DÖNEM: 23 CİLT: 30 YASAMA YILI: 3 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 13’üncü
Birleşim 5 Kasım 2008 Çarşamba İ Ç İ N D E K İ L
E R I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II.- GELEN KÂĞITLAR III.-
YOKLAMALAR IV.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI 1.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, Kemalpaşa’daki kiraz üreticilerinin sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 2.- Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın,
Trakya’daki çiftçilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı 3.- İstanbul
Milletvekili Bayram Ali Meral’in, yaşanan ekonomik kriz nedeniyle kapanan iş yerlerine
ve işçi çıkarmalarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı V.-
AÇIKLAMALAR 1.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, Burdur, Denizli, Isparta ve Zonguldak’ta
görülen kuduz hastalığına ilişkin açıklaması 2.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabına ilişkin
açıklaması 3.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, yaş sebze ve meyve
ihracatındaki sorunlara ilişkin açıklaması VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Tezkereler 1.- Avusturya
Ulusal Meclisi Başkanı Barbara Prammer’in davetine
icabetle, bu ülkeye resmî ziyarette bulunacak olan Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Köksal Toptan’a refakat edecek Parlamento heyetini oluşturmak üzere
gruplarınca bildirilen milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/579) 2.- Avrupa
Parlamentosu Tarım ve Kırsal Kalkınma Komisyonu ile Fransa Ulusal Meclisi ve
Senatosunun Mali İşler Komisyonlarının, 3-4 Kasım 2008 tarihlerinde “AB’de
Tarım ve Kırsal Kalkınma” üzerine Brüksel’de düzenleyecekleri Karma Komisyon
Toplantısına ismen davet edilen Adana Milletvekili ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Başkanı Vahit Kirişci’nin
icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/580) 3.- Bazı
milletvekillerinin belirtilen sebep ve sürelerle izinli sayılmalarına ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/581) B) Duyurular 1.- Azerbaycan
Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in 6/11/2008 tarihli 14’üncü Birleşimde Genel Kurula hitaben
konuşma yapma isteğine ilişkin VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Serbest
Bölgeler Kanunu ile Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/605) (S.
Sayısı: 275) 2.- 1.8.2008
Tarihli ve 5803 Sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir
Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm Komisyonu Raporu (1/638) (S. Sayısı: 297) 3.- Bazı
Varlıkların Millî Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/657) (S. Sayısı: 302) VIII.-
OYLAMALAR 1.- 1.8.2008
Tarihli ve 5803 Sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir
Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi’nin oylaması IX.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Diyarbakır
Milletvekili Gültan Kışanak’ın,
kadına yönelik şiddete ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/5119) I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 15.00’te
açılarak iki oturum yaptı. Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkuner,
Isparta’nın ekonomik, sosyal ve çevre sorunlarına, Sivas
Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu, özelleştirme
sonrasında Telekom’daki işçilerin işten çıkarılmaları ve emekliliğe
zorlanmalarına, İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar. Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, doğal gaza yapılan
zamlara ilişkin gündem dışı konuşmasına, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Mehmet Hilmi Güler cevap verdi. Tunceli
Milletvekili Kamer Genç, Telekom’da çalışan işçilerin zorla emekliye sevk edilmek istendiğine
ilişkin, İzmir
Milletvekili Oktay Vural, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanının cevabıyla ilgili, Birer açıklamada
bulundular. Slovakya Ulusal
Meclisi Dış İlişkiler Komitesinin davetine icabetle bu ülkeye resmî ziyarette bulunacak
olan TBMM Dışişleri Komisyonu, AB Uyum Komisyonu ve Türkiye-Slovakya Parlamentolararası Dostluk Grubu üyelerinden müteşekkil
Parlamento heyetini oluşturmak üzere gruplarınca isimleri bildirilen
milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu. Antalya
Milletvekili Osman Kaptan ve 21 Milletvekilinin, Manavgat’ın Karabük köyünde yaşanan
bir orman yangınının (10/275), Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman ve 36 Milletvekilinin,
Merinos Kumaş Fabrikalarının özelleştirilmesinde yolsuzluk yapıldığı
iddialarının (10/276), Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması; Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu
ve 19 Milletvekilinin, Sulama Birliklerinin sorunları konusunda bir genel
görüşme (8/7); Açılmasına
ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki
yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı. Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan
297, 281, 114, 242, 251, 283, 42, 36, 287, 291, 288 ve 292 sıra sayılı,
Cumhurbaşkanınca bir
daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ile kanun tasarı ve
tekliflerinin bu kısmın sırasıyla 2, 4, 11, 12, 13, 15, 36, 37, 38, 39, 40 ve
41’inci sıralarına alınmasına, gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan
302 sıra sayılı Bazı Varlıkların Millî Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun
Tasarısı’nın ise 48 saat geçmeden bu kısmın 3’üncü sırasına alınmasına ve
diğer işlerin sırasının buna göre
teselsül ettirilmesine, Genel Kurulun 4-5
Kasım 2008 Salı ve Çarşamba günlerindeki birleşimlerinde sözlü sorular ve diğer
denetim konularının görüşülmemesine, 4 Kasım 2008 Salı günkü birleşimde 296
sıra sayılı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu’nun görüşmelerinin
tamamlanmasından sonra kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine, Genel Kurulun, 4
Kasım 2008 Salı günkü birleşimde 15.00-20.00 saatleri arasında, 5 ve 6 Kasım 2008 Çarşamba ve Perşembe günkü
birleşimlerinde ise 11.00-13.00 ile 14.00-20.00 saatleri arasında çalışmalarını
sürdürmesine, İlişkin Danışma
Kurulu önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi. Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzün’ün; Sözleşmeli Statüde Görev
Yapan Öğretmenlerin Kadroya Atanmaları Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/85), İç
Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi
yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi. Zeytin ve
zeytinyağı ile diğer bitkisel yağların üretiminde ve ticaretinde yaşanan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu (10/27, 34, 37, 40, 102) (S.Sayısı: 296)
üzerindeki görüşmeler tamamlandı. Millî Savunma
Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1
üyeliğe grubunca aday gösterilen Diyarbakır Milletvekili M. İhsan Arslan seçildi. Gündemin
“Oylaması Yapılacak İşler” kısmında yer alan ve görüşmeleri önceki birleşimde tamamlanan,
Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ve Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölge Ofisi
Arasında İki Yıllık İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/277)
(S. Sayısı: 88), yapılan açık oylamadan sonra kabul edildi. 5 Kasım 2008
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere, birleşime
19.46’da son verildi. Şükran Güldal
MUMCU Başkan Vekili Fatma SALMAN KOTAN Canan CANDEMİR ÇELİK Ağrı Bursa Kâtip Üye Kâtip Üye No.: 20 II.- GELEN KÂĞITLAR 5 Kasım 2008 Çarşamba Tezkereler 1.- Şanlıurfa
Milletvekili İbrahim Binici’nin Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/576) (Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 3.11.2008) 2.- Şanlıurfa
Milletvekili İbrahim Binici’nin Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/577) (Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 3.11.2008) 3.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/578) (Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
3.11.2008) Rapor 1.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Avusturya Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan
Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması ve Eki Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/621) (S. Sayısı: 301) (Dağıtma tarihi: 5.11.2008) (GÜNDEME) 5 Kasım 2008 Çarşamba BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 11.00 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU KÂTİP ÜYELER: Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı), Harun TÜFEKCİ
(Konya) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 13’üncü Birleşimini açıyorum. III. - Y O K L A M A BAŞKAN –
Elektronik cihazla yoklama yapacağız. Üç dakika süre veriyorum. (Elektronik
cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur. On dakika ara
veriyorum. Kapanma Saati: 11.08 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 11.19 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU KÂTİP ÜYELER: Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı), Harun TÜFEKCİ
(Konya) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 13’üncü Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. III. - Y O K L A M A BAŞKAN – Yapılan
ilk yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi tekrar yoklama
yapacağım. Yoklama için üç
dakika süre veriyorum. (Elektronik
cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. Gündem dışı ilk
söz Kemalpaşa’daki kiraz üreticilerinin sorunları hakkında söz isteyen İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’e aittir. Sayın
milletvekilleri, lütfen biraz daha sessiz olursak konuşmacıyı daha rahat
dinleyebileceğiz. Buyurunuz Sayın
Ersin. (CHP sıralarından alkışlar) IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları 1.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Kemalpaşa’daki kiraz
üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı AHMET ERSİN
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Kemalpaşa’daki kiraz
üreticilerinin küresel ısınma ve kuraklık nedeniyle uğradıkları zararları ve bu
zararlarla ilgili yaşanan sorunları ve sayın
Bakanlığın da bu sorunlarla ilgilenmemesinin getirdiği sonuçları sizlerle
paylaşmak istedim. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlarım… K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkan, duyamıyoruz. AHMET ERSİN
(Devamla) – Ama Sayın Başkanım, yani konuştuğumu ben duyamıyorum. BAŞKAN – Sayın
Ersin, bir kere uyarmıştım ama tekrar… Sayın milletvekilleri,
lütfen sessiz olursanız Sayın Milletvekili Arkadaşımızı daha rahat
dinleyebileceğiz. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Konuşmak isteyenler kulise çıksın efendim. BAŞKAN – Lütfen
biraz sessiz olalım. Buyurunuz Sayın
Ersin. AHMET ERSİN
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Türkiye’deki kiraz üretiminin yüzde 13’ü
İzmir’den temin ediliyor ve yüzde 13’ün yüzde 90’ı da Kemalpaşa ilçemizde
üretiliyor ve ayrıca Kemalpaşa’da üretilen kirazın önemli bir bölümü de ihraç
ediliyor. Yani Türkiye'nin çok önemli bir ihraç ürünüdür kiraz Kemalpaşa
açısından. Değerli
arkadaşlarım, yalnız bu küresel ısınma ve kuraklık nedeniyle geçen yıl
Kemalpaşa’daki kiraz üreticileri damlama sulamaya geçtiler ve bu nedenle de
damlama sulama kredisi kullandılar, tarım kredi kooperatifinden ve Ziraat
Bankasından kredi aldılar. Ancak bu yıl kuraklığın artması, küresel ısınmanın
yarattığı sorunlar nedeniyle kiraz üreticileri çok ciddi sorunlarla karşı
karşıya kaldılar ve ürünlerinde yüzde 90’a varan azalmalar oldu. Nitekim, gerek Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesinin yaptığı
araştırma gerekse il ve ilçe tarım müdürlüklerinin yaptığı araştırmalar ve Ege
Tarımsal Araştırma Enstitüsünün yaptığı tespitlere göre, mahallinde yapılan bu
çalışmalar sonucunda geçen yıla göre kiraz üretiminin yüzde 90 oranında
azaldığı tespit edildi ve bu üretimin azalmasında da üreticinin hiçbir
kusurunun olmadığı, ne beslemede ne sulamada ne de bakımda herhangi bir
kusurunun olmadığı, tamamen doğal nedenlerle bu azalmanın meydana geldiğini
tespit ettiler. Bu tespitler 27 Mayıs 2008 tarihli raporlarla tespit edildi
değerli arkadaşlarım. Ayrıca, yine il
ve ilçe tarım müdürlüklerinin yaptığı çalışmalar sonucunda, Kemalpaşa’nın yirmi
bir köyünde 1.225 üreticinin bu sorunlar nedeniyle 6 milyon 857 bin 565 YTL,
yani eski parayla 6 trilyonun üzerinde, 7 trilyona yakın bir zararın doğduğu
tespit edildi. Bu tespitleri yapanlar, il ve ilçe tarım müdürlüklerinin
elemanlarıdır. Değerli
arkadaşlarım, bu maddi kayıplar karşısında Kemalpaşa’daki kiraz üreticileri
gerek sulama nedeniyle, damlama sulama nedeniyle aldıkları kredilerin
ertelenmesi için tarım kredi kooperatiflerinden, Ziraat Bankasından aldıkları
kredilerin ertelenmesi, faizsiz ertelenmesi için defalarca Bakanlığa
başvurdular. Hatta bu raporlar benim elimdedir ve şu an elimde duruyorlar. Bu
raporları içeren dosyalar Sayın Bakanın kendisine de verildi. Ancak ne yazık ki
bu sorunlarla ilgilenilmedi, üreticinin bu sorunlarıyla ilgilenilmedi. Ayrıca
şunu da belirteyim ki 23 Nisan 2008 tarihinde bu konuyu gündeme getirerek Sayın
Bakanın yanıtlaması istemiyle verdiğim soru önergesinde de bu konuyu işledim ve
Sayın Bakan, verdiği cevapta, “Eğer üreticiler il, ilçe tarım müdürlüklerine
başvururlarsa zararlarının giderilmesi için gereken yapılacaktır.” diye cevap
verdi. İşte, cevap elimde. Ancak ne yazık ki gerek bu
dosyanın -kendi elinde- bizzat eline verilmiş olması gerekse soru önergeme
verdiği cevaplara baktığımızda, Sayın Bakanın bu konuyla ilgileneceğini ve bu
kiraz üreticilerinin yaşadığı bu büyük sorunun giderilmesi için, bu
kredilerinin faizsiz ertelenmesi için girişim yapacağını düşündük ama maalesef
herhangi bir girişim yapılmadı ve şimdi, bu üreticiler, kiraz üreticileri gerek
tarım ve kredi kooperatiflerinden gerekse Ziraat Bankasından aldıkları krediler
nedeniyle icra takiplerine uğradılar, hacizle karşı karşıyalar, konutları,
arazileri, traktörleri haczedilecek. Bu tehditle, bu tehlikeyle karşı
karşıyalar. Değerli
arkadaşlarım, şimdi, bu sorunla… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. AHMET ERSİN
(Devamla) – Şimdi, biliyorum ki Sayın Bakan gelip yirmi dakika, kime ne kadar
kredi verdiklerini, kimin, hangi üreticinin hangi sorunlarının çözümü için ne
tür kaynak aktardıklarını söyleyecek. Ancak Kemalpaşa’daki kiraz üreticileri
“Bana faydası olmayan kilisenin papazını ne yapayım?” anlayışındalar. Yani kime
ne verdiğiniz bizi ilgilendirmiyor Sayın Bakan. Kiraz üreticilerinin,
Kemalpaşa’daki kiraz üreticilerinin bu sorunuyla neden ilgilenmediniz? Neden
onların sorunlarının çözümü için bir girişim yapmadınız? Neden kredilerinin
ertelenmesi için bir girişim yapmadınız? Onu söylerseniz bizim için yeterlidir.
Yani, bütün Türkiye’deki üreticilere yaptığınız katkılar, vesaireler… Bize
masal anlatmayı bırakacaksınız Sayın Bakan, sizden beklentimiz budur,
Kemalpaşa’daki kiraz üreticileri için ne yaptığınızı söyleyeceksiniz. Birkaç
cümleyle bu cevabınız yeterlidir. Hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Ersin. Gündem dışı
ikinci söz Trakya’daki çiftçilerin sorunları hakkında söz isteyen Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı’ya
aittir. Buyurun Sayın
Nalcı. (MHP sıralarından alkışlar) 2.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin
Nalcı’nın, Trakya’daki çiftçilerin sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı KEMALETTİN NALCI
(Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın
milletvekilleri, Ergene’nin problemini burada birkaç kere dile getirdik. Ergene’ye
baktığımız zaman, Ergene Nehri’nin problemlerini iki ana başlıkta
toplayabiliriz. Bir, Ergene’nin kirlenmesine sebebiyet veren unsurlar; iki, bu
kirlenmeden etkilenen ve Trakya’yı nasıl etkilediğinin bileşenlerine geçmemiz
lazım. Birinci belirtmiş
olduğum husus; Ergene Nehri, Saray, Çerkezköy ve Çorlu-Muratlı üçgeninde
bulunan sanayi ve yerleşim birimlerinin atık su arıtma tesisleri
bulunmamasından dolayı ve kaçak deşarj yapılmasından dolayı kirlenmektedir. Bu
kirlenme sonucunda hem yer altı suları hem yer üstü suları Şimdi, burada ben
bu seferki konuşmamda… Trakya çiftçisinin bu Ergene Nehri’ndeki
etkilenmesi çok fazla. Sayın
milletvekilleri, Trakya çiftçisi gerçekten çok zor durumda. Sulamayı yer
altından yapmak zorunda bırakılıyor. Onun için, Hükûmet
olarak, Meclis olarak 22’nci Dönemde de gündeme gelen, 23’üncü Dönemde de
fazlasıyla gündeme gelen bu Ergene sorununu bu Meclisin çözmesi gerekiyor
artık. Sayın
milletvekilleri, Tekirdağ’da, Trakya’da olduğu gibi tüm Türkiye’de çiftçiler
gerçekten çok zor durumda. Biz çıkıp çiftçiyi geziyoruz. Çiftçinin derdi artan
maliyet fiyatları. Artan maliyet fiyatlarının getirmiş olduğu yükten çiftçimiz
bankalara, kredi borçları ve borç batağı içinde yüzmekte. Sattığı malın
karşılığında kendi borçlarını veremeyecek, kışı nasıl geçireceğini
düşünmektedir. Sayın
milletvekilleri, ben size Tekirdağ ve çevresinde gezilerimizde tespit etmiş
olduğum iki üç husus hakkında konuşmak istiyorum. Orman köylerine
gittiğimiz zaman orman köylüleri ya ormanlarının geri verilmesini istiyor veya
bunun karşılığında tarım yapılabilecek arazinin kendilerine verilmesini
istiyor. Acaba -ben merak ediyorum- bu insanların nasıl geçindiği düşünülüyor
mu? Makta hakları ellerinden alınmış olan bu köylülerin devlet tarafından
çalıştırıldıkları zaman sigortası bile yapılmıyor ve gerçekten mağdur durumdalar. Keza ayçiçeği ve buğday üreticilerinin durumu daha vahim. Biz gezdiğimiz zaman Trakya çiftçisi şunu söylüyor: “Hamdolsun ki
bu Hükûmet bize gübresiz tarımı da yapmayı öğretti.”
Trakya çiftçisi bu sene ilk defa gübre kullanmadan ekim yapıyor, bunu dile getiriyor. Tabii, böyle
olduğu zaman, şimdi, birazdan Sayın Bakanımız buraya çıkacak, diyecek ki: “Yahu
arkadaş, herkes bizden memnun.” Ben Sayın Bakanıma buradan söylüyorum: Bir gün
teşrif etsinler, Trakya’ya birlikte gidelim, şu çitçinin karşısına birlikte
çıkalım, bir bakalım hele ya bize çiftçiler biz gittiğimiz zaman yanlış
konuşuyor… Bu işte bir yanlışlık var. Çiftçi kan ağlıyor. Burada çıkıp da her
şeyi güllük gülistanlık göstermek… Şimdi de Sayın Bakanımız çıkacak muhtemelen
söyleyeceği: “Siz bu işi karıştırıyorsunuz, çiftçimiz memnun, işçimiz memnun.”
Ama ben de diyorum ki: Çıkalım şu halkın yanına da eğer böyleyse ben bu kürsüde
Sayın Bakanımdan, Hükûmetten özür dilemeye razıyım.
Bizim her gittiğimiz yerde çiftçi kan ağlıyor, tarlası bankalara verilmiş
durumda ve öyle bir sona gidiyoruz ki… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. KEMALETTİN NALCI
(Devamla) – Bazı bankalar, çiftçinin tarlasını iki yıla kalmaz elinden kapacak.
Şimdi, tabii,
bankaların dışında, devlet artık kendi işçisine zulüm eder duruma geldi. Buraya çıkmadan
önce Niğde Vekilimiz Mümin Bey ile görüştük. Niğde’deki patates üreticilerinin
tarlalarını TEDAŞ, borçlarından dolayı -ellerinden alma- satışa çıkarmış
durumda. Tekirdağ’da Karlıköy’de ben gezdiğim zaman, Karlıköy’deki
tarlalarda normal vatandaştan almış oldukları icar parası –ecrimisil
deniyor buna- 25’le 30 YTL iken, devlet bunu 45 YTL’den vatandaştan zorla
tahsil etmeye çalışıyor. Zaten bu gelirlerle zor durumda olan çiftçimiz iyice
işin içinden çıkamayacak duruma geliyor. Ben, hepinize
saygılarımı sunuyor, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Nalcı. Şimdi, Sayın
Özkan, yerinden, çok önemli bir konuya dikkatimizi çekmek istiyor. Buyurunuz. V.- AÇIKLAMALAR 1.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, Burdur,
Denizli, Isparta ve Zonguldak’ta görülen kuduz hastalığına ilişkin açıklaması RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkanım teşekkür ederim. Sayın Tarım
Bakanımızı burada bulmuşken -herhâlde cevap verecekler sorulara- ben de
ülkemizde görülmekte olan kuduz hastalığı hakkında bilgi ve düşüncelerini almak
istiyorum. Şu anda
Burdur’da, Denizli’de, Isparta’da hatta son olarak da Zonguldak’ta kuduz
hastalığı görülmektedir. Vatandaşlarımızın bu konuda uyarılmasını talep
ediyorum. Burdur’umuzda, Askeriye köyünde ve Kışla Mahallemizde kuduz hastalığı
çıkmıştır. Bu bölgede oldukça yüksek potansiyelde süt üretimi yapılmaktadır,
ancak hem süt fiyatlarının düşüşünden hem de o bölgedeki bu kuduz hastalığından
dolayı işletmedeki süt alınmıyor ama o köyde yaklaşık 13 ton süt var. Bunu
fırsat bilen üreticiler bu sütü yarı fiyatına almak istiyorlar. Bu konuda
Bakanlığımızın bir çalışmasının olup olmadığını öğrenmek istiyorum. Ülke genelinde bu
süreçte Kurban Bayramı yaklaşıyor. Hayvan hareketlerinin daha titizlikle
izlenmesinin gerekli olduğunun Bakanımız tarafından da duyurulmasını talep
ediyorum. Yine aynı
şekilde, belediyelerimizin uyarılıp başıboş… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Özkan. Şimdi Hükûmet adına Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker konuşacaktır. Buyurunuz
efendim. IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam) A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları (Devam) 2.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin
Nalcı’nın, Trakya’daki çiftçilerin sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (Devam) TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Sayın Başkan, yüce Meclisin
değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Gündem dışı
konuşmalardan ilki Sayın Ersin’e ait, Kemalpaşa kiraz üreticileriyle ilgili. Değerli
milletvekilleri, Türkiye’de kiraz üretimi son yıllarda, özellikle son dört beş
yılda önemli miktarda artış gösterdi. Türkiye’nin kiraz üretimi 210 bin tondan
son beş yıl içerisinde 400 bin tona çıktı. Bu, 2 katlık bir artış demektir ve
örneğin 2002’de Türkiye dünyanın kiraz üretiminin yüzde 12’sini karşılarken
2007’de yüzde 20’sini üretir hâle geldi yani dünya üretiminde çok önemli bir
noktaya geldi Türkiye son birkaç yıl içerisinde. Aynı şekilde,
tabii, kiraz ihracatımızda da çok büyük bir gelişme sağlandı. 20 bin tonluk
ihracattan 2007’de 57 bin tonluk bir ihracata çıktı Türkiye kiraz ihracatında.
Tabii, değer olarak da 50 milyon dolardan 144 milyon dolara çıktı Türkiye’nin
ihraç ettiği kirazın değeri. Tabii ki bunları
biz… Kemalpaşa ile ilgili de bilgi vereceğim. Genel olarak kiraz üretimiyle
ilgili bizim Hükûmetimiz döneminde neler yapıldığı ve
ne şekilde bu üretimin arttığını da bilmemiz gerekiyor, hem yüce Meclisin
değerli üyelerinin hem de milletimizin bilmesi gerekiyor. Biz, Hükûmetimiz döneminde, son birkaç yılda sertifikalı fidan
üretimiyle bahçe tesisine destek verdik, bunu destekleme kapsamına aldık.
Sadece kiraz için söylüyorum: Sertifikalı fidanlarla sertifikalı fidan
kullanılarak tesis edilen kapama kiraz bahçesinde, son üç yıl içerisinde ki bu
sene üçüncü yılı… 2006-2007’yi söylüyorum: 7.5 milyon
YTL biz sadece kiraz bahçesi tesisi için destek ödedik, destek verdik ve 37 bin
dekar alana tekabül ediyor bu yani 37 bin dönümlük bir alanda sertifikalı fidan
kullanılmak suretiyle kapama kiraz bahçesi tesis edildi bu birkaç yıl
içerisinde. Bu, bizim, tabii, kiraz üreticisine de kiraz üretimine de
verdiğimiz değeri ve önemi göstermesi açısından anlamlıdır. Şimdi, Kemalpaşa
kiraz üreticilerine biz ne verdik, onu da söyleyeyim: 2003’ten itibaren… 2007
yılında sadece Kemalpaşa’da kiraz üretimi 57 bin tona, kiraz ağacı sayısı ise 1
milyon 625 bin ağaca ulaştı. Ne vermişiz? 1,7 trilyon lira sadece Kemalpaşa
ilçemizin kiraz üreticisine verilen destek. Sadece oradaki, Kemalpaşa ilçesinde
kiraz üretimi yapan çiftçiye kiraz üretimi yaptığı için verdiğimiz desteğin
miktarı 1,7 trilyon lira. Şimdi, ağaç
sayısı 940 bindi Kemalpaşa’da, bugün 1 milyon 625 bin yani yüzde 73’lük bir
artış var Kemalpaşa’da kiraz ağacı sayısında ve dolayısıyla üretim de 28 bin
tondan, biraz önce de söylediğim gibi, 57 bin tona çıktı Kemalpaşa’da. Şimdi, 2008
yılında orada bir sorun yaşandı, doğrudur. O sorun şu: Biz bunu… Hem Ege
Tarımsal Araştırma Enstitümüzün uzmanları hem Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesinin
uzmanları hem de Bakanlığımızın ilgili birimlerinin çalışması sonucunda
hazırlanan raporlarda da bunun ayrıntılı bir detayı var. O ayrıntıda şu
söyleniyor: Haziran ve temmuz ayında beklenmeyen aşırı bir sıcak meydana
geliyor tam döllenme esnasında, daha doğrusu meyve
gözü oluşumu olurken tam o safhada bir aşırı sıcak meyve gözü oluşumunu olumsuz
etkiliyor. Sebeplerden bir tanesi bu. İkinci sebep: Tabii,
dölleyici çeşit azlığı. İhracat artışıyla birlikte, üreticilerin belirli
çeşitlere yoğunlaşmasıyla birlikte dölleyici çeşitte
bir azalma meydana geliyor belirli bölgelerde. Bu da yine döllenmeyi
olumsuz etkiliyor ve yine tozlaşma ve döllenme döneminde havaların kapalı ve
serin olması nedenlerinden dolayı verimde bir miktar azalma meydana geliyor.
Tabii, yapılan tespitlerde de yüzde 55 civarında ürünlerde bir verim
düşüklüğüne yol açıyor. AHMET ERSİN
(İzmir) – Sayın Bakanım, kendi bürokratlarınız yüzde 90 bir azalma… TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Bunlar uzmanların raporları, ne
benim şahsi ne sizin şahsi söyleminizle alakalı değil. Ben burada…
Üniversitelerin ve enstitü uzmanlarının yaptıkları araştırmalarda, il, ilçe
müdürlüklerinin elemanlarının yaptıkları çalışmalarda bize getirdikleri
raporlar. AHMET ERSİN
(İzmir) – Bakın, bu sizin uzmanlarınızın raporu Sayın Bakan. TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bizim uzmanlar sizden önce bize
raporları getirirler. AHMET ERSİN
(İzmir) – İşte sizin uzmanlarınızın raporu. Yüzde 90 azalma var Sayın Bakan. TARIM VE KÖYİŞLERİ
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, değerli milletvekilleri, bildiğiniz
gibi, bu tür konularla ilgili olarak bizim 2090 sayılı Kanun’umuz var. Daha
önceden aslında bu Kanun çok fazla işlemiyordu yani bu Kanun’un gereği çok
fazla yerine getirilmiyordu. 2090 sayılı Kanun’da, tabii afetlerden zarar gören
çiftçilerin eğer gördüğü hasar diğer gelirleriyle karşılanamayacak kadar yüksek
ve toplam mal varlığının yüzde 40’ını aşmış ise kendilerine destek veriliyor.
Böyle bir mevzuat var, böyle bir kanun var ve bu Kanun çerçevesinde de zaten
her sene… AHMET ERSİN
(İzmir) – Sayın Bakan, yüzde 90... Sizin elemanlarınızın tespiti burada. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – İzmir İl Tarım Müdürü! TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Türkiye’de eğer bu tür
problemlerle karşı karşıya kalınıyorsa o problemlerin çözülmesiyle ilgili
gerekli inceleme, raporlar yapıldıktan sonra o ödeme de yapılıyor. Bu sene de,
bundan önceki senelerde de bu alanda ödemeler yapıldı, bundan sonra da
yapılacak. Şimdi, biz, yine, Türkiye’deki meyve üreticileriyle, tarımsal
üretim yapanlarla, hayvansal üretim yapanlarla ilgili olarak cumhuriyet
tarihinde, bu alanda gerçekte “devrim” denilebilecek bir adım attık, tarım
sigortası uygulamasını getirdik ve tarım sigortası uygulamasında da Türkiye’de,
mesela sadece 2008 yılı içerisinde, ilk dokuz ayda 253 bin tane poliçe verildi
ve poliçe bedelinin de yarısını, yüzde 50’sini biz hibe olarak karşılıyoruz. Meyvecilik üretiminin yapıldığı birçok yerde birçok çiftçimiz de
bundan, sigorta yaptırmak suretiyle faydalanıyor. Yani biz esasen hem
Türkiye’de sertifikalı fidan üretimini desteklemek suretiyle, karşılıksız
olarak desteklemek suretiyle bir yandan nitelikli, kaliteli, yüksek standartta
meyve tesis ederken, meyve üretimini artırırken, öte yandan doğal afetlere
karşı sigorta sistemi getirdik, yüzde 50 poliçe bedelini hibe olarak biz
ödüyoruz. Artı, bunların işlenmesi, ambalajlanması, paketlenmesiyle ilgili,
soğuk hava depolarının inşasıyla ilgili olarak da yine yüzde 50 oranında hibe desteklerimiz
var. Sadece 2006-2007 yılında 380 trilyon lira bu konuda biz destek verdik yine
çoğunlukla meyve sebze üretiminde kullanılmak üzere. Türkiye’de, zaten
alınan bu tedbirlerle, son beş altı yıl içerisinde yaş meyve sebze üretimi 30
milyon, 31 milyon tondan 40 milyon tona çıktı. Aksi takdirde, bu, kesinlikle bu
seviyeye ulaşmazdı. Hem
Türkiye'nin ürettiği hem dışarıya sattığı ürünlerde önemli
artışlar oldu. Şimdi, tabii
bütün bunları söylerken doğal olarak muhalefet kendi cephesinden, kendi veçhesinden
bakıyor ve olumlu olanları görmüyor, eğer varsa bir olumsuzluk onu ön plana
çıkarmak suretiyle söylüyor ama bunu söylerken de tabii ki saygı duyacağız,
yanlışlıklar, eksiklikler varsa onları söyleyeceğiz, tartışacağız ve hep
beraber onların çözümünü arayacağız, uygulayacağız. Buna hiçbir diyeceğimiz
olamaz ama sadece bir eksiği, bir yanlışı, bir olumsuzluğu veya burada
Kemalpaşa meselesinde olduğu gibi bir doğal afeti… Yani onun üzerinden gidip
“İşte, Hükûmet bu soruna hiç sahip çıkmadı, zaten
bunları kaderine terk etti, hiçbir şey yapmadı, bu alanlarla ilgili üreticilere
işte hiç bir şey yapmıyor.” gibi bir söylem tabii ki doğru değil, onu da millet
de zaten biliyor, görüyor. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Trakya ile ilgili olarak Sayın Nalcı’nın
ifade ettiği hususlarla alakalı olarak da… Öncelikle, tabii, Ergene havzası
meselesine değindi Sayın Nalcı. Ergene havzasıyla ilgili… Tabii, maalesef, daha
önceki dönemlerde bu konuya el atılmamış. El atılmadığı için zaten sorun bu
noktaya kadar gelmiş ama bizim… S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Yahu, altı yıldır Hükûmetsiniz Sayın
Bakan, altı yıldır iktidarsınız… TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Yapıyoruz, yapıyoruz… S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Altı senedir hâlâ geçmişi kötülüyorsunuz. Yazık yani! TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Çevre ve Orman Bakanlığımız
tarafından burası öncelikli havza olarak ele alındı. Bu maksatla bir master plan çalışması başlatıldı, bu plan önemli bir mesafe
katetti ve plan tamamlandığında da bununla ilgili
uygulamaya geçilecektir. Tabii, burada, öncelikle, bu kirletenlerin, kirletici
unsurların kesilmesi gerekiyor ve arkasından da, kuşkusuz, bunun temizliğiyle
ilgili, temizlenmesiyle ilgi birtakım tedbirler alınacaktır. Şimdi, Trakya’yla
ilgili olarak, bizim Hükûmetimizin, oradaki gerek
buğday üreticisi gerek arpa gerek çeltik gerek ayçiçeği üreticisiyle ilgili,
gerçekte Türkiye'nin her tarafında olduğu gibi, aldığımız tedbirler var. Şimdi,
mesela, ayçiçeği üretimi için Trakya’da -Türkiye'nin üretiminin çok büyük bir
kısmı Trakya’da gerçekleşiyor bizim- ayçiçeği üreticisine maliyetinin yüzde
38’ini biz destek olarak ödedik arkadaşlar yani 100 lira üretim maliyeti varsa
38 lirasını biz karşılıksız destek olarak kendisine ödüyoruz. Şimdi, çeltikte
mesela, bu en az yüzde 17, ki çeltik üretimi zaten
bunun için Türkiye’de aşağı yukarı 2 kattan daha fazla arttı yani 360 bin
tondan bugün 760 bin tona çıktı Türkiye’de çeltik üretimi ve bunun çok büyük
bir kısmı Trakya’dan. Eğer birtakım tedbirlerle maliyet desteklenmezse,
birtakım tedbirler alınmazsa, söyler misiniz bana bir ürünün üretimi 360 bin
tondan 760 bin tona çıkar mı? Bu seneki üretim 760 bin ton. Eskiden Türkiye
ihtiyacının yüzde 38’ini içeriden karşılarken -tüketiminin- bugün yüzde
80’lerin üzerinde bir ihtiyacı karşılama oranına çıkmıştır çeltik üretiminde. Buğday da aynı şekilde. Buğdayda da, mesela, maliyetin yüzde
32’si-2007 yılı için söylüyorum- destek olarak ödenmektedir. Tabii, bir gübre
fiyatı artışı vardır dünyada. Geçen gün de bir başka vesileyle yine sorulara,
gündem dışı konuşmalara cevap verirken ben burada anlattım. Dünyada 8-10 kat
fiyatın arttığı bir üründür. Yani, tonu 88 dolar olan amonyak -ki, üre
gübresinin ana ham maddesini teşkil ediyor- 900 dolara çıktı dünyada ve biz 3
milyon tonu içeriden üretiyoruz. Bunun yüzde 95’i ithaldir. Gerisini de 2
milyon tonunu da doğrudan ithal ediyoruz. Böyle bir ürün. Bunun
tabii başka sebepleri var. Biz ne yapıyoruz? İmkânlar ölçüsünde, imkân bulup
üreticilerimizin kullandıkları gübreyi bir şekilde destekleme ve onun parasını
para olarak kendisine ödeme yoluna gidiyoruz. Bugüne kadar da 1 milyar YTL’ye
yakın biz gübreyle ilgili destekleme yaptık. Bu sene bu daha da bunun miktarı…
Yani, bir yıl için ödenecek olan miktarı kastediyorum. Geçen sene 350
civarındaydı. Bu sene 700 milyon YTL civarında hatta 700 milyonun üzerinde bir
ödeme gerçekleşecek 2009 yılında sadece gübre desteği olarak. Burada, tabii,
sorun yok mu? Sorun elbette ki vardır çünkü hayatla birlikte sorunlar her zaman
olacaktır. Nitelik değiştirecek, boyut değiştirecektir ama her zaman olacaktır.
Önemli olan, bu sorunlara karşı imkânlar ölçüsünde en rasyonel çözümü geliştirebilmek
ve bu yükü hafifletebilmektir. Biz bunu yaptık, yapmaya da devam ediyoruz. Bu,
masal falan da değil. Bu, bir gerçektir. Arşivlere de böyle geçiyor. Arşivlere
de böyle geçecektir, bunun gerçek olduğu. Siz onu masal olarak görseniz de
bizim anlattıklarımızı, bunlar masal değildir. Halk bunu masal olarak görmüyor,
görmediğini de her fırsatta ortaya koyuyor. Biz 1,8 milyar YTL’lik toplam tarım
desteğini 5,5 milyar YTL’ye çıkardık. Bu sene kuraklık desteğiyle birlikte bu
5,8-5,9 milyar YTL’yi buluyor, bu sene bizim çiftçiye verdiğimiz. Sonuçta,
bunun için, bu destekler verildiği için Türkiye’de tarımsal üretimin değeri son
beş yıl içerisinde 2 kattan fazla arttı. Hem üretim modernleşti hem daha yüksek
kalitede, daha yüksek standartta bir üretimle bu tarım sektörü büyüyor, bundan
sonra da büyümeye devam edecek. Bakın, dünya da malî kriz vesairenin
etkisinde, Türkiye’de tarım sektörüne yatırım yapmak için yabancı sermaye
talebi son bir buçuk ay içerisinde özellikle çok yoğun bir şekilde arttı ve
geçtiğimiz günlerde, Dünya Ekonomik Forumu çerçevesinde birçok uluslararası
heyetle, uluslararası şirketlerle vesaire -onların talepleri oldu- onlarla
görüştük. Hepsinin Türkiye’de tarımla ilgili müşterek yatırımlar yapma arzusu
var. Bu, Türkiye’nin bu konudaki avantajını, durumunu da göstermesi bakımından
anlamlıdır. Sayın Özkan’ın
yerinden söylediği bir hususa da cevap vermek istiyorum. Kuduz hastalığı
maalesef Türkiye’de zaman zaman bireysel vakalar
şeklinde görülüyor ve biz, ilk defa olarak Türkiye’nin en kapsamlı kuduzla
mücadele projesini başlattık. Sayın Özkan bunu kendisi de bilir, benim
meslektaşım olur. Biz, Türkiye’deki bütün büyükbaş hayvanların kuduza karşı
aşılanmasıyla ilgili bir proje başlattık hatta ilk defa olarak Türkiye’de yaban
hayatında yaşayan hayvanların, etçil yani etobur hayvanların kuduza karşı
aşılanması projesini başlattık ki havadan uçaklarla, özel ambalajları
içerisinde kuduz aşısı ormanların üzerine bırakıldı, çeşitli bölgelere. Buna
bizzat ben de iştirak ettim ve bunun dışında, diğer bütün evcil hayvanların
kuduzdan korunmasıyla ilgili de çok geniş bir proje biz hayata geçirdik. Bu
çerçevede mücadele ediyoruz. Tabii, bireysel vakalar maalesef oluyor. Bunun da
büyük şekilde sebebi, özellikle şehirlerdeki başıboş hayvanlar, özellikle
başıboş kedi, köpek popülasyonu. Bunlardan kaynaklanan
bazı kuduz problemleri oluyor. Maalesef zaman zaman
insanlarda meydana gelen ısırıklar vesilesiyle insanlara da bulaşabiliyor ama
bu, tabii, topyekûn mücadele edilmesi gereken bir alandır. Biz Tarım Bakanlığı
olarak evcil hayvanların tamamını korumak maksadıyla önemli bir projeyi geçen
sene başlattık ve bu proje birkaç yıl daha devam edecek. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Buyurunuz. TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sayın Başkan tamamlayacağım. Yaklaşan Kurban
Bayramı’yla ilgili hayvan hareketlerinin kontrol edilmesi tabii ki bizim
gündemimizde. Biz Hükûmet olarak bir konuyu daha
başlattık: Trakya bölgesinde -yine Sayın Nalcı’nın da
dikkatine çekmek istiyorum bu hususu- biz hastalıklardan ari
bölge çalışması başlattık. Böylece hiç değilse Boğaz’ın diğer tarafına yani
Trakya bölgesine hayvan hastalıklarını orada eradike
edersek şap yönünden ve diğer bazı hastalıklar yönünden oradan dünyanın şapa
karşı duyarlı olan ve bu nedenle de hayvansal ürün ithal etmeyen, Türkiye’den,
ülkelere, o pazarlara bizim hayvansal ürün ihraç etme imkânımız oluyor. Bu
proje de şapla ilgili olarak hayata geçmiş durumda. On bir aydır biz bu projeyi
başlattık, yılbaşından itibaren ve Trakya’da şap hastalığıyla ilgili bir arilik statüsü için şu anda uygulama yapıyoruz. Bundan sonraki
dönemde de gerek Kurban Bayramı gerek Kurban Bayramı’nın dışındaki zamanlarda,
hayvan hastalıklarıyla mücadelede de çok ciddi plan uyguluyoruz. Özellikle
nakillerde… Tabii zaman zaman milletvekillerimize de
bu konular geliyor, “Efendim, işte bizim hayvanlarımıza el koydular, aracımıza
el koydular.” türü şikâyetler… Aşısı olduğu takdirde, nakil belgesi olduğu
takdirde, kimlik belgesi olduğu takdirde onların hareketine herhangi bir engel
olmaz ama aşısız ise ama kimlik belgesi yok ise kulak küpesi yok ise tabii ki
görüldüğü yerde el konur. Bunun da sebebi hayvan hastalıklarının bir bölgeden
bir bölgeye ulaşmasını engellemek içindir. Ben, bu konularla
ilgili olarak da Türkiye’nin daha iyi bir noktaya geleceğini umut ediyorum bu
çalışmalarla ve hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Eker. AHMET ERSİN (İzmir) – Sayın Başkanım, izin verir misiniz. BAŞKAN – Buyurun. V.- AÇIKLAMALAR (Devam) 2.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabına ilişkin açıklaması AHMET ERSİN
(İzmir) – Şimdi, Sayın Bakan, Kemalpaşa’daki kiraz üreticilerinin üretim
kaybının yüzde 50-55 civarında olduğunu söylediler. Sayın Bakan ya yanlış
bilgilendirilmiş ya da kasıtlı olarak doğruyu söylemiyor. Bakın, elimde kendi
bürokratlarının raporu var. İzmir İl Tarım Müdürlüğü elemanlarının Kemalpaşa
köylerinde yaptığı çalışmaya ilişkin rapor elimde. Bu raporda kiraz
üreticilerinin üretim kaybının yüzde 90 olduğu ve maddi, parasal karşılığının
da 7 milyon YTL civarında olduğunu tespit etmişler. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – İl Tarım Müdürünün imzası var altında. AHMET ERSİN
(İzmir) – İl Tarım Müdürünün imzası var. BAŞKAN – Sayın
Ersin, bu konudaki bilgiyi Sayın Bakana iletirsiniz, o da gereğini yapar. Teşekkür ederiz. AHMET ERSİN
(İzmir) – Teşekkür ederiz. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkanım, bir katkı da ben vermek istiyorum müsaade ederseniz. BAŞKAN – Nedir
efendim? 3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın,
yaş sebze ve meyve ihracatındaki sorunlara ilişkin açıklaması MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Bakanımız, tabii ki yaptıklarını anlatıyor. Bana göre siyaset,
yaptıklarıyla övünmek hakkına sahip değil, yapamadıklarının hesabını vermektir.
Dolayısıyla Sayın Bakana şimdi şunu soruyorum: Altı yıldır iktidardalar, yaş
sebze ve meyve ihracatındaki sorunlar bir türlü aşılamadı. Bugün, narenciye,
limon sezonu açılmış olmasına rağmen limon dalında kaldı, 400 liraya alan yok.
Bunun da hesabını Sayın Bakanın bir şekilde vermesi lazım. BAŞKAN – Sayın
Şandır, bunları da soru önergesi olarak kendisine yöneltirseniz gereği olur. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Ama Sayın Bakan buradayken, işte, yani bu konuda bir açıklaması
olabilir mi? BAŞKAN – Ama
usulümüze uygun değil, soru-cevap işlemine giriyor. Biliyorsunuz, şimdi gündem
dışı konuşmalar yapılıyor. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Yani Sayın Bakanın açıklama yapmasına teşekkür ediyorum. Buna da bir
katkı verir umuduyla bu soruyu soruyorum. BAŞKAN – Evet.
Size herhâlde bu konuda bir yazılı cevap verecektir sanıyorum. Teşekkür ederiz. Gündem dışı üçüncü
söz, son günlerde yaşanan ekonomik kriz nedeniyle ülkemizde meydana gelen iş
yeri kapanmaları ve işçi çıkarmaları hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili
Bayram Meral’e aittir. Buyurunuz Sayın
Meral. (CHP sıralarından alkışlar) IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
(Devam) A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
(Devam) 3.- İstanbul Milletvekili Bayram Ali Meral’in, yaşanan
ekonomik kriz nedeniyle kapanan iş yerlerine ve işçi çıkarmalarına ilişkin
gündem dışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in
cevabı BAYRAM ALİ MERAL
(İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerime başlarken yüce
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Değerli Başkanım,
sorunu olana beş dakika, sorun yaratana yirmi iki dakika… Takdirlerinize arz
ediyorum. Değerli
arkadaşlarım, gerek dünyada gerekse ülkemizde ne zaman bir sorun olursa olsun
bunun faturası çalışanlara çıkarılmaktadır. Bunu uzun yıllar hep birlikte
yaşadık ve gördük. Benim sorumlu işverenlere hiçbir diyeceğim yoktur ama bu
gibi olayları, krizleri bahane yaratıp, iş yerlerini kapatan, işçi çıkaran bazı
sorumsuz, istismarcı insanlara da elbette ki yalnız benim değil, hepinizin bir
şeyler demesi hakkının olduğuna inanıyorum. Tekstil iş
kolunda, seramik fabrikalarında, çimento fabrikalarında, özel sektörde,
Telekom’da, değerli arkadaşlarım, ayrıca, Ford’da, Goodyear’da,
Toyota’da, Tofaş’ta ya işçi çıkarılıyor, genelde ya
iş yeri kapatılıyor ya işe ara veriliyor. Ama gördüğümüz o ki muhterem
arkadaşlarım, bu işverenlerimizin bir bölümü Mısır’da, Suriye’de, Ürdün’de,
Çin’de, Pakistan’da, Cezayir’de, Moldova’da, Romanya’da, Rusya’da,
Bulgaristan’da iş yerleri açmış ve buralarda yatırımlar yapmışlardır. Bunlara
seviniyoruz ama buralara kriz gelmemiş mi değerli arkadaşlarım? Bizim ülkemize
geldiğinde bir bahane ortaya atmaktadırlar. Ne oluyor?
Alıştırdık muhterem arkadaşlarım. Prim affına alıştırdık, vergi affına
alıştırdık, şimdi sıra geldi kredi affına. Bir şey daha kaldı arkasından, kıdem
tazminatı ya kaldırılsın ya o işsizlik fonundan ödensin. El insaf! Kıdem
tazminatına 12 Eylül dokunmadı değerli arkadaşlarım. Ne güzel, prim affı var,
arkasından kredi affı var, af üzerine af var, arkasından kıdem tazminatını ya
kaldırın ya işçinin parasıyla tekrar işçiye ödensin. Vallahi kusura bakmayın,
böyle işverenliği, böyle patronluğu, rahmetli ninem ölmeseydi o da yapardı. Ondan
sonra alıştırıyorsunuz, bir yerde kestiğiniz zaman saldırıya maruz
kalıyorsunuz, bağırıyorsunuz. Ben, işte bir zamanlar meydanlarda bağırıyordum.
“Bunlar özel sektör değil, bunlar yağmacı, talancı, vurguncu.” Şimdi, bazen
zincirini koparanlar bana saldırıyor, aldırış etmiyorum, ama siz rahatsız
oluyorsunuz, farkında mısınız? Alışmamışsınız. Çünkü geçmişte birlikteliğiniz
var. Ne yapacağız
şimdi değerli arkadaşlarım? Bakınız, işçinin birikimleri oluyor. Tasarrufu
Teşvik Fonu’nu hakkıyla işçiye, çalışana ödemediniz, Konut Edindirme Fonu’nu
hakkıyla ödemediniz. Bir sürü zam yaptınız muhterem arkadaşlarım. Gece yarısı
zam yapıyorsunuz. Nedir şimdi? Doğal gaza zam yapıyorsunuz. Patron diyor ki:
“Malımı zaten satamıyorum, bu zam, yarın –on ay içerisinde vergisiyle yüzde
80’i bulmuş doğal gaz zammı- elektriğe zam gelecek.” Doğal gazla işleten
fabrikalar “Malımı satamıyorum.” diyor. Ne olacak o zaman bunlar? İşçi
çıkarmasına zemin hazırlattırıyorsunuz. Gerek var mı değerli arkadaşlarım,
krizin üzerine kriz yaratılır mı? Geri alın bunları muhterem arkadaşlarım. Sayın Bakanımız
burada, teşekkür ediyorum. Bakınız, Sayın Bakanım, bir defa IMF’yle anlaşma
yapıyorsunuz. IMF’nin bugüne kadar yaptıkları hiçbir şey bu ülkeye hayır
getirmemiştir. Dikkatinizi çekerim buna, bir.
İşsizlik Fonu
amacı dışında kullanılmamalıdır. İşsizlik Fonu’ndan ödenen ücretler düşüktür.
Bunlar gözden geçirilip işçinin hakkı, birikimleri işçiye ödenmelidir. İşçi
çıkarılan iş yerleri, keyfî mi, bahane mi, hakikaten gerekçeli mi, bunlar
kesinlikle denetlenmelidir. Doğal gaza
yapılan zam. Diğer doğal gaza yapılan zam behemehâl geri alınmalı ve bundan
sonraki gelen zamlara dur denilmelidir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Buyurunuz, devam ediniz lütfen. BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Bakınız, on ayın içerisinde ekmeğe
yüzde 25 zam gelmiş, makarnaya yüzde 25 zam gelmiş, mercimeğe yüzde 112 zam
gelmiş, pirince yüzde 49 zam gelmiş, kuru fasulyeye yüzde 39 zam gelmiş,
ayçiçeğine yüzde 30 zam gelmiş, ulaşıma yüzde 18 zam gelmiş, elektriğe yüzde 58
zam gelmiş değerli arkadaşlarım. İşçiye, memura,
emekliye ne vermişsiniz? Yüzde 4 zam vermişsiniz. Sizin sosyal adaletiniz bu mu
değerli arkadaşlarım? Bu da yetmiyor, akaryakıta… Efendim ne oldu? “Dolara zam
geldi, ondan dolayı doğal gaz arttı.” E, dolar düştüğü zaman ne oldu? Mazotun,
benzinin varilini 110 küsur üzerinden alıyordunuz, şimdi 60’a düştü. Niye o
zaman akaryakıt fiyatlarını düşürmüyorsunuz? Yani vatandaşı, affedersiniz, bu
kadar hesabını, kalemini bilmeyen kitle mi zannediyorsunuz? (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, kriz olabilir ama bunun yükü belli bir
kesimin sırtına yüklenmemelidir. Siz işinizi gücünüzü bırakmışsınız,
çalışanların yakasına yapışmışsınız. Çünkü sesi çıkmıyor, gariban, işten
atılacağım korkusu var. İşverenlerin talebine bakınız. Behemehâl Sayın
Bakanım orada en fazla tepkiyi sizin göstermenizi beklerdim ben. Kaç kişi zaten
kıdem tazminatı alıyor Allah’ını seversen? Kamuda çalışanların dışında doğru
dürüst kıdem tazminatı alan işçi mi kaldı? Kaldırdınız. Sosyal Güvenlik Yasası
adında yasa çıkardınız, emeklilik yaşını getirdiniz altmış beşe çıkardınız.
Uzun da olsa kısa da olsa, nasıl olsa vatandaş “Emekli olamıyorum…” Kayıt
dışını her gün artırdınız. Kayıtlarınızı bir kaydedin, vergi gelirlerinizi,
vergileriniz artıyor mu, düşüyor mu ücretler yükselmesine rağmen değerli
arkadaşlarım? Bunu yapınız muhterem arkadaşlarım. Vatandaş sizden sorunlarına
çözüm bekliyor, sorun yaratmak değil. Saygılar
sunuyorum hepinize, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Meral. Hükûmet adına Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çelik konuşacaktır. Buyurunuz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
İstanbul Milletvekili Sayın Bayram Meral’in son günlerde yaşanan ekonomik kriz
nedeniyle ülkemizde meydana gelen iş yeri kapatmaları ve işçi çıkarmaları
hakkında yaptıkları gündem dışı konuşma üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri,
son birkaç aydır bütün ülkeleri az ya da çok etkileyen, Amerika merkezli global bir kriz yaşıyoruz. 2007 Ağustos ayında Amerika
Birleşik Devletleri’nde konut kredilerinin geri ödenmesinde ortaya çıkan
sıkıntı ile başlayan kriz dalga dalga tüm sektörlere
ve tüm dünyaya yayılmış bulunmaktadır. Sadece finans sektörüyle sınırlı
kalmayan bu kriz reel sektöre de sıçramış bulunmaktadır. Tabii, bu süreci
Türkiye 2001 yılında yaşadı. Bildiğiniz gibi 2001’de mali yapının bozulması,
bütçe disiplininin yok olması ve finans sektörünün çökmesiyle cumhuriyet
tarihinin en zor şartlarını, günlerini birlikte yaşadık. Şimdi, bunun arkasında
ne var diye baktığımız zaman, 2001 yılında yaşadığımız bu sürecin arkasında;
uzun yıllar siyasi istikrarsızlıklarla çalkalanan bir Türkiye'nin netice
itibarıyla böyle büyük bir krizle karşı karşıya kalması diye görüyoruz. 2001
yılında yaşanan bu tablo neticesinde binlerce insanımız işsiz kaldı ve 2000
yılında yüzde 6,5 seviyelerinde olan işsizlik oranı, 2001 kriziyle birlikte yüzde
10,3’lere, yüzde 10,5’lere kadar yükseldi. Şimdi, tüm
dünyada benzer bir kriz yaşanıyor, bankalar batıyor, şirketler binlerce işçiyi
çıkarıyor ve Amerika Birleşik Devletleri’nde 2008’in ilk dokuz ayında tarım
dışı istihdamdaki daralma 760 bin kişi. 2006 sonunda işsizlik oranı yüzde 4,4
olan Amerika Birleşik Devletleri’nde işsizlik oranı şu anda yüzde 6,1 ve
yükselmeye devam ediyor. Buna karşılık
ülkemizdeki istihdam rakamlarına baktığımız zaman işsizlik oranının beş yılda
aynı seviyede kaldığını görüyoruz. Temmuz verileriyle birlikte on iki aylık
ortalama yüzde 9,95 düzeyindedir. 2006 ve 2007 sonu rakamları ise, işsizlik
oranı açısından söylüyorum, yüzde 9,9 mesabesindedir. Şimdi, belki
kürsüden yine söyledim, 2002 ile 2008 arasında ekonomik veriler açısından her
sahada çok önemli pozitif gelişmeler olmasına rağmen işsizlik oranında ciddi
bir düşüşün sağlanmamasının altında yatan veya aynı oranda seyretmesinin
altında yatan şey bildiğiniz gibi iki ana nedene dayanıyor. Bunlardan biri,
her yıl iş gücüne 700 bin gencimiz katılıyor, bunların 400 bininin istihdamı gerekiyor.
İkincisi ise,
tarımdan yoğun bir göç yaşıyor Türkiye, yapısal değişim ve dönüşüm yaşıyor.
2002 yılında yüzde 38’lerde olan tüm istihdam içerisindeki tarımın payı
2008’lerde yüzde 26’ya inmiştir, yani yaklaşık 1,5 milyon vatandaşımız
kırsaldan kente göç etmiş. Kırsalda çalışırken “Ücretsiz aile işçisi.” diye
çalışan görünürken kente geldiği zaman Türkiye’nin gerçekleriyle yüzleşir hâle
geldi. Böylece, kırsaldan kente yoğun göç ve iş gücüne
katılımdan dolayı işsizlik oranında mevcut iş gücüne katılıma iş imkânı
sağlanmıştır ve kırsaldan kente göçe hem meslek edindirme hem iş gücüne katılma
neticesinde iş sağlanmış ve “depodaki işsizler” diye tabir edebileceğimiz o
işsizler ise aynı oranı muhafaza etmektedir ki, bunu küçümsemenin doğru
olmadığı düşüncesindeyim, bu yapısal değişim ve dönüşüm çerçevesinde. Değerli
milletvekilleri, yine aynı… Amerika’da işsizlik 2006’dan bu yana yüzde 1,7
artarken bizde bu rakamlar çerçevesinde on binde 5 seviyesindedir bu artış.
Yakaladığımız siyasi istikrar ve yürüttüğümüz kararlı politikalar sayesinde
artık ekonomimiz gerek iç ve gerekse dış kaynaklı şoklara dayanıklı bir düzeye
gelmiştir. Mali disiplinden ayrılmayacağımızı ve politikaları kararlılıkla popülizme kaçmadan uygulayacağımızı da bütün bakan
arkadaşlarımız, bizler de her defasında ifade ediyoruz. Değerli
milletvekilleri, ekonomik krizlerin etkilerinin en acımasız şekilde reel
sektörü ve dolayısıyla çalışanlarımızı etkilediğini geçmiş tecrübelerle
biliyoruz. Bu sebeple, daha kriz başlamadan önce yine Parlamentoda çok büyük
bir konsensüsle, kriz olacakmış varsayımıyla -bunun
işaretlerini zaten hepimiz de alıyor idik- mayıs ayında “istihdam paketi” adı
verilen çok önemli düzenlemeleri gerçekleştirdik. Sayın Meral
burada ifade ettiler… Bu düzenlemeler, yani işverenler için yapılan
düzenlemeler değildir. Artık, dünyadaki gelişmeler işveren ve işçiyi, patron
ile işçi ayrımında, et-tırnak gibi, bunları birbirinden ayırmak mümkün
değildir. Tabii ki, sosyal devlet olmanın gerekleri yerine getirilecektir, o
ayrı bir olaydır. Fakat “yapılan düzenlemeler patronlara yapılıyor, yapılan
düzenlemeler işverenlere yapılıyor” gibi bir yaklaşım doğru değildir, aynı
zamanda işçi için yapılan düzenlemelerdir. Çünkü,
bunları birbirinden ayırmak mümkün değildir. İşverenin olmadığı, işverenin iş yerinin
kapandığı bir ortamda işçiden, işçinin hakkından nasıl bahsedeceksiniz? Zaten
bugün de belki konuşmanızın altında yatan neden de bu: Kapanan iş yeri ve
işsizlik sorunu. O hâlde, kapanmayan bir iş yeri ve işçinin sorununun azaldığı
bir Türkiye’yi hedeflediğimize göre, yaptığımız düzenlemeler tam da bu amaca
dönük düzenlemelerdir. Bunlardan biri,
gerçekleştirdiğimiz düzenlemelerin en önemlisi, işveren sigorta priminde yüzde
25’lik indirim gerçekleştirdik. Amaç nedir? İşverenin üzerinde, OECD ortalamasının
çok üstünde bulunan yükleri, istihdamın üzerindeki yükleri o ortalamaya
yaklaştırmaktır, başka bir amacı yoktur, yani işveren daha çok işçi çalıştırsın
düşüncesiyledir. Bu, son derece… BAYRAM ALİ MERAL
(İstanbul) – Ben de iş yeri kapanmasın istiyorum Sayın Bakan. ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Tabii, siz kapansın istiyorsunuz
anlamında söylemedim. Yani şunu üzerine basa basa
söylüyorum: Ayrılmaz bir ikilidir artık… Endüstriyel ilişkilerde bunları
dikkate almamız gerekiyor. 1900’lü yıllardaki, 2000’li yılların başındaki bir
tablo söz konusu değil artık endüstriyel ilişkilerde. Yani işçi de işveren de
olaylara bakarken… Çok daha sağduyulu ve iş yerini yeşerten, iş yerini
geliştiren, dolayısıyla çalışma hayatını çok daha olumlu düzeylere taşıyacak,
istihdam kapasitesini genişletecek bir yaklaşım tarzı artık öne çıkmıştır, o
anlamda söylüyorum, buna tepkiniz olduğu için söylemiyorum. Tabii bu yüzde
25’lik işveren sigorta primindeki indirimin kamuya maliyeti 4,5 katrilyon
civarındadır, yani burada 4,5 katrilyonluk bir kaynak transferinin yapıldığını
çok rahat bir şekilde ifade edebiliriz. Amaç nedir? Amaç, OECD ortalamasındaki
istihdam yükü düzeyine işverenlerimizi çekmektir ve yatırıma yönlendirmektir. İşverenlerin
terör mağduru ve eski hükümlü çalıştırma zorunluluklarını kaldırdık. Zorunlu
istihdamla ilgili önemli düzenlemeleri, yani öteden beri konuşulan ama bir
türlü gerçekleştirilemeyen bu düzenlemeleri gerçekleştirdik. Özürlü
vatandaşlarımızın istihdamını artırmak amacıyla, özürlülerimizin işveren
sigorta priminin Hazine tarafından karşılanacağını bu yasada düzenledik. Güneydoğu Anadolu
Projesi aynı zamanda bir istihdam projesidir, altyapı projesidir. Az önce Tarım
Bakanımız burada ifade etti, sizler, bizler hep konuşuyoruz. Sorun nedir?
Üretimdir. Sorun, tahıl ve benzeri tarım ürünlerindeki daralma ve sıkıntılara
karşı bu projenin ayağa kalkmasıdır. Bu proje yalnız tarım ürünleri açısından
önem arz etmemektedir, aynı zamanda istihdam açısından da ve en önemlisi sosyal
problemlerin çözümü açısından da bu proje önem arz etmektedir. O düzenlemede
burada ayırdığımız kaynağı hepiniz bilmektesiniz. Yatırımların
önündeki bürokratik formaliteleri kaldırdık. İş yeri kurma izinleri gibi bazı
düzenlemeleri kaldırdık. Ayrıca çok önemli düzenlemelerden bir tanesi,
kadınlarımızın ve on sekiz-yirmi dokuz yaş arasındaki gençlerimizin
istihdamının teşviki ile ilgili beş yıllık bir teşvik uygulaması getirdik. Son
üç aya baktığımız zaman -üç aylık verilere baktığımız zaman- gerek kadın gerek
gençler gerekse özürlülere uygulanan bu teşvik neticesinde 55.800 vatandaşımız
iş sahibi olmuştur. Tabii bu küresel krizin çok ciddi etkileri var ama bu süreç
geçtiği zaman bu uygulamanın çok olumlu yansıyacağını ve istihdamdaki bu
55.800’ün çok daha yukarılara çıkmasını beklediğimizi ifade etmek istiyorum. BAYRAM ALİ MERAL
(İstanbul) – Çalışacak fabrika kalırsa o zamana kadar Sayın Bakan. ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Mesleki eğitime ciddi kaynak transferi
sağladık. İşsizler var, iyi, güzel ama vasıfsız işçi talebi yok, vasıflı işçi
talebi var, iş gücüne talep var. O hâlde bunların eğitilmesi gerekir. Bununla
ilgili 300 trilyon liraya yakın bir kaynak transferi yapıldı. Şu anda ülkemizin
dört bir tarafında meslek eğitim kursları yaygın bir şekilde çalışmalarını
sürdürüyor. 2008 yılında 25 bin kursiyerimizi meslek edindirme kurslarına tabi
tuttuk ve bu artarak devam edecek. Bir yıl içerisinde, 2009’un ortalarına kadar
100 bin gencimizin meslek kurslarından sertifikalandırılmasını gerçekleştirmiş
olacağız, bu da önemli bir düzenleme idi. İŞKUR’u
tozlu raflardan çıkardık. İŞKUR gerçekten işlevleriyle baş başa, sorunlarını
çözme konusunda ciddi bir imkâna kavuşmuş oldu. İşsizlik
ödeneğinden bahsettiniz Sayın Meral. İşsizlik ödeneğinde de yüzde 11’lik bir
artışı yine istihdam paketinde getirdik. Bunun yetersizliğiyle ilgili
değerlendirme yapılıyor ama diğer taraftan da işte asgari ücretin yüzde
50’sinin konuşulduğu bir ortamda işsizlik ödeneğinde meydana gelecek olan daha
fazla artışlardan yanayız hepimiz. Buna kimsenin karşı çıkacağı düşüncesinde
değilim ama burada işsizliği tercih edecek şekilde de bir yapılanmanın doğru
olmayacağı, buradaki dengeleri sağlıklı kurmamız gerektiği inancındayım. Yine istihdam
paketi çerçevesinde işverenlerimizin, BAĞ-KUR’lu
sigortalıların prim yapılandırmasını getirdik. Yüzde 85’lere varan prim
yapılandırması neticesinde 500 bin işveren ve 850 bin BAĞ-KUR’lu
faydalandı ve hazineye, kasamıza da 5,3 katrilyon liralık bir imkân 30 Ekim
itibarıyla girmiş bulunuyor. 5 katrilyon 300 trilyon lira nakit olarak. Toplam
yapılandırma içerisindeyse 14 trilyon nakdi de kattığınız zaman 14,5
katrilyonluk bir imkân kasamıza girmiş olacak iki yıl içerisinde. Şimdi, bu
düzenlemelerimizin tümünü işçimiz için yaptık, işverenimiz için yaptık. Bunları
tek gözle görmenin, tek yönlü değerlendirmenin doğru olmayacağını sizler de
paylaşırsınız inancındayım. Şimdi, biraz
önce, krizin ülkemizde ve Amerika Birleşik Devletleri’nde işsizliği ne ölçüde
etkilediğini ifade etmiştim. Bir de sosyal güvenlik verileri açısından bakacak
olursak olaya tablo şu şekilde -çok küsuratlarını söylemiyorum- SSK’lı iş yeri
sayısı temmuz ayında 1 milyon 167 bin, eylül ayının sonu itibarıyla baktığımız
zaman 1 milyon 172 bin. Yani burada SSK’lı iş yeri sayısında 7 binlik bir artış
söz konusudur. Temmuz, Ağustos, Eylül 2008 döneminde hizmet akdiyle çalışan
sigortalılarda ne kadar artış var diye bakacak olursak -yani kriz dönemini
yaşıyoruz, dünya krizlerle karşı karşıya- 145.867 yeni sigortalı işe başlamış.
Yani kriz dönemindeyiz ama sigortalı sayısındaki artış son üç ayda 145.867’dir.
Toplam olarak ben bir rakam vermek istiyorum. Yani 2007 sonu itibarıyla sosyal
güvenlik kapsamındaki sigortalı sayımız 15 milyon 19 bin, 2007-2008 Eylül sonu
itibarıyla baktığımız zaman ise 15 milyon 597 bin kişidir. Yani hizmet akdiyle
çalışanlarda veya toplam sigortalıda 550-600 bin civarında bir artışın olduğunu
söyleyebilirim. Şimdi, spesifik olarak, şu fabrika kapandı, şurada işçi çıkarıldı…
Bunlar doğrudur. Onlarla ilgili de, bakın, siz çok iyi bilirsiniz, kısa çalışma
ödeneği diye bir şey var. Buraya müracaatlar da çok önemli. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Sayın Bakan, Gaziantep’te son üç ayda 40 bin kişi çıkarıldı, 40
bin… ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Nüfus artışı kaç Sayın Bakan? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Efendim, bakınız, ben… YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Bakın, geçen gün Gaziantep’teydiniz, belediye otobüsleri önünüzü
kesti. Ne dediniz onlara? “Yargı kararı uygulanacak.” demediniz mi? 150 kişi
ailesiyle perişan. BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, müdahale edin. MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) – Hep aynı şeyi yapıyor. ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Şimdi, sizin bu sorunuzu ayrıca
tartışabiliriz. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Söyledikleriniz gerçek değil. ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – O zaman bizi dinlemiyorsunuz.
Dinleseniz, böyle bir soru sormazdınız. Milletvekili her şeyi… YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Ben çok iyi dinliyorum da, gerçeği söylemiyorsunuz. ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Nasıl gerçeği söylemiyorum? YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Gaziantep’te yaşıyoruz. Geçen gün Gaziantep’teydiniz, kaç kişi
önünüzü kesti? BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan… Sayın Başkan… BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Şimdi, bakınız, “Gerçeği
söylemiyorsunuz.” dediğiniz zaman öyle bir rakam söyleyeceksiniz ki beni burada
mahcup edeceksiniz. Onu söyleyemiyorsanız siz mahcup olursunuz! Öyle basit
değil bu işler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Gaziantep’te kaç kişi önünüzü kesti? Kaç kişi önünüzü kesti Gaziantep’te? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Şimdi, bakınız, şuna da dikkat edin… YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Gaziantep’te ne dediler size? İspat ediyorum işte! ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Ben siyasetin nasıl yapılması
gerektiğini iyi bilen bir insanım. YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep)
– Ben çok iyi bilirim. BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan… ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bilseniz, bakınız, böyle konuşmazsınız.
Çok afaki bilgiler, yani yere basmayan bilgiler. Şimdi, kısa
çalışma ödeneği… YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Geçen gün Gaziantep’te -somut söylüyorum- kaç kişi önünüzü kesti,
kaç kişi? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Gaziantep’i çok iyi gördüm, çok iyi
gelişiyor. Gaziantep’te her şeyin iyi olduğunu da tespit ettim yerinde bizzat. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Öyle söylerseniz size gülerim ancak! Size gülerim ancak, size
gülerim! ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bakınız, gerek esnafı gerek Sanayi
Odasını, Ticaret Odasını, siyasi partileri, Cumhuriyet Halk Partisini de,
MHP’yi de, hepsini de ziyaret ettim ve hepsiyle görüşmemizde Gaziantep gelişen,
o bölgenin incisi kent konumuna gelmiş. Mutlaka muhalefet olarak sizin de
katkınız vardır, onun için teşekkür ediyorum. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Sayın Bakan, gerçeği, olayı söyleyin! ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Şimdi, kısa çalışma ödeneği açısından
baktığımız zaman 13 firma müracaatta bulunmuş, 13 firma içerisinde 7 firma TMSF’yle sorunu olan firma olduğu için o kapsamda çözüm
üretiliyor. Ama bize bunun dışında bugüne kadar müracaat eden firma sayısı 6.
Yani, kısa çalışma ödeneğinden ne kastediyoruz değerli arkadaşlar? Ekonomik
kriz. Genel bir ekonomik kriz var. Dolayısıyla işverenler diyorlar ki: “Bu kriz
çerçevesinde işçilerimiz işsiz kalıyor.” “Fabrikaları kapatmak durumundayım.”
diyen firma sayısı, bize şu ana kadar ulaşan 6 firmadır TMSF’yle
ilgili 7 firmayı çıkardığınız zaman. Onun için, rakamları… Ha, geleceğe
dönük, bu kriz uzun sürerse, bu küresel kriz devam ederse, yani finans
temininde eğer güçlükler olursa, finans temininde maliyetler yüksek olur ise ve
talep daralması meydana gelir ise ihracatta sorunlarınız olacak, ithalatta
sorunlarınız olacak. Bunları saygıyla karşılıyorum ve hep beraber zaten dünya şimdi o çalışma
içerisinde. Bu kriz uzun sürmesin ve dalga dalga da
yayılmasın diyoruz. Ama Türkiye’nin avantajı nedir? Türkiye, 2001’den ders
çıkarmıştır. Gerek kamu maliyesi, gerek finans sektörü şu anda bu krizlere, bu
şoklara karşı dayanıklı bir şekilde mücadele ediyor, elimizdeki rakamlar da
bunu doğruluyor. Yani Türkiye şu anda bu küresel dalgalanmadan en az etkilenen
ülkelerin başında gelmektedir onu ifade ediyorum. Yoksa,
hiç sorun yoktur gibi bir yaklaşımı da doğru bulmuyoruz. Bu çerçevede bir
önemli gösterge daha var, işsizlik ödeneğinden yararlananların sayısında kısmi
bir artış var, o da şu: Nisan sonuna kadar, mayıs başına kadar 120 bin kişi
işsizlik ödeneğinden istifade etmekteydi, şu anda 143 bin kişi istifade
etmektedir. Bu, şu anlamda önemli: İşsizlik ödeneğinden
istifade etmek çeşitli kurallara tabi. O kurallara tabi olduğu için
istifade edenlerin sayısı çok önemlidir. Ona çok itibar edilmesi gerekiyor.
Burada 20 binlik bir artış söz konusudur. Biz de bunu çok sıkı bir şekilde
takip ediyoruz -buradaki gelişmeleri- umuyor, diliyoruz ki çok daha yüksek
rakamlara ulaşmaz. Değerli
milletvekilleri, tabii burada söylenmesi gereken birçok konu var, ama Sayın Meral,
aflarla ilgili bir beyanda bulundunuz. Bakınız, bu af, diğer aflarla kesinlikle
kıyaslanmaz. Burada prim borcu olmayan vatandaşlarımıza, kayıt dışı
çalıştırmayanlara 5 puanlık, yüzde 25’lik işveren sigorta priminde indirim
yapılmıştır, yapılmaya devam edecektir. Ama prim borcu olan, kayıt dışı
çalıştıranlar, bu konuda bir 5 puanlık indirimden yararlanmaları söz konusu
kesinlikle değil. Onun için arada hak hukuk gözetilmiştir onu ifade etmek
istiyorum. Kıdem tazminatı
konusu, siz de ifade ettiniz… Kıdem tazminatı döndü geldi, kamu çalışanlarının
hak ettiği bir şey hâline geldi. Kıdem tazminatının tartışılmasından yanayız.
Kıdem tazminatında kararı işçi, işveren hep birlikte vermemiz gerekiyor. Yani
burada çok az sayıdaki işçimizin bir hakkı gibi değil tüm çalışanların hakkı
olarak nasıl değerlendirilebilir, oranı ne olmalıdır, buna açığız, bunu konuşmamız
gerektiğini taraflara ben çok net bir şekilde söylüyorum, Meclisin kürsüsünden
de ifade ediyorum netameli konular olmasına rağmen. Siyasetçi, risk alan insan
demektir. Risk almadan Türkiye'nin sorunlarını çözmeniz mümkün değildir.
Bunları da enine boyuna biz konuşmaya hazırız. Diğer konular,
IMF ile ilişkiler… Biz, ülkenin yararına olmayacak hiçbir anlaşmanın altına
imza atmadık, bundan sonra da atmayacağımızı ifade ediyorum. Yaşanan süreç
normal değil değerli arkadaşlar, yaşanan süreç sıkıntılı bir süreçtir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Umuyor,
diliyorum ki kısa süre içerisinde bu sorunlar, dünya tarafından gerekli
müdahaleler –yapılıyor- yapılır ve çözülür, ülkemizin bu direnci daha fazla
zorlanmaz ve şu anda çok olumsuz şekilde, hepimizi rahatsız edecek şekilde
yansımayan bu olumsuzluklar kısa sürede biter ve biz ve dünya eski rayına girer
temennisiyle, hepinize çok teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Çelik. Sayın
milletvekilleri, şimdi gündeme geçiyoruz. Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize
sunacağım. VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Tezkereler 1.- Avusturya Ulusal Meclisi Başkanı Barbara Prammer’in davetine icabetle, bu ülkeye resmî ziyarette
bulunacak olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan’a refakat
edecek Parlamento heyetini oluşturmak üzere gruplarınca bildirilen milletvekillerine
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/579) 03
Kasım 2008 Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan'ın, Avusturya
Ulusal Meclisi Başkanı Barbara Prammer'in davetine
icabet etmek üzere, beraberinde bir Parlamento heyetiyle, 4-6 Kasım 2008
tarihleri arasında Avusturya'ya resmi ziyarette bulunması, Türkiye Büyük Millet
Meclisi'nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 Sayılı Kanun'un 6.
Maddesi uyarınca, Genel Kurul'un 30 Ekim 2008 tarihindeki 11. Birleşiminde
kabul edilmiştir. Anılan Kanun'un
2. Maddesi uyarınca, Heyetimizi oluşturmak üzere Siyasi Parti Gruplarınca
bildirilen isimler Genel Kurul'un bilgilerine sunulur. Köksal
Toptan Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi daha vardır, okutup oylarınıza
sunacağım. 2.- Avrupa Parlamentosu Tarım ve
Kırsal Kalkınma Komisyonu ile Fransa Ulusal Meclisi ve Senatosunun Mali İşler
Komisyonlarının, 3-4 Kasım 2008 tarihlerinde “AB’de Tarım ve Kırsal Kalkınma”
üzerine Brüksel’de düzenleyecekleri Karma Komisyon Toplantısına ismen davet
edilen Adana Milletvekili ve Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu Başkanı Vahit Kirişci’nin icabet etmesine
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/580) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna Avrupa
Parlamentosu Tarım ve Kırsal Kalkınma Komisyonu ile Fransa Ulusal Meclisi ve
Senatosu’nun Mali İşler Komisyonları’nın 3-4 Kasım 2008 tarihlerinde “AB’de
Tarım ve Kırsal Kalkınma” üzerine Brüksel’de düzenleyecekleri
Karma Komisyon Toplantısı’na Adana Milletvekili ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Başkanı Sayın Vahit Kirişci
davet edilmektedir. Söz konusu davete
icabet edilmesi hususu “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkileri’nin
Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun”un 9’uncu maddesi uyarınca Genel
Kurul’un tasviplerine sunulur. Köksal
Toptan Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı BAŞKAN – Kabul
edenler… K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Karar yeter sayısı… BAŞKAN – Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur. Birleşime on
dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 12.33 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 12.50 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Canan CANDEMİR ÇELİK
(Bursa) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 13’üncü Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum. Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının tezkeresinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi tezkereyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım. Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır. Şimdi, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bazı sayın milletvekillerinin izinli
sayılmalarına dair bir tezkeresi vardır, ayrı ayrı
okutup oylarınıza sunacağım. Okutuyorum: 3.- Bazı milletvekillerinin belirtilen sebep ve sürelerle
izinli sayılmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/581) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna Aşağıda adları
yazılı sayın milletvekillerinin hizalarında gösterilen süre ve nedenlerle
izinli sayılmaları Başkanlık Divanının 10 Ekim 2008 tarihli toplantısında uygun
görülmüştür. Genel Kurulun
onayına sunulur. Köksal
Toptan Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı “Balıkesir
Milletvekili Ayşe Akbaş, hastalığı nedeniyle 20/05/2008
tarihinden itibaren 20 gün” BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. “Çorum
Milletvekili Ahmet Aydoğmuş, hastalığı nedeniyle 18/06/2008 tarihinden itibaren 38 gün” BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. “Kilis
Milletvekili Hasan Kara, hastalığı nedeniyle 29/06/2008
tarihinden itibaren 20 gün” BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. “Eskişehir
Milletvekili Fehmi Murat Sönmez, hastalığı nedeniyle 01/07/2008
tarihinden itibaren 10 gün ve 10/07/2008 tarihinden itibaren de 32 gün olmak
üzere toplam 42 gün” BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. “İstanbul
Milletvekili Abdulkadir Aksu, hastalığı nedeniyle 14/07/2008 tarihinden itibaren 23 gün” BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. “Şırnak
Milletvekili Abdullah Veli Seyda, hastalığı nedeniyle 15/07/2008
tarihinden itibaren 15 gün” BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. “Şanlıurfa
Milletvekili Sabahattin Cevheri, hastalığı nedeniyle 16/07/2008
tarihinden itibaren 20 gün” BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. “İstanbul
Milletvekili Ali Topuz, mazereti nedeniyle 03/06/2008
tarihinden itibaren 12 gün” BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. “İstanbul
Milletvekili Gündüz Suphi Aktan, mazereti nedeniyle 08/07/2008
tarihinden itibaren 11 gün” BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. B) Duyurular 1.- Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in 6/11/2008 tarihli
14’üncü Birleşimde Genel Kurula hitaben konuşma yapma isteğine ilişkin BAŞKAN – Türkiye
Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün resmî davetlisi olarak ülkemizi
ziyaret etmekte olan Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev 6/11/2008 Perşembe günkü
birleşimde Genel Kurula hitaben bir konuşma yapmak istemişlerdir. Bu hususu
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Sayın
milletvekilleri, Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev 6/11/2008 tarihli (yarınki)
birleşimde Saat 11.10’da Genel Kurula hitap edecektir. Bilgilerinize
sunulur. Sayın
milletvekilleri, birleşime saat 14.00’te toplanmak üzere ara veriyorum. Kapanma Saati: 12.54 DÖRDÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 14.04 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatma SALMAN
KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 13’üncü Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum. Alınan karar
gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz. 1’inci sırada yer
alan, Serbest Bölgeler Kanunu ile Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe komisyonları
raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Serbest Bölgeler Kanunu ile Gümrük Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/605) (S. Sayısı: 275) BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet?. Yok. Ertelenmiştir. 2’nci sırada yer
alan, 1/8/2008 Tarihli ve 5803 Sayılı Elektronik
Haberleşme Kanunu ve Anayasanın 89’uncu ve 104’üncü Maddeleri Gereğince
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız. 2.- 1.8.2008 Tarihli ve 5803 Sayılı Elektronik Haberleşme
Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi
ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/638) (S.Sayısı:297)
(x) BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde. Komisyon raporu
297 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Sayın
milletvekilleri, 1/8/2008 tarihli ve 5803 sayılı
Elektronik Haberleşme Kanunu’nun 59, 60, 66, 67’nci maddeleri Cumhurbaşkanınca
uygun bulunmayarak bir daha görüşülmek üzere, bu hususta gösterilen gerekçeler
ile birlikte Başkanlığımıza geri gönderilmiştir. Anayasa’nın 89’uncu maddesinin ikinci fıkrasında “Cumhurbaşkanınca
kısmen uygun bulunmama durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece uygun
bulunmayan maddeleri görüşebilir.”, İç Tüzük’ün 81’inci maddesinin son
fıkrasında ise “Cumhurbaşkanınca yayımlanması kısmen uygun bulunmayan ve bir
daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderilen kanunların
sadece uygun bulunmayan maddelerinin görüşülmesine kanunun görüşmelerine
başlamadan önce Genel Kurulca görüşmesiz karar verilebilir. Bu durumda, sadece uygun bulunmayan maddelerle ilgili görüşme
açılır. Kanunun tümünün oylaması her hâlükârda yapılır.” hükümleri yer
almaktadır. Bu hükümlere göre, geri gönderilen kanunun tümünün veya sadece Cumhurbaşkanınca uygun
bulunmayan maddelerinin görüşülmesi Genel Kurulun kararına bağlıdır. Bu nedenle söz
konusu Kanun’un sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan 59, 60, 66 ve 67’nci
maddelerinin görüşülmesini Genel Kurulun onayına sunuyorum: Kabul edenler… K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Karar yeter sayısı… BAŞKAN –
Arayacağız efendim. Kabul etmeyenler…
Karar yeter sayısı yoktur. Birleşime on
dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 14.07 BEŞİNCİ OTURUM Açılma Saati: 14.20 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatma SALMAN
KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 13’üncü Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum. 5803 sayılı
Kanun’un görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. Kanun’un sadece
Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan 59, 60, 66 ve 67’nci maddelerinin
görüşülmesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi bu hususu
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım. Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Elektronik
cihazla yoklama yapacağız. Üç dakika süre
veriyorum. (Elektronik
cihazla oylamaya başlandı) MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) – Sayın Başkan, oylama olması lazım, yoklama değil. BAŞKAN – Teknik
bir hata olmuş, hemen düzeltiyoruz. Oylamayı tekrar
başlatıyorum. (Elektronik
cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN – Karar
yeter sayısı vardır, kabul edilmiştir. 59’uncu maddeyi
okutuyorum: ELEKTRONİK HABERLEŞME KANUNU Denetim MADDE 59- (1)
Kurum re’sen veya kendisine intikal eden ihbar veya şikayet üzerine, bu Kanunda belirlenen görevleri ile ilgili
olarak elektronik haberleşme sektöründe yer alan gerçek ve tüzel kişileri
denetleyebilir, denetlettirebilir. Kurum, bu Kanunun kendisine verdiği
görevleri yerine getirirken gerekli gördüğü hallerde, mahallinde de inceleme ve
denetim yapabilir ve/veya yaptırabilir. Mülki amirler, kolluk kuvvetleri ve
diğer kamu kurumlarının amir ve memurları inceleme veya denetimle
görevlendirilenlere her türlü kolaylığı göstermek ve yardımda bulunmakla
yükümlüdürler. İnceleme veya denetimle görevlendirilenler, inceleme veya
denetime giderken yanlarında denetimin konusunu, amacını ve yanlış bilgi
verilmesi halinde idarî para cezası uygulanacağını gösteren bir yetki belgesi
bulundururlar. (2) Denetimle
görevlendirilenler, denetime tabi olanlar veya tesisleri nezdinde, defterler de
dahil olmak üzere her türlü evrak ve emtianın,
elektronik ortamdaki bilgilerin, elektronik haberleşme alt yapısının, cihaz,
sistem, yazılım ve donanımlarının incelenmesi, suret veya numune alınması,
konuyla ilgili yazılı veya sözlü açıklama istenmesi, gerekli tutanakların
düzenlenmesi, tesislerin ve işletiminin incelenmesi konularında yetkilidir.
Denetime tabi tutulanlar, denetimle görevli kişilere her türlü kolaylığı
göstermek, yukarıda sayılan hususlarla ilgili taleplerini belirlenen süre
içinde yerine getirmek, cihaz, sistem, yazılım ve donanımları denetlemeye açık
tutmak, denetim için gerekli alt yapıyı temin etmek ve çalışır vaziyette tutmak
için gerekli önlemleri almak zorundadır. Aykırı davranışta bulunanlara bu Kanun
ve ilgili mevzuat hükümlerine göre cezai işlem uygulanır. (3) Kurum, bu
Kanunun kendisine verdiği görevleri yerine getirirken, bu görevleri ile ilgili
gerekli gördüğü bilgi ve belgeyi kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel
kişilerden isteyebilir. Kurum gerektiğinde diğer kamu kurum ve kuruluşlarından
denetim konusunda uzman personel talep edebilir. (4) Kurum,
belirlenecek esaslar dahilinde işletmecileri
denetlettirebilir. Denetim yetkisi verilenler ve bağımsız denetim kuruluşları
Kuruma sunacakları bilgi, belge, rapor ve mali tabloların bu Kanun ve mevzuat
hükümlerine uygunluğu ve hesapların doğruluğundan ve genel kabul görmüş denetim
ilke ve esaslarına göre inceleme ve denetiminden sorumludur. Bunlar,
hazırladıkları raporlardaki yanlış ve yanıltıcı bilgi ve kanaatler nedeniyle
doğabilecek zararlardan ve bu Kanun uyarınca yaptıkları faaliyetler dolayısıyla
üçüncü kişilere verecekleri zararlardan sorumludurlar. (5) Kurumun
denetim faaliyetlerinde görevlendirilen personeli ile bu faaliyetlerin yönetim
ve koordinasyonunu sağlayan görevlilerine görevleri sona erdiğinde, Kurumca,
elektronik haberleşme sektöründe bağımsız denetçilik yapabileceğine ilişkin bir
belge düzenlenir. Bunlar, Kurumdaki görevlerinden ayrılmalarını müteakip, 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun
48 inci maddesinin (A) bendinin (1), (4), (5) ve (7) numaralı alt bentlerinde
belirtilen şartlar ile ceza veya disiplin soruşturması sonucunda memuriyetten
çıkarılmış olmamak koşullarını korudukları sürece, elektronik haberleşme
sektöründe bağımsız denetçi olarak görev alabilirler. (6) Bu maddenin
uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Kurum tarafından yönetmelikle belirlenir. BAŞKAN – 59’uncu
madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Tacidar Seyhan konuşacaktır. Buyurunuz Sayın
Seyhan. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu Kanun’da,
başından beri görüşmelerde, değerli arkadaşlarım, en büyük rahatsızlığımız, bu
Kanun’un alelacele hazırlandığı, maddeler arasında ciddi çelişkiler olduğu. Bu
Kanun’un bu hâliyle uygulanmasının güçlüğü vurgulanmıştı. Ancak Genel Kurul
görüşmelerinde dahi, tüm uyarılara rağmen, o kadar ciddi hatalar yapıldı ki!
Cumhurbaşkanının geri gönderme tezkeresine bakınca -ki bana göre sadece bir
bölümünü görmüş- bir kanunun ciddiyetle hazırlandığından söz etmenin mümkün olmadığını
görüyorsunuz. Birlikte
paylaşalım mı birkaç tanesini: Bakın, birincisi:
İlk gönderilen maddede bağımsız denetçilik sisteminden söz ediliyor. Bu
bağımsız denetçilik sisteminin, Kurumda görev yapan denetçi statüsündeki
elemanlardan karşılanabileceğini söylüyor Kanun. Şimdi, hangi kurum? İlgili
Kurumda çalışan elemanlardan karşılanabilecek. Diğer tarafta da bu denetçilerin
nitelikleri tanımlanmış. Bir tarafta nitelik tanımlıyorsunuz, diyorsunuz ki:
“Bağımsız denetçiyi bir kritere kavuşturalım.” Diğer
taraftan da “Grupta o nitelikte şimdi görülen ama ileri hedef konulmayan
insanları da denetçi yapalım.” diyorsunuz. Çok doğru bir
tespit. Eğer siz bunu yaparsanız arkadaşlar, kurumunuz, sadece bağımsız
denetçi yetiştiren kuruluş hâline gelir. O kurumun tek görevi bağımsız denetçi
yetiştirmek olur. Birinci terslik bu. İkincisi:
Şartname koşulları yeni bağımsız denetçiyi tanımlıyor. Bir kere unvanı almış
ama o koşulları sağlamamış olanları bile -zaten bizde iç eleman eğitimi yok,
meslek içi eğitim yok- aynı statüyle ciddi bir makama transfer etmiş
oluyorsunuz. Daha kötüsü, kadro cetveline bakıyorsunuz orada denetçi tanımı
bile yok; Kanun’da var, kadrosu yok. Bunu birbiriyle bağdaştırmak mümkün değil
arkadaşlar. Diğer maddelere
bakıyorsunuz şimdi, cezaların caydırıcılığı olmadığı söyleniyor bir maddede.
Rakamlarla kafanızı çok karıştırmak istemiyorum ama hazırladığımız Kanun’a,
alelacele geçirmek istediğiniz Kanun’a bir bakın: Bir tarafta diyor ki “cezalar
caydırıcı değil, 1/4 oranında artırılması”, bir başka maddeye bakıyorsunuz, o
madde de bu hükmün tam tersini söylüyor. Bir maddeyle artırıyorsunuz, diğer
maddelerde bu maddenin işlerliğini ortadan kaldırıyorsunuz. Böyle bir sistem,
böyle bir kanun olur mu? Aynı atladığımız Serbest Bölgeler Kanunu gibi. Orada
nasıl teşvikler birbirini kesiyorsa, hepsi birbirini mahvediyorsa burada
Kanun’un her maddesi bir diğer maddesiyle çelişmiş. Hatta daha kötüsü var,
Kanun’un bir maddesinde daha önceki bir maddeye atıfta bulunuyor, “onun (c)
fıkrası” diyor, Kanun’da (c) fıkrası yok arkadaşlar. Kaldırmış kanun yapıcı,
kaldırdığının farkına varmamış. Şimdi, Sayın Bozdağ, Kanun’u nasıl bırakalım da geçsin, neresine
bakacağız? “Sırtın niye böyle?” demişler “Nerem doğru ki!” demiş. Öyle bir şey. Neresi doğru bu Kanun’un, neresinden
bakacağım? Türkiye’de
telekomünikasyona bakış çok ciddi bir sıkıntıda arkadaşlar. Bu
ciddi bir iş. Türkiye’nin -Bakan olsaydı burada keşke konuşabilseydim-
altyapı eksikliği giderilmeye çalışılıyor ama dünya standartlarına baktığımızda
bizim altyapı eksikliğimiz hâlâ en geri ülkeler arasında devam ediyor,
süregeliyor değerli arkadaşlar. Yani “3G’ye geçtik.” demekle, “Güneydoğu’da her
köye İnternet götürdük.” demekle, “Her köyde görüntülü haberleşme var.” demekle
teknik altyapıyı tamamlamış olmuyorsunuz. Bunun dışında bir şeylere ihtiyacı
var Türkiye’nin. Özellikle haberleşme sektöründe beş yıllık, on yıllık ciddi
programlara ihtiyacımız var. İnternet yüklemelerinde nereye gittiğimizi bilmek
zorundayız, verinin kaynağını, verinin paylaşımını doğru tespit etmek zorundayız,
veri güvenliğini sağlamak zorundayız. Bununla mı yapacağız? Yani sizin, genel
olarak yönetiminde kamunun yetkili dahi olmadığı, büyük bir bölümünde özel
sektörün referans kullandığı bir biçimde piyasayı şekillendirmek mümkün olacak
mı? Bunu, Kurumu bölüp parçalarken düşünecektik biz. Yani sanayileşmede atıl
teknolojiyi bize birileri verirken “Benim ülkeme bu olmaz kardeşim.”
diyebilecek yürekli devlet adamlarını ortadan kaldırıp bir yerlere sürerseniz,
o insanları çalıştırmazsanız, uzman tutmazsanız, işi ticariye dökerseniz, kısa
vadede “Pazarlama politikasıdır.” diyerek yeni yeni
kendinize özgü ekonomik tedbirler alırsanız ülkenin geleceği yer budur
arkadaşlar. Bu ülkenin ulusal haberleşme konusunda ciddi sıkıntıları vardır. Bu
bir millî güvenlik sorunudur aynı zamanda. İletişim güvenliğiniz hiçbirinizin
yok. Keşke Ulaştırma
Bakanı olsaydı. Biz bir kanun yapıyoruz ilgili fıkraları yok, cezalar
tanımlanmış cezalar birbirini kesiyor. Kanun, baştan sona yatırım, istihdam
modelini tanımlamaktan uzak, bir genel politika yok. Bir kanunu elinize
aldığınızda aklınızda üç kelimesi kalır. Çıkar buraya biri der ki: “Ben bu
kanunda şu üç temel hedefi koydum.” Bu Kanun’un ne tarafından okursanız okuyun
hiçbir yerinde toplumsal iradeyi savunan ve burada haberleşme güvenliğini
içinde bulunduran ve bir gelişmeyi öngören hedef bulamazsınız. ARGE’den uzak bir kanun, tamamıyla ARGE’den
uzak, yurt içindeki dönüşümden uzak bir kanun. Bu, bağımlı bir kanundur
arkadaşlar. Yurt dışındaki teknolojik gelişmelerle haberleşirsiniz, oranın
koşullarını uygularsınız, oradaki modelleri takip edersiniz… Yarış böyle olmaz. Yenilik, bir
fikri alıp o fikri geliştirmek, o fikri ekonomiye ve üretime dönüştürmektir.
Yeniliğin kavramı bu, inivasyonun temel aklı bu. Ben,
inivasyonu sanayide de ararım, inivasyonu
telekomünikasyonda da ararım. Eğer bu ülkenin 2008 yılında hâlâ bir tek cep
telefonu üreticisi firması yoksa, eğer bu ülke bir tek
cep telefonu alabilmek için tonlarca buğday ihraç edip şu kadar bir telefonu
alıyorsa, bu kadar gelişmiş teknolojiden uzaksa, hem Ulaştırma Bakanlığımızın
hem haberleşmeyle ilgilenen şirketlerin hem Türkiye'nin yazılım altyapısının
ciddi elden geçirilmesi lazım. Arkadaşlar,
kuruma göre, konuya göre kanun yapılmaz. Kanunlar bütünselliği içerir; bir
ülkenin sanayi politikasıyla ilgilidir, bir ülkenin ceza politikalarıyla ilgili
bir şeydir, bilişim altyapısıyla ilintili olduğu kadar üretim altyapısıyla da
ilgilidir; bu, istihdam politikasıyla da ilgilidir. Buradan verimli, eğitilmiş
bir kadro, ciddi bir istihdam politikası çıkmaz, bu görülmüyor. Biraz sonraki
konuşmamda izah edeceğim; buradan yazılımda bir teşvik çıkmaz, buradan
sanayileşme çıkmaz, buradan iletişim güvenliği çıkmaz. Buradan sadece ne çıkar
biliyor musunuz? Yama yapma çıkar, buradan durumu kurtarma çıkar, buradan
kamuyu peri perişan edip özel sektörün eline bağlamak çıkar. Buradan, kamuyu,
disiplinli ARGE elemanlarıyla çalışmak, liyakat sahibi insanlara temsil etmek
çıkmaz. Buradan, eş, dost, ahbap ve kusura bakmayın, cemaat temsilciliği çıkar.
Böyle şey olmaz, böyle şey olmaz! “Bu kanunun hangi maddesinde bunlara aykırı
bir şey var.” diyecek ve “Ben bunun şurasında liyakat görüyorum, bunu
tanımladım.” diyecek varsa beri gelsin. Yok arkadaşlar! Bu iş, yönetmeliklere
atfedilerek; bu iş “Bakarız.” denilerek; bu iş “Aman kardeşim, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde bu çıkıversin, daha yapacak çok işimiz var.” diyerek
çözülmez. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Seyhan, lütfen sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. TACİDAR SEYHAN
(Devamla) – Arkadaşlar, devlet adamlığı ciddiyet ister. Devlet adamı, üç adım
ileriden baktığı zaman iki adım geridekini unutmamalıdır. Devlet
adamı, iki adım geridekini hatırladığı gibi beş adım sonra o işin, yaptığı işin
devletin başına ne tür çorap örebileceğini, yaptığı işin bir kamu görevi
olduğunu, toplumsal yanı ve boyutu olduğunu, buradaki yazışmaların, almış
olduğu her notun Türkiye’nin genel temsilinin, bu iradeye güçlü bakış açısının
bir önemli temas noktası olduğunu fark etmek zorundadır. Ben, günü
kurtarmaktan yana olan bir iktidar anlayışından bir an önce sıyrılıp Türkiye’yi
yeni vizyona taşıyacak bir ulaştırma-haberleşme
anlayışının hâkim olmasını istiyorum. Saygılar
sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Seyhan. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Yılmaz Tankut
konuşacaktır. Buyurunuz Sayın Tankut. YILMAZ TANKUT
(Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 297 sıra sayılı, 01/08/2008 tarihli ve 5800 sayılı Elektronik Haberleşme
Kanunu’nun Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen 59’uncu
maddesiyle ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın milletvekilleri,
bugün Cumhurbaşkanınca bazı maddeleri veto edilerek yeniden Meclise gönderilen
Elektronik Haberleşme Yasası’nı, hatırlayacağınız üzere, ikinci yasama yılının
son günü ve son saatlerinde, iki buçuk-üç saat süren bir zaman dilimi
içerisinde, gece yarısını geçtikten sonra, alelacele bir şekilde çıkartmış
idik. İletişim, bilgi ve teknolojinin özel sektör ve kamu
kesimiyle ilgili olarak çok önemli ve temel bir yasa olma özelliğinde olan
Elektronik Haberleşme Yasası’nın aceleye getirilmeden, en azından Bilgi ve
Teknoloji Komisyonunda da görüşülerek ele alınması lazım geldiğini, yasanın
geneli üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi olarak yaptığımız konuşmalarda da
ifade etmiş idik. Dolayısıyla,
ülkemizin teknolojiyi kullanarak, üreterek ve kurumsal altyapısını hazırlayarak
gelişebilmesi açısından son derece öneme sahip olan bu yasa, ne yazık ki,
Adalet ve Kalkınma Partisinin artık alışılagelen, yangından mal kaçırırcasına
kanun çıkartma anlayışına kurban edilmiştir. Söz konusu
yasanın ana unsurlarından birisi ve asıl önemlisi olan bilgi ve teknoloji
konularının Meclisimizin Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda hiç görüşülmemiş
olmasını o tarihte de hatırlatmış ve bunun çok önemli bir eksiklik olduğunu
belirterek, Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu üyesi olan ve kendi uzmanlık alanlarında teknoloji ve bilişim
sistemleri konusunda belirli altyapı ve birikime sahip olan milletvekili
arkadaşlarımızın görüş ve düşüncelerinin alınmamasına da eleştiri getirmiştik. Bugün
de bu düşüncemizin arkasında olduğumuzu ve Cumhurbaşkanınca geri gönderilen bu
Kanun’un, hazır gelmişken, son olarak geniş ve detaylı bir şekilde tümüyle
yeniden ele alınarak görüşülmesinin çok faydalı olacağını buradan bir kez daha
hatırlatmak istiyorum. Böylece, esas komisyon olarak Bayındırlık ve İmar, tali
komisyonlar olarak da Anayasa Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonlarının raporlarının da kanun metnine eklenmesinin sağlanması çok daha
sıhhatli ve faydalı olacaktı diye düşünmekteyiz. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün ülkemizde, özellikle AKP İktidarının altı yıllık
zaman dilimi içerisinde maalesef, doğrudan devlet yönetimi ve denetiminde
olması gereken pek çok iş, artık kurullar eliyle yürütülmektedir.
İnsanlarımızın sosyal ve ekonomik hayatına ilişkin hemen her şey sosyal devlet
anlayışı yerine ticari şirket anlayışlarına terk edilerek, olağanüstü
yetkilerle donatılmış, bakanlıklar üstü işlev gören, idari ve malî özerkliğe
sahip, devlet içinde devlet görünümlü bu yapılar tarafından şekillendirilmektedir.
Bu kurulların devlet yapısı içindeki ağırlığı durmaksızın artmaktadır.
Teşkilatlanma yapıları ve kadroları için yüksek maliyetler ödenerek mevcut
iktidarın yandaşlarına çok yüksek maaşların bağlandığı âdeta arpalıklar hâline
dönüştürülmektedirler. Bu şekilde devlet imkânlarının sorumsuzca kullanıldığı,
kamu faydası yerine sermayenin çıkarlarına hizmet ederek kamu hizmet alanlarını
piyasa kurallarına göre düzenleyen kurullar hâline gelmektedirler ki bunu kabul
etmek elbette ki mümkün değildir. Bu yönüyle, yasal kılıf içerisinde, meşruluğu
tartışmalı bu yapıların ve kadroların dikkatle izlenmesi gerekmektedir. Değerli
arkadaşlar, Elektronik Haberleşme Yasası 18/8/2008
tarihinde Cumhurbaşkanı tarafından yeniden görüşülmek üzere geri gönderilmiş;
10/10/2008 tarihinde, üçüncü yasama yılının hemen başında da Bayındırlık ve
İmar Komisyonunda veto gerekçeleri şeklen düzeltilerek, acele ve hızlı bir
şekilde bugün Genel Kurula indirilmiştir. Dolayısıyla milletvekili
arkadaşlarımızın, hem geçtiğimiz dönemin sonunda Genel Kurulda hem de bu yasama
yılının başında geçici maddeleriyle seksen maddenin üzerinde olan bu Kanunu
yeterince inceleyip tartışabilmeleri de maalesef mümkün olmamıştır. Diğer taraftan,
bize göre Yasa’nın yeniden görüşülmek üzere geri gönderilme gerekçeleri ise bu
kadar basit olmamalıydı. Yasal düzenlemede yer alan kadrolaşma yapısı ve
maaşların, AKP İktidarının Meclisten sayısal çoğunluğu sayesinde çıkardığı
hemen her yasayı âdeta gözü kapalı bir şekilde onayan Cumhurbaşkanını dahi
rahatsız edecek boyutta olması taslağın hazırlanmasında yer alanların etik ve
ahlaki değerlere ne ölçüde sahip olduklarını açık bir şekilde bize göre
göstermektedir. Sayın
Milletvekilleri, haberleşme ve iletişim politikalarının belirlenmesinde temel
amaçlardan birisi, hiç şüphesiz, bilginin kaynağına erişimin tabana yayılması,
paylaşımının kolektif ve yaygın bir hâle gelmesidir. Bunların gerçekleşmesi
için iletişim alanının teknolojik gelişmelere sonuna kadar açılması, bilgiye
ait telif hakları ya da söz konusu bilginin toplumsal gelişmelere yaptığı her
türlü etkiye kadar pek çok değişkenin birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bugün, gelişmiş
ülkelerde en temel insanlık hakkı olarak iletişim hak ve özgürlükleri
tanımlanmış ve anayasal güvenceler altına alınmıştır. Yani iletişim ve
haberleşme hakları, özgür bir şekilde, güvenli ve adalet ölçüleri içerisinde
insan hayatının vazgeçilmez öğelerinden birisi olarak kabul edilmektedir. Günümüzde küresel
bir kontrol aracı hâline gelen iletişim ve onun en kuvvetli araçlarından birisi
olan medyanın bilgi akış çeşitliliği ve bağımsızlığı tehlikeye atılarak
denetlenmek istenmektedir. Oysa yeni haberleşme kavramıyla ilgili bilgi
teknolojilerinin kamu faydası ekseninde sunulması, kamunun bundan özgürce
faydalanması temel bir hak olarak tanımlanmalıdır. Toplumsal ve kültürel
gelişmenin sağlanması için iletişim hakkının özgürce kullanılması ve halkın
bütün kesimlerinin bilgiye kolayca ulaşabilmesi elbette ki vazgeçilmez
kavramlardır. Bu manada hazırlık çalışmaları 2003 yılında başlatılan ancak 2005
yılından 2008 yılına kadar bekletilen ve nihayet 2008 yılının ikinci yasama
döneminin son Meclis Genel Kurulunda iletişim alanını düzenlemek adına apar
topar çıkartılan Elektronik Haberleşme Kanunu’nun Cumhurbaşkanlığınca, farklı
nedenlerle de olsa, onaylanmamış olmasını bugün bir fırsat olarak
değerlendirmek lazımdır. Sayın
milletvekilleri, daha önceki konuşmalarımızda da ifade ettiğimiz gibi,
günümüzde rekabete açık bir şekilde tesis edilen elektronik haberleşme
hizmetlerinin güvenliği ve altyapısının sağlamlığı yüksek teknolojik ürünlerin
geliştirilmesinde de en temel itici güçlerden birisi olarak kabul edilmektedir.
Ancak bugün ülkemizde haberleşme altyapımızın gelişmişliğinden ve güvenli
oluşundan söz etmek maalesef pek mümkün değildir. Pek çok sektör ve konuda
olduğu gibi, ithalata dayalı olarak, diğer ülkelerin geliştirdiği ürün ve
cihazların montajını yaparak kullanmak kısa vadede bize daha kolay ve avantajlı
gibi gelmektedir. Ancak bu anlayış devam ettiği sürece teknolojik üretim ve
gelişimimizin önü tıkanmakta ve başta haberleşmemiz olmak üzere bilgi ve
teknolojik gelişmemizin de güvenliği ve geleceği ipotek altına alınmaktadır. Bu
Yasa’da da yerli teknolojik ürün ve yazılımları geliştirip teşvik edecek
zorlayıcı ve düzenleyici hükümlere maalesef pek rastlanmamaktadır. Bugün, kendi
güvenliğini ve geleceğini korumak isteyen her toplum ve ülke, öncelikle
iletişim kanallarını, haberleşme zeminlerini, büyük bir hassasiyet içerisinde,
millî çıkarlarına zeval getirtmeyecek şekilde koruyup kollamak
mecburiyetindedir. Bunu sağlamak için her şeyden önce kendine ait yerli tasarım
teknolojik ürün ve cihazlara sahip olarak diğer ülkelerle rekabet edebilecek
teknolojik seviyeyi de mutlaka yakalaması gerekmektedir. Elektronik
haberleşme hizmetlerini kontrollü bir şekilde serbestleştirip, mümkünse kendi
yerli firmalarımız arasındaki düzeyli bir rekabeti sağlayabilirseniz yerli
üretimi de geliştirip çoğaltabilirsiniz. Ancak, Hükûmet
olarak bu konuda samimi ve kararlı bir duruş göstermezseniz, özelleştirme
maskesiyle haberleşmemizin omurgası ve sinir uçlarımız gibi hizmet veren
Telekom’u yabancılaştırırsanız bırakınız rekabet sağlamayı, tek taraflı yabancı
tekelleşmesine hizmet eden bir iktidar olarak teknolojik yerli üretime en büyük
darbeyi siz vurmuş olursunuz. Sayın
milletvekilleri, bugün, ne acıdır ki, haberleşme sektöründe uygulanan
politikalar sonucu Türk Telekom’un stratejik bir alan olarak korunması gereği
göz ardı edilmiş, özellikle de yabancı sermayenin rant
alanı hâline getirilmiştir. Öbür taraftan, bu Yasa’yla Telekomünikasyon
Kurumunun yerine kurulan Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurulu, elektronik
haberleşme sektöründe rekabete aykırı davranış ve uygulamaları doğrudan veya
şikâyet üzerine incelemeye, soruşturmaya… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. YILMAZ TANKUT
(Devamla) – …ve rekabetin tesisine yönelik gerekli tedbirleri almakla
görevlendirilirken kurumlar arası yetki karmaşasına neden olacak yetkilerle
donatılmakta, Rekabet Kurulunun görev ve yükümlülükleri baypas edilerek
sektörde karmaşa yaratacak bir süreç inşa edilmektedir. Sonuç olarak,
hızlı veri ve ses iletimini sağlayacak teknolojilerin geliştirilebilmesi için
yerli üretimi ve rekabeti gerçekleştirebilecek bir yapının kurulmasıyla bu Yasa
anlam kazanacak ve somut sonuçlara ancak bu şekilde ulaşılabilecektir. Sözlerimi
tamamlarken bu Yasa’nın ifade etmeye çalıştığımız eksikliklerinin giderilmesi
için, konuşmamın başında da ifade ettiğim gibi, sadece Cumhurbaşkanınca veto
edilen maddelerinin değil, tümünün yeniden ele alınarak çok titiz ve sağlıklı
bir şekilde görüşülmesi gerektiğini bir kez daha hatırlatır, hepinizi saygıyla
selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Gruplar
adına söz isteyen yok. Şahıslar adına
söz isteyen yok. Komisyon ve Hükûmet konuşacak mı efendim? BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Ben
konuşacağım Sayın Başkan. BAŞKAN – Komisyon
Başkanı konuşmak istiyor. Buyurunuz Sayın
Mustafa Demir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhurbaşkanımızca bir kez daha
görüşülmek üzere Meclisimize iade edilen Elektronik Haberleşme Kanunu Tasarısı
hakkında, Komisyondaki çalışmalarla alakalı, söz alan, gruplar adına söz alan
milletvekili arkadaşlarımızın kanaatlerine cevap vermek üzere söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, Elektronik Haberleşme Kanunu bildiğiniz gibi geçtiğimiz
dönemde Hükûmet tasarısı olarak Meclisimize gelmiş,
Komisyonumuzda yapılan çalışmalarla birlikte, Meclis çalışma süresi yetmediği
için Komisyonun kabul ettiği metin kadük olmuş ve
23’üncü Dönemde tekrar Hükûmet tasarısı olarak
Meclise intikal etmiştir. İntikal eden Hükûmet
tasarısı üzerinde alt komisyon kurarak Komisyonumuz tüm muhalefet
milletvekillerimizin de büyük ölçüde mutabakatıyla, hatta sektördeki tüm
aktörlerin, Türk Telekomun, Telekomünikasyon
Kurumunun, GSM operatörlerinin, diğer üç sanal operatörün tüm yetkililerinin de
katılımıyla birlikte alt komisyon çalışmaları sağlıklı bir şekilde
yürütülmüştür. Bildiğiniz gibi
Türkiye’de bu sektörde yıllık dönen ciro veya gayrisafi millî hasıla diye ifade edebileceğimiz miktar, yıllık 50 milyar
dolardır. On yılla bunu çarptığınızda bugünkü değerlerle on
yılda 500 milyar dolar paranın döndüğü, maddi imkânların döndüğü ve bu maddi
imkânları kullanan, oluşturan sektör aktörlerinden oluşan -bunların sayısı da
son derece sınırlı- ve sektörün özelliği itibarıyla bilgi ve teknoloji
altyapılı olarak çalışan, serbest piyasa ekonomisiyle bağdaştırmakta en çok
zorlanılan alanlardan, en önemli alanlardan bir tanesidir. Komisyonumuz
yaptığı çalışmalarda, alt komisyon çalışmalarında bu zor olan alanda sektördeki
tüm aktörlerin mutabakatını sağlamış ve şu anda sektör aktörleri bu tasarının
bir an önce yasalaşmasını beklemektedir. Tabii ki bu
çalışmalar esnasında gerekli sektör aktörleriyle tüm iletişim oluşturulmuş,
geçen dönemde son günde tasarı, Meclisteki görüşme sırasında belli noktalara,
önergelerle gelmiştir. O önergelerden daha sonra kabul edilip Cumhurbaşkanımıza
gittiğinde geri gelen gerekçelerdeki söz konusu şikâyete konu olan konuları
burada bir kere daha irdelemekte fayda görüyorum. Değerli
arkadaşlar, 59’uncu maddenin beşinci fıkrasındaki veto gerekçesinde “kurumda
denetçi olma” kavramı bir kadro olarak algılanmıştır. Hâlbuki metinde bu bir
görev olarak algılanıp ona göre düzenlenmiş olduğundan, bu gerekçeye göre de
Komisyonda düzenleme yapılmıştır. “Bu Kanun’un
gerektiği kadar incelenmediği, acele edildiği, yangından mal kaçırıldığı”
şeklindeki ibarelerle bağdaşmadığını ifade etmek istiyorum. 60’ıncı maddede ise
idari para cezalarıyla alakalı, ilgili hizmet kavramıyla birlikte, orada
hesaplama yöntemindeki haklı gerekçe de metinde düzenlenmiş. Kanun’un 66’ncı
maddesine ilişkin ise yürürlükte kalan maddeler sıralamasında daha önceki bir
kanunun yürütme ve yürürlük maddesinin sayılmadığı gerekçe olarak kabul
edilmiş, bu da komisyon metninde en son görüşmemizde düzenlenmiştir. 67’nci maddesinde
ise Kurumda kariyer uzmanlığına atanabilmek için “yeterlilik sınavında başarılı
olmak” ibaresi eklenmiş, bölge müdürlükleri kurulmasının Bakanlar Kurulu
kararıyla gerçekleşmesi şeklinde tekrar düzenleme yapılmış ve Kurul başkan
yardımcılarının Kurul Başkanına vekalet edebilmesi
için, “Kurulla alâkalı görevi” ibaresiyle… Orada bir eksiklik oldu ve o da
“Başkanlığa ilişkin” şeklinde düzenlenmiştir. Özü itibarıyla,
Cumhurbaşkanlığımızın Meclise gönderme gerekçeleri budur. Bunlar detay noktalardır
ama Kanun’un hedefi olmadığına ilişkin… Ki burada ifade edildi, mesela “ARGE’ye kaynak ayrılıyor mu?” diye. Evet, ARGE’ye 200 trilyon liraya yakın kaynak ayrılmasını bu
tasarı öngörmüştür, yasalaştığı takdirde, Türkiye'de ilk defa -yasayla
düzenlenen- yıllık 200 trilyona yakın ARGE kaynağı bu sektöre aktarılacaktır. Ayrıca, bu
tasarıyla birlikte serbestleşmenin önü büyük ölçüde açılmaktadır, burası çok
önemli bir noktadır. Türkiye'de telekomünikasyon alanında yasal düzenlemelerin
geçmişi altı yıla dayanmaktadır ve 2004 yılından itibaren serbestleşme
başlamıştır. Hâlbuki, gelişmiş dünya… Bu düzenlemeyle,
bu olaya on yıl önce, on beş yıl önce, yirmi yıl önce başlayan ülkelerden çok
daha iyi seviyeye geleceğimizi ifade etmek istiyorum. Sayın
milletvekilleri, bir konuyu daha ifade etmekte fayda var. Bu yasa ayrıca
“evrensel hizmet” kavramını yeniden tarif ederek evrensel hizmetteki
insanlarımızın alacak olduğu asgari haberleşme ve iletişim hizmetlerini de en
üst düzeyde, en kısa sürede gerçekleştirecek düzenlemeleri beraberinde
getirmektedir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu tasarının en önemli hedeflerinden bir tanesi, bu
zor olan alanı, Telekomünikasyon Kurumunu yapılan düzenlemelerle aktif,
aksiyoner, yetkin ve yetenekli hâle getirip sektör üzerinde tam bir regüle kuruluş olmasını temin etmektir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu tasarıyla birlikte -belki de en önemli, can alıcı
noktalarından bir tanesi- sektördeki geniş halk kitlelerini, kullanıcıları
birinci derecede ilgilendiren rekabet konusunun, Telekomünikasyon Kurumu ve
Rekabet Kurumuyla iş birliği hâlinde sağlıklı bir rekabet ortamına
yönlendirilmesinin düzenlemeleri yapılmıştır. Bu tasarı çalışmaları esnasındaki
öngörülerle, bunlara ilişkin bu çalışmaların -hem Telekomünikasyon Kurumunda
hem Rekabet Kurumunda hem sektörde büyük bir gelişmeye doğru, daha yasalaşma
olmadan tasarının ve Komisyondaki düzenlenen metinlerin- ciddi anlamda katkı
sağlamaya başladığını görüyoruz. Bir kere daha sizlerin huzurunda ifade etmek istiyorum ki, yılda
50 milyar dolarlık bir cironun döndüğü bir sektörde, burada söz konusu olduğu
gibi gerekli çalışma ve iletişimin kurulmadan, sektörün ve sektörle ilgili tüm
kurum ve kuruluşların mutabakatı alınmadan eğer bu metin bu Meclise gelmiş
olsaydı, bugün herhâlde ulusal basında en çok tartışılacak, en çok eleştirilecek
olan konuların başında bu tasarı olurdu. Ama bugün görüyoruz ki, alt komisyon çalışmaları sırasında, üst
komisyon çalışmaları sırasında ve bugün Meclis çalışmaları sırasında sektör
aktörlerinden, asıl bu işin sahiplerinden -tüketici derneklerinden tutun,
sektör aktörlerinden tutun, gerekli kurum çalışanlarından tutun- bir eleştiri
gelmemektedir. Buradaki haksız
olduğunu düşündüğüm… Çok değerli Komisyon üyelerimizin büyük
gayretleriyle ve özverileriyle yaklaşık üç yılı alan bir çalışmaya, belki de gelişmiş
dünyadaki düzenlemelerden de çok daha ileri seviyeye götüren bir düzenlemeye
haksızlık yapılabilmiş olabileceği düşüncesiyle, değerli Komisyon üyesi
milletvekili arkadaşlarımın hakkını ve hukukunu koruma adına ve inşallah
yasalaştığında uygulamada ülkemize katacak olduğu güzelliklere, sektörü
götürecek olduğu ileri aşamalara halel getirmemesi açısından söz almış
bulundum. Tekrar yüce
Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Demir. Sayın milletvekilleri,
şimdi on dakikalık soru-cevap işlemine geçiyoruz. Sayın Varlı,
Sayın Bulut, Sayın Atılgan, Sayın Sipahi, Sayın Tankut
ve Sayın Paksoy sisteme girmişlerdir, sırayla söz
vereceğim. Bir dakika süre
veriyorum. Buyurunuz Sayın
Varlı. MUHARREM VARLI
(Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakan,
Telekom özelleştirildikten sonra, yeni kadrolaşma adına, bu eski kadrolara
baskılar yaparak, maaşları düşük tutarak onları işten çıkarmaya zorladılar.
Yeni kadroların maaşları astronomik şekilde artarken eski kadroların maaşları
olduğu yerde saydı. Bu da eski kadroların greve gitmesine, işten ayrılmasına,
birçoğunun da işsiz kalmasına sebep oldu. Eski kadroları korumak ve eski
kadroların maaşlarının yükseltilmesi, yeni kadrolara denk hâle getirilmesi
konusunda Hükûmetinizin bir çalışması var mıdır? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Varlı. Sayın Bulut... AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
uzun zamandır Ankara semalarında görülmeyen, kömür yakmaktan meydana gelen hava
kirliliği bulutları Ankara semalarında dolaşmaya başladı. Doğal gaza yaptığınız
akıl almaz, vicdan kabul etmez zamlardan sonra, vatandaşa ekonomik ama
-Bakanlığınızı da ilgilendiren- çevreyi kirletmeyecek bir alternatif yakıt
tavsiye eder misiniz? Yapılan bunca
zamlardan sonra artan, kabaran Telekom faturalarında -vatandaşın lehine sunmak
adına- vergi indirimi düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bulut. Sayın Atılgan... KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakanım,
bildiğiniz gibi, son on beş yılın en önemli iletişim araçlarından biri cep
telefonu. Acaba, cep telefonu günlük hayatımıza girdiği andan itibaren Türkiye
cep telefonu ithalatına toplam kaç milyar dolar ödemiştir? Daha fazla ödemeyi
engellemek için, cep telefonu alanında neler yapmayı düşünüyoruz, ülke içinde
üretilmesi için? BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Atılgan. Sayın Sipahi… KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakan,
madde 67 sayfa 61’de, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kuruluna atanacakların
özellikleri yazılmış, ben yazılanın bir bölümünü aynen okuyorum: “…sosyal
bilimler alanında siyasal bilgiler, iktisadi ve idarî bilimler, iktisat, hukuk,
işletme fakülteleri veya bölümlerinden ya da fakültelerden fizikçi veya
matematikçi unvanıyla…” Ben size sormak istiyorum: Sosyal bilimler alanında
siyasal bilgilerden, iktisattan, hukuktan, idari bilimlerden fizikçi ve
matematikçi ne zamandan beri mezun oluyor da bizim haberimiz yok? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Sipahi. Sayın Tankut… YILMAZ TANKUT
(Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım, bu
tasarının hangi maddeleri veya fıkralarıyla yerli teknolojinin geliştirilmesi
amaçlanmakta ve teşvik edilmektedir? Ayrıca,
Elektronik Haberleşme Yasası’yla doğrudan ilgili olan ve insanlarımızın hızlı
şekilde bilgiye ulaşmasının en önemli zemini olan İnternet kullanımının
yaygınlaştırılmasıyla ilgili olarak ekonomik sıkıntı içerisinde bulunan
vatandaşlarımıza yönelik ücretsiz veya ucuz İnternet kullanımının sağlanmasıyla
ilgili ne gibi çalışmalarınız vardır? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Tankut. Sayın Paksoy… MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakanım,
Telekom’a bağlı iş yerlerinde çalışan işçiler yüzde 40 tazminat alarak istifaya
zorlanmaktadır. İstifaya zorlananlar genellikle sağlık sebebiyle rapor alan ve
kredi kartı borcu olan Telekom çalışanlarıdır. Bu bağlamda Ankara’da 250
civarında istifa gerçekleştirilmiştir. Telekom’da işçilerin istifaya zorlanması
yasal mıdır? Bakanlığınız istifaya zorlanarak muvazaalı işten çıkarmalara
müdahale etmekte midir? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Paksoy. Sayın Kaptan… OSMAN KAPTAN
(Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakan,
seçimlerde Sayın Başbakan “Hortumları kestik. BOTAŞ’ı belediyeleri ve elektrik
üreten şirketleri çok iyi yönetiyoruz. Onun için de iki yıldır zam yapmadık.”
diyorlardı. Şimdi, bir yıl
içerisinde yüzde 82 zam yapılması hatta, bir yıl da
değil on ayda yüzde 82 zam yapılması, hortumların kesilmediğinin bir işareti
midir? İyi yönettik
denen Türkiye’deki yönetim süreçleri, bu adı geçen elektrik idaresi, BOTAŞ ve
belediyelerin iyi yönetilmediğinin bir kanıtı mıdır? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Kaptan. Son söz olarak
Sayın Bulut. AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Sayın Başkanım, Türkiye’de insan sağlığını çok ciddi etkileyen bu
baz istasyonları konusunda vatandaşların taleplerinin
bir türlü yerine getirilmediği, Balıkesir Marmara Adası’nda denizin kenarında
araçta baz istasyonunun bulundurulduğu… Bu konuda herhangi bir düzenleme
yaparak bir yaptırım uygulamayı düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bulut. Buyurunuz Sayın
Bakanım. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan,
çok değerli milletvekilleri; önce hepinize teşekkür ediyorum. Ben suallere
kısaca cevap vermek istiyorum. Bir kere, tabii bu Telekom özel bir şirket artık. OKTAY VURAL
(İzmir) – Kamunun payı var, en büyük ikinci ortak kamu. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Dolayısıyla,
maaşların düzenlemesini Bakanlık yapmıyor. Dolayısıyla, bunu tamamen oradaki
yönetim gerçekleştiriyor. O konuda herhangi yapılacak bir şey yok. Tabii, bir diğer
arkadaşımız -Telekom’la ilgili değil de- herhâlde ben Çevre ve Orman Bakanı
olduğum için sordu, doğal gaza yapılan zam dolayısıyla çevrenin kirleneceğinden
de bahsediyor. “Acaba, Telekom faturalarında bir vergi indirimi yapılabilir
mi?” diye sormuştu. Şimdi, tabii, bu konuda doğal gaza zam yapılması zaruretten
kaynaklandı bildiğiniz gibi, tamamen petrol fiyatlarına bağlı ve doğal gaz
bizim ülkemizde maalesef çıkmıyor. Dolayısıyla, doğal gaza uzun süre zam
yapılmadı fakat son petrol zammı ve diğer yurt dışından satın alınan doğal gaz
fiyatlarındaki değişim dolayısıyla doğal gaza zam yapmak durumunda kaldık. Eğer
zam yapmadığımız takdirde, Türkiye’de doğal gazı kullanan kullanmayan herkesin
bunun açığını ödeme durumu gibi bir durum söz konusu olabilir, bunun da adaletle
bağdaşmadığı kanaatindeyim. Çünkü kim kullanıyorsa, kim istifade ediyorsa bunun
karşılığını onların ödemesi gerektiği kanaatindeyim. Hava kirlenmesine
fazla bir tesiri olmayacak çünkü bana geçenlerde, pazartesi günü bir basın
mensubu da: “Vatandaşlar doğal gaz zammından dolayı kömüre dönebilirler mi ve
bundan dolayı hava kirliliğinde bir artış olur mu?” diye sordu. Ben de şöyle
cevaplandırdım: Bir defa doğal gaza alışan bir vatandaşın artık kömüre dönmesi
çok zor. Dönse dahi -bildiğiniz gibi- kömürlerin gerek kalorifik
değerlerini ve gerekse kükürtdioksit ve diğer
birtakım kirletici özellikler için Bakanlığımız çok katı bir uygulama yapıyor,
kalitesiz kömürleri şehirlere sokmuyoruz. Dolayısıyla, o bakımdan da hava
kirlenmesi açısından bir problem olmayacağı kanaatindeyim. Şimdi, evvela
hakikaten cep telefonları hep yurt dışından ithal ediliyor. Esasen bu kadar bu
cep telefonlarına verilen para şahsen benim yüreğimi de doğrusunu isterseniz
yakıyor. Ben de keşke bunlar da Türkiye’de bu teknoloji gelişseydi… Bir ara
ASELSAN yapıyordu ama sonradan onlar da tam olarak rekabet edemediler. Ancak
inşallah özel sektör bu konuda teşebbüste bulunur diye düşünüyorum. Şu ana
kadar yaklaşık 95,5 milyon cep telefonu ithal edilmiş, yani neredeyse 1 kişiye
1,5; yani birden fazla telefon düşüyor. 71 milyon nüfustan daha fazla cep
telefonu. Yani bunun da bedelinin yaklaşık 10 milyar dolar olduğunu
tahmin ediyoruz. 10 milyar dolar bana verilen rakam. Bu Kanun’da
özellikle şunu belirteyim -az önce değerli Komisyon Başkanımız da ifade etti-
bu Kanun’da yeni bir husus var, o da şu: Bilindiği gibi belli oranda, gelir ve giderlerdeki fark çıktıktan sonra
kalanın belli bir oranını, yüzde 20’si kadar bir kısmını araştırma geliştirme
projelerine aktarmak durumunda. Bu da yaklaşık -az önce hesap ettik- 200
trilyon, yani 200 milyon YTL’lik bir kısım bu konuda gerçekten ARGE maksadıyla
hasredilecek. Bunun da çok faydalı olduğu kanaatindeyim ben. Tabii -Sayın
Sipahi bahsetmiş galiba- madde 67’de fizikçi ve matematikçilerden bahsediyor.
Orada biliyorsunuz “ya da” diye bir şey var. Yani dikkat ederseniz Sayın
Vekilimin orada “ya da…” O fakültenin, yani iktisadi ve idari bilimler,
iktisat, hukuk, işletme fakülteleri veya bölümlerinden ya da fakültelerinden…
Bakın “o fakültelerden” değil, “fakültelerden.” Diğer üniversitelerin
fakültelerinden fizikçi veya matematikçi unvanıyla... OKTAY VURAL
(İzmir) – “Diğer” yok orada ama Sayın Bakanım, siz eklediniz. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – “Ya da”
olduğu için yani orada… Yani buradan kastedilen o bölümlerden, yani alakasız
sosyal bölümlerden, iktisat bölümlerinden değil, diğer fakültelerin fizikçi
veya matematikçisi kastediliyor, onu özellikle açıklamak istiyorum. OKTAY VURAL
(İzmir) – O zaman tashih ederseniz iyi olur. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –Yanlış
anlaşıldıysa bunun bu şekilde tashih edilmesinde, haklısınız, fayda olduğu
kanaatindeyim. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Bakan, tercüme ederken bile zorlanıyorsunuz. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Yok, tercüme
ederken zorlanmıyorum. Şimdi oraya küçük
bir “ya da” ifadesi konulması gerektiği kanaatinde olduğumu söyledim zaten.
Teşekkür ederim ikazınızdan dolayı. Tabii, İnternetin
yaygınlaştırılmasından bahsedildi. Hakikaten İnternetin yaygınlaştırılmasının
çok faydalı olduğu kanaatindeyim. Artık İnternet bir eve girdiği zaman, o eve
ayaklı bir kütüphane de -o maksatla kullanılırsa- bir nevi girmiş oluyor. Bu
bakımdan evlerde kurulmaya başlandı. Özellikle bunların bazı giderleri Evrensel
Hizmet Fonu’ndan karşılanıyor. İnşallah bunu daha da yaygınlaştırmaya… YILMAZ TANKUT
(Adana) – Ücretler indirilecek mi? Önemli olan ucuzluk. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Ödeyemeyecek
durumda olanların da ödenmesine gayret ederiz. Şimdi, Sayın Paksoy’un bahsettiği, işçilerin istifaya zorlanması diye bize
gelen, Bakanlığa gelen böyle bir şikâyet yok ama o konuyu ilgili bakanlığımıza
intikal ettireceğiz. Yani şirkette işçilerin istifaya zorlanması diye bir şey,
bize intikal eden bir durum yok ama bunu tetkik edeceğiz. Bir de BOTAŞ’la
ilgili -az önce söyledim ama tekrar söyleyeyim- uzun süre zam yapılmadı
biliyorsunuz, elektriğe de zam yapılmadı. Ama artık yurt dışındaki bu, petrole
ve doğal gaza yapılan zamlar sebebiyle bu bir zaruret hâline geldi. Onu da
özetle belirtmek istiyorum. Efendim, baz istasyonu konusunda… Tabii bu, hem Kurumu hem de
Bakanlığımızı ilgilendiriyor. Bu konuda, özellikle baz
istasyonlarının tümünde güvenlik sertifikaları istenmeye başlandı ve bunları
kontrol ediyoruz. Hatta ben de şahsen bir çevreci olarak bunların özenle
kontrol edilmesi kanaatindeyim. Ancak hemen arkadaşlarıma bugün talimat
vereceğim, Balıkesir Marmara Adası’ndaki seyyar baz
istasyonunun durumu nedir, onu da hemen inceleteceğim. Onu da bilgilerinize arz
ediyorum. Teşekkür ediyorum
efendim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Eroğlu. Görüşmeler
tamamlanmıştır. 59’uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 60’ıncı maddeyi
okutuyorum: Kurumun yetkisi
ve idarî yaptırımlar MADDE 60- (1) Kurum; mevzuata, kullanım hakkı ve diğer
yetkilendirme şartlarına uyulmasını izleme ve denetlemeye, aykırılık halinde
işletmecilere bir önceki takvim yılındaki net satışlarının yüzde üçüne kadar
idarî para cezası uygulamaya, millî güvenlik, kamu düzeni veya kamu hizmetinin
gereği gibi yürütülmesi ve kanunlarla getirilen hükümlerin uygulanması
amaçlarıyla gerekli tedbirleri almaya, gerektiğinde tesisleri tazminat
karşılığında devralmaya, belirlediği süre içerisinde yetkilendirme ücretinin
ödenmemesi ya da ağır kusur halinde verdiği yetkilendirmeyi iptal etmeye
yetkilidir. Ancak, Kurum, ulusal çapta
verilecek frekans bandı kullanımını ihtiva eden ve sınırlı sayıda işletmeci
tarafından yürütülmesi gereken elektronik haberleşme hizmetlerine ilişkin yetkilendirmelerin
iptalini gerektiren hallerde Bakanlığın görüşünü alır. (2) Kurum, işletmecinin faaliyete yeni başlamış olması halinde,
ihlalin niteliği, ihlal neticesinde herhangi bir ekonomik kazanç elde edilip
edilmemesi, iyi niyet ve gönüllü bildirim gibi ölçütleri de dikkate alarak
önceden belirleyeceği usul ve esaslar çerçevesinde bin liradan bir milyon
liraya kadar idarî para cezası ile bu Kanunda belirtilen diğer idarî
yaptırımları uygulamaya yetkilidir. (3) Kurum, kamu
hizmetinin gerekleri ve kamu düzeninin korunması amacıyla yönetmelikle önceden
belirleyeceği hallerde, işletmecinin faaliyetinin geçici olarak durdurulmasına
ya da ihlalin önlenmesi için işletmeciye somut tedbirler uygulama zorunluluğu
getirmeye de yetkilidir. (4) Elektronik
haberleşme hizmeti sunan bir işletmeci ile abonelik sözleşmesi yapan gerçek ve
tüzel kişiler faaliyetlerinin gereği olarak aldıkları hizmeti üçüncü kişilere
ücretli veya ücretsiz verebilir. Aboneler yararlandıkları hizmeti ticaret
amacıyla üçüncü kişilere sunamazlar. Aksine davrananların abonelik sözleşmeleri
iptal edilir. (5) Kurumun belirlediği usul ve esaslar çerçevesinde elektronik
haberleşme tesisleri ile ilgili bildirimlerin yapılmaması veya güvenlik
sertifikası alınmadan kurulması veya Kurum veya Kurum tarafından yetki verilen
kuruluşlarca yapılacak ölçümler sonucu Kurum tarafından belirlenen
elektromanyetik alan şiddeti limit değere uygun bulunmaması hallerinde,
bunların sahibine bu Kanuna ekli ücret tarifesinde belirlenen ruhsatname ücretinin
elli katı idarî para cezası her bir cihaz için ayrı ayrı
uygulanır. Bu Kanunun 46 ncı
maddesinin ikinci fıkrasında telsiz ruhsatnamesi ve yıllık kullanım ücretinden
muaf tutulanlar hakkında da bu madde hükümleri uygulanır. Bu fıkradaki idarî
para cezaları Kurumun taşra teşkilatı tarafından da verilebilir. (6) Bu Kanunun 53
üncü maddesinin birinci fıkrasına aykırılık hallerinde, 4703 sayılı Kanunun 12 nci maddesinde dağıtıcı, üretici ve onaylanmış kuruluşlar
bakımından öngörülmüş bulunan idarî para cezaları bir katından dört katına
kadar artırılarak uygulanır. (7) Bu Kanunun 57
nci maddesinin birinci fıkrasına aykırı hareket
edenlere, cihaz başına onbin liradan yirmibin liraya kadar; ikinci fıkrasına aykırı hareket
edenlere onmilyon liraya kadar idarî para cezası
verilir. (8) Bu maddedeki
idarî para cezaları Kurum tarafından verilir. (9) Bu maddenin
uygulanmasına ve bu Kanunda öngörülen yükümlülüklerin işletmeciler tarafından
yerine getirilmemesi halinde uygulanacak idarî para cezalarına ilişkin hususlar
Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir. BAŞKAN – 60’ıncı
madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Tacidar Seyhan konuşacaktır. Buyurunuz Sayın
Seyhan. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Değerli Komisyon
Başkanımız birtakım teknik konularda sıkıntı olduğunu ifade ederek “Aslında pek
haksızlık etmeyin, biz iyi çalıştık, bunlar bir iki küçük teknik ayrıntıdır.”
dedi. Hemen not aldık tabii, teknik ayrıntıya şöyle bir bakacağız. Değerli
arkadaşlar, elimde Cumhurbaşkanlığının geri gönderme tezkeresi var, üç
sayfalık, on maddeye ayırmış. Bu maddelerde, kanun yapma tekniğine uygun
görmemiş birinde, ilgili maddeyi “kanun yapma tekniğine uygun değildir.” demiş.
Şimdi, üç yıl çalışan Komisyonda bürokratlar kanun yapma tekniğini atlayacak,
ben buna bir konsensüs diyeceğim. Diğer taraftan
“Kurul kararıyla taşra teşkilatı kurulabilir.” diyecek, ama Cumhurbaşkanı “Bunu
diyorsunuz ama Bakanlığın yönetmeliğiyle çelişir.” diye ibare koyacak. Bu
çelişkiyi gözünüzün içine sokacak “Canım, küçük bir teknik ayrıntı, bundan da
ne olur.” diyeceksiniz. Ondan sonra bir
madde daha gelecek önünüze. Cumhurbaşkanı diyecek ki: “Siz şu para cezalarını
düzenlediniz ama düzenlediğiniz para cezalarının bir yanda caydırıcılığı söz
konusu, diğer taraftan bunu bozuyorsunuz.” Kanunun temel mantığına uygun
olmayan tanımlamaların içinde yer aldığını söyleyecek, siz, buna “Küçük bir
teknik ayrıntı.” diyeceksiniz. Onun dışında,
Cumhurbaşkanı diyecek ki size: “Sizin atıfta bulunduğunuz maddeler gerideki
maddelerle pek uyuşmuyor, eksik var. Burada, bir paragraf içerisinde düzenleme
yapılmış, Kanun madde olarak onu karşılamıyor.” diyecek. Buna “Küçük bir teknik
ayrıntı.” diyeceksiniz. Şimdi,
arkadaşlar, bu kısmını uzatmayayım. Görüş almak başka bir şey, görüşleri
dikkate almak başka bir şeydir. Bu Komisyonda birçok kesimden görüş almış
olabilirsiniz ama görüşleri ne kadar dikkate aldığımız tartışılır. Ben de
konuşuyorum aynı kesimlerle. Asgari müştereklerde uzlaşma politikasını,
sektörlerin küçük küçük rehabilitasyonunu
müthiş bir gelişme gibi göstermek de yanlıştır. Nereden bakarsanız bakın, bu
Kanun mevcudu koruma kanunudur. Benim de tam eleştirim bu noktada arkadaşlar.
Ben sektörlerin mevcudiyetini koruyarak bir devlet politikası yürütemem. Bu
Kanun beni yönlendirmiyor, bu Kanun beni bir yöne sevk etmiyor. Bu Kanun’un
hangi maddesinde siz 200 trilyon ARGE var diyorsunuz? Bu kaynağı buluyorsunuz
da nereye yönlendiriyorsunuz bu kaynağı? Hangi sektörlerde bu ARGE’nin kullanılacağını bu Kanun size söylüyor mu? Aynı gözle okumuyor muyuz bunu? Az çok kerrat
cetvelini bilen bile bu gönderilen Cumhurbaşkanlığının iade tezkeresinden ders
alırdı. Oldu, arkadaşlar, bu yanlışlar yapıldı. Ama getirip ARGE’yi
gözümüze sokmayın. Fon ayrıldı, ama
onun değeri şu kadar, ama bundan sonra üretimlerinden şu kadar payı ARGE’ye ayıracaklar. Kamu olarak sen ne yapıyorsun? Neresindesin?
Neye yönlendireceksin? Hangi sektörler ne kadar kâr edecekse ne kadarını
ayıracaksın? Ekonomik krizde devletin
öngörmediği, yönlendirmediği bir sektörel yapılanmada
şimdi gelişme görebilir misiniz? Dünyada bütün sistem çökmüş. Siz hangi
telekomünikasyon sisteminin kendi içerisindeki ARGE’sini,
yeni yapılanmasını, rekabet sistemini düzenleyebileceğinden bahsediyorsunuz?
Telekomünikasyonla tanışıklığınız olabilir ama hiç mi sanayiyle tanışıklığınız
yok? Yani böyle bir şey olabilir mi? Bu şekilde, kanunla ARGE’yi
yönlendirebilmek mümkün mü? Hangi kanunda ARGE politikası böyle düzenlendi
değerli arkadaşlar? Daha önce buradan ARGE kanunu geçti küçük orta ölçekli
üreticilerle ilgili. ARGE kanunu yapacaksanız sektörel
olarak tanımlanmalarda kısmi yönlendirmelerin olduğu, kamunun kendi içerisinde
risk aldığı, kaynak ayırdığı, o ayrılan kaynağı yeniden ARGE’ye
dönüştürebildiği bir yapılanmadan söz edersiniz. Kamu içinde yoksa kim
ayıracak? Avrupa Birliği normlarına ulaşacakmışız... Doğru. Zaten Avrupa
Birliği normlarını kalıp alma Türkiye’yi bu hâle getirdi. Ulusal Program:
İşte geçti, aynı mantıkla yapıldı Ulusal Program. Uygulayabilecek misiniz
oradaki sanayi politikasını? Uygulayın da göreyim. O yıllar içerisinde, o
takvimde o bütçeleri geçirin de göreyim bakalım. Sanayi
Bakanı olsa da diliyle bunu söylese, ifade etse. Yazmak başka şey, uygulamak
başka şey. Bakanlar Kurulunun bile onaylamaya, imzalamaya cesaret
edemediği bir Ulusal Program’la karşımıza çıkılacak, ben de bu Telekomünikasyon
Kanunu’ndan 200 trilyon ARGE bekleyeceğim. Böyle bir şey olabilir mi? Türkiye Büyük Millet Meclisi
dilek, temenniler köşesi değil. Öyle bir kutu da yok burada. Dilek, temenni
atmayacaksınız. Bir işi yapacaksanız bana maddelerini söyleyeceksiniz; şöyle şöyle yapılır. Gelelim iletişim
güvenliğine: “Her şeyi sağladık, haksızlık etmeyin.” Emeği geçenlere teşekkür
ederiz, minnet ederiz ama eksikliği göstermek de benim görevim. Beni bir yere
yönetmiyor, yönlendirmiyor. Madde madde bana kimse
sayamaz. Yok böyle bir ARGE tanımlaması orada. İletişim
güvenliğine gelince: Bu Telekomünikasyon Kurumu bu vatandaşın iletişim
güvenliğini sağlayamıyor arkadaşlar. Hepiniz milletvekilisiniz, hepinizin
mail’leri sizden önce okunuyor arkadaşlar ve sizin Telekomünikasyon Kurumunuzun
bunu denetleyebilecek ekipmanı yok. Yani kendi
içerisinde güvenlik denetleme kuruluyla “Aman kardeşim, ikili sistem kurdum”
diyerek bu işi yapamazsınız. Telekomünikasyon Kurulu var, kendi içerisinde bir
denetleme kurulu var, hele teknik takip için bir de İletişim Birimi Başkanlığı
koymuş, oraya da bir arkadaşımızı getirmiş benim iletişim güvenliğimi
sağlayacakmış. Böyle bir şey olabilir mi? Kurumun içerisindeki güvenlikten söz
etmiyorum. Öyle bir kurumu -bu da tavsiyemizdir Cumhuriyet Halk Partisi olarak,
lütfen dikkate alsın ilgili Bakan- getirip Türkiye'yi bir özerk kuruma
kavuşturun. Tüm bakanlıkların üstünde, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulunun
üyelerinin de içinde, yönetim kurulunda olduğu haberleşme ve iletişim güvenliği
kuruluna ihtiyaç var. Bu bir ulusal denetleme kurulu olmalı, teknik ekipmanla donatılmalı. Hem dinleyen hem denetçi hem takip
eden insanlarla bunu yapamazsınız arkadaşlar. Türkiye bu alanda kötüye gidiyor.
Hiç birimizin doğru dürüst veri güvenliği yok çünkü doğru dürüst denetleme
birimi yok. Hiç birimizin iletişim güvenliği yok. Ne yapıyor bu iletişim
birimi? Sadece kendilerine gönderilen telefonları takibe alıyor ve bildiriyor.
Bir denetleme kurulu da bunların içerisindeki memurların görevine uygun hareket
edip etmediğini kontrol ediyor. E peki, bu Kurum dışındakiler ne olacak? Türkiye'nin her
tarafında her tür sisteme giriş çıkış yapılabiliyor, her tür bilgisayar
ortamına giriş çıkış yapılabiliyor ama bunun güvenliğini alan bir devlet var
mı, bir kurumsal yapı var mı? Siyaset üstü olmalı. “Bugün bize zararı yok.”
diye düşünmeyin arkadaşlar, yarın bir gün siyasi iktidar değişir, aynı şey
sizin başınıza gelir. Birileri mağdur olur, sizi koruyan kimse çıkmaz. Böyle
bir şey olmaz, siyaset üstüdür bu kurumlar. Bu kurumlar, devletin ve vatandaşın
ortak güvenliğini sağlar. Bunlar özerktir. Birilerinin ahbabıyla çavuşuyla, 2
tane bürokratla bu iş olmaz. “Bir tane teknik eleman koydum.” diyerek orada
nüfusunu tanımlamayıp yoksa bu Kanun’da tanımlayıp -her neyse- ondan sonra
başka bir yerde “Giriş sınavıyla bunu alırım.” diyerek yapılmaz. Bu iş bir anlayıştır.
Ben buna itiraz ediyorum. Ben bu işin, özellikle telekomünikasyonun,
haberleşmenin, iletişim altyapısının devlet politikası olduğunu iddia ediyorum. Hâlâ bir yazılım
altyapımız yok, ulusal yazılımımız yok Allah aşkına arkadaşlar! Türkiye'nin bir
ulusal yazılım programı yok. Açık kaynak kodlu yazılımları destekleyen bir
iktidar yok ortada; bunu yönlendiren, sevk eden bakanlıklar yok. Ben neyin
tamam olduğundan söz edeceğim? Lütfen eleştirilerimizi dikkate alın. Böyle
giderse, biz bu İktidar döneminde 3-4 kez bu haberleşme konusunda kanunu
yeniden tartışırız. Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Seyhan. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Kürşat Atılgan. Buyurunuz Sayın
Atılgan. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Elektronik
Haberleşme Kanunu’nun Cumhurbaşkanımız tarafından geri gönderme tezkeresi
üzerine, 60’ıncı madde üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Her ne kadar
burada Komisyon Başkanımız “görüşülen tasarı” dediyse de biz şu anda,
görüşülmüş olan bir kanunun -Cumhurbaşkanı tarafından gönderilen- bazı
maddelerini tekrar görüşüyoruz. Dolayısıyla, küçük teknik ayrıntı da olsa, bunu
burada bir sefer daha söylemek lüzumunu hissediyorum. Herhâlde bundan sonraki
konuşmalarında Sayın Komisyon Başkanı “tasarı” yerine “kanun” lafını eder. Değerli
milletvekilleri, yaşadığımız çağ itibarıyla toplumlar arasında etkileşimin
yoğunlaşmasının, dünyanın farklı bölgeleri arasında toplumsal ve kültürel
mübadelenin artışının temel nedeninin teknolojik gelişme ve yenilikler olduğu
herkesçe malumdur. Ulaştırma teknolojisinde ve iletişimde görülen gelişmeler
neticesinde bireyler bilgilere çok hızlı şekilde ulaşabilmektedirler. Özellikle
yazılı ve görsel basın yoluyla sağlanan bilgi akışı, birbirini hiç tanımayan
ancak dünyanın farklı mekânlarında bulunan insanların etkileşimini
sağlayabilmektedir. İnsan ve toplumların etkileşimini sağlayan iletişim
ekonomik amaçlara da hizmet etmektedir ve iletişim, ekonomik ilişkilerin
hızlanmasına sebep olmaktadır. Gerçekten de
iletişim ve ulaştırma teknolojisindeki gelişmelerle en küçükten en büyüğe tüm
bilgiler, televizyon, İnternet, yazılı ve görsel basın vasıtasıyla anında tüm
dünyaya ulaşabilmektedir. Bu bağlamda, büyük devletler ve uluslararası örgütler
kendi çıkarları doğrultusunda bu kitle iletişim araçlarını kullanarak ulusal
sınırları aşmasını bilmişlerdir. Uluslararası şirketlerin ulaşım, iletişim ve
teknolojinin gelişmesiyle başka ülkelerde yapmak istedikleri yatırımlar
kolaylaşırken bu şirketlerin çıkardığı hisse senetleri ve mali fonlara
bilgisayar ve İnternet vasıtası ile rahatlıkla ulaşılmaktadır. Dolayısıyla bugün
görüştüğümüz, aslında, bu Kanun, Türkiye'nin en stratejik konularından biri
olan iletişim kanunudur. Ama hazırlanış şekli ve içeriği bakımından gerçekten
bu kadar stratejik önemi haiz olan bu alanda gerekli itinanın gösterilmediğini
görüyoruz. Dolayısıyla buradan Sayın Komisyon Başkanına iletmek istediğim bir
husus, muhalefetin ve bu konudaki çok değerli bilgi birikimi olan milletvekili
arkadaşlarımızın uyarılarını dikkate almaları, çok kısa bir süre sonra bu
Kanun’un tekrar önümüze gelerek düzeltici bir kanun yapma yoluna
sapmamalarıdır. Cumhurbaşkanlığının da göndermiş olduğu bu değişiklik
tezkeresini veya veto tezkeresini ciddiye almaları ve aynı şekilde göndererek
Cumhurbaşkanlığı makamının da yapmış olduğu uyarıları dikkate almalarını
tavsiye ederim. Ama görülüyor ki Değerli Komisyon Başkanı geldiği şekliyle bu
tezkereyi, Kanun’u olduğu şekilde Cumhurbaşkanlığına tekrar gönderecek gibi.
Dolayısıyla bu stratejik alanın gerektirdiği ciddiyetle bu Kanun üzerine
eğilmek gerektiğini bir kez daha yinelemek istiyorum. Değerli
milletvekilleri, geçtiğimiz yüzyıl boyunca ve 21’inci yüzyılda tüm bu saydığım
gelişmeler olurken ülkemizin bu gelişmeler karşısındaki konumu ve tutumu
geleceğimiz açısından çok önemlidir. Sanayi Devrimi’ni geriden takip etmiş bir
ülkenin fertleri olarak iletişim devrimini de kaçırma ve geriden takip etme
lüksümüz yoktur. Az önce Sayın Bakana sorduğum soruda… Sadece bu iletişimin cep
telefonlarıyla ilgili bölümüne kaçaklar hariç Türkiye'nin ödediği para 19
milyar dolardır. Her ne kadar 10 milyar dolar civarında dense de benim
bilgilerim ve hesaplamalarıma göre 19 milyar dolar civarındadır. Bir o kadar da
kaçak olduğunu dikkate alırsanız Türkiye aşağı yukarı on beş yıllık süreçte cep
telefonlarına 50 milyar dolar civarında bir kaynağını akıtmak zorunda
kalmıştır. Bu fakir milletin… Bu kadar basit bir alete, birkaç yüz milyon
dolarlık ARGE’yle ulaşabileceğimiz bir teknolojik
alete, maalesef ulaşamamışızdır. Bu da Türk milletinin her yeni icatta kendi
kaynaklarını nasıl dışarıya akıttığının bariz bir örneğidir. İşte iletişimle
ilgili diğer alanlarda buna benzer kaynaklarımızın çok seri şekilde yurt dışına
veyahut da bu alanda daha önceden ARGE yapan ülkelere aktarılmasının bir aracı
olarak kullanılmaktadır. Dolayısıyla, bu konuda da iletişim alanındaki ARGE
faaliyetlerine bu Kanun’la ayrılmış olan 200 trilyon çok yetersizdir. Bu konuda
dünyada ARGE’yle ilgili bir şeyi keşfetmek için
elbette ki çok ciddi kaynaklar aktarmak gerekir. Ancak, aktarılan kaynaklar bir
müddet sonra misliyle o ülkenin imkânları içine tekrar dâhil olmaktadır.
Dolayısıyla, bu konuyu da tekrar gözden geçirmelerini Sayın Komisyon Başkanına
tavsiye ederim. Dolayısıyla, Türk milletinin karakterinde var olan gelişmeye
yatkınlık, maalesef, planlamalardaki eksiklikler nedeniyle kaynaklarımızın
dışarıya akmasına sebep olmaktadır. Kuşkusuz, son
gelişmelerin en yeni örneklerinden biri elektronik haberleşme sektörüdür.
Gelişen teknoloji ve yaşam standartları, günümüzde elektronik haberleşme ve
dijital iletişimin olanaklarının geliştirilmesini de âdeta zorunlu kılmaktadır.
Bu zorunluluk, elektronik haberleşme faaliyetlerinin günlük hayatımızdaki yeri
ve öneminden kaynaklanmaktadır. Elektronik haberleşme hayatımıza o kadar girdi
ki artık, yazışmalarımızın birçoğunu elektronik posta veya MSN’vari
anlık ileti programlarıyla yapmaktayız. Ticari şirketler, hatta kamu
kuruluşları e-posta yoluyla yapılan başvuruları kabul etmekte, bilginin erişim
ve paylaşımı günümüzde yaygın bir şekilde elektronik haberleşme yoluyla
gerçekleşmektedir. Bugün, gelişip
İnternet hâlini ve adını almış olan dünya çapındaki ağ bağlantısı ilk ortaya
çıktığı andan bu yana temelde hâlâ bir haberleşme ortamıdır. Bu bağlamda
İnternet yoluyla iletişim, küreselleşme olgusu içerisinde önemli bir etken
olarak karşımızda durmaktadır. Bu ortam elektronik haberleşme sektörünün de bel
kemiğidir. Dünyanın dört bir yanında milyonlarca insan bilgisayarlar ve
kablolar aracılığıyla düşüncelerini, umutlarını, çalışmalarını, dedikoduları ve
eleştirilerini paylaşmaktadırlar. Haberleşmenin
birçok yolu, örneğin elektronik posta geçen yirmi yıl içinde fazla değişikliğe
uğramadı. Bunun yanında tamamen yeni haberleşme yolları türedi. Mesela İnternet
üzerinden telefon görüşmesi yapabilmek, hem de dünyanın öbür ucuyla bile
görüşürken düşük ücretler ödeyerek bunu gerçekleştirmek elektronik iletişim
hizmetlerinin geldiği noktayı özetler mahiyettedir. Bazı teknolojiler
insanlara kişisel ve teke tek konuşma imkânı verirken bazıları tüm dünyayı
kapsayan tartışma gruplarına imkân vermektedir, birçok projenin İnternet
vasıtasıyla takibine imkân sağlamaktadır. Değerli
milletvekilleri, tekrar görüşmekte olduğumuz Kanun’la elektronik haberleşme
hizmetlerinin yürütülmesi, elektronik haberleşme altyapı ve şebekesinin tesisi
ve işletilmesi, geliştirilmesi, yeni elektronik haberleşme şebeke ve
hizmetlerinin teşvik edilmesi hususlarıyla ilgili politika, hedef ve ilkelerin
tespiti, kaynakların etkin ve verimli kullanılması ve bilgi güvenliği ve
haberleşme gizliliğinin gözetilmesi amaçlanıyor. Böylelikle kamu kurum ve
kuruluşlarında kullanıcıların beklenti ve ihtiyaçları tespit edilerek kamuda
elektronik hizmetlerin geliştirilmesi sağlanacağı amaçlanıyor ama Kanun’un
içeriği ve kapsamı maalesef bu amaçları tam olarak karşılayabilmekten çok
uzaktır. Bununla beraber AB müktesebatıyla uyumluluğun sağlanması suretiyle
serbestleştirilen telekomünikasyon sektöründeki rekabetin ve hizmetlere
erişebilirliğin artırılması, kaynakların etkin kullanılmasının temini, yeni
elektronik haberleşme hizmetlerinin teşvik edilmesi bu Kanun’la
gerçekleştiriliyor. Öte yandan bu Kanun’un genel gerekçesinde de ifade edildiği
üzere telekomünikasyon alanında 1924’ten beri yapılagelmekte
olan ve dağınık hâlde olan düzenlemeleri ve mevzuat hükümlerini yine Avrupa
Birliği ülkelerinin müktesebatına uyumlu hâle getirmek için sektörü bir bütün
olarak düzenleyen bir çerçeve kanun olarak sunuluyor. Elektronik
haberleşme güvenliğine yönelik geçenlerde önemli bir yönetmelik yayınlandı.
“İşletmecilerin fiziksel alan güvenliği, veri güvenliği, donanım-yazılım
güvenliği ve güvenilirliği ile personel güvenilirliğinin sağlanması için
tehditlerden ve/veya zafiyetlerden kaynaklanan risklerin bertaraf edilmesi veya
azaltılmasına ilişkin olarak alacakları tedbirlere yönelik usul ve esasları
kapsar.” şeklinde özetlenen yönetmelik 20 Temmuz tarihinde Resmî Gazete’de
yayınlanarak yürürlüğe girdi. Bununla beraber, bu Kanun’la, telekomünikasyon
hizmetlerinin önemli bir kısmını ifade eden elektronik haberleşme konusunda
ülkemizde var olan bir boşluğu doldurmasını umuyorum. Ancak bu hâliyle bu Kanun
tekrar çıkarılırsa Cumhurbaşkanlığının uyarıları dikkate alınmadan, bu Kanun’un,
bizim elektronik alanımıza, elektronik haberleşmemize yeterli olmayacağını bu
kürsüden bir kez daha söylemek istiyorum. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun.
KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) – Önemli olan, en önemli olan hususlardan birini bir kez daha
dikkatlerinize sunmak istiyorum. Elektronik
haberleşmenin en önemli konularından biri güvenlik meselesidir. Bildiğiniz gibi
bazı parlamentolarda bizim kullandığımız blackberry
telefonların kullanılması yasak edilmiştir, Fransız Parlamentosu dâhildir.
Dolayısıyla elektronik güvenliği son derece önemlidir. Ülkelerin, millî
istihbaratların veyahut da istihbarat kaynaklarının en önemli kaynağı,
haberleşme alanındaki gerek e-mail’lerin gerekse telefonların dinlenmesinden
elde edilen bilgilerden sağlanmaktadır. Dolayısıyla, bu Kanun’da gördüğüm en
büyük eksikliklerden biri, elektronik haberleşmenin güvenliğiyle ilgili çok
detaylı düşünülmemiş olmasıdır. Bu vesileyle,
tekrar bu üzerinde durduğum konuların Komisyon tarafından değerlendirileceğini
ümit ederek hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Atılgan. Soru-cevap
işlemine geçiyoruz. Sayın Paksoy, Sayın Özdemir, Sayın Varlı, Sayın Tankut, Sayın Orhan, Sayın Çalış, Sayın Kaptan söz istemişlerdir. Sayın Paksoy, buyurunuz. MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakanım,
işçi çıkartma konusu basında ve kamuoyunda sık sık
gündeme gelmiştir. Siz, bize “İşçi çıkarma konusu bize intikal etmedi.”
diyorsunuz. Sizce, ikinci büyük hisseye sahip devletin Telekom’dan işçi çıkarma
olayına müdahalesi söz konusu değil midir? Telekom özelleştikten sonra kaç kişi
işten çıkartılmıştır? Türk Telekom’da satıştan önce kaç işçi çalışıyordu, bugün
itibarıyla kaç kişi çalışıyor? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Paksoy. Sayın Özdemir… HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanıma soruyorum:
Elektronik haberleşme sivil ve kamu hizmetlerinde hızla yayılmaktadır. Üzülerek
belirtmemde yarar var ki telefon dâhil hiçbir elektronik haberleşme
vasıtalarımızın güvenliği tam olarak alınamamıştır. Telefon dinlemeleri de
İletişim Başkanlığına bağlanmış, hâkim kararları olmadan istihbari
mahiyette birçok dinlemeler de vardır. Kamuoyunda “Hükûmet
bütün telefonlarımızı dinliyor.” şeklinde yaygın bir kanaat vardır.
Haberleşmenin güvenliğini sağlamayı düşünüyor musunuz? Bilgi güvenliği ve
haberleşme gizliliğinin çok önemli olduğu bilinmektedir. Bununla ilgili ne gibi
tedbirler alıyorsunuz ve bir yıl içinde kanunlara uygun ne kadar dinleme
olmuştur? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Özdemir. Sayın Varlı… MUHARREM VARLI
(Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Bu cep
telefonlarının ithalatından dolayı… Sayın Bakan 10 milyar dolar dedi ama bizim
araştırmalarımıza, Sayın Milletvekilimizin ifadesine göre 20 milyar dolar, daha
fazlası da var. Bu, ülkemiz için çok büyük bir miktar, çok büyük bir kayıp. Bu
konuda yerli üretimi desteklediniz mi? Yerli üretimin cep telefonu üretmesi
noktasında teşvikiniz var mıdır? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Varlı. Sayın Tankut… YILMAZ TANKUT
(Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
Telekom Sağlık Yardım Sandığının birikmiş 122,5 trilyon parasına
özelleştirmeyle Oger firmasına devredilen Telekom
yönetimince haksız ve hukuksuz olarak, yasal olmayan bir şekilde el konulduğu
ifade edilmektedir. Yani Telekom çalışanlarının yıllardan beri maaşlarından
yapılan kesintilerden meydana gelen birikimlerine özelleştirme kapsamında yer
almamasına rağmen yasa dışı olarak Telekom yönetimince el konulduğu iddia ve
ifade edilmektedir. Konuyla ilgili cumhuriyet savcılığına da suç duyurularında
bulunulduğu belirtilmektedir. Hükûmet olarak Telekom
Yardım Sandığının 122,5 trilyon parasının Telekom yönetimine devredilmesini
uygun buluyor musunuz? Bulmuyorsanız ne gibi tedbirler alacaksınız ve konuyu
takip etmekte misiniz? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Tankut. Sayın Orhan… AHMET ORHAN
(Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Telekomünikasyon
hizmetlerinin özelleştirilmesinden sonra Türk Telekom şirketinin toplam kârı
kaç liraya ulaşmıştır? Buna bağlantılı
olarak da, kamuoyunda sürekli olarak yer bulan bir konuyu Sayın Bakana soru
olarak yöneltmek istiyorum: Baz istasyonları kamuoyunda çok tartışılmakta,
bunlardan özellikle de meskûn mahallerde konutlara montajı yapılmış olanlar
konusunda da büyük tartışmalar olmakta. Hatta okullara yakın olan baz istasyonları montajı sonrası da velilerimizin
çocuklarını okula göndermediği de bir vakıadır. Türkiye’de kaç tane baz istasyonu vardır? Baz istasyonları konusunda bugüne
kadar vatandaşlarımız tarafından ne kadar şikâyet yapılmıştır? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Orhan. Sayın Çalış,
buyurun. HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım,
olağanüstü şartlarda cep telefonlarına getirilen özel iletişim vergisi maalesef
kalıcı hâle gelmiştir. İktidarınızda özel iletişim vergisinin kaldırıldığını
vatandaşımız görecek mi? İkinci sorum:
Sabit telefonlarımızın faturalarında görmeye alıştığımız sabit ücretleri
kaldırmayı düşünüyor musunuz? Verilmeyen hizmetin karşılığını ödediğini
düşünüyor vatandaşımız. Bunun için soruyu soruyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Çalış. Son soru Sayın
Kaptan’ın. OSMAN KAPTAN
(Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakan,
biraz önce soru sormuştum, cevap vermediniz. Eğer cevap vereceksiniz tekrar
edeyim. Sorum çok net, basit: Sayın Başbakan seçimlerde “Hortumları kestik,
elektrik idaresini ve elektrik üreten şirketleri, belediyeleri, BOTAŞ’ı çok iyi
yönetiyoruz, onun için doğal gaza zam yapmıyoruz.” diyordu. Şimdi zam
yaptığınıza göre, hortumların kesilmediğinin ve ülkeyi iyi yönetemediğinizin
bir işareti midir, bunu kabul ediyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkürler
Sayın Kaptan. Sayın Bakan,
buyurunuz. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; Sayın Paksoy gene aynı
soruyu sordu işçi çıkartılması konusunda. Bu konuda, “Ne kadar işçi vardı, ne
kadar çıkarıldı?” bunlarla ilgili olarak sizlere net bilgi yazılı olarak
verilecek; şu anda tabii benim bilmem mümkün değil sayıyı. Sayın Özdemir’in,
iletişim güvenliği konusunda güvenliğin tam sağlanamadığıyla ilgili bir sözü
oldu. Tabii bu konuda, biliyorsunuz, İletişim Başkanlığı var, bunlar tarafından
güvenlik konusu ele alınıyor. Ancak tabii ki sizin bahsettiğiniz, Hükûmetin yasal olmayan şekilde dinlediği… Kati surette, Hükûmetimizin böyle, yasal olmayan, hâkim kararı olmadan
dinlemesi katiyen söz konusu değil, zaten bunu İçişleri Bakanımız da çok açık
şekilde ifade etmişti. Varsa onu ortaya koyun, onun takibini yapalım. Dinlenen sayıya
gelince: Yaklaşık olarak 70 bin civarında yasal bir dinlemenin olduğunu,
takriben, ifade edebiliriz. Şimdi, Sayın
Varlı, az önce cep telefonlarıyla ilgili… Ben, takriben 10 milyar dolarlık yurt
dışına bir döviz çıkışının olduğunu ifade etmiştim. Kendisi bunun 20 milyar
dolar civarında olduğunu ifade etti. Yalnız, takdir
buyurursunuz ki arada şöyle bir nüans var: Dışarıya
ödenen parayla yurt içinde satılan toplam miktarı karıştırmamak lazım. Tabii
vergiler, diğer birtakım KDV, vesaire yurt içinde kaldığı için belki telefona
ödenen miktar Türkiye’de 20 milyar dolar olabilir ama yurt dışına çıkan miktar ancak,
arkadaşlarımızın tespitine göre, 10 milyar dolar. Ama bu dahi tabii bana göre
kayıptır. İnşallah bu yeni kanun çıktığı zaman yılda takriben 200 milyon
YTL’lik bir ARGE kaynağı oluşacaktır. Bu arada bununla
ilgili de bir bilgi vermek istiyorum. Sayın Tacidar
demişti ki: “Bunlar nasıl kullanılacak?” Bu gayet basit. Kanun’un
eğer (6/i) maddesine bakılırsa gelirlerin yüzde 20’sinin Bakanlığa aktarıldığı
ve (5/ğ) maddesinde ise bu kaynağın yerli tasarım ve üretimi,
araştırma-geliştirme-eğitim maksatları dışında kullanılamayacağı da hükme
bağlanıyor. Dolayısıyla bu da çok açık şekilde inşallah bu yerli kaynakların,
yerli tasarım ve üretimi konusunda kullanılmasını sağlayacaktır diye
düşünüyorum. Şimdi, yardım
sandığı konusunda Türk Telekom’un el koyduğu şeklinde bir soru soruldu. Bu
konuyu müsaade ederseniz -şu ana kadar bu konuda benim şahsi bir bilgim yok-
bunu yazılı olarak cevaplandıralım. Efendim, Sayın
Ahmet Orhan’ın sorusu vardı, “Özelleştirmeden sonra Türk Telekom’un net kârı ne
kadar?” şeklinde. Yaklaşık olarak şu ana kadar 2 milyar YTL’lik net bir kârı
olduğunu söyleyebiliriz. Baz istasyonlarına gelince. Efendim, yaklaşık 37 bin baz istasyonu
var. Tamamının güvenlik sertifikası var ve bu istasyonların kontrolü yapılıyor.
Özellikle tabii bu konuda yönetmelik de yayınlandı. Kontroller de
sıklaştırılıyor. Haklısınız, vatandaşlarımızın, bilhassa okula giden
çocukların, velilerin bu konuda gerçekten tedirginlikleri var. Bilhassa
okulların yanında ve diğer yoğun yerleşim alanları yanında bunlara dikkat
ediyoruz, özen gösteriyoruz. Ama gene herhangi bir şekilde şikâyet gelirse
onları da inceliyoruz. Ama şikâyet sayısını şu anda ben de bilemeyeceğim.
Bunları tespit edelim, yazılı olarak şikâyet sayısını bildirelim. Çünkü
şikâyetler çok değişik yerlere yapılıyor yani hem kuruma hem Bakanlığa. Aynı
şikâyet, bakıyorsunuz, bizim Bakanlığa da yapılıyor, Ulaştırma Bakanlığına da.
Dolayısıyla bunları tefrik edip ona göre belirlemekte fayda var. Sayın Çalış’ın bahsettiği bir husus vardı. Özellikle İnternet’te
özel iletişim vergisinin düşürülmesinden, Hükûmet
olarak, yanayız. Bu konuda da çalışmalar başladı. İnşallah, Maliye Bakanlığıyla
görüşerek bunun düşürülmesi için gayret sarf edeceğiz, onu da burada
belirteyim. Diğer bir husus
da, aslında ben Sayın Kaptan’ın sorusuna cevap vermiştim ama ısrarla siz bunu
soruyorsunuz. Bir kere, az önce ne demiştim: Bizim, BOTAŞ’ın dışarıdan aldığı
gaz tamamen petrol fiyatlarına bağlı olarak değişiyor. Dolayısıyla bizim de
yerli bir doğal gazımız, maalesef kaynağımız yok. Dolayısıyla dışarıya
bağımlıyız. Bu yüzden, fiyatlar sabitken tabii ki bir zam yapmadık ama petrol
fiyatları takdir edersiniz ki 22 dolardan varili bir ara 150 dolara kadar
yükseldi. Buna rağmen uzun süre zam yapmamak gerçekten hortumların kesildiğinin
çok açık bir göstergesi. Ama şu anda bir miktar zam yapılmışsa, tamamen petrol
fiyatlarından ve dışarıdan aldığımız doğal gazın fiyatındaki değişimlerinden
kaynaklanıyor. Bu da çok açık bir husus, onu da ifade ediyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Eroğlu. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Bakan, Yılmaz Beyin cevabını vermediniz efendim. O soru,
gerçekten cevaplandırılması gereken bir soru. Yardım sandığında biriken… ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Vereceğimizi
ifade ettim. Onu inceleyelim çünkü onu burada… Tam olarak o konuyla ilgili
benim de bilgim yok. Yazılı olarak, sağlıklı bir şekilde cevap verelim diye o
şekilde cevap verdim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Eroğlu. 60’ıncı madde
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Karar yeter sayısı istiyorum. BAŞKAN -
Oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur. Beş dakika ara
veriyorum. Kapanma Saati: 15.55 ALTINCI OTURUM Açılma Saati: 16.06 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatma SALMAN
KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 13’üncü Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum. 297 sıra sayılı
kanunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. Kanun’un 60’ıncı
maddesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi maddeyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım. 60’ıncı maddeyi
kabul edenler… Kabul etmeyenler… 60’ıncı madde kabul edilmiştir, karar yeter
sayısı vardır. Şimdi 66’ncı
maddeyi okutuyorum: Yürürlükten
kaldırılan hükümler MADDE 66- (1) 406 sayılı Kanunun 1 inci maddesinin birinci
fıkrası, yedinci fıkrası ve dokuzuncu fıkrasının ilk cümlesi; ek 17 nci, ek 19 uncu, ek 21 inci, ek 22 nci,
ek 23 üncü, ek 24 üncü, ek 28 inci, ek 29 uncu, ek 30 uncu maddeleri; ek 32 nci maddesinin dördüncü ve altıncı fıkraları; ek 33 üncü
maddesi; ek 35 inci maddesinin ikinci fıkrası; ek 36 ncı,
ek 37 nci, geçici 3 üncü, 35 inci ve 36 ncı maddeleri dışındaki madde ve hükümleri ek ve
değişiklikleriyle birlikte yürürlükten kaldırılmıştır. (2) 2813 sayılı
Kanunun 5 inci ve 8 inci maddeleri; ek 2 nci
maddesinin birinci, ikinci, üçüncü ve beşinci fıkraları; 35 inci ve 36 ncı maddeleri dışındaki diğer hükümleri ek ve
değişiklikleriyle birlikte yürürlükten kaldırılmıştır. (3) 27/1/2000 tarihli ve 4502 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu,
Ulaştırma Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Telsiz Kanunu ve
Posta, Telgraf ve Telefon İdaresinin Biriktirme ve Yardım Sandığı Hakkında
Kanun ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki
Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 26 ncı,
geçici 1 inci, geçici 5 inci, geçici 6 ncı, geçici 7 nci, geçici 8 inci maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır. (4) 12/5/2001 tarihli ve 4673 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu,
Posta, Telgraf ve Telefon İdaresinin Biriktirme ve Yardım Sandığı Hakkında
Kanun ile Ulaştırma Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun geçici 1 inci, geçici 2 nci, geçici 4 üncü maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır. BAŞKAN – 66’ncı
madde üzerinde gruplar ve şahıslar adına söz? Yok. Soru-cevap için
mi Sayın Vural girmiştiniz? OKTAY VURAL (İzmir) – Evet. BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Vural. OKTAY VURAL
(İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Bir önceki
maddede bir sayın milletvekilimiz, Türk Telekom’un özelleştirildikten bu yana
net kârını sormuştu, zatıaliniz de 2 milyar YTL diye
ifade etmiştiniz. Şimdi, 2005’in 7’nci ayında özelleştirildi. 2005’teki net
kârı 3,2 katrilyon, 2006’daki net kârı 2,9 katrilyon, 2007’deki net kârı 3,1 katrilyon,
2008 Haziran ayına kadar da 1 katrilyon net kârı var. Şimdi, bu durumda sizin
verdiğiniz bilgi doğru olmuyor. Buna göre, özelleştirildiğinden bu yana
takriben, Telekom 7,5-8 katrilyonluk bir net kâra sahip olmuş, aslında 3, 6, 8,
9, 10 katrilyonluk bir net kâra sahip olmuş. Dolayısıyla bu rakamlarınızı
yenilemenizi rica ediyorum ve özelleştirme sonrasında bu Kurum ne kadar kâr
etmiştir? Bu bilgileri Meclisimizle paylaşmanızı rica ediyorum. Teşekkür ederim
Sayın Bakan. BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Bakan. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Evet, Sayın
Vural, özellikle ben bunu kastederken yıllık olarak takriben 2 milyar YTL
olarak bahsetmiştim. Yani tabii ki özelleştirmeden bu yana dikkate alırsak, her
yılı dikkate alırsak tabii ki daha fazla. Onu özellikle belirteyim. OKTAY VURAL
(İzmir) – 2 milyardan çok fazla tabii, 10 katrilyon kâr etmiş. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Yani şu anda net kârından bahsediyorum. Onu
özellikle belirteyim. Takriben 2 milyar dolar ama tam olarak net kârı tabii şu
anda kuruşu kuruşuna söylememiz mümkün değil. Onu, net kârı yazılı olarak size
bildirelim efendim. Teşekkür
ediyorum. OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, süre varsa bir soru daha tevcih etmek istiyorum. BAŞKAN –
Buyurunuz. OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Bakanım, Türk Telekom özelleştirme sırasında bir yatırım
taahhüt etmişti. Şimdi sorum şu: Ne kadarlık yatırım
taahhüt etmişti, ne kadarlık yatırım yapmıştır? ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Vural, biz bu iki hususta da yazılı
olarak sizi cevaplandıracağız, net olarak. Teşekkür
ediyoruz. BAŞKAN – Sorular
bitti mi Sayın Vural? OKTAY VURAL
(İzmir) – Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Vural. Teşekkür ederiz
Sayın Bakan. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sağ olun
efendim. BAŞKAN – Şimdi
66’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. 67’nci maddeye
geçiyoruz. Sayın
milletvekilleri, 67’nci maddenin bir özelliği var. Kanun’un 67’nci maddesi
birden fazla kanunda değişiklik öngördüğünden on dört bölüm olarak
görüşülecektir. Bu bölümler şöyledir, sırayla okuyorum: 67’nci maddenin birinci fıkrasının (a) bendi, birinci fıkrasının
(b) bendi, ikinci fıkrasının (a) bendi, ikinci fıkrasının (b) bendi, ikinci
fıkrasının (c) bendine bağlı ek madde 4, ikinci fıkrasının (ç) bendine bağlı
geçici madde 8, ikinci fıkranın (ç) bendine bağlı geçici madde 9, üçüncü
fıkrasına bağlı ek madde 2, üçüncü fıkrasına bağlı ek madde 3, dördüncü
fıkrasına bağlı geçici madde 6, beşinci fıkrası, altıncı fıkrası, yedinci
fıkrasının (a) bendine bağlı ek madde 1, yedinci fıkrasının (b) bendine bağlı
geçici madde 2. Şimdi, ayrı ayrı görüşeceğimiz bu fıkra ve bentler konusunda önce
67’nci maddenin birinci fıkrasının (a) bendini okutuyorum: Değiştirilen
hükümler MADDE 67- (1) 406
sayılı Kanunun; a) 1 inci
maddesinin birinci fıkrası “Posta ve telgraf tesis ve işletilmesine ilişkin
hizmetler T.C. Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğünce (PTT),
telekomünikasyon hizmetleri ise yetkilendirilen işletmeciler tarafından
yürütülür. Posta ve telgraf hizmetlerinin yürütülmesine ilişkin usul ve esaslar
PTT Yönetim Kurulunca belirlenir.” şeklinde değiştirilmiş, BAŞKAN - Bununla ilgili gruplar adına söz? Yok. Şahıslar adına
söz. Yok. Fakat, burada bir soru
görüyorum, Sayın Korkmaz ve Sayın Çalış’ın. Buyurunuz Sayın
Korkmaz. S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Aracılığınızla
Sayın Bakana iletmek istiyorum: Bugünkü Milliyet gazetesinde Telekomünikasyon
İletişim Başkanı Sayın Şimşek’in bir açıklaması var. Özellikle, telefonların
nasıl dinleneceği konusunda resmî prosedürü
anlattıktan sonra diyor ki: “Bizim dışımızda da dinleme yapılıyor ve bunları
tespit etme imkânımız yok. MİT, Emniyet ve Jandarma özel izinle teknik takip ve
ortam dinlemesi yapıyorlar. Bizim yok ama bazı kurumlarda mobil dinleme
cihazları olduğunu duyuyoruz.” Bu, gerçekten
kamuoyunda tedirginlik yaratan bir açıklama. Bununla ilgili olarak
vatandaşlarımızın özellikle Hükûmetten beklentileri
büyük. Sayın Bakandan özellikle bu hususu netleştirecek bir açıklama
beklediğimizi ifade etmek istiyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Korkmaz. Sayın Çalış… HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım,
aslında benim sorum da Sayın Korkmaz’ın sorduğu
soruyla birazcık irtibatlı. Kamuoyuna, basın ve medyaya yansıdığı kadarıyla,
tabii ki dinlemeler bir yasaya göre yapılıyor ve hâkim kararıyla yapılıyor.
Ancak öyle dinlemeler yansıyor ki aslında dinleme kararı alınmamış “Bu bizim
dinlememize takıldı.” deniyor ama bu basına servis yapılıyor, basında
konuşmalar hiçbir sansür koyulmadan yayımlanıyor. Bu, yasal olarak suç değil
mi? Bu suçlardan dolayı herhangi bir cezai işlem yapılmış mıdır? Yapılacak
mıdır yapılmadıysa? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Çalış. Buyurunuz Sayın
Bakan. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; özellikle Telekomünikasyon İletişim Başkanı Fethi
Şimşek kendisinin böyle bir beyanatta bulunmadığını ifade etmiştir. Yani bunu
açıkça ifade etti. Onu da burada ifade etmek istiyorum. Sayın Çalış’ın sualine gelince: Az önce de özellikle açıklamıştım
ben bu konuyu. Biz Hükûmet olarak bu şekilde kanunsuz
dinlemelere karşıyız. Zaten İçişleri Bakanlığımız da bu konuda gereğini
yapıyor. Bu arada, sizin sorduğunuz, bazen bir telefon dinlenirken başka bir
telefonun konuşması takılıyor… Tabii bunların basına intikal etmesi de yanlış.
Bu konuda da gerekli müeyyideler uygulanıyor bildiğimiz kadarıyla, şikâyet
edilmesi hâlinde gerekli işlemler yapılıyor. Onu bilgilerinize sunuyorum
efendim. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan. Şimdi 67’nci
maddenin birinci fıkrasının (a) bendini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 67’nci maddenin
birinci fıkrasının (b) bendini okutuyorum: b) Ek 33 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “işletmek ve
ticari faaliyette bulunmak” ibaresinden önce gelmek üzere “kamu hizmetlerinin
elektronik ortamda verilebilmesini sağlayan e-devlet kapısı hizmetleri ile
bilgi ve iletişim teknolojileri alanında her türlü faaliyette bulunmak” ibaresi
eklenmiş, son fıkrasının son cümlesi
“Kamu kurum ve kuruluşları ile Kızılay uydu üzerinden ihtiyaç duydukları
hizmetleri Türksat Uydu Haberleşme Kablo TV ve
İşletme Anonim Şirketi tarafından yönetilen uydulardan sağlamak kaydıyla, her
kurum ve kuruluştan alabilir. Kamu kurum ve
kuruluşları, 5369 sayılı Kanun kapsamında Türksat
Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme Anonim Şirketinden doğrudan alacakları
hizmetler yönünden 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı
Kamu İhale Kanunu hükümlerine tabi değildir.” şeklinde değiştirilmiş ve bu
cümleden sonra gelmek üzere “4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu
kapsamındaki idareler, e-devlet ile ilgili bilgi ve iletişim teknolojileri
hizmetleri kapsamında, Türksat A.Ş.’den doğrudan
yapacakları hizmet alımları yönünden 4734 sayılı Kamu İhale Kanununa tabi
değildir.” cümlesi eklenmiştir. BAŞKAN – Bu
konuda söz yok. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ben istiyorum. BAŞKAN – Şahsı
adına Sayın Genç, buyurunuz. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 297 sıra sayılı yasanın
67’nci maddesinin birinci fıkrasının ikinci bendi üzerinde söz almış
bulunuyorum. Şimdi, öyle bir
kanun karşımıza gelmiş ki ne başı belli ne sonu belli. Ondan sonra… Yani
Türkiye Cumhuriyeti devletinde böyle bir kanun yapmak kanuna ihanet demektir.
Şimdi, burada kanunlar birbirine öyle karıştırılıyor ki şuraya şu ilave
edilmiştir, şuradan şu çıkarılmıştır… Kanun tekniği bu değil ki yani kanunların
Genel Kurula gelip de net, anlaşılır bir dille yazılması lazım. Böyle oradan
oraya atıflar… Birileri yazıyor, gönderiyor, ondan sonra da bu kanunların ne
manaya geldiği maalesef burada da anlaşılmıyor. Uygulamada da uygulanabilir
nitelikleri yoktur. Şimdi değerli
milletvekilleri, tabii Telekom, Türkiye'nin çok önemli bir kurumudur. Bu kurum
özelleştirildi. Özelleştirildikten sonra büyük de kârlar… Aslında büyük
tesisleri var bunun, büyük kârları var. Devlet buraya zamanında çok büyük
yatırımlar yaptı. Türkiye'nin iletişiminde temel bir kurum. Şimdi, Türkiye,
iletişim konusunda maalesef herkes… Bugün artık en samimi iki dost dahi
birbiriyle konuşamıyor. Hatta bir gün birisi bir olay anlattı. Hâkimin birisi
bir avukatın telefonunun dinlenmesi konusunda karar vermiş, sonra o hâkim de
onunla konuşurken telefonu dinlemişler ve adamı görevden uzaklaştırmışlar. Yani
böyle de bir sonuç meydana getiriyor. Şimdi,
biliyorsunuz Jandarma ve Emniyet Genel Müdürlüğüne bu iletişimin dinlenmesi
konusunda bir yetki verilmişti. Adalet Bakanlığı, Jandarmaya verilen iletişimin
dinlenmesini bozma yoluyla Yargıtaya gitti, Yargıtay
bunu kaldırdı ama Emniyete verilen iletişimin dinlenmesini serbest eden… Yani
Emniyet Genel Müdürlüğü içinde özellikle birtakım tarikatlara mensup kişilerin
kadrolarını oluşturduğu kişilerden oluşan bu kişilere verilen bu yetki
kaldırılmadı. Tabii, bu yetkiyi bilerek bu Hükûmet
kaldırmak istemiyor, Adalet Bakanlığı kaldırmak istemiyor. Niye? Çünkü kendi
menfaatine uygun, kendilerine uygun bilgiler toplanıyor ve maalesef, Türkiye’de
artık haberleşme güvenliği diye bir hak, konu kalmadı. Arkadaşlarımız sordu:
“Telefon güvenliğini ve e-mail güvenliğini Türkiye’de siz nasıl sağlıyorsunuz
Sayın Bakan?” Buna dahi cevap veremiyorsunuz. Türkiye artık bir korku ülkesi
hâline getirildi. Türkiye bir korku imparatorluğu hâline getirildi. Böyle bir
devlette devlet ciddiyeti kalır mı? Devletin gizli kalması gereken bilgileri
kalır mı? Kalmaz. Ayrıca, Telekom’un belli hisseleri devlet kurumuna ait ama
başındaki yöneticiler çok büyük para alıyorlar. 80 milyar lira aylık alan
kişiler var. 50 milyar lira aylık alan kişiler var. Bunların yönetim kurulu
toplantıları Türkiye’nin en lüks otellerinde, yurt dışına gittikleri zaman da
en lüks yerlerde yapılıyor. Bunun bir kısmı her ne kadar şeyden gidiyorsa da,
yani özelleşen firmaların cebinden gidiyorsa bir kısmı da devletin cebinden
gidiyor. Bana göre bunlara çekidüzen verilmesi lazım. Ayrıca, bunlar
özelleştirilirken özelleştirme koşullarında okullar yapma şartı aranmış.
Mesela, bizim oralarda hiçbir okul yapıldığını görmedim ve o zaman, eğer
yapılacaksa okullar, bunların bir kısmının geri kalmış yerlerde yapılması
lazım. Mesela, bizim Tunceli’de bir yere bir lise yapılabilirdi pekâlâ. Yani
bunların ille siyasi iktidara yakın olan kişilerin mensup olduğu illere
yapılmaması lazım. Ayrıca, sık sık -burada çalışan personellerin hiçbir güvenliği yok-
ille personele yazı yazılıyor “hemen çıkın, gidin” diyorlar. Şimdi, yapılan
sözleşmeye göre kaç personel çalıştırması lazım, hangi senede ne kadar personel
çalıştırılması lazım, bunları da bence idarenin kontrol etmesi lazım. Kontrol
etmeyip de satın alan firmanın keyfine bırakırsanız, maalesef Türkiye
Cumhuriyeti devletinin vatandaşları burada çok mağdur oluyorlar. Bu mağduriyetin giderilmesi lazım. Kanun her yönüyle
de eksik, anlaşılmaz hükümler taşıyor. Bir iki maddeyi şöyle şey ettik. Tabii, çok teknik bir konu. Bizim bu komisyonlarda da
bulunma imkânımız olmadığı için, burada aniden gündeme alınıyor ve aynı gün
birçok konu müzakereye gelince çok enine boyuna tartışmak mümkün değil. Kanunlar
yapılırken Anayasa’nın temel ilkeleri bir yana bırakılıyor. Anayasa’nın
123’üncü maddesi “İdare bir bütündür ve idari kurumlar kanunla korunur.” diyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen,
sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. KAMER GENÇ
(Devamla) – Bir bakıyorsunuz Telekomünikasyon Yönetim Kuruluna bölge
müdürlüklerini ihdas yetkisini veriyorsunuz. Bu, Anayasa’nın
temel hükümlerine aykırı. Ayrıca, bu Hükûmet zamanında en yoğun olarak başvurulan kısım da
yönetmelik. Arkadaşlar, yönetmelik gerçekten kamu idaresinde çok önemli bir
düzenleme aygıtı değil. Burada önemli olan… Hele bu gibi konular hiç olmazsa
tüzüğe bırakılırsa tüzükler Danıştayda da
inceleniyor. Yönetmelik ne olacak? İşte, genel müdür veya ilgili müsteşar
oradaki bir kişiye bir talimat veriyor “Yahu, bir tane yönetmelik yap.” diyor
ama bu yönetmeliği yaparken Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel yapısı, idari
yapısı, Anayasa’sı, temel kanunları göz önünde tutulmuyor ki. Nihayet, orada
belki bilgisi de olmayan bir kişi çalakalem iki tane şey yapıyor veya genel
müdürün veya oradaki yöneticilerin kendi keyiflerine göre yönetimini
sağlayabilecek bir sistem getiriyor. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Genç. Soru-cevap yok. 67’nci maddenin
1’inci fıkrasının (b) bendini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 67’nci maddenin
2’nci fıkrasının (a) bendini okutuyorum: (2) 2813 sayılı
Kanunun adı “Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunun Kuruluşuna İlişkin
Kanun” olarak değiştirilmiş ve bu Kanunun; a) 5 inci
maddesinin birinci, ikinci, dördüncü, beşinci, yedinci, sekizinci, dokuzuncu,
onuncu, onüçüncü, ondördüncü
ve onbeşinci fıkraları aşağıdaki şekilde
değiştirilmiş, altıncı fıkrasının ilk cümlesi “Kurul Başkanı Kurumun en üst
idarî amiridir. Kurumun yönetim ve temsil yetkisi Başkana aittir. Başkan
gerektiğinde temsil yetkisini yazılı olarak devredebilir.” şeklinde
değiştirilmiş, onbirinci fıkrasında yer alan “Devlet
malı hükmündedir” ibaresinden sonra “haczedilemez” ibaresi ve bu fıkraya son
cümle olarak “Soruşturma izni, Başkan ve üyeler için ilişkili bakan, personel
için Başkan tarafından verilir. Kurul üyeleri ile Kurum personelinin cezai ve
hukuki sorumluluğuna ilişkin olarak, 19/10/2005 tarihli
ve 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 104 üncü maddesi hükümleri uygulanır.”
hükmü eklenmiş, onikinci fıkrasında yer alan
“Telekomünikasyon Kurumu’na” ibaresi “Bilgi Teknolojileri ve İletişim
Kurumuna,” olarak değiştirilmiş, onyedinci fıkrasının
başına “Kurumun teşkilatının bulunduğu yerlerde ve sayısı her bölge
müdürlüğünde ikiyi, toplamda onu geçmemek üzere,” ibaresi eklenmiştir. “Kanunlarla
verilen görevleri yerine getirmek ve yetkileri kullanmak üzere kamu tüzel
kişiliğini haiz, idarî ve mali özerkliğe sahip özel bütçeli Bilgi Teknolojileri
ve İletişim Kurumu kurulmuştur. Kurum, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurulu
ile Başkanlık teşkilatından oluşur. Kurum görevlerini
yerine getirirken bağımsızdır. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi Kuruma emir
ve talimat veremez.” “Kurumun hizmet
birimleri; hukuk müşavirliği, daire başkanlıkları ve müdürlükler şeklinde
teşkilatlanan ana hizmet, danışma ve yardımcı hizmet birimleriyle bölge
müdürlükleri şeklinde teşkilatlanan taşra teşkilatı birimlerinden oluşur. Hizmet
birimleri, bu Kanunda belirtilen faaliyet alanı, görev ve fonksiyonlara uygun
olarak Kurumun teklifi ve Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe konulan
yönetmelikle belirlenir. Bilgi
Teknolojileri ve İletişim Kurulu, Kurumun karar organıdır. Kurul, biri başkan
olmak üzere toplam yedi üyeden oluşur. Kurul Başkanı Kurumun da başkanıdır.” “Kurul Başkanına
Başbakanlık Müsteşarı için belirlenen her türlü ödemeler dâhil malî ve sosyal
haklar tutarında aylık ücret ödenir. Başbakanlık Müsteşarına ödenenlerden,
vergi ve diğer yasal kesintilere tâbi olmayanlar bu Kanuna göre de vergi ve
diğer kesintilere tâbi olmaz. Kurul üyelerine ise Kurul Başkanına yapılan
ödemeleri geçmemek üzere aynı usûl ve esaslara göre
ödeme yapılır. 657 sayılı Kanunda ve diğer kanunlarda sayılan sosyal hak ve
yardımlar ile sınırlı olmak üzere, Kurul Başkanı ve üyeleri ile Kurum
personelinin sosyal hak ve yardımlarının usul ve esasları ile miktarı Kurul
tarafından belirlenir. Kurum personelinin ücretleri ile diğer malî hakları
Kurum içi hiyerarşi de gözetilerek Kurul tarafından tespit edilir. Kurum
personeline Kurul tarafından belirlenecek esaslar çerçevesinde fazla mesai
ücreti ve performansa dayalı ödül verilir. Kurum personeline yapılacak
ödemelerin toplamı Kurul üyelerine yapılacak ödemelerin toplamını geçemez. Kanunlarla Kuruma
verilen görevlerin gerektirdiği asli ve sürekli görev ve hizmetler, bilişim
başuzmanı, bilişim uzmanı, teknik uzman ve idarî uzman ile bilişim, teknik ve
idarî uzman yardımcılarından oluşan meslek personeli ve diğer personel eliyle
yürütülür. Kurumda; kurum başkan yardımcısı kadrolarına
atanacakların memuriyete esas en az oniki yıl, I.
hukuk müşaviri, daire başkanı, müşavir, müdür kadrolarına atanacakların
memuriyete esas en az on yıl hizmet ve 8 inci maddenin ikinci fıkrasında aranan
eğitim şartlarını taşımaları, meslek personeli kadrolarında çalışanların 8 inci
maddenin ikinci fıkrasında aranan eğitim şartını taşımaları, uzman unvanlı
kadrolarda çalışanların en az dört yıllık fakültelerden mezun, diğer personelin
ise en az lise ve dengi okul mezunu olmaları gerekir. Kurum personelinin
657 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin (A) bendinin (1), (4), (5), (6) ve (7)
numaralı alt bentlerinde belirtilen şartları taşımaları zorunludur. Uzman
yardımcılığına atanabilmek için; bu Kanunun 8 inci maddesinin ikinci fıkrasında
sayılan fakülte veya bölümlerden mezun olmak, merkezî yarışma sınavına
katılmak, belirlenecek yabancı dillerden en az birini istenen seviyede bilmek,
Kurum alan sınavının yapıldığı yılın Ocak ayının ilk gününde otuz yaşını
doldurmamış olmak ve bu sınavda başarılı olmak gerekir. Uzman yardımcılığına
atananlar; en az üç yıl çalışmak ve olumlu sicil almak kaydıyla
hazırlayacakları tezin kabul edilmesi ve yeterlik sınavında başarılı olması
hâlinde ilgisine göre bilişim uzmanı, teknik uzman veya idarî uzman olarak
atanırlar. Bunlara bir defaya mahsus olmak üzere bir derece yükseltilmesi
uygulanır. Tez savunmasında ve yeterlik sınavında iki defa başarılı olamayanlar
uzman yardımcılığı unvanını kaybederler ve mükteseplerine uygun kadrolara
atanırlar. Kurumda teknik uzman ve idarî uzman kadrolarına atananlar; bu
Kanunun 8 inci maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen öğrenim alanlarında
yüksek lisans veya doktora yapmaları, yüksek lisans veya doktora tez
konularının Kurumun görev alanıyla ilgili olması ve belirlenecek yabancı
dillerden birini istenen seviyede bilmeleri halinde bilişim uzmanı kadrolarına
atanabilirler. Uzman ve uzman yardımcılarının giriş ve yeterlik sınavları,
çalışma usul ve esasları ile ilgili diğer hususlar Kurum tarafından çıkarılacak
yönetmelikle düzenlenir. Kurum personeli
kadro karşılığı sözleşmeli statüde istihdam edilir. Kurum personeli ücret,
sosyal ve diğer mali haklar ile bu Kanunda yer alan hükümler dışında 657 sayılı
Kanuna tâbidir.” “Kurum 10/2/1954 tarihli ve 6245 sayılı Harcırah Kanununa tabi değildir.
Kurumun harcırah ödemeleri, 4/7/2001 tarihli ve 631
sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 14/A maddesine göre yapılır. Ancak yatacak
yer temini için ödedikleri ücretleri belgelendirenlere bu belge karşılığı
yapılan ödemeler birbuçuk katın hesabında dikkate
alınmaz. Yatacak yer temini için ödenecek ücretler ile bu fıkranın
uygulanmasına ilişkin esaslar Kurul tarafından belirlenir. Kurum, 8/9/1983 tarihli ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu ile vize
ve tescil açısından 21/2/1967 tarihli ve 832 sayılı Sayıştay Kanunu hükümlerine
tâbi değildir. Kurum, Sayıştay tarafından denetlenir. Kurumun gelirleri her
türlü vergi, resim ve harçtan muaftır. Kurum, mevzuatta belirtilen usul ve
esaslar çerçevesinde kendisine tahsis edilen malî kaynaklarını, görev ve
yetkilerinin gerektirdiği ölçüde, kendi bütçesinde belirlenen usul ve esaslar
dâhilinde serbestçe kullanır. Hizmet
gereklerinin zorunlu kıldığı hallerde, Ülke genelinde toplam sayısı onu
geçmemek üzere, bölge müdürlükleri kurulabilir. Kurumun gelirleri
aşağıda belirtilmiştir: a) Elektronik
Haberleşme Kanununun 11 inci maddesine göre Kurumun her türlü idarî
giderlerinden kaynaklanan masraflarına katkı amacıyla işletmecilerin bir önceki
yıl net satışlarının binde beşini geçmemek üzere, işletmecilerden alınacak
idarî ücretler. b) Elektronik
Haberleşme Kanununun 46 ncı maddesine göre alınacak
ücretler. c) Elektronik
Haberleşme Kanunu uyarınca Kurumca sunulacak hizmetler ile Kurum imkan ve yeteneklerinin üçüncü kişilere kullandırılmasından
elde edilen gelirler. ç) Her türlü
basılı evrak, form ve yayınlardan elde edilecek gelirler. d) Müşavirlik
hizmetlerinden elde edilecek gelirler. e) Kurs,
toplantı, seminer ve eğitim faaliyetlerinden sağlanacak gelirler. f) Kurum ve
Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı tarafından uygulanacak idarî para
cezaları. g) Genel Bütçeden
gerektiğinde yapılacak yardımlar. h) Yapılacak her
türlü bağış, yardım ve diğer gelirler.” BAŞKAN – Gruplar
adına söz isteyen? Yok. Şahıslar adına,
buyurunuz Sayın Genç. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine çok tipik bir fıkrayla
karşı karşıyayız, bir maddenin bir fıkrası, 297 sayılı Kanun’un. Konuşmama
başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum. Şimdi, değerli
milletvekilleri, benim bildiğim kadarıyla 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu
yürürlükten kaldırıldı. Bunun yerine Kamu İhale Kanunu geldi. Bilmiyorum doğru
mu yanlış mı, evvela burada bir redaksiyon hatası olması lazım. Yani… NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Teknik olarak duruyor bazıları. KAMER GENÇ
(Devamla) – Neyse, yani ben öyle biliyorum. Şimdi, değerli
milletvekilleri, öyle bir şey getiriliyor ki… Yani bir kurum oluşturuyorsunuz,
bu kurum Devlet İhale Kanunu’na tabi değil. Ondan sonra Sayıştay denetimine
tabi değil. Personelin alımının kuralları belirlenmiyor. Personelin alımı
tamamen yönetim kurulunun belirleyeceği esaslara göre belirleniyor. Şimdi, ciddi bir devlet
yapısı içersinde böyle, siz, o devletin başına, hele Türkiye’de… Maalesef
Türkiye gibi devletlerde siyasi iktidarlar, siyasi amaçla, siyasi menfaatler
gözetmek suretiyle kişiler belirli bir yerlere getirilince, böyle bir yerde,
oraya getirilen kişiler hakikaten sağlıklı kamu hizmetini yapma yerine siyasi
iktidarların kölesi statüsüne girecek şekilde maalesef işlem yapıyorlar. Şimdi, bu
Kanun’un bu maddesiyle getirilen o kadar çok büyük açıklıklar var ki... Şimdi
diyor ki: “Kurul Başkanı en üst amiridir. Kurum yönetimini temsil eder.” Diyor
ki: “Kurul Başkanı temsil yetkisini yazılı olarak devredebilir.” Kime
devredebilir, yazın buraya. Yönetim Kurulundan birisine mi devredebilir yoksa
odacıya mı devredebilir? Yani buraya yazmak lazım. “Kurul
yetkisini devredebilir.” Kime devredecek? Kime devredecek? Söyleyin bunları.
Yani Kanun’u niye… Sonra, bu kadar
uzun bir kanun olur mu? Bakın, yönetim kurulu başkan ve üyelerinde ne
nitelikler aranabilir? Yönetim Kurulu Başkanına diyorsunuz ki: “Başbakan
Müsteşarının maaşını geçemez.” Tabii. Ama bizim de bildiğimize göre burada
çalışan Yönetim Kurulu üyelerinin bazıları 80 milyar para alıyor, 50 milyar
para alıyor. Bunlar nereden çıkıyor? NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Hangisi? Alamaz o kadar. KAMER GENÇ
(Devamla) – Efendim, yani araştırın işte. Siz iktidar partisinin
milletvekilisiniz. Buraya… Ondan sonra,
bakın, burada bir dört yüz, bir iki yüz, bir altı yüz küsur kişilik kadro
getiriyorsunuz. Bu kadrolara nasıl insanlar alacaksınız, hangi kıstaslara göre
alacaksınız? İhaleleri Devlet İhale Kanunu’na tabi değil. Bir yanda “Kamu İhale
Kanunu” diyor, bir yanda “2886 sayılı Kanun” diyor. Ondan sonra,
Sayıştay denetimine tabi değil. Bunları Allah mı denetleyecek? Yahu, millette
Allah korkusu kalmadı beyler. Millet, cep meselesi söz konusu olduğu zaman,
cebini doldurmak için her şeyi yapıyor. Allah mallah
korkusu kimsede kalmadı. Türkiye yoksa bu duruma gelir miydi, devlet bu kadar
talan edilir miydi? Onun için, buraya lütfen birtakım şeyler koyun. Yani
parlamenterliğin, Parlamentonun varlık nedeni budur. Parlamentodan geçen
kanunlarda yönetime getirdiğiniz insanların kendilerini, yönetirken belli kurallara
bağlı olarak hissetmeleri lazım, belli kurallara bağlı olarak yönetmeleri
lazım. Bunlara o kadar geniş yetki verdiğiniz zaman maalesef bunlar devlet
menfaatlerini korumuyorlar, kendi şahsi menfaatlerini koruyorlar. Geçen gün
TAEK’e verdiğiniz bir yetki vardı -geçici 1’inci madde- Anayasa Mahkemesi iptal
etmiş. Buna rağmen, tutuyor TAEK getiriyor kendisine, hiç… Yani Anayasa
Mahkemesinin iptal ettiği bir kanuna göre, bize birisi geldi, dedi ki:
“Tanesine 5.700 YTL para verilen personel almaya başladılar.” Yani böyle, eğer
bir kıstasa bağlamadığınız zaman oradaki Genel Müdür, Yönetim Kurulu üyeleri,
birbirlerine, getirecek, kendi adamlarını, kendi sevgililerini, kendi
dostlarını oraya en üst maaşlara atayacaklar çünkü bağlı da değil, bir kural da
değil. İşte, devlet böylece talan oluyor. Öte tarafta da asgari ücretle çalışan
insanların maaşına bunlar el koyarlar, ona da göz koyarlar. Onun için,
değerli milletvekilleri, diyor ki: “Efendim, seyahatlerinde 6245 sayılı
Harcırah Kanunu uygulanmaz.” Ee, neyse onu uygula.
Yani hangi kıstaslar? Alacağı harcırahın, en azami miktarı ne olmalıdır? Hangi
otelde gidip kalacak? Yani gidip de geceliği 1.500 dolarlık otelde niye kalsın
bunlar kardeşim? Öte taraftan,
birinci sınıf devlet memurunun harcırahı ortadayken bugün bir hâkim gidip de
birinci sınıf otelde kalabilir mi? Onun parasını, siz, keşfe gittiği zaman veya
bir yere gittiği zaman ödeyebiliyor musunuz? Yani birinci sınıf hâkimin alacağı
harcırah belli ama siz, burada, Telekom’da çalışan kişinin harcırahı konusunda…
Gerçi bir kararnameden bahsediyorsunuz ama o kararnamenin de ne olduğu belli
değil. Ayrıca, otel parası, istediği gibi en lüks otelde de kalacak… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. KAMER GENÇ
(Devamla) – Şimdi, bu kanunları tabii buraya getirip de müzakeresiz geçirmek
önemli değil. Önemli olan, bu memleketin kaynaklarının çarçur edilmemesidir.
Maalesef, işte bu kanunlar nedeniyle bu memleketin nimetleri, kaynakları çarçur
ediliyor. Çarçur edilince de her gün gidip şunun bunun kapısında borç dilenmek
durumunda kalınıyor. Dolayısıyla,
getirilen bu Kanun bence kanun tekniğine uymamaktadır. Ondan sonra Anayasa’nın
123’üncü maddesindeki esaslara aykırı, bölge müdürlükleri kurulması ona aykırı
çünkü hangi yerde ne bölge müdürlüğünün kurulacağını burada bizim belirlememiz
lazım. Yani oradaki gelecek kurul başkanı kendi memleketinde bölge müdürlüğünü
kurup da bilmem onun bir yakını… Yani herkes, Yönetim Kurulunun her birisi
kendi ilinde bir bölge müdürlüğü kurarsa engelleyen bir şey var mı? Ama, Türkiye'nin de bir idari yapısı var, bunu belirlemek
lazım. Tabii, arkadaşlarımıza biz söylediklerimizi söyleriz ama… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) KAMER GENÇ
(Devamla) – Böyle bir kanun tekniği olmaz. Saygılar
sunuyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Genç. Bu madde üzerine,
İzmir Milletvekili Erdal Sipahi konuşmak istiyor. Buyurunuz Sayın
Sipahi. KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. Biraz önce,
milletvekili sıraları arasında, Türk Telekom’un başındaki “Türk” kelimesinin
kaldırılması konusunun uygunluğu tartışılmaktaydı. Ondan cesaret alarak ben de Türk Telekom
üzerinde konuşmayı uygun gördüm. Türk Telekom
üzerine görüşmeden önce, size bir İzmir manzarası anlatacağım. Malumunuz, İzmir
Milletvekili olarak, değerli diğer parti milletvekilleriyle beraber zaman zaman oradaki millî bayramlarımıza katılıyoruz, 9 Eylüldü,
geçenlerde 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’mızın 85’inci yıl dönümü
törenleriydi, oraya katılıyoruz. Cumhuriyet
Bayramı törenlerine katıldığım zaman İzmir basınından bazı arkadaşlar duygu ve
düşüncelerimi öğrenmek istediler. Kendilerine 85’inci yılın kıvancını
yaşadığımı, aynı zamanda da gördüğüm manzara karşısında çok üzgün olduğumu
ifade ettiğim zaman neden üzgün olduğumu ifade etmemi istedi sayın basın
mensupları. İzmir, malumunuz,
Kurtuluş Savaşı’mızın simge kentidir; hem ilk
kurşunun atıldığı hem düşmanın denize döküldüğü yerdir ama aynı zamanda,
İzmir’de Cumhuriyet Anıtı’nın, Meydanı’nın bulunduğu alan da Kurtuluş
Savaşı’nın ana simgesidir çünkü o meydandaki Atatürk heykeli “Ordular ilk
hedefiniz Akdeniz’dir.”i işaret eden bir heykeldir ve Türk kurtuluşunun simgesi
niteliğindedir. Sayın
milletvekilleri, seyir tribünlerinden Atatürk heykeline doğru döndüğünüz zaman, bayram yerine, ben
size şimdi manzarayı tarif ediyorum: Sol tarafınızda bir yabancı şirket, yan
tarafında bir Avrupa Birliği Bayrağı dalgalanıyor. Kafanızı biraz daha sağa
çeviriyorsunuz, bir yabancı banka şubesi. Atatürk heykeline gözünüz kayıyor,
arkasında Swiss Otel; biraz daha sağa dönüyorsunuz,
arkasında Hilton Oteli; biraz daha sağa dönün, Mövenpick
Oteli; son bir ümitle kafanızı en sağa çeviriyorsunuz, Türk Telekom. Sayın
milletvekilleri, biz bu İzmir’i kimden kurtarmıştık! Evet, ben İzmir’deki sayın
basın mensuplarına Cumhuriyet Bayramı’nın 85’inci yıl dönümünün coşkusunu
taşırken karşımda gördüğüm manzaradan üzüntümü bu şekilde ifade etmiştim. Şimdi
de sizlerle aynı üzüntüyü paylaşıyorum. Sayın
milletvekilleri, Türk Telekom’un yüzde 55’i 6 milyar 550 milyon dolara Oger’e satıldı malumlarınız. Özelleştirme tarihinde
Telekom’da çalışan personel sayısı 52 bin civarında iken bugün Telekom’da 37
bin civarında personel çalışmaktadır. Özelleştirmeyle birlikte 13 bin Telekom
personeli değişik kamu kurumlarına geçirilmiştir. Bu 13 bin personelin emekli
oluncaya kadar devlete getirdiği toplam yük, ödenecek ikramiyeler de dikkate
alındığı takdirde, 4 milyar 700 milyon YTL civarında tutmaktadır ki bu rakam
Telekom’un toplam satış bedelinin yarısıdır yani sattığımız paranın yarısını
oradan çıkartılan personelin ücretlerini ve ikramiyelerini devletin üzerine
getirmek suretiyle maalesef kendimiz karşılıyoruz. Telekom’un gelir
tablosu incelenirse, beş yılda elde edeceği temettülerle, Telekom’a ödediği 6
milyar 550 milyon doları fazlasıyla geri alacaktır. Geçen yıl Plan ve
Bütçe Komisyonundaki görüşmeler sırasında bir milletvekili, Telekom’u bugünkü
seviyesinde tutmak için 4 milyar dolar yatırıma ihtiyaç olduğunu ifade
etmiştir. Bunu doğrulamak için Telekom’daki kâr-yatırım ilişkisine bakmak doğru
olur. Türk Telekom
yönetimi, 2004 yılında kârının yüzde 25’ini, 2005 yılında ise yüzde 17,5’unu
yatırıma ayırmıştır. Özelleştirmeden sonra ise Oger,
2006 yılı kârının sadece yüzde 7,3’ünü yatırımına ayırmıştır. Yani Türk
Telekom’un şu andaki seviyesinde tutulması için 4 milyar dolar yatırım
gerekirken Oger tarafından yatırıma ayrılan para 200
milyon dolardır. Dolayısıyla, Türk Telekom’un mevcut teknolojik seviyesini ne
ölçüde tutup ne ölçüde tutamayacağı konusunu ben sizin takdirlerinize sunarım. Bu cep telefonu
olayı üzerinde duruldu. Eğer Telekom bir Türk devlet kuruluşu olarak kalıp
yatırımlarına devam etseydi veya ASELSAN, bütün dünyaya frekans atlamalı askerî
telsiz satan ASELSAN bu konuda teşvik edilmiş olsaydı şu anda cep telefonu
piyasamızda herhâlde Türk markaları daha fazla satılıyor olacaktı. Olayın diğer bir
boyutu, güvenlik boyutu, onun üzerine birçok milletvekili arkadaşım değindiler. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. KAMİL ERDAL
SİPAHİ (Devamla) – Maalesef şu anda vatandaş devlet tarafından, devlet ise
yabancılar tarafından dinlenmektedir. Devletin gizlisi kalmamıştır. Devletin
gizlisinin kalmadığı da en gizli devlet belgelerinin, konuşmalarının, hatta
insansız hava aracı görüntülerinin yerli yabancı basınlarda yer alışını takip
etmek suretiyle düştüğümüz güvenlik konusundaki aczin ve zavallılığın herhâlde
seviyesini tespit etmek mümkündür. Ben sözlerime son
verir, yüce Meclise saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Sipahi. Madde üzerinde
görüşmeler tamamlanmıştır. 67’nci maddenin
2’nci fıkrasının (a) bendini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 67’nci maddenin
2’nci fıkrasının (b) bendini okutuyorum: b) 8 inci maddesinin birinci fıkrasının üçüncü cümlesi “Kurul
başkan ve üyeleri ancak görevini yapmaya engel bir hastalık veya rahatsızlık
nedeni ile iş görememe ya da atanmaları için gerekli şartları kaybetmeleri
halinde Bakanlar Kurulu kararıyla süresi dolmadan görevden alınabilir.”
şeklinde, ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, yedinci fıkrasındaki
“Kurul üyeleri” ibaresinden sonra gelmek üzere “asli görevlerini aksatmayan
bilimsel amaçlı; yayın, jüri üyeliği, komisyon üyeliği, ders ve konferans ile
telif hakları hariç” ibaresi eklenmiş, sekizinci fıkrasının ilk cümlesi “Kurul,
Başkanın daveti veya üyelerden en az üçünün talebi üzerine toplanır. Kurul toplantılarını Kurul Başkanı, yokluğunda ikinci başkan
yönetir. Toplantının gündemi Başkan tarafından belirlenir, gündeme yeni madde
eklenebilmesi için bir üyenin öneride bulunması ve en az üç üyenin kabul etmesi
gerekir. Geçerli mazereti olmaksızın bir takvim yılında toplam beş toplantıya
katılmayan Kurul üyeleri üyelikten çekilmiş sayılır. Bu durum, Kurul kararı ile
tespit edilir ve ilişkili Bakana bildirilir. Kurul kararı, Kurul Başkanınca
imzaya açıldığı tarihten itibaren en geç onbeş gün
içinde tekemmül ettirilir. Toplantıya katıldığı halde Kurul kararlarını süresi
içinde mazeretsiz olarak imzalamayan Kurul üyeleri Başkanın oyu doğrultusunda
oy kullanmış sayılır. Kurul en az beş üyenin hazır bulunması ile toplanır ve en
az dört üyenin aynı yöndeki oyuyla karar alır. Üyeler çekimser oy kullanamaz.
Toplantıda bir konuda karar yeter sayısı sağlanamadığı durumlarda, izleyen
toplantılarda aynı konuda oylarda eşitlik olması hâlinde Başkanın bulunduğu
tarafın oyu üstün sayılarak karar alınır. Kurul kararı tutanakla tespit edilir.
Kurulun kararları Kurumun idarî denetimi sırasında yerindelik denetimine tâbi
tutulamaz. Kurul toplantıları gizlidir. İhtiyaç duyulması hâlinde görüşlerinden
yararlanmak üzere uzman kişiler Kurul toplantılarına davet edilebilir. Kurul
uygun gördüğü kararlarını internet ortamı başta olmak üzere uygun vasıtalarla
kamuoyuna duyurur. Kurulun uygun gördüğü düzenleyici
kararları tekemmül etmesinden itibaren ilişkili Bakanlığa ve Resmi Gazete’de
yayımlanmak üzere Başbakanlığa gönderilir.” şeklinde değiştirilmiş, dokuzuncu
fıkrasının birinci cümlesindeki “5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanununun uygulanmasında” ibaresi “Kurul Başkanı ve üyeleri ile Kurum personeli
5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine tabidir;”
şeklinde değiştirilmiş, bu cümledeki “Kurum bünyesindeki müstakil” ibaresi
madde metninden çıkartılmış,“bakanlık genel müdür yardımcısı” ibaresinden sonra
“bilişim uzmanları, iletişim uzmanları, idarî uzmanlar ve teknik uzmanlara
Başbakanlık uzmanları” ibaresi eklenmiş, bu fıkranın ikinci cümlesindeki
“makam” ibaresinden sonra gelmek üzere “temsil ve görev” ibaresi eklenmiş, bu
fıkranın üçüncü cümlesinden sonra “Bu hükümler, akademik unvanların kazanılması
için gerekli şartlar saklı kalmak üzere üniversite öğretim elemanı
kadrolarından gelen Kurul Başkanı ve üyeleri ile personel hakkında da
uygulanır.” cümlesi eklenmiş, son cümlesi de “Ancak, kamu görevlisi iken
üyeliğe atananlar, memuriyete giriş şartlarını kaybetmemeleri kaydıyla, görev
sürelerinin sona ermesi veya görevden ayrılma isteğinde bulunmaları ve otuz gün
içinde önceki kurumlarına başvurmaları durumunda, atamaya yetkili makam
tarafından başvuru tarihinden itibaren en geç bir ay içinde mükteseplerine
uygun kadrolara atanırlar. Üyeliğin sona erdiği tarihten atama
yapılıncaya kadar bunların almakta oldukları aylık ücret ile sosyal hak ve
yardımların Kurum tarafından yapılmasına devam olunur. Mükteseplerine uygun
kadrolara atananlara, atama yapıldığı tarih itibarıyla Kurumca ödemede bulunulmasına
son verilir. Bir kamu kurumunda çalışmayanlardan Kurul Başkan ve üyeliğine
atanıp yukarıda belirtilen şekilde görevi sona erenlere herhangi bir göreve
veya işe başlayıncaya kadar, görevlerinin sona erdiği tarihte almakta oldukları
aylık ücret ile sosyal hak ve yardımların Kurum tarafından yapılmasına devam
olunur. Bu durumdakilere Kurum tarafından yapılacak ödemeler bir yılı geçemez
ve bu süre içerisinde aylık ücret ile sosyal hak ve yardımlarda meydana
gelebilecek artışlar yansıtılmaz.” şeklinde değiştirilmiş ve bu maddeye
aşağıdaki onuncu, onbirinci, onikinci,
onüçüncü, ondördüncü, onbeşinci ve onaltıncı fıkralar
eklenmiştir. “Kurul üyeliklerine atanacakların; mühendislik alanında
elektronik, elektrik-elektronik, elektronik ve haberleşme, endüstri, fizik,
matematik, bilgisayar, telekomünikasyon ve işletme mühendisliği fakültelerinden
veya bölümlerinden, sosyal bilimler alanında siyasal bilgiler (bilimler),
iktisadi ve idarî bilimler, iktisat, hukuk, işletme fakülteleri veya
bölümlerinden ya da fakültelerden fizikçi veya matematikçi unvanıyla veya
sayılan fakülte ve bölümlere denkliği yetkili makamlarca kabul edilmiş yurt
dışındaki yüksek öğretim kurumlarından mezun olmaları ya da belirtilen
bölümlerden mezun olmamakla birlikte sayılan alanlarda yüksek lisans veya
doktora yapmış olmaları, mesleki ve elektronik haberleşme alanında yeterli
bilgi ve deneyime sahip, kamu veya özel sektörde en az on yıl çalışmış
olmaları, 657 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin (A) bendinin (1), (4), (5), (6)
ve (7) numaralı alt bentlerinde belirtilen şartları taşımaları ve herhangi bir
siyasi partinin yönetim ve denetim organlarında görev almamış veya bu
görevlerinden ayrılmış olmaları gerekir.” “Kurul üyeleri
ile Kurum personelinin uyacakları meslekî ve etik ilkeler ile Kurulun çalışma
usul ve esaslarına ilişkin diğer hususlar Kurul tarafından düzenlenir. Kurul bu Kanun ve
diğer mevzuatta belirtilen görevler yanında aşağıdaki görevleri yapar ve
yetkileri kullanır: a) Elektronik
haberleşme sektörüyle ilgili uluslararası ilke ve uygulamaları da dikkate
alarak ikincil düzenlemeleri yapmak ve kanunlarla Kuruma verilen görevlere
ilişkin hususları görüşüp gereken kararları almak. b) Kurum başkan
yardımcılarını, I. hukuk müşavirini, daire başkanlarını ve bölge müdürlerini
atamak. c) Kurumun
stratejik planını, performans ölçütlerini, amaç ve hedeflerini, hizmet kalite
standartlarını belirlemek, insan kaynakları ve çalışma politikalarını
oluşturmak, Kurumun hizmet birimlerini ve bunların görevlerini belirlemek. ç) Kurumun
stratejik planı ile amaç ve hedeflerine uygun olarak hazırlanan bütçe teklifini
görüşmek ve karara bağlamak. d) Kanunlarla
verilen diğer görevleri yapmak. Kurul sınırlarını
ve gerekçesini belirlemek suretiyle görevlerinden bir kısmını Kurul Başkanına
devretmeye yetkilidir. Başkanın görev ve
yetkileri şunlardır: a) Kurul
toplantılarının gündemini, gün ve saatini belirlemek, toplantıları idare etmek,
gündeme alınmayan başvurular hakkında gerekli işlemleri yapmak ve bunlara
ilişkin olarak Kurula bilgi vermek. b) Kurul
kararlarının gereğinin yerine getirilmesini teminen
gerekli işlemleri yapmak ve uygulanmasını izlemek. c) Hizmet
birimlerinden gelen önerilere son şeklini vererek Kurula sunmak. ç) Kurumun yıllık
bütçesi ile malî tablolarını hazırlamak, kesin hesabı onaylamak. d) Hizmet
birimlerinin, verimli ve uyumlu bir biçimde çalışmasının en üst düzeyde
organizasyonu ve koordinasyonunu sağlamak. e) Yıllık çalışma
planı ve faaliyet raporlarını hazırlamak, amaç ve hedeflere, performans
ölçütlerine göre faaliyetlerin değerlendirilmesini yapmak. f) Personelin
performans ölçütleri hakkında değerlendirme yapmak. g) Kurul
tarafından atanması öngörülenler dışındaki Kurum personelini atamak. ğ) Kurum başkanı
adına imzaya yetkili personelin görev ve yetki alanını belirlemek. h) Kurumun
yönetim ve işleyişine ilişkin diğer görevleri yerine getirmek. Başkan, Kurula
ilişkin olmayan görev ve yetkilerinden bir bölümünü, sınırlarını açıkça
belirlemek ve yazılı olmak kaydıyla alt kademelere devredebilir. Başkana
danışmanlık hizmeti vermek üzere ihtiyaca göre sayıları toplam onbeşi geçmemek üzere başkanlık müşaviri
görevlendirilebilir. Kurum başkan
yardımcıları, Başkan tarafından verilecek görevleri yapmak, kendilerine bağlı
hizmet birimleri arasında uyum ve işbirliğini sağlamakla yükümlüdür. Başkanın
ve II. Başkanın bulunmadığı durumlarda kurum başkan yardımcılarından birisi
Başkanlığa ilişkin görevlerinde Başkana vekâlet edebilir. Kurumun toplam
kadro sayısını geçmemek üzere; dolu kadrolarda terfi gereği derece değişikliği
ile boş kadrolarda sınıf, unvan ve derece değişikliği Kurul kararı ile
yapılır.” BAŞKAN – Gruplar
adına söz? Yok. Şahıslar adına
söz? Yok. Ama soru
görüyorum. Sayın Bulut ve Sayın Özdemir sisteme girmişler. Buyurunuz Sayın
Bulut. Sayın Özdemir… HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Sayın Başkanım, Sayın Bakanıma soruyorum: Biraz önce
milletvekilimiz Nevzat Korkmaz’ın belirttiği o
Milliyet gazetesinde iletişimin dinlenmesi konusuyla ilgili Sayın İletişim
Başkanının söylediği bir söz vardı. Bugün Milliyet gazetesinde de bu var. “Tek
biz yapmıyoruz ama bizim dışımızda da dinlemeler yapılıyor ve bunları tespit
etme imkânımız yok. MİT, Emniyet ve Jandarma özel izinle teknik takip ve ortam
dinlemesi yapıyorlar.” şeklinde beyan bildirdi. Sayın Bakanımız şu anda
belirttiğine göre -ben ilgili Daire Başkanıyla görüştüm- böyle bir beyanı
olmadığını beyan ettiler. Dinleme Komisyonunda ben de varım. İletişim Daire
Başkanımız Fethi Şimşek Bey’in bu şekilde bir beyanı oldu. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Özdemir. Buyurunuz Sayın
Bakan. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Efendim,
esasen İletişim Başkanı yazılı basında çıkan bu yazı üzerine kendisinin yarın
yazılı bir açıklama yapacağını ifade etti. Tabii bu
kendisiyle alakalı bir husus. Ben, tabii, basına beyanat verdi mi
vermedi mi, bilemem. Yarın sabahleyin kendisi… S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Ama size yanlış bir bilgi vermiş Sayın Bakan. OKTAY VURAL
(İzmir) – Komisyon üyemiz konuştuğunu belirtmektedir. Dolayısıyla
milletvekillerimizin ifadesi varken doğrusu Sayın İletişim Başkanının yapacağı
açıklama neyi açıklayacak? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Evet, yani ben burada da zaten basına
kendisinin böyle bir beyanat vermediğini ifade etmiştim. OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, verip vermediği önemli değildir ama bunu kullanmıştır. Komisyon
üyemiz böyle bir ifadeyi kullandığını belirtmektir. Basına verip vermediği
konusunu bilemiyoruz. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Evet, ben onu
belirtmiştim hatırlarsanız. Kendisi de yarın, muhtemelen, bu konuda bir basın
açıklaması duyurusu olacağını ifade ettiler. S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Bakın Sayın Bakanım, diğer arkadaşlarımız da söylediğini beyan
ediyor. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan. 67’nci maddenin
ikinci fıkrasının (b) bendini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. Şimdi, 67’nci
maddenin ikinci fıkrasının (c) bendine bağlı ek madde 4’ü okutuyorum: c) 2813 sayılı
Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir. “EK MADDE 4- 4502
sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesi ile Telekomünikasyon Kurumu için ihdas
edilen anılan Kanuna ekli (2) sayılı listedeki kadrolar bütün ek ve değişiklikleriyle
iptal edilmiştir. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu hizmetlerinde
kullanılmak üzere ekli (I) ve (II) sayılı cetvellerdeki kadrolar ihdas
edilmiştir.” BAŞKAN – Gruplar
adına söz? Yok. Şahıslar adına
söz? Yok. Soru-cevap yok. 67’nci maddenin
ikinci fıkrasının (c) bendine bağlı ek madde 4’ü ekli (I) ve (II) sayılı
cetvellerle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. Şimdi 67’nci
maddenin ikinci fıkrasının (ç) bendine bağlı geçici madde 8’i okutuyorum: ç) 2813 sayılı
Kanuna aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir. “GEÇİCİ MADDE 8-
Bu Kanun ile yapılan yeni düzenleme sebebiyle Kurumda; Kurul Başkanı, üyeleri
ve yönetici kadrolarında bulunanlar ile kadro veya görev unvanı değişmeyenler
yeni kadrolarına hiçbir işleme gerek kalmaksızın atanmış sayılırlar. Bu şekilde atanan personele, atandıkları tarihteki eski kadrolarına
ilişkin olarak almakta oldukları ödemelerin toplam net tutarı; atandıkları yeni
kadrolarına ilişkin olarak yapılan her türlü ödemelerin (fazla mesai ücreti ve
performansa dayalı ödül hariç) toplam net tutarından fazla olması hâlinde,
aradaki fark atandıkları kadroda kaldıkları sürece herhangi bir vergi ve
kesintiye tâbi tutulmaksızın her ay tazminat olarak ödenir. İsteğe bağlı
olarak, atandıkları kadro unvanında herhangi bir değişiklik olanlarla başka
kurumlara geçenlere fark tazminatı ödenmesine son verilir. Kadro ve görev
unvanı değişen veya kaldırılan personel bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren altı ay içinde durumlarına uygun kadrolara atanırlar. Atama işlemi
yapılıncaya kadar Kurumca ihtiyaç duyulan işlerde görevlendirilebilirler.
Bunlar yeni bir kadroya atanıncaya kadar eski unvanlarına ait ödemeleri almaya
devam ederler. Ataması yapılan personelin aylık ücretleri ile her türlü malî ve
sosyal haklarında meydana gelen farklar hakkında da birinci fıkra hükmü
uygulanır. Kurumda,
telekomünikasyon uzman ve uzman yardımcısı kadrolarına atanmış veya bu
unvanları almış sayılanlar herhangi bir işleme gerek kalmaksızın durumlarına
göre bilişim uzmanı veya bilişim uzman yardımcısı kadrolarına atanmış veya bu
unvanı kazanmış sayılırlar. Önceki kadrolarında geçirdikleri süreler, yeni
kadrolarında geçirilmiş sayılır. Diğer mevzuatta geçen telekomünikasyon uzman
ve uzman yardımcısı ibareleri, bilişim uzman ve uzman yardımcısı olarak
anlaşılır. Kurumun hizmet
birimleri ve teşkilatı, bu Kanuna uygun olarak düzenleninceye kadar, Kuruma
verilen görevler, daha önce bu görevleri yapmakta olan birimler tarafından
yapılmaya devam edilir. 4502 sayılı
Kanunun geçici 6 ncı maddesi uyarınca
Telekomünikasyon Kurumunun faaliyete başladığının Resmi Gazetede ilan edildiği
tarihten önce, Telsiz Genel Müdürlüğünde genel müdür yardımcısı, daire başkanı,
şube müdürü, başmüfettiş ve müfettiş kadrolarında görev yapmaktayken, 15/8/2000 tarihinde Kurum kadrolarına atananlardan; bu
maddenin yürürlük tarihinde Kurumda telekomünikasyon uzmanı unvanlı kadroların
dışındaki kadrolarda görev yapanlar bu maddenin yürürlüğünden itibaren öğrenim
alanına göre idarî veya teknik uzman kadrolarına atanırlar. BAŞKAN – Gruplar
adına söz? Yok. Şahıslar adına
söz? Yok. Soru-cevap yok. 67’nci maddenin
(2)’nci fıkrasının (ç) bendine bağlı geçici madde 8’i
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 67’nci maddenin
(2)’nci fıkrasının (ç) bendine bağlı geçici madde 9’u
okutuyorum: GEÇİCİ MADDE 9- Kurum personelinden dört yıllık fakülte mezunu
olanlar, kamuda üç yıllık hizmet süresini tamamlamaları, Kurumca çıkarılacak
yönetmelikte öngörülen şartları taşımaları ve buna ilave olarak
hazırlayacakları tezin kabul edilmesi veya tezli yüksek lisans veya doktora
yapmaları halinde bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren beş yıl içinde öğrenim
alanına göre teknik uzman veya idarî uzman kadrosuna atanabilirler. 2813 sayılı
Kanuna 1/3/2006 tarihli ve 5467 sayılı Kanunun 9 uncu
maddesiyle eklenen ekli (II) sayılı liste ve bu listeye 5651 sayılı Kanunun 10
uncu maddesiyle ilave edilen kadrolar, anılan Kanun ekinden çıkarılarak 5651
sayılı Kanuna (I) sayılı liste olarak eklenmiştir.” BAŞKAN – Gruplar
adına söz? Yok. Şahıslar adına
söz? Yok. Soru-cevap yok. 67’nci maddenin
(2)’nci fıkrasının (c) bendine bağlı geçici madde 9’u
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 67’nci maddenin
(3)’üncü fıkrasına bağlı ek madde 2’yi okutuyorum: (3) 3348 sayılı
Kanuna aşağıdaki ek maddeler eklenmiştir. “Ulaştırma ve
haberleşme uzman ve uzman yardımcısı EK MADDE 2-
Bakanlık merkez teşkilatı ana hizmet birimlerinde, Ulaştırma ve Haberleşme
Uzman ve Uzman Yardımcıları istihdam edilir. Ulaştırma ve
Haberleşme Uzman Yardımcılığına atanabilmek için 657 sayılı Kanunun 48 inci
maddesinde sayılan genel şartlara ilâve olarak; a) En az dört
yıllık eğitim veren yüksek öğretim kurumlarının hukuk, siyasal bilgiler,
iktisat, işletme, iktisadi ve idarî bilimler, iletişim, fen veya fen-edebiyat
fakülteleri ile mühendislik fakültelerinin yönetmelikle belirlenecek
bölümlerinden ya da bunlara denkliği Yükseköğretim Kurulunca kabul edilmiş yurt
dışındaki yüksek öğretim kurumlarından mezun olmak, b) Yönetmelikle
belirlenecek dillerden en az birinden Kamu Personeli Yabancı Dil Bilgisi Seviye
Tespit Sınavından asgari (D) düzeyinde puan almış olmak, c) Yapılacak
yarışma sınavında başarılı olmak, d) Sınavın
yapıldığı yılın Ocak ayının ilk gününde otuz yaşını doldurmamış olmak, şarttır. İkinci fıkraya
göre uzman yardımcılığına atananlar, en az üç yıl fiilen çalışmak, her yıl
olumlu sicil almak ve istihdam edildikleri birimlerce belirlenecek konularda
hazırlayacakları uzmanlık tezinin oluşturulacak tez jürisi tarafından kabul
edilmesi kaydıyla, açılacak yeterlik sınavına girme hakkını kazanırlar.
Yeterlik sınavlarında başarılı olanlar, Ulaştırma ve Haberleşme Uzmanı
kadrolarına atanırlar. Yeterlik
sınavında başarısız olanlar veya sınava girmeye hak kazandığı halde geçerli
mazereti olmaksızın sınav hakkını kullanmayanlar, hazırlayacakları uzmanlık
tezi kabul edilmeyenler ile olumsuz sicil alanlar, Ulaştırma ve Haberleşme
Uzman Yardımcılığı unvanını kaybederler ve durumlarına uygun diğer kadrolara
atanırlar. Ulaştırma ve
Haberleşme Uzman Yardımcılarının yarışma, tez hazırlama ve yeterlik sınavları
ile Ulaştırma ve Haberleşme Uzmanları ile Ulaştırma ve Haberleşme Uzman
Yardımcılarının çalışma, eğitim ve diğer konulara ilişkin usul ve esaslar
yönetmelikle düzenlenir. BAŞKAN – Gruplar
adına söz? Yok. Şahıslar adına
söz? Yok. Soru-cevap yok. 67’nci maddenin
(3)’üncü fıkrasına bağlı ek madde 2’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 67’nci maddenin
(3)’üncü fıkrasına bağlı ek madde 3’ü okutuyorum: EK MADDE 3- Ekli
(III) sayılı cetvelde belirtilen kadrolar iptal edilerek 13/12/1983
tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
eki Ulaştırma Bakanlığına ait cetvelden çıkarılmış, ekli (IV) sayılı cetvelde
yer alan kadrolar ihdas edilerek 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (I)
sayılı cetvelin Ulaştırma Bakanlığına ilişkin bölümüne eklenmiştir.” BAŞKAN – Söz?
Yok. Soru-cevap yok. 67’nci maddenin
(3)’üncü fıkrasına bağlı ek madde 3’ü (III) ve (IV) sayılı cetvellerle birlikte
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 67’nci maddenin
(4)’üncü fıkrasına bağlı geçici madde 6’yı okutuyorum: (4) 3348 sayılı
Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir. “GEÇİCİ MADDE 6- Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla,
657 sayılı Kanuna tabi olarak Bakanlık ve Bakanlığa bağlı ve ilgili
kuruluşlarda görev yapan, kırkbeş yaşını doldurmamış,
son üç yıllık sicil notu ortalaması seksen ve üzerinde olan, Ulaştırma ve
Haberleşme Uzman Yardımcılığı giriş sınavına katılabilmek için gerekli öğrenim
şartını taşıyan ve ek 2 nci madde uyarınca
çıkarılacak Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir ay içinde
başvuran personelden; en az beş yıl hizmeti bulunanlar, en geç bir yıl içinde
ek 2 nci maddede öngörülen yabancı dil şartını yerine
getirmek ve anılan yönetmelik hükümlerine göre açılacak yazılı ve sözlü sınavda
başarılı olmak kaydıyla, ihdas edilen Ulaştırma ve Haberleşme Uzmanı
kadrolarının beşte birini geçmemek üzere başarı sırasına göre Ulaştırma ve
Haberleşme Uzmanı kadrolarına, en az üç yıl hizmeti bulunanlar ise en geç bir
yıl içinde ek 2 nci maddede öngörülen yabancı dil
şartını yerine getirmek ve açılacak yazılı ve sözlü sınavda başarılı olmak
kaydıyla, ihdas edilen Ulaştırma ve Haberleşme Uzman Yardımcısı kadrolarının
beşte birini geçmemek üzere başarı sırasına göre Ulaştırma ve Haberleşme Uzman
Yardımcısı kadrolarına atanırlar. Ulaştırma ve
Haberleşme Uzman Yardımcısı kadrosuna bu şekilde atananlar, bu Kanunun ek 2 nci maddesindeki “yeterlik sınavı” ile ilgili olarak yer
alan hükümlere tabidir. Bu Kanunun
yürürlük tarihinde Bakanlıkta; daire başkanı üstü idarî görevlerde bulunanlar
Ulaştırma ve Haberleşme Uzmanı unvanını kazanmış sayılırlar.” BAŞKAN - Söz
istemi? Yok. Soru-cevap yok. 67’nci maddenin
(4)’üncü fıkrasına bağlı geçici madde 6’yı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler…Kabul edilmiştir. 67’nci maddenin
(5)’inci fıkrasını okutuyorum: (5) 657 sayılı
Kanunun; a) 36 ncı maddesinin “Ortak Hükümler” bölümünün (A) fıkrasının
(11) numaralı bendine “Kültür ve Turizm Uzman Yardımcıları” ibaresinden sonra
gelmek üzere “Ulaştırma ve Haberleşme Uzman Yardımcıları,”, “Kültür ve Turizm
Uzmanlığına” ibaresinden sonra gelmek üzere “Ulaştırma ve Haberleşme
Uzmanlığına,” ibaresi, b) 152 nci maddesinin “II-Tazminatlar” bölümünün “A- Özel Hizmet
Tazminatı” kısmının (i) bendine “Kültür ve Turizm Uzmanları” ibaresinden sonra
gelmek üzere “Ulaştırma ve Haberleşme Uzmanları” ibaresi, c) (I) sayılı Ek
Gösterge Cetvelinin “Genel İdare Hizmetleri Sınıfı” bölümünün (h) bendine
“Kültür ve Turizm Uzmanları” ibaresinden sonra gelmek üzere “Ulaştırma ve
Haberleşme Uzmanları” ibaresi, eklenmiştir.” BAŞKAN - Söz
istemi? Yok. 67’nci maddenin
(5)’inci fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. 67’nci maddenin
(6)’ncı fıkrasını okutuyorum: (6) 5369 sayılı
Kanunun adı “Evrensel Hizmet Kanunu” olarak değiştirilmiş ve bu Kanunun; a) 1 inci
maddesinde yer alan “elektronik haberleşme sektöründe” ibaresi “elektronik
haberleşme sektörü ile bu Kanun kapsamında belirlenen diğer alanlarda” olarak
değiştirilmiş, b) 2 nci maddesinde yer alan “Kurum”, “Evrensel hizmet”,
“Evrensel hizmet yükümlüsü” ve “İşletmeci” tanımları aşağıdaki şekilde
değiştirilmiş ve “İşletmeci” tanımından sonra gelmek üzere, sırasıyla aşağıdaki
“Alt yapı”, “Deniz haberleşme hizmetleri”, “Deniz yolu ile yolcu taşıma
işletmecisi” ve “Seyir güvenliği haberleşme hizmetleri” tanımları eklenmiş, “Kurum: Bilgi
Teknolojileri ve İletişim Kurumunu, Evrensel hizmet:
Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde coğrafi konumlarından bağımsız olarak
herkes tarafından erişilebilir, önceden belirlenmiş kalitede ve herkesin
karşılayabileceği makul bir bedel karşılığında asgari standartlarda sunulacak
olan, internet erişimi de dahil elektronik haberleşme
hizmetleri ile bu Kanun kapsamında belirlenecek olan diğer hizmetleri, Evrensel hizmet
yükümlüsü: Elektronik haberleşme sektöründe, ilgili mevzuatına göre Kurumca
yetkilendirilmiş ve bu Kanun kapsamındaki hizmetleri sağlamakla yükümlü kılınan
işletmeciyi, İşletmeci: İlgili
mevzuatına göre Kurumca veya bu Kanun kapsamına alınmış hizmetler bakımından
ilgili diğer mercilerce yetkilendirilmiş olan işletmecileri, Alt yapı:
Evrensel hizmetin sağlanmasını teminen hizmetin verilebilmesi
için gerektiğinde öncelikle fiziki ortamın oluşturulmasına yönelik her türlü
teçhizat, ekipman, bilgisayar, yazılım ve donanımı, Deniz haberleşme
hizmetleri: Sahil telsiz istasyonları aracılığıyla telsiz sistemleri
kullanılarak gemi-kara ve gemi-gemi arasında ses ve veri şeklinde yapılan
haberleşme hizmetlerini, Deniz yolu ile
yolcu taşıma işletmecisi: Ana kara ile ada arasında yolcu taşıma işini yapan ve
Denizcilik Müsteşarlığından hat izni almış olan işletmeciyi, Seyir güvenliği
haberleşme hizmetleri: Her türlü deniz araçlarının emniyetli seyirleri için ses
ve veri şeklinde yapılan telsiz yayın hizmetlerini,” c) 4 üncü
maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiş, “Bilgi
teknolojileri yaygınlığı, internet alt yapısı ve karasal sayısal yayıncılık
için ihtiyaç duyulan alt yapı malzemelerinin alımı ve montajı ile ulaşımı deniz
yolu ile sağlanabilen yolcu taşıma hizmetlerinde yükümlü işletmeci şartı
aranmaz.” ç) 5 inci
maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde yer alan “Temel” ibaresi madde
metninden çıkarılmış, (f) bendi “Ulaşımı deniz yoluyla sağlanabilen yerleşim
alanlarına yolcu taşıma hizmetlerini” olarak değiştirilmiş, bu bentten sonra
aşağıdaki (g) bendi eklenmiş, “g) Deniz
haberleşmesi ve seyir güvenliği haberleşme hizmetlerini,” d) 6 ncı maddesinin birinci fıkrasının
(a) bendi “Hazine Müsteşarlığı, Kurumca yapılan yetkilendirme nedeniyle
hesaplarına yatırılan yetkilendirme ücretinin % 2’sini yatırıldığı tarihi takip
eden ayın sonuna kadar,”, (b) bendi “Hazine payı ödemekle yükümlü işletmeciler
dışındaki işletmeciler ve Türk Telekom yıllık net satış hâsılatının % 1’ini,
izleyen yılın Nisan ayı sonuna kadar; faaliyetleri gereği Hazine payı ödemekle
yükümlü olduğu halde Hazine payı ödemeyi gerektirmeyen hizmetleri de yürüten
işletmeciler ise Hazine payına esas teşkil etmeyen yıllık net satış hâsılatının
% 1’ini, izleyen yılın Nisan ayı sonuna kadar,” şeklinde değiştirilmiş, (c)
bendi “Hazine payı ödemekle yükümlü işletmeciler, Hazineye ödeyecekleri payın %
10’luk kısmını, ödendiği ay içerisinde,” şeklinde değiştirilmiş, (d) bendinde
yer alan “5.4.1983 tarihli ve 2813 sayılı Telsiz Kanunu ile 4.2.1924 tarihli ve
406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu uyarınca” ibaresi madde metninden
çıkarılmış, e) 7 nci maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesi “Ancak,
evrensel hizmet net maliyetinin hesaplanmasında, işletmecilerin evrensel hizmet
yükümlüsü olması dolayısıyla elde edeceği diğer gelirler de göz önüne alınarak
değerlendirme yapılır.” şeklinde değiştirilmiş ve bu maddeye aşağıdaki fıkra
eklenmiştir. “Bilgisayar
okuryazarlığı da dahil olmak üzere bilgi toplumunun
geliştirilmesine katkı sağlamak amacıyla bilgi teknolojilerinin
yaygınlaştırılmasına yönelik alt yapı hizmetleri, farklı yayın ortamları ve
teknolojisi kullanılarak yapılan sayısal yayıncılığın karasal sayısal vericiler
üzerinden ülkemizdeki yerleşim alanlarının tamamını kapsayacak şekilde
sunulmasına yönelik alt yapı hizmetleri ile münhasıran alt yapı kurulumu
gerektiren benzeri mal alımlarında bu Kanunda öngörülen evrensel hizmet
yükümlüsü olma ve net maliyet şartları aranmaz.” f) 5369 sayılı
Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir. “EK MADDE 1-
Evrensel hizmet gelirlerine ilişkin bu Kanunun 6 ncı
maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin uygulanmasında, işletmecilerin
yıllık net satış hasılatının belirlenmesinde
yetkilendirmenin başlangıç ve sona erme tarihleri itibariyle kıst esası uygulanır. Bu hükmün ve bu Kanunun 7 nci maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen istisna
hükmünün uygulanmasında 25/6/2005 tarihi esas alınır.” BAŞKAN – Söz
istemi? Yok. 67’nci maddenin
(6)’ncı fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 67’nci maddenin
(7)’nci fıkrasının (a) bendine bağlı ek madde 1’i
okutuyorum: (7) 5651 sayılı
Kanunun 8 inci maddesine onüçüncü fıkra olarak “İşlemlerin
yürütülmesi için Başkanlığa gönderilen hakim ve
mahkeme kararlarına 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu
hükümlerine göre Başkanlıkça itiraz edilebilir.” şeklinde fıkra eklenmiş ve
anılan Kanuna; a) Aşağıdaki ek
madde eklenmiştir. “EK MADDE 1- (1)
Telekomünikasyon İletişim Başkanlığına verilen görevlerin gerektirdiği asli ve
sürekli görev ve hizmetler, iletişim başuzmanı, iletişim uzmanı, teknik uzman
ve idarî uzman ile iletişim, teknik ve idarî uzman yardımcılarından oluşan
meslek personeli ve diğer personel eliyle yürütülür. Başkanlıkta;
başkan, daire başkanı, müşavir ve meslek personeli kadrolarında çalışanların;
mühendislik alanında elektronik, elektrik-elektronik, elektronik ve haberleşme,
endüstri, fizik, matematik, bilgisayar, telekomünikasyon ve işletme
mühendisliği fakültelerinden veya bölümlerinden, sosyal bilimler alanında
siyasal bilgiler (bilimler), iktisadi ve idarî bilimler, iktisat, hukuk,
işletme, iletişim fakülteleri veya bölümlerinden veya bu fakülte ve bölümlere
denkliği yetkili makamlarca kabul edilmiş yurt dışındaki yüksek öğretim
kurumlarından mezun olmaları ya da belirtilen bölümlerden mezun olmamakla
birlikte sayılan fakülte ve bölümlerde yüksek lisans veya doktora yapmış olmaları,
uzman unvanlı kadrolarda çalışanların en az dört yıllık fakültelerden mezun,
diğer personelin ise en az lise ve dengi okul mezunu olmaları gerekir. Daire
başkanı kadrolarına Güvenlik Bilimleri Fakültesinden mezun olanlar da
atanabilir. Başkanlık personelinden; daire başkanları Telekomünikasyon İletişim
Başkanının teklifi ve Kurul Başkanının uygun görüşü üzerine Kurul, diğer
personel Telekomünikasyon İletişim Başkanının önerisi üzerine Kurul Başkanı
tarafından atanır. (2) Uzman
yardımcılığına atanabilmek için; yukarıdaki fıkrada sayılan fakülte veya
bölümlerden mezun olmak, merkezî yarışma sınavına katılmak, belirlenecek
yabancı dillerden en az birini istenen seviyede bilmek, Kurum alan sınavının
yapıldığı yılın Ocak ayının ilk gününde otuz yaşını doldurmamış olmak ve bu
sınavda başarılı olmak gerekir. (3) Uzman
yardımcılığına atananlar; en az üç yıl çalışmak ve olumlu sicil almak kaydıyla
hazırlayacakları tezin kabul edilmesi ve yeterlik sınavında başarılı olması
halinde ilgisine göre iletişim uzmanı, teknik uzman veya idari uzman olarak
atanırlar. Bunlara bir defaya mahsus olmak üzere bir derece yükseltilmesi
uygulanır. Tez savunmasında ve yeterlik sınavında iki defa başarılı olamayanlar
uzman yardımcılığı unvanını kaybederler ve mükteseplerine uygun kadrolara
atanırlar. (4) Uzman ve
uzman yardımcılarının giriş ve yeterlik sınavları, çalışma usul ve esasları ile
ilgili diğer hususlar Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir. (5) Bu Kanunla
ekli (V) sayılı cetveldeki kadrolar ihdas edilerek Telekomünikasyon İletişim
Başkanlığı hizmetlerinde kullanılmak üzere 5651 sayılı Kanuna ekli (I) sayılı
listeye eklenmiştir.” BAŞKAN – Söz
istemi? Yok. 67’nci maddenin
(7)’nci fıkrasının (a) bendine bağlı ek madde 1’i (V)
sayılı cetvelle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 67’nci maddenin
(7)’nci fıkrasının b bendine bağlı geçici madde 2’yi
okutuyorum: b) Aşağıdaki
geçici madde eklenmiştir. “GEÇİCİ MADDE 2- (1) Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı
kadrolarında bulunan personelden ek 1 inci maddede belirtilen öğrenim
şartlarını haiz olanlar; kamuda üç yıllık hizmet süresini tamamlamaları, KPDS’den en az 60 veya uluslararası geçerliliği olan
sınavlardan muadili puan almaları ve hazırlayacakları tezin kabul edilmesi
halinde bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren beş yıl içerisinde iletişim
uzmanı kadrosuna atanabilirler. Bu personelden; diğer kamu kurum ve
kuruluşlarında özel mevzuatları uyarınca yarışma sınavına tabi tutularak mesleğe
alınan ve yeterlik sınavını vererek veya tezi başarılı bulunarak kariyer meslek
kadrolarına atanmış olanlar yabancı dil şartını karşıladıklarında; yüksek
lisans veya doktora öğrenimini tamamlamış olanlardan, hazırladıkları yüksek
lisans veya doktora tezlerinin konularının Kurumun veya Başkanlığın görev alanı
ile ilgili olduğunun yapılacak inceleme sonucu belirlenenlerden doktora
öğrenimini tamamlamış olanlar doğrudan, yüksek lisans öğrenimini tamamlamış
olanlar yabancı dil şartını karşıladıklarında, iletişim uzmanı olarak
atanabilirler. (2) Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı personelinden dört yıllık
fakülte mezunu olanlar, kamuda üç yıllık hizmet süresini tamamlamaları,
çıkarılacak yönetmelikte öngörülen şartları taşımaları ve buna ilave olarak
hazırlayacakları tezin kabul edilmesi veya tezli yüksek lisans veya doktora
yapmaları halinde, bu Kanunun yayımı tarihinden beş yıl içinde öğrenim alanına
göre teknik uzman veya idarî uzman kadrosuna atanabilirler.” BAŞKAN – Söz
istemi? Yok. 67’nci maddenin
(7)’nci fıkrasının (b) bendine bağlı geçici madde
2’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Bu fıkraların
bağlı olduğu 67’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. Sayın
milletvekilleri, Kanun’un tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasına oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Oylama için üç
dakika süre vereceğim. Oylama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik
cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, 297 sıra sayılı, 1.8.2008 tarihli ve 5803 Sayılı Elektronik
Haberleşme Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi’nin açık
oylama sonucunu açıklıyorum. Kullanılan oy sayısı : 190 Kabul : 189 Çekimser :
1 (x) Böylece Kanun
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Sayın
milletvekilleri, yirmi dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 17.26 (x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir. YEDİNCİ OTURUM Açılma Saati: 17.53 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatma SALMAN
KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 13’üncü Birleşiminin Yedinci
Oturumunu açıyorum. 3’üncü sırada yer
alan Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 3.- Bazı Varlıkların Millî Ekonomiye Kazandırılması
Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/657) (S. Sayısı:
302) (x) BAŞKAN - Komisyon
ve Hükûmet yerinde. Komisyon Raporu
302 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Erkan Akçay
söz istemiştir. Buyurunuz Sayın
Akçay. (MHP Grubu sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bazı Varlıkların
Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Muhterem heyetinizi saygılarımla
selamlarım. Değerli
milletvekilleri, AKP Hükûmeti tarafından kamuoyuna
“varlık barışı” adı altında sunulan Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye
Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı yurt içinde ekonomik durgunluğun, yurt
dışında global finans krizinin olduğu bir ortamda
ülkemizin gündemine getirilmiş bulunmaktadır. Tasarıyla, dünyada yaşanan küresel ekonomik krizden Türkiye’nin en
az etkilenmesini sağlamak amacıyla gerçek ve tüzel kişilerce sahip olunan para,
döviz, altın, hisse senedi, tahvil ve diğer menkul kıymetlerin Türkiye’ye
getirilmesi, taşınmazların kayda alınması suretiyle millî ekonomiye
kazandırılması, sahip olunan söz konusu kıymetlerin banka ve aracı kurumlara ya
da vergi dairelerine bildirilmek ve cüzi bir oranda vergi ödenmek suretiyle
kayda alınması ve yapılan bu beyanlardan hareketle inceleme ve soruşturma
yapılmaması öngörülmektedir. Ciddi bir
ekonomik durgunluğun olduğu, küresel finansal krizin tehdidi altında
bulunduğumuz böylesine bir ortamda reel sektöre, sanayiye, likiditeye can suyu
sağlayacak bir varlık akışına Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizler de
elbette olumlu bakarız ve olumlu bakmak isteriz. Ancak, getirilen
tasarı bu amacı gerçekleştirmekten uzak görünmektedir. Tasarının gerekçesi ile
içeriği birlikte değerlendirildiğinde ekonomik, hukuki ve etik bakımdan bazı
problemleri de beraberinde getirdiğini görüyoruz. Tasarının tümüne ve
gerekçesine genel hatlarıyla bakıldığında, AKP Hükûmeti
millî servet unsurlarının yurt dışına çıkışının sebebini 2000’li yılların
başında yaşanan ekonomik krize bağlayarak tasarının gerekçesini oluşturmaya
çalışmaktadır. Tabii, o zaman sormak durumundayız: Bugüne kadar neden
beklediniz? (x)
302 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Tasarının
gerekçesinde AKP Hükûmetinin altı yıllık iktidarı
döneminde siyasi ve ekonomik istikrarsızlık faktörlerinin giderildiği, yapısal
reformların yapıldığı belirtilmektedir. Ancak, buna rağmen bu varlıkların hâlâ
ülke ekonomisine niçin kazandırılamadığı hususunu AKP Hükûmeti
izah etmelidir. Bu varlıkların önemli bir kısmının Hükûmetin
gerekli siyasi, ekonomik, hukuki ve yapısal güven ve istikrarı sağlayamadığı
için bir kısmının ise kara para niteliğinde oluşları nedeniyle yurt dışında
olduklarını söyleyebiliriz. Değerli
milletvekilleri, varlıkların yurt dışına çıkarılmasının ve yurt dışında
tutulmasının nedenlerinden başlıcaları güven
sorunudur. Ağır vergi yükü, kambiyo mevzuatından kaynaklanan çeşitli sorunlar
ve diğer ülkelerdeki cazip teşvikler ile ticari sebepler, bu, yurt dışına
varlık çıkarılmasının sebeplerini oluşturmaktadır. Bu tasarıyla,
bütün iddialı ve gösterişli sözlere rağmen, siyasi ve ekonomik istikrarın
sağlanamadığı da dolaylı da olsa itiraf edilmektedir. Bu tasarıyla, Sayın
Başbakanın krizi fırsata çevireceği söylemine uygun şekilde, âdeta “fırsat bu
fırsat” anlayışı sergilenmektedir. Her türlü yasa dışı yollarla kazanılmış ve
yurt dışında tutulan paralarla, yasal şekilde kazanılmış paraların nasıl ayırt
edileceği belli değildir. Yurt dışından getirilecek
ve kayıtlara alınabilecek varlıklar arasında taşınmazlar da sayılmaktadır. Yurt
dışından ev, arsa gibi taşınmazların getirilemeyeceği açık olduğuna göre, o
hâlde taşınmaz olarak yurt dışından ne getirilebilir, bununla ne amaçlanıyor?
Burada taşınmazların nakde çevrilip parasının ülkeye getirilmesi kastedilse,
zaten kaynağı da sorulmayacağı için böyle bir düzenlemenin anlamı bulunmamakta,
sadece kayıtlara intikali amaçlanıyor ise bu da zaten ihtiyari bir durumdur,
kanunun amacı doğrultusunda ne fayda getireceği de belli değildir. Ancak
bildiğimiz kadarıyla, gemi siciline kayıtlı gemiler hukukumuzda taşınmaz
statüsünde kabul edilmektedir, çeşitli mevzuatımızda, örneğin İcra İflas
Kanunu’nda bu hükümler yer almaktadır. O hâlde, yurt dışından varlık olarak
gemiler getirileceğini tahmin ediyoruz. Tasarıyla, yurt
dışından ve yurt içinden para, döviz ve sair varlık getirenlere ve bildirenlere
bu varlığın kaynağı sorulmadığı ve araştırılmadığı gibi, vergisinin ödenip
ödenmediğine de bakılmayacaktır. Ancak asıl önemlisi, bildirilen varlığın kara
para gibi bir suç ekonomisinden doğup doğmadığı da araştırılmayacaktır. Tasarının 3’üncü
maddesinin birinci ve ikinci fıkraları kapsamında bildirilen ve beyan edilen
varlıklar nedeniyle, 1 Ocak 2008 tarihinden önceki dönemlere ilişkin hiçbir
surette vergi incelemesi ve vergi tarhiyatı yapılamayacaktır. Bu kanunun
yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla devam eden veya bu tarihten sonra başlayan 1
Ocak 2008 tarihinden önceki dönemlere ilişkin vergi incelemeleri sonucu gelir,
kurumlar ve katma değer vergisi yönünden tespit edilen matrah farkından, bu
kanun kapsamında beyan edilen tutarlar mahsup edilecektir. Değerli
milletvekilleri, bu düzenleme ile geçmiş dört yıla özel ve örtülü bir af
getirilmektedir. Tasarı, muhtemel vergi incelemesi, vergi tarhı ve vergi
cezasından kurtulmak için gerçekte olmayan paraların beyanına da yol
açabilecektir. Bu tasarı bavulla yurt dışından kara para getirmenin de yolunu
açmaktadır. Tasarı hazırlanırken kara para ve aklanmasına yönelik uluslararası
hukuk kuralları, uluslararası anlaşmalar ile Türkiye'nin kara para ile ilgili
olarak taraf olduğu ikili anlaşmaların dikkate alınmadığı anlaşılmaktadır ve bu
düzenleme Türkiye'nin mali piyasalardaki itibarını da zedeleyebilecektir. Ekonomik açıdan
değerlendirildiğinde, tasarıyla Türkiye’ye getirilmesi öngörülen değerlerin
bankalara veya aracı kurumlara yatırıldıktan sonra ne kadar süreyle Türkiye’de
tutulacağı belirlenmemiştir. Dolayısıyla, Türkiye’ye getirilen bu değerlerin
yasaya göre bildirim ve beyan tarihinden itibaren her zaman Türkiye dışına
çıkarılabilmesi imkânı da vardır. İşletmeye kaydedilecek değerlerin
işletmelerinde aktifinde yer alacak olmasıyla dahi söz konusu değerlerin nakit
olarak tekrar yurt dışına çıkarılmasını engelleyici bir hüküm bulunmamaktadır.
Bu niteliği itibarıyla ekonomik anlamda yasanın amacının gerçekleşip
gerçekleşmeyeceği, yasadan yararlanan kişilerin niyetine göre değişecektir. Yurt dışındaki ve
yurt içindeki varlıkları Türkiye’ye getirmeye ve kayda almaya yönelik bu tasarı
suçu ve suçluyu affetmeye yöneliktir. Bu tasarıyla verilen güvence vergi takibi
yapmama, amacının dışında ayrıca vergi kaçakçılığını da teşvik eder mahiyettedir.
Tasarı, Türk Ceza
Kanunu’nun 282’nci maddesindeki kara para suçu hakkında soruşturma yapılmasının
önünü kapatmamakta, ancak diğer yasalarda yer alan suçların bazılarını tasarı
dışında bırakmaktadır. Örneğin, Sermaye Piyasası Kanunu’nun 47/B maddesindeki belirtilen
bilgi ve belge vermeyi zorunlu kılan hususlar kapsam dışında kalmaktadır. Tasarı Anayasa’ya
aykırı hükümler de içermektedir. Tasarıda vergi oranları farklılaştırılmıştır.
Tasarının 3’üncü maddesine göre, yurt dışından getirilen değerler üzerinden
yüzde 2, yurt içindeki değerler üzerinden yüzde 10 oranında vergi alınması
öngörülmektedir. Tasarıda Anayasa’nın 10’uncu maddesinde öngörülen eşitlik
prensibi zedelenmektedir. Ayrıca, yine
Anayasa’nın 73’üncü maddesi hükmüne de aykırılık teşkil etmektedir. 73’üncü
madde uyarınca herkes kamu giderlerini karşılamak üzere mali gücüne göre vergi
ödemekle yükümlüdür. Yasada oranların farklılaştırılması sonucunda mali güce
göre vergi ödenmesi ilkesine aykırılık oluşmaktadır. Diğer taraftan,
yasa kapsamında bildirilen veya beyan edilen değerlerin yurt dışında bulunup
bulunmadığının taşınmazlar dışında tespiti de mümkün değildir. Bu yasadan
sonra, oran farklılığından dolayı, bavulla yurt dışına çıkarılan değerlerin
tekrar yurda getirilmesi gibi bir olayla da karşılaşılması mümkündür. Bunun
yapılması hâlinde, yapılan işlemlerin ölçeğine göre ülkemizde döviz krizinin
yaşanması dahi mümkün olabilecektir. Yasanın 3’üncü
maddesi uyarınca getirilen tevkifat müessesesi
noksanlık içermektedir. Tasarıya göre, bankalar veya aracı kurumlara bildirim
yapılabileceği gibi doğrudan vergi dairesine de beyanda bulunulabilecektir. Tasarının 3’üncü
maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca banka ve aracı kurumların bildirilen
tutarlar üzerinden yüzde 2 oranında stopaj yapması gerekmektedir ancak 3’üncü
maddesinin ikinci fıkrasında yer alan hükümlere göre Türkiye’de bulunan
varlıklar üzerinden yüzde 10 oranında vergileme yapılacağından, bu varlıklar
için her hâlükârda vergi dairesine beyanname verilmesinin zorunlu olması
gerekmektedir. Aksi takdirde yüzde 8’lik fark nasıl tahsil edilecektir?
Dolayısıyla, bankaların kesintilerinin Türkiye’de bulunan varlıklar açısından
mahsubuna izin verilmesi gerekmesine rağmen yasada buna ilişkin bir hükme yer
verilmemiştir. Kanunun 3’üncü
maddesinin birinci fıkrasında 213 sayılı Kanun’a göre defter tutanların
yapacağı kayıtlardan bahsedilmektedir. Bu kanun kapsamına girmeyen ancak özel
kanunları gereğince defter tutan dernek ve vakıfların kendilerine ait yurt
dışında bulunan paraları getirmesi hâlinde bunların nasıl kaydedileceği açık
değildir. Ayrıca, basit usule tabi mükellefler defter tutmamaktadırlar,
bunlarda nasıl bir işlem yapılacağı da belirsizdir. Yine kanunun
3’üncü maddesinin beşinci fıkrasında katma değer vergisinden sonra banka ve
sigorta muameleleri vergisinin de eklenmesi gerekmektedir. Örneğin, döviz
büroları banka ve sigorta muameleleri vergisi mükellefidir. Ayrıca, bu maddeye
usulsüzlük cezalarının da kesilmeyeceğinin eklenmesi gerekirdi yasanın kendi
mantığı çerçevesinde. Aksi takdirde, vergi tarhiyatı yapılmaz ancak usulsüzlük
cezaları kesilebilir. Getirilen varlıklara ilişkin olarak kanunda belirtilen
şartlara uymayanlara ilişkin bir ceza öngörülmemiş olup sadece kanunla
getirilen haklardan yararlanılamayacağı belirtilmiştir. Tasarının 3’üncü
maddesinin altıncı fıkrası ile güvence sadece yurt dışından getirilen paralara
tanınmıştır. Ayrıca, ilgili maddenin gerekçesi bazı kanunları kapsam dışı
bırakmaktadır. Bunlardan birisi 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadeleye İlişkin
Kanun’dur. Bu Kanun’a göre, bankaya yatan paraların şüpheli işlem sayılıp
sayılmayacağı belli değildir. 3’üncü maddenin altıncı fıkrası
ile kanun kapsamında beyan edilen varlıklar nedeniyle vergi incelemesi ve vergi
tarhiyatı yapılamayacağı ve yurt dışından getirilen varlıklar konusunda 1567
sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun ve 47’nci maddesinin (a)
fıkrası hariç olmak üzere 2499 sayılı Kanun, Gümrük Kanunu, Kaçakçılıkla
Mücadele Kanunu ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu kapsamında yer alan suçlar ve
kabahatler hakkında beyan edilen varlıklarla sınırlı olarak soruşturma ve
kovuşturma yapılamayacağı ve idari para cezaları uygulanamayacağı hüküm altına
alınmaktadır. Buna göre, beyanlarla ilgili olarak her türlü vergi suç ve
cezaları, 213 sayılı Kanun’un 359’uncu maddesinde yer alan vergi kaçakçılığı
suçları ve söz konusu maddeyle bağlantılı olarak Türk Ceza Kanunu’nun 282’nci
maddesinde yer alan suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama suçu
hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılamayacaktır. Örneğin, gümrüklerde bir
malın değerinin veya miktarının düşük ya da yüksek beyan edilmek suretiyle
işlenen suçtan kaynaklanan varlıkların yurda getirilmesi hâlinde, hem bu suçtan
hem de Türk Ceza Kanunu’nun 282’nci maddesinde yer alan suçtan dolayı takibat yapılamayacaktır.
Dolayısıyla,
yukarıda sayılan kanunlarla bağlantılı, Türk Ceza Kanunu’nun 282’nci maddesinde
belirtilen suç dışında kalan diğer suçlar kanun kapsamı dışında tutulmaktadır.
Bu bağlamda, güveni kötüye kullanma, dolandırıcılık, zimmet, uyuşturucu
ticareti, sahtecilik, insan ticareti, parada sahtecilik, hırsızlık, göçmen
kaçakçılığı, rüşvet, yağma, silahlı ve silahsız suç örgütleriyle ilgili suçlar
ile ilgili olarak soruşturma ve kovuşturma yapılamayacak ve idari para cezası
da uygulanamayacaktır. Geçici 1’inci madde ile tam mükellefiyete tabi gerçek kişiler ile
kurumların kanuni ve iş merkezi Türkiye’de bulunmayan kurumlardan elde
ettikleri iştirak kazançları, bu kurumların iştirak hisselerinin satışından
doğan kazançları ve yurt dışında bulunan iş yeri veya daimi temsilcisi
aracılığıyla elde ettikleri ticari kazançları, 31 Mayıs 2009 tarihine kadar
Türkiye’ye transfer edilmiş olması kaydıyla gelir ve kurumlar vergisinden
istisna edilmektedir. Maddeyle ayrıca
tam mükelleflerin kanuni ve iş merkezi Türkiye’de bulunmayan kurumların
tasfiyesinden elde ettikleri kazançları da 31 Ekim 2009 tarihine kadar
Türkiye’ye transfer edilmiş olması kaydıyla gelir ve kurumlar vergisinden
istisna edilmektedir. Mevcut 5520
sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5’inci maddesine göre yurt dışından elde
edilen kazançlara belli şartlarda istisna sağlanmıştır. Dolayısıyla, yurt
dışındaki yasal ticari faaliyetler sonucu elde edilen kârların ve paraların bu
fıkra hükmüne göre getirilmesi mümkündür. Ancak, tasarının gerçek amacı, kara
paranın aklanması, Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 7’nci maddesindeki
yükümlülüklerini yerine getirmeyen mükelleflerin sorumluluklarının ortadan
kaldırılmasıdır. Kanun tasarısında
yurt içinde bulunan ancak işletmelerin öz kaynakları içinde yer almayan bu
türden varlıkların sermaye olarak konulmak suretiyle işletmelerin sermaye
yapılarının güçlendirilmesini sağlamak amacı gibi bir gerekçenin altına
sığınılarak geçmiş dönemlere bir af getirilmektedir. 2003 yılı iki ay sonra
zaman aşımına uğrayacaktır. 2004-2007 yılları arasında kaçırılan tutarlara
yüzde 10 oranında bir vergi ile af getirilmektedir. Yurt içinde bulunan ancak işletmelerinin öz kaynakları içinde yer
almayan bu türden varlıkları sermaye olarak koyan ancak bu fıkra hükmüne göre
beyanda bulunmakla birlikte sermaye artırımında bulunmayan gerçek kişiler ile
tüzel kişilerin kanuni temsilcileri hakkında bu kanun kapsamındaki beyanlarıyla
sınırlı olarak 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun ve
biraz evvel bahsettiğimiz Kanun’un ilgili fıkrasındaki kanunlar uyarınca
soruşturma ve kovuşturma yapılamayacaktır. Bu mükelleflerin
de tasarıdaki 3’üncü maddenin 5’inci ve 6’ncı fıkra hükümlerinden
faydalanmamasının sağlanması gerekmektedir. Sermaye artırımı yapılmaması demek,
bu paraların tekrar yurt dışına çıkarılabilmesi demektir. Bu durumda çok küçük
bir tutarın beyan edilmesi ve bunun yüzde 10’unun ödenmesi hâlinde
soruşturmalardan kurtulmak mümkün olacaktır. Kanun tasarısında
“beyanlarıyla sınırlı” ifadesinin nasıl uygulanacağı sorun yaratacaktır. Çünkü
beyan edilen tutarın işletmenin öz kaynakları içinde yer almayan gerçek tutarın
ne kadarlık kısmını oluşturduğu nasıl tespit
edilecektir? Bu tespitin yapılabilmesi için soruşturma yapılması mümkün
olmayacaktır. AKP Hükûmeti yandaş mükellefleri vergi
incelemesine almayacağı için bunların küçük bir beyanla kanun tasarısı ile
getirilen yasal zırha kavuşturulması amaçlanmaktadır. Yolsuzluk tartışmalarına
neden olan şirketler belge ve bilgi ibrazına zorlanamayacaklar, idari ve kanuni
para cezalarından kurtulacaklardır. Değerli
milletvekilleri, bir durgunluk ortamında bulunan ülke ekonomisine canlanma ve
dinamizm yaratacak kaynak girişine olumlu bakmakla birlikte, yukarıda
ayrıntılarıyla belirttiğimiz üzere, konusu suç teşkil eden, gayrimeşru, hatta
insanlık ve Türkiye aleyhine faaliyetlerden elde edilmiş varlıkların her ne
pahasına olursa olsun ülkeye getirilmesi anlayışını doğru bulmuyoruz. AKP Hükûmeti, böyle çelişkili ve faydası tartışmalı bir tasarı
yerine, geniş ekonomik tedbirleri içeren, reel sektörü rahatlatacak, üretim,
istihdam ve refahı artıracak bir ekonomik paket getirmelidir. Yukarıda
açıklanan nedenlerle tasarıya karşı olduğumuzu ifade eder, muhterem heyetinize
saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Akçay. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi
konuşacaktır. Buyurunuz Sayın Hamzaçebi. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bazı
Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın tümü
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz
aldım. Sözlerime başlarken sizleri saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, tasarının üç temel amacı bulunmaktadır. Bunları
sırasıyla sizlere şöyle ifade edebilirim: Birinci amaç gerçek ve tüzel
kişilerce sahip olunduğu hâlde 1 Ekim 2008 tarihi itibarıyla yurt dışında
bulunan para, döviz, altın, menkul kıymet ve benzeri sermaye piyasası
araçlarının Türkiye’ye getirilmesi; yine, gerçek ve tüzel kişilerce yurt
dışında sahip olunan taşınmazların kayda alınması ve üçüncü grup olarak da
gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerince Türkiye’de 1 Ekim 2008 tarihi
itibarıyla sahip olunduğu hâlde işletme kayıtlarında yer almayan biraz önce
saydığım kıymetlerin işletme kayıtlarına intikal ettirilmesi. İlk iki gruptaki
varlıklar için, yani birinci ve ikinci grupta yer alan, yurt dışındaki
tasarrufların Türkiye’ye getirilmesi ve yurt dışındaki taşınmazların Türkiye’de
kayda alınmasıyla ilgili olarak yüzde 2 oranında vergi alınacaktır. Üçüncü
grupta yer alan unsurlar için, yani işletme kayıtlarında olmadığı hâlde işletme
kayıtlarına, özkaynaklar arasına dâhil edilecek olan
kıymetler üzerinden de yüzde 10 oranında vergi alınacaktır. Tasarı buna bağlı
olarak mükelleflerin, gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin yurt dışında
elde etmiş olduğu bazı kazançların da -ki bunlar “30 Nisan 2009 tarihine kadar
elde edilecek kazançlar da dâhil olmak üzere” diye tanımlanmıştır- Türkiye’ye
getirilmesi hâlinde bunlara da bir vergi istisnasının sağlanacağını öngörmüştür.
Hükûmet tasarısında yer almamakla birlikte Komisyon
görüşmeleri sırasında tasarıya ilave edilen bir maddeyle de hâlen Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonu’nun yetkisinde olan mevduata güvence verme konusuna
ilişkin yetkiyi bu kanunun yürürlük tarihinden itibaren iki yıl süreyle
gerektiğinde tüm mevduatı da kapsamına alacak şekilde Bakanlar Kuruluna
kullandırılabilecektir. Tasarının düzenlemeleri bunlardır. Tasarının genel
gerekçesine baktığımızda, tasarıya hâkim olan gerekçenin şu olduğunu görüyoruz:
Dünyada bir küresel kriz vardır, küresel krizden tabii ki Türkiye de
etkilenmektedir. O hâlde bu küresel krizi Türkiye bir fırsat olarak
değerlendirebilir, yurt dışındaki tasarruflar Türkiye’ye getirilebilir.
Tasarıya hâkim olan düşünce budur. Hükûmet bu yolla hem cari
açığın finansmanı için hem de borçlanma için kaynak temin etme arayışındadır.
Bu tasarruflar neden yurt dışında kalmıştır? Neden Türkiye’ye gelmemiştir?
Bunun gerekçesi, tasarının genel gerekçesinde şöyle açıklanmaktadır: Bugüne
kadar veya işte AKP hükûmetlerine kadar Türkiye’de
bir istikrar yoktu, ekonomide istikrar yoktu, siyasi istikrar yoktu, bir güven
ortamı yoktu, Türkiye büyüme sürecini yakalamış değildi, kambiyo mevzuatından
kaynaklanan sorunlar vardı, kısıtlamalar vardı, Türkiye’de ağır vergi yükü
vardı. Yani şunu diyor tasarı: “O kadar sorunlar vardı ki bu paralar Türkiye’ye
gelmedi. Şimdi bu sorunları aştık, Türkiye’ye bu paraları getirmek için bir
adım daha atmalıyız. O nedenle bu tasarıyı getirdik.” Şimdi önce bunu
değerlendirmek istiyorum izin verirseniz. Gerçekten Türkiye’de yerleşik
kişilere ait olan yurt dışındaki tasarrufların Türkiye’ye gelmeyiş gerekçeleri
bu mudur? Türkiye’de ağır
vergi yükü olduğu doğruydu. 1998’den itibaren Türkiye’de kademeli olarak vergi
yükü indirilmeye başlanmıştır ve bugün Türkiye kâr payı üzerindeki yüzde 34
oranındaki vergi yüküyle OECD ve Avrupa Birliği ülkeleri içerisinde en düşük
vergi oranına sahip dört veya beş ülkeden birisidir. Yani Türkiye kâr payı
üzerindeki vergi yükünde yaklaşık iki üç yıldır en düşük vergi yüküne sahip
ülkelerden birisidir. Kambiyo
mevzuatından kaynaklanan kısıtlamalar tasarıda “2001’den sonra kaldırılmıştır.”
deniliyor ama 1989 yılında sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi,
liberalleştirilmesi politikası çerçevesinde serbestleştirilmiştir. “Yurt dışında
teşvikler sağlanmaktadır.” diyor tasarı. Türkiye 1998 yılından bugüne iki tane
teşvik yasası çıkarmıştır. Türkiye yatırım ortamının iyileştirilmesi için son
derece ciddi adımlar atmıştır; 2000 yılından bu yana önceki hükûmetler
döneminde atılmıştır, AKP hükûmetleri döneminde
atılmıştır. Bütün bunlar bu konuda Türkiye'nin attığı adımlardır ama buna
rağmen dışarıda var olduğu söylenen bu tasarruflar Türkiye’ye gelmemiştir. Tasarının genel
gerekçesinde sayılan gerekçelerden bir tanesini değerlendirmedim. Türkiye’de
güven ve istikrar var mı? Ekonomi gerçekten herkese güven veriyor mu değerli
arkadaşlar? Bence buna bakmak gerekir ve yine Türkiye’de siyasi istikrar var
mı, buna bakmak gerekir. Biz şimdi kendi
kendimize bakıp “Bizim ekonomimiz iyi.” dersek bu yetmiyor, yabancıların da
bize “iyi” demesi gerekir. Dışarıdan bizim nasıl göründüğümüz, önemli, bizim
kendimizi nasıl gördüğümüz değil. Dışarıdan bizim görünüşümüz, Türk
ekonomisinin güven vermediği yönündedir. 2008 yılının Mayıs ayında Türkiye
IMF’yle programını bitirmiş. O tarihten bu yana ekonomide nasıl bir yol
haritası izleyeceğini Türkiye Cumhuriyeti, Hükûmetimiz
açıklamamıştır. Cari açık giderek
artıyor. Cari açık artarken Türkiye’ye sermaye girişi azalmaktadır. Cari açığın
finansmanına baktığımızda borç yaratan işlemlerin ağırlığı artmaktadır. Borç
yaratmayan işlemler, yani doğrudan yabancı yatırım girişi, varlık satışı,
gayrimenkul satışı gibi kaynaklardan gelen gelirler azalıyor. Böyle bir
ödemeler dengesi tablosuna sahip olan Türkiye’de, Türk ekonomisinin güven
verdiğini söylemek mümkün değildir. 2002’den bu yana, 2001 krizinden bu yana
atılan birçok olumlu adım vardır. Evet, ekonomi giderek 2002 yılından bu yana
büyümektedir ama her şeye bu açıdan bakıp diğerlerini ihmal edersek doğruyu
görmemiş oluruz. Bir de, yurt dışında mükellefler niye para tutmaktadır? Vergi
mevzuatından kaynaklanan sorunları acaba giderebildik mi? Evet, vergi yükündeki
yüzde 34’lük, kâr payındaki yüzde 34’lük oranla Türkiye bu konuda çok ciddi bir
vergi oranı indirimine gitmiştir. Bu önemlidir ama hâlâ vergiden kaynaklanan
ciddi sorunlar vardır. Türkiye’de kredi maliyeti yüksektir. Kaynak Kullanımı
Destekleme Fonu banka sigorta vergisi uygulamaları nedeniyle kredi maliyeti
yüksekse bizim mükelleflerimiz, şirketlerimiz, bu krediyi yurt dışından temin
ediyor hatta kendi parasını yurt dışındaki bankada tutmak suretiyle onu kredi
olarak kullanıyor. Bir yandan o kredinin faizini burada kayıtlarına gider
olarak yazıp matrahını düşürüyor öte taraftan da yurt dışındaki mevduatına bir
faiz geliri elde etmiş oluyor. Bu son derece ciddi bir avantajdır. Bu tasarıda bu
avantajı önlemeye yönelik bir düzenleme var mıdır? Hayır. Peki, kredi
maliyetlerini düşürmeye yönelik mükellefin yurt dışından kredi almasını
özendirecek mevcut vergisel yükün hafifletilmesine yönelik bir düzenleme var
mıdır? Yoktur. Şimdi “Bunları kaldırmadan bu düzenlemeyi yapalım, bu paralar
Türkiye’ye gelsin.” demek biraz gerçekleri görmemek olur, biraz eksik adım
atmak olur. Şimdi -devam
edeceğim bu örneklere, vergiden kaynaklanan sorunlara devam edeceğim- 2006
yılından bu yana bu 2006 yılındaki hükûmetin yaratmış
olduğu bir eşitsizlik vardır. Yerli yatırımcıların hazine bonosu gelirindeki,
İMKB’de kayıtlı olan hisse senetlerinden elde ettiği gelirdeki, bu hisse
senetleriyle hazine bonolarının alım satımından elde edilen kazançlardaki vergi
yükü yerli yatırımcılar için yüzde 10’dur, yabancılar için sıfırdır. Şimdi
Sayın Maliye Bakanı bu tasarı vesilesiyle diyor ki: “Bu eşitsizliği
gidereceğiz.” Bu eşitsizliği yaratan AKP Hükûmetidir
değerli arkadaşlar. O zaman panik psikolojisiyle bir yanlış karar alındı 2006
yılında, bir hafif dalgalanma oldu, o panikle “Aman yabancıya sıfır koyalım,
yerli yüzde 10 olsun.” Bunu bu tasarıya bağlayacağım. Neden bunu örnek verdim?
Şimdi, bizim mükelleflerimizin yurt dışındaki fonları yabancı fon gibi.
Türkiye’ye gelip hazine bonosu aldığında sıfır vergi öderken, yani hiç vergi
ödemezken, şimdi bu tasarı diyor ki: “Türkiye’ye getir, kayda gir.” E kayda
girdi, hazine bonosu alırsa yüzde 10 oranında vergi ödeyecek. Öder mi? Sayın
Maliye Bakanı “Eşitsizliği gidereceğiz.” derken aslında hazine bonosundaki
eşitsizliği de gidermeyeceğini açıkladı Bütçe Komisyonunda. Sadece hisse senetlerine
ilişkin alım satımdaki, kazançtaki vergi eşitsizliğini giderecek, hazine
bonosundaki sorun devam edecek. Altına dayalı yatırım fonlarında vergi yükü
yüzde 25, diğer yatırım fonlarında yüzde 15. Neden gelsin, niye gelsin yabancı?
Mevduat garantisi Türkiye’de 50 bin YTL. Kriz nedeniyle birçok ülke şimdi
sınırsız mevduat garantisi verdi veya garantiyi artırdı. Şimdi gerçi tasarı
yetki alıyor, onu Hükûmet muhtemelen düzenleyecek. Değerli
arkadaşlar, bir kere olayın bütününe bakarsak, tasarı bu genel eksikliği
çözmüyor. Güven sorununun çözüldüğünü söylemek mümkün değildir. Güven sorunu
çözülmeden bu paraların Türkiye'ye gelmesi mümkün değildir, kendimizi
kandırmayalım değerli arkadaşlar. Değerli
arkadaşlar, tasarının, yurt dışından getirilen para için yüzde 2; burada,
getirilip ister bankaya yatırın isterseniz işletmeye sermaye olarak koyun,
bunun vergisi yüzde 2’dir, ama Türkiye'deki bir mükellef kayıtlarına aynı
değerleri koyarsa, sermaye olarak öz kaynaklarının arasına koyarsa burada yüzde
10’dur, yani ikisi arasındaki eşitsizliği ben doğrusu çözebilmiş değilim.
Gelin, sermaye koymadaki vergiyi sıfırlayalım. 2002 yılında, o
zamanki Hükûmetin yapmış olduğu bir düzenleme vardı.
İsterseniz yastık altından çıkarın, isterseniz yurt dışından getirin, bir parayı
şirkete sermaye olarak koyuyorsanız vergisi yoktu 2002 yılında. 1998 yılı
uygulaması da farklı değildi. 1998 yılında mali milat uygulaması vardı; 1998
yılındaki mali milat uygulamasında, bankaya yatırılan değerlerden hareketle
herhangi bir vergi incelemesi yapılmayacağı mükellefe güvence olarak verildi ve
1998 yılında sisteme bu nedenle 5 milyar dolar döviz girmiştir. 2002
uygulamasının ölçülebilir bir sonucu olmadı ama, 1998
uygulamasının sisteme katkısı 5 milyar dolardır değerli arkadaşlar. Vergi yoktu
her ikisinde de. Ben sembolik vergi alınmasına karşı değilim, ama yüzde 2 ile
yüzde 10 arasındaki verginin açıklanabilir bir tarafı yoktur. Yani yurt dışında
tutmuşsan yüzde 2; yurt dışında tutanı mükafatlandırıyorsunuz,
yurt içinde tutanı cezalandırıyorsunuz, aynen yerli-yabancı ayrımı yaparak
birisine sıfır, birisine yüzde 10 vergi oranı uyguladığınız gibi! Tasarının
herhangi bir ekonomik mantığı bulunmamaktadır, herhangi bir hukuk mantığının
maalesef olmadığını görüyorum. Değerli
arkadaşlar, Türkiye küresel kriz ortamında yurt dışındaki tasarruflarını
getirsin, Türkiye’deki tasarruflar da eğer sistemde değilse bunları da sisteme
dâhil edelim, bunlar da şirkete sermaye olarak girsin. Bunların hepsini
yapalım. Bunlardan vergi de almayabiliriz. Ama bunu yaparken vergi denetimini
ortadan kaldırmayalım, kara paranın kapsamını daraltmayalım. Bu tasarının
burada iki tane bomba gibi düzenlemesi var. Kara paranın kapsamı
daraltılmaktadır ve vergi denetimi ortadan kaldırılmaktadır. Affınıza
sığınarak, Komisyonda ifade ettiğim bir cümleyi burada da kullanmak istiyorum:
Vergi denetimi katledilmektedir değerli arkadaşlar. Şimdi anlatacağım size.
Bunun nasıl yapıldığını anlatacağım. Örneği şöyle
vereyim: Bir kişi, sahte veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge -yani
naylon fatura- düzenlemiş veya kullanmış olsun. Bundan dolayı devletten 10
milyon YTL’lik bir katma değer vergisi iadesi almış olsun -hayalî ihracat yani-
bunu yurt dışı bankada tutsun. Kanun çıktı, bu parayı getirdi Türkiye’de
bankaya yatırdı. Bunun vergisi nedir? 200 bin YTL. 200 bin YTL vergiyi ödediği
zaman, bu naylon faturaya ilişkin olarak Maliye’nin inceleme elemanlarınca
yapılmakta olan incelemeler ortadan kalkacak. Gelecekte, bu kanunun
yürürlüğünden sonra, 2008 yılından önceye ilişkin olarak yapılacak incelemeler
de ortadan kalkacak, yani yapılamayacak. Düşünün, şimdi, Maliye’de, Maliye
müfettişleri, hesap uzmanları, gelirler kontrolörleri, vergi denetmenleri bir vergi incelemesi yapıyor. Naylon fatura
kullanılarak yapılan bir hayalî ihracatı tespit etmiş. Tasarı çıkacak, mükellef
hemen -10 milyon YTL örneğini verdiğim için oradan devam etmek istiyorum- 10
milyon YTL’yi bankaya yatıracak, 200 bin YTL vergisini ödeyecek, bu naylon
fatura incelemesi ortadan kalkacak. Yapılmakta olan incelemeler kapsamda
değildi ama konuyu çok özel takip eden bazı milletvekillerimiz bunu Komisyonda
tasarıya dâhil etti. OKTAY VURAL
(İzmir) – Tüh! MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) - Bunun kabul edilebilir bir yanı yoktur arkadaşlar. Bu,
ahlaki değildir. BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
– Onu çıkarıyoruz. MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Onu çıkarıyorsunuz. OKTAY VURAL
(İzmir) – Milletvekilini mi? KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hangi milletvekili, söyleyin! MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Ben önergeyi veren arkadaşları kastetmiyorum, önergeyi
veren arkadaşlarımı da kastetmiyorum. Onlar o şekilde bilgilendirilmiştir ama
onlara o bilgiyi o şekilde veren o milletvekili kendisini bilir. Kimseyi itham
etmiyorum ama bu uyarıyı yaptım orada. Bu uyarıyı yaptım, dinlemediniz; Sayın
Bakan dinlemedi. Komisyon da Sayan Bakana baktı tabii ki. Bu, bu tasarının
ayıbıdır. İkinci ayıp:
Şimdi, Sayın Grup Başkan Vekili “Çıkaracağız onu.” diyor. Peki, bu kanunun
yürürlüğünden sonra, 2008 yılından önceki dönemlere ilişkin olarak naylon
fatura incelemesini niye ortadan kaldırıyorsunuz? RECAİ BERBER
(Manisa) – Kalkmıyor inceleme. MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Kaldırıyorsunuz. RECAİ BERBER
(Manisa) – Mahsup ediliyor sadece üstat. AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Ucu bir yerlere değer diye! MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) – Bakın, o da şöyle: 10 milyon YTL yatırdı mı –aynı örnekten devam
edeceğim- Türkiye’ye o parayı getirdi, Türkiye’ye yatırdı. Maliye vergi
inceleme elemanı bu rakamı tespit etti. Tasarı diyor ki… Düzelteceğiz diyor
Grup Başkan Vekili arkadaşımız. Düzeltilmiş hali şöyle olacak: 2009 yılında
2007 yılındaki hayali ihracat olayı incelenecek. Bu 10 milyon YTL’lik hayali
ihracat nedeniyle KDV iadesi aldığı mükellefin tespit edilecek ama mükellef 10
milyon YTL’yi bankaya yatırmış olduğu için bu incelemeden kurtulacak, tarhiyat
yapılamayacak. Çünkü, getirdiği para bulunan matrah
farkından mahsup edilecek. NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Ama hapis cezası var. MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bunun kabul edilebilir yanı var
mıdır? ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Küresel kriz, fırsata böyle dönüşür, fırsata! MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Devam ediyor, ikinci örnek: Naylon fatura nedeniyle,
Vergi Usul Kanunu’na göre hapis cezasını gerektiren bu fiil nedeniyle savcılığa
suç duyurusu yapılır. En az bir yıl olmak üzere o kişi hapis cezasına
çarptırılır. “Bu soruşturma da yapılmayacak.” diyor kanun. Şimdi, buraya
çıkacak iktidar partisi milletvekili arkadaşımız muhtemelen bunun aksini
söyleyecektir. Ama 3’üncü maddede söz alıp bunu biraz daha açacağım, biraz daha
açacağım. Bu yazım, bu suçların affına yöneliktir. Sermaye Piyasası Kanunu’nun
47’nci maddesinin (B) bendine göre “Soruşturma yapılmayacak.” diyor kanun. (A)
bendine göre yapılacak, (B)’ye göre yapılmayacak. Neye göre bu ölçüyü koydunuz?
“(B) Defter ve belgelerini SPK uzmanlarına ibraz etmeyenler, en az bir yıl ila
en çok üç yıl arasında hapis cezasına çarptırılır.” diyor. Peki, “(A) bendine,
(A) fıkrasına göre olan fiillerle ilgili, izinsiz halka arzlarla ilgili
soruşturma yapılır.” diyorsunuz, güzel; (B)’yi niye
kapsam dışına çıkarıyorsunuz? Şimdi, Kanal 7
ile ilgili bir inceleme var. SPK uzmanlarına ibraz edilmemiş, defter ve
belgelerini ibraz etmemiş, rapor düzenlemiş uzmanlar. “Efendim, raporu işleme
koymamış SPK yönetimi.” Bu gerekçe olmaz. Onunla ilgili suç duyurumuz var, daha
o süreç tamamlanmış değil ama bu tasarı yasalaştığında Kanal 7 veya benzeri
şirketler belli bir miktar parayı bankaya yatırıp yüzde 2 oranında vergisini
ödediği takdirde bu soruşturmalar ortadan kalkacaktır. Maddedeki yazım tarzı
başka bir yorumun yapılmasına imkân vermiyor. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, tasarı kara paranın kapsamını
daraltıyor. Türkiye kara parayla ilgili uluslararası sözleşmelerin tarafıdır,
1988 tarihli Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin, aynı tarihli Viyana
Sözleşmesi’nin ve daha birçok uluslararası sözleşmenin tarafıdır, bunları
imzalamıştır. Buna göre iç hukukunda kurumlar oluşturmuştur, MASAK’ı kurmuştur, cumhuriyet savcıları görevlidir. Kara para bütün
toplumların, modern toplumların, modern demokrasilerin mücadele ettiği bir kavramdır.
Kara parayı önlemekten kasıt, suç işleyerek bir gelir elde etmenin önünü
kapamaktır; hem o suç cezalandırılır hem o suçtan elde edilen gelirin sisteme
dâhil edilmesi cezalandırılır ki kimse suç işleyerek gelir elde etmeye
özenmesin. Tasarı kara paranın kapsamını daraltmaktadır. Bu, Türkiye'nin başına
bu tasarının getireceğinden çok daha büyük sorunlar açacaktır. Türkiye kara
para konusunda kötü not alacaktır. Sözlerimi burada
bitiriyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Hamzaçebi. Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan. Buyurunuz Sayın
Kaplan. DTP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Martin Luther King’in rüyası gerçekleşti,
Amerika’da siyahi lider Obama devlet başkanı seçildi. Tabii, kriz
ortamında bütçe görüşmeleri yapıyoruz ve biz de bekliyoruz doğrusu, Obama’nın da seçilmesi bizim bütçemizi nasıl etkileyecek
diye, bunun etkileri nasıl olur diye bekliyoruz. Çünkü,
2007 yılında Amerika’da başlayan ekonomik küresel kriz konusunda da biz
demiştik ki: “Bize dokunmaz, etkilemez.” Sonra, baktık ki dalga dalga geliyor. İngiltere, Fransa, Almanya gibi gelişmiş
ülkeleri etkiledikten sonra, bu sefer de “Bunu, bu krizi nasıl fırsata
çevirebiliriz.” demeye başladık. Şimdi, aslında bu
yasa, bu krizi fırsata çevirmenin ilk yasa taslağı yani bazı varlıkların millî
ekonomiye kazandırılması yasası. Hangi bazı varlıklar? Bu sorunun cevabını
alınca… Plan Bütçe Komisyonumuzda, gelen tasarıda deniliyor ki: “İşte, 2001
yılı öncesi ülkemizde istikrarsızlık vardı, bazı millî servet unsurları yurt
dışına çıkarıldı. Mevzuatımızda yer alan hükümler ağırdı, kambiyo hükümleri
ağırdı, Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu nedeniyle, vergiler nedeniyle
ağır şartlar vardı; bu millî servet gitti.” Şimdi, buraya baktığımız zaman
dışarı giden millî servet temiz bir servet, yasal bir servet, meşru bir servet,
bir kaynak. Sonra geliyoruz
ikinci gerekçeye. Deniliyor ki: ”Türkiye daha sonra bu istikrarsızlık
nedenlerini kaldırdı, gelişmeler oldu. E, artık bu parayı geri getirelim.”
Şimdi, bu, baktığınız zaman çok masum bir gerekçe olarak ortaya çıkıyor. Hatta
diyor ki: “İhtiyaç saiki yerine ihtiyaç saikiyle yurt dışına çıkan para.” Buraya kadar bunu anlıyoruz.
Bu paralar, hepsi, bu kaynak, meşru, hukuki kaynaklar. Ama gerçekte baktığımız
zaman, tasarıda, elimizde çok açık bir bölüm var gerekçede, tekrar
hatırlatmakta yarar görüyorum. Deniliyor ki -3’üncü maddenin
gerekçesindeki en önemli maddedir bu- “Buna göre; beyanlarla ilgili olarak her
türlü vergi suç ve cezaları, 213 sayılı Kanunun 359 uncu maddesinde yer alan
vergi kaçakçılığı suçları ve söz konusu maddeyle bağlantılı olarak Türk Ceza
Kanununun 282 nci maddesinde yer alan suçtan
kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçu hakkında soruşturma veya
kovuşturma yapılmayacaktır.” Şimdi, bunu koyduktan sonra, bu gerekçeyi
de gördükten sonra ben bu yasanın, tasarının neden etik olmadığının, hukuki
olmadığının, meşru olmadığının, kriz açısından da fırsat olmadığının altını
çizmek istiyorum. Buna, yine AK
PARTİ Hükûmetinin, 59, ve
öncesi yıllarına giderek biraz bakmak istiyorum. Çünkü Türkiye, Avrupa Birliği
müzakere sürecinde hukuki olarak uluslararası sözleşmelerle kendini bağlı
duruma getirmiş. Özellikle de Anayasa’nın 90’ıncı maddesi uyarınca uluslararası
sözleşmeler iç hukukta uygulanıyor. 2004 yılında da AK PARTİ ve ana muhalefet
partisi CHP’nin ortaklaşa yaptığı bir Anayasa değişikliği var. 2004’teki
Anayasa değişikliğine göre, 90’ıncı madde, eğer ulusal yasalar ile uluslararası
sözleşme arasında bir çelişki varsa uluslararası sözleşme uygulanır, diyor. Şimdi, bu noktaya
geldiğimiz zaman, bu yasaları çıkardığımız zaman, bu yasaların, bu hukuk
tekniği açısından, hukuk düzeni açısından, imzaladığımız uluslararası
sözleşmelerle de uygun olması lazım. Bu açıdan
baktığımız zaman, Türkiye'de ve dünyada kara para olayına bir bakmak gerekiyor. Örneğin,
IMF’nin yaptığı araştırmalara göre 1 trilyon dolar rakamı civarında bir kara
paranın dolaştığı söylenir. Bu, uyuşturucudur, silah kaçakçılığıdır, terördür,
çocuk-kadın ticaretidir, adam kaçırmadır, tarihî eserlerin kaçırılmasıdır,
naylon faturadır, banka hortumlamadır, benzeri yasa dışı paralardır. Şimdi,
Türkiye ekonomisindeki rakam ise 50 milyar civarında. Şimdi,
Türkiye-Avrupa Birliği müzakere sürecinin başlamasından sonra, Katılım
Ortaklığı Belgesi, Ulusal Program ve İlerleme Raporu’yla -8 Kasım 2001, o zaman
koalisyon hükûmetleri var- ilk kez kara para, banka
hortumlama konularında hangi anlaşmaların imzalanması gerektiği “Adalet ve İçişleri”
başlığı altında açıklanıyor. Bunun akabinde, 2001 yılında hemen kara paranın
aklanmasıyla ilgili Suç Yoluyla Elde Edilen Kazançların Aklanması
Sözleşmesi’nin imzalanması geliyor. Hemen arkasından 2002 yılında… Bunlar
yapıldı, tek tek imzalanan bu sözleşmelere sırayla
gitmek istiyorum. Kara paranın
aklanmasına ilişkin olarak Türkiye Mali Suçlar Araştırma Kurulu olarak
adlandırılan ve binin üzerinde personeli bulunan… İyi çalışan bir mali
istihbarat birimine sahip olduğunun altı çiziliyor ve bunların da yıllara göre
açtığı dosyalar veriliyor. Sadece 2001 yılında 279, daha sonra 2002’de 156.
Yani biz, Plan ve Bütçe Komisyonunda bu verileri görmek istedik. Yani ne kadar
kaynak, para, Türkiye’de veya dışarıda inceleniyor? Ne kadar sahte fatura,
hayalî ihracat var? Ne kadar banka kaynakları, paraları var; nerede, nereye
götürülmüş? Çünkü, biliyoruz ki, bu tarihlerde,
Türkiye’de vatandaşın sırtına yüklenen 90 milyar dolarlık bir yük var. Şimdi, Eylül
2001’de Türkiye’nin imzaladığı 999 tarihli Özel Hukuk ve Ceza Hukuku
Sözleşmelerinin onaylanması sonrası Avrupa Topluluklarının Mali Çıkarlarının
Korunması Sözleşme Protokolü de imzalandı. Şimdi, bunun içinde sahteciliğin
Türk mevzuatında suç hâline getirilmesi ve benzeri yükümlülükler dışında,
özellikle, Avrupa Birliği, uyum için bazı şartlar koydu: Suçtan elde
edilen gelirlere el konulması, müsaderesi ve buna yönelik çalışmalar. Kara para
aklamayla mücadelede merkez ve taşra birimlerinin birlikte çalışması. Mali suçlarda
ortak soruşturma uygulanması. Suçtan elde edilen gelirlere el konulması. Maliye Bakanlığı
Mali Suçlar Araştırma Kurulu MASAK bünyesinde veri tabanı oluşturulması. Şimdi, bunlar
oluşturuldu. Biz (MASAK) veri tabanını istedik. Türkiye’nin dışarıya ekonomik
kriz ve istikrar nedeniyle ne kadar kaynağı gitmiş, diye sorduk; Plan ve Bütçe
Komisyonundan öğrenemedik. Peki, bu yasa çıkarsa ne kadar gelecek dedik; onu da
öğrenemedik. Şimdi, kara para aklanma ihtimali var, dedik bu yasada. Yok,
denildi. Çünkü dediler, bir maddeye bir hüküm koyduk, bu hükümle kara para
aklanmayacak. Şimdi, kara para
aklanmayacak denilen hüküm… Banka hortumlama paralarını zimmete geçirme, banka
içini boşaltma paraları, Sermaye Piyasasındaki izinsiz arzlar ve kaçakçılıkla
ilgili istisnaları var. Peki, parayı dışarıdan getiriyorsunuz. Kaynağını
araştırıyor musunuz? Hayır. Kaynağını araştırmadıktan sonra denetliyor musunuz?
Hayır. Şimdi, hangi
yönden para gelecek, kaynak gelecek, ona bakmak lazım. Eğer Avrupa Birliğinden
gelirse kaynak ve para, muhtemelen orada kara parayla mücadele çok etkin olduğu
için oradan geliş kaynağı belli olur. Nasıl belli olur? Örneğin Fransa’da 10
bin euronun üzerinde 1 fenik parayla polis yakaladı
mı soruyor: “Nereden getirdin kardeşim?” Bunun hesabını vermek zorunda. Ya
içeri atarlar ya para… Parasına da el koyarlar, içeri de atarlar. Yasa, 10 bin
orada, başka ülkede 20 bin. Avrupa’da bir
denetim mekanizması var, vergi açısından da var ve Avrupa’nın vergileri yüksek,
yüzde 50-55’ler oranında vergi ve Türkiye’nin vergileri düşük. Yani Avrupa’daki
kaynaklarını birinin oradan buraya aktarması için zaten gerekli koşullar ve
vergi indirimleri var ama benim tahminim bu para buralardan gelemeyecek. Çünkü
buralardan gelebilecek bir tek para kaynağı var: İsviçre bankası. İsviçre
bankalarına yatırılan paralar. Peki, bu paraların İsviçre bankalarından
transfer kaydı olmayacak mı? Yasaya bakıyoruz, kanaat teşkil edici belgeyle
durum kurtarılıyor. Şimdi, bu
çerçevede baktığımız zaman, aslında, işin rengi daha da ortaya çıkıyor. Şimdi,
nereden para gelebilir diye bakmak gerekiyor. Bir, Körfez ülkelerinden para
gelebilir. İki, banka yoluyla gelmeyecek paralar özellikle de Irak, Arap
ülkeleri gibi ülkelerden bavulla gelen paralardır. Bunlar, banka olmadığı için
oradan gelecek. Diğer paralar, içerideki paralardır aslında ve özellikle
ihtilaflı dosyaların, inceleme konusu, araştırma konusu olan suç dosyalarının
şirketlere aktarılmasıyla yüzde 2 vergi tarhına tabi tutulacak, yüzde 2 vergi
ödetilmek suretiyle geçmişe dair bir beyaz sayfa açılacak. Deniliyor ki:
“İtalya bunu 2001 yılında yaptı, yüzde 2,5 vergiyle bunu sağladı.” Ama o gelen
kaynakların her birisinin hukuki, meşru olduğu üzerinde bir çalışma vardı. Bu
tasarıya göre böyle bir inceleme gereği doğmuyor. Çok rahat, kamuoyuna yansıyan, bugün de Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığının soruşturma açtığı Deniz Fenerinden tutun, Kanal 7’nin Sermaye
Piyasasındaki durumuna, oradan tutun Yimpaş’a Kombassan’a, onu tutun, enerjiden sağlık skandalına kadar
milyar dolarları bulan çok ciddi ve büyük soruşturmalar bu yasayla ekonomik
suça dönüştürülecek ve ekonomik suça dönüştürüldükten sonra aklanacak ve 1 Ekim
2008 tarihi itibarıyla, geri gitmemek üzere, dönüşü olmamak üzere failler,
sorumlular, sorumsuzluk ve aklanma durumuna geçecek. Şimdi, zaten şirketlerin, anonim şirketlerin sermayelerini
artırması için böyle bir yasaya ihtiyaç yok, zaten biliyor bu konuda teknik
bilgisi olan arkadaşlar. Kala kala bu suçlar kalıyor.
Şimdi, biz, niye bu mantıkla buna karşıyız? Yani, diyelim ki, bu paraların,
sahiplerinin, getirilmesi durumunda bu muafiyet yüzde 2, yurt içinden gelen
yüzde 10 deniliyor. Ben şunu ifade
etmek istiyorum: Yani bu ülkede vergisini zamanında ödeyen, dürüst olan
mükellef, bu durumda… Yani çok kaba bir tabir ama “kriz” ile “keriz” kelimelerini yan yana koymak gibi bir şey bu. Yani bu
ekonomik krizde vergisini, namuslu, zamanında, dürüstçe ödeyeni cezalandırma
yasasıdır bu. Niye? Şimdi, bütçeye yine bakıyoruz, bütçenin gelirlerini iki
kalem oluşturuyor. Birinci kalem gelirlere bakıyoruz, direkt stopaj olarak
kaynakta kesilen -ücret ve maaşlardan kesilen- vergilerdir. Şimdi, kim ücret ve
maaşlardan vergi kesiyor? Devlet kesiyor. Kim ödüyor? İşçi, memur, öğretmen,
emekli, subay, polis, çalışanlar. Peki Türkiye’de
çalışanlar birinci derecede vergi öderken ve kaynakta maaşlarından kesilirken,
ikinci vergi dilimi olan dolaylı vergiler de 70 milyon insanımızın üstüne
yüklenirken burada kara paraya yol açmak, bu varlıklara imkân tanımak,
özellikle de Körfez ülkelerinden gelecek varlıkların azıcık da olsun ülke
ekonomisine katkısının sağlanmadan bu yolu açmak vergi adaletine, vergi barışına
katkı sağlar mı? Bence etik olarak üzerinde durulması gereken
en önemli nokta bu. Etik bir yasa
mıdır? İşte burada baktığımız zaman bu yasa etik bir yasa değil. Etik bir yasa
olmadığı zaman ne yapacağız? Yasaya uygun değil, hukuka uygun değil, etik
değil; o zaman biz böyle bir yasanın tarafı olamayız. Böyle bir yasaya
muhalefet şerhimizi koyarken bu amaçla koyduk. Şimdi, ikinci bir
nokta -hemen Komisyonda son dakikada bir önergeyle oluşturuldu- geçici maddede TMSF’nin bazı yetkilerinin Bakanlar Kuruluna verilmesi.
Nedir? Bunlar, işte kriz durumlarında bankaların bankası durumunda, işte
sigorta güvencesinin 50 bin dolardan, Bakanlar Kurulunun inisiyatifiyle,
istediği rakamlara çıkartılması veya başka önlemler alınması. Şimdi, TMSF’nin yetkilerine bu aşamada ihtiyaç duyulması şu soruyu
da beraber getirmiyor mi? 50 bankamızdan 26’sı yabancı
sermayeli olduğuna göre, 26 yabancı sermayeli bankanın da küresel ekonomik
krizden etkilenen ABD ve Avrupa Birliği ülkelerinin sermayesi ağırlıklı
olduğuna göre öyle bir tehlike mi var acaba? Geçmişte 2001’de domino taşı gibi
arka arkaya kapanan bankalardan sonra bugün Türkiye’de yabancı sermayeli
bankaların kapatılma tehlikesi ve riski var mıdır? Varsa kamuoyunun bu konuda
aydınlatılması yükümlülüğü en başta Hükûmetindir. Böyle bir
tehlikenin varlığı olmasa bu kara paranın getirilmesi, aklanması veya sual
sorulmamasıyla ilgili bu yasaya bu hükmün konulması ne alaka diyebiliriz. Bu
yasayla bu geçici maddenin birbiriyle alakası ne? Şimdi, bir taraftan
“Dışarıdan getir parayı, yüzde 2’yle kurtul.” diyorsun, “İçeriden getir yüzde
10’la kurtul.” diyorsun, bunu anladık. Yani TMSF’nin
yetkilerini bu yasanın içine almak neyi ifade ediyor? Ayrı bir alan, ayrı bir branş, ayrı bir ekonomi, ayrı bir banka sektörü, ayrı bir
yasa olayı, ayrı bir teknik olay. Yani el yordamıyla, hukuka aykırı, hukuku
altüst eden yasalarla buna çözüm bulmak mümkün değildir. Eğer dürüst
vatandaşımızı, vergisini zamanında ödeyen vatandaşımızı, kara paraya, sahte
naylon faturaya, hayalî ihracata ve kirli paraya bel bağlamayan vatandaşımızı
âdeta cezalandırır bir şekilde bu yasanın çıkartılmasıyla Türkiye ekonomisine
katkı sunulacağına inanmıyoruz. Türkiye ekonomisine, zamanında vergilerini
verenlerin, dürüstlerin cezalandırıldığı bir yaklaşım tarzının… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi toparlayınız. Buyurunuz. HASİP KAPLAN
(Devamla) – Ülkemizde gerçekten çok ciddi bir vergi reformunun, Gelir Vergisi
Yasası’nın da artık Meclise getirilmesi gereğini ve zorunluluğunu ortaya
koyuyorum. Hep ertelendi,
hep ertelendi ama eğer bu vergi adaletsizliği “Yapanın yanında kâr kalır.”
anlayışı kalırsa inanın, bunun ne Müslümanlıkta yeri var ne vicdanda yeri var
ne insanlıkta yeri var. Yani birilerinin ezilmesi, birilerinin de haybeden, boştan kazanması ve bir günde milyarder olması bu
ülkede sosyal adaleti dinamitler, sosyal krizlere yol açar, sosyal felaketlere
yol açar. Bu tehlikelerin
dikkate alınmasını umut ediyorum, teşekkür ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Kaplan. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Giresun Milletvekili Nurettin Canikli
konuşacaktır. Buyurunuz Sayın Canikli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; görüşülmekte olan 302 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü
üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli
arkadaşlar, şu anda tartıştığımız ve görüştüğümüz tasarı, öncelikle belirtmek
gerekir ki olağan dışı bir dönemde ve olağan dışı hükümler içeren bir
düzenlemedir, bir tasarıdır. Bu da son derece doğaldır çünkü bunun temel
gerekçesi, hepimizin tahmin ettiği ya da bildiği üzere, yaşanan global krizle çok yakından bağlantılıdır. Bu krizin doğal
sonucu olarak tüm dünyada ve ülkemizde ciddi bir likidite ihtiyacı ortaya
çıkmıştır ve likidite her zamankinden çok daha fazla kıymetli hâle gelmiştir.
Hemen hemen -Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere-
Avrupa’nın belli başlı tüm ülkeleri benzer düzenlemeleri bugüne kadar
gerçekleştirmişlerdir ve tedbirler almışlardır; hatta bundan çok daha sert, çok
daha katı hükümler içeren düzenlemeleri uygulamaya koymuşlardır. Bunların temel
amacı da ülkelerinin likidite açıklarını kapatmak ve dünyanın diğer
bölgelerinden, ülkelerinden kendi ülkelerinin kaynak transferini
gerçekleştirerek bu likidite problemini hafifletmektir. Amerika yapmıştır, en
sertlerinden bir tanesini de İngiltere yapmıştır ve belki, İngiltere tarihinde
hiç görülmemiş bir şekilde İngiliz Hazine Bakanına birçok kanunu uygulamama…
Liberalizmin beşiği olan İngiltere’de, çok temel olarak kabul edilen birçok kanunu
bu dönem için uygulamama imkânını vererek bazı tedbirler alma yetkisi veren çok
katı, sert bir kararname İngiltere’de uygulamaya konulmuştur, konuştuğumuz
konuyu da içerecek şekilde. Türkiye için de
geçerlidir elbette ve Türkiye'nin de, ülkemizin de bu likidite krizinden
etkilenmemesini düşünmek mümkün değil. Nitekim,
rakamlara baktığımızda, hem küresel sermaye girişinde bir yavaşlama meydana
gelmiştir hem de çıkışlarda. Özellikle ekim ayında yabancı sermaye çıkışı ciddi
diyebileceğimiz bir rakama ulaşmıştır. Ben konuyu daha
netleştirmek için rakamları paylaşmak istiyorum sizinle: 2007 Ocak-Ağustos
döneminde doğrudan küresel sermaye girişi ülkemize yaklaşık 15,6 milyar dolar
iken 2008 yılının aynı döneminde -yani Ocak-Ağustos döneminde- 11,2 milyar dolara
düşmüştür. Bu rakamdaki düşüş, yani yabancı sermaye girişindeki düşüş portföy yatırımlarında çok daha belirgindir. 2007’nin Ocak
ve Ağustos döneminde ülkemize gelen portföy
yatırımlarında 6,7 milyar dolar giriş söz konusuyken 2008 yılının bu döneminde
1,7 milyar dolara düşmüştür. Ayrıca, net hata ve noksan olarak tanımlanan
ödemeler dengesindeki kaleme de baktığımız zaman yine aynı dönemde net
çıkışların olduğunu görürüz. Dolayısıyla Türkiye için de yaşadığımız global kriz ve likidite krizi nedeniyle böyle bir düzenleme
kaçınılmazdır. Şimdi, tabii
çıkış konusunda özellikle ekim ayında bir çıkış yaşandı, ancak henüz resmî
rakamlar yayımlanmadı, tahminler var sadece. 10-15 milyar dolar civarında bir
yabancı paranın çıktığı ifade ediliyor. Bu yaşanan global kriz, aslında birçok ülkede tabu olarak görülen
uygulamaları da değiştirmiştir. Hepiniz hatırlarsanız, 2006 yılında Amerika’da
altı tane limanı işleten İngiliz şirketi bir Arap sermayesi tarafından -Körfez
sermayesi diyelim- satın alınmıştı. Fakat Amerika yönetimi ve Kongresi buna çok
büyük tepki gösterdi ve anlaşmayı feshettiler. O zaman hatırlarsanız,
gerçekten, bu işletme hakkının yani limanların Körfez sermayesi tarafından
işletilmesi hâlinde güvenlik açısından çok ciddi sıkıntılar olabileceği ortaya atılmıştı.
Ama bugün baktığınızda bütün bunlar unutulmuş durumda ve hem Amerika Birleşik
Devletleri Başkanı Bush ve hem de Gordon Brown
geçtiğimiz aylarda ve geçtiğimiz haftalarda Körfez ülkelerine bu amaçla, sadece
bu amaçla ziyaretler yapmışlardır ve geçmişte hassasiyet gösterdikleri konuları
da bir tarafa bırakarak. Amaç da, biraz önce ifade etmeye çalıştığım gibi,
tamamen ülkelerinin konjonktürel olarak ortaya çıkan
bu likidite açıklarını ortadan kaldırmaktır. Değerli
arkadaşlar, bu getirilen tasarının da temel amacı budur, biraz önce de ifade
ettim. Dört ana düzenlemeyi içermektedir. Bunlardan bir tanesi, yurt dışındaki
kaynakların, esas itibarıyla da dövizin Türkiye’ye getirilmesini sağlamaktır.
Yani burada altın, döviz, para, menkul kıymetler, diğer menkul kıymet benzeri
araçlar ve gayrimenkullerin tespiti. Bunların belli şartlarla Türkiye’ye
getirilmesi hâlinde birtakım avantajlar sağlanmaktadır. Önce isterseniz
şartlara bakalım, daha sonra avantajları değerlendirelim. Bir defa, bu
paralara yurt dışından getirecek olan kişi ya da kurumun 1/10/2008
tarihi itibarıyla sahip olması gerekir, paranın yurt dışında bulunması gerekir,
biraz önce de ifade ettim, altın, döviz, menkul kıymet, para ve diğer sermaye
piyasası araçlarıyla gayrimenkul olması gerekir. Biraz sonra altını biraz daha
vurgulayarak değineceğiz. En önemlilerinden
bir tanesi de bu paranın 1/10/2008 tarihi itibarıyla
yurt dışında sahibi olduğuna kanaat verici bir vesikayla belgelemesi gerekir.
Çünkü biraz önce değerli arkadaşlarımızın yaptığı yorumlar dikkate alındığında,
sanki kara para aklanıyormuş ya da vergi kaçıranların hapis cezası ortadan
kaldırılıyormuş gibi bir anlatım ortaya konuldu. Bunun doğru olmadığını biraz
sonra teknik olarak ifade edeceğim ama bu da önemli. Çünkü nereden, hangi
ülkeden getiriliyorsa getirilsin, bunun, getirilecek olan, aktarılacak olan
kaynağın, paranın, dövizin, altının -her neyse- 1/10/2008
itibarıyla o ülkede kanaat verici bir belgeyle tespit edilmesi, ispatlanması, vesikalandırılması gerekir. Bu aslında olaya kara para
açısından görüş getiren, değerlendirme yapan ya da eleştiren arkadaşlar için
önemli bir noktadır. Çünkü sonuç itibarıyla bu kaynaklar dünya sisteminde kayda
girmiş anlamına gelmektedir. Yani bir kişinin elinde valizle para getirme
imkânı yok. Getirebilir ancak bunun 1/10/2008
itibarıyla yabancı bir ülkede kanunda sayılan şekilde tespit edilmiş olması
gerekir. Orada bankada, bankerde, devletin herhangi bir kuruluşunda, tapu
kayıtlarında olması ve bunun kanaat verici bir vesikayla belgelendirilmesi
gerekir. Dolayısıyla böyle bir vesikalandırma, böyle
bir ispat zorunluluğu doğrudan, baştan itibaren kara para ihtimalini kesinlikle
ortadan kaldırır. Çünkü dünya sisteminin içerisinde de zaten vardır ve
kayıttadır bu para. Belki şu
tartışılabilir: Diğer ülkelerin mevzuatıyla Türkiye'nin, ülkemizin özellikle
vergilendirme açısından mevzuat farklılığının kişi açısından ortaya
çıkarabileceği birtakım sıkıntıları ortadan kaldırmak amacı. En fazla bu
tartışılabilir ki nitekim burada da bu avantaj vardır, biraz sonra onu da
konuşacağız ve beyan edildikten sonra bunun belli bir sürede Türkiye’ye
getirilmesi ve beyan edilen rakamın yüzde 2’sinin vergi dairesine ödenmesi
gerekir, şartlar bunlar. Peki, avantajlar
nedir? Tabii amacımız, böyle bir kaynağın, ciddi bir kaynağın -onu
hedefliyoruz, onu istiyoruz- Türkiye’ye getirilmesi, likidite sıkıntısının
ortadan kaldırılması. Bu insanlara
diyoruz ki: Getirdiğiniz, beyan ettiğiniz bu rakamla ilgili olarak bir vergi
incelemesi başlatmayacağız, bir vergi tarhiyatı yapmayacağız, ama getirdiğiniz
bu rakamla ilgili olarak. Avantajlarından bir tanesi bu. Şimdi, burada
şunun altının çizilmesi gerekiyor: Yine biraz önce Sayın Hamzaçebi
-daha önce konuyu birlikte konuştuğumuz için, tartıştığımız için kendisi de
biliyor- bir örnek verdi, o örnekten yola çıkacağım. Yurt dışında bu şartları
taşıyan bir kişi, yani 1/10/2008 itibarıyla dünyanın
herhangi bir ülkesinde geçerli bir vesikayla bu varlığı, bu parayı tespit
ettirmiş olan bir kişi, örnek olarak 10 milyon doları Türkiye’ye şartlarına
uygun olarak getirdi. Tabii, bu paranın nereden geldiğini, herhangi bir suçla
ilişkisi olup olmadığını bilmemiz mümkün değil, hiç kimsenin bilmesi mümkün
değil, bir ihbar, şikâyet olmadığı sürece mümkün değil. Kanun diyor ki:
Buradan yola çıkarak belli suçlar için kovuşturma ve soruşturma
başlatmayacaksınız. Söylenen sadece bu. Yani bir insan
para getiriyor, 10 milyon dolar. Siz aksi hâlde… Aksi şu olurdu: Getirdiği
parayı şüpheli işlem kabul edersiniz ve soruşturma başlatırsınız. Şu andaki mevzuat öyle. Yani bir kişi yurt dışındaki
parasını getiriyor, kendi kendini ihbar ediyor ve biz de devlet olarak
soruşturma yapıyoruz. Böyle bir şey olabilir mi? Olamaz. Böyle bir mantıkla
Türkiye’ye para gelir mi? Gelmez. Ne yapıyoruz? Diyoruz ki: Bu beyandan yola
çıkarak bu beyan nedeniyle soruşturma, kovuşturma başlatmıyoruz. O da çok
sınırlı sayıda suçlar için. Mesela bir tanesi vergiyle ilgili suçlar için. Büyük çoğunluğu bunların dışında. Mesela, kaçakçılık,
uyuşturucu -aklınıza gelen- rüşvet, zimmet, bütün bunlarla ilgili soruşturma,
kovuşturma yapılabilir, bunlarda hiçbir engel yok. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Nereden bileceksin? NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Elbette… Yani bildiğiniz zaman Sayın Aslanoğlu -yani hiç kimse kâhin değil, müneccim değil-
doğal olarak ıttılanıza girdiği takdirde müdahale
edersiniz. Devlette böyledir zaten. Herhangi bir suç için de geçerlidir, yani
şu anda Türkiye’de bulunan bir para için de geçerlidir, şu anda yurt dışında bu
amaçla Türkiye’den çıkartılmış kaynaklar için de geçerlidir. Zaten, herhangi
bir şekilde yetkili elemanların, devletin yetkili organlarının ıttılasına
girdiği zaman müdahalesini tartışıyoruz biz. Sadece vergiyle ilgilidir ve orada
da hapis cezası ve para cezası açısından uygulama farklıdır. Bu ayrıntı son
derece önemli değerli arkadaşlar. Şimdi, o vatandaş
parayı getirdi, 10 milyon doları getirdi, herhangi bir kovuşturma yapmıyoruz,
ama esrar kaçakçılığı, uyuşturucu ticareti, insan ticareti, örgütlü suçlar,
terör suçları, son derece kapsamlı. Onlarla ilgiliyse, herhangi bir ihbar geldi
diyelim, yani şöyle bir ihbar geldi,
denildi ki: “Bu kişi getirdiği 10 milyon doları şurada kazandı.Uyuşturucu
ticareti yaptı.” Hemen soruşturma başlatılabiliyor. Çok açık kanun, bunda
herhangi bir problem yok. Hatta onları isterseniz, yani
bunların ayrıntıları kanunun gerekçesinde de belirtilmiş, ama ben konunun biraz
daha netleştirilmesi açısından bir kısmını okumak istiyorum: “Emniyeti suistimal, dolandırıcılık, zimmet, uyuşturucu ticareti,
sahtecilik, insan ticareti, kalpazanlık, hırsızlık, göçmen kaçakçılığı, rüşvet,
yağma, silahlı ve silahsız suç örgütleri lehine işlenen fiiller, bankaların
içlerinin boşaltılması, izinsiz halka arzlar, Terörle Mücadele Kanunu
çerçevesinde işlenen suçlar, silah kaçakçılığı…” vesaire… Bunlarla
ilgili bir iddia olduğu zaman, kendi getirdiği parası anında soruşturmaya
uğruyor, kovuşturma yapılabiliyor, ona hiçbir engel yok. Sadece vergiyle ilgili
suçlarla ilgili kovuşturma ve soruşturma başlatılamıyor, yapılmıyor değil,
bakın başlatılmıyor. Kendi beyanı nedeniyle kendisini tuzağa düşürmüş bir
konuma düşürmemek için ve doğal olarak böyle bir düzenlemeden beklenen amacın hasıl olması ve gerçekleşmesi için. Şimdi, Sayın Hamzaçebi’nin örneğine dönelim: Daha sonra ve şu anda da
devam eden incelemelerle ilgili olarak önergemizi verdik. Yani Plan ve Bütçe
Komisyonunda ilave edilen teknik bir hatadır o zaten… FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Teknik bir hata mı! NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Çünkü,
geriye yürütüyor kanun hükümlerini, onu düzeltiyoruz, onu da burada belirtmiş
olalım. Diyelim ki vatandaş parayı getirdi, bu mükellefle ilgili olarak
önümüzdeki yıl, diyelim 2009 yılında, 1/1/2008’den
önceki döneme, yani diyelim 2007 yılına ilişkin bir vergi incelemesi yapıldı.
Normal olarak, rutin yöntemlerle bir vergi incelemesi başlatıldı ve bu vergi
incelemesi neticesinde sahte veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge
kullandığı, yani naylon belge kullandığı tespit edildi. Burada iki tane suç
var: Bir para cezasını gerektiren bir suç var, aynı zamanda hapis cezasını
gerektiren suç var. Para cezası açısından, ortaya çıkan matrah farkından o
getirdiği parayı düşüyoruz. Yani 10 milyon dolar getirdi ya,
diyelim ki 2007 yılına ilişkin olarak 20 milyar YTL’lik de bir matrah farkı
ortaya çıktı bu inceleme nedeniyle, dışarıdan getirdiği 10 milyon dolar ya da
15 milyar YTL diyelim, 15 milyar YTL’yi çıkan bu matrah farkından indiriyoruz,
kalan 5 milyar YTL için para cezası salıyoruz ama hapis cezası açısından
herhangi bir indirim ya da ortadan kaldırma kesinlikle söz konusu değil. Neden?
Çünkü tasarının 3’üncü maddesinin altıncı fıkrası “kovuşturma ve soruşturma
yapılamaz” diyor. Ama hangi durumda? Bu beyanla ilgili olarak, bu beyan
nedeniyle kovuşturma, soruşturma yapılamaz, başka bir nedenle -vergi için
söylüyorum sadece- başka bir gerekçeyle bir soruşturma, kovuşturma yapılabilir.
Biraz önce verdiğimiz örnekte, herhangi bir nedenle bir inceleme elemanı gitti,
incelemeye aldı, alabilir, hiçbir engel yok, bu nedenle değil. Yani “sen para getirdin, bu paranın kaynağı muhtemelen bir vergi
kaçırdın, onun içindir, ben inceleme başlatıyorum” diyemez devlet ya da Maliye
vergi dairesi, ancak başka bir nedenle, o mükellefin herhangi bir dönemine
ilişkin inceleme başlatabilir, oradan bir naylon tespit ederse onun hapis
cezası kesinlikle ortadan kaldırılmaz, sadece ve sadece para cezası mahsup
edilir. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – 1 kilo altın getirdi, ne olacak? NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Anlaşamadığımız nokta şu: “Bu ifade çok açık yazılmamış.”
deniliyor. O konuda Sayın Hamzaçebi’ye de söyledim,
daha net hâle gelecek şekilde de onu düzenleyebiliriz, hiçbir engel yok,
kanunun amacı kesinlikle budur, hapis cezası gerektiren, naylon belge ve buna
benzer kullanımları affetmek amacını kesinlikle gütmemektedir. Buradan da çok
açık olarak ifade ediyorum, AK Parti Grubu olarak, yanlış anlamayı ortadan
kaldıracak ifade şekline getirebiliriz, çalışabiliriz, bunda da hiçbir
problemimiz yok. İSA GÖK (Mersin)
– Sayın Başkan, idari para cezası soruşturma, kovuşturma dışıdır zaten. NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – İdari para cezası tamam, ona bir itirazımız yok, konuştuğumuz zaten
hapis cezası, idari para cezası uygulanmaz. Bakın, onu demiyorum zaten, onu
demiyorum. Bakın değerli arkadaşlar, konuştuğum konu hapis cezası, ısrarlı bir
şekilde hapis cezasını söylüyorum ben. Para cezasına zaten indirim getiriyoruz,
onu biraz önceki örnekte söyledim, onda bir problem yok ve başka türlü de… Yani
insanlara birtakım imkânlar sağlayacaksınız ki para gelsin. Ha, bu da nedir?
Aslında, baktığınız zaman, muhtemel bir inceleme anında ortaya çıkabilecek bir
hapis cezası içermeyen, hapis cezası boyutu olmayan, naylon belge düzenleme
fiilini içermeyen bir para cezasından vazgeçilme gibi bir durum. Sadece yapılan
bu, başka hiçbir şey yok. Çünkü buradaki konuşmalarda ve basına yansıyan
açıklamalarda sanki bu getirilen düzenleme ile naylon belge ya da kara para
genel anlamda, özelde naylon belge kullanımı suretiyle kaçırılan vergiler
nedeniyle ortaya çıkan hapis cezasının da affedildiği gibi bir izlenim veya bir
anlatım söz konusu. Bunun doğru olmadığını, olmasının da mümkün olmadığını ben
buradan örnekleriyle ifade ediyorum. Aslında kanunun
lafzı bize göre çok net ama buna rağmen tereddütler varsa -daha önce ifade
ettim, buradan da tekraren söylüyorum- bunu düzeltiriz, netleştiririz ve bütün
bu soru işaretlerini de ortadan kaldırırız. Ama hiç kimse şunu söyleyemez: Yani
tamam, biz hapis cezasına, naylona herhangi bir imkân sağlamıyoruz, bir avantaj
getirmiyoruz, ama siz gelin, para cezası açısından da hiçbir değişiklik
yapmayın. O zaman bu kanunun düzenlenmesine gerek yok. O zaman, şu andaki
sisteme göre zaten bu şartları göze aldığı takdirde, yani mevcut, meri
mevzuattaki muhtemel müeyyideleri göze aldığı takdirde bunu zaten getirebilir,
bir engel yok. Dolayısıyla, zaten ben hem Milliyetçi Hareket Partisi hem de
Cumhuriyet Halk Partisinin bu kanun tasarısındaki gerekçelerinde karşı oy
yazılarını da okudum. Orada genel olarak da zaten böyle bir düzenlemenin olması
gerektiği kabul ediliyor, ona bir itiraz yok ama yanlış anlamadan kaynaklanan
ve yorum farklılığından kaynaklanan bir itiraz var. Yoksa onun dışında, ben AK
PARTİ Grubu olarak bu anlatılanlardan farklı düşündüğümüzü söylemiyorum. Yani
aslında şu yapılıyor: Şu andaki mevzuata göre, herhangi bir para bir şekilde
tespit edilip Türkiye’ye geldiği takdirde kara para açısından şüpheli işlem
kabul ediliyor ve soruşturma başlatılıyor. Yani diyelim ki yurt dışından bir
vatandaşımız Türkiye’ye para transfer etti. Bunu banka, ilgili kurumlar MASAK’a şüpheli işlem diye bildiriyor ve bu paranın kaynağı
araştırılmak için bir soruşturma başlatılıyor. Yaptığımız sadece ne biliyor
musunuz, bunu ortadan kaldırmak. Yani bakın, burada soruşturma ortadan
kalkmıyor. Sadece bu amaçla getirdiği paradan yola çıkarak, onu delil ve done olarak kullanarak soruşturma başlatmasını engelliyoruz.
Yaptığımız sadece bu ama herhangi bir nedenle -bu ihbar
olabilir, daha sonra başka bir şey olabilir- devletin herhangi bir organının
yaptığı bir çalışma, araştırma, soruşturma neticesinde eğer bir inceleme
yapılır ve bu tespit edilirse ona hiçbir engel yok, o kovuşturma, soruşturma
yapılıyor çünkü kanunun lafzı, okuduğunuz zaman, çok net olarak anlaşılıyor. İSA GÖK (Mersin)
– Sayın Canikli… Sayın Başkan, hayır… OKTAY VURAL
(İzmir) – Doğru değil Sayın Canikli. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – “İnceleme yaptırılamaz” diyor. KAMER GENÇ
(Tunceli) – 3’üncü maddenin altıncı fıkrası neyi kastediyor? NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Altıncı fıkrayı okuduğunuz zaman… Bakın, isterseniz birlikte
okuyalım. Tabii zaman da azalıyor değerli arkadaşlar. Bu kanunun üç
tane daha düzenleme şeyi var: Bunlardan birincisi, yurt dışından paraların
sağlanması. İkincisi de, yurt içinde yastık altında kalmış veya işletme dışında
-orada sadece gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri için geçerli- kayıt
dışında kalmış olanlara… Burada bir rakam farklılığı var. Onu da tahmin etmek
son derece kolay çünkü yurt dışından cezbetmenin
elbette bir avantajı olacak. Yani Türkiye içerisinden ortaya çıkarmanın, fiilin
bir maliyeti ile ya da kolaylığı ile yurt dışından cezbetmenin
kolaylığı arasında dağlar kadar fark var, bunu da tartışmaya gerek yok ama
yüzde 10 rakamının yüksek olduğu eleştirilerine biz de katılıyoruz ve
önergesini de verdik, bu oranı yüzde 5’e düşürüyoruz. Onu da burada belirtmiş
olalım. Orada da, mükellefler bunu, yurt içinden herhangi bir parayı
getirecekler, işletmelerine koyacaklar, sermayelerine ilave edecekler. Burada,
biraz önce söylediğimiz gibi, vergi uygulaması açısından -kara para ya da
naylon belge ya da hürriyeti bağlayıcı bir fiil hariç olmak üzere- vergi
incelemeleri açısından mahsup söz konusu olacak. Dolayısıyla, olayı bu şekilde
değerlendirmek lazım ve kamuoyunu da yanlış bilgilendirmemek gerekir. Yani
buradaki arkadaşlarımızın kasıtlı olarak böyle bir şey yaptığını söylemek
mümkün değil, öyle bir şey söylemiyorum ama yorum farkından kaynaklanıyor. Eğer
isterseniz, yani burada grubu olan arkadaşlara ve tüm arkadaşlara söylüyorum
daha doğrusu… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen,
sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Bu anlamda, netleştirmek açısından, yani naylon belge, hapis
cezasını gerektiren fiilleri içermediğini netleştirmek açısından ifade konusunu
konuşabiliriz, tartışabiliriz ve arkadaşlarımızı da tatmin edecek, rahatlatacak
bir metne, ifadeye dönüştürebiliriz. Bunu da buradan açıklamış olalım. Değerli
arkadaşlar, tabii, şimdi, zamanım da daraldı, TMSF’ye
verilen, daha doğrusu TMSF’nin sahip olduğu yetkinin
iki yıl süreyle Bakanlar Kuruluna verilmesinin bu tasarıyla alakası sorgulandı.
Son derece alakalı. Aslında bir mesaj içermektedir. Bu
paralarını Türkiye’ye bu amaçla getirmek isteyen sermaye sahiplerine çok ince
bir mesaj verilmektedir. Daha hızlı bir şekilde gerektiği takdirde Hükûmetin bu konuda limitleri yükseltme kararlılığını
göstermesi açısından son derece önemlidir, anlamlıdır, bu yönüyle de
bağlantılıdır. Dolayısıyla, bu konu için böyle bir uluslararası sermayeye,
dışarıdaki paraya böyle bir garantinin veya mesajın verilmesi de önemliydi. Bu
tasarıyla da böyle bir eksiklik giderilmiş olmaktadır. Ben, tasarının
ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Canikli. Hükûmet konuşacak mı? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Konuşmayacağım Sayın Başkan. BAŞKAN –
Komisyon? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) –
Hayır. BAŞKAN – Şahıslar
adına Sakarya Milletvekili Münir Kutluata. Buyurunuz Sayın Kutluata. (MHP sıralarından alkışlar) MÜNİR KUTLUATA
(Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bazı Varlıkların Milli
Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın tamamı üzerinde şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Dünya finansal
kriziyle ilgili tedbirler alınması iş hayatının ve vatandaşlarımızın önünü
görebilmesi bakımından çok önemliydi. Bu konuda bütün sektörleriyle iş
hayatının ve kamuoyunun ciddi bir beklentisi vardı, bu bekleme dönemi maalesef
uzun sürdü. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliğinin ve diğer ülkelerin
aldıkları tedbirleri izledik, değerlendirdik ama kendi ülkemizle ilgili nasıl
bir değerlendirme yapacağımızı bilemedik çünkü bunun için Hükûmetin
ne yapacağını bilmeye ihtiyacımız vardı. Bu yüzden hep şarta bağlı yorumlar ve
tahminler yapıldı, şunlar şunlar yapılırsa hâlinde
veya şu tedbirler alınmışsa gibi. Bu arada, Milliyetçi Hareket Partisi, bekleme
döneminin gereksiz olduğunu düşünerek bir an önce gerekli adımların atılmasını
istedi ve kendi görüş ve önerilerini ortaya koydu, alınması gereken tedbirleri
belirtti, tavsiye etti. Bütün bu
talepler, Hükûmetin, durumun ciddiyetine uygun bir
tedbirler paketi açıklaması ve ortaya çıkan durgunluk beklentilerinin önüne
geçmesi için idi. Şimdi görüşmeye başladığımız, görüşmekte olduğumuz 302 sıra
sayılı bu Tasarı, Hükûmetin kendinden beklenenler
konusunda attığı ilk adım olmaktadır. Bütünlük arz eden bir ekonomik program
yerine, sadece finansal kolaylık sağlayacağı umulan münferit bir düzenleme
getirilmiştir. Bu hâliyle de yüce Meclis tarafından geliştirilerek ülkemize
daha yararlı hâle getirilmesini ve hayırlı olmasını diliyorum. Yasaların
gerekçeleri, hem ihtiyacı belirlemek hem de ihtiyacı ortaya çıkaran sebepleri
ortaya koymak bakımından önemlidir. Ben de önce gerekçe üzerinde durmak
istiyorum, sonra kapsam ve getirilenler üzerinde bazı değerlendirmeler
yapacağım. Değerli
milletvekilleri, deniliyor ki: “Ülkemizde uzun yıllar boyunca kalıcı güven ve
istikrar sağlanamamış olması nedeniyle millî servet unsurlarından bir kısmı
yurt dışına çıkmış olup varlıkların yurt dışına çıkmasında, kambiyo mevzuatında
yer alan hükümler, Türkiye’de mevcut olan ağır vergi yükü, yurt dışında
uygulanan teşvikler ve sağlanan imkânlar etkili olmuştur. Makroekonomik
programların kararlı bir şekilde uygulanması sonucu ekonomi sürekli bir büyüme
ortamına kavuşmuş, enflasyon düşürülmüş, kamu açıkları kontrol altına alınarak
kamu borçlarının sürdürülebilirliği sağlanmış ve ekonomide karar alıcılar için
hayati önem taşıyan kalıcı güven ve istikrar ortamı tesis edilmiştir.” Bu ifadelerin
anlamı: Ülke kötü yönetiliyordu, bazı iktisadi varlıklar ülke dışına kaçtı,
şimdi şartların hepsi düzeltilmiş durumda. O zaman sormak gerekiyor: Niye bu
kaçan varlıklar geri gelmiyor şartlar düzeldiğine göre de, müsamahakâr bir
kanun çıkarmak mecburiyetinde kalıyoruz? Dolayısıyla bu ifadenin siyasi bir
ifade olduğunu vurgulamak istiyorum. Daha sonra 2007
yılında Amerika Birleşik Devletleri’ndeki konut kriziyle çıkan gelişmelere
işaret ediliyor ve dünyadaki gelişmeler özetlendikten sonra “Azalan sermaye
girişleri bu ülkelerdeki -gelişmekte olan ülkeler kastedilerek- ekonomik
canlılığın devamı için risk oluşturmaktadır.” deniliyor. Değerli
milletvekilleri, bu ifadeyi fevkalade önemsiyoruz. Türkiye benzeri ülkelerdeki,
bu arada Türkiye’deki ekonomik canlılığın sebebinin ülkeye giren sermaye
girişine bağlı olduğu söylenmiş oluyor. Bizim de başından beri söylediklerimiz
ve ifade ettiklerimiz bunlardır. Türkiye’deki ekonomik girişin sebebi dünyadan
gelen sermayedir, herkes de bunu söylüyor. Yalnız, Hükûmetle aramızdaki anlaşmazlık konusu, fikir ayrılığı
konusu giren sermayenin niteliğiyle ilgilidir. Giren sermayeye yabancı sermaye
denip geçilmesiyle mesele hallolmuyor. Biz biliyoruz ki giren sermaye,
varlıkların satışıyla ve spekülatif maksatlı sıcak
para adındaki kaynağın gelişiyle ilgilidir. Dolayısıyla eğer ekonomik
canlılığımız varlıkların satışından elde edilen ve maalesef iktidar tarafından
da doğrudan sermaye girişi olarak nitelendirilen kaynaktan ötürü ise bunu devam
ettirecek gücümüzün olması lazımdır. Bu, satarak iktisadi canlılığı sürdürmek
demektir. Buna hiçbir ülkenin takati yetmez, doğru bir yol da değildir. İkincisi, sıcak para
diye bildiğimiz spekülatif yabancı sermayedir. Şimdi,
her iki kaynağın da azalmakta oluşunun, azaldığının, bize, bu anlamda sıkıntıya
gireceğimizin Hükûmet tarafından ifade edildiğini
burada görmüş oluyoruz. Şimdi, bütün bu
değerlendirmelerin içinde yine hem ticari açıdan hem sermaye açısından dünyaya entegrasyonumuzdan bahsediliyor. Aynı şekilde, ticari açıdan
entegrasyondan memnuniyet duyuyoruz, iyi bir gelişme
olduğunu söylüyoruz, ancak dış ticaretteki yavaşlamadaki sıkıntımızın esas
itibarıyla sadece pazar daralmasından ibaret olmayacağı, ucuz ithalatın
ülkedeki rahatlık üzerinde sağladığı etkinin ortadan kalkacağı şekilde bir
endişedir burada dile getirilen. Dolayısıyla enflasyonun bastırılmasında ucuz
ithalatın etkisi, ihracatın ithalata bağımlılık oranının yüksek olması, bizim
dünya ticaretiyle bu oranda entegre olmuş olmamızın
çok da iyi bir şey olmadığını, bu entegrasyonun katma değeri yüksek bir üretim
yapısıyla sağlanmasının daha yerinde olacağını ortaya koyuyor. Şimdi, bütün
bunları ifade ettikten sonra bu varlıkların getirilmesiyle ilgili hususlardaki
bazı çekincelerimizi, görüşlerimi ifade etmek istiyorum. Burada, evet, yeni
kaynak gelişiyle ilgili düzenleme yapılmasını olumlu buluyoruz. Tek başına,
münferit bir teşebbüs de olsa, bir paket hâlinde gelmemiş olsa bile bu bir
adımdır. Ancak bu kaynakların gelişi sırasında bütün arkadaşlarımızın ifade
ettiği endişeleri ben de ifade ediyorum. Her ne kadar “Kaynağı şüpheli, kaynağı
gayrimeşru gelirlerin geldikten sonra tahkiki mümkün.” denilse de bu anlamda
endişelerin tam olarak giderilmemiş olması Türkiye aleyhine kazanılmış
paraların, insanlık aleyhine kazanılmış paraların bundan sonra da kazanılmaya
devam edileceğine dair bir ön açma olacağı için büyük hassasiyet gösterilmesi
gerektiğini ifade ediyorum. Diğer taraftan, bu endişe giderilemediği sürece hem
verilen garantileri esas alarak hem ülkenin içine düşmekte olduğu duruma katkım
bulunsun düşüncesiyle tasarruflarını, imkânlarını, kaynaklarını Türkiye’ye
aktarmayı düşünecek insanlarımızın, vatandaşlarımızın böyle bir endişe içine
düşmesi hâlinde bu teşebbüsten uzak duracaklarından endişe ederiz. Bir başka husus,
2449 sayılı Yasa’nın (A) fıkrası hariç diğer maddelerinin bu yasayla devre dışı
bırakılıyor olmasıdır. Bu da yeni bazı hassasiyetleri dikkate almamızı icap
ettiriyor. Değerli
milletvekilleri, bu yasanın geçici 2’nci maddesinde, tasarruf mevduatlarına,
tasarrufa güvence verme konusu Tasarruf Mevduatı Fonu’ndan alınarak iki
yıllığına Hükûmete verilmiş olmasıdır. Bu da güzel
bir adım olarak kabul edeceğimiz bir husustur. Ancak, bu geçici 2’nci
madde -biraz önce konuşan- Sayın Canikli tarafından: “Bir garanti olsun, bir moral olsun,
bir mesaj şeklindedir.” denildi. Keşke bu mesaj yasa tasarısı hazırlanırken
düşünülmüş olsaydı. Bu mesaj, biz Plan Bütçe Komisyonunda yasayı sonuna kadar
görüşünceye kadar hiç ortada yoktu Sayın Canikli, son
noktada ortaya çıktı. Bu söylediklerim ile baştan söylediklerim, zamanında bir
paket hazırlanmadığı görüşümü tekrar birbirine bağlıyorum. Bu yasayla önümüze
gelen iki önemli adım bile parçalar hâlinde atılmış ve Komisyonda tamamlanmış
bir husustur. Bunu ben şu anlamda söylüyorum… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. MÜNİR KUTLUATA
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. …Hükûmetin tedbir alma konusunda hâlâ yavaş gitmekte
olduğunun bir delili olarak da, işte atılan bir adım olarak tebrik ettiğimiz ancak
onun bile iki aşamalı bir safhada tamamlandığını, yeni tamamlandığını,
Komisyonda tamamlandığını ifade ederek vurgulamak istiyorum. Bu
söylediklerimden kastım, Hükûmetimiz eğer Türkiye’nin
yarınlarını daha iyi yapacak yeni önlemler getirirse ki getirmesi gerekiyor…
Yeni tedbirler, yeni paketler getirilmeli ve onları görüşmeliyiz düşünceme
gerekçe olsun diye söylüyorum. Hepinize teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Kutluata. Şahsı adına Manisa Milletvekili Recai Berber. Buyurunuz Sayın
Berber. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) RECAİ BERBER
(Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 302 sıra sayılı Bazı
Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı hakkında
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Türkiye
ekonomisinin 2001 yılında yaşamış olduğu kriz, ekonomimizde önemli tahribatlara
yol açmıştı. Ülkemizde uzun yıllar boyunca kalıcı güven ve
istikrarın sağlanamamış olması nedeniyle millî servet unsurlarından bir kısmı
yurt dışına çıkarılmış olup, varlıkların yurt dışına çıkarılmasında o dönemdeki
kambiyo mevzuatında yer alan hükümler ile bunların yanı sıra Türkiye’de mevcut
olan ağır vergi yükü, yurt dışında uygulanan teşvikler ve sağlanan imkânlar da
etkin olmuştur. 2001 yılında
yaşanan derin ekonomik krize rağmen 2002 yılından itibaren makroekonomik
programın kararlı bir şekilde uygulanması sonucu ekonomi sürekli bir büyüme
ortamına kavuşturulmuş, enflasyon düşürülmüş, kamu açıkları kontrol altına
alınarak kamu borçlarının sürdürülebilirliği sağlanmış ve ekonomide karar
alıcılar için hayati önem taşıyan kalıcı güven ve istikrar ortamı tesis
edilmiştir. Bu istikrar
ortamında varlıkların Türkiye dışına çıkarılmasına yol açan etkenlerden siyasi
ve ekonomik istikrarsızlık faktörleri giderilmiş, büyüme perspektifine olan
güven artırıcı gelişim trendi istikrar kazanmış, kambiyo ve vergi mevzuatında
yer alan kısıtlamalar kaldırılmış ve vergi oranları önemli ölçüde
düşürülmüştür. 2006 yılının başından itibaren de menkul kıymet ve diğer sermaye
piyasası araçlarının vergilendirilmesi oldukça basit hâle getirilerek,
ülkemizdeki sermaye piyasasının gelişmesine önemli katkı sağlanmıştır. Ayrıca,
enflasyonun yol açtığı tahribatı gidermek ve mükelleflerin gerçek kazançları
üzerinden vergilendirilmesini sağlamak amacıyla, bu ülkede yıllarca yüzde
100’lere varan enflasyon dönemlerinde bile çıkarılamamış olan enflasyon muhasebesi
uygulaması getirilmiş ve yatırım ortamının iyileştirilmesine yönelik olarak
önemli adımlar atılmıştır. Bu süreç içinde
birtakım yapısal reformlar da gerçekleştirilmiştir. Bu reformlar bu yüce Meclis
tarafından çıkarılan Sosyal Güvenlik Yasası’ndaki çok ciddi değişiklikler, iş
gücü piyasası reformu, ARGE Yasası’nda yapılan ARGE reformu, enerji
piyasasındaki düzenlemeler, bütün bunlar ülkemizdeki ekonominin altyapısının
sağlanmasında önemli kazanımlar olmuştur. Değerli
milletvekilleri, bu kanun acilen niçin yüce Meclisin gündemine gelmiştir? Bu
hepinizin malumudur. Dünyada yaşanan finansal kriz küresel ekonomiyle entegre olan tüm ülkeleri yakından etkilemektedir. Finansal
kriz sonucu ekonomik büyüme oranlarının düşmesi ve buna bağlı olarak azalan
yurt dışı talep gelişmekte olan ülkelerin ihracat performansını etkilerken,
azalan sermaye girişleri bu ülkede ekonomik canlılığın devamı için risk
oluşturmaktadır. Bunu belirtirken,
son yıllarda, Türkiye’deki yabancı sermayenin, özellikle 2004 yılından itibaren
gelen yabancı sermayenin niteliği üzerinde biraz önce Sayın Hocam tartışmaya
açtı, bu kadar yabancı sermayenin gelmesi sanki olumsuz bir şeymiş gibi.
Hâlbuki buna dayanan büyümeyi tam tersine, yani başarısızlık gibi göstermek çok
yanlış. Önemli olan bu sermayeyi oluşturduğunuz o altyapı içinde çekebilmekti.
Şu anda gelen bu tasarı da zaten bunun devamlılığını sağlamak için
getirilmiştir. Türkiye ekonomisi
açısından bakıldığında ise 2002 yılından bu yana sağlanan bu siyasi istikrar
ortamında Türkiye'nin ekonomik ve mali istikrarının bu yasayla daha da sigorta
edilmesi anlamına gelmektedir. Küresel dalgalanmaların Türkiye ekonomisindeki
etkisinin sınırlı kalmasında önemli bir rol oynayacaktır. Devam eden
küresel sıkıntıların etkilerini asgaride tutabilmek ve riskleri yönetebilmek
ülkemiz ekonomisi için büyük önem arz etmektedir. Tasarıyla
gerçek ve tüzel kişilerce sahip olunan para, döviz, altın, hisse senedi, tahvil
ve diğer menkul kıymetlerin Türkiye’ye getirilmesi, taşınmazların kayda
alınması suretiyle millî ekonomiye kazandırılması, ayrıca gelir ve kurumlar
vergisi mükelleflerinin yurt içinde sahip oldukları varlıkları işletmelerine sermaye
olarak koymaları suretiyle işletmelerin öz sermaye yapılarının güçlendirilmesi
amaçları doğrultusunda düzenlemeler yapılmaktadır. Değerli
milletvekilleri, kanunun uygulama esaslarını içeren 3’üncü maddedeki
düzenlemelerle, bu maddede yapılan düzenlemelerle 1/10/2008
tarihi itibarıyla sahip olunan yurt dışında bulunan varlıkların kanunun
yayımlanacağı ayı izleyen üçüncü ayın sonuna kadar rayiç bedelle banka, aracı
kurum veya vergi dairelerine bildirilmesi;
bildirim veya beyanın yapıldığı tarihten itibaren bir ay içinde
Türkiye’ye getirilmesi veya Türkiye’deki banka veya aracı kurumda açılacak bir
hesaba transfer edilmesi durumunda beyan edilen değer üzerinden yüzde 2
oranında vergi ödenmesi öngörülmektedir. Ayrıca, gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerince sahip olunan ve
Türkiye’de bulunan, bir nedenle, herhangi bir nedenle geçmiş dönemlerde
kayıtlı, defter kayıtlarının dışında tutulmuş olan varlıkların da aynı şekilde
kanunun yayımlanacağı ayı izleyen üçüncü ayın sonuna kadar rayiç bedelle vergi
dairesine beyan edilmesi, defter tutan mükelleflerce, defterlerine taşınmazlar
dışındaki varlıklarını banka ve aracı kurumlardaki hesaplara yatırmak suretiyle
kaydederek pasifte özel bir fon hesabı açılması; fon tutarının da beyan
tarihinden itibaren altı ay içinde sermayeye eklenmesi şartlarıyla… Şu anda tasarıda yer alan yüzde 10 vergi oranının -biraz önce
grubumuz adına yapılan açıklamada, bildiğiniz üzere yüzde 5’e- yüzde 5 bir
vergi alınmak suretiyle bunların da işletmelerin öz sermayelerinin, sermaye
yapılarının güçlendirilmesi sağlanmış olmaktadır. Kanun tasarısının
geçici 1’inci maddesi ile tam mükellefiyete tabi gerçek kişiler ile kurumların 30/4/2009 tarihine kadar elde ettikleri kazançları da dâhil
olmak üzere, kanuni ve iş merkezi Türkiye’de bulunmayan kurumların iştirak
hisselerinin satışından doğan kazançları, kanuni ve iş merkezi Türkiye’de
bulunmayan kurumlardan elde ettikleri iştirak kazançları, yurt dışında bulunan
iş yeri veya daimi temsilcileri vasıtasıyla elde ettikleri kazançları 31/5/2009
tarihine kadar Türkiye’ye transfer edilmiş olması kaydıyla gelir ve kurumlar
vergisinden müstesnadır. Değerli
milletvekilleri, biliyorsunuz zaten bu konudaki vergi mevzuatımızda özellikle
Türkiye’den, yurt dışında inşaat ve taahhüt işinde bulunan şirketler vergi
istisnası kapsamındadır. Ancak onun dışındaki birtakım gelirleri olan ve bunlar
da bir şekilde yurt dışında kalmış olan mükelleflerin bu kaynaklarını -biraz
önce belirtildiği üzere yine istisna kapsamına alınmak kaydıyla- Türkiye’ye
getirmeleri sağlanmış olmaktadır. Yine tam
mükellefiyete tabi gerçek kişilerin, kurumların kanuni ve iş merkezi Türkiye’de
bulunmayan kurumların tasfiyesinden doğan kazançları da 31/10/2009
tarihine kadar Türkiye’ye transfer edilmiş olmak kaydıyla gelir ve kurumlar
vergisinden müstesna hâle getirilmiştir. Değerli
milletvekilleri, güveni kötüye kullanma, dolandırıcılık, zimmet, uyuşturucu
ticareti, sahtecilik, insan ticareti, parada sahtecilik, hırsızlık, göçmen
kaçakçılığı, rüşvet, yağma, silahlı ve silahsız suç örgütleriyle ilgili suçlar
kanun kapsamı dışında tutulmuştur. Ayrıca, Bankacılık Kanunu kapsamındaki fiiller ve Sermaye Piyasası
Kanunu’nun 47’nci maddesinin (a) fıkrası kapsamındaki suçlar -ki bunlar izinsiz
halka arzlar, vatandaşlardan çok ortaklı şirket vaadiyle toplanan paraları
kapsamaktadır- Terörle Mücadele Kanunu kapsamında yer alan suçlar, Ateşli
Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun kapsamında yer alan silah
kaçakçılığı suçları kanun kapsamının dışında tutulmuştur. Değerli
milletvekilleri, vergi sistemimizde geçmişte de buna benzer düzenlemeler
olmuştu hatırlarsanız. 29/7/1998 tarihinde 4369 sayılı
Kanun’ Değerli
milletvekilleri, bu tasarıyla, Türkiye'nin üretim, istihdam ve enflasyon
sorununu kalıcı hâlde çözebilecek, yatırım gerekliliklerine kaynak yaratılması,
yirmi altı çeyrektir kesintisiz büyüme başarısını yakalayan Türkiye
ekonomisinin canlılığının devam ettirilmesi ve yaşanmakta olan küresel mali
krizin ülkemiz açısından da en az hasarla atlatılabilmesine önemli katkılar
sağlanmış olacaktır. Kanunun çok
önemli olduğunu tekrar belirtmek istiyor ve ülkemiz için, milletimiz için
hayırlı olmasını diliyorum. Bu kanunun çok
kısa sürede hazırlanarak Parlamentoya bu şekilde gelmesinde emeği geçen herkese
çok teşekkür ediyorum ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Berber. Sayın
milletvekilleri, şimdi yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemine geçiyoruz. Sayın Enöz, Sayın Genç, Sayın Taner, Sayın Asil, Sayın Uslu,
Sayın Bulut, Sayın Özensoy, Sayın Kaptan, Sayın Tankut ve Sayın Uzunırmak’ı
görüyorum burada söz isteyen. Sırayla söz vereceğim. Sayın Enöz, buyurunuz. MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) – Sayın Başkanım, Sayın Bakana aracılığınızla soruyorum: Ülkemizde
zaten var olan ekonomik sıkıntıların üzerine gelen küresel mali krizin
etkisiyle beraber sanayide işçi çıkarılmaları başlamıştır. Reel sektör üzerindeki
temel mali girdilerin ucuzlatılması ve kredi borçlarının ödenmesinde kriz
etkilerinin hafifletilmesine yönelik bir çalışmanız bulunmakta mıdır? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Enöz. Sayın Genç… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Kemal Beye
soruyorum: Foça’da 15.600 YTL’ye aldığı ve kısa bir süre sonra 1 milyon 260 bin
YTL, yani 15 milyara alıp da 1 trilyon 260 milyar liraya sattığı araziden
dolayı beyanname vermiş midir? Hangi sene vermiştir? Ne kadar vergi vermiştir?
Vermemişse bunu nasıl açıklayacaktır? Ayrıca, vergi
barışı, daha önce 4811, 5736 sayılarıyla getirilen vergi barışı kanunlarıyla
sahte ve naylon fatura affedilme talepleri, yoğun talep üzerine vazgeçilmiştir.
Bu kanunun getirilen 3’üncü maddesinin 6’ncı fıkrasıyla yine bunlar
affediliyor. Her ne kadar Grup Başkan Vekili bunları söylediyse de madde çok
açık. Bu neden yani, hep yine bu naylon fatura ve hayalî ihracat affedilmeye
çalışılıyor? Yani işte sizin Genel Başkan Yardımcınızın hayalî ihracat
yaptığına dair mahkeme kararı var, ayrıca uyuşturucudan dolayı hakkında
yakalanma şeyleri var. Ayrıca, 3’üncü
maddeyle af kapsamına alınan taşınmazlar gemiler midir? Bu Hükûmet
üyelerinin aile efratlarının kaç tane gemisi vardır? Bunlar yurt dışında da
bunun affı için mi buraya bu getiriliyor? (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Çok
teşekkür ediyoruz Sayın Genç. Sayın Taner… RECEP TANER
(Aydın) – Teşekkür ederim. Sayın Bakanım,
varlık barışı olarak adlandırılan bu kanunun şansı güven ortamının sağlanmasına
bağlı. Şubat ve mart aylarında yaptığınız açıklamalarla ABD’deki krizi
küçümsemiş ve Türkiye'nin etkilenmeyeceğini söylemiştiniz. Sayın Başbakan da
krizin teğet geçeceğinden bahsetmişti. Kriz, şu anda her kesimde hissedilmekte
ve siz de dâhil tüm bakanlarımız küresel krizin etkilerinden bahsetmektesiniz. 1) Böyle bir
ortamda, altı ay sonrasını göremeyen bakanlarımıza ve Hükûmetimize
vatandaş nasıl güvenecek? Nasıl güven ortamı oluşacak? Siz buna inanıyor
musunuz? 2) Bu kanun
kapsamında ne kadar bir kaynak transferi beklemektesiniz? 3) Bugün
duyduğumuz, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının Deniz Feneri davasıyla ilgili AKP hakkında
açmış olduğu soruşturmayla bu yasanın bir ilgisi var mıdır? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Taner. Sayın Asil… BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
vergisini zamanında ödeyen, kazancını devletinden, milletinden, ülkesinden
kaçırmayan sanayicilerimizin ödüllendirilmesi gerekirken, vergisini zamanında
ödemeyen, kazancını devletinden, milletinden, ülkesinden kaçıranların ödüllendirilmesiyle
oluşan kamu vicdanındaki örselenmeyi nasıl telafi etmeyi düşünüyorsunuz? Bu yasa tasarısı
sonrasında kayıt dışı ekonominin kayıt altına alınacağına dair beklenti ortadan
kalkmış olmuyor mu? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Asil. Sayın Uslu… CEMALEDDİN USLU
(Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım, bu
tasarıyla gerçekten ne kadar varlık girişi hesap ediyorsunuz? Muhtemelen bunun
ne kadarı taşınmaz olacaktır? Ayrıca, Türk
bankaları ve bazı şirketler yabancı bankalardan büyük miktarlarda kredi
kullanıyor. Bu paralar vaktinden önce geri çağırılırsa bu durum bankalarımızı,
şirketlerimizi nasıl etkiler? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Uslu. Sayın Bulut… AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Teşekkür ederim. Sayın Bakanım,
Balıkesir SEKA fabrikası özelleştirildi. Dolayısıyla üretim durduruldu.
Türkiye, bu anlamda dışarıdan kâğıt ithal ediyor. Bu vesileyle bizim insanımız
işsiz kalmış oldu, yabancının işsizi iş sahibi olmuş oldu. Bu durumu millî
üretim, millî ekonomiyle nasıl bağdaştırıyorsunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bulut. Sayın Özensoy... NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
geldiğinizden bugüne kadar kamuya ait ciddi anlamda, ciddi oranda işletmeleri
sattınız. Birkaç yıl sonra KİT Komisyonu da herhâlde tasfiye edilir.
Dolayısıyla, Meclisin de denetleme yükünü epeyce hafifletmiş olacaksınız. Dolayısıyla,
bütün bunlara rağmen açıklar bir türlü kapanmadı. Şimdi de bazı varlıkların
millî ekonomiye kazandırılmasını düşünüyorsunuz. Bunun kirli olması veya rengi
siyah, beyaz, yeşil olması da önemli olmayacak. Bu varlıklar da bittikten sonra
sıra neye gelecek bunu merak ediyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Özensoy. Sayın Kaptan… OSMAN KAPTAN
(Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. 1) Sayın Bakan,
bu tasarıyla naylon fatura düzenleyenler ve kullananlar hakkında soruşturma
yapılamayacağını yasallaştırmak mı istiyorsunuz? 2) Sermaye
Piyasası Kanunu’nun 4/B maddesinde SPK uzmanlarına defterini ibraz etmeyen
Kanal 7 ve benzeri şirketlerle ilgili olarak da ceza soruşturulması
yapılamayacaktır. Deniz Fenerciler de bu yasadan yararlanacak mı? 3) Sık sık “Küresel krizi fırsata dönüştüreceğiz.” diyorsunuz.
Anlaşılan krizi naylon faturacıların affı için bir fırsat olarak mı
görüyorsunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Kaptan. Sayın Tankut… YILMAZ TANKUT
(Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
sizin, AKP İktidarından önceki dönemlere atfen bu güvensizlik ortamında siyasi
istikrar sağlanmadığı için millî servet unsurlarından bazılarının yurt dışına
çıktığına dair beyanlarınızın yanı sıra, Türkiye'deki ağır vergi yükü,
süregelen yüksek enflasyonist ortamın da servetlerin yurt dışına çıkışında
etkili olduğuna dair çeşitli ifadeleriniz mevcuttur. Şimdi sormak
istiyorum: Altı yıldır sağladığınızı iddia ettiğiniz siyasi istikrar, güven,
düşük enflasyon ve vergilerin azalmasına rağmen bu sebeplerden dolayı ülke
dışına çıkan millî servet ve varlıklar niçin bu zamana kadar döneminizde geri
dönmemiştir? Her şey ifade
ettiğiniz gibi mükemmel ise varlıkların dönmesi için neden bu yasa tasarısını
çıkarmak istiyorsunuz? Bu tasarı
kanunlaştıktan sonra hangi miktarda, hangi çeşit servet ve varlıkların
Türkiye'ye dönüş yapabileceğini öngörmektesiniz? Teşekkürler. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Tankut. Sayın Uzunırmak… ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. 1) Sayın Bakan,
tasarının genel gerekçesinde Türkiye'den servet unsurlarından bir kısmının yurt
dışına çıkmış olduğunu beyan ediyorsunuz. Devlet olduğuna göre ortada, acaba
kimler tarafından ne kadar, yurt dışına çıkarılmış bir servet var? Bu beyanınız
olduğuna göre herhâlde bunu bilmeniz gerekiyordur. 2) Yurt içinde ne
kadar kayıt dışı paranın kayıt altına alınmasını mümkün görüyorsunuz? Yurt
içindeki kayıt dışı paranın miktarının ne olduğunu tahmin ediyorsunuz? 3) Yurt dışına
çıkanlar dönsün gerekçesiyle mi bu çıkartılıyor yoksa “Kaynağı belli olmayan,
yerli yabancı ne olursa Türkiye'ye gelsin, icabında Türkiye yerli ve
yabancıların para akladığı bir ülke olsun, bu krizden de böylece de bir fırsat
doğsun.” anlamında mı bu yasa Parlamentoya getirilmiştir. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Uzunırmak. Sayın Özdemir… HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakanıma soruyorum: Görüşmekte olduğumuz
tasarının gerekçe bölümünde özellikle 2001 krizine atıf yapılmaktadır, kriz bu
tasarının hazırlanma gerekçelerinden birisi olarak söyleniyor. Altı yıllık
iktidarınız sürecinde ekonomik mali politikayı bu krize bağlamanız düşündürücü
değil mi? Acaba, kendi ekonomik, politik başarısızlığınızı örtbas etmeye mi
çalışıyorsunuz? 2001 krizi reçetesinin AKP İktidarı başlamadan önce
hazırlandığı herkesçe bilinen bir gerçek. AKP, 2002’de bu reçeteyi uyguladı. Ayrıca tasarıda,
“yurt dışındaki taşınmazlar” ile ne kastedilmektedir? Biliyorsunuz hukuk
mevzuatında gemiler “taşınmaz” olarak anılmaktadır. Gemilere neden uygulamak
istiyorsunuz? Tasarı,
Türkiye’de vergi kaçakçılığının önünü açmıyor mu? Bu kanun tasarısı,
Anayasa’ya, Türk vatandaşlarının aleyhine değil mi? BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Özdemir. Sayın Varlı... MUHARREM VARLI
(Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakan, bu
yasayla, yurt dışındaki vatandaşların birikimlerini ülkemizde ekonomiye
kazandırmayı düşünüyorsunuz. Acaba, Türkiye’de ticaret yapan, hem Hükûmet üyelerinin yani bakan çocuklarının hem de iktidara
yakın iş adamlarının yurt dışında ne kadar paraları ve yatırımları vardır? Bu
konuda bir araştırma yaptınız mı? Bunları da ekonomiye katmayı düşünüyor
musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Varlı. Son olarak Sayın
Gök... İSA GÖK (Mersin)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Bakanım,
katılıyor musunuz bilmiyorum, az önce Sayın Canikli
dediler ki: “Suça konu olaylar konusunda, soruşturma kovuşturma hariç, idari
para cezaları uygulanmayacak.” Bu, tamamıyla yanlıştır. Nedeni de şudur: Metne
bakarsanız -bakın arkadaşlar- idari para cezaları, 1 Haziran 2005’te yürürlüğe
giren 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’na göre düzenlenen, genel ve katma bütçeli
daireler, meslek kuruluşları, kamu sosyal kuruluşlarının verdiği idari yaptırım
kararlarıdır. Bunlar, Kabahatler Kanunu’nun genel hükümlerini düzenler.
Soruşturma kovuşturma ise Ceza Muhakemesi Kanunu 2’nci maddeye göre, iddianame
kabulü ve sonraki aşamalarını belirler yani adli yargının işine girer, bunları
Hakkı Bey gayet iyi bilir. Dolayısıyla maddeye koyduğunuz şekliyle siz, her
türden suç fiillerinde -bahsettiğiniz kanunlarda- soruşturma kovuşturmayı, yani
savcılığı, mahkemeyi komple kesip atıyorsunuz, Kabahatler Kanunu’na göre olacak
olan… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) İSA GÖK (Mersin)
– Hukukta böyle bir şey yok Sayın Canikli. Bakın,
ceza yargılaması dediniz … Hakkı Bey onu bilir.
Bahsettiğiniz şey çok yanlış. Sağ olun Sayın
Başkan. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Gök. Buyurunuz Sayın
Bakan. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Sayın Enöz “Reel sektör üzerindeki maliyetlerin azaltılması ve
rekabet gücünün artırılması hususunda bir çalışma yapıyor musunuz?“ dedi.
Şimdi, dünyadaki mali krize baktığınız zaman, dünyadaki mali kriz bütün
gelişmiş ülkelerde başlayıp en fazla oralarda etkisini gösterip sonra dalga dalga bütün dünyaya yayılan, etkileri olan bir mali kriz.
Hatta güven krizi hâline gelmiştir. Burada, değerli
arkadaşlar, tabii, hepimiz her gün takip ediyoruz. Bu mali krizden dolayı orada
bankalar batmaya başladı, orada sigorta şirketleri batmaya başladı, orada çok
büyük üretim şirketleri de sıkıntılara girmeye başladı. Şimdi, bunun etkileri
bütün dünyaya yayılıyor. Çünkü dünyanın en gelişmiş ülkelerinde başladı bu iş.
Amerika Birleşik Devletleri’nde başladı, Avrupa’ya sıçradı, ondan sonra diğer
ülkelere de dalga dalga da geliyor. Şimdi, biz
ekonomi idaresi olarak veya Hükûmet olarak “Hiçbir
zaman bu krizden etkilenmeyeceğiz.” diye bir şey söylemedik. En az, bütün
ülkeler en az şekilde etkilenebilmek üzere çalışıyorlar. Onun üzerinde… RECEP TANER
(Aydın) – Hamdolsun! MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Hamdı eksik etmeyin. Evet, eksik etmeyin. NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Orada Mortgage var bizde TOKİ var. OKTAY VURAL
(İzmir) – Hamdımız Allah’adır. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi, bununla ilgili tedbirler üzerinde çalışıyor
herkes. Tabii, her yönetim, herkes kendi gemisinden mesul ve bu etkileme bütün
ekonomiyi etkileyeceği için ekonominin bütün fonksiyonları, bütün faktörleri de
bununla ilgili olarak çalışmalar yapıyorlar. Ekonomi dediğiniz
zaman sadece kamu sektörü, sadece özel sektör, sadece bankacılıktan bahsetmenin
imkânı yoktur. Bunlar bir bütündür. Bu bütünlük içerisinde herkes fikrini
söyleyecek, herkesle görüşülecek, konuşulacak ve ona göre de gayet gerçekçi
önlemler alınmaya devam edilecek. Yaptığımız bu bizim Türkiye olarak. Şimdiye
kadar yaptığımız bu, bundan sonra da yapacağımız aynı şekilde olacaktır. Bakınız, şimdi,
Türkiye'de zaman zaman bazı ateş yükselmeleri oluyor.
İşte, doları gördük, 1.750’lere kadar çıktı, ama sonra kendiliğinden, tekrar
normal seviyelerine doğru inmeye başladı. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Yükselince de “iyi” diyorsun, düşünce de “iyi” diyorsun. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Değerli arkadaşlar, ben sizi dinledim, siz de beni
bir dinleyin. Şimdi, bunlar
zaman zaman olabilir. Bu yaşanılan kriz dünya krizi,
yüzyılda bir yaşanan kriz diyorlar. Öyle mi, değil mi hep beraber neticelerini
göreceğiz, ama bu şoklara karşı, dış şoklara karşı devamlı surette sağlam
olabilmenin gayreti içerisinde olmamız lazım. Yani, Türk milletinin, Türk
ekonomisinin kendi ayakları üzerinde durur hâle gelmesi lazım. Şimdi,
hatırlarsınız, biz ilk geldiğimiz zaman 2000-2001 krizinin tesirleri vardı
üzerimizde ve o zamanlar biz bir Vergi Barışı Kanunu çıkardık. Vergi Barışı
Kanunu çıkarmakla ne yaptık? Birçok derdi olan, borcunu ödeyemeyen herkese el
açtık, temiz bir sayfa açtık ve vatandaşlarımız, mükelleflerimiz de buna çok
güzel cevap verdiler. O zaman bazı kesimlerin “ancak 700 milyon YTL
toplayabilecek” dediği yerde biz 4,7 milyar para topladık ve dışarı gidip el
açmadık, borç almadık, kendi vatandaşımızdan o parayı… Vatandaşımız da seve seve verdi. Bu, Türk ekonomisinin, Türk milletinin
gösterdiği, dışarıya karşı da gösterdiği gayet onurlu bir davranıştı. Şimdi
Türkiye'nin… Öyle bir zamandan geçiyorsunuz ki dövize ihtiyacınız var. Dövize
ihtiyacınız olduğu zaman siz gidip sağdan soldan “Aman bana döviz ver.” mi
dersiniz, önce, imkânınız varken, kendi vatandaşınızın yurt dışındaki o sebeple
veya bu sebeple çıkmış parası mı gelsin istersiniz? Hangisini istersiniz? Biz
ikincisini tercih ettik, dedik ki: “Dışarıda parası olan vatandaşlarımızın şu
anda içeriye getirmesinde büyük fayda vardır.” Onları teşvik edecek bu kanunu
da huzurlarınıza getirdik. Şimdi, bu kanunu
huzurlarınıza getirdiğimiz zaman siz diyorsunuz ki: “Aman efendim, bu tekrar
incelensin.” Yani adamı parasını getirdiğine pişman edelim. Böyle şey olur mu?
Eğer bunu yapacaksanız o zaman bu kanunu çıkarmayalım. Biz de ne diyoruz:
“Arkadaş, biz bununla ilgili vergi incelemesi yapmayacağız, tarhiyat
yapmayacağız, bununla ilgili olarak işte şunu yapmayacağız, bunu yapmayacağız.”
Yani bir teşvik olarak söylüyoruz bunu. Ama bunun yanında hiçbir zaman da
uyuşturucu parası istemiyoruz, onu da açık açık
söyledik. Terör parası istemiyoruz, silah kaçakçılığı parası istemiyoruz,
bankayı dolandırmış, içini boşaltmış, gitmiş gelmiş istemiyoruz, burada rüşvet
almış, para götürmüş, istemiyoruz böyle bir para. Bunları da açık açık burada, gerekçede söylüyoruz. E, şimdi bunları
söylüyoruz, buna rağmen buradaki konuşmalarda… BAŞKAN - Sayın
Bakan… Sayın Unakıtan, bir dakika. Sayın
milletvekilleri, çalışma süremiz dolmak üzeredir. Çalışma süresinin
tasarının maddelerine geçilmesinin oylamasının tamamlanmasına kadar
uzatılmasını oylarınıza sunacağım. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur. Çalışma süremiz de sona
ermiştir. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Bakanın sözü yarım kaldı. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Yarım kaldı, evet. Tekrar devam ederiz. BAŞKAN – Bakanın
sözünün bitmesine kadar istedik ama… Yarın devam edersiniz. Kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek üzere, 6 Kasım 2008 Perşembe günü, alınan karar
gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati: 20.00 |
|