bu da gayet normaldir. Türkiye’nin, Türklerin olan, Türk milletinin olan serveti, burada daha reel, daha iyi, daha gerçekçi olarak da hesaplanmış olur. Türkiye’nin de faydasına olan bir şeydir. Türkiye’nin borçlarının daha az olması…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Onu sormuyorum. Şu anda Türkiye’de olan kayıt dışı paranın kayıt altına alınmasını sağlıyorsunuz yasanın gerekçesinde, maddesinde.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Evet.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –  Kayıt dışında dolaşan paranın kayıt altına alındığında tekrar bir sanal büyüme rakamı çıkıyor karşımıza.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Çıkmaz… Çıkmaz… Büyüme öyle sanal olmaz. Olmaz… Olmaz…

Şimdi, bakın, o hesaplamalara bakarken, Türkiye’nin millî geliri hesaplanırken kayıt içi, kayıt dışı hepsi beraber hesaplanıyor veyahut da Türkiye’deki istihdam hesaplanırken hepsi hesaplanıyor onların. Hesaplamalar o şekilde yapılacağı için tekrar bir daha ilaveten başka bir şey çıkmaz.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Kayıt dışı paranın nasıl millî gelirde payını hesapladınız?

BAŞKAN – Sayın Bakan, toparlarsanız… Zamanımız doldu.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Yani gerekli yöntemleri TÜİK’ten de siz bir kontrol edin. Tekrar bir ilaveten, fazladan olmayan bir şey burada varmış gibi tekrar gösterilmez. Olmaz…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Kayıt dışı parayı bilmiyorsunuz ki.

BAŞKAN – Sayın Bakan, zaman doldu.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Peki, teşekkür ederim.

BAŞKAN – Madde üzerinde üç önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeden okutmaya başlıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 302 Sıra Sayılı Tasarının Geçici 2 nci maddesinde yer alan “iki yıl” ibaresinin “iki buçuk yıl” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

M. Akif Hamzaçebi

Tekin Bingöl

Yaşar Ağyüz

 

Trabzon

Ankara

Gaziantep

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan "Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı"nın Geçici 2 nci maddesine aşağıdaki fıkranın, ikinci fıkra olarak eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Nurettin Canikli

Bekir Bozdağ

Fatih Arıkan

 

 

Giresun

Yozgat

Kahramanmaraş

 

 

Ahmet Yeni

 

Recai Berber

 

 

Samsun

 

Manisa

 

"Bakanlar Kurulu tarafından sigortaya tabi tutulan mevduat ve katılım fonları Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından sigorta edilir ve kredi kuruluşları, nezdlerinde bulunan bu kapsamdaki mevduat ve katılım fonlarını, sigortaya tabi kısım üzerinden sigorta ettirmek ve bunun üzerinden prim ödemek zorundadırlar. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Kurulu, Bakanlar Kurulu tarafından belirlenecek kapsam ve tutardaki sigortaya tabi mevduat ve katılım fonu için ödenecek sigorta priminin oranını, tarifesini, tahsil zamanını, şeklini ve diğer hususları, 5411 sayılı Kanunun 63 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında belirlenen usul ve esaslara tabi olmaksızın Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun görüşünü alarak belirler. "

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 302 sıra sayılı yasa tasarısının geçici 2. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 302 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın geçici 2’nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasına ilişkin olarak verdiğim önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, dün de burada konuşuldu. Esasında en büyük hortumlama meselesi AKP iktidara geldikten sonra oldu. Şimdi, 2002’de geldiler iktidara. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunda 2 tane üye eksikti, bu 2 üyeyi atamadılar. Tam, galiba elli beş gün atamadılar. O zaman İmar Bankasında tam 8 katrilyon lira para gitti, 8 katrilyon lira. Hatta o zaman bu Hükûmet hakkında gensoru verildi. Tabii, gensoru kabul edilmez ki? Dolayısıyla, o 2002’de işte 40 milyar dolardan falan bahsedildi ama 40 milyar dolar değildi. Onun, esas bankacılıkta batan paranın miktarı 15-16 milyar dolardı. Ama en büyük batma İmar Bankasından gitti ve bu Hükûmet zamanında yapıldı. Çünkü Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluna elli beş gün, kasıtlı olarak -çünkü onların toplanması için galiba tüm üyelerle toplanması gerekiyor kendi kanunlarında ama- 2 tane üyeyi, boştu, atamadılar ve zaten İmar Bankası da o zaman bütün hızıyla ilan yapıyordu, mevduat topluyordu yüksek fiyatlarla. Dolayısıyla 8 katrilyon lira böyle gitti. Sonradan, önce “Vermeyiz.” dediler, sonra “Veririz.” dediler. Offshore’ları vermediler, verdiler. Yani böyle karmakarışık bir yönetim tarzıyla karşı karşıya kaldık.

Şimdi, bu geçici 2’nci maddeyle getirilen şu: Aslında bankalardaki mevduata garanti getirme yetkisi Mevduat Sigorta Fonunda var. Bu bağımsız bir kurum. Bunu şimdi Bakanlar Kurulu alıyor. Ama alıyor da, sonradan da AKP grup başkan vekilleri bir önerge verdi. Bununla tabii ne getirildiği çok açık değil, ben sordum. Dün burada konuşan bir arkadaşımız dedi ki: “Bu maddeyle verilen garanti 700 milyar doları buluyor.”

Şimdi, değerli milletvekilleri, bu Türkiye Cumhuriyeti devletine yavaş yavaş kapitülasyonları bu Hükûmet geri getirecek. Yani sizin bir defa 284 milyar dolar dış borcunuz var -iç borçları hesaba katmıyorum- bunun büyük birkısmı özel teşebbüsün dışarıya olan borcu. Şimdi, burada eğer o zaman özel alacaklar bu kapsam içine alınmayacaksa onu burada açıkça zikretmek lazım. Yani mevcut bir kanun varken, bu Kanun’da bankalardaki mevduatın garanti altına alınması sistemi işlerken siz bu sistemi niye işletmiyorsunuz da ille yetkiyi kendinize alıyorsunuz?

Benim bu kanunun bu maddesinden anladığım, AKP İktidarının kendi yandaşlarının birtakım hesaplarını, bu vesileyle devlet kaynaklarının bir kısmını buraya kanalize etmek için böyle bir yetkiyi Bakanlar Kuruluna alıyorlar.

Biz soru soruyoruz, diyoruz ki: Böyle bir yetkiyi alıyorsunuz ama bu yetkiyle şu anda bir vatandaş olarak, vergi mükellefi olarak bu memlekette hangi mükellefiyetlerin altına gireceğimizi de bilmemiz lazım.

Her vesileyle de söylüyorum, bu kanun, sadece, AKP zamanında zengin olmuş vergi kaçakçılarına vergi affını getiriyor. Bunu kim şey ederse her zeminde kendisiyle tartışırım.

Bu kanunun temel maddesi uygulama esaslarıyla ilgili (5)’inci benttir. Burada bakın: “(5) Birinci ve ikinci fıkralar kapsamında bildirilen veya beyan edilen varlıklar nedeniyle 1/1/2008 tarihinden önceki dönemlere ilişkin hiçbir suretle vergi incelemesi ve vergi tarhiyatı yapılmaz.” Hiçbir suretle vergi incelemesi ve vergi tarhiyatı yapılmaz. Bu, işte, beş yıllık zaman aşımına tabi biliyorsunuz. “Ancak, diğer nedenlerle bu Kanunun yürürlüğe girdikten sonra bir inceleme yapılırsa…” Yahu arkadaşlar yani bir anda “Hiçbir suretle vergi incelemesi ve tarhiyatı yapılamaz.” diyorsunuz, “Ancak diğer sebeplerle inceleme yapılırsa…” Nedir o diğer sebepler? Yani bir hâkim bunu yarın inceleyecek, uygulama yargıya gidecek, diyecek ki: “Kardeşim, sen zaten koymuşsun, hiçbir surette vergi inceleme yapılamaz.”

İşte, Kemal Bey’in ve kendi yandaşlarının bu arada kazandıkları paralar bu kanun kapsamında affa giriyor. İşte o hayali ihracatlar varsa, naylon faturalar varsa bunların hepsi buraya giriyor. Ondan sonra da burada çıkıyorlar “Efendim, biz rüşvetten gelen parayı affetmeyiz…”

Yahu rüşvetten gelen paranın üzerinde “Bu, rüşvetten alınmıştır.” diye bir şey yazmıyor, bilmem “Silah kaçakçılığından gelmiş.” yazmıyor. Yazmıyor ki yani onların hiçbiri yazmıyor, “Bu para falanca faaliyetten kazanılmış bir paradır.” denilmiyor. Yani, böyle, burada oyuncak gibi bir şey yapıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

KAMER GENÇ (Devamla) – Getirilen kanunla, ben, dürüst, namuslu, vatanını seven, hakikaten iradesi dışında bir  kazancını beyan etmeyen insanların “Yahu biz burada büyük bir hata ettik de…” Buna bir rahatlık getirmiyor.

Ancak işte yandaş… Zaten AKP İktidarı zamanında muazzam zenginler belirdi. İşte sizin bir milletvekiliniz, geçmişi belli, şimdi İstanbul’da 261 metre yüksekliğinde, 100 bin metrekarelik inşaat yapıyor. Bilmem, birçok devlet dairelerinden, özelleştirmelerden bedava mallar aldılar. İşte, bunların tabii bu yollarla vergilerini affediyorsunuz.

Biz de bunları söyleyelim. Yarın tarih karşısında, bu tutanakları inceleyenler en azından desinler ki: “Yahu birtakım insanlar bunların art niyetini görmüş ama birtakım insanların gözleri de perdelendiği için söylenen gerçekleri fark etmemişler.” Ben bu nedenle bunun çıkarılmasını istiyorum.

Sayın Başkan, önergem oylanırken karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Arayacağım.

Teşekkür ederim Sayın Genç.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime bir saat ara veriyorum.

                       

 

Kapanma Saati: 12.56

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

302 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Tasarının geçici 2’nci maddesinde Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç’in önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur, on dakika ara veriyorum.

 

 

Kapanma Saati: 14.01

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 14.11

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

302 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Tasarının geçici 2’nci maddesinde Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç’in önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın Geçici 2 nci maddesine aşağıdaki fıkranın, ikinci fıkra olarak eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                    Nurettin Canikli (Giresun) ve arkadaşları

“Bakanlar Kurulu tarafından sigortaya tabi tutulan mevduat ve katılım fonları Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından sigorta edilir ve kredi kuruluşları, nezdleri bulunan bu kapsamdaki mevduat ve katılım fonlarını, sigortayı tabi kısım üzerinden sigorta ettirmek ve bunun üzerinden prim ödemek zorundadırlar. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Kurulu, Bakanlar Kurulu tarafından belirlenecek kapsam ve tutardaki sigortaya tabi mevduat ve katılım fonu için ödenecek sigorta priminin oranını, tarifesini, tahsil zamanını, şeklini ve diğer hususları, 5411 sayılı Kanunun 63 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında belirlenen usul ve esaslara tabi olmaksızın Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun görüşünü alarak belirler.”

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Uygun görüşle takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, Hükûmet olarak katılıyoruz ancak bir açıklama yapmam gerekiyor çünkü Meclisten de böyle bir açıklama yapmam istendi.

Burada, maddenin gerekçesinde yalnız “açıklık getirilmesi amaçlanmıştır” deniliyor ancak burada şunu belirtmem lazım: 1’inci maddede, daha önce TMSF’de olan yetkiyi iki sene için Hükûmete alıyoruz. Burada da Hükûmetin belirlediği esaslar dâhilinde, tabii TMSF’nin burada bir sigorta primi alması lazım, bankalardan bunun karşılığında sigorta primi alması lazım. Bu sigorta primlerinin de ne kadar olacağına dair, nasıl olacağına dair, usul ve esaslarını belirtmesine dair TMSF’ye burada yetki veriliyor. Ancak TMSF’nin daha önce bunları yaparken Merkez Bankasından, BDDK’dan olumlu görüş alması lazımdı. Bu gibi şeylerde bürokrasinin fazla uzamaması, bir an önce karar verilmesi hasebiyle, yalnız “Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun görüşünü alarak belirler.” deniliyor, burada daha çabuk hareket etme imkânı sağlanıyor. Gerekçesini de ben bu şekilde açıklamış oluyorum ve kabul ettiğimizi beyan ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Gerekçesini mi okutayım?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Maddenin uygulanmasına açıklık getirilmesi amaçlanmıştır.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 302 Sıra Sayılı Tasarının Geçici 2 nci maddesinde yer alan “iki yıl” ibaresinin “iki buçuk yıl” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                               M. Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutayım, konuşacak mısınız?

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Ben konuşacağım efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ağyüz. (CHP sıralarından alkışlar)

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle 2008 sonbaharında Avrupa ülkelerinde ve başta Amerika Birleşik Devletleri’ni sarsan global finans krizi nedeniyle ülkemizde de alınan ihtiyati tedbirlerden gösterilen 302 sayılı yasanın geçici 2’nci maddesinde verdiğimiz önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi CHP Grubu adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu krizin geleceği aylar önceden belliydi çünkü bu finans krizi üretim odaklı olmayan, kuralsız olan finansal ekonominin arkasında daha çok kâr ve daha çok kazanma hırsı vardı. Paradan para kazanacak bir yapı oluşturuldu. Üretim, reel sektör, reel ekonomi tamamen terk edildi. Sermaye, üretmek yerine parasal oyunlarla yüksek kâr etme olasılığını artırdı ve gerçek üretime dayanmayan kârlar yükseldi ama bu sistem devam edemedi, etmedi. Niçin? Çünkü insan odaklı bir ekonomik sistem değildi bu. İnsan unutuldu, insani olmayan, çevre ve doğa duyarlılığı olmayan bu sistem yolsuzlukları ve yoksullukları artırdı, ayrıca da likidite bolluğu yarattı. Bu süreçten Türkiye de çok faydalandı. Likidite bolluğu, ülkemize yabancı para girişiyle övünen başta Maliye Bakanı, kafasını bu küresel krize –bugüne kadar “Küresel kriz yok.” demesine rağmen- çarpınca “Kriz mıriz yok.” söyleminin artık yetersiz olduğunu görmeye başladı ve bu yasa teklifini huzurumuza getirdi.

Bu yasayı biz olumlu görüyoruz. Bazı noktalarında eksikleri var. Örneğin, verdiğimiz bir önerge kabul edilseydi 2003 yılından sonra Parlamentoya giren siyasilerin ve bürokratların, kamu yöneticilerinin bu kapsam dışında kalması sağlansaydı çok daha yararlı olur idi. Eksik gediğiyle, birtakım önergelerle de düzenlettirildi bu yasa. Ama, bu yasanın en büyük talihsizliği, çok tartışılır olması kamuoyunda ve çok dillendirilmesi. Bu yasayla gelmesi gereken miktar –ummak istemiyorum, dilemek istemiyorum ama- beklenen miktarı bu nedenle de bulamayacak değerli arkadaşlarım.

Küreselleşmenin yarattığı riskler ve sorunları dikkate almadan bugüne kadar sürdürülen AKP Hükûmetinin ekonomik siyasetini de yeniden gözden geçirmek zorunluluğu vardır. Düşük kur yüksek faize dayalı, özelleştirmeden gelen paralara dayalı ve dünyadaki likidite bolluğundan dolayı akan sıcak paraya güvenerek gelen ekonomi maalesef bizde de krize yol açmıştır. Tabii, bu krizi, Parlamentoda bulunan her siyasi parti grubunun kabul ettiğini söylemek mümkün değildir. Örneğin, hâlen Sayın Başbakan bile krizi kabul etmediği gibi, bu yasanın da ihtiyati bir çalışma olarak sunulduğu madde gerekçelerinden anlaşılmaktadır değerli arkadaşlarım.

Önce, kriz var mı yok mu, bunu, AKP Hükûmetinin ve AKP’lilerin kabul etmesi lazım. Kriz yok diyorsanız, fabrikalar niye kapanıyor, işçiler niye işsiz kalıyor, sanayi üretimi niye düşüyor? Eğer kriz yok diyorsanız, bugün 1 milyon 59 bin kişi  kredi kartı borçlarını niye ödeyemiyor, niye icralık oluyor, niye hacizle karşı karşıya kalıyor? Neden piyasada durgunluk giderek yaygınlaşıyor? Plansız ve programsız gelişen alışveriş merkezlerinde neden in cin top oynuyor? Ankara’da, dibimizde bazı alışveriş merkezleri eylem yapmaya kalkıyorlar değerli arkadaşlarım.

Neden çiftçi gübresiz ekin ekmeye kalkıyor? Neden ekin ekmekten çekiniyor değerli arkadaşlarım? Emekli, asgari ücretli, neden kömür alamıyor, bu kışı doğal gaza yapılan zamla birlikte soğukta geçirmek zorunda bırakılıyor? Bunlar, sizin krize var demeniz için olumlu, gösterişli gerekçeler değil midir değerli arkadaşlarım?

Cumhuriyet Halk Partisi yıllarca “Teşvik uygulamanız yanlış.” dedi, siz “Doğru.” dediniz. “Bölgesel ve sektörel bazda teşvik olmadan sanayiyi kurtaramazsınız.” dedik ama “Yok.” dediniz ve bugüne geldik.  “Özelleştirmeden elde edilen kaynakların yeniden ekonomik yapılandırmaya uygun hâle kullanması gerekir.” dedik, “Yok.” dediniz. Sıcak parayla övündünüz ve bugün kafanızı duvara çarpınca da bu yasal düzenlemeyle geliyorsunuz. Doğrudur bu yasal düzenleme, ama bu yasal düzenlemeyi yapmadan önce bu işin bir parça içinde bulunan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ağyüz, bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Teşekkür ederim.

…bu işin bir parça içinde bulunan Sayın Maliye Bakanı, geçmişte yaşanan İslami holdinglerin yarattığı zedeler ortadayken bu İslami holdinglere sorsaydı: “Kardeşim, orada para kaldı mı?” En son Deniz Fenerini yaratanları çağırıp sorsaydı: “Orada getireceğimiz para kaldı mı?”

Değerli arkadaşlarım, 2000 yılından beri oradaki vatandaşlarımız sömürülüyor, istismar ediliyor, paraları toplanıyor ve sahip çıkılmıyor. 2006’da açılan araştırma önergesi var, araştırma raporu var. Ne yapıldı bugüne kadar? Kimi rakamlara göre 35 milyar euro en son Deniz Fenerinin çarptığı, bavulla getirdiği paralar. Bunlar ortadayken İslami holdinglere para veren o vatandaşlar da siyasi kimlikler kullanarak yapılmış ise neye güvenerek o parayı toplayacaksınız?

Adamlar yakıldı, sahip çıkmadınız; adamlar ırkçı baskılara uğradı, sahip çıkmadınız. Oradaki namuslu insanlarda para kalmadı. Kimde kaldı? Vergi cenneti denen ülkelere para kaçıran insanlarda kaldı. İşte siz o kara parayı aklamaya çalışacaksınız sonunda. Görünen budur. Vergi kaçakçılarını affedeceksiniz ve o parayı Türkiye’ye getireceksiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ağyüz.

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Ben bu gidişin hayra alamet olduğunu sanmıyorum. Hükûmet sınıfta kalmıştır, sanıyorum ki 2009 Mart yerel seçiminde de tasdiknamenizi alacaksınız.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Siz hep alıyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Belge var burada, belge var yavrum, belge!

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – 35 milyar doları hortumladınız be!

BAŞKAN – Geçici madde 2’yi kabul edilen önerge çerçevesinde oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, yeni geçici madde ilavesine dair iki adet önerge vardır. Önergeleri sırasıyla okutup işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

T.B.M. Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 302 sıra sayılı yasa tasarısına aşağıdaki geçici maddenin ilavesini arz ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

Geçici Madde 3 - Bu Kanun uyarınca getirilen varlıklar, Türkiye’de kayıtlara geçtiği tarihten itibaren üç yıl içinde yurt dışına çıkarılamaz. Aksi halde ilgili Yasaya göre vergilendirilirler.

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet  katılıyor mu?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Öteki önergeyi okusunlar efendim.

BAŞKAN – Efendim?

KAMER GENÇ (Tunceli) – İkinci önergeyi okutmadınız.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – “İkinci önerge de okunsun.” diyor efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hepsi ayrı ayrı madde ihdası olduğu için okunmaz. İşlem doğrudur efendim.

BAŞKAN – Sayın Genç, iki önergenin ikisi de geçici madde ihdasına ilişkin olduğu için birincisini okuttum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tamam efendim, anladım.

BAŞKAN – Siz burada yıllarca…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tamam Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bakın, bir de üstüne üstlük, Sayın Genç, eski dostluğumuza binaen ben ta buraya geldiğiniz zaman mikrofonunuzu açıyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bir şey demedim ben. “İki önerge var.” dediniz de…

BAŞKAN – İki önerge var, onu da okutup işleme alacağım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tabii ki geçici madde olunca ayrı ayrı okutmak lazım, doğru.

BAŞKAN – Yani öğrenmişiz demek ki.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi, değerli milletvekilleri, elbette ki insanlar yanlış anlayabilir, bunda yadırganacak bir şey yok.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tabii Türk maliyesinin iflas bayrağını çektiren bir kanun getirilmiştir. Bunu göreceksiniz uygulamada.

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Amma attın be!

KAMER GENÇ (Devamla) – Bunu uygulamasında göreceğiz.

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Çok attın çok!

KAMER GENÇ (Devamla) – Bakın Türkiye’deki bankaların büyük bir kesimi -kimisi yüzde 50 diyor, kimisi 60 diyor- yabancıların eline geçti.

Şimdi, Maliye Bakanlığı bir genelge yayımladı, diyor ki: “500 milyon lirayı aşan kiraları bankalara yatıracaksınız.” Peki, adam 500 milyon kirayı yatırdığı zaman bu banka bu kira sahibinden ne kadar komisyon alacak hesapladılar mı? Almayın o zaman; genelge yayımlansın. Bu insanlar beyan edecek, bunun vergisini verecek. Bu paralar kime gidecek? Bu paralar yabancılara gidecek.

Bakın, yine bunlar “Biz vergi reformu yapıyoruz.” dediler, tuttular durup dururken kurumlar vergisini -defalarca söyledim- yüzde 30’dan yüzde 20’ye indirdiler, banka ve sigorta muameleleri vergisi de dâhil. Bu, Türk vergi sistemine karşı işlenen bir cinayettir. Yahu şimdi sen yabancı bankanın kazandığı parayı, kurumlar vergisi nispetini niye yüzde 30’dan yüzde 20’ye indiriyorsun? İşte bunlardan birisi de özelleştirdiğiniz kurumlar, işte Telekom’da bir senede 500 trilyon lira kâr ediliyor. Yani, şimdi, değerli milletvekilleri -bunu dahi- bu memleketin menfaatleri bu kadar heba edilen uygulamaları getiren bir siyasi iktidarın bu memleketin  lehine çalıştığı iddia edilebilir mi? Edilemez. Yani, akıl var mantık var. Allah insana akıl vermiş izan vermiş. Yahu sen şimdi, Türk vatandaşlarının parasını kesiyorsun yabancı bankalara veriyorsun, adam oturduğu yerde para alacak, vergi nispetini düşürüyorsun.

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Vergi gelirleri niye arttı o zaman?

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, vergi gelirleri artmıyor. Türkiye’de ciddi…

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Artıyor, niye artmıyor?

KAMER GENÇ (Devamla) – Neyse, artıyor artmıyor onu göreceğiz.

Şimdi bakın, ben…

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) –  Görüyoruz zaten!

KAMER GENÇ (Devamla) – Yani bu okuma yazması olan insanlar… Bu kanunla getirilen şey budur. Yurt dışındaki gerçek, tüzel kişiler ve Türkiye’deki gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri bir varlık beyan edecek. 1/10/2008 tarihi itibarıyla -efendim, ben kayıtlarımda, unuttum- bir varlık beyan edecek. Ama ne kadar varlık beyan edecek? Yok kanunda. Hangi sistemle? Yok. Adam bin lira beyan etse yani kanun yazılışına göre uygulama esaslarının, 3’üncü maddesine göre, sen buna hiçbir surette vergi incelemesini yapamazsın. Bin lira beyan etti, varlık beyan etmiş, kanun bu, anlaşılan bu. Bunun dışında bir şey yapamazsınız. Bu hâliyle, efendim, devri iktidarınızda devletin büyük kaynaklarını cebine indirenlerin yaptıkları vergi kaçakçılıkları bu şekilde affediliyor. Gözünüz aydın. İçinizde bu yolla büyük paralar kazananları da affettiniz. Sizi tebrik ederim, bu milletin de karşısına geçersiniz, vallahi biz işte bütün vergi kaçakçılarını, hileli vergi suçu işleyenleri affettik, naylon faturaları affettik. Ee siz de bize oy verin diyeceksiniz. Yahut bir daha gelirse bakın bu kanunu kaldırırlar sonra,  vergi alırlar diye bir şey edecek.

Peki adam getirdi, yurt dışından parayı getirdi, ertesi gün dışarı çıkarırsa ne olacak? Var mı bunu engelleyen bir kanun? Benim önergemde diyorum ki, yahu tamam yurt dışında…

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Çıkartacağı parayı niye getirsin?

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, böyle… Ya adam, yüzde, bir kaynak elde ediyor. Yani sizin çok ilişkili olduğunuz şirketler var. Adam yurt dışından getirdi, 1 milyon dolar getirdi, birinci gün kaydetti yüzde 2. Faiz ne eder? Yüzde 2, işte herhâlde 20 bin lira. 20 bin dolar ödeyecek. Çıkardı ertesi gün ama onun öz kaynakları o kadar arttı. Adamın bir daha defter, vesikalarını da incelemiyorsunuz.

Ben de diyorum ki: Bunun bir mantığı var; madem adam yurt dışından para getiriyor, bir süre Türkiye’de bekletsin yani buna bir zorunluluk koyalım. Yoksa birinci gün getirdi, bir ay içinde çıkardı. Bunda bir mantıksızlık var mı? Bence bu, kanuna hiç olmazsa bir kişilik kazandırır. Adam birinci gün parayı getirdi, iki gün sonra, üç gün sonra parayı tekrar dışarıya çıkardı. 

Siz benim yerimde olsanız var ya… Benim bu önergem çok doğru bir önerge. Sizin de vicdanınız kabul ediyor, fakat siz, işte o siyasi partinin sizin üzerinizdeki baskısı var ya, o baskı gereği vicdanınızın kabul ettiği gerçekleri kabul etmiyorsunuz. Yani burada çok açık seçik. Soruyorum işte Hükümete: Peki, adam parayı getirdi, ertesi gün çıkardı, yani o kadar öz kaynaklarına da katkıda bulundu. Bu kanunun amacı o mudur? Bu kanunun amacı, yurt dışından gelen paraların Türk ekonomisine bir katkıda bulunması ve Türkiye’de kalması demektir. Bunu sağlayacak da nedir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bunun da yolu, mükellefin, parayı getirecek kişinin merhametine değil, kanun koyucu belli kıstaslar getirirken birtakım, insanların uyacakları kıstaslar koyar. Dolayısıyla, burada bu kanunun en önemli eksikliklerinden birisi de bu.

Ama ben burada düşüncemi söylüyorum, vicdanen de çok rahatım, kamuoyunun karşısına da gittiğim zaman, o kadar, insanlar bana büyük bir saygı duyuyor ki. Diyorlar ki: “Hiç olmazsa orada bizim içimizden geçen gerçekleri söylüyorsunuz.” Ama zaman olsa, tabii zaman zaman sizin bu devri iktidarınızda hazineden, devletten, özelleştirmeden cebinize indirdiğiniz o büyük rantları burada izah ederim ama zaman yetmiyor. Onları zaman zaman şey ediyorum.

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) – Kim cebine ne indirmiş ya?

KAMER GENÇ (Devamla) – Onlara, o vergi kaçakçılıklarınıza af getirdiniz. Helal olsun size! Ama bu niçin? Bu yolla affedilen o paralar kimseye helal olmaz.

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) – Herhâlde olmaz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Çoluk çocuğuna da olmaz.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 302 sıra sayılı Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısına aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oktay Vural

Kürşat Atılgan

Mehmet Akif Paksoy

 

İzmir

Adana

Kahramanmaraş

 

Mithat Melen

Metin Ergun

Mustafa Kalaycı

 

İstanbul

Muğla

Konya

 

Mustafa Enöz

 

Beytullah Asil

 

Manisa

 

Eskişehir

Geçici Madde 3- Bu kanun kapsamında toplanacak vergilerin yarısı, KOBİ’lerin kredi borçlarının garantisi ile günlük nakit ihtiyacını karşılamak üzere bir fonda toplanır. Bu fonun kullanımı ile ilgili esaslar Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılacak bir tüzükle belirlenir. Bu fon bir yıl için kullanılır. Bakanlar Kurulu bu süreyi 1 yıl arttırabilir.

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Vural…

OKTAY VURAL (İzmir) – Mithat Melen efendim.

BAŞKAN – İstanbul Milletvekili Sayın Mithat Melen, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MİTHAT MELEN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Efendim, bu geçici 3’üncü maddeyle ortaya sunmak istediğimiz şey aslında hem Hükûmete hem de Türkiye’ye yardım edecek bir şey. Fakat bu pası iyi algılayamadı Sayın Hükûmet ve yetkilileri. Niye? Çünkü bu kanunu çıkarılmaya çalışıldığı günden itibaren herkes eleştiriyor burada. Bu, Türkiye'nin gerçekten bugün ihtiyacı olan, bir kere fon meselesini çözmek için çok geçici ve belki de palyatif bir çözüm ama önemli bir çözüm. Niye? Çünkü Türkiye'nin en önemli meselelerinden biri KOBİ’ler, küçük ve orta işletmeler. Küçük ve orta işletmeler hem istihdamın hem üretimin yüzde 90’ını yapıyorlar, ihracatın da tamamını ve bugün kızgın bir ateşte yanıyorlar, fon ihtiyacı içerisindeler, günlük fon ihtiyacı. İşte bu vergilerden toplanılacak, yani bu kanun kapsamındaki vergilerden toplanılacak paralarla bir fon oluşturup, bunda da Bakanlar Kurulunu yetkili kılıp bu fonları karşılamakta kullanmak çok mümkün. Türkiye'de bir KOSGEB İdaresi var, KOSGEB İdaresinin uyguladığı bir sistem var, kaldıraç kullanıyor. Yani böyle bir fonu bankalara devredebilir, bankalar da bunu kaldıraç şeklinde kullanıp o KOBİ’lerin günlük faizlerini ödeyebilir onda ve bundan yararlı olabilir.

Şimdi, biraz önce değiştirilen maddelerle sanki bankalar arası mevduatı da garanti etmiş gibi bir hava içindeyiz. Yani o zaman esas Türkiye'nin sorunu olan reel sektörün ve başta KOBİ’lerin hiçbir ihtiyacı karşılanmayacak ve işte, hep o eleştirilen -ki şimdiye kadar pek katılmak istemiyordum ama haklı gibi görünüyor- sadece ve sadece belirli vergi affı getirmekten başka bir şey hâlinde değil bu kanun o zaman. Hâlbuki ekonominin sorunlarını temelden çözmek içinse -ki tek öyle bir kanun geldi, başka bir kanun gelmedi, sanki hiçbir şey olmamış gibi davranıyoruz- bu, orada ufak bir ihtimaldi. Ha, eğer gerçekten Hükûmet deseydi ki ve yetkililer deseydi ki “Şu maddenin şu kısmını değiştirelim, şurası yanlış yazılmış.” veya “Bu süre bir yıl değil, iki yıla çıkaralım.” o zaman hüsnüniyetlerine, samimiyetlerine inanacaktık, ama hiç bununla ilgilenmemek, sanki böyle bir iş yokmuş gibi davranmak… Yani Türkiye'de ateş düşmemiş, başta piyasalar olmak üzere küçük ve orta işletmeler sanki yanmıyormuş gibi, onların hiçbir meselesi yokmuş gibi bankalar arası mevduatı bile garanti kapsamına alıp, TMSF ile BDDK arasında paslaşıp duruyoruz. Belki bu bizim getirdiğimiz madde bile çözmez benim anlatmaya çalıştığım sorunları, ama en azından oturup bunu tartışmaya bile kalksaydınız hüsnüniyetinizin olduğu görülüyordu, ama bu konuda yok. Yani gerçekten bu kanun aceleye getirilmiş ve bir şey yapmak durumunda olmak için yapılmış bir kanun. Yani yurt dışından paralar gelecek Türkiye'ye ve Türkiye bir sabah kurtulacak. Bu, hayal görmekle ilgili bir şey. Bundan vergi alsanız ne olur, vergi almasanız ne olur. Zaten kayıt dışında bir gerçek yaşam var ki bu yüzde 50’si Türkiye'nin. Mesele, bunları kayıt içerisine sokmakla ilgili olan ciddi önlemleri almak. Bu kanun da ciddi bir önlem değil, geçici bir şey, hele ekonominin ana meselelerini çözecek bir kanun değil.

Şimdi, bunu reddedin, güzel, ama düşünün. Çünkü çok yakında o yanan piyasalardan hepimiz yanacağız, bilginiz olsun ve başımıza iş açılacak. Yani sadece sizin değil, hepimizin… Çünkü özellikle piyasanın sorununa çözüm bulmayan bir Türkiye Büyük Millet Meclisi olmaz, dikkat etmekte yarar var.

Mesela, şurada ufak bir şey var “günlük nakit ihtiyacı” diye bir söz. Çok dikkat edin, Türkiye’de her kurum -devletin kurumları dâhil, hazine dâhil- günlük nakit problemi içerisinde ve nakit çok pahalıya mal oluyor, günlük nakit ve bugünlerde de özellikle kamu harcamalarının artması ve kamu gelirlerinin azalması eğiliminde olduğumuz için hazine nakit dengesinde de sıkıntı olacak, oluyor da. Onun için, günlük nakit ihtiyacını çözmek için böyle bir önlemi tartışmaya bile açmamak bence üzücü.

Efendim, bu görüşlerle ve duygularla yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Melen.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

5’inci maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 5 - (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz talebi Cumhuriyet Halk Partisi Halk Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Vahap Seçer…

Buyurun Sayın Seçer. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 302 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesi hakkında Grubum Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

 Değerli arkadaşlarım, bu yaptığımız düzenleme, Türkiye'nin son küresel krizden sonra ortaya çıkan taze para ihtiyacından kaynaklanan bir düzenleme. Tabii, daha önce böyle bir sorun yoktu, dünyada bir para bolluğu söz konusuydu. İstesek de istemesek de, talep etsek de etmesek de Türkiye bu paraları bulabiliyordu, çünkü yüksek kârlar vaat edebiliyorduk. Yalnız, son gelişen hadiselerden sonra bu imkânları kaybettik.

Geçtiğimiz 2007 yılının sonunda Amerika Birleşik Devletleri’nde konut kredilerinden kaynaklanan sıkıntılar baş gösterdiğinde Sayın Maliye Bakanının bir açıklaması vardı: “Amerika Birleşik Devletleri güçlü bir devlettir, bu sorunları aşar; herkes rahatına baksın, sıkıntı yoktur.” diye bir beyanatı vardı. Ama tabii bu dalga çok kuvvetli geldi. Bunun önünde çok güçlü gördüğümüz Amerika Birleşik Devletleri ve onun ekonomisi de duramadı.

Aslında, bu ülkede hep kriz vardı. Muhalefet olarak bunu söylüyorduk. Türkiye’de ciddi anlamda bir üretim noksanlığı yaşanıyordu. Ekonomi tamamen sanal anlamda dönen piyasalarla eşdeğer tutuluyordu. Sanayide üretim düşüşü vardı, fabrikalar kapanıyordu. Tarımda üretim düşmesi vardı. Tarımda nüfus hızla boşalıyordu. Yoksulluk artıyordu. Bunlar hep konuşuluyordu. Fakat bu uyarılar hep Hükûmet tarafından dikkate alınmıyordu ve hatta tiye alınıyordu. Ama bir gün, maalesef, biz de arzu etmezdik, bu kriz yurt içinde beklenirken şimdi yurt dışından, yurt dışı kaynaklı bir krizle karşı karşıyayız ve istesek de istemesek de bu bize sirayet edecek ve bundan ülke olarak biz de etkileneceğiz.

Hükûmetin daha önceki yaptığı açıklamalarda, iktidara geldiklerinden bu yana gerekli tedbirleri aldıkları, reformlar yaptıkları, ekonomide ciddi, yeni açılımlar yaptıkları, dolayısıyla, Türkiye ekonomisinin gayet rayında gittiği, bir sıkıntının olmadığı söyleniyordu ama tabii ki bakıyorsunuz… Ne oldu? Yani Türkiye’de altı yılda yoksulluk mu ortadan kalktı? Ülkede yaşayan yurttaşlarımızın refah düzeyi mi yükseldi? Bir gün, bakıyorsunuz, bütçeden milyar dolarları, milyar YTL’leri Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu’na aktarıyoruz. Bu ülkede yoksulluk yoksa, refah düzeyi yüksekse bunların bir gereği var mı? Bakınız, sokağa çıkınız, gecenin birinde, gecenin ikisinde insanlar ucuz ekmek kuyruğuna giriyor. Bu ülkede yoksulluk yok ise bu insanlar niçin ucuz ekmek kuyruğuna giriyor? İnsanlar, bir torba kömür, bir paket gıda yardımı alayım diye birbirlerini çiğniyorlar. Bu ülkede yoksulluk yoksa niçin bunlar oluyor?

Değerli arkadaşlarım, sizlere de seçmenlerinizden yoğun telefonlar geliyordur. Yurttaşlarımız iş için bizi arıyor, çocuğunu okutamıyor, eğitim verdiremiyor, burs için arıyor, çalmadığı kapı kalmıyor. Bu ülkede eğer yoksulluk yoksa bu insanlar niçin bizi arıyor? Biz bu yurttaşlarımızı niçin dilenci durumuna düşürdük?

Değerli arkadaşlarım, ülkede resmî kayıtlara göre 2,5 milyon işsizimiz var. Bir o kadar da istihdam rakamları içerisinde görünüp karın tokluğuna çalışan insanlarımız var. Eğer bu ülkede biz sıkıntıları aştıysak, ekonomimiz iyiye gidiyorsa bu işsizliği niçin önleyemedik?

Değerli arkadaşlarım, artık vatandaşlarımız çalışmaları karşılığında aldığı ücretlerin düşük olduğundan şikâyet etmez oldu. Onların şu anda asıl korkuları işlerini kaybetme korkusu, bunun endişesini yaşıyorlar.

Türkiye bir tüketim toplumu oldu. Daha önceki konuşmalarımda da söyledim. Türkiye'de insanlar alışveriş yapmaya zorlanıyor, alışveriş yapmanın cazibesi artırılıyor. Yurt dışında gidecek yer arayan paralar bizim gibi ülkelere geldi, büyük alışveriş marketleri, hipermarketler kuruldu. Tabii insanımız, Türkiye toplumu bilinçsiz bir şekilde tüketime yönlendi. Bugün bu insanların 100 milyar YTL borçları var. Tabii ki aylardır esnaflarımız bekliyor, hipermarketler yasası çıksın... Esnaflarımız kepenk kapatacak duruma geldi, siftahsız dükkânlarını kapatıyorlar ama tabii ki hipermarket lobileri daha baskın çıktılar, bu yasanın bir türlü Genel Kurula inmesini bizler sağlayamadık.

Değerli arkadaşlarım, ithalat coştu. İhracat anlamında açıklanan rakamları da ben gerçekçi bulmuyorum. Bugün açıklanan rakamlar belki reel anlamda doğru olabilir ama içeriğini incelediğinizde, yaptığımız ihracatın yüzde 25’i üretim kaynaklı. Bu ülke artık üretim yapmaz duruma gelmiş durumda. 180 milyar dolar ithalattan bahsediyoruz. Türkiye bir ithalat cenneti oldu değerli arkadaşlarım.

Sanayici can çekişiyor. Her gün basında takip ediyoruz, Türkiye'nin muhtelif yerlerinde, Türkiye'nin her köşesinde fabrikalar kapatılıyor, işçiler işten çıkartılıyor veya fabrikalar kapasitelerini düşürüyorlar. Sanayi küçülüyor -rakamlar açıklandı- sanayide kapasite kullanım oranları düşüyor.

Tarım, Avrupa Birliğine uyum sürecinde yok edildi. Türkiye’de tarımın sosyal anlamdaki etkisi yok sayılarak “Avrupa Birliğinin istediği normlarda bir tarım sektörü yaratma” adına Türkiye’de son altı yılda 1,5 milyon insan tarım sektöründen koptu. Bu insanlara yeni ikame sektörler de yaratamadık. Bu insanları açlığa, sefilliğe umutsuzluğa mahkûm ettik. Bu insanlar sokaklarda, başıboş, çaresiz kaldılar.

Değerli arkadaşlarım, tabii ki üzerinde çalıştığımız bu yasa tasarısı bugün ülkenin taze para ihtiyacını karşılama anlamında bir çıkış noktası olabilir. Tabii ki sorunların çözümünde yeterli kalmayacaktır. Türkiye'nin bugün bu krizi en hafif yarayla atlatabilmesi için somut birtakım tedbirlere ihtiyacı var. Bu ülkede sanayici borçlu, geriden gelen bu borçlarını çeviremiyor. Bu insanlar yatırım yaptılar. Bu insanlara finans kurumları iyi imkânlar sundu. Bu devran böyle dönecek diye sanayici belki de biraz hesapsız borçlandı ama bugün o aldıkları borçları çevirecek kapasiteden, üretimden yoksun kaldılar. Dolayısıyla, bu insanlara ek mali kaynaklar yaratmak zorundayız, yeni kredi imkânları sunmak zorundayız.

Tarımda, dediğim gibi, ciddi anlamda sıkıntı yaşanıyor. Tarımsal üretim geçtiğimiz yıl kuraklığın da etkisiyle düşmüştü ama uygulanan politikaların büyük etkisi vardı. Şu anda yaşanan küresel kriz, elbette ki tarım sektörünü de etkileyecektir. Dolayısıyla, Türkiye'nin bu gerçeğini göz önüne alıp, tarım konusundaki tedbirlerimizi şimdiden almamız gerekiyor. Üreticinin Ziraat Bankasına borçları var, tarım kredi kooperatiflerine borçları var. Bu borçların yeniden yapılandırılması gerekiyor. Ayrıca, üretim sezonunda bu insanlara yeni kredi imkânları, mali kaynaklar yaratmak zorunluluğumuz söz konusu değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa tasarısının beklenen faydayı sağlayacağını düşünemiyorum. Aslında, Sayın Bakan da bu konuda çok kendinden emin değil. Bu, ucu açık bir yasa. Türkiye’ye gelecek para 3 milyar dolar, 5 milyar dolar, 10 milyar dolar, kaç milyar dolar olacak, bu konuda kesin bir hesap yapmamız mümkün değil. Bu, bana göre, göle maya çalmaktan başka bir şey değil. Tabii ki bu yasa yürürlüğe girdikten sonra faydalanacak kesimler, yurt dışında legal anlamda para bulunduran kesimler değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

VAHAP SEÇER (Devamla) – Birtakım yolsuzluklardan, kaçakçılıktan veya illegal işlerden yurt dışında parası bulunan insanların bu paralarının bu dönemde ülkemize gelmesine katkı sağlayacak bir yasa tasarısı. Tabii ki bu anlayış Türkiye'nin dünyadaki imajını ne derece etkiler, bunun sonuçlarını hep beraber göreceğiz.

Dilerim bu yasa tasarısı sıkıntı içerisinde olan ekonomimize fayda getirir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Seçer.

Soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Kaptan…

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, insanlarımızın alım gücü kalmadığı için veyahut azaldığı için tüketimleri de ya duruyor ya da azalıyor. Tüketim durunca üretim duruyor, fabrikalar kapanıyor, dolayısıyla işsizlik artıyor, işçiler işinden çıkarılıyor.

Ülkemizde üretimi artırmak için tüketimi artırmak gerektiğini biliyoruz. Bunun için de tüketicinin alım gücünü yükseltmek gerekiyor. Bu konuda anlaşıyor muyuz Sayın Bakanım?

Şimdi, bu konuda anlaşıyorsak şu soruları sormak istiyorum:

Tüketimi, tüketicileri  desteklememiz gerekiyor. Bu nedenle,

1) Emeklilerin, işçilerin, memurların, dul ve yetimlerin maaşlarına ciddi zam yapmayı düşünüyor musunuz?

2) Çiftçilere de maddi destek sağlamayı, girdilerinin vergilerini indirmeyi düşünüyor musunuz?

3) İşsizlere İşsizlik Fonu’ndan daha yüksek, daha yaygın olarak, daha kolay koşullarda işsizlik ödeneği vermeyi sağlayacak mısınız?

BAŞKAN – Sayın Ağyüz

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, bu ekonomik krizin birtakım sosyal önlemlerle de halka indirgenmesini önlemenin yolları var diye düşünüyorum. Geçen konuşmamda… Amerika sadece banka kurtarmadı, dar gelirliler için sosyal politikaları da yaşama koydu, vergi indirimi falan gibi. Bunlar programlarında var. Siz, emeklilerin 2000 yılından beri, 2002 yılından beri devam eden enflasyon farkını bu dönemde ödemeyi bir rahatlık olarak düşünüyor musunuz?

Çiftçilerin elektrik borcunu yeniden yapılandırmayı, çiftçiye ucuz mazot vermeyi, hâlen bugüne kadar ödenmeyen kuraklık desteğini bir rahatlık olsun diye ödettirmeyi düşünüyor musunuz?

Esnafımızın Halkbank’tan, esnaf kefalet kooperatifleri aracılığıyla veya direkt aldığı borçlarının yeniden yapılandırılmasını düşünüyor musunuz?

Ayrıca da “faizsiz kâr, kazanç” iddiasıyla yıllardır Avrupa’da, Almanya’da para toplayan holdingler var iken siz ne kadar para umuyorsunuz, ne kadar birikinti var orada? Yine vergi cenneti listesini bugüne kadar, 2006 yılından beri neden açıklamadınız? Bunları bilmek istiyorum.

Ayrıca da, şoför ve taşımacı…

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkanım, Sayın Bakana soruyorum: Görüşmekte olduğumuz tasarı yasalaşırsa “1/1/2008 tarihinden önceki dönemlere ilişkin hiçbir surette vergi incelemesi ve vergi tarhiyatı yapılmaz.” denilmektedir. 2008 yılı öncesi dönemlere ait tahsil edilmeyen vergi tutarı ne kadardır? Kaç firma bu yasadaki aftan yararlanacaktır? 2008 öncesi dönemlere ait vergileri neden tahsil edemediniz? Tahsil etmeyerek görevini kötüye kullanan veya görevini ihmal eden sorumlular hakkında ne gibi işlem yaptınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Çalış…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, bir an için iki mükellef düşünün. Mükelleflerden birisi yasalara harfiyen uyuyor. Onun komşusu olan mükellef de her türlü kayıt dışılığı yapıyor, kazancını yurt dışına kaçırıyor, vergi yönünden incelemeye düşüyor, mahkemelere düşüyor. Bu son uygulamanızla, bu uygulamanızla, bu yasal düzenlemeyle iki mükellef birbirine eşitlenmenin ötesinde kayıt dışılık ödüllendiriliyor diye düşünmeye başlıyor öbür mükellef. Yasalara uyan mükellefi yeniden yasalara uygun hareket etmeye itecek ne gibi rehabilitasyon çalışmalarınız olacaktır? Çünkü bu mükellef düşünüyor ki: “Yasalara uymayan ödüllendiriliyor, ben cezalandırılıyorum.” Bunu nasıl teşvik etmeyi düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, tasarının gerekçesinde, yurt dışına çıkan varlıklardan Hükûmet, kabullenerek söz ediyor ve bunların geri döndürülmesi söz konusu. Dolayısıyla, yurt dışına çıkan hukuki veya gayrihukuki bir varlığın olması söz konusu. Acaba bunu kimler çıkartmış ve bu konuda işlem yapılan kimse var mı bugüne kadar Hükûmetiniz tarafından?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Şandır…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, uzun zamandan bu yana reddetmediğiniz, cevap vermediğiniz bir konu ısrarla kürsüde dile getiriliyor: Türkiye’de ekonomik kriz. Sizce gerçekten Türkiye’de ekonomik kriz var mı, yok mu? Bu konuda bir açıklama yapmanızı istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Kaptan “Tüketici harcamaları olmadan bir talep meydana getirilemez, talep meydana getirmeden de üretim artırılamaz” şeklindeki fikirden hareket ederek “Memurlara, çiftçilere, işsizlere daha fazla para verecek misiniz?”

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Emeklilere de…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Mesele o. “Daha fazla para verin ki onlar daha fazla harcama yapsınlar. Tüketiciler harcama yapınca da bir talep doğacak, ondan dolayı da üretim artacak.” şeklinde. Yalnız, bunu, tabii… Bizim bütün milletin harcama seviyesinin artması güzel bir şey. Zaten, kişi başına düşen millî gelir arttığı zaman, o yerdeki, o toplumdaki harcamalar da otomatik olarak artıyor.

Şimdi, Sayın Kaptan’ın söylediği sınıflara baktığınız zaman… “Devlet bunlara ne verecek?” diyor. Yani, devlet… “Bütçeden ne vereceksin bunlara? Bütçeden fazla ver ki bu ekonomi canlansın.” diyor. Fakat, Sayın Kaptan, çok iyi biliyorsunuz ki Türkiye’nin bugünlere gelmesinin sebeplerinden bir tanesi o bütçe disiplinidir. Bütçede böyle sınırsız harcamalara gittiğiniz zaman ne yapacaksınız? Elinizdeki imkânlar, kaynaklar yetersiz. O zaman borç alacaksınız. Ben daha fazla vereyim, daha fazla harcayayım, tamam. Borç alacaksanız o zaman, iş tersine dönüyor, sizin dediğiniz gibi olmuyor. O zaman ne oluyor? Borç aldığın zaman, ülkenin…

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Sayın Bakan…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Müsaade buyurun, ben sizi iyi dinledim.

…riskini artırıyorsunuz. Ülke riski arttığı zaman faizleri artırıyorsunuz, faizler arttığı zaman hem kamudaki faiz baskısını, bütçedeki açıkları daha fazla artırıyorsunuz hem de ekonomideki faiz baskısını daha fazla artırıyorsunuz. Dolayısıyla, iyi yapayım derken kötüye gidiyorsunuz. Neden? Elinizdeki kaynakların dışında bir harcamaya yöneldiğiniz için.

Biz şimdi burada bütçenin…

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Sayın Bakan, batan bankaları kurtardık ya, bu batan insanları, fakiri fukarayı da kurtaralım. Benim sorum o.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Batan bankaları işte batmasın diye uğraşıyoruz. Batırdınız vakti zamanında, şimdi bize soruyorsunuz!

OSMAN KAPTAN (Antalya) - Geçmişte 50 milyar dolar gitti.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Evet, esas olan, onun batmamasını sağlayıcı politikalar gütmektir. Niye öyle arka arkaya bankalar battı, milyarlarca dolar Türk milletinin üzerine yükler bindi? Bunun yüzünden işte.

Şimdi, burada ben defalarca bütçe sunumlarında da hep söyledim, diğer konuşmalarımda da söyledim: Bizim memurlara verdiğimiz zamlar enflasyonun çok çok üzerinde, az değil, çok üzerinde verdik, ama elimizdeki imkânlar dâhilinde verdik. Elimizdeki imkânlar ne kadarsa o kadar verdik. Ha, elimizdeki imkânlar daha çok, daha çok veririz arkadaş imkân olursa. Yani hiç enflasyona da bakmayız ama elimizdeki imkânları da aştığın zaman o zaman millete kötülük yapmış oluyorsun, memurun kendisine bizatihi kötülük yapmış oluyorsun.

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Yahu Allah’tan korkun Sayın Bakanım!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - O zaman enflasyonu artırıyorsun. İşte gördü millet, yüzde 100 enflasyonlar gördük bu memlekette.

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Doğal gaza yüzde 80 yapıyorsun Sayın Bakanım o zaman ya!

BAŞKAN – Sayın Kaptan ve Sayın Bakan…

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Enflasyonun üstünde…

BAŞKAN - Sayın Kaptan, pek çok arkadaşımız soru sordular ve zaman doldu. Karşılıklı konuşmayla birbirinize hitap ederek zaman uzadı gitti ve geride soru sormuş arkadaşlarımızın sorularına da zaman kalmadı. Lütfen… Yani olabilir…

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Bunun sorumlusu ben miyim Sayın Başkan?

BAŞKAN – Siz sorunuzu sordunuz, Sayın Bakan da cevap veriyor. Siz tatmin olmamış olabilirsiniz, tekrar diğer maddede yeniden girebilirsiniz ama hiçbirine sıra kalmadı şimdi. Birbirinizin hakkına hukukuna sizler saygılı olacaksınız.

Sayın Bakan, siz de toparlayın.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Çiftçilere biz geldiğimizde 1,8 milyar YTL ödeniyordu, biz şimdi 5,5-6 milyar YTL ödüyoruz. Aradaki farka bakın.

HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – Abat oldu çiftçiler!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ha hâlâ şimdi “çiftçiye” derseniz… Yani biz elimizden gelen gayreti en sonuna kadar gösteriyoruz.

Sayın Ağyüz, aynı şekilde, “Emeklilere verecek misiniz, çiftçilere verecek misiniz, elektrikleri yapılandıracak mısınız?”

Değerli arkadaşlar, kuraklıkla ilgili olarak çiftçilere 534 milyon –yeni, imzası kurumadı daha, mürekkebi kurumadı- verdik. Ama o alacağı affet, bu alacağı affet… Böyle popülist yaklaşımlar yaparsanız daha önceki ekonomiyi nasıl toslattınız, o şekilde gene duvara toslatırsınız bu milleti. Ona göre dikkatli hareket etmek lazım, hesabını iyi bilmek lazım.

Şimdi, Sayın Özdemir diyor ki: “Tahsil edilemeyen alacaklarınız ne kadar? Bu tahsil edilemediğinden dolayı görevini kötüye kullanan var mı?”

Değerli Özdemir, şimdi bütün Maliye tarihine baktığınız zaman Maliyenin tahakkuk ettirdiği vergilerin yüzde 100’ünün tahsil edilmesi mümkün değildir. Ha, burada azami noktalara çıkmak lazım, yüzde 90’ların üstüne çıkmak lazım.

Şimdi, Türk Maliyesi de benden önce de benden sonra da tahsilatına fevkalade dikkat eden bir kurumdur, kuruluştur ve 90’ın üstündedir tahsilatlar. Hatta, diğer kuruluşlara baktığınız zaman en yüksek tahsilat oranı Maliyededir, ama bir de dava safhasında olanlar vardır, beklersiniz.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Maliye Bakanı bunları söylemez. Bunlar doğru sonuçlardır, “Yüzde 100 tahsil edilemez.” denmez. Sizin göreviniz…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Maliye Bakanlığını senden öğrenecek hâlim yok.

BAŞKAN – Sayın Bakan… Sayın Bakan, zamanımız doldu.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Altı senedir Maliye Bakanlığı yapıyorum, yeniden bana ahkâm kesmeyin.

BAŞKAN – Sayın Bakan, zamanımız doldu.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Onun için hiçbir şey iyi gitmiyor.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Evet, gerçekleri ben söylerim arkadaş.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Mahdumlarınızın işinden başka hiçbir şey yolunda gitmiyor.

BAŞKAN – Sayın Ağyüz

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Çok bildiğinizden başınız ağrıyor yani.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Ha bire şirket kursun oğulları…

BAŞKAN – Madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 302 Sıra Sayılı Tasarının 5 inci maddesinde yer alan “yayımı” ibaresinin “25/11//2008” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

M. Akif Hamzçebi

Mustafa Özyürek

Bülent Baratalı

 

Trabzon

İstanbul

İzmir

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Şevket Köse

Tekin Bingöl

 

Malatya

Adıyaman

Ankara

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Adıyaman Milletvekili Sayın Şevket Köse konuşacak.

BAŞKAN – Adıyaman Milletvekili Sayın Şevket Köse.

Buyurun Sayın Köse. (CHP sıralarından alkışlar)

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 302 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 5’inci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Hepinize saygılar sunarım.

Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz Sayın Başbakan krize “hamdolsun” diyerek bir çözüm buldu ve krizin bizi etkilemeyeceğini “teğet geçer” sözleriyle özetledi. Yine Sayın Başbakan, kısa bir süre sonra, krizden elbette etkileneceğimizi, işsizliğin, reel sektörde durgunluğun olacağını belirtti. Şimdi biz Başbakanın hangi sözüne inanalım? “Kriz bizi teğet geçti.” diyoruz, Trabzon’da Sayın Başbakanın açılışını yaptığı yerde isyan çıktı, iki gün kepenkler kapatıldı. Bu durum, üstelik, Ankara ve İstanbul’a da sıçradı. Esnaflar zor durumda, resmen bitkisel hayat yaşıyorlar. Sadece esnaflar kan ağlamıyor, Türkiye'nin ihracatta lokomotif sektörü olan otomotivde de zor günler yaşıyoruz. Üretim yüzde 24,2, ihracat ise yüzde 32,5 oranında azaldı. Adıyaman’da SANKO Holding 1.050 işçiyi işten çıkartmak zorunda kaldı. Philips Gebze’de fabrikasını kapattı, 150 kişi işsiz kaldı. EDİP İplikte iş akdi feshedilen 378 işçi… Oto boya sanayi fabrikasının aldığı yüzde 20’lik küçülme kararının üzerine… Sayın Başbakana soruyorum bu mu teğet geçme? Türkiye ekonomik depremle sarsılıyor, korkarım ki sarsılmaya da devam edecektir. Temmuz ayı itibarıyla Türkiye genelinde işsiz sayısı geçen yılın aynı dönemine göre 202 bin kişi artmıştır. 4 kişilik bir ailede açlık sınırı 812 YTL, yoksulluk sınırı 2.180 YTL olmuş yani ülkemizin çoğu yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Asgari ücret alan bir kişi açlık sınırının altında yaşıyor.

Burada değerli ekonomist milletvekillerimiz var, onlar daha iyi bilirler elbette ama görüştüğümüz ekonomistlerin tamamı bu krizin gittikçe ağırlaşacağını söylüyorlar. Allah esirgesin, önümüzdeki ocak ve şubat ayı içerisinde bu kriz daha da artacaktır. İnşallah artmaz ama durum da onu gösteriyor. Değerli arkadaşlarım, ekonomide rüzgâr sert esiyor. Sıkı durun, bu rüzgâr sizleri üşütmesin.

Sayın milletvekilleri, Adıyaman’da buğday ve mercimek ekim dönemi geldi. Ekim dönemi geldi gelmesine ama çiftçimiz, köylümüz ne şartlarda ekim yapıyor Hükûmetin haberi yok, Hükûmete seslerini duyuramıyorlar. Burada biz seslerini dile getirmeye çalışıyoruz. Bakınız, köylünün yüzde 80’i buğday ve arpayı gübresiz ekti. Gübresiz ekim yapmak demek, hasat zamanı verimin düşük olması demektir. Köylümüz, çiftçimiz canından bezdi, illallah etti. Köy köy gezip çiftçilerle konuştum geçmiş dönemlerde. “Artık ekim yapmayalım mı?” diyorlar. Pamuk ekenler de farklı değil. Pamuk hasat sezonu piyasada pamuğun kilogramı 60 ile 70 kuruş arasında değişmektedir. Çiftçimiz nasıl geçinecek? Hükûmet düşünmüyor mu bunları? Köylü ne kadar kâr ederse etsin bu maliyetleri karşılamayacaktır.

Değerli milletvekilleri, çiftçimiz sadece mazot, gübre fiyatları altında kıvranmıyor. Tarımsal sulama amaçlı kullanılan enerjide yaşanan sorun daha da had safhaya ulaşmıştır. Bu somut örnek seçim bölgem olan Adıyaman’da ciddi bir şekilde kendini  göstermektedir. Sayın milletvekilleri, bundan dolayı tarımsal sulamada kullanılan elektrik enerjisinin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından dönüm üzerinden tarifelendirilmesi amacıyla bir yasa teklifi vermiş idim. Bu yasa teklifi ile tarımsal sulama amaçlı kullanılan elektriğin ücret tarifesinin Devlet Su İşlerinin belirlediği tarifenin ötesine geçmemesini sağlamaya çalışıyorum. Bu yasa teklifini iktidarın ve milletvekillerinin dikkatine sunuyorum. Çiftçimizi ve köylümüzü bu zulümden kurtarmaya çalışalım diyorum.

Sayın milletvekilleri, son günlerde yaşadığımız bir olaya da değinmeden geçmeyeceğim. Biliyorsunuz, Alevi yurttaşlarımız demokratik haklarını kullanarak büyük bir miting düzenlediler, haklarını aradılar ve Hükûmete seslerini duyurmaya çalıştılar. Bir bakanın söylediği sözler içler acısıydı. Hepimizi dehşete düşürdü. Hükümetin Alevi yurttaşlarımıza bakış açısını ortaya çıkaran bu sözlere karşı Alevilere iftar vererek Alevilerin yanında olduğunu gösterdiğini düşünen Başbakandan ses çıkmadı.

BAŞKAN – Sayın Köse, söz aldığınız konuya gelin lütfen.

ŞEVKET KÖSE (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bu ülke hepimizin. Alevi’si Sünni’si, Türk’ü Kürt’ü, Laz’ı Çerkez’i, herkes birdir. Aleviliği bir mezhep olarak görmeyen Hükûmet onların inançlarına dönük talebine karşı kulak tıkamamalıdır diye düşünüyorum. İş sadece iftar yemeği vermekle ya da sözde “yanınızdayız” demekle olmamalıdır. Yüzyıllardır ezilen Aleviler bugünün Hükûmeti tarafından ezilmekte, istekleri görmezden gelinmektedir.

Sözlerime son verirken hepinize saygılar sunuyorum.

Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkanım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köse.

Karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

       

 

Kapanma Saati: 15.05

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.19

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

302 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Tasarının 5’inci maddesi üzerinde Adıyaman Milletvekili Sayın Şevket Köse ve arkadaşlarının verdikleri önergenin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

6’ncı maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 6- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın İsa Gök’e aittir.

Buyurun Sayın Gök.

CHP GRUBU ADINA İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli üyeler; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Anlaşılan o ki bir on dakika sonra bu mümtaz kanun mevzuatlarımız arasına girecek. Son madde. Kanunumuzun adı “Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı.”

Şimdi arkadaşlar, bu absürt yaklaşımı izah için bir şey hatırlatmak istiyorum size. 2007 yılının ocak ayında yine sizlerin oylarınızla bir kanun geçti Meclisten, Petrol Kanunu. Bu öyle bir kanundu ki –bu 5574 sayılı Kanun- Amerika’nın işgal altındaki Irak Hükûmetine, Meclisine kabul ettiremediği bu kanunun benzerini, sizlerin alkışlarınız arasında Türkiye kanunlaştırdı, bu kanunu. Allah’tan ki Sayın Ahmet Necdet Sezer bunu veto etti, tekrar huzura getiremediniz. Derken bu kanunun yani kabul ettiğiniz kanunun mehazının, ana kaynağının BP, British Petroleum olduğu ortaya çıktı, tekrar buraya geri getiremediniz. O kanunun başında bir kelime vardı: “Türk Petrol Kanunu.” Şimdi aynı absürt yaklaşım burada da var: “Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı.” Bu kanun sıcak paraya ilişkin bir kanun, değil mi? Finansal sektöre ilişkin yani bankacılığa ilişkin. Fortis, Belçikalılara; Denizbank, Fransız-Belçika ortaklığına; HSBC, İngiltere’ye; Yapı Kredi, İtalyanlara; Akbank, bir ABD’li bankaya; TEB, Fransız; Şekerbank, Kazaklara; Eurobank Tekfen, Yunanlılara; Bank Pozitif, İsrailli bir bankaya; Turkish Bank, Kuveytlilere diye sıralama gidiyor. Sonuçta, Türkiye bankacılık sisteminin yabancıların kontrol ettiği payı yüzde 50’ye çıkıyor.

Arkadaşlar, Avrupa Birliği ülkeleri, kendi ülkelerinde yabancı payını bankalarda yüzde 20’nin üzerine asla çıkartmıyor. Bizde yüzde 50’lerde. Eğer bir de Ziraat Bankasıyla zaten Halk Bankasını da satarsanız olacak yüzde 80 ve bu kanunun adı “millî ekonomiye katkı kanunu.” Tebrik ediyorum, hakikaten tebrik ediyorum!

Bankacılık önemli arkadaşlar. Niye önemli biliyor musunuz? Çünkü finans sektörü, bir ülkede mümtazen terfi edecek sektörü -hizmet, üretim, bu sektörü- veya tasfiye edilecek olan sektörü belirler. Verdiği kredilerle istediği sektörü çıkartır ayağa, istediğini batırır, yok eder. O yüzden bankacılık sektörü tüm dünya ekonomilerinde hassas ve en önemli sektördür ama siz “millî varlık, millî ekonomi” diyerek bankaları sattınız.

Diyorsunuz ki: “Bu paralar kara para değil, sisteme dâhil paralar.”

Tabii, ben bütün AKP’li vekil arkadaşlarımızın MASAK’ın (Mali Suçları Araştırma Kurulu) bir rehberini okuduğunu çok iyi biliyorum, mutlaka okumuşsunuzdur arkadaşlar. Bu Şüpheli İşlem Bildirim Rehberi’nde MASAK kara paranın sisteme dâhilini düzenleyen on bir sistem açıklamış, bakın: “Şirinler yöntemi, parçalama yöntemi, vergi cennetleri (Offshore merkezleri), tabela bankaları (shell banklar), tabela şirketleri (paravan şirketler), göstermelik şirketler, otofinans borç yöntemi -loan back diyorlar buna, biliyorsunuzdur mutlaka bunları siz- döviz büroları var, resmî olmayan havale sistemleri var, sahte veya yanıltıcı fatura var -bunları Maliye Bakanlığımız biliyor, çok iyi biliyor- fonların fiziken ülke dışına kaçırılması falan var. Yani sizin “kara para” dediğiniz… “Biz yalnızca sisteme dâhil paraları, tevsik edilen paraları getireceğiz.” diyorsunuz ya, zaten bu paraların tümü bir şekilde sisteme giriyor arkadaşlar, siz kimi kandırıyorsunuz? Bunlar sisteme giren paralar.

Bu ekonomi anlayışı bir sanal ekonomi anlayışı arkadaşlar. Getirdiğiniz sıcak parayı siz bankacılık sektörü için getiriyorsunuz. Bu ekonominin sizin hocanız Sayın Erbakan’ın deyimiyle diğer anlatımı “rant ve faiz ekonomisi”dir. Nasıldır bu? Açıklayayım: Sizin yabancı yatırım diye anladığınız şey yalnızca Türkiye’ye gelen sıcak para. Bu yabancı yatırım değildir. Dünyanın en yüksek faizini biz veriyoruz, Türkiye veriyor. Yabancıların parasına yüksek faiz vererek Türkiye'nin sömürülmesine aracılık ediyorsunuz.

İkincisi, bir kavram kargaşası yaratılıyor. Bakın arkadaşlar -hukukta da okuttular iktisat dersini, ekonomi dersini, biz okuduk bunları- yabancılar Türkiye’ye gelip yalnızca hazır KİT’lerimizi alıyor, büyük markalarımızı alıyor, bitiriyor, sömürüyor, posasını bırakıyor. Buna da siz, yabancılar gelip fabrikamızı aldı diye “yabancı yatırım” diyorsunuz. Bunun adı plasmandır, yabancı yatırım değildir bu. Siz plasmanla yabancı yatırımı karıştırıyorsunuz. Lütfen bu plasman konusunu açıklığa kavuşturun ve bunların yabancı yatırım olmadığını, dünyada da bunlara “plasman” dendiğini “yabancı yatırım” denmediğini şu halka bir izah edin.

Arkadaşlar, o kadar millî bir kanun çıkartıyorsunuz ki bakın ben size örnek vermek istiyorum. Çin’in bir petrol devi var, CNOOC. Amerika’nın da enerji şirketi var, UNOCAL, satılıyordu arkadaşlar. Çin’in CNOOC şirketi büyük bir teklif verdi. Amerikan Hükûmeti, George Bush yönetimindeki Hükûmet devreye girdi, dedi ki: “Satılmaz.” Neden? “Ulusal çıkarlarımıza aykırı.” Neden? “Bir sektörde yabancı bir şirketi, Çin’i güçlü konuma getiriyorsunuz.” ve Amerikan Hükûmetinin, o büyük liberal Hükûmetin kararlarıyla, arkadaşlar, Amerika’nın Chevron şirketinin 1,5 milyar dolarlık düşük teklifine satıldı bu petrol şirketi, sattırmadılar dışarıya. Bundan herhâlde sizlerin alacağınız çok büyük dersler vardır.

Arkadaşlar, bu kanunun 3’üncü maddesinin (6)’ncı fıkrası vardı, çok tehlikeliydi. Grup Başkan Vekilinizin olumlu yaklaşımları oldu fakat bakın, bu tür kanunlarla Türkiye'nin aslında siz mevzuat bütünlüğünü bozuyorsunuz. Nasıl bozuyorsunuz onu açıklayayım size.

Bizim bu kara para üzerine dört tane uluslararası sözleşmemiz vardır arkadaşlar:

1) Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, Palermo Konvansiyonu; buna uymak zorundasınız.

2) Suç Kaynaklı Gelirlerin Aklanması, Aranması, Zaptedilmesi ve Müsadere Edilmesi Hakkında Avrupa Konseyi Sözleşmesi, Strasbourg Konvansiyonu; uymak zorundasınız.

3) Uyuşturucu ve Psikotrop Maddeler Kaçakçılığına Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi yani Viyana Konvansiyonu; uygulamak, uymak zorundasınız.

Bu kanunlara uymuyorsunuz çünkü dünya bu tür kanunlara geçit vermiyor.

Haa, bizim mevzuatımıza da uymuyor yani ulusal mevzuatımıza da uymuyor. Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanun’umuz vardı, 1918 sayılı Kanun. Bu Kanun ki 1932’den beri uygulanıyordu. Hükûmetiniz döneminde, 2003 yılında 4926 sayılı bir Kanun getirdiniz, kaçakçılıkla mücadeleyi imkânsız hâle getirdiniz. Derken yetmedi, 2007’de 5607 sayılı Kanun’la bir değişiklik daha yaptınız arkadaşlar, kaçakçılıkla mücadeleyi imkânsız hâle getirdiniz. Bu mevzuat, yani şu getirdiğiniz kanunlar silsilesi elde bulunan bu Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nu dahi devre dışına bırakıyordu.

Mevzuatta bozduğunuz yalnız bu değil arkadaşlar, bunun haricinde Ödünç Para Verme İşleri, Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu, Karaparanın Aklanmasının Önlenmesine Dair Kanun; bunları da fiziken uygulanamaz hâle getiriyorsunuz. Kara paranın aklanması mevzuatı, arkadaşlar, Türkiye’de bu getirdiğiniz kanundan sonra uygulanamayacaktır.

Şimdi, bunlar yapıldı, bu noktaya geldi. Amaç ne arkadaşlar? Amaç yurt dışından buraya sıcak paranın gelmesi, sisteme dâhil veya değil.

Arkadaşlar, biraz düşünün lütfen, bakın milletvekilisiniz. Almanya’da bulunan bankadaki güvenceler varken, ekonominin güvencesi varken, İsviçre bankalarındaki güvenceler varken insanlar bankalardaki paralarını niye getirsinler Türkiye’ye? Faiz için.

Bavul diyorsunuz, bavullarla, torbalarla para gelmesinden bahsediyorsunuz arkadaşlar.

Bakın, size birkaç soru soracağım: Sayın Bakanım, bu kanunun hazırlanışı bu finansal piyasadaki kriz üzerine mi yoksa daha eski tarihli mi? Ben çok iyi biliyorum ki bu kanunun hazırlanışı bir yılı geçkin bir zamana tekabül ediyor. Ya büyük bir öngörü -tebrik etmek lazım, büyük bir öngörü- ya da işin içinde başka bir şey var. Bu kanunun içerisinde, arkadaşlar…

Sayın Başkanım, bir dakikamı ilave edeceksiniz değil mi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN -  Tabii edeceğim. Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

İSA GÖK (Devamla) -  Teşekkür ediyorum.

Bir yılı aşkın süre önce bu kanunun çalışması hazırlandığına göre, finansal kriz henüz çıkmadığına göre, bir de sisteme zaten bir şekilde dâhil olan birtakım paraların haricinde de paralar olabileceğini düşünerek bavulla da para gelebileceği konuşulduğuna göre ve arkadaşlar bir de Hükûmete mensup bir bakanımızın gelecek olan parayı milyar dolardan sonra milyon dolar, 100 milyon dolar seviyesinde likit hâle getirerek, yani muayyen, yani “Gelecek paranın şu kadar olacağını tahmin ediyoruz.” diyebildiğine göre, sakın ha, bu para zaten yurt dışında, Türkiye’ye getirilemeyen bir paraydı da mı o para getirilmek isteniyor?

İkincisi, arkadaşlar -gözümüzden kaçtı zannetmeyin- bu para, bir, Kuzey Irak parası; iki, yurt dışında zaten bekleyen belli bir paranın gelmesi için getirilen bir kanundur.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ederim Sayın Gök.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural.

Buyurun Sayın Vural. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Çok değerli milletvekili arkadaşlarım; artık bu kanunun son maddesinde, Bakanlar Kurulu yürütecek. Tabii, bugün, bunu Bakanlar Kurulu yürüteceğine göre, özellikle Sayın Bakan ekseninde bu kanun tasarısına nasıl bakıldığını, hangi yanlışlıklar olduğunu paylaşmak istiyorum.

Biraz önce aslında Sayın Bakana bir sayın milletvekilinin sorduğu bir sual vardı, işte harcamaların artması ve dolayısıyla millî geliri artırması konusu; Sayın Bakan verdiği bir cevapta “Millî gelir artınca harcamalar artar.” diye ifade etti. Aslında millî gelir bir sonuçtur, yapılan iş ve işlemlerin, ekonomik hareketin bir sonucudur. Şimdi, buradan gidildiği zaman, acaba sanal bir ortamda sanal bir şekilde millî gelirin kur ya da diğer eksenli sanal artırımı yoluyla acaba sanal bir millî gelir artışından mı bahsediliyor? Aslında bu son derece tehlikelidir. Millî gelir bir sonuçtur. Millî gelir artınca harcamalar artmaz, harcamalar ya da üretim arttığı zaman millî gelir artar, elbette bunların farklı boyutları vardır. Onun için bu bakış açısı son derece yanlış bir bakış açısıdır, hesabi ve kitabi yöntemlerle millî gelirin artırılabileceğine ilişkin bir yaklaşım tarzıdır ki zaten bu altı yıllık dönemde bunları çok açık bir şekilde görüyoruz. Sayın Bakan da bunu itiraf etmiş gözüküyor.

Şimdi, bu kanun tasarısıyla ilgili milletvekillerimiz sordu: “Ne kadar para bekliyorsunuz? Ne yaptınız? Nerede var? Ne yok?” Bir tane cevap alabilmiş değiliz. Bu sorulara karşılık, Türkiye’ye gelen yabancı yatırımlarla ilgili cevap verdi Sayın Bakan. Böyle bir kanun tasarısı hazırlanıyorsa değerli milletvekilleri -Türkiye Cumhuriyeti devleti tabii güçlü, kadroları var, kurumları var- bu konuda acaba ampirik bir çalışma yapılmış mı? Bir araştırma yapılmış mı? Bu kaynaklarla ilgili bir değerlendirme yapılmış mı? Mark II araştırmasına göre ne kadarlık bir tahmininiz var? Gerçekten, bu hususlar belli olmadan karşımıza bir tasarı geliyor. Bu şuna benziyor: Havaya bir taş atıyorlar, kuş çarpar mı çarpmaz mı? Çarpacak kuş vardır gerçekten. Biraz önce İsa Bey’in dediği gibi, acaba bu kuşlar taşın ne zaman geleceğini biliyorlar mı ve hangi kuşlardır? Bu son derece önemli. Yani çok sanal bir ortamda bir kanun çıkartıyoruz. Oltaya gelir mi, gelmez mi? Bu oltaya gelecek olanlar bilinen kimseler olabilir. O bakımdan bizim eleştirilerimiz de bir bakıma bu kanun tasarısının bizim toplumsal menfaatlerimiz için değil de beklentisi olanlar için çıkartılmış özel bir kanun tasarısı olduğuna yönelik endişelerimizi gerçekten artırmaktadır.

Bakın, kanunda, yurt dışında olanlar geldiği zaman yüzde 2 faiz, yurt içinde olduğu zaman yüzde 10’du. Şimdi, niye yüzde 2, niye yüzde 10? Bir önerge verildi, yüzde 5’e indi. Niye yüzde 5’e indi? Yani acaba bu paraların vergi elastikiyeti hesaplandı mı ki, duyarlılığı hesaplandı mı ki şunu yaparsak kaçar, şunu yaparsak getirir diye bir hesap kitap sonucu mu? Görüyoruz ki bu kanun tasarısı böyle bir hesap kitap sonucu getirilmiş değil, vergiyle alakalı değil. Bu, tamamen bir aklanma operasyonu neticesinde birtakım insanların beklentilerini karşılamaya yönelik olduğuna ilişkin endişelerimizi artırıyor.

Bir başka konu… Gerekçede söylüyor, işte diyor ki: “Kriz dönemlerinde paralar kaçtı.” Değerli arkadaşlarım, şu soruyu Türk milletini temsil eden milletvekilleri olarak sormamız lazım: Bazı varlıkların millî ekonomiye kazandırılması ile ilgili kanunu geçirirken, acaba Türkiye’de millî varlıklarımızı yabancılara aktaran ekonomi çözülmedikçe bu sorunu çözebilir miyiz? Yanlış yerde arıyoruz, aksine kaynaklarımız aşındırılmış ve yurt dışına aktarılmıştır. Sorunun kaynağı, düşük kur-yüksek faiz modeliyle finanse edilmek istenen cari işlemler açığı problemidir. Türkiye bu yönüyle kaynak aktarmaktadır. Sorun Türkiye’ye kaynak gelmesi değildir, sorun Türkiye’den kaynaklar niye yurt dışına gitmiştir ve bu sorun özellikle bu altı yıllık dönem içerisinde AKP’nin uyguladığı ekonomi politikası neticesinde ortaya çıkmıştır.

Bakınız değerli arkadaşlarım, bu ekonomi politikası neticesinde   2003-2007 arasında 183,4 milyar dolarlık bir cari işlem açığı finanse ettik. Bu cari işlemler açığını finanse ettiğim zaman bu dönem içerisinde dövizin yüzde 47,5 azaldığını düşünün. Bakın, düşük kur ve ondan sonra reel faizin yüzde 10, yüzde 12 olduğunu düşünürseniz, Türkiye'de ne kadar önemli bir miktarda yurt dışına kaynak aktarma sisteminin kurulduğunu görüyoruz. Dolayısıyla, bu ekonomi aslında Türk ekonomisini hortumlama ekonomisidir, o bakımdan sorunu başka yerde arıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, çözüm başka yerdedir, çözüm Türkiye’de; bu cari işlemler açığını finanse etme modelinden dolayı kaynaklarımızın yurt dışına gitmesidir. Yapılan tahminlere göre, bu yolla -özellikle iç ve dış borç faiz ödemelerini altı yıllık dönemde aldığımız zaman- yaklaşık 800 katrilyon faiz ödemişiz. 800 katrilyon değerli arkadaşlarım… Böyle olduğu zaman tabiatıyla düşük kur ve yüksek faizle cari işlemler açığı olduğu zaman, dış âleme giden kaynaklarımız artmaktadır ve biz fakirleşiyoruz, rekabet gücünü kaybediyoruz. Bu bakımdan, bu politikanın muhakkak surette değiştirilmesi gerektiğini ben şahsen düşünüyorum. Bu politika değişmediği sürece, Türkiye’de kaynak akışı yurt dışına olacaktır, yurt dışına reel ödemelerimiz olacaktır. Böyle bakıldığı zaman, gerçekten, bu politikanın değişmesi yönünde bir talep var mıdır? Hayır. Deniz bitmiştir. Şimdi yapılmak istenen de nedir? Değerli arkadaşlarım, biliyorsunuz, bu cari işlemler açığını finanse etmek için yurt dışından gelen paralar azaldı, 2008 yılında yaklaşık 15 milyar dolar olacağını Sayın Bakan ifade etti. O zaman, bu tasarıyla Hükûmetin algıladığı sorun “Para gelmeyecek, para gelmesi lazım. Döviz gelmesi lazım.“ diyor, yüzde 2 ve yüzde 10. Böylelikle, dövizin Türkiye’ye gelmesi suretiyle, düşük kur ve -daha önce, hazinenin yaptığı son ihalede de yüzde 22-23’lere çıkmış faizlerle- yüksek faizle aynı modelin yine sürdürülmesi gerekiyor ama bu model sürmez, sürdürmemiz mümkün değildir. Kaybediyoruz. Şirketlerimiz batıyor. Millî rekabet gücümüz azalıyor. Dolayısıyla, böyle bakıldığı zaman, bu model, aslında, tamamıyla Hükûmetin önümüzdeki dönemde cari işlemler açığını finanse etme konusunda likidite darlığını düşünmek suretiyle birtakım paranın Türkiye’ye gelmesini temin etmektir. Peki bu para geldiği zaman ne olacak? Yine düşük kur, yine yüksek faiz modeliyle daha fazla parayı yurt dışına götürecekler. Bu bakımdan, bu yaklaşım tarzı son derece yanlıştır, kaybeden biz oluyoruz. Bunun partisi filan yok. Bundan kazanacak olan bazıları vardır gerçekten. Şimdi soruyorum: Zulasında olan kaç tane küçük ve orta büyüklükte işletmemiz var yurt dışında? Yüzde 99’u küçük ve orta büyüklükte işletme. Bu kanun kimin için çıkıyor değerli arkadaşlarım? Kimin parası için çıkıyor? Bu soruyu sormamız gerekiyor. Batman’da, Diyarbakır’da, İstanbul’da, Gaziantep’te, Kahramanmaraş’ta, Bursa’da hangi küçük ve orta büyüklükteki işletmenin yurt dışında zulası var da  “Bu zuladan parayı getir.” diyorsunuz. O zaman bu paradan faydalanacak olan birtakım yerlerdir, ki bu konuda, bu kanun tasarısıyla maalesef KOBİ’ler arasında ilişki kurmaya çalışacak olan bir “reel sektör sigorta fonu” dediğimiz uygulamayı bile reddettiniz.

Değerli arkadaşlarım, sıkıntılar büyük. Bu bakımdan, eğer biz sanal bir şekilde bu ekonomiyi götürmeye devam edersek -yine biraz önce söylediğim gibi- Türk ekonomisi kaybetmiş olacaktır. Reel sektör rekabet gücünü kaybedecek. Bakın, bu uygulanan politikayla zaten ithalatı cezbedici hâle getirdiniz, ara malı üretiminden milletimiz vazgeçti. Bu kısa vadeli şoktan dolayı, yani bu döviz darlığından dolayı da özellikle dövizin yükselmesinden dolayı da birçok şirketin ara malı ithalatının pahalı hâle gelmesinden dolayı maliyetleri arttı. O bakımdan çok riskli bir dönemdeyiz, bu risklerle ekonomi yürütülmez, bunu defalarca söyledik. O bakımdan, Hükûmetin ekonomi politikasını değiştirmesi gerekmektedir ama anlaşılan o ki Hükûmet, IMF ile dış kaynak bulmak amacıyla anlaşmaya hazırdır ve üstelik Sayın Başbakan G-20’ye gittiği zaman FED’den de birtakım kaynak ihtiyacı olduğunu söylemiştir. Ama değerli arkadaşlarım, bu mali hesaplar yapılabilir. Bizim şunu düşünmemiz lazım: Türkiye’de üretici sektörün gücünü nasıl artırabiliriz, tedbirleri nasıl alırız ve nasıl koruyabiliriz, bunları düşünmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Şimdi, biraz önce ifade edildi -tabii, endişe duydum- Sayın Bakan diyor ki: “Bu paralar gelince kimse bir şey sormayacak. Sorarsan olur mu ya, olur mu? Olmaz.” Şimdi, Sayın Bakan, tabii, mali suçlarla ilgili biliyorsunuz Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

OKTAY VURAL (Devamla) – Şimdi, şüpheli işlem tipleri belirlenmiş: Bakın, müşterilerin işi, mesleği, mali durumu, işlemleri arasında makul bir oran bulunmaması; müşterinin işlemin amacı ve işleme konu fonun kaynağı hakkında açıklama yapmakta zorlanması gibi hususlar şüpheli işlem bildirimi olarak bildirilmek zorundadır. Şimdi, o zaman Sayın Bakan, muhtemelen MASAK’a talimat vermek suretiyle bu genelgeyi değiştirerek bu şüpheli işlemlerin bildirilmemesini sağlayacaktır ve böylelikle suç paralarının aklanması konusunda getirmiş olduğumuz tedbirler uygulanmamış olacak. Aksi takdirde, bu sorular sorulduğu zaman ki Bakan “Sorulmayacak.” diyor. Ee, bu soruları sormadığın zaman, o zaman suç gelirlerinin aklanmasıyla ilgili kanuna uymamış olacağız. Ee, uyulursa ne olacak? Bakanın dediği olmayacak, sorular sorulacak. Hangisi doğrudur sayın milletvekilleri?

Dolayısıyla, biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu konudaki görüşlerimizi katkı olarak Sayın Bakana ve Bakanlar Kuruluna iletmek istiyoruz. Bundan sonra Türkiye Büyük Millet Meclisine getirecekleri buna benzer kanun tasarılarında da bu hususların dikkate alınmasını istirham ediyor, hepinize saygılarımı arz ediyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural.

Şahıslar adına, Kütahya Milletvekili Hasan Fehmi Kinay ve Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün’ün söz talebi vardır.

İlk söz Kütahya Milletvekili Sayın Hasan Fehmi Kinay’da.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, gerek komisyon aşamasında gerekse Genel Kurul aşamasında değerli hatiplerin katkılarıyla, grupların katkılarıyla, temelde olumlu görüş ifadeleriyle, bir önemli yasayı daha burada yasalaştırıyoruz, gerçekleştiriyoruz.

Değerli arkadaşlar, değerli hatiplerin gündeme getirdiği bazı konular hakkında kısaca bazı bilgiler aktarmak istiyorum. Her şeyden önce, varlık barışıyla ilgili bu yapmış olduğumuz düzenleme ilk kez yapılıyor değildir. 22 Haziran 2002 tarihinde, müstakil bir yasa olarak olmasa da bir kanun düzenlemesiyle, Gelir Vergisi Kanunu’nda geçici 60’ıncı maddesi üzerinde bir düzenleme yapılmak suretiyle benzeri bir yasa çıkartılmıştır. Dolayısıyla, 2002’den bu yana, ne ülkemizde gelir vergisi, kurumlar vergisi ve diğer vergilerde bir azalmaya yol açmıştır bu düzenleme ne de vergi kaybına ve kaçağına yol açmıştır. Her şeyden önce, Türkiye böyle bir tecrübeyi yaşamıştır. O nedenle, yasanın, ülkemiz açısından, millî ekonomiye kazandıracağı varlıklar açısından ben etkin bir yasa olduğuna inanıyorum.

Dolayısıyla, her şeyden önce işletmelerimizin öz kaynaklarını güçlendirecek yönünün ortaya konmasında büyük yarar var. Yasa temel anlamda ülkemize yavaşlaması düşünülen fon akışının yeniden hızlanması yönünde bir katkı sağlayacaktır. Diğer taraftan işletmelerimizin öz kaynaklarının artırılması yönünde önemli bir işlevi gerçekleştirecektir. Dolayısıyla, bir taraftan da yüzde 5 nispetinde yurt içerisinde, yüzde 2 nispetinde de yurt dışından getirilecek olan fonlarla vergi gelirlerimizi artıracaktır.

Bu noktada bu temel yaklaşımlarla şunu ifade edebiliriz: Tabii ki ülkemizde, dünyada yaşanan krizin etkilerinin özellikle de finansal çevreler tarafından birtakım kaygılarla değerlendirildiğini biliyoruz. Ancak aynı finansal çevreler, başta bankacılık sektörü, en son BDDK tarafından doksan tane bankalar yüksek yöneticileri tarafından yapılan değerlendirmede, ankette şuna işaret ediyorlar: Bütçe açığının, DİBS faiz oranlarının ve TÜFE’deki düşme beklentisinin ülke ekonomisinde -olumlu yönde bir fon akışını beraberinde getirecek- olumlu yönde değerlendirildiğini ifade ediyorlar. Bunun yanı sıra kredi hacminde bir yavaşlama olabileceğine işaret etmekteler. Takipteki kredilere, sektörel riske ve yabancı fon girişinde bir yavaşlama olabileceğine işaret ediyorlar.

Şimdi, burada ben açıkçası şunu, değerli arkadaşlar, belirtmek istiyorum: Finans kesiminde, finans sektöründe devlet tarafından kontrol edilen, başta bütçe olmak üzere bütün bu değerlendirmeler, DİBS’teki faiz oranları, TÜFE’deki gelişmeler, bütün bunlar ortaya konuyor ve bu doğrultuda Türkiye ekonomisinin güçlü olduğu, devletin üzerine düşen görevleri yerine getirdiği yönünde bir işarette bulunuyor bu ankete katılan yöneticiler. Biz de bunu ifade ediyoruz. “Hamdolsun” diye Başbakanımızın ifade ettiği gerçek de budur. Yani ülke ekonomisinde sağlam temeller ortaya konmuştur. Bu temeller üzerinde dünyada yaşanan krizin etkileri çok daha az hissedilecektir ve bu nedenle de biz şükrediyoruz. Ama birtakım gelişmeleri, bundan sonra yaşanabilecek birtakım gelişmeleri öngörmek, bu doğrultuda birtakım tedbirlere başvurmak Hükûmetimizin görevidir ve bu getirmiş olduğu yasayla da bunu sağlamaktadır. Bu nedenle, ben, proaktif tavrı nedeniyle Maliye Bakanlığımıza, Hükûmetimize teşekkür ediyorum. Yasanın da ülkemize hayırlar getirmesini temenni ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kinay.

Hükûmet  adına Maliye Bakanı Sayın Kemal Unakıtan.

Buyurun Sayın Unakıtan.

Süreniz on dakika. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; burada geçen haftadan beri bu kanunu görüşüyoruz ve uzun görüşmelere sahne oldu. Birçok kimse de fikirlerini beyan etti, bu fikirler lehte ve aleyhte olan fikirlerdi.

Şimdi, bu kanunu bir defa biz niye çıkarıyoruz, bu kanun kime hizmet ediyor, bu kanun çıkarılırsa ne olacak, onları ben kısaca sizlere anlatmak istiyorum. Daha önce burada çok değerli arkadaşlarımız bunun hakkında güzel güzel geniş bilgiler de verdiler.

Ancak ben son konuşmalarda da dinledim. Şimdi, bu kanun  bir defa her zaman çıkarılan bir kanun değildir. Zaman zaman Türkiye böyle kanunları çıkarmıştır, başka ülkeler de çıkarmıştır. İtalya çıkarmıştır, İrlanda çıkarmıştır, Yunanistan çıkarmıştır, birçok ülke çıkarmıştır. Nedir bu? Türkiye’nin veyahut da ekonomilerin bazı sıkıntılı zamanlarında o toplumun insanları çeşitli saiklerle yurt dışında para tutmaktadırlar. Bu bir gerçek, dünyanın gerçeği bu. Sadece Türkiye’ye has bir şey de değil, başka ülkelerde de böyle oluyor. Çünkü öyle zamanlar yaşadı ki bu Türkiye... Bakınız, adamın parası var, Merkez Bankasına yatırıyor, Merkez Bankası transfer ettiremiyor parayı. Transfer ettiremediği için de mecburen o zamanlarda çeşitli yollarla fabrikalarını çalıştırabilmek, üretimlerini yapabilmek için bu ülkenin insanları çeşitli sıkıntılara düşmüşlerdir, çeşitli yollar bulmaya çalışmışlardır. Hatta ben biliyorum, fabrikalarını bu yüzden kapatanlar olmuştur. Neden? Yurt dışından bir ham maddesini getiremiyor. Yurt dışından makinesinin parçasını getiremiyor; yani parça kırılmış, ufak bir parça, getiremiyor. Bu durumlarda çeşitli saiklerle yurt dışında tutulabiliyor. Bunları ister suçlayın, ister suçlamayın, bu bir gerçek.

Şimdi, Türkiye’nin belli zamanlarda… Hepiniz biliyorsunuz ki dünyada büyük bir kriz var, dünyada büyük bir kiriz var, bunu hepimizin bilmesi lazım. Amerika’daki batan bankalar, Avrupa’da batan bankalar, Türkiye’nin toplam bankacılık büyüklüğünün, bir banka, 3-4 misli. Böyle bankalar batıyor, böyle sigorta şirketleri batıyor, böyle diğer üretim şirketleri sıkıntılara giriyor. Sadece bugün, okuduğum habere göre Britanya’da-İngiltere’de oranın Telekom’u 9 bin kişi çıkaracakmış, “9 bin kişi çıkaracağım.” diyor; şu, bilmem kaç bin kişi çıkaracağım diyor. Bütün dünyada eşi görülmemiş, yüz yılda bir gelen bir kriz var. Ee biz de bu dünya memleketlerinin içinde bir memleketiz. Yapmış olduğumuz yapısal reformlarla da global ekonomiye entegrasyonumuzu giderek artırdık.

Şimdi, daha önceki oturumlarda bir arkadaş diyor ki: “Sayın Bakan söylesin bakalım, kriz var mıdır, yok mudur?” Ya dünyadaki bu krizi görmemenin imkânı var mı? Dünyada bu kriz olduğu zaman elbette biz de etkileneceğiz ama  bunu en aza indirgemenin de gayreti içerisinde olacağız. İşte böyle zamanlarda bu kanunları çıkarıyor, ne diyoruz biz: Arkadaş, yurt dışındaki paranı yurt içine getir. İki şeyden söylüyoruz bunu: Yurt dışında güven sarsıldı, yurt dışında güven sarsılmasından dolayı oradaki ekonomiler de sarsılıyor, ekonomiler küçülmeye giriyor.

Bak, orada o sarsıntılar var iken, biz inanın onlardan daha iyiyiz. Yani Londra’ya gidin, New York’a gidin, dünyanın finans merkezlerine gidin, oradan Türkiye’ye bakın, oradaki birçok bankadan bankacılık sistemi, bizim sistem daha iyi. Şu anda biz, kendimizi, mümkün mertebe götürüyoruz işlerimizi.

Şimdi diyoruz ki o zaman bizim ihtiyacımız vardı. Neye? Dövize ihtiyacım var. Kardeşim, oradaki paranı getir buraya koy. Bununla ilgili de ha getirirsen de sana şöyle yaparız, böyle yaparız bilmem ne deyip de adam para mı getirir Allah aşkına, getirir mi öyle bir şey? O zaman diyeceksin ki, getir kardeşim bunu, az bir vergi alıyorum. Nedir? Yüzde 2 gibi böyle küçük bir şey alıyorum ama onun karşısında vergi incelemesi de yapmayacağım diyeceksin. Bunları söyleyeceksin ki getirebilsin. Yoksa hem adama, getir hem de ona sopayı göster; kimse parasını getirmez.

Biz, kendi milletimizin oradaki, dışarıdaki servetlerinin Türkiye’ye getirilmesini istiyoruz. Bundan daha tabii ne var? Yok ona girer mi yok böyle… Hiçbir yere girmez, ne kara paraya girer ne efendime söyleyeyim MASAK’a ne bilmem ne hiçbir yere girmez. Biz bunu açık açık

Şimdi, partiler, gelip burada tenkit ediyor muhalefet partileri. Ben şunu istiyorum: Yahu bu kanuna taraftar mısınız değil misiniz bir açıklayın şunu da millet bilsin sizi.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Karşıyız, karşı…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Ha, karşısınız siz, tamam.

OKTAY VURAL (İzmir) – KOBİ’lere karşı mısınız?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Açıkça diyelim ki efendim, MHP Grubu karşıdır. Bilsin, millet bilsin. Yani piyasaların ihtiyacı vardır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ne ihtiyacı var, kimin ihtiyacı var?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Şimdi Cumhuriyet Halk Partisine bakıyorum ben, ilgili arkadaşlar “Biz, bu kanuna taraftarız.” diyor, olmaması için de ne lazımsa onu yapıyor. Taraftarsanız söyleyin. Milletin karşısında açık, net olalım. Böyle o vardı da şu vardı… “Arkadaş, biz bu kanunu istemiyoruz.” veya “Arkadaş, biz bu kanunu istiyoruz.” Açık açık söyleyin.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bu kanuna herkes muhalefet şerhi koymuş.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – AK PARTİ Grubu olarak biz, bu kanunu istiyoruz, getirdik arkadaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)  Getirdik bunu, milletin ihtiyacı vardır, memleketin ihtiyacı vardır, ekonominin ihtiyacı vardır, onun için getirdik.

OKTAY VURAL (İzmir) – Kimin zulası var yaa?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Buna karşı olanlar da “Karşıyız.” desinler, karşı oyu versinler, biz de kabul edelim olsun bitsin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama millet bilsin, milletin karşısında açık, net olalım.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Kirli suyla abdest alınmaz. Kirli parayı getirmek marifet değil, onlara muhtaç etmemek marifet.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Buna karşı, bir öyle bir böyle bir şöyle…

Şimdi geliyorsunuz maddenin yürürlük tarihi kardeşim -yürürlük tarihi o mu olsun, bu mu olsun- ona söz alıyorsunuz. Yani anlamıyorum ben yürürlük tarihini konuşuyoruz. “Bakanlar Kurulu yürütsün.”Bunun artık ne konuşması olur ya. İşte, Başbakan “Hamdolsun.” demiş, diyecek tabii ya. Niye hamdolsun demesin ki? Biz hamd eden insanlarız yani. Ne var yani Allah Allah? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ben de onun yerinde olsam ben de “Hamdolsun.” derim!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Şimdi bakın, ben size bir rakam vereceğim. Şimdi, Türk ekonomisi daha önce hiçbir yabancı sermaye çekemeyen bir ekonomiydi. Yaa bakın 2002 yılına, 2001, 2000, 1900… Bakın, 1 milyar dolar civarında para geliyordu. Kriz kriz dediğiniz zamanda bile şimdi neredeyse 12 milyar dolar para girmiş bu sene, bu sene.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – En yüksek faizi siz veriyorsunuz.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Daha -Merkez Bankası açıkladı- eylül ayı sonuna kadar giren doğrudan yabancı sermaye 12,3 milyar dolar.

MUHARREM VARLI (Adana) – Amerika bir farkına varsa senin Sayın Bakan! Amerika’nın ekonomisini de kurtarırsınız valla, helal olsun size!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Haa?

MUHARREM VARLI (Adana) – Amerika bir farkına varsa senin…  O bir farkına varamadı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Neyi alkışlıyorsunuz şimdi?

BAŞKAN – Sayın Varlı…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Bak, siz bile beni takdir etmeye başladınız ha. Tamam, doğru yola doğru gidiyoruz galiba.

Değerli arkadaşlar, bu kanun ekonominin ihtiyacından, memleketin ihtiyacından, milletin ihtiyacından dolayı getirilmiş bir kanundur. Bundan dolayı, şimdiye kadar yapmış olduğunuz katkılardan dolayı hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum ve saygılar sunuyorum. Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Şahıslar adına son söz Sakarya Milletvekili Sayın Ayhan Sefer Üstün’de.

Buyurun Sayın Üstün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 302 sıra sayılı Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın son maddesi üzerinde söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, ben ekonomist değilim ama hukuk bilgime güveniyorum, bir hukukçuyum. Burada çıkan arkadaşlarımız olumlu olumsuz bir sürü ifadelerde bulundular. Ben bu kanunun memleketimiz için hayırlı olacağı düşüncesindeyim. Burada en fazla dile getirilen şeylerden bir tanesi de bu kanunla birlikte, suç unsuru olarak, bir suç olayından dolayı elde edilen paraların aklanacağı endişesi sık sık dile getirildi. Ben bir hukukçu olarak söylüyorum: Hiçbir kanun Ceza Kanunu’nda suç olarak tarif edilen bir olaydan dolayı elde edilmiş bir parayı aklamaz. Savcı, yarın önüne gelen bir olayda elbette bir suç unsuru varsa bunu sonuna kadar inceleyecek ve suç varsa da bu davayı açacaktır. Bu konuda herhangi bir endişemiz olmasın.

Yine burada söylenen ifadelerden bir tanesi, dendi ki “Eğer bu paraların gelişine izin verirsek uluslararası alanda biz zor duruma düşeriz.” gibi bir yaklaşım sergilendi. Oysa bu gelmesi umulan paralar şu anda ya İsviçre bankalarında yatıyor ya Deutche Bankta yatıyor ya İngiliz bankalarında yatıyor. Şimdi bu paralar İngiliz bankalarında yatarken, Deutche Bankta yatarken uluslararası açıdan herhangi bir sorun olmuyor ama bu paralar Türkiye’ye geldiğinde uluslararası finans açısından ve uluslararası hukuk açısından sorun oluyor. Bu yaklaşım gerçekten sakat bir anlayışın ürünüdür. Çünkü Deutche Banka gösterilen tolerans… Maalesef bu paraların buraya gelmesi konusunda bir kıskançlık içerisinde olduğunu görüyorum muhalefetin. Bu da yanlış bir anlayış. Elbette Türkiye gerçekten kalkındı, gelişti. Bunda iktidarın da payı vardır, daha önceki yıllardaki hükûmetlerin de payı vardır. Bu memleket 70 sente muhtaç olduğu günleri biliyor. Bu insanlarımız bunları daha unutmadı. Bu memleketi 70 sente muhtaç edenler hâlâ sağlar hâlâ zaman zaman beyanatta bulunuyorlar. O bakımdan, çok şükür ki memleketimiz de artık o günleri geride bıraktı.

Ben bu kanunun da yine memleketimizin kalkınması açısından faydalı olacağını umuyorum.

Yüce Meclise tekrar saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Eğer sorularınızı seri sorarsanız daha fazla arkadaşımıza söz hakkı verebilirim.

Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkanım, Sayın Bakana soruyorum: Yabancı yatırımcılar ülkemizde üretim yatırımı yapacaklarına, bilhassa büyük şehir merkezlerinde ekonomik kurallara uygun olmayacak şekilde birçok büyük alışveriş merkezi açmış bulunmaktadırlar. Bunların hem maliyetleri çok yüksek hem de aynı işi yapan çevredeki küçük esnafı bitirmiş ve büyük işsiz toplulukları yaratmışlardır.

Bütün ülkede olduğu gibi seçim bölgem Gaziantep’te de küçük esnaf altı yıllık AKP İktidarı döneminde işsizlikten kan ağlamaktadır. Hem kontrolsüz açılma hem de son ekonomik krizden dolayı bu alışveriş merkezleri de büyük bir durgunluk geçirmektedir. Buralarda da toplu iflaslar olursa şimdiden ne düşünüyorsunuz? Büyük marketler kanununu ne zaman uygulamaya koymayı düşünüyorsunuz? Hiç olmazsa bundan sonra ülkemize gelecek olan yabancı sermayeyi üretim yatırımlarına aktarmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Özensoy

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, Bursa’da fabrikalar kapanıyor. Bankalar artık kredi vermemeye başladı banka faizleri yükselmesine rağmen. İşsizlik had safhaya vardı, her gün onlarca insan sadece beni arayıp feryat ediyor. İhracatın ikinci büyük şehri olan Bursa’da elbette çığlıklar fazla olacaktır. Böyle bir kanunu günlerce görüşüp tartıştık. Peki, reel sektör için bir tedbir ne zaman düşünüyorsunuz? Ne zaman bunu Meclise getireceğiz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Paksoy

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Kahramanmaraş’ta tekstil ağırlıklı sanayi tesislerinde 25 bine yakın işçi çalışmaktaydı, ancak yaşanan kriz sebebiyle 6 bine yakın işçi çıkarılmış, çalışanların çoğu da tedirgindir. Sanayicilerimizi rahatlatmak için Eximbank limitlerini artırmayı, bir de pamuktaki KDV’yi tekrar yüzde 1’e düşürmeyi düşünür müsünüz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Serdaroğlu

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkanım, 2002 yılında vatandaşın üzerindeki toplam borç yükü 13 katrilyon liraydı. 2008 yılının ilk yarısında bu borç yükü 110 katrilyona çıkmıştır, yani 9 kat artmıştır. Ancak 2002 ve 2008 yılları arasında hane halkı harcanabilir gelirdeki artış da yüzde 90’da kalmıştır, yani 1 kat artmıştır.

Şimdi, Sayın Bakanıma sorum şudur: Yurt dışından, menşeine bakılmadan  temin etmeye çalıştığınız para borç yükü altında inim inim inleyen borçluların borç yükünü hafifletecek mi? Ayrıca, hane halkı harcanabilir gelirine katkı sağlayacak mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) -  Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ekonomik daralmaların görüldüğü bugünlerde yatırımların teşvik edilmesi için yeni bir teşvik sistemi getirilmesine ihtiyaç var mıdır? Varsa kriterleriniz ne olacaktır?

İkinci sorum olarak, bu kanunun Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabulüyle beraber yurt dışından tahminen ne kadar para ülkemize gelecektir?

Dünyada ekonomik kriz çıktıktan sonra Türkiye Cumhuriyeti bankalarından ne kadar para yurt dışına çıkmıştır son iki ayda?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Şandır…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çok teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, bu kanuna Komisyonda AKP dışında tüm partiler muhalefet şerhi yazmıştır. Bu kanun, bir mutabakatla çıkmıyor. Bu kanunla ilgili bu kürsüde sorulan sorulara cevap alınamamıştır. Bu kanunla, siz, ne kadar kaynak getireceğinizin cevabını veremiyorsunuz. Bu kaynağın masum olup olmadığının teminatı yok. Temennilerinizi ifade ediyorsunuz.

Bir net soru sordum, kürsüde cevap verdiniz. “Kriz var mı?” dedim, “Var.” dediniz. Sorumu tekrar soruyorum: Bu kanunla ekonomik krizi önleyeceğinizi düşünüyor musunuz? Gayretimiz bu, amacımız bu. Alınması gereken tedbirlerin bir paket olarak alınmadığını da en başta biz tenkit ettik. Evet, ekonomik kriz varsa, bu, doğru tespit edilmeli “Hamdolsun.” denilerek geçiştirilmemeli ve alınması gereken tedbirler bir bütünlük içerisinde bir tedbir paketiyle buraya getirilmelidir. Mesela, biz şunu teklif ettik: Kamunun, devletin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN -  Sayın Vural…

OKTAY VURAL (İzmir) - Sayın Bakan, biraz önce “Lehinde misiniz aleyhinde misiniz? Millet bilsin.” dedi.  Evet, millet bilsin. Bu kanunun milletle alakası yok.

Şimdi, Sayın Bakana soruyorum: Siz, bu zor durumda olan KOBİ’lere, borcunu ödeyemeyecek KOBİ’lere garanti oluşturulmasına karşı mısınız, değil misiniz? Eğer karşı değilseniz, neden önergemize karşı çıktınız? Neden bu konuda vatandaşlar, borcunu ödeyemeyecek vatandaşlar için tedbir alınmasına yönelik yönelttiğimiz önergelere karşısınız? Siz, yoksa gerçekten, küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin yaşamasını istemiyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan, beş dakika süreniz var.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, bu konuştuğumuz madde Bakanlar Kurulunun yürütmesiyle ilgili bir madde. Bu maddeyle ilgili hiçbir sual yok bana.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bunlar hep Bakanlar Kurulunu ilgilendirmiyor mu?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – İç Tüzük’e göre de sorulan soruların maddeye uygun olması lazım. Ne takdir ediyorsunuz?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –  Sayın Bakan, net olarak cevaplayın.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Yani ben cevaplandırabilirim de, fakat İç Tüzük’e de aykırı  hareket ediyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır efendim, Bakanlar Kurulunun…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Net olarak cevap verin.

BAŞKAN – Sayın Korkmaz…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bu sorduklarınızın İç Tüzük’e göre maddeyle ilgisi yok; net bu.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Net olun, net!

BAŞKAN – Sayın Korkmaz… Sayın Bakan…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Daha net nasıl söyleyeyim?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakan cevap vermiyor.

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Bakan bana bir soru sordu, ben de o sorunun cevabını müsaade ederseniz kendisine vereyim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, cevap vermiyor.

BAŞKAN - İlk kez olmuyor bu tür konuşmalar, bu tür sorular. Dolayısıyla, cevap verebilirsiniz ya da sorulara yazılı cevap verebilirsiniz. Tercih sizin.

OKTAY VURAL (İzmir) – Susma hakkını kullanabilir efendim!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Peki, ben vereyim isterseniz.

Şimdi, Sayın Özdemir “Yabancı yatırımcılar geliyor, burada alışveriş merkezleri açıyor. Yani ‘Greenfield  dediğimiz yatırımlar da yapmıyorlar. Ondan sonra, bu nasıl bir yabancı yatırımcı gelişi?” diyor.

Tabii, şimdi, Sayın Özdemir bir taraftan bakarsa öyle gözüküyor. Ama ben şimdi sorayım: Bugün otomotiv sektörü Türkiye’de bir numaralı bizim sektörümüz, lokomotif sektör ve 20 milyar doların üzerinde de ihracat yapıyor, öyle mi? Binlerce de adam çalıştırıyor, teknoloji de getiriyor, tamamı yabancı sermeye; buyurun. “Gelmeyin.” mi diyelim bunlara?

YILMAZ TANKUT (Adana) – Efendim, sizin dönemde gelmedi o.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – “Gelme.” mi diyelim?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – O sizin döneminizde gelmedi Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ha, gelmesin mi?

BAŞKAN – Şimdi, soru soran arkadaşlar, cevapları lütfen dinleyin.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – İkincisi: Bakın, şimdi, bugün Migros gelmiş, ondan sonra diğer alışveriş merkezleri gelmiş. Ben bunlara baktım, her birisi ayrı ayrı 100 milyonlarca dolar Türkiye'den ihracat yapıyor.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – İhracat yapmıyor efendim.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Evet, ihracat yapıyor. Nereden? Türkiye'den aldıkları tekstil maddesi, diğer maddeleri falan dünyadaki bütün zincirlerine gönderiyor adamlar.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Türkiye'nin tüketim potansiyeline yatırım yapıyorlar.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Gelmesin mi bunlar yani?

OKTAY VURAL (İzmir) – Gidelim Bauhaus’a, gidelim, görelim.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi…

OKTAY VURAL (İzmir) – Hadi Sayın Bakan, gidelim. Bauhaus’a gidelim bakalım Türk malı mı var Alman malı mı var?

BAŞKAN – Sayın Vural, Sayın Şandır…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ben bildiğimi konuşuyorum Sayın Oktay.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Lütfen bildiğinizi konuşun Sayın Bakan!

BAŞKAN – Sayın Korkmaz…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi, Bursa’da fabrikalar kapanıyor, bankalar kredi vermiyor, işçiler çıkarılıyor…

Değerli arkadaşlar, şimdi, ben biraz önce kürsüde dedim ki: “Yüz yılda bir yaşanan, dünya, mali krizi yaşanıyor.” Türkiye şimdiye kadar…

MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Bakan Bey, bunlar son bir ay içinde olmadı ki, bir yıldır oluyor.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, bunlar böyle şey ederlerse… Ben dinledim onları gayet güzel bir şekilde, ben konuşurken hepsi dır dır dır... Bunlarla baş edecek hâlim yok ki yahu, ya beni dinlesinler ya konuşmayayım!

BAŞKAN – Yazılı olarak verin peki.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Siz bir daha bana müdahale ederseniz “Yazılı olarak veririm.” derim, geçerim. Dinleyin. Bakın ben sizi dinledim, büyük dikkatle dinledim, hepinizin isimlerini yazdım. Biraz dinleyin şunu.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Konuşun Sayın Bakanım, konuşun; konuşmanızdan rahatsız oluyorlar.

MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – O zaman gerçek beyanda bulunacaksınız Sayın Bakan, toplumu yanıltmaya hakkınız yok!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bakın, müdahale etmeyin yahu, bir dinleyin şunu.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bakınız, bankaların şu anda… Türkiye ilk defa dünyada çıkan mali krizin etkilerinden dolayı etkileniyor. Bugüne kadar Türkiye'de, devamlı, kendi içinde kriz çıkmıştır. On senede bir, altı senede bir kendi içinde mali kriz çıkartmıştır, yönetim beceriksizliğinden dolayı Türkiye. Sonra gördük, 2000-2001 krizi, hepimiz yaşadık. Dünyada kriz yoktu o zaman, şimdi dünyada var, dünyada; dünya yanıyor. Biz de şimdi buna karşı önlemlerimizi alıyoruz. “Yok efendim, paket hâlinde alın önlemini, şu hâlinde…” Ne hâlinde alırsak alalım, alıyoruz ya biz bu gerekli önlemleri.

Şu anda konuştuğumuz kanun bu kriz için bir önlemdir, dünyadaki krize karşı bir önlemdir -buradaki maddeler- bunun bilinci içerisinde olalım.

Bankalarda, bizim bankalarımız sıkıntı içerisinde değil, bizim bankalarımız tehlike içerisinde değil. Bizim bankalarımız sağlam ama onlar da tedbirlerini alıyor. Tedbirlerini alırken de bazı kredilerde selektif davranabiliyorlar, bunlar da geçicidir. Bunlar da geçicidir.

BAŞKAN – Sayın Bakan, toplayın lütfen.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Peki…

Şimdi Eximbank buna destek verecek. Eximbank’ın destek verme kaynaklarını artırmayı düşünüyoruz, bunun için çalışma yapıyoruz. İhracatçılarımıza ve reel sektöre özel kredi destekleri için çalışıyoruz. KOBİ’lere de özel destek için çalışıyoruz, bütçeye onun için ödenek koyduk. “KOBİ’lere karşı mıyız?” Niye karşı olayım ben. KOBİ’lerin gelişmesini isteyen bir insanım ben ama ceffelkalem…

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Süreniz bitti, bir dakika da ekledim.

Teşekkür ederim.

Madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 302 Sıra Sayılı Tasarının 6 ncı maddesinde yer alan “Bakanlar Kurulu” ibaresinin “Maliye Bakanı ve Hazineden Sorumlu Devlet Bakanı” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

M. Akif Hamzaçebi

Mustafa Özyürek

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

 

Trabzon

İstanbul

Malatya

 

Bülent Baratalı

Kemal Kılıçdaroğlu

Tekin Bingöl

 

İzmir

İstanbul

Ankara

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bakanı dinledik. Şimdi ekonomik krizin varlığını Hükûmetin kabul etmesini doğrusunu isterseniz memnuniyetle kabul ettik. Hatırlarsanız Sayın Başbakanın “Ekonomik kriz bizi teğet geçti.” diye bir açıklaması olmuştu.

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Finans sektöründe…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Ama Sayın Başbakan “Ekonomik kriz vardır.” dedi, dolayısıyla bunu memnuniyetle kabul ediyoruz.

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Dünyada var.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Ama değerli arkadaşlar, bir yasa taslağı hazırlanırken Sayın Bakan, buna karşı çıkıp çıkmadığımız konusunda bizim ikircikli bir yapı sergilediğimizi söyledi. Böyle bir yapı yok, muhalefet şerhimiz var. Demek ki Sayın Bakan önünde olan metni bile okumamış, öyle anlaşılıyor.

Bakın değerli arkadaşlar, “Şeytan ayrıntıda gizlidir.” diye bir söz vardır. Ben, size, sizin kabul etmiş olduğunuz bir kanun maddesini burada okuyacağım, bir önergeyi okuyacağım, şöyle diyor özel tüketim vergisiyle ilgili olarak:

1) “Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önceki dönemler için 4760 sayılı Kanun’a göre -yani Özel Tüketim Vergisi Kanunu’na göre- tarhiyat yapılmaz...” Doğru, mesele yok.

2) “…daha önce yapılan tarhiyatlardan vazgeçilir.”, “Eğer bir tarhiyat yapılmışsa bundan vazgeçeceğiz.” diyor.

3) “…tahakkuk eden tutarlar terkin edilir.”, “Yani tarhiyat yapılmış, tahakkuk yapmışsa bundan da vazgeçeriz.” diyor.

4) “Tahsil edilmiş tutarlar red ve iade edilmez.", “Yani, ben eğer parayı aldıysam, bu parayı da sana geri vermem.”

Bana söyler misiniz değerli arkadaşlar, sizin partinizin adı “Adalet ve Kalkınma Partisi” değil mi? Eğer adaletse, temiz, yasalara uygun davranmış, götürüp özel tüketim vergisini zamanında ödemiş kişiyi niçin enayi konumuna koyup “Sen ödedin, ben sana bu parayı iade etmeyeceğim. Öbürü ödemedi, ben şimdi senin alacağını siliyorum…” Bana söyler misiniz bunun vicdani ve ahlaki boyutunu kendiniz niçin sorgulamadınız? Eğer siz bunu sorgulamazsanız…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Vergi hep öyledir.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Hayır efendim.

Eğer siz bunu sorgulamazsanız adaletten söz edemezsiniz. Şimdi, bunun, bu düzenlemenin krizle ne ilgisi var? Eğer bu insan niçin götürüp bunun… Eğer bu para çok yüksekse mesele yok. Hadi diyelim ki böyle bir şey, ama soruyoruz, soruşturuyoruz, bu rakamın küçük olduğunu söylüyorlar. Ee, bir de devletin bir itibarı olsun ya, devlet desin ki: “Arkadaş ben bu tarihe kadar olan bütün alacaklarımdan vazgeçiyorum, ödeyen vatandaşlarımın da parasını iade edeceğim.” En azından, “Faizini ödemeyeceğim.” deyin.

O nedenle, değerli arkadaşlar, biz, yasa yaparken yasaları adalet kavramı içinde tartmıyoruz, önümüze geliyor, iktidar-muhalefet çatışması içerisinde yasama organı gerçek anlamda işlevini yerine getiremiyor. İktidar ne getirirse, bakıyorsunuz Sayın Bakan el kaldırdı, blok hâlde el kaldırıyorsunuz. Ama bu tür şaibeli işleri de maalesef yasalaştırıyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Önergenizle ilgili bir şey söylemediniz.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, müsaadenizle…

BAŞKAN – Buyurun.

Bir dakikalık bir süre içinde, yeni bir sataşmaya mahal vermeden…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Değerli Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Değerli Başkan, sayın arkadaşlar; bir kanundan bahsedeceğim. Bakın şimdi, 22/6/2002 yılında çıkarılmış bir kanun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, neye göre söz verdiniz?

BAŞKAN – 60’ncı maddeye göre pek kısa söz talebi oldu, onu verdim.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi, diyor ki geçici 60’ncı madde: “Mevcut veya yeni kurulacak olan sermaye şirketlerine ayni veya nakdî sermaye olarak konulan değerlerden hareketle, herhangi bir vergi incelemesi ve tarhiyat yapılamaz. “ Bunu nasıl koydunuz o zaman da şimdi kalkıp söylüyorsunuz? Demek ki, biz buna karşı değiliz ama, zaman zaman bunlara ihtiyaç var. Bunları eğer siz anlayamazsanız, bunları eğer takdir edemezsiniz, milletin bu ihtiyaçlarına cevap veremezseniz, nasıl bu milleti idare edeceksiniz, soruyorum sizlere.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Bakan yanıt verdi…

BAŞKAN – Şimdi önergeyi oylayayım, ondan sonra sizi dinleyeceğim Sayın Kılıçdaroğlu; daha bir yere gitmiyoruz.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Buyurun.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, ben çok basit bir şey sordum. Dürüst, namuslu, yasalara uygun olarak özel tüketim vergisini ödeyen kişiyi enayi konumuna koyup, ödemeyen kişinin de alacağını silerseniz, bunun adalet kavramıyla ne ilgisi var? Sayın Bakan 2002 tarihindeki bir yasadan bahsediyor.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Evet.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – O yasa beni hiç ilgilendirmez. İsterseniz bunu, 1999’dan, 98’den, cumhuriyetin kuruluşundan başlatın. Ben, bir adalet kavramının tartılmasını istiyorum. Vergisini veren yurttaşın enayi konumuna sokulmamasını istiyorum, bütün talebimiz bu.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kılıçdaroğlu, sağ olun.

6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oyunun rengini açıklamak üzere aleyhte ilk söz, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç’te.

Buyurun Sayın Genç.

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Oylama bittikten sonra, Sayın Başkan, ne oyunun rengi?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, söz hakkımı Ali Uzunırmak’a devrediyorum.

BAŞKAN – Sayın Genç, söz hakkını Aydın Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak’a devretti.

Buyurun Sayın Uzunırmak. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Saygıdeğer milletvekilleri, bir fırtına hızı içerisinde, gene bir kanun, muhalefet-iktidar çekişmesi içerisinde, Sayın Kılıçdaroğlu’nun dediği gibi, anlaşılamadan geçiyor, inşallah hayırlı, uğurlu olur.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Anlayan anladı merak etme.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Tarihe not düşmek için bu konuşmayı yapıyorum. Tabii, AKP Grubunun devamlılığında kaç karar yetersayısını bulamadığından kanuna ne kadar ilgi gösterdiği ortadaydı. Bunu, kaç defa Sayın Bakana da söyledim. Oradan laf atmanın bir anlamı yok. Bu kanundaki birçok maddeyle ne kadar ilgili, ne kadar bilir arkadaşlar, onu da tahmin edebiliyorum.

Tarihe not düşmek istiyorum kıymetli arkadaşlar. Tarihe not düşmek istediğim şu:

Bir, öncelikle Türkiye’de iki üç yıldır kriz vardır. Bu kriz gerek üretim, arz ve gerekse talep krizidir, çünkü vatandaşın satın alma gücü bitmiştir. İki üç yıldır Türkiye’de hem üretimde hem talepte bir kriz vardır. Dolayısıyla, bugünkü bu görüşmeler, başka başka birtakım teklifler, talepler bu krizi gizleyemeyecektir. İş yerleri kapanmıştır, işçiler çıkartılmıştır ve bütün rakamlar hep eksiye doğru gitmektedir.

İki: Kıymetli arkadaşlar, yurt dışından para gelmeyecektir. Burada şunu çok açık yüreklilikle ifade etmek istiyorum: Biz yurt dışından gelecek olan paraya karşı değiliz, hele hele eğer bu Türk vatandaşlarının parası olursa hiç karşı değiliz. Dolayısıyla…

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Karşı oy verdiniz.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Laf atıp durmayın oradan da, biraz…

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Karşı oy verdiniz ya.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Karşı verdiğim oyun, karşı vereceğim oyun sebebini sizler de biliyorsunuz, buradaki devamsızlığınızdan da belli. Belli ki birtakım arkadaşlar bu yasayı tasvip etmiyorlar. Üç defa, dört defa burada karar yeter sayısını ve toplantı yeter sayısını bulamadınız. Böyle mi çalışıyorsunuz iktidar grubu olarak?

Kıymetli arkadaşlar, yurt dışından gelecek paraya karşı değiliz. Hatta, Sayın Bakana burada, “Sayın Bakanım, yurt dışından gelecek olan paraya para verelim” dedim eğer yurt dışından para gelecekse. Ama biz şuna karşıyız: 2003 yılından beridir veya belli zaman diliminden beridir milletvekillerin, siyasetçilerin, 6.400 göstergenin üstünde olan bürokratların ve birtakım şirketlerin, 2003 yılından sonra kurulan şirketlerin birtakım hoş olmayan, resmî olmayan yöntemlerle gerek vergi kaçırarak gerek başka yollarla elde ettikleri kazançların legalleşmesine karşıyız. Bu da üçüncü maddedir kıymetli arkadaşlar. Biz buraya karşıyız.

Burada ben kanunun ilk girişinde bir şey söyledim: Buradaki sebep masum, yurt dışından para gelecek diye bu kanun buraya getirildi. Niyet kurnazca. Kurnazca bir niyetle buraya birtakım aflar getiriliyor. Dolayısıyla buradaki uygulama da adaletsizce. Neden? Yıllardır vergisini ödeyen dürüst vatandaşın burada hakkı gasp ediliyor. Dolayısıyla biz bu kanundaki buradaki uygulamalara karşıyız.

Kıymetli arkadaşlar, Sayın Bakan, ekonominin, ticaretin, üretimin altın kuralı vardır, her şeyin bir kuralı vardır. Altın kural nedir? Altını olan kuralı koyar. Ben biliyorum ki ve tahmin ediyorum ki burada birtakım parası olanlar size bu kanunu çıkarttırıyor ve demin söylediğim gibi, gayrimeşru veya gayrihukuki kazandıkları parayı legalleştirmeye yönelenler bu kanunu size çıkartıyor. (MHP sıralarından alkışlar)

Dolayısıyla, kıymetli arkadaşlar, bugünkü Hükûmet… 2001 yılının dünyasıyla ve Türkiye’siyle 2003 yılının, 2007 yılının dünyası ve Türkiye’si aynı değildir. Burada çıkıp, 2001 yılını, 2002 yılını eleştirerek, 2007 yılını, 2003 yılını anlayamazsınız kıymetli arkadaşlar. Dolayısıyla, dünyayı da anlayamazsınız. Dünyadaki gelişen olaylar, dünyadaki likidite, dünyadaki kural koyucular… Ben biliyorum ve inanıyorum ki, sizler, hiçbir zaman ne kural koyabildiniz, ne yönetebildiniz; konulan kuralların sadece Türkiye’de temsilciliğini yaptınız. (MHP sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, burada, masumane sebeplerle halkı kandırmanın bir anlamı yoktur kıymetli arkadaşlar.

Bugüne kadar Türkiye’de bizim olmayan parayla bir saadet devri yaşandı, bizim olmayan parayla bir saadet devri yaşandı. Türk milletinin refah seviyesi artırılmadı. Bir şey yapıldı: Milletin geleceği satın alma kabiliyeti artırıldı, geleceği satın almayı da imkânsız şartlarla yaptınız ve dolayısıyla geleceği satın alabilmenin artık vakti bitti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Teşekkür ederim.

Artık vatandaş geleceği satın alamıyor, dünyadaki rüzgârlar da bu yönde değil. Dolayısıyla kriz buradadır.

Sayın Bakana bir uyarıda bulunmak istiyorum: Göreve geliş, görevde bulunuş birtakım kabiliyetleri ve birtakım tercihleri gerektirir. Tabii ki, göreve gelirken bazı saikler önemli olur; bu, hepimiz için geçerli, bütün yöneticiler için geçerli. Bazen avantajlar olur. Mesela bayanın olduğu yerde bir nezaket olur, dolayısıyla bayanın işlevleriyle ilgili nezaketli davranmak gerekir ve hele burada olurken, bazen bu televizyon kameraları yüzümüze yansıyor, yüzümüze yansıdığında bazı hareketlerimizden -kamera yansımadığı için- çok kötü görüntüler de meydana geliyor kıymetli arkadaşlar. Dolayısıyla, nezaketin, hatta bazen uygunsuz davranışların… Özür dileyebilme medeni cesaretini göstermemiz gerektiği kanaatini taşıyorum. Dolayısıyla, nezaketi elden bırakmadan, burada iktidar-muhalefet çekişmesinin ötesinde millete hizmetin esas olduğunu bir kez daha vurgulamak istiyorum.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) - Ve oyumun rengi, 3’üncü maddeden dolayı aleyhte olacaktır. Gelecek olan hiçbir paraya karşı değiliz.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uzunırmak.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen üç dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı:

278

Kabul:

216

Ret:

62 (x)

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı olsun.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

                           

(x) Açık oyların kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.

 

 Kapanma Saati: 16.31

 

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 16.45

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

2’nci sırada yer alan Kamu İhale Kanunu ile Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları’nın görüşmelerine başlıyoruz.

 2.- Kamu İhale Kanunu ile Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları (1/584) (S. Sayısı: 253) (x)

BAŞKAN - Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon raporu 253 sıra sayısı ile bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Tasarının tümü üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Artvin Milletvekilli Sayın Metin Arifağaoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Arifağaoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

CHP GRUBU ADINA METİN ARİFAĞAOĞLU (Artvin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Kamu İhale Kanunu ile Kamu Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve izleyenleri sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizde en büyük istihdam inşaat sektörüyle sağlanmaktadır. İkinci büyük istihdam yaratan sektör, bildiğiniz gibi otomotiv sanayisidir. İnşaat sanayisi sektöründe Türkiye’nin Avrupa ve diğer gelişmiş ülkelerden hiçbir eksiği yoktur. Süratli ve kaliteli imalat ile uygun maliyet konusunda gelişmiş ülkelerin önündeyiz diyebilirim. Bu büyük ve önemli sektörün karşılaşmış olduğu sorunları burada, bu Mecliste çözmeliyiz, ancak bugüne kadar bu sorunların azaldığını söylemek ne yazık ki mümkün değildir.

Bilindiği gibi, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ile 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu 1/1/2003 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Özenle ve dikkatle hazırlandığı söylenen yasaya şimdiye kadar on dört kez müdahale edilmiştir. Bu durum gerek işveren idareler açısından gerekse istekliler açısından oldukça sıkıntılı bir ortam yaratmış ve uyum sorununun yaşanmasına neden olmuştur. İnşaat sektörünü rahatlatacak, yaşanan sorunları bertaraf edecek yasa ne yazık ki her zaman aceleye getiriliyor ve beş yıl içinde 14 kez müdahaleyle sonuçlanıyor. Bugün 15’inci değişikliği müzakere ediyo-

                           

(x) 253 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

ruz. İhale Yasası neden bu kadar fazla gündeme geldi? İhale Yasası’yla neden bu kadar oynandı? Amaç neydi? Bu yasanın gerisinde ne var? Türkiye niçin bu ihale sisteminden rahatsız? Ülkemizi bu tartışmaların içerisine taşıyan argümanlar nelerdir? Neden çok sık periyotlarla İhale Yasası değiştiriliyor? Bu konulara ve sorulara verilecek temel yanıt tarikat -siyaset ve bürokrat üçlüsünün ülke kaynaklarını belli sınıflara kanalize etmek için ihalelere etkili olma, diğer adıyla müessir olma mücadelesidir; kısaca rant savaşıdır.

Bakanlar Kurulunca 12 Mayıs 2008 günü kabul edilen ve Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilen Kamu İhale Kanunu ve Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu’nda yapılan değişiklikler on iki madde olarak düzenlenmiştir. Ancak sonradan yapılan müdahalelerle ve komisyondaki görüşmelerle yapılan değişiklik önergeleriyle tasarı otuz altı madde olarak Genel Kurulun gündemine gelmiştir, şu anda müzakere ettiğimiz yasa budur.

Tasarıda bulunan değişikliklere bakarsak itiraz sürelerinin kısaldığını görüyoruz. Ayrıca, tasarının 23’üncü maddesi ile itirazen şikâyet konusunu düzenleyen 56’ncı maddeye yapılan müdahaleyle Kamu İhale Kurumu fonksiyonsuz hâle getirilmiştir. İhale makamı hiçbir gerekçe göstermeden ihaleyi iptal etme hakkına sahip olmaktadır. Kötü niyetli yöneticilerle veya siyasi müdahalelerle ihale keyfî olarak iptal edilirse hak sahibi kişiler veya firmalar, Kamu İhale Kanunu’na itirazen şikâyet yolu kapandığına göre, ihale makamı herhangi bir kişiye veya firmaya işi vermek istese ve bu nedenle birkaç kez ihaleyi iptal etse ve kayırılmak istenen kişi ihaleyi alana kadar bu duruma devam edilse böyle bir keyfîliğe sınırlayıcı bir düzenleme yok. Ayrıca, uygulamayı yapanlar hakkında herhangi bir müeyyide yok. Bu düzenlemeyle art niyetli idarelere kamu ihalelerinde yolsuzluk kapısı sonuna kadar açılmış oluyor. Bu düzenleme, Anayasa’mızın 36’ncı maddesinde hak arama hürriyeti önünde bir engel teşkil etmekte olup Anayasa’ya aykırılık iddialarıyla dava konusu yapılma durumunda, Anayasa Mahkemesinin benzer içtihatları dikkate alındığında iptale konu olması büyük bir olasılıktır.

Kamu İhale Kurumunun görev ve yetkilerini düzenleyen 4734 sayılı Yasa’nın 53’üncü maddesinin (b) fıkrasının (1) no.lu alt bendinde şöyle denilmektedir: “İhalenin başlangıcından sözleşmenin imzalanmasına kadar olan süre içerisinde idarece yapılan işlemlerde bu Kanun ve ilgili mevzuat hükümlerine uygun olmadığına ilişkin şikâyetleri inceleyerek sonuçlandırmak.” denilmektedir.

O nedenle, ihalenin iptaline ilişkin itirazen şikâyet konusu olmaması Kamu İhale Kurumunun görev ve yetkilerine aykırı bir durum teşkil etmektedir. İtirazen şikâyet, dava açılması öncesinde kullanılması zorunlu bir başvuru yoludur. İptal kararına ilişkin itirazen şikâyet yolunun kapatılması, dolaylı olarak dava yolunun kapatılması anlamına gelmektedir ki bu hâliyle düzenlemenin Anayasa’ya aykırılığından söz etmek yanlış olmayacaktır.

Tasarıyla gelen değişiklikler arasında en öldürücü olanı, davet usulüdür; davet usulüyle yapılan ihalelerin kapsamının genişletilmesidir. Bu konuda tereddütlerimiz vardır. Yandaşların korunması, kollanması olmasın istiyoruz. Kötü niyetlileri besleyen uygulamalar ile istenilen projeyi isteyen firmaya yönlendirme olasılıklarının olmamasını arzu ediyoruz. Bu konuda iktidara güven duymuyoruz. Endişelerimiz her geçen gün büyüyerek artmaktadır.

Tasarının 24’üncü maddesinde bulunan 4734 sayılı Yasa’nın 62’nci maddesinin (h) bendinde yapılan değişiklik Komisyonda uzun uzun tartışıldı. Neticede, iktidar ve ana muhalefet, muhalefet milletvekillerinin mutabakatıyla uyum sağlandı ancak önergelerin birleştirilerek yazılmasında, sonradan öğrendiğim bir neticeyi aktarmak istiyorum: Bazı hukukçularımız, bu önergelerin birleştirilerek yazılmasından sonra istediğimiz anlamın çıkmadığını, burada bir eksikliğin olduğunu ifade ettiler.

Şimdi, ben, buradan, Komisyonda konuşulanları size aktarmak istiyorum. Sayın Başkan, Sayın Demir, bilhassa sizin bilginize sunmak istiyorum. Komisyonda varılan mutabakat aynen şu şekildedir: Komisyonda bulunan üye arkadaşlarımın özellikle dikkatle dinlemesini istiyorum. Hükûmetten gelen teklif ile “mühendis veya mimarların aldıkları lisans eğitimine uygun yapım işi ihalelerine başvurularında, toplam süresi on beş yılı geçmemek kaydıyla, mezuniyetlerinden sonra her yıl için 122.587 YTL olarak hesaplanmak üzere 10’uncu madde kapsamındaki benzer iş deneyimi olarak dikkate alınır.” şeklindeydi. Bu duruma ben itiraz ederek söz aldım. “2490, 2886 ve 4734 sayılı yasalarda mühendis ve mimarlar için verilen haklar geri alınıyor.” dedik. Komisyon üyeleri bu itirazımızı olumlu buldu. Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım konuya açıklık getirdi. “Mühendis ve mimarlar okulu bitirdikten sonra bürokraside veya özel sektörde veya diğer sektörlerde mühendislik veya mimarlık yapmadıysa, mesleğinin dışındaki işlerle uğraştıysa ve günün birinde taahhüt işleri yapmak isterse bu tip deneyimsiz mühendis ve mimarların diplomalarına on beş yıllık iş bitirme hakkı verelim.” dendi. Komisyon bu durumu benimsedi. Mühendis ve mimar olduktan sonra bürokraside ve özel sektörde veya kendi işinde mühendis veya mimar olarak çalışanlar, kaç yıllık mühendis veya kaç yıllık mimar ise diplomasını o kadar yıllık iş bitirme belgesi olarak kullanabilir. Komisyon üyeleri tarafından bu durum aynen kabul edildi.

Ayrıca, mühendis veya mimarlar kendi adına işlere girerlerse diplomalarını iş bitirme belgesi olarak kullanıyorlar. Bu, 4734’te var. Ancak, mühendis veya mimarların yüzde 51 hissesi bulunan şirketleri var ise diplomalarını iş bitirme belgesi olarak kullanamıyorlar. Buraya bir yenilik getiriliyor: Eğer mühendis ve mimarlar kurdukları şirketin yüzde 51’ine sahipseler, diplomasını bu şirketlerde de iş bitirme belgesi olarak kullanabilirler. Bu durum da Komisyonda kabul edildi. Ancak şöyle bir itiraz oldu, dendi ki: “Mühendis bir kapital sahibi bulabilir ve bu şekilde ihalelere katılabilir, şirket kurulabilir.” Dendi ki: “O zaman ihale tarihinden beş yıl geriye doğru gidilecek; beş yıl geriye doğru gidilince beş yıl önce şirket kurulmuş olacak ve yüzde 51 hisseye sahip bulunacak.” Bu şart da getirildi. Buna, Çanakkale Milletvekilimiz Sayın Müjdat Kuşku bir ilave yapmak istedi ve Müjdat Kuşku’nun ilavesiyle “Eğer 2 mühendis veya 2 mimar yüzde 50-yüzde 50 olarak bir şirket kurmuşlarsa, 2’si de mühendisse yine onlar da diplomalarını iş bitirme belgesi olarak kullanabilirler.” dendi.

Şimdi, değerli arkadaşlar, değerli hukukçu milletvekili arkadaşlarım; eğer 62/h maddesi bu söylediklerimi karşılamıyorsa o zaman bir ortak önergeye ihtiyaç vardır, ortak bir önergeyle bu maddenin düzeltilmesine, bu maddeye müdahale edilmesine ihtiyaç gerekmektedir. Dolayısıyla bu 62/h maddesini geçiyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ihalelerde esas olan rekabet ortamını sağlamaktır. Rekabet ortamı sağlanıyor mu sağlanmıyor mu, önemli olan konu budur. Anadolu’da ihaleye fesat karıştırıldığı yönünde telefon dinlemeleriyle başlayan araştırmalarda ihale dosyası alıp ihaleye teklif vermeyen firmalar mahkemeler tarafından sorgulanıyor. Siyasiler “İhaleye katılma.” derse hiçbir işlem yapılmıyor. Bunun adına da “Rekabet sağlandı.” deniyor. Rekabet böyle mi sağlanıyor? TMSF tarafından ihaleye çıkarılan ATV ve Sabah gazetesinin satışında ihale dosyası alan firmalar var, yeterli görülen firmalar var, ancak ihaleye katılan tek firma var. Neden böyle oldu, diğer firmalar neden katılmadı? Konu araştırılınca, Sayın Başbakanın, ihale öncesi, havaalanında, gecenin geç saatinde ihaleye katılacak firmayla görüşmüş olduğu anlaşılıyor. Böyle olunca rekabet ortamının sağlandığı söylenebilir mi? Bunun adına “ihaleye fesat karıştırmak” denmiyor mu? Bazı ihalelerde bunun yüzde 1’i yapılmamıştır, birçoğu tutukludur, bir kısmı altı sene üç ay ceza almıştır.

Bir diğer önemli konu Kamu İhale Yasası’na getirilen istisnalardır. Örneğin Petrol Piyasası Yasası’yla, petrol ve doğal gazla ilgili projelerin İhale Yasası’na uyma zorunluluğu ortadan kaldırılmıştır, boru hatları ve rafineri gibi projelerin, ihale yapılmadan, iktidara yakın firmalara verilmesinin önü açılmıştır.

Yasa no: 5335; burada da “Devlet Demir Yolları İşletmesi Genel Müdürlüğü mülkiyetindeki işletmecilik fazlası taşınmazların satılarak veya devredilerek satış veya devir bedellerinin yeni demiryolu ve mevcut demiryollarının bakım ve onarımı ile iyileştirilmesinde kullanılmak kaydıyla, taşınmazların satış veya devrine TC Devlet Demir Yolları Genel Müdürlüğü Yönetim Kurulu yetkilidir.” deniyor. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür, onun için vaktimi kullanmak istemiyorum. Bu istisnalar kaldırılıp, görüşülmekte olan ihale yasasının şümulü içine alınmalıdır görüşündeyim, bunu önemsiyorum ve bilgilerinize sunuyorum.

Kamu İhale Kurumunun çalışmalarına baktığımız zaman; şikâyet başvurusu 14.908, 2007-2008 döneminde iptal edilen ihale sayısı 1.202, bugüne kadar iptal edilen toplam ihale sayısı 3.235. Bu rakamlara bakarsak neyi görüyoruz değerli arkadaşlar? Gerçek bir rekabet ortamında değil, siyasi yandaşlık ve kayırmacılık esasına göre yapıldığı yargısını güçlendiren bir proje, bir netice ile karşı karşıyayız.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ihalelerde en önemli konu uygun bedelin tespitidir. Mühendislikte önemli üç unsur vardır. Bir: Uygun proje. İki: Uygun fiyat. Üç: Kaliteli imalat. Tekrar söylüyorum: Uygun proje, uygun fiyat, kaliteli imalat. Bu üç şartı sağlayacak uygun bedeli yakalamak gerekmektedir, işin esprisi buradadır. Çok tenzilat yapan firmayla uğraşmak zordur. “Kârsız iş alan firma arsız olur.” gerçeğini unutmamak gerekir. Aşırı düşük teklifle iş yapan firmalara kaliteli iş yaptırmak olanaklı değildir.

Bakınız, kısa bir müddet önce çok iyi tanıdığım bir muhtar oğluyla birlikte Meclisteki odama geldi. Muhtarın oğlu 16 veya 17 arkadaşıyla TOKİ’ye iş yapan firmanın elektrik taşeronunda yedi ay çalışmışlar. Çalışanların her biri ana firmadan sadece 400 YTL almış, taşeron iflas edip kaçmış. “Ana firma paramızı vermiyor.” dediler. Muhtarı ve oğlunu alıp TOKİ Başkan Yardımcısına gittik, konuyu aktardım, çalışanların bordrolarda isimlerinin olduğunu ifade ettiler. Durumu belirten dilekçeler verdik, ancak muhtar her gün arıyor, bugüne kadar ne para verildi ne de muhtara herhangi bir yazılı cevap sunuldu.

Değerli arkadaşlarım, ihale yasa tasarısı, çok önemli, çok geniş bir yasadır, vaktim kalmadı, onun için sözlerimi tamamlamak istiyorum.

Milletvekili dokunulmazlığını kaldırmadan şeffaflığı sağlamak mümkün değildir. Yolsuzlukların önüne bir türlü geçilemiyor. Yolsuzlukların önüne geçilmeden yoksulluğu ortadan kaldıramayız. Sadaka kültürüyle, gıda maddesi dağıtmakla, kömür dağıtmakla, halkın yaşam standardını yükseltemezsiniz. Yeni iş alanları yaratarak, iş arayan gençlere istihdam sağlayarak, halkı tembelliğe alıştıran sadaka kültürünü büyüterek değil; halkımıza, gençlerimize iş imkânı vererek, çalışma ve üretme kültürünü artırarak, Türkiye’yi Ulu Önder’in dediği muasır medeniyete ulaştırabiliriz. Tek seçenek budur. Bunun dışında hiçbir çözüm mantıklı ve geçerli değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN -  Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

METİN ARİFAĞAOĞLU (Devamla) -  Sayın Bakanı burada yakalamışken biraz da Artvin’den bahsetmek istiyorum: Bakınız, Artvin’de birçok yatırım on beş yıldır, on yedi yıldır bitirilememiştir. Sayın Bakan, geçen hafta Artvin’deydiniz, ırmak tipi HES’lerle ilgili sorunları biliyorsunuz, ancak Borçka-Murgul, Borçka-Artvin arasında bulunan tüneller hâlen daha aydınlatılmadı. Borçka-Murgul Tüneli’nin aydınlatılmaması konusunda ikinci kez söz alıyorum ve Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım “Bu yol bize, Karayollarına teslim edilmedi, ileride yapılacak.” dedi. Bu tünelin altı yedi senedir karanlıkta olduğunu biliyor musunuz? Yine Borçka-Artvin arasındaki tünellerden iki tanesi 2 kilometredir, bu 2 kilometrelik tünelin mutlaka kısa zamanda aydınlatılmasını istiyoruz.

Karadeniz’in önemli sorunu yoldur, fındıktır, çaydır. Toprak Mahsulleri Ofisinin aldığı fındık bedelleri ödenmiyor, ödenemiyor. Vatandaş, Toprak Mahsulleri Ofisine verdiği fındığı bin bir müşkülatla topluyor. Bu sorunlar çözülemedi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Başkanım bir dakika daha.

BAŞKAN – Verdim, bir dakika verdim.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Bir dakika daha verin.

BAŞKAN – Hayır, olmaz, öyle bir usulümüz yok.

Çok teşekkür ederim Sayın Arifağaoğlu.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Başkanım, on dakikaya bir dakika, yirmi dakikaya iki dakika.

BAŞKAN – Yapmayın Allah aşkına. Hayır, öyle bir şey yok. Hiçbir zaman öyle bir şey yapmadım. Yani, Sayın Milletvekili de sizin söylediğiniz esprinizi, latifenizi gerçek zannetti, yapmayın.

METİN ARİFAĞAOĞLU (Devamla) – Bir dakika daha verin Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bir dakika verdim efendim, başka vermiyorum, hiç kimseye vermedim.

METİN ARİFAĞAOĞLU (Devamla) – Hayır, doğru da ben bir dakika alacağım zannettim.

BAŞKAN – Onu biliyorum, arkadaşlarınız müdahale ettiği için öyle zannettiniz, sizinle ilgili değil.

METİN ARİFAĞAOĞLU (Devamla) – Peki, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Ben teşekkür ederim, sağ olun.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan.

Buyurun Sayın Kaplan. (DTP sıralarından alkışlar)

Hatta, ben, zamanınız ziyan olmasın diye oraya geldiğiniz zaman açıyorum.

DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu İhale Kanunu ile Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları hakkında Demokratik Toplum Partisi Grubunun görüşlerini açıklamaya çalışacağım.

Aslında bu yasaya neden ihtiyaç duyuldu, neden bugün getirildi? Gerekçesine baktığımız zaman, Avrupa Birliği müktesebatında önemli değişiklikler olmuş deniliyor; hizmet, mal, yapım ile ilgili direktifler kaldırılmış, üç alım türünü de kapsayan, 31 Mart 2004 tarihli Konsolide Direktif yayımlanmış. Tabii bizde yasalar, bu direktifler zamanında yapılmadığı için, ilerleme raporunda belirtilen çalışmalar da zamanında yapılmadığı için, burada yasalar da zamanında çıkarılmadığı için Avrupa Birliği müktesebatı bile değişiyor. Bu sefer tasarılar o müktesebata uydurulmak isteniyor. Çünkü Türkiye'nin bir ulusal program süreci vardı. O ulusal program sürecinde de bütün yapılacaklar -ekonomik, sosyal, siyasal- kriterlere bağlanmış, işte kısa vade, orta vade, uzun vade. Hangi yıllarda yapılacakları konulmuş, işte 2004’te yapacaksınız, 2005’te… Bu da gecikmiş işlerden biri. Ama “ihale” denince üstelik de “14 defa İhale Kanunu’nda değişiklikle” denilince yolsuzluk kokuları insanın aklına gelir.

İhale Kanunu görüşülürken, biz Plan ve Bütçe Komisyonunda Türkiye Denetim Standartları Kanun Tasarısı’nı görüşüyoruz. Yine İhale Kanunu’yla ilgili farklı çalışmalar yapılıyor. Şimdi, burada aslında çok kapsamlı olan bu yasanın bir iki önemli noktasına benim ancak vaktim yetiyor, ona değinebileceğim. Şimdi, Avrupa Birliğinin direktifleri ve özellikle müktesebatı gereğince Hükûmet, hep bu ihaleyle ilgili, ekonomiyle ilgili konuları gündeme getiriyor. Bakıyoruz ilerleme raporuna… Kasım ayında, yeni, daha bir hafta oldu, açıklandı. İlerleme raporunda Avrupa Birliği ilişkileri çok açık, net, başlıklar altında veriyor. Önce diyor ki “Sivil anayasa hazırlıkları vardı, ne oldu?” Yani bütün bunların sistematik planlanması ancak sivil bir anayasanın, temel bir yasanın çıkarılmasından sonra diğer yasaların tamamı da buna uygun hâle getirilir. Çünkü Avrupa Birliğiyle 2006’da gümrük birliğiyle beraber 100 milyar avroya yaklaşan ticaret hacmimizle Türkiye, Avrupa Birliğinin 7’nci büyük ticaret ortağı konumunda.

Şimdi, bu noktayı koyarken, Avrupa Birliğinden alacağımız projeler konusu hemen bununla bağlantılı olarak geliyor çünkü Türkiye’nin Avrupa Birliğinden aldığı projeler ve destekler var. Tabii, bu destekleri kamu alanlarında aldığı zaman devlet, bu kamu ihalelerinde yolsuzluk oluyor, suistimal oluyor, ihaleye fesat karıştırılıyor, partizanca kullanılıyor, yandaşlara dağıtılıyor. Avrupa Birliğinin de gözünden bu kaçmıyor, onun için de “Önce rüşvet sözleşmesini imzala, kara parayla ilgili sözleşmeyi imzala, Türkiye Denetim Standartlarını yürürlüğe koy” gibi durmadan bir şeyler önüne koyuyor Türkiye’nin ama Türkiye’de Hükûmet, ısrarla hâlâ düşünce, örgütlenme özgürlüğü konusunda, adil yargılanma konusunda, kişi güvenliği ve özgürlüğü konusunda, temel insan hak ve hürriyetleri konusunda, EMASYA Protokolü’nden tutun da ülkede köklü bir demokrasinin yolunu açacak sivilleşmenin yapılması konusunda, son dört senedir ilerleme raporunda yazılanların hepsi konusunda sınıfta kalıyor. Hiçbirinde ilerleme yok ama bakıyoruz ekonomiyle ilgili konular önümüze geliyor.

Şimdi bu ekonomik ve sosyal haklar konusunda da ihaleyle ilgili yasalar önümüze geliyor ilginç olan. Sendikal haklar, işçi hakları, emeğin örgütlenmesi, ücret durumu, bu haklar yok. Olmadığı için, ne oluyor? Dün basından izlemişsinizdir TÜM BEL-SEN memur ve işçi sendikaları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bir dava açtılar. Uzun bir süreçten sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde TÜM BEL-SEN’in açtığı dava sonucu daire, Türkiye hakkında, örgütlenme özgürlüğünü, işçi sendikal hak ve özgürlüklerinin kısıtlandığı gerekçesiyle bir ihlal kararı verdi. Hükûmet bu kararı aldı, Büyük Daireye getirdi ve Büyük Daire dün, bu konuda Türkiye’de memurlar ve emekçiler lehine bir içtihat yarattı. Şimdi, bu içtihadı yarattıktan sonra memurların toplu sözleşme hakları, sendikal örgütlenme ve ekonomik sorunları konusunda ILO kararlarına kadar bu sözleşmelerin Hükûmet tarafından yapılması isteniyor. Hükûmet oralı değil, bununla ilgili düzenleme getirmiyor, işçiyle getirmiyor, memurla getirmiyor, emekçiyle getirmiyor, tarımla ilgili getirmiyor, ihaleyle ilgili getiriyor. Şimdi, ihaleleri getirdiği zaman da doğrusu biz de sormak istiyoruz: Yani bu ihale konusunda bu telaş, bu acelecilik niye?

Şimdi, bu tasarının üç aşamasına bakarak işin püf noktasına getireceğim olayı. Burada hemen, Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda bu tasarının görüşüldüğü var. Burada hemen bir noktaya dikkat çekmek istiyorum ben: Demin, TÜM BEL-SEN, sendikanın, Büyük Daire, bakın -Grande Chamber- kararı, bu içtihat otuz yıla kadar Avrupa yargısında devam edecek bir içtihattır, kırk yedi tane Avrupa Konseyi ülkesini bağlar. Avrupa Birliği Komisyonumuz ne diyor bu tasarıyla ilgili? Burada hemen söyleyeyim: “Kamu alımlarında Avrupa Birliği müktesebatındaki değişiklikler çerçevesinde öngörülen elektronik ihale sistemi -yani şeffaflığa doğru- ve açılış kriterlerinin karşılanması...” deniliyor. Ama, bir şey daha söylüyor, orada atlanıyor bu konu: “İdarenin ihalenin iptaline ilişkin işlem ve kararları itirazen şikâyete konu edilemez.” Hadi buyurun! Hani, YAŞ kararlarına karşıyız, kesin karardır diye kıyamet kopuyor, şerhler konuyor veya Yüksek Hâkimler ve Savcılar Kurulunun kararına veya Yüksek Sağlık Şûrasının kararlarına. Bu ihalede de böyle bir hüküm koyduğunuz zaman hemen devreye Avrupa Birliği uygulamaları, Avrupa Topluluğu Adalet Divanı girer.

Burada, Avrupa Birliği Komisyonumuz, ATAD… Büyük harflerle, altını çizmiş. Mümkün olduğunca her bakanlık bütçesinde, bu ATAD nedir, Adalet Divanı nedir, Avrupa Birliğinin bu ekonomi mahkemesi Türkiye’nin başına ne iş açar diye sürekli uyarıp anlatmaya çalışırım. Ama, Enerji Bakanlığı davalarında, tahkim ve bu tür olaylarda, milyar dolarlara varan, Türkiye’yi etkileyen davaların bu ATAD bünyesinde de olduğunu hatırlatmak istiyorum.

Şimdi, bazı kararlarına atıfta bulunuyor: İhalenin iptaline ilişkin kararlar ile ilgili olarak uzamaması veyahut aynı konuda birden fazla ihaleyle karşılaştırılmaması amacıyla bir itiraz usule bağlanıyor. İhaleyi iptal ettirmenin bir klasik yolu var, bunu herkes bilir, zeyilname mi deniliyor? Zeyilname herhâlde, bunu maliyeciler daha iyi bilir. İstemediği kimseye vermez, o ihalenin şartlarını değiştirir, yeni bir ihale açarlar. Bu yakın zamanda, buna benzer, Sağlık Bakanlığında bir ihale açılma olayı oldu. Ekimde olmadı şartları, zeyilname dediler, 3 Kasıma ertelendi. Yani, kamu ihalelerinde “Ben istediğime veririm, istediğim kişi ihaleyi alır, onunla da -ekonomik iş işte, para işi- götürürüm.”

Şimdi, bu anlayış, bir ülkeyi batırmak için, partizanca bir anlayış için birebir tehlikeli bir anlayıştır. Bunu ülke, yurt sevdasıyla, savunmasıyla hiç kimsenin izah etme şansı yok.

Bayındırlık, İmar ve Ulaştırma Komisyonuna geliyor tasarı… Burada da enteresan bir durum var ve bu enteresan duruma dikkat çekmek istiyorum. Tasarının 1’inci maddesinde “TÜBİTAK’ın, kendisine kuruluş Kanunu ile verilen görevlerini daha etkin ifa edebilmesi için” deniyor. 4734 sayılı Kanun’a tabi diğer kurumların ARGE faaliyetlerini bu Kurumun uzmanlık ve danışmanlığından yararlanarak sürdürebilmeleri, yaşanan sorunun giderilmesi, ayrıca Avrupa Birliği müktesebatına uyum sağlanması amacıyla 3’üncü maddede değişiklik düzenlenerek kabul edilmişti. İşte bütün mesele burada. TÜBİTAK’ın başına gelenler -ne diyorlar- pişmiş kazın başına gelmedi derler, buna benzer bir halk tabiri vardır.

Şimdi, TÜBİTAK’la ilgili konularda bir iki şey söylemek istiyorum sürem azaldığı için. “59’uncu ve 60’ıncı Hükûmetin mahkemelik olduğu TÜBİTAK” diye başlamak istiyorum. Neden? TÜBİTAK çok önemli bir Kurum. Araştırma-geliştirme çalışmaları yapıyor, KOBİ ve büyük şirketlere yönelik proje yapıyor. ARGE destekleme projeleri yapıyor. 1995 ile 20 Temmuz 2007 arasında sadece 5 bine yakın proje başvurusu olmuş, bunlardan 3 bine yakını KOBİ. Bu rakamlar, paralar, ekonomi yan yana konulduğu zaman TÜBİTAK hem kadrolaşma açısından hem para açısından çok ciddi bir Kurumumuz hem de stratejik bir Kurumumuz. Niye? Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsü bünyesinde geliştirilen Özgür İşletim Sistemi Pardus’un kamu kuruluşları tarafından benimsetilmesi için de çaba harcayan bir kurum.

Şimdi, Pardus’un yerine Microsoft’u, Pardus’un yerine, gidip yabancı yazılım şirketlerini alan bir anlayışla ülkenin güvenliğinin de paraya heba edildiği bir durum yaşanıyor. Ne yaşanıyor? TÜBİTAK olayında ne yazık ki esrarengiz, hâlâ aydınlatılmamış cinayetler akla gelir diyorsunuz. Bunlarla ilgili soru önergeleri verdik ve bunların hiçbirisi ülkede aydınlatılmadı, silahlı kuvvetlerin savunma sistemiyle, Tank Projesi’yle ilgili. Ve ne yazık ki TÜBİTAK konusunda -daha sonra ARGE yasası da burada yasalaştı- bu konudaki çalışmalarda mahkemelik olma sürecine getiren olay şuradan kaynaklandı: AK PARTİ “TÜBİTAK’ı istiyorum.” dedi, “Siyasi denetimim altına alacağım bu bilimsel ve özerk ve bağımsız olması gereken kurumu.” Ki bu tür kurumların tek varlık nedeni bağımsız ve özerk olmaları. Ve bunun sonucu olarak 5376 sayılı Yasa’yı çıkardı 59’uncu Hükûmet döneminde ve bu Yasa’ya göre TÜBİTAK’ın Başkan ile 6 Bilim Kurulu üyesini seçme hakkı bir defaya mahsus olmak üzere Başbakana bırakılacak. Yani Başbakanın tekçi anlayışı: Her alanda ben olayım, ben belirleyeyim; tek parti, tek lider, tek iktidar. TÜBİTAK’ta da tek Başbakan 6 Bilim Kurulu üyesini tek başına atama yasasını çıkardı. 13 kişiden oluşuyor zaten Bilim Kurulu, 6’sını atadığınız zaman Başkanla beraber yarısı ediyor.

Evet, dört yıl TÜBİTAK Başkanlığı görevini yürüten Profesör Kemal Pak görev süresi 2003’te dolunca yeniden seçilmişti, Başkanlığa getirilmişti. Ancak bu Yasa’yla 6 Bilim Kurulu üyesinin Hükûmet  tarafından atanması tıkanıklık yarattı ve idari ve mali özerkliğe sahip olan TÜBİTAK, ülkemizin en saygın kuruluşu, ulusal birikimi ve teknolojinin yaratılmasının önemli kilometre taşlarından birisi darmaduman edildi. Ne yapıldı? İdari ve mali özerklikle sağlanabilen bilimsel özgürlük olduğu bilinen ve bunun getirdiği ülke yararları hiçe sayılarak, siyasi denetim altına alınarak kadrolaşma yoluna gidildi. 5376 sayılı Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanun ve arkasından getirilen yasalar TÜBİTAK’ı Anayasa Mahkemesine taşıdı. Bugün Anayasa Mahkemesinde 2005/81 esas derdest bir dava var -konuşmama başlamadan önce Anayasa Mahkemesi Genel Sekreterliğini aradım teyit etmek için- bu dava devam ediyordu.

Şimdi, düşünün bu ülkenin Hükûmeti TÜBİTAK’la kavgalı, mahkemelik. Biz de İhale Kanunu çıkarıyoruz, diyoruz ki, İhale Kanunu’nun 3’üncü maddesinde işte TÜBİTAK’la ilgili mali hizmet ve danışmanlık hizmetleri için İhale Kanunu şey ediyoruz. Burada yüce Meclisin değerli üyelerinin dikkatine sunmak istediğim bir konu var, (m) fıkrasında: “…savunma, güvenlik, insani yardım gibi durumlarda ortaya çıkabilecek acil ihtiyaçların, süratli ve etkin bir biçimde temini amacıyla…” denilen bir madde de var.

Şimdi, ülkenin böylesine önemli bir kurumunda Hükûmetin düştüğü konum bu. Ne diyeyim diyeceğim ama, getireceğim getireceğim sonuçta yine 23’üncü Dönem dokunulmazlıklarına. Bakın, tam tamına 245 dosya var. Rekor  bizde, Allah var, 122. İnkar etmiyoruz ama biz -düşüncemizden dolayı dokunulmazlıklarımız var hırsızlık yapmadık, ihaleye fesat karıştırmadık, çalmadık çırpmadık, yetimin hakkını yemedik. Ama bazı dosyalar var ki insanların yüzünü kızartacak ekonomik suçlardan oluşan bu dosyaların içinde ve en başında Başbakanın dosyası varsa, bu dokunulmazlık zırhını üstümüzden atalım, atalım, kürsü dokunulmazlığı kalsın.

Bu ülkede yetimin hakkını yememek için, helal olsun demek için, “ak günler” diyorsanız, “adalet” diyorsanız, gelin bu konuda 245 tane dokunulmazlık dosyası var. Bu ihale kanunlarının sığındığı bu dosyalarda kirli ilişkiler var, ihale yolsuzlukları var, usulsüzlükler var, zimmet var. Bu dosyaları biz açmadan istediğimiz kadar yasa çıkaralım, Avrupa Birliği müktesebatı diyelim, demin çıkardığımız kara parayı aklayan yasalar gibi, bu ülkenin geleceğini de karartırız.

Biz, bu anlayışla, bütün taslaklara, bütün değişimlere bakmak istiyoruz. Biz, bu anlayışla, ülkenin geleceğini ancak insan haklarında, hukukta, demokraside, şeffaflıkta, her alanda, hesap verebilirlikte, bütün vatandaşlarına açık olmada…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

HASİP KAPLAN (Devamla) – …bütün vatandaşlarının çok rahatlıkla kontrol edebileceği, anlayabileceği, planlı bir sistemin getirilmesinde görüyoruz. Artık bu perakende yasa anlayışını, yasa taslaklarını bir bütün ve düzen içinde Türkiye'nin geleceğine yönelik planlamak; Türkiye’yi, Devlet Planlama Teşkilatının, geleceğini, ekonomisini -mademki bu ekonomik kriz en yüksek krizlerden birisidir- bu kriz de dikkate alınarak 23’üncü Dönem Meclisinin katkılarıyla yeniden planlaması gerektiğine inanıyoruz. Bu duygularla bu kanuna karşı oyumuzun ret olacağını ifade ediyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Afyon Milletvekili Sayın Abdülkadir Akcan. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 253 sıra sayılı Kamu İhale Kanunu ile Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonlarının raporlarını içeren tasarı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşünü ifade etmek üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dünya genelinde kamu alımları her ülke için önem arz eden alımlar ve faaliyetler olup yaklaşık olarak her ülkenin yurt içi gayrisafi millî hasılasının yüzde 12-15 civarına tekabül eden miktarlarda gerçekleşmektedir. Bu düzey ülkelerin gelişmişlik düzeyine bağlı olarak, onların yıllar ve dönemler itibarıyla artan ya da eksilen yönde kamuya harcayacakları gelirlerine bağlı olarak da farklılıklar gösterebilir ama ne olursa olsun devletlerin varlıklarını sürdürebilmesi kendi etkilerini bütün yönleriyle göstermesine bağlıdır. Bu da bir anlamda kamu harcamalarıyla ilgilidir. Devletin devlet olmasını gösteren hizmetlerini yapabilmesi kullanacakları kaynakları yaratmasına bağlı bulunduğu kadar, var olan ve üretilmiş olan kaynakları sağlıklı ve gereken alanlarda isabetli olarak kullanmasına da bağlıdır.

Türkiye için içinde bulunduğumuz yıllarda gayrisafi millî hasılanın yaklaşık 800 milyar dolar civarında olduğunu düşünürsek kamu harcamalarında mal ve hizmet alımında kullanılan miktar yaklaşık 120 milyar dolar civarındadır. Bu kaynağın kullanılmasında her ülke için insanların hak ve menfaatlerini gözetme, kullanılacak kaynağın ve paranın isabetli ve sağlıklı kullanılmasını sağlama ve amiyane ifadeyle tüyü bitmedik yetimin hakkını kollama işin özünü ve temelini oluşturur. Demokratik olmayan ülkelerde, hukukun üstünlüğünün gözetilmediği veya sözde kaldığı ülkelerde ve yönetimlerde kamu alımlarının gücü elinde bulunduranların ağzından çıkacak bir çift sözle yönlendirilmesi eşyanın tabiatı gereğidir. Bu noktada kamu alımlarının nasıl yapıldığının, kamu adına gerçekleştirilen ihalelerin nasıl yapıldığının, sağlıklı olmayan ve kamu menfaatine uygun olmayan ihalelerin ülkeye nasıl pahalıya mal olduğunun totaliter rejimin yöneticileri için bir önemi olmayabilir ama hukuk devleti iddiasında olan ülkelerin yöneticileri için durum öyle değildir ve öyle olmaması gerekir. Hukuk devletlerinde kamu alımlarının, alımla ilgili ihalelerin nasıl yapıldığının, gelecek seçimleri göz önüne alarak kamuyu değil yapılacak seçimi düşünerek ihale yapmanın nelere sebep olacağını düşünmek, kaynak olmadan hayalî kaynaklara göre ihale yaparak ülkeyi borç bataklığının içine çekmek ve ülkeye kazandırmak yerine yandaşa kazandırmayı ön planda tutarak ihale yapma fikri elbette ki eleştirel anlamda önem taşır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti devleti elbette ki bir hukuk devletidir. Her hukuk devletinde olduğu gibi Türkiye’de de işler ve işleyişler kanunlarla düzenlenir ve kanunlara uygun olarak gerçekleşir. Bu amaca ulaşmak için kamunun mal ve hizmet alımları önce 2490 sayılı Kanun’a göre, daha sonra 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’na göre yapılmış veya yapılmaya çalışılmıştır. Ancak bu kanunlarda ve özellikle en son kanunda ihalede şeffaflığın, saydamlığın, rekabetin, katılımcılığın yeteri kadar sağlanamadığı gerekçesinden hareketle, bu alanda yapılan bütün yolsuzlukların büyük ölçüde kanunun kendi iç bünyesinden ve yapısından kaynaklandığı görüşü hâkim olmuş ve buna bağlı olarak konuyla ilgili olumsuzlukların önüne geçmek amacıyla kamu menfaatinin ön planda tutulduğu, yüklenicileri de mağdur etmeyen bir anlayışta, şeffaflık, kontrol edilebilirlik ve sağlıklı sonuca ulaşmada güvenilirlik ilkelerinin ön planda tutularak hazırlandığı ve âcizane 57’nci Hükûmetin konudan sorumlu bakanı sıfatıyla şahsımın da katkısı bulunduğu Kamu İhale Kanunu ve Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu tasarıları hazırlanmış ve 2002 yılının hemen başında 4734 ve 4735 sayılı kanunlar olarak kanunlaşmış ve 2003 yılı başından itibaren uygulamaya geçilmiştir.

Bu kanun tasarısı görüşülürken bugünkü iktidara mensup o günkü milletvekilleri, çok geniş kapsamlı olması nedeniyle temel kanun olarak görüşülen Kamu İhale Kanunu’nda temelde üç veya dört maddede eleştiriler getirebilmiş ve tasarı büyük ölçüde iktidar ve muhalefetin katkılarıyla kanunlaşmıştır.

Eleştiri getirilen hususlardan birisi eşik değer, diğeri keşif artışı oranı ve üçüncüsü de kanunun bir yıl sonra yürürlüğe girmesi hususları olup bunların dışında kalan hususlara büyük ölçüde muhalefet ve sivil toplum örgütleri katılmışlardı. Bu sırada grupları ve şahısları adına söz alıp konuşan o günkü değerli milletvekillerinin ne deyip ne demedikleri, bu söz konusu kanun tasarılarının görüşmelerinde tutulan tutanaklarda mevcuttur.

Gerçekten de tasarının ele alındığı Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu üyeleri, iktidarıyla muhalefetiyle bu tasarıya ciddi katkılar vermiştir. Aynı katkıları kanunla ilgili tüm sivil toplum örgütleri bizzat geceli gündüzlü yapılan görüşmelere aktif olarak katılarak vermişlerdir. Dolayısıyla, tasarıların görüşmelerindeki hâkim düşünce, Komisyonda ciddi iktidar çoğunluğu olmasına rağmen sanki iktidar üyeleri azınlıktaymış gibi davranarak muhalefetin katkıları en küçük ayrıntıya kadar tasarıya dâhil edilmişti.

Elbette ki özde değil, teferruatta eksiklikler söz konusu olabilir ama bunlar yoruma dayalı konular olarak her kanunda olabilecek boyutun üstünde olmamıştı.

Bu kanuna ait tasarı görüşülürken en fazla tartışılan konulardan olan eşik değer, üyesi bulunduğumuz Dünya Ticaret Örgütü normları göz önüne alınarak hazırlanmış olmasına rağmen, o günkü muhalefet partisi milletvekilleri tarafından çok düşük bulunmuş ve bu eşik değerin düşüklüğü yüzünden bizi, yani Hükûmeti, Türk kamu ihalelerini yabancılara peşkeş çekme niyeti taşımakla itham etmişlerdi ve bu değerin yükseltilmesini istemişlerdi. Aynı anda, Avrupa Birliği adına konuyu takip eden Avrupa Birliği temsilcileri ve bunların sözcüsü konumunda olması tabii olan Avrupa Birliği Genel Sekreterliği aracılığıyla da bize bu eşik değerin iyice düşürülmesi ve hatta kaldırılması baskısını yapmışlardı.

Değerli milletvekilleri, o gün için 17,5 trilyon Türk lirası olan eşik değer, yabancıların girmesini esas alan eşik değer daha sonra sıfırlanmıştı. O gün, tasarının bünyesinde eşik değerin düşüklüğü nedeniyle yükseltmek için önerge veren AKP sayın milletvekilleri, yabancılara karşı yerli girişimcileri koruma adına kendi iktidarları döneminde 14 defa kanun değiştirmiş olmalarına rağmen, bu alanda bir değişiklik teşebbüsünde bulunmamışlardır. Bu durumun ifade edilmesi gereken çok üzücü bir durum olması nedeniyle gerekli gördüm.

Bu kanun yapılırken üzerinde tartışılan konulardan bir tanesi de tasarının bir sene sonra yürürlüğe sokulmasıydı. Tasarının getirdiği en önemli özellik, eskiden yani 2886 sayılı Kanun’a göre yapılan ihalelerde bir miktar ödenek bulunduğu zaman devreye ihale şartlarının sokulması, ilana çıkılması, arkasından yapılacak işin projesinin de içinde yer aldığı ihale şeklinde ihalenin gerçekleştirilmesi ve para bulundukça ne zaman biterse o zaman bitecek şekilde işin tamamlanması söz konusu iken bu Kamu İhale Kanunu’nda kesin uygulama projesiyle ihaleye çıkma ön şartı temel hüküm olarak getirilmişti. İşte, bu ön şartı sağlayacak projelerin yapılması için zamana ihtiyaç vardı. Bu zaman da bir yıllık bir zaman olarak öngörülmüş ve işin sonunda 2003’te uygulamak suretiyle bu kanun tasarısı kanunlaşmış ve yürürlüğü de 2003 yılında gerçekleşmişti.

Maalesef, 2003 yılında yürürlüğe sokulan bu Kanun’un uygulanmaya başlanmasıyla beraber, Hükûmetin sık sık dile getirdiği temel husus Kamu İhale Kanunu’nun ellerimizi kollarımızı bağlayıcı nitelikte olduğu ve özellikle Kamu İhale Kurumunun bu Kanunu uygulamada, ihaleyi yapmada, icraatı yapmakla yükümlü olanların ciddi şekilde elini kolunu bağladığı şeklinde görüşler kamuoyuna ifade edilmeye başlanmıştı.

Bu görüşler en basit bürokratından en üst düzey bürokratına, arkasından Bakanına ve en sonunda da Sayın Başbakanın hem yurt içinde hem yurt dışında söylemlerine konu olmuştu. Evet, problem Kamu İhale Kurumuydu ve yapılan değişikliklerle, en son bu on beşinci değişiklik tasarısında da biz Kamu İhale Kurumunun mümkün mertebe dışlanmaya çalışıldığını görüyoruz.

Değerli milletvekilleri, bu Kamu İhale Kurumunun yok edilmesi, işi belki iktidarlar açısından halledecektir ama Kamu İhale Kurumu kamudan iş almak için başvuran yüklenicilerin âdeta bir sığınma limanıdır.

Değerli milletvekilleri, eğer ihaleyi yapan, 2886 sayılı Kanun’da olduğu gibi, ihaleyi yapan bakanlıkla mağdur olduğunu ifade edecek olan kişinin şikâyetini ileteceği bakanlık, yani makam aynı olursa hiç kimse kendi hak ve menfaatlerini koruyamaz. Bu itibarla, işte biz, 4734 sayılı Kanun çıkarken bu Kanun’un en önemli getirisi olarak Kamu İhale Kurumunu oluşturmuştuk. Bu Kamu İhale Kurumunun, âdeta, ihaleye girip mağdur edildiğinden yüzde 100 emin olmuş kimsesizlerin kimsesi olan bir kurum olarak algılanması gerekirdi. Ama öyle ki, orasının, bir taraftan yapılan değişikliklerle fonksiyonunun, geçerliliğinin, faaliyetinin dumura uğratılması yanında, bu aradan geçen altı yıllık dönemde on dört değişiklikle, kanunla yapılan  değişiklikle bu Kamu İhale Kurumu fonksiyonlarını yapamaz hâle getirilmişken, bu da yetmemiştir, şimdi tasarıda yapılan değişikliklerle ciddi olarak Kamu İhale Kurumuna ihtiyaç duyulmayacak düzenlemeleri de getirmektedir. Nedir bu düzenlemeler? Bu düzenlemeler, değerli milletvekilleri, yapılan bir ihalede ihale sonrası kişinin ihalesinin iptal edilmesine rağmen “Benim ihalemi niye iptal ettiniz?” diye herhangi bir makama şikâyet etme şansının elinden alınmasıdır. Yani bir ihale yapacaksınız, bu ihaleye 10 kişi girecek, girecek olan 10 kişiden 1 tanesinin almasını isteyeceksiniz, niyetiniz bu; geride kalan 9 kişiden herhangi birisi ihaleyi aldığında onun ihalesini iptal edeceksiniz, ihalesi iptal edilen kişinin herhangi bir makama itiraz şansı bu kanuni değişiklikle kalmayacağı için itiraz edemeyecek, ondan sonra da siz diyeceksiniz ki: Bu devlet hukuk devletidir. Hukuk devletlerinde bu iş olmaz, böyle olmaz. Hele hele Anayasa’nın amir hükümlerinden 125’inci maddesinde devleti yönetenlerin yaptığı her türlü icraatın kanuni denetime tabi tutulmasını sağlayan hükmünü yok sayacaksınız, hiç sayacaksınız.

Şimdi burada zaman harcıyoruz, emek harcıyoruz, tasarıyı hazırlayan bürokratlardan sonra Bakanlar Kurulu üyelerimiz imzalıyor, bu imzadan sonra komisyonlara geliyor; ana komisyonlar, tali komisyonlar, bir sürü milletvekili katkısı; Genel Kurula geliyor, Genel Kurulda da iktidarın milletvekili sayısal çoğunluğuna dayalı olarak verilen değişiklik önergeleri reddedilip düzeltme şansı ortadan kaldırıldıktan sonra kabul ediliyor. Yukarıya gittiğinde Sayın Cumhurbaşkanı da onaylarsa 110 milletvekili şansını bulan muhalefet veya milletvekili grubu Anayasa Mahkemesine dava açıyor, bu Kanun’un ilgili o maddesi iptal ediliyor. Bu iptal kaçınılmazdır değerli milletvekilleri. O zaman ne olacak? O zaman şurada verdiğimiz emek, zaman her şeyiyle heba olup gidecek. Bu itibarla neyin nereye varacağını düşünerek bu tasarıları ele almak, incelemek ve milletimizin lehine çalışır hâle getirmek durumundayız.

Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısının geneli itibarıyla üzerinde konuşulacak boyutları fazla. Şüphesiz bu boyutların içerisinde kabaca söyleyebileceklerimiz, özet olarak söyleyeceklerimizin yanında, temel kanun olmasına rağmen her bir maddede verilecek değişiklik önergeleri sırasında da yapılması gereken düzenlemeleri, hatalı yönlerini ortaya koyma şansına sahip olacağız, o sırada da gereken düzeltmeleri, gereken ikazları yapma gayreti içerisinde olacağız.

Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısının getirdiği en önemli hususlardan bir tanesi, demin ifade ettiğim kontrol edilebilirlik şansının ortadan kaldırılması yanı sıra sağlıklı, kaliteli iş yapımında ana parametre olan, ana kriter olan yeterliliğin âdeta sulandırılması meselesidir. Bir işi yapacak olanın “O işi ben yaparım.” demesi kadar, kendisinin bu işi yapmada ikna edici belgeler, doneler ortaya koyması lazım. İşte bu donelerin tasarının ilgili maddelerinde hafifletildiği ve hele hele yapılan işler itibarıyla, kaynak yetersizliği yüzünden büyük eserleri uzun yıllarda tamamlayamadığımız Sayın Başbakanın ve ilgili bakanlarımızın, iktidar sözcülerimizin sık sık kullandığı ifadelerdir. “Ödenek bulamadınız, zamanında bitiremediniz.”, “İşte, otuz yıldan beri devam eden barajlar var.” Şimdi, otuz yıldan beri devam eden barajsa, bu adam bu işi bitirememişse, bu adamın yaptığı işi yapamamış olması kendisinden kaynaklanmıyor ki. En azından onun yaptığı işin önemli bir oranını, hak edişleri göz önüne alarak mutlak surette yeterliğe ilişkilendirilmesini ve oraya sunmasını temin etmek, kanunla bunu garanti altına almak hepimizin görevi, özellikle de bu tasarıyı uygulamak üzere buraya getiren hükûmetlerin görevidir.

Değerli milletvekilleri, bir başka husus: İstisnalar kapsamı genişletiliyor. Neyle? ARGE’yle. Bir bilimsel araştırmacı olarak ARGE’nin her ülke için olduğu gibi ülkemiz ve milletimiz için de önemli olduğunun bilincindeyim, farkındayım ama ARGE’nin öneminin arkasına, ARGE’ye dayalı olarak yapılacak kamu alımlarının istisna kapsamında tutularak şeffaflıktan, kontrol edilebilirlikten, rekabetten uzaklaştırılarak gerçekleştirilmesine sebep olacak istisnai hükümler arasına katılmasının, doğrusu bu milletin bir ferdi olarak hiç de hoş karşılanmayacak durum olduğunu söylemek mecburiyetindeyim. Bu itibarla istisnaların kapsamları genişletilmemeli. Hukuk devletleri, kuralların işlediği, konup işlediği devletlerdir. Eğer biz ülkemizin ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin hukuk devleti olduğunu iddia ediyorsak hukukun her alanda çalışmasına hizmet edecek düzenleme yapmamız gerekir. Yapılmış bu düzenlemeyi biz bu düşünceyle yaptık. Şimdi, ARGE faaliyetinin önemi kalkan gösterilerek bu istisna kapsamına alınmak suretiyle, âdeta ben yaptım oldu mantığına dayanan ihalelerle işin halledilmesi yönüne gidilmesine fırsat veren bir anlayış söz konusudur.

Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısında, elektronik ortamda ihalelerin yapılması elbette ki şeffaflık için gerekli ama bizde, Anadolu’da yerel basın çok önemli. Yerel basın aracılığıyla pek çok kamu ihalelerinin ilanı söz konusu. Bu ilanlar karşısında bu yerel basın, zaten güçsüz, cüce, zayıf olan bu basın eğer bu tasarıyla getirilen hükümlere dayalı olarak kanunlaşma sonrasında yerel basında ilanların çıkartılmasından sarfınazar edilirse o zaman onların en önemli gelir kaynakları ortadan kalkacak ve kendi bulundukları bölgede basının herkes tarafından kabul edilen önemini ortaya koyan faaliyetini, fonksiyonunu o bölge halkının emrine sunamayacaklar. Bu itibarla da söz konusu tasarı değişikliğinin karşısında olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, kamu ihale kanunlarının mutlaka şeffaflığının, rekabet edilebilirliğinin ve daha sonra incelenebilir ve işin üzerine gidilebilir boyutunun olduğunu asla göz ardı etmeden bu tasarının ele alınması taraftarıyız. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu söylediğimiz çekinceler itibarıyla Avrupa Birliği uyum yasaları veya Avrupa Birliği müktesebatına uyumluluk açısından gerekli olan düzenlemelerin yapılmasına taraftarız ama orada da hiçbir zaman kamu alımlarının gözetim dışında, kontrol edilebilirlik, şeffaflık, saydamlık ilkelerinin dışında tutulmasını emreden bir müktesebat hükmünün olduğunu asla düşünmüyorum, böyle bir şeyin olabileceğini de düşünmüyorum.

Bu itibarla, sadece bu yüzden olsa dahi, biz Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu olarak, uyumdan, uyumla ilgili düzenlemelerin sağlıklı yapılması kaydıyla, yanayız ama öteki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biraz önce ifade ettiğim çekincelerin düzeltilmesi doğrultusunda biz gerekli katkıyı sağlamak için çalışacağız tasarının maddelerine, bölümlerine geçildiği zaman ve düzenlemede eğer bizim de katkımızın dâhil olmasını, bunun olgunlaştırılmasında çorbada tuzumuz bulunsun mantığıyla, asla yıkıcı bir muhalefet anlayışıyla değil, yapıcı bir anlayışla getireceğimiz önerileri göz önüne alarak oylamaları yapacağınızı şimdiden kabul etmek istiyorum.

Bu düşüncelerle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akcan.

Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi şahıslar adına söz taleplerine geçiyorum.

İlk söz Van Milletvekili Sayın Gülşen Orhan’a aittir.

Sayın Orhan burada mı?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkanım, efendim bunları devrettik.

BAŞKAN – Kime devredildi? Bize herhangi bir şey gelmedi.

Sayın Razaman Başak, Şanlıurfa Milletvekili.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Nusret Bayraktar konuşacak Sayın Başkanım. Biz onu devretmiştik, yazının orada olması lazım.

BAŞKAN – Yok bende.

Peki, buyurun Sayın Bayraktar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 253 sıra sayılı Kamu İhale Kanunu ile Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonlarının raporlarıyla ilgili görüşmelerde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kamunun hizmet üretebilmesi noktasındaki mevzuatları yıllarca hep tartışıyoruz. Vatandaşa daha etkin, daha verimli, daha kaliteli, daha süratli ve daha ucuz hizmeti götürebilmek için hem uygulama mekanizmaları hem de denetim mekanizmaları günümüzde söz konusu. Bunların en önemlilerinden biri Kamu İhale Kanunu. Gerek hizmet alımı gerek mal alımı gerek yatırımların uygulanmasında yıllarca tartışılan, konuşulan konular hep gündemde kalıyor. Gelişen ve değişen dünya ve Türkiye şartlarına ayak uydurabilmek için -özellikle kamu ihale kanunlarındaki hizmetlerin aksayan yönleri var, uymayan yönleri var, gelişmelere ve şeffaf anlayışa paralellik arz eden eksik tarafları var idi- bunu hem muhalefet hem iktidar hem uygulayıcılar hem de vatandaşlar olarak tartıştık. Yandaşlara malzeme ürettiğimizden tutun da süresinde yapılamayan imalatlar, maliyetlerin artırılması ve özellikle de ihalelerde keşif bedellerine yönelik maliyetlerle işin süresinde bitirilememesi ve bir de hizmetlerin aciliyetle yerine getirilmesi konusunda mevzuattaki aksayan yönler söz konusu olunca bu konu daha da önemli hâle geliyor. Özellikle son beş yılda, Avrupa Birliği müktesebatına uyum sağlama niteliğinde, biz, mecbur olmamakla birlikte, ülkemizi dünya standartlarına taşıyarak daha verimli hizmetler üretirken sadece inşaat sektörü değil -inşaat sektörünün bütün işlemlerin lokomotifi olduğunu biliyoruz- ama hizmetlerin büyük bir bölümü, ki biraz önce eski Sayın Bakanımızın bahsettiği gibi, dünyada ve Türkiye'de bu hizmetlerin kamu eliyle yürütüldüğü ve yüzde 15-20’lere kadar hizmetlerin kamu vasıtasıyla yürütüldüğü bilinmektedir.

Şimdi, son olarak, bu kanun tasarısıyla neleri değiştirip değiştirmediğimizi kısaca tekrar özetlemek istiyorum.

4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ve 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu, 1/1/2003 tarihinde yürürlüğe girmiş, 4734 sayılı Kanun’da iki kez, 12/6/2002 tarih ve 4761 sayıyla, ayrıca 30/7/2003 tarih ve 4964 sayıyla kanunlar geniş şekilde kapsamlı olarak değiştirilmiş -ufak tefek değişiklikler hariç- aradan geçen beş yıllık sürede kamu alımlarıyla ilgili Avrupa Birliği müktesebatında önemli değişiklikler, hangi sayılı 92/50 sayı ile hizmet alımlarına, 93/36 sayıyla mal alımlarına ve 93/37 sayıyla da yapım işlerine ait direktifler kaldırılarak üç alım türünü de kapsayan 31 Mart 2004 tarihli 2004/18 sayılı konsolide direktif yayınlanmış ve üye ülkelere de 31 Ocak 2006 tarihine kadar gerekli düzenlemelerin yapılmasına yönelik süre verilmiş. Bize böyle bir süre verilme söz konusu değil ama Avrupa Birliğine uyum sağlamamız açısından biz, kendi ihtiyaçlarımızın karşılanması ve ülke insanımıza hizmetlerin sürdürülebilmesi için aynı paralellikte buna yönelik değişikliklerin bizde de yapılmasının faydalı olacağını düşündük ve 4734 sayılı Kanun’la ilgili olarak bu tasarıda yer verilen değişikliklerin bir kısmı ön ilan, çerçeve anlaşmalar, dinamik alım sistemi ve elektronik ihale, yani 2004-18 sayılı konsolide direktife mevcut olan düzenlemelere karşılık gelmekte olduğunu ve mevcut mevzuatımızın da direktiflere uyum düzeyini yükseltecek bir nitelikte olduğunu görmekteyiz.

Öte yandan, bu tasarıyla, Avrupa Birliği müktesebatına uyum da gözetilmek suretiyle ihalelere yönelik yapılacak başvurulara ilişkin incelemelerin kısa süre içerisinde tamamlanmasını mümkün kılacak değişiklikler ile uygulamada yaşanan bazı sorunların çözümüne yönelik düzenlemeler öngörülmüştür. Özetle,

1) Elektronik ihalenin yasal altyapısının kurulmasına ilişkin düzenlemeler.

2) İhalelerin aşırı düşük teklif sahibi isteklilerin üzerinde bırakılmasını önlemeye yönelik olarak yapılan düzenlemeler.

Ki mevcut ihale uygulamalarında en düşük teklifi verene işi veriyorsunuz, hem iş süresinde bitmiyor, hem maliyetleri çok daha farklı şekilde artıyor hem de kalite azalıyor. Oysa bizim, insan gücü potansiyelini, nakit kaynaklarımızı ve zamanı çok iyi değerlendirmemiz gerekir. Ucuz zannettiğimiz işlerin daha pahalıya daha uzun sürede bittiğini görüyoruz. Bu da eleştirilen en önemli konulardan biri oluyor.

3) Şikâyet sisteminin iyileştirilmesine yönelik düzenlemeler.

4) İş deneyim belgelerinin elde edilme şartlarına ilişkin düzenlemeler.

5) Avrupa Birliği müktesebatına uyum amacıyla yapılan değişiklikler.

6) Kamu İhale Kurumunun yetki ve görevlerine ilişkin yeni düzenlemeler.

İhale işlemlerinin etkin ve hızlı bir şekilde yürütülebilmesi, işlem maliyetlerinin azaltılabilmesi, ihtiyaçların uygun zamanda karşılanması ve ihalelere katılımın artırılması için ihale sürecinde elektronik araçların kullanılması esasına dayanan elektronik ihaleler büyük önem taşımaktadır.

Yapılan düzenlemeler ile elektronik araçların ihale sürecinde kullanılmasını teminen mevcut elektronik sistemin daha ileri bir aşaması olarak elektronik kamu alımları platformunun kurulması ve Avrupa Birliği müktesebatında da bulunan elektronik eksiltme ile dinamik alım sistemine yönelik hükümler getirilmiştir.

Tasarıyla ayrıca Avrupa Birliği müktesebatında da yer alan “ön ilan” müessesesi kanuna eklenmiş, çerçeve anlaşmalar ise müktesebata uygun olarak yeniden düzenlenmiştir.

İş deneyim belgesinin elde edilebilmesi için yapım işlerinde son on beş yıl içinde geçici kabulün, mal ve hizmet alım işlerinde ise son beş yıl içinde kabul işlemlerinin tamamlanmış olması şartı getirilmekte, ayrıca yapım işlerinde olduğu gibi yapımla ilgili hizmet işlerinde de son on beş yıl içindeki deneyimin değerlendirilmesi öngörülmüştür.

Tasarıyla, müktesebatta da yer aldığı şekliyle, ön ilan ile ihale sürecinde elektronik araçların kullanılması hâlinde ilan sürecinin kısaltılmasına ilişkin düzenlemeler öngörülmüştür. Bu ve buna benzer bazı düzenlemelere gelen yeni tepkiler vardır ki, biraz daha, ilan şeklinin sadece elektronik ilan şekli değil, yerel basın ve yayın organlarında da bu tip ilanların yeniden yer alması istenmekte, bu ve buna benzer eksiklikler önergelerle düzeltilerek daha uygun kullanılabilir bir hâlin gündeme geleceğini de buradan ifade etmek istiyorum.

İlan ve ihale dokümanlarındaki hatalar nedeniyle ihale iptallerini önlemek amacıyla tespit edilen hataların giderilerek ihale sürecine devam edilebilmesine imkân sağlayacak şekilde süreler yeniden düzenlenmiştir. Yani çok uzun bir süre itirazlar söz konusu oluyor ve en basit bir itirazda kamu ihalesi iptal edilebiliyor, bütün işlemler sil baştan, yeniden, aynı mevzuata geri dönülerek, yeniden ihale edilmek suretiyle, yeniden, acaba iptal edilebilme süreci olup olmayacağı tartışılarak bu şekilde işler -yapım işleri olsun, diğer yatırım işleri olsun- geciktirilmiş oluyor. Bu süreleri kısaltmak suretiyle yeni düzenlemelerin daha verimli hâle getirileceği kanaatini ortaya koyuyor.

Yaklaşık maliyeti eşik değerin yarısını aşan yapım işlerinde herhangi bir şarta bağlı olmaksızın belli istekliler arasında ihale usulünün uygulanması idarelerin takdirine bırakılmıştır. Ayrıca idarelere ön yeterlilik ilanı ile dokümanda yer alan değerlendirme kriterlerine göre belirli sayıda istekliyi veya yeterlilik kriterlerini karşılayan isteklilerin tamamını teklif vermeye davet etme seçeneği verilerek yapım işlerinin istenilen kalitede gerçekleştirilmesinin sağlanması hedeflenmiştir. İhale sürecinin daha şeffaf olmasını teminen ihalenin ilk oturumunda yaklaşık maliyetin açıklanması öngörülmüş. Uygulamada tereddütlere yol açan belge tamamlatma esası yerine…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

…belgelerdeki bilgi eksikliklerinin tamamlatılması esası getirilmiş ve buna ilişkin yaptırımlar öngörülmüştür.

Mevcut ihale uygulamalarında sorunlara neden olan aşırı düşük tekliflerin tespiti ve değerlendirilmesi ile ekonomik açıdan en avantajlı teklifin belirlenmesine ilişkin olarak Kamu İhale Kurumuna sınır değer veya sorgulama kriterleri ile ortalamalar belirleme yetkisi verilerek objektif esaslara dayalı bir uygulama sağlanması amaçlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu düzenleme, her ne kadar 12 maddelik teklifle gelmiş ise de Komisyonda geniş bir şekilde tartışılarak mevcut ihtiyaçlara cevap verecek şekilde genişletilmiş ama buradaki eksiklikleri ve söz konusu olan tenkitleri de karşılayacak bazı önergelerle yeni düzenlemeler ortaya konacaktır.

Kanun tasarısının hayırlı olması dileğiyle emeği geçenleri tebrik ve teşekkür ediyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bayraktar.

Şahısları adına ikinci söz hakkı İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Kenan Tanrıkulu’nda.

Buyurun Sayın Tanrıkulu. (MHP sıralarından alkışlar)

AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 253 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.

Tasarı üzerindeki değerlendirmelerime girmeden önce, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ve bu Kanun’la kurulan Kamu İhale Kurumundan, başlangıcından bugüne kadar, çok kısa olarak bir hatırlatmada fayda görüyorum.

2002 yılında 57’nci Hükûmet döneminde çıkarılan 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nda Kamu İhale Kurumunun kuruluş sürecinin tamamlanmasıyla beraber ikincil mevzuat dediğimiz mevzuatın hazırlanması ve bu mevzuatında 2002 yılı sonunda yürürlüğe konulması kararlaştırılmış ve uygulamaya ilişkin hükümlerin de 1/1/2003 tarihinde yürürlüğe girmesi öngörülmüştür ancak o süreç içerisinde, 2002 yılı sonunda, AKP İktidarı ve arkasından gelen hükûmetler, bu tasarının, daha doğrusu bu Kanun’un yasalaştıktan sonra yürürlüğe girmesi noktasında bir tartışma başlatmıştır. Hepimiz bu süreci o dönemde çok yakinen takip etme fırsatı bulduk. Ondan dolayı 2003 yılından bugüne kadar bu değişikliği de sayarsak 15 kez 4734 sayılı Kanun’da değişiklikler yapılmış ve değişik düzenlemelere de gidilmiştir.

Aslında, ilgili ilgisiz her kanun görüşmesinde ya 4734 sayılı Kanun’a bir istisna maddesi konulmuştur ya da kapsamında değişik kısıtlamalara gidilmiştir veyahut da bunların dışında bazı kurum ve kuruluşların kanunlarında 4734 sayılı Kanun’a tabi olunmadığına ilişkin hükümlere yer verilmiştir. Esas olarak, bu süreçte uygulamayı yönlendirme ve yaşanan sorunları gidermeye yönelik olarak gerçekten ihtiyaç duyulan düzenlemelerden imtina edinilerek, kaçınılarak, bir nevi bütün tarafların 4734 sayılı Kanun’dan şikâyetçi olması amaçlanarak Kamu İhale Kurumunun da önü tıkanmıştır. Elbette önemli yapısal değişiklik getiren ve kamu alımlarını düzenleyen bir kanunun ilk uygulama yıllarında edinilen tecrübeler ışığında gelişen ihtiyaçlara uygun olarak yeni hükümler konulabilinir, yeni düzenleme ve yeni revizyonlara da gidilebilinir. Bu bir ihtiyaçtır, böyle girişimler de tabii ki desteklenecektir. Görüşmekte olduğumuz tasarıda da böyle ihtiyaca cevap veren birtakım düzenlemeler de vardır.

Aslında biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu tip düzenlemelere Komisyonda da muhalefet etmedik ancak tasarı sadece bu tip değişikliklerden de ibaret değildir. Tabiri caizse tasarıda araya sıkıştırılmış bazı hükümler vardır ki bunları da kabullenmek mümkün değildir. Bunlara çok dikkatli göz atarsak iktidarın 4734 sayılı Kanun ve Kurumun denetiminden kaçmak için büyük bir çaba sarf ettiğini de  içinden çıkarabiliriz. Eğer iktidarın Kurumdaki bu bitmek tükenmek bilmeyen düzenlemelerin sebeplerine de bakacak olursak bugün itibarıyla 10 kişilik bir heyetten oluşan Kamu İhale Kurulunun başkanı dâhil 6 üyesi değişik bakanlıkların önerileriyle atanmaktadır. Bunlardan Maliye Bakanlığının 2 tane ataması vardır, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının 3 tane ataması vardır, Hazine Müsteşarlığının da 1 tane ataması vardır. Bunlar önerilerle atanmaktadır. Zaten Kurulun karar alma çoğunluğu iktidar tarafından belirlenmektedir. Diğer 4’ü ise Odalar Birliği, İşveren Sendikaları Konfederasyonu, Sayıştay ve Danıştay temsilcilerinden oluşmaktadır.

Bir nevi ihtisas kurumu olan Kamu İhale Kurumunun yürürlükteki mevzuat hükümlerine göre yaptığı incelemeler de ve Kurulca alınan kararlar da tabii ki esas itibarıyla hukuki gerekçelere dayandırılacaktır ve bu manada da Kurulun takdir yetkisi kısıtlıdır. Dolayısıyla, Kurum ve Kurul yönetimi tamamen iktidar tarafından oluşturulmuş olsa dahi iktidarın taleplerinin Kurum tarafından karşılanması mümkün olmayacaktır bu sebeple.

Ancak, burada bir hakkı teslim etmek gerekir diye düşünüyorum. Yolsuzlukla mücadele kapsamında ihalelerde şeffaflık, eşit muamele ve tarafsızlığın sağlanması amacıyla bağımsız bir kurum teşekkül ettirilmesini sağlayan da 57’nci Hükûmettir. 57’nci Hükûmetin bu yaklaşımıyla ihaleleri yapan idarelerin keyfî uygulamaları ortadan kaldırılmış, hakkı zayi olanın tarafsız ve bağımsız bir idari otorite nezdinde hak araması mümkün olabilmiştir.

Değerli milletvekilleri, Kurul üyelerinden çoğunluğu İktidarın önerileriyle atanmasına rağmen Kurumdan niye İktidar rahatsızdır hâlen? Niye böyle bir rahatsızlıkla değişik düzenlemelere gitmektedir? Bunu da incelediğimiz zaman, incelemeyi yapan organ olan Kurum ile karar alan organ olarak yapılandırılan Kurul arasında görevli olan bürokratların hem sorumluluk algıları hem de hukuka bağlılıkları yüzünden İktidar ve onların uzantılarının beklentileri karşılanamamaktadır. İşte, İktidarın Kurumun denetiminden kaçış nedeni burada yatmaktadır. Bu nedenle, rahatsız olan İktidar kendince bir tedbir almaktadır ve bugün görüşmekte olduğunuz tasarıyla Kurumun yetkilerini de kısaltma yoluna gitmektedir.

Tasarıyla, vatandaşın en temel hak arama yolu olan şikâyet hakkının önüne bir yüksek derecede başvuru bedeli konarak ihalelerde Kurumun devreye girmesi engellenmektedir. Zaten ülkemizde hak arama müessesesi oldukça geri kalmıştır ve bu yüzden de gelişmiş Batı ülkelerindeki standardı yakalayamıyoruz. Bugün vatandaşlarımız herhangi bir idarenin uygulamalarından şikâyet ederken daha sonra başına ne geleceğinden de birtakım endişeler ve şüpheler taşımaktadır.

Tüm bunlara rağmen öncelikle “Hakkım zayi oldu.” deyip Kuruma başvurmak isteyenlerin yatırması gereken ücretler artırılmakta ve öyle bir kademeli ücret sistemi belirlenmektedir ki sanki şikâyetçiler bulmaca çözeceklerdir.

Gene tasarıya göre, başvuru ücretinin yatırılması ön şart olması nedeniyle ücret baremini hatalı belirleyen şikâyetçinin dilekçesi de incelenmeksizin reddedilecektir.

Kurumun kararlarına itiraz için idari mahkemelere başvuru ücreti olarak 100 ila 150 YTL alınırken neden kademeli olarak  bin YTL’den 10 bin YTL’ye kadar başvuru ücretleri yükseltilmektedir?

Tabii, sadece Kurumu etkisizleştirme ve şikâyete engel olma çabası bununla da mı sınırlı kalmaktadır? Maalesef hayır; değişik metotlarla, bugün, Kurum, herhangi bir ihaleyle ilgili kamuoyuna yansıyan usulsüzlük veya yolsuzluk iddialarıyla ve bunlara bağlı yazılı başvurularda iddialarla ilgili ilk incelemeyi yaparak gerekli görülmesi hâlinde tarafların hak arama başvurusu olmadan da kamu adına resen inceleme yapabiliyordu.

Bugün için baktığımız zaman Kurumun bu resen inceleme yetkisinin de elinden alındığını görüyoruz değerli arkadaşlarım. Eğer herhangi bir ihalede usulsüzlük iddiaları varsa, bu iddialarla yer yerinden oynuyorsa, hatta yolsuzluk, usulsüzlükle ilgili olarak bu iddialar ta Fizan’dan duyuluyorsa Kurum bunu duyamayacaktır, Kurum bunu göremeyecektir ve doğal olarak da inceleyemeyecektir.

Kurum tarafından yapılan incelemelerin, diğer idari birimlerin kendi yöntemlerine göre inceleme yapmasına engel olmayacağı, aksine de yardımcı olacağı apaçık ortadadır. Nitekim, Kurum bugüne kadar yaptığı incelemelerde sadece taraflar arasındaki uyuşmazlık konuları hakkında kararlar almamış, gerekli gördüğü hâllerde, tespit ettiklerini, daha sonra idari denetim birimlerine ve cumhuriyet savcılıklarına da bildirimlerde bulunmuştur.

Değerli milletvekilleri, Kurumun bütün bu saydığımız gerekçelerini, mevcut iş yükünün azaltılması veyahut buna benzer gerekçelerle düzenlemelere gidilmesi gibi birtakım şartlara bağlıyorsak bunlar bizler için mazeret olmamalıdır diye düşünüyorum. Eğer Kurumun kadrosu mevcut iş yükünü kaldırmaya müsait değilse o zaman bu eksiklikleri giderecek düzenlemeleri de doğal olarak bu Meclis yapabilir diye düşünüyorum.

İşte bu itibarla, Kurumun inceleme yetkisini daraltmak yerine yetki karmaşasını ortadan kaldırmak ve uygulamada ortaya çıkan sorunları da düzenleyecek yeni yapılanmalara gitmek gerekir diye düşünüyorum. Bugün söz konusu olan bu tip değişikliklerin kabul edilmesi mümkün gözükmemektedir değerli milletvekilleri.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

AHMET KENAN TANRIKULU (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz dönemlerde, özellikle 57’nci Hükûmet döneminde sağlanan şeffaflık ve her kademede sağlanan yolsuzlukla mücadele anlayışına bundan sonraki günlerde de tekrar kavuşabilmemiz, gerek ihale sisteminde gerekse devletimizin diğer yönetim kademelerinde bu anlayışın hâkim olması dileğiyle hepinize tekrar saygılar sunuyor, iyi akşamlar diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tanrıkulu.

Soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, Kamu İhale Kurumu önce Kavaklıdere’deki geçici binasında hizmete başlamış, daha sonra bina yetersiz görülerek Kuruma kendi binası satın alınmıştır. 2004 yılında SPK’dan yüksek bir fiyatla satın alınan bu bina fiziki yetersizliği bahane edilerek boşaltılmış ve Konya yolu üzerinde bir firmadan –dikkatinizi çekiyorum- aylığı 180 bin YTL’den kiralanıp bu binaya taşınılmıştır. Aylık 180 bin YTL ödeyerek belki de aynı bina bir yıl veya bir buçuk yıl içerisinde satın alınabileceği hâlde söz konusu firmaya yüksek kira ücreti ödenerek haksız kazanç temin edilmektedir, yani, Kamu İhale Kurumunun Beşevler’de kendi binası mevcutken aylığı 180 bin YTL kira ücretiyle kiraya çıkılmıştır. Şimdi soruyorum: Bizlerin de  anlayamadığı ama sizlerin devamlı şekilde övündüğünüz işletme becerisi, şeffaflık ve tasarruf anlayışına bu durum uygun mudur? Açıklayabilirseniz memnun olurum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Paksoy

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, “İhale üzerinde kalmaması durumunda, idareler hiçbir gerekçe göstermeden ihaleyi iptal edebileceklerdir.” deniliyor. İdare keyfî iptal etse de ihaleyi alan hiçbir hak iddia edemeyecektir. Bu durumda mağdur kişinin hak arama yolları kapatılmıyor mu? Yasa çıkarsa art niyetli idarelere kamu ihalelerinde yolsuzluk kapısı açılmış olmaz mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yalçın…

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, 2003’te yaptığınız bir değişiklik ile belediye şirketlerinin de belediye ihalelerine girmesinin önünü açtınız. Bana göre Kamu İhale Kurumunun da bir yanlış yorumlamasıyla böyle yanlış bir şey yapıldı. Şimdi Sayın Bakanım, bir ihaleyi yapan makamla o ihaleyi alan iradenin aynı kişi olması, aynı irade tarafından yönetiliyor olmasını siz hukuk anlayışınıza, etik anlayışınıza nasıl sığdırıyorsunuz? Bu kadar yolsuzluk iddiaları bu sebeple gündeme gelmiyor mu? Ülkemizde bu şekilde belediyelerce kurulmuş kaç tane şirket vardır; ciroları nedir, buralarda kaç kişi çalışır, denetimi nasıl yapılır, yapılan ihalelerin bir yılda yüzde kaçı Kamu İhale Kurumunun önüne gelir, gelenler içerisinde yüzde kaçı hakkında iptal kararı verilmektedir?

BAŞKAN – Sayın Çalış…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, bu yasanın uygulamaya geçmesinden sonra yerel basındaki ilanların durumu ne olacaktır yani bu yasa yürürlüğe girdikten sonra ihale ilanları yönünden yerel basın devre dışı mı kalacaktır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Güvel

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, kamu kurumlarının mal ve hizmet alımıyla yapılan işlerin ihalelerinde Kamu İhale Kurumunun denetiminin ortadan kaldırılması, Kamu İhale Kurumunun devreden çıkarılarak belediyelere diledikleri gibi davranacakları bir alan yaratmış olmuyor mu?

Kamu İhale Kurumuna ulaşan ve dosya açılarak incelenen mal alımıyla ilgili şikâyetler 2003 yılında 488 iken 2007 yılında 1.063’e ulaşmıştır, yani 2 kattan fazla artmıştır. 2007 yılındaki başvuruların yarıdan fazlası sağlık sektöründedir. Hizmet alımında durum daha da vahimdir. 2003 yılında yapılan başvuru 392 iken 2007 yılında 2.634’e çıkmıştır. Yapım işleri için 231’den 1.072’ye çıkmıştır. Şikâyetlerin bu denli artış göstermesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, bugün Anadolu’da bin civarında günlük yerel gazete bulunmaktadır. Bu gazetelerin en önemli gelirleri kamu ihale ilanlarıdır. Şu anda görüşmekte olduğumuz Kamu İhale Yasası’yla bu ilanların İnternet yoluyla yapılması gündemde. Böyle bir amaçla yerel basına maddi bir sansür uygulamış olmuyor musunuz?

İki; amacınız, özgür basının gelirlerini kısıp, ulusal basında olduğu gibi, para verenin haber yaptıracağı yerel basın yaratmak mıdır?

Üç; sadece amaç, ilan paralarından tasarrufsa, bu, yapılacak bir düzenlemeyle, “Her türlü noter, resim harçları ve gazete ilan bedelleri ihaleyi alan firma tarafından ödenir.” maddesiyle düzenlenemez mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Şandır…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çok teşekkür ederim efendim.

Bu kanun, genelde eksiklikleri tamamlayan bir kanun ama çok özel bir durum var, özellikle iptal kararının denetlenmesinde Kamu İhale Kurumunu devre dışı bırakması, Kamu İhale Kurumunun denetimlerde devre dışı bırakılmasına amir hükümler getiriyor. Muhalefet şerhleri okunursa… Bu husus muhalefet partileri tarafından itirazla karşılanıyor.

Sorum şudur: Bakanlıkların temsilcilerinden oluşturulan Kamu İhale Kurulundan Hükûmetin bir endişesi mi bulunmaktadır ki böyle bir değişikliğe ihtiyaç duyuyorlar? “İhale” ve “yolsuzluk” kelimelerinin yan yana geldiği ülkemizde, Hükûmet yolsuzluk iddialarının, ithamlarının muhatabı olmayı neden istiyor, böyle bir değişiklikle bu türlü ithamların odağı olmayı niye gerekli görüyor veya neden böyle bir değişikliğe ihtiyaç duydu? Sorum bu.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kaplan…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aracılığınızla sormak istiyorum: Avrupa Toplulukları Adalet Divanında bugüne kadar Hükûmet olarak -yedi yılınızı doldurdunuz, az bir zaman sayılmaz- kaç dava açtınız, kaç tanesini takip ettiniz, kaç tane kazandınız, kaç tane kaybettiniz? Ve son bir soru: TÜBİTAK davasını Anayasa Mahkemesinde kaybedersiniz ne yapacaksınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yalçın…

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan, biraz önce yarım kalmıştı.

Sayın Bakanım, Kamu İhale Kanunu’nun toplam kaç istisnası vardır? Hangi kanunlar istisna edilmiştir? Böyle bir kanuna ihtiyaç kalmış mıdır?

 Bir de efendim, belediye şirketlerinin az önce ifade ettiğim belediyelerden ihale alma usulünü doğru buluyorsanız, hukuk mantığına uygun buluyorsanız, bu konuda bir endişeniz yoksa MHP olarak bu konuda verdiğimiz araştırma önergesini desteklemeyi düşünür müsünüz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, özellikle, tabii, bu Kamu İhale Kurumuna ait Beşevler’deki binanın yetersiz olması dolayısıyla başka bir yerde kiralanmıştır yani bu tamamen Kurumun mevcut binasının yetersiz olmasından kaynaklanmıştır.

Şimdi, ikinci olarak Sayın Yalçın özellikle iki soru sormuştu belediye şirketlerinin belediye ihalelerine girmesiyle alakalı. “Bunların kaç şirketi var, denetim nasıl yapılıyor?” dedi. Tabii,  bütün belediyelerin kaç şirketi olacağı hususunu sizlere yazılı olarak belirteceğiz. Şu anda ezbere  bilmem mümkün değil.

Esasen, tabii, bütün belediyelerin belediye iştirakleri var, pek çoğunun var yani, bilhassa büyükşehirlerin. Tabii, bunların belediye ihalelerine girmesinin özellikle… İhaleyi yapanla ihaleye çıkan arasında aynı kişiler değil, ihale komisyonu ayrı. Dolayısıyla, bunlar, tamamen belediye şirketi ve ihale komisyonunda, o şirkette herhangi bir şekilde yönetim kurulunda üye olan, vesaire olan kişiler bu ihale komisyonunda bulunmadığı için herhangi bir mahzuru olmadığı kanaatindeyim ben. Özellikle onu belirtmek isterim.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Bakan, bu şirketleri yönetenler belediye başkanlarınca atanmayacak mı?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Bir de Sayın Çalış’ın “Özellikle yerel basında durum ne olacak?” şeklinde bir sorusu vardı. Biz, yerel basını mağdur etmiyoruz. Elektronik ortamda ilan edilmesine rağmen yerel basında da ayrıca ilan edilecek ve bu konuda da bir teklifimiz var, özellikle onu da okumak istiyorum.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yeni bir düzenleme yapıyorsunuz yani.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Özellikle şunu belirteyim: Bu konuda bir önerge hazırlandı. Özellikle şunu belirtmek istiyorum: Bu kanun kapsamında yapılan ihalelerde “Bu Kanunun 13’üncü madde hükümleri saklı kalmak üzere.” diye yazılacak. Böylece, mahallî gazeteler için herhangi bir mahzur da olmayacak. Hakikaten, bunlar, tabii resmî ilanlardan ve bu ihale ilanlarından sağladığı gelirle ayakta kalıyor. Dolayısıyla, biz, mahallî gazetelerin özellikle ayakta kalmasını istiyoruz. Onların herhangi bir maddi açıdan kaybı olmasını arzu etmiyoruz.

Tabii, bu arada Sayın Kaplan’ın sorusu vardı. O konuda ne kadar dava açıldı, ne kadarı kazanıldı, onunla ilgili müsaade ederseniz de -konuyla ilgisi yok ama- biz yazılı olarak size cevap verelim.

Sayın Yalçın’ın belediye şirketleriyle ilgili sorusu vardı. Ona zaten cevap vermiştim. Ama özellikle şirket sayılarının ne kadar olacağı hususunda sizlere ve bunların sayıları belediyelere göre kaç tane şirket var, liste hâlinde size yazılı olarak verilecek.

Herhâlde başka bir soru yoktu tahmin ediyorum.

Teşekkür ederim efendim.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Bakanım, bu şirketlerin idarecileri de belediye başkanlarınca atanmıyor mu?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben de bir soru sormak istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, birkaç gündür Şanlıurfa Valisi, karısı kara çarşaf giydiği için bunu yayınlayan Urfa basınının hepsini basmış ve bunların da ilanlarını kesmiştir. Karısının çarşaflı resmini basın bastı diye basına da ilanları kesmiş.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, İhale Kanunu görüşüyoruz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir Hükûmet olarak, kendi Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir valisinin karısının kara çarşaf giyip de ondan sonra resminin çekilmesini basan basına bu müeyyidelerin uygulanmasını uygun görüyor musunuz? Bu Vali hakkında herhangi bir işlem yaptınız mı efendim?

BAŞKAN – Bildiğim kadarıyla o İçişleri Bakanlığının işine giriyor…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır ama… Efendim, Basın İlan Kurumuyla ilgili şey.

BAŞKAN – Ben size bilgi olarak o kısmını aktardım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır siz cevap vermeyin Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hayır, Bakan cevap verecek.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bakan cevap versin.

BAŞKAN – Bakan verecek, ben de size ek bilgi verdim Başkan olarak.

Sayın Yalçın…

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, sorularıma cevap alamadığım düşüncesindeyim. Bu yaptığınız açıklama beni tatmin etmedi, zannediyorum diğer arkadaşlarımızı da etmemiştir.

Bu şirketlerin idarecilerini belediye başkanı atamıyor mu Sayın Bakanım? Yani ihale komisyonundaki işler farklıymış diye emri altındaki bir şirketin, bir özel şahısla rekabet ettiği bir firmada belediye olarak nasıl objektif olunacağını düşünüyorsunuz? Bu, ihale mantığına aykırı bir şey. Bu fiilî durum sizin hukuk anlayışınıza, etik anlayışınıza uyuyor mu? Bu uygulamanın bu şekilde devamını savunuyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Bakanım, bu Kamu İhale Kurumunun taşındığı binayla ilgili olarak aylık kirası 180 bin YTL diye ifade etmiştim. Bu durumda bir yıllık kirası 2 milyon 160 bin YTL, iki yıllık kirası 4 milyon 320 bin YTL, dört yıllık kirası ise 8 milyon 640 bin YTL. Şu an Kurumun kiraya çıktığı binanın acaba satın alma bedeli konusunda herhangi bir araştırma yaptınız mı veya yaptırdınız mı? Onu öğrenmek istiyorum. Niçin satın alınmıyor da kiraya çıkılıyor bu kadar yüksek bedelle? Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanıma bir soru sormak istiyorum Adıyaman’la ilgili. Aldığım son bilgilere göre, GAP kapsamında Adıyaman’ı ilgilendiren Koçali Barajı’nın programdan çıkarıldığı yani HES’le elektrik üretimi yapılacağı doğru mudur? Bu konuda bilgi almak istiyorum. Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Şimdi, efendim, özellikle şunu belirtmek istiyorum Şanlıurfa Valisiyle alakalı: Böyle bir durumu resmen yapması mümkün değil. Bu gazetelere dağıtılacak ilanlar valilikten geçmiyor. Tamamen, bunu –biliyorsunuz- Basın İlan Kurumu dağıtıyor. Dolayısıyla böyle bir şey katiyen söz konusu değildir, olamaz, ama tabii, bu konu İçişleri Bakanlığımızı ilgilendiriyor. Siz de Sayın Başkanımız da konuyu biliyor. Özellikle onu vurgulamak istiyorum.

Sayın Yalçın, özellikle şunu belirtmek istiyorum: Bu belediye şirketleri, tamamen belediyenin iştirakleri, sermayesi tamamen kamuya ait olan şirketler. Dolayısıyla burada şirketler kazanacaksa zaten belediye kazanacak. Yani orada başkanın, bunları, şirketlerin yönetim kurulunu veyahut da genel müdürünü tayin etmesini değiştirmiyor çünkü burada bağımsız bir ihale komisyonu var, onlar belirliyor şeffaf bir şekilde, bunlar da diğerleri gibi ihaleye katılıyor. Bir yarışma oluyor, hatta pek çok şirket -ben İstanbul’dan biliyorum- fiyatları dengeleyen bir unsur olarak ihaleye katılabiliyor. Onu özellikle belirteyim. Bazen de anlaşmaları önlüyor ve gerçekten belediyenin menfaatine pek çok çalışmalar yaptığına ben, pek çok şirketin, şahidim. İstanbul’dan örnek olarak İSTON’u verebilirim, İGDAŞ’ı verebilirim, İSFALT’ı verebilirim, Ağaç AŞ’yi verebilirim. Bunların yaptıkları çalışmalar gerçekten kamuya çok büyük fayda sağlamıştır. Herhangi bir usulsüzlük yoktur, onu özellikle belirtmek istiyorum.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bu uygulamaların denetime açılmasına niye müsaade etmiyorsunuz Sayın Bakan?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Efendim, denetim zaten kendi içinde yapılıyor.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Kamu İhale Kurumunun denetiminden niye kaçırılıyor bunlar?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Efendim, denetim kendi içinde yapılıyor.

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, lütfen…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Şimdi, bina kiralamasına gelince, tabii, bu Kamu İhale Kurumu kendisi gerekli piyasa araştırması yaparak binayı kiralamış, kirasının da ekspertiz raporlarıyla piyasa rayiçlerine uygun olduğu belirlenmiş. Ama herhangi bir itiraz varsa, sizin bir iddianız varsa onu gündeme getiririz, onu inceleriz, gerekli incelemeler yapılır. Onu özellikle belirtmek istiyorum.

Sayın Köse özellikle Adıyaman’daki Koçali Barajı’ndan bahsetti. Efendim, Koçali Barajı’nın bir enerji, bir de sulama kısmı var. Enerji kısmını biz verdik. Sulama kısmını Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğümüz tarafından yapacağız, ihalesi yapılacak projesi hazırlandıktan sonra. Ancak size bir müjde vereyim, Adıyaman İçme Suyu Projesi de ihale edildi, onunla ilgili işlemleri hızla yürüteceğiz. Samsat sulaması devam ediyor, Çamgazi sulaması hızla devam ediyor, kısa zamanda bitireceğiz. Onu özellikle… GAP kapsamında Adıyaman’a önemli miktarda ilave ek ödenek tahsis ettik. 2009 yılında da bu yatırımlar devam edecek.

Teşekkür ediyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Efendim, süre var mı? Soru saralım.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Süre var Sayın Başkan.

BAŞKAN – Süre çoktan bitti. Orada ben 10 kişiye yakın söz verdim ilk, en başında. Onun her biri birer dakikaydı. Fakat cihazı ayarlayan arkadaşımız geç başladı, ben de onu görmemezlikten geldim milletvekilleri konuşsun, dertlerini anlatabilsinler diye, ama küçük kurnazlıklar da olmaz. Dolayısıyla bitti. Cevaplardan tatmin olmuşsunuzdur, olmamışsınızdır onu ben bilemem. Dolayısıyla bitti.

Şimdi karar yeter sayısı da arayacağım.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

On dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.33

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.51

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

253 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

Komisyon burada.

Hükûmet burada.

Tasarının maddelerine geçilmesinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, Tasarının maddelerine geçilmesini yeniden oylarınıza sunacağım ve tekrar karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

Şimdi, birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm, 1 ila 20’nci maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Antalya Milletvekili Sayın Tayfur Süner.

Buyurun Sayın Süner. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarının birinci bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kurtuluş Savaşı’ndaki son gazimiz Mustafa Şekip Bingöl’ün vefatı hepimizin üzerinde derin bir üzüntü yaratmıştır. Merhuma Allah’tan rahmet, başta Türk milleti olmak üzere ailesine ve tüm sevenlerine başsağlığı diliyorum.

BAŞKAN – Sayın Süner, bir saniye.

Sayın milletvekilleri, çok büyük bir uğultu var. Sayın Hatibi sükûnetle dinlememiz gerekiyor. Bu uğultu kesilirse çok memnun olacağım.

Buyurun Sayın Süner.

TAYFUR SÜNER (Devamla) – Bilindiği üzere, 4734 sayılı Kamu İhale Yasası ve 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Yasası 1/1/2003 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Geçen altı yıllık süreçte bu yasalar pek çok kez değişikliğe uğramıştır. AKP İktidarı bu dönemde kamu ihale sisteminde 50’ye yakın değişiklik yapmıştır; değişikliklerden 14’ü doğrudan Kamu İhale Yasası üzerinde yapılırken, 3’ü de Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu’na monte edilmiştir, diğerleri ise Kamu İhale Yasası’na başka yasalarla getirilen istisnalardan oluşmuştur. Bu durum, gerek işveren idareler açısından gerekse istekliler açısından oldukça sıkıntılı bir ortam yaratmıştır; bu, uyum sorununun yaşanmasına neden olmuştur. Yapılan değişiklikler sonucu, İhale Yasası’nın temel ilkeleri zedelenmiş, hırpalanmış ve deyim yerindeyse delik deşik edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, bugün itibarıyla, AKP İktidarı Kamu İhale Yasası’nı on beşinci kez değiştirmek üzere yüce Meclisimize getirmiştir. Bu yasa tasarısı şu ana kadar yapılan değişiklikler içerisinde en kapsamlı olanıdır. Akla hemen şu soru gelmektedir: İhale Yasası’yla neden bu kadar fazla oynanmaktadır? Buradaki amaç nedir? Bu soruya verilecek en temel yanıt, tarikat-siyaset-bürokrat üçlüsünün ülke kaynaklarını hortumlamak için kullandıkları en kestirme ve en etkili yolun ihale olduğu hususudur. AKP’nin Meclise sunduğu bu tasarıyla yapılmak istenen değişiklikler arasında en tehlikeli olanı, davet usulüyle yapılan ihalelerin kapsamının genişletilmesidir. Bu tasarının kabulüyle birlikte eskisinden çok daha fazla iş, ihalesiz veya göstermelik ihalelerle yapılacaktır. İktidarın yandaşları daha kolay iş alabileceklerdir. Bu değişiklikleri de Cumhuriyet Halk Partisinin kabul etmesi mümkün değildir.

Tasarının gerekçesine göre yapılmak istenen, Avrupa Birliği yasalarında son zamanlarda yapılan önemli değişikliklere uyum sağlamaktır. Tasarıda gerçekten değişiklik olarak, çerçeve anlaşmaları, dinamik alım sistemi, elektronik ihale gibi sistemimizde bulunmayan yenilikler vardır. AKP’nin yenilik dediği şey, eski düzene dönüşe devamdır. Kamu yatırımlarının ve ihalelerin uluslararası standartlarda şaibe ve yolsuzluğa yer bırakmadan yapılmasını sağlayan tuğlalar birer birer sökülerek sistem delik deşik edilmektedir.

Ben burada tasarının bir bölümünü kapsayan 1 ila 20’nci maddeleri arasında yapılmak istenen değişiklikler hakkında partimizin görüşlerini belirtmek istiyorum.

Tasarının 1’inci maddesinde yer alan düzenleme, istisnaların istismarına yönelik olarak hazırlanmıştır, şöyle ki: Bu maddeyle, 4734 sayılı Kanun’un 3’üncü maddesinin (f) bendinin kapsamına Kamu İhale Kanunu kapsamındaki tüm idareler katılmak istenmektedir. Bu düzenleme ile göstermelik görevlerden kurumlara geçilmek istenilmektedir ki işte bu husus istismara müsaittir. Bu düzenleme sonucunda kamu yararı korunmamış olacaktır. Bu çok sakıncalı bir uygulamadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 3’üncü maddesinde önemli bir değişiklik yapılmaktadır. Burada mal ve hizmet alımlarında denetleme ve yönetme faaliyetlerinin iş deneyiminde kullanılmaması, mühendisler için verilmiş bir hakkın, müktesep bir hakkın geri alınması anlamına gelmektedir ki, biz bu uygulamaya kesinlikle karşıyız. Aynı şekilde yapım ve yapımla ilgili hizmet işlerinde denetim faaliyetlerinde bulunan mühendislerin bu faaliyetleri nedeniyle de sahip oldukları iş deneyim belgelerinin en fazla beşte 1 oranında değerlendirilmesi mühendislere yapılan en büyük haksızlıktır, onların sahip oldukları hakların ellerinden alınmasıdır. Kaldı ki “en fazla beşte 1” söylemi yanıltıcıdır. Zira yönetmelikler ile bu oranlar onda 1 veya yirmide 1 olabilecektir. Yani bu tasarıda dile getirilen “en fazla” deyimi istismara açıktır. Bu husus bilinçli olarak, yönetmelikleri yapacak olanların insafına terk edilmiştir. Böylece, bir yandan görüştüğümüz tasarı ile tırpanlanan mühendis ve mimarların müktesep hakları, ikinci aşamada yönetmelikler ile ikinci kez tırpanlanacaktır. Sözü edilen değişikliklerin gerekçesinde, bu şekilde bir değerlendirmenin daha adil bir durum oluşturacağı ifade edilmektedir. İsminde “Adalet” geçen bir partinin adalet yaklaşımı böyle midir? Aldığı eğitim gereği yaptığı işi fen ve sanat kurallarına uygun yapmayı ilke edinmiş olan mühendislerin önüne neden böyle barikatlar konulmak istenmektedir? Yoksa AKP İktidarı, sermayenin çıkarlarını gözetmek uğruna toplum yararını ve ulusal değerleri ayaklar altına mı almaktadır? Bu soruların yanıtlarını öğrenmek istiyorum Sayın Bakan.

Değerli milletvekilleri, tasarının 6’ncı maddesine göre, idareler yeterli olan tüm isteklileri davet etmeyebileceklerdir ve bu istekliler arasından önceden belirleyecekleri kriterlere göre belli sayıda oluşan bir liste oluşturabileceklerdir ve yalnızca bunları davet edeceklerdir. Kuşkusuz, bu seçenek, ihaleye katılımı azaltmaya ve rekabet ilkesini ortadan kaldırmaya yöneliktir. Kaldı ki liste oluşturmak için idarece belirlenecek kriterler idarenin insafına, istismarına ve adrese teslim işe açıktır. Bu, AKP’nin ihale düzenine çok uygun bir yaklaşımdır. Kendi yandaşlarına iş verme, adam kayırma gibi hususları bu düzenlemeyle birlikte artık daha rahat yapabileceklerdir. Yaklaşan yerel seçimler öncesinde, ihalelerde rekabeti önleyecek bu değişiklikleri yapmak sizleri kurtarmayacaktır. Cumhuriyet Halk Partisi tüm engellemelere karşı yerel seçimden alnı açık ve güçlenerek çıkacaktır, buna inancımız tamdır.

AHMET YENİ (Samsun) – Geçmişte olduğu gibi (!)

TAYFUR SÜNER (Devamla) – Devam edin siz. Keser döner sap döner, bir gün gelir hesap döner. O hesaplar görülecektir bir gün.

Düzenlemenin 20’nci maddesi bu bölümün en tehlikeli olanıdır. Bu maddede birkaç değişiklik birden yapılmak istenmektedir. Bunların en önemlisi, 4734 sayılı Yasa’nın 53’üncü maddesinin kurumun resen inceleme yetkisiyle ilgili hükmünün kaldırılmak istenmesidir. Yani Kamu İhale Kurumunun çok önemli bir görevi elinden alınmaktadır. Bunun haklı bir gerekçesi olabilir mi sayın milletvekilleri? Böyle bir durumda İhale Yasası’na ve ilgili mevzuat hükümlerine aykırılık savını kim inceleyecektir? Ya da “Böyle bir aykırılık olmaz.” demek olanaklı mıdır? Eğer böyle bir olanak olsa idi o zaman bu Kuruma ne gerek vardı? Yoksa AKP’nin amacı Kamu İhale Kurumunu gerçek amacından uzaklaştırmak mıdır? Bunu da Sayın Bakana sormak isterim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine aynı maddede “Dava açma, icra takibi yapma ve mahkemelerce verilen kararlara karşı üst mercilere başvurmaktan vazgeçme yetkisi ile üst dereceli mahkemelerce verilen kararlara karşı karar düzeltme yoluna gidilmesinden vazgeçme yetkisi Kurula aittir.” denilmektedir. Burada “dava açma” ve “icra takibi yapma” ile ne kastedilmektedir? Kamu İhale Kurumu konumu itibarıyla idarenin ihale işlemlerinin yasal mevzuata uygun olarak gerçekleştirilmesini denetleyen ve bu yönüyle idarenin bir üst kurumu durumundadır. Kurumun aldığı kararlar idare için kesin hüküm niteliğinde olup, idarenin ne bu kararlara karşı itiraz ne de bu kararları idari yargıya taşıma olanağı vardır. Yapılmak istenen bu değişiklik Kamu İhale Kurumunun kuruluş felsefesine ve ilkesine aykırıdır.

20’nci maddeyle getirilmek istenen bir diğer değişiklik itirazen şikâyette bulunacaklardan alınacak başvuru ücretiyle ilgilidir. Kurumun gelirleri arasında sayılan itirazen şikâyette bulunan isteklilerden alınacak başvuru ücretinin eşit değer ile ilişkilendirilmesi ortaya astronomik rakamların çıkmasına neden olmuştur. Bu ücret bin YTL ile 10 bin YTL arasında değişmektedir. Oysa mevcut düzenlemede bu bedel 2008 yılı için 301 bin YTL’dir. Şikâyet yoluna başvurulmasını engelleyici nitelikteki bu düzenleme kesinlikle doğru değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

TAYFUR SÜNER (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Burada şikâyetlerin önü kesilmek mi istenmektedir?

Ayrıca bu düzenleme, Anayasa’mızın 36’ncı maddesindeki hak arama hürriyeti önünde de bir engel teşkil etmektedir. Bu tasarı Anayasa’ya aykırılık içermektedir.

Sonuç olarak bu tasarı, idarelerin, işlerini diledikleri isteklilere verebilmelerine olanak sağlayan bir düzenlemedir, deyim yerindeyse “adrese teslim iş tasarısı”dır.

Bununla birlikte mühendis ve mimarların müktesep hakları ellerinden alınmaktadır. Aynı zamanda Kamu İhale Kurumunu yetkisizleştiren ve Kuruma, kuruluş ilkelerine ve yasalarına aykırı bazı görevler yükleyen bir tasarıdır.

Bunları Cumhuriyet Halk Partisi olarak kabul etmemiz mümkün değildir. AKP Hükûmeti bu tasarıyı temel yasa hükmünden alarak, Türk halkından ve yüce Meclisten, tabiri caizse, “kaçırarak” çıkarmak istemektedir. Yani, şekilde bu tasarı gündemin 80’inci sırasındayken, bir anda 2’nci sıraya alınarak önümüze getirilmiştir.

Hepinize saygılar sunuyorum.(CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Süner.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Serdaroğlu.

Buyurun Sayın Serdaroğlu.(MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun tasarısının birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Sizleri en iyi dileklerimle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, kabul edildiği 2002 yılından bu yana on üç defa düzenlemeye uğrayan Kamu İhale Kanunu’na AKP İktidarının yeni bir müdahalesiyle karşı karşıyayız.

Bilindiği üzere Kamu İhale Kurulu, kamu alımları konusunda saydamlık, verimlilik ve rekabeti artırmak, hesap verilebilirliği sağlamak ve Kamu İhale Kanunu ve Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu’nu uygulamakla görevlendirilmişti. Ancak, 2002 yılından bu yana iktidar tarafından çeşitli yasalarla yapılan değişikliklerle pek çok ihale konusu Kurulun denetimi dışına çıkarılmıştır.

Değerli milletvekilleri, idare, ihalelerde her zaman tarafsız ve objektif olduğunu kanıtlamak durumundadır. Günümüzde birçok ülke en küçük bir ihalesini bile İnternet’te yayınlamakta iken, ihalelere ilişkin şaibelerin yaşandığı Türkiye dünya şeffaflık listesinin çok gerilerinde yer almaktadır. İhale sistemimiz sık sık değişikliğe gidilerek değil, ülke şartları dikkate alınarak ve gelişmiş ülkelerdeki örnekleri incelenerek yeniden düzenlenmelidir.

Kamu ihalelerini istismar etmek isteyenler her dönemde çıkabilir. Bunlar siyasiler veya ticaret erbapları olabilir. Ancak önemli olan, idarenin, iktidarların ya da ihaleye girenlerin, yani kim olursa olsun, yanlış yapamayacağını bilmesidir. Öncelikle yasalarımızla bunu sağlam bir zemine oturtturmalıyız.

Kıymetli milletvekilleri, bu yapılan on dördüncü düzenlemede tasarının ne getirdiğine baktığımız zamansa Kamu İhale Kurulunun özellikle kanuna aykırılık iddialarını inceleme ve sonuçlandırma misyonu ortadan kaldırılmak istenmektedir. Taslaktaki değişikliğin 20’nci maddesinin ilk bölümünde “4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 53’üncü maddesinin (b) fıkrasının (9) numaralı bendinden sonra gelen paragraf kaldırılmıştır.” ifadesi yer almaktadır. Yani bu ifadeyle “Kamu İhale Kurulunun gerekli gördüğü takdirde bu Kanun ve ilgili mevzuat hükümlerine aykırılık bulunduğuna ilişkin iddiaları da inceler ve sonuçlandırır.” hükmü ortadan kaldırılmaktadır.

2007 yılı içerisinde 27 bin 219 adet yapım işi ihalesi yapılmıştır. Bu ihalelere ilişkin olarak da 921 şikâyet başvurusu olmuştur. Yapılan incelemeler sonucunda 5 adet iddianın yerinde bulunmadığına karar verilirken, 29 adedi mevzuata aykırılığı nedeniyle ilgili idareye iade edilmiş, 79 adedinin ise mevzuata aykırılığı nedeniyle cumhuriyet savcılığına bildirilmesine karar verilmiştir.

İşte, tasarıda getirilen bu düzenleme ile inceleme yetkisi ortadan kaldırılarak idare tarafından yapılan yanlış, hatalı veya yanlı ihale işlemlerinin kamuoyunca bilinmesinin önüne geçilmektedir. Buna ilişkin suçluların adalete intikal ettirilmesinin de bu tasarıyla önü tıkanmaktadır. Kamu İhale Kurulunun Aralık 2007’de kapsamı daraltılan, tırpanlanan resen inceleme yetkisi tamamen kaldırılmak istenmektedir.

Değerli milletvekilleri, tasarının, 4734 sayılı Kanun’un 56’ncı maddesinde yaptığı değişiklikte de “İdarenin ihalenin iptaline ilişkin işlem ve kararları itirazen şikâyete konu edilemez.” denmektedir. Bu durumda, geçen yıl çıkan yönetmelikle ihbar sonucu başlattığı resen incelemelerde iptal kararı alamayan ve dosyayı ilgili idareye göndermekle yetinen Kamu İhale Kurulu bu tür itirazları tamamen inceleme dışında bırakacaktır, yani Kamu İhale Kurulu tamamen devre dışı kalacaktır.

Elbette ihalelere bazen art niyetle yapılan itirazlar da olabilmektedir. Bu nedenle, ihalelere yapılan art niyetli itirazlarla ihalenin gecikmesi ve idarenin zarara uğratılmasının tespiti durumunda cezai bir yaptırımın da bu düzenleme içine alınmasının doğru olacağı kanaatindeyiz.

Değerli milletvekilleri, 2007 yılı içinde yapım işi ihalelerine ilişkin olarak Kamu İhale Kuruluna gelen başvuruların yüzde 11’i idarelerin ihaleleri iptal etmesine ilişkindir. Kamu İhale Kurulunun yaptığı incelemeler sonucunda idarelerin verdiği iptal kararlarının yüzde 10’luk bir kısmı hukuka ve mevzuata uygun değildir. Bu inceleme türünün uygulamadan kaldırılması hâlinde Kamu İhale Kurulu bundan böyle kanun ve ilgili mevzuat hükümlerine aykırılık bulunduğuna ilişkin iddiaları inceleyemeyecektir. İnceleyemeyince ne olacak? Hepinizin bildiği ve kamuoyunun “Ali Dibo” diye adlandırdığı Hatay’daki ihale usulsüzlüğünün benzerlerinin ortaya çıkması engellenecektir, bu ve buna benzer pek çok mevzuata aykırı ihale işlem ve usulsüzlükleri gün ışığına çıkamayacaktır.

Bu düzenlemenin sakıncasını başka bir şekilde ifade edecek olursak, ihalenin üzerinde bırakılması istenen isteklinin üzerinde kalmaması durumunda idareler herhangi bir gerekçeye ihtiyaç duymadan ihaleyi iptal edebileceklerdir. Yasada böyle bir keyfîliği sınırlayıcı herhangi bir düzenleme olmadığı gibi, bu yolu izleyenler hakkında yasal bir müeyyide de yoktur. Düzenlemeyle art niyetli idarelere kamu ihalelerinde yolsuzluk yapılması için âdeta kolaylık tanınmakta ve yol gösterilmektedir.

Bu düzenlemeyle Kamu İhale Kurulu gazete haberleri veya Kuruma gelen ihbarları bundan böyle inceleyemeyecek, yalnızca ihaleye katılan firmaların itirazen şikâyet başvurularını değerlendirebilecektir.

Ancak, tasarıyla, itirazen şikâyet başvurusunda bulunmak da zorlaştırılmaktadır. İtiraz başvurusu bedelleri yükseltilirken, şikâyet başvurusu işlemlerinin daha detaylı yapılması istenmektedir. Başvuru belirtilen şekillere uygun olmazsa dikkate alınmayacaktır. Mevcut mevzuata göre sadece şikâyet konusu değil tüm ihale dosyası incelenirken, tasarı, incelemenin şikâyet konusuyla sınırlandırılmasını öngörmektedir. “İdarenin ihalenin iptaline ilişkin işlem ve kararları itirazen şikâyete konu edilemez.” ibaresi Anayasa’da yer alan hak arama hürriyetinin de önünü kesmektedir, yani Anayasa’ya aykırıdır.

Yukarıda sıraladığım sakıncalar nedeniyle söz konusu ibare madde metninden mutlaka çıkarılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, Sayın Başbakanın 3Y iddiası olan “Yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar bu ülkenin kaderi olmayacak.” vaadini hep beraber burada hatırlayacak olursak, İktidar, bu konuda gerçekten ama gerçekten sınıfta kalmıştır. AKP İktidarı döneminde yasaklar kalkmamıştır. Yoksulluk alabildiğine artmış, başta Sayın Başbakan ve belediye başkanlarınız yardım alanların sayısını artırmakla övünür hâle gelmiştir. 2003’te 700 bin aileye yardım edildiği ifade edilirken, 2008 yılında yardım alan aile sayısı 4 milyona iktidarınızca çıkartılmıştır, yani yoksulluk inadına artmıştır.

Değerli milletvekilleri, aslında bu, övünülecek değil, gerçekten dövünülecek bir olaydır.

Yolsuzluk iddiaları ise son aylarda kamuoyunu sıkça meşgul etmektedir. Yolsuzluğun en çok görüldüğü kamu ihaleleriyle ilgili düzenlemeler yapılırken, özellikle Kamu İhale Kurulunun kuruluş amaçları ve vasıfları yok edilmemelidir.

Kıymetli milletvekilleri, tasarının gerekçesinde Avrupa Birliği müktesebatına uyumdan söz edilse de bugüne kadar AKP Hükûmetinin yasa üzerinde yaptığı değişiklikler, AB Komisyonunun son yıllardaki tüm ilerleme raporlarında sürekli eleştiri konusu olmuştur. Kamu İhale Kurulunda sık sık değişikliklere gidilmesi ve genişleyen muafiyetler AB’nin de dikkatini çekmiştir. Raporlarda, kamu ihaleleriyle ilgili düzenlemeler hep eleştirilmiştir. Avrupa Birliği Komisyonunun 2004, 2005, 2006 ve 2007 yıllarındaki ilerleme raporlarında şeffaflık konusunda kısıtlamalar getirildiği, bu değişiklik ve kısıtlamaların da müktesebata aykırılık teşkil ettiği…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) – …Türk mevzuatının kamu ihaleleriyle ilgili müktesebata uyumlaştırılmasında yeni bir gelişme kaydedilmediği, aksine bazı yasal adımların uyum düzeyini dahi azalttığı, Kamu İhale Kanunu’na bir dizi istisnalar getirildiği gibi eleştiriler raporlarda yer almıştır.

Değerli milletvekilleri, devlete mal ve hizmet alımlarındaki şeffaflığı, Kamu İhale Kurulunun denetimi ve görev alanını daraltan bu tasarının eleştirdiğimiz yönleriyle geçmesine karşı olduğumuzu ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Serdaroğlu.

Şahıslar adına iki söz talebi vardır, Trabzon Milletvekili Sayın Asım Aykan ve Nevşehir Milletvekili Sayın Ahmet Erdal Feralan.

İlk söz Trabzon Milletvekili Sayın Asım Aykan’da.

Buyurun Sayın Aykan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ASIM AYKAN (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 253 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde şahsım adına görüşlerimi arz etmek için huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, düzenlemelerin özetini kısaca takdim edecek olursak, elektronik ihalenin yasal altyapısının oluşturulması -arkadaşlarımız da değindiler- ihalelerin aşırı düşük teklif sahibi isteklilerin üzerinde bırakılmasını önlemeye yönelik düzenlemeler, şikâyet sisteminin iyileştirilmesi, iş deneyim belgelerinin elde edilme şartlarına ilişkin düzenlemeler, AB müktesebatı ve Kamu İhale Kurumunun yetki ve görevlerine ilişkin düzenlemelerdir.

Değerli arkadaşlar, özellikle vurgulamak istediğim konu, 2003 yılının başında, biraz da Dünya Bankasının, AK PARTİ Hükûmetinin yeni iktidar olduğu dönemde -o günü iyi yaşamış, kendi Komisyonumuzda müzakerelere katılmış bir insan olarak ifade ediyorum- tabiri caizse dayatmalarıyla, bizden önce hazırlanmış olan bir kanun teklifi olarak çıkmıştı. Daha sonra birçok tecrübeler yaşandı. Burada, muhalefete mensup arkadaşlarımız, biraz mevzuyu derinlemesine irdelemeden böyle siyasi bir öngörüyle bu işi yapıyormuşuz gibi değerlendirme yaptılar, buna katılmıyorum. Daha çok tecrübelerin ortaya çıkardığı ihtiyaçlardan dolayı  bu düzenlemenin yapıldığını vurgulamak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bu elektronikle ilgili konu için bir cümle sarf etmek istiyorum. İnsan iradesini, insan müdahalesini biz ihalelerde ne kadar aradan çıkartırsak, objektif kriterlere göre ihaleyi yaparsak bu şikâyetleri de bu kadar aradan çıkartırız, bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Dolayısıyla, çok doğru bir düzenlemedir.

İhalelerin sıhhatli olması için ihale şartnamesinin çok iyi hazırlanması gerektiğinin altını özellikle çizmek istiyorum. Orada, Batı standartlarına ulaşan detay ihale şartnameleriyle birçok şikâyetin de ortadan çıkacağını düşünüyorum.

İş deneyim belgeleriyle ilgili değerli arkadaşlar, bazı arkadaşlarımızın değerlendirmeleri oldu. Bunun nasıl istismar edildiğini; hiç, işi müteahhitlikle uzaktan yakından ilgisi olmayan insanların iş deneyim belgesi olan insanlarla iş birliği yaparak, haksız biçimde ihalelere nasıl girdiğini her hâlde arkadaşlarımız biraz araştırırlarsa çok yakından göreceklerdir.

İstisnalar konusunda arkadaşlarımızın bazı değerlendirmeleri oldu.

Değerli arkadaşlar, üç tane temel konuda istisna geliyor. Bir tanesi ARGE çalışmalarıyla ilgilidir, onu arkadaşlarımız ifade ettiler. Diğeri Sağlık Bakanlığının kurumlarının döner sermaye gelirlerini esas alarak kendi aralarında yaptıkları ticari faaliyetlerle ilgilidir ve savunma sanayinin acil alımlarla ilgili istisnalarıdır.

Değerli arkadaşlar, bu mahallî gazetelerle ilgili bir arkadaşımızın bir şikâyeti oldu. Onunla ilgili düzenlemeler, değişiklikler geliyor. Yakından takip ettiğimiz bir iştir. Biz mahallî basının değil sesinin kısılmasını, çok daha gür biçimde çıkmasını istiyoruz. Onu özellikle de takip ettiğimizi vurgulamak istiyorum. Mahallî basınla ilgili bir sıkıntı olduğunu düşünüyorsak veya bir sıkıntı var diye düşünüyorsak, Basın İlan Kurumunun nasıl çalıştığını, mahallî basınlara nasıl paraların dağıtıldığını, böyle bayilere hiç çıkmayan gazetelerin nasıl basılıp matbaalarda bırakıldığını araştırırsak çok net bir biçimde göreceğiz. Ta 60’tan bu yana devam eden bu düzenin hâlen de devam ettiğini özellikle vurgulamak istiyorum ve oradaki insanların hangi siyasi partilere danışmanlık yaptığını da araştırırsak göreceğiz.

Değerli arkadaşlar son olarak, bu müteahhitlik konusu üzerinde iki üç cümle söylemek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bir ülkenin çok fazla parası varsa onun müteahhitleri de çok iyidir, çok zengindir anlamına gelmiyor. Bu da aynen bir eğitim, bir öğretim, bir ufuk, bir tecrübe birikimi gibi elde edilen uzun yıllara bağlı olan bir işlemdir ve iştir. Cumhuriyetimizin hemen başlangıç kısımlarında, taahhüt işlerinde, müteahhitlik işlerinde ne kadar devletin sıkıntı çektiğini hep beraber biliyoruz. Ama şimdi, hamdolsun 2002’nin sonunda 2 milyar dolara yakın inşaat işlerinde dünyada iş alan Türkiye, bugün 20 milyar doların üzerinde iş alıyor. Arkadaşlarla beraber Nil Nehri’ne gitmiştik, Sudan’a. Almanlarla beraber, köprüyü yapan Türk müteahhidin,Türk Bayrağı’nı Nil Nehri’nin üzerinde dalgalandırmasını iftiharla orada arkadaşlarımızla beraber alkışladık, burada da tekrar üzerini çizmek istiyorum.

Arkadaşlarımızın dünyanın her tarafına gitmesi bizim için fevkalade önemli; hem bizim, milletin bayrağını getiriyor hem işçimizi getiriyor hem ihraç ürünlerimizi getiriyor hem de döviz kazanıyoruz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sudan’daki inşaatı damat mı yaptı, damat mı?

ASIM AYKAN (Devamla) – Bu sadece dünyada değil, Türkiye'nin içerisinde de arkadaşlar, müteahhitlik konusunda uzun yıllardan bu yana…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ASIM AYKAN (Devamla) – Bitiriyorum efendim.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sudan’daki inşaatı damat mı yapıyor?

ASIM AYKAN (Devamla) – ... özellikle kamu ihalelerinde, deprem olaylarında müteahhitlerimizin şikâyet konusu olduğunu, tartışma konusu olduğunu, bununla ilgili düzenlemelerin yapılması gerektiğini hep beraber konuşmuşuzdur. Hamdolsun, o konuda da geçen TOKİ Başkanımızın bir beyanatını burada özellikle zikretmek istiyorum: 300 civarında müteahhidimizle…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Hamdolsun da… Sudan’daki inşaatı kim yapıyor, kim yapıyor?

ASIM AYKAN (Devamla) – Arkadaşlar, bırakın da konuşalım yahu, tamam anladık.

300 civarında müteahhidimizin fevkalade, uluslararası seviyede iş yapacak hâle geldiğini ifade etmiş olması bizim için de bir iftihar vesilesidir.

Değerli arkadaşlar, her kurumda yanlış insan çıkar, bütün arkadaşları suçlamak fevkalade yanlıştır. Türk milletinin müteahhitleridirler. Yanlış yapanın ümüğünü sıkmak gerekir. Biz sıkıyoruz, siz zamanında sıkmadınız bu hâllere geldi bu işler.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aykan.

Şahıslar adına ikinci söz Nevşehir Milletvekili Sayın Ahmet Erdal Feralan’da.

Sayın Feralan yok mu?

Soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Şandır…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, bu kanunun Anayasa’nın 125’inci maddesine aykırı olduğu iddia edilmektedir. Bu çok ağır bir ifadedir, çünkü Kamu İhale Kanunu’nun gereği, mevcut hükümleri, maddeleri gereği yargıya müracaat edebilmenin ön şartının şikâyet olduğu ifade ediliyor, o değiştirilmiyor. Şimdi, şikâyeti kaldırdığınıza göre, vatandaşın yargıya gitmesinin önü kesiliyor çünkü ön şart yerine gelmemiş oluyor. Bu da Anayasa’nın 125’inci maddesindeki idarenin her türlü eylem ve işleminin yargı denetimine açık olması ilkesine çok doğrudan aykırıdır. Dolayısıyla, bu kanun tasarısının Anayasa’ya aykırılık iddiası öncelikle cevaplandırılmalı, sonra görüşmelere devam edilmelidir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Efendim, özellikle şunu ifade edeyim: Tabii Anayasa’nın 125’inci maddesine göre, idarenin her türlü eylem ve işlemi yargı denetimine tabidir. İhalenin iptaline karşı Kamu İhale Kuruluna başvurulmamakla birlikte, doğrudan yargı merciine dava açılabilecektir. Yani, burada onu özellikle belirteyim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ama ön şart şikâyet…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Dolayısıyla, istekliler mahkemeler nezdinde hak arayabileceklerdir; o hak daima bakidir. Kaldı ki bu şekilde herhangi bir usulsüzlük varsa, bakın kaç tane müracaat noktası var:

1) İdareye müracaat edebilir. Genel müdürlükse, genel müdürlük teftiş kurulu başkanlığı veya iç denetim buna müdahale edebilir.

2) Bakanlığın denetim birimleri var.

3) Başbakanlığın denetim birimleri var.

4) İlgili mahkemeler nezdinde her zaman hakkını arayabilir.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Tamam da Sayın Bakanım, tasarının 5’inci maddesinde…

BAŞKAN – Sayın Şandır, soru için tekrar sisteme girin, vaktimiz var.

Buyurun.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakanım, bakın, tasarının 5’inci maddesinde “İdarenin, ihalenin iptaline ilişkin işlem ve kararları itirazen şikâyete konu edilemez.” deniliyor. Şimdi, kanunun bir başka maddesinde de değiştirilemeyen, değiştirilmeyen bir başka maddesinde de mahkemeye müracaat edebilmek için önce şikâyet edilmesi gerektiği ön şart olarak ifade ediliyor. Şikâyet konu edilemeyeceğine göre yargıya da gidemeyeceksiniz demektir. Bu da Anayasa’nın 125’inci maddesine aykırı bir durum teşkil ediyor. Durumun incelenmesi açısından soruyorum: Böyle bir durum varsa, mesele Anayasa Mahkemesinden döneceğine burada düzenleme yapılsın istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Öğüt…

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Çok teşekkür ederim Sayın Bakanım; Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, Ardahan-Ardanuç yolu 50 kilometre civarında, on beş yıldır yapılmıyor. 1993’te temeli atıldı, Artvin Milletvekili Arkadaşımız da hatırlattı, Ardanuç-Ardahan yolu 1993’te temeli atıldı, hâlen bitmedi. Yani koca Türkiye Cumhuriyeti devletine yakışıyor mu? Bunu soruyorum. Bunun cevabını sizden rica ediyorum. Yakışıyor mu yakışmıyor mu? On beş yıldır 50 kilometrelik bir yol bitmedi.

Ardahan-Kars yolu ödenekleri yapılmadığı için şu anda yarım kaldı duble yolu. Orada da biliyorsunuz kış sezonu çok ağır olduğu için, beş ay inşaat sezonu olması nedeniyle, sizden istirham ediyorum, ödeneklerin şubat ayında tümünü verin ki aralık…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – İki dakika vermiştim, bitti. Tekrar girersiniz, vaktimiz kalırsa.

Sayın İnan…

MÜMİN İNAN (Niğde) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, Pozantı-Gölbaşı otobanı 1996 yılında on bölüm olarak on ayrı müteahhide ihale edilmiştir. 1999’da Pozantı-Havuzlu kısmının temeli atılmış devam ediyor. Bu dönem, belki yılbaşından önce otoban olarak değil ama devlet kara yolu olarak açılacağı kulağımıza geliyor. Diğer taraftan Havuzlu-Niğde bölümü devam ediyor. Fakat Niğde’den Gölbaşı’na olan altı bölümlük, 1996 yılında ihale edilmesine rağmen, müteahhitleri belli olmasına rağmen bugüne kadar herhangi bir faaliyet yoktur. Dolayısıyla, ihalesi yapılmış bu işlemlerin ne zaman başlayacağı konusunda bilgi verirseniz memnun oluruz.

Teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN – Sayın Akcan…

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakana sormak istiyorum. İhale yapıldı, iptal edildi. Bu kanun tasarısı kanunlaşınca şikâyet hakkını kişinin elinden alıyorsunuz, “Mahkemeye gidin.” diyorsunuz, “Mahkemeye gitmesine engel değil.” diyorsunuz. Kişi mahkemeye gitti, ama o işin ihale sürecini devam ettirdiniz, ihale iptal edilmiş olsa da yeniden süreç başlayacak. Bundan sonra birisine verdiniz bu işi, yani ihaleyi birisi kazandı, hak etti, idareye göre hak etti. Bu arada mahkeme kararını verdi ve kendisine haksızlık yapıldığı, bu ihalenin haksız yere iptal edildiği kararına vardı. Temyiz edildi, temyiz de bu karara uydu. Bundan sonra ne yapacaksınız? Özellikle Kamu İhale Kurumu Başkanımız bu konuda ne diyecek bakalım?

BAŞKAN – Sayın Öğüt…

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, beş ay veya altı ay bir inşaat sezonu var Doğu Anadolu’da. Ödenekleri şubat ayında yaptığınız takdirde, ben inanıyorum ki orada işler bitecektir. Sayın Başbakanımız Ardahan’a geldiğinde şu talimatı verdi Vali Bey’e ve oradaki o zaman bulunan bakanlara da: “Ardahan-Ardanuç yolu duble yol yapılacak. Biz böyle bir karar aldık.” dedi. Bu Ardahan-Ardanuç yolu ne zaman duble yol yapılacak ve bitecek?

Kars-Ardahan arasındaki duble yol ne zaman bitecek? Onunla ilgili soruma cevap istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Sayın Şandır ile Sayın Akcan’ın sorusu müşterek, evvela ikisine birlikte cevap vermek istiyorum. Esasen bu konuda herhangi bir ihtilaf olmaması açısından bir önerge hazırlandı. Bu konudaki tereddütler tamamen izale ediliyor, onu özellikle belirteyim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Anayasa’ya aykırılık…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Arzu ederseniz bu konudaki önergeyi de okuyabilirim burada: “İdare tarafından, sadece şikâyet üzerine, alınan, ihalenin iptaline ilişkin işlem ve kararlar, itirazen şikâyete konu edilebilir. Bu kararlara karşı beş gün içinde doğrudan Kuruma başvuruda bulunulabilir. İdare tarafından ihalenin iptal edilmesi işlemine karşı yapılacak itirazen şikâyet başvuruları ise idarenin iptal gerekçeleriyle sınırlı incelenir. Bu süre 21’inci maddenin (b) ve (c) bentlerine göre yapılan ihaleler ile ihalenin iptal edilmesi işlemine karşı yapılacak itirazen şikâyet başvurularında on iş günü olarak uygulanır.” Dolayısıyla, bu konuda tereddütler tamamen ortadan kalkmış oluyor. Onu özellikle belirtmek istiyorum.

Şimdi, Ardahan Milletvekilimiz Sayın Öğüt’ün, Ardahan-Ardanuç yolu… Tabii, bu, on beş yıl önce, 1993 yılında ihale edilmiş. Tabii, biz 1993 yılından bu yana yokuz burada. Dolayısıyla, niye yapmadınız…

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Altı yıldır iktidardasınız.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –Ancak, şunu ifade edeyim: Biliyorum, biz zaten geçen hafta o civardaydık. Ardahan’a gitmedim ama o bölgeyi gezdim. Ben, özellikle, Ulaştırma Bakanımız Sayın Binali Yıldırım’a sizin bu taleplerinizi, gerek Ardahan-Ardanuç yolu… Hakikaten bitmesi lazım, ben de o kanaatteyim. Ardahan-Kars yolunun tamamlanması lazım. O konularda Sayın Bakanıma ben özellikle taleplerinizi ileteceğim ve bunun bir an önce tamamlanması konusunda ben de takipçi olacağım. Çünkü, biz de o bölgede, biliyorsunuz…

Artvin Milletvekilimiz de özellikle tünellerden bahsetmişti. Müsaade ederseniz ona da cevap vereyim.

BAŞKAN – Var var, vaktiniz var.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Vekilim -siz biliyorsunuz- özellikle Borçka ile Artvin arasındaki tünellerde ışıklandırma sisteminin olmadığını, hatta havalandırma sisteminin yapılmadığını söylediniz. Esasen, tabii, biz bunları DSİ olarak yapmak durumunda değiliz ama burada, hakikaten, ben de bunların, uzun tünellerin  ışıklandırmasının ve havalandırmasının yapılmasının gerekli olduğu kanaatindeyim. O bakımdan, talimat vermiştik. Esasen, 3 defa ihaleye çıkıldı, fakat maalesef, müşteri olmadı, yani ihaleye katılan olmadı. Şimdi yeniden ihaleye çıktık, altı firma yeterlik aldı. 12 Aralık 2008 tarihinde de bunun ihalesi yapılacak. İnşallah, firmalar teklif verir, onu da bir an önce -parası da var- yaparız. Onu da özellikle belirtmek istiyorum.

Tabii, Pozantı-Gölbaşı otoyolu ve Niğde’den Gölbaşı’na kadar olan, Sayın Vekilimin söylediği yolların durumuyla ilgili yazılı bir bilgi vereceğiz. Şu anda, doğrusunu isterseniz ben de, son durum nedir onu bilemiyorum tabii. Ama ben de yazılı bir şekilde size net cevap vereyim.

MÜMİN İNAN (Niğde) – İhalenin şeyiyle ilgili sordum, on iki yıl olmuş…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Biliyorum, “Ne zaman başlayacak?” Ödenek meselesi, onu biliyorum. Ama size ne zaman başlayacağı hususunu yazılı olarak cevap verelim müsaadenizle.

Hepinize teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Birinci Bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, Birinci Bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

1’inci maddenin başlığını okutuyorum:

KAMU İHALE KANUNU İLE KAMU İHALE SÖZLEŞMELERİ KANUNUNDA

DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1-

BAŞKAN – Madde üzerinde üç önerge vardır.

Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 253 sıra sayılı kanun tasarısının 1 nci maddesinin ilk paragrafında verilen ve 4734 sayılı kanunun 3 ncü maddesinin (4) bendinin sonuna eklenmesi istenen hükmün tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Mehmet Şandır

Prof. Dr. Abdülkadir Akcan

Kamalettin Nalcı

 

Mersin

Afyonkarahisar

Tekirdağ

 

Mehmet Serdaroğlu

Yılmaz Tankut

Muharrem Varlı

 

Kastamonu

Adana

Adana

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 253 sıra sayılı Kamu İhale Kanunu ile Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 1’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Nurettin Canikli

İsmail Göksel

Ahmet Öksüzkaya

 

Giresun

Niğde

Kayseri

 

Soner Aksoy

 

Nusret Bayraktar

 

Kütahya

 

İstanbul

Madde 1 – 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun 3 üncü maddesinin (b) bendi aşağıdaki şekilde; (e) bendinde yer alan “malzemeler” ibaresi “hizmetler” şeklinde değiştirilmiş, aynı bendin sonuna “ile araştırma-geliştirme faaliyetleri kapsamında Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumundan yapacakları mal, hizmet ve danışmanlık hizmet alımları, et ve et ürünleri için Et ve Balık Kurumu Genel Müdürlüğünden, ray üstünde çeken ve çekilen araçlarda kullanılan monoblok tekerlek ve tekerlek takımları için Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu Genel Müdürlüğünden yapacakları alımlar” ibaresi eklenmiş; (f) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş; (h) bendinin sonuna “sağlık hizmeti sunan bu Kanun kapsamındaki idarelerin teşhis ve tedaviye yönelik olarak birbirlerinden yapacakları mal ve hizmet alımları,” ibaresi eklenmiş ve maddeye aşağıdaki (n) bendi eklenmiştir.

“b) Savunma, güvenlik veya istihbarat alanları ile ilişkili olduğuna veya gizlilik içinde yürütülmesi gerektiğine ilgili bakanlık tarafından karar verilen veya mevzuatı uyarınca sözleşmenin yürütülmesi sırasında özel güvenlik tedbirleri alınması gereken veya devlet güvenliğine ilişkin temel menfaatlerin korunmasını gerektiren hallerle ilgili olan mal ve hizmet alımları ile yapım işleri,”

“f) Ulusal araştırma-geliştirme kurumlarının yürüttüğü ve desteklediği araştırma-geliştirme projeleri için gerekli olan mal ve hizmet alımları ile finansmanının tamamı Kanun kapsamındaki bir idare tarafından karşılanarak elde edilen sonuçların bu idare tarafından sadece kendi faaliyetlerinin yürütülmesinde faydalanıldığı haller hariç, her türlü araştırma ve geliştirme hizmeti alımları,”

“n) Uluslararası mükellefiyetlerden doğan veya ulusal amaçlı; savunma, güvenlik, insani yardım gibi durumlarda ortaya çıkabilecek acil ihtiyaçların, süratli ve etkin bir biçimde temini amacıyla, önceden güvenceler alınmasına olanak sağlayan anlaşmalar veya sözleşmeler yapmak suretiyle mal ve hizmet alımları,”

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 253 Sıra Sayılı Kamu İhale Kanunu ile Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesi metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Hakkı Suha Okay

Metin Arifağaoğlu

Yaşar Ağyüz

 

Ankara

Artvin

Gaziantep

 

Tayfur Süner

 

Fevzi Topuz

 

Antalya

 

Muğla

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutayım?

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Tayfur Süner konuşacak efendim.

BAŞKAN – Antalya Milletvekili Sayın Süner, buyurun.

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu İhale Kanunu ile Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakanım, ormanı, suyu, toprağı Allah’a bıraktınız. Niye Allah’a bıraktınız diyorum. Tabii ki Allah’a bırakacaksınız. Marmaris ormanları yandı, Bodrum ormanları yandı.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Yok yok, öyle yanan bir şey yok Marmaris’te.

TAYFUR SÜNER (Devamla) – Antalya’ya geldi; Serik, Manavgat ormanları yandı. Size önerge verdim, “Her türlü tedbiri aldım.” diye cevap verdiniz.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Öyle bir şey yok Marmaris’te.

TAYFUR SÜNER (Devamla) - Bir dakika dinleyin.

Pazar günü Finike ormanları başladı. Cenabı Allah yardım etmese, yağmur yağmasa o yangını da söndüremeyeceksiniz.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Demek ki yardım ediyor.

TAYFUR SÜNER (Devamla) – Turizm Teşvik Yasası’nı çıkardınız, ormanların binde 5’ini turizme açacağız dediniz. Gerek yok…

NURİ USLU (Uşak) – Hiç alakası yok.

TAYFUR SÜNER (Devamla) - Tamamını açabilirsiniz artık, hayırlı olsun.

Dünya Bankasının Türkiye’deki kamu ihale düzeniyle ilgili bir araştırması vardır, inceleyin. Bu araştırmaya göre…

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Ne alakası var?

BAŞKAN – Sayın Hıdır…

TAYFUR SÜNER (Devamla) - Bakın o zaman bir şey daha söyleyeyim. Niye Allah’a bıraktınız?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Biraz daha konuşsan her yeri yakacaksın.

TAYFUR SÜNER (Devamla) – Sayın Bakanım…

BAŞKAN – Sayın Süner, Sayın Süner

TAYFUR SÜNER (Devamla) - …Antalya bölgesinde doğal gaz çevrim istasyonu için ihale yaptınız, AKSA A.Ş kazandı ihaleyi. AKSA A.Ş’nin kurulacağı yer tarım arazisi.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, önergeyle ne alakası var bunun?

BAŞKAN – Sayın Süner

TAYFUR SÜNER (Devamla) – Siz toprağı koruyacaktınız, ormanı koruyacaktınız, suyu koruyacaktınız. Selimiye ve Kovanlık köylerinin tam ortasında…

AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Önergeye gelelim.

TAYFUR SÜNER (Devamla) - Bekleyin, bekleyin, onunla ilgili bu.

BAŞKAN – Sayın Süner

TAYFUR SÜNER (Devamla) – AKSA A.Ş’nin kurulduğu yer tam Kırkgöz su kaynaklarının dibi. Kırkgöz su kaynakları kuruduğu zaman bunun vebalinin altından kalkamayacaksınız.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Genel Kurula hitap et.

BAŞKAN – Önergeyle ilgili…

İki dakikanız kaldı.

TAYFUR SÜNER (Devamla) – NATO petrol hattına 10 metre, enerji nakil hatlarının altı, tarım arazisinin tam göbeği. Hayırlı olsun!

Dünya Bankasının Türkiye’deki kamu ihale düzeniyle ilgili bir araştırması vardır. Bu araştırmaya göre devletin satın aldığı mal ve hizmetlerin tutarı gayrisafi millî hasılanın yüzde 16’sı ilâ 18’ine tekabül etmektedir. Yapılan tahminlere göre bu yıl gayrisafi millî hasıla 972 milyar YTL olacaktır. Bunun yüzde 18’i 185 milyar YTL etmektedir. Bu paranın önemli bir bölümü ihale düzeninden geçerek rüşvet hâlinde siyasetçilerin ve bürokratların ceplerine girecektir. Bu, tahminen kaç paradır sayın milletvekilleri? Bunun cevabı da Dünya Bankasının raporunda vardır; rapor da devletin ihaleler aracılığıyla harcadığı paranın yüzde 15’inin rüşvet olduğunu belirtmektedir. Ben söylemiyorum, Dünya Bankasının raporu söylüyor. 185 milyar YTL’nin yüzde 15’i yaklaşık 28 milyar YTL etmektedir. Yüzde 15’i küçük ölçekli ihaleler için doğru olabilir ama baraj gibi pahalı yatırımlarda toplam harcamanın belki de yarısı işi tezgâhlayanlar arasında bölüşülmektedir. Örnek vermek gerekirse, Formula 1 pisti ve tesislerinin yapımı 60 milyon dolara çıkacaktı, son maliyet 300 milyon doların üstündedir. Belediyelerde dönen dolaplardan elde edilen munzam rant da daha bu hesaplara dâhil değildir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Avrupa’daki en kötü gelir dağılımına sahiptir. Servet çok küçük bir azınlığın elindedir. Bankalardaki tasarrufların yüzde 65’i tasarruf sahiplerinin sadece yüzde 1’inin hesaplarındadır. Gayrimenkul gelirlerinin yüzde 70’i, faiz ve kâr gelirlerinin ise yüzde 80’i en üst gelir grubunun cebine girmektedir. Devlet ihaleleri, bu satın almaları ve adaletsizliği besleyen en önemli olgulardan biridir. Devletler satın almalarını ihale yasaları çerçevesinde yaparlar.

2001 krizinden önce Türkiye Avrupa’daki en laçka ihale sistemlerinden birine sahipti. İhale süreci şeffaf değildi. İhalelerin çoğu en ehil veya işi en ucuz yapacaklara değil, politikacıların ve bürokratların akraba ve ahbaplarına veriliyordu. Neredeyse bütün ihaleler “davet usulü” diye bilinen bir yöntemle yapılıyordu. Sadece idare tarafından davet edilenlerden teklif alınıyordu. İlgili herkes hangi şirketin ihale alacağını biliyordu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

TAYFUR SÜNER (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.

AKP’nin 2002 Kasımında iktidara gelmesiyle ihale düzeninin birkaç ayda bir değiştirilmesi dönemi açıldı; kamu ihale düzeni, laçkalaştırıldı, keyfîleştirildi, şeffaflığı bozuldu, uluslararası standartlardan uzaklaştırıldı. Keyfîlik, rüşvet, yolsuzluk, eş dost, akraba kayırmasını önlemek amacıyla kurulan barikatların çoğu kaldırıldı. 2002 öncesine dönüldü. Haksız kazanç kapıları yeniden açıldı. Kamu yararına olmayan birçok kanun değişikliği gibi bu değişiklikler de hemen hemen itirazsız, gürültüsüz, gözden ırak meydana geldi.

4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun “İstisnalar” başlıklı 3’üncü maddesinin (f) bendinde “Ulusal araştırma-geliştirme kurumlarının yürüttüğü ve desteklediği araştırma-geliştirme projeleri için gerekli olan mal ve hizmet alımları” denilmektedir. Görüşmekte olduğumuz tasarının 1’inci maddesindeki sözü edilen (f) bendinin kapsamında ise Kamu İhale Kanunu’nun kapsamındaki tüm idarelerin katılmak istenmesi istisnaların istismarına yöneliktir. Tasarının bu maddesinde sözü edilen faaliyetler ulusal araştırma ve geliştirme kurumlarının asli görevi olup, bu görevlerini yerine getirmeleri için temel koşul, sözü edilen kurumların amaçlarına uygun kurulmuş olmalarıdır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Süner.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, sataşma var, kısa bir cevap vereyim.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Böyle bir usul yok Sayın Başkan.

BAŞKAN – Daha sonra cevap verirsiniz konuşmanızın içinde.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 253 sıra sayılı Kamu İhale Kanunu ile Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                     Nurettin Canikli (Giresun) ve arkadaşları

Madde 1 – 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun 3 üncü maddesinin (b) bendi aşağıdaki şekilde; (e) bendinde yer alan “malzemeler” ibaresi “hizmetler” şeklinde değiştirilmiş, aynı bendin sonuna “ile araştırma-geliştirme faaliyetleri kapsamında Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumundan yapacakları mal, hizmet ve danışmanlık hizmet alımları, et ve et ürünleri için Et ve Balık Kurumu Genel Müdürlüğünden, ray üstünde çeken ve çekilen araçlarda kullanılan monoblok tekerlek ve tekerlek takımları için Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu Genel Müdürlüğünden yapacakları alımlar” ibaresi eklenmiş; (f) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş; (h) bendinin sonuna “sağlık hizmeti sunan bu Kanun kapsamındaki idarelerin teşhis ve tedaviye yönelik olarak birbirlerinden yapacakları mal ve hizmet alımları,” ibaresi eklenmiş ve maddeye aşağıdaki (n) bendi eklenmiştir.

“b) Savunma, güvenlik veya istihbarat alanları ile ilişkili olduğuna veya gizlilik içinde yürütülmesi gerektiğine ilgili bakanlık tarafından karar verilen veya mevzuatı uyarınca sözleşmenin yürütülmesi sırasında özel güvenlik tedbirleri alınması gereken veya devlet güvenliğine ilişkin temel menfaatlerin korunmasını gerektiren hallerle ilgili olan mal ve hizmet alımları ile yapım işleri,”

“f) Ulusal araştırma-geliştirme kurumlarının yürüttüğü ve desteklediği araştırma-geliştirme projeleri için gerekli olan mal ve hizmet alımları ile finansmanının tamamı Kanun kapsamındaki bir idare tarafından karşılanarak elde edilen sonuçların bu idare tarafından sadece kendi faaliyetlerinin yürütülmesinde faydalanıldığı haller hariç, her türlü araştırma ve geliştirme hizmeti alımları,”

“n) Uluslararası mükellefiyetlerden doğan veya ulusal amaçlı; savunma, güvenlik, insani yardım gibi durumlarda ortaya çıkabilecek acil ihtiyaçların, süratli ve etkin bir biçimde temini amacıyla, önceden güvenceler alınmasına olanak sağlayan anlaşmalar veya sözleşmeler yapmak suretiyle mal ve hizmet alımları,”

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçe…

Gerekçe:

Avrupa Birliği ve NATO ülkelerinde savunma, güvenlik ve istihbaratla ilgili alımlar kamu alımlarını düzenleyen mevzuat dışında tutulmuş ve ayrı bir başlık altında düzenlenmiştir.

Yapılan değişiklikle, bu kapsamdaki alımların Kanundan istisna edilmesi öngörülmektedir.  Böylelikle, hem bu alanda mevzuat uyumunun sağlanması hem de mevcut Kanunda sayma yöntemiyle belirlenen alımların günün değişen koşullarına uygun olmaması nedeniyle maddenin (b) bendinin ihtiyaçları karşılayacak şekilde yeniden düzenlenmesi amaçlanmıştır.

4/5/2007 tarihli ve 26512 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Devlet Malzeme Ofisi Genel Müdürlüğü Ana Statüsünde Devlet Malzeme Ofisi Genel Müdürlüğünün ana statüde belirtilen mal ve hizmetlerin tedarik ve dağıtımını kamu hukukuna tabi olan veya kamunun denetimi altında bulunan ya da kamu kaynağı kullanan kamu kurum ve kuruluşları adına temin edeceği belirtilmiştir. Maddenin (e) bendinde yapılan değişiklikle, Kanun kapsamındaki idarelerin Devlet Malzeme Ofisi Genel Müdürlüğü Ana Statüsünde  yer alan hizmetleri de Devlet Malzeme Ofisi Genel Müdürlüğünden istisna kapsamında temin edebilmesine imkân sağlanmaktadır.

Aynı bentte yapılan değişiklikle, Et ve Balık Kurumu Genel Müdürlüğünün besinin yoğun olduğu dönemlerde arz fazlasını besiciyi zarar ettirmeyecek bir fiyata alıp ihtiyaç duyan kamu kuruluşlarına satabilmesine imkân sağlanarak hem Et ve Balık Kurumu Genel Müdürlüğünün etkinliğinin artırılması ve hem de hayvancılık sektörünün sağlıklı bir şekilde gelişmesi amaçlanmaktadır.

Yine aynı bentte yapılan değişiklikle, yurtdışından temininde zorluklar yaşanan monoblok tekerlek ve tekerlek takımlarının yurt içinde üretilmesi ve demiryolu yan sanayinin geliştirilmesi amacıyla Kanun kapsamındaki idarelerin bu ihtiyaçlarını Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu Genel Müdürlüğünden istisna kapsamında temin edebilmelerine imkân sağlanmaktadır.

Diğer yandan (f) bendinde yapılan değişiklikle araştırma-geliştirme hizmetlerinin teşvik edilmesi ve Kanun kapsamındaki idarelerin ortak projeler geliştirmek suretiyle proje sonuçlarından daha fazla fayda sağlanması ile AB müktesebatına da uyum amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Çalışma süremiz tamamlanmıştır.

Sözlü soru önergeleriyle diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 18 Kasım 2008 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

                                       

 

Kapanma Saati: 19.50

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.