DÖNEM: 23                            CİLT: 30                    YASAMA YILI: 3

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

13’üncü Birleşim

5 Kasım 2008 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Kemalpaşa’daki kiraz üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

2.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, Trakya’daki çiftçilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

3.- İstanbul Milletvekili Bayram Ali Meral’in, yaşanan ekonomik kriz nedeniyle kapanan iş yerlerine ve işçi çıkarmalarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, Burdur, Denizli, Isparta ve Zonguldak’ta görülen kuduz hastalığına ilişkin açıklaması

2.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabına ilişkin açıklaması

3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, yaş sebze ve meyve ihracatındaki sorunlara ilişkin açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Avusturya Ulusal Meclisi Başkanı Barbara Prammer’in davetine icabetle, bu ülkeye resmî ziyarette bulunacak olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan’a refakat edecek Parlamento heyetini oluşturmak üzere gruplarınca bildirilen milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/579)

2.- Avrupa Parlamentosu Tarım ve Kırsal Kalkınma Komisyonu ile Fransa Ulusal Meclisi ve Senatosunun Mali İşler Komisyonlarının, 3-4 Kasım 2008 tarihlerinde “AB’de Tarım ve Kırsal Kalkınma” üzerine Brüksel’de düzenleyecekleri Karma Komisyon Toplantısına ismen davet edilen Adana Milletvekili ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Başkanı Vahit Kirişci’nin icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/580)

3.- Bazı milletvekillerinin belirtilen sebep ve sürelerle izinli sayılmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/581)

B) Duyurular

1.- Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in 6/11/2008 tarihli 14’üncü Birleşimde Genel Kurula hitaben konuşma yapma isteğine ilişkin

 

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Serbest Bölgeler Kanunu ile Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/605) (S. Sayısı: 275)

2.- 1.8.2008 Tarihli ve 5803 Sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/638) (S. Sayısı: 297)

3.- Bazı Varlıkların Millî Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/657) (S. Sayısı: 302)

 

VIII.- OYLAMALAR

1.- 1.8.2008 Tarihli ve 5803 Sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi’nin oylaması

 

IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak’ın, kadına yönelik şiddete ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/5119)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat  15.00’te açılarak iki oturum yaptı.

 

Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner, Isparta’nın ekonomik, sosyal ve çevre sorunlarına,

Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu, özelleştirme sonrasında Telekom’daki işçilerin işten        çıkarılmaları ve emekliliğe zorlanmalarına,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

 

Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, doğal gaza yapılan zamlara ilişkin gündem dışı konuşmasına, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler cevap verdi.

 

Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Telekom’da çalışan işçilerin zorla emekliye sevk edilmek    istendiğine ilişkin,

İzmir Milletvekili Oktay Vural, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanının cevabıyla ilgili,

Birer açıklamada bulundular.

 

Slovakya Ulusal Meclisi Dış İlişkiler Komitesinin davetine icabetle bu ülkeye resmî ziyarette  bulunacak olan TBMM Dışişleri Komisyonu, AB Uyum Komisyonu ve Türkiye-Slovakya Parlamentolararası Dostluk Grubu üyelerinden müteşekkil Parlamento heyetini oluşturmak üzere gruplarınca isimleri bildirilen milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

 

Antalya Milletvekili Osman Kaptan ve 21 Milletvekilinin, Manavgat’ın Karabük köyünde        yaşanan bir orman yangınının (10/275),

Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman ve 36 Milletvekilinin, Merinos Kumaş Fabrikalarının özelleştirilmesinde yolsuzluk yapıldığı iddialarının (10/276), 

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması;

Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 19 Milletvekilinin, Sulama Birliklerinin sorunları konusunda bir genel görüşme (8/7);

Açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan 297, 281, 114, 242, 251, 283, 42, 36, 287, 291, 288 ve 292 sıra sayılı, Cumhurbaşkanınca bir      daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ile kanun tasarı ve tekliflerinin bu kısmın sırasıyla 2, 4, 11, 12, 13, 15, 36, 37, 38, 39, 40 ve 41’inci sıralarına alınmasına, gelen kâğıtlar listesinde          yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 302 sıra sayılı Bazı Varlıkların Millî Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın ise 48 saat geçmeden bu kısmın 3’üncü sırasına alınmasına ve diğer     işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine,

Genel Kurulun 4-5 Kasım 2008 Salı ve Çarşamba günlerindeki birleşimlerinde sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmemesine, 4 Kasım 2008 Salı günkü birleşimde 296 sıra sayılı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu’nun görüşmelerinin tamamlanmasından sonra kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine,

Genel Kurulun, 4 Kasım 2008 Salı günkü birleşimde 15.00-20.00 saatleri arasında, 5 ve                 6  Kasım 2008 Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde ise 11.00-13.00 ile 14.00-20.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine,

İlişkin Danışma Kurulu önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.

 

Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün; Sözleşmeli Statüde Görev Yapan Öğretmenlerin Kadroya Atanmaları Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/85), İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

 

Zeytin ve zeytinyağı ile diğer bitkisel yağların üretiminde ve ticaretinde yaşanan  sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/27, 34, 37, 40, 102) (S.Sayısı: 296) üzerindeki görüşmeler tamamlandı.

 

Millî Savunma Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen            1 üyeliğe grubunca aday gösterilen Diyarbakır Milletvekili M. İhsan Arslan seçildi.

 

Gündemin “Oylaması Yapılacak İşler” kısmında yer alan ve görüşmeleri önceki birleşimde        tamamlanan, Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ve Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölge Ofisi Arasında İki Yıllık İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun            Tasarısı (1/277) (S. Sayısı: 88), yapılan açık oylamadan sonra kabul edildi.

 

5 Kasım 2008 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere, birleşime 19.46’da son verildi.

 

Şükran Güldal MUMCU

Başkan Vekili

 

        Fatma SALMAN KOTAN                        Canan CANDEMİR ÇELİK

                        Ağrı                                         Bursa

                   Kâtip Üye                                     Kâtip Üye

 

                                                                                                                                                 No.:  20

II.- GELEN KÂĞITLAR

5 Kasım 2008 Çarşamba

Tezkereler

1.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici’nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/576) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.11.2008)

2.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici’nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/577) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.11.2008)

3.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/578) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.11.2008)

Rapor

1.- Türkiye Cumhuriyeti ile Avusturya Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/621) (S. Sayısı: 301) (Dağıtma tarihi: 5.11.2008) (GÜNDEME)

 

5 Kasım 2008 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 13’üncü Birleşimini açıyorum.

III. - Y O K L A M A

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız. Üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.

On dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 11.08

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.19

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 13’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III. - Y O K L A M A

BAŞKAN – Yapılan ilk yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi tekrar yoklama yapacağım.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz Kemalpaşa’daki kiraz üreticilerinin sorunları hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’e aittir.

Sayın milletvekilleri, lütfen biraz daha sessiz olursak konuşmacıyı daha rahat dinleyebileceğiz.

Buyurunuz Sayın Ersin. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Kemalpaşa’daki kiraz üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

AHMET ERSİN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Kemalpaşa’daki kiraz üreticilerinin küresel ısınma ve kuraklık nedeniyle uğradıkları zararları ve bu zararlarla ilgili yaşanan sorunları ve sayın Bakanlığın da bu sorunlarla ilgilenmemesinin getirdiği sonuçları sizlerle paylaşmak istedim. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, duyamıyoruz.

AHMET ERSİN (Devamla) – Ama Sayın Başkanım, yani konuştuğumu ben duyamıyorum.

BAŞKAN – Sayın Ersin, bir kere uyarmıştım ama tekrar…

Sayın milletvekilleri, lütfen sessiz olursanız Sayın Milletvekili Arkadaşımızı daha rahat dinleyebileceğiz.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Konuşmak isteyenler kulise çıksın efendim.

BAŞKAN – Lütfen biraz sessiz olalım.

Buyurunuz Sayın Ersin.

AHMET ERSİN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Türkiye’deki kiraz üretiminin yüzde 13’ü İzmir’den temin ediliyor ve yüzde 13’ün yüzde 90’ı da Kemalpaşa ilçemizde üretiliyor ve ayrıca Kemalpaşa’da üretilen kirazın önemli bir bölümü de ihraç ediliyor. Yani Türkiye'nin çok önemli bir ihraç ürünüdür kiraz Kemalpaşa açısından.

Değerli arkadaşlarım, yalnız bu küresel ısınma ve kuraklık nedeniyle geçen yıl Kemalpaşa’daki kiraz üreticileri damlama sulamaya geçtiler ve bu nedenle de damlama sulama kredisi kullandılar, tarım kredi kooperatifinden ve Ziraat Bankasından kredi aldılar. Ancak bu yıl kuraklığın artması, küresel ısınmanın yarattığı sorunlar nedeniyle kiraz üreticileri çok ciddi sorunlarla karşı karşıya kaldılar ve ürünlerinde yüzde 90’a varan azalmalar oldu. Nitekim, gerek Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesinin yaptığı araştırma gerekse il ve ilçe tarım müdürlüklerinin yaptığı araştırmalar ve Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsünün yaptığı tespitlere göre, mahallinde yapılan bu çalışmalar sonucunda geçen yıla göre kiraz üretiminin yüzde 90 oranında azaldığı tespit edildi ve bu üretimin azalmasında da üreticinin hiçbir kusurunun olmadığı, ne beslemede ne sulamada ne de bakımda herhangi bir kusurunun olmadığı, tamamen doğal nedenlerle bu azalmanın meydana geldiğini tespit ettiler. Bu tespitler 27 Mayıs 2008 tarihli raporlarla tespit edildi değerli arkadaşlarım.

Ayrıca, yine il ve ilçe tarım müdürlüklerinin yaptığı çalışmalar sonucunda, Kemalpaşa’nın yirmi bir köyünde 1.225 üreticinin bu sorunlar nedeniyle 6 milyon 857 bin 565 YTL, yani eski parayla 6 trilyonun üzerinde, 7 trilyona yakın bir zararın doğduğu tespit edildi. Bu tespitleri yapanlar, il ve ilçe tarım müdürlüklerinin elemanlarıdır.

Değerli arkadaşlarım, bu maddi kayıplar karşısında Kemalpaşa’daki kiraz üreticileri gerek sulama nedeniyle, damlama sulama nedeniyle aldıkları kredilerin ertelenmesi için tarım kredi kooperatiflerinden, Ziraat Bankasından aldıkları kredilerin ertelenmesi, faizsiz ertelenmesi için defalarca Bakanlığa başvurdular. Hatta bu raporlar benim elimdedir ve şu an elimde duruyorlar. Bu raporları içeren dosyalar Sayın Bakanın kendisine de verildi. Ancak ne yazık ki bu sorunlarla ilgilenilmedi, üreticinin bu sorunlarıyla ilgilenilmedi. Ayrıca şunu da belirteyim ki 23 Nisan 2008 tarihinde bu konuyu gündeme getirerek Sayın Bakanın yanıtlaması istemiyle verdiğim soru önergesinde de bu konuyu işledim ve Sayın Bakan, verdiği cevapta, “Eğer üreticiler il, ilçe tarım müdürlüklerine başvururlarsa zararlarının giderilmesi için gereken yapılacaktır.” diye cevap verdi. İşte, cevap elimde. Ancak ne yazık ki gerek bu dosyanın -kendi elinde- bizzat eline verilmiş olması gerekse soru önergeme verdiği cevaplara baktığımızda, Sayın Bakanın bu konuyla ilgileneceğini ve bu kiraz üreticilerinin yaşadığı bu büyük sorunun giderilmesi için, bu kredilerinin faizsiz ertelenmesi için girişim yapacağını düşündük ama maalesef herhangi bir girişim yapılmadı ve şimdi, bu üreticiler, kiraz üreticileri gerek tarım ve kredi kooperatiflerinden gerekse Ziraat Bankasından aldıkları krediler nedeniyle icra takiplerine uğradılar, hacizle karşı karşıyalar, konutları, arazileri, traktörleri haczedilecek. Bu tehditle, bu tehlikeyle karşı karşıyalar.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bu sorunla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

AHMET ERSİN (Devamla) – Şimdi, biliyorum ki Sayın Bakan gelip yirmi dakika, kime ne kadar kredi verdiklerini, kimin, hangi üreticinin hangi sorunlarının çözümü için ne tür kaynak aktardıklarını söyleyecek. Ancak Kemalpaşa’daki kiraz üreticileri “Bana faydası olmayan kilisenin papazını ne yapayım?” anlayışındalar. Yani kime ne verdiğiniz bizi ilgilendirmiyor Sayın Bakan. Kiraz üreticilerinin, Kemalpaşa’daki kiraz üreticilerinin bu sorunuyla neden ilgilenmediniz? Neden onların sorunlarının çözümü için bir girişim yapmadınız? Neden kredilerinin ertelenmesi için bir girişim yapmadınız? Onu söylerseniz bizim için yeterlidir. Yani, bütün Türkiye’deki üreticilere yaptığınız katkılar, vesaireler… Bize masal anlatmayı bırakacaksınız Sayın Bakan, sizden beklentimiz budur, Kemalpaşa’daki kiraz üreticileri için ne yaptığınızı söyleyeceksiniz. Birkaç cümleyle bu cevabınız yeterlidir.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ersin.

Gündem dışı ikinci söz Trakya’daki çiftçilerin sorunları hakkında söz isteyen Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’ya aittir.

Buyurun Sayın Nalcı. (MHP sıralarından alkışlar)

2.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, Trakya’daki çiftçilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, Ergene’nin problemini burada birkaç kere dile getirdik.

Ergene’ye baktığımız zaman, Ergene Nehri’nin problemlerini iki ana başlıkta toplayabiliriz. Bir, Ergene’nin kirlenmesine sebebiyet veren unsurlar; iki, bu kirlenmeden etkilenen ve Trakya’yı nasıl etkilediğinin bileşenlerine geçmemiz lazım.

Birinci belirtmiş olduğum husus; Ergene Nehri, Saray, Çerkezköy ve Çorlu-Muratlı üçgeninde bulunan sanayi ve yerleşim birimlerinin atık su arıtma tesisleri bulunmamasından dolayı ve kaçak deşarj yapılmasından dolayı kirlenmektedir. Bu kirlenme sonucunda hem yer altı suları hem yer üstü suları 194 kilometre boyunca, sadece Tekirdağ değil, Tekirdağ’ın yan komşuları Kırklareli ve Edirne’yi de katederek  194 kilometre boyunca tüm çiftçileri etkilemektedir ve 194 kilometre sonra da bu Ergene Nehri Meriç’e karışarak burada da kirlenmeyi meydana getirip oradan da Ege Denizi’ne karışmakta. Bunun çözümü basit. Bunları biz, burada, bundan önce, aynı zamanda küresel ısınma raporunun kabullerinde de dile getirdik ve organize sanayi yasalarında da dile getirdik.

Şimdi, burada ben bu seferki konuşmamda… Trakya çiftçisinin bu Ergene Nehri’ndeki etkilenmesi çok fazla.

Sayın milletvekilleri, Trakya çiftçisi gerçekten çok zor durumda. Sulamayı yer altından yapmak zorunda bırakılıyor. Onun için, Hükûmet olarak, Meclis olarak 22’nci Dönemde de gündeme gelen, 23’üncü Dönemde de fazlasıyla gündeme gelen bu Ergene sorununu bu Meclisin çözmesi gerekiyor artık.

Sayın milletvekilleri, Tekirdağ’da, Trakya’da olduğu gibi tüm Türkiye’de çiftçiler gerçekten çok zor durumda. Biz çıkıp çiftçiyi geziyoruz. Çiftçinin derdi artan maliyet fiyatları. Artan maliyet fiyatlarının getirmiş olduğu yükten çiftçimiz bankalara, kredi borçları ve borç batağı içinde yüzmekte. Sattığı malın karşılığında kendi borçlarını veremeyecek, kışı nasıl geçireceğini düşünmektedir.

Sayın milletvekilleri, ben size Tekirdağ ve çevresinde gezilerimizde tespit etmiş olduğum iki üç husus hakkında konuşmak istiyorum.

Orman köylerine gittiğimiz zaman orman köylüleri ya ormanlarının geri verilmesini istiyor veya bunun karşılığında tarım yapılabilecek arazinin kendilerine verilmesini istiyor. Acaba -ben merak ediyorum- bu insanların nasıl geçindiği düşünülüyor mu? Makta hakları ellerinden alınmış olan bu köylülerin devlet tarafından çalıştırıldıkları zaman sigortası bile yapılmıyor ve gerçekten mağdur durumdalar.

Keza ayçiçeği ve buğday üreticilerinin durumu daha vahim. Biz gezdiğimiz zaman Trakya çiftçisi şunu söylüyor: “Hamdolsun ki bu Hükûmet bize gübresiz tarımı da yapmayı öğretti.” Trakya çiftçisi bu sene ilk defa gübre kullanmadan ekim yapıyor, bunu dile getiriyor.

Tabii, böyle olduğu zaman, şimdi, birazdan Sayın Bakanımız buraya çıkacak, diyecek ki: “Yahu arkadaş, herkes bizden memnun.” Ben Sayın Bakanıma buradan söylüyorum: Bir gün teşrif etsinler, Trakya’ya birlikte gidelim, şu çitçinin karşısına birlikte çıkalım, bir bakalım hele ya bize çiftçiler biz gittiğimiz zaman yanlış konuşuyor… Bu işte bir yanlışlık var. Çiftçi kan ağlıyor. Burada çıkıp da her şeyi güllük gülistanlık göstermek… Şimdi de Sayın Bakanımız çıkacak muhtemelen söyleyeceği: “Siz bu işi karıştırıyorsunuz, çiftçimiz memnun, işçimiz memnun.” Ama ben de diyorum ki: Çıkalım şu halkın yanına da eğer böyleyse ben bu kürsüde Sayın Bakanımdan, Hükûmetten özür dilemeye razıyım. Bizim her gittiğimiz yerde çiftçi kan ağlıyor, tarlası bankalara verilmiş durumda ve öyle bir sona gidiyoruz ki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Bazı bankalar, çiftçinin tarlasını iki yıla kalmaz elinden kapacak.

Şimdi, tabii, bankaların dışında, devlet artık kendi işçisine zulüm eder duruma geldi.

Buraya çıkmadan önce Niğde Vekilimiz Mümin Bey ile görüştük. Niğde’deki patates üreticilerinin tarlalarını TEDAŞ, borçlarından dolayı -ellerinden alma- satışa çıkarmış durumda.

Tekirdağ’da Karlıköy’de ben gezdiğim zaman, Karlıköy’deki tarlalarda normal vatandaştan almış oldukları icar parası –ecrimisil deniyor buna- 25’le 30 YTL iken, devlet bunu 45 YTL’den vatandaştan zorla tahsil etmeye çalışıyor. Zaten bu gelirlerle zor durumda olan çiftçimiz iyice işin içinden çıkamayacak duruma geliyor.

Ben, hepinize saygılarımı sunuyor, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Nalcı.

Şimdi, Sayın Özkan, yerinden, çok önemli bir konuya dikkatimizi çekmek istiyor.

Buyurunuz.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, Burdur, Denizli, Isparta ve Zonguldak’ta görülen kuduz hastalığına ilişkin açıklaması

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkanım teşekkür ederim.

Sayın Tarım Bakanımızı burada bulmuşken -herhâlde cevap verecekler sorulara- ben de ülkemizde görülmekte olan kuduz hastalığı hakkında bilgi ve düşüncelerini almak istiyorum.

Şu anda Burdur’da, Denizli’de, Isparta’da hatta son olarak da Zonguldak’ta kuduz hastalığı görülmektedir. Vatandaşlarımızın bu konuda uyarılmasını talep ediyorum. Burdur’umuzda, Askeriye köyünde ve Kışla Mahallemizde kuduz hastalığı çıkmıştır. Bu bölgede oldukça yüksek potansiyelde süt üretimi yapılmaktadır, ancak hem süt fiyatlarının düşüşünden hem de o bölgedeki bu kuduz hastalığından dolayı işletmedeki süt alınmıyor ama o köyde yaklaşık 13 ton süt var. Bunu fırsat bilen üreticiler bu sütü yarı fiyatına almak istiyorlar. Bu konuda Bakanlığımızın bir çalışmasının olup olmadığını öğrenmek istiyorum.

Ülke genelinde bu süreçte Kurban Bayramı yaklaşıyor. Hayvan hareketlerinin daha titizlikle izlenmesinin gerekli olduğunun Bakanımız tarafından da duyurulmasını talep ediyorum.

Yine aynı şekilde, belediyelerimizin uyarılıp başıboş…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özkan.

Şimdi Hükûmet adına Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker konuşacaktır.

Buyurunuz efendim.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

2.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, Trakya’daki çiftçilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (Devam)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gündem dışı konuşmalardan ilki Sayın Ersin’e ait, Kemalpaşa kiraz üreticileriyle ilgili.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de kiraz üretimi son yıllarda, özellikle son dört beş yılda önemli miktarda artış gösterdi. Türkiye’nin kiraz üretimi 210 bin tondan son beş yıl içerisinde 400 bin tona çıktı. Bu, 2 katlık bir artış demektir ve örneğin 2002’de Türkiye dünyanın kiraz üretiminin yüzde 12’sini karşılarken 2007’de yüzde 20’sini üretir hâle geldi yani dünya üretiminde çok önemli bir noktaya geldi Türkiye son birkaç yıl içerisinde.

Aynı şekilde, tabii, kiraz ihracatımızda da çok büyük bir gelişme sağlandı. 20 bin tonluk ihracattan 2007’de 57 bin tonluk bir ihracata çıktı Türkiye kiraz ihracatında. Tabii, değer olarak da 50 milyon dolardan 144 milyon dolara çıktı Türkiye’nin ihraç ettiği kirazın değeri.

Tabii ki bunları biz… Kemalpaşa ile ilgili de bilgi vereceğim. Genel olarak kiraz üretimiyle ilgili bizim Hükûmetimiz döneminde neler yapıldığı ve ne şekilde bu üretimin arttığını da bilmemiz gerekiyor, hem yüce Meclisin değerli üyelerinin hem de milletimizin bilmesi gerekiyor.

Biz, Hükûmetimiz döneminde, son birkaç yılda sertifikalı fidan üretimiyle bahçe tesisine destek verdik, bunu destekleme kapsamına aldık. Sadece kiraz için söylüyorum: Sertifikalı fidanlarla sertifikalı fidan kullanılarak tesis edilen kapama kiraz bahçesinde, son üç yıl içerisinde ki bu sene üçüncü yılı… 2006-2007’yi söylüyorum: 7.5 milyon YTL biz sadece kiraz bahçesi tesisi için destek ödedik, destek verdik ve 37 bin dekar alana tekabül ediyor bu yani 37 bin dönümlük bir alanda sertifikalı fidan kullanılmak suretiyle kapama kiraz bahçesi tesis edildi bu birkaç yıl içerisinde. Bu, bizim, tabii, kiraz üreticisine de kiraz üretimine de verdiğimiz değeri ve önemi göstermesi açısından anlamlıdır.

Şimdi, Kemalpaşa kiraz üreticilerine biz ne verdik, onu da söyleyeyim: 2003’ten itibaren… 2007 yılında sadece Kemalpaşa’da kiraz üretimi 57 bin tona, kiraz ağacı sayısı ise 1 milyon 625 bin ağaca ulaştı. Ne vermişiz? 1,7 trilyon lira sadece Kemalpaşa ilçemizin kiraz üreticisine verilen destek. Sadece oradaki, Kemalpaşa ilçesinde kiraz üretimi yapan çiftçiye kiraz üretimi yaptığı için verdiğimiz desteğin miktarı 1,7 trilyon lira.

Şimdi, ağaç sayısı 940 bindi Kemalpaşa’da, bugün 1 milyon 625 bin yani yüzde 73’lük bir artış var Kemalpaşa’da kiraz ağacı sayısında ve dolayısıyla üretim de 28 bin tondan, biraz önce de söylediğim gibi, 57 bin tona çıktı Kemalpaşa’da.

Şimdi, 2008 yılında orada bir sorun yaşandı, doğrudur. O sorun şu: Biz bunu… Hem Ege Tarımsal Araştırma Enstitümüzün uzmanları hem Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesinin uzmanları hem de Bakanlığımızın ilgili birimlerinin çalışması sonucunda hazırlanan raporlarda da bunun ayrıntılı bir detayı var. O ayrıntıda şu söyleniyor: Haziran ve temmuz ayında beklenmeyen aşırı bir sıcak meydana geliyor tam döllenme esnasında, daha doğrusu meyve gözü oluşumu olurken tam o safhada bir aşırı sıcak meyve gözü oluşumunu olumsuz etkiliyor. Sebeplerden bir tanesi bu. İkinci sebep: Tabii, dölleyici çeşit azlığı. İhracat artışıyla birlikte, üreticilerin belirli çeşitlere yoğunlaşmasıyla birlikte dölleyici çeşitte bir azalma meydana geliyor belirli bölgelerde. Bu da yine döllenmeyi olumsuz etkiliyor ve yine tozlaşma ve döllenme döneminde havaların kapalı ve serin olması nedenlerinden dolayı verimde bir miktar azalma meydana geliyor. Tabii, yapılan tespitlerde de yüzde 55 civarında ürünlerde bir verim düşüklüğüne yol açıyor.

AHMET ERSİN (İzmir) – Sayın Bakanım, kendi bürokratlarınız yüzde 90 bir azalma…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Bunlar uzmanların raporları, ne benim şahsi ne sizin şahsi söyleminizle alakalı değil. Ben burada… Üniversitelerin ve enstitü uzmanlarının yaptıkları araştırmalarda, il, ilçe müdürlüklerinin elemanlarının yaptıkları çalışmalarda bize getirdikleri raporlar.

AHMET ERSİN (İzmir) – Bakın, bu sizin uzmanlarınızın raporu Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bizim uzmanlar sizden önce bize raporları getirirler.

AHMET ERSİN (İzmir) – İşte sizin uzmanlarınızın raporu. Yüzde 90 azalma var Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, bu tür konularla ilgili olarak bizim 2090 sayılı Kanun’umuz var. Daha önceden aslında bu Kanun çok fazla işlemiyordu yani bu Kanun’un gereği çok fazla yerine getirilmiyordu. 2090 sayılı Kanun’da, tabii afetlerden zarar gören çiftçilerin eğer gördüğü hasar diğer gelirleriyle karşılanamayacak kadar yüksek ve toplam mal varlığının yüzde 40’ını aşmış ise kendilerine destek veriliyor. Böyle bir mevzuat var, böyle bir kanun var ve bu Kanun çerçevesinde de zaten her sene…

AHMET ERSİN (İzmir) – Sayın Bakan, yüzde 90... Sizin elemanlarınızın tespiti burada.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – İzmir İl Tarım Müdürü!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Türkiye’de eğer bu tür problemlerle karşı karşıya kalınıyorsa o problemlerin çözülmesiyle ilgili gerekli inceleme, raporlar yapıldıktan sonra o ödeme de yapılıyor. Bu sene de, bundan önceki senelerde de bu alanda ödemeler yapıldı, bundan sonra da yapılacak.

Şimdi, biz, yine, Türkiye’deki meyve üreticileriyle, tarımsal üretim yapanlarla, hayvansal üretim yapanlarla ilgili olarak cumhuriyet tarihinde, bu alanda gerçekte “devrim” denilebilecek bir adım attık, tarım sigortası uygulamasını getirdik ve tarım sigortası uygulamasında da Türkiye’de, mesela sadece 2008 yılı içerisinde, ilk dokuz ayda 253 bin tane poliçe verildi ve poliçe bedelinin de yarısını, yüzde 50’sini biz hibe olarak karşılıyoruz. Meyvecilik üretiminin yapıldığı birçok yerde birçok çiftçimiz de bundan, sigorta yaptırmak suretiyle faydalanıyor. Yani biz esasen hem Türkiye’de sertifikalı fidan üretimini desteklemek suretiyle, karşılıksız olarak desteklemek suretiyle bir yandan nitelikli, kaliteli, yüksek standartta meyve tesis ederken, meyve üretimini artırırken, öte yandan doğal afetlere karşı sigorta sistemi getirdik, yüzde 50 poliçe bedelini hibe olarak biz ödüyoruz. Artı, bunların işlenmesi, ambalajlanması, paketlenmesiyle ilgili, soğuk hava depolarının inşasıyla ilgili olarak da yine yüzde 50 oranında hibe desteklerimiz var. Sadece 2006-2007 yılında 380 trilyon lira bu konuda biz destek verdik yine çoğunlukla meyve sebze üretiminde kullanılmak üzere.

Türkiye’de, zaten alınan bu tedbirlerle, son beş altı yıl içerisinde yaş meyve sebze üretimi 30 milyon, 31 milyon tondan 40 milyon tona çıktı. Aksi takdirde, bu, kesinlikle bu seviyeye ulaşmazdı. Hem  Türkiye'nin ürettiği hem dışarıya sattığı ürünlerde önemli artışlar oldu.

Şimdi, tabii bütün bunları söylerken doğal olarak muhalefet kendi cephesinden, kendi veçhesinden bakıyor ve olumlu olanları görmüyor, eğer varsa bir olumsuzluk onu ön plana çıkarmak suretiyle söylüyor ama bunu söylerken de tabii ki saygı duyacağız, yanlışlıklar, eksiklikler varsa onları söyleyeceğiz, tartışacağız ve hep beraber onların çözümünü arayacağız, uygulayacağız. Buna hiçbir diyeceğimiz olamaz ama sadece bir eksiği, bir yanlışı, bir olumsuzluğu veya burada Kemalpaşa meselesinde olduğu gibi bir doğal afeti… Yani onun üzerinden gidip “İşte, Hükûmet bu soruna hiç sahip çıkmadı, zaten bunları kaderine terk etti, hiçbir şey yapmadı, bu alanlarla ilgili üreticilere işte hiç bir şey yapmıyor.” gibi bir söylem tabii ki doğru değil, onu da millet de zaten biliyor, görüyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Trakya ile ilgili olarak Sayın Nalcı’nın ifade ettiği hususlarla alakalı olarak da… Öncelikle, tabii, Ergene havzası meselesine değindi Sayın Nalcı. Ergene havzasıyla ilgili… Tabii, maalesef, daha önceki dönemlerde bu konuya el atılmamış. El atılmadığı için zaten sorun bu noktaya kadar gelmiş ama bizim…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Yahu, altı yıldır Hükûmetsiniz Sayın Bakan, altı yıldır iktidarsınız…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Yapıyoruz, yapıyoruz…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Altı senedir hâlâ geçmişi kötülüyorsunuz. Yazık yani!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Çevre ve Orman Bakanlığımız tarafından burası öncelikli havza olarak ele alındı. Bu maksatla bir master plan çalışması başlatıldı, bu plan önemli bir mesafe katetti ve plan tamamlandığında da bununla ilgili uygulamaya geçilecektir. Tabii, burada, öncelikle, bu kirletenlerin, kirletici unsurların kesilmesi gerekiyor ve arkasından da, kuşkusuz, bunun temizliğiyle ilgili, temizlenmesiyle ilgi birtakım tedbirler alınacaktır.

Şimdi, Trakya’yla ilgili olarak, bizim Hükûmetimizin, oradaki gerek buğday üreticisi gerek arpa gerek çeltik gerek ayçiçeği üreticisiyle ilgili, gerçekte Türkiye'nin her tarafında olduğu gibi, aldığımız tedbirler var. Şimdi, mesela, ayçiçeği üretimi için Trakya’da -Türkiye'nin üretiminin çok büyük bir kısmı Trakya’da gerçekleşiyor bizim- ayçiçeği üreticisine maliyetinin yüzde 38’ini biz destek olarak ödedik arkadaşlar yani 100 lira üretim maliyeti varsa 38 lirasını biz karşılıksız destek olarak kendisine ödüyoruz. Şimdi, çeltikte mesela, bu en az yüzde 17, ki çeltik üretimi zaten bunun için Türkiye’de aşağı yukarı 2 kattan daha fazla arttı yani 360 bin tondan bugün 760 bin tona çıktı Türkiye’de çeltik üretimi ve bunun çok büyük bir kısmı Trakya’dan. Eğer birtakım tedbirlerle maliyet desteklenmezse, birtakım tedbirler alınmazsa, söyler misiniz bana bir ürünün üretimi 360 bin tondan 760 bin tona çıkar mı? Bu seneki üretim 760 bin ton. Eskiden Türkiye ihtiyacının yüzde 38’ini içeriden karşılarken -tüketiminin- bugün yüzde 80’lerin üzerinde bir ihtiyacı karşılama oranına çıkmıştır çeltik üretiminde. Buğday da aynı şekilde. Buğdayda da, mesela, maliyetin yüzde 32’si-2007 yılı için söylüyorum- destek olarak ödenmektedir. Tabii, bir gübre fiyatı artışı vardır dünyada. Geçen gün de bir başka vesileyle yine sorulara, gündem dışı konuşmalara cevap verirken ben burada anlattım. Dünyada 8-10 kat fiyatın arttığı bir üründür. Yani, tonu 88 dolar olan amonyak -ki, üre gübresinin ana ham maddesini teşkil ediyor- 900 dolara çıktı dünyada ve biz 3 milyon tonu içeriden üretiyoruz. Bunun yüzde 95’i ithaldir. Gerisini de 2 milyon tonunu da doğrudan ithal ediyoruz. Böyle bir ürün. Bunun tabii başka sebepleri var. Biz ne yapıyoruz? İmkânlar ölçüsünde, imkân bulup üreticilerimizin kullandıkları gübreyi bir şekilde destekleme ve onun parasını para olarak kendisine ödeme yoluna gidiyoruz. Bugüne kadar da 1 milyar YTL’ye yakın biz gübreyle ilgili destekleme yaptık. Bu sene bu daha da bunun miktarı… Yani, bir yıl için ödenecek olan miktarı kastediyorum. Geçen sene 350 civarındaydı. Bu sene 700 milyon YTL civarında hatta 700 milyonun üzerinde bir ödeme gerçekleşecek 2009 yılında sadece gübre desteği olarak.

Burada, tabii, sorun yok mu? Sorun elbette ki vardır çünkü hayatla birlikte sorunlar her zaman olacaktır. Nitelik değiştirecek, boyut değiştirecektir ama her zaman olacaktır. Önemli olan, bu sorunlara karşı imkânlar ölçüsünde en rasyonel çözümü geliştirebilmek ve bu yükü hafifletebilmektir. Biz bunu yaptık, yapmaya da devam ediyoruz. Bu, masal falan da değil. Bu, bir gerçektir. Arşivlere de böyle geçiyor. Arşivlere de böyle geçecektir, bunun gerçek olduğu. Siz onu masal olarak görseniz de bizim anlattıklarımızı, bunlar masal değildir. Halk bunu masal olarak görmüyor, görmediğini de her fırsatta ortaya koyuyor. Biz 1,8 milyar YTL’lik toplam tarım desteğini 5,5 milyar YTL’ye çıkardık. Bu sene kuraklık desteğiyle birlikte bu 5,8-5,9 milyar YTL’yi buluyor, bu sene bizim çiftçiye verdiğimiz. Sonuçta, bunun için, bu destekler verildiği için Türkiye’de tarımsal üretimin değeri son beş yıl içerisinde 2 kattan fazla arttı. Hem üretim modernleşti hem daha yüksek kalitede, daha yüksek standartta bir üretimle bu tarım sektörü büyüyor, bundan sonra da büyümeye devam edecek. Bakın, dünya da malî kriz vesairenin etkisinde, Türkiye’de tarım sektörüne yatırım yapmak için yabancı sermaye talebi son bir buçuk ay içerisinde özellikle çok yoğun bir şekilde arttı ve geçtiğimiz günlerde, Dünya Ekonomik Forumu çerçevesinde birçok uluslararası heyetle, uluslararası şirketlerle vesaire -onların talepleri oldu- onlarla görüştük. Hepsinin Türkiye’de tarımla ilgili müşterek yatırımlar yapma arzusu var. Bu, Türkiye’nin bu konudaki avantajını, durumunu da göstermesi bakımından anlamlıdır.

Sayın Özkan’ın yerinden söylediği bir hususa da cevap vermek istiyorum. Kuduz hastalığı maalesef Türkiye’de zaman zaman bireysel vakalar şeklinde görülüyor ve biz, ilk defa olarak Türkiye’nin en kapsamlı kuduzla mücadele projesini başlattık. Sayın Özkan bunu kendisi de bilir, benim meslektaşım olur. Biz, Türkiye’deki bütün büyükbaş hayvanların kuduza karşı aşılanmasıyla ilgili bir proje başlattık hatta ilk defa olarak Türkiye’de yaban hayatında yaşayan hayvanların, etçil yani etobur hayvanların kuduza karşı aşılanması projesini başlattık ki havadan uçaklarla, özel ambalajları içerisinde kuduz aşısı ormanların üzerine bırakıldı, çeşitli bölgelere. Buna bizzat ben de iştirak ettim ve bunun dışında, diğer bütün evcil hayvanların kuduzdan korunmasıyla ilgili de çok geniş bir proje biz hayata geçirdik. Bu çerçevede mücadele ediyoruz. Tabii, bireysel vakalar maalesef oluyor. Bunun da büyük şekilde sebebi, özellikle şehirlerdeki başıboş hayvanlar, özellikle başıboş kedi, köpek popülasyonu. Bunlardan kaynaklanan bazı kuduz problemleri oluyor. Maalesef zaman zaman insanlarda meydana gelen ısırıklar vesilesiyle insanlara da bulaşabiliyor ama bu, tabii, topyekûn mücadele edilmesi gereken bir alandır. Biz Tarım Bakanlığı olarak evcil hayvanların tamamını korumak maksadıyla önemli bir projeyi geçen sene başlattık ve bu proje birkaç yıl daha devam edecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sayın Başkan tamamlayacağım.

Yaklaşan Kurban Bayramı’yla ilgili hayvan hareketlerinin kontrol edilmesi tabii ki bizim gündemimizde. Biz Hükûmet olarak bir konuyu daha başlattık: Trakya bölgesinde -yine Sayın Nalcı’nın da dikkatine çekmek istiyorum bu hususu- biz hastalıklardan ari bölge çalışması başlattık. Böylece hiç değilse Boğaz’ın diğer tarafına yani Trakya bölgesine hayvan hastalıklarını orada eradike edersek şap yönünden ve diğer bazı hastalıklar yönünden oradan dünyanın şapa karşı duyarlı olan ve bu nedenle de hayvansal ürün ithal etmeyen, Türkiye’den, ülkelere, o pazarlara bizim hayvansal ürün ihraç etme imkânımız oluyor. Bu proje de şapla ilgili olarak hayata geçmiş durumda. On bir aydır biz bu projeyi başlattık, yılbaşından itibaren ve Trakya’da şap hastalığıyla ilgili bir arilik statüsü için şu anda uygulama yapıyoruz.

Bundan sonraki dönemde de gerek Kurban Bayramı gerek Kurban Bayramı’nın dışındaki zamanlarda, hayvan hastalıklarıyla mücadelede de çok ciddi plan uyguluyoruz. Özellikle nakillerde… Tabii zaman zaman milletvekillerimize de bu konular geliyor, “Efendim, işte bizim hayvanlarımıza el koydular, aracımıza el koydular.” türü şikâyetler… Aşısı olduğu takdirde, nakil belgesi olduğu takdirde, kimlik belgesi olduğu takdirde onların hareketine herhangi bir engel olmaz ama aşısız ise ama kimlik belgesi yok ise kulak küpesi yok ise tabii ki görüldüğü yerde el konur. Bunun da sebebi hayvan hastalıklarının bir bölgeden bir bölgeye ulaşmasını engellemek içindir.

Ben, bu konularla ilgili olarak da Türkiye’nin daha iyi bir noktaya geleceğini umut ediyorum bu çalışmalarla ve hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Eker.

AHMET ERSİN (İzmir) – Sayın Başkanım, izin verir misiniz.

BAŞKAN – Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

2.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabına ilişkin açıklaması

AHMET ERSİN (İzmir) – Şimdi, Sayın Bakan, Kemalpaşa’daki kiraz üreticilerinin üretim kaybının yüzde 50-55 civarında olduğunu söylediler. Sayın Bakan ya yanlış bilgilendirilmiş ya da kasıtlı olarak doğruyu söylemiyor. Bakın, elimde kendi bürokratlarının raporu var. İzmir İl Tarım Müdürlüğü elemanlarının Kemalpaşa köylerinde yaptığı çalışmaya ilişkin rapor elimde. Bu raporda kiraz üreticilerinin üretim kaybının yüzde 90 olduğu ve maddi, parasal karşılığının da 7 milyon YTL civarında olduğunu tespit etmişler.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – İl Tarım Müdürünün imzası var altında.

AHMET ERSİN (İzmir) – İl Tarım Müdürünün imzası var.

BAŞKAN – Sayın Ersin, bu konudaki bilgiyi Sayın Bakana iletirsiniz, o da gereğini yapar.

Teşekkür ederiz.

AHMET ERSİN (İzmir) – Teşekkür ederiz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, bir katkı da ben vermek istiyorum müsaade ederseniz.

BAŞKAN – Nedir efendim?

3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, yaş sebze ve meyve ihracatındaki sorunlara ilişkin açıklaması

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakanımız, tabii ki yaptıklarını anlatıyor. Bana göre siyaset, yaptıklarıyla övünmek hakkına sahip değil, yapamadıklarının hesabını vermektir. Dolayısıyla Sayın Bakana şimdi şunu soruyorum: Altı yıldır iktidardalar, yaş sebze ve meyve ihracatındaki sorunlar bir türlü aşılamadı. Bugün, narenciye, limon sezonu açılmış olmasına rağmen limon dalında kaldı, 400 liraya alan yok. Bunun da hesabını Sayın Bakanın bir şekilde vermesi lazım.

BAŞKAN – Sayın Şandır, bunları da soru önergesi olarak kendisine yöneltirseniz gereği olur.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ama Sayın Bakan buradayken, işte, yani bu konuda bir açıklaması olabilir mi?

BAŞKAN – Ama usulümüze uygun değil, soru-cevap işlemine giriyor. Biliyorsunuz, şimdi gündem dışı konuşmalar yapılıyor.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yani Sayın Bakanın açıklama yapmasına teşekkür ediyorum. Buna da bir katkı verir umuduyla bu soruyu soruyorum.

BAŞKAN – Evet. Size herhâlde bu konuda bir yazılı cevap verecektir sanıyorum.

Teşekkür ederiz.

Gündem dışı üçüncü söz, son günlerde yaşanan ekonomik kriz nedeniyle ülkemizde meydana gelen iş yeri kapanmaları ve işçi çıkarmaları hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Bayram Meral’e aittir.

Buyurunuz Sayın Meral. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- İstanbul Milletvekili Bayram Ali Meral’in, yaşanan ekonomik kriz nedeniyle kapanan iş yerlerine ve işçi çıkarmalarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı

BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerime başlarken yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli Başkanım, sorunu olana beş dakika, sorun yaratana yirmi iki dakika… Takdirlerinize arz ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, gerek dünyada gerekse ülkemizde ne zaman bir sorun olursa olsun bunun faturası çalışanlara çıkarılmaktadır. Bunu uzun yıllar hep birlikte yaşadık ve gördük. Benim sorumlu işverenlere hiçbir diyeceğim yoktur ama bu gibi olayları, krizleri bahane yaratıp, iş yerlerini kapatan, işçi çıkaran bazı sorumsuz, istismarcı insanlara da elbette ki yalnız benim değil, hepinizin bir şeyler demesi hakkının olduğuna inanıyorum.

Tekstil iş kolunda, seramik fabrikalarında, çimento fabrikalarında, özel sektörde, Telekom’da, değerli arkadaşlarım, ayrıca, Ford’da, Goodyear’da, Toyota’da, Tofaş’ta ya işçi çıkarılıyor, genelde ya iş yeri kapatılıyor ya işe ara veriliyor. Ama gördüğümüz o ki muhterem arkadaşlarım, bu işverenlerimizin bir bölümü Mısır’da, Suriye’de, Ürdün’de, Çin’de, Pakistan’da, Cezayir’de, Moldova’da, Romanya’da, Rusya’da, Bulgaristan’da iş yerleri açmış ve buralarda yatırımlar yapmışlardır. Bunlara seviniyoruz ama buralara kriz gelmemiş mi değerli arkadaşlarım? Bizim ülkemize geldiğinde bir bahane ortaya atmaktadırlar.

Ne oluyor? Alıştırdık muhterem arkadaşlarım. Prim affına alıştırdık, vergi affına alıştırdık, şimdi sıra geldi kredi affına. Bir şey daha kaldı arkasından, kıdem tazminatı ya kaldırılsın ya o işsizlik fonundan ödensin. El insaf! Kıdem tazminatına 12 Eylül dokunmadı değerli arkadaşlarım. Ne güzel, prim affı var, arkasından kredi affı var, af üzerine af var, arkasından kıdem tazminatını ya kaldırın ya işçinin parasıyla tekrar işçiye ödensin. Vallahi kusura bakmayın, böyle işverenliği, böyle patronluğu, rahmetli ninem ölmeseydi o da yapardı. Ondan sonra alıştırıyorsunuz, bir yerde kestiğiniz zaman saldırıya maruz kalıyorsunuz, bağırıyorsunuz. Ben, işte bir zamanlar meydanlarda bağırıyordum. “Bunlar özel sektör değil, bunlar yağmacı, talancı, vurguncu.” Şimdi, bazen zincirini koparanlar bana saldırıyor, aldırış etmiyorum, ama siz rahatsız oluyorsunuz, farkında mısınız? Alışmamışsınız. Çünkü geçmişte birlikteliğiniz var.

Ne yapacağız şimdi değerli arkadaşlarım? Bakınız, işçinin birikimleri oluyor. Tasarrufu Teşvik Fonu’nu hakkıyla işçiye, çalışana ödemediniz, Konut Edindirme Fonu’nu hakkıyla ödemediniz. Bir sürü zam yaptınız muhterem arkadaşlarım. Gece yarısı zam yapıyorsunuz. Nedir şimdi? Doğal gaza zam yapıyorsunuz. Patron diyor ki: “Malımı zaten satamıyorum, bu zam, yarın –on ay içerisinde vergisiyle yüzde 80’i bulmuş doğal gaz zammı- elektriğe zam gelecek.” Doğal gazla işleten fabrikalar “Malımı satamıyorum.” diyor. Ne olacak o zaman bunlar? İşçi çıkarmasına zemin hazırlattırıyorsunuz. Gerek var mı değerli arkadaşlarım, krizin üzerine kriz yaratılır mı? Geri alın bunları muhterem arkadaşlarım.

Sayın Bakanımız burada, teşekkür ediyorum. Bakınız, Sayın Bakanım, bir defa IMF’yle anlaşma yapıyorsunuz. IMF’nin bugüne kadar yaptıkları hiçbir şey bu ülkeye hayır getirmemiştir. Dikkatinizi çekerim buna, bir. 

İşsizlik Fonu amacı dışında kullanılmamalıdır. İşsizlik Fonu’ndan ödenen ücretler düşüktür. Bunlar gözden geçirilip işçinin hakkı, birikimleri işçiye ödenmelidir. İşçi çıkarılan iş yerleri, keyfî mi, bahane mi, hakikaten gerekçeli mi, bunlar kesinlikle denetlenmelidir.

Doğal gaza yapılan zam. Diğer doğal gaza yapılan zam behemehâl geri alınmalı ve bundan sonraki gelen zamlara dur denilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz, devam ediniz lütfen.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Bakınız, on ayın içerisinde ekmeğe yüzde 25 zam gelmiş, makarnaya yüzde 25 zam gelmiş, mercimeğe yüzde 112 zam gelmiş, pirince yüzde 49 zam gelmiş, kuru fasulyeye yüzde 39 zam gelmiş, ayçiçeğine yüzde 30 zam gelmiş, ulaşıma yüzde 18 zam gelmiş, elektriğe yüzde 58 zam gelmiş değerli arkadaşlarım. İşçiye, memura, emekliye ne vermişsiniz? Yüzde 4 zam vermişsiniz. Sizin sosyal adaletiniz bu mu değerli arkadaşlarım? Bu da yetmiyor, akaryakıta… Efendim ne oldu? “Dolara zam geldi, ondan dolayı doğal gaz arttı.” E, dolar düştüğü zaman ne oldu? Mazotun, benzinin varilini 110 küsur üzerinden alıyordunuz, şimdi 60’a düştü. Niye o zaman akaryakıt fiyatlarını düşürmüyorsunuz? Yani vatandaşı, affedersiniz, bu kadar hesabını, kalemini bilmeyen kitle mi zannediyorsunuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, kriz olabilir ama bunun yükü belli bir kesimin sırtına yüklenmemelidir. Siz işinizi gücünüzü bırakmışsınız, çalışanların yakasına yapışmışsınız. Çünkü sesi çıkmıyor, gariban, işten atılacağım korkusu var. İşverenlerin talebine bakınız.

Behemehâl Sayın Bakanım orada en fazla tepkiyi sizin göstermenizi beklerdim ben. Kaç kişi zaten kıdem tazminatı alıyor Allah’ını seversen? Kamuda çalışanların dışında doğru dürüst kıdem tazminatı alan işçi mi kaldı? Kaldırdınız. Sosyal Güvenlik Yasası adında yasa çıkardınız, emeklilik yaşını getirdiniz altmış beşe çıkardınız. Uzun da olsa kısa da olsa, nasıl olsa vatandaş “Emekli olamıyorum…” Kayıt dışını her gün artırdınız. Kayıtlarınızı bir kaydedin, vergi gelirlerinizi, vergileriniz artıyor mu, düşüyor mu ücretler yükselmesine rağmen değerli arkadaşlarım? Bunu yapınız muhterem arkadaşlarım. Vatandaş sizden sorunlarına çözüm bekliyor, sorun yaratmak değil.

Saygılar sunuyorum hepinize, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Meral.

Hükûmet adına Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çelik konuşacaktır.

Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul Milletvekili Sayın Bayram Meral’in son günlerde yaşanan ekonomik kriz nedeniyle ülkemizde meydana gelen iş yeri kapatmaları ve işçi çıkarmaları hakkında yaptıkları gündem dışı konuşma üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, son birkaç aydır bütün ülkeleri az ya da çok etkileyen, Amerika merkezli global bir kriz yaşıyoruz. 2007 Ağustos ayında Amerika Birleşik Devletleri’nde konut kredilerinin geri ödenmesinde ortaya çıkan sıkıntı ile başlayan kriz dalga dalga tüm sektörlere ve tüm dünyaya yayılmış bulunmaktadır. Sadece finans sektörüyle sınırlı kalmayan bu kriz reel sektöre de sıçramış bulunmaktadır.

Tabii, bu süreci Türkiye 2001 yılında yaşadı. Bildiğiniz gibi 2001’de mali yapının bozulması, bütçe disiplininin yok olması ve finans sektörünün çökmesiyle cumhuriyet tarihinin en zor şartlarını, günlerini birlikte yaşadık. Şimdi, bunun arkasında ne var diye baktığımız zaman, 2001 yılında yaşadığımız bu sürecin arkasında; uzun yıllar siyasi istikrarsızlıklarla çalkalanan bir Türkiye'nin netice itibarıyla böyle büyük bir krizle karşı karşıya kalması diye görüyoruz. 2001 yılında yaşanan bu tablo neticesinde binlerce insanımız işsiz kaldı ve 2000 yılında yüzde 6,5 seviyelerinde olan işsizlik oranı, 2001 kriziyle birlikte yüzde 10,3’lere, yüzde 10,5’lere kadar yükseldi.

Şimdi, tüm dünyada benzer bir kriz yaşanıyor, bankalar batıyor, şirketler binlerce işçiyi çıkarıyor ve Amerika Birleşik Devletleri’nde 2008’in ilk dokuz ayında tarım dışı istihdamdaki daralma 760 bin kişi. 2006 sonunda işsizlik oranı yüzde 4,4 olan Amerika Birleşik Devletleri’nde işsizlik oranı şu anda yüzde 6,1 ve yükselmeye devam ediyor.

Buna karşılık ülkemizdeki istihdam rakamlarına baktığımız zaman işsizlik oranının beş yılda aynı seviyede kaldığını görüyoruz. Temmuz verileriyle birlikte on iki aylık ortalama yüzde 9,95 düzeyindedir. 2006 ve 2007 sonu rakamları ise, işsizlik oranı açısından söylüyorum, yüzde 9,9 mesabesindedir.

Şimdi, belki kürsüden yine söyledim, 2002 ile 2008 arasında ekonomik veriler açısından her sahada çok önemli pozitif gelişmeler olmasına rağmen işsizlik oranında ciddi bir düşüşün sağlanmamasının altında yatan veya aynı oranda seyretmesinin altında yatan şey bildiğiniz gibi iki ana nedene dayanıyor.

Bunlardan biri, her yıl iş gücüne 700 bin gencimiz katılıyor, bunların 400 bininin istihdamı gerekiyor.

İkincisi ise, tarımdan yoğun bir göç yaşıyor Türkiye, yapısal değişim ve dönüşüm yaşıyor. 2002 yılında yüzde 38’lerde olan tüm istihdam içerisindeki tarımın payı 2008’lerde yüzde 26’ya inmiştir, yani yaklaşık 1,5 milyon vatandaşımız kırsaldan kente göç etmiş. Kırsalda çalışırken “Ücretsiz aile işçisi.” diye çalışan görünürken kente geldiği zaman Türkiye’nin gerçekleriyle yüzleşir hâle geldi. Böylece, kırsaldan kente yoğun göç ve iş gücüne katılımdan dolayı işsizlik oranında mevcut iş gücüne katılıma iş imkânı sağlanmıştır ve kırsaldan kente göçe hem meslek edindirme hem iş gücüne katılma neticesinde iş sağlanmış ve “depodaki işsizler” diye tabir edebileceğimiz o işsizler ise aynı oranı muhafaza etmektedir ki, bunu küçümsemenin doğru olmadığı düşüncesindeyim, bu yapısal değişim ve dönüşüm çerçevesinde.

Değerli milletvekilleri, yine aynı… Amerika’da işsizlik 2006’dan bu yana yüzde 1,7 artarken bizde bu rakamlar çerçevesinde on binde 5 seviyesindedir bu artış. Yakaladığımız siyasi istikrar ve yürüttüğümüz kararlı politikalar sayesinde artık ekonomimiz gerek iç ve gerekse dış kaynaklı şoklara dayanıklı bir düzeye gelmiştir. Mali disiplinden ayrılmayacağımızı ve politikaları kararlılıkla popülizme kaçmadan uygulayacağımızı da bütün bakan arkadaşlarımız, bizler de her defasında ifade ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, ekonomik krizlerin etkilerinin en acımasız şekilde reel sektörü ve dolayısıyla çalışanlarımızı etkilediğini geçmiş tecrübelerle biliyoruz. Bu sebeple, daha kriz başlamadan önce yine Parlamentoda çok büyük bir konsensüsle, kriz olacakmış varsayımıyla -bunun işaretlerini zaten hepimiz de alıyor idik- mayıs ayında “istihdam paketi” adı verilen çok önemli düzenlemeleri gerçekleştirdik.

Sayın Meral burada ifade ettiler… Bu düzenlemeler, yani işverenler için yapılan düzenlemeler değildir. Artık, dünyadaki gelişmeler işveren ve işçiyi, patron ile işçi ayrımında, et-tırnak gibi, bunları birbirinden ayırmak mümkün değildir. Tabii ki, sosyal devlet olmanın gerekleri yerine getirilecektir, o ayrı bir olaydır. Fakat “yapılan düzenlemeler patronlara yapılıyor, yapılan düzenlemeler işverenlere yapılıyor” gibi bir yaklaşım doğru değildir, aynı zamanda işçi için yapılan düzenlemelerdir. Çünkü, bunları birbirinden ayırmak mümkün değildir. İşverenin olmadığı, işverenin iş yerinin kapandığı bir ortamda işçiden, işçinin hakkından nasıl bahsedeceksiniz? Zaten bugün de belki konuşmanızın altında yatan neden de bu: Kapanan iş yeri ve işsizlik sorunu. O hâlde, kapanmayan bir iş yeri ve işçinin sorununun azaldığı bir Türkiye’yi hedeflediğimize göre, yaptığımız düzenlemeler tam da bu amaca dönük düzenlemelerdir.

Bunlardan biri, gerçekleştirdiğimiz düzenlemelerin en önemlisi, işveren sigorta priminde yüzde 25’lik indirim gerçekleştirdik. Amaç nedir? İşverenin üzerinde, OECD ortalamasının çok üstünde bulunan yükleri, istihdamın üzerindeki yükleri o ortalamaya yaklaştırmaktır, başka bir amacı yoktur, yani işveren daha çok işçi çalıştırsın düşüncesiyledir. Bu, son derece…

BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Ben de iş yeri kapanmasın istiyorum Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Tabii, siz kapansın istiyorsunuz anlamında söylemedim. Yani şunu üzerine basa basa söylüyorum: Ayrılmaz bir ikilidir artık… Endüstriyel ilişkilerde bunları dikkate almamız gerekiyor. 1900’lü yıllardaki, 2000’li yılların başındaki bir tablo söz konusu değil artık endüstriyel ilişkilerde. Yani işçi de işveren de olaylara bakarken… Çok daha sağduyulu ve iş yerini yeşerten, iş yerini geliştiren, dolayısıyla çalışma hayatını çok daha olumlu düzeylere taşıyacak, istihdam kapasitesini genişletecek bir yaklaşım tarzı artık öne çıkmıştır, o anlamda söylüyorum, buna tepkiniz olduğu için söylemiyorum.

Tabii bu yüzde 25’lik işveren sigorta primindeki indirimin kamuya maliyeti 4,5 katrilyon civarındadır, yani burada 4,5 katrilyonluk bir kaynak transferinin yapıldığını çok rahat bir şekilde ifade edebiliriz. Amaç nedir? Amaç, OECD ortalamasındaki istihdam yükü düzeyine işverenlerimizi çekmektir ve yatırıma yönlendirmektir.

İşverenlerin terör mağduru ve eski hükümlü çalıştırma zorunluluklarını kaldırdık. Zorunlu istihdamla ilgili önemli düzenlemeleri, yani öteden beri konuşulan ama bir türlü gerçekleştirilemeyen bu düzenlemeleri gerçekleştirdik. Özürlü vatandaşlarımızın istihdamını artırmak amacıyla, özürlülerimizin işveren sigorta priminin Hazine tarafından karşılanacağını bu yasada düzenledik.

Güneydoğu Anadolu Projesi aynı zamanda bir istihdam projesidir, altyapı projesidir. Az önce Tarım Bakanımız burada ifade etti, sizler, bizler hep konuşuyoruz. Sorun nedir? Üretimdir. Sorun, tahıl ve benzeri tarım ürünlerindeki daralma ve sıkıntılara karşı bu projenin ayağa kalkmasıdır. Bu proje yalnız tarım ürünleri açısından önem arz etmemektedir, aynı zamanda istihdam açısından da ve en önemlisi sosyal problemlerin çözümü açısından da bu proje önem arz etmektedir. O düzenlemede burada ayırdığımız kaynağı hepiniz bilmektesiniz.

Yatırımların önündeki bürokratik formaliteleri kaldırdık. İş yeri kurma izinleri gibi bazı düzenlemeleri kaldırdık. Ayrıca çok önemli düzenlemelerden bir tanesi, kadınlarımızın ve on sekiz-yirmi dokuz yaş arasındaki gençlerimizin istihdamının teşviki ile ilgili beş yıllık bir teşvik uygulaması getirdik. Son üç aya baktığımız zaman -üç aylık verilere baktığımız zaman- gerek kadın gerek gençler gerekse özürlülere uygulanan bu teşvik neticesinde 55.800 vatandaşımız iş sahibi olmuştur. Tabii bu küresel krizin çok ciddi etkileri var ama bu süreç geçtiği zaman bu uygulamanın çok olumlu yansıyacağını ve istihdamdaki bu 55.800’ün çok daha yukarılara çıkmasını beklediğimizi ifade etmek istiyorum.

BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Çalışacak fabrika kalırsa o zamana kadar Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Mesleki eğitime ciddi kaynak transferi sağladık. İşsizler var, iyi, güzel ama vasıfsız işçi talebi yok, vasıflı işçi talebi var, iş gücüne talep var. O hâlde bunların eğitilmesi gerekir. Bununla ilgili 300 trilyon liraya yakın bir kaynak transferi yapıldı. Şu anda ülkemizin dört bir tarafında meslek eğitim kursları yaygın bir şekilde çalışmalarını sürdürüyor. 2008 yılında 25 bin kursiyerimizi meslek edindirme kurslarına tabi tuttuk ve bu artarak devam edecek. Bir yıl içerisinde, 2009’un ortalarına kadar 100 bin gencimizin meslek kurslarından sertifikalandırılmasını gerçekleştirmiş olacağız, bu da önemli bir düzenleme idi. İŞKUR’u tozlu raflardan çıkardık. İŞKUR gerçekten işlevleriyle baş başa, sorunlarını çözme konusunda ciddi bir imkâna kavuşmuş oldu.

İşsizlik ödeneğinden bahsettiniz Sayın Meral. İşsizlik ödeneğinde de yüzde 11’lik bir artışı yine istihdam paketinde getirdik. Bunun yetersizliğiyle ilgili değerlendirme yapılıyor ama diğer taraftan da işte asgari ücretin yüzde 50’sinin konuşulduğu bir ortamda işsizlik ödeneğinde meydana gelecek olan daha fazla artışlardan yanayız hepimiz. Buna kimsenin karşı çıkacağı düşüncesinde değilim ama burada işsizliği tercih edecek şekilde de bir yapılanmanın doğru olmayacağı, buradaki dengeleri sağlıklı kurmamız gerektiği inancındayım.

Yine istihdam paketi çerçevesinde işverenlerimizin, BAĞ-KUR’lu sigortalıların prim yapılandırmasını getirdik. Yüzde 85’lere varan prim yapılandırması neticesinde 500 bin işveren ve 850 bin BAĞ-KUR’lu faydalandı ve hazineye, kasamıza da 5,3 katrilyon liralık bir imkân 30 Ekim itibarıyla girmiş bulunuyor. 5 katrilyon 300 trilyon lira nakit olarak. Toplam yapılandırma içerisindeyse 14 trilyon nakdi de kattığınız zaman 14,5 katrilyonluk bir imkân kasamıza girmiş olacak iki yıl içerisinde. Şimdi, bu düzenlemelerimizin tümünü işçimiz için yaptık, işverenimiz için yaptık. Bunları tek gözle görmenin, tek yönlü değerlendirmenin doğru olmayacağını sizler de paylaşırsınız inancındayım.

Şimdi, biraz önce, krizin ülkemizde ve Amerika Birleşik Devletleri’nde işsizliği ne ölçüde etkilediğini ifade etmiştim. Bir de sosyal güvenlik verileri açısından bakacak olursak olaya tablo şu şekilde -çok küsuratlarını söylemiyorum- SSK’lı iş yeri sayısı temmuz ayında 1 milyon 167 bin, eylül ayının sonu itibarıyla baktığımız zaman 1 milyon 172 bin. Yani burada SSK’lı iş yeri sayısında 7 binlik bir artış söz konusudur. Temmuz, Ağustos, Eylül 2008 döneminde hizmet akdiyle çalışan sigortalılarda ne kadar artış var diye bakacak olursak -yani kriz dönemini yaşıyoruz, dünya krizlerle karşı karşıya- 145.867 yeni sigortalı işe başlamış. Yani kriz dönemindeyiz ama sigortalı sayısındaki artış son üç ayda 145.867’dir. Toplam olarak ben bir rakam vermek istiyorum. Yani 2007 sonu itibarıyla sosyal güvenlik kapsamındaki sigortalı sayımız 15 milyon 19 bin, 2007-2008 Eylül sonu itibarıyla baktığımız zaman ise 15 milyon 597 bin kişidir. Yani hizmet akdiyle çalışanlarda veya toplam sigortalıda 550-600 bin civarında bir artışın olduğunu söyleyebilirim.

Şimdi, spesifik olarak, şu fabrika kapandı, şurada işçi çıkarıldı… Bunlar doğrudur. Onlarla ilgili de, bakın, siz çok iyi bilirsiniz, kısa çalışma ödeneği diye bir şey var. Buraya müracaatlar da çok önemli.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Bakan, Gaziantep’te son üç ayda 40 bin kişi çıkarıldı, 40 bin…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Nüfus artışı kaç Sayın Bakan?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Efendim, bakınız, ben…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Bakın, geçen gün Gaziantep’teydiniz, belediye otobüsleri önünüzü kesti. Ne dediniz onlara? “Yargı kararı uygulanacak.” demediniz mi? 150 kişi ailesiyle perişan.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, müdahale edin.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Hep aynı şeyi yapıyor.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Şimdi, sizin bu sorunuzu ayrıca tartışabiliriz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Söyledikleriniz gerçek değil.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – O zaman bizi dinlemiyorsunuz. Dinleseniz, böyle bir soru sormazdınız. Milletvekili her şeyi…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Ben çok iyi dinliyorum da, gerçeği söylemiyorsunuz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Nasıl gerçeği söylemiyorum?

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Gaziantep’te yaşıyoruz. Geçen gün Gaziantep’teydiniz, kaç kişi önünüzü kesti?

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Şimdi, bakınız, “Gerçeği söylemiyorsunuz.” dediğiniz zaman öyle bir rakam söyleyeceksiniz ki beni burada mahcup edeceksiniz. Onu söyleyemiyorsanız siz mahcup olursunuz! Öyle basit değil bu işler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Gaziantep’te kaç kişi önünüzü kesti? Kaç kişi önünüzü kesti Gaziantep’te?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Şimdi, bakınız, şuna da dikkat edin…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Gaziantep’te ne dediler size? İspat ediyorum işte!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Ben siyasetin nasıl yapılması gerektiğini iyi bilen bir insanım.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Ben çok iyi bilirim.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bilseniz, bakınız, böyle konuşmazsınız. Çok afaki bilgiler, yani yere basmayan bilgiler.

Şimdi, kısa çalışma ödeneği…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Geçen gün Gaziantep’te -somut söylüyorum- kaç kişi önünüzü kesti, kaç kişi?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Gaziantep’i çok iyi gördüm, çok iyi gelişiyor. Gaziantep’te her şeyin iyi olduğunu da tespit ettim yerinde bizzat.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Öyle söylerseniz size gülerim ancak! Size gülerim ancak, size gülerim!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bakınız, gerek esnafı gerek Sanayi Odasını, Ticaret Odasını, siyasi partileri, Cumhuriyet Halk Partisini de, MHP’yi de, hepsini de ziyaret ettim ve hepsiyle görüşmemizde Gaziantep gelişen, o bölgenin incisi kent konumuna gelmiş. Mutlaka muhalefet olarak sizin de katkınız vardır, onun için teşekkür ediyorum.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Bakan, gerçeği, olayı söyleyin!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Şimdi, kısa çalışma ödeneği açısından baktığımız zaman 13 firma müracaatta bulunmuş, 13 firma içerisinde 7 firma TMSF’yle sorunu olan firma olduğu için o kapsamda çözüm üretiliyor. Ama bize bunun dışında bugüne kadar müracaat eden firma sayısı 6. Yani, kısa çalışma ödeneğinden ne kastediyoruz değerli arkadaşlar? Ekonomik kriz. Genel bir ekonomik kriz var. Dolayısıyla işverenler diyorlar ki: “Bu kriz çerçevesinde işçilerimiz işsiz kalıyor.” “Fabrikaları kapatmak durumundayım.” diyen firma sayısı, bize şu ana kadar ulaşan 6 firmadır TMSF’yle ilgili 7 firmayı çıkardığınız zaman. Onun için, rakamları…

Ha, geleceğe dönük, bu kriz uzun sürerse, bu küresel kriz devam ederse, yani finans temininde eğer güçlükler olursa, finans temininde maliyetler yüksek olur ise ve talep daralması meydana gelir ise ihracatta sorunlarınız olacak, ithalatta sorunlarınız olacak. Bunları saygıyla karşılıyorum ve hep beraber zaten dünya  şimdi o çalışma içerisinde. Bu kriz uzun sürmesin ve dalga dalga da yayılmasın diyoruz. Ama Türkiye’nin avantajı nedir? Türkiye, 2001’den ders çıkarmıştır. Gerek kamu maliyesi, gerek finans sektörü şu anda bu krizlere, bu şoklara karşı dayanıklı bir şekilde mücadele ediyor, elimizdeki rakamlar da bunu doğruluyor. Yani Türkiye şu anda bu küresel dalgalanmadan en az etkilenen ülkelerin başında gelmektedir onu ifade ediyorum. Yoksa, hiç sorun yoktur gibi bir yaklaşımı da doğru bulmuyoruz. 

Bu çerçevede bir önemli gösterge daha var, işsizlik ödeneğinden yararlananların sayısında kısmi bir artış var, o da şu: Nisan sonuna kadar, mayıs başına kadar 120 bin kişi işsizlik ödeneğinden istifade etmekteydi, şu anda 143 bin kişi istifade etmektedir. Bu, şu anlamda önemli: İşsizlik ödeneğinden istifade etmek çeşitli kurallara tabi. O kurallara tabi olduğu için istifade edenlerin sayısı çok önemlidir. Ona çok itibar edilmesi gerekiyor. Burada 20 binlik bir artış söz konusudur. Biz de bunu çok sıkı bir şekilde takip ediyoruz -buradaki gelişmeleri- umuyor, diliyoruz ki çok daha yüksek rakamlara ulaşmaz. 

Değerli milletvekilleri, tabii burada söylenmesi gereken  birçok konu var, ama Sayın Meral, aflarla ilgili bir beyanda bulundunuz. Bakınız, bu af, diğer aflarla kesinlikle kıyaslanmaz. Burada prim borcu olmayan vatandaşlarımıza, kayıt dışı çalıştırmayanlara 5 puanlık, yüzde 25’lik işveren sigorta priminde indirim yapılmıştır, yapılmaya devam edecektir. Ama prim borcu olan, kayıt dışı çalıştıranlar, bu konuda bir 5 puanlık indirimden yararlanmaları söz konusu kesinlikle değil. Onun için arada hak hukuk gözetilmiştir onu ifade etmek istiyorum.

Kıdem tazminatı konusu, siz de ifade ettiniz… Kıdem tazminatı döndü geldi, kamu çalışanlarının hak ettiği bir şey hâline geldi. Kıdem tazminatının tartışılmasından yanayız. Kıdem tazminatında kararı işçi, işveren hep birlikte vermemiz gerekiyor. Yani burada çok az sayıdaki işçimizin bir hakkı gibi değil tüm çalışanların hakkı olarak nasıl değerlendirilebilir, oranı ne olmalıdır, buna açığız, bunu konuşmamız gerektiğini taraflara ben çok net bir şekilde söylüyorum, Meclisin kürsüsünden de ifade ediyorum netameli konular olmasına rağmen. Siyasetçi, risk alan insan demektir. Risk almadan Türkiye'nin sorunlarını çözmeniz mümkün değildir. Bunları da enine boyuna biz konuşmaya hazırız.

Diğer konular, IMF ile ilişkiler… Biz, ülkenin yararına olmayacak hiçbir anlaşmanın altına imza atmadık, bundan sonra da atmayacağımızı ifade ediyorum. Yaşanan süreç normal değil değerli arkadaşlar, yaşanan süreç sıkıntılı bir süreçtir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Umuyor, diliyorum ki kısa süre içerisinde bu sorunlar, dünya tarafından gerekli müdahaleler –yapılıyor- yapılır ve çözülür, ülkemizin bu direnci daha fazla zorlanmaz ve şu anda çok olumsuz şekilde, hepimizi rahatsız edecek şekilde yansımayan bu olumsuzluklar kısa sürede biter ve biz ve dünya eski rayına girer temennisiyle, hepinize çok teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çelik.

Sayın milletvekilleri, şimdi gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Avusturya Ulusal Meclisi Başkanı Barbara Prammer’in davetine icabetle, bu ülkeye resmî ziyarette bulunacak olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan’a refakat edecek Parlamento heyetini oluşturmak üzere gruplarınca bildirilen milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/579)

                                                                                                                03 Kasım 2008

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan'ın, Avusturya Ulusal Meclisi Başkanı Barbara Prammer'in davetine icabet etmek üzere, beraberinde bir Parlamento heyetiyle, 4-6 Kasım 2008 tarihleri arasında Avusturya'ya resmi ziyarette bulunması, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 Sayılı Kanun'un 6. Maddesi uyarınca, Genel Kurul'un 30 Ekim 2008 tarihindeki 11. Birleşiminde kabul edilmiştir.

Anılan Kanun'un 2. Maddesi uyarınca, Heyetimizi oluşturmak üzere Siyasi Parti Gruplarınca bildirilen isimler Genel Kurul'un bilgilerine sunulur.

                                                                                                                 Köksal Toptan

                                                                                                     Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                      Başkanı

Adı Soyadı:

Seçim İli

Şevket Köse

Adıyaman

Yusuf Ziya İrbeç

Antalya

Ahmet İnal

Batman

Behiç Çelik

İçel

Sabahattin Cevheri

Şanlıurfa

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi daha vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

2.- Avrupa Parlamentosu Tarım ve Kırsal Kalkınma Komisyonu ile Fransa Ulusal Meclisi ve Senatosunun Mali İşler Komisyonlarının, 3-4 Kasım 2008 tarihlerinde “AB’de Tarım ve Kırsal Kalkınma” üzerine Brüksel’de düzenleyecekleri Karma Komisyon Toplantısına ismen davet edilen Adana Milletvekili ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Başkanı Vahit Kirişci’nin icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/580)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Avrupa Parlamentosu Tarım ve Kırsal Kalkınma Komisyonu ile Fransa Ulusal Meclisi ve Senatosu’nun Mali İşler Komisyonları’nın 3-4 Kasım 2008 tarihlerinde “AB’de Tarım ve Kırsal Kalkınma” üzerine Brüksel’de düzenleyecekleri Karma Komisyon Toplantısı’na Adana Milletvekili ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Başkanı Sayın Vahit Kirişci davet edilmektedir.

Söz konusu davete icabet edilmesi hususu “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkileri’nin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun”un 9’uncu maddesi uyarınca Genel Kurul’un tasviplerine sunulur.

                                                                                                                 Köksal Toptan

                                                                                                     Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                      Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 12.33

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 12.50

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 13’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının tezkeresinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi tezkereyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bazı sayın milletvekillerinin izinli sayılmalarına dair bir tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Okutuyorum:

3.- Bazı milletvekillerinin belirtilen sebep ve sürelerle izinli sayılmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/581)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Aşağıda adları yazılı sayın milletvekillerinin hizalarında gösterilen süre ve nedenlerle izinli sayılmaları Başkanlık Divanının 10 Ekim 2008 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.

Genel Kurulun onayına sunulur.

                                                                                                                 Köksal Toptan

                                                                                                     Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                      Başkanı

“Balıkesir Milletvekili Ayşe Akbaş, hastalığı nedeniyle 20/05/2008 tarihinden itibaren 20 gün”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“Çorum Milletvekili Ahmet Aydoğmuş, hastalığı nedeniyle 18/06/2008 tarihinden itibaren 38 gün”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“Kilis Milletvekili Hasan Kara, hastalığı nedeniyle 29/06/2008 tarihinden itibaren 20 gün”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmez, hastalığı nedeniyle 01/07/2008 tarihinden itibaren 10 gün ve 10/07/2008 tarihinden itibaren de 32 gün olmak üzere toplam 42 gün”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“İstanbul Milletvekili Abdulkadir Aksu, hastalığı nedeniyle 14/07/2008 tarihinden itibaren 23 gün”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda, hastalığı nedeniyle 15/07/2008 tarihinden itibaren 15 gün”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“Şanlıurfa Milletvekili Sabahattin Cevheri, hastalığı nedeniyle 16/07/2008 tarihinden itibaren 20 gün”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“İstanbul Milletvekili Ali Topuz, mazereti nedeniyle 03/06/2008 tarihinden itibaren 12 gün”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“İstanbul Milletvekili Gündüz Suphi Aktan, mazereti nedeniyle 08/07/2008 tarihinden itibaren 11 gün”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

B) Duyurular

1.- Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in 6/11/2008 tarihli 14’üncü Birleşimde Genel Kurula hitaben konuşma yapma isteğine ilişkin

BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün resmî davetlisi olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev 6/11/2008 Perşembe günkü birleşimde Genel Kurula hitaben bir konuşma yapmak istemişlerdir.

Bu hususu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev 6/11/2008 tarihli (yarınki) birleşimde Saat 11.10’da Genel Kurula hitap edecektir.

Bilgilerinize sunulur.

Sayın milletvekilleri, birleşime saat 14.00’te toplanmak üzere ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 12.54

 

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 14.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 13’üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Serbest Bölgeler Kanunu ile Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe komisyonları raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Serbest Bölgeler Kanunu ile Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/605) (S. Sayısı: 275)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet?. Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, 1/8/2008 Tarihli ve 5803 Sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu ve Anayasanın 89’uncu ve 104’üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

2.- 1.8.2008 Tarihli ve 5803 Sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/638) (S.Sayısı:297) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon raporu 297 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, 1/8/2008 tarihli ve 5803 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu’nun 59, 60, 66, 67’nci maddeleri Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayarak bir daha görüşülmek üzere, bu hususta gösterilen gerekçeler ile birlikte Başkanlığımıza geri gönderilmiştir.

Anayasa’nın 89’uncu maddesinin ikinci fıkrasında “Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece uygun bulunmayan maddeleri görüşebilir.”, İç Tüzük’ün 81’inci maddesinin son fıkrasında ise “Cumhurbaşkanınca yayımlanması kısmen uygun bulunmayan ve bir daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderilen kanunların sadece uygun bulunmayan maddelerinin görüşülmesine kanunun görüşmelerine başlamadan önce Genel Kurulca görüşmesiz karar verilebilir. Bu durumda, sadece uygun bulunmayan maddelerle ilgili görüşme açılır. Kanunun tümünün oylaması her hâlükârda yapılır.” hükümleri yer almaktadır. Bu hükümlere göre, geri gönderilen kanunun tümünün  veya sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan maddelerinin görüşülmesi Genel Kurulun kararına bağlıdır.

Bu nedenle söz konusu Kanun’un sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan 59, 60, 66 ve 67’nci maddelerinin görüşülmesini Genel Kurulun onayına sunuyorum: Kabul edenler…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Arayacağız efendim.

Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 14.07

 

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.20

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 13’üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

5803 sayılı Kanun’un görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Kanun’un sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan 59, 60, 66 ve 67’nci maddelerinin görüşülmesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi bu hususu tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Sayın Başkan, oylama olması lazım, yoklama değil.

BAŞKAN – Teknik bir hata olmuş, hemen düzeltiyoruz.

Oylamayı tekrar başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, kabul edilmiştir.

59’uncu maddeyi okutuyorum:

ELEKTRONİK HABERLEŞME KANUNU

Denetim

MADDE 59- (1) Kurum re’sen veya kendisine intikal eden ihbar veya şikayet üzerine, bu Kanunda belirlenen görevleri ile ilgili olarak elektronik haberleşme sektöründe yer alan gerçek ve tüzel kişileri denetleyebilir, denetlettirebilir. Kurum, bu Kanunun kendisine verdiği görevleri yerine getirirken gerekli gördüğü hallerde, mahallinde de inceleme ve denetim yapabilir ve/veya yaptırabilir. Mülki amirler, kolluk kuvvetleri ve diğer kamu kurumlarının amir ve memurları inceleme veya denetimle görevlendirilenlere her türlü kolaylığı göstermek ve yardımda bulunmakla yükümlüdürler. İnceleme veya denetimle görevlendirilenler, inceleme veya denetime giderken yanlarında denetimin konusunu, amacını ve yanlış bilgi verilmesi halinde idarî para cezası uygulanacağını gösteren bir yetki belgesi bulundururlar.

(2) Denetimle görevlendirilenler, denetime tabi olanlar veya tesisleri nezdinde, defterler de dahil olmak üzere her türlü evrak ve emtianın, elektronik ortamdaki bilgilerin, elektronik haberleşme alt yapısının, cihaz, sistem, yazılım ve donanımlarının incelenmesi, suret veya numune alınması, konuyla ilgili yazılı veya sözlü açıklama istenmesi, gerekli tutanakların düzenlenmesi, tesislerin ve işletiminin incelenmesi konularında yetkilidir. Denetime tabi tutulanlar, denetimle görevli kişilere her türlü kolaylığı göstermek, yukarıda sayılan hususlarla ilgili taleplerini belirlenen süre içinde yerine getirmek, cihaz, sistem, yazılım ve donanımları denetlemeye açık tutmak, denetim için gerekli alt yapıyı temin etmek ve çalışır vaziyette tutmak için gerekli önlemleri almak zorundadır. Aykırı davranışta bulunanlara bu Kanun ve ilgili mevzuat hükümlerine göre cezai işlem uygulanır.

(3) Kurum, bu Kanunun kendisine verdiği görevleri yerine getirirken, bu görevleri ile ilgili gerekli gördüğü bilgi ve belgeyi kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişilerden isteyebilir. Kurum gerektiğinde diğer kamu kurum ve kuruluşlarından denetim konusunda uzman personel talep edebilir.

(4) Kurum, belirlenecek esaslar dahilinde işletmecileri denetlettirebilir. Denetim yetkisi verilenler ve bağımsız denetim kuruluşları Kuruma sunacakları bilgi, belge, rapor ve mali tabloların bu Kanun ve mevzuat hükümlerine uygunluğu ve hesapların doğruluğundan ve genel kabul görmüş denetim ilke ve esaslarına göre inceleme ve denetiminden sorumludur. Bunlar, hazırladıkları raporlardaki yanlış ve yanıltıcı bilgi ve kanaatler nedeniyle doğabilecek zararlardan ve bu Kanun uyarınca yaptıkları faaliyetler dolayısıyla üçüncü kişilere verecekleri zararlardan sorumludurlar.

(5) Kurumun denetim faaliyetlerinde görevlendirilen personeli ile bu faaliyetlerin yönetim ve koordinasyonunu sağlayan görevlilerine görevleri sona erdiğinde, Kurumca, elektronik haberleşme sektöründe bağımsız denetçilik yapabileceğine ilişkin bir belge düzenlenir. Bunlar, Kurumdaki görevlerinden ayrılmalarını müteakip, 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinin (A) bendinin (1), (4), (5) ve (7) numaralı alt bentlerinde belirtilen şartlar ile ceza veya disiplin soruşturması sonucunda memuriyetten çıkarılmış olmamak koşullarını korudukları sürece, elektronik haberleşme sektöründe bağımsız denetçi olarak görev alabilirler.

(6) Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Kurum tarafından yönetmelikle belirlenir.

BAŞKAN – 59’uncu madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Tacidar Seyhan konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Seyhan. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu Kanun’da, başından beri görüşmelerde, değerli arkadaşlarım, en büyük rahatsızlığımız, bu Kanun’un alelacele hazırlandığı, maddeler arasında ciddi çelişkiler olduğu. Bu Kanun’un bu hâliyle uygulanmasının güçlüğü vurgulanmıştı. Ancak Genel Kurul görüşmelerinde dahi, tüm uyarılara rağmen, o kadar ciddi hatalar yapıldı ki! Cumhurbaşkanının geri gönderme tezkeresine bakınca -ki bana göre sadece bir bölümünü görmüş- bir kanunun ciddiyetle hazırlandığından söz etmenin mümkün olmadığını görüyorsunuz.

Birlikte paylaşalım mı birkaç tanesini:

Bakın, birincisi: İlk gönderilen maddede bağımsız denetçilik sisteminden söz ediliyor. Bu bağımsız denetçilik sisteminin, Kurumda görev yapan denetçi statüsündeki elemanlardan karşılanabileceğini söylüyor Kanun. Şimdi, hangi kurum? İlgili Kurumda çalışan elemanlardan karşılanabilecek. Diğer tarafta da bu denetçilerin nitelikleri tanımlanmış. Bir tarafta nitelik tanımlıyorsunuz, diyorsunuz ki: “Bağımsız denetçiyi bir kritere kavuşturalım.” Diğer taraftan da “Grupta o nitelikte şimdi görülen ama ileri hedef konulmayan insanları da denetçi yapalım.” diyorsunuz. Çok doğru bir tespit. Eğer siz bunu yaparsanız arkadaşlar, kurumunuz, sadece bağımsız denetçi yetiştiren kuruluş hâline gelir. O kurumun tek görevi bağımsız denetçi yetiştirmek olur. Birinci terslik bu.

İkincisi: Şartname koşulları yeni bağımsız denetçiyi tanımlıyor. Bir kere unvanı almış ama o koşulları sağlamamış olanları bile -zaten bizde iç eleman eğitimi yok, meslek içi eğitim yok- aynı statüyle ciddi bir makama transfer etmiş oluyorsunuz. Daha kötüsü, kadro cetveline bakıyorsunuz orada denetçi tanımı bile yok; Kanun’da var, kadrosu yok. Bunu birbiriyle bağdaştırmak mümkün değil arkadaşlar.

Diğer maddelere bakıyorsunuz şimdi, cezaların caydırıcılığı olmadığı söyleniyor bir maddede. Rakamlarla kafanızı çok karıştırmak istemiyorum ama hazırladığımız Kanun’a, alelacele geçirmek istediğiniz Kanun’a bir bakın: Bir tarafta diyor ki “cezalar caydırıcı değil, 1/4 oranında artırılması”, bir başka maddeye bakıyorsunuz, o madde de bu hükmün tam tersini söylüyor. Bir maddeyle artırıyorsunuz, diğer maddelerde bu maddenin işlerliğini ortadan kaldırıyorsunuz. Böyle bir sistem, böyle bir kanun olur mu? Aynı atladığımız Serbest Bölgeler Kanunu gibi. Orada nasıl teşvikler birbirini kesiyorsa, hepsi birbirini mahvediyorsa burada Kanun’un her maddesi bir diğer maddesiyle çelişmiş. Hatta daha kötüsü var, Kanun’un bir maddesinde daha önceki bir maddeye atıfta bulunuyor, “onun (c) fıkrası” diyor, Kanun’da (c) fıkrası yok arkadaşlar. Kaldırmış kanun yapıcı, kaldırdığının farkına varmamış.

Şimdi, Sayın Bozdağ, Kanun’u nasıl bırakalım da geçsin, neresine bakacağız? “Sırtın niye böyle?” demişler “Nerem doğru ki!” demiş. Öyle bir şey. Neresi doğru bu Kanun’un, neresinden bakacağım?

Türkiye’de telekomünikasyona bakış çok ciddi bir sıkıntıda arkadaşlar. Bu ciddi bir iş. Türkiye’nin -Bakan olsaydı burada keşke konuşabilseydim- altyapı eksikliği giderilmeye çalışılıyor ama dünya standartlarına baktığımızda bizim altyapı eksikliğimiz hâlâ en geri ülkeler arasında devam ediyor, süregeliyor değerli arkadaşlar. Yani “3G’ye geçtik.” demekle, “Güneydoğu’da her köye İnternet götürdük.” demekle, “Her köyde görüntülü haberleşme var.” demekle teknik altyapıyı tamamlamış olmuyorsunuz. Bunun dışında bir şeylere ihtiyacı var Türkiye’nin. Özellikle haberleşme sektöründe beş yıllık, on yıllık ciddi programlara ihtiyacımız var. İnternet yüklemelerinde nereye gittiğimizi bilmek zorundayız, verinin kaynağını, verinin paylaşımını doğru tespit etmek zorundayız, veri güvenliğini sağlamak zorundayız. Bununla mı yapacağız? Yani sizin, genel olarak yönetiminde kamunun yetkili dahi olmadığı, büyük bir bölümünde özel sektörün referans kullandığı bir biçimde piyasayı şekillendirmek mümkün olacak mı? Bunu, Kurumu bölüp parçalarken düşünecektik biz. Yani sanayileşmede atıl teknolojiyi bize birileri verirken “Benim ülkeme bu olmaz kardeşim.” diyebilecek yürekli devlet adamlarını ortadan kaldırıp bir yerlere sürerseniz, o insanları çalıştırmazsanız, uzman tutmazsanız, işi ticariye dökerseniz, kısa vadede “Pazarlama politikasıdır.” diyerek yeni yeni kendinize özgü ekonomik tedbirler alırsanız ülkenin geleceği yer budur arkadaşlar. Bu ülkenin ulusal haberleşme konusunda ciddi sıkıntıları vardır. Bu bir millî güvenlik sorunudur aynı zamanda. İletişim güvenliğiniz hiçbirinizin yok.

Keşke Ulaştırma Bakanı olsaydı. Biz bir kanun yapıyoruz ilgili fıkraları yok, cezalar tanımlanmış cezalar birbirini kesiyor. Kanun, baştan sona yatırım, istihdam modelini tanımlamaktan uzak, bir genel politika yok. Bir kanunu elinize aldığınızda aklınızda üç kelimesi kalır. Çıkar buraya biri der ki: “Ben bu kanunda şu üç temel hedefi koydum.” Bu Kanun’un ne tarafından okursanız okuyun hiçbir yerinde toplumsal iradeyi savunan ve burada haberleşme güvenliğini içinde bulunduran ve bir gelişmeyi öngören hedef bulamazsınız. ARGE’den uzak bir kanun, tamamıyla ARGE’den uzak, yurt içindeki dönüşümden uzak bir kanun. Bu, bağımlı bir kanundur arkadaşlar. Yurt dışındaki teknolojik gelişmelerle haberleşirsiniz, oranın koşullarını uygularsınız, oradaki modelleri takip edersiniz… Yarış böyle olmaz.

Yenilik, bir fikri alıp o fikri geliştirmek, o fikri ekonomiye ve üretime dönüştürmektir. Yeniliğin kavramı bu, inivasyonun temel aklı bu. Ben, inivasyonu sanayide de ararım, inivasyonu telekomünikasyonda da ararım. Eğer bu ülkenin 2008 yılında hâlâ bir tek cep telefonu üreticisi firması yoksa, eğer bu ülke bir tek cep telefonu alabilmek için tonlarca buğday ihraç edip şu kadar bir telefonu alıyorsa, bu kadar gelişmiş teknolojiden uzaksa, hem Ulaştırma Bakanlığımızın hem haberleşmeyle ilgilenen şirketlerin hem Türkiye'nin yazılım altyapısının ciddi elden geçirilmesi lazım.

Arkadaşlar, kuruma göre, konuya göre kanun yapılmaz. Kanunlar bütünselliği içerir; bir ülkenin sanayi politikasıyla ilgilidir, bir ülkenin ceza politikalarıyla ilgili bir şeydir, bilişim altyapısıyla ilintili olduğu kadar üretim altyapısıyla da ilgilidir; bu, istihdam politikasıyla da ilgilidir. Buradan verimli, eğitilmiş bir kadro, ciddi bir istihdam politikası çıkmaz, bu görülmüyor. Biraz sonraki konuşmamda izah edeceğim; buradan yazılımda bir teşvik çıkmaz, buradan sanayileşme çıkmaz, buradan iletişim güvenliği çıkmaz. Buradan sadece ne çıkar biliyor musunuz? Yama yapma çıkar, buradan durumu kurtarma çıkar, buradan kamuyu peri perişan edip özel sektörün eline bağlamak çıkar. Buradan, kamuyu, disiplinli ARGE elemanlarıyla çalışmak, liyakat sahibi insanlara temsil etmek çıkmaz. Buradan, eş, dost, ahbap ve kusura bakmayın, cemaat temsilciliği çıkar. Böyle şey olmaz, böyle şey olmaz! “Bu kanunun hangi maddesinde bunlara aykırı bir şey var.” diyecek ve “Ben bunun şurasında liyakat görüyorum, bunu tanımladım.” diyecek varsa beri gelsin. Yok arkadaşlar! Bu iş, yönetmeliklere atfedilerek; bu iş “Bakarız.” denilerek; bu iş “Aman kardeşim, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu çıkıversin, daha yapacak çok işimiz var.” diyerek çözülmez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Seyhan, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Arkadaşlar, devlet adamlığı ciddiyet ister. Devlet adamı, üç adım ileriden baktığı zaman iki adım geridekini unutmamalıdır. Devlet adamı, iki adım geridekini hatırladığı gibi beş adım sonra o işin, yaptığı işin devletin başına ne tür çorap örebileceğini, yaptığı işin bir kamu görevi olduğunu, toplumsal yanı ve boyutu olduğunu, buradaki yazışmaların, almış olduğu her notun Türkiye’nin genel temsilinin, bu iradeye güçlü bakış açısının bir önemli temas noktası olduğunu fark etmek zorundadır.

Ben, günü kurtarmaktan yana olan bir iktidar anlayışından bir an önce sıyrılıp Türkiye’yi yeni vizyona taşıyacak bir ulaştırma-haberleşme anlayışının hâkim olmasını istiyorum.

Saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Seyhan.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Yılmaz Tankut konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Tankut.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 297 sıra sayılı, 01/08/2008 tarihli ve 5800 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu’nun Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen 59’uncu maddesiyle ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, bugün Cumhurbaşkanınca bazı maddeleri veto edilerek yeniden Meclise gönderilen Elektronik Haberleşme Yasası’nı, hatırlayacağınız üzere, ikinci yasama yılının son günü ve son saatlerinde, iki buçuk-üç saat süren bir zaman dilimi içerisinde, gece yarısını geçtikten sonra, alelacele bir şekilde çıkartmış idik. İletişim, bilgi ve teknolojinin özel sektör ve kamu kesimiyle ilgili olarak çok önemli ve temel bir yasa olma özelliğinde olan Elektronik Haberleşme Yasası’nın aceleye getirilmeden, en azından Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda da görüşülerek ele alınması lazım geldiğini, yasanın geneli üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi olarak yaptığımız konuşmalarda da ifade etmiş idik.

Dolayısıyla, ülkemizin teknolojiyi kullanarak, üreterek ve kurumsal altyapısını hazırlayarak gelişebilmesi açısından son derece öneme sahip olan bu yasa, ne yazık ki, Adalet ve Kalkınma Partisinin artık alışılagelen, yangından mal kaçırırcasına kanun çıkartma anlayışına kurban edilmiştir. Söz konusu yasanın ana unsurlarından birisi ve asıl önemlisi olan bilgi ve teknoloji konularının Meclisimizin Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda hiç görüşülmemiş olmasını o tarihte de hatırlatmış ve bunun çok önemli bir eksiklik olduğunu belirterek, Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu üyesi olan ve kendi uzmanlık alanlarında teknoloji ve bilişim sistemleri konusunda belirli altyapı ve birikime sahip olan milletvekili arkadaşlarımızın görüş ve düşüncelerinin alınmamasına da eleştiri getirmiştik. Bugün de bu düşüncemizin arkasında olduğumuzu ve Cumhurbaşkanınca geri gönderilen bu Kanun’un, hazır gelmişken, son olarak geniş ve detaylı bir şekilde tümüyle yeniden ele alınarak görüşülmesinin çok faydalı olacağını buradan bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Böylece, esas komisyon olarak Bayındırlık ve İmar, tali komisyonlar olarak da Anayasa Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarının raporlarının da kanun metnine eklenmesinin sağlanması çok daha sıhhatli ve faydalı olacaktı diye düşünmekteyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün ülkemizde, özellikle AKP İktidarının altı yıllık zaman dilimi içerisinde maalesef, doğrudan devlet yönetimi ve denetiminde olması gereken pek çok iş, artık kurullar eliyle yürütülmektedir. İnsanlarımızın sosyal ve ekonomik hayatına ilişkin hemen her şey sosyal devlet anlayışı yerine ticari şirket anlayışlarına terk edilerek, olağanüstü yetkilerle donatılmış, bakanlıklar üstü işlev gören, idari ve malî özerkliğe sahip, devlet içinde devlet görünümlü bu yapılar tarafından şekillendirilmektedir. Bu kurulların devlet yapısı içindeki ağırlığı durmaksızın artmaktadır. Teşkilatlanma yapıları ve kadroları için yüksek maliyetler ödenerek mevcut iktidarın yandaşlarına çok yüksek maaşların bağlandığı âdeta arpalıklar hâline dönüştürülmektedirler. Bu şekilde devlet imkânlarının sorumsuzca kullanıldığı, kamu faydası yerine sermayenin çıkarlarına hizmet ederek kamu hizmet alanlarını piyasa kurallarına göre düzenleyen kurullar hâline gelmektedirler ki bunu kabul etmek elbette ki mümkün değildir. Bu yönüyle, yasal kılıf içerisinde, meşruluğu tartışmalı bu yapıların ve kadroların dikkatle izlenmesi gerekmektedir.

Değerli arkadaşlar, Elektronik Haberleşme Yasası 18/8/2008 tarihinde Cumhurbaşkanı tarafından yeniden görüşülmek üzere geri gönderilmiş; 10/10/2008 tarihinde, üçüncü yasama yılının hemen başında da Bayındırlık ve İmar Komisyonunda veto gerekçeleri şeklen düzeltilerek, acele ve hızlı bir şekilde bugün Genel Kurula indirilmiştir. Dolayısıyla milletvekili arkadaşlarımızın, hem geçtiğimiz dönemin sonunda Genel Kurulda hem de bu yasama yılının başında geçici maddeleriyle seksen maddenin üzerinde olan bu Kanunu yeterince inceleyip tartışabilmeleri de maalesef mümkün olmamıştır.

Diğer taraftan, bize göre Yasa’nın yeniden görüşülmek üzere geri gönderilme gerekçeleri ise bu kadar basit olmamalıydı. Yasal düzenlemede yer alan kadrolaşma yapısı ve maaşların, AKP İktidarının Meclisten sayısal çoğunluğu sayesinde çıkardığı hemen her yasayı âdeta gözü kapalı bir şekilde onayan Cumhurbaşkanını dahi rahatsız edecek boyutta olması taslağın hazırlanmasında yer alanların etik ve ahlaki değerlere ne ölçüde sahip olduklarını açık bir şekilde bize göre göstermektedir.

Sayın Milletvekilleri, haberleşme ve iletişim politikalarının belirlenmesinde temel amaçlardan birisi, hiç şüphesiz, bilginin kaynağına erişimin tabana yayılması, paylaşımının kolektif ve yaygın bir hâle gelmesidir. Bunların gerçekleşmesi için iletişim alanının teknolojik gelişmelere sonuna kadar açılması, bilgiye ait telif hakları ya da söz konusu bilginin toplumsal gelişmelere yaptığı her türlü etkiye kadar pek çok değişkenin birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir.

Bugün, gelişmiş ülkelerde en temel insanlık hakkı olarak iletişim hak ve özgürlükleri tanımlanmış ve anayasal güvenceler altına alınmıştır. Yani iletişim ve haberleşme hakları, özgür bir şekilde, güvenli ve adalet ölçüleri içerisinde insan hayatının vazgeçilmez öğelerinden birisi olarak kabul edilmektedir.

Günümüzde küresel bir kontrol aracı hâline gelen iletişim ve onun en kuvvetli araçlarından birisi olan medyanın bilgi akış çeşitliliği ve bağımsızlığı tehlikeye atılarak denetlenmek istenmektedir. Oysa yeni haberleşme kavramıyla ilgili bilgi teknolojilerinin kamu faydası ekseninde sunulması, kamunun bundan özgürce faydalanması temel bir hak olarak tanımlanmalıdır. Toplumsal ve kültürel gelişmenin sağlanması için iletişim hakkının özgürce kullanılması ve halkın bütün kesimlerinin bilgiye kolayca ulaşabilmesi elbette ki vazgeçilmez kavramlardır. Bu manada hazırlık çalışmaları 2003 yılında başlatılan ancak 2005 yılından 2008 yılına kadar bekletilen ve  nihayet 2008 yılının ikinci yasama döneminin son Meclis Genel Kurulunda iletişim alanını düzenlemek adına apar topar çıkartılan Elektronik Haberleşme Kanunu’nun Cumhurbaşkanlığınca, farklı nedenlerle de olsa, onaylanmamış olmasını bugün bir fırsat olarak değerlendirmek lazımdır.

Sayın milletvekilleri, daha önceki konuşmalarımızda da ifade ettiğimiz gibi, günümüzde rekabete açık bir şekilde tesis edilen elektronik haberleşme hizmetlerinin güvenliği ve altyapısının sağlamlığı yüksek teknolojik ürünlerin geliştirilmesinde de en temel itici güçlerden birisi olarak kabul edilmektedir. Ancak bugün ülkemizde haberleşme altyapımızın gelişmişliğinden ve güvenli oluşundan söz etmek maalesef pek mümkün değildir. Pek çok sektör ve konuda olduğu gibi, ithalata dayalı olarak, diğer ülkelerin geliştirdiği ürün ve cihazların montajını yaparak kullanmak kısa vadede bize daha kolay ve avantajlı gibi gelmektedir. Ancak bu anlayış devam ettiği sürece teknolojik üretim ve gelişimimizin önü tıkanmakta ve başta haberleşmemiz olmak üzere bilgi ve teknolojik gelişmemizin de güvenliği ve geleceği ipotek altına alınmaktadır. Bu Yasa’da da yerli teknolojik ürün ve yazılımları geliştirip teşvik edecek zorlayıcı ve düzenleyici hükümlere maalesef pek rastlanmamaktadır. Bugün, kendi güvenliğini ve geleceğini korumak isteyen her toplum ve ülke, öncelikle iletişim kanallarını, haberleşme zeminlerini, büyük bir hassasiyet içerisinde, millî çıkarlarına zeval getirtmeyecek şekilde koruyup kollamak mecburiyetindedir. Bunu sağlamak için her şeyden önce kendine ait yerli tasarım teknolojik ürün ve cihazlara sahip olarak diğer ülkelerle rekabet edebilecek teknolojik seviyeyi de mutlaka yakalaması gerekmektedir.

Elektronik haberleşme hizmetlerini kontrollü bir şekilde serbestleştirip, mümkünse kendi yerli firmalarımız arasındaki düzeyli bir rekabeti sağlayabilirseniz yerli üretimi de geliştirip çoğaltabilirsiniz. Ancak, Hükûmet olarak bu konuda samimi ve kararlı bir duruş göstermezseniz, özelleştirme maskesiyle haberleşmemizin omurgası ve sinir uçlarımız gibi hizmet veren Telekom’u yabancılaştırırsanız bırakınız rekabet sağlamayı, tek taraflı yabancı tekelleşmesine hizmet eden bir iktidar olarak teknolojik yerli üretime en büyük darbeyi siz vurmuş olursunuz.

Sayın milletvekilleri, bugün, ne acıdır ki, haberleşme sektöründe uygulanan politikalar sonucu Türk Telekom’un stratejik bir alan olarak korunması gereği göz ardı edilmiş, özellikle de yabancı sermayenin rant alanı hâline getirilmiştir. Öbür taraftan, bu Yasa’yla Telekomünikasyon Kurumunun yerine kurulan Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurulu, elektronik haberleşme sektöründe rekabete aykırı davranış ve uygulamaları doğrudan veya şikâyet üzerine incelemeye, soruşturmaya…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

YILMAZ TANKUT (Devamla) – …ve rekabetin tesisine yönelik gerekli tedbirleri almakla görevlendirilirken kurumlar arası yetki karmaşasına neden olacak yetkilerle donatılmakta, Rekabet Kurulunun görev ve yükümlülükleri baypas edilerek sektörde karmaşa yaratacak bir süreç inşa edilmektedir.

Sonuç olarak, hızlı veri ve ses iletimini sağlayacak teknolojilerin geliştirilebilmesi için yerli üretimi ve rekabeti gerçekleştirebilecek bir yapının kurulmasıyla bu Yasa anlam kazanacak ve somut sonuçlara ancak bu şekilde ulaşılabilecektir.

Sözlerimi tamamlarken bu Yasa’nın ifade etmeye çalıştığımız eksikliklerinin giderilmesi için, konuşmamın başında da ifade ettiğim gibi, sadece Cumhurbaşkanınca veto edilen maddelerinin değil, tümünün yeniden ele alınarak çok titiz ve sağlıklı bir şekilde görüşülmesi gerektiğini bir kez daha hatırlatır, hepinizi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gruplar adına söz isteyen yok.

Şahıslar adına söz isteyen yok.

Komisyon ve Hükûmet konuşacak mı efendim?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Ben konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyon Başkanı konuşmak istiyor.

Buyurunuz Sayın Mustafa Demir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhurbaşkanımızca bir kez daha görüşülmek üzere Meclisimize iade edilen Elektronik Haberleşme Kanunu Tasarısı hakkında, Komisyondaki çalışmalarla alakalı, söz alan, gruplar adına söz alan milletvekili arkadaşlarımızın kanaatlerine cevap vermek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Elektronik Haberleşme Kanunu bildiğiniz gibi geçtiğimiz dönemde Hükûmet tasarısı olarak Meclisimize gelmiş, Komisyonumuzda yapılan çalışmalarla birlikte, Meclis çalışma süresi yetmediği için Komisyonun kabul ettiği metin kadük olmuş ve 23’üncü Dönemde tekrar Hükûmet tasarısı olarak Meclise intikal etmiştir. İntikal eden Hükûmet tasarısı üzerinde alt komisyon kurarak Komisyonumuz tüm muhalefet milletvekillerimizin de büyük ölçüde mutabakatıyla, hatta sektördeki tüm aktörlerin, Türk Telekomun, Telekomünikasyon Kurumunun, GSM operatörlerinin, diğer üç sanal operatörün tüm yetkililerinin de katılımıyla birlikte alt komisyon çalışmaları sağlıklı bir şekilde yürütülmüştür.

Bildiğiniz gibi Türkiye’de bu sektörde yıllık dönen ciro veya gayrisafi millî hasıla diye ifade edebileceğimiz miktar, yıllık 50 milyar dolardır. On yılla bunu çarptığınızda bugünkü değerlerle on yılda 500 milyar dolar paranın döndüğü, maddi imkânların döndüğü ve bu maddi imkânları kullanan, oluşturan sektör aktörlerinden oluşan -bunların sayısı da son derece sınırlı- ve sektörün özelliği itibarıyla bilgi ve teknoloji altyapılı olarak çalışan, serbest piyasa ekonomisiyle bağdaştırmakta en çok zorlanılan alanlardan, en önemli alanlardan bir tanesidir.

Komisyonumuz yaptığı çalışmalarda, alt komisyon çalışmalarında bu zor olan alanda sektördeki tüm aktörlerin mutabakatını sağlamış ve şu anda sektör aktörleri bu tasarının bir an önce yasalaşmasını beklemektedir.

Tabii ki bu çalışmalar esnasında gerekli sektör aktörleriyle tüm iletişim oluşturulmuş, geçen dönemde son günde tasarı, Meclisteki görüşme sırasında belli noktalara, önergelerle gelmiştir. O önergelerden daha sonra kabul edilip Cumhurbaşkanımıza gittiğinde geri gelen gerekçelerdeki söz konusu şikâyete konu olan konuları burada bir kere daha irdelemekte fayda görüyorum.

Değerli arkadaşlar, 59’uncu maddenin beşinci fıkrasındaki veto gerekçesinde “kurumda denetçi olma” kavramı bir kadro olarak algılanmıştır. Hâlbuki metinde bu bir görev olarak algılanıp ona göre düzenlenmiş olduğundan, bu gerekçeye göre de Komisyonda düzenleme yapılmıştır.

“Bu Kanun’un gerektiği kadar incelenmediği, acele edildiği, yangından mal kaçırıldığı” şeklindeki ibarelerle bağdaşmadığını ifade etmek istiyorum.

60’ıncı maddede ise idari para cezalarıyla alakalı, ilgili hizmet kavramıyla birlikte, orada hesaplama yöntemindeki haklı gerekçe de metinde düzenlenmiş. Kanun’un 66’ncı maddesine ilişkin ise yürürlükte kalan maddeler sıralamasında daha önceki bir kanunun yürütme ve yürürlük maddesinin sayılmadığı gerekçe olarak kabul edilmiş, bu da komisyon metninde en son görüşmemizde düzenlenmiştir.

67’nci maddesinde ise Kurumda kariyer uzmanlığına atanabilmek için “yeterlilik sınavında başarılı olmak” ibaresi eklenmiş, bölge müdürlükleri kurulmasının Bakanlar Kurulu kararıyla gerçekleşmesi şeklinde tekrar düzenleme yapılmış ve Kurul başkan yardımcılarının Kurul Başkanına vekalet edebilmesi için, “Kurulla alâkalı görevi” ibaresiyle… Orada bir eksiklik oldu ve o da “Başkanlığa ilişkin” şeklinde düzenlenmiştir.

Özü itibarıyla, Cumhurbaşkanlığımızın Meclise gönderme gerekçeleri budur. Bunlar detay noktalardır ama Kanun’un hedefi olmadığına ilişkin… Ki burada ifade edildi, mesela “ARGE’ye kaynak ayrılıyor mu?” diye. Evet, ARGE’ye 200 trilyon liraya yakın kaynak ayrılmasını bu tasarı öngörmüştür, yasalaştığı takdirde, Türkiye'de ilk defa -yasayla düzenlenen- yıllık 200 trilyona yakın ARGE kaynağı bu sektöre aktarılacaktır.

Ayrıca, bu tasarıyla birlikte serbestleşmenin önü büyük ölçüde açılmaktadır, burası çok önemli bir noktadır. Türkiye'de telekomünikasyon alanında yasal düzenlemelerin geçmişi altı yıla dayanmaktadır ve 2004 yılından itibaren serbestleşme başlamıştır. Hâlbuki, gelişmiş dünya… Bu düzenlemeyle, bu olaya on yıl önce, on beş yıl önce, yirmi yıl önce başlayan ülkelerden çok daha iyi seviyeye geleceğimizi ifade etmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, bir konuyu daha ifade etmekte fayda var. Bu yasa ayrıca “evrensel hizmet” kavramını yeniden tarif ederek evrensel hizmetteki insanlarımızın alacak olduğu asgari haberleşme ve iletişim hizmetlerini de en üst düzeyde, en kısa sürede gerçekleştirecek düzenlemeleri beraberinde getirmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarının en önemli hedeflerinden bir tanesi, bu zor olan alanı, Telekomünikasyon Kurumunu yapılan düzenlemelerle aktif, aksiyoner, yetkin ve yetenekli hâle getirip sektör üzerinde tam bir regüle kuruluş olmasını temin etmektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarıyla birlikte -belki de en önemli, can alıcı noktalarından bir tanesi- sektördeki geniş halk kitlelerini, kullanıcıları birinci derecede ilgilendiren rekabet konusunun, Telekomünikasyon Kurumu ve Rekabet Kurumuyla iş birliği hâlinde sağlıklı bir rekabet ortamına yönlendirilmesinin düzenlemeleri yapılmıştır. Bu tasarı çalışmaları esnasındaki öngörülerle, bunlara ilişkin bu çalışmaların -hem Telekomünikasyon Kurumunda hem Rekabet Kurumunda hem sektörde büyük bir gelişmeye doğru, daha yasalaşma olmadan tasarının ve Komisyondaki düzenlenen metinlerin- ciddi anlamda katkı sağlamaya başladığını görüyoruz.

Bir kere daha sizlerin huzurunda ifade etmek istiyorum ki, yılda 50 milyar dolarlık bir cironun döndüğü bir sektörde, burada söz konusu olduğu gibi gerekli çalışma ve iletişimin kurulmadan, sektörün ve sektörle ilgili tüm kurum ve kuruluşların mutabakatı alınmadan eğer bu metin bu Meclise gelmiş olsaydı, bugün herhâlde ulusal basında en çok tartışılacak, en çok eleştirilecek olan konuların başında bu tasarı olurdu. Ama bugün görüyoruz ki, alt komisyon çalışmaları sırasında, üst komisyon çalışmaları sırasında ve bugün Meclis çalışmaları sırasında sektör aktörlerinden, asıl bu işin sahiplerinden -tüketici derneklerinden tutun, sektör aktörlerinden tutun, gerekli kurum çalışanlarından tutun- bir eleştiri gelmemektedir.

Buradaki haksız olduğunu düşündüğüm… Çok değerli Komisyon üyelerimizin büyük gayretleriyle ve özverileriyle yaklaşık üç yılı alan bir çalışmaya, belki de gelişmiş dünyadaki düzenlemelerden de çok daha ileri seviyeye götüren bir düzenlemeye haksızlık yapılabilmiş olabileceği düşüncesiyle, değerli Komisyon üyesi milletvekili arkadaşlarımın hakkını ve hukukunu koruma adına ve inşallah yasalaştığında uygulamada ülkemize katacak olduğu güzelliklere, sektörü götürecek olduğu ileri aşamalara halel getirmemesi açısından söz almış bulundum.

Tekrar yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Demir.

Sayın milletvekilleri, şimdi on dakikalık soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Sayın Varlı, Sayın Bulut, Sayın Atılgan, Sayın Sipahi, Sayın Tankut ve Sayın Paksoy sisteme girmişlerdir, sırayla söz vereceğim.

Bir dakika süre veriyorum.

Buyurunuz Sayın Varlı.

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, Telekom özelleştirildikten sonra, yeni kadrolaşma adına, bu eski kadrolara baskılar yaparak, maaşları düşük tutarak onları işten çıkarmaya zorladılar. Yeni kadroların maaşları astronomik şekilde artarken eski kadroların maaşları olduğu yerde saydı. Bu da eski kadroların greve gitmesine, işten ayrılmasına, birçoğunun da işsiz kalmasına sebep oldu. Eski kadroları korumak ve eski kadroların maaşlarının yükseltilmesi, yeni kadrolara denk hâle getirilmesi konusunda Hükûmetinizin bir çalışması var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Varlı.

Sayın Bulut...

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, uzun zamandır Ankara semalarında görülmeyen, kömür yakmaktan meydana gelen hava kirliliği bulutları Ankara semalarında dolaşmaya başladı. Doğal gaza yaptığınız akıl almaz, vicdan kabul etmez zamlardan sonra, vatandaşa ekonomik ama -Bakanlığınızı da ilgilendiren- çevreyi kirletmeyecek bir alternatif yakıt tavsiye eder misiniz?

Yapılan bunca zamlardan sonra artan, kabaran Telekom faturalarında -vatandaşın lehine sunmak adına- vergi indirimi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bulut.

Sayın Atılgan...

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, bildiğiniz gibi, son on beş yılın en önemli iletişim araçlarından biri cep telefonu. Acaba, cep telefonu günlük hayatımıza girdiği andan itibaren Türkiye cep telefonu ithalatına toplam kaç milyar dolar ödemiştir? Daha fazla ödemeyi engellemek için, cep telefonu alanında neler yapmayı düşünüyoruz, ülke içinde üretilmesi için?

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Atılgan.

Sayın Sipahi…

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, madde 67 sayfa 61’de, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kuruluna atanacakların özellikleri yazılmış, ben yazılanın bir bölümünü aynen okuyorum: “…sosyal bilimler alanında siyasal bilgiler, iktisadi ve idarî bilimler, iktisat, hukuk, işletme fakülteleri veya bölümlerinden ya da fakültelerden fizikçi veya matematikçi unvanıyla…” Ben size sormak istiyorum: Sosyal bilimler alanında siyasal bilgilerden, iktisattan, hukuktan, idari bilimlerden fizikçi ve matematikçi ne zamandan beri mezun oluyor da bizim haberimiz yok?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sipahi.

Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, bu tasarının hangi maddeleri veya fıkralarıyla yerli teknolojinin geliştirilmesi amaçlanmakta ve teşvik edilmektedir?

Ayrıca, Elektronik Haberleşme Yasası’yla doğrudan ilgili olan ve insanlarımızın hızlı şekilde bilgiye ulaşmasının en önemli zemini olan İnternet kullanımının yaygınlaştırılmasıyla ilgili olarak ekonomik sıkıntı içerisinde bulunan vatandaşlarımıza yönelik ücretsiz veya ucuz İnternet kullanımının sağlanmasıyla ilgili ne gibi çalışmalarınız vardır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tankut.

Sayın Paksoy

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, Telekom’a bağlı iş yerlerinde çalışan işçiler yüzde 40 tazminat alarak istifaya zorlanmaktadır. İstifaya zorlananlar genellikle sağlık sebebiyle rapor alan ve kredi kartı borcu olan Telekom çalışanlarıdır. Bu bağlamda Ankara’da 250 civarında istifa gerçekleştirilmiştir. Telekom’da işçilerin istifaya zorlanması yasal mıdır? Bakanlığınız istifaya zorlanarak muvazaalı işten çıkarmalara müdahale etmekte midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Paksoy.

Sayın Kaptan…

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, seçimlerde Sayın Başbakan “Hortumları kestik. BOTAŞ’ı belediyeleri ve elektrik üreten şirketleri çok iyi yönetiyoruz. Onun için de iki yıldır zam yapmadık.” diyorlardı.

Şimdi, bir yıl içerisinde yüzde 82 zam yapılması hatta, bir yıl da değil on ayda yüzde 82 zam yapılması, hortumların kesilmediğinin bir işareti midir?

İyi yönettik denen Türkiye’deki yönetim süreçleri, bu adı geçen elektrik idaresi, BOTAŞ ve belediyelerin iyi yönetilmediğinin bir kanıtı mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaptan.

Son söz olarak Sayın Bulut.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Başkanım, Türkiye’de insan sağlığını çok ciddi etkileyen bu baz istasyonları konusunda vatandaşların taleplerinin bir türlü yerine getirilmediği, Balıkesir Marmara Adası’nda denizin kenarında araçta baz istasyonunun bulundurulduğu… Bu konuda herhangi bir düzenleme yaparak bir yaptırım uygulamayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bulut.

Buyurunuz Sayın Bakanım.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; önce hepinize teşekkür ediyorum.

Ben suallere kısaca cevap vermek istiyorum.

Bir kere, tabii bu Telekom özel bir şirket artık.

OKTAY VURAL (İzmir) – Kamunun payı var, en büyük ikinci ortak kamu.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Dolayısıyla, maaşların düzenlemesini Bakanlık yapmıyor. Dolayısıyla, bunu tamamen oradaki yönetim gerçekleştiriyor. O konuda herhangi yapılacak bir şey yok.

Tabii, bir diğer arkadaşımız -Telekom’la ilgili değil de- herhâlde ben Çevre ve Orman Bakanı olduğum için sordu, doğal gaza yapılan zam dolayısıyla çevrenin kirleneceğinden de bahsediyor. “Acaba, Telekom faturalarında bir vergi indirimi yapılabilir mi?” diye sormuştu. Şimdi, tabii, bu konuda doğal gaza zam yapılması zaruretten kaynaklandı bildiğiniz gibi, tamamen petrol fiyatlarına bağlı ve doğal gaz bizim ülkemizde maalesef çıkmıyor. Dolayısıyla, doğal gaza uzun süre zam yapılmadı fakat son petrol zammı ve diğer yurt dışından satın alınan doğal gaz fiyatlarındaki değişim dolayısıyla doğal gaza zam yapmak durumunda kaldık. Eğer zam yapmadığımız takdirde, Türkiye’de doğal gazı kullanan kullanmayan herkesin bunun açığını ödeme durumu gibi bir durum söz konusu olabilir, bunun da adaletle bağdaşmadığı kanaatindeyim. Çünkü kim kullanıyorsa, kim istifade ediyorsa bunun karşılığını onların ödemesi gerektiği kanaatindeyim.

Hava kirlenmesine fazla bir tesiri olmayacak çünkü bana geçenlerde, pazartesi günü bir basın mensubu da: “Vatandaşlar doğal gaz zammından dolayı kömüre dönebilirler mi ve bundan dolayı hava kirliliğinde bir artış olur mu?” diye sordu. Ben de şöyle cevaplandırdım: Bir defa doğal gaza alışan bir vatandaşın artık kömüre dönmesi çok zor. Dönse dahi -bildiğiniz gibi- kömürlerin gerek kalorifik değerlerini ve gerekse kükürtdioksit ve diğer birtakım kirletici özellikler için Bakanlığımız çok katı bir uygulama yapıyor, kalitesiz kömürleri şehirlere sokmuyoruz. Dolayısıyla, o bakımdan da hava kirlenmesi açısından bir problem olmayacağı kanaatindeyim.

Şimdi, evvela hakikaten cep telefonları hep yurt dışından ithal ediliyor. Esasen bu kadar bu cep telefonlarına verilen para şahsen benim yüreğimi de doğrusunu isterseniz yakıyor. Ben de keşke bunlar da Türkiye’de bu teknoloji gelişseydi… Bir ara ASELSAN yapıyordu ama sonradan onlar da tam olarak rekabet edemediler. Ancak inşallah özel sektör bu konuda teşebbüste bulunur diye düşünüyorum. Şu ana kadar yaklaşık 95,5 milyon cep telefonu ithal edilmiş, yani neredeyse 1 kişiye 1,5; yani birden fazla telefon düşüyor. 71 milyon nüfustan daha fazla cep telefonu. Yani bunun da bedelinin  yaklaşık 10 milyar dolar olduğunu tahmin ediyoruz. 10 milyar dolar bana verilen rakam.

Bu Kanun’da özellikle şunu belirteyim -az önce değerli Komisyon Başkanımız da ifade etti- bu Kanun’da yeni bir husus var, o da şu: Bilindiği gibi belli oranda,  gelir ve giderlerdeki fark çıktıktan sonra kalanın belli bir oranını, yüzde 20’si kadar bir kısmını araştırma geliştirme projelerine aktarmak durumunda. Bu da yaklaşık -az önce hesap ettik- 200 trilyon, yani 200 milyon YTL’lik bir kısım bu konuda gerçekten ARGE maksadıyla hasredilecek. Bunun da çok faydalı olduğu kanaatindeyim ben.

Tabii -Sayın Sipahi bahsetmiş galiba- madde 67’de fizikçi ve matematikçilerden bahsediyor. Orada biliyorsunuz “ya da” diye bir şey var. Yani dikkat ederseniz Sayın Vekilimin orada “ya da…” O fakültenin, yani iktisadi ve idari bilimler, iktisat, hukuk, işletme fakülteleri veya bölümlerinden ya da fakültelerinden… Bakın “o fakültelerden” değil, “fakültelerden.” Diğer üniversitelerin fakültelerinden fizikçi veya matematikçi unvanıyla...

OKTAY VURAL (İzmir) – “Diğer” yok orada ama Sayın Bakanım, siz eklediniz.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – “Ya da” olduğu için yani orada… Yani buradan kastedilen o bölümlerden, yani alakasız sosyal bölümlerden, iktisat bölümlerinden değil, diğer fakültelerin fizikçi veya matematikçisi kastediliyor, onu özellikle açıklamak istiyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – O zaman tashih ederseniz iyi olur.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –Yanlış anlaşıldıysa bunun bu şekilde tashih edilmesinde, haklısınız, fayda olduğu kanaatindeyim.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Bakan, tercüme ederken bile zorlanıyorsunuz.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Yok, tercüme ederken zorlanmıyorum.

Şimdi oraya küçük bir “ya da” ifadesi konulması gerektiği kanaatinde olduğumu söyledim zaten. Teşekkür ederim ikazınızdan dolayı.

Tabii, İnternetin yaygınlaştırılmasından bahsedildi. Hakikaten İnternetin yaygınlaştırılmasının çok faydalı olduğu kanaatindeyim. Artık İnternet bir eve girdiği zaman, o eve ayaklı bir kütüphane de -o maksatla kullanılırsa- bir nevi girmiş oluyor. Bu bakımdan evlerde kurulmaya başlandı. Özellikle bunların bazı giderleri Evrensel Hizmet Fonu’ndan karşılanıyor. İnşallah bunu daha da yaygınlaştırmaya…

YILMAZ TANKUT (Adana) – Ücretler indirilecek mi? Önemli olan ucuzluk.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Ödeyemeyecek durumda olanların da ödenmesine gayret ederiz.

Şimdi, Sayın Paksoy’un bahsettiği, işçilerin istifaya zorlanması diye bize gelen, Bakanlığa gelen böyle bir şikâyet yok ama o konuyu ilgili bakanlığımıza intikal ettireceğiz. Yani şirkette işçilerin istifaya zorlanması diye bir şey, bize intikal eden bir durum yok ama bunu tetkik edeceğiz.

Bir de BOTAŞ’la ilgili -az önce söyledim ama tekrar söyleyeyim- uzun süre zam yapılmadı biliyorsunuz, elektriğe de zam yapılmadı. Ama artık yurt dışındaki bu, petrole ve doğal gaza yapılan zamlar sebebiyle bu bir zaruret hâline geldi. Onu da özetle belirtmek istiyorum.

Efendim, baz istasyonu konusunda… Tabii bu, hem Kurumu hem de Bakanlığımızı ilgilendiriyor. Bu konuda, özellikle baz istasyonlarının tümünde güvenlik sertifikaları istenmeye başlandı ve bunları kontrol ediyoruz. Hatta ben de şahsen bir çevreci olarak bunların özenle kontrol edilmesi kanaatindeyim. Ancak hemen arkadaşlarıma bugün talimat vereceğim, Balıkesir Marmara Adası’ndaki seyyar baz istasyonunun durumu nedir, onu da hemen inceleteceğim. Onu da bilgilerinize arz ediyorum.

Teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Eroğlu.

Görüşmeler tamamlanmıştır.

59’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

60’ıncı maddeyi okutuyorum:

Kurumun yetkisi ve idarî yaptırımlar

MADDE 60- (1) Kurum; mevzuata, kullanım hakkı ve diğer yetkilendirme şartlarına uyulmasını izleme ve denetlemeye, aykırılık halinde işletmecilere bir önceki takvim yılındaki net satışlarının yüzde üçüne kadar idarî para cezası uygulamaya, millî güvenlik, kamu düzeni veya kamu hizmetinin gereği gibi yürütülmesi ve kanunlarla getirilen hükümlerin uygulanması amaçlarıyla gerekli tedbirleri almaya, gerektiğinde tesisleri tazminat karşılığında devralmaya, belirlediği süre içerisinde yetkilendirme ücretinin ödenmemesi ya da ağır kusur halinde verdiği yetkilendirmeyi iptal etmeye yetkilidir. Ancak, Kurum, ulusal çapta verilecek frekans bandı kullanımını ihtiva eden ve sınırlı sayıda işletmeci tarafından yürütülmesi gereken elektronik haberleşme hizmetlerine ilişkin yetkilendirmelerin iptalini gerektiren hallerde Bakanlığın görüşünü alır.

(2) Kurum, işletmecinin faaliyete yeni başlamış olması halinde, ihlalin niteliği, ihlal neticesinde herhangi bir ekonomik kazanç elde edilip edilmemesi, iyi niyet ve gönüllü bildirim gibi ölçütleri de dikkate alarak önceden belirleyeceği usul ve esaslar çerçevesinde bin liradan bir milyon liraya kadar idarî para cezası ile bu Kanunda belirtilen diğer idarî yaptırımları uygulamaya yetkilidir.

(3) Kurum, kamu hizmetinin gerekleri ve kamu düzeninin korunması amacıyla yönetmelikle önceden belirleyeceği hallerde, işletmecinin faaliyetinin geçici olarak durdurulmasına ya da ihlalin önlenmesi için işletmeciye somut tedbirler uygulama zorunluluğu getirmeye de yetkilidir.

(4) Elektronik haberleşme hizmeti sunan bir işletmeci ile abonelik sözleşmesi yapan gerçek ve tüzel kişiler faaliyetlerinin gereği olarak aldıkları hizmeti üçüncü kişilere ücretli veya ücretsiz verebilir. Aboneler yararlandıkları hizmeti ticaret amacıyla üçüncü kişilere sunamazlar. Aksine davrananların abonelik sözleşmeleri iptal edilir.

(5) Kurumun belirlediği usul ve esaslar çerçevesinde elektronik haberleşme tesisleri ile ilgili bildirimlerin yapılmaması veya güvenlik sertifikası alınmadan kurulması veya Kurum veya Kurum tarafından yetki verilen kuruluşlarca yapılacak ölçümler sonucu Kurum tarafından belirlenen elektromanyetik alan şiddeti limit değere uygun bulunmaması hallerinde, bunların sahibine bu Kanuna ekli ücret tarifesinde belirlenen ruhsatname ücretinin elli katı idarî para cezası her bir cihaz için ayrı ayrı uygulanır. Bu Kanunun 46 ncı maddesinin ikinci fıkrasında telsiz ruhsatnamesi ve yıllık kullanım ücretinden muaf tutulanlar hakkında da bu madde hükümleri uygulanır. Bu fıkradaki idarî para cezaları Kurumun taşra teşkilatı tarafından da verilebilir.

(6) Bu Kanunun 53 üncü maddesinin birinci fıkrasına aykırılık hallerinde, 4703 sayılı Kanunun 12 nci maddesinde dağıtıcı, üretici ve onaylanmış kuruluşlar bakımından öngörülmüş bulunan idarî para cezaları bir katından dört katına kadar artırılarak uygulanır.

(7) Bu Kanunun 57 nci maddesinin birinci fıkrasına aykırı hareket edenlere, cihaz başına onbin liradan yirmibin liraya kadar; ikinci fıkrasına aykırı hareket edenlere onmilyon liraya kadar idarî para cezası verilir.

(8) Bu maddedeki idarî para cezaları Kurum tarafından verilir.

(9) Bu maddenin uygulanmasına ve bu Kanunda öngörülen yükümlülüklerin işletmeciler tarafından yerine getirilmemesi halinde uygulanacak idarî para cezalarına ilişkin hususlar Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.

BAŞKAN – 60’ıncı madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Tacidar Seyhan konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Seyhan. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli Komisyon Başkanımız birtakım teknik konularda sıkıntı olduğunu ifade ederek “Aslında pek haksızlık etmeyin, biz iyi çalıştık, bunlar bir iki küçük teknik ayrıntıdır.” dedi. Hemen not aldık tabii, teknik ayrıntıya şöyle bir bakacağız.

Değerli arkadaşlar, elimde Cumhurbaşkanlığının geri gönderme tezkeresi var, üç sayfalık, on maddeye ayırmış. Bu maddelerde, kanun yapma tekniğine uygun görmemiş birinde, ilgili maddeyi “kanun yapma tekniğine uygun değildir.” demiş. Şimdi, üç yıl çalışan Komisyonda bürokratlar kanun yapma tekniğini atlayacak, ben buna bir konsensüs diyeceğim.

Diğer taraftan “Kurul kararıyla taşra teşkilatı kurulabilir.” diyecek, ama Cumhurbaşkanı “Bunu diyorsunuz ama Bakanlığın yönetmeliğiyle çelişir.” diye ibare koyacak. Bu çelişkiyi gözünüzün içine sokacak “Canım, küçük bir teknik ayrıntı, bundan da ne olur.” diyeceksiniz.

Ondan sonra bir madde daha gelecek önünüze. Cumhurbaşkanı diyecek ki: “Siz şu para cezalarını düzenlediniz ama düzenlediğiniz para cezalarının bir yanda caydırıcılığı söz konusu, diğer taraftan bunu bozuyorsunuz.” Kanunun temel mantığına uygun olmayan tanımlamaların içinde yer aldığını söyleyecek, siz, buna “Küçük bir teknik ayrıntı.” diyeceksiniz.

Onun dışında, Cumhurbaşkanı diyecek ki size: “Sizin atıfta bulunduğunuz maddeler gerideki maddelerle pek uyuşmuyor, eksik var. Burada, bir paragraf içerisinde düzenleme yapılmış, Kanun madde olarak onu karşılamıyor.” diyecek. Buna “Küçük bir teknik ayrıntı.” diyeceksiniz.

Şimdi, arkadaşlar, bu kısmını uzatmayayım. Görüş almak başka bir şey, görüşleri dikkate almak başka bir şeydir. Bu Komisyonda birçok kesimden görüş almış olabilirsiniz ama görüşleri ne kadar dikkate aldığımız tartışılır. Ben de konuşuyorum aynı kesimlerle. Asgari müştereklerde uzlaşma politikasını, sektörlerin küçük küçük rehabilitasyonunu müthiş bir gelişme gibi göstermek de yanlıştır. Nereden bakarsanız bakın, bu Kanun mevcudu koruma kanunudur. Benim de tam eleştirim bu noktada arkadaşlar. Ben sektörlerin mevcudiyetini koruyarak bir devlet politikası yürütemem. Bu Kanun beni yönlendirmiyor, bu Kanun beni bir yöne sevk etmiyor. Bu Kanun’un hangi maddesinde siz 200 trilyon ARGE var diyorsunuz? Bu kaynağı buluyorsunuz da nereye yönlendiriyorsunuz bu kaynağı? Hangi sektörlerde bu ARGE’nin kullanılacağını bu Kanun size söylüyor mu?  Aynı gözle okumuyor muyuz bunu? Az çok kerrat cetvelini bilen bile bu gönderilen Cumhurbaşkanlığının iade tezkeresinden ders alırdı. Oldu, arkadaşlar, bu yanlışlar yapıldı. Ama getirip ARGE’yi gözümüze sokmayın. 

Fon ayrıldı, ama onun değeri şu kadar, ama bundan sonra üretimlerinden şu kadar payı ARGE’ye ayıracaklar. Kamu olarak sen ne yapıyorsun?  Neresindesin?  Neye yönlendireceksin? Hangi sektörler ne kadar kâr edecekse ne kadarını ayıracaksın?  Ekonomik krizde devletin öngörmediği, yönlendirmediği bir sektörel yapılanmada şimdi gelişme görebilir misiniz? Dünyada bütün sistem çökmüş. Siz hangi telekomünikasyon sisteminin kendi içerisindeki ARGE’sini, yeni yapılanmasını, rekabet sistemini düzenleyebileceğinden bahsediyorsunuz? Telekomünikasyonla tanışıklığınız olabilir ama hiç mi sanayiyle tanışıklığınız yok? Yani böyle bir şey olabilir mi? Bu şekilde, kanunla ARGE’yi yönlendirebilmek mümkün mü? Hangi kanunda ARGE politikası böyle düzenlendi değerli arkadaşlar? Daha önce buradan ARGE kanunu geçti küçük orta ölçekli üreticilerle ilgili. ARGE kanunu yapacaksanız sektörel olarak tanımlanmalarda kısmi yönlendirmelerin olduğu, kamunun kendi içerisinde risk aldığı, kaynak ayırdığı, o ayrılan kaynağı yeniden ARGE’ye dönüştürebildiği bir yapılanmadan söz edersiniz. Kamu içinde yoksa kim ayıracak? Avrupa Birliği normlarına ulaşacakmışız... Doğru. Zaten Avrupa Birliği normlarını kalıp alma Türkiye’yi bu hâle getirdi.

Ulusal Program: İşte geçti, aynı mantıkla yapıldı Ulusal Program. Uygulayabilecek misiniz oradaki sanayi politikasını? Uygulayın da göreyim. O yıllar içerisinde, o takvimde o bütçeleri geçirin de göreyim bakalım. Sanayi Bakanı olsa da diliyle bunu söylese, ifade etse. Yazmak başka şey, uygulamak başka şey. Bakanlar Kurulunun bile onaylamaya, imzalamaya cesaret edemediği bir Ulusal Program’la karşımıza çıkılacak, ben de bu Telekomünikasyon Kanunu’ndan 200 trilyon ARGE bekleyeceğim. Böyle bir şey olabilir  mi? Türkiye Büyük Millet Meclisi dilek, temenniler köşesi değil. Öyle bir kutu da yok burada. Dilek, temenni atmayacaksınız. Bir işi yapacaksanız bana maddelerini söyleyeceksiniz; şöyle şöyle yapılır.

Gelelim iletişim güvenliğine: “Her şeyi sağladık, haksızlık etmeyin.” Emeği geçenlere teşekkür ederiz, minnet ederiz ama eksikliği göstermek de benim görevim. Beni bir yere yönetmiyor, yönlendirmiyor. Madde madde bana kimse sayamaz. Yok böyle bir ARGE tanımlaması orada.

İletişim güvenliğine gelince: Bu Telekomünikasyon Kurumu bu vatandaşın iletişim güvenliğini sağlayamıyor arkadaşlar. Hepiniz milletvekilisiniz, hepinizin mail’leri sizden önce okunuyor arkadaşlar ve sizin Telekomünikasyon Kurumunuzun bunu denetleyebilecek ekipmanı yok. Yani kendi içerisinde güvenlik denetleme kuruluyla “Aman kardeşim, ikili sistem kurdum” diyerek bu işi yapamazsınız. Telekomünikasyon Kurulu var, kendi içerisinde bir denetleme kurulu var, hele teknik takip için bir de İletişim Birimi Başkanlığı koymuş, oraya da bir arkadaşımızı getirmiş benim iletişim güvenliğimi sağlayacakmış. Böyle bir şey olabilir mi? Kurumun içerisindeki güvenlikten söz etmiyorum. Öyle bir kurumu -bu da tavsiyemizdir Cumhuriyet Halk Partisi olarak, lütfen dikkate alsın ilgili Bakan- getirip Türkiye'yi bir özerk kuruma kavuşturun. Tüm bakanlıkların üstünde, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulunun üyelerinin de içinde, yönetim kurulunda olduğu haberleşme ve iletişim güvenliği kuruluna ihtiyaç var. Bu bir ulusal denetleme kurulu olmalı, teknik ekipmanla donatılmalı. Hem dinleyen hem denetçi hem takip eden insanlarla bunu yapamazsınız arkadaşlar. Türkiye bu alanda kötüye gidiyor. Hiç birimizin doğru dürüst veri güvenliği yok çünkü doğru dürüst denetleme birimi yok. Hiç birimizin iletişim güvenliği yok. Ne yapıyor bu iletişim birimi? Sadece kendilerine gönderilen telefonları takibe alıyor ve bildiriyor. Bir denetleme kurulu da bunların içerisindeki memurların görevine uygun hareket edip etmediğini kontrol ediyor. E peki, bu Kurum dışındakiler ne olacak?

Türkiye'nin her tarafında her tür sisteme giriş çıkış yapılabiliyor, her tür bilgisayar ortamına giriş çıkış yapılabiliyor ama bunun güvenliğini alan bir devlet var mı, bir kurumsal yapı var mı? Siyaset üstü olmalı. “Bugün bize zararı yok.” diye düşünmeyin arkadaşlar, yarın bir gün siyasi iktidar değişir, aynı şey sizin başınıza gelir. Birileri mağdur olur, sizi koruyan kimse çıkmaz. Böyle bir şey olmaz, siyaset üstüdür bu kurumlar. Bu kurumlar, devletin ve vatandaşın ortak güvenliğini sağlar. Bunlar özerktir. Birilerinin ahbabıyla çavuşuyla, 2 tane bürokratla bu iş olmaz. “Bir tane teknik eleman koydum.” diyerek orada nüfusunu tanımlamayıp yoksa bu Kanun’da tanımlayıp -her neyse- ondan sonra başka bir yerde “Giriş sınavıyla bunu alırım.” diyerek yapılmaz. Bu iş bir anlayıştır. Ben buna itiraz ediyorum. Ben bu işin, özellikle telekomünikasyonun, haberleşmenin, iletişim altyapısının devlet politikası olduğunu iddia ediyorum.

Hâlâ bir yazılım altyapımız yok, ulusal yazılımımız yok Allah aşkına arkadaşlar! Türkiye'nin bir ulusal yazılım programı yok. Açık kaynak kodlu yazılımları destekleyen bir iktidar yok ortada; bunu yönlendiren, sevk eden bakanlıklar yok. Ben neyin tamam olduğundan söz edeceğim? Lütfen eleştirilerimizi dikkate alın. Böyle giderse, biz bu İktidar döneminde 3-4 kez bu haberleşme konusunda kanunu yeniden tartışırız.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Seyhan.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Kürşat Atılgan.

Buyurunuz Sayın Atılgan. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Elektronik Haberleşme Kanunu’nun Cumhurbaşkanımız tarafından geri gönderme tezkeresi üzerine, 60’ıncı madde üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Her ne kadar burada Komisyon Başkanımız “görüşülen tasarı” dediyse de biz şu anda, görüşülmüş olan bir kanunun -Cumhurbaşkanı tarafından gönderilen- bazı maddelerini tekrar görüşüyoruz. Dolayısıyla, küçük teknik ayrıntı da olsa, bunu burada bir sefer daha söylemek lüzumunu hissediyorum. Herhâlde bundan sonraki konuşmalarında Sayın Komisyon Başkanı “tasarı” yerine “kanun” lafını eder.

Değerli milletvekilleri, yaşadığımız çağ itibarıyla toplumlar arasında etkileşimin yoğunlaşmasının, dünyanın farklı bölgeleri arasında toplumsal ve kültürel mübadelenin artışının temel nedeninin teknolojik gelişme ve yenilikler olduğu herkesçe malumdur. Ulaştırma teknolojisinde ve iletişimde görülen gelişmeler neticesinde bireyler bilgilere çok hızlı şekilde ulaşabilmektedirler. Özellikle yazılı ve görsel basın yoluyla sağlanan bilgi akışı, birbirini hiç tanımayan ancak dünyanın farklı mekânlarında bulunan insanların etkileşimini sağlayabilmektedir. İnsan ve toplumların etkileşimini sağlayan iletişim ekonomik amaçlara da hizmet etmektedir ve iletişim, ekonomik ilişkilerin hızlanmasına sebep olmaktadır.

Gerçekten de iletişim ve ulaştırma teknolojisindeki gelişmelerle en küçükten en büyüğe tüm bilgiler, televizyon, İnternet, yazılı ve görsel basın vasıtasıyla anında tüm dünyaya ulaşabilmektedir. Bu bağlamda, büyük devletler ve uluslararası örgütler kendi çıkarları doğrultusunda bu kitle iletişim araçlarını kullanarak ulusal sınırları aşmasını bilmişlerdir. Uluslararası şirketlerin ulaşım, iletişim ve teknolojinin gelişmesiyle başka ülkelerde yapmak istedikleri yatırımlar kolaylaşırken bu şirketlerin çıkardığı hisse senetleri ve mali fonlara bilgisayar ve İnternet vasıtası ile rahatlıkla ulaşılmaktadır.

Dolayısıyla bugün görüştüğümüz, aslında, bu Kanun, Türkiye'nin en stratejik konularından biri olan iletişim kanunudur. Ama hazırlanış şekli ve içeriği bakımından gerçekten bu kadar stratejik önemi haiz olan bu alanda gerekli itinanın gösterilmediğini görüyoruz. Dolayısıyla buradan Sayın Komisyon Başkanına iletmek istediğim bir husus, muhalefetin ve bu konudaki çok değerli bilgi birikimi olan milletvekili arkadaşlarımızın uyarılarını dikkate almaları, çok kısa bir süre sonra bu Kanun’un tekrar önümüze gelerek düzeltici bir kanun yapma yoluna sapmamalarıdır. Cumhurbaşkanlığının da göndermiş olduğu bu değişiklik tezkeresini veya veto tezkeresini ciddiye almaları ve aynı şekilde göndererek Cumhurbaşkanlığı makamının da yapmış olduğu uyarıları dikkate almalarını tavsiye ederim. Ama görülüyor ki Değerli Komisyon Başkanı geldiği şekliyle bu tezkereyi, Kanun’u olduğu şekilde Cumhurbaşkanlığına tekrar gönderecek gibi. Dolayısıyla bu stratejik alanın gerektirdiği ciddiyetle bu Kanun üzerine eğilmek gerektiğini bir kez daha yinelemek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz yüzyıl boyunca ve 21’inci yüzyılda tüm bu saydığım gelişmeler olurken ülkemizin bu gelişmeler karşısındaki konumu ve tutumu geleceğimiz açısından çok önemlidir. Sanayi Devrimi’ni geriden takip etmiş bir ülkenin fertleri olarak iletişim devrimini de kaçırma ve geriden takip etme lüksümüz yoktur. Az önce Sayın Bakana sorduğum soruda… Sadece bu iletişimin cep telefonlarıyla ilgili bölümüne kaçaklar hariç Türkiye'nin ödediği para 19 milyar dolardır. Her ne kadar 10 milyar dolar civarında dense de benim bilgilerim ve hesaplamalarıma göre 19 milyar dolar civarındadır. Bir o kadar da kaçak olduğunu dikkate alırsanız Türkiye aşağı yukarı on beş yıllık süreçte cep telefonlarına 50 milyar dolar civarında bir kaynağını akıtmak zorunda kalmıştır. Bu fakir milletin… Bu kadar basit bir alete, birkaç yüz milyon dolarlık ARGE’yle ulaşabileceğimiz bir teknolojik alete, maalesef ulaşamamışızdır. Bu da Türk milletinin her yeni icatta kendi kaynaklarını nasıl dışarıya akıttığının bariz bir örneğidir.

İşte iletişimle ilgili diğer alanlarda buna benzer kaynaklarımızın çok seri şekilde yurt dışına veyahut da bu alanda daha önceden ARGE yapan ülkelere aktarılmasının bir aracı olarak kullanılmaktadır. Dolayısıyla, bu konuda da iletişim alanındaki ARGE faaliyetlerine bu Kanun’la ayrılmış olan 200 trilyon çok yetersizdir. Bu konuda dünyada ARGE’yle ilgili bir şeyi keşfetmek için elbette ki çok ciddi kaynaklar aktarmak gerekir. Ancak, aktarılan kaynaklar bir müddet sonra misliyle o ülkenin imkânları içine tekrar dâhil olmaktadır. Dolayısıyla, bu konuyu da tekrar gözden geçirmelerini Sayın Komisyon Başkanına tavsiye ederim. Dolayısıyla, Türk milletinin karakterinde var olan gelişmeye yatkınlık, maalesef, planlamalardaki eksiklikler nedeniyle kaynaklarımızın dışarıya akmasına sebep olmaktadır.

Kuşkusuz, son gelişmelerin en yeni örneklerinden biri elektronik haberleşme sektörüdür. Gelişen teknoloji ve yaşam standartları, günümüzde elektronik haberleşme ve dijital iletişimin olanaklarının geliştirilmesini de âdeta zorunlu kılmaktadır. Bu zorunluluk, elektronik haberleşme faaliyetlerinin günlük hayatımızdaki yeri ve öneminden kaynaklanmaktadır. Elektronik haberleşme hayatımıza o kadar girdi ki artık, yazışmalarımızın birçoğunu elektronik posta veya MSN’vari anlık ileti programlarıyla yapmaktayız. Ticari şirketler, hatta kamu kuruluşları e-posta yoluyla yapılan başvuruları kabul etmekte, bilginin erişim ve paylaşımı günümüzde yaygın bir şekilde elektronik haberleşme yoluyla gerçekleşmektedir.

Bugün, gelişip İnternet hâlini ve adını almış olan dünya çapındaki ağ bağlantısı ilk ortaya çıktığı andan bu yana temelde hâlâ bir haberleşme ortamıdır. Bu bağlamda İnternet yoluyla iletişim, küreselleşme olgusu içerisinde önemli bir etken olarak karşımızda durmaktadır. Bu ortam elektronik haberleşme sektörünün de bel kemiğidir. Dünyanın dört bir yanında milyonlarca insan bilgisayarlar ve kablolar aracılığıyla düşüncelerini, umutlarını, çalışmalarını, dedikoduları ve eleştirilerini paylaşmaktadırlar.

Haberleşmenin birçok yolu, örneğin elektronik posta geçen yirmi yıl içinde fazla değişikliğe uğramadı. Bunun yanında tamamen yeni haberleşme yolları türedi. Mesela İnternet üzerinden telefon görüşmesi yapabilmek, hem de dünyanın öbür ucuyla bile görüşürken düşük ücretler ödeyerek bunu gerçekleştirmek elektronik iletişim hizmetlerinin geldiği noktayı özetler mahiyettedir.

Bazı teknolojiler insanlara kişisel ve teke tek konuşma imkânı verirken bazıları tüm dünyayı kapsayan tartışma gruplarına imkân vermektedir, birçok projenin İnternet vasıtasıyla takibine imkân sağlamaktadır.

Değerli milletvekilleri, tekrar görüşmekte olduğumuz Kanun’la elektronik haberleşme hizmetlerinin yürütülmesi, elektronik haberleşme altyapı ve şebekesinin tesisi ve işletilmesi, geliştirilmesi, yeni elektronik haberleşme şebeke ve hizmetlerinin teşvik edilmesi hususlarıyla ilgili politika, hedef ve ilkelerin tespiti, kaynakların etkin ve verimli kullanılması ve bilgi güvenliği ve haberleşme gizliliğinin gözetilmesi amaçlanıyor. Böylelikle kamu kurum ve kuruluşlarında kullanıcıların beklenti ve ihtiyaçları tespit edilerek kamuda elektronik hizmetlerin geliştirilmesi sağlanacağı amaçlanıyor ama Kanun’un içeriği ve kapsamı maalesef bu amaçları tam olarak karşılayabilmekten çok uzaktır. Bununla beraber AB müktesebatıyla uyumluluğun sağlanması suretiyle serbestleştirilen telekomünikasyon sektöründeki rekabetin ve hizmetlere erişebilirliğin artırılması, kaynakların etkin kullanılmasının temini, yeni elektronik haberleşme hizmetlerinin teşvik edilmesi bu Kanun’la gerçekleştiriliyor. Öte yandan bu Kanun’un genel gerekçesinde de ifade edildiği üzere telekomünikasyon alanında 1924’ten beri yapılagelmekte olan ve dağınık hâlde olan düzenlemeleri ve mevzuat hükümlerini yine Avrupa Birliği ülkelerinin müktesebatına uyumlu hâle getirmek için sektörü bir bütün olarak düzenleyen bir çerçeve kanun olarak sunuluyor.

Elektronik haberleşme güvenliğine yönelik geçenlerde önemli bir yönetmelik yayınlandı. “İşletmecilerin fiziksel alan güvenliği, veri güvenliği, donanım-yazılım güvenliği ve güvenilirliği ile personel güvenilirliğinin sağlanması için tehditlerden ve/veya zafiyetlerden kaynaklanan risklerin bertaraf edilmesi veya azaltılmasına ilişkin olarak alacakları tedbirlere yönelik usul ve esasları kapsar.” şeklinde özetlenen yönetmelik 20 Temmuz tarihinde Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Bununla beraber, bu Kanun’la, telekomünikasyon hizmetlerinin önemli bir kısmını ifade eden elektronik haberleşme konusunda ülkemizde var olan bir boşluğu doldurmasını umuyorum. Ancak bu hâliyle bu Kanun tekrar çıkarılırsa Cumhurbaşkanlığının uyarıları dikkate alınmadan, bu Kanun’un, bizim elektronik alanımıza, elektronik haberleşmemize yeterli olmayacağını bu kürsüden bir kez daha söylemek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – Önemli olan, en önemli olan hususlardan birini bir kez daha dikkatlerinize sunmak istiyorum.

Elektronik haberleşmenin en önemli konularından biri güvenlik meselesidir. Bildiğiniz gibi bazı parlamentolarda bizim kullandığımız blackberry telefonların kullanılması yasak edilmiştir, Fransız Parlamentosu dâhildir. Dolayısıyla elektronik güvenliği son derece önemlidir. Ülkelerin, millî istihbaratların veyahut da istihbarat kaynaklarının en önemli kaynağı, haberleşme alanındaki gerek e-mail’lerin gerekse telefonların dinlenmesinden elde edilen bilgilerden sağlanmaktadır. Dolayısıyla, bu Kanun’da gördüğüm en büyük eksikliklerden biri, elektronik haberleşmenin güvenliğiyle ilgili çok detaylı düşünülmemiş olmasıdır.

Bu vesileyle, tekrar bu üzerinde durduğum konuların Komisyon tarafından değerlendirileceğini ümit ederek hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Atılgan.

Soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Sayın Paksoy, Sayın Özdemir, Sayın Varlı, Sayın Tankut, Sayın Orhan, Sayın Çalış, Sayın Kaptan söz istemişlerdir.

Sayın Paksoy, buyurunuz.

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, işçi çıkartma konusu basında ve kamuoyunda sık sık gündeme gelmiştir. Siz, bize “İşçi çıkarma konusu bize intikal etmedi.” diyorsunuz. Sizce, ikinci büyük hisseye sahip devletin Telekom’dan işçi çıkarma olayına müdahalesi söz konusu değil midir? Telekom özelleştikten sonra kaç kişi işten çıkartılmıştır? Türk Telekom’da satıştan önce kaç işçi çalışıyordu, bugün itibarıyla kaç kişi çalışıyor?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Paksoy.

Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanıma soruyorum: Elektronik haberleşme sivil ve kamu hizmetlerinde hızla yayılmaktadır. Üzülerek belirtmemde yarar var ki telefon dâhil hiçbir elektronik haberleşme vasıtalarımızın güvenliği tam olarak alınamamıştır. Telefon dinlemeleri de İletişim Başkanlığına bağlanmış, hâkim kararları olmadan istihbari mahiyette birçok dinlemeler de vardır. Kamuoyunda “Hükûmet bütün telefonlarımızı dinliyor.” şeklinde yaygın bir kanaat vardır. Haberleşmenin güvenliğini sağlamayı düşünüyor musunuz? Bilgi güvenliği ve haberleşme gizliliğinin çok önemli olduğu bilinmektedir. Bununla ilgili ne gibi tedbirler alıyorsunuz ve bir yıl içinde kanunlara uygun ne kadar dinleme olmuştur?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özdemir.

Sayın Varlı…

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bu cep telefonlarının ithalatından dolayı… Sayın Bakan 10 milyar dolar dedi ama bizim araştırmalarımıza, Sayın Milletvekilimizin ifadesine göre 20 milyar dolar, daha fazlası da var. Bu, ülkemiz için çok büyük bir miktar, çok büyük bir kayıp. Bu konuda yerli üretimi desteklediniz mi? Yerli üretimin cep telefonu üretmesi noktasında teşvikiniz var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Varlı.

Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, Telekom Sağlık Yardım Sandığının birikmiş 122,5 trilyon parasına özelleştirmeyle Oger firmasına devredilen Telekom yönetimince haksız ve hukuksuz olarak, yasal olmayan bir şekilde el konulduğu ifade edilmektedir. Yani Telekom çalışanlarının yıllardan beri maaşlarından yapılan kesintilerden meydana gelen birikimlerine özelleştirme kapsamında yer almamasına rağmen yasa dışı olarak Telekom yönetimince el konulduğu iddia ve ifade edilmektedir. Konuyla ilgili cumhuriyet savcılığına da suç duyurularında bulunulduğu belirtilmektedir. Hükûmet olarak Telekom Yardım Sandığının 122,5 trilyon parasının Telekom yönetimine devredilmesini uygun buluyor musunuz? Bulmuyorsanız ne gibi tedbirler alacaksınız ve konuyu takip etmekte misiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tankut.

Sayın Orhan…

AHMET ORHAN (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Telekomünikasyon hizmetlerinin özelleştirilmesinden sonra Türk Telekom şirketinin toplam kârı kaç liraya ulaşmıştır?

Buna bağlantılı olarak da, kamuoyunda sürekli olarak yer bulan bir konuyu Sayın Bakana soru olarak yöneltmek istiyorum: Baz istasyonları kamuoyunda çok tartışılmakta, bunlardan özellikle de meskûn mahallerde konutlara montajı yapılmış olanlar konusunda da büyük tartışmalar olmakta. Hatta okullara yakın olan baz istasyonları montajı sonrası da velilerimizin çocuklarını okula göndermediği de bir vakıadır. Türkiye’de kaç tane baz istasyonu vardır? Baz istasyonları konusunda bugüne kadar vatandaşlarımız tarafından ne kadar şikâyet yapılmıştır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Orhan.

Sayın Çalış, buyurun.

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, olağanüstü şartlarda cep telefonlarına getirilen özel iletişim vergisi maalesef kalıcı hâle gelmiştir. İktidarınızda özel iletişim vergisinin kaldırıldığını vatandaşımız görecek mi?

İkinci sorum: Sabit telefonlarımızın faturalarında görmeye alıştığımız sabit ücretleri kaldırmayı düşünüyor musunuz? Verilmeyen hizmetin karşılığını ödediğini düşünüyor vatandaşımız. Bunun için soruyu soruyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çalış.

Son soru Sayın Kaptan’ın.

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, biraz önce soru sormuştum, cevap vermediniz. Eğer cevap vereceksiniz tekrar edeyim. Sorum çok net, basit: Sayın Başbakan seçimlerde “Hortumları kestik, elektrik idaresini ve elektrik üreten şirketleri, belediyeleri, BOTAŞ’ı çok iyi yönetiyoruz, onun için doğal gaza zam yapmıyoruz.” diyordu.

Şimdi zam yaptığınıza göre, hortumların kesilmediğinin ve ülkeyi iyi yönetemediğinizin bir işareti midir, bunu kabul ediyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaptan.

Sayın Bakan, buyurunuz.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Sayın Paksoy gene aynı soruyu sordu işçi çıkartılması konusunda. Bu konuda, “Ne kadar işçi vardı, ne kadar çıkarıldı?” bunlarla ilgili olarak sizlere net bilgi yazılı olarak verilecek; şu anda tabii benim bilmem mümkün değil sayıyı.

Sayın Özdemir’in, iletişim güvenliği konusunda güvenliğin tam sağlanamadığıyla ilgili bir sözü oldu. Tabii bu konuda, biliyorsunuz, İletişim Başkanlığı var, bunlar tarafından güvenlik konusu ele alınıyor. Ancak tabii ki sizin bahsettiğiniz, Hükûmetin yasal olmayan şekilde dinlediği… Kati surette, Hükûmetimizin böyle, yasal olmayan, hâkim kararı olmadan dinlemesi katiyen söz konusu değil, zaten bunu İçişleri Bakanımız da çok açık şekilde ifade etmişti. Varsa onu ortaya koyun, onun takibini yapalım.

Dinlenen sayıya gelince: Yaklaşık olarak 70 bin civarında yasal bir dinlemenin olduğunu, takriben, ifade edebiliriz.

Şimdi, Sayın Varlı, az önce cep telefonlarıyla ilgili… Ben, takriben 10 milyar dolarlık yurt dışına bir döviz çıkışının olduğunu ifade etmiştim. Kendisi bunun 20 milyar dolar civarında olduğunu ifade etti.

Yalnız, takdir buyurursunuz ki arada şöyle bir nüans var: Dışarıya ödenen parayla yurt içinde satılan toplam miktarı karıştırmamak lazım. Tabii vergiler, diğer birtakım KDV, vesaire yurt içinde kaldığı için belki telefona ödenen miktar Türkiye’de 20 milyar dolar olabilir ama  yurt dışına çıkan miktar ancak, arkadaşlarımızın tespitine göre, 10 milyar dolar. Ama bu dahi tabii bana göre kayıptır. İnşallah bu yeni kanun çıktığı zaman yılda takriben 200 milyon YTL’lik bir ARGE kaynağı oluşacaktır.

Bu arada bununla ilgili de bir bilgi vermek istiyorum. Sayın Tacidar demişti ki: “Bunlar nasıl kullanılacak?” Bu gayet basit. Kanun’un eğer (6/i) maddesine bakılırsa gelirlerin yüzde 20’sinin Bakanlığa aktarıldığı ve (5/ğ) maddesinde ise bu kaynağın yerli tasarım ve üretimi, araştırma-geliştirme-eğitim maksatları dışında kullanılamayacağı da hükme bağlanıyor. Dolayısıyla bu da çok açık şekilde inşallah bu yerli kaynakların, yerli tasarım ve üretimi konusunda kullanılmasını sağlayacaktır diye düşünüyorum.

Şimdi, yardım sandığı konusunda Türk Telekom’un el koyduğu şeklinde bir soru soruldu. Bu konuyu müsaade ederseniz -şu ana kadar bu konuda benim şahsi bir bilgim yok- bunu yazılı olarak cevaplandıralım.

Efendim, Sayın Ahmet Orhan’ın sorusu vardı, “Özelleştirmeden sonra Türk Telekom’un net kârı ne kadar?” şeklinde. Yaklaşık olarak şu ana kadar 2 milyar YTL’lik net bir kârı olduğunu söyleyebiliriz.

Baz istasyonlarına gelince. Efendim, yaklaşık 37 bin baz istasyonu var. Tamamının güvenlik sertifikası var ve bu istasyonların kontrolü yapılıyor. Özellikle tabii bu konuda yönetmelik de yayınlandı. Kontroller de sıklaştırılıyor. Haklısınız, vatandaşlarımızın, bilhassa okula giden çocukların, velilerin bu konuda gerçekten tedirginlikleri var. Bilhassa okulların yanında ve diğer yoğun yerleşim alanları yanında bunlara dikkat ediyoruz, özen gösteriyoruz. Ama gene herhangi bir şekilde şikâyet gelirse onları da inceliyoruz. Ama şikâyet sayısını şu anda ben de bilemeyeceğim. Bunları tespit edelim, yazılı olarak şikâyet sayısını bildirelim. Çünkü şikâyetler çok değişik yerlere yapılıyor yani hem kuruma hem Bakanlığa. Aynı şikâyet, bakıyorsunuz, bizim Bakanlığa da yapılıyor, Ulaştırma Bakanlığına da. Dolayısıyla bunları tefrik edip ona göre belirlemekte fayda var.

Sayın Çalış’ın bahsettiği bir husus vardı. Özellikle İnternet’te özel iletişim vergisinin düşürülmesinden, Hükûmet olarak, yanayız. Bu konuda da çalışmalar başladı. İnşallah, Maliye Bakanlığıyla görüşerek bunun düşürülmesi için gayret sarf edeceğiz, onu da burada belirteyim.

Diğer bir husus da, aslında ben Sayın Kaptan’ın sorusuna cevap vermiştim ama ısrarla siz bunu soruyorsunuz. Bir kere, az önce ne demiştim: Bizim, BOTAŞ’ın dışarıdan aldığı gaz tamamen petrol fiyatlarına bağlı olarak değişiyor. Dolayısıyla bizim de yerli bir doğal gazımız, maalesef kaynağımız yok. Dolayısıyla dışarıya bağımlıyız. Bu yüzden, fiyatlar sabitken tabii ki bir zam yapmadık ama petrol fiyatları takdir edersiniz ki 22 dolardan varili bir ara 150 dolara kadar yükseldi. Buna rağmen uzun süre zam yapmamak gerçekten hortumların kesildiğinin çok açık bir göstergesi. Ama şu anda bir miktar zam yapılmışsa, tamamen petrol fiyatlarından ve dışarıdan aldığımız doğal gazın fiyatındaki değişimlerinden kaynaklanıyor. Bu da çok açık bir husus, onu da ifade ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Eroğlu.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakan, Yılmaz Beyin cevabını vermediniz efendim. O soru, gerçekten cevaplandırılması gereken bir soru. Yardım sandığında biriken…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Vereceğimizi ifade ettim. Onu inceleyelim çünkü onu burada… Tam olarak o konuyla ilgili benim de bilgim yok. Yazılı olarak, sağlıklı bir şekilde cevap verelim diye o şekilde cevap verdim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Eroğlu.

60’ıncı madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 15.55

 

 

 

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 16.06

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 13’üncü Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

297 sıra sayılı kanunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Kanun’un 60’ıncı maddesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

60’ıncı maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… 60’ıncı madde kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

Şimdi 66’ncı maddeyi okutuyorum:

Yürürlükten kaldırılan hükümler

MADDE 66- (1) 406 sayılı Kanunun 1 inci maddesinin birinci fıkrası, yedinci fıkrası ve dokuzuncu fıkrasının ilk cümlesi; ek 17 nci, ek 19 uncu, ek 21 inci, ek 22 nci, ek 23 üncü, ek 24 üncü, ek 28 inci, ek 29 uncu, ek 30 uncu maddeleri; ek 32 nci maddesinin dördüncü ve altıncı fıkraları; ek 33 üncü maddesi; ek 35 inci maddesinin ikinci fıkrası; ek 36 ncı, ek 37 nci, geçici 3 üncü, 35 inci ve 36 ncı maddeleri dışındaki madde ve hükümleri ek ve değişiklikleriyle birlikte yürürlükten kaldırılmıştır.

(2) 2813 sayılı Kanunun 5 inci ve 8 inci maddeleri; ek 2 nci maddesinin birinci, ikinci, üçüncü ve beşinci fıkraları; 35 inci ve 36 ncı maddeleri dışındaki diğer hükümleri ek ve değişiklikleriyle birlikte yürürlükten kaldırılmıştır.

(3) 27/1/2000 tarihli ve 4502 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu, Ulaştırma Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Telsiz Kanunu ve Posta, Telgraf ve Telefon İdaresinin Biriktirme ve Yardım Sandığı Hakkında Kanun ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 26 ncı, geçici 1 inci, geçici 5 inci, geçici 6 ncı, geçici 7 nci, geçici 8 inci maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır.

(4) 12/5/2001 tarihli ve 4673 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu, Posta, Telgraf ve Telefon İdaresinin Biriktirme ve Yardım Sandığı Hakkında Kanun ile Ulaştırma Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun geçici 1 inci, geçici 2 nci, geçici 4 üncü maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN – 66’ncı madde üzerinde gruplar ve şahıslar adına söz? Yok.

Soru-cevap için mi Sayın Vural girmiştiniz?

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bir önceki maddede bir sayın milletvekilimiz, Türk Telekom’un özelleştirildikten bu yana net kârını sormuştu, zatıaliniz de 2 milyar YTL diye ifade etmiştiniz. Şimdi, 2005’in 7’nci ayında özelleştirildi. 2005’teki net kârı 3,2 katrilyon, 2006’daki net kârı 2,9 katrilyon, 2007’deki net kârı 3,1 katrilyon, 2008 Haziran ayına kadar da 1 katrilyon net kârı var. Şimdi, bu durumda sizin verdiğiniz bilgi doğru olmuyor. Buna göre, özelleştirildiğinden bu yana takriben, Telekom 7,5-8 katrilyonluk bir net kâra sahip olmuş, aslında 3, 6, 8, 9, 10 katrilyonluk bir net kâra sahip olmuş. Dolayısıyla bu rakamlarınızı yenilemenizi rica ediyorum ve özelleştirme sonrasında bu Kurum ne kadar kâr etmiştir? Bu bilgileri Meclisimizle paylaşmanızı rica ediyorum.

Teşekkür ederim Sayın Bakan.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Evet, Sayın Vural, özellikle ben bunu kastederken yıllık olarak takriben 2 milyar YTL olarak bahsetmiştim. Yani tabii ki özelleştirmeden bu yana dikkate alırsak, her yılı dikkate alırsak tabii ki daha fazla. Onu özellikle belirteyim.

OKTAY VURAL (İzmir) – 2 milyardan çok fazla tabii, 10 katrilyon kâr etmiş.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –  Yani şu anda net kârından bahsediyorum. Onu özellikle belirteyim. Takriben 2 milyar dolar ama tam olarak net kârı tabii şu anda kuruşu kuruşuna söylememiz mümkün değil. Onu, net kârı yazılı olarak size bildirelim efendim.

Teşekkür ediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, süre varsa bir soru daha tevcih etmek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakanım, Türk Telekom özelleştirme sırasında bir yatırım taahhüt etmişti. Şimdi sorum şu: Ne kadarlık yatırım taahhüt etmişti, ne kadarlık yatırım yapmıştır?

 ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Vural, biz bu iki hususta da yazılı olarak sizi cevaplandıracağız, net olarak.

Teşekkür ediyoruz.

BAŞKAN – Sorular bitti mi Sayın Vural?

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Vural.

Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sağ olun efendim.

BAŞKAN – Şimdi 66’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

67’nci maddeye geçiyoruz.

Sayın milletvekilleri, 67’nci maddenin bir özelliği var. Kanun’un 67’nci maddesi birden fazla kanunda değişiklik öngördüğünden on dört bölüm olarak görüşülecektir. Bu bölümler şöyledir, sırayla okuyorum:

67’nci maddenin birinci fıkrasının (a) bendi, birinci fıkrasının (b) bendi, ikinci fıkrasının (a) bendi, ikinci fıkrasının (b) bendi, ikinci fıkrasının (c) bendine bağlı ek madde 4, ikinci fıkrasının (ç) bendine bağlı geçici madde 8, ikinci fıkranın (ç) bendine bağlı geçici madde 9, üçüncü fıkrasına bağlı ek madde 2, üçüncü fıkrasına bağlı ek madde 3, dördüncü fıkrasına bağlı geçici madde 6, beşinci fıkrası, altıncı fıkrası, yedinci fıkrasının (a) bendine bağlı ek madde 1, yedinci fıkrasının (b) bendine bağlı geçici madde 2.

Şimdi, ayrı ayrı görüşeceğimiz bu fıkra ve bentler konusunda önce 67’nci maddenin birinci fıkrasının (a) bendini okutuyorum:

Değiştirilen hükümler

MADDE 67- (1) 406 sayılı Kanunun;

a) 1 inci maddesinin birinci fıkrası “Posta ve telgraf tesis ve işletilmesine ilişkin hizmetler T.C. Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğünce (PTT), telekomünikasyon hizmetleri ise yetkilendirilen işletmeciler tarafından yürütülür. Posta ve telgraf hizmetlerinin yürütülmesine ilişkin usul ve esaslar PTT Yönetim Kurulunca belirlenir.” şeklinde değiştirilmiş,

BAŞKAN -  Bununla ilgili gruplar adına söz? Yok.

Şahıslar adına söz. Yok.

Fakat, burada bir soru görüyorum, Sayın Korkmaz ve Sayın Çalış’ın.

Buyurunuz Sayın Korkmaz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Aracılığınızla Sayın Bakana iletmek istiyorum: Bugünkü Milliyet gazetesinde Telekomünikasyon İletişim Başkanı Sayın Şimşek’in bir açıklaması var. Özellikle, telefonların nasıl dinleneceği konusunda resmî prosedürü anlattıktan sonra diyor ki: “Bizim dışımızda da dinleme yapılıyor ve bunları tespit etme imkânımız yok. MİT, Emniyet ve Jandarma özel izinle teknik takip ve ortam dinlemesi yapıyorlar. Bizim yok ama bazı kurumlarda mobil dinleme cihazları olduğunu duyuyoruz.”

Bu, gerçekten kamuoyunda tedirginlik yaratan bir açıklama. Bununla ilgili olarak vatandaşlarımızın özellikle Hükûmetten beklentileri büyük. Sayın Bakandan özellikle bu hususu netleştirecek bir açıklama beklediğimizi ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN -  Teşekkürler Sayın Korkmaz.

Sayın Çalış…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, aslında benim sorum da Sayın Korkmaz’ın sorduğu soruyla birazcık irtibatlı. Kamuoyuna, basın ve medyaya yansıdığı kadarıyla, tabii ki dinlemeler bir yasaya göre yapılıyor ve hâkim kararıyla yapılıyor. Ancak öyle dinlemeler yansıyor ki aslında dinleme kararı alınmamış “Bu bizim dinlememize takıldı.” deniyor ama bu basına servis yapılıyor, basında konuşmalar hiçbir sansür koyulmadan yayımlanıyor. Bu, yasal olarak suç değil mi? Bu suçlardan dolayı herhangi bir cezai işlem yapılmış mıdır? Yapılacak mıdır yapılmadıysa?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çalış.

Buyurunuz Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle Telekomünikasyon İletişim Başkanı Fethi Şimşek kendisinin böyle bir beyanatta bulunmadığını ifade etmiştir. Yani bunu açıkça ifade etti. Onu da burada ifade etmek istiyorum.

Sayın Çalış’ın sualine gelince: Az önce de özellikle açıklamıştım ben bu konuyu. Biz Hükûmet olarak bu şekilde kanunsuz dinlemelere karşıyız. Zaten İçişleri Bakanlığımız da bu konuda gereğini yapıyor. Bu arada, sizin sorduğunuz, bazen bir telefon dinlenirken başka bir telefonun konuşması takılıyor… Tabii bunların basına intikal etmesi de yanlış. Bu konuda da gerekli müeyyideler uygulanıyor bildiğimiz kadarıyla, şikâyet edilmesi hâlinde gerekli işlemler yapılıyor. Onu bilgilerinize sunuyorum efendim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Şimdi 67’nci maddenin birinci fıkrasının (a) bendini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

67’nci maddenin birinci fıkrasının (b) bendini okutuyorum:

b) Ek 33 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “işletmek ve ticari faaliyette bulunmak” ibaresinden önce gelmek üzere “kamu hizmetlerinin elektronik ortamda verilebilmesini sağlayan e-devlet kapısı hizmetleri ile bilgi ve iletişim teknolojileri alanında her türlü faaliyette bulunmak” ibaresi eklenmiş,  son fıkrasının son cümlesi “Kamu kurum ve kuruluşları ile Kızılay uydu üzerinden ihtiyaç duydukları hizmetleri Türksat Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme Anonim Şirketi tarafından yönetilen uydulardan sağlamak kaydıyla, her kurum ve kuruluştan alabilir. Kamu kurum ve kuruluşları, 5369 sayılı Kanun kapsamında Türksat Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme Anonim Şirketinden doğrudan alacakları hizmetler yönünden 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu hükümlerine tabi değildir.” şeklinde değiştirilmiş ve bu cümleden sonra gelmek üzere “4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu kapsamındaki idareler, e-devlet ile ilgili bilgi ve iletişim teknolojileri hizmetleri kapsamında, Türksat A.Ş.’den doğrudan yapacakları hizmet alımları yönünden 4734 sayılı Kamu İhale Kanununa tabi değildir.” cümlesi eklenmiştir.

BAŞKAN – Bu konuda söz yok.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben istiyorum.

BAŞKAN – Şahsı adına Sayın Genç, buyurunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 297 sıra sayılı yasanın 67’nci maddesinin birinci fıkrasının ikinci bendi üzerinde söz almış bulunuyorum.

Şimdi, öyle bir kanun karşımıza gelmiş ki ne başı belli ne sonu belli. Ondan sonra… Yani Türkiye Cumhuriyeti devletinde böyle bir kanun yapmak kanuna ihanet demektir. Şimdi, burada kanunlar birbirine öyle karıştırılıyor ki şuraya şu ilave edilmiştir, şuradan şu çıkarılmıştır… Kanun tekniği bu değil ki yani kanunların Genel Kurula gelip de net, anlaşılır bir dille yazılması lazım. Böyle oradan oraya atıflar… Birileri yazıyor, gönderiyor, ondan sonra da bu kanunların ne manaya geldiği maalesef burada da anlaşılmıyor. Uygulamada da uygulanabilir nitelikleri yoktur.

Şimdi değerli milletvekilleri, tabii Telekom, Türkiye'nin çok önemli bir kurumudur. Bu kurum özelleştirildi. Özelleştirildikten sonra büyük de kârlar… Aslında büyük tesisleri var bunun, büyük kârları var. Devlet buraya zamanında çok büyük yatırımlar yaptı. Türkiye'nin iletişiminde temel bir kurum. Şimdi, Türkiye, iletişim konusunda maalesef herkes… Bugün artık en samimi iki dost dahi birbiriyle konuşamıyor. Hatta bir gün birisi bir olay anlattı. Hâkimin birisi bir avukatın telefonunun dinlenmesi konusunda karar vermiş, sonra o hâkim de onunla konuşurken telefonu dinlemişler ve adamı görevden uzaklaştırmışlar. Yani böyle de bir sonuç meydana getiriyor.

Şimdi, biliyorsunuz Jandarma ve Emniyet Genel Müdürlüğüne bu iletişimin dinlenmesi konusunda bir yetki verilmişti. Adalet Bakanlığı, Jandarmaya verilen iletişimin dinlenmesini bozma yoluyla Yargıtaya gitti, Yargıtay bunu kaldırdı ama Emniyete verilen iletişimin dinlenmesini serbest eden… Yani Emniyet Genel Müdürlüğü içinde özellikle birtakım tarikatlara mensup kişilerin kadrolarını oluşturduğu kişilerden oluşan bu kişilere verilen bu yetki kaldırılmadı. Tabii, bu yetkiyi bilerek bu Hükûmet kaldırmak istemiyor, Adalet Bakanlığı kaldırmak istemiyor. Niye? Çünkü kendi menfaatine uygun, kendilerine uygun bilgiler toplanıyor ve maalesef, Türkiye’de artık haberleşme güvenliği diye bir hak, konu kalmadı. Arkadaşlarımız sordu: “Telefon güvenliğini ve e-mail güvenliğini Türkiye’de siz nasıl sağlıyorsunuz Sayın Bakan?” Buna dahi cevap veremiyorsunuz. Türkiye artık bir korku ülkesi hâline getirildi. Türkiye bir korku imparatorluğu hâline getirildi. Böyle bir devlette devlet ciddiyeti kalır mı? Devletin gizli kalması gereken bilgileri kalır mı? Kalmaz. Ayrıca, Telekom’un belli hisseleri devlet kurumuna ait ama başındaki yöneticiler çok büyük para alıyorlar. 80 milyar lira aylık alan kişiler var. 50 milyar lira aylık alan kişiler var. Bunların yönetim kurulu toplantıları Türkiye’nin en lüks otellerinde, yurt dışına gittikleri zaman da en lüks yerlerde yapılıyor. Bunun bir kısmı her ne kadar şeyden gidiyorsa da, yani özelleşen firmaların cebinden gidiyorsa bir kısmı da devletin cebinden gidiyor. Bana göre bunlara çekidüzen verilmesi lazım.

Ayrıca, bunlar özelleştirilirken özelleştirme koşullarında okullar yapma şartı aranmış. Mesela, bizim oralarda hiçbir okul yapıldığını görmedim ve o zaman, eğer yapılacaksa okullar, bunların bir kısmının geri kalmış yerlerde yapılması lazım. Mesela, bizim Tunceli’de bir yere bir lise yapılabilirdi pekâlâ. Yani bunların ille siyasi iktidara yakın olan kişilerin mensup olduğu illere yapılmaması lazım.

Ayrıca, sık sık -burada çalışan personellerin hiçbir güvenliği yok- ille personele yazı yazılıyor “hemen çıkın, gidin” diyorlar. Şimdi, yapılan sözleşmeye göre kaç personel çalıştırması lazım, hangi senede ne kadar personel çalıştırılması lazım, bunları da bence idarenin kontrol etmesi lazım. Kontrol etmeyip de satın alan firmanın keyfine bırakırsanız, maalesef Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşları burada çok mağdur oluyorlar. Bu mağduriyetin giderilmesi lazım.

Kanun her yönüyle de eksik, anlaşılmaz hükümler taşıyor. Bir iki maddeyi şöyle şey ettik. Tabii, çok teknik bir konu. Bizim bu komisyonlarda da bulunma imkânımız olmadığı için, burada aniden gündeme alınıyor ve aynı gün birçok konu müzakereye gelince çok enine boyuna tartışmak mümkün değil. Kanunlar yapılırken Anayasa’nın temel ilkeleri bir yana bırakılıyor. Anayasa’nın 123’üncü maddesi “İdare bir bütündür ve idari kurumlar kanunla korunur.” diyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bir bakıyorsunuz Telekomünikasyon Yönetim Kuruluna bölge müdürlüklerini ihdas yetkisini veriyorsunuz. Bu, Anayasa’nın temel hükümlerine aykırı.

Ayrıca, bu Hükûmet zamanında en yoğun olarak başvurulan kısım da yönetmelik. Arkadaşlar, yönetmelik gerçekten kamu idaresinde çok önemli bir düzenleme aygıtı değil. Burada önemli olan… Hele bu gibi konular hiç olmazsa tüzüğe bırakılırsa tüzükler Danıştayda da inceleniyor. Yönetmelik ne olacak? İşte, genel müdür veya ilgili müsteşar oradaki bir kişiye bir talimat veriyor “Yahu, bir tane yönetmelik yap.” diyor ama bu yönetmeliği yaparken Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel yapısı, idari yapısı, Anayasa’sı, temel kanunları göz önünde tutulmuyor ki. Nihayet, orada belki bilgisi de olmayan bir kişi çalakalem iki tane şey yapıyor veya genel müdürün veya oradaki yöneticilerin kendi keyiflerine göre yönetimini sağlayabilecek bir sistem getiriyor.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

Soru-cevap yok.

67’nci maddenin 1’inci fıkrasının (b) bendini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

67’nci maddenin 2’nci fıkrasının (a) bendini okutuyorum:

(2) 2813 sayılı Kanunun adı “Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunun Kuruluşuna İlişkin Kanun” olarak değiştirilmiş ve bu Kanunun;

a) 5 inci maddesinin birinci, ikinci, dördüncü, beşinci, yedinci, sekizinci, dokuzuncu, onuncu, onüçüncü, ondördüncü ve onbeşinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, altıncı fıkrasının ilk cümlesi “Kurul Başkanı Kurumun en üst idarî amiridir. Kurumun yönetim ve temsil yetkisi Başkana aittir. Başkan gerektiğinde temsil yetkisini yazılı olarak devredebilir.” şeklinde değiştirilmiş, onbirinci fıkrasında yer alan “Devlet malı hükmündedir” ibaresinden sonra “haczedilemez” ibaresi ve bu fıkraya son cümle olarak “Soruşturma izni, Başkan ve üyeler için ilişkili bakan, personel için Başkan tarafından verilir. Kurul üyeleri ile Kurum personelinin cezai ve hukuki sorumluluğuna ilişkin olarak, 19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 104 üncü maddesi hükümleri uygulanır.” hükmü eklenmiş, onikinci fıkrasında yer alan “Telekomünikasyon Kurumu’na” ibaresi “Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumuna,” olarak değiştirilmiş, onyedinci fıkrasının başına “Kurumun teşkilatının bulunduğu yerlerde ve sayısı her bölge müdürlüğünde ikiyi, toplamda onu geçmemek üzere,” ibaresi eklenmiştir.

“Kanunlarla verilen görevleri yerine getirmek ve yetkileri kullanmak üzere kamu tüzel kişiliğini haiz, idarî ve mali özerkliğe sahip özel bütçeli Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu kurulmuştur. Kurum, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurulu ile Başkanlık teşkilatından oluşur.

Kurum görevlerini yerine getirirken bağımsızdır. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi Kuruma emir ve talimat veremez.”

“Kurumun hizmet birimleri; hukuk müşavirliği, daire başkanlıkları ve müdürlükler şeklinde teşkilatlanan ana hizmet, danışma ve yardımcı hizmet birimleriyle bölge müdürlükleri şeklinde teşkilatlanan taşra teşkilatı birimlerinden oluşur. Hizmet birimleri, bu Kanunda belirtilen faaliyet alanı, görev ve fonksiyonlara uygun olarak Kurumun teklifi ve Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe konulan yönetmelikle belirlenir.

Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurulu, Kurumun karar organıdır. Kurul, biri başkan olmak üzere toplam yedi üyeden oluşur. Kurul Başkanı Kurumun da başkanıdır.”

“Kurul Başkanına Başbakanlık Müsteşarı için belirlenen her türlü ödemeler dâhil malî ve sosyal haklar tutarında aylık ücret ödenir. Başbakanlık Müsteşarına ödenenlerden, vergi ve diğer yasal kesintilere tâbi olmayanlar bu Kanuna göre de vergi ve diğer kesintilere tâbi olmaz. Kurul üyelerine ise Kurul Başkanına yapılan ödemeleri geçmemek üzere aynı usûl ve esaslara göre ödeme yapılır. 657 sayılı Kanunda ve diğer kanunlarda sayılan sosyal hak ve yardımlar ile sınırlı olmak üzere, Kurul Başkanı ve üyeleri ile Kurum personelinin sosyal hak ve yardımlarının usul ve esasları ile miktarı Kurul tarafından belirlenir. Kurum personelinin ücretleri ile diğer malî hakları Kurum içi hiyerarşi de gözetilerek Kurul tarafından tespit edilir. Kurum personeline Kurul tarafından belirlenecek esaslar çerçevesinde fazla mesai ücreti ve performansa dayalı ödül verilir. Kurum personeline yapılacak ödemelerin toplamı Kurul üyelerine yapılacak ödemelerin toplamını geçemez.

Kanunlarla Kuruma verilen görevlerin gerektirdiği asli ve sürekli görev ve hizmetler, bilişim başuzmanı, bilişim uzmanı, teknik uzman ve idarî uzman ile bilişim, teknik ve idarî uzman yardımcılarından oluşan meslek personeli ve diğer personel eliyle yürütülür. Kurumda; kurum başkan yardımcısı kadrolarına atanacakların memuriyete esas en az oniki yıl, I. hukuk müşaviri, daire başkanı, müşavir, müdür kadrolarına atanacakların memuriyete esas en az on yıl hizmet ve 8 inci maddenin ikinci fıkrasında aranan eğitim şartlarını taşımaları, meslek personeli kadrolarında çalışanların 8 inci maddenin ikinci fıkrasında aranan eğitim şartını taşımaları, uzman unvanlı kadrolarda çalışanların en az dört yıllık fakültelerden mezun, diğer personelin ise en az lise ve dengi okul mezunu olmaları gerekir. Kurum personelinin 657 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin (A) bendinin (1), (4), (5), (6) ve (7) numaralı alt bentlerinde belirtilen şartları taşımaları zorunludur.

Uzman yardımcılığına atanabilmek için; bu Kanunun 8 inci maddesinin ikinci fıkrasında sayılan fakülte veya bölümlerden mezun olmak, merkezî yarışma sınavına katılmak, belirlenecek yabancı dillerden en az birini istenen seviyede bilmek, Kurum alan sınavının yapıldığı yılın Ocak ayının ilk gününde otuz yaşını doldurmamış olmak ve bu sınavda başarılı olmak gerekir. Uzman yardımcılığına atananlar; en az üç yıl çalışmak ve olumlu sicil almak kaydıyla hazırlayacakları tezin kabul edilmesi ve yeterlik sınavında başarılı olması hâlinde ilgisine göre bilişim uzmanı, teknik uzman veya idarî uzman olarak atanırlar. Bunlara bir defaya mahsus olmak üzere bir derece yükseltilmesi uygulanır. Tez savunmasında ve yeterlik sınavında iki defa başarılı olamayanlar uzman yardımcılığı unvanını kaybederler ve mükteseplerine uygun kadrolara atanırlar. Kurumda teknik uzman ve idarî uzman kadrolarına atananlar; bu Kanunun 8 inci maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen öğrenim alanlarında yüksek lisans veya doktora yapmaları, yüksek lisans veya doktora tez konularının Kurumun görev alanıyla ilgili olması ve belirlenecek yabancı dillerden birini istenen seviyede bilmeleri halinde bilişim uzmanı kadrolarına atanabilirler. Uzman ve uzman yardımcılarının giriş ve yeterlik sınavları, çalışma usul ve esasları ile ilgili diğer hususlar Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.

Kurum personeli kadro karşılığı sözleşmeli statüde istihdam edilir. Kurum personeli ücret, sosyal ve diğer mali haklar ile bu Kanunda yer alan hükümler dışında 657 sayılı Kanuna tâbidir.”

“Kurum 10/2/1954 tarihli ve 6245 sayılı Harcırah Kanununa tabi değildir. Kurumun harcırah ödemeleri, 4/7/2001 tarihli ve 631 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 14/A maddesine göre yapılır. Ancak yatacak yer temini için ödedikleri ücretleri belgelendirenlere bu belge karşılığı yapılan ödemeler birbuçuk katın hesabında dikkate alınmaz. Yatacak yer temini için ödenecek ücretler ile bu fıkranın uygulanmasına ilişkin esaslar Kurul tarafından belirlenir. Kurum, 8/9/1983 tarihli ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu ile vize ve tescil açısından 21/2/1967 tarihli ve 832 sayılı Sayıştay Kanunu hükümlerine tâbi değildir. Kurum, Sayıştay tarafından denetlenir. Kurumun gelirleri her türlü vergi, resim ve harçtan muaftır. Kurum, mevzuatta belirtilen usul ve esaslar çerçevesinde kendisine tahsis edilen malî kaynaklarını, görev ve yetkilerinin gerektirdiği ölçüde, kendi bütçesinde belirlenen usul ve esaslar dâhilinde serbestçe kullanır.

Hizmet gereklerinin zorunlu kıldığı hallerde, Ülke genelinde toplam sayısı onu geçmemek üzere, bölge müdürlükleri kurulabilir.

Kurumun gelirleri aşağıda belirtilmiştir:

a) Elektronik Haberleşme Kanununun 11 inci maddesine göre Kurumun her türlü idarî giderlerinden kaynaklanan masraflarına katkı amacıyla işletmecilerin bir önceki yıl net satışlarının binde beşini geçmemek üzere, işletmecilerden alınacak idarî ücretler.

b) Elektronik Haberleşme Kanununun 46 ncı maddesine göre alınacak ücretler.

c) Elektronik Haberleşme Kanunu uyarınca Kurumca sunulacak hizmetler ile Kurum imkan ve yeteneklerinin üçüncü kişilere kullandırılmasından elde edilen gelirler.

ç) Her türlü basılı evrak, form ve yayınlardan elde edilecek gelirler.

d) Müşavirlik hizmetlerinden elde edilecek gelirler.

e) Kurs, toplantı, seminer ve eğitim faaliyetlerinden sağlanacak gelirler.

f) Kurum ve Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı tarafından uygulanacak idarî para cezaları.

g) Genel Bütçeden gerektiğinde yapılacak yardımlar.

h) Yapılacak her türlü bağış, yardım ve diğer gelirler.”

BAŞKAN – Gruplar adına söz isteyen? Yok.

Şahıslar adına, buyurunuz Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine çok tipik bir fıkrayla karşı karşıyayız, bir maddenin bir fıkrası, 297 sayılı Kanun’un.

Konuşmama başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, değerli milletvekilleri, benim bildiğim kadarıyla 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu yürürlükten kaldırıldı. Bunun yerine Kamu İhale Kanunu geldi. Bilmiyorum doğru mu yanlış mı, evvela burada bir redaksiyon hatası olması lazım. Yani…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Teknik olarak duruyor bazıları.

KAMER GENÇ (Devamla) – Neyse, yani ben öyle biliyorum.

Şimdi, değerli milletvekilleri, öyle bir şey getiriliyor ki… Yani bir kurum oluşturuyorsunuz, bu kurum Devlet İhale Kanunu’na tabi değil. Ondan sonra Sayıştay denetimine tabi değil. Personelin alımının kuralları belirlenmiyor. Personelin alımı tamamen yönetim kurulunun belirleyeceği esaslara göre belirleniyor.

Şimdi, ciddi  bir devlet yapısı içersinde böyle, siz, o devletin başına, hele Türkiye’de… Maalesef Türkiye gibi devletlerde siyasi iktidarlar, siyasi amaçla, siyasi menfaatler gözetmek suretiyle kişiler belirli bir yerlere getirilince, böyle bir yerde, oraya getirilen kişiler hakikaten sağlıklı kamu hizmetini yapma yerine siyasi iktidarların kölesi statüsüne girecek şekilde maalesef işlem yapıyorlar.

Şimdi, bu Kanun’un bu maddesiyle getirilen o kadar çok büyük açıklıklar var ki... Şimdi diyor ki: “Kurul Başkanı en üst amiridir. Kurum yönetimini temsil eder.” Diyor ki: “Kurul Başkanı temsil yetkisini yazılı olarak devredebilir.” Kime devredebilir, yazın buraya. Yönetim Kurulundan birisine mi devredebilir yoksa odacıya mı devredebilir? Yani buraya yazmak lazım. “Kurul yetkisini devredebilir.” Kime devredecek? Kime devredecek? Söyleyin bunları. Yani Kanun’u niye…

Sonra, bu kadar uzun bir kanun olur mu? Bakın, yönetim kurulu başkan ve üyelerinde ne nitelikler aranabilir? Yönetim Kurulu Başkanına diyorsunuz ki: “Başbakan Müsteşarının maaşını geçemez.” Tabii. Ama bizim de bildiğimize göre burada çalışan Yönetim Kurulu üyelerinin bazıları 80 milyar para alıyor, 50 milyar para alıyor. Bunlar nereden çıkıyor?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hangisi? Alamaz o kadar.

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, yani araştırın işte. Siz iktidar partisinin milletvekilisiniz. Buraya…

Ondan sonra, bakın, burada bir dört yüz, bir iki yüz, bir altı yüz küsur kişilik kadro getiriyorsunuz. Bu kadrolara nasıl insanlar alacaksınız, hangi kıstaslara göre alacaksınız? İhaleleri Devlet İhale Kanunu’na tabi değil. Bir yanda “Kamu İhale Kanunu” diyor, bir yanda “2886 sayılı Kanun” diyor.

Ondan sonra, Sayıştay denetimine tabi değil. Bunları Allah mı denetleyecek? Yahu, millette Allah korkusu kalmadı beyler. Millet, cep meselesi söz konusu olduğu zaman, cebini doldurmak için her şeyi yapıyor. Allah mallah korkusu kimsede kalmadı. Türkiye yoksa bu duruma gelir miydi, devlet bu kadar talan edilir miydi? Onun için, buraya lütfen birtakım şeyler koyun. Yani parlamenterliğin, Parlamentonun varlık nedeni budur. Parlamentodan geçen kanunlarda yönetime getirdiğiniz insanların kendilerini, yönetirken belli kurallara bağlı olarak hissetmeleri lazım, belli kurallara bağlı olarak yönetmeleri lazım. Bunlara o kadar geniş yetki verdiğiniz zaman maalesef bunlar devlet menfaatlerini korumuyorlar, kendi şahsi menfaatlerini koruyorlar. Geçen gün TAEK’e verdiğiniz bir yetki vardı -geçici 1’inci madde- Anayasa Mahkemesi iptal etmiş. Buna rağmen, tutuyor TAEK getiriyor kendisine, hiç… Yani Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği bir kanuna göre, bize birisi geldi, dedi ki: “Tanesine 5.700 YTL para verilen personel almaya başladılar.” Yani böyle, eğer bir kıstasa bağlamadığınız zaman oradaki Genel Müdür, Yönetim Kurulu üyeleri, birbirlerine, getirecek, kendi adamlarını, kendi sevgililerini, kendi dostlarını oraya en üst maaşlara atayacaklar çünkü bağlı da değil, bir kural da değil. İşte, devlet böylece talan oluyor. Öte tarafta da asgari ücretle çalışan insanların maaşına bunlar el koyarlar, ona da göz koyarlar.

Onun için, değerli milletvekilleri, diyor ki: “Efendim, seyahatlerinde 6245 sayılı Harcırah Kanunu uygulanmaz.” Ee, neyse onu uygula. Yani hangi kıstaslar? Alacağı harcırahın, en azami miktarı ne olmalıdır? Hangi otelde gidip kalacak? Yani gidip de geceliği 1.500 dolarlık otelde niye kalsın bunlar kardeşim?

Öte taraftan, birinci sınıf devlet memurunun harcırahı ortadayken bugün bir hâkim gidip de birinci sınıf otelde kalabilir mi? Onun parasını, siz, keşfe gittiği zaman veya bir yere gittiği zaman ödeyebiliyor musunuz? Yani birinci sınıf hâkimin alacağı harcırah belli ama siz, burada, Telekom’da çalışan kişinin harcırahı konusunda… Gerçi bir kararnameden bahsediyorsunuz ama o kararnamenin de ne olduğu belli değil. Ayrıca, otel parası, istediği gibi en lüks otelde de kalacak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, bu kanunları tabii buraya getirip de müzakeresiz geçirmek önemli değil. Önemli olan, bu memleketin kaynaklarının çarçur edilmemesidir. Maalesef, işte bu kanunlar nedeniyle bu memleketin nimetleri, kaynakları çarçur ediliyor. Çarçur edilince de her gün gidip şunun bunun kapısında borç dilenmek durumunda kalınıyor.

Dolayısıyla, getirilen bu Kanun bence kanun tekniğine uymamaktadır. Ondan sonra Anayasa’nın 123’üncü maddesindeki esaslara aykırı, bölge müdürlükleri kurulması ona aykırı çünkü hangi yerde ne bölge müdürlüğünün kurulacağını burada bizim belirlememiz lazım. Yani oradaki gelecek kurul başkanı kendi memleketinde bölge müdürlüğünü kurup da bilmem onun bir yakını… Yani herkes, Yönetim Kurulunun her birisi kendi ilinde bir bölge müdürlüğü kurarsa engelleyen bir şey var mı? Ama, Türkiye'nin de bir idari yapısı var, bunu belirlemek lazım. Tabii, arkadaşlarımıza biz söylediklerimizi söyleriz ama…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – Böyle bir kanun tekniği olmaz.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN -  Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

Bu madde üzerine, İzmir Milletvekili Erdal Sipahi konuşmak istiyor.

Buyurunuz Sayın Sipahi.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce, milletvekili sıraları arasında, Türk Telekom’un başındaki “Türk” kelimesinin kaldırılması konusunun uygunluğu tartışılmaktaydı.  Ondan cesaret alarak ben de Türk Telekom üzerinde konuşmayı uygun gördüm.

Türk Telekom üzerine görüşmeden önce, size bir İzmir manzarası anlatacağım. Malumunuz, İzmir Milletvekili olarak, değerli diğer parti milletvekilleriyle beraber zaman zaman oradaki millî bayramlarımıza katılıyoruz, 9 Eylüldü, geçenlerde 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’mızın  85’inci yıl dönümü törenleriydi, oraya katılıyoruz.

Cumhuriyet Bayramı törenlerine katıldığım zaman İzmir basınından bazı arkadaşlar duygu ve düşüncelerimi öğrenmek istediler. Kendilerine 85’inci yılın kıvancını yaşadığımı, aynı zamanda da gördüğüm manzara karşısında çok üzgün olduğumu ifade ettiğim zaman neden üzgün olduğumu ifade etmemi istedi sayın basın mensupları.

İzmir, malumunuz, Kurtuluş Savaşı’mızın simge kentidir; hem ilk kurşunun atıldığı hem düşmanın denize döküldüğü yerdir ama aynı zamanda, İzmir’de Cumhuriyet Anıtı’nın, Meydanı’nın bulunduğu alan da Kurtuluş Savaşı’nın ana simgesidir çünkü o meydandaki Atatürk heykeli “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir.”i işaret eden bir heykeldir ve Türk kurtuluşunun simgesi niteliğindedir. 

Sayın milletvekilleri, seyir tribünlerinden Atatürk heykeline doğru  döndüğünüz zaman, bayram yerine, ben size şimdi manzarayı tarif ediyorum: Sol tarafınızda bir yabancı şirket, yan tarafında bir Avrupa Birliği Bayrağı dalgalanıyor. Kafanızı biraz daha sağa çeviriyorsunuz, bir yabancı banka şubesi. Atatürk heykeline gözünüz kayıyor, arkasında Swiss Otel; biraz daha sağa dönüyorsunuz, arkasında Hilton Oteli; biraz daha sağa dönün, Mövenpick Oteli; son bir ümitle kafanızı en sağa çeviriyorsunuz, Türk Telekom.

Sayın milletvekilleri, biz bu İzmir’i kimden kurtarmıştık! Evet, ben İzmir’deki sayın basın mensuplarına Cumhuriyet Bayramı’nın 85’inci yıl dönümünün coşkusunu taşırken karşımda gördüğüm manzaradan üzüntümü bu şekilde ifade etmiştim. Şimdi de sizlerle aynı üzüntüyü paylaşıyorum.

Sayın milletvekilleri, Türk Telekom’un yüzde 55’i 6 milyar 550 milyon dolara Oger’e satıldı malumlarınız. Özelleştirme tarihinde Telekom’da çalışan personel sayısı 52 bin civarında iken bugün Telekom’da 37 bin civarında personel çalışmaktadır. Özelleştirmeyle birlikte 13 bin Telekom personeli değişik kamu kurumlarına geçirilmiştir. Bu 13 bin personelin emekli oluncaya kadar devlete getirdiği toplam yük, ödenecek ikramiyeler de dikkate alındığı takdirde, 4 milyar 700 milyon YTL civarında tutmaktadır ki bu rakam Telekom’un toplam satış bedelinin yarısıdır yani sattığımız paranın yarısını oradan çıkartılan personelin ücretlerini ve ikramiyelerini devletin üzerine getirmek suretiyle maalesef kendimiz karşılıyoruz.

Telekom’un gelir tablosu incelenirse, beş yılda elde edeceği temettülerle, Telekom’a ödediği 6 milyar 550 milyon doları fazlasıyla geri alacaktır.

Geçen yıl Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmeler sırasında bir milletvekili, Telekom’u bugünkü seviyesinde tutmak için 4 milyar dolar yatırıma ihtiyaç olduğunu ifade etmiştir. Bunu doğrulamak için Telekom’daki kâr-yatırım ilişkisine bakmak doğru olur.

Türk Telekom yönetimi, 2004 yılında kârının yüzde 25’ini, 2005 yılında ise yüzde 17,5’unu yatırıma ayırmıştır. Özelleştirmeden sonra ise Oger, 2006 yılı kârının sadece yüzde 7,3’ünü yatırımına ayırmıştır. Yani Türk Telekom’un şu andaki seviyesinde tutulması için 4 milyar dolar yatırım gerekirken Oger tarafından yatırıma ayrılan para 200 milyon dolardır. Dolayısıyla, Türk Telekom’un mevcut teknolojik seviyesini ne ölçüde tutup ne ölçüde tutamayacağı konusunu ben sizin takdirlerinize sunarım.

Bu cep telefonu olayı üzerinde duruldu. Eğer Telekom bir Türk devlet kuruluşu olarak kalıp yatırımlarına devam etseydi veya ASELSAN, bütün dünyaya frekans atlamalı askerî telsiz satan ASELSAN bu konuda teşvik edilmiş olsaydı şu anda cep telefonu piyasamızda herhâlde Türk markaları daha fazla satılıyor olacaktı.

Olayın diğer bir boyutu, güvenlik boyutu, onun üzerine birçok milletvekili arkadaşım değindiler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – Maalesef şu anda vatandaş devlet tarafından, devlet ise yabancılar tarafından dinlenmektedir. Devletin gizlisi kalmamıştır. Devletin gizlisinin kalmadığı da en gizli devlet belgelerinin, konuşmalarının, hatta insansız hava aracı görüntülerinin yerli yabancı basınlarda yer alışını takip etmek suretiyle düştüğümüz güvenlik konusundaki aczin ve zavallılığın herhâlde seviyesini tespit etmek mümkündür.

Ben sözlerime son verir, yüce Meclise saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sipahi.

Madde üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.

67’nci maddenin 2’nci fıkrasının (a) bendini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

67’nci maddenin 2’nci fıkrasının (b) bendini okutuyorum:

b) 8 inci maddesinin birinci fıkrasının üçüncü cümlesi “Kurul başkan ve üyeleri ancak görevini yapmaya engel bir hastalık veya rahatsızlık nedeni ile iş görememe ya da atanmaları için gerekli şartları kaybetmeleri halinde Bakanlar Kurulu kararıyla süresi dolmadan görevden alınabilir.” şeklinde, ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, yedinci fıkrasındaki “Kurul üyeleri” ibaresinden sonra gelmek üzere “asli görevlerini aksatmayan bilimsel amaçlı; yayın, jüri üyeliği, komisyon üyeliği, ders ve konferans ile telif hakları hariç” ibaresi eklenmiş, sekizinci fıkrasının ilk cümlesi “Kurul, Başkanın daveti veya üyelerden en az üçünün talebi üzerine toplanır. Kurul toplantılarını Kurul Başkanı, yokluğunda ikinci başkan yönetir. Toplantının gündemi Başkan tarafından belirlenir, gündeme yeni madde eklenebilmesi için bir üyenin öneride bulunması ve en az üç üyenin kabul etmesi gerekir. Geçerli mazereti olmaksızın bir takvim yılında toplam beş toplantıya katılmayan Kurul üyeleri üyelikten çekilmiş sayılır. Bu durum, Kurul kararı ile tespit edilir ve ilişkili Bakana bildirilir. Kurul kararı, Kurul Başkanınca imzaya açıldığı tarihten itibaren en geç onbeş gün içinde tekemmül ettirilir. Toplantıya katıldığı halde Kurul kararlarını süresi içinde mazeretsiz olarak imzalamayan Kurul üyeleri Başkanın oyu doğrultusunda oy kullanmış sayılır. Kurul en az beş üyenin hazır bulunması ile toplanır ve en az dört üyenin aynı yöndeki oyuyla karar alır. Üyeler çekimser oy kullanamaz. Toplantıda bir konuda karar yeter sayısı sağlanamadığı durumlarda, izleyen toplantılarda aynı konuda oylarda eşitlik olması hâlinde Başkanın bulunduğu tarafın oyu üstün sayılarak karar alınır. Kurul kararı tutanakla tespit edilir. Kurulun kararları Kurumun idarî denetimi sırasında yerindelik denetimine tâbi tutulamaz. Kurul toplantıları gizlidir. İhtiyaç duyulması hâlinde görüşlerinden yararlanmak üzere uzman kişiler Kurul toplantılarına davet edilebilir. Kurul uygun gördüğü kararlarını internet ortamı başta olmak üzere uygun vasıtalarla kamuoyuna duyurur. Kurulun uygun gördüğü düzenleyici kararları tekemmül etmesinden itibaren ilişkili Bakanlığa ve Resmi Gazete’de yayımlanmak üzere Başbakanlığa gönderilir.” şeklinde değiştirilmiş, dokuzuncu fıkrasının birinci cümlesindeki “5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun uygulanmasında” ibaresi “Kurul Başkanı ve üyeleri ile Kurum personeli 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine tabidir;” şeklinde değiştirilmiş, bu cümledeki “Kurum bünyesindeki müstakil” ibaresi madde metninden çıkartılmış,“bakanlık genel müdür yardımcısı” ibaresinden sonra “bilişim uzmanları, iletişim uzmanları, idarî uzmanlar ve teknik uzmanlara Başbakanlık uzmanları” ibaresi eklenmiş, bu fıkranın ikinci cümlesindeki “makam” ibaresinden sonra gelmek üzere “temsil ve görev” ibaresi eklenmiş, bu fıkranın üçüncü cümlesinden sonra “Bu hükümler, akademik unvanların kazanılması için gerekli şartlar saklı kalmak üzere üniversite öğretim elemanı kadrolarından gelen Kurul Başkanı ve üyeleri ile personel hakkında da uygulanır.” cümlesi eklenmiş, son cümlesi de “Ancak, kamu görevlisi iken üyeliğe atananlar, memuriyete giriş şartlarını kaybetmemeleri kaydıyla, görev sürelerinin sona ermesi veya görevden ayrılma isteğinde bulunmaları ve otuz gün içinde önceki kurumlarına başvurmaları durumunda, atamaya yetkili makam tarafından başvuru tarihinden itibaren en geç bir ay içinde mükteseplerine uygun kadrolara atanırlar. Üyeliğin sona erdiği tarihten atama yapılıncaya kadar bunların almakta oldukları aylık ücret ile sosyal hak ve yardımların Kurum tarafından yapılmasına devam olunur. Mükteseplerine uygun kadrolara atananlara, atama yapıldığı tarih itibarıyla Kurumca ödemede bulunulmasına son verilir. Bir kamu kurumunda çalışmayanlardan Kurul Başkan ve üyeliğine atanıp yukarıda belirtilen şekilde görevi sona erenlere herhangi bir göreve veya işe başlayıncaya kadar, görevlerinin sona erdiği tarihte almakta oldukları aylık ücret ile sosyal hak ve yardımların Kurum tarafından yapılmasına devam olunur. Bu durumdakilere Kurum tarafından yapılacak ödemeler bir yılı geçemez ve bu süre içerisinde aylık ücret ile sosyal hak ve yardımlarda meydana gelebilecek artışlar yansıtılmaz.” şeklinde değiştirilmiş ve bu maddeye aşağıdaki onuncu, onbirinci, onikinci, onüçüncü, ondördüncü, onbeşinci ve onaltıncı fıkralar eklenmiştir.

“Kurul üyeliklerine atanacakların; mühendislik alanında elektronik, elektrik-elektronik, elektronik ve haberleşme, endüstri, fizik, matematik, bilgisayar, telekomünikasyon ve işletme mühendisliği fakültelerinden veya bölümlerinden, sosyal bilimler alanında siyasal bilgiler (bilimler), iktisadi ve idarî bilimler, iktisat, hukuk, işletme fakülteleri veya bölümlerinden ya da fakültelerden fizikçi veya matematikçi unvanıyla veya sayılan fakülte ve bölümlere denkliği yetkili makamlarca kabul edilmiş yurt dışındaki yüksek öğretim kurumlarından mezun olmaları ya da belirtilen bölümlerden mezun olmamakla birlikte sayılan alanlarda yüksek lisans veya doktora yapmış olmaları, mesleki ve elektronik haberleşme alanında yeterli bilgi ve deneyime sahip, kamu veya özel sektörde en az on yıl çalışmış olmaları, 657 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin (A) bendinin (1), (4), (5), (6) ve (7) numaralı alt bentlerinde belirtilen şartları taşımaları ve herhangi bir siyasi partinin yönetim ve denetim organlarında görev almamış veya bu görevlerinden ayrılmış olmaları gerekir.”

“Kurul üyeleri ile Kurum personelinin uyacakları meslekî ve etik ilkeler ile Kurulun çalışma usul ve esaslarına ilişkin diğer hususlar Kurul tarafından düzenlenir.

Kurul bu Kanun ve diğer mevzuatta belirtilen görevler yanında aşağıdaki görevleri yapar ve yetkileri kullanır:

a) Elektronik haberleşme sektörüyle ilgili uluslararası ilke ve uygulamaları da dikkate alarak ikincil düzenlemeleri yapmak ve kanunlarla Kuruma verilen görevlere ilişkin hususları görüşüp gereken kararları almak.

b) Kurum başkan yardımcılarını, I. hukuk müşavirini, daire başkanlarını ve bölge müdürlerini atamak.

c) Kurumun stratejik planını, performans ölçütlerini, amaç ve hedeflerini, hizmet kalite standartlarını belirlemek, insan kaynakları ve çalışma politikalarını oluşturmak, Kurumun hizmet birimlerini ve bunların görevlerini belirlemek.

ç) Kurumun stratejik planı ile amaç ve hedeflerine uygun olarak hazırlanan bütçe teklifini görüşmek ve karara bağlamak.

d) Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak.

Kurul sınırlarını ve gerekçesini belirlemek suretiyle görevlerinden bir kısmını Kurul Başkanına devretmeye yetkilidir.

Başkanın görev ve yetkileri şunlardır:

a) Kurul toplantılarının gündemini, gün ve saatini belirlemek, toplantıları idare etmek, gündeme alınmayan başvurular hakkında gerekli işlemleri yapmak ve bunlara ilişkin olarak Kurula bilgi vermek.

b) Kurul kararlarının gereğinin yerine getirilmesini teminen gerekli işlemleri yapmak ve uygulanmasını izlemek.

c) Hizmet birimlerinden gelen önerilere son şeklini vererek Kurula sunmak.

ç) Kurumun yıllık bütçesi ile malî tablolarını hazırlamak, kesin hesabı onaylamak.

d) Hizmet birimlerinin, verimli ve uyumlu bir biçimde çalışmasının en üst düzeyde organizasyonu ve koordinasyonunu sağlamak.

e) Yıllık çalışma planı ve faaliyet raporlarını hazırlamak, amaç ve hedeflere, performans ölçütlerine göre faaliyetlerin değerlendirilmesini yapmak.

f) Personelin performans ölçütleri hakkında değerlendirme yapmak.

g) Kurul tarafından atanması öngörülenler dışındaki Kurum personelini atamak.

ğ) Kurum başkanı adına imzaya yetkili personelin görev ve yetki alanını belirlemek.

h) Kurumun yönetim ve işleyişine ilişkin diğer görevleri yerine getirmek.

Başkan, Kurula ilişkin olmayan görev ve yetkilerinden bir bölümünü, sınırlarını açıkça belirlemek ve yazılı olmak kaydıyla alt kademelere devredebilir. Başkana danışmanlık hizmeti vermek üzere ihtiyaca göre sayıları toplam onbeşi geçmemek üzere başkanlık müşaviri görevlendirilebilir.

Kurum başkan yardımcıları, Başkan tarafından verilecek görevleri yapmak, kendilerine bağlı hizmet birimleri arasında uyum ve işbirliğini sağlamakla yükümlüdür. Başkanın ve II. Başkanın bulunmadığı durumlarda kurum başkan yardımcılarından birisi Başkanlığa ilişkin görevlerinde Başkana vekâlet edebilir.

Kurumun toplam kadro sayısını geçmemek üzere; dolu kadrolarda terfi gereği derece değişikliği ile boş kadrolarda sınıf, unvan ve derece değişikliği Kurul kararı ile yapılır.”

BAŞKAN – Gruplar adına söz? Yok.

Şahıslar adına söz? Yok.

Ama soru görüyorum. Sayın Bulut ve Sayın Özdemir sisteme girmişler.

Buyurunuz Sayın Bulut.

Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkanım, Sayın Bakanıma soruyorum: Biraz önce milletvekilimiz Nevzat Korkmaz’ın belirttiği o Milliyet gazetesinde iletişimin dinlenmesi konusuyla ilgili Sayın İletişim Başkanının söylediği bir söz vardı. Bugün Milliyet gazetesinde de bu var. “Tek biz yapmıyoruz ama bizim dışımızda da dinlemeler yapılıyor ve bunları tespit etme imkânımız yok. MİT, Emniyet ve Jandarma özel izinle teknik takip ve ortam dinlemesi yapıyorlar.” şeklinde beyan bildirdi. Sayın Bakanımız şu anda belirttiğine göre -ben ilgili Daire Başkanıyla görüştüm- böyle bir beyanı olmadığını beyan ettiler. Dinleme Komisyonunda ben de varım. İletişim Daire Başkanımız Fethi Şimşek Bey’in bu şekilde bir beyanı oldu.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özdemir.

Buyurunuz Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Efendim, esasen İletişim Başkanı yazılı basında çıkan bu yazı üzerine kendisinin yarın yazılı bir açıklama yapacağını ifade etti. Tabii bu kendisiyle alakalı bir husus. Ben, tabii, basına beyanat verdi mi vermedi mi, bilemem. Yarın sabahleyin kendisi…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ama size yanlış bir bilgi vermiş Sayın Bakan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Komisyon üyemiz konuştuğunu belirtmektedir. Dolayısıyla milletvekillerimizin ifadesi varken doğrusu Sayın İletişim Başkanının yapacağı açıklama neyi açıklayacak?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Evet, yani ben burada da zaten basına kendisinin böyle bir beyanat vermediğini ifade etmiştim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, verip vermediği önemli değildir ama bunu kullanmıştır. Komisyon üyemiz böyle bir ifadeyi kullandığını belirtmektir. Basına verip vermediği konusunu bilemiyoruz.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Evet, ben onu belirtmiştim hatırlarsanız. Kendisi de yarın, muhtemelen, bu konuda bir basın açıklaması duyurusu olacağını ifade ettiler.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bakın Sayın Bakanım, diğer arkadaşlarımız da söylediğini beyan ediyor.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

67’nci maddenin ikinci fıkrasının (b) bendini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi, 67’nci maddenin ikinci fıkrasının (c) bendine bağlı ek madde 4’ü okutuyorum:

c) 2813 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

“EK MADDE 4- 4502 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesi ile Telekomünikasyon Kurumu için ihdas edilen anılan Kanuna ekli (2) sayılı listedeki kadrolar bütün ek ve değişiklikleriyle iptal edilmiştir. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu hizmetlerinde kullanılmak üzere ekli (I) ve (II) sayılı cetvellerdeki kadrolar ihdas edilmiştir.”

BAŞKAN – Gruplar adına söz? Yok.

Şahıslar adına söz? Yok.

Soru-cevap yok.

67’nci maddenin ikinci fıkrasının (c) bendine bağlı ek madde 4’ü ekli (I) ve (II) sayılı cetvellerle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi 67’nci maddenin ikinci fıkrasının (ç) bendine bağlı geçici madde 8’i okutuyorum:

ç) 2813 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 8- Bu Kanun ile yapılan yeni düzenleme sebebiyle Kurumda; Kurul Başkanı, üyeleri ve yönetici kadrolarında bulunanlar ile kadro veya görev unvanı değişmeyenler yeni kadrolarına hiçbir işleme gerek kalmaksızın atanmış sayılırlar. Bu şekilde atanan personele, atandıkları tarihteki eski kadrolarına ilişkin olarak almakta oldukları ödemelerin toplam net tutarı; atandıkları yeni kadrolarına ilişkin olarak yapılan her türlü ödemelerin (fazla mesai ücreti ve performansa dayalı ödül hariç) toplam net tutarından fazla olması hâlinde, aradaki fark atandıkları kadroda kaldıkları sürece herhangi bir vergi ve kesintiye tâbi tutulmaksızın her ay tazminat olarak ödenir. İsteğe bağlı olarak, atandıkları kadro unvanında herhangi bir değişiklik olanlarla başka kurumlara geçenlere fark tazminatı ödenmesine son verilir.

Kadro ve görev unvanı değişen veya kaldırılan personel bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde durumlarına uygun kadrolara atanırlar. Atama işlemi yapılıncaya kadar Kurumca ihtiyaç duyulan işlerde görevlendirilebilirler. Bunlar yeni bir kadroya atanıncaya kadar eski unvanlarına ait ödemeleri almaya devam ederler. Ataması yapılan personelin aylık ücretleri ile her türlü malî ve sosyal haklarında meydana gelen farklar hakkında da birinci fıkra hükmü uygulanır.

Kurumda, telekomünikasyon uzman ve uzman yardımcısı kadrolarına atanmış veya bu unvanları almış sayılanlar herhangi bir işleme gerek kalmaksızın durumlarına göre bilişim uzmanı veya bilişim uzman yardımcısı kadrolarına atanmış veya bu unvanı kazanmış sayılırlar. Önceki kadrolarında geçirdikleri süreler, yeni kadrolarında geçirilmiş sayılır. Diğer mevzuatta geçen telekomünikasyon uzman ve uzman yardımcısı ibareleri, bilişim uzman ve uzman yardımcısı olarak anlaşılır.

Kurumun hizmet birimleri ve teşkilatı, bu Kanuna uygun olarak düzenleninceye kadar, Kuruma verilen görevler, daha önce bu görevleri yapmakta olan birimler tarafından yapılmaya devam edilir.

4502 sayılı Kanunun geçici 6 ncı maddesi uyarınca Telekomünikasyon Kurumunun faaliyete başladığının Resmi Gazetede ilan edildiği tarihten önce, Telsiz Genel Müdürlüğünde genel müdür yardımcısı, daire başkanı, şube müdürü, başmüfettiş ve müfettiş kadrolarında görev yapmaktayken, 15/8/2000 tarihinde Kurum kadrolarına atananlardan; bu maddenin yürürlük tarihinde Kurumda telekomünikasyon uzmanı unvanlı kadroların dışındaki kadrolarda görev yapanlar bu maddenin yürürlüğünden itibaren öğrenim alanına göre idarî veya teknik uzman kadrolarına atanırlar.

BAŞKAN – Gruplar adına söz? Yok.

Şahıslar adına söz? Yok.

Soru-cevap yok.

67’nci maddenin (2)’nci fıkrasının (ç) bendine bağlı geçici madde 8’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

67’nci maddenin (2)’nci fıkrasının (ç) bendine bağlı geçici madde 9’u okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 9- Kurum personelinden dört yıllık fakülte mezunu olanlar, kamuda üç yıllık hizmet süresini tamamlamaları, Kurumca çıkarılacak yönetmelikte öngörülen şartları taşımaları ve buna ilave olarak hazırlayacakları tezin kabul edilmesi veya tezli yüksek lisans veya doktora yapmaları halinde bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren beş yıl içinde öğrenim alanına göre teknik uzman veya idarî uzman kadrosuna atanabilirler.

2813 sayılı Kanuna 1/3/2006 tarihli ve 5467 sayılı Kanunun 9 uncu maddesiyle eklenen ekli (II) sayılı liste ve bu listeye 5651 sayılı Kanunun 10 uncu maddesiyle ilave edilen kadrolar, anılan Kanun ekinden çıkarılarak 5651 sayılı Kanuna (I) sayılı liste olarak eklenmiştir.”

BAŞKAN – Gruplar adına söz? Yok.

Şahıslar adına söz? Yok.

Soru-cevap yok.

67’nci maddenin (2)’nci fıkrasının (c) bendine bağlı geçici madde 9’u oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

67’nci maddenin (3)’üncü fıkrasına bağlı ek madde 2’yi okutuyorum:

(3) 3348 sayılı Kanuna aşağıdaki ek maddeler eklenmiştir.

“Ulaştırma ve haberleşme uzman ve uzman yardımcısı

EK MADDE 2- Bakanlık merkez teşkilatı ana hizmet birimlerinde, Ulaştırma ve Haberleşme Uzman ve Uzman Yardımcıları istihdam edilir.

Ulaştırma ve Haberleşme Uzman Yardımcılığına atanabilmek için 657 sayılı Kanunun 48 inci maddesinde sayılan genel şartlara ilâve olarak;

a) En az dört yıllık eğitim veren yüksek öğretim kurumlarının hukuk, siyasal bilgiler, iktisat, işletme, iktisadi ve idarî bilimler, iletişim, fen veya fen-edebiyat fakülteleri ile mühendislik fakültelerinin yönetmelikle belirlenecek bölümlerinden ya da bunlara denkliği Yükseköğretim Kurulunca kabul edilmiş yurt dışındaki yüksek öğretim kurumlarından mezun olmak,

b) Yönetmelikle belirlenecek dillerden en az birinden Kamu Personeli Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavından asgari (D) düzeyinde puan almış olmak,

c) Yapılacak yarışma sınavında başarılı olmak,

d) Sınavın yapıldığı yılın Ocak ayının ilk gününde otuz yaşını doldurmamış olmak,

şarttır.

İkinci fıkraya göre uzman yardımcılığına atananlar, en az üç yıl fiilen çalışmak, her yıl olumlu sicil almak ve istihdam edildikleri birimlerce belirlenecek konularda hazırlayacakları uzmanlık tezinin oluşturulacak tez jürisi tarafından kabul edilmesi kaydıyla, açılacak yeterlik sınavına girme hakkını kazanırlar. Yeterlik sınavlarında başarılı olanlar, Ulaştırma ve Haberleşme Uzmanı kadrolarına atanırlar.

Yeterlik sınavında başarısız olanlar veya sınava girmeye hak kazandığı halde geçerli mazereti olmaksızın sınav hakkını kullanmayanlar, hazırlayacakları uzmanlık tezi kabul edilmeyenler ile olumsuz sicil alanlar, Ulaştırma ve Haberleşme Uzman Yardımcılığı unvanını kaybederler ve durumlarına uygun diğer kadrolara atanırlar.

Ulaştırma ve Haberleşme Uzman Yardımcılarının yarışma, tez hazırlama ve yeterlik sınavları ile Ulaştırma ve Haberleşme Uzmanları ile Ulaştırma ve Haberleşme Uzman Yardımcılarının çalışma, eğitim ve diğer konulara ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir.

BAŞKAN – Gruplar adına söz? Yok.

Şahıslar adına söz? Yok.

Soru-cevap yok.

67’nci maddenin (3)’üncü fıkrasına bağlı ek madde 2’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

67’nci maddenin (3)’üncü fıkrasına bağlı ek madde 3’ü okutuyorum:

EK MADDE 3- Ekli (III) sayılı cetvelde belirtilen kadrolar iptal edilerek 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin eki Ulaştırma Bakanlığına ait cetvelden çıkarılmış, ekli (IV) sayılı cetvelde yer alan kadrolar ihdas edilerek 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (I) sayılı cetvelin Ulaştırma Bakanlığına ilişkin bölümüne eklenmiştir.”

BAŞKAN – Söz? Yok.

Soru-cevap yok.

67’nci maddenin (3)’üncü fıkrasına bağlı ek madde 3’ü (III) ve (IV) sayılı cetvellerle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

67’nci maddenin (4)’üncü fıkrasına bağlı geçici madde 6’yı okutuyorum:

(4) 3348 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 6- Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla, 657 sayılı Kanuna tabi olarak Bakanlık ve Bakanlığa bağlı ve ilgili kuruluşlarda görev yapan, kırkbeş yaşını doldurmamış, son üç yıllık sicil notu ortalaması seksen ve üzerinde olan, Ulaştırma ve Haberleşme Uzman Yardımcılığı giriş sınavına katılabilmek için gerekli öğrenim şartını taşıyan ve ek 2 nci madde uyarınca çıkarılacak Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir ay içinde başvuran personelden; en az beş yıl hizmeti bulunanlar, en geç bir yıl içinde ek 2 nci maddede öngörülen yabancı dil şartını yerine getirmek ve anılan yönetmelik hükümlerine göre açılacak yazılı ve sözlü sınavda başarılı olmak kaydıyla, ihdas edilen Ulaştırma ve Haberleşme Uzmanı kadrolarının beşte birini geçmemek üzere başarı sırasına göre Ulaştırma ve Haberleşme Uzmanı kadrolarına, en az üç yıl hizmeti bulunanlar ise en geç bir yıl içinde ek 2 nci maddede öngörülen yabancı dil şartını yerine getirmek ve açılacak yazılı ve sözlü sınavda başarılı olmak kaydıyla, ihdas edilen Ulaştırma ve Haberleşme Uzman Yardımcısı kadrolarının beşte birini geçmemek üzere başarı sırasına göre Ulaştırma ve Haberleşme Uzman Yardımcısı kadrolarına atanırlar. Ulaştırma ve Haberleşme Uzman Yardımcısı kadrosuna bu şekilde atananlar, bu Kanunun ek 2 nci maddesindeki “yeterlik sınavı” ile ilgili olarak yer alan hükümlere tabidir.

Bu Kanunun yürürlük tarihinde Bakanlıkta; daire başkanı üstü idarî görevlerde bulunanlar Ulaştırma ve Haberleşme Uzmanı unvanını kazanmış sayılırlar.”

BAŞKAN - Söz istemi? Yok.

Soru-cevap yok.

67’nci maddenin (4)’üncü fıkrasına bağlı geçici madde 6’yı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Kabul edilmiştir.

67’nci maddenin (5)’inci fıkrasını okutuyorum:

(5) 657 sayılı Kanunun;

a) 36 ncı maddesinin “Ortak Hükümler” bölümünün (A) fıkrasının (11) numaralı bendine “Kültür ve Turizm Uzman Yardımcıları” ibaresinden sonra gelmek üzere “Ulaştırma ve Haberleşme Uzman Yardımcıları,”, “Kültür ve Turizm Uzmanlığına” ibaresinden sonra gelmek üzere “Ulaştırma ve Haberleşme Uzmanlığına,” ibaresi,

b) 152 nci maddesinin “II-Tazminatlar” bölümünün “A- Özel Hizmet Tazminatı” kısmının (i) bendine “Kültür ve Turizm Uzmanları” ibaresinden sonra gelmek üzere “Ulaştırma ve Haberleşme Uzmanları” ibaresi,

c) (I) sayılı Ek Gösterge Cetvelinin “Genel İdare Hizmetleri Sınıfı” bölümünün (h) bendine “Kültür ve Turizm Uzmanları” ibaresinden sonra gelmek üzere “Ulaştırma ve Haberleşme Uzmanları” ibaresi,

eklenmiştir.”

BAŞKAN - Söz istemi? Yok.

67’nci maddenin (5)’inci fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

67’nci maddenin (6)’ncı fıkrasını okutuyorum:

(6) 5369 sayılı Kanunun adı “Evrensel Hizmet Kanunu” olarak değiştirilmiş ve bu Kanunun;

a) 1 inci maddesinde yer alan “elektronik haberleşme sektöründe” ibaresi “elektronik haberleşme sektörü ile bu Kanun kapsamında belirlenen diğer alanlarda” olarak değiştirilmiş,

b) 2 nci maddesinde yer alan “Kurum”, “Evrensel hizmet”, “Evrensel hizmet yükümlüsü” ve “İşletmeci” tanımları aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve “İşletmeci” tanımından sonra gelmek üzere, sırasıyla aşağıdaki “Alt yapı”, “Deniz haberleşme hizmetleri”, “Deniz yolu ile yolcu taşıma işletmecisi” ve “Seyir güvenliği haberleşme hizmetleri” tanımları eklenmiş,

“Kurum: Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunu,

Evrensel hizmet: Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde coğrafi konumlarından bağımsız olarak herkes tarafından erişilebilir, önceden belirlenmiş kalitede ve herkesin karşılayabileceği makul bir bedel karşılığında asgari standartlarda sunulacak olan, internet erişimi de dahil elektronik haberleşme hizmetleri ile bu Kanun kapsamında belirlenecek olan diğer hizmetleri,

Evrensel hizmet yükümlüsü: Elektronik haberleşme sektöründe, ilgili mevzuatına göre Kurumca yetkilendirilmiş ve bu Kanun kapsamındaki hizmetleri sağlamakla yükümlü kılınan işletmeciyi,

İşletmeci: İlgili mevzuatına göre Kurumca veya bu Kanun kapsamına alınmış hizmetler bakımından ilgili diğer mercilerce yetkilendirilmiş olan işletmecileri,

Alt yapı: Evrensel hizmetin sağlanmasını teminen hizmetin verilebilmesi için gerektiğinde öncelikle fiziki ortamın oluşturulmasına yönelik her türlü teçhizat, ekipman, bilgisayar, yazılım ve donanımı,

Deniz haberleşme hizmetleri: Sahil telsiz istasyonları aracılığıyla telsiz sistemleri kullanılarak gemi-kara ve gemi-gemi arasında ses ve veri şeklinde yapılan haberleşme hizmetlerini,

Deniz yolu ile yolcu taşıma işletmecisi: Ana kara ile ada arasında yolcu taşıma işini yapan ve Denizcilik Müsteşarlığından hat izni almış olan işletmeciyi,

Seyir güvenliği haberleşme hizmetleri: Her türlü deniz araçlarının emniyetli seyirleri için ses ve veri şeklinde yapılan telsiz yayın hizmetlerini,”

c) 4 üncü maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiş,

“Bilgi teknolojileri yaygınlığı, internet alt yapısı ve karasal sayısal yayıncılık için ihtiyaç duyulan alt yapı malzemelerinin alımı ve montajı ile ulaşımı deniz yolu ile sağlanabilen yolcu taşıma hizmetlerinde yükümlü işletmeci şartı aranmaz.”

ç) 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde yer alan “Temel” ibaresi madde metninden çıkarılmış, (f) bendi “Ulaşımı deniz yoluyla sağlanabilen yerleşim alanlarına yolcu taşıma hizmetlerini” olarak değiştirilmiş, bu bentten sonra aşağıdaki (g) bendi eklenmiş,

“g) Deniz haberleşmesi ve seyir güvenliği haberleşme hizmetlerini,”

d) 6 ncı maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi “Hazine Müsteşarlığı, Kurumca yapılan yetkilendirme nedeniyle hesaplarına yatırılan yetkilendirme ücretinin % 2’sini yatırıldığı tarihi takip eden ayın sonuna kadar,”, (b) bendi “Hazine payı ödemekle yükümlü işletmeciler dışındaki işletmeciler ve Türk Telekom yıllık net satış hâsılatının % 1’ini, izleyen yılın Nisan ayı sonuna kadar; faaliyetleri gereği Hazine payı ödemekle yükümlü olduğu halde Hazine payı ödemeyi gerektirmeyen hizmetleri de yürüten işletmeciler ise Hazine payına esas teşkil etmeyen yıllık net satış hâsılatının % 1’ini, izleyen yılın Nisan ayı sonuna kadar,” şeklinde değiştirilmiş, (c) bendi “Hazine payı ödemekle yükümlü işletmeciler, Hazineye ödeyecekleri payın % 10’luk kısmını, ödendiği ay içerisinde,” şeklinde değiştirilmiş, (d) bendinde yer alan “5.4.1983 tarihli ve 2813 sayılı Telsiz Kanunu ile 4.2.1924 tarihli ve 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu uyarınca” ibaresi madde metninden çıkarılmış,

e) 7 nci maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesi “Ancak, evrensel hizmet net maliyetinin hesaplanmasında, işletmecilerin evrensel hizmet yükümlüsü olması dolayısıyla elde edeceği diğer gelirler de göz önüne alınarak değerlendirme yapılır.” şeklinde değiştirilmiş ve bu maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

“Bilgisayar okuryazarlığı da dahil olmak üzere bilgi toplumunun geliştirilmesine katkı sağlamak amacıyla bilgi teknolojilerinin yaygınlaştırılmasına yönelik alt yapı hizmetleri, farklı yayın ortamları ve teknolojisi kullanılarak yapılan sayısal yayıncılığın karasal sayısal vericiler üzerinden ülkemizdeki yerleşim alanlarının tamamını kapsayacak şekilde sunulmasına yönelik alt yapı hizmetleri ile münhasıran alt yapı kurulumu gerektiren benzeri mal alımlarında bu Kanunda öngörülen evrensel hizmet yükümlüsü olma ve net maliyet şartları aranmaz.”

f) 5369 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

“EK MADDE 1- Evrensel hizmet gelirlerine ilişkin bu Kanunun 6 ncı maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin uygulanmasında, işletmecilerin yıllık net satış hasılatının belirlenmesinde yetkilendirmenin başlangıç ve sona erme tarihleri itibariyle kıst esası uygulanır. Bu hükmün ve bu Kanunun 7 nci maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen istisna hükmünün uygulanmasında 25/6/2005 tarihi esas alınır.”

BAŞKAN – Söz istemi? Yok.

67’nci maddenin (6)’ncı fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

67’nci maddenin (7)’nci fıkrasının (a) bendine bağlı ek madde 1’i okutuyorum:

(7) 5651 sayılı Kanunun 8 inci maddesine onüçüncü fıkra olarak “İşlemlerin yürütülmesi için Başkanlığa gönderilen hakim ve mahkeme kararlarına 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerine göre Başkanlıkça itiraz edilebilir.” şeklinde fıkra eklenmiş ve anılan Kanuna;

a) Aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

“EK MADDE 1- (1) Telekomünikasyon İletişim Başkanlığına verilen görevlerin gerektirdiği asli ve sürekli görev ve hizmetler, iletişim başuzmanı, iletişim uzmanı, teknik uzman ve idarî uzman ile iletişim, teknik ve idarî uzman yardımcılarından oluşan meslek personeli ve diğer personel eliyle yürütülür. Başkanlıkta; başkan, daire başkanı, müşavir ve meslek personeli kadrolarında çalışanların; mühendislik alanında elektronik, elektrik-elektronik, elektronik ve haberleşme, endüstri, fizik, matematik, bilgisayar, telekomünikasyon ve işletme mühendisliği fakültelerinden veya bölümlerinden, sosyal bilimler alanında siyasal bilgiler (bilimler), iktisadi ve idarî bilimler, iktisat, hukuk, işletme, iletişim fakülteleri veya bölümlerinden veya bu fakülte ve bölümlere denkliği yetkili makamlarca kabul edilmiş yurt dışındaki yüksek öğretim kurumlarından mezun olmaları ya da belirtilen bölümlerden mezun olmamakla birlikte sayılan fakülte ve bölümlerde yüksek lisans veya doktora yapmış olmaları, uzman unvanlı kadrolarda çalışanların en az dört yıllık fakültelerden mezun, diğer personelin ise en az lise ve dengi okul mezunu olmaları gerekir. Daire başkanı kadrolarına Güvenlik Bilimleri Fakültesinden mezun olanlar da atanabilir. Başkanlık personelinden; daire başkanları Telekomünikasyon İletişim Başkanının teklifi ve Kurul Başkanının uygun görüşü üzerine Kurul, diğer personel Telekomünikasyon İletişim Başkanının önerisi üzerine Kurul Başkanı tarafından atanır.

(2) Uzman yardımcılığına atanabilmek için; yukarıdaki fıkrada sayılan fakülte veya bölümlerden mezun olmak, merkezî yarışma sınavına katılmak, belirlenecek yabancı dillerden en az birini istenen seviyede bilmek, Kurum alan sınavının yapıldığı yılın Ocak ayının ilk gününde otuz yaşını doldurmamış olmak ve bu sınavda başarılı olmak gerekir.

(3) Uzman yardımcılığına atananlar; en az üç yıl çalışmak ve olumlu sicil almak kaydıyla hazırlayacakları tezin kabul edilmesi ve yeterlik sınavında başarılı olması halinde ilgisine göre iletişim uzmanı, teknik uzman veya idari uzman olarak atanırlar. Bunlara bir defaya mahsus olmak üzere bir derece yükseltilmesi uygulanır. Tez savunmasında ve yeterlik sınavında iki defa başarılı olamayanlar uzman yardımcılığı unvanını kaybederler ve mükteseplerine uygun kadrolara atanırlar.

(4) Uzman ve uzman yardımcılarının giriş ve yeterlik sınavları, çalışma usul ve esasları ile ilgili diğer hususlar Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.

(5) Bu Kanunla ekli (V) sayılı cetveldeki kadrolar ihdas edilerek Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı hizmetlerinde kullanılmak üzere 5651 sayılı Kanuna ekli (I) sayılı listeye eklenmiştir.”

BAŞKAN – Söz istemi? Yok.

67’nci maddenin (7)’nci fıkrasının (a) bendine bağlı ek madde 1’i (V) sayılı cetvelle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

67’nci maddenin (7)’nci fıkrasının b bendine bağlı geçici madde 2’yi okutuyorum:

b) Aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 2- (1) Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı kadrolarında bulunan personelden ek 1 inci maddede belirtilen öğrenim şartlarını haiz olanlar; kamuda üç yıllık hizmet süresini tamamlamaları, KPDS’den en az 60 veya uluslararası geçerliliği olan sınavlardan muadili puan almaları ve hazırlayacakları tezin kabul edilmesi halinde bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren beş yıl içerisinde iletişim uzmanı kadrosuna atanabilirler. Bu personelden; diğer kamu kurum ve kuruluşlarında özel mevzuatları uyarınca yarışma sınavına tabi tutularak mesleğe alınan ve yeterlik sınavını vererek veya tezi başarılı bulunarak kariyer meslek kadrolarına atanmış olanlar yabancı dil şartını karşıladıklarında; yüksek lisans veya doktora öğrenimini tamamlamış olanlardan, hazırladıkları yüksek lisans veya doktora tezlerinin konularının Kurumun veya Başkanlığın görev alanı ile ilgili olduğunun yapılacak inceleme sonucu belirlenenlerden doktora öğrenimini tamamlamış olanlar doğrudan, yüksek lisans öğrenimini tamamlamış olanlar yabancı dil şartını karşıladıklarında, iletişim uzmanı olarak atanabilirler.

(2) Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı personelinden dört yıllık fakülte mezunu olanlar, kamuda üç yıllık hizmet süresini tamamlamaları, çıkarılacak yönetmelikte öngörülen şartları taşımaları ve buna ilave olarak hazırlayacakları tezin kabul edilmesi veya tezli yüksek lisans veya doktora yapmaları halinde, bu Kanunun yayımı tarihinden beş yıl içinde öğrenim alanına göre teknik uzman veya idarî uzman kadrosuna atanabilirler.”

BAŞKAN – Söz istemi? Yok.

67’nci maddenin (7)’nci fıkrasının (b) bendine bağlı geçici madde 2’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bu fıkraların bağlı olduğu 67’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Kanun’un tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasına oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakika süre vereceğim.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 297 sıra sayılı, 1.8.2008 tarihli ve 5803 Sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi’nin açık oylama sonucunu açıklıyorum.

Kullanılan oy sayısı    :         190

Kabul                          :         189

Çekimser                    :              1 (x)

Böylece Kanun kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın milletvekilleri, yirmi dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 17.26

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                                         

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.53

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 13’üncü Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

3’üncü sırada yer alan Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

3.- Bazı Varlıkların Millî Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/657) (S. Sayısı: 302) (x)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 302 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Erkan Akçay söz istemiştir.

Buyurunuz Sayın Akçay. (MHP Grubu sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Muhterem heyetinizi saygılarımla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmeti tarafından kamuoyuna “varlık barışı” adı altında sunulan Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı yurt içinde ekonomik durgunluğun, yurt dışında global finans krizinin olduğu bir ortamda ülkemizin gündemine getirilmiş bulunmaktadır.

Tasarıyla, dünyada yaşanan küresel ekonomik krizden Türkiye’nin en az etkilenmesini sağlamak amacıyla gerçek ve tüzel kişilerce sahip olunan para, döviz, altın, hisse senedi, tahvil ve diğer menkul kıymetlerin Türkiye’ye getirilmesi, taşınmazların kayda alınması suretiyle millî ekonomiye kazandırılması, sahip olunan söz konusu kıymetlerin banka ve aracı kurumlara ya da vergi dairelerine bildirilmek ve cüzi bir oranda vergi ödenmek suretiyle kayda alınması ve yapılan bu beyanlardan hareketle inceleme ve soruşturma yapılmaması öngörülmektedir.

Ciddi bir ekonomik durgunluğun olduğu, küresel finansal krizin tehdidi altında bulunduğumuz böylesine bir ortamda reel sektöre, sanayiye, likiditeye can suyu sağlayacak bir varlık akışına Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizler de elbette olumlu bakarız ve olumlu bakmak isteriz.

Ancak, getirilen tasarı bu amacı gerçekleştirmekten uzak görünmektedir. Tasarının gerekçesi ile içeriği birlikte değerlendirildiğinde ekonomik, hukuki ve etik bakımdan bazı problemleri de beraberinde getirdiğini görüyoruz. Tasarının tümüne ve gerekçesine genel hatlarıyla bakıldığında, AKP Hükûmeti millî servet unsurlarının yurt dışına çıkışının sebebini 2000’li yılların başında yaşanan ekonomik krize bağlayarak tasarının gerekçesini oluşturmaya çalışmaktadır. Tabii, o zaman sormak durumundayız: Bugüne kadar neden beklediniz?

                           

(x) 302 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Tasarının gerekçesinde AKP Hükûmetinin altı yıllık iktidarı döneminde siyasi ve ekonomik istikrarsızlık faktörlerinin giderildiği, yapısal reformların yapıldığı belirtilmektedir. Ancak, buna rağmen bu varlıkların hâlâ ülke ekonomisine niçin kazandırılamadığı hususunu AKP Hükûmeti izah etmelidir. Bu varlıkların önemli bir kısmının Hükûmetin gerekli siyasi, ekonomik, hukuki ve yapısal güven ve istikrarı sağlayamadığı için bir kısmının ise kara para niteliğinde oluşları nedeniyle yurt dışında olduklarını söyleyebiliriz.

Değerli milletvekilleri, varlıkların yurt dışına çıkarılmasının ve yurt dışında tutulmasının nedenlerinden başlıcaları güven sorunudur. Ağır vergi yükü, kambiyo mevzuatından kaynaklanan çeşitli sorunlar ve diğer ülkelerdeki cazip teşvikler ile ticari sebepler, bu, yurt dışına varlık çıkarılmasının sebeplerini oluşturmaktadır.

Bu tasarıyla, bütün iddialı ve gösterişli sözlere rağmen, siyasi ve ekonomik istikrarın sağlanamadığı da dolaylı da olsa itiraf edilmektedir. Bu tasarıyla, Sayın Başbakanın krizi fırsata çevireceği söylemine uygun şekilde, âdeta “fırsat bu fırsat” anlayışı sergilenmektedir. Her türlü yasa dışı yollarla kazanılmış ve yurt dışında tutulan paralarla, yasal şekilde kazanılmış paraların nasıl ayırt edileceği belli değildir.

Yurt dışından getirilecek ve kayıtlara alınabilecek varlıklar arasında taşınmazlar da sayılmaktadır. Yurt dışından ev, arsa gibi taşınmazların getirilemeyeceği açık olduğuna göre, o hâlde taşınmaz olarak yurt dışından ne getirilebilir, bununla ne amaçlanıyor? Burada taşınmazların nakde çevrilip parasının ülkeye getirilmesi kastedilse, zaten kaynağı da sorulmayacağı için böyle bir düzenlemenin anlamı bulunmamakta, sadece kayıtlara intikali amaçlanıyor ise bu da zaten ihtiyari bir durumdur, kanunun amacı doğrultusunda ne fayda getireceği de belli değildir. Ancak bildiğimiz kadarıyla, gemi siciline kayıtlı gemiler hukukumuzda taşınmaz statüsünde kabul edilmektedir, çeşitli mevzuatımızda, örneğin İcra İflas Kanunu’nda bu hükümler yer almaktadır. O hâlde, yurt dışından varlık olarak gemiler getirileceğini tahmin ediyoruz.

Tasarıyla, yurt dışından ve yurt içinden para, döviz ve sair varlık getirenlere ve bildirenlere bu varlığın kaynağı sorulmadığı ve araştırılmadığı gibi, vergisinin ödenip ödenmediğine de bakılmayacaktır. Ancak asıl önemlisi, bildirilen varlığın kara para gibi bir suç ekonomisinden doğup doğmadığı da araştırılmayacaktır.

Tasarının 3’üncü maddesinin birinci ve ikinci fıkraları kapsamında bildirilen ve beyan edilen varlıklar nedeniyle, 1 Ocak 2008 tarihinden önceki dönemlere ilişkin hiçbir surette vergi incelemesi ve vergi tarhiyatı yapılamayacaktır. Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla devam eden veya bu tarihten sonra başlayan 1 Ocak 2008 tarihinden önceki dönemlere ilişkin vergi incelemeleri sonucu gelir, kurumlar ve katma değer vergisi yönünden tespit edilen matrah farkından, bu kanun kapsamında beyan edilen tutarlar mahsup edilecektir.

Değerli milletvekilleri, bu düzenleme ile geçmiş dört yıla özel ve örtülü bir af getirilmektedir. Tasarı, muhtemel vergi incelemesi, vergi tarhı ve vergi cezasından kurtulmak için gerçekte olmayan paraların beyanına da yol açabilecektir. Bu tasarı bavulla yurt dışından kara para getirmenin de yolunu açmaktadır. Tasarı hazırlanırken kara para ve aklanmasına yönelik uluslararası hukuk kuralları, uluslararası anlaşmalar ile Türkiye'nin kara para ile ilgili olarak taraf olduğu ikili anlaşmaların dikkate alınmadığı anlaşılmaktadır ve bu düzenleme Türkiye'nin mali piyasalardaki itibarını da zedeleyebilecektir.

Ekonomik açıdan değerlendirildiğinde, tasarıyla Türkiye’ye getirilmesi öngörülen değerlerin bankalara veya aracı kurumlara yatırıldıktan sonra ne kadar süreyle Türkiye’de tutulacağı belirlenmemiştir. Dolayısıyla, Türkiye’ye getirilen bu değerlerin yasaya göre bildirim ve beyan tarihinden itibaren her zaman Türkiye dışına çıkarılabilmesi imkânı da vardır. İşletmeye kaydedilecek değerlerin işletmelerinde aktifinde yer alacak olmasıyla dahi söz konusu değerlerin nakit olarak tekrar yurt dışına çıkarılmasını engelleyici bir hüküm bulunmamaktadır. Bu niteliği itibarıyla ekonomik anlamda yasanın amacının gerçekleşip gerçekleşmeyeceği, yasadan yararlanan kişilerin niyetine göre değişecektir.

Yurt dışındaki ve yurt içindeki varlıkları Türkiye’ye getirmeye ve kayda almaya yönelik bu tasarı suçu ve suçluyu affetmeye yöneliktir. Bu tasarıyla verilen güvence vergi takibi yapmama, amacının dışında ayrıca vergi kaçakçılığını da teşvik eder mahiyettedir.

Tasarı, Türk Ceza Kanunu’nun 282’nci maddesindeki kara para suçu hakkında soruşturma yapılmasının önünü kapatmamakta, ancak diğer yasalarda yer alan suçların bazılarını tasarı dışında bırakmaktadır. Örneğin, Sermaye Piyasası Kanunu’nun 47/B maddesindeki belirtilen bilgi ve belge vermeyi zorunlu kılan hususlar kapsam dışında kalmaktadır.

Tasarı Anayasa’ya aykırı hükümler de içermektedir. Tasarıda vergi oranları farklılaştırılmıştır. Tasarının 3’üncü maddesine göre, yurt dışından getirilen değerler üzerinden yüzde 2, yurt içindeki değerler üzerinden yüzde 10 oranında vergi alınması öngörülmektedir. Tasarıda Anayasa’nın 10’uncu maddesinde öngörülen eşitlik prensibi zedelenmektedir.

Ayrıca, yine Anayasa’nın 73’üncü maddesi hükmüne de aykırılık teşkil etmektedir. 73’üncü madde uyarınca herkes kamu giderlerini karşılamak üzere mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlüdür. Yasada oranların farklılaştırılması sonucunda mali güce göre vergi ödenmesi ilkesine aykırılık oluşmaktadır.

Diğer taraftan, yasa kapsamında bildirilen veya beyan edilen değerlerin yurt dışında bulunup bulunmadığının taşınmazlar dışında tespiti de mümkün değildir. Bu yasadan sonra, oran farklılığından dolayı, bavulla yurt dışına çıkarılan değerlerin tekrar yurda getirilmesi gibi bir olayla da karşılaşılması mümkündür. Bunun yapılması hâlinde, yapılan işlemlerin ölçeğine göre ülkemizde döviz krizinin yaşanması dahi mümkün olabilecektir.

Yasanın 3’üncü maddesi uyarınca getirilen tevkifat müessesesi noksanlık içermektedir. Tasarıya göre, bankalar veya aracı kurumlara bildirim yapılabileceği gibi doğrudan vergi dairesine de beyanda bulunulabilecektir.

Tasarının 3’üncü maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca banka ve aracı kurumların bildirilen tutarlar üzerinden yüzde 2 oranında stopaj yapması gerekmektedir ancak 3’üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan hükümlere göre Türkiye’de bulunan varlıklar üzerinden yüzde 10 oranında vergileme yapılacağından, bu varlıklar için her hâlükârda vergi dairesine beyanname verilmesinin zorunlu olması gerekmektedir. Aksi takdirde yüzde 8’lik fark nasıl tahsil edilecektir? Dolayısıyla, bankaların kesintilerinin Türkiye’de bulunan varlıklar açısından mahsubuna izin verilmesi gerekmesine rağmen yasada buna ilişkin bir hükme yer verilmemiştir.

Kanunun 3’üncü maddesinin birinci fıkrasında 213 sayılı Kanun’a göre defter tutanların yapacağı kayıtlardan bahsedilmektedir. Bu kanun kapsamına girmeyen ancak özel kanunları gereğince defter tutan dernek ve vakıfların kendilerine ait yurt dışında bulunan paraları getirmesi hâlinde bunların nasıl kaydedileceği açık değildir. Ayrıca, basit usule tabi mükellefler defter tutmamaktadırlar, bunlarda nasıl bir işlem yapılacağı da belirsizdir.

Yine kanunun 3’üncü maddesinin beşinci fıkrasında katma değer vergisinden sonra banka ve sigorta muameleleri vergisinin de eklenmesi gerekmektedir. Örneğin, döviz büroları banka ve sigorta muameleleri vergisi mükellefidir. Ayrıca, bu maddeye usulsüzlük cezalarının da kesilmeyeceğinin eklenmesi gerekirdi yasanın kendi mantığı çerçevesinde. Aksi takdirde, vergi tarhiyatı yapılmaz ancak usulsüzlük cezaları kesilebilir. Getirilen varlıklara ilişkin olarak kanunda belirtilen şartlara uymayanlara ilişkin bir ceza öngörülmemiş olup sadece kanunla getirilen haklardan yararlanılamayacağı belirtilmiştir.

Tasarının 3’üncü maddesinin altıncı fıkrası ile güvence sadece yurt dışından getirilen paralara tanınmıştır. Ayrıca, ilgili maddenin gerekçesi bazı kanunları kapsam dışı bırakmaktadır. Bunlardan birisi 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadeleye İlişkin Kanun’dur. Bu Kanun’a göre, bankaya yatan paraların şüpheli işlem sayılıp sayılmayacağı belli değildir. 3’üncü maddenin altıncı fıkrası ile kanun kapsamında beyan edilen varlıklar nedeniyle vergi incelemesi ve vergi tarhiyatı yapılamayacağı ve yurt dışından getirilen varlıklar konusunda 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun ve 47’nci maddesinin (a) fıkrası hariç olmak üzere 2499 sayılı Kanun, Gümrük Kanunu, Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu kapsamında yer alan suçlar ve kabahatler hakkında beyan edilen varlıklarla sınırlı olarak soruşturma ve kovuşturma yapılamayacağı ve idari para cezaları uygulanamayacağı hüküm altına alınmaktadır. Buna göre, beyanlarla ilgili olarak her türlü vergi suç ve cezaları, 213 sayılı Kanun’un 359’uncu maddesinde yer alan vergi kaçakçılığı suçları ve söz konusu maddeyle bağlantılı olarak Türk Ceza Kanunu’nun 282’nci maddesinde yer alan suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama suçu hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılamayacaktır. Örneğin, gümrüklerde bir malın değerinin veya miktarının düşük ya da yüksek beyan edilmek suretiyle işlenen suçtan kaynaklanan varlıkların yurda getirilmesi hâlinde, hem bu suçtan hem de Türk Ceza Kanunu’nun 282’nci maddesinde yer alan suçtan dolayı takibat yapılamayacaktır.

Dolayısıyla, yukarıda sayılan kanunlarla bağlantılı, Türk Ceza Kanunu’nun 282’nci maddesinde belirtilen suç dışında kalan diğer suçlar kanun kapsamı dışında tutulmaktadır. Bu bağlamda, güveni kötüye kullanma, dolandırıcılık, zimmet, uyuşturucu ticareti, sahtecilik, insan ticareti, parada sahtecilik, hırsızlık, göçmen kaçakçılığı, rüşvet, yağma, silahlı ve silahsız suç örgütleriyle ilgili suçlar ile ilgili olarak soruşturma ve kovuşturma yapılamayacak ve idari para cezası da uygulanamayacaktır.

Geçici 1’inci madde ile tam mükellefiyete tabi gerçek kişiler ile kurumların kanuni ve iş merkezi Türkiye’de bulunmayan kurumlardan elde ettikleri iştirak kazançları, bu kurumların iştirak hisselerinin satışından doğan kazançları ve yurt dışında bulunan iş yeri veya daimi temsilcisi aracılığıyla elde ettikleri ticari kazançları, 31 Mayıs 2009 tarihine kadar Türkiye’ye transfer edilmiş olması kaydıyla gelir ve kurumlar vergisinden istisna edilmektedir. Maddeyle ayrıca tam mükelleflerin kanuni ve iş merkezi Türkiye’de bulunmayan kurumların tasfiyesinden elde ettikleri kazançları da 31 Ekim 2009 tarihine kadar Türkiye’ye transfer edilmiş olması kaydıyla gelir ve kurumlar vergisinden istisna edilmektedir.

Mevcut 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5’inci maddesine göre yurt dışından elde edilen kazançlara belli şartlarda istisna sağlanmıştır. Dolayısıyla, yurt dışındaki yasal ticari faaliyetler sonucu elde edilen kârların ve paraların bu fıkra hükmüne göre getirilmesi mümkündür. Ancak, tasarının gerçek amacı, kara paranın aklanması, Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 7’nci maddesindeki yükümlülüklerini yerine getirmeyen mükelleflerin sorumluluklarının ortadan kaldırılmasıdır.

Kanun tasarısında yurt içinde bulunan ancak işletmelerin öz kaynakları içinde yer almayan bu türden varlıkların sermaye olarak konulmak suretiyle işletmelerin sermaye yapılarının güçlendirilmesini sağlamak amacı gibi bir gerekçenin altına sığınılarak geçmiş dönemlere bir af getirilmektedir. 2003 yılı iki ay sonra zaman aşımına uğrayacaktır. 2004-2007 yılları arasında kaçırılan tutarlara yüzde 10 oranında bir vergi ile af getirilmektedir.

Yurt içinde bulunan ancak işletmelerinin öz kaynakları içinde yer almayan bu türden varlıkları sermaye olarak koyan ancak bu fıkra hükmüne göre beyanda bulunmakla birlikte sermaye artırımında bulunmayan gerçek kişiler ile tüzel kişilerin kanuni temsilcileri hakkında bu kanun kapsamındaki beyanlarıyla sınırlı olarak 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun ve biraz evvel bahsettiğimiz Kanun’un ilgili fıkrasındaki kanunlar uyarınca soruşturma ve kovuşturma yapılamayacaktır.

Bu mükelleflerin de tasarıdaki 3’üncü maddenin 5’inci ve 6’ncı fıkra hükümlerinden faydalanmamasının sağlanması gerekmektedir. Sermaye artırımı yapılmaması demek, bu paraların tekrar yurt dışına çıkarılabilmesi demektir. Bu durumda çok küçük bir tutarın beyan edilmesi ve bunun yüzde 10’unun ödenmesi hâlinde soruşturmalardan kurtulmak mümkün olacaktır.

Kanun tasarısında “beyanlarıyla sınırlı” ifadesinin nasıl uygulanacağı sorun yaratacaktır. Çünkü beyan edilen tutarın işletmenin öz kaynakları içinde yer almayan gerçek tutarın ne kadarlık kısmını oluşturduğu nasıl tespit edilecektir? Bu tespitin yapılabilmesi için soruşturma yapılması mümkün olmayacaktır. AKP Hükûmeti yandaş mükellefleri vergi incelemesine almayacağı için bunların küçük bir beyanla kanun tasarısı ile getirilen yasal zırha kavuşturulması amaçlanmaktadır. Yolsuzluk tartışmalarına neden olan şirketler belge ve bilgi ibrazına zorlanamayacaklar, idari ve kanuni para cezalarından kurtulacaklardır.

Değerli milletvekilleri, bir durgunluk ortamında bulunan ülke ekonomisine canlanma ve dinamizm yaratacak kaynak girişine olumlu bakmakla birlikte, yukarıda ayrıntılarıyla belirttiğimiz üzere, konusu suç teşkil eden, gayrimeşru, hatta insanlık ve Türkiye aleyhine faaliyetlerden elde edilmiş varlıkların her ne pahasına olursa olsun ülkeye getirilmesi anlayışını doğru bulmuyoruz. AKP Hükûmeti, böyle çelişkili ve faydası tartışmalı bir tasarı yerine, geniş ekonomik tedbirleri içeren, reel sektörü rahatlatacak, üretim, istihdam ve refahı artıracak bir ekonomik paket getirmelidir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle tasarıya karşı olduğumuzu ifade eder, muhterem heyetinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akçay.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Hamzaçebi. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz aldım. Sözlerime başlarken sizleri saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tasarının üç temel amacı bulunmaktadır. Bunları sırasıyla sizlere şöyle ifade edebilirim: Birinci amaç gerçek ve tüzel kişilerce sahip olunduğu hâlde 1 Ekim 2008 tarihi itibarıyla yurt dışında bulunan para, döviz, altın, menkul kıymet ve benzeri sermaye piyasası araçlarının Türkiye’ye getirilmesi; yine, gerçek ve tüzel kişilerce yurt dışında sahip olunan taşınmazların kayda alınması ve üçüncü grup olarak da gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerince Türkiye’de 1 Ekim 2008 tarihi itibarıyla sahip olunduğu hâlde işletme kayıtlarında yer almayan biraz önce saydığım kıymetlerin işletme kayıtlarına intikal ettirilmesi.

İlk iki gruptaki varlıklar için, yani birinci ve ikinci grupta yer alan, yurt dışındaki tasarrufların Türkiye’ye getirilmesi ve yurt dışındaki taşınmazların Türkiye’de kayda alınmasıyla ilgili olarak yüzde 2 oranında vergi alınacaktır. Üçüncü grupta yer alan unsurlar için, yani işletme kayıtlarında olmadığı hâlde işletme kayıtlarına, özkaynaklar arasına dâhil edilecek olan kıymetler üzerinden de yüzde 10 oranında vergi alınacaktır.

Tasarı buna bağlı olarak mükelleflerin, gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin yurt dışında elde etmiş olduğu bazı kazançların da -ki bunlar “30 Nisan 2009 tarihine kadar elde edilecek kazançlar da dâhil olmak üzere” diye tanımlanmıştır- Türkiye’ye getirilmesi hâlinde bunlara da bir vergi istisnasının sağlanacağını öngörmüştür. Hükûmet tasarısında yer almamakla birlikte Komisyon görüşmeleri sırasında tasarıya ilave edilen bir maddeyle de hâlen Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun yetkisinde olan mevduata güvence verme konusuna ilişkin yetkiyi bu kanunun yürürlük tarihinden itibaren iki yıl süreyle gerektiğinde tüm mevduatı da kapsamına alacak şekilde Bakanlar Kuruluna kullandırılabilecektir. Tasarının düzenlemeleri bunlardır.

Tasarının genel gerekçesine baktığımızda, tasarıya hâkim olan gerekçenin şu olduğunu görüyoruz: Dünyada bir küresel kriz vardır, küresel krizden tabii ki Türkiye de etkilenmektedir. O hâlde bu küresel krizi Türkiye bir fırsat olarak değerlendirebilir, yurt dışındaki tasarruflar Türkiye’ye getirilebilir. Tasarıya hâkim olan düşünce budur. Hükûmet  bu yolla hem cari açığın finansmanı için hem de borçlanma için kaynak temin etme arayışındadır. Bu tasarruflar neden yurt dışında kalmıştır? Neden Türkiye’ye gelmemiştir? Bunun gerekçesi, tasarının genel gerekçesinde şöyle açıklanmaktadır: Bugüne kadar veya işte AKP hükûmetlerine kadar Türkiye’de bir istikrar yoktu, ekonomide istikrar yoktu, siyasi istikrar yoktu, bir güven ortamı yoktu, Türkiye büyüme sürecini yakalamış değildi, kambiyo mevzuatından kaynaklanan sorunlar vardı, kısıtlamalar vardı, Türkiye’de ağır vergi yükü vardı. Yani şunu diyor tasarı: “O kadar sorunlar vardı ki bu paralar Türkiye’ye gelmedi. Şimdi bu sorunları aştık, Türkiye’ye bu paraları getirmek için bir adım daha atmalıyız. O nedenle bu tasarıyı getirdik.”

Şimdi önce bunu değerlendirmek istiyorum izin verirseniz. Gerçekten Türkiye’de yerleşik kişilere ait olan yurt dışındaki tasarrufların Türkiye’ye gelmeyiş gerekçeleri bu mudur?

Türkiye’de ağır vergi yükü olduğu doğruydu. 1998’den itibaren Türkiye’de kademeli olarak vergi yükü indirilmeye başlanmıştır ve bugün Türkiye kâr payı üzerindeki yüzde 34 oranındaki vergi yüküyle OECD ve Avrupa Birliği ülkeleri içerisinde en düşük vergi oranına sahip dört veya beş ülkeden birisidir. Yani Türkiye kâr payı üzerindeki vergi yükünde yaklaşık iki üç yıldır en düşük vergi yüküne sahip ülkelerden birisidir.

Kambiyo mevzuatından kaynaklanan kısıtlamalar tasarıda “2001’den sonra kaldırılmıştır.” deniliyor ama 1989 yılında sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi, liberalleştirilmesi politikası çerçevesinde serbestleştirilmiştir.

“Yurt dışında teşvikler sağlanmaktadır.” diyor tasarı. Türkiye 1998 yılından bugüne iki tane teşvik yasası çıkarmıştır. Türkiye yatırım ortamının iyileştirilmesi için son derece ciddi adımlar atmıştır; 2000 yılından bu yana önceki hükûmetler döneminde atılmıştır, AKP hükûmetleri döneminde atılmıştır. Bütün bunlar bu konuda Türkiye'nin attığı adımlardır ama buna rağmen dışarıda var olduğu söylenen bu tasarruflar Türkiye’ye gelmemiştir.

Tasarının genel gerekçesinde sayılan gerekçelerden bir tanesini değerlendirmedim. Türkiye’de güven ve istikrar var mı? Ekonomi gerçekten herkese güven veriyor mu değerli arkadaşlar? Bence buna bakmak gerekir ve yine Türkiye’de siyasi istikrar var mı, buna bakmak gerekir.

Biz şimdi kendi kendimize bakıp “Bizim ekonomimiz iyi.” dersek bu yetmiyor, yabancıların da bize “iyi” demesi gerekir. Dışarıdan bizim nasıl göründüğümüz, önemli, bizim kendimizi nasıl gördüğümüz değil. Dışarıdan bizim görünüşümüz, Türk ekonomisinin güven vermediği yönündedir. 2008 yılının Mayıs ayında Türkiye IMF’yle programını bitirmiş. O tarihten bu yana ekonomide nasıl bir yol haritası izleyeceğini Türkiye Cumhuriyeti, Hükûmetimiz açıklamamıştır.

Cari açık giderek artıyor. Cari açık artarken Türkiye’ye sermaye girişi azalmaktadır. Cari açığın finansmanına baktığımızda borç yaratan işlemlerin ağırlığı artmaktadır. Borç yaratmayan işlemler, yani doğrudan yabancı yatırım girişi, varlık satışı, gayrimenkul satışı gibi kaynaklardan gelen gelirler azalıyor. Böyle bir ödemeler dengesi tablosuna sahip olan Türkiye’de, Türk ekonomisinin güven verdiğini söylemek mümkün değildir. 2002’den bu yana, 2001 krizinden bu yana atılan birçok olumlu adım vardır. Evet, ekonomi giderek 2002 yılından bu yana büyümektedir ama her şeye bu açıdan bakıp diğerlerini ihmal edersek doğruyu görmemiş oluruz.

Bir  de, yurt dışında mükellefler niye para tutmaktadır? Vergi mevzuatından kaynaklanan sorunları acaba giderebildik mi? Evet, vergi yükündeki yüzde 34’lük, kâr payındaki yüzde 34’lük oranla Türkiye bu konuda çok ciddi bir vergi oranı indirimine gitmiştir. Bu önemlidir ama hâlâ vergiden kaynaklanan ciddi sorunlar vardır. Türkiye’de kredi maliyeti yüksektir. Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu banka sigorta vergisi uygulamaları nedeniyle kredi maliyeti yüksekse bizim mükelleflerimiz, şirketlerimiz, bu krediyi yurt dışından temin ediyor hatta kendi parasını yurt dışındaki bankada tutmak suretiyle onu kredi olarak kullanıyor. Bir yandan o kredinin faizini burada kayıtlarına gider olarak yazıp matrahını düşürüyor öte taraftan da yurt dışındaki mevduatına bir faiz geliri elde etmiş oluyor. Bu son derece ciddi bir avantajdır. Bu  tasarıda bu avantajı önlemeye yönelik bir düzenleme var mıdır? Hayır. Peki, kredi maliyetlerini düşürmeye yönelik mükellefin yurt dışından kredi almasını özendirecek mevcut vergisel yükün hafifletilmesine yönelik bir düzenleme var mıdır? Yoktur. Şimdi “Bunları kaldırmadan bu düzenlemeyi yapalım, bu paralar Türkiye’ye gelsin.” demek biraz gerçekleri görmemek olur, biraz eksik adım atmak olur.

Şimdi -devam edeceğim bu örneklere, vergiden kaynaklanan sorunlara devam edeceğim- 2006 yılından bu yana bu 2006 yılındaki hükûmetin yaratmış olduğu bir eşitsizlik vardır. Yerli yatırımcıların hazine bonosu gelirindeki, İMKB’de kayıtlı olan hisse senetlerinden elde ettiği gelirdeki, bu hisse senetleriyle hazine bonolarının alım satımından elde edilen kazançlardaki vergi yükü yerli yatırımcılar için yüzde 10’dur, yabancılar için sıfırdır. Şimdi Sayın Maliye Bakanı bu tasarı vesilesiyle diyor ki: “Bu eşitsizliği gidereceğiz.” Bu eşitsizliği yaratan AKP Hükûmetidir değerli arkadaşlar. O zaman panik psikolojisiyle bir yanlış karar alındı 2006 yılında, bir hafif dalgalanma oldu, o panikle “Aman yabancıya sıfır koyalım, yerli yüzde 10 olsun.” Bunu bu tasarıya bağlayacağım. Neden bunu örnek verdim? Şimdi, bizim mükelleflerimizin yurt dışındaki fonları yabancı fon gibi. Türkiye’ye gelip hazine bonosu aldığında sıfır vergi öderken, yani hiç vergi ödemezken, şimdi bu tasarı diyor ki: “Türkiye’ye getir, kayda gir.” E kayda girdi, hazine bonosu alırsa yüzde 10 oranında vergi ödeyecek. Öder mi? Sayın Maliye Bakanı “Eşitsizliği gidereceğiz.” derken aslında hazine bonosundaki eşitsizliği de gidermeyeceğini açıkladı Bütçe Komisyonunda. Sadece hisse senetlerine ilişkin alım satımdaki, kazançtaki vergi eşitsizliğini giderecek, hazine bonosundaki sorun devam edecek. Altına dayalı yatırım fonlarında vergi yükü yüzde 25, diğer yatırım fonlarında yüzde 15. Neden gelsin, niye gelsin yabancı? Mevduat garantisi Türkiye’de 50 bin YTL. Kriz nedeniyle birçok ülke şimdi sınırsız mevduat garantisi verdi veya garantiyi artırdı. Şimdi gerçi tasarı yetki alıyor, onu Hükûmet muhtemelen düzenleyecek.

Değerli arkadaşlar, bir kere olayın bütününe bakarsak, tasarı bu genel eksikliği çözmüyor. Güven sorununun çözüldüğünü söylemek mümkün değildir. Güven sorunu çözülmeden bu paraların Türkiye'ye gelmesi mümkün değildir, kendimizi kandırmayalım değerli arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, tasarının, yurt dışından getirilen para için yüzde 2; burada, getirilip ister bankaya yatırın isterseniz işletmeye sermaye olarak koyun, bunun vergisi yüzde 2’dir, ama Türkiye'deki bir mükellef kayıtlarına aynı değerleri koyarsa, sermaye olarak öz kaynaklarının arasına koyarsa burada yüzde 10’dur, yani ikisi arasındaki eşitsizliği ben doğrusu çözebilmiş değilim. Gelin, sermaye koymadaki vergiyi sıfırlayalım.

2002 yılında, o zamanki Hükûmetin yapmış olduğu bir düzenleme vardı. İsterseniz yastık altından çıkarın, isterseniz yurt dışından getirin, bir parayı şirkete sermaye olarak koyuyorsanız vergisi yoktu 2002 yılında. 1998 yılı uygulaması da farklı değildi. 1998 yılında mali milat uygulaması vardı; 1998 yılındaki mali milat uygulamasında, bankaya yatırılan değerlerden hareketle herhangi bir vergi incelemesi yapılmayacağı mükellefe güvence olarak verildi ve 1998 yılında sisteme bu nedenle 5 milyar dolar döviz girmiştir. 2002 uygulamasının ölçülebilir bir sonucu olmadı ama, 1998 uygulamasının sisteme katkısı 5 milyar dolardır değerli arkadaşlar. Vergi yoktu her ikisinde de. Ben sembolik vergi alınmasına karşı değilim, ama yüzde 2 ile yüzde 10 arasındaki verginin açıklanabilir bir tarafı yoktur. Yani yurt dışında tutmuşsan yüzde 2; yurt dışında tutanı mükafatlandırıyorsunuz, yurt içinde tutanı cezalandırıyorsunuz, aynen yerli-yabancı ayrımı yaparak birisine sıfır, birisine yüzde 10 vergi oranı uyguladığınız gibi! Tasarının herhangi bir ekonomik mantığı bulunmamaktadır, herhangi bir hukuk mantığının maalesef olmadığını görüyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye küresel kriz ortamında yurt dışındaki tasarruflarını getirsin, Türkiye’deki tasarruflar da eğer sistemde değilse bunları da sisteme dâhil edelim, bunlar da şirkete sermaye olarak girsin. Bunların hepsini yapalım. Bunlardan vergi de almayabiliriz. Ama bunu yaparken vergi denetimini ortadan kaldırmayalım, kara paranın kapsamını daraltmayalım. Bu tasarının burada iki tane bomba gibi düzenlemesi var. Kara paranın kapsamı daraltılmaktadır ve vergi denetimi ortadan kaldırılmaktadır. Affınıza sığınarak, Komisyonda ifade ettiğim bir cümleyi burada da kullanmak istiyorum: Vergi denetimi katledilmektedir değerli arkadaşlar. Şimdi anlatacağım size. Bunun nasıl yapıldığını anlatacağım.

Örneği şöyle vereyim: Bir kişi, sahte veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge -yani naylon fatura- düzenlemiş veya kullanmış olsun. Bundan dolayı devletten 10 milyon YTL’lik bir katma değer vergisi iadesi almış olsun -hayalî ihracat yani- bunu yurt dışı bankada tutsun. Kanun çıktı, bu parayı getirdi Türkiye’de bankaya yatırdı. Bunun vergisi nedir? 200 bin YTL. 200 bin YTL vergiyi ödediği zaman, bu naylon faturaya ilişkin olarak Maliye’nin inceleme elemanlarınca yapılmakta olan incelemeler ortadan kalkacak. Gelecekte, bu kanunun yürürlüğünden sonra, 2008 yılından önceye ilişkin olarak yapılacak incelemeler de ortadan kalkacak, yani yapılamayacak. Düşünün, şimdi, Maliye’de, Maliye müfettişleri, hesap uzmanları, gelirler kontrolörleri, vergi denetmenleri bir vergi incelemesi yapıyor. Naylon fatura kullanılarak yapılan bir hayalî ihracatı tespit etmiş. Tasarı çıkacak, mükellef hemen -10 milyon YTL örneğini verdiğim için oradan devam etmek istiyorum- 10 milyon YTL’yi bankaya yatıracak, 200 bin YTL vergisini ödeyecek, bu naylon fatura incelemesi ortadan kalkacak. Yapılmakta olan incelemeler kapsamda değildi ama konuyu çok özel takip eden bazı milletvekillerimiz bunu Komisyonda tasarıya dâhil etti.

OKTAY VURAL (İzmir) – Tüh!

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Bunun kabul edilebilir bir yanı yoktur arkadaşlar. Bu, ahlaki değildir.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Onu çıkarıyoruz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Onu çıkarıyorsunuz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Milletvekilini mi?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hangi milletvekili, söyleyin!

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Ben önergeyi veren arkadaşları kastetmiyorum, önergeyi veren arkadaşlarımı da kastetmiyorum. Onlar o şekilde bilgilendirilmiştir ama onlara o bilgiyi o şekilde veren o milletvekili kendisini bilir. Kimseyi itham etmiyorum ama bu uyarıyı yaptım orada. Bu uyarıyı yaptım, dinlemediniz; Sayın Bakan dinlemedi. Komisyon da Sayan Bakana baktı tabii ki. Bu, bu tasarının ayıbıdır.

İkinci ayıp: Şimdi, Sayın Grup Başkan Vekili “Çıkaracağız onu.” diyor.

Peki, bu kanunun yürürlüğünden sonra, 2008 yılından önceki dönemlere ilişkin olarak naylon fatura incelemesini niye ortadan kaldırıyorsunuz?

RECAİ BERBER (Manisa) – Kalkmıyor inceleme.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Kaldırıyorsunuz.

RECAİ BERBER (Manisa) – Mahsup ediliyor sadece üstat.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Ucu bir yerlere değer diye!

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Bakın, o da şöyle: 10 milyon YTL yatırdı mı –aynı örnekten devam edeceğim- Türkiye’ye o parayı getirdi, Türkiye’ye yatırdı. Maliye vergi inceleme elemanı bu rakamı tespit etti. Tasarı diyor ki… Düzelteceğiz diyor Grup Başkan Vekili arkadaşımız. Düzeltilmiş hali şöyle olacak: 2009 yılında 2007 yılındaki hayali ihracat olayı incelenecek. Bu 10 milyon YTL’lik hayali ihracat nedeniyle KDV iadesi aldığı mükellefin tespit edilecek ama mükellef 10 milyon YTL’yi bankaya yatırmış olduğu için bu incelemeden kurtulacak, tarhiyat yapılamayacak. Çünkü, getirdiği para bulunan matrah farkından mahsup edilecek.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ama hapis cezası var.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bunun kabul edilebilir yanı var mıdır?

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Küresel kriz, fırsata böyle dönüşür, fırsata!

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Devam ediyor, ikinci örnek: Naylon fatura nedeniyle, Vergi Usul Kanunu’na göre hapis cezasını gerektiren bu fiil nedeniyle savcılığa suç duyurusu yapılır. En az bir yıl olmak üzere o kişi hapis cezasına çarptırılır. “Bu soruşturma da yapılmayacak.” diyor kanun.

Şimdi, buraya çıkacak iktidar partisi milletvekili arkadaşımız muhtemelen bunun aksini söyleyecektir. Ama 3’üncü maddede söz alıp bunu biraz daha açacağım, biraz daha açacağım. Bu yazım, bu suçların affına yöneliktir. Sermaye Piyasası Kanunu’nun 47’nci maddesinin (B) bendine göre “Soruşturma yapılmayacak.” diyor kanun. (A) bendine göre yapılacak, (B)’ye göre yapılmayacak. Neye göre bu ölçüyü koydunuz? “(B) Defter ve belgelerini SPK uzmanlarına ibraz etmeyenler, en az bir yıl ila en çok üç yıl arasında hapis cezasına çarptırılır.” diyor. Peki, “(A) bendine, (A) fıkrasına göre olan fiillerle ilgili, izinsiz halka arzlarla ilgili soruşturma yapılır.” diyorsunuz, güzel; (B)’yi niye kapsam dışına çıkarıyorsunuz?

Şimdi, Kanal 7 ile ilgili bir inceleme var. SPK uzmanlarına ibraz edilmemiş, defter ve belgelerini ibraz etmemiş, rapor düzenlemiş uzmanlar. “Efendim, raporu işleme koymamış SPK yönetimi.” Bu gerekçe olmaz. Onunla ilgili suç duyurumuz var, daha o süreç tamamlanmış değil ama bu tasarı yasalaştığında Kanal 7 veya benzeri şirketler belli bir miktar parayı bankaya yatırıp yüzde 2 oranında vergisini ödediği takdirde bu soruşturmalar ortadan kalkacaktır. Maddedeki yazım tarzı başka bir yorumun yapılmasına imkân vermiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, tasarı kara paranın kapsamını daraltıyor. Türkiye kara parayla ilgili uluslararası sözleşmelerin tarafıdır, 1988 tarihli Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin, aynı tarihli Viyana Sözleşmesi’nin ve daha birçok uluslararası sözleşmenin tarafıdır, bunları imzalamıştır. Buna göre iç hukukunda kurumlar oluşturmuştur, MASAK’ı kurmuştur, cumhuriyet savcıları görevlidir.

Kara para bütün toplumların, modern toplumların, modern demokrasilerin mücadele ettiği bir kavramdır. Kara parayı önlemekten kasıt, suç işleyerek bir gelir elde etmenin önünü kapamaktır; hem o suç cezalandırılır hem o suçtan elde edilen gelirin sisteme dâhil edilmesi cezalandırılır ki kimse suç işleyerek gelir elde etmeye özenmesin. Tasarı kara paranın kapsamını daraltmaktadır. Bu, Türkiye'nin başına bu tasarının getireceğinden çok daha büyük sorunlar açacaktır. Türkiye kara para konusunda kötü not alacaktır.

Sözlerimi burada bitiriyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Hamzaçebi.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.

Buyurunuz Sayın Kaplan.

DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Martin Luther King’in rüyası gerçekleşti, Amerika’da siyahi lider Obama devlet başkanı seçildi.

Tabii, kriz ortamında bütçe görüşmeleri yapıyoruz ve biz de bekliyoruz doğrusu, Obama’nın da seçilmesi bizim bütçemizi nasıl etkileyecek diye, bunun etkileri nasıl olur diye bekliyoruz. Çünkü, 2007 yılında Amerika’da başlayan ekonomik küresel kriz konusunda da biz demiştik ki: “Bize dokunmaz, etkilemez.” Sonra, baktık ki dalga dalga geliyor. İngiltere, Fransa, Almanya gibi gelişmiş ülkeleri etkiledikten sonra, bu sefer de “Bunu, bu krizi nasıl fırsata çevirebiliriz.” demeye başladık.

Şimdi, aslında bu yasa, bu krizi fırsata çevirmenin ilk yasa taslağı yani bazı varlıkların millî ekonomiye kazandırılması yasası. Hangi bazı varlıklar? Bu sorunun cevabını alınca… Plan Bütçe Komisyonumuzda, gelen tasarıda deniliyor ki: “İşte, 2001 yılı öncesi ülkemizde istikrarsızlık vardı, bazı millî servet unsurları yurt dışına çıkarıldı. Mevzuatımızda yer alan hükümler ağırdı, kambiyo hükümleri ağırdı, Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu nedeniyle, vergiler nedeniyle ağır şartlar vardı; bu millî servet gitti.” Şimdi, buraya baktığımız zaman dışarı giden millî servet temiz bir servet, yasal bir servet, meşru bir servet, bir kaynak.

Sonra geliyoruz ikinci gerekçeye. Deniliyor ki: ”Türkiye daha sonra bu istikrarsızlık nedenlerini kaldırdı, gelişmeler oldu. E, artık bu parayı geri getirelim.” Şimdi, bu, baktığınız zaman çok masum bir gerekçe olarak ortaya çıkıyor. Hatta diyor ki: “İhtiyaç saiki yerine ihtiyaç saikiyle yurt dışına çıkan para.” Buraya kadar bunu anlıyoruz. Bu paralar, hepsi, bu kaynak, meşru, hukuki kaynaklar. Ama gerçekte baktığımız zaman, tasarıda, elimizde çok açık bir bölüm var gerekçede, tekrar hatırlatmakta yarar görüyorum. Deniliyor ki -3’üncü maddenin gerekçesindeki en önemli maddedir bu- “Buna göre; beyanlarla ilgili olarak her türlü vergi suç ve cezaları, 213 sayılı Kanunun 359 uncu maddesinde yer alan vergi kaçakçılığı suçları ve söz konusu maddeyle bağlantılı olarak Türk Ceza Kanununun 282 nci maddesinde yer alan suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçu hakkında soruşturma veya kovuşturma yapılmayacaktır.” Şimdi, bunu koyduktan sonra, bu gerekçeyi de gördükten sonra ben bu yasanın, tasarının neden etik olmadığının, hukuki olmadığının, meşru olmadığının, kriz açısından da fırsat olmadığının altını çizmek istiyorum.

Buna, yine AK PARTİ Hükûmetinin, 59, ve öncesi yıllarına giderek biraz bakmak istiyorum. Çünkü Türkiye, Avrupa Birliği müzakere sürecinde hukuki olarak uluslararası sözleşmelerle kendini bağlı duruma getirmiş. Özellikle de Anayasa’nın 90’ıncı maddesi uyarınca uluslararası sözleşmeler iç hukukta uygulanıyor. 2004 yılında da AK PARTİ ve ana muhalefet partisi CHP’nin ortaklaşa yaptığı bir Anayasa değişikliği var. 2004’teki Anayasa değişikliğine göre, 90’ıncı madde, eğer ulusal yasalar ile uluslararası sözleşme arasında bir çelişki varsa uluslararası sözleşme uygulanır, diyor.

Şimdi, bu noktaya geldiğimiz zaman, bu yasaları çıkardığımız zaman, bu yasaların, bu hukuk tekniği açısından, hukuk düzeni açısından, imzaladığımız uluslararası sözleşmelerle de uygun olması lazım.

Bu açıdan baktığımız zaman, Türkiye'de ve dünyada kara para  olayına bir bakmak gerekiyor. Örneğin, IMF’nin yaptığı araştırmalara göre 1 trilyon dolar rakamı civarında bir kara paranın dolaştığı söylenir. Bu, uyuşturucudur, silah kaçakçılığıdır, terördür, çocuk-kadın ticaretidir, adam kaçırmadır, tarihî eserlerin kaçırılmasıdır, naylon faturadır, banka hortumlamadır, benzeri yasa dışı paralardır. Şimdi, Türkiye ekonomisindeki rakam ise 50 milyar civarında.

Şimdi, Türkiye-Avrupa Birliği müzakere sürecinin başlamasından sonra, Katılım Ortaklığı Belgesi, Ulusal Program ve İlerleme Raporu’yla -8 Kasım 2001, o zaman koalisyon hükûmetleri var- ilk kez kara para, banka hortumlama konularında hangi anlaşmaların imzalanması gerektiği “Adalet ve İçişleri” başlığı altında açıklanıyor. Bunun akabinde, 2001 yılında hemen kara paranın aklanmasıyla ilgili Suç Yoluyla Elde Edilen Kazançların Aklanması Sözleşmesi’nin imzalanması geliyor. Hemen arkasından 2002 yılında… Bunlar yapıldı, tek tek imzalanan bu sözleşmelere sırayla gitmek istiyorum.

Kara paranın aklanmasına ilişkin olarak Türkiye Mali Suçlar Araştırma Kurulu olarak adlandırılan ve binin üzerinde personeli bulunan… İyi çalışan bir mali istihbarat birimine sahip olduğunun altı çiziliyor ve bunların da yıllara göre açtığı dosyalar veriliyor. Sadece 2001 yılında 279, daha sonra 2002’de 156. Yani biz, Plan ve Bütçe Komisyonunda bu verileri görmek istedik. Yani ne kadar kaynak, para, Türkiye’de veya dışarıda inceleniyor? Ne kadar sahte fatura, hayalî ihracat var? Ne kadar banka kaynakları, paraları var; nerede, nereye götürülmüş? Çünkü, biliyoruz ki, bu tarihlerde, Türkiye’de vatandaşın sırtına yüklenen 90 milyar dolarlık bir yük var.

Şimdi, Eylül 2001’de Türkiye’nin imzaladığı 999 tarihli Özel Hukuk ve Ceza Hukuku Sözleşmelerinin onaylanması sonrası Avrupa Topluluklarının Mali Çıkarlarının Korunması Sözleşme Protokolü de imzalandı. Şimdi, bunun içinde sahteciliğin Türk mevzuatında suç hâline getirilmesi ve benzeri yükümlülükler dışında, özellikle, Avrupa Birliği, uyum için bazı şartlar koydu:

Suçtan elde edilen gelirlere el konulması, müsaderesi ve buna yönelik çalışmalar.

Kara para aklamayla mücadelede merkez ve taşra birimlerinin birlikte çalışması.

Mali suçlarda ortak soruşturma uygulanması.

Suçtan elde edilen gelirlere el konulması.

Maliye Bakanlığı Mali Suçlar Araştırma Kurulu MASAK bünyesinde veri tabanı oluşturulması.

Şimdi, bunlar oluşturuldu. Biz (MASAK) veri tabanını istedik. Türkiye’nin dışarıya ekonomik kriz ve istikrar nedeniyle ne kadar kaynağı gitmiş, diye sorduk; Plan ve Bütçe Komisyonundan öğrenemedik. Peki, bu yasa çıkarsa ne kadar gelecek dedik; onu da öğrenemedik. Şimdi, kara para aklanma ihtimali var, dedik bu yasada. Yok, denildi. Çünkü dediler, bir maddeye bir hüküm koyduk, bu hükümle kara para aklanmayacak.

Şimdi, kara para aklanmayacak denilen hüküm… Banka hortumlama paralarını zimmete geçirme, banka içini boşaltma paraları, Sermaye Piyasasındaki izinsiz arzlar ve kaçakçılıkla ilgili istisnaları var. Peki, parayı dışarıdan getiriyorsunuz. Kaynağını araştırıyor musunuz? Hayır. Kaynağını araştırmadıktan sonra denetliyor musunuz? Hayır.

Şimdi, hangi yönden para gelecek, kaynak gelecek, ona bakmak lazım. Eğer Avrupa Birliğinden gelirse kaynak ve para, muhtemelen orada kara parayla mücadele çok etkin olduğu için oradan geliş kaynağı belli olur. Nasıl belli olur? Örneğin Fransa’da 10 bin euronun üzerinde 1 fenik parayla polis yakaladı mı soruyor: “Nereden getirdin kardeşim?” Bunun hesabını vermek zorunda. Ya içeri atarlar ya para… Parasına da el koyarlar, içeri de atarlar. Yasa, 10 bin orada, başka ülkede 20 bin.

Avrupa’da bir denetim mekanizması var, vergi açısından da var ve Avrupa’nın vergileri yüksek, yüzde 50-55’ler oranında vergi ve Türkiye’nin vergileri düşük. Yani Avrupa’daki kaynaklarını birinin oradan buraya aktarması için zaten gerekli koşullar ve vergi indirimleri var ama benim tahminim bu para buralardan gelemeyecek. Çünkü buralardan gelebilecek bir tek para kaynağı var: İsviçre bankası. İsviçre bankalarına yatırılan paralar. Peki, bu paraların İsviçre bankalarından transfer kaydı olmayacak mı? Yasaya bakıyoruz, kanaat teşkil edici belgeyle durum kurtarılıyor.

Şimdi, bu çerçevede baktığımız zaman, aslında, işin rengi daha da ortaya çıkıyor. Şimdi, nereden para gelebilir diye bakmak gerekiyor. Bir, Körfez ülkelerinden para gelebilir. İki, banka yoluyla gelmeyecek paralar özellikle de Irak, Arap ülkeleri gibi ülkelerden bavulla gelen paralardır. Bunlar, banka olmadığı için oradan gelecek. Diğer paralar, içerideki paralardır aslında ve özellikle ihtilaflı dosyaların, inceleme konusu, araştırma konusu olan suç dosyalarının şirketlere aktarılmasıyla yüzde 2 vergi tarhına tabi tutulacak, yüzde 2 vergi ödetilmek suretiyle geçmişe dair bir beyaz sayfa açılacak. Deniliyor ki: “İtalya bunu 2001 yılında yaptı, yüzde 2,5 vergiyle bunu sağladı.” Ama o gelen kaynakların her birisinin hukuki, meşru olduğu üzerinde bir çalışma vardı. Bu tasarıya göre böyle bir inceleme gereği doğmuyor.

Çok rahat, kamuoyuna yansıyan, bugün de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının soruşturma açtığı Deniz Fenerinden tutun, Kanal 7’nin Sermaye Piyasasındaki durumuna, oradan tutun Yimpaş’a Kombassan’a, onu tutun, enerjiden sağlık skandalına kadar milyar dolarları bulan çok ciddi ve büyük soruşturmalar bu yasayla ekonomik suça dönüştürülecek ve ekonomik suça dönüştürüldükten sonra aklanacak ve 1 Ekim 2008 tarihi itibarıyla, geri gitmemek üzere, dönüşü olmamak üzere failler, sorumlular, sorumsuzluk ve aklanma durumuna geçecek. Şimdi, zaten şirketlerin, anonim şirketlerin sermayelerini artırması için böyle bir yasaya ihtiyaç yok, zaten biliyor bu konuda teknik bilgisi olan arkadaşlar. Kala kala bu suçlar kalıyor. Şimdi, biz, niye bu mantıkla buna karşıyız? Yani, diyelim ki, bu paraların, sahiplerinin, getirilmesi durumunda bu muafiyet yüzde 2, yurt içinden gelen yüzde 10 deniliyor.

Ben şunu ifade etmek istiyorum: Yani bu ülkede vergisini zamanında ödeyen, dürüst olan mükellef, bu durumda… Yani çok kaba bir tabir ama “kriz” ile “keriz” kelimelerini yan yana koymak gibi bir şey bu. Yani bu ekonomik krizde vergisini, namuslu, zamanında, dürüstçe ödeyeni cezalandırma yasasıdır bu. Niye? Şimdi, bütçeye yine bakıyoruz, bütçenin gelirlerini iki kalem oluşturuyor. Birinci kalem gelirlere bakıyoruz, direkt stopaj olarak kaynakta kesilen -ücret ve maaşlardan kesilen- vergilerdir. Şimdi, kim ücret ve maaşlardan vergi kesiyor? Devlet kesiyor. Kim ödüyor? İşçi, memur, öğretmen, emekli, subay, polis, çalışanlar. Peki Türkiye’de çalışanlar birinci derecede vergi öderken ve kaynakta maaşlarından kesilirken, ikinci vergi dilimi olan dolaylı vergiler de 70 milyon insanımızın üstüne yüklenirken burada kara paraya yol açmak, bu varlıklara imkân tanımak, özellikle de Körfez ülkelerinden gelecek varlıkların azıcık da olsun ülke ekonomisine katkısının sağlanmadan bu yolu açmak vergi adaletine, vergi barışına katkı sağlar mı? Bence etik olarak üzerinde durulması gereken en önemli nokta bu.

Etik bir yasa mıdır? İşte burada baktığımız zaman bu yasa etik bir yasa değil. Etik bir yasa olmadığı zaman ne yapacağız? Yasaya uygun değil, hukuka uygun değil, etik değil; o zaman biz böyle bir yasanın tarafı olamayız. Böyle bir yasaya muhalefet şerhimizi koyarken bu amaçla koyduk.

Şimdi, ikinci bir nokta -hemen Komisyonda son dakikada bir önergeyle oluşturuldu- geçici maddede TMSF’nin bazı yetkilerinin Bakanlar Kuruluna verilmesi. Nedir? Bunlar, işte kriz durumlarında bankaların bankası durumunda, işte sigorta güvencesinin 50 bin dolardan, Bakanlar Kurulunun inisiyatifiyle, istediği rakamlara çıkartılması veya başka önlemler alınması. Şimdi, TMSF’nin yetkilerine bu aşamada ihtiyaç duyulması şu soruyu da beraber getirmiyor mi? 50 bankamızdan 26’sı yabancı sermayeli olduğuna göre, 26 yabancı sermayeli bankanın da küresel ekonomik krizden etkilenen ABD ve Avrupa Birliği ülkelerinin sermayesi ağırlıklı olduğuna göre öyle bir tehlike mi var acaba? Geçmişte 2001’de domino taşı gibi arka arkaya kapanan bankalardan sonra bugün Türkiye’de yabancı sermayeli bankaların kapatılma tehlikesi ve riski var mıdır? Varsa kamuoyunun bu konuda aydınlatılması yükümlülüğü en başta Hükûmetindir.

Böyle bir tehlikenin varlığı olmasa bu kara paranın getirilmesi, aklanması veya sual sorulmamasıyla ilgili bu yasaya bu hükmün konulması ne alaka diyebiliriz. Bu yasayla bu geçici maddenin birbiriyle alakası ne? Şimdi, bir taraftan “Dışarıdan getir parayı, yüzde 2’yle kurtul.” diyorsun, “İçeriden getir yüzde 10’la kurtul.” diyorsun, bunu anladık. Yani TMSF’nin yetkilerini bu yasanın içine almak neyi ifade ediyor? Ayrı bir alan, ayrı bir branş, ayrı bir ekonomi, ayrı bir banka sektörü, ayrı bir yasa olayı, ayrı bir teknik olay. Yani el yordamıyla, hukuka aykırı, hukuku altüst eden yasalarla buna çözüm bulmak mümkün değildir. Eğer dürüst vatandaşımızı, vergisini zamanında ödeyen vatandaşımızı, kara paraya, sahte naylon faturaya, hayalî ihracata ve kirli paraya bel bağlamayan vatandaşımızı âdeta cezalandırır bir şekilde bu yasanın çıkartılmasıyla Türkiye ekonomisine katkı sunulacağına inanmıyoruz. Türkiye ekonomisine, zamanında vergilerini verenlerin, dürüstlerin cezalandırıldığı bir yaklaşım tarzının…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi toparlayınız.

Buyurunuz.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Ülkemizde gerçekten çok ciddi bir vergi reformunun, Gelir Vergisi Yasası’nın da artık Meclise getirilmesi gereğini ve zorunluluğunu ortaya koyuyorum.

Hep ertelendi, hep ertelendi ama eğer bu vergi adaletsizliği “Yapanın yanında kâr kalır.” anlayışı kalırsa inanın, bunun ne Müslümanlıkta yeri var ne vicdanda yeri var ne insanlıkta yeri var. Yani birilerinin ezilmesi, birilerinin de haybeden, boştan kazanması ve bir günde milyarder olması bu ülkede sosyal adaleti dinamitler, sosyal krizlere yol açar, sosyal felaketlere yol açar.

Bu tehlikelerin dikkate alınmasını umut ediyorum, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaplan.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Giresun Milletvekili Nurettin Canikli konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Canikli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; görüşülmekte olan 302 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, şu anda tartıştığımız ve görüştüğümüz tasarı, öncelikle belirtmek gerekir ki olağan dışı bir dönemde ve olağan dışı hükümler içeren bir düzenlemedir, bir tasarıdır. Bu da son derece doğaldır çünkü bunun temel gerekçesi, hepimizin tahmin ettiği ya da bildiği üzere, yaşanan global krizle çok yakından bağlantılıdır. Bu krizin doğal sonucu olarak tüm dünyada ve ülkemizde ciddi bir likidite ihtiyacı ortaya çıkmıştır ve likidite her zamankinden çok daha fazla kıymetli hâle gelmiştir. Hemen hemen -Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere- Avrupa’nın belli başlı tüm ülkeleri benzer düzenlemeleri bugüne kadar gerçekleştirmişlerdir ve tedbirler almışlardır; hatta bundan çok daha sert, çok daha katı hükümler içeren düzenlemeleri uygulamaya koymuşlardır. Bunların temel amacı da ülkelerinin likidite açıklarını kapatmak ve dünyanın diğer bölgelerinden, ülkelerinden kendi ülkelerinin kaynak transferini gerçekleştirerek bu likidite problemini hafifletmektir. Amerika yapmıştır, en sertlerinden bir tanesini de İngiltere yapmıştır ve belki, İngiltere tarihinde hiç görülmemiş bir şekilde İngiliz Hazine Bakanına birçok kanunu uygulamama… Liberalizmin beşiği olan İngiltere’de, çok temel olarak kabul edilen birçok kanunu bu dönem için uygulamama imkânını vererek bazı tedbirler alma yetkisi veren çok katı, sert bir kararname İngiltere’de uygulamaya konulmuştur, konuştuğumuz konuyu da içerecek şekilde.

Türkiye için de geçerlidir elbette ve Türkiye'nin de, ülkemizin de bu likidite krizinden etkilenmemesini düşünmek mümkün değil. Nitekim, rakamlara baktığımızda, hem küresel sermaye girişinde bir yavaşlama meydana gelmiştir hem de çıkışlarda. Özellikle ekim ayında yabancı sermaye çıkışı ciddi diyebileceğimiz bir rakama ulaşmıştır.

Ben konuyu daha netleştirmek için rakamları paylaşmak istiyorum sizinle: 2007 Ocak-Ağustos döneminde doğrudan küresel sermaye girişi ülkemize yaklaşık 15,6 milyar dolar iken 2008 yılının aynı döneminde -yani Ocak-Ağustos döneminde- 11,2 milyar dolara düşmüştür. Bu rakamdaki düşüş, yani yabancı sermaye girişindeki düşüş portföy yatırımlarında çok daha belirgindir. 2007’nin Ocak ve Ağustos döneminde ülkemize gelen portföy yatırımlarında 6,7 milyar dolar giriş söz konusuyken 2008 yılının bu döneminde 1,7 milyar dolara düşmüştür. Ayrıca, net hata ve noksan olarak tanımlanan ödemeler dengesindeki kaleme de baktığımız zaman yine aynı dönemde net çıkışların olduğunu görürüz. Dolayısıyla Türkiye için de yaşadığımız global kriz ve likidite krizi nedeniyle böyle bir düzenleme kaçınılmazdır.

Şimdi, tabii çıkış konusunda özellikle ekim ayında bir çıkış yaşandı, ancak henüz resmî rakamlar yayımlanmadı, tahminler var sadece. 10-15 milyar dolar civarında bir yabancı paranın çıktığı ifade ediliyor.

Bu yaşanan global kriz, aslında birçok ülkede tabu olarak görülen uygulamaları da değiştirmiştir. Hepiniz hatırlarsanız, 2006 yılında Amerika’da altı tane limanı işleten İngiliz şirketi bir Arap sermayesi tarafından -Körfez sermayesi diyelim- satın alınmıştı. Fakat Amerika yönetimi ve Kongresi buna çok büyük tepki gösterdi ve anlaşmayı feshettiler. O zaman hatırlarsanız, gerçekten, bu işletme hakkının yani limanların Körfez sermayesi tarafından işletilmesi hâlinde güvenlik açısından çok ciddi sıkıntılar olabileceği ortaya atılmıştı. Ama bugün baktığınızda bütün bunlar unutulmuş durumda ve hem Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Bush ve hem de Gordon Brown geçtiğimiz aylarda ve geçtiğimiz haftalarda Körfez ülkelerine bu amaçla, sadece bu amaçla ziyaretler yapmışlardır ve geçmişte hassasiyet gösterdikleri konuları da bir tarafa bırakarak. Amaç da, biraz önce ifade etmeye çalıştığım gibi, tamamen ülkelerinin konjonktürel olarak ortaya çıkan bu likidite açıklarını ortadan kaldırmaktır.

Değerli arkadaşlar, bu getirilen tasarının da temel amacı budur, biraz önce de ifade ettim. Dört ana düzenlemeyi içermektedir. Bunlardan bir tanesi, yurt dışındaki kaynakların, esas itibarıyla da dövizin Türkiye’ye getirilmesini sağlamaktır. Yani burada altın, döviz, para, menkul kıymetler, diğer menkul kıymet benzeri araçlar ve gayrimenkullerin tespiti. Bunların belli şartlarla Türkiye’ye getirilmesi hâlinde birtakım avantajlar sağlanmaktadır. Önce isterseniz şartlara bakalım, daha sonra avantajları değerlendirelim.

Bir defa, bu paralara yurt dışından getirecek olan kişi ya da kurumun 1/10/2008 tarihi itibarıyla sahip olması gerekir, paranın yurt dışında bulunması gerekir, biraz önce de ifade ettim, altın, döviz, menkul kıymet, para ve diğer sermaye piyasası araçlarıyla gayrimenkul olması gerekir. Biraz sonra altını biraz daha vurgulayarak değineceğiz.

En önemlilerinden bir tanesi de bu paranın 1/10/2008 tarihi itibarıyla yurt dışında sahibi olduğuna kanaat verici bir vesikayla belgelemesi gerekir. Çünkü biraz önce değerli arkadaşlarımızın yaptığı yorumlar dikkate alındığında, sanki kara para aklanıyormuş ya da vergi kaçıranların hapis cezası ortadan kaldırılıyormuş gibi bir anlatım ortaya konuldu. Bunun doğru olmadığını biraz sonra teknik olarak ifade edeceğim ama bu da önemli. Çünkü nereden, hangi ülkeden getiriliyorsa getirilsin, bunun, getirilecek olan, aktarılacak olan kaynağın, paranın, dövizin, altının -her neyse- 1/10/2008 itibarıyla o ülkede kanaat verici bir belgeyle tespit edilmesi, ispatlanması, vesikalandırılması gerekir. Bu aslında olaya kara para açısından görüş getiren, değerlendirme yapan ya da eleştiren arkadaşlar için önemli bir noktadır. Çünkü sonuç itibarıyla bu kaynaklar dünya sisteminde kayda girmiş anlamına gelmektedir. Yani bir kişinin elinde valizle para getirme imkânı yok. Getirebilir ancak bunun 1/10/2008 itibarıyla yabancı bir ülkede kanunda sayılan şekilde tespit edilmiş olması gerekir. Orada bankada, bankerde, devletin herhangi bir kuruluşunda, tapu kayıtlarında olması ve bunun kanaat verici bir vesikayla belgelendirilmesi gerekir. Dolayısıyla böyle bir vesikalandırma, böyle bir ispat zorunluluğu doğrudan, baştan itibaren kara para ihtimalini kesinlikle ortadan kaldırır. Çünkü dünya sisteminin içerisinde de zaten vardır ve kayıttadır bu para.

Belki şu tartışılabilir: Diğer ülkelerin mevzuatıyla Türkiye'nin, ülkemizin özellikle vergilendirme açısından mevzuat farklılığının kişi açısından ortaya çıkarabileceği birtakım sıkıntıları ortadan kaldırmak amacı. En fazla bu tartışılabilir ki nitekim burada da bu avantaj vardır, biraz sonra onu da konuşacağız ve beyan edildikten sonra bunun belli bir sürede Türkiye’ye getirilmesi ve beyan edilen rakamın yüzde 2’sinin vergi dairesine ödenmesi gerekir, şartlar bunlar.

Peki, avantajlar nedir? Tabii amacımız, böyle bir kaynağın, ciddi bir kaynağın -onu hedefliyoruz, onu istiyoruz- Türkiye’ye getirilmesi, likidite sıkıntısının ortadan kaldırılması.

Bu insanlara diyoruz ki: Getirdiğiniz, beyan ettiğiniz bu rakamla ilgili olarak bir vergi incelemesi başlatmayacağız, bir vergi tarhiyatı yapmayacağız, ama getirdiğiniz bu rakamla ilgili olarak. Avantajlarından bir tanesi bu.

Şimdi, burada şunun altının çizilmesi gerekiyor: Yine biraz önce Sayın Hamzaçebi -daha önce konuyu birlikte konuştuğumuz için, tartıştığımız için kendisi de biliyor- bir örnek verdi, o örnekten yola çıkacağım. Yurt dışında bu şartları taşıyan bir kişi, yani 1/10/2008 itibarıyla dünyanın herhangi bir ülkesinde geçerli bir vesikayla bu varlığı, bu parayı tespit ettirmiş olan bir kişi, örnek olarak 10 milyon doları Türkiye’ye şartlarına uygun olarak getirdi. Tabii, bu paranın nereden geldiğini, herhangi bir suçla ilişkisi olup olmadığını bilmemiz mümkün değil, hiç kimsenin bilmesi mümkün değil, bir ihbar, şikâyet olmadığı sürece mümkün değil.

Kanun diyor ki: Buradan yola çıkarak belli suçlar için kovuşturma ve soruşturma başlatmayacaksınız. Söylenen sadece bu. Yani bir insan para getiriyor, 10 milyon dolar. Siz aksi hâlde… Aksi şu olurdu: Getirdiği parayı şüpheli işlem kabul edersiniz ve soruşturma başlatırsınız. Şu andaki mevzuat öyle. Yani bir kişi yurt dışındaki parasını getiriyor, kendi kendini ihbar ediyor ve biz de devlet olarak soruşturma yapıyoruz. Böyle bir şey olabilir mi? Olamaz. Böyle bir mantıkla Türkiye’ye para gelir mi? Gelmez. Ne yapıyoruz? Diyoruz ki: Bu beyandan yola çıkarak bu beyan nedeniyle soruşturma, kovuşturma başlatmıyoruz. O da çok sınırlı sayıda suçlar için. Mesela bir tanesi vergiyle ilgili suçlar için. Büyük çoğunluğu bunların dışında. Mesela, kaçakçılık, uyuşturucu -aklınıza gelen- rüşvet, zimmet, bütün bunlarla ilgili soruşturma, kovuşturma yapılabilir, bunlarda hiçbir engel yok.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Nereden bileceksin?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Elbette… Yani bildiğiniz zaman

Sayın Aslanoğlu -yani hiç kimse kâhin değil, müneccim değil- doğal olarak ıttılanıza girdiği takdirde müdahale edersiniz. Devlette böyledir zaten. Herhangi bir suç için de geçerlidir, yani şu anda Türkiye’de bulunan bir para için de geçerlidir, şu anda yurt dışında bu amaçla Türkiye’den çıkartılmış kaynaklar için de geçerlidir. Zaten, herhangi bir şekilde yetkili elemanların, devletin yetkili organlarının ıttılasına girdiği zaman müdahalesini tartışıyoruz biz. Sadece vergiyle ilgilidir ve orada da hapis cezası ve para cezası açısından uygulama farklıdır. Bu ayrıntı son derece önemli değerli arkadaşlar.

Şimdi, o vatandaş parayı getirdi, 10 milyon doları getirdi, herhangi bir kovuşturma yapmıyoruz, ama esrar kaçakçılığı, uyuşturucu ticareti, insan ticareti, örgütlü suçlar, terör suçları, son derece kapsamlı. Onlarla ilgiliyse, herhangi bir ihbar geldi diyelim,  yani şöyle bir ihbar geldi, denildi ki: “Bu kişi getirdiği 10 milyon doları şurada kazandı.Uyuşturucu ticareti yaptı.” Hemen soruşturma başlatılabiliyor. Çok açık kanun, bunda herhangi bir problem yok. Hatta onları isterseniz, yani bunların ayrıntıları kanunun gerekçesinde de belirtilmiş, ama ben konunun biraz daha netleştirilmesi açısından bir kısmını okumak istiyorum: “Emniyeti suistimal, dolandırıcılık, zimmet, uyuşturucu ticareti, sahtecilik, insan ticareti, kalpazanlık, hırsızlık, göçmen kaçakçılığı, rüşvet, yağma, silahlı ve silahsız suç örgütleri lehine işlenen fiiller, bankaların içlerinin boşaltılması, izinsiz halka arzlar, Terörle Mücadele Kanunu çerçevesinde işlenen suçlar, silah kaçakçılığı…” vesaire… Bunlarla ilgili bir iddia olduğu zaman, kendi getirdiği parası anında soruşturmaya uğruyor, kovuşturma yapılabiliyor, ona hiçbir engel yok. Sadece vergiyle ilgili suçlarla ilgili kovuşturma ve soruşturma başlatılamıyor, yapılmıyor değil, bakın başlatılmıyor. Kendi beyanı nedeniyle kendisini tuzağa düşürmüş bir konuma düşürmemek için ve doğal olarak böyle bir düzenlemeden beklenen amacın hasıl olması ve gerçekleşmesi için.

Şimdi, Sayın Hamzaçebi’nin örneğine dönelim: Daha sonra ve şu anda da devam eden incelemelerle ilgili olarak önergemizi verdik. Yani Plan ve Bütçe Komisyonunda ilave edilen teknik bir hatadır o zaten…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Teknik bir hata mı!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) -  Çünkü, geriye yürütüyor kanun hükümlerini, onu düzeltiyoruz, onu da burada belirtmiş olalım. Diyelim ki vatandaş parayı getirdi, bu mükellefle ilgili olarak önümüzdeki yıl, diyelim 2009 yılında, 1/1/2008’den önceki döneme, yani diyelim 2007 yılına ilişkin bir vergi incelemesi yapıldı. Normal olarak, rutin yöntemlerle bir vergi incelemesi başlatıldı ve bu vergi incelemesi neticesinde sahte veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge kullandığı, yani naylon belge kullandığı tespit edildi. Burada iki tane suç var: Bir para cezasını gerektiren bir suç var, aynı zamanda hapis cezasını gerektiren suç var. Para cezası açısından, ortaya çıkan matrah farkından o getirdiği parayı düşüyoruz. Yani 10 milyon dolar getirdi ya, diyelim ki 2007 yılına ilişkin olarak 20 milyar YTL’lik de bir matrah farkı ortaya çıktı bu inceleme nedeniyle, dışarıdan getirdiği 10 milyon dolar ya da 15 milyar YTL diyelim, 15 milyar YTL’yi çıkan bu matrah farkından indiriyoruz, kalan 5 milyar YTL için para cezası salıyoruz ama hapis cezası açısından herhangi bir indirim ya da ortadan kaldırma kesinlikle söz konusu değil. Neden? Çünkü tasarının 3’üncü maddesinin altıncı fıkrası “kovuşturma ve soruşturma yapılamaz” diyor. Ama hangi durumda? Bu beyanla ilgili olarak, bu beyan nedeniyle kovuşturma, soruşturma yapılamaz, başka bir nedenle -vergi için söylüyorum sadece- başka bir gerekçeyle bir soruşturma, kovuşturma yapılabilir. Biraz önce verdiğimiz örnekte, herhangi bir nedenle bir inceleme elemanı gitti, incelemeye aldı, alabilir, hiçbir engel yok, bu nedenle değil. Yani “sen para getirdin, bu paranın kaynağı muhtemelen bir vergi kaçırdın, onun içindir, ben inceleme başlatıyorum” diyemez devlet ya da Maliye vergi dairesi, ancak başka bir nedenle, o mükellefin herhangi bir dönemine ilişkin inceleme başlatabilir, oradan bir naylon tespit ederse onun hapis cezası kesinlikle ortadan kaldırılmaz, sadece ve sadece para cezası mahsup edilir.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – 1 kilo altın getirdi, ne olacak?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Anlaşamadığımız nokta şu: “Bu ifade çok açık yazılmamış.” deniliyor. O konuda Sayın Hamzaçebi’ye de söyledim, daha net hâle gelecek şekilde de onu düzenleyebiliriz, hiçbir engel yok, kanunun amacı kesinlikle budur, hapis cezası gerektiren, naylon belge ve buna benzer kullanımları affetmek amacını kesinlikle gütmemektedir. Buradan da çok açık olarak ifade ediyorum, AK Parti Grubu olarak, yanlış anlamayı ortadan kaldıracak ifade şekline getirebiliriz, çalışabiliriz, bunda da hiçbir problemimiz yok.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, idari para cezası soruşturma, kovuşturma dışıdır zaten.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – İdari para cezası tamam, ona bir itirazımız yok, konuştuğumuz zaten hapis cezası, idari para cezası uygulanmaz. Bakın, onu demiyorum zaten, onu demiyorum. Bakın değerli arkadaşlar, konuştuğum konu hapis cezası, ısrarlı bir şekilde hapis cezasını söylüyorum ben. Para cezasına zaten indirim getiriyoruz, onu biraz önceki örnekte söyledim, onda bir problem yok ve başka türlü de… Yani insanlara birtakım imkânlar sağlayacaksınız ki para gelsin. Ha, bu da nedir? Aslında, baktığınız zaman, muhtemel bir inceleme anında ortaya çıkabilecek bir hapis cezası içermeyen, hapis cezası boyutu olmayan, naylon belge düzenleme fiilini içermeyen bir para cezasından vazgeçilme gibi bir durum. Sadece yapılan bu, başka hiçbir şey yok. Çünkü buradaki konuşmalarda ve basına yansıyan açıklamalarda sanki bu getirilen düzenleme ile naylon belge ya da kara para genel anlamda, özelde naylon belge kullanımı suretiyle kaçırılan vergiler nedeniyle ortaya çıkan hapis cezasının da affedildiği gibi bir izlenim veya bir anlatım söz konusu. Bunun doğru olmadığını, olmasının da mümkün olmadığını ben buradan örnekleriyle ifade ediyorum.

Aslında kanunun lafzı bize göre çok net ama buna rağmen tereddütler varsa -daha önce ifade ettim, buradan da tekraren söylüyorum- bunu düzeltiriz, netleştiririz ve bütün bu soru işaretlerini de ortadan kaldırırız. Ama hiç kimse şunu söyleyemez: Yani tamam, biz hapis cezasına, naylona herhangi bir imkân sağlamıyoruz, bir avantaj getirmiyoruz, ama siz gelin, para cezası açısından da hiçbir değişiklik yapmayın. O zaman bu kanunun düzenlenmesine gerek yok. O zaman, şu andaki sisteme göre zaten bu şartları göze aldığı takdirde, yani mevcut, meri mevzuattaki muhtemel müeyyideleri göze aldığı takdirde bunu zaten getirebilir, bir engel yok. Dolayısıyla, zaten ben hem Milliyetçi Hareket Partisi hem de Cumhuriyet Halk Partisinin bu kanun tasarısındaki gerekçelerinde karşı oy yazılarını da okudum. Orada genel olarak da zaten böyle bir düzenlemenin olması gerektiği kabul ediliyor, ona bir itiraz yok ama yanlış anlamadan kaynaklanan ve yorum farklılığından kaynaklanan bir itiraz var. Yoksa onun dışında, ben AK PARTİ Grubu olarak bu anlatılanlardan farklı düşündüğümüzü söylemiyorum. Yani aslında şu yapılıyor: Şu andaki mevzuata göre, herhangi bir para bir şekilde tespit edilip Türkiye’ye geldiği takdirde kara para açısından şüpheli işlem kabul ediliyor ve soruşturma başlatılıyor. Yani diyelim ki yurt dışından bir vatandaşımız Türkiye’ye para transfer etti. Bunu banka, ilgili kurumlar MASAK’a şüpheli işlem diye bildiriyor ve bu paranın kaynağı araştırılmak için bir soruşturma başlatılıyor. Yaptığımız sadece ne biliyor musunuz, bunu ortadan kaldırmak. Yani bakın, burada soruşturma ortadan kalkmıyor. Sadece bu amaçla getirdiği paradan yola çıkarak, onu delil ve done olarak kullanarak soruşturma başlatmasını engelliyoruz. Yaptığımız sadece bu ama herhangi bir nedenle -bu ihbar olabilir, daha sonra başka bir şey olabilir- devletin herhangi bir organının yaptığı bir çalışma, araştırma, soruşturma neticesinde eğer bir inceleme yapılır ve bu tespit edilirse ona hiçbir engel yok, o kovuşturma, soruşturma yapılıyor çünkü kanunun lafzı, okuduğunuz zaman, çok net olarak anlaşılıyor.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Canikli… Sayın Başkan, hayır…

OKTAY VURAL (İzmir) – Doğru değil Sayın Canikli.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – “İnceleme yaptırılamaz” diyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) – 3’üncü maddenin altıncı fıkrası neyi kastediyor?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Altıncı fıkrayı okuduğunuz zaman… Bakın, isterseniz birlikte okuyalım. Tabii zaman da azalıyor değerli arkadaşlar.

Bu kanunun üç tane daha düzenleme şeyi var: Bunlardan birincisi, yurt dışından paraların sağlanması. İkincisi de, yurt içinde yastık altında kalmış veya işletme dışında -orada sadece gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri için geçerli- kayıt dışında kalmış olanlara… Burada bir rakam farklılığı var. Onu da tahmin etmek son derece kolay çünkü yurt dışından cezbetmenin elbette bir avantajı olacak. Yani Türkiye içerisinden ortaya çıkarmanın, fiilin bir maliyeti ile ya da kolaylığı ile yurt dışından cezbetmenin kolaylığı arasında dağlar kadar fark var, bunu da tartışmaya gerek yok ama yüzde 10 rakamının yüksek olduğu eleştirilerine biz de katılıyoruz ve önergesini de verdik, bu oranı yüzde 5’e düşürüyoruz. Onu da burada belirtmiş olalım. Orada da, mükellefler bunu, yurt içinden herhangi bir parayı getirecekler, işletmelerine koyacaklar, sermayelerine ilave edecekler. Burada, biraz önce söylediğimiz gibi, vergi uygulaması açısından -kara para ya da naylon belge ya da hürriyeti bağlayıcı bir fiil hariç olmak üzere- vergi incelemeleri açısından mahsup söz konusu olacak. Dolayısıyla, olayı bu şekilde değerlendirmek lazım ve kamuoyunu da yanlış bilgilendirmemek gerekir. Yani buradaki arkadaşlarımızın kasıtlı olarak böyle bir şey yaptığını söylemek mümkün değil, öyle bir şey söylemiyorum ama yorum farkından kaynaklanıyor. Eğer isterseniz, yani burada grubu olan arkadaşlara ve tüm arkadaşlara söylüyorum daha doğrusu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bu anlamda, netleştirmek açısından, yani naylon belge, hapis cezasını gerektiren fiilleri içermediğini netleştirmek açısından ifade konusunu konuşabiliriz, tartışabiliriz ve arkadaşlarımızı da tatmin edecek, rahatlatacak bir metne, ifadeye dönüştürebiliriz. Bunu da buradan açıklamış olalım.

Değerli arkadaşlar, tabii, şimdi, zamanım da daraldı, TMSF’ye verilen, daha doğrusu TMSF’nin sahip olduğu yetkinin iki yıl süreyle Bakanlar Kuruluna verilmesinin bu tasarıyla alakası sorgulandı. Son derece alakalı. Aslında bir mesaj içermektedir. Bu paralarını Türkiye’ye bu amaçla getirmek isteyen sermaye sahiplerine çok ince bir mesaj verilmektedir. Daha hızlı bir şekilde gerektiği takdirde Hükûmetin bu konuda limitleri yükseltme kararlılığını göstermesi açısından son derece önemlidir, anlamlıdır, bu yönüyle de bağlantılıdır. Dolayısıyla, bu konu için böyle bir uluslararası sermayeye, dışarıdaki paraya böyle bir garantinin veya mesajın verilmesi de önemliydi. Bu tasarıyla da böyle bir eksiklik giderilmiş olmaktadır.

Ben, tasarının ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Canikli.

Hükûmet konuşacak mı?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Konuşmayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyon?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Hayır.

BAŞKAN – Şahıslar adına Sakarya Milletvekili Münir Kutluata.

Buyurunuz Sayın Kutluata. (MHP sıralarından alkışlar)

MÜNİR KUTLUATA (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın tamamı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Dünya finansal kriziyle ilgili tedbirler alınması iş hayatının ve vatandaşlarımızın önünü görebilmesi bakımından çok önemliydi. Bu konuda bütün sektörleriyle iş hayatının ve kamuoyunun ciddi bir beklentisi vardı, bu bekleme dönemi maalesef uzun sürdü. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliğinin ve diğer ülkelerin aldıkları tedbirleri izledik, değerlendirdik ama kendi ülkemizle ilgili nasıl bir değerlendirme yapacağımızı bilemedik çünkü bunun için Hükûmetin ne yapacağını bilmeye ihtiyacımız vardı. Bu yüzden hep şarta bağlı yorumlar ve tahminler yapıldı, şunlar şunlar yapılırsa hâlinde veya şu tedbirler alınmışsa gibi. Bu arada, Milliyetçi Hareket Partisi, bekleme döneminin gereksiz olduğunu düşünerek bir an önce gerekli adımların atılmasını istedi ve kendi görüş ve önerilerini ortaya koydu, alınması gereken tedbirleri belirtti, tavsiye etti.

Bütün bu talepler, Hükûmetin, durumun ciddiyetine uygun bir tedbirler paketi açıklaması ve ortaya çıkan durgunluk beklentilerinin önüne geçmesi için idi. Şimdi görüşmeye başladığımız, görüşmekte olduğumuz 302 sıra sayılı bu Tasarı, Hükûmetin kendinden beklenenler konusunda attığı ilk adım olmaktadır. Bütünlük arz eden bir ekonomik program yerine, sadece finansal kolaylık sağlayacağı umulan münferit bir düzenleme getirilmiştir. Bu hâliyle de yüce Meclis tarafından geliştirilerek ülkemize daha yararlı hâle getirilmesini ve hayırlı olmasını diliyorum.

Yasaların gerekçeleri, hem ihtiyacı belirlemek hem de ihtiyacı ortaya çıkaran sebepleri ortaya koymak bakımından önemlidir. Ben de önce gerekçe üzerinde durmak istiyorum, sonra kapsam ve getirilenler üzerinde bazı değerlendirmeler yapacağım.

Değerli milletvekilleri, deniliyor ki: “Ülkemizde uzun yıllar boyunca kalıcı güven ve istikrar sağlanamamış olması nedeniyle millî servet unsurlarından bir kısmı yurt dışına çıkmış olup varlıkların yurt dışına çıkmasında, kambiyo mevzuatında yer alan hükümler, Türkiye’de mevcut olan ağır vergi yükü, yurt dışında uygulanan teşvikler ve sağlanan imkânlar etkili olmuştur. Makroekonomik programların kararlı bir şekilde uygulanması sonucu ekonomi sürekli bir büyüme ortamına kavuşmuş, enflasyon düşürülmüş, kamu açıkları kontrol altına alınarak kamu borçlarının sürdürülebilirliği sağlanmış ve ekonomide karar alıcılar için hayati önem taşıyan kalıcı güven ve istikrar ortamı tesis edilmiştir.”

Bu ifadelerin anlamı: Ülke kötü yönetiliyordu, bazı iktisadi varlıklar ülke dışına kaçtı, şimdi şartların hepsi düzeltilmiş durumda. O zaman sormak gerekiyor: Niye bu kaçan varlıklar geri gelmiyor şartlar düzeldiğine göre de, müsamahakâr bir kanun çıkarmak mecburiyetinde kalıyoruz? Dolayısıyla bu ifadenin siyasi bir ifade olduğunu vurgulamak istiyorum.

Daha sonra 2007 yılında Amerika Birleşik Devletleri’ndeki konut kriziyle çıkan gelişmelere işaret ediliyor ve dünyadaki gelişmeler özetlendikten sonra “Azalan sermaye girişleri bu ülkelerdeki -gelişmekte olan ülkeler kastedilerek- ekonomik canlılığın devamı için risk oluşturmaktadır.” deniliyor.

Değerli milletvekilleri, bu ifadeyi fevkalade önemsiyoruz. Türkiye benzeri ülkelerdeki, bu arada Türkiye’deki ekonomik canlılığın sebebinin ülkeye giren sermaye girişine bağlı olduğu söylenmiş oluyor. Bizim de başından beri söylediklerimiz ve ifade ettiklerimiz bunlardır. Türkiye’deki ekonomik girişin sebebi dünyadan gelen sermayedir, herkes de bunu söylüyor.

Yalnız, Hükûmetle aramızdaki anlaşmazlık konusu, fikir ayrılığı konusu giren sermayenin niteliğiyle ilgilidir. Giren sermayeye yabancı sermaye denip geçilmesiyle mesele hallolmuyor. Biz biliyoruz ki giren sermaye, varlıkların satışıyla ve spekülatif maksatlı sıcak para adındaki kaynağın gelişiyle ilgilidir. Dolayısıyla eğer ekonomik canlılığımız varlıkların satışından elde edilen ve maalesef iktidar tarafından da doğrudan sermaye girişi olarak nitelendirilen kaynaktan ötürü ise bunu devam ettirecek gücümüzün olması lazımdır. Bu, satarak iktisadi canlılığı sürdürmek demektir. Buna hiçbir ülkenin takati yetmez, doğru bir yol da değildir.

İkincisi, sıcak para diye bildiğimiz spekülatif yabancı sermayedir. Şimdi, her iki kaynağın da azalmakta oluşunun, azaldığının, bize, bu anlamda sıkıntıya gireceğimizin Hükûmet tarafından ifade edildiğini burada görmüş oluyoruz.

Şimdi, bütün bu değerlendirmelerin içinde yine hem ticari açıdan hem sermaye açısından dünyaya entegrasyonumuzdan bahsediliyor. Aynı şekilde, ticari açıdan entegrasyondan memnuniyet duyuyoruz, iyi bir gelişme olduğunu söylüyoruz, ancak dış ticaretteki yavaşlamadaki sıkıntımızın esas itibarıyla sadece pazar daralmasından ibaret olmayacağı, ucuz ithalatın ülkedeki rahatlık üzerinde sağladığı etkinin ortadan kalkacağı şekilde bir endişedir burada dile getirilen. Dolayısıyla enflasyonun bastırılmasında ucuz ithalatın etkisi, ihracatın ithalata bağımlılık oranının yüksek olması, bizim dünya ticaretiyle bu oranda entegre olmuş olmamızın çok da iyi bir şey olmadığını, bu entegrasyonun katma değeri yüksek bir üretim yapısıyla sağlanmasının daha yerinde olacağını ortaya koyuyor.

Şimdi, bütün bunları ifade ettikten sonra bu varlıkların getirilmesiyle ilgili hususlardaki bazı çekincelerimizi, görüşlerimi ifade etmek istiyorum. Burada, evet, yeni kaynak gelişiyle ilgili düzenleme yapılmasını olumlu buluyoruz. Tek başına, münferit bir teşebbüs de olsa, bir paket hâlinde gelmemiş olsa bile bu bir adımdır. Ancak bu kaynakların gelişi sırasında bütün arkadaşlarımızın ifade ettiği endişeleri ben de ifade ediyorum. Her ne kadar “Kaynağı şüpheli, kaynağı gayrimeşru gelirlerin geldikten sonra tahkiki mümkün.” denilse de bu anlamda endişelerin tam olarak giderilmemiş olması Türkiye aleyhine kazanılmış paraların, insanlık aleyhine kazanılmış paraların bundan sonra da kazanılmaya devam edileceğine dair bir ön açma olacağı için büyük hassasiyet gösterilmesi gerektiğini ifade ediyorum. Diğer taraftan, bu endişe giderilemediği sürece hem verilen garantileri esas alarak hem ülkenin içine düşmekte olduğu duruma katkım bulunsun düşüncesiyle tasarruflarını, imkânlarını, kaynaklarını Türkiye’ye aktarmayı düşünecek insanlarımızın, vatandaşlarımızın böyle bir endişe içine düşmesi hâlinde bu teşebbüsten uzak duracaklarından endişe ederiz.

Bir başka husus, 2449 sayılı Yasa’nın (A) fıkrası hariç diğer maddelerinin bu yasayla devre dışı bırakılıyor olmasıdır. Bu da yeni bazı hassasiyetleri dikkate almamızı icap ettiriyor.

Değerli milletvekilleri, bu yasanın geçici 2’nci maddesinde, tasarruf mevduatlarına, tasarrufa güvence verme konusu Tasarruf Mevduatı Fonu’ndan alınarak iki yıllığına Hükûmete verilmiş olmasıdır. Bu da güzel bir adım olarak kabul edeceğimiz bir husustur. Ancak, bu geçici 2’nci madde      -biraz önce konuşan- Sayın Canikli tarafından: “Bir garanti olsun, bir moral olsun, bir mesaj şeklindedir.” denildi. Keşke bu mesaj yasa tasarısı hazırlanırken düşünülmüş olsaydı. Bu mesaj, biz Plan Bütçe Komisyonunda yasayı sonuna kadar görüşünceye kadar hiç ortada yoktu Sayın Canikli, son noktada ortaya çıktı. Bu söylediklerim ile baştan söylediklerim, zamanında bir paket hazırlanmadığı görüşümü tekrar birbirine bağlıyorum. Bu yasayla önümüze gelen iki önemli adım bile parçalar hâlinde atılmış ve Komisyonda tamamlanmış bir husustur. Bunu ben şu anlamda söylüyorum…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

MÜNİR KUTLUATA (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Hükûmetin tedbir alma konusunda hâlâ yavaş gitmekte olduğunun bir delili olarak da, işte atılan  bir adım olarak tebrik ettiğimiz ancak onun bile iki aşamalı bir safhada tamamlandığını, yeni tamamlandığını, Komisyonda tamamlandığını ifade ederek vurgulamak istiyorum.

Bu söylediklerimden kastım, Hükûmetimiz eğer Türkiye’nin yarınlarını daha iyi yapacak yeni önlemler getirirse ki getirmesi gerekiyor… Yeni tedbirler, yeni paketler getirilmeli ve onları görüşmeliyiz düşünceme gerekçe olsun diye söylüyorum.

Hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kutluata.

Şahsı adına Manisa Milletvekili Recai Berber.

Buyurunuz Sayın Berber. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RECAİ BERBER (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 302 sıra sayılı Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye ekonomisinin 2001 yılında yaşamış olduğu kriz, ekonomimizde önemli tahribatlara yol açmıştı. Ülkemizde uzun yıllar boyunca kalıcı güven ve istikrarın sağlanamamış olması nedeniyle millî servet unsurlarından bir kısmı yurt dışına çıkarılmış olup, varlıkların yurt dışına çıkarılmasında o dönemdeki kambiyo mevzuatında yer alan hükümler ile bunların yanı sıra Türkiye’de mevcut olan ağır vergi yükü, yurt dışında uygulanan teşvikler ve sağlanan imkânlar da etkin olmuştur.

2001 yılında yaşanan derin ekonomik krize rağmen 2002 yılından itibaren makroekonomik programın kararlı bir şekilde uygulanması sonucu ekonomi sürekli bir büyüme ortamına kavuşturulmuş, enflasyon düşürülmüş, kamu açıkları kontrol altına alınarak kamu borçlarının sürdürülebilirliği sağlanmış ve ekonomide karar alıcılar için hayati önem taşıyan kalıcı güven ve istikrar ortamı tesis edilmiştir.

Bu istikrar ortamında varlıkların Türkiye dışına çıkarılmasına yol açan etkenlerden siyasi ve ekonomik istikrarsızlık faktörleri giderilmiş, büyüme perspektifine olan güven artırıcı gelişim trendi istikrar kazanmış, kambiyo ve vergi mevzuatında yer alan kısıtlamalar kaldırılmış ve vergi oranları önemli ölçüde düşürülmüştür. 2006 yılının başından itibaren de menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası araçlarının vergilendirilmesi oldukça basit hâle getirilerek, ülkemizdeki sermaye piyasasının gelişmesine önemli katkı sağlanmıştır.

Ayrıca, enflasyonun yol açtığı tahribatı gidermek ve mükelleflerin gerçek kazançları üzerinden vergilendirilmesini sağlamak amacıyla, bu ülkede yıllarca yüzde 100’lere varan enflasyon dönemlerinde bile çıkarılamamış olan enflasyon muhasebesi uygulaması getirilmiş ve yatırım ortamının iyileştirilmesine yönelik olarak önemli adımlar atılmıştır.

Bu süreç içinde birtakım yapısal reformlar da gerçekleştirilmiştir. Bu reformlar bu yüce Meclis tarafından çıkarılan Sosyal Güvenlik Yasası’ndaki çok ciddi değişiklikler, iş gücü piyasası reformu, ARGE Yasası’nda yapılan ARGE reformu, enerji piyasasındaki düzenlemeler, bütün bunlar ülkemizdeki ekonominin altyapısının sağlanmasında önemli kazanımlar olmuştur.

Değerli milletvekilleri, bu kanun acilen niçin yüce Meclisin gündemine gelmiştir? Bu hepinizin malumudur. Dünyada yaşanan finansal kriz küresel ekonomiyle entegre olan tüm ülkeleri yakından etkilemektedir. Finansal kriz sonucu ekonomik büyüme oranlarının düşmesi ve buna bağlı olarak azalan yurt dışı talep gelişmekte olan ülkelerin ihracat performansını etkilerken, azalan sermaye girişleri bu ülkede ekonomik canlılığın devamı için risk oluşturmaktadır.

Bunu belirtirken, son yıllarda, Türkiye’deki yabancı sermayenin, özellikle 2004 yılından itibaren gelen yabancı sermayenin niteliği üzerinde biraz önce Sayın Hocam tartışmaya açtı, bu kadar yabancı sermayenin gelmesi sanki olumsuz bir şeymiş gibi. Hâlbuki buna dayanan büyümeyi tam tersine, yani başarısızlık gibi göstermek çok yanlış. Önemli olan bu sermayeyi oluşturduğunuz o altyapı içinde çekebilmekti. Şu anda gelen bu tasarı da zaten bunun devamlılığını sağlamak için getirilmiştir.

Türkiye ekonomisi açısından bakıldığında ise 2002 yılından bu yana sağlanan bu siyasi istikrar ortamında Türkiye'nin ekonomik ve mali istikrarının bu yasayla daha da sigorta edilmesi anlamına gelmektedir. Küresel dalgalanmaların Türkiye ekonomisindeki etkisinin sınırlı kalmasında önemli bir rol oynayacaktır.

Devam eden küresel sıkıntıların etkilerini asgaride tutabilmek ve riskleri yönetebilmek ülkemiz ekonomisi için büyük önem arz etmektedir. Tasarıyla gerçek ve tüzel kişilerce sahip olunan para, döviz, altın, hisse senedi, tahvil ve diğer menkul kıymetlerin Türkiye’ye getirilmesi, taşınmazların kayda alınması suretiyle millî ekonomiye kazandırılması, ayrıca gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin yurt içinde sahip oldukları varlıkları işletmelerine sermaye olarak koymaları suretiyle işletmelerin öz sermaye yapılarının güçlendirilmesi amaçları doğrultusunda düzenlemeler yapılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, kanunun uygulama esaslarını içeren 3’üncü maddedeki düzenlemelerle, bu maddede yapılan düzenlemelerle 1/10/2008 tarihi itibarıyla sahip olunan yurt dışında bulunan varlıkların kanunun yayımlanacağı ayı izleyen üçüncü ayın sonuna kadar rayiç bedelle banka, aracı kurum veya vergi dairelerine bildirilmesi;  bildirim veya beyanın yapıldığı tarihten itibaren bir ay içinde Türkiye’ye getirilmesi veya Türkiye’deki banka veya aracı kurumda açılacak bir hesaba transfer edilmesi durumunda beyan edilen değer üzerinden yüzde 2 oranında vergi ödenmesi öngörülmektedir.

Ayrıca, gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerince sahip olunan ve Türkiye’de bulunan, bir nedenle, herhangi bir nedenle geçmiş dönemlerde kayıtlı, defter kayıtlarının dışında tutulmuş olan varlıkların da aynı şekilde kanunun yayımlanacağı ayı izleyen üçüncü ayın sonuna kadar rayiç bedelle vergi dairesine beyan edilmesi, defter tutan mükelleflerce, defterlerine taşınmazlar dışındaki varlıklarını banka ve aracı kurumlardaki hesaplara yatırmak suretiyle kaydederek pasifte özel bir fon hesabı açılması; fon tutarının da beyan tarihinden itibaren altı ay içinde sermayeye eklenmesi şartlarıyla… Şu anda tasarıda yer alan yüzde 10 vergi oranının -biraz önce grubumuz adına yapılan açıklamada, bildiğiniz üzere yüzde 5’e- yüzde 5 bir vergi alınmak suretiyle bunların da işletmelerin öz sermayelerinin, sermaye yapılarının güçlendirilmesi sağlanmış olmaktadır.

Kanun tasarısının geçici 1’inci maddesi ile tam mükellefiyete tabi gerçek kişiler ile kurumların 30/4/2009 tarihine kadar elde ettikleri kazançları da dâhil olmak üzere, kanuni ve iş merkezi Türkiye’de bulunmayan kurumların iştirak hisselerinin satışından doğan kazançları, kanuni ve iş merkezi Türkiye’de bulunmayan kurumlardan elde ettikleri iştirak kazançları, yurt dışında bulunan iş yeri veya daimi temsilcileri vasıtasıyla elde ettikleri kazançları 31/5/2009 tarihine kadar Türkiye’ye transfer edilmiş olması kaydıyla gelir ve kurumlar vergisinden müstesnadır.

Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz zaten bu konudaki vergi mevzuatımızda özellikle Türkiye’den, yurt dışında inşaat ve taahhüt işinde bulunan şirketler vergi istisnası kapsamındadır. Ancak onun dışındaki birtakım gelirleri olan ve bunlar da bir şekilde yurt dışında kalmış olan mükelleflerin bu kaynaklarını -biraz önce belirtildiği üzere yine istisna kapsamına alınmak kaydıyla- Türkiye’ye getirmeleri sağlanmış olmaktadır.

Yine tam mükellefiyete tabi gerçek kişilerin, kurumların kanuni ve iş merkezi Türkiye’de bulunmayan kurumların tasfiyesinden doğan kazançları da 31/10/2009 tarihine kadar Türkiye’ye transfer edilmiş olmak kaydıyla gelir ve kurumlar vergisinden müstesna hâle getirilmiştir.

Değerli milletvekilleri, güveni kötüye kullanma, dolandırıcılık, zimmet, uyuşturucu ticareti, sahtecilik, insan ticareti, parada sahtecilik, hırsızlık, göçmen kaçakçılığı, rüşvet, yağma, silahlı ve silahsız suç örgütleriyle ilgili suçlar kanun kapsamı dışında tutulmuştur.

Ayrıca, Bankacılık Kanunu kapsamındaki fiiller ve Sermaye Piyasası Kanunu’nun 47’nci maddesinin (a) fıkrası kapsamındaki suçlar -ki bunlar izinsiz halka arzlar, vatandaşlardan çok ortaklı şirket vaadiyle toplanan paraları kapsamaktadır- Terörle Mücadele Kanunu kapsamında yer alan suçlar, Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun kapsamında yer alan silah kaçakçılığı suçları kanun kapsamının dışında tutulmuştur.

Değerli milletvekilleri, vergi sistemimizde geçmişte de buna benzer düzenlemeler olmuştu hatırlarsanız. 29/7/1998 tarihinde 4369 sayılı Kanun’la Gelir Vergisi Kanunu’nda benzeri bir düzenleme yapılmıştı ve mali milat olarak da literatüre geçmişti, hatırlıyorsunuz. Aynı şekilde, 22/6/2002 tarihinde yürürlüğe giren, bir başka, Gelir Vergisi Kanunu’na eklenen geçici 60’ıncı maddeyle de yine sermaye şirketlerine sermaye olarak konulan ayni ve nakdî değerlerden hareketle herhangi bir vergi incelemesi yapılamayacağı düzenlemeleri yer almıştır.

Değerli milletvekilleri, bu tasarıyla, Türkiye'nin üretim, istihdam ve enflasyon sorununu kalıcı hâlde çözebilecek, yatırım gerekliliklerine kaynak yaratılması, yirmi altı çeyrektir kesintisiz büyüme başarısını yakalayan Türkiye ekonomisinin canlılığının devam ettirilmesi ve yaşanmakta olan küresel mali krizin ülkemiz açısından da en az hasarla atlatılabilmesine önemli katkılar sağlanmış olacaktır.

Kanunun çok önemli olduğunu tekrar belirtmek istiyor ve ülkemiz için, milletimiz için hayırlı olmasını diliyorum.

Bu kanunun çok kısa sürede hazırlanarak Parlamentoya bu şekilde gelmesinde emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Berber.

Sayın milletvekilleri, şimdi yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Sayın Enöz, Sayın Genç, Sayın Taner, Sayın Asil, Sayın Uslu, Sayın Bulut, Sayın Özensoy, Sayın Kaptan, Sayın Tankut ve Sayın Uzunırmak’ı görüyorum burada söz isteyen. Sırayla söz vereceğim.

Sayın Enöz, buyurunuz.

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Sayın Başkanım, Sayın Bakana aracılığınızla soruyorum: Ülkemizde zaten var olan ekonomik sıkıntıların üzerine gelen küresel mali krizin etkisiyle beraber sanayide işçi çıkarılmaları başlamıştır. Reel sektör üzerindeki temel mali girdilerin ucuzlatılması ve kredi borçlarının ödenmesinde kriz etkilerinin hafifletilmesine yönelik bir çalışmanız bulunmakta mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Enöz.

Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Kemal Beye soruyorum: Foça’da 15.600 YTL’ye aldığı ve kısa bir süre sonra 1 milyon 260 bin YTL, yani 15 milyara alıp da 1 trilyon 260 milyar liraya sattığı araziden dolayı beyanname vermiş midir? Hangi sene vermiştir? Ne kadar vergi vermiştir? Vermemişse bunu nasıl açıklayacaktır?

Ayrıca, vergi barışı, daha önce 4811, 5736 sayılarıyla getirilen vergi barışı kanunlarıyla sahte ve naylon fatura affedilme talepleri, yoğun talep üzerine vazgeçilmiştir. Bu kanunun getirilen 3’üncü maddesinin 6’ncı fıkrasıyla yine bunlar affediliyor. Her ne kadar Grup Başkan Vekili bunları söylediyse de madde çok açık. Bu neden yani, hep yine bu naylon fatura ve hayalî ihracat affedilmeye çalışılıyor? Yani işte sizin Genel Başkan Yardımcınızın hayalî ihracat yaptığına dair mahkeme kararı var, ayrıca uyuşturucudan dolayı hakkında yakalanma şeyleri var.

Ayrıca, 3’üncü maddeyle af kapsamına alınan taşınmazlar gemiler midir? Bu Hükûmet üyelerinin aile efratlarının kaç tane gemisi vardır? Bunlar yurt dışında da bunun affı için mi buraya bu getiriliyor?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Çok teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, varlık barışı olarak adlandırılan bu kanunun şansı güven ortamının sağlanmasına bağlı. Şubat ve mart aylarında yaptığınız açıklamalarla ABD’deki krizi küçümsemiş ve Türkiye'nin etkilenmeyeceğini söylemiştiniz. Sayın Başbakan da krizin teğet geçeceğinden bahsetmişti. Kriz, şu anda her kesimde hissedilmekte ve siz de dâhil tüm bakanlarımız küresel krizin etkilerinden bahsetmektesiniz.

1) Böyle bir ortamda, altı ay sonrasını göremeyen bakanlarımıza ve Hükûmetimize vatandaş nasıl güvenecek? Nasıl güven ortamı oluşacak? Siz buna inanıyor musunuz?

2) Bu kanun kapsamında ne kadar bir kaynak transferi beklemektesiniz?

3) Bugün duyduğumuz, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının Deniz Feneri davasıyla ilgili  AKP hakkında açmış olduğu soruşturmayla bu yasanın bir ilgisi var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Taner.

Sayın Asil…

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, vergisini zamanında ödeyen, kazancını devletinden, milletinden, ülkesinden kaçırmayan sanayicilerimizin ödüllendirilmesi gerekirken, vergisini zamanında ödemeyen, kazancını devletinden, milletinden, ülkesinden kaçıranların ödüllendirilmesiyle oluşan kamu vicdanındaki örselenmeyi  nasıl telafi etmeyi düşünüyorsunuz?

Bu yasa tasarısı sonrasında kayıt dışı ekonominin kayıt altına alınacağına dair beklenti ortadan kalkmış olmuyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Asil.

Sayın Uslu…

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, bu tasarıyla gerçekten ne kadar varlık girişi hesap ediyorsunuz? Muhtemelen bunun ne kadarı taşınmaz olacaktır?

Ayrıca, Türk bankaları ve bazı şirketler yabancı bankalardan büyük miktarlarda kredi kullanıyor. Bu paralar vaktinden önce geri çağırılırsa bu durum bankalarımızı, şirketlerimizi nasıl etkiler?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Uslu.

Sayın Bulut…

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, Balıkesir SEKA fabrikası özelleştirildi. Dolayısıyla üretim durduruldu. Türkiye, bu anlamda dışarıdan kâğıt ithal ediyor. Bu vesileyle bizim insanımız işsiz kalmış oldu, yabancının işsizi iş sahibi olmuş oldu. Bu durumu millî üretim, millî ekonomiyle nasıl bağdaştırıyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bulut.

Sayın Özensoy...

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, geldiğinizden bugüne kadar kamuya ait ciddi anlamda, ciddi oranda işletmeleri sattınız. Birkaç yıl sonra KİT Komisyonu da herhâlde tasfiye edilir. Dolayısıyla, Meclisin de denetleme yükünü epeyce hafifletmiş olacaksınız.

Dolayısıyla, bütün bunlara rağmen açıklar bir türlü kapanmadı. Şimdi de bazı varlıkların millî ekonomiye kazandırılmasını düşünüyorsunuz. Bunun kirli olması veya rengi siyah, beyaz, yeşil olması da önemli olmayacak. Bu varlıklar da bittikten sonra sıra neye gelecek bunu merak ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özensoy.

Sayın Kaptan…

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

1) Sayın Bakan, bu tasarıyla naylon fatura düzenleyenler ve kullananlar hakkında soruşturma yapılamayacağını yasallaştırmak mı istiyorsunuz?

2) Sermaye Piyasası Kanunu’nun 4/B maddesinde SPK uzmanlarına defterini ibraz etmeyen Kanal 7 ve benzeri şirketlerle ilgili olarak da ceza soruşturulması yapılamayacaktır. Deniz Fenerciler de bu yasadan yararlanacak mı?

3) Sık sık “Küresel krizi fırsata dönüştüreceğiz.” diyorsunuz. Anlaşılan krizi naylon faturacıların affı için bir fırsat olarak mı görüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaptan.

Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, sizin, AKP İktidarından önceki dönemlere atfen bu güvensizlik ortamında siyasi istikrar sağlanmadığı için millî servet unsurlarından bazılarının yurt dışına çıktığına dair beyanlarınızın yanı sıra, Türkiye'deki ağır vergi yükü, süregelen yüksek enflasyonist ortamın da servetlerin yurt dışına çıkışında etkili olduğuna dair çeşitli ifadeleriniz mevcuttur.

Şimdi sormak istiyorum: Altı yıldır sağladığınızı iddia ettiğiniz siyasi istikrar, güven, düşük enflasyon ve vergilerin azalmasına rağmen bu sebeplerden dolayı ülke dışına çıkan millî servet ve varlıklar niçin bu zamana kadar döneminizde geri dönmemiştir?

Her şey ifade ettiğiniz gibi mükemmel ise varlıkların dönmesi için neden bu yasa tasarısını çıkarmak istiyorsunuz?

Bu tasarı kanunlaştıktan sonra hangi miktarda, hangi çeşit servet ve varlıkların Türkiye'ye dönüş yapabileceğini öngörmektesiniz?

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tankut.

Sayın Uzunırmak

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

1) Sayın Bakan, tasarının genel gerekçesinde Türkiye'den servet unsurlarından bir kısmının yurt dışına çıkmış olduğunu beyan ediyorsunuz. Devlet olduğuna göre ortada, acaba kimler tarafından ne kadar, yurt dışına çıkarılmış bir servet var? Bu beyanınız olduğuna göre herhâlde bunu bilmeniz gerekiyordur.

2) Yurt içinde ne kadar kayıt dışı paranın kayıt altına alınmasını mümkün görüyorsunuz? Yurt içindeki kayıt dışı paranın miktarının ne olduğunu tahmin ediyorsunuz?

3) Yurt dışına çıkanlar dönsün gerekçesiyle mi bu çıkartılıyor yoksa “Kaynağı belli olmayan, yerli yabancı ne olursa Türkiye'ye gelsin, icabında Türkiye yerli ve yabancıların para akladığı bir ülke olsun, bu krizden de böylece de bir fırsat doğsun.” anlamında mı bu yasa Parlamentoya getirilmiştir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Uzunırmak.

Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakanıma soruyorum: Görüşmekte olduğumuz tasarının gerekçe bölümünde özellikle 2001 krizine atıf yapılmaktadır, kriz bu tasarının hazırlanma gerekçelerinden birisi olarak söyleniyor. Altı yıllık iktidarınız sürecinde ekonomik mali politikayı bu krize bağlamanız düşündürücü değil mi? Acaba, kendi ekonomik, politik başarısızlığınızı örtbas etmeye mi çalışıyorsunuz? 2001 krizi reçetesinin AKP İktidarı başlamadan önce hazırlandığı herkesçe bilinen bir gerçek. AKP, 2002’de bu reçeteyi uyguladı.

Ayrıca tasarıda, “yurt dışındaki taşınmazlar” ile ne kastedilmektedir? Biliyorsunuz hukuk mevzuatında gemiler “taşınmaz” olarak anılmaktadır. Gemilere neden uygulamak istiyorsunuz?

Tasarı, Türkiye’de vergi kaçakçılığının önünü açmıyor mu? Bu kanun tasarısı, Anayasa’ya, Türk vatandaşlarının aleyhine değil mi?

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özdemir.

Sayın Varlı...

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, bu yasayla, yurt dışındaki vatandaşların birikimlerini ülkemizde ekonomiye kazandırmayı düşünüyorsunuz. Acaba, Türkiye’de ticaret yapan, hem Hükûmet üyelerinin yani bakan çocuklarının hem de iktidara yakın iş adamlarının yurt dışında ne kadar paraları ve yatırımları vardır? Bu konuda bir araştırma yaptınız mı? Bunları da ekonomiye katmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Varlı.

Son olarak Sayın Gök...

İSA GÖK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, katılıyor musunuz bilmiyorum, az önce Sayın Canikli dediler ki: “Suça konu olaylar konusunda, soruşturma kovuşturma hariç, idari para cezaları uygulanmayacak.” Bu, tamamıyla yanlıştır. Nedeni de şudur: Metne bakarsanız -bakın arkadaşlar- idari para cezaları, 1 Haziran 2005’te yürürlüğe giren 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’na göre düzenlenen, genel ve katma bütçeli daireler, meslek kuruluşları, kamu sosyal kuruluşlarının verdiği idari yaptırım kararlarıdır. Bunlar, Kabahatler Kanunu’nun genel hükümlerini düzenler. Soruşturma kovuşturma ise Ceza Muhakemesi Kanunu 2’nci maddeye göre, iddianame kabulü ve sonraki aşamalarını belirler yani adli yargının işine girer, bunları Hakkı Bey gayet iyi bilir. Dolayısıyla maddeye koyduğunuz şekliyle siz, her türden suç fiillerinde -bahsettiğiniz kanunlarda- soruşturma kovuşturmayı, yani savcılığı, mahkemeyi komple kesip atıyorsunuz, Kabahatler Kanunu’na göre olacak olan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSA GÖK (Mersin) – Hukukta böyle bir şey yok Sayın Canikli. Bakın, ceza yargılaması dediniz … Hakkı Bey onu bilir. Bahsettiğiniz şey çok yanlış.

Sağ olun Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Gök.

Buyurunuz Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Enöz “Reel sektör üzerindeki maliyetlerin azaltılması ve rekabet gücünün artırılması hususunda bir çalışma yapıyor musunuz?“ dedi. Şimdi, dünyadaki mali krize baktığınız zaman, dünyadaki mali kriz bütün gelişmiş ülkelerde başlayıp en fazla oralarda etkisini gösterip sonra dalga dalga bütün dünyaya yayılan, etkileri olan bir mali kriz. Hatta güven krizi hâline gelmiştir.

Burada, değerli arkadaşlar, tabii, hepimiz her gün takip ediyoruz. Bu mali krizden dolayı orada bankalar batmaya başladı, orada sigorta şirketleri batmaya başladı, orada çok büyük üretim şirketleri de sıkıntılara girmeye başladı. Şimdi, bunun etkileri bütün dünyaya yayılıyor. Çünkü dünyanın en gelişmiş ülkelerinde başladı bu iş. Amerika Birleşik Devletleri’nde başladı, Avrupa’ya sıçradı, ondan sonra diğer ülkelere de dalga dalga da geliyor.

Şimdi, biz ekonomi idaresi olarak veya Hükûmet olarak “Hiçbir zaman bu krizden etkilenmeyeceğiz.” diye bir şey söylemedik. En az, bütün ülkeler en az şekilde etkilenebilmek üzere çalışıyorlar. Onun üzerinde…

RECEP TANER (Aydın) – Hamdolsun!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Hamdı eksik etmeyin. Evet, eksik etmeyin.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Orada Mortgage var bizde TOKİ var.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hamdımız Allah’adır.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi, bununla ilgili tedbirler üzerinde çalışıyor herkes. Tabii, her yönetim, herkes kendi gemisinden mesul ve bu etkileme bütün ekonomiyi etkileyeceği için ekonominin bütün fonksiyonları, bütün faktörleri de bununla ilgili olarak çalışmalar yapıyorlar.

Ekonomi dediğiniz zaman sadece kamu sektörü, sadece özel sektör, sadece bankacılıktan bahsetmenin imkânı yoktur. Bunlar bir bütündür. Bu bütünlük içerisinde herkes fikrini söyleyecek, herkesle görüşülecek, konuşulacak ve ona göre de gayet gerçekçi önlemler alınmaya devam edilecek. Yaptığımız bu bizim Türkiye olarak. Şimdiye kadar yaptığımız bu, bundan sonra da yapacağımız aynı şekilde olacaktır.

Bakınız, şimdi, Türkiye'de zaman zaman bazı ateş yükselmeleri oluyor. İşte, doları gördük, 1.750’lere kadar çıktı, ama sonra kendiliğinden, tekrar normal seviyelerine doğru inmeye başladı.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Yükselince de “iyi” diyorsun, düşünce de “iyi” diyorsun.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Değerli arkadaşlar, ben sizi dinledim, siz de beni bir dinleyin.

Şimdi, bunlar zaman zaman olabilir. Bu yaşanılan kriz dünya krizi, yüzyılda bir yaşanan kriz diyorlar. Öyle mi, değil mi hep beraber neticelerini göreceğiz, ama bu şoklara karşı, dış şoklara karşı devamlı surette sağlam olabilmenin gayreti içerisinde olmamız lazım. Yani, Türk milletinin, Türk ekonomisinin kendi ayakları üzerinde durur hâle gelmesi lazım.

Şimdi, hatırlarsınız, biz ilk geldiğimiz zaman 2000-2001 krizinin tesirleri vardı üzerimizde ve o zamanlar biz bir Vergi Barışı Kanunu çıkardık. Vergi Barışı Kanunu çıkarmakla ne yaptık? Birçok derdi olan, borcunu ödeyemeyen herkese el açtık, temiz bir sayfa açtık ve vatandaşlarımız, mükelleflerimiz de buna çok güzel cevap verdiler. O zaman bazı kesimlerin “ancak 700 milyon YTL toplayabilecek” dediği yerde biz 4,7 milyar para topladık ve dışarı gidip el açmadık, borç almadık, kendi vatandaşımızdan o parayı… Vatandaşımız da seve seve verdi. Bu, Türk ekonomisinin, Türk milletinin gösterdiği, dışarıya karşı da gösterdiği gayet onurlu bir davranıştı.

Şimdi Türkiye'nin… Öyle bir zamandan geçiyorsunuz ki dövize ihtiyacınız var. Dövize ihtiyacınız olduğu zaman siz gidip sağdan soldan “Aman bana döviz ver.” mi dersiniz, önce, imkânınız varken, kendi vatandaşınızın yurt dışındaki o sebeple veya bu sebeple çıkmış parası mı gelsin istersiniz? Hangisini istersiniz? Biz ikincisini tercih ettik, dedik ki: “Dışarıda parası olan vatandaşlarımızın şu anda içeriye getirmesinde büyük fayda vardır.” Onları teşvik edecek bu kanunu da huzurlarınıza getirdik.

Şimdi, bu kanunu huzurlarınıza getirdiğimiz zaman siz diyorsunuz ki: “Aman efendim, bu tekrar incelensin.” Yani adamı parasını getirdiğine pişman edelim. Böyle şey olur mu? Eğer bunu yapacaksanız o zaman bu kanunu çıkarmayalım. Biz de ne diyoruz: “Arkadaş, biz bununla ilgili vergi incelemesi yapmayacağız, tarhiyat yapmayacağız, bununla ilgili olarak işte şunu yapmayacağız, bunu yapmayacağız.” Yani bir teşvik olarak söylüyoruz bunu. Ama bunun yanında hiçbir zaman da uyuşturucu parası istemiyoruz, onu da açık açık söyledik. Terör parası istemiyoruz, silah kaçakçılığı parası istemiyoruz, bankayı dolandırmış, içini boşaltmış, gitmiş gelmiş istemiyoruz, burada rüşvet almış, para götürmüş, istemiyoruz böyle bir para. Bunları da açık açık burada, gerekçede söylüyoruz.

E, şimdi bunları söylüyoruz, buna rağmen buradaki konuşmalarda…

BAŞKAN - Sayın Bakan… Sayın Unakıtan, bir dakika.

Sayın milletvekilleri, çalışma süremiz dolmak üzeredir.

Çalışma süresinin tasarının maddelerine geçilmesinin oylamasının tamamlanmasına kadar uzatılmasını oylarınıza sunacağım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur. Çalışma süremiz de sona ermiştir.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Bakanın sözü yarım kaldı.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Yarım kaldı, evet. Tekrar devam ederiz.

BAŞKAN – Bakanın sözünün bitmesine kadar istedik ama… Yarın devam edersiniz.

Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek üzere, 6 Kasım 2008 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 20.00

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.