DÖNEM: 23 CİLT: 30 YASAMA YILI: 3 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 14’üncü
Birleşim 6 Kasım 2008 Perşembe İ Ç İ N D E K İ L
E R I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN
KÂĞITLAR III. - YOKLAMALAR IV. - GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI 1.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun,
Türkiye’de tanık ve sanıkların gözaltına alınma koşul ve şartları ile gözaltına
alınmalar sırasında yapılan uygulamalara ilişkin gündem dışı konuşması 2.- Ankara
Milletvekili Zeynep Dağı’nın, Akdeniz İçin Birlik Projesi’nde Türkiye’nin yeri
ve önemine ilişkin gündem dışı konuşması 3.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, ülkemizdeki çocuk istismarına
ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’ nun
cevabı V.- SÖYLEVLER 1.- Azerbaycan
Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in, Genel
Kurula hitaben
konuşması VI.- AÇIKLAMALAR 1.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının Türkiye’yi
ziyareti sırasında Atatürk Bulvarı’na Azerbaycan Bayraklarının asılmamasından
dolayı Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığının tutumu hakkında açıklaması VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Hatay
Milletvekili Gökhan Durgun ve 22 milletvekilinin, Hatay Mustafa Kemal
Üniversitesinde hukuka aykırı uygulamalar yapıldığı iddialarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/277) B) Genel Görüşme Önergeleri 1.- Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili
Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, Kıbrıs politikası konusunda bir genel görüşme
açılmasına ilişkin önergesi (8/8) C) Gensoru Önergeleri 1.- Milliyetçi Hareket Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri
İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, elektrik ve doğal gaz başta olmak üzere enerji
zamlarıyla vatandaşları zor durumda bıraktığı, sağlıklı bir enerji piyasası
oluşturamadığı, enerji arz güvenliği için gereken tedbirleri alamadığı ve
Bakanlığında yolsuzluklara yol açtığı iddiasıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Mehmet Hilmi Güler hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/5) D) Tezkereler 1.- Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan’ın Azerbaycan’a yaptığı resmî ziyarete, Konya Milletvekili
Mustafa Kabakcı’nın da iştirak etmesinin uygun
görüldüğüne ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/582) VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Serbest Bölgeler Kanunu ile Gümrük Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/605) (S. Sayısı: 275) 2.- Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye
Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/657) (S. Sayısı: 302) IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR 1.- Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Tunceli Milletvekili
Kamer Genç’in, AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması 2.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın,
konuşmasında ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine
atfetmesi nedeniyle konuşması X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, avukatlık
hizmeti alımlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/4700) 2.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, KEY ödemelerinde
boşanmış eşlerin durumuna, - Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, KEY ödemelerine, - Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, KEY ödemelerinde
şahsi bilgilerin yayınlanmasına, - İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, KEY hak sahiplerinin
kişisel bilgilerinin yayınlanmasına, - Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Gölbaşı ilçesindeki kamu çalışanlarının KEY
ödemelerine, - Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, KEY ödemelerinde
boşanmış olan eşlerin durumuna, İlişkin
Başbakandan soruları ve Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/4704) (7/4706)
(7/4707) (7/4710) (7/4711) (7/4745) 3.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Cumhurbaşkanlığı
bütçesine ve personeline ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/4754) 4.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, kredi kartı
yıllık ücretlerine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı
(7/4903) 5.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Muş Organize Sanayi
Bölgesine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın
cevabı (7/4905) 6.- Muğla
Milletvekili Gürol Ergin’in, bazı camilerde imamlara görev yaptırılmadığı
iddialarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Said
Yazıcıoğlu’nun cevabı (7/4928) 7.- Bursa
Milletvekili Onur Öymen’in, Cumhurbaşkanının şehit
ailelerine verdiği iftar yemeğine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/4955) 8.- Isparta
Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’ın, emekli
ücretlerinin iyileştirilmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/5064) 9.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars Küçük Sanayi
Sitesi sosyal tesisleri inşaatına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı
Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/5115) 10.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, Cumhurbaşkanının katıldığı bir etkinliğe
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil
Çiçek’in cevabı (7/5132) I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 11.00’de açılarak yedi oturum yaptı. İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, Kemalpaşa’daki kiraz üreticilerinin, Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın,
Trakya’daki çiftçilerin, Sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşmalarına, Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker; İstanbul
Milletvekili Bayram Ali Meral’in, yaşanan ekonomik kriz nedeniyle kapanan iş
yerlerine ve işçi çıkarmalarına ilişkin gündem dışı konuşmasına Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı
Faruk Çelik; Cevap verdi. Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan; Burdur, Denizli, Isparta ve Zonguldak’ta
görülen kuduz hastalığına, İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin, Tarım ve Köyişleri Bakanı
Mehmet Mehdi Eker’in cevabına, Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır, yaş sebze ve meyve ihracatındaki sorunlara, İlişkin birer
açıklamada bulundular. Avusturya Ulusal
Meclisi Başkanı Barbara Prammer’in davetine icabetle,
bu ülkeye resmî ziyarette bulunacak olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Köksal Toptan’a refakat edecek Parlamento heyetini oluşturmak üzere gruplarınca
bildirilen milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun
bilgisine sunuldu. Avrupa
Parlamentosu Tarım ve Kırsal Kalkınma Komisyonu ile Fransa Ulusal Meclisi ve
Senatosu’nun Mali İşler Komisyonlarının, 3-4 Kasım 2008 tarihlerinde “AB’de
Tarım ve Kırsal Kalkınma” üzerine Brüksel’de düzenleyecekleri Karma Komisyon
Toplantısına ismen davet edilen Adana Milletvekili ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Başkanı Vahit Kirişci’nin
icabet etmesine, Bazı
milletvekillerinin belirtilen sebep ve sürelerle izinli sayılmalarına, İlişkin Başkanlık
tezkereleri, Azerbaycan
Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in 6/11/2008 tarihli 14’üncü Birleşimde Genel Kurula hitaben
bir konuşma yapma isteği, Kabul edildi. Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının: 1’inci sırasında
bulunan, Serbest Bölgeler Kanunu ile Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/605) (S. Sayısı: 275) Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından
ertelendi. 2’nci sırasında
bulunan, 1.8.2008 Tarihli ve 5803 Sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu ve
Anayasanın 89’uncu ve 104’üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha
Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm Komisyonu Raporu’nun (1/638) (S. Sayısı: 297) görüşmeleri tamamlanarak,
yapılan açık oylamadan sonra kabul edildi. 3’üncü sırasında
bulunan, Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (1/657) (S. Sayısı: 302) tümü üzerinde
bir süre görüşüldü. 6 Kasım 2008
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere, birleşime
20.00’de son verildi.
No.: 21 II. - GELEN KAĞITLAR 6 Kasım 2008 Perşembe Genel Görüşme Önergesi 1.- Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili
Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, Kıbrıs
politikası konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri
uyarınca bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/8) (Başkanlığa geliş
tarihi: 5.11.2008) Meclis Araştırması Önergesi 1.- Hatay
Milletvekili Gökhan Durgun ve 22 Milletvekilinin, Hatay Mustafa Kemal
Üniversitesi’nde hukuka aykırı uygulamalar yapıldığı iddialarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün
104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/277) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.2008) Gensoru Önergesi 1.- Milliyetçi Hareket Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri
İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, elektrik ve doğalgaz başta olmak üzere enerji
zamlarıyla vatandaşları zor
durumda bıraktığı, sağlıklı bir enerji piyasası oluşturamadığı,
enerji arz güvenliği için gereken tedbirleri alamadığı ve bakanlığında
yolsuzluklara yol açtığı iddiasıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet
Hilmi Güler hakkında Anayasanın 99 uncu, İçtüzüğün 106 ncı
maddeleri uyarınca bir gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/5) (Başkanlığa
geliş tarihi: 5/11/2008) (Dağıtma tarihi: 6/11/2008) Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı
Soru Önergeleri 1.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın,
Rusya’daki Türk okullarıyla ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/4586) 2.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, iletişim
dinleme ve izleme yetkisine sahip kurumların denetimine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/4589) 3.- Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, Tapu Arşiv Daire Başkanlığına yapılan belge veçalışma taleplerine ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/4592) 4.- Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, TARBİS projesine ve Tapu Arşiv Daire Başkanının
görevden alınmasına ilişkin Bayındırlık ve İskan
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4593) 5.- Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, bir yazışmaya ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/4594) 6.- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt’ün, Ardahan’da oluşan altyapı hasarına ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/4595) 7.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Hınıs Devlet Hastanesinin personel ihtiyacına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4610) 8.- Bursa Milletvekili Onur Öymen’in,
İznik Devlet Hastanesindeki cerrah açığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/4611) 9.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, İzmir’in
şebeke suyundaki arsenik oranı ile ilgili iddialara ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4612) 10.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün,
bir derneğin faaliyetlerine ve TCDD ile ilişkilerine ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4620) 11.- Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in, bazı özelleştirmelere
ve karayolu projelerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4621) 12.- İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un,
Ergenekon Soruşturmasıyla ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/4630) 13.- İstanbul Milletvekili Sacid
Yıldız’ın, Düzce Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesinin acil
servisinin kapatılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4634) 14.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Ankara
Büyükşehir Belediye Başkanına ve bazı hususlara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/4637) 15.- Bursa Milletvekili Hamza Hamit Homriş’in, Bursa’nın ilçelerindeki sağlık personeline
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4652) 16.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, içme ve
kullanma sularının kalitesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4653) 17.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, sağlık turizmine ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4654) 18.- Mersin Milletvekili Akif Akkuş’un, Mersin’deki
sorunlu karayollarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4660) 19.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın, Bulgaristan’ın uyguladığı giriş ücretine ve ulaştırma sektöründeki
sorunlara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4661) 20.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in,
Bursa-Bandırma hattının Ankara-İstanbul Hızlı Tren Projesine bağlanmasına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4662) 21.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, bir şahsın
silah ruhsatına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4674) 22.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın,
zorunlu din derslerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4675) 23.- İzmir Milletvekili Abdurrezzak
Erten’in, istihdamdaki yaşa bağlı uygulamalara ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/4677) 24.- İstanbul Milletvekili Ümit Şafak’ın, Fatih
İlçesinde bazı mahallelerin birleştirilmesine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4683) 25.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, terör
eylemlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4686) 26.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Bartın’daki bazı sağlık hizmetlerine
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4687) 27.- Sivas Milletvekili Malik Ecder
Özdemir’in, Sivas’taki sağlık personeli açığına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4688) 28.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, bir yolun karayolu ağına alınmasına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4694) 29.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın, bir THY pilotunun işten çıkarılmasıyla ilgili
iddialara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4696) 30.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, adli emanet
paralarının değerlendirilmesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4713) 31.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın,
Burdur’da doğalgaz arzına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/4719) 32.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın,
bazı linç girişimi iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4722)
33.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Ankara
Büyükşehir Belediyesinin heykellere yönelik uygulamalarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4725) 34.- Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun,
polislerin özlük haklarının iyileştirilmesine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4726) 35.- Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun,
Kırıkkale Belediyesi işçilerinin alamadıkları ücretlerine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4727) 36.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin,
Çelikhan İlçesindeki su sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4730) 37.- Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün, Kırkağaç
ilçesinde içme suyundan kaynaklanan hastalıklara ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4734) 38.- Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in, şebeke
sularındaki arsenik oranlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4735) 39.- Kars Milletvekili
Gürcan Dağdaş’ın, Kars Havalimanına PTT açılmasına
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4741) 40.- Adana Milletvekili
Hulusi Güvel’in, tekstil sektöründeki işçilerin
çalışma koşullarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4742) 41.- Adıyaman Milletvekili
Şevket Köse’nin, GAP İdaresinin taşınacağı iddiasına ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru
önergesi (7/4743) 6 Kasım 2008 Perşembe BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 11.00 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatma SALMAN
KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 14’üncü Birleşimini açıyorum. Toplantı yeter
sayımız vardır, görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. Gündem dışı ilk
söz Türkiye’de tanık ve sanıkların gözaltına alınma koşul ve şartları ile gözaltına
alınmaları sırasında yapılan uygulamalar hakkında söz isteyen Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’na
aittir. Buyurunuz Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar) IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI 1.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu’nun, Türkiye’de tanık ve sanıkların
gözaltına alınma koşul ve şartları ile gözaltına alınmalar sırasında yapılan
uygulamalara ilişkin gündem dışı konuşması FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, değerli üyeler; hepinize saygılar
sunuyorum. Değerli
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Hukuk devletinde en
önemli olan şey insan onuru, insanın kişiliğiyle oynanmaması, onur, şeref,
haysiyettir. Eğer bir kişinin onuru, şerefi, haysiyetiyle oynanıyorsa o ülkede
hukuk devletinden söz edemeyiz. Değerli
arkadaşlarım, suçluya her türlü cezanın verilmesi, hukuk devletinin
kurallarıdır. Suçlu, mutlak cezasını görmelidir. Ancak bilgisine başvuracağın,
ancak suçluyla bir şekilde telefon konuşması yapmış, ancak bir şekilde
bilgisine başvuracağın ve şahitlik yaptıracağın insanları sabahın beşinde
–dikkatinizi çekiyorum arkadaşlar- evinin kapısı kırılarak, apartman ayağa
kaldırılarak gözaltına almak… Hukuk devletinde böyle bir şey olmaz arkadaşlar!
Hukuk devleti insan onurunu korur. Eğer bilgisine başvuracaksan, gündüzleri
çuvala mı koyuyorsunuz? Bilgisine başvuracaksan o kişinin adresi var, o kişinin
telefonu var, çağırırsın, gel kardeşim dersin, gelmezse o insanı sabahın
beşinde… Değerli
arkadaşlarım, özellikle son günlerde yapılan tüm operasyonlarda hukuk devletine
uygun olmayan… Polis devletiyle yönetiliyor bu ülke! Hiç ilgisi olmayan
insanları, alakası olmayan insanları alıyorsunuz sabahın beşinde ve
götürüyorsunuz, karakolda, tahta üzerinde bir gece yatırıyorsunuz! Ertesi gün
savcılığa giderken de insanları “falanca çetenin üyesi yakalandı, falanca çete,
falanca operasyon” diye … İnsanlar, utancından
başlarına ceketlerini geçirerek savcılığa gidiyorlar ve ondan sonra da bir hiç!
“Arkadaş güle güle.” diyorlar. Değerli
arkadaşlarım, hepimizin onuru var, hepimizin gururu var, bu ülke bizim, bu
ülkedeki herkesin onurunu korumak devletin ve bizim en büyük vatandaşlık
görevimizdir. Ben dikkatlerinize sunuyorum. Burada savcıları, özellikle polisi
-bu uygulamayı polis yapıyor -insan onurunu korumaya, insan onurunu
zedelememeye çağırıyorum. Değerli
arkadaşlarım, tabii ki bilgisine başvuracağız, tabii ki suçlu ise her türlü
suçlu insanı almak, çağırmak, tabii polisimizin görevi, ama savcıların talimatı
olmaksızın, sadece polis, kendi, bazen işgüzarlığıyla… Bazen
düşünüyorum, acaba, yüce polisimiz içindeki, bizi koruyan, bizi kollayan,
vatandaşın hakkını koruyan polisimiz içindeki bir hesaplaşma nedeniyle mi
bunlar yapılıyor? Bazen aklıma geliyor ama Türk polisi yücedir, onu kimse
parçalayamaz, onu kimse bölemez ama bazen aklıma geliyor. Değerli
milletvekilleri, hakikaten, özellikle son günlerde yapılan tüm operasyonlarda,
dikkatinizi çekti mi, alıyor, ertesi sabah… “Nedir efendim?” “Bilgisine
başvurduk.” Arkadaş, bilgisine başvuracaksan, o insan adam gibi adamsa
çağırırsın, bir telefon edersin, gelmiyorsa… Sabahın beşinde, çoluk çocuğunun
önünde insanın onuruyla oynamak, şerefiyle oynamak, suçlu diye topluma teşhir
etmek kadar onursuz bir şey yoktur arkadaşlar. Bu, insan onurunu yok ediyor.
Ben, burada, özellikle İçişleri Bakanıma, özellikle… Tabii bu konu birinci
derecede İçişleri Bakanlığı ve jandarmamızın ilk halkada yaptığı bir uygulama
ve sayın savcılar eğer birilerini gözaltına alıyorsa, alacaksa o kişinin suç
mertebesini ölçmesi lazım arkadaşlar. Yani vur deyince biz öldürüyoruz.
İnsanları sabahın beşinde eşinin önünde, çocuklarının önünde, haysiyetsiz,
şerefsiz yapmayalım arkadaşlar. Ben bir kez bunu hepinizin dikkatine sunuyorum.
Bu ülkede, hukuk
devletinde, herkes onuru, şerefi, haysiyeti için yaşıyor. Türk polisi, insan onuruyla,
şerefiyle, haysiyetiyle oynamaz ve oynamaya hakkı yoktur. Ben dikkatlerinize
sunuyorum. Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Aslanoğlu. Gündem dışı
ikinci söz Akdeniz İçin Birlik Projesi’nde Türkiye’nin yeri hakkında söz
isteyen Ankara Milletvekili Zeynep Dağı’ ya aittir. Buyurunuz Sayın
Dağı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 2.- Ankara Milletvekili Zeynep Dağı’nın, Akdeniz İçin
Birlik Projesi’nde Türkiye’nin yeri ve önemine ilişkin gündem dışı konuşması ZEYNEP DAĞI
(Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Akdeniz İçin Birlik Projesi’nde
Türkiye’nin yeri konusunda şahsım adına gündem dışı söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Avrupa Birliği,
kuruluşundan günümüze -hepimizin bildiği gibi- oldukça dinamik bir yapı arz
etmektedir. 1951 yılında Avrupa Kömür Çelik Topluluğu olarak sektörel bazda başlayan entegrasyon
sürecinin günümüzde ekonomik, siyasi, kültürel, hukuki ve güvenlik alanlarında
da hızla derinleşerek ve genişleyerek devamına tanıklık etmekteyiz. Bu
bağlamda, Avrupa Birliği 1995 yılında Akdeniz ülkeleriyle ekonomik, siyasi ve
kültürel alanda karşılıklı iş birliğini kurumsallaştırmak amacıyla Barcelona sürecini başlatmış bulunmaktadır. Bu söz konusu
süreç 20 Aralık 2007 tarihinde Fransa Cumhurbaşkanının yanı sıra, İtalya ve
İspanya Başbakanlarıyla birlikte yapılan toplantıda “Roma Çağrısı” olarak
“Akdeniz İçin Birlik Projesi” adı altında kabul edilmiştir. Burada değinmemiz
gereken önemli nokta, söz konusu bildiride Avrupa Birliğinin Türkiye ve
Hırvatistan’la başlatılan tam üyelik katılım müzakerelerine bu başlatılan
birliğin halel getirmeyeceği ve alternatif olmayacağına kesin bir dille yer
verilmiş olmasıdır. Dolayısıyla, Akdeniz İçin Birlik Projesi, Sarkozy’nin orijinal planından farklılaşmış ve gerçekte
sürecin yeniden canlandırılması girişimine dönüşmüş olup Akdeniz bölgesinin
önemli bir aktörü olan Türkiye’ye de bölge sorunlarının çözümünde ve bölgenin yeniden
yapılanmasında, inisiyatif almasında önemli fırsat ve
açılımlara zemin hazırlamıştır. Bu bağlamda Akdeniz İçin Birlik Projesi, mevcut
Barcelona sürecinin üzerine inşa edilen barış,
istikrar ve güvenliği ön planda tutan ve bölgesel entegrasyonu
amaçlayan çok taraflı bir ortaklık olacaktır. Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Avrupa Birliği üye ülkeleri ile birlikte kırk üç ülke ve
700 milyonun üzerinde bir nüfus barındıran birlik, katılımcı ülkelerin siyasi
gündeminde önemli yer tutmaktadır. Akdeniz İçin Birlik, Barcelona
sürecinden farklı olarak hükümetler düzeyindeki iş birliğini, bölge kamuoyları
düzeyindeki iş birliğini geliştirmeyi, bu bağlamda da bölgedeki ortak sorunlara
projeler bazında ortak çözüm aramayı sürdürmeyi hedeflemektedir. Tabii bu ortak
projeler bağlamında geliştirilecek iş birliğinde de özellikle özel sektöre ve
sivil toplum kuruluşlarına da ağırlık verileceği öngörülmektedir. Akdeniz İçin
Birlik Projesi’nde, Avrupa Birliği ve Akdeniz bölgesinde başta kaçak göç,
çevre, içme suyu, enerji, ulaştırma ve sürdürülebilir kalkınma gibi alanlarda
yakın iş birliği ve dayanışma öngörülmekte, 2015’te de Birlik dâhilinde serbest
ticaret bölgesi oluşturulması hedeflenmektedir. Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Türkiye çoğul bir coğrafi kimliğe sahiptir. Hepimizin bildiği
gibi, Türkiye bir Akdeniz bölgesi ülkesidir, Orta Doğu ülkesidir, Kafkas
ülkesidir, Balkan ülkesidir, aynı zamanda bir Avrupa ülkesidir. Bu çoğul
kimlik, Türkiye’ye, çoğul bir kültürel zenginliğin yanında, bölge sorunlarında inisiyatif almada ve bölgenin yeniden yapılanmasında da önemli
fırsatlara zemin hazırlamaktadır. Dolayısıyla, Türkiye’nin son zamanlarda
Suriye-İsrail, İsrail-Filistin Yönetimi arasında, Lübnan sorununun çözümünde,
bunların yanı sıra Irak’ın yeniden yapılanmasında da aktif sorumluluk ve misyonlar üstlendiğine tanıklık etmekteyiz. Dolayısıyla, bu
tür bir Birliğin oluşumu da Türkiye’ye çok önemli açılımlarda yapıcı fırsatlar
vermektedir. Bu arada değinmek
istediğim önemli bir konu, Avrupa Akdeniz Parlamenterler Asamblesinin Türk
Grubu Başkanı olarak, ilk kez bu Asamblenin bir toplantısı Türkiye’de, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin Başkanlığında İstanbul’da gerçekleştirilmiş oldu. Bu
toplantının gerçekleşmesinde emeği geçen Komisyon üyesi arkadaşlarıma, başta
Tekirdağ Milletvekili Sayın Faik Öztrak, Mersin
Milletvekili Akif Akkuş, Bolu Milletvekilimiz Metin Yılmaz, Kırşehir
Milletvekilimiz Abdullah Çalışkan, İstanbul Milletvekilimiz Reha Çamuroğlu
ve sekretaryamızda çalışan diğer arkadaşlara da teşekkürlerimi bu vesileyle
bildirmek istiyorum. İstanbul’da
gerçekleşmiş olan toplantının gündeminde global mali
krizin Akdeniz bölgesine yansımaları ve bu krizin bölgedeki… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen,
sözlerinizi tamamlayınız Sayın Dağı. ZEYNEP DAĞI
(Devamla) – Teşekkür ederim. …etkilerinin en
aza indirilmesi konusunda uzmanların da katıldığı, Akdeniz Avrupa Birliği üyesi
parlamenter arkadaşlarımızın da katıldığı toplantıda çok geniş, etraflıca ele
alındı. Bu da onların bu toplantıyı Türkiye’de gerçekleştirmesi, İstanbul gibi
Avrupa ve Asya’yı bağlayan bir noktada gerçekleştirmiş olması da bizler
açısından çok önemli bir şans oldu. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Teşekkür ederim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Dağı. V.- SÖYLEVLER 1.- Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in, Genel Kurula hitaben konuşması BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’ün resmî
davetlisi olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan Azerbaycan Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev şu anda Meclisimizi
onurlandırmışlardır. Kendilerine yüce Meclisimiz adına hoş geldiniz diyorum.
(Ayakta alkışlar) Alınan karar
gereğince Sayın Cumhurbaşkanını konuşmasını yapmak üzere kürsüye davet ettim. Buyurun Sayın
Cumhurbaşkanı. AZERBAYCAN
CUMHURİYETİ CUMHURBAŞKANI İLHAM ALİYEV – Hörmetli milletvekilleri,
hörmetli Başnazir, aziz
dostlar; ilk nöbede meni yeniden Türkiye Böyük Millet Meclisine davet ettiğinize göre size öz derin
minnettarlığımı bildirmek istirem. Men çok şadam ki yeniden gardaş ülkedeyem ve bildiğiniz kimi Azerbaycan’da geçen ay
geçirilen president seçkilerinden sonra menim ilk
resmî seferim Türkiye’ye gerçekleşir. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından
alkışlar) Bu elbette ki tabii haldır, ancak bununla
beraber bu bizim münasebetlerimizin ne gadar yüksek seviyede
olmasını gösterir. Hagigaten Türkiye-Azerbaycan
münasebetleri dünyada bir örnektir. İnanmıram ki
başka ülkeler dünyada tap olsun ki onların arasında münasebetler böyle samimi,
böyle gözel olsun. (AK PARTİ, CHP, MHP ve DSP
sıralarından alkışlar) Bizim münasebetlerimiz derin tarihî kökler üzerinde kuruluptur. Asırlar boyu bizim halklarımız birlikte
yaşamış, yaratmışlar. Ancak, ondan sonra dünyada giden prosesler
neticesinde biz birbirimizden ayrı düşmüştük. Yalnız Azerbaycan devlet müstagilliğini belpa ettikten
sonra Türkiye Azerbaycan münasebetleri gurulmaya
başlamıştır ve bugün iki müstagil ülke birbirine
destek vermekle hem iki taraflı münasebetlerinin inkişafına hidmet
gösterirler, aynı zamanda bölgede giden proseslere
bizim tesir imkânlarımız güçlenir. Bizim
münasebetlerimiz çok şahanedir. Siyasi alagalar çok
yüksek seviyededir. Bilge imzalanmış senetler çok gözel,
büyügi, bazanı yaradır.
İktisadi sahada ticaret döviyesi artır ve çoklu
şirketler, Türk şirketler Azerbaycan’da, Azerbaycan şirketleri Türkiye’de
faaliyet gösterirler. Bugün biz artık garşılıklı
sermayelerden danışabilerik. Bu da çok önemlidir.
Azerbaycan iktisadiyatına goyulan sermayeler bizim
iktisadiyatımızı güçlendirir ve birçokçadır ki onun böyük
hissesi Türkiye’den gelir. Son müddet herzinde
Azerbaycan şirketleri Türkiye’ye sermaye goymaya
başlamışlar. Bu, bir taraftan Azerbaycan’ın artan imkânlarını gösterir, diğer
taraftan yine de demek istirem ki bütün bunların
temelinde bizim aramızda olan dostluk, gardaşlık
münasebetleridir. Bizim bilge
teşebbüslerimiz neticesinde bölgede çok önemli ve transmillî
layiheler icra olunur. Bakû-Tiflis-Ceyhan
neft kemerinin uğurla faaliyeti hem bölgede sabitliğin möhkemlenmesine,
emekdaşlığın derinleşmesine hidmet
gösterir, eyni zamanda bizim iktisadi imkânlarımızı güclendirir. Bugün biz artık şerk-gerp enerji dehlizinin
uğurlu faaliyetini müşahede ediyirik. Bunun esasında
bizim birge teşebbüslerimizdi. Herkes bilir ki
Bakü-Tiflis-Ceyhan neft kemerinin ikincisi çok mürekkep ceosiyasi
veziyette hayata geçirilmiştir ve uzun danışıklardan
sonra, uzun bezhallarda mubahislerden
sonra ve edilen tezyiglerden sonra biz nihayet bu layihenin hayata geçirilmesine nail olabilmişik.
Biz efsaneni gerçeğe çevirmişik. Bizim irademiz,
bizim halklarımızın birge faaliyeti, siyasi
rehberliğinin uğurlu ve müdrik siyasetin neticesinde bu artık reallıktır ve herkes bu reallıkla
hesaplaşmalıdır. Bu sadece olarak
bir enerji yahut daki iktisadi layihe
değil. Bunun çok böyük menası
var. Bu bizim halklarımızı bundan sonra uzun yiller
bundan sonra iktisadi maraglarla birleştirir, bu
bizim önemimizi artırır. Artık şerk-gerp enerji dehlizi ve enerji tehlikesizliği meseleleri
Türkiye-Azerbaycan’ın iştiraki olmadan bu bölgede hellolunabilmez.
Hezar Denizi’nin tebii ehliyatları dünya enerji bazarı içün yeni membedir ve bu membenin önemi gittikçe artacaktır. Bu membenin
başında biz dayanmışık ve elbette ki bunun gözel neticelerini biz ondan sonraki projelerde de göririk. Onların ardınca Şahdeniz Layihe’sinin uğurla icra
olunmasını biz birlikte geydelemişik. Bugün Azerbaycan
gazı Türkiye bazarına dâhil olur. Bildiçeyil
bundan evvel Azerbaycan tebii gazın ithalıyla meşgul idi. Bugün biz bunu ihraç edirik ve ilk nöbede gardaş Türkiye bu ihraç hellolunur.
Eminem ki növbet illerde Azerbaycan’da gaz
ihtiyatlarının işlenmesi neticesinde daha da böyük hecimde biz buna nail olacayık. Biz öz
siyasetimizle, öz layihelerimizle birbirimizi güclendiririk. Bele de olmalıdır ve bele olan halda bölgede ve dünyada bizim imkân dairemiz daha da
genişlenecektir, tesir imkânlarımız böyüyecehtir ve
biz o cümleden iktisadi ve enerji siyasetimizin uğurla aparılmasıyla
öz siyasi maraglarımızı daha da dolgun şekilde müdafi
edeceyik. Bugün biz Bakü-Tiflis-Kars demiryolunun ikincisiyle
meşguluh. Bu da tarihî bir layihedir
ki Avrupa’nın Asye’yle Türkiye-Azerbaycan üzerinden
birleştirir, Türkiye’nin Azerbaycan’la demiryoluyla birleştirir. Bunun çok böyük tarihî ve elbette ki iktisadi ve siyasi önemi vardır.
Bütün bu layiheler diyebilerem ki son
iller hericinde tamamlandı. Men hatırlıram,
dört yil bundan evvel, 2004’üncü yilde
bu kürsüden Meclis garşısında çıkış ederken bu layiheler hakkında danışarken
onların uğurlu icrası hakkında fikirler söylemiştim. Ancak o zaman ne
Bakü-Tiflis-Ceyhan ne Bakü-Tiflis-Erzurum ne de ki Bakü-Tiflis-Kars layiheleri ne icra olunmuştu ne de ki icrası başlamıştı. Bugün
bu reallıktır. Gısa tarih
bakımından gısa bir müddet hericinde
biz bunu başardık, müşterekselerle, birge iradeyle bizim dostluğumuzun, gardaşlığımızın
möhkemlenmesiyle ve bundan sonra men hiç şüphe etmirem ki garşıda duran bütün
meseleler eyni uğurla hellolunacaktır.
Bugün Türkiye-Azerbaycan birliği bölgede sabitleştirici faktördür. Cenûbi Kafkas’ta yaşanan hadiseler bizim hamımızı
düşündürür ve narahat edir
ve biz Azerbaycan’da çok şadıh ki Türkiye bu
meselelerle bağlı, çok feal siyaset aparır. Cenûbi Kafkas’ta sabitlih ve inkişaf teşebbüsüyle çıkış eden Türkiye Cenûbi Kafkas’ta geden proseslere
daha ciddi şekilde müdahile edecektir. Bu müdahilenin
ancak ve ancak müspet neticeleri olacaktır. Biz buna çok böyük
önem veririh, bu teşebbüsleri algışlıyirih
ve eminem ki bu teşebbüsler neticesinde ve diger bölgede yerleşen ülkelerin hoş niyeti neticesinde Cenûbi Kafkas’ta sabitlik ve sülh
temin olunacaktır. Buna böyük ehtiyac
var. Biz çok hessas bölgede yaşıyırık,
çok mürekkep tarihî dövrde yaşıyırık
ve bizim siyasetimizden bölgenin ve geniş manada bölgenin gelecek talihi
asılıdır, sabitlik asılıdır. Cenûbi Kafkas’ta yaşanan
son gergin hadiseler bir daha onu gösterir ki bu bölgede sülh
çok hassas meseledir. Bölgede aslında sülh bergarar olunmuyordu, ateşkes rejimi mevcuttur. O da imkân vermir ki tam eminlikle biz diyek
ki artık veziyet sabitleşiktir.
Cenûbi Kafkas’ta ve bölgede en böyük
tehlike menbeyi Ermenistan-Azerbaycan Dağlık Karabağ nahişesidir. Uzun illerdir ki bu nahişe
öz halli tapabilmir. Yirmi yıla yakındır ki
Azerbaycan toprakları işgal altındadır. Ermenistan, Azerbaycan’a karşı edilen
işgalci siyaset, etnik temizleme siyaseti Azerbaycan torpaklarının
yirmi faizinin işgal altına düşmesiyle neticelenmektedir. Bir milyondan artık
Azerbaycan vatandaşları öz doğma topraklarında kaçkın, köçkün
vaziyetine düşüktür. Bizim arazi bütünlüğümüz bozuluktur.
Bütün beynel hak, hukuk, normalarını
bozan Ermenistan esoslar olsun ki hele ki beynel hak, davranış gaydalarına riayet eylemir.
Birleşmiş Milletler
Teşkilatının tehlikesizlik şurasının dört getnamesini
icra etmir. O getnamelerde
Ermenistan güvvelerinin geyit
şertsiz Azerbaycan torpaklarından
çıkarılması nazarda tutulur. Bu yakınlarda Birleşmiş Milletler Teşkilatının baş
meclisinde kabul edilmiş garar Türkiye’nin desteğiyle
gabul edilmiş garar, Ermeni
silahlı güvvelerinin topraklarımızdan çıkarılmasını
talep edir. Yine de o icra olunmuyor. Yani biz burada
beynel hak, hukuk normalara
garşı olan lageyt
münasebetini görürük. Biz ümit edirik
ki bölgede yaranan yeni veziyet bütün münageşeyle bağlı olan ve meşgul olan terefleri
daha da feallaştıracaktır. Ümit edirem
ki Ermenistan’ın yeni rehberliği, bölgede giden prasesleri
düzgün tahlil edecektir ve yeni yaranmış riyallıklarla
barışmalı olacaktır ve bunun neticesinde Ermenistan, Azerbaycan Dağlık Karabağ nahişesi öz telli tapabiler.
Azerbaycan’ın arazi bütünlüğü berpa olunacaktır ve işgaldan ve etnik temizleme siyasetinden eziyet çeken
Azerbaycan vatandaşları öz doğma torpaklarına gaydebilecek. Bunu etmek üçün elbette ki Ermenistan tarafı
siyasi irade göstermelidir ve beynelhak, hukuk normalarına tam şekilde riayet etmelidir. Son aylar erzinde bölgede geden prosesler,
teşebbüsler, Türkiye tarafından ileri sürülmüş teşebbüs, ondan sonra Rusya’da
üç ülkenin prizintlerinin görüşü ve görüş neticesinde
gabul edilmiş siyasi beyanname bizim nikbinliğimizi
biraz artırır çünkü o beyannamede ilk növbede
meselenin beynelhak, hukuk normaları
esasında hallolunması geydolunur. Diğer taraftan,
beyannamede meselenin merheleli yollarla hellolunması tesdik olunur. Bu hemişe Azerbaycan müvgiğini
aksettirir. Biz hemişe demişik
ki mesele merheleli yollarla hellolunmalıdır,
ilk növbede işgal olunmuş araziler işgalci kuvvelerden
boşaltılmalıdır, Azerbaycan vatandaşları o bölgelere gaymalıdırlar.
Ondan sonra Dağlık Karabağ’ın gelecek statüsü hakkında sohbet abarılabiler. Ancak o da aydındır ki bu statüs,
gelecek statüs Azerbaycan’ın arazi bütünlüğünde hellolunmalıdır. Bir sözle bu meselenin hellolunmaması,
elbette ki bölgede elave gerginliğin büyümesine
getirip çıkarır. Anca bununla beraber, biz hesap ederik
ki atılan adımlar ve növbedi illerde atılacak adımlar
meselenin halline getirip çıkarabiler. Bu istikamette
bir daha demek istirem ki Türkiye'nin bu işlere çok
ciddi yanaşması bizi çok sevindirir, bizi ruhlandırır. Biz Türkiye'nin müvgini beğenirik, desteklirik. Ben eminem ki növbedi aylarda biz yeni siyasi adımlarının şairi olacayık. Bitöylükte bir de demek istirem ki bizim birge
faaliyetimizden bölgede sülh veziyetinin
yaranması asılıdır. Bizim birge faaliyetimiz tekçe
bölgede geden praseslerle mehrudlaşmıyır.
Biz bugün beynel hak müstevide özselerimizi
birleştiririk. Bütün beynel
hak teşkilatlarda Türkiye-Azerbaycan vahit bölgeden yanaşır ve bu fırsattan istifade
ederek men bütün Türk halkını bu yakınlarda Birleşmiş Milletler teşkilatının
tehlikesizlik şûrasına geyri daimî üzvü seçilmesi münasebetiyle Türkiye’ni men ürehten tebrik etmek istirem. Bu böyük gelebedir, böyük ugurdur. Bu ugur sizin ugurunuzdur, bu ugur bizim ugurumuzdur.
(Alkışlar) Biz bununla
beraber hariçte yaşayan soydaşlarımızın birge
faaliyeti içün de emelipraktiki
işler görürük. Azerbaycan’da geçirilmiş
Türkiye-Azerbaycan diyaspır teşkilatlarının gurultayının neticelerini biz çok yüksek giymetlendiririk. Bugün hariçte yaşayan soydaşlarımız vahit
mölgeden çıkış edirler, birge tedbirler geçirdirler. Ölkelerimiz, halklarımız hakkında degig,
dolgun, edaletli melumatı
çattırırlar. Bezi hallarda bizim hakkımızda süni şekilde yaradılan menfirey bizim maraglarımıza
menfi tereften tesir gösterir. Biz hariçte yaşayan diyaspır teşkilatlarının birge
faaliyeti neticesinde eminem ki ölkelerimiz,
halklarımız, halklarımızın tarihi, medeni irsî, zengin medeniyeti hakkında dünya
birliğine daha da dolgun melumatın çattırılmasına
nail olacağık. Buna biz çok böyük
önem veririk ve men çok şadam
ki bizim birgeselerimiz tekçe iki terefli
müstevile değil eyni
zamanda bütün dünyada özünü gösterir. Biz bugün elbette
ki yaranmış veziyete reallık
nögteyi nezerdan yanaşmalıyık. Bugün reallık böyledir
ki Türkiye-Azerbaycan’ın güclenmesi, bizim iktisadi
ve siyasi patensiyalımızın artması neticesinde
bölgede yeni veziyet yaranıktır.
Biz bugün Hazar Denizi, Karadeniz emekdaşlık çerçevelerini
genişlendiriyrik. Bugün enerji tehlükesizliği
meseleleri dünya gündeliğinde diyebilerem ki ön
sıralardadır. Bugün negliyat tehlikesizliği
meseleleri uğurla hel edilir ve bütün bu işlerde
Türkiye Azerbaycan’ın bölgeyi helledici rol oynuyor.
Bizim birliğimizden hem bizim geleceğimiz asıldır hem bölgede giden prasesler asıldır hem de ki bizim ülkelerimizin artan
siyasi çekisi ve bunun neticesinde bizim marallarımızın daha dolgun şekilde mudafi olunması asıldır. Ben çok şadam
ki Türkiye-Azerbaycan münasebetleri, Azerbaycan devlet müstegilliğini
berfa ettikten sonra yükselen hetle
inkişaf ediyir, devam ediyir.
Benim bu seferim bunun eyani sübutudur. Bizim
aramızda çok samimi dostluk münasebetleri vardır. Biz bu münasebetlere çok böyük önem veriyrik. Onları çok
vacip faktör kimi hesap ediyrik. Hemen şüphe etmemeli
ki nöbeti illerde bizim bilgiseyerlerimiz bizim
ülkelerimizi daha da güclendirecektir. Bugün, hörmetli milletvekilleri, eyni
zamanda men kısa da olarak Azerbaycan’da son iller haricinde giden prasesler hakkında da size öz fikirlerimi bildirmek istiyrem. Son beş ilersinde Azerbaycan uğurlu yol
geçmiştir. Azerbaycan’da siyasi islahatlar çok uğurla
aparılmıştır. Azerbaycan dünya birliğine uğurla intigras etmiştir. Bizim dünya birliğine intigras ve siyasetimiz çok aydındır, çok dagigtir. Biz, bizim içün, bizim
tarihimiz içün, bizim milletimizin mintetliteti içün mehvul olan bütün müspet tecrübelerini Azerbaycan’da tetbik etmeye çalışırık. İster
iktisadi ister siyasi yahut da ki sosyal sahada. Biz derin ve zengin tarihî
kökler üzerinde öz geleceğimizi gururuk. Bizim için
bizim millî, manevi değerlerimiz, bizim ananelerimiz başlıca rol oynuyir. Bu möhkem menevi zemin üzerinde Azerbaycan muasirleşir,
Azerbaycan yenileşir. Azerbaycan’da aparılan siyasi
ve iktisadi islahatlar ülkemizi güçlendirir. Bizim müstegil tarihimiz bir menalı
olmamıştır. Müstegilliğimizin ilk illeri Azerbaycan
için çok ağır geçmiştir, hatta diyebilerem ki ilkin
merhalede bizim gelecek müstegilliğimiz şüphe altına
düşmüştü. Ülkede giden hoşa gelmez prasesler, dahli çekişmeler hatta vatandaş muharebesi, topraklarımızın
bir hissesinin işgal altına düşmesi ve butülüfte geyri sabit vaziyet Azerbaycan’ın geleceğini geyri muayyen eddiyirdi. Ancak
bugün biz geleceğe çok büyük ümitlerle bakırık, çok
büyük nikbilliğiyle bakırık.
Azerbaycan bugün
tam şekilde müstagil siyaset aparır.
Bizim müstagil siyaset aparmak
imkânlarımız möhkem iktisadi esas üzerinde vuruluptu çünkü iktisadi müstagillik
olmasa siyasi müstagillikten sohbet etmek mümkün
değil. Bugün müstagil siyaset aparmakla
Azerbaycan bölgede öz bölgelerini möhkemlendirir,
bizim hoş meramlı teşebbüslerimiz rağbetle karşılanır. Azerbaycan’da siyasi islahatların derinleşmesi, demokratyanın
inkişafı istikametinde son elarizinde çok böyük işler görülüptür ve bütün
dünya bunun şahididir. Bununla beraber
iktisadi islahatlar uğurla aparılır.
Böyle Azerbaycan’ın çok zengin tebii ihtiyatları
vardır. Neft, gaz ve bizim tebii ihtiyatlarımız
Azerbaycan’ın uğurlu inkişafını en azı nöbeti yüz ilerisinde temin edecektir.
Bütün hesaplamalar onu gösterir ki tebii gazın
ihtiyatları en azı yüz yıl müddetinde bize kifayet edecektir. Ama bununla
beraber uğurlu enerji siyasetin aparılmasıyla beraber
biz iktisiyatın diğer sahalarının inkişafına çok
büyük digget gösteririk.
Bugün iktisiyadımız çok şahaledir.
Geri enerji sektörünün inkişafına büyük önem gösteririk.
İktisadi islafların aparılmasında
Azarbaycan çok büyük uğurlar elde ediptir. Bunun en
güzel tezahürü ondan ibarettir ki bu yıl, 2008’inci yılda Dünya Bankı
tarafından aparılan tedgigata
esasen dünya midyasında Azarbaycan
bir nümüneli ıslahatçı ülke gibi tanınıptır.
Bu böyük bir neticedir. Bu onu gösterir ki bizim
iktisadi ıslahatlarımız çok müspettir. İktisadiyatımız tam liberallaşıptır.
Ümit ahli mehsulunda özel
sektör 85 faiz teşkil ediyor, çok geniş özelleştirme siyaseti aparılmıştır ve son dört ilerisinde dünya midyasında iktisadi artım bakımından Azerbaycan birinci
ülkedir. Dört il ardıcılıkla bizim iktisadiyatımız
dünyada en yüksek temple artiptır
ve son beş yıl ilersinde pütürlükte iktisadiyat 2,7 faiz artıptır.
Sanayi istihsalı Azerbaycan’da son beş ilerisinde tahminen 3 defa artıptır. Azerbaycan’da böyük
maliye resusları yaratılıp. Bugün bizim maliye resuslarımız tahminen 20 milyar dolarla beraberdir. Son beş
ilerisinde bütçe harçları 10 defa artıptır. Sosyal
ödemeler 10 defa artıptır. Minimum maaş 8 defa, orta
maaş 4 defa… Demiyorlar ki
Azerbaycan’da işsizlik problemi, problemin tam ekseriyeti hâllolundu.
Son beş ilerisinde 740 bin yeni iş yerleri açılmıştır ve onların tam ekseriyeti
bölgelerde geri-neft sektörüdür. Biz Dünya
Bankıyla birlikte yoksulluğun azaltılması için çok vacip adımlar atırık ve son beş ilerisinde Azerbaycan’da yoksulluk
49 faizden 16 faize düşmüştür. Yani bir taraftan bu, Azerbaycan’da giden sosyal
siyasetin alameti kimi gösterilebilir, diğer taraftan –o da çok önemlidir-
Azerbaycan’da neften gelen gelirler cemiyette
adaletli şekilde bölünür. Tam şeffaflık temin olunuptur
ve nöbeti illerde eminem ki bütün bu uğurlu neticeler
devam edecektir. Helbette ki problemler de
var. Her bir ülkede olduğu kimi Azerbaycan’da da bu problemler var. Bu
problemlerin halli içün biz çalışırık,
her bir saha içün hususi programlar icra olunur ve
bizim son beş ilerisindeki uğurlu faaliyetimiz demye
esas verir ki gelecekte de bu müspet meyiller devam edecek, Azerbaycan daha da güclenecektir. Azerbaycan muasirleşecektir
ve dünya birliğinde özü için daha da möhkem yerini tutacaktır.
Bütün bunları etmek için bizim hem siyasi irademiz var hem kankret
programlarımız var. Bizim dostlarımız var. Dünyada bizim dostlarımızın sayı
artır anca bu dostların arasında hemşu olduğu kimi
Türkiye'nin hususi yeri var, hususi rolü var. (Alkışlar) Ve men eminem ki bundan sonra da Türkiye-Azerbaycan münasebetleri,
dostluk, gardaşlık üzerinde gurulan
münasebetler daima inkişaf edecektir. Bizim halklarımıza sülh,
rifak, eminamallık
getirecektir. Men bir daha,
aziz dostlar, mena bu fırsatı verdiğinize göre size
öz derin minnettarlığımı bildirmek istiyrem. Emin
olduğumu bildirmek istiyrem ki Türkiye-Azerbaycan
münasebetleri uğurla inkişaf edecek. Yaşasın
Türkiye-Azerbaycan dostluğu, gardaşlığı! (Ayakta
alkışlar) BAŞKAN –
Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev’e
teşekkür ediyorum. Sayın
milletvekilleri, birleşime on beş dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 11.39 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 11.56 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatma SALMAN
KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 14’üncü Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. Şimdi gündem dışı
üçüncü söz, ülkemizde çocuk istismarı hakkında söz isteyen Aydın Milletvekili
Özlem Çerçioğlu’na aittir. Buyurunuz Sayın Çerçioğlu. (CHP sıralarından alkışlar) IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
(Devam) A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları (Devam) 3.- Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun,
ülkemizdeki çocuk istismarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’ nun
cevabı ÖZLEM ÇERÇİOĞLU
(Aydın) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye'nin gündemini uzun
süredir meşgul eden, kamu vicdanını rahatsız eden, toplumun genel ahlaki
değerleriyle ters düşen ve sonuç olarak hepimizi derinden üzen bir konuda söz
almış bulunuyorum. Ne yazık ki hemen
her gün yaşadığımız bir gerçek var, o da toplumu derinden sarsan cinsel
saldırılar, tacizler ve çocuk istismarı. Bir süre önce,
bir gazetede yazarlık yapan yetmiş altı yaşındaki bir kişinin, toplumsal ahlakı
baltalayarak, halkın değer yargılarını hiçe sayarak, toplumsal vicdanı
zedeleyecek biçimde küçük bir kıza neler yaptığına tanık olduk. Bu sorunlu din
taciri, olayın her aşamasında kendisini dinî bir kisvenin ardına saklama
eğilimi içinde olmuştur. Yaptığı ayıp değilmiş gibi televizyon televizyon gezip dinî içerikli mesajlar vererek kendisini
kurtarmaya, aklamaya çalışmaktadır. Zekâ yaşı sekiz olan, toplumun değer
yargılarıyla alay eden bu adam, küçük kız çocuğuna cinsel tacizde bulunmuştur.
Bu olay üzerine dindar veya dinci diyebileceğimiz çevrelerde tepkilerin
yükseldiğini gördük ancak siyasi sorumluluğu olan bazı çevrelerin ve karanlık
dünyasını paylaştığı bazı medya kuruluşlarının bu ölçüsüz, pervasız kişiye
karşı hâlâ sessiz kaldığını görmekteyiz. Sayın
milletvekilleri, bu olay nasıl bu noktaya geldi? Sosyal Hizmetler Genel
Müdürlüğü yasal sürede itiraz etmesi gerekirken bu itirazı yapmamış ve görevi suistimalde bulunmuştur. Bu da Bakanlığa bağlı olan Sosyal
Hizmetler Genel Müdürlüğünün konudan bihaber olduğunu, sadece olayı izlemekle
yetindiğini göstermiştir. İş işten geçtikten sonra yapılan müdahale hiç
kimsenin vicdanını rahatlatmamıştır. Toplum, bu sorunlu kişinin nasıl olup da
cezaevinden çıktığını merak ediyor. Adalet için en
büyük bilirkişi kabul edilen Adli Tıp Kurumunun davaya ilişkin raporu çocuk istismarcısının
cezaevinden çıkmasına sebep olmuştur. Adli Tıp Kurumu, raporunda, on dört
yaşındaki kız çocuğunun ruh ve beden sağlığının bozulmadığını belirledi oysa
Uludağ Üniversitesinin raporu tam tersi yönündeydi. Adli Tıp Kurumu böyle bir
raporu nasıl verebilir? Üzerinde durulması gereken en önemli konu bence budur.
Adli Tıp Kurumu bugün böyle bir rapor veriyorsa, hiç kusura bakmayın, hiç
birbirimizi aldatmayalım, bunun sorumlusu iktidardır çünkü Adli Tıp Kurumu
Adalet Bakanlığına bağlı
bir kurumdur. Eğer siz bu Kuruma partizanca atamalar
yapmasaydınız, gerçekten işin ehli insanlar bu Kurumu yönetiyor olsaydı, böyle
bir rapor çıkmazdı. Ama, sizin yasa çıkartarak atadığınız
bürokratlar böyle bir raporun çıkmasına neden olmuştur. Sizin atadığınız
bürokratlar Hüseyin Üzmez’ i üzmemiştir, ama halkımızı derinden üzmüştür. Biz Cumhuriyet
Halk Partisi olarak, Adli Tıp Kurumu Başkanlığının liyakat sahibi insanlar
tarafından yönetilmesini istiyoruz. Siyasetten uzak, tarikat temsilcilerinin
etkisinden uzak bir Adli Tıp Kurumu istiyoruz. Cumhuriyet Halk Partisinin
programında, Adil Tıp Kurumu yargıya en üst düzeyde hizmet sunan, mali, idari
ve bilimsel özerkliği olan çağdaş, bağımsız bir üst teknik bilirkişi kurumu
yapısına getirilecektir. Bunu AKP’ye de öneriyoruz. Elinizi Adli Tıp
Kurumu Başkanlığından çekin, çekin ki, böyle raporlar hazırlanmasın, suçlular
dışarıya çıkmasın, televizyon televizyon gezip
insanların vicdanlarını sızlatmasın. Sayın
milletvekilleri, bu son yaşanan olayın bir kez daha yaşanmamasını temenni
ediyorum. Bu olay bir sembol olarak değerlendirilsin. Gerekli yasal
düzenlemeler bir an önce yapılsın ve toplumdaki bu tip insanlar hak ettiği
cezayı bulsunlar, ellerini kollarını sallayarak gezemesinler. Unutmayalım ki,
hepimizin çocukları var. Hepimizin bu toplumda güvenli olarak yaşamaya hakkımız
var. Bu duygu ve
düşüncelerle yüce heyeti saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Çerçioğlu. Devlet Bakanı
Sayın Nimet Çubukçu konuşacaktır. Buyurunuz
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle
Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum ve gerçekten Meclis gündemine getirilen bu
konunun son derece önemli bir hassasiyeti olduğuna inanıyorum. Çocuklara yönelik
olarak çocuk istismarının, çocuk tecavüzünün ve çocuk şiddetinin önlenmesi, her
şeyden önce bu toplumun kendi duyarlılıklarına, vicdani kanaatlerine son derece
uygun bir tutumdur. Bildiğiniz gibi
Türkiye de Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne taraf olan, bu Sözleşme’ye ilk imza koyan
ülkelerden biri olmakla birlikte çok yakın bir tarihte de bütün çekincelerini
kaldırarak bu konudaki yükümlülüklerini daha üst düzeyde yerine getirmeye
başlamıştır. Temmuz 2005
yılında çıkartılan Çocuk Koruma Yasası ve 2006 yılı Ocak ayında yürürlüğe giren
bu Yasa ile ilgili olarak artık, devlet herhangi bir şekilde ailesi tarafından
veya başkaları tarafından istismar edilen, Kanun’la ihtilafa düşen mağdur çocuklarla
ilgili daha üst düzeyde bir görev yüklenmiştir. Nedir bu görev? Öncelikle
çocukların mağdur olmaları durumunda veya aileleri tarafından ihmal ve istismara
uğramaları durumunda -ki bunlar mümkün- derhâl çocuk hakkında koruma kararları
veriliyor ve bu çocuklar Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü
bünyesinde oluşturulan, bugün on dört merkezde ve sayısız kuruluşla hizmet
verdiğimiz yerlerde onlara hem rehabilitasyon hem de
tedavi süreçlerini uyguluyoruz. Bu Yasa o kadar
önemli bir yasaydı ki ve bu ve buna benzer birçok olayda gözlemlediğimiz şu ki:
Her şeyden önce, korunmaya muhtaç olan çocuk en çok güvendiği kurum olan aile
kurumunda bazen yüksek düzeyde ihmal ve istismara uğruyor. Suçta kullanılan
çocukların birçoğu, terör örgütünün kalkanı olarak kullanılan çocuklar da
dâhil, cinsel istismara, şiddete uğrayan bütün çocukların her şeyden önce
güvenli bir aile yapısına sahip olmadıkları veya bizzat aileleri tarafından
kullanıldıklarını görüyoruz. Maalesef
kamuoyunun gündeminde büyük bir mutabakatla, toplum vicdanında da aynı
yüreklilikle sahiplenilmeyen ve nefret edilen bu olaylar karşısında Sayın
Milletvekilimizin göstermiş olduğu hassasiyeti, konuyu Parlamento gündemine
getirmiş olmasını büyük bir memnuniyetle karşılıyorum. Her şeyden önce kadın
milletvekillerimizin herhangi bir parti ayrımı yapmaksızın bu meseleye karşı
göstermiş oldukları duyarlılık, toplumda bu konuda daha yüksek şekilde ses
çıkartılmaya başlanması, bu suçun faillerinin en azından, artık, toplum
vicdanında korunmayacağının anlaşılması, adalet mekanizması içerisinde de bir
karşılık bulacaktır diye düşünüyorum. Bu hadisenin
ortaya çıkmasının hemen akabinde, çocuk hakkında verilen koruma kararı ve
yargılama sürecinde, hem çocuğa, yaşının on dört olması nedeniyle, mağdur
çocuklar için yine bizim dönemimizde çıkarılan bir yasa gereği Bursa Barosu
tarafından bir avukat tayin edilmiş ve onun haklarının mahkemede korunması, üst
düzeyde korunması için çaba gösterilmiştir. Bunun yanı sıra,
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü de müdahale talebini
içeren dilekçeyi iki gün sonra göndermiştir. Bugün bizim
itiraz ettiğimiz sadece bilirkişi raporu değil, koruma kararı verilmiş çocuklar
hakkında yapılacak incelemelerin mahkemece çok daha kapsamlı ve ayrıntılı
yapılmasıdır. Bu olayda,
bildiğiniz gibi, Adli Tıp Kurumunun vermiş olduğu rapor doğrultusunda, Adli Tıp
Kurumunun yapısı, yöntemleri vesaire de tartışmaya açıldı. Elbette, bilimsel
yeterlilikleri veya diğer hususlar tartışmaya açılabilir, ama on dört yaşında
bir kız çocuğuna ilişkin olarak verilen rapor konusunda bilirkişilerin bir
şekilde yandaş olduğu ve yandaş zihniyetiyle hareket ettiği tavrını ne kabul
etmemiz mümkündür ne de böyle bir şeyin yanındayız. En başından itibaren de
aldığımız tutum, çok açıklıkla, sanığın kimliğinden bağımsız olarak, her kim
olursa olsun, mağdur edilen eğer çocuksa biz Hükûmet
olarak, bu yasaları da çıkarmış bir Hükûmet olarak en
üst düzeyde bu ülkenin çocuklarını korumaya kararlıyız, onları ihmal eden
anneleri dahi olsa. Nitekim bu olayda
da açıklamalarımızı yaparken sanığın kimliğinden bağımsız olarak, sanığın
kendisini “İslamcı” diye tanıtması, gazeteci olması, opera sanatçısı olması…
Çok yakın bir zamanda, gerçekten, içimizin kaldıramayacağı kadar ağır bir
vakıayla karşılaştık. Sayısız kız çocuğuna tecavüz eden, gerçekten, ülkemizin
son derece seçkin bir sanat kuruluşunda sanatçı olarak görev yapıyordu. Bunun,
öğretmen olması, doktor olması, profesör olması, hiçbir şekilde değişmeyen, dünyada
özellikle pedofili hastalarında kimlik ve
kişiliklerinin toplumdaki bulundukları yerle yaptıkları hastalıklı olayın
tezahürü arasında çok da bağlantı yok. Dolayısıyla, bu olaydan çıkarak, kişinin
dinî terimleri kullanıyor olması, kendisine dinî bir gerekçe buluyor olması,
onun, aynı zamanda yüce dinimizin çatısı altında kendisine bir gerekçe bulması
anlamına gelmez. Nitekim, dün Diyanet İşleri
Başkanlığımız, olayı son derece yüksek sesle ve açık bir netlikte kınadı ve bu
olayların hiçbir şekilde dinî bir anlamı ve açıklaması olamayacağını da kabul
etti. Bizim bu olayda
gösterdiğimiz tutum başından beri çok net. Yani, ben, belki de hiçbir olayda olmadığı
kadar çok fazla destek aldım. Kendi grubumdan 70’e yakın erkek milletvekili de
o gün arayıp, desteklediklerini, sonuna kadar arkamızda olduklarını söylediler.
Olayı başından
beri büyük bir ciddiyetle ve sıkı bir şekilde takip ediyoruz. Dava sonuçlanmış
değil, bilirkişi raporuna itiraz ettik, bu doğrultuda yeni bir raporun
verilmesini de bekliyoruz. Zira, çocuğun her şeyden
önce on dört yaşında olması, onun ruh sağlığının yerinde olmadığı itirazımızı
da, az önce Özlem Hanım’ın da değindiği raporlarla, Uludağ Üniversitesinin
raporlarıyla destekleyeceğiz. Bu altı aylık
sürede çocukta meydana gelen pozitif bir gelişme varsa da, bu, inanın, çok
kapsamlı yoğun bir konsültasyon çalışmasıyla oldu.
Biz, başından beri, hem çocuk psikiyatristleriyle hem
psikologlarımızla hem sosyal çalışmacılarımızla çocuk üzerinde yoğun bir
çalışma yürüttük. Nitekim, çocuğun daha sonradan
ifadesini değiştirmiş olmasının, büyük bir olasılıkla annesinin tutuklanması ve
annesinin cezaevinde olması koşullarından kendisini sorumlu tutmasıyla çok
ilintili olduğunu düşünüyorum. Uzun yıllar ceza hukuku alanında çalışma yapmış ve mesleki
hayatının büyük bir bölümünü mağdur çocuklar ve kanunla ihtilafa düşen
çocukların savunmasına ayırmış birisi olarak, her şeyden önce bu konuda ve buna
benzer konularda toplumsal mutabakatın, Parlamento mutabakatının sağlanmış
olması bu olaylara bakış açımızı da son derece olumlu yönde ilerletecektir diye
düşünüyorum. Bir çocuk söz
konusu olduğunda, özellikle zarar görmesi durumunda hepimizin birbirimizin
vicdanına saygı duymamız gerekiyor. Yani bu, AK Partili olması, Cumhuriyet Halk
Partili olması, Milliyetçi Hareket Partili olması hiçbir şeyi değiştirmiyor.
Söz konusu olan küçük bir kız çocuk ve hepimizin vicdani kanaatleri de bu
yönde. Yerimizi almamız gereken yer çocuğun yanıdır. Biz bu konuda tarafız
dedik, başından beri tarafız. Şiddetin karşısında, mağdurun yanındayız.
İstismarın karşısında, mağdur çocuğun yanındayız. Tecavüze uğrama durumunda biz
mağdur çocuğun yanındayız ve en ağır şekilde cezalandırılmaları için bugünkü
meri kanunlar çerçevesinde mücadelemizi sürdüreceğiz. Burada gösterilen
toplumsal hassasiyetin Parlamentoya yansımış olmasından dolayı tekraren bu
konuyu gündeme getiren Sayın Çerçioğlu’na da
hassasiyetinden dolayı teşekkür ediyor, Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Çubukçu. Sayın Vural bir
konuda bizim dikkatimizi çekmek istiyor. Buyurunuz Sayın
Vural. Bir dakika süre
veriyorum. VI.- AÇIKLAMALAR 1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Azerbaycan
Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının Türkiye’yi ziyareti sırasında Atatürk Bulvarı’na
Azerbaycan Bayraklarının asılmamasından dolayı Ankara Büyükşehir Belediye
Başkanlığının tutumu hakkında açıklaması OKTAY VURAL
(İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Bundan önceki
bölümde dost ve kardeş Azerbaycan Devlet Başkanını dinledik. Türkiye’yi ziyaret
ediyor, dünden beri başlamış. Bugün sabah Türkiye Büyük Millet Meclisine
gelirken, ne hazindir ki, Türkiye Büyük Millet Meclisinin önünden başlayan bu
Atatürk Bulvarı’nda bir tane Azerbaycan Bayrağı yoktu. Gelişinden sonra
birtakım yerlere asılmaya başlandığını duydum. Dolayısıyla, Ankara Büyükşehir
Belediyesinin uyarılarak Türkiye Büyük Millet Meclisini ziyaret eden devlet
başkanlarını temsilen bu bayrakların asılması gerektiğini kendilerine ihtaren hatırlatmayı Meclis Başkanlığından istirham
ediyorum ve bu uygulamasından dolayı Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığını
kınıyorum. Teşekkür ederim
Sayın Başkanım. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Vural. Sayın
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz. Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır. Meclis
araştırması açılmasına ilişkin bir önerge vardır, okutuyorum: VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Hatay Milletvekili Gökhan Durgun ve 22 milletvekilinin,
Hatay Mustafa Kemal Üniversitesinde hukuka aykırı uygulamalar yapıldığı
iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/277) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına En üst eğitim ve
araştırma kurumu olan üniversitelerimiz, sorunların en üst düzeyde incelenip irdelendiği,
elde edilen bulguların yine öğretim ve yayın yolu ile aktarıldığı merkezler
olarak evrensel ölçekte insanlığa ve bilime hizmet veren kurumlardır. Üniversitelerin,
bilimsel ve teknik geliştirme merkezleri olmanın ötesinde, ayrıca, birer
felsefi tartışma ortamı yaratarak, çevrelerini bilinçlendirme ve bu yönüyle
bulunduğu bölgenin bilinç ve kültür düzeyini yükseltme sorumlulukları da
bulunmaktadır. Bu yönüyle
üniversiteler; en üst düzeyde teknik imkanlarla
donatılmış ve örgütlenmiş, geleceğe yönelik planı ve projesi olan, vizyonu
açık, maddi ve manevi sorunu olmayan, yasalara, hukuk kurallarına uyan, şeffaf,
yolsuzluk ve usulsüzlüklerin yaşanmadığı örnek kurumlar olmak zorundadırlar. Ancak; bu son
dönemde, yukarıda tarif edilen üniversite gerçeği ile ülkemiz üniversitelerinin
gerçeğinin birbirine pek de uymadığı görülmektedir. Özellikle de,
Hatay'da bulunan Mustafa Kemal Üniversitesindeki yönetim uygulamaları kamu
vicdanını sızlatacak bir şekle dönüşmüştür. MKÜ rektörü ve yönetimi, hemen her
gün, yerel basında ve yaygın basında, usulsüzlükler, ihalelere fesat
karıştırma, promosyon paralarının usulsüz harcanması,
hukuk dışı uygulamalar, mahkeme kararlarını uygulamama vs ile gündeme gelmektedir.
Bu nedenle, kamu
vicdanını sızlatacak aşamaya gelen, yerel ve yaygın basının gündeminden düşmeyen
iddiaları araştırmak üzere Anayasanın 98. maddesi ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını arz ve talep ederiz. 1) Gökhan Durgun (Hatay) 2) Ali Rıza Öztürk (Mersin) 3) Suat Binici (Samsun) 4) Mevlüt Coşkuner (Isparta) 5) Ahmet Ersin (İzmir) 6) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul) 7) Ramazan Kerim Özkan (Burdur) 8) Ahmet Küçük (Çanakkale) 9) Abdullah Özer (Bursa) 10) Kemal Demirel (Bursa) 11) Fatma Nur Serter (İstanbul) 12) Fevzi Topuz (Muğla) 13) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar) 14) Rahmi Güner (Ordu) 15) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) 16) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın) 17) Akif Ekici (Gaziantep) 18) Hüseyin Ünsal (Amasya) 19) İsa Gök (Mersin) 20) Rasim Çakır (Edirne) 21) Tansel Barış (Kırklareli) 22) Bilgin Paçarız (Edirne) 23) Fuat Çay (Hatay) Gerekçe Mustafa Kemal
Üniversitesi Hatay'ımızın gözbebeği bir kurumdur. Fakat kurulduğu 1992 yılından
bu yana üniversite şehirle istenilen ölçüde bütünleşememiştir. Kurulduğundan bu
yana üç yönetim değişikliği geçiren üniversitede her yeni yönetim işe
başlarken, bir önceki yönetimin hatalarını tekrarlamayacağını beyan etmesine
rağmen, maalesef aynı hatalar tekrarlanmıştır. 1- Başkanlığını,
Rektör Prof. Dr. Şerafettin Canda'nın yapmakta olduğu
Bilim ve Eğitim Vakfı, Garanti Bankası Antakya Şubesi ile personelin maaş ve
ücretleri, öğrenci harçlarının (yasalara aykırı olmasına rağmen) bu şubeye 2012
tarihine kadar yatırılması karşılığında, 3.000.000 ytl
promosyon karşılığı protokol yapılmıştır. Bu promosyon bedelinin 1.300.000 ytl'si
vakıf hesabına aktarılmıştır. 2- İki yıldan bu
yana ihalelerde şeffaflık tamamen göz ardı edilmiş, yine bu konulardan Hatay Sağlık
Yüksek Okulu tadilatı YÖK tarafından soruşturmaya konu olurken, 2008 Ağustos
ayı içerisinde yapılan yemek ihalesinde içinde Kamu İhale Kurumunca inceleme
başlatılmıştır. 3- Kız
öğrencisine tacizden mahkemeye verilen ve bu nedenle görevinden uzaklaştırılan
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Gündüz, Rektör Prof. Dr. Şerafettin Canda döneminde,
yeniden işe alınmış ve bu şahsa Atatürk ilkeleri dersi verme hakkı tanınmıştır.
4- Üniversitede
yapılan ihalelerle ilgili olarak açılan ihale yolsuzluğu soruşturması nedeni
ile üniversiteyle ilişiği kesilen Yrd. Doç. Dr. Lütfü Savaş, Rektör Prof. Dr.
Canda tarafından yeniden göreve başlatılmıştır. 5- Rektör
danışmanı olan, Yrd. Doç. Dr. Lütfü Savaş, usulsüz işleme imza atmak suçundan
disiplin cezası almış birisidir ayrıca Yrd.Doç. Dr.
Lütfü Savaş tıp fakültesindeki öğretim üyelerini, siyasi görüşüne, mezhebine ve
doğum yerine göre fişlemiş, bu nedenle de yargılanmıştır. 6- Yrd.Doç. Dr. Oğuz Kılıçoğlu, sınav
sonuçları ilan edildikten sonra, notlarda tahrifat yaparak bir öğrencinin
notunu geçer hale getirdiği için hakkında açılan soruşturma sonrası ceza almış
olmasına rağmen Rektör Prof. Dr. Şerafettin Canda tarafından Kırıkhan Meslek
Y.O. müdürlüğüne atanmıştır. Bu örneklerden de
anlaşılacağı üzere, Hatay Mustafa Kemal Üniversitesinde, eğitim öğretim
kuralları başta olmak üzere, idari ve mali konularda hukuk kurallarına
aykırılıklar yaşanmaktadır. Bu ihlallerin Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır. BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur. Önerge gündemdeki
yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmayacağı konusundaki görüşme
sırası geldiğinde yapılacaktır. Genel görüşme
açılmasına ilişkin bir önerge vardır, okutuyorum: B) Genel Görüşme Önergeleri 1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup
Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu
ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, Kıbrıs
politikası konusunda bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/8) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Türkiye'nin dış
politikası ülke açısından önem taşıyan konularda büyük sorunlar içermektedir.
AB ile olan müzakerelerin ucu açık ve kapsamı belirsiz bir sürece
dönüştürülmesi, Türkiye aleyhine gelişmesi, çok sayıda çifte standart örneği
vermesi bu sorunların başında gelmektedir. Ancak, kuşkusuz Türkiye-AB
ilişkileri başlı başına bir genel görüşme konusudur. Türkiye'nin dış
politikası açısından Kuzey Kıbrıs Türk Yönetimi ile Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin
tutumu, Yunanlılarla Kıbrıs Rumlarının Türkiye aleyhine yaptıkları girişimler,
Ermenilerin sözde soykırım iddiaları, Türkiye'den toprak talepleri, PKK
terörünün Kuzey Irak yönetimi ile Bağdat yönetiminin ve Türkiye'deki ayrılıkçı
Kürtlerin çalışmaları, girişimleri ve propagandaları büyük önem taşımaktadır.
Bu konularda Türkiye aleyhine olan gelişmeler uzun yıllar önce başlamıştır ve
ne yazık ki, başta Avrupalı parlamenterler olmak üzere dünya kamuoyu
Yunanlıların, Kıbrıslı Rumların, Ermenilerin ve ayrılıkçı Kürtlerin
koşullandırmasına terk edilmiştir. Türkiye yapılanlara seyirci kalmakta ve
haksız iddialara karşı gerçekleri savunmak için kararlı bir tavır
sergilememektedir. Bunun bir örneği
29 Eylül-4 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirilen Avrupa Konseyi
toplantısında görülmüştür. GKRY Başkanı Hristofyas
ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat'ın yaptığı
konuşmalar ile objektif olmayan değerlendirmeler ve Türkiye aleyhine öneriler
içeren ve Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi tarafından da kabul edilen Kıbrıs
Raporu, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin ne büyük tehlikelerle karşı karşıya olduğunu
çok açık bir biçimde göstermektedir. Son 6 yılda
Türkiye dış politikası ciddiyetten uzak bir şekilde yönetilmektedir. Bunun sonucunda
yıllarca Türkiye-AB ilişkileri ile Kıbrıs konusunu birbirinden ayırmaya özen
gösteren Türkiye, Kıbrıs'ta çözümün AB tam üyeliğinin bir koşulu olarak
gösterilmesini kabul eder duruma gelmiştir. Bunun yanında Başbakanın, Dışişleri
Bakanının ve Mehmet Ali Talat'ın konuşmaları, çok temel noktalarda, çeşitli
zamanlarda, yurtiçinde ve yurtdışında farklılıklar içerdiği gibi birbirleri ile
çelişkili olabilmektedir. Bu durum devam etmekte olan müzakere sürecinde Türk
tarafının konumunu ve gücünü zayıflatmaktadır. Ayrıca, Hükümetin
son olarak hazırladığı Ulusal Programda yer alan ifadeler 2003 Ulusal
Programına göre öze ilişkin farklılıklar içermekte ve Hükümetin Kıbrıs
konusunda izlediği temel yaklaşımı değiştirdiği izlenimini vermektedir. Milli
davamız olan Kıbrıs konusunda yürütülmekte olan görüşmelerin TBMM'nin aldığı
karara ve Milli Güvenlik Kurulu'nun tespit ettiği temel yaklaşımlara uygun
biçimde yürütülmesi önem taşımaktadır. Kıbrıs'la ilgili
tüm bu gelişmelerin değerlendirilmesi için, Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 101, 102
ve 103 üncü maddeleri uyarınca CHP Grubu adına genel görüşme açılmasını arz ve
teklif ederiz. Hakkı Suha Okay Kemal Kılıçdaroğlu Kemal Anadol Ankara İstanbul İzmir CHP Grup Başkanvekili CHP Grup Başkanvekili CHP Grup Başkanvekili BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur. Önerge gündemdeki
yerini alacak ve genel görüşme açılıp açılmaması konusundaki görüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır. Bir gensoru
önergesi vardır. Önerge bastırılıp bugün sayın üyelere dağıtılmıştır. Şimdi önergeyi
okutuyorum: C) Gensoru Önergeleri 1.- Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu Adına Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, elektrik ve doğal gaz
başta olmak üzere enerji zamlarıyla vatandaşları zor durumda bıraktığı,
sağlıklı bir enerji piyasası oluşturamadığı, enerji arz güvenliği için gereken
tedbirleri alamadığı ve Bakanlığında yolsuzluklara yol açtığı iddiasıyla Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler hakkında gensoru açılmasına
ilişkin önergesi (11/5) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Ekonomik krizin aile bütçelerine önemli yükler getirdiği, reel
sektörün rekabet gücünün azaldığı, maliyetlerinin arttığı bir dönemde
vatandaşımızı, üreticilerimizi 2008 yılında elektrikte % 60, doğalgazda %
80'lere varan şok zamlarla karşı karşıya getiren, sağlıklı bir enerji piyasası
oluşturamayan, enerji arz güvenliği için gerekli tedbirleri sağlayamayan,
enerji KİT'lerinin şeffaf, etkin ve verimli işletilmesini temin edemeyerek
yoğun yolsuzluk iddialarına yol açan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Dr.
Mehmet Hilmi Güler hakkında Anayasa'nın 99, İçtüzüğün 106'ncı maddeleri
uyarınca gensoru açılmasını MHP Meclis Grubu adına arz ederiz. Saygılarımızla.
Gerekçe Türkiye ekonomik krizin etkilerinin ve endişelerinin yoğunlaştığı
böyle bir ortamda reel sektörün artan maliyetlerine, kaybolan rekabet gücüne,
azalan istihdamına çözüm paketleri oluşturulması, vatandaşlarımızın içine
düştüğü borç krizinden kurtulmasını, satın alma gücünü korumasını sağlayacak
tedbirler alması gerekirken, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanının uyguladığı
enerji politikaları sonucunda bugün, vatandaşlarımız ve üretim sektörü
elektrikte ve doğalgazda yapılan son zamlarla haksız ve büyük bir bedel
ödemekle karşı karşıya bırakılmıştır. Esasen, doğalgaz
ve elektrik enerjisinde vatandaşa yansıyan zamların arkasında, ayrıca
tartışılması gereken uygulanan enerji politikalarıdır. Elektriğin,
doğalgazın, petrol ve petrol ürünlerinin yeterli, kaliteli, sürekli, düşük
maliyetli ve çevreyle uyumlu bir şekilde tüketicilerin kullanımına sunulması
hükümetin sorumluluğundadır. Bunun için alınması gereken tedbirleri yeterince
ve zamanında alınmamasının faturasının vatandaşa ödettirilmesi en azından bir
"siyasi sorumluluk" getirmelidir. Hükümet, mali
açıdan güçlü, istikrarlı ve rekabet gücü yüksek şeffaf bir enerji piyasası
oluşturamamıştır. Enerji piyasasında bağımsız bir düzenleme ve denetim
sağlanamamıştır. Bunun sonucunda halkımız enerjiyi ucuz kullanamamış ve
firmalarımızın uluslararası rekabet güçleri zayıflamıştır. Enerjide arz
güvenliğini sağlayacak kaynak ve ülke çeşitlendirmesi sağlanamamış, 5015 sayılı
Yasaya göre oluşturulması gereken ulusal petrol stoku ve doğalgaz'da arz
güvenliğini sağlamak için gerekli tedbirler zamanında alınmamıştır. Böylece
tüketiciler şok zamlarla karşı karşıya bırakılmıştır. Ülkemizin
birincil enerji tüketimi açısından dışa bağımlılığı 2002 yılı sonu itibariyle
%68,3 iken, bu oran %72,3 oranına çıkmıştır. Bunun sonucu olarak doğalgaz'a
olan bağımlılığımız artarak devam etmiş ve ülke hazinesi milyarlarca dolar
yurtdışına fazla ödeme yapmak durumunda kalmıştır. Rusya
Federasyonundan alınan doğalgaz için belirlenen formül değiştirilmiş, hükümetçe
yapılan yeni sözleşme ile ülkemiz aleyhine ve Rusya lehine fiyat oluşmasının
önü açılmıştır. AKP'nin iktidar
olduğu bu dönemde; Elektrik
fiyatlarının düşürülmesi ve verimliliğin artırılması, Elektrik enerjisi
arz güvenliği ve talebinin karşılanmasının sağlanması ve arz kalitesinin
artırılması, Dağıtım
sektöründeki teknik kayıpların OECD ülkeleri ortalamalarına indirilmesi ve
kaçakların önlenmesi, Dağıtımda
tahakkuk oranlarının yükselmesi ve elektrik faturalarının tahsilatında
iyileşme sağlanması, Gerekli yenileme
ve genişleme yatırımlarının kamu tüzel kişierine
herhangi bir yükümlülük getirilmeden yapılmasını sağlayacak kamu ve piyasa
duyarlılığı, sağlanamamıştır. Bu dönemde,
enerji sektöründe ülkemiz, "alım garantileri" kıskacından
kurtarılamamıştır. Bakanlık tarafında, rekabet ortamı yaratılmadan ve anlaşma
olmadan, makam'ın şifai talimatları ile KARTET adlı
yandaş özel şirket yoluyla Irak'a elektrik satılmaya başlanmış ve bu elektriğin
fiyatının yurtiçindeki vatandaşlarımıza satılandan çok daha düşük ve
maliyetlerin dahi altında olması sağlanmıştır. Bakanlık ve Bağlı
Kuruluşları'nın görevlileri, 3 defa yolsuzluk operasyonlarına maruz kalmış,
Siyasetçi-İşadamı-Bürokrat yolsuzluk üçgeninin kurulduğu görülmüştür. Bu dönemde,
Bakanlık ve enerji KİT'leri, verimsiz yönetilmiş, gereken kamu yatırımları yeterince
ve zamanında yapılmamıştır. Enerji KİT'leri süresi geçen borçlarını ödeyebilmek
için Bankalardan Ticari Kredi kullanma cihetine gitme durumunda kalmıştır.
TETAŞ ise alım garantili aldığı enerjinin bedelini vadesinde ödeyememiş ve
şirketlere sözleşme gereği gecikme cezası ödemek zorunda kalmıştır. Bakanlık ve bağlı
kuruluşların çeşitli projelerinde ve yapılan ihalelerde yanlış, yanlı
uygulamalarla rekabet ortamı sağlanamamış, kamu zararı oluşmuş, kamu alacakları
zamanında tahsil edilmemiştir. Bütün bu
politikaların sonucunda sağlıklı ve verimli bir enerji piyasası oluşmamıştır.
Bakan ve Bakanlığın yanlış politikalarının getirdiği ilave maliyetin faturasını
vatandaşlarımız ödemek durumunda kalmıştır. Neticede bugün
vatandaşlarımız kış öncesi, ülkemizin "Üretim sektörü" ise küresel
finans krizinin reel sektöre yansıması tehdidi altında yaşadığımız şok zamlarla
karşı karşıya kalmıştır. Bu Enerji
Politikalarının siyasi sorumlusu Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Hilmi Güler'dir. Bu bakımdan bu politikaları uygulayan siyasi
sorumlusu Sayın Bakan hakkında Gensoru Önergesi verilmiştir. BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur. Gensoru
önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmenin günü Danışma
Kurulunca daha sonra belirlenerek oylarınıza sunulacaktır. Başbakanlığın
Anayasa’nın 82’nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır, okutup
oylarınıza sunacağım: D) Tezkereler 1.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Azerbaycan’a yaptığı
resmî ziyarete, Konya Milletvekili Mustafa Kabakcı’nın
da iştirak etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/582) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşmelerde
bulunmak üzere, bir heyetle birlikte 20 Ağustos 2008 tarihinde Azerbaycan’a
yaptığım resmi ziyarete, Konya Milletvekili Mustafa Kabakcı’nın
da iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının
sureti ilişikte gönderilmiştir. Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim. Recep
Tayyip Erdoğan Başbakan BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Şimdi gündemin
“Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına
geçiyoruz. 1’inci sırada yer
alan, Serbest Bölgeler Kanunu ile Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Serbest Bölgeler Kanunu ile Gümrük Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/605) (S. Sayısı: 275) BAŞKAN –
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 2’nci sırada yer
alan, Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz. 2.- Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması
Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/657) (S. Sayısı:
302)(x) BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet? Yerinde. Tasarının tümü
üzerindeki konuşmalar ve soru-cevap işlemi tamamlanmıştı. Şimdi, tasarının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 1’inci maddeyi
okutuyorum: BAZI VARLIKLARIN MİLLİ
EKONOMİYE KAZANDIRILMASI HAKKINDA
KANUN TASARISI Amaç ve kapsam MADDE 1- (1) Bu Kanunun amacı; gerçek ve tüzel kişilere ait olup
yurt dışında bulunan para, döviz, altın, menkul kıymet ve diğer sermaye
piyasası araçları ve taşınmazların milli ekonomiye kazandırılması ile yurt
içinde bulunan ancak işletmelerinin özkaynakları
içinde yer almayan bu türden varlıkların sermaye olarak konulmak suretiyle
işletmelerin sermaye yapılarının güçlendirilmesini sağlamaktır. (2) Bu Kanun;
para, döviz, altın, menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası araçları ile taşınmazların
yurda getirilmesi veya beyan üzerine kayda alınmasına ilişkin usul ve esasları
kapsar. BAŞKAN –
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan
konuşacaktır. Buyurunuz Sayın
Ayhan, süreniz on dakikadır. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 302 sıra sayılı Bazı Varlıkların Milli
Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesine ilişkin
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi şahsım ve grubum adına saygıyla
selamlıyorum. Esasen üzerinde
söz aldığım madde amaç ve kapsam maddesidir. Bu maddeye göre
kanunun amacı, gerçek ve tüzel kişilere ait olup yurt dışında bulunan para,
döviz, altın, menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası araçları ve taşınmazların
millî ekonomiye kazandırılması ile yurt içinde bulunan ancak işletmelerin öz
kaynakları içinde yer almayan bu türden varlıkların sermaye olarak konulmak
suretiyle işletmelerin sermaye yapılarının güçlendirilmesini sağlamak olarak
belirlenmiştir. (x)
302 S. Sayılı Basmayazı 05/11/2008
tarihli 13’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir. Buna ilave olarak
para, döviz, altın, menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası araçları ile taşınmazların
yurda getirilmesi ve beyan üzerinde kayda alınmasına ilişkin usul ve esasları
kapsadığı madde metninde yer almaktadır. Tasarının genel
gerekçesinde, varlıkların Türkiye dışına çıkarılmasına yol açan etkenlerden,
siyasi ve ekonomik istikrarsızlık faktörlerinin giderildiğinden
bahsedilmektedir. Madem siyasi ve ekonomik istikrarsızlık faktörleri ortadan
kalktı, niye bu tasarıyı getiriyorsunuz? Tabii ki uluslararası, küresel mali
piyasalarda meydana gelen menfi gelişmeleri, krizi bahane edeceksiniz. Ancak,
Türkiye ekonomisi maalesef krize en kırılgan bir yapıda yakalanmıştır, telaşın
gerçek sebebi de budur. Enflasyon, istihdam göstergeleri, cari açık, dış
ticaret açığı, azalan sanayi üretimi, gerileyen kapasite kullanım oranı,
gerilemeye başlayan ihracat, dünyanın en yüksek faizi, kapanmaya başlayan
fabrikalar, dünyanın en yanlış teşvik politikaları hemen akla gelen
bazılarıdır. AKP Hükûmeti her ne kadar kriz ve durgunluk ortamını
uluslararası piyasalara bağlasa da, bugün ülkenin içinde bulunduğu şartlar ve
AKP Hükûmetinin uyguladığı politikaların getirdiği
nokta ülke ekonomisinin canlanması için ilave kaynağın bulunması zaruretini
ortaya çıkarmıştır. Ancak, konusu suç teşkil eden, gayrimeşru, hatta insanlık
ve Türkiye aleyhine faaliyetlerden elde edilmiş varlıkları her ne pahasına
olursa olsun ülkeye getirme anlayışını da doğru bulmuyoruz. Komisyonda ifade
ettim, siz bu tasarıyı Hükûmet olarak getirirken
istişare ettiniz mi? Kimlerle istişare ettiniz? Biliyorsunuz, genel olarak
komisyonlarda sivil toplum örgütlerini dinleyerek, tasarıların bu örgüt
mensuplarını ve toplumu nasıl etkilediklerini bir başka gözle ifade
ettiklerinden, görüşlerini alıyoruz. Tabii ki bunun tasarıya olumlu katkıları
oluyor. Bu defa ne sivil toplum kuruluşları ortaya çıktı ne de Hükûmet bu tasarıya ilişkin konunun muhataplarıyla
görüştüğünü açıkladı. Belki Hükûmet bir hafta-on beş
gün daha sabretseydi, konunun muhatapları çok geçmeden bir sivil toplum örgütü
oluşturabilirlerdi. Belki onun için bir af talep edebilirler, tasarının daha da
olgunlaşmasına yardım edebilirlerdi. Herhangi bir
şekilde paranın getirilip bankaya beyan edildikten birkaç dakika sonra geri
çıkarılma imkânı var mı? Bu varsa ne yapacaksınız? Nasıl tedbir alacaksınız?
Her şeyi yasallaştıracak mısınız? Bu husus, Komisyonda AKP’ye mensup komisyon
üyesi arkadaşlarla görüşüldüğünde, görüştüğümüzde inanmak dahi istemediler.
Maliye Bakanlığı yetkililerine danıştığımızda bunun olabileceği söylendi. Şimdi
böyle bir nakdin ülkeye ne faydası olacak? Peki aynı
para, bir daha yurt dışından gelirse ne yapacaksınız? Bazı yanlış
hususların olduğunu Sayın Bakan da söylüyor, Komisyonda söylemese bile, Komisyondan
çıkarken gazetecilere söylüyor. İlave geçici maddeler Hükûmetin
hazırlıksız olduğunu gösteriyor. Mevduata getirilen güvence yetkisinin Bakanlar
Kuruluna komisyonda bir önergeyle verilmesi, Hükûmetin,
krize karşı alınacak önlemleri yolda mobil hâldeyken düşündüğünü göstermiyor
mu? Diğer taraftan
tasarının 3’üncü maddesinde gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin sahip
olduğu 1/10/2008 tarihi itibarıyla Türkiye’de bulunan
ancak işletmenin kanuni defter kayıtlarında yer almayan, sayılan unsurlardan
yüzde 10 vergi alıyorsunuz, yurt dışından gelenlerden yüzde 2 alıyorsunuz.
Bunun adalet neresinde! Bir başka husus
da bu tasarıda yer alan hususların tamamen bir örtülü af niteliği taşımasıdır.
Kaçakçının parasını da affediyorsunuz, teröristin parasını da affediyorsunuz.
Bu uygulama esasen mutlak surette net bir güven sistemi içerisinde tesis
edilmeli, kapsamı etkin sonuç doğuracak şekilde düzenlenmeliydi. Bu kanun çok
ciddi bir vergisiz alan oluşturabilir. Bu nedenle dikkatli olunması gerekir. Kanun tasarısı,
vergisini ödeyen namuslu vergi mükelleflerine haksızlık içeren, vergide eşitlik
ve adalet duygusunu yok eden, vergi ahlakını bozan ve gelecek yıllar vergi tahsilatlarını tehlikeye atan bir af kanunu niteliğindedir.
Yurt dışında ve yurt içinde kara parası bulanan kaçakçıların paralarının, yüzde
2 oranında alınacak vergiyle aklanması sağlanmaktadır. Bir başka konu
ise, yurt dışındaki ticari faaliyetlerden elde ettiği kazançları Kurumlar
Vergisi Kanunu hükümlerine aykırı olarak yurda getiremeyen büyük sermayedarlara
bu kazançlarını vergisiz getirme imkânı tanınmaktadır. Bir diğer husus
ise, yurt içinde kayıt dışı faaliyetleri ve gelirleri olanların yüzde 10
vergiyle tüm kanuni yükümlülüklerinden kurtulması imkânı sağlanmaktadır. Bütün bunlar
neden önemlidir? Biraz önce ifade ettiğim, Komisyonda da belirttiğim
hususlarda, daha önce bu konuda kamuoyundan gerekli bilgi, ayrıca eldeki istatistiki verilerden, bunlardan istihbaratla ne kadar
vergi toplanacağının veya gelir elde edileceğinin bilinmemesi de diğer bir
etkendir. Bütün bu
gelişmeleri, zaten krizde olan bir reel ekonomide, küresel mali krizin bahane
edilerek zuladaki paralara meşruiyet kazandırmanın
diğer bir adı olarak yorumlamak mümkündür. Bu bahane ile bir taraftan zuladaki paralara meşruiyet kazandıracaksınız, diğer
taraftan da fakir vatandaşlara yardım yapıyoruz diye doğal gaz kullanan
binaların önüne kömür torbalarını koyacaksınız! Herhâlde, bu da, doğal gaz
yakamayacaklarının önceden bilinmesi nedeniyle tedarikli davranılmasındandır!
AKP iktidarlarının öngörüleri bu açıdan gerçekten kuvvetlidir. Şimdi, bu kanun
vesilesiyle ve küresel kriz vesilesiyle bizim ekonomi literatürümüze
yeni bir deyim eklenmiştir, onun adı da “zula ekonomisi”dir.
Bu vesile ile
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Ayhan. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Esfender
Korkmaz konuşacaktır. Buyurunuz Sayın
Korkmaz. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında
Yasa Tasarısı’nın 1’inci maddesi ile ilgili söz almış bulunuyorum. Değerli milletvekilleri, tasarının amacı yurt dışındaki kaynakları
millî ekonomiye kazandırmak ve ayrıca ikinci amacı işletmelerin sermaye
yapılarını güçlendirmek. Şimdi, teorik
olarak elbette ki hepimiz Türkiye’de veya dışarıda yerleşik Türk vatandaşlarının
varlıklarını Türkiye’ye getirmesini, Türkiye’de tutmasını isteriz. Değerli
arkadaşlar, bu şekliyle yasayı tartışmak mümkün değil ama yasa içerisinde gizli
bazı şaibeli noktaları tartışmamız gerekiyor. Bunlardan birisi, acaba bu tasarı
gizli bir vergi affı getiriyor mu? Önemle üzerinde durmamız gereken bir husus
bu. İkincisi, acaba bu tasarı bir para aklama, bir kara para aklama aracı
olarak kullanılacak mı? Böyle bir altyapıya mı sahiptir? Üçüncüsü, bu gelen
kaynakları Türkiye’de nasıl tutabileceğiz? Şimdi, değerli
arkadaşlar, bunun için, önce Hükûmet yetkilileri ve
Başbakanın, tüm bu işle ilgili milletvekillerinin bu yasaya gölge düşürmekten
sakınmaları gerekiyor. Maalesef, bu tasarı Meclis gündemine gelmeden önce dahi
konuşulduğu zaman, Sayın Başbakan “İsterseniz bavulla para getirin.” diyerek bu
tasarıya gölge düşürmüştür. Değerli
arkadaşlar “Bavulla para getirin” demek, bir yerde “kara para da getirin”
anlamında öyle bir imaj oluşturduğu için bu tasarıya gölge düşürmüştür ve
nihayet, dün yahut evvelsi gün bazı iş adamları için “Onların iki yıl yetecek zulaları var.” demesi de Sayın Başbakanın yine bu tasarıya
gölge düşürmüştür. Yani zulaları olan iş adamı, bu
yasa tasarısına göre, zuladan çıkaracak parasını sermayesine ilave edecek ama
zuladaki para kara para da olabilir. Değerli
arkadaşlar, burada Sayın Başbakan bu sözleriyle bu tasarıya gölge düşürmüştür. Şimdi, bu gölgeyi ortadan kaldırmak için, bu tür gölgeleri ortadan
kaldırmak için, bu tasarıdaki şaibeli noktaları ortadan kaldırmak için şöyle
bir uygulama yapmak zorundayız bu tasarı için: Bir defa, 1 Ocak 2003’ten bugüne
kadar, siyasi parti başkanları, siyasi parti üyeleri, üst kurul üyeleri,
devlette, kamuda görev alan müsteşar, müsteşar yardımcıları, genel müdürler,
bağımsız denetim kurulları başkanları, üyeleri, KİT yönetim kurulu başkanları,
üyeleri ve özellikle vakıflar ve vakıf işletmelerinin bu kanundan
yararlanmasını önlememiz gerekiyor. Eğer bunu yapmazsak bu kanun şaibe
altında çıkacaktır ve söylediğim sorunları toplum tartışmaya devam edecektir.
Ayrıca, gizli hedefleri olan bir kanun topluma zarar verecektir. Onun için bu
kanunu, bu söylediğim çerçevede değiştirmemiz lazım. Değerli
arkadaşlar, şu soruları sormamız lazım: Peki, Türk vatandaşları niye parasını
dışarıda tutuyor? Yani Türkiye’de imkân var, Türkiye’de istikrar var,
Türkiye’de huzur varsa niye Türk vatandaşı parasını dışarıda tutuyor da biz de
ikide bir kanun çıkarmak, af getirmek zorunda kalıyoruz? Yani konvertibilite var, getirsinler paralarını. 2003 yılından
sonra AKP İktidarı “Nereden buldunu” kaldırdı. Yani
Türkiye’ye bugün para gelirse kaynağını sormuyor zaten, 2003 yılından beri
sorulmuyor çünkü bu Yasa değiştirilerek “Nereden buldun?” kaldırıldı. Şimdi, bu
şartlar altında niye gelmiyor para Türkiye’ye? Bunun nedenleri var arkadaşlar.
Eğer, biz bu paraların gelip kalmasını istiyorsak, o zaman önce altyapısını
hazırlamamız lazım. Şimdi, değerli
arkadaşlar, ülke riski yüksek. Ülke riskinin yüksek olduğunun iki tane kesin belirtisi
var: Bir, reel faizler yüksek. Türkiye’de reel faizler yüzde 10 dolayında iken
dışarıda yüzde 1-2 dolayında iken buna rağmen eğer paralar gelmiyorsa bu, ülke
riski çok yüksek demektir. Önce ülke riskini düşürmemiz lazım. Peki, bunu nasıl
yaparız? Bugünkü politikalarla olmuyor işte, senelerdir reel faiz düşmüyor.
Demek ki bugünkü politikaları değiştirmemiz lazım. Daha doğrusu Hükûmetin bugünkü politikasızlıktan vazgeçmesi lazım çünkü Hükûmetin hiçbir ekonomik programı, politikası yoktur. 2001
yılındaki kısa vadeli önlemleri, politikaları, bugün aynen devam ettirmektedir.
İkincisi,
arkadaşlar, bu IMF sevdasından vazgeçmediğimiz sürece hasta olmayanın ayağına
doktor gelmez, istikrarlı olan ülkeye de IMF gelmez. IMF’nin kendisi söylüyor
benim yenilenmem lazım diye. NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Hocam, yok IMF şu anda. ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Efendim, IMF yok ama Bakanınız IMF’yle görüşüyor, Başbakan IMF’ye
laf atıyor ama Bakanınız görüşüyor IMF’yle. Bakalım, IMF
olacak mı olmayacak mı. Değerli
arkadaşlar, ikincisi, yatırım ortamını bu ülkede yaratmamız lazım. Bugüne kadar
Türkiye’de yatırım ortamı yaratılmamıştır. Bunun için kaynaklar Mısır’a
gidiyor, bunun için Mısır’da yatırım yapıyorlar, bunun için Çin’de, Asya’da,
Güneydoğu Asya’da yatırım yapıyor Türk iş adamları. Türkiye’de yatırım imkânı
olsa yatırım yapar. Türkiye’de yatırım yapılıyor mu? Yapılmıyor. İkinci
çeyrekte, Türkiye’de yatırım hacmi eksi 1,5 olmuştur yani yatırımlar
daralmıştır. Ee, niye yapmıyor? Devlet altyapı
yapmıyor. Devletin altyapı yapmadığı bir ülkede üstüne özel sektör fabrika
kurar mı? Şimdi, devlet altyapıyı özelleştiriyor, devlet eğitimi, sağlığı
özelleştiriyor. Peki o zaman… Yani şimdi bunu
özelleştiriyorsun ama altyapıyı özelleştirmek yatırım ortamını zayıflatır çünkü
eğer devlet altyapı yapmazsa özel sektör de üstüne fabrika kurmaz. Şimdi, değerli
arkadaşlar, teşvikler kaldırıldı tamamıyla. Yani, dünyanın hangi ülkesinde yatırım
teşvikleri kaldırıldı? Bugün ekonomik kriz var, tüm yatırımların desteklenmesi
lazım konjonktürel etki olsun diye ama Türkiye’de
hiçbir teşvik yok. Yatırım teşviki olmayınca ne diye iş adamı yatırım yapsın.
Kaldı ki haksız rekabet var. Yani siz yabancıya yüzde 10 stopajdan muaf tutup
yahut bazı menkul değerler için yabancıdan vergi almazsanız, Türk sermayesinden
yüzde 10 vergi alırsanız bu ne demektir? Haksız rekabet demektir. Yani bizzat Hükûmetin yabancıyla yerli sermaye arasında haksız rekabet
yaratması karşısında elbette ki yerli sermaye durmayacaktır. Değerli
arkadaşlar, daha önemli, tartışmadığınız bir konu: Devlet Türkiye’de
zayıflatılmıştır. Devletin zayıf olduğu bir ülkede ne piyasa ekonomisi çalışır
ne de özel sektör yatırım yapar. Çünkü devletin bir düzenleyici rolü vardır.
Bugün ekonomik kriz göstermiştir ki devleti zayıflatmak küresel kriz yaratıyor.
Bütün ülkelerde aşırı özelleştirme, altyapı yatırımlarının özel sektöre
devredilmesi sonucunda devlet zayıflamıştır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. Buyurun. ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Piyasaya finans sektörü hâkim olmuştur ve bugünkü büyük kriz ortaya
çıkmıştır. Onun için devleti zayıflatmamak lazım. Şimdi, bakın, siz
eğer enerjiyi, enerji dağıtımını özel sektöre verirseniz böyle bir durgunluk
zamanında fiyatları düşürme imkânınız kalmaz. Oysaki devletin durgunluk
döneminde ekonomiye girdi olan, üretime girdi olan elektrik gibi fiyatları
düşürüp bir fiyat stratejisi uygulaması lazım ki ekonomide canlanma olsun. Şimdi Türkiye’de
devlet neyi uygulayacak? Arkadaşlar, devletin olmadığı, devletin zayıfladığı
bir ekonomide istikrarı sağlayamazsınız, krizi önleyemezsiniz, piyasa ekonomisi
çalışmaz. Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Korkmaz. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Ahmet Yeni konuşacaktır. Sayın Yeni,
şahsınız adına da söz istemişsiniz, fakat çalışma süremiz on dakika sonra
bitiyor. Önce grubunuzun adına konuşun, daha sonra ikinci devrede de şahsınız
adına konuşursunuz, çünkü on dakikamız kaldı. Buyurunuz Sayın
Yeni. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, bitirirdi ikisini de, beş dakika konuşurdu. AK PARTİ GRUBU
ADINA AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 302 sıra
sayılı Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı
üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım.
Sözlerime başlamadan önce yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Tasarı üzerinde
görüş ve düşüncelerini bir taraftan Komisyon çalışmalarında, bir yandan Genel
Kurulumuzda beyan eden birçok konuşmacı milletvekili arkadaşımız oldu. Bu
tasarı üzerinde yine ayrı ayrı görüşler sunulacak,
fikirler ortaya atılacaktır. Ancak tasarının içeriği ile ilgili olarak değerlendirmelerin
yanı sıra genelini de ele alarak gerçeklere dayalı şu tespitlerimi sizlerin
bilgisine sunmak istiyorum. Bunları kıymetli vatandaşlarımızın da bilgisine
sunmak üzere huzurlarınızdayım. Malumlarınız
üzere dünyada mali bir kriz yaşanmaktadır. Ülkemiz bu krizden çok şanslı
çıkabilir. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliğini saran
krizin etkisiyle finans sektöründe artan risk… Buradaki paraların ve mevcut
mali kaynakların riskin çok daha az olduğu ülkemize kaydırılmasını
sağlayabiliriz. Dolayısıyla ülkemiz ekonomisi bu durumdan daha kazançlı ve daha
da güçlenmiş olarak çıkacaktır. Küresel mali krize karşı kaynaklarımızı, sahip
olduğumuz varlıklarımızı bir yandan toparlamış olacak bir yandan da ekonomimize
kazandırmış olacağız. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; getirilen bu yasal düzenlemeyle yurt dışında bulunan
para, döviz, altın, menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası araçları ile
taşınmazlar millî ekonomimize kazandırılacaktır. Bu girişleri sağlayabilmek
amacıyla da vergi sistemimizde gerekli cazibe noktalarının oluşturulması
gerekmektedir. Vergi kolaylıkları mutlaka sağlanmalıdır. İşte bu tasarıyla
bunlara kolaylıklar getirilmektedir. Ekonomik tedbirlerin alınması, aynı
zamanda risklere karşı güçlü bir ekonominin oluşturulması yönünden bu tasarı
önem arz etmektedir. Yurdumuza yatırım
için, istihdam için, aş ve iş için gelen bu paralar vergileri alınmak kaydıyla kayıt
altına alınacak, ekonomik sistemimize dâhil edilecektir. 3 Kasım 2002 tarihinde
iktidara geldiğimizde batmış bir Türkiye ekonomisi, hortumlanmış onlarca banka,
güven ve istikrarın tükendiği bir ortam ile müflis bir yönetimin kucağımıza
bıraktığı yüzlerce sorun ve milyarlarca borç vardı. Bugün ise dünyada yaşanan
küresel mali krize karşı her yönüyle güçlü ve dinamik, ayakta duran bir Türkiye
ekonomisi ile onun
mimarı olan AK PARTİ İktidarı vardır. Şimdi yediden yetmişe tüm
vatandaşlarımızın gönlünü alan, ortaya konulan tüm icraatlarıyla güçlenen ve
güven tazelemiş bir iktidar mevcuttur. Bu, altı yıllık iktidarımızın başarılı
çalışmalarıyla oluşmuştur. Bu çalışmalarımız devam edecektir. Altı yıla
yakındır iktidarımızın yaptığı tüm çalışmalarda ve aldığı tüm kararlarda
ülkesinin ve milletinin yararına kararlar aldık ve almaya devam edeceğiz. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; iktidarımızdan önceki hükümetlerce ve daha önceki dönemlerde
böyle bir düzenleme yapılmış olsaydı yurt dışındaki vatandaşlarımızın paraları
heba olmazdı. İktidarımızdan önce yirmi iki bankanın batırılmış olması ülkemize
çok büyük tecrübeler kazandırmıştır. Şimdi ise bankacılık sistemimiz bu
tecrübelerle çeşitli risklerden arındırılarak rehabilite
edilmiştir. Çıkardığımız kanunlarla Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu
bankaları denetim altında tutmakta ve riskleri önleyici tedbirler almaktadır.
Yurt dışındaki vatandaşlarımızın bu yönde aydınlatılması ve bu arada
kendilerinin problemleriyle ilgilenilmesi gerekmektedir. Hükûmetimiz
ilk defa yurt dışındaki vatandaşlarımızın problemleriyle ilgilenmek üzere bir
devlet bakanımızı görevlendirmiştir. Başbakanımız, Şubat 2008’de Almanya Köln
Arena’da 20 bini aşan Türk vatandaşımız ile buluşarak onlara hitap etti ve
onların problemleriyle yakından ilgileneceğini ifade etti. Sadece Almanya’da
değil, bütün dünyadaki Türk vatandaşlarımız ile yakından ilgilenilmektedir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu tasarı ile yine yurt içinde bulunan ancak
işletmelerin öz kaynakları içinde yer almayan varlıklarının sermaye olarak
konulmak suretiyle işletmelerin öz sermaye yapılarının güçlendirilmesi
sağlanmaktadır. Yurt içi ve yurt dışından sağlanacak bu kaynaklar ile ülkemizin
üretim, istihdam ve enflasyon sorunu kalıcı hâlde çözülebilecek, yatırım gerekliliğine
kaynak yaratılacaktır. Kesintisiz olarak büyüyen ekonomimizin canlılığı devam
ettirilmiş olacaktır. Yaşanmakta olan küresel mali krizin en az hasarla atlatılabilmesi
için ihtiyatlılık açısından önemli bir kaynak sağlanmış olacaktır. Gelir ve
kurumlar vergisi mükellefinin yurt içinde sahip oldukları varlıkları
işletmelerinin sermayelerine koymaları teşvik edilerek işletmelerimizin mali
yapıları daha da güçlendirilmiş olacaktır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şimdi, dün bazı milletvekili arkadaşlarımız da ifade
ettiler. Şunu açık yüreklilikle ifade etmek istiyorum ve kanunun metninde de
var. Bu kapsam dışı olanlar konusunda yani bu kanunun kapsamının dışında
olanları sizlerle paylaşmak istiyorum: “Bu bağlamda güveni kötüye kullanma,
dolandırıcılık, zimmet, uyuşturucu ticareti, sahtecilik, insan ticareti, parada
sahtecilik, hırsızlık, göçmen kaçakçılığı, rüşvet, yağma (gasp), silahlı ve
silahsız suç örgütleriyle ilgili suçlar Kanun kapsamında değildir
. Ayrıca; Bankacılık Kanunu
kapsamındaki fiiller (bankaların parasını zimmete geçirme, kötüye kullanma,
bankaların içini boşaltma suçları bu kapsamın dışındadır), Sermaye Piyasası
Kanununun 47 nci maddesinin (A) fıkrası kapsamındaki
suçlar, (izinsiz halka arzlar, vatandaşlardan çok ortaklı şirket vaadiyle para
toplayanlar), Terörle Mücadele
Kanunu kapsamında yer alan suçlar, Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer
Aletler Hakkında Kanun kapsamında yer alan silah kaçakçılığı suçları bu kanunun
dışındadır.” Bunu özellikle vatandaşlarımızla paylaşmak istiyoruz. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugüne kadar yaptığımız çalışmalarımızla nasıl yabancı
yatırımcıların ülkemize gelmesini sağladı isek kendi vatandaşlarımızın
paralarını da, varlıklarını da ülkesinde yatırımlara çevirmesini, ekonomimize
kazandırmasını da sağlayacağız. Bu hususta vergi kolaylıkları getirerek, aynı
zamanda diğer kanunlarımızdaki yasal düzenlemelerle de ilişkilendirilerek,
getirilen bu tasarı ile pasif durumda olan bu kaynakları ülkemiz ekonomisi
içinde harekete geçirmek istiyoruz. Bu duygu ve
düşüncelerle tasarının ülkemiz ekonomisine faydalar getirmesi temennisiyle
bütün vatandaşlarımıza, iş dünyamıza, üreticimize ve çalışan kesimimize hayırlı
olmasını diliyorum. Tekrar yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Yeni. Sayın
milletvekilleri, birleşime saat 14.00’te toplanmak üzere ara veriyorum. Kapanma Saati 12.59 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 14.02 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Fatma
SALMAN KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 14’üncü Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum. 302 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. Tasarının 1’inci
maddesi üzerinde gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştı. Şimdi şahısları
adına söz Isparta Milletvekili Nevzat Korkmaz’a ait. Sayın Korkmaz,
buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika. S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması
Hakkında Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesiyle ilgili olarak şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri,
bugün, yine bir anda Genel Kurul gündemine getirilmiş, üzerinde fazlaca
düşünülmemiş, müzakere edilmemiş bir hükûmet
tasarısını konuşuyoruz. Geleceğe dönük sonuçlar doğuracak, sistemin
hukukiliğini ve güvenirliliğini zedeleyebilecek bu tasarının daha çok
tartışılması gerekirdi diye düşünüyorum. AKP İktidarının
aylardır dillendirilen kriz karşısında hiçbir tedbir üretememiş olmasının
getirdiği mahcubiyet ve kamuoyu baskısıyla telaş içerisinde bir şeyler yapmış
olma isteğinin bir göstergesidir bu düzenleme. Değerli
milletvekilleri, tüm dünya ekonomisini, iş çevrelerini korkutan ve hükümetlerin
aylar öncesinden hazırlıklarını yaptığı ekonomik kriz yeni telaffuz ediliyor,
değil aslında. “Kriz geliyor.”, “Dünya ekonomisi zorlu bir sürece giriyor.”
“Türkiye de bu gidişattan mutlaka etkilenecektir.” sözleri yeni değil. Kriz
akşam çıkmış da sabah kapımıza dayanmış değil yani! Ben diyeyim bir buçuk, siz
deyin iki yıldır kriz beklentisi herkesçe dillendiriliyor. Soruyorum size
arkadaşlar: Bu süre içerisinde Hükûmet bugün
yaşadığımız ekonomik sıkıntıların önüne geçmek için ne tedbir üretti? Nasıl bir
kriz yönetimi ve buna uygun politikalar oluşturdu? Kimse gücenmesin,
Hükûmetin ekonomi kurmaylarının ve özellikle Sayın
Erdoğan’ın muhtemel gelişmeleri kestiremeyen ve sadece hareketsizliği çıkar yol
olarak gören bu yaklaşımını ağustos böceği-karınca hikâyesine benzetirsek kimse
gücenmesin. Tüm ülkeler,
özellikle üretim, istihdam, piyasanın önündeki engelleri kaldırma, krize karşı
daha esnek ve daha dayanıklı bir ekonomi yapısı oluşturma gibi işlerle
uğraşırken, ağustos böceği zihniyetli AKP İktidarı “Bize bir şey olmaz.”
kolaycılığına düşmüştür. Dikkat uyarısı yapan muhalefete de felaket tellallığı
yakıştırması yapılmıştır. Gelinen noktaya
bakıyoruz: Dolar 1,150’lerden 1,750’lere çıkmış sonra 1,450’lere, 1,500’lere gerilemiş.
Âdeta on beş gün içerisinde boyu kadar yol katetmiş,
birilerini milyarder sınıfına sokarken kimilerinin de ocağına incir ağacı
dikmiştir. Borsadaki kayıp
milyarlarca doları bulmuş, firmalar kırmızı alarm durumuna geçmiş, üretimlerini
düşürmüş, işçi çıkarmalar başlamıştır. Ancak Hükûmete
sorarsanız, hâlâ daha bir şey yok. Daha ne olacak değerli arkadaşlar? Büyük
kıyametin kopmasını mı bekliyorsunuz? Anladığınız ekonomi yönetimi,
kastettiğiniz istikrar bu mu? Bu mu övündüğünüz rakamlar? Kamuoyu patlama
noktasına gelmiş, iş çevreleri burnundan soluyor, alınması gerekli olan birçok
tedbir var. Son dakikada dostlar alışverişte görsün nevisinden
yüzeysel bir hamle… Yurt dışındaki
varlıkları kaynağını sormadan ülkeye getirmek. Bu girişimle neye engel
olacaksınız? Haramı helali de vicdanlarınıza bırakıyorum. Ancak kanunsuz olup
olmadığına bakmaksızın bu varlıkları ülkeye transfer edeceksiniz de neyi
değiştireceksiniz? Örneğin ekim dikim ayı geldi. Gübreyi mi ucuzlatacaksınız?
Esnafın işlerini mi düzelteceksiniz? Memurun, emeklinin hayatını mı kolaylaştıracaksınız?
Rantiye ekonomisi eksenli yürüttüğünüz ekonomi politikanıza, seçimler
yaklaşıyor, sıcak para açısından duvara dayandınız da değirmeninize su mu
taşımak istiyorsunuz? Beyler, bu palyatif, göz
boyayıcı ve reel ekonomiden uzak tedbirlerin ülke insanımıza hiçbir faydası yok
maalesef; hâlâ daha bunu anlayamamış gözüküyorsunuz. Bakın, senelerdir
Milliyetçi Hareket Partisi “Üretim ekonomisi.” diyor. Üretmeyen toplumların
istiklallerinin tehlikede olduğunu Gazi Mustafa Kemal Atatürk yetmiş beş yıl
önce belirtmiş. “Nedir bu üretim ekonomisi?” diyorsanız, ekonomi kurmaylarımız
var, bir danışın lütfen. Kriz akşamdan sabaha gelmiş değil. İktidarınız
döneminde Anadolu alev alev, zaten krizi yaşıyor.
Sizin ise krizi aşma konusunda üretebildiğiniz yegâne çözüm bu. Ülkeye
getirilecek varlıklar içinde ilginç bir başlık da var: Gayrimenkuller.
“Gayrimenkul ülkeye nasıl taşınır?” üzerine kafa yorunca dervişin fikri de ortaya
çıkıverdi. İcra İflas Kanunu’nun 23’üncü maddesi gemileri de gayrimenkul
kapsamı içinde zikretmiş. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. S.NEVZAT KORKMAZ
(Devamla) – Arkadaşlar, gelin, bu “gemi, gemicik” konularına girmeyelim.
Biliyorsunuz, bu birileri için şaibeli konular. Deniz Feneri Derneğinin gemi
aldığından falan bahsediyor gazeteler. Açık açık bu
düzenlemeden ne murat ediyorsunuz yüce Meclisi bir bilgilendirin lütfen.
Dışarıdan kaynak mı getirmek istiyorsunuz? Bu düzenlemeyle getirebileceğiniz şaibeli
birkaç milyar doları kâr olarak mı görüyorsunuz? Ya ülkemizin kaybedeceği
itibar? Bunun yerine, gelin, yatırım ortamını cazip hâle getirelim. Örneğin
istihdam yaratan reel yatırımlarda vergi indirimlerine gidelim. Bürokratik
engelleri bir çırpıda kaldıralım, yatırım teşviklerini daha somut, daha
işlevsel kılalım. Gösteriş ve sadaka dağıtma zihniyetini terk edip reel
yatırımları destekleyelim. Sanayicinin kullandığı elektrik, su ve doğal gazın,
yani üretim girdilerinin fiyatlarını düşürelim. Gerekiyorsa üreticinin işçi
maliyetlerine destek olalım, bizler de destek verelim. Bu ülkenin alın teriyle
kazandığı millî servetine de ne idüğü belirsiz kara
paraları karıştırmayalım. Saygılarımı
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Korkmaz. Şahsı adına ikinci söz Samsun Milletvekili Ahmet Yeni’ye ait. Buyurunuz Sayın
Yeni. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AHMET YENİ
(Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 302 sıra sayılı Bazı
Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın 1’inci
maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle tekrar yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Tasarı üzerinde
genel görüş ve düşüncelerimi önceki konuşmamda da ifade etmiştim. Kanunun en
önemli tarafı, millî ekonomimiz dışında kalan, ülke ekonomisi açısından pasif
durumda bulunan varlıkların ve kaynakların millî ekonomimize teşvik edilerek
kazandırılması sağlanmaktadır. Aynı zamanda işletmelerimizin mali yapılarında
da güçlendirmeler sağlanarak, ülke ekonomisinde nakit akışı ve likidite
ihtiyacı sağlanmış olacaktır. Değerli
milletvekilleri, kriz, küresel ekonomiyle bağlı olan tüm ülkeleri yakından
etkilemektedir. Finansal kriz, piyasalara duyulan güvensizlik ortamından
kaynaklanan ihtiyat güdüsüne dayalı likidite talebinin ulaştığı yaygınlık
nedeniyle bütün ülkeleri etkilemeye başlamıştır. Söz konusu ihtiyaten likidite
talebine bağlı olarak uluslararası kredi piyasası büyük ölçüde daralmış
bulunmaktadır. Bu nedenle, finansal kriz reel ekonomileri de etkilemektedir.
Yavaşlayan yurt dışı talep gelişmekte olan ülkelerin ihracat performansını
etkilerken, azalan sermaye girişleri bu ülkelerde ekonomik canlılığın devamı
için risk oluşturmaktadır. Ülkemiz ekonomisi
açısından bakıldığında ise 2002 yılından bu yana sağlanan siyasi istikrar
ortamında uygulanan ekonomik politikalar ve yapılan reformlar neticesinde,
genel olarak ekonomik yapımızın, özelde ise Türk mali sisteminin krizlere karşı
dayanıklılığı artırılmıştır. Tavizsiz uygulanan mali disiplin, Türkiye'deki
ekonomik ve mali istikrarın en önemli sigortası olmuştur. Bu nedenle, küresel
dalgalanmanın Türkiye ekonomisi üzerindeki etkisi sınırlı kalmıştır ve
kalacaktır. Ülkemiz, son
yıllarda küresel sistemle ticari ve finansal açıdan önemli ölçüde bütünleşmiş
olduğundan, tüm dünyayı sarsan bu dalgalanmanın tamamıyla dışında kalmak mümkün
olmayıp, devam eden küresel sıkıntıların etkilerini asgaride tutabilmek ve
riskleri yönetebilmek önem arz etmektedir. Kanunda da ifade edildiği gibi,
dünyadaki ve ülkemizdeki durum bu şekildedir. Ayrıca, bankalar
ve aracı kuruluşlar nezdinde mevduata verilen 50 bin YTL güvencenin diğer ülke
uygulamaları karşısında çok düşük kaldığı, küresel finansal kriz sonrasında
diğer ülkelerin mevcut mevduat güvencelerini artırmaya yönelik girişimleri de
dikkate alınarak, Hükûmetimiz bu konuda gerekli
önlemleri almıştır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kanunlarımızı ihtiyaçlar doğrultusunda ülkemiz ve
milletimiz menfaatine olacak şekilde hazırlamaktayız. Geçmiş dönemde de aynı
şekilde insanımızın, memleketimiz menfaatine olan kararları aldık. Bu kanunla
da aynı şeyleri yapıyoruz. Kimsenin haksız, hukuksuz kazancını sisteme dâhil
etmeye çalışmıyoruz. Türkiye’de bugüne
kadar görülmemiş şekilde birçok yolsuzluk hak hukuk tanımadan yapılmış,
yüzlerce haksızlık olmuştur. Bunların üzerine ilk defa iktidarımız döneminde
ciddi olarak gidilmiş, milletin hakkı, hesabı sorulmuştur. Batan bankalardan ve
sahiplerinden TMSF vasıtasıyla ciddi anlamda tahsilat
yapılmıştır. Bu yapılan tahsilatlarla vatandaşlarımıza
KÖYDES, BELDES vasıtasıyla başarılı hizmetler sunulmuştur. “Susuz köy, yolu
yapılmayan köy kalmayacaktır.” sözümüzü yerine getiriyoruz. Türkiye’nin her
tarafını duble yollarla birbirine bağlıyoruz.
Karadeniz sahil yolunu, tünellerini kısa zamanda bitirdik, halkımızın hizmetine
sunduk. Şimdi, Ankara-Samsun arası duble yol
çalışmalarını da inşallah kısa zamanda bitiriyoruz. Modern havaalanları, modern
yollar, hızlı raylı sistemler, hastaneler, toplu konutlar, sosyal yardımlardaki
artışlar, ücretsiz kitap dağıtımları, aş ve iş için imkânlar sağlıyoruz.
Üretimi, ihracatı artırıyoruz. İşte bunun için kaynak konusunda da bu kanun
tasarısı çok önemlidir. Tasarının ülkemiz
ekonomisine faydalar getirmesi temennisiyle bütün vatandaşlarımıza, iş
dünyamıza, üreticimize ve çalışan kesimimize hayırlı olmasını diliyor, yüce
heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Yeni. Sayın
milletvekilleri, şimdi soru-cevap bölümüne geçiyoruz. On dakika
soru-cevap için bize bu konuda ayrılan süre. Sayın Şandır,
Sayın Taner, Sayın Enöz, Sayın Korkmaz, Sayın Arat sisteme
girmişlerdir soru için. Sırayla söz
vereceğim. OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Şandır yok şu anda. BAŞKAN – Peki,
onu daha sonraya bırakalım. Buyurunuz Sayın
Taner. RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanımıza soruyorum: Yurt dışındaki
varlıkların büyük bir kısmı ülkemizden giden varlıklar. Bu gidiş gerekçeleri
ortadan kaldırılmadan bu yasanın başarılı olacağı kanaatinde misiniz? İki: Bu tasarı
ile ülkemize dışarıdan bir kaynak gelecek. Bu kaynağın miktarı konusunda ne
düşünmektesiniz, ne öngörmektesiniz? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Taner. Sayın Enöz… MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakana
aracılığınızla soruyorum: Bilindiği gibi Amerika ve Avrupa’da birçok bankaya devletçe
müdahale edilmiş, bankalar birleştirilerek veya millîleştirilerek
kurtarılmıştır. Ne kadar liberal olursa olsun bu ülkeler bu tedbirleri
almıştır. Bizde de bazı kamu bankalarının özelleştirilmesi gündemdedir. Dünyada
değişen ekonomik şartlara göre Ziraat Bankasının özelleştirme dışında tutulması
gerekliliğine inanıyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Enöz. Sayın Korkmaz… S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakana şu soruyu yöneltmek
istiyorum: Altı yıllık AKP İktidarında yaşıyoruz. “Ülkeyi dış sermaye açısından
cazip bir yatırım ortamı hâline getirdik.” diyorsunuz. Bu sözlerinizin gerçek
olmadığının bir ifadesi olan bu tasarı ile ekonomide istikrar ve güven
sorununun aşılamadığını itiraf mı ediyorsunuz? Yurt dışından
gelmesini beklediğiniz paraların yasal veya gayrimeşru olup olmadığını nasıl
ayırt edeceksiniz? Yoksa bu konunun sizin açınızdan bir önemi yok mudur? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Korkmaz. Sayın Arat… NECLA ARAT
(İstanbul) – Sayın Başkan, teşekkür ederim. Sayın Bakana şu
soruyu yöneltmek istiyorum: Eğer bu tasarı, iddia edildiği gibi, iktidarın,
uluslararası hukuk kurallarını ihlal ederek ekonomik krize değişik türde,
Başbakanın deyimiyle “Zula paraları aracılığıyla çare
bulmak” amacını güdüyorsa ve kara para aklanmasına, kısacası kaçakçı ve
teröristlerin affına yol açacaksa, bunu özelde partinizin ahlak anlayışı
genelde siyaset etiğiyle nasıl bağdaştıracaksınız? Yoksa Makyavelist
bir tutumu benimseyerek “Siyasetin ahlakla bir ilgisi yok.” mudur diyeceksiniz?
Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Arat. Sayın İnan... MÜMİN İNAN
(Niğde) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Aracılığınız ile
Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Sayın Bakanım, Niğde’de ve Türkiye'nin birçok
yerinde, elektrik, sulama borçlarından dolayı şu anda icra takipleri başlamış
ve vatandaşlarımızın tarlaları artık icra yoluyla satılmaya başlanmıştır.
Türkiye'nin gıda üretiminin çok önemli bir kısmını sağlayan Niğde bölgesinin
patates üreticileri ve diğer üreticilerin icralarının durdurulması noktasında bir
çalışma yapmayı düşünüyor musunuz? Çünkü dünyanın birçok yerinde kriz varken
herkes üreten kesime sahip çıkmaya çalışıyor. Dolayısıyla, üreten kesime sahip
çıkmayı düşünüyor musunuz, icraları durdurmayı düşünüyor musunuz? Yeni bir
yapılandırma var mıdır? Bunu sormak istiyorum. Teşekkür ediyorum
efendim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın İnan. Buyurunuz Sayın
Bakan. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Taner “Yurt
dışındaki paraların gidiş gerekçelerini kaldırmadan bu işi köklü olarak çözebilir
misiniz?” diye söylüyor. Sayın Taner tabii şu bakımdan haklı: Yurt içindeki
ekonomiyi hakikaten güvenilir ve yurt içindeki ekonomiyi kuvvetli kılmaktan
geçiyor bu. Yurt içindeki ekonomiyi -biz aldığımızda, ikide bir yani nerelerden
aldığımızı her zaman da söylüyoruz bunu, tekrar bu taraflara değinmek
istemiyorum ama- geldiğimiz günden beri biz ekonomiyi güçlü kılmak için gerekli
tedbirleri aldık ve almaya da devam ediyoruz. Bunun neticesini Türkiye şurada
gördü: Eskiden Türkiye’ye yatırım için yılda 1 milyar doların altında para
geliyordu, hiç kimse güvenip de parasını getirmiyordu. Bırak yurt içindeki
vatandaşları, yurt dışındaki vatandaşlar bile gelmiyordu hiç; yatırım yapacak,
getirmiyorlardı. Türkiye'ye böyle bakmadan geçip gidiyorlar, başka yerlere
yatırımları yapıyorlar da. Ama ne zaman ki AK PARTİ Hükûmetleri
geldi, ekonomideki köklü tedbirleri almaya başladı, bu gelişler de artmaya
başladı. Nitekim bu, 2006 yılında 20 milyar dolara kadar çıktı yılda gelen.
Yani 1 milyar gelmeyen ülkeye 20 milyar dolar yabancı sermaye geldi. 2007’de
bu, 22 milyar dolar oldu. Şimdi, dünyanın
bu kadar büyük kriz ortamında olmasına rağmen Türkiye'ye gelen paranın 15
milyar dolara yakın olacağını tahmin ediyoruz; bu bir gösterge. Yani bunlar
“Getir parayı.” demekle olmaz, “Ekonomiyi kuvvetlendir.” demekle olmaz. Bunun
karşılığında ne oluyor onu görmek lazım, ne gibi tepkiler oluyor onu görmek
lazım. E, şimdi, bizim
yapmakta olduğumuz iş de Türkiye'ye bu dönemlerde ve bundan önceki kriz
dönemlerinde şu veya bu sebeple gitmiş olan parayı gidip de başka yerlerden
“para” diyeceğimize, kendi vatandaşımıza diyoruz ki: “Biz sizin önünüzü
açıyoruz, kendi vatanınıza paranızı getirin, ihtiyacı da var.” Diğer ülkelerden
de şu anda Türkiye'nin konumu daha güvenli bir durumda, onu da söyleyeyim.
Gidin, şimdi Londra gibi, New York gibi para merkezlerinin olduğu yerden bir
bakın, Türkiye'nin durumu hakikaten oldukça da güvenilir. E, bu güven varken de
daha güvenli liman olan kendi ülkenize getirin. E, kendi ülkenize de getirirken
de biz “Bununla ilgili bir vergi incelemesi yapmayacağız, bunu biz
soruşturmayacağız, şunu yapmayacağız.” diyoruz. Ancak, tabii, bunu söylerken de
uyuşturucu parası hariç, terör parası hariç, insan ticaretinden elde edilen
hariç, silah kaçakçılığından hariç, bütün bunun gibi yüz kızartıcı, rüşvet
hariç, bankaların içini boşaltmış, parayı götürmüş, bu hariç, hepsini
söylüyoruz. MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Nereden bileceğiz? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ve yapılmakta olan… ORHAN ZİYA DİREN
(Tokat) – Paranın üzerinde mi yazıyor? MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Nereden bileceğiz? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – İncelemeyle bilirsin. Gayet rahat… Gayet rahat... OKTAY VURAL
(İzmir) – İnceleme yapılmazsa? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bir ihbar olsa bilirsiniz, bir şüpheli işlem olsa
bilirsiniz. TEKİN BİNGÖL
(Ankara) – Olmazsa? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ama “Senin adın Ahmet -ondan sonra- sen, devamlı
suçlusun...” Böyle bir şey de yok tabii, kavram da yok; böyle bir kavram da
yok. OKTAY VURAL
(İzmir) – O zaman devamlı yapın bunu! MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Biz şimdi bunları tek tek
söylüyoruz: Yapılmakta olan incelemelerde elde edilen bulgularla ilgili
tespitler hariç. Bunları açık açık söylüyoruz. Biz
bunları bu kadar söylememize rağmen sayın sözcüler, sanki biz bir şey
söylemiyoruz gibi, sanki böyle bir önlem yokmuş gibi dön, dön, dön aynı şeyi
soruyorlar veya söylüyorlar, soru soranlar da onu söylüyor. Tekrar tekrar da söylüyoruz. Şimdi Sayın Canikli,
Grup Başkan Vekili, geldi bunları dün uzun uzun
anlattı, teknik olarak da anlattı. Yani, o bakımdan
değerli arkadaşlar, biz kendi vatandaşlarımıza müracaat ediyoruz. Bir milletin
kendi vatandaşlarına müracaat etmesinden daha iyi de bir iş yok. Gidip başka
yerlerde mi arayalım yani? İmkânımız varsa imkânlarımızı getirelim koyalım. Bir
kimsenin sermaye ihtiyacı varsa, çeşitli şekillerde kendi ticaretinde, kendi
şirketinde kullanma ihtiyacı varsa, dışarıda da parası varsa “Getirebilirsin
kardeşim.” diyoruz, “Sayın vatandaş getirebilirsin bunu.” diyoruz. Bunun için
bir imkân veriyoruz. Ha buna benzer
kanunlar çıkmadı mı? Çıktı, bizden önce de çıktı. Orada da dediler ki: “Bir
vergi incelemesi yapılmayacak.” Daha 2002’nin altıncı ayında yapılan Gelir
Vergisi Kanunu’ndaki bir değişiklikte de, orada da var: İşte şunları şunları birleştirirlerse vergi incelemesi yapmayacağız, sormayacağız,
etmeyeceğiz. Demek ki zaman zaman devletler bunu
yapabiliyor. Şimdi hem “Paranı getir.” diyeceğiz hem “Getir de biz size sorarız
sonra.” diyecek hâlimiz yok ya. Nasıl teşvik olacak bu? O bakımdan,
değerli arkadaşlar, yani, mantıki şeyleri ortaya koyalım, gerekçeleri ortaya
koyalım. Şimdi, Sayın Enöz kamu bankalarının özelleştirilmesinden bahsediyor ve
Amerika’nın almış olduğu tedbirler sırasında bu kriz… Çünkü en büyük kriz orada
çıkıyor. Birtakım tedbirler alınıyor. O bankaya yardım edebilmek için bir para
veriyor adam. Şimdiye kadar, bu krizi önleyebilmek için devletlerin koyduğu
paralar, açıkladığı paketler 5,5 trilyon dolar oldu. Şimdi, alırken
diyor ki: Ben sana bir para vereceğim. Bunu ya borç olarak veririm ya belli hisselerini
alırım, belli bir miktar, ama ben senin yönetimine falan karışmam. Sonra bunu
bana ödediğin zaman ben de hisseni sana geri veririm. Bu, devletleştirme falan
değil. Yani, Amerika’da devlete ait banka yok. Onun için, sorarken, yani sanki
orası devletleşiyor da bizim özelleştirmeye hâlâ devam edecekmiş gibi bir soru
çıktı. OKTAY VURAL
(İzmir) – Soruya cevap verin, devam edecek mi, etmeyecek mi? Buna cevap verin. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Hayır, biz politikalarımızdan hiçbir zaman
vazgeçmiyoruz. Aynen politikalarımıza devam edeceğiz. MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Başbakan “Bekleyeceğiz.” diyordu. “Krizde zor satarız,
bekleyeceğiz.” diyordu Sayın Başbakan. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Efendim… MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Sayın Başbakan “Krizde belki alıcı bulamayız, bekleyeceğiz.”
diyordu, onun için… MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – O ayrı mesele. Zamanlaması ayrı mesele.
Ama bir de genel politikan vardır, o genel politikanı takip edersin.
Zamanlamanı da… Detaydır, onları kendi içerisinde ayarlarsın, bakarsın. MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) – Ziraat Bankasını sormuştum Sayın Bakanım. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – İşte Ziraat Bankası için de biz aynı
politikalarımızı devam ettireceğiz, hiç merak etmeyin. MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) – “Aynı şey” diyorsunuz! MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Evet, şimdi, Sayın Korkmaz “Ekonomideki güven ve
istikrarın olmadığını mı bu kanunla söylüyorsunuz?” diyor. Hayır, aksine… Güven
ve istikrar olmasaydı değerli arkadaşlar, bugün eğer bizim ekonomimizde o mali
disiplin, o güven ve istikrar olmasaydı bugün gecelik faizler yüzde 7.500’dü.
Bunları yaşadı Türkiye. O bankalar, patır patır gitti
hepsi. ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Yok öyle bir şey. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Kaç tane banka vardı, kaç tanesi battı. Güven ve
istikrarın olmadığı o zamandı. Şimdi güven ve istikrar var çok şükür, olduğu
için de Türkiye böyle rahat hareket edebiliyor. Şimdi diyorum ki
biz aynı geminin içerisindeyiz değerli arkadaşlar. Öyle soru soruyorsunuz ki
sanki kriz olsa hepiniz sevineceksiniz. Böyle bir şeylere giriyorsunuz. MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Olmasın diye uğraşıyoruz Sayın Bakanım, tam tersi. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Yapmayın bunu, yapmayın! Daha önce girdi bu
memleket, hepimiz çektik. Onun için… OKTAY VURAL
(İzmir) – Kriz isteyen kim Sayın Bakan, sizden başka var mı? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Var, sizsiniz… OKTAY VURAL (İzmir)
– Kriz isteyen kim? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Siz… Siz… Sizsiniz… OKTAY VURAL
(İzmir) - Siz istiyorsunuz. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Hayır. OKTAY VURAL
(İzmir) – Siz istiyorsunuz… Siz istiyorsunuz… MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Eskişehir) – Ben diyorum ki… OKTAY VURAL
(İzmir) – Tedbir almıyorsunuz. Yan gelip yattınız altı aydan bu yana. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Efendim? OKTAY VURAL
(İzmir) – Neye tedbir aldınız altı aydan bu yana? MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Eskişehir) – Görmüyorsanız, bir daha ki oturuma anlatalım biz size ne
tedbir aldıklarımızı. Şu kanun bile tedbir be! Bu kanun bile bir tedbir. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Fırsat! Fırsat! MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Şu konuştuğumuz bile bir tedbir. Şimdi, değerli
arkadaşlar, “Bu parayı nasıl getireceksiniz? Kanun, siyaseti etiğe uyuyor mu?”
diyor. Biraz önce arz
ettim, siyasi etiğe bal gibi uyuyor; çünkü, biz, ne
uyuşturucu parasını sokmak istiyoruz buraya ne silah kaçakçısının parasını ne
terör parasını ne de başka yüz kızartıcı bir suçtan dolayı elde edilen parayı
buraya sokmak istemiyoruz, rüşvet parasını da sokmak istemiyoruz, başka parayı
da sokmak istemiyoruz. MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Rüşvet parası da var mıymış Sayın Bakan? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Var. OKTAY VURAL
(İzmir) – Ne kadar? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Okursan gerekçeyi… MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Dışarıda çok var mı? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ha… OKTAY VURAL
(İzmir) – Tahmininiz ne kadar? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Onu siz daha iyi bilirsiniz, bir bakın bakalım
yani. OKTAY VURAL
(İzmir) – Altı aydan bu yana ne kadar gitti acaba Sayın Bakan? MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Biz nereden bilelim. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bakın yani, biz yazıyoruz ama her şeyi bildiğimiz
yok yani. Bazıları da başka arkadaşlar da bilebilir. OKTAY VURAL
(İzmir) – Altı yıldan bu yana iktidarsınız, ne kadar gitti Sayın Bakan? Rayici
nedir? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Değerli arkadaşlar, son olarak bir de Sayın İnan,
Niğde’deki elektrik borçları olan üreticilerin borçlarıyla ilgili söylüyor. Değerli
arkadaşlar, popülist politika yapmayalım. Bakınız
şimdi, eğer bir şeyin parasını kullanan bir kimse ödemiyorsa, onu siz bütçeden
ödemek mecburiyetinde kalırsınız. Bütçeden Başkan… Yani ödenmemiş yemeğin
bedeli yoktur, her yemeğin bir bedeli var. Şimdi, ya onu
kullanan ödeyecek ya onu devlet ödeyecek. Siz bundan almayın, derseniz bütçeden
ödenecek demektir. Bütçeden ödenmesi demek de 70 milyon insana ödetmek demek. MÜMİN İNAN
(Niğde) – Sayın Bakanım, yüzde 33 faiz uygulanıyor. Yüzde 33 faizle bu çiftçi
bunu ödeyemez. Yüzde 33… BAŞKAN – Lütfen… MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bakın, ben size söyleyeyim, hiç yüzde 33 falan
değil. (Gürültüler) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
karşılıklı konuşmayalım. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bakınız şimdi… OKTAY VURAL
(İzmir) - Büyükşehir Belediyesinin
hazineye olan borçlarını niye ödettirmiyorsunuz? BAŞKAN –
Karşılıklı konuşmayalım. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bakınız şimdi, aylık olarak yüzde 2 faiz alıyoruz.
BAŞKAN –
Açıklamaya gitmeyelim. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Biz bunu otuz sekiz ay uzattık bir de, otuz altı
ay uzattık, yapılandırdık. Yani bize müracaat etsinler. Ben size sorayım:
Hiç telefon parasını ödemeyen birisi var mı? Çünkü kesiliyor. Herkes ödüyor telefon
parasını, konuşan ödüyor, isterse ödemesin. Yani sen, şimdi, oradaki kimse o
elektriği kullanmış, ondan sonra bu parayı ödemesin... MÜMİN İNAN
(Niğde) – Ödemesin demiyoruz. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bu parayı, efendim, affet, bunun şeyini affet… BAŞKAN – Sayın Bakan… MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Olmaz değerli arkadaşlar. 70 milyona… MÜMİN İNAN
(Niğde) – Sayın Bakan, ödemesin demiyorum. BAŞKAN – Sayın Unakıtan… MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bitiriyorum, bitiriyorum Sayın Başkan. BAŞKAN – Çünkü
epey süreyi aştık. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – 70 milyona ödettiğiniz zaman işte orada ekonomik
sıkıntı başlıyor. Ben, şimdi, 70 milyondan vergi toplayacağım, onun paralarıyla
orada elektrik parasını ödemeyen adamların parasını ödeyeceğim! Böyle şey
olmaz. Bunu eskide bıraktı Türkiye, buna bir daha dönmeyin, buna dönmeyin. MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Biz hepimiz belediyenin ödemediklerini ödüyoruz Sayın Bakan. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – O bakımdan değerli arkadaşlar, herkes… OKTAY VURAL
(İzmir) – Ankara Büyükşehir Belediyesi gaz paralarını niye ödemiyor? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Gerekli kolaylıkları gösteriyoruz. Gelsinler,
ödesinler. OKTAY VURAL
(İzmir) – Elektrikle doğal gaz paralarını niye ödemiyor? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ben sizi dinledim, siz de beni dinleyin. Gelsinler,
ödesinler; ondan sonra da güzel güzel elektriklerini
kullanmaya devam etsinler. OKTAY VURAL
(İzmir) – Kapatın Ankara Büyükşehir Belediyesini! MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Hepinize saygılar sunuyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan. Madde üzerinde… MÜMİN İNAN
(Niğde) – Sayın Başkanım, çok özür dileyerek… Ben ödemesinler demedim efendim,
makul ve mantıklı bir ödeme planı olsun dedim. Sayın Bakanım burada yanlış
anlamış olabilir. Asla, yapılan bir işin karşılığı, bedeli alınmasın demedim.
Ama makul ve mantıklı… Yoksa yüzde 33 faizle hiçbirinin ödeme şansı yok. Onu anlatmaya
çalıştım. BAŞKAN – Tamam.
Kayıtlara düzeltilerek geçecektir efendim. Teşekkür ederiz. Şimdi, madde
üzerinde iki önerge vardır. Önergeleri önce
geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım eğer
var ise. İlk önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
302 sıra sayılı tasarının 1’inci maddesinin (1) numaralı fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Bekir Bozdağ M.
Akif Hamzaçebi Mustafa
Özyürek Yozgat Trabzon İstanbul Ferit Mevlüt Aslanoğlu Bülent Baratalı Tekin Bingöl Malatya İzmir Ankara Ergün Aydoğan Balıkesir “(1) Bu Kanunun amacı; gerçek ve tüzel kişilere ait olup
yurtdışında bulunan para, döviz, altın, menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası
araçlarının ekonomiye kazandırılması ve taşınmazların kayda alınması ile
yurtiçinde bulunan ancak işletmelerin öz kaynakları içinde yer almayan bu
türden varlıkların sermaye olarak konulmak suretiyle işletmelerin sermaye
yapılarının güçlendirilmesini sağlamaktır.” BAŞKAN – Diğer
önergeyi okutup işleme alıyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
302 sıra sayılı Kanun Tasarısının (1) maddesine aşağıdaki (3.) fıkranın
eklenmesini arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla.
“Bu Kanunun
hükümlerinden; - 21, 22 ve
23’üncü dönem milletvekilleri ile birinci derecede akraba ve hısımları, - 01.01.2003
tarihinden itibaren siyasi partilerin merkez ve taşra teşkilatının yönetiminde
görev alanlar, - 01.01.2003
tarihinden itibaren kamu kurum ve kuruluşlarının 6.400 ve üzeri ek göstergeli
görevlerde bulunanlar, - İl genel
meclisi üyeleri ile belediye başkanları ve belediye meclisi üyeleri, - 01.01.2003
tarihinden itibaren il genel meclislerinde görev yapan üyeleri, - 01.01.2003
tarihinden sonra kurulan tüzel kişilik veya aynı tarihten önce sahip olunduğu
ispatlanamayan gerçek kişi varlıkları faydalanamaz veya faydalandırılamaz.” BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) –
Katılmıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN –
Gerekçeyi mi okutayım? Kim konuşacak? OKTAY VURAL
(İzmir) – Ali Uzunırmak… BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Uzunırmak. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 302 sıra sayılı Bazı Varlıkların
Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesindeki
önergemiz üzerine söz aldım. Hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. Bu önergeden
amaçladığımız nedir kıymetli arkadaşlar? Kanun üzerinde, tasarı üzerinde
vatandaşta ve bazı kesimlerde derin endişeler bulunmaktadır ve bu derinlik
bayağı da uzun bir zamandır siyasi hayatımızı meşgul eden bir endişedir. Bu
endişe nedir? Siyaset-bürokrat-iş adamı üçgeninde Türkiye’de birçok istismarın
olduğu kanaati vardır ve bu kanaatle kamu kaynaklarının bayağı bir istismara uğradığı
ve buradan haksız kazançların elde edildiği ve bunların bayağı bir yekûn,
birikim oluşturduğu kanaatidir. Dolayısıyla,
bugün önümüze gelen bu tasarıda, hiç olmazsa bu üç grup içerisinde, böyle
istismarla, haksız kazanç ve kamu kaynaklarının hiç edilerek elde edilmiş
varlıklar var ise bunlar meşrulaştırılmamalıdır. Eğer bugün tasarıyı getiren
İktidar samimi ise biz, kendi dönemimizi de kapsayan 21’inci Dönem
milletvekilleri olmak üzere, burada onu da ekleyerek, belli üst düzey bürokratların,
siyaset kurumunda görev alanların ve belli bir dönemden önce tüzel kişilik
olarak varlığını sürdürenlerin ancak faydalanabileceği şekilde bir önerge
hazırladık. Bu önergeden kastımız 2003 tarihinden sonra belli yerlerde görev
almış, belli varlıklar edinmiş ve üçgenin içerisinde yer almış siyasetçinin
bundan faydalanamamasının temin edilmesini istiyoruz. Kıymetli
arkadaşlar, tabii ki bu vesileyle ülkemizde dünyadaki gelişen olaylara paralel
olarak birçok tartışmalar vardır. Müflis tüccar geçmişteki defterleri
karıştırmaya başlar. Acaba bu tasarının gündeme gelmesiyle -ben merak ediyorum
Sayın Bakan, Türkiye’de satılacak yer mi kalmadı yoksa talep eden mi olmaz oldu
artık da eski defterleri karıştırıp eski defterlerden bir şeyler çıkartmaya
başlıyor? Herhâlde satmakta “babalar gibi” davranamaz duruma geldik, göl bitti. Kıymetli
arkadaşlar, her zaman, bu ülkede altı senedir cumhuriyetin bütün birikimleriyle
altı seneyi karşılaştırma âdeti meydana geldi ama bakın ki o koca birikimler
altı senede heba oldu, gitti. Demek ki artık başka şeylere, başka kaynaklara
doğru gidilmeye başlandı. Dolayısıyla “Krizi fırsata dönüştürmek.” diye Sayın
Başbakan tarafından bir cümle ortaya atıldı. Acaba -krizi fırsata dönüştürmek-
kişilere ve bazı kayrılan tüzel kişiliklere yönelik bir fırsat mı yaratılıyor
bu yasayla, yaratılmak isteniyor, yoksa reel ekonomiye gerçekten bazı destekler
mi verilmek isteniyor? Eğer dünyadaki meydana gelecek krizden etkilenmemek için
üretime, reel sektöre bazı desteklerin verilmesi isteniyorsa reel sektöre
desteğe yönelik bazı tasarılar gelmesi lazım buraya. Bu tasarıları getirsinler,
bunları tartışalım ve bunlarla bu memleketin, bu ülkenin problemlerine çözüm
bulmaya çalışalım. Üreten insana
burada bir şey yok. Zaten bu paraların birçoğu, söylenen odur ki, bıyıklı
sermayedir, yurt dışından ülkeye gelmiştir. Bazı eşitsizliklerle de… İşte, yurt
dışındakine yüzde 2, ülke içindekine yüzde 10 gibi birtakım şeylerle yeni
eşitsizlikler meydana getirilmektedir. Burada öngörülen şu değildir kıymetli
arkadaşlar: Kirli para, kara para, kayıt dışı para. Bunların reel manada
ayrımları ve tedbirleri yapılarak bu tasarıda “Uydum imama” hesabı ne beyan
edilirse ona uygun şekilde birtakım algılamalar mevcuttur. Yoksa işte, şikâyet
olacak da, başka şey olacak da… Sayın Bakana soruyoruz, diyoruz ki: Genel
gerekçede, Türkiye’den bazı varlıkların yurt dışına çıkarılmış olduğunu siz
söylüyorsunuz. Ne kadardır? Kim çıkarmıştır? Nasıl çıkarmıştır? (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. ALİ UZUNIRMAK
(Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım. Bunun tespiti
yok. “Farzı misal...” Sayın Bakan, farazalarla, el
yordamıyla, karanlığa kurşun sıkılarak devlet idare edilmez. Siz ülkeyi
yönetmiyorsunuz, ülkeyi idare etmeye çalışıyorsunuz. Ülkeyi yönetmek ile idare
etmenin ne anlama geldiğini ben bu kürsüden bazı defalar söyledim. Tekrar
söylüyorum: Yönetmek, bir irade ortaya koymaktır; yönetmek, öngörmektir. İdare
etmek, hani Anadolu’da alıştığımız bir şey vardır, idare lambası, böyle idareli
yakılır işte zamana göre. İşte… BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – 21 Şubat da öngörüldüğü için mi oldu? ALİ UZUNIRMAK
(Devamla) – Tabii ki, Kıymetli Bekir Bozdağ böyle laf
atma nöbetçisi olarak bugün orada oturuyor. Şimdi vaktim çok kısa. 3’üncü
maddede Sayın Bekir Bozdağ’a ben bu gereken cevabı
veririm. 28 Şubat galiba
sizi çok farklı noktalara götürdü. Sizin ekmeğinize yağ sürdüğünün farkında
değilsiniz herhâlde? Onlara teşekkür borçlusunuz siz. Çok teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Uzunırmak. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum. BAŞKAN – Peki. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur. On dakika ara
veriyorum. Kapanma Saati: 14.42 DÖRDÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 14.57 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana),
Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 14’üncü Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum. 302 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. Tasarının 1’inci
maddesi üzerinde verilen Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak
ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, kabul edilmemiştir. Şimdi diğer
önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
302 Sıra Sayılı Tasarının 1inci maddesinin (1) numaralı fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“(1) Bu kanunun amacı; gerçek ve tüzel kişilere ait olup
yurtdışında bulunan para, döviz, altın, menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası
araçlarının ekonomiye kazandırılması ve taşınmazların kayda alınması ile
yurtiçinde bulunan ancak işletmelerin öz kaynakları içinde yer almayan bu
türden varlıkların sermaye olarak konulmak suretiyle işletmelerin sermaye
yapılarının güçlendirilmesini sağlamaktır.” BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) –
Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Katılıyoruz. BAŞKAN –
Gerekçeyi mi okutayım yoksa konuşacak mısınız? ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Ben konuşacağım Sayın Başkan. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Aydoğan. (CHP sıralarından alkışlar) ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 302 sıra
sayılı Tasarı’nın 1’inci maddesinin (1)’inci fıkrasında söz almış bulunuyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Değişiklik
önergemiz, bu gerçek ve tüzel kişilere ait yurt dışında bulunan para, döviz,
altın, menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası araçlarının kazandırılması,
taşınmazların kayda alınması ile yurt içinde bulunan ancak işletmelerin öz
kaynakları içinde yer almayan bu türden varlıkların sermaye olarak konulmak
suretiyle işletmelerin sermaye yapılarının güçlendirilmesini sağlamaktadır. Bu önergemizin, Komisyon çalışmalarında arkadaşlarımızın ısrarla
vurgulamalarına rağmen Komisyonda kabul edilmeyip önergemizin kabul edilmiş
olmasının, Cumhuriyet Halk partisinin yapıcı muhalefeti sonrasında iktidarın da
bu önergemizi kabul etmesinin tabii ki olumlu olduğunu ve -bu kabulü sonrasında
iktidar partisine teşekkür ediyoruz- bu değişikliklerin komisyon çalışmalarında
yapılmasının daha doğru olacağını bir kez daha yineliyoruz. Tabii, bu
değişikliğimizin kabul edilmesiyle birlikte, görüşülmekte olan tasarıyla
ilgili, geneli üzerinde çok söyleyeceklerimiz var ve bunları da sizlerle
paylaşmak istiyoruz. Bu yasa hangi ihtiyaçtan hazırlanmıştır, hangi ihtiyaçtan
kaynaklanmıştır? Buna bakmamız gerekiyor. Şimdi, kısa bir
süre önce dünyanın ve Avrupa’nın bütün ülkeleri küresel kriz, yaşanan sorunlar karşısında
sürekli, gece gündüz tedbir ve önlemlerini alırken, bizim yöneticilerimiz bu
krizin Türkiye’yi etkilemeyeceğini, Türkiye’yi teğet geçeceğini söylemişlerdir.
Tabii “teğet geçmek” derken hangi noktada Türkiye’yi etkileyeceği ne yazık ki
gözden kaçırılmıştır. Düne kadar “Hamdolsun kriz teğet geçecek.” diyen Sayın
Başbakan, şimdi işsizliğin ve yoksulluğun kapıda olduğunu açıklamakta. Bakan
zam için “çaresizlik” diyor. Sayın Bakanımız da yüzde 80 zamma şükretmemizi
istiyorlar. Yani içinden geçmekte olduğumuz süreçte yüzde 80 zam karşısında
Sayın Bakanımız bu zamma şükredilmesi gerektiğini söylüyor. Biz Cumhuriyet
Halk Partisi, muhalefet partisi olarak geçtiğimiz yıl da Meclis görüşmelerinde Türkiye'nin
içinden geçmekte olduğu dönemi, ekonomide yapılan yanlışlıkları ısrarla
vurguladığımızda, bütçe görüşmelerinde cari açığın önümüzdeki dönemde
Türkiye’yi ciddi riske sokacağını söylediğimizde Sayın Bakan, finanse
edilebildiği sürece sorun olmayacağını belirtmiştir, kayıtlarda sabittir. Şimdi, geldiğimiz
noktada dünyada yaşanan krizle birlikte Türkiye’de de bu sorunun derinden
yaşandığını görüyoruz. Tabii, bu krize karşı “Hamdolsun bizi etkilemez.” veya
“Bizi teğet geçecek.” anlayışının çok doğru olmadığını bugün görüşmekte
olduğumuz tasarı hazırlıkları da gösteriyor. Tabii “Bavulla, çantayla, hangi
yöntemle olursa olsun Türkiye’ye kaynak gelsin.” mantığı bu ihtiyaçtan
kaynaklanmaktadır. Yine biraz önceki
görüşmelerde Sayın Bakanımız, uyuşturucu, rüşvet ve kara paranın dâhil
edilmeyeceğini söylemiştir. Ben merak ediyorum: Bu paraların üzerinde “Bu,
uyuşturucu parası; bu, kara para; bu, rüşvet.” diye yazmakta mıdır? Bunun
gerçekten önemli olduğunu düşüyorum. Borsa
yükseldiğinde, döviz düştüğünde, borsa 50-60 bin olduğunda bu gelişmeler bir
ekonomik mucize, ekonomik başarı olarak gösterilirken, borsanın düştüğü,
dövizin yükseldiği bugünlerde bundan da fayda sağlayacak grupların olduğu ne
yazık ki söylenmiştir. Sonuç olarak baktığımızda, borsanın 60 binlere çıkmasına
ekonomik mucize diye bakılırken, borsanın düştüğü, dövizin yükseldiği bir dönemde
de buradan da kazançlı çıkacak grupların olduğu, bunun da yine ekonomik
başarılar sonucunda olduğu yöneticiler tarafından söylenmektedir. Sayın
milletvekilleri, tabii, bunun bir af mı, yoksa bir barış mı olduğu tartışma
konusu. Eğer af ise, bununla ilgili Mecliste sayısız… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız Sayın Aydoğan. ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) – Teşekkür ediyorum. Bu düzenlemeyle
tabii aklımıza başka soru işaretleri, yani son günlerde tartışılan Deniz Fenerinin
aklanıyor olması da gelmekte. Bir başka görüş
de bu, Mevlânâ yasası “Ne olursan ol gel; ister
bavulla, ister aracı kurumla.” gibi algılanabilir. Sonuç olarak
tasarıya bir bütün olarak baktığımızda, bir nevi geçmişe yönelik matrah
artırımı özelliği taşıdığı görülüyor. Öyle ki, naylon fatura kullananlar veya
düzenleyenler dâhil herkes bu hükümlerden yararlanabiliyor. Ancak en kötü
düzenlemenin bile hiç olmazsa kendi içinde adaletli ve tutarlı olması gerekir.
Örneğin, hâlihazırda devam etmekte olan vergi incelemelerinin neden kapsama
alınmadığını da buradan yetkililerimize, Sayın Bakanımıza ve sizlere
iletiyorum. Bu duygu ve
düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Aydoğan. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Kabul edilen bu önerge doğrultusunda 1’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde
kabul edilmiştir. 2’nci maddeyi
okutuyorum: Tanımlar MADDE 2- (1) Bu
Kanunda geçen; a) Banka: 19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 3
üncü maddesinde tanımlanan bankaları, b) Aracı
kurumlar: 28/7/1981 tarihli ve 2499 sayılı Sermaye
Piyasası Kanununa göre kurulan aracı kurumları, c) Kanaat verici
belge: Devlet tarafından veya Devlet güvencesinde tutulan kayıt ve sicilleri; banka,
banker, aracı kurumlar ve benzeri mali kurumlar ile posta idaresi, noter gibi
kurum ve kuruluşların kayıt ve belgelerini, 4/1/1961
tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun İkinci Kitabının Üçüncü Kısmında yer
alan belgeler ve muadili belgeler ile bilgi değişiminde bulunulan yabancı
ülkelerde yetkili makamlardan alınarak mahallindeki Türk elçilik ya da
konsoloslukları, yoksa ilgili ülkenin Türk menfaatini koruyan aynı nitelikteki
temsilcileri tarafından tasdik olunan belgeleri, ifade eder. BAŞKAN - 2’nci
madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili
Mehmet Günal konuşacaktır. (MHP sıralarından
alkışlar) Buyurunuz Sayın Günal. MHP GRUBU ADINA
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan. Değerli
milletvekili arkadaşlarım, tasarının 2’nci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Öncelikle, ben
tasarının ismine ilişkin bir şey söyleyecektim, ama bu getirmiş olduğunuz
önergeyle, şimdi iki grubun birden imzaladığı önergeyle o kelime de 1’inci
maddeden kalkmış oldu. Tasarının başında “Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye
Kazandırılması Hakkında” diye bir isim var, “Milli Ekonomiye.” Şu anda kabul
etmiş olduğunuz önergeyle 1’inci maddenin içindeki “milli” kısmını maddeden
kaldırmış oldunuz yani daha iyi ifade edilmesi diye. Gerekçeyi okumadılar.
Kanunun amacının daha net bir şekilde ifade edilmesi sağlanıyormuş. Bir tek
taşınmazlarla ilgili takdim tehir var, onun dışında da “milli” kelimesi
kaldırılmış oldu. Ben tabii ki Milliyetçi Hareket Partisinin bir mensubu olarak
tasarının adındaki bu “milli ekonomi” sözünden gurur duyuyorum ama baktığım
zaman gerçekten herhangi bir millîliği kalmadığını görünce de bir taraftan
üzülüyorum. Şimdi, Sayın
Bakan her seferinde diyor ki: “Aynı şeyleri söylüyorsunuz.” Siz de aynı şeyleri
bize anlatmaya devam ediyorsunuz. Yeni bir şey gelmeyince biz de doğal olarak
aynı soruları sormaya devam ediyoruz. Şimdi, bakın
değerli arkadaşlarım, nereden çıkardın diyebilirsiniz, birkaç tane veri
söyleyeyim size, ondan sonra maddeyle ilgili görüşlerimi de sizlerle
paylaşacağım. Bankacılık
sektörünün neredeyse yarısı yabancı olmuş, geçen sene rakam yüzde 42’ydi.
Borsanın yüzde 70’inin, sigorta şirketlerinin yüzde 70’inden fazlasının -şu
anda kesinleşen satışlar var- aracı kurumların yine yarısından fazlasının
yabancıların elinde bulunduğu bir ekonomiye hâlâ “millî ekonomi” diyebiliyorsak
ne mutlu bize. Her ne kadar 1’inci maddeden çıkardıysanız da tasarının adında
hâlâ duruyor. Sigorta
şirketlerine baktığınız zaman, hayat ve emeklilik alanında faaliyet gösteren 21
şirketten 11’inde değişen oranda yabancı payı var, hayat dışı sigorta
dallarında 31 şirketten 16’sında yabancı payı var. Yani 27 tane şirket yabancı
sermayeli, yüzde 70’i aşıyor, son birleşmeler ve satın almalar dâhil değil
buna, süreçte pazarlıkları devam edenler vardı, onları da koyduğunuz zaman
burada da yüzde 70’i geçiyor. Öbür taraftan
-son olarak- Telsim’in adının artık Vodafone olduğunu, Türk Telekom’un sadece adının Türk
olduğunu, Avea’da zaten Aycell’i
daha önce gelin ettiğimizi biliyorsunuz. Yani iletişim ve finans sektörümüz
tamamıyla yabancılara teslim edilmişken bizim buna “millî ekonomi” dememiz
doğru değil. Ha, bu arada, az
önceki soru-cevap kısmında, Sayın Bakan, Halkbank’ı,
Ziraat Bankasını özelleştireceğiz diye söyledi ama geçen sene 11 milyarı
bulmayan 10 küsur milyarlık özelleştirme geliri bu sene 15,5 milyar olarak
öngörülüyor bütçede. Bu kriz şartlarında nereden neyi satarak -bu 5,5 milyarlık
fazlası da dâhil- özelleştirme geliri elde edeceğimizi de ben merak ediyorum.
Dolayısıyla, demek ki yabancılaşma biraz daha artacak. Değerli
arkadaşlarım, bu tasarı krize bir önlem diye sunuldu. Uzunca bir süre, kriz
yoktur, bize bir şey olmaz, dedik; sonra kriz vardır, etkiler dedik; sonra,
önlem alacağız dedik. Gele gele iki tane somut öneri
geldi. Birisi, “varlık barışı” diye kısaca söylenen bu tasarı. Diğeri de menkul
kıymetlerden yerlilerden alınan -ve adaletsiz olduğunu Sayın Unakıtan’ın kendisinin ifade ettiği ve sizin 2006 yılında
getirdiğiniz kararla- yüzde 10’luk uygulanan stopajın kaldırılması. Bir kere bu iki
tasarı arasında tezat var. Yani bir taraftan adaletsizlik olduğunu kabul edip,
yüzde 10 uygulamayı kaldıracağım, diyorsunuz, öbür taraftan yerliye yüzde 10,
yabancıya yüzde 2 vergi getiriyorsunuz aynı şartlarda. Yani aynı adaletsizliği
yeni getirdiğiniz tasarıyla tekrar koyuyorsunuz, öncelikle bunu, bu tezadı
belirtmem gerekiyor. Şimdi burada,
tasarıda, demin Sayın Bakan söyledi: “Şunlar hariç, şunlar hariç…” dedi. Peki, bunları
nasıl tespit edeceğiz? Yani kanuna sadece “bunlar hariç” demekle bundan
kurtulmamız mümkün mü değerli arkadaşlar? Ben size örnek olarak basit bir
şekilde söyleyeyim: Suçu sabit görülen X şahsı bütün bu söylenen, hariç denilen
suçlardan bir tanesinden hüküm giymiş ve suçlu. Dışarıda da parası var. Z
şahsına rica etse, “Benim bu param yurt dışındaydı, getiriyorum.” dese, nasıl
bulacaksınız? Bana yöntemini söyleyin. OKTAY VURAL
(İzmir) – Bulur Sayın Bakan. MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Şimdi, bu para hiçbir şekilde banka aracılığıyla gelmez. Zaten banka
aracılığıyla gelecek olan para legal bir kazançtır, onu adam zaten getirir. Bu
para bavulla gelecek paradır veya varlıktır. Peki, nasıl bunu tespit etme
şansınız var? Ben söylüyorum: X şahsının yerine Z şahsı getirdi; X şahsı suçlu,
Z şahsı temiz. Herhangi bir itirazınız var mı? Varsa lütfen söyleyin, Sayın
Bakan da söylesin, demin söylüyordu. X şahsının yerine, suçlu Z şahsı getirdi,
“Benim param.” dedi. Ne diyeceksiniz? HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Z şahsından alamazsa ne olacak? MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Siz zaten yapıyorsunuz. Z şahsından alamazsa değil… Bunlar geliyor,
topluyorsunuz. Şu anda devam eden davalar var. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Her gittiği yerden para mı alacak yani? MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Vallahi siz biliyormuşsunuz. Rüşvet paraları var dışarıda,
uyuşturucu paraları var, terörden kazanılan paralar var, hepsi duruyor. Şimdi, bakın,
böyle “Biz kanuna yazdık, bu yok.” demekle olmuyor. Siz tabii ki her seferinde
cevap vermezseniz, biz her seferinde aynı soruyu ve aynı sözü söylemek
zorundayız Sayın Bakan. Cevap gelirse biz susacağız. Açıklarsanız bir daha bu
soruyu ben de sormayacağım, arkadaşlardan da rica edeceğim, sormasınlar.
Komisyonda da sorduk, hâlâ cevap gelmedi. Değerli
arkadaşlar, şimdi, bir kere, bu tasarının yurt dışındaki vatandaşlarımızla
falan alakası yok, göz boyamayalım. Bu tasarı belli insanlar için getirilmiş.
Vatandaşın parası zaten helal kazanç, duruyor, zaten buraya getiriyor. Vatandaş
niye vergi versin parasını getirmek için? Sadece havalesini vererek getireceği
para için niye size yüzde 2 vergi versin vatandaş? Var mı vatandaşın böyle bir sıkıntısı?
İllegal parası mı var da? Artı, sadece yetki aldınız iki yıl süreyle. Vatandaşın oradaki parasının yüzde 100’ü Almanya’da. Geçen
gün, TRT’deki bir programa katılan vatandaşlarımız “Ben niye getireyim? Burada yüzde 100’ü garanti. Buradaki faizim daha fazla. Ben
niye Almanya’dan paramı Türkiye’ye getireyim?” diye sordular, bu bir. İkincisi
“10 bin eurodan fazla zaten getiremiyorum. Benim
param temiz. Bir de Alman makamları buna zaten izin vermez” diyor. Ee, şimdi kimin parasını getireceksiniz siz? Değerli
arkadaşlar, Amerika’daki krizle ilgili önce 700, sonra 850 milyar dolarlık
önleme ilişkin bir tartışma yaşanmıştı ve Cumhuriyetçi milletvekilleri diyelim,
Temsilciler Meclisi üyeleri, sırf vatandaşın tepkisinden “Vatandaşa biz bunu
yükleyemeyiz” diye karşı çıkmışlardı. Yani bir “Wall Street-Main Street”
dedikleri, para babaları ile vatandaş arasında… “Bu, vatandaşın kanunu değil.” diyorlardı
ve kanun geri gitmişti ve tekrar oylanmıştı. Şimdi, buraya getirdiğiniz
tasarının vatandaşla, hele yurt dışındaki vatandaşlarımızla, helal kazanç
kazananlarla hiç alakası yok. Değerli
arkadaşlar, 2’nci maddede tanımlar var, ilk iki şey tamam; bankalar, aracı
kurumlar ama bu kanaat getirici belge nedir, ben anlayamadım. Sayın Bakan hemen
diyecek ki “Efendim, başka kanunda da var.” Bu kanaat getirici belge sadece
taşınmazlarla ilgili, para ve varlıkla ilgili, altınla ilgili bir belgeye
ihtiyacınız var mı? Yok. Peki, insan evini getirebiliyor mu? Yok. Satarsa
parasını getirecek. O zaman bu “taşınmaz”ı niye
koyuyoruz, kanaat getirici belgeye niye ihtiyacımız var? Ben size söyleyeyim:
Türk hukukunda gemiler Gemi Siciline kaydedilmiş ise taşınmaz sayılıyor. E,
onun da parasını getirmeniz lazım ama ben hâlâ anlayamıyorum, bir formül bulup
acaba bizim bilgimiz dışında da mı gemicikler var, onlar mı gelecek ben hâlâ
anlayamadım. Bu, taşınmazlarla ilgili kısım buraya niye geldi, Sayın Bakan bunu
bize izah ederse… Taşınmazların nesini kazandıracağız? Satarsak parası gelecek.
Yurt dışındaki taşınmaz nedir, nasıl gelir Türkiye’ye, nasıl kazandırılır ben onu
anlayamamışım. Yani bir defa daha soruyorum: Burada bu hükme o zaman gerek yok
eğer taşınmaz satılamıyorsa veya başka bir şey var, biz mi anlayamadık? Peki, bir de
“bildirimde bulunma” var. Taşınmazı getiremeyeceğimize göre bildirimde
bulunduk, ne olacak? Yani getirmedik, satmadık orada duruyor. Paralar için
bunlar söyleniyor, altın için söyleniyor, şu tarihe kadar eğer getirmezse
bankaya… Ben oradaki taşınmazı buraya getiremeyeceğime göre o ne olacak? Yani
ne işimize yarayacak bu? NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Beyan, beyan. Kayda alıyoruz onu sadece, getirmiyoruz. MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Ne faydası var? Millî ekonomiye kazandırıyorsunuz. NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Yarın satarsa, getirirse o zaman getirecek. MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Tabii. Yani bu şeye
benzedi: Doğal gaz zammını altı ay sonra geri alacağız, ölme eşeğim ölme yaz
gelsin hikâyesi gibi sizinki. Şimdi, satarsa, satacağı şeyi niye kayıt altına
alsın? Değerli
arkadaşlarım, şimdi burada bu hükme gerek yok gibi görünüyor bence. Biz
Milliyetçi Hareket partisi olarak her zaman size çözüm önerilerimizi söylüyoruz
sadece şikâyette bulunmuyoruz. Bu paraların getirilmesiyle ilgili, yurt
dışındaki vatandaşlarımıza gerçekten bir şeyler yapmak istiyorsak hem onları
istismarcıların, soyguncuların elinden kurtarmak hem de ekonominin belli bir noktada
büyümesine katkı sağlamak için bütün bu vatandaşlarımızın parasını, işçi
dövizlerini, Merkez Bankası rezervlerini sadece duran… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan. Bunların hepsini
bir fon altında veya bir “risk sermayesi” adı altında örneğin, Kalkınma Bankasını
da devreye sokarak ciddi anlamda reel ekonomiye kazandırmamız mümkün. Ayrıca,
burada getirilen varlıkların bir gün sonra geri çıkarılmayacağını kim bana
garanti edebilir bu kanun tasarısına göre? Bugün getirdim, bildirimimi yaptım
süresi içinde, ertesi gün de dışarıya çıkardım, ne olacak? Ekonomiye
kazandırdınız mı? Bununla ilgili bir hüküm var mı? Yok. O zaman, bunu düzenleyecek
geçici hükümler koymak lazım. Onun dışında, örneğin, hazine bonosu ve devlet
tahvili gibi gerçekten hem borcumuzu ötelemeye yarayacak bir yere yatırım
yapıyorsa diyelim ki yüzde 2 yerine yüzde 1 vergi veya sıfır vergi alabiliriz
gerçekten teşvik etmek istiyorsak. O zaman, millî ekonomiye kazandırılmış hem
de devletin borçlarının bir nebze vadesini uzatmaya katkıda bulunmuş oluruz.
Böylece, hem vatandaşlarımız istismarcıların elinden kurtulmuş olur hem de
Sayın Başbakanımız “Bu paraları yatırırken bana mı sordunuz!” demek zorunda
kalmaz. Sonuç olarak
diyorum ki varlık barışı yapıyorsunuz, bir de yokluk barışı yapın, borç barışı
yapın, sıkıntısı olan vatandaşları da rahatlatalım. Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Günal. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Tokat Milletvekili Orhan Diren konuşacaktır. Buyurunuz Sayın
Diren. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Değerli
milletvekilleri, 302 sıra sayılı Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye
Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde söz aldım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın
milletvekilleri, ekonomik krize karşı önlem olarak kanun tasarısıyla üç konu
düzenlenmektedir. Bunlardan
birincisi, yurt dışındaki varlıkların ülkeye çekilmesi. İkincisi, ülkede
kayıt dışı kalmış varlıkların kayıt içine alınması. Ve üçüncüsü de
şirketlerin bazı yurt dışı kazançlarına vergi istisnası getirilmesidir. Şimdi, bu kanun
tasarısını değerlendirmeden önce genel bir değerlendirme yapmakta da fayda
görüyorum. Sayın
milletvekilleri, Türkiye, dünyayı etkisi altına alan ekonomik krize, finanse
edilmesi gereken 45 milyar dolarlık bir cari açıkla yakalanmıştır. 2002 yılı
itibarıyla hızla büyüyen ekonomimiz, 2005 yılı itibarıyla büyüme hızı bize
benzeyen ekonomilere oranla düşmeye başlamıştır. 2008 yılında, gelişen
ekonomilerin büyüme oranı yüzde 6,5 beklenirken bizim büyüme oranımız yüzde 3,5
olarak öngörülmektedir. Bizim ekonomimiz uzun süreden beri maalesef iyi
sinyaller vermemektedir. “Türkiye’yi cazibe merkezi yaptık, yabancı sermaye
bunun için geliyor.” denmiş, ama gerçeğin böyle olmadığı, yabancı sermayenin
yüksek faiz kazancı için ülkede bulunduğu anlaşılmıştır. Kazanç son dört yılda
borsada yaklaşık yüzde 400, hazine kâğıtlarında ise yüzde 200’ün üzerinde
olmuştur. Hükûmet,
vatandaşlarımızın öncelikli beklentisi olan yaşam kalitesini yükseltememiş,
eğitim, sağlık ve istihdam sorunlarını çözememiştir. Elektrik ve doğal gaza
yapılan son zamlarla zaten iki yakası bir araya gelmeyen vatandaşımızın yaşam
şartları iyice zorlaştırılmıştır. Sayın Başbakan
konutlarda kullanılan doğal gaza yapılan yüzde 22,5’luk son zamla ilgili olarak,
“Biz bu zammı yapmasak vatandaşlara bunun faturası başka alanlardan çıkacaktı.
Mart ayında petrol fiyatları düşer, o da doğal gaza yansır, yani mart ayında
fiyatları tekrar regüle edeceğiz, düşüreceğiz, ayarlayacağız.”
diyorlar. Niçin mart ayı? Soruyorum sizlere. Çünkü mart ayında seçim var
arkadaşlar. Son on ayda
yaklaşık yüzde 82 oranında yapılan doğal gaz zammının açıklaması bu mudur? Doların
yükseliş oranıyla enerji fiyatlarındaki düşüş başa baştır. BOTAŞ’ın tahsil
edemediği alacaklarının faturası maalesef vatandaşa çıkarılmıştır. Böyle bir
ortamda ekonomik önlem olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne böyle bir
kanun tasarısı getirilmiştir ki her türlü istismara, her türlü yolsuzluğa açık
olduğu görülüyor. Sayın
milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının bu hâliyle kabulü
hâlinde Türkiye uluslararası platformda “para aklama cenneti” olarak
anılabilir. Legal kazançlar zaten böyle bir yasaya ihtiyaç duymadan ülkeye
giriş yapmaktadırlar. Komisyon
görüşmeleri sırasında kanun kapsamı genişletilmiş, sisteme giren mükelleflerin 1
Ocak 2008 tarihinden önceki dönemleri incelenemez hâle getirilmiştir. Bu
sayede, yapılan değişiklikle hâlihazırda incelenip vergi kaçakçılığı tespit
edilen ve edilecek olan tüm mükellefler kurtulmuş olacaktır. Kara para trafiği
içindeki kişi ve örgütler, kaçakçılar, hayalî ihracatçılar, uyuşturucu
tacirleri de bu yasadan yararlanıp vergi affına uğrayacağı gibi, yasaya göre
haklarında hiçbir cezai ve mali kovuşturma ve soruşturma yapılamayacak ve idari
para cezası da kesilemeyecektir. Sayın
milletvekilleri, tasarı bu hâliyle yasalaşırsa vergi kaçakçıları milyarlarca
lira cezadan kurtulacaklar, yasadan yararlanmak için bildirilen varlıklar
nedeniyle 1 Ocak 2008’den önceki dönemlere ilişkin vergi incelemesi ve vergi
tarhiyatı yapılamayacaktır. Buna karşılık yasa yürürlüğe girdikten sonra
2008’den önceki dönemler için başlatılan vergi incelemelerinde yükümlü aleyhine
bir matrah farkı çıkarsa, varlık barışından yararlanana bu matrah farkını
bildirdiği tutardan yüzde 2 vergisini ödeyerek mahsup etme olanağı da
tanınmaktadır. Bu da yasayı af yasası kapsamına sokmaktadır. Ülkemizde yıllarca
sistem içinde normal biçimde kazançlarını beyan eden, vergisini ödeyen
vatandaşlarımız varken kazançlarını yurt dışında tutanların bir gecede yüzde
2’lik vergi ödeyerek temize çıkarılması toplumumuzda güvensizlik ve
adaletsizlik duygusunu yaratacak, kamuoyunu bu konuda ikna etmek düşündüğünüz
kadar kolay olmayacaktır. Sayın
milletvekilleri, ayrıca Türkiye’de büyük yatırımları ve sermayesi bulunan
ülkeler de mukabil bir kararla vatandaşlarına çağrıda bulunup menkul
varlıklarının ve sermayelerinin kendi ülkelerine transferini isterlerse bunu
biz nasıl kabulleneceğiz veya bu yasa, bu taslak hazırlanırken böyle bir
öngörüde bulunuldu mu, bunu da ayrıca merak ediyorum. Önemli
hususlardan bir tanesi de, yurt dışı kazanç istisnasıyla ilgili beyanları
Sermaye Piyasası Kuruluna yapmayan, yapmadığı için de suçlanan malum dernek ve
şirketlerin aklanması sonucunu da beraberinde getirecektir. Ama muhalefet olarak bu olayların takipçisi
olacağımızdan hiç kimsenin kuşku duymamasını istirham ediyoruz. Yolsuzluk,
belgeli rüşvet ve terör olaylarıyla gündemden düşmeyen ülkemizde böyle bir
yasanın kabulü adalet ve eşitlik ilkelerine büyük zarar verecektir. Vergisini
ödeyen namuslu vatandaşları yaralayacak bir uygulamadır. Hükûmetin
üzerinde durduğu tek konu, Türklere ait yurt dışındaki paranın yurda dönüşü
gibi gösterilmek isteniyor. Burada itirazımız, yurt dışındaki paraların
getirilmesine asla değildir. Endişemiz, geleceği varsayılan paranın böylece
aklanıp tekrar yurt dışına çıkartılacağıdır. Bununla ilgili herhangi bir önlemi
de bu tasarıda göremediğimizi özellikle belirtmek istiyorum. Sayın
milletvekilleri, öncelikle yasadan beklenenlerin gerçekleşebilmesi için
çözülmesi gereken sorunlar vardır. Finansal yatırım araçlarındaki vergi yükü
yerli ve yabancıda farklı uygulanmaktadır. Bu farklılık AKP İktidarı döneminde
çıkarılan uygulamalarla yaratılmıştır. Vergi yükü yerliye yüzde 10, yabancıya
sıfırdır. Maliye Bakanımızın açıklamasında, yerli yatırımcının İstanbul Menkul Kıymetler
Borsasına kota edilmiş kayıtlı olan hisse senetleri için sıfır olacağı
belirtilmiş, ancak bugüne kadar gereği yapılamamıştır. Hazine bonosunda da
vergi sıfıra indirilmelidir. Aksi hâlde yurt dışındaki tasarrufların ülkemize
yabancı fon gibi gelip sıfır vergi olanağı varken, yüzde 10 vergi ödemek
suretiyle giriş yapması mümkün değildir. Hâlen vergi yükü menkul kıymetlere
dayalı yatırım fonlarında yüzde 15, altına dayalı yatırım fonlarında ise yüzde
25’tir. Bütün menkul kıymetler yatırım fonlarında vergi yükü eşitlenmeli, yüzde 10-15 civarına
mutlaka getirilmelidir. Sayın
milletvekilleri, biz yasama görevini üstlenenler, çıkaracağımız kanunların
eksilerini ve artılarını iyi analiz etmeli, ülkemizin geleceği için neler
getirip neler götüreceğini iyi hesaplamak zorundayız. Görüşmekte olduğumuz bu kanun
tasarısının ülkemize katkısı, yaratacağı zarar ve tahribatın gölgesinde
kalacaktır inancındayız. Kara para aklama cenneti yaftasını temizlemek
sanıldığı kadar kolay olmayacaktır. Bu yasanın bu
hâliyle ülke çıkarlarının uzağında olduğu inancıyla destek vermeyeceğimizi
belirtir, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Diren. Komisyon konuşmak
istiyor mu acaba? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) –
Hayır, teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Hükûmet konuşmak istiyor mu 2’nci maddeyle ilgili? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Hayır Sayın Başkan. BAŞKAN – Peki. Şahıslar adına
Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil konuşacaktır. Buyurunuz Sayın
Asil. (MHP sıralarından alkışlar) BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bazı Varlıkların Milli
Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerindeki
düşüncelerimi ifade etmek için söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi, aziz
Türk milletini saygıyla selamlarım. Süremin beş
dakikayla sınırlı olması nedeniyle bazı hususları maddeler hâlinde
dikkatlerinize sunmak istiyorum. Değerli
milletvekilleri, tasarının genel gerekçesinde “Ülkemizde uzun yıllar boyunca
kalıcı güven ve istikrarın sağlanamamış olması nedeniyle millî servet
unsurlarından bir kısmı yurt dışına çıkarılmış olup, bu çıkarılan millî servet
unsurlarının ülkemize getirilmesi amaçlanmaktadır.” denilmektedir. Peki, değerli arkadaşlarım, dünyanın bu kriz ortamında
çalkalandığı, enflasyon hedeflerinin şaştığı, enflasyonun iki haneli rakamlara
ulaştığı, küresel krizin ülkemize çok ciddi tehditlerle yöneldiği şartlarda
enerji fiyatlarındaki hızlı düşüşe rağmen doğal gaza yüzde 22’lik zam yapılarak
bu kriz ortamında sanayicinin büyük bir maliyet artışıyla karşı karşıya
bırakıldığı böyle bir ortamda kalıcı güven ve istikrarın sağlandığından söz
edebilir miyiz? Edemeyeceğimize
göre, amacına ulaşmayacağı şimdiden belli olan bu yasa tasarısını Türkiye Büyük
Millet Meclisine getirmenizin nedenini kamuoyuna net olarak izah etmek
zorundasınız. Aksi takdirde, basında yoğun olarak işlenen Deniz Feneri ve yurt
dışındaki bu gibi olaylar kapsamındaki paraları Türkiye’ye getirme çabası, bazı
siyasilerin yakınlarının paralarını aklama çabası, kara parayı aklama, naylon
faturayı hoş görme yasası algılamasıyla kamu vicdanını yaralamaktasınız. Diğer açıdan
bakıldığında kamu vicdanı zaten yaralanmıştır. Kayıt dışı ekonominin kayıt
altına alınacağına dair beklenti bu yasa tasarısı ile ortadan kalkmıştır.
Kendisini yasaların amir hükümlerine bağlı sayan ve bunun gereğini yerine
getiren sanayicilerimiz üzülmektedir. Sebepsiz zenginleşmeye devlet eliyle
destek olunmaktadır. Bu tür yasalar kayıt dışını, vergi ödememeyi, geliri
saklamayı teşvik etmekte, yurt dışındaki iştirak kazançlarını, yurt dışında
elde edilen ticari kazançlarını ülkeye getirmeyi ötelemeyi önermekte, bu da
kamu maliyesini zayıflatmaktadır. Değerli
milletvekilleri, Hükûmet madem bu yasa tasarısını
önümüze getirdi, burada bu hususları da mutlaka açıklamalıdır. Kendisini
yasaların amir hükümlerine bağlı sayan ve bunun gereğini yerine getiren
sanayicilerimizdeki burukluğu nasıl gidereceksiniz? Kayıt dışı ekonomiyi teşvik
edeceği bilinen bu yasa tasarısının sonrasında kayıt dışı ekonomiyle mücadelede
ne gibi adımlar atacaksınız? Getirilen varlıklarla ilgili olarak soruşturma ve
kovuşturma yapılamayacağına göre, paranın kaynağı bilinemeyeceğine göre kara
para aklayanların tasarıdan yararlanamayacağının sözünün sadece sözde
kalmasının önüne nasıl geçeceksiniz? Bu hususu burada tüm kamuoyunu tatmin
edecek şekilde izah etmek zorundasınız. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2 Kasım 1943 tarihinde Karaçay Türk’ü, daha sonra adı
KGB olarak değiştirilecek olan polis örgütü tarafından iki saat içerisinde
topraklarından sürüldü. O günün sabahı 32.929’u çocuk olmak üzere 63.328
Karaçay Türk’ü Stalin Rusyası’nda hayvan vagonlarıyla
Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan steplerine sürüldü. Hazırlanmaları için
on beş dakika ile iki saat arasında değişen süreler verilmişti. Emre itiraz
ederek evlerini terk etmek istemeyenler infaz edilirken, içeride insan olup
olmadığı kontrol edilmeksizin ateşe veriliyordu. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız Sayın Asil. BEYTULLAH ASİL
(Devamla) – Akıl almaz haksızlıklara, zulümlere uğradılar. Acılara, sıkıntılara,
yoksulluklara göğüs gerdiler. 40 bin kişiyi kaybettiler. Ölenlere Tanrı’dan
rahmet diliyorum. Aziz Türk milletinin hafızasına tevdi ediyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Asil. Şahsı adına Tokat
Milletvekili Osman Demir konuşacaktır. Buyurunuz Sayın
Demir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) OSMAN DEMİR
(Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye
Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde söz aldım.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, dünyanın genel çerçevesine baktığımızda olağan olmayan bir
durum yaşıyoruz. Dünya ekonomileri, tabiri caizse, bir yangının içerisine
düşmüş ve bu yangının başladığı ülke de dünyanın en büyük ekonomisi olan, dünya
üretiminin tek başına yüzde 28’ini, diğer bir deyişle üç buçukta 1’ini üreten
bir ülkede başlamış. Burada dev gibi bankalar batmış. Bir tanesinin, batan
bankanın sadece bir tanesinin aktif büyüklüğü neredeyse Türkiye ekonomisinin
bir yıllık gayrisafi yurt içi hasılasına denk. Böyle
bir ortamda yaşıyoruz. Bu ülkeler,
bankacılık sektöründe başlayan bu darboğazdan kurtulmak için peş peşe kurtarma
paketleri açıklıyorlar, ama bir türlü de yakın geleceğimizi net olarak
göremiyoruz. Burada başlayan bir kriz Avrupa ülkelerine sıçramış, oradan diğer
bütün dünya ülkelerine yayılmaya başlamış. Bunu önlemenin bir imkânı da yoktur,
çünkü açık ekonomi modelinde yaşıyor artık dünya. Dünya gerçeklerinden uzak
durmamız mümkün değil. Değişik ülkeler değişik politikalar açıklıyorlar,
finansal sektörlerini değişik kurtarma planları açıklıyorlar. Şimdi buraya
çıkan arkadaşlarımız farklı görüşler ileri sürüyor. İşte bir tanesi diyor ki:
“Kriz mi var? Krizi mi gizliyorsunuz? Kriz yok dediniz, bu neyin nesi o zaman?”
Arkadaşlar, biz,
kriz yok derken Türkiye’de kriz yok diyoruz; yoksa dünyada kriz var. Bunu
hepimiz biliyoruz, yaşanıyor. Batan bankalar var. Bunları hepiniz biliyorsunuz,
hepimiz gündemi takip ediyoruz. Yani, sanki… ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Yoksa bunlara ne gerek var o zaman? Türkiye’de yoksa ne gerek
var? OSMAN DEMİR
(Devamla) – Efendim, dünyada kriz var. “Ne gerek var.” denilebilir mi? Bakın açık
ekonomilerden söz ediyorum. Artık “Bir ülkede başlayan bir kriz beni
etkilemez.” deme şansınız yok. Önlem almak zorundasınız. Bizim yaptığımız da
odur. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Başbakan öyle demiyor ama! OSMAN DEMİR
(Devamla) – Bakın bizde kriz yok. Olası gelecek bir krize karşı önlem alıyoruz.
Bundan doğal ne olabilir. Yaptığımız nedir?
Demişiz ki: “Her ne sebeple olursa olsun yurt dışına bir vesileyle çıkmış varlıklarımız
varsa, bizim vatandaşlarımıza ait varlıklar varsa bunları millî ekonomiye
kazandıralım.” Bunlara da bazı cazip teklifler sunmuşuz. “Yüzde 2 vergi
alacağız.” demişiz. TEKİN BİNGÖL
(Ankara) – Niye bugün, niye alelacele? OSMAN DEMİR
(Devamla) – Efendim, deniyor ki: “Bunlar şimdi kara paraysa, yolsuzluk
parasıysa, terör parasıysa…” Arkadaşlar, saymışız… Bir defa paranın kendisine
bakarak bu para kara para mıdır, ak para mıdır bunu anlayamazsınız. bu anlaşılmaz. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Nasıl anlarız? OSMAN DEMİR
(Devamla) – Para nesnel bir varlıktır, kâğıttır. Kâğıda bakarak anlaşılmaz.
Kara para mıdır, terör parası mıdır, uyuşturucu parası mıdır, kaçakçılık parası
mıdır, bunu bu paraya sahip olandan anlarız. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Paranın üzerinde Deniz Feneri varsa ne olacak? OSMAN DEMİR
(Devamla) – Bunu bu paraya sahip olandan anlarız. Burada da saymışız onları. Demişiz
ki: “Terörle uğraşanlar, kaçakçılık yapanlar, kara para aklamaya çalışanlar
Türkiye’ye para sokamaz.” Bunları belirtmişiz. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Nerede sayıyorsunuz? Bunu nerede sayıyorsunuz, kanunun neresinde? OSMAN DEMİR
(Devamla) – Buna rağmen, yok şunu aklıyorsunuz… Yani olmayan şeyleri… İSA GÖK (Mersin)
– Nerede yazıyor, nerede? MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Kanunun neresinde var? OSMAN DEMİR
(Devamla) – Efendim, gerekçeye baktığınızda var onlar. MEHMET ŞANDIR (Mersin)
– Neresinde var? OSMAN DEMİR
(Devamla) – Hepsi var burada. Yani okunmuşsa göreceksiniz. İSA GÖK (Mersin)
– Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu ne oldu? OSMAN DEMİR
(Devamla) – Dolayısıyla, olmayacak bir şeyi, sanki varmış gibi lanse ederek
bunları söylemek doğru değil. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Yok ama kanunda böyle bir şey. OSMAN DEMİR
(Devamla) – Arkadaşlar, diyorsunuz ki: “Madem ihtiyacınız yok, niye
alıyorsunuz?” Yapmayın. Diyoruz ki: “Tedbir alıyoruz.” HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Hükûmet değil misiniz, niye
getirmediniz şimdiye kadar? OSMAN DEMİR
(Devamla) – Bu sefer diyorsunuz ki: “E, peki, bu küçük bir tedbir.” Arkadaşlar,
ekonomi yönetimi dinamik bir süreçtir. Bugün buna ihtiyaç duyuyoruz, bunu
alıyoruz. Yarın daha büyük bir tedbire ihtiyaç duyduğumuzda tereddütsüzce onu
alacağız; olan budur. Şimdi bakıyoruz,
Türkiye ekonomisi yok zayıfmış, yok krizdeymiş vesaire… Yok
arkadaşlar, öyle bir şey yok. Türkiye ekonomisinin güçlü sigorta kaynakları
vardır. Bunlardan biri zaman zaman eleştirdiğiniz
serbest kurdur. Bakın, yurt dışına bir… İşte,
Amerika’da banka battığında yurt dışına bir para çıkışı oldu, anında
döviz kuru arttı ve para çıkışına karşı fren oluşturdu, sonra geri düştü.
Arkadaşlar, döviz kuru arttığı zaman yurt dışına paranın çıkması o paranın
dezavantajınadır. Çünkü daha çok TL vermesi gerekir döviz satın alabilmesi
için, bunu da yapmayacaktır, yapamıyor. Diğer taraftan
bir başka sigortamız, mali disiplin, eleştiriyorsunuz. Bazıları çıkıyor buraya,
efendim, işte, bütçe disiplini diyerek tutturmayalım -Plan ve Bütçede de bunlar
söylendiği için söylüyorum - bütçe disiplini diye ısrar etmeyelim. E, nedir?
İşte, konjonktüre
göre bütçe uygulayalım falan. Arkadaşlar, biz burada kararlıyız. Bütçe
disiplinine uyacağız diye ısrarlıyız. Niye biliyor musunuz? Geçmişte gerek 94
krizine bakılsın gerek 99 gerek 2001 krizlerine bakılsın… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayız. Buyurunuz. OSMAN DEMİR
(Devamla) – …bu krizlerin temelinde maalesef bütçe disiplininden kopma vardır.
Biz, bütçe disiplinini sıkı bir şekilde sağladığımız içindir ki, faiz dışı
fazlaya uyduğumuz içindir ki, bakın, bugün faiz ödemelerimiz aşağıya doğru
düşüyor, devletin borçlanma yükü aşağıya doğru düşüyor. Bundan dolayıdır ki
Türkiye ekonomisi geçmişte olduğundan çok daha güçlüdür. Bir diğer konu, parasal disiplin. Eskiden olmadığı kadar güçlüdür arkadaşlar. Merkez Bankası bağımsızlığı bizden
önce çıkarıldı, kabul ediyorum ama biz buna harfiyen uyuyoruz. Merkez Bankası
bağımsızlığı kanunu Türkiye için parasal disiplin anlamında bir sigortadır.
Artık hükümetlerin eskisi gibi Merkez Bankasından diledikleri gibi borçlanma
şansları yoktur. Dolayısıyla, Merkez Bankası, fiyat istikrarını sağlamakla,
parasal disiplinin hangi yönde takip edilmesi gerekirse o yönde takip etmekle
yükümlüdür. Kanun bu yükümlülüğü Merkez Bankasına vermiştir. Bu da Türkiye
ekonomisinin bir başka sigortasıdır. Doğrusu ben on
dakikalık bir süre hedeflemiştim ama beş dakika olunca inanın ben de
söyleyeceklerimi birbirine karıştırdım. Ben yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Demir. Sayın
milletvekilleri, şimdi soru-cevap bölümüne geçiyoruz. Sayın Torlak,
Sayın Ağyüz, Sayın Özdemir, Sayın Genç, Sayın Aydoğan, Sayın Çalış, Sayın Taner ve Sayın Sipahi sisteme
girmişler soru için. Süremiz kısıtlı olduğu için lütfen soruları… Bütün
arkadaşlara söz verebilmek için sadece sorunuzu sorarsanız daha çabuk… MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Sizin
daha önce vardı, tekrar girerseniz size de söz vereceğim. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Girdim efendim, girdim. BAŞKAN – Lütfen
sadece soruyu sorun, ekonomik olarak kullanalım. Buyurunuz Sayın
Torlak. D. ALİ TORLAK
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Aracılığınızla
Sayın Bakana sormak isterim: Küresel mali krizin getirdiği bugünkü piyasa ortamında
bankalarca verilmiş olan kredilerin vadesinden önce geri ödemesinin
çağrılmasına ve vadesi gelmeden arkası yazılmak suretiyle haciz başlatılan
çeklerle ilgili işlem yapan bankalara nasıl bir yaptırım düşünüyorsunuz? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Torlak. Sayın Ağyüz… YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim. Sayın Bakanım,
yabancı ülkelerde doğan bu global kriz, hükümetlerin
çok ciddi tedbirleriyle destek paketleri açıklandı. Bizde de böyle olması
gerekirken son günlerde hep zam paketi açıklanıyor, siz krizi zam paketi
açıklayarak mı karşılayacaksınız? BOTAŞ’ın yaptığı zam bir yandan, sizin
bütçenizde görülen zamlar bir yandan, işsizlik ve yoksulluk kapıdayken üretim
düşüklüğü yaratan bu zamlar için alınması gereken tedbirleri niye almadan bugün
hayalî bir, ne kadarı gerçekleşeceği meçhul olan bir yasayla “Krizi önleme
paketi açıklıyoruz.” diye kamuoyunu aldatmaya bizim hakkımız var mı? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Ağyüz. Sayın Özdemir… HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Sayın Başkanım, Sayın Bakanıma soruyorum: Kara para sahibi Türk
vatandaşlarının paralarıyla PKK terör örgütü mensuplarının uyuşturucudan elde
ettiği, karanlık ilişkilerden elde ettiği paralar yurt dışındaki paravan
şirketler ve şahıslar üzerinde bulunmaktadır. AKP Hükûmeti
bu ilişkileri çözüp suçta elde edilen bu paraları müsadere edeceğine, 30/10/2009 tarihine kadar Türkiye'ye transfer ettiklerinde
gelir ve kurumlar vergisinden istifade edileceği belirtilmektedir. Bu kanunla,
yurt dışındaki karanlık ilişkilerden elde edilen kara paranın AK PARTİ Hükûmeti tarafından aklanması anlamına gelmiyor mu? Soru iki: Namuslu
devlet memurlarından bu durumda hâlâ mal beyanı almayı düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Özdemir. Sayın Genç… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Kemal Bey’e dün
de sormuştum. Foça’da 15 milyar 600 milyon liraya alıp da bir süre sonra 1
trilyon 260 milyar liraya sattığı gayrimenkul için beyanname verdi mi,
vergisini verdi mi? Vermediyse sebebi? Bu kanunla bunları da affetmeyi
düşünüyor mu? İkincisi, maddede
kanaat verici belgeler arasında noterleri de saymışlar. Maalesef, AKP İktidarı
zamanında artık noterlerin yaptıkları tasdikler sahte çıkıyor. Almanya’da
hapishanede yatan bir kişiye Türkiye'de noterin vekâletname verdiği gibi belge
veriyor. Bu durumda olan noterlerin tasdik ettikleri belgelere nasıl
inanılacak? Daha önce “Vergi Barışı” adı altında çıkarılan 4811 ve 5736 sayılı yasalarda
sahte belge kullanılması af kapsamına alınmaya çalışılmış, ama gelen tepkiler
üzerine bundan vazgeçilmiş, ama bu kanunun 3’üncü maddesinin 6’ncı fıkrasında
maalesef sahte, naylon fatura yine af kapsamı içine alınıyor. Burada Kemal
Bey’in de bir yararı olacak mıdır? Yine, 3’üncü
maddeyle veya bu kanunla getirilenlere, taşınmazlar, gemiler de af kapsamına
alınıyor. Acaba Hükûmet üyelerinin aile efratlarının
kaç tane gemisi var? Bunlar da bu af için para getirecekler midir? BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Genç. Sayın Aydoğan… ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Kriz ülkemizi
etkilemez, vatandaşlar etkilenmez denirken, reel sektör ve bütün kesimlerin sıkıntısı
her geçen gün artıyor. Esnaf ve ticarethane sahipleri borçlarını ödemekte ve
yaşamını sürdürmekte her gün zorlanıyor. Kara listedeki kredi borcu 2 milyar
YTL’yi aştı. Bu tasarıyla bu sorunlar sona erecek mi? Vatandaşımız rahatlayacak
mı? 50 milyar doları aşan cari açık sorunu bitecek mi? Eğer, Türkiye'de,
ülkemizde kriz, sorun yoksa bütün bu düzenlemelerin nedeni nedir? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Aydoğan. Sayın Çalış… HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım,
yurt dışından millî ekonomiye kazandırılacak varlıklar arasında belirtilen
“taşınmazlar” ibaresiyle neyi kastediyorsunuz? Hangi
taşınmazları, hangi yollarla ekonomiye kazandıracaksınız? Çok uluslu
şubeleri olan firmaların uluslararası seyir hâlinde olan varlıklarında nasıl
bir uygulama yapacaksınız? Tasarı ile
ekonomiye kaç adet taşınmaz kazandırmayı hedefliyorsunuz? YTL olarak değeri
nedir? Bu taşınmazları sadece kayıt mı
edeceksiniz yoksa YTL olarak değerini mi kabul edeceksiniz? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Çalış. Sayın Taner… RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakanım, biraz önceki konuşmanızda, uyuşturucu, terör örgütü,
hortumcu parası gibi paraların, kara paraların takibini ihbar mekanizmasına
dayandırdınız. Şimdi sormak
istiyorum: Vergi mahremiyeti gerçeğine rağmen, varlık barışıyla ilgili müracaat
edenlerin listelerini yayımlamayı mı düşünüyorsunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Taner. Sayın Sipahi… KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın
Bakanım, madde 2/c’de
“Kanaat verici belge”, bu belgeyi tasdik edecekler arasında, maddenin sonunda
“Türk elçilik ya da konsoloslukları, yoksa ilgili ülkenin Türk menfaatini
koruyan aynı nitelikteki temsilcileri” diye bir anlaşılmaz tabir var. Eğer
bunun için fahri konsolosluklar kastediliyorsa, bu açıkça yazılsın, yoksa, bu çok istismara müsait bir tabirdir. Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Sipahi. Sayın Şandır… MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Çok teşekkür ediyorum efendim. Sayın Bakan,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşan arkadaşımızın çok ağır bir
iddiası bulunmaktadır, diyorlar ki: “Bu tasarı Anayasa’nın 10’uncu maddesine
aykırıdır. Çünkü, yurt dışından getirilecek paralardan
yüzde 2, yurt içinden bildirilecek paralar için de yüzde 10 vergi alacaksınız. Tasarıda
vergi oranlarının farklılaştırılması yaşanıyor. Bu, Anayasa’nın 10’uncu
maddesine aykırıdır, bağlı olarak 73’üncü maddesine de aykırıdır.” Bu konuda
bir açıklık gerekiyor. Bir açıklama yapar mısınız? İkinci husus;
kanunun 3’üncü maddesinin 1’inci fıkrasında 213 sayılı Kanun’a göre defter tutanlar
belirtiliyor. Defter tutmayanlarla ilgili ne yapacaksınız veya özel kanununa
bağlı olarak defter tutanlar var, onları nasıl alacaksınız? Bir başka hususu
daha sormak istiyorum: Şimdi, yurt dışında kaynağı şaibeli veya şaibeli olduğu iddia
edilen paraları yurt içine getirip millî ekonomiye katmaya çalışıyorsunuz. Yurt
içinde hak edilmiş, devletin, toplumun parası olan, ama bugüne kadar
ödenememiş, işte, vergi cezaları var, gecikme cezaları var, bunların faizleri
var, alacağınız var. Büyük miktarlar ve bildiğim kadarıyla 27 milyar YTL.
Bunları tahsil etmek için bir düşünceniz var mı? Bu yönde bir yapılandırma
düşünüyor musunuz? Bir paket olarak bu kanunla birlikte eğer millî ekonomiyi
dışa bağımlılığından kurtarmak, bu finans krizinden kurtarmak gibi bir
gayretiniz varsa, niye yurt içinden doğmuş bu alacağınızın tahsili için bir
paketiniz veya bir tasarınız bulunmuyor veya bulunuyor mu? Bu konularda bir
açıklama yaparsanız teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Şandır. Buyurunuz Sayın
Bakan, size de ek süre vereceğim. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Sayın Torlak
“Bankaların kredilerini geri çağırması nasıl oluyor; yani bu normal mi?” diye
sordu. Şimdi, bizim de
sürekli olarak vurguladığımız, bankaların reel sektörü zora sokacak şekilde
kredileri geri çağırmasını uygun görmüyoruz. Ancak, elde tabii Bankalar Kanunu
var. Bankaların da kendi yetki ve sorumlulukları oluyor ve bağımsız kurul
olarak BDDK’nın da gözetiminde bulunuyorlar bunlar. Ancak, bu arada
tabii, bankalar da bu zamanlarda özellikle kredilerinde seçici oluyorlar, yani
kılı kırk yararak veriyorlar. Fakat, bankalarımızla
yapmış olduğumuz görüşmelerde de iyi müşterilerinin kredilerinin devam
etmesinden yana olduklarını bize çeşitli defalar da dile getiriyorlar, hatta
kredi miktarlarında da azalma olmadığını bize söylüyorlar. Ona rağmen biz bu
konu üzerinde üzerimize düşeni yapmaya çalışıyoruz çünkü bu krizden etkilenmesi
gereken kesim, etkilenecek kesim reel kesim oluyor, reel sektör oluyor.
Dolayısıyla, biz de bütün tedbirlerimizi alırken de reel sektörün yanında
olmaya gayret ediyoruz. Hatta BDDK, biliyorsunuz, yakında “Bütün bankaların
kârlarını dağıtmayın, öz sermayelerinize ilave yapın.” dedi. Bundan maksat,
bankaların kredi yapılarını da güçlendirmeye gayret etmektir. Zaman zaman da Merkez Bankamız bankalara kısa vadeli olmak üzere
büyük miktarda fonlama yapıyor, Türk lirası olarak fonlama yapıyor ve bu fonlamadan
dolayı da kredilerin sıkıntıya girmemesini arzu ediyoruz, gayretlerimiz budur. Şimdi, Sayın Ağyüz “Destek paketleri yerine zam tedbirleri
açıklıyorsunuz.” diyor. Bunu daha önce ben açıkladım değerli arkadaşlar. Şimdi,
Amerika destek paketi açıklıyor veyahut da İngiltere destek paketi açıklıyor.
Amerika’da veya orada banka zora girmiş, batmış yani açıkçası banka batmış;
destek paketi açıklamak mecburiyeti var. Şimdi, sanki bu moda gibi, orada çıktı
bir moda, biz de aynı modayı takip edelim… Orada banka batmış, çok şükür burada
banka batmadı. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Fabrikalar kapanıyor Sayın Bakan, fabrikalar kapanıyor, buna çare
bulun; onu diyoruz biz, “Banka kapanıyor.” demiyoruz biz; fabrikalar kapanıyor,
işsizlik artıyor. Siz de doğal gaza zam yaparak üretimi düşürüyorsunuz. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi onu söyleyeyim. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Ben bunu soruyorum. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi beni iyi dinleyin o zaman. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Ve bu zammı da siz savunuyorsunuz. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Dinle, bak, deminden beri konuştun... YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Soruma cevap verin soruma! MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Tamam, ben dinledim, siz de lütfen bir dinleyin. Şimdi, doğal gaza
zammın sebebi maliyetlerin yükselmesidir. Bizim doğal gazımız yok, dışarıdan
alıyoruz doğal gazı. Dışarıdan aldığın zaman, o dışarıdaki maliyetin senin
arttığı zaman, senin de o maliyetini alman lazım. Aksi takdirde, maliyetin
altında bir satış yaptığın zaman “Bunun bedelini bütçe ödesin.” demektir, bunun
manası bu. Yani, Türkiye bunu geçmiş zamanda çok yaşadı. Doğal gaza zam
yapmayalım bütçeden ödeyelim, ona zam yapmayalım bütçeden ödeyelim, efendim
tütünü alalım, taban fiyatı verelim bütçeden ödeyelim, onu bütçeden, bunu
bütçeden… Bütçenin, geldiğimiz zaman, 2002 yılında 40 milyar açığı vardı
değerli arkadaşlar ve bütçenin yüzde 34’ü açıktı, üçte 1’inden fazlası açıktı. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Beş yıl niye yapılmadı o zaman? K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Elektriğe niye zam yapmadınız o zaman, seçime kadar? BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, lütfen ikaz edin. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Seçime kadar elektriğe zam olmadı. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, karşılıklı konuşmayalım lütfen, Sayın Bakan cevap versin. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başbakanımız -o günlerde de var- bıçak
kemiğe dayandığında yapmak mecburiyetindeyiz bunu… YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Niye beklediniz, niye? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ama, Sayın Baykal
çıkıyor, diyor ki: “Bunu geri alın.” “Geri alın.” ne demek? “Geri alın.” demek,
“Bunu 70 milyona ödet.” demek, “Bunu bütçeden öde.” demek, “Bunu da 70 milyon
ödesin.” demek. Bunu mu yapalım yani? YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Vergi yükünü azaltın. BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Dağıttığınız kömürün
parasını kimden çıkardınız Sayın Bakan? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bunu yaptığın zaman o eski bütçe açıklarıyla
karşılaşırsınız, o enflasyonu yükseltirsiniz, ekonomiyi de altüst edersiniz. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Seçime kadar elektriğe niye zam yapmadınız? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Eğer sizin gibi seçimi biz çok düşünecek olsaydık
bu zammı yapmazdık Sayın Anadol. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Elektriğe niye zam yapmadınız temmuza kadar, 2007’ye kadar? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Gerekli olduğu zaman yaparız. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Hah! O zaman gerekli değildi tabii! MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Gerekli… Maliyetin altına düştüğü zaman yaparız
arkadaş, kusura bakmayın. Siz şimdi, milleti göz göre “Biz zammı geri alacağız”
deyip gözünü boyayacağınızı zannediyoruz. Bu numara yok artık, bunlar eskide
kaldı. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Sizde çok numara var! MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Millet soruyor: “Zammı yapmazsan kim ödeyecek
bunu?” diyor. 70 milyon ödeyecek. Doğal gazı kullanan da ödeyecek, kullanmayan
da ödeyecek. Bu mu adalet yani? Bunu mu istiyorsunuz yani? Eskiye dönmeyi mi
istiyorsunuz? Türk ekonomisini yine toslatmayı mı, duvara toslatmayı mı
düşünüyorsunuz? Bunu istemek demek hesabını bilmemek demek, bunu istemek demek
ekonomiden anlamamak demek, bunu istemek demek Türk ekonomisini tekrar bozmak
demektir; bu kadar açık. ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir)
– Dört ay sonra nasıl indireceksiniz? BAŞKAN – Sayın Unakıtan, süremizi doldurmuş bulunuyoruz. Lütfen,
toparlarsanız… MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bu kadar açık. O bakımdan, değerli arkadaşlar, ne
söylüyoruz onun hesabını siyasiler tartarak söylemesi lazım. BAŞKAN - Lütfen,
toparlarsanız… Epey bir süre verdim size çünkü. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Peki. Şimdi bir şeyden
bahsetmek istiyorum. Dün de sordu Sayın Genç: Foça’da deftere kaydettim mi
kaydetmedim mi? “Sen orada vergi mi kaçırdın?” Bunu şimdi, sayın birkaç
milletvekili daha söylüyor. Şimdi, bu sorular bana daha önce 2006 yılında da
soruldu ve ben 22/11/2006 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisindeki yaptıkları basın toplantısına karşı açıklama yaptım o
zaman. Şimdi o zamanki açıklama unutuldu, 2006 geçti ya. Eski şeyleri karıştır,
tekrar bir şey çıkar mı acaba? Tekrar ileri sürülüyor. Sayın Genç de onların
aynısını söylüyor. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hayır, açıklayın. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ben şimdi açıklıyorum. Ben bunu, bu muameleyi -dış
ticaret olarak yapılmıştı- ben dış ticaret olarak bunu… Biz bakın, 10/05/2002 tarihinde 001369 numaralı fatura ile faturasını
kestik bunun. Böyle kaçak maçak hiç alakası yok
bunun. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Vergisini, vergisini soruyorum. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi, dur, bir dakika dinle. Bunun, şimdi, biz
10/05/2002 tarihinde 712 numaralı yevmiye maddesiyle
kayıt ettik, biz bu kadar para kazandık kardeşim, kaydımızı da yaptık. İşte numarası da bu. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Beyannamede kaç lira beyan ettiniz? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sen beyannameden anlıyorsan eğer… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ben senden daha iyi anlıyorum. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sen biraz maliyeci geçiniyorsun ama bak sonunda
bir şirketin bütün faaliyeti neticelerinde beyanname toplanıp, kâr eder zarar
eder, şu eder bu eder, beyannamesiyle de vergi dairesine beyan edilir. Bu da
beyan edilmiştir. Bu 2002 yılına ait kurumlar vergisi beyannamesiyle beyan
edilmiştir. Daha fazla ne anlatacağım? KAMER GENÇ
(Tunceli) – O beyannameyi görelim. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Yani bununla ilgili… KAMER GENÇ
(Tunceli) – O beyannameyi bir görelim. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Görsen anlar mısın sen beyannameden ya? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın Unakıtan, lütfen… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Anlarım, anlarım merak etme! Sana da öğretirim. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – O zaman vergi dairesine git bak, vergi dairesine
git bak. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ben bu işlerin piriyim, bana kaçamak cevap veremezsin! BAŞKAN – Lütfen
karşılıklı konuşmayalım Sayın Genç. Verdiği cevap bu kadar, ne yapacaksınız
Sayın Genç? Söylediği bu. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Pir… “Bu kadar” değil,
cevabımız budur Sayın Başkan. BAŞKAN – Evet, tamam. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – “Bu kadar” değil, bunun cevabı budur. BAŞKAN – Sayın Unakıtan… MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bunu kaydettik, yevmiye defterine de kaydettik,
beyannamesini de verdik, bununla ilgili de noterliğin bile “Evet, burada
yazılıdır.” diye yazısı var elimizde. Bu beyan da edilmiştir. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ben soruyorum: Sen Bakansın, vergisini verdin mi vermedin mi? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ve bu şekilde iddia edenlerden de kanuni hakkımı
aramak üzere mahkemeye de müracaat ettim. Yok öyle! Çıkın ortaya: “Beyan ettin
mi etmedin mi? Göster bana beyannameni.” BAŞKAN – Sayın Unakıtan, lütfen sözünüzü bağlayınız. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, vergisi verildi mi verilmedi mi? BAŞKAN – Sayın
Genç, yeterli artık. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Siz önce kendi… Neyse konuşmayayım. KAMER GENÇ
(Tunceli) – “Neyse” ne? Neyse söyle! BAŞKAN – Lütfen
siz konuyu bağlayınız. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Peki, şimdi ortalığı karıştırmayalım, tamam. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sorular kaldı. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Diğer konular var, vakit de geçiyor, onlara da
müsaade ederseniz yazılı cevap vereyim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Unakıtan. Madde üzerinde
bir önerge vardır. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Anayasa’ya aykırılık iddiası var. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, Sayın Şandır’ın
bir sorusu vardı, önemli olduğu için… BAŞKAN – Evet,
buyurunuz. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Anayasa’nın 10’uncu maddesine aykırılık
görmüyoruz. Ayrıca da vergi alacaklarının tahsili için de biz, daha yeni bir
tebliğ hazırladık ve on sekiz ay taksitle, yıllık da yüzde 3 faizle bu
alacaklarımızı almak üzere de gerekli tedbiri, önlemi de şu anda almış
bulunuyoruz Sayın Şandır. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Unakıtan. Madde üzerinde
bir önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
302 Sıra Sayılı Tasarının 2 nci maddesinin (1) no.lu
fıkrasının (c) bendinde yer alan ve “belgelerini, 4/1/1961
tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun İkinci Kitabının Üçüncü Kısmında yer
alan” ibaresinin “ve” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) -
Katılmıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Sayın
Bingöl, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar) TEKİN BİNGÖL
(Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Dünyada gelişen
ekonomik krizle ilgili, krizden etkilenen ya da olası etkiye maruz kalabilecek ülkeler
süratle çok ciddi önlemler almaya başladılar, yasal düzenlemeler yaptılar ve
çok geniş kapsamlı ve hacmi geniş paketleri hayata geçirdiler. O dönemlerde Hükûmet yetkilileri ise bu krize karşı “kriz bizi
etkilemez”, “kriz bizi teğet geçer” ya da “kriz bizim ülkemiz için bir şans
olabilir” gibi son derece popülist bir yaklaşımla
açılımlar yaptılar. Değerli
milletvekilleri, oysa 2007 yılının başından itibaren siyasiler, akademisyenler,
ekonomistler, ilgili meslek odaları ve iş adamları zaman zaman
çok iyi niyetli uyarılar yapmışlardı. Bu uyarılar, olası krizin habercisi
birtakım örnekler de vererek Hükûmeti uyararak, ciddi
tedbirlerin alınmasını sağlamaya yönelik iyi niyetli uyarılardı. Oysa bazı
yetkililer, bu uyarılara bile “siz felaket tellallığı yapıyorsunuz” anlayışıyla
yaklaşmışlardı. Bugün geldiğimiz
noktada artık herkes kabul ediyor ki kriz çok ciddi bir şekilde ülkemizi etkilemektedir.
Bunu her gün birkaç örnekle görmek mümkün değerli milletvekilleri. Bakınız,
sadece Kayseri’de son dönemlerde onlarca konkordato
ilan edildi. Daha dün Bilecik Ticaret Odası Başkanı Bilecik’te işten çıkarılan
işçilerin sayısının 2 bini bulduğunu söyledi. Bu sabah Bursa’da çok önemli bir
firma maalesef üretimini tamamen durdurdu. Değerli
milletvekilleri, bu örnekleri çoğaltmak mümkün ama çok uzaklara gitmeye de
gerek yok. Sokağa çıkalım, caddelerde dolaşalım, sağımızdaki solumuzdaki
apartmanlara baktığımızda her gün artan sayıda “satılık”, “kiralık” ya da
“devren” iş yerleri görmek mümkün. Belki o mahallenin, o caddenin, o sokağın
simgesi olan yılların iş yerleri bile kapanıyor ve kapanma tehlikesiyle karşı
karşıya. Türkiye’de durum bu noktada ve hâlâ, maalesef AKP sözcüsü arkadaşımız
çıkıp “Türkiye kesinlikle krizden etkilenmiyor, bu yasa sadece bir önlem.” diyebiliyor.
Değerli
milletvekilleri, böyle olsa dahi bizim önceliğimiz bu yasa olmamalı. Bakınız,
bu ülkede birikimlerini üretime yönelik yatırıma yansıtan iş adamlarımız,
tüccarlarımız, esnaflarımız var ve maalesef, zaman zaman
bu iş yerleri kapanıyor. Birçok çalışan da yılların işçilerini, çalışanlarını
kapının önüne bırakmak gibi çok ciddi bir sıkıntının içine giriyorlar. Hâl
böyle iken ülkemizdeki iş adamlarını, sanayicimizi, tüccarımızı, esnafımızı
rahatlatacak, onların hiç olmazsa iş yerlerinin devamını sağlayacak
düzenlemeleri yapmamız bizim önceliğimiz olmalıydı. Peki, niçin bütün
bunlar ötelenip de “Varlık Barışı” diye bir yasa alelacele ve krizin hiçbir esamesi yokken -AKP sözcüsü arkadaşın söylediğinden
hareketle söylüyorum- hiçbir esamesi okunmuyorken
niçin böyle bir yasaya gerek görüldü? Eğer amaç yurt dışındaki varlıkların
Türkiye’ye getirilmesi idiyse altı buçuk yıl içerisinde bu yapılabilirdi. Demek
ki nihayet Hükûmet krizin ayak seslerini duymaya
başladı ama maalesef Hükûmet yine geç kaldı. Zira az
önce verdiğim örnekten de anlaşıldığı gibi kriz kapımızı açıp içeri girdi. Değerli
milletvekilleri, bu yasa birtakım kuşkuları beraberinde getiriyor, birtakım kafa
karışıklığına yol açıyor. Nihayet bir iki düzenleme arkadaşlarımızın uyarısıyla
AKP tarafından yapıldı, dikkate alındı ama bu yetmiyor. Bakınız, taşınmazların
kayıt altına alınması ülke ekonomisi açısından uygundur, olumludur ama bu
taşınmazların çok net bir şekilde adının konması lazım. Yine, yurt dışında
varlıkları olan vatandaşlarımıza baktığımızda bunları farklı kategorilere
koymak mümkün. Örneğin, çok yüklü birikimi olan, gayrimenkulleri ve nakitleri
olan bazı vatandaşlarımız -ki bu diğer ülkelerde de söz konusu- güvence
anlamında ilerleyen yıllarda kendilerini gelişen hususlara karşı… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayın. Buyurun. TEKİN BİNGÖL
(Devamla) - …garanti altına almak için birikimlerinin bir kısmını yurt dışına götürmüş
olabilirler. Siz ne yaparsanız yapın, vergiyi yüzde 2 değil sıfır yapsanız
dahi, üzerine promosyon verseniz dahi o insanlar bu
parayı ülkelerine getirmezler. Geri kalan vatandaşlarımızın yurt dışında
çalışıp elde ettikleri birikimleri ise maalesef geçtiğimiz yıllarda yaşadıkları
nedeniyle, güven telakki etmediğimiz için önemli bir kısmı bu ülkeye paralarını
getirmeyeceklerdir. Bir de son dönemlerde KOMBASSAN, YİMPAŞ örneği, Deniz
Feneri örneği yurt dışında alın teriyle biriktirdiklerini bu ülkeye getirenleri
ciddi bir hayal kırıklığına uğratmıştır. Değerli
milletvekilleri, umut ediyorum ki bu yasa çıktığında “taşınmazların kayıt
altına alınması” adı altında bazı gemiler Akdeniz’in serin sularında
dolaşmasın. Umut ediyorum ki bu yasa çıktığında -AKP için, artık, paranın
akının karasının hiç öneminin olmadığı da görülüyor- o bahsettiğim alın terinin
karşılığı olan paranın yerine… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
tamamlayınız sözünüzü. TEKİN BİNGÖL
(Devamla) - …gayrimeşru kazançların -işin içinde her türlü uyuşturucudan tutun
da aklınıza ne tür usulsüzlük varsa- elde edilen paraların bu ülkeye gelmesinin
önüne geçilebilsin ve maalesef, bu yasa, varlık paketi değil de kara para
aklama paketi olarak hayata geçecektir diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Bingöl. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum. BAŞKAN –
Bakacağım efendim. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı
yoktur. On dakika ara
veriyorum. Kapanma Saati: 16.08 BEŞİNCİ OTURUM Açılma Saati: 16.20 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa) , Fatma SALMAN
KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 14’üncü Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum. 302 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. Tasarının 2’nci
maddesi üzerinde verilen Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi
ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, kabul edilmemiştir. 2’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul
edilmiştir. 3’üncü maddeyi
okutuyorum: Uygulama esasları MADDE 3- (1)
Gerçek veya tüzel kişilerce,1/10/2008 tarihi
itibarıyla sahip olunan ve yurt dışında bulunan; para, altın, döviz, menkul
kıymet ve diğer sermaye piyasası araçları ile varlığı kanaat verici bir
belgeyle ispat edilen taşınmazlar, bu Kanunun yayımlandığı ayı izleyen üçüncü
ayın sonuna kadar Yeni Türk Lirası cinsinden rayiç bedelle banka veya aracı
kuruma bildirilir ya da vergi dairelerine beyan edilir. Bu kıymetler, 213
sayılı Kanun uyarınca defter tutan mükellefler tarafından beyan tarihi
itibarıyla kanuni defterlere kaydedilebilir. Bilanço esasına göre defter tutan
mükellefler, bu Kanun hükümleri uyarınca kanuni defterlerine kaydettikleri
kıymetler için pasifte özel fon hesabı açarlar. Bu fon hesabı, sermayenin cüz’ü
addolunur, sermayeye ilave dışında başka bir amaçla kullanılamaz, işletmenin
tasfiye edilmesi halinde ise vergilendirilmez. Serbest meslek kazanç defteri
ile işletme hesabı esasına göre defter tutan mükellefler, söz konusu kıymetleri
defterlerinde ayrıca gösterirler. Bu varlıklar dönem kazancının tespitinde
dikkate alınmaz. (2) Gelir veya
kurumlar vergisi mükelleflerince sahip olunan ve Türkiye’de bulunan ancak 1/10/2008 tarihi itibarıyla kanuni defter kayıtlarında
işletmenin özkaynakları arasında yer almayan para,
altın, döviz, menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası araçları ile taşınmazlar,
bu Kanunun yayımlandığı ayı izleyen üçüncü ayın sonuna kadar Yeni Türk Lirası
cinsinden rayiç bedelle vergi dairelerine beyan edilir. Bilanço esasına göre
defter tutan mükellefler, bu Kanun hükümlerine göre 213 sayılı Kanun uyarınca
kanuni defterlerine, taşınmazlar dışındaki varlıklarını banka ve aracı kurumlardaki
hesaplara yatırmak suretiyle kaydederek pasifte özel fon hesabı açarlar. Bu fon
hesabı, sermayenin cüz’ü addolunur ve beyan tarihinden itibaren altı ay içinde
sermayeye ilave olunur. Serbest meslek kazanç defteri ile işletme hesabı
esasına göre defter tutan mükellefler, söz konusu kıymetleri defterlerinde
ayrıca gösterirler. Bu varlıklar dönem kazancının tespitinde dikkate alınmaz. (3) Vergi
dairelerine birinci fıkraya göre beyan edilen varlıkların değeri üzerinden % 2,
ikinci fıkraya göre beyan edilen varlıkların değeri üzerinden % 10 oranında
vergi tarhedilir ve bu vergi, tarhiyatın yapıldığı
ayı izleyen ayın sonuna kadar ödenir. Ödenen bu vergi, hiçbir suretle gider
yazılamaz ve başka bir vergiden mahsup edilemez. (4) Banka ve
aracı kurumlar, kendilerine bildirilen varlıklara ilişkin olarak % 2 oranında hesapladıkları
vergiyi, bildirimi izleyen ayın onbeşinci günü
akşamına kadar vergi sorumlusu sıfatıyla bir beyanname ile bağlı bulunduğu
vergi dairesine beyan eder ve aynı sürede öderler. (5) Birinci ve ikinci
fıkralar kapsamında bildirilen veya beyan edilen varlıklar nedeniyle 1/1/2008 tarihinden önceki dönemlere ilişkin hiçbir suretle
vergi incelemesi ve vergi tarhiyatı yapılmaz. Ancak, diğer nedenlerle bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibariyle devam eden veya bu tarihten sonra
başlayan 1/1/2008 tarihinden önceki dönemlere ilişkin
vergi incelemeleri sonucu gelir, kurumlar ve katma değer vergisi yönünden
tespit edilen matrah farkından, bu Kanun kapsamında beyan edilen tutarlar
mahsup edilerek tarhiyat yapılır. (6) Birinci fıkra
hükmünden yararlanan gerçek kişiler ile tüzel kişilerin kanuni temsilcileri
hakkında, bu Kanun kapsamındaki beyanlarıyla sınırlı olarak 20/2/1930
tarihli ve 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun, 47 nci maddesinin (A) fıkrası hariç olmak üzere 2499 sayılı
Kanun, 27/10/1999 tarihli ve 4458 sayılı Gümrük Kanunu, 21/3/2007 tarihli ve
5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu ve 213 sayılı Kanunda düzenlenen
suçlar veya kabahatler ile bu suçlardan kaynaklanan mal varlığı değerleriyle
ilgili olarak 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 282 nci maddesinde gösterilen suç yönünden soruşturma veya
kovuşturma yapılmaz ve idari para cezaları uygulanmaz. (7) Beyan edilen
varlıklarla ilgili olarak 213 sayılı Kanunun amortismanlara
ilişkin hükümleri uygulanmaz. Bu varlıkların elden çıkarılmasından doğan
zararlar, gelir veya kurumlar vergisi uygulaması bakımından gider veya indirim
olarak kabul edilmez. (8) Birinci fıkra
uyarınca bildirildiği veya beyan edildiği halde, 1/10/2008
tarihi itibarıyla yurt dışında bulunduğu kanaat verici belge ile tevsik
edilemeyen ve bildirim veya beyanın yapıldığı tarihten itibaren bir ay içinde
Türkiye’ye getirilmeyen veya Türkiye’deki banka ya da aracı kurumlarda açılacak
bir hesaba transfer edilmeyen para, döviz, altın, menkul kıymet ve diğer
sermaye piyasası araçları dolayısıyla beşinci ve altıncı fıkra hükümlerinden; ikinci
fıkra uyarınca beyanda bulunulduğu halde sermaye artırımında bulunulmaması
halinde ise beşinci fıkra hükmünden yararlanılamaz. (9) İlgili kurum
ve kuruluşlar, gerçek ve tüzel kişilerin bu madde uyarınca yapılacak işlemlere
ilişkin taleplerini yerine getirmeye mecburdurlar. BAŞKAN – 3’üncü
madde üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili
Ertuğrul Kumcuoğlu konuşacaktır. Buyurunuz Sayın Kumcuoğlu. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önümüzdeki
302 sıra sayılı kanun hakkında Milliyetçi Hareket Partisi adına görüş ve
önerilerimizi dile getirmek için huzurlarınızdayım. Hepinize saygılar
sunuyorum. Dikkat
buyurursanız, burada 302 sıra sayılı kanun diyerek kanunun ismini zikretmekten
içtinap ettim. Bunu neden yaptım? Şimdi izah edeyim. Bakın, bu kanunun 3’üncü
maddesinin birinci fıkrası ne diyor: “Gerçek veya tüzel kişilerce sahip olunan
ve yurt dışında bulunan taşınmazlar vergi dairelerine beyan edilir.” Böyle yapılınca
Sayın Bakana ve Hükûmete göre bu varlıklar millî
ekonomiye kazandırılmış olacakmış. Allah için, üç günde bir gazetelerin magazin
eklerinde mayolu fotoğrafı çıkan bir hanımefendinin Amerika’nın Florida
kentinde bundan birkaç yıl önce 700 bin dolara aldığı bir gayrimenkulün,
villanın gelip de vergi dairesine beyan edilmesi hâlinde Türk ekonomisi ne
kazanacak? Bana anlatacak bir babayiğit var mı içinizde? NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Var. Anlatacağız biraz sonra ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) – Bunu anlatacaksın Nurettin. Helal olsun! NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Değiştirdik, değiştirdik. ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) – Helal olsun, bunu anlatacaksın! Ha şimdi Bakan
Bey kıs kıs gülüyor oradan. Diyor ki: “Ertuğrul Bey
anlayamamış, konuyu anlayamamış. Biz onunla onu kastetmiyoruz.” Diyor ki: “Biz
onu kastetmiyoruz. Neyi kastediyoruz?” Neyi kastediyorlar? Ha efendim, İcra
İflas Kanunu’na göre sefine sayılan, gayrimenkul sayılan deniz taşıma
araçlarını kastediyorlarmış. Peki o zaman onu
kastediyorsunuz, niye erkekçe bunu buraya yazmıyorsunuz? Niye şeffaf
olmuyorsunuz ve şeffaf olmadığınız hâlde demokratik bir hükûmet
olduğunuzu iddia ediyorsunuz? Niye zikrinizle fikriniz bir değil? Lütfen bunu
da izah edin. Buraya yazıp çizdirmekle olmuyor. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – “Gemicik” yazalım oraya, bir önerge verelim! ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, şimdi ne yapıyorsunuz siz? Küresel
krizin olumsuz etkilerini önlemek, hafifletmek ve telafi etmek için bir kanun
tasarısı hazırlayıp huzurumuza getiriyorsunuz? Şimdi, dünyadaki ekonomik krizin
artık “Oradaki kriz mortgage krizidir. Elhamdülillah
bizde KOBİ var.” gibi anlamsız izah sınırlarını aştığını hepimiz biliyoruz.
Üstümüze böyle bir sel, bir tsunami geliyor. Ne
yapmamız lazım? Bunun karşısında tedbir almamız lazım. Eğer bizim huzurumuza
bir tedbirler paketiyle gelseydiniz biz olaya samimi olarak el koyar,
katkılarımızı yapmaya çalışırdık. Şimdi bakalım bu
tasarıya Allah için. Bu tasarı, yüreği ağzında, üç-beş hafta sonra kredisinin vadesi
gelecek olan iş adamına bir fayda sağlıyor mu? Adamın yüreği ağzında, üç-beş
hafta sonra kredinin ödeme vadesi gelecek, onun için bir şey getirmiyorsunuz.
Banka kredisiyle sac almış, fabrikasına koymuş, oradan sınai
ürün üretip ihraç etmeyi umut eden sanayici için bir şey getiriyor musunuz?
Hayır, getirmiyorsunuz. Geçen sene 1,5 liraya sattığı zeytine bugün 85 kuruşa
değer bulamayan zeytin üreticisi için bir şey getiriyor musunuz?
Getirmiyorsunuz. Peki “gün döner keser döner”, “gün
ola harman ola” diye asgari ücretle hayata tutunmaya çalışan ve 2008 yılında
önce yüzde 80’lik doğal gaz şamarıyla, onun arkasından yüzde 12’yi aşan
enflasyonla perişan ettiğiniz asgari ücretli için bir şey getiriyor musunuz?
Getirmiyorsunuz. Peki, sokakta her gün sayıları artan işsizler için bir şey
getiriyor musunuz? Getirmiyorsunuz. Peki, bunları yapmıyorsunuz da nasıl oluyor
da krizin olumsuz etkilerini önleme iddiasında bulunuyorsunuz? Şimdi, bakın,
aslında ne yapıyorsunuz siz? Diyorsunuz ki: “Yurt dışında birtakım paralar
varmış, biz bunları Türkiye’ye getirteceğiz.” Yurt dışında parası olan insanlar
kimler? Yani bunların da gayrikanuni yollarla,
gayrimeşru yollarla taşındığını da kabul ediyorsunuz. O durumda, vatandaşlık
bağları zayıf, kişisel çıkarını ulusal çıkarın önünde gören, günahkâr,
kabahatli yani hem suçlu hem güçlü olanları kolluyor, koruyorsunuz,
kayırıyorsunuz, ödüllendiriyorsunuz. Açık mı? Açık. Bundan bir süre
önce Sayın Başbakan “Biz bu krizi fırsata çevireceğiz.” dediği vakit bayağı şaşırmıştım
ve umutlanmıştım fakat jeton şimdi düştü, kimler için bu krizin fırsata
dönüştüğü bu tasarıyla açıkça ortaya çıktı. Ha, Maliye Bakanımızın sefineler
konusunda yeterince şeffaf olamadığı yerde, Allah razı olsun, Sayın Başbakan
yeterince şeffaf olmasını bildi. Kendisine teşekkür ediyorum. Şimdi, Sayın
Başbakan “Ekonomik krizin ülkemiz üzerindeki olası etkilerinin çalışan
kesimlere, dar gelirlilere, ücretlilere yansıtılmaması konusuna büyük önem
veriyoruz.” diyor. Nerede diyor? Ekonomik Koordinasyon
Kurulunda. Allah için, bu tasarıda dar gelirlilere, çalışanlara,
ücretlilere zerre kadar bir katkı var mı? OKTAY VURAL
(İzmir) – Garip gurebaya var! NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Var, var, dolaylı olarak var. ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) – Ayıptır. Yani lütfen, yapın bir şeyler, birilerini
kayırın, birilerine torpil geçin, birilerini, efendim, koruyun, kollayın ama
vatandaşın karşısına geçip de “Biz bunu yaparken seni kolluyoruz.” demeyin.
Biraz yakışıksız oluyor. Şimdi, aslında
ben size açık, samimi kanaatimi söyleyeyim: Bu kanunla Türkiye’ye herhangi bir
kaynak akımı olmayacağını Sayın Bakan da biliyor, Hükûmet
de biliyor, siz de biliyorsunuz, ben de biliyorum. Neden? Eğer herhangi bir
şekilde, Türkiye vatandaşları veya Türkiye’deki yerleşik kişiler bu şekilde
yurt dışında birtakım varlıklar bulunduruyorlarsa bu varlıklar zaten Türkiye’de
kardeşim, bunlar Türkiye’de. Neden? Ya, şimdi sizin bir İsviçre bankasında
paranız var. Bunu Amerika Birleşik Devletleri’nin yüzde 3,5 faizli otuz yıllık
tahviline mi yatırırsınız, yoksa getirip yabancı bir firma adı altında, yabancı
bir isim altında yüzde 20 faizle Türk bankalarında mı değerlendirirsiniz? Bunun
tamamı “bıyıklı sermaye” şeklinde zaten Türkiye’de. Onun için, dışarıdan bir
şey gelmeyeceğini hepimiz iyi biliyoruz, zaman da bunun gösterecek. Peki, bu kanunla
yapılmak istenen ne, bu tasarıyla yapılmak istenen ne? Haa,
bu tasarıda şeytan 3’üncü maddenin (5)’inci ve (6)’ncı
maddelerinde saklı. Bu, tekrar bir mali af kanunu tasarısı. Bazen
ürküyorum, bu AKP dediğimiz siyasi olgunun içinde, yanında, önünde, arkasında
bulunan insanlar ne kadar çok mali suç işlemişler ki, Sayın Başkan, altı ayda
bir af kanunu çıkarıyorsunuz, temizlenmiyor gitti. Altı ayda bir kanun
çıkarıyorsunuz, temizlenmedi gitti. (MHP sıralarından alkışlar) NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Bu tasarıyla ilgisi var mı ya? ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) – Yapmayın Sayın Başkan, yapmayın! NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Bir tane somut olarak örnek gösterin, bir AK PARTİ’linin
bu şekilde bir durumu olduğunu ortaya koyun. Ezbere konuşmayın lütfen,
yakışıyor mu size! ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) – Ama ya, gel de olmadığını sen söyle. Şimdi, bakın
arkadaşlar… ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Yüzde 47 oy aldınız ya, o kadar insan içinde vardır onlar da. ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) – Bakın arkadaşlar… Şimdi, Sayın Başbakan “Hep
eleştiriyorsunuz, hiç öneri getirmiyorsunuz.” dedi. Eğer samimi
idiyseniz, eğer bu uluslararası krizi sağlıklı değerlendiriyor idiyseniz, eğer
Türkiye’nin üstün menfaatlerini hakikaten gözetiyor olsa idiniz olaya böyle
yaklaşmazdınız. Bakın ben size
söyleyeyim: Bundan birkaç gün önce Amerika Birleşik Devletleri FED’i yani Merkez Bankası bir karar verdi, dört ülkeye
-Singapur’a, Meksika’ya, Brezilya’ya ve Kore’ye- 30’ar milyon dolarlık swap veyahut da takas imkânı sağladı. Neden? Bu dört ülke
Amerika Birleşik Devletleri’nin belli başlı ticari partneri.
FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) – Hayır, oradaki fonlar rahat çıksın diye verdi onu. ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) – Bir dakika… Siz daha iyi biliyorsanız onu öyle izah
edersiniz bu kürsüye çıkıp, tamam mı? FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) – Niye verdiğini daha iyi bilirsiniz siz. ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) – Şimdi, bize niye vermedi? Çünkü biz belli başlı ticari partneri değiliz ama biz kimin belli başlı ticari bir
partneriyiz? Biz Avrupa Birliğinin ticari partneriyiz.
Bu kriz karşısında, kırk beş senedir taviz üstüne taviz verdiğimiz, hele son
altı senede artık her şeyimizi, bütün karar verme mekanizmasını teslim
ettiğiniz Brüksel’e gidip de “Bu krizde bizi niye yalnız bırakıyorsunuz?”
sualini niye sormuyorsunuz? OKTAY VURAL
(İzmir) – Soramazlar! ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) – Soramazsınız çünkü aklınıza gelmiyor, olayı
göremiyorsunuz. Bir de Avrupa Birliği karşısında bir şey istemeyi
beceremiyorsunuz. Hep veriyorsunuz, hep veriyorsunuz... (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız Sayın Kumcuoğlu. ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) - Tamamlıyorum. Sayın Bakan, size
bir öneride daha bulunuyorum. Bu tür kanunlar bir seferlik sonuç verir. Hâlbuki
Türkiye’nin yurt dışında dinamik bir kaynağı var, işçi gelirleri. Bugün, Merkez
Bankası bilançosunda dış ödemeler dengesine baktığımız vakit işçi geliri diye
bir şey yok. Meksika’nın işçi geliri 20 milyar dolar! 20 milyar dolar
Meksika’nın işçi geliri. Bizim yurt dışındaki işçilerimiz daha da
zenginlediler, daha yüksek ücretler alıyorlar. Bu paralar nerede? Niye bunu
sormuyorsunuz? Niye bunların daha dinamik, daha sürekli bir biçimde Türkiye’ye
gelmesi için tedbir getirmiyorsunuz? Çünkü biraz önce söylediğim gibi -bunu
kabul edin, bu kanunda açıkça ortaya çıkıyor- fikriniz başka yerde. Oturun,
gelin, eğer bu konuyu yapamıyorsanız, düşünemiyorsanız, bu konuyu düşünüp bu
konuda formül ve model oluşturacak elemanlarınız yoksa,
biz yardım edelim. NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sizin bir katkınızın olacağını sanmıyorum sayın
Kumcuoğlu. ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) – Ha, Nurettin, kızdın da bunu söyledin… Kızdın da bunu
söyledin çünkü biraz canını yaktım, biliyorum, ama haklı olduğumuzu da
biliyorsun. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Kumcuoğlu, lütfen sözünüzü tamamlayınız. ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) - Her zaman bu millete, bu devlete katkım olmuştur, size de
katkım olur. Bu yaptığım konuşma da size katkıdır. Aklınızı başınıza getirmeye
davet ediyorum. NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Başka arkadaşların var, ama sizin olacağını hiç sanmıyorum. ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Kumcuoğlu. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi
konuşacaktır. Buyurunuz Sayın Hamzaçebi. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tasarının 3’üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini
açıklamadan önce sizleri saygıyla selamlıyorum. Tasarının 3’üncü
maddesi tasarının esası olarak ifade edebileceğimiz bir madde. Bütün önemli
unsurlar bu maddede düzenlenmiştir. Çok kısaca bunları
sizlere hatırlatmak istiyorum: Bu maddenin (1) numaralı fıkrasına göre, 1 Ekim
2008 tarihi itibarıyla, gerçek ve tüzel kişiler tarafından sahip olunduğu hâlde
o tarih itibarıyla yurt dışında bulunan para, döviz, menkul kıymet, altın gibi
değerlerin kanunun yayımından itibaren üç ay içerisinde Türkiye’ye getirilmesi
hâlinde ve getirilen bu değerlerin bir bankaya beyan edilmesi hâlinde bu
tasarının getirmiş olduğu diğer bazı kolaylıklardan yararlanılacaktır. Hemen
bunu hatırlatmışken buna ilişkin görüşümü de ifade edeyim. Bir numaralı
fıkraya göre getirilen bu değerler üzerinden yüzde 2 oranında vergi ödenmesi
söz konusudur ancak aynı fıkrada bu değerlerin bilanço esasına göre defter
tutan mükellefler tarafından şirketlerine sermaye olarak konulabileceği de
ifade edilmiştir. Sermaye olarak konulmasının tercih edilmesi hâlinde konulan
bu değerler sermayenin bir unsuru addedilecek, pasifte bir özel fon hesabında
tutulmakla birlikte sermayenin bir unsuru addedilecek ve işletmeden herhangi
bir şekilde çekilemeyecek. Bunun eksik olduğunu ifade etmek istiyorum. Mükellef
getirdiği varlığı isterse şirketine sermaye olarak koyabilecek, istemezse
koymak zorunda değil. O zaman, böyle bir zorunluluk yok ise “bunu şirkete
sermaye olarak koyarsan bunu mutlaka çekemeyeceksin” diye bir kayda bağlamanın
da doğru olmadığını düşünüyorum. Burada bir esneklik tanımak daha doğrudur. İki numaralı
fıkrada, bu sefer, gerçek ve tüzel kişi kavramından uzaklaşılarak gelir veya
kurumlar vergisi mükelleflerinin yurt içinde sahip olduğu benzeri değerlerin
sermaye şirketlerine veya kendi şirketlerine sermaye olarak konulması hâlinde
bunlar da yine sermayenin bir unsuru sayılacak, işletmeden bunların çekilmesi
söz konusu olamayacak. Burada bu ilke doğru ama birinci fıkrada bir seçimlik
hak vardı ister koyabilir ister bankada tutabilir. Seçimlik hakta “mutlaka bunu
çekemezsin” demeyi doğru bulmuyorum, böyle bir esnekliği yatırımcıya, tasarruf
sahibine vermek lazım. İki fıkra
arasında çelişkili gördüğüm husus, vergi oranındaki farklılıktır. Birinci fıkraya
göre getirilen tasarruflar üzerinden yüzde 2 oranında vergi alınırken ikinci
fıkraya göre şirkete sermaye olarak konulan değerlerden yüzde 10 oranında vergi
alınması öneriliyor. Bunu son derece ağır buluyorum. İktidar partisi bir önerge
vermiş, yüzde 10’luk oranın yüzde 5’e indirilmesi söz konusu. Biz kanunun
ilkesini bozmamak için bunu yüzde 3 oranına çeken bir önerge vermiş durumdayız
ama yapılması gereken çok daha farklıdır. Kapsamlı bir çalışmayı gerektiriyor
ama belki görüşmelere ara verilerek yapılabilir. Değerli
arkadaşlar, şirkete sermaye olarak konulan değerler hem birinci fıkraya göre
hem ikinci fıkraya göre herhangi bir şekilde vergiye tabi olmamalıdır, bu bir.
Mademki reel sektörün kaynağa ihtiyacı var, şirkete sermaye olarak koymayı -diğer
şirkete sermaye koymak dışındaki şekillerde- tasarrufun değerlendirilmesi
hâlinde o hâllerden daha farklı düzenlemeliyiz. Şimdi bankaya getirdi, bankada
tutuyor yüzde 2; şirkete sermaye koydu yüzde 2; hazine bonosu aldı yüzde 2.
Bakın, İtalya uygulaması vardır. İtalya 2001’de -aynı kapsamda değil, İtalya
kara parayı, onları hariç tutmuştu
- hazine bonosu alımında vergi dışı tutmuştu. Hazine bonosu aldığı
tutarı değil… Yani 10 milyon YTL veya 10 milyon dolar yurt dışından getirdi,
bununla hazine bonosu aldı, bunu hariç tutarım demiyor. İtalya, 10 milyon
dolarlık tasarrufun yüzde 12’sini -yanlış hatırlamıyorsam yüzde 12’sini - belli
bir kısmını hazine bonosuna yatırırsanız tamamı üzerinden vergi almayacağım
demiştir. Bakın, bu teşvik edici bir unsurdur. Hazinenin kaynağa ihtiyacı var.
Bırakın, gelen kaynak hazine bonosuna gittiği takdirde oradan yüzde 2 oranında
vergi almayın. Ekonominin kaynağa ihtiyacı var diyorsunuz. Kaynağa ihtiyaç
olduğunu kabul ediyorum. Değerli
arkadaşlar, tasarının bu maddesinin asıl önemli fıkraları (5) ve (6) numara
fıkralar. Dün de ifade ettim, (6) numaralı fıkra bir kısım kara paraya af
getiriyor. Naylon fatura örneğini verdim. Naylon fatura kullanma ve düzenleme
fiiline karışanların bu fiil karşılığında elde ettikleri geliri yurt dışından
getirip bankaya yatırmaları hâlinde hem naylon fatura düzenlemiş olmaktan
dolayı Vergi Usul Kanunu’na göre hakkında yapılan vergi incelemesinden
kurtulması söz konusu hem de hapis cezasından kurtulması söz konusu. Bunun
kabul edilmesi mümkün değil. Bunun mutlaka çıkarılması gerekir. Diğer
tasarrufları da lekeleyecek, gölgeleyecek bir düzenlemedir. Buna ilişkin
önergemiz var. Tasarının bu
maddesinin (5) numaralı fıkrasının ikinci cümlesini de doğru bulmadığımı ifade ediyorum.
Dün söyledim, bugün tekrar söyleyeceğim. (5) numaralı fıkranın birinci cümlesi
ile mükelleflere bankalara, beyan ettikleri, şirkete sermaye olarak koydukları
veya vergi dairesine beyan ettikleri değerleri konu alarak bir vergi
incelemesinin yapılmayacağı güvencesi verilmektedir. Bu güvencenin verilmesinde
herhangi bir yanlışlık yok, işin doğası gereğidir. 1998 yılı düzenlemesinde de 2002 yılı
düzenlemesinde de benzeri güvenceler vardır. Vergi incelemesi yapılmayacağı
yönünde bir güvenceyi mutlaka vermek lazım ancak (5)’inci fıkranın ikinci
cümlesiyle verilen güvence, bunun ötesinde çok başka bir güvence. Buna göre -dün 10 milyon YTL’lik bir örnek vermiştim- bir kişi, dışarıdan
geleceği için dolar diyelim buna, 10 milyon dolarlık tasarrufunu, birikimini,
her neyse, getirip Türkiye’de bankaya yatırdığı zaman, Türkiye’de de bu değerle
ilgisi olmayan başka nedenlerle hesaplarında bir inceleme yapıldığı zaman
bulunan fark, beyan ettiği 10 milyon dolardan mahsup edilecek. Ne
karşılığında? Yüzde 2 vergi karşılığında. Bu doğru değil arkadaşlar. Bunu devam
eden incelemeleri de kapsama alacak şekilde Komisyonda genişletmiştiniz. Bu
fıkranın da çıkarılması için önergemiz var. İktidar partisi de o Komisyonda
yapılan ilaveyi çıkaracak şekilde bir önerge vermiş durumda. Onun çıkması tabii
ki olumlu bir gelişme ama kanunun yürürlüğünden sonra, 2008 yılından önceki
dönemlere ilişkin olarak başka nedenlerle yapılacak incelemelerde bulunan
matrah farkıyla bankaya beyan edilen tutarı birbirinden mahsup etmek doğru
değil. 2003 yılında Vergi Barışı Kanunu çıkarmıştınız, matrah artırımı
yapmıştınız. Matrah artırımının bir mantığı var. Bir ilave matrah beyanı
istiyorsunuz mükelleften, onun üzerinden o zaman yüzde 30 oranında vergi
almıştınız. Şimdi bu matrah artırımı da değil. Matrah artırımı çok daha makul,
çok daha masum bir düzenlemedir bunun yanında. Bu da vergi denetimini
zedeleyen, vergi sistemine, vergi idaresine güveni sarsacak olan bir
düzenlemedir. O nedenle, (6)’ncı fıkrayla birlikte
(5)’inci fıkranın ben tasarıdan çıkarılması gerektiğini düşünüyorum. Değerli
milletvekilleri, Sayın Maliye Bakanı biraz önceki sorulara cevap verirken
enerji politikasıyla ilgili bazı değerlendirmelerde bulundu. Sayın Deniz
Baykal’ın “Bu enerji zammını, BOTAŞ zammını, doğal gaz zammını geri alın.”
sözünü anımsatarak “Ben bunu bütçeden mi karşılayım?
Görev zararı mı olsun bu?” dedi. Bunu izninizle çok kısaca değerlendirmek
istiyorum. Sayın Bakana ben şunu sormak isterim: Siz 2003 yılından 2007
seçimlerine kadar elektriğe hiç zam yapmamakla övündünüz ama zam yapmadığınız
bu dönemde elektrik şirketlerinin birbirine olan borçları arttı. BOTAŞ’ın
elektrik şirketlerine verdiği doğal gazdan dolayı alacağı arttı, alacağı
çoğaldı. Elektrik üretiminin yüzde 52’si doğal gazla yapılıyor, üretimin yüzde
52’si doğal gaza dayalıdır. Doğal gaz fiyatı dünyada artıyor ama… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız, buyurunuz. MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Teşekkür ederim. …siz bunları
görmezden geliyorsunuz, elektrik fiyatını sabit tutuyorsunuz, BOTAŞ, Elektrik Üretim
Şirketinden alacağını alamıyor; Elektrik Üretim Şirketi, Dağıtım Şirketinden
alacağını alamıyor; Dağıtım Şirketi, Ankara Büyükşehir Belediyesinden alacağını
alamıyor. Böyle zincirleme bir ödememe sirkülasyonu
içinde, BOTAŞ, personel maaşlarını ödeyebilmek için bankadan kredi alıyor, buna
faiz ödemek zorunda kalıyor. Şimdi hiç kimse
bunun aksini iddia edemez. Son yapılan zammın gerisinde beş yıllık birikim
vardır, BOTAŞ’ın alacaklarını tahsil edememesi vardır. Kur artışı değil, kur
artışı bahane gösterilmesin. Yıllarca kur artışı… Bir süredir kur artışını
yaşıyoruz, bir süredir doğal gaz fiyatı artıyor. Neden? Sorun burada. O
nedenle, bu doğal gaz zammının insaflı olduğunu söylemek mümkün değildir.
Elektrik şirketlerinin, BOTAŞ’ın belediyelerden olan alacağını alamaması
nedeniyle yapılan bir zamdır. Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Hamzaçebi. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Giresun Milletvekili Nurettin Canikli
konuşacaktır. Buyurunuz
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
görüşülmekte olan tasarının 3’üncü maddesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Öncelikle açık,
net olarak ifade etmemiz gerekir ki bu maddede tartışmalı birkaç konu vardı ve bunları
ben bu kanunun tümü üzerinde yaptığım görüşmede de ifade etmiştim, ortaya
koymuştuk. Kesinlikle hiçbir şekilde kara paranın bu düzenleme kapsamına
girmediğini ancak bazı yorumların o şekilde ortaya konulduğunu ifade etmiştim,
hatta buradan şunu söylemiştim: Diğer siyasi partiye mensup arkadaşlarımızla bu
konuda bilip de çalışalım ve bu tereddütleri ortadan kaldıracak şekilde bir
metin hazırlayalım. Sonra, bazı arkadaşlarımızla görüşmelerimiz oldu, bazı
metinler ortaya çıktı fakat hiçbirisi sonuçta arkadaşlarımızın bu şekildeki
yorumlarını ortadan kaldırmaya yetmedi. Biz de bunun üzerine tartışmalı ve bu
düzenlemenin kara paraya ilişkin birtakım kolaylıklar getirdiği şeklinde
yorumlara neden olan (6)’ncı fıkrasını tamamen
ortadan kaldırıcı önergemizi de verdik, biraz önce de belirttik. Dolayısıyla,
bunlardan sonra artık -ve biraz önce Sayın Hamzaçebi
de ilave etti, ben de söylemiştim- Komisyonda ilave edilen ve bu kanun
yürürlüğe girdiği tarihte yapılmakta olan incelemeleri de kapsayan o hükmü de
ortadan kaldıran bir düzenleme verdik. Dolayısıyla, şu hâliyle artık kara para
açısından, naylon belge de dâhil olmak üzere, hiçbir şekilde en ufak bir tartışma
kalmamıştır. Hiç kimse bu kanunla getirilen düzenlemelere “Kara paraya en ufak
bir tolerans gösteriyor.” diyemez. Çok net olarak buradan ifade ediyorum. Herkesin
bunu bilmesi ve duyması gerekir. Biz gerçekten
hassasiyetlere saygı duyuyoruz, bütün siyasi partilerimizin, arkadaşlarımızın. Özellikle
katkı sağladığına inandığımız, düşündüğümüz, bildiğimiz arkadaşlarımız da var,
muhalefete mensup arkadaşlarımız, onlara da teşekkür ediyoruz. Birlikte
çalışıyoruz, onların düşüncelerine de saygı duyuyoruz ve itibar ediyoruz aynı
zamanda. Gerçekten işi teknik boyutuyla ve samimiyetle ortaya koyuyorlar, biz
de katılıyoruz, bu düşüncelerini dikkate alıyoruz. Tabii elbette her zaman bu olmayabilir
ama çoğu zaman bu birliktelik ya da bu mutabakat sağlanıyor. Bunu da burada
belirtelim. Tartışmalı hiçbir
konu kalmamıştır. Hapis cezasıyla ilgili bütün tereddütlü konular tamamen dışarıda
bırakılmıştır, naylon belge de dâhil olmak üzere. Sadece parasal cezalarla
ilgili avantajlar korunmuştur, o da son derece doğaldır, buna da hiç kimse
itiraz etmiyor. Şimdi
konuştuğumuz konu aslında teknik bir konu. Ben bu kısmına girmek istemiyorum
ama Sayın Kumcuoğlu’nun -meslektaşımızdır,
üstadımızdır aslında, saydığımız, sevdiğimiz bir insandır ama- gerçekten
yadırgadım buradaki konuşma tarzını. Ben buradan Sayın Kumcuoğlu’nun
gelip geçmişteki o birikimine uygun olacak şekilde daha teknik, daha bilimsel
ve… Mesela biraz önce Sayın Hamzaçebi’nin yaptığı gibi, ki ben Sayın Hamzaçebi’nin
birkaç şeyine katılmıyorum, şimdi ifade etmeye çalışacağım. Katılmak katılmamak
meselesi değil burada, aynı şeyi söylemek de mesele değil ama bu kadar teknik
bir konu nasıl politik olarak konuşulabilir, gerçekten Sayın Kumcuoğlu bunun çok güzel örneğini verdi. Üstadımdır,
söylüyorum, saygı da duyuyorum ama yadırgadığımı da ifade etmek istiyorum
burada. Hâlbuki teknik olarak tartışabilirdik, görüşebilirdik. Buradaki her
düzenleme, bu da dâhil olmak üzere, fakir fukarayı ilgilendirir değerli
arkadaşlar. Neden? Bakın, düşünülen hedef gerçekleşir ve gerçekten dışarıdan bu
anlamda bir kaynak sağlanırsa bu, kurların istikrarının sağlanması konusunda
çok ciddi katkı sağlayacaktır. Aksini düşünen bir arkadaşımız olabilir mi? Ne
demektir bu? Kurlardaki… ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Maliye
Bakanı kurun yükselmesini istiyor ya! “Yükseldiği iyi oldu.”
diyor. NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Müsaade edin efendim. Kurlardaki
hareketliliği ortadan kaldıracaktır. Kurlarda aşırı bir hareketlilik meydana
gelse bunun fiyat genel seviyesi üzerinde bir baskı oluşturacağını hepimiz
biliyoruz. Böyle bir durumda da enflasyon yani fiyat genel seviyesinde bir
tırmanış olduğu takdirde de bu nedenle -varsayalım ki - bundan fakir fukaranın etkilenmeyeceğini
söylemek mümkün mü? Bu bağlantıyı Sayın Kumcuoğlu’nun
kuramamış olmasını gerçekten üzüntüyle karşılıyorum. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – İthalatçılar faydalanır, dış pazarlar faydalanır bundan. NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Yani bu konulara girmek istemezdim ama açtığı için söylüyorum, çok
da fazla şey yapmıyorum. Şu doğru: Yani
biz istemiyoruz gerçekten. Ne Avrupa Birliğinden istiyoruz ne Amerika’dan
istiyoruz ne de IMF’den istiyoruz çünkü ihtiyacımız yok değerli arkadaşlar. Bakın, krizin iki
boyutu var. Bunları belki daha geniş zamanda konuşmak lazım,
tartışmak lazım. İki boyutu var krizin. Bir tanesi
finansal boyutu. Bu oldu bitti, bu gitti, yani
bu tamamlandı, bu deprem gerçekleşti. KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Eminsin yani, bitti? NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Bakın, birinci boyutunu söylüyorum, birinci boyutu finans boyutu. KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Bitti mi? NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Bir müsaade edin, geleceğim, anlatacağım, izah edeceğim. Batan battı.
Amerika’da hiç toz kondurulmayan, kimsenin batacağını hayal bile edemeyeceği otuz
büyük banka battı, battı, resmen battı; Avrupa’da battı, İngiltere’de battı,
Almanya’da battı, hepsinde battı. Bu deprem yaşandı, bu deprem bitti. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Biz borçlu muyuz, alacaklı mıyız? NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Birinci bölüm, birinci kısım bitti. Türkiye’de herhangi bir bankada
bu anlamda herhangi bir sıkıntı yaşandı mı? Yaşanmadı. Bu şu anlama
gelmiyor değerli arkadaşlar… KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Siz oradan “Bitti.” diyorsunuz, Bakan “Yeni başladı.” diyor. NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Yani işin bir başka boyutu var, işin yansımaları var, artçıları
var, reel sektör yoluyla bankalar üzerinde muhtemel etkileri var. Bunlar henüz
yaşanmadı ama birinci bölüm bitti, kesinlikle tamamlandı birinci bölüm. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Ama bakın, siz öyle diyorsunuz, Bakan “Yeni başladı.” diyor. NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Dolayısıyla, bakın, altını çizerek tekrar söylüyorum: Yan yöntemlerle,
yan tesirlerle reel sektör üzerinden bankalara yapacağı muhtemel etkiler
olabilir. Bunlar ortadadır. KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Ya sen krize doğru teşhis koyamadın Canikli! NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Ben onu kastetmiyorum ama birinci bölüm yaşanmıştır. KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Yok, yok, öyle değil. NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Bu, Amerika için de geçerlidir, Türkiye için de geçerlidir, bütün
dünya için de geçerlidir. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Öyle değil, öyle değil… NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Dolayısıyla, herkesin bunu tespit etmesi gerekir ve bu ayrımı da
net olarak ortaya koyması gerekir. Bu konuyu, bu
kısmı kapatacağım. Son olarak şunu söylüyorum… RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) – Sayın Canikli,
bize de hitap eder misiniz. ASIM AYKAN (Trabzon) – Bu tarafa bakar mısın. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Teknik konuş Canikli! NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, tedbirler dokuza beş kala alınmaz. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Teknik konuş, teknik! NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Yangın bacayı sardıktan sonra, binayı alevler sardıktan sonra
alınacak hiçbir tedbirin faydası olmaz değerli arkadaşlar, tedbiri zamanında
alacaksınız. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Ya biz alacaklı değiliz ki onlardan, borçluyuz. Bırak onlar
düşünsünler. NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Bakın, 2001 krizinden sonra birçok banka battı. Batış nedenlerinden
bir tanesi neydi? Açık pozisyon. Öyle değil mi? Açık pozisyon. Ne oldu? Sistem
açık pozisyona gitmişti ve açık pozisyona gitmesine müsaade edilmişti
otoriterler tarafından, buna göz yumulmuştu. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Canikli sen borçlusun onlar alacaklı, onlar
düşünsün. NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Bu konuda idare gereken hassasiyeti göstermemişti ve ne oldu
sonuçta? Örnek olarak söylüyorum: Sistemin 10 milyar dolar borcu var döviz
cinsinden, 5 milyar dolar alacağı var döviz cinsinden. 5 milyar dolar açık
pozisyonu var. Bir günde kur 3 kat fırladığı zaman bütün bankalar zarar etti ve
hepsi battı,
nedeni bu. Ama bakın, o anda buna alınacak herhangi bir tedbir yoktur. Tedbiri
ne zaman alacaksınız? İlk günden itibaren alacaksınız. İlk günden itibaren,
2002’nin sonundan itibaren, AK PARTİ hükümetleri iktidara geldiği andan
itibaren kesinlikle bankacılık sektöründe açık pozisyona müsaade edilmemiştir.
Eğer edilmiş olsaydı dolar kuru 1,15’ten, 1,70’lere çıktığında birçok banka
kesinlikle batardı değerli arkadaşlar. Tedbir budur. Biz tedbiri altı yıldan
beri alıyoruz, dokuza beş kala tedbir almıyoruz. (AK PARTİ sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar) Bu iş böyle idare edilir. Bu konuları daha sonra bütçe
görüşmelerinde konuşacağız. KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Üç sefer çıktı 1,75’e, üç sefer! NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Şimdi gelelim, Sayın Hamzaçebi’nin biraz
önce görüştüğümüz 3’üncü maddenin (1)’inci fıkrasıyla ilgili bir tespiti ve bir
itirazı oldu. Yurt dışından gelen paraların mükellefler tarafından isterse
sermayeye ilave edilmesi mümkün. Bu ihtiyari, zorunlu değil. 2’nci fıkraya göre
zorunlu içeridekiler için ama yurt dışından gelenler için (1)’inci fıkraya göre
zorunluluk yok. Sayın Hamzaçebi diyor ki: “Madem
zorunluluk yok, sermayeye ilave ettikten sora gerekirse bunu çekebilsin
işletmeden ve çektiği zaman vergilendirmeyelim.” Bu, teknik olarak bana göre
doğru değil yani vergi tekniği açısından, işletme tekniği açısından ve muhasebe
tekniği açısından doğru değil. Neden? Evet, mükellef bunu öz kaynak olarak, öz
kaynağın bir cüzi olarak işletmeye dâhil etmeyebilir. Bu ihtiyarilik mükellefe
veya o parayı getirene verilmiş ancak bir kez onu işletmeye dâhil ettikten
sonra, sermayenin bir unsuru olarak kabul ettikten ve kayıtlara geçtikten
sonra… ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
– Canikli, Türkiye’ye para gelmesi için üstüne para
vermemiz lazım! NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – …onun tekrar işletmeden
çekilmesi işletmeyi ciddi anlamda sermaye açısından sıkıntıya sokabilir,
hesaplar açısından sıkıntıya sokabilir ve hatta muhasebeleştirme açısından da
sıkıntıya sokabilir. Nasıl muhasebeleştireceksiniz? Şimdi özel bir fon
hesabında tutuyoruz. Dolayısıyla, tersini yaptığınız zaman da öz kaynakta ciddi
bir azalma meydana gelecektir. Bu da bir tehlikedir ve tehdit olabilir. Bu
itibarla -Sayın Hamzaçebi’nin, biz buraya, bu
konuşmaya gelmeden önce de konuyu tartıştık- teknik açıdan, vergi uygulaması
açısından, vergi tekniği açısından çok doğru olmadığını düşünüyorum. Şimdi, bu vergi
farklılığıyla ilgili yine Sayın Hamzaçebi’nin bir
itirazı oldu, yurt dışından gelenlerle ilgili yüzde 2, ama içeriden olursa
yüzde 10 ki onu biz –önergemiz var- yüzde 5’e düşürüyoruz, yüzde 5’in dahi
fazla olduğu söylendi. Şimdi, tabii
ikisi farklı durum değerli arkadaşlar. Bir tanesinde temel amaç, yani birinci
fıkrada, yurt dışından kaynak getirilmesini, Türkiye‘ye aktarılmasını
düzenleyen o bölümün amacı, yurt dışından döviz getirilmesi, kaynak
aktarılması. Bunun amacı bu. Dolayısıyla, biraz daha teşvik edici, cezbedici olmalı içeridekine nazaran. İçerideki
daha farklı. İçerideki sadece zaten gelir ve kurumlar vergisi
mükellefleri için geçerli ama yurt dışından kaynak getirilmesine ilişkin
düzenlemede ise böyle bir sınırlama yok, gerçek ve tüzel kişiler olarak herkesi
kapsıyor, herkes bu kaynağı yurt dışından getirebilir ve bu kanunla sağlanan
avantajları imkân dâhiline gelebilir. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Adam batmış, niye getirsin buraya? NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Dolayısıyla, yani yurt dışından para gelmesini teşvik etmek
gerekir, ilave bir çaba harcamak gerekir. Neden? Çünkü yurt dışından para
getirilmesini sağlamak biraz daha zordur. BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Dolayısıyla,
diğer para Türkiye’de yani onun herhangi bir şekilde bir yerden bir yere
değiştirilmesi daha kolay. Dolayısıyla, onun vergilendirme açısından farklı
orana tabi tutulması bu yönüyle son derece doğal ve gereklidir aynı zamanda. Çünkü sonuç itibarıyla, esas itibarıyla bu tasarının da amacı, yurt
dışından gelen paraların da Türkiye’ye -dövizlerin de- getirilmesini sağlamak
olduğuna göre ama tekrar altını çizerek söylüyorum, hiçbir şekilde naylon belge
kullanımı dâhil hapis cezasını gerektiren hiçbir fiil dışarıda kalmamak
şartıyla, yani Sayın Bakanımızın da söylediği gibi, bu paraları kesinlikle
istemiyoruz Türkiye’ye. Kaçakçılık, naylon belge düzenlenmesi, her türlü
yasak fiil, Ceza Kanunu’muza göre suç teşkil eden bir
fiil yoluyla elde edilen kaynakların Türkiye’ye getirilmesini istemiyoruz. Çok
da nettir, çok da temizdir bu yönüyle. Hiç kimse çıkıp da burada aksini
söyleyemez ve bu çerçevede düzenleme, şu an itibarıyla hem amacı
gerçekleştirmek için amaca matuf hâle getirilmiştir hem de hiçbir kimsenin
kafasında naylon belge, kara para gibi en ufak bir soru işareti bıraktırmayacak
hâle getirilmiştir. Tertemiz, çok net bir kanun olarak huzurunuzdadır. Hayırlı olmasını
diliyorum, tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Canikli. Komisyon ya da Hükûmet bu konuda konuşmak istiyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Hayır efendim. BAŞKAN –
Şahısları adına Manisa Milletvekili Mustafa Enöz
konuşacaktır. Buyurunuz Sayın Enöz. (MHP sıralarından alkışlar) MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bazı Varlıkların Milli
Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerine
şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, ekonomi politikasının temel amacı toplumun refah seviyesinin
yükseltilmesidir. Bu amaca yönelik olarak öncelikle ekonomik istikrarın
sağlanması ve sosyal politika uygulama imkânlarının geliştirilmesi
gerekmektedir. Bu kapsamda ülkemizin ekonomi politikalarının temel öncelikleri,
ekonomide sürdürülebilir bir büyüme ortamını tesis etmek, enflasyonu kalıcı bir
şekilde düşürmek, kamu açıklarının ve kamu borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranının gelişmiş Avrupa ülkeleri ortalamalarına
yaklaştırmak olmalıdır. Bu çerçevede
yatırım ortamının hem hukuki hem de iktisadi açıdan iyileştirilmesi, piyasa
ekonomisinin güçlendirilmesi ve ekonominin rekabet gücünün artırılması gerekmektedir.
Yapısal reformlar öngörülen ekonomik hedeflere ulaşılmasında ve ekonomik
istikrarın kalıcı bir şekilde sağlanmasında belirleyici bir rol oynamaktadır. Değerli
milletvekilleri, tasarının 3’üncü maddesi uygulama esaslarını belirlemektedir. 3’üncü maddede yer alan “Ancak, diğer nedenlerle bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarih itibariyle devam eden veya bu tarihten sonra başlayan
bu tarihten önceki dönemlere ilişkin vergi incelemeleri sonucu gelir, kurumlar
ve katma değer vergisi yönünden tespit edilen matrah farkından, bu Kanun
kapsamında beyan edilen tutarlar mahsup edilerek tarhiyat yapılır.” ifadesi ile
vergi mükelleflerine bir anlamda af çıkarılmaktadır. Yani beyan edilen
varlıklar nedeniyle hiçbir surette vergi incelemesi ve vergi tarhiyatı yapılamayacaktır.
Tasarının 3’üncü
maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca banka ve aracı kurumların bildirilen
tutarlar üzerinden yüzde 2 oranında stopaj yapması gerekmektedir. Ancak 3’üncü
maddenin ikinci fıkrasında yer alan hükümlere göre, Türkiye’de bulunan varlıklar
üzerinden yüzde 10 oranında vergileme yapılacağından, bu varlıklar için her
hâlükârda vergi dairesine beyanname verilmesinin zorunlu olması gerekmektedir.
Tasarı, muhtemel vergi incelemesi, vergi cezasından kurtulmak için gerçekte
olmayan paraların beyanına da yol açabilecektir. Dolayısıyla, bu tasarı,
bavulla yurt dışından kara para getirmenin yolunu da açabilecektir. Değerli
milletvekilleri, ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal şartlar AKP
İktidarı döneminde gittikçe kötüleşmektedir. Tarım sektörümüz bitmiş, esnaf ve
sanatkârlarımız geçinemez duruma gelmiştir. Sanayide işçi çıkarmaları başlamış,
işsizlik artmıştır. 19 milyon insanın yoksulluk sınırına geldiği, 1 milyon
insanın da açlık sınırı içerisinde hayatta kalma mücadelesi verdiği bir ortamı
yaşamaktayız. Ülkemizde
ekonomik suçlar dörde katlanmıştır. Yargıtay tarihinde suç dosyaları ilk kez
1,5 milyona ulaşmıştır. Bunlardan 100 bini elektrik hırsızlığı, 50 bini
karşılıksız çek, 70 bini ise hırsızlık ve gasp dosyalarıdır. Değerli
milletvekilleri, ülkemizin iç ve dış borç stoku 480 milyar dolara yükselmiş,
cari işlemler açığı 2002’de 1,5 milyar dolarken bugün 50 milyar dolara
yaklaşmıştır. Bu ağır şartlar içinde inim inim
inleyen halkımız, bunun dışında Amerika kaynaklı ve bugün bütün dünyayı saran
küresel mali krizle karşı karşıyadır. 2007 yılının ortalarında başlayan ve 1929
dünya ekonomik krizinden sonra yüzyılın en büyük ekonomik krizi olduğu söylenen
bu krize karşı Hükûmet maalesef duyarsız kalmış,
durumu tutarsız söylemlerle halkın gözünden kaçırmaya çalışmıştır. Aslında,
ülkemizin her kesimini ilgilendiren bu sorununun en az hasarla atlatılması
hususunda Hükûmet üzerine düşeni yapmamış, konuyla
ilgili hiçbir bilgilendirme Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında
gerçekleştirilmemiştir. Değerli
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi, Sayın Genel Başkanımızın
talimatıyla, “önce ülkem ve milletim” anlayışı içerisinde, Küresel Finans Krizi
İzleme ve Değerlendirme Komisyonu kurmuş ve çalışmalar neticesinde konu ile
ilgili görüşlerimiz 22/10/2008 tarihinde kamuoyuyla
paylaşılmış ve böylelikle partimiz sorumlu siyaset anlayışı ile üzerine düşeni
yapma gayreti içerisinde olmuştur. Değerli
milletvekilleri, aslında ülkemizde var olan krizin üzeri örtülmeye gayret
ediliyordu. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. MUSTAFA ENÖZ
(Devamla) – Küresel dalganın gelmesiyle bu örtü kalkmış, gerçekler bütün
çıplaklığıyla gözler önüne serilmiştir. Çok geç
kalınmasına rağmen alınacak tedbirler vardır ve süratle alınması gerekmektedir.
Çıkarmakta olduğumuz kanun bu hususta çok yetersizdir. Hükûmetin,
çok acele, ilgili kurumlar, sivil toplum örgütleri ve siyasi partilerle
görüşmeler yaparak, gerekli tedbirlerin alınmasında fikir alışverişine girmesi
gerekmektedir. Bu duygu ve
düşüncelerle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Enöz. Şahsı adına Ordu
Milletvekili Ayhan Yılmaz. Buyurun Sayın
Yılmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AYHAN YILMAZ
(Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bazı Varlıkların Milli
Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısının 3’üncü maddesi üzerinde
konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlarken yüce Meclisinizi
saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kanun tasarısının 3’üncü maddesiyle kanunun uygulama
esasları düzenlenmekte olup, bu maddeyle kanun kapsamında varlıkların beyanı,
uygulanacak vergi oranları, bu beyanların defter kayıt işlemleri, ödemeye
ilişkin hususlar ile diğer yükümlülükler belirtilmektedir. Özetle, bu kanunla; gerçek ve tüzel kişilerce sahip olunan para,
döviz, altın, hisse senedi, tahvil ve diğer menkul kıymetlerin Türkiye'ye
getirilmesi, taşınmazların kayda alınması suretiyle millî ekonomiye
kazandırılması, sahip olunan söz konusu kıymetlerin banka ve aracı kurumlara ya
da vergi dairelerine bildirilmek ve cüzi bir oranda vergi ödenmek suretiyle
kayda alınması ve yapılan bu beyanlardan hareketle inceleme ve soruşturma
yapılmaması öngörülmektedir. Değerli
milletvekilleri, 3’üncü maddede yapılan düzenlemeye göre, 01/10/2008
tarihi itibarıyla sahip olunan yurt dışında bulunan ve önceki bölümde sayılan
varlıkların kanunun yayımlanacağı ayı izleyen üçüncü ayın sonuna kadar rayiç
bedelle banka, aracı kurum veya vergi dairesine bildirilmesi; bildirim veya
beyanın yapıldığı tarihten itibaren bir ay içinde Türkiye’ye getirilmesi veya Türkiye’deki
banka veya aracı kurumlarda açılacak bir hesaba transfer edilmesi; beyan edilen
değerler üzerinden yüzde 2 oranında vergi ödenmesi; gelir ve kurumlar vergisi
mükelleflerince sahip olunan ve Türkiye’de bulunan ancak 01/10/2008 tarihi
itibarıyla defter kayıtlarında yer almayan kıymetlerin kanunun yayımlanacağı
ayı izleyen üçüncü ayın sonuna kadar rayiç bedelle vergi dairesine beyan
edilmesi; defter tutan mükelleflerce defterlere, taşınmazlar dışındaki
varlıkların banka ve aracı kurumlardaki hesaplara yatırmak suretiyle kaydederek
pasifte özel bir fon hesabı açılması; fon tutarının beyan tarihinden itibaren
altı ay içinde sermayeye eklenmesi;
beyan edilen değerler üzerinden yüzde 10 oranında vergi ödenmesi
öngörülmektedir. Değerli
milletvekilleri, yine yapılan düzenlemeye göre, yukarıda belirtildiği şekilde
bildirilen veya beyan edilen varlıklar nedeniyle 01/01/2008
tarihinden önceki dönemlere ilişkin vergi incelemesi ve tarhiyatı yapılmayacak;
yurt dışındaki varlıklar nedeniyle kanundan yararlananlar hakkında, kanun
kapsamında beyanlarla sınırlı olarak, 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini
Koruma Hakkında Kanun, 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu -ki 47’nci maddenin
(a) fıkrası hariç- 4458 sayılı Gümrük Kanunu, 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele
Kanunu, Vergi Usul Kanunu’nda düzenlenen suçlar veya kabahatler, yukarıdaki
suçlardan kaynaklanan mal varlığı değerleriyle ilgili olarak Türk Ceza
Kanunu’nun 282’nci maddesinde gösterilen suç yönünden soruşturma veya
kovuşturma yapılmayacak ve idari para cezası uygulanmayacaktır. Maddenin gerekçesinde yer alan açıklamalara göz attığımızda
görülecektir ki, Bankacılık Kanunu kapsamındaki fiiller, Sermaye Piyasası
Kanunu’nun 47’nci maddesinin (a) fıkrası kapsamındaki suçlar, izinsiz halka
arzlar, vatandaşlardan çok ortaklı şirketler vaadiyle para toplayanlar, Terörle
Mücadele Kanunu kapsamında yer alan suçlar, Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile
Diğer Aletler Hakkında Kanun kapsamında yer alan silah kaçakçılığı suçları
kanun kapsamı dışında tutulmaktadır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Bazı Varlıkların Millî Ekonomiye Kazandırılması Hakkında
Kanun Tasarısı’yla tam mükellefiyete tabi kişi ve kurumların kanuni ve iş merkezi
Türkiye’de bulunmayan kurumlardan elde edilen iştirak kazançları, kanuni ve iş
merkezi Türkiye’de bulunmayan kurumların iştirak hisseleri satışından doğan
kazançları, yurt dışında bulunan iş yeri veya daimî temsilci aracılığıyla elde
edilen kazançlar 31/12/2009 tarihine kadar Türkiye’ye
transfer edilmek şartıyla gelir ve kurumlar vergisinden istisna tutulmaktadır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. AYHAN YILMAZ
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım. Yukarıda sayılan
kazançlarla ilgili olarak Kurumlar Vergisi Kanunu’nda benzer istisna hükümleri
bulunmakta olup tasarıda yapılması öngörülen düzenlemeyle Kurumlar Vergisi
Kanunu’nda aranan koşullara bakılmaksızın istisna uygulaması amaçlanmaktadır. Değerli
arkadaşlar, buraya çıkan değerli hatiplerimizde izlediğim, gözlemlediğim bir
şey var, onu söylemeden geçemeyeceğim. Tabii, herkes “Bir kriz var mıdır, yok
mudur” diye bir telaş içerisinde ve arkadaşlarımız, halkın içinden geldiğini
söyleyen değerli hatipler “Sokakta isyan var AK Partisine.” diyorlar. Biz de
sokaktan geliyoruz değerli dostlar. Bu millet, şahsen bu millet gibi ben de siz
de şuna şükrediyorsunuz: 2001 yılı krizini yaşayan bir millet olarak, dünya
ekonomilerinin sallandığı, koca Amerika ekonomisinin sallandığı, Avrupa’da
bankaların battığı bir dönemde Türkiye'nin ayakta duruşuna hepimiz çok
seviniyoruz. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) AYHAN YILMAZ
(Devamla) – Sayın Başkan, her zaman söz alamıyorum. Müsaadenizle… BAŞKAN – Tamamlayınız
lütfen. AYHAN YILMAZ
(Devamla) – Evet, hemen toparlıyorum. Tabii, bu
fırtınalı, bu dalgalı havada gemiyi limana ulaştırmaya çalışan çok değerli
Başbakana ve Sayın Bakana ve Hükûmete teşekkür
ediyorum ve bu millet gibi ben de “İyi ki AK PARTİ bu iktidarda.” diyorum,
çünkü zor bir dönemden geçiyoruz. Teşekkür
ediyorum. Sağ olun, var olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Yılmaz. Sayın
milletvekilleri, şimdi soru-cevap işlemine geçiyoruz. Sayın Çalış,
Sayın Taner, Sayın Bulut ve Sayın Atılgan sisteme girmişlerdir, sırasıyla söz
vereceğim. Buyurunuz Sayın
Çalış. HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak önergemizde
21’inci, 22’nci, 23’üncü Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev yapan
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin ve bu dönemlere tekabül eden
hükümetlerde görev alan sayın bakanların ve başbakanların kendilerinin, birinci,
ikinci, üçüncü derece yakınlarının bu yasadan ortaya çıkacak kolaylıklardan
faydalanmamasıyla ilgili önergemiz, sizlerin ve AKP sıralarındaki
arkadaşlarımızın oylarıyla maalesef reddedildi. Şimdi, bizleri telefonlarıyla arıyor izleyicilerimiz, diyorlar ki:
“Sayın Vekilim, sizin parti olarak verdiğiniz önergede gerekçenizi biz anladık.
Kamu vicdanını rahatlatmayı ve yasaya güveni artırmayı istiyorsunuz. Sayın Hükûmet ve Sayın Hükûmet Partisi
bu önergeyi niye reddetti, bizlere açıklayıversin.” Ve şunu… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Çalış. Sayın Taner... RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakan, görüşmekte olduğumuz 3’üncü maddede defter tutanların
yapacakları kayıtlar açıklanmakta, ama defter tutmayanların veya özel kanuna
tabi olarak defter tutanların nasıl bir kayıt yapacakları belli değil. Bu
konuda bir düzenleme düşünüyor musunuz? Nasıl bir kayıt altına alınacak? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Taner. Sayın Bulut… AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Sayın Bakanım, Deniz Feneri diye bilinen ve Almanya’da
yargılanması tamamlanmış olan bu derneğin Mehmet Gürkan isimli yöneticisi
Frankfurt’ta kapkaç isimli bir şirkette 16 araçlık bir filoya sahip. Aynı
Mehmet Gürkan’ın kayınbiraderinin yabancı bandıralı, Türk kara sularında
dolaşan, kayınbiraderinin yönettiği gemiler de bu millî ekonomiye kazandırma
kapsamında bu yasadan faydalanacak mıdır? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bulut. Sayın Atılgan… KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakanım,
Komisyonda bir önergeyle -Mehmet Altan Karapaşaoğlu
ile Hasan Fehmi Kinay’ın- 3’üncü maddenin beşinci
fıkrasını değiştirdiler. Fıkradaki “Ancak diğer nedenlerle bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten sonra başlayan” şeklindeki ibarede, verilen önergeyle “Ancak
diğer nedenlerle bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla devam eden veya
bu tarihten sonra başlayan” şeklinde değişiklik yapılmıştır. Bu değişiklik
sizin bu kanunu getirirkenki amacınıza ne tür bir katkı sağlayacak? Nasıl bir
fayda görüyorsunuz? Onu öğrenmek istiyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Atılgan. Buyurunuz Sayın
Bakan. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, Sayın Çalış bir önerge vermişti.
Biliyorsunuz, herkesin malumu, uygun önergeler burada Sayın Genel Kurul
tarafından kabul ediliyor, uygun olmayan önergeler de kabul edilmiyor.
Önergelerin kabul edilip edilmemesi, Genel Kurulun takdirinde. Bunu Bakana bir
soru olarak “Niye bunu reddetti?” demek… Çıkın o zaman Genel Kurula sorun “Niye
reddettiniz?” HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Nedir gerekçe? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ama bana göre illa benden de bir fikir almak
isterseniz, Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı bir defa. Olmaz öyle! K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Nereden çıktı Sayın Bakan? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Evet oradan çıktı, bu önergeden çıktı, önergeden
çıktı. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Bir gösterin bana. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ondan sonra, ikincisi; Genel Kurulun takdirini
lütfen bana sormayın. HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Efendim, siz de katılmadınız. Siz de reddettiniz, bunun gerekçesini
soruyoruz. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Evet, ben de reddettim, reddettim. Bir daha gelsin
bir daha reddederim. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Niçin? OKTAY VURAL
(İzmir) – “Ben de faydalanayım” diyor Sayın Bakan. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Yani, sorun bir de Genel Kurula. Niye reddetmiş
diye Genel Kurula da sorun bunu. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Size soruyoruz. Genel Kurul reddetti. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Genel Kurul reddetti. Hepiniz biliyorsunuz, burası
bir hukuk devletidir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin Genel Kurulu ister
reddeder, ister kabul eder. O da Bakana “Genel Kurul bunu niye reddetti?” diye
sorulmaz. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Katılmadınız Sayın Bakan. Niye katılmadınız? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ben katılmam. Katılırım katılmam. Ben
katılmıyorum, katılmam da. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Niye katılmadınız bunu soruyoruz… MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Evet, çekinecek bir hâlim yok. Ben ona katılmadım,
katılmam da. Bir daha getirin bir daha ret. Şimdi, Sayın
Taner “Defter tutmayanlar için ne yapılacak?” diyor. Bununla ilgili de önerge
vardır. Defter tutmayanlar için ne yapılacağı da o önergede hüküm altına
alınmıştır. Onu da arz edeyim. Şimdi, bu kanunun
niye geldiğini sabahtan beri anlatıyoruz. Bu kanun işte şunun için geldi, bunun
için geldi falan. Hemen bunun altından, işte Deniz Feneri, deniz bilmem nesi
falan, onun için mi geldi? Yok böyle bir şeyimiz, yok
yani. Böyle ne düşüncemiz var, ne şeyimiz var; böyle bir niyetimiz var. Yani,
böyle, hemen böyle altında bir niyetler arama gayretleri içerisinde olmayın. Bakın bunu, bu
kanunu, değerli arkadaşlar, ben size söyleyeyim, bütün piyasalar bekliyor. Türk
ekonomisinin piyasaları bunu bekliyor. Ha, siz şimdi siyasi parti olarak
veyahut da şahıs olarak dersiniz ki “Biz bu kanuna karşıyız.” Onu açık açık söyleyin, “Biz bu kanuna karşıyız.” deyin. Millet de
bilsin sizi, bir; yani herkesi bilsin. Şimdi, yok orasına karşıyız, burasına
değiliz, orasına bilmem ne… Yani bu bir ihtiyaçtan geliyor, Türkiye Cumhuriyeti
devletinde çeşitli zamanlar böyle kanunlar yapılmıştır. OKTAY VURAL
(İzmir) – Şimdi, muhalefet olmasaydı bu değişiklikler olacak mıydı?
Olmayacaktı. NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Olacaktı, hiç kuşkunuz olmasın. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi onun için eğer karşı olan varsa da lütfen
“Karşıyız.” deyin, bitirin işi. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Karşı olduğumuz yerler var Sayın Bakan, önerge veriyoruz
katılmıyorsunuz. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Görüşmeye başlamadan önce verin. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi, değerli arkadaşlar, son olarak bir de Sayın
Atılgan yapılmakta olan incelemelerle ilgili olarak “Oraya bir konuldu, ondan
sonra da şimdi bunu çıkardınız.” diyor. Evet, öyle bir önergeyle bu konuldu ama
biz bunu gördüğümüzde… Bunu, yapılmakta olan incelemeler sırasındaki tespitleri
de bunun içerisine almamız mümkün değil, alamayız yani. Bunu zaten almaya
kalkışsa sayın muhalefet partisinin değerli üyelerinden bir kısmı zaten buna
külliyen karşı ve ona da katılıyoruz biz, o karşı olmaya da katılıyoruz. KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Hayır, efendim, bu değişiklikten ne fayda bekliyorsunuz, onu
soruyorum. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Efendim? KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Yapılan bu değişiklikten nasıl bir fayda bekliyorsunuz Bakan olarak,
onu soruyorum. OKTAY VURAL
(İzmir) – Sizin onayınızla bu değişiklik yapıldı. KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – 5’inci fıkranın değişikliğinden nasıl bir fayda bekliyorsunuz, onu
soruyorum. OKTAY VURAL
(İzmir) – Komisyonda niye “evet” dediniz bu değişikliğe, nasıl bir fayda
görüyorsunuz? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi, Komisyonda biliyorsunuz bir önergeyle
verildi ama değerli arkadaşlar, yapılan önergede doğru mu yanlış mı bilahare
bunun farkına varsak burada bu çıkarılsa kötü mü yani? ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Kafiye tutmuyor Sayın Bakan, kafiye tutmuyor. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ben şiir okumuyorum burada “Kafiye tuttu,
tutmadı.” yahu Allah’ını seversen. (Gülüşmeler)
Yani “Kafiye tuttu, tutmadı.” bilmem ne; yahu ben şiir okumuyorum, ben
bir şey anlatıyorum. OKTAY VURAL
(İzmir) – Bu, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın şeyine benziyor. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Evet, herkese saygılar sunuyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Unakıtan. 3’üncü madde
üzerinde dört önerge vardır, önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım,
sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım. İlk önergeyi
okutuyorum: T. B. M. Meclisi
Başkanlığı’na Görüşülmekte olan
302 Sıra Sayılı yasa tasarısının 3. maddesinin (1) fıkrasında geçen (kanaat
verici belgeyle ispat edilen taşınmazlar) ibaresinin çıkarılmasını arz ederim.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması
Hakkında Kanun Tasarısının 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasının sonuna “Defter
tutma yükümlülüğü bulunmayan gelir vergisi mükellefleri, taşınmazlar dışındaki
varlıklarına ait tutarları banka ve aracı kurumlardaki hesaplara yatırırlar,
bunlar için ayrıca diğer şartlar aranmaz.” cümlesinin eklenmesini; üçüncü
fıkrasında yer alan “%10” ibaresinin “%5” olarak, aynı fıkradaki “Ödenen bu
vergi” ibaresinin ise “Bu fıkraya ve dördüncü fıkraya göre ödenen vergi,”
şeklinde değiştirilmesini; beşinci fıkrasında yer alan “tarih itibarıyla devam
eden veya bu” ibaresinin ve altıncı fıkrasının madde metninden çıkarılmasını ve
sonraki fıkraların buna göre teselsül ettirilmesini; sekizinci fıkrasında yer
alan “diğer sermaye piyasası araçları dolayısıyla beşinci ve altıncı fıkra
hükümlerinden; ikinci fıkra uyarınca beyanda bulunulduğu hâlde sermaye
artırımında bulunulmaması hâlinde ise beşinci fıkra hükmünden yararlanılamaz.”
ibaresinin “diğer sermaye piyasası araçları dolayısıyla veya ikinci fıkra
uyarınca beyanda bulunulduğu hâlde bilanço esasına göre defter tutmayan
mükelleflerce söz konusu varlıklara ilişkin tutarların banka ve aracı kurumlara
yatırılmaması, bilanço esasına göre defter tutan mükelleflerce ise süresi
içinde sermaye artırımında bulunulmaması hallerinde beşinci fıkra hükmünden
yararlanılamaz.” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Bazı varlıkların
Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun tasarısının 3. maddesinin 8. fıkrasından
sonra, ikinci paragraf olarak devam etmek üzere aşağıdaki metnin eklenmesini
arz ederiz. “1 Ocak 2003
tarihinden sonra görev yapmış olan, Siyasi partilerin
genel başkanları ve genel merkez yöneticileri, Milletvekilleri, Kamuda,
Müsteşarlar, Müsteşar yardımcıları, genel müdürler, genel müdür yardımcıları, KİT’ler ve Kamu
bankaları Başkanları, yönetim kurulu üyeleri, genel müdürleri ve genel müdür
yardımcıları, Özerk bütçeli
kurumlar, Başkan ve yönetim kurulu üyeleri, Denetleyici ve
düzenleyici kurumlar, başkan ve yönetim kurulu üyeleri, Belediye
başkanları, belediye meclisi üyeleri, il genel meclisi üyeleri, Vakıflar ve
vakıflara ait işletmeler ile vakıfların iştirak ettiği işletmeler, Bu kanun
hükümlerinden yararlanamaz.”
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
302 Sıra Sayılı Tasarının 3 üncü maddesinin (5) no.lu fıkrasının ikinci cümlesi
ile (6) no.lu fıkranın madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon
bu son okunan önergeye katılıyor mu,? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN –
Gerekçeyi mi okutuyorum, konuşacak mısınız? MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: 1. Tasarı ile
Mükelleflere Verilen Güvence Amacını Aşıp, Vergi Kaçakçılığını Teşvik Edecek
Bir Boyuta Ulaşmaktadır. Tasarıya göre kanun kapsamında beyan edilen varlıklar
nedeniyle 01.01.2008 tarihinden önceki dönemlere ilişkin hiçbir surette vergi
incelemesi ve vergi tarhiyatı yapılmayacaktır. Bu düzenleme işin mahiyeti
gereğidir, normaldir. Ancak Tasarıya göre 2008 yılından önceki dönemlere
ilişkin olarak kanunun yürürlüğü tarihinden sonra başlayan vergi incelemeleri
sonucu bulunacak matrah farkından (gelir, kurumlar ve KDV ile ilgili) bu Kanun
kapsamında beyan edilen tutarlar mahsup edilerek tarhiyat yapılacaktır. Hükümet
Tasarısının bu hükmü Komisyonda verilen bir önerge ile Kanunun yürürlüğü tarihi
itibarıyla devam eden vergi incelemelerini de kapsamına alacak şekilde
genişletilmiştir. Böylece 01.01.2008 tarihinden önceki vergilendirme
dönemlerine ilişkin olarak hiçbir şekilde vergi denetimi yapılmamasının yolu
açılmıştır. Bu hüküm
Tasarı'yı tam bir af Tasarısı'na dönüştürmektedir. Yüzde 2 oranında bir vergi
karşılığında 2008 yılından önceki dönemlere ilişkin olarak önümüzdeki 5 yılda
yapılacak bütün vergi denetimlerinden vazgeçilmektedir. Denetimden kurtulmak
isteyen mükellefler imkanları ölçüsünde diledikleri
kadar nakdi bankaya yatırarak kendilerini vergi denetiminden koruyacak bir
Kalkan elde edebileceklerdir. Hatta bir bankada mevcut olan paranın çekilip bir
başka bankaya yatırılması hâlinde de bu Kalkan'a sahip olabileceklerdir. 2003 yılındaki
Vergi Barışı kapsamında uygulanan "Matrah Artırımı" bile bu
düzenlemenin yanında masum kalmaktadır. Ayrıca “Karapara"nın Kapsamı Daraltılmaktadır. Tasarı 3 üncü
Maddesinin (6) numaralı fıkrasındaki düzenlemeyle Türk Ceza Kanununun 282 nci maddesinde yer alan karapara
suçuyla ilgili olarak soruşturma yapılmasının önünü kapatmamakla birlikte başka
bazı kanunlarda yer alan suçlar nedeniyle ilgili Kanunlara ve TCK'nun 282 nci maddesine göre
soruşturma yapılmasını engellenmektedir. Bu kapsamda 2499
sayılı Sermaye Piyasası Kanununun 47/B maddesi ile 47/A maddesi dışındaki diğer
maddelerine konu olan suçlar ile bu suçlardan kaynaklanan TCK'nun
282 nci maddesindeki malvarlığı değerlerini aklama
suçu nedeniyle soruşturma ve kovuşturma yapılamayacağı hükmü son derece
sakıncalı olup son dönemdeki yolsuzluk tartışmalarında yer alan Kanal 7
yetkilileri ile benzerlerini kapsamına alabilecek niteliktedir. Anılan
47/B maddesine göre SPK veya görevlileri tarafından istenilen bilgileri
vermeyen, eksik veya gerçeğe aykırı olarak verenler bir yıldan üç yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılırlar. Aynı şekilde
hayali ihracatçılar ve sahte veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge
(naylon fatura) düzenleyenlerin bu suçları ile bu suçlardan kaynaklanan karapara aklama suçu (suçtan kaynaklanan mal varlığı
değerlerini aklama suçu) affedilmiş olmaktadır. Türk Parasının Kıymetini Koruma
Kanunu, Gümrük Kanunu ve Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu kapsamında suç sayılan
fiiller ile bu suçlardan kaynaklanan karapara aklama
suçları da affedilmek üzere aynı düzenlemenin kapsama alınmıştır. Düzenleme anılan
konularda halen devam etmekte olan ceza soruşturmaları ile davalarının da
kapsama alınarak affedilmesinin yolunu açmıştır. Tasarıya göre
olayın özelliğine göre belli bir miktar paranın bankaya yatırılması halinde
anılan kanunlar kapsamında suç sayılan fiiller ile bu suçlardan kaynaklanan karapara aklama (suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini
aklama) suçunu işlemiş olan şirket yöneticileri hakkında herhangi bir ceza
soruşturması yapılamayacaktır. Türk hukuk
sistemi ve mevzuatına ilk olarak 1996 tarihli 4208 sayılı Kanun ile girmiş
bulunan "karapara aklama" fiili, en temel
anlamda suçtan elde edilen her türlü gelirin yasal bir görünüme kavuşturularak
mali sisteme ya da kayıtlı ekonomiye dahil edilmesine
yönelik eylemleri ifade etmektedir. Aklamanın ayrı
bir suç olarak düzenlenmesi ile amaçlanan, suçluları ve özellikle organize suç
örgütlerini, suçtan elde etmiş oldukları her türlü gelir ve menfaatten mahrum
bırakmak ve bu sayede suç işleme saiklerinden en
önemlisini ortadan kaldırmaktır. Tasarı ile hedeflenen, kaynağı ne olursa olsun
herhangi bir soruşturma ve kovuşturmaya konu olmayacağı garantisi altında,
yurtdışına çıkarılmış olan gelirlerin (suç gelirlerinin) ülkeye getirilmesini
sağlamaktır. Bu anlamda, aslında suçtan elde edilen ya da suç konusu olan mali
değerleri, milli ekonomiye kazandırmak adı altında yukarıda sayılan kanunlara
aykırılık ve bu sebeple suç teşkil eden fiillerin affından söz etmek gerekir. Öte yandan bu
Tasarı ile görevi kamu adına her türlü suç fiilini soruşturmak olan savcılık makamı
ile kovuşturma yürüterek muhakemeden sorumlu tutulan Türk mahkemelerinin de
asli görevlerini görmezden gelmeleri talep edilmektedir. Bu nedenlerle
anılan hükümlerin maddeden çıkarılması önerilmektedir. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Karar yeter sayısı… BAŞKAN –
Arayacağım efendim. Önergeyi kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur. On dakika ara
veriyorum. Kapanma Saati: 17.34 ALTINCI OTURUM Açılma Saati: 17.52 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa) , Fatma SALMAN
KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 14’üncü Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum. 302 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. Tasarının 3’üncü
maddesi üzerinde verilen Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi
ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım. Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Bazı varlıkların
Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun tasarısının 3. maddesinin 8. fıkrasından
sonra, ikinci paragraf olarak devam etmek üzere aşağıdaki metnin eklenmesini
arz ederiz. “1 Ocak 2003
tarihinden sonra görev yapmış olan, Siyasi partilerin
genel başkanları ve genel merkez yöneticileri, Milletvekilleri,… BAŞKAN – Sayın
milletvekili arkadaşlarımız, lütfen biraz sessiz olursanız, hangi önergenin
okunduğunu daha net anlayacağız. Lütfen… KAMER GENÇ
(Tunceli) – İkinci aykırı önerge benim önergem. Ben de söz almak istiyorum. BAŞKAN – Sizin
önergeniz de sırada efendim, geleceğiz ona da. KAMER GENÇ
(Tunceli) - Ama benimkisi aykırı, o metnin çıkarılmasını istiyorum. BAŞKAN – Tamam, okuyoruz,
orada bir şeylik yok. Sizinkine de sıra gelecek. Buyurun, devam
edin. …Kamuda,
Müsteşarlar, Müsteşar yardımcıları, genel müdürler, genel müdür yardımcıları, KİT’ler ve Kamu
bankaları Başkanları, yönetim kurulu üyeleri, genel müdürleri ve genel müdür
yardımcıları, Özerk bütçeli
kurumlar, Başkan ve yönetim kurulu üyeleri, Denetleyici ve
düzenleyici kurumlar, başkan ve yönetim kurulu üyeleri, Belediye
başkanları, belediye meclisi üyeleri, il genel meclisi üyeleri, Vakıflar ve
vakıflara ait işletmeler ile vakıfların iştirak ettiği işletmeler, Bu kanun
hükümlerinden yararlanamaz.” Esfender Korkmaz (İstanbul) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN –
Gerekçeyi mi okutayım? K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Ben konuşacağım efendim. BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Anadol. (CHP sıralarından alkışlar) K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri, önergemiz okundu ama iyi anlaşıldığını
sanmıyorum, ben bir daha tekrar edeceğim: “1 Ocak 2003
tarihinden sonra görev yapmış olan, Siyasi partilerin
genel başkanları ve genel merkez yöneticileri, Milletvekilleri, Kamuda,
Müsteşarlar, Müsteşar yardımcıları, genel müdürler, genel müdür yardımcıları, KİT’ler ve Kamu
bankaları Başkanları, yönetim kurulu üyeleri, genel müdürleri ve genel müdür
yardımcıları, Özerk bütçeli
kurumlar, Başkan ve yönetim kurulu üyeleri, Denetleyici ve
düzenleyici kurumlar, başkan ve yönetim kurulu üyeleri, Belediye
başkanları, belediye meclisi üyeleri, il genel meclisi üyeleri, Vakıflar ve
vakıflara ait işletmeler ile vakıfların iştirak ettiği işletmeler, Bu kanun
hükümlerinden yararlanamaz.” Önerge bu. Şimdi, MHP’nin
aynı mahiyette verdiği önergeyi de reddettirdi Sayın Bakan. Sayın Komisyon
“Katılmıyoruz.” dediler, Genel Kurul da reddetti. Sayın Bakan demin
açıklama yaptı. “Niye bunu reddettirdiniz?” diye arkadaşlar sordu. Dedi ki:
“Bana göre Anayasa’ya aykırı.” Şimdi, Anayasa’ya niye aykırı? Beni dinlemiyor
ama Genel Kurula hitap ediyoruz. “Devlet organları
ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun
olarak hareket etmek zorundadırlar.” Anayasa’nın 10’uncu maddesi bunu söylüyor
herhâlde Sayın Bakan. Bu tartışma uzundur arkadaşlar. Aynı Bakan…
2002’de AKP iktidara geldi ve iktidar önemli bir iş yaptı, memur maaşlarına zam
yaptı arkadaşlar. Bir istisnası vardı, milletvekilleri. Bütün memurların
maaşlarına zam yapıldı, milletvekilleri bunun dışında tutuldu. Aynı şekilde,
kapsam dışı, birtakım buna benzer önergeler verdiğimizde “Anayasa’nın eşitlik
ilkesine aykırıdır.” diyorlardı, ben de bu örneği veriyordum. Yani “pozitif
ayrımcılık” diye bir şey vardır. Niye milletvekillerine zam yapmadı AKP
İktidarı ilk tasarrufunda? Dedi ki: “Milletvekili maaşları yeterlidir, dar
gelirliler vardır, az para alan memurlar vardır, bunlara yapmayayım.” Bozuldu
mu Anayasa’nın eşitlik ilkesi? Kendileri yaptı. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Hayır, itiraz etseydiniz Anayasa Mahkemesi iptal ederdi. K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Bir dakika… Bir dakika… İtiraz edilse
bozulacak mı? Bakın, o zaman
ben size Anayasa’nın 10’uncu maddesinden başka bir fıkra okuyayım, üçüncü
fıkrası: “Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.” Arkadaşlar, altı
senedir biz söylemekten bıktık, siz kaçmaktan bıkmadınız dokunulmazlık konusunda.
Devamlı söylüyoruz, imtiyazlı hâle gelen, ayrıcalıklı hâle gelen bir
dokunulmazlık kurumu var Türkiye’de. Örneğin, Hüseyin Üzmez milletvekili
olsaydı yargının karşısına çıkamayacaktı. Bu kadar basit. ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Ne alakası var! K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Ne alakası var ülkenin siyasetiyle, ekonomisiyle, sarkıntılık yapan,
cinsel tacizde bulanan yetmiş yaşındaki bir adamın hareketinin? Milletvekili
olsa bir şey yapamayacaktınız, ayrıcalık bu. AYHAN YILMAZ
(Ordu) – Ondan milletvekili olmaz. K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Peki, biz diyoruz ki… MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) – Millet öyle bir adamı seçmez. K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Öyle mi? Seçmesin, tamam. Şimdi, diyorsunuz
ki: Bu dokunulmazlıkları sadece kürsü dokunulmazlığına hapsedelim. Onun dışında,
karşılıksız senet imzalayan, ihaleye fesat karıştıran, naylon fatura düzenleyen
insanlar dokunulmazlık kapsamının dışında olsunlar. Bunları söylüyoruz.
Diyorsunuz ki: “Evet, anlaşalım ama, Türkiye’de
bürokrasinin bazı kesimlerinde öyle dokunulmazlık var ki, gelin, hepsini
beraber kaldıralım.” NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Anadol, getir, getir, hepsini
getir, hepsini getir. K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Diyoruz ki: “Ha, tamam, hepsini; razıyız.” ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Önergeye hiçbirini katmamışsınız. K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Örneğin, bir yasa çıkardınız… MEHMET DOMAÇ
(İstanbul) – Önergeye katmamışsınız ama. K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Kattık, kattık, kattık. …RTÜK Başkanına,
bir kanun getirdiniz, dokunulmazlık verdiniz. Başbakanın
iznine bağlı. Zahid Akman’ın
mahkemeye çıkması, Başbakanın iznine bağlı. Elimde Anadolu
Ajansının bir bülteni var, Zahid Akman’a
kooperatif yolsuzluğundan Almanya’da Münih’te hakkında dava açılmış. MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) – Zahid Akman’ı
biz seçtik, Meclis seçti. K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Bu Türkiye’de hakkında dava açılamıyor, Almanya’da dava açılıyor,
bakın, Almanya’da dava açılıyor, Türkiye’de dava açılamıyor. NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Yargının soruşturma yapmasına gerek yok. K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Şimdi, biz de diyoruz ki arkadaşlar, bu Parlamento -içindeki bakanıyla
milletvekilleriyle, iktidarıyla muhalefetiyle- bir yasa çıkartıyor. Yahu, bir
jest yapalım, diyelim ki, biz bunun kapsamı dışında olalım… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – …genel müdürler kapsamı dışında olsun, vakıf yöneticileri kapsamı
dışında olsun; ne zararı olur? OKTAY VURAL
(İzmir) – Çıkartalım. K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Kime ne zararı olur arkadaşlar? Kime ne zararı olur? Anayasa
Mahkemesine mi gideceksiniz? ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Hayır, yargı mensupları da içinde olsun, Genelkurmay da içinde olsun.
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Anayasa Mahkemesine gidecekseniz, başka. Hayır, hayır. Anlaşılıyor
ki, sizlerin arasında da bu yasadan yararlanacak insanlar var. O sefineler,
gemiler gelecek, Deniz Feneri paralarıyla alınan gemiler “gayrimenkul” hükmü
altında Türkiye’ye gelecek, ona uğraşıyorsunuz. Yüce Meclise
saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Anadol. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması
Hakkında Kanun Tasarısının 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasının sonuna “Defter
tutma yükümlülüğü bulunmayan gelir vergisi mükellefleri, taşınmazlar dışındaki
varlıklarına ait tutarları banka ve aracı kurumlardaki hesaplara yatırırlar,
bunlar için ayrıca diğer şartlar aranmaz.” cümlesinin eklenmesini; üçüncü
fıkrasında yer alan “%10” ibaresinin “%5” olarak, aynı fıkradaki “Ödenen bu
vergi” ibaresinin ise “Bu fıkraya ve dördüncü fıkraya göre ödenen vergi,”
şeklinde değiştirilmesini; beşinci fıkrasında yer alan “tarih itibarıyla devam
eden veya bu” ibaresinin ve altıncı fıkrasının madde metninden çıkarılmasını ve
sonraki fıkraların buna göre teselsül ettirilmesini; sekizinci fıkrasında yer
alan “diğer sermaye piyasası araçları dolayısıyla beşinci ve altıncı fıkra
hükümlerinden; ikinci fıkra uyarınca beyanda bulunulduğu hâlde sermaye
artırımında bulunulmaması hâlinde ise beşinci fıkra hükmünden yararlanılamaz.” ibaresinin
“diğer sermaye piyasası araçları dolayısıyla veya ikinci fıkra uyarınca beyanda
bulunulduğu hâlde bilanço esasına göre defter tutmayan mükelleflerce söz konusu
varlıklara ilişkin tutarların banka ve aracı kurumlara yatırılmaması, bilanço
esasına göre defter tutan mükelleflerce ise süresi içinde sermaye artırımında
bulunulmaması hallerinde beşinci fıkra hükmünden yararlanılamaz.” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Nurettin
Canikli (Giresun) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Uygun görüşle Genel Kurulun
takdirine bırakıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Katılıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN –
Gerekçeyi mi okutayım? Buyurunuz Sayın Canikli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. 3’üncü maddeyle ilgili verdiğimiz önerge üzerinde söz almış
bulunuyorum. Şimdi, tabii,
biraz önceki konuşmamda da söyledim, burada gerçekten son derece teknik, önemli
ve ciddi bir konuyu tartışıyoruz. Elbette, bu konu tartışılırken, zaman zaman bu teknik boyutun dışına çıkılması olabilir, ona da
bir itirazımız yok ancak bu çok fazla ileriye gittiği takdirde de konunun
ehemmiyetini ve tartıştığımız konunun teknik olma özelliğini ortadan kaldırır.
Dolayısıyla her olay kendi doğal mecrasında ve konumunda tartışılması gerekir.
Bu itibarla ben, Sayın Anadol’un bu yöntemine
katılmayacağım ve uymayacağım, bunu bir öncelikle belirtmek istiyorum. Şimdi, değerli
arkadaşlar, bu önergeyle -yine 3’üncü maddede yaptığım konuşmada da ifade
ettim, burada tekrarlamak istiyorum- öncelikle tartışma konusu olan ve Plan ve
Bütçe Komisyonunda ilave edilen bir metin vardı, onu çıkarıyoruz. O neydi? Şu
anda, tasarının Hükûmetten gelmiş hâliyle, kanunun
yürürlüğe girdiği tarihten sonraki vergi incelemelerini kapsıyor idi. Verilen
bir önergeyle, devam eden incelemeler de bu kapsama alınmıştı. Tabii, şunu çok
net olarak ifade etmek gerekiyor: Bu önergeyi veren arkadaşlarım da bir
eşitsizliğin giderilmesi noktasından, iyi niyetle verdikleri bir önergedir.
Bundan hiç kimsenin en ufak bir kuşkusu olmasın. Neden? Çünkü bunu, bakın, eğer
ilgili basını takip eden, yazarları takip eden… Ki, bu konuda Türkiye’de
tebarüz etmiş ve uzmanlığı herkes tarafından bilinen bazı yazarlar da bu
şekilde ifade etmişlerdir. Bunların bir tanesi Sayın Kızılot’tur
mesela. Sayın Kızılot bu konuyla ilgili yazısında,
burada bir eşitsizliğin olduğunu ve devam eden incelemelerin de bu kapsama alınması
gerektiğini söylemiştir, tıpkı arkadaşların Komisyonda verdiği önerge
çerçevesinde. Ha, ben bu görüşe katılmıyorum, onu da söyleyeyim. Orada, neden
katılmadığımı da ifade ettim. Teknik olarak da katılmıyorum ve özellikle, daha
sonra herhangi bir düzenleme yaptığınız zaman, bir kapsama aldığınız zaman ya
da birilerini bir kapsam dışında bıraktığınız zaman, insanların kafasında doğru
ya da yanlış, gerçek ya da değil, bir soru işareti oluşuyor. En azından bu
gerekçeyle bile, sadece bu gerekçeyle bile, kamuoyunun, insanların kafasında
oluşacak muhtemel soru işaretlerini de ortadan kaldırmak lazım veya bu tür soru
işaretlerine -gerçek olmasa bile- yol açacak bu tür düzenlemelerden kaçınmak
lazım. Yoksa bu önerge Komisyonda verilirken hiç kimsenin başka bir amacı
yoktu, olması da mümkün değil zaten. Bunun da altının çizilmesi gerekiyor. Yine ifade
ediyorum, bu önergeyle tartışmalı olan 3’üncü maddenin altı numaralı fıkrasını
da tamamen ortadan kaldırıyoruz. Aslında arkadaşlarla görüştük, benim de bir
önerim oldu, şöyleydi öneri: Yani madem yurt dışından parayı getiriyoruz,
elbette ilkelerimizi korumak kaydıyla, mümkün olduğu kadar fazla parayı
getirelim. Yani, işte, kara para vesaire; bunlara meydan ve
geçit, fırsat vermeden ama diğer taraftan da tasarının esas amacı olan yurt
dışından daha çok kaynağı çekelim, bunu sağlayacak tarzda bir öneride
bulunmuştum arkadaşlarımıza, o da şuydu: Bu beyandan hareketle -yani insanlar
yurt dışından paralarını getiriyorlar ve bu beyandır- soruşturma yapılmaması,
sadece bu beyandan hareketle, bu beyan delil kabul edilerek, bu beyan esas
alınarak, bu beyan ihbar kabul edilerek soruşturma yapılmasın diye bir öneri
getirmiştim ama bunun dışında herhangi bir nedenle bu beyanda, bu beyanı başlı
başına delil alan durum hariç onun dışında herhangi bir nedenle yapılabilir ona
bir engel yok, ceza verilebilir, hiçbir engel yok idi. Ama arkadaşlarımız ona
da yani biraz yarı hafif bir sıcak bakmakla birlikte genel olarak katılmadılar
biz de bunun üzerine -yine biraz önce söylediğimiz o çerçevede, yani soru
işareti kalmasın çerçevesinde- tümünü çıkaran bir önergemizdir yani altıncı
fıkranın tamamını tasarı metninden çıkaran bir önergedir. Ayrıca birkaç
ufak teknik düzenleme var. Yine bununla bağlantılı sanıyorum sekizinci fıkrasında
kaldırılan, altıncı fıkraya bir atıf, onu düzeltiyoruz. Dolayısıyla, bu zaten
esas madde, temel madde düzenleyen, usul-esası düzenleyen madde 3’üncü
maddeydi. Tartışma konuları da dışarıda bırakılmaktadır bu şekilde bu
önergemizle, arkadaşlarımızla birlikte verdiğimiz bu önergeyle. Dolayısıyla hem
yurt dışından sermaye getirilmesini sağlama amacı ortadadır ve kuvvetli olarak
duruyor ve bizim de bundan beklentilerimiz var. Ayrıca hiçbir şekilde en ufak
bir kara para getirilmesi söz konusu olmayacaktır, öyle beklentimiz de yok, ona
ihtiyacımız da yok… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - …ve onun dışındaki diğer temiz olarak nitelendirebileceğimiz, daha
doğrusu hem uluslararası alanda en ufak bir tartışmaya yol açmayacak, ülkemizi
kara para konusunda herhangi bir sıkıntıya sokmayacak şekilde, son derece
olumlu ve mükemmel bir hâle getirilmiştir bu tasarı ve bu yönüyle hedeflerimizi
de gerçekleştireceğimize inanıyorum. Tekrar hayırlı,
uğurlu olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Canikli. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: T. B. M. Meclisi
Başkanlığı’na Görüşülmekte olan
302 Sıra Sayılı yasa tasarısının 3. maddesinin (1) fıkrasında geçen (kanaat
verici belgeyle ispat edilen taşınmazlar) ibaresinin çıkarılmasını arz ederim. Kamer
Genç (Tunceli) ve arkadaşları BAŞKAN –
Komisyon? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Peki. Buyurunuz Sayın
Genç. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 302 sıra sayılı Yasa
Tasarısı’nın 3’üncü maddesiyle ilgili olarak verdiğim önerge üzerinde söz almış
bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. Değerli
milletvekilleri, bakın, 1957 yılında ben maliye okuluna girdim, yatılı okudum
üç sene. maliye okulunu bitirdikten sonra altı sene
vergi denetmenliği yaptım. Danıştayda
on üç sene vergi davalarına baktım. Ayrıca, 80’den itibaren de ben siyasetle
uğraşıyorum. Biraz önce Kemal
Bey’e soru soruyorum, bana hava cıvadan laflar ediyor, diyor ki: “Senin aklın ermez.” Yahu Kemal
Bey, ben maliyeciliğe başladığım zaman senin nerede olduğun belli değil. Bakın, zamanım
yok. Aslında, bu kanunla ilgili olarak birçok düzeltme yapılması gereken şeyler
var. Evet, bu kanun, aslında, hakikaten Türkiye’de vergi
kaçakçılığını teşvik eden bir şey. Şimdi, biraz önce
Sayın Canikli maddenin tümü üzerinde konuşurken dedi
ki: “Efendim, yurt dışında var olan, varlığı kanıtlanan...” dedi. Bakın, (1)’inci
fıkrayı okuyalım 3’üncü maddede: “Gerçek veya tüzel kişilerce, 1/10/2008 tarihi itibarıyla sahip olunan ve yurt dışında
bulunan; para, altın, döviz, menkul kıymetler ve diğer sermaye piyasası
araçları ile varlığı kanaat verici bir belgeyle ispat edilen taşınmazlar.”
Demek ki, varlığı kanaat verici belgeyle ispat etmek esası taşınmazlar için
getirilmiş. NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – (8)’inci fıkrayı okur musunuz? KAMER GENÇ
(Devamla) – Neyse, konuşturma şimdi. Ben senin gibi yirmi dakika konuşma hakkım
olsa veya çıkalım televizyonda da konuşalım. NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Genç, (8)’inci fıkraya bakın. KAMER GENÇ
(Devamla) – Şimdi, bakın, sizin bir zihniyetiniz var. Birisi gitmiş on dört
yaşındaki kıza mı tecavüz etmiş veya taciz etmiş… (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) – Bizimle ne alakası var? ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Sözünü geri alsın! NECAT BİRİNCİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, lütfen durdurun hatibi, sözünü geri alsın! MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) – Ne alakası var? KAMER GENÇ
(Devamla) – Hemen ona af getiriyorsunuz. Birisi vergi kaçakçılığı mı yapmış,
hemen ona af getiriyorsunuz. NECAT BİRİNCİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, sözünü geri alsın! (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) BAŞKAN – Sakin
olun sayın milletvekilleri… KAMER GENÇ
(Devamla) – Ya şimdi bu kadar şeye… NECAT BİRİNCİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, sözünü geri alsın! KAMER GENÇ
(Devamla) - Şimdi, böyle bir zihniyet içindesiniz. Şimdi, değerli
milletvekilleri, burada getirilen amaç, tamamen sizin zamanınızda yapılan o
yoğun suistimaller, soygunlara dayalı olarak
kazanılan haram paralara vergi affını getirmek lazım. (AK PARTİ sıralarından
sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler) NECAT BİRİNCİ
(İstanbul) – Sözünü geri alsın! NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Ağzından çıkan laftan haberin yok! BAŞKAN – AKP’ye
yönelik bir şey söyledi mi? KAMER GENÇ
(Devamla) – Efendim, bakın, (5)’inci fıkrayı okuyalım. Şimdi, buna göre… (AK
PARTİ sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar) BAŞKAN – Sayın
Genç… Sayın Genç… KAMER GENÇ
(Devamla) – Sayın Başkan, şimdi bunları bir susturun bakalım da ben konuşayım
yani. Böyle şey olur mu? (AK PARTİ sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Sakin
olun sayın milletvekilleri… KAMER GENÇ
(Devamla) – Şimdi, hayır yani böyle bir şey olur mu? BAŞKAN – Sayın
Genç, deminki ifadenizi… KAMER GENÇ
(Devamla) – Şimdi, böyle bir müzakere sistemi olmaz ki. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Böyle bir müzakere sistemi olmaz. BAŞKAN – Sayın Genç, bir dakika beni dinler misiniz. KAMER GENÇ
(Devamla) – Şimdi, burada söylenen olayın özü şu… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Genç, bir dakika beni dinler misiniz. ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Kişiliğimizi, şahsiyetimizi ayaklar altına alıyor. Ayıp bir şey ya! BAŞKAN - Sayın
Genç… Sayın Genç, bir dakika beni dinler misiniz. Deminki ifadenizi
AKP’ye yönelik mi söylediniz? Ona alınganlık yapıyor arkadaşlar. Lütfen sözünüzü düzeltir misiniz. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – “Sizden birisi” demiyor ki, “affediyorsunuz” diyor. BAŞKAN -
Buyurunuz efendim. KAMER GENÇ
(Devamla) – Basında denildi ki, efendim, evlilik yaşının on dört yaşına
çekilmesi konusunda kanun teklifi verildi. Böyle uygulamalar var. Ayrıca da,
eğer, burada, bakın… (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Sayın Başkan,
tabii, bilmiyorum zamanım nasıl var? Şimdi, eğer
bunlar yanlışsa, çıkar burada konuşurlar. Bakın, Sayın Canikli, (5)’inci fıkraya göre öyle bir vergi kaçakçılığını
getiriyorsunuz ki, yani, bir iki kişi hakkında vergi incelemesi yapılmış 1
trilyon lira matrah farkı bulunmuş. MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) – Anlamıyorsun! Sen anlamıyorsun! KAMER GENÇ
(Devamla) - Ne yapacak? Gidecek adam 1 trilyon lirayı yurt dışından getirecek,
ondan sonra yüzde 2 vergiyle… Yani 1 trilyon lira vergi kaçakçılığının cezası 1
trilyon liradır en azından. Ama siz öyle bir sistem getirmişsiniz ki, adam
gidecek yurt dışından 1 trilyon lirayı getirecek, 20 milyarla kurtaracak. Yahu,
şimdi bunları bilmiyorsanız bari öğrenin. Şimdi mesele… MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) – Sen anlamıyorsun! KAMER GENÇ
(Devamla) – Bakın, şimdi önemli olan Türkiye’de bir kriz varsa, elbette ki
hepimiz bu memleketin insanları olarak bu krizi çözmeye çalışacağız ama
insanların karşısına geçip de yalan söylemeyin. MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) – En büyük yalancı sensin! KAMER GENÇ
(Devamla) – Şimdi, Maliye Bakanı diyor ki: “Ben Foça’dan 15 milyara aldığım şeyi
1 trilyon 260 milyar liraya sattım. 1 trilyon 245 milyar lira para kazandım, o
zaman kayıtlara geçirdim. Bu 2006 yılında oldu. O zaman, zaman aşımı yoktu.
Şimdi, zaman aşımı olduğu için biz o zaman beyan ettik.” Getir defterini,
gösterelim kardeşim bunu. BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Rize) – Kime gösterecek? KAMER GENÇ
(Devamla) – Yani, şimdi, insanlar şeffaf olmak zorundadırlar. Şimdi, efendim,
naylon fatura… Bakın, naylon fatura konusunda… Beyler, naylon fatura konusunda
yine bu kanun naylon faturayı affediyor. Şimdi, çıksın buradan söylesin. Şimdi,
(5)’inci fıkrada diyorsunuz ki: “Eğer kişi beyanname verirse, yani buna göre
bir beyanname verirse artık bunun defterlerini incelemeyiz.” Peki, defterleri
incelenmediği zaman, kardeşim, bu hayali ihracat yapmışsa, naylon fatura
düzenlemişse nasıl bu ortaya çıkacak? Onu o zaman ispat edin. Yani bu kadar
insanları kandırmayın. İşte (5)’inci fıkra ortada arkadaşlar. (5)’inci fıkra
ortada. Burada beni
susturabilirsiniz. Ben bunu her vesileyle söyleyeceğim. Televizyon
programlarına da çıkacağım. Yani siz hayali ihracatçıları niye bu kadar
koruyorsunuz? ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Senden fazla konuşan var mı bu Mecliste? KAMER GENÇ
(Devamla) – Bu Maliye Bakanı hakkında hayali ihracatla ilgili ithamlar var.
Çıksın desin ki “Ben bundan yararlanmıyorum.” Böyle bir şey olur mu ya? Böyle
bir şey olmaz. Türkiye Cumhuriyeti devletinde, hukuk devleti, eğer bir
şeffaflık varsa ben şey ediyorum. Neymiş? Efendim, Kanal 7’ye kanalize edilen paralarla yurt dışından gemi alınmış. Niye
o gemiyi affediyorsunuz? Sonra, şimdi, Tayyip Bey’in çocuğunun dörde yakın
gemisi olduğu söyleniyor. Doğru mu, yanlış mı bilmiyorum. Acaba şimdi… MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) – İspat et, söylediğini ispat et. MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) – Senin hakkında neler söyleniyor yahu! KAMER GENÇ
(Devamla) – Yahu ben… ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Dedikodu, dedikodu! KAMER GENÇ
(Devamla) – Kardeşim, ben “söyleniyor” diyorum, ben şey etmiyorum. Şimdi,
yarına bunlar… Bakanlar Kurulu üyelerinin birçoklarının çocuklarının gemileri var.
Bunları getirip de bunları niye ispatlıyorsunuz. Yani bunlara vergi affı
getiriyorsunuz. Bunlara gerek yok arkadaşlar. Çıkın deyin ki, kardeşim… Şimdi, Kemal Bey
biraz önce dedi ki: “Biz hayalî ihracatı affediyoruz.” (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) – Hadi, ancak gidersin, hadi! BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Genç. Önergeyi… BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, Hatip konuşurken grubumuzu itham edecek şekilde
konuşmuştur. Onun için grubumuz adına söz istiyorum sataşmadan dolayı. BAŞKAN –
Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR 1.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın,
Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii bu kürsü milletin
kürsüsü. Burada konuşurken her insan, milletinin huzurunda, 70 milyonun
huzurunda konuşuyor ve televizyonlarda da bu millet bizi seyrediyor.
Dilimizden, ağzımızdan dökülen kelimelerin de bu milletin ahlakıyla,
kültürüyle, töresiyle uyarlı olması lazım. Şimdi, bir milletvekilinin buradan, kalkıp bir grubu hedef alarak
konuşurken çok dikkat etmesi lazım. Şimdi, Kamer Genç
burada bir iftirada bulunuyor. Bir kişinin namusla, şerefle, haysiyetle arasında
mesafe olan, ahlaksızlığına birtakım kılıflar uydurmaya çalışan, değişik
ahlaksızlıklarla irtibatı olan kişilerin, ahlaksızların davranışlarını bu
milletin yüzde 47’sinin oyunu almış bir partiye hiç kimse mal edemez. Bu, kimsenin
hakkı da değildir, haddi de değildir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Biz buradan
tavrımızı çok net koyduk, her konuda. Türk Ceza Kanunu’nun değişimlerini biz
yaptık. Bizden önce, bu memlekette tecavüze uğrayan bir kadın tecavüzcüsüyle
evlendiği takdirde ne oluyordu biliyor musun Sayın Genç, sen de burada vekillik
yaptın? Evlendiği zaman ceza duruyordu beş süreyle, davaysa dava duruyordu, hem
kadın tecavüze uğruyor hem de tecavüzcüsüyle evlendiği zaman kendine tecavüz
edene ömür boyu karılık yapıyor, ona “kocam” diyordu. Bu zamana kadar buna
karşı çıktınız mı? Biz bunu değiştirdik, biz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama, şimdi kalkıp burada ahlakı konusunda toplumun hemfikir
olduğu ve -değişik zamanlarda basına, medyaya da düştü- öyle, çiçek sularken,
bahçe sularken yakalanan AK PARTİ’nin içinde kimse
yok! (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Sonra, çıkıp burada bize
ahlak ve namus dersi veren insanlar önce dönüp kendi ahlakına, kendi namusuna
bakacak. Öyle yağma yok! (AK PARTİ sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar) Bizim, AK PARTİ
olarak, kadınlara saygımızdan, sevgimizden, hürmetimizden, her konuda yaptığımız
icraatların altına koyduğumuz imzadan ne olduğumuz ortadadır ama bizimle
irtibatı olmayan, bizimle uzaktan yakından ilgisi olmayan değişik
ahlaksızların; haysiyetten, şereften yoksun kişilerin davranışlarını hiç kimse
getirip de bize yamayamaz, böyle bir şey olmaz ama! (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Rize) – Özür dilesin, özür! BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Ben onun için, Sayın Başkan, Sayın Genç’ten bu kürsüye çıkıp
grubumuzdan özür dilemesini veya yerinden özür dilemesini istirham ediyorum,
Başkanlıktan böyle bir talebim var. “AK PARTİ’li
milletvekilleri böyle bir fiili işlediler.” şeklinde bir beyanda bulundular. Bu
beyanını düzeltmesini ve özür dilemesini istiyorum efendim. Ben bu vesileyle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Bozdağ. Sayın Genç, bunu
düzelttiniz herhâlde. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) MEHMET ELİTAŞ
(Kayseri) – Hayır efendim, özür dilemesi gerekir Sayın Başkan. NECAT BİRİNCİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, yanlış yapıyorsunuz! FATMA ŞAHİN
(Gaziantep) – Neyi düzeltti ki “Düzelttiniz herhâlde.” diyorsunuz? NECAT BİRİNCİ
(İstanbul) – Zabıtlardan çıkması gerekir bunun. Böyle hakaret olmaz! Sayın
vekiller, lütfen, sizedir de aynı zamanda, bütün Türk milletinedir. Yapmayın! ASIM AYKAN
(Trabzon) – Zabıtlara bakın zabıtlara baksın! BAŞKAN – Tamam,
teşekkürler Sayın Bozdağ. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hayır, şimdi, Sayın Başkan, neyi… Arkadaş yanlış anlamıştır benim
dediğimi. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) BAŞKAN – O zaman
buyurun, yanlış anlaşıldığını söyleyin efendim. KAMER GENÇ
(Tunceli) – İsterseniz bir dakika konuşayım efendim. BAŞKAN – Tabii,
bir dakika süre vereceğim, yanlış anlaşıldığını söyleyin. MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) – Bir dakika özür dileyeceksin! MEHMET ELİTAŞ
(Kayseri) – “Yanlış anlaşıldıysam özür dilerim.” de! BAŞKAN – Buyurun. 2.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Yozgat Milletvekili
Bekir Bozdağ’ın, konuşmasında ileri sürmüş olduğu
görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben burada konuştuğum şeyi
bilen bir insanım. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) – Allah Allah! BAŞKAN – Sakin
olun lütfen. KAMER GENÇ
(Devamla) – Şimdi, denildi ki “AKP iktidarları zamanında vergi kaçakçılığı
yapan yandaşlarına hemen vergi affı çıkarıyorlar.” (AK PARTİ sıralarından gürültüler) NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Yok öyle bir şey! KAMER GENÇ
(Devamla) – İşte burada yahu, burada, “burada” diyorum. NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) – Zabıtlarda belli ne konuştuğun! KAMER GENÇ
(Devamla) – Efendim, ayrıca bu Hüseyin Üzmez meselesinde, basın birden, hemen
dedi ki:” Efendim bu evlilik yaşını on dört yaşına indirme yönünde çalışmalar
yapılıyor.” MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) – Kim yaptı? Kim yaptı? KAMER GENÇ
(Devamla) – Yani bunların yapılmaması anlamında söyledim ben bunu. Ben sizin
grupla ilgili bir şey… (AK PARTİ sıralarından gürültüler) NECAT BİRİNCİ
(İstanbul) – Yalan söylüyorsun! Yalan söylüyorsun! KAMER GENÇ
(Devamla) – Efendim, yani basın böyle söyledi. Ben sizi ikaz ettim, bu yönde
bir çalışma yapılmasın dedim. Yani bunun da sizin grupla ne ilgisi var? MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) – Mertlik yap, özür dile! KAMER GENÇ
(Devamla) – Tamam, siz de yapmadığınıza göre mesele hallolmuştur. Mesele budur,
tamam… (AK PARTİ sıralarından gürültüler) MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) – Mertlik yap, özür dile! KAMER GENÇ
(Devamla) – Tamam, benim demek istediğim buydu Sayın Başkanım. Sağ olun. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Genç. VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam) 2.- Bazı Varlıkların
Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/657) (S. Sayısı: 302) (Devam) BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir. İSA GÖK (Mersin)
– Sayın Başkan, efendim yalnız bu on dört yaş konusunda Adalet Bakanlığı
bünyesinde çalışma yapılmıştır, tutanakları vardır. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Hayır… Sayın Başkan… BAŞKAN – Konumuz
o değildir, lütfen konuyu karıştırmayalım. Kabul edilmiş
olan önerge doğrultusunda 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 4’üncü maddeyi
okutuyorum: Düzenleme yetkisi MADDE 4- (1) Bu
Kanunun uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı
yetkilidir. BAŞKAN – 4’üncü
madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Mithat Melen konuşacaktır. Buyurunuz Sayın
Melen. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
MİTHAT MELEN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum. Bazı Varlıkların
Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı’yla ilgili Milliyetçi
Hareket Partisinin görüşlerini sunmaya çalışacağım. (Gürültüler) OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen konuşan arkadaşımızı dinleyiniz, lütfen salonun içinde
hareket hâlinde bulunmayınız. Koltuklara rahat bir şekilde oturunuz,
arkadaşımız da size hitap etsin. Buyurunuz
efendim. MİTHAT MELEN
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. İşler ciddi
olunca kimse dinlemek istemiyor, işin aslı o zaten. Maalesef hep şeyle
uğraşıyoruz bu Mecliste ve yazık. Dünya en önemli krizlerin içerisinde, bütün
dünyaya sirayet etmiş, Avrupa yanıyor, Amerika Birleşik Devletleri yanıyor ve
biz biraz konuyla ilgili bir yasa çıkarıyoruz. Sayın Grup Başkan Vekiline hak
veriyorum, hiç kimse teknik konuşmak istemiyor, ama iş o kadar teknik ki,
bakın, bu 4’üncü maddeyle ilgili yetki… Bunu bir kere sorgulamakta yarar var:
Niye bu kanunun uygulamasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Maliye
Bakanlığı yetkili? Çünkü burada kambiyo yasalarından tutun da, kambiyo
düzenlemelerinden tutun da ceza yasalarına kadar, hatta bir aşamada da Türk
Parasının Kıymetini Koruma Yasalarına kadar düzenlemeler getiriliyor. Bunu
yürütmeye Bakanlar Kurulu yetkili, ama burada Maliye Bakanlığı düzeltme yapmak
istiyor. Yani, sistemde aslında ciddi bir değişiklik var. Sistem değiştirmeye
çalışıyoruz galiba. Şimdi, burada amaç, gerçekten Türkiye’de istihdamı artırmak
veyahut da Türkiye’nin ihtiyacı olan bilhassa reel sektör için fon yaratmak
ise, şimdi bu fonu da yaratmakta belirli şekilde tereddütler oluşacak; onu da
size arz etmeye çalışacağım, o da şu: Şimdi, yurt dışından gelen paraya yüzde 2
vergi, Türkiye’dekilere yüzde 10 vergi koymak. Peki bu para kendiliğinden otomatik olarak dövize çevrilip yurt dışına
gitmeyecek mi? Yurt dışına gittiği zaman da oradan da döviz olarak Türkiye’ye
geldiğini farz ediyoruz, Türkiye’de bozdurulup Türk lirasına çevrilmeyecek mi?
Çevrildiği zaman Türkiye’de ekstra bir para arzı oluşacak. Para arzı, tekrar
para talebini tetikleyecek bir iş. Para talebini tetiklediğiniz zaman dövizin
kuru tekrar yükselecek. Dövizin kuru tekrar yükselirse, bu paranın Türkiye’de
kalabilmesi için faiz hadleriyle oynamanız gerekir. Faiz hadleriyle oynadığınız
zaman da maalesef yatırım olmayacak. Ki Türkiye’nin en önemli
meselesi yatırımla ilgili mesele. Yani, burada hep başka bir mantığı
tartışmaya başladık. Yani, bu paranın getirilmesinin bir af yasası olup
olmadığı konusunu tartışmaya çalıştık, fakat bir türlü makroekonomik dengelerle
ilgili kısmını tartışmadık, tartışmıyoruz. Acaba, yurt dışında gerçekten
Türkiye’ye hemen gelecek bu kadar para var mı? Yani herkes tahmin ediyor bunu.
130 milyar dolardan bahsediliyor -ona da çok inanmıyorum, inanmıyorum- bunun
diyelim 30 milyar doları geldi. Kaldı ki Türkiye'de bugünkü borsa düzeninde,
yani bizim “bıyıklı yabancı” dediğimiz paralar zaten devrede; dünyanın en
yüksek faizlerini veren ülkeyiz, zaten devrede. Peki, niçin, şimdi devrede olan
paralar bir daha gelsin diye hesap ediyoruz? Yurt dışında ufacık bir kriz oldu
diye. Ama orada bir gerçek payı var, o krizden rahatsız olan paralar var,
gelebilir, maalesef bizim paralarımız da var. Bankacılık sistemimizin yurt
dışında değerlendirdiği paraların da sıkıntıları var çok ciddi bir biçimde.
Şimdi, onlar eğer Türkiye’ye gelirse -ki öyle farz ediyoruz- sistemin içerisine
girerse, peki üretime girecek mi? Yani özellikle sistemin bilhassa ihtiyacı
olan günlük fon ihtiyacını karşılayacak mı? Hayır, faiz yükselirse
karşılamayacak çünkü faizi yükseltici etki yapacak bu para. Bir de bir başka mantıkla
gidersek eğer, başka bir tarafından işi yakalamaya çalışırsak, yani sık sık Türkiye’de, dünyada da oluyor bu ama biz ikide bir, her
on senede bir para affı çıkarıyoruz. Niye para affı çıkarıyoruz? Sistemin
içerisine koymak için para affı çıkarıyoruz. Aslında, “kara para” diye iddia
ettiğimiz, arada sırada konuştuğumuz paralar sistemin içinde. Bankacılık
sistemi içerisine girdiği andan itibaren kara paralığı kalıyor mu? Sayın
milletvekilleri, bu paralar bankacılık sisteminin içindeyse zaten kara para
değil. Onun için boş yere de kara parayı tartışmaya başlıyoruz. BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Rize) – Biz tartışmıyoruz. MİTHAT MELEN
(Devamla) – Siz tartışmıyorsunuz ama Devlet Planlama Teşkilatı yüzde 50
civarında Türkiye'de kayıt dışı para olduğunu söylüyor. Esas mesele, sadece
yurt dışındaki paraları getirmekle ilgili değil, Türkiye’dekileri devreye
sokmakla ilgili. Ama ona yüzde 10 vergi koyarsanız Türkiye’dekiler nasıl
devreye girecek? Şimdi, eğer
günlük fon ihtiyacını karşılamak için para yaratmaya çalışıyorsak yurt dışından
gelecek paralar çözüm değil, olmadı şimdiye kadar. Biz bir süre yurt dışı
dövizlerine, işçilerin dövizlerine göz diktik. Onlar Türkiye’ye gelir diye
zannettik. Zaman zaman onlara bel bağladık, hatta
gidip oralarda o paraları toplamaya çalıştık. Sonra ne oldu? Gelmedi. Burada
tek getirecek unsur, bir istikrar, ikincisi faiz haddi ama faiz haddi
Türkiye'nin aleyhine işleyen bir unsur. Yüksek faiz Türkiye’de yatırımı
durduruyor ve Türkiye’de yatırım yok. Yatırımı iyi olmayınca istihdam yok. Bakın, bu
tartışmaya boş yere IMF olarak da girdik, hatta özel sektör. Birdenbire bir
sabahleyin kalktı, “IMF’ye ihtiyaç vardı” dedi Türkiye. Niye Türk ekonomisini
düzeltmek için IMF’ye ihtiyaç var? Bir taraftan Türkiye, Avrupa Birliğine tam
üyelik müracaatı yapmış ve müzakerelerini sürdürüyor. Kaldı ki müzakere
sürdürüyoruz ama hiç o müzakereyle ilgili bir şey de tartışmıyoruz. Çok ciddi
bir uyum evresi içerisindeyiz. Ama bugünlerde Avrupa Birliği dünyadaki krizden
öyle bir uyum sürecine girdi ki, tamamen sistemini değiştirdi, bankalarını
devletleştirdi ve biz sanki Avrupa Birliği tarafından belki -belki bizim özel
sektörün de yanlış algılamasıyla, bilemiyorum orasını ama- bir IMF’ye doğru
itilmek durumundayız. Yani IMF bizim sorunlarımızı çözmek için bir çapaysa,
eğer Avrupa Birliğiyle müzakere ediyorsak, niye Avrupa Birliği çapasını hiç
kullanmak istemiyoruz? O zaman mesela şu yasanın Avrupa Birliği yasalarıyla hiç
uyumu yok, uyumsuz bir yasa. O zaman, tekrar, Uyum Komisyonunda alacağız, bu
yasayı bir kere daha değiştireceğiz. Bir de Türk ekonomisinin sorunlarını, bu
kadar ciddi meselelerini bir tek yasayla çözmek gibi bir gaflet içerisinde de herhâlde
değiliz. Belki Hükûmet kendi arasında tartışıyor ama
sanki Merkez Bankası, BDDK, Sermaye Piyasası Kurumu (SPK), diğer bütün kurumlar
da hiç bu tartışmaların içinde yok. Yani bu kendi kendine bir sistem, kendi
kendini çeviriyor ve biz, bankacılık sistemiyle ilgili “Efendim biz 2001
yılında yeteri kadar düzenleme yaptık.” deyip bu işlerin düzeldiğini
zannediyoruz. Hayır, bankacılık sistemi düzelmiş değildir, çok da güvenmeyin
öyle. Belki bankacılar çok kızıyor ama çok kızanlar kredileri geri çağırmazlar.
Bugün, Türkiye’de krediler geri çağrılıyor. Bankacılar reel sektörü
sıkıştırıyor, kredi vermeyi kestiler. Şimdi, bankacılık sistemi çok iyi durumda
diye de ortaya çıkmamamız lazım. Bu mesele, acaba bankacılık sisteminin veya
IMF’nin çeşitli biçimde, bir 50-60 milyar dolardan bahsediliyor… O anlaşma onu
mu çözmek için yapılacak? Ben IMF’ye karşı
direnmek meselesinde veya onun spekülasyonundan da pek
hoşlanmıyorum. Niye hoşlanmıyorum? Zaman zaman,
uluslararası kurumların zaten içindeyiz, ona başvuruyoruz. Bunları da böyle speküle etmeye gerek yok ama Türkiye’nin gerçek ihtiyacı ve
eğer bir üyelik müzakeresi götürüyorsak, Avrupa Birliğiyle oturup önce bu işi
tartışmakla ilgilidir ama onu yapmıyoruz. Onun için, ben bu
yasanın gereksiz olduğuna inanmıyorum, gerekli ama ikide birde yurt dışından
gelen paralara bel bağlayıp Türk ekonomisini düzeltmeye kalkmak konusunda da
çok ciddi tereddütlerim var. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Buyurunuz. MİTHAT MELEN
(Devamla) – Yalnız, bu işin çözüm yerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi olması
iyi. Bu yasa bile, bu konuda son bir aydır atılmış bir adım. Doğru, yanlış ama
hiç olmazsa Türkiye Büyük Millet Meclisinde tartışılıyor çünkü toplumda, bakıp
bu Meclise, hiç kendi meseleleriyle ilgilenmediği görülüyor. İstanbul’da ateş
var, ciddi biçimde ateş var. Piyasalarda ateş var. Piyasanın içinde olan kendi
milletvekili arkadaşlarımıza sorarsanız, bu konu daha iyi ortaya çıkar ve bu
yangından mümkün olduğu kadar az zararla çıkmak mesele. Türkiye’nin bir daha
bir takla atmasına -ekonomik
açıdan- savrulmasına kimse tahammül edemez. Bu, sadece İktidarın meselesi değil
hepimizin meselesi. Onun için, birbirimizle çatışacağımıza bu işlere daha fazla
bakmak gerektiğine inanıyorum. Bu görüşlerle
yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. Arz ederim. (MHP
ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Melen. Cumhuriyet Halk
Patisi Grubu adına Manisa Milletvekili Şahin Mengü konuşacaktır. Buyurunuz Sayın
Mengü. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bazı Varlıkların
Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesi
hakkında CHP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Grubum ve şahsım adına yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, yanlış hatırlamıyorsam ekim ayı ortalarındaydı, Sayın
Başbakan, yurt dışındaki paraların ülkeye çekilmesine imkân verecek bir
düzenleme yapılacağını söylemesi üzerine gazetecilerin bunun kara paranın
aklanması riskini taşıyacağını söylemesi karşısında “Her türlü riski alırız.”
demişti. Ancak biraz evvel Sayın Canikli ve diğer
grup başkan vekillerinin, bu kara para olayını önleyici her türlü tedbirin
alındığını söylemesi hakikaten çok doğru ve sağlıklı olmuştur. İşte,
görüştüğümüz yasa tasarısı yurt dışından Türkiye’ye getirilmeye çalışılan
paralarla ilgili bir yasa tasarısı. Ancak ben bu yasa tasarısının böyle, son
bir ay içinde bir refleksle, krizle olduğuna inanmıyorum. İnanmıyorum değil,
bazı duyumlarım bana sanki… Maliye Bakanlığında bir yıldır böyle bir çalışmanın
olduğuna dair bilgilerim var. Onun için, bu tabii, yani kötü de bir şey değil,
Maliye Bakanlığı zaman zaman herhangi bir tedbir
almak için çalışmalar da yapabilir. Buradaki tek tehlikeli unsur bavulla
getirilecek paranın menşeinin nasıl takip edileceği ve bu takip edilirken bunun
kara para olup olmadığı, işte PKK parası olduğu –kusura bakmayın çok rahatsız
oluyorsunuz ama söyleyeceğim- Deniz Feneri parası olduğu falan gibi
rahatsızlıklar var. Şimdi, elbette kara paranın önlenmesi çok doğru bir şey
çünkü “Getir de nasıl getirirsen getir.” mantığıyla getirilecek paralar ne beklediğiniz
kadar çok olacak… Bir Anadolu tabiri vardır “Attığın taş ürküttüğün kurbağaya
değmez.” diye. Bu para o kadar gelecek mi gelmeyecek mi, bu ayrı bir tartışma
konusu. Konuşmamın ikinci
bölümünde onu anlatmaya çalışacağım. Ancak, hakikaten Türkiye, Birleşmiş
Milletler tarafından düzenlenen üç uluslararası anlaşmanın altına imza
atmıştır: Viyana, Palermo, bir tane de Strasburg
yanlış hatırlamıyorsam. Bu kara parayla mücadele için üç anlaşmanın altında
imzası vardır. Eğer bu anlaşmaların zedelenmesine neden olabilecek, Türkiye’yi
bu konuda sıkıntıya sokabilecek tedbirleri almazsak Türkiye, dünyada çok hassas
olunan kara parayla mücadelede sanki üstüne düşen, taahhüt altına girdiği
konularda görevini yapmayan bir devlet hâline gelir ve sonucunda, sanki teröre,
uluslararası teröre destek veren ülkeler arasına getirilir. Bu hakikaten
Türkiye açısından çok sıkıntılar yaratabilir. Bu konu yani kara
para konusu, dünya kamuoyunun çok hassasiyetle üzerinde durduğu bir konuydu. O
bakımdan hep hassasiyetle üzerinde duruyorum. Bunun düzeltilmiş olması
hakikaten çok doğru oldu. Bütün bunların
dışında, bu şekilde nasıl bir düzenleme yaparsanız yapın, önemli miktarda para
da Türkiye’ye gelmeyecektir. Çünkü, Türkiye, bu para
operasyonunu ilk defa yapmıyor, bu parasal tedbirleri ilk defa almıyor. Benim
hatırlayabildiğim kadarıyla son on yıl içerisinde en az iki üç defa böyle para
operasyonları yapıldı. Hiçbir şekilde, beklediğimiz kadar para gelmedi
Türkiye’ye. NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Yurt dışı amaçlı yoktu ama fazla. ŞAHİN MENGÜ
(Devamla) – Hayır bakın, hepsi ekonomiyi canlandırmak, yurt dışında, ister bu
ülkeden götürülmüş olsun ister orada çalışanların paraları olmuş olsun, bu
paraların Türkiye’ye getirilmesi çabası vardı. Şimdi, sadece
faiz düzenlemeleriyle “Getirirsen yüzde 2 faiz veririz.” demekle bu paralar Türkiye’ye
gelmez. İki nedenden gelmez. Şimdi, yurt dışına götürülen paralar niye yurt
dışına götürülür veya orada çalışanlar paralarını niye Türkiye’ye getirmezler? İki
nedenden getirmezler: Eğer oradaki adam bir sanayiyle uğraşıyorsa, orada
yatırımı varsa orada para kazanacaktır. Orada da bir ekonomik kriz vardır, bu
ekonomik kriz aşamasında bu paraları kullanacaktır. Bir ikincisi, orada yaşayan
insanlar, eğer birikimleri var ise… Şimdi, bir şeye gerçekçi bakmak lazım,
Türkiye ekonomisi, şu anda yangın yeri olduğu söylenen Avrupa ekonomilerinden
çok daha güçlüdür, dersek bu fazla inandırıcı olmaz. Bu inandırıcılığımız
sadece kendimize karşı değil, orada yaşayan insanlara karşı da olmaz. Eğer
orada bir kriz varsa orada ticaret yapan, orada yaşayan insanların parasını da
kendi ticaret hayatlarında kullanmak ve tutmak mecburiyetleri vardır. İkincisi, yurt
dışında yaşayan bir insan düşünün. Şimdi, Türkiye’de tasarruf mevduatının
sınırlı bir derecede, 50 bin liraya kadar garanti altına alındığını
düşünürseniz -ki Hükûmet kendine bu yetkiyi aldı, bu
sınırı yükseltmiyor ama daha şu ana kadar yükseltmiş değil- Avrupa’da birçok
ülkede tasarruf mevduatının koruma sınırı herhangi bir sınıra tabi değil, bütün
mevduata tanınmış bir sınırlama var. Şimdi, bütün bu sınırlamaya yurt dışındaki
paranın lehine, orada bulunan mevduatın lehine böyle bir tasarruf, yasal
düzenleme varken “Bütün bunlardan sıyrıl, parayı Türkiye’ye getir.” demek
insanlara çok inandırıcı ve çok cazip gelmez. Yani yüzde 2’yle getirmez. Ama
asıl yapılmak istenen orada da illegal bir parayı buraya getirmekse yaptığımız
düzenleme kendisiyle çelişir hâle geliyor. Oradaki yasal düzenleme içinde var
olan yasal bir parayı “Buraya getir.” dediğiniz zaman, o zaman adamın buradaki
tasarruf mevduatına tüm garantiyi vereceksiniz, artı, fazla bir şey
vereceksiniz. Yani sadece yüksek faizle, yüzde 2 vergilendirelim demekle
gelmez. Nasıl
getirilebilirdi? Şöyle getirilebilirdi: Türkiye çok büyük bir ekonomik paket
hazırlardı. Getirilecek paraların hangi sektöre, hangi teşviklerle ne gibi
vergi muafiyetleriyle getirileceğini söylersiniz, insanlar parayı bir yere
yatırmaya gelirler. Bakın, Obama’nın gelişiyle
Amerika’da bile artık, paradan para kazanmadan vazgeçileceği, yani reel
sektörün canlandırılacağı, insanların üreterek para kazanmasının teşvik
edildiği bir düzende, sadece parayı para olarak buraya getirip eğer yatırıma
sevk edilmesini teşvik etmiyorsak, o zaman, orada kendini çok daha emniyette
hisseden paraların buraya gelmesi mümkün değil. Hiç kendimizi kandırmayalım. Artı, arkadaşlar,
beni bu arada çok şaşırtan, çok da rahatsız eden, bu sabah Sayın Başbakanın
gazetelere yansıyan –şu ana kadar yalanlanmadı- reel sektöre “Zulada paralarınız vardır, iki senelik asgari paranız
vardır.” diye bir açıklaması var. Bu açıklama eğer doğruysa “zula”
dediğiniz yer karanlık ve sahte paranın, yani kara paranın bulunduğu bir
yerdir. Eğer hakikaten biz bu ülkenin yöneticileri olarak, siyasal iktidar
olarak zuladaki paradan haberdar isek, bu zuladaki
paraları bir şekilde yasal yollardan, hukuka uygun şekilde ortaya çıkarmak
mecburiyetindeyiz. Eğer bir hukuk devletinde siz zulada
para olduğunu biliyor da bunu ortaya çıkaramıyorsanız bu iktidarın aczidir. VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – İhtiyaten… ŞAHİN MENGÜ
(Devamla) – Olmaz böyle bir şey. Bunun söylenmesi dahi hoş değil. Ha, bu Rusya’da
oldu. Hepimizin bildiği, yıllarca ürettiği petrolün parasının bile hesabını bilemeyen
Rusya’da Putin geldi, isim sayarak “Ya bu senin zulandaki -tam tabiriyle söylüyorum, zulandaki- parayı
buraya getir, yoksa sana hayat hakkı tanımam.” dedi. Yeni çalkantıdan çıkmış,
hukukun üstünlüğünün filan tartışılmadığı bir ülkede bunu yaparsınız ama
Türkiye Cumhuriyeti’nde böyle “Zuladaki parayı çıkar.”
demek vallahi hiç hoş bir tabir olmadı. Zulada para
varsa çıkaralım. Çıkarmak için bütün ekonomik, cezai, ne türlü tedbir alınması gerekiyorsa alalım
ama bunu bu tabirlerle söylemeden yapalım. Aksi hâlde zaten burada var olduğunu
herkesin kabul ettiği o paniği azdırırız. O paniğe, biraz evvel MHP Sözcüsü
arkadaşımızın söylediği İstanbul’daki yangının üstüne benzin dökmek gibi olur. Bu nedenle bu
yasa belli tedbirler alınarak, kara paranın aklanmasının önüne geçme tedbirleri
alınarak düzgün hâle getirilmeye çalışılsa dahi, bavul içinde gelen paranın
buraya geldikten sonra dahi kimin için, nasıl geldiğini, nereden geldiğini
anlayamazsınız. Eğer paranın bavul içinde gelmesine izin veriyorsanız o parayı
o bavula kimin koyduğunu da bilemezsiniz. Belli terör örgütlerinin paralarını
bavula koyar buraya getirirler. Nereye kadar kontrol edersiniz, nasıl kontrol
edersiniz? Dünyanın en büyük riskine girersiniz. Güneydoğu’da her dakika
insanların öldüğü bir ülkede çanta içinde gelen terörist parasının buraya bir
şekilde girmesinin yolunu çok az dahi açsanız, bütün tedbirleri de alsanız
bunun gelmesine mâni olamazsınız. NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – (8)’inci fıkra var. ŞAHİN MENGÜ
(Devamla) – Anlatırsınız Sayın Canikli. Bakın ben
sizi dinledim, hiç de laf atmadan dinledim, çok böyle sakin dinledim. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Katkı sağlamak için söylüyor. ŞAHİN MENGÜ
(Devamla) – Ben okurum, o 8’inci maddeyi anlarım. Hangi tedbiri
alırsanız alın, bavulla getirmeye kalktığınız paranın hesabını tutamazsınız. OKTAY VURAL
(İzmir) – Gemiyle… ŞAHİN MENGÜ (Devamla)
– MASAK’ı devreden çıkarıyorsunuz, yani çıkarmasanız
dahi MASAK’ın parayı denetlemek için on bir tane
getirdiği şart var. O şartlar dünyanın her tarafında deliniyor, sizde de
delerler. Bu nedenle, arz
ettiğim bu konudaki tehlikeler bertaraf edilirse bu yasanın belki Türk
ekonomisine katkısı olur ama beklenilen derecede, öyle insanların tahmin
ettiğinin çok fevkinde büyük paraların geleceğini zannediyorsak gene hüsrana
uğrarız. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Mengü. Şahsı adına Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmak konuşacaktır. Buyurunuz Sayın Uzunırmak. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının
4’üncü maddesinde söz aldım, hepinize en derin saygılarımı sunuyorum. Değerli
milletvekilleri, öncelikle burada şunu paylaşmamız gerekiyor, bu tasarıda sebep
masumane. Masumane sebep ne? “Yurt dışından para gelecek.” İnanıyor musunuz
sayın milletvekilleri yurt dışından para geleceğine? Gelmez. Sayın
Bakana çok açık ve net bir şekilde soruyorum: Kendisi iş dünyasının içinden
geldi, Amerika’da, Avrupa’da kriz olmuş ve bu krizde düşünün ki bir iş adamının
Amerika’da evi var, gayrimenkulü var veya borsada hisse senedi var; acaba
kendileri, ekonomik değerlerin dibe vurduğu, gayrimenkulün ve borsanın dibe
vurduğu bir ekonomiden çıkıp, parasını alıp Türkiye’ye bu parayı getirir mi?
Burada sebep masumane, niyet kurnazca. Çünkü, bu masumane sebebe niyet
gizlenmiş. Niyet, Türkiye’de içeride olan birilerinin
paralarını legalleştirmek; ekonomide direkt veya dolaylı bir şekilde dolaşan
parayı legalleştirmek. Burada niyet kurnazca, yapılan adaletsizce. Neden?
Çünkü, bugüne kadar hangi sebeplerle olursa olsun
ekonominin belli mekanizmalarında dolaşan bazı paralara hükmedenler, bu
paraları çok helal olarak kazanmış olanların yanında… Bizim verdiğimiz önergede
faydalanmamasını istediğimiz, 6.400 göstergeye, milletvekilliğine, siyaset
kurumuna, başka başka alanlara varıncaya kadar
çeşitli yollardan elde edilmiş paralar var kıymetli arkadaşlar. Değerli
arkadaşlar, bu işin faydalı olabilmesi için her şeyden önce krize doğru tespit
koymak lazım. Kriz Amerika’da olmuştur. Ben şimdi sizlere soruyorum: Kriz olan
bir ülkenin parasının değeri düşer mi yoksa artar mı? Bugün, Amerikan parasının
hem Türk parası hem dünya paraları karşısında değeri artıyor. Bu nasıl bir
krizdir kıymetli arkadaşlar? Peki, acaba
krizde borçlu olan mı endişeye kapılır, alacaklı olan mı? Yahu, biz Amerika ve Avrupa
piyasalarından alacaklı mıyız ki oradaki kriz bizi hemen bu kadar etkilensin
de... Biz borçluyuz oralara. Oradan alacaklı olsak, aman orada kriz oldu da
borcumuzu tahsil edemeyeceğiz, ekonomi sıkıntıya girdi oralarda diyelim. Biz
borçluyuz oralara. Peki, bu telaş niye? Bu telaş, bu vaveyla, zaten üç senedir
Türkiye’de olan krizi unutturmak… Ya vatandaş zaten üç senedir krizde. Ben, şimdi
soruyorum sizlere: Eğer bu tasarı şu şekle dönse veya o niyetle tasarılar gelse
Sayın Bakana ve Hükûmete sonuna kadar destek oluruz
kıymetli arkadaşlar. İşçi çıkartıyor
iş yerleri. İşçi çıkartmayanı teşvik edelim. İşte, üretmek için güçlüğe düşmüş.
Teşvik edelim. Hadi burada yeniden bir düzenleme yapsın Hükûmet,
gelen bu paralardan tahsil edilen vergileri Eximbank’a,
Halk Bankasına, Ziraat Bankasına, çiftçinin, esnafın, sanayicinin üretimine
teşvik olarak verelim, madem bunu faydalı şekle getirmek istiyorsunuz. Böyle
bir şey yok, üretime destek yok; üretime yönelik, dışarılarda kaybetme
ihtimalimiz olan, talep daralmasından doğan pazarların kaybedilmemesi için
ihracatçımıza ve pazar payımızı yükseltmeye yönelik bir teşvik yok. Ne var?
Demin söylediğimiz gibi kurnazca bir niyete gizlenmiş, böylece bir şeyleri
legalleştirme ve ben buradan şunu teklif ediyorum: Bu yasanın adını
değiştirsinler, desinler ki “Krizdeki fırsatçılık tasarısı.” Dolayısıyla,
kıymetli arkadaşlar, Türkiye’de bugün mevcut olan bir şey algılanmıştır.
Hatırlar mısınız, rahmetli Kemal Sunal’ın filmleri
vardı Türkiye’de. Fail, kendi iradesi ve kendi bilgisi içerisinde olmayan bir
faaliyet yapar ve o faaliyet çok büyük faydalar getirir kendisine. Altı senedir
Türkiye’de AKP İktidarı da bilerek, kararlı bir şekilde, öngörerek yapmadığı,
yapamadığı birtakım dünyadaki gelişen… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. ALİ UZUNIRMAK
(Devamla) – Tamam Sayın Başkanım. …faaliyetlerden,
dünyada olan olaylardan çok faydalı bir şekilde Türkiye’ye yansımalar olmuştur
ve hiçbir şey kendi iradesinde olmamıştır. Sayın Bakan
“Döviz kurları yükseldi, yükselmesi iyi oldu.” diyor. Dün düşük olmasının iyi
olduğunu savunuyordu Sayın Bakan. Dövizin düşmesi de Sayın Bakanın, Hükûmetin iradesinde değil, dövizin yükselmesi de Sayın
Bakanın iradesinde değil. Dolayısıyla, gelişen ve olan hadiseyi tamamen
kendilerinin istediği şekilde izah etmek gibi bir tevil alışkanlığıyla bu iş
bugünlere kadar geldi. İşte, o Kemal Sunal
filmlerinde de… Failin, bilgisi ve iradesinde olmayan faaliyetlerinin neticesinde
sağladığı faydalar artık yok olmaya başladı ve dolayısıyla 57’nci Hükûmetin aldığı ekonomik tedbirler, kararlar artık Hükûmetin ömrüne yetmedi. Dolayısıyla bugün bu tasarılara
ihtiyaç duyuyorlar. Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Uzunırmak. Şahsı adına
Antalya Milletvekili Sadık Badak konuşacaktır. Buyurunuz Sayın Badak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) SADIK BADAK
(Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 302 sıra sayılı Bazı
Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın 4’üncü
maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Öncelikle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, 2007 yılının ortalarında Amerika’da konut piyasasında yaşanan
olumsuz gelişmelerle küresel finans piyasalarında bozulmalar başladığı ve bunu
takip eden dönemde meydana gelen konut kredilerindeki geri ödemelerde başlayan
sorunlarla, kredi alacaklarından yeni fonlar oluşturan piyasalarda domino
etkisi yaparak, küresel bazda finansal bir krize
dönüştüğü artık herkes tarafından biliniyor. Bu gelişmeler sonucunda, 2008
Eylül ayından itibaren tüm ülkelerin finans piyasaları etkilenmeye başladı.
İlgili ülkelerin piyasalarında yaygınlaşan güvensizlik ve belirsizlik sebebiyle
tedbir amaçlı likit talebi arttı ve kredi
piyasalarında daralma başladı. Çoğu ülkenin ihracat ve yabancı sermaye
girişinde de bundan dolayı azalmalar meydana geldi. Ülkemizde daha
önceki yıllarda yaşanan derin ekonomik krizlerde edinilen tecrübelerle beraber,
Adalet ve Kalkınma Partisinin yaklaşık altı yıldır tavizsiz uygulamakta olduğu
mali disiplin ülkemizin ekonomik ve mali istikrarının en önemli sigortası
olmuş, bu sayede küresel finansal kriz dalgasının ülke ekonomisi üzerindeki
etkisi oldukça sınırlı kalmıştır. Ülkemizde siyasi, ekonomik ve yapısal istikrar,
enflasyon muhasebesi uygulaması, yatırım ortamının iyileştirilmesi çabaları ve
hukuki düzenlemelerle bankacılık ve ekonomi sektörünü sağlamlaştırmış, büyüme
trendi istikrar kazanmıştır. Ayrıca, mali sektörü güçlendirme, reel sektörü
rahatlatma çalışmaları da ivme kazanmıştır. İçinde bulunduğumuz şartlarda Hükûmetimizin aldığı tedbirler ve öngörülerle, önümüzdeki
dönemde küresel krizin sağlam Türk ekonomisi için büyük bir sorun yaratmayacağı
görülmektedir. Değerli milletvekilleri, tasarıyla dünyada yaşanan küresel
ekonomik krizden ülkemizin en az düzeyde etkilenmesini sağlamak amacıyla,
gerçek ve tüzel kişilerce sahip bulunulan para, döviz, altın, hisse senedi,
tahvil ve diğer menkul kıymetlerin Türkiye'ye getirilmesi, taşınmazların kayda
alınması suretiyle millî ekonomiye kazandırılması, sahip olunan söz konusu
kıymetlerin banka ve aracı kurumlara ya da vergi dairelerine bildirilmek ve
cüzi bir oranda vergi ödenmek suretiyle kayda alınması ve yapılan bu
beyanlardan hareketle inceleme ve soruşturma yapılmaması planlanmaktadır. Gerekli önlemlerin alınması konusunda ekonomi yönetimince piyasa
aktörleri ve sektör temsilcileriyle sürekli görüş alışverişi içerisinde
bulunulduğunun, piyasaların düzenli bir şeklide izlendiğinin göstergesi olan bu
yasa tasarısıyla 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 63’üncü maddesinin üçüncü
fıkrasında sigortaya tabi olacak tasarruf mevduatının ve gerçek kişilere ait
katılım fonlarının kapsamını ve tutarını belirlemeye ilişkin Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonu Kuruluna verilen yetkiler iki yıl süreyle doğrudan Bakanlar
Kuruluna verilmektedir. Dolayısıyla,
mevduat garantisini belirleme yetkisi iki yıl süreyle Bakanlar Kuruluna
devredilmektedir. Bu düzenleme, iki ay önce İrlanda’yla başlayıp hemen hemen tüm Avrupa ülkelerinde gerçekleştirilen banka
mevduatına yüzde 100 devlet garantisinin ülkemize karşı bir haksız rekabet
unsuru olmasını önleyeceği gibi, aynı zamanda Türk bankalarının iyi yönetiliyor
olması, banka mevzuatının güven verici olması, ülkemizin yükselen piyasalar
içinde olması ve benzer sebeplerle komşu ülkelerden yeni mevduatların ülkemize
gelmesini de sağlayabilecektir. Değerli milletvekilleri, önceki dönemlerde kambiyo mevzuatında
bulunan zorlayıcı hükümler, ağır vergi yükü, güven ve istikrarın sağlanamaması,
yurt dışında uygulanan vergi indirimi ve teşvikler gibi nedenlerle yurt dışına
çıkarılmış olan varlıkların geri gelmeye başlamış olmasına rağmen, muhtemel
krizin etkilerini asgaride tutabilmek için, yastık altında olan ve yurt dışında
atıl durumda olan menkul değerlerin ülkemizin ekonomisi içerisinde yer alması
gerektiğine inanıyorum. Görüşmekte
olduğumuz Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun
Tasarısı’nın bu amacın gerçekleşmesine önemli katkılar sağlayacağına
inanmaktayım. Yasanın ülkemize
ve ekonomimize hayırlı olması dileğiyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Badak. Şimdi, sayın
milletvekilleri soru-cevap işlemine başlıyoruz. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Şahıslar adına ikinci konuşma olmadı; yoksa ben konuşmak istiyorum. BAŞKAN – İkinci
şahıs konuştu efendim. Birincisi de konuştu, ikincisi de konuştu. Şimdi, Sayın
Çalış, Sayın Uzunırmak ve Sayın Genç söz
istemişlerdir. Başlatıyorum. Sayın Çalış,
buyurunuz efendim. HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Sayın Başkan teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım,
gerçek ya da tüzel kişiler varlıklarını yurt dışından kayıt altına alırlarsa
yüzde 2, yurt içinden kayıt altına alırlarsa yüzde 10 vergi alınacağı ya da
yurt içindeki varlığını yurt dışından dolaştırıp getirebilenlerden de gene
yüzde 2 vergi alınacağı görülüyor. Bir önceki soruma
verdiğiniz cevapta, milletvekillerinin ve bakanların bu yasanın getirdiği
kolaylıklardan yararlanmamasının gerekçesini “Anayasa’nın eşitlik ilkesine
aykırı bulduğumuz için reddettik.” demiştiniz. Anayasa’nın eşitlik ilkesine
göre bu durumu nasıl izah ediyorsunuz? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Çalış. Sayın Uzunırmak… ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım, bu
yasadan yurt dışında ve yurt içinde faydalanan gerçek ve tüzel kişilerin ayrı ayrı ve toplam olarak yurt içinde ve yurt dışında ekonomiye
kazandırdıkları ekonomik değerlerin listesini baştan sizden istiyorum. Bunları
yayınlamayı düşünüyor musunuz? İkinci sorum: AKP
Grubu herhâlde bu yasayı desteklemiyor. Acaba baskıyla mı AKP Grubunu burada
tutmaya çalışıyorlar? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Uzunırmak. Sayın Genç… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Efendim, kanun o
kadar büyük bir eksiklik içinde ki. Şimdi, bu kanun yürürlüğe girdikten sonra
bir vatandaş, bir anonim şirket yurt dışından bin dolar getirse, bin dolar… Sayın Bakan, buna
iyi dikkat et, burada çünkü deniliyor ki “Beyan edilen varlıklar.” Beyan edilen
varlığın değeri söylenmiyor. Bin dolar getirdi -Türkiye’deki bir holdingde bin
dolar- dedi ki “Ben unutmuşum, yastık altında bu kadar servetim var.” Çünkü
“varlık” diyoruz ama varlığın değeri belli değil burada. Bin dolar getirdi,
beyan etti size, dedi ki “Ey Maliye Bakanı, işte, ben unutmuşum, bin doları
sana beyan ediyorum. Sen benim 1/1/2008 tarihinden
önceki beş senelik hesaplarımı inceleme.” Bu kanunun anlamı böyle geliyor eğer
Maliyeden anlayanlar varsa. Yani burada beyan edilen varlığın bir kıstası yok.
Yani adam getirecek, belki 5 dolar beyan edecek. Benim anladığım bu. Eğer
varsa, yanlış anlıyorsam… Belki 100 dolar beyan edecek veya bin dolar beyan
edecek. Var mıdır ki? Yani en azından buraya bir kıstas
getirmek lazım. Denilmesi lazım ki “Gayrisafi hasılasının
mesela yüzde 5’i veya yüzde 10’u son ticari faaliyetlerinin... veya her sene, hiç olmazsa, 50 bin dolar veya 100 bin dolar,
200 bin dolar…” Ama şimdi demişsiniz ki “Efendim, beyan edilen varlıklar nedeniyle
1/1/2008 tarihinden önceki dönemlere ilişkin hiç
hesapları incelenmez.” Rakam yok efendim, rakam! Bu nasıl olacak? Yani adam 1
lira da beyan edebilir, bin lira da beyan edebilir, bin dolar da edebilir. Ben
bunu anlamadım. Başka soru da
sormak istemiyorum. Özellikle bunun açıklığa kavuşmasını istiyorum efendim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Genç. Sayın Paksoy… Son soru. MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Bakan, yasada bir kişi yurt dışından parayı
getirip kısa bir müddet sonra parayı geri götürürse buna engel teşkil edecek
bir düzenlemeniz var mıdır? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Paksoy. Buyurunuz Sayın
Bakan. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Affedersiniz, bir daha tekrar edebilir mi acaba
Sayın Paksoy? BAŞKAN – “Parayı
getirip sonra tekrar, hemen dışarı çıkarırsa ne olur?” dedi. Buyurunuz. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Şimdi, Sayın Başkan, Sayın Çalış dedi ki: “Daha önce, biz,
milletvekilleri bundan istifade etmesin, işte birtakım bürokratlar istifade
etmesin diye böyle bir şey çıkardık, siz Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı
dediniz, ama dışarıdan para getirenlerden yüzde 2 vergi alıyorsunuz, içeriden,
yastık altındaki parasını sermayeye ilave edenlerden de yüzde Sayın Uzunırmak “Listeyi yayınlayacak mısınız?” diye sordular.
Şimdi, böyle şeylerde liste yayınlanması söz konusu değil. Daha önce de mesela
bizden önce yapıldı; mali milatla ilgili, böyle getirirse, parasını koyarsa şu
kadar vergi verirse falan diye, bunlar hep yapıldı. Böyle bir listeler falan da
söz konusu olmadı. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Yurt dışından geleni bilelim. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Yurt dışından gelenlere de yapılmadı. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Ama çıkan yasanın ne kadar fayda sağlayıp ne kadar zarar sağladığını
denetleyelim, denetim görevimiz de var bizim. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – O zaman fayda sağladığını ben size söylerim, derim
ki: “Çok fayda sağladı.” OKTAY VURAL
(İzmir) – Sizin için mi? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Veyahut da “Yok, pek fayda sağlamadı.” Söylerim
yani, hiç merak etmeyin siz. Yani toplam olarak ne kadar geldi, onları
söyleyebiliriz, ama şu şöyle oldu, bu böyle oldu, onun hakkında biz bir şey
diyemeyiz, bizim bir vergi mahremiyetimiz var. AK PARTİ Grubunun
böyle bir baskı altında olduğunu mu hissettiniz acaba Sayın Uzunırmak?
Yani baskı altında falan… ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Karar yeter sayısını bulamıyorsunuz Sayın Bakanım! MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bulunur, bulunur, hiç merak etmeyin, bulunur. Açık
havaya bazen çıkıyor arkadaşlar. Onun için, gelirler. Hiç merak etme. Biz, AK
PARTİ Grubu olarak bu getirdiğimiz tasarıların arkasındayız. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Ama karar yeter sayısını bulun lütfen. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Olur. Peki! Sayın Genç
“Getirilecek paranın bir sınırı olmalı.” diyor. Sayın Genç,
burada diyoruz ki: Bir adamın parası varsa dışarıda, onu getirsin. Onun da ne
kadarını getirsin? Biz istiyoruz hepsini getirsin. Ama,
şimdi, tasarruf sahibi kimseye şu kadar getir, bu kadar getir, var mı yok mu;
bilmediğimiz bir şey hakkında da bir zorlayıcı… İşte, sen en az şu kadar
getirmelisin. O zaman işte, bu iş çığırından çıkar, hukuki durumundan çıkar. Sen şu kadar getirsen. Herkese salma salar gibi bir şey.
Adamın parası yoksa niye o kadar getirsin? Yani, bin dolar da getirir 1 milyon
dolar da getirir. Sayın Genç, bak
“Ben bu kadar piriyim bu işin.” diyorsun ama burada bir incelik var, diyor ki: “Bu
konuyla ilgili inceleme yapılmaz.” Bin dolar getiriyorsa, bin dolarıyla ilgili
bir inceleme yapılmaz. 1 milyon dolar… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bin dolar getirirse beş yıllık vergi incelemesinden vazgeçecek
misiniz? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bin dolar getirdiyse bin dolarına yapmam canım, o
kadar sınır. Sınırı getirdiği para kadar. Biliyorsunuz
siz bu. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bakın, 1/1/2008 tarihinden önceki
dönemlere ilişkin hiçbir suretle vergi incelemesi… MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi, kusura bakma, tersten anlama işi. Yani, burada şimdiye kadar bir sürü kanun
çıkarılıyor, bir sürü şey çıkarılıyor. Ben şimdi şunu söyleyeyim de siz
piriyseniz anlarsınız bu işi: Getirdiği para kadar inceleme yapılmaz kardeşim.
O kadar. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Olur mu canım! MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Olur, olur. Sayın Paksoy… Parayı getirip dışarı çıkarırsa ne yapar? Arkadaş, ben, şimdi… Kendine güveneceksin
burada, bak. Burada, ekonomine güveneceksin. Bu para dediğin iş var ya, valla
ben size söyleyeyim, ışık hızında gidiyor, yani dünyayı bir saniyede 7,5 kere
dönüyor. Buradan oraya, oradan buraya falan. Dünya
buna, bütün dünya buna da bir çare bulamamış. “Küresel sermaye” diyorlar.
Küresel sermaye oraya gidiyor, buraya gidiyor. Hatta küresel sermaye
kendilerine gelsin diye birçok ülke birçok teşvik veriyor. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Getirene para verelim Sayın Bakan! MALİYE BAKANI
KEMAL UNATIKAN (Eskişehir) – Yok, param yok o kadar. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Vallahi… MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Yok, yok. Kusura bakma, yapamam. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Bayağı fedakârlık yapalım! MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Yapamam, o kadar iş yapamam. Yüzde 2’yi alırız
kardeşim. Şimdi, değerli
arkadaşlar, bu parayı getirirse, eğer ekonomin; kuvvetli, getiren adama da
güven veriyorsan o para burada kalır: Güven veremiyorsan, vallahi kaç saat
kalır bilmem. Onun için, işte “Bu Türkiye bir tane” diyoruz ve ayakları üstünde
de durması lazım. Türk milletinin, Türk ekonomisinin ayakları
üstünde durması lazım. Onun için, biz kendi vatandaşımıza hitap
ediyoruz, diyoruz ki “Gelin, Türkiye’yi güçlü bir hâle getirelim hep beraber.” Durumumuz budur. Hepinize saygılar
sunuyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Unakıtan. Madde üzerinde
iki önerge vardır, sırasıyla okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısının 4
üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Madde 4- (1) Bu
Kanun uyarınca verilmesi gereken beyannamelerin şekil, içerik ve ekleri ile verileceği
yeri ve Kanunun uygulanmasına ilişkin diğer usul ve esasları belirlemeye Maliye
Bakanlığı yetkilidir.” BAŞKAN – Diğerini
okutuyorum ve bunu işleme alacağım. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
302 Sıra Sayılı Tasarının 4 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Düzenleme yetkisi Madde 4- (1) Bu
Kanunun Geçici 2 nci maddesi dışındaki hükümlerinin
uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Tasarının geçici
2 nci maddesinde yer alan düzenleme Maliye
Bakanlığı’nın görev alanına girmediğinden önerge ile gerekli düzeltme
yapılmaktadır. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum. BAŞKAN – Bir
dakika Sayın Genç. Sayın
milletvekilleri, önergenin oylamasından önce bir yoklama talebi vardır, şimdi
bu talebi yerine getireceğim. Önce, yoklama
talebinde bulunan sayın üyelerin isimlerini okutup salonda bulunup bulunmadıklarını
tespit edeceğim. Yeterli sayıda sayın üye salonda hazırsa elektronik cihazla
yoklama yapacağım. Şimdi üyelerin
isimlerini okutuyorum: Kemal Anadol, İzmir? Burada. Yaşar Tüzün, Bilecik? Burada. Hulusi Güvel, Adana? Burada. Turgut Dibek,
Kırklareli? Burada. Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Malatya?
Burada. Rahmi Güner, Ordu? Burada. Birgen Keleş,
İstanbul? Burada. Yaşar Ağyüz, Gaziantep? Burada. Vahap Seçer, Mersin?
Burada. Tansel Barış,
Kırklareli? Burada. Ali Arslan, Muğla? Burada. Abdulaziz Yazar, Hatay?
Burada. Algan Hacaloğlu, İstanbul? Burada. İsa Gök, Mersin?
Burada. Ahmet Küçük,
Çanakkale? Burada. Tekin Bingöl,
Ankara? Burada. Hakkı Suha Okay, Ankara? Burada. Faik Öztrak, Tekirdağ? Burada. Akif Hamzaçebi, Trabzon? Burada. Rasim Çakır,
Edirne? Burada. III. - YOKLAMA BAŞKAN – Yoklama
için üç dakika süre veriyorum. Adlarını okuttuğum sayın üyelerin yoklama için
elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum. Yoklama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik
cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı yoktur. Birleşime beş
dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 19.13 YEDİNCİ OTURUM Açılma Saati: 19.22 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa) , Fatma SALMAN
KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 14’üncü Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum. III.- Y O K L A M A BAŞKAN –
Tasarının 4’üncü maddesi üzerinde verilen Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi ve arkadaşlarının önergesini oylamadan önce
yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Bu nedenle, yeniden
yoklama yapacağız. Yoklama için üç
dakika süre veriyorum. Yoklama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik
cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, yapılan bu yoklamada da toplantı yeter sayısı
bulunamadığından, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla
görüşmek için 11 Kasım 2008 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyorum. Kapanma Saati: 19.26 |
|