DÖNEM: 23 CİLT: 30 YASAMA YILI: 3 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 16’ncı
Birleşim 12 Kasım 2008 Çarşamba İ Ç İ N D E K İ L
E R I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II.- GELEN KÂĞITLAR III.-
YOKLAMA IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları 1.- Aydın
Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu’nun, Türk kadınının
siyasetteki yerine ilişkin gündem dışı konuşması 2.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, çevre sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması 3.- İstanbul Millletvekili Reha Çamuroğlu’nun,
Aleviler ve Aleviliğe ilişkin gündem dışı konuşması V.-
AÇIKLAMALAR 1.- Antalya
Milletvekili Osman Kaptan’ın, Antalya’nın Finike ilçesi ile Kumluca ilçesi
arasındaki Alakır Çayı mevkisinde meydana gelen orman
yangınına ilişkin açıklaması 2.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, vefat eden Son Gazi Mustafa Şekip
Birgöl’e, Kurtuluş Savaşı’nın tüm şehitlerini ve
gazilerini temsilen devlet töreni düzenlenmesine ilişkin açıklaması 3.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, vefat eden Son
Gazi Mustafa Şekip Birgöl’e,
Kurtuluş Savaşı’nın tüm şehitlerini ve gazilerini temsilen devlet töreni
düzenlenmesine ilişkin açıklaması 4.- Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in, vefat eden Son Gazi Mustafa Şekip Birgöl’e, Kurtuluş Savaşı’nın
tüm şehitlerini ve gazilerini temsilen devlet töreni düzenlenmesine ilişkin
açıklaması VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan ve 25 milletvekilinin,
Balıkesir ilinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/280) 2.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 30 milletvekilinin, Alternatif Ürün Projesi’nin
Adıyaman’daki uygulamasının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/281) 3.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 27 milletvekilinin, ülkemizdeki sığınmacıların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/282) B) Önergeler 1.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Adalet Komisyonu
üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/93) 2.- Hakkâri
Milletvekili Hamit Geylani’nin, Dilekçe Komisyonu üyeliğinden
çekildiğine ilişkin önergesi (4/94) C) Tezkereler 1.- Adelson Stratejik Çalışmalar Enstitüsü Başkanı tarafından,
Tel-Aviv’de 8 Aralık 2008 tarihinde gerçekleştirilecek olan “İsyana Karşı
Koyma” konulu konferansa ismen davet edilen Eskişehir Milletvekili ve Dışişleri
Komisyonu Başkanı Hasan Murat Mercan’ın vaki davete icabet etmesine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/584) 2.- Kütahya
Milletvekili ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu Başkanı Soner Aksoy’un Başkanlığında, Komisyon üyelerinden oluşan bir
heyetle, Macaristan Ulusal Meclisi Ekonomi ve Bilişim Komisyonunun resmî
davetine icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/585) 3.- Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Başkanı Dr. Fatma Ekenoğlu’nun
vaki davetine, “KKTC’nin 25. Kuruluş Yıldönümü Kutlamaları”na Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan’ı temsilen bir Parlamento heyetinin icabet
etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/586) 4.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan’ın, Ürdün Meclis Başkanı Abdel Hadi Majali’nin Ürdün’e
davetine beraberinde bir Parlamento heyetiyle icabet etmesine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/587) VII.-
SEÇİMLER A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim 1.- Adalet
Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Serbest
Bölgeler Kanunu ile Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/605) (S.
Sayısı: 275) 2.- Bazı
Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/657) (S.Sayısı: 302) IX.-
OYLAMALAR 1.- Serbest
Bölgeler Kanunu ile Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın oylaması X.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Diyarbakır
Milletvekili Aysel Tuğluk’un, ceza infaz
kurumlarındaki hak ihlali iddialarına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet
Ali Şahin’in cevabı (7/4714) 2.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, kadınlara yönelik
bazı çalışmalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/4945) 3.- Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın, TÜİK’in
açıkladığı açlık sınırına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı (7/4954) 4.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun,
çiftçilerin bankalardan kullandıkları kredilere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı (7/5012) 5.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, adrese dayalı konut kayıt sisteminin yaratacağı
sorunlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Nazım Ekren’in cevabı (7/5135) 6.- Trabzon
Milletvekili M. Akif Hamzaçebi’nin, bankacılık
izinlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı (7/5152) 7.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, engelliler için
verilen evde bakım ücretine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/5197) 8.- Trabzon
Milletvekili M. Akif Hamzaçebi’nin, Adabank hisselerinin satışına ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı
(7/5289) 9.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, çocukların korunmasına ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/5291) I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı. Osmaniye
Milletvekili Hakan Coşkun’un, mısır ve yer fıstığı üreticilerinin, Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü’nün, süt üreticilerinin, Sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşmalarına Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker; Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halis’in, Alevilerin demokratik toplumsal taleplerine
ilişkin gündem dışı konuşmasına Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik; Cevap verdi. Kırıkkale Milletvekili
Osman Durmuş, Osmaniye
Milletvekili Hakan Coşkun, Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy, Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in;
Sivas
Milletvekili Malik Ecder Özdemir, Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin Çelik’in; Cevabına ilişkin
birer açıklamada bulundular. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili
Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, doğal gaz fiyatlarındaki artışın ve topluma
etkisinin (10/278), Antalya
Milletvekili Osman Kaptan ve 24 milletvekilinin, güvenlik görevlilerince dur
ihtarına uymama gerekçesiyle gerçekleştirilen öldürme olaylarının (10/279), Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin
gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı
açıklandı. Ülkemizde yaşanan çevre sorunlarının araştırılarak sürdürülebilir
çevre politikası için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan
(10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71, 84, 87, 89,
101, 119, 145, 146) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının,
Komisyonun görev süresinin bir ay uzatılmasına ilişkin tezkeresi okundu;
Komisyona bir ay ek süre verildiği açıklandı. 6/11/2008 tarihinde
dağıtılan ve Genel Kurulun 6/11/2008 tarihli 14’üncü Birleşiminde okunan Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler hakkındaki (11/5) esas numaralı
gensoru önergesinin gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler"
kısmında yer almasına, Anayasa’nın 99’uncu maddesi gereğince gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmelerin Genel Kurulun 11/11/2008 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 80’inci sırasında yer alan 253
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın bu kısmın 3’üncü sırasına alınmasına ve diğer
kanun tasarı ve tekliflerinin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; 253 sıra sayılı
Kamu İhale Kanunu ile Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı’nın; ekli cetvelde açıklandığı şekilde, İç Tüzük’ün 91’inci
maddesine göre temel kanun hâlinde görüşülmesine; Genel Kurulun 11/11/2008 Salı günkü ve 12/11/2008 Çarşamba günkü
birleşimlerinde sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek
11/11/2008 Salı günkü birleşiminde (11/5) esas numaralı gensoru önergesinin
gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin tamamlanmasına kadar
çalışma süresinin uzatılmasına; 12/11/2008 Çarşamba ve 13/11/2008 Perşembe
günkü birleşimlerinde ise 11.00 - 20.00 saatleri arasında çalışmalarını
sürdürmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul
edildi. Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin (2/191), İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmedi. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri İzmir
Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın,
elektrik ve doğal gaz başta olmak üzere enerji zamlarıyla vatandaşları zor
durumda bıraktığı, sağlıklı bir enerji piyasası oluşturamadığı, enerji arz
güvenliği için gereken tedbirleri alamadığı ve Bakanlığında yolsuzluklara yol
açtığı iddiasıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler hakkında
Anayasa’nın 99’uncu, İçtüzüğün 106’ncı maddeleri uyarınca bir gensoru
açılmasına ilişkin önergesinin (11/5) görüşmeleri tamamlandı, istem üzerine
yapılan açık oylamadan sonra, gündeme alınmasının kabul edilmediği açıklandı. Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan, gensoru önergesi
görüşmeleri sırasında doğal gaz zamlarına ilişkin bir açıklamada bulundu. 12 Kasım 2008
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere, birleşime
19.28’de son verildi.
No.: 23 II.-GELEN KÂĞITLAR 12 Kasım 2008 Çarşamba Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan ve 25 Milletvekilinin,
Balıkesir İlinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/280) (Başkanlığa geliş tarihi:
07.11.2008) 2.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 30 Milletvekilinin, Alternatif Ürün Projesinin
Adıyaman’daki uygulamasının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/281) (Başkanlığa geliş tarihi:
07.11.2008) 3.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 27 Milletvekilinin, ülkemizdeki sığınmacıların sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün
104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/282) (Başkanlığa geliş tarihi: 07.11.2008) 12 Kasım 2008 Çarşamba BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 11.00 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat
PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Fatoş
GÜRKAN (Adana), Harun TÜFEKCİ (Konya) BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
16’ncı Birleşimini açıyorum. Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim. Konuşma süreleri beşer dakikadır. Hükûmet
bu konuşmalara cevap verebilir. Hükûmetin cevap
süresi yirmi dakikadır. Gündem dışı ilk söz, Türk kadınının siyasetteki yeri hakkında söz
isteyen Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu’na
aittir. Sayın Kumcuoğlu, buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar) IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları 1.- Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu’nun, Türk kadınının siyasetteki yerine ilişkin
gündem dışı konuşması ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Sayın Başkan, salonda çoğunluğu
sağlayamadığınız açık ama lütfen sükûneti sağlarsanız mutlu olurum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de kadınlara seçme
ve seçilme hakkı, ilk defa belediye seçimleriyle ilgili olarak 1930 yılında
çıkarılan 1580 sayılı Kanun’la verilmiştir. Daha sonra çıkarılan 26 Ekim 1933
tarih ve 2349 sayılı Kanun’la da kadınlarımız köy ihtiyar heyetlerine ve
muhtarlığa seçilme hakkını elde etmişlerdir. Bu Kanun çerçevesinde ilk muhtarlık seçimi bundan tam yetmiş beş
yıl önce bugün yani 12 Kasım 1933 tarihinde Aydın ilimizin o zaman Çine
ilçesine bağlı olan, bugün ise Karpuzlu ilçe merkezi olarak bilinen Demircidere köyünde yapılmış ve seçimlerin galibi Gül veya Gülkız Ürbül Hanım olmuştur. İlk eşini ve 6 erkek kardeşinden 5’ini Birinci Dünya Savaşı ve
Kurtuluş Savaşı sürecinde kaybeden Gül Hanım, Türkiye'nin ilk muhtarı
seçildiğinde otuz iki yaşındadır ve bu görevi üstlenmek için gerekli olan okuma
yazma şartını haiz bulunmaktadır. 1933 yılında ülke çapında okuma yazma nispeti yüzde 10’dan düşük,
kadınlarımız arasında ise bunun çok daha altındadır. Ama Gül
Hanım İstanbul'un Fatih veya Nişantaşı semtinde değil, Aydın'ın bugün bile sapa
bir yöresi olan o günkü Demircidere köyünde, çok
sınırlı imkânlarına rağmen okuyup yazmanın üstesinden gelebilmiş ender
kadınlarımızdan biridir, yani Gül Hanım, bu mümtaz ve aziz milletin 7’si erkek
8 aday arasından tarihimizin ilk kadın muhtarı seçilmeyi ve görevine seçimle
gelen ilk kamu yetkilisi olmayı başarabilmiş istisnai evlatlarından birisidir. Seçimlerden sonra basına bir beyanat veren zamanın Çine Kaymakamı
Mehmet Ali Bey "İlçemiz yeni Kanun’un uygulanması konusundaki öncülüğünden
dolayı bahtiyarlık hissetmektedir. Halkımız cumhuriyetin yeniliklerini severek
benimsemekte ve 'Türk kadınına benliğini tanıtan ve medeni haklarını veren
cumhuriyettir.' gerçeği bu gibi yeni tezahürlerle kuvvet bulmaktadır."
diyerek önemli bir gerçeği dile getirmektedir. O günlerde, Türkiye'nin tek siyasi partisi konumundaki Cumhuriyet
Halk Fırkası Genel Sekreteri -ve daha sonra da Başbakan- olan Recep Peker de
Gül Hanım’a çektiği telgrafta "Türkiye'nin ilk kadın muhtarı olmak büyük
bir şereftir. Kutlu olsun. Sizin ve aynı vazifeleri alacak bütün kız
kardeşlerimizin Türk kadınının üstünlüğü hakkındaki davamıza hak kazandıracak
örnekler vereceklerine şüphe yoktur." demektedir. Bu ifadeler aslında insanlık tarihinin büyük siması, istisnai
insan Mustafa Kemal Atatürk'ün şu sözlerinden ilham almaktadır: "Bir
toplum, bir millet, erkek ve kadın denilen iki cins insandan meydana gelir.
Mümkün müdür ki bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça diğer
kısmı göklere yükselebilsin?" Cumhuriyetin inançlı ve sadık evlatları
olarak bu davaya ve felsefeye daima sahip çıkmak hepimizin görevi olmalıdır. Gül Hanım, görevde kaldığı iki yıl boyunca sadece göstermelik bir
muhtar olarak kalmamıştır. Köyünün sosyal ve ekonomik yaşantısına katkıda
bulunmak amacıyla Karpuzlu-Çine arasına taş döşemeli yol ve bir köprü inşa
edilmesine önayak olmuştur. Köye ait hizmetlerin belli bir mekânda
kararlaştırılıp yürütülebilmesi için kooperatif tipi bir oluşumla kaynak yaratıp
bir köy odası yaptırmıştır. Belli bir yaşın altındaki gençlerin kahvelere
girmesini yasaklayıp avcılık, binicilik ve diğer spor dallarında faaliyet
göstermek üzere bir gençler derneği kurdurmuştur. Kendisini, seçiminin 75’inci yılında saygıyla ve rahmetle
anıyoruz. Değerli arkadaşlarım, bu arada, son zamanlarda, cumhuriyetin temel
felsefesinin aksine, kadınlara ve özellikle reşit olmayan kızlarımıza karşı
işlenen suçlarda ciddi bir artış gözlenmektedir. Bu konuda da Hükûmeti ve özellikle cumhuriyetin doğal sahibi olan kamu
yöneticilerini daha duyarlı, tutarlı ve etkin olmaya ve cumhuriyetin ana
çizgisinden sapmalara meydan verilmemesi hususunda uyanık olmaya davet ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın Kumcuoğlu, teşekkür
ediyorum. Gündem dışı ikinci söz, çevre sorunlarıyla ilgili söz isteyen
İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’a aittir. Sayın Soysal, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) 2.- İstanbul Milletvekili Çetin
Soysal’ın, çevre sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
çevre kirlenmesiyle ilgili olarak gündem dışı söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum her ne kadar çoğunluğunuz yoksa da. Değerli milletvekilleri, hepinizin bildiği gibi, ülkemiz doğal ve
tarihî zenginlikler açısından eşsiz bir ülkedir. Bu zenginliğin korunması ve
geleceğe aktarılması için hepimizin üzerine çok ciddi görevler düşmektedir.
Biliyorsunuz bir bakanlığımız var: Çevre ve Orman Bakanlığı. Bu Bakanlık en
kısa tanımlarıyla, çevrenin korunması için kurulmuştur. Ayrıca, çevreyle ilgili olarak Anayasa’mızda düzenlemeler
bulunuyor. Anayasa’nın 56’ncı maddesi aynen şöyle: “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini
önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.” Şimdi bir bakmak gerekiyor acaba Bakanlık kuruluş amacı
doğrultusunda ve Anayasa’daki düzenleme çerçevesinde çalışıyor mu? Örneklerle
bakalım: Bursa Bayramdere Yeniköy açıklarında
denizden kum çıkarılıyor, çıkarılan kumlar İstanbul’a taşınıyor, inşaatlarda
kullanılıyor. Nerede? TOKİ’nin inşaatlarında. İstanbul’da yeşil alanları TOKİ dilediği gibi imara açabiliyor,
sonra da çevrecilikten bahsediliyor. Değerli arkadaşlarım, Bursa Karacabey Yeniköy’de ve deprem bölgesi
olmasına rağmen, ekolojik olarak oradaki bölgeyi bozma
adına ne yazık ki kum çıkartmalar devam ediyor. Biliyorsunuz 1999 depreminde
bunu yaşadık ve birçok binanın deniz kumunun kullanılmasından ötürü yıkıldığını
hep beraber ne yazık ki izledik, gördük. Çevre katliamı karşısında ne yazık ki
Bakanlık seyirci kalıyor. Bir başka örnek Düzce’de. Düzce’de Karagöl’ün yakınındaki ormanlık alanın çöp entegre tesisi olması ve Çevre Bakanlığının oluru ile. Bu
olur yazısında kamu yararı ve zarureti gerekçeleriyle Düzce Belediyesine izin
verildiği ifade ediliyor oysa bu alan orman alanı, aynı zamanda İSKİ’nin su havzası. Bakanlık Düzce’de başka yer yokmuş
gibi İSKİ’nin havzasına çöp entegre
tesisi yapmayı uygun bulabiliyor. Ne yazık ki Bakanlık su havzalarına inşaatlar
dikmeyi zaten alışıklık ve bağışıklık hâline dönüştürmüş çünkü Çevre Bakanı
eski İSKİ Genel Müdürü olmasına rağmen, İSKİ’nin su
havzalarındaki yapılaşmayla ilgili olumsuz görüşüne rağmen, İstanbul su
havzalarında 24.500 tane kaçak yapı bulunuyor. Tabii bunları açıklamak mümkün
değil ama su havzalarındaki kaçak yapılaşmaya göz yumuluyor, sonra da
İstanbul’u susuzluğa mahkûm edip Melen Çayı’na, oradaki sulama alanlarında su
ihtiyacını karşılayan Melen Çayı’na ihtiyaç duyuluyor. Ne yazık ki yeşil alanlar imara açılıyor. Tuzla’da denizler
dolduruluyor, oranın ekolojik yapısı bozuluyor;
Bakanlık uyuyor, buna seyirci kalıyor ve Bakanlığın bu konuyla ilgili bilgisi
dahi olmadığını düşünüyorum. Ne yazık ki birtakım çevreler tarafından da
oralarda alabildiğine dolgu alanları yaratılma çalışmaları devam ediyor. Çevre katliamıyla ilgili son örneğini de ne yazık ki Erzurum’da
gördük. Erzurum Büyükşehir Belediye Başkanı Erzurum’daki ağaçları kesti; yerine
metal ağaçlar yerleştirmeye kalkıyor üstelik bu akıl almaz icraatından sonra
meydan okuyan bir tarzda açıklamada “Suç ise suç işliyorum, bütün ağaçları
keseceğim, hadi şimdiden önlem alsınlar.” diyecek kadar cüretkâr bir yaklaşım
içerisine girebiliyor. Bu Başkan, kime, nasıl, niye meydan okuyor? Çevreyi
katlederek mi kenti yönetmeye kalkıyor? Buna dönük bir müdahale ne yazık ki
Çevre Bakanlığından gelmiyor. Yine, Adana’da, Osmaniye’de iki bin beş yüz yıllık antik kentin
üzerine çimento fabrikası kuruluyor. Bu fabrikanın yapılması tam bir çevre ve
tarihî katliam anlamına geliyor çünkü bu alanda yapılacak çalışmalarda taş
ocaklarında patlatılan dinamitler ve nakliyede ortaya çıkacak kirlilik zaten
atıklarla kirlenmiş olan Ceyhan suyunu daha da kirletecektir. Üretim sırasında
oluşacak zehirli gazlar ve atıklar nedeniyle yakın çevredeki köylerin,
bölgedeki canlıların, bitkilerin olumsuz etkileneceği de ortadadır. Bütün bunlara rağmen, Çevre Bakanlığı uyuyor, bunlardan bihaber
veya bir rant politikasına kurban gidiyor
ormanlarımız. Örneğin, Marmaris Kent Konseyi tarafından yapılan araştırmaya
göre Marmaris’te maden aramak için kırk beş şirkete ruhsat veriliyor üstelik maden
arama ruhsatı verilen yerlerin büyük kısmı millî park ve özel koruma alanı. Bunların, her biri birer çevre katliamı. Kaz Dağları’nda
maden aranması, Tuzla denizlerinin doldurulması, Kuşadası Limanı’nın
doldurulması, sahillerdeki yapılaşmanın artmasının hesabını vermek, gerçekten
Çevre Bakanlığının görevidir. Küresel ısınma nedeniyle dünyada dengeler
değişiyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Soysal, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun efendim. ÇETİN SOYSAL (Devamla) – Çevre örgütleri uyarılarda bulunuyor. Tabii, Başbakan da çıkıyor “Ben daniskasıyım çevrecinin.” diyor.
Elbette, daniskası olabilirsiniz ama neyin? Çevreye ihanetin daniskası
olabilirsiniz. Başbakan ve Çevre Bakanı çevreye ihanetin daniskalığı konusunda
eş güdümlü çalışmaya da ne yazık ki devam ediyor ve çevreyle ilgili, çevreye
dönük duyarlılık içerisinde olanlar da şiddete maruz kalabiliyor. Değerli arkadaşlarım, tabii, çevreyle ilgili, gerçekten,
ormanlarımız ranta dönük bir politikaya kurban
ediliyor. Su havzaları perişan. Buna karşı ne yazık ki
bir duyarsızlık, Çevre Bakanlığının ilgisizliği alabildiğine devam ediyor.
Burada bir sorumsuzluk örneği var. Rant uğruna İstanbul’un yeşil alanları imara
açılıyor, kıyı beldelerinde çok katlı yapılaşmalara izin veriliyor. Tarımda kendi kendine yeten memleketimizin kuraklığa mahkûm
edilmesi. Bunlar, her biri de… “Çevrecinin daniskasıyım” diyeceksiniz,
daha sonra çevreye ihanet edeceksiniz. İşte, bunun adı çevreye ihanet etmenin
daniskalığıdır. Hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Soysal. Gündem dışı üçüncü söz, Aleviler ve Alevilikle ilgili söz isteyen
İstanbul Milletvekili Reha Çamuroğlu’na aittir. Sayın Çamuroğlu, buyurun efendim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) REHA ÇAMUROĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Ne konuşacaksın acaba? FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Eylemle olur eylemle! Sözle
olmaz! SAMİ GÜÇLÜ (Konya) – Müsaade edin konuşsun. BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu… Sayın Aslanoğlu, lütfen efendim... FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ama bütçede ödenek varken, ödenek
isterken niye sahip çıkmıyor? BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen
efendim… FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Niye sahip çıkmıyor? BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen
efendim. Sayın Aslanoğlu… MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, lütfen uyarın Sayın Milletvekilini… FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Eylemle olur eylemle,
konuşmayla olmaz bu iş! MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, lütfen uyarın. Sayın
Milletvekili daha konuşmasına başlamadı. BAŞKAN – Sayın Çamuroğlu, buyurun
efendim, konuşmanıza başlayınız. 3.- İstanbul Millletvekili
Reha Çamuroğlu’nun, Aleviler ve Aleviliğe ilişkin
gündem dışı konuşması REHA ÇAMUROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
geçtiğimiz pazar günü Ankara’da gerçekleşen yürüyüş ve mitingin yeniden gündeme
getirdiği bazı hususlarda görüşlerimi sizlerle paylaşmak üzere gündem dışı söz
almış bulunuyor, bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Neredeydin sen? Mitingde miydin? REHA ÇAMUROĞLU (Devamla) – Demokratik ülkelerde sivil toplumun bu
tarz eylemlerle taleplerini duyurmasından daha doğal bir durum olamaz.
Toplantının düzenli ve barış içinde geçmesi de hem düzenleyenleri hem de
emniyet güçlerimizi tebrik etmemizi gerektirmektedir. YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Bravo! Bravo! REHA ÇAMUROĞLU (Devamla) – Sizlerle bu mitingde dile gelen
talepler konusunda görüşlerimi paylaşmayacağım. Cemevleri,
zorunlu din dersi ve diğer konularda hangi görüşlere sahip olduğumu gerek
burada gerek Genel Kurulumuzda ve gerekse medyamız aracılığıyla kamuoyuyla
paylaştım. YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Lafla olmuyor, lafla olmuyor o iş! REHA ÇAMUROĞLU (Devamla) – Konuşmamda başka bir hususa
dikkatlerinizi çekmek istiyorum. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Bütçeye gelseydin bütçeye! REHA ÇAMUROĞLU (Devamla) – Buna tek kelimeyle “üslup” diyebiliriz
Sayın Aslanoğlu. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Bütçeye gelseydin de sahip
çıksaydın! NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Niye rahatsız oluyorlar Sayın
Başkanım, kimsenin tekelinde değil, niye rahatsız oluyorlar? REHA ÇAMUROĞLU (Devamla) – Alevilikle ilgili sorunlar ve Alevi
vatandaşlarımızın şikâyetleri, yeni sorunlar, yeni şikâyetler değildir.
Cumhuriyetimiz bu sorunları da pek çok diğer sorunla birlikte Osmanlıdan
devralmıştır. Pek çok hassasiyet ve gözyaşı içeren sorunlardır bunlar. YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Duygu sömürüsü yapmayın! HASAN KARA (Kilis) – Mesaiye erken başladılar! REHA ÇAMUROĞLU (Devamla) –
Birbirimize yaşattığımız ve zaman zaman da
ülkemiz siyasetinin hatta uluslararası siyasetin hepimize yaşattığı derin
acıların açtığı derin izleri taşırlar. Bunun anlamı nedir? Bunun anlamı şudur
ki: Yüzlerce yıllık, üstelik duygu yüklü, üstelik inançlarımız etrafında oluşan
böylesi sorunları çözmek üzerine konuşur ve diyaloglar geliştirmeye çalışırken
çok daha sakin, çok daha yumuşak, çok daha muhatabımıza açık olmamız
gerekmektedir. YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Ne yaptı, üstünüze mi yürüdü… REHA ÇAMUROĞLU (Devamla) – Siyasette tribünlere oynamak bazen
siyasetçiye haz verebilir Beyefendi. YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Orada yüz bin vardı, yüz bin! REHA ÇAMUROĞLU (Devamla) – Hatta denebilir ki: Tribünlere oynamak
siyasetin doğasında vardır. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Onu siz yaparsınız siz! REHA ÇAMUROĞLU (Devamla) – Oysa parlayıcı olduğunu defalarca
göstermiş olan… (CHP sıralarından gürültüler) FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Siz yapıyorsunuz. Ayıptır,
ayıptır! BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Sayın Bakan Alevilerin haklı
taleplerini “sitem” diye söylüyor. BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen, Hatibe saygı gösterelim. ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Kimin tribüne oynadığı belli! BAŞKAN – Buyurun Sayın Çamuroğlu. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ayıp yahu, ayıptır! BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen
efendim… ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Tribüne sizler oynuyorsunuz, sizler! BAŞKAN – Sayın Çamuroğlu, buyurun
efendim. ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – “Uç talep” deniyor. Alevilerin talebine
“uç talep” diyen Bakan tribüne oynuyor, lütfen! REHA ÇAMUROĞLU (Devamla) – Oysa parlayıcı olduğunu defalarca
göstermiş olan konularda şuur sahibi olarak tribünlere oynamak değil de çözüme
yönelmek gerekmektedir. YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Çözüm nerede? ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Siz onu da beceremediniz, bulaştırdınız
ya elinize yüzünüze! REHA ÇAMUROĞLU (Devamla) – Aslında Yunus Emre, yüzyıllar önce… YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Bir buçuk senedir hikâye anlatıyorsun… REHA ÇAMUROĞLU (Devamla) –
…“Neçe yumuşak söylese sözü savaşa benzer.”
der. YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Söyleyecek sözün yok, bırak bunları,
bırak! REHA ÇAMUROĞLU (Devamla) – Ne yazık ki bu mitingi düzenleyenleri
bu konuda tebrik etmek mümkün olamayacaktır. MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Vah, vah! YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Seni tebrik etmek gerek! REHA ÇAMUROĞLU (Devamla) – Hükûmeti
Ankara Çayı’na süpürmek mi istiyorsunuz, oturup sorunların çözümü için konuşmak
mı? YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Senin gibi Hızır Paşalar… REHA ÇAMUROĞLU (Devamla) – Büyük ve dehşetengiz tehlikelerin
temsilcisi olarak mı görüyorsunuz, ülkenizin meşru Hükûmeti
olarak mı? NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bravo! REHA ÇAMUROĞLU (Devamla) – Mitinginizi, mitingdeki konuşmalarda
dile getirdiğiniz gibi yerel seçimleri hedefleyerek mi düzenlediniz yoksa
gerçekten muradınız Alevilerin sorunlarının çözümlenmesi midir? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Reha Bey, tam da sizden beklenen bir
konuşma yapıyorsunuz, tebrik ediyorum sizi! REHA ÇAMUROĞLU (Devamla) – AK PARTİ’yi
kapatılması, kapattırılması, bir şekilde ortadan kaldırılması gereken bir
siyasi varlık olarak mı görüyorsunuz yoksa demokratik gerçeğimizin güçlü bir
temsilcisi olarak mı? YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Hızır Paşa! Bırak bu hikâyeleri Hızır
Paşa! REHA ÇAMUROĞLU (Devamla) – Biz ne yaparsak yapalım baştan karşı mı
olacaksınız yoksa gerçekten ama gerçekten bir diyaloğa
niyetiniz var mıdır? YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Bu söylediklerine sen inanıyor musun
acaba? REHA ÇAMUROĞLU (Devamla) – Lütfen artık karar veriniz. Bu ülkedeki
bütün sorunların nihai çözüm yeri Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmetidir. Buyurun konuşalım, buyurun
tartışalım ve ülkemiz için çözümleri buna uygun üsluplarla burada arayalım. YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sen bir buçuk senedir konuşuyorsun, neyi
hallettin, neyi? MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Başbakanla konuştunuz, ne
oldu? Ne elde ettiniz? REHA ÇAMUROĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
geçen sene burada, bu kürsüde bir değerli bakan arkadaşımız açıkça bir tutum
ifade etti. MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ne dedi? “Uç talep” dedi, “Uç
talep.” REHA ÇAMUROĞLU (Devamla) – Mealen şunu söyledi: “Bu ülkede Alevi
vatandaşlarımızın sorunları vardır ve bunlar çözülmelidir.” Duymak istemeyenler
bunu da duymadılar, duyanlar ise “Ne var burada?” demekteler. Şu var: Büyük
Millet Meclisi tutanakları… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Çamuroğlu,
konuşmanızı tamamlayınız. REHA ÇAMUROĞLU (Devamla) – …ve arşivlerini inceleyiniz. MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Dün Sayın Bakan, Alevilerin haklı
taleplerinden “sitem” diye bahsediyordu. Bu sizi incitmedi mi? REHA ÇAMUROĞLU (Devamla) – Daha önce bu mesele bu kadar açık bir
şekilde ve bir gereklilik vurgusu taşıyarak bu kürsüden bir bakan seviyesinde
gündeme getirilmiş midir? Daha önce bu ülkenin bir başbakanı “Bu matem sizin
değil, bizim hepimizin matemidir” demiş midir? MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Tebrik ediyorum, bravo! ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Yalandan kim ölmüş, yalandan! REHA ÇAMUROĞLU (Devamla) – Hemen itiraz etmeyiniz, “Arkası
gelmedi.” demeyiniz. Olanı olduğu sırada bir türlü anlatamadık ki. MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Başbakan ne güzel şeyler
söylemiş Alevilik hakkında. Seni takdir etmişse mesele yok! ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Bakanın bir tane Alevi genel müdürü var
mı, sordun mu hiç? REHA ÇAMUROĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
takdir edersiniz ki pek çok nedenle maalesef 2008 yılı Büyük Millet Meclisimiz
açısından verimli bir yıl olamamıştır. MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Niye? Niye olmadı, niye? ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Hızır Paşa görevinin başında. REHA ÇAMUROĞLU (Devamla) – Demokrasilerde muhatabı beğenmeyince
değiştirme lüksü yoktur. AK PARTİ burada, CHP burada, MHP burada, diğer
partilerimiz burada, ülkemizin bu tarihî ve büyük problemi de burada. FATMA KURTULAN (Van) – DTP de burada. YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – İktidar yok, iktidarsız iktidar... REHA ÇAMUROĞLU (Devamla) – Orta yerde duruyor ve çözülmeyi
bekliyor. Hükûmetimizin bu konudaki çözüm iradesini… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) REHA ÇAMUROĞLU (Devamla) – … yeni dönemde
yeniden daha da… FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Daha dün bütçede reddettiniz!
Reddettiniz bütçede dün, dün! BAŞKAN – Sayın Çamuroğlu, son
cümlelerinizi alayım efendim. REHA ÇAMUROĞLU (Devamla) – Gelin diyalogumuzu artıralım, gelin bu
konudaki birikimlerimizi her gün daha fazla birbirimizle paylaşalım. ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Cemevlerine “Cümbüşevi” denmesi seni rencide ediyor mu etmiyor mu?
Yazıklar olsun! REHA ÇAMUROĞLU (Devamla) – Gelin el birliğiyle, “ben yaptım, sen
yaptın” demeden ülkemizin fay hatlarından birini ortadan kaldıralım. YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Getir, düzenlemeyi getir, biz de “evet”
diyelim. REHA ÇAMUROĞLU (Devamla) – Sorun ortada ve çözüme de çok yakın
olduğumuzu hissediyorum. Bin tane daha seçim olur, varsın olsun, biz sorunları
çözelim. YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – İktidarsınız niye şikâyet ediyorsunuz?
İktidar şikâyet etmez. REHA ÇAMUROĞLU (Devamla) – Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Madımak’ın müze olmasını istiyor
musun istemiyor musun Sayın Çamuroğlu? MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Elinizi kolunuzu tutan mı var, niye
çözmüyorsunuz? S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Seni orada dinlemiyorlar da kürsüden
mi konuşuyorsun? MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bugüne kadar niye çözmediniz? Altı yıl
oldu, altı yıl! BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlarım, lütfen birbirimizin hukukuna
saygı gösterelim. Bakınız, Sayın Hatip kürsüye çıktı daha konuşmaya başlamadan
söz atmalar başladı. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, daha dün önergeyi
reddetti ya! Bütçe Komisyonunda Bakan şeye bıraktı, arkadaşları reddetti ya! BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, istirham
ediyorum. Ama bak, hayır, ne söyleneceği belli değil, lütfen… Evet, Antalya’da meydana gelen bir yangın olayı varmış, müessif
bir olay. Onunla ilgili olarak Sayın Kaptan’ın bir söz talebi var, kendisine
söz vereceğim. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, ben de söz
istedim. BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaptan. V.- AÇIKLAMALAR 1.- Antalya Milletvekili Osman
Kaptan’ın, Antalya’nın Finike ilçesi ile Kumluca ilçesi arasındaki Alakır Çayı mevkisinde meydana gelen orman yangınına
ilişkin açıklaması OSMAN KAPTAN (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; pazar günü akşam saat dokuz
sıralarında Antalya Finike ilçesi ile Kumluca ilçesi arasındaki Alagır Çayı üzerindeki ormanlık vadide bir yangın
çıkmıştır. Bu yangın, dün akşamüzeri… ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Pohpohlayın biraz daha, pohpohlayın
Sayın Çamuroğlu’nu. BAŞKAN – Sayın Akıncı, Sayın Kaptan’ı dinleyelim lütfen. OSMAN KAPTAN (Antalya) – Bu yangın, pazar, pazartesi, salı günü
devam etmiştir; bu gece, geçtiğimiz geceki yağmurda kısmen kontrol altına
alınmıştır, kısmen söndürülmüştür. Yangının çıktığı bölge derin bir vadidir,
ulaşımı güçtür, ancak helikopterle havadan söndürülmesi gerekiyor, fakat ne
yazık ki “Yangın sezonu bitti.” diye Hükûmetin
helikopter kiralama süresi bittiğinden elde helikopter yoktur. Helikopter
olmadığı için de yangının söndürülmesi uzamıştır. Bu nedenle, ben Hükûmetten şunları sormak
istiyorum, bu konuda önlemler almasını istiyorum: Özellikle bu yangınla ilgili olarak Akdeniz Bölgesi gibi yangına
hassas bölgelerde yangın söndürme helikopterlerinin kiralama süresi neden daha
uzun tutulmamaktadır? Sezonluk kiralama süresi bitse bile yangın çıkan yerlerde
helikopter kullanılması için sözleşmeye bir madde konarak kış aylarında çıkacak
yangınlara havadan müdahale etme olanağı neden sağlanmamaktadır? Mevsimlik yangın söndürme işçilerinin Akdeniz Bölgesi’nde daha
uzun süre çalıştırılmaları niye sağlanmamaktadır? Ve Hükûmet
bakanlara… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) OSMAN KAPTAN (Antalya) – Bitiriyorum. BAŞKAN – Otomatik kesildi Sayın Kaptan. Ben Antalya’ya ve ülkemize geçmiş olsun dileklerimi ifade
ediyorum. OSMAN KAPTAN (Antalya) – Sayın Başkan, teşekkür edeyim. BAŞKAN – Tekrar sisteme girip, tekrar yapmanız lazım. Konu
herhâlde anlaşıldı. Onun için ben -size iki dakikalık süre vermiştim- teşekkür
ediyorum sizlere de. OSMAN KAPTAN (Antalya) – Sayın Başkanım, sonunu bitirivereyim. BAŞKAN – Buyurun tamamlayın, bitirin. OSMAN KAPTAN (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Şimdi, Hükûmetin, bakanlara çok pahalı,
trilyonluk cipler yerine bu havadan söndürme uçakları ve helikopterleri alması
daha yararlı değil midir? Hükûmetten bu konularda
açıklama yapmasını istiyor, Finike ve Kumlucalı hemşehrilerimize geçmiş olsun diyor, Hükûmetin
orman yangınları konusunda ciddi önlemler almasını diliyoruz. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ederim. Evet, Finike’ye, Kumluca’ya, Antalya’ya
ve tüm ülkemize, insanlarımıza geçmiş olsun diyorum. Sayın Aslanoğlu, talebiniz nedir
efendim? FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Bir açıklama yapmak istiyorum. BAŞKAN – Neyle ilgili efendim? FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Hatibin konuşmasıyla
ilgili. BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, ben şunu
istirham ediyorum: Yani buraya çıkan her milletvekili arkadaşımızın görüşüyle
ilgili olarak diğer bir arkadaşımız görüş açıklamaya başlarsa çalışmalarımızı
yürütemeyiz. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Bir bilgi sunmak istiyorum. BAŞKAN – Onun için, özür dileyerek sizlere söz veremeyeceğim. Gündeme geçiyoruz. Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır. Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır,
okutuyorum: VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI A) Meclis
Araştırması Önergeleri 1.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan ve 25 milletvekilinin, Balıkesir ilinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/280) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Balıkesir 1.118.313 (2008) toplam nüfusunun 649.423'ü şehirde
468.890'nı köylerde ikamet etmekte 14.292 km² yüzölçümü ile Kuzeyden Marmara,
Batıdan Ege Denizi kıyılarına, diğer yönlerden de kırsal alana dayalı coğrafi yapısıyla
çok sayıda temel sorunlarla baş başa büyük bir ilimizdir. Ulaşım, sanayileşme,
işsizlik, tarım, sulama, eğitim, sağlık, kültür, hipermarketler, sınırlı köydes projeleri gibi öncelikli temel sorunların yakıcı
kıskacı altındadır. Ulaşım yatırımları yönünden; a) Balıkesir - Susurluk - Karacabey yolu, b) Balıkesir - Akhisar - Manisa yolu, c) Balıkesir - Dursunbey - Harmancık - Tavşanlı yolu, d) Havran - Edremit - Ayvacık yol yapımı, e) Havran - Balıkesir yolu, f) Balıkesir - Bigadiç g) Bigadiç - Sındırgı h) Marmara Adası yolu, i) Aliağa-Ayvalık yollarının yanında İstanbul-Bergama-İzmir
karayolunun hizmete geçirilmesinde günümüze kadar büyük ihmaller yaşanmış olup,
ileri tarihlere ertelenmeleri önemli ekonomik kayıplar başta olmak üzere,
çeşitli kayıpların devamını beraberinde getirecektir. İzmir-Ankara hızlı tren projesine Balıkesir'in dahil
edilmemiş olması, İktidarın Balıkesir'de yarattığı hayal kırıklıklarından
birisidir. Hızlı tren projesine mutlaka Balıkesir'in katılım olanakları
bulunmalıdır. Umarız ve dileriz ki son günlerde basında sıklıkla duyduğumuz,
İstanbul - Ankara hızlı tren hattına "Bandırma-Bursa-Ayazma-İnönü" güzergahlarının bağlanması da, oyalamalar sonrası yeni hayal
kırıklıklarına yol açmaz. Körfez Havaalanın teknik olarak yeterli düzeye getirilmesi sonucu,
Avrupa ülkelerine en yakın meydan konumu nedeniyle, Körfez turizmini önemli
gelişmelere taşıyacak stratejik öneme sahiptir. İçinde yaşadığımız günlerde
beklenen ihalenin mutlaka yapılması ısrarlarımızı sürdürürken yakın takipçisi
olacağız. Ülkemizin kalkınmasında Sanayileşmenin üretim, istihdam, dışsatım
ve milli gelirdeki gerçekçi artışında, öncelikli ağırlığı, hangi yaşamsal
değere sahipse, Balıkesir içinde aynı konumdadır. Bu nedenle Balıkesir ve
Bandırma'daki Organize Sanayii bölgelerindeki
yatırımların geciktirilmeksizin sürdürülmesine şiddetli ihtiyaç duyulmaktadır. İşsizlik, kronikleşmiş sorunlarımızdan birisidir. Balıkesir'de
özellikle gençler arasında işsizlik yaygındır. Balıkesir Ticaret Odasının son
yaptığı ankette katılımcıların % 59,86 gibi oranı "İşsizlikle
mücadeleyi" öncelikli önemde tarif etmiştir. Aynı anket sonuçlarına göre,
araştırmaya katılan üyelerin % 61.82 lik dilimi
faaliyette bulunduğu sektörü "olumsuz" yönde tanımlarken, Bölgemiz hipermaketlerin sarmalıyla kuşatılmış durumdadır.
Hipermarketler yasasının çıkarılmasına acilen gereksinim vardır. İlimizde eğitim yatırımları yönünden çok sayıda ilk Ö.Okulu
inşaatı, ek derslikler, okul onarımları çeşitli aşamalardadır B.Ü.Tıp Fakültesi
2006 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile İvrindi Meslek Yüksek okulu ve
Burhaniye Uygulamalı Bilimler Yüksek Okulu kuruluş kararları sonrası kaynak
aktarımı sürecindedir. Bandırma Devlet, Balıkesir 400 yataklı bölge Devlet, Marmara 30
yataklı Devlet ve Kepsut Devlet hastahane
inşaatları farklı aşamalarında olduğu gibi sağlık kuruluşlarında hekim ve
sağlık çalışanları kadroları yönünden önemli eksikler ve sağlık hizmetleri
bakımından da ciddi aksamalar yaşanmaktadır. Balıkesir ilimizde Ulaşım, Sanayileşme, İşsizlik, Tarım,
sulama, Eğitim, Sağlık, Hipermarketler, Köydes
projelerinin yetersizliği, Termal kaynaklar ve turizm vs temel sorunlarının
tespit edilmesi seçenekli çözümlerin geliştirilmesi, eksikliklerin giderilmesi,
yatırım ve destekleme tekniklerinin güncelleştirilmesi amacı ile Anayasanın 98.
TBMM İ.tüzüğünün 104 ve 105 maddeleri gereğince bir Meclis araştırması
açılmasını arz ve talep ederiz. 1) Ergün Aydoğan (Balıkesir) 2) Ahmet Ersin (İzmir)
3) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
4) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
5) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
6) Rasim Çakır (Edirne)
7) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
8) Abdullah Özer (Bursa)
9) Kemal Demirel (Bursa) 10) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar) 11) Rahmi Güner (Ordu)
12) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) 13) Tayfur Süner (Antalya)
14) Turgut Dibek (Kırklareli) 15) Atila Emek (Antalya)
16) Gökhan Durgun (Hatay)
17) Hüseyin Ünsal (Amasya)
18) Tekin Bingöl (Ankara)
19) Bülent Baratalı (İzmir) 20) Hulusi Güvel (Adana)
21) Ali Rıza Ertemür (Denizli) 22) Tansel Barış (Kırklareli) 23) Hüsnü Çöllü (Antalya) 24) Hikmet Erenkaya (Kocaeli)
25) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş) 26) Selçuk Ayhan (İzmir) 2.- Adıyaman Milletvekili Şevket
Köse ve 30 milletvekilinin, Alternatif Ürün Projesi’nin Adıyaman’daki
uygulamasının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/281) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Ülkemizde üretim fazlası olan ve destekleme alımları nedeniyle
bütçeye büyük yük getiren tütün üretim alanlarının azaltılması, azaltma
nedeniyle kazanılan bu tarım alanlarında üretim açığımız olan ürünler ile ülke
talebinin ithalat yoluyla karşılandığı yağlı tohumlu bitkiler, yem bitkileri,
meyve, sebze, tıbbi ve aromatik bitkiler
yetiştirilmesi düşüncesi ile Alternatif Ürün Projesi uygulanmaya başlanmıştır. Proje kapsamında Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yer alan
11 il bulunmaktadır. Bu iller: Adıyaman, Batman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Hakkari, Malatya, Mardin, Muş, Siirt ve Van'dır. Projeye
göre, ismi geçen illerdeki çiftçiler tütün üretiminden vazgeçerek, kazanılan
alanlara alternatif olarak; buğday, ayçiçeği, kanola,
kuru fasulye, nohut, kırmızı mercimek, mısır, soya fasulyesi, yonca, pamuk,
fiğ, korunga, bağ, meyve, sebze, sera, aromatik ve
tıbbi bitkiler ekebilecektir. Tütünde Alternatif Ürün Projesine ilişkin olarak 13.07.2001 tarih
ve 24461 sayılı Resmi Gazete'de "Tütün Üretiminden Vazgeçip Alternatif
Ürün Yetiştiren Üreticilerin Desteklenmesine Dair" 2001/2075 Karar Sayısı
ile Bakanlar Kurulu Kararı yayımlandı. Bunun üzerine il ve ilçe yürütme
üniteleri ile komisyonlar kuruldu. Ayrıca; il ve ilçe müdürlüklerince tanıtım
ve yayım çalışmaları yapıldı. Alternatif Ürün Projesi (AUP) tanıtım kitapçığı
ve 40 değişik ürüne ait 25.000 adet liflet hazırlanarak dağıtıldı. 25 Aralık
2001-25 Ocak 2002 tarihleri arasında proje illerindeki teknik elemanlara Eğitim
Kursu düzenlendi. 2001 yılından itibaren Alternatif Ürün Projesi kapsamında çok
çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Yalnız, yapılan çalışmaların sonucunda ciddi
sorunlar baş göstermiştir. Her şeyden önce tütün yetiştiriciliğinin emek yoğun
bir iş olması nedeniyle bölgede yaşanan işsizlik sorununa bir nebze çözüm
getirmesi ve yeni ürünlerde işsiz sayısının artacak olması çiftçiler için ciddi
bir sorun halini almıştır. Aynı zamanda, bölgede tütünün uzun yıllar
yetiştirilmesi nedeniyle üreticilerin yetiştiriciliğini bilmedikleri ürünlere
yönelmek istememesi de ayrıca bir sorun olmuştur. Bütün bunlarla birlikte,
hükümetin yetiştirilecek yeni ürünler çiftçiler tarafından benimsenene kadar
çiftçilere yeterince destek olmaması da bir sorun olarak görülmektedir. Adıyaman, tütünde uygulanacak olan Alternatif Ürün Projesi için
iyi bir örnektir. İl tarımının en önemli payını oluşturan tütünde uygulanan
kotalar çiftçiler için büyük bir kayba neden oldu. Kotalarla birlikte, tütünde
Alternatif Ürün Projesi uygulaması da çiftçiler için ikinci ağır bir yük oldu.
Alternatif ürün yetiştirilene kadar yeterli desteği göremeyecek olan çiftçiler,
sarmalık kıyılmış tütün üretiminde TEKEL'de yaşanan özelleştirmeler sonucunda
piyasanın acımasız rekabetine, hiçbir gücü olmadan bırakılmıştır. Adıyaman ekonomisinin en büyük kalemini oluşturan tütün, tarıma
dayalı sanayiyi de destekleyerek sadece ilimiz için değil, ülkemiz için de
önemli bir kaynak olmuştur. Yakın zamana kadar ihracatta yüksek payı, dünyaca
üne sahip bir kalitesi, sanayiye önemli bir tarımsal girdi olması anlamında
önemini koruyan tütün, yabancı tekellerin insafına bırakılmıştır. Bu durumla
birlikte Alternatif Ürün Projesi'nin amaçlandığı gibi uygulanamaması nedeniyle
çiftçilerimiz zor günler yaşamaktadır. Bu bağlamda Adıyaman'da Alternatif Ürün Projesi yerleşene
kadar çiftçilerin hangi yöntemlerle destekleneceğinin, Alternatif Ürün Projesi
kapsamında hangi bitkilerin Adıyaman'da üretilebileceğinin ve çiftçilerin
Alternatif Ürün Projesi ile yaşadığı sorunların çözüm yollarının tespiti
amacıyla Anayasa'nın 98. ve T.B.M.M. İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri
uyarınca Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz. 1) Şevket Köse (Adıyaman) 2) Ensar Öğüt (Ardahan) 3) Ali Rıza Öztürk (Mersin) 4) Tekin Bingöl (Ankara) 5) Turgut Dibek (Kırklareli) 6) Hikmet Erenkaya (Kocaeli) 7) Ali Koçal (Zonguldak) 8) Abdullah Özer (Bursa) 9) Rasim Çakır (Edirne) 10) Enis Tütüncü (Tekirdağ) 11) Hüseyin Ünsal (Amasya) 12) Akif Ekici (Gaziantep) 13) Ahmet Ersin (İzmir) 14) Mevlüt Coşkuner (Isparta) 15) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul) 16) Mehmet Ali Susam (İzmir) 17) Ramazan Kerim Özkan (Burdur) 18) Kemal Demirel (Bursa) 19) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar) 20) Rahmi Güner (Ordu) 21) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) 22) Gökhan Durgun (Hatay) 23) Bülent Baratalı (İzmir) 24) Hulusi Güvel (Adana) 25) Tayfur Süner (Antalya) 26) Atila Emek (Antalya) 27) Ali Rıza Ertemür (Denizli) 28) Tansel Barış (Kırklareli) 29) Hüsnü Çöllü (Antalya) 30) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş) 31) Selçuk Ayhan (İzmir) 3.- İstanbul Milletvekili Çetin
Soysal ve 27 milletvekilinin, ülkemizdeki sığınmacıların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/282) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Mülteciler ve sığınmacılar ülkemizde çoğu zaman kötü koşullarda
yaptıkları yolculuklar sonucunda yakalanmaları ile gündeme gelmektedir.
Uluslararası Af Örgütü'nün verilerine göre, Türkiye, zulümden kaçan binlerce
kişi için bir sığınma yeri olarak görülmektedir. Birleşmiş Milletler Mülteciler
Yüksek Komiserliği 2007 yılında 4400 yeni Avrupalı olmayan sığınmacı başvurusu
almıştır. Bu sayı 2006 yılı rakamlarından % 68 daha fazladır. 2007 yılında
İran, Irak, Afganistan ve Somali'nin de aralarında bulunduğu birçok ülkeden
toplam 12 bin 630 kişi Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği'nin
çalışma alanında yer almıştır. Bu sayılara ek olarak TSK tarafından, Ekim
2007'de açıklanan bilgilere göre 29 binden fazla düzensiz göçmen 10 ay içinde
yakalanmıştır. Ege Denizi'ndeki kazalarda 2000'li yıllara kadar yılda ortalama 10
kişi hayatını kaybederken bu sayı 2000'li yıllarda 100'e kadar yükselmiştir. Yani her yıl sadece Ege kıyılarında 100'e yakın insan boğularak
yine buna yakın oranda da sınırlarımız içerisinde ölümlerle sonuçlanan kazalara
ve havasızlıktan ve ağır ve kötü yaşam koşullarından kaynaklanan ölümlere tanık
olmaktayız. Coğrafi konumu nedeniyle tam da göç yolu üzerinde olan, bir
transfer ülkesi olarak görülen ülkemizde maalesef henüz bir yasal düzenleme
bulunmamaktadır. Sadece 1994 yılında çıkarılan bir yönetmelik mevcuttur.
Uluslararası alanda ise; Türkiye'nin taraf olduğu 1951 Cenevre Sözleşmesi,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve İşkenceye Karşı Birleşmiş Milletler
Sözleşmesi bulunmaktadır. Türkiye tüm bu uluslararası sözleşmelerde hukuki bir
sorumluluğun altına imza atmıştır. Öncelikle, AB'ye uyum sürecinde, 2005 yılına kadar çıkarılacağı vaad edilen ancak daha sonra 2012 yılına ertelenen İltica
Yasası'nın çıkarılması gerekiyor. Bunun da yaptım oldu zihniyetiyle değil,
insani duyarlılığın yasanın geneline hakim olduğu, tüm
sivil toplum kuruluşları ve akademisyenlerle yapılacak ortak bir çalışma ile
hazırlanılması gerekiyor. Ülkemizde yaşanan olayların basit, sıradan olaylar
gibi algılanmasının önüne geçilmesi gerekiyor. Şu an Türkiye'de yaklaşık 15.000
kayıtlı sığınmacı ve iltica başvurusunda bulunan yabancı mevcuttur. Ülkemiz bir
yandan AB üyeliği standartlarına kavuştuğunu, bir yandan Ortadoğu'da ekonomi ve
demokrasi alanında en gelişmiş ülke olduğunu iddia ederken bizlere sığınan
15.000 kişinin barınma, sağlık ve korunma gibi temel ihtiyaçlarını yerine
getirememektedir. Şu an hiçbir sığınmacının ücretsiz olarak sağlık
imkânlarından faydalanamaması, çalışma izinlerinin bir Avrupa ülkesinden gelip
ülkemizde çalışan bir meslek sahibiyle aynı prosedüre
tabi olması, kendilerine herhangi bir maddi destek sağlanmadığı gibi her altı
ay için 287,00 YTL ikamet harcı bedeli tahsil edilmek istenmesi ülkemize
sığınanları daha da zor koşullara itmektedir. Bir an önce Maliye Bakanlığının bu konuda gerekli çalışmayı
yaparak sığınmacı ve sığınma başvurusu sahibi yabancıları bu ikamet harcından
muaf tutacak yasal düzenlemeyi yapmalıdır. Ayrıca, geri göndermeme ilkesi uluslararası mülteci hukukunun
temel bir öğesidir. Türkiye'nin taraf olduğu 1951 Cenevre Sözleşmesi, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi ve İşkenceye Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi ile
Türkiye bu ilkeye mutlak saygı göstermek hukuki sorumluluğu altında
bulunmaktadır. Oysa Türkiye'nin son zamanlardaki bazı olaylarda bu ilkeyi ihlal
ettiği basına yansımıştır. Ayrıca haklarında yapılan idari işlemlerin yargısal denetim altına
alınması koşullarının da fiili olarak engellenmesi sorunun bir başka parçası
olarak karşımızda durmaktadır. Ülkemizde mülteci ve sığınmacıların yaşadıkları sorunlar ve bu
sorunların önlenmesi için alınacak tedbirlerin tespiti amacıyla, Anayasa'nın
98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri
gereğince meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 21.10.2008 1) Çetin Soysal (İstanbul)
2) Ahmet Ersin (İzmir) 3) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
4) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
5) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
6) Mehmet Ali Susam (İzmir)
7) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
8) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
9) Rasim Çakır (Edirne) 10) Ali Rıza Öztürk (Mersin) 11) Abdullah Özer (Bursa) 12) Kemal Demirel (Bursa)
13) Turgut Dibek (Kırklareli)
14) Bülent Baratalı (İzmir) 15) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar) 16) Rahmi Güner (Ordu)
17) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
18) Gökhan Durgun (Hatay)
19) Hüseyin Ünsal (Amasya)
20) Tekin Bingöl (Ankara)
21) Hulusi Güvel (Adana)
22) Tayfur Süner (Antalya)
23) Atila Emek (Antalya)
24) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
25) Tansel Barış (Kırklareli)
26) Hüsnü Çöllü (Antalya)
27) Hikmet Erenkaya (Kocaeli)
28) Selçuk Ayhan (İzmir)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bilgilerinize sunulmuştur. Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır. Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, komisyonlardan gelen istifa
tezkereleri vardır, okutuyorum: B)
Önergeler 1.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Adalet Komisyonu üyeliğinden çekildiğine
ilişkin önergesi (4/93) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Üyesi bulunduğum Adalet Komisyonundaki görevimden istifa ediyorum.
Gereğini saygılarımla arz ederim. Ayla
Akat Ata Batman 2.- Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani’nin, Dilekçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine
ilişkin önergesi (4/94) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Üyesi bulunduğum Dilekçe Komisyonundaki görevimden istifa
ediyorum. Gereğini saygılarımla arz ederim. Hamit
Geylani Hakkâri
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının dört tezkeresi vardır,
ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım. Buyurun: C)
Tezkereler 1.- Adelson
Stratejik Çalışmalar Enstitüsü Başkanı tarafından, Tel-Aviv’de 8 Aralık 2008
tarihinde gerçekleştirilecek olan “İsyana Karşı Koyma” konulu konferansa ismen
davet edilen Eskişehir Milletvekili ve Dışişleri Komisyonu Başkanı Hasan Murat
Mercan’ın vaki davete icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/584) 06
Kasım 2008 Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Murat Mercan, Adelson
Stratejik Çalışmalar Enstitüsü Başkanı tarafından, Tel-Aviv’de 8 Aralık 2008
tarihinde gerçekleştirilecek olan “İsyana Karşı Koyma” konulu konferansa ismen
davet edilmiştir. Söz konusu davete icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 9.
Maddesi uyarınca Genel Kurul’un tasviplerine sunulur. Nevzat
Pakdil Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
V. BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Buyurun. 2.- Kütahya Milletvekili ve
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanı
Soner Aksoy’un Başkanlığında, Komisyon üyelerinden oluşan bir heyetle,
Macaristan Ulusal Meclisi Ekonomi ve Bilişim Komisyonunun resmî davetine icabet
etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/585) 11
Kasım 2008 Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna Macaristan Ulusal Meclisi Ekonomi ve Bilişim Komisyonu, Kütahya
Milletvekili, TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu Başkanı Soner Aksoy Başkanlığında TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Üyeleri’nden oluşan bir heyeti
Macaristan’a davet etmektedir. Söz konusu davete icabet edilmesi husus “Türkiye Büyük Millet
Meclisi’nin Dış İlişkileri’nin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 6ncı
maddesi uyarınca” Genel Kurul’un tasviplerine sunulur. Köksal
Toptan Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 3.- Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
Cumhuriyet Meclisi Başkanı Dr. Fatma Ekenoğlu’nun
vaki davetine, “KKTC’nin 25. Kuruluş Yıldönümü Kutlamaları”na Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan’ı temsilen bir Parlamento heyetinin icabet
etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/586) 11
Kasım 2008 Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Başkanı
Dr. Fatma Ekenoğlu’nun vaki davetine icabetle,
“KKTC’nin 25. Kuruluş Yıldönümü Kutlamaları”na, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Köksal Toptan’ı temsilen bir parlamento heyeti ile icabet edilmesi
hususu “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkındaki 3620 Sayılı Kanun’un 6. Maddesi” uyarınca Genel Kurulun tasviplerine
sunulur. Köksal
Toptan Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 4.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Köksal Toptan’ın, Ürdün Meclis Başkanı Abdel
Hadi Majali’nin Ürdün’e davetine beraberinde bir
Parlamento heyetiyle icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/587) 11
Kasım 2008 Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan’ın, Ürdün
Meclis Başkanı Abdel Hadi Majali’nin
davetine icabet etmek üzere, beraberinde Parlamento heyetiyle, Ürdün’e resmi
ziyarette bulunması hususu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkında 3620 Sayılı Kanun’un 6. maddesi uyarınca Genel Kurul’un
tasviplerine sunulur. Köksal
Toptan Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz. VII.- SEÇİMLER A)
Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim 1.- Adalet Komisyonunda açık
bulunan üyeliğe seçim BAŞKAN - Adalet Komisyonunda boş bulunan ve Demokratik Toplum
Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani aday gösterilmiştir. Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Saygıdeğer milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soru
önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz. 1’inci sırada yer alan, Serbest Bölgeler Kanunu ile Gümrük Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum İle Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri 1.- Serbest Bölgeler Kanunu ile
Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği
Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/605) (S. Sayısı: 275)(x) BAŞKAN – Komisyon? Yerinde. Hükûmet? Yerinde. 5’inci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşma
tamamlanmıştı. Şimdi, söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir
Milletvekili Erdal Sipahi’ye aittir. (x) 275 S. Sayılı Basmayazı 22/10/2008 tarihli
9’uncu Birleşim Tutanağı’na eklidir. Sayın Sipahi, buyurun efendin. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 275 sıra sayılı Serbest Bölgeler Kanunu ile Gümrük Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesi üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlarım. Bilindiği gibi, serbest bölgelerle ilgili temel düzenlemeler 1985
yılında kabul edilen 3218 sayılı Yasa’yla yapılmış ve 1987 yılından itibaren
yapılan uygulamalarla en sonuncusu Sakarya ilimizde 2007 yılında açılan bir
serbest bölgeyle geçtiğimiz yirmi üç yılda serbest bölge sayısı da 20’ye
ulaşmıştır. Ancak serbest bölgelerle ilgili ilk yasanın 1927 yılında çıkmış
olduğu anımsanırsa yetmiş yıl sonra saygıyla, kıvançla ve şükranla andığımız
Yüce Ata’mızın her konuda olduğu gibi bu konuya da öncülük ettiğini ve bu
uygulamanın yararlarını elli sekiz yıl önceden gördüğünü belirtmekte yarar
görüyorum. Serbest bölgelerin kurulmasında ana amaçlardan birincisi, yatırım
ve üretimi ihracat amacıyla artırmaktır, yani asıl olarak bir ihracat
projesidir. Ancak şu anda gelinen noktada 20 serbest bölgenin toplam ticaret
hacminin ancak beşte 1’inin ihracat olduğunu düşündüğümüzde asıl amaçtan nasıl
bir sapma olduğunu daha iyi değerlendirebiliriz. Hâlen 647’si yabancı 3.711
firmanın faaliyet gösterdiği serbest bölgelerde 50 bine yakın insanımıza
istihdam imkânı sağlanmış olup, bu bölgelerle bağlantılı iş ve faaliyetler de
dikkate alınırsa 200 bin civarında bir dolaylı istihdam söz konusudur. Bu
bölgelerin vergilendirme ve denetlemelerinde bazı sorunların olduğu bir
vakıadır. Birçok konuşmacımız tarafından da yüce Meclisin gündemine getirilmiş,
söz konusu yapılmıştır. Bu serbest bölgelerden bazıları maksadına uygun hareket ederken
bazılarında çok ciddi ekonomik sıkıntılar vardır. Bunun yanında Mersin Serbest
Bölgesi gibi bazılarında ise millî güvenliğimize tehdit olarak algılanabilecek
sıkıntılar mevcuttur. Kocaeli Milletvekilimiz Sayın Cumali
Durmuş tarafından da ifade edildiği gibi, Mersin Serbest Bölgesinde bölücü
örgüt yandaşları, hatta Barzani’nin ortak olduğu firmaların faaliyetleri
denetlenememekte, sorgulanamamakta, kontrol edilememektedir. Bu serbest bölge
ve bahse konu firmalar hakkında gerekli kontrol, denetim ve adli takibat
mutlaka sağlanmalıdır. Bunların bölücü terör ve siyasal bölücülükle ilişki ve
iltisakları ortaya çıkartılmalı ve bunun bedeli ödetilmelidir. Üzerinde duracağım diğer bir konu, bu serbest bölgelerin ticaret
hacmi konusundaki dengesizliktir. 20 serbest bölgeden sadece 1’i olan İzmir
Serbest Bölgesi tek başına toplam ticaret hacminin yüzde 26,6’sını, yani
1/4’ünden fazlasını ihtiva etmektedir. İzmir, Bursa ve Mersin serbest
bölgeleri, yani 20’de 3 serbest bölge yine toplam ticaret hacminin yüzde
50’sini, yani yarısını ihtiva etmektedir. Seçim bölgem olan İzmir’de, İzmir
Serbest Bölgesi, biraz önce ifade ettiğim gibi, toplamın 1/4’ünden fazlası
ticaret hacmine sahipken, Menemen’deki Deri Serbest Bölgesi âdeta can
çekişmektedir. O hâlde bu serbest bölgeler arasında ciddi bir dengesizlik
vardır ve bu dengesizliğe karşı bir tedbir getirilmesi gerekmektedir. Diğer
yandan, yapılmış bazı düzenlemelerin bu bölgelerdeki firmaların avantajlarını,
dolayısıyla istek ve taleplerini azalttığı da bir vakıadır. Eğer bu talepler
ülkemizin çıkarlarına ve bu serbest bölgelerin kuruluş amaçlarına ve
beklentilerimize tenakuz göstermiyorsa bazı tedbirlerin alınması gerekmektedir.
Nitekim Milliyetçi Hareket Partisi bu doğrultuda bir yasa teklifi vermiştir. Hükûmetin getirdiği bu
tasarıda, 5 sayın milletvekilinin, özellikle 3218 sayılı Yasa’nın 5’inci
maddesi hakkında ayrışık oy yazısı bulunmaktadır. MHP Grubu, tasarının 1, 2 ve
6’ncı maddeleri ağırlıklı olarak muhalefet şerhi koymuştur. Bir sayın milletvekili
ise karşı oy yazısı ile tasarının büyük kısmına karşı olduğunu beyan
etmektedir. Demek ki bu tasarıya getirilen itirazlar, serbest bölge
uygulamasına veya tasarının tamamına değildir, getirilen bazı maddeleredir.
5’inci maddede -ki şu anda benim söz konusu yaptığım madde budur- bedeli 5 bin
Amerikan doları veya karşılığı YTL’yi geçmeyen Türkiye mahreçli malların isteğe
bağlı olarak ihracat işlemine tabi tutulmayabileceği belirlenmiştir. Bu bedel,
yani 5 bin ABD doları tavanı, daha önce 3218 sayılı Yasa’nın 8’inci maddesinde
500 ABD doları olarak öngörülmekteydi. Yani bu tasarıda bu 10 misline
çıkartılmaktadır. Biz, MHP Grubu olarak, bu maddeye değil, ama muhalefet şerhimizde
belirlenen nedenlerle tasarının bütününe karşıyız. Bu vesileyle, ben, konuyu ilgili olduğu bir başka alana aktarmak
istiyorum. Zira tasarının başlığında “gümrük bölgeleri” sözcükleri de yer
almaktadır. Türkiye’nin en önemli sorunlarından birisinin sınır güvenliği
olduğu yüce Meclisin malumlarıdır. Sınırdaki gümrük kapıları ve bölgeleri de bu
sınır güvenliğinin ayrılmaz birer parçası, yani bütünün birer parçasıdır. Sayın milletvekilleri, sınırın dikiş tutmadığı yerde güvenlik
dikiş tutmayacağı gibi bir ülke ekonomisinin de dikiş tutmayacağı açıktır.
Türkiye, bir kaçakçı ve kaçak mal cenneti hâline gelmiştir. Ülkemizde 1 milyona
yakın kaçak insan yaşamaktadır ve bu insanlar benim insanımın, zaten fakruzarûret içerisinde, her gün daralan ekonomik
sıkıntılarla boğuşan insanımın işine ve aşına kanunsuz olarak ortak olmaktadır.
Her yıl binlerce kaçak insan, tonlarca uyuşturucu, tonlarca kaçak mal, binlerce
silah ülkenin doğusundan girmekte, batısına kadar binlerce kilometre yol
almaktadır. İki gün önce İçişleri Bakanlığı bütçesinin Plan ve Bütçe
Komisyonundaki görüşmeleri esnasında da Sayın Bakana ve komisyona dile
getirdim. Bugün ben seçim bölgem olan İzmir’e her gidişim ve gelişimde en az üç
dört noktada trafik polisi tarafından durduruluyorum. Bu durdurmayı da gayet
anlayışla karşılıyorum. Nereye gittiğim veya bir trafik kuralını ihlal edip
etmediğim konusunda sorgulanıyorum. Şimdi ben size soruyorum: Binlerce kaçak
insan, yüzlerce ton kaçak, sınırın bir tarafından girip öbür tarafından
çıkıyor. O hâlde çok ciddi bir kontrol ve denetim mekanizmasında noksanlık var.
Buna Mersin Serbest Bölgesindeki gibi hassasiyetleri de ekleyebilirsiniz.
Mersin’den Erbil’e sevk edilen malların kaçak olarak
geriye döndüğü, hatta bazen bu işlemin mal gitmeden kâğıt üzerinde yapıldığı,
bu kaçakçılıktan ele geçen kara paranın önemli bölümünün bölücü örgütün finansman
kaynağı olduğu konusunda çok ciddi iddialar olduğu malumlarıdır. Biraz önce
belirttiğim gibi, bu konu benden önce de bazı sayın milletvekillerimiz
tarafından ve özellikle Kocaeli Milletvekilimiz Sayın Cumali
Durmuş tarafından dile getirilmiştir. Bu konuyu daha sonra somut bilgi ve
belgelerle Meclis gündemine tekrar sunacağız. Ben tekrar sınır kapılarına dönüyorum. Sınır gümrük kapılarımızda
en az yedi sekiz bakanlığın temsilcisi vardır. Merkezî bir otorite yoktur.
Diğer yandan, bu sınır kapıları bir yandan birinci derece kara askerî yasak
bölgesi ama bu gümrük sahalarında askerin de, yani hudut güvenliği sağlayan
askerî birliğin de bir yetkisi bulunmamaktadır. Yani sınırın kapı olmayan
yerlerinden geçiremediğiniz şeyleri bazen gümrük sahasından, yani kapıdan daha
rahat geçiriyorsunuz. Bunun örnekleri Habur Sınır
Kapısı’nda kaçak akaryakıt konusunda tarafımdan bizzat yaşanmış bir konudur.
Bazı yerlerde birinci mülki amir, yani genelde vali yardımcısı gibi bir görevli
bu kapılarda koordinatör olarak görevlendirilmektedir. Biliyorum, bu uygulamayı
ben de yaşadım ama onların da yeterli olduğunu söylemek mümkün değil. Aslında
sınır güvenliği konusunun gümrük sahalarını da kapsayacak şekilde çok boyutlu
bir problem olarak gerek Hükûmetiniz tarafından
gerekse yüce Meclis tarafından araştırılmasında ve bir hâl tarzı… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun efendim. KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan. …bulunmasında yarar bulmaktayım. Konu gümrük bölgelerini de kapsayınca
sizlerle bu hassasiyeti paylaşmak istedim. Görüştüğümüz tasarıda ise görüş belirttiğim 5’inci maddede önemli
bir karşıtlığımız olmamakla birlikte, tasarının bütünüyle ilgili çekincelerimiz
muhalefet şerhinde belirttiğim esaslar dâhilinde devam etmektedir. Sözlerime son veriyorum, yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sipahi. Şahsı adına Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu. Sayın Türkmenoğlu, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
275 sıra sayılı Serbest Bölgeler Kanunu ile Gümrük Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi komşu ülkeler, serbest
bölgeler, sınır ticaret merkezleri, açık pazarlar bu ülkenin jeostratejik önemini, ülkemizin ne kadar hassas bir bölgede
olduğunu bize ifade etmektedir. Bir taraftan serbest bölgelerle ilgili
çalışmalarımız devam ederken, diğer taraftan sınır bölgelerimizde açık pazar
statüleri, diğer taraftan sınır ticaret merkezleri, buna bağlı olarak inşallah
ileride belki faaliyetine geçeceğimiz nitelikli sanayi bölgeleri ülkemizin
büyüklüğünü, gelişmişliğini göstermek için bize yeterlidir. Değerli arkadaşlar, 1985 yılında 3218 sayılı Serbest Bölgeler
Kanunu yürürlüğe girdikten sonraki süreç içerisinde -yirmi yıllık süre
içerisinde- aşağı yukarı yirmi ayrı noktada serbest bölgeler faaliyetlerini
sürdürmektedir. Tabii ki günü ve zamanı geldiği andan itibaren değişiklik
gerekiyorsa bunlar da yapılmalıdır ve yapılacaktır. Bilindiği gibi, Hükûmetimiz 17 Nisan
2007 açıklamasında, Avrupa Birliği müktesebatına uyum süreci içerisinde 2013
yılına kadar iki yüze yakın yasal düzenleme, altı yüze yakın da ikincil
düzenleme yapmak için hedef koymuştur, bunun için gayretlerini sarf etmektedir.
Hedefimiz, tabii ki ülkemizi dünyanın on büyük ekonomisi arasına sokmaktır,
bunun için ne gerekiyorsa yapacağız. Demin buradaki konuşmacı ağabeyimiz, Sayın Milletvekilimizin,
özellikle doğu bölgelerindeki sınır ticaretlerinde yaşanan hadiseleri, insan
kaçakçılığıyla ilgili görüşlerini burada dikkatle izledim. Ancak tabii bazı
şeyleri, fikirleri üretebilmemiz için bilgi sahibi olmamız gerekiyor. Bilgi
olmadan fikir üretilemez. Bakın, Doğu Anadolu Bölgesi’nde, özellikle seçim
bölgem olan Van ilinde Birleşmiş Milletlerin Mülteciler Yüksek Komiserliği var.
Hâliyle Avrupa’ya geçiş yapmak isteyen insanlarımızın, özellikle Orta Doğu’dan,
Uzak Doğu’dan gelen insanlarımızın bir geçiş güzergâhıdır. Bir mülteciler var,
ayrıca ülkemize giriş yapmak isteyen sığınmacılar var. Birleşmiş Milletler
Yasası gereği de bunlara tabii ki sahip çıkmamız gerektiğini zaten kendi Yüksek
Komiserliği en iyi şekilde ifade etmektedir. Serbest bölgelerde, demin de ifade edildiği gibi, 600’e yakın
yabancı firmanın, toplam 3.700’e yakın firmanın oradaki istihdama katkısı 50
bindir. Rakamlar itibarıyla baktığımızda, dış ticaret hacmimizde serbest
bölgelerimizin potansiyeli hemen hemen yüzde 10’u
bulmaktadır. Bizim amacımız bunu daha da yükseklere taşımaktır. Hükûmete 2002 yılında geldiğimizde, komşu ülkelerle olan
ticaret hacmimiz yüzde 8’di, hiçbir komşu ülkemizle sıcak bir diyaloğumuz yoktu ama hamdolsun, bu altı yıl içerisinde
gerek komşu ülkelerimizle olan münasebetlerimiz gerek komşu ülkelerle olan
ticaretimizin rakamları da yüzde 20’lere, yüzde 25’lere çıktı ticaret
hacmimizde. Bunun için, ben, özellikle bu konuda gayret gösteren başta Sayın
Bakanımız Kürşad Tüzmen olmak kaydıyla bütün ekibine
huzurunuzda şükranlarımı sunmak istiyorum. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Türkmenoğlu, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Devamla) - Değerli milletvekilleri, serbest
bölgeler, bilindiği üzere, ülkenin siyasi sınırları içerisinde, gümrük
sınırları dışında özel teşvik sağlamak üzere kurulmuş bölgelerdir. 5’inci
maddede de bize göre, Türk mahreçli ürünlerin dolaşımının 500 dolardan 5 bin
dolara çıkması en tabii haktır ve olması gereken rakamdır. Bu duygu, düşüncelerle, ben özellikle bu tasarıya emeği geçen
başta Avrupa Birliği Uyum Komisyonumuza, sonrasında Sanayi, Ticaret
Komisyonumuza teşekkürlerimi bir kez daha ifade ediyor, bu yasamızın da
ülkemize, milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Türkmenoğlu. Şahsı adına Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu… Yok. Şahsı adına başka söz talebi? KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben istiyorum Sayın Başkanım. BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 275
sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 5’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. Değerli milletvekilleri, Serbest Bölgeler Kanun Tasarısı… Tabii bunu iyi incelemek lazım. Şimdi, “serbest bölgeler”
adı altında acaba Türkiye’nin ekonomisine ne katkı sağlanıyor? Bizim
tahminimize göre burada çalışan işçilerin büyük bir kesimi kaçak işçiler.
Türkiye Cumhuriyeti’ne kaçak giren belli birtakım imtiyazlı kişilere buralarda
çok avantajlı, devletin aleyhine çok gelir kayıplarına sebep olan birtakım
tahsisler bulunmaktadır. Mesela Sayın Bakanımla ilgili iki üç sene önceden bir olay vardı.
İstanbul’da 80 dönümlük bir arazinin kendisiyle yakın arkadaş olduğu bir hanıma
çok düşük bir bedelle verildiğini gazeteler yazdı. Ama,
tabii, AKP zamanında o kadar olaylar, o kadar suistimal
olayları var ki artık bunları elektronik beyinler değil, bilgisayarın beyni
dahi muhafaza etmiyor; çünkü her gün bu bilgisayara yeni yeni
suistimal iddiaları, yeni yeni
kayırma iddiaları, yeni yeni devlet imkânlarını belli
yandaşlarına tahsis etme iddiaları verince bilgisayarın hafızası doluyor.
Bilgisayarın hafızasının dolduğu yerde insan hafızasının bunları muhafaza
etmesi mümkün değildir. Şimdi, soruyorum ben: Siz eylül sonu itibarıyla 132 milyar
dolarlık ithalat yaptınız. Bu ithalatın dövizinin yüzde kaçını Türkiye’ye
getirdiniz? Pardon, ihracat yaptınız. İhracatın yüzde kaçını Türkiye’ye
getirdiniz? Bakın, AKP Hükûmeti zamanında bir genelge
yayımlandı, ihracat bedellerinin Türkiye’ye getirilme zorunluluğu kaldırıldı.
Niye kaldırıldı? Bu yolla eskiden hayalî ihracat yapılıyordu. Bu hayalî ihracat
yapanlar hiç olmazsa sağdan soldan para buluyorlardı, Türkiye’ye
getiriyorlardı, döviz yönünden devletin bir kazanımı oluyordu. Şimdi hayalî
ihracatçıların ekmeğine yağ sürüldü; hayalî ihracat yapılıyor, bedeli de
Türkiye’ye gelmiyor. Bunu sormak istiyoruz. Soru soruyoruz, diyoruz ki: “Bu
ihracat bedelini siz niye Türkiye’ye getirmiyorsunuz?” Maalesef Türkiye’ye
gelmiyor değerli milletvekilleri. Yine bu kanunda yabancılara serbest bölgelerde hazine arazilerini
Devlet İhale Kanunu’na tabi olmadan getiriyorsunuz. Tabii “yabancılar” derken
herhâlde dışarıdaki yabancılar değil, yani Türkiye’deki iktidarın uzantısı olan
kişilerle yakın ilişkisi olan insanlara çok düşük bedellerle kiralayacaksınız
kırk dokuz yıllığına. Yani, değerli milletvekilleri, bu memleketin mallarını, bu
devletin kaynaklarını kişisel ve şahsi çıkarları için bu kadar bedava
birilerine vermek… Bu, yurtseverlikle, vatanseverlikle bağdaşmayan bir davranış
biçimidir. Bu devletin sahibi kim kardeşim ya? Bu devletin malını mülkünü,
parasını, gelirini kim koruyacak? Yani bunu birilerinin
koruması lazım. Her getirilen kanunda, AKP Hükûmeti
zamanında getirilen kanunlarda hep objektiflikten, dürüstlükten kaçınılıyor.
Yani, efendim, orada görevde bulunan birilerinin takdirine bırakılıyor. İşte,
efendim İhale Kanunu’na tabi değil, yok efendim Sayıştay denetimine tabi değil,
yok efendim denetime tabi değil. Yahu siz kimsiniz? Yani siz böyle her şeyi çok
objektif yaptığınızı, şahsi çıkarlarınızın dışına taşarak, şahsi çıkar
gözetmeden iş yaptığınızı nereden çıkarıyorsunuz? İnsanların daima belli bir
işlemi hakkaniyet içinde yapabilmesi için, gelecekte bir keyfîliğe kaçtığı
zaman, bir suistimale kaçtığı zaman birileri
tarafından kendisinden hesap sorulacağı korkusu içinde bazı işlemleri yapması
lazım. Burada hiçbir şey yapılmıyor. Maalesef işte böyle çok da yabancıların
hoşuna giden yasalar getiriliyor. Ondan sonra… Ben soruyorum şimdi: Bu serbest bölgelerde çalışan işçilerin kaçı
Türk’tür, kaçı yabancıdır, kaçı kaçaktır? Burada senede devlet işçilerden ne
kadar vergi alıyor? Burada getirilen yine bir hükümle, bu işçilerin ücretleri
de vergiden istisna tutuluyor. Şimdi, değerli milletvekilleri, gerçekten, getirilen yasa
tasarıları Türkiye Cumhuriyeti devletinin menfaati korunarak hazırlanıp
getirilmeyen yasalar. Her gün televizyonlarda dinliyorsunuz, yahu bugün
Türkiye’de bir kriz… “Efendim, kriz bizi teğet geçiyor.” deniliyor ama bu
krizin Türkiye’de etkisi yoksa, bu yüz binlerce
işçi… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız. KAMER GENÇ (Devamla) – Gazeteleri okumuyor musunuz kardeşim,
Bursa’da işçi çıkarılıyor, İzmir’de işçi çıkarılıyor, İstanbul’da işçi
çıkarılıyor, Denizli’de işçi çıkarılıyor, müesseselerin kapısına kilit
vuruluyor. Bunlar başka bir ülkede mi oluyor, Türkiye Cumhuriyeti devletinde
olmuyor mu? Yani bu devletin başında bir hükûmet yok
mu kardeşim? Bu Hükûmet… Bu memlekette her gün
binlerce kişi, on binlerce kişi işsiz kalınca bunların sorununa çare bulunacak
bir sorumluluk makamında kimse yok mu? Değerli milletvekilleri “Yok, efendim, bize bir şey olmaz…” Yahu
sana nasıl bir şey olmaz? Sen ayda mı yaşıyorsun, dünyanın neresindesin? Peki,
bir şey olmazsa, bu iş yeri kapatmaları ne oluyor, bu işçi çıkarmaları ne
oluyor? Yarın sokakta insanlar açlıktan birbirine saldıracak beyler. Yani eğer
bugün memlekette bazı sıkıntılar varsa, bu sıkıntıların temelinde ekonomik
sıkıntı vardır. Bugün maalesef sorumluluk taşıyan bir hükûmet
işbaşında yok. Hep böyle kamuoyunun karşısında yalan yanlış bilgiler verilerek
insanların karşısına çıkıyorlar. Saygılar sunuyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederim. Sayın milletvekilleri, madde üzerinde soru-cevap işlemi
gerçekleştireceğiz. Sayın İnan, buyurun. MÜMİN İNAN (Niğde) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Aracılığınızla Sayın Bakanıma sormak istiyorum. Birinci sorum: Niğde’de daha önce kapatılan gümrük müdürlüğünün
açılmasıyla ilgili birçok defa girişimlerimiz olmasına rağmen henüz açılmadı.
Ne zaman açmayı düşünüyorlar Hükûmet olarak? İkincisi: Niğde’nin ihracat ürünlerinden olan patates, elma ve
lahanayla beraber diğer tarımsal ürünlerin şu anda üreticilerinin çok zor
durumda olduğu ve TÜİK rakamlarına göre Türkiye'nin geçen yıl bir tarım ülkesi
olmasına rağmen ihracatının 3 katı tarımsal ürün ithal ettiği açıklanmıştır.
Bu, Türkiye için son derece sakıncalı bir durum mudur? Bunu Sayın Bakanımın
açıklamasını istirham ediyorum. Diğeri de: Sayın Başbakanımız, dünyadaki küresel krizin Türkiye’yi
teğet geçeceğini ifade etmişti. Yalnız uzmanlar ve sanayi sektörünün
temsilcileri, bu krizin Türk sanayisinin kalbini delip geçeceğini ve on ikiden
vuracağını ifade etmektedirler. Sayın Bakan bunların hangisine katılmaktadır? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İnan. Sayın Şandır… MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakana bir sorum olacak. Kendilerinin de milletvekili olduğu
Mersin, benim de vekili olmaktan iftihar duyduğum Mersin, maalesef serbest
bölgesiyle sorunlu bir bölge olarak iddia ve itham edilmektedir. Bu beni
rahatsız etmektedir. Basında çıkan birtakım haberler ve Genel Kurulda yapılan
konuşmalarda -ki üzüntüyle izledim, Sayın Bakan konuşmaları dinlemediler-
Mersin Serbest Bölgesi, bölücü terör örgütü yandaşlarının firmalarının
faaliyette bulunmasıyla anılmaktadır. Hatta buradan yapılan ihracatın kaçak
olarak yurda tekrar sokulduğu, denetimlerin yapılmadığı, kaçakçılık yapıldığı
yönünde birtakım iddia, ifade ve ithamlar bulunmaktadır. Mersin Milletvekili
olarak bu beni rahatsız etmektedir. Birçoğunu tanıdığım Mersin Serbest
Bölgesindeki üretici ve ihracatçıları da rahatsız etmektedir, onları tenzih
ediyorum. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, tamamlamama lütfen müsaade
edin. BAŞKAN – Otomatik kesiliyor, tekrar sisteme girmeniz gerekiyor. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Tamam. Önemli çünkü. BAŞKAN – Buyurun. MEHMET ŞANDIR (Mersin) –Teşekkür ederim efendim. Önemli, çünkü gerçekten hak edilmeden… Yani Mersin’e haksızlık
yapıldığı kanaatindeyim. Mersin Serbest Bölgesindeki üretici ve ihracatçıların
birçoğunu tanıyorum, onlara haksızlık yapıldığı kanaatindeyim. Ama bu itham ve
iddialar sürekli basında yer almakta hatta Genel Kurulda da konuşulmaktadır. Sayın Bakana soruyorum: Dış ticaretten sorumlu Bakan olarak,
Mersin Milletvekili olarak, inanıyorum ki kendileri de bu itham ve iddialardan
rahatsızdır ama bu konuda
bir denetim yaptılar mı, bir denetim yapıyorlar mı, yapmayı
düşünüyorlar mı ve bu konuyu araştırıp suçlu varsa suçu belirleyip suçluyu
yargıya intikal ettirmeyi düşünüyorlar mı? Bu konuda bir açıklama yaparlarsa
memnun olacağım. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ederim. Sayın Uzunırmak… ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Bakana sormak istediğim: Serbest bölgelerde üretici firmalar
ve üretim dışı faaliyet gösteren firmalar olarak iki firma göze çarpmakta.
Üretici firmalar acaba yüzde kaçı oluşturuyor ve dış ticarette payı nedir?
Üretim dışı faaliyet gösterenler acaba yüzde kaçı oluşturuyor ve dış ticarette
payı nedir? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uzunırmak. Sayın Bakanım, buyurun. DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan. Değerli milletvekilleri, tabii, bizim açımızdan, açıkçası Sayın
Milletvekilimizi bilgilendirmekte yarar var. Niğde gümrükleriyle ilgili soru
sordunuz. Gümrükler yaklaşık bir senedir bende değil biliyorsunuz. Beş sene
oradan sorumlu Devlet Bakanlığı yaptım ama ilgili bakan arkadaşımıza sorunuzu
iletirim, onlar da size bir cevap verirler. Çünkü ihtiyacına göre gümrüklerin
kapıları açık. İlgili ilin ihtiyacına göre, ticaret hacmine göre kapatılıyor.
Ona göre mutlaka bunun akılcı bir metodu var. O şekilde bir çalışma olmuştur. Patates, elma gibi tarımsal ürünlerle ilgili söylemiş olduğunuz
değerlendirmelerde size şunu söyleyebiliriz: İlk defa tarihinde Türkiye, 10
milyar doların üzerinde tarım ürünleri ihracatı yapacak. Tarım ürünleri ihracatı
Türkiye'de şu anda yüzde 24 oranında bir ihracat artışı gösteriyor. Önümüzdeki
dönemde de biz bunun devam edeceğini düşünüyoruz. Çünkü,
artık, dünya yeni bir terimle karşılaştı; “tarflasyon”
olarak bunu anlatabiliriz. Yani tarım ürünlerinden gelişen bir enflasyon, tarflasyon. Dolayısıyla, bütün dünyada tarım ürünleri
fiyatları yükselirken tabii bizde de hem değer olarak hem miktar olarak son
derece stratejik bir hâle geliyor tarım ürünleri. Bu konuda Tarım
Bakanlığımızla çalışmalar yapıyoruz. Tahmin ediyorum bu sene 11,5 milyar dolar
civarında bir tarım ürünü ihracatı göreceğiz. Bunun içinde patates ve elma da
olacak. En az hasarla bu krizin atlatılacağını söylemek mümkün. Geçtiğimiz gün
Meclis Genel Kurulunda yaptığımız tartışmada da bunu söylemiştim. Yabancı
akademisyenlerin yaptığı Herfindahl ve Hirschman indekslerine göre, Türkiye bölge ve sektör
bağımlılıklarını yaklaşık yüzde 50 oranında azaltabildiği için bu krizden en az
hasarla çıkacak ülkeler arasında. Ancak tabii ki ihracat ve ithalat rakamlarına bunun yansıması
olacak. İhracatta tahmin ediyorum 2-3 milyar dolar, ithalatta da 10-12 milyar
dolar seviyesinde aşağı doğru bir iniş olacak, ihracatın ithalatı karşılama
oranı da daha yüksek bir orana gelecek. Bu, geçtiğimiz yıllarda yüzde 62’ler
seviyesindeydi. Bu sene, şu ana kadar, konuştuğumuz 11-12 Kasım itibarıyla 1
Ocak-12 Kasım arasındaki toplam dönemde yüzde 64,4 oranında. İhracatın ithalatı
karşılama oranında biraz yükselme var. Geçen ay yüzde 72’ye çıktı aylık bazda. Dolayısıyla, önümüzdeki dönem ihracatın ithalatı
karşılama oranının biraz daha fazlalaşacağı, cari açığın biraz daha aşağı doğru
ineceği bir dönem olacaktır. Yani dış ticaret hacmimizin bu sene 350 milyar
dolar olması bekleniyor, onun içerisinde cari açık seneye daha da azalacak şekilde
devam edecek. Sayın Şandır, Mersin Serbest Bölgesi aslında Mersin’in en fazla
istihdam sağlayan merkezi olmuştur. Bütün tartışmalar yapılmıştır. 1984
yılından beri serbest bölge teşkilatının içinde olan birisi olarak söylüyorum.
Orada tabii ki zordu serbest bölge kurmak. Bütün diğer kurumlarla sıkıntılar
yaşandı. Ancak bu bölge şu anda sahip olduğu istihdam rakamlarıyla ve yaklaşık
2,5 milyar dolarlık ticaret hacmiyle Mersin’in en fazla ticaret hacmi yaratan
bölgesi olmuştur. Bir kümeleşme olmuştur Mersin Serbest Bölgesi, bir “cluster” olmuştur. Tabii, bunun yanında, içeriden ve dışarıdan çeşitli denetimler
yapılmıştır. Yani bunun, gerek bölge içi denetimleri, gerekse Türkiye’deki
diğer ilgili denetim kurumları. Az evvel söylemiş olduğunuz bu bütün çalışmalarla
ilgili olarak jandarma birimleri, Maliye Bakanlığı ve Serbest Bölgeler
Teşkilatı Dış Ticaret Müsteşarlığında denetim birimlerini, kontrolörlerini
görevlendirmişlerdir. Bugüne kadar çeşitli çalışmalar bu konuda yapıldı. Ancak,
sizin söylediklerinizle ilgili olarak herhangi bir bulguya rastlanmadı. Yani,
kamu birimleri tabii ki, Türkiye’nin her yerinde olduğu gibi denetimleri anında
yapmaktalar. Bizim açımızdan istihbarat teşkilatımız ve diğer bütün ilgili
kuruluşlar da bu denetimleri yaptılar bugüne kadar. Tabii, üretici ve serbest bölgedeki firma sayısına baktığımız
zaman, şu anda üretimde yaklaşık 655 yerli, 172 yabancı, toplam 827 firmamız
var serbest bölgelerde. Alım satımda 1.849’u yerli, 366’sı yabancı 2.215
firmamız var. Diğerleri de 510 yerli, 99 yabancı olmak üzere 609 adet. Toplam
3.651 firmanın dağılımı ise, yaklaşık 3.014’ü yerli, 637’si yabancı. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Tüm Türkiye’de bu ama, yalnız Mersin’de değil. DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin) – Evet. Bu, elimizdeki
dağılımlara göre. Tabii ki, gönül arzu eder ki, daha fazla üretim firması
serbest bölgenin içerisinde yer alsın. Amacımız bu. Zaten bu yeni
hazırladığımız ve burada tartışılan kanun metnimizde serbest bölgedeki üretici
firmaların daha rahat bir ortamda çalışabilmesi ve serbest bölgelerde toplam
faaliyetlerin üretim alanlarına kaydırılabilmesi amacıyla çeşitli çalışmalar
yaptık. Kanun maddeleri bunu içermektedir. Tahmin ediyorum ki, bütün değerli üyeler burada yaklaşık 24 milyar
dolarlık bir dış ticaret hacminin ne kadar büyük olduğunu, bir zamanlar
Türkiye’nin toplam dış ticaret hacminden daha fazla bir dış ticaret hacminin
sadece serbest bölgeler tarafından yaratıldığını takdir edeceklerdir. Değerli Başkan, sayın vekiller; bizim açımızdan, Serbest Bölgeler
Yasası’nın tabii ki mümkün olan en kısa zamanda en iyi şekilde çıkarılmasını
sağlamak hepimizin görevi. Bizim amacımız şu anda yüksek teknolojili üretim
ağırlığını serbest bölgelerde artırmak yani bunlarla ilgili bir tarafta yat
kümeleşmeleri sağlarken diğer taraftan elektronik eşya, diğer taraftan yazılım
kümeleşmeleri sağlamak ve Türkiye'nin 2000 yılında yüksek teknoloji gamı, orta
ve yüksek teknoloji
sadece toplam dış ticarette yüzde 22 ağırlık alırken şu anda yüksek teknolojili
ürünlerimiz, yüksek ve orta teknolojili ürünlerimiz toplam ihracatımızda yüzde
34 ağırlık almıştır. Bu da önemli bir gelişmedir, dikkatlerinize sunarım. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım. Evet, soru-cevap işlemleri tamamlanmıştır. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, karar yeter
sayısı istiyoruz. BAŞKAN – 5’inci maddeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısını arayacağım. 5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur. Birleşime on dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 12.21 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 12.35 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat
PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Fatoş
GÜRKAN (Adana), Harun TÜFEKCİ (Konya) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
16’ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. 275 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. Tasarının 5’inci maddesinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi 5’inci maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısını arayacağım. 5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır. 6’ncı maddeyi okutuyorum: MADDE 6- 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanununun 12 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “MADDE 12- Serbest bölgelerde 4817 sayılı Yabancıların
Çalışma İzinleri Hakkında Kanun, 4875 sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar
Kanunu, 5393 sayılı Belediye Kanununun ölüm ve yangın halleri,
kanalizasyonların inşa ve tamiri ile içme, kullanma, endüstri suyunu sağlamaya
ve gaz, su, elektrik sarfiyatını denetlemeye yönelik maddeleri dışında kalan
hükümleri, 5682 sayılı Pasaport Kanunu, 5683 sayılı Yabancıların Türkiye'de
İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun ile diğer kanunların bu Kanuna aykırı hükümleri
uygulanmaz. Ayrıca, 5 inci maddenin ikinci
fıkrasında belirtilen işlemler, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu hükümlerine
tabi değildir.” BAŞKAN – Madde üzerinde ilk konuşmacı Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu. Sayın Aslanoğlu, buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan,
yüce Meclisin çok değerli üyeleri; tabii, bu yasa yapılırken şöyle bakmak
lazım: Serbest bölgelerin temel amacı ülke ihracatına en büyük destek olmaktır,
esas amacı bu olmalıdır. İki, ithal ikamesini ortadan kaldırıp ithal ikamesinde katma değer
yaratan ürünlerin serbest bölgesi olmalı. Şimdi, burada bir şeye açık, net
bakmalıyız, yani üretimle tüketimi ayırmamız lazım. Şimdi, bu yasada -demin Sayın Bakanı da dinledim- üretenle
üretmeyenin hiçbir farkı yoktur arkadaşlar. Katma değer yaratanla yaratmayanın
hiçbir farkı yoktur. Sadece getirip iki tane cıvata sıkan veya Uzak Doğu’dan
çayı getirip paketleyen kurumlarla Türkiye’de üretim yapan, Türkiye’de katma
değer yaratan ve oradan da ihracat için götüren ve serbest bölgede üretim yapan
firmalar arasında hiçbir fark yoktur. Arkadaşlar, önceliğimiz ihracat olmalı, önceliğimiz birtakım
burada katma değer yaratmayan ithalatçıları ödüllendirmek olmamalı. Yani bir yasayı yaparken ülkenin ulusal çıkarını ve ülkedeki ulusal
ekonomiyi ve ulusal sanayiciyi korumak kollamak hepimizin görevi. Ama
yıllardır bu serbest bölgeler uygulanıyor ve Sayın Bakan yıllardır bunun
içindeydi ama aldığımız neticelere baktığımız zaman 20 milyar dolarlık bir
hacimde ihracatın payı, 5 milyar dolarlık bir pay. Değerli arkadaşlarım, ülkenin ekonomik özgürlüğü, ülkenin
insanlarının huzuru ve mutluluğu ülkeye yeni kaynak gelmesiyle olur. Şimdi,
serbest bölgelerde bizim bu düzenlemeye karşı çıktığımız noktalar var. Diyoruz
ki: Ulusal çıkarları koruyacak ve ülkenin ulusal sanayicisini ve yerli
sanayiciyi, üreteni koruyan bir şeyler mutlaka olmalı, onları teşvik
etmelisiniz. Siz, iki tane cıvata sıkıp adı “serbest bölge”den geçen bir
makineyle burada yedek parça üreten, her şeyi üreten, serbest bölgeye ihracat
yapıp oradan da ihraç eden insanları mutlaka ayırmak zorundasınız. Bu yasada bu
yoktur. Ülkenin bir hedefi olmalı, ihracat bu ülkenin temel hedefi olmalı. Tabii,
geçen hafta dış ticaret bütçesinde de söyledim, verin Sayın Bakana yetkiyi,
ödeneklerini artırın Sayın Bakanın. 150 milyar dolarlık ihracatın… DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin) – İstiyorum tabii. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Evet, istiyor Sayın Bakan,
istiyor ama vermediniz. 150 milyar dolarlık bir ihracatta özellikle tanıtım,
fuar ve ülkemizdeki ihracatçıların dünyadaki tanıtımı için verdiğiniz tüm para
200 milyon dolar. Ha hiç değilse ihracatın yüzde yarımını yani binde 5’ini…
Sayın Bakana verin bu yetkiyi. Sayın Bakan, dünyanın her tarafında, özellikle
Türkiye’den ihraç edilen ürünleri fuarlarda, her yerde… Bunun tanıtımı parayla
oluyor arkadaşlar. Ama Sayın Bakan istemesine rağmen siz Sayın Bakanın
yetkisini artırmıyorsunuz, ona ilave ödenek vermiyorsunuz. İhracatçılar bunu
istiyor. Türk ihracatçısının geleceğine uzun vadeli bakarsanız, binde 5 gibi
bir ödeneği, ihracatın binde 5’i kadar bir ödeneği Sayın Bakana verin.
Arkadaşlar, tüm ödenek 200 milyon dolar. Dünyanın her tarafında tanıtım, fuar,
ihracatçıların pazar arama gibi tüm faaliyetleri bununla yapılıyor. Bir tarafta
ihracat diye bağırıyoruz ama, değerli arkadaşlarım,
serbest bölgelerde de aynı şey var; hep ithalatçıyı finanse ediyoruz, hep
ithalatçıya kolaylık sağlıyoruz, hep birilerinin getirip cıvata sıktığı mala
öncelik tanıyoruz. Bu ülkenin üretimine destek veren, bu ülkedeki ulusal
sanayiciyi koruyan, kollayan bir yapıya bürünmezsek arkadaşlar, Serbest
Bölgeler Yasası dün nasılsa yarın da aynı olacaktır. Bunu açık ve net söylüyorum.
Gelin, üretenle üretmeyen arasında bir ayrım yapın. Gelin, ülkeye katma değer
yaratanla katma değer yaratmayan arasında bir ayrım yapın. Eğer bir üretici
ihraç ettiği ürünün tüm bedelini Türkiye'deki bir malla üretip ihraç ediyorsa
ve her giren dövizin yüzde 100’ü Türkiye'ye giriyorsa bu üretici ile sadece
cıvata sıkan bir üreticinin, arkadaşlar, farkı olmalı. Ama biz bu farkı
yaratmıyoruz. Adı “Yasa yapıyoruz.” Serbest Bölgeler Yasası üreticiyi
korumayan, kollamayan, birileri böyle dedi diye birtakım ithalatçıların
çıkarını koruyan bir yasa. Tabii, gümrük birliği ve Avrupa Birliği meselesi, ona girmek
istemiyorum artık. Ama, eğer biz Avrupa Birliği üyesi
olmadığımız için üçüncü ülkelerle olan ticaretimizde Avrupa Birliği üyelerinin
hiçbir hakkından yararlanamıyorsak… Sadece bizi dizginleyen, sadece bizim
elimizi kolumuzu bağlayan bazı şeyleri çözmedikleri sürece, arkadaşlar, biz
yine hep bunları konuşuruz. Değerli arkadaşlarım, bir kere yüzde 100 üretenle yüzde 5, yüzde 1
üreten arasında bir fark yaratmak zorundayız. Buna hiçbir vicdan razı olmaz.
Burada, yerli sanayicilerin bazıları isyan ediyor. Bizim bir farkımız olsun,
diyorlar. Biz alın terimizle çil çil dövizi ülkemize
getiriyoruz ama öbür adam alıp götürüyor diyor. Bunda mutlaka bir fark
yaratmalıyız. Bir şekilde, yani bu, serbest bölgede olsun, aynı şekilde
ihracatta da böyle. Rakamsal boyutu 150 milyar dolar ama 150 milyar doların
içinde ithal ikamesine dayalı ne kadar ihracat var? Ara malı ithalatı ne kadar,
ara malından bu ülkenin elde ettiği gelir ne kadar, ara malına gönderdiği döviz
ne kadar? Ama biz, 150 milyar dolar ihracatı olan bir ülkeyiz; tamam, keşke 500
milyar dolar olsa, 1 milyar dolar ihracat yapan bir ülke olsa. O kadar döviz
ülkeye geldiği zaman, bu, ülkenin her tarafına dağılıyor arkadaşlar. Bu ülkenin
kurtuluşu ihracattadır çünkü Niğde’deki patatesçiden, Malatya’daki kayısıcıdan
tüm ülkeye yayılıyor. Ama biz, bu yaygınlaşmayı yapmak için özellikle Serbest
Bölgeler Kanunu’nda bunları koruyacak, kollayacak hiçbir şey üretmiyoruz. Ben,
dikkatlerinize sunuyorum, ihracatçımızı, ulusal sanayiciyi ve ülkede üretilen
değerleri korumak, kollamak amacıyla bir kez daha gözden geçirin diyorum.
Bizim, yasaya karşı çıktığımız noktalardan biri budur değerli arkadaşlarım. Ben, ülke adına, ülkedeki sanayici adına, ülkedeki üretici adına
ve dışarıdaki birilerinin malını getirip, burayı bir pazar gibi kullanıp hiçbir
katma değer yaratmayan insanlar arasında bir farklılık yaratmadığımız sürece bu
yasa, yasa olmaz. Tabii, yine söylüyorum, bütçe daha geçmedi, Meclise gelecek. Yüce
Meclis, buradaki bir önergeyle, Sayın Bakanın, özellikle uluslararası fuarlar,
tanıtım konusundaki ödeneklerini hiç değilse ihracatın binde 5’i oranına
endeksleyin. Yani, 150 milyar dolar bir ihracat varsa, bunun binde 5’i kadar
Sayın Bakanlığa bir yetki verin arkadaşlar ve ihracatçı birlikleriyle birlikte
organize edilerek dünyanın her tarafına Türkiye’nin daha fazla ihracat
yapmasının sağlanması yollarından biridir. Ben dikkatlerinize sunuyorum. Çok
geçmemiştir. Sayın Bakan bütçede istedi “Ödeneğimi artırın.” dedi ama
artırmadınız. Gelin artırın, verin yetkiyi. Hani, ülkenin geleceği, hepimiz,
hep birlikte, yüce Meclis diyor ki ihracattadır. Bura da seferber olsun. Sadece
Sayın Bakanın kendi çabasıyla, kısıtlı miktardaki ödenekle bu iş olmaz
arkadaşlar. Ben bu iki konuyu dikkatlerinize sunuyorum. Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, teşekkür
ediyorum. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın
İsmet Büyükataman. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Konuşmayacak efendim. BAŞKAN – Şahsı adına Malatya Milletvekili Sayın Mücahit Fındıklı…
Yok. Sayın Mazıcıoğlu… Yok. Başka söz isteyen yok. Soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz. Sayın İnan, buyurun efendim. MÜMİN İNAN (Niğde) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Bakanım, demin tarımla ilgili sordum, şu anda Niğde’nin
ambarlarında 1 milyon tona yakın patates ihracat beklemektedir. Eğer ihracat
olmazsa, kapılar açılmazsa kesinlikle çürüyecektir. Bu bir. İkincisi, Niğde Organize Sanayi Bölgesinde tekstil sektörü
oluşmaktadır. Sadece küresel krizle ilgili değil, geçtiğimiz yıllardan beri
tekstil sektörünün son derece önemli sıkıntıları vardır; fabrikalar kapanmak
üzeredir, vardiyalar düşürülmüştür, işçi çıkarmalar arttırılmıştır. Dolayısıyla
tekstille ilgili şu anda Niğde’de teşvik var. Esas kriz teşvikten sonra da
ortaya çıkacaktır. Tekstilde teşvik uygulamasını, Niğde’de teşvik uygulamasını
ya da diğer teşvik uygulanan bölgelerde teşvikin devam ettirilmesini istiyor
musunuz? Böyle bir çalışma var mı? Teşekkür ediyorum efendim. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İnan. Sayın Şandır… MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakan, gerçekten öğrenmek istiyorum, 6’ncı maddenin son
cümlesi “2886 sayılı Devlet İhale Kanunu hükümlerine tabi değildir.” Madde gerekçelerinde bunun gerekçesi belirtilmemiştir. Çünkü
tasarı Komisyona üç madde olarak gelmiştir, Komisyonda dokuz maddeye çıkmıştır.
Dolayısıyla 6’ncı madde tasarının gelişinde olmadığı için gerekçesi de belirtilmemiştir.
Şimdi sorum şu: 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu biliyorsunuz
yolsuzluk itham ve iddialarıyla ilgili çok kilit konumunda bir kanundur. Her
defasında 2886 sayılı İhale Kanunu’nun hükümleri uygulanmaz diye bir istisna
getirmeyi usul hâline getirdiniz. Şimdi, sorum şu: Serbest Bölgeler Kanunu’nda 2886’nın
uygulanmamasının gerekçesi nedir? Niye uygulamıyorsunuz? Şeffaflık, rekabet,
netlik ve yolsuzluk itham ve iddialarından arınmış olmak önemli değil midir? Bu
konunun gerekçesini bize anlatır mısınız? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır. Sayın Çalış… HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım, hububat alım mevsiminde İç Anadolu’da buğday
fiyatları 850 lira civarında başladı. Ama maalesef zamansız buğday ithalatı
nedeniyle kısa bir süre sonra 400-500 liraya kadar düştü. Çiftçi tabii böyle
haksız bir rekabette, fındık alımıyla uğraşan Ofisi bölgesinde göremeyince
mağdur oldu. Bu sene yurt dışından ne kadar hububat ithal edilmiştir, hangi
aylarda edilmiştir? Bu ithalatın içerisinde Ofisin kendisi de ithalat yapmış
mıdır? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çalış. Sayın Bakanım, buyurun. DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan. Değerli milletvekilleri, tabii bu Niğde’deki patates stokunun bu
kadar artması ve ihraç imkânı eğer bulunduğu zaman bu stok seviyesinin
düşmesiyle fiyat hareketinin başladığını hepimiz bu kadar senedir biliyoruz. Dolayısıyla önemli olan onu ihracata çevirebilmek. Geçmiş yıllarda, biliyorsunuz, patatesi daha çok -oradaki
ihtiyaçlara göre- komşu, çevre ülkelere, Irak’a ağırlıklı olarak satarak, belli
bir şekilde, öyle bir politika izledik ve orada, fiyat artışlarında, iç piyasa
ve dış piyasa dengelerinin oluşumunda ciddi bir etkisi oldu. Yine aynı şekilde
ihraç imkânları değerlendiriliyor. Tarım Bakanlığımızdaki arkadaşlar da
içerideki üretim seviyesi ve bu seviyenin daima Türkiye’de ürünün fiyatını
bulacağı bir seviyede oluşması için gerekli çalışmaları yapıyorlar. Tabii, bize düşen… Gerçekten ihracatı… Karşı tarafta alıcısı olan
mal üretiyorsanız bunu satarsınız ama alıcısı olmayan bir malı devamlı
üretiyorsanız o zaman o elinizde stokunuzu artırır, onu da satmanız mümkün
değil. Bu, birçok tarım ürününde, birçok üründe aynı şekilde sıkıntısı olan bir
konu hâline gelebiliyor. Görüyorsunuz, dönem dönem
bunların ihracatını ancak kapıları açtığımız zaman sağlayabiliyoruz ve bu
konuda da arkadaşlarımız, oradaki, gerek ticaret müşavirlerimiz gerek iş
adamlarımızla beraber bu çalışmaları sürdürüyorlar. Tabii, organize sanayi bölgesi konusunda, Niğde’deki, onun
gelişmesi için gerek teşvikler konusunda olsun gerekse oradaki kümeleşme
çalışmaları olsun… Kümeleşme çalışmalarını bana bağlı olan Dış Ticaret
Müsteşarlığında sürdürüyoruz ve bu sene 2009’un sonuna kadar bu programımız…
Orada biliyorsunuz, Avrupa Birliğinden aldığımız çeşitli yardımlar da var, bu
konuda, kümeleşme sağlamak amacıyla ve bu da ciddi bir çalışma oldu Türkiye’de.
Gerek akademisyenlerin gerek sanayicilerin gerekse bürokratların içerisinde
olduğu bir komite oluşturuldu ve bu çalışmalar yapılıyor. Belli kümeleşmeler
sağladık aslında Türkiye’de. Burada çok fazla vaktimiz olmadığı için,
isterseniz size detaylı bilgi de gönderebiliriz kümeleşmeyle ilgili. Onun dışında, teşvik uygulama çalışmalarıyla ilgili olarak zaten
ilgili bakanlarımız bu konuda çalışmalarını yapıyorlar. Strateji konusunda
olsun, bir sanayi envanteri yapılması konusunda olsun,
bütün bu çalışmaların sonucunda teşvik politikasının da belirleneceği bir
döneme geleceğiz. Tabii, burada, serbest bölgelerde 2886 sayılı İhale Kanunu’nun yer
almamasının nedeni… Aslında, açık söylemek gerekirse bu yeni bir şey değil. Serbest bölgelerin mantığına da aykırı. Yani ilk Serbest
Bölge Kanunu, 1985 yılında yürürlüğe giren Kanun’un içerisinde de serbest
bölgelerin özel sektör ağırlıklı olması amaçlandığı için ve özel sektörün
işleri burada daha iyi bir şekilde yapılacak, altyapısı, üstyapısı buna göre
hazırlandığı için, bu şekilde hazırlanmıştır. Yani aslında çağının çok ötesinde
bir Kanun’du. 1984 yılında yazmaya başladığımız Kanun
ve bugün hâlâ görüyorsunuz yürürlükteki maddeleri… Şunu da iddia ediyorum:
Türkiye’deki en kısa ama en anlaşılır ve işe yaramış kanunlardan bir tanesidir
Serbest Bölge Kanunu. Dolayısıyla, bu çalışma, taa
Serbest Bölgeler Kanunu’nun yayımlandığı 1985 yılında uygulanmayacak kanunlar
arasında -2886 sayılı Kanun- sayıldı. 4684 sayılı Kanun’la fonların tasfiyesi
sırasında bu Kanun sayılmadı. Hazineye ait serbest bölgelerde arazilerin kiraya
verilmesinde, ayrıca binaların diğer kullanıcılara kullanım hakkının
devredilmesine ilişkin işlemlerde 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu ve ilgili
mevzuat uygulanıyor. Yapılan düzenlemeyle 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’nun
uygulanmayacağının belirtilmesiyle bütün karışıklıkların önlenmesi
amaçlanmıştır. Yani sonuç olarak, bizim açımızdan önemli olan işin kısa sürede,
doğru bir şekilde yapılmasıdır. Oralarda bizim… MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakanım, ne gibi karışıklıklar
oluyor ki? DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin) – Yani şu anda vakit bizim
için çok önemli, zaman çok önemli; hızlanması, işlerin hızlı bir şekilde
yapılması ve sonuçlandırılması… Bu tamamıyla özel sektörün inisiyatifiyle
serbest bölgelerin içerisinde yapılan bir çalışma. Yani siz oraya bir liman
yapıyorsunuz veya yat imalat merkezi kuruyorsunuz, yat üretimi yapıyorsunuz,
bütün bunları yaparken çok hızlı hareket etmeniz lazım. Sanayiciyi dışarıdan
getiriyorsunuz. Dolayısıyla bu amaçlanmıştır.
Orada bugüne kadar herhangi bir sıkıntımız olmadı. Bizim burada çalışmalarda… Diğer konularda da -buğday alım
fiyatıyla ilgili olarak ve diğer ithalatla ilgili olarak da- tabii hububat
ithalat rakamlarıyla ilgili son bilgileri biz size yazılı olarak gönderelim.
Dönem dönem Türkiye’nin içerisindeki fiyat
artışlarının dengelenmesi amacıyla da ithalat yapılır. Fiyatların dengelenmesi,
iç ve dış piyasa fiyatlarının dengelenmesi amacıyla da ithalatın bir araç
olarak kullanıldığı dönemler vardır. Ancak ihtiyaca binaen
-biliyorsunuz bunu- Tarım Bakanlığı, Sanayi Bakanlığı ve diğer bakanlıkların
ihtiyaçları tamamıyla tespit edildikten sonra, Türkiye’nin gelir - giderine
bakıp ne kadar içeride stok var, ne kadar üretim olacak, ne kadar ihracat
yapılacak, bu planlamaları yaptıktan sonra ithalat kararıyla ilgili olarak
tebliğ bize bildirilir, biz de ona göre arkadaşlarımızla oturur, bakar ve bu
kararları ona göre ararız. Yani sonuç olarak, Türkiye’de, içeride iç
piyasa dengeleri dışarıdaki dünya fiyatlarından çok farklı bir hâle geliyorsa o
zaman ciddi sıkıntılar yaşanmıştır. Geçmişte bunun örnekleri oldu ama
görüyorsunuz ki son altı sene içerisinde bizim yaptığımız, bugüne kadar
gerçekleştirdiğimiz dış ticaret politikası araçlarının yerli yerinde
kullanıldığı ve iç piyasa ve dış piyasa dengelerinin iyi bir şekilde
oluşturulduğu bir dönemi yaşadık. Yani önemli olan, içeride herhangi bir
şekilde mal ihtiyacı varsa bu mal ihtiyacının ciddi bir şekilde giderilmesi, bu
arada da yerli üreticinin zarar görmeden bütün bağlantılarının sağlanması,
ihracat bağlantılarının yapılması. Amacımız budur. Ben, tabii bu aşamada şunu da belirtmek isterim: Az evvel
söylediğim tarım ürünleri konusunda ve işlenmiş tarım ürünleri konusunda ciddi
çalışmalar yapıldı. Yani bizim için en fazla bu dönemde ağırlıklı olarak katma
değer en fazla yaratan ürünler tarım ürünleridir. Çünkü tamamıyla kendi
değerlerimiz, kendi toprağımızı kendi tarım ürünleri üreticimizle tamamıyla
işleyip ondan sonra da ihracatını yaptığımız ürünler olduğu için en yüksek
katma değer bizde kalmaktadır. HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Bakanım, uygulama tam tersi. Yok böyle bir şey. DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin) - Bizim açımızdan şu önemli. KADİR URAL (Mersin) – Sayın Bakanım, çok güzel söylüyorsunuz da,
hiçbir uygulaması yok bunun. DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin) – Hayır, yani şurada… HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Yani siz hep hayalî şeyler konuşuyorsunuz
Sayın Bakanım. Böyle bir şey yok. DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin) - Bizim açımızdan şu önemli:
Ciddi ihracat rakamlarına ulaştı bu sene. 11,5 milyar dolar bir ihracatı tarım
ürünlerinde göreceğiz. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bunu sorgulayacağız, ihracat rakamlarının
ciddi olup olmadığına bakacağız! DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin) - Açıkçası bizim açımızdan
ihracatın sürdürülebilirliği önemli. Dediğim gibi, en fazla katma değeri sağlayan
sektörler bunlar… MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çiftçinin elindeki mal niye kaldı?
Buğdayı niye satamıyor? DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin) -…ve ileride dünyada küresel
ısınma nedeniyle de git gide bu ürünlerin kıymeti artıyor. Dolayısıyla bizim
tabii politik olarak hep beraber bu tarım ürünleri ve işlenmiş tarım ürünleri
ihracatını artırıcı ve Türkiye’de tarım ürünleri işleme tesislerini artırıcı
politikaları izlememiz lazım. Yani bunlara öncelik vermemiz lazım. Burada herkese katılıyorum. Biz de elimizden geleni yapmaya gayret
ediyoruz. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakanım, Sayın Milletvekili
soruyor: “İthalata açtınız, Karaman çiftçisinin elindeki buğday 400 liraya
düştü.” diyor. Bunun neresi politika, bunun neresi başarı? Bunu nasıl
anlatabiliyorsunuz? Sorulara cevap verin lütfen. Yani teori anlatıyorsunuz,
temenni anlatıyorsunuz. DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin) – Sorularınıza cevap
veriyorum. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Anladım işte. “400 liraya düştü. Niye
düştü?” diye soruyor. BAŞKAN - Sayın Şandır, teşekkür ediyorum. Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, madde üzerinde önergeler
vardır. Önergeleri görüşmek için de yeterli vaktimiz yoktur. Saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime ara veriyorum. Kapanma Saati: 13.00 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 14.04 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ
(Konya), Fatoş GÜRKAN (Adana) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
16’ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum. 275 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz. Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Tasarının 6’ncı maddesi üzerinde önerge işlemi yapacağız. Madde üzerinde iki önerge vardır, önergeleri önce geliş sırasına
göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım. İlk önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 275 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve 6 ncı maddesi ile değiştirilmesi öngörülen 3218 sayılı
Kanunun 12 nci maddesinin son cümlesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Ayrıca, 5 inci maddenin ikinci fıkrasında belirtilen kiralama,
irtifak hakkı ve kullanma izni işlemleri 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun 51
inci maddesinin (g) bendi hükmüne tabidir. BAŞKAN – Şimdi maddeye en
aykırı önergeyi okutup işleme alacağım: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 275 sıra sayılı yasa tasarısının 6. maddesinin
son cümlesinin madde metninden çıkarılmasını saygılarımla arz ederim. Kamer
Genç Tunceli BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun. Süreniz beş dakika. KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 275 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın
6’ncı maddesinin son fıkrasının çıkarılmasıyla ilgili olarak verdiğim önerge
üzerinde söz almış bulunuyorum ve hepinizi saygılarla selamlıyorum. Şimdi, değerli milletvekilleri, biraz önce burada konuşuldu,
efendim, 24 milyar dolar az para mı? 24 milyar dolar değil de 1 trilyon
dolarlık İstanbul Boğazı’nda mallar geçiyor. Önemli olan bu
malların Türk ekonomisine katkısı. Yani siz serbest bölgelerde birtakım
insanlara birtakım avantajlar sağlayacaksınız, yer vereceksiniz, ama bunun Türk
ekonomisine hiçbir değeri olmayacak. Bunun ne anlamı var? Biraz önceki madde
üzerinde yaptığımız konuşmada dedim ki: Eylül 2008 tarihi itibarıyla 132 milyar
dolar ihracat yaptınız, bunun kaçını Türkiye’ye getirdiniz? Yine soruyorum
Sayın Bakan: Bu ihracat bedellerinin Türkiye’ye getirilmesi zorunluluğunu
ortadan kaldıran genelgeyi niye imzaladınız, niye yayınladınız? Yani bu hangi
gerekçeyle yayınlandı? Yani insanlar ihracat yapacak hem de hayalî ihracatın da
en fazla yapıldığı bu dönemlerde yapacak, döviz bedelleri de Türkiye’ye
gelmeyecek. Söyleyin bunu efendim. Yani bunu niye yayınladınız ve neden şimdiye
kadar… Yani 2008’i soruyorum, neden dolayı, şimdiye kadar ne kadar para geldi
bu 132 milyar doların? Şimdi, değerli milletvekilleri, biz ihracatı artırdık, artırdık diyorlar
ama yani bu ihracat, artırdığınız ihracat, ithalata dayalı ihracat. Dışarıdan
10 bin dolarlık bir mal geliyor, siz bin dolar bir katkı yapıyorsunuz, onu 11
bin dolara satıyorsunuz. Burada hakiki ihracat bin dolardır, yani kısa bir
misal vermek gerekirse. Yani Türkiye tamamen ithalata dayalı bir ihracat
yapıyor. Tarım ürünlerini maalesef yok ettiniz. Bu sene tam tarım ürünleri
ihracatı başlayacaktı, Rusya’yla problem çıkardınız. Vatandaşın domatesi
tarlada kaldı, kavunu tarlada kaldı, karpuzu tarlada kaldı. Siz iktidara
geldiğiniz günde Türkiye’de pamuğun fiyatı kaç liraydı, şimdi ne kadar?
Zeytinyağının fiyatı ne kadardı, şimdi ne kadar? Gübrenin fiyatı ne kadardı,
şimdi ne kadar? Şimdi, bunları bir söyleyin de bu millet de anlasın. Yoksa, efendim, çıkıp da burada, kanunları getirip, bu
kanunlarla şeffaflığı kaldırıyorsunuz. Benim önergem bu, 2886 sayılı İhale
Kanunu’na… Değil. Nedir? Getireceksiniz, serbest bölgedeki en kıymetli
arazileri kendi yandaşlarınıza vereceksiniz. İşte, bir önceki maddede de yaptığım
konuşmada, İstanbul’da havaalanı yanında 80 dönümlük, en kıymetli bir araziyi
Sayın Bakan getirdi, ticari ilişki… Yani bilmiyorum, o zaman gazetelerde
sürmanşetlerde verildi, bir hanıma verildi ve çok bedava fiyatına verildi. Yani
şimdi niye İhale Kanunu’na tabi değil değerli arkadaşlarım? Niye bir yerde
devletin bir malı eğer birilerine veriliyorsa bu 2886 sayılı Kanun’un getirdiği
dürüstlüğü ortadan kaldırıyorsunuz, şeffaflığı ortadan kaldırıyorsunuz. Birçok
insanların bu malın, işte, alımına, ihalesine girmeyi ortadan kaldırıyorsunuz.
Bunun bir sebebini izah edin, neden yani bunu yapıyorsunuz? Bununla kime fayda
sağlıyorsunuz? Bununla sağladığınız fayda kendi yandaşlarınıza devletin en
kıymetli arazilerini yok pahasına kırk dokuz seneliğine vermek. Ee, bunun adı nedir? Bunun adı, devlet malına el uzatmak
demektir. Bu tamamen hakkın da, hukukun da, Allah’ın da reddettiği bir davranış
biçimi ve bir uygulama biçimidir. Neden bu 2886 sayılı Kanun’a göre aynı yerde
birtakım insanlar gelip de bir kıymetli arazinin ihalesine girmesinler? Yine,
birçok yabancı adam gelecek buraya. Tabii bu yabancı adamlar gelirken herhâlde
bunların Türk ortakları olacak. Ee, yine bu Türk
ortakları yine kim olacak? Yine sizin yandaşlarınız olacak. Yani dürüstlükten
kaçan bir siyasi zihniyetin hesabı nedir? Suistimaldir.
Eğer hakikaten sizin işlemlerinizde suistimal
olmasını istemiyorsanız buyurun bunları… NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Kamer Bey, başka hiçbir şeye aklın
çalışmıyor. KAMER GENÇ (Devamla) – Ya, senin aklın ermez arkadaş. Bir dakika,
benim konuşmamı dinleyin. NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Yanlış şeyler söylüyorsun. KAMER GENÇ (Devamla) – Ya, sen yanlış biliyorsun. NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – İtham ediyorsun. KAMER GENÇ (Devamla) – İtham ediyorum tabii. 2886’yı niye
kaldırıyorsun? NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – İtham etme eleştir, eleştiriye
itirazımız yok. KAMER GENÇ (Devamla) –2886’yı yani serbest bölgeler içindeki
hazine arazisinin birtakım insanlar tarafından gelip de ihale şartlarına göre
oraya iştirak etmesi… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum Sayın Genç, tamamlayın
lütfen. NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - İlk çıktığından beri serbest bölgeler
2886 sayılı Kanun’a tabii değil biliyorsunuz. KAMER GENÇ (Devamla) – Maddeyi okuyalım arkadaş. Nedir? Ayrıca,
5’inci maddenin ikinci fıkrasında belirtilen işlemler 2886 sayılı İhale Kanunu
hükümlerine tabi değil. Bu bu. Yani bu ihale
hükümlerine tabi değilse neye tabi peki? Neye göre vereceksiniz? İşte söyledim:
Dört sene mi, beş sene önce, üç sene önce İstanbul’da en güzel bir yerde,
İstanbul havaalanının hemen NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Yirmi beş yıldan beri nasıl
yapılıyorsa şu anda öyle yapılıyor. KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, öyle yapılmıyor. BAŞKAN – Sayın Canikli, Sayın Canikli lütfen. KAMER GENÇ (Devamla) – Bu istisnayı niye getiriyorsunuz o zaman? Niye istisnayı getiriyorsunuz? Yani bu Serbest Bölgeler Kanunu’nun
Türk ekonomisine bir katkısı yok. Diyorum işte, Boğazlardan da geçiyor, trilyon
dolarlık mallar geçiyor. Türk ekonomisine bir katkısı var mı? Burada çalışan işçilerin çoğu kaçak. Orada üretilen malların
Türk ekonomisine katkısı yok. Orada geliyor birileri, şey ediyor; gelir vergisine
tabi değil, kurumlar vergisine tabi değil. Böyle bir şey olur mu? Yani böyle
bir şey olur mu? Ondan sonra da “Vay efendim, bizim ihracatımız…” Bunlar
bilinen şeyler ama neyse… Diğer maddelerde de şeyim var. Önergemin kabulünü diliyorum
efendim. Karar yeter sayısı da istiyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederim. Arayacağım Sayın Genç. Önergeyi oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı arayacağım:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur. Birleşime on dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 14.13 DÖRDÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 14.23 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ
(Konya), Fatoş GÜRKAN (Adana) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
16’ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum. 275 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz. Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Tasarının 6’ncı maddesinde Tunceli Milletvekili Sayın Kamer
Genç’in önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi, önergeyi tekrar oylayacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım. Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar
yeter sayısı vardır. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 275 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve 6 ncı maddesi ile değiştirilmesi öngörülen 3218 sayılı
Kanunun 12 nci maddesinin son cümlesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. M.
Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları “Ayrıca, 5 inci maddenin ikinci fıkrasında belirtilen kiralama,
irtifak hakkı ve kullanma izni işlemleri 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun 51
inci maddesinin (g) bendi hükümüne tabidir.” BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin) – Katılmıyoruz. MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Gerekçe… BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun. “Gerekçe: Söz konusu 5 inci maddenin ikinci fıkrasında belirtilen
işlemler esasen 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun 51/g maddesine göre pazarlık
usulü ile yapılacak işlerdendir. Bu nedenle ilaveye bir düzenlemeye ihtiyaç
yoktur. Ayrıca böyle bir düzenleme AB müktesebatına da aykırıdır. Buna göre AB
ile ilişkilerde sorun yaratacak bir muafiyet hükmü yerine mevcut durumu daha
açık bir hâle getiren ve yatırımcı/kullanıcıların da tereddütlerini gideren bir
hüküm yeterli olacaktır. Önerge bunu amaçlamaktadır. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. 6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 6’ncı madde kabul edilmiştir. 7’nci maddeyi okutuyorum: MADDE 7- 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanununun Geçici 3 üncü
maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “Avrupa Birliğine tam üyeliğin gerçekleştiği tarihi içeren yılın
vergilendirme döneminin sonuna kadar; a) Serbest bölgelerde üretim faaliyetinde bulunan mükelleflerin bu
bölgelerde imal ettikleri ürünlerin satışından elde ettikleri kazançları gelir
veya kurumlar vergisinden müstesnadır. Bu istisnanın 5520 sayılı Kurumlar
Vergisi Kanununun 15 inci ve 30 uncu maddeleri uyarınca yapılacak tevkifata etkisi yoktur. b) Bu bölgelerde üretilen ürünlerin FOB bedelinin en az %85’ini yurtdışına ihraç eden mükelleflerin
istihdam ettikleri personele ödedikleri ücretler gelir vergisinden müstesnadır.
Yıllık satış tutarı bu oranın altında kalan mükelleflerden zamanında tahsil
edilmeyen vergiler cezasız olarak, gecikme zammıyla birlikte tahsil edilir. c) Bu bölgelerde gerçekleştirilen faaliyetlerle ilgili olarak
yapılan işlemler ve düzenlenen kağıtlar damga vergisi
ve harçlardan müstesnadır. Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye
Maliye Bakanlığı yetkilidir.” BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Bülent Baratalı’ya
aittir. Buyurun Sayın Baratalı. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA BÜLENT BARATALI (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan. Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan Serbest Bölgeler Kanunu
ile Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 7’nci
maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Sözlerime başlarken yüce heyetinizi grubum ve şahsım adına saygıyla
selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, İkinci Dünya Savaşı öncesinde kurulan
Singapur ve Hong Kong serbest limanları ile daha sonra kurulan Panama, İrlanda,
Tayvan ve Güney Kore Serbest Bölgelerinin elde ettikleri büyük başarılar
serbest bölgeler fikrinin pek çok ülkede kabul edilmesine katkıda bulunmuştur.
Bugün en gelişmişinden en fakirine kadar yüz yirmi ülkede serbest bölge
bulunmaktadır. Serbest bölge çalışmalarının ülkemizde de uzun bir geçmişi vardır.
1850 yılına kadar gittiği söylense bile ancak 6 Haziran 1985 yılında bu Kanun
çıkarılmış ve Türkiye'nin dışa açılması ve dış ticaret hacminin büyütülmesi
böylelikle sağlanmıştır. Serbest bölgelerin kuruluşunun çok değişik amaçları vardır;
Türkiye'nin ihracatını artırmak yanında, Türkiye'de ihracat için yatırım ve
üretimi artırmak, yabancı sermaye ve teknoloji girişini hızlandırmak,
ekonominin girdi ihtiyacını ucuz ve düzenli bir şekilde temin etmek, dış
finansman ve ticaret olanaklarından daha fazla yararlanmaktır. Değerli milletvekilleri, serbest bölgeler yıllar boyunca geniş vergi
teşvikinden ve muafiyetinden faydalanarak geliştiler. Hatta ve belki de biraz
siyasi ve politik baskılarla bazı yerlerde de yirmi adet serbest bölge kuruldu.
2008 yılı Eylül sonu itibarıyla, 637’si yabancı sermayeli olmak üzere toplam
3.667 firmanın faaliyet gösterdiği serbest bölgelerde 53.413 kişiye doğrudan
istihdam sağlanmaktadır. Serbest bölgede faaliyet gösteren firmalara mal ve
hizmet satan yurt içi kuruluşlar da dikkate alındığında, dolaylı istihdam ile
birlikte serbest bölgelerin yarattığı istihdamın en az 100 bin kişi olduğu
rahatlıkla söylenebilir. Serbest bölgelerimiz, 2007 yılında gerçekleştirdikleri 24,6 milyar
dolar toplam ticaret hacmiyle ekonomimizde önemli bir yer işgal etmektedirler.
Bu bağlamda, sadece Ege Serbest Bölgesine baktığımızda, 2007 yılında 1 milyar
108 milyon dolar yurt dışı satış rakamı gerçekleşmiştir. Aynı dönemde, yurt
içinde satışların toplamı 1 milyar 151 milyon dolardır. Bu bölgemizde ihracatın
ithalatı karşılama oranı yüzde 96’nın üzerindedir. 2008 yılı ilk dokuz ayında
ise 913 milyon 350 bin 238 dolar yurt dışına satışa karşılık 728 milyon 100 bin
138 dolar yurt içine satış gerçekleştirilmiş olup, ihracatın ithalatı karşılama
oranı ise yüzde 125’tir. Ancak bu durum böyle iken, bu çerçevede, AKP Hükûmeti oyunun tam ortasında kurallarını değiştirerek 6
Şubat 2004’te serbest bölgelerdeki çoğu vergi muafiyetini kaldırmış veya ruhsat
süresiyle kısıtlamıştır. Oysa Türkiye gibi henüz tümüyle istikrarlı ve cazip yatırım ortamı
sağlayamamış büyük ekonomiler açısından doğru tasarlanmış bu tip bölgeler,
gelişmiş iletişim, enerji, ulaşım altyapısı, nitelikli iş gücü ve etkin yönetim sunması
kaydıyla, ülkenin düzeyinden çok daha ileri ve güvenli yatırım adaları hâline
getirilebilir. Yapılması gereken, serbest bölgelerin kapsamını katma değer
üretimine, nitelikli iş gücüne, döviz kazandırıcı faaliyetlere teknolojiyle
odaklı olarak yapılandırmak, bu arada bölgesel lojistik merkezler ve iletişim
merkezleri gibi ortak hizmet alanlarına, yani global
ekonomiye uyumlu modellere imkân sağlamak, öte yandan bu öncelikli faaliyetlere
AB üyeliği gerçekleşinceye kadar hem gelir hem kurumlar vergisi muafiyeti hem
de çalışanlar için stopaj vergisi muafiyeti tanımaktır. Bu çerçevede, görüşmekte olduğumuz tasarının 7’nci maddesine
baktığımızda, üretici firmalarda çalışan personelin gelir vergisi stopajı
muafiyetinin üretimden yapılan satışların yüzde 85’ten fazlasının yurt dışına
olması şartına bağlandığını görmekteyiz. Kabul etmek gerekir ki bu oran
yüksektir. Bu durum kanun öncesinde bölgeye yatırım yapmış ve yurt içine
yönelik satışları da bulunan firmalar açısından bir hak kaybı yaratmaktadır.
Ayrıca firmalar dönem başında ürettikleri malların ne kadarının yurt içine, ne
kadarının yurt dışına satılabileceği hususunda belirsizlik yaşayacaklardır. Bu
vergilerin yıl sonunda tahsil edilebilir olması da
konuyu tam olarak çözmeye yetmeyecektir. Gelir vergisi stopajı, işçi
transferleri, giriş-çıkış, maliyet hesaplaması gibi konularda yeni sorunlar
ortaya çıkacaktır. Bir başka konu da hem yurt içine ve hem de yurt dışına yönelik
satış yapan firmaların bu avantajdan faydalanabilmek için farklı yollara
başvurabileceği gerçeğidir. Yine bu bağlamda Ege Bölgesi’nden gelen bazı
taleplerde yüzde 25’in yurt dışına ihracının yanında, dâhilde işleme izin
belgesi ve hariçte işleme belgesini de kapsamında teslim eden mükelleflerin de
istihdam ettiği personel açısından talepleri bulunmaktadır. Değerli milletvekilleri, serbest bölgeler Bakanlar Kurulunca
yetkilendirilmiş işletici, bölge kurucu işletici şirketler tarafından
işletilmekte ve serbest bölgelerde üretim faaliyeti yapan firmalar da dâhil
olmak üzere tüm hizmetler bu şirketler tarafından verilmektedir. Yapılacak olan
düzenlemede, hizmet üretiminde bulunan işletici ve bölge kurucu işletici
şirketlerin çalıştırdıkları işçilerin ücretlerinin vergi istisnasına tabi
tutulması sayesinde serbest bölge içerisindeki hizmet maliyetleri azalacak ve
bu uygulama serbest bölge içerisinde faaliyet gösteren firmaların da
maliyetlerini olumlu yönde etkileyeceğinden rekabet gücü artacaktır. Türkiye
genelinde işletici, bölge kurucu ve işletici şirketler için toplamda bini
bulmayacak işçilere yapılacak bu uygulama sektöre işlem kolaylığı, maliyet
avantajı ve uluslararası piyasada rekabet gücü getireceği gibi vergi istisnası
talep eden işçi sayısının yüksek seviyede olmaması nedeniyle de ülkemiz
ekonomisi açısından bir kayıp olmayacaktır. Öte yandan serbest bölgelerden elde edilen gelirler arasında
fonlar önemli bir yer tutmaktadır. Devlete ait arazi üzerinde, altyapının bölge
kurucu şirketler tarafından yapılmasını ve bunun karşılığında serbest bölgeye
giren ve çıkan malların FOB-CIF fatura değerleri üzerinden binde 5 oranında
özel hesaba yapılan tahsilatlardan pay almasını
öngören işletme sözleşmesi tahtında başlatılan uygulama modelinde, 4684 sayılı
Kanun ile yapılan değişiklik, bölge kurucu işletmeleri ile kurucu şirketlerin
işletme sözleşmeleriyle almayı hak ettikleri gelir payları azaltılmıştır.
Serbest bölgelerin kuruluşunda altyapı yatırımı yapan bölge kurucu ve işletici
şirketlerin işletme sözleşmesi ile almayı hak ettikleri gelir payı kayıplarının
engellenmesi konusunda 01/05/2007 tarihinde örnek bir
karar alınmış, bölge kurucu işletmelerin, çifte vergilendirmeye tabi olan
şirketlerin fon ödememesinden kaynaklanan alacakları garanti altına alınmıştır.
Bu garantinin daha da devam etmesi ve iyileştirilmesinde yarar bulunmaktadır
diye düşünüyorum. Değerli milletvekilleri, sözlerime son verirken bir konuyu Hükûmetin ve özellikle Enerji Bakanımızın dikkatine sunmak
istiyorum. Gerek ülke ve gerek bölge ekonomisine katkıları gerekse yaratmış
olduğu 14.500 kişilik istihdam potansiyeliyle Ege’nin gururu olan Ege Serbest
Bölgesinin enerji ihtiyacında problemler vardır. 1991 yılında Gediz EDAŞ, TEDAŞ
tarafından 10,5 kva olarak karşılanan enerji
ihtiyacı, yine ESBAŞ tarafından 10,5 kva olarak
düzenlenmiş ve geliştirilmiştir. Ancak uzun süredir Gediz EDAŞ, enerji
taleplerini karşılayamamaktadır ve bundan sonra da başlangıçtaki tesislerin
aksine 10,5 kva olarak enerji ihtiyacını karşılayamayacağını
söylemektedir. Ancak 34.500 kva’ya dönüşüm
çalışmalarını yapmakta olan ESBAŞ, trafo yeri vermesine karşın, 6 bin
metrekarelik yer tahsis etmesine karşın Gediz EDAŞ’tan
ve TEİAŞ’tan gerekli yardımları görememektedir. Sonuç olarak TEİAŞ ve Gediz EDAŞ bugüne kadar olduğu gibi artan
enerji fiyatlarına paralel gerekli yatırımları gerçekleştirmemektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. BÜLENT BARATALI (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan,
tamamlayacağım süresi içinde. Bu nedenle en kısa bir dönemde üretimi olumsuz yönde etkileyecek
enerji kesintileri yaşanacak ve ekonomik kayıplar oluşacaktır. Arz güvenliği
bulunmamaktadır. Yatırımlar için zaman kaybedilmektedir. Bu durumun hemen
düzeltilmesi ve acil olarak enerji ihtiyacının gerçekleştirilmesi
gerekmektedir. Bölgedeki diğer bir konu ise serbest bölge kurulurken İktidar,
devlet tarafından taahhüt edilen serbest bölge kavşağının Karayolları
tarafından yapılmamasıdır. Karayollarının bugüne kadar ihmal ettiği, yapmadığı,
sözünde durmadığı bu kavşak İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılmıştır.
Sayın Bakanımıza bu konuda bilgiler sunuyorum. Elektrik konusunda
yardımlarını diliyorum. Önergelerimizin kabulünü diliyor ve hepinize de
saygılarımı sunuyorum. Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baratalı. Gruplar adına ikinci söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Günal’a aittir. Buyurun Sayın Günal. (MHP sıralarından
alkışlar) MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan. Değerli milletvekili arkadaşlarım, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına 7’nci madde üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, serbest bölgelerin kurulmasının amacına
baktığımız zaman ihracat için yatırım ve üretimi artırmak, yabancı sermaye ve
teknoloji girişini hızlandırmak, ekonominin girdi ihtiyacını ucuz ve düzenli
bir şekilde temin etmek, dış finansman ve ticaret imkânlarından daha fazla
yararlanmak gibi genel amaçları olduğunu görüyoruz. Bugün burada tartışmakta
olduğumuz değişiklik tasarısı da bu amaca tam olarak hizmet edemediğini
gördüğümüz bazı noktaları düzeltmek için getirilmiş ama öncelikle gerçekten bu
amaca hizmet ediyorlar mı, sadece bu değişiklikle bu yararları sağlamamız
mümkün mü, onları tartışmamız gerekiyor değerli arkadaşlar. Burada 1987 yılından bu yana otuz dokuz yıla varan lisanslar
alındı, önemli ölçüde hizmetler oldu ama biz hiçbir şekilde tasarlamış olduğumuz
sonuçlara ulaşamadık. Uzun bir süre de serbest bölgeler o anlamda ilgisiz ve
öksüz kaldı diyebiliriz. 2004 yılında yaptığımız değişikliklerle de aslında bir
taraftan verdiğimiz teşvikleri sınırlandırmış olduk. Şimdi benim söylemeye çalıştığım şey esas itibarıyla, değerli
arkadaşlar, burada sadece bir iki madde değiştirerek, teşviklerle oynayarak
gerekli sonuca ulaşamayacağımızı sizlere hatırlatmak istiyorum. Neden? Genel
olarak bizdeki serbest bölge anlayışı teşvik amaçlı ve daha statik bir yapıda kurgulanmış.
Belki kuruluş aşamasında bunlar o zaman için doğru olabilirdi. Ama burada
“Efendim, istismara açık. Birtakım vergi kayıpları oluyor. Başka firmalar
teknoloji getirmeden burada yurt içinde üretim yapıyor.” gibi eleştiriler
olabilir. Bugün yüz yirmiden fazla ülkede binden fazla serbest bölge
olduğunu söylüyor arkadaşlarımız. Burada baktığımız zaman en fazla ABD ve Çin
gibi büyük ülkelerde de bu uygulamanın olduğunu görüyoruz. Ancak burada,
değerli arkadaşlarım, sadece vergi teşvikine odaklı anlayışın yerine, biraz
daha, daha dinamik bir yapıda serbest bölge anlayışına geçmemiz gerekiyor.
Sadece vergi teşvikine baktığımız zaman bugün bu eleştirileri haklı bulabiliriz
ama yatırıma odaklı etkin bir yönetim anlayışına dayanan, daha global, rekabetçi piyasalarla bütünleştirici bir serbest
bölge anlayışı benimsemeden, maalesef, bu kanunda belirttiğimiz amaçlara
ulaşmamız mümkün gözükmüyor. Dolayısıyla, burada kendi ülkemizin şartlarını da dikkate alan
dinamik bir anlayışla, nitelikli iş gücüne, araştırma geliştirmeye, bazı
lojistik, global lojistik merkezlerine yer
vermediğimiz takdirde bizim yine birkaç kanun değişikliğiyle vergi teşviklerini
düzenlemenin ötesine geçmemiz mümkün değildir. Neden önemli bu? Çünkü şu anda
da, global krizin de etkisiyle, reel sektörümüzde bir
üretim daralmasına doğru gidiyoruz. İhracat imkânlarımız da kısıtlanıyor. Bu
çerçevede, sizlerin sürekli belirttiğiniz yabancı sermayenin, teknoloji getiren
yabancı sermayenin gelmesi açısından da bu tip bir serbest bölge yaklaşımının önemli
olduğunu düşünüyorum. Yani buradan şöyle bir öneride bulunmak istiyorum
sizlere: Bunu daha geniş bir kapsamda, yine teknoparklar, endüstri bölgeleri
gibi dağınık şekilde değil de ekonomik gelişme bölgeleri olarak, serbest
bölgeleri de bu şekliyle tasarlayarak yeni bir yaklaşımla, yeni bir tasarıyla
gelirsek daha anlamlı olacağını düşünüyorum. Şimdi, değişikliklerle ilgili olarak değerli arkadaşlarım… 2004’te
az önce bahsetmiş olduğum, çıkarmış olduğumuz yasa tasarısıyla, ücretlerle
ilgili gelir vergisi muafiyeti kaldırıldı ve 2004’ten sonra kurulan şirketler
de bunlardan yararlanamadılar. Şimdi karışıklığın bir kısmı giderilmekle
beraber yine bu konuda eleştiriler var. Bu çerçevede şirketlerin yurt dışındaki
serbest bölgelere doğru kaçabileceği söyleniyor. İki neden ön plana çıkıyor değişiklerle ilgili. Burada öncelikle
deniliyor ki: “AB’ye uyum amaçlandı.” İkincisi de “Haksız rekabetle vergiden kaçınma var, bunları
engellemek üzere. “ AB’ye uyum için biraz aceleci davranıyoruz. Her ne kadar kanunun sonuna
doğru “tam üyeliğe girinceye kadar” diye eklediysek de bu bize şu anda acele
bir uyum faydası getiren bir düzenleme değil. Diğeri nedir? “Haksız rekabetle vergiden kaçınma.” diyor. Şimdi,
burada, pire için yorgan yakmak diye bir şey var. Eğer burada vergiden kaçınma
varsa, etkin bir denetimle bunları sağlamak gerekir. Amacına hizmet eder
şekilde bunların işlemesini sağlamak da ilgili kurumların görevidir diye
düşünüyorum. Kayıt altında aslında en fazla olan bölgeler serbest bölgeler.
Yani belki üretimle ilgili kayıp kaçakları olabilir. Onları denetleyip vergi
kaybı varsa bunları önlemek bizim görevimizdir. Burada maddeyle getirilen önemli bir düzenleme var. Madde
çerçevesinde, (a) bendinde… Burada bir şey yok, müstesna olduğunu belirten bir
hüküm var gelir ve kurumlar vergisinden. Ancak (b) bendinde, “Bu bölgelerde
üretilen ürünlerin FOB bedelinin en az yüzde 85’ini yurt dışına ihraç eden
mükelleflerin istihdam ettikleri personele ödedikleri ücretler gelir
vergisinden müstesnadır.” Yapamazlarsa, gerekli taahhüdü yerine getiremezlerse,
ceza alınmadan sonra kendilerinden tahsil edilir. Değerli arkadaşlar, burada hizmetlerin kapsam dışı bırakılması
serbest bölge anlayışı açısından kabul edilebilir bir durum değildir, artı
yüzde 85 taahhüdü de gerçekten bütün firmalar için geçerli olabilecek bir
durum, yerine getirilebilecek bir durum değildir. Az önce bahsetmiş olduğum kapsamda sadece teşvik veya istisna
vergilerle ilgili düzenlemeler, bizim buradan rekabeti artırıcı bir sonuç elde
etmemizi sağlayacak değişiklikler değildir. Bu çerçevede bunların gözden
geçirilmesi, haksızlığın önlenmesi ve buradaki faaliyetlerin yeniden
tanımlanarak nelerin kapsam içine gireceğinin düzenlenmesi gerekir. Aksi
takdirde serbest bölgeleri o zaman kaldırmak lazım, diğer hizmetleri üretenleri
de serbest bölgeye sokmamak lazım, sadece üretime yönelik olması lazım. Ama
bütün bunların ötesinde bizim anlayışımızı değiştirerek, serbest bölgeye
bakışımızı yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor, yoksa bunları toparlamamız,
yeniden yatırımları artırmamız, bu çerçevede serbest bölgelerden gelecek
ihracatı artırmamız mümkün olmayacaktır diye düşünüyorum. Bu konuda önergeler olduğunu gördüm, ama tam ayrıntısını
bilmiyorum, inşallah biraz sonra onları da tartıştığımız zaman bu aksaklıklar giderilir.
Bu çerçevede, ben bu yasanın hayırlı olmasını diliyorum, ama
öncelikle de Sayın Bakandan istirhamımız, bu anlayış değişikliği çerçevesinde
yeni bir serbest bölge konseptini, gelişme bölgeleri
anlamında ele alarak bizim karşımıza daha geniş bir tasarıyla gelmesini
bekliyoruz. Hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Günal. Madde üzerinde şahıslar adına ilk söz Eskişehir Milletvekili Sayın
Beytullah Asil’e aittir. Buyurun Sayın Asil. (MHP sıralarından alkışlar) BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Serbest Bölgeler Kanunu ile Gümrük Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesi üzerindeki görüşlerimi ifade
etmek için söz aldım. Bu vesileyle yüce Türk milletini, heyetinizi saygıyla
selamlarım. Değerli arkadaşlarım, az önce, bundan önceki oturumun sonuna doğru
sorulan sorularla alakalı Sayın Bakanın verdiği bir cevabı değerlendirerek
sözlerime başlamak istiyorum. Sayın Bakan diyor ki, aynen tutanaklardan okuyorum: “Ben, tabii şu
aşamada şunu da belirtmek isterim: Az evvel söylediğim tarım ürünleri konusunda
ve işlenmiş tarım ürünleri konusunda ciddi çalışmalar yapıldı. Yani bizim için
en fazla bu dönemde ağırlıklı olarak katma değer en fazla yaratan ürünler tarım
ürünleridir. Çünkü, tamamıyla kendi değerlerimiz,
kendi toprağımızı kendi tarım ürünleri üreticimizle tamamıyla işleyip, ondan
sonra da ihracatını yaptığımız ürünler olduğu için en yüksek katma değer bizde
kalmaktadır.” Bu sözlerin tamamına
katılmamak mümkün değil. Ben bu sözleri Sayın Bakanın samimiyetle ifade
ettiğini de biliyorum. Ancak, inşallah bu konuşmayı bir de Tarım Bakanının
olduğu bir Bakanlar Kurulu toplantısında yapmasını temenni ediyorum. Niçin? Değerli arkadaşlarım, ekim ayı hububat ekimi yapan çiftçilerimiz
için tohumu toprakla buluşturdukları aydır. Ne hazindir ki, gübre
fiyatlarındaki hızlı artış karşısında Hükûmet
duyarsız kalmış, geçen ekim döneminde tonu 650 ila 700 bin lira arasında
satılan “taban gübresi” diye nitelendirilen DAP gübresinin ton fiyatı bu
dönemde, bu ekim döneminde 1.950 ile 2.080 yeni Türk lirasına yükselmiştir.
Akaryakıt fiyatlarındaki yüksek artışın, diğer girdi maliyetlerindeki artışın
nasıl seyrettiğini zaten hepiniz yakından takip ediyorsunuz. Değerli arkadaşlarım, bunun sonucunda çiftçi ömründe ilk defa ya
gübre atmadan toprağını ekmek zorunda kalmış ya da attığı gübre miktarını yarı
yarıya azaltmıştır. Şimdi, bunun doğal sonucu olarak da rekolte
düşecektir, millî servet azalacaktır, çiftçilerimiz yoksullaşacaktır,
çiftçilerimiz topraktan umudunu kesecek, üretimden çekilecektir. Rekolte düşüşü
nedeniyle oluşan açık ithalat yoluyla kapatılacak, böylece kendi çiftçimizden
esirgediğimiz desteği hububat ithal etmek zorunda kalarak hububat ithal
ettiğimiz ülke çiftçilerine aktarmak zorunda kalacağız. Az önce Sayın Bakanın
tutanaklardan okuduğum sözlerindeki tarım ürünlerinden ve bunların işlenmesi ve
ihracatından elde edilen gelirlerden de mahrum kalacağımız aşikârdır. Değerli arkadaşlarım, yine bir arkadaşımızın harman döneminde,
hasat döneminde ülkeye buğday ithal ettiğiyle ilgili Sayın Bakanın verdiği
cevapla sözlerime devam etmek istiyorum. Dönem dönem
Türkiye'nin içerisindeki fiyat artışının dengelenmesi amacıyla da ithalatın bir
araç olarak kullanıldığı dönemler vardır. Ancak ihtiyaca binaen -tamamıyla
tespit edildikten sonra- Türkiye'nin gelir-giderine bakıp -ne kadar içeride
stok var- bununla ilgili ithalat kararlarının verildiğini ifade ediyor. Burada
da Sayın Bakan yerden göğe kadar haklı… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. BEYTULLAH ASİL (Devamla) – …ama kendisinden, bu işi tespit eden
Tarım Bakanlığı ve Sanayi Bakanlığıyla, bu Bakan arkadaşlarımızla da bu görüşlerini
paylaşmalarını istirham ediyorum. Çünkü değerli arkadaşlarım, bu hasat
döneminde dünya piyasalarında tonu 600 ile 700 lira arasında satılan buğday,
maalesef ithalat yoluyla ve Toprak Mahsulleri Ofisinin piyasadan çekilmesiyle,
Türk çiftçisinin, 400 ila 450 lira arasında tonunu satması suretiyle âdeta
cebinden parası çalınmıştır. O nedenle, bu görüşlerini destekliyor ve bu görüşlerini Tarım
Bakanı ve Sanayi Bakanıyla da paylaşmasını temenni ediyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Asil. Şahısları adına ikinci söz Trabzon Milletvekili Sayın Akif Hamzaçebi’ye aittir. Buyurun Sayın Hamzaçebi. (CHP
sıralarından alkışlar) MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
yaptığım değerlendirmede, tasarının ihracata yönelik üretim faaliyetini
desteklemek gibi bir amacının olduğunu ve bu çerçevede 2008 yılı sonunda
bitecek olan bazı vergi teşviklerinin süresinin Avrupa Birliğine tam üyeliğin
gerçekleştiği tarihe kadar uzatıldığını ifade etmiştim ve yine aynı çerçevede,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu yaklaşımı olumlu bulduğumuzu da belirtmiştim.
Tasarının bu maddesi vergi teşviklerinin uzatılmasını öngörüyor.
Ancak her hâlükârda herkes için bir uzatma söz konusu değil. Üretim
faaliyetinde bulunan mükelleflerin bu faaliyetlerden elde ettikleri kazanca
yönelik olarak gelir ve kurumlar vergisi istisnası ve yine imal ettikleri
ürünlerin en az yüzde 85’ini ihraç eden mükelleflerin bu faaliyetlerinde
istihdam ettikleri personele yaptıkları ücret ödemelerine ilişkin gelir vergisi
istisnası. Bu iki istisna, özellikle de istihdam edilen personele yönelik
istisna son derece önemli. Maddede yer alan yüzde 85’lik oranın kriz şartlarında
ağır olduğu, ihracatçılarımızın bunu tutturmakta zorlanabileceği yönündeki
kaygım iktidar partisi tarafından da paylaşıldı ve bu oranı gerektiğinde yüzde
50’ye kadar indirme konusunda Bakanlar Kuruluna yetki verecek şekilde bir
önergeyi müştereken imzaladık, biraz sonra okunacak. Benim burada asıl üzerinde durmak istediğim konu, üretim
faaliyetini teşvik ederken Türkiye’deki serbest bölge sınırları dışında,
Türkiye sınırları içerisindeki üretim faaliyetimizi de teşvik edecek şekilde
serbest bölgedeki bazı hizmet faaliyetlerine aynı vergi teşvikinin
sağlanmasıdır. Bu açıdan madde eksiktir. Serbest bölgede faaliyet gösteren ve
ana faaliyet konusu Türkiye’de üretilen ürünlere dış talep yaratmak olan
mükelleflerin bu faaliyetlerden elde ettikleri gelir hizmet geliridir, hizmet
ihracıdır, karşılığında elde edilen gelir hizmet geliridir. Dolayısıyla bu
gelire de istisna tanımak tasarının amacına uygun düşer. Serbest bölgedeki
üretim faaliyetini teşvik etmekten çok daha önemli buluyorum bu teşviki.
Serbest bölgedeki üretim faaliyeti belirli vergi teşvikleriyle desteklenen bir
faaliyettir. Oysa benim sözünü ettiğim faaliyet, Türkiye sınırları içerisinde
herhangi bir vergi teşviki olmaksızın, örneğin İstanbul il sınırları içerisinde
üretilen bir ürüne dış talep yaratmak amaçlı bir faaliyeti, serbest bölge
faaliyetini de teşvik kapsamına almanın uygun olacağını düşünüyorum. Bu yöndeki
önergemiz biraz sonra okunacak, sizlerin takdirine sunulacak. Değerli milletvekilleri, ihracata yönelik üretim
faaliyetini teşvik etmek son derece önemli. Esasen serbest bölgelerin kuruluşundaki ana amaç budur. Belki
kanunda başka birçok amaç da yazılmıştır, ama ana amaç, buraya yabancı sermaye
çekmek, burada üretim faaliyetini gerçekleştirmek ve bu üretimi yurt dışına
ihraç etmek suretiyle ekonomiye katkı sağlamaktır. Ancak bu çerçevede serbest
bölgelere, 20 adet serbest bölgeye baktığımızda bütün serbest bölgelerin aynı
ölçeğe geldiğini söylemek mümkün değil. Dış ticaret hacmi yönünden serbest
bölgelerimizin çapı çok fazla değildir belki, ama bu toplamın içerisinde dahi
bazı serbest bölgeler çok geride kalmış, bazıları konumunun veya belki belli
başka sektörlere hitap ediyor olmanın getirdiği avantajla ileri gitmiştir.
Şöyle bir tabloya baktım, 20 serbest bölge içerisinde kendi bölgem olan Trabzon
Serbest Bölgesine baktım; ticaret hacmi yönünden 20 serbest bölge içerisinde 38
milyon dolarla 17’nci sırada geliyor. İstihdam hacmi yönünden, istihdam ettiği
kişi sayısı yönünden de 20 serbest bölge içerisinde yine 17’nci sırada geliyor.
Aslında Trabzon, konumu itibarıyla Bağımsız Devletler Topluluğu’na olan
yakınlığı, İran’a olan yakınlığı, diğer komşu ülkelere olan yakınlığı
itibarıyla üretim faaliyeti açısından stratejik bir bölge özelliğine sahip
olabilecek bir potansiyele sahiptir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Umarım Avrupa Birliğine tam üyeliğin gerçekleştiği tarihe kadar,
gerek Trabzon gerekse diğer serbest bölgelerimiz üretim amaçlı faaliyetlerin
merkezi olur veya ihracat amaçlı üretim faaliyeti buralarda artar, bu tasarı da
ona katkı sağlar. Konuşmamı burada bitiriyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.
Şimdi madde üzerinde soru-cevap işlemi yapacağız. Sayın Tankut… YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım, öğleden önceki soru-cevap bölümünde de ifade
ettiniz, az önce arkadaşlarımız da belirtti, tarımsal ihracatımızın artmasına
büyük önem veriyorsunuz ve her şeyiyle bize ait olan tarım ürünlerimizin
ihracatındaki hedefinizin en az 11 milyar dolar olduğunu ifade ettiniz. Ancak,
bu ihracat hedefine ulaşabilmek için, özellikle son altı yıldır, başta narenciye
olmak üzere diğer ihraç ettiğimiz tarım ürünlerimize, maalesef, yeterli destek
ve ihracat teşvik primleri verdiğinizi söyleyemeyiz. Şimdi sormak istiyorum: 2000 yılında, sadece narenciyeden örnek
verecek olursak, limonda 100 dolar, portakal ve mandalinada 80 dolar,
greyfurtta ise 78 dolar olan ihracat primi mevcut iken geçen son altı yılda
niçin bu rakamlara ulaşılmamıştır? Maliyetler yüzde 100, yüzde 200, yüzde 300
arttığı hâlde niçin bu ihracat primlerine ulaşılamamıştır? Yine, tarımsal ihracatı artırabilmek için altı yıl önce 57’nci Hükûmet tarafından verilen ve ortalama 70-80 dolar olan
narenciye ihracat primlerini bu yıl ne olarak düşünmektesiniz ve bu
düşündüğünüzü hangi zamanda, ne zaman ödemeyi gerçekleştirebileceksiniz? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Sayın Işık… ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım, bu kanun tasarısının görüşülmeye başlandığı hafta
Sayın Maliye Bakanımıza da ilettiğim bir konuyu size de iletmek istiyorum.
Bildiğiniz gibi ÖTV tutarlarının belirlenmesine ilişkin 2008/13835 sayılı
Karar’a göre ülkemizde madenî yağ ve gres yağı üretimi yapan imalatçılarımız,
serbest bölgelerdeki imalatçılara ya da ithal eden, aynı ürünü ithal edenlere
göre yaklaşık yüzde 30 oranında daha fazla maliyetle yağ üretebiliyorlar. Bu
haksızlığın giderilmesi konusunda, Sayın Bakanımız da bunun giderileceği
yönünde bir söz verdi ama bunu ne zaman gerçekleştireceksiniz? Çünkü
imalatçılarımız hâlâ bunun peşinde. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Bakan. DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin) – Şimdi, tabii ki narenciye
olsun, diğer ürünlerde olsun tarım destekleri usulüne uygun olarak bugüne kadar
nasıl yapıldıysa aynı şekilde devam ediyor. Bunların, bizim açımızdan,
narenciyede, özellikle komşu ve çevre ülkelere yapılan ihracatta Dünya Ticaret
Örgütü kuralları çerçevesinde yapılan destekler neyse aynı şekilde destekleme
programı içerisinde bunlar devam ettiriliyor. Onu bir kere söylemekte yarar
var. İkincisi, tabii, ürün çeşitlemesini ve sertifikalandırmasını
burada gündeme getirdik. Daha önceden yapmış olduğumuz çalışmalarda, kayıtlı
olan ihracata desteklerin verilmesinde çeşitli basamaklar verildi ve bu
basamaklar çerçevesinde bu ihracatı yapıyoruz. Değerli milletvekillerim yöre
milletvekilleri oldukları için bunları çok iyi bilirler. Bizim açımızdan, narenciyenin şu aşamada özellikle kuzey
komşularımıza ve Avrupa Birliğine yapılan ihracatı son derece önemli. Bu
ihracat kapıları açıldıktan sonra içerideki ürün piyasasındaki fiyatlanma da
kendiliğinden normal bir dengeye gelecektir. Yalnız, tabii, bir eksik
kaldığımız nokta vardır: Türkiye’de, sadece İspanya’nın yaklaşık 8 milyar dolar
narenciye ihracatı varken bizim ülkemizde bu rakamlara ulaşmak son derece zor.
1 milyar doların bile içerisinde yaş meyve ve sebze dâhil olmak üzere ancak
dolanabiliyoruz şu anki rakamlarla. Amacımız, aynı ürünleri değil, dış pazarlarda kabul gören
ürünlerin üretilmesini sağlamak. Burada da Tarım Bakanlığıyla beraber ortak
çalışmalarımız var. Yani, bizim için önemli olan, dışarıda kabul gören, bugüne
kadar klasik olan ürünlerin değil, eskiden beri yetiştirilen ürünlerin değil,
dışarıda damak tadına uygun olarak, tüketici talebine uygun olarak ürün
geliştirmek. Bir taraftan da bu çalışma yapılıyor. Sizler de çok iyi
biliyorsunuz ki narenciye dediğiniz zaman, beş seneden evvel… Turunçtan
geçemediğiniz için, bir politika beş sene öncesine dayanır. Siz o çalışmayı
yaparsınız, ondan sonra ancak ürün çeşitlemesini beş altı sene içerisinde
gerçekleştirebilirsiniz. Bu çalışmalar da şu anda yapılmaktadır. YILMAZ TANKUT (Adana) – Ama zamanında ödenmiyor. DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin) - Açıkçası daha önceki
sorularda da -şu anda madenî yağlarda yüzde 30 avantaj var- “Bu haksız rekabet
oluşturuyor.” diye bir değerli milletvekili arkadaşımızın söylediği... Bu konuda
Maliye Bakanlığı zaten bir inceleme başlatmış durumda. Orada, içeride ve
dışarıda, iç tüketiminde ve dış tüketiminde üretim safhasında kullanımı ve
üretim dışı kullanımıyla ilgili çeşitli çalışmalar yapılıyor. Bir de tabii bu arada söylemekte yarar var. Serbest bölgedeki 53
bine yakın istihdamın tamamı kayıtlıdır, kayıtlı istihdam. Serbest bölgede 1
kişi bile kayıtsız olarak çalıştırılamaz. Çünkü sosyal güvenlik mevzuatının
uygulanması, işçilerin gelip içeri girerken tamamıyla kartlarıyla girmeleri, üst
üste iki kontrol yapılması… Size şunu söyleyebilirim: Belki de bütün ticari
işlemler içinde ve istihdamda en fazla kayıt altına alınma Türkiye’de, Türkiye
serbest bölgelerindedir. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan. Madde üzerinde üç önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık
sırasına göre işleme alacağım. İlk önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 275 sıra sayılı “Serbest Bölgeler Kanunu ile
Gümrük Kanununda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısının çerçeve 7.
maddesi ile değiştirilen 3218 sayılı serbest bölgeler kanununun geçici üçüncü
maddesinin 2. fıkrasının (b) bendine birinci cümleden sonra gelmek üzere
aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
“Bu oranı % 50’ye kadar indirmeye ve kanuni seviyesine kadar
yükseltmeye Bakanlar Kurulu yetkilidir.” BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan “Serbest Bölgeler Kanunu ile Gümrük Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” Tasarısının 7 nci
maddesinin (a) bendinde yer alan “Bu istisnanın” ibaresinden sonra gelmek üzere
“193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinin birinci fıkrasının (6)
numaralı bendinin (b) alt bendi ile” ifadesinin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 275 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve
7 inci maddesi ile değiştirilmesini öngören 3218 sayılı Kanunun Geçici 3 üncü
maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendinde yer alan “Bu bölgelerde üretilen
ürünlerin FOB bedelinin en az % 85 ini yurt dışına ihraç eden mükelleflerin
istihdam ettikleri personele ödedikleri ücretler gelir vergisinden müstesnadır”
cümlesinin “Bu bölgelerde üretilen ürünlerin ve verilen hizmetlerin bedelinin
en az % 50 sini (hizmet ihracında % 85 ini) yurtdışına ihraç eden mükelleflerin
istihdam ettikleri personele ödedikleri ücretler gelir vergisinden müstesnadır.
Ürünlerin bedelinin hesaplanmasında FOB değerler esas alınır” şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutayım? MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Serbest Bölgelerde istihdam edilen personele yapılan ücret
ödemeleri 31.12.2008 tarihine kadar gelir vergisinden istisnadır. Tasarının
öngördüğü düzenleme ile bu bölgelerde üretilen ürünlerin FOB bedelinin en az
%85’ini yurtdışına ihraç eden mükelleflerin istihdam ettikleri personele
ödedikleri ücretlerin Avrupa Birliğine tam üyeliğin gerçekleştiği tarihi içeren
yılın vergilendirme döneminin sonuna kadar gelir vergisinden istisna edilmesi
öngörülmektedir. Düzenlemenin üretimi teşvik amacına yönelik kısmı olumlu olmakla
birlikte iki açıdan eksiktir. 1.- Hizmet ihracı düzenlemenin kapsamına dâhil edilmemiştir.
Düzenleme özellikle ihracat organizasyonu yapmak suretiyle, Türkiye’nin imalat
sanayisine dış talep yaratan işletmeleri olumsuz etkileyecek olması nedeniyle
ülkemizin ihracatını da olumsuz etkileyecektir. Bu nedenle hizmet ihracı da
kapsama dâhil edilmelidir. 2.- Yüzde 85’lik oran küresel kriz ortamında son derece yüksektir.
Dünya ticaret hacminin daralacak olması nedeniyle içinde bulunduğumuz süreçte
bu oranın tutturulması son derece zorlaşacaktır. Bu nedenle oranın mal
ihracında % 50’ye düşürülmesi uygun olacaktır. Önerge bunu sağlamaya
yöneliktir. Öte yandan önerge ile hizmet işi ile iştigal eden mükelleflerin
kurumlar vergisi mükellefiyetinin devam ettirilmesi sağlanmaktadır. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza… KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım. Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı
yoktur. Birleşime on dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 15.11 BEŞİNCİ OTURUM Açılma Saati: 15.26 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ
(Konya), Fatoş GÜRKAN (Adana) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
16’ncı Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum. 275 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz. Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Tasarının 7’nci maddesinde Trabzon Milletvekili Sayın Akif Hamzaçebi ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar
yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi tekrar oylayacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım. Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar
yeter sayısı vardır. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan “Serbest Bölgeler Kanunu ile Gümrük Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” Tasarısının 7 nci
maddesinin (a) bendinde yer alan “Bu istisnanın” ibaresinden sonra gelmek üzere
“193 sayılı Gelir Vergisi Kanunun 94 üncü maddesinin birinci fıkrasının (6)
numaralı bendenin (b) alt bendi ile” ifadesinin eklenmesini arz ve teklif
ederiz. Nurettin
Canikli (Giresun) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) –
Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin) – Katılıyoruz. NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Gerekçeyi okutun Sayın Başkan. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanununun geçici 3 üncü maddesi
uyarınca gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerine ilişkin yapılmakta olan tevkifat uygulaması, Tasarıda sadece kurumlar vergisi
mükellefleri için öngörüldüğünden gelir vergisi mükellefleri de bu önergeyle
kapsama alınarak paralellik sağlanmaktadır. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 275 sıra sayılı Serbest Bölgeler Kanunu ile
Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 7.
maddesi ile değiştirilen 3218 sayılı serbest bölgeler kanununun geçici üçüncü
maddesinin 2. fıkrasının (b) bendine birinci cümleden sonra gelmek üzere aşağıdaki
cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz. Mustafa
Elitaş (Kayseri) ve arkadaşları “Bu oranı % 50’ye kadar indirmeye ve kanuni seviyesine kadar
yükseltmeye Bakanlar Kurulu yetkilidir.” BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) –
Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin) – Katılıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutayım? NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Gerekçe okunsun Sayın Başkan. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Serbest bölgelerde istihdamın ve ihracat potansiyelinin
artırılması amaçlanmıştır. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir. Kabul edilen önergeler doğrultusunda 7’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 8’inci maddeye bağlı geçici madde 5’i okutuyorum: MADDE 8- 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanununa aşağıdaki geçici
maddeler eklenmiştir. “GEÇİCİ MADDE 5- Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce
serbest bölgelerde faaliyet ruhsatı almış olan kullanıcılara kiralanan arazi,
arsa ve binalardan Hazinenin mülkiyetinde bulunanların kira süresi, Dış Ticaret
Müsteşarlığınca ruhsat süresine bağlı olarak 49 yıla kadar uzatılabilir. Bu
maddenin uygulanmasına ilişkin hususlar yönetmelikle belirlenir.” BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Hüsnü Çöllü’ye
aittir. Buyurun Sayın Çöllü. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA HÜSNÜ ÇÖLLÜ (Antalya) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 275 sıra sayılı Serbest Bölgeler Kanunu ile Gümrük Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesi üzerine CHP Grubu
adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, bu yasa kapsamında serbest bölgelerde
yirmi ve otuz yıl olarak belirlenen kira süreleri kırk dokuz yıla çıkarılıyor.
Söz aldığım madde ile sözleşme sürelerinin kırk dokuz yıla kadar nasıl
uzatılacağının esasları belirtiliyor. Bu konuda yönetmelik çıkması
hedefleniyor. Bu noktada, tüm yatırımcılara eşit davranılacağını umduğumu
özellikle belirtmek istiyorum. Değerli milletvekilleri, küresel bir ekonomik krizin dalga dalga yayıldığı bugünlerde, Türkiye'nin bu krizden ne kadar
etkileneceği henüz netleşmiş değil. Sayın Başbakan “Bize bir şey olmaz.” diyor
ama elimizdeki veriler hiç de Sayın Başbakanı desteklemiyor. Dış borç rakamları
ortada, cari açık rakamlarlı ortada; 300 milyar dolara yaklaşan bir dış borç ve
50 milyar dolar düzeyinde cari açık. Bu tabloyla “Bize bir şey olmaz.” demeyi
aşırı iyimserlikle birlikte açıklamak mümkün değildir. Türkiye'nin cari açığı
neden büyüyor? Büyük bölümü enerji ithalatından kaynaklanıyor ancak
ithalatımızı karşılayacak kadar ihracat yapamıyoruz. Bizim serbest
bölgelerimizin temel amacı nedir? Temelde ihracata yönelik yatırımı ve üretimi
teşvik etmektir. Bu temel hedefi yakalayabildiğimizi söylemek biraz zordur.
Serbest bölgelerdeki yıllık ticaret hacmi toplam ticaret hacminin yüzde 10’u
düzeyinde veya biraz altındadır. Bu rakamı yeterli görmek söz konusu değildir
arkadaşlar. Ayrıca, ihracatı artırmasını beklediğimiz serbest bölgeler, ihracat yaparken bir
yandan da ithalatı körüklemektedir çünkü serbest bölgelerde faaliyet gösteren
firmaların bir kısmı ya ithal ettikleri yarı mamul ürünlerin sadece montajını
yaparak ya da tüketime yönelik ürünleri Türkiye’ye satarak ithalatı
artırmaktadırlar. Bu nedenle, tüm serbest bölgelerin bu kanunun 1’inci
maddesinde belirtilen amaçlar çerçevesinde çalışmalarının sağlanmasında ve
verilecek teşviklerin de buna göre belirlenmesinde büyük fayda vardır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; serbest bölgelerle ilgili
kaygılarımızı paylaşırken örnek serbest bölgelerin de hakkını teslim etmek
gerektiğini düşünüyorum. Benim seçim bölgem olan Antalya’da bir serbest bölge var. Antalya
Limanı sahasında hizmet veren Antalya Serbest Bölgesinde hâlen 108 firma
sürekli aktif ticari faaliyette bulunmakta ve bu firmalarda yaklaşık 3.800 kişi
istihdam edilmektedir. Başlangıçta ülkemizin yurt dışı müteahhitlik
hizmetlerine yönelik makine parkı alanı olarak planlanan ve bu arada kısmen
alım satım şeklindeki ticari faaliyetlerin de sürdürüldüğü bir ticari serbest
bölge görünümündeki Antalya Serbest Bölgesi, özellikle son beş yıllık süre
zarfında üretim faaliyetlerinin artması ve bu yönde yoğunlaşan talepler
karşısında büyük oranda üretim serbest bölgesi olma niteliğine bürünmeye
başlamıştır. Hâlihazırda yüzde 100 doluluğa ulaşmış olan bu bölgemizde yatırım
talepleri devam etmekle birlikte, maalesef, genişleme sahasının bulunmaması
sıkıntı yaratmaktadır. Bugün yat ve mega yat inşası ve bu
yatların bakım onarımları; kablo, konfeksiyon, elektronik cihaz ve tekstil
üretimleri ve beraberinde tıbbi cihaz üretimleriyle, ayrıca ülkemizde ilk defa
gerçekleştirilen doku kültürü suretiyle yapılan ve ileri teknoloji gerektiren
üretimler de Antalya Serbest Bölgesinin faaliyet alanlarına eklenmiştir.
Antalya Serbest Bölgesi, faaliyete geçtiği 1988 yılında 1 milyon dolar olan
ticaret hacmini bugün 700 milyon dolar düzeyine çıkarmıştır. Toplam ticaret
rakamı da 5 milyar dolar düzeyine ulaşmıştır. Antalya Serbest Bölgesinin bir başka özelliği de mega yat üretiminde artık bir dünya markası hâline
gelmesidir. Sektörün gelişmeye başladığı 2000 yılından bu yana sadece bu
sektördeki ticaret hacmi 330 milyon dolar olarak gerçekleşmiş ve bugüne kadar Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada Antalya Serbest
Bölgesiyle ilgili konuşurken daha önce de değindiğim yeni yatırımcı talepleri
var ancak Antalya Serbest Bölgesinde yer olmadığı için, özellikle mega yat yapım yeriyle ilgili yer taleplerine yanıt
verilemiyor demiştim. Ben burada şunu vurgulamak istiyorum: Ülkemizin dünya yat
üretiminde kıskanılacak bir noktaya taşınmasında büyük katkısı olan bu tekne
üretimini Antalya’nın başka bir bölgesinde de bir an önce hayata geçirmek
zorundayız. Bununla ilgili Manavgat’ta yapılan projenin, ilgililerin ve
yetkililerin katkılarıyla bir an önce hayata geçirilmesinde ve bu vesile en az
4-5 bin kişiye istihdam sağlanmasında büyük fayda vardır. Bu çerçevede, tüm
ilgilileri bir an önce projeyi sonuçlandırma konusunda katkıya davet ediyorum. Değerli milletvekilleri, tekne ve yat üretimini artıralım, Akdeniz
çanağında dolaşan tekneleri ülkemiz marinalarına ve koylarına çekelim ve
böylece ülkemizin ekonomik girdilerini artıralım derken ortaya çok önemli bir
sorumluluğumuz da çıkmaktadır. Nedir bu? Mevcut değerlerimizi en iyi şekilde
koruma, yani vurgulamak istediğim, özellikle yat turizmi için durak noktası
olan koylarımızın kıymetini bilmektir. Evet arkadaşlar,
turistik tesis, otel ve benzeri yatırımlar her tarafa yapılabilir ama
teknelerin yanaşacağı ve demirleyeceği yerler o kadar kolay bulunmaz. Özellikle
bu Antalya sahilleri için bir elin parmakları kadar kısıtlı sayıdadır. Biz bu
koylarımızı otel yapımına tahsis edersek ülkemize çekmeye çalıştığımız, Akdeniz
çanağında dolaşan yüz binlerce yatın demirleyeceği yerleri kaybetmiş oluruz. Bu
nedenle, hepimizin ve tüm yetkililerin ilgilerini, ilgililerin dikkatini bir
noktaya çekmek istiyorum, Antalya-Kemer bölgesinde bulunan Alacasu
Koyu’na çekmek istiyorum ve orada yapılan çalışmaların ne olduğunu, doğrusu ben
ve bölge denizcileri ve balıkçıları merak ediyoruz. Sanki orada bir turistik tesis
inşaatı yapılacakmış ve bunun araştırmaları yapılıyormuşçasına bir hissimiz
var. Burada herkesin dikkatini çekerken, özellikle o koyun Antalya denizciliği,
balıkçılığı için son derece önemli olduğunu vurguluyor ve buna sahip çıkmamız
gerektiğinin altını bir kez daha çiziyorum. Değerli milletvekilleri, bu bilgileri önemi nedeniyle aktardıktan
sonra, tasarıyla ilgili bir noktaya dikkatinizi çekmek isterim. Bu tasarıyla,
gelir vergisi desteğini alabilmek için yurt dışına yüzde 85 ihraç koşulu
getiriliyor. Yüzde 85 yurt dışına satış zorunluluğu tekne üretimi gibi bazı
sektörler için oldukça zor bir ölçüm kriteridir. Büyük
boyda bir teknenin iki üç yılda üretildiği düşünüldüğünde gelir vergisi
avantajının Maliye Bakanlığı tarafından ne şekilde ve nasıl uygulanacağı açık
değildir. Sektör temsilcileri bu konuda bilgi beklemektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarı üretime yönelik
yatırımların önünü açmakla birlikte işleyiş açısından bazı sorunları da
beraberinde getirmektedir. Örneğin 6 Şubat 2004 yılından sonra ruhsat alan
üretici firmaların bugüne kadar ödedikleri gelir vergisinin telafisi mümkün
olacak mıdır? Bilindiği gibi yürürlükteki kanunla 6 Şubat 2004’ten önce ruhsat
alan firmaların gelir vergisi avantajı bu yılın sonunda kaldırılacaktı yani
kanun tasarısı bu haksızlığı bir nebze gidermekle birlikte ruhsat süresi Avrupa
Birliğine giriş tarihinden sonra bitecek olan firmaların ruhsat aldığı
tarihteki verilen haklarını iade etmemektedir. Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri, kriz geliyorum diye diye geldi kapıya dayandı. “Bize bir şey olmaz.” diyen
Sayın Başbakan şimdi “Eğer vatandaşın ümüğü sıkılacaksa IMF yerine bunu ben
yaparım.” diyor. Kışa girerken bir seferde doğal gaza yüzde 22,5 zam geldi. Zam
oranı bir yılda yüzde 80’i aştı. Elektrikte yüzde 60’ı aştı. Şimdi bu zamları
krizin etkisiyle küçülmesi beklenen ekonomimiz için alınmış sağlıklı karar
olduğunu söylemek mümkün müdür? Hükûmet hâlâ
günübirlik politikalarla günü kurtarmaya çalışmaktadır. Eğer ekonomide
küçülmeden, işsizlikten korkuyorsanız şimdi sanayicinin üretimini daha da
düşürecek uygulamalar yapmak doğru bir politika olabilir mi, soruyorum size? Hükûmet bir an önce krizi doğru okumalı ve doğru önlemler
almalıdır. Aksi hâlde krizin üstüne bir de kötü yönetim eklendiğinde faturamız
daha da kabaracaktır. Bu düşüncelerle konuşmamı noktalıyor ve hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çöllü. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Isparta Milletvekili Sayın
Nevzat Korkmaz. Buyurun Sayın Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Serbest Bölgeler Kanunu ile Gümrük Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesi hakkında şahsım
ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere
huzurlarınızdayım. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, uluslararası ticaretin süratle
küreselleşip kompleks bir hâle geldiği günümüzde
ülkelerin dış ticaret politikaları ve bu politikaların araçları her geçen gün
biraz daha fazla önem kazanmaya başlamıştır. Özellikle bizim gibi gelişmekte
olan ülkelerde stratejik önemi sürekli dillendirilen serbest bölgeler genel
olarak ülkenin siyasi sınırları içerisinde yer almasına rağmen, vergi ve gümrük
mevzuatlarının uygulanması bakımından gümrük hattı dışında bırakılan yerler
olarak kabul edilmektedir. Bu bölgelerde özel teşvikler sağlanarak ihracat,
yatırım ve üretimin geliştirilmesi amaçlanmaktadır. Ülkemizde de sayıları 20’yi
bulmuştur serbest bölgelerin ve toplam ticaret hacminin yüzde 10’u bu
bölgelerden gerçekleştirilmektedir. Serbest bölgelerin ticari yapısını incelediğimizde de tıpkı ülke
ekonomisinin ithalata dayalı ihracat ile götürülmeye çalışılması gibi serbest
bölgelere ithalatın çok daha büyük bir parça oluşturduğu gözlenmekte, millî
üretim yerine montaj sanayisinin hâkim kılındığı gözlenmektedir. 1985’te
çıkarılan Serbest Bölgeler Kanunu’nun serbest bölge uygulamalarının hukuki
altyapısını düzenlediğini ve bu Kanun’un 2004 yılında 5084 sayılı Kanun’ Aslında, 5084 ile yapılan klasik bir kanun değişikliğinin ötesinde
serbest bölgeler konusunda bir zihniyet değişikliğine gidildiğinin de
ifadesidir. 3218’e göre hukuki işlemler açısından âdeta ülke dışı muamele
görürken ve serbest bölgelere içeriden gelen mal ihracat işlemi olarak kabul
edilirken 2004’te benimsenen anlayışla serbest bölgeler gümrükleme alanı olarak
görülmüş ve işlemlerde gümrük beyannamesi istenir hâle gelmiştir. İşte, ekonomiyi ve dış ticareti iyi bildiğini iddia edenlerin
geldiği nokta. Serbest bölgelere bakış açısı değiştiğinden, 2004’te kabul edilen
tasarıyla da bu bölgelerdeki vergi muafiyetleri sınırlandırılmış ve bu bölgeler
cazibelerini kaybetmeye başlamıştır. Artık ihracatçı, ithalatçı buralardan yer
alma, kiralama konusunda isteğini yitirdiği gibi birkaç yıldır da rakamlar
kendisini tekrarlamaya başlamıştır. Asıl büyük sıkıntıyı bu bölgeleri kuran,
işleten firmalar çekmiş, yaptıkları yatırımların karşılığını alamaz hâle
gelmişlerdir. Bugün serbest bölgeler âdeta terk edilmiş kasabalara dönüşmüştür.
Bu, maalesef, serbest bölgelere çarpık bir bakış açısıyla yaklaşan AKP
İktidarının eseridir. 2004’teki 5084’ü yasalaştıran da, bugün görüştüğümüz tasarıyı
önümüze getiren de, ülkeyi tek başına ama deneme yanılma yoluyla yöneten AKP
İktidarıdır. Yapılan eksik ve yanlış düzenlemelerle tüm dünya ekonomileri için
âdeta para basma makineleri olan serbest bölgeler büyük bir irtifa kaybetmiş, neredeyse
sıradanlaştırılmıştır. Dış ticaret bürokrasisi “Ne yaptınız? Serbest bölgeleri
serbest olmaktan çıkarıp, elini kolunu bağladınız.” diye feryada figana
başlayınca Hükûmet ilgili kurumların müsteşarlarını
bir araya getirmiş, Sayın Ekren başkanlığında,
bugünkü tasarının 7’nci maddesindeki çözüm bulunmuş, vergi muafiyetlerini
askıya alan düzenlemelerin Avrupa Birliğine tam üye oluncaya kadar
bekletilmesine karar verilmiştir. Buraya kadar belki bir nebze anlaşılabilir. Kör topal, karanlıkta
yönünü bulma gibi bir yöntemle işlerin götürüldüğünü kabul edelim ancak ülkeyi
kurumların birbiriyle çatıştırılması yöntemiyle idare eden AKP döneminde bir
süreden beri devam eden Gümrük ve Dış Ticaret Müsteşarlıklarının icraatları
arasında uyumsuzluk yaşanmaya başlanmıştır. Dış Ticaret Müsteşarlığının
istekleri doğrultusunda hazırlanan ve bugün görüştüğümüz tasarıya âdeta pişti
yaparcasına Gümrük Müsteşarlığı hemen bir tasarıyla cevap vermiş ve bugün
serbest bölgeleri rahatlatalım diye önümüze getirilen tasarıdaki düzenlemeyi
askıya alan yeni bir tasarı Meclise Hükûmet onayıyla
gönderilmiştir. Bu tasarı, Plan Bütçe Komisyonunda görüşülmeyi beklemektedir ve
önümüzdeki günlerde de Genel Kurula inecektir. Sayın Bakan, Meclisin zamanı kıymetlidir. Burası yazboz tahtası da
değildir ayrıca. Meclisi ne diye meşgul ediyorsunuz? Bizlerden şu anda
yaptığımızı bir süre sonra ortadan kaldırmayı ya da etkisizleştirmeyi
istiyorsanız, iktidar ve muktedir iseniz kurumlar arası taassup ve
koordinasyonsuzluğu giderirsiniz. Zikrettiğimiz kurumlar size bağlı değil mi?
Ya gereğini yap yahut ülkenin önünde geçit vermez bir heyula gibi durma! Bu
ülke senden önce de vardı, senden sonra da olacaktır. Değerli milletvekilleri, serbest bölgenin rahatlatılması,
özellikle yatırımcı yabancı sermayenin ülkemize kazandırılması, ülkemizin
ihracatının, istihdam ve dış ticaret hacminin artması, bugüne kadar yapılan
altyapı yatırımları ve hazırlanmış olan sanayi altyapısının korunması murat
edilmektedir getirilen bu tasarıyla. Hayhay! Bu beklentilere Milliyetçi Hareket
Partisi olarak kulağımızı tıkamamız mümkün değil ancak şu hususlarda da uyarıcı
vazifemizi, uyarılarımızı yapmak durumundayız. Yazboz yöntemiyle ekonomiye ve
dış ticarete zarar veriyor ve sonradan, tahribatı nasıl gidereceğiniz hususunda
günlük geçiştirmelerle telaşa kapılıyorsunuz. Serbest bölge modelini, üretim, ihracat ve istihdamı desteklemesi
gerekirken ülkemiz ekonomisinin dışa bağımlı hâle getirilmesi araçlarından biri
hâline dönüştürüyorsunuz. Ülkemizi ucuz ve kalitesiz mal girişleri açısından savunmasız
bırakıyor, binlerce yerli üretici ve millî sanayiyi haksız rekabet karşısında
yılgınlığa sevk ediyorsunuz. Bazı serbest bölgelerde ülkenin bütünlüğü ve milletin birliğine
kastetmiş terör örgütü, onun iç ve dış iş birlikçileriyle çetelerin yuvalanmış
olduğu, devletin resmî raporlarına kadar yansımıştır. Bu tespitlerimizi ve endişelerimizi giderme hususunda, bugüne
kadar AKP İktidarının herhangi bir araştırma ve soruşturma iradesini ortaya
koymamış olması da bizleri derinden kaygıya sevk etmektedir. Kaldı ki her
platformda, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, üretim ve ihracat artışının
temini ve sürdürülebilir hâle getirilmesi için, serbest bölgelerin
güçlendirilmesi de dâhil her türlü destek ve teşvikin verileceğini, işlemlere
sürat kazandırılacağını ve ihtisas gümrüklerinin sayısının artırılacağını beyan
etmekteyiz. Tasarının 8’inci maddesiyle getirilen serbest bölgelerde hazinenin
mülkiyetinde bulunan yerlerin kira sürelerinin kırk dokuz yıla çıkarılmasında
işleri sıkıntıya girmiş işletme şirketlerini desteklemek ve serbest bölgedeki
söz konusu binalar boş kaldığında masraflarını devletin maliyesine yük kılmamak
açılarından uygun bulduğumuzu belirtiyoruz. Bu şirketlerin Hükûmetin
yanlış uygulamalarından dolayı artan yüklerini hafifletmek durumundayız. Değerli AKP milletvekilleri, millî iradeye saygısızlık yaparak
“yavru muhalefet” diye küçümsemeye çalıştığınız Milliyetçi Hareket Partisinin
asaleti ve yapıcı muhalefet anlayışı budur. Milliyetçi Hareket Partisi ülkeye
yaptıklarınıza ne kadar kızsa da ülke ve insanlarımızın menfaatleri neyi
gerektiriyorsa duygusallığa kapılmadan onu yapmaya devam edecektir, size rağmen
devam edecektir. Kavgacı bir kültürden gelenlerin ve öfkeyi bir hitabet yöntemi
gibi sunanların anlayamayacağı yapıcı muhalefet anlayışımızdan vazgeçmeyeceğiz.
Bu ülke hepimizin ve biz bu ülkeyi karşılıksız seviyoruz. Gerek Mecliste
gerekse dışarıda yaptığımız tüm yapıcı önerileri dikkate almayacaksınız, sonra
da çıkıp “Ağzı olan konuşuyor.” gibi gerçekten yakışıksız, “Muhatap almam.”
gibi gayriciddi bir tavır sergileyeceksiniz. Belki bu
üslubu bir siyasi tercih olarak kendinize yakıştırabilirsiniz, bu sizin
tercihiniz ancak anlamını ve derinliğini bilmeden sürekli ağzınıza pelesenk
ettiğiniz millî iradeye saygısızlık yaptığınızı hatırlatmak istiyorum. Aman
muhatap olma! Bir üzüldük, bir üzüldük! Yeri gelmişken size bir fıkra anlatayım değerli milletvekilleri. İstanbul’un fethi zamanı. Surlar içinde 2 Bizanslı
aralarında konuşuyor, bir taraftan da Fatih’i merak ediyorlarmış. Biri demiş ki
diğerine: “Biliyor musun, ben Fatih’ten korkmuyorum.” O da ona cevap vermiş:
“Sanki Fatih’in çok umurundaydı.” Siz öyle yapın, biz de kapalı kapılar ardında karnımızdan konuşmak
yerine ağzımızdan konuşmaya ve ağzımızdan çıkan her sözün arkasında durmaya
devam edeceğiz diyor, tasarının milletimize ve iş çevrelerine hayırlı olması
dileklerimle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Korkmaz. Şahıslar adına bir söz talebi vardır. Gaziantep Milletvekili Sayın Halil Mazıcıoğlu.
Buyurun Sayın Mazıcıoğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) HALİL MAZICIOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; 275 sıra sayılı Serbest Bölgeler Kanunu ile Gümrük Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesi üzerinde şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, hepinizin bildiği gibi dünya global bir ekonominin etkisi altındadır. Ülkeler arasında
büyük bir sermaye akışı görülmektedir. Bu sistem içerisinde ülkelerin
ekonomilerini güçlendirmek için diğer ülkelerle ticaret yapmaları,
ihracatlarını güçlendirmeleri gerekmektedir. Ülkelerin ekonomilerini
geliştirebilmesinin en önemli yollarından biri de kendilerini tanıtabilmeleridir.
Yine, bunlarla birlikte sayılacak birçok sebepten dolayı ülkelerde serbest
bölgeler şeklinde oluşumlar başlamıştır. Ülkemizde yaklaşık yirmi yıldır
serbest bölgeler yer almaktadır. Geçen bu süreçte ülkemiz, serbest bölgeleri,
düzenini, sistemini tanımış, ülke ekonomisine faydalarını görmüştür. Bunlarla
birlikte serbest bölgelerin daha sağlıklı bir yapıya kavuşabilmesi için gerekli
ihtiyaçlar, gerekli yasal düzenlemeler de tespit edilmiştir ve üzerinde
konuştuğumuz bu tasarının kabul edilmesiyle de söz konusu eksiklikler
giderilecektir. Değerli arkadaşlar, Serbest Bölgeler Kanunu ile Gümrük Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı, uygulamadaki sorunların
giderilmesi ve serbest bölgelerin avantajlarının artırılması yönünde Maliye
Bakanlığı, Sanayi Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Gümrük
Müsteşarlığı, Hazine Müsteşarlığı ve Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından üst
düzeyde oluşturulan bir komisyon tarafından hazırlanmıştır. Türkiye, bu yasa
ile birlikte ciddi anlamda bir dış ticaret hacmini değerlendirmek durumunda
olacaktır. Değerli arkadaşlar, bu tasarının 8’inci maddesinde 3218 sayılı
Serbest Bölgeler Kanunu’na geçici maddeler eklenmiştir. Geçici 5’inci maddede,
bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce serbest bölgelerde faaliyet ruhsatı
almış olan kullanıcılara kiralanan arazi, arsa ve binalardan hazinenin
mülkiyetinde bulunanların kira süresi Dış Ticaret Müsteşarlığınca ruhsat
süresine bağlı olarak kırk dokuz yıla kadar uzatılabilmektedir. Değerli arkadaşlar, yabancı yatırımcıların ve teknolojinin
ülkemize transfer edilmesi global ekonominin bir
gereğidir. Üzerinde konuştuğumuz serbest bölgeler de söz konusu yatırım ve
teknolojinin kazanılması yönünde çok önemli bir araçtır. Serbest bölgelerimiz
yapılan bu değişikliklerle birlikte ülkemiz ekonomisine çok büyük katkılar
sağlayacaktır ve bu kanuna göre destek olan herkesin de bunda büyük payı
olacaktır. Değerli milletvekilleri, bu tasarının hazırlanmasında emeği geçen
başta Hükûmetimize, Komisyon üyelerine ve Genel
Kurulda tasarıdan desteklerini esirgemeyen tüm milletvekili arkadaşlarıma
teşekkür ediyor, kanunun milletimize, ülke ekonomisine hayırlı olmasını
diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Mazıcıoğlu. Buyurun Sayın Genç. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 275
sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 8’inci maddesine bağlı geçici 5’inci maddesi
üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Şimdi, değerli milletvekilleri, çok cafcaflı laflar söyleniyor,
ortalık böyle çok… Öyle laflar söyleniyor ki kimsenin itiraz etmeyeceği
sonuçlar söyleniyor. Şimdi bir şey düşünün, bir memlekette… Şimdi, İstanbul Boğazı’nda
Rusya’dan güneye, yine güneyden İstanbul Boğazı’na, Rusya’ya tonlarca eşya
taşınıyor ve burada trilyon değerinde eşyalar taşınıyor. Bu eşyaların Türkiye
Cumhuriyeti devletine bir faydası var mı? Bu serbest bölgeler de biraz bu
duruma getirilmeye çalışılıyor. Yani, bir yerde, en güzel yerlerimizde
arazilerin, toprakların etrafı çevrilmiş, orada birtakım insanlara ticari
faaliyette bulunmaları için ruhsatlar verilmiş, araziler kiralanmış. Orada
ticari faaliyette bulunan kişiler Türkiye Cumhuriyeti devletine vergi vermiyor,
çalıştırdığı işçilerden yine herhangi bir vergi almıyor; gelir, kurumlar
vergisi almıyor. Şimdi, böyle bir işletmenin olduğu bir yerden Türkiye satış
yapıyor. Bu, bir defa, vergi kaçakçılığını teşvik eden bir
sistem. Şimdi düşünün, serbest bölgede faaliyette bulunan bir firmaca yurt
içinde herhangi bir firmaya en yüksek bir değerde yani hayal edilmez bir
değerde bir fatura kesilse… Adam gelir ve kurumlar vergisini vermeyecek ki. Ne
yapacak? Çok yüksek değerlerde fatura düzenleyecek ve buradan fatura alan
insanlar bunu yurt içinde sattığı zaman, satanın bir vergi ödeme zorunluluğu olmayınca
ne yapacak? Herhangi bir zararı da olmayacak. Dolayısıyla yurt içindeki
faaliyetlerde vergi kaçakçılığına çok elverişli olacak. Bence… Yani efendim,
yüksek teknoloji getirdik de şey getirdik… Kardeşim, Türkiye’ye faydası ne
bunun, Türkiye’ye? Türkiye Cumhuriyeti devletinin ekonomisine katkısı ne? Onu
söyleyin. Yani, “Kardeşim, ben şu serbest bölgeyi kurdum. Bu serbest bölgede
faaliyette bulunan şu işletmeler Türk ekonomisine şu katkıyı sağlıyor” demesi
lazım. Efendim, yüksek teknolojiyle işte üretim yapacak… Yapacak da yani işte
ihraç edecek. İhraç edilen dövizi getiriyor musun? Hayır
getirmiyorum, çünkü genelge çıkarmışsın, diyorsun ki: “Efendim sen ihraç
ettiğin malların bedelini Türkiye’ye getirmek zorunda değilsin.” Ben soruyorum,
üç defa konuşuyorum, burada oturan, bakanlık sırasında oturan kişiye de
soruyorum: Siz 2008’de, 2007’de ihracat bedelinin yüzde kaçını Türkiye’ye
getirdiniz, yüzde kaçını getirmediniz? Söyleyin, cevap verin. Niye
getirmiyorsunuz? Acaba ihracat bedeli, ihracat edilen mal karşılığı Türkiye’ye
getirilmeyen paralar hayalî ihracattan dolayı mı getirilmiyor? Yani bu ihraç
edilen malların
bedellerinin Türkiye’ye getirilmemesi hayalî ihracatı, naylon faturayı teşvik için
mi getirilen bir sistemdir? Bunlara bir cevap verin, insanlar bunu şey etsin.
Yani şimdi serbest bölgeler… Ben şimdi şuna değer veririm değerli milletvekilleri, eğer bir
faaliyette, bir işletmede benim Türkiye Cumhuriyeti devletime bir ekonomik katkı
olursa ben bunu desteklerim. İstihdam yaratılıyor… Şimdi biraz önce denildi ki:
“Efendim, serbest bölgelerde çalışan işçiler kayıt altına alınıyor.” Alınıyor
da işte İran’dan bir sürü kaçak işçi var, bilmem Pakistan’dan gelen var, Türki devletlerden var, birçok devletten Türkiye’ye gelen
insanlar var, çalışıyor, Moldova’dan gelen var. Şimdi bunlar, tamam, kayıt
altına alınıyor da acaba Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olup da orada çalışan
kaç kişi var? Yani bunları denetim altına almak lazım. Şimdi bu maddeyle deniliyor ki: “Efendim, yani işte daha önce
kiralanmış şeyleri Dış Ticaret Müsteşarlığınca ruhsat süresine bağlı olarak
kırk dokuz yıla kadar uzatılabilir.” Neye göre uzatacaksın? Yani bunlar
devletin, hazinenin arazileri. Hazine bunlara kiraya vermiş. Belki o zamanlar,
ilk defa, hükûmette bulunanlar, yahu işte bunlara çok
değersiz bir değer üzerinden de çok düşük bedellerle de kiraya verdiler. Şimdi,
o zaman niye yani onların süresini otomatikman uzatıyorsunuz? Onlar yine
çıksınlar, oraya talip olan başka insanlar da gelsinler, bunlar Türkiye
Cumhuriyeti devletinin hazinesine bir katkıda bulunsunlar. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen. KAMER GENÇ (Devamla) – Hiçbir katkıda bulunmayacak, ondan sonra
Hazine Dış Ticaret Müsteşarlığı Bakanlığın emrinde, ondan sonra kimin torpili
güçlüyse, kim Tayyip Erdoğan’a ulaşabilirse onun talimatı doğrultusunda bunlar
bedava verilecek. Böyle bir devlet anlayışı, böyle bir yönetim anlayışı olmaz.
Bununla siz Türkiye’ye bir şey kazandıramazsınız, iflas etmiş ekonomiye bir şey
kazandıramazsınız. Şimdi, geçen gün söyleniyor, efendim, dış ülkelere borçlu olan
özel teşebbüsün de devlet garantisini veriyor. Şimdi, kayıtlara göre, resmî
kayıtlara göre, 384 milyar dolar dış borç var, bunun 191 milyar doları özel
teşebbüsün. Yani özel teşebbüse de devlet garantisi verilecek -bu borçlara- ve
Türkiye, âdeta Türkiye Cumhuriyeti devleti vatandaşı, keyfî birtakım işlemler
sonucu ömür boyu taşıyamayacağı bir yük altına girecek. Böyle bir devlet
anlayışı olmaz, böyle bir yönetim anlayışı olmaz. Bu nedenle ben bu kanuna karşıyım. Saygılar sunuyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç. Soru da sormuşsunuz. Şimdi soru-cevap işlemine geçeceğiz. KAMER GENÇ (Tunceli) – Vazgeçtim efendim, sorulara cevap verirse
olur. BAŞKAN – Peki. Soru-cevap işlemine geçiyorum. Sayın Doğru… REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Benim Sayın Bakandan öğrenmek istediğim konu şurasıdır: Son
yıllarda uyuşturucuyla ilgili dünyanın birçok yerinde çeşitli gelişmeler
olmaktadır. Hedef olarak Türkiye'nin de seçilmiş olduğu görülmektedir. Bundan
dolayı da özellikle ülkemizde sınırlarımızdan giren tırlarla
ilgili normal, standardın dışında nasıl kontrol ediyorsunuz? Yani giren
araçların hepsini, bu bilhassa havaalanlarına girerken bavul kontrolleri gibi o
tür kontrolden geçiriyor musunuz, bunu öğrenmek istiyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Işık… ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım, görüşülmekte olan 8’inci maddenin geçici madde 6
bölümünde, serbest bölgelerin Avrupa Birliğine tam üyeliğin gerçekleştiği
tarihe kadar menşe hükümlerinin uygulaması bakımından Türkiye Gümrük Bölgesi
sayılacağı şeklinde bir ifade yer almakta. Son yayınlanan AB İlerleme Raporu’nu
da göz önünde bulundurarak sizce muhtemel tam üyelik tarihi nedir, söyleyebilir
misiniz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Uslu… CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım, Edirne biliyorsunuz sınır kenti. Bulgaristan,
Yunanistan ve Türkiye bu sınır ticaretlerine çok yatkın ülkeler. Edirne’de
serbest bölge kurulması düşünülüyor mu? Bunun cevabını merak ediyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Bakan… DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin) – Evet, yine bir hatırlatma
yapmakta yarar var Değerli Milletvekilimize: Bu tamamıyla gümrüklerin konusu,
ben gümrüklerden sorumlu değilim bu dönem Devlet Bakanı olarak. Tamam,
anlaşalım yani ikidir aynı soru geliyor. Şimdi, tabii ki kontroller kapılarda ilgili gümrük otoritelerince
ve diğer ilgili birimlerce yapılmaktadır. Bizim sorumlu olduğumuz dönemde de
Türkiye tarihinde en yüksek yakalamaları gerçekleştirdik bu alanda
biliyorsunuz. Şimdi “Tam üyelik tarihi nedir?” Ben falcı değilim. Açıkçası 2003
yılında tam üyeliğe doğru en büyük adım atıldı. Avrupa Birliğiyle ilgili
yükümlülükler ciddi bir şekilde, mevzuat uyumları ve bütün ilgili maddelerde
teker teker tanımlamalar yapıldı, bu “chapter”lar açıldı kapandı, açıldı kapandı, bu şekilde
devam ediyor. Bu uzun soluklu bir yarış. Ben şuna inanıyorum:
Bizim yaptığımız çalışmalar neticesinde günümüz ekonomisi olarak Avrupa
Birliğinin 6’ncı büyük ekonomisi olan Türkiye ve ihracat açısından da
Portekiz’in ihracatından daha fazla, İspanya’nın 2002 ihracatını 2007 yılında
gerçekleştiren bir Türkiye, komşumuz Avrupa Birliği üyeleri olan Yunanistan,
Bulgaristan, Romanya’nın üst üste ihracatından daha fazla ihracat yapabilen,
-sadece bir sektöründe bu ihracatına baktığınız zaman, demir-çelik ihracatı
komşularımızın ihracatlarından daha fazla, otomotiv ihracatı komşularımızın üst
üste ihracatından daha fazla- dolayısıyla çok daha fazla bir şekilde Avrupa
Birliği üyeliğini hak eden bir durumda Türkiye. İnanıyorum ki, sizlerin
de desteğiyle, el birliğiyle, önümüzdeki dönemde bu Avrupa Birliğinin tam üyesi
olacak ve bizim de böyle Avrupa Birliğinin dışında sadece Gümrük Birliği
Anlaşması olan, ama tam üyeliği gerçekleşmeyen bir ülke konumundan çıkacağız. Tabii, Edirne’de serbest bölge konusuna gelince, bu yeni bir fikir
değil, daha önce de tartışıldı. Az evvel de değerli milletvekillerimizin burada
belirttiği gibi yirmi tane serbest bölge var. Bunlardan bazısı çok iyi
çalışıyor, bir kısmı da istenilen oranda dış ticaret hacmine katkıda
bulunamıyor. Dolayısıyla bütün bu analizler yapıldıktan sonra bir serbest bölge
için altyapı, üstyapı, lojistik bağlantıları, kara yolu, demir yolu, hava yolu
ve deniz yolu bağlantılarının en uygun olduğu bölgelerde serbest bölgeler
yeşerebiliyor. Onun dışında, içeride yaptığımız bölgelerde çeşitli sıkıntılar
görüyoruz. Yani baktığınız zaman Türkiye içerisinde, mesela Erzurum, Mardin
serbest bölgelerinde istediğimiz oranda çalışmayı gerçekleştiremedik.
Dolayısıyla bu bağlantıların çok iyi yapılması gerekiyor ki, hakikaten hem yöre
ekonomisine ve hem de ülke ekonomisine katkıda bulunsun. Teşekkür ederim Sayın Başkan. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan. Madde üzerinde iki önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına
göre okutacağım, sonra aykırılık derecesine göre işleme alacağım. İlk önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 275 Sıra Sayılı Serbest Bölgeler Kanunu ile
Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 8 inci maddesi
ile 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanununa eklenen geçici 5 inci maddenin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Geçici Madde 5- Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce
serbest bölgelerde faaliyet ruhsatı almış olan kullanıcılara kiralanan arazi,
arsa ve binalardan Hazinenin mülkiyetinde bulunanların ruhsat ve kira süresi,
Dış Ticaret Müsteşarlığınca 49 yıla kadar uzatılabilir. Bu maddenin
uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir.” BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup, işleme alacağım. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 275 sıra sayılı yasa tasarısının 8. maddesine
bağlı geçici 5. maddenin tasarı metninden çıkarılmasını arz ederim. Kamer
Genç Tunceli BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 275
sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 8’inci maddesine bağlı geçici 5’inci maddenin
tasarı metninden çıkarılması için verdiğim önerge üzerinde söz almış
bulunuyorum ve hepinize saygılar sunuyorum. Dördüncü defadır kürsüye çıkıyorum. Diyorum ki: Bu Hükûmetin, hükûmet masasında
oturan kişinin cevap vermesi lazım. Acaba hangi nedenle ihraç edilen mal
bedellerinin -dövizin- Türkiye’ye getirilmesi zorunluluğu kaldırıldı? Cevap vermesi lazım. Vermediği sürece şimdi bundan sonra da
soru soracağım. Şimdi değerli milletvekilleri, yirmi sene önce serbest bölgelerde
birtakım insanlara hazinenin arazileri verilmiş. O zaman serbest bölge yeni
kurulmuş. O zamanki siyasi iktidarlar zamanında belki güçlü insanlar, o zamanki
siyasi iktidarların yakınları gelmişler, buralarda araziler kapmışlar. Ondan
sonra birtakım tesisler kurmuşlar. Ne kadar bir süre için kiralamışlar? Yirmi veya yirmi beş sene. Şimdi nasıl bir kanun getiriyorsunuz? O zaman birçok insan da
girmemiş. Serbest bölgenin ne olduğunu bilmiyor. Ondan sonra bunun ne avantaj
getireceği, ne dezavantaj getireceği belli değil. Şimdi getirilen bu maddeyle
diyor ki: “Bunlara -ki, aynı şartlarla mı verilecek o da belli değil- bu
verilen yirmi sene ve yirmi beş senelik süreleri kırk dokuz yıla çıkaralım.”
Neye göre çıkarıyorsun? Yani adam, o zaman belki başka kişi oraya talip
olmadığı için çok düşük bir kirayla orayı kiraladı, devletin en kıymetli
arazilerini, Hazinenin en kıymetli arazilerini. Şimdi, hiç olmazsa, ruhsat süresi
bittiğine göre burayı rekabet kurallarına uygun bir ihaleye açalım. Ondan
sonra, devletin de burada bir faydası olması lazım. Şimdi, AKP’li Grup Başkan Vekili diyor ki: “Ruhsat süresi de
otomatikman uzayacak, kira süresi de uzayacak.” Böyle bir şey olmaz yani. Şimdi, aynı yerde belki daha üstün teknoloji getirecek, aynı yerde
daha iyi üretim yapacak birtakım yeni firmalar çıkabilir. Yani, Türkiye’de eğer
serbest rekabet var ise serbest rekabet kurallarına göre eğer ticaret yapmak
esas, temel ilke ise bunu niye göz ardı ediyoruz da ille orada şu anda çalışan
insanların özel istekleriyle, özel temaslarıyla böyle özel hatırla ve gönülle
bunların kanunla sürelerini uzatalım? Bunu uzatanlara sorarlar: Neden dolayı
bunu yaptın? Niye yapıyorsun? Avantajları ne? Devletin menfaati ne? Senin
menfaatin ne? Sorarlar adama yani. Değil mi, sormazlar mı? Sorarlar. Yani durup dururken birtakım firmalara devletin arazisinde
birtakım imkânlar sağladığınız zaman herhâlde… Niye sağlıyorsun bunu? Niye
başkasının önünü kesiyorsun? Niye rekabeti kaldırıyorsun? Niye 2886 sayılı
İhale Kanunu’ndaki şartları kaldırıyorsun? ”E, kaldırıyorum.” Niye
kaldırıyorsun? “Ben iktidarım.” Sen iktidarsın ama hakkı da adaleti de her şeyi
de ortadan kaldırarak böyle bir şey yapılabilir mi hatır gönül işi? Senin hatır
gönül işin o firmalarla, o tüccarlarla olabilir ama bence de devletin menfaati
olması lazım. Bu memleketin insanlarının verdiği vergiler var. Öte tarafta bu
vergilerle alınan bu hazine arazilerini siz getirip de yandaşlarınıza nasıl
böyle bedava fiyatlarla veriyorsunuz? Yani bunların hepsi sorulması gereken
sorular. Ama nedense AKP İktidarı zamanında devletin en kıymetli arazileri yok
pahasına yandaşlara verildi. Şimdi geçen gün birisi bana bir şey söyledi. Şu anda Gemlik’te
Gemlik Gübrenin aşağı yukarı bin dönümlük arazisi 500 megavatlık ithal kömüre
dayalı bir termik santral yapmak için bu iktidarın en yakın adamlarından
birisinin çocuklarına verme peşinde gidiyorlar. Ya, Allah’tan korkun ya! Ya, bu
devleti artık soya, soya, soya… Ya, bir insanda bir Allah korkusu türer ya!
Allah korkusu yok olduğu zaman bir memleket ayakta kalır mı? NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Somut bir şey söyle, kime verilmiş? KAMER GENÇ (Devamla) – Ya, şimdi bunu araştır. NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Beş para etmeyen arazi 1 milyar
dolara satıldı. KAMER GENÇ (Devamla) – Bak bana diyorsun ki sen: “Delil ver.” Ben
sana, bak, delil veriyorum. İşte, Gemlik’te bin dönüm arazi… NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Kamer Bey, ne kadar boş konuşuyorsun!
Hiçbir şey bildiğin yok! KAMER GENÇ (Devamla) – Bak, bin dönüm arazi üzerinde 500
megavatlık, ithal kömüre dayalı bir santral kuruluyor. Bu santrali alanın da senin maliyeci
Kemal Bey’le yakınlığı olup olmadığını bir araştır! Bedava fiyatına almış. NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sen araştıracaksın! İddiayı yapan
sensin! Belgen var mı? Somut bir delilin varsa çık konuş, varsa belgen çık
konuş, biz de yardımcı olalım. KAMER GENÇ (Devamla) – Bakın, bunun hem arazinin özelleştirme
bedeli 200 milyon dolar. Bunu 83 milyon dolara değer vermişler, o gübrenin,
gübre fabrikalarının depolarında da 50 milyon dolarlık mamul madde var. Git
araştır işte, sen maliyecisin, git bunları araştır. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. KAMER GENÇ (Devamla) – Maliye müfettişliğinden gelmişsin, git
bunları araştır! Gel beraber gidelim. NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Aklın yetmiyorsa ben ne yapayım?
Yapma Allah aşkına! KAMER GENÇ (Devamla) – Bak Sayın Canikli,
sen müfettişlikten gelmişsin. Bak, ben de maliyeciyim. NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Geride kalmışsın! Hepsini unutmuşsun
sen! Bilmiyorsun! BAŞKAN – Sayın Canikli… Sayın Canikli, lütfen. KAMER GENÇ (Devamla) – Yiğitliğin varsa, bak, ben sana yirmi tane
iddia getiririm, yirmi tane iddia! Sen diyorsun ki: “Delil koy ortaya.” Delil
koyuyorum: Citibank’ın 3,5 milyar dolarlık vergi
borcunu hangi yetkiyle siz uzlaştınız? Soruyorum sana: 2007 yılında 772 trilyon
vergi aslını hangi yetkiyle Merkezî Uzlaşma Komisyonunda sildiniz? NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Belgeleri var mı sende? KAMER GENÇ (Devamla) – Yine Merkezî Uzlaşma Komisyonunda 2007
yılında 1 trilyon 175… NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Uzlaşma belgeleri var mı sende? KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim? NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Uzlaşma belgeleri var mı? KAMER GENÇ (Devamla) – Var! NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Çıkar göster, tartışalım. BAŞKAN – Karşılıklı birbirinize hitap etmeyin lütfen. KAMER GENÇ (Devamla) – Var! NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Millete çıkar göster! KAMER GENÇ (Devamla) – Getirip gösterirsem sen istifa edecek
misin? NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Çıkar göster! KAMER GENÇ (Devamla) – Getirirsem sen istifa edecek misin? NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ben niye istifa edeyim? Çıkar göster
ondan sonra konuşalım! KAMER GENÇ (Devamla) – İşte, çık, seninle konuşalım. NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Belgeyle konuş, belgesiz konuşma! BAŞKAN – Sayın Canikli… Sayın Genç, Genel Kurula hitap edin. KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, burada iyi bir… Yani ben sana bir
şey teklif ediyorum, sen katillerle, soyguncuların avukatlığına soyun. Vallahi
bu sana yakışır. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Terbiyesizlik yapıyorsun! MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan... Değerli Başkan… KAMER GENÇ (Devamla) – Vallahi bu sana yakışır! NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Terbiyesizlik yapıyorsun! KAMER GENÇ (Devamla) – Vallahi bu sana yakışır! (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Ne utanmaz adammışsın! KAMER GENÇ (Devamla) – Çünkü onun için arkadaşlarını buradan
savunuyorsun ki… Ben şimdi burada Türkiye'nin menfaatlerini savunuyorum, sen
çıkıyorsun diyorsun ki… BAŞKAN – Sayın Genç… Sayın Genç… Teşekkür ederim Sayın Genç. NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ben sana “Adam ol!” diyorum sadece, “Belgeli
konuş.” diyorum. BAŞKAN – Sayın Canikli… Önergeyi… KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, önergenin oylaması sırasında
karar yeter sayısı istiyorum. BAŞKAN – Peki. Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım. Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur. Birleşime on dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 16.16 ALTINCI OTURUM Açılma Saati: 16.28 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER KÂTİP ÜYELER:Harun
TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
16’ncı Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum. 275 sıra sayılı Tasarı’nın görüşmelerine devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. Tasarının 8’inci maddesine bağlı geçici madde 5 üzerinde Tunceli
Milletvekili Sayın Kamer Genç tarafından verilen önergenin oylanmasında karar
yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi, önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım. Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir; karar
yeter sayısı vardır. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 275 Sıra Sayılı Serbest Bölgeler Kanunu ile
Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 8 inci maddesi
ile 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanununa eklenen geçici 5 inci maddenin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Nurettin
Canikli (Giresun) ve arkadaşları Geçici Madde 5 – Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce
serbest bölgelerde faaliyet ruhsatı almış olan kullanıcılara kiralanan arazi,
arsa ve binalardan Hazinenin mülkiyetinde bulunanların ruhsat ve kira süresi,
Dış Ticaret Müsteşarlığınca 49 yıla kadar uzatılabilir. Bu maddenin
uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir.” BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) –
Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin) – Katılıyoruz. BAŞKAN – Buyurun Sayın Canikli. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
önerge üzerinde önerge sahibi olarak söz aldım ve hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Esas itibarıyla bu önerge üzerinde konuşma yapmayı düşünmüyordum
ancak biraz önceki Konuşmacının ifadeleri üzerine bazı hususların aydınlığa
kavuşturulması ve bazı şeylerin söylenmesi gerektiği gerçeğinden hareketle
huzurlarınızdayım. Aslında arkadaşlarımızın “Muhatap almayın, cevap vermenize gerek
yok, ciddiye almanıza gerek yok.” gibi telkinleri oldu. Aslında ben de
katılıyorum ama konuştuklarının değeri yok, benim açımdan kendisinin de değeri
yok ancak milletimiz bunları dinliyor ve söyledikleri şeyler, iddialar,
hakaretler milletimiz tarafından dinlendiği için bunları açıklamamız gerekiyor,
aydınlığa kavuşturmamız gerekiyor. Değerli arkadaşlar, hep söylediğimiz şu: Eğer herhangi bir
iddianız varsa elbette bunu kamuoyuyla paylaşacaksanız, aktaracaksınız ama
bunun mutlaka ispat edilebilecek kuvvetli delillerinin olması gerekir; hele
konuştuğunuz konu son derece önemliyse, töhmet altında bıraktığınız kişi ya da
kişiler önemli kişilerse ve milletin tanıdığı, itibar ettiği, devlet
yönetiminde bulunan insanlarsa bu iddialarınızı ortaya atarken çok dikkatli
hareket etmeniz gerekiyor. Şimdi, çıkan Konuşmacı burada çok genel ifadelerle partimizi,
bizleri ve genel uygulamaları eleştiriyor ve suçlamada bulunuyor ve hatta
hakaret ediyor. Öncelikle, hiç kimsenin buradan hiç kimseye hakaret etme hakkı
yok ve bu nedenle biraz önce Sayın Konuşmacının ifade ettiği, sarf ettiği o cümleyi
geri almasını ben rica ediyorum, bekliyorum. Değerli arkadaşlar, her duyduğumuzu, her kulağımıza gelen şeyi
toplumla paylaşmaya kalkışırsak her şey çığırından çıkar, burası da çığırından
çıkar. Elbette çok şeyler konuşulur, çok şeyler ifade edilir,
dedikodusu olur, ciddi olan da vardır ancak gerçekten somut olarak tevsik
edilebilen herhangi bir iddianız varsa çıkın burada konuşun, başka yerde
konuşun, hiç kimsenin bir itirazı olamaz ve kim hakkında iddia söz konusuysa
çıksın kendisini de savunsun, ona hiç kimsenin karşı çıkması mümkün değil. Şimdi Sayın Konuşmacı burada diyor ki: “Efendim, işte şu uzlaşma,
bu uzlaşma… Neden bu kadar rakama indi?” Rakamı bilemiyoruz. Bakın, bahsettiği
konu Türk vergi mevzuatımıza 1960 yılında girmiştir ve 1960 yılından bugüne
kadar da uzlaşma müessesesi uygulanmaktadır. Bugüne kadar milyonlarca kez
uzlaşma yapılmıştır değerli arkadaşlar ve her bir uzlaşma münferittir, kendine
özgüdür. O nedenle zaten kesin belirlenmiş standartlar yoktur ve yazılan
inceleme raporu dikkate alınarak… Bazı rapor vardır zayıftır, doneler, deliller yetersizdir, bu itibarla uzlaşma rakamları
aşağılara çekilir; bazıları kuvvetlidir, uzlaşmalar reddedilir ve mükellefin
talepleri kabul edilmeyebilir. Her bir dosya özeldir, her bir dosya ayrıdır, ayrı
değerlendirilmesi gerekir. Maliye konusunda az çok bilgisi olan, az çok bu
konularla ilgilenmiş olan herkes bunu bilir. Dolayısıyla, siz şimdi buradan,
çıkıp derseniz “Şu uzlaşma neden böyledir, bu uzlaşma neden böyledir?”kusura
bakmayın ama bu soru akıl içeren bir soru değildir. Bu soru bilgisizlik
içermektedir, bilgisizlik doludur. Neden? Çünkü ona vâkıf olmamız için, o
soruya cevap vermemiz için o dosyayı incelememiz gerekir. İnceleme yapan
inceleme elemanının raporunu en ince ayrıntısına kadar incelememiz gerekir. Ben
soruyorum, diyorum ki: Uzlaşma tutanağınız var mı, böyle bir iddiada bulunmanız
için? Yok. Rapora vâkıf mısınız, raporu incelediniz mi? Yok. Genel bir ifade…
Duyulan herhangi bir şeyi, duyduğu herhangi bir şeyi gelip buradan zikrediyor,
hakaret olarak, suçlama unsuru olarak kullanmaya çalışıyor. Bunların hepsini
reddediyoruz, hiçbirisi gerçek değil. Gerçek olan belgelendirilir,
belgelendirilmeyen hepsi safsatadır, boş iddiadır, değersizdir. Değerli arkadaşlar, o nedenle ben, Sayın Konuşmacıdan, sarf ettiği
o sözü geriye almasını rica ediyorum. Aksi hâlde herkes buradan… O zaman ben de
duyduklarımı söylerim. Yani hoş bir şey değil ama böyle bir hakarete maruz
kaldığım takdirde elbette kendimi savunma durumunda kalacağım. Dolayısıyla o sözü, ben, Sayın Konuşmacıdan, geriye almasını
bekliyorum, rica ediyorum ve yapacağı bundan sonraki konuşmalarda da içi dolu, delillendirebileceği iddiaları burada ortaya atmasını
bekliyoruz. Aksi hâlde biz de gereken her türlü cevabı kendisine vereceğiz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Canikli. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bu konuda bir açıklama yapmak
istiyorum. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Konuşmacı, açıklama istedi çünkü. BAŞKAN – Hiç duymuyorum. Bir dakika… Ne diyorsunuz duymuyorum? KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Grup Başkan Vekili dedi ki:
“Konuşmasına açıklık getirsin.” BAŞKAN – “Açıklık getirsin.” demedi. “Katillerin ve hırsızların
avukatlığını yapın madem.” dediğiniz sözünüzü geri almanızı rica etti. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sözümü geri almam da, konuya açıklık
getirebilirim. BAŞKAN – Yok, öyle bir şey yok. Sözünüzü geri
alıyorsanız, tamam. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, hayır, ama bir dakika açıklık
getireyim efendim. BAŞKAN – Hayır, yok. Gayet dikkatle dinledim Sayın Genç, yapmayın. III.- YOKLAMA (CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı.) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergenin oylanmasından önce bir
yoklama talebi vardır. Şimdi, bu talebi yerine getireceğim. Ancak yoklama
talebini işleme koyabilmem için ayakta olup yoklama talep eden
milletvekillerinin sayısının 20 olup olmadığını tespit edeceğim. İsimler tutanağa geçeceğinden ayaktaki her sayın milletvekilinin
sırayla isimlerini kâtip üyeye okutuyorum: Buyurun. Osman Kaptan, Antalya? Burada. Hulusi Güvel, Adana? Burada. Vahap Seçer, Mersin?
Burada. Osman Coşkunoğlu, Uşak? Burada. Necla Arat, İstanbul? Burada. Akif Ekici, Gaziantep? Burada. Derviş Günday, Çorum? Burada. Fehmi Murat Sönmez, Eskişehir? Burada. Hakkı Suha Okay,
Ankara? Burada. Şevki Kulkuloğlu, Kayseri? ATİLA EMEK (Antalya) – Takabbül
ediyorum. BAŞKAN – Burada. Hüseyin Ünsal, Amasya? Burada. Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul? Burada. Atilla Kart, Konya? Burada. Ali Koçal, Zonguldak? Burada. Ali Oksal, Mersin? Burada. Elektronik cihazla yoklama yapılacaktır. Yoklama için üç dakika süre veriyorum. Adlarını okuttuğum üyelerin yoklama için elektronik cihaza
girmemelerini rica ediyorum. Yoklama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklamaya başlandı) MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, biraz önceki yoklama
isteminde Kayseri Milletvekili arkadaşımızın adını okuduğunuzda Cumhuriyet Halk
Partisi Grubundan bir milletvekili arkadaşımız “Burada.” dedi. ATİLA EMEK (Antalya) – “Burada.” demedim, “Takabbül
ediyorum.” dedim. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Eğer o arkadaşımız kimse, onun
olmadığını biliyoruz, başka bir arkadaşımız takabbül
etsin. Lütfen, başkasının adına kimse burada olduğunu iddia etmesin. ATİLA EMEK (Antalya) – Sayın Başkan, ben takabbül
ettim efendim, tamam. BAŞKAN – Tamam efendim. (Elektronik cihazla yoklamaya devam edildi) BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır. VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam) 1.- Serbest Bölgeler Kanunu ile
Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği
Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/605) (S. Sayısı: 275) (Devam) BAŞKAN – Giresun Milletvekili Sayın Nurettin Canikli
ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. Kabul edilen önerge doğrultusunda geçici madde 5’i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Geçici madde 6’yı okutuyorum: “GEÇİCİ MADDE 6- Serbest bölgeler, Avrupa Birliğine tam üyeliğin
gerçekleştiği tarihe kadar, gümrük rejimleri açısından Türkiye Gümrük Bölgesi
dışında, menşe hükümlerinin uygulanması bakımından ise Türkiye Gümrük Bölgesi
sayılır.” BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ilk
söz, Ankara Milletvekili Sayın Tekin Bingöl’e aittir. Buyurun Sayın Bingöl. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
275 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın geçici 6’ncı maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Avrupa Birliğine geçiş süreci sırasında yapılması gereken önemli
işlerden bir tanesi de, serbest bölgelerle ilgili sorunların halledilmesidir.
2008 itibarıyla 19 milyar 854 milyon dolar ticaret hacmi ve 53.413 kişilik
istihdam olanağıyla serbest bölgeler Türkiye ekonomisinde önemli bir yer
tutmaktadır. Avrupa Birliğine aday ülkelerin yaşadıkları en önemli sorunlardan
bir tanesi, ülkelerindeki serbest bölgeler ile Avrupa Birliğinin serbest
bölgesi anlayışı arasındaki farklılıktır. Takdir edersiniz ki her ülkenin
sosyal ve ekonomik farklılıkları nedeniyle serbest bölge uygulamaları da değişiklikler
arz etmektedir. O nedenle, Avrupa Birliği katılım süreci sırasında ülkelerin
sorun yaşaması olabilmektedir. Bizim ülkemize baktığımızdaysa, elbette, kendi ekonomik
koşullarımız ve serbest bölge anlayışımız nedeniyle farklılıklar vardır ama bir
farklı özelliğimiz de vardır, o da şudur ki, 1 Ocak 1996 tarihinde Gümrük
Birliği Anlaşması’na imza atmamız nedeniyle, bizim, serbest bölgelerimiz
nedeniyle, Gümrük Anlaşması nedeniyle, âdeta Avrupa Birliğinin dış kapıları
olma özelliğini taşımaktayız, geçiş kapıları olma özelliğini taşımaktayız. Bu, ülkemiz için önemli bir özellik. Ancak, yine, Avrupa Birliğine geçiş sürecinde sorun yaşayan
ülkelere baktığımızda, bu ülkelerin hiçbir tanesi, kendi ekonomilerine yapmış
olduğu katkılar nedeniyle serbest bölgelerden vazgeçmemektedirler. Bu
ülkelerden örnek verecek olursak, temel sorun yaşayan ülkelerden bir tanesi
Polonya’dır ve hâlâ Polonya, Avrupa Birliği ülkesi olmasına rağmen serbest
bölge nedeniyle yaşadıkları sorunların bir kısmını yaşayagelmektedir.
Değerli milletvekilleri, serbest bölgeler bir ülkenin sınırları
içerisinde olmakla birlikte, gümrük birliği ayrıcalıkları ve bazı dış ticaret
kolaylıkları nedeniyle o ülkede ayrı alanlar olarak değerlendirilmektedir.
Bugün serbest bölgelerin çok önemli özellikleri, ki
serbest bölge anlayışı güden ülkelerde bu bölgelerden beklenen yararlar:
İhracata yönelik yatırım ve üretimi artırmak, yabancı sermaye ve teknoloji
girişini hızlandırmak, ekonominin girdi ihtiyaçlarını ucuz ve düzenli sağlamak,
yine dış finansman ve ticaret olanaklarından daha fazla yararlanmak. Ülkemizde de bu özellikleri nedeniyle serbest bölgeler
kurulmuştur. Ancak maalesef Türkiye’deki serbest bölgeler gümrükteki
kolaylıklar, vergi indirimleri nedeniyle daha çok yerli yatırımcıları ve
sanayicileri cezbetmiştir ve maalesef serbest
bölgelerde çok fazla yabancı yatırımcıyı istihdam edemediğimiz bir gerçek. Burada yapılması gereken, bu sorunların mutlaka Avrupa Birliği
geçiş sürecinde halledilmesidir. Aksi takdirde yabancı yatırımcılar için çekim
merkezi olmayan serbest bölgeler ülkemiz için sorun olmaya devam edecektir.
Oysa Gümrük Birliği Anlaşması nedeniyle serbest bölgelerle ilgili olan
sorunların halledilmesi ve Avrupa Birliği anlayışıyla paralellik gösterecek bir
serbest bölge düzenlemesi inanıyorum ki yabancı yatırımcıların Türkiye’ye
bakışını değiştirecek ve daha Birlik üyesi olmadan yabancı yatırımcıların da
Türkiye’ye yatırım yapmalarını hızlandıracaktır. Değerli milletvekilleri, serbest bölgelerde aslolan
birtakım özellikler vardır. Bu özellikler, gümrük ayrıcalıklarının yanı sıra
vergi kolaylıkları sağlamakta, yine dünya standartlarında haberleşmede, diğer
birtakım özelliklerde sağlıklı altyapı olanakları sunmakta ve ihracata yönelik
üretime çeşitli biçimde sübvansiyonlar sunmaktadır. Bunlar yatırımcılar için
önemli özelliklerdir ve zaten serbest bölgeleri de var eden özellikler
bunlardır. Bizim serbest bölge anlayışımız sadece serbest bölgedeki sorunları
değiştirip Avrupa Birliği normlarına uyum sağlayacak, paralellik arz edecek
noktasında tutulmamalıdır. Değerli milletvekilleri, ülkemizin ekonomisinin rahatlaması,
sanayinin çok daha ivme kazanması ve hâliyle serbest bölgelerde de ciddi
yabancı yatırımcıların cezbedilmesi için yapılması
gereken bir başka önemli sorun da mutlaka enerjideki bağımlılığımızın bir an
önce asgariye indirgenmesidir. Bu, çok önemlidir değerli milletvekilleri. Bildiğiniz gibi biz,
enerjide petrol ve doğal gaz nedeniyle dışa bağımlıyız. Bu dışa bağımlılık
bizim aynı zamanda ekonomik bağımlılığımızı da beraberinde getirmektedir.
Dolayısıyla süratle yapılması gereken ve mutlaka iyileştirilmesi gereken,
önemli ölçüde enerjideki bağımlılığımızı mutlaka kendi öz kaynaklarımızla
rahatlatıp sorunların aşılması ve serbest bölgenin de diğer sanayi bölgeleri
gibi çekim merkezi hâline gelmesini sağlamaktır. Değerli milletvekilleri, serbest bölgelerde ciddi istihdam
olanakları sağlamak mümkün. Bu, Türkiye’nin çok temel sorunu. Onun için hâlâ çok atıl vaziyette olan Türkiye’deki serbest
bölgelerin Avrupa Birliğine dâhil ülkelerdeki otuz bir serbest bölgeyle mutlaka
-düzenlemelerle- paralellik kazanması gereği vardır. Bu paralellik kazanılırsa
daha Avrupa Birliğine katılım süreci tamamlanmadan inanıyorum ki serbest bölge
ülkemiz için çok önemli, çok ciddi yatırım olanakları sunan bölgeler hâline
gelecektir. Bu duygu ve düşüncelerle, beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bingöl. Şahıslar adına ilk söz Sakarya Milletvekili Sayın Ayhan Sefer
Üstün’de. Buyurun Sayın Üstün. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Yok. BAŞKAN – Sayın Mehmet Emin Tutan. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Yok. BAŞKAN - Geçici 6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Kabul edilen geçici maddelerle birlikte çerçeve 8’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 9’uncu maddeyi okutuyorum: MADDE 9- 27/10/1999 tarihli ve 4458
sayılı Gümrük Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir. “GEÇİCİ MADDE 7- Bu Kanunun 152 nci,
birinci fıkrasının (a) bendi hariç olmak üzere 157 nci,
158 inci ve 185 inci maddelerinin 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanununa aykırı
olan hükümleri Avrupa Birliğine tam üyeliğin gerçekleştiği tarihe kadar
uygulanmaz.” BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Samsun
Milletvekili Sayın Haluk Koç. Buyurun Sayın Koç. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının yürürlük ve yürütme maddelerinden
önceki son maddesinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce
heyetinizi şahsım ve partim adına saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, kanun tasarısında getirilmek istenen konuyla
ilgili teknik açıklamalar, daha önce grup adına tümü üzerinde konuşan Sayın
Akif Hamzaçebi ve maddeler üzerinde konuşan diğer
arkadaşlarımız tarafından detaylı bir şekilde dile getirildi. Burada madde 9’da getirilmek istenen değişiklikle ilgili olarak
“Gümrük Kanunu’nun ilgili maddelerinin Serbest Bölgeler Kanunu’na aykırı olan
hükümleri Avrupa Birliğine tam üyeliğin gerçekleştiği tarihe kadar
uygulanamaz.” hükmü üzerinde söz aldım ama genel bir değerlendirme yapmak
istiyorum Sayın Başkan, müsaade ederseniz. Gümrük Kanunu’nun ilgili maddeleri 152’nin ilgili fıkrası dışında
157, 158, 185 elimde… Bunlarla ilgili teknik boyutu, vurguladığım gibi, diğer
arkadaşlarım dile getirdiler. Sayın Bakan ihracatla ilgili bir Devlet Bakanlığının başında
görevini sürdürüyor. Yaşamakta olduğumuz sürecin, üretimden kopan bir
Türkiye'nin ihracat potansiyeli artsa bile, karşılığında katbekat artan
ithalatın ihracatı karşılamaması sonunda ortaya çıkan değişik ekonomik
sıkıntılarla çalkalanan bir Türkiye manzarasında bu maddeyi ele alıyoruz. Değerli arkadaşlarım, yaşanan süreci çok iyi değerlendirmemiz
gerekiyor. Yani “Bize bir şey olmaz.” ya da “Mutlaka birtakım uluslararası
kuruluşlarla tekrar bir anlaşma yapalım, kendimizi garantiye alalım.”
söylemlerinin sıkça dile getirildiği bir süreçten geçiyoruz. Ama kısaca buraya
nasıl geldiğimize bir bakmakta yarar var diye umuyorum. Ne önerilmişti bize? “Uluslararası sermaye hareketlerine her türlü
kolaylığı sağlayacak değişiklikleri mutlaka yapın.” denmişti. Bunların adına da
“yapısal reformlar” denmişti. “Bu koşulları oluşturmanız ön koşul” şeklinde
Türkiye’ye birtakım vaatlerde bulunulmuştu. Değişik deyimler var; “oynak”
diyenler var, “fiktif” diyenler var, “gezici
spekülatif sermaye” diyenler var. Ne derseniz deyin ama sonuçta Türkiye ortamında, gerçeğinde
yüksek reel faiz sağlayan bir ekonomi olarak Türkiye’yi dünya piyasalarına
sunan önlemleri Türkiye hazırladı bugüne kadar. Bu dünya konjonktüründen
de kaynaklanan “sıcak para” olarak adlandırdığımız para ucuz döviz oluşmasına
Türkiye’de yol açtı ve ucuz ithalat cenneti hâline geldi ülke. Ulusal sanayimiz
ve ara sanayi malı ve hizmet üretimi bu ekonomik konjonktür
içinde ciddi bir şekilde düştü. Bunun sosyal boyutunda bir istihdam azalması
artık TÜİK’in bile reddedemediği rakamlar boyutunda
karşımıza çıkmaya başladı. Sonuç: Matematiksel, cari açığın
gittikçe arttığı bir dönem. Bu açığın finansmanı için işte bize sunulan
reçetelerin karşılığında çözüm de önerdiler “Bu cari açığı, bu şekilde oluşan
cari açığı kapatmak için
dış borçlanma olanaklarını kullanmaya da mevzuatınızı
hazırlayın.” dediler ve Türkiye üretmeyen, ucuz döviz ve ithalat patlamasına
bağlı olarak ulusal sanayisi gerileyen, buna karşılık cari açığı artan ve bu
artan cari açığı da uluslararası piyasalardan birtakım fonların özendirmesiyle
dış borçlanmayla karşılamaya çalışan bir ülke manzarası ortaya çıktı. Değerli arkadaşlarım “yapısal reformlar” denildi. Bu yapısal
reformlar söylemiyle devletin ekonomideki işlevinin, hiç olmazsa denetim
işlevinin bile gittikçe ortadan kaldırıldığına tanık olduk. Bunun bir başka
boyutu –ki, Cumhuriyet Halk Partisinin bunu çok daha vurgulu bir şekilde
söylemesi gerekiyor- emeğin kazanımlarının da geriletildiği bir süreç yaşamaya
başladık ve tartışmalı, kimi ekonomistler, sol duyarlılığı olan ekonomistler
stratejik alanlar olarak belirliyorlar. Bu alanlardaki özelleştirmeler ulusal
ekonominin kendi ayakları üzerinde durma dengesini bozdu. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; finans krizi olarak
başlayan ve ciddi bir ekonomik krize gün geçtikçe savrulan dünya gerçekleri
karşısında Türkiye’nin yaşadığı süreçlerin çok ciddi bir öz eleştirisini yapmak
gerekiyor. Bütçe görüşme dönemindeyiz. Veriler ortada. Düşük döviz kuru ve ucuz
ithalat cenneti rütbeleriyle üretimden kopan, kopartılan bir Türkiye
fotoğrafını, artık, iktidar partisi milletvekillerinin de bir an önce görmesi
gerekiyor, bu gerçeklerle yüzleşmesi gerekiyor. Üretimden kopuk bir büyümenin
sürdürülebilir olması mümkün değildir değerli arkadaşlar. Üretmeyen bir ülkenin
sürdürülebilir bir kalkınma hızını gerçekleştirmesi mümkün değildir. Bunun yan
etkilerini çok ciddi bir şekilde önümüzdeki kısa ve orta dönemde de yaşayacağız
gibi geliyor. Rakamlarla biraz bahsedecek olursak, Türk sanayi üretimine
bakarsak, Türk sanayi üretiminin rakamları bu süreci uluslararası büyük para fonlarının,
dünyadaki benzer seyahatlerini referans olarak alıp değerlendirilenler
tarafından pek dikkate alınmıyor. Hani o, televizyonların “şimdi İMKB’den
haberler” bölümüyle başlayan veya daha sonrasında, çeşitli televizyon
programlarının ekonomistlerinin yorumlarıyla sadece dünyadaki finans
hareketlerinin, para hareketlerinin penceresinden olaya bakılıyor. Dökülen makyajın altından çıkan gerçek şudur değerli arkadaşlarım:
Bakın, Türk imalat sanayisinin, temmuz ve ağustos aylarında yüzde 1 ve yüzde
3,2 oranında gerilediği ortadadır. Hiç kuşkusuz daha eylül, ekim, kasım
rakamları bu gerilemeyi derinleştirecek korkusu ortadadır. İMKB rakamlarıyla ulusal ekonomiyi değerlendirme yanlışlığı,
yüzeyselliği sadece televizyonlarda yapılmıyor değerli milletvekilleri. Burada,
en yetkili kişiler dahi siyasi başarılarını borsa endeksindeki yükselen
rakamlarla ifade ettikleri bütçe konuşmalarını ve basın toplantılarını umarım
hiç kimse unutmamıştır. En yetkili kişilerin, en yetkili kişinin, Sayın Hükûmet Başkanının, borsa endeksinin yükselmesini bir
ekonomik başarı olarak burada sunduğu günleri biz çok iyi hatırlıyoruz. Tabii,
siyaset, aynı zamanda, yaşanan değişik alanlardaki gelişmelere göre öngörüde
bulunabilme, strateji geliştirebilmeyi de gerekli kılan bir kamusal görev
alanıdır. Siyasetin bir başka tanımı da bu. Dünyanın yakın tarihine bakacak olursak, değerli arkadaşlarım, bu
ekonomik yeni dünya düzenindeki sıkıntılar, etki
alanında bulunan stratejik coğrafyalardaki ülkelerde, bölgeselleştirilmiş
savaşlarla yeni siyasi haritaların çizilmesini de kolaylaştırmaktadır. Çok daha
ciddi bir başka boyut dile getirmek istiyorum. Bunu, Dünya Su Forumu’yla ilgili
kanun tasarısı burada görüşülürken su boyutunda da dile getirmiştim ve örnek
olarak da, bugünün krizinin ardışık depremlerinden bir tanesinin de bu
tasarımların, yani bu coğrafya değişikliği tasarımlarının Türkiye’yi hedef
alabileceği gerçeğidir. Değerli arkadaşlarım, 1924 krizinin İkinci Dünya Savaşı’nın
hazırlayıcı faktörlerinden biri olduğunu unutmamak gerekiyor. Sadece
Avrupa’daki iki sapık kişinin, Hitler’in ve Mussolini’nin
amaçları doğrultusunda dünya cehenneme dönmedi. Aynı zamanda 1929 ekonomik
bunalımından çıkmak için yeni tüketim alanları yaratılmak istendi ve savaşın
bir tek Avrupa’yla sınırlı kalmayıp Japonya, Çin, Uzak Doğu coğrafyasına
sıçraması ve uzun sürmesi bu arayışların bir sonucudur; bunu unutmamak
gerekiyor, tarihten ders almak gerekiyor. “Peki, siz böyle konuşuyorsunuz, tahliller yapıyorsunuz; hiç
önerileri yok mu? Alternatif getirin.” söylemlerine de sık tanık oluyoruz.
Onlardan birkaç tanesini hızlıca söylemek istiyorum: Mutlaka, ulusal
sanayimizin ithalat bağımlılığını azaltacak sektörlerin güçlendirilmesi
gerekmektedir ve bu alanda teşviklerin yoğunlaştırılması gerekmektedir. İç
tüketim alanına yani iç talebe yönelik üretim alanlarının tekrar ulusal
ekonomiye kazandırılması gerekmektedir. Tasarruflarımızın spekülatif
para hareketlerinde değil sabit sermaye yatırımlarında değerlendirilmesi
gerekmektedir. Sarkozy bile bakın bugün spekülatif kapitalizme karşı sosyal ve üretimi özendirici
modellerin tartışmaya açılmasını önerebilmektedir Avrupa’da, ki bir sağ parti
genel başkanıdır. Değerli arkadaşlarım, üretim ve ihracatı arttıracak önlemler
mutlaka alınmalıdır. Yani topyekûn olarak üretim temelinde bir karşı koyuşu,
bir direnişi, bir ulusal kalkınma programını… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) vezire BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. HALUK KOÇ (Devamla) - … Türkiye ortaya koymak zorundadır.
1920’lerde Türkiye emperyalizme karşı bu ulusal yanıtı, bu topraklarda yaşayan
tüm yurttaşlarımızla kardeşçe birlikte vermişlerdir. Ekonomik bağımsızlık,
Türkiye üzerinde belirlenecek oyunu hepimizin bozacağı bir siyasi bağımsızlığı
bizlere kazandıracağını unutmamalıyız. Yapay etnik köken temelindeki
tartışmaları aşmanın en önemli yollarından bir tanesinin bu reçete olduğunu
unutmamalıyız. Bu süreçte Avrupa Birliğiyle ilgili bu görüşmelerin uzun
ince bir yol olduğunu biliyoruz, karşılıklı olarak Avrupa Birliğinin bize dönük
değerlendirmelerinin yanlış olanlarının altını çizmeyi Cumhuriyet Halk Partisi
olarak bir görev olarak biliyoruz ama iktidarın bu konuda konjonktürel
davrandığını da, AB sürecini de iç siyasi gelişmelere paralel götürme yanlışını
sürdürdüğünü de üzülerek gördüğümü belirtmek istiyorum. Bu yasanın sonuçta ülkemize yararlı olmasını diliyor, hepinizi
şahsım ve Cumhuriyet Halk
Partisi adına saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Koç. Şahıslar adına iki söz talebi vardır. İlk söz, Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Emin Tutan… Buyurun Sayın Tutan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
serbest bölgelerle ilgili bu kanunun serbest bölgelerimize hayırlı olmasını
diliyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – İkinci söz, Elâzığ Milletvekili Sayın Faruk Septioğlu’na aittir. Buyurun Sayın Septioğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) FARUK SEPTİOĞLU (Elâzığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
275 sıra sayılı Serbest Bölgeler Kanunu ile Gümrük Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 9’uncu maddesi üzerinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüz ekonomisinde
ulusların rekabet üstünlüğü, firmaların verimliliği artırabilmelerinde, bilgiyi
üretebilmelerinde ve stratejik bir girdi olarak kullanılarak yenilik
yaratabilmelerine bağlı hâle gelmiştir. Bu açıdan ülke gelişmişliğini artırmak
için doğrudan yabancı yatırımları çeken yeni teknolojik yatırımlara ve
kullanmada imkân sağlayan serbest bölgeler ülkelerin yenilik yaratma
merkezlerini oluşturmaktadırlar. Serbest bölgeler, ülkede geçerli ticari, mali
ve iktisadi alanlara ilişkin hukuki ve idari düzenlemelerin uygulanmadığı veya
kısmen uygulandığı, sınai ve ticari faaliyetler için
daha geniş teşviklerin tanındığı, ülkenin siyasi sınırları içinde olmakla
beraber gümrük hattı dışında sayılan, fiziki olarak ülkenin diğer kısımlarından
ayrılan yerler olarak tanımlanmaktadır. Serbest bölgeler ihracat için yatırım ve üretimi artırmak,
yabancı sermaye ve teknolojilerin geliştirilmesine imkân verecek ortamı
sağlamak, üretimde önemli yer tutan bazı ham madde ve ara malların kolaylıkla,
istenilen miktarda ve zaman kaybı olmadan temin edilmesini sağlamak, sağlanan
teşvik ve avantajlar yardımıyla düşük maliyetli mal üretilmesine katkıda
bulunmak ve bu üretimi ihraç edebilmek, Türkiye dışından gelen malların transit
olarak diğer ülkelere geçişini sağlamak, yeni istihdam olanakları yaratmak,
ihracatı kolaylaştırmak ve hızlandırmak amacıyla kurulmuşlardır. Serbest bölgelerimizin yirmi yılı aşkın bir geçmişleri vardır. Bu
geçen süre içerisinde dünya ekonomisinde ve dünyada değişmeler çok hızlı olmuştur.
Bu gelişmelerin sonucunda serbest bölgelerimizin işleyişi ve uygulamalardaki
sıkıntıların giderilmesi için bu yasa tasarısı hazırlanmıştır. Dünya ticaretinde sanayicilerimizin ellerini güçlendirmek,
ihracata yönelik yatırım ve üretimlerin hem fiziki şartlarının hem de hukuki
şartlarının günümüz uluslararası ticaret koşullarına uygun hâle getirilmesi
için 1985 yılında yürürlüğe giren 3218 sayılı Serbest Bölge Kanunu’nda
değişiklikler yapılması önemli bir ihtiyaç hâline gelmiştir. 2008 yılı Ekim ayı
itibarıyla Türkiye’de 3.030’u yerli, 637’si yabancı olmak üzere 3.667 firma 21
adet serbest bölgede faaliyet göstermekte olup istihdam hacmi ise 53.413 kişiye
ulaşmıştır. Hedef, 2007 yılında ulaşılan 24,7 milyar dolarlık serbest bölge
ticaret hacminin daha da artırılması ve ülkemizde yüzde 9 olan serbest
bölgelerin ihracata olan katkısının dünya standartlarına çıkarılması; ihracata
yönelik yatırım ve üretimi teşvik etmek, doğrudan yabancı yatırımları ve
teknoloji girişini hızlandırmaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; serbest bölgelerde arazi
kiralayarak bina ve tesislerini inşa eden üretici firmalara otuz yıl, üretim
dışında faaliyet gösteren diğer kullanıcılara yirmi yıl süreli faaliyet ruhsatı
verilmektedir. Bu kanun ile mülkiyeti hazineye ait serbest bölgelerde
faaliyette bulunan yatırımcı kullanıcılara, hazinenin mülkiyetinde bulunan
arazi ve arsalar, binalar doğrudan veya irtifak hakkı tahsisi suretiyle kırk
dokuz yıla kadar kiralanabilmesi imkânı getirilmiştir. Arazisi hazineye ait
serbest bölgelerde arazi kiralamak suretiyle üstyapısını inşa eden firmalardan
üretim faaliyetinde bulunacak olanlar otuz yıl, üretim dışında faaliyet
gösterecek olan firmalar yirmi yıl süreli faaliyet ruhsatı alabilmektedir.
Belirtilen sürenin sona ermesini müteakip mevcut üstyapılar hazinenin
mülkiyetine geçer. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. FARUK SEPTİOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim. Söz konusu binalarda faaliyetlerine devam etmek isteyen firmalar,
kiralama yapmak suretiyle inşa ettikleri binalarda faaliyette bulunabilirler. Mersin Serbest Bölgesinde 2007 yılı itibarıyla yirmi yıllık
süreleri sona eren, 1987 yılında ruhsatı alınmış olan yirmi beş bina hazineye
intikal etmiştir. Bu sayının her geçen gün artması da muhtemeldir. Dolayısıyla
3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu’na geçici 5’inci madde ilave edilerek
binaların atıl vaziyette kalmasının önüne geçilmesi ve söz konusu binalarda
faaliyet gösteren firmaların faaliyetlerinin devamının sağlanması
amaçlanmıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu değişiklikle ülkemizde
faaliyet gösteren serbest bölgelerin avantajlarının artması ve serbest
bölgelerin tekrar ivme kazanmasına katkı sağlayacağı inancıyla yasanın
ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygı ve sevgiyle
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Septioğlu. Şimdi, madde üzerinde soru-cevap işlemine geçiyoruz. Sayın Genç… KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Kürsüye çıktığımda da sordum: İhracat bedellerinin Türkiye’ye
getirilmesi zorunluydu eskiden, bu Hükûmet zamanında
ihraç edilen malların bedellerinin Türkiye’ye getirilmesi zorunluluğu
kaldırıldı. Bu hangi zorluktan kaynaklandı? Birinci olarak onu öğrenmek
istiyorum. İkincisi: Bu serbest bölgelerde şimdiye kadar hazineye ait olup da
kaç kişiye, kaç metrekare ve hangi değerlerle kiraya verilmiştir? Üçüncüsü: 2007 ve 2008 yıllarında ihraç edilen mallarla ilgili
olarak Türkiye’ye getirilmeyen döviz miktarı nedir? Bu dövizin getirilmemesinin
sebebi nedir? Bu ihracatta döviz bedellerinin getirilme zorunluluğunun
kaldırılması Türkiye’de hayalî ihracatçıların işine yaramıyor mu? Bunları öğrenmek istiyorum efendim. BAŞKAN – Teşekkür ederim. Sayın Buldan… PERVİN BULDAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum: Nahcivan
Sınır Kapısı’nın ticarete kapalı olması Iğdır halkını büyük oranda zarara
uğratmıştır. Seçim sürecinde AKP adayı Sayın Ali Güner
halka bir söz vermişti “Seçilirsem Nahcivan Sınır
Kapısı’nı ticarete açma konusunda çabalarım olacak.” diye. Bu konuda herhangi
bir çabanız var mı, ne düşünüyorsunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ederim. Sayın Bakan… DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan. Değerli milletvekilleri, öncelikle bu ihracat bedellerinin
Türkiye’ye getirilmesi konusu sık sık burada gündeme
geldi. Yani tabii Meclisin çalışma saatlerinde, mesnetsiz, asılsız birtakım
iddialara cevap vermek zorunda kalıyorsunuz. KAMER GENÇ (Tunceli) – Hangisi mesnetsiz, hangisi? DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin) – Bu aslında bizim açımızdan
çok çok önemli. Vakit hakikaten son
derece önemli. Meclisin bu değerli vaktinin bu şekilde alınmasını ben
üzüntüyle karşılıyorum. Bizim ihracat bedellerinin -dünyada bütün gelişmiş dış ticaret
ülkelerinde olduğu gibi- değerlerinin Türkiye’ye getirilmesi, eskiden,
Türkiye'nin sıkıntılı dönemlerinde getirilmiş bir zorunluluktu. Tıpkı Avrupa
Birliği ülkeleri, diğer dış ticaret ülkeleri nasıl yapıyorsa -ihracat bedelleri
de aynı şekilde- bütün dünyadaki diğer ana ihracatçı ülkeler nasıl bırakıyorsa
biz de aynı şekilde bunu dışarıda bırakıyoruz. Neden? İhracatçı rahatlıkla
faaliyetlerini dışarıda sürdürebilsin diye. Çünkü ihracat dediğiniz olay bir
satıştır. Yani siz aldığınız ürünleri içeriden bir şekilde temin edersiniz,
bunu yurt dışına götürürsünüz, orada satarsınız. Pazarlama faaliyetiniz
olmazsa, satış elemanlarınız olmazsa nihai tüketiciye orada ulaşamazsınız.
Pazarlama kanallarına giremezseniz, dağıtım kanallarına giremezseniz, ilişkinin
lojistik boyutunu unutursanız, o zaman bu işleri yapamazsınız. Bütün bunların
hepsi de sizin döviz olarak dışarıda yapacağınız ödemeleri gerektirir.
Dolayısıyla ihracat bedellerinin tamamının yurt içine getirilmesi şartının
kalkması, bizim son dönemde, 2002 ile 2007 arasındaki bu ihracat hamlesinin
aslında ana motiflerinden bir tanesi olup tamamıyla ihracat artışına hizmet
vermiştir. İhracatçı mallarını dışarıda daha rahat satabilmiştir,
pazarlayabilmiştir, ofis mağaza açabilmiştir. Yani 21’inci
yüzyılda yaşadığımızı ve bu yüzyılın içerisinde bir dış ticaret faaliyeti
götürdüğümüzü unutmamak lazım. Bunlar 18’inci ve 19’uncu yüzyılın
fikirleri. Şimdi, bir diğeri… Tabii, burada bazı sorulara yazılı cevap
vereceğim ancak bizim şu anda serbest bölgelere kayıtlı 53.343 işçiden sadece
285’i yabancı uyrukludur. Onun dışında tamamı Türk vatandaşı, Türkiye’de
kayıtlı işçidir. Onu da bildirmekte yarar var. Yani yaklaşık 53.383 kişinin
sadece 285’i dışındakiler, tamamıyla Türk vatandaşı ve biz herhangi bir şekilde
kayıtta en ufak bir sıkıntı yaratmıyoruz. Serbest bölge çalışmaları da
tamamıyla kayıt altında. Bunu, bir kez daha vurguluyorum. Nahcivan sınır kapısıyla
ilgili olarak geçtiğimiz günlerde Dış Ticaret Müsteşarlığı, Dışişleri Bakanlığı
ve ilgili sanayi ticaret odası başkanları ve diğer temsilciler de olmak üzere
karşılıklı ülkelerde toplantılar yapıldı. Sınır ticareti biliyorsunuz önemli.
Biz sınır ticaretinde bütün bu sınır illerimizi ihracatçı il hâline getirmek
için önemli bir çalışma yapıyoruz. Bu arada, daha önce de Meclis kürsüsünden söyledim, özellikle son
yaptığımız hamlelerle Türkiye’nin dış ticaret artışı içerisinde esas ihracat
yapan illere baktığımız zaman Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerinin ihracat artış
oranları: Hakkâri’nin ihracat artış oranı yüzde 8 bin artmıştır. Baktığınız
zaman Diyarbakır’ın ihracat artış oranı yüzde 1.300 artmıştır. Diğer illere
bakın teker teker, Şırnak’ın ihracatı bakıyorsunuz
yüzde 7 bin oranında artmıştır. Şimdi, bunların hepsi bir gerçek. İhracatçı il hâline gelmiştir Muş, Tunceli, daha önce 2005 yılına
kadar ihracat yapamamışlardı. Tabii, bizim için sınır illerinin ihracatı da önemli. Bu konuda
sanayi odaları, diğer ülkelerin sanayi odaları, ticaret odaları, ihracatçıları;
bunları karşı karşıya getiriyoruz. Sizin sadece ihracat rejiminizi düzenlemeniz bir işe yaramıyor,
diğer ülkelerin de bu ihracat rejimini destekler şekilde karar alması lazım. Bu, tabii ciddi bir süreç, uzun bir süreç. Görüyorsunuz, serbest ticaret anlaşmaları da dâhil olmak üzere
diğer anlaşmaları biz burada teker teker Meclise
getirip hızla bu ticaret anlaşmalarının Meclisten çıkmasını istiyoruz, yapmaya
çalıştığımız bu. Dolayısıyla bu arada da çalışma yapıldığını ben size
söyleyeyim. Tabii bunların birçoğunda önemli sonuçlar alındı ki biz ihracatta
ve dış ticarette 2002’de 87 milyar dolar olan ticaret hacminden bu sene
yaklaşık 350 milyar dolar ticaret hacmine geleceğiz. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan. Madde üzerinde bir önerge vardır. Önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 9 uncu maddesiyle 4458 sayılı
Gümrük Kanununa eklenen geçici maddenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
"Geçici Madde 7- Bu Kanunun 152 nci,
birinci fıkrasının (a) bendi hariç olmak üzere 157 nci,
158 inci ve bölgede faaliyette bulunan işletmelerin ihtiyaçlarıyla sınırlı
olarak 185 inci maddelerinin 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanununa aykırı olan
hükümleri, Avrupa Birliğine tam üyeliğin gerçekleştiği tarihe kadar uygulanmaz.
Ancak 158 inci ve 185 inci madde hükümleri, 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi
Kanunu yönünden uygulanmaya devam olunur. Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önceki dönemler için 4760
sayılı Kanuna göre tarhiyat yapılmaz, daha önce yapılan tarhiyatlardan
vazgeçilir, tahakkuk eden tutarlar terkin edilir. Tahsil edilmiş tutarlar red ve iade edilmez." BAŞKAN - Komisyon katılıyor
mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) –
Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükûmet katılıyor mu? DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin) – Katılıyoruz efendim. NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum: Gerekçe: Önergeyle serbest bölgelerde faaliyette bulunan işletmelerin
kullandıkları mallarla sınırlı olarak Avrupa Birliğine tam üyeliğin
gerçekleştiği tarihe kadar gümrük yükümlülüğünün doğmaması amaçlanmaktadır. Öte yandan, Özel Tüketim Vergisi Kanununun konusuna giren malların
yurt içinde tüketilmesi veya üretilen malların imalinde girdi olarak
kullanılması hallerinde vergi doğmakta ve bu vergi üretilen malın maliyeti
içerisinde yer almaktadır. Yapılan düzenlemeyle ÖTV Kanununun
konusuna giren malların serbest bölgede tüketilmesi veya imalatta kullanılması
halinde de vergi uygulanmak suretiyle, bu malları yurt içinde tüketenler veya
imalatta kullananlar ile serbest bölgede tüketenler ya da imalatta kullananlar
arasında, yurt içindekiler aleyhine haksız rekabete neden olunmaması
sağlanmakta; bu Kanunun yürürlüğünden önceki dönemlere ilişkin özel tüketim
vergisi açısından yapılan tarhiyat ve tahakkuklardan vazgeçilmesi
öngörülmektedir. KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur. On dakika ara veriyorum birleşime.
Kapanma Saati:17.19 YEDİNCİ OTURUM Açılma Saati: 17.33 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ
(Konya), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
16’ncı Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum. 275 sıra sayılı Tasarı’nın görüşmelerine devam edeceğiz. Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Tasarının 9’uncu maddesi üzerinde Kayseri Milletvekili Sayın
Mustafa Elitaş ve arkadaşları tarafından verilen
önergenin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi yeniden
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım. Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter
sayısı vardır. Kabul edilen önerge doğrultusunda 9’uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 10’uncu maddeyi okutuyorum: MADDE 10- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – Şahıslar adına iki söz talebi vardır. Birinci söz Sakarya Milletvekili Sayın Ayhan Sefer Üstün’e aittir. Buyurun Sayın Üstün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakika. AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; Serbest Bölgeler Kanunu ile Gümrük Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz aldım. Sözlerime
başlamadan önce yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, artık tasarının sonuna geldik, 10’uncu maddesi
yürürlük maddesidir. Burada lehte, aleyhte güzel ifadelerde bulundular. Serbest
bölgeler, Türk ekonomisine gerçekten ciddi katkılarda bulunmuştur. Şu anda,
ticaret hacmimizin de yaklaşık yüzde 10’unu serbest bölgelerden
karşılamaktayız. Ancak ekonomik hayat dinamiktir, canlıdır. Zaman zaman vergi muafiyetleri açısından yeni istisnalar
getirilebilir, zaman zaman da bu vergi muafiyetleri
kaldırılabilir. İşte bu kanunla da serbest bölgelerimizin yeni ihtiyaçları
doğmuş ve bu ihtiyaçların giderilmesi açısından da yeni hükümler tanzim
edilmiştir. Bu çalışmalarda bulunan değerli bürokratlarımıza, bakanlarımıza
ben teşekkürlerimi sunuyorum. Yine, buralarda iş yerleri olan çalışanlara da
başarılar diliyorum, bunlar ülkemizin kalkınması için mücadele ediyorlar.
Burada üretimin artırılmasını, ihracatın artmasını diliyorum. Tekrar yüce
Meclise saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Üstün. İkinci söz Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Emin Tutan’a aittir. Buyurun Sayın Tutan. Süreniz beş dakikadır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Değerli milletvekilleri, ben de hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. Kanunun bu maddesinde, konuşulan her şey konuşuldu. Ben özellikle
katkı koyan çok değerli iktidar ve muhalefet partisi milletvekillerine teşekkür
ediyorum. Türkiye ihracatının ve ekonomisinin dinamiği olan bu serbest
bölgelerimize bu yasanın hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. Saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tutan. Madde üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan “Serbest Bölgeler Kanunu ile Gümrük Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” Tasarısının 10 uncu maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Nurettin Canikli Bekir
Bozdağ Ali
Bayramoğlu Giresun Yozgat Rize Emin
Nedim Öztürk Abdurrahman Arıcı Eskişehir Antalya “Madde 10 – Bu Kanunun; a) 7 nci
maddesi 1/1/2009 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı
tarihinde, b) Diğer maddeleri ise yayımı
tarihinde, yürürlüğe girer.” BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY(Kütahya) –
Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin) – Katılıyoruz Sayın Başkan. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanununun geçici 3 üncü maddesinde bu
bölgelerdeki iş yerlerinde çalışan personele ödenen ücretlere uygulanan gelir
vergisi istisnası ile bu bölgelerde yapılan faaliyetlerle ilgili olarak
gerçekleştirilen işlemlere ve bu işlemlere ilişkin düzenlenen kâğıtlara
uygulanan damga vergisi ve harç istisnası 31/12/2008
tarihinde son bulacağından yeni düzenlemenin 1/1/2009 tarihinden itibaren
geçerli olması öngörülmektedir. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler.. Kabul edilmiştir. Kabul edilen önerge doğrultusunda 10’uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler.. Kabul
edilmiştir. 11’inci maddeyi okutuyorum: MADDE 11- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – Söz talebi yok. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben söz istiyorum. BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun. Fakat bugün hiç Tunceli’den bahsetmediniz. Beş dakika süreniz var. KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, tabii, AKP Grubu bakıyor, eğer ben salondaysam söz
alıyorlar, çıkıp “Bu kanun çok güzel, teşekkür ederiz.” deyip oturuyorlar ama
ben salonda değilsem kimse konuşmuyor. Herhâlde benim olmadığımı sandılar!
Neyse… Değerli milletvekilleri, şimdi, bu Serbest Bölgeler Kanunu bence
bir fanteziden ibaret bir kanun. Neden fanteziden ibaret? Sınırlarımızda
birtakım yerler oluşturuyoruz -Her vesileyle de söyledim- birileri geliyor,
orada imalat yapıyor. Bu imalatta çalıştırılan işçilerden Türkiye maliyesine
bir vergi gelmiyor, yapılan faaliyetlerden Türkiye’ye bir vergi gelmiyor.
Neyse… “Buradan 24 milyar dolar ihracat yapıldı.” denildi. Ben de İstanbul
Boğazı’ndan da Rusya’ya, bilmem öteki taraflara trilyonlarca liralık eşya
geçiyor ama Türkiye’ye faydası yok. Değerli milletvekilleri, biraz önce ben burada konuştuğum zaman,
AKP Grup Başkan Vekili bana “Belgelere dayan.” dedi. Bakın şimdi: Bu, sizin
Gelir İdaresi Başkanlığının 2007 yılı raporu. Şimdi, Merkezî Uzlaşma
Komisyonunun uzlaşması: Uzlaşmaya giden dosya sayısı 49, uzlaşılan dosya 31,
vergi tutarı 1 trilyon 121 milyar 381 milyon -uzlaşmaya giren- uzlaşılan miktar
398 trilyon. 772 trilyon vergiyi affediyorlar. Şimdi, bakın… MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – 39 dosyada, 1 dosyada değil o. KAMER GENÇ (Devamla) – Sen bunları anlamazsın. Şimdi, sen dur da
ben konuşmamı bitireyim. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – 39 dosyada… KAMER GENÇ (Devamla) –
Ayrıca 1 trilyon 171 milyar lira da vergi cezasını affetmişler. Şimdi, Türkiye bir hukuk devletidir. Ben Danıştayda
vergi davalarına uzun zaman baktım. Şimdi, hesap uzmanı… Bunu
söyleyen adam, arkadaş maliye müfettişi. Maliye müfettişi, hesap uzmanı,
gelirler kontrolörü gidiyor mükellefin defterini inceliyor. Getiriyorlar,
Merkezî Uzlaşma Komisyonunda bunu sıfıra indiriyorlar veyahut çok düşürüyorlar.
“Efendim, biz inceleme raporunu inceledik de inceleme raporunda bunun sağlıklı
bir inceleme olmadığına karar verdik.” Sen kimsin yahu! Sen yargı değilsin ki!
Bakın, vergi mahkemeleri, Danıştay bunları incelemek için var. Yani burada
senin “Usule uygun değil.” dediğin vergiyi belki Danıştay onaylayacak. Sen
kimin hakkına… Yani yargıyı mı kaldırıyorsun? Ben çeşitli vesilelerle söyledim burada. Bakın, Citibank’ın 3,5 milyar dolarını Kemal Bey affetti Merkezî
Uzlaşma Komisyonunda. Yahu Kemal, bunu niye affediyorsun kardeşim! 3,5 milyar
dolar. “Efendim, inceleme elemanı hata etmiş.” Sana ne yahu! Adam hiç olmazsa
vergi mahkemesine dava açsın, bir avukat tutsun, hiç olmazsa bir avukatlık
ücretini ödesin, harç ödesin, gitsin ondan sonra Danıştaya,
vergi mahkemesine. Sana ne! Şimdi, arkadaşlar, bu kadar muazzam miktardaki rakamlar Merkezî
Uzlaşma Komisyonunda sıfıra indirilince birilerinin aklına... Vicdanınıza
söylüyorum: Acaba siz muhalefette olsaydınız da bunu bir iktidar partisi
yapsaydı buna ne derdiniz? Yahu hele gelin bakalım, bu paralar niye böyle
sıfıra iniyor dersiniz. MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Uzlaşma yok mu bu kanunda? KAMER GENÇ (Devamla) – Yine, bakın arkadaşlar, Bursa’da BOTAŞ’a
ait 142 dönüm araziyi imarsız, imar yapmadan kendi yandaşlarınıza verdiniz. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Nerede? KAMER GENÇ (Devamla) – Bursa’da, Bursa’da… MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Kim verdi? KAMER GENÇ (Devamla) – Siz… MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Ne alakası var! KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu Koru Park’ı bilmiyor musun sen? MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Onlar özelleştirme, ihaleyle verildi. KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, 142 dönüm araziyi, bakın… MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Ne alakası var! BAŞKAN – Sayın Tutan… Sayın Tutan… Sayın Tutan… KAMER GENÇ (Devamla) – Bunları getirdiler, imar planını
değiştirdiler. BAŞKAN – Sayın Genç, siz de konuya gelin lütfen. KAMER GENÇ (Devamla) – Burada 1.200 tane daire, 200 bin
metrekarelik alan çıktı 17 trilyona. Bakın, bu adam, burayı alan kişinin
kimlerin adamı olduğunu biliyorum. Ondan sonra, bugün o iş yerlerinden ayda 10
milyon euro alıyor beyler, 10 milyon euro. Yahu bunlar, tabii gülüyorsunuz, tabii ki sizin de
bunlardan haberiniz var. Manisa’da bir kamu arazisini getirdiler bir gruba verdiler 3
milyon dolara, sonra, altı ay sonra onun yarısını 14 milyon dolara sattılar.
Ya, bu devletin malı böyle talan edilir mi beyler? Şimdi, bana diyorlar ki… Ya,
bende binlerce olay var, binlerce, binlerce olay var. Ha, yiğitliğiniz varsa
çıkalım size ait bir televizyonda bunların hepsini tek tek
söyleyelim, tek tek söyleyelim. MEHMET DANİŞ (Çanakkale) – Yazıklar olsun! KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi Canikli
Arkadaşımız diyor ki: Yahu… Ben buna
dedim ki, ya ben sana bir şey yakıştırıyorum, sen avukatlık yap. Şimdi, Tayyip
Erdoğan gitti Halk Bankasında ve… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süreniz var, tamamlayın lütfen. KAMER GENÇ (Devamla) – …Vakıflar Bankasında 750 milyon doları
aldı, getirdi kendi damadının şirketine verdi. Bunun hakkında verilen gensoruda
yani Canikli öyle çıktı cansiparane
savundu ki… Bu, bir defa, bir suistimal. Yahu, devletin bankasının
parasını alıp da… Bugün vatandaş gitsin bakalım 5 bin dolar veriyor mu Halk
Bankası? Bir 5 bin dolar getirip de herhangi bir vatandaşa kredi veriyor mu?
Vermiyor. ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Veriyor canım niye vermiyor. KAMER GENÇ (Devamla) – Ama Halk Bankası Genel Müdür Yardımcısı bu
krediyi imzalamadı diye adamı genel müdür yardımcılığından aldılar. Ya, böyle
bir şey olur mu? Böyle bir devlet yönetimi olur mu? Diyorlar ki daha “Bize
müşahhas olay göster.” Yahu daha ben size ne göstereyim kardeşim, daha ne
göstereyim! Yani, bir söyleyin de başka ne göstereyim ben size! Böyle bir şey
olur mu ya! Yani gösterilecek şeyi gösteriyorum ama siz anlamıyorsanız… Yani
iktidar sizin gözünüzü perdelemişse, Kamer Genç’in ne günahı var arkadaşlar!
Kamer Genç’in günahı olmaz ki. Kamer Genç’in günahı, görevi, size, olan şeyleri
söylemektir. Şimdi, burada, getirilen bu kanunları, tabii zamanımız hep beş
dakika ile sınırlı olduğu için çok şeyleri… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç. KAMER GENÇ (Devamla) – Ek bir dakikam var, değil mi? BAŞKAN – Yoo, verdim. KAMER GENÇ (Devamla) – Neyse, söyleyemiyoruz. Saygılar sunuyorum BAŞKAN – 11’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme
giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de
sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını oylama için öngörülen üç dakikalık
süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi
bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile
imzasını da taşıyan oy pusulasını yine oylama için öngörülen üç dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. Oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylamaya başlandı) KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, pusula gönderenleri okur
musunuz? BAŞKAN – Henüz gelen olmadı. (Elektronik cihazla oylamaya devam edildi) BAŞKAN – Sayın Genç, makinede 230… KAMER GENÇ (Tunceli) – Tamam, bir şey demiyorum da, burada
verdilerse, ben daha önce çok yakaladım onları. BAŞKAN - Bu arada beklerken, Sayın Vural, bir söz talebiniz var,
nedir konu? OKTAY VURAL (İzmir) – Meclis Başkanımıza bir müracaatımız olmuştu,
o konuyla ilgili. BAŞKAN – Evet, buyurun. V.- AÇIKLAMALAR (Devam) 2.- İzmir Milletvekili Oktay
Vural’ın, vefat eden Son Gazi Mustafa Şekip Birgöl’e, Kurtuluş Savaşı’nın tüm şehitlerini ve gazilerini
temsilen devlet töreni düzenlenmesine ilişkin açıklaması OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın milletvekilleri, Değerli Başkanım; bilindiği gibi Kurtuluş Savaşı’mızın Son Gazisi Mustafa Şekip
Birgöl vefat etmişti. Tabii, Kurtuluş Savaşı’nı
yürütmüş Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, Türk milleti adına ona minnet ve
şükranlarımızı sunuyoruz, Son Gazimiz. Bu konuda Meclis Başkanımıza, Grubumuz
olarak, Son Gazimize ve bundan önceki bütün şehitlerimizi ve gazilerimizi
temsilen bir devlet töreni düzenlenmesi konusunda girişimlerde bulunmasını
Sayın Meclis Başkanımızdan istemiştik. Bugün öğrendiğim kadarıyla, Sayın Meclis
Başkanımızın yaptığı girişimlerle, yarın Kurtuluş Savaşı’nı yönetmiş Türkiye
Büyük Millet Meclisinde bir tören düzenlenmesi mümkün olacaktır. Dolayısıyla
Meclis Başkanlığımızın bu girişiminden dolayı çok teşekkür ediyorum. Türk
milleti adına bütün gazilerimize, şehitlerimize minnet duygularımızı ifade
etmek için bir fırsat olacaktır. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederim. KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan… DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Sayın
Başkan bir açıklama yapabilir miyim? BAŞKAN – Sayın Bakan, yerinizden buyurun. KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, aslında önce bize
söz verseydiniz, Sayın Bakan ondan sonra açıklama yapsa daha iyi olacaktı.
Açıklamamız benzer bir konuda. BAŞKAN – Peki. Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu. 3.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, vefat eden Son Gazi Mustafa Şekip Birgöl’e, Kurtuluş
Savaşı’nın tüm şehitlerini ve gazilerini temsilen devlet töreni düzenlenmesine
ilişkin açıklaması KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan. Sayın Vural’ın da söylediği gibi çok önemli bir olay. Son
Gazimizin vefatı üzerine Bakanlar Kurulunda bu konuda yönetmelikte değişiklik
yapıp, bir girişimde bulunmasıyla ilgili bir basın açıklaması yaptık CHP
olarak. Aynı zamanda Meclis Başkanlığından bir talebimiz de oldu. Sanıyorum
yarın 11.30’da burada bir tören düzenlenecek. Devlet töreni düzenlenecek. Biz,
bu vesileyle bu duyarlılığa tercüman olan Hükûmete de
teşekkür ediyoruz. BAŞKAN – Teşekkür ederim. Buyurun Sayın Bakan. 4.- Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek’in, vefat eden Son Gazi Mustafa Şekip
Birgöl’e, Kurtuluş Savaşı’nın tüm şehitlerini ve gazilerini
temsilen devlet töreni düzenlenmesine ilişkin açıklaması DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Gruplarımızın gösterdiği hassasiyete ben de teşekkür ediyorum. Tüm gazilerimize ve şehitlerimize hepimizin minnet ve şükran borcu
var. Son Gazimizin vefatı, üzücü haberi geldiğinde zaten biz Hükûmet olarak böyle bir törenin yapılması için gerekli
hazırlıkları yapmak üzere Sayın Müsteşara Sayın Başbakan talimat verdi. Ben de
bu konunun takipçisi olmaya çalışıyorum. Ayrıca Sayın Meclis Başkanlığımızın da
bu yönde bir teşebbüsü oldu, gruplarımızın belki isteği üzerine. Dolayısıyla
milletimizin arzusu gruplarımız aracılığıyla da gündeme gelmiş oluyor. Yarın inşallah bu hazırlıklar tamamlandığında birlikte son
görevimizi yapmış olacağız BAŞKAN – 11.30… DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Evet. Bütün hassasiyetlere teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim. VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam) 1.- Serbest Bölgeler Kanunu ile
Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği
Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/605) (S. Sayısı: 275) (Devam) BAŞKAN - Serbest Bölgeler Kanunu ile Gümrük Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucunu açıklıyorum: Kullanılan oy sayısı: 251 Kabul: 219 Ret: 28 Çekimser 4(x) Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Sayın Bakanın bir teşekkür konuşması vardır. Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle Son Gazimize Allah’tan rahmet diliyoruz. Burada verimli bir çalışma ortaya kondu ve Türkiye için son derece
önemli bir kanun tasarısını kabul etmiş bulunduk. Aslında bu, Türkiye serbest bölgelerine verilmiş bir sözdü. Bu
serbest bölgeler için, mevcut ortamda üretim faaliyetleri başta olmak üzere
tekrar Avrupa Birliğine girene kadar, tam üye olarak kabul edilene kadar bu
faaliyetlerin devamlılığı sağlanmış oldu. Bundan dolayı teşekkürlerimizi arz
ediyoruz. Bu arada, biliyorsunuz 15 Haziran 1985 yılında yürürlüğe giren
3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu, tarihinin açıkçası çok önünde bir kanundu.
Hâlen daha maddeleri en az, en kısa kanunlardan ama en iyi işleyen kanunlardan
bir tanesi olarak görülüyor. Yeni düzeltmelerle çok daha iyi bir noktaya geldi. (x)Açıkoylama
kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir. Tabii, ben -burada başından beri- 1984 yılından beri
serbest bölgeyi o ilk kuran 5 kişiden biri olduğum için şu anda aramızda
olmayan değerli amirlerimi, yöneticilerimi, başta Serbest Bölgeler Genel Müdürü
Yalçın Alaybeyoğlu’nu, Genel Müdür Yardımcısı Ayhan Aybar’ı ve Genel Müdür Yardımcısı Sayın Mümin Özyurt’u huzurlarınızda bir kez daha rahmetle anmayı bir
borç görüyorum. Çok çalıştılar.
Zordu Türkiye'nin o döneminde bir serbest bölge felsefesini Türkiye’ye
getirmek. O küçük kadro daha sonra bugün yaklaşık 24,5 milyar dolarlık dış
ticaret hacmine ulaşan bir serbest bölge felsefesini getirdi Türkiye’ye. Toplam
dış ticaretimizin yaklaşık yüzde 9’una ulaşan bir rakam, ciddi bir çalışma.
Tabii eksiklikleri var. Ancak ben şuna bakıyorum: 2007 yılında yaklaşık 277
milyarlık bizim toplam dış ticaret hacmimizin 350 milyar dolara gelmesinde… Serbest bölgeler kurulduğu sırada küçük, orta boy işletmelerin
dünya ticaretinden yararlandırıldığı bir ortam sağladığı için son derece
önemlidir. Yani Türkiye’nin dış ticaretle yeterince tanışmadığı bir dönemde,
1984’lerde kurulan serbest bölgeler, küçük, orta boy işletmelerimizi ve diğer
işletmelerimizi dünya ticaretinden nasıl pay almaları gerektirdiğini gösteren
bir kuvöz olarak onları orada dünya ticaretine hazırlamış ve büyük şirketler
hâline getirmiştir. Bu geçiş çok önemlidir. En büyük faydalarından bir tanesi
budur. Tabii ki burada 637’si yabancı, 3.667 kullanıcı firma var. Burada
53.413 kişi, ki bunun 280’i hariç tamamı Türkiye’de,
Türk vatandaşı ve sadece yabancı uyruklu 285 kişi var, elimizdeki kayıtlara
göre. Bu normal istihdam rakamlarının üstüne dolaylı istihdamı da koyduğunuz
zaman 200 bine yakın insan serbest bölgelerden ekmek yiyor. Dolayısıyla, bu
çıkardığımız kanunun önemi bir kez daha rahatlıkla anlaşılabilir. Tabii, her
işçi de burada kayıtlı, faaliyetler kayıtlı. Gönül ister ki daha fazla ihracat
faaliyeti olsun. Ancak Türkiye’den bölgeye gelen 5 milyar dolarlık hacim ve
serbest bölgelerden yurt dışına giden 3 milyar dolarlık hacim ciddi bir
hacimdir. Bir zaman Türkiye'nin toplam ihracat rakamından daha yüksektir bu
sadece ihracat rakamları. Tabii, Türkiye'nin ithalat-ihracat
yansıması aynı şekilde serbest bölgelerde de ithalatın daha ağırlıklı,
ihracatın daha az bir yapılanmasını getirmiştir, bu doğru, ancak üretim faaliyetlerinde
çok başarılı olan serbest bölgelere baktığımız zaman, mesela Mersin Serbest
Bölgemiz Orta Doğu’yla olan ticareti, yani bizim politikamız olan komşu ve
çevre ülkelerle olan ticareti çok hızlı bir şekilde artırmıştır. Antalya Serbest Bölgesi, başlı başına mega
yat üretiminde -değerli milletvekilleri burada anlattılar- artık dünyanın en
iyi mega yatlarını üretir hâle gelmiştir. Ege Serbest Bölgesinde üretim
faaliyetini ağırlıklı görüyoruz; uzay kampı var ve Türkiye’de gençlerin ufkunun
genişlemesine katkı sağlıyor. Havacılık endüstrisine çok önemli katkı sağlar
yer hâline geldi. Dünya, şu anda, bütün… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan. Yine, aynı şekilde Kocaeli, Adana Yumurtalık Serbest Bölgelerinin
gemi üretim alanında son derece başarılı çalışmaları var. İstanbul Atatürk
Havalimanı Serbest Bölgemizden Hindistan’a yazılım ihraç ediliyor, o seviyede
yazılım üretimi yapabilir durumdalar. Ve tabii, bu kanun, bizim, Türkiye'deki serbest bölgeleri
önümüzdeki dönemde ileriye doğru yeni bir moralle çok daha iyi noktalara
getirecek bir çalışmayı da ortaya koymuştur. Tabii, FOB bedelinin yüzde 85’ini yurt dışına ihraç eden
firmaların istihdam ettikleri personele ödedikleri ücretleri yine aynı şekilde
gelir vergisinden müstesna tutmamız, bunu da Bakanlar Kurulunu yetkilendirerek
burada yüzde 50’ye kadar çekebilmemiz, ciddi ihracatçı olan ama yüzde 85
şartını sağlayamayan firmaları da bu ihracat kervanının içerisine katacaktır. Bu duygu ve düşüncelerle ben göstermiş olduğunuz gayretlere ve
katkılara çok teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan. Hayırlı, uğurlu olsun. 2’nci sırada yer alan, Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye
Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. 2.- Bazı Varlıkların Milli
Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/657) (S.Sayısı: 302) (x) BAŞKAN – Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Geçen birleşimde 4’üncü madde üzerinde iki önerge işleme alınmış
ve bunlardan en aykırı olan Trabzon Milletvekili Sayın Mehmet Akif Hamzaçebi ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında
kalınmıştı. Şimdi Komisyon ve Hükûmetin katılmadığı
bu önergeyi tekrar okutacağım ve oylarınıza sunacağım. Önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 302 Sıra Sayılı Tasarının 4 üncü maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. M.
Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları Düzenleme yetkisi Madde 4 – (1) Bu Kanunun Geçici 2 nci
maddesi dışındaki hükümlerinin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları
belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması
Hakkında Kanun Tasarısının 4 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz. Nurettin
Canikli (Giresun) ve arkadaşları “Madde 4 – (1) Bu Kanun uyarınca verilmesi gereken beyannamelerin
şekil, içerik ve ekleri ile verileceği yeri ve Kanunun uygulanmasına ilişkin
diğer usul ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.” BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) –
Takdire bırakıyoruz. (x) 302 S. Sayılı Basmayazı 05/11/2008 tarihli
13’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Katılıyoruz. BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutayım, konuşacak mısınız
? NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Önerge ile Kanunun uygulanmasına ilişkin usul ve esasları
belirleme konusunda Maliye Bakanlığına yetki verilirken, herhangi bir hukuki
ihtilafa yol açmamak için, Kanun uyarınca verilecek beyannamelerin şekil,
içerik ve ekleri ile beyannamenin verileceği vergi dairelerinin belirlenmesine
ilişkin olarak da açık bir şekilde Maliye Bakanlığına yetki verilmesi
sağlanmaktadır. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. Kabul edilen önerge doğrultusunda 4’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Geçici madde 1’i okutuyorum: GEÇİCİ MADDE 1- (1) Tam mükellefiyete tabi gerçek kişiler ile
kurumların 30/4/2009 tarihine kadar elde ettikleri kazançları da dahil olmak üzere; a) Kanuni ve iş merkezi Türkiye’de bulunmayan kurumların iştirak
hisselerinin satışından doğan kazançları, b)Kanuni ve iş merkezi Türkiye’de bulunmayan kurumlardan elde
ettikleri iştirak kazançları, c) Yurt dışında bulunan işyeri veya daimi temsilcisi aracılığıyla
elde ettikleri ticari kazançları, bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 31/5/2009 tarihine kadar Türkiye’ye
transfer edilmiş olması kaydıyla gelir ve kurumlar vergisinden müstesnadır. (2) Tam mükellefiyete tabi gerçek kişiler ile kurumların kanuni ve
iş merkezi Türkiye’de bulunmayan kurumların tasfiyesinden doğan kazançları, 31/10/2009 tarihine kadar Türkiye’ye transfer edilmiş olması
kaydıyla gelir ve kurumlar vergisinden müstesnadır. BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Edirne Milletvekili Sayın Cemaleddin
Uslu’ya aittir. Buyurun Sayın Uslu. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun
Tasarısı’nın geçici 1’inci maddesine ilişkin değerlendirmelerde bulunmak üzere,
Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle sizleri saygılarımla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, tasarının genel gerekçesine baktığımızda,
gerçek ve tüzel kişilerce sahip olunan para, döviz, altın, hisse senedi, tahvil
ve diğer menkul kıymetlerin Türkiye’ye getirilmesi, taşınmazların kayda
alınması suretiyle millî ekonomiye kazandırılmasının hedeflendiği
görülmektedir. 2007 yılının ortalarında Amerika Birleşik Devletleri konut
piyasasında yaşanan olumsuz gelişmeler nedeniyle küresel finans piyasalarında
uzun zamandan beri var olan istikrar ortamının bozulduğu ve likitidenin
azaldığı, krizin derinleşmesi sebebiyle birçok ülkede banka ve şirket satın
alınmasını ve birleşmesini de beraberinde getirdiği, faizlerin düşürüldüğü,
mevduat garanti sınırlarının yükseltildiği ya da tüm mevduatların garanti
altına alındığı bizzat Sayın Bakan tarafından da ifade edilmektedir. Değerli milletvekilleri, dünya yüzyılın ekonomik kriziyle nasıl
boğuşabileceğini hesaplarken Hükûmet bir yıldır
sorunun farkında olmadan beklemiştir. Yönetim bilimi stratejisindeki bir
gerçeği bilgilerinize sunmak isterim. Birinci aşamada idareciler önce “Kriz
yoktur.” diye inkâr ederler, ikinci aşamada “Kriz gelebilir, bizi de
etkileyebilir.” dedikten sonra üçüncü aşamada birbirlerini suçlamaya başlarlar.
Ne yazık ki olan bu ülkenin güzel insanlarına, vatandaşlarına olacaktır. Önümüzdeki dönemde Türkiye'nin tespit edebildiğimiz önemli
sorunlarının bir kısmını şöyle sıralayabiliriz. Amerika Birleşik Devletleri
belki de en büyük tarihî krizini yaşıyor. Devlet piyasaya 1929’dan beri en
büyük müdahaleyi yaptı. Dünyada global mali sistemi de
tetikleyen bu kriz Avrupa’yı, Rusya’yı, Hindistan’ı, Çin’i şimdiden etkiledi,
mali yapıları altüst etti. Bu krizin şu veya bu şekilde Türkiye'yi etkilememesi
beklenemez. Ancak şu anda olası krizin şiddetini Hükûmet
tahmin edememiştir. Hükûmet Türkiye gerçeklerini
görerek acil tedbirler almakta gecikmiştir. Son yıllarda borsaya gelen, dolaşan
yabancı sermayeyle ayakta duran Türkiye ekonomisi eğer bu gezer tozar paralar
çekilmeye başlarsa ne yapacaktır? Geçen haftaki oturumda Sayın Bakanıma sormuştum: Türk bankaları ve
bazı şirketler yabancı bankalardan büyük miktarlarda kredi kullanıyor. Bu
paralar vaktinden önce geri çağırılırsa bu durum bankalarımızı, şirketlerimizi
nasıl etkileyecektir? Batı ekonomisi durağan bir döneme giriyor. Bu durağan süreçte
Batı’da tüketim kısılacağı için Türkiye'nin bu ülkelere yaptığı ihracat ne
miktarda düşecektir? Bu talep kısılması üretimi, istihdamı ne miktarda sekteye
uğratacaktır? Üretime ara verme, işçi çıkarma, iç talebin de düşmesi sarmalı
içine girilir mi? Bütün bunların toptan etkisi Türkiye ekonomisini ne derece
etkileyecektir? Değerli milletvekilleri, krize çözüm arayan ülkelerin bazıları
hızla kararlar alarak uygulamaya koydular. Herhangi bir önlem almayan bazı
ülkeler ise hâlâ çözüm arayışı içerisindeler. Krizin hemen bütün ülkelerde
ciddi etkilerinin olacağı bilinmesine rağmen, alınacak önlemler konusunda bazı
ülkeler aceleci davranmayarak diğer ülkelerin alacağı kararların sonucunu
beklemektedirler; Türkiye de bunlardan birisidir. Krizin ülkemizi ne ölçüde
etkilediği tartışmaları arasında, krizin ilk dönemlerinde herhangi bir önlem
alınmayarak sadece “Kriz bizi etkilemez, bize bir şey olmaz.” diyerek halkı
kandırmaya çalışan Hükûmet, özellikle halkımızın
psikolojik yönündeki en önemli zaaf olan döviz fiyatlarındaki önemli artışlar
sebebiyle, eyleme dayalı bir karar almış görünüyor. Öncelikle bu tedbirlerin bir sonucu olarak önümüze getirilen bu
tasarı, daha önce de gündeme gelmiş bulunan, yurt dışında bulunan ve meblağ
olarak 100-150 milyar dolar olarak öngörülen bu paraların Türkiye’ye
getirilmesini öngörmektedir. Bu tür paraların Türkiye’ye dönmesinin sağlayacağı
fayda tartışmasızdır. Buna benzer konuda, daha önce, İtalya ve Almanya’da
uygulamalar yapılmıştır. İtalya yurt dışında 500 milyar euro
para olduğu varsayımıyla vergi oranlarını düşük tuttu, 60 milyar euro bir para girişi sağladı. Almanya vergi indirimi
yapmadığı için para çekemedi. Burada dikkat edilmesi gereken husus, bu tür
uygulamaların her ülkede farklı sonuçlar vereceğidir. Burada temel problem, kanunların oluşturulmasında, gelecek
paralara verilecek güvencelerde ve diğer bağlantılı mevzuatın
oluşturulmasındadır. Bırakın vergi almayı, hiç vergi alınmasa dahi hukuk
sistemimizdeki problemler sebebiyle duyulan endişeler hâkimken yüzde 2 vergi
alınacağı şeklindeki hazırlanan bu tasarı ne kadar başarılı olabilecektir?
Tahminimize göre, Türk şirketlerinin döviz yükümlülüklerini kapatmak için,
varsa yurt dışındaki banka hesaplarında tuttukları dövizler bu tasarı
kapsamında Türkiye’ye gelebilir. Aksi hâlde, Batı ülkelerinde, kaynağı belli
olmayan bir parayı herhangi bir banka hesabına yatırarak “Hadi bunu Türkiye’ye
havale edin.” demek imkânsızdır. Zira, Batı
ülkelerinde bankaların “Nereden buldun?” süzgecinden geçmemiş paralar için
belli bir kabul sınırı vardır. Bu sınırın üzerindeki parayı hesaba
kaydetmezler, kara para aklama soruşturmasından çekinirler. Değerli milletvekilleri, bu tasarı ile yurt dışında olan
varlıkların yanı sıra yurt içindeki para, döviz, altın, hisse senedi, tahvil
gibi varlıkların da beyanı imkân dâhiline alınmıştır. Buradaki fark, yurt
içinde beyan edilecek varlıklardan yüzde 10 yerine -değişiklik önergesiyle
düşürüldüğü üzere- yüzde 5 oranında vergi alınacak olması ve bilanço esasına
göre defter tutan mükelleflerin fon hesabına kaydettikleri beyana konu
varlıkları beyan tarihinden itibaren altı ay içinde sermayeye ilave edecek
olmalarıdır. Aslında Türkiye’de şirketler sermaye artırdıklarında ortaklarına
sermaye olarak koydukları paranın kaynağı zaten sorulmuyor. O hâlde bu
düzenlemeye neden gerek duyuldu? Burada gizlenen asıl amaç nedir? Birilerine
bir avantaj mı sağlanmak istenmektedir? Bu soruların cevabının verilmesi
gerekir. Değerli milletvekilleri, son verilere göre Türkiye'nin cari açığı
50 milyar doları bulmuştur. Dış borç toplamı tarihî rekor kırarak 284 milyar
dolara ulaşmıştır. Reel sektörün borcu 140 milyar dolardır. Özel sektör kendini
çevirmek için her yıl 50 milyar dolar dış borç bulmak zorundadır. Türkiye'nin
nüfusu 2007 yılı sonu itibarıyla kabaca 70 milyon, çalışabilir insan sayısı
46,5 milyondur. Resmî işsizlik oranı yüzde 10, gerçekte ise yüzde 20
seviyelerindedir. Takriben çalışan her 2 kişi, işsiz 1 kişiye bakmak
zorundadır. Ülkemizin 40 milyon civarındaki çalışan insanının cebinde tam
tamına 38 milyon kredi kartı vardır. Bu kredi kartı sahiplerinin bankalara
toplam 18 milyar dolar kredi kartı borcu bulunmakta, vatandaşların bankalara
olan toplam borcu ise 115 milyar dolardır. Bu rakamlar, Türkiye'nin dünya ile ne kadar entegre
olduğunu ve ayrıca iç ekonomik dengelerin ne kadar hassas olduğunu
gösteriyor. Dünyada fırtına varken yağmurdan kaçmamız imkânsızdır. “Kriz
ülkemizi etkilemez, teğet geçer.” söylemleri gerçekleri yansıtmamaktadır. Madem
kriz yoktur, işler iyi gitmektedir, her şey güllük gülistanlıktır, o hâlde
petrolün dünya piyasalarında 150 dolardan 60 dolara indiği bugünlerde yapmış
olduğunuz yüzde 22, son bir yıl içinde toplam yüzde 82 doğal gaz zammını bu
millete izah ediniz. Yoksa enerji piyasasında tekel olan BOTAŞ’ın yaklaşık bir
yıl sonra piyasadan çekileceği ve enerji dağıtımının EPDK’dan
izin alan birkaç şirket tarafından yapılacağı doğru mudur? Enerji ithali ve
dağıtım yetkisi alan firmalar arasında yer alan Bosphorus,
Çalık ve Shell gruplarının ortaklık yapıları
nasıldır? Bu zammın anlamı, vatandaşın ümüğünün sıkılarak enerji ithal ve
dağıtım yetkisi alan firmalar lehine yüksek kârlı bir ortam hazırlamak mıdır?
Bu soruların cevaplanması gerekmektedir. Bir zamanlar “Nereden buldun?” diyen ve bu soruyu davul zurnalarla
yasalaştıran bir Maliyenin, bugün “Nereden bulursan bul!” demesinin ülke
ekonomisinin nereden nereye getirildiğinin açık beyan itirafıdır. Dünyada
meydana gelen global kriz bahanedir. Türkiye, bu krizi
zaten yaşayacaktı. Çünkü cumhuriyet döneminde yapılan bütün büyük tesisleri yok
pahasına satmanıza rağmen, Türkiye, 2006 yılında cari açığının yüzde 38’ini dış
borçlanmayla karşıladı. 2008 yılında ise cari açığın yüzde 70’i dış
borçlanmayla finanse edilmiştir. Birkaç ay önce cari açık için özel bir önlem… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) CEMALEDDİN USLU (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan. BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. CEMALEDDİN USLU (Devamla) – “Amerika Birleşik Devletleri’nde 784
milyar dolarlık cari açık var, onlar sorun yaşıyor mu?” yanıtını veren Sayın
Başbakanın bu tasarıyı yüce Meclise göndermesi sorun olduğunun göstergesi değil
midir? Hâlâ işlerin iyi gittiğinden bahsedebilir misiniz? Değerli milletvekilleri, bu tasarıyla amaçlanan ve yurt dışında
bulunan ülke insanımızın takriben 100-150 milyar dolar civarındaki parasının
bir miktarı yanında, kaynağı belli olmayan menkul ve taşınmazların da ekonomiye
kazandırılmasına yönelik bu girişimden beklenen faydanın gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini
zaman gösterecektir. Sözlerime son verirken sizleri bir kez daha saygılarımla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uslu. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Sayın
Ferit Mevlüt Aslanoğlu. Buyurun Sayın Aslanoğlu. CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinize saygılar sunuyorum. Değerli arkadaşlar, bu yasa geldiği zaman, biz Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu olarak yasanın bütününe karşı değildik, ama yasanın içeriğinde,
eşitlik ilkesine aykırı, ülkedeki bazı şeylerin ilgili kurumlarla tartışılmadan
emrivaki bir şekilde yapılması nedeniyle yasanın bu maddelerine karşı çıktık. Biz grup olarak, bu ülkedeki üreten herkesin, bu ülkede kim
üretiyorsa, üretim için, istihdam için, gelecek her tür paraya… Bırakın yüzde
2, yüzde 5 komisyon almayı, hiç para alınmadan işletmelere bu paranın girmesi
ve işletmelerin de sağlıklı bir şekilde bu ülkeye değer katmasına hepimiz
yürekten katılırız arkadaşlar. Yani önemli olan, bu ülkedeki üretimin, bu
ülkedeki ulusal istihdamın, bu ülkedeki istihdamın ve bu ülkedeki tüm ekonomik
faaliyetlerin istikrarlı bir şekilde yapılmasıdır. Biz, yasanın bu bacağına
karşı değiliz. Gelsin paralar, üretime girsin, şirketlerimiz faaliyetlerini en
iyi şekilde yürütsünler ve ülke insanımız aşsız, ekmeksiz kalmasın. Bu nedenle,
biz, yasanın bu genel yapısına son derece katılıyoruz ama yasanın içeriğindeki
bazı uygulamalarda yarın sorunlar olacağını söylemek de bizim görevimiz
arkadaşlar. Bir daha özetliyoruz: Biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak,
yasa Komisyona geldiği zaman, yine üretim açısından, istihdam açısından böyle
bir yasaya imza atarız, ama bu yasanın içeriğinde uygulanmayacak ve eşitlik
ilkesine aykırı maddeler var dedik ve görüşlerimizi de karşı oy yazımızda
bildirdik. Yasanın bütününe karşı değiliz, yeter ki üretim olsun, istihdam
olsun arkadaşlar. Değerli arkadaşlarım, bu ülkedeki istikrar, bu ülkenin ekonomik
istikrarı, o ülkedeki insanların huzuru ve mutluluğudur. Tabii, küresel bir
krizden geçiyoruz. Tabii, öncelikle, yasa geldiği zaman, bir şekilde burada bir
haksızlık ve hukuksuzluk vardı, bir kısmı düzeltildi, verilen önergelerle bir
kısmı düzeltilmeye çalışıldı ama yıllarca namusuyla, şerefiyle dürüstçe çalışan
insanlarla bunu yapmayan insanları aynı kefeye koyarak birilerinin hakkını
yemek de bize yakışmaz arkadaşlar. Birileri, yıllarca bu ülkenin üretimi için,
bu ülkenin istihdamı için, bu ülkede katma değer yaratan ihracatı için
dürüstçe, namusluca çalışacak, birileri bunu yapmayacak ve herkesi aynı kefeye
koyacaksınız. Biz söylüyoruz, bir kuruş komisyon almayın. Üretime giren,
istihdama giren, şirketlere sermaye olarak gelen bu paradan hiç komisyon
almayalım ve üste verelim arkadaşlar. Onlara prim verelim. Ama,
yüzde 2 ve yüzde 5’i geçirdiniz. Yani, önce biliyorsunuz yurt dışından gelene
yüzde 2, yurt içinden gelene yüzde 10’du, daha sonra bunu bir önergeyle yüzde
5’e düşürdünüz. Her ikisi de para, her ikisi de işletmeye giriyorsa bunun farkı
yok arkadaşlar. İşletmeye giriyorsa niye fark yaratıyorsunuz? Tabii, bu birinci
etabı arkadaşlar. İki: Burada biz, bu yasa geldiği zaman, aynen, Komisyonda
arkadaşlarım, Komisyon sözcümüz dedi ki: “Bu paralar gelmez.” Niye gelmez? “Bu
küresel krizde, tüm Avrupa’da bu bankacılık sektöründe tüm ülkeler güvence
verdi. Güvence veren bir ülkeden paralar güvencesiz bir ülkeye gelmez.” dedik,
ilk uyarımız buydu ve daha yasa başlamadan, geneli konuşulurken arkadaşlar. Ama, her ne hikmetse, yasanın tam… “Hayır, gelir” dediler.
Gelmez. Peki, yasanın tam sonuna geldik, bitmek üzere yasa, teklifte yok, Hükûmet teklifinde yok, apar topar buraya ek madde… Nedir
kardeşim bu? TMSF’deki güvence yetkisini Hükûmete alıyorlar. Arkadaşlar, baştan bunu düşünmediniz mi? Biz söyleyince mi bunu
getirdiniz? Bu yetki TMSF’de var –ha, bu bir siyasi
risk diyebilirsiniz- TMSF’de olan yetkiyi apar topar,
sektörler tartışmadan, sektörün görüşü alınmadan, sektöre sormadan, kimsenin
talebi olmadan… Acaba talebi olan mı var onu da bilmiyorum. Acaba talebi olan
mı var? Böyle bir, buna ihtiyacı olan, güvenceye ihtiyacı olan kurum mu var onu
da bilmiyorum. Çünkü biz sorduk, araştırdık, sektörün bilgisi yok. Sektörün
bilgisi olmayacak, sektörün bilgisi olmadan ayaküstü ilave edilen bir maddeyi
insanlar, hakikaten, hepimiz garipsiyoruz arkadaşlar. Biz bu ülkedeki tüm insanların istikrar için, bu ülkenin geleceği
için, bu ülkedeki paraların güvence altında olması bir hukuk devletinde… Biz
buna karşı değiliz ama bu yetki var arkadaşlar. İlk söyledik arkadaşlar bunu,
gelmez bu paralar. Bir başka konu ise burada dürüst para ile dürüst olmayan para
diyelim, aynı kefeye kondu. Daha sonra önergelerle bunun bir kısmı törpülendi
ve yüzde 2 komisyonla insanların geçmişte açılan, bırakın maddi davaları, ceza
davalarını ortadan kaldırıyordunuz, ceza davalarını. Arkadaşlar, bu ülkede eşitlik ilkesi varsa, herkes kanun önünde
eşit ise farklılıklar uygulanmaması lazım. Tabii bu yasadan büyük bir gelir bekliyorsunuz. Değerli arkadaşlarım, tabii, şirketlerimizin veya reel sektörün
içinde olduğu koşullar o kadar zor ki sadece bu yasayla eğer siz reel sektörü
düzeltmeyi, reel sektörün içinde olduğu koşulları düzeltmeyi düşünüyorsanız çok
yanılıyorsunuz. Bugün reel sektör çok zor durumda. Bu
yetmez. Yıl sonuna kadar yaklaşık 8
milyar dolar, 2009’un ilk yarısında 20 milyar dolar bankaların sendikasyon borçları var. Artık bankalarımız dışarıdan dün
olduğu gibi çok kolay borçlanamayacaklar, aynı faizle borçlanamayacaklar. Ha,
bunlar için burada başka paketlerin, başka önlemlerin de alınması lazım. Ama
sadece bir paket getirerek bununla eğer siz bunu aşmayı düşünüyorsanız
yanılıyorsunuz. Disponibilite oranları var, munzam karşılıklar var. Bir kere,
bankaları rahatlatın. Tüm bankalar “Benim borcum var.” deyip, “Sendikasyon ödemem var.” deyip şimdiden piyasadan para
çekmeye başladılar, kredileri geri çağırmaya başladılar; hatta hatta,
arkadaşlar, kredi tasfiyesi için aldığı çeklerin -çekte vade olmaz ama, artık,
bir de ticari kural oluştu Türkiye’de- bu vadeli çeklerin arkasını yazdırmaya
başladılar. Değerli arkadaşlarım, eğer bir piyasada istikrar bozulursa, reel
sektör burada zora girerse… Tabii, bankalar geri ödeyecekler sendikasyon borçlarını ama bankaları başka önlemlerle
rahatlatmak zorundayız ama biz bunu yapmıyoruz. Sadece bir güvence getirmekle
sektörün tüm sorununu çözeriz diye düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Şu anda bankacılık sektörü ile reel sektör arasında bir sorun
yaşanıyor. Bunu hepiniz böyle bilin. Piyasadan krediler geri çekiliyor, geri
çağrılıyor, yeniden kullandırılmıyor. Reel sektör çok güç duruma düşmüştür ve
hacizler başlamıştır. Vadesi gelmeyen çekler yazılıyor. Mutlaka bunun
rahatlatılması lazım arkadaşlar. Sadece bu yetmez. Eğer Türkiye’deki küresel
krizi sadece bununla önlemeye çalışıyorsanız çok yanılıyorsunuz, başka
önlemlerin de alınması lazım. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan. Tabii, önce sektörle oturulması lazım. Yani, hem reel sektörle hem finans sektörüyle oturmanız lazım. Bir
kere bunların birbirine olan inancını yeniden tesis etmeniz lazım. Bankalara,
özellikle söylüyorum, disponibilite ve munzam karşılık
yönüyle gerektiğinde her an yardım edeceğinizi bankaların bilmesi lazım. Bu sendikasyon ödemelerinde Hükûmet
olarak her zaman yanlarında olacağınızı bildiği zaman piyasa, ilişkileri daha
sağlıklı olur, daha güvenli olur, herhangi bir sorunla piyasa karşı karşıya
gelmez arkadaşlar. Piyasada bunlar yaşanıyor, bunu iletmek benim görevim, Komisyonda
da ilettim, burada da ilettim. Şu anda finans kesimi ile reel sektör arasında
soğuk savaş başlamıştır. Bunun adına güvensizlik deyin veya tedbir deyin veya sendikasyon ödemelerine hazırlık deyin, ama reel sektörü
bitirmek üzere. Dikkatlerinize sunuyorum. Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu. Şahıslar adına ilk söz talebi Bursa Milletvekili Sayın Necati Özensoy’a ait. Sayın Özensoy burada mı?.. Bursa Milletvekili Sayın Sedat Kızılcıklı,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) SEDAT KIZILCIKLI (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Bazı Varlıkların Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın geçici
1’inci maddesi hakkında konuşmak üzere söz almış bulunuyorum. Öncelikle sizleri
saygıyla selamlıyorum. Tabii, çok büyük bir krizden bahsediyoruz. Bundan birkaç yıl önce
Uzak Doğu krizini yaşadık, Arjantin krizini yaşadık, ama bu kriz 1929’daki o
büyük krizden bile daha büyük diye uzmanlar tarafından ifade edildiği için
gerçekten olağanüstü bir durumla karşı karşıyayız. Çünkü,
yaklaşık 300 milyon nüfusuyla dünya ekonomisinin de yüzde 25’ini elinde
bulunduran Amerika Birleşik Devletlerin’de hemen hemen 10 trilyon dolara yaklaşan bir rakamdan, bir kriz
ortamından bahsediyoruz. Tabii, bu kriz ortamının, Amerika Birleşik
Devletleri’nde başlayan, merkezi Amerika Birleşik Devletleri’nde olan bu krizin
de yavaş yavaş bütün dünya ülkelerine yayılması,
yaygınlaşması son derece tabiidir. Tabii, bu krizden az hasarla çıkmak için, etkilenmemek için bütün
dünya ülkeleri de yeni önlemler alıyor; kimi mevduata garantiyi yükseltiyor,
kimi bankalarını devletleştiriyor, kimi serbest piyasa ekonomisinden yavaş yavaş uzaklaşıyor. En önemli konu burada tabii ki krizi en
az hasarla atlatabilmek. Tabii, Türkiye de böyle bir durumda hem özel sektör
hem özel kurumlar hem de devlet kurumlarıyla tam bir iş birliği, tam bir güç
birliği yaparak bu krizi en az hasarla atlatmak için gayret gösteriyor. Bu
anlamda bütün kaynakların da seferber edilmesi için yeni çalışmalar yapılıyor.
İşte bu kaynaklardan biri de yurt dışında elde edilen kazançların ülkeye
kazandırılmasıdır. Yasa tasarısının geçici 1’inci maddesi de bunu
düzenlemektedir. Hepimizin bildiği gibi küresel ekonomide yurt içindeki bazı gelir
ve kurumlar vergisi mükelleflerimiz, ülkemizde yaptığı yatırımların yanı sıra
yabancı ülkelere de yatırım yapmaktadırlar. Bu kapsamda gelir ve kurumlar
vergisi mükellefleri, yabancı kurumların hisse senetlerini satın alarak yurt
dışındaki şirketlere iştirak etmekte ve kâr payıyla bu iştiraklerin satılması
karşılığında gelir elde etmektedirler. Ayrıca, bu iştiraklerin tasfiye edilmesi
sonucu kalan artı bakiyeden de pay almaktadırlar. Öte yandan, yurt dışında
açtıkları şube iş yerleri veya daimî temsilcilikleri vasıtasıyla ticari kazanç
elde etmektedirler. Mevcut vergi mevzuatımızda yurt dışında elde edilen iştirak
kazançları, iştirak hissesi satış kazançları ile ticari kazançlar belirli
şartlarda kurumlar vergisinden istisna edilmektedir ancak öngörülen bazı
şartların sağlanamaması hâlinde bu istisnalardan faydalanamamaktadır.
Dolayısıyla mükelleflerimiz mevcut yasal düzenlemelerdeki şartları
sağlayamadığı için vergi istisnasından faydalanamadığı durumlarda bu kazançları
ülkemize hiç getirememekte, getirmemekte ya da beyana konu etmemektedirler. Bu
nedenle, tasarının geçici 1’inci maddesiyle getirilen düzenlemeyle, yurt
dışında elde edilen bu kazançlar belirli bir süre içinde ülkemize getirilmesi
hâlinde hiçbir şartla sınırlı olmaksızın gelir ve kurumlar vergisinden istisna
edilmekte ve söz konusu kazançların ülke ekonomisine kazandırılması
amaçlanmaktadır. Bu yasaya göre, tam mükellefiyete tabi
gerçek kişiler ile kurumların 30 Nisan 2009 tarihine kadar elde ettikleri bazı
kazançları gelir ve kurumlar vergisinden istisna edilmekte, bu istisna
kazançlar tam mükellef gerçek kişi
ve kurumların yurt dışında bulunan şirketlerin ortaklık paylarının veya
hisselerinin satışından doğan kazançlarını, yurt dışında bulunan kurumlardan
elde ettikleri kâr paylarını, yurt dışında bulunan şubeleri vasıtasıyla elde
ettikleri kazançlarını kapsamaktadır. Maddeye göre bu kazançların istisna edilebilmesi için tek şart,
kazançların 31 Mayıs 2009 tarihine kadar Türkiye’ye getirilmesidir. Böylelikle,
yaşanmakta olan küresel kriz nedeniyle Türk vatandaşlarının ortak oldukları
yabancı şirketlerin hisselerini satmaları hâlinde bu satıştan doğan kazançların
Türkiye’ye getirilmesi teşvik edilmektedir. Aynı şekilde, vatandaşlarımızın
ortak oldukları yabancı şirketlerden elde ettikleri kâr paylarının da yurda
getirilmesi özendirilmektedir ve böylelikle bu kazançların yeni bir kaynak
olarak Türkiye’ye girişi sağlanmaktadır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. SEDAT KIZILCIKLI (Devamla) – Hemen tamamlıyorum Sayın Başkanım,
teşekkür ediyorum. Bu kazançların yurt dışından yurt içine getirilmesi ve bu kaynak
seferberliğine katkı koyması, ilave olması tabii ki krize karşı daha dayanıklı
olmamızı getirecektir, daha dayanıklı bir hâle getirecektir Türkiye’yi.
İnşallah hep beraber yapacağımız iş birliğiyle, güç birliğiyle bu krizi en az
hasarla atlatacağımızı ümit ediyorum. Bu yasa tasarısının hayırlı olması temennisiyle yüce heyetinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kızılcıklı.
Buyurun Sayın Genç. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 302
sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın geçici 1’inci maddesi üzerinde söz almış
bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. Değerli milletvekilleri, bu kanunla bir vergi affı getiriliyor
yani kriz fırsat bilinerek. İşte, Tayyip Bey diyor ki: “Krizi fırsat bildik,
kendi yandaşlarımızı zenginleştireceğiz.” MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Öyle bir şey demedi. KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, ben geçen şeyde burada konuşurken
Kemal Bey’e bir soru sordum: “Siz Foça’da 15 milyar liraya alıp bir süre sonra
1 trilyon 260 milyar liraya sattığınız taşınmazdan 1 trilyon 245 milyar lira
kâr ettiniz. Bunu ne ettiniz, beyan ettiniz mi?” Bakın, bu soru kendisine 2006’da soruluyor, hep suya gidiyor yani
cevap verilmiyor. Şimdi bana dedi ki: “Efendim, biz bunu 2002 hesaplarımıza
yazdık, noter kaydı var.” Şimdi ben kendisine soruyorum: 2002 şimdi zaman aşımına
uğramıştır. 2006’da niye bunları cevaplandırmadınız? Hakikaten, bunun
vergisinin ödenip ödenmediğini bir milletvekili olarak öğrenmek istiyorum. O
zaman, bu defterinizi getirin, biz burada bakalım. Yani hakikaten, bu 1 trilyon
265 milyar lirayı deftere kaydetti mi etmedi mi? Şöyle yapabilir: Şimdi, hani
yekûna dâhil etmez, defterin bir sayfasına yazar, noter de getirir “Evet, bu
defterin bu sayfasına yazılmış…” Ama sonra yazılmış, toplamlara dâhil
edilmemiştir. Şimdi, değerli milletvekilleri, ben maliyeci olduğum için vergi
kaçakçılığının hangi hileler kullanılarak yapıldığını iyi bilirim. Onun için,
biz rica ediyoruz, bunu bir öğrenelim, öğrenmemiz lazım yani. Şimdi, 2006’da bu daha zaman aşımına uğramadığı zaman bunları
söylemiyordunuz, şimdi söylüyorsunuz. Bunu lütfen ispat etmek zorundasınız.
Aksi takdirde biz her vesileyle bunu söyleyeceğiz. Bu 1 trilyon 245 milyar
liranın vergisinin -lütfen- hesabını vermek zorundasınız. Şimdi, yine kulağımıza geldiğine göre, bu Gemlik’te bin dönüm
arazi var Gübre Sanayisine ait. Bu bin dönüm araziyi 500 megavatlık ithal
kömüre dayalı termik santral yapılma konusunda ciddi bir çalışma var. Bunun
arazi değeri 200 milyon dolar. Bunu 83 milyon dolara özelleştirme yoluna
gitmişsiniz ama özelleştirilen bu Gübre Sanayisinin depolarında da aşağı yukarı
50 milyon dolarlık ham madde var. Şimdi soruyorum size: Acaba bu özelleştirmeyle sizinle yakın olan
kişilerin bir ilgisi var mıdır? Olabilir ya… İnşallah yoktur. Yoksa -derseniz-
biz de memnun oluruz ama bugün “yok” derseniz, yarına bu işin içinde bir şey
çıkarsa orada artık sorumluluk kendinize ait. Şimdi, değerli milletvekilleri, öyle bir kanun getirildi ki -yani
tabii beş dakikada çok şey söylemek mümkün değil- bu kanunun uygulama
esaslarıyla ilgili altıncı fıkrası çıkarıldı fakat beşinci fıkrası çıkarılmadı.
Beşinci fıkrasında şöyle diyor bakın: Birinci ve ikinci fıkralarda bildirilen
veya beyan edilen varlıklar nedeniyle 1/1/2008
tarihinden önceki dönemlere ilişkin hiçbir surette vergi incelemesi ve vergi
tarhiyatı yapılamaz. Ancak, diğer nedenlerle bu Kanunun yürürlüğe girdiği
tarihten sonra başlayan 1/1/2008 tarihinden önceki
dönemlere ilişkin vergi incelemeleri sonucu gelir, kurumlar ve katma değer vergisi yönünden
tespit edilen matrah farkları mahsup edilir. Arkadaşlar, siz bir yerde hâkim olsanız… Yarın bu kanun hâkimlerin
karşısına gidecek. Yahu, “1/1/2008 tarihinden önceki
dönemlerde hiçbir surette vergi incelemesi yapılamaz.” diyor. Ondan sonra
herhangi bir surette başlanır. Yani bu fıkra çıkmadığı sürece, burada, Kemal
Bey’le ilgili olarak eskiden başlanan naylon fatura, hileli vergi suçlarıyla
ilgili suçlar affedilmiş oluyor. Birbirimizi kandırmaya gerek yok. Kanun çok açık. Hukuk mantığı olan ve kanunu anlayan kişi,
tamamı, bu beşinci fıkra çıkmadığı sürece, bu kanun yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren 2008 tarihinden önceki bütün mükelleflerin her birisi… Burada dedim
ki, sordum sizlere: Ne kadar varlık beyan edecek? Diyor ki: “Beyan ettikleri
varlıklar…” Bundan önceki af kanunlarında belli bir nispet konuyordu. İşte,
beyan ettiği vergi matrahlarının şu kadarını beyan edenler aftan
yararlanıyordu. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. KAMER GENÇ (Devamla) – Beyan ettikleri matrahın şu kadarını
artıranlar yararlanacak. Diyor ki: “Beyan ettikleri varlıklar.” Yani, adam bin
lira beyan etse bu varlık, bin lira beyan ettiği takdirde beş yıllık
dönemleriyle ilgili hiçbir inceleme yapılmaz. İşte, beşinci fıkra bunu
gösteriyor, “Hiçbir surette inceleme yapılmaz.” diyor. Yani, arkadaşlar, yarın
yargı mercilerine gidecek, buna bağlı olarak şeyler. Bir vergi mahkemesi
diyecek ki: “Yahu, hiçbir surette vergi incelemesi yapılmaz.” diyor. Ondan
sonra nasıl inceleme yapacaksınız? Demek ki adam bin liralık bir varlık beyan
edecek ve beş yıllığını vergi incelemesinden kurtaracak. Bunun anlamı bu. Başka
bir şekilde anlayan varsa lütfen çıksın, bunu izah etsin. Şimdi,
yani hukukçu olmanın da, maliyeci olmanın da bedeli bu. Ama maalesef,
benim gördüğüm kadarıyla bu kanunla çok ciddi şekilde vergi kaçakçılığı eylem
ve işlemleri affediliyor. Şimdi, şu Eskişehir yolundan gelince çok büyük bir gökdelen
yapılmış. Bazen “Bayraktar” yazıyor orada, bazen siliniyor. Peki, bunların
hesaplarını incelediniz mi? Sayın Bakan, sizin çocuklarınızın, Tayyip
Erdoğan’ın çocuklarının, ticaretle uğraşanların hesapları incelendi mi? (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç. KAMER GENÇ (Devamla) – Neyse, tabii, zaman yetmeyince çok şey de
söyleyemiyoruz. İyi günler efendim. BAŞKAN – Madde üzerinde soru-cevap işlemine geçiyoruz. Sayın Doğru… REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Maliye Bakanımıza sormak istiyorum: 2008 yılı içinde ilk
dokuz ay boyunca tahakkuk eden verginin ne kadar miktarı tahsil edilmiştir? BAŞKAN – Tahakkuk eden verginin ne kadarı tahsil edilmiştir? Evet… REŞAT DOĞRU (Tokat) – Kayıtlarınızdaki kaç tane firma vergisini
ödeyememiştir? İkincisi de, özellikle esnaf ve iş adamlarında çok büyük oranda
sıkıntılar mevcuttur. 2009 yılı içinde de herhalde verginin ödenmeme durumları
vardır. Bunlarla ilgili bir önlem almayı düşünüyor musunuz? Ayrıca, başka tür
vergiler getirecek misiniz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Bakan… MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, çok
teşekkür ediyorum. Sayın Doğru “Son ayda tahsil edilen vergilerin yahut da tahakkuk
eden vergilerin ne kadarı tahsil edilmemiştir, bunlar kimden tahsil
edilmemiştir?” diye sordular. Şimdi, biz… Son ay, bizim, belli olan ay… REŞAT DOĞRU (Tokat) – Son dokuz ay. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Son dokuz ay, hatta son
onuncu ayı bugün açıkladık, bütçe rakamlarını da açıkladık. Şimdi, bizim hedeflerimizin üstünde bir tahsilat oldu. Vergilerde, son dokuz
ayda, on ayda, hedeflerimizin üstünde oldu. Dolayısıyla, mesela bütçe açığını
biz yılbaşında aşağı yukarı 17-18 milyar -yani akılda kalsın diye küsurları
söylemiyorum, yuvarlak rakam söylüyorum- civarında düşünüyorduk, ondan çok daha
az bir bütçe açığıyla bütçemizi kapatacağız ama şu var: Her sene -bizim bir tahsilat oranımız vardır; 91 olur, 92 olur, 93 olur-
tahsilat oranları 90’ın üzerinde gider. Geride kalanlardan da tahsilatı da hızlandırabilmek için biz yeni bir tebliğ
çıkardık. Bu tebliğde de dedik ki: Vergi borçlarını on sekiz aya yayıyoruz.
Kasım sonuna kadar müracaat edenlerin vergi borçlarını on sekiz aya böleceğiz
biz ve bu on sekiz ayda da faizi yıllık yüzde 3 tutacağız. Yüksek değil, yüzde
3 faiz uygulayacağız, bize müracaat edin, bundan da istifade edin diye biz bir tahsilat tebliği çıkardık. Böyle de mükelleflerimize bir
kolaylık yaptık. Bunun sonucunda da işte ne olacak, hep beraber bunu da
göreceğiz. Herhâlde mükelleflerimiz de bizim bu kolaylığımıza olumlu yanıt
verecekler, cevap verecekler diye bekliyoruz. Durumumuz budur, arz ederim ama
derseniz ki efendim bana bunu şirket şirket, şahıs şahıs derseniz, onu da vermemiz mümkün değil. Biliyorsunuz,
vergi mahremiyeti var bizde. Ondan dolayı da… REŞAT DOĞRU (Tokat) – Hayır, toplam sayı olarak. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Efendim? REŞAT DOĞRU (Tokat) – Mesela kaç kişi ödeyememiş? OKTAY VURAL (İzmir) – Sayı olarak. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Yani şu anda
ödeyemeyen, böyle hani mali kriz oldu, ödeyememe durumu oldu falan… Öyle bir
durumla henüz biz daha karşılaşmadık. Yani eskiye göre… Bakın arkadaşlar şimdi bana bir şeyi daha söylediler. Biz bütçe
açıklamasında bunu açıkladık kamuoyuna, bütün hepsine açıkladık. Ocak-Ekim 2007
döneminde 123 milyar 833 milyon YTL vergi tahsilatı
yapılmışken -yani geçen sene aynı dönemde, on aylık- bu yılın aynı döneminde
yüzde 13,3 oranında bir artışla 140 milyar 321 milyon YTL vergi tahsil edilmiş,
yıl sonu bütçe hedefinin yüzde 82’si bu dönemde gerçekleşmiştir. Arz olunur. Peki, teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Yalçın… RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Bakanım, başka vesilelerle Meclis kürsüsünden de ifade
etmiştim, artık tapu daireleri haciz yazmaktan tapu işlemleri yapamıyor diye.
Yeni bir uygulama başlatılmış zannediyorum, tapu dairelerinin haciz yazma
işlemi kaldırılıp genel müdürlükte bir birim kurulduğunu arkadaşlar söylediler.
Böyle bir birim kurulmuş mudur, bunun gerekçesi tapu dairelerinin haciz
yazmaktan zaman bulamaması mıdır? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Sayın Bakan… MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Evet, Sayın Yalçın
“Tapu daireleri haciz yapmaktan vakit bulamıyorlar, şey bulamıyorlar.” diye,
yani çok fazla bir haciz işlemleri olduğundan söylüyor. Şimdi, tapu daireleri, takdir edersiniz, Bayındırlık Bakanlığımıza
bağlı. Yani orada böyle bir daire teşekkül etti, ettirilmedi, ben şu anda da
bilmiyorum ama Sayın Bakandan da öğrenip sizlere bildiririz ama bizim
arkadaşlarımız diyor ki: “Öyle bir uygulama yok.” RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Yeni başladı diye haber aldık. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Yeni bir uygulama…
Arkadaşlarım bana verdi. “Mutat, şimdiye kadar yapılan işlemlerin dışında yeni
bir uygulama yok.” diye bana söylüyorlar ama esasını Bayındırlık Bakanlığımıza
bağlı olduğu için onun vasıtasıyla öğrenip sizlere verebiliriz cevabını. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ederim. Madde üzerinde iki önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına
göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım. İlk önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 302 Sıra Sayılı Tasarının Geçici 1 inci
maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz. M. Akif Hamzaçebi Ferit Mevlüt Aslanoğlu Mustafa Özyürek Trabzon Malatya İstanbul Bülent
Baratalı Ali Koçal Hulusi
Güvel İzmir Zonguldak Adana “Geçici Madde 1- (1) Tam mükellefiyete tabi gerçek kişiler ile
kurumların; a) Kanuni ve iş merkezi Türkiye’de bulunmayan kurumlara ilişkin
iştirak hisselerinin satışından doğan kazançları, b) Kanuni ve iş merkezi Türkiye’de bulunmayan kurumlardan elde
ettikleri iştirak kazançları, c) Yurtdışında bulunan işyeri ve daimi temsilcileri aracılığıyla
elde ettikleri ticari kazançları 30/4/2009 tarihine kadar elde edilenler de dahil
olmak üzere bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 31/5/2009 tarihine
kadar Türkiye’ye transfer edilmesi kaydıyla gelir veya kurumlar vergisinden
müstesnadır.” BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım: T.B.M. Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 302 sıra sayılı yasa tasarısının geçici Birinci
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını saygılarımla arz ederim. Kamer
Genç Tunceli BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar)
– Katılmıyoruz Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu? MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 302
sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın geçici 1’inci maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasıyla ilgili olarak verdiğim önergeyle ilgili konuşmak istiyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. Biraz önce bütçe açığıyla ilgili bir konuşma yapıldı burada.
Tabii, Maliye dahi kayıtlarını doğru ibraz etmiyor. Bakın, eylül ayına kadar
diyorlardı ki: “Bütçe fazlamız var.” Eylül ayında 8,4 bütçe açığını
gösterdiler. Ancak Telekom gelirinden, özelleştirmesinden 2,1 milyar, GAP
projesinin finansmanı için kullanılan fon nakit fazlasından 5 milyar, işsizlik
sigortasından elde edilen 1,3 milyar lirayı bütçe dışı gelirlerden buraya
aktardılar, bütçe açığını bu kadar şey ettiler. Ayrıca, KEY ödemeleri bütçeden
yapılmadı 2,8 milyar, bu Ziraat Bankasından yapıldı. Böylece bütçenin eylül ayı
sonu itibarıyla net açığı 16 katrilyon lirayı geçiyor. Şimdi, değerli milletvekilleri, hepiniz kendi bölgelerinize
gidiyorsunuz. Oralara Maliye doğru dürüst bir ödeme yapmıyor ki. Her şeye
ambargo koymuş. Bakın, bizim orada terör paralarının ödenmesi gerekiyor. İki
seneye yakındır maalesef o insanlara 3 milyar, 5 milyar lira yani bir para
ödenecek; adam evini terk etmiş, evi yanmış, tarlası yanmış, hayvanları telef
olmuş, gidilmiş tespit yapılmış ama Maliye bir kuruş para göndermiyor. Yani siz
bütün her şeyi sıkarsanız, ödemeniz gereken giderleri yapmazsanız, tabii ki
bütçe açık verir ama yani ondan sonra… Bir yatırım yapmadınız. Hükûmete geldiğiniz günden bugüne kadar Allah rızası için
-yani üreten, işsizliğe çare bulan- bir yerde bir fabrika yaptınız mı? Bir
yerde bir iş yeri açtınız mı? Yok böyle bir şey. Ancak
işte seçim yatırımı için veyahut da belediyelere… Ankara Belediyesi ve İstanbul
Belediyesine devletin büyük kaynaklarını şey ediyorsunuz. Dün burada Enerji
Bakanıyla ilgili gensoru vardı. Enerji Bakanı ne diyor? “Arkadaşlar, ben size
şimdi size bunları açıklarsam” diyor, “efendim, tahkime gittik. Tahkimde
bunları aleyhimize kullanırlar.” Maliye Bakanı çıkıyor, burada diyor:
“Arkadaşlar, ben bunları size söyleyemem, vergi mahremiyeti var.” Yahu, şimdi,
siz, her şeyi bu Meclisten gizledikten sonra, sizin gizli emelleriniz uğruna
yapılan birtakım işlemleri biz nasıl bulacağız? Zaten tahkime giderken orada
bilinmesi gereken bilgiler herkeste var. Niye olmasın? Maksat,
Meclise ve Türk kamuoyuna yanlış bilgi vermek. Değerli milletvekilleri, şimdi, bu kanun geldiği zaman artık beş
senelik vergi silinmiş demektir. Bu, tamamen, AKP iktidarları zamanında birçok
insanlar haksız kazanç sağladılar. İşte biraz önce söyledim, tam anlatamadım
şey zamanında. Eskişehir yolunda, gelirken çok büyük bir gökdelen var, bazen
oraya “Bayraktar” yazıyor, bazen onu siliyorlar. Bu paralar neyle kazanıldı
beyler? Bu paraları neyle kazandı? Vergileri verildi mi? Türkiye’de vergi
denilen bir inceleme sistemi kaldırıldı. Ben, biraz önce burada söyledim, ne
kadar vergiden uzlaşmaya gidildi. Maalesef vergi denetimleri kaldırıldı. O
zaman bu kadar vergi inceleme elemanları -vergi incelemesini de
kaldırıyorsunuz- boşu boşuna… Bunların da görevine son verin, ondan sonra
devlet hiç olmazsa bunlara para ödemesin. Yani, orada hesap uzmanı var, maliye
müfettişi var, gelir kontrolörü var, vergi denetmeni var, defterdar, vergi
daireleri inceleme yapma yetkilerine sahip. Getiriyorsunuz, şu kanunla bütün
inceleme yetkisini kaldırıyorsunuz. Kaldırırken de devlete bir fayda getirin
yani, hiç olmazsa bir fayda getirin. Tamam, ondan sonra, bu kanun yürürlüğe
girdikten sonra, hiçbir surette inceleme yapılmayacak. İşte adam beyan edecek,
vicdanına göre kaç lira varlık beyan edecekse o varlığa göre bir beyanda
bulunacak ve ondan sonra da aftan yararlanacak. Ne kadar güzel! O zaman bu
devletin problemleri neyle halledilecek? Ben bunu öğrenmek istiyorum. Benim verdiğim şeyde, zaten bu kurumlar vergisinde iştirak
kazançları istisnası var, iştirak hisseleri istisnaları var. Bunlar kurumlar
vergisinin de 5’inci maddesinde belirtilmiş. Getirilen bu (a) ve (b) fıkraları
ile o istisnadan yararlanmak için ön koşulan şartları ortadan kaldırıyorsunuz.
Ayrıca da 31/5/2009’a kadar yani çok büyük bir zaman
veriyorsunuz. Bu kanun yürürlüğe girdikten sonra artık vergi denen bir kavram
kalmıyor. Zaten bu Hükûmetin bütün hesabı
kazanandan vergi almak değil
sayın milletvekilleri. Tamamen vasıtalı vergiler, her gün benzine zam, doğal
gaza zam, elektriğe zam, ondan sonra… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. KAMER GENÇ (Devamla) - …haram paraları kazananlar getirsin, yurt
dışında keyiflerine baksın, ondan sonra da getirip vergi de vermesin. Şimdi bir de çifte vergilendirme var. Yani yurt dışında ikametgâhı
olanlar nasıl Türkiye’ye para getirecekler? Orada çifte vergilendirme kanununa
göre -biz de kabul etmişiz- o anlaşmalara göre yurt dışında ikametgâhı olan
insanlar Türkiye’ye getirip de vergi beyanında bulunamazlar. Bulundukları zaman
yurt dışındaki ilgili devlet bunun sırtına yapışacak “Kardeşim, sen nasıl benim
memleketimde hem ikamet ediyorsun hem de gidip Türkiye’de bunun vergisini
vereceksin, böyle bir şey olur mu?” Yani konular enine boyuna tartışılmadan,
böyle, işte, maalesef burada getirilen metinde ne olduğu belirtilmeden kanunlar
getiriliyor. Bence bu maddenin şeyine de gerek yok zaten. Aslında, zaten
uygulama esaslarıyla ilgili beşinci fıkrada her şeyi halletmişsiniz. Herkes,
vergi kaçakçıları kurtulup gidecek. Ondan sonra bakalım bir de kriz gelirse
göreceğiz. Arkasından, temenni ederim ki varlık vergisi getirme peşine
düşmezsiniz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür ederim. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum. BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 302 Sıra Sayılı Tasarının Geçici 1 inci
maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz. M.
Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları “Geçici madde 1- (1) Tam mükellefiyete tabi gerçek kişiler ile
kurumların; a) Kanuni ve iş merkezi Türkiye’de bulunmayan kurumlara ilişkin
iştirak hisselerinin satışından doğan kazançları, b) Kanuni ve iş merkezi Türkiye’de bulunmayan kurumlardan elde
ettikleri iştirak kazançları, c) Yurtdışında bulunan işyeri ve daimi temsilcileri aracılığıyla
elde ettikleri ticari kazançları 30/4/2009 tarihine kadar elde edilenler de dahil
olmak üzere bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 31/5/2009 tarihine
kadar Türkiye’ye transfer edilmesi kaydıyla gelir veya kurumlar vergisinden
müstesnadır.” BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) –
Sayın Başkan, takdire bırakıyoruz ancak burada bir redaksiyon ihtiyacı var,
eğer kabul edilirse bu önerge. “Geçici 1’inci maddenin birinci fıkrası” şeklinde
değerlendirilmeli. Aksi hâlde, bu şekliyle kabul edilirse ikinci fıkrası
kaldırılmış oluyor. O nedenle bu redaksiyonla birlikte takdire bırakıyoruz. BAŞKAN – Bu redaksiyonla beraber okundu, tutanaklara da girdi,
düzeltildi. Hükûmet katılıyor mu? MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Katılıyoruz Sayın
Başkan. MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Ali Koçal
konuşacak efendim. OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, zaten katılındığı
için konuşma olmaz. YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Katılıyorlar zaten, konuşma olmaz. MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Komisyon katılamıyor. BAŞKAN – Buyurun Sayın Koçal. ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öyle anlıyorum ki bu
önergemiz kabul edilecek. Bundan büyük bir memnuniyet duyuyorum ama gene de biz
söyleyeceklerimizi söyleyelim, hem bu arada bilgilerimizi tazelemiş olalım. Tabii, hemen sözlerimin başında belirtmeliyim ki bu kanun
tasarısının Parlamento gündemine bugün gelmiş olması, aslında AKP İktidarının
altı yıldır uyguladığı ekonomik politikaların iflas ettiğinin bir
göstergesidir. Bunu tespit etmemiz lazım. Yüzde 47 oy alarak iktidara gelen
AKP, ülke ekonomisini yönetmeyi becerememiş, her geçen gün ekonominin biraz
daha bozulmasına neden olmuştur. Bozulan ekonomiyi bozulmamış ve küresel
krizden etkilenmemiş gibi göstermek için de “Hamdolsun” gibi söylemlerle
vatandaşımızın dinî duyguları kullanılarak durum kurtarılmaya çalışılmıştır.
AKP İktidarı sorunlara çözüm bulmak yerine sorunları öteleyerek vatandaşımızı
altı yıl boyunca aldatmıştır. Yaşanmakta olan ekonomik krizin faturası dar
gelirli vatandaşlarımızın sırtına yüklenmiştir. BOTAŞ, EGO’dan ve EÜAŞ’tan alacaklarını
tahsil edemeyince işin kolayını bulmuş ve doğal gaza bugüne kadar hiç olmamış
ve yaşanmamış bir oranda zam yapmıştır. Doğal gaza yapılan yüzde 22,5
oranındaki zam vatandaşımızı yaklaşmakta olan kara kışta kara kara düşündürür olmaya başlamıştır. Vatandaşımız bu durumun
içinden nasıl çıkacağını, kışı nasıl geçireceğini kara kara
düşünürken peki AKP İktidarı ne yapmaktadır, ona bir baktığımızda, yine
“Hamdolsun durumumuz iyi.” diyerek vatandaşla alay etmektedir. AKP’nin bu davranışının yaklaşmakta olan mahallî idareler
seçiminde vatandaşlarımız tarafından değerlendirileceğinden ve AKP’ye gereken
dersin verileceğinden de emin olmamız gerekiyor. Aslında bugün Parlamento gündemine getirilen tasarı hiç de
yabancısı olmadığımız ve ekonomik olarak sıkıntıya düşüldüğünde başvurulan
yollardandır. 2002 yılında benzer düzenlemeler yapılmıştı biliyorsunuz hatta 1999 yılında 4369 sayılı
Kanun’la yapılan düzenleme vergi sistemimizde “mali milat” olarak da isimlendirilmişti
ancak yapılan düzenlemelerin sonuçları kamuoyuyla o zaman paylaşılmamıştı.
Şimdi yapılan bu tür düzenlemeler neticesinde elde edilen sonuçların kamuoyuyla
paylaşılması, kamuoyunun bu konuda bilgilendirilmesi önemlidir. Bu nedenle,
tasarının kanunlaşması hâlinde uygulama sonuçlarının kamuyla paylaşılması
konusunda Hükûmet şimdiden gereken tedbirleri
almalıdır diye düşünüyorum. Değerli milletvekilleri, bu tür düzenlemeyi olumlu karşılıyoruz
kuşkusuz zira küresel kriz ortamında reel sektörün önüne böyle bir olanağın
konulmasında bir sakınca bulunmamaktadır. Ancak tasarıda yer alan bazı
düzenlemeler tasarıyı ana amacından uzaklaştırmaktadır. Örnek vermek gerekirse
yurt dışından getirilen tasarrufların türleri arasında ayrım yapılmaksızın
tamamının yüzde 2 oranında vergiye tabi tutulmasını kanundan beklenen sonucun
başarıya ulaşması önündeki en büyük engellerden biridir diye düşünüyoruz. Oysa
tasarrufların yurt içinde devlet iç borçlanma senetlerinde değerlendirilmesi
veya şirkete sermaye olarak konulması hâlinde vergilendirilmemesi, yaşanmakta
olan küresel kriz ortamında daha uygun bir yaklaşım olurdu diye düşünüyoruz. Bir başka eleştiri ise, gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin
sermayeye ilave edecekleri değerlerde yüzde 5’lik vergi oranının çok yüksek
olduğu yönündedir. Yüksek sayılabilecek bu yüzde 5’lik vergi oranı, kanunun
başarıya ulaşmasının önündeki bir başka engel olarak görülmektedir. Yine tasarının 3’üncü maddesinin (5) numaralı fıkrası ile aynı
maddenin (1) numaralı fıkrasına uygun olarak belirli varlıkların belirli
sürelerde ülkeye getirilmesi kaydıyla ceza soruşturması veya kovuşturması
yapılamayacağı düzenlenmiştir. Tasarı, kanunun yürürlüğü tarihinden önce
yapılan veya yapılmakta olan soruşturma ve kovuşturmalara yönelik herhangi bir
hüküm getirmemiştir. Bu şekildeki düzenleme daha önce yapılmış veya hâlen devam
eden soruşturma ve kovuşturmaları da kapsamına alacak niteliktedir. Bu yönüyle
tasarı ceza hükümleri yönünden af mahiyetindedir. Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisinin yürüttüğü
borç ekonomisinin yükü, ülkemiz ve halkımız tarafından artık taşınamaz noktaya
gelmiştir. Bu Hükûmetin yüksek faizlerle… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın
lütfen. ALİ KOÇAL (Devamla) - …ve
borcu borçla kapatma anlayışıyla sürdürdüğü politikalarla ekonomi halkın
sırtına bindirilmiştir. Herkes zor durumdadır. Türkiye’de ekonomi gelişmiyor, büyüme yavaşlıyor, refah düşüyor,
fabrikalar ve iş yerleri kapanıyor, işsizlik artıyor. Türkiye, AKP İktidarı
döneminde yolsuzluk, dolandırıcılık, rüşvet, imar rantı
vurgunu batağına sürüklenmiştir. Sanayi üretiminde son yılların en kötü dönemi
yaşanmaktadır. Türkiye, içinde bulunduğu krizi “hamdolsun” diyerek geçiştirecek
bir durumda değildir ve bu Hükûmet çiftçiye destek
değil, köstek olmaktadır. Bu iktidar
döneminde uygulanan çarpık politikalarla tarım neredeyse tamamen
dışlanmış, çiftçinin giderek yoksullaşmasına, tarım sektörünün hızla
gerilemesine neden olmuştur. Hakkını arayan çiftçi azarlanmış, onuru
kırılmıştır. Zor koşullarda üretim yapmaya çalışan çiftçinin ise… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Koçal. ALİ KOÇAL (Devamla) – Peki, ben de teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge reddedilmiştir. Geçici madde 1’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. Geçici madde 2’yi okutuyorum: GEÇİCİ MADDE 2- 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 63 üncü
maddesinin üçüncü fıkrasında sigortaya tabi olacak tasarruf mevduatının ve
gerçek kişilere ait katılım fonlarının kapsamını ve tutarını belirlemeye
ilişkin Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Kuruluna verilen yetkiler, bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl süreyle doğrudan Bakanlar Kurulu
tarafından kullanılır. Bakanlar Kurulu, bu süre içerisinde tasarruf mevduatının
ve gerçek kişilere ait katılım fonunun yanı sıra, sigortaya tabi olacak diğer
mevduatın ve katılım fonlarının kapsamını ve/veya tutarını ve sigorta kapsamı
dışında tutulacak mevduat ve katılım fonlarının niteliğini belirlemeye de
yetkilidir. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, önerge hakkında
tekriri müzakere isteyelim. BAŞKAN – Madde üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Konya Milletvekili Sayın Mustafa Kalaycı. Buyurun Sayın Kalaycı. MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 302 sıra sayılı Bazı Varlıkların Milli
Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın geçici 2’nci maddesi
hakkında görüşlerimizi ifade etmek üzere Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle muhterem heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum. Görüşülmekte olan tasarının geçici 2’nci maddesiyle, özü
itibarıyla, mevduata verilecek güvence konusundaki Tasarruf Mevduatı Sigorta
Fonu Kurulunun yetkileri iki yıl süreyle Bakanlar Kuruluna verilmektedir. Bu
madde Hükûmet tarafından kabul edilen tasarıda
bulunmamakta olup 30 Ekim 2008 günü Plan ve Bütçe Komisyonunda yapılan
müzakereler esnasında iktidar partisi milletvekillerince tasarıya ilave
edilmiştir. Mevduata, güvence verilmesi yetkisinin tasarıya ilave edildiği
günden tam bir hafta önce, 23 Ekim 2008 tarihinde, Sayın Başbakan Başbakanlıkta
düzenlediği bir basın toplantısında mevduata güvenceye karşı bazı sözler sarf
etmiştir. Sayın Başbakan diyor ki: “Mevduat olayına gelince biliyorsunuz bizim
eski rakamla 50 milyar liraya kadar mevduata garanti vardı. Niçin biz bu kararı
aldık? Bizden önceki dönemde yüzde 100 mevduat garantisiyle ülkemizde
hazinenin, milletin nasıl söğüşlendiğini gördüğümüz için bu kararı aldık.”
Böyle diyor Sayın Başbakan. Yine aynı konuşmada “Mevduat garantisi de olduğu
için ‘Bunun sonunda ben vurgunu vururum, arkasından da bunu hazine öder.’
anlayışıyla yaklaştılar ve o zamanki rakamlarla 46 milyar dolar gibi bir borcu
maalesef bu ülke, kasasından ödedi. Biz şimdi milletimize aynı şeyi ödetmeyiz.”
diyor Sayın Başbakan ve daha sonra toplam mevduatın yüzde 45’inin 50 milyar
liranın altında olduğunu, bu talebin yüzde 55’lik kesimin talebi olduğunu
belirterek buna karşı çıkan bir konuşma yapıyor. Bu açıklamadan tam bir hafta
sonra da tasarıya, mevduata iki yıl süreyle tam güvence verilmesi yetkisini Hükûmete veren bu madde ilave ediliyor. Peki
ne oldu, ne değişti bir haftada? Şimdi de ben size soruyorum: “Bunun sonunda
ben vurgunu vururum, arkasından da bunu hazine öder.” anlayışıyla mı bu
düzenlemeyi getiriyorsunuz? Milleti söğüşleyecek misiniz? Vurgun mu
vuracaksınız? Sayın Başbakanın sözlerinin başka bir anlamı var mı? Mevduata yüzde 100 güvenceyi kim kaldırdı, ona bakalım. Mevduat
sahiplerinin bankalardaki tasarruflarına yüzde 100 devlet güvencesi 1994
yılında ülkemizde yaşanan bankacılık krizinde uygulamaya konulmuştur. Yıllarca
sürdürülen bu uygulamaya 57’nci Hükûmet döneminde son
verilerek 31/5/2000 tarihli ve 2000/682 sayılı
Bakanlar Kurulu Kararı ile tasarruf mevduatının 31/12 tarihine kadar 100 milyar
Türk Lirası, 1/1/2000 tarihinden itibaren 50 milyar Türk Lirası sigorta
kapsamına alınmıştır. Diğer bir ifadeyle, mevduattaki devlet güvencesi
uygulaması 1 Haziran 2000 tarihinden itibaren belirli bir miktar ile
sınırlandırılarak tedricen terk edilmiştir. Kasım 2000 ve Şubat 2001 döneminde yaşanan kriz nedeniyle, Hükûmet geçici bir tam garanti duyurusunda bulunmuş, bu
kapsamda BDDK söz konusu garantinin uygulamasıyla ilgili olarak 15 Ocak 2001
tarihinde karar almıştır. AKP döneminde de mevduata tam güvence verilmiştir. BDDK’dan yapılan 4 Temmuz 2003 tarihli basın açıklamasından
aynen okuyorum: Biliyorsunuz, o tarihte bir banka daha Fon kapsamına alınmıştı:
“Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun 3/7/2003
tarihli ve 1083 ve 1084 sayılı kararları uyarınca 3/7/2003 tarihinden itibaren
Türkiye’de faaliyet gösteren ve mevduat kabulüne yetkili bulunan tüm bankaların
yurt içi şubelerinde gerçek kişiler tarafından açılmış bulunan Türk lirası
cinsinden tasarruf mevduatı ile tasarruf mevduatı niteliğini haiz olan repo ve
döviz tevdiat hesaplarının anapara faiz tutarlarının toplamının tamamı sigorta
kapsamındadır. Diğer yandan 5/7/2004 tarihinden
itibaren sigorta kapsamı 50 milyar Türk lirası olarak uygulanacaktır. “ Yani
mevduatta devlet güvencesi uygulamasının 50 milyar Türk lirasıyla
sınırlandırılması 57’nci Hükûmet tarafından
kararlaştırılmış, krizin baş göstermesi üzerine geçici bir süre tam güvence
kararı alınmış, daha sonra AKP Hükûmeti döneminde de
mevduata tam güvence verilmiş ve bu uygulama 5 Temmuz 2004 tarihine kadar
sürdürülmüştür. Bakanlar Kurulu kararları, BDDK ve TMSF kararları ve basın
açıklamaları burada, isteyene takdim edebilirim. Dolayısıyla, kamuoyunu doğru
bilgilendirmek gerekmektedir. Eksik ve yanlış bilgilerle milletimizi aldatmaya
ve kandırmaya çalışmak doğru bir siyaset anlayışı değildir. Lütfen, dürüst
olalım. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Başbakan, batan
bankalar konusunu sürekli gündeme getirmekte, eksik ve yanlış bilgiler vererek
Milliyetçi Hareket Partisine de iftiralar atan beyanlarda bulunmaktadır.
Gittiği her yerde bu konuyu konuşan Sayın Başbakan, Milliyetçi Hareket
Partisinin ismini de zikrederek “57’nci Hükûmet
döneminde bankalar batırıldı, hortumlandı; parasını millet, hazine ödedi. Peki,
bu İktidar döneminde Fon’a devredilen bir banka var mı? Yok. Fon’a devredilen
tek banka olmadığı için bundan rahatsız oluyorlar.” diyor. Bir defa, batan
banka sayısı 21, bunların 17’si 57’nci Hükûmet döneminde, ki bunun 5’i daha 57’nci Hükûmet
hükûmete gelir gelmez batık duruma gelmiş, 1’i de AKP
döneminde. Yani Başbakana biriniz söylesin, AKP döneminde de Fon’a devredilen
banka var. Bu bankalar neden battı, nasıl hortumlandı, buna bakalım: BDDK
raporlarına bir bakma zahmetinde bulunursanız gerçekleri göreceksiniz. Sadece
2000-2001 değil, 2002-2003 BDDK raporlarında da açıklıkla bu konu yer almaktadır.
Bankaların batması ve krizin nedenlerinin 1990-99 döneminde uygulanan
politikaların ve gelişmelerin olduğu raporlarda çok net olarak
vurgulanmaktadır. Biriken sorunların patlak verdiği ifade edilmektedir. “Kamu
bankalarının öncelikle 1990’ların başından itibaren bütçe kısıtları nedeniyle
tahsil edilemeyen görev zararı alacaklarının yarattığı finansman ihtiyacı ve
ekonomik etkinliğe ters düşen müdahaleler, kamu bankalarının iyi yönetilmemesi
ve asli fonksiyonlarının dışında görev verilmesi bu bankaların mali yapılarının
oldukça bozulmasına neden olmuştur.” diyor. 1999 yılı itibarıyla kamu
bankalarının biriken görev zararı alacakları bu bankaların aktiflerinin
yaklaşık yüzde 50’sine ulaşmış, Ziraat ve Halk Bankasının toplam görev zararı
millî gelirin yüzde 13,2’sine yükselmişti. Kamu bankalarının finansman
ihtiyaçlarını kısa vade ve yüksek maliyetle piyasadan karşılamaları hem bu
bankaların zararlarının gittikçe artmasına hem de mali piyasalarda faiz
oranlarının yükselmesine yol açmıştır. Kamu bankaları bankacılık işlevlerini
yerine getiremez hâle gelmiş, makroekonomik istikrarsızlık -90-99 döneminde-
yüksek kamu açıkları, kamu bankalarının sistemi bozucu etkisi ve yetersiz risk
yönetimi gibi faktörler, bankacılık sektörünü olumsuz yönde etkilemiş ve
faaliyetlerin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi zorlaşmıştır. Bankacılık
sistemi, 98 yılının ikinci yarısından itibaren sürekli olarak Merkez
Bankasından yüksek miktarda ve maliyette likidite sağlamak zorunda kalmıştır.
Yasal ve kurumsal düzenlemelerin bankacılık sistemine girişinin kolay olması
nedeniyle sektör çok büyümüş ve banka sayıları hızla artmıştır. 90 yılında 64
olan banka sayısı 99 yılında 81’e yükselmiştir. 57’nci Hükûmet
döneminde bir tane banka kurma izni verilmemiştir, üzerine basa basa söylüyorum. Mevduata yüzde 100 güvence uygulamasını
57’nci Hükûmetten önceki hükûmetler
durdurmamış, devam ettirmiş, hortumlamaya fırsat vermiştir. Peki, MHP ne yaptı? 57’nci Hükûmet ne
yaptı? Önce, çıkar amaçlı suç örgütleriyle mücadele konusunda kapsamlı bir
düzenleme yaptı. Yolsuzlukların üzerine amansız ve tavizsiz bir şekilde giderek
kamuoyuna kod adlarıyla yansıtılan kırktan fazla büyük operasyonla, maddi
boyutu onlarca katrilyon lirayı bulan yolsuzlukların ortaya çıkarılmasını
sağlamıştır. Yine, Türk ekonomisi ve bankacılık sektörünü güçlendirecek yapısal
reformlar gerçekleştirmiştir. Hükûmet kurulur
kurulmaz, Haziran 1999 ayında çıkarılan Bankalar Kanunu’yla bankacılık sistemi
yeniden düzenlenmiştir. BDDK kurularak bankacılık sektörünün denetim ve gözetimi
özerk olan bu Kuruma devredilmiştir. Banka ortaklarının ve yöneticilerinin
şahsi sorumlulukları artırılmıştır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. MUSTAFA KALAYCI (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkanım. Mevzuata aykırı davranışlar nedeniyle ilk kez idari ceza sistemi
getirilmiş, adli cezalar ise önemli ölçüde artırılmıştır. Kamu bankaları
yeniden yapılandırılmış, verimsiz şubeleri kapatılmış, görev zararı alacakları
tasfiye edilmiş, kamu bankalarının faaliyetlerini etkinlik ve verimlilik
ilkeleri çerçevesinde yürütmeleri doğrultusunda her bankanın ihtisas alanında
kredilerini kaynak maliyetlerini dikkate alarak sürdürmeleri sağlanmıştır. Kamu
bankaları gecelik borçlanmalardan kurtarılmıştır. Dolayısıyla, değerli arkadaşlarım, daha sayacak birçok konu var o
dönemde gerçekleştirilen. Bizim tavsiyemiz: Sayın Başbakan özellikle Milliyetçi
Hareket Partisine yönelik iftiralarını bir an önce bıraksın ki elinin altında
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun raporları var. 57’nci Hükûmet döneminde neler yapılmış, öncesinde neler yapılmış,
krizin sorumlusu, batan bankaların sorumlusu kimler, çok net olarak oralarda
yer almaktadır. Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kalaycı. Madde üzerinde gruplar adına ikinci söz, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Sayın Faik Öztrak’ta.
Buyurun Sayın Öztrak. (CHP sıralarından
alkışlar) CHP GRUBU ADINA FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısının geçici 2’nci maddesi
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Geçtiğimiz yılın ortalarında gelişmiş ülkelerin mali sistemlerinde
başlayan dalgalanma son iki ay içerisinde tam anlamıyla küresel bir krize
dönüşmüştür. Bundan tüm dünya etkilenmeye başlamıştır ancak ülkelerin bu
krizden etkilenme derecesi iktidarların krizi nasıl yönetebildiklerine, krizi
doğru okuyup okuyamadıklarına, krize karşı etkin tedbirler ve stratejiler
geliştirip geliştiremediklerine ve iç ekonomik dengelerin ne durumda olduğuna
bağlıdır. Değerli milletvekilleri, Hükûmetin
ekonomik krize karşı alınacak tedbirler konusunda strateji eksikliğinin en
önemli örneklerinden biri, huzurunuzda bulunan, mevduata verilen güvencenin
kapsam ve tutarını belirleme yetkisini iki yıl süreyle Bakanlar Kuruluna veren
yasa maddesidir. Sayın Başbakan ekim ayının 23’ünde yaptığı değerlendirmelerde,
mali sistemin son derece sağlıklı olduğunu, tasarruf mevduatına verilen
güvencenin artırılmasının mali sistemde bir zafiyet işareti olarak
değerlendirilebileceğini ifade etmiş ve böyle bir karara karşı çıkmıştır.
Benzer ifadeler Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Başkanı tarafından da dile
getirilmiştir. Buna karşın, 30 Ekim 2008 tarihinde yani tam bir hafta sonra
Komisyonda bir son dakika önergesiyle bu madde yüce Meclisin huzuruna
getirilmiştir. Değerli milletvekilleri, hâlihazırda Türkiye’de faaliyet gösteren
bankaların yurt içi şubelerinde gerçek kişiler adına açılmış olan ve ticari
işlemlere konu olmayan tasarruf mevduatı ve katılma hesaplarının 50 bin YTL’ye
kadar olan kısmı sigorta kapsamındadır ve bunun kapsamını ve tutarını
değiştirme yetkisi Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Kurulundadır. Hâl böyleyken Hükûmet, üzerinde konuştuğum düzenlemeyle hem bu yetkiyi
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Kurulundan almakta hem de sigortaya tabi olacak
mevduatın ve katılım fonlarının sınırını ve kapsamını genişletme imkânına
kavuşmaktadır. Böylece Hükûmet, yalnızca tasarruf
mevduatına değil, uygun bulduğu diğer mevduatlara da güvence getirebilecek ve
bu güvencenin sınırını dilediği şekilde belirleyebilecektir. Şimdi, daha on gün öncesine kadar “Mali sistemimizde sorun yok,
dolayısıyla ek güvenceye de gerek yok.” denilirken şimdi böyle bir düzenlemenin
getirilmesi, Sayın Başbakanın tabiriyle, sisteme yönelik zafiyet algılamasını
artırmayacak mıdır? Ya da “Genelde sistem sağlıklıdır ama Hükûmet
birilerine özel elbise mi dikmeye çalışıyor?” sorusunu akla getirmeyecek midir?
Değerli milletvekilleri, 2005 yılından bu yana özel sektör
borçluluğundaki hızlı artışı her dile getirdiğimizde, Sayın Başbakan ve
bakanlar, borcun özel sektöre ait olduğunu, kamuyu ilgilendirmediğini ve
piyasanın işleyişine karışılmaması gerektiğini söylemekteydi. Biz ise sistemik
bir kriz ortamında özel sektöre ait borçların bir gecede kamu borcu hâline
gelebileceğini, burada hesabın iyi yapılması gerektiğini söylüyorduk. Sayın milletvekilleri, mevduata verilen devlet garantisinin boyut
ve kapsamının genişletilmesi, aslında bankaların o bankada parası olan
vatandaşlara borcunun, verilen garanti neticesinde, kriz anında, devletin borcu
hâline gelmesinden başka bir şey değildir. Değerli milletvekilleri, dilerseniz alınan bu kararın kamunun
borcunu ne kadar artırdığına ilişkin bir hesap yapalım, böylece neyi
oyladığımız hususunda daha açık bir fikir edinebiliriz. 17 Ekim 2008 tarihi itibarıyla Türk bankacılık sisteminde Türk
lirası ve yabancı para cinsinden mevduat toplamı yaklaşık 382 milyar
YTL’dir. Merkezî yönetim borç stoku ise
eylül sonu itibarıyla 353 milyar YTL düzeyindedir. Mevduatın 256 milyar YTL’si
gerçek kişilere ait TL ve yabancı para cinsinden tasarruf mevduatlarından
oluşmaktadır. Sayın Başbakan 23 Ekim tarihinde verdiği beyanatta bu mevduatın
yüzde 45’inin 50 bin YTL ve altında olduğunu ifade etmiştir. Bu durumda
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun cari mevzuat çerçevesinde güvence verdiği
kısım kabaca 115 milyar YTL’ye tekabül etmektedir ve bu yükümlülük aslında Fon’un
prim gelirleriyle karşılayacağı bir yükümlülüktür yani hazinenin yükümlülüğü
değildir. Tasarruf mevduatına verilen güvencenin devlete geçmesi, mevduatın
tamamına garanti verilmesi ve güvence kapsamının ticari mevduatları da içerecek
şekilde genişletilmesi durumunda güvenceyi haiz mevduat miktarı 304 milyar
YTL’ye çıkmaktadır yani devlet 304 milyarlık bir koşullu yükümlülük altına
girmektedir. Bunun dışındaki mevduatların da kapsanması hâlinde ise devletin
borcu -diğer mevduatların da kapsanmasıyla- 735 milyar YTL’ye kadar
yükselmektedir ancak bunun da yetmeyeceği anlaşılmaktadır çünkü son günlerde
bankaların yurt dışı
borçlarına da garanti talep ettiklerine dair söylentiler
yoğunlaşmaktadır. Bu borç ne kadardır? Bu da 66 milyar dolardır. Görüldüğü üzere rakamlar oldukça ürkütücüdür ve sürekli
artmaktadır. Önümüze gelen bu maddeyle, Hükûmetin
“düştü” diye övündüğü kamu borç yükü, şu anda alacağımız kararla ikiye hatta
üçe katlanma riskiyle karşı karşıyadır. Elbette olağanüstü durumlarda olağanüstü tedbirlere ihtiyaç
duyulacaktır. Mevduata sınırsız devlet güvencesi, sistemden ani mevduat
çekilişlerini önlemek amacıyla olağanüstü dönemlerde alınan olağanüstü bir
tedbirdir ancak bu tedbirin ülkenin borç dinamikleriyle ilgili endişeleri
artırması da kaçınılmazdır. Değerli milletvekilleri, burada dikkat edilmesi gereken bir diğer
husus, mevduat sigortasının kapsamının ve tutarının genişletilmesi sonucunda
bankaların faiz yarışına girmesinin engellenmesi ve devletin sırtından hesapsız
risk almalarının önlenmesidir. Bu bağlamda, denetimler sıkılaştırılmalı, ahlaki
rizikonun önüne mutlaka geçilmelidir. Sayın milletvekilleri, diğer taraftan, Türkiye, krize oldukça
kırılgan ekonomik dengelerle yakalanmıştır. İktidar, 2002 sonrasında yaşanan
küresel coşku ortamında maalesef ülke ekonomisini güçlendirmek yerine
zayıflatarak çıkarmayı başarmıştır. 2005 yılından sonra bize benzeyen
ekonomilerden çok daha yavaş büyüyoruz ve bu fark giderek açılıyor. 2008
yılında onların ancak yarısı kadar büyüyerek sevineceğiz. İşsizlik artıyor,
enflasyon yükseliyor, yavaşlayan büyümeye rağmen dış açığımız hızla artıyor.
Gelişmekte olan ekonomiler arasında cari açığının büyüklüğü bakımından en fazla
dikkati çeken bir konumdayız. İç ve dış borçlarımız hâlâ yüksek, borç yükümüz
2001 krizi öncesi dönemin üstünde. Düşen büyüme, artan faizler, değer kaybeden
TL ve şimdi vereceğimiz garantilerle borç dinamikleri hızla olumsuza dönüyor. Bütün bunların yanında, kamunun faiz dışı dengesinde gayrisafi hasılaya oran olarak geçtiğimiz yılda 2 puana yakın bir
bozulma var. Bu yıl ise geçen yıldan da daha kötü olması riskiyle karşı
karşıyayız yani bugüne kadar uygulanan programın en güçlü ayağı olan mali
disiplin aslında konuşulmasa da çökmüş vaziyette. Son dönemde Hükûmet ve bazı çevreler, bize faiz dışı fazla hedefini
unutturma çabası içerisinde ancak borç dinamikleri bakımından önemli olan
parametrenin toplam bütçe dengesi değil, faiz dışı denge olduğunu bir defa daha
hatırlatmak isterim. Değerli milletvekilleri, rezervlerimizin dış borçlarımıza oranı da
benzer ekonomilerin neredeyse beşte 1’i seviyesinde yani zayıf bir rezerv
düzeyiyle küresel krizi karşılıyoruz. Önümüzdeki dönemde küresel ekonomilerin
yavaşlaması ve gelişmekte olan ülkelere yönelen fon akışının hızla azalması
kaçınılmaz görünmektedir. Gelişmiş ekonomilerin mali sistemlerinde yaşanan
hızlı konsolidasyon ve tarihî doruklarında seyreden
belirsizlik algılaması sonucunda, gelişmekte olan ülkelere yönelen fonların
akışını belirleyen faktörler arasında son dönemde önem kazanan ve ülke
ekonomilerinin zafiyetlerini görmezden gelen itici faktör yani yüksek risk
iştahı önemini kaybetti. Buna karşın, ülke ekonomilerinin kendi dinamikleri ve
sağlamlığı yani iyi yönetilip yönetilmediğini gösteren çekici faktörler hızla
önem kazanmaktadır. Sayın milletvekilleri, işte burada Türkiye'nin bir diğer büyük
şanssızlığı devreye giriyor. Bugüne kadar yanında Uluslararası Para Fonu
olmadan ekonomiyi yönetememiş, ekonomiyi sadece küresel coşku döneminde
tanımış, kriz tecrübesi olmayan, bu nedenle de gelişmeleri doğru okuyamayan ve
kriz yönetiminde ciddi hatalar yapabilen bir siyasi kadronun iş başında olması
Türkiye için büyük bir şanssızlıktır. Değerli milletvekilleri, krizin başlangıç günlerinden bu yana Hükûmet kriz karşısında oldukça yanlış tavırlar takındı. Krizin
başlangıcında krizi görmezden gelerek “Hamdolsun kriz bizi teğet geçecek,
tedbir almaya gerek yok.” yaklaşımı, daha sonra yerini kriz karşısında
feryatları yükselen toplum kesimlerinin sesini kısmak amacıyla bu kesimleri
kriz tellallığıyla suçlamaya veya tehdide, en sonunda da bir zula
söylemine dönüştü. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. FAİK ÖZTRAK (Devamla) – Ancak son günlerde, baştan beri
“İhtiyacımız yok.” diye Başbakanın ve bakanlarının ellerinin tersiyle
iteledikleri tedbirleri hızla almaya başladıklarını görüyoruz. İşte bu, kriz
yönetiminde yapılabilecek en büyük hatadır çünkü baştan “İyiyiz.” deyip
reddettiğiniz tedbiri daha sonra aldığınızda, bu, ekonomideki oyunculara sorunun
çok daha ciddi olduğunun ve sizin de bunun farkında olmadığınız izlenimini
verir. Diğer taraftan, bu tedbirlerin bir paket bütünlüğü içinde değil de bölük
pörçük getirilmesi, beklenti yönetimini de zora sokmaktadır. Yaşanan süreç, Hükûmetin kriz karşısında
bir panik ve şaşkınlık havası içerisinde olduğunu ve başlangıçtaki böbürlenme
ve azarlamaların gecenin karanlığında mezarlıktan geçen ürkek yolcunun ıslığı
olduğunu göstermektedir. Sözlerimi bitirirken grubum ve şahsım adına yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztrak. Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan. Buyurun Sayın Kaplan. DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; doğrusu Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşmelerde son dakikada
getirilen bir öneriyle, TMSF’nin yetkilerinin
Bakanlar Kuruluna iki yıl süreyle verilmesi yönündeki bu geçici madde üzerinde,
Demokratik Toplum Partisinin görüşlerini açıklamaya çalışacağım ama bu yanık
kokusu veriyor TMSF deyince. TMSF deyince batık bankalar akla geliyor, TMSF
deyince 100 milyara yakın, vatandaşımızın vergisinin nasıl batık bankalara
aktarıldığı hatırlanıyor. Şimdi, bu maddeyle bakıyoruz ki, Hükûmet
iki yıllığına üstelik bir yetki istiyor. Şimdi bu yetkiye bir taraftan
bakıyorum, bir taraftan Başbakanın açıklamalarına bakıyorum, aradaki çelişkiyi
izah etmek mümkün değil. Ne diyor Başbakan? “Küresel kriz inişe geçti, panik
bitti.” diyor bu grup toplantısında, yeni. Peki, inişe geçtiyse, panik
bittiyse, TMSF’nin yetkilerini iki yıllığına niye
istiyorsunuz? Çok basit bir denklem. Diyor ki
Başbakan: “Biz, önceki hafta reel sektörün temsilcileriyle bir araya geldik,
konuştuk.” Krizin Türkiye’ye etkileri panik havasından itidal ve sağduyu
havasına geçmiş. Ama arkasından da son dakika önergesiyle, TMSF’nin
yetkilerini iki yıllığına istiyor. Şimdi, bu ne yaman çelişkidir ki, bir yandan
bu ekonomik krizin gelişmiş ülkelerde büyümede daralma, enflasyon ve talep
azalması şeklinde tezahür ettiğini, ama Türkiye’de de yatırımların
durmayacağını söylüyor. Arkadaşlar, ben çok kafamı yordum ama “Bunun tanımı
nedir?” diye, ben bunun tanımını siyasi şizofreni olarak, farklı iki dünya,
farklı iki kişilik olarak gördüm. Çünkü şöyle bir bakıyorum dünya ne yapıyor?
Nobel ödülü almış Paul Krugman kalkıyor Amerika’da Obama’ya diyor ki: “Bush döneminde bir 150 milyarlık paket
vardı, yetmiyor. 600 milyarlık bir paket… Başka şansın yok.” Akıl veriyor. FED’in faiz indirmesi işe yaramadı, bilmem ne yaramadı.
Potansiyel millî gelir üzerinde önerilerde bulunuyor. Peki, bizim Başbakan ne yapıyor? Toplamış reel sektörü, reel
sektöre göre durum iyi, panik yok. “No panik.” Ben farklı okuyorum. Biraz da farklı bir alandan baktığımız zaman
DİSK Genel Başkanı Sayın Çelebi diyor ki: “Tekstil sektöründe 200 bin kişi
işsiz kalacak.” Sadece Trakya’da tekstil sektöründe 40 bin kişi işten atıldı
bundan haberiniz var mı, sormak istiyorum. Yine Türkiye İşveren Sendikası Başkanı diyor ki: “Şu anda 4 tane
tezgâhtan 1’i boş.” Bunlar reel sektör değil mi? Şimdi Müteahhitler Başkanı ne diyor: “İnşaatta yurt içi kötü
gidiyordu, şimdi yurt dışı da kötüleşiyor.” Çünkü bizim inşaat sektörü yurt
dışına en fazla iş yapıyor. OSD ekimde otomobil pazarının yüzde 40 düştüğünü söylüyor. İşte bu farklı bir Türkiye gerçeği. Şimdi tekstil sektörü çöküyor, otomotiv küçülüyor, 4 tezgâhtan 1’i
boşalıyor, inşaat sektörü kan ağlıyor ve siz diyorsunuz: “No panik.” Bu insanda, Hükûmette böyle iki ruh
hâli… Bir çok rahat ruh hâli vardır “Non panic” dersiniz ama bir de
“Çok panik var.” dersiniz, böyle bir geçici maddeyi son dakikada getirirsiniz. Bu son dakikadaki geçici maddenin getiriliş gerekçesine bakıyoruz,
çok ilginç. Bakın: “Küresel finans krizinde İrlanda başta olmak üzere,
Danimarka, Almanya, Avusturya tam mevduat güvencesi getirdi.” deniyor. Mevduat
güvencesini tam getirdi, sınır koymadı. Yani bizdeki gibi, 50 bin dolar veya 20
bin dolar değil. Sonra “Amerika, İngiltere, İspanya ve İsveç’te sigorta
kapsamındaki mevduat tutarının artırılması nedeniyle ülkemiz -işte burada
sadede geliyoruz- bankaları ile özellikle Avrupa Birliği ve üye ülkeler
bankaları arasında haksız rekabetin oluşması olasılığı dikkate alınarak,
gerektiğinde sigortaya tabi tasarruf mevduatı ve katılım fonunun kapsam ve tutarının…”
Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl TMSF’nin
yetkileri dâhilinde olan bu yetkiyi, bu özerk kuruluştan alacağım, Hükûmet olarak ben iki yıl boyunca kullanacağım,
diyorsunuz. Peki, siz, bu önlemi bankalar için alırken -Türkiye’de 50 bankanın
26’sı yabancı sermayeli- sigorta fonları için alırken ve onun yükümlülüğünü
üstlenirken, batacak bankaların ve bunlara ödenecek paranın vatandaşın
vergisinden gittiğini bile bile bu önlemi bu yasaya
alırken işsiz insanlarımız, işten atılan insanlar, batan sektörlerin durumu ne
olacak? Bu konuda, emek dünyasının, çalışan dünyasının, küçük tasarruf
sahiplerinin geleceği ne olacak? Bu Hükûmetin
bunlarla ilgili hiç mi bir reçetesi, bir çözümü yok? Yalnız bir tarafa mı
bakacak? Yalnız bankaları mı kurtaracak? Bu bankalarla ilgili serüveni, biz
2001 yıllarından biliyoruz. Bakın, kara para aklamanın yollarının en başında
gelen banka hortumlamanın Türkiye’ye sadece 2001’deki reel rakamı 43,6
milyardı. 2003 tarihinde Başbakanlık Bankalar Yasası’nı yasalaştırdıktan
sonraki değişimlerle Maliye Bakanlığı takip durumuna geçti alacaklar konusunda.
Sayın Maliye Bakanım, lütfen açıklar mısınız, TMSF bugün kaç
milyar doların peşinde? Ne kadarını tahsil etti, ne kadarını edemedi? O
rakamları bize, kamuoyuna açıklayın. Bilelim cepte, şurada burada ne kadar var
ki, bu iki yıllığına TMSF’nin yetkilerini alıp, TMSF’nin yetkilerini eline alırken de “Vallahi kriz durumu
var.” Ee, yani şimdi, Başbakana göre kriz durumu yok.
Panik yok. Ee, panik yoksa,
bu ne panik? YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Panik var mı diyecek? HASİP KAPLAN (Devamla) – Şimdi, buna “Şizofrenik
panik” denir siyasette. Şizofrenik panik, böyle anlık
panik oluyor. Böyle, son anda böyle önergeler çıkıyor. Bakın, ekonomistler ne öneriyor? Çok açık öneriyor. ALİ KOYUNCU (Bursa) – Şizofrenik panik
ne demek? HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) –
Düzelteceksin o cümleni. Şizofrenik panik ne
demek? Ne anlamda söyledin? HASİP KAPLAN (Devamla) – Sizin keyfinize göre konuşmam. Sayın
Halilciğim, sen bankacısın, bilirsin bu işleri. Bankaların nasıl battığını da
çok iyi bilirsin. O paranın da vatandaşın nasıl vergisiyle ödendiğini de çok
iyi bilirsin. Şimdi, bakın, G-20 ülkeleri toplanıyor. G-20 ülkeleri 15 Kasımda
toplanacak. Bilmiyorum bizden ekonomistler kim gidecek? Ne öneriliyor?
Önerilere bakıyorsunuz, IMF ile uzlaşma. IMF ile ne noktadayız? Biliyor muyuz
Sayın Bakanım, en son bir diklenmiştik IMF’ye “Yani dedikleriniz olmayacak.”
Son noktayı bilmiyoruz. Yine, uzun vadeli çözümler konusunda, uluslararası finans
konusunda, bankaların durumu konusunda, ülkemizin reel durumu konusunda aceleye
gelmeyecek bir stratejiyi belirlemek konusunda Türkiye’deki hangi
iktisatçıları, ekonomistleri çağırdınız, konuştunuz? Başbakanın konuştuğu reel
sektörün temsilcileri kimlerdir? Yani bu kadar rahat bir reçeteyi nasıl
veriyorlar? Panik yok, durum iyi, itidal, sağduyu hâkim; krizi fırsata
çevireceğiz… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. HASİP KAPLAN (Devamla) – Ben sadece şunu söylemek istiyorum:
Devlet malı ve parası soygunun kaynağı olmamalıdır. Yolsuzluk ve siyasal
sistemler arasında yakın ilişki vardır, bu tarihsel bir gerçektir ve çok açık
söyleyeyim: Balık baştan kokar, her zaman böyledir. Yönetim tepelerinden çok
ciddi şeffaflık gerektirir bu konular. Devletin üst yönetiminde görev alan kimselerin uzun süre aynı
makamlarda bulunması, yönetmesi, görev süresinin uzaması durumlarında devletin
etik kurumlarının devreye girmesi gerekir. Etik yasalarının olması lazım,
siyasi etik yasası da bizim için lazım, ekonomik etik ve denetim yasaları da
lazım. İşte bunlar için de milletvekillerinin, hepimizin bu kürsünün
dokunulmazlığı dışında dokunulmazlık zırhımızı çıkarmamız lazım. Çıkarırsak bu
ekonomik konularda daha saygın bir yerde oluruz diyorum. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan. Madde üzerinde şahıslar adına ilk söz… NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, AK PARTİ Grubu adına
madde üzerinde… BAŞKAN – Buyurun. HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sataşma yok ki Sayın Başkan. BAŞKAN – Hayır, hayır, sataşma değil. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Giresun Milletvekili Sayın
Nurettin Canikli. Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan. Değerli arkadaşlar, görüştüğümüz maddeyle ilgili olarak sayın
konuşmacılar bazı ifadelerde ve açıklamalarda bulundular. Bunların bir
bölümünün, hatta önemli bir bölümünün gerçeği yansıtmadığını ve bir bölümünün
de konuya yeterince nüfuz edememekten kaynaklandığını düşünüyorum ve bu
düzeltmelerin yapılması, bu açıklamaların ortaya konulması gerekir. Ama ondan önce, biraz önceki Sayın Konuşmacının kullandığı bir
ifadeyle neyi kastettiğini açıklaması gerekiyor. “Siyasi şizofren” ifadesini
kullandı, tam anlaşılamadı. Bununla neyi kastettiğini de netleştirmesi gerekir. HASİP KAPLAN (Şırnak) – On dakika anlattım Sayın Canikli yani. NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Yani, böyle bir, bu ifade
kullanılınca böyle, keskin bir ifade, bunun elbette nereye yöneltilmek istendiğinin
açıklanması gerekir. Şimdi değerli arkadaşlar, bu maddeyle, esas itibarıyla Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonu’nun sahip olduğu bir yetki iki yıl süreyle Bakanlar
Kuruluna devredilmektedir. Bu yetki vardır. Bu yetki, devletin bu konuyla
ilgili bir organı olan Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından bugüne kadar
da kullanılmıştır. Biraz önce, bu yetkinin kullanılması hâlinde esasında
bankaların mevduatlarının kamu borcu hâline geleceği şeklinde Sayın Öztrak -yanlış hatırlamıyorsam- bir ifade kullandı, bu da
doğru değil değerli arkadaşlar. Aslında bu maddeler psikolojik maddelerdir. Bankacılık sektörü, beklentilerden en çok etkilenen, gelişmelerden
en çok etkilenen ve son derece hassas olan bir sektördür ve birçok ülkede bu
sektörle ilgili çok özel düzenlemeler yapılır, çok özel yetkiler alınır ve bu
yetkiler de çok hassas olarak kullanılır. Özellikle
bankacılık sektörünün panik hâline düşmemesi için yani ani mevduat çekişi ve
bunun ortaya çıkaracağı çok ciddi sorunların ortaya çıkmaması için buna benzer psikolojik
yetkiler her zaman kullanılır ve bu yetkiler kullanıldığı takdirde de
bankaların, finansal sektörün sahip olduğu mevduat -yani garanti kapsamına
alınması hâlinde- tamamı ya da önemli bir bölümü garanti kapsamına alınan
mevduat kamu borcu hâline gelmez; bu, teknik olarak doğru değildir, fiilen de
doğru değildir. Bugün -biraz önce de ifade edildi- hemen hemen
dünyanın en gelişmiş ekonomileri, yaşanan bu kriz nedeniyle mevduata,
geçmişlerinde hiç olmamasına rağmen ve ideolojik olarak da bugüne kadarki
söylemlerine taban tabana zıt olmasına rağmen, şu anda tasarruf mevduatına
ciddi anlamda garantiler getirdiler veya garanti kapsamını genişlettiler.
Neden? Bu dönemde beklentilerin son derece karmaşıklaştığı, kayganlaştığı ve
belirsizliklerin arttığı bir dönemde finansal sektörün böyle bir durumdan
olumsuz etkilenmemesi ve diğer sektörleri de olumsuz anlamda tetiklememesi için
bu tür tedbirlere başvurdular. Bu doğrudur, yerindedir yani dünyanın uyguladığı
bu tedbir ve orada böyle bir hamleyi tetikleyecek de bir ortam mevcuttur. Yani
çok ciddi olarak bir sıkıntı yaşanmaktadır. Hiç kimsenin toz kondurmadığı ve
bugüne kadar batabileceği hiç kimsenin aklına gelmeyen, Amerika başta olmak
üzere, Batı’nın gelişmiş ekonomilerinde çok büyük finansal kuruluşları batmıştır.
Amerika’da en büyük, dünyanın en büyük otuzdan fazla finans kuruluşu yerle bir
olmuştur, kelimenin tam anlamıyla tarumar olmuştur değerli arkadaşlarım ve bu
nedenle kamu otoriteleri, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun sahip olduğu
benzer yetkileri kullanarak müdahale etmişlerdir. Bu yetki idari bir yetkidir
her şeyden önce. Bu yetkinin Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’ndan alınıp
Bakanlar Kuruluna sevk edilmesi bu yönüyle bir değişiklik arz etmemektedir.
Ancak ince bir mesaj vermektedir ve bu mesajın yeri da bu kanundur. Çünkü biz bu kanunla sermaye gelmesini ümit ediyoruz, bekliyoruz,
onun için çabalıyoruz ve bu sermaye sahiplerine kanunda belirtilen şartlar
çerçevesinde getirdikleri takdirde, eğer herhangi bir olumsuzluk ortaya çıkarsa
bu yetkinin gerekirse kullanılacağı ve bu anlamda diğer ülkelerle, mevduat
garantisi getiren diğer ülkelerle ülkemizin bir haksız rekabeti
oluşturmayacağı, aleyhte bir haksız rekabet oluşmayacağı ve gerekirse bu
yetkinin de Hükûmet tarafından kullanılacağı ince bir
mesaj olarak verilmektedir. Yoksa TMSF’nin
kullanacağı bu yetkinin Bakanlar Kurulu tarafından kullanılması idari anlamda
hiçbir farklılık arz etmemekte ve bir yenilik getirmemektedir, bir farklılık
söz konusu değildir. Dolayısıyla getirilen bu yetkiyle, sanki işte “Efendim,
özel birilerine bir avantaj mı sağlanacak, yoksa birtakım imkânlar mı
getiriliyor?” gibi sorular, gerçekten bu konuya yeterince nüfuz edememiş
olmasının yansımasıdır. Elbette teknik bir konudur sonuç itibarıyla ve bu
değerlendirme yapılırken buna dikkat etmek gerekir. Değerli arkadaşlar, evet, dünyada, bütün dünyada bu güçlü bankalar
batarken bizim bankalarımız ayaktadır, sapasağlam ayaktadır. MUHARREM VARLI (Adana) – Neden acaba? NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Hiç kimse bunun aksini söyleyebilir
mi? Söyleyemez. MUHARREM VARLI (Adana) – Neden acaba, neden acaba? NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Peki neden ayakta? Güzel bir soru:
Neden ayakta? Hep alışılmış kamu yönetiminde… AKİF AKKUŞ (Mersin) – Batsın mı yani, batsın mı? NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Kamu yönetiminde yangın binayı
sardığı zaman, sıkıntı geldiği zaman, kriz kapıya dayandığı zaman tedbirler
alınmaya çalışılır ve bu dönemde alınan tedbirler de hiçbir işe yaramaz. KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Zaten yaramadı. NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Aleve dökülen birkaç kova su gibidir,
hiçbir işe yaramaz. KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Aynen öyle, yaramadı. NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Onun için değerli arkadaşlar, biz bu
tedbirleri zamanında aldık. Ne zaman aldık biliyor musunuz? 2003 yılı başından
itibaren aldık. Bakın, çok ayrıntıya girmeyeceğim, sadece basit bir örnek
vereceğim. Birçok batı ülkesinde finansal kuruluşlar açık pozisyonlarla çalıştı
ve ondan dolayı zarar ettiler ve mali yapıları bozuldu, iflas ettiler, hükûmetleri el koymak ya da destek vermek zorunda kaldı.
Biz, 2003 yılı başından itibaren açık pozisyona müsaade etmedik, kanunda
belirtilen sınırların dışına çıkmalarına müsaade etmedik. Yani ne yapıyordu
bankalar, bankalar ne yapıyordu? Dışarıdan döviz alıyorlar, döviz borçlanıyorlar,
içeride TL olarak kredi veriyorlar. Dövizle borçlandığı zaman LİBOR + 1-2’yle
borçlanıyorlar, yani yüzde 3-4 civarında bir maliyeti var bunun, TL’ye çevirip
içeride TL kredisi olarak veriyor; yüzde 22’ler, 23’ler civarında bir getiri elde ediyor. Bir
de kurdaki aşağı gelmeyi hesaba kattığımız zaman, bankalar açısından açık
pozisyonla çalışmak son derece cazip, yüksek kâr getiren bir uygulamadır ve bu
yönde de her zaman bu sektörden çok da yoğun bir baskı gelir. Geçmiş
dönemlerde, hemen hemen istisnasız hükûmetler bu baskıya boyun eğdiler, ama biz kesinlikle
müsaade etmedik. Eğer kurun yaklaşık yüzde 25-30 civarında yükseldiği bu
dönemde bankalar açık pozisyonla yakalanmış olsaydı, açık pozisyonla yakalanan
banka batmış olacaktı değerli arkadaşlar. İşte tedbir budur. Tedbir 2003 yılı
başından itibaren alınmıştır, tedbir zamanında alınmıştır, yerinde alınmıştır. MUHARREM VARLI (Adana) – Allah’tan kork, Allah’tan! NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bugün alınan tedbirin hiçbir anlamı
yok. Başka tedbir mi istiyorsunuz? Bakın, biz KEY ödemeleri yaptık, reel sektör
açısından söylüyorum. Birkaç örnek veriyorum sadece zamanı almamak için. Biz
geçen dönem, yani geçen yasama döneminde KEY ödemeleriyle ilgili ödemeler
yaptık, yanlış hatırlamıyorsam yaklaşık 2,5 milyar YTL civarında. Bu ödemenin
iki tane amacı vardır değerli arkadaşlar: Bir tanesi, bir hakkın teslimidir. Vatandaştan, garibandan
kesilmiş, yıllar boyu unutulmuş, hiç kimsenin de aklında yok. Bu açıdan bir
hakkaniyetin yerine getirilmesi, bir görevin yerine getirilmesidir. Ama aynı
zamanda belki daha önemlisi ya da en az onun kadar önemli, ciddi anlamda talep
daralması meydana gelmesi bekleniyor ve bu talep daralmasını ortadan kaldırmak
için reel sektöre destek vermek amacıyla getirilmiştir. Ne zaman? Henüz daha global krizin hiç konuşulmadığı, gündeme dahi getirilmediği
bir dönemde, yaklaşık beş-altı ay önce. Tedbir budur değerli arkadaşlar. Biz
tedbirleri zamanında alıyoruz. Bakın en son, biraz önce Maliye Bakanımız
belirtti, tahsilat tebliği… Mükelleflerimizin tümüne,
ilave on sekiz ay, yıllık sadece yüzde 3 faizle borçlarını ödeme imkânı
getirilmiştir. Keza, Sanayi Bakanlığımızın yaptığı çalışma çerçevesinde,
KOBİ’lerimize sıfır faizle, hazineden finanse edilecek şekilde çok ciddi
kaynaklar aktarılmıştır ve kaynak aktarmaya da devam ediliyor. İlk aklıma
gelenler bunlar. Bunların hepsi tedbirdir, ama zamanında alınan tedbirlerdir.
En düşük maliyetli tedbir, önceden alınan tedbirdir, yani o problemin ortaya
çıkmasını engellemek amacıyla alınan tedbirdir, yani bankaların batmasını
önlemek amacıyla alınan tedbirdir. Başka örnekleri de var. Bunlardan herhangi
bir tanesi olmamış olsaydı bugün Türkiye'de de bankalar, diğer gelişmiş
ekonomilerin bankalarının maruz kaldığı sonuçla karşı karşıya kalacaklardı, yani
batacaklardı. Elbette “hamdolsun” diyeceğiz. Elbette “hamdolsun” diyeceğiz. AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Banka batmadı ama esnaf battı. NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – İki nedenle: Bir, böyle bir Hükûmet var, önceden öngörebilen, çok önceden öngörebilen,
hiç kimsenin gündeme dahi getirmediği şekilde, dönemde öngörebilen ve ona göre
tedbir alan bir Hükûmet var. Onun için “hamdolsun”
diyeceğiz elbette ve elbette, dünyanın yaşadığı o tarumardan ve depremden
Türkiye'nin etkilenmemiş olması… Etkilenmedi, bu gerçek, finansal kesim… AKİF AKKUŞ (Mersin) – Bugün millet çarşıda… NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Yani bu etkilenmeyeceği anlamında
değil arkadaşlar. Bakın, iki olayı karıştırmamak lazım. Elbette bizi de
etkiliyor şu anda, etkilemeye de devam ediyor. Ama finansal kriz açısından,
yaşanan finansal krizin boyutu açısından Türkiye kesinlikle bu depremi
yaşamamıştır. Deprem nedir? Bankalar batmıştır. Bizde batmış mıdır?
Batmamıştır. AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Banka batmamış, esnaf batmış. NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bugün, bakın, dünyanın gelişmekte
olan… AKİF AKKUŞ (Mersin) – Lütfen çarşıdan bir geç. NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Basit bir örnek vereyim değerli
arkadaşlar, ölçmek için kullanacağımız bir örnek. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan. Dünyanın, gelişmekte olan, hatta bazı gelişmiş ekonomilerinin
notlarının hemen hemen tamamı uluslararası kredi derecelendirme
kuruluşları tarafından düşürüldü. Türkiye düşürülmedi değerli arkadaşlar. Bu, kara kaşımız, kara gözümüz için mi düşürülmedi? İşte bunlar
için düşürülmedi, bu alınan tedbirler için, bu alınan tedbirler nedeniyle
finansal kesim Amerika’nın yaşadığı depremi yaşamadığı için düşürülmedi.
Elbette eleştirin, ama lütfen hakkı da teslim edin değerli arkadaşlar. Onun
için “hamdolsun” diyoruz. MUHARREM VARLI (Adana) – Önce sen teslim et, önce sen! NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Elbette tedbirleri alıyoruz,
alacağız. Zamanında alacağız, alınması gereken varsa onları da alacağız. Adım adım da alıyoruz zaten, kademe kademe
de devreye sokuyoruz, hiç kimsenin kuşkusu olmasın. KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Canikli
niye hiç yükseltilmedi bu bankaların dereceleri? NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Ama bütün bunların da önceden
öngörüldüğünü Hükûmetimiz tarafından ve kararlı ve
zamanında, yeterli tedbirlerin de alındığını lütfen kabul edin, lütfen hakkı
teslim edin. Rahatlarsınız değerli arkadaşlar, rahatlarsınız, psikolojik olarak rahatlarsınız.
Hep inkâr ederek bir yere varamazsınız. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Canikli. Şahıslar adına ilk söz Adana Milletvekili Sayın Yılmaz Tankut’ta. Buyurun Sayın Tankut. (MHP sıralarından
alkışlar) YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 302 sıra sayılı Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye
Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın geçici 2’nci maddesiyle ilgili
olarak söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Milliyetçi Hareket Partisi ve şahsım
adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın milletvekilleri, eklenen geçici bu 2’nci maddeyle,
tasarruflara tanınan güvence miktarlarının artırılması veya düzenleme
yetkileri, iki yıl süreyle, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’ndan alınarak
Bakanlar Kuruluna verilmektedir. İlk bakışta böylesine bir düzenleme, dünyayı her yönüyle etkileyen
küresel ekonomik krize karşı Hükûmetin anında
birtakım önlemlere başvurabilmesi açısından gayet normal ve olması gereken bir
uygulama gibi gözükmektedir. Ancak, AKP Hükûmetinin
ve özellikle de Sayın Başbakanın altı yıllık tek başına iktidarları süresince
ortaya koydukları çelişkili ve birbirini tutmayan beyan ve davranışları
karşısında Hükûmete böyle bir yetki verilmesinin
hiçbir anlamı olmadığı gibi sakıncaları olacağı şüphesi daha ağır basmaktadır. Bilindiği gibi, küresel kriz kapsamında birçok ülke, mevduatlarına
tam güvence getirmek suretiyle piyasalara ve yatırımcılara güven verme yoluna
gitmiş idi. Türkiye’de ise aynı önlemin alınmasına Sayın Başbakan karşı çıkmış,
böyle bir önleme gerek olmadığını söylemesinin yanında bütün dünyayı etkileyen
bu krizi hafife almış ve hepinizin malumu olan ve bugün siyasi polemiklere malzeme teşkil eden sözler sarf etmiş idi. Bugün
gelinen noktada ise tasarıya bu maddenin eklenmesiyle Hükûmetin
bu konudaki yaklaşımını değiştirdiği ve dün söylediklerinin bugün geçersiz
olduğunun bizzat kendileri tarafından itiraf edildiği anlaşılmaktadır. Güvence sınırını belirleme yetkisinin TMSF’den
alınarak Hükûmete verilmiş olması, az önce de ifade
etmeye çalıştığım gibi, ekonomik kriz ortamlarında yadırganacak bir durum
değildir. Fakat AKP Hükûmetinin almış olduğu bu
yetkiyi ne zaman, nerede ve hangi miktarlarda, hangi kurum, holding ve yakınları
için kullanacağı belirsiz olduğu için, Bakanlar Kuruluna tanınan tasarruf ve
mevduatlara güvence yetkisine bizler elbette ki şüpheyle bakmaktayız. Öbür
yandan, Hükûmet yetkililerinin, bizzat Sayın
Başbakanın ve bazı ekonomik çevrelerin Türkiye’de likidite krizi olmadığını ve
yaşanmadığını belirtmelerine rağmen, niçin özellikle de yurt dışında olduğu
iddia edilen birikim ve varlıklarla ilgili böylesine düzenlemelere
gidilmektedir? AKP İktidarının yıllardan beri iddia ettiği gibi ekonomik
ve siyasi bir istikrar sağlanmış ve Türkiye’de tarımdan sanayiye, finans
sektöründen reel sektöre kadar hemen hiçbir sıkıntı yaşanmamakta ise ve de
hepsinden önemlisi kriz bizi teğet geçiyorsa, kısacası bizlerin bir türlü
farkına varamadığı fakat AKP yönetiminin ısrarla çizmeye çalıştığı sanal bir
cennet dönemi yaşıyor isek, bu tür uygulama ve düzenlemelere niçin boş yere
vakit harcanmaktadır? Sayın milletvekilleri, daha önce konuşan pek çok arkadaşımızın da
ifade ettiği gibi bu tasarının gerekçesiyle içeriğine bakıldığında, etik
olmayan, hukukla çelişen ve hepsinden de önemlisi kamu vicdanını kesinlikle
tatmin etmeyecek pek çok husus ve sıkıntıyı da birlikte getirdiği
görülmektedir. AKP Hükûmeti tasarının gerekçesinde
altı yıllık iktidarları boyunca her türlü olumsuzluğun ve güvensizliğin
giderildiğinden ve insanlarımızın hak ettiği bir yönetim anlayışına
kavuştuğundan bahsetmektedir. Şimdi, buradan Sayın Bakana sormak istiyorum: Madem her türlü
siyasi ve ekonomik güvencelerle iş ve sosyal kesimlerin refah ve güvenini tesis
ettiniz, o zaman ne diye bu kadar zahmete katlanıp, kaynağının ne olduğu
belirli olmayan ve tasnif edilmesi mümkün olmayan para ve varlıkları ülkemize
getirmeye çalışıyorsunuz? Hani kriz bizi teğet geçiyordu? Hani ekonomimiz ve döviz
rezervlerimiz hamdolsun gayet iyi bir durumdaydı? Hani biz kriz falan dinlemez,
krizleri fırsata çevirip yolumuza devam ederdik? Peki, şimdi ne oldu? Bu
tasarıyla yurt dışındaki ve içindeki beyan edilmeyen, vergisi ödenmeyen ve
kaçırılan varlık ve paralara niçin göz diktiniz? Vergisini ödeyen, helal
kazanan ve yatırımını bu ülke için yaparak her türlü sıkıntı ve krizi yaşayan
insanlarımızın suçu nedir? Uyuşturucu, kaçakçı, kara para aklayıcıları ve silah
tüccarlarını bu yasa tasarısına koyduğunuzu iddia ettiğiniz maddeler ile
uygulamada nasıl ayıracak ve engelleyeceksiniz? Niçin “Biz yanlış yaptık, krizi
göremedik, ekonomiyi iyi yönetemedik. Bu yüzden de, kaynağı ne olursa olsun,
gerekirse sayısal gücümüzle kamu vicdanını yok sayan yasalar dahi çıkararak her
türlü varlık ve parayı getirmeye mecbur kaldık.” diyemiyorsunuz? Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Türkiye ağır
sorunlarla ve tehlikelerle dolu bir sürecin bütün belirtilerini her yönüyle
yaşamakta, belirsizlik sarmalı her tarafı hâkimiyeti altına almış bulunmaktadır.
Ne yazık ki Türkiye ekonomisi batmış ve zembereği kopmuştur. Milletimiz AKP
döneminde, Hükûmet yetkilerinin açıklamalarının
aksine, açlık, yoksulluk, işsizlik kör kuyusunun dibine itilmiş… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, hemen tamamlayın. YILMAZ TANKUT (Devamla) -…ve Türkiye ekonomisi cari açık, işsizlik
ve kayıt dışılık sorunlarının girdabında ne yazık ki kontrolden çıkmıştır. Netice olarak, bu ve benzeri yasa tasarılarıyla AKP Hükûmetinin ekonomik refahı sağlamasının ve insanlarımızın
yüzünü güldürmesinin maalesef mümkün olamayacağını, iktidarın samimi bir
şekilde ülkeyi iyi yönetemediğini itiraf ederek artık meselenin siyasetin çok
ötesinde iktidarıyla muhalefetiyle bir var olma meselesi olduğunu idrak ederek
hareket etmesi lazım geldiğini buradan bu vesileyle bir kez daha hatırlatıyorum
ve diyorum ki: Dünyayı ve doğal olarak ülkemizi etkileyen benzer gelişme ve
krizler karşısında yasa tasarılarıyla önlemler alınmak isteniyorsa, az önce de
ifade ettiğim gibi iktidar-muhalefet ayrımı yapmadan, bu gibi tasarıların
Mecliste ve Meclis dışında ortak komisyonlarda tam bir toplumsal mutabakatla
ele alınarak süratle uygulamaya konulması gerektiğini hatırlatıyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tankut. Çalışma süremiz dolmuştur. Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 13 Kasım
2008 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati: 20.00 |
|