DÖNEM: 23                            CİLT: 30                    YASAMA YILI: 3

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

15’inci Birleşim

11 Kasım 2008 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

 IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Osmaniye Milletvekili Hakan Coşkun’un, mısır ve yer fıstığı üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

2.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün, süt üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

3.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis’in, Alevilerin demokratik toplumsal taleplerine ilişkin gündem dışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in gündem dışı konuşmalara verdiği cevaba ilişkin açıklaması

2.- Osmaniye Milletvekili Hakan Coşkun’un, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in gündem dışı konuşmalara verdiği cevaba ilişkin açıklaması

3.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in gündem dışı konuşmalara verdiği cevaba ilişkin açıklaması

4.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in gündem dışı konuşmalara verdiği cevaba ilişkin açıklaması

5.- Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in gündem dışı konuşmaya verdiği cevaba ilişkin açıklaması

6.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, doğal gaz zamlarına ilişkin açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, doğal gaz fiyatlarındaki artışın ve topluma etkisinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/278)

2.- Antalya Milletvekili Osman Kaptan ve 24 milletvekilinin, güvenlik görevlilerince dur ihtarına uymama gerekçesiyle gerçekleştirilen öldürme olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/279)

B) Tezkereler

1.- (10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71, 84, 87, 89, 101, 119, 145, 146) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin bir ay uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/583)

C) Önergeler

1.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/191) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/92)

 

VII.- ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1.- (11/5) esas numaralı gensoru önergesinin görüşme gününe; gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 253 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak ve bölümler hâlinde görüşülmesine; Genel Kurulun 11/11/2008 Salı ve 12/11/2008 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

VIII.- GENSORU

A) Ön Görüşmeler

1.- Milliyetçi Hareket Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, elektrik ve doğal gaz başta olmak üzere enerji zamlarıyla vatandaşları zor durumda bıraktığı, sağlıklı bir enerji piyasası oluşturamadığı, enerji arz güvenliği için gereken tedbirleri alamadığı ve Bakanlığında yolsuzluklara yol açtığı iddiasıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/5)

 

IX.- OYLAMALAR

1.- Elektrik ve doğal gaz başta olmak üzere enerji zamlarıyla vatandaşları zor durumda bıraktığı, sağlıklı bir enerji piyasası oluşturamadığı, enerji arz güvenliği için gereken tedbirleri alamadığı ve Bakanlığında yolsuzluklara yol açtığı iddiasıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergenin oylaması

 

X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.-Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Göle ilçesinde yapılacak TOKİ konutlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/4774)

2- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, Muğla-Yatağan’daki bir beldedeki kamulaştırmalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/4780)

3.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Pekin Olimpiyatlarında alınan sonuçlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/4783)

4.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Gazi Üniversitesinin spor klüpleri ve spor yönetimi ile ilgili bazı konulara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/4790)

5.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, olimpiyatlarda alınan sonuçların değerlendirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/4794)

6.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, tabii kaynak rezervlerine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/4820)

7.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Antalya’daki HES projelerine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/4822)

8.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, AK PARTİ Siyaset Akademisine katılan kamu görevlilerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/4830)

9.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Orhangazi ilçesindeki bir futbol sahasının çimlendirilmesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/4831)

10.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, İznik ilçesi futbol sahasının durumuna ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/4832)

11.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Pekin Olimpiyatlarında alınan sonuçların değerlendirilmesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/4833)

12.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, 2020 Olimpiyat Oyunlarına ev sahipliği adaylığına ve spor altyapısının geliştirilmesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/4834)

13.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, İstanbul Atatürk Olimpiyat Stadının etkin kullanımına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/4835)

14.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, İznik ilçesinde turizmin geliştirilmesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/4869)

15.- Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi’nin, Çanakkale İl Kültür ve Turizm Müdürüne ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/4870)

16.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, turistlerin alışverişte aldatıldığına yönelik bir yayına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/4871)

17.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, DÖSİM’in hesabındaki paranın başka bir bankaya transferine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/4872)

18.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, Kayseri’deki tarımsal sulama amaçlı elektrik kullanımına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/4873)

19.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, trafik ve idarî para cezalarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/4875)

20.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Tufanbeyli ilçesinin askerlik şubesi ihtiyacına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi Gönül’ün cevabı (7/4886)

21.- Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın, askerî arşivlerdeki kişisel bilgilerin güvenliğine ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi Gönül’ün cevabı (7/4887)

22.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, Tosya Organize Sanayi Bölgesine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/4906)

23.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Posof Türkgözü Sınır Kapısındaki sınır ticaretine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’in cevabı (7/4925)

24.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’daki bir TOKİ uygulamasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/4926)

25.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, belediyelerin veteriner hekim kadrolarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/4931)

26.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Bartın’da bir yayladaki tesislerin durumuna ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/4995)

27.- İzmir Milletvekili Recai Birgün’ün, Bergama’daki baraj çalışmalarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/4996)

28.- Edirne Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, Keşan ilçesindeki bir köy sosyal tesislerine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/4997)

29.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, Bursa’daki taş ve mermer ocaklarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/4998)

30.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Bartın-Zonguldak-Karabük çevre düzeni planına yapılan itiraza ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/5001)

31.- İzmir Milletvekili Recai Birgün’ün, ruhsatsız su kuyularına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/5002)

32.- Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani’nin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da çıkan orman yangınlarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/5004)

33.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, Marmaris’te verilen maden arama ruhsatlarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/5005)

34.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, TÜİK’in açlık sınırı tespitine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı (7/5011)

35.- Antalya Milletvekili Tunca Toskay’ın, Antalya’da turizme tahsis edilen alanlara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/5060)

36.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, Marmaris’te verilen maden arama ruhsatlarına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/5062)

37.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, bir kara yolundaki elektrik direklerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/5063)

38.- Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, sporun ve sporcunun teşvikine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/5114)

39.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Kozak Yaylası’ndaki altın madenciliği faaliyetlerine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/5147)

40.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Çevre Kanunu uyarınca verilen para cezalarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/5149)

41.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, anıt ağaçların ve İstanbul’daki su havzalarının korunmasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/5151)

42.- Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, Kuşadası’nda turistlerin esnaftan uzak tutulmasına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/5173)

43.- Kocaeli Milletvekili Cevdet Selvi’nin, esnaf ve sanatkâra verilen işletme destek kredisine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/5186)

44.- Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, baraj yapımından etkilenen bir köyün durumuna ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/5218)

45.- Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün, bir köy yolu yapımındaki ağaç kesimine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/5220)

46.- İstanbul Milletvekili Ümit Şafak’ın, bir gayrimenkulün kullanımına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/5267)

47.- Edirne Milletvekili Rasim Çakır’ın, camilerde toplanan paraların ve satılan yayınların denetimine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun cevabı (7/5287)

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 11.00’de açılarak yedi oturum yaptı.

Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Türkiye’de tanık ve sanıkların gözaltına alınma koşul ve şartları ile gözaltına alınmalar sırasında yapılan uygulamalara,

Ankara Milletvekili Zeynep Dağı, Akdeniz İçin Birlik Projesi’nde Türkiye’nin yeri ve önemine,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun ülkemizdeki çocuk istismarına ilişkin gündem dışı konuşmasına Devlet Bakanı Nimet Çubukçu cevap verdi.

Genel Kurulu ziyaret eden Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’e Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denildi.

Konuk Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Genel Kurula hitaben bir konuşma yaptı.

İzmir Milletvekili Oktay Vural, Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının Türkiye’yi ziyareti sırasında Atatürk Bulvarı’na Azerbaycan Bayraklarının asılmamasından dolayı Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığının tutumu hakkında bir açıklamada bulundu.

Hatay Milletvekili Gökhan Durgun ve 22 milletvekilinin, Hatay Mustafa Kemal Üniversitesinde hukuka aykırı uygulamalar yapıldığı iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması (10/277),

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, Kıbrıs politikası konusunda bir genel görüşme (8/8),

Açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu, önergelerin gündemdeki yerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı,

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın elektrik ve doğal gaz başta olmak üzere enerji zamlarıyla vatandaşları zor durumda bıraktığı, sağlıklı bir enerji piyasası oluşturamadığı, enerji arz güvenliği için gereken tedbirleri alamadığı ve Bakanlığında yolsuzluklara yol açtığı iddiasıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler hakkında Anayasa’nın 99’uncu, İç Tüzük’ün 106’ncı maddeleri uyarınca bir gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/5) Genel Kurulun bilgisine sunuldu, önergenin gündeme alınıp alınmayacağı konusundaki ön görüşme gününün Danışma Kurulu tarafından tespit edilip Genel Kurulun onayına sunulacağı,

Açıklandı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Azerbaycan’a yaptığı resmî ziyarete, Konya Milletvekili Mustafa Kabakcı’nın da iştirak etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Başbakanlık tezkeresi kabul edildi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan Serbest Bölgeler Kanunu ile Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının (1/605) (S. Sayısı: 275) görüşmeleri, Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

2’nci sırasında bulunan, Bazı Varlıkların Millî Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (1/657) (S. Sayısı: 302) tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı; tasarının 4’üncü maddesine kadar kabul edildi, 4’üncü maddesi üzerinde bir süre görüşüldü.

Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, AK PARTİ Grubuna sataştığı iddiasıyla,

Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, konuşmasında ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle,

Birer açıklamada bulundular.

Bazı Varlıkların Millî Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın, görüşmeleri sırasında istem üzerine yapılan yoklamalarda, Genel Kurulda toplantı yeter sayısı bulunmadığı anlaşıldığından, 11 Kasım 2008 Salı günü Saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime 19.26’da son verildi.

 

 

Şükran Güldal MUMCU

 

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

 

Canan CANDEMİR ÇELİK

 

Fatma SALMAN KOTAN

 

 

Bursa

 

Ağrı

 

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

No.: 22

II.- GELEN KÂĞITLAR

11 Kasım 2008 salı

Meclis Araştırma Önergeleri

1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, doğalgaz fiyatlarındaki artışın ve topluma etkisinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/278) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.11.2008)

2.- Antalya Milletvekili Osman Kaptan ve 24 Milletvekilinin, güvenlik görevlilerince dur ihtarına uymama gerekçesiyle gerçekleştirilen öldürme olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/279) (Başkanlığa geliş tarihi: 07.11.2008)

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergesi

1.-Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ermenistan ile ilişkilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4698)

11 Kasım 2008 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatoş GÜRKAN (Adana)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 15’inci Birleşimini açıyorum.

III. - Y O K L A M A

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla, üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz mısır ve yer fıstığı üreticilerinin sorunları hakkında söz isteyen Osmaniye Milletvekili Sayın Hakan Coşkun’a aittir.

Buyurun Sayın Coşkun. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, üç değerli arkadaşımız gündem dışı konuşma yapacak, çeşitli hazırlıklar yaparak sizlere bilgilerini sunacaklar. Dinlemek istemeyenler lütfen dışarı çıksın. Sükûnet içerisinde arkadaşlarımızı dinleyelim.

Buyurun Sayın Coşkun.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Osmaniye Milletvekili Hakan Coşkun’un, mısır ve yer fıstığı üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

HAKAN COŞKUN (Osmaniye) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mısır ve yer fıstığı üreticilerinin sorunlarını sizlerle paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tarımsal girdilerin aşırı artması sonucu bütün tarımsal ürünlerde olduğu gibi mısır ve yer fıstığı yetiştiriciliği de maliyeti yüksek bir tarım şekline dönüşmüştür. Hatta son bir yılda yüzde 100’ün üzerinde artan gübre fiyatı, mazot, sulama ve diğer girdilerin -tarımsal girdilerin- enflasyonun üzerinde artması, bu yılki tarımsal ürünlerde maliyeti yükseltmesine karşılık, ürünlerin birim satış fiyatlarının geçen yıldan daha düşük olması üreticilerimizi iflasın eşiğine getirmiştir. Özellikle mısır üreticileri geçen sene serbest piyasada tonunu 420-440 YTL’ye satabilirken şu an serbest piyasada tonuna 320-350 YTL’ye alıcı bulamamaktadır.

Değerli milletvekilleri, görevi ülkemizdeki tarımsal piyasayı düzenlemek, üreticiyi ve tüketiciyi korumak olan Toprak Mahsulleri Ofisi tonu 480 YTL’den ithal mısır satarken, 2008 yılı müdahale alım fiyatının tonunu 430 YTL’den açıklamıştır ve yirmi gün içerisinde de ödeyeceğini üreticilere taahhüt etmiştir. Ama tonu 430 YTL açıklanan mısırın kesintilerden sonra kalan en yüksek fiyatı tonda 405 YTL’yi geçememiş ve ayrıca 18 Eylülden sonra Toprak Mahsulleri Ofisine mısırını yatıran üreticilerimiz elli beş gün geçmesine rağmen henüz paralarını alamamışlardır.

Toprak Mahsulleri Ofisinin bu yanlış uygulamalarından dolayı, borçlu olan çiftçilerimiz serbest piyasaya tonu 320-350 YTL’ye, bir daha tekrarlıyorum, tonu 320-350 YTL’ye mısırını zararına satmaya mecbur bırakılmıştır.

Değerli milletvekilleri, eski yıllarda çiftçinin kara gün dostu olan Toprak Mahsulleri Ofisinin şu an yapması gerekenleri sizlerle paylaşmak istiyorum.

Mısırdaki kesintileri ayarlayarak, üreticilerinin paralarını bir an önce ödeyerek ve destekleme prim ödemesini 4 yeni kuruş değil en az 7 yeni kuruş açıklayarak… Sayın Bakanım, ancak bu durum mısır üreticilerine biraz nefes aldıracaktır diyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası KOBİ’lerin kredilerini olabildiğince, kırk sekiz aya kadar uzatacağını açıkladı. Zor durumdaki çiftçilerimizin Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasına ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarına bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?

Ayrıca, adından da anlaşılacağı gibi, tarımsal faaliyette bulunan üreticilerimizin bankası Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasının, özellikle çiftçilerimizin şu zor durumunda mazot ve gübre alımlarında faizsiz, altı ay sonra ödemeli bir uygulama yapması çiftçilerimizi bir nebze rahatlatır düşüncesindeyim.

Değerli milletvekilleri, yer fıstığı yetiştiriciliğinde de benzer problemler bulunmaktadır. Öncelikle, yanlış politikalar sonucu hem yer fıstığı üreticisi mağdur edilmekte hem de kalitesiz ithal yer fıstıkları piyasada satılmaktadır. Ayrıca, artan nüfusumuza bağlı olarak mevcut bitkisel yağ üretim açığımız da her geçen gün artmaktadır.

Ülkemizin uygun ekolojik iklim şartlarına sahip olmasına karşın Tarım ve Köyişleri Bakanlığımız, alternatif yağ bitkileri üretilmesini ve sanayiye ham madde teminini istenilen düzeye çıkarmayı başaramamıştır. Çünkü hâlâ yağlı tohumlar ithalatı için yüksek miktarda döviz ödemekteyiz ve hâlâ arz açığımız devam etmektedir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde ayçiçeği, pamuk, soya, aspir, kanola ve dane mısıra destekleme primi ödemeleri yapılmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

HAKAN COŞKUN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Yer fıstığının da bu destek kapsamına alınmasının faydalarından kısaca size bahsetmek istiyorum: Dünyada, yıllık ortalama 120 milyon ton bir bitkisel yağ üretimi bulunmaktadır. Bunun yüzde 29’u soyadan, yüzde 14,5’i kolzadan, yüzde 8,5’i ayçiçeğinden, yüzde 4,7’si yer fıstığından, yüzde 3,6’sı pamuktan, 3,2’si zeytinden ve 1,7’si mısırdan…

Yukarıdan da anlaşılacağı gibi, diğer ürünlerin hepsine yağlı tohumluk prim desteği verilmesine karşılık yer fıstığı önemli bir paya sahip olmasına rağmen hâlen verilmemiştir.

Ayrıca, yer fıstığı yüzde 78 oranında Osmaniye ve Adana illerinde üretilmektedir. Bu illerde uzun yıllardan bu yana sulu tarım yapılması ve ikinci ürün projesinden dolayı topraklarımız verimsizleşmekte, tuzlulaşmakta olup münavebeye girdireceğimiz alternatif ürün bitki sayısı azalmaktadır. Bunun için de…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Coşkun. (MHP sıralarından alkışlar)

Gündem dışı ikinci söz süt üreticilerinin sorunları hakkında söz isteyen Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Tütüncü’ye aittir.

Buyurun Sayın Tütüncü. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün, süt üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, süt üreticilerinin sorunlarıyla ilgili gündem dışı söz almış bulunuyorum. Hepinizi en iyi dileklerimle, sevgilerimle, saygılarımla selamlıyorum.

Genelde hayvancılığın özelde ise sütçülüğün ne kadar önemli olduğunu sanırım burada anlatmaya gerek yok. Şu kadar söyleyeyim: Tarıma darbe üstüne darbe vurulduğu bir dönemde çiftçimizin boğulmamak için can havliyle sarıldığı bir can simidi konumunda. Ama, gelin görünüz, şimdi ne yazık ki, bu üretim dalından da imdat çığlıkları yükselmeye başladı. Buradan soruyorum: Süt ve süt ürünleri piyasasında neler dönüyor? Çiğ süt fiyatları neden düşürülmek isteniyor? Çiğ süt fiyatlarındaki düşüşlerden kimler ne kazanacak? Kimler kaybedecek, nasıl kaybedecek? Sayın Bakandan bu sorularımın yanıtlanmasını rica ediyorum. Şu kadarını söyleyeyim: Artan üretim maliyetleri karşısında süt fiyatlarının düşürülmesi, üreticiye haksızlık yapılmasının ötesinde sanki ekonomik açıdan bir işkencedir, sanki bir zulümdür.

Niçin böyle konuşuyorum değerli milletvekilleri? Bakınız, süt üreticisine on beş yıldan bu yana ilk defa böylesine büyük bir olumsuzluk yaşatılmaktadır. Bakınız, ülkemizde sütün mevsim itibarıyla en az üretildiği iki ay var, kasım ve aralık. Kasım ayını yaşıyoruz, aralığı da yaşayacağız. Süt fiyatları bu aylar için düşürülmek isteniyor. Çanakkale ilinde Biga’da çiğ inek süt fiyatı geçenlerde 62,5 yeni kuruştan, 56,5 yeni kuruşa indirilmiş durumda. Böyle bir şey olabilir mi Sayın Başkan, değerli milletvekilleri?

Endişemiz şudur: Süt üretiminin en az olduğu bir dönemde fiyatlar böylesine düşürülürse yılbaşından sonra ne olacak? Yılbaşından sonra süt üretimi doğal olarak artacağına göre süt fiyatları hangi seviyede belirlenecek? Görünen köy kılavuz istemez. Üretimin yüksek olduğu dönemde fiyatlar daha da düşecek demektir.

Bakınız, süt hayvancılığından ekmek yenilmesi için 1 litre süt bedeliyle en az 2 kilogram yem alınması gerekmektedir. Örneğin Avrupa Birliği ülkesinde bu pariteye itibar edilmektedir ve bu parite bozulduğu anda kamunun otomatik süt alım mekanizması devreye girmektedir, süt alımları başlamaktadır ve parite bire iki oranına ulaştığında otomatikman kesilmektedir. Yani, Avrupa Birliğinde sütçülük vahşi piyasa koşullarına terk edilmiş değildir. Bizde nedir? Tam tersi. Her açıdan vur abalıya. AKP olarak altı yıldır iktidardasınız. Mangalda kül bırakmayarak iktidara geliyorsunuz. Süt ve et fiyatlarındaki düzenleyici mekanizmaları şimdiye kadar niçin oluşturmadınız ve niçin oluşturmayı da düşünmüyorsunuz? Bakıyorum Avrupa Birliğine, şunu söylüyorum: Âlem gider Mersin’e, AKP İktidarı gider daime tersine.

Peki, sütçülüğe prim desteği ne âlemde diye sorgu sual edersek bunun da devri iktidarınızda devede kulak kaldığına tanık oluyoruz. “Perşembenin geleceği çarşambadan bellidir.” demişler. Buradan Hükûmeti uyarıyorum. Bu kafayla gidilirse üreticimizin yıllardır büyük zorluklarla yetiştirdiği kaliteli süt hayvanları yakında kasapların eline düşecektir ve sütçülük tam anlamıyla çökecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimi, ne yapmak gerekire kısaca değinerek toparlamak istiyorum.

Prim ödemelerini derhal yükseltiniz ve ödemeleri geciktirmeyiniz. Okullarda süt içilmesi projesini daha kapsamlı olarak yeniden başlatınız. Ayrıca, belediyeler ve Halk Ekmek aracılığıyla halkımızın ucuz süt içmesini sağlayınız. Süt konseyini acilen oluşturunuz. Sütçülüğü piyasanın olumsuzluklarından korumak için üretim, tüketim, pazarlama politikalarını oluşturunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan, tamamlayacağım.

Bu çerçevede, üreticilere kendi sütünü işleyebilecekleri tesisleri kurmak için gerekli olan her türlü desteği sağlayınız. Süt-yem paritesini, yani bire iki oranını tutturmaya yönelik mekanizmaları bir an önce devreye sokunuz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakınız, çiftçi, üretici kan ağlıyor. Üreticiyi ağlatan iktidarların sonu daima hüsran olmuştur. Tarım ve hayvancılığa can verecek politikaları henüz vakit varken, bir an önce uygulayınız. Ekonomik açıdan felç olma tehlikesi yaşayan milyonlarca çiftçimiz adına, bunu Hükûmetten bir an önce talep ediyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Hepinizi tekrar sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tütüncü.

Hükûmet adına, şimdi söz sırası Tarım Bakanı Sayın Mehdi Eker’de.

Buyurun Sayın Eker. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gündem dışı konuşmalara cevap vermek üzere huzurlarınızdayım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye mısır üretimini son yıllarda Hükûmetimizin uyguladığı yerinde, uygun politikalarla 2,2 milyon tondan 4,2 milyon tona çıkardı ve bunu özellikle söylemek istiyorum: Türkiye eskiden mısır tüketiminin ancak yarısını karşılayabiliyordu yani biz Hükûmete geldiğimizde bu durum böyleydi. Bizim aldığımız tedbirlerle, uyguladığımız politikalarla Türkiye mısır üretimini aşağı yukarı 2 kattan fazla arttırdı ve bugün Türkiye bu noktada.

Bu tabii çok önemli bir gelişme. Bu dönem içerisinde bu şekilde üretimi artan yegâne ürün mısır da değildir, onu da özellikle ifade edeyim. Çünkü bizim politikamız, özellikle arz açığı olan ve geleneksel olarak ithal ettiğimiz, ithale mecbur kaldığımız, birtakım sebeplerden dolayı, ürünlere öncelik vermek, bunların prim yoluyla üretimini desteklemek, çeşitli destekleme metotlarıyla yerinde ve rasyonel tedbirlerle bunların üretimini arttırmaktır. Mısır bunlardan bir tanesiydi, çeltik keza bunlardan bir tanesi. Türkiye’nin çeltik üretimi de 360 bin tondan 760 bin tona çıktı son beş yıl içerisinde. Bu, tabii, alınan tedbirlerle ve uygulanan destekleme modeliyle, destekleme politikasıyla oldu.

Şimdi, bu mısırla ilgili olarak söylenen, dile getirilen hususlar daha çok… Mısırda malum bir nem oranı var ve bu nem kriteri uygulanmak zorunda. Bunu vatandaşımız ya kendisi bir şekilde kurutacak o şekilde getirecek, tabii belirli bir düzeyde nem arttıkça onun alım fiyatında da bir miktar azalma meydana geliyor. Bizim bu sene Toprak Mahsulleri Ofisinin müdahale alım fiyatı mısırla ilgili olarak ton başına 430 YTL. Artı 40 YTL de ton başına destek veriyoruz, prim ödemesi. Diğer desteklerle birlikte mısırda ton başına sağlanan destek 490 YTL ve satış fiyatları da 500 YTL civarındaydı. Toprak Mahsulleri Ofisi, tabii barem sonucunda bunları belirli bir rutubet esasıyla alıyor. Bizim şu anda satın aldığımız mısırın fiyatı da piyasa fiyatlarının üzerinde.

Bu arada, gecikme oldu bir miktar ödemelerle ilgili, o da bugün itibarıyla çözüldü. Bugün Maliye Bakanlığından aktarılan ödenekle bir iki gün içerisinde Toprak Mahsulleri Ofisinin, gerek mısır gerekse fındık ile ilgili olarak aldığı ürünlerin bedelleri ödenmeye kaldığı yerden devam edecek. Bu hususu da yine sizlere ve sizlerin aracılığıyla Türk milletimize duyurmak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yer fıstığıyla ilgili olarak da… Tabii Türkiye 28 bin hektar alanda yer fıstığı üretiyor ve 77 bin ton civarında bir üretime sahip. Yıllar itibarıyla, tabii geçen zaman içerisinde yer fıstığı fiyatları aslında giderek artış kazanıyor. Örneğin, 2002 yılında 1,05 iken 2007 yılında bu 1,50 YTL’ye kadar çıktı. Hâlihazır 1,5-1,6 arasında fiyatlar değişiyor. Bu şekilde, mesela Osmaniye Ticaret Borsasında 10 Kasım 2008 fiyatı dediğim gibi 1,5-1,6 arasında, 1,80’e kadar çıkabiliyor. Onda da tabii kalite vesaire farkı var.

Türkiye yer fıstığı ihracatını önemli miktarda bu arada artırdı. Örneğin 2002 yılında, Türkiye, 846 bin dolar tutan yer fıstığı ihracatı 2007 yılında 2,2 milyon dolar düzeyine çıktı. Yani bu alanda yer fıstığında ihracatta önemli bir artış meydana gelmekte. Bunu da, bir hususu bu arada daha ifade etmek istiyorum. Biz, yer fıstığı üretimi, tabii bir yağlı tohum olması hasebiyle diğer yağlı tohumlarda olduğu gibi burayla ilgili olarak da ne gerekiyorsa, ki Türkiye, tabii uluslararası ticaret politikaları, uluslararası kuruluşların birtakım kuralları, müeyyideleri falan var, ama bunlara rağmen biz yer fıstığı üreticisini de -özellikle ticari anlamda bunu söylüyorum- elden geldiğince imkânlar ölçüsünde bunu da desteklediğimizi ifade etmek istiyorum. Bunu da zaten ilgililer de, yer fıstığı üreticileri de bu durumu biliyor. Bazen çok fazla açıklama bu konularla ilgili gerekmiyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Trakya’da özellikle sütçülükle, süt üretimiyle ilgili olarak da sizlere bazı bilgiler sunmak istiyorum. Süt üretimi, bizim, yine üretimini yüzde 50 oranında artırdığımız bir faaliyet alanı, bir hayvancılığın faaliyet alanı. Biz yönetimi devraldığımız tarihte Türkiye’nin süt üretimi 8,4 milyon ton idi, bugün Türkiye’nin süt üretimi 12,3 milyon ton. Yani 8 milyon tondan 12 milyon tona çıktı Türkiye’nin süt üretimi. Bu son derecede önemli bir gelişme.

Bu, tabii durduk yerde mi oldu? Hayır, durduk yerde olmadı. Çünkü daha önceden, devraldığımız dönemde hayvancılığa ayrılan pay toplam tarım destekleri içerisinde yüzde 4,4 idi. Bizim, hayvancılığı, üvey evlat konumundan çıkarıp tarım sektörü içerisinde, öncelikli sektör hâline getirmemizle birlikte, bugün, Türkiye’de tarımsal desteklerin yüzde 24’ü oranında hayvancılık pay alıyor desteklerden. Bu, hem suni tohumlama hem süt primleri desteği hem yem bitkileri desteği, yani hayvancılık ve süt üretimiyle ilgili hem tarımsal kalkınma kooperatifleri yoluyla sağlanan bu alanda destekler hem süt sanayisiyle, özellikle kırsal kalkınma yatırımlarının desteklenmesi kapsamında illerde, ilçelerde süt sağımı, süt hijyeni, süt kalitesi, süt soğuma araçları ve bunlarla ilgili tanklar, bunun nakliyesi, bütün bunlara yapılan, hem üretimiyle hem nakliyesiyle, muhafazası ve işlenmesiyle yapılan desteklemeler sonucunda Türkiye bu noktaya geldi.

Şimdi, son günlerde… Tabii bildiğiniz gibi sütün bir endüstri tarafı var, bir üretim tarafı var. Yani çiftçiler sütü üretiyor ve endüstriye, süt endüstrisine bunu karşılıklı ilişkilerle satıyorlar. Burada ne Hükûmetin bir müdahalesi söz konusu, yani Hükûmetin süt fiyatlarını belirlemek veya süt fiyatı tayin etmek gibi veya süt almak gibi bir rolü yok. Bu rol çok eskiden beri olmuş değil. Ama sektörü izlediğimiz kadarıyla bu konuda bir fiyat düşüklüğü yaşandı. Biz de iki tarafı bir araya getirip bu konuda üreticinin lehine bir sonuç alma konusunda da gayret içerisindeyiz.

Şu anda bir planlama yapmış durumdayız. Önümüzdeki günlerde sektörün bütün taraflarını, gerek endüstri gerek üretici tarafını, bunları bir araya getirip, onlarla, bir uzlaştırıp çiftçi lehine, üretimin düşmemesi yönünde bir tedbir alınması yönünde bir toplantı düzenledik, onu gerçekleştireceğiz. Ondan bir sonuç alacağımızı düşünüyoruz. Özellikle bunu huzurunuzda ifade etmek istiyorum.

Şimdi, hayvancılık ve süt desteklemelerinde demin dedim ki: “Hayvancılıkla ilgili destekler -toplam desteklerde önemli artış oldu- yüzde 4,4’ten yüzde 24’e çıkarıldı.” 2008 yılında biz bu konuda bir değişiklik yaptık. Bu değişiklikle esasen, çiftçinin eline, süt üreticisinin eline daha az değil daha fazla geçiyor. Bir misalle bunu ifadelendirmek istiyorum: 6 bin litre süt veren, yani bir dönemde, on aylık bir sağım döneminde 6 bin litre süt veren bir hayvanın 5,5 yeni kuruş prim almasıyla 330 YTL hayvan başına bir destek alınıyordu 2007 yılında. Yeni yönteme göre, yeni hesaba göre bu prim bir miktar düştü, 4 yeni kuruş yapıldı, 240 YTL ediyor. Ancak hayvan başına ayrıca ortalama 300 YTL ayrı bir destek veriyoruz. Böylece bir hayvanın aldığı destek miktarı 540 YTL’ye, yani 330 YTL’den 540 YTL’ye çıkmış oluyor. Yani esasen destekleme miktarında herhangi bir azalma söz konusu değil. Bunu da özellikle ifade etmek istiyorum.

Özellikle Trakya bölgesi, diğer, hem yağlı tohumlarda, hububatta olduğu gibi hayvancılıkta da Türkiye için önemli bir bölge, önemli bir merkez. Çünkü bu bölgede 2,3 milyon baş, büyük-küçükbaş hayvan popülasyonu var üç vilayetimizde. Bu son derecede önemli bir popülasyon. Biz burada bu bölgeyi hastalıklardan ari bir bölge hâline getirmenin projesini başlattık, geçen on ay öncesinde başlattık böyle bir projeyi. Böylece orayı hem şaptan hem diğer hastalıklardan ari bölge hâline getirdiğimizde, tamamlandığında bu süreç -ki şu anda devam ediyor, on aydır- orası hem yurt içi bir damızlık üretim üssü olacak hayvancılık açısından hem de oradan hayvansal ürünlerin ihraç imkânı olur. Çünkü mevcut durumda, Türkiye’de şap hastalığı sebebiyle biz başka bölgelere, Türkiye’den birçok ülkeye hayvansal ürün ihraç edemiyoruz çünkü şap karşımıza çıkıyor. Bu, Uluslararası Salgın Hastalıklar Ofisinin aldığı bir kural. Örneğin, biz de Avrupa Birliğinden hayvan almıyoruz, yani hastalık bulunan ülkelerden biz de almıyoruz, onlar da almıyorlar. Ama Trakya’yla ilgili böyle bir projemiz var, Trakya hayvancılığını geliştirme yönünde “hastalıktan ari bölge” statüsü kazanıldığında buraya büyük bir imkân, büyük bir ivme kazandırmış olacak.

Tabii, hayvansal ürünler de tarımsal ürünler de birçok risk faktörüyle maalesef karşı karşıya. Çünkü bozulan nitelikte, çabuk bozulan nitelikte ürünler olmaları sebebiyle eğer entegrasyonda, zincirde en ufak bir problem yaşanırsa bu doğrudan fiyata vesaireye yansıyor. Bu hem işlemeyi hem bir an önce tüketilmeyi gerektiren bir sektör. Bizde tabii bunlar yeni yeni gelişiyor.

Hükûmetimiz döneminde Türkiye’de hem işlenen sütün miktarında önemli bir artış oldu, yani endüstride işlenen sütün miktarında hem de toplam üretimde, biraz önce arz ettiğim gibi, çok ciddi bir artış oldu, verimlilik arttı bu dönem içerisinde.

Süt konseyinden bahsedildi. Süt konseyinin kurulmasıyla ilgili bir çalışmayı yaklaşık bir yıldan beri biz başlattık. Tabii bunun içerisinde sektörün bütün tarafları var. Yani biz sadece, bir bakıma organizatör rol üstlendik ama sektörün bütün temsilcileri, gerek üreticiler gerek sanayiciler, onların hepsi bu konseyde yer alıyor. Onunla ilgili çalışma son noktaya geldi. Biz tarafları ikna etmeye, yani bütün unsurları, bütün tarafları ikna etmeye çalıştığımız için bu gecikti.

Bir de yine Türkiye'nin Uluslararası Sütçülük Federasyonuna üyeliği ile ilgili de ciddi mesafe katedildi, aşağı yukarı o da son noktaya geldi. Biz gerek hayvancılığın gerekse bütün tarım sektörünün sorunlarını da yakından izliyoruz ve gerek destekleme yoluyla gerek yeni projeler ve politikalar üretmek suretiyle, bunları hayata geçirmek suretiyle bunu da izlemeye devam edeceğiz.

Ben bu duygularla yüce Meclisi bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın Durmuş…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkanım, İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre Bakanın konuşması üzerine bir cümlelik açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Peki.

Sayın Coşkun…

HAKAN COŞKUN (Osmaniye) – Soru sormak istiyorum.

BAŞKAN – Soru soramazsınız, öyle bir usulümüz yok.

HAKAN COŞKUN (Osmaniye) – Sayın Bakanımızdan bölge çiftçilerimiz bekliyor yani mısırda nasıl bir önlem alacaklar serbest piyasada. Bir de…

BAŞKAN – Ama yani bir soru…

Sayın Paksoy

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Açıklama yapacağım.

BAŞKAN – Peki.

Sayın Durmuş, bir dakikalık süreniz var.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in gündem dışı konuşmalara verdiği cevaba ilişkin açıklaması

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, 10 Kasım günü Ankara Akyurt’ta AKP belediye meclisi üyesi Benler Market’in sahibiyle görüştüm -Bu, besicilik yapan büyük bir firma- diyor ki: “Yem fiyatlarındaki artış ve kaçak hayvan girişi nedeniyle battık, besicilik yapamıyoruz. 2002’de 50 kiloluk yem 7,5 milyon liraydı, bugün 32 milyon lira. Etin fiyatı yüzde 25 arttı, buna karşılık yem fiyatı 4 kat arttı.”

Sayın Bakan hiç inandırıcı gelmeyen ifadelerle durumun çok iyi olduğunu söylüyor. Doğrusunu isterseniz bu makamlarda oturanların daha inandırıcı şeyler söylemesini bekliyorduk.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Coşkun, bir dakika süreniz var.

2.- Osmaniye Milletvekili Hakan Coşkun’un, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in gündem dışı konuşmalara verdiği cevaba ilişkin açıklaması

HAKAN COŞKUN (Osmaniye) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Tarım Bakanım nemi söyledi de -Toprak Mahsulleri Ofisinde 14 nemdekinin kesintiler hariç en yüksek fiyatı 405 YTL- bununla ilgili serbest piyasada nasıl bir düzenleme yapacaklar, onu merak ediyoruz.

Bir de yer fıstığı üreticisi -“Şu an destek veriliyor.” dendi- destek almıyor, desteklenecek mi desteklenmeyecek mi onu merak ediyor.

BAŞKAN – Şimdi burada siz soru sordunuz.

Sayın Paksoy, en kısa söz talebinizin karşılığını lütfen.

3.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in gündem dışı konuşmalara verdiği cevaba ilişkin açıklaması

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, her şey güllük gülistanlık gösteriliyor ama pamuk üretim sahaları yarı yarıya azaldı. Gübre ve mazot desteklerini hâlâ açıklamadınız. Besicilik öldü. Süt üreticileri zarar ediyor. Üç beş holdingin elinde oyuncak oldu. Fiyatları istedikleri gibi çıkarıyorlar, istedikleri gibi indiriyorlar. Desteklere ayırdığınız payı artırdığınızı söylüyorsunuz ama gayrisafi millî hasılanın yüzde 1’i bile değil. Yani çiftçinin malı para etmezken girdi maliyetleri yüzde 300-400 artış gösterdi. Yani bu hususta hiç inandırıcı olmadığınızı söylüyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Tütüncü, buyurun, konu nedir?

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Sayın Bakanın söyledikleriyle ilgili bir iki şey…

BAŞKAN - Hayır, önce bana söyleyin, ona göre açacağım.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Ben de Sayın Bakana…

BAŞKAN - Soru mu soracaksınız? Siz zaten gündem dışı konuşma yaptınız.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Arkadaşlarımızın söylediklerine bir ekleme yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Bir saniye… Bir saniye…

Ha bir ekleme yapacaksanız bir dakikalık bir süre vereceğim ama lütfen soru hâline çevirmeyin. Öbür arkadaşımıza da aynı şeyi söyledim.

Buyurun.

4.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in gündem dışı konuşmalara verdiği cevaba ilişkin açıklaması

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aslında, Sayın Bakan benim konuşmamla ilgili beklemiş olduğum yanıtı veremedi. Bu konuda üzüntülerimi ifade ediyorum. Sormuş olduğum soruların en azından bir tanesine yanıt vermesini beklerdim. Umut ediyorum, Sayın Bakan önümüzdeki günlerde sütçülerle yapacakları toplantıda sütçülerin aynı mahiyetteki sorularına o zaman yanıt verir.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tütüncü.

Gündem dışı üçüncü söz, Alevilerin demokratik toplumsal talepleri hakkında söz isteyen Tunceli Milletvekili Sayın Şerafettin Halis’e aittir.

Buyurun Sayın Halis. (DTP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis’in, Alevilerin demokratik toplumsal taleplerine ilişkin gündem dışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı

ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Alevilerin toplumsal talepleri üzerine söz almış bulunuyorum, sizleri saygıyla selamlıyorum.

Tabii, Türkiye’nin biriken sorunları karşısında ne yazık ki AKP İktidarı yöneticileri, kendilerine, yöneticiliklerine denk düşen görev ve sorumluluklarını unutur bir şekilde farklı söylemler geliştirmeye başladılar. Son günlerde Sayın Başbakanımızın söylemiş oldukları epeyce yazıldı, çizildi. Bunlar bir yana, daha iki gün önce, Türkiye’nin dört bir yanından Ankara’ya akan on binlerce Alevi yurttaşımız, kendi demokratik taleplerini, bugüne kadar kendilerine verilmemiş olan haklarını dillendirmek için Ankara’ya geldiler -ki sayısı yüz bini aşan bir topluluktu- ancak daha miting alanında Aleviler dağılmamıştı ki, hâlâ miting alanında türküler söylenip sazlar çalınıyordu ki buna dahi, bitmesine dahi tahammül edemeyen konuyla ilgili Bakan Sayın Yazıcıoğlu “Bunlar uç fikirlerdir, bunlara itibar etmiyoruz.” diye açıklama yaptı.

Değerli arkadaşlar, şimdi, siz tutacaksınız, cemevlerini “cümbüş evi” olarak adlandıran ya da değerlendiren bir anlayışı içinize sindireceksiniz, bu uç olmayacak ama “Cemevleri ibadethane olarak açılsın.” dendiği zaman uç olacak.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Kim söylemiş?

ŞERAFETTİN HALİS (Devamla) – Söyleyeceğiz.

ASIM AYKAN (Trabzon) – Kim söylemiş? Birilerine mesaj verme, kim söylemiş onu söyle.

ŞERAFETTİN HALİS (Devamla) – Yine, Türkiye'de ayrımsız bir şekilde bütün yurttaşlardan almış olduğunuz vergilerle beslediğiniz Diyanet İşleri Başkanlığının…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ne demek beslemek? Görev yapıyor onlar.

ŞERAFETTİN HALİS (Devamla) – O anlamda…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, sözünü geriye alsın lütfen. Devletin aleyhine konuşuyor.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sonra cevap verirsiniz.

ŞERAFETTİN HALİS (Devamla) – Beslemekteki kastım… Kastımı aşmış olabilirim.

RECEP YILDIRIM (Sakarya) – Aşmayacaksın.

ŞERAFETTİN HALİS (Devamla) – “Besleme” yerine, kurumsal olarak vergilerle varlığını sürdüren Diyanet eğer bugün vergisini almış olduğu Alevi yurttaşlara eşit hizmet götürmüyorsa ve Alevi yurttaşlar da Diyanet İşleri Başkanlığının demokratik, özerk bir yapıya kavuşturulması talebi içindelerse bunun neresi uç oluyor?

Yine, AİHM’den de dönmüş olan -bozulmuş olan daha doğrusu- zorunlu din derslerinin, Sünni içerikli zorunlu din derslerinin Alevilere okutulmasından vazgeçilmesini talep etmenin neresi suç oluyor, uç oluyor? Okullarda ya da kütüphanelerde bulunan kitaplardan Alevilere hakaret eden, iftira eden bir yığın kitap hâlâ bu iftiralardan arındırılmadı. Bunlardan arındırılmasını talep etmenin neresi suç oluyor? Tabii her şeyden önce bu talepler demokratik, insani taleplerdir. Bunların uç olarak gösterilmesini de hâlâ anlamış değiliz. Bu, AKP’nin Alevi sorununu çözmeye yönelik bir anlayışının ifadesi olarak kendisini dışa vuruyor. Tabii yüzyıllardır baskı gören Alevilerin hâlâ sorunları çözülmüş değil. Biz Alevilerin tarihte yaşadığı zulümden bahsetmek istemiyoruz. Zaten Sayın Yazıcıoğlu da bunu itiraf ediyor, “Alevi kökenli vatandaşların birtakım sıkıntıları var. Bu sıkıntılar konusunda onlarla görüşüyoruz, diyalog içindeyiz.” diyor. Peki, yüz bin insan buraya aktı. Onlarca Alevi temsilcisi vardı. Onlarca Alevi derneği vardı. Yine bir o kadar Alevi vakfı vardı. Bunlarla diyalog içinde değilseniz kiminle diyalog içindesiniz? Yani bu sorunun cevabını da hâlâ bekliyoruz, almış değiliz. Eğer gerçekten bu konuda bir samimiyet varsa öncelikle Alevilerin kurumlarıyla, kuruluşlarıyla, kanaat önderleriyle, siyasetçileriyle bir diyalog başlatılması gerekir diye düşünüyoruz. Tabii bu yetmiyormuş gibi “Bu ülkenin menfaatine değil.” deniliyor. Peki, “Hak aramak bir ülkenin menfaatine değil.” demek nedir? Yani 12 Eylül koşullarının sessiz, suskun dönemini mi arıyorsunuz? Gene bu aşamadan sonra, dünyanın gelmiş olduğu, konjonktürün getirmiş olduğu bu aşamadan sonra Türkiye’de insanları susturmanın, hak arayışı içine girmenin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ŞERAFETTİN HALİS (Devamla) - …bir mümkünatının olmadığına inanıyoruz.

Değerli arkadaşlar, geçen yıl AKP bir açılımdan, bir Alevi açılımından söz etti ama arkası gelmedi. AB İlerleme Raporu’nda da bu dillendirildi.

Biz şunu söylüyoruz: Cemevleri ibadethane olacak mı? Diyanet eşit hizmet verebilecek bir yapıya kavuşturulacak mı? Zorunlu din dersleri okutul-maktan vazgeçilecek mi? Kitaplarda Alevilere hakaret eden söylemler arındırı-lacak mı? Tabii, biz bunları elbette bekliyoruz. Eğer gerçekten AKP bu konuda samimiyse bunların üzerine bir an önce gitmek zorundadır.

Ben demokratik, eşit, özgür bir Türkiye’den yana olduğumu bildiren inancımla sizleri tekrardan saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Halis

Sayın Hıdır…

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sisteme girdiniz. Önce bana söyleyin, ne nedenle girdiniz.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – “Cümbüş evi” dedi. Kim söylemiş acaba?

BAŞKAN – Şimdi Sayın Bakan cevap verecek.

Yani burada soru-cevap usulümüz yok.

Hükûmet adına Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

Buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Tunceli Milletvekili Sayın Şerafettin Halis Bey yapmış olduğu gündem dışı konuşmada Türkiye’de yaşayan Alevi vatandaşlarımızın bazı problemlerini dile getirdi ve hafta sonu Ankara’da yapılan mitingden söz etti. Öncelikle, bir şeyin altını çizmem gerekiyor.

Biz, Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak 70 milyon vatandaşımızın etnik kökeni ne olursa olsun, dinî inançları ne olursa olsun, mezhebi ne olursa olsun, Hükûmet olarak hepsine bu ülkenin vatandaşı, birinci sınıf vatandaşı olarak bakıyoruz ve anayasal vatandaşlık esası üzerinde bütün vatandaşlarımıza bu manada eşit mesafedeyiz.

Alevilik İslam kültür ve medeniyeti içerisinde ortaya çıkmış olan bir inanç sistemidir. Aleviliği İslam inanç ve sisteminden ayrı bir şey olarak düşünmek, İslami tarih ve pratiğin dışında düşünmek mümkün değildir. Bu açıdan baktığımız zaman, Alevi vatandaşlarımız, Türkiye’de yaşayan Alevi vatandaşlarımız, onlar da “Bu memleketin yüzde 99’u Müslümandır.” dediğimiz zaman o halkanın içerisinde bulunan bu ülkenin Müslüman ama İslam dinini yorumlama, İslam dinini yaşama açısından farklılıkları olan vatandaşlarımızdır. Bu manada, biz, Alevi vatandaşlarımızın problemleri varsa, sıkıntı duydukları konular varsa elbette buna muhatap olmaktan, onların Hükûmeti olarak muhatap olmaktan şeref duyarız, bunu vazife telakki ederiz, görev telakki ederiz. Alevi vatandaşlarımızın veya diğer vatandaşlarımızın Hükûmetimize karşı bir sitemi de olabilir. Biz onların Hükûmetiyiz. Elbette bu ülkede şu veya bu şekilde rahatsızlık duyan, eksiklik hisseden bütün vatandaşlarımız sitemlerini bize yapacaklardır çünkü biz onların Hükûmetiyiz, bu sitemleri Alman Hükûmetine, Amerikan Hükûmetine yapacak değiller. Sitem sevgiden doğar.

EROL TINASTEPE (Erzincan) – Sayın Bakanım, sizin haberiniz yok mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Ben Alevi vatandaşlarımızın da bizi sevdiğine inanıyorum, biz de onları seviyoruz.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Karşılıklı muhabbetler.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Değerli milletvekili arkadaşlarım, hükûmete geldiğimizden beri -bir şeyin altını çizmek istiyorum- hiçbir dış tesire muhatap olmadan, dışarıdan -samimiyetle söylüyorum, samimiyetle sizi temin ediyorum- hiçbir telkin almadan, Hükûmetimiz kendi iradesiyle bu ülkenin Alevi vatandaşlarının da, Alevilik inancının da en iyi şekilde anlatılması ve anlaşılması için ilköğretim ders kitaplarından başlamak üzere din kültürü ve ahlak bilgisinin müfredatına Aleviliği dâhil etti. İlk defa cumhuriyet tarihinde, bu olmuştur ve otuz iki sayfa ayrılmıştır Aleviliğin tanıtılması için. Alevi öğretisi nedir, Alevilik nedir, Bektaşilik nedir, Şiilik nedir, Caferilik nedir ne değildir, bunlar bu kapsama alınmıştır. Alevi vatandaşlarımızı şu veya bu şekilde yanlış anlatan, Alevi vatandaşlarımızı töhmet altında bırakan ifadeler…

EROL TINASTEPE (Erzincan) - Sayın Bakanım, ders kitapları yanlış yazılmış, kitaplar.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – …bizim tamamen dışımızdadır, kabul edebileceğimiz şeyler değildir sevgili arkadaşlarım. Biz bu ders kitaplarına bunu dâhil ederken Alevi vatandaşlarımızın yoğunlukta olduğu, onlar tarafından kurulan sivil toplum örgütlerine de…

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Ders kitaplarını kime yazdırdınız Sayın Bakanım, ders kitaplarını kime yazdırdınız? Bu önemli.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Müsaade edin arkadaşlar, böyle bir sistem yok.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Sayın Bakan, ders kitaplarını kime yazdırdınız?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Böyle bir sistem yok!

EROL TINASTEPE (Erzincan) – Sayın Bakanım, kitaplar yanlış yazılmış.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Müsaade edin, ben bir şey anlatıyorum size.

EROL TINASTEPE (Erzincan) – Sayın Bakanım…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Lütfen, dinlemeyi öğrenin.

Değerli arkadaşlarım, bakın, biz birçok sivil toplum örgütüyle görüşmeler yaptık. Netice itibarıyla bu bir uzmanlık işidir. Din kültürü ve ahlak bilgisi dersinde, İslam dini içerisindeki bütün mezhepler öğretilir, Hanefilik de öğretilir, Şafiilik de öğretilir, Hanbelilik de, Malikilik de öğretilir. Aleviliği de buna dâhil ettik. Öte taraftan, değerli arkadaşlarım, Hristiyanlık da var, Yahudilik de var. Protestanlık nedir, ne değildir? Katolisizm nedir, ne değildir? Efendim, diğer taraftan, bütün diğer Şintoizmden Budizme kadar bunlar da var.

Şimdi, şöyle bir itiraz geldi, dediler ki: “Bunu biz niye yazmadık?” Özellikle spesifik bazı dernekler “Bunu biz niye yazmadık?” dediler. Biz de dedik ki: Biz diyelim ki Ortodoksluğu yazarken Rum Patriği Sayın Bartholomeos’ya yazdırmadık ki bunu veya Şafiilik bölümünü yazacak bir Şafii bulalım, Hanefilik için bir Hanefi bulalım demedik. Türkiye’de bu işin uzmanı olan, üniversitelerdeki hocalardan yararlandık, Diyanet İşleri Başkanlığının birikiminden yararlandık, Millî Eğitim Bakanlığının uzmanlarından yararlandık. Diyelim ki bu ders kitaplarında Alevilik konusunda uzman olan, bu işi bilen bir arkadaşımız bize gelip derse ki “Burası yanlıştır, şuna göre yanlıştır, bugüne kadar gelen İslami kaynaklara göre yanlıştır, Türkiye’nin tecrübesi açısından yanlıştır.” dediği zaman…

ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Hepsi yanlış, doğru yazılmamış ki!

EROL TINASTEPE (Erzincan) – Yazmasanız daha iyi zaten!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - …biz bunları dinlemeye ve onların bu ortaya koydukları bilimsel itirazlara kulak vermeye ve bunu düzeltmeye hazırız ama bu işin, dediğim gibi uzmanları olması lazım bu insanların, biz onları her an dinlemeye hazırız.

Değerli arkadaşlarım, gerek özellikle din kültürü ve ahlak bilgisi dersi kapsamında yapılması gerekenler, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Alevi vatandaşlarımıza götürülmesi gereken hizmetler, bütün bunlar, demokratikleşme anlayışı çerçevesinde birileri istediği için değil, Avrupa Birliği İlerleme Raporu bunu söylediği için değil, böyle olması gerektiği için, bizim birbirimize saygımızın gereği olarak bunlar yapılmalıdır ve gerek Alevi vatandaşlarımız, onları temsil eden sivil toplum örgütleri demokratik bir biçimde tepkilerini ortaya koyabilirler, yürüyüş yapabilirler, seslerini bize duyurmak için bazı çabalar içerisine girebilirler. Biz bunların hepsini makul karşılarız.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Yollar yürümekle aşınmaz!

EROL TINASTEPE (Erzincan) – Karşılamadınız Sayın Bakanım, karşılamadınız! Açılım yapın. Nerede açılım?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Şiddet içermeyen, antidemokratik yollara tevessül etmeyen, demokratik kurallar içerisinde, hukuk içerisinde yapılan bütün eylemler, bütün tepkiler bizim saygı duyduğumuz eylemler ve tepkilerdir. Bakın, kesinlikle, bizim partimizden yetkili konumda olan, sorumlu konumda olan hiçbir arkadaşımız cemevi için “cümbüş evi” dememiştir. Birileri eğer cemevlerine “cümbüş evi” diyorsa önce biz onu kınıyoruz.

EROL TINASTEPE (Erzincan) – Sayın Başbakan diyor, o zaman önce onu kınayıverin, Sayın Başbakan diyor!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Arkadaşlar, bakın, Parlamentodaki müzakere nezaketi içerisinde bu yaptığınız yoktur.

EROL TINASTEPE (Erzincan) – İyi de sizin…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

EROL TINASTEPE (Erzincan) – Sayın Bakan, hep yanlış konuşuyorsunuz. Kimi kandırıyorsunuz?

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Yanlışın-doğrunun ölçüsü siz değilsiniz ki!

EROL TINASTEPE (Erzincan) – Bugüne kadar yaptığınız yanlışa hâlen devam ediyorsunuz. Lütfen!

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Senin her hâlin yanlış, her hâlin.

EROL TINASTEPE (Erzincan) – Siz oturun yerinize!

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Oturuyorum ben, siz ayaktasınız.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Sayın grup başkan vekilleri, bir elemanınız, bakın, bu müzakere usulüne uymayan bir tavır içerisindedir, lütfen kendisine müdahale edin.

Değerli arkadaşlarım, bakın, biz hiçbir zaman cemevlerine “cümbüş evi” demedik. Birisi söylüyorsa bizim vatandaşımızın ister ibadethane ister kültürel faaliyet gösterdiği, bir araya geldikleri, bir şeyleri paylaştıkları yeri küçümseme hakkına, onları hor görme hakkına hiç kimse sahip değildir. Bizim sizin ölçülerinize uymayabilir ama başkasının tavrı, başkasının hayat biçimi bizim sizin ölçülerinize uymasa da biz ona saygı duymak zorundayız.

“Uç fikirler” demiştir. Bizim bir bakanımız “uç fikirler” deyip kimseyi küçümsemez asla. Ben bunu kabul etmiyorum.

Değerli arkadaşlarım, uç fikir olsa bile, bakın, uç fikir olsa bile demokrasilerde -altını çiziyorum- demokratik bir yolla ifade edilmiş, demokratik bir biçimde ifade edilmiş en aykırı görüşler bile saygı duyulacak görüşlerdir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10’uncu maddesinin hükmüne dayalı olarak verilmiş olan içtihat kararları var. Bir görüş sarsıcı da olsa, altüst edici de olsa, rahatsız edici de olsa, biz onu düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirmek ve ona göre de muhatap olmak zorundayız. Netice itibarıyla bir grubun fikirleri bizim için uç olabilir.

Bakın, bazı Alevi dernekleri hafta sonunda Kızılay’da yapılan toplantıya tepki gösterdiler.

ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Kaç tanesi Sayın Bakan? Vesayet altındaki iki vakıf.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Hatta, Sayın İzzettin Doğan -biliyorsunuz Cem Vakfının Başkanı, o da saygıdeğer Alevi büyüklerindendir, bir bilim adamıdır- belki başkasının gösterdiği tepkiden daha aşırı bir tepki gösterdi ve orada bazı sözler söyledi. Sayın İzzettin Doğan böyle düşünür, bir başkası farklı düşünür, Alevi-Bektaşi Dernekleri Federasyonu başka türlü düşünebilir.

Arkadaşlar, biz…

EROL TINASTEPE (Erzincan) – Sayın Bakan, olayı çarpıtmayın! Olayı çarpıtmayın!

BAŞKAN – Sayın Milletvekili…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – İzzettin Doğan sizin gibi düşünmüyor Sayın Bakan.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun, devam edin.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Bakın değerli arkadaşlarım -çok fazla huzurlarınızı işgal etmeyeceğim- Cem Vakfı Ankara’da büyük bir toplantı düzenledi ve bizzat benim Başbakanım bana, Hükûmet adına o toplantıya katılmamı, Alevi vatandaşlarımıza bizim mesajlarımızı, onlarla ilgili düşüncelerimizi aktarmamı istedi, ben bunu yerine getirdim. İlk defa Türkiye’de bir Başbakan Alevi vatandaşlarımız tarafından düzenlenen bir yemeğe katıldı, aşure dolayısıyla düzenlenmiş olan bir iftar yemeğine katıldı…

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Büyük açılım!

ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Sonra ne oldu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – …ve Ankara’da Bilkent Otel’de ilk defa bir Başbakan böyle bir toplantıya katılmıştır.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sonra ne oldu?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sonra ne oldu, sonra?

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Katıldıklarına pişman oldular.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Dolayısıyla, değerli arkadaşlarım, Alevi vatandaşlarımız şu partiye oy verebilir, bu partiye oy verebilir, düşünce olarak şurada olabilir, burada olabilir. Bırakın Alevi vatandaşlarımızı, bu ülkedeki gayrimüslim vatandaşlarımızın bile inançlarını garanti altına almak, inançlarını en iyi şekilde yaşamak, pratiklerini yaşamak laik devletin boynunun borcudur. Laiklik budur aslında, laiklik budur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

EROL TINASTEPE (Erzincan) – Doğru, doğru.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Doğrudur, doğrudur.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Laiklik budur da siz laikliğe karşısınız!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Onun için, sevgili arkadaşlarım, tekrar söylüyorum: Biz Hükûmet olarak demokratik olarak ortaya konan her tavra saygı duyarız.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Taleplere ne diyorsunuz Sayın Bakan?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Hukuk içerisinde kalmak şartıyla, şiddet içermemesi kaydıyla, izinli yapılması kaydıyla her türlü gösteriye, her türlü yürüyüşe…

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Talepler için ne diyorsunuz?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – …her türlü platformda ifade edilen görüşlere saygı duyarız, katılmasak da saygı duyarız, demokrasi budur.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Tamam…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Dolayısıyla, ben Alevi vatandaşlarımızı da tebrik ediyorum. Birileri, hafta sonu Kızılay’da yapılan toplantıda yine vatandaşın camlarına taş atılmasını, cam çerçeve indirilmesini, araba yakılmasını bekliyordu, bazılarının temennisi buydu. Ama Alevi vatandaşlarımız büyük bir sağduyu örneği göstermişlerdir, orada olgun bir toplantı yapmışlardır. Bazı siyasilerin araya girip onları kışkırtmalarına kesinlikle alet olmamışlardır.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Ne demek istiyorsunuz? Siyasiler katılmamalı mı halkın toplantılarına?

ASIM AYKAN (Trabzon) – Niye rahatsız oluyorsunuz?

 MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Altını çiziyorum, altını çiziyorum. Alevi vatandaşlarımızın muhatabı biziz. Talepleri varsa biz onlarla paylaşırız...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ne diyorsunuz ama ya!

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Taleplerini açıkladılar, ne diyorsunuz?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – …ve demokratikleşme çerçevesinde biz Alevi vatandaşlarımızın bu ülkenin mutlu ve memnun vatandaşları olmaları için de elimizden geleni yaptık, yapıyoruz, yapmaya devam ederiz.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Ne yaptınız?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Herkesin inançlarına saygı duyulması gerektiğini düşünüyorum.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Cemevleri ibadethane mi değil mi? Cemevlerinden bahset, cemevlerinden!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – İzniniz olursa katkı sunmak istiyorum Sayın Bakana.

BAŞKAN – Bir dakikalık süre veriyorum, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

5.- Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in gündem dışı konuşmaya verdiği cevaba ilişkin açıklaması

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Öncelikle Sayın Bakanım söze başlarken Alevilerin, dün Kızılay Meydanı’nda 100 bin insanın toplantısını, talebini “Alevilerin sitemi varsa bize yapsın, başkasına yapmaya gerek yok, bize sitem edebilirler.” diyor. Üzülüyorum ki Sayın Bakan, daha talep ile sitemi karıştırır vaziyette. Aleviler, 100 bin insan orada toplandı, haklı anayasal taleplerini dile getirdiler. Sayın Bakan, bunu sitem olarak kabul ediyorsa Sayın Bakanın Alevileri nasıl anlayabileceğini, nasıl kavrayamadığının bir delili bu.

Sayın Bakanım, Aleviler Sivas’ta bundan on beş yıl önce 37 aydınımızın yakıldığı, tarihî insanlık suçunun işlendiği Madımak Otelinin müze olmasını istiyorlar, talep ediyorlar. Bu konuda İktidarınız, bu konuda Sayın Başbakan Alevilerle yemekte ilk defa buluşan Başbakan olmak yerine ilk defa Madımak katliamını reddeden, telin eden bir Başbakan olmasını isterdik. Aleviler Madımak’ın müze olmasını istiyorlar. Aleviler, köylere hizmet götürürken…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - …Alevi köyü, öbür köye elektrik, su götüreceğim diyenlerin dışında bir politika bekliyor.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Kaplan, nedir konu?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Hayır, önce nedir?

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Aldığınız kadrolarda Alevi mi, Sünni mi…

BAŞKAN – Sayın Özdemir… Sayın Özdemir…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Niye bunları laf olsun diye boşuna…

BAŞKAN - Sayın Kaplan…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, Sayın Bakan burada bizi tahrik edici bir konuşma yaptı.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Öyle bir şey yapmadı.

BAŞKAN – İsim söylemedi, herhangi bir isim söylemedi.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – İsim söylemesine gerek yok…

BAŞKAN – Sayın Kaplan… Sayın Kaplan…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Biz vardık orada Sayın Başkan. Sayın Bakan 100 bin kişilik bir hak arayışı yürüyüşünü bile farklı yönlere çekmeye çalışıyor. O açıdan, şimdi izin verirseniz…

BAŞKAN – Şimdi, bakın, siyasetçi denildiği zaman, siyasetçi eşittir milletvekili demek değil. Dolayısıyla herhangi bir siyasi partiyi, ben çok dikkatle izledim bütün konuşmaları, herhangi bir siyasi partiyi… Zaten söylediniz.

Sayın Kaplan, bir dakikayı da geçen bir süre içinde konu anlaşıldı ama söylemeye çalıştığım şey şu: Herhangi bir siyasi parti, herhangi bir siyasetçi ismini söylemedi.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Tamam Başkanım, söz almıyorum ama 100 bin kişi bir tek orada AKP Hükûmetini uyardı. Hâlâ anlamamışlarsa bir şey diyeceğim yok yani ne diyeyim ben daha…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, 60’ıncı madde ihlal oldu sanırım, kısa konuşma boyutunu aştı.

BAŞKAN – Evet, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin iki önerge vardır, okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, doğal gaz fiyatlarındaki artışın ve topluma etkisinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/278)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Doğalgaz fiyatlarında ortaya çıkan artışların nedenlerinin araştırılması, hükümetin yanlış ve tutarsız enerji politikalarının yurttaşlarımıza ve sanayicilere olumsuz etkilerinin tespit edilerek yurttaşlarımızın doğalgaz fiyatlarındaki artıştan etkilenmemesi için gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

 

K. Kemal Anadol

Hakkı Suha Okay

Kemal Kılıçdaroğlu

 

İzmir

Ankara

İstanbul

 

CHP Grup Başkan Vekili

CHP Grup Başkan Vekili

 CHP Grup Başkan Vekili

Gerekçe:

Siyasi iktidarın izlediği yanlış enerji politikaları, zamanında yeterli yatırım yapılmadığı için dışa bağımlılığı artırmış, enerji fiyatları hem yurttaşlarımız hem de sanayicilerimiz açısından altından kalkılamayacak bir yüke dönüşmüştür.

Türkiye doğalgazda yüzde 97 oranında dışa bağımlıdır ve elektrik üretiminin de yüzde 45'ini doğalgazdan sağlanmaktadır. Siyasi iktidar tercihini yenilenebilir enerji kaynaklarından yana kullanmadığı için son altı yılda doğalgaz tüketimi yüzde 100 oranında artmıştır.

Enerji yönetiminde dağınıklık, yolsuzluk olayları, kötü yönetim bugünkü sorunların baş nedeniyken, siyasi iktidar bu yanlış politikalarının bedelini sorumsuzca geniş halk kitlelerinin sırtına yüklemektedir.

Enerji Bakanı Hilmi Güler'in "Arz güvenliği meselesi bizim değil, EPDK'nın sorumluluğunda" şeklinde yaptığı açıklama, böylesine temel bir konuda bile Enerji Bakanlığı ve EPDK arasında bir yetki ve görev anlaşmazlığının olduğunu ortaya koymaktadır. Bu durum enerji yönetimindeki dağınıklığı net bir şekilde gözler önüne sermektedir. Arz güvenliğinden bile kendini sorumlu tutmayan bir anlayışın sorunların çözümünde katkısı olmayacağı açıktır.

Hazine Müsteşarlığınca Ağustos 2008'de yayınlanan "2007 Kamu İşletmeleri Raporu" enerji KİT’lerinin nasıl yanlış yönetildiğini net bir şekilde gözler önüne sermektedir. Rapor'da "Enerji KİT’leri arasındaki kronik hâle gelen borç-alacak sorununun devam ettiğine" vurgu yapılarak, BOTAŞ'ın mali borçları ve finansman giderlerinin sürekli arttığı tespitinde bulunulmuştur. Bu süreçte BOTAŞ nakit ihtiyacını banka kredisi kullanarak ve vergi borçlarını ödemeyerek gerçekleştirmek zorunda kalmış, sadece 2007 yılında 401 milyon YTL faiz ödemek zorunda kalmıştır. Rapor'da EÜAŞ-HEAŞ'tan olan alacakların zamanında tahsil edilememesi, Yap-İşlet ve Yap-İşlet-Devret santrallerinin TETAŞ'ın kendilerine ödeme yapmamalarını gerekçe göstererek, BOTAŞ'a olan gaz borçlarını zamanında ödememelerinin BOTAŞ'ı nakit sıkıntısına soktuğu belirtilmektedir. EÜAŞ-HEAŞ'tan sonra BOTAŞ'a en yüksek borçlu kamu kuruluşu Ankara Büyükşehir Belediyesidir. Halktan topladığı doğalgaz paralarını ödemeyerek BOTAŞ'ı faiz sarmalına sokan zihniyetin bugünkü portrede de sorumluluğu olduğu açık bir gerçekliktir.

Bununla birlikte enerji sektöründe yaşanan ve BOTAŞ üst yönetiminin neredeyse büyük bir bölümünün tutuklanmasına neden olan yolsuzluk olgusu da siyasi iktidarın enerji sektörüne "rant" anlayışıyla yaklaştığını ortaya koymaktadır.

Doğalgaza 1 Kasım 2008 tarihinden geçerli olmak üzere yapılan vergiler dâhil gerçekte yüzde 23.85'lik zamla birlikte, 2008 yılı içinde yapılan toplam zam oranı yüzde 82.15'e ulaşmıştır. Kış mevsimi öncesinde yapılan bu acımasız zam, elektriğin yüzde 45'ininin doğalgazdan üretildiği düşünüldüğünde yeni elektrik zamlarını da beraberinde getirecektir.

Sayın Başbakan ve Sayın Enerji Bakanı yapılan zam konusunda siyasi iktidarın hiçbir sorumluluğu olmadığını, zammın petrol fiyatlarındaki artışın 6 ya da 9 ay sonra doğalgaz fiyatlarına yansımasından kaynaklandığı açıklamasında bulunmuşlardır. Siyasi iktidarın bu tutumu, çeşitli matematik oyunları ile yanlış enerji politikalarını kamufle etmeye yöneliktir. Maliye Bakanının "Memur oturup da bütün maaşıyla doğalgaz kullanıyor diye bir şey yok..." şeklindeki açıklaması ise siyasi iktidarın ezilen kesimlere yaklaşımını gözler önüne sermektedir. Bu anlayış, IMF’den önce halkın ümüğünü sıkmak, mali terör yaratmaktan başka hiçbir amaca hizmet etmemektedir.

Doğalgaz zamları, tamamen, enerji KİT’lerinin kötü yönetilmesinden, yenilenebilir enerji kaynakları yerine dışa bağımlılığı artıran yanlış enerji politikalarından, yatırımların zamanında yapılamamasından kaynaklanmaktadır.

Bu açıdan hem zammın nedenlerinin hem de yoksul halk kesimlerinin zamdan kaynaklanan sorunlarının nasıl giderileceğinin Yüce Meclisimizce ivedilikle ele alınması gerekmektedir.

2.- Antalya Milletvekili Osman Kaptan ve 24 milletvekilinin, güvenlik görevlilerince dur ihtarına uymama gerekçesiyle gerçekleştirilen öldürme olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/279)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

28.10.2008 tarihinde Antalya'da polisin dur ihtarına uymadığı öne sürülerek Çağdaş Gemik adlı 18 yaşındaki bir gencimiz öldürülmüştür.

Kamuoyuna yansıyan bilgilere göre bu şekilde hayatını kaybeden vatandaşlarımızın sayısı, son yıllarda giderek artmaktadır. Bu tür olayların oluş şekli, olaylara karışan görevliler hakkında yapılan adli ve idari işlemler ve bunların sonuçları hakkında çeşitli kaynaklarca değişik bilgiler ortaya atılmakta ve bu bilgiler kamu vicdanını rahatsız etmektedir.

Bu nedenle Çağdaş GEMİK ve benzer öldürülme olaylarının açıklığa kavuşturulması ve önlenmesine dönük gerekli tedbirlerin alınmasını sağlamak için, Anayasa’mızın 98, TBMM İç Tüzüğümüzün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir araştırma komisyonunun kurulmasını arz ederiz.

Gerekçesi ektedir. 31.10.2008

1) Osman Kaptan                     (Antalya)

2) Mevlüt Coşkuner                 (Isparta)

3) Ali Rıza Öztürk                   (Mersin)

4) Tayfur Süner                       (Antalya)

5) Ramazan Kerim Özkan        (Burdur)

6) Ahmet Ersin                        (İzmir)

7) Turgut Dibek                       (Kırklareli)

8) Mehmet Ali Özpolat            (İstanbul)

9) Rahmi Güner                       (Ordu)

10) Abdullah Özer                   (Bursa)

11) Kemal Demirel                  (Bursa)

12) Halil Ünlütepe                   (Afyonkarahisar)

13) Ali İhsan Köktürk             (Zonguldak)

14) Gökhan Durgun                (Hatay)

15) Hüseyin Ünsal                   (Amasya)

16) Tekin Bingöl                      (Ankara)

17) Bülent Baratalı                   (İzmir)

18) Hulusi Güvel                     (Adana)

19) Atila Emek                         (Antalya)

20) Ali Rıza Ertemür                (Denizli)

21) Tansel Barış                       (Kırklareli)

22) Hüsnü Çöllü                      (Antalya)

23) Hikmet Erenkaya               (Kocaeli)

24) Durdu Özbolat                   (Kahramanmaraş)

25) Selçuk Ayhan                    (İzmir)

Gerekçe:

Son yıllarda güvenlik görevlilerinin uygulamaları sırasında, dur ihtarına uymadığı gerekçesi ile maalesef hayatını kaybeden vatandaşlarımızın sayılarında kayda değer bir artış gözlenmektedir.

Antalya'daki Çağdaş Gemik olayında olduğu gibi, birkaç saat önce evinden sağ çıkıp, babasının motosikletine ehliyetsiz ve kasksız bindiğinden, polisten korkarak kaçtığı için hayatını kaybedenler, bir tarafta güvenlik görevlileri. Bu şekilde ki ölüm olayları çok taraflı mağduriyet oluşturmaktadır.

Güvenlik görevlilerinin asıl görevleri toplumun can ve mal güvenliğini sağlamaktır. En önemlisi de can güvenliğidir. Suçluların dahi can güvenliği kamu otoritesine emanettir. Ancak, dur ihtarına uymamanın ölümle sonuçlanması, can güvenliğini sağlamakla görevli polislerin bu konuda gereken özeni göstermemesi, toplumumuzda şikayetleri arttırmaktadır. Hiçbir suç, yargılanmadan bir kişinin öldürülmesini mazur gösteremez.

Dur ihtarına uymadığı için öldürülen vatandaşlarımızın artması, kamuoyunun gündemini o kadar meşgul eder hâle gelmiştir ki, bazı kaynaklar dur ihtarına uymadıkları için öldürülenlerin sayılarını farklı farklı yayınlamakta, bazı kaynaklar bu tür olaylara karışan güvenlik görevlilerinin Türk Ceza Kanununun hangi maddesinden yargılanması gerektiği hususunda adeta kamplara bölünmüş bir şekilde, kamuoyuna farklı görüşler ileri sürmektedir.

Örneğin; bazı kaynaklar bu tür olaylarda ölenlerin sayısının 2006 ve 2007 yılları için sekiz kişi olduğunu yazarken, bazı kaynaklar sadece 2008 yılının ilk sekiz ayında 13, bazıları ilk on ayında 33 kişinin öldüğünü yazabilmektedirler. Yine bu konuda bazı hukukçular, bu olayın faili durumundaki güvenlik görevlilerinin; Türk Ceza Kanununun 85. maddesinde tanımlanan ve cezası 3-6 yıl arasında hapis olarak belirtilen taksirli öldürme suçundan, bazı hukukçular 20 yıl ile müebbet hapis cezası öngören kasten öldürme suçunu düzenleyen maddesinden yargılanmaları gerektiği hususunda fikirler ileri sürmektedirler.

Bu örnek bile bu konunun Türkiye Büyük Millet Meclisimiz tarafından ele alınmasının gerekliliğini ortaya koymaktadır.

Yine bu tür olaylar yurdumuzun bir çok yerinde meydana gelmektedir. Konunun adli ve idari makamlara intikal edenlerinin bir çoğunun sonucu, mahkemelerin ve idari soruşturmaların uzun yıllar sürmesinden dolayı, kamuoyunca takip edilememekte, bu bilinemezlik, kamuoyunda yanlış bilgilenmeleri beraberinde getirmektedir. Vatandaşın can güvenliği konusundaki bilgi kirliliği de, bu konunun yüce Meclisimizin gündemine almasını gerekli kılmaktadır.

Dur ihtarına uymadığı ileri sürülerek öldürülen vatandaşlarımızın mahkeme kararı olmadan öldürülmesinin, bir hukuk devleti olan ülkemizde mahkemelerin yetkilerinin güvenlik güçlerince gasp edilmesi, sorunun TBMM’ de yeni çözümler üretilmesi gereken bir sorun olduğu görüşleri de kamuoyunda dile getirilmektedir.

Yukarıda arz ettiğimiz ve kurulacak komisyonun çalışmaları ile ortaya çıkacak sonuca göre; yeni yasal düzenlemelere ihtiyaç olup olmadığının tespiti, kamuoyuna; geçmişte olan üzücü olayların nedenleri, sonuçları, bir daha olmaması için alınacak tedbirlerin neler olabileceği, olayların oluş şekilleri, olaya karışan güvenlik görevlileri, ölenlerin ve yakınlarının uğradıkları mağduriyetlerin giderilmesi, haklarının yeterince korunup korunmadığı konularında neler yapılıp yapılmadığının tespit edilmesi, sağlıklı resmî bilgi üretilmesi, kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi için böyle bir komisyonun kurulması gereklidir. Saygılarımızla arz ederiz.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Ülkemizde yaşanan çevre sorunlarının araştırılarak sürdürülebilir çevre politikası için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin uzatılmasına dair bir tezkeresi vardır, okutuyorum:

B) Tezkereler

1.- (10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71, 84, 87, 89, 101, 119, 145, 146) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin bir ay uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/583)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde Yaşanan Çevre Sorunlarının Araştırılarak Sürdürülebilir Çevre Politikası İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince kurulan Meclis Araştırması Komisyonu 17.06.2008 tarihinde çalışmalarına başlamıştır.

Komisyonun çalışmalarını tamamlaması için İçtüzüğün 105. maddesi uyarınca 3 aylık çalışma süresinin bittiği 16.11.2008 tarihinden itibaren 1 aylık ek süre istenmesi hususunun, Yüce Genel Kurula sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                        Dr. Nuri Uslu

                                                                                                                               Uşak

                                                                                                                    Komisyon Başkanı

BAŞKAN – İç Tüzük’ün 105’inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Araştırmasını üç ay içinde bitiremeyen komisyona bir aylık kesin süre verilir.” hükmü gereğince Komisyona bir aylık ek süre verilmiştir.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım:

VII.- ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1.- (11/5) esas numaralı gensoru önergesinin görüşme gününe; gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 253 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak ve bölümler hâlinde görüşülmesine; Genel Kurulun 11/11/2008 Salı ve 12/11/2008 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No: 42                                                                                                             Tarihi: 11.11.2008

6.11.2008 tarihinde dağıtılan ve Genel Kurulun 6.11.2008 tarihli 14 üncü Birleşiminde okunan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler hakkındaki (11/5) esas numaralı gensoru önergesinin gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer alması, Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin Genel Kurulun 11.11.2008 Salı günkü Birleşiminde yapılması, gündemin "Ka-nun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 80 inci sırasında yer alan 253 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 3 üncü sırasına alınması ve diğer kanun tasarı ve tekliflerinin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi ve 253 sıra sayılı Kamu İhale Kanunu ile Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının İçtüzüğün 91 inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olması, Genel Kurulun 11.11.2008 Salı günkü ve 12.11.2008 Çarşamba günkü Birleşimlerinde sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek 11.11.2008 Salı günkü Birleşiminde (11/5) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması, 12.11.2008 Çarşamba günkü ve 13.11.2008 Perşembe günkü Birleşimlerinde ise 11.00-20.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesinin Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca önerilmiştir.

 

 

Köksal Toptan

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

Başkanı

 

Nurettin Canikli

Kemal Kılıçdaroğlu

 

Adalet ve Kalkınma Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi

 

Grubu Başkanvekili

Grubu Başkanvekili

 

Mehmet Şandır

Fatma Kurtulan

 

Milliyetçi Hareket Partisi

Demokratik Toplum Partisi

 

Grubu Başkanvekili

 Grubu Başkanvekili

253 Sıra Sayılı Kamu İhale Kanunu ile Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/584)

 

Bölümler

Bölüm maddeleri

Bölümdeki madde sayısı

 

1. Bölüm

1-20

20

 

2. Bölüm

21-36

 

 

 

(Ek Madde 3-4-5. ila

 

 

 

geçici 8-9. Md.ler dâhil)

19

 

 

Toplam Madde Sayısı

39

BAŞKAN – Öneri hakkında aleyhte ve lehte söz talepleri vardır.

Aleyhte söz talebi Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç’e aittir.

Buyurun Sayın Genç.

Süreniz on dakika.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine bir salı günü bir Danışma Kurulu kararı üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, tabii, bağımsız bir milletvekili olarak burada görev yapmak çok zor, hele bu kadar keyfî işlemlerin icra edildiği bir Mecliste.

Şimdi, bu Danışma Kurulu kararında… Kamu İhale Kanunu Hükûmetten on iki madde gelmiş, Komisyona gitmiş otuz altı madde çıkmış. İç Tüzük’ün 35’inci maddesine göre komisyonlar kanun teklif etmezler. Sayın Başkan, siz daha önce bunu söylediniz burada “Bu son olsun.” dediniz ama bu komisyonlar sizi dinlemiyor. Yani eğer bu İç Tüzük uygulanacaksa uygulansın, uygulanmayacaksa bunları rafa kaldıralım.

Yine, efendim, salı, çarşamba günleri sözlü soruları cevaplandırmayalım… Zaten bu Hükûmetin sözlü soruları cevaplandırma diye bir problemleri yok, hep yalan beyanda bulunuyorlar, sözlü sorulara verdikleri cevapların hepsi yalan yani benim sorularıma verilen cevap… Ben başkasının tabii şeyi değilim.

Şimdi, değerli milletvekilleri, Kamu İhale Kanunu’nu temel kanun kabul ediyorsunuz yani niye kabul ediyorsunuz? Devletin bütün maliyesinin harcamalarının yapıldığı bir kanunun, siz, Türkiye Büyük Millet Meclisinde enine boyuna tartışılmasını niye istemiyorsunuz? Bunu özellikle muhalefet partilerine de söylüyorum yani. Kamu İhale Kanunu, burada; Hükûmetten on iki madde gelmiş, Komisyona gitmiş otuz altı madde olmuş, ondan sonra da bunu iki madde hâlinde görüşeceksiniz. Kimden neyi saklıyorsunuz? Ben anlamıyorum değerli milletvekilleri.

Bakın, yani özellikle AKP İktidarı zamanında belediyelerde yapılan ihalelerde, kamuda yapılan ihalelerde büyük bir şaibe var. Bunu inkâr eden var mı? Her gün basında söyleniyor. Ve inanmanızı istiyorum, her zaman bize bu konularda bilgiler geliyor -özellikle vatandaşların tabii çok sağlıklı bilgiler de göndermesini istiyorum- hepsinde ihale usulsüzlükleri var. Ya AKP’nin ilgili bir il başkanı veya belediye meclisi üyesi yani bunların yakınları ihalelere giriyorlar. Şimdi, bu kadar ihale soygununun olduğu bir memlekette siz, bunların burada, kanunun Türkiye Büyük Millet Meclisinde enine boyuna tartışılmasını niye istemiyorsunuz? Ben onu anlamıyorum.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Kaç defa ezbere konuşma dedik.

KAMER GENÇ (Devamla) - Neyi kaçırıyorsunuz?

ALİ İHSAN MERDANOĞLU (Diyarbakır) – Ezbere konuşma!

KAMER GENÇ (Devamla) – Eğer ezbereyse, gelin…

Bakın, biz burada konuştuğumuz zaman vatandaşların haberi oluyor bundan. Vatandaşlar görüyorlar ki şurada şöyle bir ihale yapılmış, hemen bize de bildiriyorlar. Nitekim, işte belediyelerdeki imar yolsuzlukları artık ayyuka çıktı, genel başkan yardımcılarınız gitti.

Değerli milletvekilleri, aslında konu çok ayrıntılı da…

Biraz önce burada Millî Eğitim Bakanı Alevi inançlı insanlarla ilgili bir konuşma yaptı. Şimdi, bakın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bu konu gitmiş. Avrupa İnsan Hakları, Alevi inancının Türk toplumunda derin kökenleri olan bir inanç olduğunu… Ve Avrupa Sözleşmesi’ne göre bunu enine boyuna incelemiş; mesela, burada, Anayasa’nın 24’üncü maddesine uygun olarak… Verilen din ve ahlak, kültür eğitim ve öğretiminin Anayasa’da belirtilen ilkelere uygun olmadığını söylemiş, daire karar vermiş, sonra Hükûmet buna itiraz etmemiş, Genel Kurula gitmemiş ve orada kesmiş.

Şimdi, mesele şu: Pazar günü, Kızılay Meydanı’nda çok olgunca, hakikaten toplumumuza yakışan bir olgunlukta, bazı kişilerin bunu rayından çıkarma yolundaki gayretlerine rağmen çıkmamıştır, düşünceler dile getirilmiştir. Hemen bir bakanın çıkıp da “Bunlar uç fikirler.” demesi çok ayıp bir şey.

Şimdi, bakın, orada bazı fikirler yanlış olabilir. Mesela, ben de Diyanet İşleri Başkanlığının kaldırılmasını istemiyorum çünkü Diyanet İşleri Başkanlığını kaldırdığınız zaman, bu memlekette cemaatler hâkim olur. Yani Türkiye Cumhuriyeti devletinin yapısı gereği, muhakkak, devletin denetiminde ama Anayasa’nın 136’ncı maddesinde tarif edilen tarife uygun bir Diyanet İşleri Başkanlığının olması gerekli ama bugün, yalnız Sünni mezhebine uygun olarak, yalnız ona göre icraat yapan bir Diyanet İşleri Başkanlığı Türk toplumunu kucaklayamıyor. Anayasa’nın 24’üncü maddesinde belirtilen Din Kültürü ve Ahlak Dersi… Dinin bir kültür olarak okutulması lazım.Ahlakın bir ahlak dersi olarak okutulması lazım ama burada Millî Eğitim Bakanlığının tedrisat kitaplarına koyduğu bu nitelikte bir eğitim değil, bu nitelikte bir tedrisat değil. Mesela, şimdi biliyorsunuz, Hazreti Ali’nin bir atı var, “Düldül” deniliyor buna. Ee, bu, şeyde, Alevi inançlarında kutsal bir inanç olarak veriliyor ama sen getirmişsin din kitabına koymuşsun, demişsin ki: “Hazreti Ali’nin bindiği katır.” Bu olur mu yani şimdi? Yani böyle bir hitap olur mu? İşte, Millî Eğitim Bakanı gitti. Gelsin, nasıl yazıyor?

Mesela, bir cemden bahsetmişler yine o din dersine konulan bir şeyde. Bizim Pülümür ilçesinde 19 Mayısta veya işte 23 Nisanda çocukların orada bayramda yaptıkları bir oyunu almışlar, cem diye kitaba basmışlar. Ben bunu soru önergesi hâlinde de verdim.

Şimdi, eğer bir şeyler yapılacaksa, bunları usulüne göre yapmak lazım. Bir de insanların inançlarıyla alay etmemek lazım.

Değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlarımız; şimdi bizim istediğimiz… Alevi inançlı insanlar, Sünni inançlı insanlar, bunlar bu memlekette yıllarca kardeşlik içinde yaşamışlardır. Kimsenin de kimsenin inancının üzerinde bir şeyi yok. Ama Alevi inançlı insanlar da diyor ki: “Kardeşim, yani ben de bu memlekette bir inanç sahibiyim.” Adamın inancını beğenirsin beğenmezsin ama o inanca saygı göstermek zorundasın. Benim biraz sonra bir kanun teklifim var 37’nci maddeye göre gündeme alınmasıyla ilgili; aynı konuşacağım. İnşallah, onu da nazara alırsınız.

Şimdi, değerli milletvekilleri, birisi çıkıp camide ibadet etmek istiyor, birisi mescitte ediyor. Alevi inançlı insanlar da orada kendi inanç sistemine göre, mesela bir sazın eşliğinde inançlarını… Orada dua etmek istiyor, Allah’a yalvarmak istiyor. O saz teliyle dokununca toplumda, işte bayanlı beyli orada semah tutuluyor. Ee, bu semah onların inanç biçimleri.

Şimdi, yani Diyanet İşleri Başkanlığının bir genelgesi var. Şimdi burada da okurum. Şimdi diyor ki: “Efendim, İslam inancında yalnız cami ve mescit var.” Ya, tamam, ben bir şey demiyorum da yani ibadet yaptığın yere cami, mescit de diyebilirsin, cemevi de diyebilirsin. Bunda ne kötülük var? Yani, İslam dininde…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Kur’an’da cami yok.

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, neyse, var yok. Yani, şimdi… Aslında İslam inancında her yerde ibadet edebilirsiniz; dağ başında da edebilirsiniz, evde de edebilirsiniz, her yerde edebilirsiniz ama böyle bir isimlendirilmiş. Alevi inançlı insanlar da diyor ki: “Kardeşim, ben de cemevinde ibadetimi yapmak istiyorum.” Bunda ne var yani bunda “uç” diye bir şey var mı değerli milletvekilleri?

Şimdi, yine okullarda öğretilen din dersleri… Avrupai hukuku kabul etmişiz. Anayasa’mız var. Anayasa’mızın 24’üncü maddesi de tabii “Din ve ahlâk eğitim ve öğretimi devletin gözetim ve denetimi altında yapılır.” diyor, “İlk ve ortaöğretimde zorunlu ama diğerlerinde ihtiyaridir.” diyor ama din eğitim ve öğretimi ise ancak büyüklerinin müsaadesine göre yapılır. Şimdi, Anayasa burada ortada iken sen Hükûmet olarak bunu uygulamak zorundasın.

Biraz önce Hüseyin Bey dedi ki: “Efendim, hiçbir AKP’li ‘cemevi cümbüş evi’ dememiştir.” E, Tayyip Erdoğan’la ilgili bu konu da defalarca söylendi; çıksın desin ki: “Ben böyle bir şey söylemedim kardeşim.” O zaman biz de diyelim…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Kaç defa söyledi, siz dinlemiyorsanız biz ne yapalım!

KAMER GENÇ (Devamla) – Çıksın desin efendim, onunla ilgili kaç defa söylendi. Desin ki: “Biz böyle bir laf söylemedik.”

Şimdi, değerli milletvekilleri, bakın, Parlamentonun ülkenin sorunlarına hâkim olması lazım. Bu ülke sorunlarının çözümü, böyle getirip de kanunları halkın gözünden kaçırarak olmaz, sorunlardan kaçınarak olmaz.

Maliye Bakanı Kemal Bey buraya getiriyor vergi yasalarını. Soruyorum: “Sen 2000 yıllarında Foça’da 15 milyar liraya alıp hemen kısa bir süre sonra 1 trilyon 260 milyar liraya sattığın şeyden dolayı 1 trilyon 245 milyar lira kâr etmişsin; bunu beyan ettin mi?” Bu soru kendisine 2006’da soruluyor; yok, ortada bir şey yok. Şimdi diyor ki: “Ben 2002 yılında defterime yazdım.” diyor. E, nasıl yazdın? Diyorum ki: “Hasılatta beyan ettin mi?” Onu söyleyemiyor çünkü zaman aşımına uğramış 2002. 2002 vergi hukuku bakımından zaman aşımına uğramış ama ticaret hukuku bakımından zaman aşımına uğramamış. “Getir o defteri ben göreyim.” diyorum. Haa, sen zaten kendine uygun noterleri buluyorsun yani getirir sahte bir noterden “Yahu, evet falanca defterin falanca sayfasına bu fatura kaydedilmiş.” diyebilirsin ama o aslında maliyeye beyan edilen gelirler içinde var mı? Bunlar çok önemli şeyler. Bir memleketin bakanlığını yapan bir kişi, hem de maliyeyi, vergiyi kontrol eden bir kişi eğer bunları kamuoyuna güvence veremiyorsa, vergi kaçakçılığı yapmadığı konusunda eğer bir teminat veremiyorsa o devlet zaten bitmiş yani o zaman kimden alacaksın bu şeyi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, bakın, bugün grubunuzun konuşmasını dinledim. Efendim… Hiçbir şey söylemiyorlar. Yahu arkadaş, burada ihale yolsuzluklarının daniskası diye geliyor mu? Vergi kaçakçılığının daniskası diye geliyor mu? “Tayyip Bey, senin oğlun gemiyi neyle aldı?” diyorum. Bunu bize söyle yahu! Hangi parayla aldın? Bu Deniz Fenerine gelen paraların birisi Zekeriya Karaman… Zekeriya Karaman’ın oğlu ile senin oğlun bacanak.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sana ne! Başbakanımızı ne ilgilendirir Zekeriya Karaman?

KAMER GENÇ (Devamla) - Ona 10 milyon euro gelmiş. Bu para nereye gitmiş?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sen git Zekeriya Karaman’la uğraş, bizimle ne alakası var Zekeriya Karaman’ın?

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, neyse işte. Bunlar incelenecek beyler! Bunları inceleyelim, ha bir şey yoksa biz çıkar özür dileriz, “Yahu, biz iftira atmışız.” deriz ama eğer bizden hep şeyleri kaçırırsanız, gözden kaçırırsanız, bizim iddialarımızı karşılayacak ciddi bir cevap veremezseniz her gün çıkıp bu kürsülerde söyleyeceğiz, yarın kamuoyunun karşısında da söyleyeceğiz.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Seni ciddiye alan var mı?

KAMER GENÇ (Devamla) - Dolayısıyla bunlara, çıkıp burada bize cevap verilmesi lazım. Verilmeyince burada, toplumdan kaçırarak, kanunların müzakeresinden kaçırarak siz bu memlekete faydalı hizmet yapmıyorsunuz.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN –Teşekkür ederim Sayın Genç.

Önerinin lehinde ilk söz, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Veysi Kaynak’a aittir.

Buyurun Sayın Kaynak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Danışma Kurulumuzun Genel Kurulun onayına sunduğu öneri, özeti itibarıyla, 253 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın yani Kamu İhale Kanunu ile Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerin ekteki cetvele göre olması şeklindedir. Bu kanuna acil ihtiyaç duyulmasının temel sebebi, Yüksek Seçim Kurulunun göstermiş olduğu ihtiyaçtır.

Ayrıca, yine, Danışma Kurulumuz, bugün gensoru görüşüleceği için bugünkü çalışmaların, görüşmelerin tamamlanıncaya kadar, yarın ve perşembe günü de saat 11.00’de başlayıp 20.00’ye kadar sürmesini önermektedir. Dolayısıyla Meclisimizin daha fazla süre mesai yapmasını isteyen bir öneridir.

Danışma Kurulu önerisinin lehinde olacağımızı beyan ediyor ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaynak.

Öneri hakkında aleyhte söz isteyen Eskişehir Milletvekili Sayın Tayfun İçli.

Buyurun Sayın İçli. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Sayın Kamer Genç’in de biraz evvel ifade ettiği gibi yine bir salı günü, yine önümüzde Danışma Kurulu önerisi.

Şimdi, ilk olarak bu Danışma Kurulu önerisinde 253 sıra sayılı Kamu İhale Kanunu ile Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın dağıtılan kâğıtların 80’inci sırasından 3’üncü sırasına alınmasına dair bir öneri var. Geçen salı günü Danışma Kurulu önerisini eleştirirken yaklaşık on iki kanun tasarı veya teklifinin öncelikli olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna getirilmesini eleştirmiştim.

Değerli arkadaşlarım, bu kanun gerçekten sayın grup başkan vekili arkadaşlarımın dediği şekilde ve biraz evvel lehinde söz alan Milletvekili Arkadaşımızın belirttiği şekilde çok çok önemli ise neden geçen salı günü bu kanun tasarısını Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirmediniz? 80’inci sıradaki tasarı çok çok önemliyse bir hafta önceki Danışma Kurulu önerisinde bunun getirilmesi gerekirdi. Şimdi, demek ki Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemi, gerçek gündemi belirleyecek şekilde önümüze getirilmiyor. Birincisi, bu görüşümü ifade etmek istedim.

İkinci olarak değerli arkadaşlarım, biraz evvel de ifade ettiğim gibi, dağıtılan bu kanun tasarısı iki kanunu içeriyor: Birisi Kamu İhale Kanunu, diğeri Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu. Şimdi, yine Danışma Kurulunun önerisinde, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre bu kanunun temel kanun olarak görüşülmesi talep ediliyor.

Değerli arkadaşlar, İç Tüzük’ümüzün 91’inci maddesi çok açık bir hüküm ifade ediyor. Şimdi bu kanun tasarısı otuz beş madde veyahut otuz altı maddeden ibaret. Çok çok önemli kanunlar temel kanun. Örneğin: Borçlar Kanunu, Ticaret Kanunu, Ceza Kanunu, Ceza Muhakemeleri Usul Kanunu gibi kapsamlı, geniş kanun tasarıları Türkiye Büyük Millet Meclisinde temel kanun olarak görüşülür. Bu benim görüşüm mü? Bu benim görüşüm değil. İç Tüzük’te amir hüküm var. Bakın ne diyor? “Bir hukuk dalını sistematik olarak bütünüyle veya kapsamlı olarak değiştirecek biçimde genel ilkeleri içermesi; kişisel veya toplumsal yaşamın büyük bir bölümünü ilgilendirmesi; kendi alanındaki özel kanunların dayandığı temel kavramları göstermesi, özel kanunlar arasında uygulamada ahenk sağlaması…” İç Tüzük devam ediyor, yani bu hâllerde ancak bölüm olarak görüşülebilir. Aksi takdirde, bu kanunun her maddesinin İç Tüzük’te belirtilen şekilde ayrı ayrı, madde madde görüşülmesinde büyük yarar var. İç Tüzük’ü değiştiren daha önceki Türkiye Büyük Millet Meclisindeki üyelerin iradesi bu şekilde tecelli etmiş. Siz, her kanunu “temel kanun” diye Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirirseniz, alelacele kanunlaşmasını sağlarsanız ve milletvekillerinin denetiminden kaçırmaya kalkarsanız, bu, Parlamento hukukuna aykırı bir yöntemdir.

Şimdi erken seçim geliyor. Değerli arkadaşlarım, neden bu derece acele? Yine birçok salı günleri yaptığım konuşmada belirttiğim gibi Türkiye'nin gündemi gerçekten çok ağır. İşte ekonomik krizden bahsediliyor, çiftçi bitmiş, işçi bitmiş, emekli kan ağlıyor, tüccarlarımız, sanayicilerimiz neredeyse anahtar teslim durumuna gelmiş, bir tarafta başka birtakım sıkıntılar var, terörle ilgili sıkıntılar var. Değerli arkadaşlarım, Hükûmet olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine acil diye getireceğiniz olayın mutfaktaki yangını söndürecek kanunlar olması lazım. İnsanlarımıza iş bulabilecek… İşverenlerimiz kan ağlıyor, her gün açıklama yapıyorlar, diyorlar ki: Hükûmet bize destek versin. Krizde ciddi sıkıntı içerisindeyiz. Eğer iflas olursa işten çıkartmalar artacak, işsizler ordusuna yeni işsizler girecek. Bununla ilgili kanun getirin diye Hükûmetten yardım beklerken önümüze Kamu İhale Kanunu ile Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu’nda değişiklik yapılmasına dair bir kanun getiriliyor ve otuz beş maddelik kanun temel kanun olarak önümüze getiriliyor.

Bu uygulamalardan vazgeçmek lazım. Hükûmet bu uygulamaya devam ettiği sürece bizler eleştirilerimizi yönelteceğiz.

Benim bugünlük söyleyeceğim bunlar. Bunlara gerçekten hassasiyet gösterilmesi gerekir diyorum, hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İçli.

Önerinin lehinde son söz Giresun Milletvekili Sayın Nurettin Canikli’ye aittir.

Buyurun Sayın Canikli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Danışma Kurulu önerisinin lehinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Danışma Kurulu önerisiyle, özellikle bu haftanın çalışma gündemi oluşturulmaktadır. Buna göre, bugün, Enerji Bakanımız hakkında verilen gensoruyla ilgili görüşmeler gerçekleştirilecektir. Yani, yarın, çarşamba günüyse, iki tane yarım kalan kanun tasarısının görüşmeleri sürdürülecektir. Bunlardan bir tanesi serbest bölgelerle ilgili kanun tasarısı, sanıyorum 5’inci maddede kalmıştık, diğeriyse bazı varlıkların millî ekonomiye kazandırılmasına ilişkin kanun tasarısı, o da 4’üncü maddesinde kalınmıştı. Yarın, o iki kanun tasarısının görüşülmesi planlanıyor, öneriliyor ve perşembe günüyse, Kamu İhale Kanunu’nun görüşmelerine başlanması öneriliyor ve aynı zamanda temel yasa olarak görüşülmesi İç Tüzük’ün 91’inci maddesi çerçevesinde öneriliyor.

Değerli arkadaşlar, biraz önceki konuşmacı arkadaşlarımız, özellikle otuz dokuz maddeden oluşan ve Kamu İhale Kanunu’nda önemli değişiklikler getiren kanun tasarısının temel yasa olarak görüşülmesine eleştiri getirdiler ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesinin özüne, ruhuna uygun olmadığını ifade ettiler. Şimdi, sanıyorum burada bir yanlış yorumlama söz konusu. İç Tüzük’ün 91’inci maddesinde belirtilen şartlar, her biri ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekir. Bunlar, toplu olarak aranması gereken şartlar değildir. Yani, bir kanun tasarısının temel yasa olarak görüşülmesi için aranan şartlar açısından topluca değerlendirilmesi gereken şartlar değildir. Bu itibarla, 91’inci maddede belirtilen şartlardan herhangi bir tanesi gerçekleştiği takdirde, o kanun tasarısının temel yasa olarak görüşülmesi ve Genel Kurula önerilmesi mümkündür.

Biraz önce Sayın İçli okudu, ben, sadece ilgili, altını çizmek istediğim kısmı okuyorum: “…kişisel veya toplumsal yaşamın büyük bir bölümünü ilgilendirmesi…” Bu da, bir kanun tasarısının temel yasa olarak görüşülmesi için yeterli olan şartlardan bir tanesi. Bir başka ifadeyle, eğer, herhangi bir kanun tasarısı, kişisel veya toplumsal yaşamın büyük bir bölümünü ilgilendiriyorsa, bunun temel yasa olarak görüşülmesi ve tartışılması mümkündür İç Tüzük’ün 91’inci maddesi çerçevesinde.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Bütün kanunlar toplum için çıkıyor.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Tabii, hiç kimse, Kamu İhale Kanunu’nun –otuz dokuz maddelik, ciddi anlamda değişiklikler içeriyor- kişisel veya toplumsal yaşamın büyük bir bölümünü ilgilendirmediğini söyleyemez. Bu itibarla, 91’inci maddenin özüne de, lafzına da uygundur ve Danışma Kurulu önerisi bu açıdan bakıldığında, İç Tüzük’le herhangi bir çelişki içermemektedir.

Değerli arkadaşlar, yine biraz önce bir konuşmacı arkadaşımız birtakım ithamlarda bulundu. Bunu sık sık yapıyor gerçi ama hep söyledik, söylemeye de devam edeceğiz: Eğer bir somut belgeye dayanan ya da genel anlamda tevsik edilebilen bir suçlama, bir iddia söz konusuysa kamu yöneticileri hakkında ya da siyasetçiler hakkında, elbette bunları arkadaşlarımızın ifade etmeleri, kamuoyuyla paylaşmaları son derece doğaldır ancak bu şartları taşımıyorsa, herhangi bir delil, herhangi bir belge, herhangi bir somut tevsik edilecek bir araç yok ise ve buna rağmen çıkıp birileri birilerini suçlamaya çalışıyorsa bu etik değildir arkadaşlar. En hafif ifadeyle etik değildir. Yani somut olarak ortaya konuşacaksınız, insanların kafasını karıştıracaksınız, insanların kafasında soru işareti oluşmasına yol açacaksınız, ondan sonra da rahat rahat bütün bu eleştirilere, ikazlara rağmen bu tavrınızı sürdüreceksiniz.

İşin bir başka garip boyutu şu: Bir iddia tevsik edilmediği takdirde herhangi bir suçlama getiriyorsanız ispat külfetini suçlanan kişiye yüklemek gibi bir anlam içerir bu ve bunun, tam anlamıyla bu mantığın bir hukuk garabeti olduğunun da kabul edilmesi gerekir. Çünkü olmayan bir şeyin ispatı mümkün değildir, yani daha doğrusu olmadığının ispat edilmesi mümkün değildir. Bu nedenle en temel hukuk kuralıdır, bir iddia sahibi iddiasını getirdiği zaman tevsik etmek zorundadır. Aksi hâlde bu konuşma boştur, anlamsızdır, içi boş bir konuşmadır, değersiz bir konuşmadır ve biz temenni ediyoruz, diliyoruz benzer konuşmaların, yani herhangi bir şekilde tevsik edilmeden, delillendirilmeden ortaya atılan iddiaların bu Meclis kürsüsünden ya da herhangi bir yerden dile getirilmemesi… Ve bu ne o kişiye ne siyasi hayatımıza ne de bu milletin faydasına, geleceğine bir katkı sağlar. Sadece siyasi ortamın gerginleşmesine ve esas tartışılması gereken konuların sağlıklı, daha sakin bir ortamda tartışılması hususunu ortadan kaldırır ve sonuç olarak ülkeye, hepimize olumsuz etkileri olur ve zarar verir. Elbette bu tür iddialar ortaya atıldığı zaman, ispat edilemeyen, delillendirilemeyen, afaki, anlamsız, nerede olduğu belli olmayan, nerede yapıldığı belli olmayan konuşmalar yüklenilerek ya da itham edilerek olduğu zaman, elbette, bu iddialarla, bu haksız töhmetlerle karşı karşıya kalan kişiler ve onların temsilcileri de gereken konuşmalarla ya da gereken üslupta bu tür iddialara cevap vereceklerdir. Ama bunun, söylediğim gibi, hiç kimseye katkısı yok.

Özellikle bir sayın konuşmacı bunu âdet, alışkanlık hâline getirdi. Lütfen, konuşurken, delil olarak ortaya koysun bir şey, zaman versin, süre versin, bir şeyler söylesin, somut olarak bir şeyler söylesin ama bunların hiçbirisi yok. Tevsik etme anlamında, tevsik edilmesini sağlayacak, gerektirecek hiçbir şey ortaya koymadığı hâlde, inanılmaz, içi boş, anlamsız ve gerçek olmayan -gerçek olmayan diyoruz rahatlıkla, çünkü delillendirilmediği için söylüyoruz ve delillendirilmesi de mümkün değil çünkü doğru değil- ve bu iddia edilen hususlarla ilgili olarak da bu iddiaya muhatap olan işte Sayın Başbakanımız, ilgili bakanlarımız da bu konuda defalarca açıklama yapmalarına rağmen, ısrar edilmesini de anlamak gerçekten mümkün değil. Belki hiç muhatap olmamak lazım ama Meclisin kürsüsünden millete karşı, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve onun değerli üyelerine karşı yapılan bir konuşma içerisinde sarf edildiği için elbette bunları dikkate alıyoruz ve bir şeyler söyleme gereği hissediyoruz. Aslında arzumuz, temennimiz de bizim çıkıp böyle boş, anlamsız, içi boş konuşmalara cevap vermek değil ama mecbur kaldığımız için söylüyoruz.

Değerli arkadaşlar, son olarak şunu ifade etmek gerekiyor: Bakın, yine biraz önce çok afaki “Efendim, işte, yandaşlara ihale veriliyor…” Biliyorsunuz 2002 yılından önce kamu kurumlarının alım satımlarıyla ilgili düzenleme 2886 sayılı Kanun tarafından, Kanun’daki hükümler çerçevesinde yürütülüyor idi ve gerçekten bu Kanun’un içerdiği özellikle belli bazı hükümler nedeniyle çok tartışma konusu yapılıyordu. Bunlardan bir tanesi, örnek olarak söylüyorum, davetiye usulü. Özellikle açık ihale sistemini sınırlayan ciddi anlamda hükümler içermesi nedeniyle, haklı olarak, eleştiriye tabi tutuluyordu ve 2001 yılında değiştirildi. Bu düzenleme değiştirildi ve uygulaması ilk defa, ağırlıklı olarak AK PARTİ Hükûmetleri döneminde yapıldı.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – 15 defa değiştirildi.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Esas itibarıyla düzenlemenin çatısı 2001 yılında dizayn edildi, daha sonra küçük değişiklikler oldu ama bu çatı korundu. Bu anlamda herhangi bir problem yok ve 2886 sayılı Kanun açısından bakıldığında, ihaleye katılımcıların sayısının artırılması, daha rekabetçi bir ortamın sağlanması anlamında, çerçevesinde değerlendirildiğinde, şu anda uygulanan Kanun, 2886 sayılı Kanun’a göre, önce uygulanan, daha önceki dönemlerde uygulanan Kanun’a göre çok daha ileri hükümler içeriyor ve özellikle, ihalelerde yapılabilecek olan yolsuzlukların önünü baştan kapatıyor. Çünkü, ilke olarak, bütün ihaleler, tüm kamu kurumlarının, belediyeler dâhil, onların şirketleri dâhil, tüm KİT’ler dâhil. Biliyorsunuz, daha önce KİT’ler, 2886 sayılı Kanun kapsamında alım satım işlemlerini gerçekleştirmiyorlardı. Ama, 2002 yılının sonundan itibaren, 2003 yılı başından itibaren, ağırlıklı olarak uygulandığı için söylüyorum, bütün bunlar açık olarak herkesin rahatlıkla girebileceği ihale yöntemiyle yapılmaya başlandı. Şunu anlatmaya çalışıyorum: Şu anda uygulanan ihale yöntemi, zaten, bu tür suistimallere büyük oranda kapalıdır değerli arkadaşlar, özellikle 2886 sayılı İhale Kanunu’yla kıyaslandığında. Anlatımlarda, lütfen, bu hususa dikkat etmek gerekiyor. Yani, eğer öyle bir niyeti olsaydı AK PARTİ iktidarlarının, şu anda uygulanan kamu ihale mevzuatını, eski 2886 sayılı İhale Kanunu’nda yer alan ve idareye ihaleyi yönlendirme noktasında imkânlar sağlayan, birtakım fırsatlar veren o hükümleri değiştirebilirdi. Ama kesinlikle böyle bir yola gidilmedi. Neden? Çünkü baştan itibaren kamu ihaleleri yapılırken bu tür suistimaller ortadan kalksın ve kamu otoritelerinin, bu ihaleleri yürütmek durumunda olan insanların ihalelere müdahaleleri asgariye insin, minimize edilsin. Amaç buydu ve bu konuda da en ufak geriye adım atılmadı, bunların takdir edilmesi gerekir değerli arkadaşlar. Bu, elbette, hükûmetlerin, yönetici olan bürokratların, yürütmek durumunda olan insanların görevidir. Elbette, kamu ihalelerinde yolsuzlukların en az seviyede oluşabilmesi için gereken bütün tedbirleri almak zorundadır. Biz de onu yapıyoruz. Bu değerlendirmeler yapılırken, eski dönemlerde uygulanan kanunlarla bu kıyaslamayı yapmak lazım ve global anlamda, bütün olarak da bakıldığında, özellikle bu nedenden dolayı, bu gerekçeyle eskiyle kıyaslanamayacak kadar şu andaki uygulanan kamu ihale mevzuatı bu tür uygulamalara kapılıdır ve zaten hem kamunun satın alımlarda uyguladığı fiyatlar hem de…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

…satışlarda uyguladığı fiyatlarda ortaya çıkan rakamları dikkate aldığınızda bu gerçek çok net olarak ortaya çıkar.

Ben, Danışma Kurulu önerisinin lehinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, konuşmacı benimle ilgili diyor ki: “Hiçbir delil ortaya koymuyor, afaki konuşuyor.”

AHMET YENİ (Samsun) – Otur yerine be!

Sayın Başkanım, böyle bir usul var mı?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben, Kemal Unakıtan’ın 1 trilyon 245 milyar lirayı bir faaliyette kazandığını beyan etmesini istiyorum. Ben, Deniz Fenerinden Türkiye’ye gelen paraların bazı kişilerin gemi alımlarında kullanılıp kullanılmadığının kontrol edilmesini istiyorum. Ben, ATV ve Sabah ihalesinde 6 tane kişi ihaleye girdiği hâlde sonradan niye çıkarıldı, bunu araştırmak istiyorum.

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) – Otur yerine be!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bundan daha müspet, daha müşahhas bir olay var mı efendim!

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

C) Önergeler

1.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/191) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/92)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/191 esas numaralı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifimin İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını,

Arz ederim. 23/06/2008

                                                                                                                         Kamer Genç

                                                                                                                             Tunceli

BAŞKAN – Önerge sahibi Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç.

Buyurun Sayın Genç.

Süreniz beş dakika.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir istemim üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.

Tabii, burada konuşma imkânımız çok sınırlı olduğu için çok şeyleri söyleyemiyoruz. Mesela, şimdi eğitim - öğretimin ortalarına gelmişiz daha Tunceli’de bir yurt yok arkadaşlar. Bugün bana 4 tane öğrenci telefon ediyor “Kalacak yurdumuz yok.” diyor.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Üniversiteyi kurduk, onu da yapacağız merak etme.

KAMER GENÇ (Devamla) - Yani çok zor durumda insanlarımız. Bu terör zararından daha şimdiye kadar, bir buçuk seneden beri bir vatandaşa bir kuruş ödenmiyor. Neyse, bunlar şey değil de…

Şimdi, değerli milletvekilleri, ikiyüzlü olmaya hiç gerek yok, açık seçik, net konuşmamız lazım. Benim kanun teklifim şu: Şimdi mevcut hukukumuza göre, yürürlükteki kanunlara göre, gerek 442 sayılı Köy Kanunu’na göre gerekse 3194 sayılı Kanun’a göre ibadet yerleri arasında cemevleri sayılmamış. İşte ibadet yeri olarak mesela 3194 sayılı Kanun’da cami, mescit, kilise, sinagog, havra sayılmış ama cemevi sayılmamış.

Bizim verdiğimiz önergede… Daha önce biliyorsunuz buraya bir kanun geldi Hükûmet tarafından. İşte sinagogda, havrada, kilisede sarf edilen elektrik, su paraları belediyelerin bütçesiyle, devletin, yani bizim verdiğimiz vergilerle ödenecek deniliyor. Bu memlekette de sayısı 15 milyon mu, 20 milyon mu, bir Alevi vatandaş kitlesi var. Bu Alevi vatandaş kitlesi vergi veriyor ve bu vergi… Yani siz Yahudi’nin, Ermeni’nin ibadet yerine onun yakıt parasını vermeyi kabul ediyorsunuz ama cemevi diye Alevi inançlı insanların ibadet ettiği yere vermek istemiyorsunuz. Yani AKP’lilerin… Yani burada açıkça tablo…Şimdi biz de diyoruz ki…

AHMET YENİ (Samsun) – İktidardayken niye yapmadınız?

KAMER GENÇ (Devamla) - Ya tamam kardeşim, ben anlatayım. İşte, siz bilirsiniz…

AHMET YENİ (Samsun) – İktidardayken niye yapmadınız?

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, yapmadık, size yapın diyoruz.

Şimdi diyoruz ki: Arkadaşlar, bugün Türkiye’de bir Alevi gerçeği var. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararı var. Türk toplumunda derinlikleri olan bir toplum. Sayısı 15-20 milyon veya 25 milyon. Mesele çok açık. Yani bir Sıhhiye Meydanı’nda birileri 100 bin insan topluyorsa bu sese kulak vermek lazım.

Benim getirdiğim kanun teklifinde diyoruz ki: 442 sayılı Köy Kanunu’nun 2 ve 91’inci maddelerinde yer alan “cami” ibaresinden sonra gelmek üzere “cemevi” ibaresinin eklenmesi… Yine, 3/5/1985 tarihli ve 3190 sayılı İmar Kanunu’nda yer alan ibadet yeri tarif edilmiş. İbadet yeri olarak “cami, cemevi, mescit, kilise, sinagog, havra” olarak değiştirilmesini istiyoruz.

Değerli arkadaşlarım, inanç bir gönül bağıdır. Yani insan kendi gönlüne göre, kendi düşüncesine göre ibadet eder. Yani “Sen git ille şurada ibadet et.” diyemezsiniz. Vatandaşın büyük bir kısmı… Tabii ki bizim Sünni kardeşlerimizin inançlarına en ufak bir saygısızlığımız yok. Camiye gidiyor camide ibadetini yapıyor, Alevi vatandaşların bir kısmı da gidiyor oraya ama bir kısmı diyor ki: “Kardeşim, inancıma göre ben cemevinde yapacağım. Ee, cemevinde yaptığıma göre, ne olur yani bir cemevi, ibadet edilen yerin ismine ‘mescit’ yerine, ‘cami’ yerine ‘cemevi’ kelimesi ilave edilse bundan kim ne zarar görebilir?” Bilakis, bence mantıklı. Kaldı ki bu gibi şeylerde mantık da aramamak lazım. Diyor ki: “Kardeşim, ben cemevinde, yani cemevinde yapılan cemlerde o sazın teli altında Allah’a yalvarmak istiyorum, dinî ibadetimi böyle yerine getirmek istiyorum. Yani niye siz kiliseye, ondan sonra sinagoga verdiğiniz imkânları buna vermiyorsunuz?”

İşte, diyoruz ki bunu kabul edin. Özellikle AKP’lilerden rica ediyorum, bunu gündeme alırsanız… Zaten hemen çıkarmazsınız yani değil mi? Yani gündemde gider, kalır ama hiç olmazsa yani tabii bu kamuoyu bizi dinliyor, ya işte, en azından bir saygı gösterildi, bu gündeme alındı… Ha, yine “çıkar, çıkmaz” meselesi değil ama reddederseniz siz bilirsiniz yani. Bu bir harekettir, bir gösteriştir. Ben sizden de rica ediyorum yani bu teklifin reddedilmemesini, gündeme alınmasını, sonra gündemde olgunlaşmasını. Gerekirse çıkarırsınız, gerekirse çıkarmazsınız, takdir sizin. Ama mademki dün de böyle, pazar günü burada büyük bir toplumdan böyle bir istek geldi, o insanlara da “Ya, tamam kardeşim, biz de sizin isteklerinize cevap veririz.” gibi bir düşünce içinde olunursa bana göre kimse bir şey kaybetmez, hem memleket de kazanır, insanlar da bir sevgi duyar, “Ya, tamam işte, en azından bir iktidar partisi de buna bir sıcak baktı.” denilir. Bunu sırf sizi, yani şey etmek değil. Ben olsam ben buna… Yani böyle bir teklif sizden gelse ben iktidarda olsam “Kabul” derim, ne olacak yani. Bunda daha açıkça verdiğiniz bir şey de yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, değerli milletvekilleri, tabii bu konuları reddettiğiniz zaman yani bunun mantığını da ben anlamıyorum. Dediğim gibi yani eğer reddedilirse derim ki: “Kardeşim, işte AKP kiliseye, sinagoga, bilmem şuraya verilen, orada, onu ibadet yeri yapıyor, kabul ediyor ama bu memleketin halis muhlis İslam felsefesini benimsemiş Alevi vatandaşların ibadet yerini ibadet yeri kabul etmiyor.” Bu, bu kadar kolay bir şey.

Sizden ricam, benim bu teklifimin gündeme alınması konusunda oy kullanmanızı diliyor, saygılar sunuyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

Önerge hakkında, Sivas Milletvekili Sayın Malik Ecder Özdemir.

Buyurun Sayın Özdemir. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce gündem dışı konuşmaya cevap veren Sayın Bakanın tavrını gerçekten ibretle izledim, Sayın Başbakanın tavrının bir kopyası Sayın Bakanın tavrı da. Ulufe dağıtan bir zihniyet anlayışıyla Sayın Başbakan bu tavrını giderek bütün bakanlara şamil hâle getirdi. Sayın Bakan, burada, konuşmasında “Alevilerin sitemi varsa dinlemeye hazırız.” diyor.

Değerli arkadaşlarım, 100 bine yakın Alevi yurttaşımız önceki gün demokratik ve Anayasa’dan doğan haklarını talep ettiler. Bu talep karşısında Sayın Said Yazıcıoğlu “Bu uç taleplerle uğraşacak vaktimiz yok.” dedi. Sayın Millî Eğitim Bakanı da çıktı, burada “Alevi kardeşlerimizin bir sitemi varsa, cumhuriyet Hükûmeti olarak bu sitemi dinlemeye hazırız.” diyor. Bir kere bu bakış açısını mahkûm etmek durumundayız. Böyle bir anlayış olabilir mi? Yani, toplumun ezici bir çoğunluğunun, haklı, anayasal, demokratik talebi karşısında bunu bir sitem gibi görmek, varsa bu sitemlerini Almanlara yapacak değiller, gelsinler bize yapsınlar demek, kelimenin en basit şekliyle, gerçekten, bence hafifliktir.

Değerli arkadaşlarım, Aleviler ne istiyor? Aleviler, cemevlerinin resmî statüye kavuşmasını istiyor. Görünürde buna AKP’li hiçbir yetkilinin hayır dediğini duymuyoruz, ama iş kanun teklifine geldiğinde, ne yazık ki, bu teklifimiz yıllardır reddediliyor. Aleviler ne istiyorlar? Aleviler bundan on beş yıl önce Sivas’ta yaşanmış ve insanlık dramı olan, 37 aydınımızın hunharca yakıldığı olayları telin etmek adına Madımak Oteli’nin müze olmasını istiyorlar. Bunun uç tarafı neresi değerli arkadaşlarım? Cemevlerinin ibadethane olması için geçen dönemde -22’nci Dönemde- Milletvekilimiz Sayın Ali Rıza Gülçiçek kanun teklifi verdi. Madımak Oteli’nin müze olması için yine geçen dönemde İstanbul Milletvekilimiz Berhan Şimşek kanun teklifi verdi. Ben, bu dönemde, Madımak Oteli’nin müze olması için kanun teklifi verdim. Ama ne yazık ki bizim sesimiz bu çoğunluk tarafından ya dinlenilmiyor ya dikkate alınmıyor, toplumun talepleri dikkate alınmıyor.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakan “Alevilik açılımı” diye bir kampanya yürüttü geçen dönemde, “Bizden ne istiyorsunuz?” diye. Aleviler cemevinin cem olmasını sizden değil, Madımak Oteli’nin müze olmasını sizden değil, bu Türkiye Cumhuriyeti devletinden istiyorlar. Alevilerin sizden istediği, Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin söylediği gibi eline, beline, diline sahip olmanızı istiyorlar. Alevilerin en büyük isteği bu. Demokrasinin derinleştirilmesini istiyorlar. Bakanlıklara eleman alınırken, bırakın genel müdürü, müsteşarı; çaycı alınırken “Doğum tarihin, doğum yerin nere, Alevi misin, Sünni misin?” diye bakılmadan, doğru dürüst, demokratik anlamda yansız, tarafsız davranılmasını istiyorlar.

Bu kürsüden soruyorum: Diyanet İşleri Başkanlığında Alevi bir tane çaycı var mı Sayın Milletvekili? İlgili Bakan gelsin, buradan cevap versin.

AHMET YENİ (Samsun) – Seyfi Oktay’ı mı anlatıyorsunuz?

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) - Alevi bir tane çaycı var mı? Alevi bir tane müsteşarınız var mı, genel müdürünüz var mı?

Sivas’ta, Erzincan’da, Tunceli’de, Anadolu’da hizmet götürürken köylere, hangi köyden size oy çıktığı ya da çıkmadığına bakmaksızın, hangi köy Alevi köyü, hangi köy Sünni köyü ayrımını yapmadan herkese eşit muamele yapmanızı bekliyorlar değerli arkadaşlarım.

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Millet bunları biliyor, takdir ediyor.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Şimdi, söylenecek çok söz var. Gerçekten cemevlerinin ibadethane yapılması tıpkı camiler gibi, camilerimiz gibi, onların faydalandığı kanuni haklardan, indirimlerden faydalansa kime ne zararı var? Sivas’taki Madımak Oteli’nin aydınlanma müzesi yapılmasının sizlere ne zararı var, kime ne zararı var? Sayın Başbakan, insan hak ve özgürlükleri deyince sadece türbandan ibaret zanneden Sayın Başbakan, 37 aydının yandığı, katledildiği bu katliamı bir kere olsun çıkıp telin ettiğini, lanetlediğini söylese ne zarar görür acaba Sayın Başbakan? Yani toplumun bu haklı taleplerine, kulak ardı ederek, görmemezlikten gelerek…

Samimi değilsiniz, burada söylediğinizin hiçbirinde samimi değilsiniz. Samimiyseniz soruma cevap verin: Kaç tane Alevi kökenli genel müdürünüz var iktidarınız döneminde? Diyanet İşlerinde kaç tane Alevi kökenli yurttaşımız görev alıyor, maaş alıyor değerli arkadaşlarım?

Bu taleplerimizi böyle gürültüye getirerek, yok diyerek, tavır koyarak, bununla bir yere varmak mümkün değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Elbette Aleviler her zaman demokrasiden, laiklikten ve cumhuriyetten yana oldular. Eğer Alevilerin gönlünü almak istiyorsanız, Alevilerin oyunu almak istiyorsanız önce demokrasiye, önce laik cumhuriyete, önce Mustafa Kemal Atatürk’e gerçekten, yürekten sahip çıkın. Alevilerin gönlünü almanın yolu buradan geçiyor. Öyle, laga lugayla, “alavere dalavere Kürt Mehmet nöbete” ile olmuyor. Hizmette eşitlik istiyor Aleviler, işe alınırken, köye hizmet götürülürken eşitlik istiyorlar, inançlarına saygı istiyorlar değerli arkadaşlarım.

Bu nedenle, Kamer Genç’in verdiği bu kanun teklifinin gündeme alınmasını ben de talep ediyor, yüce heyetinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özdemir.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Birleşime on dakika süreyle ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.59

 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.14

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatoş GÜRKAN (Adana)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 15’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmına geçiyoruz.

Bu kısımda yer alan, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, elektrik ve doğal gaz başta olmak üzere enerji zamlarıyla vatandaşları zor  durumda bıraktığı, sağlıklı bir enerji piyasası oluşturamadığı, enerji arz güvenliği için gereken tedbirleri alamadığı ve bakanlığında yolsuzluklara yol açtığı iddiasıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Mehmet Hilmi Güler hakkında Anayasa’nın 99’uncu, İç Tüzük’ün 106’ncı maddeleri uyarınca bir gensoru açılmasına ilişkin (11/5) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelere başlıyoruz.

VIII.- GENSORU

A) Ön Görüşmeler

1.- Milliyetçi Hareket Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, elektrik ve doğal gaz başta olmak üzere enerji zamlarıyla vatandaşları zor durumda bıraktığı, sağlıklı bir enerji piyasası oluşturamadığı, enerji arz güvenliği için gereken tedbirleri alamadığı ve Bakanlığında yolsuzluklara yol açtığı iddiasıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/5)

BAŞKAN - Hükûmet? Burada.

Önerge daha önce bastırılıp dağıtıldığı ve Genel Kurulun 6/11/2008 tarihli 14’üncü Birleşiminde okunduğu için tekrar okutmuyorum.

Sayın milletvekilleri, Anayasa’nın 99’uncu maddesine göre, bu görüşmede, önerge sahiplerinden bir üyeye, siyasî parti grupları adına birer milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya bir bakana söz verilecektir.

Konuşma süreleri, önerge sahibi için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakikadır.

Şimdi, söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Önerge sahibi Bursa Milletvekili Sayın Necati Özensoy.

Gruplar adına: Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural, Cumhuriyet Halk  Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Tacidar Seyhan.

Sayın Özensoy, buyurun.

Süreniz on dakika.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Doktor Hilmi Güler hakkında, Anayasa’nın 99’uncu, İç Tüzük’ün 106’ncı maddeleri uyarınca gensoru açılması talebiyle ilgili önerge sahipleri adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Dün 10 Kasım, cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Lider Mustafa Kemal Atatürk’ün 70’inci ölüm yıl dönümüydü. Rahmetle anıyor, kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin ilelebet payidar kalacağını bir kez daha  buradan ifade etmek istiyorum.

Türkiye ekonomik krizin etkilerinin ve endişelerinin yoğunlaştığı böyle bir ortamda reel sektörün artan maliyetlerine, kaybolan rekabet gücüne, azalan istihdamına çözüm paketleri oluşturması, vatandaşlarımızın içine düştüğü borç krizinden kurtulmasını, satın alma gücünü korumasını sağlayacak tedbirler alması gerekirken, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanının uyguladığı enerji politikaları sonucunda bugün vatandaşlarımız ve üretim sektörü, elektrikte ve doğal gazda yapılan son zamlarla haksız ve büyük bir bedel ödemekle karşı karşıya bırakılmıştır.

Öncelikle Sayın Bakanın göreve geldiği yıldan bugüne kadar elektrikle ilgili güvenilir kapasitelere ve yaptıklarını bir gözden geçirelim. TEİAŞ’ın verilerine göre 2003 yılında kurulu güç 35.502 megavat olup, 1999-2003 yılları arasında güç artışı ortalama yıllık 8,8’dir. 2003-2008 yılları arasında güç artışı ortalama 3,6 olup, 2008 itibarıyla 42.359 megavattır. Sayın Bakan bu rakamları verirken 2002 yılını baz alarak veriyor. 2003’teki kurulu gücün 2002’de tamamlanan projeler olduğunu, 2003 yılındaki santrallerin gökten inmediğini unutmamalıdır.

Türkiye’de elektrik ihtiyacı her yıl yüzde 8 ortalama artmaktadır. Güç artışının yüzde 3,6 olduğu tespitine göre, Sayın Bakan 2003 yılına kadar yaklaşık yüzde 20 yedekli çalışan santrallerin mirasını yemiştir. Yine, TEİAŞ’ın verilerine göre 2008 yılı itibarıyla arz açığı küçük de olsa başlamış, matematik olarak 2012 yılına kadar iktidarda kalacakları düşünülürse, lisans almış ve inşaat hâlindeki bütün santrallerin üretime geçtiğinde bile üretim 223 milyar 911 milyon kilovat saat olmasına rağmen talep 280 milyar 636 milyon kilovat saat olacaktır. Sayın Bakan, yaklaşık 51 milyar kilovat saatlik bu açığı nasıl kapatacağını veya nereden karşılayacağının açıklamasını yapmalıdır.

Ayrıca, verilerin içinde 2012 yılında 1 milyar 143 milyon kilovat saat motorinden 10 milyar kilovat saat fuel oilden üretimin olması, ayrıca sorgulanması gereken bir durumdur. Elektrik üretimi yapan KİT’lerde kapasite kullanım oranları artmasına rağmen verimli üretim yapılamamaktadır.

Yine EÜAŞ’ın, Irak’a ihraç edilmek üzere Kartet’e sattığı elektrikten 12 milyon dolar zararı tespitler arasındadır.

Ayrıca, Türkiye elektrik sisteminde ikili anlaşmaların dışındaki kısım, piyasa mali uzlaştırma, dengeleme sistemi üzerinde serbest elektrik piyasasından alınıp satılmaktadır. Son aylarda bu piyasadan aylık yaklaşık 1 milyar YTL mertebesinde alım olup kilovat saati 22 kuruşu bulmaktadır. EÜAŞ’ın HES’lerle ilgili maliyetleri 0,8 kuruş olduğuna göre bu piyasaların oluşumundaki çarpıklığın nerelere vardığını görmek, iyi görmek gerekir.

Kayıp kaçak oranı genel ortalamanın yüzde 15 olduğu ve her bir puanın maliyetinin 180 milyon YTL olduğu ve bunun vatandaşa fatura edildiği aşikârdır.

2001 yılında doğal gaz ve elektrik piyasasıyla ilgili kapsamlı kanunlar çıkarılmasına ve özel sektörün önü açılmış olmasına rağmen, Sayın Bakan bu süreci iyi yönetememiştir. Devlet yatırımlarını tamamen durdurduğu gibi özel sektörün yatırımlarını gerektiği gibi yönlendirememiş, verimli bir elektrik üretim politikası ortaya koyamamıştır.

2007 yılı seçimlerine kadar yapılmayan zamların, tamamen siyasi mülahazalar ve seçim hesaplarıyla olduğu ortaya açık ve net olarak çıkmıştır. Seçim dönemindeki bilboardlarda “Elektriklere zam yapmadık” afişleri ve 2008 yılında yüzde 65’i bulan elektrik zamları bunun açıkça bir ispati olmuştur.

Gelelim doğal gaza, BOTAŞ’ın yaptığı yüzde 80’e varan zamlara, gerekçelere ve doğal gaz politikalarına. Öncelikle geçtiğimiz hafta 2005-2006 yılı BOTAŞ’ın hesap ve işlemleri denetlendi. Petrol Yasası gerekçe gösterilerek gizli bilgiler içerdiği için gizli toplantı yapılacağı söylenmiş, sadece basına kapalı toplantı yapılmış, gizli toplantı şartları sağlanmamış, birçok bilgi gizli olduğu gerekçesiyle komisyon üyelerine aktarılmamıştır.

Sayın Bakan, doğal gazın sıfır kârla satıldığını iddia etmektedir. Ancak açıklanan bilgilere göre BOTAŞ, 2007 yılında 965 milyon YTL kâr etmiştir. Çok ciddi finansman krizi yaşayan ve faiz giderleri olan BOTAŞ sıfır kârla gaz satıyorsa bu kârı nasıl elde etmiştir?

Yine Sayın Bakan “Borç-alacak ayrı bir ifade, kâr-zarar ayrı bir ifadedir, nakit akışı ayrı bir ifadedir. Birini ondan, birini ondan alırsanız kafanız karışır. Muhasebenin ‘m’sini bilen, finansmanın ‘f’sini bilen bu hataları yapmaz.” diyor. Buradan soruyorum, finansman yani faiz giderleri zarar hanesine yazılmaz mı? Dolayısıyla kârlılık düşmez mi?  Bu anlamda kâr-zarar, finansman giderleri kardeş değil mi?

BOTAŞ’ın raporlarına göz atarsak şöyle diyor: “Kuruluşumuzun sürdürmüş olduğu bu kapsamlı faaliyetleri başarıyla tamamlayabilmesi için yeterli seviyede finansmana sahip olması büyük önem arz etmektedir. Bu finansman ihtiyacını faaliyetlerden elde ettiği gelirle karşılayan  kuruluşumuz, başta EÜAŞ ve EGO olmak üzere yüklü miktarda alacağımızın bulunduğu kuruluşlardan bu alacaklarımızı tahsil etmede büyük sıkıntılar çekmektedir.” BOTAŞ’ın bu alacaklarına 30/8/2008 itibarıyla göz atarsak toplam 15 milyar 600 milyonu buluyor. Bunun içerisinde Başkent ve EGO’nun toplam borcu 800 milyon civarında.

Sayın Başbakan “Ankara Büyükşehir Belediyesinin borçları yüzünden zam yapıldığına ilişkin yorumlar gerçeği yansıtmamaktadır. Ankara Büyükşehir Belediyesinin borcu Hazineyedir, Belediye bu borcu ödemiyorsa Hazine ödeyecektir.” şeklinde açıklama yaptı.

Yine YDK raporlarından aktarıyorum: “Sonuç olarak: EGO ile alacağımıza ilişkin hesap mutabakatı imzalanarak EGO’ya şimdiye kadar tahakkuk ettirilmiş olan 236 milyon YTL ile gecikme zammının Vergi Usul Kanunu’nun 322’nci maddesi kapsamında muhasebeleştirilmesine, ayrıca bu alacağın Türkiye Cumhuriyeti Hazine Müsteşarlığında görev zararı olarak talep edilmesi kabul edilmiştir. Ancak Hazine söz konusu zararın ödenmesinin mümkün olamayacağını belirtmiştir. BOTAŞ’ın 6183 sayılı Kanun kapsamına giren vadesi geçen ticari alacaklar için hesaplanan gecikme zammı tutarı 439 milyon 556 bin 797 YTL açıklanan düzenlemelerden dolayı söz konusu faiz tutarlarının silinmesi EGO’ya kaynak sağlanmasına neden olmuştur.” deniyor YDK raporlarında. Ayrıca yeni kurulan Başkent Doğalgaz AŞ’nin de 2008 yılı teşekkülünde cari dönem doğal gaz borçlarının ödenmemesi üzerine, 6183 sayılı Kanun’a göre takip başlatılarak bankalar nezdinde haciz uygulaması başlatılmıştır. Bütün bu borç alacak ilişkilerinden BOTAŞ’ın maliyetlerinin etkilenip etkilenmediğini takdirlerinize bırakıyorum.

Gelelim meşhur formüllere, doğal gaz anlaşmalarına. Anlaşmaların fiyat maddeleri belli dönemlerde revizyona tabi tutulabilmektedir. Fiyat revizyonu şartları oluşursa alıcı ve satıcı tarafından talep edilebilmektedir. Bu bahsedilen formüllerde 2003 yılında değişiklikler yapılmış, fiyat teke indirilmiş, formüldeki ürünlerin ne olduğunu, nerelerde değişiklik yapıldığını -gizlilik adına- öğrenmemize rağmen, mahkeme bilirkişi raporlarında bu yapılan değişiklikle Türkiye Cumhuriyeti’nin milyarlarca dolar zarara uğradığı tespit edilmiştir.

Azerbaycan’la 2001 yılında yapılan anlaşmada diğer anlaşmalara paralel fiyat formülüne yer verilmekle birlikte, kontrat dönemi boyunca fiyatın 70 dolardan aşağı, 120 dolardan yüksek olamayacağı hüküm altına alınmıştır. Dolayısıyla, BOTAŞ’ın 2001 yılında 140 dolarlardan 2006 yılında 300 dolarlara çıkan rakamları baz alındığında, bu anlaşmanın BOTAŞ’ın lehine olduğunu söyleyebiliriz. 2001 yılında ustaca yapılan bu anlaşma örneği varken 2003 yılında masaya oturulduğunda bütün bunlar niye göz ardı edilmiştir? Yüzde 80’e varan doğal gaz zammında da görüldüğü gibi Sayın Bakanın ihmalleri ve yanlış politikaları etkili olmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

NECATİ ÖZENSOY (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Küresel krizin etkilerinin yansımalarının olacağı bugünlerde, sadece doğal gaz zammı yüzünden borcu olmadığı hâlde kapanan, maliyetleri arttığından dolayı kapanan fabrikalar olmuştur. Bunun bir örneği Bursa’daki filament fabrikasıdır. Maddi sıkıntıda olan millete büyük yük bindirilmiştir. Bütün bunların sorumlusu Sayın Bakandır.

Gensoruya desteklerinizi bekler, sorumluluk anlayışınıza örnek olması dileğiyle saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özensoy.

Gruplar adına ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural’da.

Buyurun Sayın Vural. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

MHP GRUBU ADINA OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Enerji Bakanı hakkında vermiş olduğumuz gensoru münasebetiyle söz almış bulunmaktayım. Hepinize saygılarımı arz ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bu verdiğimiz gensorunun esas itibarıyla dört temel sebebi bulunmaktadır. Birincisi, özellikle 2008 yılında elektriğe ve doğal gaza yapılan şok zamların makroekonomik politika üzerindeki etkileri, diğer taraftan sağlıklı işlemeyen bir enerji piyasasının oluşturulması, enerji arz güvenliğini temin etmeye yönelik tedbirlerin alınmaması ve diğer taraftan da özellikle Bakanlığın önemli yolsuzluk iddialarıyla karşı karşıya kalmasıdır. İşte bugün bu enerji politikasını sorgulamak adına bu gensoru önergesi verilmiştir. Aslında bu gensoru önergesinin AKP Hükûmetinin yürüttüğü enerji politikası üzerinde verilmiş bir gensoru olduğunu ifade etmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, ekonominin içinde ihtiyacı olan enerjinin temini için öncelikli olarak; bir, fiyat istikrarının temin edilmesi; iki, arz istikrarının sağlanması gerekmektedir. Ancak böyle bir enerji güvenliği politikası oluşturulabilir. Bunun için de iktisadi, mali, fiziki ve stratejik unsurlardan oluşan bir politikanın uygulanması gerekmektedir. Bugün vatandaşlarımızın karşı karşıya kaldığı bu şok zamlar, aslında ekonomik açıdan bakıldığı zaman bu fiyatlama iki açıdan yanlıştır: Birincisi, enerji sektöründe tabiatıyla dışarıdan özellikle enerji ithal eden bir ülke olarak enerji fiyatlarındaki artışın Türk ekonomisi üzerinde önemli makroekonomik etkileri olacaktır. Bu durumda eğer bu fiyatı vatandaşımıza, sanayicimize yansıtıyorsanız, özellikle bunun makroekonomik etkilerinin hesap edilmesi gerekir. Şimdi, eğer bu artışların kalıcı olduğunu düşünüyorsanız ve böyle tahmin ediyorsanız, kalıcı bir tedbir almanız durumunda birtakım tedbirleri almış olduğunuzu varsaymamız gerekir ama bugün Hükûmet bu artışların geçici olduğunu söylüyor. Diyor ki: “Önümüzdeki birkaç ay sonra indirim olacak.” O zaman siz bu fiyat artışlarının geçici olduğunu düşünüyorsanız, özellikle tüketim tercihleri ve yatırım tercihleri arasında vatandaşlarımızın tercihlerini bu kadar derinden etkileyecek bir zammı neden uyguluyorsunuz? Bu bakımdan Hükûmetin bu tercihleri yıkıcı zamlarla etkilemiş olması doğru değildir.

Diğer taraftan, eğer bu fiyat artışlarının kalıcı olduğunu düşünüyorsanız, bunu vatandaşa yansıtmak için de bu fiyatların içerisinde vergi durumuna bakmanız lazım. Bugün akaryakıtın içerisinde yüzde 60 oranında bir vergi vardır, elektrikte ve doğal gazda yüzde 18,5 ve yüzde 19,5 oranında bir vergi vardır. Dolayısıyla bu kadar yüksek oranlı vergilerin oluşturduğu bir fiyatı tespit ederken bu hususları dikkate almanız gerekiyor ve vatandaşları korumanız gerekiyordu. Bütün bunlara rağmen, eğer Hükûmet enerji fiyatını buna rağmen artırıyorsa talebi azaltmayacak, yoksulluğu azaltacak, tüketime yönelecek politikalara ihtiyaç olduğu açıktır. Oysa Hazineden sorumlu Sayın Bakan, yapılan zammı talebi düşürmek amacıyla yaptığını söylemektedir. Ortada, talebi azaltmayacak, yoksulluğu azaltacak hiçbir tedbir mevcut değildir. Bu hususlar dikkate alındığında, yapılan zamlar makroekonomik açıdan doğru değildir.

Bir de dikkate almamız gereken, Türkiye’nin içinde bulunduğu makroekonomik konjonktürdür. Bugün, dışarıda mali kriz olarak başlayan ve Hükûmetin uyguladığı, yıllarca uyguladığı ekonomi politikalarının birleşmesiyle vatandaşımız ve reel sektörümüz derin bir ekonomik kriz içerisindedir. Bu krize yönelik yurt dışında tedbirler, vatandaşı korumak, reel sektörü korumak amacıyla tedbirler alınırken Hükûmet, tedbirler paketi, vatandaşımızı ve sanayicimizi korumak için tedbirler paketi gündeme getirmesi gerekirken maalesef, bugün, vatandaşımızı, reel sektörü vuran bu paketlerle, âdeta zam bombalı paketlerle üreticimizi, vatandaşımızı yaralamıştır. Vatandaş koruma beklerken, Hükûmet tarafından, bu şok zamlarla âdeta arkadan hançerlenmiş durumdadır.

Ekonominin durgunluk dönemine girdiğimiz son derece açıktır. Bakınız, sanayi üretim endeksi 2008’in üçüncü çeyreğinde yüzde 5,5 daralmıştır, imalat sanayisindeki daralma yüzde 6,4 olmuştur. Böyle bir ekonomik durgunluğun içinde olduğu bir ülkede, talebi kısıtlayacak, sanayicilerimizin, reel sektörün rekabet gücünü azaltacak, maliyetlerini artıracak politikalar son derece yanlıştır. Türkiye’nin bugün ekonomik krize yönelik tedbirleri, tedbirler paketini görüşmesi gerekirken, Hükûmetin uyguladığı yanlış enerji politikasıyla bu korumayı… Bırakın korumayı, zalimce, açıkçası vatandaşımız, sanayicimiz haksız zamlarla karşı karşıya bırakılmıştır.

Türkiye yirmi beş OECD ülkesi içerisinde, satın alma gücü paritesine göre, bugün, zamlardan sonra birinci sıraya çıkmıştır en pahalı elektriği tüketen... Türk sanayicisi 2007’de elektriği OECD ortalamasına göre yüzde 62 daha pahalıya satın almıştır. OECD verileri çerçevesinde satış fiyatındaki vergi payı incelendiğinde yüzde 18,5 ile OECD ülkeleri içerisinde başlarda yer almaktadır. Böyle bir ortamda zam yapmak, üretim yapmamak, rekabet etmemek demektir. Ekonominin durgunluk içinde olduğu bir dönemde bu zamlarla reel sektörün maliyetlerini artırmak, vatandaşların satın alma gücünü kısmak, tüketimini azaltmak politikasının bedelini milletimiz ödeyecektir. İşsizlik artacak, borç krizi oluşacaktır. Vatandaşlarımızın gelirleri zaten ipoteklidir. Emekliye yıllık yapılan zam oranı yüzde 8,8 olmuştur. Memura denge dışında yapılan zam yüzde 10 civarındadır. Tarım çökmüş durumdadır. Elektriğe yapılan zam yüzde 60, doğal gaza yapılan zam ise yüzde 80 olmuştur. Bu zamlar yoksulluğu artıracaktır, satın alma gücünü azaltacaktır.

Sayın milletvekilleri, bu zamlara uydurulan gerekçelerden biri de petrol fiyatlarının artışıdır. Bugün dünyada petrol fiyatları 140 dolardan     60-70 dolara düşmüştür. Şimdi, acaba Türkiye, enerji fiyatlarının düştüğü bir trende girmiş midir? Hayır. Birazdan bu petrol fiyatları konusundaki görüşlerimi de sizlerle paylaşacağım.

Hükûmetin bu zamlar karşısında bulduğu bir yöntem de indirim beklentisi oluşturmaktır. Şimdi Hükûmete sormak lazım: Eğer fiyat artışı kalıcı değilse niye zam yaptınız? İndirecekseniz fiyatları niye artırdınız? Vatandaşın geliri ipotekli, kendi gelirini artıramıyor. Siz neden vatandaşı bu oyuna, fiyat artışlarına karşı korumadınız?

Sayın Başbakan, 3 Kasım 2008’de bu zamlar yapılırken şu ifadeleri kullanmıştır: “Zam yapmasak hazineden ödeyecektik, bu da vatandaşın cebinden çıkacaktı.” Sayın Başbakanın mantığına göre, doğal gaza zam yapılmazsa hazine ödeyecek, hazine ödeyince vatandaşın cebinden çıkacak. O zaman şunu sormak gerekiyor: EGO, BOTAŞ’a doğal gaz parasını ödemiyor, mu? Elektrik Üretim AŞ BOTAŞ’a doğal gaz parasını ödemiyor. BOTAŞ’ın alacağı 15 katrilyona ulaşmış. Hazineye 2007 yılında Ankara Belediyesinin  2,5 katrilyon borcu var, EGO’nun 1,3 katrilyon borcu var, Elektrik Üretim AŞ’nin 2,2 katrilyon borcu var, Adana Belediyesinin 500 trilyon borcu var. Toplam hazine alacağı 110 katrilyona ulaşmış. İzmit Belediyesi, Elektrik Üretim AŞ, EGO, hazine garantili borçlarını ödemiyor, hazine üstleniyor.

Şimdi Sayın Başbakana sormak lazım: Belediyeler hazine borçlarını ödemiyorlar, hazine garantili borçları ödemiyorlar. Ee bunlar ödemediği zaman, bunlar vatandaşın cebinden çıkmıyor mu? AKP’li belediyelerin maliyetini vatandaşa, hazineye yükle, doğrudan doğruya bunların bedelini fiyat olarak vatandaşa yansıt! Bu haksızlıktır. Bu bir siyasi ayrımcılıktır.                O bakımdan, bu politika makroekonomik açıdan son derece yanlıştır.

27 Ekim 2002 tarihinde, Sayın Başbakan Balıkesir’de 3 Kasım seçimlerini ifade ederken “3 Kasımda iktidara geliyoruz. Şunu unutmayın: Mazot fiyatlarınızı, endirekt vergileri, akaryakıt tüketim vergisi gibi, bunları kaldırmak suretiyle ucuzlatacağız.” demiştir. Şimdi soruyorum: Söz verdiniz, ne yaptınız? Nereden nereye geldik! AKP İktidarı döneminde motorin fiyatları TL bazında yüzde 150, dolar bazında yüzde 100; benzin ise TL bazında yüzde 117,4 dolar bazında yüzde 95 artmıştır. Peki, vergiler düştü mü? Hayır düşmedi. Birazdan vergilerdeki durumu da sizlerle paylaşmak isteyeceğim.

11 Şubat 2003 tarihinde, Sayın Başbakan Rize’de, o zamanlarda, zamlar yapıldığı zaman aynen şunu söylüyor: “Akaryakıt zammını biz yapmıyoruz. Önceki hükûmetlerden bu yana bu bir otomata bağlanmış mıdır? Bağlanmıştır. Değişen bir şey yok ki.” Ondan sonra da, zamlardan sonra indirimler başlayınca Sayın Başbakan “Türkiye elektriğine dokuz aydır zam yapmıyoruz. Akaryakıta zam değil, üstelik indirim yaptık.” diye ifadelerde bulunmuştur. AKP ve Sayın Başbakan, akaryakıt zammı olduğu zaman bunları kendilerinin yapmadığını, otomatiğe bağlandığını söylemiş, indirim olduğu zamansa “Biz fiyatları indirdik.” demiştir. Doğrusu, zam yaparken “otomatik”, indirim yaparken âdeta “AKPmatik” gibi davranılmaktadır.

Sayın Başbakan özellikle akaryakıta ve enerjiye zam yapılmamasının ekonomide iyi gidişin bir göstergesi olduğunu 24 Eylül 2003 tarihinde AK PARTİ kadın kolları toplantısında ifade ediyor. 14 Aralık 2003’te de Sayın Başbakan, daha önce her zaman akaryakıta zam yapıldığını ifade ederek “Şu anda direksiyonda kim var ona bak, alınan neticeye bak. Bir yıldır elektriğe, doğal gaza, akaryakıta zam yok, aksine düşürdük.” diye ifade ediyor. Peki, şimdi direksiyonda kim var? Sayın Başbakan. Doğal gaza zam yüzde 82, elektriğe zam yüzde 60. Şimdi, zam yapıldığına göre, Sayın Başbakanın mantığına göre ekonomide hâl ve gidiş son derece olumsuz. İşte, Sayın Başbakanın bu konudaki tespitine biz de katılıyoruz, gerçekten Türkiye’de ekonomik durum kötüdür. Sayın Başbakanın gerekçelerine baktığımız zaman ekonomik durum çok daha kötüdür ki yüzde 80’lere varan zamların yapılması gerekmektedir.

22 Mart 2004 tarihinde Sayın Başbakan Nevşehir’de “Daha önce akaryakıta, enerjiye zam yapılıyordu bugün niye kesildi biliyor musunuz? Hortumcuya gitmiyor, onun için.” diyor. Hatta Ümraniye’de yine 14 Aralık 2003’te diyor ki: “Bütün bunları nasıl yaptık? Hortumlar kesiliyor bu nedenle.” Şimdi, 2008 yılında yine Sayın Başbakanın mantığına göre, yüzde 80 zam yapıldığına göre herhâlde hortumlar yetmedi 48 inçlik boru hattı döşenmiş olacak ki yüzde 80 zamla bunu doldurmaya çalışıyorlar. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) Şimdi soruyoruz: Nereye gidiyor bu zamlar? Hortumcuya gidiyorsa hangi hortumculara gidiyor? Vatandaşın cebinden kime aktarıyorsunuz? Birazdan bunu da ortaya koyacağım; kimin cebine gittiğini, vatandaştan alıp kime gönderdiğinizi söyleyeceğim. Biraz önce, belediyelerin borçlarını ödettirmeyip vatandaşa ödettirmenizin bedelini ortaya koymuştuk.

Sayın Başbakan, zamlar devam edince 22 Haziran 2005’te, bu sefer “Böyle bir şey olmaz, bu otomatik zam nasıl bir zamdır? Bunu masaya yatıracağız, bu mekanizmayı değiştireceğiz altı ay içerisinde.” diyor. “Sayın Enerji Bakanına gerekli talimat verilmiştir.” diye ifade ediyor. “Bu metotları geri bırakmamız gerekir. Hele hele böyle stratejik ürünlerde halkımıza zulmetmeye biz müsaade edemeyiz.” diyor.

Şimdi, Sayın Bakana soruyorum: 22 Haziran 2005’ten bu yana yaklaşık üç buçuk yıl geçti, ne oldu araştırmanız? Hani, böyle stratejik ürünlerde halkımıza zulmetmeye müsaade etmeyecektiniz?

Sayın Başbakan, bu sefer, bu şok zamlardan sonra yine hedef saptırıyor, son iki günde “Akaryakıt dağıtım şirketlerini mahkemeye vereceğim, olmaz böyle bir şey.” diyor. 2005’te “Mekanizmayı değiştireceğim.” diyen, mekanizmayı değiştirememiş, şimdi mahkeme kapılarında hakkını aramaya çalışıyor. Sayın Başbakan, Türkiye Büyük Millet Meclisi burada, Türkiye’yi siz yönetiyorsunuz, o zaman yapmanız gereken iş neyse onu getirin. “Mahkeme kapılarında dolaşıyor…” diye hedefi başka yerlere yöneltmeyin. Bu politikalar, doğrudan doğruya sizin politikalarınızın neticesinde uygulanmıştır.

Maskeli siyaset balosu devam ediyor. Önce “Akaryakıt fiyatlarını ucuzlatacağız.” diyorlar, aksine artırıyorlar. Zam olunca “Biz yapmıyoruz, daha önceden hükûmetler otomatiğe bağladı.” diyorlar. Zamlar devam edince “Altı ay içerisinde bunu değiştireceğiz.” diyorlar. Zam olunca “Sistem gereği oldu, dünya fiyatları arttı.” dediler, indirim olunca “Biz indirdik.” dediler. Zamdan sonra ise “İndirim yapacağız.” diye milleti avutmaya çalışıyorlar. Şimdi de “Mahkemeye gideceğiz.” diyorlar.

Sayın Enerji Bakanı, lafla peynir gemisi yürümüyor, mızrak çuvala sığmıyor; bu yanlış politikalara mazeret uydurma politikasının artık millet farkına varmıştır.

AKP döneminde, motorin fiyatlarının artışı dolar bazında yüzde 170’e ulaşmıştır. Kurşunsuz benzindeki dolar bazındaki artış yüzde 131,6 olmuştur. Oysa bu dönemde, AKP döneminde -dolar bazında son dönemdeki artışı bile dikkate alsak- dolar bazında yüzde 6,3 azalma olmuştur, son dönemde 2008 yılındaki yüzde 32 devalüasyona rağmen.

Aslında bu politikanın arkasında ne vardır? Bu politikanın, yüksek enerji ve akaryakıt fiyatlarının arkasında mali politika, vergi politikası vardır. Hükûmet vergiyi vatandaşlardan dolaylı vergi olarak almayı prensip olarak benimsemiştir, vatandaşın cebinden almayı hedeflemiştir. İşte bu politika Hükûmeti âdeta bu akaryakıt konusundaki tabanın genişlemesi münasebetiyle vatandaşın cebinden daha fazla vergi geliri koparmanın yolunu bulmuştur. Onun için vergi gelirini düşürmesi mümkün değildir.

Motorinde vergi artışı 2002’ye göre yüzde 105’tir, kurşunsuz benzinde yüzde 93’tür. Bugün kurşunsuz benzinle motorin arasındaki fiyat farkı vergi politikalarıyla düşürülmüştür. Böyle bakıldığı zaman akaryakıttan alınan vergi 2001 yılında 5,5 katrilyon iken bugün 2007 yılında toplanan vergi 25,7 katrilyon olmuştur. Hükûmet vatandaşın cebine, tüketimine el atmak suretiyle kendi harcamalarını finanse etmek durumundadır.

Bu akaryakıt politikalarına karşı fiyatlama mekanizması bu. Peki, vatandaşlarımızı korumak için ulusal petrol stokunun durumu nedir? Sayın Bakana bu ulusal petrol stoku konusunda sorduğum bir soru önergesine Sayın Bakanın verdiği cevap şudur: Ulusal petrol stoklarının gerekenin altında tutulduğunu ya da hiç tutulmadığını ifade etmiştir.

Sayın milletvekilleri, vatandaşlarımız bu doğal gazdan ya da akaryakıttan petrol stoku için para ödemektedir. 2007 yılı sonu itibarıyla 134 trilyon para ödenmiştir ama stok kapasitesi oluşmamıştır. Vatandaş stok için parasını ödüyor, bedelini ödüyor ama stoklar tutulmuyor. Sayın Bakan 2008’in başında diyor ki bu cevabı verirken: “Bu Ulusal Petrol Stoku Komisyonu işlevsiz ve yetkisizdir. Kanunu değiştirmemiz gerekir. Kapasiteyi oluşturamıyoruz.” Bir yıl geçmiştir, vatandaşı fiyat hareketlerine karşı koruyacak bir petrol stoku oluşturulamamıştır.

Peki, piyasa olarak bakıldığı zaman, TÜPRAŞ özelleştirilmiştir. TÜPRAŞ bir tekel iken bir özel tekele dönüştürülmüştür. Nerede rekabet? Rekabet olmadan fiyat düşer mi? Düşmez. Rekabeti sağlamadan özelleştirme yaptınız. Bütün özelleştirme politikaları piyasaları toptan devirle ilgilidir. O bakımdan, bu politika doğru değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

OKTAY VURAL (Devamla) – İşte elektrik zamları. Biraz önce Necati Bey söyledi; 22,5 sentten piyasadan satın alıyorsunuz; 22,5 sentten… Kamunun maliyeti ortalama 6,2 sent. Kimin cebinden? Vatandaşın cebinden ödüyorsunuz.

Son olarak doğal gazla ilgili formül kazığı: Evet, sayın milletvekilleri, 2003 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen Yolsuzluk Araştırma Raporu’nda bu formül değişikliğinin maliyetinin 15 milyar dolar olacağını siz AKP’nin iktidar olduğu dönemde gündeme getirdiniz. Ne oldu? Formül değiştirildi. Bu formül değişikliği sonucunda, 15 milyar dolar değil, şu anda yapılan hesaplara göre bu milletin cebinden 26 milyar dolar yabancılara geçecektir. Bugün, ekim ayında doğal gazın fiyatı 574 dolara yükselmiştir. 107 dolardan 574 dolara… 5,2 kat artırdınız. Bu politika tabii sonuçlardan oluşan bir politika değildir. Bu doğrudan doğruya…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OKTAY VURAL (Devamla) – Evet, sözlerimi tamamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural.

OKTAY VURAL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Tacidar Seyhan. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gensoru hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben sözlerime Sayın Vural’ın bıraktığı son konudan başlamak istiyorum, tekerrür olsun istemiyorum. Sayın Bakan yukarıda, bütçede  pembe dizi gibi bir konuşma yaptı, ilgiyle izledim. Anladım ki ya Sayın Bakan bu ülkede yaşamıyor ya ben bu ülkede yaşamıyorum. İkimizden birinin matematikle sorunu var, bunu kamuoyuna bırakıyorum.

Değerli arkadaşlar, ben bu Hükûmet  iktidara geldiğinde düşündüm ki bir yatırım ve finansman modeli var bunların, getirip ülkenin önüne koyacaklar, bu modeli de kısım kısım uygulayacaklar. Ama gördüm ki bu süreç içerisinde serbest piyasa modeli diye bir türkü tutturulmuş, aslında altı yıllık gelişimi kontrolsüz piyasa modelidir. Bakın, bu süreç içerisinde doğal gazı ayrı alacağım, elektriği ayrı alacağım. Önce Sayın Bakan icraatlarına doğal gazla  başladı. 2003 yılı mart ayında Rusya geldi bize “Fiyat formülü yanlış, bizimle masaya oturun.” dedi. Eski formül vardı, yoktu tartışmasına girdi Sayın Bakan. Bir formül vardı, imzalandı, ortada hatta aynı tarihli iki sözleşme bile vardı. İki Türk hukuk bürosuna sordurdu, iki Türk hukuk bürosu da “Siz tahkime gidin.” cevabını verdi. Ancak, Sayın Bakan Rusya’da bir hukuk bürosunun söylediğini dikkate aldı, gitti masaya oturdu. Sebebi de şu: Üç ayrı yerden gaz alınıp üç ayrı formül olur mu? Olur, niye olmasın. Bir taraftan Mavi Akım gazı direkt geliyor, diğer taraftan gaz Ukrayna, Moldova, Romanya, Bulgaristan’dan geçiyor. Üçüne de sen para ödüyorsun. Niye farklı olmasın? Farklı olması doğal. Ama kafasının arkasında bir şey var, birileri masaya oturtturacak. Batıdan gelen gaza bakıyoruz 6 milyar metreküp. 8 milyar metreküplük Trusgaz var. Mavi Akım’a bakıyoruz 16 milyar metreküp. Formülde değişiklik oldu mu? Formülde değişiklik oldu Sayın Bakan. Siz, Türkiye’de hiç kullanılmayan gaz oil’in miktarında değişiklik yaptınız, onu yükselttiniz. İlkokula giden bir çocuk bile biliyordu ki petrol fiyatları değiştiğinde ilk olarak gaz oil’in fiyatı değişir. Düşük kükürtlü fuel oil’in, yüksek kükürtlü fuel oil’in oranlarını değiştirdiniz. Bu bize ne sağladı? Batı hattında 2004 yılının Mart ayına kadar küçük bir gerileme sağladı -onu kabul ediyorum- ama 2004 yılının Mart ayına kadar. Ama Mavi Akım’da sözleşme imzalanır imzalanmaz 15 dolarlık bir yük bindirdi.

Sayın Bakan “Ben bunu dengeledim.” diyor. Her konuşmasında çıkıp diyor ki: “Ben, gündeme geldiği zaman bu, Türkiye'nin ‘al ya da öde’ anlaşmasından fazla gaz almasını önledim.” Keşke alsaydı, bugün kapı kapı gezmezdiniz. O parayı belki Türkiye öderdi ama bugün doğru dürüst bir fiyattan önümüzdeki yıllarda gaz almış olurduk. Keşke sözleşme kalsaydı öyle. Hadi bilemediniz, bir yandan İran’a gidiyorsunuz, sözleşmeyi imzaladıktan sonra bu ülkeyi zarara uğratıyorsunuz, İran’da kapıda bekliyorsunuz, indirim istiyorsunuz. Türkiye’yi zarara uğratmadıysanız o indirimi niye istediniz?

İran’da tahkime gittiniz mi Sayın Bakan? Gittiniz. Peki, Rusya’yla ne yaptınız? Rusya’yla masaya oturdunuz, sözleşmeyi imzaladınız. 2004’te gittiniz Rusya’ya indirim istediniz, indirim alamadınız. İran’da gittiğiniz tahkime Rusya’da niye gitmediniz Sayın Bakan? Bu bedeli şimdi Türkiye ödüyor değerli arkadaşlarım.

İkincisi, ek yük şuradan geldi; şimdi bu zamların sebebi bu: Sayın Bakan gitti, batıdan gelen hattı, Turusgaz’ın hattını 54 bardan 51 bara düşürdü, BOTAŞ’ın maliyetini yükseltti. Kompresör maliyetinin yükseleceği belliydi. Bırak, sana ne oluyor? 54 barın altında kışın basarsa Rusya, az bastığı için tazminat ödüyor sana. Niye değiştiriyorsun, al tazminatını. “Hayır değiştireceğim, BOTAŞ’a maliyet yükleyeceğim.”

Değerli arkadaşlar, bununla da kalmadı. BOTAŞ’a gözünü dikmişti. BOTAŞ’ta kontrat devrini gündeme getirdi. “Hissesi yüzde 20’ye inene kadar yüzde 80’i kontrat devri yapacağım.” Kim verir? “Satıcı firmadan yeterlilik alması şartını koyuyorum.” Ben satıcı firmayım, önümde devlet garantisi var, devleti bırakıp banka garantisi bile vermeyen özel sektöre kontrat devrini niye yaparım? Bir tek şartla yaparım, daha fazla kârlıysam yaparım. Hele bunun arasında hiç doğal gazla ilgisi olmayan, Sayın Başbakana yakın kuyumcular varsa, şirketler varsa bunun arkasında iyi bir şey aramak mümkün mü değerli arkadaşlarım? Bu, BOTAŞ’a göz dikmedir, göz dikme.

Daha sonra muhasebesine elini attı. Kamu kurumlarını birbirine borçlandırmaya başladı. Biz sizi oraya kamu kurumlarını birbirine borçlandırın diye mi seçtik? Biz sizi oraya çözüm bulun diye seçtik. Siz ne yaptınız? Melih Gökçek’in borcunu, bir kısmını, ana parasını bıraktınız, faizlerini sildiniz. Nereden sildiniz Sayın Bakan? Vatandaşın kesesinden sildiniz.

Değerli arkadaşlar, aşağı yukarı 440 milyon YTL’lik miktar silindi. Bunun 236 milyon YTL’si görev zararı olarak gösterildi, geriye kalan 203 trilyonun da tahakkuk ettirilmemesine karar verdi. Niçin? Melih Gökçek için, yandaşlık için. Şimdi vatandaşa yüklerken eliniz titremiyor. O gün görev zararı gösterirken eliniz yine titremedi, hepsi vatandaşa bindi. BOTAŞ’ın sonunu ağır ağır hazırladınız.

Bununla da kalmadınız. Değerli arkadaşlar, 677 milyon dolarlık ana parayı hâlâ alamadı Ankara Büyükşehir Belediyesinden hâlâ, satışta almak için bekliyor. Bunun da faturası vatandaşın sırtına bindi.

Değerli arkadaşlarım, bunun dışında bir hata daha yapıldı. Siz Bakansınız, önleminizi alın. Yüksek basınçlı hatlar geliyor batıdan. Yüksek basınçlı hatların direkt elektrik üretim şirketlerine verdiği gazların dağıtıcı firmayla ne alakası var? Bunu verebilsin. Sen oraya bir madde koy, “Yüksek basınçlı hatlardan BOTAŞ’ın yaptığı satışlardan hak iddia edilemez.” de, önlemini al. Bu önlemi almadı.

Bir dağıtım firması, “Adapazarı Gaz” mahkemeye gitti. “Yüksek basınçlı hatları bana devretmedin. Ben fazla paraya satıyorum, sen daha düşük paraya satıyorsun. O bölge benim. Bana 600 milyon YTL ödemek zorundasın.” dedi. Mahkeme EPDK’ya sordu. EPDK önce “Yüksek basınçlı hatlar devredilemez.” dedi. Sonra, bir gece yarısı EPDK Başkanı yokken bir başkan yardımcısı “Yüksek basınçlı hatlar devredilebilir.” diye yazı yolladı ve mahkeme 600 milyon YTL’lik paranın ödenmesine karar verdi. Şimdi, nereye gidiyor BOTAŞ? BOTAŞ sürekli tazminat ödemek zorunda kalıyor.

BOTAŞ’ın bilançosuna bakar mıyız: Alacakları 10,4 milyar dolar; 12,3 milyar YTL değerli arkadaşlarım BOTAŞ’ın alacakları. Böyle kamu kurumu yaşar mı? BOTAŞ’ın banka borçları 2007 itibarıyla 2 milyar YTL. 2007’de 590 milyon YTL kredi borcu ödemiş bu BOTAŞ. Kâğıt üzerinde 813 milyon YTL para kazandığı görülüyor. Ancak, sadece BOTAŞ’a 500 milyon YTL maliye tarafından faiz tahakkuk ettirildi. Bu borçlar nereden çıktı? Siz BOTAŞ’ın elini kolunu bağladınız. Zamanında zam yapmadınız, zamları yanlış yaptınız.

Rusya’dan gelen… Onu da açıklamak istiyorum: 2007’de yapılmadı ama evveliyatında zam yapıldı. Anlaşmaya göre, o sır gibi sakladığınız anlaşmaya göre… Hani diyorsunuz ya “Dokuz / altı formülü var.” Rusya’dan önceki altı ayın ortalaması alınıyor, İran’dan önceki dokuz ayın ortalaması alınıyor ama sözleşme diyor ki: “Fiyat önceki altı ayın ortalamasına göre ekim, ocak, nisan ve temmuz aylarında belirlenir.” E peki, fiyat ekimde belirleniyor, Sayın Bakan siz 3 defa eylülde zam yapmışsınız. Fiyat belirlemeden zammı nasıl yaptınız Allah aşkına? Nisanda belirlenecek, martta zam yapmışsınız. Nasıl yaptınız Sayın Bakan? Zamları koymuşsunuz araya. Amaç KİT’leri kurtarmak, biraz biraz borçlarını hafifletmek. Siz kendi yandaşlarınıza BOTAŞ’ın kesesinden para kazandırmayı bırakın, toparlamayı bırakın, görevinizi yapmaya bakın.

Değerli arkadaşlar, bu zamlar konusuna gelince: Çok miktar söylendi, ben bir tek şey söyleyeceğim, Sayın Bakan yukarıda birtakım rakamlar ifade etti. OECD fiyat endeksi çok konuşuluyor. Gerçek rakam şudur: 2002’de 100 üzerinden 279 olan endeks, 2008’de 603’e çıkmıştır. Sonuçta Türkiye'nin endeksi yüzde 115 artmış, OECD’nin endeksi yüzde 77 artmış. Bu endekse göre fiyatın dolar artışından yapıldığı söylenemez. Fiyat, kötü enerji politikasından dolayı yapılmıştır.

Değerli arkadaşlar, Mavi Akım’a çok fazla girmeyeceğim, devam edeceğim.

Sayın Bakan -birazdan gelecek buraya neler söyleyecek- diyor ki: “Biz enerji politikasında adım attık, Yenilenebilir Enerji Kanunu’nu çıkardık.”

Sayın Bakan, elektrik enerjisinde de yattınız. Üç buçuk sene Yenilenebilir Enerji Kanunu bu kürsüye gelmedi. 2005’in beşinci ayında getirdiniz. Ben burada bas bas bağırdım: “Bu Kanun’la yatırım yapılmaz. 6,5 euro sentin altına düşmeyin.” Maliye Bakanım bu sıraları gezdi “Bir önceki yılın fiyat ortalamasının + yüzde 20 olmak üzere Bakanlar Kurulu karar verir.” dedi. Ben “Bununla işletemezsiniz piyasayı.” dedim. O Kanun öyle geçti. Türkiye’ye bir buçuk yıl daha kaybettirdiniz. Kanun yeniden 2007’nin dördüncü ayında revize edildi. O zaman da alt sınır-üst sınır koydunuz. 5 euro sent alt sınır 5,5 euro sent üst sınır. E peki, mademki yenilenebilir enerjiye bu ülke muhtaçtı siz beş yıl niye beklediniz Sayın Bakan, beş yıl niye beklediniz? Niye uyarılarımızı dinlemediniz?

Bir konuşmanızda burada “Ben sizinle atık yarışına girmem, 2 bin megavatı yola boşaltıyorum.” diyordunuz. Türkiye’yi getirdiğiniz noktada 50 milyar kilovat saat yedek enerji potansiyelini sıfıra düşürdünüz Sayın Bakan. “Nükleer enerji politikasını uyguladım.” dediniz. Elinize yüzünüze bulaştırdınız.

Otuz yıl önce, otuz beş yıl önce Akkuyu’ya on firma teklif verdi. Bugün Sinop mu Akkuyu mu tartıştırdınız, Başbakana bile Sinop’u lanse ettirdiniz, sonra Akkuyu üzerinde karar kılıp dil altından bir şeyler söylediniz ama uluslararası şartnameleri yerine getiremediğiniz için orada da bir firmaya muhtaç oldunuz. Şimdi Ruslara ne diyeceksiniz? O fiyat teklifine ne cevap vereceksiniz Sayın Bakan?

Programla ilgili ihtiyaç belirlemeyeceksiniz. Nükleer politikayı devlet politikası hâline getirmeyeceksiniz. Uluslararası mevzuata uygun olmadan ihaleye çıkacaksınız. Santral yerini doğru dürüst belirlemeyeceksiniz. Ondan sonra da Türkiye’de birilerinin gelip ihaleye girmesini bekleyeceksiniz. Böyle bir şey olabilir mi?

Personel politikasında, nükleer konusunda, denetleme ve eğitim firması olan TAEK’in personelinin hemen hemen hepsini görevden alacaksınız, mahkeme kararıyla geri dönecekler. Ondan sonra liyakat sahibi insanları orada tahsis etmeyeceksiniz. Denetleme Kurulunu, Düzenleme Kurulunu zamanında ayırmayacaksınız. “Aman bu ihaleye filan tarihe kadar şirketlerimizi bekliyoruz gelmezse tren kaçar.” diyeceksiniz. Tren kaçtı Sayın Bakan. Tren Türkiye için kaçtı. O işi elinize yüzünüze bulaştırdınız.

Personel politikasında bununla yetinmediniz. Hiç mi, Sayın Bakan, bakmıyorsunuz kurumlarınıza? TAEK’te bir başkan yardımcısı son iki yıl içerisinde 18 defa soruşturma geçirmiş. Bir ayda, Eylül ayında 2008’de 8 defa soruşturma dosyası var. Mesai günlerini sayarsak iki güne bir soruşturma geçiriyor. Böyle bir yönetim anlayışı olabilir mi değerli arkadaşlar? Ne teknik şartnameye uyulmuş ne regülatif şartlara uyulmuş ne ekonomik ne ticari ne politik şartlar yerine getirilmiş ama nükleer enerji ihalesine çıkılmış. Eline yüzüne bulaştırmıştır Sayın Bakan.

Bununla da kalmıyoruz değerli arkadaşlar, sonuçta geldiğimiz nokta, bu OECD’nin geldiği nokta -Türkiye’yi görüyorsunuz, büyük çubuk- ve şimdi vatandaşın geldiği nokta. On bini taban alırsanız, Türkiye’de vatandaşın bütçesine böyle bir -grafikte görüldüğü gibi- yük bindirilmiştir.

Değerli arkadaşlar, bunların hepsi canımızı yakıyor. Ama ben Bakanın icraatlarına bakarken topyekûn bakmak isterim. Jeotermal Enerji Kanunu geldi, beş sene sonra. Enerji Verimliliği Kanunu (En-Ver) çıktı, biraz kilolu çıktı, senede bir kutlamaya dönüştü. Böyle enerji verimliliği olur mu Sayın Bakan? Millî bayrama dönüştürdünüz bunu. Böyle bir gayriciddi yaklaşımın arkasında neler olduğunu söyleyebilir misiniz?

Değerli arkadaşlar, bununla da kalmadı. Şimdi Sayın Bakanı sorguluyorum: Başbakana 2002 yılından beri ihale edemediğiniz Afşin-Elbistan B’yi Elbistan A’dan aldığınız ödünç kömürle açtırdınız mı açtırmadınız mı? Elbistan’da A’nın iki ünitesini kapatıp B’yi o ünitenin kömürleriyle işlettiniz mi işletmediniz mi? O dönemde bakan mıydınız? “Batı Karadeniz’de sondaj platformları battı.” dediğinde Cumhuriyet Halk Partisi, o dönemde Türkiye CEO’su olan Roy Barker aynı gün itiraf ederken siz yalanlamadınız mı? Türkiye’yi Karadeniz’de Ayazlı 1-2 ve Akkaya platformlarında anakeson çökmesi sonucu bir süre doğal gazsız bırakan kazayı kendi dilinizde yalanlamadınız mı değerli Bakan?

KARTET’e bir iyilik daha yaptı Sayın Bakan, icraatlarını anlatıyorum, Bakanın icraatlarında, bir gecede: Mayıs 2006’da “İlk başvuran, ihalesiz, kapasiteyi kullanır.” dedi. Bir tek başvuru vardı iletim hatlarında, KARTET. “Burada adrese teslim kanun çıkarıyorsunuz.” dedi Cumhuriyet Halk Partisi; ertesi gün, Başbakanın itirazıyla, tekriri müzakereyle bu kanunu geri çekti değerli arkadaşlar. Bu da Bakanın icraatı. Böyle bir şey olabilir mi?

Batı Karadeniz’de 4 tane sondajımız vardı değerli arkadaşlar. Bunlar İnebolu, Küçük Cide, Eskikale. 3’ü de derin kuyu sondajı Sayın Bakan. 4 tane derin kuyu için anlaşma yaptınız, bunların 3’ü gerçekleşti, birisini jack up’la kazabilirken, kazabilme imkânı varken, günde, aşağı yukarı 300 bin dolar fazla para ödeyerek, anlaşma yaptığınız firmayla derin kuyu sondajı yaptırdınız, Türkiye'yi 27 milyon zarara soktunuz Sayın Bakan.

Daha sonra, yine iktidara yakın bir firmaya Lurgi Fernas firmasına geçici kabulü yapılmadan 6,6 milyon YTL’yi iade ettiniz. O dönem siz bakan değil miydiniz? Üstelik bu proje iki yıl gecikmesine rağmen bunu yaptınız Sayın Bakan.

Doğal gaz depolamasında yaşanan sorunları dile getirmiştik. Burada, Türkiye Petrollerinin BTC gibi önemli bir alanda yetişmiş personeli varken Gestock firmasına danışmanlık verdiniz, 1,86 milyar dolara 1 milyar metreküplük sorunu çözdürürüz, dediniz, ama çözdüremediniz. Sonra, aynı işi yine Türkiye Petrolleri BOTAŞ’a 438 bin YTL’ye yaptırdı. 1,5 milyon YTL’lik zararın sorumlusu siz değil misiniz Sayın Bakan?

Madene geleceğim: Köstebek Operasyonu’nda kömür bulan MTA yetkilileri pazar günü orayı açarak ertesi gün Maden İşleri Genel Müdürlüğünde özel sektöre yirmi beş dakika önce ruhsat çıkarırken, siz yine bakan değil miydiniz? BOTAŞ’ta 2 defa göreve atayıp, yolsuzluk operasyonunda tutuklandıktan sonra aynı kişiyi göreve getiren Sayın Bakan yine siz değil miydiniz?

TPAO Genel Müdürü Saim Dinç, Çalık’la hiç de hakkı olmayan bir sözleşme yapıp…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

TACİDAR SEYHAN (Devamla) - … bunu da Afgan Hükûmetine sunarken, siz Bakan değil miydiniz? Personel Kanunu’na göre, “devlet memurları görevden ayrıldıktan sonra iş birliği içinde oldukları şirkette iki yıl görev yapamaz” denirken, aynı Saim Dinç, görevden ayrılır ayrılmaz Çalık’a, üstelik Başbakanın damadının da Genel Müdür olduğu dönemlerde enerji grubunun başına geçerken siz bakan değil miydiniz? 

Bize diyorsunuz ki geçen konuşmanızda: “Sayın Tacidar Seyhan, elektriğimiz var, suyumuz var, doğal gazımız var; ne konuşuyorsunuz?” Sayın Bakan, hepsini saydım: Beceriksizlik var, deneyimsizlik var, tedbirsizlik var, vatandaşı yanıltmak var, halkı zarara uğratmak var; daha ne istiyorsunuz? Daha ne istiyorsunuz?

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Seyhan.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına, Bitlis Milletvekili Sayın Nezir Karabaş.

Buyurun Sayın Karabaş. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

DTP GRUBU ADINA MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin Enerji Bakanı hakkında verdiği gensoru önergesi üzerine Demokratik Toplum Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, bugün son yapılan zamla birlikte yıl başından bu yana doğal gaza yapılan yüzde 80, elektriğe yapılan yüzde 60 zamla ilgili açılan bir gensoru var ve bununla ilgili düşüncelerimizi açıklıyoruz.

Şimdi, doğal gazı, elektriği ve bunlara yapılan zammı eleştirdiğimiz zaman ve bunu değerlendirdiğimiz zaman, enerji politikalarını, enerjinin dünyada ve Türkiye’deki önemini ve yerini dile getirmeden, değerlendirmeden ortaya çıkan tabloyu değerlendirmek mümkün değildir.

Bugün enerji, insan yaşamında vazgeçilmez olan, sanayide temel girdilerden olan bir üründür ve yine enerji, ulaşım açısından zor olan üretimi, yarattığı maliyetle birlikte doğa üzerinde, toplum üzerinde, çevre üzerinde, kültürel ve tarihî yaşam üzerinde etkisi olan bir üründür. Bu nedenle, tüm dünya ve tüm dünya devletleri enerjiyi stratejik olarak kabul eder. Enerjiyle ilgili stratejik planları vardır. Ancak, Türkiye’ye baktığımız zaman, bu konuda çerçevesi belirlenmiş, belli hükûmetler döneminde bazı değişiklikler, hükûmetlerin yönetim anlayışlarına göre bazı değişiklikler olsa bile, doğrultusu, yönü belirlenmiş stratejik bir enerji programı yok. Bu, 2002 yılından bu yana AKP Hükûmeti ile başlayan bir durum değil.

Şimdi, 1980’li yıllardan başlayarak zaten Türkiye’de yoğun olarak gündeme sokulan liberal politikalar ve özelleştirme politikası enerjide de yoğun olarak gündeme getirildi ve bazı düzenlemeler yapıldı. O günden bu yana kadar gelen tüm hükûmetler, tüm iktidarların önüne koyduğu hedef, enerjiyle ilgili bir planlama, stratejik bir program değil, enerjiyi nasıl özelleştirebiliriz programı olmuştur. Tabii, bunda hem uluslararası enerji tekellerinin hem de Türkiye’de enerjiye yatırım yapmak isteyen çevrelerin önemli etkisi olmuştur.

Şimdi, özelleştirme dünyanın her yerinde, sanayinin ve üretimin her alanında birçok ülke tarafından gerçekleştirilmiştir; bugün yapılıyor, yarın da yapılacaktır. Ancak zaten özelleştirmenin mantığı, hem dünyada hem Türkiye'de daha verimli üretimi, rekabet ortamını sağlama ve halka daha sağlıklı, daha verimli, daha ucuz girdi sağlama değil midir?

Enerjide de yapılan özelleştirmenin, diğer hükûmetler tarafından da uygulanan, bugün de AKP Hükûmeti tarafından uygulanan özelleştirmenin gerekçesinde ülke kaynaklarını daha verimli kullanmak ve harekete geçirmek, çevreye ve topluma zarar vermeden daha temiz enerji üretme ve enerji maliyetlerini düşürüp halka daha ucuz girdi, hem sanayiye girdi sağlama hem halkın ihtiyaçlarını daha ucuz karşılama ve yine yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ülkede çevre temizliği başta olmak üzere diğer konularda bekleneni elde etme değil midir?

Ancak Türkiye'ye baktığımız zaman özelleştirmenin, özelleştirmeye verilen teşvikin, yatırıma verilen teşvikin devletin üretmediği, devletin pahalıya ürettiği, devletin ithal ettiği enerji yerine ülke kaynaklarını harekete geçiren, daha yenilenebilir ve doğaya, topluma, çevreye faydalı olan enerji üretimini harekete geçirme değil midir? Gerekçeler hep bunlardır. Yine fiyatları daha uygun hâle getirme, rekabet ortamını sağlayıp fiyatları daha uygun hâle getirmek değil midir? Ancak bugün Türkiye’de baktığımız zaman, Türkiye'nin enerjide dışa bağımlılığı on yıllardır her geçen gün artmıştır. Yine bugün doğal gazın gaz olarak tüketiminin dışında elektrik üretiminin yüzde 50’ye yakını, yüzde 47’si, neredeyse yarısı doğal gaz çevrim santralleri tarafından karşılanıyor.

Peki, 80’li yıllardan başlayan ve bugün de Sayın Bakanın, Hükûmet yetkililerinin ve enerji kurumlarının her dile getirdiklerinde “özelleştirme” dedikleri ve övündükleri özelleştirmenin Türkiye’ye katkıları ne olmuştur? Özelleştirme, geçmiş hükûmetler döneminde de bu Hükûmet dönemlerinde de birilerine kamu sermayesini aktarma, kamu kurumlarının bugüne kadar ürettiği, bugüne kadar yarattığı değerleri birilerine devretme olarak algılanmıştır ve o şekilde gerçekleşmiştir.

Şimdi, doğal gazı dışarıdan ithal edip çevrim santralleriyle elektrik üretip bununla ihtiyacı karşılama eğer çözümse bunu neden özelleştiriyorsunuz? Yani kamu, bugüne kadar, geçmişte tüm eksikliklerine rağmen, tüm aksaklıklarına rağmen, bürokratik yönetim ve idarecilerin, hükûmetlerin belli hesaplarıyla eksik bırakılan kurumlar, bugün “özel” adı altında çevrim santrali kurup bununla elektrik üretenlerden çok daha rahat ve tüm ihtiyaçları karşılayamaz mıydı? Özelleştirme yapıldığı dönemde her hükûmet, AKP Hükûmeti de şu gerekçeyi söylemiştir: “Biz Türkiye'nin kaynaklarını harekete geçireceğiz.” Peki, o zaman eğer Türkiye’de özelleştirme sonucu elektrik üreten firmalar bugün hidroelektrik santrali, bugün rüzgâr enerjisi, bugün güneş enerjisi alanında yatırım yapmış olsalardı ve Türkiye’de yenilenebilir enerji üretimi yüzde 5’e, 10’a çıkarılmış olsaydı biz bunu takdir eder, buna destek verirdik. Ancak yenilenebilir enerji potansiyeline rağmen, birçok zaman Sayın Bakan da dile getiriyor, yüzde olarak veriyor 2002’de rüzgâr enerjisi, güneş enerjisi, hidroelektrik buydu biz yüzde bu kadar artırdık… Yüzde bu kadar artırdık, denilen rüzgâr enerjisi, toplam içinde yüzde sıfır virgül sıfırlarla izah ediliyor, bindelerle ifade ediliyor. Yine güneş enerjisi aynı durumda.

Sayın milletvekilleri, diğer hatip arkadaşlar da dile getirdi, bu Hükûmet 2002’de iş başına geldikten bu yana, başta Sayın Başbakan olmak üzere, Enerji Bakanı ve diğer her hükûmet yetkilisinin en çok kullandığı argüman elektrik fiyatları ve elektriğe zam yapılmaması olmuştur. Ancak geçen yıl başlayan ve bu yıl gerçekten hiçbir şekilde izah edilmeyen zamlara bakıyoruz, doğal gaza yapılan zam yüzde 80’i aşmış, elektriğe yapılan zam da yüzde 60 olmuş. Biraz önce belirttik, Türkiye’de elektrik üretiminin yüzde 47’si doğal gaz çevrim santrallerinden karşılandığına göre bu zamlar önümüzdeki çok kısa sürede elektriğe zam olarak yansıyacak ve o da yüzde 80’i bulacaktır. Şimdi, siz, yıllık enflasyonu yüzde 9, yüzde 10, yüzde 11 olarak hesaplıyorsunuz, verdiğiniz teşvikleri bu enflasyon oranlarına göre hesaplıyorsunuz. İşçiye, memura, ücretliye enflasyon oranı üzerinden ödeme yapıyorsunuz, hatta bunu biraz daha aşağı çekerek yapıyorsunuz.

Bu yıl başlayan, gıdada bazı ürünlerde yüzde 100’lere varan, yüzde 40’lar, 50’lerin altında olmayan zamlar; ardından elektriğe, doğal gaza yaptığınız zamlar, ki bu zamlar… Biliyorsunuz ki sanayinin en küçüğünden en büyüğüne, en karmaşığına kadar tüm mamulün girdisi enerjidir, elektriktir, doğal gazdır. Bu yaptığınız zamların tüm bu yansımalarıyla, siz işçiye, siz emekçiye, çalışanlara ve yine teşvikle, yasalarla belirlediğiniz ve enflasyon oranına göre ödediğiniz… Dar gelirlinin, köylünün bu kayıplarını nasıl karşılayacaksınız? Bu kayıplarla ilgili bir programınız var mı? Peki, bunların hiçbiri olmadan, bir yıl içinde, bir yılı doldurmadan, 1 Ocaktan bu yana yapılan yüzde 80 zamla ilgili “uluslararası fiyatlar, dolardaki değişim” diyeceksiniz; işçinin, memurun kayıpları ve bu zamlardan dolayı ücretlerindeki düşüşle ilgili hiçbir çalışmanız olmayacak, fakat iddiaya geldiği zaman, söze geldiği zaman “Biz işçinin, emekçinin, çalışanın partisiyiz.” diyeceksiniz, “Onların yanındayız.” diyeceksiniz. Bu, hangi mantıkla izah edilebilir?

Dile getirildi, bugün, petrol ürünlerinden ve yine doğal gaz ve elektrikten en fazla vergi alan ülkelerden biridir Türkiye. Krizin, global, uluslararası bir ekonomik krizin başladığı ve bunun sonuçlarının Türkiye'de yavaş yavaş toplumun tüm kesimlerine yansıdığı bir dönemde işçiye, emekçiye, çalışanlara, yüzde 9, yüzde 10 civarında enflasyon düşünülerek ücretlerinin belirlendiği bir dönemde, zaten daha önce birkaç zammın yapıldığı bir dönemde, yüksek oranlı petrol ürünlerinden aldığınız, elektrikten, doğal gazdan aldığınız yüksek oranlı vergileri de düşünerek, siz “beş altı aya kadar nasılsa -ki gerçekçi değil ama- fiyat düşecektir” diyorsunuz. Bunu bir şekilde karşılamanın, bu zammı yapmamanın bir yolunu hiç araştırdınız mı? Bunu, Sayın Bakan, Sayın Başbakan ve Hükûmet kendi içinde değerlendirdi mi?

Ancak, bugüne kadar Türkiye’de her partinin sürdürdüğü politikanın benzerini bugün AKP yapıyor. Sorun yaşandığı zaman, sıkıntı yaşandığı zaman, bir kriz geldiği zaman bunu karşılamanın yolu zam yapma. Neye zam yapma? Zaten dolaylı vergilerle, zaten yüksek vergilerle finanse edilen bütçeyi, bu, herkesin tüketmek zorunda olduğu, çoğu kamunun denetiminde olan mallara, ürünlere zam yapıp, bunu yine vatandaşın cebinden çıkarma politikası.

BAŞKAN – Sayın Karabaş, bir dakika…

Çok büyük bir uğultu var sayın milletvekilleri, Hatibi dinlersek bence iyi olacak.

Buyurun Sayın Karabaş.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Peki, şimdi bir tartışma sürüyor: Bir taraftan Ankara Belediye Başkanı Sayın Melih Gökçek, doğal gaz zammının, BOTAŞ’ın yönetimsizliğinden, iyi yönetilememesinden kaynaklandığını söylüyor. BOTAŞ Müdürü ve diğer yetkililer, doğrudan olmasa bile BOTAŞ’ın alınamayan, tahsil edilemeyen borçlarının da etkili olduğunu söyledi. Sayın Başbakan ve Sayın Bakan da doğal gaza yapılan zammın BOTAŞ’ın yönetiminden, BOTAŞ’ın birikmiş borçlarıyla bir alakası olmadığından bahsediyor. Peki, biz hangisine inanacağız?

Şimdi, biri iktidar partisinin mensubu olan bir belediye başkanı, biri iktidar partisinin şu anda BOTAŞ’ın başında olan bürokratı ve Sayın Başbakan ve Bakanın söylemleri.

Bunu bir tarafa bırakırsak, peki, BOTAŞ’ın ödenmeyen milyarlarca dolar borcu -birçoğu kamu kurumlarına ve belediyelere ait olan borcu- eğer onun politikası, eğer onun fiyat belirlemesi üzerinde bir etki yaratmıyorsa o zaman bu tahsil edilmeyen faizleriyle birlikte 15 milyara yakın alacak nasıl finanse edilmiştir? Hükûmet bunu nereden kapatmıştır? Faizleriyle birlikte 15 milyar YTL’ye varan, bir kurumun alacağı varsa bir yerde ve bu kurum da faaliyetini sürdürmüşse, bu kurum o tahsil edemediği alacaklarını bir yerden finanse edip karşılamışsa bir gideri olmuştur. Bu gideri nasıl karşıladınız? Bir taraftan, “Biz eğer zam yapmasaydık vatandaşın cebinden çıkacaktı, hazine tarafından parası ödenecekti vatandaşın cebinden çıkacaktı” diyorsunuz, peki, diğer taraftan BOTAŞ’ın tahsil etmediği ve tahsil etmediği için zarara uğradığı, zarar ettiği miktarı kimin cebinden karşıladınız? Yani bunun bir karşılığı yok mudur? Bunun yarattığı BOTAŞ’ın cebinden çıkan ve BOTAŞ da bir kamu kurumu olduğuna göre zarar ettiğinden dolayı bütçeden, hazineden ve vatandaşın cebinden çıkmıyor mu?

Onun için sayın milletvekilleri, bu zammın kaynak yaratamamaktan, vergileri alamamaktan kaynaklı, hazinenin açıklarını doğal gaza zam yapıp vatandaşın cebinden çıkarmaktan başka bir gerekçesi yoktur.

Ha, şimdi, şey de ilginçtir: “2009’un Mart ayında, birinci çeyreğinde fiyatlar düşürülecek.” deniliyor. Peki, sayın milletvekilleri, biz, Türkiye’de, doğal gazı özellikle direkt ısınma amacıyla tüketen vatandaş anlamında değerlendirdiğimiz zaman, tüm bölgelerde -Doğu Anadolu, Orta Anadolu, batı, Akdeniz, Karadeniz, hepsi dâhil olmak üzere- ısınma amacıyla giderin yapıldığı, tüketimin yapıldığı aylar ne zamana kadardır? Ekim ayı ile mart ayı arasındaki dönemdir. Bu dönemde fiyatları düşüreceksiniz. Peki, bunun vatandaşa bir faydası olacak mı? Biz diyoruz ki: Yüzde 80’i aşan zamla vatandaşa zulüm yapmışsınız. Siz diyorsunuz ki: “Biz, vatandaşın zaten ihtiyacı olmadığı dönemde indirim yapacağız.” Şimdi bu doğru bir yaklaşım değil, bu doğru bir politika değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Teşekkür ederim Başkan.

Şu anda doğal gaza ve elektriğe yapılan zamlarda geçmiş hükûmetlerin ve 2002 yılından bu yana AKP hükûmetlerinin enerji politikalarının etkisi vardır. Bu konuda sürekli zam yapma yerine, kriz kapıya dayanmışken, sanayicinin zor durumda olduğu bir dönemde, vatandaş zaten ekonomik anlamda sıkıntı yaşıyorken, kışa girdiğimiz bu dönemde bu zamdan vazgeçilmelidir, vazgeçilebilir diyoruz, bunun yolu olabilir. Eğer önümüzdeki mart ayında doğal gazın fiyatının düşürülme koşulları varsa, beş altı ay için Hükûmetin, Bakanlığın, Sayın Başbakanın bir çözüm bulması gerekir diyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karabaş.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa Elitaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız Sayın Hilmi Güler hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekilleri Sayın Oktay Vural ve Sayın Mehmet Şandır’ın, doğal gaz fiyatlarında son günlerde ortaya çıkan artışlarla ilgili verdiği gensoru üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye’nin doğal gazla tanışması 80’li yılların sonundan itibaren başladı. O günden bu tarafa ve 1998-1999 yıllarında bir hamle yapılmaya gayret edildi. Arkasından, 3 Kasım 2002 seçimleriyle birlikte AK PARTİ iktidara geldi ve bugüne kadar yapılan hamleler içerisinde en önemli hamleyi yapıp, hem vatandaşın temiz bir enerjiyle ısınmasını sağlamak kastıyla hem de daha güvenilir bir şekilde ısınmasını ortaya çıkaracak doğal gazın yaygınlaştırılması ve bizden önceki dönemde “Ya al ya öde” sistemiyle imza atılan, eğer bu imza atılan sistemde gerekli miktarlardaki enerjiyi tüketemezseniz, kamunun, Türk milletinin alın terinin, vergilerinin, hiç kullanmadığınız hâlde, başka ülkelere transferine sebep olacak şekilde bir süreci hızlı bir şekilde devam ettirmek mecburiyeti vardı.

Bakınız, AK PARTİ İktidarı döneminde, doğal gazın yaygınlaştırılması amacıyla Hükûmetimizin yaptığı süreçte, başlangıçta 2002 yılında 9 ilde doğal gazla ısınma, doğal gaz kullanma imkânı varken, 2008 yılı, bugün itibarıyla bu 63 ile çıkarılmış. Yine özel sektöre ait 53 yeni dağıtım şirketi piyasaya gaz dağıtımı faaliyetine başlamış, 15.200 kilometrelik boru hattı inşa edilerek 1 milyar dolarlık yatırım gerçekleştirilmiş. Bugün Türkiye’nin yer altından geçen doğal gaz haritasını görseniz yer altının doğudan batıya, güneyden kuzeye çelik borularla bir ağ şeklinde döşendiğini görürsünüz. Bu da AK PARTİ İktidarının en önemli başarısıdır.

Doğal gaz kullanımında altı yıllık süre içerisinde konut müşterisi yönünden 5 milyon tüketiciye ulaşılmış. Konutlarda doğal gaz tüketimi 3 kat artarak 2,9 milyar metreküpten 8,6 milyar metreküpe çıkmış. Gerek dağıtım şirketleri gerekse doğal gaz mühendislik, tesisatçılık firmalarının piyasaya girmesiyle yaklaşık 60 bine yakın yeni istihdam yaratılmış. BOTAŞ, doğal gazını satarken 2002 yılı öncesi maliyetlerini -diğer maliyetlerini, ham madde maliyetlerinden öte diğer girdi maliyetlerini, işletme maliyetlerini, personel maliyetlerini, işçilik maliyetlerini- tam olarak kontrol edemediğinden, kontrol imkânını bulamadığından dolayı yüzde 28 kâr oranıyla satış yaparken AK PARTİ İktidarı döneminde doğal gazı dar gelirli, sabit gelirli insanların kullanımına daha da iyi açabilmek, onların bütçelerine refah artırıcı katkı sağlayabilmek amacıyla yüzde 8 kâr oranıyla satışa devam etmiştir. Bu da konutlarda tüketicinin cebinde en az yüzde 20’lik bir değerin refah seviyesinde, harcanabilir gelirinde belli bir artışın ortaya çıkmasına imkân vermiştir.

2002 yılı sonunda personel sayısı 3.196’dan 2.768’e düşürülmüş. O dönemki, 1987-1990 yıllarındaki doğal gaz arzının, doğal gazın tüketiciye sunulmasını birim başına, kişi başına, metreküp başına veya hat başına ölçtüğünüz zaman hemen hemen 7 misli, 8 misli -istihdam konusunda baktığınızda- önemli bir fayda sağlamış. Bu süreç içerisinde doğal gaza yapılmayan zamların yapılmamasının sebeplerinin altında basiretli bir yöneticinin yapması gereken idare şekli neyse, müdebbir bir yöneticinin alması gereken tedbirler neyse, en az gösterilmesi gereken basiret hangi noktadaysa, maksimum seviyede bu gösterilmiş ve doğal gaz fiyatları, işçilik maliyetleri, üretim maliyetleri konusunda önemli bir katkı sağlamış.

Şimdi, değerli arkadaşlar, enerji fiyatlarına da baktığımızda yine aynı durumla karşı karşıya kalıyoruz elektrik enerjisi konusunda. AK PARTİ’nin, iktidara geldiği dönemde, 2003 yılının başında yaptığı önemli işlerden birisi, sanayi sektörünün kullandığı elektrik fiyatlarında yüzde 5 indirim sağlayarak onların üretim maliyetlerinde, girdi maliyetlerinde rekabet imkânlarının artırılması konusunda önemli bir katkı sağlamış ve bu beş yıl süreyle devam etmiş.

Ekonomideki en önemli unsurlardan biri, iş âleminin aradığı en önemli konulardan birisi istikrarı bulabilmek. İstikrarın da tılsımlı sözcüğü “güven”i sağlayabilmek. İşte altı yıllık İktidarımız döneminde hem istikrarı olumlu bir şekilde sağladık ve milletimizin verdiği oylarla, desteklerle, bugüne kadar yaptığımız üç seçimde de halkın karşısına çıktığımızda, onlarla ibralaşmamız sürecinde hep bize teveccühlerini artırarak göstermişler ve o süreç içerisinde o güvenin sağladığı unsurla birlikte enerji fiyatlarında beş yıl süreyle zam yapılmamış.

Bunun altındaki sebepler ne? 2002 yılından önce elektrik dağıtım şirketi yaptığı enerji arzının ancak yüzde 74’ünü satış olarak gerçekleştirebiliyor, faturalandırabiliyormuş. Yüzde 26 kayıp kaçak oranı varmış. Bakanlığımızın, Hükûmetimizin, ilgili kuruluşlarımızın ciddi ve konuya verdikleri ehemmiyet çerçevesinde yaptıkları çalışmalar neticesinde 2008’in bugünlerinde kayıp kaçak oranı yüzde 14’lere düşmüş. Hemen hemen yarıya yakın bir oranda kayıp kaçak oranında düşme sağlanmış. Yani 100 birim enerjinin yüzde 86’lık kısmı faturalandırılabilir hâle getirilmiş. Bunlar da enerji fiyatlarına beş yıl süreyle zam yapılmamasına da önemli katkı sağlamış.

Değerli arkadaşlar, biraz önce konuşan sayın milletvekilleri konuttaki doğal gaz fiyatlarıyla ve sanayideki doğal gaz fiyatlarıyla ilgili, OECD’nin raporlarından, kaynaklarından bilgi vermeye çalıştılar. Açıkça, benim elimde de bir kaynak var, Eurostat’ın 7 Kasım 2008 tarihi itibarıyla yaptığı güncelleme. Burada konut doğal gaz tüketici tipi yıllık tüketim, 20 gigajul çerçevesinde baktığımızda, Kasım 2007 itibarıyla Türkiye 13,13 euro. İsveç en pahalı olan ülke, 30,78. Türkiye'nin bu ülkeler içerisindeki sıralaması, en iyiler içerisinde 9’uncu sıradadır. Ocak 2008 itibarıyla baktığımızda Türkiye -yine 20 gigajul cinsinden baktığımızda- 9,24.

Türkiye, Avrupa ülkeleri içerisinde şu anda en iyilere yakın doğal gaz kullanımına sahip.

Yine aynı şekilde sanayi doğal gaz tüketimine baktığımızda burada baz alınan fiyat da -bin gigajul- Türkiye’nin -Kasım 2007 itibarıyla- 10,59 euro sent, İsveç’in 17,85 euro fiyat değerlendirmesi ortaya çıkmış.

Bakın, bir de konutla ilgili elektrik fiyatlarıyla ilgili bir bilgi arz etmek istiyorum. 7 Kasım 2008 tarihi itibarıyla güncellenmiş, yıllık tüketimi bin kilovat saatin altında olan enerji tüketiminin euro-sent/kilovat saat bedeli: Türkiye Ekim 2007-2008 itibarıyla 13,60; en pahalı ülke İrlanda 44,68; onun biraz altındaki Norveç 39,29; bizden bir miktar üstteki Slovenya 18,58; ve bizden bir sonraki İngiltere’de 16. Konut elektrik: 1.000 ile 2.500 kilovat cinsinden baktığımızda  Danimarka en yüksek fiyatlı olan ülke, 29,20; Türkiye ekim itibarıyla 13,60; yine, en yüksek ülkeyle, bizden hemen sonraki Hollanda’da 13,90; yine Hollanda’nın üstünde Fransa’da 14,95.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Kişi başına gelir ne kadar?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Şimdi, değerli milletvekilleri, bu süreç içerisinde baktığımızda, reel elektrik fiyatlarında değerlendirmenin önemli olduğunu ifade etmek istiyorum. Reel enerji fiyatları 2000 yılı 100 olarak alındığı takdirde, 2002-2008 döneminde reel elektrik fiyatlarındaki artış Türkiye’de eksi 1,3; İrlanda’da 76,4; Amerika Birleşik Devletleri’nde 63,7; OECD –toplam- 40,5; OECD Avrupa yüzde 30,1. Yine 2002 yılı reel enerji endeksini 2.100 olarak aldığımız takdirde OECD toplamı 99,3; OECD Avrupa 100,7; Türkiye 112, yani AK PARTİ İktidarından önceki çoklu koalisyon döneminde reel elektrik enerjisinin olduğu fiyat. 2008 yılı itibarıyla baktığımızda, Türkiye 110,7 -hani biraz önce söylediğim, eksi 1,3’lük azalma var diye ifade ettiğim nokta, 2002 yılında reel enerji endeksi 112 iken Türkiye 110,7- OECD toplamı 139,8; OECD Avrupa 130,8.

İşte bu ve bunun gibi veriler çerçevesinde baktığımızda, beş yıllık süre içerisinde AK PARTİ İktidarının bütün konularda olduğu gibi enerji politikaları konusunda da yaptığı çalışmalar beş yıl süreyle elektrik fiyatlarına zam yapılmaması konusunda ne kadar haklı olduğunu ifade etmeyle karşı karşıya kalırız.

Burada konuşmacılar, değerli arkadaşlarımız bazı konuları ifade ettiler. Bunu ifade ederken işte “Siz iktidara geldiğiniz dönemde akaryakıt fiyatlarında, mazot fiyatlarında yüzde 130, benzin fiyatlarında yüzde 160 -veya tersi- gibi oranlarda artırmak mecburiyetinde kaldınız. Vatandaşı çok önemli bir harcanabilir gelirde eksiltme mecburiyetinde bıraktınız.” diye ifade ettiler. Bakınız değerli arkadaşlar, 57’nci çoklu Koalisyon Hükûmeti iktidara geldiği dönemde 184 bin lira olan mazot fiyatı, iktidarı bıraktığı 3 Kasım 2002 seçimleri döneminde yuvarlak 1 milyon 300 bin liraya mazot fiyatını çıkarmıştır. Aradaki fark 8 misline yakın bir fark var. Şimdi, altı yıllık süreç içerisinde dünyadaki petrol fiyatlarının gelişimiyle birlikte, petrol fiyatları biz iktidara geldiğimizde ortalama 23 dolar varil iken, maksimum seviye 2007 yılı-2008 yılı Temmuz ayında 147 dolara çıkmış brent petrolle birlikte baktığımızda 6 misline, 6,5 misline yakın bir petrol fiyatı varken 1.300 liradan bugün yüzde 120-yüzde 125’lik artışla 2.700-2.800 liraya çıkmış, 2.600 lira seviyesine inmiştir. Bakın, üç buçuk yıllık iktidarları döneminde petrol fiyatlarında olağanüstü bir artış olmamasına rağmen, istikrarlı bir süreci petrol fiyatları takip etmesine rağmen 7-8 misli mazot fiyatlarına zam yapan bir zihniyet, şimdi bizi -petrol fiyatlarındaki 6 misline yakın bir artış olmasına rağmen- yüzde 100’ün üzerinde zam yaptı diye eleştirme hakkını kendinde görüyor. Önce şöyle bir geçmişe doğru bakmaları gerekir. “Geçmişte biz ne yaptık, geçmişte yaptıklarımızı biz bu kürsüden milletle paylaştığımız zaman millet bunu çok iyi bilir.” diye değerlendirmesi gerekiyor.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Doğal gazda ne yaptılar?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Doğal gazda da yine aynı, olağanüstü durumlarla karşı karşıya kaldılar.

Sayın Başkan, değerli milletvekillerim; burada konuşan değerli arkadaşlarımızı dinlerken, inanın, hakikaten, gerçeklerle yüzleştiğimiz zaman yapılan söylemlerin hiç de alakası olmadığıyla karşı karşıya kalıyorsunuz. Hani, hepimiz gençliğimizde bir şeyler söyleriz; gençlik anılarımızı, çocukluk anılarımızı birbirimizle, arkadaşlarımızla oturup konuştuğumuz zaman, mahallede nasıl oynarız, ne yaparız diye düşündüğümüz zaman, çok anılarda görürsünüz, kâğıttan veya çar çaputtan topladığınız top parçalarıyla birlikte mahalle arasında futbol oynar, gününüzü gün edersiniz, o şekilde geçirmeye çalışırsınız ama bugün, AK PARTİ İktidarı döneminde, okuma yazma bilen herkes, hatta anaokulundaki yavrular dahi artık çar çaputtan, bezden bir araya getirdikleri toplarla değil, laptop’la dünyayı takip ediyorlar, laptop’la dünyadaki gelişmeleri ve geçmiş dönemdeki gelişmeleri de çok iyi buluyorlar.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Melih Gökçek’in dağıttığı toplarla.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Şimdi, bakın, eğer siz, laptop’unuzla, bilgisayarınızla geçmişle ilgili bir konuya girdiğiniz takdirde, bu ortaya konulan süreci, değerlendirilmeye çalışılan şeyi… Yani sanki et kuyruğu, yağ kuyruğu, Sana yağ kuyruğu, tüp gaz kuyruğu, akaryakıt, benzin kuyruğu içerisinde olduğunuzu düşünüyorsunuz veya Arnavutköy’de on beş gün süreyle akaryakıt bulamayan vatandaşın dört tane tankere el koyup akaryakıt ihtiyaçlarını oradan karşıladıklarıyla karşı karşıya olduğunu düşünüyorsunuz. Su katılmış süt sırasında bekleyen insanların çektiği ıstırap içerisinde yaşadıklarını görüyor gibi hitap ediyorsunuz veya o şekilde anlatmaya çalışıyorsunuz. Hele bir kısım arkadaşlar, bu yapılan zammı “vatandaşa zulüm” diye ifade ettikleri de, gerçekten hayret verici bir nokta. Eğer ekonomik şartlar içerisinde, dünyadaki gelişmeler çerçevesinde değerlendirdiğiniz takdirde, zaruret hâlinde ortaya çıkan bir değerlendirme varsa, zaruretten dolayı ortaya çıkan bir fiyat artışı söz konusuysa bu konuyu ”zulüm yapmak” diye ifade etmek zalimliğin ta kendisidir.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Hediye, hediye! Hediye diyeceğiz artık, vatandaşa hediye.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bakın, 1991 yılında, 1990 yılının sonlarından itibaren, 1991 yılında petrol fiyatlarında, Körfez kriziyle birlikte iki aylık sürede ortaya çıkan olağanüstü artış, 1990 yılı Eylül-Ekim ayları. Arkasından kasım-aralık aylarında inmesine rağmen ocak ayında hızlı bir iniş ve 1990 yılı ortalaması petrol fiyatlarının 23 dolar seviyesinde, varili, olduğu süreçte yüzde 25’lik bir zam yapmak hiçbir vicdana sığmaz. Arkasından 1991 yılının birinci çeyreğinde, petrol fiyatlarının ortalamasının 18 dolara düştüğü bir süreçte hiç ihtiyaç yokken tamamen başka imkânları, başka kaynakları, başka açıkları kapatabilmek için milletin cebindeki paraya el koymak, işte asıl zalimlik budur, işte yapılan en önemli zulüm budur.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Şimdi yapılan nedir onu söyle?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bugün dünya ekonomisinde ortaya çıkan, dünyanın en büyük ekonomisinde ortaya çıkan mali bir kriz var. Bu krizin en minimum seviyede yansımasını sağlayabilmek için Hükûmet elinden gelen gayreti gösteriyor ve bugüne kadar hamdolsun, çok şükür, teğet geçmesi için bugüne kadar gayretlerini gösterdi, bundan sonra da inşallah bu gayretler aynı şekilde devam edecek. Biz, burada mali disiplini sağlayabilmek, dünya ekonomisindeki krizden minimum seviyede etkilenebilmek gayretiyle şartlar neyi gerektiriyorsa, önümüzdeki seçim süreci değil imkânlar ve şartlar doğrultusunda bunu yapacağımızı, bizden öncekilerin yaptığı popülizme hiçbir zaman düşmeyeceğimizi ifade ettik. Bundan önce yaptığımız gibi bundan sonra da aynı şekilde popülizm yapmadan, ülkenin gereklerini milletimizle paylaşarak, milletimize bunu ifade ederek, onların rızasını alarak aynı şekilde yapmaya devam edeceğiz. İnşallah önümüzdeki süreçte son altı aylık, dokuz aylık, bizden önceki dönemde yapılmış doğal gaz satın alma sözleşmeleri çerçevesinde ortaya çıkacak ve diğer şartlar sabit kaldığı sürece önümüzdeki süreçte, nasıl ki 137-147 dolarlarla zirve yapan brent petrolün varili şimdi 60 dolarlara doğru düştüyse, yapılan, bizden önceki süreçte yapılan anlaşmaların doğrultusunda da ümit ediyoruz, inanıyoruz diğer veriler sabitken bunların da milletimize aynı şekilde yansıtacağını ifade ediyorum, düşünüyorum.

Bu duygularla gensoruya “Hayır.” oyu kullanacağımızı ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Elitaş.

Sayın Kaplan, sisteme girmişsiniz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Bakandan sonra İç Tüzük 60’a göre pek kısa bir söz almak istiyorum.

BAŞKAN – O sıralama meselesi değil.

Şimdi, siz hangi konuda ne istediniz, niçin girdiniz sisteme?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Şimdi, bu zam ve fiyatlar konusunda bir karmaşa var. Bununla ilgili pek kısa bir söz istiyorum.

BAŞKAN – O zaman bir dakikalık bir süre veriyorum.

Bu konuştuğumuz gensoru konusuyla ilgili değil mi?

HASİP KAPLAN (Şırnak) –  Evet, gensoruyla ilgili.

BAŞKAN – Tamam. Bir dakikalık süre veriyorum 60’ıncı maddeye göre.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

6.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, doğal gaz zamlarına ilişkin  açıklaması

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Şimdi, Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Doğal gaza yeni yapılan zam yüzde 23,85. 2008’de on ayda dört kez yapılan zam yüzde 47,07; toplamı yüzde 82,15; on ayda, 2008’de.

Şimdi, tabii ki biz demokratik bir ülkeyiz. Sivil toplum örgütlerimiz, meslek örgütlerimiz var. TMMOB bir ailenin elektrik dâhil toplam enerji giderinin, en küçük ailenin 208 YTL olduğunu söylüyor yani sanayi ve iş yerlerinde ısınma, aydınlatmanın getireceği zamlar hariç. Bu rakam asgari ücretin netinin yarısı ediyor. Yani yarısının cebine elinizi atıyorsunuz vatandaşın, yarısını alıyorsunuz ücretinin, kiraya ve tezeğe mahkûm ediyorsunuz. Sonra dalga geçer gibi “Bu baharda indireceğim.” diyorsunuz. Yani bu konuda bunu yanlış…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim. Buna benzer şeyler daha evvel de söylendi.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bitiriyorum.

Yanlış enerji politikasının temeli ithal enerjidir, dışa bağımlılıktır. Enerji ve güvenliğin de birlikte değerlendirilmesi gerekir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

VIII.- GENSORU (Devam)

A) Ön Görüşmeler (Devam)

1.- Milliyetçi Hareket Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, elektrik ve doğal gaz başta olmak üzere enerji zamlarıyla vatandaşları zor durumda bıraktığı, sağlıklı bir enerji piyasası oluşturamadığı, enerji arz güvenliği için gereken tedbirleri alamadığı ve Bakanlığında yolsuzluklara yol açtığı iddiasıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/5) (Devam)

BAŞKAN – Hükûmet adına Enerji Bakanı Sayın Hilmi Güler, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gensoru münasebetiyle hem ifade edilen birtakım bilgilerin açıklığa kavuşması ve dolayısıyla bilgi kirliliğini gidermek hem de bu noktada enerji politikası da dâhil olmak üzere öne sürülen iddiaları cevaplandırmak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Önce şunu ifade edeyim ki, dürüstlük hepimize lazım. İktidarda da olsak, muhalefette de olsak, dünyanın herhangi bir yerinde de olsak dürüstlük ve samimiyet bizim vazgeçilmez değerimiz olmalı. Bu aynı zamanda evrensel de bir doğru samimiyet gibi, hakkaniyet gibi. Dolayısıyla, burada, biraz önce duyduğum ifadeler, ben ikinci bir kişi olsaydım da benim hakkımda söylenen bu ifadeleri dinlemiş olsaydım, hakikaten o kadar inandırıcı üslupla söyleniyor ki, buradan ben şunu görüyorum ki, demek ki bilgi kirliliği bence çevre kirliliğinden çok daha önemli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) O bakımdan bunu ele almak lazım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Gerçekleri söyle, gerçekleri.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Burada önce şunu ifade edeyim ki, bu bir savunma konuşması değil, bu bir bilgilendirme konuşmasıdır çünkü savunmayı gerektirecek hiçbir şey yok burada.

Bir gazı dışarıdan alıyorsunuz, fiyatı size bağlı değil, dünyaya bağlı, aynı zamanda dolar… Doların da artışı bizle alakalı değil. Dolayısıyla bu iki parametrenin kontrolü de bizde değil. Böyle olunca dünyada 1,5 trilyon dolarlık bir piyasa var. Yani doğal gazın kendine has kuralları var, kendine has anlaşmaları var ve biz, burada, bu 1,5 trilyon dolarlık piyasada yüzde 2’lik bir ağırlığımız var. Dolayısıyla, burada, çoğunluğa uyma durumundayız. Ancak anlaşmalarla bunu düzeltmemiz mümkün. Bu anlaşmalar da bizden önce yapıldı. Biz bunlardan bir tanesini aldık, düzelttik. İtalya’yla, Yunanistan’la anlaşmayı da biz imzaladık. Dolayısıyla, eskiden yapılan hatalardan ders aldık. Ben şunu ifade etmek istiyorum. Burada dışarıdan alınan malın fiyatı da dolarla olduğu için, biz bunun dolarla parasını ödüyoruz, sizden de TL’yle alıyoruz. Sıfır kârla satıyoruz şu anda. Başından beri değil. 28 dolarla başladı kârımız, daha sonra 8’e düştü. Şu anda, biz, bu artan durumu da halkımızı da düşünerek, sanayicimizi de düşünerek, ihracatçımızı, dar gelirlimizi düşünerek burada sıfır kârla satıyoruz. Alıyoruz, satıyoruz ve bunu yaparken de BOTAŞ yatırımlarını yapıyor. 9 vilayetten 63 vilayete çıktı.

Bunun dışında Bakü-Tiflis-Ceyhan gibi bir projeyi inşaatını yüzde sıfırdan aldık yaklaşık olarak. Bunu bitirdik. Şahdeniz’i biz başlattık, bitirdik. Yunanistan hattını başlattık, bitirdik. 4 bin kilometre çelik borudan aldık, 11 bin kilometreye çıkarttık. Bunlar kolay işler değil ve bunları biraz önce tenkit ettiğimiz BOTAŞ yaptı. Burada beni tenkit edebilirsiniz ama BOTAŞ’ı tenkit etmeyin lütfen. Çünkü bu bizim millî bir kuruluşumuz. Bizim buradaki her konuşmamız anında tercüme ediliyor. Anında tercüme ediliyor ve burada, hem Nabucco Projesi’nde hem Yunanistan hattında hem Orta Asya bağlantısında hem Irak petrolleri konusundaki görüşmelerde biz artık bir enerji oyuncusuyuz. Biz, bunu basit iç politika konularına alet edemeyiz. Beni eleştirebilirsiniz. İstediğiniz kadar eleştirin ve oturur konuşuruz.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Zaten seni eleştiriyoruz Sayın Bakan.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Ama burada bizim arz güvenliğimizle ilgili olan ve gayet itibarlı olan Türkiye Petrolleri gibi, BOTAŞ gibi kurumları, lütfen… Burada sizi hassasiyete davet ediyorum özellikle. Buna dikkat edin.

İkinci olarak, burada, yine muhalefet partilerine mensup arkadaşlarımız birtakım şeyler ifade ettiler. Bunları ben ilk defa duymuyorum. Fakat şunu ben gördüm ki matematik bilmek yetmiyor, bunun dışında ayrıca günlük gelişmeleri çok iyi takip etmek gerekiyor, hatta biraz da mantık gerekiyor. Bu nokta bir bütündür. Biraz önce mühendislikten bahsettiler. Her mühendislik fakültesini bitiren, okulunu bitiren de mühendis olmuyor, bu bir formasyon meselesi. Biz her gün öğreniyoruz. Ben altı senedir bu görevdeyim, her gün yeni bir gelişme oluyor. Çünkü enerji dünyasında artık enerji enerjiden çok daha farklı bir şey; işin dış politikası var, işin enerji hukuku var, arz güvenliği meselesi var. Burada 2 kere 2 her zaman 4 etmiyor ama 4’e ne kadar yaklaşırsa biz o kadar başarılı oluyoruz. Onun için burada bilgi, tecrübe çok önemli.

Söylenen, ifade edilen iddialardan bir tanesi dahi eğer doğruysa ben burada gerekeni yapacağım. Bunun anlamı nedir? Görevden ayrılırım. Bakın, bu kadar açık söylüyorum size, bu kadar açık. Ruslarla olan anlaşma, biraz önce ifade edilen “yandaş” gibi ifadeler… Her şeyi kabul ederim ama bu tip şeyleri, dürüstlük dışındaki, doğruluk dışındaki, adalet dışındaki şeyleri kabul edemem. Eğer böyle bir iddiası olan varsa gelin, hukuk platformunda sizlerle hesaplaşalım. Bu kadar açık söylüyorum size.

Ruslarla yaptığımız anlaşmada bizim 1,6 milyar dolar kârımız vardır. Daha detayına girmek istemiyorum. Çünkü bunların hepsi tahkim konusu.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Bakan, zam ne, zam ne?

BAŞKAN – Sayın Akkuş…

ENERJİ VE  TABİİ  KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Burada konuşurken şuna lütfen dikkat ediniz: Buradaki her konu aynı zamanda karşı tarafa verilen bir bilgi oluyor. Bunu tartışabiliriz.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Bakan, gizli oturum niye istemediniz?

BAŞKAN – Sayın Anadol

ENERJİ VE TABİİ  KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Ben size dedim ki…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Gizli oturumu siz açmadınız.

BAŞKAN – Sayın Anadol

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Gizli oturum açın.

ENERJİ VE  TABİİ  KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Ben burada sizin partinize şunu söyledim: “Ben sizin grubunuza geleyim, bütün bilgileri size açıklayayım.” Kabul etmediniz.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Gizli oturum isteyebilirdiniz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Gizli oturum kararı alın.

ENERJİ VE  TABİİ  KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Eğer bilginize güveniyorsanız, eğer belgelerinize güveniyorsanız oturalım, takır takır hesaplaşalım sizinle, tamam mı? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)  Çünkü, burada artık bu iş farklı bir boyutta.

Bizim bir enerji politikamız tabii ki var ve bu enerji politikasına uygun olarak bizim yaptığımız çalışmalarda düşündüğümüz şey şudur: Bir tanesi, ucuz elektrik, ucuz doğal gaz ve ihtiyacı olan kişilere kömür. Çünkü dar gelirlimiz soğukta kalmamalı. Bu bizim sosyal devlet anlayışımızın bir gereğidir. Öbür tarafta da büyük enerji resmi içinde bir enerji aktörü olarak ağırlığımızı koymak. Artık bizsiz bir enerji denklemi yok. Bu bakımdan biz burada gerek Nabucco Projesi olsun gerek Yunanistan-İtalya hattı olsun gerekse Hazar Denizi geçişi olsun bu noktalarda Türkiye artık önemli bir enerji aktörüdür. Buradaki projeleri de biz yüzümüzün akıyla bitirdik. Bir Bakü-Tiflis-Ceyhan Projesi eğer sorumluluk almamış olsaydık hâlâ devam ediyordu. Çünkü orada biz -inşaatı yüzde sıfırdı, müteahhitler birbirine girmişti, çevre konuları altüst olmuştu- 300 milyon dolar kullanmadık hakkımız olduğu hâlde, 380 milyon dolar da üste para aldık ve şu anda da 2 milyar doların üzerinde de bizim kazancımız var. Bunlar öyle kolay değil. Her gün 1 milyon varil petrol sabahtan akşama kadar, ta Hazar’dan dağları, tepeleri aşarak Ceyhan’dan yükleniyor. Bu kolay bir başarı değil ve Türkiye’yi bir enerji aktörü hâline getirmek gene önemli konuların başında geliyor. Şimdi de Nabucco Projesi’ni yürütüyoruz. Nasıl ki Şahdeniz Projesi’ni bitirdiysek, BTC’yi bitirdiysek bunu da bitireceğiz.

Buradan ikinci olarak şuna geçmek istiyorum çünkü enerji politikaları çok tartışıldı: Bizim başlangıçta üç tane ana hedefimiz vardı. Birincisi, Türkiye’yi enerjide bir global aktör hâline getirmek, bir oyuncu hâline getirmek. Bunu çok şükür başardık ve bunu başarmaya devam ediyoruz. Bu noktada Sayın Başbakanımızın riyasetinde bu çalışmaları sürdürüyoruz ve bu arada Dışişleri Bakanlığıyla da, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığıyla da, diğer kurum ve kuruluşlarla da bir uyum içinde bunu sürdürüyoruz.

İkinci hedefimiz, enerjiyi gündelik hayatımızda kolay algılanabilir bir hâle getirerek -tıpkı Özal dönemindeki ekonomide olduğu gibi- herkesi enerji yatırımcısı yapmak. 30 yatırımcıyla başladık, 3 bin yatırımcıya çıktı, şimdi hedefimiz 3 milyon yatırımcı. Dolayısıyla biz tabana, Anadolu’ya yayıyoruz.

Boşa akan sular, esen rüzgâr, bunlar asırlardır vardı. Daha evvel neredeydi Türkiye? Biz bu rüzgâr enerjisini, güneş enerjisini, boşa akan suları, kömürü, jeotermali çok süratli bir şekilde devreye sokuyoruz. Sadece geçen hafta MTA’nın yaptığı jeotermal ihaleleri -altı ihale- 97 milyon dolardır ve 105 megavatlık bu jeotermal yerin altında duruyordu ve biz MTA’nın 20 bin metre sondajını 100 bine çıkararak, şu anda rekorlar kırarak bunları çıkarıyoruz ve tertemiz kendi kaynağımız. İşte dışa bağımlılığı önleme böyle oluyor.

Üçüncü hedefimiz de yerli kaynaklara ve yenilenebilir enerjiye ağırlık vererek enerjiyi ucuzlatıp dışa bağımlılığımızı azaltmak. Şu salonda yanan elektriğin yarısı doğal gazdan üretiliyor. Bunun içinde şu birkaç tane avize kömürden, birkaç tanesi rüzgârdan, birkaç tanesi güneşten ve jeotermalden üretildiği zaman alacağımız doğal gaz düşecek. İşte bu da bizim dışa bağımlılığımızın azalması olacak, belki de ortadan kalkması olacak.

Kaldı ki biz, ayrıca Türkiye Petrolleri olarak da bütün sismik araştırmalarımızı yaptık. Biz altı yıl boyunca bütün bu çalışmaları yaptık ve şimdi sadece sondaj kaldı. İnşallah bu iki boyutlu, üç boyutlu sismikleri bitirdiğimiz zaman, şansımız da yaver gidip doğru yerleri deldiğimiz takdirde yani matkabın ucu hesap ettiğimiz yerlere rastladığı takdirde -ki sismiklerimiz bunu gösteriyor- biz o zaman çok önemli bir avantaj sağlayacağız.

Karadeniz’in jeolojik yapısı tıpkı Hazar’a benziyor. Bunun dışında Akdeniz’i, Ege’yi saymıyorum, bunun dışında Tuz Gölü’nü saymıyorum. Burada da bizim bu samimi yaklaşımımız, bu gece-gündüz, iyi niyetle, hüsnüniyetle yaptığımız çalışmalar inşallah sonucunu verecek ve siz, belki çocuklarımız çok daha rahat bir ortamda yaşayacak. Ama önemli olan burada yenilenebilir enerjidir, enerji verimliliğidir. Burada da zaten yine sizlerin desteğiyle bu yasaları çıkardık.

O bakımdan biz burada çok yoğun bir çalışmayla da bunu sürdürmeye çalışıyoruz, uygulamaya çalışıyoruz. 30 milyar dolarlık projeyi şu anda yürütüyoruz kamuya 1 kuruş yük olmadan. Hastanelerimize, okullarımıza para kalsın diye, yollarımızı yapalım diye biz burada kamuya 1 kuruş yük olmadan bu yatırımları yapıyoruz.

Bunu yaparken enerji politikasında ucuz enerjiyi bilhassa yaptık çünkü 2001 yılında çok ağır bir ekonomik kriz geçiren Türkiye’nin gayet tabii ki sanayisini, imalatını, ihracatını, turizmini geliştirmesi için mutlaka ucuz elektrik, enerji kullanması gerekiyordu. Biz hem elektriğin fiyatını düşürdük hem de 150 kilovatın üzerindeki yüzde 50 pahalı elektriği düşürdük. Bu da çok önemli bir şeydir. Doğal gazda da indirimler yaptık o zaman. Bunu yapmanın sonucu olarak size şunu söyleyeyim: 2002 yılında asgari ücretin yüzde 20’si elektriğe giderken şu anda 9,3’ü gidiyor. Tekrar ediyorum: Biz göreve gelmeden önce asgari ücretin yüzde 20’si elektriğe giderken şu anda yüzde 9,3’ü gidiyor. Bu çok önemli bir nokta. Biz bunu sürdürmeye devam edeceğiz. Bunu yaparken de kayıp-kaçakla mücadeleden tutun kabloların yer altına inmesi, teknik kayıplar, bunların hepsini gerçekleştiriyoruz. O bakımdan, ne yaptığını bilen bir çalışmayı sürdürüyoruz.

Daha evvelden, göreve geldiğimizde… Şöyle bir düşünün değerli arkadaşlar, hayat ileriye doğru yaşanıyor ama geriye doğru anlaşılıyor. Burada göreve geldiğimizde biz, elektriğimiz yetmediği için Bulgaristan’dan elektrik alıyorduk. Bu elektriği kestik biz. Şu anda biz net ihracatçıyız ve şu anda kendi elektriğimizle çok şükür sürdürüyoruz. Gene şunu söyleyeyim: Göreve geldiğimizde şu salondaki elektriği 100 olarak devraldık, dönemimizde altı yılda yüzde 60 eklendi buna. Yani geldiğimizde 100’dü, biz buna 60 ekledik. Yani bunlar önemli gelişmeler ve bunu yaparak da gene çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Daha evvelden bakanların tartışıldığı bir Enerji Bakanlığı vardı, şimdi projelerin tartışıldığı bir Enerji Bakanlığı var (AK PARTİ sıralarından alkışlar) ve -çok şükür- enerji projesi olmayan yatırımcı kalmadı- biz 30 yatırımcıyla başladık, şu anda irili ufaklı 3 bin yatırımcı var ve hedefimiz 3 milyon yatırımcı. Bu ancak gönülle olur, çalışmayla olur, alın teriyle olur, dürüstlükle olur. Bunları görmeden, bunları ifade etmeden söylenen şeylere külliyen yanlış diyeyim ben, en azından daha ağır bir kelime kullanmayayım. Eğer faklı bir durum varsa da ben bunları sizlerle saatlerce belgeli, bilgili konuşmaya hazırım. Biraz önce söylenen AGDAŞ meselesi oldu mesela…

BİLGİN PAÇARIZ (Denizli) – Sayın Bakan, biraz da zamlardan bahset, zamlardan!

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) -  AGDAŞ meselesinde söylediğiniz şey, Yüksek Denetleme Kurulu raporuna göre doğru ama ondan sonra olanı bilmiyorsunuz. Bilmemenizi mazur görebilirim ama bize sorun hiç olmazsa.

SÜLEYMAN TURAN ÇİRKİN (Hatay) – Kapalı oturum yapalım.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) -  Ondan sonra EPDK bu rakamı düşürdü. Bu rakamı düşürdüğü için böyle bir durum gerçekleşmedi. Bunu bilin.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Düşürmüş olması, zararı ortadan kaldırmaz ki Sayın Bakan!

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Ayrıca doğal gaz formülünde yaptığımızla biz 40 milyar metreküp doğal gazı sildirdik. Eskiden kullanmadığımız gazın parasını veriyorduk, böyle bir durumla karşı karşıyaydık. Biz fiyatı da düşürdük, 40 milyar metreküplük miktarı da sildik. Yoksa bu millet doğal gaz almak için birbirini çiğner miydi, bu kadar gayret içinde olurlar mıydı, dokuz vilayetten altmış üç vilayete çıkar mıydı? Ben İstanbul’da da doğal gazın başındayım. O zaman Sayın Sözen ayda bin abone olduğu zaman İstanbul’da sevinirmiş, ayda bin abone olduğu zaman. Biz kampanyalarla günde 17 bin yaptık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Hatta salonlar almadı, biz otobüslerin içini boşalttık, belediye otobüslerinin içini boşalttık, halkı orada ağırladık, kahvesiyle çayıyla yakın ilgi gösterdik, günde 17 bine çıktık ayda bin abone olmazken. Hava kirliliğiyle öyle mücadele ettik. Biz buralara böyle boşuna gelmedik. Onun için, size şunu ifade etmek istiyorum: Biz şu anda yaptığımız çalışmalarla, gece-gündüz yoğun bir çalışma içindeyiz ve Türkiye’nin geleceğini şu anda şekillendiriyoruz. Daha evvelki yapılanlar bizim kontrolümüz altında değildi ama biz ona da müdahale ettik. Bu rüzgârlar eserken siz neredeydiniz?

Bu türbinler… Bakınız, 17 megavatla başlandı, bu yılın sonunda 500 megavata ulaşacak, hedefimiz 20 bin megavattır. Bir de bunun eğer türbinini Türkiye'de yaparsak çok daha muhteşem şeyler söz konusu olabilecek. O bakımdan, bu çalışmaları kamuya yük olmadan yapıyoruz ve en büyük kazançlarımızdan bir tanesi de eskiden mühendisler ya bankacı olurdu ya sigortacı olurdu işsizlikten, pazarlamacı olurdu, şimdi ilk defa mühendisler kendi işlerini yapmaya başladılar. Jeologlar çalışıyor, MTA’nın sondajlarıyla uğraşıyor.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Ne pazarlamacısı?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Maden mühendisleri daha evvel şoförlük yapıyordu, şu anda çalışıyorlar.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Mühendisler iş bulamıyor.

BAŞKAN – Sayın Yıldız…

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Madenlerdeki geliştirdiğimiz çalışmalar çok yoğun bir şekilde gidiyor. Lütfen dürüst olalım. Benim sizden istediğim, benimle aynı görüşte olmayabilirsiniz ama dürüst olalım, samimi olalım çünkü biz şu anda zaten içte, dışta bir sürü zorluklarla mücadele ediyoruz, bir de birbirimizle uğraşmayalım.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Doğru konuşmuyorsun.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Buradan gelmek istediğim bir başka soru şu: Biraz önce, basınçla ilgili, Mavi Akımla ilgili şeyler ifade edildi. Bununla ilgili bir kitapçık dağıttık biz, orada basınç filan hepsi var. Eğer o işin tekniğini merak ediyorsanız, ben de dâhil arkadaşlarım sizin emrinizde, gelelim, size anlatalım bunları ama bunları söyleyerek şu anda tahkim konusu olan birtakım konuları başkalarına koz vermeyelim, oturalım, kendi aramızda konuşalım. Burada belki retorikle, belki birtakım güzel konuşmalarla şunu bunu etkileyebilirsiniz ama burada millî menfaatlerimiz söz konusu, burada lütfen bundan taviz vermeyelim diyorum.

Onun dışında, bir sürü başka konu var. Mesela biraz önce AGDAŞ’ın dediğim rakam, eğer 22 YTL/bin metreküp derseniz gerçekten hesabınız doğru…

ABDULLAH ÖZER (Bursa) – BOTAŞ’ın 15 milyarlık alacağından bahset.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – …ama EPDK’da ve ondan sonraki faslını bilmiyorsunuz. Size bilgi taşıyan arkadaşlar size yanlış bilgi, eksik bilgi getiriyorlar. Bunu özellikle söylüyorum. Buradaki rakam 22 YTL değil, 1,7 YTL’dir. Bu kadar düşürülmüştür, EPDK burada hakkaniyetle hareket etmiştir. Tartışılmıştır, daha sonra bu mahkemeye gitmiştir. Buradaki şeyi tartışmayacağım, doğruluğunu, yanlışlığını çünkü bu hâlâ devam eden bir değerlendirmedir. Ona da ayrıca… Dolayısıyla, böyle 610 milyon dolar gibi bir hesap yok. Ayrıca öyle komik rakamlar söylendi ki eğer siz… Demek ki biz görevde olmasak da sizlerden biri enerji bakanı olsa vay Türkiye'nin hâline! (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yani “26,5 milyon dolar” dediniz, böyle bir şey yok, “610 milyon” dediniz, böyle bir şey yok. Ayrıca burada 26,5 milyar dolardan bahsettiniz, 26,5 milyar… Ya hesap bilmiyorsunuz ya bunun büyüklük rakamı hakkındaki kafanızda o şekil oluşmadı. Bunlar oluşmadan mühendislik olmaz. Yani bunu özellikle bilesiniz.

Bunun dışında ifade edeceğim şeyler şu: Neler yapıldı? Sadece 60 bin adet yeni trafo kurduk biz TEDAŞ’ta. Ayrıca 110 bin kilometre yeni dağıtım hattı yaptık, 110 bin kilometre… Ekvatorun boyunu 2,5 kere dönersiniz böylece. Yani bu kadar hatlar yapıldı. Doğal gazda 4 bin kilometreyle aldık, -BTC’yi saymıyorum- 4 bin kilometreyi 11 bine çıkardık. Yani biz her yıl 1 BTC yaptık. Eski dönemlerde yapılanlara bakıyorum, rakamlar çok komik. Hele bir arkadaşımızın BOTAŞ’ta genel müdürlük yaptığı bir döneme bakıyorum. Yaptığı 3,5 kilometre, buradan Sıhhiye’ye kadar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yani biz 11 bin kilometre ilave boru hattı yapıyoruz her sene 1 BTC yapıyoruz, öbür arkadaşımız 3,5 kilometre yapıyor -buradan Sıhhiye’ye kadar- gelip burada ahkâm kesiyor ve üstelik birtakım ifadeler var: Arkadan vuruldu, sırttan vuruldu, sırtından hançerlendi gibi… Biz burada ekonominin gereği olarak yüzde 22, yüzde 22,5 bir şey yaptık. Ben size buradan bir evrak -bir dönemdeki zamları- okuyacağım şimdi, bakınız: 1 Ocak 1991, konuta yüzde 35, sanayiye yüzde 51, elektriğe yüzde 33, ayrıca bir de yüzde 46. Yani insaf! Gerekiyorsa yapalım. Bakın ne diyorum: Gerekirse biz de yapalım. Ben burada zammı savunmuyorum ama zamanında yüzde 51 tek kalemde zam yapan arkadaşların “Sırttan hançerledi, ihanetti, mali terör” filan gibi lafları söylemesi yanlış olur, dürüstlük olmaz en azından.

Ayrıca birtakım elemanların alınmasını filan burada siyasi nezakete uygun bulmadığım için ifade etmek istemiyorum. Daksille sahtekârlık yapılarak alınan elemanlar ve hâlâ bunların tahribatını gidermeyi başaramadık BOTAŞ’ta. Tahribat diyorum, bunu özellikle söylüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, bir dakika ek süre veriyorum. Tamamlayın lütfen.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Yani, bu noktaları yapan arkadaşlarımız yarın eğer bir üst görevde olurlarsa vay Türkiye’nin hâline!

Onun için, burada bizim size söylemek istediğimiz şey, birlikte çalışalım, eğer bir bilgi eksikliği varsa düzeltelim. Bizim de sizden öğreneceğimiz çok şey var. Bu yasaları birlikte çıkarıyoruz ama bilgi kirliliğine hayır diyelim ve bunun için, oturalım, doğru neyse, evrensel doğrular neyse, bu işin tekniği neyse, gelelim bunları birlikte görüşelim. O bakımdan, şu geçen zaman içinde şu tartışmalarla kaybettiğimiz enerjimizi birbirimize harcamamızı ben doğru bulmuyorum. Onun için, bu yüce Meclise -zaten herkes aynı görüşte değil- birkaç arkadaşıma da bu konuda ekibimizle birlikte yardımcı olmaya hazırım. Ayrıca, diğer yatırım konularında da ne gerekiyorsa gece-gündüz, muhalefet-iktidar demeden bunları birlikte çalışabiliriz, gösterebiliriz, bunlar üzerindeki detayları birlikte yapabiliriz.

Ben bu duygu ve düşüncelerle hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın Ali Uzunırmak, sisteme girmişsiniz…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Evet Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Konu nedir?

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkanım, bir katkı vermek istiyorum Sayın Bakana, müsaade ederseniz.

BAŞKAN – Gensorunun görüşüldüğü bir…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Gensoruyla ilgili Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Kısa açıklama için bir dakikalık süre veriyorum.

Buyurun.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Yüce Meclise ben bir bakan bekliyordum ama bir illüzyonistle karşı karşıyayız herhâlde.

BAŞKAN – Katkıda bulunmak istediğinizi söylemiştiniz Sayın Uzunırmak. (AK PARTİ sıralarından gürültüler.)

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Tabii ki…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın başkan, ciddiyeti muhafaza edin lütfen.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Suistimal ediyor Sayın Başkan.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, katkı vermek amacıyla değil.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Şimdi, Sayın Başkanım, Sayın Bakan diyor ki: “Kamuya yük olmadan bunları yapıyoruz.”

BAŞKAN – Sataşmaya yol açmadan bir katkıda bulunacaksınız.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sataşmıyorum.

“Kamuya yük olmadan bunları yapıyoruz.” diyor. Acaba, Sayın Bakan…

(Mikrofon Başkan tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Konu anlaşılmıştır, teşekkür ederim.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, 60’ıncı madde böyle kullanılamaz, böyle bir şey olmaz.

BAŞKAN – Kestik efendim.

Sayın Seyhan, siz de girmişsiniz, nedir konu?

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Efendim, Sayın Bakan, konuşmasında…

BAŞKAN – Açmadım, önce ben dinleyeyim.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Bakan, konuşmasında, söylenenlerin hepsinin gerçek dışı olduğunu, dürüst davranılmadığını, konuşma talebi istediğini, reddedildiğini ifade etti…

BAŞKAN – Evet.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Lütfen, 60’ıncı maddeyi aşındırmayın Sayın Başkan.

BAŞKAN – Allah aşkına, siz de buradan karışmayın.

Önce duyayım, hiçbir şey duymadım.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – 60’ıncı maddeye göre söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – “60’ıncı maddeye göre söz istiyorum.” diyorsunuz ama ondan evvel dediniz ki: “Sayın Bakanın konuşmasından dolayı bir sataşma var, dürüstlükle ilgili…”

Şimdi, biraz evvel yerinizden konuştunuz.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Doğru söylüyorsunuz, evet ama tutanakları getirmek zaman alacağından burada sözümü kullanmak istiyorum.

BAŞKAN – Şimdi bakın, Sayın Bakan, herhangi bir isim söylemedi, ağzından bir isim çıkmadı. Sayın Bakandan önce, Demokratik Toplum Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi sözcüleri konuştu, genel bir konuşma yaptı.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – İddialarda şahsımı ifade etti.

BAŞKAN - Yani şahsınızla ilgili bir şey yoktu Sayın Seyhan.

Teşekkür ederim, zaten konu da anlaşıldı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler hakkındaki (11/5) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususunu oylarınıza sunacağım.

Gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki oylamanın açık oylama şeklinde yapılmasına dair bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan gensoru önergesinin kabul edilip edilmemesi oylamasının açık oylama usulüyle yapılmasını arz ederiz.

BAŞKAN - Mehmet Şandır? Burada.

Oktay Vural? Burada.

Osman Durmuş? Burada.

Erkan Akçay? Burada.

Hamit Homriş? Burada.

Şenol Bal? Burada.

Mustafa Enöz? Burada.

Ahmet Orhan? Burada.

Recep Taner? Burada.

Abdülkadir Akcan? Burada.

M. Akif Paksoy? Burada.

Hakan Coşkun? Burada.

Hasan Özdemir? Burada.

Cemaleddin Uslu? Burada.

Hüseyin Yıldız? Burada.

Yılmaz Tankut? Burada.

Süleyman Yunusoğlu? Burada.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince açık oylama elektronik cihazla yapılacaktır.

Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını oylama için öngörülen üç dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyun rengini ve kendisinin ad ve soyadıyla imzasını da taşıyan oy pusulasını yine oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Hilmi Güler hakkındaki (11/5) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağının açık oylama sonucu:

Kullanılan oy sayısı :

458

Kabul :

140

Ret :

317

Çekimser :

1(x)

Gensoru önergesinin gündeme alınması kabul edilmemiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Alınan karar gereğince kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 12 Kasım 2008 Çarşamba günü saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 19.28

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                                    

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.