DÖNEM: 23 CİLT: 30 YASAMA YILI: 3 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 15’inci
Birleşim 11 Kasım 2008 Salı İ Ç İ N D E K İ L
E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III.
- YOKLAMA IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI 1.- Osmaniye
Milletvekili Hakan Coşkun’un, mısır ve yer fıstığı üreticilerinin sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 2.- Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü’nün, süt üreticilerinin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 3.- Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halis’in, Alevilerin demokratik toplumsal taleplerine
ilişkin gündem dışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı V.-
AÇIKLAMALAR 1.- Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuş’un, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
gündem dışı konuşmalara verdiği cevaba ilişkin açıklaması 2.- Osmaniye
Milletvekili Hakan Coşkun’un, Tarım ve Köyişleri Bakanı
Mehmet Mehdi Eker’in gündem dışı konuşmalara verdiği
cevaba ilişkin açıklaması 3.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
gündem dışı konuşmalara verdiği cevaba ilişkin açıklaması 4.- Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü’nün, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
gündem dışı konuşmalara verdiği cevaba ilişkin açıklaması 5.- Sivas
Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in, Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin Çelik’in gündem dışı konuşmaya verdiği cevaba ilişkin açıklaması 6.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, doğal gaz zamlarına
ilişkin açıklaması VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili
Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, doğal gaz fiyatlarındaki artışın ve topluma
etkisinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/278) 2.- Antalya
Milletvekili Osman Kaptan ve 24 milletvekilinin, güvenlik görevlilerince dur
ihtarına uymama gerekçesiyle gerçekleştirilen öldürme olaylarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/279) B) Tezkereler 1.- (10/3, 8, 12,
28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71, 84, 87, 89, 101, 119, 145,
146) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev
süresinin bir ay uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/583) C) Önergeler 1.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi’nin (2/191) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/92) VII.-
ÖNERİLER A) Danışma Kurulu Önerileri 1.- (11/5) esas
numaralı gensoru önergesinin görüşme gününe; gündemdeki sıralama ile çalışma
saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 253 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç
Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak ve bölümler hâlinde
görüşülmesine; Genel Kurulun 11/11/2008 Salı ve
12/11/2008 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü sorular ile diğer denetim
konularının görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi VIII.-
GENSORU A) Ön Görüşmeler 1.- Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay
Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın,
elektrik ve doğal gaz başta olmak üzere enerji zamlarıyla vatandaşları zor
durumda bıraktığı, sağlıklı bir enerji piyasası oluşturamadığı, enerji arz
güvenliği için gereken tedbirleri alamadığı ve Bakanlığında yolsuzluklara yol
açtığı iddiasıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler hakkında
gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/5) IX.-
OYLAMALAR 1.- Elektrik ve
doğal gaz başta olmak üzere enerji zamlarıyla vatandaşları zor durumda
bıraktığı, sağlıklı bir enerji piyasası oluşturamadığı, enerji arz güvenliği
için gereken tedbirleri alamadığı ve Bakanlığında yolsuzluklara yol açtığı
iddiasıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergenin oylaması X.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.-Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Göle ilçesinde yapılacak
TOKİ konutlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/4774) 2- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, Muğla-Yatağan’daki bir beldedeki
kamulaştırmalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/4780) 3.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Pekin Olimpiyatlarında
alınan sonuçlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/4783) 4.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Gazi Üniversitesinin
spor klüpleri ve spor yönetimi ile ilgili bazı
konulara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun
cevabı (7/4790) 5.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, olimpiyatlarda alınan sonuçların
değerlendirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/4794) 6.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, tabii kaynak rezervlerine
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı (7/4820) 7.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Antalya’daki HES
projelerine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı (7/4822) 8.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, AK PARTİ Siyaset
Akademisine katılan kamu görevlilerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/4830) 9.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Orhangazi ilçesindeki bir futbol sahasının
çimlendirilmesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun
cevabı (7/4831) 10.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, İznik ilçesi futbol sahasının durumuna ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı
(7/4832) 11.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Pekin
Olimpiyatlarında alınan sonuçların değerlendirilmesine ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/4833) 12.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, 2020 Olimpiyat
Oyunlarına ev sahipliği adaylığına ve spor altyapısının geliştirilmesine
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun
cevabı (7/4834) 13.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, İstanbul Atatürk
Olimpiyat Stadının etkin kullanımına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/4835) 14.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, İznik ilçesinde turizmin geliştirilmesine
ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın
cevabı (7/4869) 15.- Trabzon
Milletvekili M. Akif Hamzaçebi’nin, Çanakkale İl
Kültür ve Turizm Müdürüne ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/4870) 16.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, turistlerin alışverişte aldatıldığına yönelik
bir yayına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/4871) 17.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, DÖSİM’in hesabındaki
paranın başka bir bankaya transferine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/4872) 18.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun,
Kayseri’deki tarımsal sulama amaçlı elektrik kullanımına ilişkin sorusu ve
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/4873) 19.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, trafik ve idarî para
cezalarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın
cevabı (7/4875) 20.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Tufanbeyli ilçesinin
askerlik şubesi ihtiyacına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi
Gönül’ün cevabı (7/4886) 21.- Ankara
Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın,
askerî arşivlerdeki kişisel bilgilerin güvenliğine ilişkin sorusu ve Millî
Savunma Bakanı M. Vecdi Gönül’ün cevabı (7/4887) 22.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, Tosya Organize
Sanayi Bölgesine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer
Çağlayan’ın cevabı (7/4906) 23.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Posof Türkgözü
Sınır Kapısındaki sınır ticaretine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’in cevabı (7/4925) 24.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’daki bir TOKİ
uygulamasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil
Çiçek’in cevabı (7/4926) 25.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, belediyelerin veteriner hekim kadrolarına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun
cevabı (7/4931) 26.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Bartın’da
bir yayladaki tesislerin durumuna ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/4995) 27.- İzmir
Milletvekili Recai Birgün’ün, Bergama’daki baraj
çalışmalarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/4996) 28.- Edirne
Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, Keşan ilçesindeki bir köy sosyal tesislerine
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı (7/4997) 29.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, Bursa’daki taş ve mermer ocaklarına ilişkin
sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı (7/4998) 30.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın,
Bartın-Zonguldak-Karabük çevre düzeni planına yapılan itiraza ilişkin sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
(7/5001) 31.- İzmir
Milletvekili Recai Birgün’ün, ruhsatsız su kuyularına
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı (7/5002) 32.- Hakkâri
Milletvekili Hamit Geylani’nin, Doğu ve Güneydoğu
Anadolu’da çıkan orman yangınlarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/5004) 33.- Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın, Marmaris’te verilen maden
arama ruhsatlarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/5005) 34.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, TÜİK’in açlık sınırı tespitine ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı
(7/5011) 35.- Antalya
Milletvekili Tunca Toskay’ın, Antalya’da turizme
tahsis edilen alanlara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/5060) 36.- Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın, Marmaris’te verilen maden
arama ruhsatlarına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/5062) 37.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, bir kara yolundaki elektrik direklerine
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın
cevabı (7/5063) 38.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, sporun ve sporcunun
teşvikine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun
cevabı (7/5114) 39.- İzmir Milletvekili
Kamil Erdal Sipahi’nin, Kozak Yaylası’ndaki altın madenciliği faaliyetlerine
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı (7/5147) 40.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Çevre Kanunu uyarınca verilen para cezalarına
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı (7/5149) 41.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, anıt ağaçların ve
İstanbul’daki su havzalarının korunmasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/5151) 42.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, Kuşadası’nda
turistlerin esnaftan uzak tutulmasına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/5173) 43.- Kocaeli
Milletvekili Cevdet Selvi’nin, esnaf ve sanatkâra
verilen işletme destek kredisine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı
Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/5186) 44.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, baraj yapımından
etkilenen bir köyün durumuna ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/5218) 45.- Manisa
Milletvekili Şahin Mengü’nün, bir köy yolu
yapımındaki ağaç kesimine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/5220) 46.- İstanbul
Milletvekili Ümit Şafak’ın, bir gayrimenkulün kullanımına ilişkin sorusu ve
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/5267) 47.- Edirne
Milletvekili Rasim Çakır’ın, camilerde toplanan paraların ve satılan yayınların
denetimine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Said
Yazıcıoğlu’nun cevabı (7/5287) I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 11.00’de açılarak yedi oturum yaptı. Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu,
Türkiye’de tanık ve sanıkların gözaltına alınma koşul ve şartları ile gözaltına
alınmalar sırasında yapılan uygulamalara, Ankara
Milletvekili Zeynep Dağı, Akdeniz İçin Birlik Projesi’nde Türkiye’nin yeri ve
önemine, İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar. Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun ülkemizdeki çocuk
istismarına ilişkin gündem dışı konuşmasına Devlet Bakanı Nimet Çubukçu cevap
verdi. Genel Kurulu
ziyaret eden Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’e
Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denildi. Konuk Azerbaycan
Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Genel Kurula
hitaben bir konuşma yaptı. İzmir
Milletvekili Oktay Vural, Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının Türkiye’yi
ziyareti sırasında Atatürk Bulvarı’na Azerbaycan Bayraklarının asılmamasından
dolayı Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığının tutumu hakkında bir açıklamada
bulundu. Hatay
Milletvekili Gökhan Durgun ve 22 milletvekilinin, Hatay Mustafa Kemal
Üniversitesinde hukuka aykırı uygulamalar yapıldığı iddialarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
(10/277), Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili
Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, Kıbrıs politikası konusunda bir genel görüşme
(8/8), Açılmasına
ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu, önergelerin gündemdeki
yerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri İzmir
Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın
elektrik ve doğal gaz başta olmak üzere enerji zamlarıyla vatandaşları zor
durumda bıraktığı, sağlıklı bir enerji piyasası oluşturamadığı, enerji arz
güvenliği için gereken tedbirleri alamadığı ve Bakanlığında yolsuzluklara yol
açtığı iddiasıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler hakkında
Anayasa’nın 99’uncu, İç Tüzük’ün 106’ncı maddeleri uyarınca bir gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/5) Genel Kurulun bilgisine sunuldu, önergenin
gündeme alınıp alınmayacağı konusundaki ön görüşme gününün Danışma Kurulu
tarafından tespit edilip Genel Kurulun onayına sunulacağı, Açıklandı. Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan’ın Azerbaycan’a yaptığı resmî ziyarete, Konya Milletvekili
Mustafa Kabakcı’nın da iştirak etmesinin uygun
görüldüğüne ilişkin Başbakanlık tezkeresi kabul edildi. Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının: 1’inci sırasında
bulunan Serbest Bölgeler Kanunu ile Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporlarının (1/605) (S. Sayısı: 275) görüşmeleri, Komisyon yetkilileri Genel
Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi. 2’nci sırasında
bulunan, Bazı Varlıkların Millî Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (1/657) (S. Sayısı: 302) tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlandı; tasarının 4’üncü maddesine kadar kabul
edildi, 4’üncü maddesi üzerinde bir süre görüşüldü. Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ, Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in, AK PARTİ Grubuna sataştığı iddiasıyla, Tunceli
Milletvekili Kamer Genç, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın,
konuşmasında ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine
atfetmesi nedeniyle, Birer açıklamada
bulundular. Bazı Varlıkların
Millî Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın, görüşmeleri
sırasında istem üzerine yapılan yoklamalarda, Genel Kurulda toplantı yeter
sayısı bulunmadığı anlaşıldığından, 11 Kasım 2008 Salı günü Saat 15.00’te
toplanmak üzere birleşime 19.26’da son verildi.
No.: 22 II.- GELEN KÂĞITLAR 11 Kasım 2008 salı Meclis Araştırma Önergeleri 1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri
Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay,
İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir
Milletvekili Kemal Anadol’un, doğalgaz fiyatlarındaki
artışın ve topluma etkisinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/278)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06.11.2008) 2.- Antalya
Milletvekili Osman Kaptan ve 24 Milletvekilinin, güvenlik görevlilerince dur
ihtarına uymama gerekçesiyle gerçekleştirilen öldürme olaylarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün
104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/279) (Başkanlığa geliş tarihi: 07.11.2008) Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergesi 1.-Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ermenistan ile ilişkilere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4698) 11 Kasım 2008 Salı BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 15.00 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatoş
GÜRKAN (Adana) BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 15’inci Birleşimini açıyorum. III. - Y O K L A M A BAŞKAN -
Elektronik cihazla yoklama yapacağız. Yoklama için üç
dakika süre vereceğim. Sayın
milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını
görevli personel aracılığıyla, üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum. Yoklama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik
cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. Gündem dışı ilk söz
mısır ve yer fıstığı üreticilerinin sorunları hakkında söz isteyen Osmaniye
Milletvekili Sayın Hakan Coşkun’a aittir. Buyurun Sayın
Coşkun. (MHP sıralarından alkışlar) Sayın
milletvekilleri, üç değerli arkadaşımız gündem dışı konuşma yapacak, çeşitli hazırlıklar
yaparak sizlere bilgilerini sunacaklar. Dinlemek istemeyenler lütfen dışarı
çıksın. Sükûnet içerisinde arkadaşlarımızı dinleyelim. Buyurun Sayın
Coşkun. IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları 1.- Osmaniye Milletvekili Hakan Coşkun’un, mısır ve yer
fıstığı üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı HAKAN COŞKUN
(Osmaniye) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mısır ve yer fıstığı
üreticilerinin sorunlarını sizlerle paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, tarımsal girdilerin aşırı artması sonucu bütün tarımsal
ürünlerde olduğu gibi mısır ve yer fıstığı yetiştiriciliği de maliyeti yüksek
bir tarım şekline dönüşmüştür. Hatta son bir yılda yüzde 100’ün üzerinde artan
gübre fiyatı, mazot, sulama ve diğer girdilerin -tarımsal girdilerin-
enflasyonun üzerinde artması, bu yılki tarımsal ürünlerde maliyeti
yükseltmesine karşılık, ürünlerin birim satış fiyatlarının geçen yıldan daha
düşük olması üreticilerimizi iflasın eşiğine getirmiştir. Özellikle mısır
üreticileri geçen sene serbest piyasada tonunu 420-440 YTL’ye satabilirken şu
an serbest piyasada tonuna 320-350 YTL’ye alıcı bulamamaktadır. Değerli
milletvekilleri, görevi ülkemizdeki tarımsal piyasayı düzenlemek, üreticiyi ve
tüketiciyi korumak olan Toprak Mahsulleri Ofisi tonu 480 YTL’den ithal mısır
satarken, 2008 yılı müdahale alım fiyatının tonunu 430 YTL’den açıklamıştır ve
yirmi gün içerisinde de ödeyeceğini üreticilere taahhüt etmiştir. Ama tonu 430
YTL açıklanan mısırın kesintilerden sonra kalan en yüksek fiyatı tonda 405
YTL’yi geçememiş ve ayrıca 18 Eylülden sonra Toprak Mahsulleri Ofisine mısırını
yatıran üreticilerimiz elli beş gün geçmesine rağmen henüz paralarını
alamamışlardır. Toprak Mahsulleri
Ofisinin bu yanlış uygulamalarından dolayı, borçlu olan çiftçilerimiz serbest
piyasaya tonu 320-350 YTL’ye, bir daha tekrarlıyorum, tonu 320-350 YTL’ye
mısırını zararına satmaya mecbur bırakılmıştır. Değerli
milletvekilleri, eski yıllarda çiftçinin kara gün dostu olan Toprak Mahsulleri
Ofisinin şu an yapması gerekenleri sizlerle paylaşmak istiyorum. Mısırdaki
kesintileri ayarlayarak, üreticilerinin paralarını bir an önce ödeyerek ve
destekleme prim ödemesini 4 yeni kuruş değil en az 7 yeni kuruş açıklayarak…
Sayın Bakanım, ancak bu durum mısır üreticilerine biraz nefes aldıracaktır
diyorum. Değerli
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası KOBİ’lerin kredilerini
olabildiğince, kırk sekiz aya kadar uzatacağını açıkladı. Zor durumdaki
çiftçilerimizin Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasına ve tarım kredi
kooperatiflerine olan borçlarına bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz? Ayrıca, adından
da anlaşılacağı gibi, tarımsal faaliyette bulunan üreticilerimizin bankası
Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasının, özellikle çiftçilerimizin şu zor
durumunda mazot ve gübre alımlarında faizsiz, altı ay sonra ödemeli bir
uygulama yapması çiftçilerimizi bir nebze rahatlatır düşüncesindeyim. Değerli
milletvekilleri, yer fıstığı yetiştiriciliğinde de benzer problemler
bulunmaktadır. Öncelikle, yanlış politikalar sonucu hem yer fıstığı üreticisi
mağdur edilmekte hem de kalitesiz ithal yer fıstıkları piyasada satılmaktadır.
Ayrıca, artan nüfusumuza bağlı olarak mevcut bitkisel yağ üretim açığımız da
her geçen gün artmaktadır. Ülkemizin uygun ekolojik iklim şartlarına sahip olmasına karşın Tarım ve Köyişleri Bakanlığımız, alternatif yağ bitkileri
üretilmesini ve sanayiye ham madde teminini istenilen düzeye çıkarmayı
başaramamıştır. Çünkü hâlâ yağlı tohumlar ithalatı için yüksek miktarda döviz
ödemekteyiz ve hâlâ arz açığımız devam etmektedir. Değerli
milletvekilleri, ülkemizde ayçiçeği, pamuk, soya, aspir,
kanola ve dane mısıra destekleme primi ödemeleri
yapılmaktadır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. HAKAN COŞKUN
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Yer fıstığının da
bu destek kapsamına alınmasının faydalarından kısaca size bahsetmek istiyorum:
Dünyada, yıllık ortalama 120 milyon ton bir bitkisel yağ üretimi bulunmaktadır.
Bunun yüzde 29’u soyadan, yüzde 14,5’i kolzadan, yüzde 8,5’i ayçiçeğinden,
yüzde 4,7’si yer fıstığından, yüzde 3,6’sı pamuktan, 3,2’si zeytinden ve 1,7’si
mısırdan… Yukarıdan da
anlaşılacağı gibi, diğer ürünlerin hepsine yağlı tohumluk prim desteği
verilmesine karşılık yer fıstığı önemli bir paya sahip olmasına rağmen hâlen
verilmemiştir. Ayrıca, yer
fıstığı yüzde 78 oranında Osmaniye ve Adana illerinde üretilmektedir. Bu
illerde uzun yıllardan bu yana sulu tarım yapılması ve ikinci ürün projesinden
dolayı topraklarımız verimsizleşmekte, tuzlulaşmakta olup münavebeye
girdireceğimiz alternatif ürün bitki sayısı azalmaktadır. Bunun için de… (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Coşkun. (MHP sıralarından alkışlar) Gündem dışı
ikinci söz süt üreticilerinin sorunları hakkında söz isteyen Tekirdağ
Milletvekili Sayın Enis Tütüncü’ye aittir. Buyurun Sayın
Tütüncü. (CHP sıralarından alkışlar) 2.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün,
süt üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Değerli milletvekilleri,
süt üreticilerinin sorunlarıyla ilgili gündem dışı söz almış bulunuyorum.
Hepinizi en iyi dileklerimle, sevgilerimle, saygılarımla selamlıyorum. Genelde
hayvancılığın özelde ise sütçülüğün ne kadar önemli olduğunu sanırım burada
anlatmaya gerek yok. Şu kadar söyleyeyim: Tarıma darbe üstüne darbe vurulduğu
bir dönemde çiftçimizin boğulmamak için can havliyle sarıldığı bir can simidi
konumunda. Ama, gelin görünüz, şimdi ne yazık ki, bu
üretim dalından da imdat çığlıkları yükselmeye başladı. Buradan soruyorum: Süt
ve süt ürünleri piyasasında neler dönüyor? Çiğ süt fiyatları neden düşürülmek
isteniyor? Çiğ süt fiyatlarındaki düşüşlerden kimler ne kazanacak? Kimler
kaybedecek, nasıl kaybedecek? Sayın Bakandan bu sorularımın yanıtlanmasını rica
ediyorum. Şu kadarını söyleyeyim: Artan üretim maliyetleri karşısında süt
fiyatlarının düşürülmesi, üreticiye haksızlık yapılmasının ötesinde sanki
ekonomik açıdan bir işkencedir, sanki bir zulümdür. Niçin böyle
konuşuyorum değerli milletvekilleri? Bakınız, süt üreticisine on beş yıldan bu
yana ilk defa böylesine büyük bir olumsuzluk yaşatılmaktadır. Bakınız,
ülkemizde sütün mevsim itibarıyla en az üretildiği iki ay var, kasım ve aralık.
Kasım ayını yaşıyoruz, aralığı da yaşayacağız. Süt fiyatları bu aylar için düşürülmek
isteniyor. Çanakkale ilinde Biga’da çiğ inek süt fiyatı geçenlerde 62,5 yeni
kuruştan, 56,5 yeni kuruşa indirilmiş durumda. Böyle bir şey olabilir mi Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri? Endişemiz şudur:
Süt üretiminin en az olduğu bir dönemde fiyatlar böylesine düşürülürse
yılbaşından sonra ne olacak? Yılbaşından sonra süt üretimi doğal olarak
artacağına göre süt fiyatları hangi seviyede belirlenecek? Görünen köy kılavuz
istemez. Üretimin yüksek olduğu dönemde fiyatlar daha da düşecek demektir. Bakınız, süt
hayvancılığından ekmek yenilmesi için Peki, sütçülüğe
prim desteği ne âlemde diye sorgu sual edersek bunun da devri iktidarınızda
devede kulak kaldığına tanık oluyoruz. “Perşembenin geleceği çarşambadan
bellidir.” demişler. Buradan Hükûmeti uyarıyorum. Bu
kafayla gidilirse üreticimizin yıllardır büyük zorluklarla yetiştirdiği
kaliteli süt hayvanları yakında kasapların eline düşecektir ve sütçülük tam
anlamıyla çökecektir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerimi, ne yapmak gerekire kısaca değinerek
toparlamak istiyorum. Prim ödemelerini
derhal yükseltiniz ve ödemeleri geciktirmeyiniz. Okullarda süt içilmesi
projesini daha kapsamlı olarak yeniden başlatınız. Ayrıca, belediyeler ve Halk
Ekmek aracılığıyla halkımızın ucuz süt içmesini sağlayınız. Süt konseyini
acilen oluşturunuz. Sütçülüğü piyasanın olumsuzluklarından korumak için üretim,
tüketim, pazarlama politikalarını oluşturunuz. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan, tamamlayacağım. Bu çerçevede,
üreticilere kendi sütünü işleyebilecekleri tesisleri kurmak için gerekli olan
her türlü desteği sağlayınız. Süt-yem paritesini, yani
bire iki oranını tutturmaya yönelik mekanizmaları bir an önce devreye sokunuz. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bakınız, çiftçi, üretici kan ağlıyor. Üreticiyi
ağlatan iktidarların sonu daima hüsran olmuştur. Tarım ve hayvancılığa can
verecek politikaları henüz vakit varken, bir an önce uygulayınız. Ekonomik
açıdan felç olma tehlikesi yaşayan milyonlarca çiftçimiz adına, bunu Hükûmetten bir an önce talep ediyorum. Teşekkür ederim
Sayın Başkan. Hepinizi tekrar
sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tütüncü. Hükûmet adına, şimdi söz
sırası Tarım Bakanı Sayın Mehdi Eker’de. Buyurun Sayın
Eker. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi
dakika. TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, yüce Meclisin
değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Gündem dışı
konuşmalara cevap vermek üzere huzurlarınızdayım. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye mısır üretimini son yıllarda Hükûmetimizin uyguladığı yerinde, uygun politikalarla 2,2
milyon tondan 4,2 milyon tona çıkardı ve bunu özellikle söylemek istiyorum:
Türkiye eskiden mısır tüketiminin ancak yarısını karşılayabiliyordu yani biz Hükûmete geldiğimizde bu durum böyleydi. Bizim aldığımız
tedbirlerle, uyguladığımız politikalarla Türkiye mısır üretimini aşağı yukarı 2
kattan fazla arttırdı ve bugün Türkiye bu noktada. Bu tabii çok
önemli bir gelişme. Bu dönem içerisinde bu şekilde üretimi artan yegâne ürün
mısır da değildir, onu da özellikle ifade edeyim. Çünkü bizim politikamız,
özellikle arz açığı olan ve geleneksel olarak ithal ettiğimiz, ithale mecbur
kaldığımız, birtakım sebeplerden dolayı, ürünlere öncelik vermek, bunların prim
yoluyla üretimini desteklemek, çeşitli destekleme metotlarıyla yerinde ve
rasyonel tedbirlerle bunların üretimini arttırmaktır. Mısır bunlardan bir
tanesiydi, çeltik keza bunlardan bir tanesi. Türkiye’nin çeltik üretimi de 360
bin tondan 760 bin tona çıktı son beş yıl içerisinde. Bu, tabii, alınan
tedbirlerle ve uygulanan destekleme modeliyle, destekleme politikasıyla oldu. Şimdi, bu mısırla
ilgili olarak söylenen, dile getirilen hususlar daha çok… Mısırda malum bir nem
oranı var ve bu nem kriteri uygulanmak zorunda. Bunu
vatandaşımız ya kendisi bir şekilde kurutacak o şekilde getirecek, tabii
belirli bir düzeyde nem arttıkça onun alım fiyatında da bir miktar azalma
meydana geliyor. Bizim bu sene Toprak Mahsulleri Ofisinin müdahale alım fiyatı
mısırla ilgili olarak ton başına 430 YTL. Artı 40 YTL de ton başına destek
veriyoruz, prim ödemesi. Diğer desteklerle birlikte mısırda ton başına sağlanan
destek 490 YTL ve satış fiyatları da 500 YTL civarındaydı. Toprak Mahsulleri
Ofisi, tabii barem sonucunda bunları belirli bir rutubet esasıyla alıyor. Bizim
şu anda satın aldığımız mısırın fiyatı da piyasa fiyatlarının üzerinde. Bu arada, gecikme
oldu bir miktar ödemelerle ilgili, o da bugün itibarıyla çözüldü. Bugün Maliye
Bakanlığından aktarılan ödenekle bir iki gün içerisinde Toprak Mahsulleri
Ofisinin, gerek mısır gerekse fındık ile ilgili olarak aldığı ürünlerin
bedelleri ödenmeye kaldığı yerden devam edecek. Bu hususu da yine sizlere ve
sizlerin aracılığıyla Türk milletimize duyurmak istiyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yer fıstığıyla ilgili olarak da… Tabii Türkiye 28 bin
hektar alanda yer fıstığı üretiyor ve 77 bin ton civarında bir üretime sahip.
Yıllar itibarıyla, tabii geçen zaman içerisinde yer fıstığı fiyatları aslında
giderek artış kazanıyor. Örneğin, 2002 yılında 1,05 iken 2007 yılında bu 1,50
YTL’ye kadar çıktı. Hâlihazır 1,5-1,6 arasında fiyatlar değişiyor. Bu şekilde,
mesela Osmaniye Ticaret Borsasında 10 Kasım 2008 fiyatı dediğim gibi 1,5-1,6
arasında, 1,80’e kadar çıkabiliyor. Onda da tabii kalite vesaire farkı var. Türkiye yer
fıstığı ihracatını önemli miktarda bu arada artırdı. Örneğin 2002 yılında,
Türkiye, 846 bin dolar tutan yer fıstığı ihracatı 2007 yılında 2,2 milyon dolar
düzeyine çıktı. Yani bu alanda yer fıstığında ihracatta önemli bir artış
meydana gelmekte. Bunu da, bir hususu bu arada daha ifade etmek istiyorum. Biz,
yer fıstığı üretimi, tabii bir yağlı tohum olması hasebiyle diğer yağlı
tohumlarda olduğu gibi burayla ilgili olarak da ne gerekiyorsa,
ki Türkiye, tabii uluslararası ticaret politikaları, uluslararası kuruluşların
birtakım kuralları, müeyyideleri falan var, ama bunlara rağmen biz yer fıstığı
üreticisini de -özellikle ticari anlamda bunu söylüyorum- elden geldiğince
imkânlar ölçüsünde bunu da desteklediğimizi ifade etmek istiyorum. Bunu da
zaten ilgililer de, yer fıstığı üreticileri de bu durumu biliyor. Bazen çok
fazla açıklama bu konularla ilgili gerekmiyor. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Trakya’da özellikle sütçülükle, süt üretimiyle ilgili
olarak da sizlere bazı bilgiler sunmak istiyorum. Süt üretimi, bizim, yine
üretimini yüzde 50 oranında artırdığımız bir faaliyet alanı, bir hayvancılığın
faaliyet alanı. Biz yönetimi devraldığımız tarihte Türkiye’nin süt üretimi 8,4
milyon ton idi, bugün Türkiye’nin süt üretimi 12,3 milyon ton. Yani 8 milyon
tondan 12 milyon tona çıktı Türkiye’nin süt üretimi. Bu son derecede önemli bir
gelişme. Bu, tabii durduk
yerde mi oldu? Hayır, durduk yerde olmadı. Çünkü daha önceden, devraldığımız
dönemde hayvancılığa ayrılan pay toplam tarım destekleri içerisinde yüzde 4,4
idi. Bizim, hayvancılığı, üvey evlat konumundan çıkarıp tarım sektörü
içerisinde, öncelikli sektör hâline getirmemizle birlikte, bugün, Türkiye’de
tarımsal desteklerin yüzde 24’ü oranında hayvancılık pay alıyor desteklerden.
Bu, hem suni tohumlama hem süt primleri desteği hem yem bitkileri desteği, yani
hayvancılık ve süt üretimiyle ilgili hem tarımsal kalkınma kooperatifleri
yoluyla sağlanan bu alanda destekler hem süt sanayisiyle, özellikle kırsal
kalkınma yatırımlarının desteklenmesi kapsamında illerde, ilçelerde süt sağımı,
süt hijyeni, süt kalitesi, süt soğuma araçları ve
bunlarla ilgili tanklar, bunun nakliyesi, bütün bunlara yapılan, hem üretimiyle
hem nakliyesiyle, muhafazası ve işlenmesiyle yapılan desteklemeler sonucunda
Türkiye bu noktaya geldi. Şimdi, son
günlerde… Tabii bildiğiniz gibi sütün bir endüstri tarafı var, bir üretim tarafı
var. Yani çiftçiler sütü üretiyor ve endüstriye, süt endüstrisine bunu
karşılıklı ilişkilerle satıyorlar. Burada ne Hükûmetin
bir müdahalesi söz konusu, yani Hükûmetin süt
fiyatlarını belirlemek veya süt fiyatı tayin etmek gibi veya süt almak gibi bir
rolü yok. Bu rol çok eskiden beri olmuş değil. Ama sektörü izlediğimiz
kadarıyla bu konuda bir fiyat düşüklüğü yaşandı. Biz de iki tarafı bir araya
getirip bu konuda üreticinin lehine bir sonuç alma konusunda da gayret
içerisindeyiz. Şu anda bir
planlama yapmış durumdayız. Önümüzdeki günlerde sektörün bütün taraflarını,
gerek endüstri gerek üretici tarafını, bunları bir araya getirip, onlarla, bir
uzlaştırıp çiftçi lehine, üretimin düşmemesi yönünde bir tedbir alınması
yönünde bir toplantı düzenledik, onu gerçekleştireceğiz. Ondan bir sonuç
alacağımızı düşünüyoruz. Özellikle bunu huzurunuzda ifade etmek istiyorum. Şimdi,
hayvancılık ve süt desteklemelerinde demin dedim ki: “Hayvancılıkla ilgili
destekler -toplam desteklerde önemli artış oldu- yüzde 4,4’ten yüzde 24’e
çıkarıldı.” 2008 yılında biz bu konuda bir değişiklik yaptık. Bu değişiklikle
esasen, çiftçinin eline, süt üreticisinin eline daha az değil daha fazla
geçiyor. Bir misalle bunu ifadelendirmek istiyorum: 6 bin litre süt veren, yani
bir dönemde, on aylık bir sağım döneminde 6 bin litre süt veren bir hayvanın
5,5 yeni kuruş prim almasıyla 330 YTL hayvan başına bir destek alınıyordu 2007
yılında. Yeni yönteme göre, yeni hesaba göre bu prim bir miktar düştü, 4 yeni
kuruş yapıldı, 240 YTL ediyor. Ancak hayvan başına ayrıca ortalama 300 YTL ayrı
bir destek veriyoruz. Böylece bir hayvanın aldığı destek miktarı 540 YTL’ye,
yani 330 YTL’den 540 YTL’ye çıkmış oluyor. Yani esasen destekleme miktarında
herhangi bir azalma söz konusu değil. Bunu da özellikle ifade etmek istiyorum. Özellikle Trakya
bölgesi, diğer, hem yağlı tohumlarda, hububatta olduğu gibi hayvancılıkta da
Türkiye için önemli bir bölge, önemli bir merkez. Çünkü bu bölgede 2,3 milyon
baş, büyük-küçükbaş hayvan popülasyonu var üç
vilayetimizde. Bu son derecede önemli bir popülasyon.
Biz burada bu bölgeyi hastalıklardan ari bir bölge
hâline getirmenin projesini başlattık, geçen on ay öncesinde başlattık böyle
bir projeyi. Böylece orayı hem şaptan hem diğer hastalıklardan ari bölge hâline getirdiğimizde, tamamlandığında bu süreç
-ki şu anda devam ediyor, on aydır- orası hem yurt içi bir damızlık üretim üssü
olacak hayvancılık açısından hem de oradan hayvansal ürünlerin ihraç imkânı
olur. Çünkü mevcut durumda, Türkiye’de şap hastalığı sebebiyle biz başka
bölgelere, Türkiye’den birçok ülkeye hayvansal ürün ihraç edemiyoruz çünkü şap
karşımıza çıkıyor. Bu, Uluslararası Salgın Hastalıklar Ofisinin aldığı bir
kural. Örneğin, biz de Avrupa Birliğinden hayvan almıyoruz, yani hastalık
bulunan ülkelerden biz de almıyoruz, onlar da almıyorlar. Ama Trakya’yla ilgili
böyle bir projemiz var, Trakya hayvancılığını geliştirme yönünde “hastalıktan ari bölge” statüsü kazanıldığında buraya büyük bir imkân,
büyük bir ivme kazandırmış olacak. Tabii, hayvansal
ürünler de tarımsal ürünler de birçok risk faktörüyle maalesef karşı karşıya.
Çünkü bozulan nitelikte, çabuk bozulan nitelikte ürünler olmaları sebebiyle
eğer entegrasyonda, zincirde en ufak bir problem
yaşanırsa bu doğrudan fiyata vesaireye yansıyor. Bu
hem işlemeyi hem bir an önce tüketilmeyi gerektiren bir sektör. Bizde tabii
bunlar yeni yeni gelişiyor. Hükûmetimiz döneminde
Türkiye’de hem işlenen sütün miktarında önemli bir artış oldu, yani endüstride
işlenen sütün miktarında hem de toplam üretimde, biraz önce arz ettiğim gibi,
çok ciddi bir artış oldu, verimlilik arttı bu dönem içerisinde. Süt konseyinden
bahsedildi. Süt konseyinin kurulmasıyla ilgili bir çalışmayı yaklaşık bir
yıldan beri biz başlattık. Tabii bunun içerisinde sektörün bütün tarafları var.
Yani biz sadece, bir bakıma organizatör rol üstlendik ama sektörün bütün
temsilcileri, gerek üreticiler gerek sanayiciler, onların hepsi bu konseyde yer
alıyor. Onunla ilgili çalışma son noktaya geldi. Biz tarafları ikna etmeye,
yani bütün unsurları, bütün tarafları ikna etmeye çalıştığımız için bu gecikti.
Bir de yine
Türkiye'nin Uluslararası Sütçülük Federasyonuna üyeliği ile ilgili de ciddi
mesafe katedildi, aşağı yukarı o da son noktaya
geldi. Biz gerek hayvancılığın gerekse bütün tarım sektörünün sorunlarını da
yakından izliyoruz ve gerek destekleme yoluyla gerek yeni projeler ve
politikalar üretmek suretiyle, bunları hayata geçirmek suretiyle bunu da
izlemeye devam edeceğiz. Ben bu duygularla
yüce Meclisi bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan. Sayın Durmuş… OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Başkanım, İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre Bakanın
konuşması üzerine bir cümlelik açıklama yapmak istiyorum. BAŞKAN – Peki. Sayın Coşkun… HAKAN COŞKUN (Osmaniye)
– Soru sormak istiyorum. BAŞKAN – Soru
soramazsınız, öyle bir usulümüz yok. HAKAN COŞKUN
(Osmaniye) – Sayın Bakanımızdan bölge çiftçilerimiz bekliyor yani mısırda nasıl
bir önlem alacaklar serbest piyasada. Bir de… BAŞKAN – Ama yani
bir soru… Sayın Paksoy… MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Açıklama yapacağım. BAŞKAN – Peki. Sayın Durmuş, bir
dakikalık süreniz var. Buyurun. V.- AÇIKLAMALAR 1.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un,
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in gündem dışı konuşmalara verdiği cevaba ilişkin
açıklaması OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Başkanım,
10 Kasım günü Ankara Akyurt’ta AKP belediye meclisi üyesi Benler Market’in
sahibiyle görüştüm -Bu, besicilik yapan büyük bir firma- diyor ki: “Yem
fiyatlarındaki artış ve kaçak hayvan girişi nedeniyle battık, besicilik
yapamıyoruz. 2002’de 50 kiloluk yem 7,5 milyon liraydı, bugün 32 milyon lira.
Etin fiyatı yüzde 25 arttı, buna karşılık yem fiyatı 4 kat arttı.” Sayın Bakan hiç
inandırıcı gelmeyen ifadelerle durumun çok iyi olduğunu söylüyor. Doğrusunu
isterseniz bu makamlarda oturanların daha inandırıcı şeyler söylemesini
bekliyorduk. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın
Coşkun, bir dakika süreniz var. 2.- Osmaniye Milletvekili Hakan Coşkun’un, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
gündem dışı konuşmalara verdiği cevaba ilişkin açıklaması HAKAN COŞKUN
(Osmaniye) – Teşekkürler Sayın Başkanım. Tarım Bakanım
nemi söyledi de -Toprak Mahsulleri Ofisinde 14 nemdekinin kesintiler hariç en
yüksek fiyatı 405 YTL- bununla ilgili serbest piyasada nasıl bir düzenleme
yapacaklar, onu merak ediyoruz. Bir de yer
fıstığı üreticisi -“Şu an destek veriliyor.” dendi- destek almıyor,
desteklenecek mi desteklenmeyecek mi onu merak ediyor. BAŞKAN – Şimdi
burada siz soru sordunuz. Sayın Paksoy, en kısa söz talebinizin karşılığını lütfen. 3.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in gündem dışı konuşmalara
verdiği cevaba ilişkin açıklaması MEHMET AKİF PAKSOY
(Kahramanmaraş) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Bakan, her
şey güllük gülistanlık gösteriliyor ama pamuk üretim sahaları yarı yarıya
azaldı. Gübre ve mazot desteklerini hâlâ açıklamadınız. Besicilik öldü. Süt
üreticileri zarar ediyor. Üç beş holdingin elinde oyuncak oldu. Fiyatları
istedikleri gibi çıkarıyorlar, istedikleri gibi indiriyorlar. Desteklere
ayırdığınız payı artırdığınızı söylüyorsunuz ama gayrisafi millî hasılanın yüzde 1’i bile değil. Yani çiftçinin malı para
etmezken girdi maliyetleri yüzde 300-400 artış gösterdi. Yani bu hususta hiç
inandırıcı olmadığınızı söylüyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Sayın
Tütüncü, buyurun, konu nedir? ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – Sayın Bakanın söyledikleriyle ilgili bir iki şey… BAŞKAN - Hayır,
önce bana söyleyin, ona göre açacağım. ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – Ben de Sayın Bakana… BAŞKAN - Soru mu
soracaksınız? Siz zaten gündem dışı konuşma yaptınız. ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – Arkadaşlarımızın söylediklerine bir ekleme yapmak istiyorum. BAŞKAN - Bir
saniye… Bir saniye… Ha bir ekleme
yapacaksanız bir dakikalık bir süre vereceğim ama lütfen soru hâline
çevirmeyin. Öbür arkadaşımıza da aynı şeyi söyledim. Buyurun. 4.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün,
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in gündem dışı konuşmalara verdiği cevaba ilişkin
açıklaması ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Aslında, Sayın
Bakan benim konuşmamla ilgili beklemiş olduğum yanıtı veremedi. Bu konuda
üzüntülerimi ifade ediyorum. Sormuş olduğum soruların en azından bir tanesine
yanıt vermesini beklerdim. Umut ediyorum, Sayın Bakan önümüzdeki günlerde
sütçülerle yapacakları toplantıda sütçülerin aynı mahiyetteki sorularına o
zaman yanıt verir. Teşekkür ederim
Sayın Başkanım. BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Tütüncü. Gündem dışı
üçüncü söz, Alevilerin demokratik toplumsal talepleri hakkında söz isteyen
Tunceli Milletvekili Sayın Şerafettin Halis’e aittir. Buyurun Sayın
Halis. (DTP sıralarından alkışlar) IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam) A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
(Devam) 3.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis’in, Alevilerin
demokratik toplumsal taleplerine ilişkin gündem dışı konuşması ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı ŞERAFETTİN HALİS
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Alevilerin toplumsal
talepleri üzerine söz almış bulunuyorum, sizleri saygıyla selamlıyorum. Tabii,
Türkiye’nin biriken sorunları karşısında ne yazık ki AKP İktidarı yöneticileri,
kendilerine, yöneticiliklerine denk düşen görev ve sorumluluklarını unutur bir
şekilde farklı söylemler geliştirmeye başladılar. Son günlerde Sayın
Başbakanımızın söylemiş oldukları epeyce yazıldı, çizildi. Bunlar
bir yana, daha iki gün önce, Türkiye’nin dört bir yanından Ankara’ya akan on
binlerce Alevi yurttaşımız, kendi demokratik taleplerini, bugüne kadar
kendilerine verilmemiş olan haklarını dillendirmek için Ankara’ya geldiler -ki
sayısı yüz bini aşan bir topluluktu- ancak daha miting alanında Aleviler
dağılmamıştı ki, hâlâ miting alanında türküler söylenip sazlar çalınıyordu ki
buna dahi, bitmesine dahi tahammül edemeyen konuyla ilgili Bakan Sayın Yazıcıoğlu “Bunlar uç fikirlerdir, bunlara itibar
etmiyoruz.” diye açıklama yaptı. Değerli
arkadaşlar, şimdi, siz tutacaksınız, cemevlerini
“cümbüş evi” olarak adlandıran ya da değerlendiren bir anlayışı içinize
sindireceksiniz, bu uç olmayacak ama “Cemevleri
ibadethane olarak açılsın.” dendiği zaman uç olacak. NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Kim söylemiş? ŞERAFETTİN HALİS
(Devamla) – Söyleyeceğiz. ASIM AYKAN
(Trabzon) – Kim söylemiş? Birilerine mesaj verme, kim söylemiş onu söyle. ŞERAFETTİN HALİS
(Devamla) – Yine, Türkiye'de ayrımsız bir şekilde bütün yurttaşlardan almış
olduğunuz vergilerle beslediğiniz Diyanet İşleri Başkanlığının… NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Ne demek beslemek? Görev yapıyor onlar. ŞERAFETTİN HALİS
(Devamla) – O anlamda… NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan, sözünü geriye alsın lütfen. Devletin aleyhine
konuşuyor. MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Sonra cevap verirsiniz. ŞERAFETTİN HALİS
(Devamla) – Beslemekteki kastım… Kastımı aşmış olabilirim. RECEP YILDIRIM
(Sakarya) – Aşmayacaksın. ŞERAFETTİN HALİS
(Devamla) – “Besleme” yerine, kurumsal olarak vergilerle varlığını sürdüren
Diyanet eğer bugün vergisini almış olduğu Alevi yurttaşlara eşit hizmet
götürmüyorsa ve Alevi yurttaşlar da Diyanet İşleri Başkanlığının demokratik,
özerk bir yapıya kavuşturulması talebi içindelerse bunun neresi uç oluyor? Yine, AİHM’den de dönmüş olan -bozulmuş olan daha doğrusu-
zorunlu din derslerinin, Sünni içerikli zorunlu din derslerinin Alevilere
okutulmasından vazgeçilmesini talep etmenin neresi suç oluyor, uç oluyor?
Okullarda ya da kütüphanelerde bulunan kitaplardan Alevilere hakaret eden,
iftira eden bir yığın kitap hâlâ bu iftiralardan arındırılmadı. Bunlardan
arındırılmasını talep etmenin neresi suç oluyor? Tabii her şeyden önce bu
talepler demokratik, insani taleplerdir. Bunların uç olarak gösterilmesini de
hâlâ anlamış değiliz. Bu, AKP’nin Alevi sorununu çözmeye yönelik bir
anlayışının ifadesi olarak kendisini dışa vuruyor. Tabii yüzyıllardır baskı
gören Alevilerin hâlâ sorunları çözülmüş değil. Biz Alevilerin tarihte yaşadığı
zulümden bahsetmek istemiyoruz. Zaten Sayın Yazıcıoğlu
da bunu itiraf ediyor, “Alevi kökenli vatandaşların birtakım sıkıntıları var.
Bu sıkıntılar konusunda onlarla görüşüyoruz, diyalog içindeyiz.” diyor. Peki,
yüz bin insan buraya aktı. Onlarca Alevi temsilcisi vardı. Onlarca Alevi derneği vardı. Yine bir o kadar Alevi vakfı vardı.
Bunlarla diyalog içinde değilseniz kiminle diyalog içindesiniz? Yani bu sorunun
cevabını da hâlâ bekliyoruz, almış değiliz. Eğer gerçekten bu konuda bir
samimiyet varsa öncelikle Alevilerin kurumlarıyla, kuruluşlarıyla, kanaat
önderleriyle, siyasetçileriyle bir diyalog başlatılması gerekir diye
düşünüyoruz. Tabii bu yetmiyormuş gibi “Bu ülkenin menfaatine değil.”
deniliyor. Peki, “Hak aramak bir ülkenin menfaatine değil.” demek nedir? Yani
12 Eylül koşullarının sessiz, suskun dönemini mi arıyorsunuz? Gene bu aşamadan
sonra, dünyanın gelmiş olduğu, konjonktürün getirmiş
olduğu bu aşamadan sonra Türkiye’de insanları susturmanın, hak arayışı içine
girmenin… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. ŞERAFETTİN HALİS
(Devamla) - …bir mümkünatının olmadığına inanıyoruz. Değerli
arkadaşlar, geçen yıl AKP bir açılımdan, bir Alevi açılımından söz etti ama
arkası gelmedi. AB İlerleme Raporu’nda da bu dillendirildi. Biz şunu
söylüyoruz: Cemevleri ibadethane olacak mı? Diyanet
eşit hizmet verebilecek bir yapıya kavuşturulacak mı? Zorunlu din dersleri
okutul-maktan vazgeçilecek mi? Kitaplarda Alevilere hakaret eden söylemler arındırı-lacak mı? Tabii, biz
bunları elbette bekliyoruz. Eğer gerçekten AKP bu konuda samimiyse bunların
üzerine bir an önce gitmek zorundadır. Ben demokratik,
eşit, özgür bir Türkiye’den yana olduğumu bildiren inancımla sizleri tekrardan
saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Halis Sayın Hıdır… MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Sisteme
girdiniz. Önce bana söyleyin, ne nedenle girdiniz. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – “Cümbüş evi” dedi. Kim söylemiş acaba? BAŞKAN – Şimdi
Sayın Bakan cevap verecek. Yani burada
soru-cevap usulümüz yok. Hükûmet adına Millî
Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi
dakika. Buyurun. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Tunceli Milletvekili Sayın Şerafettin Halis Bey yapmış olduğu gündem dışı
konuşmada Türkiye’de yaşayan Alevi vatandaşlarımızın bazı problemlerini dile
getirdi ve hafta sonu Ankara’da yapılan mitingden söz etti. Öncelikle, bir
şeyin altını çizmem gerekiyor. Biz, Türkiye
Cumhuriyeti devleti olarak 70 milyon vatandaşımızın etnik kökeni ne olursa
olsun, dinî inançları ne olursa olsun, mezhebi ne olursa olsun, Hükûmet olarak hepsine bu ülkenin vatandaşı, birinci sınıf
vatandaşı olarak bakıyoruz ve anayasal vatandaşlık esası üzerinde bütün
vatandaşlarımıza bu manada eşit mesafedeyiz. Alevilik İslam
kültür ve medeniyeti içerisinde ortaya çıkmış olan bir inanç sistemidir.
Aleviliği İslam inanç ve sisteminden ayrı bir şey olarak düşünmek, İslami tarih
ve pratiğin dışında düşünmek mümkün değildir. Bu açıdan baktığımız zaman, Alevi
vatandaşlarımız, Türkiye’de yaşayan Alevi vatandaşlarımız, onlar da “Bu
memleketin yüzde 99’u Müslümandır.” dediğimiz zaman o
halkanın içerisinde bulunan bu ülkenin Müslüman ama İslam dinini yorumlama,
İslam dinini yaşama açısından farklılıkları olan vatandaşlarımızdır. Bu manada,
biz, Alevi vatandaşlarımızın problemleri varsa, sıkıntı duydukları konular
varsa elbette buna muhatap olmaktan, onların Hükûmeti
olarak muhatap olmaktan şeref duyarız, bunu vazife telakki ederiz, görev
telakki ederiz. Alevi vatandaşlarımızın veya diğer vatandaşlarımızın Hükûmetimize karşı bir sitemi de olabilir. Biz onların Hükûmetiyiz. Elbette bu ülkede şu veya bu şekilde
rahatsızlık duyan, eksiklik hisseden bütün vatandaşlarımız sitemlerini bize
yapacaklardır çünkü biz onların Hükûmetiyiz, bu
sitemleri Alman Hükûmetine, Amerikan Hükûmetine yapacak değiller. Sitem sevgiden doğar. EROL TINASTEPE
(Erzincan) – Sayın Bakanım, sizin haberiniz yok mu? MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Ben Alevi vatandaşlarımızın da bizi sevdiğine
inanıyorum, biz de onları seviyoruz. MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Karşılıklı muhabbetler. MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Değerli milletvekili
arkadaşlarım, hükûmete geldiğimizden beri -bir şeyin
altını çizmek istiyorum- hiçbir dış tesire muhatap olmadan, dışarıdan
-samimiyetle söylüyorum, samimiyetle sizi temin ediyorum- hiçbir telkin
almadan, Hükûmetimiz kendi iradesiyle bu ülkenin
Alevi vatandaşlarının da, Alevilik inancının da en iyi şekilde anlatılması ve
anlaşılması için ilköğretim ders kitaplarından başlamak üzere din kültürü ve
ahlak bilgisinin müfredatına Aleviliği dâhil etti. İlk defa cumhuriyet tarihinde, bu olmuştur ve otuz iki sayfa
ayrılmıştır Aleviliğin tanıtılması için. Alevi öğretisi nedir, Alevilik nedir,
Bektaşilik nedir, Şiilik nedir, Caferilik nedir ne değildir, bunlar bu kapsama
alınmıştır. Alevi vatandaşlarımızı şu veya bu şekilde yanlış anlatan, Alevi
vatandaşlarımızı töhmet altında bırakan ifadeler… EROL TINASTEPE
(Erzincan) - Sayın Bakanım, ders kitapları yanlış yazılmış, kitaplar. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – …bizim tamamen dışımızdadır, kabul
edebileceğimiz şeyler değildir sevgili arkadaşlarım. Biz bu ders kitaplarına
bunu dâhil ederken Alevi vatandaşlarımızın yoğunlukta olduğu, onlar tarafından
kurulan sivil toplum örgütlerine de… ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Ders kitaplarını kime yazdırdınız Sayın Bakanım, ders kitaplarını
kime yazdırdınız? Bu önemli. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Müsaade edin arkadaşlar, böyle bir sistem yok. ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Sayın Bakan, ders kitaplarını kime yazdırdınız? MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Böyle bir sistem yok! EROL TINASTEPE
(Erzincan) – Sayın Bakanım, kitaplar yanlış yazılmış. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Müsaade edin, ben bir şey anlatıyorum size. EROL TINASTEPE
(Erzincan) – Sayın Bakanım… BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Lütfen, dinlemeyi öğrenin. Değerli
arkadaşlarım, bakın, biz birçok sivil toplum örgütüyle görüşmeler yaptık. Netice
itibarıyla bu bir uzmanlık işidir. Din kültürü ve ahlak bilgisi dersinde, İslam
dini içerisindeki bütün mezhepler öğretilir, Hanefilik de öğretilir, Şafiilik
de öğretilir, Hanbelilik de, Malikilik de öğretilir.
Aleviliği de buna dâhil ettik. Öte taraftan, değerli arkadaşlarım, Hristiyanlık da var, Yahudilik de var. Protestanlık nedir,
ne değildir? Katolisizm nedir, ne değildir? Efendim,
diğer taraftan, bütün diğer Şintoizmden Budizme kadar bunlar da var. Şimdi, şöyle bir
itiraz geldi, dediler ki: “Bunu biz niye yazmadık?” Özellikle spesifik bazı dernekler “Bunu biz niye yazmadık?” dediler.
Biz de dedik ki: Biz diyelim ki Ortodoksluğu yazarken Rum Patriği Sayın Bartholomeos’ya yazdırmadık ki bunu veya Şafiilik bölümünü
yazacak bir Şafii bulalım, Hanefilik için bir Hanefi bulalım demedik.
Türkiye’de bu işin uzmanı olan, üniversitelerdeki hocalardan yararlandık,
Diyanet İşleri Başkanlığının birikiminden yararlandık, Millî Eğitim
Bakanlığının uzmanlarından yararlandık. Diyelim ki bu ders kitaplarında Alevilik
konusunda uzman olan, bu işi bilen bir arkadaşımız bize gelip derse ki “Burası
yanlıştır, şuna göre yanlıştır, bugüne kadar gelen İslami kaynaklara göre
yanlıştır, Türkiye’nin tecrübesi açısından yanlıştır.” dediği zaman… ŞERAFETTİN HALİS
(Tunceli) – Hepsi yanlış, doğru yazılmamış ki! EROL TINASTEPE
(Erzincan) – Yazmasanız daha iyi zaten! MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - …biz bunları dinlemeye ve onların bu ortaya
koydukları bilimsel itirazlara kulak vermeye ve bunu düzeltmeye hazırız ama bu
işin, dediğim gibi uzmanları olması lazım bu insanların, biz onları her an
dinlemeye hazırız. Değerli arkadaşlarım, gerek özellikle din kültürü ve ahlak bilgisi
dersi kapsamında yapılması gerekenler, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından
Alevi vatandaşlarımıza götürülmesi gereken hizmetler, bütün bunlar,
demokratikleşme anlayışı çerçevesinde birileri istediği için değil, Avrupa
Birliği İlerleme Raporu bunu söylediği için değil, böyle olması gerektiği için,
bizim birbirimize saygımızın gereği olarak bunlar yapılmalıdır ve gerek Alevi
vatandaşlarımız, onları temsil eden sivil toplum örgütleri demokratik bir
biçimde tepkilerini ortaya koyabilirler, yürüyüş yapabilirler, seslerini bize
duyurmak için bazı çabalar içerisine girebilirler. Biz bunların hepsini makul karşılarız. MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Yollar yürümekle aşınmaz! EROL TINASTEPE
(Erzincan) – Karşılamadınız Sayın Bakanım, karşılamadınız! Açılım yapın. Nerede
açılım? MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Şiddet içermeyen, antidemokratik yollara
tevessül etmeyen, demokratik kurallar içerisinde, hukuk içerisinde yapılan
bütün eylemler, bütün tepkiler bizim saygı duyduğumuz eylemler ve tepkilerdir.
Bakın, kesinlikle, bizim partimizden yetkili konumda olan, sorumlu konumda olan
hiçbir arkadaşımız cemevi için “cümbüş evi”
dememiştir. Birileri eğer cemevlerine “cümbüş evi”
diyorsa önce biz onu kınıyoruz. EROL TINASTEPE
(Erzincan) – Sayın Başbakan diyor, o zaman önce onu kınayıverin, Sayın Başbakan
diyor! MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Arkadaşlar, bakın, Parlamentodaki müzakere
nezaketi içerisinde bu yaptığınız yoktur. EROL TINASTEPE
(Erzincan) – İyi de sizin… BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… EROL TINASTEPE
(Erzincan) – Sayın Bakan, hep yanlış konuşuyorsunuz. Kimi kandırıyorsunuz? BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri… MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Yanlışın-doğrunun ölçüsü siz değilsiniz ki! EROL TINASTEPE
(Erzincan) – Bugüne kadar yaptığınız yanlışa hâlen devam ediyorsunuz. Lütfen! ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Senin her hâlin yanlış, her hâlin. EROL TINASTEPE
(Erzincan) – Siz oturun yerinize! ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Oturuyorum ben, siz ayaktasınız. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Sayın grup başkan vekilleri, bir elemanınız,
bakın, bu müzakere usulüne uymayan bir tavır içerisindedir, lütfen kendisine
müdahale edin. Değerli
arkadaşlarım, bakın, biz hiçbir zaman cemevlerine
“cümbüş evi” demedik. Birisi söylüyorsa bizim vatandaşımızın ister ibadethane
ister kültürel faaliyet gösterdiği, bir araya geldikleri, bir şeyleri
paylaştıkları yeri küçümseme hakkına, onları hor görme hakkına hiç kimse sahip
değildir. Bizim sizin ölçülerinize uymayabilir ama başkasının tavrı, başkasının
hayat biçimi bizim sizin ölçülerinize uymasa da biz ona saygı duymak
zorundayız. “Uç fikirler”
demiştir. Bizim bir bakanımız “uç fikirler” deyip kimseyi küçümsemez asla. Ben
bunu kabul etmiyorum. Değerli
arkadaşlarım, uç fikir olsa bile, bakın, uç fikir olsa bile demokrasilerde
-altını çiziyorum- demokratik bir yolla ifade edilmiş, demokratik bir biçimde
ifade edilmiş en aykırı görüşler bile saygı duyulacak görüşlerdir. Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin 10’uncu maddesinin hükmüne dayalı olarak verilmiş olan
içtihat kararları var. Bir görüş sarsıcı da olsa, altüst edici de olsa,
rahatsız edici de olsa, biz onu düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirmek ve
ona göre de muhatap olmak zorundayız. Netice itibarıyla bir grubun fikirleri
bizim için uç olabilir. Bakın, bazı Alevi
dernekleri hafta sonunda Kızılay’da yapılan toplantıya tepki gösterdiler. ŞERAFETTİN HALİS
(Tunceli) – Kaç tanesi Sayın Bakan? Vesayet altındaki iki
vakıf. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Hatta, Sayın İzzettin
Doğan -biliyorsunuz Cem Vakfının Başkanı, o da saygıdeğer Alevi
büyüklerindendir, bir bilim adamıdır- belki başkasının gösterdiği tepkiden daha
aşırı bir tepki gösterdi ve orada bazı sözler söyledi. Sayın İzzettin Doğan
böyle düşünür, bir başkası farklı düşünür, Alevi-Bektaşi Dernekleri Federasyonu
başka türlü düşünebilir. Arkadaşlar, biz… EROL TINASTEPE
(Erzincan) – Sayın Bakan, olayı çarpıtmayın! Olayı çarpıtmayın! BAŞKAN – Sayın
Milletvekili… ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – İzzettin Doğan sizin gibi düşünmüyor Sayın Bakan. BAŞKAN – Sayın
Bakan, buyurun, devam edin. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Bakın değerli arkadaşlarım -çok fazla
huzurlarınızı işgal etmeyeceğim- Cem Vakfı Ankara’da büyük bir toplantı
düzenledi ve bizzat benim Başbakanım bana, Hükûmet
adına o toplantıya katılmamı, Alevi vatandaşlarımıza bizim mesajlarımızı,
onlarla ilgili düşüncelerimizi aktarmamı istedi, ben bunu yerine getirdim. İlk
defa Türkiye’de bir Başbakan Alevi vatandaşlarımız tarafından düzenlenen bir
yemeğe katıldı, aşure dolayısıyla düzenlenmiş olan bir iftar yemeğine katıldı… MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Büyük açılım! ŞERAFETTİN HALİS
(Tunceli) – Sonra ne oldu? MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – …ve Ankara’da Bilkent Otel’de ilk defa bir
Başbakan böyle bir toplantıya katılmıştır. MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Sonra ne oldu? K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sonra ne oldu, sonra? RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Katıldıklarına pişman oldular. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Dolayısıyla, değerli arkadaşlarım, Alevi
vatandaşlarımız şu partiye oy verebilir, bu partiye oy verebilir, düşünce
olarak şurada olabilir, burada olabilir. Bırakın Alevi vatandaşlarımızı, bu
ülkedeki gayrimüslim vatandaşlarımızın bile inançlarını garanti altına almak,
inançlarını en iyi şekilde yaşamak, pratiklerini yaşamak laik devletin boynunun
borcudur. Laiklik budur aslında, laiklik budur. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) EROL TINASTEPE
(Erzincan) – Doğru, doğru. ALGAN HACALOĞLU
(İstanbul) – Doğrudur, doğrudur. MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Laiklik budur da siz laikliğe karşısınız! MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Onun için, sevgili arkadaşlarım, tekrar
söylüyorum: Biz Hükûmet olarak demokratik olarak
ortaya konan her tavra saygı duyarız. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Taleplere ne diyorsunuz Sayın Bakan? MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Hukuk içerisinde kalmak şartıyla, şiddet
içermemesi kaydıyla, izinli yapılması kaydıyla her türlü gösteriye, her türlü
yürüyüşe… MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Talepler için ne diyorsunuz? MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – …her türlü platformda ifade edilen görüşlere
saygı duyarız, katılmasak da saygı duyarız, demokrasi budur. MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Tamam… MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Dolayısıyla, ben Alevi vatandaşlarımızı da
tebrik ediyorum. Birileri, hafta sonu Kızılay’da yapılan toplantıda yine
vatandaşın camlarına taş atılmasını, cam çerçeve indirilmesini, araba
yakılmasını bekliyordu, bazılarının temennisi buydu. Ama Alevi vatandaşlarımız
büyük bir sağduyu örneği göstermişlerdir, orada olgun bir toplantı
yapmışlardır. Bazı siyasilerin araya girip onları kışkırtmalarına kesinlikle
alet olmamışlardır. MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Ne demek istiyorsunuz? Siyasiler katılmamalı mı halkın
toplantılarına? ASIM AYKAN
(Trabzon) – Niye rahatsız oluyorsunuz? MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) –
Altını çiziyorum, altını çiziyorum. Alevi vatandaşlarımızın muhatabı biziz.
Talepleri varsa biz onlarla paylaşırız... K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Ne diyorsunuz ama ya! MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Taleplerini açıkladılar, ne diyorsunuz? MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – …ve demokratikleşme çerçevesinde biz Alevi
vatandaşlarımızın bu ülkenin mutlu ve memnun vatandaşları olmaları için de
elimizden geleni yaptık, yapıyoruz, yapmaya devam ederiz. MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Ne yaptınız? MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Herkesin inançlarına saygı duyulması
gerektiğini düşünüyorum. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Cemevleri ibadethane mi değil mi? Cemevlerinden bahset, cemevlerinden! MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Efendim… MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – İzniniz olursa katkı sunmak istiyorum Sayın Bakana. BAŞKAN – Bir
dakikalık süre veriyorum, buyurun. V.- AÇIKLAMALAR (Devam) 5.- Sivas Milletvekili Malik Ecder
Özdemir’in, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in gündem dışı konuşmaya verdiği
cevaba ilişkin açıklaması MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Öncelikle Sayın
Bakanım söze başlarken Alevilerin, dün Kızılay Meydanı’nda 100 bin insanın
toplantısını, talebini “Alevilerin sitemi varsa bize yapsın, başkasına yapmaya
gerek yok, bize sitem edebilirler.” diyor. Üzülüyorum ki Sayın Bakan, daha
talep ile sitemi karıştırır vaziyette. Aleviler, 100 bin insan orada toplandı,
haklı anayasal taleplerini dile getirdiler. Sayın Bakan, bunu sitem olarak
kabul ediyorsa Sayın Bakanın Alevileri nasıl anlayabileceğini, nasıl
kavrayamadığının bir delili bu. Sayın Bakanım, Aleviler
Sivas’ta bundan on beş yıl önce 37 aydınımızın yakıldığı, tarihî insanlık
suçunun işlendiği Madımak Otelinin müze olmasını istiyorlar, talep ediyorlar.
Bu konuda İktidarınız, bu konuda Sayın Başbakan Alevilerle yemekte ilk defa
buluşan Başbakan olmak yerine ilk defa Madımak katliamını reddeden, telin eden
bir Başbakan olmasını isterdik. Aleviler Madımak’ın müze olmasını istiyorlar.
Aleviler, köylere hizmet götürürken… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) - …Alevi köyü, öbür köye elektrik, su götüreceğim diyenlerin
dışında bir politika bekliyor. HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Sayın
Kaplan, nedir konu? HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Hayır,
önce nedir? MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Aldığınız kadrolarda Alevi mi, Sünni
mi… BAŞKAN – Sayın
Özdemir… Sayın Özdemir… MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Niye bunları laf olsun diye boşuna… BAŞKAN - Sayın
Kaplan… HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, Sayın Bakan burada bizi tahrik edici bir konuşma
yaptı. HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Öyle bir şey yapmadı. BAŞKAN – İsim
söylemedi, herhangi bir isim söylemedi. HASİP KAPLAN
(Şırnak) – İsim söylemesine gerek yok… BAŞKAN – Sayın
Kaplan… Sayın Kaplan… HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Biz vardık orada Sayın Başkan. Sayın Bakan 100 bin kişilik bir hak
arayışı yürüyüşünü bile farklı yönlere çekmeye çalışıyor. O açıdan, şimdi izin
verirseniz… BAŞKAN – Şimdi,
bakın, siyasetçi denildiği zaman, siyasetçi eşittir milletvekili demek değil.
Dolayısıyla herhangi bir siyasi partiyi, ben çok dikkatle izledim bütün
konuşmaları, herhangi bir siyasi partiyi… Zaten söylediniz. Sayın Kaplan, bir
dakikayı da geçen bir süre içinde konu anlaşıldı ama söylemeye çalıştığım şey
şu: Herhangi bir siyasi parti, herhangi bir siyasetçi ismini söylemedi. HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Tamam Başkanım, söz almıyorum ama 100 bin kişi bir tek orada AKP Hükûmetini uyardı. Hâlâ anlamamışlarsa bir şey diyeceğim
yok yani ne diyeyim ben daha… NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan, 60’ıncı madde ihlal oldu sanırım, kısa konuşma
boyutunu aştı. BAŞKAN – Evet,
gündeme geçiyoruz. Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır. Meclis
araştırması açılmasına ilişkin iki önerge vardır, okutuyorum: VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup
Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu
ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, doğal gaz
fiyatlarındaki artışın ve topluma etkisinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/278) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Doğalgaz
fiyatlarında ortaya çıkan artışların nedenlerinin araştırılması, hükümetin
yanlış ve tutarsız enerji politikalarının yurttaşlarımıza ve sanayicilere
olumsuz etkilerinin tespit edilerek yurttaşlarımızın doğalgaz fiyatlarındaki
artıştan etkilenmemesi için gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın
98 inci, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri uyarınca Meclis araştırması
açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
Gerekçe: Siyasi iktidarın
izlediği yanlış enerji politikaları, zamanında yeterli yatırım yapılmadığı için
dışa bağımlılığı artırmış, enerji fiyatları hem yurttaşlarımız hem de
sanayicilerimiz açısından altından kalkılamayacak bir yüke dönüşmüştür. Türkiye
doğalgazda yüzde 97 oranında dışa bağımlıdır ve elektrik üretiminin de yüzde
45'ini doğalgazdan sağlanmaktadır. Siyasi iktidar tercihini yenilenebilir
enerji kaynaklarından yana kullanmadığı için son altı yılda doğalgaz tüketimi
yüzde 100 oranında artmıştır. Enerji
yönetiminde dağınıklık, yolsuzluk olayları, kötü yönetim bugünkü sorunların baş
nedeniyken, siyasi iktidar bu yanlış politikalarının bedelini sorumsuzca geniş
halk kitlelerinin sırtına yüklemektedir. Enerji Bakanı
Hilmi Güler'in "Arz güvenliği meselesi bizim
değil, EPDK'nın sorumluluğunda" şeklinde yaptığı
açıklama, böylesine temel bir konuda bile Enerji Bakanlığı ve EPDK arasında bir
yetki ve görev anlaşmazlığının olduğunu ortaya koymaktadır. Bu durum enerji
yönetimindeki dağınıklığı net bir şekilde gözler önüne sermektedir. Arz
güvenliğinden bile kendini sorumlu tutmayan bir anlayışın sorunların çözümünde
katkısı olmayacağı açıktır. Hazine
Müsteşarlığınca Ağustos 2008'de yayınlanan "2007 Kamu İşletmeleri
Raporu" enerji KİT’lerinin nasıl yanlış yönetildiğini net bir şekilde gözler
önüne sermektedir. Rapor'da "Enerji KİT’leri arasındaki kronik hâle gelen
borç-alacak sorununun devam ettiğine" vurgu yapılarak, BOTAŞ'ın mali
borçları ve finansman giderlerinin sürekli arttığı tespitinde bulunulmuştur. Bu
süreçte BOTAŞ nakit ihtiyacını banka kredisi kullanarak ve vergi borçlarını
ödemeyerek gerçekleştirmek zorunda kalmış, sadece 2007 yılında 401 milyon YTL
faiz ödemek zorunda kalmıştır. Rapor'da EÜAŞ-HEAŞ'tan
olan alacakların zamanında tahsil edilememesi, Yap-İşlet ve Yap-İşlet-Devret
santrallerinin TETAŞ'ın kendilerine ödeme
yapmamalarını gerekçe göstererek, BOTAŞ'a olan gaz borçlarını zamanında
ödememelerinin BOTAŞ'ı nakit sıkıntısına soktuğu belirtilmektedir. EÜAŞ-HEAŞ'tan sonra BOTAŞ'a en yüksek borçlu kamu kuruluşu
Ankara Büyükşehir Belediyesidir. Halktan topladığı doğalgaz paralarını
ödemeyerek BOTAŞ'ı faiz sarmalına sokan zihniyetin bugünkü portrede de
sorumluluğu olduğu açık bir gerçekliktir. Bununla birlikte
enerji sektöründe yaşanan ve BOTAŞ üst yönetiminin neredeyse büyük bir
bölümünün tutuklanmasına neden olan yolsuzluk olgusu da siyasi iktidarın enerji
sektörüne "rant" anlayışıyla yaklaştığını
ortaya koymaktadır. Doğalgaza 1 Kasım
2008 tarihinden geçerli olmak üzere yapılan vergiler dâhil gerçekte yüzde
23.85'lik zamla birlikte, 2008 yılı içinde yapılan toplam zam oranı yüzde
82.15'e ulaşmıştır. Kış mevsimi öncesinde yapılan bu acımasız zam, elektriğin
yüzde 45'ininin doğalgazdan üretildiği düşünüldüğünde yeni elektrik zamlarını
da beraberinde getirecektir. Sayın Başbakan ve
Sayın Enerji Bakanı yapılan zam konusunda siyasi iktidarın hiçbir sorumluluğu
olmadığını, zammın petrol fiyatlarındaki artışın 6 ya da 9 ay sonra doğalgaz
fiyatlarına yansımasından kaynaklandığı açıklamasında bulunmuşlardır. Siyasi
iktidarın bu tutumu, çeşitli matematik oyunları ile yanlış enerji
politikalarını kamufle etmeye yöneliktir. Maliye
Bakanının "Memur oturup da bütün maaşıyla doğalgaz kullanıyor diye bir şey
yok..." şeklindeki açıklaması ise siyasi iktidarın ezilen kesimlere
yaklaşımını gözler önüne sermektedir. Bu anlayış, IMF’den önce halkın ümüğünü
sıkmak, mali terör yaratmaktan başka hiçbir amaca hizmet etmemektedir. Doğalgaz zamları,
tamamen, enerji KİT’lerinin kötü yönetilmesinden, yenilenebilir enerji
kaynakları yerine dışa bağımlılığı artıran yanlış enerji politikalarından,
yatırımların zamanında yapılamamasından kaynaklanmaktadır. Bu açıdan hem
zammın nedenlerinin hem de yoksul halk kesimlerinin zamdan kaynaklanan
sorunlarının nasıl giderileceğinin Yüce Meclisimizce ivedilikle ele alınması
gerekmektedir. 2.- Antalya Milletvekili Osman Kaptan ve 24
milletvekilinin, güvenlik görevlilerince dur ihtarına uymama gerekçesiyle
gerçekleştirilen öldürme olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/279) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına 28.10.2008
tarihinde Antalya'da polisin dur ihtarına uymadığı öne sürülerek Çağdaş Gemik adlı 18 yaşındaki bir gencimiz öldürülmüştür. Kamuoyuna
yansıyan bilgilere göre bu şekilde hayatını kaybeden vatandaşlarımızın sayısı,
son yıllarda giderek artmaktadır. Bu tür olayların oluş şekli, olaylara karışan
görevliler hakkında yapılan adli ve idari işlemler ve bunların sonuçları
hakkında çeşitli kaynaklarca değişik bilgiler ortaya atılmakta ve bu bilgiler
kamu vicdanını rahatsız etmektedir. Bu nedenle Çağdaş
GEMİK ve benzer öldürülme olaylarının açıklığa kavuşturulması ve önlenmesine
dönük gerekli tedbirlerin alınmasını sağlamak için, Anayasa’mızın 98, TBMM İç
Tüzüğümüzün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde bir araştırma komisyonunun kurulmasını arz ederiz. Gerekçesi ektedir. 31.10.2008 1) Osman Kaptan (Antalya) 2) Mevlüt Coşkuner (Isparta) 3) Ali Rıza Öztürk (Mersin) 4) Tayfur Süner (Antalya) 5) Ramazan Kerim Özkan (Burdur) 6) Ahmet Ersin (İzmir) 7) Turgut Dibek (Kırklareli) 8) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul) 9) Rahmi Güner (Ordu) 10) Abdullah Özer (Bursa) 11) Kemal Demirel (Bursa) 12) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar) 13) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) 14) Gökhan Durgun (Hatay) 15) Hüseyin Ünsal (Amasya) 16) Tekin Bingöl (Ankara)
17) Bülent Baratalı (İzmir) 18) Hulusi Güvel (Adana) 19) Atila Emek (Antalya) 20) Ali Rıza Ertemür (Denizli) 21) Tansel Barış (Kırklareli) 22) Hüsnü Çöllü (Antalya) 23) Hikmet Erenkaya (Kocaeli) 24) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş) 25) Selçuk Ayhan (İzmir) Gerekçe: Son yıllarda
güvenlik görevlilerinin uygulamaları sırasında, dur ihtarına uymadığı gerekçesi
ile maalesef hayatını kaybeden vatandaşlarımızın sayılarında kayda değer bir
artış gözlenmektedir. Antalya'daki
Çağdaş Gemik olayında olduğu gibi, birkaç saat önce
evinden sağ çıkıp, babasının motosikletine ehliyetsiz ve kasksız bindiğinden,
polisten korkarak kaçtığı için hayatını kaybedenler, bir tarafta güvenlik
görevlileri. Bu şekilde ki ölüm olayları çok taraflı mağduriyet
oluşturmaktadır. Güvenlik
görevlilerinin asıl görevleri toplumun can ve mal güvenliğini sağlamaktır. En
önemlisi de can güvenliğidir. Suçluların dahi can güvenliği kamu otoritesine
emanettir. Ancak, dur ihtarına uymamanın ölümle sonuçlanması, can güvenliğini
sağlamakla görevli polislerin bu konuda gereken özeni göstermemesi,
toplumumuzda şikayetleri arttırmaktadır. Hiçbir suç,
yargılanmadan bir kişinin öldürülmesini mazur gösteremez. Dur ihtarına uymadığı için öldürülen vatandaşlarımızın artması,
kamuoyunun gündemini o kadar meşgul eder hâle gelmiştir ki, bazı kaynaklar dur
ihtarına uymadıkları için öldürülenlerin sayılarını farklı farklı
yayınlamakta, bazı kaynaklar bu tür olaylara karışan güvenlik görevlilerinin
Türk Ceza Kanununun hangi maddesinden yargılanması gerektiği hususunda adeta
kamplara bölünmüş bir şekilde, kamuoyuna farklı görüşler ileri sürmektedir. Örneğin; bazı
kaynaklar bu tür olaylarda ölenlerin sayısının 2006 ve 2007 yılları için sekiz
kişi olduğunu yazarken, bazı kaynaklar sadece 2008 yılının ilk sekiz ayında 13,
bazıları ilk on ayında 33 kişinin öldüğünü yazabilmektedirler. Yine bu konuda
bazı hukukçular, bu olayın faili durumundaki güvenlik görevlilerinin; Türk Ceza
Kanununun 85. maddesinde tanımlanan ve cezası 3-6 yıl arasında hapis olarak
belirtilen taksirli öldürme suçundan, bazı hukukçular 20 yıl ile müebbet hapis
cezası öngören kasten öldürme suçunu düzenleyen maddesinden yargılanmaları
gerektiği hususunda fikirler ileri sürmektedirler. Bu örnek bile bu
konunun Türkiye Büyük Millet Meclisimiz tarafından ele alınmasının
gerekliliğini ortaya koymaktadır. Yine bu tür
olaylar yurdumuzun bir çok yerinde meydana
gelmektedir. Konunun adli ve idari makamlara intikal edenlerinin bir çoğunun sonucu, mahkemelerin ve idari soruşturmaların
uzun yıllar sürmesinden dolayı, kamuoyunca takip edilememekte, bu bilinemezlik,
kamuoyunda yanlış bilgilenmeleri beraberinde getirmektedir. Vatandaşın can
güvenliği konusundaki bilgi kirliliği de, bu konunun yüce Meclisimizin
gündemine almasını gerekli kılmaktadır. Dur ihtarına
uymadığı ileri sürülerek öldürülen vatandaşlarımızın mahkeme kararı olmadan
öldürülmesinin, bir hukuk devleti olan ülkemizde mahkemelerin yetkilerinin
güvenlik güçlerince gasp edilmesi, sorunun TBMM’ de yeni çözümler üretilmesi
gereken bir sorun olduğu görüşleri de kamuoyunda dile getirilmektedir. Yukarıda arz ettiğimiz ve kurulacak komisyonun çalışmaları ile
ortaya çıkacak sonuca göre; yeni yasal düzenlemelere ihtiyaç olup olmadığının
tespiti, kamuoyuna; geçmişte olan üzücü olayların nedenleri, sonuçları, bir
daha olmaması için alınacak tedbirlerin neler olabileceği, olayların oluş
şekilleri, olaya karışan güvenlik görevlileri, ölenlerin ve yakınlarının
uğradıkları mağduriyetlerin giderilmesi, haklarının yeterince korunup
korunmadığı konularında neler yapılıp yapılmadığının tespit edilmesi, sağlıklı
resmî bilgi üretilmesi, kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi için böyle bir
komisyonun kurulması gereklidir. Saygılarımızla
arz ederiz. BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur. Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
ön görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır. Ülkemizde yaşanan
çevre sorunlarının araştırılarak sürdürülebilir çevre politikası için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu
Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin uzatılmasına dair bir tezkeresi
vardır, okutuyorum: B) Tezkereler 1.- (10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65,
68, 71, 84, 87, 89, 101, 119, 145, 146) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin bir ay uzatılmasına ilişkin
tezkeresi (3/583) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Ülkemizde Yaşanan
Çevre Sorunlarının Araştırılarak Sürdürülebilir Çevre Politikası İçin Alınması
Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105.
maddeleri gereğince kurulan Meclis Araştırması Komisyonu 17.06.2008 tarihinde
çalışmalarına başlamıştır. Komisyonun çalışmalarını
tamamlaması için İçtüzüğün 105. maddesi uyarınca 3 aylık çalışma süresinin
bittiği 16.11.2008 tarihinden itibaren 1 aylık ek süre istenmesi hususunun,
Yüce Genel Kurula sunulmasını saygılarımla arz ederim. Dr.
Nuri Uslu Uşak Komisyon
Başkanı BAŞKAN – İç
Tüzük’ün 105’inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Araştırmasını üç ay
içinde bitiremeyen komisyona bir aylık kesin süre verilir.” hükmü gereğince
Komisyona bir aylık ek süre verilmiştir. Danışma Kurulunun
bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım: VII.- ÖNERİLER A) Danışma Kurulu Önerileri 1.- (11/5) esas numaralı gensoru önergesinin görüşme
gününe; gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 253
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun
olarak ve bölümler hâlinde görüşülmesine; Genel Kurulun 11/11/2008
Salı ve 12/11/2008 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü sorular ile diğer
denetim konularının görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi Danışma Kurulu
Önerisi No: 42 Tarihi:
11.11.2008 6.11.2008 tarihinde dağıtılan ve Genel Kurulun 6.11.2008 tarihli
14 üncü Birleşiminde okunan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler
hakkındaki (11/5) esas numaralı gensoru önergesinin gündemin "Özel
Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer alması, Anayasanın 99 uncu maddesi
gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin Genel Kurulun
11.11.2008 Salı günkü Birleşiminde yapılması, gündemin "Ka-nun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 80 inci sırasında yer alan 253
sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 3 üncü sırasına alınması ve diğer kanun
tasarı ve tekliflerinin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi ve 253 sıra
sayılı Kamu İhale Kanunu ile Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının İçtüzüğün 91 inci maddesine göre temel kanun
olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olması, Genel
Kurulun 11.11.2008 Salı günkü ve 12.11.2008 Çarşamba günkü Birleşimlerinde
sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek 11.11.2008 Salı
günkü Birleşiminde (11/5) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin
uzatılması, 12.11.2008 Çarşamba günkü ve 13.11.2008 Perşembe günkü
Birleşimlerinde ise 11.00-20.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesinin
Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca önerilmiştir.
253 Sıra Sayılı
Kamu İhale Kanunu ile Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı (1/584)
BAŞKAN – Öneri
hakkında aleyhte ve lehte söz talepleri vardır. Aleyhte söz
talebi Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç’e aittir. Buyurun Sayın
Genç. Süreniz on
dakika. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yine bir salı günü bir Danışma Kurulu kararı üzerinde
söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. Değerli milletvekilleri, tabii, bağımsız bir milletvekili olarak
burada görev yapmak çok zor, hele bu kadar keyfî işlemlerin icra edildiği bir
Mecliste. Şimdi, bu Danışma
Kurulu kararında… Kamu İhale Kanunu Hükûmetten on iki
madde gelmiş, Komisyona gitmiş otuz altı madde çıkmış. İç Tüzük’ün 35’inci
maddesine göre komisyonlar kanun teklif etmezler. Sayın Başkan, siz daha önce
bunu söylediniz burada “Bu son olsun.” dediniz ama bu komisyonlar sizi
dinlemiyor. Yani eğer bu İç Tüzük uygulanacaksa uygulansın, uygulanmayacaksa
bunları rafa kaldıralım. Yine, efendim,
salı, çarşamba günleri sözlü soruları cevaplandırmayalım… Zaten bu Hükûmetin sözlü soruları cevaplandırma diye bir problemleri
yok, hep yalan beyanda bulunuyorlar, sözlü sorulara verdikleri cevapların hepsi
yalan yani benim sorularıma verilen cevap… Ben başkasının tabii şeyi değilim. Şimdi, değerli
milletvekilleri, Kamu İhale Kanunu’nu temel kanun kabul ediyorsunuz yani niye
kabul ediyorsunuz? Devletin bütün maliyesinin harcamalarının yapıldığı bir
kanunun, siz, Türkiye Büyük Millet Meclisinde enine boyuna tartışılmasını niye
istemiyorsunuz? Bunu özellikle muhalefet partilerine de söylüyorum yani. Kamu
İhale Kanunu, burada; Hükûmetten on iki madde gelmiş,
Komisyona gitmiş otuz altı madde olmuş, ondan sonra da bunu iki madde hâlinde
görüşeceksiniz. Kimden neyi saklıyorsunuz? Ben anlamıyorum değerli
milletvekilleri. Bakın, yani
özellikle AKP İktidarı zamanında belediyelerde yapılan ihalelerde, kamuda
yapılan ihalelerde büyük bir şaibe var. Bunu inkâr eden var mı? Her gün basında
söyleniyor. Ve inanmanızı istiyorum, her zaman bize bu konularda bilgiler
geliyor -özellikle vatandaşların tabii çok sağlıklı bilgiler de göndermesini
istiyorum- hepsinde ihale usulsüzlükleri var. Ya AKP’nin ilgili bir il başkanı
veya belediye meclisi üyesi yani bunların yakınları ihalelere giriyorlar.
Şimdi, bu kadar ihale soygununun olduğu bir memlekette siz, bunların burada,
kanunun Türkiye Büyük Millet Meclisinde enine boyuna tartışılmasını niye
istemiyorsunuz? Ben onu anlamıyorum. NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Kaç defa ezbere konuşma dedik. KAMER GENÇ
(Devamla) - Neyi kaçırıyorsunuz? ALİ İHSAN
MERDANOĞLU (Diyarbakır) – Ezbere konuşma! KAMER GENÇ
(Devamla) – Eğer ezbereyse, gelin… Bakın, biz burada
konuştuğumuz zaman vatandaşların haberi oluyor bundan. Vatandaşlar görüyorlar
ki şurada şöyle bir ihale yapılmış, hemen bize de bildiriyorlar. Nitekim, işte belediyelerdeki imar yolsuzlukları artık
ayyuka çıktı, genel başkan yardımcılarınız gitti. Değerli
milletvekilleri, aslında konu çok ayrıntılı da… Biraz önce burada
Millî Eğitim Bakanı Alevi inançlı insanlarla ilgili bir konuşma yaptı. Şimdi, bakın,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bu konu gitmiş. Avrupa İnsan Hakları, Alevi
inancının Türk toplumunda derin kökenleri olan bir inanç olduğunu… Ve Avrupa
Sözleşmesi’ne göre bunu enine boyuna incelemiş; mesela, burada, Anayasa’nın
24’üncü maddesine uygun olarak… Verilen din ve ahlak, kültür eğitim ve
öğretiminin Anayasa’da belirtilen ilkelere uygun olmadığını söylemiş, daire
karar vermiş, sonra Hükûmet buna itiraz etmemiş,
Genel Kurula gitmemiş ve orada kesmiş. Şimdi, mesele şu:
Pazar günü, Kızılay Meydanı’nda çok olgunca, hakikaten toplumumuza yakışan bir
olgunlukta, bazı kişilerin bunu rayından çıkarma yolundaki gayretlerine rağmen
çıkmamıştır, düşünceler dile getirilmiştir. Hemen bir bakanın çıkıp da “Bunlar
uç fikirler.” demesi çok ayıp bir şey. Şimdi, bakın,
orada bazı fikirler yanlış olabilir. Mesela, ben de Diyanet İşleri
Başkanlığının kaldırılmasını istemiyorum çünkü Diyanet İşleri Başkanlığını
kaldırdığınız zaman, bu memlekette cemaatler hâkim olur. Yani Türkiye
Cumhuriyeti devletinin yapısı gereği, muhakkak, devletin denetiminde ama
Anayasa’nın 136’ncı maddesinde tarif edilen tarife uygun bir Diyanet İşleri
Başkanlığının olması gerekli ama bugün, yalnız Sünni mezhebine uygun olarak,
yalnız ona göre icraat yapan bir Diyanet İşleri Başkanlığı Türk toplumunu
kucaklayamıyor. Anayasa’nın 24’üncü maddesinde belirtilen Din Kültürü ve Ahlak
Dersi… Dinin bir kültür olarak okutulması lazım.Ahlakın
bir ahlak dersi olarak okutulması lazım ama burada Millî Eğitim Bakanlığının
tedrisat kitaplarına koyduğu bu nitelikte bir eğitim değil, bu nitelikte bir
tedrisat değil. Mesela, şimdi biliyorsunuz, Hazreti Ali’nin bir atı var,
“Düldül” deniliyor buna. Ee, bu, şeyde, Alevi
inançlarında kutsal bir inanç olarak veriliyor ama sen getirmişsin din kitabına
koymuşsun, demişsin ki: “Hazreti Ali’nin bindiği katır.” Bu olur mu yani şimdi?
Yani böyle bir hitap olur mu? İşte, Millî Eğitim Bakanı gitti. Gelsin, nasıl
yazıyor? Mesela, bir
cemden bahsetmişler yine o din dersine konulan bir şeyde. Bizim Pülümür
ilçesinde 19 Mayısta veya işte 23 Nisanda çocukların orada bayramda yaptıkları
bir oyunu almışlar, cem diye kitaba basmışlar. Ben bunu soru önergesi hâlinde
de verdim. Şimdi, eğer bir
şeyler yapılacaksa, bunları usulüne göre yapmak lazım. Bir de insanların
inançlarıyla alay etmemek lazım. Değerli
milletvekilleri, değerli arkadaşlarımız; şimdi bizim istediğimiz… Alevi inançlı
insanlar, Sünni inançlı insanlar, bunlar bu memlekette yıllarca kardeşlik
içinde yaşamışlardır. Kimsenin de kimsenin inancının üzerinde bir şeyi yok. Ama
Alevi inançlı insanlar da diyor ki: “Kardeşim, yani ben de bu memlekette bir
inanç sahibiyim.” Adamın inancını beğenirsin beğenmezsin ama o inanca saygı
göstermek zorundasın. Benim biraz sonra bir kanun teklifim var 37’nci maddeye
göre gündeme alınmasıyla ilgili; aynı konuşacağım. İnşallah, onu da nazara
alırsınız. Şimdi, değerli
milletvekilleri, birisi çıkıp camide ibadet etmek istiyor, birisi mescitte
ediyor. Alevi inançlı insanlar da orada kendi inanç sistemine göre, mesela bir
sazın eşliğinde inançlarını… Orada dua etmek istiyor, Allah’a yalvarmak
istiyor. O saz teliyle dokununca toplumda, işte bayanlı beyli orada semah
tutuluyor. Ee, bu semah onların inanç biçimleri. Şimdi, yani
Diyanet İşleri Başkanlığının bir genelgesi var. Şimdi burada da okurum. Şimdi
diyor ki: “Efendim, İslam inancında yalnız cami ve mescit var.” Ya, tamam, ben
bir şey demiyorum da yani ibadet yaptığın yere cami, mescit de diyebilirsin, cemevi de diyebilirsin. Bunda ne kötülük var? Yani, İslam
dininde… ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Kur’an’da cami yok. KAMER GENÇ
(Devamla) – Efendim, neyse, var yok. Yani, şimdi… Aslında İslam inancında her
yerde ibadet edebilirsiniz; dağ başında da edebilirsiniz, evde de
edebilirsiniz, her yerde edebilirsiniz ama böyle bir isimlendirilmiş. Alevi inançlı
insanlar da diyor ki: “Kardeşim, ben de cemevinde
ibadetimi yapmak istiyorum.” Bunda ne var yani bunda “uç” diye bir şey var mı
değerli milletvekilleri? Şimdi, yine
okullarda öğretilen din dersleri… Avrupai hukuku kabul etmişiz. Anayasa’mız
var. Anayasa’mızın 24’üncü maddesi de tabii “Din ve ahlâk eğitim ve öğretimi
devletin gözetim ve denetimi altında yapılır.” diyor, “İlk ve ortaöğretimde
zorunlu ama diğerlerinde ihtiyaridir.” diyor ama din eğitim ve öğretimi ise
ancak büyüklerinin müsaadesine göre yapılır. Şimdi, Anayasa burada ortada iken
sen Hükûmet olarak bunu uygulamak zorundasın. Biraz önce
Hüseyin Bey dedi ki: “Efendim, hiçbir AKP’li ‘cemevi
cümbüş evi’ dememiştir.” E, Tayyip Erdoğan’la ilgili bu konu da defalarca
söylendi; çıksın desin ki: “Ben böyle bir şey söylemedim kardeşim.” O zaman biz
de diyelim… NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Kaç defa söyledi, siz dinlemiyorsanız biz ne yapalım! KAMER GENÇ
(Devamla) – Çıksın desin efendim, onunla ilgili kaç defa söylendi. Desin ki:
“Biz böyle bir laf söylemedik.” Şimdi, değerli
milletvekilleri, bakın, Parlamentonun ülkenin sorunlarına hâkim olması lazım.
Bu ülke sorunlarının çözümü, böyle getirip de kanunları halkın gözünden
kaçırarak olmaz, sorunlardan kaçınarak olmaz. Maliye Bakanı
Kemal Bey buraya getiriyor vergi yasalarını. Soruyorum: “Sen 2000 yıllarında
Foça’da 15 milyar liraya alıp hemen kısa bir süre sonra 1 trilyon 260 milyar
liraya sattığın şeyden dolayı 1 trilyon 245 milyar lira kâr etmişsin; bunu
beyan ettin mi?” Bu soru kendisine 2006’da soruluyor; yok, ortada bir şey yok.
Şimdi diyor ki: “Ben 2002 yılında defterime yazdım.” diyor. E, nasıl yazdın?
Diyorum ki: “Hasılatta beyan ettin mi?” Onu
söyleyemiyor çünkü zaman aşımına uğramış 2002. 2002 vergi hukuku bakımından
zaman aşımına uğramış ama ticaret hukuku bakımından zaman aşımına uğramamış.
“Getir o defteri ben göreyim.” diyorum. Haa, sen
zaten kendine uygun noterleri buluyorsun yani getirir sahte bir noterden “Yahu,
evet falanca defterin falanca sayfasına bu fatura kaydedilmiş.” diyebilirsin
ama o aslında maliyeye beyan edilen gelirler içinde var mı? Bunlar çok önemli
şeyler. Bir memleketin bakanlığını yapan bir kişi, hem de maliyeyi, vergiyi
kontrol eden bir kişi eğer bunları kamuoyuna güvence veremiyorsa, vergi
kaçakçılığı yapmadığı konusunda eğer bir teminat veremiyorsa o devlet zaten
bitmiş yani o zaman kimden alacaksın bu şeyi? (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. KAMER GENÇ
(Devamla) – Şimdi, bakın, bugün grubunuzun konuşmasını dinledim. Efendim…
Hiçbir şey söylemiyorlar. Yahu arkadaş, burada ihale yolsuzluklarının daniskası
diye geliyor mu? Vergi kaçakçılığının daniskası diye geliyor mu? “Tayyip Bey,
senin oğlun gemiyi neyle aldı?” diyorum. Bunu bize söyle yahu! Hangi parayla
aldın? Bu Deniz Fenerine gelen paraların birisi Zekeriya Karaman… Zekeriya
Karaman’ın oğlu ile senin oğlun bacanak. NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sana ne! Başbakanımızı ne ilgilendirir Zekeriya Karaman? KAMER GENÇ
(Devamla) - Ona 10 milyon euro gelmiş. Bu para nereye
gitmiş? NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sen git Zekeriya Karaman’la uğraş, bizimle ne alakası var Zekeriya
Karaman’ın? KAMER GENÇ
(Devamla) – Efendim, neyse işte. Bunlar incelenecek beyler! Bunları
inceleyelim, ha bir şey yoksa biz çıkar özür dileriz, “Yahu, biz iftira
atmışız.” deriz ama eğer bizden hep şeyleri kaçırırsanız, gözden kaçırırsanız,
bizim iddialarımızı karşılayacak ciddi bir cevap veremezseniz her gün çıkıp bu
kürsülerde söyleyeceğiz, yarın kamuoyunun karşısında da söyleyeceğiz. MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) – Seni ciddiye alan var mı? KAMER GENÇ (Devamla) - Dolayısıyla bunlara, çıkıp burada bize
cevap verilmesi lazım. Verilmeyince
burada, toplumdan kaçırarak, kanunların müzakeresinden kaçırarak siz bu
memlekete faydalı hizmet yapmıyorsunuz. Saygılar
sunuyorum. BAŞKAN –Teşekkür
ederim Sayın Genç. Önerinin lehinde
ilk söz, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Veysi
Kaynak’a aittir. Buyurun Sayın
Kaynak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; Danışma Kurulumuzun Genel Kurulun onayına sunduğu öneri, özeti
itibarıyla, 253 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın yani Kamu İhale Kanunu ile Kamu
İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın, İç
Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerin
ekteki cetvele göre olması şeklindedir. Bu kanuna acil ihtiyaç duyulmasının temel sebebi, Yüksek Seçim
Kurulunun göstermiş olduğu ihtiyaçtır. Ayrıca, yine,
Danışma Kurulumuz, bugün gensoru görüşüleceği için bugünkü çalışmaların,
görüşmelerin tamamlanıncaya kadar, yarın ve perşembe günü de saat 11.00’de
başlayıp 20.00’ye kadar sürmesini önermektedir. Dolayısıyla Meclisimizin daha
fazla süre mesai yapmasını isteyen bir öneridir. Danışma Kurulu
önerisinin lehinde olacağımızı beyan ediyor ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kaynak. Öneri hakkında
aleyhte söz isteyen Eskişehir Milletvekili Sayın Tayfun İçli. Buyurun Sayın
İçli. (DSP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım; Sayın Kamer Genç’in de biraz evvel ifade
ettiği gibi yine bir salı günü, yine önümüzde Danışma Kurulu önerisi. Şimdi, ilk olarak
bu Danışma Kurulu önerisinde 253 sıra sayılı Kamu İhale Kanunu ile Kamu İhale
Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın dağıtılan
kâğıtların 80’inci sırasından 3’üncü sırasına alınmasına dair bir öneri var.
Geçen salı günü Danışma Kurulu önerisini eleştirirken yaklaşık on iki kanun
tasarı veya teklifinin öncelikli olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kuruluna getirilmesini eleştirmiştim. Değerli
arkadaşlarım, bu kanun gerçekten sayın grup başkan vekili arkadaşlarımın dediği
şekilde ve biraz evvel lehinde söz alan Milletvekili Arkadaşımızın belirttiği
şekilde çok çok önemli ise neden geçen salı günü bu
kanun tasarısını Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirmediniz? 80’inci
sıradaki tasarı çok çok önemliyse bir hafta önceki
Danışma Kurulu önerisinde bunun getirilmesi gerekirdi. Şimdi, demek ki Türkiye
Büyük Millet Meclisinin gündemi, gerçek gündemi belirleyecek şekilde önümüze
getirilmiyor. Birincisi, bu görüşümü ifade etmek istedim. İkinci olarak
değerli arkadaşlarım, biraz evvel de ifade ettiğim gibi, dağıtılan bu kanun
tasarısı iki kanunu içeriyor: Birisi Kamu İhale Kanunu, diğeri Kamu İhale
Sözleşmeleri Kanunu. Şimdi, yine Danışma Kurulunun önerisinde, İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre bu kanunun temel kanun olarak görüşülmesi talep
ediliyor. Değerli
arkadaşlar, İç Tüzük’ümüzün 91’inci maddesi çok açık bir hüküm ifade ediyor.
Şimdi bu kanun tasarısı otuz beş madde veyahut otuz altı maddeden ibaret. Çok çok önemli kanunlar temel kanun. Örneğin: Borçlar Kanunu,
Ticaret Kanunu, Ceza Kanunu, Ceza Muhakemeleri Usul Kanunu gibi kapsamlı, geniş
kanun tasarıları Türkiye Büyük Millet Meclisinde temel kanun olarak görüşülür.
Bu benim görüşüm mü? Bu benim görüşüm değil. İç Tüzük’te amir hüküm var. Bakın
ne diyor? “Bir hukuk dalını sistematik olarak bütünüyle veya kapsamlı olarak
değiştirecek biçimde genel ilkeleri içermesi; kişisel veya toplumsal yaşamın
büyük bir bölümünü ilgilendirmesi; kendi alanındaki özel kanunların dayandığı temel
kavramları göstermesi, özel kanunlar arasında uygulamada ahenk sağlaması…” İç
Tüzük devam ediyor, yani bu hâllerde ancak bölüm olarak görüşülebilir. Aksi
takdirde, bu kanunun her maddesinin İç Tüzük’te belirtilen şekilde ayrı ayrı, madde madde görüşülmesinde
büyük yarar var. İç Tüzük’ü değiştiren daha önceki Türkiye Büyük Millet
Meclisindeki üyelerin iradesi bu şekilde tecelli etmiş. Siz, her kanunu “temel
kanun” diye Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirirseniz, alelacele
kanunlaşmasını sağlarsanız ve milletvekillerinin denetiminden kaçırmaya
kalkarsanız, bu, Parlamento hukukuna aykırı bir yöntemdir. Şimdi erken seçim
geliyor. Değerli arkadaşlarım, neden bu derece acele? Yine birçok salı günleri
yaptığım konuşmada belirttiğim gibi Türkiye'nin gündemi gerçekten çok ağır.
İşte ekonomik krizden bahsediliyor, çiftçi bitmiş, işçi bitmiş, emekli kan
ağlıyor, tüccarlarımız, sanayicilerimiz neredeyse anahtar teslim durumuna
gelmiş, bir tarafta başka birtakım sıkıntılar var, terörle ilgili sıkıntılar
var. Değerli arkadaşlarım, Hükûmet olarak Türkiye
Büyük Millet Meclisine acil diye getireceğiniz olayın mutfaktaki yangını
söndürecek kanunlar olması lazım. İnsanlarımıza iş bulabilecek… İşverenlerimiz
kan ağlıyor, her gün açıklama yapıyorlar, diyorlar ki: Hükûmet
bize destek versin. Krizde ciddi sıkıntı içerisindeyiz. Eğer iflas olursa işten
çıkartmalar artacak, işsizler ordusuna yeni işsizler girecek. Bununla ilgili
kanun getirin diye Hükûmetten yardım beklerken
önümüze Kamu İhale Kanunu ile Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu’nda değişiklik
yapılmasına dair bir kanun getiriliyor ve otuz beş maddelik kanun temel kanun
olarak önümüze getiriliyor. Bu uygulamalardan vazgeçmek lazım. Hükûmet bu uygulamaya
devam ettiği sürece bizler eleştirilerimizi yönelteceğiz. Benim bugünlük
söyleyeceğim bunlar. Bunlara gerçekten hassasiyet gösterilmesi gerekir diyorum,
hepinize saygılar sunuyorum. Teşekkür
ediyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın İçli. Önerinin lehinde
son söz Giresun Milletvekili Sayın Nurettin Canikli’ye
aittir. Buyurun Sayın Canikli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Danışma Kurulu önerisinin lehinde
söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Danışma Kurulu
önerisiyle, özellikle bu haftanın çalışma gündemi oluşturulmaktadır. Buna göre,
bugün, Enerji Bakanımız hakkında verilen gensoruyla ilgili görüşmeler
gerçekleştirilecektir. Yani, yarın, çarşamba günüyse, iki tane yarım kalan
kanun tasarısının görüşmeleri sürdürülecektir. Bunlardan bir tanesi serbest
bölgelerle ilgili kanun tasarısı, sanıyorum 5’inci maddede kalmıştık, diğeriyse
bazı varlıkların millî ekonomiye kazandırılmasına ilişkin kanun tasarısı, o da
4’üncü maddesinde kalınmıştı. Yarın, o iki kanun tasarısının görüşülmesi
planlanıyor, öneriliyor ve perşembe günüyse, Kamu İhale Kanunu’nun
görüşmelerine başlanması öneriliyor ve aynı zamanda temel yasa olarak
görüşülmesi İç Tüzük’ün 91’inci maddesi çerçevesinde öneriliyor. Değerli
arkadaşlar, biraz önceki konuşmacı arkadaşlarımız, özellikle otuz dokuz
maddeden oluşan ve Kamu İhale Kanunu’nda önemli değişiklikler getiren kanun
tasarısının temel yasa olarak görüşülmesine eleştiri getirdiler ve İç Tüzük’ün
91’inci maddesinin özüne, ruhuna uygun olmadığını ifade ettiler. Şimdi,
sanıyorum burada bir yanlış yorumlama söz konusu. İç Tüzük’ün 91’inci
maddesinde belirtilen şartlar, her biri ayrı ayrı
değerlendirilmesi gerekir. Bunlar, toplu olarak aranması gereken şartlar
değildir. Yani, bir kanun tasarısının temel yasa olarak görüşülmesi için aranan
şartlar açısından topluca değerlendirilmesi gereken şartlar değildir. Bu
itibarla, 91’inci maddede belirtilen şartlardan herhangi bir tanesi
gerçekleştiği takdirde, o kanun tasarısının temel yasa olarak görüşülmesi ve
Genel Kurula önerilmesi mümkündür. Biraz önce Sayın
İçli okudu, ben, sadece ilgili, altını çizmek istediğim kısmı okuyorum:
“…kişisel veya toplumsal yaşamın büyük bir bölümünü ilgilendirmesi…” Bu da, bir
kanun tasarısının temel yasa olarak görüşülmesi için yeterli olan şartlardan
bir tanesi. Bir başka ifadeyle, eğer, herhangi bir kanun tasarısı, kişisel veya
toplumsal yaşamın büyük bir bölümünü ilgilendiriyorsa, bunun temel yasa olarak
görüşülmesi ve tartışılması mümkündür İç Tüzük’ün 91’inci maddesi çerçevesinde.
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Bütün kanunlar toplum için çıkıyor. NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Tabii, hiç kimse, Kamu İhale Kanunu’nun –otuz dokuz maddelik, ciddi
anlamda değişiklikler içeriyor- kişisel veya toplumsal yaşamın büyük bir
bölümünü ilgilendirmediğini söyleyemez. Bu itibarla, 91’inci maddenin özüne de,
lafzına da uygundur ve Danışma Kurulu önerisi bu açıdan bakıldığında, İç
Tüzük’le herhangi bir çelişki içermemektedir. Değerli
arkadaşlar, yine biraz önce bir konuşmacı arkadaşımız birtakım ithamlarda bulundu.
Bunu sık sık yapıyor gerçi ama hep
söyledik, söylemeye de devam edeceğiz: Eğer bir somut belgeye dayanan ya da
genel anlamda tevsik edilebilen bir suçlama, bir iddia söz konusuysa kamu
yöneticileri hakkında ya da siyasetçiler hakkında, elbette bunları
arkadaşlarımızın ifade etmeleri, kamuoyuyla paylaşmaları son derece doğaldır
ancak bu şartları taşımıyorsa, herhangi bir delil, herhangi bir belge, herhangi
bir somut tevsik edilecek bir araç yok ise ve buna rağmen çıkıp birileri
birilerini suçlamaya çalışıyorsa bu etik değildir arkadaşlar. En hafif
ifadeyle etik değildir. Yani somut olarak ortaya konuşacaksınız, insanların
kafasını karıştıracaksınız, insanların kafasında soru işareti oluşmasına yol
açacaksınız, ondan sonra da rahat rahat bütün bu
eleştirilere, ikazlara rağmen bu tavrınızı sürdüreceksiniz. İşin bir başka
garip boyutu şu: Bir iddia tevsik edilmediği takdirde herhangi bir suçlama
getiriyorsanız ispat külfetini suçlanan kişiye yüklemek gibi bir anlam içerir
bu ve bunun, tam anlamıyla bu mantığın bir hukuk garabeti olduğunun da kabul
edilmesi gerekir. Çünkü olmayan bir şeyin ispatı mümkün değildir, yani daha
doğrusu olmadığının ispat edilmesi mümkün değildir. Bu nedenle en temel hukuk
kuralıdır, bir iddia sahibi iddiasını getirdiği zaman tevsik etmek zorundadır.
Aksi hâlde bu konuşma boştur, anlamsızdır, içi boş bir konuşmadır, değersiz bir
konuşmadır ve biz temenni ediyoruz, diliyoruz benzer konuşmaların, yani
herhangi bir şekilde tevsik edilmeden, delillendirilmeden
ortaya atılan iddiaların bu Meclis kürsüsünden ya da herhangi bir yerden dile
getirilmemesi… Ve bu ne o kişiye ne siyasi hayatımıza ne de bu milletin
faydasına, geleceğine bir katkı sağlar. Sadece siyasi ortamın gerginleşmesine
ve esas tartışılması gereken konuların sağlıklı, daha sakin bir ortamda
tartışılması hususunu ortadan kaldırır ve sonuç olarak ülkeye, hepimize olumsuz
etkileri olur ve zarar verir. Elbette bu tür iddialar ortaya atıldığı zaman,
ispat edilemeyen, delillendirilemeyen, afaki, anlamsız, nerede olduğu belli olmayan, nerede
yapıldığı belli olmayan konuşmalar yüklenilerek ya da itham edilerek olduğu
zaman, elbette, bu iddialarla, bu haksız töhmetlerle karşı karşıya kalan
kişiler ve onların temsilcileri de gereken konuşmalarla ya da gereken üslupta
bu tür iddialara cevap vereceklerdir. Ama bunun, söylediğim gibi, hiç kimseye
katkısı yok. Özellikle bir
sayın konuşmacı bunu âdet, alışkanlık hâline getirdi. Lütfen, konuşurken, delil
olarak ortaya koysun bir şey, zaman versin, süre versin, bir şeyler söylesin,
somut olarak bir şeyler söylesin ama bunların hiçbirisi yok. Tevsik
etme anlamında, tevsik edilmesini sağlayacak, gerektirecek hiçbir şey ortaya
koymadığı hâlde, inanılmaz, içi boş, anlamsız ve gerçek olmayan -gerçek olmayan
diyoruz rahatlıkla, çünkü delillendirilmediği için
söylüyoruz ve delillendirilmesi de mümkün değil çünkü
doğru değil- ve bu iddia edilen hususlarla ilgili olarak da bu iddiaya muhatap
olan işte Sayın Başbakanımız, ilgili bakanlarımız da bu konuda defalarca
açıklama yapmalarına rağmen, ısrar edilmesini de anlamak gerçekten mümkün
değil. Belki hiç muhatap olmamak lazım ama Meclisin kürsüsünden millete
karşı, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve onun değerli üyelerine karşı yapılan bir
konuşma içerisinde sarf edildiği için elbette bunları dikkate alıyoruz ve bir
şeyler söyleme gereği hissediyoruz. Aslında arzumuz, temennimiz de bizim çıkıp
böyle boş, anlamsız, içi boş konuşmalara cevap vermek değil ama mecbur
kaldığımız için söylüyoruz. Değerli
arkadaşlar, son olarak şunu ifade etmek gerekiyor: Bakın, yine biraz önce çok afaki “Efendim, işte, yandaşlara ihale veriliyor…”
Biliyorsunuz 2002 yılından önce kamu kurumlarının alım satımlarıyla ilgili
düzenleme 2886 sayılı Kanun tarafından, Kanun’daki hükümler çerçevesinde
yürütülüyor idi ve gerçekten bu Kanun’un içerdiği özellikle belli bazı hükümler
nedeniyle çok tartışma konusu yapılıyordu. Bunlardan bir tanesi, örnek olarak
söylüyorum, davetiye usulü. Özellikle açık ihale sistemini sınırlayan ciddi
anlamda hükümler içermesi nedeniyle, haklı olarak, eleştiriye tabi tutuluyordu
ve 2001 yılında değiştirildi. Bu düzenleme değiştirildi ve uygulaması ilk defa,
ağırlıklı olarak AK PARTİ Hükûmetleri döneminde
yapıldı. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – 15 defa değiştirildi. NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Esas itibarıyla düzenlemenin çatısı 2001 yılında dizayn
edildi, daha sonra küçük değişiklikler oldu ama bu çatı korundu. Bu anlamda herhangi bir problem yok ve 2886 sayılı Kanun açısından
bakıldığında, ihaleye katılımcıların sayısının artırılması, daha rekabetçi bir
ortamın sağlanması anlamında, çerçevesinde değerlendirildiğinde, şu anda
uygulanan Kanun, 2886 sayılı Kanun’a göre, önce uygulanan, daha önceki
dönemlerde uygulanan Kanun’a göre çok daha ileri hükümler içeriyor ve
özellikle, ihalelerde yapılabilecek olan yolsuzlukların önünü baştan kapatıyor.
Çünkü, ilke olarak, bütün ihaleler, tüm kamu kurumlarının, belediyeler
dâhil, onların şirketleri dâhil, tüm KİT’ler dâhil. Biliyorsunuz, daha önce
KİT’ler, 2886 sayılı Kanun kapsamında alım satım işlemlerini
gerçekleştirmiyorlardı. Ama, 2002 yılının sonundan
itibaren, 2003 yılı başından itibaren, ağırlıklı olarak uygulandığı için
söylüyorum, bütün bunlar açık olarak herkesin rahatlıkla girebileceği ihale
yöntemiyle yapılmaya başlandı. Şunu anlatmaya çalışıyorum: Şu anda uygulanan ihale
yöntemi, zaten, bu tür suistimallere büyük oranda
kapalıdır değerli arkadaşlar, özellikle 2886 sayılı İhale Kanunu’yla
kıyaslandığında. Anlatımlarda, lütfen, bu hususa dikkat etmek gerekiyor. Yani,
eğer öyle bir niyeti olsaydı AK PARTİ iktidarlarının, şu anda uygulanan kamu
ihale mevzuatını, eski 2886 sayılı İhale Kanunu’nda yer alan ve idareye ihaleyi
yönlendirme noktasında imkânlar sağlayan, birtakım fırsatlar veren o hükümleri
değiştirebilirdi. Ama kesinlikle böyle bir yola gidilmedi. Neden? Çünkü baştan
itibaren kamu ihaleleri yapılırken bu tür suistimaller
ortadan kalksın ve kamu otoritelerinin, bu ihaleleri yürütmek durumunda olan
insanların ihalelere müdahaleleri asgariye insin, minimize edilsin. Amaç buydu
ve bu konuda da en ufak geriye adım atılmadı, bunların takdir edilmesi gerekir
değerli arkadaşlar. Bu, elbette, hükûmetlerin,
yönetici olan bürokratların, yürütmek durumunda olan insanların görevidir.
Elbette, kamu ihalelerinde yolsuzlukların en az seviyede oluşabilmesi için
gereken bütün tedbirleri almak zorundadır. Biz de onu yapıyoruz. Bu
değerlendirmeler yapılırken, eski dönemlerde uygulanan kanunlarla bu
kıyaslamayı yapmak lazım ve global anlamda, bütün
olarak da bakıldığında, özellikle bu nedenden dolayı, bu gerekçeyle eskiyle
kıyaslanamayacak kadar şu andaki uygulanan kamu ihale mevzuatı bu tür
uygulamalara kapılıdır ve zaten hem kamunun satın alımlarda uyguladığı fiyatlar
hem de… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. …satışlarda
uyguladığı fiyatlarda ortaya çıkan rakamları dikkate aldığınızda bu gerçek çok
net olarak ortaya çıkar. Ben, Danışma
Kurulu önerisinin lehinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, konuşmacı benimle ilgili diyor ki: “Hiçbir delil
ortaya koymuyor, afaki konuşuyor.” AHMET YENİ
(Samsun) – Otur yerine be! Sayın Başkanım,
böyle bir usul var mı? KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ben, Kemal Unakıtan’ın 1 trilyon 245
milyar lirayı bir faaliyette kazandığını beyan etmesini istiyorum. Ben, Deniz
Fenerinden Türkiye’ye gelen paraların bazı kişilerin gemi alımlarında
kullanılıp kullanılmadığının kontrol edilmesini istiyorum. Ben, ATV ve Sabah
ihalesinde 6 tane kişi ihaleye girdiği hâlde sonradan niye çıkarıldı, bunu
araştırmak istiyorum. KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Trabzon) – Otur yerine be! KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bundan daha müspet, daha müşahhas bir olay var mı efendim! BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Genç. Danışma Kurulu
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. İç Tüzük’ün
37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır,
okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım. VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam) C) Önergeler 1.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/191) doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/92) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına 2/191 esas
numaralı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifimin İçtüzüğün
37 nci maddesine göre doğrudan Genel Kurul gündemine
alınmasını, Arz ederim. 23/06/2008 Kamer
Genç Tunceli BAŞKAN – Önerge
sahibi Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç. Buyurun Sayın
Genç. Süreniz beş
dakika. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İç Tüzük’ün 37’nci maddesine
göre verilmiş bir istemim üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. Tabii, burada
konuşma imkânımız çok sınırlı olduğu için çok şeyleri söyleyemiyoruz. Mesela,
şimdi eğitim - öğretimin ortalarına gelmişiz daha Tunceli’de bir yurt yok
arkadaşlar. Bugün bana 4 tane öğrenci telefon ediyor “Kalacak yurdumuz yok.”
diyor. NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Üniversiteyi kurduk, onu da yapacağız merak etme. KAMER GENÇ
(Devamla) - Yani çok zor durumda insanlarımız. Bu terör zararından daha şimdiye
kadar, bir buçuk seneden beri bir vatandaşa bir kuruş ödenmiyor. Neyse, bunlar
şey değil de… Şimdi, değerli
milletvekilleri, ikiyüzlü olmaya hiç gerek yok, açık seçik, net konuşmamız
lazım. Benim kanun teklifim şu: Şimdi mevcut hukukumuza göre, yürürlükteki
kanunlara göre, gerek 442 sayılı Köy Kanunu’na göre gerekse 3194 sayılı Kanun’a
göre ibadet yerleri arasında cemevleri sayılmamış.
İşte ibadet yeri olarak mesela 3194 sayılı Kanun’da cami, mescit, kilise,
sinagog, havra sayılmış ama cemevi sayılmamış. Bizim verdiğimiz
önergede… Daha önce biliyorsunuz buraya bir kanun geldi Hükûmet
tarafından. İşte sinagogda, havrada, kilisede sarf edilen elektrik, su paraları
belediyelerin bütçesiyle, devletin, yani bizim verdiğimiz vergilerle ödenecek
deniliyor. Bu memlekette de sayısı 15 milyon mu, 20 milyon mu, bir Alevi
vatandaş kitlesi var. Bu Alevi vatandaş kitlesi vergi veriyor ve bu vergi… Yani
siz Yahudi’nin, Ermeni’nin ibadet yerine onun yakıt parasını vermeyi kabul
ediyorsunuz ama cemevi diye Alevi inançlı insanların
ibadet ettiği yere vermek istemiyorsunuz. Yani AKP’lilerin… Yani burada açıkça tablo…Şimdi biz de diyoruz ki… AHMET YENİ
(Samsun) – İktidardayken niye yapmadınız? KAMER GENÇ
(Devamla) - Ya tamam kardeşim, ben anlatayım. İşte, siz bilirsiniz… AHMET YENİ
(Samsun) – İktidardayken niye yapmadınız? KAMER GENÇ
(Devamla) – Efendim, yapmadık, size yapın diyoruz. Şimdi diyoruz ki:
Arkadaşlar, bugün Türkiye’de bir Alevi gerçeği var. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin kararı var. Türk toplumunda derinlikleri olan
bir toplum. Sayısı 15-20 milyon veya 25 milyon. Mesele
çok açık. Yani bir Sıhhiye Meydanı’nda birileri 100 bin insan topluyorsa
bu sese kulak vermek lazım. Benim getirdiğim
kanun teklifinde diyoruz ki: 442 sayılı Köy Kanunu’nun 2 ve 91’inci
maddelerinde yer alan “cami” ibaresinden sonra gelmek üzere “cemevi” ibaresinin eklenmesi… Yine, 3/5/1985
tarihli ve 3190 sayılı İmar Kanunu’nda yer alan ibadet yeri tarif edilmiş.
İbadet yeri olarak “cami, cemevi, mescit, kilise,
sinagog, havra” olarak değiştirilmesini istiyoruz. Değerli
arkadaşlarım, inanç bir gönül bağıdır. Yani insan kendi gönlüne göre, kendi
düşüncesine göre ibadet eder. Yani “Sen git ille şurada ibadet et.”
diyemezsiniz. Vatandaşın büyük bir kısmı… Tabii ki bizim Sünni kardeşlerimizin
inançlarına en ufak bir saygısızlığımız yok. Camiye gidiyor camide ibadetini
yapıyor, Alevi vatandaşların bir kısmı da gidiyor oraya ama bir kısmı diyor ki:
“Kardeşim, inancıma göre ben cemevinde yapacağım. Ee, cemevinde yaptığıma göre, ne
olur yani bir cemevi, ibadet edilen yerin ismine
‘mescit’ yerine, ‘cami’ yerine ‘cemevi’ kelimesi
ilave edilse bundan kim ne zarar görebilir?” Bilakis, bence
mantıklı. Kaldı ki bu gibi şeylerde mantık da aramamak lazım. Diyor ki:
“Kardeşim, ben cemevinde, yani cemevinde
yapılan cemlerde o sazın teli altında Allah’a yalvarmak istiyorum, dinî ibadetimi
böyle yerine getirmek istiyorum. Yani niye siz kiliseye, ondan sonra sinagoga
verdiğiniz imkânları buna vermiyorsunuz?” İşte, diyoruz ki
bunu kabul edin. Özellikle AKP’lilerden rica ediyorum, bunu gündeme alırsanız…
Zaten hemen çıkarmazsınız yani değil mi? Yani gündemde gider, kalır ama hiç
olmazsa yani tabii bu kamuoyu bizi dinliyor, ya işte, en azından bir saygı
gösterildi, bu gündeme alındı… Ha, yine “çıkar, çıkmaz” meselesi değil ama
reddederseniz siz bilirsiniz yani. Bu bir harekettir, bir gösteriştir. Ben
sizden de rica ediyorum yani bu teklifin reddedilmemesini, gündeme alınmasını,
sonra gündemde olgunlaşmasını. Gerekirse çıkarırsınız, gerekirse çıkarmazsınız,
takdir sizin. Ama mademki dün de böyle, pazar günü burada
büyük bir toplumdan böyle bir istek geldi, o insanlara da “Ya, tamam kardeşim,
biz de sizin isteklerinize cevap veririz.” gibi bir düşünce içinde olunursa
bana göre kimse bir şey kaybetmez, hem memleket de kazanır, insanlar da bir
sevgi duyar, “Ya, tamam işte, en azından bir iktidar partisi de buna bir sıcak
baktı.” denilir. Bunu sırf sizi, yani şey etmek değil. Ben olsam ben
buna… Yani böyle bir teklif sizden gelse ben iktidarda olsam “Kabul” derim, ne
olacak yani. Bunda daha açıkça verdiğiniz bir şey de yok. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. KAMER GENÇ
(Devamla) – Şimdi, değerli milletvekilleri, tabii bu konuları reddettiğiniz
zaman yani bunun mantığını da ben anlamıyorum. Dediğim gibi yani eğer
reddedilirse derim ki: “Kardeşim, işte AKP kiliseye, sinagoga, bilmem şuraya
verilen, orada, onu ibadet yeri yapıyor, kabul ediyor ama bu memleketin halis
muhlis İslam felsefesini benimsemiş Alevi vatandaşların ibadet yerini ibadet
yeri kabul etmiyor.” Bu, bu kadar kolay bir şey. Sizden ricam,
benim bu teklifimin gündeme alınması konusunda oy kullanmanızı diliyor,
saygılar sunuyorum efendim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Genç. Önerge hakkında,
Sivas Milletvekili Sayın Malik Ecder Özdemir. Buyurun Sayın
Özdemir. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Biraz önce gündem
dışı konuşmaya cevap veren Sayın Bakanın tavrını gerçekten ibretle izledim,
Sayın Başbakanın tavrının bir kopyası Sayın Bakanın tavrı da. Ulufe dağıtan bir
zihniyet anlayışıyla Sayın Başbakan bu tavrını giderek bütün bakanlara şamil
hâle getirdi. Sayın Bakan, burada, konuşmasında “Alevilerin sitemi varsa
dinlemeye hazırız.” diyor. Değerli
arkadaşlarım, 100 bine yakın Alevi yurttaşımız önceki gün demokratik ve
Anayasa’dan doğan haklarını talep ettiler. Bu talep karşısında Sayın Said Yazıcıoğlu “Bu uç taleplerle
uğraşacak vaktimiz yok.” dedi. Sayın Millî Eğitim Bakanı da çıktı, burada
“Alevi kardeşlerimizin bir sitemi varsa, cumhuriyet Hükûmeti
olarak bu sitemi dinlemeye hazırız.” diyor. Bir kere bu bakış açısını mahkûm
etmek durumundayız. Böyle bir anlayış olabilir mi? Yani, toplumun ezici bir
çoğunluğunun, haklı, anayasal, demokratik talebi karşısında bunu bir sitem gibi
görmek, varsa bu sitemlerini Almanlara yapacak değiller, gelsinler bize
yapsınlar demek, kelimenin en basit şekliyle, gerçekten, bence hafifliktir. Değerli
arkadaşlarım, Aleviler ne istiyor? Aleviler, cemevlerinin
resmî statüye kavuşmasını istiyor. Görünürde buna AKP’li hiçbir yetkilinin
hayır dediğini duymuyoruz, ama iş kanun teklifine geldiğinde, ne yazık ki, bu
teklifimiz yıllardır reddediliyor. Aleviler ne istiyorlar? Aleviler bundan on
beş yıl önce Sivas’ta yaşanmış ve insanlık dramı olan, 37 aydınımızın hunharca
yakıldığı olayları telin etmek adına Madımak Oteli’nin müze olmasını
istiyorlar. Bunun uç tarafı neresi değerli arkadaşlarım? Cemevlerinin
ibadethane olması için geçen dönemde -22’nci Dönemde- Milletvekilimiz Sayın Ali
Rıza Gülçiçek kanun teklifi verdi. Madımak Oteli’nin
müze olması için yine geçen dönemde İstanbul Milletvekilimiz Berhan Şimşek kanun teklifi verdi. Ben, bu dönemde, Madımak
Oteli’nin müze olması için kanun teklifi verdim. Ama ne yazık ki bizim sesimiz
bu çoğunluk tarafından ya dinlenilmiyor ya dikkate alınmıyor, toplumun
talepleri dikkate alınmıyor. Değerli
arkadaşlarım, Sayın Başbakan “Alevilik açılımı” diye bir kampanya yürüttü geçen
dönemde, “Bizden ne istiyorsunuz?” diye. Aleviler cemevinin
cem olmasını sizden değil, Madımak Oteli’nin müze olmasını sizden değil, bu
Türkiye Cumhuriyeti devletinden istiyorlar. Alevilerin sizden istediği, Hünkâr
Hacı Bektaş Veli’nin söylediği gibi eline, beline,
diline sahip olmanızı istiyorlar. Alevilerin en büyük isteği
bu. Demokrasinin derinleştirilmesini istiyorlar. Bakanlıklara eleman
alınırken, bırakın genel müdürü, müsteşarı; çaycı alınırken “Doğum tarihin,
doğum yerin nere, Alevi misin, Sünni misin?” diye bakılmadan, doğru dürüst,
demokratik anlamda yansız, tarafsız davranılmasını istiyorlar. Bu kürsüden
soruyorum: Diyanet İşleri Başkanlığında Alevi bir tane çaycı var mı Sayın
Milletvekili? İlgili Bakan gelsin, buradan cevap versin. AHMET YENİ
(Samsun) – Seyfi Oktay’ı mı anlatıyorsunuz? MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) - Alevi bir tane çaycı var mı? Alevi bir tane müsteşarınız
var mı, genel müdürünüz var mı? Sivas’ta,
Erzincan’da, Tunceli’de, Anadolu’da hizmet götürürken köylere, hangi köyden
size oy çıktığı ya da çıkmadığına bakmaksızın, hangi köy Alevi köyü, hangi köy
Sünni köyü ayrımını yapmadan herkese eşit muamele yapmanızı bekliyorlar değerli
arkadaşlarım. ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Millet bunları biliyor, takdir ediyor. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) – Şimdi, söylenecek çok söz var. Gerçekten cemevlerinin ibadethane yapılması tıpkı camiler gibi,
camilerimiz gibi, onların faydalandığı kanuni haklardan, indirimlerden
faydalansa kime ne zararı var? Sivas’taki Madımak Oteli’nin aydınlanma müzesi
yapılmasının sizlere ne zararı var, kime ne zararı var? Sayın Başbakan, insan
hak ve özgürlükleri deyince sadece türbandan ibaret zanneden Sayın Başbakan, 37
aydının yandığı, katledildiği bu katliamı bir kere olsun çıkıp telin ettiğini,
lanetlediğini söylese ne zarar görür acaba Sayın Başbakan? Yani toplumun bu
haklı taleplerine, kulak ardı ederek, görmemezlikten gelerek… Samimi
değilsiniz, burada söylediğinizin hiçbirinde samimi değilsiniz. Samimiyseniz
soruma cevap verin: Kaç tane Alevi kökenli genel müdürünüz var iktidarınız
döneminde? Diyanet İşlerinde kaç tane Alevi kökenli yurttaşımız görev alıyor,
maaş alıyor değerli arkadaşlarım? Bu taleplerimizi
böyle gürültüye getirerek, yok diyerek, tavır koyarak, bununla bir yere varmak
mümkün değil. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Elbette Aleviler
her zaman demokrasiden, laiklikten ve cumhuriyetten yana oldular. Eğer
Alevilerin gönlünü almak istiyorsanız, Alevilerin oyunu almak istiyorsanız önce
demokrasiye, önce laik cumhuriyete, önce Mustafa Kemal Atatürk’e gerçekten,
yürekten sahip çıkın. Alevilerin gönlünü almanın yolu buradan geçiyor. Öyle, laga lugayla, “alavere dalavere
Kürt Mehmet nöbete” ile olmuyor. Hizmette eşitlik istiyor Aleviler, işe
alınırken, köye hizmet götürülürken eşitlik istiyorlar, inançlarına saygı
istiyorlar değerli arkadaşlarım. Bu nedenle, Kamer
Genç’in verdiği bu kanun teklifinin gündeme alınmasını ben de talep ediyor,
yüce heyetinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Özdemir. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Birleşime on
dakika süreyle ara veriyorum. Kapanma Saati: 16.59 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 17.14 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatoş
GÜRKAN (Adana) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 15’inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. Gündemin “Özel
Gündemde Yer Alacak İşler” kısmına geçiyoruz. Bu kısımda yer
alan, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri İzmir
Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın,
elektrik ve doğal gaz başta olmak üzere enerji zamlarıyla vatandaşları zor durumda
bıraktığı, sağlıklı bir enerji piyasası oluşturamadığı, enerji arz güvenliği
için gereken tedbirleri alamadığı ve bakanlığında yolsuzluklara yol açtığı
iddiasıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Mehmet Hilmi Güler hakkında Anayasa’nın
99’uncu, İç Tüzük’ün 106’ncı maddeleri uyarınca bir gensoru açılmasına ilişkin
(11/5) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı
hususundaki görüşmelere başlıyoruz. VIII.- GENSORU A) Ön Görüşmeler 1.- Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, elektrik ve doğal gaz
başta olmak üzere enerji zamlarıyla vatandaşları zor durumda bıraktığı,
sağlıklı bir enerji piyasası oluşturamadığı, enerji arz güvenliği için gereken
tedbirleri alamadığı ve Bakanlığında yolsuzluklara yol açtığı iddiasıyla Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler hakkında gensoru açılmasına
ilişkin önergesi (11/5) BAŞKAN - Hükûmet? Burada. Önerge daha önce
bastırılıp dağıtıldığı ve Genel Kurulun 6/11/2008
tarihli 14’üncü Birleşiminde okunduğu için tekrar okutmuyorum. Sayın
milletvekilleri, Anayasa’nın 99’uncu maddesine göre, bu görüşmede, önerge
sahiplerinden bir üyeye, siyasî parti grupları adına birer milletvekiline ve
Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya bir bakana söz verilecektir. Konuşma süreleri,
önerge sahibi için on dakika, gruplar ve Hükûmet için
yirmişer dakikadır. Şimdi, söz alan
sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Önerge sahibi Bursa Milletvekili Sayın Necati
Özensoy. Gruplar adına:
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural,
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Tacidar
Seyhan. Sayın Özensoy, buyurun. Süreniz on
dakika. NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Sayın Doktor Hilmi Güler hakkında, Anayasa’nın 99’uncu, İç Tüzük’ün
106’ncı maddeleri uyarınca gensoru açılması talebiyle ilgili önerge sahipleri
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. Dün 10 Kasım,
cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Lider Mustafa Kemal Atatürk’ün 70’inci ölüm yıl
dönümüydü. Rahmetle anıyor, kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin ilelebet payidar
kalacağını bir kez daha
buradan ifade etmek istiyorum. Türkiye ekonomik krizin etkilerinin ve endişelerinin yoğunlaştığı
böyle bir ortamda reel sektörün artan maliyetlerine, kaybolan rekabet gücüne,
azalan istihdamına çözüm paketleri oluşturması, vatandaşlarımızın içine düştüğü
borç krizinden kurtulmasını, satın alma gücünü korumasını sağlayacak tedbirler
alması gerekirken, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanının uyguladığı enerji
politikaları sonucunda bugün vatandaşlarımız ve üretim sektörü, elektrikte ve
doğal gazda yapılan son zamlarla haksız ve büyük bir bedel ödemekle karşı
karşıya bırakılmıştır. Öncelikle Sayın
Bakanın göreve geldiği yıldan bugüne kadar elektrikle ilgili güvenilir
kapasitelere ve yaptıklarını bir gözden geçirelim. TEİAŞ’ın
verilerine göre 2003 yılında kurulu güç 35.502 megavat olup, 1999-2003 yılları
arasında güç artışı ortalama yıllık 8,8’dir. 2003-2008 yılları arasında güç
artışı ortalama 3,6 olup, 2008 itibarıyla 42.359 megavattır. Sayın Bakan bu
rakamları verirken 2002 yılını baz alarak veriyor.
2003’teki kurulu gücün 2002’de tamamlanan projeler olduğunu, 2003 yılındaki
santrallerin gökten inmediğini unutmamalıdır. Türkiye’de
elektrik ihtiyacı her yıl yüzde 8 ortalama artmaktadır. Güç artışının yüzde 3,6
olduğu tespitine göre, Sayın Bakan 2003 yılına kadar yaklaşık yüzde 20 yedekli
çalışan santrallerin mirasını yemiştir. Yine, TEİAŞ’ın
verilerine göre 2008 yılı itibarıyla arz açığı küçük de olsa başlamış,
matematik olarak 2012 yılına kadar iktidarda kalacakları düşünülürse, lisans
almış ve inşaat hâlindeki bütün santrallerin üretime geçtiğinde bile üretim 223
milyar 911 milyon kilovat saat olmasına rağmen talep 280 milyar 636 milyon
kilovat saat olacaktır. Sayın Bakan, yaklaşık 51 milyar kilovat saatlik bu
açığı nasıl kapatacağını veya nereden karşılayacağının açıklamasını yapmalıdır.
Ayrıca, verilerin
içinde 2012 yılında 1 milyar 143 milyon kilovat saat motorinden 10 milyar
kilovat saat fuel oilden
üretimin olması, ayrıca sorgulanması gereken bir durumdur. Elektrik üretimi
yapan KİT’lerde kapasite kullanım oranları artmasına rağmen verimli üretim yapılamamaktadır.
Yine EÜAŞ’ın, Irak’a ihraç edilmek üzere Kartet’e
sattığı elektrikten 12 milyon dolar zararı tespitler arasındadır. Ayrıca, Türkiye
elektrik sisteminde ikili anlaşmaların dışındaki kısım, piyasa mali uzlaştırma,
dengeleme sistemi üzerinde serbest elektrik piyasasından alınıp satılmaktadır.
Son aylarda bu piyasadan aylık yaklaşık 1 milyar YTL mertebesinde alım olup
kilovat saati 22 kuruşu bulmaktadır. EÜAŞ’ın HES’lerle ilgili maliyetleri 0,8 kuruş olduğuna göre bu
piyasaların oluşumundaki çarpıklığın nerelere vardığını görmek, iyi görmek
gerekir. Kayıp kaçak oranı
genel ortalamanın yüzde 15 olduğu ve her bir puanın maliyetinin 180 milyon YTL
olduğu ve bunun vatandaşa fatura edildiği aşikârdır. 2001 yılında
doğal gaz ve elektrik piyasasıyla ilgili kapsamlı kanunlar çıkarılmasına ve
özel sektörün önü açılmış olmasına rağmen, Sayın Bakan bu süreci iyi
yönetememiştir. Devlet yatırımlarını tamamen durdurduğu gibi özel sektörün
yatırımlarını gerektiği gibi yönlendirememiş, verimli bir elektrik üretim
politikası ortaya koyamamıştır. 2007 yılı
seçimlerine kadar yapılmayan zamların, tamamen siyasi mülahazalar ve seçim
hesaplarıyla olduğu ortaya açık ve net olarak çıkmıştır. Seçim dönemindeki bilboardlarda “Elektriklere zam yapmadık” afişleri ve 2008
yılında yüzde 65’i bulan elektrik zamları bunun açıkça bir ispati olmuştur. Gelelim doğal
gaza, BOTAŞ’ın yaptığı yüzde 80’e varan zamlara, gerekçelere ve doğal gaz
politikalarına. Öncelikle geçtiğimiz hafta 2005-2006 yılı BOTAŞ’ın hesap ve
işlemleri denetlendi. Petrol Yasası gerekçe gösterilerek gizli bilgiler
içerdiği için gizli toplantı yapılacağı söylenmiş, sadece basına kapalı
toplantı yapılmış, gizli toplantı şartları sağlanmamış, birçok bilgi gizli
olduğu gerekçesiyle komisyon üyelerine aktarılmamıştır. Sayın Bakan,
doğal gazın sıfır kârla satıldığını iddia etmektedir. Ancak açıklanan bilgilere
göre BOTAŞ, 2007 yılında 965 milyon YTL kâr etmiştir. Çok ciddi finansman krizi
yaşayan ve faiz giderleri olan BOTAŞ sıfır kârla gaz satıyorsa bu kârı nasıl
elde etmiştir? Yine Sayın Bakan
“Borç-alacak ayrı bir ifade, kâr-zarar ayrı bir ifadedir, nakit akışı ayrı bir
ifadedir. Birini ondan, birini ondan alırsanız kafanız karışır. Muhasebenin ‘m’sini bilen, finansmanın ‘f’sini
bilen bu hataları yapmaz.” diyor. Buradan soruyorum, finansman yani faiz
giderleri zarar hanesine yazılmaz mı? Dolayısıyla kârlılık düşmez mi? Bu anlamda kâr-zarar, finansman giderleri
kardeş değil mi? BOTAŞ’ın
raporlarına göz atarsak şöyle diyor: “Kuruluşumuzun sürdürmüş olduğu bu kapsamlı
faaliyetleri başarıyla tamamlayabilmesi için yeterli seviyede finansmana sahip
olması büyük önem arz etmektedir. Bu finansman ihtiyacını faaliyetlerden elde
ettiği gelirle karşılayan
kuruluşumuz, başta EÜAŞ ve EGO olmak üzere yüklü miktarda
alacağımızın bulunduğu kuruluşlardan bu alacaklarımızı tahsil etmede büyük
sıkıntılar çekmektedir.” BOTAŞ’ın bu alacaklarına 30/8/2008
itibarıyla göz atarsak toplam 15 milyar 600 milyonu buluyor. Bunun içerisinde
Başkent ve EGO’nun toplam borcu 800 milyon civarında. Sayın Başbakan
“Ankara Büyükşehir Belediyesinin borçları yüzünden zam yapıldığına ilişkin
yorumlar gerçeği yansıtmamaktadır. Ankara Büyükşehir Belediyesinin borcu Hazineyedir, Belediye bu borcu ödemiyorsa Hazine
ödeyecektir.” şeklinde açıklama yaptı. Yine YDK
raporlarından aktarıyorum: “Sonuç olarak: EGO ile alacağımıza ilişkin hesap
mutabakatı imzalanarak EGO’ya şimdiye kadar tahakkuk ettirilmiş olan 236 milyon
YTL ile gecikme zammının Vergi Usul Kanunu’nun 322’nci maddesi kapsamında
muhasebeleştirilmesine, ayrıca bu alacağın Türkiye Cumhuriyeti Hazine
Müsteşarlığında görev zararı olarak talep edilmesi kabul edilmiştir. Ancak
Hazine söz konusu zararın ödenmesinin mümkün olamayacağını belirtmiştir.
BOTAŞ’ın 6183 sayılı Kanun kapsamına giren vadesi geçen ticari alacaklar için
hesaplanan gecikme zammı tutarı 439 milyon 556 bin 797 YTL açıklanan
düzenlemelerden dolayı söz konusu faiz tutarlarının silinmesi EGO’ya kaynak
sağlanmasına neden olmuştur.” deniyor YDK raporlarında. Ayrıca yeni kurulan
Başkent Doğalgaz AŞ’nin de 2008 yılı teşekkülünde cari dönem doğal gaz
borçlarının ödenmemesi üzerine, 6183 sayılı Kanun’a göre takip başlatılarak
bankalar nezdinde haciz uygulaması başlatılmıştır. Bütün bu borç alacak
ilişkilerinden BOTAŞ’ın maliyetlerinin etkilenip etkilenmediğini takdirlerinize
bırakıyorum. Gelelim meşhur
formüllere, doğal gaz anlaşmalarına. Anlaşmaların fiyat maddeleri belli
dönemlerde revizyona tabi tutulabilmektedir. Fiyat revizyonu şartları oluşursa alıcı ve satıcı tarafından talep
edilebilmektedir. Bu bahsedilen formüllerde 2003 yılında değişiklikler
yapılmış, fiyat teke indirilmiş, formüldeki ürünlerin ne olduğunu, nerelerde
değişiklik yapıldığını -gizlilik adına- öğrenmemize rağmen, mahkeme bilirkişi
raporlarında bu yapılan değişiklikle Türkiye Cumhuriyeti’nin milyarlarca dolar
zarara uğradığı tespit edilmiştir. Azerbaycan’la
2001 yılında yapılan anlaşmada diğer anlaşmalara paralel fiyat formülüne yer
verilmekle birlikte, kontrat dönemi boyunca fiyatın 70 dolardan aşağı, 120
dolardan yüksek olamayacağı hüküm altına alınmıştır. Dolayısıyla, BOTAŞ’ın 2001
yılında 140 dolarlardan 2006 yılında 300 dolarlara çıkan rakamları baz alındığında, bu anlaşmanın BOTAŞ’ın lehine olduğunu
söyleyebiliriz. 2001 yılında ustaca yapılan bu anlaşma örneği varken 2003
yılında masaya oturulduğunda bütün bunlar niye göz ardı edilmiştir? Yüzde 80’e
varan doğal gaz zammında da görüldüğü gibi Sayın Bakanın ihmalleri ve yanlış
politikaları etkili olmuştur. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. NECATİ ÖZENSOY
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Küresel krizin
etkilerinin yansımalarının olacağı bugünlerde, sadece doğal gaz zammı yüzünden
borcu olmadığı hâlde kapanan, maliyetleri arttığından dolayı kapanan fabrikalar
olmuştur. Bunun bir örneği Bursa’daki filament
fabrikasıdır. Maddi sıkıntıda olan millete büyük yük bindirilmiştir. Bütün
bunların sorumlusu Sayın Bakandır. Gensoruya
desteklerinizi bekler, sorumluluk anlayışınıza örnek olması dileğiyle saygılar
sunarım. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Özensoy. Gruplar adına ilk
söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Oktay
Vural’da. Buyurun Sayın
Vural. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi
dakika. MHP GRUBU ADINA
OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın
Enerji Bakanı hakkında vermiş olduğumuz gensoru münasebetiyle söz almış
bulunmaktayım. Hepinize saygılarımı arz ediyorum. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak bu verdiğimiz gensorunun esas itibarıyla dört
temel sebebi bulunmaktadır. Birincisi, özellikle 2008 yılında elektriğe ve
doğal gaza yapılan şok zamların makroekonomik politika üzerindeki etkileri,
diğer taraftan sağlıklı işlemeyen bir enerji piyasasının oluşturulması, enerji
arz güvenliğini temin etmeye yönelik tedbirlerin alınmaması ve diğer taraftan
da özellikle Bakanlığın önemli yolsuzluk iddialarıyla karşı karşıya kalmasıdır.
İşte bugün bu enerji politikasını sorgulamak adına bu gensoru önergesi
verilmiştir. Aslında bu gensoru önergesinin AKP Hükûmetinin
yürüttüğü enerji politikası üzerinde verilmiş bir gensoru olduğunu ifade etmek
istiyorum. Sayın
milletvekilleri, ekonominin içinde ihtiyacı olan enerjinin temini için
öncelikli olarak; bir, fiyat istikrarının temin edilmesi; iki, arz istikrarının
sağlanması gerekmektedir. Ancak böyle bir enerji güvenliği politikası
oluşturulabilir. Bunun için de iktisadi, mali, fiziki ve stratejik unsurlardan
oluşan bir politikanın uygulanması gerekmektedir. Bugün vatandaşlarımızın karşı
karşıya kaldığı bu şok zamlar, aslında ekonomik açıdan bakıldığı zaman bu
fiyatlama iki açıdan yanlıştır: Birincisi, enerji sektöründe tabiatıyla
dışarıdan özellikle enerji ithal eden bir ülke olarak enerji fiyatlarındaki
artışın Türk ekonomisi üzerinde önemli makroekonomik etkileri olacaktır. Bu
durumda eğer bu fiyatı vatandaşımıza, sanayicimize yansıtıyorsanız, özellikle
bunun makroekonomik etkilerinin hesap edilmesi gerekir. Şimdi, eğer bu
artışların kalıcı olduğunu düşünüyorsanız ve böyle tahmin ediyorsanız, kalıcı
bir tedbir almanız durumunda birtakım tedbirleri almış olduğunuzu varsaymamız
gerekir ama bugün Hükûmet bu artışların geçici
olduğunu söylüyor. Diyor ki: “Önümüzdeki birkaç ay sonra indirim olacak.” O
zaman siz bu fiyat artışlarının geçici olduğunu düşünüyorsanız, özellikle
tüketim tercihleri ve yatırım tercihleri arasında vatandaşlarımızın
tercihlerini bu kadar derinden etkileyecek bir zammı neden uyguluyorsunuz? Bu
bakımdan Hükûmetin bu tercihleri yıkıcı zamlarla
etkilemiş olması doğru değildir. Diğer taraftan,
eğer bu fiyat artışlarının kalıcı olduğunu düşünüyorsanız, bunu vatandaşa
yansıtmak için de bu fiyatların içerisinde vergi durumuna bakmanız lazım. Bugün
akaryakıtın içerisinde yüzde 60 oranında bir vergi vardır, elektrikte ve doğal
gazda yüzde 18,5 ve yüzde 19,5 oranında bir vergi vardır. Dolayısıyla bu kadar
yüksek oranlı vergilerin oluşturduğu bir fiyatı tespit ederken bu hususları
dikkate almanız gerekiyor ve vatandaşları korumanız gerekiyordu. Bütün bunlara
rağmen, eğer Hükûmet enerji fiyatını buna rağmen
artırıyorsa talebi azaltmayacak, yoksulluğu azaltacak, tüketime yönelecek
politikalara ihtiyaç olduğu açıktır. Oysa Hazineden sorumlu Sayın Bakan,
yapılan zammı talebi düşürmek amacıyla yaptığını söylemektedir. Ortada, talebi
azaltmayacak, yoksulluğu azaltacak hiçbir tedbir mevcut değildir. Bu hususlar
dikkate alındığında, yapılan zamlar makroekonomik açıdan doğru değildir. Bir de dikkate
almamız gereken, Türkiye’nin içinde bulunduğu makroekonomik konjonktürdür.
Bugün, dışarıda mali kriz olarak başlayan ve Hükûmetin
uyguladığı, yıllarca uyguladığı ekonomi politikalarının birleşmesiyle
vatandaşımız ve reel sektörümüz derin bir ekonomik kriz içerisindedir. Bu krize
yönelik yurt dışında tedbirler, vatandaşı korumak, reel sektörü korumak
amacıyla tedbirler alınırken Hükûmet, tedbirler
paketi, vatandaşımızı ve sanayicimizi korumak için tedbirler paketi gündeme
getirmesi gerekirken maalesef, bugün, vatandaşımızı, reel sektörü vuran bu
paketlerle, âdeta zam bombalı paketlerle üreticimizi, vatandaşımızı
yaralamıştır. Vatandaş koruma beklerken, Hükûmet
tarafından, bu şok zamlarla âdeta arkadan hançerlenmiş durumdadır. Ekonominin
durgunluk dönemine girdiğimiz son derece açıktır. Bakınız, sanayi üretim
endeksi 2008’in üçüncü çeyreğinde yüzde 5,5 daralmıştır, imalat sanayisindeki
daralma yüzde 6,4 olmuştur. Böyle bir ekonomik durgunluğun içinde olduğu bir
ülkede, talebi kısıtlayacak, sanayicilerimizin, reel sektörün rekabet gücünü
azaltacak, maliyetlerini artıracak politikalar son derece yanlıştır.
Türkiye’nin bugün ekonomik krize yönelik tedbirleri, tedbirler paketini
görüşmesi gerekirken, Hükûmetin uyguladığı yanlış
enerji politikasıyla bu korumayı… Bırakın korumayı, zalimce, açıkçası
vatandaşımız, sanayicimiz haksız zamlarla karşı karşıya bırakılmıştır. Türkiye yirmi beş
OECD ülkesi içerisinde, satın alma gücü paritesine
göre, bugün, zamlardan sonra birinci sıraya çıkmıştır en pahalı elektriği
tüketen... Türk sanayicisi 2007’de elektriği OECD ortalamasına göre yüzde 62
daha pahalıya satın almıştır. OECD verileri çerçevesinde satış fiyatındaki
vergi payı incelendiğinde yüzde 18,5 ile OECD ülkeleri içerisinde başlarda yer
almaktadır. Böyle bir ortamda zam yapmak, üretim yapmamak, rekabet etmemek
demektir. Ekonominin durgunluk içinde olduğu bir dönemde bu zamlarla reel
sektörün maliyetlerini artırmak, vatandaşların satın alma gücünü kısmak,
tüketimini azaltmak politikasının bedelini milletimiz ödeyecektir. İşsizlik
artacak, borç krizi oluşacaktır. Vatandaşlarımızın gelirleri zaten ipoteklidir.
Emekliye yıllık yapılan zam oranı yüzde 8,8 olmuştur. Memura denge dışında
yapılan zam yüzde 10 civarındadır. Tarım çökmüş durumdadır. Elektriğe yapılan
zam yüzde 60, doğal gaza yapılan zam ise yüzde 80 olmuştur. Bu zamlar
yoksulluğu artıracaktır, satın alma gücünü azaltacaktır. Sayın
milletvekilleri, bu zamlara uydurulan gerekçelerden biri de petrol fiyatlarının
artışıdır. Bugün dünyada petrol fiyatları 140 dolardan 60-70 dolara düşmüştür. Şimdi,
acaba Türkiye, enerji fiyatlarının düştüğü bir trende girmiş midir? Hayır.
Birazdan bu petrol fiyatları konusundaki görüşlerimi de sizlerle paylaşacağım. Hükûmetin bu zamlar
karşısında bulduğu bir yöntem de indirim beklentisi oluşturmaktır. Şimdi Hükûmete sormak lazım: Eğer fiyat artışı kalıcı değilse
niye zam yaptınız? İndirecekseniz fiyatları niye artırdınız? Vatandaşın geliri
ipotekli, kendi gelirini artıramıyor. Siz neden vatandaşı bu oyuna, fiyat
artışlarına karşı korumadınız? Sayın Başbakan, 3
Kasım 2008’de bu zamlar yapılırken şu ifadeleri kullanmıştır: “Zam yapmasak
hazineden ödeyecektik, bu da vatandaşın cebinden çıkacaktı.” Sayın Başbakanın
mantığına göre, doğal gaza zam yapılmazsa hazine ödeyecek, hazine ödeyince vatandaşın
cebinden çıkacak. O zaman şunu sormak gerekiyor: EGO, BOTAŞ’a doğal gaz
parasını ödemiyor, mu? Elektrik Üretim AŞ BOTAŞ’a doğal gaz parasını ödemiyor.
BOTAŞ’ın alacağı 15 katrilyona ulaşmış. Hazineye 2007 yılında Ankara Belediyesinin 2,5
katrilyon borcu var, EGO’nun 1,3 katrilyon borcu var, Elektrik Üretim AŞ’nin
2,2 katrilyon borcu var, Adana Belediyesinin 500 trilyon borcu var. Toplam
hazine alacağı 110 katrilyona ulaşmış. İzmit Belediyesi, Elektrik Üretim AŞ,
EGO, hazine garantili borçlarını ödemiyor, hazine üstleniyor. Şimdi Sayın
Başbakana sormak lazım: Belediyeler hazine borçlarını ödemiyorlar, hazine
garantili borçları ödemiyorlar. Ee bunlar ödemediği
zaman, bunlar vatandaşın cebinden çıkmıyor mu? AKP’li belediyelerin maliyetini
vatandaşa, hazineye yükle, doğrudan doğruya bunların bedelini fiyat olarak
vatandaşa yansıt! Bu haksızlıktır. Bu bir siyasi ayrımcılıktır. O bakımdan, bu politika
makroekonomik açıdan son derece yanlıştır. 27 Ekim 2002
tarihinde, Sayın Başbakan Balıkesir’de 3 Kasım seçimlerini ifade ederken “3
Kasımda iktidara geliyoruz. Şunu unutmayın: Mazot fiyatlarınızı, endirekt
vergileri, akaryakıt tüketim vergisi gibi, bunları kaldırmak suretiyle
ucuzlatacağız.” demiştir. Şimdi soruyorum: Söz verdiniz, ne yaptınız? Nereden
nereye geldik! AKP İktidarı döneminde motorin fiyatları TL bazında yüzde 150,
dolar bazında yüzde 100; benzin ise TL bazında yüzde 117,4 dolar bazında yüzde
95 artmıştır. Peki, vergiler düştü mü? Hayır düşmedi. Birazdan vergilerdeki
durumu da sizlerle paylaşmak isteyeceğim. 11 Şubat 2003
tarihinde, Sayın Başbakan Rize’de, o zamanlarda, zamlar yapıldığı zaman aynen
şunu söylüyor: “Akaryakıt zammını biz yapmıyoruz. Önceki hükûmetlerden
bu yana bu bir otomata bağlanmış mıdır? Bağlanmıştır. Değişen bir şey yok ki.”
Ondan sonra da, zamlardan sonra indirimler başlayınca Sayın Başbakan “Türkiye
elektriğine dokuz aydır zam yapmıyoruz. Akaryakıta zam değil, üstelik indirim
yaptık.” diye ifadelerde bulunmuştur. AKP ve Sayın Başbakan, akaryakıt zammı
olduğu zaman bunları kendilerinin yapmadığını, otomatiğe bağlandığını söylemiş,
indirim olduğu zamansa “Biz fiyatları indirdik.” demiştir. Doğrusu, zam
yaparken “otomatik”, indirim yaparken âdeta “AKPmatik”
gibi davranılmaktadır. Sayın Başbakan
özellikle akaryakıta ve enerjiye zam yapılmamasının ekonomide iyi gidişin bir
göstergesi olduğunu 24 Eylül 2003 tarihinde AK PARTİ kadın kolları
toplantısında ifade ediyor. 14 Aralık 2003’te de Sayın Başbakan, daha önce her
zaman akaryakıta zam yapıldığını ifade ederek “Şu anda direksiyonda kim var ona
bak, alınan neticeye bak. Bir yıldır elektriğe, doğal gaza, akaryakıta zam yok,
aksine düşürdük.” diye ifade ediyor. Peki, şimdi direksiyonda kim var? Sayın
Başbakan. Doğal gaza zam yüzde 82, elektriğe zam yüzde 60. Şimdi, zam
yapıldığına göre, Sayın Başbakanın mantığına göre ekonomide hâl ve gidiş son
derece olumsuz. İşte, Sayın Başbakanın bu konudaki tespitine biz de
katılıyoruz, gerçekten Türkiye’de ekonomik durum kötüdür. Sayın Başbakanın
gerekçelerine baktığımız zaman ekonomik durum çok daha kötüdür ki yüzde 80’lere
varan zamların yapılması gerekmektedir. 22 Mart 2004
tarihinde Sayın Başbakan Nevşehir’de “Daha önce akaryakıta, enerjiye zam
yapılıyordu bugün niye kesildi biliyor musunuz? Hortumcuya gitmiyor, onun
için.” diyor. Hatta Ümraniye’de yine 14 Aralık 2003’te diyor ki: “Bütün bunları
nasıl yaptık? Hortumlar kesiliyor bu nedenle.” Şimdi, 2008 yılında yine Sayın
Başbakanın mantığına göre, yüzde 80 zam yapıldığına göre herhâlde hortumlar
yetmedi 48 inçlik boru hattı döşenmiş olacak ki yüzde 80 zamla bunu doldurmaya
çalışıyorlar. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) Şimdi soruyoruz: Nereye
gidiyor bu zamlar? Hortumcuya gidiyorsa hangi hortumculara gidiyor? Vatandaşın
cebinden kime aktarıyorsunuz? Birazdan bunu da ortaya koyacağım; kimin cebine
gittiğini, vatandaştan alıp kime gönderdiğinizi söyleyeceğim. Biraz önce,
belediyelerin borçlarını ödettirmeyip vatandaşa ödettirmenizin bedelini ortaya
koymuştuk. Sayın Başbakan,
zamlar devam edince 22 Haziran 2005’te, bu sefer “Böyle bir şey olmaz, bu
otomatik zam nasıl bir zamdır? Bunu masaya yatıracağız, bu mekanizmayı
değiştireceğiz altı ay içerisinde.” diyor. “Sayın Enerji Bakanına gerekli
talimat verilmiştir.” diye ifade ediyor. “Bu metotları geri bırakmamız gerekir.
Hele hele böyle stratejik ürünlerde halkımıza
zulmetmeye biz müsaade edemeyiz.” diyor. Şimdi, Sayın
Bakana soruyorum: 22 Haziran 2005’ten bu yana yaklaşık üç buçuk yıl geçti, ne
oldu araştırmanız? Hani, böyle stratejik ürünlerde halkımıza zulmetmeye müsaade
etmeyecektiniz? Sayın Başbakan,
bu sefer, bu şok zamlardan sonra yine hedef saptırıyor, son iki günde
“Akaryakıt dağıtım şirketlerini mahkemeye vereceğim, olmaz böyle bir şey.”
diyor. 2005’te “Mekanizmayı değiştireceğim.” diyen, mekanizmayı değiştirememiş,
şimdi mahkeme kapılarında hakkını aramaya çalışıyor. Sayın Başbakan, Türkiye
Büyük Millet Meclisi burada, Türkiye’yi siz yönetiyorsunuz, o zaman yapmanız
gereken iş neyse onu getirin. “Mahkeme kapılarında dolaşıyor…” diye hedefi
başka yerlere yöneltmeyin. Bu politikalar, doğrudan doğruya sizin
politikalarınızın neticesinde uygulanmıştır. Maskeli siyaset
balosu devam ediyor. Önce “Akaryakıt fiyatlarını ucuzlatacağız.” diyorlar,
aksine artırıyorlar. Zam olunca “Biz yapmıyoruz, daha önceden hükûmetler otomatiğe bağladı.” diyorlar. Zamlar devam
edince “Altı ay içerisinde bunu değiştireceğiz.” diyorlar. Zam olunca “Sistem
gereği oldu, dünya fiyatları arttı.” dediler, indirim olunca “Biz indirdik.”
dediler. Zamdan sonra ise “İndirim yapacağız.” diye milleti avutmaya çalışıyorlar.
Şimdi de “Mahkemeye gideceğiz.” diyorlar. Sayın Enerji
Bakanı, lafla peynir gemisi yürümüyor, mızrak çuvala sığmıyor; bu yanlış
politikalara mazeret uydurma politikasının artık millet farkına varmıştır. AKP döneminde,
motorin fiyatlarının artışı dolar bazında yüzde 170’e ulaşmıştır. Kurşunsuz
benzindeki dolar bazındaki artış yüzde 131,6 olmuştur. Oysa bu dönemde, AKP
döneminde -dolar bazında son dönemdeki artışı bile dikkate alsak- dolar bazında
yüzde 6,3 azalma olmuştur, son dönemde 2008 yılındaki yüzde 32 devalüasyona rağmen. Aslında bu
politikanın arkasında ne vardır? Bu politikanın, yüksek enerji ve akaryakıt
fiyatlarının arkasında mali politika, vergi politikası vardır. Hükûmet vergiyi vatandaşlardan dolaylı vergi olarak almayı
prensip olarak benimsemiştir, vatandaşın cebinden almayı hedeflemiştir. İşte bu
politika Hükûmeti âdeta bu akaryakıt konusundaki
tabanın genişlemesi münasebetiyle vatandaşın cebinden daha fazla vergi geliri
koparmanın yolunu bulmuştur. Onun için vergi gelirini düşürmesi mümkün
değildir. Motorinde vergi
artışı 2002’ye göre yüzde 105’tir, kurşunsuz benzinde yüzde 93’tür. Bugün
kurşunsuz benzinle motorin arasındaki fiyat farkı vergi politikalarıyla
düşürülmüştür. Böyle bakıldığı zaman akaryakıttan alınan vergi 2001 yılında 5,5
katrilyon iken bugün 2007 yılında toplanan vergi 25,7 katrilyon olmuştur. Hükûmet vatandaşın cebine, tüketimine el atmak suretiyle
kendi harcamalarını finanse etmek durumundadır. Bu akaryakıt
politikalarına karşı fiyatlama mekanizması bu. Peki, vatandaşlarımızı korumak
için ulusal petrol stokunun durumu nedir? Sayın Bakana bu ulusal petrol stoku
konusunda sorduğum bir soru önergesine Sayın Bakanın verdiği cevap şudur:
Ulusal petrol stoklarının gerekenin altında tutulduğunu ya da hiç tutulmadığını
ifade etmiştir. Sayın
milletvekilleri, vatandaşlarımız bu doğal gazdan ya da akaryakıttan petrol
stoku için para ödemektedir. 2007 yılı sonu itibarıyla 134 trilyon para
ödenmiştir ama stok kapasitesi oluşmamıştır. Vatandaş stok için parasını
ödüyor, bedelini ödüyor ama stoklar tutulmuyor. Sayın Bakan 2008’in başında
diyor ki bu cevabı verirken: “Bu Ulusal Petrol Stoku Komisyonu işlevsiz ve
yetkisizdir. Kanunu değiştirmemiz gerekir. Kapasiteyi oluşturamıyoruz.” Bir yıl
geçmiştir, vatandaşı fiyat hareketlerine karşı koruyacak bir petrol stoku
oluşturulamamıştır. Peki, piyasa
olarak bakıldığı zaman, TÜPRAŞ özelleştirilmiştir. TÜPRAŞ bir tekel iken bir
özel tekele dönüştürülmüştür. Nerede rekabet? Rekabet olmadan fiyat düşer mi?
Düşmez. Rekabeti sağlamadan özelleştirme yaptınız. Bütün özelleştirme
politikaları piyasaları toptan devirle ilgilidir. O bakımdan, bu politika doğru
değildir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. OKTAY VURAL (Devamla) – İşte elektrik zamları. Biraz önce Necati Bey söyledi; 22,5 sentten piyasadan satın
alıyorsunuz; 22,5 sentten… Kamunun maliyeti ortalama 6,2 sent. Kimin cebinden?
Vatandaşın cebinden ödüyorsunuz. Son olarak doğal
gazla ilgili formül kazığı: Evet, sayın milletvekilleri, 2003 yılında Türkiye
Büyük Millet Meclisinde kabul edilen Yolsuzluk Araştırma Raporu’nda bu formül
değişikliğinin maliyetinin 15 milyar dolar olacağını siz AKP’nin iktidar olduğu
dönemde gündeme getirdiniz. Ne oldu? Formül değiştirildi. Bu formül değişikliği
sonucunda, 15 milyar dolar değil, şu anda yapılan hesaplara göre bu milletin
cebinden 26 milyar dolar yabancılara geçecektir. Bugün, ekim ayında doğal gazın
fiyatı 574 dolara yükselmiştir. 107 dolardan 574 dolara… 5,2 kat artırdınız. Bu
politika tabii sonuçlardan oluşan bir politika değildir. Bu doğrudan doğruya… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) OKTAY VURAL
(Devamla) – Evet, sözlerimi tamamlıyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Vural. OKTAY VURAL
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Tacidar Seyhan. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gensoru
hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Ben sözlerime
Sayın Vural’ın bıraktığı son konudan başlamak istiyorum, tekerrür olsun
istemiyorum. Sayın Bakan yukarıda, bütçede pembe dizi gibi bir konuşma yaptı, ilgiyle
izledim. Anladım ki ya Sayın Bakan bu ülkede yaşamıyor ya ben bu ülkede
yaşamıyorum. İkimizden birinin matematikle sorunu var, bunu kamuoyuna
bırakıyorum. Değerli
arkadaşlar, ben bu Hükûmet iktidara geldiğinde
düşündüm ki bir yatırım ve finansman modeli var bunların, getirip ülkenin önüne
koyacaklar, bu modeli de kısım kısım uygulayacaklar.
Ama gördüm ki bu süreç içerisinde serbest piyasa modeli diye bir türkü
tutturulmuş, aslında altı yıllık gelişimi kontrolsüz piyasa modelidir. Bakın,
bu süreç içerisinde doğal gazı ayrı alacağım, elektriği ayrı alacağım. Önce
Sayın Bakan icraatlarına doğal gazla başladı. 2003 yılı mart ayında Rusya
geldi bize “Fiyat formülü yanlış, bizimle masaya oturun.” dedi. Eski formül
vardı, yoktu tartışmasına girdi Sayın Bakan. Bir formül vardı, imzalandı,
ortada hatta aynı tarihli iki sözleşme bile vardı. İki Türk hukuk bürosuna
sordurdu, iki Türk hukuk bürosu da “Siz tahkime gidin.” cevabını verdi. Ancak,
Sayın Bakan Rusya’da bir hukuk bürosunun söylediğini dikkate aldı, gitti masaya
oturdu. Sebebi de şu: Üç ayrı yerden gaz alınıp üç ayrı formül olur mu? Olur,
niye olmasın. Bir taraftan Mavi Akım gazı direkt geliyor, diğer taraftan gaz
Ukrayna, Moldova, Romanya, Bulgaristan’dan geçiyor. Üçüne de sen para
ödüyorsun. Niye farklı olmasın? Farklı olması doğal. Ama
kafasının arkasında bir şey var, birileri masaya oturtturacak. Batıdan gelen
gaza bakıyoruz 6 milyar metreküp. 8 milyar metreküplük Trusgaz
var. Mavi Akım’a bakıyoruz 16 milyar metreküp. Formülde değişiklik oldu mu?
Formülde değişiklik oldu Sayın Bakan. Siz, Türkiye’de hiç kullanılmayan gaz oil’in miktarında değişiklik yaptınız, onu yükselttiniz.
İlkokula giden bir çocuk bile biliyordu ki petrol fiyatları değiştiğinde ilk
olarak gaz oil’in fiyatı değişir. Düşük kükürtlü fuel oil’in, yüksek kükürtlü fuel oil’in oranlarını
değiştirdiniz. Bu bize ne sağladı? Batı hattında 2004 yılının Mart ayına kadar
küçük bir gerileme sağladı -onu kabul ediyorum- ama 2004 yılının Mart ayına
kadar. Ama Mavi Akım’da sözleşme imzalanır imzalanmaz 15 dolarlık bir yük
bindirdi. Sayın Bakan “Ben
bunu dengeledim.” diyor. Her konuşmasında çıkıp diyor ki: “Ben, gündeme geldiği
zaman bu, Türkiye'nin ‘al ya da öde’ anlaşmasından fazla gaz almasını önledim.”
Keşke alsaydı, bugün kapı kapı gezmezdiniz. O parayı
belki Türkiye öderdi ama bugün doğru dürüst bir fiyattan önümüzdeki yıllarda
gaz almış olurduk. Keşke sözleşme kalsaydı öyle. Hadi bilemediniz, bir yandan
İran’a gidiyorsunuz, sözleşmeyi imzaladıktan sonra bu ülkeyi zarara
uğratıyorsunuz, İran’da kapıda bekliyorsunuz, indirim istiyorsunuz. Türkiye’yi
zarara uğratmadıysanız o indirimi niye istediniz? İran’da tahkime
gittiniz mi Sayın Bakan? Gittiniz. Peki, Rusya’yla ne yaptınız? Rusya’yla
masaya oturdunuz, sözleşmeyi imzaladınız. 2004’te gittiniz Rusya’ya indirim
istediniz, indirim alamadınız. İran’da gittiğiniz tahkime Rusya’da niye
gitmediniz Sayın Bakan? Bu bedeli şimdi Türkiye ödüyor değerli arkadaşlarım. İkincisi, ek yük
şuradan geldi; şimdi bu zamların sebebi bu: Sayın Bakan gitti, batıdan gelen
hattı, Turusgaz’ın hattını 54 bardan 51 bara düşürdü,
BOTAŞ’ın maliyetini yükseltti. Kompresör maliyetinin yükseleceği belliydi.
Bırak, sana ne oluyor? 54 barın altında kışın basarsa Rusya, az bastığı için
tazminat ödüyor sana. Niye değiştiriyorsun, al tazminatını. “Hayır
değiştireceğim, BOTAŞ’a maliyet yükleyeceğim.” Değerli
arkadaşlar, bununla da kalmadı. BOTAŞ’a gözünü dikmişti. BOTAŞ’ta kontrat
devrini gündeme getirdi. “Hissesi yüzde 20’ye inene kadar yüzde 80’i kontrat
devri yapacağım.” Kim verir? “Satıcı firmadan yeterlilik alması şartını
koyuyorum.” Ben satıcı firmayım, önümde devlet garantisi var, devleti bırakıp
banka garantisi bile vermeyen özel sektöre kontrat devrini niye yaparım? Bir
tek şartla yaparım, daha fazla kârlıysam yaparım. Hele bunun arasında hiç doğal
gazla ilgisi olmayan, Sayın Başbakana yakın kuyumcular varsa, şirketler varsa
bunun arkasında iyi bir şey aramak mümkün mü değerli arkadaşlarım? Bu, BOTAŞ’a
göz dikmedir, göz dikme. Daha sonra
muhasebesine elini attı. Kamu kurumlarını birbirine borçlandırmaya başladı. Biz
sizi oraya kamu kurumlarını birbirine borçlandırın diye mi seçtik? Biz sizi
oraya çözüm bulun diye seçtik. Siz ne yaptınız? Melih Gökçek’in borcunu, bir
kısmını, ana parasını bıraktınız, faizlerini sildiniz.
Nereden sildiniz Sayın Bakan? Vatandaşın kesesinden sildiniz. Değerli
arkadaşlar, aşağı yukarı 440 milyon YTL’lik miktar silindi. Bunun 236 milyon
YTL’si görev zararı olarak gösterildi, geriye kalan 203 trilyonun da tahakkuk
ettirilmemesine karar verdi. Niçin? Melih Gökçek için, yandaşlık için. Şimdi
vatandaşa yüklerken eliniz titremiyor. O gün görev zararı gösterirken eliniz
yine titremedi, hepsi vatandaşa bindi. BOTAŞ’ın sonunu ağır ağır
hazırladınız. Bununla da
kalmadınız. Değerli arkadaşlar, 677 milyon dolarlık ana
parayı hâlâ alamadı Ankara Büyükşehir Belediyesinden hâlâ, satışta almak
için bekliyor. Bunun da faturası vatandaşın sırtına bindi. Değerli
arkadaşlarım, bunun dışında bir hata daha yapıldı. Siz Bakansınız, önleminizi
alın. Yüksek basınçlı hatlar geliyor batıdan. Yüksek basınçlı hatların direkt
elektrik üretim şirketlerine verdiği gazların dağıtıcı firmayla ne alakası var?
Bunu verebilsin. Sen oraya bir madde koy, “Yüksek basınçlı hatlardan BOTAŞ’ın
yaptığı satışlardan hak iddia edilemez.” de, önlemini al. Bu önlemi almadı. Bir dağıtım
firması, “Adapazarı Gaz” mahkemeye gitti. “Yüksek basınçlı hatları bana
devretmedin. Ben fazla paraya satıyorum, sen daha düşük paraya satıyorsun. O
bölge benim. Bana 600 milyon YTL ödemek zorundasın.” dedi. Mahkeme EPDK’ya sordu. EPDK önce “Yüksek basınçlı hatlar
devredilemez.” dedi. Sonra, bir gece yarısı EPDK Başkanı yokken bir başkan
yardımcısı “Yüksek basınçlı hatlar devredilebilir.” diye yazı yolladı ve
mahkeme 600 milyon YTL’lik paranın ödenmesine karar verdi. Şimdi, nereye
gidiyor BOTAŞ? BOTAŞ sürekli tazminat ödemek zorunda kalıyor. BOTAŞ’ın
bilançosuna bakar mıyız: Alacakları 10,4 milyar dolar; 12,3 milyar YTL değerli
arkadaşlarım BOTAŞ’ın alacakları. Böyle kamu kurumu yaşar mı? BOTAŞ’ın banka
borçları 2007 itibarıyla 2 milyar YTL. 2007’de 590 milyon YTL kredi borcu
ödemiş bu BOTAŞ. Kâğıt üzerinde 813 milyon YTL para kazandığı görülüyor. Ancak,
sadece BOTAŞ’a 500 milyon YTL maliye tarafından faiz tahakkuk ettirildi. Bu
borçlar nereden çıktı? Siz BOTAŞ’ın elini kolunu bağladınız. Zamanında zam
yapmadınız, zamları yanlış yaptınız. Rusya’dan gelen…
Onu da açıklamak istiyorum: 2007’de yapılmadı ama evveliyatında zam yapıldı.
Anlaşmaya göre, o sır gibi sakladığınız anlaşmaya göre… Hani diyorsunuz ya
“Dokuz / altı formülü var.” Rusya’dan önceki altı ayın ortalaması alınıyor,
İran’dan önceki dokuz ayın ortalaması alınıyor ama sözleşme diyor ki: “Fiyat
önceki altı ayın ortalamasına göre ekim, ocak, nisan ve temmuz aylarında
belirlenir.” E peki, fiyat ekimde belirleniyor, Sayın Bakan siz 3 defa eylülde
zam yapmışsınız. Fiyat belirlemeden zammı nasıl yaptınız Allah aşkına? Nisanda
belirlenecek, martta zam yapmışsınız. Nasıl yaptınız Sayın Bakan? Zamları
koymuşsunuz araya. Amaç KİT’leri kurtarmak, biraz biraz borçlarını hafifletmek. Siz kendi
yandaşlarınıza BOTAŞ’ın kesesinden para kazandırmayı bırakın, toparlamayı
bırakın, görevinizi yapmaya bakın. Değerli
arkadaşlar, bu zamlar konusuna gelince: Çok miktar söylendi, ben bir tek şey
söyleyeceğim, Sayın Bakan yukarıda birtakım rakamlar ifade etti. OECD fiyat
endeksi çok konuşuluyor. Gerçek rakam şudur: 2002’de 100 üzerinden 279 olan
endeks, 2008’de 603’e çıkmıştır. Sonuçta Türkiye'nin endeksi yüzde 115 artmış,
OECD’nin endeksi yüzde 77 artmış. Bu endekse göre fiyatın dolar artışından
yapıldığı söylenemez. Fiyat, kötü enerji politikasından dolayı yapılmıştır. Değerli
arkadaşlar, Mavi Akım’a çok fazla girmeyeceğim, devam edeceğim. Sayın Bakan
-birazdan gelecek buraya neler söyleyecek- diyor ki: “Biz enerji politikasında
adım attık, Yenilenebilir Enerji Kanunu’nu çıkardık.” Sayın Bakan,
elektrik enerjisinde de yattınız. Üç buçuk sene Yenilenebilir
Enerji Kanunu bu kürsüye gelmedi. 2005’in beşinci ayında getirdiniz. Ben burada
bas bas bağırdım: “Bu Kanun’la yatırım yapılmaz. 6,5 euro sentin altına düşmeyin.” Maliye Bakanım bu sıraları
gezdi “Bir önceki yılın fiyat ortalamasının + yüzde 20 olmak üzere Bakanlar
Kurulu karar verir.” dedi. Ben “Bununla işletemezsiniz piyasayı.” dedim. O
Kanun öyle geçti. Türkiye’ye bir buçuk yıl daha kaybettirdiniz. Kanun yeniden
2007’nin dördüncü ayında revize edildi. O zaman da alt sınır-üst sınır
koydunuz. 5 euro sent alt sınır 5,5 euro sent üst sınır. E peki, mademki yenilenebilir enerjiye
bu ülke muhtaçtı siz beş yıl niye beklediniz Sayın Bakan, beş yıl niye
beklediniz? Niye uyarılarımızı dinlemediniz? Bir konuşmanızda
burada “Ben sizinle atık yarışına girmem, 2 bin megavatı yola boşaltıyorum.”
diyordunuz. Türkiye’yi getirdiğiniz noktada 50 milyar kilovat saat yedek enerji
potansiyelini sıfıra düşürdünüz Sayın Bakan. “Nükleer enerji politikasını
uyguladım.” dediniz. Elinize yüzünüze bulaştırdınız. Otuz yıl önce,
otuz beş yıl önce Akkuyu’ya on firma teklif verdi.
Bugün Sinop mu Akkuyu mu tartıştırdınız, Başbakana
bile Sinop’u lanse ettirdiniz, sonra Akkuyu üzerinde
karar kılıp dil altından bir şeyler söylediniz ama
uluslararası şartnameleri yerine getiremediğiniz için orada da bir firmaya
muhtaç oldunuz. Şimdi Ruslara ne diyeceksiniz? O fiyat teklifine ne cevap
vereceksiniz Sayın Bakan? Programla ilgili
ihtiyaç belirlemeyeceksiniz. Nükleer politikayı devlet politikası hâline
getirmeyeceksiniz. Uluslararası mevzuata uygun olmadan ihaleye çıkacaksınız.
Santral yerini doğru dürüst belirlemeyeceksiniz. Ondan sonra da Türkiye’de
birilerinin gelip ihaleye girmesini bekleyeceksiniz. Böyle bir şey olabilir mi?
Personel
politikasında, nükleer konusunda, denetleme ve eğitim firması olan TAEK’in
personelinin hemen hemen hepsini görevden
alacaksınız, mahkeme kararıyla geri dönecekler. Ondan sonra liyakat sahibi insanları
orada tahsis etmeyeceksiniz. Denetleme Kurulunu, Düzenleme Kurulunu zamanında
ayırmayacaksınız. “Aman bu ihaleye filan tarihe kadar şirketlerimizi bekliyoruz
gelmezse tren kaçar.” diyeceksiniz. Tren kaçtı Sayın Bakan. Tren Türkiye için
kaçtı. O işi elinize yüzünüze bulaştırdınız. Personel
politikasında bununla yetinmediniz. Hiç mi, Sayın Bakan, bakmıyorsunuz
kurumlarınıza? TAEK’te bir başkan yardımcısı son iki yıl içerisinde 18 defa
soruşturma geçirmiş. Bir ayda, Eylül ayında 2008’de 8 defa soruşturma dosyası
var. Mesai günlerini sayarsak iki güne bir soruşturma geçiriyor. Böyle bir
yönetim anlayışı olabilir mi değerli arkadaşlar? Ne teknik şartnameye uyulmuş
ne regülatif şartlara uyulmuş ne ekonomik ne ticari
ne politik şartlar yerine getirilmiş ama nükleer enerji ihalesine çıkılmış.
Eline yüzüne bulaştırmıştır Sayın Bakan. Bununla da
kalmıyoruz değerli arkadaşlar, sonuçta geldiğimiz nokta, bu OECD’nin geldiği
nokta -Türkiye’yi görüyorsunuz, büyük çubuk- ve şimdi vatandaşın geldiği nokta.
On bini taban alırsanız, Türkiye’de vatandaşın bütçesine böyle bir -grafikte
görüldüğü gibi- yük bindirilmiştir. Değerli
arkadaşlar, bunların hepsi canımızı yakıyor. Ama ben Bakanın icraatlarına
bakarken topyekûn bakmak isterim. Jeotermal Enerji Kanunu geldi, beş sene
sonra. Enerji Verimliliği Kanunu (En-Ver) çıktı, biraz kilolu çıktı, senede bir
kutlamaya dönüştü. Böyle enerji verimliliği olur mu Sayın Bakan? Millî bayrama
dönüştürdünüz bunu. Böyle bir gayriciddi yaklaşımın
arkasında neler olduğunu söyleyebilir misiniz? Değerli
arkadaşlar, bununla da kalmadı. Şimdi Sayın Bakanı sorguluyorum: Başbakana 2002
yılından beri ihale edemediğiniz Afşin-Elbistan B’yi
Elbistan A’dan aldığınız ödünç kömürle açtırdınız mı
açtırmadınız mı? Elbistan’da A’nın iki ünitesini kapatıp
B’yi o ünitenin kömürleriyle işlettiniz mi
işletmediniz mi? O dönemde bakan mıydınız? “Batı Karadeniz’de sondaj
platformları battı.” dediğinde Cumhuriyet Halk Partisi, o dönemde Türkiye
CEO’su olan Roy Barker aynı
gün itiraf ederken siz yalanlamadınız mı? Türkiye’yi Karadeniz’de Ayazlı 1-2 ve
Akkaya platformlarında anakeson
çökmesi sonucu bir süre doğal gazsız bırakan kazayı kendi dilinizde
yalanlamadınız mı değerli Bakan? KARTET’e bir iyilik daha
yaptı Sayın Bakan, icraatlarını anlatıyorum, Bakanın icraatlarında, bir gecede:
Mayıs 2006’da “İlk başvuran, ihalesiz, kapasiteyi kullanır.” dedi. Bir tek
başvuru vardı iletim hatlarında, KARTET. “Burada adrese teslim kanun
çıkarıyorsunuz.” dedi Cumhuriyet Halk Partisi; ertesi gün, Başbakanın
itirazıyla, tekriri müzakereyle bu kanunu geri çekti değerli arkadaşlar. Bu da Bakanın icraatı. Böyle bir şey olabilir mi? Batı Karadeniz’de
4 tane sondajımız vardı değerli arkadaşlar. Bunlar İnebolu, Küçük Cide, Eskikale. 3’ü de derin kuyu sondajı Sayın Bakan. 4 tane
derin kuyu için anlaşma yaptınız, bunların 3’ü gerçekleşti, birisini jack up’la kazabilirken,
kazabilme imkânı varken, günde, aşağı yukarı 300 bin dolar fazla para ödeyerek,
anlaşma yaptığınız firmayla derin kuyu sondajı yaptırdınız, Türkiye'yi 27
milyon zarara soktunuz Sayın Bakan. Daha sonra, yine
iktidara yakın bir firmaya Lurgi Fernas
firmasına geçici kabulü yapılmadan 6,6 milyon YTL’yi iade ettiniz. O dönem siz
bakan değil miydiniz? Üstelik bu proje iki yıl gecikmesine rağmen bunu yaptınız
Sayın Bakan. Doğal gaz
depolamasında yaşanan sorunları dile getirmiştik. Burada, Türkiye Petrollerinin
BTC gibi önemli bir alanda yetişmiş personeli varken Gestock
firmasına danışmanlık verdiniz, 1,86 milyar dolara 1 milyar metreküplük sorunu
çözdürürüz, dediniz, ama çözdüremediniz. Sonra, aynı işi yine Türkiye
Petrolleri BOTAŞ’a 438 bin YTL’ye yaptırdı. 1,5 milyon YTL’lik zararın
sorumlusu siz değil misiniz Sayın Bakan? Madene geleceğim:
Köstebek Operasyonu’nda kömür bulan MTA yetkilileri pazar günü orayı açarak
ertesi gün Maden İşleri Genel Müdürlüğünde özel sektöre yirmi beş dakika önce
ruhsat çıkarırken, siz yine bakan değil miydiniz? BOTAŞ’ta 2 defa göreve
atayıp, yolsuzluk operasyonunda tutuklandıktan sonra aynı kişiyi göreve getiren
Sayın Bakan yine siz değil miydiniz? TPAO Genel Müdürü
Saim Dinç, Çalık’la hiç de hakkı olmayan bir sözleşme yapıp… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. TACİDAR SEYHAN
(Devamla) - … bunu da Afgan Hükûmetine
sunarken, siz Bakan değil miydiniz? Personel Kanunu’na göre, “devlet memurları
görevden ayrıldıktan sonra iş birliği içinde oldukları şirkette iki yıl görev
yapamaz” denirken, aynı Saim Dinç, görevden ayrılır ayrılmaz Çalık’a, üstelik
Başbakanın damadının da Genel Müdür olduğu dönemlerde enerji grubunun başına
geçerken siz bakan değil miydiniz? Bize diyorsunuz
ki geçen konuşmanızda: “Sayın Tacidar Seyhan,
elektriğimiz var, suyumuz var, doğal gazımız var; ne konuşuyorsunuz?” Sayın
Bakan, hepsini saydım: Beceriksizlik var, deneyimsizlik var, tedbirsizlik var,
vatandaşı yanıltmak var, halkı zarara uğratmak var; daha ne istiyorsunuz? Daha
ne istiyorsunuz? Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Seyhan. Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına, Bitlis Milletvekili Sayın Nezir Karabaş. Buyurun Sayın
Karabaş. (DTP sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi
dakika. DTP GRUBU ADINA
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Milliyetçi
Hareket Partisinin Enerji Bakanı hakkında verdiği gensoru önergesi üzerine
Demokratik Toplum Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Sayın
milletvekilleri, bugün son yapılan zamla birlikte yıl
başından bu yana doğal gaza yapılan yüzde 80, elektriğe yapılan yüzde 60
zamla ilgili açılan bir gensoru var ve bununla ilgili düşüncelerimizi
açıklıyoruz. Şimdi, doğal
gazı, elektriği ve bunlara yapılan zammı eleştirdiğimiz zaman ve bunu
değerlendirdiğimiz zaman, enerji politikalarını, enerjinin dünyada ve Türkiye’deki
önemini ve yerini dile getirmeden, değerlendirmeden ortaya çıkan tabloyu
değerlendirmek mümkün değildir. Bugün enerji,
insan yaşamında vazgeçilmez olan, sanayide temel girdilerden olan bir üründür
ve yine enerji, ulaşım açısından zor olan üretimi, yarattığı maliyetle birlikte
doğa üzerinde, toplum üzerinde, çevre üzerinde, kültürel ve tarihî yaşam
üzerinde etkisi olan bir üründür. Bu nedenle, tüm dünya ve tüm dünya devletleri
enerjiyi stratejik olarak kabul eder. Enerjiyle ilgili stratejik planları vardır.
Ancak, Türkiye’ye baktığımız zaman, bu konuda çerçevesi belirlenmiş, belli hükûmetler döneminde bazı değişiklikler, hükûmetlerin yönetim anlayışlarına göre bazı değişiklikler
olsa bile, doğrultusu, yönü belirlenmiş stratejik bir enerji programı yok. Bu,
2002 yılından bu yana AKP Hükûmeti ile başlayan bir
durum değil. Şimdi, 1980’li
yıllardan başlayarak zaten Türkiye’de yoğun olarak gündeme sokulan liberal
politikalar ve özelleştirme politikası enerjide de yoğun olarak gündeme
getirildi ve bazı düzenlemeler yapıldı. O günden bu yana kadar gelen tüm hükûmetler, tüm iktidarların önüne koyduğu hedef, enerjiyle
ilgili bir planlama, stratejik bir program değil, enerjiyi nasıl
özelleştirebiliriz programı olmuştur. Tabii, bunda hem uluslararası enerji
tekellerinin hem de Türkiye’de enerjiye yatırım yapmak isteyen çevrelerin
önemli etkisi olmuştur. Şimdi,
özelleştirme dünyanın her yerinde, sanayinin ve üretimin her alanında birçok
ülke tarafından gerçekleştirilmiştir; bugün yapılıyor, yarın da yapılacaktır. Ancak
zaten özelleştirmenin mantığı, hem dünyada hem Türkiye'de daha verimli üretimi,
rekabet ortamını sağlama ve halka daha sağlıklı, daha verimli, daha ucuz girdi
sağlama değil midir? Enerjide de yapılan özelleştirmenin, diğer hükûmetler
tarafından da uygulanan, bugün de AKP Hükûmeti
tarafından uygulanan özelleştirmenin gerekçesinde ülke kaynaklarını daha
verimli kullanmak ve harekete geçirmek, çevreye ve topluma zarar vermeden daha
temiz enerji üretme ve enerji maliyetlerini düşürüp halka daha ucuz girdi, hem
sanayiye girdi sağlama hem halkın ihtiyaçlarını daha ucuz karşılama ve yine
yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ülkede çevre temizliği başta olmak üzere
diğer konularda bekleneni elde etme değil midir? Ancak Türkiye'ye
baktığımız zaman özelleştirmenin, özelleştirmeye verilen teşvikin, yatırıma
verilen teşvikin devletin üretmediği, devletin pahalıya ürettiği, devletin
ithal ettiği enerji yerine ülke kaynaklarını harekete geçiren, daha
yenilenebilir ve doğaya, topluma, çevreye faydalı olan enerji üretimini
harekete geçirme değil midir? Gerekçeler hep bunlardır. Yine fiyatları daha
uygun hâle getirme, rekabet ortamını sağlayıp fiyatları daha uygun hâle
getirmek değil midir? Ancak bugün Türkiye’de baktığımız zaman, Türkiye'nin
enerjide dışa bağımlılığı on yıllardır her geçen gün artmıştır. Yine bugün
doğal gazın gaz olarak tüketiminin dışında elektrik üretiminin yüzde 50’ye
yakını, yüzde 47’si, neredeyse yarısı doğal gaz çevrim santralleri tarafından
karşılanıyor. Peki, 80’li
yıllardan başlayan ve bugün de Sayın Bakanın, Hükûmet
yetkililerinin ve enerji kurumlarının her dile getirdiklerinde “özelleştirme”
dedikleri ve övündükleri özelleştirmenin Türkiye’ye katkıları ne olmuştur?
Özelleştirme, geçmiş hükûmetler döneminde de bu Hükûmet dönemlerinde de birilerine kamu sermayesini
aktarma, kamu kurumlarının bugüne kadar ürettiği, bugüne kadar yarattığı
değerleri birilerine devretme olarak algılanmıştır ve o şekilde
gerçekleşmiştir. Şimdi, doğal gazı
dışarıdan ithal edip çevrim santralleriyle elektrik üretip bununla ihtiyacı
karşılama eğer çözümse bunu neden özelleştiriyorsunuz? Yani kamu, bugüne kadar,
geçmişte tüm eksikliklerine rağmen, tüm aksaklıklarına rağmen, bürokratik
yönetim ve idarecilerin, hükûmetlerin belli
hesaplarıyla eksik bırakılan kurumlar, bugün “özel” adı altında çevrim santrali
kurup bununla elektrik üretenlerden çok daha rahat ve tüm ihtiyaçları
karşılayamaz mıydı? Özelleştirme yapıldığı dönemde her hükûmet,
AKP Hükûmeti de şu gerekçeyi söylemiştir: “Biz
Türkiye'nin kaynaklarını harekete geçireceğiz.” Peki, o zaman eğer Türkiye’de
özelleştirme sonucu elektrik üreten firmalar bugün hidroelektrik santrali,
bugün rüzgâr enerjisi, bugün güneş enerjisi alanında yatırım yapmış olsalardı
ve Türkiye’de yenilenebilir enerji üretimi yüzde 5’e, 10’a çıkarılmış olsaydı
biz bunu takdir eder, buna destek verirdik. Ancak yenilenebilir enerji
potansiyeline rağmen, birçok zaman Sayın Bakan da dile getiriyor, yüzde olarak
veriyor 2002’de rüzgâr enerjisi, güneş enerjisi, hidroelektrik buydu biz yüzde
bu kadar artırdık… Yüzde bu kadar artırdık, denilen rüzgâr enerjisi, toplam
içinde yüzde sıfır virgül sıfırlarla izah ediliyor, bindelerle
ifade ediliyor. Yine güneş enerjisi aynı durumda. Sayın
milletvekilleri, diğer hatip arkadaşlar da dile getirdi, bu Hükûmet
2002’de iş başına geldikten bu yana, başta Sayın Başbakan olmak üzere, Enerji
Bakanı ve diğer her hükûmet yetkilisinin en çok
kullandığı argüman elektrik fiyatları ve elektriğe zam
yapılmaması olmuştur. Ancak geçen yıl başlayan ve bu yıl gerçekten hiçbir
şekilde izah edilmeyen zamlara bakıyoruz, doğal gaza yapılan zam yüzde 80’i
aşmış, elektriğe yapılan zam da yüzde 60 olmuş. Biraz önce belirttik,
Türkiye’de elektrik üretiminin yüzde 47’si doğal gaz çevrim santrallerinden
karşılandığına göre bu zamlar önümüzdeki çok kısa sürede elektriğe zam olarak
yansıyacak ve o da yüzde 80’i bulacaktır. Şimdi, siz, yıllık enflasyonu yüzde
9, yüzde 10, yüzde 11 olarak hesaplıyorsunuz, verdiğiniz teşvikleri bu
enflasyon oranlarına göre hesaplıyorsunuz. İşçiye, memura, ücretliye enflasyon
oranı üzerinden ödeme yapıyorsunuz, hatta bunu biraz daha aşağı çekerek
yapıyorsunuz. Bu yıl başlayan,
gıdada bazı ürünlerde yüzde 100’lere varan, yüzde 40’lar, 50’lerin altında
olmayan zamlar; ardından elektriğe, doğal gaza yaptığınız zamlar,
ki bu zamlar… Biliyorsunuz ki sanayinin en küçüğünden en büyüğüne, en
karmaşığına kadar tüm mamulün girdisi enerjidir, elektriktir, doğal gazdır. Bu
yaptığınız zamların tüm bu yansımalarıyla, siz işçiye, siz emekçiye,
çalışanlara ve yine teşvikle, yasalarla belirlediğiniz ve enflasyon oranına
göre ödediğiniz… Dar gelirlinin, köylünün bu kayıplarını nasıl
karşılayacaksınız? Bu kayıplarla ilgili bir programınız var mı? Peki, bunların hiçbiri olmadan, bir yıl içinde, bir yılı
doldurmadan, 1 Ocaktan bu yana yapılan yüzde 80 zamla ilgili “uluslararası
fiyatlar, dolardaki değişim” diyeceksiniz; işçinin, memurun kayıpları ve bu
zamlardan dolayı ücretlerindeki düşüşle ilgili hiçbir çalışmanız olmayacak,
fakat iddiaya geldiği zaman, söze geldiği zaman “Biz işçinin, emekçinin,
çalışanın partisiyiz.” diyeceksiniz, “Onların yanındayız.” diyeceksiniz. Bu,
hangi mantıkla izah edilebilir? Dile getirildi,
bugün, petrol ürünlerinden ve yine doğal gaz ve elektrikten en fazla vergi alan
ülkelerden biridir Türkiye. Krizin, global, uluslararası
bir ekonomik krizin başladığı ve bunun sonuçlarının Türkiye'de yavaş yavaş toplumun tüm kesimlerine yansıdığı bir dönemde
işçiye, emekçiye, çalışanlara, yüzde 9, yüzde 10 civarında enflasyon
düşünülerek ücretlerinin belirlendiği bir dönemde, zaten daha önce birkaç
zammın yapıldığı bir dönemde, yüksek oranlı petrol ürünlerinden aldığınız,
elektrikten, doğal gazdan aldığınız yüksek oranlı vergileri de düşünerek, siz
“beş altı aya kadar nasılsa -ki gerçekçi değil ama- fiyat düşecektir” diyorsunuz.
Bunu bir şekilde karşılamanın, bu zammı yapmamanın bir yolunu hiç araştırdınız
mı? Bunu, Sayın Bakan, Sayın Başbakan ve Hükûmet
kendi içinde değerlendirdi mi? Ancak, bugüne
kadar Türkiye’de her partinin sürdürdüğü politikanın benzerini bugün AKP
yapıyor. Sorun yaşandığı zaman, sıkıntı yaşandığı zaman, bir kriz geldiği zaman
bunu karşılamanın yolu zam yapma. Neye zam yapma? Zaten dolaylı vergilerle,
zaten yüksek vergilerle finanse edilen bütçeyi, bu, herkesin tüketmek zorunda
olduğu, çoğu kamunun denetiminde olan mallara, ürünlere zam yapıp, bunu yine
vatandaşın cebinden çıkarma politikası. BAŞKAN – Sayın
Karabaş, bir dakika… Çok büyük bir
uğultu var sayın milletvekilleri, Hatibi dinlersek bence iyi olacak. Buyurun Sayın
Karabaş. MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Peki, şimdi bir
tartışma sürüyor: Bir taraftan Ankara Belediye Başkanı Sayın Melih Gökçek,
doğal gaz zammının, BOTAŞ’ın yönetimsizliğinden, iyi yönetilememesinden
kaynaklandığını söylüyor. BOTAŞ Müdürü ve diğer yetkililer, doğrudan olmasa
bile BOTAŞ’ın alınamayan, tahsil edilemeyen borçlarının da etkili olduğunu
söyledi. Sayın Başbakan ve Sayın Bakan da doğal gaza yapılan zammın BOTAŞ’ın
yönetiminden, BOTAŞ’ın birikmiş borçlarıyla bir alakası olmadığından
bahsediyor. Peki, biz hangisine inanacağız? Şimdi, biri
iktidar partisinin mensubu olan bir belediye başkanı, biri iktidar partisinin
şu anda BOTAŞ’ın başında olan bürokratı ve Sayın Başbakan ve Bakanın
söylemleri. Bunu bir tarafa
bırakırsak, peki, BOTAŞ’ın ödenmeyen milyarlarca dolar borcu -birçoğu kamu
kurumlarına ve belediyelere ait olan borcu- eğer onun politikası, eğer onun
fiyat belirlemesi üzerinde bir etki yaratmıyorsa o zaman bu tahsil edilmeyen
faizleriyle birlikte 15 milyara yakın alacak nasıl finanse edilmiştir? Hükûmet bunu nereden kapatmıştır? Faizleriyle birlikte 15
milyar YTL’ye varan, bir kurumun alacağı varsa bir yerde ve bu kurum da
faaliyetini sürdürmüşse, bu kurum o tahsil edemediği alacaklarını bir yerden
finanse edip karşılamışsa bir gideri olmuştur. Bu gideri nasıl karşıladınız?
Bir taraftan, “Biz eğer zam yapmasaydık vatandaşın cebinden çıkacaktı, hazine
tarafından parası ödenecekti vatandaşın cebinden çıkacaktı” diyorsunuz, peki,
diğer taraftan BOTAŞ’ın tahsil etmediği ve tahsil etmediği için zarara
uğradığı, zarar ettiği miktarı kimin cebinden karşıladınız? Yani bunun bir
karşılığı yok mudur? Bunun yarattığı BOTAŞ’ın cebinden çıkan ve BOTAŞ da bir
kamu kurumu olduğuna göre zarar ettiğinden dolayı bütçeden, hazineden ve
vatandaşın cebinden çıkmıyor mu? Onun için sayın
milletvekilleri, bu zammın kaynak yaratamamaktan, vergileri alamamaktan
kaynaklı, hazinenin açıklarını doğal gaza zam yapıp vatandaşın cebinden
çıkarmaktan başka bir gerekçesi yoktur. Ha, şimdi, şey de
ilginçtir: “2009’un Mart ayında, birinci çeyreğinde fiyatlar düşürülecek.”
deniliyor. Peki, sayın milletvekilleri, biz, Türkiye’de, doğal gazı özellikle
direkt ısınma amacıyla tüketen vatandaş anlamında değerlendirdiğimiz zaman, tüm
bölgelerde -Doğu Anadolu, Orta Anadolu, batı, Akdeniz, Karadeniz, hepsi dâhil
olmak üzere- ısınma amacıyla giderin yapıldığı, tüketimin yapıldığı aylar ne
zamana kadardır? Ekim ayı ile mart ayı arasındaki dönemdir. Bu dönemde
fiyatları düşüreceksiniz. Peki, bunun vatandaşa bir faydası olacak mı? Biz
diyoruz ki: Yüzde 80’i aşan zamla vatandaşa zulüm yapmışsınız. Siz diyorsunuz
ki: “Biz, vatandaşın zaten ihtiyacı olmadığı dönemde indirim yapacağız.” Şimdi
bu doğru bir yaklaşım değil, bu doğru bir politika değil. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Devamla) – Teşekkür ederim Başkan. Şu anda doğal
gaza ve elektriğe yapılan zamlarda geçmiş hükûmetlerin
ve 2002 yılından bu yana AKP hükûmetlerinin enerji
politikalarının etkisi vardır. Bu konuda sürekli zam yapma yerine, kriz kapıya
dayanmışken, sanayicinin zor durumda olduğu bir dönemde, vatandaş zaten
ekonomik anlamda sıkıntı yaşıyorken, kışa girdiğimiz bu dönemde bu zamdan
vazgeçilmelidir, vazgeçilebilir diyoruz, bunun yolu olabilir. Eğer önümüzdeki
mart ayında doğal gazın fiyatının düşürülme koşulları varsa, beş altı ay için Hükûmetin, Bakanlığın, Sayın Başbakanın bir çözüm bulması
gerekir diyoruz. Hepinize saygılar
sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Karabaş. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa Elitaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi
dakika. AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız Sayın Hilmi Güler
hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekilleri Sayın Oktay Vural ve
Sayın Mehmet Şandır’ın, doğal gaz fiyatlarında son
günlerde ortaya çıkan artışlarla ilgili verdiği gensoru üzerinde Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlar, Türkiye’nin doğal gazla tanışması 80’li yılların sonundan itibaren
başladı. O günden bu tarafa ve 1998-1999 yıllarında bir hamle yapılmaya gayret
edildi. Arkasından, 3 Kasım 2002 seçimleriyle birlikte AK
PARTİ iktidara geldi ve bugüne kadar yapılan hamleler içerisinde en önemli
hamleyi yapıp, hem vatandaşın temiz bir enerjiyle ısınmasını sağlamak kastıyla
hem de daha güvenilir bir şekilde ısınmasını ortaya çıkaracak doğal gazın
yaygınlaştırılması ve bizden önceki dönemde “Ya al ya öde” sistemiyle imza
atılan, eğer bu imza atılan sistemde gerekli miktarlardaki enerjiyi
tüketemezseniz, kamunun, Türk milletinin alın terinin, vergilerinin, hiç
kullanmadığınız hâlde, başka ülkelere transferine sebep olacak şekilde bir
süreci hızlı bir şekilde devam ettirmek mecburiyeti vardı. Bakınız, AK PARTİ
İktidarı döneminde, doğal gazın yaygınlaştırılması amacıyla Hükûmetimizin
yaptığı süreçte, başlangıçta 2002 yılında 9 ilde doğal gazla ısınma, doğal gaz
kullanma imkânı varken, 2008 yılı, bugün itibarıyla bu 63 ile çıkarılmış. Yine
özel sektöre ait 53 yeni dağıtım şirketi piyasaya gaz dağıtımı faaliyetine
başlamış, 15.200 kilometrelik boru hattı inşa edilerek 1 milyar dolarlık
yatırım gerçekleştirilmiş. Bugün Türkiye’nin yer altından geçen doğal gaz
haritasını görseniz yer altının doğudan batıya, güneyden kuzeye çelik borularla
bir ağ şeklinde döşendiğini görürsünüz. Bu da AK PARTİ İktidarının en önemli
başarısıdır. Doğal gaz
kullanımında altı yıllık süre içerisinde konut müşterisi yönünden 5 milyon
tüketiciye ulaşılmış. Konutlarda doğal gaz tüketimi 3 kat artarak 2,9 milyar
metreküpten 8,6 milyar metreküpe çıkmış. Gerek dağıtım şirketleri gerekse doğal
gaz mühendislik, tesisatçılık firmalarının piyasaya girmesiyle yaklaşık 60 bine
yakın yeni istihdam yaratılmış. BOTAŞ, doğal gazını satarken
2002 yılı öncesi maliyetlerini -diğer maliyetlerini, ham madde maliyetlerinden
öte diğer girdi maliyetlerini, işletme maliyetlerini, personel maliyetlerini,
işçilik maliyetlerini- tam olarak kontrol edemediğinden, kontrol imkânını
bulamadığından dolayı yüzde 28 kâr oranıyla satış yaparken AK PARTİ İktidarı
döneminde doğal gazı dar gelirli, sabit gelirli insanların kullanımına daha da
iyi açabilmek, onların bütçelerine refah artırıcı katkı sağlayabilmek amacıyla
yüzde 8 kâr oranıyla satışa devam etmiştir. Bu da konutlarda tüketicinin
cebinde en az yüzde 20’lik bir değerin refah seviyesinde, harcanabilir
gelirinde belli bir artışın ortaya çıkmasına imkân vermiştir. 2002 yılı sonunda
personel sayısı 3.196’dan 2.768’e düşürülmüş. O dönemki, 1987-1990 yıllarındaki
doğal gaz arzının, doğal gazın tüketiciye sunulmasını birim başına, kişi
başına, metreküp başına veya hat başına ölçtüğünüz zaman hemen hemen 7 misli, 8 misli -istihdam konusunda baktığınızda-
önemli bir fayda sağlamış. Bu süreç içerisinde doğal gaza yapılmayan zamların
yapılmamasının sebeplerinin altında basiretli bir yöneticinin yapması gereken
idare şekli neyse, müdebbir bir yöneticinin alması gereken tedbirler neyse, en
az gösterilmesi gereken basiret hangi noktadaysa, maksimum seviyede bu
gösterilmiş ve doğal gaz fiyatları, işçilik maliyetleri, üretim maliyetleri
konusunda önemli bir katkı sağlamış. Şimdi, değerli
arkadaşlar, enerji fiyatlarına da baktığımızda yine aynı durumla karşı karşıya
kalıyoruz elektrik enerjisi konusunda. AK PARTİ’nin,
iktidara geldiği dönemde, 2003 yılının başında yaptığı önemli işlerden birisi,
sanayi sektörünün kullandığı elektrik fiyatlarında yüzde 5 indirim sağlayarak
onların üretim maliyetlerinde, girdi maliyetlerinde rekabet imkânlarının
artırılması konusunda önemli bir katkı sağlamış ve bu beş yıl süreyle devam
etmiş. Ekonomideki en önemli unsurlardan biri, iş âleminin aradığı en
önemli konulardan birisi istikrarı bulabilmek. İstikrarın da tılsımlı sözcüğü
“güven”i sağlayabilmek. İşte altı yıllık
İktidarımız döneminde hem istikrarı olumlu bir şekilde sağladık ve milletimizin
verdiği oylarla, desteklerle, bugüne kadar yaptığımız üç seçimde de halkın karşısına
çıktığımızda, onlarla ibralaşmamız sürecinde hep bize teveccühlerini artırarak
göstermişler ve o süreç içerisinde o güvenin sağladığı unsurla birlikte enerji
fiyatlarında beş yıl süreyle zam yapılmamış. Bunun altındaki
sebepler ne? 2002 yılından önce elektrik dağıtım şirketi yaptığı enerji arzının
ancak yüzde 74’ünü satış olarak gerçekleştirebiliyor, faturalandırabiliyormuş.
Yüzde 26 kayıp kaçak oranı varmış. Bakanlığımızın, Hükûmetimizin,
ilgili kuruluşlarımızın ciddi ve konuya verdikleri ehemmiyet çerçevesinde
yaptıkları çalışmalar neticesinde 2008’in bugünlerinde kayıp kaçak oranı yüzde
14’lere düşmüş. Hemen hemen yarıya yakın bir oranda
kayıp kaçak oranında düşme sağlanmış. Yani 100 birim enerjinin yüzde 86’lık
kısmı faturalandırılabilir hâle getirilmiş. Bunlar da enerji fiyatlarına beş
yıl süreyle zam yapılmamasına da önemli katkı sağlamış. Değerli
arkadaşlar, biraz önce konuşan sayın milletvekilleri konuttaki doğal gaz
fiyatlarıyla ve sanayideki doğal gaz fiyatlarıyla ilgili, OECD’nin raporlarından,
kaynaklarından bilgi vermeye çalıştılar. Açıkça, benim elimde de bir kaynak
var, Eurostat’ın 7 Kasım 2008 tarihi itibarıyla
yaptığı güncelleme. Burada konut doğal gaz tüketici tipi yıllık tüketim, 20 gigajul çerçevesinde baktığımızda, Kasım 2007 itibarıyla
Türkiye 13,13 euro. İsveç en pahalı olan ülke, 30,78.
Türkiye'nin bu ülkeler içerisindeki sıralaması, en iyiler içerisinde 9’uncu
sıradadır. Ocak 2008 itibarıyla baktığımızda Türkiye -yine 20 gigajul cinsinden baktığımızda- 9,24. Türkiye, Avrupa
ülkeleri içerisinde şu anda en iyilere yakın doğal gaz kullanımına sahip. Yine aynı şekilde
sanayi doğal gaz tüketimine baktığımızda burada baz
alınan fiyat da -bin gigajul- Türkiye’nin -Kasım 2007
itibarıyla- 10,59 euro sent, İsveç’in 17,85 euro fiyat değerlendirmesi ortaya çıkmış. Bakın, bir de
konutla ilgili elektrik fiyatlarıyla ilgili bir bilgi arz etmek istiyorum. 7
Kasım 2008 tarihi itibarıyla güncellenmiş, yıllık tüketimi bin kilovat saatin
altında olan enerji tüketiminin euro-sent/kilovat
saat bedeli: Türkiye Ekim 2007-2008 itibarıyla 13,60; en pahalı ülke İrlanda
44,68; onun biraz altındaki Norveç 39,29; bizden bir miktar üstteki Slovenya
18,58; ve bizden bir sonraki İngiltere’de 16. Konut elektrik: 1.000 ile 2.500
kilovat cinsinden baktığımızda Danimarka en yüksek fiyatlı olan ülke,
29,20; Türkiye ekim itibarıyla 13,60; yine, en yüksek ülkeyle, bizden hemen
sonraki Hollanda’da 13,90; yine Hollanda’nın üstünde Fransa’da 14,95. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Kişi başına gelir ne kadar? MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Şimdi, değerli milletvekilleri, bu süreç içerisinde baktığımızda,
reel elektrik fiyatlarında değerlendirmenin önemli olduğunu ifade etmek
istiyorum. Reel enerji fiyatları 2000 yılı 100 olarak
alındığı takdirde, 2002-2008 döneminde reel elektrik fiyatlarındaki artış
Türkiye’de eksi 1,3; İrlanda’da 76,4; Amerika Birleşik Devletleri’nde 63,7;
OECD –toplam- 40,5; OECD Avrupa yüzde 30,1. Yine 2002 yılı reel enerji
endeksini 2.100 olarak aldığımız takdirde OECD toplamı 99,3; OECD Avrupa 100,7;
Türkiye 112, yani AK PARTİ İktidarından önceki çoklu koalisyon döneminde reel
elektrik enerjisinin olduğu fiyat. 2008 yılı itibarıyla baktığımızda,
Türkiye 110,7 -hani biraz önce söylediğim, eksi 1,3’lük azalma var diye ifade
ettiğim nokta, 2002 yılında reel enerji endeksi 112 iken Türkiye 110,7- OECD
toplamı 139,8; OECD Avrupa 130,8. İşte bu ve bunun
gibi veriler çerçevesinde baktığımızda, beş yıllık süre içerisinde AK PARTİ
İktidarının bütün konularda olduğu gibi enerji politikaları konusunda da
yaptığı çalışmalar beş yıl süreyle elektrik fiyatlarına zam yapılmaması
konusunda ne kadar haklı olduğunu ifade etmeyle karşı karşıya kalırız. Burada
konuşmacılar, değerli arkadaşlarımız bazı konuları ifade ettiler. Bunu ifade
ederken işte “Siz iktidara geldiğiniz dönemde akaryakıt fiyatlarında, mazot
fiyatlarında yüzde 130, benzin fiyatlarında yüzde 160 -veya tersi- gibi
oranlarda artırmak mecburiyetinde kaldınız. Vatandaşı çok önemli bir
harcanabilir gelirde eksiltme mecburiyetinde bıraktınız.” diye ifade ettiler. Bakınız
değerli arkadaşlar, 57’nci çoklu Koalisyon Hükûmeti
iktidara geldiği dönemde 184 bin lira olan mazot fiyatı, iktidarı bıraktığı 3
Kasım 2002 seçimleri döneminde yuvarlak 1 milyon 300 bin liraya mazot fiyatını
çıkarmıştır. Aradaki fark 8 misline yakın bir fark var. Şimdi,
altı yıllık süreç içerisinde dünyadaki petrol fiyatlarının gelişimiyle
birlikte, petrol fiyatları biz iktidara geldiğimizde ortalama 23 dolar varil
iken, maksimum seviye 2007 yılı-2008 yılı Temmuz ayında 147 dolara çıkmış brent petrolle birlikte baktığımızda 6 misline, 6,5 misline
yakın bir petrol fiyatı varken 1.300 liradan bugün yüzde 120-yüzde 125’lik
artışla 2.700-2.800 liraya çıkmış, 2.600 lira seviyesine inmiştir. Bakın, üç
buçuk yıllık iktidarları döneminde petrol fiyatlarında olağanüstü bir artış
olmamasına rağmen, istikrarlı bir süreci petrol fiyatları takip etmesine rağmen
7-8 misli mazot fiyatlarına zam yapan bir zihniyet, şimdi bizi -petrol
fiyatlarındaki 6 misline yakın bir artış olmasına rağmen- yüzde 100’ün üzerinde
zam yaptı diye eleştirme hakkını kendinde görüyor. Önce şöyle bir
geçmişe doğru bakmaları gerekir. “Geçmişte biz ne yaptık, geçmişte
yaptıklarımızı biz bu kürsüden milletle paylaştığımız zaman millet bunu çok iyi
bilir.” diye değerlendirmesi gerekiyor. BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Doğal gazda ne yaptılar? MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Doğal gazda da yine aynı, olağanüstü durumlarla karşı karşıya
kaldılar. Sayın Başkan,
değerli milletvekillerim; burada konuşan değerli arkadaşlarımızı dinlerken,
inanın, hakikaten, gerçeklerle yüzleştiğimiz zaman yapılan söylemlerin hiç de
alakası olmadığıyla karşı karşıya kalıyorsunuz. Hani, hepimiz gençliğimizde bir
şeyler söyleriz; gençlik anılarımızı, çocukluk anılarımızı birbirimizle,
arkadaşlarımızla oturup konuştuğumuz zaman, mahallede nasıl oynarız, ne yaparız
diye düşündüğümüz zaman, çok anılarda görürsünüz, kâğıttan veya çar çaputtan
topladığınız top parçalarıyla birlikte mahalle arasında futbol oynar, gününüzü
gün edersiniz, o şekilde geçirmeye çalışırsınız ama bugün, AK PARTİ İktidarı
döneminde, okuma yazma bilen herkes, hatta anaokulundaki yavrular dahi artık
çar çaputtan, bezden bir araya getirdikleri toplarla değil, laptop’la
dünyayı takip ediyorlar, laptop’la dünyadaki gelişmeleri ve geçmiş dönemdeki
gelişmeleri de çok iyi buluyorlar. S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Melih Gökçek’in dağıttığı toplarla. MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Şimdi, bakın, eğer siz, laptop’unuzla,
bilgisayarınızla geçmişle ilgili bir konuya girdiğiniz takdirde, bu ortaya
konulan süreci, değerlendirilmeye çalışılan şeyi… Yani sanki et kuyruğu, yağ
kuyruğu, Sana yağ kuyruğu, tüp gaz kuyruğu, akaryakıt, benzin kuyruğu
içerisinde olduğunuzu düşünüyorsunuz veya Arnavutköy’de
on beş gün süreyle akaryakıt bulamayan vatandaşın dört tane tankere el koyup
akaryakıt ihtiyaçlarını oradan karşıladıklarıyla karşı karşıya olduğunu
düşünüyorsunuz. Su katılmış süt sırasında bekleyen insanların çektiği ıstırap
içerisinde yaşadıklarını görüyor gibi hitap ediyorsunuz veya o şekilde
anlatmaya çalışıyorsunuz. Hele bir kısım arkadaşlar, bu yapılan zammı
“vatandaşa zulüm” diye ifade ettikleri de, gerçekten hayret verici bir nokta.
Eğer ekonomik şartlar içerisinde, dünyadaki gelişmeler çerçevesinde
değerlendirdiğiniz takdirde, zaruret hâlinde ortaya çıkan bir değerlendirme
varsa, zaruretten dolayı ortaya çıkan bir fiyat artışı söz konusuysa bu konuyu
”zulüm yapmak” diye ifade etmek zalimliğin ta kendisidir. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Hediye, hediye! Hediye diyeceğiz artık, vatandaşa hediye. MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Bakın, 1991 yılında, 1990 yılının sonlarından itibaren, 1991
yılında petrol fiyatlarında, Körfez kriziyle birlikte iki aylık sürede ortaya
çıkan olağanüstü artış, 1990 yılı Eylül-Ekim ayları. Arkasından kasım-aralık
aylarında inmesine rağmen ocak ayında hızlı bir iniş ve 1990 yılı ortalaması
petrol fiyatlarının 23 dolar seviyesinde, varili, olduğu süreçte yüzde 25’lik
bir zam yapmak hiçbir vicdana sığmaz. Arkasından 1991 yılının birinci
çeyreğinde, petrol fiyatlarının ortalamasının 18 dolara düştüğü bir süreçte hiç
ihtiyaç yokken tamamen başka imkânları, başka kaynakları, başka açıkları
kapatabilmek için milletin cebindeki paraya el koymak, işte asıl zalimlik
budur, işte yapılan en önemli zulüm budur. AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Şimdi yapılan nedir onu söyle? MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bugün dünya ekonomisinde ortaya çıkan,
dünyanın en büyük ekonomisinde ortaya çıkan mali bir kriz var. Bu krizin en
minimum seviyede yansımasını sağlayabilmek için Hükûmet
elinden gelen gayreti gösteriyor ve bugüne kadar hamdolsun, çok şükür, teğet
geçmesi için bugüne kadar gayretlerini gösterdi, bundan sonra da inşallah bu
gayretler aynı şekilde devam edecek. Biz, burada mali disiplini sağlayabilmek,
dünya ekonomisindeki krizden minimum seviyede etkilenebilmek gayretiyle şartlar
neyi gerektiriyorsa, önümüzdeki seçim süreci değil imkânlar ve şartlar
doğrultusunda bunu yapacağımızı, bizden öncekilerin yaptığı popülizme
hiçbir zaman düşmeyeceğimizi ifade ettik. Bundan önce yaptığımız gibi bundan
sonra da aynı şekilde popülizm yapmadan, ülkenin
gereklerini milletimizle paylaşarak, milletimize bunu ifade ederek, onların
rızasını alarak aynı şekilde yapmaya devam edeceğiz. İnşallah
önümüzdeki süreçte son altı aylık, dokuz aylık, bizden önceki dönemde yapılmış
doğal gaz satın alma sözleşmeleri çerçevesinde ortaya çıkacak ve diğer şartlar
sabit kaldığı sürece önümüzdeki süreçte, nasıl ki 137-147 dolarlarla zirve
yapan brent petrolün varili şimdi 60 dolarlara doğru
düştüyse, yapılan, bizden önceki süreçte yapılan anlaşmaların doğrultusunda da
ümit ediyoruz, inanıyoruz diğer veriler sabitken bunların da milletimize aynı
şekilde yansıtacağını ifade ediyorum, düşünüyorum. Bu duygularla
gensoruya “Hayır.” oyu kullanacağımızı ifade ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Elitaş. Sayın Kaplan,
sisteme girmişsiniz. HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Bakandan sonra İç Tüzük 60’a göre pek kısa bir söz almak
istiyorum. BAŞKAN – O
sıralama meselesi değil. Şimdi, siz hangi
konuda ne istediniz, niçin girdiniz sisteme? HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Şimdi, bu zam ve fiyatlar konusunda bir karmaşa var. Bununla ilgili
pek kısa bir söz istiyorum. BAŞKAN – O zaman
bir dakikalık bir süre veriyorum. Bu konuştuğumuz
gensoru konusuyla ilgili değil mi? HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Evet, gensoruyla ilgili. BAŞKAN – Tamam.
Bir dakikalık süre veriyorum 60’ıncı maddeye göre. Buyurun. V.- AÇIKLAMALAR (Devam) 6.- Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan’ın, doğal gaz zamlarına ilişkin açıklaması HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Şimdi, Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Doğal gaza yeni
yapılan zam yüzde 23,85. 2008’de on ayda dört kez yapılan zam yüzde 47,07;
toplamı yüzde 82,15; on ayda, 2008’de. Şimdi, tabii ki
biz demokratik bir ülkeyiz. Sivil toplum örgütlerimiz, meslek örgütlerimiz var.
TMMOB bir ailenin elektrik dâhil toplam enerji giderinin, en küçük ailenin 208
YTL olduğunu söylüyor yani sanayi ve iş yerlerinde ısınma, aydınlatmanın
getireceği zamlar hariç. Bu rakam asgari ücretin netinin yarısı ediyor. Yani
yarısının cebine elinizi atıyorsunuz vatandaşın, yarısını alıyorsunuz
ücretinin, kiraya ve tezeğe mahkûm ediyorsunuz. Sonra dalga geçer gibi “Bu
baharda indireceğim.” diyorsunuz. Yani bu konuda bunu yanlış… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Buna benzer şeyler daha evvel de söylendi. HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Bitiriyorum. Yanlış enerji
politikasının temeli ithal enerjidir, dışa bağımlılıktır. Enerji ve güvenliğin
de birlikte değerlendirilmesi gerekir. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kaplan. VIII.- GENSORU (Devam) A) Ön Görüşmeler (Devam) 1.- Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, elektrik ve doğal gaz
başta olmak üzere enerji zamlarıyla vatandaşları zor durumda bıraktığı,
sağlıklı bir enerji piyasası oluşturamadığı, enerji arz güvenliği için gereken
tedbirleri alamadığı ve Bakanlığında yolsuzluklara yol açtığı iddiasıyla Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler hakkında gensoru açılmasına
ilişkin önergesi (11/5) (Devam) BAŞKAN – Hükûmet adına Enerji Bakanı Sayın Hilmi Güler, buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi
dakika. ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Gensoru
münasebetiyle hem ifade edilen birtakım bilgilerin açıklığa kavuşması ve
dolayısıyla bilgi kirliliğini gidermek hem de bu noktada enerji politikası da
dâhil olmak üzere öne sürülen iddiaları cevaplandırmak üzere söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Önce şunu ifade
edeyim ki, dürüstlük hepimize lazım. İktidarda da olsak, muhalefette de olsak,
dünyanın herhangi bir yerinde de olsak dürüstlük ve samimiyet bizim vazgeçilmez
değerimiz olmalı. Bu aynı zamanda evrensel de bir doğru samimiyet gibi,
hakkaniyet gibi. Dolayısıyla, burada, biraz önce duyduğum ifadeler, ben ikinci
bir kişi olsaydım da benim hakkımda söylenen bu ifadeleri dinlemiş olsaydım,
hakikaten o kadar inandırıcı üslupla söyleniyor ki, buradan ben şunu görüyorum
ki, demek ki bilgi kirliliği bence çevre kirliliğinden çok daha önemli. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) O bakımdan bunu ele almak lazım. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Gerçekleri söyle, gerçekleri. ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Burada önce şunu ifade edeyim
ki, bu bir savunma konuşması değil, bu bir bilgilendirme konuşmasıdır çünkü
savunmayı gerektirecek hiçbir şey yok burada. Bir gazı
dışarıdan alıyorsunuz, fiyatı size bağlı değil, dünyaya bağlı, aynı zamanda
dolar… Doların da artışı bizle alakalı değil. Dolayısıyla bu iki parametrenin
kontrolü de bizde değil. Böyle olunca dünyada 1,5 trilyon dolarlık bir piyasa
var. Yani doğal gazın kendine has kuralları var, kendine has anlaşmaları var ve
biz, burada, bu 1,5 trilyon dolarlık piyasada yüzde 2’lik bir ağırlığımız var.
Dolayısıyla, burada, çoğunluğa uyma durumundayız. Ancak anlaşmalarla bunu
düzeltmemiz mümkün. Bu anlaşmalar da bizden önce yapıldı. Biz bunlardan bir
tanesini aldık, düzelttik. İtalya’yla, Yunanistan’la anlaşmayı da biz
imzaladık. Dolayısıyla, eskiden yapılan hatalardan ders aldık. Ben şunu ifade
etmek istiyorum. Burada dışarıdan alınan malın fiyatı da dolarla olduğu için,
biz bunun dolarla parasını ödüyoruz, sizden de TL’yle alıyoruz. Sıfır kârla
satıyoruz şu anda. Başından beri değil. 28 dolarla başladı kârımız, daha sonra
8’e düştü. Şu anda, biz, bu artan durumu da halkımızı da düşünerek,
sanayicimizi de düşünerek, ihracatçımızı, dar gelirlimizi düşünerek burada
sıfır kârla satıyoruz. Alıyoruz, satıyoruz ve bunu yaparken de BOTAŞ
yatırımlarını yapıyor. 9 vilayetten 63 vilayete çıktı. Bunun dışında
Bakü-Tiflis-Ceyhan gibi bir projeyi inşaatını yüzde sıfırdan aldık yaklaşık
olarak. Bunu bitirdik. Şahdeniz’i biz başlattık,
bitirdik. Yunanistan hattını başlattık, bitirdik. 4 bin kilometre çelik borudan
aldık, 11 bin kilometreye çıkarttık. Bunlar kolay işler değil ve bunları biraz
önce tenkit ettiğimiz BOTAŞ yaptı. Burada beni tenkit edebilirsiniz ama BOTAŞ’ı
tenkit etmeyin lütfen. Çünkü bu bizim millî bir kuruluşumuz. Bizim buradaki her
konuşmamız anında tercüme ediliyor. Anında tercüme ediliyor ve burada, hem Nabucco Projesi’nde hem Yunanistan hattında hem Orta Asya
bağlantısında hem Irak petrolleri konusundaki görüşmelerde biz artık bir enerji
oyuncusuyuz. Biz, bunu basit iç politika konularına alet edemeyiz. Beni
eleştirebilirsiniz. İstediğiniz kadar eleştirin ve oturur konuşuruz. TACİDAR SEYHAN
(Adana) – Zaten seni eleştiriyoruz Sayın Bakan. ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Ama burada bizim arz
güvenliğimizle ilgili olan ve gayet itibarlı olan Türkiye Petrolleri gibi,
BOTAŞ gibi kurumları, lütfen… Burada sizi hassasiyete davet ediyorum özellikle.
Buna dikkat edin. İkinci olarak,
burada, yine muhalefet partilerine mensup arkadaşlarımız birtakım şeyler ifade
ettiler. Bunları ben ilk defa duymuyorum. Fakat şunu ben gördüm ki matematik
bilmek yetmiyor, bunun dışında ayrıca günlük gelişmeleri çok iyi takip etmek
gerekiyor, hatta biraz da mantık gerekiyor. Bu nokta bir bütündür. Biraz önce
mühendislikten bahsettiler. Her mühendislik fakültesini bitiren, okulunu
bitiren de mühendis olmuyor, bu bir formasyon
meselesi. Biz her gün öğreniyoruz. Ben altı senedir bu görevdeyim, her gün yeni
bir gelişme oluyor. Çünkü enerji dünyasında artık enerji enerjiden çok daha
farklı bir şey; işin dış politikası var, işin enerji hukuku var, arz güvenliği
meselesi var. Burada 2 kere 2 her zaman 4 etmiyor ama 4’e ne kadar yaklaşırsa
biz o kadar başarılı oluyoruz. Onun için burada bilgi, tecrübe çok önemli. Söylenen, ifade
edilen iddialardan bir tanesi dahi eğer doğruysa ben burada gerekeni yapacağım.
Bunun anlamı nedir? Görevden ayrılırım. Bakın, bu kadar açık söylüyorum size,
bu kadar açık. Ruslarla olan anlaşma, biraz önce ifade edilen “yandaş” gibi
ifadeler… Her şeyi kabul ederim ama bu tip şeyleri, dürüstlük dışındaki,
doğruluk dışındaki, adalet dışındaki şeyleri kabul edemem. Eğer böyle bir
iddiası olan varsa gelin, hukuk platformunda sizlerle hesaplaşalım. Bu kadar
açık söylüyorum size. Ruslarla
yaptığımız anlaşmada bizim 1,6 milyar dolar kârımız vardır. Daha detayına
girmek istemiyorum. Çünkü bunların hepsi tahkim konusu. AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Bakan, zam ne, zam ne? BAŞKAN – Sayın
Akkuş… ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla)
– Burada konuşurken şuna lütfen dikkat ediniz: Buradaki her konu aynı zamanda
karşı tarafa verilen bir bilgi oluyor. Bunu tartışabiliriz. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Bakan, gizli oturum niye istemediniz? BAŞKAN – Sayın Anadol… ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Ben size dedim ki… K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Gizli oturumu siz açmadınız. BAŞKAN – Sayın Anadol… HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Gizli oturum açın. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla)
– Ben burada sizin partinize şunu söyledim: “Ben sizin grubunuza geleyim, bütün
bilgileri size açıklayayım.” Kabul etmediniz. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Gizli oturum isteyebilirdiniz. HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Gizli oturum kararı alın. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla)
– Eğer bilginize güveniyorsanız, eğer belgelerinize güveniyorsanız oturalım,
takır takır hesaplaşalım sizinle, tamam mı? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Çünkü, burada artık bu iş farklı bir boyutta. Bizim bir enerji
politikamız tabii ki var ve bu enerji politikasına uygun olarak bizim
yaptığımız çalışmalarda düşündüğümüz şey şudur: Bir tanesi, ucuz elektrik, ucuz
doğal gaz ve ihtiyacı olan kişilere kömür. Çünkü dar gelirlimiz soğukta kalmamalı.
Bu bizim sosyal devlet anlayışımızın bir gereğidir. Öbür
tarafta da büyük enerji resmi içinde bir enerji aktörü olarak ağırlığımızı
koymak. Artık bizsiz bir enerji denklemi yok. Bu bakımdan biz burada
gerek Nabucco Projesi olsun gerek Yunanistan-İtalya
hattı olsun gerekse Hazar Denizi geçişi olsun bu noktalarda Türkiye artık
önemli bir enerji aktörüdür. Buradaki projeleri de biz yüzümüzün akıyla
bitirdik. Bir Bakü-Tiflis-Ceyhan Projesi eğer sorumluluk almamış olsaydık hâlâ
devam ediyordu. Çünkü orada biz -inşaatı yüzde sıfırdı, müteahhitler
birbirine girmişti, çevre konuları altüst olmuştu- 300 milyon dolar kullanmadık
hakkımız olduğu hâlde, 380 milyon dolar da üste para aldık ve şu anda da 2
milyar doların üzerinde de bizim kazancımız var. Bunlar öyle kolay değil. Her
gün 1 milyon varil petrol sabahtan akşama kadar, ta Hazar’dan dağları, tepeleri
aşarak Ceyhan’dan yükleniyor. Bu kolay bir başarı değil ve Türkiye’yi bir
enerji aktörü hâline getirmek gene önemli konuların başında geliyor. Şimdi de Nabucco Projesi’ni yürütüyoruz. Nasıl ki Şahdeniz Projesi’ni bitirdiysek, BTC’yi
bitirdiysek bunu da bitireceğiz. Buradan ikinci
olarak şuna geçmek istiyorum çünkü enerji politikaları çok tartışıldı: Bizim
başlangıçta üç tane ana hedefimiz vardı. Birincisi, Türkiye’yi enerjide bir global aktör hâline getirmek, bir oyuncu hâline getirmek.
Bunu çok şükür başardık ve bunu başarmaya devam ediyoruz. Bu noktada Sayın
Başbakanımızın riyasetinde bu çalışmaları sürdürüyoruz ve bu arada Dışişleri
Bakanlığıyla da, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığıyla da, diğer kurum ve
kuruluşlarla da bir uyum içinde bunu sürdürüyoruz. İkinci hedefimiz,
enerjiyi gündelik hayatımızda kolay algılanabilir bir hâle getirerek -tıpkı
Özal dönemindeki ekonomide olduğu gibi- herkesi enerji yatırımcısı yapmak. 30
yatırımcıyla başladık, 3 bin yatırımcıya çıktı, şimdi hedefimiz 3 milyon
yatırımcı. Dolayısıyla biz tabana, Anadolu’ya yayıyoruz. Boşa akan sular,
esen rüzgâr, bunlar asırlardır vardı. Daha evvel neredeydi Türkiye? Biz bu
rüzgâr enerjisini, güneş enerjisini, boşa akan suları, kömürü, jeotermali çok
süratli bir şekilde devreye sokuyoruz. Sadece geçen hafta MTA’nın yaptığı
jeotermal ihaleleri -altı ihale- 97 milyon dolardır ve 105 megavatlık bu
jeotermal yerin altında duruyordu ve biz MTA’nın 20 bin metre sondajını 100
bine çıkararak, şu anda rekorlar kırarak bunları çıkarıyoruz ve tertemiz kendi
kaynağımız. İşte dışa bağımlılığı önleme böyle oluyor. Üçüncü hedefimiz
de yerli kaynaklara ve yenilenebilir enerjiye ağırlık vererek enerjiyi ucuzlatıp
dışa bağımlılığımızı azaltmak. Şu salonda yanan elektriğin yarısı doğal gazdan
üretiliyor. Bunun içinde şu birkaç tane avize kömürden, birkaç tanesi
rüzgârdan, birkaç tanesi güneşten ve jeotermalden üretildiği zaman alacağımız
doğal gaz düşecek. İşte bu da bizim dışa bağımlılığımızın azalması olacak,
belki de ortadan kalkması olacak. Kaldı ki biz,
ayrıca Türkiye Petrolleri olarak da bütün sismik araştırmalarımızı yaptık. Biz
altı yıl boyunca bütün bu çalışmaları yaptık ve şimdi sadece sondaj kaldı. İnşallah
bu iki boyutlu, üç boyutlu sismikleri bitirdiğimiz zaman, şansımız da yaver
gidip doğru yerleri deldiğimiz takdirde yani matkabın ucu hesap ettiğimiz
yerlere rastladığı takdirde -ki sismiklerimiz bunu gösteriyor- biz o zaman çok
önemli bir avantaj sağlayacağız. Karadeniz’in
jeolojik yapısı tıpkı Hazar’a benziyor. Bunun dışında Akdeniz’i, Ege’yi
saymıyorum, bunun dışında Tuz Gölü’nü saymıyorum. Burada da bizim bu samimi
yaklaşımımız, bu gece-gündüz, iyi niyetle, hüsnüniyetle yaptığımız çalışmalar
inşallah sonucunu verecek ve siz, belki çocuklarımız çok daha rahat bir ortamda
yaşayacak. Ama önemli olan burada yenilenebilir enerjidir, enerji
verimliliğidir. Burada da zaten yine sizlerin desteğiyle bu yasaları çıkardık. O bakımdan biz
burada çok yoğun bir çalışmayla da bunu sürdürmeye çalışıyoruz, uygulamaya
çalışıyoruz. 30 milyar dolarlık projeyi şu anda yürütüyoruz kamuya 1 kuruş yük
olmadan. Hastanelerimize, okullarımıza para kalsın diye, yollarımızı yapalım
diye biz burada kamuya 1 kuruş yük olmadan bu yatırımları yapıyoruz. Bunu yaparken
enerji politikasında ucuz enerjiyi bilhassa yaptık çünkü 2001 yılında çok ağır
bir ekonomik kriz geçiren Türkiye’nin gayet tabii ki sanayisini, imalatını,
ihracatını, turizmini geliştirmesi için mutlaka ucuz elektrik, enerji
kullanması gerekiyordu. Biz hem elektriğin fiyatını düşürdük hem de 150
kilovatın üzerindeki yüzde 50 pahalı elektriği düşürdük. Bu da çok önemli bir
şeydir. Doğal gazda da indirimler yaptık o zaman. Bunu yapmanın sonucu olarak
size şunu söyleyeyim: 2002 yılında asgari ücretin yüzde 20’si elektriğe
giderken şu anda 9,3’ü gidiyor. Tekrar ediyorum: Biz göreve gelmeden önce
asgari ücretin yüzde 20’si elektriğe giderken şu anda yüzde 9,3’ü gidiyor. Bu çok önemli bir nokta. Biz bunu sürdürmeye devam edeceğiz.
Bunu yaparken de kayıp-kaçakla mücadeleden tutun kabloların yer altına inmesi,
teknik kayıplar, bunların hepsini gerçekleştiriyoruz. O bakımdan, ne yaptığını
bilen bir çalışmayı sürdürüyoruz. Daha evvelden,
göreve geldiğimizde… Şöyle bir düşünün değerli arkadaşlar, hayat ileriye doğru
yaşanıyor ama geriye doğru anlaşılıyor. Burada göreve geldiğimizde biz,
elektriğimiz yetmediği için Bulgaristan’dan elektrik alıyorduk. Bu elektriği
kestik biz. Şu anda biz net ihracatçıyız ve şu anda kendi elektriğimizle çok
şükür sürdürüyoruz. Gene şunu söyleyeyim: Göreve geldiğimizde şu salondaki
elektriği 100 olarak devraldık, dönemimizde altı yılda yüzde 60 eklendi buna.
Yani geldiğimizde 100’dü, biz buna 60 ekledik. Yani bunlar önemli gelişmeler ve
bunu yaparak da gene çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Daha evvelden bakanların
tartışıldığı bir Enerji Bakanlığı vardı, şimdi projelerin tartışıldığı bir
Enerji Bakanlığı var (AK PARTİ sıralarından alkışlar) ve -çok şükür- enerji
projesi olmayan yatırımcı kalmadı- biz 30 yatırımcıyla başladık, şu anda irili
ufaklı 3 bin yatırımcı var ve hedefimiz 3 milyon yatırımcı. Bu ancak gönülle
olur, çalışmayla olur, alın teriyle olur, dürüstlükle olur. Bunları görmeden,
bunları ifade etmeden söylenen şeylere külliyen yanlış diyeyim ben, en azından
daha ağır bir kelime kullanmayayım. Eğer faklı bir durum varsa da ben bunları
sizlerle saatlerce belgeli, bilgili konuşmaya hazırım. Biraz önce söylenen
AGDAŞ meselesi oldu mesela… BİLGİN PAÇARIZ
(Denizli) – Sayın Bakan, biraz da zamlardan bahset, zamlardan! ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) -
AGDAŞ meselesinde söylediğiniz şey, Yüksek Denetleme Kurulu raporuna
göre doğru ama ondan sonra olanı bilmiyorsunuz. Bilmemenizi mazur görebilirim
ama bize sorun hiç olmazsa. SÜLEYMAN TURAN
ÇİRKİN (Hatay) – Kapalı oturum yapalım. ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) -
Ondan sonra EPDK bu rakamı düşürdü. Bu rakamı düşürdüğü için böyle bir
durum gerçekleşmedi. Bunu bilin. TACİDAR SEYHAN
(Adana) – Düşürmüş olması, zararı ortadan kaldırmaz ki Sayın Bakan! ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Ayrıca doğal gaz formülünde
yaptığımızla biz 40 milyar metreküp doğal gazı sildirdik. Eskiden
kullanmadığımız gazın parasını veriyorduk, böyle bir durumla karşı karşıyaydık.
Biz fiyatı da düşürdük, 40 milyar metreküplük miktarı da sildik. Yoksa bu
millet doğal gaz almak için birbirini çiğner miydi, bu kadar gayret içinde
olurlar mıydı, dokuz vilayetten altmış üç vilayete çıkar mıydı? Ben İstanbul’da
da doğal gazın başındayım. O zaman Sayın Sözen ayda bin abone olduğu zaman
İstanbul’da sevinirmiş, ayda bin abone olduğu zaman. Biz kampanyalarla günde 17
bin yaptık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Hatta salonlar almadı, biz
otobüslerin içini boşalttık, belediye otobüslerinin içini boşalttık, halkı
orada ağırladık, kahvesiyle çayıyla yakın ilgi gösterdik, günde 17 bine çıktık
ayda bin abone olmazken. Hava kirliliğiyle öyle mücadele ettik. Biz buralara
böyle boşuna gelmedik. Onun için, size şunu ifade etmek istiyorum: Biz şu anda
yaptığımız çalışmalarla, gece-gündüz yoğun bir çalışma içindeyiz ve Türkiye’nin
geleceğini şu anda şekillendiriyoruz. Daha evvelki yapılanlar bizim kontrolümüz
altında değildi ama biz ona da müdahale ettik. Bu rüzgârlar eserken siz
neredeydiniz? Bu türbinler…
Bakınız, 17 megavatla başlandı, bu yılın sonunda 500 megavata ulaşacak,
hedefimiz 20 bin megavattır. Bir de bunun eğer türbinini Türkiye'de yaparsak
çok daha muhteşem şeyler söz konusu olabilecek. O bakımdan, bu çalışmaları
kamuya yük olmadan yapıyoruz ve en büyük kazançlarımızdan bir tanesi de eskiden
mühendisler ya bankacı olurdu ya sigortacı olurdu işsizlikten, pazarlamacı
olurdu, şimdi ilk defa mühendisler kendi işlerini
yapmaya başladılar. Jeologlar çalışıyor, MTA’nın sondajlarıyla uğraşıyor. HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Ne pazarlamacısı? ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Maden mühendisleri daha evvel
şoförlük yapıyordu, şu anda çalışıyorlar. HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Mühendisler iş bulamıyor. BAŞKAN – Sayın
Yıldız… ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Madenlerdeki geliştirdiğimiz
çalışmalar çok yoğun bir şekilde gidiyor. Lütfen dürüst olalım. Benim sizden
istediğim, benimle aynı görüşte olmayabilirsiniz ama dürüst olalım, samimi
olalım çünkü biz şu anda zaten içte, dışta bir sürü zorluklarla mücadele
ediyoruz, bir de birbirimizle uğraşmayalım. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Doğru konuşmuyorsun. ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Buradan gelmek istediğim bir
başka soru şu: Biraz önce, basınçla ilgili, Mavi Akımla ilgili şeyler ifade
edildi. Bununla ilgili bir kitapçık dağıttık biz, orada basınç filan hepsi var.
Eğer o işin tekniğini merak ediyorsanız, ben de dâhil arkadaşlarım sizin emrinizde,
gelelim, size anlatalım bunları ama bunları söyleyerek şu anda tahkim konusu
olan birtakım konuları başkalarına koz vermeyelim, oturalım, kendi aramızda
konuşalım. Burada belki retorikle, belki birtakım güzel konuşmalarla şunu bunu
etkileyebilirsiniz ama burada millî menfaatlerimiz söz konusu, burada lütfen
bundan taviz vermeyelim diyorum. Onun dışında, bir
sürü başka konu var. Mesela biraz önce AGDAŞ’ın
dediğim rakam, eğer 22 YTL/bin metreküp derseniz gerçekten hesabınız doğru… ABDULLAH ÖZER
(Bursa) – BOTAŞ’ın 15 milyarlık alacağından bahset. ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – …ama EPDK’da
ve ondan sonraki faslını bilmiyorsunuz. Size bilgi taşıyan arkadaşlar size
yanlış bilgi, eksik bilgi getiriyorlar. Bunu özellikle söylüyorum. Buradaki
rakam 22 YTL değil, 1,7 YTL’dir. Bu kadar düşürülmüştür, EPDK burada
hakkaniyetle hareket etmiştir. Tartışılmıştır, daha sonra bu mahkemeye
gitmiştir. Buradaki şeyi tartışmayacağım, doğruluğunu, yanlışlığını çünkü bu
hâlâ devam eden bir değerlendirmedir. Ona da ayrıca… Dolayısıyla, böyle 610
milyon dolar gibi bir hesap yok. Ayrıca öyle komik rakamlar söylendi ki eğer
siz… Demek ki biz görevde olmasak da sizlerden biri enerji bakanı olsa vay
Türkiye'nin hâline! (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yani “26,5 milyon dolar”
dediniz, böyle bir şey yok, “610 milyon” dediniz, böyle bir şey yok. Ayrıca
burada 26,5 milyar dolardan bahsettiniz, 26,5 milyar… Ya hesap bilmiyorsunuz ya
bunun büyüklük rakamı hakkındaki kafanızda o şekil oluşmadı. Bunlar oluşmadan
mühendislik olmaz. Yani bunu özellikle bilesiniz. Bunun dışında
ifade edeceğim şeyler şu: Neler yapıldı? Sadece 60 bin adet yeni trafo kurduk
biz TEDAŞ’ta. Ayrıca 110 bin kilometre yeni dağıtım
hattı yaptık, 110 bin kilometre… Ekvatorun boyunu 2,5 kere dönersiniz böylece.
Yani bu kadar hatlar yapıldı. Doğal gazda 4 bin kilometreyle aldık, -BTC’yi saymıyorum- 4 bin kilometreyi 11 bine çıkardık. Yani
biz her yıl 1 BTC yaptık. Eski dönemlerde yapılanlara bakıyorum, rakamlar çok
komik. Hele bir arkadaşımızın BOTAŞ’ta genel müdürlük yaptığı bir döneme
bakıyorum. Yaptığı Ayrıca birtakım
elemanların alınmasını filan burada siyasi nezakete uygun bulmadığım için ifade
etmek istemiyorum. Daksille sahtekârlık yapılarak
alınan elemanlar ve hâlâ bunların tahribatını gidermeyi başaramadık BOTAŞ’ta.
Tahribat diyorum, bunu özellikle söylüyorum. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Bakan, bir dakika ek süre veriyorum. Tamamlayın lütfen. ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Yani, bu noktaları yapan
arkadaşlarımız yarın eğer bir üst görevde olurlarsa vay Türkiye’nin hâline! Onun için, burada
bizim size söylemek istediğimiz şey, birlikte çalışalım, eğer bir bilgi
eksikliği varsa düzeltelim. Bizim de sizden öğreneceğimiz çok şey var. Bu
yasaları birlikte çıkarıyoruz ama bilgi kirliliğine hayır diyelim ve bunun
için, oturalım, doğru neyse, evrensel doğrular neyse, bu işin tekniği neyse,
gelelim bunları birlikte görüşelim. O bakımdan, şu geçen zaman içinde şu
tartışmalarla kaybettiğimiz enerjimizi birbirimize harcamamızı ben doğru
bulmuyorum. Onun için, bu yüce Meclise -zaten herkes aynı görüşte değil- birkaç
arkadaşıma da bu konuda ekibimizle birlikte yardımcı olmaya hazırım. Ayrıca,
diğer yatırım konularında da ne gerekiyorsa gece-gündüz, muhalefet-iktidar
demeden bunları birlikte çalışabiliriz, gösterebiliriz, bunlar üzerindeki
detayları birlikte yapabiliriz. Ben bu duygu ve
düşüncelerle hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan. Sayın Ali Uzunırmak, sisteme girmişsiniz… ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Evet Sayın Başkanım. BAŞKAN – Konu
nedir? ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sayın Başkanım, bir katkı vermek istiyorum Sayın Bakana, müsaade
ederseniz. BAŞKAN –
Gensorunun görüşüldüğü bir… ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Gensoruyla ilgili Sayın Başkanım. BAŞKAN – Kısa
açıklama için bir dakikalık süre veriyorum. Buyurun. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Yüce Meclise ben
bir bakan bekliyordum ama bir illüzyonistle karşı
karşıyayız herhâlde. BAŞKAN – Katkıda
bulunmak istediğinizi söylemiştiniz Sayın Uzunırmak.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler.) ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Tabii ki… MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın başkan, ciddiyeti muhafaza edin lütfen. NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) - Suistimal ediyor Sayın Başkan. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkanım, katkı vermek amacıyla değil. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Şimdi, Sayın Başkanım, Sayın Bakan diyor ki: “Kamuya yük olmadan
bunları yapıyoruz.” BAŞKAN –
Sataşmaya yol açmadan bir katkıda bulunacaksınız. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sataşmıyorum. “Kamuya yük
olmadan bunları yapıyoruz.” diyor. Acaba, Sayın Bakan… (Mikrofon Başkan
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Konu
anlaşılmıştır, teşekkür ederim. ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Sayın Başkan, 60’ıncı madde böyle kullanılamaz, böyle bir şey
olmaz. BAŞKAN – Kestik
efendim. Sayın Seyhan, siz
de girmişsiniz, nedir konu? TACİDAR SEYHAN
(Adana) – Efendim, Sayın Bakan, konuşmasında… BAŞKAN – Açmadım,
önce ben dinleyeyim. TACİDAR SEYHAN
(Adana) – Sayın Bakan, konuşmasında, söylenenlerin hepsinin gerçek dışı
olduğunu, dürüst davranılmadığını, konuşma talebi istediğini, reddedildiğini
ifade etti… BAŞKAN – Evet. ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Lütfen, 60’ıncı maddeyi aşındırmayın Sayın Başkan. BAŞKAN – Allah
aşkına, siz de buradan karışmayın. Önce duyayım,
hiçbir şey duymadım. TACİDAR SEYHAN
(Adana) – 60’ıncı maddeye göre söz istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN – “60’ıncı
maddeye göre söz istiyorum.” diyorsunuz ama ondan evvel dediniz ki: “Sayın
Bakanın konuşmasından dolayı bir sataşma var, dürüstlükle ilgili…” Şimdi, biraz
evvel yerinizden konuştunuz. TACİDAR SEYHAN
(Adana) – Doğru söylüyorsunuz, evet ama tutanakları getirmek zaman alacağından
burada sözümü kullanmak istiyorum. BAŞKAN – Şimdi
bakın, Sayın Bakan, herhangi bir isim söylemedi, ağzından bir isim çıkmadı.
Sayın Bakandan önce, Demokratik Toplum Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve
Cumhuriyet Halk Partisi sözcüleri konuştu, genel bir konuşma yaptı. TACİDAR SEYHAN
(Adana) – İddialarda şahsımı ifade etti. BAŞKAN - Yani
şahsınızla ilgili bir şey yoktu Sayın Seyhan. Teşekkür ederim,
zaten konu da anlaşıldı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler hakkındaki (11/5) esas numaralı gensoru
önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi, gensoru
önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususunu oylarınıza sunacağım. Gensoru önergesinin
gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki oylamanın açık oylama şeklinde
yapılmasına dair bir önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
gensoru önergesinin kabul edilip edilmemesi oylamasının açık oylama usulüyle
yapılmasını arz ederiz. BAŞKAN - Mehmet
Şandır? Burada. Oktay Vural?
Burada. Osman Durmuş?
Burada. Erkan Akçay?
Burada. Hamit Homriş? Burada. Şenol Bal?
Burada. Mustafa Enöz? Burada. Ahmet Orhan?
Burada. Recep Taner?
Burada. Abdülkadir Akcan? Burada. M. Akif Paksoy? Burada. Hakan Coşkun?
Burada. Hasan Özdemir?
Burada. Cemaleddin Uslu? Burada. Hüseyin Yıldız?
Burada. Yılmaz Tankut? Burada. Süleyman Yunusoğlu? Burada. Açık oylamanın
şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım. Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Alınan karar
gereğince açık oylama elektronik cihazla yapılacaktır. Oylama için üç
dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik
personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen
üyelerin, oy pusulalarını oylama için öngörülen üç dakikalık süre içinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. Ayrıca, vekâleten
oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyun rengini ve kendisinin ad ve soyadıyla imzasını da taşıyan oy pusulasını
yine oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum. Oylamayı
başlatıyorum. (Elektronik
cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN – Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Hilmi Güler hakkındaki (11/5) esas numaralı
gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağının açık oylama sonucu:
Gensoru önergesinin
gündeme alınması kabul edilmemiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Alınan karar
gereğince kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 12 Kasım 2008
Çarşamba günü saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati : 19.28 (x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir. |
|